doĞu avrupa Ülkelerİnde azinlik haklari: kirim ......olmuştur. kırım tatar toplumu, ana...

208

Upload: others

Post on 31-Jan-2021

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI:

    KIRIM TATAR TOPLUMU ÖRNEĞİ

    T.C. BAŞBAKANLIK

    Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı

    Uzmanlık Tezi

    Yeliz ÖZ

    Tez Yöneticisi:

    Dr. Ebru OĞURLU

    Nisan 2014

    ANKARA

  • ii

    Yeliz ÖZ tarafından hazırlanan “Doğu Avrupa Ülkelerinde Azınlık Hakları: Kırım

    Tatar Toplumu Örneği” adlı bu tezin uzmanlık tezi olarak uygun olduğunu

    onaylarım.

    Dr. Ebru OĞURLU

    Tez Yöneticisi

  • iii

    Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde

    edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu

    çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

    Yeliz ÖZ

  • iv

    ÖZET

    DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI:

    KIRIM TATAR TOPLUMU ÖRNEĞİ

    Öz, Yeliz

    Tez Yöneticisi: Dr. Ebru Oğurlu

    Bu tezde Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan Kırım Tatar toplumunun durumu azınlık

    hakları çerçevesinde incelenmektedir. Bu kapsamda, çalışmanın öznesi Kırım Tatar

    azınlık; inceleme alanı, Kırım Tatarlarının yaşadıkları Doğu Avrupa ülkeleri olan

    Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan; kavramsal zemin, azınlık hakları; temel dayanak

    ise azınlık haklarına ilişkin hukuki düzenlemelerdir. Çalışmanın temel amacı, Doğu

    Avrupa’daki Kırım Tatar toplumunun, bölgesel bir aktör olarak geçmiş ve

    günümüzdeki konumlarının değerlendirilmesi ve gelecekteki konumlarına ışık

    tutulmasıdır. Tezdeki temel çıkarım, komünist dönem sonrası yeniden şekillenen

    Doğu Avrupa ülkelerinde, bir taraftan azınlık haklarına yönelik uluslararası

    standartlarda hukuki düzenlemeler gerçekleştirilerek ülkedeki tüm azınlıklara yönelik

    genel bir azınlık politikası oluşturulmaya çalışılırken, diğer taraftan azınlıklar,

    soydaş/akraba devletler ve ev sahibi devletler arasındaki girift ilişkiler üçgeninde

    tarihi reflekslerin sürdürülmekte olduğudur. Bu nedenle, belli azınlıklar için genelden

    farklı siyasetler izlenebilmektedir. Dolayısıyla, tezde, incelenen söz konusu

    ülkelerdeki azınlık politikalarının ve Kırım Tatarlarına yönelik uygulamaların bu

    çerçevede değerlendirilmesi gerektiği önerilmektedir.

    Anahtar Kelimeler: Doğu Avrupa, azınlık hakları, azınlık, yerli halk, Kırım Tatarları,

    Ukrayna, Romanya, Bulgaristan.

  • v

    ABSTRACT

    MINORITY RIGHTS IN EASTERN EUROPEAN COUNTRIES:

    EXAMPLE OF CRIMEAN TATAR COMMUNITY

    Öz, Yeliz

    Supervisor: Dr. Ebru Oğurlu

    This thesis examines situation of Crimean Tatar community living in the Eastern

    European countries within the framework of minority rights. In this context, the

    subject of the study is Crimean Tatar minority; field of scrutiny is East European

    countries which Crimean Tatars inhabit, Ukraine, Romania, and Bulgaria; conceptual

    background is minority rights; and basic foundation is juridical arrangements related

    to minority rights. The main purpose of the thesis is to assess past and present

    situation of Crimean Tatars and to shed light on their future position. The main

    conclusion of the thesis is that in the reconstructured Eastern European countries of

    the post-communist era, on the one hand, there is an attempt to create a general

    minority policy for all minority groups by legal arrangements with international

    standarts, on the other hand, historical reflections are maintained in the complicated

    relations triangle with minority groups, kin states and host states. Therefore, it is

    possible to see specified minority policies for certain minority groups. Consequently,

    the thesis recommends that for the countries in question, minority rights policies and

    applications for Crimean Tatars need to be assessed in this context.

    Key Words: Eastern Europe, minority rights, minority, indigeneous people, Crimean

    Tatars, Ukraine, Romania, Bulgaria.

  • vi

    TEŞEKKÜR

    Çalışmam boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren danışmanım Dr.

    Ebru Oğurlu'ya, kıymetli görüşleriyle çalışmaya ışık tutan Doç. Dr. Hakan

    Kırımlı’ya, çalışmada birincil kaynaklara ulaşmada yardımlarını esirgemeyen değerli

    meslektaşlarım Fazile Zeynelzade, Fatme İnce, Semra Neşe Asan’a ve Bulgaristan

    Bilimler Akademisi Etnoloji Uzmanı Yelis Erolava’ya, her türlü destekleriyle

    yanımda olan aileme ve sevgili nişanlım Gökhan Tok'a sonsuz teşekkür ederim.

  • vii

    TABLOLAR LİSTESİ

    Tablo 2.1: Polonya, Belarus, Litvanya, Estonya ve Letonya’daki Tatar Nüfus......... 51

    Tablo 2.2: Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’daki Kırım Tatar Nüfus .................... 52

    Tablo 2.3: Ukrayna 2001 Nüfus Sayımı Sonuçları .................................................... 65

    Tablo 2.4: Kırım Özerk Cumhuriyeti 2001 Nüfus Sayımı Sonuçları ........................ 65

    Tablo 2.5: Romanya 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları................................................... 78

    Tablo 2.6: Bulgaristan 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları ............................................... 89

    Tablo 3.1: Sürgün Edilen Halkların ve Geri Dönenlerin Sayıları ............................ 114

    Tablo 3.2: Sürgün Edilen Halkların Entegrasyonuna Yönelik Bütçe (1991-2012) 118

    Tablo 3.3: Romanya 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları ( Ana Dil /Etnik Grup) ........... 138

    Tablo 3.4: Bulgaristan'daki Kırım Tatar Nüfus (1881-2001) .................................. 144

    Tablo 3.5: Bulgaristan 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları (Ana Dil/Etnik Grup) .......... 147

    Tablo 3.6: Türk ve Tatar Sivil Toplum Kuruluşlarına Ayrılan Bütçe (2002-2004). 150

  • viii

    KISALTMALAR LİSTESİ

    AB Avrupa Birliği (European Union (EU))

    ABD Amerika Birleşik Devletleri (United States of America (USA)

    AGİK Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (Conference on Security and

    Co-operation in Europe (CSCE))

    AGİT Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (Organization for Security and

    Co-operation in Europe (OSCE))

    AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (European Court of Human Rights

    (ECtHR)

    AİHS Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (European Convention on Human

    Rights (ECHR)

    AK Avrupa Konseyi (Council of Europe (COE))

    AKPM Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (Parliamentary Assembly

    of the Council of Europe (PACE)

    BM Birleşmiş Milletler (United Nations (UN))

    BMMYK Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (United Nations

    High Commissioner for Refugees (UNHCR))

    KÖC Kırım Özerk Cumhuriyeti (Autonomous Republic of Crimea (ARC))

    KTMM Kırım Tatar Milli Meclisi

    MC Milletler Cemiyeti (League of Nations (LN))

    NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty

    Organization)

    OHCHR Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (Office of the

    United Nations High Commissioner for Human Rights)

    SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Union of Soviet Socialist

    Republics (USSR)

    UAD Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice (ICJ))

  • İÇİNDEKİLER

    ÖZET .......................................................................................................................... iv

    ABSTRACT ................................................................................................................ v

    TEŞEKKÜR .............................................................................................................. vi

    TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................. vii

    KISALTMALAR LİSTESİ .................................................................................... viii

    GİRİŞ .......................................................................................................................... 1

    1. AZINLIK KAVRAMININ TEORİK ÇERÇEVESİ VE AZINLIK

    HAKLARININ ULUSLARARASI DÜZEYDE KORUNMASI ............................ 6

    1.1. Azınlık Kavramının Ortaya Çıkışı................................................................. 7

    1.2. Azınlık Kavramının Tanımlanması ............................................................... 8

    1.3. Azınlık Olmanın Ölçütleri ........................................................................... 12

    1.4. Azınlıkların Sınıflandırılması ...................................................................... 15

    1.4.1. Dinsel Azınlıklar .................................................................................. 15

    1.4.2. Dilsel Azınlıklar ................................................................................... 17

    1.4.3. Etnik Azınlıklar .................................................................................... 18

    1.4.4. Ulusal Azınlıklar .................................................................................. 19

    1.4.5. Yerli Halklar......................................................................................... 20

    1.5. Azınlık Haklarının Bireysel ve Kolektif Niteliği ........................................ 24

    1.6. Azınlık Haklarının Uluslararası Düzeyde Korunması ................................. 26

    1.6.1. Tarihsel Süreç....................................................................................... 27

    1.6.1.1. Milletler Cemiyeti Öncesi Dönem ................................................ 27

    1.6.1.2. Milletler Cemiyeti Dönemi ........................................................... 28

    1.6.1.3. Birleşmiş Milletler Dönemi .......................................................... 30

    1.6.2. Uluslararası Örgütlerde Azınlık Hakları .............................................. 31

    1.6.2.1. Birleşmiş Milletler Sisteminde Azınlık Hakları ........................... 31

    1.6.2.2. Avrupa Konseyi Sisteminde Azınlık Hakları ............................... 35

    1.6.2.3. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Sisteminde Azınlık

    Hakları…… ..................................................................................................... 38

    1.6.2.4. Avrupa Birliği Sisteminde Azınlık Hakları .................................. 41

  • 2. DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI ......................... 47

    2.1. Doğu Avrupa ve Doğu Avrupa’daki Tatar Toplumu .................................. 48

    2.2. Doğu Avrupa’da Azınlık Politikalarının Tarihsel Çerçevesi ...................... 52

    2.2.1. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Dönemi Azınlık Politikaları .. 53

    2.2.2. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Sonrası Azınlık Politikaları ... 59

    2.3. Ukrayna, Romanya, Bulgaristan’da Azınlık Hakları .................................. 63

    2.3.1. Ukrayna ................................................................................................ 64

    2.3.1.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 64

    2.3.1.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 64

    2.3.1.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 66

    2.3.1.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 71

    2.3.1.2.1. Uluslararası Düzenlemeler ............................................................ 71

    2.3.1.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 72

    2.3.1.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 73

    2.3.1.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 75

    2.3.2. Romanya .............................................................................................. 78

    2.3.2.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 78

    2.3.2.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 78

    2.3.2.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 79

    2.3.2.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 81

    2.3.2.2.1. Uluslararası Düzenlemeler ............................................................ 81

    2.3.2.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 83

    2.3.2.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 83

    2.3.2.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 86

    2.3.3. Bulgaristan ........................................................................................... 89

    2.3.3.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 89

    2.3.3.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 89

    2.3.3.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 90

    2.3.3.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 93

    2.3.3.2.1. Ulusalararası Düzenlemeler .......................................................... 93

    2.3.3.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 94

  • 2.3.3.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 95

    2.3.3.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 97

    3. DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ AZINLIK HAKLARI

    ÇERÇEVESİNDE KIRIM TATAR TOPLUMUNUN DURUMU .................... 100

    3.1. “Tatar” İsmi ve Kimliği ............................................................................. 101

