cadıkazanı sayı 12

12

Upload: anadolu-speleoloji-grubu-dernegi

Post on 28-Mar-2016

249 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

2 aylık Anadolu Speleoloji Grubunun mağaracılık bülteni

TRANSCRIPT

Bülten Ekibi

Cumhur ERŞAHİN

Gülşen KÜÇÜKALİ

Ender USULOĞLU

Zeynep ÖZER

Katkıda Bulunanlar

Büşra ARSLAN

Fatih BÜYÜKTOPÇU

Ahmet COŞKUN

Sencer ÇOLTU

Cumhur ERŞAHİN

Hakan EĞİLMEZ

Gülşen KÜÇÜKALİ

Ender USULOĞLU

Mesut ŞEN

Bülten Ekibinden...Evet bu sayıda bir iki güzel haberimiz var ama öncelikle

ESMAD’dan Mesut Şen’e bize harika fotoğraflarını kapakta kullanmamıza izin verdiği için teşekkür ederiz. Gerçekten müthiş fotoğraflar, tebrik ediyoruz.

Yine çok dolu programlı, eğitimli, projeli iki ayın haberlerini kısaca fotoğraflarıyla özetledik. ‘Ayışığı Altında Bir Uçurumdan Çıkmak’ başlıklı yazısında Ender Usuloğlu, hiç unutamayacağı bir günü bizimle paylaşıyor. Büşra Arslan’ın Temel Beslenme İlkeleri yazısı ile çok önemli bilgiler ediniyoruz. Ahmet Coşkun, esprili bir şekilde hevesli mağaracılara deneyimlerini aktarıyor. ‘Mağara Dalış Tarihinden Önemli Olaylar’ geçtiğimiz 150 yıl içinde dalış ve mağara araştırmalarında kayda geçmiş birçok vaka konusunda bilgilendiriyor. Dünyanın ilk Mağarabilim Enstitüsü ‘Biliyor muydunuz?’ köşesinde. Etkinliklerden yaşadıklarımızı fotoğraflarla paylaşıyoruz.

Güzel haberlerimize gelince; yaptığımız revizyonla renklenen ASPEG logomuzu ve yeni tasarımı ile bültenimizi sizlerin beğenisine sunuyoruz.

Gezi ve Etkinliklerden kısa kısa...........................................................2

Speleokültür..........................................................................................4

Ayışığı Altında Bir Uçurumdan Çıkmak...............................................6

Sporcular İçin Temel Beslenme İlkeleri.............................................9

Küre Anı...............................................................................................11

Mağara Dalış Tarihinden Önemli Olaylar..........................................14

Speleosanat.........................................................................................16

Biliyor muydunuz?..............................................................................17

Yaşadıklarımız.....................................................................................18

Abstracts..............................................................................................19

ASPEG

Anadolu Speleoloji Grubu

www.aspeg-tr.org

[email protected]

© Tüm hakları saklıdır.Bülten içeriği kaynak belirtilmek şartıylaticari olmayan amaçlarla kullanılabilir.

Bu Sayıda...

MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 1

Kapak Fotoğrafı:Sorkun (Manasır) Düdeni, Eskişehir, Mesut ŞEN

Arka Kapak Fotoğrafı:Verme Dağı Düdeni, Karaman, Ender USULOĞLU

Foto

ğraf

: Mes

ut Ş

EN

2 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 3

1-2 Mayıs’ta BUMAD, Dupnisa mağarasına eğitim gezisi düzenledi.

Mayıs ayında, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Mağara Koruma Birimi kontrolünde Türkiye’deki yarasaları koruma altına alma projesi başlatıldı. Detaylı bilgi için bakınız: www.yarasalar.org

14-18 Mayıs tarihleri arasında ASPEG-HÜMAK ortak etkinliği olarak Sorkun ve Çovurmatepe 6 (Eşekçukuru Mağarası) mağaraları araştırılmıştır. Sorkun’da iki kol birbirine bağlanmış ve Çovurmatepe 6 mağarasının ciddi bir şekilde gittiği gözlemlenmiştir.

17 Mayıs’ta Obruk grubu, Kahramanmaraş’ta ön araştırma gezisi düzenledi.

22 Mayıs’ta ASPEG genel kurulu yapılmış ve yeni yönetim seçilmiştir.

22 Mayıs’ta BUMAD, Kırklareli proje kapanış toplantısına katıldı.

18-27 Haziran tarihlerinde BUMAD-BÜMAK, Kayseri Tomarza-Suçıkanı bölgesinde mağara araştırma gezisi düzenledi.

20 Haziran’da günü birlik yapılan gezide, ASPEG Üfleyen Mağarasında daha evvelden araştırmada bulunan salondan dar bir sulu geçitle mağarayı devam ettirmiştir. Ölçüm yapılmaya başlanılan mağarada çalışmalar devam edecek.

22 Haziran’da Doğa Derneği tarafından düzenlenen yarasa eylemine kısıtlı sayıda mağaracı ile katılım sağlanmıştır. Bu protesto yürüyüşü bize mağaraları korumak için sadece kendi websitemizde yazıp çizmeden öte bir şeyler yapabileceğimizi gösterdi.

23 Mayıs’ta Obruk grubu Kadıharmanı Kuylucu’na gezi düzenledi.

30 Mayıs tarihinden itibaren Karaman-Bucakkışla, Mut- Kozlar Yaylası, Ermenek- Oyuklu Dağı-Balcılar Mevkii, Çetmi, Taşkent, Hadim-Korualan-Perşembe Yaylası, Geyik Dağları kuzeyi olmak üzere ortalama 2000 mt. irtifada geniş bir bölgede altı gün süren bir çalışmayla yüzey taraması yapan ekibimiz, yaklaşık 9 harita ile geri dönmüştür. Ciddi potansiyele sahip mağaralar bulunamamıştır.

Haziran ayında, İTÜMAK-BÜMAK, Dağlı Kuylucu’na eğitim gezisi düzenledi.

Haziran ayında, ESMAD Sorkun Düdeni’ne bir gezi düzenledi.

4-8 Haziran’da HÜMAK, Konya Güneysınırı ilçesinde Güvercinlik Mağarası’nda dikey mağara eğitimi gezisi düzenlemiştir.

Detay için: http://kafamdabaret.blogspot.com/

22 Haziran’da ASPEG, kurtarma eğitimlerine başladı. Teorik eğitimler mağarada yapılacak tatbikatlarla desteklenecek.

26 Haziran’da Dupnisa Mağarasında ASPEG mağara kurtarma tekniklerinde yatayda sedye taşıma çeşitlerini bir tatbikatla denedi. Kazayı haber alan ASPEG ekibi, senaryo gereği, kazazedeyi sedye ile sabitleştirip, çeşitli taşıma tekniklerini kullanarak, kazazedeyi mağaradan çıkardı.

27 Haziran’da Obruk grubu Safranbolu’da daha evvelden alınan ihbarları değerlendirdi.

GEZİ VE ETKİNLİKLERDEN KISI KISA

Fotoğraflar: Ender USULOĞLU

4 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 5

KARANLIĞI FOTOĞRAFLAMAK (YERALTI VE IŞIKLI FOTOĞRAFÇEKMENİN TARİHÇESİ VIII)

Chris HOWES

SAVAŞ SONRASI YER ALTI

İkinci dünya savaşını takiben, birçok mağara araştırma dernekleri ve grupları ortaya çıktı. Bu zamana kadar geçen sürede artık fotoğraf teknikleri iyice anlaşılmış ve değişen teknolojiler kullanılmaya başlanmıştı. İnsanların artan faaliyetlerle yeraltını keşfetmesiyle, doğal olarak her yerde yer altı ile ilgili birçok fotoğraf çekilmeye başlandı.

1950’lerin başlarında birçok yeraltında nasıl fotoğraf çekileceği ile ilgili kitaplar yayımlandı. Fransa’da 1952 yılında sadece yeraltında fotoğraf çekmek için kitap basıldı. 1953 yılında basılan “İngiliz mağaracılığı” adlı kitapta fotoğraf çekmekle ilgili bir bölüm vardı. 1950’lerin sonuna gelindiğinde ampül flaşlar, toz flaşların yerine almıştı. Mağara fotoğrafçılığı için ampül flaşlar pahalı, kırılgan ve hacimli olmalarına rağmen 1960’ların sonuna doğru düşen fiyatlarıyla beraber toz flaşlar tamamen mağara fotoğrafçılığından kalkmıştı.

