doĞu avrupa Ülkelerİnde azinlik haklari: kirim ......olmuştur. kırım tatar toplumu, ana...
TRANSCRIPT
-
DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI:
KIRIM TATAR TOPLUMU ÖRNEĞİ
T.C. BAŞBAKANLIK
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
Uzmanlık Tezi
Yeliz ÖZ
Tez Yöneticisi:
Dr. Ebru OĞURLU
Nisan 2014
ANKARA
-
ii
Yeliz ÖZ tarafından hazırlanan “Doğu Avrupa Ülkelerinde Azınlık Hakları: Kırım
Tatar Toplumu Örneği” adlı bu tezin uzmanlık tezi olarak uygun olduğunu
onaylarım.
Dr. Ebru OĞURLU
Tez Yöneticisi
-
iii
Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde
edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu
çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
Yeliz ÖZ
-
iv
ÖZET
DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI:
KIRIM TATAR TOPLUMU ÖRNEĞİ
Öz, Yeliz
Tez Yöneticisi: Dr. Ebru Oğurlu
Bu tezde Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan Kırım Tatar toplumunun durumu azınlık
hakları çerçevesinde incelenmektedir. Bu kapsamda, çalışmanın öznesi Kırım Tatar
azınlık; inceleme alanı, Kırım Tatarlarının yaşadıkları Doğu Avrupa ülkeleri olan
Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan; kavramsal zemin, azınlık hakları; temel dayanak
ise azınlık haklarına ilişkin hukuki düzenlemelerdir. Çalışmanın temel amacı, Doğu
Avrupa’daki Kırım Tatar toplumunun, bölgesel bir aktör olarak geçmiş ve
günümüzdeki konumlarının değerlendirilmesi ve gelecekteki konumlarına ışık
tutulmasıdır. Tezdeki temel çıkarım, komünist dönem sonrası yeniden şekillenen
Doğu Avrupa ülkelerinde, bir taraftan azınlık haklarına yönelik uluslararası
standartlarda hukuki düzenlemeler gerçekleştirilerek ülkedeki tüm azınlıklara yönelik
genel bir azınlık politikası oluşturulmaya çalışılırken, diğer taraftan azınlıklar,
soydaş/akraba devletler ve ev sahibi devletler arasındaki girift ilişkiler üçgeninde
tarihi reflekslerin sürdürülmekte olduğudur. Bu nedenle, belli azınlıklar için genelden
farklı siyasetler izlenebilmektedir. Dolayısıyla, tezde, incelenen söz konusu
ülkelerdeki azınlık politikalarının ve Kırım Tatarlarına yönelik uygulamaların bu
çerçevede değerlendirilmesi gerektiği önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Doğu Avrupa, azınlık hakları, azınlık, yerli halk, Kırım Tatarları,
Ukrayna, Romanya, Bulgaristan.
-
v
ABSTRACT
MINORITY RIGHTS IN EASTERN EUROPEAN COUNTRIES:
EXAMPLE OF CRIMEAN TATAR COMMUNITY
Öz, Yeliz
Supervisor: Dr. Ebru Oğurlu
This thesis examines situation of Crimean Tatar community living in the Eastern
European countries within the framework of minority rights. In this context, the
subject of the study is Crimean Tatar minority; field of scrutiny is East European
countries which Crimean Tatars inhabit, Ukraine, Romania, and Bulgaria; conceptual
background is minority rights; and basic foundation is juridical arrangements related
to minority rights. The main purpose of the thesis is to assess past and present
situation of Crimean Tatars and to shed light on their future position. The main
conclusion of the thesis is that in the reconstructured Eastern European countries of
the post-communist era, on the one hand, there is an attempt to create a general
minority policy for all minority groups by legal arrangements with international
standarts, on the other hand, historical reflections are maintained in the complicated
relations triangle with minority groups, kin states and host states. Therefore, it is
possible to see specified minority policies for certain minority groups. Consequently,
the thesis recommends that for the countries in question, minority rights policies and
applications for Crimean Tatars need to be assessed in this context.
Key Words: Eastern Europe, minority rights, minority, indigeneous people, Crimean
Tatars, Ukraine, Romania, Bulgaria.
-
vi
TEŞEKKÜR
Çalışmam boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren danışmanım Dr.
Ebru Oğurlu'ya, kıymetli görüşleriyle çalışmaya ışık tutan Doç. Dr. Hakan
Kırımlı’ya, çalışmada birincil kaynaklara ulaşmada yardımlarını esirgemeyen değerli
meslektaşlarım Fazile Zeynelzade, Fatme İnce, Semra Neşe Asan’a ve Bulgaristan
Bilimler Akademisi Etnoloji Uzmanı Yelis Erolava’ya, her türlü destekleriyle
yanımda olan aileme ve sevgili nişanlım Gökhan Tok'a sonsuz teşekkür ederim.
-
vii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 2.1: Polonya, Belarus, Litvanya, Estonya ve Letonya’daki Tatar Nüfus......... 51
Tablo 2.2: Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’daki Kırım Tatar Nüfus .................... 52
Tablo 2.3: Ukrayna 2001 Nüfus Sayımı Sonuçları .................................................... 65
Tablo 2.4: Kırım Özerk Cumhuriyeti 2001 Nüfus Sayımı Sonuçları ........................ 65
Tablo 2.5: Romanya 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları................................................... 78
Tablo 2.6: Bulgaristan 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları ............................................... 89
Tablo 3.1: Sürgün Edilen Halkların ve Geri Dönenlerin Sayıları ............................ 114
Tablo 3.2: Sürgün Edilen Halkların Entegrasyonuna Yönelik Bütçe (1991-2012) 118
Tablo 3.3: Romanya 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları ( Ana Dil /Etnik Grup) ........... 138
Tablo 3.4: Bulgaristan'daki Kırım Tatar Nüfus (1881-2001) .................................. 144
Tablo 3.5: Bulgaristan 2011 Nüfus Sayımı Sonuçları (Ana Dil/Etnik Grup) .......... 147
Tablo 3.6: Türk ve Tatar Sivil Toplum Kuruluşlarına Ayrılan Bütçe (2002-2004). 150
-
viii
KISALTMALAR LİSTESİ
AB Avrupa Birliği (European Union (EU))
ABD Amerika Birleşik Devletleri (United States of America (USA)
AGİK Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (Conference on Security and
Co-operation in Europe (CSCE))
AGİT Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (Organization for Security and
Co-operation in Europe (OSCE))
AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (European Court of Human Rights
(ECtHR)
AİHS Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (European Convention on Human
Rights (ECHR)
AK Avrupa Konseyi (Council of Europe (COE))
AKPM Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (Parliamentary Assembly
of the Council of Europe (PACE)
BM Birleşmiş Milletler (United Nations (UN))
BMMYK Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (United Nations
High Commissioner for Refugees (UNHCR))
KÖC Kırım Özerk Cumhuriyeti (Autonomous Republic of Crimea (ARC))
KTMM Kırım Tatar Milli Meclisi
MC Milletler Cemiyeti (League of Nations (LN))
NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty
Organization)
OHCHR Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (Office of the
United Nations High Commissioner for Human Rights)
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Union of Soviet Socialist
Republics (USSR)
UAD Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice (ICJ))
-
İÇİNDEKİLER
ÖZET .......................................................................................................................... iv
ABSTRACT ................................................................................................................ v
TEŞEKKÜR .............................................................................................................. vi
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................. vii
KISALTMALAR LİSTESİ .................................................................................... viii
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
1. AZINLIK KAVRAMININ TEORİK ÇERÇEVESİ VE AZINLIK
HAKLARININ ULUSLARARASI DÜZEYDE KORUNMASI ............................ 6
1.1. Azınlık Kavramının Ortaya Çıkışı................................................................. 7
1.2. Azınlık Kavramının Tanımlanması ............................................................... 8
1.3. Azınlık Olmanın Ölçütleri ........................................................................... 12
1.4. Azınlıkların Sınıflandırılması ...................................................................... 15
1.4.1. Dinsel Azınlıklar .................................................................................. 15
1.4.2. Dilsel Azınlıklar ................................................................................... 17
1.4.3. Etnik Azınlıklar .................................................................................... 18
1.4.4. Ulusal Azınlıklar .................................................................................. 19
1.4.5. Yerli Halklar......................................................................................... 20
1.5. Azınlık Haklarının Bireysel ve Kolektif Niteliği ........................................ 24
1.6. Azınlık Haklarının Uluslararası Düzeyde Korunması ................................. 26
1.6.1. Tarihsel Süreç....................................................................................... 27
1.6.1.1. Milletler Cemiyeti Öncesi Dönem ................................................ 27
1.6.1.2. Milletler Cemiyeti Dönemi ........................................................... 28
1.6.1.3. Birleşmiş Milletler Dönemi .......................................................... 30
1.6.2. Uluslararası Örgütlerde Azınlık Hakları .............................................. 31
1.6.2.1. Birleşmiş Milletler Sisteminde Azınlık Hakları ........................... 31
1.6.2.2. Avrupa Konseyi Sisteminde Azınlık Hakları ............................... 35
1.6.2.3. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Sisteminde Azınlık
Hakları…… ..................................................................................................... 38
1.6.2.4. Avrupa Birliği Sisteminde Azınlık Hakları .................................. 41
-
2. DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE AZINLIK HAKLARI ......................... 47
2.1. Doğu Avrupa ve Doğu Avrupa’daki Tatar Toplumu .................................. 48
2.2. Doğu Avrupa’da Azınlık Politikalarının Tarihsel Çerçevesi ...................... 52
2.2.1. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Dönemi Azınlık Politikaları .. 53
2.2.2. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Sonrası Azınlık Politikaları ... 59
2.3. Ukrayna, Romanya, Bulgaristan’da Azınlık Hakları .................................. 63
2.3.1. Ukrayna ................................................................................................ 64
2.3.1.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 64
2.3.1.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 64
2.3.1.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 66
2.3.1.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 71
2.3.1.2.1. Uluslararası Düzenlemeler ............................................................ 71
2.3.1.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 72
2.3.1.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 73
2.3.1.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 75
2.3.2. Romanya .............................................................................................. 78
2.3.2.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 78
2.3.2.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 78
2.3.2.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 79
2.3.2.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 81
2.3.2.2.1. Uluslararası Düzenlemeler ............................................................ 81
2.3.2.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 83
2.3.2.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 83
2.3.2.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 86
2.3.3. Bulgaristan ........................................................................................... 89
