dİn-mutluluk İlİŞkİsİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/tezler... ·...

72
I DİN-MUTLULUK İLİŞKİSİ T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI ASİYE ACABOĞA YÜKSEK LİSANS TEZİ KAHRAMANMARAŞ OCAK–2007

Upload: others

Post on 23-Feb-2020

24 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

I

DİN-MUTLULUK İLİŞKİSİ

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI

ASİYE ACABOĞA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞ

OCAK–2007

II

DİN-MUTLULUK İLİŞKİSİ

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Halil APAYDIN

ASİYE ACABOĞA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞ

OCAK–2007

III

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ASİYE ACABOĞA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Kod No :

Bu Tez 25 /01/2007 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından

Oy Birliği ile Kabul Edilmiştir.

.................................................. .............................................. ............................................ Yrd. Doç. Dr. Halil APAYDIN

İmzası Prof. Dr. M. Kemal ATİK

İmzası Prof. Dr. H. Ezber BODUR

İmzası DANIŞMAN ÜYE ÜYE

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

……………………………….. Doç. Dr. Haluk ALKAN

İmzası Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.

DİN-MUTLULUK İLİŞKİSİ

IV

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DİN-MUTLULUK İLİŞKİSİ

ASİYE ACABOĞA DANIŞMAN: Yrd. Doç. Dr. Halil APAYDIN

Yıl : 2007 Sayfa: 61

Jüri : Yrd. Doç. Dr. Halil APAYDIN

: Prof. Dr. M. Kemal ATİK : Prof. Dr. H. Ezber BODUR

İnsan, doğumundan ölümüne kadar hep mutlu olmak arzusu içerisindedir. Mutluluk insanın hayatının amacı ve anlamıdır. Bu yüzden o, daima ona mutluluğu yaşatacak şeyi arar durur. Modern dünyada teknolojinin ve bilimin ilerlemesi ile insanın mutluluğunun artacağı düşünülmüştür. Oysaki teknolojinin ilerlemesi insanın mutlu olmasına vesile olmamış, aksine kaygının, sıkıntının, stresin artmasına neden olmuştur. Bu ortam içerisinde insan kendisini mutlu edecek her yöntemi kullanmaya çalışmıştır. Kişileri mutluluğa götürecek çeşitli formüller üretilmeye çalışılmış ve bu formüllerle ilgili yöntemler ve kitaplar tüm dünya üzerinde rağbet görmüştür. Başlangıcını insanlığın başlangıç tarihi olarak gösterebileceğimiz dinler de kişilerin mutluluğunu hedeflediklerini, amaçlarının insana dünya ve ahiret mutluluğunu kazandırmak olduğunu ifade etmişlerdir. Öyleyse mutluluğu arzulayan insan için dinler olumlu bir katkıda bulanabilir. Çünkü dinler, insanın yaratılışına uygun formüller ileri sürer. Bu yüzden bir dine inanma nasıl insanın doğasında yer alıyorsa, inandığı dinin ona mutluluğu getireceği düşüncesine sahip olmak da kişilerin zihninde yer alabilir. Bu durumda din ile mutluluk arasında anlamlı bir ilişkinin var olduğu söylenilebilir. Anahtar Kelimeler: Din, Mutluluk, Kaygı, Din-Mutluluk İlişkisi

II

DEPARTMENT OF PHILOSOPHY AND RELIGION SCIENCE

INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM

ABSTRACT

MA Thesis

RELIGION-HAPPINESS RELATIONSHIP

ASİYE ACABOĞA

SUPERVİSOR: Asist. Prof. Dr. Halil APAYDIN

Year : 2007 Pages:61

Jury : Assist. Prof. Dr. Halil APAYDIN : Prof. Dr. M. Kemal ATİK : Prof. Dr. H. Ezber BODUR

Humanbeing is always in the desire of being happy from his birth to death. Happiness is the aim and the meaning of the humanbeing’s life. So, he permanently seeks the thing which will let him live the happiness.In the modern world with the development of the technology,the hapiness of the humanbeing is thought to increase. However the development of the technology has not caused the humanbeing’s happiness, on the contrary it caused the increase of the anxiety,the distress, the stress. In this environment, humanbeing has tried to use every method which might make himself happy.Various formulas which might take the people to the happiness have been tried to produce and the methods and books dealt with have been demanded all over the world.Religions which we can indicate their beginning date as the beginning of the humanbeings have expressed that they have aimed the happiness of the people and focused the happiness of this world and the other world.If so, the religions can be supportive for the people who long for the happiness.Because religions suggest the formulas which are appropriate for the creation of the humanbeing.Therefore, believing in a religion take place in the nature of humanbeings,having the idea that the religion he believed in can take place in their minds,too. In this case, it can be said that there is a meaningful relation between happiness and religion. Keywords: Religion, Happiness, Anxiety, Religion-Happiness Relationship

III

ÖNSÖZ

Din insan yaşamını etkileyen en güçlü faktörlerden biridir. Bu yüzden din her

kesimden insanın ilgisini çeken bir alan olmuştur. Sosyal bilimciler de din konusuna eğilmişler din ve dinle ilgili konular üzerinde araştırmalar yapmışlardır. Bu araştırmalar sürekli artış göstermektedir. Din kişilerin dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak amacını taşıdığını ifade eden söylemlerde bulunmaktadır. Bu söylem çerçevesinde temellenen araştırmamızda din ve mutluluk konusunda bir durum tespiti yaparak, ikisi arasında bir ilişkinin var olup olmadığını, var ise bu ilişkinin boyutlarının neler olduğunu araştırmayı hedefledik. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar daha çok dinde mutluluk kavramını incelemektedir. İkisi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeye çalışan araştırmamızın, bu yönüyle dini çeşitli açılardan inceleyen araştırmalara biraz olsun katkıda bulunacağını umut etmekteyiz. Araştırmanın girişinde bu araştırmada neler yapılacağından bahsedilmiştir. Giriş kısmından sonra bu araştırmayla ilgili daha önceden yapılan çalışmalara değinilmiştir. Araştırmanın kavramsal çerçevesinde, araştırmada kullanılan bazı kavramlara yer verilerek bir alt yapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın yöntemi bölümünde, hipotezleri, sınırları, kullanılan yöntemler gibi metodolojik konular ele alınmıştır. Daha sonra ise kişiler ile ilgili genel bilgiler değerlendirilmiş ve hipotezlerle ilgili bulgular, çizelgeler ve alt açıklamalarla verilmiştir. Sonuç bölümünde bu bulguların bir değerlendirilmesi özet halinde sunulmuş ve önerilerde bulunulmuştur.

Araştırmanın yapıldığı dönemde her yönden desteğini esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Halil APAYDIN’a, ders döneminde değerli fikir ve bilgilerini bizlerle paylaşan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görev yapan değerli hocalarıma, anketin yapılmasında yardımcı olan Kahramanmaraş İl Müftülüğü’nde görev yapan Kur’an Kursu hocalarına ve ankete katılan Kur’an Kursu öğrencilerine, anketin değerlendirmesinde, tezin yazım aşamasında katkısını esirgemeyen değerli eşim Hasan ACABOĞA’ya teşekkürü bir borç bilirim.

Asiye ACABOĞA Kahramanmaraş 2007

IV

İÇİNDEKİLER

ÖZET .............................................................................................................................IV ABSTRACT.................................................................................................................... II ÖNSÖZ ......................................................................................................................... III İÇİNDEKİLER .............................................................................................................IV KISALTMALAR...........................................................................................................VI ÇİZELGELER LİSTESİ ........................................................................................... VII 1. GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR.......................................................................................... 3 3. ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ.................................................... 4

3. 1. Din ........................................................................................................................ 4 3. 2. Mutluluk................................................................................................................ 5

3. 2. 1. Dinlerde Mutluluk......................................................................................... 6 3. 2. 2. Felsefe’de Mutluluk...................................................................................... 7 3. 3. 3. Psikoloji’de Mutluluk ................................................................................... 8

3. 3. Gelişim Dönemleri................................................................................................ 9 3. 3. 1. Ergenlik Dönemi........................................................................................... 9 3. 3. 2.Gençlik Dönemi........................................................................................... 10 3. 3. 3. Yetişkinlik Dönemi ..................................................................................... 10

3. 4. Kaygı................................................................................................................... 11 4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ................................................................................ 13

4. 1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi ..................................................................... 13 4. 2. Araştırmanın Sınırlılıkları .................................................................................. 13 4. 3. Araştırmanın Değişkenleri ve Hipotezleri .......................................................... 13 4. 4. Veri Toplama Yöntemi ve Uygulanışı................................................................. 14 4. 5. Anket Formunun Özellikleri .............................................................................. 14

4. 5. 1. Sorular......................................................................................................... 14 4. 5. 2. Anketin Uygulanışı ve Verilerin Değerlendirilmesi................................... 18

5. BULGULAR VE YORUM....................................................................................... 19 5. 1. Ankete Katılan Deneklerin Genel Özellikleri ..................................................... 19

5. 1. 1. Yaş Durumu ................................................................................................ 19 5. 1. 2. Eğitim Durumu ........................................................................................... 19 5. 1. 3. Aylık Gelir Durumu .................................................................................... 20 5. 1. 4. Medeni Durum............................................................................................ 20 5. 1. 5. Eş Eğitim Durumu ...................................................................................... 20 5. 1. 6. Baba Eğitim Durumu.................................................................................. 21 5. 1. 7. Anne Eğitim Durumu.................................................................................. 21 5. 1. 8. Şehirde Yaşama Durumu............................................................................. 21 5. 1. 9. Dine İnanma Sebebi.................................................................................... 22 5. 1. 10. Dini Bilgi Durumu.................................................................................... 23 5. 1. 11. İlk Dini Bilgiyi Öğrenme Durumu............................................................ 23

5. 2. Varsayımlar İle İlgili Bulgular ............................................................................ 24 5. 2. 1. Dinin Mutluluğun Artmasına Etkisi............................................................ 24 5. 2. 2. Dini Emirlerin Uygulanmasının Mutluluğa Etkisi...................................... 28 5. 2. 3. Duanın Sıkıntıların Hafiflemesine Etkisi.................................................... 34 5. 2. 4. Kaygı ve Üzüntülerden Kurtulmada Dinin Etkisi....................................... 39 5. 2. 5. Yaşanılan Sıkıntılardan Kurtulmada Allaha Sığınmanın Etkisi .................. 45 5. 2. 6. Ahiret İnancı İle Kaygı ve Mutluluk Arasındaki İlişki ............................... 48

V

5. 2. 7. Allah’a Olan İnanç İle Mutluluk İlişkisi .................................................... 53 6. SONUÇ VE ÖNERİLER.......................................................................................... 56 KAYNAKLAR............................................................................................................... 58 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 62

VI

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devleti AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi CÜİFD : Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Çev. : Çeviren (ler) Der. : Derleyen DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı DİD : Diyanet İlmi Dergi KBY : Kültür Bakanlığı Yayınları KSÜ : Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi MTVNI : MTV Networks Internetional MÜİFV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı n. : Örneklem OMÜİFD : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi SPSS : Statistical Package For Social Sciences ( Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paketi) S. : Sayı s. : Sayfa ss. : Sayfalar Arası SÜİFD : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi TDK : Türk Dil Kurumu TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Terc. : Tercüme vb. : Ve Benzeri vd. : Ve Diğerleri vs. : Ve Saire Yay. : Yayınları

VII

ÇİZELGELER LİSTESİ

Çizelge 4.1: Ankete Katılanların Cinsiyete Göre Dağılımı.......……………..................13 Çizelge 5.2: Ankete katılanların Yaş Durumuna Göre Dağılımı……………………….19 Çizelge 5.3: Ankete Katılanların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı……………...........19 Çizelge 5.4: Ankete Katılanların Aylık Gelir Durumuna Göre Dağılımı………............20 Çizelge 5.5: Ankete Katılanların Medeni Durumuna Göre Dağılımı……………..........20 Çizelge 5.6: Ankete Katılanların Eş Eğitim Durumuna Göre Dağılımı………..............20 Çizelge 5.7: Ankete Katılanların Baba Eğitim Durumuna Göre Dağılımı……..............21 Çizelge 5.8: Ankete Katılanların Anne Eğitim Durumuna Göre Dağılımı……..............21 Çizelge 5.9: Ankete Katılanların Şehirde Yaşama Süresine Göre Dağılımı …………...22 Çizelge 5.10: Ankete Katılanların Dine İnanma Sebeplerine Göre Dağılımı…….. …...22 Çizelge 5.11: Ankete Katılanların Dini Bilgi Durumuna Göre Dağılımı………………23 Çizelge 5.12: Ankete Katılanların İlk Dini Bilgiyi Öğrenmelerine Göre Dağılımı …...23 Çizelge 5.13: Ankete Katılanların Mutluluk Durumu…………………………………25 Çizelge 5.14: Ankete Katılanların Mutluluk Nedenlerine Göre Dağılımı……………...26 Çizelge 5.15: Ankete Katılanların Mutsuzluk Nedenlerine Göre Dağılımı…………….26 Çizelge 5.16: Dindarlık- Mutluluk Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi …………...27 Çizelge 5.17: Ankete Katılanların İbadet Etme Durumu……………………………….31 Çizelge 5.18: Dini vecibeleri Yaşadığına İnanma Durumu…………………………….32 Çizelge 5.19: Dini Vecibelerini Yerine Getirenlerin Mutluluk Durumu………………..32 Çizelge 5.20: Dini Vecibelerini Yerine Getirmeyenlerin Mutluluk Durumu…………...33 Çizelge 5.21: Duanın Sıkıntılara Etkisi Durumu……………………………………….35 Çizelge 5.22: Duadan Sonra Yaşanılan His Durumu………………………………….. 36 Çizelge 5.23: En Çok Ne İçin Dua Edilme Durumu…………………………………...37 Çizelge 5.24: Duaların Kabul Olma Durumu…………………………………………..37 Çizelge 5.25: Duaların Kabul Olmamasına Neden Olan Durum………………………38 Çizelge 5.26: Ankete Katılanların Mutsuzluk Anlarında Kendilerini Teselli Etme

Durumu………………………………………………………………………. 42 Çizelge 5.27: Başa Gelen Olumsuzlukları Değerlendirme Durumu………………….. 46 Çizelge 5.28: Bir Felaket Anında Allah’a Yakınma Durumu…………………………..47 Çizelge 5.29: Yakınma Anındaki İfadelerin Değerlendirilmesi. ……………………….47 Çizelge 5.30: Ahiret İnancının Huzur Verme Durumu………………………………....49 Çizelge 5.31: Ahiret İnancının Huzur Vermesine Neden Olan Durum………………. 50 Çizelge 5. 32: Ankete katılanların Ölüm ile İlgili Düşünce Durumu………………… 50 Çizelge 5. 33: Ankete katılanların Ölümden Korkmasına Neden Olan Durum………..51 Çizelge 5. 34: Ankete katılanların Ölümden Korkmamasına Neden Olan Durum….....51 Çizelge 5. 35: Ankete katılanların Ahirette Mutlu Olma ile İlgili Düşünce Durumu…..52 Çizelge 5. 36: Allah’a İnanma İle Mutluluk İlişkisi Durumu…………………………..54 Çizelge 5. 37: Ankete katılanların Allah’ın Nimetlerinden Nasiplenme Düşünceleri ile

İlgili Durumu…………………………………………………………………..54

GİRİŞ Asiye ACABOĞA

1

1. GİRİŞ

Din psikolojisi kendi alanına giren fenomenleri peşin hükümlerden uzak durarak bilimsel metotlarla inceler. İnsanların dini duygularını ve tecrübelerini çeşitli yönleriyle ele alır. Bu şekilde ortaya çıkarılan psikolojik gerçeklik değerler ile bunlar arasındaki benzerliği ve bütünlüğü göstermeye çalışır. Böylece genel sonuçlara ulaşır (Armaner, 1980: 5). Biz de araştırmamızda din psikolojisinin metotlarını kullanarak din ve mutluluk ilişkisini ele alan bir çalışma yapacağız. Din, insanların iç dünyalarını etkileyen bir var oluşsal çözümlemeye ve hayatı anlamlandırmaya katkı sağlayan güçlü bir olgudur (Karaçoşkun, 1998: 1 ). Bu olguyu kabul eden bir insanın kendisine muhtaç olduğu bir kudreti kabul etmesi beklenir. Böyle bir kudret genel olarak kişinin iç dünyasını etkileyen ve hayatı anlamlandırmasını sağlayan meseleleri din vasıtasıyla ona bildirmiştir (Apaydın, 1996: 1 ). Bu kudret, din vasıtasıyla ona bildirdiği şeylerin kişinin mutluluğunu sağlayacağını ifade etmiştir.

İslam bilginleri dini tanımlarken, “Din insanlara mutluluk yollarını gösteren, onların mutluluğa erişmelerine delalet eden ilahi kanundur” derler. Bu yüzden İslam dini, kişilerin mutluluğunu amaç edinmiştir denilebilir (Altıntaş, 1999: 44).

Günümüz insanının gayesi de dünyada mutlu bir hayat sürmektir (Aksoy, 2001: IV). Farabi mutluluk için şöyle der: “ Mutluluk öyle bir amaçtır ki, bu amaca erdemli eylemlerle ulaşılır, karşıtı ise bedbahtlıktır.” Kişinin mutluluğun ötesinde elde edebileceği daha büyük bir iyilik yoktur. Ona göre bu yüzden mutluluk herkesin özlem duyabileceği bir amaçtır (Özgen, 1997: 59). Yukarıda değinildiği gibi günümüz insanının gayesi mutluluktur. Aslında tarihi süreç incelendiğinde bu amacın sadece günümüz insanına ait olmadığı görülmektedir. Tarihin başlangıcından beri mutluluk kendisine ulaşılması için en çok çaba sarf edilen en önemli hedeflerden biridir (Yıldız, 1997: 11).

Bu düşüncelerden hareketle din-mutluluk ilişkisini esas alan araştırmamızda kişilerin dini yaşantılarını ve yaşamlarında onları mutlu eden, mutsuz eden, üzen, kaygılandıran, rahatlatan vs. gibi etkenleri, din psikolojisinin sınırları çerçevesinde yorumlamaya çalışacağız.

Bu araştırma Kur’an Kursu öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Din ile mutluluk arasında nasıl bir etkinin olduğunu ortaya koyarak bu yönde yapılacak olan çalışmalara katkıda bulunulması amaçlanmıştır.

Bu araştırmanın önemini anlamada, din ve mutluluk kavramına kısaca bakmak faydalı olacaktır. Din kavramını, İslam bilginleri Kur’an-ı Kerim’deki açıklamaları dikkate alarak şu şekilde tanımlamışlardır: Din her konuda insanların akıllarını, irade ve isteklerini kullanarak, hayır olan şeylere götüren, böylece dünya ve ahiret saadetine ulaşmalarını sağlayan, peygamberler aracılığıyla Allah’ın gönderdiği ilahi esasların bütünüdür (Akseki,1960: 53).

Dinin dünya ve ahiret saadetine ulaştırma yönünü ele aldığımızda dindar insanların mutluluk kaynaklarının temelinde dinin ne kadar etkili olduğunu araştırmamızın konusu olarak belirlememizin nedeni daha iyi anlaşılacaktır.

Birçok filozof (Aristo, Sokrat, Alain… gibi) şu sorunun cevabını araştırmıştır: “Her insan mutlu olmak istediği halde, pek az insan mutlu olmayı başarıyor. Mutlu olma konusundaki bu beceriksizliğin nedeni ne olabilir?” (Alain, 1992: III) Yine Farabi’ye göre mutluluk her insanın arzuladığı bir amaçtır (Özgen, 1997: 75). Kişiler için mutluluk fizyolojik ya da psikolojik eksiklikten kaynaklanan bir ihtiyaç değildir, gerginliğin yok edilmesi de değildir; düşünce, duygu ve hareket alanındaki her faaliyeti kapsayan bir şeydir (Fromm, 1995: 212–213).

GİRİŞ Asiye ACABOĞA

2

Mutluluk bu kadar arzulanan, istenilen bir şeyse ve her insan mutlu olmak istiyorsa bunun yolu nedir? Din tanımlanırken ve amacı ifade edilirken hep dünya ve ahiret saadetinden bahsedilir. Bu açıdan din eğitimi alan ve bu eğitimi hayatlarında içselleştirmeye çalışan insanlar üzerinde din-mutluluk ilişkisini incelemek, aradaki ilişkinin olumlu olup olmamasını ortaya koymak açısından bu araştırma önemlidir.

ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Asiye ACABOĞA

3

2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR

Kur’an Kursu öğrencilerinde din-mutluluk ilişkisini inceleyen bir araştırmaya rastlanmamıştır. Aslında bire bir din-mutluluk ilişkisini inceleyen araştırmaların sayısı da çok değildir. Bu konuyla ilişkili veya bu konuya yakın olan araştırmalar incelenmeye çalışılmış ve ulaşılan sonuçlar bu araştırmanın bulguları ile karşılaştırılmıştır.

Yaparel (1987); “Yirmi-Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dini Hayat ile Psiko-Sosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma” adlı incelemesinde, bu yaşlar arasındaki erkekler üzerinde dini hayatın olumlu bir etkisinin olduğunu tespit etmiştir. Artan ibadetle birlikte depresyonda düşme olduğu gözlenmiştir. Ayrıca yaşın ilerlemesi ile birlikte dini duygunun daha bir önem kazandığı belirtilmiştir. Yine depresyonun düşmesinde dini duygunun da etkin olduğu ifade edilmiştir. Dini hayatın boyutları ile durumluk kaygı arsında da benzer ilişkiler bulunmuştur.

Arslantürk (1998); “Kutsalın Dönüşü” adlı araştırmasında, insanların dini anlayışlarını ve bu dini anlayışların, onların hayatlarında nasıl bir etkiye sahip olduğunu incelemiştir. İnsanların inançlarının, genelde onları mutlu ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Dinsiz olup da mutsuz olduğunu ifade edenler de olmuştur. Ayrıca insanların dine karşı pozitif yönde eğilimleri olduğu da ulaşılan sonuçlardan biridir.

Hallahmi ve Argyle (2000); yaptıkları bir araştırmada dindarlığı, bireysel ve toplumsal hayat üzerinde etkisi olan bir bağımsız değişken olarak ele almışlar ve dinin insanların mutluluğunu artıracağı yönünde öne sürülen hipotezleri araştırmışlardır. Bu konuyla ilgili yapılan araştırma sonuçlarına değinilmiştir. Araştırmada ele alınan çalışmalara göre dini cemaat üyelerinin, bir dini cemaate üye olmayanlara göre hayatlarından daha memnun oldukları tespit edilmiştir. Yine cemaatlere bağlı olma ile huzurlu olma arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu belirtilmiştir. Ayrıca mutluluk, hayattan zevk alma, hayatın niteliği gibi birçok şeyde dinin etkisinin olduğu ifade edilmiştir. Bu çalışmadaki bulgular, araştırmanın ilgili bölümlerinde sunulmuştur.

Hayta (2002); yaptığı bir araştırmada “İbadetler ve Ruh Sağlığı” arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmaya göre, dinin pratik boyutları olan namaz, oruç, dua ile psiko-sosyal uyum boyutları olan kendini ifade etme, kendini kabullenme, kaygı, etkinlik, sosyallik arasında olumlu bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gençler üzerinde yapılan bu araştırmada, gençlerin ibadetlerini yerine getirmeleri ile mutluluğun işaretlerine ulaşma arasında pozitif bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir.

Akgül (2004); Konya Huzurevinde “Yaşlılık ve Dindarlık: Dindarlık, Hayattan Zevk Alma ve Mutluluk İlişkisi” adlı araştırmasında yaşlılar için dinin nasıl bir etkisi olduğunu incelemiştir. Yaşlılarda dindarlığın teorik boyutunun güçlü olduğu tespit edilmiştir. Yaşlılarda bütün sosyal aktivitelerde yaşa bağlı olarak gerileme olmasına rağmen, dini ibadetlere yönelme ve devamlılık ileri yaşlara kadar sürmektedir. Yaşlılar yaşadıkları tüm sıkıntılara rağmen yaptıkları ibadetlerle, duayla, tövbeyle mutluluk duygularına ulaşmaktadırlar. Ayrıca ölüm duygusundan dolayı yaşanılan kaygı, dini inanç sayesinde azalmaktadır.

Koç (2005); “Dua ve İbadetin Ergenlerin Ruh Sağlıklarına Etkileri Üzerine Teorik Bir Yaklaşım” adlı yaptığı bir araştırmada, dini inançların, olumsuzluklarla karşılaşan bireylere manevi ve duygusal bir destek sağladığını ifade eder. Din ve dinin ibadet boyutu, bireyin hayatını anlamlandırmasında, ölüm, hastalık gibi ruh sağlığını etkileyen acılara katlanmada, yaşam umudunu yenileyerek kişiye bütün zorluklarla başa çıkabilme gücü verir. Böylece insanların daha mutlu yaşamasına katkıda bulunur.

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

4

3. ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

3. 1. Din

Arapça bir kelime olan din çok kapsamlı bir anlama sahiptir. Sözlük anlamı itibarıyla yol, itaat, ceza, üstünlük, adet, mükâfat, millet gibi manalara gelmektedir. Kur’an’da ve hadislerde birçok farklı manada kullanılan bu kelime kavramsal olarak inanmayı, bir yaratıcıya itaat ve ibadet etmeyi, ahlaki davranışları, iyilikleri, toplumsal düzeni, doğru yolda ilerlemeyi ifade eder (Ece, 2000: 142–143). Dini terminoloji açısından İslam bilginleri din kavramını açıklamaya çalışmışlardır. Birçok farklı tanım ortaya çıkmış olsa da hepsinin ifade ettiği ortak bir nokta vardır. Seyyid Şerif Cürcani’ye göre: “Din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilahi kanundur.” Başka bir tanıma göre ise; din Allah’tan gelen, peygamberler aracılığı ile tebliğ edilen, insanları kendi istekleri ile hayır olan şeylere, bu vesile ile dünya ve ahiret saadetine (mutluluğuna) götüren, içerisinde iman, ibadet ve hayatla ilgili bütün hükümlerin olduğu insanüstü bir sistemin adıdır. Kısacası İslam’a göre din, insan ile Yaratıcı arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir yoldur (Ece, 2000: 146–147). Altıntaş’ın tanımına göre: Din yani İslam, insanların mutlu olmaları ve Yaratıcıya en güzel tarzda kulluk yapabilmeleri için, Yüce Allah’ın seçtiği güzide insan, peygamber vasıtası ile insanlığa gönderdiği ilahi mesajdır (Altıntaş, 1999: 1). Dinin sözlük manası ve dini terminolojideki anlamları kısa bir şekilde ele alındıktan sonra, psiko-sosyal yönden tanımlamalara geçilebilir. Budak din kavramının İngilizce karşılığı olarak religion kelimesini verir. Dini insan davranışlarına yön, yaşama anlam veren kutsal veya doğaüstü bir (veya birden çok) güç ve yaratıcı kavramına dayanan bir inançlar, semboller ve törenler sistemi olarak kabul eder. Bu sistemin kurumsal olabileceği gibi kişisel olabileceğini de ifade eder. Dünyadaki hemen hemen bütün kültürlerde dinin ortaya çıkmasından dolayı, birçok otorite dini evrensel bir olgu olarak kabul etmiştir. Freud’a göre din, insanlığın er veya geç kurtulacağı bir nevrozdur. Jung’a göre din, içgüdüsel bir temele dayanır. Dindeki tanrıyla olan ilişkiyi ve kurtuluş kavramını psikoterapik bir kavram olarak değerlendirir (Budak, 2003: 213). Arslantürk’e göre ise: “ Din, kul ile Tanrı arasında gerçekleşen iletişimin kulun hayatındaki tezahürüdür. Başka bir ifade ile din, kutsal ve aşkın varlığa ram olma duygusudur.” ( Arslantürk,1998: 7). Kirman dini kutsala, metafizik değerlere veya doğaüstü bir güç olarak tanrı fikrine yer veren ve inanlara bir yaşam biçimi öngören inanç sistemi olarak tanımlar. İnsanın doğası, varlığının kaynağı ile ilgili sorulara Tanrı kavramıyla cevap vermeye çalışan bir inanç sistemi olan din, insanın tutum ve davranışlarını düzenleyen değerlerin belirleyicisi ve gündelik yaşamın yol göstericisidir. Bütün bunlar dinin toplumsal boyutunun da belirleyicisidir. Çünkü din, inananları birbirine bağlayan bir takım gruplar ve kurumlar oluşturmaktadır (Kirman, 2004: 61). Berger’e göre insan ‘dengesiz’dir. Kendi içinde huzurlu değildir, fakat kendini aktif halde ifade etmede kendisiyle uzlaşma sağlar. Beşeri var oluş insan ile bedeni ve insan ile dünyası arasında durmadan bir denge kurma faaliyeti gösterir. İşte beşeri var oluşun içerisinde din, kendisini anlamlı bir şekilde ortaya koyar. Din, kutsal bir kozmosun kurulduğu insani bir girişimdir. Din, kutsal bir üslup içinde kozmikleştirilmektedir. Buradaki kutsaldan kasıt insanın dışında fakat yine onunla ilişki halinde olan esrarengiz ve korkutucu bir güç hassasıdır. Yani din, hem içsel hem de

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

5

dışsaldır. Bu bakımdan din insanın dünya kurma girişiminde stratejik bir rol oynamıştır. Böylece din, evrenin tamamını insan açısından manidar bir varlık olarak kavramının cüretkâr bir girişimi olarak değerlendirilebilir (Berger, 1993: 55–59). Bütün bu tanımlar dikkate alındığında dinin objektif ve subjektif olmak üzere iki yönlü olduğu kabul edilir. Subjektif yön özel olan, insanın davranışlarına yön veren duygusal yöndür. Objektif yön ise toplumsal olandır. (Peker:1968: 23). Dinin objektif ve subjektif yönünü ele aldığımızda kişinin özel ve toplumsal hayatında dini inançların ve tutumların önemli bir yeri vardır denilebilir (Apaydın, 1996: 2). Bunların önemli olmasını Fromm şu açıdan değerlendirir. Ona göre bir şeyin önemli olması için kişilere yön verebilmeli, insanların düşünce sistemlerini geliştirmeli ve kendine özgü güçlerin serpilmesine yol açmalıdır. Eğer din bütün bunları yapabiliyorsa yani kişilerin doğru yönde davranış göstermesine yol açabiliyorsa bir sürü doktrin ve ideoloji yığınından daha faydalıdır der ve dini insan türünün bir özelliği olarak kabul eder (Fromm, 1997: 233). Bireyler türlerinin özelliği olan dinin içsel ve dışsal yönünü dikkate alarak dengeli bir yaşam sürmekle olumlu şahsiyet ve benlik gelişimine sahip olacaklardır (Peker:1968: 23). Bütün bu tanımların değerlendirilmesi sonucunda mutlu ve huzurlu yaşayabilmek için dinin kişilerin istek ve arzularını dikkate alarak, aynı zamanda toplumsal boyutu da göz önünde bulundurarak kişilerin dünya ve ahiret saadetini sağlamaya çalıştığı söylenilebilir (Apaydın,1996: 1; Karaçoşkun, 1998: 9; Özgen, 1997: 53–55, 59–60).

3. 2. Mutluluk

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana mutluluk hep arzulanan bir şey olmuştur. Kişiler bireysel olarak mutluluğu elde etme çabasında oldukları gibi her çeşit topluluk ve toplumlar da bu amaca yönelik arayışlar içerisine girmişlerdir. Geçmişten bu yana bu arzunun elde edilmesi için mutluluk nedir ve nasıl elde edilir soruları sorulmuştur.