Özellikle sulu mağaralarda ve sulu ortamlarda toz flaşların yerine kullanılan ampül flaş kullanımı önem kazandı. Sualtı fotoğrafçılığı açık denizlerde başlamakla beraber mağarada suda henüz bir şey yoktu. Savaş sırasında bubi tuzakları olup olmadığını anlamak için su geçirmez kameralar ve ışıklarla madenlerdeki su dolu tünellere bakılıyordu ama mağaracılıkta yeni galeriler bulmak dürtüsü yeni bir operasyonu gerekli kıldı; mağara dalgıçlığı.

Sualtı kamerasının arkasına su geçirmez ampül flaşları klipslerle tutturan Devenish, kamerasından (AFLO aygıtından) 18 inçlik mesafede yansıtıcı ile flaşları patlatıyordu. O zamanın en iyi ekipmanları olmasına rağmen, Wookey hole mağarasındaki sualtı fotoğraf çalışmalarında kötü sonuçlar aldı. Sudaki toprak ve çamur parçaları parlıyor, çekilen imgeyi bozuyor ve flaşlar da kameraya çok yakındı. Devenish, kameradan uzak bir mesafede flaşı patlatmanın çözümünü bulmalıydı.

Bu gerçekten bir problem oluşturuyordu. Sualtında kurşun ayakkabılarla yürüyen bir dalgıcın sedimantasyon kaldırmadan yürümesi ve fotoğraf çekmesi imkansızdı. Devenish, sabır ve kararlılığını 12 fit uzaklığa bir üç mnşayağın üzerine flaşı koyarak gösterdi. Kamera ve AFLO aygıtına gidip, yaklaşık 15-20 dakika yavaşça soluyarak bekleyip, sedimentasyon tabana oturduktan sonra AFLO aygıtının kornasına basıp hazır olduğunu bildirdi. Diğer dalgıç suya girdi ve flaşlar patladı. Sonuçlar tatminkar olsa da, Devenish’in ilgisi 1956 yılında bitti ve fotoğraf çekmeyi bıraktı.

Yer altı fotoğrafçılığını etkileyen sadece ampül flaşlar ve sualtı kamera teknolojisi değildi. Renkli film kullanımı, film hassasiyeti arttıkça ve fiyatı düştükçe arttı. Elektronik flaşlarda gelişme içindeydi. 1940 yılında, ilk ticari kullanıma sunulan elektronik flaşlar (Kodatrons) Kodak tarafından üretilmiş ve genelde stüdyo fotoğrafçılığı içindi. 1948’de transistörlerin bulunmasıyla, elektronik flaşlar küçüldü ve hafifledi. 1960’lı yıllarda mağaracılar tüketilen ampül flaşlar yerine elektronik flaş kullanımına geçti ve zamanla tıpkı toz flaşların yerini alan ampül flaşlar gibi, elektronik flaşlarda ampül flaşların yerini aldı. Sadece maliyetle değil ama değişik ışık karakteristiğinden dolayı elektronik flaşlar ampül flaşlardan farklıydı. Aydınlatma açısı, ampül flaşlardan daha dar ve flaşın aydınlatma süresi çok kısaydı (saniyede 1/20.000’ne kıyasla saniyede 1/30). Çekimde bunlar farklılık yaratıyordu; ampül flaşla çekilen hareketli sular bulanık, elektronik flaşla çekilende donuyordu.

İngiltere’de ki Swildon’s Hole mağarasındaki gibi mağaralarda kuru galerilerin sonuna kadar araştırılması ve mağaranın kireçtaşında daha diplere gitmesi ama sualtında gitmesiyle sifonlar meydana gelmektedir. Bu sifonları aşmak devamını araştırabilmek için 1946 yılında “mağara dalgıç grubu” oluşmuştur. Dalgıçlık malzemeleri oldukça kabaydı ve sualtında yerde yürüyebilmek için kurşun botlar giyiliyordu. Hattın kaybolması, görüş olmayan suda dalgıcın takılıp düşmesi yapılan işin riskini artırıyordu. Grubun kurulmasının ilk yıllarında birçok dalgıç ölmüştü. Hattın kurulabilmesi için, dalgıçlar kendi araçlarını yaratmışlardı; “Apparatus for Laying Out Line And Underwater Navigation”- AFLOLAUN veya kısaca AFLO deniyordu. Hat bir makaradan geliyor, önde bir pusula yönü gösteriyor ve araba farı, araba aküsü ile çalışan, önde suyu aydınlatıyordu. Bu AFLO aygıtına daha sonra dalgıçlar yaptıkları işi belgelemek için mart 1955’de Luke Devenish sualtı kamerası ekledi.

Mağaracılar bir problemi her zaman bir çözümle aşabilme kapasitesine sahiptir. Mağaracıların yaratıcılıkları sayesinde bugünkü mağara araştırma ve mağaracılık seviyesine gelmiş bulunuyoruz.

Mağaralar acımasız, güzel, şok edici, sessiz sakin, dramatik ve ilham taşıyan ortamlardır ve dikkat edersek, bu ortam çok değişmeden bir nesilden öbür nesle aktarılabilir. Her çağda, mağaranın bu atmosferini kaydetmek zordu ve başarı kendi başına takdirini getiriyordu.

İşte bu mücadeledeki eğlence, sihir ve tatmin olma duygusu, insanlığın karanlığı fotoğraflama çabasında çıkmaktadır.

Tercüme eden ve derleyen: Ender UsuloğluKaynakça: To Photograph Darkness: The History of Underground and Flash Photography Chris Howes, S. 257 - 265, 1989,Yayımcı Alan Sutton Publishing, Gloucester, İngiltere

SPELEOKÜLTÜR

Luke Devenish’in Wookey Hole mağarasında ilk düzgün çekilmiş sualtı fotoğraflarından birisi. Yıl 1956. Bob Davies, dalgıç, İngiltere’de mağara dalgıçlığında ilk aqualung nefes alma kıyafetini giyen kişidir. Fotoğraftaki beyaz lekeler su içinde dalgıçların nefesini tavandan düşen ve yüzen çamurlardır.

Elektronik flaş, çok kısa süren ışıkla birlikte fotoğrafçıya bütün hareketleri dondurma olanağı vermektedir; Yazar tarafından Ogof Fynnon Ddu mağarasında çektiği bu mağaracı fotoğrafı gibi.

6 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 7

“Gökhannnn”, “efendimmm”, “ricam biraz daha ortaya git”, “tamam abi”. Bir devasa çukurun içinde yaklaşık en ufak kayanın 50 cm olduğu bir yerde 60 derecelik bir çarşaktan yukarıya doğru çıkarak ölçüm almaya çalışıyoruz. Amacımız içinde bulunduğumuz Kayaağıl Obruğunun düzgün bir ölçümünü almak… İçinde yetişkin 30-40 m boyunda çam ağaçlarının olduğu, devasa kayaların ve her iki tarafa doğruda oldukça eğimli çarşaklardan oluşan nefes kesen bir obruk. Google Earth’de sanki büyük bir fare, peynirden büyük bir lokma almış gibi duruyor. Dağda koca bir ısırık.

Bulutlar toplanmaya başladı ve şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyor. Önce takmıyorum çünkü uzaklarda. Sonra yavaş yavaş üzerimize doğru geliyor. Hafiften yağmur çiselemeye başladı. Hafif içim ürperiyor ama bu soğuk yağmur damlalarından mı (kasım ayındayız) yoksa şimşeklerden mi tırstım bilemiyorum?

Sanırım ikisi de.