2.3.3.1. Azınlıklara İlişkin Temel Dinamikler ........................................... 89
2.3.3.1.1. Etnik Yapı ..................................................................................... 89
2.3.3.1.2. Tarihi ve Siyasi Çerçeve ............................................................... 90
2.3.3.2. Uluslararası ve Ulusal Yasal Düzenlemeler ................................. 93
2.3.3.2.1. Ulusalararası Düzenlemeler .......................................................... 93
2.3.3.2.2. Ulusal Düzenlemeler..................................................................... 94
-
2.3.3.2.2.1. Anayasal Düzenlemeler .............................................................. 95
2.3.3.2.2.2. Yasal Düzenlemeler .................................................................... 97
3. DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ AZINLIK HAKLARI
ÇERÇEVESİNDE KIRIM TATAR TOPLUMUNUN DURUMU .................... 100
3.1. “Tatar” İsmi ve Kimliği ............................................................................. 101
3.2. Ukrayna’daki Kırım Tatar Toplumu ......................................................... 103
3.2.1. Ukrayna’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci ...................... 103
3.2.1.1. 1944 Sürgünü Öncesi Dönem ..................................................... 103
3.2.1.2. 18 Mayıs 1944 Sürgünü .............................................................. 106
3.2.1.3. Sürgün Sonrası Dönem ............................................................... 109
3.2.2. Ukrayna’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz
Değerlendirilmesi….......................................................................................... 112
3.2.2.1. Geri Dönüşlere İlişkin Düzenlemeler ......................................... 113
3.2.2.2. Entegrasyona İlişkin Düzenlemeler ............................................ 117
3.2.2.3. Yasal Statü .................................................................................. 119
3.2.2.4. Teşkilatlanma .............................................................................. 120
3.2.2.5. Siyasi Temsil............................................................................... 122
3.2.2.6. Dil ............................................................................................... 124
3.2.2.7. Eğitim.......................................................................................... 125
3.2.2.8. Medya ......................................................................................... 127
3.2.2.9. Kültür .......................................................................................... 128
3.2.2.10. Din .............................................................................................. 129
3.3. Romanya ve Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumu ................................ 130
3.3.1. Romanya’daki Kırım Tatar Toplumu................................................. 132
3.3.1.1. Romanya’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci ................. 132
3.3.1.2. Romanya’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz
Değerlendirmesi… ............................................................................................ 134
3.3.1.2.1. Yasal Statü .................................................................................. 135
3.3.1.2.2. Teşkilatlanma .............................................................................. 136
3.3.1.2.3. Siyasi Temsil............................................................................... 137
3.3.1.2.4. Dil ............................................................................................... 138
3.3.1.2.5. Eğitim.......................................................................................... 140
-
3.3.1.2.6. Medya ......................................................................................... 141
3.3.1.2.7. Kültür .......................................................................................... 142
3.3.1.2.8. Din .............................................................................................. 143
3.3.2. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumu ............................................. 144
3.3.2.1. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Kimliğinin Tarihsel Süreci.............. 144
3.3.2.2. Bulgaristan’daki Kırım Tatar Toplumunun Günümüz
Değerlendirmesi ................................................................................................ 146
3.3.2.2.1. Yasal statü ................................................................................... 148
3.3.2.2.2. Teşkilatlanma .............................................................................. 149
3.3.2.2.3. Siyasi Temsil............................................................................... 151
3.3.2.2.4. Dil ............................................................................................... 152
3.3.2.2.5. Eğitim.......................................................................................... 152
3.3.2.2.6. Medya ......................................................................................... 153
3.3.2.2.7. Kültür .......................................................................................... 154
3.3.2.2.8. Din .............................................................................................. 155
SONUÇ .................................................................................................................... 157
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 165
EKLER .................................................................................................................... 191
-
1
GİRİŞ
Küreselleşen dünyada azınlık haklarının tanınması, korunması ve
geliştirilmesi devletlerin kendi iç hukuklarını aşarak uluslararası bir nitelik kazanmış
durumdadır. Ulusal, etnik, dinsel ve dilsel grupların isteklerinin karşılanmasında,
sadece insan haklarının ya da kültürel çeşitliliğin korunması açısından değil, aynı
zamanda toplumsal istikrarın güçlendirilmesi açısından da fayda olduğu
görülmektedir. Çünkü bir ülkede ortaya çıkan azınlık sorunu bölgesel hatta küresel
endişelere sebep olabilmektedir.
Doğu Avrupa bölgesi, azınlık sorunlarının sınırları aşan etkilerinin
incelenmesinde önemli bir analiz alanı teşkil etmektedir. Bölgenin Batı ile Rusya
coğrafyası arasındaki jeostratejik konumu, etnik yapısı, değişken siyasi sınırları
bölgedeki azınlık politikalarını şekillendiren pek çok unsur ortaya çıkarmaktadır.
Doğu Avrupa’yı Batı Avrupa’dan ayıran önemli özelliklerden biri Doğu Avrupa’da
birçok ulusal azınlığın komşu devletlerde azımsanmayacak soydaş gruplarının olması
ve aslında hemen bitişik komşusunun bir “soydaş devlet” olmasıdır (Kymlicka, 1998:
18). Bu durum Doğu Avrupa’da azınlıkların bulundukları ülkelere göre “tehdit”
olarak algılanma düzeylerini etkilemektedir. Bu çerçevede, Doğu Avrupa’da
azınlıklar konusu sadece komünist dönem sonrası geliştirilen yasal düzenlemeler
kapsamında değil, aynı zamanda bölgedeki tarihi etnik politikalar temelinde ele
alınması gereken çok katmanlı bir yapı oluşturmaktadır.
Bu çalışmada, Doğu Avrupa bölgesindeki azınlık hakları yukarıda belirtilen
unsurlar kapsamında ele alınarak, bu bölgedeki Kırım Tatar toplumunun durumu,
bulundukları ülkelerin azınlık politikaları çerçevesinde incelenecektir. Çalışmanın
temel amacı, Doğu Avrupa’daki Kırım Tatar toplumunun, bölgesel bir aktör olarak
geçmiş ve günümüzdeki konumlarının değerlendirilmesi ve gelecekteki konumlarına
ışık tutulmasıdır.
Tezin inceleme alanı olarak Doğu Avrupa ülkeleri olan Ukrayna, Romanya ve
Bulgaristan seçilmiştir. Ülkelerin seçiminde temel kıstas ülkedeki Kırım Tatar nüfus
olmuştur. Kırım Tatar toplumu, ana vatanları Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Kırım
-
2
yarımadası olan Türk dilli bir halktır. Tarihte pek çok kez bulundukları toprakları
terk etmek zorunda kalmış Kırım Tatarları geniş bir diasporaya sahiptir. Bu
kapsamda, farklı coğrafyalardaki pek çok ülkede Kırım Tatarlarına
rastlanabilmektedir. Ancak ana vatanlarını Kırım olarak gören ve Kırım ile duygusal
bağları bulunan tipik diaspora gruplarının bulunduğu ülkeler Özbekistan, Kırgızistan,
Kazakistan, Rusya, Bulgaristan, Romanya, Türkiye ve ABD olarak sıralanmaktadır
(Williams, 2001b: 4). Sayılan ülkelerden Doğu Avrupa bölgesinde yer alanlar
Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’dır. Bu ülkeler dışında Doğu Avrupa’da, Polonya,
Litvanya, Belarus, Estonya ve Letonya’da “Tatar” nüfus bulunmaktadır. Ancak bu
ülkelerdeki “Tatar” nüfus, tarihleri ve kimlikleri itibariyle Ukrayna, Romanya ve
Bulgaristan’da bulunan “Kırım Tatar” nüfustan ayrılmaktadır. Bu nedenle, akademik
çalışmalarda bu ülkelerin Kırım Tatar diasporasının bulunduğu ülkelere dâhil
edilmediği görülmektedir. Bu çalışmada Doğu Avrupa’da yaşayan tüm Tatar
gruplara değinilmiş olmakla birlikte, örnek topluluk olarak Kırım Tatar toplumu
seçildiğinden ayrıntılı inceleme Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan özelinde
gerçekleştirilmiştir.
Bu noktada belirtilmesinde fayda görülen husus, tezde incelenen ülkelerden
biri olan Ukrayna’nın tez yazım sürecinde siyasi bir kriz içerisine girmiş olmasıdır.
Ukrayna’nın Kasım 2013’te Vilnius’te gerçekleştirilen Avrupa Birliği (AB) Doğu
Ortaklığı Programı çerçevesinde AB ile Ortaklık Antlaşması’nı imzalamaması
Ukrayna’daki siyasi krizi başlatan kıvılcım olmuştur. Üç aydan fazla süren protesto
gösterilerinde AB ve Rusya yanlısı tarafların kutuplaşması giderek artmıştır. Ulusal
boyutu aşan siyasi krizde AB, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic
Treaty Organization, NATO) ve Rusya olaylara müdahil olmuştur. Bu süreçte, ülke
gündeminde pek çok gelişme yaşanmıştır. Ukrayna Parlamentosu, Rusya yanlısı
tutumuyla bilinen Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i 22 Şubat 2014'te
görevden almıştır. Rusya, Viktor Yanukoviç'in devrilmesinden sonra çoğunluğunu
Rusların oluşturduğu Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne (KÖC)
müdahale etmiştir. 16 Mart 2014 tarihinde KÖC’te Kırım'ın statüsü ve Rusya'ya
bağlanıp bağlanmaması konusunda referandum gerçekleşmiş ve referanduma
katılanların %95.5’inin bölgenin yeniden Rusya'ya bağlanması yönünde görüş
-
3
bildirdiği açıklanmıştır (The Guardian, 2014). Referandumun ardından toplanan
Kırım Parlamentosu, Bağımsız Kırım Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini açıklamış ve
Rusya ile birleşmek için gerekli resmi başvuruyu yapmıştır. Rusya, başvuru üzerine
18 Mart 2014’te Kırım'ın Rusya'ya bağlanması ve yeni bir federal bölge
oluşturulmasına yönelik anlaşmayı imzalamıştır.
Ukrayna yönetimi referandumun Ukrayna Anayasası’na aykırı olduğunu ve
sonuçlarının tanınmayacağını açıklayarak Kırım halkını referandumu boykot etmeye
çağırmıştır (President of Ukraine, 2014). Kırım’ın Ukrayna'nın toprak bütünlüğü
içinde kalmasını savunan Kırım Tatarları bu çağrıya paralel olarak referandumu
boykot etmişlerdir (Kırım Tatar Milli Meclisi, 2014). Amerika Birleşik Devletleri
(ABD), AB ve NATO, Rusya’nın Kırım’ı ilhakının kabul edilemez olduğunu
belirterek referandumu tanımadıklarını ilan etmişlerdir (Ukrinform, 2014).
Referandum öncesi toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi,
Ukrayna’nın uluslararası tanınmış sınırları içinde bağımsızlık, egemenlik ve toprak
bütünlüğüne bağlı kalınacağını belirten ve referandumu geçersiz kılan tasarıyı
oylamaya sunmuştur. Çin’in çekimser kaldığı oylamaya BM Güvenlik Konseyi’nin
13 üyesi lehte oy vermiştir. Ancak tasarı, daimi üyelerden Rusya’nın vetosu
nedeniyle geçersiz sayılmıştır (UN, 2014). Türkiye de referandumu tanımadığını
açıklamıştır (Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 2014).