    3.2. Ukrayna’daki Kırım Tatar Toplumu ......................................................... 103

    3.2.1. Ukrayna’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci ...................... 103

    3.2.1.1. 1944 Sürgünü Öncesi Dönem ..................................................... 103

    3.2.1.2. 18 Mayıs 1944 Sürgünü .............................................................. 106

    3.2.1.3. Sürgün Sonrası Dönem ............................................................... 109

    3.2.2. Ukrayna’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz

    Değerlendirilmesi….......................................................................................... 112

    3.2.2.1. Geri Dönüşlere İlişkin Düzenlemeler ......................................... 113

    3.2.2.2. Entegrasyona İlişkin Düzenlemeler ............................................ 117

    3.2.2.3. Yasal Statü .................................................................................. 119

    3.2.2.4. Teşkilatlanma .............................................................................. 120

    3.2.2.5. Siyasi Temsil............................................................................... 122

    3.2.2.6. Dil ............................................................................................... 124

    3.2.2.7. Eğitim.......................................................................................... 125

    3.2.2.8. Medya ......................................................................................... 127

    3.2.2.9. Kültür .......................................................................................... 128

    3.2.2.10. Din .............................................................................................. 129

    3.3. Romanya ve Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumu ................................ 130

    3.3.1. Romanya’daki Kırım Tatar Toplumu................................................. 132

    3.3.1.1. Romanya’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci ................. 132

    3.3.1.2. Romanya’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz

    Değerlendirmesi… ............................................................................................ 134

    3.3.1.2.1. Yasal Statü .................................................................................. 135

    3.3.1.2.2. Teşkilatlanma .............................................................................. 136

    3.3.1.2.3. Siyasi Temsil............................................................................... 137

    3.3.1.2.4. Dil ............................................................................................... 138

    3.3.1.2.5. Eğitim.......................................................................................... 140

  • 3.3.1.2.6. Medya ......................................................................................... 141

    3.3.1.2.7. Kültür .......................................................................................... 142

    3.3.1.2.8. Din .............................................................................................. 143

    3.3.2. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumu ............................................. 144

    3.3.2.1. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci.............. 144

    3.3.2.2. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz

    Değerlendirmesi ................................................................................................ 146

    3.3.2.2.1. Yasal statü ................................................................................... 148

    3.3.2.2.2. Teşkilatlanma .............................................................................. 149

    3.3.2.2.3. Siyasi Temsil............................................................................... 151

    3.3.2.2.4. Dil ............................................................................................... 152

    3.3.2.2.5. Eğitim.......................................................................................... 152

    3.3.2.2.6. Medya ......................................................................................... 153

    3.3.2.2.7. Kültür .......................................................................................... 154

    3.3.2.2.8. Din .............................................................................................. 155

    SONUÇ .................................................................................................................... 157

    KAYNAKÇA .......................................................................................................... 165

    EKLER .................................................................................................................... 191

  • 1

    GİRİŞ

    Küreselleşen dünyada azınlık haklarının tanınması, korunması ve

    geliştirilmesi devletlerin kendi iç hukuklarını aşarak uluslararası bir nitelik kazanmış

    durumdadır. Ulusal, etnik, dinsel ve dilsel grupların isteklerinin karşılanmasında,

    sadece insan haklarının ya da kültürel çeşitliliğin korunması açısından değil, aynı

    zamanda toplumsal istikrarın güçlendirilmesi açısından da fayda olduğu

    görülmektedir. Çünkü bir ülkede ortaya çıkan azınlık sorunu bölgesel hatta küresel

    endişelere sebep olabilmektedir.

    Doğu Avrupa bölgesi, azınlık sorunlarının sınırları aşan etkilerinin

    incelenmesinde önemli bir analiz alanı teşkil etmektedir. Bölgenin Batı ile Rusya

    coğrafyası arasındaki jeostratejik konumu, etnik yapısı, değişken siyasi sınırları

    bölgedeki azınlık politikalarını şekillendiren pek çok unsur ortaya çıkarmaktadır.

    Doğu Avrupa’yı Batı Avrupa’dan ayıran önemli özelliklerden biri Doğu Avrupa’da

    birçok ulusal azınlığın komşu devletlerde azımsanmayacak soydaş gruplarının olması

    ve aslında hemen bitişik komşusunun bir “soydaş devlet” olmasıdır (Kymlicka, 1998:

    18). Bu durum Doğu Avrupa’da azınlıkların bulundukları ülkelere göre “tehdit”

    olarak algılanma düzeylerini etkilemektedir. Bu çerçevede, Doğu Avrupa’da

    azınlıklar konusu sadece komünist dönem sonrası geliştirilen yasal düzenlemeler

    kapsamında değil, aynı zamanda bölgedeki tarihi etnik politikalar temelinde ele

    alınması gereken çok katmanlı bir yapı oluşturmaktadır.

    Bu çalışmada, Doğu Avrupa bölgesindeki azınlık hakları yukarıda belirtilen

    unsurlar kapsamında ele alınarak, bu bölgedeki Kırım Tatar toplumunun durumu,

    bulundukları ülkelerin azınlık politikaları çerçevesinde incelenecektir. Çalışmanın

    temel amacı, Doğu Avrupa’daki Kırım Tatar toplumunun, bölgesel bir aktör olarak

    geçmiş ve günümüzdeki konumlarının değerlendirilmesi ve gelecekteki konumlarına

    ışık tutulmasıdır.

    Tezin inceleme alanı olarak Doğu Avrupa ülkeleri olan Ukrayna, Romanya ve

    Bulgaristan seçilmiştir. Ülkelerin seçiminde temel kıstas ülkedeki Kırım Tatar nüfus

    olmuştur. Kırım Tatar toplumu, ana vatanları Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Kırım

  • 2

    yarımadası olan Türk dilli bir halktır. Tarihte pek çok kez bulundukları toprakları

    terk etmek zorunda kalmış Kırım Tatarları geniş bir diasporaya sahiptir. Bu

    kapsamda, farklı coğrafyalardaki pek çok ülkede Kırım Tatarlarına

    rastlanabilmektedir. Ancak ana vatanlarını Kırım olarak gören ve Kırım ile duygusal

    bağları bulunan tipik diaspora gruplarının bulunduğu ülkeler Özbekistan, Kırgızistan,

    Kazakistan, Rusya, Bulgaristan, Romanya, Türkiye ve ABD olarak sıralanmaktadır

    (Williams, 2001b: 4). Sayılan ülkelerden Doğu Avrupa bölgesinde yer alanlar

    Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’dır. Bu ülkeler dışında Doğu Avrupa’da, Polonya,

    Litvanya, Belarus, Estonya ve Letonya’da “Tatar” nüfus bulunmaktadır. Ancak bu

    ülkelerdeki “Tatar” nüfus, tarihleri ve kimlikleri itibariyle Ukrayna, Romanya ve

    Bulgaristan’da bulunan “Kırım Tatar” nüfustan ayrılmaktadır. Bu nedenle, akademik

    çalışmalarda bu ülkelerin Kırım Tatar diasporasının bulunduğu ülkelere dâhil

    edilmediği görülmektedir. Bu çalışmada Doğu Avrupa’da yaşayan tüm Tatar

    gruplara değinilmiş olmakla birlikte, örnek topluluk olarak Kırım Tatar toplumu

    seçildiğinden ayrıntılı inceleme Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan özelinde

    gerçekleştirilmiştir.

    Bu noktada belirtilmesinde fayda görülen husus, tezde incelenen ülkelerden

    biri olan Ukrayna’nın tez yazım sürecinde siyasi bir kriz içerisine girmiş olmasıdır.

    Ukrayna’nın Kasım 2013’te Vilnius’te gerçekleştirilen Avrupa Birliği (AB) Doğu

    Ortaklığı Programı çerçevesinde AB ile Ortaklık Antlaşması’nı imzalamaması

    Ukrayna’daki siyasi krizi başlatan kıvılcım olmuştur. Üç aydan fazla süren protesto

    gösterilerinde AB ve Rusya yanlısı tarafların kutuplaşması giderek artmıştır. Ulusal

    boyutu aşan siyasi krizde AB, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic

    Treaty Organization, NATO) ve Rusya olaylara müdahil olmuştur. Bu süreçte, ülke

    gündeminde pek çok gelişme yaşanmıştır. Ukrayna Parlamentosu, Rusya yanlısı

    tutumuyla bilinen Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i 22 Şubat 2014'te

    görevden almıştır. Rusya, Viktor Yanukoviç'in devrilmesinden sonra çoğunluğunu

    Rusların oluşturduğu Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne (KÖC)

    müdahale etmiştir. 16 Mart 2014 tarihinde KÖC’te Kırım'ın statüsü ve Rusya'ya

    bağlanıp bağlanmaması konusunda referandum gerçekleşmiş ve referanduma

    katılanların %95.5’inin bölgenin yeniden Rusya'ya bağlanması yönünde görüş

  • 3

    bildirdiği açıklanmıştır (The Guardian, 2014). Referandumun ardından toplanan

    Kırım Parlamentosu, Bağımsız Kırım Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini açıklamış ve

    Rusya ile birleşmek için gerekli resmi başvuruyu yapmıştır. Rusya, başvuru üzerine

    18 Mart 2014’te Kırım'ın Rusya'ya bağlanması ve yeni bir federal bölge

    oluşturulmasına yönelik anlaşmayı imzalamıştır.

    Ukrayna yönetimi referandumun Ukrayna Anayasası’na aykırı olduğunu ve

    sonuçlarının tanınmayacağını açıklayarak Kırım halkını referandumu boykot etmeye

    çağırmıştır (President of Ukraine, 2014). Kırım’ın Ukrayna'nın toprak bütünlüğü

    içinde kalmasını savunan Kırım Tatarları bu çağrıya paralel olarak referandumu

    boykot etmişlerdir (Kırım Tatar Milli Meclisi, 2014). Amerika Birleşik Devletleri

    (ABD), AB ve NATO, Rusya’nın Kırım’ı ilhakının kabul edilemez olduğunu

    belirterek referandumu tanımadıklarını ilan etmişlerdir (Ukrinform, 2014).

    Referandum öncesi toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi,

    Ukrayna’nın uluslararası tanınmış sınırları içinde bağımsızlık, egemenlik ve toprak

    bütünlüğüne bağlı kalınacağını belirten ve referandumu geçersiz kılan tasarıyı

    oylamaya sunmuştur. Çin’in çekimser kaldığı oylamaya BM Güvenlik Konseyi’nin

    13 üyesi lehte oy vermiştir. Ancak tasarı, daimi üyelerden Rusya’nın vetosu

    nedeniyle geçersiz sayılmıştır (UN, 2014). Türkiye de referandumu tanımadığını

    açıklamıştır (Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 2014).

