dolayli vergilerin gelir dagilimi uzerindeki etkileri effects of indirect taxes on income...

140
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MALİYE ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ DOLAYLI VERGİLERİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ EZGİ ŞEN ÖNAL 13357 TEZ DANIŞMANI YRD.DOÇ.DR.UFUK BAKKAL İSTANBUL 2006

Upload: buse-hakan

Post on 29-Jul-2015

1.284 views

Category:

Documents


5 download

TRANSCRIPT

Page 1: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALİYE ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DOLAYLI VERGİLERİN GELİR DAĞILIMI

ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

EZGİ ŞEN ÖNAL

13357

TEZ DANIŞMANI

YRD.DOÇ.DR.UFUK BAKKAL

İSTANBUL 2006

Page 2: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

DOLAYLI VERGİLERİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Ezgi ŞEN ÖNAL

ÖZ

Bu yüksek lisans tezinde, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkileri

incelenmektedir. Söz konusu etkiler incelenirken, yansıma analizinden yararlanılmıştır.

Öncelikle yansıma analizi mikro bazda ele alınarak dolaylı vergilerin fiyat ve üretim

etkilerinin ifadesine çalışılmıştır.Akabinde genel bir dolaylı verginin ekonominin tümü

üzerinde etkili olacağı düşüncesinden hareketle genel düzeyde bir yansıma analizi

gerçekleştirilmiştir.

Genel denge analizi sonucunda, dolaylı vergilerin tüketicilerin lehine, tasarruf

edenlerin ise aleyhine olacak şekilde gelir dağılımını değiştirdiği anlaşılır.Tüketiciler

aleyhine gelir dağılımının değişmesi ise aynı zamanda gelirlerinin tamamı veya önemli

bir kısmını tüketen düşük gelirli kişilerin aleyhine gelir dağılımının değişmesi demektir.

Dolaylı vergilerin düşük gelirli gruplar üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiye dayanarak,

bazı maliyecilerin, söz konusu vergilerin karşısında yer aldıkları görülmektedir.

Buna karşın, dolaylı vergilerin tasarruf edenler lehine gelir dağılımını

değiştirdiğini düşünen bir kısım maliyecilerin ise dolaylı vergilerin lehinde yer aldıkları

görülmektedir.

Tez çalışmamamızda; sözkonusu görüşlere yer verilmesini takiben, Türkiye ve

OECD ülkelerinin dolaylı vergiler ve gelir dağılımı verileri belirtilmektedir. Sonuçla,

dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin Türkiye örneğinde analiz edilmesi

ile dolaylı vergilerin, düşük gelirli grupların aleyhine gelir dağılımını değiştirdiği

anlaşılmaktadır.

Page 3: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

EFFECTS OF INDIRECT TAXES ON INCOME DISTRIBUTION

Ezgi ŞEN ÖNAL

ABSTRACT

The effects of indirect taxes on income distribution is examined in this Master

Thesis. The incidence analysis is used in assessment of these effects. First incidence

analysis is studied at micro level to determine the price and output effects of indirect

taxes. Then, an incidence analysis is performed at general level by considering that a

general indirect tax will have effects on the whole economy.

As a result of general equilibrium analysis it is found that indirect taxes change

the income distribution in favor of consumers but against savers. A change of income

distribution against consumers is the case for the low income group of people who

spend a substantial part or even all of their income as consumption. On the basis of the

negative effects of indirect taxes on low income groups it is observed that some finance

bureaucrats hold a position against those kind of taxes.

However it is also observed that some finance bureaucrats take a position in

favor of indirect taxes as these taxes change the income distribution in favor of savers.

In our thesis study after a discussion of the aforementioned views, data on

indirect taxes and income distribution in Turkey and OECD countries are provided. As a

conclusion it is found in the analysis on Turkey regarding the effects of indirect taxes on

income distribution that those taxes change the income distribution against low income

groups.

Page 4: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

ÖNSÖZ

Çalışmamızda, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerinde ne tür etkiler yarattığı

araştırılarak, söz konusu vergilerin gelir dağılımını olumsuz yönde etkilediği yönündeki

yaygın kanının doğru olup olmadığı hususunun ortaya konulması amaçlanmıştır.

Bu amaca ulaşabilmek için öncelikle dolaylı vergilerin yansıma analizi

yapılmıştır.Genel denge yansıması çerçevesinde, dolaylı vergilerin tasarruf edenler ile

tüketiciler arasında gelir dağılımı değişiklikleri yarattıkları tespitinde bulunulmuştur.

Söz konusu tespit, dolaylı vergiler hakkında görüş sahibi olabilmek açısından

çok önemli bir gösterge olmuştur.Zira son zamanlarda sürekli iktisadi büyümenin

sağlanabilmesi açısından, tasarrufların yükseltilmesi gerektiği, bu sebeple de mevcut

gelir vergisi sistemi yerine satış vergilerinin ikame edilmesi yönünde öneriler

geliştirilmektedir.

Bu açıdan bakıldığında maliye politikasının, tasarruf oranlarının yükseltilmesi

suretiyle iktisadi büyümenin sağlanması ile gelir dağılımının düzeltilmesi amaçları

arasında çelişkili bir durum olduğu izlenimi doğmuş olsa da dolaylı vergileri savunanlar

bunun doğru olmadığını iddia etmektedirler.Zira, dolaylı vergilerin gerileyici etkilerinin

bir takım uygulamalarla kolayca bertaraf edilebileceğini ifade etmektedirler.Aksini

düşünenler ise dolaylı vergilerin yapılarındaki gerileyici etkilerin, gelir dağılımını

bozduğunu öne sürmektedirler.

Tezin amacı dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin tespiti olup,

dolaylı vergilere karşı ve taraf olanların görüşleri belirtilmek suretiyle bu konuda bir

kanaate ulaşılmaya çalışılmıştır.Teorik düzeyde dolaylı vergilerin, gelir dağılımı

üzerindeki etkilerinin tespiti, genel diferansiyel yansıma analizi çerçevesinde , gelir

vergisinin yerine bir satış vergisi konulması varsayımı dahilinde yapılmıştır.Elde edilen

sonuç, dolaylı vergilerin, gelir dağılımının düşük gelirli gruplar aleyhine değiştirdiği

şeklinde olmuştur.

Page 5: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

Diğer taraftan, Türkiye ve OECD üyesi ülkelerin dolaylı vergi ve gelir dağılımı

verileri karşılaştırmalı olarak belirtilmek suretiyle, Türkiye’de dolaylı vergilerin gelir

dağılımı üzerindeki etkileri konusu açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Tezde, Türkiye’de toplam vergi gelirleri içindeki payı giderek yükselen ve 2005

yılı itibariyle yaklaşık %70’e ulaşarak, önemli bir finansman kaynağı haline gelen dolaylı

vergilere, en çok eleştirildikleri gelir dağılımı noktasından bakılmaya çalışılmıştır.

Page 6: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZ iii

ABSTRACT İv

ÖNSÖZ v

TABLOLAR LİSTESİ x

ŞEKİLLER LİSTESİ xi

KISALTMALAR LİSTESİ xii

GİRİŞ 1

BÖLÜM 1. VERGİ KAVRAMI VE DOLAYLI VERGİLER 4

1.1. Verginin Tanımı 4

1.2. Vergilemede Yararlanma Teorisi 4

1.2.1. Vergiyi Sigorta Primi Şeklinde Açıklayan Yaklaşım 6

1.2.2. Vergiyi Hizmet Bedeli Şeklinde Açıklayan Yaklaşım 7

1.2.3. Vergiyi Genel Giderler Karşılığı Olarak Açıklayan

Yaklaşım

7

1.2.4. Yararlanma Teorisinin Değerlendirilmesi 7

1.3. Vergilemede Ödeme Gücü Teorisi 9

1.3.1. Vergi Ödeme Gücünün Göstergeleri 10

1.3.2. Vergi Ödeme Gücüne Ulaşmada Kullanılan

Teknikler 12

1.4 Vergileme İlkelerinin Niteliği Ve Gelişimi 15

1.4.1. Dolaylı Vergi Karşıtlarınca Ön Plana Çıkartılan Vergileme

İlkeleri

1.4.1.1. Vergilemede Adalet İlkesi

1.4.1.2. Vergilemede Eşitlik İlkesi

19

19

20

1.4.2. Dolaylı Vergi Savunucularınca Ön Plana Çıkartılan

Vergileme İlkeleri

1.4.2.1. Vergilemede Ekonomik Etkinlik İlkesi

1.4.2.2. Vergilemede Basitlik İlkesi

1.4.2.3. Vergilemede Verimlilik İlkesi

24

23

23

24

25

Page 7: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

1.5. Vergilerin Tasnifi Konusunda İleri Sürülen Kriterler 25

1.6. Dolaylı Vergilerin Tanımı ve Mahiyeti 27

1.7. Dolaylı Vergilerin Başlıca Çeşitleri 28

1.7.1. Genel Satış Vergileri 29

1.7.1.1. Gayri Safi Satış Vergileri 29

1.7.1.2. Katma Değer Vergisi 30

1.7.2. Özel Satış Vergileri 33

1.7.2.1. Özel Tüketim Vergileri 34

1.7.2.2. Gümrük Vergileri 35

BÖLÜM 2. DOLAYLI VERGİLERİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 37

2.1. Gelir Dağılımının Tanımlanması 37

2.1.1. Fonksiyonel Gelir Dağılımı 37

2.1.2. Sektörel Gelir Dağılımı 38

2.1.3. Bölgesel Gelir Dağılımı 38

2.1.4. Kişisel Gelir Dağılımı 38

2.2. Kişisel Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi 39

2.3. Gelirin Yeniden Dağılımını Haklı Gösteren Gerekçeler 42

2.4. Dolaylı Vergileme Ve Gelir Dağılımı 44

2.4.1. Vergilemenin Gelir Dağılımı Etkilerinin Belirlenmesi 45

2.4.2. Dolaylı Vergilerin Fiyatlar Üzerindeki Etkisi 47

2.4.3. Dolaylı Vergilerin Yansıması 50

2.4.3.1. Yansımayı Belirleyen Mikro Ekonomik Faktörler 51

2.4.3.2. Yansımayı Belirleyen Makro Ekonomik Faktörler 53

2.4.4. Kısmi Denge Analizi Çerçevesinde Dolaylı Vergilerin

Yansıması

55

2.4.4.1. Tam Rekabet Halinde Yansıma 56

2.4.4.2. Monopol ve Oligopol Piyasalarında Yansıma 61

2.4.5 Genel Denge Analizi Çerçevesinde Dolaylı Vergilerin

Yansıması

65

2.4.5.1. Yansıma Analizinin Metodolojisi 65

2.4.5.2. Genel Satış Vergilerinin Yansıması 69

2.5. Dolaylı Vergilerin Aleyhindeki Görüşler 73

Page 8: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

2.6. Dolaylı Vergilerin Lehindeki Görüşler 79

2.7. Dolaylı Vergi Savunucularının Vergilendirme İlkeleri Bağlamında

Dayanakları

85

BÖLÜM 3. TÜRKİYE’DE VE OECD ÜLKELERİNDE DOLAYLI

VERGİLER VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİ

90

3.1. Türkiye Ve OECD Üyesi Ülkelerde Dolaylı Vergiler 90

3.1.1. Türkiye’de Dolaylı Vergiler 90

3.1.2. OECD Üyesi Ülkelerde Dolaylı Vergiler 95

3.2. Dolaylı Vergilerin Nispi Ağırlıklarının Artış Sebepleri

3.3. Türkiye’de Ve OECD Üyesi Ülkelerde Gelir Dağılımı

98

108

3.4 Türkiye Örneğinde Dolaylı Vergilerin Gelir Dağılımı Üzerindeki

Etkisi

112

SONUÇ 117

KAYNAKÇA 120

Page 9: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

iii

Kısaltmalar Listesi

ABD Amerika Birleşik Devletleri

ATV Akaryakıt Tüketim Vergisi

C Tüketim Harcamaları

D Amortismanlar

DİE Devlet İstatistik Enstitüsü

FTA İsviçre Federal Vergi İdaresi

GSMH Gayri Safi Milli Hasıla

I Yatırım Harcamaları

KDV Katma Değer Vergisi

KİT Kamu İktisadi Teşebbüsleri

OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

Ort. Ortalama

ÖTV Özel Tüketim Vergisi

P Kar ve Kiralar

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

USD Amerikan Doları

Vb. Ve benzeri

Vd. Ve diğerleri

W Maaşlar

Y Milli Gelir

Page 10: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

Şekiller Listesi

Sayfa

Şekil 1. Lorenz Eğrisi 40

Şekil 2. Spesifik Bir Verginin Kısa Dönem Yansıması 56

Şekil 3. Verginin Tamamen Satıcı ve Alıcı Tarafından Yüklenildiği

Durumlarda Vergi Yansıması

58

Şekil 4. Arzın Tamamen Esnek Olduğu Bir Durum İle Arz ve Talep

Esnekliklerinin Birbirine Eşit Olduğu Bir Durumda Vergi

Yansıması

59

Şekil 5. Ad Valorem Bir Verginin Yansıması 61

Şekil 6. Monopol Piyasasında Vergi Yansıması 62

Şekil 7. Oligopol Piyasasında Vergi Yansıması 64

Şekil 8. Yeni Zelanda’da Kamu Harcamaları Ve Hanehalkı Başına

Ortalama Vergi

88

Şekil 9. Toplanan ÖTV’nin Mal Gruplarına Dağılımı(2005) 93

Page 11: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

Tablolar Listesi

Sayfa

Tablo 1. 1994 ve 2002 Yıllarında Gelir Vergisinin Gelir Dağılımı

Üzerindeki Etkisi

77

Tablo 2. Gelir Vergisi ve Tüketim Vergisi Uygulamalarında Bireylerin

Ödedikleri Vergilerin Karşılaştırılması

83

Tablo 3. Türkiye’de Konsolide Bütçe Vergi Gelirleri 91

Tablo 4. Türkiye’de Genel Bütçe Vergi Gelirleri Tahsilatının Yüzde

Dağılımı

92

Tablo 5. 2004 Yılı İçin OECD Üyesi Ülkelerde Toplam Vergi Gelirleri

İçerisinde Dolaysız ve Dolaylı Vergi Payları

96

Tablo 6. OECD Üyesi Ülkelerde Genel Satış Vergilerinin Toplam Vergi

Gelirleri İçindeki Payı

97

Tablo 7. OECD Üyesi Ülkelerde Uygulanan Standart KDV Oranları 105

Tablo 8. Türkiye’de Yıllık Kullanılabilir Hanehalkı Gelirlerinin Dağılımı 109

Tablo 9. Türkiye’de Karşılaştırmalı Gelir Dağılımı 109

Tablo 10. OECD Üyesi Ülkelerde Gini Katsayısı ve Kişi Başına Düşen

GSMH Verileri

111

Tablo 11. KDV’nin Gelir Gruplarına Yansıması 114

Tablo 12. Değişik Meslek Grubunda Çalışanlar Ve Hanelerinin Tüketim

Harcamaları Üzerindeki Dolaylı Vergiler.

116

Page 12: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

1

GİRİŞ

Günümüzde, kamu harcamalarının finansmanında kullanılan kaynakların

başında gelen vergi gelirleri, vergi sistemini oluşturan çeşitli vergilerden elde

edilmektedir.Dolaylı vergiler en basit şekliyle, gelir veya servetin tüketim amacıyla elden

çıkartılması esnasında alınan vergiler şeklinde tanımlanmaktadır.Günümüzde, dolaylı

vergilerin, kamu bütçesi içindeki payının artırılmasına yönelik olarak başta ABD olmak

üzere birtakım öneriler getirildiği görülmektedir.Bu önerilerin temeli, düşük tasarruf

oranları ve bu sebeple sağlanamayan sürekli iktisadi büyümenin artan oranlı vergilerin

suçu olduğu esasına dayanmaktadır.Bu görüşü savunanlara göre, söz konusu olumsuz

durumun ortadan kaldırılabilmesi için, sadece tüketimin vergilendirilmesi

gerekmektedir.

Gelir dağılımını düşük gelirli kişilerin aleyhine olumsuz olarak etkilediği için

dolaylı vergileri eleştirenlerde bulunmaktadır.

Şüphesiz maliye politikası açısından ne gelir dağılımı ne de iktisadi büyüme

önemsenemeyecek konular değildir.Bu durumda, dolaylı vergiler açısından maliye

politikasının alması gereken tavır ne olmalıdır?

Tezde, özellikle dolaylı vergilerin gelir dağılımı etkileri üzerinde durulacak olup,

gerçekten dolaylı vergilerin gelir dağılımını düşük gelirli kişiler aleyhine mi değiştirdikleri

sorusuna yanıt aranılacaktır.

Bir vergiden beklenen amacın gerçekleştirilebilmesi için vergi tekniği ve

uygulamasında göz önünde tutulması gereken hususları içeren vergileme ilkeleri,

maliye ilminin önem verdiği konulardan birisidir.Vergileme ilkeleri, zaman içerisinde,

ekonomik, sosyal düzen ve ideolojideki değişikliklerden etkilenmektedir.

Dolaylı vergilerin vergileme ilkelerinden adalet, eşitlik gibi sosyal vergileme

ilkeleri açısından durumu, söz konusu vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkileri ile

doğrudan ilişkilidir.

Dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin ölçülebilmesi söz konusu

olabilirse, bu vergilerin gelir dağılımını hangi grupların lehine ve hangilerinin aleyhine

Page 13: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

2

olmak üzere değiştirdiklerinin tespiti de yapılmış olacaktır.Söz konusu tespitin

yapılabilmesi için öncelikle hangi metodun seçilmesi gerektiği konusunun açıklığa

kavuşturulması gerekecektir.Metot seçiminden sonra, yapılacak analiz doğrultusunda,

dolaylı vergilerin gelir dağılımı etkileri belirlenmeye çalışılacaktır.

Tezin amacına ulaşabilmesi, dolayısıyla dolaylı vergiler hakkında ileri sürülen

farklı görüşlere dayanarak bir kanaate ulaşılabilmesi açısından, çalışmamızın birinci

bölümünde, öncelikle değişik görüş açılarından vergi kavramına ve vergileme ilkelerine

değinilecektir.Vergileme ilkeleri ele alınırken, dolaylı vergi savunucuları ve karşıtlarınca

ön plana çıkartılan ilkelere yer verilecektir.

Tezin birinci bölümünde ayrıca, dolaylı vergi olarak adlandırılan vergilendirme

şeklinin ne anlama geldiği ve uygulamada hangi tip vergilerin dolaylı vergiler

kapsamına dahil olacağı hususları açıklanacaktır.

Dolaylı vergilerin kapsamını da ifade ettikten sonra, çalışmamızın ikinci

bölümünde dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin tespitine

çalışılacaktır.Bu bölümde öncelikle gelir dağılımı kavramı kısaca

açıklanacaktır.Akabinde, piyasada kendiliğinden oluşan gelir dağılımının bozuk olduğu

ve gerekçeler değişiklik gösterse de gelirin yeniden dağılımının sağlanması gerektiği

hususuna değinilecektir.

Kısmi ve genel denge analizi çerçevesinde, dolaylı vergilerin gelir dağılımı

etkilerinin tespitine çalışılacaktır. Genel denge analizinde diferansiyel yansıma modeli

çerçevesinde genel nitelikte bir satış vergisinin gelir dağılımı etkilerinin tespitine

çalışılacaktır. Yansıma analizi ile elde edilen sonuçların hem dolaylı vergilere karşı

olanlar hem de vergi sistemlerinin tamamen satış vergisinden oluşmasını savunan ve

dolaylı vergilerin lehinde olanlar şeklinde nitelendirdiğimiz farklı görüş açıları

doğrultusunda değerlendirmesi yapılacaktır.

Tezin üçüncü ve son bölümünde, Türkiye ve OECD üyesi ülkelerde toplam

vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payı ile gelir dağılımı verileri

belirtilecektir.Dolaylı vergilerin gelir dağılımı etkileri ise Türkiye örneğinde ortaya

konulmaya çalışılacaktır.Bu amaçla tezin bu bölümünde, Türkiye’de önemli bir dolaylı

Page 14: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

3

vergi türü olan KDV’nin, gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin tespiti amacıyla yapılan bir

araştırmanın sonuçlarına da yer verilecektir.

Böylelikle, dolaylı vergilerin, gelir dağılımını düşük gelirli gruplar aleyhine mi

değiştirdikleri hususu açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.

Page 15: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

4

BÖLÜM 1

VERGİ KAVRAMI VE DOLAYLI VERGİLER

1.1. Verginin Tanımı

Vergi; devletin ve yetkili diğer kamu kuruluşlarının, mali ve mali olmayan

görevlerini gerçekleştirebilmeleri amacıyla, gerçek ve tüzel kişilerden; cebren,

karşılıksız olarak ve egemenlik gücüne dayanarak aldığı para şeklindeki iktisadi

değerlerdir (Akdoğan, 2005: 117).

Ülkemiz vergi mevzuatı irdelendiğinde, 213 sayılı Vergi Usul Kanunumuzda

vergi kavramının tanımlanmamış olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, Anayasamızın

73.maddesinde “herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi

ödemekle yükümlüdür.Vergi, resim,harç ve benzeri mali yükümlülükler ancak kanun ile

konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” şeklinde yer alan vergi ödeme yükümlülüğü kavramı

ile dolaylı olarak vergi tanımı yapılmış olmaktadır.Şöyle ki, Anayasamızın ilgili

maddesine göre verginin başlıca özellikleri, kamu giderlerini karşılamak, yükümlülerin

ödeme gücü ile orantılı olmak ve bir kanun ile alınmaktır (Turhan, 1998: 22).

Diğer taraftan, kamusal giderlere hangi yurttaşların ne kadar katılmaları

gerektiği konusunda, siyasal iktidarların bazı kriterlere dayanması gerekir.Maliyecilere

göre, bireylerin yüklenecekleri vergilerin, kamu hizmetlerinden yararlanma derecelerine

ya da vergi ödeme güçlerine göre ayarlanması esastır (Bulutoğlu, 1988: 417).

Vergilemenin dayanağını oluşturan söz konusu yaklaşımlar, yararlanma teorisi

ve ödeme gücü teorisi olmak üzere başlıca iki ana başlıkta incelenecektir.

1.2. Vergilemede Yararlanma Teorisi

Yararlanma teorisi vergiyi, kişilerin devletten sağladıkları faydaya karşılık

ödedikleri bedel olarak tanımlamaktadır.

Bu teoriye göre vergiler, kamu mal ve hizmetlerden elde edilen fayda ile ilintili

olarak bireyler arasında paylaştırılmalıdır.Bu kurama göre, hizmetten hiç

Page 16: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

5

yararlanmayanlar, söz konusu hizmetin sağlanması için ihtiyaç duyulan vergiden muaf

olmalıdırlar.

Vergilerin bu teoriye göre alınması düşüncesi daha çok geçen asırda, Kara

Avrupası ülkelerinde savunucu bulmuştur.Bu düşünce hiçbir hizmet götürmeksizin

halktan ağır vergiler alan iktidarlara karşı öne sürüldüğü zaman, açıkça ilerici ve kişi

haklarını koruyucu bir niteliğe bürünür.Gerçekten yurttaşlara vergi karşılığı hükümetten

bir hizmet beklemeye hakları olduğu düşüncesini verdiği için, siyasal bilinçlenme

açısından Ortaçağ ve sonrasının despot devlet anlayışına karşı yararlanma teorisi,

ilerici bir görüş olmuştur (Bulutoğlu, 1988: 417).

Verginin günümüzdeki bazı niteliklerine aykırı bir görünüm taşıyan bu

yaklaşıma göre, kişilerin kamu hizmetlerinden yararlanma seviyesi dikkate alınarak

vergi uygulaması veya bedel alınması yoluna gidilecektir. Yararlanma ilkesinde, kamu

malları ve hizmetlerinin, özel mal ve hizmetlerdeki koşullara benzer şekilde piyasa

talebi tarafından belirleneceği ve tüm maliyetinin, kullanıcılar veya yararlanıcılar üzerine

yükleneceği ileri sürülmektedir.Günümüzde özellikle bazı yerel nitelikteki kamusal

hizmetler bakımından (çevre temizliği, çöp toplama vb.) bu ilkeden yararlanılarak

kamusal finansman sağlanmasına çaba gösterildiği görülmektedir (Akdoğan, 2005:

202).

Vergilerle finanse edilen kamu hizmetlerinden faydalanan kişiler, bu

faydalanma oranında vergi ödemek durumundadırlar. Bu ilkeye göre, piyasada fiyatlar,

mal ve hizmetleri kullananların elde ettikleri faydayı ölçüyorsa, vergiler de kamu

hizmetlerinden faydalananların elde ettikleri faydayı ölçer.

Bu yaklaşımda, vergi, bireylerin elde ettikleri faydanın karşılığıdır ve bu

sebeple vergi gelirlerini artırma açısından büyük bir çekiciliğe sahiptir. Vergiler ayrı ayrı

değil, finanse ettikleri kamu hizmetlerinin miktarı ile ilişkili olarak göz önünde

bulundurulur. Vatandaşların vergi ödemelerinin yararlandıkları hizmetlere bağlanması,

kamu mallarının sağlanmasında etkinlik şansını artırır.

Yine söz konusu teoriye göre, devletin sunmuş olduğu hizmetin bedelini

yararlanan bireylerden tahsil etmesi durumunda vatandaşlar hizmetin fiyatı konusunda

Page 17: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

6

bir fikir sahibi olurlar.Böylelikle kamu hizmetinin değerini diğer mal ve hizmetin değeri

ile mukayese edebilirler. Bu da kamu mallarına olan aşırı talebi azaltır.

Vergilemede yararlanma teorisi, kamu faaliyetlerinde çok kısıtlı bir uygulamaya

sahip olup; harçlar, şerefiyeler, resimler gibi kamu gelirlerinde belirli ölçülerde

uygulanabilmektedir. Devlet tarafından üretilen mal ve hizmetlerin bazılarının faydası,

toplumdaki bütün bireyleri ilgilendirirken bazılarının faydası daha sınırlı sayıdaki kişiyi

ilgilendirmektedir. Faydalanana ödetme ilkesinin hayata geçirilmesi; toplumun bütününe

fayda sağlayan ortak nitelikteki kamu hizmetlerinin üretimi ve bunların finansmanının

merkezi idare tarafından karşılanması, yerel düzeyde kalan kamu hizmetlerinin üretimi

ve bunların finansmanının da yerel idareler tarafından yapılmasıyla gerçekleştirilebilir.

İdare hizmeti pahalı üretirse bu pahalılığın bedelini ilgili hizmetten fayda sağlayan o

yöredeki kişiler ödeyeceğinden vergilemede adalet sağlanabilecektir

Günümüzde özellikle bazı yerel nitelikteki kamusal hizmetler bakımından

(çevre temizliği, çöp toplama vb.) vergilemede fayda ilkesinden yararlanarak kamusal

finansman sağlanmaktadır.

Vergilemeyi yararlanma bedeli olarak açıklayan bu teorinin, sigorta primi,

hizmet bedeli ve genel giderler katılma payı olmak üzere üç farklı görünümü

bulunmaktadır (Sonsuzoğlu, 1997:28). Bunları kısaca ele alırsak;

1.2.1. Vergiyi Sigorta Primi Şeklinde Açıklayan Yaklaşım

Bazı yazarlar, vergiyi bir sigorta primine benzetmişlerdir.Montesquieu, kalanı

emniyet altına almak için vatandaşların malından devlete verilen kısım olarak vergiyi

açıklarken, Emile de Girardin, haklarını emniyet altına almak için devletin azası

tarafından ödenen bir sigorta primi şeklinde verginin tanımını yapmıştır (İrtenk, 1971:

107).

Sözü edilen görüşe göre vergi, vatandaşların can ve mal varlıklarını koruyan,

güven altında bulunduran devlete bu hizmetlerinin karşılığı olarak ödedikleri bir tür

sigorta primidir. Devlet bireylerden bir sigorta şirketi gibi vergi adı altında para almakta

ve karşılığında güvenlik ve asayişi sağlamaktadır.

Page 18: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

7

1.2.2. Vergiyi Hizmet Bedeli Şeklinde Açıklayan Yaklaşım

Söz konusu yaklaşımın dayanağını, J.J. Rousseau’nun sosyal mukavelesi

oluşturmaktadır.Rousseau’nun devlet teorisinde, devletle vatandaş arasında bir

mukaveleyi andıran karşılıklı hak ve görev ilişkisi olduğu inancı bulunmaktadır.Buna

göre, her hak bir görev karşılığı olduğundan vatandaşın devletten bir şey talep

edebilmesi için kendisine düşen görevi yerine getirmesi gerekir.Vergi de bu görevlerden

sayılmaktadır.Bahsekonu yaklaşım, Hobbes, Pufendorf ve Locke, sonraları Musgrave

ve Haller gibi düşünürlerce benimsenmiş ve savunulmuştur (Nadaroğlu, 1983: 266).

Belirtilen yaklaşım çerçevesinde vergi, devletin halihazırda yapmış olduğu

hizmetlerin karşılığı olarak alınan ve bunun için ödenen bedel şeklinde

tanımlanmaktadır.

1.2.3. Vergiyi Genel Giderler Karşılığı Olarak Açıklayan

Yaklaşım

Duc de Broglie, “Serbest Mübadele ve Vergi” adlı kitabında toplumu bir

üreticiler birliği olarak görmekte ve devleti, bu birliğin sosyal üretiminin genel

harcamalarını karşılamakla yükümlü bir müteahhit gibi kabul etmektedir.Broglie’ye göre

vergi, devlet tarafından karşılanan sosyal üretimin bu genel giderlerine bireylerin

kendilerine düşen pay oranında katılmalarından başka bir şey değildir (Nadaroğlu,

1983: 269-270).

1.2.4. Yararlanma Teorisinin Değerlendirilmesi

Resimler, harçlar, ruhsatiyeler, ödentiler ve benzeri bazı vergiler, kamu

hizmetlerinin sunumu sırasında, bu hizmetleri kullananlardan alınır.Bu ödemelerde

kamu hizmetinden yararlanma ilkesi uygulanmakla birlikte günümüzde yararlanma

ilkesine göre alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı azalmaktadır

(Bulutoğlu, 1988: 411).

Page 19: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

8

Günümüzde yararlanma teorisine göre alınan vergilerin neden payının düşük

olduğu ve bu görüşün önemini yitirmiş olduğu hususlarına kısaca değinmek gerekirse;

Vergiyi hizmet bedeli şeklinde açıklayan yaklaşımda, devletin sunmuş olduğu

hizmetlerden faydalanan kişilerin söz konusu hizmetlerin bedelini ödemesi esas

olmakla birlikte, verginin belirli bir hizmetin karşılığı olarak düşünülmesi mümkün

değildir.

Devletin sunmuş olduğu hizmetlerin içerisinde savunma gibi toplumsal mal ve

hizmetlerin faydaları bölünmez nitelik taşımaktadır.Diğer bir deyişle bu tür hizmetlerden

tüm toplum yararlanmaktadır.Dolayısıyla faydası bölünemeyen bir hizmet, tek tek

hesaplanarak değişime konu edilemez.

Kaldı ki, vergiyi hizmet bedeli sayan görüş kabul edildiği taktirde, kamusal

hizmetlerden en çok yararlanan düşük gelirli kişilerin, bu tür hizmetlerden yararlanma

derecesi genellikle düşük olan yüksek gelirli kişilere kıyasla daha fazla vergi vermeleri

gerekecektir (Turhan, 1998: 16).

Kamu hizmetleri yalnız ekonomi alanında değil, aynı zamanda sosyal ve

kültürel niteliktedir.Bu tür hizmetlerin ise üretim sürecine katılma derecesi saptanamaz

ve dolayısıyla alınacak vergi bir katılma payı olmaktan çıkar (Nadaroğlu,1983: 36).

Diğer taraftan, kamu hizmetlerinde, karlılık değil, kamu yararı ve verimlilik

esastır.Bu sebeple devlet vergiyi tahsil ettiği bölge veya gruplara topladığı vergi

oranında hizmet götürmez.Vergiyi topladığı alanlar ile hizmeti götürdüğü alanlar farklı

olabilir.

Devleti bir sigorta şirketine, vergi ödeyenleri de sigorta şirketinin müşterilerine

benzeten görüş de vergiyi açıklamak açısından yetersiz kalmaktadır. Çünkü, bir sigorta

şirketi risk ve konusuna göre belirleyeceği prim karşılığında çalışır.Diğer taraftan, ancak

zarar oluşması durumunda almış olduğu prim karşılığında zararı telafi eder.Buna

karşın, devlet bir sigorta şirketi gibi karlılık temelinde değil, toplumsal faydayı baz alarak

zararın ortaya çıkmasını engelleyecek önlemleri alır.

Page 20: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

9

Bunun dışında devlet yalnız halkın can ve mal güvenliğini sağlamaz.Bu, devlet

hizmetlerini yalnız iç ve dış güvenlikten ibaret sayan jandarma devlet

düşüncesidir.Günümüz modern devleti, bu hizmetlerden oldukça farklı ve geniş

sorumluluklar altıdadır.Bayındırlık, sağlık, kültür, ekonomi işleri sigorta primi ile

açıklanamaz (İrtenk, 1971: 108).

Diğer taraftan, vergiyi genel giderler karşılığı olarak açıklayan yaklaşım da,

yine verginin bütünsel olarak kavranamaması nedeniyle gerçeğe uygun olmamaktadır.

Vergiyi, hizmet bedeli şeklinde açıklayan yaklaşım açısından öne sürülen eleştirilerin

benzeri, söz konusu yaklaşım açısında da ileri sürülebilir. Şöyle ki, vergiyi sadece

sosyal üretim giderlerine katkı olarak görmek, kamu hizmetlerinin sosyal üretim

değerine yansıyan bölümünün hesaplanmasını gerektirecektir.Böyle bir hesaplamanın

mümkün olmaması ise, söz konusu yaklaşımın geçerliliğini kaybetmiş bir görüş olarak

kalmasına sebep olmaktadır.

1.3. Vergilemede Ödeme Gücü Teorisi

Ödeme gücü teorisine göre, yurttaşların ödemeleri gereken vergi, kamu

hizmetlerinden yararlanma derecelerine bakılmaksızın, vergi ödeme güçleriyle orantılı

olmalıdır.Yurttaşların vergi ödeme gücü, tüketim harcamalarında, elde ettiği gelirde ve

sahip olduğu servette belirir (Bulutoğlu, 1988: 417).

A.Wagner’e göre, bir kişinin kendisini ve ailesini geçindirebilecek gelirinden

fazla olan kısmı vergi ödeme gücünü oluşturmaktadır.Bu konuda çeşitli yazarlarca farklı

fikirler ileri sürülmüştür.Bu konudaki diğer bir yaklaşıma göre ise, vergi ödeme gücü, bir

kişinin kendi gelir ve servetiyle orantılı olarak vergi vermesini ifade etmektedir.Bu

anlamda, toplumu oluşturan kişilerin gelir ve servetlerinin miktarına bağlı olarak vergi

yüküne katılmaları gerekmektedir (Aksoy, 1991: 261).

Bu teoriye göre vergi, kamusal faaliyetlerden sağlanan faydaya göre değil,

mükelleflerin vergi verme gücüne göre alınmalıdır.

Mükelleflerin vergi karşısındaki durumlarının ayrı ayrı dikkate alınması, ödeme

güçlerine göre vergilendirme yapılması, gerek teoride ve gerekse uygulamada kabul

Page 21: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

10

görmüştür.Bentham, Mill ve Ricardo, mükelleflerin koşullarının farklılığı nedeniyle, farklı

vergi ödeme kapasitesine sahip bulunduklarından vergi konusunun bir bölümünün

korunması ve bunun için de vergi dışı bırakılması gerektiğini savunmuşlardır.Bu yargı

günümüz teorisyenleri tarafından da kabul edilmektedir (Akdoğan, 2005: 204).

1.3.1 Vergi Ödeme Gücünün Göstergeleri

Kişilerin vergi ödeme gücünün belirlenmesi için başlıca üç kriterden

yararlanılmaktadır. Bunlar sırasıyla gelir, servet ve tüketim harcamalarıdır. Bu kriterler,

vergi yükünün arzu edilen biçimdeki dağıtımı ile toplumsal maliyetleri dengeli olarak

dağıtmak için seçilmişlerdir (Şenyüz,1995: 27-28).

Vergi yükünün dağılımında dikkate alınan üç ödeme gücü göstergesi olmakla

beraber, ödeme gücünü temsil etmesi açısından gelirin özel bir yeri vardır. Batı

toplumlarında ödeme gücünün birincil göstergesi olarak gelir düzeyindeki farklılıklar

kabul edilmektedir. Belirli bir servete sahip olunması ve harcanabilmesi, ancak yeterli

gelirle mümkün olmaktadır. Çünkü belirli bir servete sahip olunması ve harcamalar

yapılabilmesi ancak gelirle mümkündür. Bu nedenle vergiler ister harcamalar, ister

servet üzerinden alınsın sonuçta yükümlülerin gelirleri üzerinden alınır.

Diğer taraftan gelir üzerinden vergi alınması durumunda, vergi yükümlüsünün

ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma koşullarının dikkate alınabilmesi nedeniyle,

vergilerin subjektifleştirilmesi söz konusu olabilecektir.

Diğer bir deyişle verginin, kişisel, subjektif şartları kavrayabilmesi gerekir ve

bu da en iyi gelir vergisi ile sağlanabilir.Subjektif ödeme gücü ölçülürken, şahsi ve ailevi

durumun göz önüne alınması gereği vurgulanmıştır.Bir vergi süjesinin ödeme gücü

saptanmaya çalışılırken, onun asgari yaşam düzeyini saptamak ve bunu aşan miktarı

tespit etmek için ailenin büyüklüğü, çalışan sayısı, tedavi giderleri, eğitim giderleri gibi

pek çok bilgiye ihtiyaç vardır.Böylelikle gelir, diğer şartlardan bağımsız olarak değil,

kişisel ve ailevi şartlara göre ayarlanmış olarak önem taşır (Sonsuzoğlu, 1997: 10,11).

Gelir, bütün ülkelerde vergi ödeme gücünün önemli bir göstergesi olarak

uygulanmasına karşın, bilimsel çevrelerce hemen her zaman, (Hobbes,Mill, Fisher ve

Page 22: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

11

Kaldor gibi teorisyenler tarafından) kişinin vergi ödeme gücünün belirlenmesinde,

harcamaların esas alınması gerektiği konusunda görüşler ileri sürülmüştür.Bu konudaki

hareket noktalarından birisi; vergileme açısından bireylerin topluma katkıları (emek ve

sermaye arzı vb.) yerine, mal ve hizmet tüketimlerinin vergilendirilmesinin daha doğru

olacağı şeklindedir (Akdoğan, 2005: 207).

Sözü edilen ölçüt, ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan bir kişi ile gelir düzeyi

yüksek olmasına karşın tüketim harcaması düşük olan bir kişinin, aynı vergiyi ödemesi

sonucunu doğurabilecektir.

Bir kimsenin vergi ödeme gücünü belirleyen diğer bir unsur servettir.Gelir

getiren servetin, bu gelirden bağımsız olarak bir ekonomik gücü olduğu

düşünülmektedir.Fakat servetin vergi ödeme gücünü temsil etmesi, gelir getirme

koşuluna bağlı değildir.Gerçekten, servet, sahibine verdiği güvenlik hissi ve potansiyel

gelir olma özelliği taşıması bakımından bağımsız bir iktisadi gücü temsil etmekte ve bu

nedenle de ayrıca vergilendirmeyi gerektirmektedir ( Turhan, 1998: 221,222).

Görüleceği üzere, hangi vergi ödeme gücü göstergesinin esas alınarak

vergilendirme yapılacağı konusunda zaman içerisinde birtakım farklı görüşler ileri

sürülmüştür.Kimisine göre sadece harcamaların vergilendirilmesi gerekirken kimisine

göre, ödeme gücü göstergesi olan tüm unsurların belli bir uyum içerisinde ve kendi

özelliklerine uygun şekilde vergilendirilmesi gerekmektedir.Bu görüşlerin tümü

tartışılabilir, ancak vergilendirme olgusunun, kamu harcamalarını karşılamak amacı ile

zorunlu olarak ortaya çıktığı, bu sebeple çeşitlendirilmesi gereken ve tüm ekonomik

işlem ve varlıkları dikkate alacak şekilde genişletilebilen bir özellik arzettiği hususunun

dikkate alınması gerekmektedir (Seviğ, 2001: 41).

Sonuç olarak, vergi ödeme gücünün göstergesi olarak bahse konu üç

unsurdan sadece birisinin esas alınması doğru değildir.Bu unsurlardan sadece birisinin

vergilendirilmesi, vergi ödeme gücünün göstergesi sayılan diğer unsurların dikkate

alınmaması sonucunu oluşturacaktır.Bu ise, vergilendirme açısından tek kaynağın esas

alınmasının yetersiz kalmasına ve vergi adaleti açısından mükelleflerin gelir, servet ve

harcamalarının bütün olarak ele alınmasını gerekli kılmıştır.Bu sebeple günümüzde,

Page 23: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

12

hemen hemen her ülkenin vergi sistemlerinde, gelir vergisinin yanı sıra harcama ve

servet üzerinden alınan vergilere de yer verildiği görülmektedir (Öner, 1986: 80).

1.3.2. Vergi Ödeme Gücüne Ulaşmada Kullanılan

Teknikler

Kişinin gelirinin ne düzeyde olduğunun tespit edilebildiği ölçüde ödeme gücüne

göre vergilendirme yapılabilmesi mümkün olacaktır.Günümüzde çeşitli teknikler

kullanılmak suretiyle vergi ödeme gücüne ulaşılmaya çalışılmaktadır.Özellikle gelir

vergisi uygulaması açısından etkili olan bu teknik ve araçlar; en az geçim indirimi

uygulaması, artan oranlı vergi tarifeleri ve gelirin kaynağının göz önünde

bulundurulması yani ayırma ilkesinin uygulanması şeklinde sıralanmaktadır.Bu

anlamda muafiyet ve istisnalardan da zaman zaman yararlanıldığı görülmektedir

(Akdoğan, 2005: 212).