Gelinen son noktada, Kırım krizi devam etmekte ve Kırım’ın statüsüne ilişkin
belirsizlik sürmektedir. Bu kapsamda, çalışmanın temel unsuru olan Kırım
Tatarlarının durumuna ilişkin de çözülemeyen pek çok soru işareti bulunmaktadır.
Kırım Tatarları, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarını
belirtmektedirler. Ukrayna yönetiminin buradaki tutumu, Rus ayrılıkçılığına karşı
Ukraynalı-Kırım Tatar işbirliği alternatifinin getirilmesi şeklinde devam etmektedir.
Söz konusu kriz, başta belirtilmiş olan bölgesel dinamiklerin etkisiyle ulusal
azınlık sorunlarının sınırları aşan etkilerinin olmasına örnek teşkil etmektedir. Buna
rağmen, tez konusu seçilirken tahayyül edilmesi mümkün olmayan bu durumun,
bundan sonraki süreçte nasıl gelişeceğini kestirebilmek mümkün gözükmemektedir.
Bununla birlikte, Kırım Tatarlarının her durumda bu süreçten etkileneceği aşikârdır.
-
4
Kırım Tatarları için ileride ortaya çıkabilecek değişiklerle ilgili yorum yapılabilmesi
için Kırım Tatarlarının 16 Mart 2014 referandumuna kadarki durumlarının bilinmesi
önem arz etmektedir. Bu kapsamda, tezde sunulmuş olan referandum öncesi durum,
ileride yapılabilecek çalışmalarda Kırım Tatarlarının geçmiş-bugün-gelecek
durumları arasında karşılaştırmalar yapılmasına kaynak teşkil edebilecektir.
Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde, azınlık kavramının tarihsel
gelişimi ve teorik çerçevesi çizilerek, azınlık haklarının uluslararası düzeyde
korunma mekanizmalarına yer verilmiştir. Bu kapsamda, öncelikle azınlık tanımları,
azınlık olmak için hangi ölçütlerin gerekli olduğu ve hangi azınlık çeşitlerinin
bulunduğu konuları üzerinde durulmuştur. Devamında, Birleşmiş Milletler (BM),
Avrupa Konseyi (AK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve AB
sistemlerinde azınlıklara ilişkin düzenlemelere yer verilerek, tez kapsamında
incelenecek ülkelerin bu düzenlemeler çerçevesinde yükümlü oldukları konular ifade
edilmeye çalışılmıştır.
Tezin ikinci bölümünde, azınlık hakları Doğu Avrupa özelinde incelenmiştir.
Bu bölümde öncelikle Doğu Avrupa’nın tez kapsamındaki sınırları çizilmiştir.
Sonrasında bölgedeki azınlık politikalarında belirleyici rolü olan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi ve sonrası tarihsel olarak incelenerek
bölgedeki azınlık siyasetinin genel hatları sunulmuştur. Devamında ise, Ukrayna,
Romanya ve Bulgaristan’nın azınlık hakları alanındaki uluslararası ve ulusal
düzenlemeleri incelenmiştir. Uluslararası düzenlemelerde, ülkelerin birinci bölümde
incelenmiş olan uluslararası antlaşmalar ve sözleşmelere göre konumlarına, ulusal
düzenlemelerde ise ülkelerin anayasa ve yasalarına bakılmıştır. Bu düzenlemeler
çerçevesinde, ülkelerin azınlıklara yönelik genel politikası ortaya koyulmaya
çalışılmıştır.
Tezin en kapsamlı bölümünü oluşturan üçüncü bölümde, ikinci bölümde
incelenen düzenlemeler ışığında Kırım Tatar azınlığın bulundukları ülkelerdeki
durumu tartışılmıştır. Bu bölümde öncelikle, Kırım Tatarlarının bulundukları
ülkelerdeki bugünkü konumlarını şekillendiren tarihsel sürece ilişkin bilgi
verilmiştir. Sonrasında bir önceki bölümde incelenen uluslararası ve ulusal
-
5
düzenlemeler çerçevesinde, Kırım Tatarlarının bulundukları ülkelerdeki yasal
statüleri, dil, kültür, eğitim, teşkilatlanma, medya, siyasi temsil ve din haklarına
ilişkin günümüz durumları incelenmiştir. İncelemelerde Ukrayna’ya diğer ülkelerden
daha geniş bir bölüm ayrılmıştır. Bunun temel nedeni Ukrayna’ya bağlı Kırım’ın,
Kırım Tatarlarının ana vatanı olması nedeniyle buradaki Kırım Tatarlarının tarihsel
sürecinin diğer ülkelerdeki Kırım Tatarlarından ayrılması ve bunun bugüne yansıyan
etkileridir. 1944’te vatanlarından sürgün edilen ve 1989’da Kırım’a dönüş hakkı elde
eden Kırım Tatarları için diğer ülkelerde yer verilmeyen “sürgün”, “geri dönüşler” ve
“entegrasyon” başlıklarına Ukrayna’da yer verilmiştir.
Tezin sonuç bölümünde ise, tezde ele alınan hususlar, incelenen ülkelerin
komünist dönem sonrası geliştirdikleri azınlık politikaları, bölgedeki tarihi etnik
politika ve Kırım Tatar toplumunun durumu üçgeninde değerlendirmeye tabi
tutularak, elde edilen sonuçlar özetlenmiştir.
-
6
BİRİNCİ BÖLÜM
1. AZINLIK KAVRAMININ TEORİK ÇERÇEVESİ VE AZINLIK
HAKLARININ ULUSLARARASI DÜZEYDE KORUNMASI
Azınlık kavramı, tarih boyunca çoğunluk kavramı ile olan ilişkisi üzerinden
farklı şekillerde tanımlanmıştır. Toplumun kimlik olarak bir hükümdarın
tebaalığından milli olarak tanımlanan vatandaş kimliğine geçişi ve buna paralel
olarak da kişi haklarının önce medeni daha sonra da sırasıyla siyasi ve sosyal
haklarının gelişmesi (Göçek, 2005: 27) azınlık kavramlarının tanımları, azınlıkların
talepleri, taleplerin algılanış biçimi üzerinde etkili olmuştur. İlk olarak, belirli bir
grup veya devlet tarafından (genellikle azınlığın akraba devleti) bahşedilen veya
büyük güçlerin zayıf devletlere çıkarları doğrultusunda empoze ettikleri
zorunluluklar olarak görülen “azınlık garantileri”, gelişen insan hakları söyleminin
de etkisiyle “azınlık hakları”na dönüşmüştür (Preece, 2005: 13).
Günümüzde uluslararası insan hakları hukukunun tamamlayıcı bir parçasını
oluşturan azınlık hakları, farklı uluslararası örgütlerde güvence altına alınmaktadır.
Azınlık kavramına ilişkin üzerinde uzlaşılmış hukuki bir tanım olmamakla birlikte,
azınlık olmak için gerekli ölçütler ortaya koyulmakta ve azınlık hakları alanında
düzenlemeler yapılmaktadır. Bu bölümde öncelikle, azınlık kavramın ortaya çıkışı ve
azınlıkların tanımlanması üzerinde durulacaktır. Bu kapsamda, azınlık olmanın
ölçütleri ve azınlıkların sınıflandırılması açıklanacaktır. Azınlıkların sınıflandırılması
başlığı altında, dinsel, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar incelenecektir. Bu başlıkta
ayrıca, Kırım’ın yerli halkı (indigenous people) olarak kabul edilen Kırım Tatarları
açısından önem taşıyan ayrı bir kavram olan yerli halklara da yer verilmektedir.
Azınlık haklarının tarihsel ve teorik çerçevesinin devamında, azınlık haklarının
uluslararası düzeyde korunma mekanizmaları ele alınmaktadır. Bu kısımda, BM, AK,
AGİT ve AB sistemlerinde azınlıklara ilişkin düzenlemelere yer verilerek, tez
kapsamında incelenecek ülkelerin bu düzenlemeler çerçevesinde yükümlü oldukları
konular ifade edilmeye çalışılacaktır.
-
7
1.1. Azınlık Kavramının Ortaya Çıkışı
Azınlık toplulukların sosyolojik olarak ilk çağlardan beri var olduğunu
söylemek mümkündür. Çünkü tarih boyunca, özellikle büyük nüfus hareketlerinin ve
sınır değişikliklerinin olduğu dönemlerde çoğunluktan ayrılan “farklı” gruplar ortaya
çıkmışlardır. Ancak bu gruplar kendilerini azınlık olarak görmedikleri ve bir hak
talebinde bulunmadıkları için günümüzde anlaşıldığı biçimiyle azınlıklardan
ayrılmaktadırlar (Kurubaş, 2006a: 9).
Azınlık kavramının günümüzde anlaşıldığı biçimiyle ortaya çıkışının merkezi
devletin ortaya çıkışıyla birlikte, 16. yüzyıldan itibaren geliştiği konusunda uzlaşma
sağlanmaktadır (Oran, 2009: 66). 16. yüzyıldan önce de fiilen var olan azınlık
grupları olsa da bu gruplar dönemin şartları gereği azınlık olarak tanınmamışlardır.
Örneğin, Ortaçağ’daki Yahudiler fiilen “dini azınlık” olmak ile birlikte, korunma
talep edebilecek bir güce sahip olmadıklarından ve kendilerini koruyacak bir devlet
bulunmadığından azınlık sayılmamışlardır. Çünkü azınlık kavramı, merkezi devlet
kavramı ve azınlığın korunması kavramı ile birlikte gelişen bir kavram olarak ortaya
çıkmıştır (Oran, 2009: 66). Bir başka ifadeyle, azınlık kavramı devletler kendilerini
"etnik" ve "dinsel" sınırlarla tanımlamaya başladıktan sonra, "öteki"nin resmiyet
kazanmasıyla oluşmuştur (Aydın, 2005: 125).
16. yüzyıldaki reformasyon sürecinde, Katolik Kilisesi’nin temsil ettiği dine
karşı çıkış ile birlikte bütünden farklı bir grubun ortaya çıkması ve bu farklı kimliğin
korunması talebi dinsel azınlıkları ortaya çıkarmıştır (Kurubaş, 2006a: 9-10).
Tarihsel süreçte, azınlıklara yönelik ilk yasal düzenlemeler de dinsel azınlıklara
yönelik olarak reformasyon döneminde yapılmıştır. Avrupa’da yaşanan 30 Yıl
Savaşları sonrasında 1648’de imzalanan Vestfalya Antlaşması, hem getirdiği
egemenlik anlayışı ile hem de dini inanç alanındaki yeni düzenlemeleri ile azınlıklara
ilişkin düzenlemelerde bir başlangıç olarak kabul edilmektedir (Preece, 1997: 76).
