bİlİmde deĞer yargilari ve bİlgİ ÇaĞinda …Ÿer yargıları 1.doc · web viewbİlİmde...

47
BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN * Giriş: Genel olarak değer yargılarının tanımı Değer ve değer yargıları konusu, bilimde ve felsefede yoğun olarak tartışılmış ve bugün de tartışılan bir konudur. Değer yargıları sadece sosyal bilimlerin değil, aynı zamanda doğa bilimleriyle de yakından ilgili bir tartışma alanıdır. Değer ve değer yargıları, insan ve toplumla ilgili olan bir konudur. İnsanlar ve toplumlar, yaşam sürecinin getirdiği bazı kazanımları "önemli", "değerli" "olması gereken" veya tam tersi biçimde bir yargıya sahip olurlar. Özne ve nesne ayrımına göre değerlere iki açıdan bakılabilir( D.Özlem 2002,ss203-204): Özne bazlı yaklaşımda değerler birey ve toplum açısından iki grupta ele alınmaktadır. Birey açısından değer; Genellikle benimsenen, özenilen, önemsenen, üstün tutulan, Uğrunda uğraşılması, çaba gösterilmesi, gerçekleştirilmesi gereken, Nesne, olgu ve olayların kendinde bulunmayan, fakat insanlar tarafından bireysel ve öznel olarak atfedilen yükletilen niteliktir. * Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü 1

Upload: others

Post on 09-Feb-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER

Prof. Dr. Hüsnü ERKAN*

Giriş: Genel olarak değer yargılarının tanımı

Değer ve değer yargıları konusu, bilimde ve felsefede yoğun olarak tartışılmış ve bugün de

tartışılan bir konudur.

Değer yargıları sadece sosyal bilimlerin değil, aynı zamanda doğa bilimleriyle de yakından

ilgili bir tartışma alanıdır. Değer ve değer yargıları, insan ve toplumla ilgili olan bir konudur.

İnsanlar ve toplumlar, yaşam sürecinin getirdiği bazı kazanımları "önemli", "değerli" "olması

gereken" veya tam tersi biçimde bir yargıya sahip olurlar.

Özne ve nesne ayrımına göre değerlere iki açıdan bakılabilir( D.Özlem 2002,ss203-204):

Özne bazlı yaklaşımda değerler birey ve toplum açısından iki grupta ele alınmaktadır.

Birey açısından değer;

Genellikle benimsenen, özenilen, önemsenen, üstün tutulan,

Uğrunda uğraşılması, çaba gösterilmesi, gerçekleştirilmesi gereken,

Nesne, olgu ve olayların kendinde bulunmayan, fakat insanlar tarafından bireysel

ve öznel olarak atfedilen yükletilen niteliktir.

Toplum açısından;

Bir sosyal grup veya toplumun, kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak

ve sürdürmek için çoğunlukça kabul edilen, ortak duygu düşünce, maç ve çıkarları

yansıtan, genelleştirilmiş ilke ve inançlardır.

Grup veya toplumda; arzu edilen-edilmeyen; beğenilen-beğenilmeyen ve doğru

olan-olmayanı belirleyen standartlardır.

Böylece değerler, öznenin arzu, ilgi, amaç ve ihtiyaçları ve beklentileriyle ilgilidir. Değerler

öznenin; olgu ve nesnelere yüklediği ve atfettiği niteliklerdir. * Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü

1

Page 2: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Öznenin yaşam pratiği bu değerlerin oluşumunda etkilidir. Özneyle bağlantılıdırlar ve ondan

bağımsız bir varlıkları yoktur.

Söz konusu özellikleri nedeniyle hep bir tartışma konusu oldukları için bugün değer

relativizminden bahsedebiliyoruz.

Nesne bazlı bakış açısında ise; değerlerin özneden bağımsız olarak varolduğu, gerçek

olduğu görüşünden hareket edilmektedir. Bu gerçeklik daha çok bir ideal, ya da mutlak veya kutsal

bir nitelik olarak görülmektedir.