Ödeme gücüne göre vergilemenin gerçekleştirilmesinde yararlanılan en önemli

tekniklerden biri olan en az geçim indirimi, bir kişinin kendisinin ve ailesinin yaşamını

asgari düzeyde sürdürebilmesi için gerekli olan gelirin vergilendirilmemesi esasına

dayanmaktadır.Bu görüş kabul edildiğinde, mükellefin ödeme gücü, gelirinin asgari

yaşam düzeyini karşılamaya yetecek miktarın üstündeki kısım olarak kabul

edilir.Gelirleri ancak yaşamlarını asgari düzeyde sürdürmeye yeten kimselerin vergi

ödeme güçleri bulunmamaktadır ve dolayısıyla gelirleri ancak bu düzeyde olanlar, bu

yaklaşıma göre vergilendirilemezler (Sonsuzoğlu, 1997: 61).

Ödeme gücüne göre vergilemede en az geçim indirimi önemli bir teknik olarak

uygulanırken, en az geçim indirimine konu olacak gelirin kapsamının belirlenmesi

konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir.

Bazı yazarlara göre, en az geçim indiriminin doğru olarak saptanabilmesi için,

herkesin gerçek geçim giderleri göz önüne alınmalıdır.Kişinin zorunlu ihtiyaçları için

harcadığı tutar, gelirinden düşülüp, kalan kısım gerçek vergi ödeme gücünün

göstergesi olarak kabul edilmelidir. Zorunlu ihtiyaçların ne olduğunun belirlenmesi ise

bazı zorlukları içerir.Zorunlu ihtiyaç bir kişiden diğerine farklılık arzedeceği gibi, zaman

Page 24: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

13

içinde yorumlanışı da farklı olabilecektir.Bu nedenle mükelleflerin gerçek giderinin

saptanması fikrinden vazgeçilerek, herkes için genel geçerli bir tutarın götürü olarak

benimsenmesi yöntemi tercih edilmiştir (Sonsuzoğlu, 1997: 61,62).

Diğer taraftan, en az geçim indirimine konu olacak gelir yalnız fizyolojik

ihtiyaçların karşılanması ile sınırlandırılmamalı, sosyal bir varlık olan çağdaş insanın

eğitim, kültür, eğlenme gibi ihtiyaçları da en az geçim için belirlenecek tutarın

hesabında göz önüne alınmalıdır.Vergi almaya ilişkin hiçbir gerekçe, bireylerin fizyolojik

ve sosyal yaşamlarını insanca sürdürebilmeleri gereğinin önüne geçemez (Şeker, 1994

:71).

Vergi ödeme gücüne ulaşmak bakımından kullanılan kriterlerden bir diğeri olan

vergi tarifeleri, alınacak vergi tutarının hesaplanması için vergi matrahına uygulanan

ölçüler olarak tanımlanabilir.Vergi adaletinin gerçekleştirilebilmesi için hiç şüphesiz

farklı ödeme gücüne sahip kişilerin aynı vergi yükü altında bırakılmamaları

gerekmektedir ki, bu düşünde günümüzde vergi tarifelerinin önemini artırmıştır.Kişilerin

ödeme gücüne göre vergilendirilmesinde, en az geçim indirimi veya ayırma ilkesi

şeklindeki uygulamalar tek başlarına yeterli olmayınca, bu anlamda vergi tarifelerinden

de yararlanıldığı görülmektedir.

Vergi tarifeleri üç şekilde düzenlenebilirler;

- Düz oranlı tarife: matrah ne olursa olsun vergi oranı değişmez.

Vergi oranı aynı olmakla birlikte, matrahın yükselmesi veya düşmesi sonucu

matrah üzerinden hesaplanan vergi tutarı da değişecektir.Hiç şüphesiz kişilerin vergi

ödeme güçleri arttıkça vergi matrahları yükselecek bu durumda ise tahakkuk edecek

vergi tutarı artacaktır.

-Artan oranlı tarife: matrah büyüdükçe vergi oranı yükselmektedir.

Artan Oranlı vergi tarifesi, özellikle gelir dilimi yükseldikçe daha yüksek oranla

uygulanan gelir vergi tarifesinde ortaya çıkmaktadır.Bu tip tarifelerde, vergi oranı gelir

diliminin üst kademelerine çıktıkça artarak çoğalmaktadır.

Page 25: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

14

Bu tarzda bir vergilendirmenin esasında daha adil bir uygulama oluşturmak

amacı vardır.Zira, sahip olunan gelir veya servet arttıkça, vergi ödeme gücü eşit değil,

artan oranlı bir şekilde yükselecektir.Bu yaklaşım, bir malın tüketiminin artması halinde

faydasının azalacağı şeklindeki marjinal fayda yaklaşımının bir neticesidir ve

günümüzde uygulama alanında ilke olarak benimsenmiş bir tarife biçimidir.

-Azalan oranlı tarife: İki şekilde azalan oranlı vergi tarifesinden

bahsedilebilir.Birincisi, matrah düştükçe vergi oranının da düşmesi, ikincisi ise matrah

büyüdükçe vergi oranının düşüş göstermesidir.

Vergi ödeme gücüne ulaşmak bakımından kullanılan bir diğer kriter ise, ayırma

ilkesidir.Gelir, elde edildiği kaynağın farklılıkları göz önünde bulundurularak vergi

bakımından farklı işleme tabi tutulabilir.Bu görüşün temelinde, gelirin sağlandığı

kaynağa göre, vergi ödeme gücünün de farklı olacağı düşüncesi vardır.Bu düşünceden

hareketle, emekten kaynaklanan gelirden, sermaye gelirlerine kıyasla daha düşük vergi

alınmasına ayırma ilkesi adı verilmektedir.

Emekten sağlanan gelirin servetten elde edilen gelire oranla daha düşük

vergilendirilmesinin temelinde, emek gelirlerinin daha güç elde edilebilmesi, emek

sahiplerinin gelirlerinin her zaman hastalık, ölüm, işsizlik gibi sebeplerle risk altında

olması vb. nedenler bulunmaktadır.

Buna karşın, ayırma ilkesine getirilen birtakım eleştirilerde bulunmaktadır.Bu

eleştirilerden en başta geleni, servetin diğer gelir kaynaklarına göre daha ağır

vergilendirilmesinin üretim faktörlerinden sermayenin azalmasına, dolayısıyla üretimin

düşmesine sebep olabileceğidir.

Uygulamada, vergilemede ödeme gücü ilkesini gerçekleştirmeye yarayan

bahse konu üç teknik (artan oranlılık, en az geçim indirimi ve ayırma prensibi)

içerisinde, günümüzde en az görülen ayırma prensibidir.Bununla birlikte, ayrıma

ilkesinin, emek gelirinin belirli bir kısmının vergi dışı bırakılması, vergi oranlarının

emek-sermaye karışımından elde edilen gelirler için ayrı ayrı saptanması ve emek

gelirlerinin nispi olarak düşük oranla vergilendirilmesi şeklinde uygulama alanları

bulunmaktadır (Nadaroğlu, 1983: 381).

Page 26: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

15

Vergi ödeme gücüne ulaşmak bakımından kullanılan diğer bir teknik ise,

muafiyet ve istisnalardan faydalanılmasıdır. Vergi muafiyetleri, vergiye tabi bazı kişilerin

kısmen veya tamamen vergi dışında bırakılması, istisnalar ise bazı vergi konularının

yine kısmen veya tamamen vergi dışında bırakılmasına yönelik uygulamalardır.

Gelir dağılımındaki adaletsizliği giderme, yatırımları ve ihracatı teşvik etme vb.

çeşitli iktisadi ve sosyal amaçlara ulaşmak için, bir kısım vergi konuları yada vergi

mükelleflerinin vergi karşısında korunmaları yoluna gidilebilmektedir.İşte bu amaçla

vergilemede birtakım muafiyet ve istisna uygulamalarına yer verilmektedir.

1.4.Vergileme İlkelerinin Niteliği Ve Gelişimi

Vergileme ilkeleri, vergiden beklenen fonksiyonların gerçekleşebilmesi için

vergilerin seçiminde, tekniğinde ve uygulamasında göz önünde tutulması gereken

hususları ifade eder. Bir başka ifade ile münferit vergilerin gerek kapsamı, gerekse

yapılarının belirlenmesi bakımından uyulması gereken normlar, genellikle vergileme

ilkeleri olarak nitelendirilmektedir.

Vergileme ilkeleri, bir yandan ekonomik, sosyal düzen ve ideolojideki

gelişmelere, diğer yandan vergi kurumunun nitelik ve amaçlarında meydana gelen

gelişmelere paralel olarak zamanın akışı içinde önemli değişimlere uğramıştır (Turhan,

1998:190).

Vergi sisteminin bütünü veya bir kısmını ilgilendiren bir kanuni düzenleme söz

konusu olduğunda, vergilemeden beklenen mali, sosyal, ekonomik büyüme vb.

amaçların gerçekleştirilebilmesi için, yapılacak düzenlemelerin, adalet, verimlilik,

iktisadilik vb. şeklindeki önemli vergileme ilkelerine aykırılık teşkil etmemesi gerekir.Bir

vergi sisteminin başarılı olabilmesi ancak vergileme sırasında uyulan vergileme

ilkelerine bağlı olmaktadır.

Değişmez karakterli olmayıp zamana ve şartlara göre yeniden formüle

edilebilen vergileme ilkelerinin temel özellikleri (Dikmen,1973: 213-214), şöyle

sıralanabilir:

Page 27: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

16

-Vergileme ilkeleri, uyulması gerekli, normatif ilkeler niteliğindedir. Bu nedenle

bu ilkeler olandan çok olması gerekeni hedefleyen normları ifade ederler.

-Maliyecilerin vergileme ilkelerine karşı takındıkları tutum, esasında bunların

vergiye yükledikleri fonksiyonlarla ilgilidir.Vergiyi sadece mali bir araç olarak ifade

edenlerin vergileme ilkeleri ile vergiye siyasi, sosyal ve ekonomik amaçlar yükleyen

yazarların vergileme ilkeleri bir olamaz.Bunun en belirgin örneği, “vergi tarafsızlığı”

ilkesidir.Verginin sosyal amaçları olduğunu savunan, bir kişinin bu ilkeye taraftar

olmaması doğaldır.

-Vergileme ilkelerinin nispi bir önemi vardır.Her bir ilkenin önemi ve değeri,

diğerlerinin önem ve değerleri ile çok sıkı bir ilişki içindedir.Dolayısıyla vergileme

ilkelerinin her biri tek tek değil, birlikte ele alınır ve değerlendirilir.

-Vergileme ilkeleri zaman içinde, ekonomik ve sosyal düzen ve ideolojilerin

gelişmesine paralel olarak değişmiş ve gelişmiştir.Objektif bir olay olan vergi bile gerek

mahiyeti gerekse fonksiyonları itibariyle değiştikten sonra, ideolojik bir nitelik taşıyan

vergileme ilkelerinin hiç değişmeden aynı kalması kabul edilemez.Mesela, fizyokrat

dünya görüşünün vergileme prensipleri ile, bugünkülerin bir olması elbette

beklenemez.Vergileme ilkelerinin zaman içinde yaşadığı değişimin dışında bir de her

bir ülkenin siyasi, sosyal yapılarına göre farklılık arz ettiği de görülmektedir.

Mali literatürde vergiler hakkında konulmuş olan klasik ilkelerin en bilineni

Adam Smith tarafından geliştirilen adalet, belirlilik (kesinlik), uygunluk ve iktisadilik

şeklindeki dört vergi ilkesidir (Sayar, 1975: 98, 99).

Klasik-liberal teoriyi savunanlara göre, verginin başlıca hatta tek amacı mali

mahiyette olmalıdır.Bu sebeple vergi sistemi ile ulaşılmak istenen mali amacın dışında

ekonomiye müdahale edilmemelidir.Mevcut gelir ve servet dağılımı da adildir.Bu

sebeple vergileme ile mükellefin nispi iktisadi-mali durumlarında hiçbir değişiklik

yapılmamalıdır.Kısacası vergi tarafsız olmalıdır (Neumark, 1948: 2-6).

Page 28: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

17

Buna karşın, klasik-liberal düşünce savunucularınca, tarafsız vergi

yaklaşımından hareketle geliştirilmiş bulunan bahse konu dört vergilendirme ilkesinin

zaman içinde yetersiz kaldığı görülecektir.

19.yüzyılın ortalarında sermaye ve emek ile liberalizm ve sosyalizm arasında

büyük bir tartışmanın başlamasıyla piyasada oluşan gelir dağılımının adil olduğu bu

sebeple vergilerin gelir dağılımı üzerinde etkili olmaması gerektiğini savunan Edinburg

kralına karşı tepkiler gelişmiştir.Klasiklerin rasyonel- ferdiyetçi devlet görüşünün organik

kollektivist devlet görüşü karşısında gerilemesi, vergilemede yararlanma teorisi yerine

iktidar teorisinin geçmesine sebep olmuştur. Böylelikle vergi politikası aracılığıyla gelir

dağılımına müdahale edilmeye de başlanılmıştır.Sosyal ve ekonomik yapıdaki bu

değişimlerle birlikte Wagner, Stein gibi Alman yazarlar A.Smith tarafından geliştirilen

bu dört ilkenin, eksik olduğunu, vergilerde esneklik, yeterlilik ile ekonomik bakımdan

uygun vergi kaynaklarının seçimi ve ekonomi üzerinde yapacağı etkiler bakımından

uygun vergi türlerinin ne olması gerektiği hususlarını içermediğini ileri sürmüşlerdir

(Turhan,1998: 195; Sayar, 1975:98-100).

Vergi politikasının ve tekniğinin kısmen temelini oluşturan vergileme ilkeleri,

modern mali literatürde F. Neumark ve H. Haller tarafından geliştirilmiş ve bilimsel

açıdan gerekçelendirilmiştir (Turhan, 1998:190,191).

Vergiler uzunca bir dönem sadece kamu hizmetlerinin finansmanı nedeni ile

alınmıştır.1930’lara kadar geçen dönemde iktisadi kalkınma, büyüme tam istihdam, adil

bir gelir dağılımı gibi amaçların piyasada kendiliğinden gerçekleşeceğine, bu sebeple

devletin piyasa mekanizmasının işleyişine müdahale etmemesi gerektiğine

inanılmıştır.Devletin tarafsız olduğu bir dönemde onun elinde bir araç olan verginin de

tarafsız olması doğaldır.Bu sebeple vergileme sorunları ile ilgilenen klasik iktisatçıların

pek çoğu vergi oranı ve tutarlarının hafif tutulmasını savunmuşlardır.Giderek artan

kamu harcamalarının karşılanabilmesi için ise milli gelirin yarısına yakın bir kısmı vergi

yoluyla devlete aktarılınca, elbetteki vergi ekonominin işleyişini ve yükümlülerin

tercihlerini etkileyecektir.Bunun yanı sıra, XX. Yüzyılın müdahaleci devletinin vergiyi

bilerek ve isteyerek ekonomiye yön vermek amacıyla kullandığı da dikkate alınacak

Page 29: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

18

olursa elbette vergileme ilkelerinin değişmesini doğal karşılamak gerekir (Nadaroğlu,

1983: 350).

Vergilemede belirli bir amaç için geçerli olabilecek bir ilke, başka bir amaç için

geçerli olmayabilir.Bu ise, farklı amaçların gözetilmesi halinde farklı vergileme ilkelerinin

hakim kılınması nedeniyle "ilkeler arası çatışma"ya yol açılabilmektedir.Uygulamada

hiçbir vergi sisteminde bütün ilkelere aynı anda tam olarak uyulması

beklenmemektedir.Bütün bunlara rağmen, günümüzde aşırılıklara kaçmayı engelleyen

ilkeler vergilemenin anayasal normları haline gelmiştir.Bu normlara uygun hareket

edilmesi gerek mevzuat, gerekse uygulama açısından başarılı sonuçların alınmasına

yardımcı olmaktadır (Şenyüz, 1993: 208).

Özetle belirtildiği gibi, tarih boyunca çeşitli iktisatçı ve maliyeciler tarafından

birtakım vergileme ilkeleri ortaya konulmuştur. Bununla birlikte, zaman içerisinde

değişime uğramış veya önemini kaybetmiş vergi ilkeleri bilimsel olarak çok farklı ve

aynı zamanda çeşitli isimler altında gerçekleştirilmektedir.

Diğer taraftan günümüzde verginin kaynağının, gelir mi tüketim mi olması

gerektiği konusunda yapılan tartışmaların da, vergileme ilkeleri çerçevesinde olduğunu

görmekteyiz.

Şöyle ki, tüketim tabanlı vergilemeyi ifade eden, dolaylı vergiler hakkında görüş

beyan edilirken, vergileme ilkeleri açısından yaklaşımda bulunularak, söz konusu

vergilerin lehinde veya aleyhinde yer alındığı görülmüştür.Dolaylı vergilerin; adalet,

eşitlik gibi sosyal vergileme ilkelerine aykırı olduğunu ileri sürerek söz konusu vergilerin

aleyhinde olanlar bulunduğu gibi, ekonomik etkinlik, verimlilik ve basitlik şeklindeki

ilkelere uygun olduklarını ileri sürerek dolaylı vergilen lehinde yer alanlar da

bulunmaktadır.

Bu amaçla, tezin bu bölümünde, bir taraftan, dolaylı vergilere itiraz noktasında

ileri sürülen sosyal amaçlı vergileme ilkelerine değinilecektir.Diğer taraftan ise, dolaylı

vergileri savunma noktasında, bu vergilerin basit oldukları ve ekonomik etkinlik

sağladıkları şeklindeki olumlu taraflarına yapılan vurgu sebebiyle vergilemenin basitlik

ve ekonomik etkinlik ilkelerine değinilecektir.

Page 30: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

19

1.4.1. Dolaylı Vergi Karşıtlarınca Ön Plana Çıkartılan

Vergileme İlkeleri

Tezin ikinci bölümünde ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, günümüzde, mevcut

artan oranlı gelir vergisinin ekonomi üzerinde birtakım olumsuz etkiler yarattığı

noktasından hareketle birtakım önerilerde bulunulduğu görülmektedir.Bu önerilerin

ortak noktasını, tasarrufların vergi dışı bırakılarak gelirin tüketilen kısmının

vergilendirilmesi oluşturmaktadır.Bu kapsamda sadece dolaylı vergilerden oluşan bir

vergi sistemi önerileri de bulunmaktadır.Bu önerilerin karşısında ise, dolaylı

vergilemenin adalet, eşitlik gibi sosyal amaçlı vergileme ilkelerine aykırı olduğu

görüşünü savunanlar bulunmaktadır.

Dolaylı vergilerin neden adalet ve eşitlik gibi sosyal vergileme ilkelerine aykırı

olduğu, ayrıntılı olarak tezin 2.5 bölümünde belirtilecektir.Konunun daha anlaşılır olması

için bu aşamada, vergilemede adalet ve eşitlik ilkeleri açıklanacaktır.

1.4.1.1. Vergilemede Adalet İlkesi

Adalet kavramı, tarihsel süreç içinde değişik şekillerde değerlendirilmiş, ancak

herkes tarafından kabul edilebilir bir şekilde sınırlarını çizme olanağı hala

bulunamamıştır.Buna bağlı olarak vergilemede adaletin ne olduğu konusunda da aynı

belirsizlik söz konusudur.Ancak, bu belirsizlik vergilemede adaletin dikkate

alınmasından vazgeçilmesi için bir gerekçe oluşturamaz. Bu durum, bazı teknik

esaslardan yararlanılması suretiyle vergi adaletine ulaşmaya çalışmak düşüncesinin

ilke olarak kabulüne sebep olmuştur (Akdoğan, 2005:188-189).

Bu bakımdan maliye yazarları, vergi kaçakçılığı ve çifte vergilemenin

önlenmesi, vergi yükünün mükelleflere ödeme gücüne göre dağıtılması gibi çare ve

ölçülerin vergi adaletine uygun düşeceğini belirtmişlerdir (Erginay,t.y.: 43-44).

Vergilemede adalet ilkesine göre, vergilerin mükellefler arasında adil ölçülere

göre dağılımı gerçekleştirilmelidir. Vergi yükünün adaletli bir biçimde dağıtılmasını

amaçlayan adaletli bir vergi sisteminde; kimden ne kadar vergi alınacağının,

Page 31: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

20

yükümlülerin kişisel durumlarına göre ölçüsünün ne olacağının belirlenmesi büyük bir

önem taşımaktadır.

Vergilemede adaletin sağlanabilmesi önemli ölçüde, eşit durumdakilerin eşit

muameleye tabi tutulmalarına, verginin ödeme gücü ile orantılı olmasına, gelir ve

servetlerin belli bir düzen içinde yeniden dağılımının gerçekleştirilmesine bağlıdır.

Vergi adaleti, ister kişilerin ödeme güçlerine göre vergilendirilmesi gibi pasif,

isterse kişiler arasında var olan servet farklarını gidermeye yönelmiş bir vergi sistemi

gibi aktif bir kavram olarak değerlendirilsin, gerek vergi alacaklısı olarak devlet, gerekse

vergi mükellefleri, vergilemede adalet koşullarının sağlanması için sürekli girişimlerde

bulunmaktadırlar.Bu girişimler, devlet açısından, gerektikçe vergi reformlarının

yapılmasını, bireyler ve sosyal gruplar açısında da kendi lehlerine olanaklar sağlayacak

veya var olan durumlarını korumaya olanak verecek içerikte isteklerde bulunma

yönünde olmaktadır.

Vergilemede adalet duygusunu sarsabilecek şiddetli ve taraflı işlemlerden

kaçınılması ile sermaye birikimine veya reel gelirin artmasına engel olunmaması

gerekmektedir. Bu anlamda zengin ve fakirden aynı miktarda vergi alınmaması, bir

insanı ancak yaşatabilecek gelirin vergi dışı bırakılması, bir bekarla çocuklu veya

çocuksuz bir aile reisinin aynı yük altında tutulmaması, emek ve sermaye gelirinin

vergilendirilmesinde farklı satış yapılması vb. gibi esaslar, vergi adaletine belli ölçülerde

ulaşılmasını sağlayabilmektedir (Erginay, t.y.: 43-44).

1.4.1.2. Vergilemede Eşitlik İlkesi

Vergilemede eşitlik ilkesine göre, bireyler genel vergi yüküne, kendi ödeme

güçlerine göre katılmalıdırlar. Diğer bir ifade ile vergilemede eşitlik ilkesi, mükelleflerin

vergi ödeme güçlerini dikkate almak suretiyle vergilendirilmesidir.Bu ilkenin

vergilemede adaleti sağlama açısından çok büyük bir önemi bulunmaktadır.Bu ilke,

genel vergi yükünün toplumu oluşturan kişiler arasında mükelleflerin kişisel, ailevi ve

ekonomik durumlarına göre dengeli bir şekilde dağıtılmasını gerekli kılmaktadır.Burada

bireylerin hangi ölçülerde vergi ödeyecekleri sorunu önem kazanmaktadır.

Page 32: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

21

Vergide eşitlik; “Dikey Eşitlik” ve “Yatay Eşitlik” şeklindeki iki temel kriterle

açıklanabilir.Vergilemede eşitlik, eşit durumda bulunan kimselerin aynı (yatay eşitlik),

sosyal ve ekonomik yönden farklı durumlarda bulunan kimselerin ise değişik (dikey

eşitlik) vergilendirilmesidir.

Hiç şüphesiz dikey ve yatay eşitliğin sağlanabilmesi mükelleflerin vergi ödeme

güçlerine göre vergilendirilmesi ile mümkün olabilecektir.Bununla birlikte vergilemede

eşitliğin sağlanabilmesi için her zaman uygulanabilir ölçüler mevcut değildir.Teoride

mükelleflerin vergi ödeme gücünün belirlenebilmesi için, vergi sonucu katlanacakları

fedakarlığın dikkate alınmasının uygun olacağı öne sürülmüştür.Bu konuda öne sürülen

görüşler; eşit fedakarlık, eşit oranlı fedakarlık ve en az toplam fedakarlık görüşleri

şeklinde sıralanmaktadır (Akdoğan, 2005:190).

Bahse konu görüşler, bireylerin her ilave gelir veya servetlerinden

sağlayacakları faydanın giderek azalacağı düşüncesinden hareketle geliştirilen marjinal

fayda kuramına dayanmaktadır.

Eşit fedakarlık yaklaşımına göre; ödenmesi söz konusu vergi dolayısıyla

mükelleflerin sahip oldukları toplam faydadaki azalışın aynı düzeyde olması, bu yolla

katlanılan fedakarlığın eşit kılınmasını öngörmektedir.Bu durumda, matrahın

büyüklüğüne bakılmaksızın, farklı gelire veya varlığa sahip olan kişiler, aynı miktarda

vergi ödeyebilecektir (Akdoğan,2005: 190,191).

Eşit oranlı fedakarlık yaklaşımı, mükelleflerden varlıkları (veya gelirleri) yüksek

olanların, düşük olanlara oranla toplumdan daha fazla fayda sağladıkları düşüncesiyle,

birincilerin gelirlerinin, düşük olanlara oranla daha fazla vergilendirilmesi gerektiği

düşüncesine dayanmaktadır (Erginay, t.y.: 48).

En az toplam fedakarlık yaklaşımına göre; toplumu oluşturan kişiler

vergilendirilirken, bir bütün olarak toplumun katlandığı toplam fedakarlık mümkün olan

en düşük düzeyde olmalıdır. Bu yaklaşımda, mükellefler arasında vergi dolayısıyla bir

eşitlik söz konusu olmamakta, verginin toplum açısından bir bütün olarak uygunluğu

göz önüne alınmaktadır (Erginay, t.y.: 48).

Page 33: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

22

Fedakarlıkta eşitlik görüşü, uygulama bakımından bir çok güçlüğe sahiptir.Bir

taraftan her bireyin duyduğu faydanın saptanmasındaki olanaksızlık, diğer taraftan

vergiye tabi tüm unsurların belirli bir ölçüye göre değerlendirilmesindeki güçlük ve

bireylerin ellerindeki ekonomik unsurlara atfettikleri önemdeki farklılık söz konusu

güçlüklerin başlıcalarını oluşturmaktadır.Bu durum, ödeme gücünün fedakarlık

yaklaşımı ile saptanması çalışmaları yerine (en az geçim düzeyi, indirim ve oran

uygulamalarında farklılaştırma gibi) daha objektif ölçülerin esas alınması gereğini

ortaya çıkarmıştır. Kuşkusuz esas alınan ölçüler ne kadar etkin olurlarsa olsun, mutlak

anlamda bir vergi eşitsizliğinin sağlanması beklenemez (Akdoğan,1990: 11).

Mükelleflerin yaşam düzeyleri, ekonomik durumları ve duygusal niteliklerinin

farklı yapılarda olması yanında, yapılan kamusal hizmetler sonucu bir kısım vergi

mükelleflerinin, ötekilerine kıyasla ek olanaklar elde etmeleri burada etkili olan nedenler

arasında belirtilebilir.Ayrıca, vergi mükelleflerinin vergi ödemesi yaptıkları ülkede,

yönetimin demokratik yada totaliter olması, ülkenin savaş veya barış döneminde

bulunması, mükelleflerin vergi kanunlarına duydukları saygı, mali yönetim etkinliği,

uygulanan oranların yapıları, parlamentonun oluşum biçimi, vergi kanunlarının alanı,

vergi ve ceza uygulamalarının alanı, vergi ve ceza afları, vergi hataları, vergi kaybı,

vergi yargısının etkinliği ve benzeri faktörler vergi eşitliğinin olumlu yada olumsuz yönde

etkilenmesine neden olmaktadır (Akdoğan,1990: 12).

Diğer taraftan vergilemede eşitliğin sağlanabilmesi için bireylerin kanun

önünde eşit olması gerekmektedir.Kimi yazarlara göre bu artan oranlı vergileme ile

değil, düz oranlı vergileme ile sağlanabilir.

Örneğin, F. A. Hayek “Özgürlük Anayasası” adlı kitabında, gelir vergisinin

artan oranlı uygulanması yerine, tek oranlı uygulanmasını savunmaktadır. Hayek’in bu

önerisi “vatandaşların kanun önünde eşit olması” gerektiğini savunan temel bir hukuk

devleti ilkesinden kaynaklanmaktadır. Buna göre kanunlar “genel” olmalı ve toplumu

oluşturan bütün bireylere eşit şekilde uygulanmalıdır. Hayek’e göre gelir vergisi

kanunları da bu nedenle “genel” dolayısıyla “tek oranlı” olmalıdır (Savaş, 1993:147).

Page 34: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

23

Diğer taraftan, tüketim tabanlı vergilemeyi savunanların da, vergilemede

eşitliği, benzer durumdaki bireylerin vergi kanunları karşısında eşit olmaları şeklinde

tanımladıklarını görmekteyiz.Bu görüşü savunanlara göre, bugünkü vergi sistemi, aynı

durumdaki bireyler için daima standart uygulamalar getirmiyor.Şöyle ki, benzer kar elde

etmelerine karşın, farklı sanayi dallarında faaliyet gösteren iki firmanın oldukça farklı

vergiler ödedikleri görülmektedir.Farklı vergi ödenmesine ise, firmalardan birinin

faaliyet gösterdiği sanayi dalında uygulanan vergi istisnası sebep olabilmektedir.Bu ise,

vergilemede eşitliği olumsuz olarak etkileyecektir (Garner, 2005: 2).

1.4.2.Dolaylı Vergi Savunucularınca Ön Plana Çıkartılan

Vergileme İlkeleri

Mevcut artan oranlı gelir vergilemesine karşı çıkarak, tüketim tabanlı bir dolaylı

vergi önerisinde bulunanlar tarafından vergilemenin ekonomik etkinlik, verimlilik ve

basitlik ilkelerinin ön plana çıkartıldığını görmekteyiz.Diğer taraftan söz konusu görüşün

savunucuları, bir ülkenin vergi sistemine, gelirin yeniden dağıtılması rolü verilmediği

taktirde, dolaylı vergilerin adalet ilkesi dışındaki vergileme ilkeleri açısından daha üstün

vergiler olduğunu ifade etmektedirler (Fitoussi, 2005: 3,4; Emes vd.,2001: 1).

Dolaylı vergi savunucularının dolaylı vergilerin ekonomik etkinlik, basitlik ve

verimlilik ilkelerine uygun olduğu ve adaletsiz yapılarının bir takım yöntemlerle

kolaylıkla bertaraf edilebileceğine ilişkin savları ayrıntılı olarak tezimizin 2.6 ve 2.7

bölümünde belirtilecektir.Bu görüşlere yer verilmeden önce söz konusu vergileme

ilkelerine kısaca değinilmesinde fayda görülmektedir.

1.4.2.1. Vergilemede Ekonomik Etkinlik İlkesi

Vergilemede ekonomik etkinlik ilkesi, vergi sisteminin dolaylı vergilerden

oluşması gerektiğini savunanların görüşlerine dayanak olan argümanların özünü

oluşturmaktadır.Bu ilkeye göre, ekonomik verimliliği, kişi başına üretimi artıran,

bireylerin çalışma gayreti, yatırım ve tasarrufları üzerinde olumsuz etkileri olmayan bir

verginin etkin olduğu kabul edilmektedir (Fitoussi, 2005: 3).

Page 35: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

24

Gerek akademisyenler, gerekse kamu sektörü vergi uzmanlarınca ileri sürülen

görüşlere göre, yeni bir vergi konulacak veya vergi sisteminde reform yapılacaksa,

ekonomik etkinliğin sağlanabilmesi için, söz konusu düzenlemelerin, tasarruf oranlarını,

yatırımları ve üretimi yükseltmesi beklenmelidir.Son zamanlarda yapılan çalışmalarda

ise, tüketim tabanlı bir vergi sisteminin, ulusal tasarrufları yükselteceği, sermayenin

maliyetini düşürerek daha yüksek seviyelerde bir sermaye birikimi ve milli gelir artışını

sağlayacağı ifade edilmektedir (Bloomfield, 1998:10).

1.4.2.2. Vergilemede Basitlik İlkesi

Vergilemede basitlik ilkesi, diğer vergileme ilkelerini de kapsayan daha geniş

ve gerçekten de önemli bir vergileme ilkesidir. Bu ilkeye göre, vergilemede ödeme

zamanı, ödeme yeri, ödeme şekli ve ödenecek tutarın kesin ve belirli olmasının yanısıra

vergi idaresince yapılacak düzenlemelerin mükellefler tarafından kolaylıkla

anlaşılabilecek şekilde düzenlenmesi ve uygulanabilmesi gerekir.

Günümüzde, pek çok ülkede yapılan vergi reformu önerileri önemli ölçüde,

mevcut vergi sistemlerinin oldukça karışık olması ile gerekçelendirilmektedir.

Şöyle ki, ABD’de, mevcut artan oranlı gelir vergisinin kaldırılarak yerine tüketim

tabanlı bir vergi sistemi önerisinde bulunulur iken, yapılan bir çalışmada, 2000 yılında

devlet gelirleri yasasının ve ilgili mevzuatın 9.4 milyon kelimeyi içerdiği

belirtilmektedir.Karışık bir vergi yasası ise çok kapsamlı bir muhasebe ve kayıt sistemi,

vergi iadelerinin hazırlanmasında önemli bir zamanının kaybı ve ücretli vergi

uzmanlarına danışılması gibi maliyetlere sebep olmaktadır.Diğer taraftan, söz konusu

araştırmada, 2002 yılında, bireyler, ticaretle iştigal edenler ve kar amacı gütmeyen

kuruluşların, vergi yasalarına uyum sağlayabilmek için, 5.8 milyar saat zaman ve 194

milyar dolar para harcadıkları da ifade edilmektedir.Bununla birlikte, basit bir vergi

sisteminde vergi ödeyicileri, kaynaklarını daha verimli kullanmaları konusunda

engellenmeyeceklerdir (Garner, 2005: 2).

Page 36: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

25

1.4.2.3. Vergilemede Verimlilik İlkesi

Bir vergi sisteminin verimli olabilmesi için, öncelikle kamu harcamalarının

karşılanabilmesi açısından yeterli devlet gelirini sağlayabilmesi gerektiği ifade

edilmektedir.Günümüzde devletlerin önemli bir bütçe açığı sorunu ile karşı karşıya

olduğu bilinmektedir. Maliyeciler, bütçe açıklarının giderilmesi açısından, gerek vergi

gelirlerinin artırılması, gerekse kamu harcamalarının azaltılması şeklinde farklı

önerilerde bulunabilmektedir.Diğer bir deyişle, bütçe açıklarının bu iki yöntemden

hangisinin kullanılması suretiyle, azaltılacağı hususunda maliyeciler arasında görüş

farklılıkları bulunmaktadır.Bu görüş farklılıkları bir tarafa, günümüzde büyük bütçe

açıkları, vergilemenin verimlilik ilkesinin önemini vurgulamıştır (Garner, 2005: 7,8).

Dolaylı vergiler açısından önem taşıyan vergileme ilkelerine değinildikten

sonra, dolaylı vergi kavramı ve kapsamının açıklanmasında fayda bulunmaktadır.

1.5. Vergilerin Tasnifi Konusunda İleri Sürülen Kriterler

Vergilerin değişik şekillerde tasnifi yapılmakla birlikte, temelde bir taraftan

konuları bakımından gelir, servet ve harcama vergileri, diğer taraftan dolaylı ve

dolaysız vergiler olmak üzere iki şekilde tasnif edilirler.Tasnifin yapılmasındaki amaç,

belirlenen sosyo-ekonomik hedeflere ulaşılmasında vergiden daha etkin bir şekilde

istifade edilmesidir.

Ülkeler, sosyo-ekonomik yapılarına göre vergi gelirlerini dolaylı ve dolaysız

ağırlıklı vergilerden karşılamaktadırlar.Geleneksel toplumlarda para ekonomisine

girilmemiş olması ve ticaret, ulaştırma ve kentleşmenin yeterince gelişmemiş olması

nedeniyle yurt içi dolaylı vergilerin önemli bir paya sahip olmadıkları gözlemlenmiştir.

Geleneksel toplumdan kopuş ile birlikte, ticaret ulaştırma hizmetleri ve para

ekonomisinde gelişme meydana gelir.Gelişen piyasalar yeni düşüncelerle birlikte yeni

mal ve hizmetlerin ortaya çıkmasını sağlar.Toplumda üretim ve ticaret geliştikçe yurt içi

dolaylı vergilerin önemi ve toplam devlet gelirleri içindeki payı yükselişe geçer.Bununla

birlikte, teoride modern dolaysız vergilerin ekonomik gelişmenin ileri aşamalarında

Page 37: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

26

uygulama alanı bulduğu ve devlet gelirleri içinde %20 ile %40 arasında bir paya sahip

olduğu ifade edilmektedir (Heper, 1981: 41-51).

Vergilerin tasnifi konusu maliye teorisinin en tartışmalı konularından biri

olagelmiş ve tartışma daha dolaylı- dolaysız vergi tasnifinde başlamıştır.Pek çok karşıtı

olmasına karşın dolaylı-dolaysız vergiler tasnifini esas almak daha doğru bir yaklaşım

olacaktır.Zira uygulamada ve günlük yaşamda bu terimler yaygın bir şekilde

kullanılmaktadır.Bununla birlikte, dolaylı-dolaysız vergiler tasnifini tercih etmemiz, söz

konusu tasnife temel oluşturacak nitelikte kriterlerin ortaya konulmasını da zorunlu

kılmaktadır (Neumark, 1940: 28).

Vergilerin dolaylı yada dolaysız olduklarının belirlenmesi için J.St.Mill,

A.Wagner ve F.Neumark tarafından öne sürülmüş olan sırasıyla, vergilendirme usulü

ve tahsil şekli kriteri, yansıma kriteri, verginin vergi verme iktidarının kavranmasını ne

şekilde hedef aldığına yönelik kriterler bulunmaktadır. Söz konusu kriterlerden yansıma

kriterinin ön plana çıktığı görülmektedir.

Yansıma, J.St.Mill tarafından ileri sürülmesini takiben birçok maliyeci, özellikle

P.Leroy-Beaulieu tarafından üzerinde durulmuş olan ve bugün bile pek çok taraftarı

bulunan bir kriterdir.Söz konusu görüşe göre, vergilerin dolaylı ve dolaysız olarak

ayrımında hukuki yada teknik nitelikteki belirtilerden değil, yansıma kriterinden

yararlanmak gerekmektedir.Buna göre yansıtılmayan yani vergiyi ödeyen kanuni

yükümlü ile vergiyi nihai olarak taşıyan şahsın aynı olduğu vergiler dolaysız, vergi

ödeyicisi(yükümlü) tarafından piyasa süreci içinde başkalarına devredilen vergiler ise

dolaylı vergiler olarak nitelendirilmektedir (Turhan, 1998: 96).

Diğer bir deyişle, fiyat mekanizması içerisinde vergi başka birilerine

devrediliyorsa dolaylı, bir vergiyi ödeyen vergi ödeyicisi ile vergileme sonrası mal varlığı

azalan kişi aynı ise dolaysız verginin varlığından bahsedilebilir.

Dolaylı vergilerde ödemeyi bir ticari ilişki, bir piyasa satışı yakından

izler.İthalatçı gümrük vergisini ödedikten sonra malını hemen satışa çıkarabilir.İplik imal

eden bir müteşebbis üretim vergisini ödedikten sonra onu hemen ipliğin maliyetine

ekleyip ileriye doğru yansıtabilir.Ayrıca dolaylı vergilerin ünite başına belli bir tutar veya

Page 38: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

27

kıymetin belli bir yüzdesi olarak konulması da vergiyi izleyen ticari işlemlerde fiyatın

kolaylıkla yükseltilebilmesini olanaklı kılar (Nemli,1990:138).

1.6. Dolaylı Vergilerin Tanımı ve Mahiyeti

Dolaylı vergiler, gelir veya servetin tüketim amacıyla elden çıkartılması

esnasında alınan vergilerdir.Bu durumda gelir veya servetin ayrı ayrı vergilendirilmesi

söz konusu iken neden bunların elden çıkartılması anında ayrıca vergileme yapıldığı

sorusu, kişilerin vergi ödeme gücüne ulaşılması çabasında yanıt bulmaktadır.

Tezimizin 1.3.1 kısmında, vergi ödeme gücünün göstergelerinin açıklanması

esnasında değinildiği üzere, gelirin elde edilmesi ve servete sahip olunmasının yanı

sıra bunların harcanması da ayrıca vergi ödeme gücünün göstergesi niteliğindedir.

Gelir ve servet vergileri bireylerin vergi ödeme gücünü tam olarak

kavrayamamaktadır.Çünkü, söz konusu vergilerin yapısal ve teknik özellikleri vergi

ödeme gücünü temsil eden gelirin kısmen vergi dışında kalmasına sebep

olmaktadır.Çeşitli indirimler, muafiyet ve istisnaların yanı sıra, beyana dayanan bu

vergilerde doğru beyanda bulunulmaması, vergiden kaçınma imkanlarını

artırmaktadır.Gelir ve servetin harcanması esnasında alınan ve vergi ödeme gücünü

kavrayan dolaylı vergiler bu sebeple vergi sistemleri içerisindeki mali fonksiyonlarının

yanında telafi edici bir fonksiyonda üstlenirler (Nadaroğlu, 1983: 423).

Mal ve hizmetlerin fiyatları içerisine yansıtılmış bulunduğundan mükellef

psikolojisine daha uygun olan dolaylı vergiler tarihte uygulanmış olan en eski vergi

örnekleri arasında yer almaktadır.Eski Mısır’dan, Roma’dan günümüze kadar

uygulanan bazı dolaylı vergiler, basit yapılarıyla devletin finansman ihtiyacının

karşılanabilmesi için önemli bir gelir kaynağı olmuşlardır (Akdoğan, 2005: 259).

Dolaysız vergiler; gelir ve kurumlar vergisi gibi kâr üzerinden alınan vergilerle

servet üzerinden alınan vergiler iken dolaylı vergiler; üretim, tüketim, satış ve dış ticaret

üzerinden alınan vergileri kapsamaktadır.

Page 39: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

28

Günümüzde, dolaylı vergiler konusunda yapılan tartışmalar hızla artarken, söz

konusu vergilerin, gelir tabanlı vergilemenin bir karşıtı olarak öne sürüldüğü

görülmektedir.