Arapça “saide” kökünden türetilen saadet kelimesi mutlu olmak, kuvvetli ve uğurlu olmak gibi manalara gelir. Mutluluk, insanların sürekli arzuladıkları ve hiçbir zaman vazgeçemedikleri bir eğilim olarak tanımlanabileceği gibi hayra nail olma, mesut ve bahtiyar olma, insanın haz duyacağı bir hal içinde olma olarak da değerlendirilebilir. Saadetin zıt anlamı olarak şekavet kelimesi gösterilebilir. Şekavedin, sıkıntıya girmek, başını derde sokmak, meşakkat ve acı çekmek gibi anlamları vardır. Yıldız’a göre saadet yani mutluluk ilahi yardımla gerçekleşen huzurlu bir hali, şekavet ise ilahi yardımın olmadığı huzursuz bedbaht bir ruh halini ifade eder (Yıldız, 1997: 1, 4).

Arapçada saadet olarak tanımlanan kelimenin İngilizce karşılığı olarak “happiness” kavramı kullanılır. “Happeniss” zengin olma talihi anlamına gelir. Türkçede ise mutluluk sözcüğü bütün isteklerin yerine getirilmesi anlamında kullanılır. Mesut olma kavramı mutluluk ile eş anlamlıdır (TDK, 1983: 155). Çeşitli diller incelendiğinde mutluluk kavramının, bolluk anlamındaki “aug” kökünden türediği görülmektedir. Bu kökten türeyen hemen hemen bütün sözcükler başarılılığı ve zenginliği ifade ederler. Mutluluk kavramı, bolluk içinde yaşama isteğinden doğmuştur. Genel olarak denilebilir ki mutluluk bireyselle toplumsalın bağımlılığı içinde gelişir. Bireysel mutluluk ancak toplumsal mutluluk ile mümkündür. Çünkü bireyin özgürce gelişmesi, herkesin özgürce gelişmesine bağlıdır (Hançerlioğlu, 1996: 269). Akarsu mutluluğu, insanın kendisine en yüksek erek olarak koyduğu değerler olarak tanımlar (Akarsu, 1998:129).

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

6

3. 2. 1. Dinlerde Mutluluk

İslam bilginleri, dini tarif ederken dinin insanlara mutluluk yollarını gösteren,

onların mutluluğa erişmelerine delalet eden ilahi kanundur dedikleri daha önce ifade edilmişti. Dolayısıyla İslam bilginlerine göre mutlu olmak için dinin emirlerine sadık kalınmalıdır. Çünkü İslam dini, ferdin mutluluğunu esas almıştır. İnsanın mutlu olmasının yolu yaratılışına uygun hareket etmesidir. İnsanın nebati, hayvani ve insani tabiatı vardır. İnsan bütün bu yönlerini iyi tanımalıdır. Bu şekilde kendini tanıyan ve bilen insan kendisine düşen görevi yerine getirir. Görevi yerine getiren insan mutlu insandır. Kişinin ilk görevi nefsini korumak ve yüceltmektir. Bunun yolu ise iyi davranışlardan geçer (Altıntaş,1999: 44–45). Psikolojinin bulgularından biri de budur: Bir kimse huzurlu ve mutlu yaşayabilmek için bazı arzu ve isteklerine sınır koymalıdır yani kendine (nefsine) hâkim olabilmelidir (Apaydın,1996: 1). İnsan bu görevi akli özelliğini kullanarak yerine getirebilir. Bu özelliği kullanmak insanı nihai olan mükemmelliğe ulaştırır. Bu nihai mükemmelliğin adı mutluluktur. Bu yüzden denilebilir ki aklın zevki, en üstün mutluluğu verir. Önemli olan da en üstün mutluluktur. En üstün mutluluk ise ruhi olan mutluluktur. Böyle bir mutluluk ancak ilahi hakikatler ile elde edilebilir (Altıntaş,1999: 44–49).

Yahudiliğe göre “senin olan her şeyi terk et, kendini bütün zincirlerden kurtar, ol” ifadesi Eski Ahitin ana konularından biri olarak görülür. Bu ayetten yola çıkılarak Kitabı Mukaddes incelendiğinde mal tutkusunun, hırsın ve gelecek düşüncesinin yaşattığı endişenin insan yaşamında çok etkili olduğu görülmektedir. Bu durumun ise insanda huzursuzluğa ve gerginliğe yol açtığı söylenebilir. Bundan dolayı her şeyi terk ederek bütün zincirlerden kurtulmadan kasıt, bu endişe verici durumların yok edilmesidir. Böylece insanların huzuru yakalayacağı kabul edilir. Mesela Yahudilerden uygulanması istenen ‘sebt günü’ fikrinin (Eski Ahit, Çıkış: 16/26) özünde de insanın her türlü hırstan arınarak o gün dinlenmeye çekilmesi ile insanların kendi aralarında ve doğa arasında harmoni ve uyumun yeniden sağlanması ve bu uyum ile birlikte huzur ve sükûnetin oluşması yatar (Fromm, 1997: 95–100).

Yeni Ahit incelendiğinde de Eski Ahitte olduğu gibi insanın tüm açgözlülükten ve mal-mülk arzusundan sıyrılması beklenir. Bunun yerine pozitif ahlak kuralları olan paylaşmak, dayanışmak fikri aşılanır (Fromm, 1997: 107). Bu konuya ilişkin olarak Hz. İsa bir sözünde şöyle demiştir: “ne mutlu ruhen fakir olanlara, göklerin saltanatı (hazinesi) onların olacaktır” (Yeni Ahit, Matta: 5/3). Yine insanın insanla ve doğayla olan ilişkisinde sorumluluk bilinciyle hareket etmesi istenir. Öyle ki insanların birbirlerini yargılamadan anlayışlı davranması öğretilmeye çalışılır (Yeni Ahit, Matta: 7/1–5; Luka: 6/37–42). Kısaca Yeni Ahitin ‘gerçek mutluluk’ adlı bölümüne göre mutluluğun yolunun yumuşak huyluluktan, doğruluktan, merhamet duygusundan, barışçı ve temiz yürekli olmaktan geçtiği ifade edilir (Yeni Ahit, Matta: 5/1–12).

Budizm’de de inananların her türlü ihtirastan arınılması amaçlanır. İnsan kendi benliğine dahi sahip olmayı istememelidir. Ancak bu tür tutkuların yok olmasıyla beraber huzur ve mutluluk oluşabilir (Fromm, 1997: 95–112).

Sonuç olarak insanın var oluşundan amaç mutluluğu elde etmesi ve en üstün mutluluğa ulaşması ise bu mutluluğun nasıl elde edilebileceğinin belirtilmesi gerekir. Çünkü her insan mutluluğu elde etmek için birçok şeye muhtaçtır (Özgen,1997: 54). Öyleyse insanın muhtaç olduğu şey dünya ve ahiret saadetini vaat eden dinde gizli olabilir. Kişilerin iki farklı boyutunun yani ruh ve bedenin ihtiyaçlarının ölçülü bir şekilde karşılanması ve her ikisi arasında uyumun sağlanması ile mutlu bir insanın ve mutlu bir toplumun oluşmasının temelinde dinin de etkisi var denilebilir (Yıldız, 1997:

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

7

27). Çünkü dinler, insanın sosyal, psikolojik, kültürel, fiziksel ve biyolojik varlığına, öğretileri ve çağrıştırdığı huzur, güven ve esenlik duygusu aracılığıyla ilave boyutlar katmaktadır. Değişik bir ifade ile insani var oluşu ve yaşamı fiziksel, tarihsel ve toplumsal zaman ve mekân boyutunun ötesine taşıyarak, yaşamı bir süreklilik ya da sonsuzluk duygusu ve inancı çerçevesinde görece bütünlüklü ve anlamlı bir çerçevede tanımlamaktadır. Bu bağlamda dinin insan yaşamına kattığı anlam, duygu ve inanç yoğunluğu, yaşamın negatif görüntü, algı ve yansımalarını, pozitif bir alımlama haline getirmesini sağlamada oldukça fonksiyonel bir yapısı vardır. Özetle dine bağlılık, insan hayatına başka türlü sahip olamayacağı bir huzur ve mutluluk kazandırır (Akgül, 2004: 19–20). Öyleyse din, insanların dünyada huzur ve barış içerisinde yaşamasını sağlayan bir olgu ve yapısı gereği şiddeti engelleyici bir unsur olarak (Atik, 2006: 70) insanların mutlu olmasını sağlayan bir etkendir denilebilir.

3. 2. 2. Felsefe’de Mutluluk

Mutlulukçu filozof olarak adlandırılan Demokritos’a (Özgen, 1997: 16) göre

mutluluk ruhun dinginliğidir. Mutluluğun tek yolu ise iyinin ne olduğunun bilinmesidir. Bunun ölçüsünü de insan haz ve acı duyguları ile bulabilir. Yalnız, insan gerekli olan iyi ile mutlak olan iyiyi de ayırmalıdır. Mutlak olan iyi, ruhun iyi durumda bulunmasıdır. Ruhun böyle bir durumda bulunmasıyla insan, yalnız iyi olandan sevinç duyar, kötüyü yapmak şöyle dursun onu istemez dahi. Zaten insanın ahlakça değer ölçüsü düşüncesinden geçer. İşte insan, düşünceleri ile dışardan bağımsız olarak sevincini kendisi oluşturur. Bundan dolayı mutlu olmak için yapılacak şey, ruh dinginliğine erişmektir. Ruh dinginliğine erişmek için de sarsıcı tutku ve duygulanımlardan kaçmak gerekir (Gökberk, 1996: 40–41). Sokrates’e göre erdemli olmak, mutlu olmak demektir. Erdemlilik ise bilgiye dayanır. Çünkü doğru bilgi insanı iyi eyleme götürür. Bilgiden doğan iyi ise insanı mutlu yapar, ruha sağlık kazandırır. Görüldüğü gibi Sokrates, erdem ile mutluluk arasında bir bağ kurar (Gökberk, 1996: 50). Stoalılara göre ise en yüksek iyi, en yüksek amaç olan mutluluktur. Mutluluk ise erdemle bulunur, iyi olan şey yalnızca erdemdir (Akarsu, 1997: 9). Yani erdem, mutluluğun şartıdır. Erdem de ancak iyide bulunur. Ayrıca Stoalılar, dış değerlerin mutluluk üzerinde etkisinin olmadığına inanmışlardır. Erdemin tek başına mutluluğu sağlayacağını söylemişlerdir. Bundan dolayı sıradan insanlar tarafından değerli olarak atfedilen zenginlik, maddi zevkler, şeref, saygınlık, sağlık gibi şeyler ilgisiz kalınması gereken şeylerdir. Yani mutluluğu sağlayan şey bunlar değil, biricik iyi olan erdemdir (Gökberk, 1996: 106–107). Platon’a göre en yüksek iyi mutluluktur, mutluluğun yolu ise erdemden geçer. Erdem insanın ruhunu mutlu yapar (Gökberk, 1996: 60–61).

Descartes, mutluluk konusunda ilk çağdakilerden farklı düşünmez. Ona göre mutluluk tam bir ruh memnunluğu ve iç hoşnutluğudur. İnsan bulanık duygu algılarına ve bulanık duygulanımlara kapılmadan aklın açık ve seçik düşüncelerine göre hayatını düzenlerse mutlu olabilir. Mutluluğun yolu üç şeyden geçer. Doğruyu açık ve dolaysız bilmek, doğruyu bütün gücüyle istemek, elde edilmesi imkânsız olanı yok saymaktır. İşte insan, iradesini aklın emrine verir ve doğru bilgiyi, diğer insanlarla ve nesnelerle olan ilişkisinde kullanabilirse hem iyiyi elde eder hem de mutlu olur. İnsan erdemli olmak ile mutluluğa ulaşır. Erdemli olmanın yolu da yukarıda ifade edildiği gibi iradeyi, duyguların kölesi yapmayıp, aklın kölesi yapmaktan geçer. (Tuğcu, 2000: 422–423).

İbn Miskeveyh, mutlu insanı şöyle tanımlar: İnsanla ilgili olan iradi şeyler, iyilikler ve kötülükler olarak ikiye ayrılır. İçimizden biri, insanın var oluş amacına yöneldiği zaman ona iyi ve mutlu insan denir. Değişik engellerin bu amaçtan

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

8

alıkoyduğu kimse de kötü ve mutsuz insandır (Özgen, 1997: 21). Kısacası iyilikler yapan, iyi olan insan mutlu demektir.

Mutluluk kavramını çeşitli açılardan ele alan anlayışlara göz attığımızda, bu kavram duygucu (hazcı), faydacı ve akılcı mutluluk anlayışları şeklinde gruplandırılabilir. Duygucu mutluluk anlayışlarına sahip filozoflara göre insan bizzat mutluluğun kaynağıdır. Dolayısıyla insanın tattığı her haz ve elde ettiği her fayda mutluluğu oluşturur (Akarsu, 1997: 22).

Aristippos’a göre haz biricik iyi olandır, hayatın amacı da en yüksek hazza ulaşmaktır. Mutluluk ile hazzı özdeşleştiren Epikurus’a göre ise mutluluğun kaynağı maddi olan hazlarda değil, zihnin hazlarındadır. En yüksek olan haz en yoğun olan değil bütün yaşam boyunca sürebilendir (Akarsu, 1997: 21). Kısacası hazcı yaklaşıma göre mutluluk insan vücudunun acılardan, ruhun da sıkıntılardan kurtulmasıdır (Altıntaş, 1999: 51). Faydacı mutluluk anlayışını benimseyenler hareketlerimizi, bize vermekte oldukları mutluluk oranında iyi ve kötü olarak değerlendirirler (Yıldız, 1997: 14).

Akılcı mutluluk anlayışlarında ise duygu ve tecrübenin yerini akli olan şeyler alır. Sokrat, Demokritos, Platon, Aristo gibi filozoflar yukarıda değindiğimiz gibi mutluluğun kaynağı olarak iyilikten, erdemden bahsederler. Erdeme ise bilgi ile ulaşılabileceğini söylerler (Yıldız, 1997: 15; Özgen, 1997: 1; Gökberk, 1996: 40–41, 50, 60–61 ).

3. 3. 3. Psikoloji’de Mutluluk

Fromm’a göre mutluluk ve mutsuzluk tüm organizmanın, tüm kişiliğin içinde

bulunduğu durumun ifadesidir. Mutluluk canlılığın ve yaratıcılığın artması, duyguların ve düşüncelerin keskinleşmesidir. Mutsuzluk ise bu yeteneklerin ve fonksiyonların zayıflamasıdır. Mutluluk ve mutsuzluk tüm kişiliğe öyle bağlıdır ki bedenimizin tepkileri dahi çoğu zaman onu daha iyi dile getirir. Gergin bir yüz, yorgunluk ve baş ağrıları gibi fiziki rahatsızlıklar, hatta daha ciddi olan hastalıklar dahi mutsuzluğun belirtileri olabileceği gibi, bedensel bir rahatlık duygusu da mutluluğun belirtilerinden olabilir. Doğrusu mutluluk konusunda bedenimiz ruhumuzdan daha az yanılır. Mutluluk ruhsal fonksiyonları arttırıcı iken mutsuzluk azaltıcı olabilir ( Fromm, 1993: 212- 214).

Yörükan, çevirisini yaptığı Alain’in eserinin önsözünden önce kendi düşüncelerini belirttiği yerde mutlu olabilmek için insanın kendisiyle ve çevresiyle barış içinde olması gerektiğini söyler. Ona göre mutlu olmak için insanlarla, sevgiye dayanan bir ilişki kurulmalıdır. Ayrıca kendimize ve toplumumuza yararlı olan eylemler yapmalı, kendi hayatımızı ve başkalarının hayatını elimizden geldiği kadarı ile iyiye, doğruya ve güzele yöneltmeye çalışmalıyız (Alain, 1992: XVI). Eğer insan, böyle yapmaz, toplumdan uzak ve ayrı kalırsa yaşamı çekilmez bir hale dönüşür. Böyle bir kaostan kurtulamaz ise, yani başka insanlarla ya da düşünceyle bütünleşemezse çıldırabilir. Çünkü farklı olma duygusu insanın huzursuz olmasına yol açar. Bu yüzden denilebilir ki insanın içindeki en güçlü istek olan birbiriyle yakınlaşma isteği, insana yaşadığı topluma uyum sağlamasına yardımcı olur. Bu durum ise insanın huzuru bulmasına yol açar (Fromm, 2003: 17–25). Russel’in görüşü de bu düşünceyi destekler niteliktedir.

Russell’e göre mutluluğun yolu ilgilerimizi olabildiği kadar genişletmekten geçer. Ayrıca mutlu olabilmek için heves ve hoşnutluk duygusuna sahip olunmalı. Aile, iş, sevgi, çaba, tevekkül gibi kavramlara da önem verilmelidir. Çünkü bu tür kavramlar mutluluk için önemli kavramlardır. İşte bu açıdan tüm bu kavramların önemini anlayabilme ve hayatı bir bütün olarak görebilme mutlu bir yaşam için vazgeçilmez bir

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

9

koşuldur. Mutluluk kısmen dış koşullara, kısmen de kişinin kendisine bağlıdır. Dış etkilerin gerçekten kötü ve ters olmadığı durumlarda bir insan, tutku ve ilgilerini dışa yönelterek yani sevgiyle dış dünyaya açılarak mutluluğa ulaşabilir (Russell, 2003: 96- 133). Freud’a göre ise mutlu ve sağlıklı bir ruha sahip olabilmek için tüm içgüdüsel isteklerin engellenmeden doyurulması gerekmektedir. Oysa Russell’in ifadesinde heves ve hoşnutluk duygusunun bunu sağlayacağı söylenmektedir. Acaba hangisi mutluluğun geçtiği yoldur? Fromm, Freud’un görüşüne karşı çıkar. Ona göre bütün klinik gerçekler de göz önüne alınırsa tüm içgüdüsel isteklerin karşılanması, bırakın mutluluğun yolu olmasını deliliği bile önleyici olamamaktadır (Fromm, 2003: 84).

Tarhan, mutlu yaşamak bizim vereceğimiz kararlara bağlıdır der. Bunun için dünyayı değiştirmek yerine, kendimizi değiştirir isek mutlu olabileceğimizi ifade eder (Tarhan, 2005: 13). Goleman ise mutluluğun yol açtığı başlıca biyolojik değişikliklerden bahseder. Ona göre mutluluk ile birlikte beyindeki olumsuz duyguları engelleyen bir enerji ortaya çıkar ve kaygı verici düşünceler durur. Bu hal ise kişilerin dinlenmesini sağlar. Ayrıca kişinin elindeki işi yapmaya ve çeşitli hedeflere doğru ilerlemesine hazır ve istekli bir hal oluşmasına katkıda bulunur (Goleman, 1995: 21).

3. 3. Gelişim Dönemleri

Gelişim doğumdan yetişkinliğe, yetişkinlikten yaşlılığa kadar uzanan bir süreç olarak yaşam boyunca devam eder (Atkinson vd., 2002: 106). Bu dönemlerle ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar göre insanların yaşamları süt çağı, oyun çağı, okul çağı, ergenlik öncesi, ergenlik çağı, genç yetişkinlik çağı, orta yetişkinlik çağı ve yaşlılık gibi dönemlere ayrılmıştır (Baymur, 15. baskı: 62- 67). Bu araştırma Kur’an Kursu öğrencileri üzerine yapılmıştır. Kur’an Kursunda yaygın eğitim yapıldığı için her yaştan insan eğitim alabilmektedir. Bu yüzden yaşlar belirli gruplara ayrılmıştır. Araştırmada yaşları gruplara ayırma ergenlik dönemi, gençlik dönemi ve yetişkinlik dönemi olarak yapılmıştır. 12–15 yaş arası ergenlik dönemi içerisinde, 16–20 yaş arası gençlik dönemi içerisinde, 26 yaş ve üzeri ise yetişkinlik dönemi içerisinde incelenmiştir. Ergenlik öncesi dönem Kur’an Kurslarında yaz döneminde eğitim görmektedir. Bu araştırma ise 2005–2006 eğitim öğretim yılı içerisinde kış döneminde yapıldığı için ergenlik öncesi döneme yer verilememiştir. Kurslarda 60 yaşın üzerinde olan öğrenciler de bulunmaktadırlar. Bu yüzden gelişim dönemleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeye tabi tutulmamıştır. Çünkü bu araştırmanın sınırlarını aşmaktadır. Bundan dolayı gelişim dönemleri içerisinden ergenlik, gençlik ve yetişkinlik dönemi üzerinde durulmuştur.

3. 3. 1. Ergenlik Dönemi

Ergenlik dönemi çocukluktan gençliğe bir geçiş dönemidir (Atkinson vd., 2002: 108; Erden ve Akman, 2001: 93). Ergen, büyümek ve olgunlaşmak anlamına gelir, bireyde gözlenebilen hızlı ve sürekli bir gelişme evresi olarak tanımlanır. Ergenlik biyolojik gelişme ile başlar ve bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişmeyle son bulur (Yavuzer, 1995: 278–279). Ergenlik döneminin yaş sınırını, diğer dönemlerde de olduğu gibi açık bir biçimde belirlemek zordur. 12 yaşından başlayarak 20’li yaşlara kadar devam edebilir (Atkinson vd., 2002: 108). Bu dönemde bedensel, bilişsel, duygusal ve sosyal yönden yaşanan değişimler içerisinde, ergenin yerine getirmesi gereken bazı görevleri vardır. Bu görevlerden başlıcası kimlik duygusunu geliştirmektir. Ergen “ben kimim” ve “ne olacağım” gibi sorular sorar (Atkinson vd., 2002: 109). Ergen, bu

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

10

sorulara cevap bulmak için arayış içerisine girer, böylece bu arayış çabası sonunda kimliğini oluşturur. Bu açıdan din, ergenin kimliğini oluşturma arayışı içerisinde “ben kimim” ve “ne olacağım” sorularına cevap bulma aşamasında referans olabilir. Referans olarak kabul edilen din, ergenin kendine ve başkalarına güven duygusu kazanmasında etkin rol oynayabilir ve hayatını anlamlandırmasına katkı sağlayabilir (Kula, 2002: 46, 56–61). Fakat ergen, bunun yanı sıra dinin bazı noktaları ile ilgili şüpheler de yaşayabilir. Bu yaşanılan şüphe duygusu ergenin gerginlik, suçluluk ve günahkârlık duyguları yaşamasına sebep olabilir. Bu tür durumlarda ergenlerde iç çatışma yaşanabilir. Özetle denilebilir ki, ergenlik döneminde dini konulara ilgi artar ve bu konuda başkalarından öğrenilen fikirler araştırılır. Bu durum bazen kişinin kimlik gelişimine olumlu bir katkıda bulunur, bazen de iç çatışma yaşamasına yol açar (Peker, 2000: 171–172).

3. 3. 2.Gençlik Dönemi

Ergenliğin son dönemi veya yetişkinliğin ilk dönemi olarak adlandırılan bu dönemi birey, ergenlik döneminden kimliğini bularak çıkmışsa başarıyla geçirebilir (Erden ve Akman, 2001: 98–99). Bu dönemde de ergenlik dönemindeki gibi, bedensel ve zihinsel gelişmeler devam eder (Peker, 2000: 173). Genç, ergenlik döneminde başkaları ile ilgili yakın ilişkiler kurma yeteneğine sahip olmuşsa, bu dönemde bir aile sahibi olmaya doğru yönelir, ayrıca belirli bir mesleği benimsemiş olur (Erden ve Akman, 2001: 99; Atkinson, 2002: 111). Din konusunda da şüphecilikten sıyrılırlar. Dini inanç konularında da daha bir kararlılık görülür. Ancak yine de din konusundaki problemler tam bir çözüme ulaşmamıştır. Bazı gençler dini ya tamamen reddeder veya bazı noktalarını reddeder, bazılarını ise kabul eder. Bazıları ise hayatlarında dinin yerini, ihtiyacını hisseder ve inançlarını bazen olduğu gibi, bazen de çok az değişikliğe uğratarak benimserler (Peker, 2000: 173–174).

3. 3. 3. Yetişkinlik Dönemi

Bu araştırmada yetişkinlik dönemi içerisinde orta yetişkinlik ve yaşlılık dönemi

bir arada ele alınmıştır. Daha önce de ifade edildiği gibi araştırma Kur’an Kursu öğrencileri üzerinde yapılmakta ve bu kurslarda her yaştan insan eğitim görebilmektedir. Bunun için çok ayrıntıya girilmemiş, yaşlılık ve orta yetişkinlik, yetişkinlik dönemi içerisinde incelenmiştir. Bu dönem üretken dönem olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde insanlar genelde mesleklerinde en yüksek noktada olurlar. Bu dönemde bulunanlar bir sonraki kuşağa yol göstererek ve topluma katkıda bulunarak doyum yaşayabilirler. Fakat aynı zaman da bu dönem orta yaş krizinin de yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde yine ergenlikteki “ben kimim” ve “ne olacağım” gibi sorular yeniden önem kazanır (Atkinson, 2002: 111). Çünkü bu dönem de ergenlikteki gibi bir geçiş dönemidir. Yetişkinler yaşamlarında kaç yıl kaldığını düşünerek hayata bakmaya başlarlar. Bu dönemlerde çevrelerindeki insanların yaşlandıklarını veya öldüklerini gördükçe ölümün kaçınılmazlığını daha iyi anlarlar. Bu noktada pek çok yetişkin geriye kalan yıllarda “ ben kimim” ve “ne olacağım” sorularına cevap ararken kendileri için neyin önemli olduğu yaklaşımına göre davranışta bulunurlar (Atkinson, 2002: 112). Din bu dönemlerde yetişkinlerin ilgisini daha fazla çeker. Yani dine karşı duyulan ilgi artar (Peker, 2000: 175).

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

11

3. 4. Kaygı

Türkçede üzüntü, tasa ve endişe olarak kullanılan (TDK, 1983: 131), İngilizcede

‘anxiety’ kelimesinin karşıladığı kaygı, en genel anlamıyla tehlike veya talihsizlik korkusunun yahut beklentisinin sebep olduğu bunaltı veya tedirginlik halidir (Budak, 2003: 432–433). Başka bir tanıma göre kaygı, bir temel ihtiyacın karşılanamaması durumunda meydana gelen rahatsız edici, gerginlik verici duygudur (Baymur, 15. Baskı: 340). Kaygı hemen hemen bütün canlılarda var olan bir duygudur (Kaya ve Varol, 2004: 31). Çünkü insan, geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyan, gelecek endişesi yaşayan, içinde bulunduğu yaşamda sürekli dengesizliklerle, karşıtlıklarla karşılaşan, hiçbir şeyden tatmin olmayan, kendini dahi problem olarak gören ve daima doğaya hâkim olmaya çalışan bir varlıktır (Apaydın,2005a:172). Bütün bunlar ise insanın var oluşundan kaynaklanmaktadır. İnsan için sevinç, öfke, korku, üzüntü vs. gibi duygular temel duygulardır. İşte bu temel duygulardan biri olan korkunun daha yaygınlaşmış ve kaynağı kaybolmuş olan türü kaygı olarak adlandırılır. Öyleyse kaygı, sorunun ne olduğu bilinmeksizin duyulan belli belirsiz bir korkudur denilebilir (Morgan, 1998: 228).

Kaygı yaşayan bir insan kendini aşırı rahatsız hisseder ve iç huzursuzluk yaşar. Çünkü bilinmeyen ve anlaşılmayan tehlikeyi beklemek kişide huzursuzluk ve gerginlik uyandırır (Kaya ve Varol, 2004: 32).

Kaygı süresine ve şiddetine göre akut ve kronik kaygı olarak sınıflandırılır. Akut kaygı yoğun ve kısa süreliyken, kronik kaygı ise daha az yoğun ama daha sürelidir. Konumuz açısından kaygının sınıflandırılmasını uzun uzun açıklamaya gerek görmüyoruz. Günlük hayatımızda bizi etkileyen normal ve geçici kaygı üzerinde durmak yeterli olacaktır. Bu tür bir kaygı alışılmamış bir durum, çevre, nesne, kişi ya da engel karşısında ortaya çıkabilir. Kısa sürer ve şiddetli değildir. Kişinin bu durumu stresli olarak yorumlayıp sürekli yaşaması insana, mutsuzluk ve hoşnutsuzluk duygusu yaşatır. Kaygılı insan davranışlarını kaygıdan kurtulmaya yönelttiği için çevresindeki diğer olayları net algılayamaz. Bu durumun sonucunda ise kişi ruhsal gerginlik ve huzursuzluk yaşar, bunun yanı sıra fizyolojik sorunlar da ortaya çıkar (Kaya ve Varol, 2004: 34–36). Mesela kaygı türlerinden en sık görüleni olan sınav kaygısı kişilerde fizyolojik tepkilere yol açar. Sınav kaygısı olsun, başka sebeplerden oluşan kaygı olsun nabızda artış, midede kasılma, kalp çarpmasının hızlanması, konstrasyon güçlüğü, aşırı tedirginlik gibi durumlara sebep olur. Bu tür durumlar sonucunda insanlarda agresif davranışlar, aşırı yeme veya iştah kaybı, duygusal patlama, kaygı yaratan durumlardan kaçınma, hiçbir şey yapmak istememe gibi haller görülebilir. Bu haller ise gerginliğe ve huzursuzluğa sebep olan durumlardandır (Uğur Dershaneleri, 2003: 4- 6).

Kaygının nedenleri genel olarak değerlendirildiğinde, sosyal desteğin çekilmesi, olumsuz bir sonucu beklemek, iç çelişki ve belirsizlik gibi maddeler halinde gruplandırılabilir (Uğur Dershaneleri, 2003: 1). Psikoloji biliminin genellediği çatışma türleri de (engellenme- engellenme, yaklaşma- yaklaşma, kaçınma– kaçınma, yaklaşma– kaçınma gibi) kaygıya yol açabilir (Morgan, 1998: 228- 230). Bütün bu sebeplerin etkisiyle her insan günlük hayatı içerisinde kaygı yaşamaktadır. Çünkü her insan bir hedefe ulaşmak ister. İster istemez bu hedefe ulaşmaya çalışırken engellenen insan hoş olmayan bir duygu yaşar. Yani bir kaygı ortamı oluşur. Bu duygunun oluşturduğu ortama karşı ise her insan farklı tepki gösterir. Bazı kişiler bu durumdan

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ Asiye ACABOĞA

12

kurtulmak için başkalarından yardım alabilir, bazıları hedeflerinden vazgeçebilir, bazıları ise daha zorlu bir yolu seçebilir (Apaydın, 2006b: 49). 3. 5. Kur’an Kursu

Toplumu din konusunda aydınlatmakla yükümlü olan Diyanet işleri Başkanlığı, din eğitimi faaliyetlerini öncelikli olarak camiler ve Kur’an Kursları aracılığı ile yürütmektedir. Bu açıdan Kur’an Kursları, din eğitimi faaliyetlerinin yapıldığı din eğitimi kurumları olarak tanımlanabilir. Kur’an Kursları, kültürümüzün şekillenmesinde önemli olan ve köklü bir tarihi geçmişe sahip öğretim kurumlarından biridir (DİB, 2004: III, 1).

Bu kursların gayesi arzu eden vatandaşlara Kur’an- ı Kerimi usulüne uygun olarak öğretmek ve İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarına dair bilgiler vermektir. Bu gayenin yanı sıra milli birlik ve beraberliği kazandırıcı, sevgi, saygı ve dostluk bağlarını güçlendirici, bir arada yaşama ve sorumluluk bilincini geliştirici amacına da sahiptir. Bu kurumların yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığına aittir. Denetimini ise DİB, Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürütmektedir (DİB, 2004: III, 1).