17. yüzyıldan itibaren dinsel azınlıkların yerini, Fransız Devrimi ile birlikte
dünyaya yayılan milliyetçilik kavramının etkisiyle etnik ve ulusal azınlıklar almaya
başlamıştır (Preece, 1997: 75). Daha sonra yeni devletlerin kurulması, sınır
değişiklikleri, zorunlu göçler gibi devletlere ve toplumlara ilişkin her değişiklik
-
8
azınlıkları etkilemiş ve yeni azınlıkların doğmasına yol açmıştır. Yeni ortaya çıkan
azınlıklar için farklı tanımlar ve ölçütler geliştirilmiştir. Günümüzde halen
tartışmaları süren azınlık kavramına ilişkin tanımlar aşağıdaki bölümde
incelenmektedir.
1.2. Azınlık Kavramının Tanımlanması
16. yüzyıldan beri dünya siyasetinde ve uluslararası hukukta yer bulan azınlık
kavramının tanımlanmasına yönelik olarak hem akademik dünyada, hem de
uluslararası hukukta çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, azınlık
kavramının hem sosyolojik hem de hukuksal olarak pek çok tanımı bulunmaktadır.
Bu bölümde, sosyolojik ve hukuksal olarak öne çıkan azınlık tanımlarına yer
verilmektedir.
Azınlık kavramı sosyolojik olarak ele alındığında, bir grubun azınlık
sayılabilmesi için öncelikli şart olarak görülen iki unsur bulunmaktadır. Bunların ilki
grubun çoğunluğun sahip olduğu siyasal, sosyal, medeni ve/veya kültürel haklar
karşısında dezavantajlı bir konumda olması, ikincisi ise söz konusu grubun çoğunluk
grubu karşısında bir tür grup dayanışması ve aidiyet bilinci geliştirmiş olmasıdır
(Göçek, 2005: 22). Bu kapsamda, sosyolojik azınlık sayılabilmek için gerekli
kriterlerin objektif kriterlerden çok subjektif kriterler etrafında geliştirildiği
söylenebilir.
Azınlıkları sosyolojik açıdan inceleyen Baskın Oran, azınlıkları "çoğunluktan
farklı özellikler taşıyan, sayı bakımından genellikle küçük olan ve kendini
çoğunluktan farklı hissetmenin yanı sıra çoğunluk tarafından ezildiği kanısını taşıyan
gruplar” olarak tanımlamaktadır (Oran, 1994: 284). Tanımda, objektif bir kriter
olarak “sayı bakımından genelde küçük olan” ifadesine yer verilse de, Oran tanımın
açıklamasında önemli olanın “grubun kendini baskı altında hissetmesi” olduğunu
belirtmektedir (Oran, 1994: 284). Bu bağlamda, Apartheid1 döneminde, nüfusun %
80'ini oluşturan siyahlar ve toplumda sayısal azınlığı oluşturmamalarına rağmen
kadınlar, sosyolojik olarak azınlık gruplar içerisinde sayılabilmektedir.
1 Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelen Apartheid, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948-1994 yılları
arasında, Ulusal Parti hükümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir.
-
9
Azınlıkları sosyolojik açıdan ele alan bir diğer isim, Richard T. Schaefer,
azınlıkların baskın olmama ve dezavantajlı konumda olma özelliklerini ön plana
çıkararak azınlıkları “üyeleri, hayatları üzerinde çoğunluk grubun üyelerinden daha
az güç ve kontrol sahibi olan gruplar” olarak tanımlamaktadır (Schaefer, 1993: 5).
Baskın olmama özelliği ile birlikte azınlık kimliğinin de olması gerektiğine vurgu
yapan Athanasia S. Akermark (1997) ise azınlıkları “korumak istediği farklı bir
kültürel kimliği paylaşan, baskın olmayan kurumsallaşmış grup” şeklinde
tanımlamaktadır (aktaran Uluşahin, 2007: 39). Azınlık tanımında azınlık bilincine
vurgu yapan bir diğer isim John Packer’dır. Packer azınlık bilincinin devam
ettirilebilmesi için özgür siyasi ortamın gerekliliğine dikkat çekerek azınlıkları “ortak
istekleri egemen çoğunluğun isteklerinden farklı olan bir yerde, üyeleri belirli bir
amaç uğruna özgürce işbirliği yapabilen gruplar” olarak tanımlamaktadır (Packer,
1993: 23). Bu kapsamda, azınlıkların kurumsallaşması için özgür ortamın gerekliliği
ön plana çıkmaktadır.
Söz konusu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, azınlık kavramının sosyolojik
tanımlarında azınlık grubun kendini baskı altında hissetmesi, egemen ya da çoğunluk
gruba göre kendi hayatları üzerinde daha az güç ve kontrol sahibi olması ve azınlık
bilincine sahip olması unsurları ön plana çıkmaktadır. Bu unsurlar bağlamında,
kavramın sosyolojik tanımlarında, üzerinde uzlaşılan ifadelere ulaşmanın mümkün
olduğu söylenebilir. Ancak azınlık kavramının hukuksal tanımları için aynı durum
söz konusu değildir.
Azınlık kavramının hukuksal tanımlarına bakıldığında kavramın uluslararası
yasal pek çok dokümanda kullanılmasına rağmen evrensel olarak kabul görmüş bir
tanımının bulunmadığı görülmektedir. Bunda kavramın tanım zorluğu ile birlikte
devletlerin bünyelerindeki azınlıkları ulusal birliklerine tehdit olarak algılamaları ve
bir azınlık tanımından kaçınmaları etkin rol oynamaktadır. Bu tartışmalarla birlikte,
uluslararası hukuk sisteminde azınlık kavramının tanımlanması yönünde çaba sarf
edildiği ve çeşitli tanımlar oluşturulduğu görülmektedir.
Hukuki azınlık tanımları tarihsel olarak ele alındığında, Milletler Cemiyeti
(MC) döneminde yapılan anlaşmalarda, doğrudan bir azınlık tanımına yer
-
10
verilmediği ancak “ırk, dil, din bağlarıyla bağlı insanlar” ifadesi kullanılarak azınlık
kavramının kültürel bir kimlikle ilişkilendirildiği görülmektedir (Kurubaş, 2006a:
27). 1930’da Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından önerilen tanımda
azınlıklar “tarihsel olarak belirli bir ülke ya da bölgede yaşayan, kendine özgür ırkı,
dini, dili ve gelenekleri olan, dayanışma duygusu içinde söz konusu gelenek, ırk, din,
dil ve din kimliğiyle birbirine bağlı, geleneklerini koruma, inançlarını ve ibadet etme
biçimlerini sürdürme, çocuklarını, aynı soydan olma ruhu ve geleneğine uyumlu
olarak eğitme ve yetiştirme haklarını güvence altına almak isteyen, karşılıklı
yardımlaşma ruhuna sahip topluluklar” olarak tanımlanmaktadır (Thornberry, 2001a:
164-165).
BM’de azınlıkların tanımlanmasına ilişkin çeşitli çalışmalar yürütmüştür. Bu
kapsamda, çeşitli tanımlar ortaya çıkmıştır ancak ortaya çıkan bu tanımlar BM
belgelerinde resmi azınlık tanımı olarak yer almamaktadır. Bununla birlikte çeşitli
raporlarda geçen ve genel kabul gören iki tanımın varlığından söz edilebilir. Bunlar
Francesco Capotorti ve Jules Deschénes tarafından geliştirilen tanımlardır. Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların
Korunması Alt Komisyonu özel raportörü Capotorti’ye göre azınlık;
Devleti oluşturan nüfusun geri kalanına göre sayısal olarak daha az olan,
hâkim pozisyonda olmayan, mensupları devletin uyruğu (national) olan,
etnik, dini veya dilsel nitelikleri bakımından nüfusun geri kalan bölümünden
farklılık gösteren ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini korumaya yönelik,
zımnen de olsa bir dayanışma duygusu gösteren gruptur. (Capotorti, 1979:
96).
Capotorti’nin tanımı, bağlayıcı olmamasına rağmen, teoride ve pratikte en
çok kabul gören tanım olmuştur (Pejic, 1997: 671). Jules Deschénes’in yaptığı
tanıma göre ise azınlık;
Bir devlette sayısal olarak azınlıkta olan ve hâkim pozisyonda bulunmayan,
nüfusun çoğunluğundan farklı etnik, dinsel veya dilsel nitelikleri bulunan,
birbirleri ile dayanışma duygusuna sahip, zımnen de olsa, varlıklarını
sürdürmek için ortak irade ile yönlenmiş ve amacı çoğunluk ile fiili ve
hukuki eşitlik elde etmek olan bir grup vatandaştır (Deschénes, 1985).
-
11
Deschénes’in genel olarak Capotorti’nin tanımını esas aldığı görülmektedir.
Bununla birkikte, Deschénes, Caporti’nin tanımına bazı söylem farklılıkları
getirmiştir. Örneğin Capotorti’nin tanımında azınlık mensupları için “uyruk” ifadesi
yer alırken Deschénes tanımında “vatandaş” (citizen) ifadesi yer almıştır. Söz konusu
farklılık bir sonraki bölümde incelenecek olan azınlık olmanın ölçütlerinde
vatandaşlığın gerekli olup olmadığı noktasında tartışılmaktadır.
AK bünyesinde yapılan çalışmalarda da BM alt komisyonlarında önerilen
tanımlara benzer tanımlara yer verilmiş, Capotorti ve Deschénes tanımlarında
belirtilen ölçütler kullanılmıştır. Bu çerçevede, AK bünyesinde sürdürülen
çalışmalarda iki belgede azınlık tanımına yer verilmektedir. Söz konusu belgeler
Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun (Venedik Komisyonu) 1991 tarihli
Azınlıkların Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi Önerisi ve Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) hazırladığı 1993 tarihli Ulusal Azınlıklara Mensup
Kişiler Hakkında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne Ek Protokol Önerisi’dir
(Çavuşoğlu, 2001: 38). Venedik Komisyonu’nun önerisinde yer alan tanımda şu
ifadelere yer verilmektedir:
Azınlık bir devletin nüfusunun geri kalanından sayısal olarak az olan,
üyeleri bu devletin vatandaşı olan ve nüfusun geri kalanından farklı etnik,
dinsel ya da dilsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini,
dinlerini ya da dillerini koruma isteğiyle hareket eden bir grubu belirtir
(alıntılayan Çavuşoğlu, 2001: 38).
AKPM’nin ek protokol önerisindeki tanım da aynı unsurları içermek ile
birlikte azınlıklar sadece “ulusal” olarak nitelendirilmekte, etnik, dilsel ve dinsel
azınlıklara atıf yapılmamaktadır (Kurubaş, 2006a: 29).