    Gelinen son noktada, Kırım krizi devam etmekte ve Kırım’ın statüsüne ilişkin

    belirsizlik sürmektedir. Bu kapsamda, çalışmanın temel unsuru olan Kırım

    Tatarlarının durumuna ilişkin de çözülemeyen pek çok soru işareti bulunmaktadır.

    Kırım Tatarları, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarını

    belirtmektedirler. Ukrayna yönetiminin buradaki tutumu, Rus ayrılıkçılığına karşı

    Ukraynalı-Kırım Tatar işbirliği alternatifinin getirilmesi şeklinde devam etmektedir.

    Söz konusu kriz, başta belirtilmiş olan bölgesel dinamiklerin etkisiyle ulusal

    azınlık sorunlarının sınırları aşan etkilerinin olmasına örnek teşkil etmektedir. Buna

    rağmen, tez konusu seçilirken tahayyül edilmesi mümkün olmayan bu durumun,

    bundan sonraki süreçte nasıl gelişeceğini kestirebilmek mümkün gözükmemektedir.

    Bununla birlikte, Kırım Tatarlarının her durumda bu süreçten etkileneceği aşikârdır.

  • 4

    Kırım Tatarları için ileride ortaya çıkabilecek değişiklerle ilgili yorum yapılabilmesi

    için Kırım Tatarlarının 16 Mart 2014 referandumuna kadarki durumlarının bilinmesi

    önem arz etmektedir. Bu kapsamda, tezde sunulmuş olan referandum öncesi durum,

    ileride yapılabilecek çalışmalarda Kırım Tatarlarının geçmiş-bugün-gelecek

    durumları arasında karşılaştırmalar yapılmasına kaynak teşkil edebilecektir.

    Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde, azınlık kavramının tarihsel

    gelişimi ve teorik çerçevesi çizilerek, azınlık haklarının uluslararası düzeyde

    korunma mekanizmalarına yer verilmiştir. Bu kapsamda, öncelikle azınlık tanımları,

    azınlık olmak için hangi ölçütlerin gerekli olduğu ve hangi azınlık çeşitlerinin

    bulunduğu konuları üzerinde durulmuştur. Devamında, Birleşmiş Milletler (BM),

    Avrupa Konseyi (AK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve AB

    sistemlerinde azınlıklara ilişkin düzenlemelere yer verilerek, tez kapsamında

    incelenecek ülkelerin bu düzenlemeler çerçevesinde yükümlü oldukları konular ifade

    edilmeye çalışılmıştır.

    Tezin ikinci bölümünde, azınlık hakları Doğu Avrupa özelinde incelenmiştir.

    Bu bölümde öncelikle Doğu Avrupa’nın tez kapsamındaki sınırları çizilmiştir.

    Sonrasında bölgedeki azınlık politikalarında belirleyici rolü olan Sovyet Sosyalist

    Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi ve sonrası tarihsel olarak incelenerek

    bölgedeki azınlık siyasetinin genel hatları sunulmuştur. Devamında ise, Ukrayna,

    Romanya ve Bulgaristan’nın azınlık hakları alanındaki uluslararası ve ulusal

    düzenlemeleri incelenmiştir. Uluslararası düzenlemelerde, ülkelerin birinci bölümde

    incelenmiş olan uluslararası antlaşmalar ve sözleşmelere göre konumlarına, ulusal

    düzenlemelerde ise ülkelerin anayasa ve yasalarına bakılmıştır. Bu düzenlemeler

    çerçevesinde, ülkelerin azınlıklara yönelik genel politikası ortaya koyulmaya

    çalışılmıştır.

    Tezin en kapsamlı bölümünü oluşturan üçüncü bölümde, ikinci bölümde

    incelenen düzenlemeler ışığında Kırım Tatar azınlığın bulundukları ülkelerdeki

    durumu tartışılmıştır. Bu bölümde öncelikle, Kırım Tatarlarının bulundukları

    ülkelerdeki bugünkü konumlarını şekillendiren tarihsel sürece ilişkin bilgi

    verilmiştir. Sonrasında bir önceki bölümde incelenen uluslararası ve ulusal

  • 5

    düzenlemeler çerçevesinde, Kırım Tatarlarının bulundukları ülkelerdeki yasal

    statüleri, dil, kültür, eğitim, teşkilatlanma, medya, siyasi temsil ve din haklarına

    ilişkin günümüz durumları incelenmiştir. İncelemelerde Ukrayna’ya diğer ülkelerden

    daha geniş bir bölüm ayrılmıştır. Bunun temel nedeni Ukrayna’ya bağlı Kırım’ın,

    Kırım Tatarlarının ana vatanı olması nedeniyle buradaki Kırım Tatarlarının tarihsel

    sürecinin diğer ülkelerdeki Kırım Tatarlarından ayrılması ve bunun bugüne yansıyan

    etkileridir. 1944’te vatanlarından sürgün edilen ve 1989’da Kırım’a dönüş hakkı elde

    eden Kırım Tatarları için diğer ülkelerde yer verilmeyen “sürgün”, “geri dönüşler” ve

    “entegrasyon” başlıklarına Ukrayna’da yer verilmiştir.

    Tezin sonuç bölümünde ise, tezde ele alınan hususlar, incelenen ülkelerin

    komünist dönem sonrası geliştirdikleri azınlık politikaları, bölgedeki tarihi etnik

    politika ve Kırım Tatar toplumunun durumu üçgeninde değerlendirmeye tabi

    tutularak, elde edilen sonuçlar özetlenmiştir.

  • 6

    BİRİNCİ BÖLÜM

    1. AZINLIK KAVRAMININ TEORİK ÇERÇEVESİ VE AZINLIK

    HAKLARININ ULUSLARARASI DÜZEYDE KORUNMASI

    Azınlık kavramı, tarih boyunca çoğunluk kavramı ile olan ilişkisi üzerinden

    farklı şekillerde tanımlanmıştır. Toplumun kimlik olarak bir hükümdarın

    tebaalığından milli olarak tanımlanan vatandaş kimliğine geçişi ve buna paralel

    olarak da kişi haklarının önce medeni daha sonra da sırasıyla siyasi ve sosyal

    haklarının gelişmesi (Göçek, 2005: 27) azınlık kavramlarının tanımları, azınlıkların

    talepleri, taleplerin algılanış biçimi üzerinde etkili olmuştur. İlk olarak, belirli bir

    grup veya devlet tarafından (genellikle azınlığın akraba devleti) bahşedilen veya

    büyük güçlerin zayıf devletlere çıkarları doğrultusunda empoze ettikleri

    zorunluluklar olarak görülen “azınlık garantileri”, gelişen insan hakları söyleminin

    de etkisiyle “azınlık hakları”na dönüşmüştür (Preece, 2005: 13).

    Günümüzde uluslararası insan hakları hukukunun tamamlayıcı bir parçasını

    oluşturan azınlık hakları, farklı uluslararası örgütlerde güvence altına alınmaktadır.

    Azınlık kavramına ilişkin üzerinde uzlaşılmış hukuki bir tanım olmamakla birlikte,

    azınlık olmak için gerekli ölçütler ortaya koyulmakta ve azınlık hakları alanında

    düzenlemeler yapılmaktadır. Bu bölümde öncelikle, azınlık kavramın ortaya çıkışı ve

    azınlıkların tanımlanması üzerinde durulacaktır. Bu kapsamda, azınlık olmanın

    ölçütleri ve azınlıkların sınıflandırılması açıklanacaktır. Azınlıkların sınıflandırılması

    başlığı altında, dinsel, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar incelenecektir. Bu başlıkta

    ayrıca, Kırım’ın yerli halkı (indigenous people) olarak kabul edilen Kırım Tatarları

    açısından önem taşıyan ayrı bir kavram olan yerli halklara da yer verilmektedir.

    Azınlık haklarının tarihsel ve teorik çerçevesinin devamında, azınlık haklarının

    uluslararası düzeyde korunma mekanizmaları ele alınmaktadır. Bu kısımda, BM, AK,

    AGİT ve AB sistemlerinde azınlıklara ilişkin düzenlemelere yer verilerek, tez

    kapsamında incelenecek ülkelerin bu düzenlemeler çerçevesinde yükümlü oldukları

    konular ifade edilmeye çalışılacaktır.

  • 7

    1.1. Azınlık Kavramının Ortaya Çıkışı

    Azınlık toplulukların sosyolojik olarak ilk çağlardan beri var olduğunu

    söylemek mümkündür. Çünkü tarih boyunca, özellikle büyük nüfus hareketlerinin ve

    sınır değişikliklerinin olduğu dönemlerde çoğunluktan ayrılan “farklı” gruplar ortaya

    çıkmışlardır. Ancak bu gruplar kendilerini azınlık olarak görmedikleri ve bir hak

    talebinde bulunmadıkları için günümüzde anlaşıldığı biçimiyle azınlıklardan

    ayrılmaktadırlar (Kurubaş, 2006a: 9).

    Azınlık kavramının günümüzde anlaşıldığı biçimiyle ortaya çıkışının merkezi

    devletin ortaya çıkışıyla birlikte, 16. yüzyıldan itibaren geliştiği konusunda uzlaşma

    sağlanmaktadır (Oran, 2009: 66). 16. yüzyıldan önce de fiilen var olan azınlık

    grupları olsa da bu gruplar dönemin şartları gereği azınlık olarak tanınmamışlardır.

    Örneğin, Ortaçağ’daki Yahudiler fiilen “dini azınlık” olmak ile birlikte, korunma

    talep edebilecek bir güce sahip olmadıklarından ve kendilerini koruyacak bir devlet

    bulunmadığından azınlık sayılmamışlardır. Çünkü azınlık kavramı, merkezi devlet

    kavramı ve azınlığın korunması kavramı ile birlikte gelişen bir kavram olarak ortaya

    çıkmıştır (Oran, 2009: 66). Bir başka ifadeyle, azınlık kavramı devletler kendilerini

    "etnik" ve "dinsel" sınırlarla tanımlamaya başladıktan sonra, "öteki"nin resmiyet

    kazanmasıyla oluşmuştur (Aydın, 2005: 125).

    16. yüzyıldaki reformasyon sürecinde, Katolik Kilisesi’nin temsil ettiği dine

    karşı çıkış ile birlikte bütünden farklı bir grubun ortaya çıkması ve bu farklı kimliğin

    korunması talebi dinsel azınlıkları ortaya çıkarmıştır (Kurubaş, 2006a: 9-10).

    Tarihsel süreçte, azınlıklara yönelik ilk yasal düzenlemeler de dinsel azınlıklara

    yönelik olarak reformasyon döneminde yapılmıştır. Avrupa’da yaşanan 30 Yıl

    Savaşları sonrasında 1648’de imzalanan Vestfalya Antlaşması, hem getirdiği

    egemenlik anlayışı ile hem de dini inanç alanındaki yeni düzenlemeleri ile azınlıklara

    ilişkin düzenlemelerde bir başlangıç olarak kabul edilmektedir (Preece, 1997: 76).