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

13

4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

4. 1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Bu araştırma Kahramanmaraş İl Müftülüğüne bağlı Kur’an Kursları

öğrencilerini kapsamaktadır. 2006 Şubat ayı içerisinde K.Maraş İl Müftülüğünden alınan bilgilere göre il merkezi ve kasabalar dâhil olmak üzere 55 Kuran Kursu bulunmaktadır. Bu kursların bir kısmı hafız yetiştiren kurslardır. Erkek Kur’an Kursu sayısı az olduğu için anket çalışması Kız Kuran Kurslarında yapılmıştır.

Çizelge 4. 1: Ankete Katılanların Cinsiyete Göre Dağılımı

Cinsiyet n %

Kadın 240 100 Erkek - - Toplam 240 100,0

Araştırma kapsamına giren Kuran Kursu öğrenci sayısı 2005 -2006 eğitim

öğretim yılında 979’dur. Çizelge 4.1’de görüldüğü gibi araştırma örneklemi, araştırmanın evreninde belirtilen Kur’an Kurslarından random (seçkisiz) örnekleme yöntemiyle seçilen 240 kişiden oluşmaktadır.

4. 2. Araştırmanın Sınırlılıkları

1. Araştırma Kahramanmaraş İl Müftülüğüne bağlı Kur’an Kurslarında 2005–

2006 öğretim yılında öğrenim gören random örneklem yoluyla seçilen öğrenciler ile sınırlıdır.

2. Araştırma ankete katılan kişilerin verdikleri cevaplardan ulaşılan verilerle sınırlıdır.

4. 3. Araştırmanın Değişkenleri ve Hipotezleri

1- Din mutluluğun artmasında etkili bir faktördür. 2- Dini emirleri yerine getirmek mutluluğu arttırıcı bir etkiye sahiptir. 3- Kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için din referans olarak kullanılmaktadır. 4- Karşılaşılan sıkıntılar Yaratıcıya havale edilerek rahatlama sağlanılmaktadır. 5- Dua sıkıntıların hafiflemesinde etkili bir faktördür. 6- Ahiret inancı bir açıdan mutluluk, başka bir açıdan ise kaygı nedeni olarak

etkilidir. 7- Dini emirler yerine getirilmese de sadece Allah’a inanmak mutluluğu arttırıcı

bir faktördür. Araştırmanın alt problemlerini ise şöyle sıralayabiliriz: 1. Kişilerin mutluluğunun artmasında din nasıl bir etkiye sahiptir? 2. Dini emirleri yerine getiren kişiler, dini emirleri yerine getirmeyen kişilere

göre daha fazla mutludur denilebilir mi? 3. Kişiler kaygı ve üzüntülerinden kurtulmak için dini referans olarak

kullanmakta mıdırlar?

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

14

4. Kişiler karşılaştıkları sıkıntıları yaratıcıya havale ederek rahatlamaya çalışmakta mıdırlar?

5. Kişiler sıkıntıların hafifletilmesi konusunda duanın nasıl bir etkiye sahip olduğunu düşünmektedirler?

6. Ahiret inancı kişilere huzur mu vermektedir yoksa kaygı mı yaratmaktadır? 7. Kişiler dini emirleri yaşamasalar dahi sadece Allah’a inanmakla mutlu

olabilecekleri konusunda ne düşünmektedirler?

4. 4. Veri Toplama Yöntemi ve Uygulanışı

Araştırmada anket yöntemi uygulanmıştır. Bu yöntemin seçilmesinde daha fazla

insana ulaşma imkânı olduğu gibi elde edilen verilerin bilgisayar destekli programlar sayesinde analiz edilmesinin kolay olması da etkili olmuştur (Altunışık vd., 2004: 68-69).

Araştırmada anket hazırlanmadan önce problemin tespiti yapılmış ve deneklerle görüşülmüştür. Bu aşamadan sonra sorular düzenlenmiştir (Altunışık vd., 2004: 68-69). Uzman kişilerin görüşleri alınmış ve daha sonra anketin geçerliliği ve güvenirliği açısından Kur’an Kursu öğrencileri üzerinde iki hafta ara ile pilot uygulama yapılmıştır.

Anketin istekli öğrencilere uygulanması, içten ve samimi cevap verilmesi, anket içindeki soruların benzer sorularla sınanması ve örneklemin rasgele seçilmesi geçerliliğini ve güvenirliğini arttırıcı sebeplerdendir.

4. 5. Anket Formunun Özellikleri

1. Anket istekli kişilere uygulanmıştır. 2. Ankete katılanlar soruları içten ve samimi olarak cevaplamışlardır. 3. Anket küçük bir pilot gruba uygulanarak son şeklini almıştır. 4. Anket teorik bilgiler ışığında ve uzmanlara danışılarak hazırlanmıştır. 5. Anket, bazı soruların birbiri ile karşılaştırılmasıyla geçerlilik ve güvenirlilik

yönünden kontrol edilmiştir. 6. Alınan örneklem rasgele seçilmiştir. 7. Örneklem Kur’an Kursu öğrencileri arasından seçilmiştir.

4. 5. 1. Sorular

1. Cinsiyetiniz a) Kız ( ) b) Erkek ( ) 2. Yaşınız

a) 12–15 ( ) b) 16–20 ( ) c) 21–25 ( ) d) 26 ve üzerinde ( )

3. Eğitim durumunuz a) Okur-Yazar ( ) b) İlkokul ( ) c) Ortaokul ( ) d) Lise ( ) e) Üniversite ( )

4. Aylık gelir durumunuz

a) 200–500 YTL ( ) b) 500–700 YTL ( ) c) 700–1000 YTL ( ) d) 1000–3000 YTL ( ) e) 3000 YTL Üzeri ( )

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

15

5. Medeni haliniz a) Bekâr ( ) b) Evli ( ) c) Boşanmış ( ) d) Eşini Kaybetmiş ( ) 6. Evliyseniz eşinizin eğitim seviyesi nedir? a) Okur-yazar değil ( ) b) Okur-Yazar ( ) c) İlkokul ( ) d) Ortaokul ( ) e) Lise ( ) f) Üniversite ( )

7. Babanızın eğitim seviyesi a) Okur-yazar değil ( ) b) Okur-Yazar ( ) c) İlkokul ( ) d) Ortaokul ( ) e) Lise ( ) f) Üniversite ( ) 8.Annenizin eğitim seviyesi a) Okur-yazar değil ( ) b) Okur-Yazar ( ) c) İlkokul ( ) d) Ortaokul ( ) e) Lise ( ) f) Üniversite ( )

9. Kaç yıldır şehirde yaşamaktasınız? a) 1 yıldır ( ) b) 3 yıldır ( ) c) 5 yıldır ( ) d)7 yıldır ( ) e) 10 Yıldan Fazla ( ) f) Hep Şehirde Yaşadım ( ) g) Yazları Köyde Kışları Şehirde Yaşıyorum ( )

10. Size göre insanlar dine niçin inanırlar? a) Cehennemden korkup cennete gitmek istedikleri için ( ) b) Bu dünyada huzur ve mutluluk içinde yaşamak için ( )

c) Zihinlerinde bir dine inanmalarının gerekli olduğunu düşündükleri için ( ) d) Ailesi ve çevresinde bulunan insanlar tarafından kabul edilmek için ( )

e) Başka (Belirtiniz)…………………………………………………………… 11. Dini konulardaki bilginizin ne kadar olduğunu düşünüyorsunuz?

a) Dini bilgim hiç yok ( ) b) Biraz dini bilgim var ( ) c) Yeterli seviyede ( )

12. Kur’an Kursu’na gelmeden önce dini bilgilerinizi ilk kimden öğrendiniz? a) Ailemden ( ) b) Okuldan ( ) c) Çevremden ( ) d) Eşimden ( )

e) Başka (Belirtiniz) …………………………………………………………… 13. Size göre Allah’ın nimetlerinden en çok kimler nasibini alırlar? a) İnananlar ( ) b) İslam dinine inananlar ( ) c) İnanmayanlar ( ) d) Herkes ( ) 14. Başınıza gelen olumsuzlukları nasıl değerlendirirsiniz? a) Allah’tan gelmiştir derim ( ) b) Kaderimde varmış derim ( ) c) İnsanların yüzünden derim ( ) d) Çok şanssız olduğumdan derim ( ) e) Başka (Belirtiniz) …………………………………………………………… 15. Ahiret inancı size huzur veriyor mu?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) b) Kararsızım ( ) 16. Ahiret inancı size huzur veriyorsa en çok hangi yönden?

a) Allah’ın adaletinin gerçekleşeceği yer olduğu için ( ) b) İnananların inançlarının karşılığını alacakları yer olduğu için ( ) c) Kötülerin cezasını çekecekleri yer olduğu için ( ) d) Allah’a ulaşacağımız yer olduğu için ( ) e) Sevdiklerimizle beraber olacağımız için ( ) f) Başka (Belirtiniz) …………………………………………………………….

17. Sizin ya da tanıdıklarınızın başına bir felaket geldiğinde Allah’a yakındığınız olur mu?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Bazen ( )

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

16

18. Eğer cevabınız “Evet” ya da “Bazen” ise ne tür ifadeler kullanırsınız? a) Allah beni sevmiyor ( ) b) Kadersizmişim ( ) c) Ben bunları hak etmiyorum ( ) d) Bu dünyada hep kötüler mi kazanacak ( ) e) Neden hep beni buluyor böyle şeyler ( ) f) Başka (Belirtiniz)…………………………………………………………… 19. Ölüm düşüncesi sizi korkutuyor mu?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Bazen ( ) 20. Ölüm düşüncesinden, en çok neden korkuyorsunuz?

a) Allah’a karşı görevlerimi yapmadığımdan ( ) b) Yok olup gideceğim korkusunu yaşadığımdan ( ) c) Sevdiklerimden ayrılacağımdan ( ) d) Cehenneme gitmekten korktuğumdan ( ) e) Bu dünyadaki yapacağım işlerin bitmediğini düşündüğümden ( ) f) Başka (Belirtiniz) ……………………………………………………………

21. Ölüm düşüncesinden korkmuyorsanız bunun en önemli nedeni nedir? a) Allah’a karşı kulluk görevimi tam olarak yaptığımı düşündüğümden ( )

b) Asıl huzur ve mutluluğun Ahirette olacağına inandığımdan ( ) c) Herkesin eninde sonunda gideceği yerin orası olacağından ( ) d) Daha önce kaybettiklerimin yanında olacağımdan ( ) e) Bu dünyada yaşamanın bir anlamının olmadığından ( ) f) Cennete gideceğime inandığımdan ( ) g) Başka (Belirtiniz) ……………………………………………………………. 22. İbadetlerinizi yerine getiriyor musunuz?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Kısmen ( ) 23. Dini vecibelerinizi tam olarak yaşadığınıza inanıyor musunuz?

a) Yaşamaya çalışıyorum ( ) b) Yaşamıyorum ( ) c) Yaşıyorum ( ) d) Bazılarını yaşarken bazılarını yaşamıyorum ( ) 24. Dini vecibelerini tam olarak yerine getiren bir kişi hayatta başarısız olsa bile kendini nasıl hisseder?

a) Mutlu hisseder ( ) b) Mutsuz hisseder ( ) b) Hiç bir şey hissetmez ( ) 25. Dini vecibelerinizi yerine getirmediğiniz zamanlarda kendinizi mutsuz hissediyor musunuz? a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Kısmen ( ) 26. Sizce dini ibadetlerini yerine getirmeyen birisi sadece Allah’a inanarak mutlu olabilir mi?

a) Olur ( ) b) Olmaz ( ) c) Kısmen olur ( ) a) Fikrim yok ( ) 27. Genel olarak hayatınızda mutlu olduğunuza inanıyor musunuz?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Kısmen ( ) c) Kararsızım ( ) 28. Hayatta mutluysanız sizi mutlu eden nedenler nelerdir? (Öncelik sıranıza göre 1.2.3.diye sıralayabilir misiniz?) a) Allah’a inandığım için ( )

b) Dini vecibelerimi yerine getirdiğim için ( ) c) Huzurlu bir aile ortamında olduğu için ( ) d) Maddi durumumuz çok iyi olduğu için ( ) e) Hayattan istediğim çoğu şeye sahip olduğum için ( ) f) Başka (Belirtiniz) …………………………………………………………….

29. Hayatta mutlu değilseniz sizi mutsuz eden nedenler nelerdir? (Öncelik sıranıza göre 1.2.3.diye sıralayabilir misiniz?) a) Maddi yetersizlikler yaşadığım için ( )

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

17

b) Dini vecibelerimi yerine getiremediğim için ( ) c) Huzurlu bir aile ortamında olmadığım için ( ) d) Okumak istediğim halde okuyamadığım için ( ) e) Hayattan istediğim çoğu şeye sahip olamadığım için ( ) f) Bu dünyanın adil olmadığını düşündüğüm için g) Başka (Belirtiniz) ……………………………………………………………. 30. Mutsuz olduğunuz zamanlarda kendinizi en çok nasıl teselli ediyorsunuz? (Öncelik

sıranıza göre 1.2.3.diye sıralayabilir misiniz?) a) Namaz kılarak ( ) b) Dua ederek ( ) c) Ağlayarak ( ) d) Arkadaşlarımla konuşarak ( )

e) Alışveriş yaparak ( ) g) Başka (Belirtiniz) ……………………………………………………………. 31. Dua etmenin insanın sıkıntılarını azaltacağına inanıyor musunuz?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Kısmen ( )

32. Dua ettikten sonra en çok neler hissedersiniz? (Öncelik sıranıza göre 1.2.3.diye sıralayabilir misiniz?) a) Kendimi daha iyi hissederim ( )

b) Kendime güvenim gelir ( ) c) Yalnız olmadığımı hissederim ( ) d) Allah’a yaklaştığımı düşünürüm ( ) e) Sıkıntılarımın bittiğini düşünürüm ( ) 33. En çok ne için dua edersiniz? (Öncelik sıranıza göre 1.2.3.diye sıralayabilir

misiniz?) a) Mutlu olmak için ( )

b) Zengin olmak için ( ) c) Sevdiklerimin huzuru için ( ) d) Allahın sevdiği kul olmak için ( ) e) İnsanlar için ( ) f) Sağlıklı ve sıhhatli olmak için ( ) g) İyi bir eğitim almak ( ) h) İyi bir işe girmek için ( ) 34. Dualarınızın genel olarak kabul olduğunu düşünüyor musunuz?

a) Evet ( ) b) Hayır ( ) c) Bazen ( )

35. Dualarınızın kabul olmadığında en çok neye bahane buluyorsunuz? a) Yürekten dua etmediğime ( )

b) Allah’ın sevdiği kulu olmadığıma ( ) c) Dualarımın kabul olacağı kadar ibadet etmediğime ( ) d) Kaderimin kötü olduğuna ( ) e) Başka ………………………………………………… 36. Bu dünyada mutsuz olanların Ahiret’te mutlu olacağına inanıyor musunuz?

a) Evet- İnanıyorum ( ) b) Hayır – İnanmıyorum ( ) c) Bu dünyada nasılsa öbür dünyada da öyle olur diyorum ( ) d) Fikrim yok ( )

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Asiye ACABOĞA

18

4. 5. 2. Anketin Uygulanışı ve Verilerin Değerlendirilmesi

Kahramanmaraş İl Müftülüğü’ne bağlı olan Kur’an Kursları tespit edilmiştir.

Çeşitli bölgelerden kişilere ulaşmak amacıyla bunların içinden bazı Kur’an Kursları seçilmiştir. Anketin uygulanması Mart- Nisan 2006 içerisinde yapılmıştır. Bu uygulamaların yapılması için Kahramanmaraş İl Müftülüğü’nden izin alınmıştır.

Anket bazı kurslarda bizzat araştırmacı tarafından uygulanırken bazı kursların hocası ile görüşülüp sorular teslim edilmiş ve cevaplandırıldıktan sonra araştırmacıya ulaştırılmıştır. 270 kişi üzerinden yapılan araştırmada bazı formların araştırmacıya teslim edilememesinden ve Kur’an Kursu öğrencilerinde yaş sınırı olmayışından dolayı bazı formların doğru kodlanamaması nedeni ile 240 kişi üzerinden değerlendirme yapılmıştır.

Kişilerden toplanan anket formları incelenmiştir. Sosyal bilimler alanında sıkça kullanılan SPSS programına (Altunışık vd., 2004: 68- 69) bilgiler girilmiştir. Bazı sorularda kişinin en önemli gördüğü maddelerin sıralanması istenmiştir. Bu soruların değerlendirilmesi elle yapılmıştır. Veriler çizelgeler halinde sunulmuştur. Çizelgeler ayrıca okunmuştur. Basit yüzdelikler kullanılarak çizelgeler karşılaştırılmış ve sonuçlar yorumlanmıştır.

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

19

5. BULGULAR VE YORUM

5. 1. Ankete Katılan Deneklerin Genel Özellikleri

Araştırmanın bulgular kısmında öncelikli olarak bağımsız değişken olarak

kullanılan bazı özellikler gösterilecektir. Bu şekilde bağımsız değişkenlerin yüzdeleri net bir şekilde görülecektir. Bunun yapılmasındaki amaç, kişilerin şahsi ve sosyal karakterleri ile ilgili bilgileri belirlemektir. Bu bağlamda kişilerin yaş, cinsiyet, eğitim, gelir ve medeni durum, eş, anne, baba eğitim durumu, şehirde yaşama oranları, dini bilgi düzeyi açısından seviyeleri, ilk dini bilgilerini nereden öğrendikleri ve niçin dine inandıkları gibi konular açısından durumları çizelgeler halinde verilecektir.

5. 1. 1. Yaş Durumu

Çizelge 5. 2: Ankete Katılanların Yaş Durumuna Göre Dağılımı

Yaş n %

12 -15 51 21,3 16- 20 69 28,8 21- 25 26 10,8 26 yaş ve üzeri 91 37,9 Boş 3 1,3 Toplam 240 100,0

Yaşlara göre dağılım oranında çoğunluğu 26 yaş ve üzeri (% 37,9 ) yaş

gurubunun oluşturduğu görülmektedir. 16 -20 yaş arası % 28,8 ile 26 ve üzeri yaş gurubunu takip etmektedir. 12 -15 yaş gurubunda % 21,3, 21–25 yaş diliminde ise % 10,8 oranında kişi yer almaktadır. 3 kişi ( % 1,3) bu soruyu cevapsız bırakmıştır.

5. 1. 2. Eğitim Durumu

Çizelge 5. 3: Ankete Katılanların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

Eğitim durumu n %

Okur - yazar 31 12,9 İlkokul 111 46,3 Ortaokul 61 25,4 Lise 26 10,8 Üniversite 6 2,5 Boş 5 2,1 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 3. incelendiğinde kişilerin büyük çoğunluğunun %46,3 (111 kişi) ile

ilkokul mezunu olduğu görülmektedir. Kişilerin %25,4’ü (61 kişi) ortaokul mezunu iken, %10,8’i (26 kişi) lise mezunudur. %12,9 (31 kişi) oranındaki okur–yazar oranı azımsanmayacak bir değerdir. Üniversite mezunu da sadece %2,5 (6 kişi) oranındadır. 5 kişi bu soruyu boş bırakmıştır.

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

20

5. 1. 3. Aylık Gelir Durumu Çizelge 5. 4: Ankete Katılanların Aylık Gelir Durumuna Göre Dağılımı

Aylık Gelir Durumu n %

200 - 500 YTL 126 52,5 500 - 700 YTL 45 18,8 700 – 1000 YTL 31 12,9 1000 – 3000 YTL 8 3,3 3000 YTL Üzeri 9 3,8 Boş 21 8,8 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 4. incelendiğinde kişilerin yarıdan fazlasının (84,2) aylık gelir

miktarı 1000YTL’nin altında görülmektedir. 1000 -3000 YTL arası gelir miktarına sahip olma oranı %3,3 iken, 3000 YTL üzeri gelire sahip olma oranı %3,8’dir. Bu soruyu 21 kişi cevaplamamıştır.

5. 1. 4. Medeni Durum Çizelge 5. 5: Ankete Katılanların Medeni Durumuna Göre Dağılımı

Medeni Durum n %

Bekâr 124 51,7 Evli 109 45,4 Boşanmış 4 1,7 Eşini kaybetmiş 3 1,3 Boş - - Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 5’te görüldüğü gibi kişilerin yarıdan biraz fazlası ( %51,7) bekârdır.

%45,4 oranında evli olduğu görülmektedir. %1,7’lik bir kısım boşanmış, %1,3 bir oran ise eşini kaybetmiştir. Bu soruyu boş bırakan olmamıştır.

5. 1. 5. Eş Eğitim Durumu

Çizelge 5. 6: Ankete Katılanların Eş Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

Eş Eğitim Durumu n %

Okur – Yazar Değil 2 0,8 Okur - Yazar 4 1,7 İlkokul 48 20,0 Ortaokul 17 7,1 Lise 22 9,2 Üniversite 20 8,3 Boş 127 52,9 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 6’ya baktığımızda bekâr olanlar haricindeki 3 kişinin bu soruyu boş

bıraktığını görmekteyiz. Bunu dikkate aldığımızda boş bırakma oranı %52,9’dur. Eğitim

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

21

seviyesinin çok yüksek olmadığı görülmektedir. Üniversite mezunu olan kişilerin oranı %8,3’tür. Lise mezunu oranı %9,2 iken, ortaokul mezunu oranı %7,1’dir. İlkokul mezunu %20,0’dır. %0,8 oranında okur –yazar olmayan kişi bulunmaktadır. Okur –yazar oranı ise %1,7’dir

5. 1. 6. Baba Eğitim Durumu

Çizelge 5. 7: Ankete Katılanların Baba Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

Baba Eğitim Durumu n %

Okur – Yazar Değil 32 13,3 Okur - Yazar 31 12,9 İlkokul 127 52,9 Ortaokul 22 9,2 Lise 15 6,3 Üniversite 7 2,9 Boş 6 2,5 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 7’yi incelediğimizde yarıdan fazla kişinin (%52,9) ilkokul mezunu

olduğu görülmektedir. Okur - yazar oranı %12,9 iken, okur - yazar olmayanların oranı %13,3’tür.22 kişi (%9,2) ortaokul mezunu, 15 kişi (%6,3) lise mezunu, 7 kişi (%2,9) ise üniversite mezunudur. 6 kişi (%2,5) ise bu soruya cevap vermemiştir.

5. 1. 7. Anne Eğitim Durumu

Çizelge 5. 8: Ankete Katılanların Anne Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

Anne Eğitim Durumu n %

Okur – Yazar Değil 135 56,3 Okur - Yazar 32 13,3 İlkokul 60 25,0 Ortaokul 5 2,1 Lise 3 1,3 Üniversite 1 0,4 Boş 4 1,7 Toplam 240 100,0

Ankete katılan kişilerin annelerinin eğitim seviyeleri babalarının eğitim

seviyelerinin altında olduğu görülmektedir. 135 kişinin (%56,3) anneleri okur – yazar değildir. 32 kişinin (%13,3) annesinin okur – yazar olduğu görülmektedir. % 25,0 oranında ilkokul mezunu bulunurken, %2,1 oranında ortaokul mezunu bulunmaktadır. Annelerinin eğitim seviyesi lise mezunu olanların oranı %1,3 iken, üniversite mezunu olanların oranı sadece % 0,4’dür. 4 kişi bu soruya cevap vermemiştir.

5. 1. 8. Şehirde Yaşama Durumu

Ankete katılanlar %47,1’inin ‘hep şehirde yaşadıklarını’, %22,5’inin ise ‘on

yıldan fazladır şehirde yaşadıklarını’ belirtmişlerdir. On yıldan daha az bir süre şehirde yaşayanların oranı ise %16,3’tür. Yazları köyde kışları şehirde yaşayanların oranı

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

22

%6,3’tür. Bu soruya 19 kişi ise cevap vermemiştir. Bu sonuçlar çizelge 5. 9’da gösterilmiştir.

Çizelge 5. 9: Ankete Katılanların Şehirde Yaşama Süresine Göre Dağılımı

Şehirde Yaşama Süresi n %

1 yıldır 18 7,5 3 yıldır 10 4,2 5 yıldır 5 2,1 7 yıldır 6 2,5 10 Yıldan Fazla 54 22,5 Hep Şehirde Yaşadım 113 47,1 Yazları Köyde Kışları Şehirde Yaşıyorum 15 6,3 Boş 19 7,9 Toplam 240 100,0

5. 1. 9. Dine İnanma Sebebi

Çizelge 5. 10: Ankete Katılanların Dine İnanma Sebeplerine Göre Dağılımı

İnsanlar Dine Niçin İnanır? n %

Cehennemden korkup cennete gitmek istedikleri için 105 43,8 Bu dünyada huzur ve mutluluk içinde yaşamak için 27 11,3 Zihinlerinde bir dine inanmalarının gerekli olduğunu düşündükleri için

28 11,7

Ailesi ve çevresinde bulunan insanlar tarafından kabul edilmek için

4 1,7

Başka 65 26,9 Boş 11 4,6 Toplam 240 100,0

İnsan inanan bir varlıktır. Ondaki bu özellik inanma duygusuna dayanır. İnanma duygusu insanda doğuştan var olan bir özelliktir (Arslantürk, 1998: 18). İnsanların bu özelliği dikkate alınarak öğrencilere dine inanma sebepleri sorulmuştur.

İnsanlar dine niçin inanırlar sorusuna ankete katılanlardan %43,8’i ‘cehennemden korkup cennete gitmek istedikleri için’ cevabını vermişlerdir. 28 kişi (%11,7) ‘zihinlerinde bir dine inanmalarının gerekli olduğunu düşündükleri için’ dine inandıklarını belirtmişleridir. 27 kişi (11,3) ise ‘bu dünyada huzur ve mutluluk içinde yaşamak istedikleri için’ inandıklarını söylemiştir. 4 kişi (%1,7) ‘ailesi ve çevresinde bulunan insanlar tarafından kabul edilmek için’ dine inandıklarını ifade etmişlerdir. 65 kişi (%26,9) ise başka seçeneğini işaretleyerek değişik nedenlerden dolayı dine inandıklarını belirtmişlerdir. 11 kişi bu soruyu boş bırakmıştır.

Başka seçeneğini işaretleyenlerin bazıları düşüncelerini şöyle ifade etmişlerdir: “ İki cihanda huzur ve mutluluğa kavuşmak için.” “ İnsanların dine inanmalarının sebebi dünya ve ahirette mutluluğa kavuşmak

içindir.” “ Diğer şıklarda dâhil olmak üzere dünyada ve ahirette mutlu olmak için.” “ Allah’ın rızasını kazanmak için.” “ İnsanların fıtratlarında olduğu için.”

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

23

“ Hem dünyalarını hem de ahiretlerini karartmamak için.” Başka seçeneğini işaretleyenlerden 42 kişi dünyada ve ahirette mutlu olmak için

dine inandıklarını söylemişlerdir. Bazısı Allah’ın rızasını kazanmak, O’na karşı şükür borcumuzu yerine getirmek için dine inandıklarını belirtirken bazısı da Allah korkusundan dolayı dine inandıklarını ifade etmişlerdir.

Apaydın tarafından yapılan bir araştırmada “sizce dinden maksat nedir?” sorusuna öğrencilerin %72,35 oranında büyük bir kısmı “insanların dünya hayatını kurallara göre düzenleyerek hem dünyada hem de ahirette mutlu olmalarını sağlamaktır.” cevabını vermişlerdir (Apaydın, 1996: 36).

Arslantürk araştırmasında“Hangi ifade dinle ilgili inancınızı temsil etmektedir?” diye sormuş ve örneklemin %59’u “Din Allah tarafından konulmuş dünya ve ahiret nizamıdır.” cevabını vermiştir (Arslantürk, 1998: 79).

5. 1. 10. Dini Bilgi Durumu

Çizelge 5.11: Ankete Katılanların Dini Bilgi Durumuna Göre Dağılımı

Dini konulardaki bilginizin ne kadar olduğunu düşünüyorsunuz? n %

Dini bilgim hiç yok 4 1,7 Biraz dini bilgim var 153 63,8 Yeterli seviyede 79 32,9 Boş 4 1,7 Toplam 240 100,0

Ankete katılanlara “Dini konulardaki bilginizin ne kadar olduğunu

düşünüyorsunuz?” sorusunu yönelttiğimizde 153 kişi (%63,8) biraz dini bilgisinin olduğunu belirtmiştir.79 kişi (%32,9) ise yeterli seviyede dini bilgisi olduğunu ifade etmiştir.4 kişi (%1,7) hiç dini bilgim yok derken, 4 kişi bu soruya cevap vermemiştir.

Karacoşkun tarafından yapılan bir araştırmada deneklerin dini bilgi düzeyleri ile ilgili dağılıma bakıldığında %48,4’ün dini bilgilerinin orta düzeyde olduğu görülmektedir. Bu sonuç çizelge 10’deki “biraz dini bilgim var” seçeneği ile eşleştirilebilinir. Atfedilen araştırmaya göre yeterli diyenlerin oranı ise %29,5’tir (Karacoşkun, 1998: 22).

5. 1. 11. İlk Dini Bilgiyi Öğrenme Durumu

Çizelge 5.12: Ankete Katılanların İlk Dini Bilgiyi Öğrenmelerine Göre Dağılımı

Kur’an Kursu’na gelmeden önce dini bilgilerinizi ilk kimden öğrendiniz?

n %

Aile 174 72,5 Okul 17 7,1 Çevre 25 10,4 Eş 4 1,7 Başka 19 7,9 Boş 1 0,4 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 12’e baktığımızda, “Kur’an Kursu’na gelmeden önce dini bilgilerinizi

ilk kimden öğrendiniz?” sorusuna 174 kişi (%72,5) ailesinden öğrendiğini, 25 kişi

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

24

(%10,4) ise çevresinden öğrendiğini belirtmiştir.17 kişi (%7,1) dini bilgilerini okuldan öğrendiklerini söylerken 19 kişi (%7,9) başka seçeneğini işaretlemiş. 4 kişi eşinden öğrendiklerini söylemiş, 1 kişi ise bu soruya cevap vermemiştir.

Başka seçeneğini işaretleyenlerin bazılarının yazdıkları şöyledir: “Ailemden ve okuldan.” “Dini eğitimine inandığım bir arkadaşımdan.” “Kayınvalidemden.” “Eşimden, çevremden ve hocamdan.” “Ailem ve eşim.” “Ailemden ve okuyarak.” “Daha önce hiçbir yerden din eğitimi almadım.” “Komşularımızdan ve televizyondan.” “Köyümüzün imamından.” “Her hangi birinden değil kendi çabamla öğrendim.” “Ev hocasından.” Bu soruya verilen cevapta ağırlıklı şık ailemden seçeneğidir. Başka seçeneğini

işaretleyenlerin çoğunluğu da aileyi belirtirken bunun yanı sıra okul, çevre, kitap, televizyon gibi unsurlardan da öğrendiklerini ifade etmişlerdir.

Bağımsız değişkenler ile ilgili genel bilgiler çizelgeler halinde verilmiştir. Buradan itibaren varsayımlarla ilgili bulguların değerlendirilmesine geçilecektir.