Bunlar ekonomi politikasında, politika uygulayıcısına, siyasiler tarafından verilen teleolojik

amaçlar yani amaç-araç bağlamında veri alınan veya metafizik dünyada mutlak olarak kabul edilen

teolojik (dini) değer yargılarıdır.

Söz konusu, öznelci ve nesnelci bakış açılarının içinde ortaya çıkan değerler;

Hazcı (hedorist) değerler; haz-acı;

Bilgisel değerler; doğru-yanlış;

Ahlaksal değerler; iyi-kötü;

Estetik değerler; güzel-çirkin

Dini değerler; sevap-günah;

şeklinde sınıflandırılmaktadır (Özlem:2002;s.205)

Bu makalede konunun felsefi tartışmasına girmeden, daha çok bilimde değer yargıları

konusunu özetledikten sonra;değer yargılarının özel bir alanı olan etik değerlere ve özellikle de

bilgi çağında etik değerlere ağırlık vermek istiyoruz.

A. Bilimde Değer Yargısı Sorunu

Bilimde değer yargısı tartışması iki tavrın belirginleşmesine yol açtı:

Bilimde değer yargısına yer vermek istemeyen görüş

Tam aksine bilimin değer yargısız olamayacağını savunan görüş

2

Page 3: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bilimde değer yargılarına yer vermek istemeyen görüşe göre; doğa bilimlerinde olduğu gibi,

sosyal bilimlerde de bilimsel araştırma konusu, empirik gerçekler, yani bizzat "olan" olaylardır.

Nasıl ki, doğa yasaları ortaya konurken bunların, belli amaçlar için anlamlılığı sorulmuyorsa, sosyal

bilimlerde de sosyal olayların ve bunlara ilişkin kuralların etik değerlendirilmesi bilim dışı görülüp

reddedilmektedir.

Bir sosyal olay ve ilişki üzerine etik açıdan yapılan her değerlendirme, bilimsel gerçek değil,

bir değer yargısıdır. Değer yargıları, kişisel dünya görüşü, ve etik anlayışından kaynaklanan "iyi"

ve "kötü" şeklindeki sübjektif ifadelerdir. Böylece değer yargısında bulunmak; sosyal gerçeğe

ilişkin pozitif bir tutum değil,; gerçeğin, "olması gerekene" göre şekillendirilmesini amaçlayan,

normatif bir tutumdur. Eğer bir olgunun değerlendirilmesi "iyi" ise, olması; "kötü" ise olmaması

istenir. Oysa ki, "olan" bir gerçekten, hiçbir zaman "olması gereken" çıkarılamaz. Ayrıca değer

yargılarının doğru veya yanlışlığı, empirik-gerçek olayla test edilemez; sadece sübjektif-kişisel bir

inanç değeri taşır.

Bu görüşe karşılık olarak, sosyal bilimlerin değer yargılarından arındırılamayacağı görüşü

yer alır. Her şeyden önce "bilimsel ifadelerin değer yargısı içermemesi" ilkesi, kendisi bir değer

yargısı oluşturur. Mademki bu ilke kendisi bir değer yargısıdır; bu durumda yukarıdaki ilkeyi

tersine çevirip, "empirik olaylar konusunda, rasyonel-bilimsel tanı ve bilgiye sahip bilim

adamlarının değerlendirmelerine daha çok başvurulması gereklidir" diyebiliriz.

Diğer yandan, değer yargılarının temelinde belli politik ve etik dünya görüşleri yer alır.

Bunlar, toplumların kültürel gelişmesi içinde evrimleşip oluşur. Bu nedenle sosyal bilimlerin değer

yargılarından arınmaları tümüyle mümkün olmadığı gibi, anlamlı da değildir.

Bilim tarihi açısından konuya bakıldığında, değer yargısı tartışmalarının çok eskiye

gitmediği görülür. Sosyal bilimlerin, ve özellikle ekonomi biliminin 20. yy'ın başında gösterdiği

gelişme düzeyi, değer yargısı tartışmasının ortaya çıkmasına yol açmıştır. O zamana kadar, sosyal

bilimlerde normatif ifadelerin varlığı bir sorun olarak algılanmadığı gibi; bilim adamları, politika

uygulamaları için normatif önerilerde bulunmayı kendilerinin temel görevleri olarak görmüşlerdir.