    17. yüzyıldan itibaren dinsel azınlıkların yerini, Fransız Devrimi ile birlikte

    dünyaya yayılan milliyetçilik kavramının etkisiyle etnik ve ulusal azınlıklar almaya

    başlamıştır (Preece, 1997: 75). Daha sonra yeni devletlerin kurulması, sınır

    değişiklikleri, zorunlu göçler gibi devletlere ve toplumlara ilişkin her değişiklik

  • 8

    azınlıkları etkilemiş ve yeni azınlıkların doğmasına yol açmıştır. Yeni ortaya çıkan

    azınlıklar için farklı tanımlar ve ölçütler geliştirilmiştir. Günümüzde halen

    tartışmaları süren azınlık kavramına ilişkin tanımlar aşağıdaki bölümde

    incelenmektedir.

    1.2. Azınlık Kavramının Tanımlanması

    16. yüzyıldan beri dünya siyasetinde ve uluslararası hukukta yer bulan azınlık

    kavramının tanımlanmasına yönelik olarak hem akademik dünyada, hem de

    uluslararası hukukta çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, azınlık

    kavramının hem sosyolojik hem de hukuksal olarak pek çok tanımı bulunmaktadır.

    Bu bölümde, sosyolojik ve hukuksal olarak öne çıkan azınlık tanımlarına yer

    verilmektedir.

    Azınlık kavramı sosyolojik olarak ele alındığında, bir grubun azınlık

    sayılabilmesi için öncelikli şart olarak görülen iki unsur bulunmaktadır. Bunların ilki

    grubun çoğunluğun sahip olduğu siyasal, sosyal, medeni ve/veya kültürel haklar

    karşısında dezavantajlı bir konumda olması, ikincisi ise söz konusu grubun çoğunluk

    grubu karşısında bir tür grup dayanışması ve aidiyet bilinci geliştirmiş olmasıdır

    (Göçek, 2005: 22). Bu kapsamda, sosyolojik azınlık sayılabilmek için gerekli

    kriterlerin objektif kriterlerden çok subjektif kriterler etrafında geliştirildiği

    söylenebilir.

    Azınlıkları sosyolojik açıdan inceleyen Baskın Oran, azınlıkları "çoğunluktan

    farklı özellikler taşıyan, sayı bakımından genellikle küçük olan ve kendini

    çoğunluktan farklı hissetmenin yanı sıra çoğunluk tarafından ezildiği kanısını taşıyan

    gruplar” olarak tanımlamaktadır (Oran, 1994: 284). Tanımda, objektif bir kriter

    olarak “sayı bakımından genelde küçük olan” ifadesine yer verilse de, Oran tanımın

    açıklamasında önemli olanın “grubun kendini baskı altında hissetmesi” olduğunu

    belirtmektedir (Oran, 1994: 284). Bu bağlamda, Apartheid1 döneminde, nüfusun %

    80'ini oluşturan siyahlar ve toplumda sayısal azınlığı oluşturmamalarına rağmen

    kadınlar, sosyolojik olarak azınlık gruplar içerisinde sayılabilmektedir.

    1 Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelen Apartheid, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948-1994 yılları

    arasında, Ulusal Parti hükümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir.

  • 9

    Azınlıkları sosyolojik açıdan ele alan bir diğer isim, Richard T. Schaefer,

    azınlıkların baskın olmama ve dezavantajlı konumda olma özelliklerini ön plana

    çıkararak azınlıkları “üyeleri, hayatları üzerinde çoğunluk grubun üyelerinden daha

    az güç ve kontrol sahibi olan gruplar” olarak tanımlamaktadır (Schaefer, 1993: 5).

    Baskın olmama özelliği ile birlikte azınlık kimliğinin de olması gerektiğine vurgu

    yapan Athanasia S. Akermark (1997) ise azınlıkları “korumak istediği farklı bir

    kültürel kimliği paylaşan, baskın olmayan kurumsallaşmış grup” şeklinde

    tanımlamaktadır (aktaran Uluşahin, 2007: 39). Azınlık tanımında azınlık bilincine

    vurgu yapan bir diğer isim John Packer’dır. Packer azınlık bilincinin devam

    ettirilebilmesi için özgür siyasi ortamın gerekliliğine dikkat çekerek azınlıkları “ortak

    istekleri egemen çoğunluğun isteklerinden farklı olan bir yerde, üyeleri belirli bir

    amaç uğruna özgürce işbirliği yapabilen gruplar” olarak tanımlamaktadır (Packer,

    1993: 23). Bu kapsamda, azınlıkların kurumsallaşması için özgür ortamın gerekliliği

    ön plana çıkmaktadır.

    Söz konusu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, azınlık kavramının sosyolojik

    tanımlarında azınlık grubun kendini baskı altında hissetmesi, egemen ya da çoğunluk

    gruba göre kendi hayatları üzerinde daha az güç ve kontrol sahibi olması ve azınlık

    bilincine sahip olması unsurları ön plana çıkmaktadır. Bu unsurlar bağlamında,

    kavramın sosyolojik tanımlarında, üzerinde uzlaşılan ifadelere ulaşmanın mümkün

    olduğu söylenebilir. Ancak azınlık kavramının hukuksal tanımları için aynı durum

    söz konusu değildir.

    Azınlık kavramının hukuksal tanımlarına bakıldığında kavramın uluslararası

    yasal pek çok dokümanda kullanılmasına rağmen evrensel olarak kabul görmüş bir

    tanımının bulunmadığı görülmektedir. Bunda kavramın tanım zorluğu ile birlikte

    devletlerin bünyelerindeki azınlıkları ulusal birliklerine tehdit olarak algılamaları ve

    bir azınlık tanımından kaçınmaları etkin rol oynamaktadır. Bu tartışmalarla birlikte,

    uluslararası hukuk sisteminde azınlık kavramının tanımlanması yönünde çaba sarf

    edildiği ve çeşitli tanımlar oluşturulduğu görülmektedir.

    Hukuki azınlık tanımları tarihsel olarak ele alındığında, Milletler Cemiyeti

    (MC) döneminde yapılan anlaşmalarda, doğrudan bir azınlık tanımına yer

  • 10

    verilmediği ancak “ırk, dil, din bağlarıyla bağlı insanlar” ifadesi kullanılarak azınlık

    kavramının kültürel bir kimlikle ilişkilendirildiği görülmektedir (Kurubaş, 2006a:

    27). 1930’da Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından önerilen tanımda

    azınlıklar “tarihsel olarak belirli bir ülke ya da bölgede yaşayan, kendine özgür ırkı,

    dini, dili ve gelenekleri olan, dayanışma duygusu içinde söz konusu gelenek, ırk, din,

    dil ve din kimliğiyle birbirine bağlı, geleneklerini koruma, inançlarını ve ibadet etme

    biçimlerini sürdürme, çocuklarını, aynı soydan olma ruhu ve geleneğine uyumlu

    olarak eğitme ve yetiştirme haklarını güvence altına almak isteyen, karşılıklı

    yardımlaşma ruhuna sahip topluluklar” olarak tanımlanmaktadır (Thornberry, 2001a:

    164-165).

    BM’de azınlıkların tanımlanmasına ilişkin çeşitli çalışmalar yürütmüştür. Bu

    kapsamda, çeşitli tanımlar ortaya çıkmıştır ancak ortaya çıkan bu tanımlar BM

    belgelerinde resmi azınlık tanımı olarak yer almamaktadır. Bununla birlikte çeşitli

    raporlarda geçen ve genel kabul gören iki tanımın varlığından söz edilebilir. Bunlar

    Francesco Capotorti ve Jules Deschénes tarafından geliştirilen tanımlardır. Birleşmiş

    Milletler İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların

    Korunması Alt Komisyonu özel raportörü Capotorti’ye göre azınlık;

    Devleti oluşturan nüfusun geri kalanına göre sayısal olarak daha az olan,

    hâkim pozisyonda olmayan, mensupları devletin uyruğu (national) olan,

    etnik, dini veya dilsel nitelikleri bakımından nüfusun geri kalan bölümünden

    farklılık gösteren ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini korumaya yönelik,

    zımnen de olsa bir dayanışma duygusu gösteren gruptur. (Capotorti, 1979:

    96).

    Capotorti’nin tanımı, bağlayıcı olmamasına rağmen, teoride ve pratikte en

    çok kabul gören tanım olmuştur (Pejic, 1997: 671). Jules Deschénes’in yaptığı

    tanıma göre ise azınlık;

    Bir devlette sayısal olarak azınlıkta olan ve hâkim pozisyonda bulunmayan,

    nüfusun çoğunluğundan farklı etnik, dinsel veya dilsel nitelikleri bulunan,

    birbirleri ile dayanışma duygusuna sahip, zımnen de olsa, varlıklarını

    sürdürmek için ortak irade ile yönlenmiş ve amacı çoğunluk ile fiili ve

    hukuki eşitlik elde etmek olan bir grup vatandaştır (Deschénes, 1985).

  • 11

    Deschénes’in genel olarak Capotorti’nin tanımını esas aldığı görülmektedir.

    Bununla birkikte, Deschénes, Caporti’nin tanımına bazı söylem farklılıkları

    getirmiştir. Örneğin Capotorti’nin tanımında azınlık mensupları için “uyruk” ifadesi

    yer alırken Deschénes tanımında “vatandaş” (citizen) ifadesi yer almıştır. Söz konusu

    farklılık bir sonraki bölümde incelenecek olan azınlık olmanın ölçütlerinde

    vatandaşlığın gerekli olup olmadığı noktasında tartışılmaktadır.

    AK bünyesinde yapılan çalışmalarda da BM alt komisyonlarında önerilen

    tanımlara benzer tanımlara yer verilmiş, Capotorti ve Deschénes tanımlarında

    belirtilen ölçütler kullanılmıştır. Bu çerçevede, AK bünyesinde sürdürülen

    çalışmalarda iki belgede azınlık tanımına yer verilmektedir. Söz konusu belgeler

    Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun (Venedik Komisyonu) 1991 tarihli

    Azınlıkların Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi Önerisi ve Avrupa Konseyi

    Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) hazırladığı 1993 tarihli Ulusal Azınlıklara Mensup

    Kişiler Hakkında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne Ek Protokol Önerisi’dir

    (Çavuşoğlu, 2001: 38). Venedik Komisyonu’nun önerisinde yer alan tanımda şu

    ifadelere yer verilmektedir:

    Azınlık bir devletin nüfusunun geri kalanından sayısal olarak az olan,

    üyeleri bu devletin vatandaşı olan ve nüfusun geri kalanından farklı etnik,

    dinsel ya da dilsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini,

    dinlerini ya da dillerini koruma isteğiyle hareket eden bir grubu belirtir

    (alıntılayan Çavuşoğlu, 2001: 38).

    AKPM’nin ek protokol önerisindeki tanım da aynı unsurları içermek ile

    birlikte azınlıklar sadece “ulusal” olarak nitelendirilmekte, etnik, dilsel ve dinsel

    azınlıklara atıf yapılmamaktadır (Kurubaş, 2006a: 29).