5. 2. Varsayımlar İle İlgili Bulgular

5. 2. 1. Dinin Mutluluğun Artmasına Etkisi

Varsayım 1: Din mutluluğun artmasında etkili bir faktördür. İnsan için asıl olan mutlu olmaktır (Arslantürk, 1998: 11- 12 ). Çünkü insanlar

ödül, mutluluk ve hayattan zevk alma çabası veya kötü şeylerden, mutsuzluktan ve acılardan kaçınma arzusu içerisindedir (Akgül, 2004: 21). Bu yüzden insan daima mutluluğu arar. Günümüzde insanlar mutluluğu ararken aynı zamanda gelişen teknolojinin hızına da ayak uydurmaya çalışır. Bu hızlı değişim içerisinde insanlar kendini tehdit altında hisseder. Tehdit altında hissetme duygusu rahatsızlığı, huzursuzluğu arttırır. Bu durum insanlığı mutsuzluğa iter ve intiharlarda artış görülür. Bütün bu olayların yaşandığı bu dönemde dinsel kurtuluş inancına dayalı formüllerin arttığı gözlenmektedir. Bunun nedeni ne olabilir? Bu formüllerdeki artış, teknolojinin yaşatmış olduğu boşluğun, huzursuzluğun insan için ne kadar zararlı olduğunun önemli bir göstergesidir (Arslantürk, 1998: 14–17). Bilimin gelişmesi ile ortaya çıkan değişimin yaşattığı bu boşluk içerisinde insan nasıl mutlu olacaktır?

Bu sorunun cevabını ararken hem bilimin hem de dinin amacına değinmek bize yardım edebilir. Bilimin amacı insanı doğru bilgiye ulaştırmak iken, dinin amacı hakikate ulaştırmaktır. İnsanın amacı olan mutluluğu, insanı doğruya ulaştıran bilim, acaba insana her daim aradığı anlamı verebilecek midir? Çünkü insanı mutlu eden sadece doğru bilgi değildir. İnsanın bilinenden daha çok bilinmeyene doğru bir yönelme arzusu vardır. İşte bu noktada dinlerin ortak ve en önemli bir özelliğinden bahsedilebilir. Dinler insan için bilinmeyen/bilinemeyen bir alanın (dünyanın, ahiretin, Tanrı’nın varlığının ve mahiyetinin) olduğundan, kendisinin bu alanlar hakkında önceden bilgi vererek insanları bu dünyaya hazırladığından bahseder (Arslantürk, 1998: 17–18). Bu yüzden insanın mutluluk kaynağının sadece bilimde ya da sadece dinde gizli olduğu söylenemez. Çünkü ne bilim, dinin ne de din, bilimin alternatifi olarak

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

25

değerlendirilemez. Bu bağlamda bilimin tanrılaştırıldığı dönemde akıl, tanrının görevini üstlenerek bir süre insanın aşkın varlıkla olan ilişkisini, diğer bir ifade ile kutsalın tecrübesinden doğan tatmin ve mutluluğu ortadan kaldırmış olabilir. Belki bir süre insanlık hazcı bir hayat anlayışı içerisinde mutlu olduklarını hissetmiş olsalar dahi “insan- tanrı” üzerine yapılan araştırmalar bu haz olgusuna sahip olan hayat tarzının insanı, tatmin etmediğini ortaya koymuştur (Arslantürk, 1998: 13). Bu açıdan bu çalışmada, bilimin yerine din koyulmamıştır. Sadece din ile mutluluk arasındaki ilişki araştırılmıştır.

Öyleyse mutluluğu arzulayan insanın bu hazcı anlayıştan kurtulup gerçek mutluluğa ulaşmasında başka bir ifade ile mutluluğunun artmasında din etkili midir?

Din kişileri, dünya ve ahiret saadetine ulaştıracağını söyleyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır (Akseki, 1960: 55). O halde inanma duygusuna doğuştan sahip olan bir insan için dine bağlılık insanın yaşamına başka türlü sahip olamayacağı bir mutluluk ve huzur kazandırmaktadır denilebilir (Akgül, 2004: 20). Çünkü din insan yaşamına bir anlam anlayış sunarak bireylerin hayattan zevk almalarını ve mutluluk duygularının artmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda dindar bireyler dindar olmayanlara göre daha mutlu, tatminkâr ve huzurlu olabilir. Çünkü dini inançlar ve pratikler bireyin hayattan zevk alma ve mutlu olma duygularını arttırırlar (Akgül, 2004: 23). Albayrak tarafından yapılan bir araştırmada bu ifadeyi doğrulamaktadır. Ankete katılan kişilere “Dini bir inanca sahip olmadan da insanlar mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilirler.” düşüncesine katılıp katılmadıkları sorulmuş ve örneklemin büyük bir oranı bu fikre katılmadıklarını belirtmişlerdir (Albayrak, 2002: 316). Varsayımın oluşturulmasında bütün bu düşünceler etkili olmuştur.

Öğrencilere hayatlarında genel olarak mutlu olup olmadıkları sorulmuştur. Bu soruya verdikleri cevap çizelge 5. 13’te gösterilmiştir:

Çizelge 5.13: Ankete Katılanların Mutluluk Durumu

Genel olarak hayatınızda mutlu olduğunuza inanıyor musunuz?

n %

Evet 128 53,3 Hayır 18 7,5 Kısmen 77 32,1 Kararsızım 16 6,7 Boş 1 0,4 Toplam 240 100,0

Öğrencilerin (128 kişi) %53,3’ü ‘evet’ cevabını verirken, (77 kişi) % 32,1’i

‘kısmen’ cevabını vermiştir. % 7,5’i (18 kişi) ise ‘hayır’ diyerek mutsuz olduklarını belirtmişlerdir. % 6,7’si (16 kişi) kararsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bir kişi (% 0,4) bu soruyu cevapsız bırakmıştır.

Akgül tarafından huzurevinde yapılan din – mutluluk ilişkisini ölçen bir çalışmada ‘mutluyum’ diyen yaşlıların oranı %57,3 olarak tespit edilmiştir. ‘Kısmen’ diyenlerin oranı ise %30,1’dir (Akgül, 2004: 43).

Öğrencilerden onları mutlu eden şeylerden kendilerince en önemli üç seneği seçmeleri ve önem sırasına göre birden üçe kadar sıralamaları istenmiştir. Bu sonuçlar çizelge 5. 14’te gösterilmiştir: Buna göre deneklerin % 93,3’ü (224 kişi) mutlu olmalarının nedeni olarak ilk tercihlerinde ‘Allah’a inanmayı’ göstermiştir.%2,5’i (6 kişi) ‘huzurlu bir aile ortamında olduğum için’ derken, %1,6’sı (4 kişi) ‘dini vecibelerimi yerine getirdiğim için’ demiştir. %0,8’i (2 kişi) ‘hayattan istediği çoğu şeye

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

26

sahip olduğu’, %0,5’i (1 kişi) ‘maddi durumu çok iyi olduğu için’ mutlu olduğunu ifade etmiştir. Bir kişi bu sorunun cevabında ilk tercihini boş bırakmış, 2 kişi ise yanıtlamamıştır. Çizelge 5.14: Ankete Katılanların Mutluluk Nedenlerine Göre Dağılımı

I.Tercih II. Tercih III. Tercih Hayatta mutluysanız sizi mutlu eden nedenler nelerdir?

n % n % n %

Allah’a inandığım için 224 93,3 4 1,6 - - Dini vecibelerimi yerine getirdiğim için 4 1,6 167 69,7 14 5,8 Huzurlu bir aile ortamında olduğu için 6 2,5 33 13,8 126 52,5 Maddi durumumuz çok iyi olduğu için 1 0,5 1 0,5 10 4,1 Hayattan istediğim çoğu şeye sahip olduğum için

2 0,8 3 1,2 15 6,2

Başka 1 0,5 4 1,6 5 2,2 Boş 2 0,8 28 11,6 70 29,2 Toplam 240 100,0 240 100,0 240 100,0

İkinci tercihte ağırlıklı olan %69,7 (167 kişi) oranında dini vecibelerimi yerine

getirdiğim için seçeneğidir. İkinci olarak, %13,8 (33 kişi) ile ‘huzurlu bir aile ortamında olmak’ seçeneği gelmektedir. %1,6’sı (4 kişi) ‘Allah’a inandığım için’ derken aynı oranda başka cevaplar verilmiştir. %11,6’sı (28 kişi) ikinci tercihte bulunmamış, %1,2’si (3 kişi) ‘hayattan istediğim çoğu şeye sahip olduğum için’ mutluyum demiştir.

Üçüncü tercihte ağırlıkta olan %52,5 (126 kişi) ile ‘huzurlu bir aile ortamında olduğum’ seçeneğidir. %5,8’i (14 kişi) ‘dini vecibelerimi yerine getirdiğim için’ derken, %6,2’si (15 kişi) ‘hayattan istediğim çoğu şeye sahip olduğum için’, %4,1’i (10 kişi) ise ‘maddi durumumuz çok iyi olduğu için’ demiştir. %2,2’si (5 kişi) başka seçeneğini işaretlemiş, %29,2’si (70 kişi) ise bu soruyu yanıtlamamıştır. Başka seçeneğini işaretleyenlerden bazılarının düşünceleri şöyledir: “Canımız sağ ve sağlığımız iyi olduğu için.” “Müslüman olduğum ve dinimi öğrenmeye çalıştığım için.” “İslam dinine mensup bir ailenin çocuğu olduğum için.”

Deneklerimize “mutlu değilseniz bunun nedenleri nelerdir?” diye soruldu. Öğrencilerden mutsuz olanlar bu soruyu yanıtladığı gibi, mutlu olanların geneli de onları mutsuz edecek olan seçenekleri işaretlemişlerdir. Çizelge 5. 15’e göre sonuçlar şöyledir:

Çizelge 5.15: Ankete Katılanların Mutsuzluk Nedenlerine Göre Dağılımı I.Tercih II. Tercih III. Tercih Hayatta mutlu değilseniz sizi mutsuz eden

nedenler nelerdir? n % n % n % Maddi yetersizlikler yaşadığım için 35 14,7 11 4,5 10 4,1 Dini vecibelerimi yerine getiremediğim için 84 35,0 28 11,6 6 2,5 Huzurlu bir aile ortamında olmadığım için 14 5,8 19 8,1 12 5,0 Okumak istediğim halde okuyamadığım için 31 12,9 31 12,9 20 8,7 Hayattan istediğim çoğu şeye sahip olamadığım için

11 4,5 22 9,1 23 9,5

Bu dünyanın adil olmadığını düşündüğüm için 5 2,2 4 1,6 4 1,6 Başka 8 3,3 6 2,5 4 1,6 Boş 52 21,6 119 49,7 161 67,0 Toplam 240 100,0 240 100,0 240 100,0

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

27

Öğrencilerin %35’i (84 kişi) ‘dini vecibelerimi yerine getirmediğim için’,

%14,7’si (35 kişi) ‘maddi yetersizlikler yaşadığım için’, %12,9’u (31 kişi) ‘okumak istediğim halde okuyamadığım için’, %5,8’i (14 kişi) ‘huzurlu bir aile ortamında olmadığım için’, %4,5’i (11 kişi) ‘hayattan istediğim çoğu şeye sahip olamadığım için’, %2,2’si (5 kişi) ise ‘bu dünyanın adil olmadığını düşündüğüm için’ seçeneğini ilk tercihleri olarak işaretlemişlerdir. 8 kişi (%3,3) başka cevap verirken, 52 kişi (%21,6) boş bırakmıştır.

Öğrencilerin ikinci tercihlerine baktığımızda ağırlıkta olan %12,9 (31 kişi) ile ‘okumak istediğim halde okuyamadığım’ seçeneğidir. Bunu %11,6 (28 kişi) ile ‘dini vecibelerimi yerine getiremediğim’ seçeneği takip etmektedir. %49,7 (119 kişi) oranında bu soru yanıtlanmamıştır. %9,1’i (22 kişi) ‘hayattan istediğim çoğu şeye sahip olamadığım için’, %8,1’i (19 kişi) ‘huzurlu bir aile ortamında olamadığım için’, %4,5’i (11 kişi) ‘maddi yetersizlikler yaşadığım için’, %1,6’sı (4 kişi) ise ‘bu dünyanın adil olmadığını düşündüğüm için’ cevabını vermiştir. 6 kişi (%2,4) ise başka cevaplar yazmıştır. Deneklerin üçüncü tercihlerine baktığımızda 161 kişinin (%67) bu soruyu yanıtlamadığı görülmektedir. %9,5’i (23 kişi) ‘hayattan istediğim çoğu şeye sahip olamadığım için’, %8,7’si (20 kişi) ‘okumak istediğim halde okuyamadığım için’, %5’i (12 kişi) ‘huzurlu bir aile ortamında olduğum için’, %4,1’i (10 kişi) ‘maddi yetersizlikler yaşadığım için’, %2,5’i (6 kişi) ‘dini vecibelerimi yerine getiremediğim için’, %1,6’sı (4kişi) ise ‘bu dünyanın adil olmadığını düşündüğüm için’ cevabını vermiştir. 4 kişi (%1,6) bu soruya başka cevaplar vermiştir. Başka diyenlerin verdikleri cevapların bazıları şunlardır: “Kitabımız Kur’an-ı Kerimi okumadığım zaman mutsuz oluyorum.” “Allah’a layık bir kul olup olmadığımı bilmediğim için.” “ Çocuğum olmadığı için.” “Mutlu olduğum için işaretlemeye gerek görmüyorum.” Sonuçlara baktığımızda mutlu olmanın nedenleri arasında ilk tercih olarak ilk sırayı ‘Allah’a inanmak’, ikinci sırayı ise ‘dini vecibeleri yerine getirmek’ seçeneği almaktadır. Mutsuzluğun nedenleri arasında da ilk tercihte ilk sırayı, ‘dini vecibeleri yerine getirememek’ almaktadır. Bu sonuçlar göz önüne alındığında Kahramanmaraş İl Müftülüğüne bağlı Kur’an Kursu öğrencilerinin genel olarak mutluluklarının artmasında dinin etkili olduğu söyleneyebilir. Bu da ilgili varsayımı doğrulamaktadır. Arslantürk’ün yaptığı bir araştırmada, örneklem grubuna “ İnancınızın sizi mutlu ettiğine inanıyor musunuz?” diye sorulmuştur. Bu soruya verilen cevaplar çizelge 5. 16’da belirtilmiştir: Bu çizelgeye göre %52 oranındaki 985 kişi ‘dindarım ve mutluyum’ demiştir. %8’i (150 kişi) ‘dinsizim ve mutsuzum’ demiştir.

Çizelge 5.16: Dindarlık- Mutluluk Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi (Arslantürk, 1998: 84 )

Seçenekler n %

Dindarım ve mutluyum 985 52 Dinsizim ve mutluyum 150 8 Zaman zaman inanma ile inanmama arasında bunalımlarım oluyor

415 22

Diğeri 200 11 Cevapsız 150 8 Toplam 1900 100

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

28

Araştırmanın diğer bir tespitine göre deneklerin %59’u inandığını ifade etmekte, %11’i ise dinin gerekli olduğuna inanmamaktadır (Arslantürk, 1998: 79). Buradan çıkan sonuçlar birbirine yakındır. Fakat %22 oranındaki “zaman zaman inanma ile inanmama arasında bunalımlarım oluyor” ifadesine göre deneklerin din ile ilgili problemlerinin olduğu görülmektedir. Bu yüzden burada ortaya koyulan sonuçlar birebir din-mutluluk ilişkisini kapsayıcı görünmemektedir. Fakat ortaya çıkan sonuçlar kısmen de olsa varsayımı desteklemektedir.

MTV Networks Internetional’ın (MTVNI) 14 ülkede 13- 14 yaş arası 5.400 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre az gelişmiş ülkelerde yaşayan gençlerin kendilerini, zengin ülkedekilerden en az iki kat daha fazla mutlu hissettikleri tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre az gelişmiş ülkelerin mutlu insanları aynı zamanda dini inançları güçlü olanlardır (Anonim, 2006: 32). Bu konuyla ilgili yapılmış birçok sosyal araştırmaya göre dini cemaat üyeleri, dini bir cemaate üye olmayanlardan genel olarak hayatlarından daha memnundurlar. 14 Avrupa ülkesinden 160.000 kişiye uygulanan bir anket çalışmasında haftada bir veya birden fazla kiliseye giden grubun, hiç gitmeyenlere göre daha mutlu olduğu tespit edilmiştir. Yine İngiltere’de yapılan bir araştırmada kilise müdavimlerinin %37’si kilise arkadaşlıklarını diğerlerine göre daha candan görmektedirler, bunun sonucunda ise ortaklaşa paylaşılan duygular artmakta, sosyal bağlılık kuvvetlenmektedir. Doğal olarak sosyal destek ise mutluluğun ve akıl sağlığının artmasına, intihar riskinin ise azalmasına yol açmaktadır (Hallahmi ve Argyle, 2000: 453–456). Çünkü sosyal bağlılık ve destek insan için çok önemlidir. İnsanın bu yönünden dolayı Antik Yunandan İslam’a kadar olan birçok gelenek insanı, sosyal varlık olarak tanımlamıştır. Müslüman din adamlarının görüşüne göre de insan doğuştan böyle bir duyguya sahiptir (Apaydın, 2006: 92- 93). Bu yüzden onun toplum içerisinde sosyal destek görmesi mutluluğunu arttırmaktadır. Başka bir çalışmada Witter ve arkadaşları, din ve mutluluk arasındaki ilişki üzerine yapılan 56 araştırmanın bir analizini yapmışlar ve araştırmalar arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu tespit etmişlerdir. Dinin özellikle hayatın anlam ve amacına sahip olma duygusu üzerinde güçlü bir etkisinin olduğunu belirtmişlerdir (Hallahmi ve aArgyle, 2000: 453–456).

5. 2. 2. Dini Emirlerin Uygulanmasının Mutluluğa Etkisi

Varsayım 2: Dini emirleri yerine getirmek mutluluğu arttırıcı bir etkiye sahiptir. Dini emirlerden kasıt kişinin bağlı olduğu dinin yap dediklerini yapması, yapma dediklerinden ise kaçınmasıdır. Bu düşünce ile yapılan bütün davranışlar ise ibadet olarak değerlendirilebilir. Çünkü ibadet kavramı Allah’a inancı ve bağlılığı simgeleyen bütün davranışları içerisine alan geniş bir kavramdır ( Hökelekli, 1993:233). İslam dinine göre de Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her türlü şey ibadet hükmündedir (İlmihal, 2004:217–219). Kişilerin dini içselleştirmelerinde ritüeller önemlidir, bundan dolayı kişiler yaşamlarındaki bazı davranış kalıplarını dinsel inanışlarına göre şekillendirirler (Apaydın, 2003:181). Bu açıdan ele alındığında kişilerin dinsel inanışlarına göre şekillendirdiği her türlü hareket ibadet olarak görülebilir. Yani kişinin inandığı Yaratıcıya karşı sevgi, saygı, bağlılık ve şükran duyguları içerisinde yaptığı her şey ibadet olarak değerlendirilebilir (Şentürk, 1994: 157). Apaydın’a göre kişilerin bir dine inanması ile beraber ondan bir takım dinsel yaşantı beklenir. Çünkü dini davranış, dini istek doğrultusunda hareket etmeyi gerektirir. Yani insanın inandığı yüce varlığa karşı (inandığı dinin esaslarına göre)

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

29

kendinden beklenen, gözlenebilen ve gözlenemeyen davranış şekillerini yerine getirmesi beklenir (Apaydın, 2002: 183). Bu beklentinin sebebi nedir, kişileri ibadet etmeye yönelten sebepler nelerdir? Bu soruya Apaydın kişilerin psikolojik yapısına bağlı olarak bazı cevaplar vermiştir: Ona göre kişiler kabul ettiği varlık ile iyi geçinmek istedikleri için ibadete yönelebilir ya da kendini var eden Yaratıcıya karşı kendilerini borçlu hissederler ve ibadet, bu borcu ödemenin yolu olarak görülebilir. Veya Yüce varlığın sevgisini ve rızasını kazanmak için ibadete yönelebilirler. Veyahut çevreye uyum sağlamak niyeti ile ibadet yapabilirler (Apaydın, 2003:187–188). Bu sebeplerin yanı sıra değişik nedenlerden dolayı da kişiler ibadete yönelmekte ve hayatlarını bir şekilde dini ritüellere göre şekillendirebilmektedirler (Apaydın, 2003:181). Öyleyse her bireyin yaşamı içerisinde ibadetler nasıl bir etkiye sahiptir? İnsanlar inandıkları dinin emir ve yasaklarına uygun hareket ederlerse dini görevlerinin iç huzurunu yaşarlar. Bu huzur, yaşamının diğer alanlarına da etki gösterir. Bunun tam tersi bir durumda söz konusu olabilir. Yani kişiler dini emir ve yasaklara dikkat etmezlerse bu durum onlarda gerginliğe, ruhsal huzursuzluğa sebep olabilir (Apaydın, 2003:189).

İnsana iç huzuru yaşatan ibadetler aynı zamanda kişilerin sorumluluk duygusunu geliştirerek, çevreleri ile ilgili sorunlar karşısında duyarlılığı arttırarak, karakterin güçlenmesine, sosyal dayanışmanın artmasına yol açar ( Hökelekli, 1993: 233- 249). Sorumluluk duygusu gelişen bir birey içsel bir oto-kontrol mekanizması ile kendini sorgular. Böylece güçlüklere katlanma, benliğini geliştirme, zorluklarla mücadele etme ve devamlı kendini yenileme gücüne sahip olur. Böylece iradesi güçlenen insan kibirden, gururdan, bencillikten uzak bir yaşam seçerek mütevazı bir şekilde diğer insanlarla ilgilenmeye, cömert olmaya, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye çalışır (Hayta, 2002: 124). Bütün bunların sonunda insan Russell’ın ifade ettiği mutluluk sırrını keşfeder. Ona göre mutlu olabilmenin yolu ilgilerimizi olabildiğince genişletmek ve bizi ilgilendiren insan ve varlıklara karşı düşmanca davranmak yerine olabildiği kadar dostça davranmaktır (Russell, 2003: 86). Mesela cömert olan bir insan, mal tutkusunu dengelemeyi, ihtiyacı olduğu halde başkasına verebilmeyi yani Hz. Peygamberin ifade ettiği isar (diğerkâmlığı) kavramını öğrenir (Nevevi, 1997: 399). Zekât, sadaka, hac, oruç isarı öğreten ibadetlerdendir. Bu ibadetleri içselleştiren insanlar bütün yeteneklerini tam olarak kullanarak, yaşadıkları dünyayı tam olarak idrak ederek doyumcu bir mutluluğun tadına varırlar (Russell, 2003: 62). Yine sembolik anlatıma sahip bir takım ibadetler kişinin bedensel ve ruhsal sağlığına da olumlu katkıda bulunur (Hökelekli,1993:233–249). Sembolik anlatım duygu ve düşünceleri ifade etmenin en kapsayıcı yoludur. Kişinin doğrudan iletişim kuramadığı yüce varlıkla dua ve ibadetlerle sembolik bir ilişki içerisine girmesi bireysel ve toplumsal dayanışma sağlayarak kişiler için tedavi edici olmaktadır (Hayta, 2002: 121). Genel olarak denilebilir ki ibadetler kişilerin yaratıcıyla, kendisiyle, diğer insanlar ve varlıklarla ilişkisini düzenleyen huzur verici bir sistemdir (Hökelekli,1993:233–249). Kula tarafından yapılan bir araştırmaya göre dini pratikler kişilere, aynı değerler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunma ve bunlara katılma imkânı sağlayarak kendilerinin toplumda bir yerlerinin, anlamlarının olduğu fikrini vererek bir güven duygusu sağlamaktadır. Bu güven duygusu beraberinde bilinçli karar verebilme, birey olarak davranabilme özelliklerini getirecektir (Kula, 2002: 57). Berger’e göre dini pratikler insanların kültür ve kimliklerini hatırlatma ve sürdürmede en önemli unsurdur. Dini pratikleri yerine getiren kişiler temel gerçeklik tanımlamaları çok iyi bilirler (Berger, 1993: 74- 75). Bu yüzden ibadetler toplumsal kontrolü sağlayan unsurlardan

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

30

birisidir. Toplumsal kontrolün sağlanmasıyla kişiler toplumun kuralları çizgisinde tutulmaya çalışılır (Hayta, 2002: 124). Bu şekilde bir hayat anlayışı sunan dini pratikler insanların huzur bulmasına katkı sağlar (Kula, 2002: 57). Gürses’e göre din duygular, arzular, inançlar, toplumsal ilişkiler gibi her konuda kişiliği etkileyen bir güce sahiptir. Bu yüzden kişiler hayatlarında dini inanç ve pratiklerden yararlandıkları ölçüde kişilik yapılarında bir bütünleşme sağlarlar (Gürses, 2002: 89). Bu bütünleşme kişilerin hayatlarını tanzim eden bir hayat felsefesi kazandırarak, hayatlarını nasıl geçirmeleri gerektiği, yaşamlarının amacı ve benzeri konularda bilgi vererek hayatlarını anlamlandırmalarına katkı sağlar (Kula, 2002: 67). Bu açıdan bakıldığında ibadetler kişilik ve karakteri düzenleyici ve dengeleyici sistemler olarak görülebilir. Bilinçli yapılan ibadetler kişiliğin içsel ve dışsal yönünü etkileyerek gelişmesini sağlar. İnsan şuurunu iyiye, doğruya yönlendirerek kişilerin güzel davranışlarda bulunmasına katkı sağlarlar (Hayta, 2002: 122). Link’ın bir çalışmasına göre bir dine inanan ve mabetlerine gidenleri şahsiyetleri ve karakterleri, dine karşı ilgisiz olanlara karşı daha sağlamdır. Bu insanların ahlaki yönü de diğerlerine karşı daha üstündür (Link, 1979: 19–20). Yüce Yaratıcıyla iletişim halinde olan insan her türlü kötülükten kaçınır, kendine olan güveni artar, ruhsal bir destek kazanır, sabırlı ve olumlu bir yaşam felsefesi geliştirir (Hayta, 2002: 122).

Bu araştırmalarda olduğu gibi din psikolojisi alanında yapılan diğer araştırmalarının sonuçlarına bakıldığında her türlü dini ibadet ve yaşantı insanın bireysel ve toplumsal hayatı üzerinde anlamlı bir etki bırakmaktadır. Dini emirleri yerine getirmeye çalışanların diğer insanlara göre daha mutlu ve yaşamlarından daha memnun oldukları tespit edilmiştir. İnanç ve ibadetlerle kişilerin kendilerini daha iyi, stresten uzak hissetmesi arasında olumlu ilişkiler bulunmuştur (Hayta, 2002: 117). Din ve dini hayatın en önemli boyutlarından biri olan ibadetler kişilerin ruh sağlığına da olumlu katkılar sağlamaktadır. Gerginliğin en çok yaşandığı gençlik döneminde dahi dini ibadetler kişilerin kendini anlamasını, olumlu ve olumsuz yanlarını tanıyıp kabullenmesini öğreterek kişilere iç huzuru sağlamaktadır (Hayta, 2002: 119- 120).

Bayhan tarafından yapılan bir araştırmaya göre dini ibadetlerini yüksek düzeyde yerine getirme eğilimi olan üniversiteli gençlerde modern hayatın en önemli psikolojik rahatsızlıklarından olan sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı ya çok az ya da hiç görülmemektedir (Bayhan, 1997: 337–338). Yaratıcıya bağımlılığın şuuruna ulaşmış insanların içtenlikle, şükran duyguları içerisinde yaptığı ibadetler insanı kendi psikolojik tabiatının ve gündelik şuurun normal işleyiş düzeninden çıkararak üstün bir varlık tarzına ve yaşama modeline yükseltir. İnsanların disiplinli bir hayata alışmasını sağlar ve onları iç çatışmalardan kurtarır. Cemaatle yapılan ibadetler insanların sosyal uyumuna da katkı sağlar (Hayta, 2002: 121). Kısacası yapılan her ibadet, gerek başlangıç aşamasında olsun, gerekse yapıldığı anda olsun bireye ruhsal açıdan rahatlama sağlar (Apaydın, 2003: 191). Mesela Kur’an’da yer alan “muhakkak namaz kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir” ifadesindeki namaz ibadetinin iki önemli yönü vardır. İlk olarak bilinçli kılınan bir namaz kişiyi kötülükten alıkoyar. İkinci olarak ise namaz kişiye olumlu değerleri gerçekleştirme imkânı verir. Kötülükten uzaklaşan ve olumlu değerleri içselleştiren insan psikolojik çatışmalardan arınır ve huzura kavuşur (Yazır, 1995: 573). Günümüz insanına baktığımızda modern yaşamın etkisi ile insanların birçok ruhsal ve toplumsal sorunla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Kişilerin kendilerine ve başkalarına güvenleri kalmamış, başarısızlık korkusu, duygusal yalnızlık, stres gibi sorunlarla mücadele içine girmişlerdir. Modernliğin getirdiği rahatlık ve insanların bütün ihtiyaçlarının karşılanması, yani heves denilen duygunun yaşanılamaması

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

31

beklenilenin aksine mutsuzluğun ve huzursuzluğun kaynağı olmuştur ( Horney, 2003: 31–32; Fromm, 1990: 47–48). Russell’a göre mutluluğun sırrı heves ve hoşnutluk duygusuna sahip olmada gizlidir (Russell, 2003: 95). Sanılanın aksine tüm isteklerin tatmini heves duygusunu yok ettiği için insanı mutlu etmeye yetmemiştir (Hayta, 2002: 125). Dini görevlerini yerine getiren insanların her istediği olmasa da ibadetlerden çaresizliğe, düzensizliğe ve ümitsizliğe karşı direnme gücü almışlardır. Bunun sonucu olarak da içsel bir huzura kavuşarak yalnızlıktan uzaklaşmışlar ve toplumsallaşmışlardır. Sosyal bağları kuvvetli insanlar haline gelmişlerdir (Hayta, 2002: 125). Bütün bu emir ve yasakların amacı sadece ve sadece insana iç huzuru sağlamaktır. Yoksa bu ibadetlerin amacı insan nefsine çile çektirmek, kişileri ahlaki coşkunluk içerisine girdirmek değildir. Amaç şefkatli olan Allah ile takva sahibi olması istenilen kulun iletişiminin kurularak mutluluğunun sağlanmasıdır ( Fazlurrahman, 2000: 68).

Bu konu ile ilgili araştırmalar değerlendirildiğinde ibadetlerin bireyin her yönüne hitabeden bir özelliği olduğu görülmektedir. Kişilerin olumsuz düşüncelerden uzaklaşmasına, iradenin kuvvetlenmesine, kendilerine olan güvenlerinin artmasına, sorumluluk duygularının gelişmesine, kişilik yapılarının bütünleşmesine, sosyalleşmesine, mutluluk da dâhil her konuda paylaşım duygusunun gelişmesine katkı sağlamaktadır (Peker, 2000: 119). Bu alanda yapılan araştırmaların etkisiyle “dini emirleri yerine getirmek mutluluğu arttırıcı bir etkiye sahiptir” varsayımı oluşturulmuştur. Öğrencilere ibadetlerinizi yerine getiriyor musunuz diye sorulmuştur. Cevaplar çizelge 5. 17’de gösterilmiştir:

Çizelge 5.17: Ankete Katılanların İbadet Etme Durumu

İbadetlerinizi yerine getiriyor musunuz? n %

Evet 140 58,3 Hayır 4 1,7 Kısmen 94 39,2 Boş 2 0,8 Toplam 240 100,0

Bu soruya kişilerin %58,3’ü (140 kişi) ‘evet’ cevabını vermiştir. ‘Hayır’ diyenler

ise sadece % 1,7 (4 kişi) oranındadır.%39,2’si (94 kişi) ‘kısmen’ cevabını vermişlerdir. 2 kişi ise (%0,8) cevapsız bırakmıştır. Kur’an Kursu öğrencilerinin çoğunluğu ibadetlerini yerine getirmektedir. ‘Kısmen’ diyenler ise ibadetlerini yerine getirmelerine rağmen kendilerine verilen nimetlere karşılık olarak bu yaptıkları ibadetleri yeterli görmedikleri için bu cevabı işaretlemişlerdir.

Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmada deneklere dini görevlerini yerine getirme durumları sorulmuştur. Deneklerin %18’i (342 kişi) ‘düzenli olarak dini görevlerimi yapıyorum’, %41’i (779 kişi) ‘fırsat buldukça dini görevlerimi yerine getiririm’ cevabını vermişlerdir. ‘Dini görevlerimi yerine getirmek isterim, ama yapamıyorum’ diyenlerin oranı ise %20 ( 380 kişi) dir. %8 oranındaki 152 kişi ise inanmadığı için dini görevini yapmadığını ifade etmiştir. Bu sonuçlar da gösteriyor ki deneklerin %59’u ( 1121 kişi) dini görevlerini yapmaktadır. Aynı araştırmada deneklere ‘sizce dinle ilgili ne yapılmalı’ diye sorulmuştur. Cevaplara bakıldığında ‘dindar insanlar çoğalmalı ve dinin emir ve yasaklarına uyulmalı’ seçeneğini işaretleyenler örneklemin %44’ünü (836

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

32

kişiyi) oluşturmaktadır. Bu sonuçlar insanların ibadete verdikleri değerin bir göstergesidir (Arslantürk, 1998: 89).

Deneklerimize ‘dini vecibelerinizi tam olarak yaşadığınıza inanıyor musunuz?’ diye sorduk. Bu soruyu sormaktaki amaç yaptıkları ibadetin kendilerini tatmin edip etmediğini öğrenmekti. Bu soruya verilen cevaplar çizelge 5. 18’de ve çizelge 5. 19‘da belirtilmektedir:

Çizelge 5.18: Dini vecibeleri Yaşadığına İnanma Durumu

Dini vecibelerinizi tam olarak yaşadığınıza inanıyor musunuz? n %

Yaşamaya çalışıyorum 162 67,5 Yaşamıyorum 2 0,8 Yaşıyorum 41 17,1 Bazılarını yaşarken bazılarını yaşamıyorum 35 14,6 Boş - - Toplam 240 100,0

Deneklerimizin %67,5’i (162 kişi) yaşamaya çalıştığını söylerken, %17,1’i (41

kişi) ‘yaşıyorum’ cevabını vermiştir. %14,6’sı ( 35 kişi) ‘bazılarını yaşarken bazılarını yaşayamıyorum’ demişlerdir. 2 kişi ise % 0,8’i ‘yaşamıyorum’ cevabını vermiştir.

Arslantürk’ün yaptığı araştırmada deneklere günlük hayatta dinin yerinin belirlenmesi için ‘ herhangi bir iş ya da davranış yaparken neyi ölçü alırsınız’ sorusu sorulmuştur. Örneklemin %35’i (655 kişi) ‘din bu konuda ne der ( yaptığım iş günah mı sevap mı)?’ seçeneğini işaretlemiştir. Bu da gösteriyor ki denekler günlük hayatında günah-sevap kavramına önem vermektedir (Arslantürk, 1998: 90). Dindarların çoğalması, dini emir ve yasaklara dikkat edilmesi gibi temennilerin yanı sıra günlük hayatımızda günah- sevap kavramına bu kadar önem verilmesi kişiler için, dinin ne kadar önemli olduğunun göstergelerinden biridir. Bundan dolayı dini pratiklerin insanların mutluluğu ve mutsuzluğu üzerinde etkisinin olması çok normaldir. Bu yüzden deneklerimize yaşamlarındaki başka şeylerden dolayı kendilerini yetersiz görseler, başarısız olsalar dahi dini vecibelerini yerine getirmek onların mutluluğuna sebep olabilir mi diye sorduk. Cevaplar çizelge 5. 19’da belirtilmiştir: Çizelge 5.19: Dini Vecibelerini Yerine Getirenlerin Mutluluk Durumu

Dini vecibelerini tam olarak yerine getiren bir kişi hayatta başarısız olsa bile kendini nasıl hisseder?

n %

Mutlu hisseder 195 81,3 Mutsuz hisseder 32 13,3 Hiç bir şey hissetmez 9 3,8 Boş 4 1,7 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 19’a göre deneklerin %81,3’ü (195 kişi) böyle durumlarda dahi dini vecibelerini yerine getirmek onların mutlu olmalarına etki etmektedir. %13,3 oranında 32 kişi bu durumda ibadetlerini yapmanın onlara mutluluk sağlamayacağını söylemişlerdir. %3,8 oranındaki 9 kişi nötr durumda olacaklarını ifade ederken 4 kişi (%1,7) bu soruyu boş bırakmıştır. Deneklerin çizelge 5. 17’ye göre ibadet durumları göz önünü alındığında %58,3’ü ibadet ettiklerini söylemişlerdir. Öyleyse nasıl olur da deneklerin %81,3’ü bu çizelgeye ‘mutlu hisseder’ cevabını verir? Bu bir çelişki gibi görülse de aslında öyle değildir. Çünkü ibadet etme durumlarına ‘kısmen’ diyenler ile

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

33

‘evet’ diyenlerin oranı %97,5’leri bulmaktadır. Bu durumda gösteriyor ki ibadet edenlerin çoğunluğu, ibadetin insanı mutlu edeceğine inanmaktadır. Ayrıca bu çizelgeler, çizelge 5. 13 ile karşılaştırıldığında birbirini destekler niteliktedir. Çünkü çizelge 5. 13’e göre deneklerin genel olarak mutluluk durumlarına bakıldığında ‘evet’ ve ‘kısmen’ diyenlerin oranı %85,4’tür. Bu oran da dini vecibelerini yerine getirenlerin mutlu olacağını ifade edenlerin oranına (%81,3) oldukça yakındır. Dini emirleri yerine getirmedikleri zaman kendilerini nasıl hissettikleri sorulmuştur. Bu soruya verilen yanıtlar çizelge 5. 20’de sunulmuştur:

Çizelge 5. 20: Dini Vecibelerini Yerine Getirmeyenlerin Mutluluk Durumu

Dini vecibelerinizi yerine getirmediğiniz zamanlarda kendinizi mutsuz hissediyor musunuz?

n %

Evet 212 88,3 Hayır 17 7,1 Kısmen 9 3,8 Boş 2 0,8 Toplam 240 100,0

Çizelge 5. 20’ye göre deneklerin %88,3’ü (212 kişi) dini vecibelerini yerine getirmedikleri zaman mutsuz olacaklarını belirtirken, %7,1’i ( 17 kişi) mutsuz olmayacaklarını söylemişlerdir. 9 kişi (%3,8’i) ise kısmen cevabını verirken 2 kişi bu soruyu boş bırakmıştır. Bu sonuçlara bakıldığında öğrencilerin geneli ibadetlerini yapmakta, ayrıca dini vecibelerini yaşamaya çalıştıkları inancını taşımaktadırlar. Bu durumun onları mutlu ettiğini ifade etmişler, dini vecibelerini yerine getirmediklerinde ise çoğu mutsuz olduklarını söylemiştir. Çizelge 5. 14 ile çizelge 5. 15 bakıldığında da kişilerin mutluluk sebepleri ile mutsuz olmalarının nedenleri arasında dini vecibelerini yerine getirmek ilk tercihte ikinci sırayı, getirmemek ise ilk tercihler içerisinde birinci sırada yer alır. Bu sonuçlar ilgili varsayımın doğrulandığını göstermektedir. Albayrak tarafından dini gelişimde sevgi ve korku motifinin etkinliği üzerine yapılan bir araştırmada ‘ibadet esnasında veya günlük işlerinizi yaparken Allah’a yakın olduğunuzu düşünerek bir ürperti veya heyecan duyduğunuz oluyor mu?’ sorusuna deneklerin %15,5’i ‘sık sık’ oluyor cevabını verirken %75,7’si ‘ara sıra’ oluyor cevabını vermişlerdir (Albayrak, 2002: 322). Bu da gösteriyor ki ibadetler kişilere heyecan vermekte ve Allah’a yakın olmanın verdiği bir duygu yaşatmaktadır. Bu varsayımla ilgili SEDAR Araştırma Kurumu (Hökelekli, 2002: 16) tarafından yapılan bir araştırmaya göre Lise 2 öğrencilerinin %71,8’i dini inanç ve ibadetlerin ruh sağlıklarına olumlu etkisinin olduğunu belirtmişlerdir (Hökelekli, 2002: 22). “İbadetler ve Ruh Sağlığı” adlı bir araştırmaya göre de baskı ve zorlama olmaksızın kıldıkları namaz sonucu örneklemin %59,5’i kötülükten uzaklaştıklarını, ahlaken güzelleştiklerini, kendilerine güvenlerinin arttığını ve diğer insanlarla kaynaştıklarını belirtmişlerdir. Aynı araştırmada deneklere namaz kılarken ve oruç tutarken neler hissettikleri sorulmuştur. Bu soruyu deneklerin %79,9’u borçlarını ödemenin verdiği rahatlama duygusu yaşadıklarını ve bu esnada tüm sıkıntılarını unutarak huzur duyduklarını söylemişlerdir. İbadet esnasında bir değişiklik hissi yaşamam diyenlerin oranı ise sadece %1,9’dur (Hayta, 20002: 130, 139). Dinin direği kabul edilen namazla (Yazıcı, 2005: 97) ilgili sonuçlar incelendiğinde bu ibadetin Allah’ın rızasını kazanmak için yerine getirildiği, baskıdan uzak olduğu görülmektedir. Bu açıdan ele alınan namazın kişiliği olumlu yönde motive

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

34

ettiği, ahlaki davranışları geliştirdiği, kişilerin kendisine olan saygısını arttırdığı ve toplumsal ilişkiler kuvvetlendirdiği sonucuna ulaşılmaktadır (Hayta, 2002:139).

Uysal tarafından yapılan araştırmaya göre namaz ile dini tutum arasında bir etkileşim olduğu tespit edilmiştir. Ona göre dini ibadetler kişilerin dini tutumlarını olumlu yönde etkilemektedir (Uysal, 1996: 125- 126). Öyleyse denilebilir ki namaz ve diğer ibadetlerin kişilerin sağlıklı bir kimlik duygusu kazanmasında önemli bir etkisi vardır. Sağlıklı bir kimlik duygusu ve kişisel ilişkiler ise kişilerin mutluluğunu arttırmada etkin rol oynarlar (Hayta, 2002: 139, 145). Huzurevinde yapılan bir araştırmaya göre yaşlıların dünyasında bütün aktiviteler yaşa bağlı olarak gerilerken dini ibadetlere yönelme ve devamlılık fiziksel şartların elverdiği ölçüde ileri yaşlara kadar devam etmektedir. Acaba ibadet yaşlılar için ne ifade etmektedir? Yaşlılarımız huzurevinde yalnızlıklarıyla baş ederek, kendilerine iyice yük olan bedensel rahatsızlıkları yok ederek ruhsal bir mutluluğa ulaşmanın yolunun dua ile mümkün olduğunu belirtmişlerdir. Yaşlılarımız, geçen yıllar içerisindeki ibadet eksikliğinin getirdiği karamsarlık ve kendini günahkâr hissetme duygusunun yol açtığı korkuyu çok ibadet ederek, dua ve tövbeyi arttırarak ümide dönüştürmektedir. Aynı araştırmada mutluluk ve hayattan zevk alma ile ilgili bulgular incelendiğinde yaşlıların, bütün olumsuzluklara rağmen kendilerini huzurlu hissetme durumu oldukça yüksek bulunmuştur (Akgül, 2004: 51- 52). Bu da gösteriyor ki ibadetler en sıkıntılı geçen yaşlılık döneminde dahi kişilere huzur ve mutluluk sağlamaktadır. Yaparel tarafından yapılan bir araştırmaya göre de yirmi üç ile yirmi sekiz yaş grubunda artan ibadet puanı ile depresyon arasında ters orantı vardır. İbadet puanı artar iken depresyonda düşme söz konusudur. Bu sonuçlara göre bu yaş grubunda ibadetlere katılımın ruh sağlığına olumlu bir katkısı vardır denilebilir. Bu gruptaki kadar güçlü olmasa da benzer ilişki dini duygu ile depresyon arasında otuz dört- kırk yaş grubunda da bulunmuştur. Bu sonuç Akgül’ün araştırmasına zıt gibi görünmektedir. Çünkü burada ilerleyen yaşla birlikte ibadetlere verilen önem yerini dini duyguya bırakmış, dini hayat ile depresyon arasındaki ilişkide ibadetin yerini dini duygu almıştır. Bu sonuçlar varsayıma ters gibi görünse de aslında böyle değildir. İleriki yaşlarda ibadet tamamen ortadan kalkmamakta sadece dini duyguya yüklenen anlam yükselmektedir. Doğal olarak bu yaşla birlikte içe yönelmenin artmasından kaynaklanmaktadır. Kısaca denilebilir ki din- ruh sağlığı arasında anlamlı bir ilişki vardır (Yaparel, 1987: 125- 144). Bütün bu görüşler değerlendirildiğinde dini hayatın dışa yansıyan kısmı veya göstergesi olarak kabul edilen ibadetler (Uysal, 1996: 137) kişilerin ruh sağlığına olumlu katkıda bulunmakta, bedensel ve ruhsal gelişimini etkilemekte, kendilerine olan güvenlerini arttırmakta, sosyalleşmesini sağlamaktadır. Bu da gösteriyor ki zorlamadan uzak bir şekilde bilinçli yapılan dini emirler kişilerin mutluluğunun artmasında etkili bir faktördür.

5. 2. 3. Duanın Sıkıntıların Hafiflemesine Etkisi

Varsayım 3: Dua sıkıntıların hafiflemesinde etkili bir faktördür.

Dua, sözlükte çağırmak, seslenmek, yakarmak, yardım isteğinde bulunmak, sığınmak gibi manalara gelir. Küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya, aciz olandan güçlü olana doğru meydana gelen bir istek ve niyazdır. Dua kulun Allah’a sığınma ve yakarışını, sevgi ve tazim duyguları içerisinde Allah’ın lutfunu, yardımını talep etmesidir ( Ece, 2000: 150; İslam Ansiklopedisi, 1994: 529).

Dua ilk insandan bu yana bütün insanlığın yaşamı içerisinde yerini almıştır. İnansın veya inanmasın insanlar bir şekilde dua etmişlerdir. Çünkü dua insanın fıtri bir

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

35

özelliği, vazgeçemeyeceği bir ihtiyacıdır. Dine inanmayan bazı insanların da bir kaza anında, bir hastalık sırasında ya da ölüme yakın anlarda, kaygı ve stres durumunda dua etmeleri duanın fıtri bir özellik olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Buradan yola çıkılarak denilebilir ki din gibi dua da evrenseldir ve her toplumda, her kültürde duanın varlığına rastlamak mümkündür. Dua ile ilgili yapılan çeşitli araştırmalara göre duanın yaygın bir davranış olduğu görülmektedir. Gençlerin % 90- 95’inin çeşitli sebeplerle devamlı veya ara sıra dua ettiklerini söyledikleri ve yarıdan fazlasının da bundan fayda gördükleri tespit edilmiştir (Hökelekli, 1993:218–219). Yine Albayrak tarafından yapılan araştırmada da dua etmeyen gencin olmadığı görülmektedir. Dua ile ilgili farklılıklar dua etme zamanında ortaya çıkmaktadır (Albayrak, 2002: 221–222)

İnsanların duaya yönelişinde gelecek endişesi, günahlarını affettirme düşüncesi, sınavlarda başarılı olma isteği, sevilen birinin kaybedilmesinden duyulan üzüntü, hastalık ve tehlikeli durumlarda yardım ve güvenlik isteği, Allah’ın rızasını kazanma umudu, huzurlu bir aile ortamı gibi sebepler etkin rol oynamaktadır. Bütün bunlar gösteriyor ki, kişiler çeşitli sebeplerden dolayı dua etmektedirler. Fakat kişilerin duaya yönelmesindeki asıl sebebin sıkıntı olduğu gözlenmektedir. Allah’ı inkâr edenlerin dahi çaresizlik anında dua etmesi, dua ile sıkıntı arasında belli bir bağın olduğunu ortaya koymaktadır (Hökelekli, 1993:221–222). Dua insanın sıkıntısını nasıl giderir?

Dua eden insanlar Allah ile bir ilişki içerisine girerek ruhi bir yoğunlaşma yaşarlar. Bu şekilde insan ruhunda bir sükûnet oluşur, bu sükûnetin getirdiği zihni saflık sayesinde kişiler kendilerinin sınırlarını bilerek yüce varlığa sığınmanın ferahlığını, huzurunu yaşarlar. Dua eden kişiler dualarının kabul olacağına inanırlar. Bu inanç ile yapılan dualar insanını hayatında önemli değişmelere yol açabilirler. Dua kişinin içindeki engelleri yıkar, arzu ettiği şeyleri yapabilmesi için canlılık yaratır. Sıkıntılı anlarda yatışma ve rahatlama sağlar. Kısacası dua kişilerin dünya ile ilişkisini ve dünyaya bakış açısını değiştirir. Çünkü dua bir alışkanlık haline geldiğinde kişilerin karakterine etki eder ve temizlenip olgunlaşmasını sağlar. Böylece dua kişilerin zihni, manevi ve ahlaki güçlerini daha iyi kullanmasına, ümit ve inançlarını canlı tutmasına, sıkıntı, endişe ve korkularının yatışmasına imkân sağlayan bir etkiye sahiptir (Hökelekli, 1993:215–231)

Bütün bu düşüncelerin etkisi ile “Dua sıkıntıların hafiflemesinde etkili bir faktördür.” varsayımı oluşturulmuştur. Öğrencilere dua ettikleri zaman sıkıntılarının azalacağına inanıp inanmadıkları sorulmuştur. Verilen cevaplar çizelge 5. 21’de gösterilmiştir:

Çizelge 5.21: Duanın Sıkıntılara Etkisi Durumu

Dua etmenin insanın sıkıntılarını azaltacağına inanıyor

musunuz? n %

Evet 221 92,1 Hayır 5 2,1 Kısmen 11 4,6 Boş 3 1,3 Toplam 240 100,0 %92,1 (221 kişi) oranında bu soruya ‘evet’ cevabı verilmiştir. %2,1’i (5 kişi)

‘hayır’ derken, %4,6’sı (11 kişi) ‘kısmen’ demiştir. 3 kişi (%1,3) bu soruyu yanıtlamamıştır. Duanın sıkıntıları hafifleteceğine olan inanç oldukça yüksek orandadır. Bu soru çizelge 5. 22’de sorulan soru ile desteklenerek cevapların doğruluğu saptanmaya çalışılmıştır. Bu sonuçlar çizelge 5. 22’de gösterilmiştir:

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

36

Çizelge 5.22: Duadan Sonra Yaşanılan His Durumu

I.Tercih II. Tercih III. Tercih Dua ettikten sonra en çok neler

hissedersiniz? n % n % n % Kendimi daha iyi hissederim 81 34,7 44 18,5 64 26,6 Kendime güvenim gelir 16 6,6 58 24,1 37 15,4 Yalnız olmadığımı hissederim 43 17,1 58 24,1 57 23,9 Allah’a yaklaştığımı düşünürüm 98 40,8 48 20,0 38 15,8 Sıkıntılarımın bittiğini düşünürüm 2 0,8 26 10,8 18 7,5 Boş - - 6 2,5 26 10,8 Toplam 240 100,0 240 100,0 240 100,0

%40,8 (98 kişi) oranında ‘Allah’a yaklaştığımı düşünürüm’ cevabı verilmiştir. %34,7’si (81 kişi) ‘kendimi daha iyi hissederim’, %17,1’i (43 kişi) ‘yalnız olmadığımı hissederim’, %6,6’sı (16 kişi) ‘kendime güvenim gelir’ ,%0,8’i (2 kişi) ise ‘sıkıntılarımın bittiğini düşünürüm’ demiştir. Bu sonuçlara göre ‘sıkıntıların bittiğini düşünürüm’ seçeneğini sadece 2 kişinin tercih etmesi varsayıma ters gibi görülse de, aslında varsayımda sıkıntının bitmesinden söz edilmemektedir. Dua ile sıkıntının hafiflemesi arasındaki ilişki araştırılmaktadır. Kişilerin ikinci tercihlerinde ilk sırayı %24,1 (58 kişi) ile ‘kendime güvenim gelir’ ve ‘yalnız olmadığımı hissederim’ seçenekleri gelmektedir. %20’si (48 kişi) ‘Allah’a yaklaştığımı düşünürüm’, %18,5’i (44 kişi) ‘kendimi daha iyi hissederim’, %10,8’i (26 kişi) ‘sıkıntılarımın bittiğini düşünürüm’ demiş, %2,5’i (6 kişi) ise bu soruyu cevaplamamıştır. Öğrencilerin üçüncü tercihlerine baktığımızda %26,6’sı (64 kişi) ‘kendimi daha iyi hissederim’, %23,9’u (57 kişi) ‘yalnız olmadığımı hissederim’, %15,8’i (38 kişi) ‘Allah’a yaklaştığımı düşünürüm’, %15,4’ü (37 kişi) ‘kendime güvenim gelir’, %7,5’i (18 kişi) ‘sıkıntılarımın bittiğini düşünürüm’ cevabını vermiştir. 26 kişi (%10,8) bu soruyu boş bırakmıştır. Bu sonuçlar gösteriyor ki dua eden insanlar kendilerine daha çok güvenmekte, yalnız olmadıklarını hissetmekte ve kendilerini daha iyi hissetmektedirler. Ayrıca Allah’a yaklaştıklarını düşündürmesi bakımından da öğrenciler için dua önemli olmaktadır. Bu sonuçlar, çizelge 5. 26 ile karşılaştırıldığında doğrulandığı görülmektedir. Bu çizelgeye göre denekler, mutsuz anlarında dua etmenin onları rahatlattığını ifade etmişlerdir. Yapılan başka bir araştırmada deneklere dua ettikten sonra neler hissettikleri sorulmuştur. Deneklerin %40’ı ‘kendimi daha iyi hissederim’ cevabını vermiştir. %23’ü ise ‘yalnız olmadığımı hissederim’ demiştir (Demircan, 2005: 41). Bu konuyla ilgili yapılan başka bir çalışmada deneklerin %48,50’si dua ederken Allah’a yakınlık duyduğunu, %42’si kendinde psikolojik olarak bir rahatlama hissettiğini, %20’si de dua etmesinin sonucunda kendinde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade etmişlerdir (Koç, 2005: 82). Öğrencilere en çok ne için dua ettikleri sorulmuştur. Cevaplar çizelge 5. 23’de gösterilmiştir: Öğrencilerin ilk tercihlerinde %63,9’u (153 kişi) ‘Allah’ın sevdiği kul olmak için’, %16,6’sı (40 kişi) ‘mutlu olmak için’, %10’u (24 kişi) ‘sevdiklerimin huzuru için’, %6,6’sı (16 kişi) ‘sağlıklı ve sıhhatli olmak için’, %1,6’sı (4 kişi) ‘iyi bir eğitim almak için’, %0,5’i (1 kişi) ‘insanlar için’, %0,8’i (2 kişi) ise ‘zengin olmak için’ dua ettiğini ifade etmiştir. İkinci tercihte ilk sırayı %29,4 (70 kişi) ile ‘sevdiklerimin huzuru için’, ikinci sırayı ise %20 (48 kişi) ile ‘sağlıklı ve sıhhatli olmak için’ seçeneği almaktadır. %18,7’si (45 kişi) ‘mutlu olmak için’, %13,7’si (33 kişi) ‘Allah’ın sevdiği kul olmak için’, %7,5’i (18 kişi) ‘insanlar için’, %1,6’sı (4 kişi) ‘iyi bir eğitim almak için’, %1,2’si (3 kişi) ise ‘zengin olmak için’ demiştir. 19 kişi (%7,9) bu soruya cevap vermemiştir. Üçüncü tercihe bakıldığında %22,1’i (53 kişi) ‘sağlıklı ve sıhhatli olmak

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

37

için’, %21,5’i (51 kişi) ‘sevdiklerimin huzuru için’, %18,8’i (44 kişi) ‘mutlu olmak için’ cevabını vermiştir. %12,9’u (31 kişi) ‘Allah’ın sevdiği kul olmak için’, %8,3’ü (20 kişi) ‘insanlar için’, %4,5’i (11 kişi) ‘iyi bir eğitim almak için’, %1,2’si (3 kişi) ‘zengin olmak için’, %0,8’i (2 kişi) ise ‘iyi bir işe girmek için’ dua ettiklerini belirtmişlerdir. 25 kişi (%9,9) bu soruyu yanıtsız bırakmıştır.

Çizelge 5.23: En Çok Ne İçin Dua Edilme Durumu

I.Tercih II. Tercih III. Tercih En çok ne için dua edersiniz?

n % n % n % Mutlu olmak için 40 16,6 45 18,7 44 18,8 Zengin olmak için 2 0,8 3 1,2 3 1,2 Sevdiklerimin huzuru için 24 10,0 70 29,4 51 21,5 Allahın sevdiği kul olmak için 153 63,9 33 13,7 31 12,9 İnsanlar için 1 0,5 18 7,5 20 8,3 Sağlıklı ve sıhhatli olmak için 16 6,6 48 20,0 53 22,1 İyi bir eğitim almak 4 1,6 4 1,6 11 4,5 İyi bir işe girmek için - - - - 2 0,8 Boş - - 19 7,9 25 9,9 Toplam 240 100,0 240 100,0 240 100,0

ABD’de yapılan bir araştırmada da Katolik inanca sahip olan Amerikalıların %80’i ‘Allah’tan sağlık ve ailesinin iyiliğini dilemek için’, %75’i ise ‘kişisel sorunların çözüme kavuşması için’ dua ettiklerini ifade etmişlerdir (Arslantürk, 1998: 20). 11–18 yaş öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada deneklerin %41’i ‘manevi sıkıntılardan’, %15’i ‘maddi sıkıntılardan’ dolayı dua ettiklerini söylemişlerdir. %11’i ‘mutluluk anlarını’ dua etmelerine sebep olarak gösterirken, %7’si ‘tabiatın güzelliğini’ saymıştır (Vregote, 1999: 47). Başka bir araştırmada da deneklere ‘Tanrıya ne zamanlar konuşarak dua ediyorsun?’ diye sorulmuş ve deneklerin %31’i ‘ruhi zorluklarla (sıkıntı, stres) karşı karşıya iken’, %15’i ‘maddi sıkıntı içerisinde iken’, %11’i ‘sevinçli durumlarda’ dua ettiklerini belirtmişlerdir (Apaydın, 2003: 194). Öğrencilere dualarının genel olarak kabul olup olmadığı sorulmuştur. Bununla ilgili cevaplar çizelge 5. 24’te gösterilmiştir:

Çizelge 5.24: Duaların Kabul Olma Durumu

Dualarınızın genel olarak kabul olduğunu düşünüyor musunuz?

n %

Evet 143 59,6 Hayır 8 3,3 Bazen 87 36,3 Boş 2 0,8 Toplam 240 100,0

Öğrencilerin %59,6’sı (143 kişi) evet, %36,3’ü (87 kişi) bazen cevabını

vermiştir. %3,3’ü (8 kişi) hayır demiştir. 2 kişi (0,8) bu soruyu boş bırakmıştır. Yapılan başka bir araştırmaya göre de deneklerin %87’si Allah’ın dualarına

cevap verdiğini belirtmişlerdir. %79’luk bir grup tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için yapılan duaların kabul gördüğünü, %73’ü ise Allah’ın iş bulmak için kendisine yakaran kullarını geri çevirmediğini söylemişlerdir (Arslantürk, 1998: 20).

Öğrencilere dualarının kabul olmamasında en çok neye bahane buldukları sorulmuştur. Cevapları çizelge 5. 25’te gösterilmiştir:

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

38

Çizelge 5.25: Duaların Kabul Olmamasına Neden Olan Durum

Dualarınızın kabul olmadığında en çok neye bahane buluyorsunuz? n %

Yürekten dua etmediğime 133 55,4 Allah’ın sevdiği kulu olmadığıma 7 2,9 Dualarımın kabul olacağı kadar ibadet etmediğime 53 22,1 Kaderimin kötü olduğuna 1 0,4 Başka 36 15,0 Boş 10 4,2 Toplam 240 100,0

Genel olarak insanlar dualarının kabul olacağı ümidini yaşarlar. Bu konuda

sabırsız dahi davranabilirler. Duaları kabul olmadığında değişik sebepler ileri sürebilirler. İbrahim Ethem ile ilgili bir kıssada dualarının kabul olmamasının sebebi olarak samimiyetsizlik gösterilmiştir (Peker, 2000: 123- 125). Bu çalışmada da deneklerin %55,4’ü (133 kişi) ‘yürekten dua etmediğine’, %22,1’i (53 kişi) ‘dualarının kabul olacağı kadar ibadet etmediğini’, %2,9’u (7 kişi) ‘Allah’ın sevdiği kulu olmadığına’, %0,4’ü (1 kişi) ise ‘kaderinin kötü olduğuna’ bahane bulmaktadır. 10 kişi (%4,2) bu soruyu boş bırakmış, 36 kişi (%15) başka seçeneğini işaretlemiştir. Başka seçeneğini işaretleyenlerden bazıları şunlardır: “İstediğimiz şeyin hakkımızda hayırlı olmadığı için duamın kabul olmadığını düşünürüm.” Geneli bu ifadeyi kullanmıştır. “Bahane bulmam, Rabbim her şeyin en iyisini bilir.” “Bahanem olamaz.” “Her şeyin vakti saati vardır. O zaman gelince kabul olur.” Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde insanlar birçok şey için Allah’a dua etmekte ve dualarının da genel olarak kabul olduğunu düşünmektedirler. Dua ettikten sonra kendilerini daha iyi hissettiklerini, Allah’a yakın olduklarını, yalnız olmadıklarını ifade etmişlerdir. Maddi manevi birçok sıkıntının dua ile hafifleyeceğini belirtmişlerdir. Ayrıca genel olarak bakıldığında, deneklerin duaları kabul olmasa dahi bu durum, onların üzülmesine neden olmamaktadır. Bu durumda kendilerinin yürekten dua etmediklerine ya da böylesinin hayırlı olacağına dair görüşler belirtmişlerdir. Bu da öğrencilerin hayata karşı ne kadar tevekkül anlayışıyla yaklaştıklarının bir göstergesidir.

ABD’nin dünyaca ünlü haber dergisi Newsweek’in dua olgusuyla ilgili yaptığı bir araştırmaya göre halkın %29’u günde birkaç kez dua ederken %25’i ellerini defalarca gökyüzüne kaldırıyor ve dua ediyor (Arslantürk, 1998: 19). Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre de deneklerin dua etme oranı %90’ın üzerindedir (Karaçoşkun, 1998: 181). Bu araştırmalar gösteriyor ki insan şöyle ya da böyle bir şekilde dua davranışı içerisine giriyor. O halde insanların neden dua ettiğini araştırmak gerekiyor yani duanın insan üzerinde ne gibi faydaları var? Bu varsayımda duanın sıkıntıları hafifleteceği ileri sürülmüştü. Eldeki sonuçlara göre dua sıkıntıların hafiflemesinde etkili olmaktadır. Bu sonuç varsayımın doğrulandığını göstermektedir.