Dolaylı vergilerin gelir tabanlı vergilemeyi temsil eden dolaysız vergilere göre,

ekonomi üzerindeki etkilerinin olumlu olduğu savından hareketle, ön plana çıkartılmaya

çalışıldığı görülmektedir.

Buna göre gelir vergisi yerine uygulanacak bir dolaylı verginin özelliklerinin,

kısaca aşağıda belirtildiği şekilde olacağı ifade edilmektedir (Moore, 1995: 5):

-Dolaylı vergilerde, tasarruf ve yatırımlar vergi kapsamı dışındadır ve çifte

vergileme problemleri bulunmamaktadır.Dolaylı vergiler, düz oranlıdır.Artan oranlı

vergilerin bireyler ve ekonomi üzerindeki caydırıcı etkisi dolaylı vergilerde

bulunmamaktadır.

-Dolaylı vergiler, dolaysız vergilerin yerine ikame edildiğinde, bir uyum maliyeti

söz konusu olmayacaktır.

- Ayrıca vergi sisteminin dolaylı vergilerden oluşması durumunda, Gelir İdaresi

büyük ölçüde elimine edilmiş olacaktır.

- Dolaylı vergiler, tüketicilerin her mal ve hizmet alımı esnasında yazar kasada

ödenmiş olacaktır.Vergi, fiş üzerinde açıkça görünecektir.Bundan dolayı bu vergiler

aynı zamanda şeffaf vergilerdir.

1.7.Dolaylı Vergilerin Başlıca Çeşitleri

Üreticilere ödettirilmesini takiben fiyat mekanizması yoluyla yükü taşıyacak

olanlara yansıtılan dolaylı vergiler, satış fiyatları ile kaynaşmakta ve genel nitelikte

iseler genel satış vergileri, tek tek bazı mallardan alınıyorsa özel satış vergileri adını

almaktadırlar (Bulutoğlu, 1988: 425-426).

Page 40: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

29

1.7.1. Genel Satış Vergileri

Uygulanan istisna ve muafiyet hükümleri haricinde tüm mal ve hizmetlerin

vergilendirilmesi durumunda genel nitelikte bir satış vergisi söz konusudur.

Genel satış vergisini ödeyenler, iktisadi faaliyette bulunan her kademedeki

özel ve kamu teşebbüsleri iken, kanun koyucunun iradesine göre fiyatlara yansıtılmak

suretiyle tüketicilere devredilen bu verginin taşıyıcısı tüketicilerdir.Bundan dolayı genel

satış vergisi, sadece bazı mal ve hizmetleri vergilendiren özel tüketim vergilerinin

aksine gelirin harcanması dolayısıyla alınan genel nitelikteki bir tüketim vergisi olarak

da tanımlanabilmektedir (Turhan, 1998: 141).

Genel satış vergisi, iki kriter esas alınarak sınıflandırılabilir.İlk kriter verginin

hesaplanmasına esas teşkil eden matrahın belirlenmesi, ikincisi ise, üretimden tüketim

safhasına kadar verginin sürecin hangi aşamasında alınacağı kriteridir.Söz konusu

kriterlerden birincisinin baz alınması halinde genel satış vergisi; gayri safi satış vergisi

ve katma değer vergisi şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulur iken, ikinci kriterin baz

alınması halinde bu defa, yayılı ve toplu satış vergisi olmak üzere iki şekilde

sınıflandırılmaktadır (Turhan, 1998: 152-153).

1.7.1.1. Gayri Safi Satış Vergileri

Gayri safi satış vergileri, vergi kapsamına giren malların üretimden tüketime

kadar geçen aşamasında, ne şekilde vergilendirmeye tabi tutulduğuna göre yayılı ve

toplu satış vergileri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Yayılı satış vergilerinde mamüller çeşitli üretim aşamalarından geçerken söz

konusu iktisadi aşamaların her birinde ayrı ayrı vergilendirmeye tabi tutulurlar.Diğer bir

deyişle, söz konusu vergi kapsamına dahil bulunan mallar için, üretim, satış, teslim ve

tüketim gibi her iktisadi işlem sonucunda ayrı ayrı vergi alınmaktadır.Malın her el

değiştirmesinde vergi alınması hususu, bir sonraki aşamada bir önceki aşamada

ödenen verginin vergisinin ödenmesine sebep olarak, bir taraftan mükerrer vergilemeye

diğer taraftan verginin katlanarak çoğalması anlamında piramitleşmeye zemin

oluşturmaktadır.

Page 41: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

30

Yayılı satış vergilerinde üretimden tüketime çeşitli aşamaların her birinden

vergi alınır iken toplu satış vergilerinde; bu aşamalardan sadece birinden vergi alınması

söz konusudur.

Toplu satış vergilerinin; istihsal vergisi, toptan satış vergisi ve perakende satış

vergisi şeklinde uygulamaları bulunmaktadır.

İstihsal vergisi, sadece üretim aşamasında alınmakta iken, toptan satış vergisi,

malın toptancıdan perakendeciye intikali sırasında ve toptan satış fiyatı üzerinden

alınır.

Perakende satış vergisinin özelliği ise, malların perakendeciden nihai tüketiciye

intikali esnasında vergilendirilmesidir.Tüketicilere satış aşamasına gelininceye kadar

mallar üzerinde hiçbir vergilendirme işlemi yapılmaz.

1.7.1.2. Katma Değer Vergisi

20.yüzyılda ikinci yarısında katma değer vergisinin vergi sistemlerine girişi

vergi yapısının gelişimi bakımından en önemli mali olay olarak nitelendirilebilir.1960’lı

yılların sonlarından günümüze kadar olan süreçte 105 sanayileşmiş ve gelişmekte olan

ülkede başlıca tüketim vergisi halini almış bulunmaktadır (Akdoğan, 2005: 270).

Katma değer vergisinin diğer satış vergilerine olan üstünlükleri bu verginin kısa

zamanda benimsenmesine neden olmuştur.

KDV, ilk üretim ve tüketim zincirinin her aşamasında malların el değiştirmesi

esnasında alınan ve indirime imkân tanımak suretiyle değer artışını temel alan, çok

aşamalı, genel bir satış vergisi şeklinde tanımlanabilir (Eğilmez, 1983: 21).

KDV, yaratılan katma değer üzerinden alınmaktadır. Bireylerin veya firmaların

yarattıkları katma değer, verginin matrahını oluşturmaktadır.

Katma değer, bir işletmenin yaptığı ürünün değeri ile bu ürünü yapmak için

başka işletmelerden satın aldığı girdilerin (maliyet unsurlarının) değerinin farkıdır

diyebiliriz.Bu durumda bir işletmenin katma değeri, işçilerine ödediği ücretler, makine ve

Page 42: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

31

teçhizatı ile başka sabit tesislerinde o ürünün yapılması esnasında meydana gelen

değer azalması(amortisman) ve kendi karlarının toplamıdır (Bulutoğlu, 1988: 431).

Ancak firmanın katma değeri, üretim süresince yıpratılan dayanıklı sermaye

mallarının değerini kapsıyorsa, vergi matrahı gayrisafi katma değere eşit olur. Bundan

dolayı, satışlar değerinden makine ve teçhizat alımlarının ve diğer dayanıklı sermaye

malı alımlarının indirilmesine izin verilmez.Bu tarz bir vergiye gayrisafi hasıla tipi katma

değer vergisi adı verilir (Bulutoğlu, 1988: 432-433).

Gayri safi hasıla türü katma değer vergisini, makro düzeyde formülle ifade

edersek; kapalı bir ekonomide milli gelir, yatırım ve tüketim mallarına yapılan

harcamaların toplamına eşit olduğundan, toplam matrah=GSMH=C+I şeklinde ifade

edebilir (Akalın, t.y.:369).

Gelirin elde edilmesi yönünden ise GSMH=W + P + D şeklinde ifade edilebilir.

Yukarıdaki açıklamadan da anlayacağımız gibi gayri safi hasıla türü katma

değer vergisinin matrahı teorik olarak GSMH' ya eşit olmaktadır.

Firma açısından incelediğimizde ise vergi matrahı katma değer olmaktadır.

Ancak stoklar hesaba katıldığından matrah, satışlarla stokların toplamından alımların

düşülmesi suretiyle bulunmaktadır.

Diğer taraftan dayanıklı sermaye mallarının aşınma ve yıpranma payının

katma değerden düşülmesine izin veriliyorsa buna gelir türü katma değer vergisi

denilmektedir (Bulutoğlu, 1988: 433).

Gelir türü KDV’de, sermaye mallarının amortismanı vergi matrahından

indirilebilmektedir.Buna karşın, yine satın alınan sermaye malları ve stoklardaki yıl içi

artışları matrahtan indirilememektedir.Böyle bir kapalı ekonomide, gelir tipi KDV’nin

toplam matrahı, milli gelire eşit olmaktadır.Bu makro düzeyde formüle edilecek olursa

Akalın( t.y.: 370-371);

Toplam matrah = Y=C+I-D=W+P şeklinde ifade edilir.

Page 43: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

32

Böylece, gelir türü KDV'de, sermaye mallarının çifte vergilendirilmesi,

amortismanlara indirim imkanı tanınarak önlenmiş olmaktadır.

Diğer taraftan, birde tüketim tipi katma değer vergisi söz konusudur.Buna göre,

matrah hesaplanırken firma gayrisafi satış gelirlerinden diğer bir işletmeden edindiği

hammadde ve yarı mamüller kadar satın aldığı yatırım malları için de indirim

yapılmaktadır (Nemli, 1990: 196).

Tüketim tipi KDV'de, tüm alış bedelleri indirime konu olduğundan

amortismanların vergi matrahından düşülmesi söz konusu değildir. Bir başka deyişle,

tüketim türü KDV'de yüzde 100 oranında hızlandırılmış amortisman uygulanmaktadır ki,

bu da yatırım mallarının vergiden istisnası demektir (Akalın, t.y.:372).

Tüm yatırımların o yılın vergi matrahından indirilmesi ise vergi matrahının millî

gelir hesaplarında toplam tüketim değerine indirgenmesi sonucunu doğuracaktır

(Bulutoğlu, 1988: 433).

Tüketim Türü Katma Değer vergisi matrahı formül yardımıyla ifade edilecek

olursa,

Y - I = W + P + D - l = C şeklinde ifade edebiliriz.

İşletme açısından katma değeri yani matrahı, toplam satışlardan toplam alışları

düşerek buluruz. Diğer taraftan ülke ekonomisi açısından matrahı incelediğimizde

toplam matrah pozitiftir. Ancak firma bazında incelediğimizde kuruluş safhasındaki bazı

işletmelerin ilk kuruluş yıllarında yatırımları toplam satışlarını aşmakta ve matrah

negatif olabilmektedir.

Yatırım mallarının tümünün, vergi matrahından o yıl indirilebilmesi ile yatırım

mallarına vergi muafiyeti tanınmaktadır. Yatırımların arttığı devrelerde vergi gelirleri

azalmakta diğer taraftan yatırımların azaldığı dönemlerde vergi gelirleri artmaktadır.

Tüketim türü katma değer vergisinde sadece tüketim vergilendirildiğinden

düşük gelirlilerin aleyhine bir durum ortaya çıkmaktadır.Yatırımlar

Page 44: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

33

vergilendirilmediğinden artmakta yani yatırımları teşvik edici bir unsur olmakta ancak

sermaye birikiminin dağılımı dengeli bir şekilde olmamaktadır.

Ayrıca, ücret tipi KDV söz konusudur. Bu tarzda bir KDV’nin matrahının

hesaplanmasında, sermayenin aşınma payı yerine, sermaye geliri yada sermaye

değerinin indirilmesine izin verilebilir.Katma değerden indirilecek sermaye geliri,

teşebbüs karı ile işletmede kullanılan sermaye faizi olarak açıklanabilir.Bu taktirde vergi

matrahı firmanın yarattığı katma değer içinde ücretlerin tuttuğu paya eşit olacaktır

(Bulutoğlu, 1988: 433).

Ücret türü katma değer vergisinde toplam vergi matrahını formül ile aşağıdaki

şekilde ifade edebiliriz (Akalın, t.y.:374).

Toplam Matrah = Y - P = C + I -( D+P) = W = Milli Gelir-Kar.

Ücret türü KDV matrahını makro açıdan yukarıdaki şekilde ifade edebildiğimiz

gibi, mikro açıdan sadece firmanın ödediği ücretleri kabul edebiliriz.

Bu tür bir vergi uygulamasında sadece ücret miktarının matrah olması

nedeniyle yatırımcıların tercihi sermaye yoğun teknoloji olacak ve sermaye yoğun

teknolojiye yöneleceklerdir. Bu ise, istihdam probleminin ortaya çıkmasına zemin

oluşturacaktır.

1.7.2. Özel Satış Vergileri

Günümüzde özel satış vergileri daha ziyade, lüks maddeler ve alışkanlık veren

maddelerden alınan özel tüketim vergileri ile malların üretiminden değil de, yer

değiştirmesinden alınan gümrük vergilerinden oluşmaktadır. (Bulutoğlu, 1988: 448-

449).

Bu durumda özel satış vergileri, özel tüketim vergisi ve gümrük vergisi olmak

üzere iki ana başlıkta ele alınacaktır.

Page 45: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

34

1.7.2.1. Özel Tüketim Vergileri

Üretimden dağıtıma kadar ekonomik süreç aşamalarında veya bunlardan

sadece birinde, istisna ve muafiyetler dışındaki bütün mal ve hizmetlerden genel olarak

alınmayıp da, ayrı ayrı belirtilen bazı mal ve hizmetlerden alınan vergilere özel tüketim

vergileri adı verilmektedir (Turhan, 1998: 165,166).

Özel tüketim vergileri, bütün mal ve hizmetler üzerinden alınan bir vergi

olmayıp, sadece belirli mal ve ürünler üzerinden alınan ve KDV’ye göre daha dar bir

alanı kapsayan vergidir.

Özel tüketim vergileri, tarihi süreçte gümrük vergilere gibi devletlere önemli

miktarda gelir sağlayan en eski vergilerden birisidir.Ortaçağda, bira ve şaraba

uygulanan özel tüketim vergileri 19.yüzyıla kadar, bazı malların satış aşamalarında

tüketiciye yönelik olarak uygulanmaktaydı.Günümüzde ise özel tüketim vergileri

çoğunlukla malın üretim aşamasında uygulanmaktadır (Baş, 1996: 15-16).

Bu vergiler, başlıca üç grup mal üzerinde yoğunlaşmaktadır.Bunlar alışkanlık

veren mallar (çay, kahve, sigara, alkol, vb…), lüks tüketim konusu mallar (kürk,

mücevher, vb.) ile sürümü yüksek olan mallar (akaryakıt, çimento, vb) olarak

sıralanabilir.

Genel olarak özel tüketim vergileri, lüks tüketim malları, alışkanlık veren ile

sürümü yüksek olan mallar üzerinden toplanmakla birlikte, birçok ülkede çok sayıda

sanayi ürünü ve hizmetlerden de alınmaktadır.Bazı durumlarda özel satış vergileri o

kadar çok sayıda ürün ve hizmete yayılmaktadır ki, genel satış vergilerinden farkı

azalmaktadır.Kalan fark ise sadece, genel satış vergisinde, önce genel bir üretim veya

satış türü için vergileme ilkesinin konulması ve istisnaların sayılması, özel satış

vergisinde ise teker teker vergilendirilen maddelerin ve vergi oranlarının belirtilmesidir

(Bulutoğlu, 1988: 450).

Özel tüketim vergisinde geçerli bulunan vergilendirme tekniği, miktar ve değer

esaslarına dayanmaktadır.Bunlardan birinci esasa göre vergi, vergilemeye konu olan

malların, teknik-fiziki tutarlarının (hacim, ağırlık, sayı, uzunluk vb.gibi) meydana getirdiği

Page 46: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

35

matrahlar üzerinden, birim başına mutlak miktarlar halinde belirlenmektedir.Bu esasa

göre belirlenen vergilere spesifik veya miktar esasına dayalı vergiler adı

verilmektedir.İkinci tekniğe göre ise, vergiye konu malların satış değeri matrah olarak

alınmaktadır.Bu şekilde alınan vergiler ise ad-valorem veya değer esasına dayalı

vergiler adını almaktadır (Turhan, 1998: 166).

1.7.2.2. Gümrük Vergileri

Vergi tarihinin en eski vergilerinden olan gümrük vergileri, malların bir ülkenin

sınırından geçmesi dolayısıyla alınan vergilerdir.Bundan dolayı bazı yazarlarca “hudut

vergileri” olarak da adlandırılmaktadır.Verginin tanımında yer alan sınır ibaresi, sadece

siyasal sınırı kapsamamaktadır.Zira geçmişte, bir malın ülke sınırı içinde şehirden

şehire geçişinde dahi gümrük vergisi alınmaktaydı.Diğer taraftan, serbest bölgeler ile

limanlar siyasal sınırlar içinde olduğu halde mali sınırların dışında sayılmaktadır.

Dolayısıyla, gümrük sınırı ile siyasal sınırda her zaman aynı değildir.Bununla birlikte,

çoğunlukla gümrük sınırı ile siyasal sınır birleşmekte ve siyasal sınır aynı zamanda

gümrük sınırı olmaktadır (Nadaroğlu, 1983: 438; Aksoy, 1991: 414).

Malların ithal, ihraç veya transit edilmeleri dolayısıyla sınırları aşması sonucu

alınan gümrük vergileri, günümüzde bazı istisnai durumlar dışında sadece ithalat

sebebiyle ülke sınırlarına giren mallardan alınmaktadır.

Gümrük vergileri değer üzerinden (ad-valorem) alınabileceği gibi, miktar

üzerinden spesifik olarak da alınabilir.Söz konusu vergiler, geçmişte daha ziyade

spesifik esasa göre alınmakta iken, günümüzde değer üzerinden yapılan vergi

uygulamaları ağırlıktadır.

Gümrük vergileri izlenilen amaca göre, iki şekilde alınmaktadır.İlk olarak, yerli

üreticiyi yabancı üretici karşısında korumak düşüncesiyle alınabilirler.Bu şekilde alınan

vergilere, koruyucu gümrük vergileri denilir.İkinci olarak ise, devlete gelir sağlamak

amacıyla alınırlar ve bu durumda mali gümrük vergisi olarak adlandırılırlar.

Piyasa şartlarının elverişli olmaması durumu dışında, gümrük vergilerinin,

fiyatın içine eklenmek suretiyle yansıtılmaları kolaydır.Bu sebeple, söz konusu verginin

Page 47: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

36

kanuni mükellefi, malın ithalini gerçekleştiren kişiler olmasına karşın, vergiyi

yüklenenler o malı tüketenlerdir.

Page 48: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

37

BÖLÜM 2

DOLAYLI VERGİLERİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Tezimizin önceki bölümünde, dolaylı verginin tanımı ve kapsamını açıklamış

bulunmaktayız.Bu bölümde ise, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerine

değinilecektir.Söz konusu etkilerin incelenmesinden önce, konunun daha anlaşılır

olması açısından, kısaca gelir dağılımının tanımı ve çeşitleri üzerinde durulacaktır.

2.1. Gelir Dağılımının Tanımlanması

İktisadi açıdan bakıldığı zaman gelir dağılımı kavramı, milli gelirin dağılımı

anlamında kullanılmaktadır.Dağılımı incelenecek gelirin milli gelir olduğunu belirterek

konuyu sınırlandırmış olmakla birlikte, milli gelirin kimler, neler veya nereler arasında

dağılımının belirtileceğine değinmekte fayda vardır.Bu sebeple öncelikle iktisadi

bakımdan önem taşıyan çeşitli gelir dağılımı kavramları açıklanacak, akabinde tez

konumuz bakımından bu kavramlardan hangisinin esas alınacağı belirtilecektir (Türk:

1997,305-309).

2.1.1. Fonksiyonel Gelir Dağılımı

Fonksiyonel gelir dağılımı, üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları payı, bu

faktörlerin üretime katkıda bulunurken yaptıkları fonksiyona göre ayıran bir dağılımdır.

Bir başka deyişle, fonksiyonel gelir dağılımı, milli gelirin üretilmesine katkıda bulunan

üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları paylar, yani milli gelirin ücret, faiz, rant ve kar

arasındaki dağılımıdır (Aktan ve Vural, 2002a: 1).

Milli gelirin çeşitli sosyal sınıflar arasındaki dağılımı incelenmek istenirse, gelir

dağılımı kavramları içerisinde bu amaca en uygun olanı söz konusu gelir dağılımı

şeklidir.Buna karşın, fonksiyonel gelir dağılımı ile çeşitli sosyal tabakaların milli gelirden

aldıkları paylar ancak kaba hatları ile görülebilir.Zira sosyal tabakalaşma, fonksiyonel

gelir dağılımının dörtlü sınıflandırmasından çok daha karmaşıktır.Söz konusu

sınıflandırmada; büyük çiftçi ile küçük çiftçi, büyük tüccar ile küçük tüccar, memurla

Page 49: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

38

tarım ve sanayi işçileri aynı grup içerisinde yer almaktadır. Dolayısıyla, bu tür dağılım,

sosyal sınıfların kendi içlerindeki olası farklılıkları göstermez. Kaldı ki sosyolojik açıdan

sosyal gruplar, sadece elde edilen gelir kaynağına göre tanımlanamaz.Nitekim büyük

şirketin yöneticisi, emek gelirli olduğu için fonksiyonel dağılıma göre ücretli sınıftan

sayılması gerekmekle birlikte, sosyolojik açıdan işçi sınıfından sayılmaz.

2.1.2. Sektörel Gelir Dağılımı

Bu dağılım, milli geliri ekonomideki üretim sektörlerine göre ayırır. Tarım,

sanayi, hizmet, ticaret ve diğer sektörlerin milli gelirden aldıkları payları gösteren

sektörel gelir dağılımı, o ülkenin ekonomik gelişimi açısından da bilgi verir.

Sektör kavramını, üretim araçlarının mülkiyeti ile ilişkilendirirsek, bu durumda

sektörel gelir dağılımı, milli gelirin kamu sektörü ile özel sektör arasındaki dağılımını

ifade eden bir kavram olacaktır.Bu açıdan bakıldığında ise sektörel gelir dağılımı

devletin ekonomiye müdahale derecesini, hatta ekonomik sistemin karakterini gösterir.

Yıllara göre incelenebilecek olan bu dağılım, o ülkenin endüstrileşme sürecinde hangi

konumda olduğu hakkında da bilgi verir.İktisadi kalkınma tarihinde, tarım sektöründen

sonra sanayi, akabinde de hizmetler sektörü gelmiştir.

2.1.3. Bölgesel Gelir Dağılımı

Milli gelirin ülkedeki farklı bölgelerde yaşayan kişilere göre dağılımıdır.

Bu gelir dağılımı, ülkenin gelişmiş ve az gelişmiş bölgeleri arasındaki

farklılıkları gösterir ve bölgesel gelişim araştırmacıları ve ülkedeki politika yapıcıları için

önemli bir kaynaktır. Genellikle iktisadi olarak kalkınmış ekonomilerde, bölgeler

arasındaki gelir dağılımı dengesizlikleri az iken, az gelişmiş ekonomilerde fazladır.

2.1.4.Kişisel Gelir Dağılımı

Milli gelirin ülkedeki nüfusu oluşturan kişiler tarafından nasıl paylaşıldığını

gösteren dağılımdır.Bu dağılımda kişiler eşit olarak düşünülür ve sosyal sınıf farklılıkları

göz önüne alınmaz.Toplam milli gelir, ülkenin nüfusuna bölünerek elde edilen kişi

Page 50: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

39

başına düşen milli gelir, bu dağılıma ait bir ölçüttür.Bir başka ölçüt, ülke nüfusunu, en

düşük gelirli grup ile en yüksek gelirli gruba doğru, beş eşit gruba ayırır ve her gruba ait

milli geliri hesaplar.Gruplara denk gelen milli gelirin toplam milli gelire olan yüzdesini

hesaplayarak beş grup arasında karşılaştırma yapar.

Geçmişte klasik iktisatçıların fonksiyonel gelir dağılımı ile ilgilenmesine karşılık,

günümüzde kişisel gelir dağılımına verilen önem artmıştır. Kişisel gelir dağılımına ilişkin

olarak geliştirilen istatistiki ölçütler gelir dağılımına ilişkin daha özet ve somut

göstergeler olup, gelir dağılımı bozukluklarının düzeltilmesi yöntemlerinin tartışılması

açısından daha yardımcıdırlar.Buna karşın, Marksist iktisatçılar açısından önemli olan

sınıf payları olduğu için, gelirin kişisel dağılımına karşı tepki gösterilmektedir.Bütün bu

tartışmalara karşın, söz konusu gelir dağılımları birbirine rakip olmaktan çok, birbirlerini

tamamlayan yöntemler olarak düşünülmelidir.Şöyle ki, kamu maliyesinin işlevlerinden

biri, kişisel gelir dağılımını düzeltmek iken, söz konusu amaca ulaşmak bakımından

kullanılan “ödeme gücü ilkesi” ve onun türevleri olan, ayırma kuramı, asgari geçim

indirimi ve artan oranlılık uygulamaları fonksiyonel gelir dağılımı yani faktör paylarından

kaynaklanmaktadır (Akalın, t.y.: 150-151).

Bütün bu açıklamalar paralelinde, sektörlere göre gelir dağılımı ile bölgesel

gelir dağılımının değiştirilmesi daha ziyade maliye politikasının büyüme amacına ilişkin

olup, fonksiyonel gelir dağılımının değiştirilmesi ise , maliye politikasının temel amaçları

arasında bulunmamaktadır.Bu nedenle tez konumuz kapsamında dolaylı vergilerin gelir

dağılımı üzerinde ne tür etkiler yarattığı incelenirken, kişisel gelir dağımı esas

alınacaktır (Turhan, 1998: 230)

2.2. Kişisel Gelir Eşitsizliklerinin Ölçülmesi

Dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin ölçülebilmesi için, kişisel

gelir dağılımının eşitliğini yada eşitsizliğini gösteren bir ölçüye gereksinim vardır.

Gelir dağılımı eşitsizliklerinin ölçülmesi için, temel olarak Lorenz Eğrisi ve

bununla bağlantılı olan Gini Katsayısı kullanılmaktadır.Söz konusu yöntemlerin yanı

sıra, gelirin nüfusun en zengininden en yoksuluna doğru sıralanmasıyla elde edilen

Page 51: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

40

beşte birlerin (%20’lerin) milli gelirden aldıkları payları gösteren çizelgelerin de bahse

konu amaç doğrultusunda kullanıldığı görülmektedir (Akalın, t.y.: 154).

Kişisel gelir dağılımı incelenirken yöntem bakımından iki husus dikkate

alınmalıdır.Bunlardan ilki, kişisel gelir dağılımının incelenmesinde birim olarak kişinin

mi, tüketim biriminin mi ele alınacağıdır.İkinci husus kişisel gelir dağılımının

incelenmesinde uygulanacak yöntemde gelir elde etmeyen kişilerin yani işsizlerin de

gösterilmesidir.Bu nedenle kişisel gelir dağılımı konusunda yapılan araştırmalarda birim

olarak aile esas alınmaktadır (Türk, 1997: 309).

Lorenz eğrisi gelirin yüzde kaçını, nüfusun yüzde kaçının aldığını gösteren bir

eğridir. Bunun için önce çeşitli gelir gruplarına giren aile sayıları bulunur. Daha sonra

ise her aile grubunun toplam gelirin yüzde kaçını aldığını gösteren bir çizelge hazırlanır

ve bu çizelgeden yararlanılarak bir diyagram çizilir. Diyagramın dikey ekseninde,

toplam gelirin kümülatif yüzdeleri, yatay ekseninde ise bu geliri elde eden ailelerin

kümülatif yüzdeleri yer alır. Başlangıçtan uzaklaştıkça, her iki yönde de kümülatif

oranlar artmakta ve sonunda yüzde 100’e ulaşmaktadır.Kişisel gelir dağılımı ile elde

edilen bu değerler yardımıyla gelir dağılımı eşitsizlik eğrileri elde edilir. Bu eğrilerin elde

edilmesi ilk defa Lorenz tarafından geliştirildiği için bu eğrilere Lorenz eğrileri adı verilir.

Şekil 1. Lorenz Eğrisi

Kaynak: (Turhan, 1998: 232)

Page 52: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

41

Şekil 1’de görülen (OB) doğrusu üzerinde yer alan her noktada nüfus yüzdesi

ile bu nüfusa karşılık gelen gelir yüzdesi birbirine eşittir.Milli gelirin bütün kişilere eşit bir

şekilde dağıtıldığı, yani kişi veya hane halklarının nüfus içindeki yüzde paylarının

gelirden aldıkları yüzde paylara eşit olduğu bu noktalardan oluşan ve her bir eksenle

45°’lik açı yapan OB doğrusu “Eş dağılış eğrisi” olarak adlandırılır. OAB eğrisi ise, milli

gelirin en yüksek düzeyde eşitsiz dağılımını ifade eder.Bu iki eğri arasında yer alan

diğer tüm eğriler Lorenz eğrisi olarak isimlendirilir ve milli gelirin dağılımı bakımından

söz konusu olabilecek diğer gelir dağılımı olasılıklarını gösterirler.Bu eğriler eş dağılış

eğrisine yaklaştıkça, milli gelirin dağılımındaki eşitsizlik azalırken, OAB eğrisine doğru

yaklaştıkça eşitsizlik artar (Berber, 2006: 4).

Gelir dağılımında eşitsizliğin olması durumunda, en alt gelir grubu örneğin

nüfusun en az gelire sahip % 10’u toplam gelirin % 10’undan daha azını alırken

nüfusun en yüksek gelirli % 10’u toplam gelirin % 10’dan daha fazlasını alacaktır. Bu

nedenle fiili gelir dağılımını gösteren Lorenz eğrisi daima eş dağılış eğrisinin altında yer

alır.

Lorenz eğrisi Gini Katsayısının hesaplanmasında da kullanılabilir. Buna göre

Şekil 1’den de izlenebileceği üzere Gini katsayısı, OB doğrusu ile Lorenz eğrisi

arasında kalan alanın, OAB üçgeni içinde kalan alana oranlanması ile ölçülür (Berber,

2006: 5).

Bu oran büyüdükçe dağılımdaki eşitsizlik artıyor demektir. Bir toplumda, gelir

adaletli olarak paylaşılmışsa Gini katsayısı "0" 'a eşit, toplumdaki gelirleri yalnız bir kişi

almışsa Gini katsayısı "1" 'e eşit olmaktadır.Her iki ekstrem durum dışında Gini

katsayısı genel olarak birden küçük ve sıfırdan büyük bir sayıdır.

Gelir dağılımı eşitsizliklerinin göstergesi olarak kullanılan diğer bir yöntem ise

“Beştebirlik Dağılım” yöntemidir.Ülke nüfusunun birey ve hanehalkı olarak beşe

bölünmesi ve bunların en yoksul gruptan en zengine doğru milli gelirden aldıkları paya

göre sıralanmasının bir çizelge şeklinde ifade edilmesidir.

Page 53: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

42

2.3.Gelirin Yeniden Dağılımını Haklı Gösteren Gerekçeler

Teorik olarak kamu maliyesinin ekonomik görevi, piyasa işleyişi sonucunda

oluşan bozukluklara müdahalede bulunarak, düzeltilmesini sağlamaktır.Ortada bir gelir

dağılımı bozukluğu varsa, bugünkü tartışmaların ışığında özel sektörün işleyiş biçiminin

gelir dağılımını bozduğu tereddütsüz bir şekilde ifade edilebilir (Önder, 1989: 20).

Tez konumuz kapsamında ifade edilen gelir dağılımı kavramının, esasen

piyasada kendiliğinden oluşan bozuk gelir dağılımına devlet mekanizması aracılığıyla

müdahale edilmesi ve böylelikle gelirin yeniden dağıtılması anlamına geldiğini belirtmek

durumundayız.

Gelirin yeniden dağılımı, bir ülkede milli gelirin bir kısmını, vergi ve diğer cebri

tasarruf araçları ile topluma yeniden vermek şeklinde tanımlanabilir. Yeniden dağılıma

aynı zamanda “ikincil dağılım" adı da verilmektedir (Aktan, 2002b: 12).

Amacı gelir dağılımını değiştirmek olmasa dahi iktisadi değişkenlerin hepsini

sürekli olarak etkilediği için devlet, gelir dağılımını belirleyen baş etkenlerden biri olarak

belirmektedir (Boratav, 1965 : 117).

Hiç şüphesiz gelir eşit olmayan bir şekilde dağılır iken, devletin gelir dağılımına

müdahale edip, değiştirmek için politikalar oluşturmasının gerekçesi oldukça tartışmalı

bir konudur ve bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır (Akalın, t.y.: 157-158).

19.yüzyıla kadar Batı ülkelerinde toplam vergi yükü çok düşük düzeyde

olmasına ve yüksek gelirli gruplardan düşük gelirli gruplara doğru artan oranlı bir

şekilde yayılmasına karşın, bir asır önce, toplumsal adalet ile vergi adaleti arasındaki

bağlantıya dikkat çeken A.Wagner’den bu yana gelişerek gelen sosyalizm dolayısıyla,

müdahaleci devlet akımları ile vergi adaleti ilkeleri vergi sistemlerinin oluşturduğu

tersine artan oranlı etkilerin giderilmesi haricinde, gelir dağılımındaki dengesizlikleri

azaltmayı da vergi politikasının temel amaçlarından birisi haline getirmişlerdir.

Başlangıçta siyasi, ahlaki ve sosyal nedenlerle gerçekleştirilen bu amaç, daha sonra

Page 54: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

43

neoklasik iktisatçıların geliştirdiği marjinal fayda ve fedakarlık teorileri ile iktisadi

temellere dayandırılmışlardır (Turhan, 1998: 227).

Marjinal fayda teorisine göre, gelir arttıkça gelirin marjinal faydası gittikçe

azaldığı için, toplum refahının en yüksek seviyeye ulaşması ancak gelir dağılımında

mutlak eşitliğin gerçekleştirilebilmesine bağlıdır.Bu nedenle, devletin yüksek gelir

gruplarından düşük gelir grupları lehine gelir transferleri yapmak suretiyle geliri yeniden

dağıtıcı bir vergi politikası izlemesi toplumsal refahı olumlu yönde etkiler (Turhan, 1998:

227).

Marjinal fayda teorisi dışında, gelirin yeniden dağılımını haklı gösteren birtakım

başka görüşlerde mevcuttur.

Bunlardan ilki, gelir dağılımının değiştirilmesi yoluyla iktisadi bakımdan

arzulanmayan düşük bir tüketim yada yüksek bir tasarruf oranı üzerinde etki

yapabileceği şeklindeki konjonktür politikasına ilişkin gerekçedir. Zira çok yüksek

seviyedeki bir tasarruf fazlası tam istihdam amacını tehlikeye sokabilir.Buna istinaden

J.M. Keynes tarafından, ekonominin bunalım dönemlerinde tam istihdamı

sağlayabilmek için tüketim eğilimi yüksek olan gelir seviyesi düşük sınıfların lehine

gelirin yeniden dağıtılması önerilmişti (Turhan, 1998: 228).

Gelirin yeniden dağılımını haklı gösteren bir başka gerekçe ise büyüme

politikasına ilişkindir.Şöyle ki, bir ülkenin büyüme politikasında beşeri sermayenin

taşıdığı öneme gittikçe daha fazla ağırlık verilmektedir.Beşeri sermaye stokunda (halkın

eğitim seviyesi ile sağlık durumu), meydana gelen artış, verimliliği büyük ölçüde

yükseltir.E.R.Rolph tarafından bu konuda, pareto optimumu ile ilgili dağıtım kuralı öne

sürülmüştür.Söz konusu kurala göre, hiç kimsenin verimliliğini azaltmadan belirli sosyal

grupların verimliliği artırılabildiği sürece gelirin yeniden dağılımı onaylanabilir (Turhan:

1998, 228-229).

Bazı iktisatçılar tarafından ise, gelir dağılımı programlarının sosyal istikrarı

satın aldığı düşünülmektedir.Çünkü, yoksullar çok fakir düşerlerse, bu onları suç

işlemeye ve yağmalamaya itebilir. Bu sebeple, gelir dağılımı bozukluğunun düzeltilmesi

görevi teorik olarak devletindir. Zira, gelir dağılımı bozukluğu sonucu gelişen bir sosyal

Page 55: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

44

kriz sistemi tehdit etmeye başladığında oluşacak maliyet toplumsal maliyet olarak

algılanırken, aynı şekilde söz konusu krizi önlemeye yönelik önlemlerin ortaya koyduğu

yarar da toplumsal yarar olarak algılanmaktadır.Bir tarafta, gelir dağılımının düzeltilmesi

ile sağlanan ekonomik ve sosyal düzenin korunması şeklindeki yarar bulunurken, diğer

tarafta, bu yararı gerçekleştirmek için kullanılacak kaynakların maliyeti vardır.Her iki

unsur aslında bir sosyal dengeyi oluşturmaktadır.Bazı kişilerin ilave vergi ödemesi gibi

bir yöntemle maliyete katlanması karşılığında, belirli bir yarar el etmesi gerekir.Elde

edilen yarar ise sistemin korunmasıdır.Bu durumda, gelir dağılımını düzeltmeye yönelik

kaynaklar, ancak maliyet yani sosyal kriz oluştuğunda sağlanabilir.Devletin bir

arabulucu gibi devreye girerek, gelir dağılımını düzeltme yönünde sağladığı çözümün

niteliği ve boyutu bu şekildedir (Önder, 1989:20-21).

Belirtildiği üzere, iktisat biliminde farklı görüşler açısından gelir dağılımını

düzeltme gerekçeleri de farklılık arzetmesine karşın, ortak görüş piyasada kendiliğinden

oluşan birincil dağılıma müdahale edilmesi gerektiğidir.

2.4. Dolaylı Vergileme Ve Gelir Dağılımı

Günümüzde dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisinde ağırlık

kazanmaları tesadüfi olmadığı gibi, mali yönden vergi hasılatı sağlama kolaylıklarının

da tercih edilmelerindeki tek etken olduğu ileri sürülemez.Aksine dolaylı vergilere

verilen önem, izlenen iktisat politikaları ile doğrudan ilintilidir.

Maliye politikası gelir dağılımı politikasının aracı olarak kullanılabilir, diğer bir

deyişle her gelir dağılımı politikasının arkasında her halükarda bir maliye politikası

vardır (Alkin, 1989: 38).

1970’lerin sonundan itibaren İngiltere ve ABD’de uygulanılmasına başlanılan

arz yönlü iktisat politikalarının özünü, vergi oranlarının özelliklede dolaysız vergi

oranlarının düşürülmesi suretiyle çalışma arzusu, tasarruf ve yatırımların yükseltilmesi

oluşturmaktadır.Gelir vergisinin emek ve sermayenin daha fazla çalışma ve girişim

isteğini azalttığı yönündeki neo-klasik argümanlardan hareket eden arz yönlü iktisat

Page 56: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

45

yaklaşımının direkt neticesi ise, dolaylı vergilerin öne çıkarıldığı bir vergi sisteminin

oluşturulması olmaktadır (Oyan, Aydın, 1991: 7-8).

Vergi sisteminin gelir dağılımı üzerindeki etkisi ise, en klasik yaklaşımla toplam

bütçe gelirleri içindeki dolaylı ve dolaysız vergilerin payları ile açıklanabilir (Kazgan vd.,

1992: 117).

Devlet gelir dağılımını elindeki çeşitli hukuki, parasal ve mali araçlarla

değiştirmektedir.Mali araçların gelir dağılımına olan etkisinin tespit edilmesinin,

diğerlerine kıyasla daha kolay olduğu ileri sürülmektedir.Şöyle ki, mali araçlar yani

kamu gelir ve giderleri bireylerin gelirlerini doğrudan ve ilk olarak değiştirirler.Örneğin

vergiler gelirlerden ödendiği için, vergi toplamak doğrudan doğruya ferdin gelirlerini

vergi miktarı kadar azaltacaktır.İstisnai durumlar bir tarafa bırakılacak olursa bu

sebepledir ki, bölüşüm meselelerinde bunlara, iktisat politikalarının gelir dağılımını

dolaylı olarak etkileyen diğer araçlarından daha fazla önem verilmektedir (Boratav,

1965: 117-118).

Maliye politikası araçlarından birisi olan vergilerin gelir dağılımını nasıl, ne

yönde ve ne oranda etkileyeceğinin tam olarak tespiti mümkün müdür? Bu soruya yanıt

aranıldıktan sonra dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerinde ne tür etkiler yapabileceğine

değinmekte fayda vardır.

2.4.1.Vergilemenin Gelir Dağılımı Etkilerinin Belirlenmesi

Üretim faaliyetine katılanların milli gelirden dengeli ve adil bir pay almaları

durumunda gelir dağılımında adaletten bahsedilebilir. Yeniden dağılım politikası, adil bir

gelir dağılımını gerçekleştirmek için bazı araçlardan yararlanır. Bu araçların başlıcaları

malidir. Mali araçların bütününe "maliye politikası" adı verilmektedir. Mali olmayan

araçların tümü ise "sosyal politika" ve "para kredi politikası" olarak nitelendirilmektedir.

Yeniden dağılım politikasının en etkin aracı maliye politikasıdır. Gelir ve servet

dağılımındaki eşitsizlikleri gidermek yönünden maliye politikasının elinde başlıca, vergi,

kamu harcamaları ve kamu kredisi olmak üzere üç araç vardır (Aktan, 2002b: 12).

Page 57: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

46

Gelir dağılımı üzerindeki etkileri açısından vergi sisteminin bütünü

incelenebileceği gibi, vergideki marjinal bir değişiklik (yeni bir verginin konması, bir

verginin artırılması veya azaltılması ile eski bir verginin yerine, yeni bir vergi ikame

edilmesi) de incelenebilir.

Mali sistemin yada sadece vergi sisteminin gelir dağılımını nasıl etkilediğini

saptayabilmek için aşılması gereken bir engel vardır.Mali sistemin etkilerini taşıyan bir

gelir dağılımı, hangi alternatif gelir dağılımı ile karşılaştırılacaktır? Karşılaştırma

yapılacak bir gelir dağılımının varlığı, söz konusu etkilerin tespiti için zorunludur.Aksi

durumda, sadece nihai gelir dağılımı ampirik olarak tespit edilebilir (Boratav, 1965:

144).