Bu tutumun sonucu olarak ekonomi biliminde, 18. ve 19. yy' da ortaya çıkan çeşitli görüş ve

okullarda, teorik ifade ve ekonomi politikasına ilişkin önerilerin birlikte ve iç içe yer aldığı

gözlenmektedir. Ancak Max Weber' in 1904' deki "Objektiflik" üzerine yazdığı bir makale ile

3

Page 4: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

ortaya konan sorun, "Verein für Socialpolitik" (Sosyal Politika İçin Birlik)' in 1909' daki Viyana

toplantısında ekonomi biliminin temel tartışmalarından birinin başlamasına yol açmıştır.

Birliğin çalışmalarını daha bilimsel bir düzeye çıkarma amacıyla, genç kuşağı temsil eden

Max Weber ve W. Sombart, "bilimsel ifadelerin değer yargısı içermemesi gerektiğini" ileri

sürmüşlerdir. M. Weber, "Yeni Tarihçi Okulun" eski kuşak temsilcilerinden A.Wagner ve G.v.

Schmoller gibi bazı üyelerin, sosyal politika konularındaki angajmanlarını bilimsel objektiflik için

tehlike olarak görmüştür. Özellikle duygusal düşünce, bireysel değer yargısı ve politik tutumların

bilimsel ifadelere dahil edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Bunlara karşılık, E.v. Philippovich,

O. Spann ve F.v. Gottl-Ottlilienfeld sosyal bilimlerin, kaçınılmaz olarak normatif ifadeler

içereceğini ileri sürmüşlerdir.

Değer yargısı üzerine yapılan tartışmalar hızını kaybetmeden günümüzde de sürmektedir.

Tartışmalarda kesin bir sonuca varılmamakla birlikte değer yargısı sorunu çeşitli açılardan açıklık

kazanmıştır.

B. Değer Yargısı Çeşitleri

İnsan davranışlarının gerisinde, belli değer yargılarından oluşan bir sistem yatar. Fakat bu

değer yargıları sistemi kendi içinde hem çelişkiler, hem de belirsizlikler taşır. Çünkü bunlar

birbirleriyle zıt amaç, çıkar ve ideallerle ilgilidir. Bu nedenle, belirlenmiş ve kesin davranış

biçimleri yerine; bu zıtlıklar arasında sağlanan bir etik uzlaşmaya bağlı olarak belli davranışlar

oluşur. Böylece davranışların gerisinde yer alan değer yargıları arasında belli öncelik sıralaması yer

alır.

Bazı değer yargıları tüm insanlık veya bir toplum için geçeri görünürken, bazıları belli

grup veya bireyler düzeyinde geçerlidir. Bireyler, bu iki uç (genel ve bireysel değer düzeyleri)

arasında belli bir noktada yoğunlaşan kendi "değer yargısı düzeyine"sahiptir. Bu düzeye karşılık

olan bir "ahlaksal kişiliği benimser. Birey zıt değer yargılar sistemi içinde, kendi "ahlaksal

kişiliğinin yoğunlaştığı düzey" dışında kalan değer yargılarını genellikle dışlama

eğilimindedir. Böylesi bir seçicilik, kişinin, "çıkarcı-fırsatçı" tutumunun bir sonucudur.

Günlük yaşamda kişisel değer yargıları daha önemli bir rol oynamakta ve genel değer

yargıları geri plana itilmektedir. kişisel değer yargıları daha çok "ben" duygusu ile ilgili olup;

4

Page 5: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

kişinin, belli bir zaman ve ilişkiler ağı içindeki ekonomik, sosyal ve cinsel çıkarlarına göre

belirlenmektedir.