Jung’a göre ibadet ve duanın insanın hayatında çok önemli bir yeri vardır. Dua ve ibadet ruhi ve manevi sağlığın korunmasında vazgeçilmez bir unsurdur. Jung, inançlı bir hastanın ibadet ve dualarıyla daha çok huzur içinde olacağı düşüncesiyle hastalarına ellerinden geldiği kadar dini emir ve yasakları uygulamalarını tavsiye etmiştir. Çünkü dua insanlar için ümit veren bir unsurdur. Örneğin cephede savaşan askerler üzerine yapılan bir araştırmada askerlerin %75’i duadan yardım gördüklerini söylemişlerdir (Peker, 2000: 44). Dua ile ilgili yapılan başka bir araştırmaya göre de örneklemin %47,6’sı ‘stresli durumlarda’ sık sık dua ettiklerini, %65,3’ü strese karşı duanın

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

39

faydasını gördüklerini, %72’si ‘depresyondan kurtulmak için2 dua ettiklerini ve faydasını gördüklerini ifade etmişlerdir (Koç, 2005: 80).

Aynı konuyla ilgili yapılan başka bir araştırmada gençlerin %64,92u ‘duanın moral güçlerinin artmasına ve problemlerin çözümüne yardımcı olduğunu’, %20,8’i duanın kendilerini ‘kaygı, sıkıntı ve endişelerden kurtardığını’, %8,6’sı ‘başarılı bir birey olmada etkin bir fonksiyonu olduğunu’ ifade etmişlerdir. Dua eden bireyin sinirsel ve ruhsal faaliyetinde bir uyum meydana gelir. Bu yüzden dua ile sıkıntı arsında bir ilişki vardır denilebilir. Konuyla ilgili yapılan başka bir çalışmada deneklerin %41,59’unun yaşadığı sınav stresine duayla çözüm bulduğu, maddi ve manevi olarak çok sıkıntılı zamanlarda bunalım yaşayanların %54’ünün dua etmeyi bir ihtiyaç olarak gördüğü, %43’ünün ise hastalık, kaza ve doğal afet anlarında dua ettiği tespit edilmiştir (Koç, 2005: 81). Ortaokul öğrencileri üzerine yapılan bir araştırmada öğrencilerin %93’ü dua ederken bir hafilik hissettiklerini ve huzur duyduklarını söylemişlerdir (Peker, 2000: 128). Diğer bir araştırmaya göre de dua, deneklerin %58’inde psikolojik bir rahatlama meydana getirmektedir ( Demircan, 2005: 47).

Daha öncede ifade edildiği gibi dua eden bir birey problemlerinin çözümünde ve ihtiyaçlarının giderilmesinde kutsal varlığın kendisine yardımcı olmak suretiyle üzüntüsünün ve kaygısının yok olacağını ümit eder (Koç, 2005: 82). Bir araştırmaya göre depresif duygularla beraber dua davranışında bir yükselme görülür. Dua davranışının artması ile de durumluk kaygıda düşme olmuştur. Bu da depresif duygularla baş etmede duanın bir vasıta olarak kullanıldığının göstergesidir (Yaparel, 1987: 140). Diğer bir araştırmada da deneklerin %11,11’i bir zorlukla karşılaştıklarında dua etme ihtiyacı duyduklarını belirtmişlerdir. Bütün bunlar gösteriyor ki insan zorluklar karşısında duaya yönelmektedir ( Apaydın, 2001: 78).

Bütün bu araştırmalarda elde edilen veriler bize şunları sunmaktadır: Bireyler ruhsal yönden bir sıkıntı duyduklarında, kişisel yetersizliklerinin farkına vardıklarında ve çaresiz kaldıklarında Yüce Varlığa yönelmektedirler. Bu da bireyin psikolojik gerginlikten kurtulmada duayı bir kurtuluş yolu olarak gördüğünü göstermektedir (Apaydın, 2003: 194). Bireyler dua ettiklerinde sükûnet, moral, emniyet ve direnç gibi kazanımlar elde ettiklerini ifade etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki dua eden insanların cesareti ve enerjisi artmaktadır. Dua eden bireyler yaşadıkları çaresizlik karşısında daha ümitli olmakta böylece hayat mücadelesinde daha azimli davranmaktadırlar (Demircan, 2005: 16). Bireyler sadece manevi sıkıntılar karşısında değil maddi sıkıntı içerisinde bulunduğu dönemlerde de, mutluluk anlarında da duaya yönelmektedirler (Apaydın, 2003: 194) .

Bütün bu çalışmalar “dua sıkıntıların hafiflenmesinde etkili bir faktördür” varsayımı ile ilgili sonucu doğrular niteliktedir.

5. 2. 4. Kaygı ve Üzüntülerden Kurtulmada Dinin Etkisi

Varsayım 4: Kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için din referans olarak

kullanılmaktadır.

Kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için din referans olarak kullanılabilir mi? Özgürlüğü, özerkliği, diğer insanlarla olan ilişkideki ahlaksal yanı, sevgiyi, dayanışma duygusunu, başkalarını dinleme, anlama çabasını yok eden kaygı anında (İnam, 1999: 77); en yüce inanış, değer, sükûn, sevgi, saygı, insan severlik, bağışlama, şefkat, hoşgörü gibi güzelliklerin yer aldığı kutsal bir kurum olarak tanımlanan din (Günay, 2006: 16), insana var olduğunu hissettirerek, kendi dışındaki insan ve nesnelerle ilişkiye

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

40

girmesini ve bir değer ortamı oluşturmasını sağlayarak huzur ve mutluluk hissi yaşatabilir mi (Apaydın, 2006a: 52)?

Peker’in belirttiğine göre Jung, dini inancın insana yaşama gücü verdiğini ve hayat kaynağı olduğunu söyler. Bundan dolayı bu inanç insanın hayatına, insanlığına mana ve değer katar, insana yardım eder ve onun içini ferahlatır. Jung hiçbir psikanalistin insanın dini tecrübeden başka bir tecrübeyle böyle bir iç huzuru bulabileceğini iddia edemeyeceğini savunur (Peker, 2000: 45).

Yine araştırmalar incelendiğinde kişilerin engellenme yaşadıkları bir durumla karşılaştıklarında daha fazla dua ettikleri görülmüştür. Çeşitli şekillerde engellenen ve bu engeli aşamayarak çaresizlik içinde kalan insanlar dine yönelerek, Allah’a sığınarak teselli bulmakta, ümit ve güven duygusuyla rahatlamaktadır (Peker, 2000: 70). Bunun zıttı bir durumda söz konusu olabilir. Yani engellenen ve çaresiz kalan insanlar tepkisel bir şekilde dinden uzaklaşıp Allah’ı inkâr edebilir (Peker, 2000: 71; Hökelekli, 1993: 91–92). Fakat genel olarak kişilerin güçlü görülen bir şeye, bir varlığa bağlanma ihtiyacı vardır. Böyle bir yönelme hissi kişiye ihtiyaçlarının, istek ve arzularının, hayallerinin tatmini hususunda bir güven duygusu sağlar. Böylece Yüce Varlıkla sıkıntılarını, isteklerini paylaşan insan kaygı ve endişeden uzak, umutla dolu olur, hayatın olumlu yönlerine yönelik tutumlar geliştirir. Örneğin İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin diğer fakülte öğrencilerine oranla çok mutlu kategorisine girmeleri ve umutsuzluk tutumlarının ise yok denecek kadar az olması bu duruma örnek gösterilebilir (Peker, 2000: 71; Hayta, 2002: 146).

Hastalık, kaza, başarısızlık, maddi sıkıntı, deprem, ölüm vs. gibi korkular kişilerde kaygı, endişe ve sıkıntının oluşmasına sebep olur. Böylesine korkulu anlarda insan Allah’a daha çok sığınmakta ve dua etmektedir. Böylece kendini daha emniyette hissetmekte ve rahatlamaktadır. Sedar’ın bir araştırmasında Lise 2 öğrencilerine “günlük hayatınızda kişisel, ruhsal ve toplumsal sorunlarınızla baş etmede dini inanç ve değerlerinizin size güç verdiğini hissediyor musunuz?” sorusuna öğrencilerin %75,6’sı olumlu cevaplar vermiştir. Dindar gençlerin psikolojik ve sosyal olaylar karşısında uyum düzeylerini arttıracak pek çok imkânları vardır. Bu imkânlar çerçevesinde kendi hayatlarının sınırlarının bilincinde olarak Allah ile işbirliği içerisinde bir tutum geliştiren gençler, hayatın güçlükleriyle daha iyi baş edebilmektedirler (Hökelekli, 2002: 22).

Gençler üzerine yapılan başka bir araştırmaya göre deneklerin %50’si dinin kendilerine ruh huzuru verdiğini ve bir güvenlik duygusu sağladığını söylemişlerdir. %64’üne göre ise ‘Allah’a olan imanın kaybolması noktası hayatta hiçbir rahatlığın kalmaması noktasıdır’ görüşüne sahiptir. Bu da göstermektedir ki din, yaşanılan kaygı ve üzüntülerden kurtulmanın yollarından biridir. Araştırmaya göre en sıkıntılı kimseler dinde bir güvenlik aramaktadır. Sonuç olarak din ile sıkıntı arasında bir bağ kurulmaktadır. Yaşlılar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre de en dindar olanların en uyumlu olduğu gözlemlenmiştir (Hökelekli, 1993: 113). Yaşlılar ile ilgili yapılan başka bir çalışmada ise ölüm kaygısını azaltan en önemli unsurun dini inançlar olduğu tespit edilmiştir (Akgül, 2004: 52). Yine ruh hastaları üzerinde yapılan bir araştırmada, ruh hastalarının önemli bir bölümünün büyük bunalım anında dini meşguliyetler gösterdikleri görülmüştür (Hökelekli, 1993: 113–114). Yaparel’in yaptığı bir araştırmaya göre de sıkıntılı, kaygılı, üzüntülü durum arttıkça dua davranışında yükseliş olmaktadır. Dini duygunun artışıyla depresyon ve sürekli kaygı da azalmaktadır. Bu durum da ruh sağlığına olumlu katkıda bulunur (Yaparel, 1987: 131, 139–140). Çünkü din hayat için bir rehber olmakta, kişinin yaşamında karşılaştığı her olay ve duruma hazır ve bütün cevaplar sunmakta ve ona nasıl yaşaması gerektiği hususunda yol

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

41

göstermektedir (Hökelekli, 1993: 116). Mesela Maide suresinde şöyle geçer: “Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçınınız ki saadete eresiniz.” Bu ayette müminlere bazı şeyler yasaklanmaktadır. Bu yasağa uyulmasının saadet yani mutluluk getireceği ifade edilmiştir (Kur’an, Maide: 90).

Aydın’a göre çağımızda birçok hastalığın nedeni olarak görülen ve en büyük huzursuzluk kaynağı olan stres inançsızlıktan kaynaklanmaktadır. Aydın, bu görüşünü bazı bilim adamları tarafından yapılan araştırma sonuçlarına dayandırmaktadır. Onlara göre nevroz dindarlardan daha çok ateist ve agnostik kişilerde görülmektedir (Aydın. 1999: 184–185). Bunun sebebi şu olabilir: müminin hayatında ümitsizlik ve üzüntü yoktur. Onun daima ümitvar olması gerekir. Çünkü Allah’a inanan ve umutla bağlanan bir kimse dünya hayatında üstesinden gelemeyeceği birtakım güçlükler ve zorluklar karşısında hiçbir zaman umutsuzluğa düşmez ve yaşamla ilişkisini kesmez. Çünkü Allah’a, kâinattaki düzene, ahirete olan inanç insana karşılaşacağı en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu öğreterek kişinin umutsuzluğa düşmesine engel olur (Kimter, 2002: 189). Zaten ayetlerde de ancak inanmayanların ümidini kaybedeceği (Kur’an, Yusuf: 17) ifade edilir. Ümitsizliğin sonu bedbahtlıktır, huzursuzluktur. Bundan dolayı ümitsiz değil ümit var olunmalıdır. Ümit ve inancın insanlara hayat verdiği tecrübelerle de delillendirilebilir (Altıntaş, 1999: 203- 204, 269). Bundan dolayı kaygılı ve üzüntülü durumlarda insan umudunu ve gücünü yitirmemelidir. Russell’e göre mutluluğu yaşam boyunca yok edecek gibi görünen felaketler dahi zamanla kabuk bağlar ve acısı hemen hemen hiç duyulmayacak kadar azalır. Bu yüzden denilebilir ki büyük üzüntüler bile zamanla unutulabilir, düşünce ve umut benliğin üstünde bir şeye yöneltilerek müthiş bir huzur duyulabilir (Russell, 2003: 41- 42). Özdoğan tarafından yapılan bir araştırmaya göre din eğitimi alan insanlar birçok alanda Kur’an’dan yararlanarak acılarıyla daha kolay baş edebilmekte, yaşadıkları olayları daha kolay anlamlandırmakta, sevgi, sabır, hoşgörü, affetme gibi evrensel değerleri daha çok içselleştirmektedir (Özdoğan, 2000: 307). Bu şekilde mutluluğu engelleyecek kaygı ve sıkıntılardan daha çabuk kurtulup huzurlu bir yaşam sürebilmektedirler.

Peker’in çevirdiği bir makalede intihar olaylarında kişileri intihara sürükleyen nedenlerden biri olarak gerçek yardımı bulamayış gösterilir. Oysaki hayatın tasavvur edilebilen bütün problemlerinde insanlara yardımcı olabilecek, tam bir güven sağlayabilecek, mutlak gücü olan bir kaynak vardır. Bu kaynağı bulan insan çaresizlikten kurtulabilir. O kaynak ise Allah’tır (Cullough, 1987: 113). Günlük hayatta yaşanılan üzüntü ve kaygının ötesinde intihar olayında dahi mutlak gücü olan bir yaratıcıya sığınmak huzur sağlayabilmektedir. Akgül’ün yaptığı araştırmada da bütün olumsuzluklara rağmen hayatı anlamlı bulma, hayatı yaşamaya değer bulma durumu yüksek düzeydedir. İntihar düşüncesi ise düşük düzeyde kalmıştır. Bunda dinin etkisi önemlidir. Bu insanların tekrar yaşama imkânları olsa daha dindar bir hayat yaşayacaklarını söylemeleri bunun kanıtı olarak gösterilebilir (Akgül, 2004: 52- 53). Sedar’ın araştırmasında da Lise 1 öğrencilerine “dini inançları zayıf kimselerin intihara daha yatkın olduğunu söyleyebilir misiniz?” sorusu sorulmuştur. %61 oranında olumlu cevap alınmıştır. Olumsuz cevap verenler ise %25,6 dolayındadır (Hökelekli, 2002: 26).

Bu alanda yapılan başka bir araştırmaya göre namaz, oruç, dua ve tövbe gibi ibadetler ile psiko- sosyal uyum boyutları olan kendini ifade etme, kendini kabullenme, kaygı, etkinlik, sosyallik ve sorumluluk arasında anlamlı ve olumluluk düzeyinin yüksek olduğu bir ilişki tespit edilmiştir. Özellikle namaz ile sorumluluk, namaz ile kendini kabullenme arasındaki ilişki diğerlerinden daha yüksektir. Kendini ifade eden, kendini kabullenen, kaygıdan uzak, sosyal sorumluluğunun farkında olan insan, kendini

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

42

gerçekleştiren insanların özelliklerine sahip olur. Kendini gerçekleştiren insan ise gerçeği olumlu algılar, belirsizliğe katlanır. Kendilerini, başkalarını ve olayları olduğu gibi kabul eder. Düşünce, duygu ve davranışları hep içtendir. Verimli ve üretkendirler. İnsanlığın ortak mutluluğu ile ilgilidirler (Hayta, 2002: 142- 143, 147).

Kısaca günümüz insanının ruhsal yapısı, aşırı etkinlik, saldırganlık, aşırı gerginlik, yarışma gibi unsurlar üzerine temellenmiştir. Gençlik grubunda bu sorunlar daha da artış göstermektedir. Bu durumlar organizmanın dengesini bozmaktadır. Kişiler can sıkıntısı, yorgunluk, dikkat dağınıklığı ve ruhsal ruh çöküntüsü yaşamaktadırlar. Bir çalışmada deneklere ‘modernimin madde merkezli bir hayat sistemi dayatması insanı yalnızlık, umutsuzluk ve mutsuzluğa sevk ettiği, ruhsal açıdan tatminsizliğe yol açtığı düşüncesine katılıyor musunuz?’ sorusu sorulmuştur. Verilen cevaplar yaşanılan durumu doğrular niteliktedir. Deneklerin %30’u ’kesinlikle katılıyorum’, %35’i ise ‘katılıyorum’ cevabını vermiştir. ‘Kesinlikle katılmıyorum’ diyenler ise sadece %6’dır (Arslantürk, 1998: 82). Yapılan araştırmalara göre ibadetlerini yerine getiren gençler olsun, diğer yaş gruplarındakiler olsun bu çağın getirdiği güçlükleri aşmada daha başarılı olmaktadırlar. Din sayesinde insanlar Allah’a yaklaşırlar, ona teslim olurlar bu sayede ruhları arınır, her türlü sıkıntı ve endişe yok olur. Umut ve iyimserlik artar, korkusuz yaşama ve hayatın zorluklarıyla baş edebilme gücüyle birlikte mutlulukta da bir artış görülür (Hayta, 2002: 147; Kimter, 2002: 191).

Yukarıda ifade edilen araştırma ve düşünceler “kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için din referans olarak kullanılmaktadır” varsayımının oluşmasında etkili olmuştur. Öğrencilere mutsuz olduğunuz zamanlarda kendilerini en çok nasıl teselli ettikleri sorulmuştur. Cevaplar çizelge 5. 26’te gösterilmiştir:

Çizelge 5.26: Ankete Katılanların Mutsuzluk Anlarında Kendilerini Teselli Etme Durumu

I.Tercih II. Tercih III. Tercih Mutsuz olduğunuz zamanlarda

kendinizi en çok nasıl teselli ediyorsunuz?

n % n % n %

Namaz kılarak 49 20,6 48 20,1 42 17,5 Dua ederek 97 40,6 110 45,8 20 8,3 Ağlayarak 54 20,9 38 15,8 50 20,8 Arkadaşlarımla konuşarak 26 10,9 22 9,1 53 22,1 Alışveriş yaparak 9 4,0 - - 1 0,5 Başka 5 3,0 1 0,5 7 2,9 Boş - - 21 8,7 67 27,9 Toplam 240 100,0 240 100,0 240 100,0

Deneklerin %40,6’sı (97 kişi) ‘dua ederek’, %20,9’u (54 kişi) ‘ağlayarak’,

%20,6’sı (49 kişi) ‘namaz kılarak’ teselli olduklarını birinci tercih olarak belirtmişlerdir. Yine birinci tercihlerinde %10,9’u (26 kişi) ‘arkadaşlarımla konuşarak’, %4’ü (9 kişi) ‘alış veriş yaparak’, %3’ü ise (5 kişi) başka seçeneğini işaretleyerek teselli olduklarını söylemiştir. İkinci tercihlerine baktığımızda ilk sırayı %45,8 ile (110 kişi) ‘dua ederek’ cevabı almaktadır. Teselli olmak için %20,1’i (48 kişi) namaz kıldıklarını, %15,8’i (38 kişi) ağladıklarını, %9,1’i ise (22 kişi) arkadaşlarıyla konuştuklarını söylemişlerdir. 1 kişi (%0,5) başka seçeneğini işaretlemiş, 21 kişi (%8,7) ise bu soruyu cevaplamamıştır. Üçüncü tercihlerine baktığımızda %20,8’i (50 kişi) ağladıklarını, %17,5’i (42 kişi) namaz kıldıklarını, %22,1’i (53 kişi) arkadaşlarıyla konuştuklarını, %8,3’ü (20 kişi) dua ettiklerini, %0,5’i (1 kişi) ise alış veriş yaptığını belirtmiştir. 7 kişi (%2,9) başka seçeneğini işaretlemiş, 67 kişi (%27,9) ise bu soruyu cevaplamamıştır.

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

43

Başka seçeneğini işaretleyenlerin geneli mutsuz oldukları zaman ‘Kur’an-ı Kerim okuyarak’ teselli olduklarını ifade etmişlerdir. Bazıları ‘Allah’a sığındıklarını’, bazıları ‘tabiattaki her şeyle dertleştiklerini’ söylemişlerdir.

Bu sonuçlar duanın insanın sıkıntılarını azaltacağı, dini emirlerin yapılmasının insana huzur getireceği gibi konular ile karşılaştırma yapıldığında dinin kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için referans olarak kullanıldığı sonucuna ulaşılmaktadır. İnsanlar kendilerini teselli etmek için dua etme, namaz kılma, Kur’an okuma gibi ibadetlere yönelmektedirler. Kaygılı anlarında da Allah’a sığınarak ondan yardım istemişlerdir.

Çağımızda insan, hayatını etkileyen kararlar almak, değişiklikler yapmak zorundadır. Çünkü çağımızda birçok şey süratle değişmekte, yeni yeni gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmeler içerisinde insan kendisini çaresiz hissedebilmektedir. İşte böyle bir kaygı çağında insanın yaşamın amacını ve anlamını bilmesi onun kararlarını etkileyebilir ve çaresizliğine dermen olabilir (Tan, 2000: 89; Köknel, 1998: 116). Kişinin yaşamına vereceği anlam, onun hayatını koruyucu bir melek ya da kötü bir varlık gibi etkisi altına alabilir (Adler, 1997: 15). Yaşamına yön verecek anlamı bulamayan insan yaşadığı hayata karşı başa çıkma konusunda sorunlar yaşayabilir. Bu durum kişinin stresini ve kaygısını arttırır, yaşamın zorluklarını yenme becerisini azaltır ve tehdit edici dünya karşısında kendinin varlığını kabullenemeyerek anlamlı ve topluma uyumlu bir hayat süremez (Koç, 2005: 67- 68). Kişinin yaşadığı böyle bir durum daha öncede ifade edildiği gibi algılarını, tutumlarını ve davranışlarını etkiler. Bu durumlarda kişiler problemi çözmede değişik metotlar kullanabilir (Koç, 2005: 69). Bu varsayımda insanların problemlerini çözmede, kaygı ve üzüntüleri azaltmada dinin olumlu bir etkisinin olup olmaması araştırılmıştır. Araştırmaya göre varsayım doğrulanmıştır.

Bu konuyla ilişkin batıda yapılan bazı araştırmalara göre din, kişilerin stres, kaygı, depresyon gibi olumsuz duygularının giderilmesinde önemli ölçüde olumlu bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir (Koç, 2005: 73). Dinler inanan birey açısından benliği derinden etkileyen motiflerle doludur. Bu motiflerin başında gelen içsel aydınlanma ile kişi kendini aşarak başkalaşır ve olgunlaşır, böylece bu aşamada çok farklı niteliklere sahip olur (Apaydın, 2005b: 181). İç aydınlanma yaşayan bireyin olayları algılaması olaylar karşısındaki tutumu ve davranışı farklılaşır. Kendini zayıf ve güçlü yanlarını keşfeder. Böylece çaba ve gayret ile acı çekmek ve suçluluk hissi yaşamak yerine sevinç içerisinde kendisine özgü olan sevgi ve akıl güçlerini geliştirerek kaygı ve üzüntüler karşısında daha dayanıklı ve bu durumdan kurtulmada daha akılcı olur (Apaydın, 2005a: 177–178). Mesela İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre işsiz olan stres altındaki Müslümanlar, cami cemaatinin etkisiyle içinde bulundukları bu sıkıntının üstesinden gelmişlerdir. Yine Lowenthal’a göre dini pratikleri yerine getirmek bazı bireyleri stresten uzaklaştırabilmektedir (Hallahmi ve Argyle, 2000: 455–457). Ross’a göre birey ne kadar dindar ise yaşadığı stres düzeyi de o kadar düşüktür (Şahin, 2006: 148 ). Çünkü dini inanç ve değerleri benimsemek hayata ve olaylara karşı daha iyimser bir bakış açısı kazandırmakta ve sıkıntılı, buhranlı dönemlerde bile güven ve umut duygusu aşılamaktadır (Kimter, 2002: 194). Umutlu olmak ise kişinin zorlu engeller veya yenilgiler karşısında bunaltıcı kaygıya ya da depresyona yenik düşmemesi anlamını taşır (Goleman, 1996: 115). Bu konuyla ilgili yapılan araştırmaya göre örneklemin büyük bir bölümü dini inanç ve pratiklerin ümitvar olmada etkili olduğunu söylemişlerdir. Bu bağlamda denilebilir ki dini inanç ve pratikler daha iyimser ve ümitvar bir bakış açısı kazandırarak insanların kaygı ve üzüntülerini azaltmaktadır (Kimter, 2002: 206–207). Çünkü insan üzerinde dış dünyadan daha çok insanın kendi

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

44

düşüncesi stres oluşturmaktadır. Düşüncelerin değişmesi olayların algılanışını değiştirir (Braham, 1998: 108). İslam dini de inananların düşünce ve arzularını kontrol altına almasını ister ve ona madde ve mana arasında denge kurmasını öğretir. Böylece onun mutlu olmasını hedefler. Dolayısıyla Kur’an ve hadis merkezli bir düşünce sistemi geliştiren insan, hayatta karşılaştığı güçlüklerle ve bu güçlüklerin oluşturduğu stres ve kaygıyla daha kolay baş edebilir (Koç, 2005: 79).

Müminler için ibadet günlük stresle başa çıkmanın en etkili yollarından biridir. Mesela bilinçli yapılan bir namaz ibadeti kişiyi o esnada tüm problemlerinden sıyırır ve tam bir psikolojik rahatlama sağlar. İçten kılınan bir namaz Müslümanlar için bazı çağdaş psikoterapi uzmanlarının stres ve kaygı tedavisinde kullandıkları rahatlama metodunun benzeri bir etki sağlar (Koç, 2005: 83). Böylece bir gün içinde mümin beş defa huzur bulur, hayatında bir düzen oluşur. Bühler’e göre düzenli bir hayat kurmanın yolu samimi bir inançtan geçer (Peker, 2000: 63). Düzenli, sakin bir yaşama ise mutluluğu getirebilir. Çünkü gerçek hoşnutluk, mutluluk ancak sakin bir atmosferde yeşerebilir. İşte bu atmosfer ise kendiliğinden oluşacak bir şey değildir. İnsan bunun için çaba göstermelidir. Fakat bu çaba içerisinde hırsla değil tevekkül ile hareket etmelidir. Önlenmesi mümkün olmayan talihsizlikler karşısında elinden gelin yapılmalı ama değiştirilmesi mümkün olmayan şeyler içinde ne zaman ne de duygu harcanmalıdır. Bu şekilde düzenli bir hayat yaşayan, tevekkül ile hareket eden bir mümin hayatı güvenle karşılar. Hayatı güvenle karşılayan bir insan ise güvensizlikle karşılayan insandan çok daha mutlu olur (Russell, 2003: 97,126- 129).

Williams ve arkadaşları 750 denekten oluşan bir örneklem üzerinde yaptıkları araştırmada ibadetlere devam etmenin bireylerin ruh sağlığı üzerinde etkili olan stresi engellediğini tespit etmişlerdir. Maton ise daha küçük bir örneklem grubu üzerinde yaptığı bir çalışma sonucunda dini inanç ve pratiklerin depresyon, stres gibi sarsıntıları önleyici bir fonksiyonu olduğunu söylemiştir. (Hallahmi ve Argyle, 2000: 461–462). Yeni dönem psikoterapistlerinden L.R. Wolberg de dinin kişiliği destekleyici bir fonksiyonu olduğunu belirtmiştir. Mesela korku belirtileri yaşayan bir insanın dine dayalı bir hayat düzenlemesi ile sıkıntılarında hafifleme olabilir. Ayrıca acı veren birçok yaşantı, dini inancın yardımıyla atlatılabilir. Çünkü böyle durumlarda Tanrı her şeyi en iyi yönlendiren bir varlık olarak düşünülebilir (Holm, 2004: 145).

Bütün bu araştırmalarda dini inancın insan üzerinde olumlu etkisi olduğu, stresi ve kaygıyı azalttığı ifade edildi. Fakat bu araştırmaların yanı sıra dini inancın ruh sağlığı üzerinde zararı olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. Freud (Köse, 2000: 65–82) başta olmak üzere bazı psikologlar dini inançların birey üzerindeki zararlarından bahsetmişlerdir. Mesela A.Ellis dini inançların patolojik olduğu, bu yüzden bireyi savunmacı bir davranışa yönelteceğini ve bireyde nevroza yol açabileceğini söyler (Koç, 2005: 77). Bu konuyla ilgili Şahin tarafından yapılan bir araştırmaya göre insanlar dinden kaynaklanan stres yaşayabilirler. Ona göre din kaynaklı stres bir dine inananların çoğunun bir şekilde yaşadığı bir tecrübedir. Çünkü dine bağlılık bazı durumlarda suç ve utanma duygusuna yol açabilir ve dindaşların bireye verdiği maddi ve manevi desteğin çekilmesi sonucu stres verici yaşantıların olumsuz etkisi daha da artabilir (Şahin, 2006: 149,165). Mesela bu konuyla ilgili gençler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bağımsızlık duygusu, kız- erkek arkadaşlığı, Allah’ın adaleti, tekrar diriliş, melek, günah- sevap ilişkisi gibi kavramlar gençlik döneminde bireylerin kaygı yaşamasına neden olmaktadır (Özkan, 2006: 41). Johnsn ve Hayes tarafından yapılan bir araştırmada da örneklemin %25’i dini ve manevi konularla ilgili stres yaşadıklarını ifade etmişlerdir (Şahin, 2006: 149). Ok tarafından yapılan bir araştırmaya göre de örneklemin %27,6’sı hayatlarında yaşadıkları din kaynaklı stres sebebi ile yoğun

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

45

rahatsızlık ve tatminsizlik hissettiklerini belirtmişlerdir (Ok, 2005: 27). Genel olarak dini şüphe ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde denilebilir ki, özellikle günlük hayatta meydana gelen haksızlıklar, masumların öldürülmesi, hastaların acı çekmesi, sevilen şahısların kaybedilmesi, kaza, deprem, sel vb. doğal afetlerde yaşanılan acı tecrübeler pek çok kişi için Allah’ın adaleti, merhameti ve iyilikseverliği konusunda şüphe yaşamaya sebep olmaktadır (Bahadır, 2002: 267). Bu araştırmaların sonucu varsayıma zıt gibi görünse de aslında öyle değildir. Öner’e göre din insanı strese karşı korumakta ve aynı zamanda yaşadığı stresle başa çıkmasında yardımcı olmaktadır. Fakat bazı dindarların dinden dolayı yaşadıkları stres ve kaygının sebebi din değildir, aksine dini bilginin yetersizliği ve inançların zayıflığıdır. Kişinin Allah’a olan inancı cezalandırıcılık üzerine bina edilmiş ve affedicilik sıfatı ikinci plana itilmiş ise doğal olarak kişiler günahları karşısında stres yaşayacaklardır. Yine batıl inançların dini kisveye bürünmesi de dini strese yol açabilir (Şahin, 2006: 150).

Dolayısıyla bireyin bütün üretkenliğine, yaşam sevincini, umudunu azaltan organizmanın dengesini ve sinir sistemini bozarak bireyde yorgunluk, sıkıntı, gerginlik ve dikkat dağınıklığı gibi haller oluşturan kaygılı, üzüntülü durumlar karşısında (A.Baltaş ve B.Baltaş, 1992: 26) din ve dini ibadet boyutu bireyin hayatını anlamlandırmasına katkı sağlayarak, ölüm, hastalık, sakatlık gibi ruh sağlığına önemli ölçüde etkileyen acılara katlanma, yaşam umudu ve hayatın bütün zorluklarıyla başa çıkabilme gücü verir (Koç, 2005: 89- 90).

5. 2. 5. Yaşanılan Sıkıntılardan Kurtulmada Allaha Sığınmanın Etkisi

Varsaym 5: Karşılaşılan sıkıntılar Yaratıcıya havale edilerek rahatlama

sağlamaktadır.