Kamu maliyesinin hiç olmadığı bir durumdaki gelir dağılımı ile kamu

maliyesinin olduğu bir durumda oluşan ikincil gelir dağılımını belirleyebilmek mümkün

olsa idi, aradaki fark bizi çok net bir şekilde elde etmek istediğimiz sonuca ulaştıracaktı.

Ancak bu durum mümkün ve gerçekçi değildir.

Bu sebeple, öncelikle bütün yapısal unsurların etkilerini taşıyan nihai gelir

dağılımı belirlendikten sonra, bu nihai gelir dağılımını belirleyen mali sistemdeki

değişmelerin etkileri saptanmaya çalışılmalıdır. Herhangi bir dönemde yapılmış veya

yapılması düşünülen vergi değişikliklerinin gelir dağılımına etkisi, sağlıklı bir şekilde

tespit edilebilir (Boratav, 1965: 149-151).

Bu değişmeler mali sistemin bütünü açısından marjinal değişikliklerdir ve bu

açıdan yansıma teorisi, söz konusu marjinal değişikliklerin gelir dağılımı üzerindeki

etkilerini inceleme konusunda oldukça etkindir.

Kamu maliyesinin hiç olmadığı bir durum gibi yapay ve belirlenmesi imkansız

bir alternatif durumla karılaştırma zorunluluğu kalmamıştır.Örneğin bir vergi

tarifesindeki değişiklik, mevcut gelir eşitsizliklerini azaltma yönünde etkide bulunacak

mıdır? Bu durumun tespiti genellikle mümkündür.

Hipotetik bir alternatif durum değil, somut alternatifler söz konusu olduğundan,

vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkileri sağlıklı olarak değerlendirilebilir.Şöyle ki,

Page 58: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

47

gerçek hayatta her mali değişiklik, bir diğer alternatif durumun terki veya önlenmesi

suretiyle gerçekleşir.Örneğin şekerden alınan tüketim vergisinin yükseltilmesi söz

konusu ise, bu durumun karşısında diğer bir deyişle bu vergiden vazgeçilmesi halinde

başka bir verginin mesela gelir vergisinin yükseltilmesi şeklinde en azından bir tane

somut alternatif vardır.Başka bir vergi oranının yükseltilmemesi durumunda bütçe açığı

oluşacak ve bu durumda mesela memur maaşlarına yapılması düşünülen zamdan

vazgeçilmesi durumu ile karşılaşılabilecektir.Sonuçla tüketim vergisi, gelir vergisi, bütçe

açığı ve memur maaşları şeklindeki dört somut alternatif durumun gelir dağılımı

üzerindeki etkilerinin tartışılması mümkündür (Boratav, 1965: 150).

2.4.2.Dolaylı Vergilerin Fiyatlar Üzerindeki Etkisi

Bir ekonomide vergilerin fiyatlar üzerinde hiçbir etkisinin olmaması yada bütün

fiyatları aynı oranda etkilemesi durumunda bu tür vergilere fiyatlara karşı yansız vergiler

denilmektedir.Örneğin adam başına miktarı sabit bir götürü verginin yani baş vergisinin,

fiyatlar açısından yansız vergi olduğu söylenebilir.Buna karşın, çoğu durumda vergiler,

vergisiz duruma kıyasla fiyatların yapısını değiştirmektedir (Bulutoğlu, 1988: 419).

Bu tanımlama doğrultusunda, dolaylı vergilerin yansız vergiler olmadığını kesin

olarak ifade edebiliriz.Zira, dolaylı vergilerin en önemli etkisi nispi fiyatlar üzerinde

olmaktadır.Vergilemenin sonucunda göreli fiyatlarda oluşan değişiklik ise, ekonominin

diğer bütün kesimlerine yansımaktadır.Talep ve arz,üretim, kamu geliri, dış ticaret ve

gelir dağılımı göreli fiyatlardan önemli ölçüde etkilenmektedir (Özmucur, 1992: 2).

Verginin piyasada oluşan fiyatlar ve üretim üzerindeki etkisini inceleyen

iktisatçılar kısmi denge analizleri ve genel denge analizlerini kullanmışlardır. Verginin

etkisi ekonomideki sektörlerin karşılıklı bağımlılıkları nedeniyle vergiye taraf olan mal ve

hizmetle sınırlı kalmayıp ekonominin bütününe yansıdığı için genel kabul gören ve daha

çok tartışılan genel denge analizi olmuştur.Yine bu iki denge analizinde de yaygın

olarak kabul edilen varsayım, dolaylı vergilerin fiyatlara yansıtılabileceği şeklindedir.

Kısmi denge analizinde, ekonomideki etkileşim dikkate alınmamaktadır.

Özellikle ara malı üreten sektörlerin etkilerinin incelenmesi açısından bu önemli bir

Page 59: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

48

eksikliktir.Yapılması gereken, girdi-çıktı analizi yardımıyla bu etkileri de analize dahil

etmektir.Ekonomideki bütün sektörler birbirlerinden mal ve hizmet alımı

gerçekleştirmektedirler.Ara malı olarak kullanılan mamuller ile birlikte bazı mamuller de,

nihai tüketimde yer almaktadırlar.Örneğin süt, gerek peynir gerekse çikolata yapımında

ara malı iken, süt olarak içildiğinde nihai maldır.Bu ilişkilerin incelenmesi ise, girdi-çıktı

tabloları yardımıyla olmaktadır (Özmucur,1992: 4-5).

Girdi-çıktı tabloları üretim kesimlerinin kendi aralarındaki ilişkileri ve nihai

kullanımları göstermektedir.Çeşitli dolaylı vergilerin salınma safhaları bu tabloda yer

almaktadır.

Bir mamul üzerine dolaylı vergi konulduğunda veya mevcut vergi oranı

yükseltildiğinde, bunun ilk etkisi söz konusu mamul fiyatının yükselmesi şeklinde

olmaktadır.Ara malı üreten bir sektördeki ürünün örneğin petrol ürünlerinin vergi

oranının yükseltilmesi, diğer tüm sektörlere yansıyacaktır.Diğer bir deyişle, ülkenin

fiyatlar genel seviyesi buna bağlı olarak yükselecektir.Bu durum ise, özellikle kamu

iktisadi teşebbüsleri açısından ikilem yaratmaktadır.Zira enflasyonun kontrolü açısından

temel ara mallardaki dolaylı vergi oranının düşük tutulması yerinde olacak iken, diğer

taraftan bu durum merkezi hükümet gelirlerinde önemli oranda bir kayba sebep

olacaktır.Bu dengenin dikkatli bir şekilde kurulması gereklidir.Dengenin sağlanabilmesi

ise, dolaylı vergilerin etkilerinin iyi analiz edilmiş olmasına bağlıdır (Özmucur, 1992:2-

7).

Girdi-çıktı tablosunda yer alan bir ürünün fiyatındaki artış, genel fiyat seviyesini

o ürünün toptan eşya fiyat endeksindeki payı ölçüsünde yükseltecektir. Diğer bir

deyişle, söz konusu endekste yer alan ağırlıklar yardımıyla fiyat artışının genel fiyat

düzeyine olan doğrudan etkisi görülebilir.Örnek olarak belirtmek gerekirse, imalat

sektörünün toplam sektörler içindeki ağırlığı 70.25, yine imalat sektörü içerisindeki

petrol ürünlerinin payı oransal olarak 30.15 öngörülürse, petrol ürünlerindeki 1 birimlik

fiyat artışı, toptan eşya fiyatında 21.18’lik (30.15*70.25/100) bir artışa yol açacaktır.Bu

etki, dolaylı etkileri içermediğinden kısmi etki olarak düşünülebilir.Zira, bir mamulün

fiyatındaki artış, o mamulü girdi olarak kullanan sektörlerin fiyatlarına da yansıyacaktır

(Özmucur, 1992: 9-11).

Page 60: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

49

Dolaylı bir verginin, fiyatlara yansıması vergilendirilen sektörün geriye ve ileriye

bağlantı katsayılarının yüksekliği veya düşüklüğü ile ilintili olacaktır.İleriye bağlantı

katsayısı, bir sektörün diğer sektörlere sattığı ara mallar toplamının toplam talebe

oranıyla ölçülmektedir.Geriye bağlantı katsayısı ise bir sektörün diğer sektörlerden

aldığı ara mallar toplamının toplam üretime oranı şeklinde ifade edilmektedir olup,

geriye bağlantı katsayıları en yüksek olan sektörler, ekonomiyi önemli ölçüde etkileme

potansiyeline sahip sektörler olarak ifade edilebilir.

Bununla birlikte, ekonomik gelişmelere en duyarlı sektörler ise, ileriye bağlantı

katsayıları en yüksek seviyede olan sektörlerdir.Diyelim ki bir ülkenin girdi-çıktı

tablosunda ileriye bağlantı katsayısı en yüksek sektör 8.25 ile petrol arıtımı sektörü

ise, dolaylı vergilerin söz konusu sektörde bir birim artması durumunda fiyat artışı 8.25

olacaktır (Özmucur, 1992:11).

Görüleceği üzere, dolaylı vergideki bir artış, sabit, götürü bir vergi olan baş

vergisinin tersine fiyatlar seviyesini değiştirmektedir.

Fiyatı yükselen mamulü satın almak suretiyle vergiyi ödeyen yükümlüler,

kendileri için bir yük teşkil eden bu zorunlu ödemelerden mümkün olduğunca kurtulmak

isteyeceklerdir.Böylelikle vergilemenin ilk etkisi yükümlülerin davranışları üzerinde

olacaktır.Yükümlülerin dolaylı bir vergi değişikliğine karşı olan tepkileri, vergiden

kaçınma yoluyla ve vergiyi yansıtma yoluyla intibak olmak üzere iki şekilde

gerçekleşmektedir.Hiç şüphesiz yükümlülerin dolaylı bir vergi değişikliğine olan

tepkilerinin(vergiden kaçınma, verginin yansıtılması) başarı derecesi (başarı yada

başarısızlığı belirleyecek iktisadi koşullar ile birlikte), kişilerin gelir dağılımı üzerinde

etkili olacaktır (Turhan, 1998: 233).

Verginin yansıması konusu, önemine istinaden takip eden bölümde ayrıca

inceleme konusu yapılacak iken, dolaylı bir vergi değişikliğinin, yükümlüler üzerinde

yaptığı vergiden kaçınma şeklindeki etkilerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

Vergilerin ağır bir baskı oluşturduğu ve tepkilere yol açacak derecede

hissedilmeye başlanıldığı durumlarda, aileler ve teşebbüsler, mümkün olduğunca

vergiden kaçınmaya çalışırlar.Vergiden kaçınma durumu, gerek aileler gerekse

Page 61: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

50

teşebbüsler açısından değişik şekillerde gerçekleşmektedir.Aileler genel bir muamele

vergisi karşısında, tüketimi kısıtlamak suretiyle, özel tüketim vergilerinde ise, ağır

vergilendirilen malların yerine daha az veya hiç vergilendirilmemiş malların ikamesi

suretiyle vergiden kaçınabilirler.Sonuçta, potansiyel vergi ödeyicisinin vergi

yükümlülüğüne sebep olan olaya engel olması üç şekilde gerçekleşebilir.İlk olarak

vergilendirilen malı satın almamasıdır ki, buna maddi anlamda intibak adı

verilmektedir.İkincisi, daha ağır bir şekilde vergilendirilmesi öngörülen maldan uzun

süreli ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde fazla miktarda satın alması suretiyle zaman

anlamında vergilendirmeye intibaktır.Üçüncü ve son yöntem ise, vergiyi doğuran olayı,

vergileme yapılmayan alana kaydırmak suretiyle yerel anlamda intibaktır.Vergiden

kaçınmanın söz konusu üç yöntemi bir örnek yardımıyla somutlaştırılabilir.Şöyle ki,

tekel maddelerinden olan kanyaktan alınacak istihsal vergisinin, hissedilir ölçüde

artırılması karşısında tüketici, kanyak yerine daha düşük oranda vergilendirilen şarabı

ikame etmek, vergi artışı yürürlüğe girmeden önce fazla miktarda kanyak satın almak

veya kanyağın vergiye tabi olmadığı komşu ülkeden veya bir başka eyaletten kanyak

temin etmek suretiyle vergilemedeki yeni değişikliğe intibak edebilir (Turhan, 1998: 236-

237).

Görüleceği üzere, vergilerin nispi fiyat etkileri, alıcı ve satıcı arasında gerçek

maliyet düzeyinde fayda sağlanıncaya kadar alışverişlerin devam etmesini engelleme

yönünde etki yaratabilir.Çünkü maliyetlere bir de vergi dahil olmuştur.Bu vergi payı

nedeniyle, alışverişler malın maliyetinden daha yüksek fayda sağlanmakta olduğu

noktada durabilir.Vergi ne kadar yüksekse ve alışverişler de fiyat yükselmeleri

karşısında ne kadar duyarlı ise diğer bir deyişle talep elastikiyeti yüksek ise verginin

fiyat etkisinin ekonomik işlemleri azaltıcı etkisi o derece yüksek olur (Bulutoğlu, 1988:

420).

2.4.3.Dolaylı Vergilerin Yansıması

Bir önceki bölümde belirttiğimiz üzere dolaylı vergilerin ilk etkisi, nispi fiyatların

değişmesi şeklinde olmaktadır.Değişen fiyatların gelir dağılımı üzerinde ne tür etkiler

yaratacağının tespiti noktasında ise yansıma kavramı önem kazanmaktadır.

Page 62: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

51

Yansıma kısaca, konulan bir verginin, nispi fiyatlarda oluşturduğu değişikliğin

kimlerin gelirlerinden ödendiğidir (Bulutoğlu,1988: 442).

Nispi fiyat değişmeleri ile birlikte, vergi yükünün kısmen ya da tamamen

verginin kanuni mükellefi tarafından başka kişilere aktarılması sonucu, kişilerin gelir

dağılımında değişiklik oluşmaktadır.

Yansıma, verginin yasal mükellefi tarafından ödenmesi aşaması ile başlar. Bu

aşamayı, söz konusu yükün iktisadi ağırlığının duyulması sonucu, devredilmesi

konusundaki psikolojik baskı, vurgu aşaması izler.Üçüncü aşamada, devretme olayı

vardır. Son aşama ise verginin yerleşmesidir. Belirtilen bu dört aşamanın varlığı,

verginin fiyat mekanizmasından faydalanılarak devredilebilmesine bağlıdır.Yansımada

vergi yükünün aktarılmasını belirleyen faktörler, mükellefin üretici yada tüketici olarak

içinde bulunduğu piyasanın türü (tam rekabet, tekel, oligopol gibi) ile mükellefin vergiyi

devretmede kullandığı mal ve faktörün arz ve talep esneklikleridir.

Vergi yükünün aktarılması açısından yansımayı, kanuni mükellefin üretici

olması halinde verginin, tüketicilerine doğru yansıtılması (ileriye yansıma) ile üretimde

kullanılan faktör sahiplerine doğru yansıtılması (geriye yansıma) şeklinde ikili bir

ayırıma tabi tutmak mümkündür.

Maliye tarafından istenilir olan yansıma türü ileriye doğru yansımadır.Buna

karşın, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde geriye yansımaya oldukça sık

rastlanmaktadır.

Yansımayı belirleyen birtakım faktörler vardır ve bunlar mikro ve makro

faktörler şeklinde bir sınıflandırmaya tabi tutulabilirler.Yansıma konusunun daha iyi

anlaşılması açısından söz konusu faktörler aşağıda kısaca belirtilmişlerdir.

2.4.3.1.Yansımayı Belirleyen Mikro Ekonomik Faktörler

E.R.A. Seligman tarafından yansımanın hangi mikro ekonomik koşullar altında

gerçekleştiğine dair birtakım kriterler ileri sürülmüştür.Söz konusu kriterlere kısaca

değinmek gerekirse (Turhan, 1998: 251-253);

Page 63: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

52

Vergi yansıması, ilk olarak arz ve talebin fiyat elastikiyeti ve yapısına

bağlıdır.Bir malın fiyatında meydana gelen yükseliş karşısında, talebin gösterdiği nispi

azalma eğilimi ne kadar düşük buna karşılık arz elastikiyeti ne kadar yüksek olursa

yansımanın gerçekleşme şansı o derece yüksek olacaktır.Aksi bir durumda ise (talebin

fiyat elastikiyetinin büyük, arz elastikiyetinin düşük olması), yansıma o derece zor

olur.Bundan dolayı, zorunlu tüketim maddelerinden alınan bir vergi, lüks maddeler

üzerinden alınan bir vergiye oranla daha kolay yansıtılabilecektir.

Verginin yansımasını belirleyen bir diğer etkende piyasanın şeklidir.Serbest

rekabet, oligopol veya monopol piyasaları arasında fiyat oluşumu dolayısıyla, yansıma

açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır.Zira, bir monopolist, mal fiyatını büyük

ölçüde kendisi belirleyebilmesine karşın, tam rekabet şartları içerisinde faaliyet

gösteren bir firma için, piyasa fiyatları veridir.

Verginin türü ve yapısı da yansımayı belirleyen önemli bir etkendir.Kişisel

durumlara çok bağlı olan ve arz talep mekanizmasından belirli ölçüde bağımsız olan

vergiler, daha zor yansıtılabilmektedir.Bu sebeple dolaylı vergiler, satışa sunulan mal

veya hizmetin maliyet unsuru olarak fiyatına ilave oldukları için alıcılara

devredilebilirler.Diğer taraftan verginin genel veya özel bir vergi olup olmaması da,

yansıma bakımından önem arz etmektedir.Zira, vergi yükümlülerinin sığınabileceği

vergilendirilmeyen saha ne kadar küçük ise, vergiyi fiyat mekanizması aracılığıyla

yansıtmak o oranda zorlaşır.

Verginin yansımasını belirleyen etkenlerden bir diğeri de verginin

yüksekliğidir.Tüketicilerin düşük fiyat artışlarına olan tepkisi zayıf olacağından, düşük

oranlı bir vergi yüksek oranlı bir vergiye göre daha kolay yansıtılabilir.

Son olarak ise vergilendirilen malın türünün yansımayı belirleyen bir faktör

olduğunu belirtmek gerekir. Vergilendirilen mal bir tüketim malı ise yansıma olayı bir

kez meydana geldiği halde bir üretim malında zincirleme biçimde tekrar edebilir.

Page 64: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

53

2.4.3.2.Yansımayı Belirleyen Makro Ekonomik Faktörler

Daha öncede belirtildiği üzere, makro ekonomik yansıma teorisi, veri bir reel

veya nominal toplam gelirin dağılımında oluşan nihai değişikliği; kişisel, fonksiyonel,

sektörel, bölgesel ve sosyolojik açıdan incelemekte olup, makro ekonomik açıdan

yansımayı belirleyen faktörler aşağıda belirtildiği şekildedir ( Turhan, 1998: 253-255):

Ekonominin içinde bulunduğu konjonktürel durum, yansımayı etkilemektedir.

Ekonominin genişleme eğilimi içinde olduğu dönemlerde, satıcıların durumu daha

elverişli olduğu için, vergiler yüksek seviyede dahi yansıtılabilir.Buna karşın, geriye

yansımanın gerçekleşme şansı düşüktür.Zira konjonktürün genişleme dönemlerinde,

hammadde ve işçi ücretleri de artma eğilimi gösterdikleri için geriye yansıma için gerekli

olan fiyat indirimleri yapılamaz.Bununla birlikte konjonktürün daralma dönemlerinde,

ekonomide mevcut olan arz fazlası ileriye yansımayı zorlaştırırken, mamul, yarı mamul,

hammadde ile emek arzına ilişkin elastikiyetin nispi olarak sert olması nedeniyle geriye

yansıma kolaylaşmaktadır.

Yansımayı belirleyen diğer bir makro ekonomik faktör de, yükümlülerin vergileri

finansman şeklidir.Fiyat mekanizması aracılığıyla verginin ileriye yansıtılabilmesi (satış

hacminin aynı kalması şartıyla), toplam parasal talebin vergi kadar artırılabilmesine

bağlıdır.Aksi taktirde, vergi nedeniyle fiyatlarda oluşan yükselme, önce stokların

artmasına sonra da üretimin kısıtlanmasına sebep olur.Yansıma açısından gerekli olan

fiyat artışlarının neden olduğu parasal talep açığını kapatma zorunluluğu çeşitli

şekillerde gerçekleşebilir.Örneğin devlet, borçlanma yoluyla ilave bir talep oluşturarak

bu açığın kapatılmasına katkı sağlayabilir.Diğer taraftan, devlet yerine bizzat

müteşebbisler veya tüketicilerde vergiyi kredi yardımıyla finanse edebilirler.Ancak

tüketicilerin hayat standartlarını kısa vadede korumak amacıyla, tüketim kredisi almaları

gerçekçi bir davranış tarzı değildir.

Son olarak devletin vergi gelirlerini büyük bir gecikme olmadan harcaması,

yansımayı belirleyen diğer bir makro ekonomik faktördür.Normal bir konjonktürel

durumda, vergi gelirlerinin derhal kullanılması nedeniyle müteşebbislerin yatırım

olanakları kısıtlanmadığı için toplam talepte bir azalma olmamaktadır.

Page 65: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

54

Dolaylı vergiler, yukarıda belirtmiş olduğumuz mikro ve makro ekonomik

faktörlerin etkisi ile fiyat mekanizması yoluyla vergilendirilmiş olan maddeleri kullanan

veya tüketenlere aktarılmaktadır.Bu sürecin işleyişi ile oynamak suretiyle, maddelerin

piyasa fiyatı ve talebi üzerinde etkili olma olanağı bulunmaktadır.Rekabet koşullarının

etkin bir şekilde işlediği varsayımı doğrultusunda, arz ve talep elastikiyetleri dikkate

alınarak, dolaylı vergilerin piyasa fiyatı üzerindeki etkileri incelenebilir (Akdoğan, 2005:

303).

Yansımanın başarı yada başarısızlığını belirleyen iktisadi koşullar ile verginin

gelir dağılımını nasıl değiştirdiğini araştırmayı amaçlayan yansıma teorisi çerçevesi

içinde, mikro ve makro ekonomik yaklaşım tarzları bulunmaktadır (Turhan, 1998: 248,

249).

Mikro ekonomik yaklaşım tarzı ki, geleneksel kısmi denge analizi olarak da

nitelendirilmektedir, tüm ekonomik sürecin sadece belirli bir kısmı ile ilgilidir.Esas

ağırlığın aile, üretim işletmeleri veya vergilendirilen malın piyasasına verildiği söz

konusu yaklaşım ile fiyat teorisi arasında sıkı bir bağlantı vardır.Çünkü, mikro ekonomik

analiz, yansıma olayını piyasa faaliyetine katılanların davranışları sonucunda ortaya

çıkan özel nitelikte bir fiyat oluşum olayı olarak görmektedir (Turhan, 1998: 249).

Öte yandan, verginin yansımasında etkili olan diğer bir husus ise, makro

ekonomik yansıma teorisidir. Burada mikro ekonomik yaklaşımın aksine, tek tek

kişilerin ya da grupların gelirindeki nihai değişiklikler değil, toplam gelirin dağılımında

meydana gelen nihai değişiklik incelenmektedir (Turhan, 1998: 250).

Açıklamalarımız, şimdilik dolaylı vergilerin özel bir firma veya özel bir endüstri

üzerine konulması durumundaki vergileme etkilerini ele alacak biçimde, kısmi denge

analizi ile ilgili olup, dolaylı vergi etkilerinin makro ekonomik yaklaşım çerçevesinde

açıklanması (ki buna genel denge analizi de denilmektedir) tezimizin 2.4.5.bölümüne

bırakılmıştır.

Page 66: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

55

2.4.4.Kısmi Denge Analizi Çerçevesinde Dolaylı Vergilerin

Yansıması

Neo-klasik iktisatçılar tarafından gelir dağılımı meselesinin genelden kısmiye,

makrodan mikroya yönelmesinin doğal bir sonucu olarak vergilerin yansıması da dar bir

şekilde yorumlanmıştır.Bu görüşü savunanlara göre, ödenen vergi ilk ödeyen tarafından

başkalarına devredilir.İşte yansıma analizi, verginin nihai olarak kimin tarafından

ödendiğini tespit etmeye çalışır ve vergiden doğan yükün elden ele devredilişini ve en

son nihai yüklenilme noktasını inceler.Böylece vergilerin sebep olduğu kayıpların (ve

kazançların) hepsi değil, sadece vergi miktarı kadar bir kayıp ve bu kaybın

devredilmesini olanaklı kılan değişmeler analiz çerçevesine dahil edilmiş olur.Tezimizin

devamında ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, birim verginin veya ödenen vergi

miktarının taraflar arasında paylaşılmasını tespite çalışır.Bu ise, hiç şüphesiz vergi

yükünün dağılımının tespiti anlamına gelir ve bu sebeple vergilerin gelir dağılımına

etkileri ile doğrudan ilintilidir (Boratav, 1965: 158-166).

Özel satış vergileri ya malı kullananların yada üretenlerin gelirlerini

azaltır.Genel Satış Vergilerinden farklı olarak özel satış vergilerinde, sadece malın arz

ve talebi üzerindeki etkileri üzerinde durmak ve ekonominin diğer kesimlerindeki ikinci

etkilerini ihmal etmek çoğu hallerde o kadar yanlış sonuçlara götürmez (Bulutoğlu,

1988: 452).

Bu sebeple, tezin bu bölümünde kısmi denge analizi çerçevesinde ele alınacak

yansıma konusu esas olarak dolaylı vergilerden; özel satış vergilerinin yansıması

konusudur.Diğer bir deyişle tezin bu kısmında, dolaylı vergiden kastedilen özel satış

vergisi olacaktır.

Dolaylı vergiler, spesifik olabileceği gibi, ad valorem de olabilir.Spesifik dolaylı

vergiler, miktar temeline dayanır. Bu tür vergilerde, ödenecek vergi, piyasada işlem

gören malın bir birimi için belirlenir. Piyasada işlem gören malın özelliğine göre birim;

metre, litre, kilogram, ton yada adet olabilecektir.

Page 67: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

56

Piyasanın şekli, tezin 2.4.3.1.bölümünde belirtildiği üzere, fiyatların oluşumu ve

yansıma açısından farklılık arz etmektedir.Bu sebeple, gerek tam rekabet gerekse,

monopol ve oligopol piyasalarında gerçekleşen yansımanın ayrı ayrı incelenmesinde

fayda bulunmaktadır.

2.4.4.1. Tam Rekabet Halinde Yansıma

Tam rekabet piyasasında, spesifik dolaylı vergi uygulamasından sonraki

piyasa denge fiyatı ve bu fiyattan mübadele edilecek mal miktarı bulunabilir. Şekil 2, bu

amaçla çizilmiştir. Spesifik bir verginin konulması veya artırılmasından önceki piyasa

denge fiyatı (Po) olarak gösterilmişt ir .

Dolaylı vergi uygulamasından sonra, piyasa denge fiyatı, (Po)’dan (P*)’a

yükselmiş, buna karşılık, piyasada mübadele edilen mal miktarı, (Qo)’dan (Q*)’a

düşmüştür.

Şekil 2. Spesifik Bir Verginin Kısa Dönem Yansıması

Bu durum, piyasa arz fonksiyonunun kuzey-batıya kaymasının doğal bir

sonucudur. Çünkü, vergi dolayısıyla, piyasada faaliyet gösteren her işletme, her fiyat

düzeyinde, üreteceği mal miktarını şu veya bu ölçüde azaltma gereğini duymuştur.

0

P

P

Q Q

Q

Q

o

P

*

*

o

Q

T

T

{

Q

s

d

s *

{

Kaynak: (Bulmuş, 2003: 302)

Page 68: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

57

Şekil 2’de görüleceği üzere, piyasa fiyatındaki yükselmenin, birim mal başına

konulan spesifik vergi kadar olmadığı görülmektedir. Bu noktada, dolaylı vergilerin

piyasa fiyatını ne ölçüde etkileyeceği sorusuna bir cevap aramamız gerekir.

Piyasada satıcılar, yani işletmeler, ürettikleri malların satışı üzerine konulan

dolaylı vergileri, doğal olarak, tüketicilere, yani alıcılara ödettirme eğilimindedirler.

Ancak, bunu ne ölçüde başarabilecekleri, piyasanın şartlarına ve özelliklerine bağlıdır.

Satıcıların, ürettikleri malların satışı üzerine konulan dolaylı vergileri tüketicilere

ödettirmelerine; verginin ileriye yansıması denir.İleriye doğru yansıma olanağının

olmadığı durumlarda vergiler, üretim faktörlerinin fiyatının düşürülmesi yoluyla, geriye

doğru yansıtılarak faktör sahiplerine aktarılabilir. Bu durum, verginin geriye yansıması

olarak adlandırılır.

Dolaylı vergilerin, ne ölçüde ileriye ve ne ölçüde geriye yansıyacağı; piyasa

talep ve arz fonksiyonlarının eğimlerine bağlıdır. Gerçekten de, piyasa talebi esnek

değilse, fiyat değişmeleri karşısında tüketicilerin yapabilecekleri fazla bir şey ol-

madığından, tüketiciler kendilerini, malı satın almak zorunda hissedeceklerdir. Böyle bir

durumda, satıcılar, dolaylı vergiyi ileriye doğru yansıtmakta hiç bir güçlükle

karşılaşmayacaklardır.Şimdi, ilk olarak talebin tamamen sert olduğu bir durum Şekil

3.(a), talebin tamamen elastiki olduğu bir diğer durum şekil 3.(b) ve arz elastikiyetinin

sıfır olduğu bir durum ise Şekil 3.(c)’de gösterilmek suretiyle, söz konusu durumlarda

verginin kimler tarafından ödendiği anlaşılmaya çalışılacaktır.

Şekil 3.(a) da, talebin tamamen sert olduğu bir durum söz konusu olup, vergi

artışı tamamen alıcıya, diğer bir deyişle tüketiciye yansıtılmaktadır.Denge fiyatı parça

başına düşen vergi tutarı (T) kadar, yani (Po) dan (P*) a kadar yükselmektedir.

Satıcıların rantlarında ise, herhangi bir değişme olmamıştır. Üretilen mal miktarı

değişmemiştir.Bu gibi durumlara, talep elastikiyetinin tamamen sert olduğu zorunlu

ihtiyaç maddelerinin (örneğin ekmek, tuz) vergilendirilmesi örnek olarak gösterilebilir

(Turhan, 1998: 257-258).

Page 69: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

58

Şekil 3. Verginin Tamamen Satıcı ve Alıcı Tarafından Yüklenildiği

Durumlarda Vergi Yansıması

0

P

Q ∗

00

PP

Q Q

QQP*

P o

o

oP

Q

Q Q , Q

Q QQQ

P

o

{{{T T

T

Çizim 5.4 (a) Çizim 5.4 (b) Çizim 5.4 (c)

d s

d

d

s

s

Q∗ Q∗s

Qs

s

Τ{

o

Şekil 3.(b)’de ise, piyasa talebinin tamamen elastik olduğu diğer bir uç durum

gösterilmiştir.Şekilde açıkça görüldüğü üzere, (Qs) eğrisi, (T) seviyesinde bir vergi

kadar yukarıya doğru kayar ve (Qs*) şeklini alır.Yeni denge fiyatı değişmemekle

birlikte, talep edilen mal miktarı (Qo) dan (Q*) a düşer.Böylece maliyeye ödenmesi

gereken verginin tamamını üretici veya satıcı kendisi taşımakta, diğer bir deyişle

yansıma gerçekleşmemektedir (Turhan, 1998: 256).

Şekil 3.(b)’de, bir dikdörtgen ve bir dik üçgenden oluşan griye boyanmış

yamuğun alanı, vergi uygulaması sonucu satıcıların uğradıkları refah kaybını

göstermektedir. Ne var ki, satıcıların uğradıkları refah kaybının, yalnızca dikdörtgenden

oluşan bölümü devletin eline geçmiştir. Zaten rant elde edemeyen tüketicilerin

durumunda herhangi bir değişme olmadığına göre, dik üçgen kadar bir toplumsal refah

kaybı söz konusudur. Üretim ise, büyük ölçüde azalmıştır (Bulmuş, 2003: 304).

Şekil 3.(c) de ise, arz elastikiyetinin “0” olduğu bir durum gösterilmektedir.

Piyasa arzının katı olduğu durumlarda, talep esnekliği ne olursa olsun, vasıtalı vergiyi

bütünüyle satıcılar ödemek zorunda kalır. Şekilde taranmış dikdörtgen, satıcıların

uğradıkları rant kayıplarını göstermektedir. Satıcıların kaybettikleri bu rant, olduğu gibi,

Qs

Q Q

Qd*

Qd

A Şekil 3.(a) Şekil 3.(b) Şekil 3.(c) Kaynak: (Bulmuş, 2003: 304)

Page 70: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

59

devletin eline geçmiştir. Tüketicilerin durumunda ise, herhangi bir değişme olmamıştır.

Aynı biçimde üretim miktarı da değişmemiştir.

Bu duruma örnek olarak, bir maden suyu kaynağından çıkan suya konulan

vergi gösterilebilir.Verginin, su üretimi dışında başka bir işe konulması mümkün

olmadığından, arz esnekliği sıfırdır ve bu sebeple verginin tümü kaynak sahibinin

üzerinde kalacaktır (Bulutoğlu, 1988: 455).

Piyasa arzının esnek olduğu durumlarda satıcılar, vergiyi bütünüyle ileriye

doğru yansıtırlar. Bu durum, Şekil 4.(a) da gösterilmiştir.

Şekil 4. Arzın Tamamen Esnek Olduğu Bir Durum İle Arz Ve Talep

Esnekliklerinin Birbirine Eşit Olduğu Bir Durumda Vergi Yansıması

∗0

P

Q

Q

Q

QQ

P

{T

Çizim 5.5 (a) Çizim 5.5 (b)

Q

P∗

s

s

d

P

Q0

Q

Q∗P

Po

Q

Q

{T

Q∗

s

s

d

o

oo

Bu çizimde görüleceği üzere, dolaylı vergi bütünüyle piyasa fiyatına

yansımıştır. Piyasa fiyatındaki bu artış, talebi ve dolayısıyla piyasada mübadele edilen

mal miktarını azaltmıştır. Söz konusu çizimde, bir dikdörtgen ve bir dik üçgenden

oluşan griye boyanmış yamuğu alanı, vergi uygulaması sonucu tüketicilerin uğradıkları

refah kaybını göstermektedir. Ne var ki, tüketicilerin uğradıkları refah kaybının, yalnızca

dikdörtgenden oluşan bölümü devletin eline geçmiştir. Zaten rant elde edemeyen

satıcıların durumunda, herhangi bir değişme olmadığına göre, dik üçgen kadar bir

a

b Pa

Şekil 4.(a) Şekil 4.(b) Kaynak: (Bulmuş, 2003: 305)

Page 71: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

60

toplumsal refah kaybı söz konusudur. Üretim ise, büyük ölçüde azalmıştır (Bulmuş,

2003: 305).

Son olarak, arz ve talep elastikiyetlerinin birbirine eşit olduğu durum Şekil

4.(b)’de izlenebilir. Yeni bir dolaylı vergi konulması veya mevcut vergi oranının

artırılması durumunda toplam arz eğrisi, vergi kadar (T) yükselecektir.Bu durumda fiyat

(P*) noktasında oluşmaktadır.Satın alınan mal miktarı ise, (Q*) seviyesine

gerilemektedir.Alıcı aldığı her birim mal için devlete (T) kadar vergi ödemiş

olmaktadır.Toplam vergi hasılatı, P*abPa dörtgeni kadardır.Malın tüketiciye mal oluş

fiyatı, (Po-P*) kadar artmakta, üretici verginin bazı etkilerini tüketiciye yüksek piyasa

fiyatı içerisinde yansıtmış olmaktadır.Yanısıra, üreticinin her ünite dolayısıyla tahsilatı

Po’dan Pa’ya gerilemektedir.Burada yansımanın etkileri, sonuçla hem satıcı hem de

tüketici üzerinde ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, tam rekabet halinin olduğu bir piyasada değer üzerinden alınan

bir ad valorem verginin, miktar üzerinden alınan spesifik bir vergiye kıyasla çok farklı

sorunlara yol açmadığı Şekil 5 yardımıyla izlenebilir (Turhan, 1998: 258).

Ad valorem bir satış vergisi, değer esasına göre alınan bir dolaylı vergidir.

Verginin matrahı, bir birim mal veya hizmetin satın alma fiyatıdır. Vergi, mal veya

hizmetin piyasa fiyatına belirli bir vergi oranının uygulanması suretiyle tespit edilir.

Ad valorem satış vergileri; gerek işletmeler, gerekse piyasa üzerindeki etkileri

bakımından, spesifik dolaylı vergilere benzer sonuçlar doğurur. Bu benzerlik; kısa

dönem için olduğu kadar, uzun dönem için de geçerlidir.

Ad valorem satış vergilerini spesifik satış vergilerinden ayıran tek özellik,

verginin; vergiye tâbi değerin bir oranı olarak ifade edilmiş olmasıdır. Verginin

alınışında izlenen bu yol; piyasa arz eğrisini kaydırmakla kalmaz, ayrıca, piyasa arz

eğrisinin eğiminde de spesifik vergilerin aksine değişikliğe yol açar .

Vergiden sonraki arz eğrisinin daha dik olmasının sebebi ise, vergi oranının

sadece miktar üzerinden değil hasıla (miktar.fiyat) üzerinden uygulanmasıdır.Parça

başına düşen vergi tutarı, malın fiyatının yükselmesi ile ilintili şekilde mutlak olarak

Page 72: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

61

arttığı için, vergiden sonraki arz eğrisi, vergiden önceki arz eğrisine kıyasla daha dik

olmaktadır. Bu durum Şekil 5’ten izlenebilir (Turhan, 1998: 258).

Şekil 5.Ad Valorem Bir Verginin Yansıması

0

P

P

QQ

Q

Q

o

P

*

*

o

Q

Çizim 5.7

Q

s

d

s*

Ad valorem satış vergilerinin, ne ölçüde ileriye ve geriye yansıyacağı; fiyat

düzeyi ile piyasa talep ve piyasa arz fonksiyonlarının eğimlerine bağlıdır.

Diğer taraftan vergilemenin etkilerinin uzun vadeli bir analize tabi tutulması

halinde, talep eğrilerinin değişmediği varsayımından hareket etmek mümkün

olmayacaktır.Zira, talep eğrilerinin değişmediği varsayımı, sadece kısa dönemde,

örneğin sadece vergi artışının yapıldığı anda geçerli olabilecektir.Oysa uzun dönemde,

gelirler değişmektedir, prensip olarak gelirin artması yönünde bir değişiklik

izlenmektedir.Bu durumda bir mala, örneğin bir lüks mala olan talebin gelir elastikiyeti

yüksek olur.Diğer bir deyişle gelir arttıkça söz konusu mala olan talep artarsa, talep

eğrisi zamanla dışa doğru kayar ve ileriye yansıma olanakları daha kolay olur.Buna

karşılık adi mallarda, ters yönde bir etki olur (Turhan, 1998: 259).

2.4.4.2. Monopol ve Oligopol Piyasalarında Yansıma

Şimdiye kadarki açıklamalarda tam rekabetin hakim olduğu bir piyasa şekli

esas alınmıştır.Monopol piyasasının geçerli olduğu koşullarda durum farklılık gösterir.

Kaynak: (Bulmuş, 2003: 321)

Page 73: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

62

Monopolist üretim şeklinde piyasaya arz eden tek bir üretici olup, ürettiği malın

arzını tamamen elinde tutmaktadır. Monopol üzerine konulan vergi, niteliğine göre

yansıma bakımından farklı etkiler yaratmaktadır.Vergi, eğer monopol firmanın karı

üzerine konulmuşsa, mükellef tarafından taşınacak ve ilgili firma maliyetleri bundan

etkilenmeyecektir.Buna karşın, monopol niteliğindeki kuruluşun ürettiği mal üzerine

vergi konulduğu zaman, firmanın maliyet eğrisi vergi nedeniyle yükselecek ve verginin

bir bölümü yansıyabilecektir.Bununla birlikte tam rekabet piyasası ile karşılaştırıldığında

monopol piyasasında daha az verginin yansıtılabildiği yönünde görüş birliği vardır

(Akdoğan, 2005: 306-307).

Monopol piyasasında (t) kadar spesifik bir verginin konulması yada artırılması,

Şekil 6’dan da izleneceği üzere, marjinal maliyet eğrisinin sola doğru kaymasına (K1 )

ve parça başına isabet eden marjinal masraflarda vergi tutarında bir artışa sebep

olur.Söz konusu artış karşısında, satış tutarı nispi olarak daha küçük azalır iken(M1’den

M2’ ye) fiyatlar daha yüksek oranda artacaktır(P1’ den P2’ye).Bu durumda, verginin

(P1DC2P2 ) kadar olan kısmı yansıtılır iken, geriye kalan (FABG- P1DC2P2 ) kadar kısım

monopolcü firma tarafından yüklenilir ve (M1 – M2) . t tutarında bir vergiden kaçınma

olayı meydana gelir (Turhan, 1987: 259,260).

Şekil 6. Monopol Piyasasında Vergi Yansıması

Kaynak: (Turhan, 1998: 260)

Özetle, marjinal maliyetteki yükselme, vergideki yükselmeye oranla fiyatlarda

daha küçük seviyede bir artışa sebep olacaktır.Monopol piyasasında da, verginin ne

Page 74: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

63

kadarının ileriye yansıyacağını, talep elastikiyeti ve marjinal maliyetteki değişme

belirleyecektir.

Talebin elastik olduğu bir durumda ise tam tersi bir sonuç oluşacaktır.Şöyle ki,

bu durumda vergi sebebiyle marjinal maliyetlerde meydana gelen artış, satış miktarında

daha büyük bir azalmaya, fiyatlarda ise daha küçük bir yükselmeye sebep olacaktır

(Turhan, 1998: 260).