AGİT belgelerinde resmen kabul edilmiş bir azınlık tanımı bulunmasa da,
Capotorti’nin tanımındaki niteliklerle örtüşecek ölçütlere yer verilmektedir (Preece,
2001: 31).
Tanımların farklılıklarından görüldüğü üzere, azınlıklara ilişkin hukuki bir
tanım üzerinde uzlaşılmış değildir. Devletlerin üzerinde uzlaşabilecekleri bir tanım
oluşturmanın zorluğu azınlıklara ilişkin bir tanımın gerekli olup olmadığına dair
tartışmaları beraberinde getirmektedir. Aşağıda da tartışıldığı gibi bir yandan azınlık
-
12
kavramının evrensel kabul görmüş bir tanımının olmasının hem teorik hem de pratik
anlamda gerekli olduğuna vurgu yapılırken, diğer yandan evrensel bir azınlık tanımı
bulunmasının, azınlık sorunlarının çözümüne katkısına şüpheyle yaklaşılmakta ve
önemli olanın genel çerçeveyi çizmek olduğuna değinilmektedir.
Malcom Shaw azınlık kavramının net bir tanımının olmasının, hak iddia
edenler için sınırlar çizeceğine, bu kapsamda tartışmalı durumları azaltacağına
değinmektedir (Shaw, 1992: 1-2). Benzer şekilde, John Packer’a göre tanım
eksikliği, hak iddia edenlerin meşruluğuna ve haklarının içeriklerine ilişkin
çatışmaları ve sosyal gerilimi arttıran bir faktördür (Packer, 1996: 121). Diğer
taraftan, Patrick Thornberry, evrensel bir tanımın olmamasının, bu terimden ne
anlaşılması gerektiğine engel olmadığına işaret etmektedir (Thornberry, 2001a: 164).
Benzer şekilde, Gudmundur Alfredsson ve Alfred de Zayas da net bir tanımın gerekli
olmadığını, yaşanan durumların %90’ında azınlık kavramının neye işaret ettiğinin
cevabının bilindiğini belirtmektedir (Alfredso ve Zayas, 1993: 3). Capotorti de
azınlık tanımının yer aldığı etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara ilişkin raporunda tanım
zorluğunun üzerinde durarak azınlığın varlığına ilişkin yeterli unsurun olması halinde
geçerli uluslararası kuralların uygulanabileceğini belirtmektedir (Capotorti, 1979:
12).
1.3. Azınlık Olmanın Ölçütleri
Bir önceki bölümden de anlaşılacağı gibi azınlık kavramına ilişkin ortak bir
tanım bulunamamamıştır. Yine de mevcut tanımlardan yola çıkarak azınlık sayılmak
için gerekli ölçütler ortaya konulmaktadır. İlk olarak azınlıkların belirlenmesinde
objektif ve subjektif teoriler geliştirilmiştir. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında
temsil edilen objektif teori azınlıkların nesnel kriterlerle, ortak köken, kültür, ana dil,
yerleşim alanı gibi faktörler ile belirlenebileceğinden hareket etmiştir. Buna karşılık
subjektif teori öznenin kendi iradesine bakmaktadır. İki teori de tek başına geçerli
olamamıştır (Arsava, 1993: 67).
Capotorti’nin tanımında, azınlık olmanın ölçütleri hem objektif hem subjektif
öğelere dayandırılmaktadır (Capotorti, 1979: 96). Capotorti’nin belirttiği ilk ölçüt
sayısal azınlıktır. Buna göre azınlığın devleti oluşturan nüfusun geri kalanından
-
13
sayısal olarak az olması gerekmektedir. İkinci ölçüt “azınlığın başat pozisyonda
olmaması”dır. Buna göre toplumdaki egemen grup azınlık grubu oluşturamaz. Oran,
azınlığın egemen durumda olmamasını “azınlık dendiği anda ortada bir tür ikinci
sınıflık, bir tür ‘ezilme’ kavramının da bulunduğu göze çarpacaktır” sözleriyle ifade
etmektedir (Oran, 2009: 68). Preece ise azınlıklar için “siyasi dışlanmışlar" (political
outsiders) ifadesini kullanarak azınlıkların egemen olmama durumunu
vurgulamaktadır (Preece, 1997: 75). Üçüncü ölçüt olan “vatandaşlık” tartışmalı
ölçütlerden birisidir. Capotorti, tanımında uyruk ve vatandaş anlamına gelebilecek
“nationals” kelimesini kullanmıştır. Bu nedenle kelime bazı kaynaklarda uyruk, bazı
kaynaklarda vatandaş olarak çevrilmektedir. Bununla birlikte, uluslararası hukukta
eskiden beri azınlık koruması ile yabancı koruması kavramları birbirlerinden
ayrılmaktadır ve bu alandaki genel eğilim, azınlıkların vatandaş olması gerektiği
yönündedir (Oran, 2009: 69). Dolayısıyla, Capotorti’nin tanımında vatandaşlık bir
ölçüt olarak ortaya çıkmaktadır ve mülteciler, uyruksuzlar, yabancılar, göçmen
işçiler azınlık grupları dışında bırakılmaktadır Tanımdaki dördüncü ölçüt
“farklılık”tır. Buna göre azınlık grubun etnik, dinsel veya dilsel nitelikleri
bakımından nüfusun geri kalanından farklılık göstermesi gerekmektedir. Beşinci
ölçüt “azınlık bilinci”dir. Dördüncü ölçütle doğrudan bağlantılı olan bu ölçüte göre,
dördüncü ölçütte belirtilen farklılıkların korunması için grubun istekli olması ve bu
alanda bir dayanışma duygusu göstermesi gerekmektedir.
Söz konusu ölçütlerden grubun sayıca azınlıkta olması, başat poziyonda
olmaması, vatandaş olması ve toplumun diğer kesiminden farklı etnik, dinsel, dilsel
özelliklere sahip olması objektif kriterleri oluştururken, kimliklerini koruma iradesi
subjektif kriteri belirtmektedir (Pentassuglia, 2002: 57).
Rajeev Bhargava (1999) ise azınlık grubu oluşturmak için üç temel özellik
tanımlamaktadır (aktaran Oğurlu, 2007: 64). Bunların ilki öz bilinç yani azınlık
bilincidir. Buna göre hem azınlık grubun, hem de çoğunluk grubun kendilerini farklı
gruplar olarak algılamaları gerekmektedir. İkinci özellik, azınlık grubun kendi
kimliğini inşa eden özelliklerinin sosyal ve siyasi düzeni kurma gücüne sahip
olduğuna duyduğu inançtır. Üçüncü özellik ise bu inancı icra edecek güce sahip
olmama sonucunda grubun kendini dezavantajlı olarak algılamasıdır. Sayılan ölçütler
-
14
çerçevesinde Bhargava’nın azınlık olma ölçütlerini subjektif kriterlere dayandırdığı
görülmektedir.
Azınlık kavramının tanımlanmasında olduğu gibi azınlık olmanın ölçütlerinin
belirlenmesinde de tartışmalı durumlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, azınlığın
devlet tarafından tanınmasının gerekliliği sorunudur. Azınlık himayesinin devletlerin
egemenliklerini sınırlaması anlamını taşıması nedeniyle devletler mümkün olduğu
kadar az sayıda grubu azınlık olarak tanımaya özen göstermektedirler (Arsava, 1993:
42). Bu nedenle, devletler azınlığın açık bir tanımının yapılmasına sıcak bakmamakta
ve azınlıkları belirleme yetkisinin kendilerinde olmasını talep etmektedir. Bununla
birlikte, uluslararası belgelerde yaygın görüş azınlık grupların tanınmasının
devletlerin inisiyatifine bırakılamayacağı yönündedir. Nitekim BM İnsan Hakları
Komitesi de azınlıkların varlığının ve korunmasının, devletlerin tanıma kararına
bağlı olmadığını kabul etmektedir (UN, 1994a: 5.2).
Azınlık tanımı içermese de, devletler hukukunda yasal bağlayıcılığı bulunan
1966 tarihli BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi bu alanda tartışma yaratan
belgelerden biridir (UN,1966a). Sözleşmenin 27. maddesi şu şekildedir:
Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara
mensup kişiler, gruplarının diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak, kendi
kültürlerini yaşama, kendi dinlerini açıkça söyleme ve uygulama veya kendi
dillerini kullanma haklarından yoksun bırakılamazlar.
Anılan maddede “azınlıkların bulunduğu devletlerde” ifadesinin kullanılması,
bir taraftan devletlerin azınlıkları tanıma zorunluluğu olmadığı şeklinde
yorumlanırken, diğer taraftan maddenin devletlere kendi bünyelerinde azınlık olup
olmadığını tayin hakkını verdiği şeklinde de2 yorumlanmaktadır (Pejic, 1997: 669).
Azınlık sayılma ölçütlerinde tartışmalı konulardan bir diğeri, azınlığın
kendisini azınlık olarak tanımlamayı tercih edip etmemesi hususudur. Bir grup her ne
kadar azınlık özellikleri taşıdığı için azınlık grup olarak nitelendirilebilse de bu
2 Fransa’nın Medeni ve Siyasi Haklar Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 27. maddesine ilişkin
olarak onay sırasında çekince koyması ve Anayasasının 2. maddesine göre Fransa'nın 27. maddeden
etkilenmeyeceğini ifade etmesi ikinci görüşün desteklenmesinde etkili olmaktadır. Devletlerin bu
alanda farklı uygulamaları bulunmaktadır (Thornberry, 2001b: 154-158).
-
15
grubun içerisindeki üyeler kendilerini azınlık olarak kabul edip etmemekte
serbesttirler. Bu durum grup içerisindeki üyelerin yararlanmayı talep ettikleri hak
türlerini etkilemektedir. Azınlık grup üyeleri kendilerini azınlık olarak kabul edip
azınlık hakları talep edebilecekleri gibi, kendilerini azınlık olarak kabul etmeyip
bireysel olarak insan hakları bağlamında taleplerde de bulunabilirler (Kurubaş,
2006a: 31).
Tartışılan bir diğer konu, Capotorti’nin tanımında da değinildiği üzere azınlık
sayılabilmek için vatandaşlık gerekip gerekmediğidir. BM belgelerinde,
Capotorti'nin ve Deschénes'in tanımlarında vatandaşlık kavramı genellikle azınlık
tanımının bir koşulu olarak sayılmaktadır. Bununla birlikte BM İnsan Hakları
Komitesi’nin Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesine ilişkin
yorumunda azınlıkların vatandaş olma zorunluluğunun olmadığı belirtilmektedir
(UN, 1994b: 5.2).