    AGİT belgelerinde resmen kabul edilmiş bir azınlık tanımı bulunmasa da,

    Capotorti’nin tanımındaki niteliklerle örtüşecek ölçütlere yer verilmektedir (Preece,

    2001: 31).

    Tanımların farklılıklarından görüldüğü üzere, azınlıklara ilişkin hukuki bir

    tanım üzerinde uzlaşılmış değildir. Devletlerin üzerinde uzlaşabilecekleri bir tanım

    oluşturmanın zorluğu azınlıklara ilişkin bir tanımın gerekli olup olmadığına dair

    tartışmaları beraberinde getirmektedir. Aşağıda da tartışıldığı gibi bir yandan azınlık

  • 12

    kavramının evrensel kabul görmüş bir tanımının olmasının hem teorik hem de pratik

    anlamda gerekli olduğuna vurgu yapılırken, diğer yandan evrensel bir azınlık tanımı

    bulunmasının, azınlık sorunlarının çözümüne katkısına şüpheyle yaklaşılmakta ve

    önemli olanın genel çerçeveyi çizmek olduğuna değinilmektedir.

    Malcom Shaw azınlık kavramının net bir tanımının olmasının, hak iddia

    edenler için sınırlar çizeceğine, bu kapsamda tartışmalı durumları azaltacağına

    değinmektedir (Shaw, 1992: 1-2). Benzer şekilde, John Packer’a göre tanım

    eksikliği, hak iddia edenlerin meşruluğuna ve haklarının içeriklerine ilişkin

    çatışmaları ve sosyal gerilimi arttıran bir faktördür (Packer, 1996: 121). Diğer

    taraftan, Patrick Thornberry, evrensel bir tanımın olmamasının, bu terimden ne

    anlaşılması gerektiğine engel olmadığına işaret etmektedir (Thornberry, 2001a: 164).

    Benzer şekilde, Gudmundur Alfredsson ve Alfred de Zayas da net bir tanımın gerekli

    olmadığını, yaşanan durumların %90’ında azınlık kavramının neye işaret ettiğinin

    cevabının bilindiğini belirtmektedir (Alfredso ve Zayas, 1993: 3). Capotorti de

    azınlık tanımının yer aldığı etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara ilişkin raporunda tanım

    zorluğunun üzerinde durarak azınlığın varlığına ilişkin yeterli unsurun olması halinde

    geçerli uluslararası kuralların uygulanabileceğini belirtmektedir (Capotorti, 1979:

    12).

    1.3. Azınlık Olmanın Ölçütleri

    Bir önceki bölümden de anlaşılacağı gibi azınlık kavramına ilişkin ortak bir

    tanım bulunamamamıştır. Yine de mevcut tanımlardan yola çıkarak azınlık sayılmak

    için gerekli ölçütler ortaya konulmaktadır. İlk olarak azınlıkların belirlenmesinde

    objektif ve subjektif teoriler geliştirilmiştir. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında

    temsil edilen objektif teori azınlıkların nesnel kriterlerle, ortak köken, kültür, ana dil,

    yerleşim alanı gibi faktörler ile belirlenebileceğinden hareket etmiştir. Buna karşılık

    subjektif teori öznenin kendi iradesine bakmaktadır. İki teori de tek başına geçerli

    olamamıştır (Arsava, 1993: 67).

    Capotorti’nin tanımında, azınlık olmanın ölçütleri hem objektif hem subjektif

    öğelere dayandırılmaktadır (Capotorti, 1979: 96). Capotorti’nin belirttiği ilk ölçüt

    sayısal azınlıktır. Buna göre azınlığın devleti oluşturan nüfusun geri kalanından

  • 13

    sayısal olarak az olması gerekmektedir. İkinci ölçüt “azınlığın başat pozisyonda

    olmaması”dır. Buna göre toplumdaki egemen grup azınlık grubu oluşturamaz. Oran,

    azınlığın egemen durumda olmamasını “azınlık dendiği anda ortada bir tür ikinci

    sınıflık, bir tür ‘ezilme’ kavramının da bulunduğu göze çarpacaktır” sözleriyle ifade

    etmektedir (Oran, 2009: 68). Preece ise azınlıklar için “siyasi dışlanmışlar" (political

    outsiders) ifadesini kullanarak azınlıkların egemen olmama durumunu

    vurgulamaktadır (Preece, 1997: 75). Üçüncü ölçüt olan “vatandaşlık” tartışmalı

    ölçütlerden birisidir. Capotorti, tanımında uyruk ve vatandaş anlamına gelebilecek

    “nationals” kelimesini kullanmıştır. Bu nedenle kelime bazı kaynaklarda uyruk, bazı

    kaynaklarda vatandaş olarak çevrilmektedir. Bununla birlikte, uluslararası hukukta

    eskiden beri azınlık koruması ile yabancı koruması kavramları birbirlerinden

    ayrılmaktadır ve bu alandaki genel eğilim, azınlıkların vatandaş olması gerektiği

    yönündedir (Oran, 2009: 69). Dolayısıyla, Capotorti’nin tanımında vatandaşlık bir

    ölçüt olarak ortaya çıkmaktadır ve mülteciler, uyruksuzlar, yabancılar, göçmen

    işçiler azınlık grupları dışında bırakılmaktadır Tanımdaki dördüncü ölçüt

    “farklılık”tır. Buna göre azınlık grubun etnik, dinsel veya dilsel nitelikleri

    bakımından nüfusun geri kalanından farklılık göstermesi gerekmektedir. Beşinci

    ölçüt “azınlık bilinci”dir. Dördüncü ölçütle doğrudan bağlantılı olan bu ölçüte göre,

    dördüncü ölçütte belirtilen farklılıkların korunması için grubun istekli olması ve bu

    alanda bir dayanışma duygusu göstermesi gerekmektedir.

    Söz konusu ölçütlerden grubun sayıca azınlıkta olması, başat poziyonda

    olmaması, vatandaş olması ve toplumun diğer kesiminden farklı etnik, dinsel, dilsel

    özelliklere sahip olması objektif kriterleri oluştururken, kimliklerini koruma iradesi

    subjektif kriteri belirtmektedir (Pentassuglia, 2002: 57).

    Rajeev Bhargava (1999) ise azınlık grubu oluşturmak için üç temel özellik

    tanımlamaktadır (aktaran Oğurlu, 2007: 64). Bunların ilki öz bilinç yani azınlık

    bilincidir. Buna göre hem azınlık grubun, hem de çoğunluk grubun kendilerini farklı

    gruplar olarak algılamaları gerekmektedir. İkinci özellik, azınlık grubun kendi

    kimliğini inşa eden özelliklerinin sosyal ve siyasi düzeni kurma gücüne sahip

    olduğuna duyduğu inançtır. Üçüncü özellik ise bu inancı icra edecek güce sahip

    olmama sonucunda grubun kendini dezavantajlı olarak algılamasıdır. Sayılan ölçütler

  • 14

    çerçevesinde Bhargava’nın azınlık olma ölçütlerini subjektif kriterlere dayandırdığı

    görülmektedir.

    Azınlık kavramının tanımlanmasında olduğu gibi azınlık olmanın ölçütlerinin

    belirlenmesinde de tartışmalı durumlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, azınlığın

    devlet tarafından tanınmasının gerekliliği sorunudur. Azınlık himayesinin devletlerin

    egemenliklerini sınırlaması anlamını taşıması nedeniyle devletler mümkün olduğu

    kadar az sayıda grubu azınlık olarak tanımaya özen göstermektedirler (Arsava, 1993:

    42). Bu nedenle, devletler azınlığın açık bir tanımının yapılmasına sıcak bakmamakta

    ve azınlıkları belirleme yetkisinin kendilerinde olmasını talep etmektedir. Bununla

    birlikte, uluslararası belgelerde yaygın görüş azınlık grupların tanınmasının

    devletlerin inisiyatifine bırakılamayacağı yönündedir. Nitekim BM İnsan Hakları

    Komitesi de azınlıkların varlığının ve korunmasının, devletlerin tanıma kararına

    bağlı olmadığını kabul etmektedir (UN, 1994a: 5.2).

    Azınlık tanımı içermese de, devletler hukukunda yasal bağlayıcılığı bulunan

    1966 tarihli BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi bu alanda tartışma yaratan

    belgelerden biridir (UN,1966a). Sözleşmenin 27. maddesi şu şekildedir:

    Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara

    mensup kişiler, gruplarının diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak, kendi

    kültürlerini yaşama, kendi dinlerini açıkça söyleme ve uygulama veya kendi

    dillerini kullanma haklarından yoksun bırakılamazlar.

    Anılan maddede “azınlıkların bulunduğu devletlerde” ifadesinin kullanılması,

    bir taraftan devletlerin azınlıkları tanıma zorunluluğu olmadığı şeklinde

    yorumlanırken, diğer taraftan maddenin devletlere kendi bünyelerinde azınlık olup

    olmadığını tayin hakkını verdiği şeklinde de2 yorumlanmaktadır (Pejic, 1997: 669).

    Azınlık sayılma ölçütlerinde tartışmalı konulardan bir diğeri, azınlığın

    kendisini azınlık olarak tanımlamayı tercih edip etmemesi hususudur. Bir grup her ne

    kadar azınlık özellikleri taşıdığı için azınlık grup olarak nitelendirilebilse de bu

    2 Fransa’nın Medeni ve Siyasi Haklar Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 27. maddesine ilişkin

    olarak onay sırasında çekince koyması ve Anayasasının 2. maddesine göre Fransa'nın 27. maddeden

    etkilenmeyeceğini ifade etmesi ikinci görüşün desteklenmesinde etkili olmaktadır. Devletlerin bu

    alanda farklı uygulamaları bulunmaktadır (Thornberry, 2001b: 154-158).

  • 15

    grubun içerisindeki üyeler kendilerini azınlık olarak kabul edip etmemekte

    serbesttirler. Bu durum grup içerisindeki üyelerin yararlanmayı talep ettikleri hak

    türlerini etkilemektedir. Azınlık grup üyeleri kendilerini azınlık olarak kabul edip

    azınlık hakları talep edebilecekleri gibi, kendilerini azınlık olarak kabul etmeyip

    bireysel olarak insan hakları bağlamında taleplerde de bulunabilirler (Kurubaş,

    2006a: 31).

    Tartışılan bir diğer konu, Capotorti’nin tanımında da değinildiği üzere azınlık

    sayılabilmek için vatandaşlık gerekip gerekmediğidir. BM belgelerinde,

    Capotorti'nin ve Deschénes'in tanımlarında vatandaşlık kavramı genellikle azınlık

    tanımının bir koşulu olarak sayılmaktadır. Bununla birlikte BM İnsan Hakları

    Komitesi’nin Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesine ilişkin

    yorumunda azınlıkların vatandaş olma zorunluluğunun olmadığı belirtilmektedir

    (UN, 1994b: 5.2).

    1.4. Azınlıkların Sınıflandırılması

    Azınlık tanımlarında olduğu gibi azınlıkların sınıflandırılma biçimlerinde de

    farklı tanımlar ve yorumlar bulunmaktadır. Azınlıklar sınıflandırılırken onları başat

    toplumdan ayıran “temel farklılık”ları baz alınmaktadır. Bu kapsamda, azınlıklar

    genel olarak dinsel, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar olarak sınıflandırılmaktadır.