Tam rekabet ve monopol, gerçek hayatta rastlanılması zor piyasa

şekilleridir.Bu sebeple, her iki piyasa şekli arasında yer alan oligopol piyasasında

dolaylı bir verginin kimler tarafından ödeneceğine değinmekte fayda bulunmaktadır.

Oligopol piyasasında firma sayısı azdır, bununla birlikte oligopolcü malın

fiyatını belirlerken rakiplerinin tepkilerini de dikkate almak durumundadır. Zira bir

oligopolcünün tek başına fiyat yükseltmesi, rakiplerinin buna uymaması durumunda

müşterilerini kaybetme sonucunu doğurabilir.Fiyatların düşürülmesi ise, yine rakip

firmalarca aynen benimseneceği için, beklenilen sonucu vermeyecektir.Bu nedenle

genel olarak fiyat istikrarı tercih edilmektedir.Oligopol piyasasında, spesifik bir vergi

alınması durumunda Şekil 7’den izlenebileceği gibi, yine marjinal maliyet eğrisi sola

doğru kayacaktır.Marjinal maliyet eğrisinin(K2), marjinal hasılat eğrisini dikey alan

içinde kesmesi durumunda, fiyat ve üretim düzeyi değişmediği için, (M1. t1) tutarındaki

verginin tamamı satıcının üzerinde kalacak, diğer bir deyişle yansıma

gerçekleşmeyecektir. Buna karşın, vergi tutarı (t2) seviyesine erişirse, marjinal maliyet

eğrisi (K1)’den (K3)’e kayacak ve marjinal maliyet eğrisini (B) noktasında kesecektir.

Neticede (P1)’den daha yüksek düzeyde bulunan (P2) fiyatı oluşur ve verginin (P1)

(DC2P2) yüksekliğindeki kısmı alıcılara yansıtılırken, vergi tutarının tümü olan (FABG)

ve yansıtılan (P1DC2P2) arasındaki fark satıcı (oligopolcü firma) tarafından

yüklenilir.Talep eğrisi (C1) noktasının üst kısmında daha dik olsaydı, alıcı nispi olarak

daha çok, satıcı ise daha az vergi yüklenmiş olurdu (Turhan, 1998: 261,262).

Page 75: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

64

Şekil 7.Oligopol Piyasasında Vergi Yansıması

Kaynak: (Turhan, 1998: 262)

Yansıma analizinin ortaya çıkarmış olduğu neticelerin kısaca bir

değerlendirmesinin yapılması gerekirse, öncelikle dolaylı vergilerin, önemli ölçüde

yansıtılabildikleri anlaşılmaktadır.Yansımanın derecesi ise, vergi konusu olan malın

talep esnekliğinin durumu, piyasasının monopol veya tam rekabet olup olmaması,

verginin genel yada özel bir vergi olması, malın üretim veya tüketim malı olması gibi

özellikler tarafından belirlenmektedir (Akdoğan, 2005: 311).

Dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkileri açısından önemli olan, bu

tarz vergilerin uzun dönemde kimler tarafından yüklenileceği konusudur.Tam rekabet

piyasası örneğinde belirtildiği gibi, miktar üzerinden alınan bir verginin dağıtım etkisini

belirleyen büyüklüklerden birisi, talebin gelir elastikiyetidir.Spesifik bir verginin, bir

alanda kar azaltıcı yada zarar oluşturucu yönde etkisi bulunursa, bu etkiden dolayı

uzun dönemde üretim faktörlerinin kullanımı yeniden planlanır.Söz konusu uyum süreci

sonunda, sadece masraflarını karşılayabilen üreticiler piyasada kalabilirler.Böylece

dolaylı vergiler, uzun vadeli yansıma olanakları dolayısıyla alıcılar tarafından

yüklenilebilir.Bu nedenle, vergilerin gelir gruplarına dağılımı bakımından satıcılara değil,

alıcılara izafe edilmesi gerekir (Turhan, 1998: 262,263).

Page 76: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

65

Yansıma analizinden çıkan bir sonuçta, somut olarak bir girişimcinin, bir

ücretliden daha iyi durumda olduğudur.Zira, yansıma esasta mal satın alma yada

satma olanakları tarafından geniş ölçüde harekete geçirilmektedir (Brochier vd.,1981:

310).

Buraya kadar anlattığımız modelde, meydana gelen değişikliğin sadece vergi

nedeniyle oluşan nispi fiyat değişikliklerinden ibaret kalacağı, ekonominin geri kalan

kesiminde, nispi fiyatlarda, üretim faktörleri arz ve talebinde, herhangi bir değişiklik

olmayacağı varsayımında bulunulmuştur.Başka bir deyişle vergiden dolayı ekonominin

genel dengesinde herhangi bir değişiklik olmayacağı, olanların ise ihmal edilebileceği,

buna karşın, sadece vergilendirilen mal, hizmet yada faktör ile ilgili bir kısmi denge

değişmesi olacağı kabul edilmiştir.Buna karşılık vergi, ekonominin geniş kesimlerine

yayılan türde bir vergi ise vergi sebebiyle oluşan değişikliklerin kısmi denge analizi

çerçevesinde incelenmesi mümkün değildir.Bu sebeple, ekonominin tümüne yayılmış

olan genel nitelikteki bir satış vergisinin, gelir dağılımı üzerindeki etkileri ancak genel

denge analizi çerçevesinde ele alınırsa anlamlı olacaktır (Bulutoğlu, 1988: 442).

2.4.5. Genel Denge Analizi Çerçevesinde Dolaylı

Vergilerin Yansıması

Dolaylı bir verginin genel denge analizi çerçevesinde yansıması konusuna

değinilmeden önce, yansıma açısından önem taşıyan ve sonuçları etkileyebilecek olan

yansıma metotlarından hangisinin kullanılacağı hususunun açıklığa kavuşturulmasında

fayda bulunmaktadır.

2.4.5.1. Yansıma Analizinin Metodolojisi

Genel ve makro analize geçildiği anda, herhangi bir verginin yansımasından

soyut olarak bahsetmek de zorlaşacaktır.Bu durumda vergi ile birlikte talep (üretim,

istihdam, genel fiyat seviyesi) değişmeleri gibi makro değişkenlerin yansıması veya

vergi ile vergideki değişikliği toplam talep açısından telafi edici yönde hareket eden

diğer bir mali değişkenin ortak şekilde yansıması söz konusu olacaktır. Belirtilen

zorluklara karşın, genel ve makro analizin çeşitli vergilere ayrı ayrı uygulanması bu

Page 77: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

66

vergilerin yansıması konusunda karşılaştırılabilir sonuçlar verebilir.Bu tarz bir yansıma

analizinde izlenecek ortak yöntem bütün vergiler için yapılması gereken ortak

varsayımların tespit edilmesidir.Genel denge analizi çerçevesinde yürütülen

yansımanın tespitine yönelik çalışmalarda, özellikte toplam talep veya telafi edici

alternatif mali değişiklik üzerinde yapılan varsayımlara göre üç ayrı yansıma kavramına

ulaşmak mümkündür (Boratav, 1965: 180-181).

Söz konusu yansıma kavramları, mutlak vergi yansıması, bütçe yansıması ve

diferansiyel vergi yansımasıdır.

Mutlak vergi yansıması, kamu harcamalarının reel olarak sabit tutulması

önkoşulu ile vergi politikasında yapılacak bir değişiklikten yola çıkılarak

açıklanabilir.Böyle bir değişiklik kamu kullanımı için yapılacak olan kaynak

transferlerinde herhangi bir değişiklik yapılmasını gerektirmez.Vergi politikasında

yapılacak olan değişiklik, tek bir vergi de yapılacak değişiklik şeklinde olabilir.Bu

durumda, mutlak vergi yansıması, vergi politikasında yapılan bir değişikliğin gelir

dağılımı üzerinde yaptığı değişiklik olarak tanımlanacaktır.Mesela herhangi bir vergi

oranının düşürülmesi sonucu vergi hasılatı düşecektir.Vergi hasılatının düşmesi sonucu

ise, toplam talepteki artış ile birlikte genel fiyat seviyesinde yükselme diğer bir deyişle

artan bir enflasyon süreci ile karşılaşılır.Bu durumda yapılabilecek en iyi şey,

başlangıçtaki gelir dağılımı ile sonraki gelir dağılımın karşılaştırılmasıdır.Her iki durum

arasındaki fark, esasında başlangıçta yapılan vergi değişikliğine bağlı olmakla birlikte,

aynı zamanda enflasyon sürecinin gelir dağılımı üzerindeki etkisini de içerecektir.Bu

durumda vergi yansıması açıkça, vergi gelirlerindeki bir düşüş ile enflasyonun birlikte

sebep oldukları karışık bir görünüm kazanacaktır (Musgrave, 2004: 11).

Zira, ilk başlangıçta yapılan vergi değişikliği sebebiyle gelir dağılımında

meydana gelen değişiklik artık sadece verginin değil, aynı zamanda genel fiyatlar

seviyesi, bütçe denkliğinde meydana gelen değişme, istihdam seviyesinde oluşan

değişiklik gibi pek çok değişikliğin etkisini ihtiva edecektir.İşte bütün bu kadar etkenin

içinden verginin etkisini ayırt edebilmek ise, işin karışık bir görünüm arzetmesine sebep

olacaktır.

Page 78: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

67

Diğer taraftan, kamu giderlerinde verginin deflasyonist etkisini telafi edici

yönde bir artış olduğunun varsayılması durumunda ancak, toplam talebin sabitliği

sağlanabilir. Bu durumda bütçe yansımasında, sadece vergi yansıması değil, hem vergi

hem de kamu harcamalarının yansıması söz konusu olmaktadır.Gerek vergilerin,

gerekse kamu harcamalarının artması durumunda, söz konusu her iki mali değişmenin

sebep olduğu ve ekonominin her alanına yayılan kayıp ve kazançların incelenmesi

gerekecektir.Vergilerin yanı sıra, kamu giderlerinin yansımasının da incelemeye tabi

tutulması noktasında ise, zorluklar başlayacaktır.Karşılaşılan ilk zorluk, yansımanın

içerisinden vergilerin etkilerinin ayrıştırılması konusudur.Ayrıca vergi artışı karşısında,

vergilerin deflasyonist etkilerini bertaraf etmek için, vergi gelirinin tamamen

harcandığını her zaman farzedemeyiz.Zira, denk bütçe çoğaltanı genellikle kabul

edildiği üzere sıfırdan büyükse, vergi gelirinin tamamen harcanması durumunda toplam

talep artar.Bu ise söz konusu yansıma şeklinde yer alan sabit talep varsayımına uygun

düşmeyecektir.Bütçe yansımasında, toplam talebin sabit tutulabilmesi açısından, artan

vergi hasılatından daha az miktarda kamu harcaması yapılmasını varsaymak

gerekecektir.Ancak toplam talebi sabit tutacak bir kamu gideri artışı, başlangıçta tam

olarak tespit edilemeyeceği için, bu varsayım belirsiz bir bütçe fazlalığına sebep

olacaktır.Bu yaklaşıma göre, meydana gelen gelir dağılımı değişmeleri, sadece vergi

değişikliğinin değil, aynı zamanda vergiyi talep bakımından nötralize eden ve miktarı

kesinlikle bilinmeyen ilave kamu gideri ile bütçe denkliğindeki belirsiz bir

değişmenin(bütçe fazlalığının artması ve açığın azalması gibi) parasal etkilerini de

kapsayacaktır.Bütün bu kadar değişkenin içerisinden, yansıması araştırılan vergilerin

gelir dağılımına olan etkisinin ayrıştırılması ise imkansız olacaktır (Boratav, 1965: 182-

184).

Görüleceği üzere mutlak vergi yansıması ile bütçe yansıması açısından

araştırılan vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin tespiti noktasında aşağı yukarı

benzer zorluklarla karşılaşılmaktadır.Bu durumda, son olarak diferansiyel vergi

yansıması kavramı açısından vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerine bakılmasında

fayda bulunmaktadır

Diferansiyel vergi yansıması, reel olarak aynı parasal geliri sağlayan iki

vergiden birisinin diğerinin yerine ikame edilmesi sonucunda, gelir dağılımında oluşan

Page 79: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

68

değişme olarak ifade edilmektedir.Eşit vergi gelirlerinin ikamesi ancak denk bütçe

durumunda mümkündür.Denk bütçe durumunda reel harcamaların sabit tutulması

gerekliliği sonucu olarak parasal harcamaların seviyesindeki bu tür değişiklikler parasal

vergi gelirlerindeki eşit değişmelerle karşılanmaktadır (Musgrave, 2004: 11-12).

Belirttiğimiz üzere, diferansiyel vergi yansımasında, diğer yansıma

şekillerinden farklı olarak bir değil iki verginin yansıması söz konusudur.

Mutlak vergi yansıması, bütçe yansıması ve diferansiyel vergi yansıması

kavramlarını tanımladıktan sonra, şimdi tez çalışmamız kapsamında, bahsekonu üç

yansıma kavramından hangisinin kullanılması durumunda dolaylı vergilerin gelir

dağılımı üzerindeki etkilerinin tespit edilebileceği aşamasına gelmiş bulunuyoruz ve bu

sorunun yanıtını aramak durumundayız.

Bu aşamada belirtilmesi gereken bir husus daha vardır ki o da, herhangi bir

dolaylı verginin analizi yapılırken mutlaka, hangi yansıma kavramı kullanılırsa

kullanılsın belirtilmesi mecburiyetidir.Bunun gerekliliğini bir örnek yardımıyla izah

edersek konu daha anlaşılır olacaktır.Tam istihdam ve faktörlerin arz esnekliğinin sıfıra

eşit olması gibi ortak bir varsayıma dayanmalarına rağmen, bir kısım iktisatçılar gider

vergisinin genel fiyat seviyesini değiştirmeyerek faktör ödemelerini azaltacağı, diğerleri

ise, vergi sonucu fiyatların yükseleceği ve vergiden doğan yükün tüketicilere

yükleneceğini iddia etmişlerdir.Söz konusu görüş ayrılığı aslında, birincilerin mutlak

vergi yansımasını kullanırken ikinci gruptakilerin vergi hasılatının tamamen harcandığı

ve sıfırdan büyük bir vergi çoğaltanının görüldüğü bir bütçe yansıması kavramını

kullanmalarından ileri gelmektedir.Her iki analiz kendi içerisinde tutarlı ve doğru

olmasına karşın elde edilen sonuçlar karşılaştırılamaz.Çünkü tartışılan konu esasında

taraflarca iddia edildiği üzere gider vergisinin yansıması değil, enflasyon ve

deflasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkileri olacaktır (Boratav, 1965: 185-186).

Belirtildiği üzere, herhangi bir dolaylı vergi analizi esnasında hangi yansıma

kavramının esas alınacağı ulaşılan sonuçların değerlendirilmesi açısından önem arz

etmektedir.Bu durumda, güvenilir sonuçlar elde edilebilmesi açısından, mutlak vergi

Page 80: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

69

yansıması, bütçe yansıması ve diferansiyel vergi yansıması kavramlarından hangisi

tercih edilmelidir?

Gerçekte karşılaşılan durumlarla daha yakın ilgili olması açısından duruma

bakılacak olursa, bütçe denkliğinin her zaman uygulanmamakla birlikte bir iktisadi norm

olarak kabul edildiği az gelişmiş ekonomilerde, mutlak vergi yansıması oldukça gerçek

dışı kalabilir.Vergi hasılatının toplanması ilk karar, bunun harcanması ikinci bağımlı

karar olarak belirlenirse, bütçe yansıması gerçeğe yakın olur.Ancak genel olarak bu

durumun tersi olmaktadır.Öncelikle belirli bir kamu harcamasının yapılması karar altına

alınır, akabinde bu harcamanın finansmanı için alternatif vergilerden birisinin seçimi söz

konusu olur.Bu alternatif vergiler gelir dağılımı bakımından da ele alınırsa esas olarak

diferansiyel vergi yansımasına yaklaşılacaktır.Sonuç olarak Hansen tarafından

önerilen mutlak vergi yansıması, gelişmiş ekonomiler için uygulanabilir iken, geri kalmış

ve enflasyonist finansmandan kaçınan ekonomiler içinse, bütçe denkliğini sağlamaya

yönelik bir diferansiyel yansımanın tercihi söz konusu olabilir (Boratav, 1965: 188-189).

2.4.5.2.Genel Satış Vergilerinin Yansıması

Bütçe yansıması kavramı açıklandığı esnada analize kamu harcamalarının da

dahil edilmesi durumunda, yansıması incelenen verginin gelir dağılımı etkilerinin

ayrıştırılmasının imkansızlaşacağından ve gittikçe karışık hale gelen bir durum ile

karşılaşabileceğimizden bahsetmiştik.

Devlet harcamalarının etkilerinin incelenmesinden, devlet harcamalarının

değişmediği, etkileri incelenen verginin ise, aynı miktarda gelir getiren vergilerin yerine

konulduğu varsayımı ile vazgeçilebilir.Ancak gelinen noktada bu defa, yerine konulan

başka verginin ne olduğunu belirtmek durumundayız.Hangi vergi esas alınırsa alınsın

konulan yeni verginin yansıması, harcamalar veri iken, sadece o vergiye oranla

incelenmiş olacaktır.Bundan dolayı, varılan sonuçlar yine genel olmayacak sadece yeni

verginin yerine geçtiği vergiye oranla ortaya çıkardığı durum hakkında bilgi verecektir.O

halde bu noktada önemli olan kıyaslamaya esas olacak verginin seçimidir.Esas

alınacak verginin kaynakların dağılımı üzerinde sıfır etkisi olan bir vergi olması gerektiği

düşünülebilir.Bu tarzda bir vergi, kişilerden gelir kaynaklarına, tüketiminin veya

Page 81: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

70

varlıklarının bileşimine hiç bakılmaksızın alınan bir götürü vergi bir baş vergisi

olabilir.Buna karşın, söz konusu verginin kıyaslamaya alınmasının önemli bir sakıncası

bulunmaktadır. Zira, baş vergisi gerçekçi bir vergi değildir.Hiçbir zaman büyük bir gelir

kaynağı olarak uygulanmadığı gibi, günümüzde de tamamen terkedilmiştir. Bu sebeple,

üretim etkenlerine ödenen bütün gelirlerden aynı oranda alınan bir gelir vergisi

kıyaslamaya esas olarak alınacaktır (Bulutoğlu, 1988: 442-443).

Dolayısıyla diferansiyel vergi yansıması açısından konu ele alınacak ve bu

anlamda, genel bir gelir vergisinin yerine tüketim malları üzerine konulan bir satış

vergisinin ikame edildiği bir model üzerinde durulacaktır.

Daha önce diferansiyel vergi yansıması kavramının tanımlanması esnasında

da belirtildiği üzere, bir taraftan ikame edilen vergi ile elde edilen vergi hasılatının eşit

olduğu, diğer taraftan vergiden önceki üretim faktörlerinin payının ve düz oranlı gelir

vergisinin kaldırılması ile harcanabilir gelirdeki payların değişmeden aynı kaldığı

varsayımları yapılmıştır.Gelirin elde edilişi yönünden, vergi ikamesi sermaye geliri elde

edenlerle ücret geliri elde edenleri aynı biçimde etkilemektedir.Buna karşın, gelirin

kullanımı yönünden gelir vergisinin kaldırılması, tasarruflardan elde edilen geliri

artırırken, tüketim vergisi, cari gelirden sağlanan tüketimi azaltmaktadır.Bundan dolayı

vergi ikamesi, tasarruf/gelir oranı ulusal ortalamanın altında olanlara göre, tasarruf/gelir

oranı ulusal ortalamadan yüksek olanlar için avantajlı olmaktadır (Musgrave, 2004:

218-219).

Diğer bir deyişle, düz oranlı bir gelir vergisi yerine genel satış vergisinin

ikamesi gelirlerini harcamaktan ziyade tasarruf edenleri, gelirlerini artırma yönünde

etkilerken gelirlerinin büyük bir kısmını tüketen kesimin vergi yükünü artırmaktadır.

Yapmış olduğumuz analize önemli bir sınırlama getirmek durumundayız.Çünkü

analizimizde, genel bir satış vergisi sistemine geçildiğinde, üreticilerin ilk tepkisinin

fiyatları konulan vergi kadar yükseltmek olacağını kabul ettik.Bu fiyat yükselişi

karşısında, mallardan talep edilen miktarlar talep elastikliklerine göre azalır ve vergi

kadar yada daha az yükselmiş fiyatlarla yeni bir nispi fiyat yapısı ortaya çıkar.Ancak

fiyatlarda böyle genel bir yükselme olması için, artan alışverişi destekleyecek bir para

Page 82: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

71

hacmi genişlemesine ihtiyaç vardır.İşte aslında yukarıdaki analizimizde böyle bir para

genişlemesi olacağı varsayımında bulunulmuştur.Bu varsayımın geçerli olmadığı bir

durumda, uzun dönemde yansımanın işleyişi farklı olur (Bulutoğlu, 1988: 445).

Yukarıdaki analizimizde konulan vergi kadar fiyatların arttığı, dolayısıyla ileriye

doğru yansımanın gerçekleştiği ifade edilebilir iken, vergi sebebiyle yükselen fiyatları

karşılayacak bir talep artışının sağlanamaması durumunda ise, verginin geriye doğru

yansıması söz konusu olacaktır.Bahsekonu durumun daha anlaşılır olması açısından

daha ayrıntılı olarak belirtilmesinde fayda vardır.

Para hacminin artmadığı bir durumda, işletmelerin vergi marjlarını da kapsayan

yeni fiyatlara, ürünlerini satmaları mümkün değildir.Satışsızlık, onları üretimlerini

kısmaya zorlar.Üretimlerin azaltılması ise bazı üretim etkenlerine yol verilmesi

anlamına gelecektir.İşsiz kalan emek, sermaye, tabii kaynak gibi üretim etkenlerinin

varlığı, üretim etkenleri gelirlerinin azalması sonucunu doğuran bir arz fazlasına sebep

olur.Bütün üretim etkenlerinin tam olarak kullanılması ise, üretim etkenlerinin gelirlerinin

yeterince düşürülmesine bağlı olacaktır.Bu yapıldıktan sonra, üretim etkenlerinin tam

kullanımı gerçekleşince yansıma süreci sona erir.Genel bir gelir vergisinden genel bir

satış vergisine geçilmesinin sonucu olarak, vergi yükünün dağılımında bir değişiklik

olmaz, aynı şekilde üretim etkenleri gelirleri oransal olarak azalmış olur.Ancak geçiş

döneminde, işsizlik nedeniyle bir süre için, genel olarak üretim ve gelirlerde azalma

olur.Zaten, bundan kaçınmak için para otoriteleri işletmelerden gelen para hacminin

artırılması yönündeki baskılara büyük ölçüde direnemezler ve vergi sebebiyle nominal

milli gelirde meydana gelen artışı finanse edecek kadar para artışını sağlarlar

(Bulutoğlu,1988: 445).

Genel satış vergilerinde milli geliri, katma değer vergisi yada perakende satış

vergisi kadar kavrayamayanlarda yansıma oldukça farklı şekilde gerçekleşir.Yayılı satış

vergisi, vergi yükünü üretim sürecinde çok sayıda satış konusu olmuş malları

kullananların aleyhine olacak şekilde ağırlaştırır.Aynı miktarda üretim değeri için çok

miktarda ara malı kullanan sanayilerde ve kullandıkları ara malları çok defalar satış

konusu olmuş sanayi ürünlerindeki nihai vergi yükü diğer sanayi ürünlerine oranla daha

yüksek olacaktır.Bu durumda, ekonomide firmaların dikey tümleşmeye giderek, vergi

Page 83: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

72

tasarrufuna çalışmaları gözlemlenir.Dikey tümleşme ile birlikte azalan vergi gelirlerinin

artırılmasını sağlamak amacıyla, bu defa vergi oranının yükseltilmesi söz konusu

olabilecektir (Bulutoğlu, 1988: 445,446).

Genel satış vergilerinden istihsal vergisinin uygulanması durumunda ise, söz

konusu verginin tabanının toplam milli gelir değerine kıyasla oldukça dar olması

yansıma şeklini belirleyen ilk etken olacaktır.Verginin imalat kesimi üzerinde

yoğunlaşması, bu kesimin ürünlerinin diğer kesimlerinkine oranla daha pahalı olmasına

sebep olur.Böylelikle uzun dönemde, bu kesimin ürünlerini daha çok kullanan tüketiciler

gelir vergisine kıyasla daha fazla vergi ödemiş olurlar (Bulutoğlu, 1988: 446).

Üretilen mal, lüks mallar kategorisi içinde yer alıyorsa, vergi yükünün bu

durumda tüketici tarafından yüklenileceği ifade edilebilir iken, aksi durumda yani

üretilen malın zorunlu tüketim malı niteliği taşıması halinde, konulan verginin etkisi

sadece tüketiciler üzerinde olmayacaktır.Bu durumda, zorunlu tüketim mallarına

bütçelerinden önemli pay ayıran düşük gelirli kişilerin, ücretlerinin asgari yaşam

düzeyinde tutulabilmesi açısından ücret hadlerinin vergi kadar yükseltilmesi söz konusu

olacaktır.Elbette söz konusu yansıma etkisinin arka planında, uzun dönemde ücret

haddi seviyesinin, asgari geçim düzeyi tarafından belirleneceği şeklindeki, klasik

doktrin yaklaşımı bulunmaktadır (Musgrave, 2004: 231,238).

Modelimizde de görüleceği üzere, dolaysız bir vergi olan gelir vergisinin dolaylı

bir vergi olan genel satış vergisi ile ikame edilmesi, tüketicilerin aleyhine olmasına

karşın, gelirlerinin büyük kısmını harcamak yerine tasarruf edenlerin lehine bir sonuç

yaratmaktadır.

Bu noktada, eşitsiz gelir dağılımını düzeltme yönünde önerilecek bir vergi

politikası ile tasarrufların yükseltilmesi açısından önerilecek bir vergi politikası arasında

vergilerin dolaylı mı yoksa dolaysız mı olması gerektiği konusunda yapılan öneriler

birbiri ile çelişki arz etmektedir.Diğer bir deyişle, dolaylı vergileri savunanlar, temel

olarak bu vergilerin tasarrufları yükselttiği görüşünden hareket etmektedirler. Buna

karşın, dolaylı vergilerin aleyhinde olanlar ise, söz konusu vergilerin gelir dağılımını

bozduğu ileri sürmektedirler.

Page 84: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

73

Günümüzde daha da artarak devam eden bu tartışmanın tarafları, görüşleri

paralelinde toplam vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının düşük veya yüksek

oranlarda tutulması gerektiği yönünde önerilerde bulunmaktadırlar. Hatta tartışmaların

gelinen son noktasında, tezimizin 2.6.bölümünde ayrıntılı olarak belirtileceği üzere,

dolaysız vergilerin tamamen tasfiyesi ile dolaylı vergilerden oluşan bir vergi sistemini

önerenler dahi bulunmaktadır.Tezin izleyen bölümlerinde, söz konusu görüşlere yer

verilmek suretiyle, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerinde ne yönde etkileri bulunduğu

konusu belirtilmeye çalışılacaktır.

2.5. Dolaylı Vergilerin Aleyhindeki Görüşler

Tezimizin1.3.2.bölümünde, ödeme gücüne göre vergilendirmenin

gerçekleştirilmesi açısından kullanılan yöntemlerden birisinin de vergi tarifelerinden

yararlanılması olduğundan bahsedilmişti.Vergi tarifelerinden birisi olan artan oranlılık,

vergilemede adalet yaklaşımlarından ödeme gücü yaklaşımını temel almaktadır. Artan

oranlılığın geleneksel kavramı daha fazla gelir elde edenlerin kamusal mal ve

hizmetlerin finansmanına daha fazla katkıda bulunması şeklinde anlaşılmaktadır. Söz

konusu fazla katkı oransal olarak fazlalığı ifade etmektedir (Emes vd.,2001: 12).

Dolaylı vergilerin aleyhinde olanlar, söz konusu vergilerin, vergi adaleti

açısından yeterli ve uygun vergi türü sayılamayacağını, çünkü bu tür vergilerin gerileyici

etkileri nedeniyle, düşük gelirli gruplar üzerinde yoğunlaştığını ileri sürmektedirler.Bu tip

vergilerde zengin ve fakirin aynı oranda vergilendirildiğini, bu eşitsizliğin giderilmesi

içinse, dolaysız vergilerin vergi hasılatı içindeki payının yükseltilmesi gerektiğini

savunmaktadırlar (Tuncer, 2001: 102).

Dolaylı vergilerin karşısında olanlar, söz konusu vergilerin adalet ilkesine

aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmektedirler.Bu görüşün dayanağını ise, dolaylı vergilerde

artan oranlı bir şekilde vergileme yapılamayacağı fikri oluşturmaktadır.

Vergilerde artan oranlılık, adalet ilkesinin mantıklı ve doğal bir sonucudur.Artan

oranlığın uygulama alanı ise dolaysız vergilerdir.Çünkü dolaylı vergilerde, vergi

Page 85: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

74

ödeyenlerin mali güçleri her zaman göz önünde tutulamamaktadır (Sayar, 1975: 120-

121).

Gelir vergilerinin artan oranlılığı, gelirin daha adil dağılımına faydalı olmaktadır

(Özmucur, 1993: 188).

Dolaylı vergilerin karşısında olanların dayandıkları diğer bir noktada ise yine

vergilemede adalet ilkesinin yansımasını görmekteyiz.Şöyle ki, dolaysız vergiler,

yükümlünün mali gücünü doğrudan vergilendirdikleri için daha adildirler.Zira, dolaysız

vergilerin vergi ödeme gücünü tam olarak belirleyebilecek şekilde düzenlenmeleri

mümkündür.Nitekim bu vergilerde, en az geçim indirimi, artan oranlı vergileme ile

gelirin niteliği ve kaynağına göre farklı vergilendirme uygulamaları mevcuttur.Dolaylı

vergilerin ise, kişisel ödeme güçlerine uydurulması güç hatta imkansızdır.Bu vergiler

genel olarak gerileyici etki gösterirler.Bir başka deyişle, yükümlünün vergi ödeme gücü

arttıkça, dolaylı vergi olarak ödediği tutar nispi olarak azalır.Yani gelire göre tersine

artan oranlıdır.Zira uygulamada bu tür vergilerin halk tarafından en çok tüketilen çay,

kahve, şeker, tütün, ispirtolu içkiler vb. konulduğu görülür.Gelir seviyesi yüksek, orta

halli veya düşük gelir grubuna mensup kişiler bu malları tükettiklerinde aynı oran

üzerinden vergi vereceklerinden mali güçleri göz önünde bulundurulmaz.Hatta bazen

düşük gelirliler ekmek, gaz, tütün gibi bazı malları yüksek gelirlilere oranla daha çok

tükettiklerinden, devlete daha çok vergi ödemiş olurlar.Bu durumda daha büyük bir

adaletsizlik yaratılmış olur.Nitekim Fransız Devrimi zamanında, tüm dolaylı vergilerin

kaldırılması bu nedenlerden dolayı denenmiştir (Edizdoğan, 1998: 182,183).

Dolaylı vergiler ayırım gözetmeksizin bütün kesimleri kapsamakla birlikte, iç

talebin en önemli öğesini oluşturan ücretliler ve kentsel/kırsal küçük girişimci kesimler,

diğer bir deyişle dolaylı vergileri yansıtma olanağı bulunmayan toplumsal kategoriler

satın alma güçleri en fazla reel kayıplara uğratılanlar olmuştur (Oyan, Aydın, 1991: 10).

Artan oranlı vergilerin teorik dayanağı olarak ortaya konulan yaklaşımlardan

biriside, gelirin marjinal fayda kuramına tabi olduğu varsayımına dayanmaktadır

(Livingstone, 2005: 8 ).

Page 86: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

75

Marjinal fayda yaklaşımı, bir malın tüketiminin artması halinde faydasının

azalacağı esasına dayanmaktadır.10.-YTL’lik banknotun ona sahip olan kişiler

nazarında ayrı ayrı değeri vardır.Fakir bir insanın söz konusu paraya verdiği değer ile

orta halli bir kimsenin verdiği değer arasında fark olduğu gibi, zengin bir kişinin verdiği

değer yine farklıdır.Bu sebeple günde 10.-YTL kazanan birinin devlete ödeyeceği 1

YTL için katlandığı maliyet ile günde 50 YTL kazananın ödeyeceği 5 YTL ve günde

100 YTL kazanan bir mükellefin ödeyeceği 10 YTL için katlanacakları maliyet dereceleri

hiçbir zaman birbirine eşit olmayacaktır (Sayar, 1975: 120,121 ).

Bununla birlikte, bazı yazarlar, azalan marjinal fayda kuramının gelir ve servet

için geçerli olamayacağını savunmuşlardır.Söz konusu yaklaşım, homojen olan mal ve

hizmetler için geçerlidir.Oysa para ile birbirinin aynı olmayan mal ve hizmetler

alınabilecektir.Bu görüşü savunanlar, artan oranlılığın, azalan marjinal fayda ile

açıklanamayacağını ileri sürseler bile, artan oranlı vergilemeye karşı değillerdir.Ancak

artan oranlılığı etik nedenlerle savunmaktadırlar.Onlara göre gelirin ilk birimleri (azalan

marjinal fayda kuramından farklı olarak) sosyal açıdan daha önemli istekleri

karşılamaktadır (Sonsuzoğlu, 1997: 86 ).

Zira, ilk kazanılan para, yaşamsal gereksinimler için önemli olmasına karşılık,

daha sonraki kazanımlar, gereksinimler hiyerarşisinde daha sonra gelenler için

harcanmaktadır (Gökbel, 2001:1).

Farklı gelir gruplarında olanlar eğer düz oranlı vergi tarifesi ile vergilendirilirse,

vergi dolayısıyla aynı fedakarlığa katlanmış olmazlar.İşte farklı durumdakilerin aynı

fedakarlığa katlanmaları vergi dolayısıyla fiilen aynı yükü hissetmeleri için, yüksek

gelirlilerin daha yüksek oranda vergilendirilmesi gerekir (Sonsuzoğlu, 1997: 86).

Artan oranlılık, vergilemede, vergi ödeme gücü yaklaşımının esas alınması

gerektiği yönündeki görüşten kaynaklanmakta iken, bu görüşün dayanağını ise, vergi

ödeme gücünün, gelirlerden daha kuvvetli bir şekilde arttığı inancı oluşturmaktadır.

Örneğin ayda 5.000 YTL geliri olan bir kişinin, 500 YTL geliri olan bir kişiye

göre vergi ödeme gücü 10 kat değil, daha fazladır.Vergi oranı sabit ve %10 olursa, bu

örnekteki birinci mükellef 500 YTL, ikinci mükellef 50 YTL tutarında vergi

Page 87: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

76

ödeyecektir.Verginin ödenmesinden sonra birinci mükellefin elinde 4500 YTL, ikinci

mükellefin elinde ise 450 YTL kalacaktır.Birinci mükellef, elinde kalan söz konusu para

ile zorunlu ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, medeni yaşamın gerektirdiği harcamaları

yapacak, belki bir kısım lüks ihtiyaçlarını da karşılayabilecektir.İkinci mükellef ise, 450

YTL ile sadece zorunlu gıda ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanacaktır.Bu durumda

50 YTL’lik vergiyi zorunlu ihtiyaçlarından kısmak suretiyle ödemek zorunda

kalacaktır.Sonuçla her iki mükellef %10 vergi ödemekle aynı derecede bir fedakarlığa

katlanmış olmayacaktır. Oysa vergilemede adalet ilkesine göre, her mükellefin

tamamen aynı derecede olmasa da birbirine yakın derecede fedakarlığa katlanmaları

gerekmektedir.Bu nedenle de, örneğimizdeki birinci mükellefin %10’un üstünde, ikinci

mükellefin ise %10’un altında bir vergi oranına tabi tutulması gerekir (Sayar, 1975:

119-120).

Ödeme gücü fazla olanların daha fazla vergi ödemesi düşüncesinin ise dikey

ve yatay eşitlik şeklinde iki boyutu bulunmaktadır.Tezimizin 1.4.1.2. bölümünde de

kısaca belirtildiği üzere, yatay eşitlik, aynı nitelikteki bir işlem veya gelirin aynı oranda

vergilendirilmesi şeklinde ifade edilebilecek iken, dikey eşitlik kavramı kapsamında,

yüksek gelir elde edenlerin yüksek, düşük gelir elde edenlerin ise düşük vergi ödemesi

gerektiği söylenebilir.Vergileme ilkelerinden adalet ve eşitliğe uygun bir vergi sistemi

oluşturulur iken, dikey eşitlik, vergilemede artan oranlı gelir vergisi uygulamasını

gerektirir (Hamzaçebi, 2001: 82,83).

Vergilemede dikey eşitlik ilkesi esas alındığında artan oranlı bir gelir vergisi

uygulaması önem kazanır iken, başlıcası gelir vergisi olarak kabul edilen dolaysız

vergilerde vergi tarifesi sorunu, vergi yükünün bireyler arasında nasıl dağıtılması ve

bunun sonucu olarak gelir dağılımının nasıl etkilenmesi gerektiği ile sıkı sıkıya ilişkilidir

(Batırel, 1993: 222).

Artan oranlı vergilemenin savunucularına göre, piyasa süreci sonucunda

oluşan gelir dağılımı adaletsizdir ve bu adaletsizliğin giderilmesi için artan oranlı

vergilerle piyasaya müdahale edilmelidir.

Page 88: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

77

Bu noktada Türkiye için hazırlanan “Vergileri Kimler Ödüyor ve Kamu

Harcamalarından Kimler Yararlanıyor?” adlı raporda ulaşılan sonuçların

değerlendirilmesinde fayda vardır.

Söz konusu çalışmanın sonuçlarının vergiler açısından değerlendirilmesi

sonucunda, Tablo 1.’den de görülebileceği gibi, gelir vergisinin mevcut artan oranlı

tarife yapısı itibariyle ile uygulanması halinde gelir dağılımını düşük gelir grupları lehine

düzelttiği görülmektedir (Pınar, 2004: 4-7).

Tablo 1. 1994 ve 2002 Yıllarında Gelir Vergisinin Gelir Dağılımı Üzerindeki

Etkisi

Dilim (%20)

Gelir Vergisi Öncesi Gelir (Menkul ve Gayrimenkul gelirleri hariç)

Gelir Vergisi Öncesi Gelir (Menkul ve Gayrimenkul gelirleri dahil)

Net Gelir (Gelir Vergisi Sonrası Gelir)

1994 YILI

1 0.051 0.042 0.055 2 0.088 0.072 0.094 3 0.130 0.106 0.137 4 0.190 0.156 0.196 5 0.541 0.628 0.518 Gini Katsayısı 0.460 0.528 0.426

2002 YILI

1 0.043 0.042 0.046 2 0.085 0.084 0.090 3 0.126 0.126 0.132 4 0.199 0.198 0.203 5 0.548 0.550 0.530 Gini Katsayısı 0,476 0.477 0.451

Kaynak: (Pınar,2004: 28)

Tablo 1’den de izlenebileceği gibi 1994 ve 2002 yıllarında üst gelir grubundan

orta ve alt gelir grubuna doğru bir yeniden dağılım gerçekleşmektedir. Ancak 1994

yılında %2.3 olan bu pay, 2002 yılında %1.8’e düşmüştür. Buna rağmen yine de artan

oranlı tarife yapısına sahip olan gelir vergisi, düşük gelir grupları lehine dağıtıcı etkiye

sahiptir (Pınar, 2004: 30).

Page 89: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

78

Vergilemede adalet için artan oranlı bir vergi önerilir iken dolaylı vergilerde

bunun uygulanmasının neredeyse imkansız olduğu ileri sürülmektedir.Peki bu durumda

kişilerin fedakarlıklarının eşitlenme imkanı olmasa da birbirine yaklaştırılması için artan

oranlılığın derecesi nasıl tespit edilecektir?

Bu soruya Seligman tarafından, artan oranlılığın en iyi derecesini matematik

incelikle belirlemek olanağı olmasa da, adalete yaklaşmak açıkça adaletsizlik

yapmaktan daha iyidir, şeklinde verilen bir yanıt ile artan oranlı vergilemeye karşı

olanlara aynı zamanda yanıt verilmiş olmaktadır (Akdoğan, 2005: 224).

Türkiye’de dolaylı vergi geliri oranlarının milli gelire oranlarının büyüklüğü

konusunda yapılan bir değerlendirmede, bu oranın büyüklüğünün teoride gelir

dağılımını bozucu etkilerin başında geldiği ifade edilmiştir.Uygulanan yoğun vergi teşvik

tedbirleri ile özel kesimin yatırım yapacağı gerekçesiyle gelir ve kurumlar vergisini

ödeyen mükelleflerin vergi yükü düşürülerek maaş ve ücret geliri elde edenlerin vergi

yükü artırılmıştır.Toplam bütçe gelirleri içindeki kurumlar ve gelir vergisi payı hızla

azalırken yerini dolaylı vergiler almıştır.Böyle bir politikanın ise gelir dağılımı üzerindeki

etkisi oldukça olumsuz olmuştur.Dolaylı vergilerin toplam bütçe gelirleri içindeki payı

arttıkça gelir dağılımı daha da bozulmuştur (Ekonomi Forumu, 1989: 4-19).

Geleneksel mali anlayışta vergilemede adaletin sağlanmasında artan oranlı

vergilerin daha başarılı olduğu kabulü geçerli olmasına karşın özellikle 1980 sonrası

dönemde artan oranlı vergilere yönelik eleştiriler yoğunlaşmıştır. Söz konusu

eleştirilerin bir boyutunu da, sistemin vergilemede adaletin gerçekleştirilmesinde

yetersiz kaldığı noktasına yapılan vurgular oluşturmaktadır. Bu bağlamda artan oranlı

vergilemeye alternatif olarak düz oranlı vergileme ön plana çıkarılmaktadır.Diğer bir

deyişle dolaylı vergileri savunanlar, büyük ölçüde artan oranlı vergilemenin karşısında

olmaları sebebiyle, düz oranlı bir satış vergisinin gelir vergisi yerine uygulanmasını

önermektedirler.