1.4. Azınlıkların Sınıflandırılması
Azınlık tanımlarında olduğu gibi azınlıkların sınıflandırılma biçimlerinde de
farklı tanımlar ve yorumlar bulunmaktadır. Azınlıklar sınıflandırılırken onları başat
toplumdan ayıran “temel farklılık”ları baz alınmaktadır. Bu kapsamda, azınlıklar
genel olarak dinsel, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar olarak sınıflandırılmaktadır.
Ancak bu ayrım yapılırken azınlık grupların birbirlerinden kesin çizgiler ile
ayrılamayacağı göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, azınlık sınıflandırmalarında
birbiri ile kesişen gruplar oluşmaktadır. Yine de bir grubun hangi tür azınlığa girdiği,
hangi azınlık haklarından yararlanacağının belirlenmesi noktasında önem
taşımaktadır (Arsava, 1993: 34). Sözü edilen azınlık türleri takip edilen bölümde
dinsel azınlıklar, dilsel azınlıklar, etnik azınlıklar ve ulusal azınlıklar olmak üzere
dört başlık altında incelenmiştir. Azınlık türlerinden olup olmadığı tartışma yaratan
yerli halk kavramına da bu bölümde yer verilmiştir.
1.4.1. Dinsel Azınlıklar
Azınlık kavramının ortaya çıkışı ilk olarak dini temele dayandığından, uzun
yıllar azınlıklar dini ayrımları üzerinden tanımlanmışlardır. Bu nedenle en eski
-
16
azınlık grubu dinsel azınlıklar sayılmaktadır (Kurubaş, 2006a: 34). Hristiyanlık
dininin kendi içinde Katoliklik ve reform hareketleri sonucu ortaya çıkan
Protestanlık, Kalvinizm gibi mezheplere ayrışması sonucu mezhepler arası farklılık
olarak algılanan dini azınlık kavramı tarih boyunca önemli ölçüde genişleme
kaydetmiştir (Arsava, 1993: 56). Günümüzde mezhepsel farklılıklar tek başına dinsel
azınlık tanımlaması için yeterli olmamakta, dinsel azınlık sayılabilmek için farklı
dinlere inanma ölçütü aranmaktadır (Kurubaş, 2006a: 34). Bununla birlikte farklı
dini inanışa sahip olma, bir azınlık sınıfına mensubiyeti belirlemede tek başına
yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda din kriterinin, azınlık grubu toplumun çoğunluk
teşkil eden kesiminden fark edilir bir şekilde ayırt etmesi ve dinin grup
mensuplarının yaşam ve kültürünü etkilemesi koşulu aranmaktadır. Bu çerçevede,
çoğunluğun ateist olduğu toplumlarda dini inançları olan toplumlar da dinsel azınlık
olarak kabul edilmektedir (Arsava, 1993: 57).
Yukarıda da değinildiği gibi azınlık grupları arasında kesin çizgiler yoktur.
Bu kapsamda, dinsel azınlık olarak kabul edilebilecek bir grup, etnik, dilsel veya
ulusal azınlık olarak da kabul edilebilir. Ancak bir grubu, içinde bulunduğu
toplumdan ayıran en temel farklılığının dini olması, o grubun dinsel azınlık olarak
kabul edilmesi ihtimalini arttırmaktadır. Örneğin Çinde’ki Müslüman Hui’ler etnik
olarak çoğunluğun grubundan olmakla, içinde yaşadıkları toplumların
çoğunluğundan etnik özellikleri ile değil, dini inaçları ile ayrılmaktadırlar. Bu
nedenle, bu grubun içinde bulunduğu ülkenin hukuki çerçevesinden bağımsız olarak,
dinsel azınlık olarak kabul edilebileceği söylenebilir (Oran, 2009: 54).
Dinsel azınlıkların temel kaygıları, içinde bulundukları toplumun egemen dini
inanışının siyasi düzeni etkilemesi ve kişilerin dini inaçlarına müdahale etmesidir.
Azınlıklara yönelik din hakları alanında düzenlemeler yapılması da toplumda dini
çeşitlilik ortamı oluşmasını teşvik ederek bu müdahaleleri kısıtlamaya çalışmaktadır
(Preece, 2005: 57). Bu bağlamda, günümüzde uluslararası belgelerde din ve ibadet
özgürlüğünün sağlanması temel haklardan birini oluşturmaktadır.
-
17
1.4.2. Dilsel Azınlıklar
Dilsel azınlıklar, içinde bulundukları toplumdan dilsel özellikleri ile ayrılan
topluluklardır. Ancak bir topluluğun sadece farklı dili nedeniyle aynı devletin
çoğunluk teşkil eden toplumu karşısında azınlık pozisyonunda kalması nadir bir
durumdur. Dilsel özellikler, etnik veya ulusal özelliklerden biri olduğu için dilsel bir
azınlık aynı zamanda etnik veya ulusal azınlığı da ifade etmektedir.
AK’nin kabul ettiği Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’na göre
bölgesel diller ya da azınlık dilleri, “bir Devletin toprakları içinde bu Devletin geriye
kalan nüfusundan sayıca daha az bir grubunu oluşturan uyruğu tarafından geleneksel
olarak kullanılan, Devletin resmi dil(ler)inden farklı olan diller” (Md.1) şeklinde
tanımlanmaktadır. Aynı maddede “Devletin resmi dilinin diyalekti ve/veya göçmen
dillerinin diyalekti kapsam dışındadır.” denilmektedir (COE, 1992).
Dilsel azınlıkların belirlenmesinde kullanılabilecek ölçütler azınlık grubun
kullandığı dilin statüsü üzerinde yoğunlaşsa da dilsel azınlıkların saptanmasında
azınlık grubunun nüfus yoğunluğu, göç, işsizlik, dilin gelişmişlik derecesi, grubun dil
bilgisi, muhtariyet, okul dili, kitle haberleşme araçlarının mevcudiyeti, azınlığın
büyüklüğü, etnik bir partinin mevcudiyeti, siyasi güç, resmi dilin statüsü gibi çeşitli
faktörler de dikkate alınmaktadır (Arsava, 1993: 58). Bu çerçevede, azınlıkların dil
haklarına ilişkin uluslararası düzenlemelerde de azınlık dillerinin kullanımı eğitim,
yargı, kamu yönetimi, medya ve ekonomik, sosyal ve kültürel hayat olmak üzere pek
çok alanda ele alınmaktadır.
Dilsel azınlıklara yönelik hak ihlalleri dereceli olabileceği gibi doğrudan da
olabilmektedir. Azınlık dilinin kullanılmasının yasaklanması, yer isimlerinin
değiştirilmesi, azınlıkların kendi dillerinde isim koymasının yasaklanması direkt
asimilasyonun bazı uygulamalarıdır. Bununla birlikte ulus devlet kavramı içerisinde
en az bir dilin kamusal olarak hâkim dil olması ile birlikte, azınlık dillerinin kamusal
alanlardan özel alanlara taşınması ve zamanla gerilemeye ve kaybolmaya başlaması
dereceli bir asimilasyonu getirmektedir. Bu durumlarda kasten veya gayri ihtiyari
resmi dil politikaları azınlık dillerinin aşama aşama kaybolmasına neden olmaktadır
-
18
(Preece, 2005: 126-127). Bu nedenle azınlık dillerine ilişkin özel politikaların
üretilmesi gerekliliği doğmaktadır.
UNESCO’nun verilerine göre, azınlık dillerine yönelik özel politikalar
üretilmediği takdirde bugün dünya üzerinde konuşulan 6.000’den fazla dilin yarısı
21. yüzyılın sonunda kaybolacaktır. UNESCO’nun Tehlike Altında Olan Dünya
Dilleri Atlasında (Atlas of the World’s Languages in Danger) da yaklaşık 3.000 dilin
kaybolma tehlikesi altında olduğu belirtilmektedir (UNESCO, 2010).
1.4.3. Etnik Azınlıklar
Etnik azınlık kavramı doğrudan “etnisite” kavramı ile bağlantılı olduğu için
öncelikle etnisite kavramını açıklamak yerinde olacaktır. Etnisite kavramının içerdiği
unsurların objektif veya subjektif olduğuna dair çeşitli tartışmalar bulunmaktadır.
Marin Marger’ın çalışmasında da görüleceği gibi, etnisite kavramının objektif
unsurlara dayandığını savunanlar genellikle ortak tarih ve kan bağının önemine
değinerek “ırksal” söylemi ön plana çıkarmaktadırlar. Kavramın, subjektif unsurlara
dayandığını savunanlar ise “topluluk duygusu”na vurgu yaparak ortak bir soyun
kurmaca da olsa topluluk duygusu oluşturabileceğine değinmektedirler (Marger,
1991: 13-18). Preece de subjektif unsurlara vurgu yaparak etnisitenin “sınıf” gibi
nispeten yeni olan sosyal bir kategori olduğunu belirtmektedir (Preece, 2005: 97).
Etnisite kavramını objektif ve subjektif unsurlara dayandırarak açıklayan sentezcilere
göre ise etnisitenin öğelerini gerçek ya da kurgusal bir tarihsel geçmişe duyulan
inanç, ırk, dil, din gibi paylaşılan kültürel öğeler, gerçek ya da sembolik bir coğrafi
merkez, bir gruba ait olma bilinci ve grup dışındakiler tarafından grup farklılığının
tanınması oluşturmaktadır (Bulmer, 1986: 54).
Tarihsel olarak bakıldığında etnisite kavramının tanımlanmasında objektif
unsurlardan subjektif unsurlara geçiş olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, ırk
ifadesinin yerini zamanla kültürel kimliği ön plana çıkaran etnik ifadesi almaya
başlamıştır. Bu eğilime paralel olarak, 1950 yılında BM İnsan Hakları Komisyonu
-
19
Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’nda3
ırk
kelimesi etnik kelimesiyle değiştirilmiştir (Capotorti, 1991: 197).
Bu gelişmelerle birlikte etnik azınlık kavramının günümüzde biyolojik ve
fiziksel özelliklerden çok, tarihi ve kültürel özelliklere işaret ettiği söylenebilir.
Üyeleri belirsiz bir şekilde de olsa ortak bir kökeni paylaşan, çeşitli kültürel, tarihsel
ve topraksal bağlardan oluşan kimlik özelliklerine sahip, fakat belirli bir siyasal
niteliği bulunmayan azınlık durumundaki etnik gruplar etnik azınlık olarak
tanımlanmaktadır (Kurubaş, 2006a: 35). Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27.
maddesinde de etnik azınlıkların özelliği olarak onların kültürü zikredilmektedir. Bu
çerçevede, günümüzde kültürel farklılığın büyük ölçüde etnik farklılığa karşılık
geldiği kabul edilmektedir (Aydın, 2005: 127).