Üzerimizde bir sürü metal aletlerin olması tabii ki tırsma oranını arttırıyor. “Hay ben böyle işin…” deyip biraz daha ölçüm yapmak istiyorum, inatçıyım ve bu muhteşem obruğun hak ettiği ölçümü almak istiyorum. 2 istasyon daha ama damlalar hem irileşiyor hem de sıklaşıyor. Tepemizde bir “Şırak !” sesi ve aydınlanma. Artık bende pes ediyorum ve

Kafamdan bu düşünceyi dağıtmaya çalışıyorum. Yaklaşık 20 dakikadır kayanın altındayız. Pantalonum ıslanmaya başladı, Allahtan üzerimde polarım var ben fena değilim ama Gökhan t shirt’le duruyor. “iyi misin Gökhan? Poları vereyim mi? İyiyim abi daha üşümedim..ok..” Yağmur hafiften gene ahmak ıslatana döndü. Bende fırsat bu fırsat Gökhan çıkalım yoksa bu fırtınanın ve yağmurun geçmesini beklersek burada kalırız dedim. Hemen kayanın yanında tit setlerini giydik, karanlıkta, dik bir çarşakta tırmanmaya başladık. Neyse Allahtan ışıklarımız var ve ipi bulduk. 60 m ip tırmanışı bizi bekliyor. Önden Gökhan başladı çıkmaya. Yağmur durmuş ve bulutlar yavaş yavaş aralanmaya başlamıştı. İpte çıkarken birde fark ettim ki ortalık gündüz gibi aydınlamaya başladı. “gökhann!, efendim abi? Işığını kapat, ışıksız çık, kampa giderken ışık lazım olacak, tasarruf yapalım…okkk!”. Gökhan hemen hemen obruğun tepesine varmıştı. Bende 30 m’ler de bir yerdeyim ve bulutlar tamamen açıldı ve tabak gibi bir dolunay çıktı.

Obruğun her tarafı aydınlanmış, gündüz gibiydi ve ben ipte nefes kesen bir manzarada çıkıyordum. Tek kelimeyle muhteşem bir manzaraydı! Olan oldu ve ben uludum. İçimden ulumak geldi. “Aaauuuuuuuuu!!!”. Dolunayda 200 metreye 400 metre dev bir obruğun içinden çıkarken ben artık çığlık çığlığa zevkten dört köşe olmuş bağırıyordum.

Gökhan çokta fazla ses çıkarmadan manzaranın tadını çıkartıyordu sanırım ben gelirken. Çoşkumu paylaştıktan sonra malzemeleri topladık ve obruğun oradaki en yüksek eşiğinden geldiğimiz köye doğru bakmaya başladık. Bulutlar artık gene kapamıştı ve çok yakında gökte bir karanlık gök gürültüleri ve şimşeklerle üzerimize doğru gelmeye başlamıştı. Sanki Zeus’u veya gök tanrısını kızdırmıştık. Her yer kapkaranlık. Cep telefonundan ulaşmaya çalışıyoruz ama bir türlü beceremedik. Karanlıkta durmuş Gökhan’a rotamızı anlatıyorum. “Gökhan bak biz sol taraftan

“ Gökhan, bırak gidiyoruz” diyorum. Gidiyoruz ama nereye yaklaşık 100 m obruğun içindeyiz tabii ki sığınacak bir yere. “Şırak! Şırak!” aydınlanmalar, “hay ben böyle havanın…hay ben böyle şansın…” Şeklinde ağaçların orada buluna büyük bir kaya var hemen yanına vardık. Artık iyiden iyiye ıslanmaya başlamıştık. Hemen tit setlerini çıkardık kafamızın tepesinden bir yıldırım daha. Bu bayağı yakındı. Hemen kayanın altına siniyoruz. Tit setlerini de kayanın en ücra köşesine sıkıştırıyoruz adeta.

Kayayı tarif etmem lazım. Yaklaşık 1,5 m yüksekliğinde, 4 m genişliğinde ve hafifçe yokuşumsu bir yerde duruyor ve kayanın üst ucu hafifçe öne doğru çıkık vaziyette. Gökhan kayanın altında üst tarafta bende hemen gökhanın bittiği yerden kayanın sonuna kadar ki yeri kaplıyorum. Yağmur sıkı yağıyor. Yavaş yavaş kayanın üstünden perde halinde damlalar aşağıya iniyor ve parça parça beni ıslatmaya başlıyor. Bu arada havadan sudan konuşuyoruz, “acaba Ceyhun ve Sinan merak eder mi? “ “yok ya fazla endişelenmemişlerdir, yağmur yağdığı için gecikeceğimizi anlamışlardır”… “1001, 1002, 1003…” “hayırdır Gökhan? “, “gökgürültüsünü sayıyorum abi, sanırım uzaklaşmaya başladı fırtına”. Halimiz enteresan yani. Bir ara düşünüyorum “ya bu kaya bu kadar yağmurdan sonra öne doğru kaysa” “siktir, ayakla ezilmiş hamamböceğinden beter oluruz”, “sadece çıt sesi çıkar herhalde”…

geldik, şu hayal meyal önümüzdeki vadiyi görüyor musun bak şurada kavis yapıyor, hah işte o yerin sağ tarafından geleceğiz. Çoban esas yolun sağ tarafta olduğunuz söylüyordu, patikayı bulursak, hani gelirken dinlendiğimiz düzlük bir yer var ya aha şu kavisin sağ tarafında oraya geldiğimizde köy sağ tarafta vadinin sonunda yer alıyor. Vadinin yine sağ tarafından indik mi köye varırız, ok mi?” Zavallı Gökhan ne desin, sen bilirsin abi demekten başka”. Bir an hayal edin, karanlıkta taa ilerlerde bir köyün ışıkları var ve vadinin sol ve sağ tarafı karanlıkta hafif kavis yapmış ve ben ellerimi sağa sola sallayarak karanlıklara doğru daha doğrusu gelen fırtınaya doğru tarif ediyorum.

İnmeye başladık ve sağdan ilerlemeye başladık. Yürüyoruz yürüyoruz. Yağmur başladı gene. “Ohh be, patikayı bulduk”. Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra bir patikaya vurduk. Takip etmeye başladık hemen, inmeye devam ediyoruz. İn baba in. Yaklaşık 15-20 dakika daha geçti, acaba doğru yolda mıyız? Bir ara yüksekçe bir yere çıkıp gene vadiye doğru bakıyorum. Bir şey görenin alnını öperim. Yağmur bir taraftan karanlık bir taraftan… Ama içimden bir seste devam diyor. Bende devam ediyorum. Ahh! Dinlendiğimiz yere benzeyen bir düzlüğe geldik. Heyecanla “bak Gökhan burası dinlendiğimiz yer diyorum, şurayı aşarsak köyü görürüz”. 10 dakika sonra köyü gördük. Acayip sevindim. Gene karşımızda bir vadi var. Bizim gene sağdan gitmemiz lazım diyerek önümüzdeki patikayı takip ediyoruz.

Bu arada yağmur şiddetlenmiş durumda. Polarım sırılsıklam, donum henüz ıslanmadı, goratex dağcılık botlarımda henüz ıslanmadı ama eli kulağında. Bir şekilde biz patikadan sapıp vadinin tam ortasından ve dibinden inmeye başladık. Ağaçlar burada maki orman şeklinde 2-3 m boyunda. Hemen hemen her tarafım çizik içinde kalıyor. “Şırak, şırak, bum, güm..” “hey allahım, nedir garezin ya?”. İnanılmaz bir yağmur yağıyor artık her şeyim ıslak. Botlarımın içi cıvık cıvık oldu. Bu bir şey değil ama ağaçlardan kurtulamıyoruz

AYIŞIĞI ALTINDA BİR UÇURUMDAN ÇIKMAK Ender USULOĞLUASPEG

Foto

ğraf

: End

er U

SULO

ĞLU

Foto

ğraf

: End

er U

SULO

ĞLU

8 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 9

bir türlü, inanılmaz zorluyor bizi. “Lan nerde bu köyün ışıkları, sıçtığımının nereye gitti!” giderek öfkesi artan ve siniri bozulan bir Ender var artık. Köye 5 kaldı ama biz bittik. Artık küfrede küfre de ilerliyorum yok ya bu ağaçlarında bize garezi var buna kanaat getirdim artık. Ohh! Arabanın flaşörlerini gördük. Neyse..ama…yaklaşamıyoruz bir türlü. Ya sabır ya sabır, saat 8:30-9:00 oldu ve yağmur tüm dünyada toplanan nem mübarek sadece bizim tepemize yağıyor.