Tez çalışmamız kapsamında dolaylı vergilerin aleyhinde olanlar kadar, dolaylı

vergi savunucularının fikirlerine de yer verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

İzleyen kısımda bu amaçla, dolaylı vergileri savunanların diğer bir deyişle, bir ülke

Page 90: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

79

sisteminde ağırlıklı olarak, hatta tamamen dolaylı vergilere yer verilmesi gerektiğini

düşünenlerin görüşlerine ve bu görüşlerine dayanak oluşturan kıstaslara yer

verilecektir.

2.6. Dolaylı Vergilerin Lehindeki Görüşler

Dolaysız vergilere karşı olanlar aslında en başta, dolaysız vergilerin artan

oranlılık özelliği ile tasarrufları vergiliyor olması şeklindeki iki temel özelliğinden dolayı

söz konusu vergilerin aleyhinde yer almaktadırlar.

Artan oranlı bir vergiye diğer bir deyişle dolaysız gelir vergilerine karşı olmanın

doğal sonucu ise, söz konusu verginin vergi sistemi içerisinden tasfiyesi ile yerine, düz

oranlı ve tüketim tabanlı bir verginin ikame edilmesi olacaktır.

Nitekim son yıllarda özellikle ABD’de yapılan tartışmaların bu yönde olduğu

görülmektedir.Belirtildiği üzere, yapılan çalışmalarda artan oranlılık dışlanırken, düz

oranlı ve tüketim tabanlı vergi sistemi önerilmektedir.Düz oranlı(flat tax) vergi

önerilerinin ortak noktasını, tasarruf ve yatırımların vergi dışı bırakılması suretiyle gelirin

tasarruf edilmeyerek tüketilen kısmının vergilendiriyor olması oluşturmaktadır. Söz

konusu tartışmalar bağlamında, tez konumuz dışına çıkılmaması amacıyla tüm

önerilere değil, ancak dolaylı vergi niteliği taşıyan satış vergisi önerilerine ve bunların

gerekçelerine değinilmekle yetinilecektir.

Gelir vergisi yerine satış vergisi önerisinin, oldukça basit olduğu ve mevcut

sisteme mükemmel bir şekilde uyum sağlayacağı ifade edilmektedir (McCaffery, 2002:

53,54).

Düz oranlı bir satış vergisinin gerekçelerinden birisi, artan oranlı vergilemenin

iktisadi büyüme üzerinde olumsuz etkiler yarattığına yöneliktir.Şöyle ki, sermaye

birikiminin yeterince oluşmadığı kalkınmanın başlangıç dönemlerinde, gelir dağılımı

kaygısıyla artan oranlı vergilemeyi kullanan ülkelerde, bunun bedeli kalkınmanın

gecikmesi şeklinde olmuştur.Çünkü gelir eşitsizliğinin sağlanması amacıyla vergi

yükünün üst gelir gruplarına doğru kaydırılması toplam tasarrufları azaltmış, bu ise

Page 91: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

80

sermaye birikiminin gecikmesine dolayısıyla kalkınmanın ertelenmesine sebep olmuştur

(Karayılmazlar, 2004: 101).

C.A.Knox Lovell ve Johannah Branson tarafından Yeni Zelanda’nın İkinci

Dünya Savaşı sonrası verileri kullanılarak, 2001 yılında yapılan çalışmada, vergi yapısı

ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenmiş ve söz konusu çalışmada elde edilen

sonuçlardan biriside, dolaysız vergilerin, dolaylı vergilere oranla ekonomik büyümeyi

daha fazla olumsuz etkilediğine yönelik olmuştur (Atılgan, 2004: 172-181).

Klasik iktisadi düşünce sistemi içerisinde sermaye birikimi vasıtasıyla iktisadi

büyümenin sağlanmasında, yatırıma dönüştürülmeleri varsayımı dahilinde tasarruflara

çok büyük bir önem verilmiştir. Ekonomideki toplam tasarruflar otomatik olarak yatırım

hacminin, dolayısıyla iktisadi büyüme oranının belirleyicisi durumundadır.Devletin bir

ekonomideki sermaye birikimi miktarını değiştirebilme gücü, geçmişten günümüze

sürekli olarak iktisatçıların merakını uyandıran bir konu olmuştur.Neoklasik iktisat

çerçevesinde, özellikle uygulanan vergi politikalarının, devletin sermaye birikimi

üzerinde kuvvetli bir etkileme gücüne sahip olduğu görülür.Bir ekonomideki iktisadi

faaliyet sürecinde, tasarruf ve yatırımlar sermaye birikimi sürecinin iki önemli aşamasını

oluşturur.Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından duruma bakıldığında, bu ülkelerde

sermaye birikimi meselesinin aslında tasarruf meselesi olduğu görülür.Kişisel

tasarrufları artırmada kullanılacak yöntemlerden birisi, tasarruf edilmesi istenilen gelirin

tasarruf eğilimi düşük gruplardan, tasarruf eğilimi yüksek gelir gruplarına kaydırılmasını

sağlamaktır.Bunu sağlamak içinse, ekonomide uygulanan vergilerin yüksek gelirli

grupların tasarruflarını kısıtlayıcı bir etkide bulunmaması gerekir (Oktayer, 2003:

155,156).

Söz konusu düşünceden hareketle ve iktisadi büyümeye öncelik verilmesi

isteniyorsa buna uygun bir vergi sistemi oluşturulması gerekmektedir.İşte tam da bu

noktada artan oranlı dolaysız bir gelir vergisinin iktisadi büyüme amacı ile çelişki

arzettiği ileri sürülmektedir.

Vergi sistemi içerisinde, dolaysız vergilerden kişisel gelir vergisi, bünyesinde

taşıdığı artan oranlılık nedeniyle, özel kesim tarafından gerçekleştirilen tasarruf

Page 92: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

81

düzeyini yükseltmede başarılı bir araç olamaz.Dolaysız vergilerden, artan oranlılık

derecesi yüksek bir kişisel gelir vergisi, gelirin artan kısmını daha yüksek bir oranla

vergilendireceğinden, bireysel tasarruflar üzerinde olumsuz bir etki

oluşturacaktır.Dolaysız vergiler, bir taraftan tasarruf artışlarını daha yüksek oranda

vergilendirir iken, diğer taraftan sermaye gelirlerini vergi kapsamına alarak, sermayenin

getirisini azaltmaktadır.Dolaysız vergilerin söz konusu olumsuzluklarına karşın, dolaylı

vergiler, tüketim üzerinden alındıklarından, tüketim-tasarruf tercihi daha başlangıçta

tasarruf lehinde olmaktadır (Oktayer, 2003: 156-157).

Vito Tanzi ve Howell H.Zee tarafından, vergilemenin özel tasarruf oranları

üzerindeki etkisini tespit etmeye yönelik olarak 21 OECD ülkesine ait 1970-1994

dönemi verilerini kullanarak yapılan çalışmada da, belirtilen hususları doğrular nitelikte

sonuçlar elde edilmiştir.Şöyle ki, gelir vergisi yerine tüketim vergisi uygulanması özel

kesim tasarruflarını olumlu yönde etkileyecektir (Atılgan, 2004: 112,113).

Yine Türkiye için 1963-1990 döneminde, toplam vergi gelirleri içindeki dolaylı

vergilerin oranı ile özel ve toplam tasarruf oranları arasında yapılan karşılaştırmanın

neticelerinin değerlendirilmesi ile benzer sonuçlar elde edildiği görülmüştür.Şöyle ki,

öncelikle belirtilen dönemde, Türkiye’de vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin

payının son on yılda sürekli artış gösterdiği ve söz konusu artış ile birlikte göze çarpan

diğer bir noktanın da, gerek özel tasarruf oranının gerekse toplam tasarruf oranının

aynı dönem içerisinde önemli sayılabilecek sıçramalar gösterdiğidir (Karakaş, 1993:

255-258).

İfade edilen hususların göz önünde bulundurulması durumunda, gelir vergisinin

artan oranlılık özellikleri sebebiyle dolaylı vergilere nazaran tasarruflar üzerinde ek yük

oluşturduğu söylenebilir.Bu durum Tablo 2’den de izlenebileceği gibi bir örnek

yardımıyla izah edilebilir:

Bir taraftan, her birinin geliri 20.000.-YTL olan iki birey olduğunu diğer taraftan

ise piyasada tasarruf mevduatına ödenen cari faiz haddinin yüzde 10 ve gelir üzerinden

yüzde 20 oranında bir vergi alındığını varsayalım. Birey A’nın toplam 20.000.-YTL

üzerinden yüzde 20 gelir vergisi ödedikten sonra arta kalan 16.000 YTL’yi aynı yıl

Page 93: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

82

içinde harcadığını, diğer bir deyişle tasarruf etmediğini, Birey B’nin ise 20.000.-YTL

geliri üzerinden yüzde 20 gelir vergisi (4000.- YTL) ödedikten sonra arta kalan 16.000

YTL’nin yarısını harcadığını, diğer yarısını ise tasarruf ettiğini düşünelim. Bu durumda

Birey B, ikinci yılda tasarruf ettiği 8000.- YTL üzerinden yüzde 10 faiz geliri elde etmiş

olacak ve toplam geliri 8.800 YTL’ye çıkmış olacaktır. Birey B, elde ettiği faiz geliri (800

YTL) üzerinden yüzde 10 gelir vergisi ödeyecektir. Yani, faiz geliri üzerinden 160 YTL

vergi ödeyecektir. Bu durumda Birey B’nin harcanabilir geliri 8.640.- YTL ( 8.800-160=

8.640) olmaktadır. Bu örnekten açıkça anlaşıldığı üzere her ne kadar birey A, ve birey

B aynı gelire sahipse de Birey B, Birey A’dan daha fazla vergi ödemektedir.Gelirinin

yarısını tasarruf eden Birey B tamamını tüketen birey A’ya göre 160.-YTL fazla vergi

ödemiş olmaktadır. Diğer bir deyişle, tasarrufların vergilendirilmesi dolayısıyla tasarruf

eden birey cezalandırılmış olmaktadır (Aktan, 2002c: 14).

Gelir vergisinin olmadığı, sadece harcamaların vergilendirildiği bir sistemde,

tasarruf edenlerin vergi karşısındaki durumlarının da bir örnek yardımıyla

açıklanmasında fayda görülmektedir.

Bir önceki örneğimizde, A ve B bireylerinin tasarruf ve tüketim tercihleri

konusunda yaptığımız varsayımların geçerli olduğunu düşünelim.Bu durumda birey A,

%25 harcama vergisi karşılığında 4000.- YTL vergi ödeyecektir. Bu durumda, Birey

A’nın bir sonraki yıl harcanabilir geliri söz konusu olmayacaktır. Birey B ise, gelirinin

8000.- YTL’sini, birinci yılda harcamış olsun. Bu durumda Birey B, toplam 2000 YTL

harcama vergisi ödemiş olacaktır. Öte yandan Birey B’ ikinci yıl için kalan 8000 YTL

üzerinden bir faiz geliri elde edecektir (8.000 YTL* %10= 800 YTL). Birey B’nin toplam

gelirini ikinci yılda harcaması halinde ödeyeceği vergi 2200 YTL olacaktır (8.800*% 25

harcama vergisi). Tablodan da izlenebileceği gibi, Birey B , 4200 YTL, Birey A ise 4000

YTL vergi ödemektedir. Ancak, paranın şimdiki değeri dikkat alındığında Birey A ile

Birey B’nin aynı vergiyi ödediklerini söylemek mümkündür. Bu örnek çerçevesinde

düşünüldüğünde gerçekten de harcama vergisinin gelir vergisine göre daha adil ve

doğru olduğu söylenebilir (Aktan, 2002c: 14,15).

Page 94: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

83

Tablo 2: Gelir Vergisi ve Tüketim Vergisi Uygulamalarında Bireylerin

Ödedikleri Vergilerin Karşılaştırılması

Gelir Vergisinin Uygulandığı Durum (%20 Gelir Vergisi Oranı)

Birey Geliri(YTL) 1.Yıl Tüketimi

1.Yıl Ödenen Vergi

2.Yıl Tüketimi

2.Yıl Ödenen Vergi

A 20.000 16.000 4.000 0 - B 20.000 8.000 4.000 8.640 160 Tüketim Vergisinin Uygulandığı Durum (%25 Tüketim Vergisi Oranı)

A 20.000 16.000 4.000 0 - B 20.000 8.000 2.000 8.800 2200

Kaynak: (Aktan, 2002c: 15)

Dolaysız vergilerin aleyhinde olanların bir diğer dayanak noktası ise, emeğin

üretime katılması karşılığı olan ücreti hedef alan bir verginin çalışma gayreti üzerindeki

etkisinde ortaya çıkmaktadır.Birey bu durumda birbiriyle çelişen iki etkinin baskısını

hissedecektir.Bir yanda vergi; kaybedilen geliri telafi etmek için daha fazla çalışma

yönünde bir gelir etkisi yaratırken(vergi sebebiyle azalan gelirini daha fazla çalışarak

telafi etmek için), diğer yanda çalışma yerine dinlenmeyi ikame edebilir.Bu ikame etkisi

ise, marjinal vergi oranlarının bir fonksiyonu olacaktır.Artan oranlı vergilemenin, çalışma

gayreti üzerinde yaptığı olumsuz etki, artan oranlılığın derecesine bağlı olarak

değişecektir.Artan oranlılık ne kadar kuvvetli olursa, emek arzı da aynı ölçüde

azalacaktır.Marjinal oranlardaki bir indirim ise, emek arzı üzerinde olumlu etki

yapacaktır.Zira, marjinal gelir vergisindeki bir indirim bireyin dinlenceye ayıracağı

zamanın fiyatını artıracaktır (Karayılmazlar, 2004: 97-98).

Bu sebeple, artan oranlı gelir vergisinin toplumun en iyi maaş ödenen

dolayısıyla en üretken olan üyelerini ilave gayretten caydırdığı ileri sürülmektedir (The

Economist, 2005: 9).

Diğer taraftan yüksek oranlı vergilemenin bireylerin ekonomik faaliyetleri

üzerinde de olumsuz etkiler yaratarak refah kaybına sebep olduğu ileri sürülmektedir.

Zira, bu görüşü savunanlara göre, yüksek marjinal oranlar, vergi sonrası getiriyi

azaltmaktadır.Vergileme, bireysel davranışlarda herhangi bir değişiklik yaratmıyorsa,

aşırı yük ve ekonomik etkinsizlik söz konusu olmayacaktır.Bu açıdan etkin bir vergi

Page 95: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

84

sistemi aşırı yükü minimize eden bir yapıda olmalı ve davranışları en az seviyede

değiştirmelidir.Çünkü vergiler kamu hizmetlerinin finansmanında kullanıldığına göre,

üretilen mal ve hizmetlerin toplam sosyal yararı, toplanan vergi gelirlerinin değerine eşit

olarak kalmalı ve böylelikle yaratılan aşırı yükü karşılamalıdır.Ancak artan oranlı

vergiler söz konusu olduğunda vergi sisteminin ekonomik faaliyetleri caydırıcı etkileri

oluşmaktadır (Karayılmazlar, 2004: 96,97).

Artan oranlı gelir vergisinin karşısında olanların bir diğer gerekçesi ise, söz

konusu vergilemenin vergi kaçakçılığını teşvik ettiğine yönelik olmaktadır.Bu görüşe

göre, yüksek marjinal vergi oranlarına ekonomik aktörlerin göstereceği tepkinin kayıt

dışına çıkmak şeklinde olması şaşırtıcı değildir.Haksız rekabete yol açması sebebiyle

adaletsizlik yaratan kayıt dışı ekonominin daraltılabilmesi için marjinal vergi oranlarının

indirilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

Bahsekonu edilen dolaysız vergilerin artan oranlılık ile tasarruf ve yatırımları

vergileme gibi olumsuz etkileri karşısında, söz konusu olumsuz etkilerin ortadan

kaldırılmasına yönelik olarak özellikle ABD’de olmak üzere birtakım reform

önerilerinde bulunulduğu görülmektedir.

Bu yöndeki önerilerden biriside ABD Senatörü Richard Lugar tarafından

hazırlanan plandır (Türkan, 1997: 25).

Lugar Planı olarak adlandırılan söz konusu plana göre, mal ve hizmetler

üzerine konulan ulusal satış vergisi, gelir ve kurumlar vergisi ile birlikte sermaye

kazançları vergisi ve emlak vergisinin yerine geçecektir.Bu durumda %17 oranındaki bir

ulusal satış vergisinin, Amerikan cari gelir vergisi sisteminin sağladığı gelir kadar gelir

yaratması tahmin edilmektedir. Bugün Amerikanın en önemli sorununun düşük tasarruf

oranları olduğu, hatta OECD 1993 verilerine göre, ABD’deki tasarruf oranlarının diğer

endüstrileşmiş ülkeler arasında %1.8 ile en düşük seviyede bulunduğu (İngiltere %2.6,

Kanada %2.6, Fransa %4.2, Almanya %5.9 ) ve bu olumsuz koşulların sebebi olarak ta

girişimcileri ve tasarrufları cezalandıran gelir vergisi sistemi olduğu ileri sürülmektedir.

Ulusal satış vergisinin ise, tasarrufların artmasında güçlü bir etkisi olacağı ileri

sürülmektedir. Söz konusu tasarıya göre, yükselen tasarruf oranları, güçlü ekonomik

Page 96: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

85

gelişme, daha düşük faiz oranları, reel ücretlerin düzeltilmesi, yeni iş imkanlarının

yaratılması konularında sağlanacak başarının anahtarı olacaktır (Lugar: t.y.:2,3).

Diğer taraftan, ABD’de gelir vergisinin satış vergisi ile yer değiştirmesi

durumunda, ekonomik etkilerin ne olacağına yönelik hususlarının araştırılması için

1993 yılında Cato Enstitüsünce, Boston Üniversitesinden Laurence Kottlikoff

görevlendirilmiştir.Kottlikoff tarafından yapılan çalışmanın sonuçları da, Lugar Planında

belirtilen hususları teyit eder nitelikte olmuştur.Şöyle ki, ulusal satış vergisinin, kişisel

gelir vergisi, kurumlar vergisi ve emlak vergisinin tamamı ile yer değiştirmesi

durumunda, gerekli vergi oranı ilk olarak %17.4 olarak hesaplanmıştır.Bu sistemin

uygulanmasından 10 yıl sonra ise, tasarruf oranının yükseleceği (iki kattan daha fazla),

sermaye stokunun yaklaşık %8 yükseleceği, reel ücret oranının yaklaşık %3 artarken,

faiz oranlarının ise %8 düşeceği iddia edilmiştir (Moore, 1995: 6).

Görüleceği üzere, dolaylı vergilere karşı olanların temel dayanakları büyük

ölçüde, söz konusu vergililerin ödeme gücüne göre vergileme esasına aykırılık teşkil

etmesi nedeniyle adalet ilkesine uygun olmadığı noktasında birleşmektedir.Dolaylı

vergilere taraf olanlar ise, daha ziyade tasarruf ve iktisadi büyüme üzerindeki olumlu

etkilerini göz önünde bulundurmak suretiyle, söz konusu vergilerin tercih edilmesi

gerektiği yönünde fikir beyan etmektedirler.Bununla birlikte, dolaylı vergileri savunanlar,

bu vergilerin, iktisadi büyümeye olan olumlu katkılarının yanı sıra, düşük gelirli kişiler

üzerindeki olumsuz etkilerinin de bertaraf edilerek, vergilemede adalet ilkesine uygun

hale getirebileceğini iddia etmektedirler.

Bu durumda, dolaylı vergileri savunanların gerekçelerinin, tezimizin 1.4

bölümünde belirtilen vergileme ilkeleri doğrultusunda değerlendirilmesinde fayda

görülmektedir.

2.7. Dolaylı Vergi Savunucularının Vergilendirme İlkeleri

Bağlamında Dayanakları

Dolaylı vergilere yöneltilen eleştirilen odak noktasını söz konusu vergilerin

vergilemede adalet ilkesine aykırılık teşkil etmesi olduğundan ve diğer taraftan söz

Page 97: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

86

konusu görüşü savunanların bu konudaki dayanaklarından tezimizin 2.5 bölümünde

bahsedilmişti.

Buna karşın, dolaylı vergileri savunanlarından da, söz konusu vergilerin adil

olabileceğini iddia ettiklerini görmekteyiz.

Yani dolaylı vergilerin gerileyici yapılarının kolayca bertaraf edilmesinin

mümkün olacağı öne sürülmektedir.Bunun yöntemleri konusunda ise birtakım araçlar

geliştirilmiştir.

Nitekim, Lugar Planında, ulusal satış vergilerinin düşük gelirli kişiler üzerindeki

etkilerinin hafifletilmesi için zorunlu ihtiyaç maddelerine muafiyet uygulanması yoluyla,

artan oranlı olacak şekilde bir düzenleme yapılabileceğinden bahsedilmektedir.Bundan

dolayı, %17 olarak uygulanması önerilen satış vergisi oranının uygulanan muafiyetlere

bağlı olarak biraz daha düşük veya yüksek olabileceği de ifade edilmektedir (Lugar,

t.y.:2,3).

Buna karşın, bazı mal ve hizmetlere sıfır vergi oranı uygulanması, diğer bir

deyişle uygulanacak vergi muafiyeti ile, dolaylı vergilerin gerileyici etkilerinin bir ölçüde

artan oranlı yapıya kavuşturulmaya çalışılması yeni bir öneri olarak algılanmamalıdır.

Zira, İngiltere’de dolaylı bir vergi türü olan katma değer vergisinin gıda

maddeleri, barınma ve çocuk giysileri alanlarında uygulanan sıfır vergi oranları

sebebiyle, artan oranlılık özeliğine sahip olduğu ifade edilmektedir (Tait, 1988: 216).

Diğer taraftan, herkes için geçerli olacak bir vergi iadesi meblağı

belirlenebilir.Amerika’da Cato Enstitüsünce yapılan bir çalışmada, her bir bireyin bir yıl

boyunca yapacağı ilk 5.000.-USD tutarındaki alımları için yapılacak bir vergi iadesini

herkesin kabul edeceği ileri sürülmektedir.Bunun anlamı dört kişilik bir ailenin, her yıl

20.000.-USD tutarındaki ilk alımları için vergi ödemeyeceğidir.Vergi iadesi sağlamanın

değişik yolları vardır.Örneğin %18 oranında bir satış vergisi konulduğu varsayıldığında,

her yıl dört kişilik bir ailenin 3.600.-USD tutarında (20.000.-USD*%18) bir vergi iadesi

yetkisi olacak.Hükümet dört kişilik bir aileye, 900.-USD veya iki kişilik bir aileye 450.-

USD tutarında üç aylık vergi iadesi çeki gönderebilir (Moore, 1995: 6,7).

Page 98: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

87

Diğer bir yöntem ise, her aileye yıllık bir akıllı kart (smart card)

sağlanmasıdır.Bu aile büyüklüğünü temel alan bir satış vergisi kredisi olarak ifade

edilebilir.Bu sistemde örneğin çocukları olmayan evli bir çift, kartlarıyla 10.000.-USD

tutarında bir kredi alacak ve çiftin yaptığı alımlar, akıllı karttaki 10.000.-USD kredi

kullanılana kadar hesaptan düşülecektir.Çiftin 10.000.-USD tutarındaki alımlarından

sonra ise aile satış vergisi ödemeye başlayacaktır (Moore, 1995: 7).

Ayrıca, bazı maliyecilere göre, bütçenin harcama kalemleri, düşük gelir

gruplarına yönelik olarak kullanılıyorsa, sadece vergi yansımasının incelenmesi hatalı

sonuçlara sebep olabilir.

Eğer düşük gelirli gruplar ödedikleri vergiden daha fazla fayda temin ediyor,

buna karşın yüksek gelir gruplar temin ettikleri faydadan daha çok ödemede

bulunuyorlarsa, bu tip sistem kendisini gösterir.Dolaylı vergilerin alternatifi durumunda

olan artan oranlı vergilemenin, tek başına gelirin yeniden dağılımını sağlayacağı doğru

değildir.Aynı durum düz oranlı vergileme içinde geçerlidir.Gerçekten devlet

harcamalarının büyük bir kısmı üst gelir gruplarının ihtiyaçlarının teminine tahsis

edilirse, artan oranlı bir gelir vergisi dahi reel gelir eşitsizliğinin artmasına engel

olamayabilir.Diğer tarafından devlet tarafından sağlanan fayda, tamamen işsizlik

tazminatı, fakirlere yardım ve sosyal hizmetler vb. şeklinde ise azalan oranlı bir vergi

sistemi dahi, yeniden dağıtım yapan mali sistemin faydalı bir unsuru olabilir. Yani bir

vergi sistemin yapısında değişiklik yapılması veya bir vergi artışı söz konusu

olduğunda, ancak değişiklik yapıldıktan sonra oluşan vergi gelirinin harcama tarzı olan

son durum, değişmenin mahiyetini belirleyecektir.Aynı miktardaki yeniden dağılım,

artan oranlı vergi tarifesiyle sağlanacağı gibi, gelişen sosyal hizmetleri finanse etmek

için bir satış vergisi konulması ile de sağlanabilir (Buchanan, 1966: 15,17).

Düz oranlı ve artan oranlı bir gelir vergisi ile kamu harcamalarının analize dahil

edilmesi suretiyle Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmada, %25’lik bir düz vergi

sistemine göre, mevcut artan oranlı vergi sisteminde, hanelerin sadece en zengin

%10’unun daha fazla vergi ödeyeceği belirtilmektedir. Kaldı ki, söz konusu çalışmada

kamunun harcamalarına dikkat çekilerek, Şekil 8’den de izlenebileceği üzere Yeni

Zelanda’da yeniden dağıtımın büyük kısmının, devlet bütçesinin diğer tarafında,

Page 99: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

88

fakirler için daha fazla harcama yapılarak sağlanacağı ifade edilmektedir (The

Economist, 2005:7).

Şekil 8. Yeni Zelanda’da Kamu Harcaması ve Hanehalkı Başına Ort. Vergi

0

20

40

60

80

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Artan Oranlı Gelir Vergisi

Düz Oranlı Vergi

Ortalama Eğitim, Sağlık veRefah Harcamaları

Hanehalkı Piyasa Gelir Yüzdeleri

Kaynak: (The Economist, 2005:7)

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dolaylı vergilerin lehinde

olarak nitelendirmiş olduğumuz ve gelir vergisi karşısında dolaylı vergilere yer verilmesi

gerektiğini savunanların da, bir taraftan dolaylı vergilerin gerileyici etkileri sebebiyle

düşük gelirli kişiler üzerinde ağır bir yük oluşturduğunu kabul ettikleri görülmektedir.Söz

konusu kabulün yapılmış olması ise, dolaylı vergilerin adil olmadıkları yönünde bir

düşünce beyan etmelerini sağlamamış aksine, yukarıda izah edilen yöntemler

kullanılmak suretiyle söz konusu vergilerin adil olabileceğini ifade etmelerine zemin

oluşturmuştur.

Diğer taraftan çoğu ülkenin mevcut mekanizmaları içerisinde zaten zorunlu

satış vergileri olduğu için çoğu vergi ödeyicisi satış vergisi sisteminin nasıl işlediğinin

bilincinde, dolayısıyla satış vergisinin minimum masrafla başarı sağlayacağı ifade

edilmektedir.(Lugar, t.y: 4)

Yanı sıra, bahsedildiği üzere artan oranlı bir vergilemenin, birtakım ekonomik

faaliyetleri çarpıttığı veya engellediği ileri sürülmektedir.Bu durumda, kalkınmanın kritik

Page 100: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

89

faktörlerinden ve pozitif dışsallık üreten tasarrufları ve çalışma gayretini

çarpıtmaktadır.Buna karşın, dolaylı bir satış vergisinin iktisadi faaliyetlere zarar vermesi

sözkonusu değildir.(Karayılmazlar. 2004: 98)

Bu anlamda, dolaylı vergiler, tezimizin birinci bölümünde bahsekonu edilen

vergileme ilkelerinden ekonomik etkinlik ilkesine uygun bir vergileme şekli olacaktır.

Zira, tezimizin 1.4.2.1 bölümünde açıklandığı üzere, bireylerin çalışma gayreti, yatırım

ve tasarrufları üzerinde olumsuz etkileri olmayan bir verginin etkin olduğu kabul

edilmektedir.

Ayrıca, dolaylı vergi uygulamasının en önemli getirilerinden birisi basitlik

olacaktır.Bu uygulama ile birlikte, yıllık vergi denetimleri, beyanname doldurmak tarih

olacaktır.Vergi denetim korkusunun yol açtığı zorunlu maliyetler ortadan kalkacaktır.Her

ne kadar Lugar’ın düz vergi taraftarlarını, vergi sistemini basitleştirdikleri için taktir ettiği

bilinse de, hiçbir şeyin formun olmadığı bir sistemden daha basit olamayacağı ifade

edilmektedir.(Lugar, t.y.:3 )

Bu özellikleri itibariyle de dolaylı vergilerin, vergilemede basitlik ilkesine uygun

bir vergilendirme şekli olduğu söylenebilir.

Zira, tezimizin 1.4.2.2 bölümünde açıklandığı üzere çok önemli bir

vergilendirme ilkesi olan basitlik ilkesine göre bir vergi sistemi basit ve kolay olduğu

ölçüde uygulanabilirdir.Dolaylı bir vergi, vergi beyannamesini ortadan kaldırmakla,

verginin hesaplanmasında güçlükleri ve bu sebeple muhasebeci tutulması masraflarını

da ortadan kaldırmış olmaktadır.

Diğer taraftan dolaylı vergilerin verimlilik ilkesine uygun bir vergilendirme şekli

olduğu ileri sürülmektedir.Çünkü, artan oranlı gelir vergisi yerine düz oranlı ve tüketim

tabanlı bir verginin uygulanması durumunda en önemlisi vergi kaçakçılığı engellenmiş

olacaktır.Marjinal vergi oranlarının kaldırılması ve tasarrufların vergilendirilmemesi bir

taraftan kalkınmayı sağlarken diğer taraftan devlet açısından vergi gelirlerini

artıracaktır.(Karayılmazlar, 2004: 101,102)

Page 101: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

90

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE VE OECD ÜLKELERİNDE DOLAYLI

VERGİLER VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİ

İkinci bölümde, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerine ve dolaylı

vergi savunucuları ile karşıtlarının görüşlerine teorik olarak değinildikten sonra, bu

bölümde, Türkiye ve OECD ülkelerinin vergi gelirleri içerisinde, dolaylı vergilerin payının

ne olduğu ve söz konusu vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerine değinilmesinde

fayda görülmektedir.Rakamlarla fiili durumu aktarmak, gerek dolaylı vergi karşıtlarının

gerekse savunucularının görüşlerinin analiz edilmesine olanak sağlayacaktır.

3.1. Türkiye ve OECD Üyesi Ülkelerde Dolaylı Vergiler

Tezin bu bölümünde, gerek Türkiye gerekse OECD üyesi ülkelerde dolaylı

vergilerin gelişim süreci incelenecektir.Günümüzde toplam vergi gelirlerinin ne

kadarının dolaylı vergilerden karşılandığı hususu bir tarafa, uzun dönemli bir inceleme

bize, vergi yapısındaki dolaylı-dolaysız vergileme ağırlığının zamanla ne yönde

değiştiği konusunda yararlı olacaktır.Bu sebeple, inceleme döneminin başlangıcı olarak

gerek Türkiye gerekse OECD üyesi ülkeler açısından iktisadi ve mali anlamda yapısal

bir dönüşümü ifade eden 1980 yılı tercih edilmiştir.

3.1.1. Türkiye’de Dolaylı Vergiler

Türkiye’de konsolide bütçe gelirleri içerisinde dolaylı ve dolaysız vergilerin

payına bakıldığında, 1980 ve 2005 periyodunda dolaylı vergilerin genel olarak artış

eğiliminde olduğu gözlenmektedir.

Tablo 3’ten de izlenebileceği gibi, konsolide bütçe vergi gelirleri içerisinde

dolaylı vergilerin payı, 1980 yılında %37.20 iken, 2005 yılı itibariye söz konusu payın

%69,44 gibi yüksek bir seviyeye eriştiği görülmüştür.

Page 102: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

91

Tablo 3. Türkiye’de Konsolide Bütçe Vergi Gelirleri

Cari Fiyatlarla (Bin) YTL % Dağılım

Yıllar Dolaysız Vergiler

Dolaylı Vergiler

Toplam Dolaysız Vergiler

Dolaylı Vergiler

Toplam

1980 471 279 750 62.80 37.20 100 1981 768 423 1.191 64.48 35.52 100 1982 827 478 1.305 63.37 36.63 100 1983 1.149 785 1.934 59.41 40.59 100 1984 1.382 990 2.372 58.26 41.74 100 1985 1.826 2.004 3.830 47.68 52.32 100 1986 3.106 2.866 5.972 52.01 47.99 100 1987 4.492 4.559 9.051 49.63 50.37 100 1988 7.066 7.166 14.232 49.65 50.35 100 1989 13.645 11.905 25.550 53.41 46.59 100 1990 23.657 21.742 45.399 52.11 47.89 100 1991 41.094 37.549 78.643 52.25 47.75 100 1992 71.393 70.209 141.602 50.42 49.58 100 1993 128.324 135.949 264.273 48.56 51.44 100 1994 283.733 304.027 587.760 48,27 51,73 100 1995 460.437 623.913 1.084.350 42,46 57,54 100 1996 884.068 1.360.026 2.244.094 39,40 60,60 100 1997 1.931.970 2.813.514 4.745.484 40,71 59,29 100 1998 4.304.108 4.924.488 9.228.596 46,64 53,36 100 1999 6.715.638 8.086.642 14.802.280 45,37 54,63 100 2000 10.849.962 15.653.736 26.503.698 40,94 59,06 100 2001 16.080.919 23.655.009 39.735.928 40,47 59,53 100 2002 20.077.498 39.554.370 59.631.868 33,67 66,33 100 2003 27.808.099 56.508.070 84.316.169 32,98 67,02 100 2004 27.996.744 62.080.117 90.076.861 31,08 68,92 100 2005 32.672.814 74.256.413 106.929.227 30,56 69,44 100 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Bütçe Finansman İstatistikleri,(Çevirimiçi) http// www.

hazine.gov.tr/stat.07 Ocak 2007.

Diğer taraftan, dolaylı vergilerin kendi içerisindeki değişimine bakıldığı zaman,

Tablo 4’ten de izlenebileceği üzere, 1980’lerden sonra, vergi sisteminde mal ve

hizmetlerden alınan vergilerin genel olarak artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu

grubun önemli gelir kalemlerinin ise dahilde alınan KDV(1985 yılından itibaren

yürürlüğe girmesiyle birlikte), akaryakıt tüketim vergisi (2002 yılına kadar) ve özel

tüketim vergisi (2002 yılından itibaren yürürlüğe girmesiyle birlikte) olduğu

anlaşılmaktadır.

Page 103: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

92

Tablo 4. Türkiye’de Genel Bütçe Vergi Gelirleri Tahsilatının Yüzde Dağılımı

Yıllar Mal Ve Hizmetlerden Alınan Vergiler

Dış Ticaretten Alınan Vergiler

Vergi Gelirleri Toplamı

Dahilde Alınan Muamele Vergisi

ATV+ ÖTV

Diğer Toplam Gümrük Vergisi

İthalat Muamele Vergisi

Diğer Toplam

1980 8.0 - 10.7 18.7 3.8 2.3 3.7 9.8 100

1981 4.9 - 15.1 20.0 3.7 3.9 2.8 10.4 100

1982 5.6 - 19.7 25.3 3.6 3.8 7.4 14.8 100

1983 6.4 - 20.5 26.9 4.6 4.6 8.4 17.6 100

1984 5.6 - 19.8 25.4 6.2 5.5 9.3 21.0 100

Dahilde Alınan KDV

İthalde Alınan KDV

1985 14.1 1.2 12.7 28.7 5.7 10.0 3.5 19.2 100

1986 17.4 0.9 12.7 31.0 4.8 8.8 2.9 16.5 100

1987 17.0 0.8 12.5 30.6 4.7 11.1 3.7 19.5 100

1988 18.1 1.1 11.7 31.5 4.1 10.7 3.9 18.7 100

1989 16.4 2.6 10.9 29.9 2.8 8.9 4.8 16.5 100

1990 16.8 2.7 10.6 30.1 2.3 10.4 4.9 17.6 100

1991 18.5 3.0 10.2 31.6 1.3 10.5 4.4 16.2 100

1992 19.1 4.8 9.5 33.4 1.2 10.6 4.3 16.1 100

1993 19.3 4.8 9.8 33.9 3.3 11.7 2.5 17.5 100

1994 20.7 8.8 10.6 40.1 2.4 12.3 2.1 16.8 100

1995 18.9 9.5 11.2 39.6 2.8 13.2 2.0 18.0 100

1996 18.7 13.5 11.1 43.3 2.4 14.4 0.5 17.3 100

1997 18.2 13.4 10.2 41.8 2.4 14.8 0.2 17.4 100

1998 17.2 11.6 10.3 39.1 1.8 12.3 0.2 14.3 100

1999 16.0 15.2 10.1 41.3 1.6 11.7 0.1 13.4 100

2000 16.9 12.3 13.7 42.9 1.4 14.7 0.1 16.2 100

2001 18.3 14.2 13.1 45.6 0.9 13.0 0.1 14.0 100

2002 19.4 22.9 8.1 50.4 1.0 14.8 0.1 15.9 100

2003 18.3 26.5 7.3 52.1 1.0 13.8 0.1 14.9 100

2004 18.5 26.0 7.6 52.1 1.2 15.5 0.1 16.8 100

2005 17.1 27.5 8.5 53.1 1.1 15.0 0.1 16.2 100

Kaynak: 1980-1991 Dönemi Verileri: (Korkmaz, 2003: 152-161)

1992-2005 Dönemi Verileri: Gelir İdaresi Başkanlığı, Vergi İstatistikleri,

(Çevrimiçi) http//www.gib.gov.tr/index.php?id= 271, 24 Ocak 2007.

Page 104: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

93

Tablo 4 verilerinin incelenmesi neticesinde görüleceği üzere, 2002 yılına kadar

mal ve hizmetlerden alınan vergiler içerisinde, dahilde alınan KDV’nin ağırlıkta olduğu,

2002 yılından itibaren ağırlığın özel tüketim vergilerine kaydığı görülmektedir.

Dolaylı vergiler içerisinde en büyük paya sahip olan ÖTV’nin, 2005 yılı itibariyle

hangi mal gruplarından ne ağırlıkta tahsil edildiğini ise Şekil 9 yardımıyla

görebiliriz.2005 yılında, petrol ve doğalgaz ürünlerine ilişkin olarak tahsil edilen

ÖTV’nin, yaklaşık %60 ile özel tüketim vergileri toplamı içerisinde ilk sırada olduğunu

görmekteyiz.

Petrol ve doğalgaz ürünlerinden tahsil edilen ÖTV’yi, yaklaşık %26 pay ile

kolalı gazoz, alkollü içki ve tütün mamüllerine ilişkin olarak tahsil edilen ÖTV

izlemektedir.

Motorlu taşıt araçlarına ilişkin olarak tahsil edilen ÖTV’nin toplam özel tüketim

vergileri içerisindeki payı yaklaşık %12 iken, %2 pay ile dayanıklı tüketim ve diğer

mallara ilişkin ÖTV’nin özel tüketim vergilerine en az katkıyı sağladığı görülmektedir.

Şekil 9. Toplanan ÖTV’nin Mal Gruplarına Dağılımı (2005)

60%26%

12% 2% Petrol ve Doğalgaz

Kolalı Gazoz Alkollü İçki

ve Tütün

Motorlu Taşıtlar

Dayanıklı Tüketim ve

Diğer Mallar

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı, Vergi İstatistikleri,(Çevrimiçi) http//www.gib. gov.tr/

index. php?id= 271, 24 Ocak 2007.

Page 105: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

94

Diğer taraftan, dolaylı vergilerden, dış ticaret vergilerinin, toplam vergi gelirleri

içindeki payı, 1980’li yıllara kadar oldukça önemli bir seviyede iken liberal ekonomi

politikalarının uygulanmasıyla, düşme eğilimi göstermiştir.Şöyle ki, 1963 yılında, toplam

vergi gelirlerinin, %25.6’sı, 1969 yılında ise %23.5’i dış ticaret vergilerinden

kaynaklanmaktaydı.Diğer bir deyişle, ithal ikameci politikaların uygulandığı dönemlerde

vergi gelirlerinin yaklaşık dörtte biri dış ticaret vergilerinden oluşmaktaydı (Tokatlıoğlu,

2005: 66).

1980 yılında ise, dış ticaret vergilerinin, toplam vergi gelirlerine olan katkısı

%9.8 seviyesine gerilemiştir.1980 yılından sonra, toplam vergi gelirleri içindeki dış

ticaret vergileri payının giderek yükseldiği, 1984 yılında en yüksek seviyesi olan %21’e

ulaştığı görülmüştür.Bu tarihten sonra ise göreceli olarak düşük seyreden söz konusu

payın, 2005 yılı itibariyle, %16.2’ye gerilediği görülmektedir.

Dış ticaret vergilerinden gümrük vergilerinin, toplam vergi gelirleri içindeki payı

genel olarak azalmıştır.Gümrük vergilerinin 1980’li yıllardan önceki gelişimine

bakıldığında, 1947-1955 yılları arasında toplam vergi gelirleri içerisinde gümrük

vergilerinin payının, yaklaşık %10 düzeyinde gerçekleştiği görülmüştür.

Sabit kur ve enflasyon dolayısıyla ihraç mallarının nispi fiyatının artmış olması

ve dış ticaret hacminin daralması sebebiyle, 1956-1958 periyodunda toplam vergi

gelirleri içinde gümrük vergisinin payı yaklaşık %7 olarak gerçekleşmiştir.Nihayet 1958

devalüasyonu ile dış ticaret hacmine paralel olarak gümrük vergisinin vergi hasılatı

içindeki payı da artmış, 1959’da bu pay %11.39 olmuştur.1967 yılına kadar bu seviyede

seyreden gümrük vergisi payının, 1968 yılında %8.20 ‘ye düştüğü, azalmanın 1975

yılına kadar devam ederek 1975 yılında söz konusu oranın, %6.18 seviyesine gerilediği

görülmüştür (Korkmaz, 2003: 162).