Bu varsayımda insanın olumsuzluklar karşısındaki psikolojik yapısı ele alınmıştır. Her insan hayatı boyunca bir şekilde engellenmekte, olumsuz durumlarla karşılaşmaktadır. Bu tür durumlarda insan çeşitli davranışlar içerisine girmektedir. Acaba insan başına gelen olumsuzluklar karşısında sıkıntılarını ibadetle, duayla veya başka şekillerle Allah’a havale etmekte midir? Bu tür bir iletişimin kurulması kişinin rahatlamasına, huzur duymasına yol açar mı?

Bazı insanlar yaşadıkları olayların sorumluluğunu kendi dışındaki olaylara (kader, şans, vs. gibi), bazıları ise kendi davranışlarına yüklerler. Kendi dışına yükleyen insanlar, hayatlarını akışa bırakırlar; başarısızlık, yetersizlik gibi durumlarda kendilerini arka plana iterek sorumluluk almaktan kaçarlar. Böyle insanlar dini görüşlerini de güvenlik, rahatlık, toplumsal destek sağlamak için kullanır. Dini tamamen yararcı bir kurum olarak görür. Yani din bir işe yaramalı, benlik savunmasına katkıda bulunmalı, toplumsal bir statü kazandırmalıdır (Gürses, 2002: 86, 90- 91). Bu kişiler Allah’ı ise kendilerine yaradığı ölçüde kullanırlar. Kur’an’ın ifadesine göre de böyle insanlar sadece başları dara düştüğünde Allah’ı anarlar, darlık yok olunca her şeyi unuturlar (Kur’an, Zümer: 8). Burada duanın yanlış bir tutum olduğu kastedilmemektedir. Sadece bu tipler duayı Allah ile kurulan bir ilişki olarak düşünmeyip, Allah’ın gücünü kendi yararları için kullanma aracı olarak görürler. Bu tipler genel olarak başları sıkışınca dine ve Allah’a başvururlar (Gürses, 2002: 86, 91). Hatta böyle insanlar arzuladıkları şeylerin olmaması, olumsuz şeylerin yaşanması halinde Allah’a isyan dahi edebilirler. İtalyan işçilerle yapılan bir görüşmede bazı işçiler yaşadıkları hayal kırıklıklarından dolayı Allah’a inanmadıklarını, ondan nefret ettiklerini söylemişlerdir (Peker, 2000: 79).

Bu tiplerin aksine olan dindar insanlar ise her şeyin yaratıcısı olan Yüce varlığın hayatımıza müdahale edeceğine inanır, bireysel anlamda iyi veya kötü şeylerden kaderi

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

46

sorumlu görebilir. Fakat bu insanlar suçu kadere, şansa veya Allah’a yükleyerek kendini arka plana itmez. Kendi davranışlarının sorumluluğunu alır. Dini, bir araç olarak değil, bir amaç olarak görür ve hayatını ona göre şekillendirir (Gürses, 2002: 87, 92). İhtiyaçları ne kadar güçlü olursa olsun yine de bu ihtiyaçlarını ikinci plana iterek, onları dini inanç ve talimatlara uygun hale getirmeye çalışırlar. Bu tip insanlar yaşadıkları çaresiz, sıkıntılı hallerinde çoğu insanların yaptığı gibi Allah’a yönelirler. Onun umulmadık müdahalesini arzularlar. Böyle durumlarda yapılan dua Allah ile kurulan bir iletişim, bir yardım çağrısıdır (Hökelekli, 1993: 77, 89- 91). Bu tip insanlar kendilerinin Allah’ın kontrolünde olduklarını bildikleri için daima kendilerin denetlerler, böylece yaşamlarındaki sorumluluğu başkasına değil kendilerine yüklerler, sabırlı davranırlar, olumlu düşünürler, iyi, sevecen ve yardımsever olurlar (Hayta, 20002: 122; Gürses, 2002: 92).

Bu varsayımda sıkıntıları Allah’a havale etme düşüncesinden kastedilen ikinci tip insanların davranışı şeklidir. Daha önce de ifade edildiği gibi günümüzde ilmi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak hızlı toplumsal değişiklikler yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak güçsüzlük, değersizlik, yetersizlik, amaçsızlık duyguları içerisinde insanlar karşılaştıkları ufacık olumsuzluklar ve güçsüzlükler karşısında kolayca yaşama sevincini yitirmekte, umutsuzluğa kapılmakta, çeşitli ruhsal rahatsızlıklar yaşamaktadır. Bu bağlamda din, ruh sağlığı açısından ortaya koyduğu değerler ve dünya hayatı ile ilgili açıklamaları sayesinde insanların yaşamına bir anlam kazandırabilir, çaresizlikler ve huzursuzluklar karşısında güven ve iç huzuru yaşatabilir (Kimter, 2002: 183). İşte bu durumlarda sıkıntıların Allah’a havale edilmesiyle rahatlama sağlayabilir. Derdini Allah ile paylaşan, samimi duygular ile onunla konuşan bir insan huzur duyabilir. Fakat bunun yanı sıra ‘hizmetçi- tanrı’ anlayışı içerisinde her sıkıntının Tanrı tarafından yok edilmesini, her isteğinin yerine getirilmesini bekleyen insanlar için ise din hayal kırıklığı da yaşatabilir (Peker, 2000: 84).

Kur’an Kursu öğrencileri, yaşadıkları olumsuzlukların sebebi olarak kimi görürler? Çizelge 5.27’de gösterilmiştir.

Çizelge 5.27: Başa Gelen Olumsuzlukları Değerlendirme Durumu

Başınıza gelen olumsuzlukları nasıl değerlendirirsiniz? n %

Allah’tan gelmiştir derim 186 77,5 Kaderimde varmış derim 35 14,6 İnsanların yüzünden derim 2 0,8 Çok şanssız olduğumdan derim 4 1,7 Başka 10 4,2 Boş 3 1,3 Toplam 240 100,0 Öğrencilerin %77,5’i (186 kişi) ‘Allah’tan gelmiştir derim’, %14,6’sı (35 kişi)

‘kaderimde varmış’ derim, %1,7’si (4 kişi) ‘çok şansız olduğumdan derim’, %0,8’i (2 kişi) ise ‘insanların yüzünden derim’ cevabını vermiştir. %1,3’ü (3 kişi) bu soruyu yanıtlamamış, %4,2’si (10 kişi) ise başka seçeneğini işaretlemiştir.

Başka seçeneğini işaretleyenlerden bazılarının cevapları şunlardır: “Allah’ın kullarına verdiği her şeyin hayırlı olduğuna inanırım.” “Kötülüğünde iyiliğinde Allah’tan olduğuna inanır ve şükrederim.” “Hatalarımın karşılığıdır veya imtihandır derim.”

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

47

Deneklerimizin çoğunluğu yaşadıkları olumsuzlukların kaynağını Allah’a yahut kadere havale ederek bir rahatlama yaşamaktadırlar. Burada suçu Allah’a ya da kadere yükleme sonucu yoktur. Bu tür olaylara dindar kişilerin yaklaşımı imtihan dünyası şeklindedir. İmtihan süreci içerisinde olduğunu bilen dindar insanlar çoğu zaman yaşadıkları sıkıntılar karşısında sabır göstermek, Allah’tan yardım dilemek, ibadet, dua vs. gibi çeşitli yollarla bu olumsuz durumu aşmaya çalışmaktadırlar. Fakat bazen insanlar sabır göstermeyip yakınma içerisine girebilmektedirler. Deneklerimize böyle durumlarda yakınmada bulunup bulunmadıkları sorulmuştur. Bu sorunun cevabı çizelge 5. 28’de gösterilmiştir:

Çizelge 5.28: Bir Felaket Anında Allah’a Yakınma Durumu

Sizin ya da tanıdıklarınızın başına bir felaket geldiğinde Allah’a yakındığınız olur mu?

n %

Evet 42 17,5 Hayır 148 61,7 Bazen 49 20,4 Boş 1 0,4 Toplam 240 100,0

Öğrencilerin %61,7’si (148 kişi) ‘hayır’ cevabını vermiştir. %17,5’i (42 kişi)

‘evet’, %20,4’ü (49 kişi) ‘bazen’ demiştir. 1 kişi (0,4) bu soruyu boş bırakmıştır. ‘Evet’ ve ‘bazen’ diyenlerin oranı %37,9’u bulmaktadır. Aslında bu azımsanmayacak bir orandır. ‘Evet’ ve ‘bazen’ diyenlerin ne tür ifadeler kullandıkları sorulmuştur. Cevaplar çizelge 5. 29’da gösterilmektedir:

Çizelge 5.29: Yakınma Anındaki İfadelerin Değerlendirilmesi

Eğer cevabınız “Evet” ya da “Bazen” ise ne tür ifadeler kullanırsınız? n %

Allah beni sevmiyor 15 6,3 Kadersizmişim 40 16,7 Ben bunları hak etmiyorum 7 2,9 Bu dünyada hep kötüler mi kazanacak 21 8,8 Neden hep beni buluyor böyle şeyler 16 6,7 Başka 40 16,7 Boş 101 42,1 Toplam 240 100,0

%16,7’si (40 kişi) ‘kadersizmişim’ ve başka seçeneğini işaretlemiştir. %8,8’i

(21 kişi) ‘bu dünyada hep kötüler mi kazanacak’, %6,7’si (16 kişi) ‘böyle şeyler neden hep beni buluyor’, %6,3’ü (15 kişi) ‘Allah beni sevmiyor’, %2,9’u (7 kişi) ‘ben bunları hak etmiyorum’ cevabını vermiştir. 101 kişi (%42,1) bu soruyu boş bırakmıştır. Başka seçeneğini işaretleyenlerin bazılarının cevapları şöyledir. “Nasıl bir imtihan yaşıyorum?” “Allah’a inandığım için böyle şeyler düşünmüyorum.” “Allah’a yakınmam şükrederim.” “Her işte bir hayır vardır derim.” Bu çizelgeye verilen cevapları genel olarak ele aldığımızda %41,4’ü yakınma ifadesinde bulunduklarını söylemişlerdir. Çizelge 5. 28’e göre sorunun farklı sorulmasıyla oranda artış görülmektedir. Fakat başka seçeneğini işaretleyenlerin cevapları da dikkate alınır ise insanlar, belki yaşadıkları felaket anında sabırsızlık

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

48

göstermekte ve o an Yaratıcıya yakınmakta ama daha sonra yaptığının yanlış olduğunu düşünmektedir. Öyleyse deneklerimiz açısından din, insanın sıkıntılarını azaltan, teselli veren bir umut kaynağı olarak görülebilir. Çünkü din, insanlar için dünyayı anlama ve yaşamlarında bir amaç bulma arayışına zihinsel bir açıklık sağlamakta, yaşamda karşılaşılan gerçeklerle ilgili geniş bir perspektif kazandırmaktadır. Bundan dolayı dindar insanlar daha iyimser olmakta ve yaşadıkları olayları Allah’ın yardımıyla kontrol altına alabilecekleri his ile huzuru yaşamaktadırlar (Hökelekli, 2002: 21). Bu sebeple Allah’a inanan ve güvenen bir kişinin kendisine olan güveni, dayanma ve direnme gücü artar ve hayattaki problemlerle daha kolay baş edebilir (Cücelioğlu, 1993: 277). Böylece yaşadığı güçlükler karşısında kolay kolay sarsılmaz. İnanan bir kişi sıkıntılarını ve dertlerini inanıp bağlandığı Yüce Yaratıcıya havale eder, hakkında hayırlı olacağını düşünerek umutsuzluktan, huzursuzluktan kendine kurtarır. O başına gelen tüm olumsuzlukları imtihan düşüncesi ile karşılar ve sabreder (Kimter, 2002: 183–189). Öyleyse genel olarak denekler, yaşadıkları sıkıntıları Allah’a havale etmektedir. Bazen ise sıkıntıları Allah’a havale etmenin yerini, Yaratıcıya karşı yakınmalar almaktadır. Bu sonuçlar da varsayımın doğrulandığını göstermektedir.

5. 2. 6. Ahiret İnancı İle Kaygı ve Mutluluk Arasındaki İlişki

Varsayım 6: Ahiret inancı bir açıdan mutluluk başka bir açıdan ise kaygı nedeni

olarak etkilidir.

Ölüm insan için çaresi olmayan ve önü alınamayan bir son, yaşama arzusunun önüne konulan aşılmaz bir engeldir. Bu engel genel olarak insanlarda kaygı ve endişe yaratmaktadır (Hökelekli, 1993: 97). Ceylan’a göre ölüm, kaçınılması mümkün olmayan, insan varlığını temelden ilgilendiren, her insanın başına gelecek olan bir gerçeklik ve anlaşılmaz bir kaygı kaynağıdır (Ceylan, 1999: 97). Acaba ahiret hayatına olan inanç bu kaygı ve endişeyi yatıştırmakta ve ona inananlara huzur vermekte midir?

Ölüm korkusu ve ölümsüzlük arzusu bütün insanlar için değişmez psikolojik bir gerçektir (Hökelekli, 1993: 98). Ölümsüzlük arzusunu yaşam severlik olarak ifade eden Fromm’a göre yaşam severlik eğilimi kayaların arasından fışkıran otlarda ölmemek için sonuna kadar dövüşen hayvanlarda olduğu gibi çevremizdeki her varlıkta görülebilen bir şeydir (Fromm, 1994: 38). Ölümsüzlük arzusu olan insan ölmek, yok olmak istememekte, bu düşünce kişide kaygı, endişe ve korku meydana getirmektedir. Hatta denilebilir ki ölüm ve yok olma korkusu insan davranışlarında birinci rol oynayan bir etkendir (Peker, 2000: 75).

Ölüm düşüncesi daha çocuk yaşlardan itibaren zihinlere yerleşen bir kavramdır. Çocukluktan yaşlılığa kadar insanın hayatında yer alan ölüm düşüncesi yaşlılıkta daha bir artış göstermektedir (Vergote, 1999: 64- 65). O halde ölüm ve ölüm ötesi düşünce ile gelişim dönemleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu söylenebilir. Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmada deneklerin %82,5’i ölüm ve ölüm ötesini son dönem olan yaşlılık döneminde daha fazla düşündüklerini ifade etmişlerdir (Koç, 2004: 225). Bireyler diğer gelişim dönemlerinde ölümü, bir sonraki gelişim dönemine erteleme gibi savunma mekanizmaları geliştirebilirler. Fakat yaşlılıkta bu erteleme savunmasını kullanamayacaklarından dolayı ölümü daha çok düşünmektedirler (Birbilen, 2004: 19). Kısacası bütün gelişim dönemlerinde ölüm düşüncesi insanı etkilemektedir. Fakat ileri yetişkinlik döneminde ölüm bilinç alanında daha çok yer tutmaktadır (Holm, 2004: 101). Her insan ise bu durumu değişik şekillerde anlamlandırmaktadır. Bu anlamlandırma aşamasında kişinin tavrını hayatını etkileyen etmenler belirlemektedir.

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

49

Bu aşamada dini inancın ölüm düşüncesi ile ilgili ilişkisinin ortaya koyulmasına ihtiyaç vardır (Hökelekli, 1993: 98). Çünkü din insanlar için anlaşılması zor olaylara bir anlam ve yorum katan ve bu olayları belirli bir çerçevede kabul edilebilir kılan anlamlandırıcı bir sistemdir. Bu bağlamda din doğum, evlenme, hastalık, felaket, talihsizlik ve ölüm gibi sıra dışı olaylarla ilgilenmekte, insan için önemli olan bu tür olayları anlamlandırmaya ve çözümlemeye çalışmaktadır (Holm, 2004: 24- 25). Öyleyse dinin ahiret hayatı ile ilgili açıklamaları da ölümün aşılamazlığı karşısında bocalayan ve uyum arayışı içerisinde bulunan insan için bir teselli ve tatmin kaynağı olmaktadır (Hökelekli, 1993: 97–98). Çünkü din, Tanrıya atıfla insan hayatına ve dünyaya verdikleri mana ile insanların ölüm ve ölüm sonrası görüşünü yönlendirmektedir (Vergote, 1999: 66). Dinin varlığını reddeden Freud’a göre ise ahiret ile ilgili inançlar bu hayatta karşılaşılan sıkıntıları, acıları ve ızdırpları teselli etmek için insan psikolojisinin icat ettiği hayali tahmin kaynaklarıdır. Ahiret inancı ister Freud’un dediği gibi insanın uydurduğu bir hayal ürünü olsun, isterse gerçek olsun insan için ölümün uyandırdığı büyük korkuyu, kaygıyı ve endişeyi yok etmeye çalışan bir role sahiptir (Hökelekli, 1993: 97–98). Dolayısıyla ölümsüzlük aşkı yaşayan bir bireyin ahiret inancına inanması bu yüzden kolay olmaktadır. Böylece ölüm ötesine olan inançla birey psikolojik bir rahatlama sağlar. Bu yüzden ahirete olan inanç ruh sağlığını koruyucu bir işleve sahiptir denilebilir.

İşte dinin ebedi bir hayat vaat etmesi, bu ebedi hayat içerisinde cennet müjdesi vermesi insanın ölüm korkusunu yenmesine vesile olabilirken, ölümden sonraki korkutucu şartlara sahip olan cehennem düşüncesi ise kaygı oluşturabilmektedir. Bu yüzden ahiret inancı bir yönüyle huzur sağlarken, bir yönüyle kaygı nedeni olabilir (Peker, 2000: 75).

Ölüm psikolojisini konu alan bir çalışmada dini inanç düzeyi ile ölüm ötesi hayatın varlığını kabul etme arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Dini inanç düzeyi yüksek olan yaşlıların ölüm ötesi hayatın varlığını kabul etme oranı, düşük olanlara göre fazladır (Koç, 2004: 225). Arslantürk tarafından yapılan araştırmaya göre de örneklemin %84’ü ölümden sonraki hayata inanmaktadır (Arslantürk, 1998: 81). Karacoşkun tarafından yapılan bir araştırmanın ahiret inancı ile ilgili sonuçları yukarda ki bulguları destekler niteliktedir. Orta düzeyde dini bilgiye sahip olanların %93,6’sı, yeterli düzeyde dini bilgiye sahip olanların %90,2’si ahirete kesinlikle inandıklarını belirtmişlerdir. Dini bilgi düzeyi düşük olanların ahirete inanma oranı en düşüktür. Yine ahirette mükâfat ve ceza yeri olarak görülen cennet ve cehenneme inanma oranı da oldukça yüksektir. Aynı araştırmaya göre deneklerin %91,8’i cennet ve cehennemin varlığını kabul etmektedirler. Bu oranlara göre ahiret inancı, dini bilgi düzeyi yüksek olanlarda genel olarak kabul gören bir inançtır (Karaçoşkun, 1998: 40- 42). Bu düşünce ile Kur’an Kursu öğrencilerine ahirete inanıp inanmadıkları sorusu sorulmamıştır. Doğrudan onların bu inançların kendilerine huzur verip vermediği ile ilgili tespitlere ulaştıracak sorular sorulmuştur. Bu soruların cevapları çizelge 5. 30’da gösterilmiştir:

Çizelge 5.30: Ahiret İnancının Huzur Verme Durumu

Ahiret inancı size huzur veriyor mu? n %

Evet 218 90,8 Hayır 2 0,8 Kararsızım 19 7,9 Boş 1 0,4 Toplam 240 100,0

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

50

Öğrencilerin %90,8’i (218 kişi) ahiret inancının kendilerine huzur verdiğini söylemiştir. %0,8’i (2 kişi) hayır derken,%7,9’u (19 kişi) kararsız olduklarını belirtmişlerdir. 1 kişi (%0,4) bu soruyu cevapsız bırakmıştır. Kararsızım diyenlerin oranı az görülse de burada bir çelişkinin var olduğu söylenebilir. Çizelge 5. 33’e bakıldığında ahiretin, ilahi adaletin gerçekleşeceği ve cehennemin var olduğu yer olarak düşünülmesi deneklerin kararsız kalmasına neden olabilir.

Ahiret inancının hangi açılardan kendilerine huzur verildiği sorulmuştur. Verilen cevaplar çizelge 5. 31’de belirtilmiştir:

Çizelge 5.31: Ahiret İnancının Huzur Vermesine Neden Olan Durum

Ahiret inancı size huzur veriyorsa en çok hangi yönden? n %

Allah’ın adaletinin gerçekleşeceği yer olduğu için 83 34,6 İnananların inançlarının karşılığını alacakları yer olduğu için 45 18,8 Kötülerin cezasını çekecekleri yer olduğu için 2 0,8 Allah’a ulaşacağımız yer olduğu için 88 36,7 Sevdiklerimizle beraber olacağımız için 9 3,8 Başka 8 3,3 Boş 5 2,1 Toplam 240 100,0

Deneklerin %34,6’sı (83 kişi) ‘Allah’ın adaletinin gerçekleşeceği yer olduğu

için’, %36,7’si (88 kişi) ‘Allah’a ulaşacağımız yer olduğu için’, %18,8’i (45 kişi) ‘inananların inançlarının karşılığını alacakları yer olduğu için’, %3,8’i (9 kişi) ‘sevdiklerimizle beraber olacağımız için’, %0,8’i (2 kişi) ‘kötülerin cezasını çekecekleri yer olduğu için’ cevabını vermişlerdir. %3,3’ü (8 kişi) başka seçeneğini işaretlemişlerdir. 5 kişi (%2,1’i) bu soruyu yanıtlamışlardır. Genelinin ahiret inancına yaklaşımı ilahi adalet, ölümsüzlük, mükâfat, Allah’a kavuşma şeklindeki düşüncelerdir. Başka seçeneğini işaretleyenlerin bazılarının cevapları şöyledir:

“Bu şıkların hepsinin yaşanacağı yer olduğu için.” “Müslüman olduğum için.” Yapılan araştırmalar, ölüm karşısında dinin sunduğu mesajın insanın Allah’a

inanmasında ve dine bağlanmasında olumlu bir etkisi olduğu belirtilmektedir. Yani insanlar din ile ölüme karşı güç almaktadır. Deneklerin %44’ü ölümler korkarlarsa bir papaz ya da din adamına müracaat edeceklerini söylemişlerdir. Bu da ölüme karşı dinden güç alınacağının bir göstergesidir (Hallahmi ve Argyle, 2000: 466). Çünkü dinin insana sunduğu ebedi hayat düşüncesi, cennet vaadi insanın ölüme karşı teselli kaynağı olmaktadır (Peker, 2000: 75). O halde ahiret inancı insan psikolojisinde olumlu tesirler bırakır. İnsanın ruhi sükûnete ve dengeye ermesinde ahiret inancının rolü vardır. Denilebilir ki modernizmin tatmin edemediği insan kutsal varlığa kavuşup mutlu olacağı bir dünya tasavvur etmektedir (Arslantürk, 1998: 81). Birey kutsal varlıkla olan ilişkisi çerçevesinde ona karşı yapması gerekli olan dini görevlerini yerine getirmesiyle dininin ölüm ötesi hayat inancıyla rahatlama sağlayabilmektedir (Koç, 2004: 226).

Çizelge 5. 32: Ankete Katılanların Ölüm ile İlgili Düşünce Durumu Ölüm düşüncesi sizi korkutuyor mu? n %

Evet 75 31,3 Hayır 65 27,1 Bazen 96 40,0 Boş 4 1,7 Toplam 240 100,0

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

51

Daha öncede ifade edildiği gibi insanların geneli ölümden korkmaktadır. Çizelge 5. 32’ye baktığımızda deneklerin %31,3’ü (75 kişi) ölümden korktuğunu, %40’ı (96 kişi) bazen korktuğunu, %27,1’i (65 kişi) ise ölümden korkmadığını söylemiştir. %1,7 (4 kişi) ise bu soruya cevap vermemiştir. Bu sonuçlara göre de ölümden korkma oranı ağırlıktadır.

Deneklerimizin ölümden korkmalarına sebep olan nedenler ile ölümden korkmamalarının sebepleri ise çizelge 5. 33 ile çizelge 5.34’de belirtilmiştir:

Çizelge 5. 33: Ankete Katılanların Ölümden Korkmasına Neden Olan Durum

Ölüm düşüncesinden, en çok neden korkuyorsunuz? n %

Allah’a karşı görevlerimi yapmadığımdan 148 61,7 Yok olup gideceğim korkusunu yaşadığımdan 4 1,7 Sevdiklerimden ayrılacağımdan 7 2,9 Cehenneme gitmekten korktuğumdan 37 15,4 Bu dünyadaki yapacağım işlerin bitmediğini düşündüğümden 4 1,7 Başka 18 7,5 Boş 22 9,2 Toplam 240 100,0

Öğrencilerin ölümden korkmalarındaki en büyük etken Allah’a karşı görevlerini

tam olarak yapamadıkları düşüncesine sahip olmalarıdır (% 61,7). %15,4’ü (37 kişi) ‘cehenneme gitmekten korktuğumdan’, %2,9’u (7 kişi) ‘sevdiklerimden ayrılacağımdan korktuğumdan’, %1,7’si (4 kişi) ‘yok olup gideceğim korkusunu yaşadığımdan’ dolayı ölümden korktuklarını belirtmişlerdir. 18 kişi (% 7,5’i) başka seçeneğini işaretlemiş, 22 kişi (%9,2) soruyu yanıtlamamıştır. Başka seçeneğinin işaretleyenlerin bazılarının cevapları şöyledir: “İbadetlerim eksik olur da cennete gidemem diye korkuyorum.” “Ahirette çekeceğim azaptan dolayı.” “Hazırlıksız olduğumu düşünüyorum.” “Ahiret kazancımın az olduğundan.”

Çizelge 5. 34: Ankete Katılanların Ölümden Korkmamasına Neden Olan Durum

Ölüm düşüncesinden korkmuyorsanız bunun en önemli nedeni nedir? n %

Allah’a karşı kulluk görevimi tam olarak yaptığımı düşündüğümden 37 15,4 Asıl huzur ve mutluluğun Ahirette olacağına inandığımdan 90 37,5 Herkesin eninde sonunda gideceği yerin orası olacağından 64 26,7 Daha önce kaybettiklerimin yanında olacağımdan 3 1,3 Bu dünyada yaşamanın bir anlamının olmadığından 3 1,3 Cennete gideceğime inandığımdan 2 0,8 Başka 5 2,1 Boş 36 15,0 Toplam 240 100,0

Deneklerimizin ölümden korkmamalarındaki en büyük etken ise asıl huzur ve

mutluluğun ahirette olacağı düşüncesidir (%37,5’i). %26,7’si (64 kişi) ‘herkesin eninde sonunda gideceği yer orası’, %15,4’ü (37 kişi) ‘Allah’a karşı kulluk görevimi tam olarak yaptığımdan’, %1,3’ü (3 kişi) ‘daha önce kaybettiklerimin yanında olacağımdan’ dolayı ölümden korkmuyorum demiştir. 3kişi (%1,3) ‘bu dünyada yaşamanın bir anlamı

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

52

olmadığını’ söylemiştir. 5 kişi (%2,1) başka seçeneğini işaretlemiş, 36 kişi (%15) ise bu soruyu cevaplamamıştır. Başka seçeneğini işaretleyenlerin bazılarını cevapları şunlardır: “Allah’ın rahmeti büyüktür.” “Kaybettiklerim ile beraber olacağım için.” Ahiret inancı insanlar için ölümün bir son olmadığı düşüncesini sağlamakta, ebedi hayatın başlangıcı olarak görülmektedir. Bu durumda ölümsüzlük arzusu yaşayan bir kişi için ölümün farklı anlamlandırılması ile kişiye kaygı ve sıkıntı yerine huzur vermektedir (Koç, 2004: 226). Dine bağlı olan yaşlılarda ölüm korkusu daha az yaşanmaktadır. Bu durumda ölümden sonraki ebedi hayat düşüncesinin yaşlılardaki ölüm korkusunu azalttığını göstermektedir (Özkan, 2006: 29). Diğer bir araştırmaya göre de ölüm korkusu, insanları ölümden sonraki hayata inanmaya sev keder ve buna bağlı olarak insanlarda kaygı ve huzursuzluğu azaltır. Bu vesileyle insanlar değişik düşünme şekilleri geliştirerek ölüm korkularının üstesinden gelmektedirler. Mesela Swenson tarafından 60 yaşın üzerinde 210 kişiyle yapılan bir araştırmada dindar kişilerin birçoğu ‘ölüm harika olacak’ veya ‘ölümü dört gözle bekliyorum’ demekte ve onu çok eğlenceli bir mutluluk anısı gibi görmektedirler (Hallahmi ve Argyle, 2000: 465, 469).

Hıristiyanlığa dayalı bütünlük anlayışına sahip bireyler ölüm, yas gibi hayatta karşılaştıkları olumsuz tecrübeleri daha kolay kabullenme eğilimi göstermektedirler. Bütün bunlardan hareketle tahammülü zor tecrübeleri daha kolay kabullenme noktasında dini bir bakış açısının, din dışı bir yaklaşıma göre daha etkili olduğu söylenilebilir (Holm, 2004: 106). Malinowski’nin yerliler üzerine yaptığı bir araştırmaya göre en temel kaygı olan ölüm konusuna karşı dini ibadet ve törenler korkuya, dehşete ve moral çöküntüsüne karşı, savaşarak bireye dayanma ve moralini yeniden kazanma gücü verir (Hayta, 2002: 122). İslam inancının telkin ettiği sabır ve ahiret inancıda mümin için bir destek kaynağıdır. Böylece Müslüman kişi iyi ve güzel amel işleyenlerin cennetle mükâfatlandırılacağı inancıyla daha olumlu davranış içerisine girer, umutla daha aktif ve dinamik olur (Kimter, 2002: 189–190).

Öğrencilerimize bu dünyada mutsuz olsak dahi ilahi adaletin gerçekleşeceği yer olarak düşünülen ahirette mutlu olunabilir mi diye soruldu. Çizelge 5. 35’te cevaplar gösterilmiştir:

Çizelge 5. 35: Ankete Katılanların Ahirette Mutlu Olma ile İlgili Düşünce Durumu

Bu dünyada mutsuz olanların Ahiret’te mutlu olacağına inanıyor musunuz? n %

Evet- İnanıyorum 122 50,8 Hayır – İnanmıyorum 11 4,6 Bu dünyada nasılsa öbür dünyada da öyle olur diyorum 10 4,2 Fikrim yok 90 37,5 Boş 7 2,9 Toplam 240 100,0

%50,8’i (122 kişi) ‘evet- inanıyorum’, %4,6’sı (11 kişi) ‘hayır- inanmıyorum’ cevabını vermiştir. %4,2’si (10 kişi) daha karamsar bir şekilde ‘bu dünyada nasılsa öbür dünya da öyle olur’ demiştir. %37,5’i (90 kişi) ‘fikrim yok’ demiş, %2,9’u (7 kişi) ise boş bırakmıştır. Bu da gösteriyor ki insanların geneli ahiretin mutluluk getireceğine inanmaktadır. Fakat ‘hayır-inanmıyorum’ diyenler ile fikir belirtmeyenler ve ‘bu dünyada nasılsa öbür dünyada da öyle olur diyorum’ diyenlerin oranlarına bakıldığında %46,3’ü bulmaktadır. Bu sonuçlar ise ‘evet-inanıyorum’ diyenlere oldukça yakındır. Bu

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

53

da gösteriyor ki denekler üzerinde, Allah’ın huzuruna kulluk görevini tam olarak yapamamadan gitmek düşüncesinin yaşattığı huzursuzluk oldukça etkili olmaktadır.