Güncel yaşamda etkili olan kişisel düzeydeki değer yargıları çoğu kez gizlenmek istenir. Bu

amaçla değer yargıları gerçek olaylara ilişkin "değerlendirmeler" olarak değil, daha çok ilgili olaya

ilişkin görüşler ve bu görüşlerin yol açtığı "sonuçlar" olarak sunulmak istenir. Böylece kişisel

değer yargıları ve inançlar, başka bireylere daha kolay aktarılır. Gerçeklerden, bu şekilde saptırılan

"görüş"ler ise, artık gerçek olay konusunda "saptırılmış" yanlış görüşlerdir. İnsanlar, düşüncelerin

gerisine gizledikleri, birbirleriyle bağlantılı olan bu değer yargısı sistemlerinden ancak kendi

amaçlarına uygun olanlarına inanmak ister. Bunların açığa çıkarılmasına da, genellikle karşı

koyarlar. Görüşlerin, değer yargıları yoluyla saptırılarak açıklanması eğilimi, her toplumda ve çağda

var olagelmiştir. Değer yargılarının "görüş"leri saptırması yanında "görüşler" de değer yargılarını

etkiler, özellikle onların değişmesine yol açar. Görüldüğü gibi değer yargıları, görüşlerle birlikte,

kişilerin gerçek olaylara ilişkin düşünceleri içinde yer alır.

Değer yargılarının kaynakları çeşitlidir. Bir kısmı, kişinin kalıtımı, doğal çevresel

özellikleri, yaşam deneyimi, kişilik yapısı ve eğilimlerinden kaynaklanırken; diğer bir kısmı

kişinin içinde yaşadığı toplumun kültürel, ekonomik ve politik gelişme düzeyinin etkisiyle

oluşmuştur. Diğer yandan bilimsel uğraşta da kuşaktan kuşağa aktarılan değer yargıları söz

konusudur. Ayrıca sosyal bilimlerde objektiflik yanında, pratik amaçlar da önemli bir yer tutar. Bu

nedenle, sosyal bilimlerde, olayların ve toplumun anlaşılması kadar, bunların değiştirilmesi de

amaçlanır. Bütün bu neden ve kaynaklara bağlı olarak, çeşitli değer yargıları ortaya çıkar.

Çalışmanın başında yaptığımız ayrımı; bilimle bağlantısı açısından dört grupta

toplayabiliriz:

1. Kişisel (sübjektif-öznel) değer yargıları;

2. Toplumsal (Normatif) değer yargıları,

İdeolojik değer yargıları,

Dini değer yargıları,

Etik değer yargıları,

5

Page 6: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

3. Teleolojik değer yargıları,

4. Ontolojik değer yargıları.

Kişisel (sübjektif-öznel) değer yargıları, yukarıda değindiğimiz bireysel değer yargıları

düzeyine karşılıktır. Bu değer yargıları, rasyonel bir düşünce sürecine dayanmadan, sadece duygu,

heyecan ve bireysel karakter özelliklerine bağlı olarak ortaya konan inançları yansıtır. Güzel-çirkin

şeklindeki estetik değer yargıları da kişisel değer yargıları kategorisine dahildir. Kişisel değer

yargıları, emprik olaylara ve objektif (nesnel) temele dayanmadıkları için test edilmeleri

olanaksızdır. Bu nedenle bilimsel özellik göstermezler.

Bireysel düzeydeki kişisel (sübjektif) değer yargıları çoğu kez, toplumda daha üst düzeyde,

genel kabul gören normatif değer yargılarının uzantıları olabilir. Toplumda genel kabul gören

normatif değer yargıları, toplumsal yaşama ilişkin belli normlar getirdikleri için, normatif değer

yargıları olarak adlandırılır. Bunlar, belli bir dünya görüşü, dini ve metafizik görüş veya soyut

ideallere dayanırlar. Kısacası toplumsal, normatif değer yargıları;

İdeolojik değer yargıları,

Dini değer yargıları ve

Etik değer yargıları

olmak üzere üç ana grupta toplanır.

Kişisel ve normatif değer yargıları, kişiler için belli inanç sistemleri oluşturur. Bu değer

yargılarına ya inanılır, ya da reddedilir. Bu yüzden değer yargıları, inanan için geçerli,

inanmayanlar için geçersizdir. Doğruluk ve geçerliliği, empirik olaylarla kanıtlanmadığı için,

sübjektif değer yargılarında olduğu gibi, normatif değer yargılarının da bilimsel

değerlendirilmeleri sorun olmaktadır.