Gümrük vergilerinin, 1980 yılında düşmüş olduğu %3.8 seviyesinden, genel

olarak azalış eğilimini devam ettirerek 2005 yılında %1.1 seviyesine kadar gerilediği

görülmüştür.

Buna karşın, ithalde alınan KDV’nin günümüzde, toplam vergi gelirleri

içerisinde en büyük paya sahip olan dış ticaret vergisi olduğu görülmektedir.1980

Page 106: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

95

yılında ithalat muamele vergisi adıyla tahsil edilen verginin toplam vergi gelirleri içindeki

payı %2.3 iken, 1985 yılında KDV’nin yürürlüğe girmesiyle ithalde alınan KDV’nin

toplam vergi gelirleri içindeki payının %10’a yükseldiği görülmüştür.

2005 yılına gelindiğinde ise ithalde alınan KDV’nin toplam vergi gelirleri

içindeki payı %15 seviyesine yükselmiştir. Bu ise 1980 yılına göre, alınan KDV’nin

toplam vergi gelirleri içindeki payının yaklaşık %552.2 seviyesinde yükseldiği anlamına

gelmektedir.

Sonuçla, ilgili dönem itibariyle, toplam vergi gelirleri içinde, gümrük vergilerinin

payı azalırken, ithalde alınan KDV’nin payı artmıştır.

3.1.2. OECD Üyesi Ülkelerde Dolaylı Vergiler

Toplam vergi gelirlerinin ne kadarının dolaylı vergilerden karşılandığı

hususuna, OECD üyesi ülkeler açısından bakıldığında, Türkiye’deki oranlar daha da

dikkat çekici hale gelmektedir.

Tablo 5’te 2004 yılı itibariye Türkiye dışındaki OECD üyesi ülkelerin toplam

vergi gelirleri içindeki dolaylı ve dolaysız vergi payları belirtilmiştir.Tezin 3.1.1.

bölümünde yer aldığı üzere Türkiye’de 2004 yılı itibariyle toplam vergi gelirlerinin

%68.9’u dolaylı vergilerden karşılanmaktaydı.

Tablo 5 verilerinin incelenmesi ile 2004 yılı verilerine göre, OECD üyesi

ülkeler içerisinde sadece Meksika ve Slovakya’da, Türkiye’ye benzer şekilde vergi

gelirlerinin önemli bir kısmının dolaylı vergilerden karşılandığı görülmektedir.2004 yılı

itibariyle Meksika’da toplam vergi gelirlerinin %67.2’si dolaylı vergilerden

karşılanmıştır.Meksika’yı, %65.6 dolaylı vergi payı ile Slovakya Cumhuriyeti takip

etmektedir.

Tablo 5 verilerine göre, toplam vergi gelirlerine dolaylı vergilerin en az katkıyı

yaptığı ülkelerin başında, ABD ve Avustralya’nın geldiği görülmektedir.2004 yılı

itibariyle, ABD’de, toplam vergi gelirlerinin %24.9’unun dolaylı vergilerden karşılandığı

görülürken, bu oran Avustralya’da %28.5 düzeyinde geçekleşmiştir.

Page 107: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

96

Tablo 5. 2004 Yılı İçin OECD Üyesi Ülkelerde Toplam Vergi Gelirleri

İçerisinde Dolaysız ve Dolaylı Vergi Payları

Ülke Dolaysız Vergiler Dolaylı Vergiler

Avusturya 55,6 44,1 Avustralya 71,5 28,5 Belçika 61,9 36,5 Kanada 69,2 30,8 Çek Cumhuriyeti 45,4 54,0 Danimarka 66,1 33,5 Finlandiya 56,2 43,5 Fransa 53,3 46,4 Almanya 50,3 49,2 Yunanistan 42,7 56,9 Macaristan 40,3 59,4 İzlanda 54,9 45,1 İrlanda 55,1 44,5 İtalya 53,8 45,8 Japonya 67,4 32,6 Kore 49,8 50,2 Lüksemburg 57,2 42,6 Meksika 32,8 67,2 Hollanda 47,3 51,4 Yeni Zelanda 66,2 33,8 Norveç 62,2 37,8 Polonya 37,9 60,9 Portekiz 42,3 57,3 Slovakya Cumhuriyeti 34,0 65,6 İspanya 55,7 43,7 İsveç 63,5 36,1 İsviçre 68,7 31,3 İngiltere 60,1 39,4 ABD 75,1 24,9

Kaynak: FTA, Tax Burden 2006, (Çevrimiçi)http:www.estv.admin.ch/data/sd/e/

inter/pdf/2006/dir-indir-aktuell-21.pdf, 05 Ocak 2007.

Bununla birlikte, OECD ülkeleri; dönemsel olarak bir incelemeye tabi tutulduğu

zaman, genel satış vergilerinin toplam vergi gelirleri içerisindeki ağırlığının zaman

içinde arttığı görülmüştür.Tablo 6’dan da izlenebileceği gibi, önemli bir dolaylı vergi türü

olan genel satış vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki payı, OECD ülkeleri ortalama

Page 108: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

97

değerleri ele alındığında, 1980 yılında %15.3 seviyesinde iken 2003 yılında %18.9

seviyesine ulaşmıştır.

Tablo 6. OECD Üyesi Ülkelerde Genel Satış Vergilerinin Toplam Vergi

Gelirleri İçindeki Payı

Ülke 1980 1985 1990 1995 2000 2002 2003

Avusturya 20.1 21.0 20.8 18.7 18.8 18.7 18.4 Avustralya 5.3 7.9 8.0 8.7 12.0 13.5 13.7 Belçika 17.0 15.8 16.5 15.3 16.3 15.7 15.6 Kanada 11.5 13.2 14.1 14.0 14.3 15.0 15.1 Çek Cumhuriyeti - - - 16.7 18.3 17.4 17.1 Danimarka 22.3 20.1 20.5 19.3 19.3 20.1 20.1 Finlandiya 17.4 18.3 19.3 17.4 17.4 18.2 19.4 Fransa 21.1 20.0 18.8 17.4 16.9 16.7 16.8 Almanya 16.6 15.8 16.6 17.4 18.4 18.0 17.9 Yunanistan 13.2 17.2 26.5 23.0 21.8 23.6 22.4 Macaristan - - - 19.4 26.1 24.5 26.1 İzlanda 28.9 33.0 32.3 31.7 29.8 28.1 27.7 İrlanda 14.8 20.6 20.6 21.2 23.1 25.0 24.5 İtalya 15.6 14.5 14.7 13.8 15.4 15.0 14.2 Japonya - - 4.4 5.4 9.1 9.5 9.5 Kore 22.0 21.1 19.7 18.9 17.0 18.9 18.2 Lüksemburg 11.6 12.8 13.9 14.0 14.6 14.8 15.5 Meksika 15.7 15.9 20.8 16.9 18.7 19.3 19.4 Hollanda 15.8 16.2 16.5 15.6 17.4 19.2 19.7 Yeni Zelanda 10.2 10.4 22.4 22.8 24.9 25.3 26.1 Norveç 18.2 18.2 18.8 21.2 20.3 20.4 20.0 Polonya - - - 17.1 22.0 21.3 21.7 Portekiz 16.2 12.6 19.6 22.4 23.2 22.8 22.9 Slovakya Cumhuriyeti - - - - 22.5 23.3 22.0 İspanya 10.2 14.7 16.0 15.9 17.5 16.7 17.2 İsveç 13.4 14.0 14.9 19.4 16.7 18.4 18.4 İsviçre 9.2 10.7 11.6 12.0 13.1 13.0 13.4 Türkiye - 23.3 20.1 31.1 24.2 26.2 24.9 İngiltere 14.7 15.9 16.8 19.3 18.3 19.3 19.8 ABD 7.0 7.9 8.0 8.0 7.6 8.2 8.4 OECD Toplam 15.3 16.4 17.4 17.7 18.5 18.9 18.9

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı,Vergi İstatistikleri, (Çevrimiçi) www.gib.gov. tr/index.

php?id= 271, 24 Ocak 2007.

Page 109: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

98

3.2. Dolaylı Vergilerin Nispi Ağırlıklarının Artış Sebepleri

Bir önceki bölümde rakamlarla ifade edildiği üzere, gerek Türkiye, gerekse

OECD ülkeleri açısından tüketim tabanlı vergilemeye verilen önemin artması, tesadüfi

bir durum değildir.

Günümüzde, dünyada serbestçe dolaşabilen küresel sermayeyi, kendi

ülkelerine çekebilmek amacıyla ülkelerin birtakım mali kolaylıklar sağladıkları

görülmektedir.Bu durumun bir uzantısı olarak ise, vergilemede; dolaysız vergilerden,

tüketimin vergilendirildiği dolaylı vergilere doğru yönelme olmuştur (Tanrıverdi, t.y.: 2).

Tezimizin 2.6. ve 2.7 bölümlerinde ayrıntılı olarak bahsedildiği üzere, dolaylı

vergilerin olumlu taraflarının ön plana çıkartılarak, söz konusu vergilerin ağırlıklı olduğu

bir vergi sistemi önerisinin yaygınlaşması, 1980’lerden itibaren dünyada yaşanan

yapısal dönüşümle ilintilidir.Bu yapısal dönüşüm, küreselleşme olarak

adlandırılmaktadır.

Çok boyutlu bir konu olması sebebiyle, küreselleşmenin tek ve basit bir

tanımını yapmak zordur.Bu bağlamda, küreselleşmenin her bir boyutunu ön plana

çıkartan farklı tanımların ön plana çıkartılması daha uygundur.Küreselleşmenin üç

önemli boyutu bulunmaktadır.Bunlar, ekonomik küreselleşme, politik küreselleşme ve

kültürel küreselleşme şeklindedir.Tez konumuz kapsamında bu boyutlardan, ekonomik

küreselleşmenin üzerinde durulacaktır.Bu anlamda, ekonomik küreselleşme kavramı,

dünyanın, iktisadi yönden entegre hale gelmesini, ülke ekonomilerini birbirinden ayıran

gümrük duvarları, tarifeler, kotalar ve sermaye kısıtlamaları gibi engellerin aşılmasıyla

malların, hizmetlerin, işgücünün ve sermayenin ülkeler arasında daha hızlı ve daha

rahat dolaşabilir hale gelmesini ifade etmektedir.Küreselleşen dünyada, firmalar sadece

iç piyasaya değil, dünya pazarına yönelik üretim yapmakta, maliyet avantajı olan

bölgelere, üretimin çeşitli aşamalarını taşımaktadırlar (Acar, 2004:2,3).

Küreselleşmeyi tanımladıktan sonra, küreselleşme ve dolaylı vergi ilintisinin

ortaya konulması açısından, tezimizin bu bölümünde, dünya ekonomisinde yaşanan bu

yapısal dönüşümün genel çerçevesinin aktarılmasına çalışılacaktır.

Page 110: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

99

1973 petrol kriziyle birlikte, ekonomide yaşanan enflasyon ve durgunluk

(stagflasyon) durumunun, tüm dünya ekonomilerini olumsuz olarak etkilemesi nedeniyle

Keynesgil politikalara ve refah devletine ağır eleştirilerde bulunulmuştur.Neo-liberal

politikalarla gittikçe ön plana çıkan yeni sağ anlayış, devletin müdahale alanının

sınırlandırılması yönünde adımlar atmıştır.Ülkelerin çoğu, 1980’li yıllardan sonra, kamu

yönetimi alanında reform yapma gereğini duymuş ve piyasa temelli bir kamu yönetimi

inşa etmek amacıyla reformlar uygulamıştır.Devleti, içine girdiği mali krizden

kurtarmaya yönelik neo-liberal politikaların siyasal alandaki söylemi olan yeni sağ,

ekonomik, sosyal, siyasal ve yönetsel boyutlarıyla kapsamlı bir dönüşümü ifade

etmektedir.Söz konusu anlayış, 1970’lerin krizinin, 1979-1981 arasında yaşanan ikinci

petrol şokuyla daha da ağırlaşmasıyla birlikte, aynı dönemde iktidara gelen, İngiltere’de

Thatcher ve ABD’de Reagan hükümetlerinin ürünüdür (Demirel, 2006: 105-110).

Yeni uluslar arası ekonomik düzen içerisinde ülkeler, ticaret ve sermaye

piyasalarını liberalize etmişler ve uluslararası sermayenin serbestçe hareket imkanına

kavuşmasına olanak sağlamışlardır.Bu yıllarda başlayan ve hala devam eden şirket

evlilikleri sonucu ortaya çıkan dünya şirketleri, mal, kredi ve sermaye piyasası işlemleri

ile dünya ekonomisine istedikleri şekilde yön vermeye başlamışlardır.Yeni ekonomik

düzen, uluslararası şirketlere sahip devletlerin, hakim olduğu, Dünya Ticaret Örgütü,

Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve bu kuruluşlarla birlikte çalışan, uluslararası

denetim ve rating kuruluşları ile kurallarını koymaya devam etmektedir (Tanrıverdi,

t.y.:1).

1980’li yılların ortasından itibaren, faktör hareketlerinin önündeki engelleri

kaldırma çabaları, özelleştirme ve Doğu Bloğundaki dağılma ile birlikte, piyasaların

yeniden düzenlenmesi ve teknik ilerlemeler, küreselleşmenin sacayaklarını

oluşturmuştur (Mercan, 2004: 33).

Küreselleşmenin sacayaklarından birisi olan özelleştirme ile devlet hacminin

küçültülmesi hedeflenmiştir.Küreselleşmenin getirdiği yeni devlet anlayışı, özelleştirme

ile devletin işletmecilikten çekilerek, hacmini daraltırken, sadece kamusal mal ve hizmet

üretimine odaklanmasını öngörmektedir.Diğer bir deyişle devlet, savunma, diplomasi,

adalet gibi hizmetleri ifa etmeli, diğer mal ve hizmetlerin üretimini özel sektöre

Page 111: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

100

bırakmalıdır.Günümüzde, eğitim-sağlık gibi yarı kamusal hizmetlerin, elektrik gibi doğal

tekellerin piyasa aracılığı ile sunulmasına yönelik düzenlemeler bu görüş doğrultusunda

yapılmaktadır.Dolayısıyla küreselleşme ile devlet bütçesinde yaşanacak dönüşüm, tek

ve hacmi küçük bütçeciliğe doğru olacaktır.(Demirbaş, 2003: 93).

Özelleştirmeler ile sadece mali amacı olması öngörülen bütçenin, gelir tarafı

olan vergi boyutunda da bir takım değişikliklerin olması kaçınılmazdır.

Şöyle ki, 1980’li yıllardan sonra, ülkelerin çoğunluğunda yaşanılan yapısal

dönüşümle birlikte, uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması, mobil hale

gelen sermayenin, daha az vergi ödeyeceği, dolayısıyla daha fazla kar elde edeceği

alanlara kaymasına sebep olmuştur.Küreselleşme, tam da bu noktadan hareketle,

ülkelerin vergi sistemleri üzerinde etkili olmaktadır.

Zira, küreselleşmeye uyum sağlayan ülkeler, bu sermayeyi kendi ülkelerine

çekmek için, vergi politikalarını gözden geçirmekte ve vergi oranlarını indirme yoluna

gitmektedirler.Dolayısıyla küreselleşme, ülkelerin vergileme kapasitelerinin ve vergi

yükü dağılımının değişmesinde etkili olmaktadır.Ekonomik sınırlamaların ortadan

kalktığı, küresel bir köye dönüşen dünyada, ulusal arz ve talebe dayalı çözümlerin

yerini, küresel arz ve talebin esas alındığı çözümler almıştır.Bunun sonucunda vergi

politikaları da, ulusal sınırların dışına çıkarak uluslararası nitelik taşır hale gelmiştir.

vergi politikaları, sadece uygulanan ülkelerde değil, o ülkenin dışındaki diğer ülkelerde

yaşayan, birey ve işletmeleri de yakından ilgilendirmeye başlamıştır.Bu durum,

özellikle akışkan durumdaki sermaye gelirleri ile çok uluslu şirketler açısından açık bir

şekilde ortaya çıkmaktadır.Nakdi sermaye geliri elde edenler, teknolojinin sağladığı

imkanları kullanarak, vergi oranlarının düşük olduğu ülkelere, yatırımlarını

aktarmaktadırlar.Diğer taraftan, çok uluslu şirketler vergi yüklerini asgari düzeyde

tutabilmek için, uygun yatay ve dikey örgütlenme modellerine yönelmektedir.Artık,

gerek bireysel yatırımcıların gerekse çok uluslu şirketlerin, dünyanın herhangi bir

yerinde daha düşük vergi uygulayan bir ülkeye sermaye transfer etmeleri veya

faaliyetlerini kaydırmaları, basit bir bilgisayar işlemi vasıtasıyla

gerçekleşebilmektedir.Özellikle gelişmekte olan ülkelerin finansman ihtiyacı için,

Page 112: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

101

yabancı tasarruflara olan gereksinimleri dikkate alındığında, bu küresel sermaye,

ülkeler açısından daha da önemli hale gelmektedir (Tanrıverdi, t.y.:1,2).

Küreselleşen devletin vergi politikasında ise, aşağıda belirtilen şekilde

değişiklikler olacağı öngörülmektedir (Giray, 2005:102,103):

- Küreselleşme süreci öncesi, her ülke kendi vergi politikasını ulusal

ekonominin gereksinmelerine göre biçimlendirmekteydi. Vergileme şekilleri ve düzeyi;

kamu tarafından sağlanacak mal ve hizmetlerin düzeyi, bir ülke için gerekli olan kaynak

tahsisi, istikrar ve yeniden dağıtım amaçlarına dayalı olarak oluşturulmaktaydı. Yine

vergi oranları, kamu harcamalarının düzeyi ve vergi teşviklerinin kullanımı, öncelikle

ulusal etkileri baz alınarak ve ulusal kurumlara dayalı olarak kararlaştırılan konulardı.

Vergi politikalarının diğer ekonomiler üzerindeki etkileri, bazı uluslararası yayılımlar

dışında genellikle sınırlıydı.

Küreselleşme süreci ile birlikte ülkeler, rakipleri veya ticari ilişkiler içinde

bulundukları diğer ülkelerin vergi politikalarındaki değişikliklerinden kendilerini izole

edemezler. Bu durum mali literatürde mali dışsallık kavramıyla açıklanmaktadır. Mali

dışsallık genel olarak, bir vergileme yetkisine sahip otoritenin belirleyeceği vergi

oranının, diğer vergileme otoritelerinin vergi gelirlerini etkilemesini ifade etmektedir.

Mali dışsallık , negatif mali dışsallık ve pozitif mali dışsallık şeklinde ikiye ayrılır. Bir

bölge yönetiminin kendi sakinlerinin refahını artırıcı uygulamaları, diğer bölgelerde

yerleşenlerin refahında düşmeye yol açabilir. Buna mali literatürde, negatif mali

dışsallık denir. Bir ülkedeki vergi yükü artışı, bazı yatırımların ülkeden kaçmasına

neden olur. Vergiyi artıran hükümet, vergi matrahında bir kayıp olarak bunu görecektir.

Fakat bu durum diğer ülkeler için bir kayıp olmayabilir. Yatırımların gittiği diğer ülke,

vergi oranını yükseltmese bile, bu değişimden dolayı gelir elde edecektir. Bu ise pozitif

mali dışsallıktır.

Ayrıca küreselleşme ülkeleri, yatırımlar için mali iklim sağlayacak uygun yer

düzenlemek üzere vergi sistemlerini ve kamu harcamalarını devamlı olarak

değerlendirmeye teşvik etmektedir.

Page 113: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

102

- Diğer taraftan, artan küreselleşme vergileme alanında ulusal politikaların

gücünü sınırlamaktadır. Diğer bir ifadeyle ülkelerin vergi politikalarını belirlemedeki

bağımsızlıklarını azaltmıştır.

Küreselleşmenin, devletlerin vergi politikası üzerindeki bahsekonu etkileri

sonucu, vergilemenin kaynağı ve tarifesi konusunda aşağıdaki değişikliklerin

yaşanacağı öngörülmektedir (Demirbaş, 2003: 94,95);

- Sermaye üzerindeki vergi yükünün düşeceği,

- Düz oranlı vergilemeye geçileceği (KDV dahil),

- Gelir yerine tüketimin vergilendirileceği.

Küreselleşen bir ekonomide, yabancı yatırımlar bir yerden bir yere göç

ederken, vergilerin ağırlığını önemseyeceği gibi, elbette bu hususu devletlerde

önemseyecektir.Zira, devletler bir taraftan kendi sermayesinin göçünü önlemek, diğer

taraftan yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için sermaye üzerindeki vergi yükünü

düşürmek zorunda kalacaklardır.Gelir yerine tüketimin vergilendirilmesi ile düz oranlı

vergilemeye geçilmesinin temel düşüncesi de tezimizin 2.6.bölümünde belirtildiği üzere,

temel olarak tasarrufların vergi dışı bırakılması düşüncesine dayanmaktadır.

Küreselleşme ile birlikte, devletlerin vergileme yapısında meydana gelen;

sermaye üzerindeki vergi yükünün azaltılması, tasarrufların vergilendirilmemesi ve

tüketim tabanlı dolaylı vergilere doğru yönelme şeklindeki dönüşümlerin, vergi

rekabetinden kaynaklandığı ileri sürülmektedir.

Vergi rekabeti, bir ülkede işletmelerin rekabet gücünü artırmak veya yabancı

yatırımları ülkeye çekebilmek için, vergi yükümlülerinin vergi yüklerini azaltarak, bir

ülkenin ulusal ekonomisini geliştirme şeklinde tanımlanmaktadır.Küreselleşme süreci

bağlamında, vergi rekabetiyle ilgili teorik olarak üç hipotez ileri sürülmektedir. Bu

hipotezler (Giray, 2005: 2) ;

- Bir ülke dünya sermaye piyasasına ne kadar fazla entegre olursa, sermaye

vergileri o kadar düşük olacaktır,

Page 114: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

103

- Bir ülke dünya sermaye piyasasına ne kadar fazla entegre olursa, emek

üzerinden alınan vergiler sermaye vergileri ile karşılaştırıldığında o kadar yüksek

olacaktır,

- Belirli bir entegrasyonun varlığında, az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelere

göre daha düşük sermaye vergisi oranlarına sahip olacaklardır,

Şeklinde sıralanabilir.

Küreselleşme ile birlikte ülkelerin vergi rekabetine girişerek, sermayeyi kendi

ülkelerine çekme gayretlerinin, sermaye üzerinden alınan vergilerin düşüreceği

şeklindeki hipotez doğrulanmış durumdadır.Küreselleşmenin, özellikle kurumlar vergisi

üzerinde önemli derecede etkili olduğu görülmüştür.

Şöyle ki, OECD ülkelerinde en yüksek ortalama kurumlar vergisi oranı

1986’daki %41’lik düzeyinden 2000’de %32’ye gerilemiştir . Vergi oranlarındaki azalma

eğilimi kişisel gelir vergisi için de geçerlidir: OECD ülkelerinde, ulusal düzeydeki, en

yüksek ortalama kişisel gelir vergisi oranları 1986’da % 55 iken, 2000’de yüzde 41’e

gerilemiştir. Keza OECD ortalaması olarak, merkezi ve yerel yönetim rakamlarını da

içeren en yüksek ortalama kişisel gelir vergisi oranlarında son yirmi yılda yüzde 20’lik

bir gevşeme söz konusu olmuştur (Aktan,Vural, 2004: 2,3).

Diğer taraftan, küreselleşme süreci ile birlikte, az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş

ülkelere göre daha düşük sermaye vergilerine sahip olacağı hipotezinin de

doğrulandığını görmekteyiz.

Zira, küreselleşme ile birlikte, kurumlar vergisi oranlarındaki indirim devam

ederken, 2003 yılında yapılan bir araştırmaya göre, ortalama kurumlar vergisi oranı

Latin Amerika ülkelerinde yüzde 30.5, Asya-Pasifik ülkelerinde yüzde 30.3, OECD

ülkelerinde yüzde 30.7 ve AB üyesi ülkelerde yüzde 31.6 düzeyine inmiştir. Söz konusu

araştırmaya göre global düzeyde kurumlar vergisi oranlarındaki azalma eğilimi

sürmektedir.Diğer taraftan, güçlü ve gelişmiş ekonomilerin daha yüksek kurumlar

vergisi oranlarına sahip olduğu gözlenmektedir. Kurumlar vergisi oranlarında indirim

Page 115: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

104

yapmak suretiyle yabancı yatırımcıları çekme eğilimi küçük ve az gelişmiş ülkelerde

daha yaygın bir uygulama gibi görünmektedir (Aktan,Vural: 2004: 3).

Küreselleşmenin, kurumlar vergisinin yanı sıra servet vergileri üzerinde de

önemli etkileri bulunduğu görülmektedir.

Artan vergi rekabeti karşısında ülkelerin, servet vergilerini ve yabancıların faiz,

kar payı ve diğer yatırım kazançları üzerinden alınan vergileri önemli ölçüde azalttığı

veya yürürlükten kaldırdığı görülmektedir. Sermayenin mobilitesinin artması yeniden

dağıtım işlevine sahip vergilerin tahsilini güçleştirmekte ve bu vergileri hiç almayan

veya daha az alan ülkeler karşısında yüksek vergi yüküne sahip ülkelerin rekabet

gücünü geriletmektedir. Bu nedenlerle 90’lı yıllarda İskandinav ülkeleri servet üzerinden

alınan vergileri azaltırken Hollanda, Avusturya ve Almanya bu tip vergilerin çoğunu

uygulamadan kaldırmıştır.Yabancı sermaye yatırımlarından elde edilen karların

yurtdışına çıkarılması önünde önemli bir engel oluşturan yüksek vergilemenin dolaysız

yabancı yatırımları caydırma gücüne sahip olduğu düşüncesiyle, son on yılda 19 büyük

ekonomi yabancıların faiz gelirleri üzerinden alınan vergilerde yarı yarıya indirim

gerçekleştirmiştir (Aktan, Vural 2004: 5).

Tezin 3.1.bölümünde ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, 1980’li yıllardan sonra

gerek Türkiye gerekse, OECD ülkelerinde dolaylı vergilerde izlenen yükselme eğilimi

ise vergi rekabetinin bir diğer sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Şöyle ki, vergi rekabeti nedeniyle mobil olan sermayenin vergilendirilmesinde

zorluklarla karşılaşan devletler, çareyi kolay yansıması nedeniyle nihai olarak tüketiciler

üzerinde kalan tüketim vergilerine başvurmakta bulmuşlardır.

Bu sebeple, 1980’li yıllarda yayılan küreselleşme ile birlikte, vergi gelirleri

toplamı içerisinde, gelir ve servet tabanlı vergilemeden, tüketim tabanlı vergilemeye

doğru yönelme yaşanmaktadır.

Tablo 7’den de izlenebileceği gibi, Türkiye dahil birçok OECD ülkesi, 1980

sonrası KDV’yi yürürlüğe koymuşlardır. Toplam vergi gelirleri içinde gittikçe daha

önemli hale gelen bu verginin oranları dolaysız vergilerdeki eğilimin aksine dönemsel

Page 116: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

105

olarak yükselmiştir. Tablo 7’den de görüleceği üzere, 1980’li yıllardan itibaren OECD

üyesi ülkelerde genel olarak standart KDV oranları yükselmiştir.

Tablo 7. OECD Üyesi Ülkelerde Uygulanan Standart KDV Oranları

Ülke Yürürlük Tarihi

1980 1990 2000 2005

Avusturya 1973 18 20 20 20 Avustralya 2000 - - 10 10 Belçika 1971 16 19 21 21 Kanada 1991 - - 7 7 Çek Cumhuriyeti 1993 - - 22 19 Danimarka 1967 22 22 25 25 Finlandiya 1994 - - 22 22 Fransa 1968 17.6 18.6 20.6 19.6 Almanya 1968 13 14 16 16 Yunanistan 1987 - 16 18 18 Macaristan 1988 - 25 25 25 İzlanda 1989 - 22 24.5 24.5 İrlanda 1972 25 23 21 21 İtalya 1973 15 19 20 20 Japonya 1989 - 3 5 5 Kore 1977 10 10 10 10 Lüksemburg 1970 10 12 15 15 Meksika 1980 10 15 15 15 Hollanda 1969 18 18.5 17.5 19 Yeni Zelanda 1986 - 12.5 12.5 12.5 Norveç 1970 20 20 23 25 Polonya 1993 - - 22 22 Portekiz 1986 - 17 17 19 Slovakya Cumhuriyeti 1993 - - 23 19 İspanya 1986 - 12 16 16 İsveç 1969 23.46 23.46 25 25 İsviçre 1995 - - 7.5 7.6 Türkiye 1985 - 10 17 18 İngiltere 1973 15 15 17.5 17.5 ABD - - - -

Kaynak: OECD, VAT Rates, (Çevrimiçi) http://www.oecd.org/dataoecd /12/13 /34 67

44 29.xls,15 Mart 2007

Page 117: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

106

Tablo 7 verilerine göre, OECD ülkeleri içinde ABD’de KDV uygulamasının

bulunmadığı, diğer taraftan Japonya’nın yüzde 5’lik standart oranla en düşük KDV

oranına sahip olduğu görülmüştür.

Tablo 7’ye göre, 2005 yılı itibariyle, OECD ülkeleri içinde İsveç, Norveç,

Macaristan ve Danimarka yüzde 25’lik standart oranlarıyla, en yüksek KDV oranına

sahip ülkeler konumundadır.

Dolaysız vergilere nazaran dolaylı vergi oranlarındaki artış eğilimi, vergi

rekabeti sonucu vergi yükünün mobil üretim faktörlerinden mobil olmayanlara doğru

kaydığının göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Diğer taraftan, Türkiye, dünyada yaşanılan küreselleşme sürecinin dışında

kalmamıştır.Türkiye’de, 1980’li yıllardan sonra toplam vergi gelirleri içerisinde dolaylı

vergi paylarının artması tesadüfi bir durum değildir.Söz konusu artış, Türkiye

ekonomisinde 1980’li yıllardan itibaren yaşanan yapısal dönüşümle ilintilidir.

“Şöyle ki, Türkiye’de 1970’li yıllardan itibaren ağır bir biçimde yaşanan ve

toplumu olumsuz yönde etkileyen sosyo-ekonomik bunalım giderek şiddetini artırmış,

dış ticaret ve cari ödemeler dengesi açıkları başlıca sorun olmaya

başlamıştır.Kuşkusuz bunda, 1973-74 petrol şokları ile ticaret ilişkisinde bulunduğumuz

ülkelerde yaşanan enflasyonun rolü olmakla birlikte, iç politikadaki istikrarsızlıklar,

çağdaş yönetim anlayışına kapalılık, ekonomik ve toplumsal alandaki birtakım yapısal

değişiklikleri sağlayamama da temel etkendir.Nitekim, uygulanan kur politikalarıyla

TL’nin aşırı değerlenmesinin önüne geçilememiştir.Dengelerin sağlanması amacıyla,

ithalat baskı altına alınmış, döviz kontrolleri artırılmıştır.1980 yılına kadar göreli olarak

dışa kapalı bir model uygulanmakla birlikte, dış konjonktürün yarattığı krizlerden uzak

kalınamamıştır.Yaşanan döviz darboğazları sebebiyle çoğu zaman, ara ve yatırım

malları ithalatı sekteye uğramış, üretim düşmüş ve işsizlik artmıştır. Tüm bu

olumsuzlukların yoğunlaştığı 70’li yılları takiben, 24 Ocak 1980 tarihinde, “24 Ocak

Kararları” olarak ekonomik literatüre geçen ve yapısal dönüşümleri içeren bir program

uygulamaya konulmuştur.Bu programın ana hatları şu şekilde özetlenebilir”

(Palamut,Yüce, 2001: 2):

Page 118: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

107

-%32.7 oranında devalüasyon yapılarak, günlük kur ilanı uygulamasına

başlanılmıştır.

-Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmıştır.

-KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları

sınırlandırılmış, gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmıştır.

-Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar

transferlerine kolaylık sağlanmış, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.

-İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat, vergi iadesi, düşük faizli kredi,

imalatçı ihracatçılara ithal girdilerde gümrük muafiyeti,sektörlere göre farklılaşan

özendirici sistem vb. enstrümanlarla teşvik edilmiştir.

-Dövize çevrilebilir mevduat uygulamasına son verilmiş, döviz alım satımı

serbest bırakılmış, döviz piyasası üzerindeki kontroller kaldırılmıştır.

-Faiz oranları serbestleştirilmiş ve reel faiz politikası izlenmiş ve en önemlisi

fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırılarak piyasa kurallarının geçerliliği hedeflenmiştir.

24 Ocak kararları ile temel olarak amaçlanan, Türkiye ekonomisini, değişen

dünya şartlarına göre yeniden yapılandırmak, dışa açmak ve dünya ekonomisi ile

entegre olarak küreselleşme ekseninin dışında kalmaması için gerekli her türlü çabayı

sergilemek ve tedbiri almaktır (Palamut, Yüce, 2001: 2).

24 Ocak 1980 yılında alınan kararlar ile Türkiye’nin iktisadi yapısında çok ciddi

dönüşümler yaşanmıştır.İktisadi anlamda yaşanan bu dönüşüm, maliye politikasını da

etkilemiş ve maliye politikası araçları da bu değişim doğrultusunda arz yönlü iktisat

anlayışı çerçevesinde kullanılmıştır (Ejder, 2000: 130).

Arz yönlü iktisat anlayışının özünü oluşturan gelir ve kurumlar vergisi gibi

dolaysız vergilerin oranlarının düşürülerek ekonomide, çalışma, tasarruf ve yatırımın

artırılması şeklindeki çabalar ile Türkiye’de 1981’den itibaren büyük sermayeyi gözetici

vergi teşvikleri daha fazla uygulanmaya başlanılmış ve bu konudaki doruk yılı 1984

Page 119: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

108

olmuştur.Söz konusu teşvikler ile tasarruf eğiliminin yüksek olduğu varsayılan büyük

sermaye kesiminin vergi yükünü azaltarak, özel yatırımların desteklenmesi

amaçlanmıştır.Yatırım maliyetlerinin, vergi yönünden düşürülmesi, belirli ekonomik

faaliyetlerin vergi rejimince özel olarak teşvik edilmesi ile ekonominin dinamize edilmesi

hedeflenmekteydi.Bu amaçlarla, sermaye kesimi üzerindeki dolaysız vergi yüklerinin

aşındırılması, toplumun diğer sosyal katmanlarına vergi yükü kaydırmalarını

kaçınılmaz olarak gündeme getirmiştir.Bunun bir aracı, teşvik edilen kesimler

dışındakilerin dolaysız vergi yüklerini artırmak, ikincisi ise, bir bütün olarak dolaylı

vergilerin ağırlığını büyütmek olabilirdi.Bunların her ikisi de uygulanmakla birlikte, ilk

önce dolaysız vergi yükü kaydırmaları denenmiş, bunda fazla başarı sağlanamayınca,

1985 yılından itibaren dolaylı vergilere yüklenilmeye başlanılmıştır (Oyan, Aydın, 1991:

7-11).

Diğer taraftan, gerek Türkiye, gerekse OECD üyesi ülkelerde 1980’lerden

sonra bütçe finansmanında, dolaylı vergilere verilen önemin küreselleşme ile birlikte

arttığı görülmekle birlikte, tez konumuz kapsamında, dolaylı vergiler-gelir dağılımı

ilintisinin kurulabilmesi açısından, Türkiye ve OECD ülkelerinde gelir dağılımı verilerine

değinmekte fayda bulunmaktadır.

3.3.Türkiye’de ve OECD Üyesi Ülkelerde Gelir Dağılımı

Tablo 8’de TÜİK tarafından hesaplanan ve %20’lik dilimlerle gösterilen gelir

dağılımına ilişkin bazı karşılaştırmalı sonuçlar verilmektedir.Tablodan da izlenebileceği

gibi TÜİK verileri baz alındığında, gelir eşitsizliğinin önemli bir göstergesi olan Gini

katsayısının yıllar itibariyle düşüş eğiliminde olması, gelir eşitsizliğinde bir düzelme

olduğu anlamına gelmektedir.1994 yılı hanehalkı gelir dağılımı anket sonuçlarına göre,

0,49 olarak hesaplanan Gini katsayısı, 2005 yılında 0,38’ e düşmüştür.

Tablo 8’den izlenebileceği gibi, 1994 yılı anket sonuçlarına göre, Türkiye

genelinde, ilk %20’lik dilimdeki en yoksul hanehalklarının, toplam gelirden %4,9 pay

almasına karşın, beşinci %20’lik gruba giren hanehalklarının, toplam gelirden %50,1

oranında pay aldıkları görülmektedir.1994 yılında, beşinci %20’lik dilimde yer alan

hanehalklarının, birinci %20’lik dilimde yer alan hanehalklarına oranla yaklaşık 11,2 kat

Page 120: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

109

gelir elde etmesine karşın, 2005 yılında bu oranın yaklaşık 7,3 kata gerilediği

görülmektedir.

Tablo 8. Türkiye’de Yıllık Kullanılabilir Hanehalkı Gelirlerinin Dağılımı

%20’lik Dilimler 1994 2002 2003 2004 2005

Toplam 100 100 100 100 100 Birinci %20 4,9 5,3 6,0 6,0 6,1 İkinci %20 8,6 9,8 10,3 10,7 11,1 Üçüncü %20 12,6 14,0 14,5 15,2 15,8 Dördüncü %20 19,0 20,8 20,9 21,9 22,6 Beşinci %20 54,9 50,1 48,3 46,2 44,4 Gini Katsayısı 0,49 0,44 0,42 0,40 0,38

Kaynak: DİE Haber Bülteni 2003, TÜİK Haber Bülteni Şubat 2006, TÜİK Haber Bülteni Aralık 2006.

Bununla birlikte, TÜİK’in hesaplamalarında kullanmış olduğu yöntem ve gelir

tanımından farklı olarak hazırlanan, “Vergileri Kimler Ödüyor ve Kamu

Harcamalarından Kimler Yararlanıyor?” adlı raporda, 1994 ve 2002 yılları için yapılan

çalışmada, gelir eşitsizliğinin göstergesi olan Gini katsayısının yükseldiği sonucuna

ulaşılmıştır.Söz konusu raporda elde edilen sonuçlar, Tablo 9’da gösterilmiştir.

Tablo 9. Türkiye’de Karşılaştırmalı Gelir Dağılımı

%20’lik Dilimler

1994 Yılı 2002 Yılı

Gelir 1 Gelir 2 Gelir 3 Gelir 1 Gelir 2 Gelir 3 1 0,056 0,055 0,049 0,040 0,046 0,053 2 0,097 0,094 0,086 0,077 0,090 0,098 3 0,139 0,136 0,126 0,126 0,132 0,140 4 0,200 0,196 0,190 0,206 0,203 0,208 5 0,508 0,518 0,549 0,550 0,530 0,500 Gini Katsayısı 0,426 0,426 0,49 0,572 0,451 0,44

Kaynak: (Pınar, 2004: 18)

Tablo 9’da, 1994 ve 2002 yıllarında yapılan anketlerden çıkan sonuçlar, üç ayrı

gelir tanımı itibariyle karşılaştırmalı olarak verilmiştir.Her iki yılın son sütununda, Gelir 3

olarak ifade edilen ve TÜİK tarafından kamu oyuna açıklanan dağılımlar

Page 121: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

110

verilmektedir.Gelir 1 ve Gelir 2 olarak ifade edilen dağılımlar ise, bahsekonu çalışmada

elde edilen sonuçları ifade etmektedir.

TÜİK tarafından yapılan çalışmalarda, fertlerin gerek iktisadi faaliyetleri sonucu

(maaş, ücret, yevmiye gelirleri, müteşebbis gelirleri), gerekse faaliyet dışı (gayrimenkul

kira gelirleri, menkul kıymet gelirleri, karşılıksız transferler, izafi kira) elde ettikleri

ekonomik değerlerin mal veya hizmet olarak hanehalkı fertlerinin eline geçmesi

şeklinde tanımlanan, ayni gelir kavramı esas alınmaktadır.Ayni gelir kavramı dışında,

nakdi gelir kavramı da söz konusudur.Nakdi gelir, ekonomik değerlerin YTL veya

yabancı para cinsinden hanehalkı ferdinin eline geçmesi, banka hesabına aktarılması

veya tahakkuk etmesi şeklinde elde edilen nakdi değerler olarak tanımlanmaktadır.

TÜİK çalışmalarında, ayni gelirin esas alınmasına karşın, “Vergileri Kimler

Ödüyor ve Kamu Harcamalarından Kimler Yararlanıyor?” adlı raporda, nakdi gelir esas

alınmıştır.Gelir 1 ve Gelir 2, nakdi gelirin esas alınması suretiyle yapılan

hesaplamaların neticesini ifade etmektedir.Gelir 1, menkul ve gayrimenkul gelirler

dışındaki nakdi gelir iken; Gelir 2, menkul ve gayrimenkul gelirleri dahil nakdi geliri

kapsamaktadır.Tablo 6’da, TÜİK’in ayni gelir ve izafi kira benzeri kalemlerini içeren

Gelir 3 olarak gösterilen dağılımı, gelir dağılımında iyileşmeyi ifade ederken, nakdi

gelirin esas alınması durumunda gelir dağılımında bir bozulma görülmektedir.Menkul ve

gayrimenkul gelirleri dışarıda tutulduğunda(Gelir 1), 2002 yılında daha da bozuk bir

dağılım ortaya çıkmıştır.1994 yılında 0,426 olan Gini Katsayısı 2002 yılında 0,572’ye

yükselmiştir. Söz konusu iki yıl arasındaki bir diğer fark, 1994 yılında menkul ve

gayrimenkul gelirleri gelir dağılımını azda olsa bozarken(Gini katsayısında bir değişiklik

yaratmayacak ölçüde), 2002 yılında bu gelir kalemleri, gelir dağılımını düzeltmiştir

(Pınar, 2004: 18,19).