1.4.4. Ulusal Azınlıklar
Fransız İhtilali’nin günümüze kazandırdığı ulus ve ulusalcılık kavramlarıyla
birlikte gelişen ulusal azınlık kavramı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra devletler
hukuku terminolojisine girmiştir (Arsava, 1993: 55). Ulusal azınlık kavramı en genel
ifadesiyle başka bir ülkede çoğunluğu olduğu halde sınır değişiklikleri ile bir ülkede
azınlık durumunda kalan gruplar için kullanılmaktadır. Ulusal azınlıklar diğer azınlık
gruplarına göre daha kapsayıcı niteliktedirler. Bu nedenle ulusal ve uluslararası
belgelerde en çok kullanılan azınlık sınıfı ulusal azınlık olmaktadır. Çünkü ulusal
azınlıklar aynı zamanda etnik, dilsel, dinsel azınlıkları da oluşturabilmektedirler.
Ancak etnik, dilsel, dinsel azınlıkların ulusal azınlık grubunda yer almaları her
zaman mümkün olmamaktadır. Bu noktada, ulusal azınlıkları diğerlerinden ayıran en
önemli farklılığın ne olduğu sorusu gündeme gelmektedir. Bu soruya verilen
cevaplarda öne çıkan unsur ulusal azınlıkların “siyasi karar mekanizmalarına katılma
iradesine sahip olmaları” şeklindedir (Arsava, 1993: 55).
Will Kymlicka, ulusal azınlıkları “büyük devlet şemsiyesi altında toplanmış
ayrı ve potansiyel olarak özyönetimli toplumlar” olarak tanımlamaktadır (Kymlicka,
1998: 51). Bir başka tanımda ulusal azınlıklar “kendisini devletleşmiş bir başka
3 Komisyonun adı 1999’da İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Alt Komisyonu olarak
değiştirilmiştir
-
20
ulusun parçası gören, yani akraba devleti olan azınlık grubu” olarak
tanımlanmaktadır (Kurubaş, 2006a: 36). Bu kapsamda Almanya’daki
Danimarkalılar, Romanya’daki Macarlar, Polonya’daki Almanlar, Bulgaristan’daki
Türkler ulusal azınlıklara örnek olarak gösterilmektedir.
Olgun Akbulut ise ulusal azınlık sayılabilecek üç tür grup tanımlamaktadır.
Bunların ilki “mevcut bir ulus ile akrabalık bağı olan ve fakat akraba ulusun yaşadığı
ülkeden başka bir ülkede yaşayan insan topluluğu”dur. İkincisi “kalabalık bir nüfusa
ve ulus olma bilincine sahip azınlık gruplar”dır. Üçüncüsü ise, “yaşadığı ülkedeki
ulusla akrabalık bağı olmamasına rağmen, başkaca bir ulusla ya da devletlerle de
akrabalık bağı olup olmadığına bakılmaksızın, uzun süreden beri orada yaşıyor
olmakla, içinde yaşadığı toplumun ulusal kültürüne katkısı sonucu ulusal azınlık
sayılan gruplardır” (Akbulut, 2008: 37).
Ulusal azınlık tanımlarında belirtilen özelliklere bakıldığında, ulusal
azınlıkların azınlık bilincine sahip, siyasi karar mekanizmalarına katılma gücünü
elinde bulunduran ve akraba devleti olan gruplar olma özelliklerinin ön plana çıktığı
görülmektedir. Bu durum ulusal azınlıkları toplumda diğer azınlıklara göre daha
güçlü bir konuma getirmektedir. Oran’ın “sesi güçlü çıkan azınlık” nitelemesini
yaptığı (Oran, 2004: 40) ulusal azınlıklar, bu yönleriyle ulus devletler tarafından
genellikle ulusal bütünlüğe tehdit olarak algılanmakta ve tanınmaları noktasında
sorun yaşamaktadırlar.
1.4.5. Yerli Halklar
Azınlık tanımında olduğu gibi, yerli halklara ilişkin net bir tanım
bulunmamaktadır, ancak yerli halk sayılabilmek için sıralanan kimi kriterler
mevcuttur. Bu çalışmanın temel öğesi olan Kırım Tatarları BM tarafından
düzenlenen Yerli Halklar Daimi Forumu’nda temsil edilmektedirler (UN, 2009) Bu
kapsamda yerli halkların hangi grupları kapsadığına ve uluslararası hukuktaki yerine
değinmek faydalı olacaktır.
Yerli halklara ilişkin olarak en çok referans gösterilen tanım BM Azınlıkları
Koruma ve Ayrımcılığı Önleme Alt Komisyonu Raportörü, Jose Martinez Cobo’ya
-
21
aittir. Cobo’nun yerli halklar tanımı BM’nin resmi tanımı olarak bilinse de BM’nin
resmi bir tanımının bulunmadığını belirtmek gerekir (UN, 2007a). Bu tanıma göre;
Yerli topluluklar, halklar ve uluslar, ülkelerinde yaşamış olan işgal ve
koloni öncesi toplumlarla tarihsel devamlılığa sahip ve kendilerini şu anda
ülkelerinde veya onun bir parçasında egemen olan toplumun diğer
parçalarından farklı olarak algılayan gruplardır. Toplumun baskın olmayan
kesimi olan bu gruplar şu anda, kültürel kalıpları, toplumsal kurumları ve
hukuki sistemlerine göre, varlıklarının devamı temelinde etnik kimliklerini
ve ata topraklarını korumayı, geliştirmeyi ve gelecek nesillere aktarmayı
amaçlarlar (Cobo, 1986: 29).
Cobo’nun tanımında dört unsur öne çıkmaktadır. Bunların ilki, tarihsel
öncelik; ikincisi, kültürel özellikleri gönüllü olarak devam ettirme isteği; üçüncüsü,
yerli halk olarak kimlik bilincine sahip olma; dördüncüsü, çoğunluk tarafından
topraklarının işgal edilmesi, zorla asimile edilme, işkence ve baskı gibi bir dışlamaya
maruz kalmadır (Jabareen, 2008: 659). Bununla birlikte dünyadaki örneklerine
bakıldığında yerli halkların aynı zamanda akraba/soydaş devleti bulunmayan
topluluklar olduğu ve bulundukları topraklarda bir devlet kurma çabası içinde
olmadıkları da yerli haklara ilişkin işaret edilen hususlardır (Ivison vd., 2000: 277).
Tanımlar doğrultusunda yerli halkların öne çıkan en belirgin özelliği, işgal
veya kolonileşme öncesi bulundukları toprakların temel halkı olmaları ancak tarihsel
süreçte şu anda aynı topraklarda egemenliği bulunduran toplum karşısında azınlıkta
kalmalarıdır. Aynı zamanda yerli halklar tarihsel süreçte egemen konumlarını
kaybetseler de kültürlerini korumaya ve kültürlerini gelecek nesillere aktarma isteği
göstermeye devam etmektedirler. Yerli halkı oluşturan kriterlere bakıldığında aynı
kriterlerin azınlık grupları için de geçerli olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, yerli
halkların azınlık sayılıp sayılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. Arsava, yerli
halkların azınlık sayılıp sayılamayacağının tespiti için yerli halkların Medeni ve
Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesinde belirtilen azınlık kriterlerine uyup
uymadığına bakmaktadır. Buna göre;
Yerli halkın kültür, gelenek, dil, tarih gibi özellikler göstermesi ve stabil bir
birlik teşkil etmesi gerekmektedir. Bunun dışında kimliğinin bilincinde
olması ve bu kimliği muhafaza etme isteği bulunması gerekmektedir. Yerli
halk bakımından stabil birlik, grubun mensupları arasında sürekli sosyal ve
-
22
ekonomik ilişkilerin bulunması durumunda kabul edilebilir. Grubun kendi
kimliğinin bilincinde olması ise grubu toplumun çoğunluğunu teşkil eden
kesimden ayıran bir unsur olarak özellikle geleneklere sahip çıkılması ve
bunların muhafaza edilmek istenmesi anlamını taşır (Arsava, 1993: 63).
Anılan kriterleri gösteren yerli halkların azınlık sayılması halinde, yerli
halkların haklarının azınlık hakları kapsamında mı değerlendirileceği sorusu bir
başka konu olarak gündeme gelmektedir. Azınlık olma kriterleri ile yerli halk olma
kriterleri karşılaştırıldığında yerli halkların, çoğunluk tarafından, topraklarının işgal
edilmiş olması, zorla asimile edilmeleri ve işkence ve baskı gibi bir dışlamaya maruz
kalmış olmaları ortaya çıkan önemli bir farklılık olmaktadır. Bu kapsamda, yerli
halklar azınlık gruplarının “güçten yoksun” bırakılmış bir örneği olarak karşımıza
çıkmaktadır (Jabareen, 2008: 659). Bu durum yerli halkların, azınlık gruplardan ayrı
bir muameleye tabi tutulması gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle bu halklar,
azınlık olarak tanınmayı değil, yerli halklar olarak tanınmayı talep etmektedirler.
Bu doğrultuda, uluslararası hukukta yerli halkara ilişkin ayrı düzenlemeler
olduğu görülmektedir. Avrupa sistemi içinde yerli halkların azınlık statüsü ile
korunduğu görülse de, BM sisteminde yerli halklar azınlıklar dışında ayrıca ele
alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi Eylül 2007’de Genel
Kurul tarafından kabul edilmiştir (UN, 2007a).
Bildiride bir taraftan yerli halkların diğer halklarla eşit oldukları belirtilirken
diğer taraftan yerli halkların haklarının farklı olabileceği, bu halkların kendilerini
farklı isimlendirebilecekleri ve onlara bu özellikleriyle saygı gösterileceği teyit
edilmektedir. Bildiride yerli halkları, ayrı bir halk olma bütünlüklerinden, kültürel
değerlerinden veya etnik kimliklerinden mahrum edecek her türlü hareketin
önlenmesi için devletlere etkin çözümler bulma önerisi de getirmektedir (Md.8).
Ayrıca yerli halkların kendi kültür ve kimliklerinin korunmasına yönelik olarak
“ruhani ve dini geleneklerini, töre ve törenlerini beyan etme, hayata geçirme,
geliştirme ve öğretme hakkına” (Md.12); “kendi tarihlerini, dillerini, sözel
geleneklerini, filozoflarını, yazı sistemlerini ve edebiyatlarını yaşatma, kullanma,
geliştirme ve gelecek kuşaklara aktarma ve toplumlarının, yerleşim yerlerinin ve
bireylerinin isimlerini belirleme ve bu isimleri kullanma hakkına” (Md.13); “kendi
-
23
eğitim ve öğretim kültürlerine uygun bir şekilde kendi dillerinde eğitim veren eğitim
sistemleri ve kurumlarını kurma ve kontrol etme hakkına” (Md. 14), “kendi
medyalarını kendi dillerinde oluşturma ve diğer medya kuruluşlarına hiç bir
ayrımcılığa maruz kalmadan ulaşma hakkına” (Md. 16) sahip oldukları ifade
edilmektedir.