Nihayet düzlük bir alana geldik..ohh be. Arabaya vardık, çadır var ama kimse yok. Hayda acaba nerdeler? Yağmur ısrarla yağmaya devam ediyor bardaktan boşanırcasına. Aranıyoruz köyün içinde bir oraya bir buraya gidiyoruz. Yok yok yukarıdaki sabrımı deniyor. Neyse, Ceyhun’la Sinan’ı köyün misafirhanesinde bulduk. Hemen kuruları giyip yemek yedik sıcak bir şeyler içtik. Moraller yerine geldi. Uyku tulumun girdim, sıcak sıcak uyuyacağım ama uyuyamıyorum. O kadar yorgunum ki uyuyamıyorum. İşe bak. Yarım saat bir saat sonra uykum gelmeye başladı ve tatlı rüyalara gömüldüm.

Bir günde, gelirken çobanın sayesinde en gelinmeyecek yerden geldik zorlandık sonra muhteşem obruğu gördük. 60 m’den ayaklarımı sallandırdım ve yemek yedim bir kıçlık yerde, fotoğraf çektim. İndik güzeldi çıkarken muhteşemdi. Gelirken, dönerken cehennem azabıydı. Sonu çok iyiydi.

Bir günde ancak bu kadar zıtlıklar yaşanabilirdi. O günü hiç unutamayacağım.

Her spor branşında olduğu gibi mağaracılık sporunda da yeterli ve dengeli beslenme sporcuların sağlığını korumasında büyük önem taşımaktadır. İyi bir beslenme, sporcuya üst düzey konsantrasyon ve dikkat sağlamanın yanı sıra sporcunun performansını da yükseltir. Sporcuda hastalık ve sakatlanma oranı düşer, yoğun egzersizler sonrası toparlanma (nekahat) süresi kısalır.

Sporcuların öncelikli olarak harcadıkları enerjiyi yerine koymalara gerekir. Aksi takdirde sporcu kilo verecek, beraberinde güç ve kuvvet kaybı yaşayacaktır. Yetersiz beslenme ve karbonhidrat depolarının boşalması sporcunun sakatlanma riskini de artıracaktır. Enerji dengesini iyi kuramamış bir sporcu antrenmanlarında ya da mağarada istediği/beklediği performansı gösteremeyecektir.

Çabukluk, güç ve dayanıklılık gerektiren mağaracılık sporunda sporcuların aldıkları enerjinin büyük bir bölümünün karbonhidratlardan (şekerli yiyecekler-içecekler, ekmek, makarna, pilav …) zengin olması gerekir. Sporcu diyetinin (aldığı kalorinin) %60-65’i karbonhidrat, % 15-25’i protein (yaş, kuvvet antrenmanı ile ilişkili olarak) ve % %15-25’i yağ içermelidir. Alınacak/seçilecek besinlerin damak tadı ve sindirim kolaylığına da dikkat edilmelidir.

Egzersiz öncesi beslenmede; -Hipoglisemiyi önlemek ve bunun sonucu oluşan yorgunluk, baş dönmesi,bulanık görüş ve kararsızlıkhâlini oluşturabilecek,

kısaca tüm maksimum performansı etkileyecek besinlerden uzak durulmasına,

-Mide ağrısı oluşturmayan, mide suyunu emen ve açlığı azaltan özelliği olma¬sına dikkat edilmelidir.

Eğer 60-90 dakikadan fazla süren mağara girişi yapılacaksa, düşük glisemik etkisi olan karbonhidratlar seçmek gerekir. Yoğurt, muz, elma, fasülye, yulaf ezmesi, mercimek sadece birkaç seçenektir. Egzersizden bir saat önce yendiği zaman besinler sindirilebilir ve enerjiye dönüştürüle¬bilir ve daha sonra da aktivite boyunca enerji üretiminin devamlılığını sağlayabilir.

Bir saatten az süren egzersiz yapacaksanız ki antrenmanlar için de düşünebiliriz; midenizi rahatsız etmeyecek, kolay sindirilebilir sağlıklı yiyeceklerden atıştırabilirsiniz. Ekmek çeşitleri, kraker ve pastalar en popüler az yağ, yüksek karbonhidrat içeren yiyeceklerdir.

Kamp önceleri yüksek yağ içeren proteinler sınırlandırılmalıdır. Örneğin, peynir, biftek hamburger, fıstık yağı içeren besinler

uzun süreli gastrik boşalmaya neden olur. Patates kızartmasıyla yenen cheeseburger, yağda kızarmış proteinler gibi...

SPORCULAR İÇİN TEMEL BESLENME İLKELERİ Büşra ARSLANASPEG

Foto

ğraf

: End

er U

SULO

ĞLU

Foto

ğraf

: Gül

şen

ÇÜ

KA

MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 1110 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010

Buna karşılık, düşük miktarda yağ içeren proteinlerin az miktardaki alımı açlığı geciktirdiğinden ve mideyi tuttuğundan dolayı önerilebilir.

Diğer protein seçenekleri şunlardır:-Bir veya iki dilim ekmek ile peynir, şeftali,

ananas...-Tost içine suda pişirilmiş yumurta ya da bir

kaşık dolusu süzme peynir. Bir bardak düşük yağlı süt, muzla beraber tavsiye edilir.

Günlük hayatta da dengeli ve yeterli beslenme sağlanmış ise, kas glikojen depoları da doludur. Bu andan itibaren zaten “normal” olarak beslenilebilir. Daha önemli olan ise, mağaraya giriş öncesinde alınacak olan son öğündür. Bu öğün yaklaşık 1-2 saat önce alınmalıdır ki mide ne çok dolu, ne de çok boş olsun. Çünkü iki durum da sporcu için dezavantaj olur. Dolu bir mide diyafram solunumunu etkiler. Sindirim işlevine fazla enerji harcayıp, gereksiz oksijen tüketimini kandan sindirim sistemine aktarır.

Diğer yandan boş bir mide ile egzersize başlamak da dezavantajdır. Midedeki boşluk hissisinin yanı sıra sporcu bir tür zayıflık hissedebilir ve kan şekerinin düşmesi riski ile karşı karşıya kalabilir. Egzersizden önceki bir saat içerisinde atıştırılan yiyecekler öncelikle sizi açlıktan korur ve kan şe¬kerinizi muhafaza eder.

Bunlar kayda değer bir şekilde kas glikojen depolarını doldurmaz. Asıl enerji dolumu egzersizden sonraki bir saat içe¬risinde gerçekleşir. Bu süre içinde özellikle karbonhidrat ve protein içeren besinlerin alınmasına önem verilmelidir.

Mağaradan çıktıktan sonra mümkün olduğunca hızlı bir şekilde su, elektrolit içecekler ve karbonhidrat almak önemlidir. Sporcu genelde fazla aç olmadığından burada, yoğun bir şekilde karbonhidratlarla zenginleştirilmiş meyve suları, puding, tatlılar ve tüm gereksinimleri karşılayacak enerji içecekleri tavsiye edilir. Sporcular egzersize mutlaka vücutlarında yeterli miktardaki sıvı ile başlamalıdır. Vücutta sıvı miktarının azalmasına bağlı olarak birçok sağlık problemi oluşabilmekte ve performans azalmaktadır. Sporcular, idrar renklerine bakarak vücutlarındaki sıvının yeterli olup olmadığını anlayabilirler. İdrar renginin koyu (vitamin kullanımları dışında) olması, vücuttaki sıvı miktarının yetersiz olduğunu göstermektedir ve idrar açık renk olana kadar sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Ayrıca çok kısa sürede ağırlık değişimleri de (bir gün içinde sporcunun 1.5-2 kg ağırlık kaybetmesi) vücutta sıvı kaybının gösterebilmektedir.