Diğer taraftan, Tablo 10’da OECD’ye üye 26 ülkenin Gini katsayıları

belirtilmiştir.Tabloda, ülkelerin kişi başına düşen GSMH ve Gini katsayılarında zaman

içinde meydana gelen değişiklikler verilerek, gelir dağılımı ile büyüme arasındaki ilişki

ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Tabloda yer alan ülkelerde, 2000 yılı itibariyle, Gini

katsayısı, 0.22 (Danimarka) ile 0.48(Meksika) arasında gerçekleşmektedir. Ayrıca,

Page 122: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

111

tablodan da izlenebileceği gibi, Gini katsayısı esas alındığında, ülkelerin genelinde,

gelir eşitsizliğinde son yıllarda artış kaydedilmektedir.

Tablo 10. OECD Üyesi Ülkelerde Gini Katsayısı ve Kişi Başına Düşen GSMH

Verileri

Ülke 1980’lerin Ortası Gini Katsayısı*

1990’ların Ortası Gini Katsayısı*

1995 Yılı Kişi Başına Düşen GSMH(USD)

2000 Yılı Gini

Katsayısı*

2000 Yılı Kişi Başına

Düşen GSMH (USD)

Avustralya 0.31 0.30 20.146 0.30 25.666 Avusturya 0.24 0.24 22.884 0.25 28.180 Kanada 0.29 0.28 21.625 0.30 27.306 Çek Cumhuriyeti - 0.26 12.832 0.26 14.212 Danimarka 0.23 0.21 22.486 0.22 28.223 Finlandiya 0.21 0.23 18.601 0.26 25.568 Fransa 0.28 0.28 21.029 0.27 26.323 Almanya - 0.28 21.920 0.28 25.336 Yunanistan 0.34 0.34 13.415 0.34 16.429 Macaristan - 0.29 8.544 0.29 11.369 İrlanda 0.33 0.32 16.181 0.30 24.597 İtalya 0.31 0.35 20.443 0.35 24.797 Japonya 0.28 0.29 22.725 0.31 26.354 Lüksemburg 0.25 0.26 34.239 0.26 44.485 Meksika 0.45 0.52 6.638 0.48 8.880 Hollanda 0.23 0.25 21.937 0.25 27.445 Yeni Zelanda 0.27 0.33 16.018 0.34 19.193 Norveç 0.23 0.26 23.592 0.26 35.949 Polonya - 0.39 7.440 0.37 10.307 Portekiz - 0.36 13.123 0.36 16.956 İspanya 0.37 0.34 16.153 0.33 20.905 İsveç 0.20 0.21 20.766 0.24 26.718 İsviçre - - 27.231 0.27 32.928 Türkiye 0.43 0.49 5.643 0.44 6.871 İngiltere 0.29 0.31 19.801 0.33 25.634 ABD 0.34 0.36 27.296 0.36 35.162 Kaynak: (OECD Factbook, 2006: 219)

* Gini Katsayısı Verileri 100’e bölünmek suretiyle alıntı yapılmıştır.

Page 123: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

112

Diğer taraftan, dolaylı vergi savunucularının, ekonomik gelişmenin sağlanması

durumunda, gelir dağılımının da bundan olumlu olarak etkileneceği şeklindeki

iddialarının da geçerliliği olmadığını da Tablo 10 yardımıyla görmekteyiz.

Şöyle ki, kişi başına GSMH artışı (ekonomik büyüme) ile gelir eşitsizliğinin

giderilmesi arasında bir bağlantı olmadığı Tablo 10’dan net bir şekilde

izlenebilmektedir.Kişi başına GSMH’nın dönem içinde önemli ölçüde arttığı pek çok

ülkede, gelir dağılımı iyileşmemiş tam tersine bozulmuştur.

2000 yılı için, tablodaki 26 ülke arasında, Lüksemburg ve Norveç’ten sonra, en

yüksek kişi başına GSMH’ya sahip olan ABD, Gini katsayısı esas alındığında bu defa,

Meksika, Türkiye ve Polonya’dan sonra gelir dağılımı en eşitsiz dördüncü ülke

konumunda yer almaktadır.

Ayrıca, Tablo 10 verileri, Türkiye’nin gerek 1980 ve 1990’lı yılların ortaları

gerekse, 2000 yılı baz alındığında, Meksika’ dan sonra en bozuk gelir dağılımına sahip

ülke olduğunu ortaya koymaktadır.

Tablo 10 verilerine göre Türkiye, OECD üyesi ülkeler içinde gelir dağılımı en

bozuk ikinci ülke iken, bu bozuk gelir dağılımında, dolaylı vergilerin payının ne olduğu

hususu tez konumuz kapsamında araştırılması gereken bir durum olarak karşımıza

çıkmaktadır.Tezin ilerleyen bölümünde bu husus ortaya konulmaya çalışılacaktır.

3.4. Türkiye Örneğinde Dolaylı Vergilerin Gelir Dağılımı

Üzerindeki Etkisi

Türkiye, OECD üyesi ülkeler içinde, dolaylı vergi payı en yüksek ve aynı

zamanda gelir dağılımı en bozuk ikinci ülke iken, dolaylı vergilerin gelir dağılımına

etkisi, “Vergileri Kimler Ödüyor ve Kamu Harcamalarından Kimler Yararlanıyor?” adlı

raporda araştırmaya konu edilmiştir.

Söz konusu raporda, 1994 ve 2002 yıllarında, dolaylı vergiler içerisinde önemli

bir yer tutan KDV’nin, değişik gelir gruplarına nasıl yansıdığı konusu da ele

alınmıştır.Dolaylı vergilerin, gelir dağılımı üzerinde ne tür etkiler yarattığının net olarak

Page 124: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

113

ifade edilebilmesi açısından söz konusu çalışma önem arz etmektedir. Zira, dolaylı

vergilerin içinde, KDV önemli bir yer tutmaktadır.Tablo 4’te belirtildiği üzere, 1994

yılında, genel bütçe gelirlerinin %20.7’si dahilde alınan KDV’den karşılanırken, 2002

yılında, bu oranın %19.4 olarak gerçekleştiği görülmüştür.Diğer bir deyişle, ilgili yıllarda

genel bütçe gelirlerinin yaklaşık dörtte biri dahilde alınan KDV’den karşılanmaktadır.

Araştırmada, öncelikle hanehalkı harcama bileşimi göz önüne alınarak,

değişik KDV oranlarına tabi harcama kalemleri saptanmıştır.1994 yılında yürürlükte

bulunan düzenlemeler çerçevesinde, standart oran olan %15, ham gıda maddesi %1,

temel gıda maddeleri %8 ve kozmetik ürünleri gibi lüks sayılan mal gruplarına

uygulanan %23 oranları ile her hanehalkı için toplam KDV hesaplanmıştır.2002 yılında

ise, standart oran %18 olmak üzere, bu oranlar sırasıyla %1, %8, %18 ve %26’dır.KDV

yükü açısından değişik gelir gruplarının tüketim eğilimi önemlidir.Tablo 11’den de

izlenebileceği gibi, gelir arttıkça tüketim eğilimi düşerken KDV’nin gelire oranı

azalmaktadır.Tüketim eğilimi, düşük gelir gruplarında %100 civarında iken (en düşük

gelir grubunda transferlerin eklenmesiyle %135’e ulaşmıştır), üst gelir grubunda 1994

yılında %75 ve 2002 yılında %50’lere kadar düşmüştür (Pınar, 2004: 31,32).

Tablo 11’den izlenebileceği gibi, harcama bileşimine bakıldığında, %1

oranında KDV’ye tabi olan harcamaların toplam harcamalara oranı, gelir seviyesi

yükseldikçe azalmaktadır.%8 oranına tabi harcamaların payı da benzer şekilde gelirle

ters orantılı olarak azalmaktadır.Standart orana tabi olan harcamalar ise, toplam

harcamaların en büyük bölümünü oluşturmakta ve bütün gruplar için harcamaların

yarısından fazlasını kapsamaktadır.Bu harcamalar, gelirle doğru orantılı artmakla

birlikte bu artış düşük düzeyde kalmaktadır.%23 ve %26 oranına tabi harcamaların

toplam içerisindeki payı ise, düşük olmakla birlikte gelirle doğru orantılı olarak artmakta,

ancak bu artış eğilimi standart mal grubundan çok daha yüksek düzeyde

gerçekleşmektedir (Pınar, 2004:32).

Önemli bir dolaylı vergi türü olan KDV’nin Türkiye’ de gelir dağılımını nasıl

değiştirdiği hususunda elde edilen sonuçlar ise yine Tablo 11 verilerinden

izlenebilir.KDV yükü, gerek 1994 gerekse 2002 yılında gelir attıkça azalan bir görünüm

Page 125: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

114

arz etmektedir.KDV öncesi ve sonrası gelir dağılımı karşılaştırması yapıldığında ise,

KDV’nin gelir dağılımını bozucu yöndeki etkisi ortaya çıkmaktadır.

Tablo 11. KDV’nin Gelir Gruplarına Yansıması

Dilim

%20

Tüketim

Eğilimi(Harcama/

Gelir)

Harcama Payları 1

%1 %8 %15 %23

KDV Yükü

(KDV/Gelir)

KDV

Öncesi

Dağılım

KDV

Sonrası

Dağılım

1994 YILI

1 1,35 0,13 0,34 0,51 0,02 0,14 0,055 0,053 2 1,03 0,11 0,33 0,53 0,03 0,11 0,094 0,092 3 0,93 0,10 0,32 0,55 0,03 0,10 0,137 0,135 4 0,85 0,09 0,29 0,58 0,04 0,10 0,196 0,196 5 0,75 0,06 0,25 0,63 0,05 0,09 0,518 0,523 Gini Katsayısı 0,426 0,441

2002 YILI

%1 %8 %18 %26

1 1,39 0,05 0,30 0,62 0,03 0,16 0,046 0,043 2 0,87 0,05 0,27 0,64 0,04 0,13 0,090 0,087 3 0,74 0,04 0,26 0,66 0,04 0,12 0,132 0,131 4 0,65 0,03 0,24 0,68 0,05 0,10 0,203 0,202 5 0,51 0,03 0,19 0,72 0,06 0,09 0,530 0,537 Gini Katsayısı 0,451 0,453 1 Bu sütunda değişik KDV oranlarına tabi harcamaların payı gösterilmiştir.

Kaynak: (Pınar, 2004: 33)

Tablo 11’in son iki sütun verileri karşılaştırıldığında, en düşük gelir elde eden

%20’lik grubun gelirden aldığı pay KDV sonrası 1994 ve 2002 yılarında sırasıyla, binde

2,3 oranlarında azalırken, en yüksek dilimin payı sırasıyla binde 5 ve 7 oranında

artmaktadır. Bununla birlikte, %20’lik dilimler açısından KDV’nin gelir dağılımı üzerinde

büyük bir etkisinin olmaması, düşük gelir gruplarının harcama bileşiminin büyük ölçüde

düşük oranlı KDV’ye tabi mallardan oluşmasından kaynaklanmaktadır.Başlangıç gelir

dağılımının çarpıklığı göz önüne alındığında, bütün gruplara aynı düzeyde yansısa bile

bu verginin hakkaniyeti ciddi bir tartışma konusudur.Zira, KDV yükü açısından

bakıldığında, dolaylı vergilerin azalan oranlı yapısı net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

En düşük gelir grubunun ortalama KDV yükü, en yüksek gelir grubununkinden 1,5

Page 126: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

115

katından fazladır.KDV yükü, orta ve orta altı olarak ifade edilebilecek gruplarca

yüklenilmektedir (Pınar, 2004: 33,34).

Kişilerin şahsi ve ailevi durumları göz önünde bulundurulmadan objektif olarak

uygulandığı için KDV’nin vergi adaleti ile bağdaşmadığı ortadadır.Buna karşın, Tablo 11

verilerinin gösterdiği gibi, farklı oran yapısı uygulanması durumunda, dikey vergi

adaletinde kısmi bir sonuç sağlanarak, verginin adalet bozma etkisini zayıflatabilir,

ancak ortadan kaldırılamaz (Önder, 1986: 21-24).

Görüleceği üzere, oranlarındaki farklılaştırma, KDV’nin gelir dağılımı üzerindeki

olumsuz etkisini ortadan kaldırmak için yeterli olmamıştır.Zira, düşük gelir

grubundakiler, gelirlerinin tamamını harcamaktadırlar.

Türkiye’deki değişik meslek gruplarına dolayısıyla, değişik gelir ve harcama

düzeylerine sahip çalışan ve hanelerinin, tüketim harcamaları üzerindeki dolaylı vergi

yükünün tespiti amacıyla yapılan bir çalışmanın sonuçları da dolaylı vergilerin adaletsiz

yapılarını açıkça ortaya koymaktadır.

Tablo 12 verilerinin incelenmesi neticesinde görüleceği üzere, dolaylı vergileri

herkes ödemektedir.İlk %20’lik gelir dilimine giren, sigortasız niteliksiz işçi(%10.7), vergi

yükü açısından bakıldığı zaman beşinci gelir dilimine giren bir mühendisten (%10.2)

daha fazla vergi yüküne maruz kalabilmektedir.

Söz konusu araştırmanın dikkat çekici bir diğer tarafı da, harcamasının gelire

oranı en düşük seviyede (%57.2) olan mühendisin, tabloda belirtilen diğer meslek

grubuna mensup çalışanlar ve haneleri ile karşılaştırıldığında, dolaylı vergi yükünün,

sigortasız çalışan niteliksiz işçiden sonra en düşük (%10.2) seviyede olmasıdır.Diğer bir

deyişle, Tablo 12’de örnek olarak gösterilen araba tamir ustasına göre yaklaşık dört kat,

sigortasız çalışan niteliksiz işçiye göre 6 kat fazla gelir elde eden mühendis, sigortasız

işçiyle benzer, araba tamir ustasına göre ise daha az vergi yüküne tabi olmaktadır.Bu

durum, gelir düştükçe harcamanın gelire oranının genel olarak yükselmesinden

kaynaklanmaktadır.

Page 127: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

116

Tablo 12. Değişik Meslek Grubunda Çalışanlar Ve Hanelerinin Tüketim

Harcamaları Üzerindeki Dolaylı Vergiler

Mühendis Araba Tamir Ustası

Sigortasız Çalışan

Niteliksiz İşçi

Ait Olunan %20’lik Gelir Dilimi 5 3

1

Aylık Gelir (YTL) 2.668,4 689,8 422,55 Aylık Harcama(YTL) 1.526,4 698,8 325,98 Harcamanın Gelire Oranı (%) 57,2 101,3

77,1

Harcamalar Üzerindeki Toplam KDV (YTL)

195,0 84,4

35,48

Harcamalar Üzerindeki Toplam ÖTV vb. Dolaylı Vergi (YTL)

76,3 27,3

9,59

Harcamalar Üzerindeki Dolaylı Verginin Toplamı

271,3 111,7

45,07

Harcamalar Üzerindeki Dolaylı Verginin Gelire Oranı(%)

10,2 16,2

10,7

Harcamalar Üzerindeki Dolaylı Verginin Harcamalara Oranı (%)

17,8 16,0

13,8

Kaynak: (Zenginobuz v.d.,2006: 54)

Dolaylı vergilerin, toplam vergilerin çok büyük bir kısmını oluşturması hususu

da düşünüldüğünde, devletin yaptığı harcamaların finansmanı için, düşük gelir

gruplarının yüksek gelir gruplarına göre daha fazla fedakarlıkta bulundukları net olarak

ortaya çıkmaktadır.Böylelikle, gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerin başında gelen

Türkiye’de, dolaylı vergilerin düşük gelir gruplarını olumsuz olarak etkileme özelliği

daha ağır bir duruma gelmektedir.

Page 128: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

117

SONUÇ

Dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin tespiti amaçlı başlatılan

tez çalışmamızda, söz konusu vergilerin adalet ilkesine uygun olup olmadığı

hususunun farklı görüş açıları paralelinde açıklaması yapılmıştır. Bu açıklamalarımız

esnasında, son yıllarda özellikle ABD başta olmak üzere, artan lobicilik faaliyetleri

kapsamında düşük tasarruf oranlarının yükseltilmesi böylelikle sürekli bir iktisadi

büyümenin sağlanması için hazırlanan planların bazılarında, artan oranlı vergilemenin

tamamen tasfiyesi ile yerine dolaylı bir satış vergisi ikame edilmesi şeklinde önerilerde

bulunulmakta olduğundan bahsedilmişti.

Artan oranlı bir vergilemeye karşı çıkmanın neticelerinden biriside dolaylı vergi

önerileri olmuştur.Hatta bu öneriler, toplam vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin

payının artması yönünde bir öneri sunmanın ötesinde, Lugar planında olduğu gibi

sadece satış vergisinden oluşan bir vergi sistemi önerisine kadar varmıştır.

Ancak bu noktada şu belirtilmelidir ki, dolaylı vergilerin gelir dağılımı etkileri

maliye teorisinde yeni ele alınan bir konu değildir.Tezimizin 2.4.5.2. bölümünde ifade

edildiği üzere, bir verginin tamamen kaldırılarak başka bir verginin yerine ikame

edilmesi şeklindeki diferansiyel yansıma analizi çerçevesinde, esasında Lugar Planı

önerileri ele alınmış bulunmaktadır.Söz konusu analiz sonuçları da gelir vergisinin

yerine satış vergisi uygulanmasının, tasarruf edenlerin lehine gelir dağılımını

değiştirdiğini ortaya koymaktadır.Toplam tasarrufların, yatırım hacminin dolayısıyla

iktisadi büyümenin belirleyicisi olduğu dikkate alınırsa, gelir vergisi yerine satış vergisi

uygulaması aynı zamanda iktisadi büyümeye de katkı sağlayacaktır.

Bununla birlikte elbette yansıma analizinin bir sonucu daha vardır ki, buda

dolaylı vergi ikamesinin tüketicilerin aleyhine olmak üzere gelir dağılımını değiştireceği

şeklindedir.Tüketiciler aleyhine gelir dağılımının değişmesi, aynı zamanda, gelirlerinin

tamamını harcamak durumunda olan düşük gelirlilerin aleyhine gelir dağılımının

bozulması anlamına gelmektedir.

Page 129: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

118

OECD üyesi ülkelerin GSMH ve Gini katsayısı verilerinin değerlendirilmesi

neticesinde ise, iktisadi büyüme ile gelir dağılımının birebir ilişkili olmadığı, diğer bir

deyişle, kişi başına düşen GSMH seviyeleri önemli artışlar gösteren ülkelerin aynı

dönemde gelir eşitsizliklerinin arttığı ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte, tez çalışmasında elde edilen sonuçlara göre, toplam vergi

gelirleri içindeki dolaylı vergi payları ile iktisadi büyümenin de birebir ilişkili olmadığını

ifade etmek durumundayız.Zira, 2004 verilerine göre OECD üyesi ülkeler içerisinde, en

yüksek dolaylı vergi payına sahip ülkelerin, az gelişmiş olarak nitelendirilen Türkiye,

Meksika ve Slovakya gibi ülkeler olduğu görülmektedir.İktisadi yönden gelişmiş

ülkelerin vergi sistemleri içinde ise, dolaysız vergilerin ağırlıklı olduğu anlaşılmıştır.

Tez konumuz kapsamında, dolaylı vergiler ve gelir dağılımı ilişkisi açısından

elde edilen sonuç ise, en eşitsiz gelir dağılımına sahip ülkelerin başında gelen Meksika

ve Türkiye’nin, aynı zamanda toplam vergi gelirleri içinde en yüksek dolaylı vergi

payına sahip ülkeler olduğudur.Buna karşın, bu durum, her iki ülkede dolaylı vergi

payları yüksek olduğu için gelir dağılımı da eşitsizdir şeklinde yorumlanmamalıdır. Zira,

gelir dağılımı verilerine göre OECD üyesi ülkeler içinde en eşitsiz gelir dağılımına sahip

ülkelerden birisi olan ABD’de, vergi gelirleri içinde dolaysız vergilerin ağırlıkta olduğu

görülmektedir.Sadece net bir şekilde ifade edilebilecek olan husus, eşitsiz gelir

dağılımının sebeplerinden bir tanesinin de vergi gelirleri içindeki, dolaylı vergi paylarının

yüksekliği olduğudur.

Türkiye için yapılan bir çalışmada elde edilen sonuçlar ise, dolaylı vergilerin

gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkisini net bir şekilde ortaya koymuştur.Veri olarak

gelir dağılımı bozuk olan bir ülkede, ağırlıklı olarak, dolaylı vergiler uygulanıyorsa,

vergileme sonrası oluşan gelir dağılımı verileri çok daha vahim olacaktır.

Türkiye’de olduğu gibi, dolaylı vergiler, zaten bozuk olan gelir dağılımını daha

da bozuyorsa, bütçenin diğer tarafı olan kamu harcamalarının gelir dağılımını kimlerin

lehine olarak değiştirdiği hususu net etkinin ifade edilebilmesi açısından oldukça

önemlidir.

Page 130: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

119

Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmanın neticeleri aktarılırken belirtildiği üzere,

bir ülkede, kamu harcamaları büyük ölçüde düşük gelir grubundaki kişilere yönelik

olmak üzere yapılan eğitim, sağlık ve refah harcamalar kapsamında ise, o ülkede

dolaylı vergilerin net yansımasının gelir dağılımını bozucu yönde olduğundan

bahsedilemez.

Buna karşın, dolaylı vergilere bir finansman kaynağı olarak bakılan az gelişmiş

ülkelerde, harcamaların önemli bir kısmını oluşturan faiz giderleri dolayısıyla üst gelir

gruplarına yapılan transferler ağırlıktaysa ve düşük gelir gruplarına yönelik sosyal

nitelikli harcamalar kısıtlı kalıyorsa, kamu harcamalarının gelir dağılımını düşük gelirli

grupların lehine düzeltmediği veya gelir dağılımında kayda değer bir iyileşme

yaratmadığı sonucuna ulaşılacaktır.

Diğer bir deyişle, bütçenin net yansımasına bakarak, bir ülkede dolaylı

vergilerin gelir dağılımı üzerindeki net etkilerini ifade etmek, genel geçerliliği olan bir

sonuç olmaktan öte, o ülkenin kendi harcama yapısının şekillendirdiği bir sonuç

olacaktır. Oysa, bir ülkede dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki ilk etkilerinin

düşük gelirli grupların aleyhine olduğu net bir şekilde ifade edilebilir.

Düşük gelir gruplarına yönelik olarak oluşan bu negatif etki, zorunlu ihtiyaç

maddelerine vergi muafiyeti uygulanması, vergi iadesi, akıllı kart vb. uygulamalarla

hafifletilebileceği gibi kamu harcamalarının bu gelir gruplarına yönelik olarak

kullandırılması ile ortadan kaldırılabilir.Bu işin telafi boyutudur.Ancak, tez kapsamında

esas olarak incelenen konu, dolaylı vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkisidir.Hangi

ülke ele alınırsa alınsın, teorik olarak geçerli olan dolaylı vergilerin, düşük gelir

grubundakilerin aleyhine gelir dağılımını bozduğu şeklindedir.Dolaylı vergilerin, lüks ve

zorunlu mallara farklı oranlarda uygulanması halinde bile, söz konusu olumsuz etki

tamamen ortadan kaldırılamayacak ancak zayıflatılmış olacaktır.

Page 131: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

120

KAYNAKÇA

Acar, Mustafa: “Küreselleşme mi, Küreselleştirme mi?,” Piyasa, Güz 2004,

Sayı:12, s.1-14.

Akalın, Güneri: Kamu Ekonomisi, Akçağ Yayınları/314 ,t.y.

Akdoğan, Abdurrahman: Gelir Vergisi Açısından Vergi Adaletine Teknik Bir

Yaklaşım, Ankara: İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Maliye

Fakültesi, Maliye ve Vergi Hukuku Enstitüsü Yayın No :1/9.

Akdoğan, Abdurrahman: Kamu Maliyesi, Ankara: Gazi Kitabevi,2005.

Aksoy,Şerafettin: Kamu Maliyesi, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1995.

Aktan, Coşkun Can:

"Vergilerin Tahsilinde Temel İlkeler," Maliye Yazıları Dergisi,

Sayı:24.Mayıs-Haziran 1990, s.40-50.

Aktan, Coşkun Can,

İstiklal Yaşar Vural:

“Vergi Rekabeti,” Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, Sayı:22,

Ocak- Haziran 2004, s.1-18, (Çevirimiçi) http//www.iibf.erciyes.

edu.tr/dergi/sayı22/ccaktan.pdf, 10 Mart 2007.

Aktan, Coşkun Can,

İstiklal Yaşar Vural:

“Gelir Dağılımında Adaletsizlik ve Gelir Eşitsizliği: Terminoloji,

Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri,” Hak-İş

Konfederasyonu Yayınları 2002a, (Çevirimiçi)

http//www.canaktan.org /ekonomi /yoksulluk/ birinci-bol/aktan-

vural-gelir dagilimi.pdf, 18.07.2006.

Aktan, Coşkun Can: “Bir Piyasa Başarısızlığı Nedeni Olarak Gelir Dağılımında

Adaletsizlik ve Yoksulluk Sorunu: Kamu Ekonomisinin Rolü Ve

Kamu Politikası Araçları Yoksullukla Mücadele Stratejileri,” Hak-

Page 132: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

121

İş Konfederasyonu Yayınları, 2002b, (Çevirimiçi)

http//www.canaktan.org /ekonomi /yoksulluk/ birinci-bol/aktan-

pıyasa-başarisiz.pdf, 18.07.2006.

Aktan, Coşkun Can: “Gelir Dağılımında Adalet Sağlanması ve Yoksulluk Sorununun

Ortadan Kaldırılması için Vergi Sistemi Nasıl Dizayn Edilmeli,”

Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002c, (Çevirimiçi)

http//www.canaktan.org /ekonomi/yoksulluk/ dorduncu

bol/optimal-vergi.pdf, 18.07.2006.

Alkin, Erdoğan: “Para ve Maliye Politikalarının Gelir Dağılımına Etkisi,”

Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferansı Heyeti, Panel, 1989.

Atılgan, Hasan: Vergilerin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri, Ankara:

Maliye Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu

Başkanlığı Yayın No: 2004/365

Baş, Ali:

“Özel Tüketim Vergisi ve Gümrük Birliği Sürecinde Özel Tüketim

Vergisi Uyumlaştırma Çalışmaları,” Vergi Raporu, Sayı: 24,

Ankara, Ağustos-Eylül/1996,s.15-24.

Batırel, Ömer Faruk: “Çağdaş Vergi Politikası,” İstanbul:İÜ-İktisat Fakültesi, Maliye

Araştırma Merkezi Yayınları No: 3694/542/77, 1993, s.217-237.

Berber, Metin: Okuma Metinleri/Gelir Dağılımı, (Çevrimiçi) http//www.Metin

berber.ktu.edu.tr/içerik.php, 25 Ağustos 2006.

Bloomfield, Mark: “The İmpact of Tax Reform on U.S.Saving, İnvestment and

Economic Growth” (Çevrimiçi) http//www.accf.org/publications/

testimonies/test_impact-taxreform1998.html, 03 Mart 2007.

Page 133: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

122

Boratav, Korkut: Kamu Maliyesi Ve Gelir Dağılımı: Kavramlar ve Metot

Meseleleri, Ankara: Sevinç Matbaası, 1965.

BrochıerH.,P.Llau,

Ch.,A.Mıchalet:

Maliye Ekonomisi, Çev. Adnan Erbaş, Ankara: Ankara İktisadi

ve İdari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek

Okulu Basımevi,1981.

Buchanan, James M.:

Maliye Teorisi ve Politik İktisat Seçilmiş Makaleler,

Çev.S.Yenal ÖNCEL, İstanbul: Fakülteler Matbaası,1966.

Bulmuş, İsmail: Mikro İktisat, Ankara: Cantekin Matbaası, 2003.

Bulutoğlu, Kenan: Kamu Ekonomisine Giriş, İstanbul: Filiz Kitabevi,1988.

Çağan, Nami: Vergilendirme Yetkisi, İstanbul:Kazancı Hukuk Yayınları,1982.

Çelik, Aziz:

“AB Ülkeleri ve Türkiye’de Gelir Eşitsizliği: Piyasa Dağılımı-

Yeniden Dağılım,” (Çevirimiçi) http// www.calişmatoplum.org/sayi

3/makale 2.pdf, 08 Ocak.2007.

Demirbaş, Tolga: “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri,”Sayıştay

Dergisi, Sayı 50-51, Temmuz-Aralık 2003, s.87-101, (Çevirimiçi)

http// www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der50m5.pdf, 12 Mart

2007.

Demirel, Demokaan: “Küresel Eksende Devletin Yeni Kimliği:Etkin Devlet” Sayıştay

Dergisi, Sayı 60, Ocak-Mart 2006, s.105-128, (Çevirimiçi) http//

www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der60m pdf, 10 Mart 2007.

DİE Haber Bülteni 2003: 2002 Hanehalkı Bütçe Anketi Sonuçları, 06.11.2003, (Çevrimiçi)

http:www.die.gov.tr/TURKİSH/SONİST/HHGELTUK/071103.htm,

Page 134: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

123

20 Ocak 2007.

Dikmen, M. Orhan: Maliye Dersleri, İstanbul: Fakülteler Matbaası,1973.

Edizdoğan, Nihat:

Kamu Maliyesi II(Kamu Gelirleri ve Vergi Teorisi), Bursa: Ekin

Kitabevi,1988.

Eğilmez, Mahfi:

Katma Değer Vergisi(Teori-Uygulama), Ankara: Gazi

Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Basımevi,1983.

Ejder, Haydar Lütfü: “Türkiye’de Vergi Politikaları,”G.Ü.İ.İ.B.F Dergisi, 4/2000,s.127-

132, (Çevirimiçi) http// www.bayar.edu.tr./iibf/sakinc/kamu

maliyesi/HaydarEJDER.pdf, 10 Mart 2007.

Ekonomi Forumu: “Türkiye’de Gelir Dağılımı,” İstanbul: Friedrich Ebert

Vakfı,11.06.1989.

Eker, Aytaç, Kamil Tüğen:

Kamu Maliyesine Giriş, İzmir: Bilgehan Basımevi,1987.

Emes, Joel, Jason

Clemens, Patrick

Basham, Dexter Samida:

“Flat Tax Principles and Issues,”(Çevrimiçi)

http//www.oldfraser.lexi.net /publications/ciritical-issues/2001/flat

tax, 28 Eylül 2006.

Erginay, Akif: Kamu Maliyesi, Savaş Yayınları, 14.Baskı, t.y.

Fitoussi, Jean Paul: “Shifting The Tax Burden: From Direct To İndirect Tax”

(Çevrimiçi)http:www.europarl.europa.eu/comparl/econ/emu/ 2005

0914/fitoussi-en.pdf., 04 Mart 2007.

FTA Tax Burden 2006: OECD:Percentage of Direct and İndirect Taxes 2004,

(Çevrimiçi)http:www.estv.admin.ch/data/sd/e/inter/pdf/2006/dir-

indir-aktuell-21.pdf, 05 Ocak 2007.

Page 135: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

124

Garner, C. Alan: “Consumption Taxes: Macroeconomic Effects and Policy Issues”

(Çevrimiçi)http:www.kc.frb.org/publicat/econrev/pdf/2005garn.pdf,

03 Mart 2007

Gelir İdaresi Başkanlığı: Vergi İstatistikleri,(Çevrimiçi)http: www.gib.gov.tr/index.php?id=

271, 24 Ocak 2007.

Giray, Filiz: “Küreselleşme Sürecinde Vergi Rekabeti ve Boyutları,” Akdeniz

İİBF Dergisi, Sayı:9, 2005, s.93-122. (Çevirimiçi) http//www.

Akdeniz. Edu.tr/iibf/yeni/genel/dergi/sayi09/10Giray.pdf, 08 Mart

2007.

Gökbel, Doğan:

“Tek Oranlı Vergi Tartışması,” (Çevrimiçi) http://www.eso-es.net

/kurumsal/yazi.asp?54, 25 Ocak 2007.

Hazine Müsteşarlığı: Bütçe Finansman İstatistikleri:Konsolide Bütçe Dengesi ve

Finansmanı,(Çevirimiçi) http// www.hazine.gov.tr/stat.07 Ocak

2007.

Heper, Fethi: Toplumsal Yapı ile Vergi Yapısı Arasındaki İlişkiler,

Eskişehir:Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayın No:

126/148,1981.

İrtenk, Saffet R.: Maliye, İzmir:Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi

Yayın No:64/13, 1971.

Karakaş, Eser: “Türkiye’de Vergi Gelirlerinin İçinde Dolaylı Vergilerin Payının

Artması Üzerine Bazı Düşünceler,” İstanbul:İÜ-İktisat Fakültesi,

Maliye Araştırma Merkezi Yayınları No: 3695/541/76, 1993,

s.255-259.

Karayılmazlar, Ekrem: “Artan Oranlı Gelir Vergisine Karşı Düz Oranlı Gelir Vergisi,”

Page 136: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

125

Piyasa, Güz 2004, Sayı:12, s.89-120.

Kazgan, Gülten, İzzettin

Önder, Hasan Kirmanoğlu

Nihal Tuncer:

“Türkiye’de Gelir Bölüşümünü Bozan Etkenler ve İyileştirilmesine

İlişkin Politikalar,” Ekonomik ve Sosyal Çözüm Önerileri Dizisi

3, Ankara,1992.

Korkmaz, Esfender: İktisadi Gelişme Ve Mali Sistem, İstanbul: Lebib Yalkın

Matbaası, 2003.

Livingston, Michael A.: “From Milan to Mumbai, Changing in Tel Aviv: Progressive

Taxation in İtaly, İsrael, İndia and the United States,”

(Çevirimiçi)http//www.law.nyu.edu/colloquia/taxpolicy/020305.pdf,

29 Eylül 2006.

Lugar, Richard G.: “The Lugar Plan To End The İncome Tax,” (Çevirimiçi)

http//www.heartland.org/pdf/80765e.pdf, 29 Eylül 2006.

Mercan, Birol: “Küreselleşme ve Ulusların Rekabet Gücünün Yeni Anahtar

Faktörleri,” Piyasa, Güz 2004, Sayı:12, s.29-38.

McCaffery, Edward J.: Fair Not Flat How To Make The Tax System Beter And

Sımpler, The Universıty Of Chıcago Press,2002.

Moore, Stephen: “The Economic and Civil Liberties Case For A National Sales

Tax,” May 11,1995 (Çevirimiçi) http// www.cato.org

/speeches/sp5-11-1.html-28K, 29 Eylül 2006.

Musgrave, Richard A.: Kamu Maliyesi Teorisi-2.Kitap Vergilemenin Ekonomik

Analizi,(Çev: Orhan ŞENER,Yaşar METHİBAY), Ankara:Asil

Yayın Dağıtım Ltd.Şti.,2004.

Nadaroğlu,Halil: Kamu Maliyesi Teorisi, İstanbul:Met/Er Matbaası,1983.

Page 137: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

126

Nemli, Arif: Kamu Maliyesine Giriş, İstanbul:Filiz Kitabevi,1990.

Neumark, Fritz: İktisadi Plancılık ve Vergi Politikası, Çev. Osman OKYAR,

İstanbul:İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Akgün

Matbaası,1948.

Neumark, Fritz: Maliye İlmine Dair Sosyolojik Tetkikler, Çev.Sabri F.

ÜLGENER, İstanbul: Güven Basımevi, 1940.

OECD Factbook 2006,

Macro Economic Trends:

Gross Domestic Product, http://caliban.sourceoecd.org/vl=

20634184/ cl =21/nw= 1/rpsv/factbook/data/02-01-02-t01.xls, 25

Ocak 2007.

OECD Factbook 2006,

Quality of Life:

İncome İnegualty, (Çevirimiçi) http://titania.souerceoecd. org/ pdf/

fact 2006 pdf/10-03-02.pdf, 25 Ocak 2007.

OECD, VAT Rates: Part IV.Value Added Taxes(2006), (Çevirimiçi) http://www. oecd.

Org/dataoecd /12/13/34674429.xls, 15 Mart 2007.

Oktayer, Nagihan: “Gelir ve Tüketim Vergilerinin Tasarruflar Üzerindeki Etkileri,”

İstanbul:İÜ-İktisat Fakültesi, Maliye Araştırma Merkezi Yayınları

No: 4375/571/86, 2003, s.154-167.

Oyan, Oğuz, Ali Rıza

Aydın:

Türkiye’de Maliye ve Fon Politikaları Alternatif Yönelişler,

Ankara: Adım Yayıncılık,1991.

Öncel, Mualla, Ahmet

Kumrulu ,Nami Çağan:

Vergi Hukuku, Ankara: Turhan Kitabevi,12.Baskı,2005.

Önder, İzzettin “Katma Değer Vergisinin Ekonomik Etkileri,” İstanbul:İÜ-İktisat

Fakültesi, Maliye Araştırma Merkezi Yayınları No: 3408/514/70,

1986, s.21-29.

Page 138: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

127

Önder, İzzettin: “Para ve Maliye Politikalarının Gelir Dağılımına Etkisi,”

Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferansı Heyeti, Panel, 1989.

Öner, Erdoğan: Kamu Maliyesi 1, Ankara: Maliye ve Gümrük Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Yayın

No:1986/282,1986.

Özmucur, Süleyman: “Dolaylı Vergilerin Fiyat ve Üretim Etkileri,” Boğaziçi

Üniversitesi Araştırma Raporu, İstanbul, 1992.

Özmucur, Süleyman: 1963 ve 1990 Gelir Vergisi Tarifelerinin Bir Karşılaştırması ve

Vergi Adaleti Açısından Düşündürdükleri,” İstanbul:İÜ-İktisat

Fakültesi, Maliye Araştırma Merkezi Yayınları No: 3695/541/76,

1993, s.188-191.

Palamut, Mehmet E.,

Mehmet Yüce:

“Türkiye’de 1980-2000 Döneminde Gerçekleşen Gelir

Dağılımının İstenen Vergi İle Eğitim ve Sağlık Harcamaları

İlişkisi,” 16.Maliye Sempozyumu, 2001, (Çevirimiçi) http//

www.ceterisparibus.net/maliye/vergi.htm, 05 Mart 2007.

Pınar, Abuzer: “Vergileri Kim Ödüyor ve Kamu Harcamalarından Kimler

Faydalanıyor?,” TESEV Kasım 2004, (Çevirimiçi) http// www.

tesev.org.tr/rapor-kasim2004.pdf 21.Haziran.2006

Sayar, Nihat: Kamu Maliyesi, Cilt I, İstanbul: İ.İ.T.A Nihat Sayar- Yayın ve

Yardım Vakfı Yayınları No:256, 1975.

Seviğ, Veysi: “Türkiye’de Vergi Adaleti Tebliği,” Seminer, İstanbul: İktisadi

Araştırmalar Vakfı, 2001.

Sonsuzoğlu, Elif: “Ödeme Gücüne Göre Vergileme İlkesi,” İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilim Dalı, Doktora

Page 139: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

128

Tezi, İstanbul: 1997.

Söyler, İlhami: “Rasyonel Bir Vergi Sistemi İçin Gerekli Vergi Reformu,” Maliye

Dergisi, Sayı:126, Eylül-Aralık 1997, s.66-83.

Şeker, Sakıp : Türkiye’de Ücretler Üzerindeki Vergi Yükü, Ankara: Türk Harb-

İş Sendikası, 1994.

Şenyüz, Doğan: "Vergilemede İstikrar İlkesi ve Türk Vergi Mevzuatı," İstanbul:İÜ-

İktisat Fakültesi, Maliye Araştırma Merkezi Yayınları No:

3694/542/77, 1993, s.207-216.

Şenyüz, Doğan: Vergilendirmede Yükümlü Psikolojsi, Bursa, 1995.

Tait, Alan A.: International Practise and Problems, İnternational Monetary

Fund, Washington,D.C.,1988.

Tanrıverdi, Sezai: “Karşılaştırmalı Vergi Sistemleri:Vergi Sistemlerinin ve Vergi

Yükü Farklılıklarının Globalleşme Süreci Üzerine Etkileri”

(Çevirimiçi) http// www.malihaber.com/modules.php?name=Kose

–Yaziları&op=viewarticle&artic=663, 07 Mart 2007.

The Economist: “The Case For Flat Tax,” The Economist, (Çevirimiçi) http//

www.economist. com/displaystory.cfm?story-id=3860731, Apr. 14

th 2005, 29 Eylül 2006.

Tokatlıoğlu, Mircan Yıldız: “Türkiye’de Dış Ticaretin Vergilendirilmesi ve Avrupa Birliği,”

Akdeniz İİBF Dergisi,2005, s.46-72, (Çevirimiçi) http//www.

Akdeniz.edu.tr/iibf/yeni/genel/dergi/sayi10/06Tokatlioğlu.pdf., 12

Mart 2007.

Tuncer, Selahattin: Türkiye’de Vergi Adaletinin Sağlanması, Seminer, İstanbul:

Page 140: Dolayli Vergilerin Gelir Dagilimi Uzerindeki Etkileri Effects of Indirect Taxes on Income Distribution

129

İktisadi Araştırmalar Vakfı, 2001.

Turhan, Salih: Vergi Teorisi ve Politikası, İstanbul: Filiz Kitapevi, 1998.

TÜİK Haber Bülteni Şubat

2006:

Gelir Dağılımı Sonuçları 2004,27 Şubat 2006, Sayı:37,(Çevrimiçi)

http:www.die.gov.tr/ TURKİSH/SONİST/GELİR/ k270206xls, 20

Ocak 2007.

TÜİK Haber Bülteni Aralık

2006:

2005 Gelir Dağılımı Sonuçları,25 Aralık 2006, Sayı:207

(Çevrimiçi) http:www.tüik.gov.tr/ PreHaberBultenleri.do?id=408,

20 Ocak 2007.

Türkan, Ercan:

“Düz Oranlı ve Tüketim Tabanlı Vergi Sistemi: ABD’de Yaşanan

Tartışmalar ve Bu Tartışmalardan Çıkarılabilecek Dersler,”

(Çevirimiçi) http//www.ceterisparibus.net/maliye/vergi.htm-26K,

02 Ekim 2006.

Zenginobuz, Ünal,

Gökhan Özartan, İsmail

Sağlam, Fatoş Gökşen:

“Yurttaşların Cebinden Devletin Kasasına: Türkiye’de Kim Ne

Kadar Vergi Ödüyor?,” Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Raporu,

ISS/EC 2006/18, (Çevrimiçi) http//www.econ .boun.edu.tr/

papers/pdf/iss-ec-06-18.pdf, 01 Şubat 2007.