    Ancak bu ayrım yapılırken azınlık grupların birbirlerinden kesin çizgiler ile

    ayrılamayacağı göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, azınlık sınıflandırmalarında

    birbiri ile kesişen gruplar oluşmaktadır. Yine de bir grubun hangi tür azınlığa girdiği,

    hangi azınlık haklarından yararlanacağının belirlenmesi noktasında önem

    taşımaktadır (Arsava, 1993: 34). Sözü edilen azınlık türleri takip edilen bölümde

    dinsel azınlıklar, dilsel azınlıklar, etnik azınlıklar ve ulusal azınlıklar olmak üzere

    dört başlık altında incelenmiştir. Azınlık türlerinden olup olmadığı tartışma yaratan

    yerli halk kavramına da bu bölümde yer verilmiştir.

    1.4.1. Dinsel Azınlıklar

    Azınlık kavramının ortaya çıkışı ilk olarak dini temele dayandığından, uzun

    yıllar azınlıklar dini ayrımları üzerinden tanımlanmışlardır. Bu nedenle en eski

  • 16

    azınlık grubu dinsel azınlıklar sayılmaktadır (Kurubaş, 2006a: 34). Hristiyanlık

    dininin kendi içinde Katoliklik ve reform hareketleri sonucu ortaya çıkan

    Protestanlık, Kalvinizm gibi mezheplere ayrışması sonucu mezhepler arası farklılık

    olarak algılanan dini azınlık kavramı tarih boyunca önemli ölçüde genişleme

    kaydetmiştir (Arsava, 1993: 56). Günümüzde mezhepsel farklılıklar tek başına dinsel

    azınlık tanımlaması için yeterli olmamakta, dinsel azınlık sayılabilmek için farklı

    dinlere inanma ölçütü aranmaktadır (Kurubaş, 2006a: 34). Bununla birlikte farklı

    dini inanışa sahip olma, bir azınlık sınıfına mensubiyeti belirlemede tek başına

    yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda din kriterinin, azınlık grubu toplumun çoğunluk

    teşkil eden kesiminden fark edilir bir şekilde ayırt etmesi ve dinin grup

    mensuplarının yaşam ve kültürünü etkilemesi koşulu aranmaktadır. Bu çerçevede,

    çoğunluğun ateist olduğu toplumlarda dini inançları olan toplumlar da dinsel azınlık

    olarak kabul edilmektedir (Arsava, 1993: 57).

    Yukarıda da değinildiği gibi azınlık grupları arasında kesin çizgiler yoktur.

    Bu kapsamda, dinsel azınlık olarak kabul edilebilecek bir grup, etnik, dilsel veya

    ulusal azınlık olarak da kabul edilebilir. Ancak bir grubu, içinde bulunduğu

    toplumdan ayıran en temel farklılığının dini olması, o grubun dinsel azınlık olarak

    kabul edilmesi ihtimalini arttırmaktadır. Örneğin Çinde’ki Müslüman Hui’ler etnik

    olarak çoğunluğun grubundan olmakla, içinde yaşadıkları toplumların

    çoğunluğundan etnik özellikleri ile değil, dini inaçları ile ayrılmaktadırlar. Bu

    nedenle, bu grubun içinde bulunduğu ülkenin hukuki çerçevesinden bağımsız olarak,

    dinsel azınlık olarak kabul edilebileceği söylenebilir (Oran, 2009: 54).

    Dinsel azınlıkların temel kaygıları, içinde bulundukları toplumun egemen dini

    inanışının siyasi düzeni etkilemesi ve kişilerin dini inaçlarına müdahale etmesidir.

    Azınlıklara yönelik din hakları alanında düzenlemeler yapılması da toplumda dini

    çeşitlilik ortamı oluşmasını teşvik ederek bu müdahaleleri kısıtlamaya çalışmaktadır

    (Preece, 2005: 57). Bu bağlamda, günümüzde uluslararası belgelerde din ve ibadet

    özgürlüğünün sağlanması temel haklardan birini oluşturmaktadır.

  • 17

    1.4.2. Dilsel Azınlıklar

    Dilsel azınlıklar, içinde bulundukları toplumdan dilsel özellikleri ile ayrılan

    topluluklardır. Ancak bir topluluğun sadece farklı dili nedeniyle aynı devletin

    çoğunluk teşkil eden toplumu karşısında azınlık pozisyonunda kalması nadir bir

    durumdur. Dilsel özellikler, etnik veya ulusal özelliklerden biri olduğu için dilsel bir

    azınlık aynı zamanda etnik veya ulusal azınlığı da ifade etmektedir.

    AK’nin kabul ettiği Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’na göre

    bölgesel diller ya da azınlık dilleri, “bir Devletin toprakları içinde bu Devletin geriye

    kalan nüfusundan sayıca daha az bir grubunu oluşturan uyruğu tarafından geleneksel

    olarak kullanılan, Devletin resmi dil(ler)inden farklı olan diller” (Md.1) şeklinde

    tanımlanmaktadır. Aynı maddede “Devletin resmi dilinin diyalekti ve/veya göçmen

    dillerinin diyalekti kapsam dışındadır.” denilmektedir (COE, 1992).

    Dilsel azınlıkların belirlenmesinde kullanılabilecek ölçütler azınlık grubun

    kullandığı dilin statüsü üzerinde yoğunlaşsa da dilsel azınlıkların saptanmasında

    azınlık grubunun nüfus yoğunluğu, göç, işsizlik, dilin gelişmişlik derecesi, grubun dil

    bilgisi, muhtariyet, okul dili, kitle haberleşme araçlarının mevcudiyeti, azınlığın

    büyüklüğü, etnik bir partinin mevcudiyeti, siyasi güç, resmi dilin statüsü gibi çeşitli

    faktörler de dikkate alınmaktadır (Arsava, 1993: 58). Bu çerçevede, azınlıkların dil

    haklarına ilişkin uluslararası düzenlemelerde de azınlık dillerinin kullanımı eğitim,

    yargı, kamu yönetimi, medya ve ekonomik, sosyal ve kültürel hayat olmak üzere pek

    çok alanda ele alınmaktadır.

    Dilsel azınlıklara yönelik hak ihlalleri dereceli olabileceği gibi doğrudan da

    olabilmektedir. Azınlık dilinin kullanılmasının yasaklanması, yer isimlerinin

    değiştirilmesi, azınlıkların kendi dillerinde isim koymasının yasaklanması direkt

    asimilasyonun bazı uygulamalarıdır. Bununla birlikte ulus devlet kavramı içerisinde

    en az bir dilin kamusal olarak hâkim dil olması ile birlikte, azınlık dillerinin kamusal

    alanlardan özel alanlara taşınması ve zamanla gerilemeye ve kaybolmaya başlaması

    dereceli bir asimilasyonu getirmektedir. Bu durumlarda kasten veya gayri ihtiyari

    resmi dil politikaları azınlık dillerinin aşama aşama kaybolmasına neden olmaktadır

  • 18

    (Preece, 2005: 126-127). Bu nedenle azınlık dillerine ilişkin özel politikaların

    üretilmesi gerekliliği doğmaktadır.

    UNESCO’nun verilerine göre, azınlık dillerine yönelik özel politikalar

    üretilmediği takdirde bugün dünya üzerinde konuşulan 6.000’den fazla dilin yarısı

    21. yüzyılın sonunda kaybolacaktır. UNESCO’nun Tehlike Altında Olan Dünya

    Dilleri Atlasında (Atlas of the World’s Languages in Danger) da yaklaşık 3.000 dilin

    kaybolma tehlikesi altında olduğu belirtilmektedir (UNESCO, 2010).

    1.4.3. Etnik Azınlıklar

    Etnik azınlık kavramı doğrudan “etnisite” kavramı ile bağlantılı olduğu için

    öncelikle etnisite kavramını açıklamak yerinde olacaktır. Etnisite kavramının içerdiği

    unsurların objektif veya subjektif olduğuna dair çeşitli tartışmalar bulunmaktadır.

    Marin Marger’ın çalışmasında da görüleceği gibi, etnisite kavramının objektif

    unsurlara dayandığını savunanlar genellikle ortak tarih ve kan bağının önemine

    değinerek “ırksal” söylemi ön plana çıkarmaktadırlar. Kavramın, subjektif unsurlara

    dayandığını savunanlar ise “topluluk duygusu”na vurgu yaparak ortak bir soyun

    kurmaca da olsa topluluk duygusu oluşturabileceğine değinmektedirler (Marger,

    1991: 13-18). Preece de subjektif unsurlara vurgu yaparak etnisitenin “sınıf” gibi

    nispeten yeni olan sosyal bir kategori olduğunu belirtmektedir (Preece, 2005: 97).

    Etnisite kavramını objektif ve subjektif unsurlara dayandırarak açıklayan sentezcilere

    göre ise etnisitenin öğelerini gerçek ya da kurgusal bir tarihsel geçmişe duyulan

    inanç, ırk, dil, din gibi paylaşılan kültürel öğeler, gerçek ya da sembolik bir coğrafi

    merkez, bir gruba ait olma bilinci ve grup dışındakiler tarafından grup farklılığının

    tanınması oluşturmaktadır (Bulmer, 1986: 54).

    Tarihsel olarak bakıldığında etnisite kavramının tanımlanmasında objektif

    unsurlardan subjektif unsurlara geçiş olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, ırk

    ifadesinin yerini zamanla kültürel kimliği ön plana çıkaran etnik ifadesi almaya

    başlamıştır. Bu eğilime paralel olarak, 1950 yılında BM İnsan Hakları Komisyonu

  • 19

    Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’nda3

    ırk

    kelimesi etnik kelimesiyle değiştirilmiştir (Capotorti, 1991: 197).

    Bu gelişmelerle birlikte etnik azınlık kavramının günümüzde biyolojik ve

    fiziksel özelliklerden çok, tarihi ve kültürel özelliklere işaret ettiği söylenebilir.

    Üyeleri belirsiz bir şekilde de olsa ortak bir kökeni paylaşan, çeşitli kültürel, tarihsel

    ve topraksal bağlardan oluşan kimlik özelliklerine sahip, fakat belirli bir siyasal

    niteliği bulunmayan azınlık durumundaki etnik gruplar etnik azınlık olarak

    tanımlanmaktadır (Kurubaş, 2006a: 35). Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27.

    maddesinde de etnik azınlıkların özelliği olarak onların kültürü zikredilmektedir. Bu

    çerçevede, günümüzde kültürel farklılığın büyük ölçüde etnik farklılığa karşılık

    geldiği kabul edilmektedir (Aydın, 2005: 127).