Mağaralarda, soğuk ve ıslak ortamda uzun süre bulunan sporcular su ihtiyacı hissetmeyebilirler fakat bu durum sporcu için çok tehlikelidir. Su içmek için susamayı beklemek, sıvı kaybını karşılamada geç kalmaya neden olmaktadır. Yoğun bir egzersiz sırasında organizmanın susama mekanizması gerçek gereksiniminin gerisinde kalmaktadır. Bu nedenle susamayı beklemeden su içilmelidir.

Egzersizden 2-3 saat önce 400-600 ml sıvı tüketimi önerilirken, bu uygulama egzersiz öncesi optimal sıvı dengesini sağladığı gibi fazla sıvının idrarla atımı için de sporcuya gerekli süreyi tanımaktadır. Egzersiz başlangıcında ve sonrasında 15-20 dakika aralarla 150-350 ml (bir çay bardağı kadar) sıvı tüketilerek, vücuttaki sıvı dengesi korunmalıdır.

KAYNAKÇABaysal, A., “Beslenme”, 9. Baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara, 2002.Ersoy, G., “Egzersiz ve spor yapanlar için beslenme”, 1. Baskı,Nobel Yayınları, Ankara, 1994.Pehlivan, A., “Sporda Beslenme”, Morpa Kültür Yayınları,İstanbul, 2006.

Eşek Sıpası Kampa Giderse

Okulda macera arayışı içindeyken tanıştım HÜMAK(Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü) ile. Doğada bir şeyler yapmanın benim için güzel olacağını düşünüyordum. Fakat bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. İşte böyle, okul döneminin başında başladı benim “mağaracılığım”. Yatay mağaralara girdik en başlarda. Sonra, 2. dönem SRT eğitimleri almaya başladık ve ilk dikey mağaracılığımı Eskişehir’ de yaptım. Pek iniş yoktu. Fakat ilk olması yeterince heyecanlandırmıştı beni. Her ne kadar içimde kalsa da sevmiştim bunu. Daha bir meraklandırdı beni “mağaracılığa” karşı. Dikey mağaracılığı Eskişehir’ den sonra küçümsemiştim. Fakat Küre dağlarında yaptığımız araştırma vs. den sonra hiç de öyle olmadığını anladım. Zırvalamayı kesip Kastamonu’yu anlatmaya başlayayım en iyisi…

Okulumuzun bahar şenliğinin ortasına denk gelmişti bu kampımız. O gün MFÖ konserinden gelip yola çıktık. Gece 12.00 – 1.00 civarlarıydı okuldan ayrıldığımızda. Yolculuğumuz içinde şoförümüz Lokman ağabey sağ olsun çok değişik duygular yaşattı bizlere… Sabahleyin Pınarbaşı’na vardık. Tabi ki, ilk yaptığımız şey işkembe çorbalarımızı yudumlamak idi. Çorbalarımızı içtikten sonra birkaç arkadaşımız bize katıldı. Onlar İstanbul’dan geliyorlardı. Alışveriş yaptıktan sonra kamp alanına doğru yola çıktık ve Küre dağlarında Topmeydanı’na kamp kuracağımız yere geldik. Hava gayet güzeldi. Bundan yararlanarak hemen çadırlarımızı kurduk ve dinlenmek için biraz yattık. Öğlen 2 civarlarında ben, Sinan ve İrem Döngelyanı Kuylucu’ ya girmek için kamptan çıktık. Kampa yakın bir yerdeydi bu mağara. Biraz yürüdükten sonra girişine vardık. Hemen mağaraya inmeye başladık. Mağara içinde biraz ilerledikten sonra ilk uzun inişimle karşı karşıya kaldım. “Acaba insem çıkabilir miyim?” düşüncesi kafamdayken atıverdim kendimi ipe. İnerken baya bir ıslandım bunu çok net hatırlıyorum. Mağaraya girme amacımız içerdeki bio-çeşitlilik

için birkaç böcek bulmaktı. Ama içerde Sinan indiği yerde kurt ölüsü bulduğunu iddia etti. Biz oraya inmediğimiz için ne kadar doğru bilemeyeceğim. Ayrıca bir de semender bulduk içeride. Her ne kadar kampa getirildikten 2–3 gün sonra vefat etse de kendisini çok sevmiştik biz. İçerde biraz durduktan sonra sıra çıkışa gelmişti. Nerden gaza gelmiştim bilmiyorum; ama Sinan’ la yarışarak çıkmaya karar verdik. Sinan beni geçse de hiç fena çıkmadığımı düşünüyorum. Ayrıca mağaraya girerken girişte gördüğümüz çok güzel renkli (Lacivert gibi bir şeydi sanırım) böcek, biz çıkarken salakça debeleniyordu kaygan zeminde. O gün diğer mağaralara da başka gruplar girmişti. Kamp alanında kalan arkadaşlar da sağ olsunlar; mağaradan çıkanların sıcak yemeğini eksik etmiyorlardı. İlk gün bu şekilde geçti benim için.

İlk gece rahat bir uyku dileğiyle yatmıştım; oysaki sabahı unutmuşum. Erken saatlerde güneş çadırımıza vurmaya başladı. Çadırımız her ne kadar iyi olsa da doğanın o eşsiz gücüne dayanamadı. Kısacası Güneş yüzünden erkenden kalkmak zorunda kaldık. Kahvaltıyı yaptıktan sonra 6 kişilik bir ekip başka bir mağara araştırması için kamptan ayrıldı. Arkalarından baktım çok üzüldüm gittikleri için. Ama elden bir şey gelmiyordu. Arkadan gelen “Sorkun’a gidiyoruz.” lafını duyduktan sonra kendime geldim. Hemen hazırlandık ve Sorkun’a doğru 6 kişi yola çıktık. Teknolojinin (arabaların) bizi götürebildiği yere kadar gittik. Sonra tabanvay (yürüme) devam ettik. Yürümeye başladıktan sonra Ali arkadaşımız bize buraların hiç tekin olmadığını, gece çıkınca kaybolunabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu anlattı. Zira bir gün önce kendi başlarına benzer bir olay gelmişti. Ali’nin “şu ağaca, bu böceğe dikkatli bakın akşam çıkınca yön bulmada lazım olacak” şeklindeki telkinleriyle mağaramızın girişine geldik.

Sorkun’ un iki girişi vardı. Birisinde ıslanmamak çok zor bir ihtimaldi ve üzerimde bu ıslanmaya dayanıklı şeyler olmadığından diğer girişten girmeye zorlandım. Diğer giriş direk inişle

KÜRE ANI Ahmet COŞKUNHÜMAK

Foto

ğraf

: Mes

ut Ş

EN

MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 1312 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010

başlıyordu. İsmine baca demişlerdi galiba. Evet, evet baca ile başlıyordu bu giriş. Bir gün öncesinde döşenen yere kadar hızlıca indik. Ama döşenen yerler bitince kâbus dolu beklemeler başladı (Ekibimiz gayet hızlıydı ama benim ilk döşemeyi beklememden dolayı kâbus dolu demiş bulundum). Buradan dibe inmek eğlenceli, zorluydu.

Duvarı yalayarak geçme hareketleri, cadı kazanlarındaki sulara girme ihtimalleri ile doluydu burası. Özellikle bunu Cem arkadaşımız iyi hissetti. Mağaranın sonuna varınca önceden hiç inilmemiş bir yerin olduğunu gördük. Bir noktada birimizin geride durup bizim ipimizin atıldığı yeri koruması gerekiyordu. İşte bu fedakârlığı Cem yaptı. Kendisine bu noktada minnettarız. Ben, Ender ağabey, Ali ilerledik ve bir yerde iniş için döşeme yaptık. Ayrıca mağaranın diğer girişiyle bağlandığını düşündüğümüzden döşeme yapılırken yukarıda bir delik gördük. Buraya gidecek şanslı kişi ben seçildim. Biraz debelendikten sonra saygıdeğer deliğin kara delikten başka bir şey olmadığını keşfedebildim. Döşeme yapıldıktan sonra Ender abi aşağıya indi ve mağaranın sonuna geldiğini söyledi. Mağaranın dibinin öncesinden bilinene göre yaklaşık 10 metre daha aşağısına inmiş olduk. Geri döndüğümde Cem’in bıraktığımız yerinde olduğunu fakat biraz üşüdüğünü gördüm. Kendisini biraz ısıttıktan sonra (Nasıl ısıttığım hakkında yanlış düşüncelere kapılmayın) ikimiz hemen çıkışa başladık. Çıktığımızda gece olmuştu ve yön bulma konusunda Ali’nin de anlattıklarını kullanarak araçların yanına gittik. Hemen kampa giderek yemeğimizi yedik ve çadırlarımıza çekildik.