Teleolojik değer yargıları, belirlenmiş belli amaçların gerçekleştirilmesinde söz konusu

olan araçların uygunluğu üzerine verilen yargılardır. Burada belli bir amaca ulaşmak için; hangi

araçların daha uygun olduğu konusunda; yani amaç-araç ilişkisi üzerine bir açıklama getirilir. Bu

nedenle yapılan değerlendirme, amaçlar üzerine değil, amaçları gerçekleştirme de ortaya çıkan

araçların uygunluğuna ilişkindir. Toplumun amaç sıralamasında, en son ve üst amaca varıncaya

6

Page 7: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

kadar çeşitli amaçlar söz konusudur. Her ön amaç, bir üst amaç için araç olma durumundadır. İşte

teleolojik değer yargıları, bu "ön-amaçları", yani araçların üst amaçlar için uygunluğuna ilişkindir.

Bu değer yargılarının bilimselliği Max Weber tarafından da kabullenilmektedir. Amaç-araç

ilişkileri üzerine kurulan bilimsel ekonomi politikası teleolojik değer yargıları içerir. Bu nedenle

de normatif bir bilim dalıdır.

Ontolojik değer yargıları, ekonomik ve toplumsal sürecin varlığına ilişkin temel değer

yargılarıdır. İnsanların toplumsal yaşamın ve ekonomik uğraşın varlık nedeni ve nihai amaçları

üzerine getirilen değer yargıları ontolojiktir. Ontolojik değer yargılarının bilimselliğini savunanlara

göre, ekonomik uğraşın kendisinin bir öz amacı vardır. Bu öz amaç, ekonomi biliminin temel değer

yargısını belirler. Örneğin, kaynakların kıt ve sonsuz olduğu yargısı, ekonomi biliminin varlık

nedenidir.

Toplum ve ekonomi bir bütün oluşturur. Bu bütünü oluşturan elemanlar, genel bütünün

fonksiyonel işlerliğine bağımlıdır. Bu durumda, genel bütünün yani ekonomik düzenin fonksiyonel

işlerliği ve entegrasyonu toplumun temel bir sorunu olur. Bu nedenle, var olan sosyo-ekonomik

düzenin, toplumun en üst değer sistemi ve temel ilkesi olarak, mevcut kültürel gerçeklerle

tutarlılığı ve uygunluğu üzerine verilen değer yargıları, yani; bir toplumda belli bir ekonomik sistem

veya düzeni yerleştirmek "gerekip gerekmediği" konusunda verilen değer yargıları ontolojiktir.

Değer yargısı tartışmasında üzerinde en çok durulan sorun, ontolojik değer yargılarının bilimdeki

yeri konusunda olmuştur. Ontolojik amaçların belirlenmesi; bilim ya da politikadan hangisine

bırakılacaktır? Bu konuda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.

Burada değinilen değer yargısı çeşitlerinden teleolojik değer yargıları, diğerlerinden ayrılan

bir özellik gösterir. Diğer değer yargılarının hepsinde, verilen yargı ile birlikte, arzulanan amaç

lehine kaçınılmaz bir tercih yapılmaktadır. Buna karşılık teleolojik değer yargılarında böyle bir

tercih söz konusu değildir. Her ne kadar burada da "daha iyi" veya "daha kötü" şeklinde bir

değerlendirme yapılıyorsa da; bu değerlendirme seçilmiş amaçlar üzerine değil, amaçları

gerçekleştirecek araçların uygunluğu üzerine olmaktadır.

C. Bilimsel Uğraşta Değer Yargılarının Ortaya Çıktığı Alanlar*

Değer yargısı üzerine yapılan uzun tartışmalar, bilimsel uğraşın üç alanında değer yargısı

sorununun ortaya çıkabileceğini göstermiştir. * Bu konular incelenirken öncelikle "ekonomi politikası" göz önünde tutularak açıklamalar yapılmaktadır

7

Page 8: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Değer yargıları;

Bilimsel uğraşın araştırmacısı olarak bilim adamında

Araştırma konusunda (objede) ve

Araştırma konusuna ilişkin bilimsel ifadelerde

ortaya çıkabilmektedir. Bu ilişkiler şematik olarak aşağıdaki gibi gösterilebilir.