    1.4.4. Ulusal Azınlıklar

    Fransız İhtilali’nin günümüze kazandırdığı ulus ve ulusalcılık kavramlarıyla

    birlikte gelişen ulusal azınlık kavramı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra devletler

    hukuku terminolojisine girmiştir (Arsava, 1993: 55). Ulusal azınlık kavramı en genel

    ifadesiyle başka bir ülkede çoğunluğu olduğu halde sınır değişiklikleri ile bir ülkede

    azınlık durumunda kalan gruplar için kullanılmaktadır. Ulusal azınlıklar diğer azınlık

    gruplarına göre daha kapsayıcı niteliktedirler. Bu nedenle ulusal ve uluslararası

    belgelerde en çok kullanılan azınlık sınıfı ulusal azınlık olmaktadır. Çünkü ulusal

    azınlıklar aynı zamanda etnik, dilsel, dinsel azınlıkları da oluşturabilmektedirler.

    Ancak etnik, dilsel, dinsel azınlıkların ulusal azınlık grubunda yer almaları her

    zaman mümkün olmamaktadır. Bu noktada, ulusal azınlıkları diğerlerinden ayıran en

    önemli farklılığın ne olduğu sorusu gündeme gelmektedir. Bu soruya verilen

    cevaplarda öne çıkan unsur ulusal azınlıkların “siyasi karar mekanizmalarına katılma

    iradesine sahip olmaları” şeklindedir (Arsava, 1993: 55).

    Will Kymlicka, ulusal azınlıkları “büyük devlet şemsiyesi altında toplanmış

    ayrı ve potansiyel olarak özyönetimli toplumlar” olarak tanımlamaktadır (Kymlicka,

    1998: 51). Bir başka tanımda ulusal azınlıklar “kendisini devletleşmiş bir başka

    3 Komisyonun adı 1999’da İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Alt Komisyonu olarak

    değiştirilmiştir

  • 20

    ulusun parçası gören, yani akraba devleti olan azınlık grubu” olarak

    tanımlanmaktadır (Kurubaş, 2006a: 36). Bu kapsamda Almanya’daki

    Danimarkalılar, Romanya’daki Macarlar, Polonya’daki Almanlar, Bulgaristan’daki

    Türkler ulusal azınlıklara örnek olarak gösterilmektedir.

    Olgun Akbulut ise ulusal azınlık sayılabilecek üç tür grup tanımlamaktadır.

    Bunların ilki “mevcut bir ulus ile akrabalık bağı olan ve fakat akraba ulusun yaşadığı

    ülkeden başka bir ülkede yaşayan insan topluluğu”dur. İkincisi “kalabalık bir nüfusa

    ve ulus olma bilincine sahip azınlık gruplar”dır. Üçüncüsü ise, “yaşadığı ülkedeki

    ulusla akrabalık bağı olmamasına rağmen, başkaca bir ulusla ya da devletlerle de

    akrabalık bağı olup olmadığına bakılmaksızın, uzun süreden beri orada yaşıyor

    olmakla, içinde yaşadığı toplumun ulusal kültürüne katkısı sonucu ulusal azınlık

    sayılan gruplardır” (Akbulut, 2008: 37).

    Ulusal azınlık tanımlarında belirtilen özelliklere bakıldığında, ulusal

    azınlıkların azınlık bilincine sahip, siyasi karar mekanizmalarına katılma gücünü

    elinde bulunduran ve akraba devleti olan gruplar olma özelliklerinin ön plana çıktığı

    görülmektedir. Bu durum ulusal azınlıkları toplumda diğer azınlıklara göre daha

    güçlü bir konuma getirmektedir. Oran’ın “sesi güçlü çıkan azınlık” nitelemesini

    yaptığı (Oran, 2004: 40) ulusal azınlıklar, bu yönleriyle ulus devletler tarafından

    genellikle ulusal bütünlüğe tehdit olarak algılanmakta ve tanınmaları noktasında

    sorun yaşamaktadırlar.

    1.4.5. Yerli Halklar

    Azınlık tanımında olduğu gibi, yerli halklara ilişkin net bir tanım

    bulunmamaktadır, ancak yerli halk sayılabilmek için sıralanan kimi kriterler

    mevcuttur. Bu çalışmanın temel öğesi olan Kırım Tatarları BM tarafından

    düzenlenen Yerli Halklar Daimi Forumu’nda temsil edilmektedirler (UN, 2009) Bu

    kapsamda yerli halkların hangi grupları kapsadığına ve uluslararası hukuktaki yerine

    değinmek faydalı olacaktır.

    Yerli halklara ilişkin olarak en çok referans gösterilen tanım BM Azınlıkları

    Koruma ve Ayrımcılığı Önleme Alt Komisyonu Raportörü, Jose Martinez Cobo’ya

  • 21

    aittir. Cobo’nun yerli halklar tanımı BM’nin resmi tanımı olarak bilinse de BM’nin

    resmi bir tanımının bulunmadığını belirtmek gerekir (UN, 2007a). Bu tanıma göre;

    Yerli topluluklar, halklar ve uluslar, ülkelerinde yaşamış olan işgal ve

    koloni öncesi toplumlarla tarihsel devamlılığa sahip ve kendilerini şu anda

    ülkelerinde veya onun bir parçasında egemen olan toplumun diğer

    parçalarından farklı olarak algılayan gruplardır. Toplumun baskın olmayan

    kesimi olan bu gruplar şu anda, kültürel kalıpları, toplumsal kurumları ve

    hukuki sistemlerine göre, varlıklarının devamı temelinde etnik kimliklerini

    ve ata topraklarını korumayı, geliştirmeyi ve gelecek nesillere aktarmayı

    amaçlarlar (Cobo, 1986: 29).

    Cobo’nun tanımında dört unsur öne çıkmaktadır. Bunların ilki, tarihsel

    öncelik; ikincisi, kültürel özellikleri gönüllü olarak devam ettirme isteği; üçüncüsü,

    yerli halk olarak kimlik bilincine sahip olma; dördüncüsü, çoğunluk tarafından

    topraklarının işgal edilmesi, zorla asimile edilme, işkence ve baskı gibi bir dışlamaya

    maruz kalmadır (Jabareen, 2008: 659). Bununla birlikte dünyadaki örneklerine

    bakıldığında yerli halkların aynı zamanda akraba/soydaş devleti bulunmayan

    topluluklar olduğu ve bulundukları topraklarda bir devlet kurma çabası içinde

    olmadıkları da yerli haklara ilişkin işaret edilen hususlardır (Ivison vd., 2000: 277).

    Tanımlar doğrultusunda yerli halkların öne çıkan en belirgin özelliği, işgal

    veya kolonileşme öncesi bulundukları toprakların temel halkı olmaları ancak tarihsel

    süreçte şu anda aynı topraklarda egemenliği bulunduran toplum karşısında azınlıkta

    kalmalarıdır. Aynı zamanda yerli halklar tarihsel süreçte egemen konumlarını

    kaybetseler de kültürlerini korumaya ve kültürlerini gelecek nesillere aktarma isteği

    göstermeye devam etmektedirler. Yerli halkı oluşturan kriterlere bakıldığında aynı

    kriterlerin azınlık grupları için de geçerli olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, yerli

    halkların azınlık sayılıp sayılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. Arsava, yerli

    halkların azınlık sayılıp sayılamayacağının tespiti için yerli halkların Medeni ve

    Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesinde belirtilen azınlık kriterlerine uyup

    uymadığına bakmaktadır. Buna göre;

    Yerli halkın kültür, gelenek, dil, tarih gibi özellikler göstermesi ve stabil bir

    birlik teşkil etmesi gerekmektedir. Bunun dışında kimliğinin bilincinde

    olması ve bu kimliği muhafaza etme isteği bulunması gerekmektedir. Yerli

    halk bakımından stabil birlik, grubun mensupları arasında sürekli sosyal ve

  • 22

    ekonomik ilişkilerin bulunması durumunda kabul edilebilir. Grubun kendi

    kimliğinin bilincinde olması ise grubu toplumun çoğunluğunu teşkil eden

    kesimden ayıran bir unsur olarak özellikle geleneklere sahip çıkılması ve

    bunların muhafaza edilmek istenmesi anlamını taşır (Arsava, 1993: 63).

    Anılan kriterleri gösteren yerli halkların azınlık sayılması halinde, yerli

    halkların haklarının azınlık hakları kapsamında mı değerlendirileceği sorusu bir

    başka konu olarak gündeme gelmektedir. Azınlık olma kriterleri ile yerli halk olma

    kriterleri karşılaştırıldığında yerli halkların, çoğunluk tarafından, topraklarının işgal

    edilmiş olması, zorla asimile edilmeleri ve işkence ve baskı gibi bir dışlamaya maruz

    kalmış olmaları ortaya çıkan önemli bir farklılık olmaktadır. Bu kapsamda, yerli

    halklar azınlık gruplarının “güçten yoksun” bırakılmış bir örneği olarak karşımıza

    çıkmaktadır (Jabareen, 2008: 659). Bu durum yerli halkların, azınlık gruplardan ayrı

    bir muameleye tabi tutulması gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle bu halklar,

    azınlık olarak tanınmayı değil, yerli halklar olarak tanınmayı talep etmektedirler.

    Bu doğrultuda, uluslararası hukukta yerli halkara ilişkin ayrı düzenlemeler

    olduğu görülmektedir. Avrupa sistemi içinde yerli halkların azınlık statüsü ile

    korunduğu görülse de, BM sisteminde yerli halklar azınlıklar dışında ayrıca ele

    alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi Eylül 2007’de Genel

    Kurul tarafından kabul edilmiştir (UN, 2007a).

    Bildiride bir taraftan yerli halkların diğer halklarla eşit oldukları belirtilirken

    diğer taraftan yerli halkların haklarının farklı olabileceği, bu halkların kendilerini

    farklı isimlendirebilecekleri ve onlara bu özellikleriyle saygı gösterileceği teyit

    edilmektedir. Bildiride yerli halkları, ayrı bir halk olma bütünlüklerinden, kültürel

    değerlerinden veya etnik kimliklerinden mahrum edecek her türlü hareketin

    önlenmesi için devletlere etkin çözümler bulma önerisi de getirmektedir (Md.8).

    Ayrıca yerli halkların kendi kültür ve kimliklerinin korunmasına yönelik olarak

    “ruhani ve dini geleneklerini, töre ve törenlerini beyan etme, hayata geçirme,

    geliştirme ve öğretme hakkına” (Md.12); “kendi tarihlerini, dillerini, sözel

    geleneklerini, filozoflarını, yazı sistemlerini ve edebiyatlarını yaşatma, kullanma,

    geliştirme ve gelecek kuşaklara aktarma ve toplumlarının, yerleşim yerlerinin ve

    bireylerinin isimlerini belirleme ve bu isimleri kullanma hakkına” (Md.13); “kendi

  • 23

    eğitim ve öğretim kültürlerine uygun bir şekilde kendi dillerinde eğitim veren eğitim

    sistemleri ve kurumlarını kurma ve kontrol etme hakkına” (Md. 14), “kendi

    medyalarını kendi dillerinde oluşturma ve diğer medya kuruluşlarına hiç bir

    ayrımcılığa maruz kalmadan ulaşma hakkına” (Md. 16) sahip oldukları ifade

    edilmektedir.