Güneşli bir uyanışla diğer bir gün başladı. Bu gün diğer kamptan gelen arkadaşlarımızdan aldığımız istihbarat ile Çovurmatepe’ ye girilmemiş bir kola girmeye karar verdik. Ben, Ender ağabey, Ebru ve Ahmet’ den oluşan 4 kişilik ekip kendimizi bu kutsal göreve adayacağımıza yemin ettikten sonra ormana daldık. Mağaraya gelirken Ebru hep mağaranın bir kaya içindeki oyuktan ibaret olduğunu tekrarlıyordu. Mağaradan

Bu noktada kendimi bir Sat komandosu gibi hissettim. Bottan ipe girip çıkış yapıyorduk. Her ne kadar yorulsam da bu duygu beni yeterince enerjiyle doldurdu. Fakat Ahmet’ in bu duyguyu o kadar hissetmemesi, bir istasyonun yeterince düzgün olmaması kendisinin istasyonda bana çaresizce bakarak kalmasıyla sonuçlandı. Bu yüzden o kadar yükle en yukarı çıkmanın verdiği rahatlık o kadar uzun sürmedi. Dönüp Ahmet’ in yüklerini de alıp yukarı çıkarttım ve evet bu sefer rahatladığımı hissetmiştim. Ama mağaranın girişine baktığımda ışık görüyordum. İçerde çok kaldığımın farkındaydım. “Acaba hipotermiye mi giriyorum?”,”Acaba kamptakiler çok kaldığımızdan bize bakmaya mı geldi?” ikileminden beni Ender ağabey sabah olduğunu açıklayarak kurtardı. Buradan sonra kampa döndük. Hemen tuluma girip yattığımı hatırlıyorum.

Öğlen civarlarında uyandım ve bir kampımızın daha sonuna geldiğini öğrendim. Her ne kadar şoförümüzün bir yere yetişmesi gerektiğini öğrenip tereddüt etsek de mecburiyetten arabaya bindik. Buradan, doğadan ayrılmanın verdiği hüzün ile beraber yola çıktık. Safranbolu’ da mola verdiğimizi ve hamamına girdiğimi hatırlıyorum. Ondan sonra galiba yarı uyanık halde geldim. Pek bir şey hatırlamıyorum. Geceye doğru Hacettepe Üniversitesi Beytepe yerleşkesine geldik. Malzemeleri okuldaki kulüp odasına bıraktıktan sonra Üniversite içindeki yurduma döndüm. Bu noktada da garip bir sevinçle yatağımda gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum.

Bu kamp benim için aşırı bir tecrübe kazancıyla sonuçlandı. Bu kampta geçirdiğim günleri kolay kolay unutmayacağımı düşünüyorum. Son olarak eğer ki bu sporu yapmak isteyen birileri varsa ve bu yazıyı okuyorsa “Denemelisin!” demek istiyorum.

İyi bir hayat geçirmeniz dileğiyle, hoşça kalın.

çıkarken fikrinin değiştiğine eminim. Mağaraya geldiğimizde çok fazla girişinin olduğunu gördük. Birinden içeri geçtikten sonra girilmemiş kolda ilerledik. Fakat ilerledikçe genişledi ilerledikçe karmaşıklaştı. Bir delikten girdiğimde 4 tane yeni delikle karşılaştığımı hatırlayabiliyorum. Hep farklı yeni yerlerde gezdiğimi düşünüyordum. Fakat mağaranın girişinde dolandığımı mağaradan çıkarken fark ettik. Bu kolda sağa sola bakınarak ilerledik ve ilerledik. Boyumuzu geçen suların içinde balık gibi hissetmiştim kendimi. Bir ara boyu geçen bir yerden yüzerek geçerken Ebru çizmelerini suya düşürdü. Bu halde ilerlemeyeceğini söyleyince ve Ahmet arkadaşımızın kendini iyi hissetmemesinden dolayı mağaramızın sonunu göremeden geri dönmek zorunda kaldık. Dönerken ilk mağara dalışımı gerçekleştirdim ve Ebru’nun çizmelerini sudan çıkardım. Mağara hep yatay ilerliyordu. Çıkarken birkaç resim çekindik ve kampımıza dönmek üzere araca döndük. Ender ağabey sayesinde akşam yemeğimizi çok güzel bir manzara eşliğinde, Gurbettepe mağarasının girişinde, yaptık. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim Gurbettepe mağarasının girişindeki şelalede kafamı yıkamam kendimi filmlerde hissettirdi. Bu gün kamp boyunca en güzel günümdü belki de… Akşam yemeğimizi yedikten sonra kampa geldik...

Kampta son günümüze geldiğimizde bu günün en zorlu günüm olacağını düşünmemiştim hiç. Sorkun’ un diğer koluna girip ölçüm yapılacağını öğrendim ve bunun iş için Ender ağabey, ben ve Ahmet Sücüllü seçildi. Bu mağarada son istasyona kadar indik. Fakat son istasyon mağaranın sonu değildi. Ender ağabey biraz daha inip inemeyeceğimizi kontrol etti. Ancak bunun yerine çıkışa geçmemiz gerektiğini düşündük. Görev dağılımına göre ben en önde metre ile çıkacak, Ender ağabey açıyı, doğrultuyu ölçecek, Ahmet en arkadan ipi toplayarak gelecekti. Aynen bunu yaptık. Fakat son istasyonlara(yani girişteki ilk istasyonlar) geldiğimizde ıslanmamak için bota binip bottan ipe geçiş yapmayı planladık.

Foto

ğraf

: End

er U

SULO

ĞLU

MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 1514 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010

Geçtiğimiz 150 yıl içinde dalış ve mağara araştırmalarında kayda geçmiş birçok vaka bulunmaktadır. Aşağıdaki liste asla bütün bunların tamamını içerdiği iddiasında değildir. Listenin amacı, mağara dalışının uzun tarihi boyunca, farklı kıtalardan bireylerin, sualtı mağaralarının keşfine ile dalışlarda günümüzde kullanılan ekipmanların gelişimlerinin anlaşılmasına yaptığı katkılar hakkında fikir vermektedir.

• 1878 Nello Ottonelli yüksek sıcaklık dalış takımı kullanarak Vacluse Kaynağını ilk kez keşfetti. • 1935 2 yüksek sıcaklık dalgıcı İngiltere’de Wookey Çukuru’nu keşfetti. • 1946’dan 1955’e kadar Jacques Cousteau Fransa’da Vacluse Kaynağını araştırdı. • 1946 İngiltere’de rebreather kullanılarak Keld Head keşfedildi. • 1950 Aqualung setinin gelişi ile Florida’da mağara dalış araştırmalarına başlanıldı. • 1950 ve erken 1960’da ABD’de, Hornsby, Madison Blue ve Orange Grove kaynakları bulundu. • 1953 Spor dalgıçların keşfi . Mount Gambier Sinkholes. Avusturalya. • 1953 Buxton and Davies isimli dalgıçların penetrasyon dalış rekoru, 800 feet / 244 metre. Clapham Beck Head. İngiltere.• 1953 ve1956. Keşfedilen en uzun mağara sistemi olan Wakulla Springs’in bulunması ve etkileyici araştırma sonuçlarının Charles McNabb ve Bill Ray tarafından sunulması. ABD.• 1961 Hasenmayer giriş çevresindeki en derin noktaya ulaştı ve 1974, 1981, ve 1985 yılları boyunca yatay giriş mesafesini geliştirerek 4,920 feet / 1500 metre mesafesine erişti. Blautopf. Almanya.• 1965’de CSSL’den bir takım 721 ft / 220 m penetrasyona ulaştı. Chaudanne Spring. France. • 1967 de mağara dalış öncüsü George Benjamin tarafından keşfedilen mağaraya, Mount Tom ve Dick Williams 1970 te dalarak 984 feet / 300 metre penetrasyon ile 240 / 80 metre derinliğe ulaştılar. Benjamin Blue Hole. Bahamalar. • 1967 NACD (Ulusal Mağara Dalış Derneği) kurulması. ABD. • 1970’de DPV’nin gelişi ile mağara içi görüşler daha uzadı. ABD. • 1970’de Amerikan mağara araştırmacısı Sheck