1. Bilim Adamı ve Değer Yargıları

Burada konu; araştırıcının, bilimsel ifadelere ulaşılıncaya kadar yürüttüğü bilimsel uğraşta,

ne dereceye kadar değer yargılarında bulunabileceği sorunudur. Araştırıcı olarak bilim adamı, yani

özne (subje)' de ortaya çıkan değer yargısı sorunu, bilimin değer temeli (Wertbasis) olarak

bilinmektedir. İster sosyal bilimci olsun, isterse doğa bilimcisi olsun her bilim adamı çalışmalarında

seçici olmak zorundadır; çünkü araştırma konusunun sınırlarının belirlenmesi gerekir. Burada

yapılan her seçim, ister bilinçli olsun, ister bilinçsiz, bilim adamının değer yargılarıyla yakından

ilgilidir. Bilim adamı belli bir konuyu seçmek, konunun belli yönlerine açıklık vermek ve buna

bağlı olarak da belli kavramları kullanmak durumundadır. Bilim adamı, araştırma sürecinde sürekli

olarak, araştırmanın ilgi alanı ve amaçlarına uygun seçimler yapar. Bunların hepsi, belli

değerlendirmeleri gerekli kılar.

Diğer yandan bilim adamı, toplumun bir üyesidir. Bilimsel uğraş ise sosyal bir süreçtir. Bu

sosyal sürecin içinde bulunan ve onun bir parçası olan bilim adamının kendi düşünce sistemi de,

8

1. Bilim Adamı 2. Araştırma Konusu

3. Bilimsel İfade

Page 9: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

sosyolojik olarak belirlenir. Bu nedenle, belli değer sistemlerine ve değer yargılarına bağlı olarak

tutum ve davranışlarda bulunur.

Sonuç olarak, bilim adamı ve onun sosyal dünyası, kaçınılmaz olarak değer yargıları içerir.

Bu alan, bilimin öznel alanıdır. Burası, bilimin çeşitli teori ve yöntemlerinin keşfedildiği alandır.

Burada, bilim adamının duyguları, heyecanları, düşünceleri ve sezgileri önemli roller oynar.

Toplumun bir üyesi ve bir insan olarak bilim adamı, değer yargılarınca yönlendirildiği gibi,

çalışmasını da aynı değerlere bağlı olarak yönlendirir.

Bu açıklamaların gösterdiği gibi, sosyal bilimler ve ekonomi politikası da dahil olmak üzere,

her bilim dalında, bilimsel uğraşın öznel alanı, yani teori geliştirme ve bulmanın psikolojik süreci

değer yargıları içerir. Bilim adamı, konu ve yöntem seçiminden, hipotezlerin kullanılabilirliği,

teorilerin geçerliliği ve araştırma konusu için gözlemlerin önemine kadar her alanda kararlar verip,

seçimler yaparken, belli norm ve değer yargılarına dayanır. Kısacası, bilimsel uğraşın öznel

alanında değer yargılarının varlığı kaçınılmazdır.

Bilim adamıyla bilimsel uğraşta bir değer temeli bulunması ve buna bağlı olarak bilimsel

ifade ve teorilerin ortaya konması, üstü kapalı olarak değer yargılarının bu alana da yansıdığı

tartışmasını doğurmuştur.

Bir görüşe göre bilimsel uğraşın öznel alanında (bilim adamında) değer yargısını

kabullenirken, bilimsel ifadelerde kabullenmemek, başta kullanılan değer yargılarını örtbas

etmektir. Bu nedenle öznel alanın normatif olması durumunda, bilimsel ifadeler alanının da

normatif olarak düzenlenmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

Bu görüşe iki noktada karşı çıkılmakta ve aşağıdaki görüşler ileri sürülmektedir.