Bildirde dikkat çeken başka bir husus yerli halkların kendi geleceklerini
kendileri belirleme hakkına sahip olduğu, dolayısıyla kendi siyasi statülerini
belirleme ve ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma için izlenecek yolu özgürce
seçme hakkına sahip olduklarının belirtilmesidir (Md.3). Bu maddede sağlanan self
determinasyon hakkının tarihsel gelişimi içinde ayrılma hakkını da içerdiği ve
uygulamada bu şekilde yorumlandığığı belirtilmektedir (Oran, 2009: 113-114).
Ancak söz konusu hakkın azınlık hakları için geçerli olmadığı görülmektedir. Çünkü
azınlık hakları devletlerin egemen eşitliği, ülkesel bütünlüğü ve siyasal
bağımsızlığına aykırı herhangi bir faaliyete yetki verir biçimde
yorumlanamamaktadır (Kurubaş, 2006a: 40).
BM insan hakları organlarının yerli halkların haklarını temin için yaptığı
yoğun çalışmalar dini, dilsel, ulusal azınlıkların himayesi için yapılan çalışmalarla
karşılaştırıldığı zaman, BM’nin yerli halkların haklarının teminine ağırlık verdiği
ortaya çıkmaktadır (Arsava, 1993: 64). Uluslararası hukukta yerli halklara ilişkin
gelişmelerin azınlık haklarına göre daha hızlı ilerleme göstermesinin nedeni siyasi
sebeplere dayandırılmaktadır. Yerli halklar karar alma süreçlerinden dışlanmış ve
toplumda ezilen konuma düşen gruplardır. Siyasi bakımdan zayıf olmaları nedeniyle
yerli halklar ulus devletler nezdinde bir tehdit algısına dönüşmemektedir. Bu nedenle
yerli halkların tanınması azınlıklara göre daha kolay gerçekleşmekte ve yerli halklara
sağlanan haklar devletler tarafından daha kolay kabul edilmektedir (Arsava, 1993:
64).
BM dünya üzerinde yerli halklara mensup 370 milyondan fazla insanın
olduğunu belirtmektedir. En çok tanınmış yerli halklar Avustralya’daki Aborjinler,
Kanadada’ki Eskimolar, ABD’deki Kızılderililer, İsveç ve Finlandiya’daki Samiler
(Lapplar), Hollanda ve Almanya’daki Frizyanlar olarak bilinmektedir (UN, 2013).
-
24
Bu çalışmanın temel öğesi olan, Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin %12’lik
nüfusunu oluşturan Kırım Tatar toplumunun ise yerli halk olup olmadığı yönünde
tartışmalar mevcuttur. Kırım Tatarlarının tarihte bulundukları topraklarda egemen
konumda olmaları, şu an bulundukları topraklar üzerindeki çoğunluk tarafından
topraklarının işgal edilmiş olması ve topraklarından sürgün edilmiş olmaları ve
kültürel özelliklerini halen koruyarak devam ettirmek istemeleri bu topluluğun
Cobo’nun yerli halklar tanımında sıraladığı kriterlere uyduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte, dünyadaki yerli halkların genellikle bir soydaş/akraba devletinin
bulunmaması Kırım Tatarlarını diğer yerli halklardan ayırmaktadır. Bu faktör
nedeniyle Kırım Tatarlarının yerli halklardan çok “vatansız halklar”
sınıflandırmasına daha yakın olduğu da savunulmaktadır (Ivison vd., 2000: 277).
Çünkü vatansız halkların bir soydaş/akraba devleti bulunmaktadır. Ancak burada
tartışma yaratan bir başka husus vatansız halkların bulundukları topraklarda tarihsel
bir egemenliklerinin bulunmamasıdır (Ivison vd., 2000: 277). Bu nedenle Kırım
Tatarları tam olarak bu kategoriye de uymamaktadır.
Kırım Tatarları BM tarafından düzenlenen Yerli Halklar Daimi Forumu’nda
temsil edilmekte (UN, 2009) ve BM’de yerli halklar kapsamında ele alınmaktadırlar.
Ancak unutulmamalıdır ki BM’nin bir halkı, yerli halk olarak tanımasında herhangi
bir resmi tanım ve kriter bulunmamaktadır. BM’nin temel ölçütü toplulukların
kendilerini tanımlama şeklidir. Dolasıyla, uluslararası hukukta Kırım Tatarlarının
yerli halk olup olmadıklarına dair tartışmalarda kesin bir sonuca ulaşılamamaktadır.
Kırım Tatarlarının Ukrayna yasalarına göre statüleri ise 3.2.2.3 başlığında ayrıca
tartışılacaktır.
1.5. Azınlık Haklarının Bireysel ve Kolektif Niteliği
Azınlık haklarına ilişkin temel tartışma konularından biri azınlıklara tanınan
hakların bireysel haklar kapsamında mı yoksa kolektif haklar kapsamında mı
değerlendirilmesi gerektiğidir. Buradaki temel sorun öncelik verilecek ve korunacak
öğenin kişi mi yoksa grup mu olduğudur. Bir taraftan azınlık haklarının insan
haklarının bir parçası olduğu ve azınlıklara sağlanan hakların bireysel olduğu
-
25
vurgulanırken, diğer taraftan bireylerin belli bir grubun üyesi oldukları ve gruplara
sağlanan haklar ile azınlığa özgü özelliklerin korunabileceği savunulmaktadır.
Kolektif haklar (grup hakları) yasal terim olarak belli bir grup tarafından talep
edilen ve belli bir gruba sağlanan haklar olarak kullanılmaktadır (Pentassuglia, 2002:
47). Kolektif haklarda temel amaç grubun hayatta kalmasını güvence altına almaktır
(Johnston, 1995: 179). En bilinen grup hakkı self determinasyondur (kendi kaderini
tayin hakkı). Bireysel haklar ise kişilerin tek başlarına sahip oldukları ve tek
başlarına kullanabilecekleri haklardır. İnsan hakları, medeni haklar ve temel
özgürlükler öncelikle bireysel nitelik taşımaktadır (Kurubaş, 2006: 41).
Belirtmek gerekir ki kolektif hakları bireysel hakların karşısına koyan
yaklaşımların yanında bu ayrımı kabul etmeyenler de mevcuttur. Örneğin Will
Kymlicka azınlık haklarının bireysel ve kolektif olarak sınıflandırılmasını doğru
bulmamaktadır. Kymlicka’ya göre önemli olan azınlık grubu içinde özgürlüğün ve
azınlık ile çoğunluk grupları arasında eşitliğin sağlanmasıdır (Kymlicka, 1998: 235).
Bu çerçevede, grup içinde bireylerin özgürlükleri korunuyorsa ve gruplar arasındaki
eşitlik ilişkileri (baskın olmama) destekleniyorsa, azınlık haklarının liberal ilkelerle
tutarlı oldukları söylenebilmektedir. Bu nedenle önemli olan hakkın kolektif olup
olmadığı değil, grup farkına dayalı olup olmadığıdır.
Günümüz uluslararası hukuk belgelerinde gruptan çok bireye vurgu yapıldığı
görülmektedir. Belgelerde “azınlık hakları”ndan (rights of minorities) değil,
“azınlığa mensup kişilerin hakları”ndan (rights of persons belonging to minorities)
bahsedilmektedir. Bunun öne çıkan sebepleri; hukuksal olarak azınlıkların değil
bireylerin uluslararası hukukun öznesi olması, bir azınlığa grup olarak koruma
sağlamanın ayrılıkçı hareketlere yol açabileceği düşüncesi ve grupların bireyleri
ezebilmesi ihtimalidir (Oran, 2009: 84). Bununla birlikte azınlık haklarında
bireysellik vurgusunun azınlıkların “kendi kaderini tayin hakkı”nı ayrılıkçı talepler
için kullanmalarını önlemek amacıyla geliştirilmiş bir formül olduğu da
belirtilmektedir (Çavuşoğlu, 2001: 64).
Uluslararası alanda bireye vurgu yapılsa da, azınlık gruplarının kolektif hak
talepleri olduğu bir gerçektir. Bu durum uluslararası hukukta bireysel ve kolektif
-
26
haklar arasında bir uzlaşmaya gidilmesi çabalarını doğurmaktadır (Diaconu ve
Diaconu, 2011: 38). Bireysel ve kolektif hakların birlikte ele alındığı en belirgin
örneklerden biri Azınlık Olmanın Ölçütleri (1.3) başlığında üzerinde durulmuş olan
Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesidir. Maddede “azınlığa mensup
kişiler” ifadesi ile öznenin birey olarak görüldüğü anlaşılırken “kendi gruplarının
diğer üyeleri” ile birlikte ifadesi ile hakkın kolektif kullanım gerektirdiği
anlaşılmaktadır (Pejic, 1997: 670). 27. madde bu yönüyle “melez” olarak
nitelendirilmektedir (Pentassuglia, 2002: 49). Bununla birlikte BM İnsan Hakları
Komitesi 1994’te yayımladığı genel yorumunda 27. maddenin bireylere tanınan
halklar ile ilgili olduğunu ve devletin bütünlüğüne zarar vermediğini ifade etmiştir
(UN, 1994b: 3.2).
BM Ulusal veya Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin
Haklarına İlişkin Beyanname’de ve AGİT Kopenhag Belgesi’nde de, Medeni ve
Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde olduğu gibi, “azınlığa mensup kişiler”in “kendi
gruplarının diğer üyeleriyle birlikte toplu olarak” azınlık haklarını kullanabilecekleri
belirtilmektedir (Çavuşoğlu, 2001: 58). Bu çerçevede azınlık hakları en genel
çerçevesi ile “kolektif boyutlu bireysel haklar” olarak nitelendirilmektedir
(Thornberry, 1994: 21)
1.6. Azınlık Haklarının Uluslararası Düzeyde Korunması
Azınlık sorunlarının devletlerin iç politikaları ile sınırlı kalmayıp, uluslararası
bir boyut kazanabileceğinin anlaşılması ile azınlıkların uluslararası düzeyde
korunmasına yönelik arayışlar başlamıştır. Azınlıkların korunması konusunda
uluslararası ilk örgütsel çalışmalar, MC ile başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası
yapılan antlaşmalarda azınlık sorunlarına yer verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonraki dönemde ise azınlıklar sorunu önce BM’nin daha sonra AK, AGİT ve
AB’nin gündemine girmiştir.
Bu bölümde, azınlık haklarının uluslararası düzeyde korunması tarihsel olarak
MC öncesi dönem (Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem), MC dönemi (Birinci Dünya
Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı Arası Dönem) ve BM dönemi (İkinci Dünya Savaşı
-
27
sonrası dönem) olarak üç kısımda incelecek, daha sonra uluslararası kuruluşlarda
azınlık haklarına ilişkin günümüz düzenlemelerine bakılacaktır.
1.6.1. Tarihse