• 1981’de İsviçreli bir takım 5770 feet / 1759 metre penetrasyona ulaştılar. the Doux de Coly. Fransa.1982’de Palmer, Walter Parker ,ve Boycott 3781 feet / 1153 metre penetrasyona ulaştılar. Conch Blue Hole. Bahamalar.• 1982’de Olivier Isler gaz karışımı kullandı. Chaudanne Spring.Fransa• 1984 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan IANTD’nin kurulması. ABD• 1984’de Jochen Hasenmayer rebreather’ı geliştirdi ve 2,000 feet / 609 metreden fazla penetrasyon gerçekleştirdi. Source of the Loue. Fransa• 1984’de Olivier Isler 10,168 feet / 3100 metre penetrasyona ulaştı. The Doux de Coly. Fransa.1984’de ROV(Bir uzaktan kumandalı araç)(remote operating vehicle) 1,000 feet / 304 metre dibe ulaştı. Fountain Vacluse. Fransa. • 1987’de Wakulla projesi çerçevesinde Bill Stone tarafından 280 feet / 85 metre dipte 4,176 feet / 1273 metre maksimum 400 başarılı dalış penetrasyonu gerçekleştirildi. ABD. • 1988’de 1994 feet / 608 metre penetrasyon derinliğine ulaşıldı.Chaudanne Spring. Fransa. • 1990 Sheck Exley’in Cathedral Kanyon’da 10,900 feet / 3323 metre penetrasyon denemesi. ABD. • 1994 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan TDI’nin kurulması. ABD• 1994 Derin Zacatón mağarasının 900 feet / 274 metre araştırılması. Meksika. 1996 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan GUE’nin kurulması. ABD. • 1996 Wakulla Spring Araştırması. ABD.1997’de Andreas W. Matthes tarafından Yucatan mağarasının merkezinde yürütülen araştırması sırasında 500 feet / 152 metrelik Sabak Ha sifonu bulundu. Meksika.• 1998’de Wakulla II projesi çerçevesinde RACs rebreather ve digital harita aleti ile ilk üç boyutlu digital harita çıkarıldı. ABD.• 2002’de Dan Lins ve Steve Bogaerts’in Dos Ojos mağarasındaki araştırması 390 feet /118 metreye ulaştı. Meksika. • 2003’de Moraig mağarasında Waldbrenner ve Buchali 18,000 feet /5487 metre penetrasyona ulaştılar. İspanya.• 2004 Ox Bel Ha mağarası 400,000 feet / 12951 metreden fazla araştırılmış pasajları sayesinde en uzun sualtı mağarası olarak ünvanını koruyor. • 1981’de İsviçreli bir takım 5770 feet / 1759 metre

Exley 2,000 feet / 600 metre penetrasyona ulaştı ve Tom Mount’dan sonra 1000 mağara dalışı gerçekleştiren ilk mağaracı oldu. ABD. • 1970’de BCD güç inflatörü, oktopus ve çoklu valfın(manifold) mağara dalışının öncüleri tarafından geliştirilmesi.• 1970’de Benjamin tarafından keşfedilen mağarada, 1981 yılında Martin Farr, 2296 feet / 700 metre penetrasyona ulaştı. Conch Blue Hole. Bahamalar. • 1972’de 984 feet / 300 metre yatay penetrasyon. 1976’da bu mesafe, Bailey ve takımı tarafından geçilerek 1968 feet / 600 metreye ulaşıldı. Cocklebiddy. Avustralya. • 1972’de Ian Lewis ve takımı 797 feet / 243 metre penetrasyon mesafesi ve 134 feet / 41 metre derinliğe erişti. Weebubbie. Avustralya. • 1972 Double tanklar yaygınlaştı ve mağaracılar oktopus ve düşük basınçlı inflatör kullanmaya başladı. ABD. • 1972’de mağara dalış eğitimi veren NSS-CDS kuruldu. ABD. • 1972’de Sheck Exley ve ekibinin 4,100 feet / 1,250 metre penetrasyonu. Manatee Springs. ABD.• 1978’de J.L. Fantoli ve Claude Touloumdjan tarafından uzun bir penetrasyon dalışı gerçekleştirildi. Emerging du Ressel. Fransa. • 1978’de Jl FANTOLI and Claude Touloumdjan tarafından Emerging du Ressel keşfedildi. Fransa. • 1979’da Mağara dalış eğitimleri için kaza analizlerini temel alan Sheck Exley tarafından “A blue background for survival” yayınlandı. ABD. 1979’da River Sink’de penetrasyon dalışı, 5,000 feet / 1524 metre. ABD.• 1980’de İsviçreli bir takım scooter(sualtı motosikleti) kullanarak 3,000 feet / 914 metre penetrasyon geçti. Emerging du Ressel. Fransa. • 1980’de Jochen Hasenmayer icadı rebreather sayesinde Emerging du Ressel içinde 4,000 feet / 1219 metreye ulaştı. 1981’de 12,464 feet / 3800 metre penetrasyonu geçti. Fransa. • 1981 Jochen Hasenmayer 469 feet /142 metreye rebreather yardımı ile indi. Ayrıca rebreather ve scooter(sualtı motosikleti) kullanarak 180 feet / 55 metre ile 240 feet / 743 metre derinlik aralığında Emerging Hasenmayer du Ressel’a 12,400 feet / 378 metre girdi. Fransa.• 1981’de Sheck Exley tarafından 7,660 feet / 2355 metrelik penetrasyon dalışı gerçekleştirildi. Friedman Sink. ABD.

penetrasyona ulaştılar. the Doux de Coly. Fransa.• 1982’de Palmer, Walter Parker ,ve Boycott 3781 feet / 1153 metre penetrasyona ulaştılar. Conch Blue Hole. Bahamalar.• 1982’de Olivier Isler gaz karışımı kullandı. Chaudanne Spring.Fransa• 1984 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan IANTD’nin kurulması. ABD• 1984’de Jochen Hasenmayer rebreather’ı geliştirdi ve 2,000 feet / 609 metreden fazla penetrasyon gerçekleştirdi. Source of the Loue. Fransa• 1984’de Olivier Isler 10,168 feet / 3100 metre penetrasyona ulaştı. The Doux de Coly. Fransa.• 1984’de ROV(Bir uzaktan kumandalı araç)(remote operating vehicle) 1,000 feet / 304 metre dibe ulaştı. Fountain Vacluse. Fransa. 1987’de Wakulla projesi çerçevesinde Bill Stone tarafından 280 feet / 85 metre dipte 4,176 feet / 1273 metre maksimum 400 başarılı dalış penetrasyonu gerçekleştirildi. ABD. • 1988’de 1994 feet / 608 metre penetrasyon derinliğine ulaşıldı.Chaudanne Spring. Fransa. 1990 Sheck Exley’in Cathedral Kanyon’da 10,900 feet / 3323 metre penetrasyon denemesi. ABD. • 1994 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan TDI’nin kurulması. ABD• 1994 Derin Zacatón mağarasının 900 feet / 274 metre araştırılması. Meksika. • 1996 Teknik ve mağara dalış eğitim kurumu olan GUE’nin kurulması. ABD. • 1996 Wakulla Spring Araştırması. ABD.• 1997’de Andreas W. Matthes tarafından Yucatan mağarasının merkezinde yürütülen araştırması sırasında 500 feet / 152 metrelik Sabak Ha sifonu bulundu. Meksika.• 1998’de Wakulla II projesi çerçevesinde RACs rebreather ve digital harita aleti ile ilk üç boyutlu digital harita çıkarıldı. ABD.• 2002’de Dan Lins ve Steve Bogaerts’in Dos Ojos mağarasındaki araştırması 390 feet /118 metreye ulaştı. Meksika. • 2003’de Moraig mağarasında Waldbrenner ve Buchali 18,000 feet /5487 metre penetrasyona ulaştılar. İspanya.• 2004 Ox Bel Ha mağarası 400,000 feet / 12951 metreden fazla araştırılmış pasajları sayesinde en uzun sualtı mağarası olarak ünvanını koruyor.