Bu konuyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre daha kuvvetli dini inançlara sahip olanlar, inanç ve amel yönünden daha zayıf kimselere kıyasla daha az ölüm korkusu içinde olup, ölümü dört gözle bekledikleri tespit edilmiştir. Fakat bunun yanı sıra inançlı bir kişi şuur dışı olarak ölüm korkusuyla daha fazla meşgul de olabilmektedir. Bu açıdan dine bağlılık, ölüm sıkıntısından bir ürküntüye duymaya yol açabilir. Çünkü dinin ahiret inancı çerçevesinde yer alan ilahi mahkemede yargılanma düşüncesi, cehennemde ceza çekme ihtimali, günahkârlık ve suçluluk psikolojisi insanlarda kaygı ve sıkıntıya yol açabilir (Hökelekli, 1993: 100, 102). Bu bağlamda denilebilir ki ahiret inancı ölümsüzlük arzusu, cennet, ilahi adalet gibi düşünceler açısından huzur kaynağı iken; cehennem, suçluluk, günahkârlık düşünceleri açısından ise endişe ve kaygı sebebi olmaktadır. Bu durumda varsayımın doğrulandığının göstergesidir.

5. 2. 7. Allah’a Olan İnanç İle Mutluluk İlişkisi

Varsayım 7: Dini emirler yerine getirilmese de sadece Allah’a inanmak mutluluğu

arttırıcı bir faktördür.

Dindarlığın boyutlarının bireylerdeki yansıması ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan Glock ve Stark’ın yaptığı incelemeye göre dindarlığın temel boyutları kabul edilebilecek beş ayrı kategori vardır. Bu beş boyut şunlardır: inanç, ibadet, duygu, bilgi ve etki boyutu (Yaparel, 1987: 37–39; Apaydın, 2003: 186). Bu varsayımda bu beş boyuttan inanç boyutu ele alınacaktır. İnanç boyutu insanın dinsel inançlarını kapsar ve kişi için önem ve fonksiyonunu belirler (Apaydın, 2003:186). Dilimizde inanç Arapça aslıyla iman terimiyle ifade edilir (Karaçoşkun, 1998: 10). İman bilmek, inanmak, şüphe götürmez bir şekilde ikna olmak anlamına gelir (Düzgün, 1997: 18). İman, inanmak ve tasdik anlamındadır. Ebu Hanife de bu anlamda kullanmış ve şöyle tanımlamıştır: İman kalp ile tasdik, dil ile ikrardır (Karagöz, 2005: 315). Dini inancın temeli insanın fıtratında bulunabilir. Genellikle insanlar inanmaya ruhen yetenekli, yatkın olarak kabul edilir. Bu yatkınlık çocuğun ruhundaki sınır tanımayan arayışla dini inancı kabule yönelir (Yavuz, 1994: 121–123). O halde inançsız bir insan düşünülemez. Çünkü insan değerini anlamak ve yaratıcı gücünü ortaya koymak için herhangi bir şeye inanmak zorundadır. Bühler’e göre inanç her insanın başta gelen bir ihtiyacıdır (Peker, 2000: 63). Kısaca ifade edilecek olursa her insanda bir dine inanmaya yatkınlık olduğu söylenilebilir. Çünkü her insan doğuştan dini bir kabiliyete sahip olarak dünyaya gelir (Hökelekli, 1993: 124). Öyleyse dini inanca sahip her insan inancının gereği yukarıda ifade edilen dini boyutların hepsini bir arada yaşar mı? Ehli Sünnete göre daha öncede belirtildiği gibi iman kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. Fakat bazı kelamcılara göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve muhtevası ile amel etmektir diye tanımlanır (Karagöz, 2005: 315). Vergote’ye göre de iman ifade edildiği eylemler vasıtasıyla hayatta kalan bir eğilimdir. Amellerle canlanır yoksa yok olabilir (Vergote, 1999: 177–178). Apaydın’a göre bireyde bir dine inanması ile birlikte bir dinsel yaşantının olması beklenir (Apaydın, 2003. 187). O halde şöyle denilebilir: Yukarıda ele alınan boyutlar birbirinden ayrı düşünülemez ama kişilerde farklı boyutlar ağır basabilir. Bu açıdan çevremize baktığımızda inançlı olduğunu ifade eden birçok insan, inancının gerektiği birçok şeyi yapamamakta veya yapmamaktadır. Böyle olan insanlar sadece Allah’a inandığı için mutlu olabilir mi, huzur duyabilir mi, sıkıntılarını bu inancı sayesinde çözebilir mi?

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

54

Bütün bu sorulara cevap bulmak maksadıyla öğrencilere “Sizce dini ibadetlerini yerine getirmeyen birisi sadece Allah’a inanarak mutlu olabilir mi?” sorusu sorulmuştur. Cevaplar çizelge 5. 36’da belirtilmiştir:

Çizelge 5. 36: Allah’a İnanma İle Mutluluk İlişkisi Durumu

Sizce dini ibadetlerini yerine getirmeyen birisi sadece Allah’a inanarak mutlu olabilir mi?

n %

Olur 37 15,4 Olmaz 114 47,5 Kısmen olur 35 14,6 Fikrim yok 50 20,8 Boş 4 1,7 Toplam 240 100,0

Öğrencilerin %47,5’i (114 kişi) ‘olmaz’ demiştir. %15,4’ü (37 kişi) ‘olur’,

%14,6’sı (35 kişi) ‘kısmen olur’ cevabını vermiştir. %20,8’i (50 kişi) ‘fikri olmadığını’ ifade etmiştir. %1,7 oranındaki 4 kişi ise bu soruyu boş bırakmıştır. Sonuçlar incelendiğinde mutlu olur diyenler ile mutsuz olur diyenlerin oranı bir birine yakındır. Kararsız olanlar da göz önüne alınırsa kesin bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığı görülür. Çünkü ‘kısmen olur’ diyenler ile ‘olur’ diyenlerin oranı %30’dur. Burada yaşanılan çelişkinin sebebi aldıkları eğitimden ve daha önce sahip oldukları dini bilgilerden kaynaklanabilir. Kur’an Kursu öğrencileri, inancın ibadetler ile muhakkak desteklenmesi yönünde eğitim almaktadırlar. İbadetlerin yapılmadığında çok büyük cezalar ile karşılaşacaklarına inanmaktadırlar. Bu yöndeki inançları aldıkları eğitim ile de desteklenmektedir.

Değerlendirmeye çizelge 5.37 ile devam edilecek olursa “Size göre Allah’ın nimetlerinden en çok kimler nasibini alır?” sorusu sorulmuştur: Öğrencilerin %55,4’ü (133 kişi) ‘İslam dinine inananlar’, %12,5’i (30 kişi) ‘inananlar’, %31,7’si (76 kişi) ise ‘herkes’ cevabını vermiştir. Sadece bir kişi (%0,4) ‘inanmayanlar’ demiştir. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde Allah’ın nimetleri konusunda inanan herkesin nasipleneceğini ifade edenlerin oranı (%67,9) yüksektir. Bunun yanı sıra inanan, inanmayan herkes Allah’ın nimetlerinden faydalanır diyenlerin oranı da (%31,7) küçümsenemez. Çizelge 5. 37: Ankete Katılanların Allah’ın Nimetlerinden Nasiplenme

Düşünceleri ile İlgili Durumu

Size göre Allah’ın nimetlerinden en çok kimler nasibini alır? n %

İnananlar 30 12,5 İslam dinine inananlar 133 55,4 İnanmayanlar 1 0,4 Herkes 76 31,7 Boş - - Toplam 240 100,0

Buradaki bulgular oldukça çarpıcıdır. Çünkü Kur’an Kursundaki öğrencilerinden, insanlığa karşı daha hoşgörülü ve daha sevecen olması yönünde bir beklenti içerisine girilmektedir. Oysaki deneklerin, Allah’ın nimetlerinden nasiplenme anlamında insanlığa karşı oldukça cimri bir yaklaşıma sahip oldukları görülmektedir. Bunun sebebi olarak yukarıda ifade edildiği gibi aldıkları eğitim ya da toplumun aşıladığı fikirler olduğu görülebilir. Bu yüzden deneklerin çoğunluğu, kalben herkesin Allah’ın

BULGULAR VE YORUM Asiye ACABOĞA

55

nimetlerinden faydalanabileceğine inanmakta iken zihnen sadece ‘inananların’ ya da ‘İslam dinine inananların’ faydalanacağını düşünmektedirler. Öğrencilerin verdikleri bu sonuçlar ile dini vecibeleri yerine getirmenin huzur vereceği ile ilgili veriler karşılaştırıldığında varsayımımın doğrulanmadığı görülmektedir. Öğrencilerin çizelge 5.14’e göre Allah’a olan imanın mutluluk getireceğine dair görüşleri bulunmaktadır. Fakat bu görüşü dini vecibeleri yerine getirmek takip etmektedir. Bu da gösteriyor ki Kur’an Kursu öğrencileri Allah’a olan inancın dini pratikler ile desteklenmesi gerektiğini düşünmektedir.

SONUÇ VE ÖNERİLER Asiye ACABOĞA

56

6. SONUÇ VE ÖNERİLER

Din insanlığın bir parçası gibi her zaman var olan bir olgudur. Bu yüzden fertler

ve toplumlar için din, en büyük bir ihtiyaçtır (Apaydın, 1996:2). Nasıl ki hava bizim için vazgeçilmez bir ihtiyaç ise din de iç dünyamızı saran öyle vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bu açıdan bakıldığında dinin hem bireysel hem de toplumsal yapılanmada büyük etkinliği vardır. Fakat din bu yapılanma içerisinde sihirli bir formül gibi insanlığın tüm sorunlarını çözen bir olgu olarak düşünülmemelidir. Din insanlara genel ilkeler koyarak yardımcı olur. Bu genel ilkeler de kişiler için birer yük olarak düşünülmemelidir. Bilakis bu ilkeler insanın dünya hayatında ve ahiret düşüncesinde çıkmaza düşmesini engeller, altından kalkamayacağı iş ve davranıştan kişiyi alıkor, yükünü hafifleten düzenlemeler getirir (Düzgün, 1997: 15, 25). Bu durumda her insanda dini inanç ve tutumların etkisini görmek mümkündür denilebilir. Fakat her insanın dini emir ve yasaklar karşısındaki tutumunun farklı olacağı unutulmamalıdır. Kimileri dindardır ve ibadetlerini tam tamına yapar, kimileri inançlıdır ama emir ve yasaklar konusunda çok hassas değildir. Kimilerinin ise bu konular ile ilgili tereddütleri olabilir (Apaydın, 1996:3).

İşte bu çalışmada her insan için vazgeçilmez olarak kabul edilen mutluluk üzerinde, insanlığın tabi ve zorunlu ihtiyacı olarak görülen dinin etkisi ele alınmıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi insanların din karşısındaki tutumları farklı farklı olabilir. Kur’an Kursu öğrencileri üzerinde yapılan bu araştırmada onların dini emir ve yasaklara karşı olan tutumları ile mutluluk düzeyleri ele alınmıştır. Dinin insanların mutluluğunu arttıracağı yönünde varsayımlar öne sürülmüştür. Bu varsayımlar doğrultusunda dinin insanların mutluluğunu arttırmada etkisinin olup olmadığı araştırılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara genel olarak bakıldığında şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Din mutluluğun artmasında etkili bir faktör olarak görülmektedir. Bu sonuca kişilerin mutlu olup-olmadıklarını, mutlu olmalarının ve mutsuz olmalarının sebeplerini öğrenmeye çalıştığımız sorular ile ulaşılmıştır. Bu konuda yapılan diğer araştırma sonuçları ile de karşılaştırmalar yapılmıştır. İlgili araştırmalar da din mutluluğun artmasında etkili bir faktördür varsayımını doğrulamıştır.

Kur’an Kursu öğrencilerinin dini emir ve yasaklar konusundaki tutumu incelediğinde çoğunun bu hususta dikkatli olduğu görülmektedir. Dini emirleri yerine getirmenin mutlu olmalarına etkisi olup olmadığı sorulmuştur. Öğrencilerin çoğunluğu dini emirleri yerine getirmenin onları mutlu ettiğini, yerine getirmedikleri zaman mutsuz olduklarını söylemişlerdir.

Öğrencilerin dua ile ilgili sorulara verdikleri cevaplar incelendiğinde, sıkıntıların hafiflemesinde duanın etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrenciler dua sonrasında kendilerini daha iyi hissettiklerini söylemişlerdir. Dua, en çok Allah’ın sevdiği kul olmak ve mutlu olmak için yapılmaktadır. Bu da gösteriyor ki Allah’ın sevdiği kul olmak ile mutlu olmak arasında bir ilişki vardır. Öyleyse dua sıkıntıların hafiflemesinde etkili bir faktördür.

Kaygı ve sıkıntı her insanın hayatında yer alan unsurlardandır. Bu durumdan kurtulmak için insanlar çeşitli yollara başvururlar. Kur’an Kursu öğrencilerinin kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için neler yaptığı sorulmuştur. Bu tür durumlarda dua etme, namaz kılma, Kur’an okuma, ağlama, arkadaşlar ile konuşma gibi davranışlar ağırlıklı yapılan davranışlardır. Bunlar duanın sıkıntıları hafifletici ve dini emirlerin mutluluğu arttırıcı yönü ile karşılaştırıldığında görülüyor ki Kur’an Kursu öğrencileri kaygı ve üzüntülerden kurtulmak için dine başvurmaktadırlar.

SONUÇ VE ÖNERİLER Asiye ACABOĞA

57

Her insan yaşadığı sıkıntılı anlarda bundan kurtulmak için çeşitli çözümler arar. Bazen bunu birileri ile paylaşır, bazen içine atar, bazen bastırır. İsyan edebilir, başkalarını suçlayabilir. Bu kişiden kişiye, zamandan zamana ve yaşanılan durumdan duruma değişebilir. Böyle anlarda Kur’an Kursu öğrencileri genel olarak ne yapmaktadırlar? Öğrencilerin geneli karşılaştıkları sıkıntıların Allah’tan geldiğini kabul etmekte ve bunun bir imtihan olduğunu düşünerek daha sabırlı davranmaktadırlar. Bu tür durumlarda duayla ya da başka yollarla sıkıntılarını Allah’a havale etmektedirler. “Sizin ya da yakınlarınızın başına bir felaket geldiğinde Allah’a yakındığınız olur mu?” sorusuna birçoğu hayır cevabını vermiştir ve böyle bir yakınmanın isyan olacağını söylemişlerdir. Anlık bir öfke ile böyle yapılsa dahi sonradan pişman olduklarını belirtmişlerdir. Dua böyle durumlarda Allah ile kurulan bir dertleşme aracıdır. Bu yakınma değil kişinin sıkıntısını Allah’a havale etmesidir. Bu açıdan bakıldığında kişiler sıkıntılarını Allah’a havale ederek rahatlamaktadırlar.

Dünyada yaşanılan üzüntüler, adaletsizlikler karşısında ahiret inancı insanlar üzerinde etkili olmaktadır. Yaratıcıya kavuşma, onu görme, ilahi adaletin gerçekleşeceği düşüncesi öğrencilere mutluluk vermektedir. Aynı zamanda ölümden korkmamalarına neden olan en önemli şey de asıl huzur ve mutluluğun ahirette olacağı inancıdır. Fakat bu düşüncelerin yanı sıra ilahi adalet, cehennem, Allah’a karşı görevlerini tam yapamama düşüncesi bir yandan da kaygı oluşturmaktadır. Öyleyse ahirete inanmak bir açıdan mutluluk sebebi iken başka bir açıdan ise kaygı nedenidir.

Kur’an Kursu öğrencilerine “dini emirler yerine getirilmese dahi sadece Allah’a inanmakla insanlar yine de mutlu olabilir mi?” diye sorulmuş, deneklerin geneli bu soruya “hayır” cevabı vermiştir ve inanmanın ibadet ile tamamlanması gerektiği düşüncesini ağırlıklı olarak ifade etmişlerdir.

Sonuç olarak din, dini emir ve pratikler insanların mutlu olmalarında etkili olabilmekte aynı zamanda insanların kaygıdan, üzüntüden, sıkıntıdan kurtulmasında yardımcı olabilmektedir. Bu dünyada yaşanılan olumsuzluklar karşısında ilahi adaletin gerçekleşeceği yer olarak görülen ahiret inancıda inananlara huzur sağlamaktadır. Fakat bazen yaşanılan olumsuzluklar karşısında Yaratıcıya yakınmalar olabilmekte veya ibadetleri tam olarak yerine getirememe gibi bir his yaşanmaktadır. Bu durum da kişinin Yaratıcıya karşı suçluluk duygusu yaşamasına sebep olabilmektedir. Bu da kişinin kaygı yaşamasına yol aç açmaktadır. Dolayısıyla din çift yönlü bir fonksiyona sahip olmaktadır. Bir yönüyle kaygıyı azaltıcı bir fonksiyon icra ederken diğer yandan ise kaygı kaynağı olabilmektedir.

Bu çalışma Kahramanmaraş Müftülüğü’ne bağlı olan Kur’an Kursu öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Erkek öğrencilerin daha çok hafız yetiştiren yatılı Kur’an Kurslarında kayıtlı olmasından dolayı bayan öğrenciler üzerinde yapılmıştır. Bu yüzden bu sonuçları tüm Kur’an Kursu öğrencilerine genellemek yanlış olur. Bu sonuçlar 2005- 2006 eğitim- öğretim yılındaki Kahramanmaraş İl Müftülüğü’ne bağlı olan Kız Kur’an Kurslarındaki öğrencileri için genellenebilir. Bu tür araştırmaların değişik şehirlerde, kadın ve erkek denekler üzerinde uygulanmasıyla birlikte ulaşılan sonuçların genellenmesi daha geçerli olacaktır. Din mutluluk ilişkisinin toplumun bütün katmanlarını temsil edebilecek bir evrene uygulanmasıyla daha sağlıklı ve geçerli sonuçlara ulaşmak için bu tür araştırmaların devam ettirilmesi gerekir. Bu araştırmanın bu türden genellemelere gitmede katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.

58

KAYNAKLAR

ADLER, A., 1997. Yaşamın Anlam ve Amacı, Çev.: K. Şipal, Say Yay., İstanbul, 264s. AKARSU, B.,1997. Mutluluk Ahlakı, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 176s. , 1998. Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 247s. AKGÜL, M.,2004. “Yaşlılık ve Dindarlık: Dindarlık, Hayattan Zevk Alma ve Mutluluk

İlişkisi (Konya Huzurevi Örneği)”, Dini Araştırmalar, 7 (9), Ankara ss.19- 56. AKSEKİ, A.H.,1996. İslam Dini, D.İ.B. Yay., İstanbul, 416s. AKSOY, Ö., 2001. “Dindar Şahsiyetlerde Sevgi Fenomeni”, Yüksek Lisans Tezi,

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,126s, Sakarya, (yayınlanmamış). ALAİN, 1992. Mutlu Olma Sanatı, Çev.:Ayda YÖRÜKAN, Bilgi Yayınevi, İstanbul,

228s. ALBAYRAK, A., 2002. “Ergenlerin Dini Gelişiminde Sevgi ve Korku Motifinin

Etkinliği”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336s., ss. 306- 336.

ALTINTAŞ, H., 1999. İslam Ahlakı, Akçağ Yay., Ankara, 340s. ALTUNIŞIK, R. vd., 2004. Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, Sakarya Kitapevi,

Sakarya, 321s. ANONİM, 2006. “Fakir Ülke Gençleri Zenginlerden Daha Mutlu”, Zaman Gazetesi,

Kasım 21, s.32. APAYDIN, H., 1996. “Üniversite Öğrencilerinin Dini Yasaklarla İlgili

Tutumları”, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun,126s (yayınlanmamış).

, 2001. “Kişilik Özelliklerinin Dini Tutum ve Davranışlara Etkisi”, Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 238s (yayınlanmamış).

,2002. “Burçların Dini Tutum Ve Davranışlarla İlişkisi”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (3), ss. 183-205.

, 2003. “İbadet Psikolojisi”, Tabula Rasa (Felsefe& Teoloji), 3 (9), ss. 181- 198.

, 2005a. “Erich Fromm’un ‘Psikanaliz ve Din’ Adlı Yapıtı Üzerine Bazı Düşünceler”, OMÜİFD, (18- 19), Samsun, ss.163- 192.

,2005b. “Aşık Veysel Şatıroğlu’nda Dini Tecrübe”, Din Bilimleri, 5 (3), ss.179- 191.

,2006a. “ Modernizm- Postmodernizm Bağlamında Gelenekçilik ve Yenilik İlişkisinin Dinsel Algıdaki Yansımaları”, İslam Düşüncesinde Gelenek ve Yenileşme Sempozyumu, 126, Kahramanmaraş, KSÜ İlahiyat Fakültesi Yay., ss. 83- 97.

,2006b. “Psikolojik Açıdan Şiddet ve Din”, Küresel Bir Sorun Olarak Şiddet ve Din Sempozyumu, 127, Kahramanmaraş, KSÜ İlahiyat Fakültesi Yay., ss. 47–58.

ARMANER, N., 1980. Din Psikolojisine Giriş I., Ayyıldız Matbaa, Ankara, 178s. ARSLANTÜRK, Z., 1998. Kutsalın Dönüşü, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 140s. ATİK, M. K., 2006. “Radikal Söylemlerde Kullanılan Dini Kavramlara Kur’an

Açısından Yaklaşım”, Küresel Bir Sorun Olarak Şiddet ve Din Sempozyumu, 127, Kahramanmaraş, KSÜ İlahiyat Fakültesi Yay., ss. 69–74.

ATKİNSON, R. C. vd., 2002. Psikolojiye Giriş, Çev.: Y. Alogan, Ankara, 790s. AYDIN, H., 1999. Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Timaş Yay., İstanbul, 320s. BAHADIR, A., 2002. “Ergenlik Döneminde Dini Şüphe ve Tereddütler”,

59

Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336s., ss. 255–306.

BALTAŞ, A. – BALTAŞ, B., 1992. Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 335s.

BAYHAN, V., 1992. Üniversite Gençliğinde Anomi ve Yabancılaşma, KBY, Ankara, 416s.

BAYMUR, F., Genel Psikolji, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 15. Baskı, 344s. BERGER, P.L., 1993. Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev.: A. Çoşkun, İnsan Yay., İstanbul,

312s. BİRBİLEN, A., 2006. “İnsan Hayatında Yaşlılık Dönemi ve Din”, Bitirme Tezi, KSÜ.

İ.F. Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, 51s (yayınlanmamış).

BRAHAM, B. J., 1998. Stres Yönetimi, Çev.: V. G. Diker, Hayat Yay., İstanbul, 222s. BUDAK, S., 2003. Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara,1007s. CEYHAN, Y., 1999. “Evrenin Belirsizliği Karşısında İnsanın Çaresizliği: Temel

Kaygı”, Doğu- Batı Der., Yıl 2, (6), ss.93- 99. CULLOUGH, L. M., 1987. “İntihar”, Çev.: H. Peker, OMÜİFD, (2), ss.105- 115. CÜCELİOĞLU, D., 1993. İçimizdeki Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul, 254s. DEMİRCAN, H., 2005. “Duanın Psikolojik İşlevleri (Erken Gençlik Dönemleri)”,

Bitirme Tezi, KSÜ. İ.F. Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, 54s (yayınlanmamış).

DİB, 2004. Kur’an Kursları Öğretim Proğramları (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 94s.

DÜZGÜN, Ş. A., 1997. Din, Birey ve Toplum, Akçağ Yay., Ankara, 216s. ECE, H.K., 2000. İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yay., İstanbul, 800s. ERDEN, M. – AKMAN, Y., 2001. Gelişim ve Öğrenme, Arkadaş Yay., Ankara, 264s. FAZLURRAHMAN, 2000. Ana Konularıyla Kur’an, Çev.: A. Açıkgenç, Ankara Okulu Yay., Ankara, 256s. FRANKL, E. V., 1992. İnsanın Anlam Arayışı, Çev.: S. Budak, Öteki Yay., Ankara,141s. FROMM, E., 1994. Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Çev.: Y. Salman- N. İçten, Payel

Yay., İstanbul, 143s. ,1995. Mutluluk ve Erdem, Çev.:A. Yörükan, T.İ.B.Y., Ankara, 284s. ,1997. Sahip Olmak ya da Olmak, Çev.: A. Arıtan, Arıtan Yay., İstanbul, 351s. ,1990. Umut Devrimi, Çev.: Ş. Yeğin, Payel Yay., İstanbul, 171s. , 2003. Sevme Sanatı, Çev.: S. Koçak, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 115s. GOLEMAN, D., 1996. Duygusal Zeka, Çev.: B. S. Yüksel, Varlık Yay., İstanbul, 421s. GÖKBERK, M., 1996. Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 495 s. GÜNAY, Ü.,2006. “Küresel Bir Sorun Olarak Şiddet ve Din”, Küresel Bir Sorun Olarak

Şiddet ve Din Sempozyumu, 127, Kahramanmaraş, KSÜ İlahiyat Fakültesi Yay., ss.11- 40.

GÜRSES, İ., 2002. “Dindarlık İle İlgili Tutumlar ve Otoriteryen Kişilik İlişkisi (Üniversite Öğrencileri Üzerinde Bir Araştırma)”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336 s., ss. 71- 115.

HALLAHMİ, B. B. – ARGYLE, M., 2000. “Dindarlığın Etkileri I (Bireysel Düzey)”, Çev.: A. Şahin, SÜİFD, (10), ss.453- 477.

HANÇERLİOĞLU, O.,1996. Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul, 519 s. HAYTA, A., 2002. “İbadetler ve Ruh Sağlığı (Dini Pratikler İle Psiko- Sosyal Uyum

Arasındaki İlişki Üzerine Bir İnceleme)”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi,

60

Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336 s., ss. 117- 152. HOLM, N. G., 2004. Din Psikolojisine Giriş, Çev.: A.Bahadır, İnsan Yay., İstanbul,

175s. HORNEY, K., 2003. Çağımızın Nevrotik Kişiliği, Çev.: S. Koçak, Ankara, 256 s. HÖKELEKLİ, H., 1993. Din Psikolojisi, T.D.V. Yay., Ankara, 361 s. , 2002. “Gençlik ve Din”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi,

Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336s., ss. 11- 29. İLMİHAL I. CİLT, 2004. T.D.V. Yay., Ankara, 584s. İNAM, A., 1999. “Kaygı Gülü Açarken”, Doğu- Batı Der., Yıl 2, (6), ss.73- 91. İNCİL, 1996. Yeni Yaşam Yay., İstanbul, 604s. İSLAM ANSİKLOPEDİSİ , 1994. T.D.V. Yay., İstanbul, 560s. KARACOŞKUN, M.D., 1998. “Psiko Sosyal Açıdan İman-Amel İlişkisi”, Doktara

Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 200s (yayınlanmamış).

KARAGÖZ, İ., 2005. Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay., Ankara, 744s. KAYA, M.- VAROL, K., 2004. “İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Durumluk- Sürekli

Kaygı Düzeyleri ve Kaygı Nedenleri (Samsun Örneği)”, OMÜİFD, (17), Samsun, ss.31- 63.

KİMTER, N., 2002. “Dini İnanç, İbadet ve Duanın Umutsuzlukla İlişkisi Üzerine”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi,Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336s., ss. 183- 208.

KİRMAN, M.A., 2004. Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü, Rağbet Yay, İstanbul, 272s. KİTABI MUKADDES, 1997. Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 274s. KOÇ, M., 2004. “Yaşlılık Döneminde Ölüm Ötesi Psikolojisi Üzerine Bir Alan

Araştırması”, CÜİFD, (8/1), ss.203- 228. , 2005. “Dua ve İbadetin Ergenlerin Ruh Sağlıklarına Etkileri Üzerine Teorik

Bir Yaklaşım”, DİD, 41 (4), ss.63- 90. KÖKNEL, Ö., 1998. Zorlanan İnsan, Altın Kitaplar Yay., İstanbul, 381s. KÖSE, A., 2000. Freud ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul, 182s. KULA, N., 2002. “Gençlik Döneminde Kimlik ve Din”, Gençlik, Din ve Değerler

Psikolojisi, Der.: H. Hökelekli, Ankara Okulu Yay., Ankara, 336 s., ss. 31- 70. KUR’AN-I KERİM VE YÜCE MEALİ, Terc.: S. Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul. LİNK, H., 1979, Dine Dönüş, Çev.: N. Oralbi, Dergah Yay., İstanbul, 176s. MORGAN, C.T., 1998. Psikolojiye Giriş, Çev.: H. ARICI ve Diğerleri, H.Ü. Psikoloji

Bölümü Yay., Ankara, 473s. NEVEVi, 1997. Riyazü’s Salihin 3, Çev.: M. Y. Kandemir, i. L. Çakan, R. Küçük,

Erkam Yay., İstanbul, 607s. OK, Ü., 2005. “Dini Düşüncede Yaşanan Stresin ( Şüphe, Uyumsuzluk, Çelişki vb.)

Boyutları”, Dini Araştırmalar, 8 (22), ss.11- 40. ÖZDOĞAN, Ö., 2000. “İnsan- Kutsal Kitap İlişkisi”, AÜİFD, XLI, ss.293- 308. ÖZGEN, M.K., 1987. Farabi’de Mutluluk ve Ahlak İlişkisi, İnsan Yayınları, İstanbul,

104 s. ÖZKAN, A., 2006. “Gençlik Döneminde Din- Kaygı İlişkisi”, Bitirme Tezi, KSÜ.

İ.F. Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, 41s (yayınlanmamış).

PEKER, H., 2000. Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 260s. RUSSELL, B., 2003. Mutluluk Yolu, Çev.: N. Özyürek, Varlık Yay., İstanbul, 135 s. ŞAHİN, A., 2006. “Din Kaynaklı Stres Üzerine Bir Araştırma”, SÜİFD, 21, ss.147-

180.

61

ŞENTÜRK, H., 1994. “İbadetin Manası ve Fonksiyonları Üzerine Psikolojik Bir Bakış Denemesi”, SDÜİFD, (1), ss.139- 158. TAN, H.,2000. Psikolojik Danışma ve Rehberlik, MEB. Yay., İstanbul, 342s. TARHAN, N., 2005. Mutluluk Psikolojisi, Timaş Yay., İstanbul, 184s. TDK, 1983.Yeni Tarama Sözlüğü, Düz.: C. Dilçin, TDK. Yay., Ankara, 476s. TUĞCU, T., 2000. Batı Felsefesi Tarihi, Alesta Yay., Ankara, 602 s. UĞUR DERSHANELERİ, 2002. Sınav Kaygısı ve Başa Çıkma Yolları,

Kahramanmaraş, 22s. UYSAL, V., 1996. Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum, Davranış ve Şahsiyet

Özellikleri, MÜİFV Yay., İstanbul, 160s. YAPAREL, R., 1987. Yirmi- Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dini Hayat İle Psiko- Sosyal

Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 162s ( yayınlanmamış).

YAVUZ, K., 1994. Çocuk ve Din, Çocuk Vakfı Yay., İstanbul, 140s. YAVUZER, H., 1995. Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 366s. YAZICI, S., 2005. Temel Dini Bilgiler ( İtikat, İbadet, Ahlak, Siyer), DİB Yay.,

Ankara, 336s. YAZIR, M.H., 1995. Hak Dini Kur’an Dili 5. Cilt, Akçağ Yay., Ankara, 582 s. YILDIZ, H., 1997. Kur’an’da Mutluluk, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,131 s (yayınlanmamış).

ÖZGEÇMİŞ

1980 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. 1999 yılında Kahramanmaraş İmam

Hatip Lisesinden mezun oldu. 2003 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Öğrenimine başladı.

KAHRAMANMARAŞ 2007