    Bildirde dikkat çeken başka bir husus yerli halkların kendi geleceklerini

    kendileri belirleme hakkına sahip olduğu, dolayısıyla kendi siyasi statülerini

    belirleme ve ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma için izlenecek yolu özgürce

    seçme hakkına sahip olduklarının belirtilmesidir (Md.3). Bu maddede sağlanan self

    determinasyon hakkının tarihsel gelişimi içinde ayrılma hakkını da içerdiği ve

    uygulamada bu şekilde yorumlandığığı belirtilmektedir (Oran, 2009: 113-114).

    Ancak söz konusu hakkın azınlık hakları için geçerli olmadığı görülmektedir. Çünkü

    azınlık hakları devletlerin egemen eşitliği, ülkesel bütünlüğü ve siyasal

    bağımsızlığına aykırı herhangi bir faaliyete yetki verir biçimde

    yorumlanamamaktadır (Kurubaş, 2006a: 40).

    BM insan hakları organlarının yerli halkların haklarını temin için yaptığı

    yoğun çalışmalar dini, dilsel, ulusal azınlıkların himayesi için yapılan çalışmalarla

    karşılaştırıldığı zaman, BM’nin yerli halkların haklarının teminine ağırlık verdiği

    ortaya çıkmaktadır (Arsava, 1993: 64). Uluslararası hukukta yerli halklara ilişkin

    gelişmelerin azınlık haklarına göre daha hızlı ilerleme göstermesinin nedeni siyasi

    sebeplere dayandırılmaktadır. Yerli halklar karar alma süreçlerinden dışlanmış ve

    toplumda ezilen konuma düşen gruplardır. Siyasi bakımdan zayıf olmaları nedeniyle

    yerli halklar ulus devletler nezdinde bir tehdit algısına dönüşmemektedir. Bu nedenle

    yerli halkların tanınması azınlıklara göre daha kolay gerçekleşmekte ve yerli halklara

    sağlanan haklar devletler tarafından daha kolay kabul edilmektedir (Arsava, 1993:

    64).

    BM dünya üzerinde yerli halklara mensup 370 milyondan fazla insanın

    olduğunu belirtmektedir. En çok tanınmış yerli halklar Avustralya’daki Aborjinler,

    Kanadada’ki Eskimolar, ABD’deki Kızılderililer, İsveç ve Finlandiya’daki Samiler

    (Lapplar), Hollanda ve Almanya’daki Frizyanlar olarak bilinmektedir (UN, 2013).

  • 24

    Bu çalışmanın temel öğesi olan, Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin %12’lik

    nüfusunu oluşturan Kırım Tatar toplumunun ise yerli halk olup olmadığı yönünde

    tartışmalar mevcuttur. Kırım Tatarlarının tarihte bulundukları topraklarda egemen

    konumda olmaları, şu an bulundukları topraklar üzerindeki çoğunluk tarafından

    topraklarının işgal edilmiş olması ve topraklarından sürgün edilmiş olmaları ve

    kültürel özelliklerini halen koruyarak devam ettirmek istemeleri bu topluluğun

    Cobo’nun yerli halklar tanımında sıraladığı kriterlere uyduğunu göstermektedir.

    Bununla birlikte, dünyadaki yerli halkların genellikle bir soydaş/akraba devletinin

    bulunmaması Kırım Tatarlarını diğer yerli halklardan ayırmaktadır. Bu faktör

    nedeniyle Kırım Tatarlarının yerli halklardan çok “vatansız halklar”

    sınıflandırmasına daha yakın olduğu da savunulmaktadır (Ivison vd., 2000: 277).

    Çünkü vatansız halkların bir soydaş/akraba devleti bulunmaktadır. Ancak burada

    tartışma yaratan bir başka husus vatansız halkların bulundukları topraklarda tarihsel

    bir egemenliklerinin bulunmamasıdır (Ivison vd., 2000: 277). Bu nedenle Kırım

    Tatarları tam olarak bu kategoriye de uymamaktadır.

    Kırım Tatarları BM tarafından düzenlenen Yerli Halklar Daimi Forumu’nda

    temsil edilmekte (UN, 2009) ve BM’de yerli halklar kapsamında ele alınmaktadırlar.

    Ancak unutulmamalıdır ki BM’nin bir halkı, yerli halk olarak tanımasında herhangi

    bir resmi tanım ve kriter bulunmamaktadır. BM’nin temel ölçütü toplulukların

    kendilerini tanımlama şeklidir. Dolasıyla, uluslararası hukukta Kırım Tatarlarının

    yerli halk olup olmadıklarına dair tartışmalarda kesin bir sonuca ulaşılamamaktadır.

    Kırım Tatarlarının Ukrayna yasalarına göre statüleri ise 3.2.2.3 başlığında ayrıca

    tartışılacaktır.

    1.5. Azınlık Haklarının Bireysel ve Kolektif Niteliği

    Azınlık haklarına ilişkin temel tartışma konularından biri azınlıklara tanınan

    hakların bireysel haklar kapsamında mı yoksa kolektif haklar kapsamında mı

    değerlendirilmesi gerektiğidir. Buradaki temel sorun öncelik verilecek ve korunacak

    öğenin kişi mi yoksa grup mu olduğudur. Bir taraftan azınlık haklarının insan

    haklarının bir parçası olduğu ve azınlıklara sağlanan hakların bireysel olduğu

  • 25

    vurgulanırken, diğer taraftan bireylerin belli bir grubun üyesi oldukları ve gruplara

    sağlanan haklar ile azınlığa özgü özelliklerin korunabileceği savunulmaktadır.

    Kolektif haklar (grup hakları) yasal terim olarak belli bir grup tarafından talep

    edilen ve belli bir gruba sağlanan haklar olarak kullanılmaktadır (Pentassuglia, 2002:

    47). Kolektif haklarda temel amaç grubun hayatta kalmasını güvence altına almaktır

    (Johnston, 1995: 179). En bilinen grup hakkı self determinasyondur (kendi kaderini

    tayin hakkı). Bireysel haklar ise kişilerin tek başlarına sahip oldukları ve tek

    başlarına kullanabilecekleri haklardır. İnsan hakları, medeni haklar ve temel

    özgürlükler öncelikle bireysel nitelik taşımaktadır (Kurubaş, 2006: 41).

    Belirtmek gerekir ki kolektif hakları bireysel hakların karşısına koyan

    yaklaşımların yanında bu ayrımı kabul etmeyenler de mevcuttur. Örneğin Will

    Kymlicka azınlık haklarının bireysel ve kolektif olarak sınıflandırılmasını doğru

    bulmamaktadır. Kymlicka’ya göre önemli olan azınlık grubu içinde özgürlüğün ve

    azınlık ile çoğunluk grupları arasında eşitliğin sağlanmasıdır (Kymlicka, 1998: 235).

    Bu çerçevede, grup içinde bireylerin özgürlükleri korunuyorsa ve gruplar arasındaki

    eşitlik ilişkileri (baskın olmama) destekleniyorsa, azınlık haklarının liberal ilkelerle

    tutarlı oldukları söylenebilmektedir. Bu nedenle önemli olan hakkın kolektif olup

    olmadığı değil, grup farkına dayalı olup olmadığıdır.

    Günümüz uluslararası hukuk belgelerinde gruptan çok bireye vurgu yapıldığı

    görülmektedir. Belgelerde “azınlık hakları”ndan (rights of minorities) değil,

    “azınlığa mensup kişilerin hakları”ndan (rights of persons belonging to minorities)

    bahsedilmektedir. Bunun öne çıkan sebepleri; hukuksal olarak azınlıkların değil

    bireylerin uluslararası hukukun öznesi olması, bir azınlığa grup olarak koruma

    sağlamanın ayrılıkçı hareketlere yol açabileceği düşüncesi ve grupların bireyleri

    ezebilmesi ihtimalidir (Oran, 2009: 84). Bununla birlikte azınlık haklarında

    bireysellik vurgusunun azınlıkların “kendi kaderini tayin hakkı”nı ayrılıkçı talepler

    için kullanmalarını önlemek amacıyla geliştirilmiş bir formül olduğu da

    belirtilmektedir (Çavuşoğlu, 2001: 64).

    Uluslararası alanda bireye vurgu yapılsa da, azınlık gruplarının kolektif hak

    talepleri olduğu bir gerçektir. Bu durum uluslararası hukukta bireysel ve kolektif

  • 26

    haklar arasında bir uzlaşmaya gidilmesi çabalarını doğurmaktadır (Diaconu ve

    Diaconu, 2011: 38). Bireysel ve kolektif hakların birlikte ele alındığı en belirgin

    örneklerden biri Azınlık Olmanın Ölçütleri (1.3) başlığında üzerinde durulmuş olan

    Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesidir. Maddede “azınlığa mensup

    kişiler” ifadesi ile öznenin birey olarak görüldüğü anlaşılırken “kendi gruplarının

    diğer üyeleri” ile birlikte ifadesi ile hakkın kolektif kullanım gerektirdiği

    anlaşılmaktadır (Pejic, 1997: 670). 27. madde bu yönüyle “melez” olarak

    nitelendirilmektedir (Pentassuglia, 2002: 49). Bununla birlikte BM İnsan Hakları

    Komitesi 1994’te yayımladığı genel yorumunda 27. maddenin bireylere tanınan

    halklar ile ilgili olduğunu ve devletin bütünlüğüne zarar vermediğini ifade etmiştir

    (UN, 1994b: 3.2).

    BM Ulusal veya Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin

    Haklarına İlişkin Beyanname’de ve AGİT Kopenhag Belgesi’nde de, Medeni ve

    Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde olduğu gibi, “azınlığa mensup kişiler”in “kendi

    gruplarının diğer üyeleriyle birlikte toplu olarak” azınlık haklarını kullanabilecekleri

    belirtilmektedir (Çavuşoğlu, 2001: 58). Bu çerçevede azınlık hakları en genel

    çerçevesi ile “kolektif boyutlu bireysel haklar” olarak nitelendirilmektedir

    (Thornberry, 1994: 21)

    1.6. Azınlık Haklarının Uluslararası Düzeyde Korunması

    Azınlık sorunlarının devletlerin iç politikaları ile sınırlı kalmayıp, uluslararası

    bir boyut kazanabileceğinin anlaşılması ile azınlıkların uluslararası düzeyde

    korunmasına yönelik arayışlar başlamıştır. Azınlıkların korunması konusunda

    uluslararası ilk örgütsel çalışmalar, MC ile başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası

    yapılan antlaşmalarda azınlık sorunlarına yer verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan

    sonraki dönemde ise azınlıklar sorunu önce BM’nin daha sonra AK, AGİT ve

    AB’nin gündemine girmiştir.

    Bu bölümde, azınlık haklarının uluslararası düzeyde korunması tarihsel olarak

    MC öncesi dönem (Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem), MC dönemi (Birinci Dünya

    Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı Arası Dönem) ve BM dönemi (İkinci Dünya Savaşı

  • 27

    sonrası dönem) olarak üç kısımda incelecek, daha sonra uluslararası kuruluşlarda

    azınlık haklarına ilişkin günümüz düzenlemelerine bakılacaktır.

    1.6.1. Tarihse