Tercüme eden ve derleyen: Cumhur ERŞAHİN ve Hakan EĞİLMEZ

MAĞARA DALIŞ TARİHİNDEN ÖNEMLİ OLAYLAR

16 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 17

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Dünya’nın ilk Mağarabilim enstitüsü 1920 yılında Romanya’nın Cluj kentinde ünlü Romen kaşif ve bilim adamı Emil Racovita tarafından kurulmuştur.

Emil Racovita (1868-1947) “Belgica Keşif gezisi” deki biyologdu. Belgica keşif gezisi 1897-1899 yılında Antartika’ya yapılan ilk gezidir. Bilimsel buluşları ve yayınlanmış makaleleri ile 32 yaşında ünlü bir bilim adamı olmuştu. Fransa’daki Arago Laboratuarlarının direktörü olarak atandığında Cueva del Drach mağarasına ziyareti sırasında, Racovita ilk defa kör bir kabuklu görmüştür. Bu karşılaşma Racovita için çok önemli oldu çünkü yeraltındaki “biyolojik zaman kapsülünü” görmüştü.

Çalışmalarını, biyospeleoloji alanında ilerleten Racovita, çok rahatlıkla Fransa’da böyle bir enstitü açabilirdi ama o farklı bir yol izledi. O değişik bir yol seçip birinci dünya savaşından sonra Transilvanya Romanya’ya dahil olmuştu ve politik başarıların mutlaka fen ve kültürel gelişmelerle desteklenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu inançla, 1920 yılında Cluj kentinde dünyanın ilk mağarabilim enstitüsünü kurmuştur.

KAYNAKÇACristiana Pasca, “Caves beyond time”,S. 18-20, Baskı yılı: 2001, Bükreş

16 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010

SPELEOSANAT

KİTAB-I ÖLÇME IVMağarada alınan ölçümleriKağıda aktarmayı anlatır

İlmi resm-i teknik

Defterde yüzlerce rakam her biri ayrı telden makamBre miskin! boş konuşma uzaktan kesme ahkam

Al eline minkaleyi, cetveli ve gönyeyiBiraz kafa yor da sen öğren geometriyi

Defterde en solda numaralar, yanında açılar, uzunluklar

Sırayla takip et, yol gösterecek sana sütunlar satırlar Önce topla bir uzunlukları gör ne kadar oldu

Yetmedi mi ukala hani kağıdın boldu?

Ne çıktı karşına şimdi? Önce belirle bir ölçekBunun için bir hesap yapmak gerekecek

Vereceğim sabret birazdan küçük bir örnek Konmasın namüsait bir yere sonra kelebek

Düşün şimdi elimde olsun bir oyuncak tavşanTavşanı ölçtüm ,gelmiş olsun tam doksan

Gönlüm sadece yirmi dokuza yirmi birTavşanı sığdırmak için küçültmek gerekir

Üç yirmi dokuz yapar seksen yediTavşanı güzelce ölçtük tam doksan idiEğer yirmi dokuzdan yaparsam küçüğeİşte tavşan sığacaktır o zaman gönlüme

Tavşan doksandı ben küçülttüm yirmi ikiyeİndi şimdi onun ebadı dörtte birine

Artık o tavşan sığacaktır yirmi dokuzaBüyür hatırası ebedileşir ,oradan uzanır sonsuza

İşte hesap budur, ilk adımdır tasarımaBazen sığdırmak gerekir yaşananları hatıralara

Tıpkı ölçüleri aktardığımız gibi kağıtlaraBre şaşkın ördek akıllanmadın mı sen daha?

Tespit ettik artık kağıdımızın boyunu Ölçülerle oynayacağız bundan böyle oyunuHer satırdaki değeri böleceğiz artık dördeEğim ve açı olmayacak yalnız bu bölmede

İşaretle kağıtta bir nokta, yaz p0 poligonuKoy minkaleyi çek hesapladığın doğruyuBunu bir gönye ve minkaleyle yapacaksın

Çıkan sonuçlara gör bak sende şaşacaksın

P0 dan P1 e olsun gerçek mesafe üç elliSıfır nokta sekizyüzyetmişbes cm eder dörtte biri

Gerçek ölçü metre ama biz yaptık santimetreP0 dan çek açısında bir doğru, 0.875 i usulünce

Çölde bedevi olmadı, p0 la p1 arası çıktı ortayaBir doğruyu yerleştirdik artık biz fezaya

Emin ol yolumuz çıktı artık kağıtta ortayaEğer yanlış yaparsan hesabı ulaşırsın sen babaya

Bu işler böyle her satır için devam ederSonunda uzun bir hat çıkar adı kader

Amma bu hat ifade etmez bir şeyiGösterir sadece yönünü ve mesafeyi

Kader çizgisinden asla dışarı çıkamazsınSağı solu işaretlemezsen haritayı yapamazsın

Klino değerlerini de yerine koyman gerekŞunu bil ki harita ancak öyle ilerleyecek

Emsal veriyorum iyi dinle beniAl eline minkaleni ve gönyeni

Aç önüne güzelce mikyas-ı defteriOku poligon P3 ten p4 e olan değeri

İyi dinle bir örnek daha vereceğim yeni yetmeBöyle diyorum diye saygıda kusur etme

Sen giderken biz geri dönüyordukDoğru yolu bizde zamanında böyle bulduk

Olsun araları onların beş nokta kırk altıBöl dörde onu yapar bir otuz altı Klino ederi olsun şimdi eksi yirmi

Biliyorum bu seni biraz gerdi

Fatih BÜYÜKTOPÇU

Dokuz Eylül ÜniversitesiDeprem Araştırma ve Uygulama MerkeziKarst Araştırmaları Grubu

Foto

ğraf

: Gül

şen

ÇÜ

KAL

İ

MAYIS-HAZİRAN 2010 CADIKAZANI 19

ABSTRACTS

18 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 2010

YAŞADIKLARIMIZ

Speleoculture page 4This is the last section of the translation

“Photographing Darkness” by Chris Howes. This section covers the period after world war II. It details the use of flashbulbs and cave diving photography. He also mentions that cavers are generally genuine people and when it comes to solve problems they are innovative. Aren’t we all?

Ascend from Abyss under full moonlight page 6

This is story of mapping adventure of one of the biggest dolines in Akseki, Turkey. While ASPEG team were trying to map the huge 200m*400m doline, they have caught by thunderstorm and lightning. They had to hide under a rock and wait fort he weather and later ascend for a brief moment under full moon light than back to full thunderstorm again. They had pretty good adventure returning back to village under heavy rain.

Basic food intake principles for sportsman page 9

Büşra, our new caver, is a graduate of Marmara University Sports faculty explains in details how to feed ourselves properly while we are caving. Discover with google translate whether the photos fit the descriptions she is talking about

Story of Küre page 11The author is caver from Hacettepe

University Caving club, explains the expedition to Küre mountains together with ASPEG. Ahmet had tremendous experience with his trip because he was constantly in caves with deep shafts, caves with rivers inside and nice

horizantal ones as well. He describes the atmosphere of the camp in his writing.

Cave Diving History (Chronology) page 14This is a brief facts of cave diving from

internet. It aims to inspire our Turkish cavers to be more active in this field of caving.

Speleoart page 16This is the continuation of cave mapping

poem. This section covers how to draw a map.

Did you know? age 17This section briefly mentions the first

speleology institute establishment in the world by Emil Racovita, Romania. It is sad that with karstic areas as we have in Turkey, we should have this kind of institute long time ago.

Our life page 18This is our photo section from trips,

excursions and practices. Enjoy it !

Foto

ğraf

: Mes

ut Ş

EN