Her iki alanda da değer yargılarının geçerliliğini kabullenmek için, herkesçe benimsenen, objektif,

çelişkisiz genel değer yargılar sisteminin varolması gerekir. Oysa değer yargıları çok çeşitlidir ve

çelişkilidir; ayrıca kesin olarak belirlenemezler. Bu nedenle bilimin öznel alanındaki değer

yargılarının, bilimsel ifadelere alınan değer yargılarıyla karşılanması ve dengelenmesi

savunulamaz. Öznel alandaki değer yargılarına bağlı olarak gelen yanılgı ve hataların bilimsel

ifadeler alanındaki değer yargılarınca dengelenmesi mümkün değildir. Ancak genel, tutarlı ve

çelişkisiz bir değer yargıları sistemi bulunsaydı böyle bir yaklaşım geçerli ve haklı olabilirdi.

9

Page 10: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Diğer yandan bilimin öznel alanındaki değer yargılarının elenmesi hiç de zorunlu değildir.

Bilimsel ifadelerin ortaya çıkma aşamasında bilim adamının, psikolojik ve duygusal motiflerin

etkisinde kalması; ortaya koyduğu bilimsel ifadelerin mantıksal içeriği ile ilgili değildir.

Bilimsel ifade olarak ileri sürülen görüş; mantıksal içerik ve tutarlılık açılarından sürekli

eleştiri ve denetlemeye açıktır. Diğer yandan bilim adamının değer yargıları ve yaşadığı

sosyolojik ortam da, bilimsel araştırma konusu yapılabilir.

Özetlenirse, bilim adamının, yani bilimin öznel alanını oluşturan bilimsel uğraşın psikolojik

süreci değer yargılarından arındırılamaz. Fakat bu süreçte bilim adamının yaptığı her tercih bilimsel

araştırma ve denetleme konusu olabilir. Ayrıca bu alandaki değer yargılarının bilimsel ifadelerin

içeriğine yansıması zorunlu değildir; çünkü bilimsel ifadeler alanı, gerçeği açıklamaya yönelik,

gerçek yargılarını yansıtan mantıksal ifadelerden oluşur. Bu durumu doğa bilimlerinde daha açık

olarak görebilmekteyiz; doğa bilimcisi, değerlendirmeler yapmasına karşın, ortaya koyduğu

bilimsel ifadeler değer yargıları içermez. Bilim adamı akademik uğraşında norm ve değer

yargılarına dayanırken, bu uğraş sonucunda oluşturduğu bilimsel ifadeler, söz konusu değer

yargılarından bağımsız olabilir. Fakat bilimsel ifadelerin başka nedenlerle değer yargısı içerip

içermeyeceği, aşağıda araştırılacak bir konu olarak ele alınacaktır.

2. Bilimin Araştırma Konusunda Değer Yargıları

Bilimsel uğraşta değer yargısı sorununun ortaya çıktığı ikinci alan araştırma konusudur.

Bir araştırmanın konu alanında ortaya çıkan değer yargıları bilimsel uğraşının konusu içine girer

mi? Yoksa bunlar araştırma konusundan dışlanmalı mıdır?

Ekonomik ilişkiler sosyal yaşam içinde ortaya çıkan insanlar arası ilişkiler olarak, sosyo-

ekonomik davranışlar ve ilişkilerdir. Bu tür davranış ve ilişkiler değer yargıları ile birlikte varolur.

Çünkü insanlar, yansız kalmak yerine sürekli değerlendirmek durumundadır. Bir toplumda varolan

değer yargıları, ekonomik davranışların en önemli belirleyicilerinden biridir. Bu nedenle ekonomi

politikası olarak alınacak önlemlerde başarılı olabilmek için, toplumun çeşitli kesimleri ile kişilerin

davranış ve değer yargılarının araştırılması gereklidir. Toplumsal davranış ve ilişkiler içinde çeşitli

değer yargılarının varlığı, bunların bilimin inceleme konusu içine alınmasını kaçınılmaz kılar. Bilim

bu görevi yerine getirmekten kaçınamaz. Bilim, insanların değerlendirici davranış ve değer yargıları

konusunda bilgi aktaran, onları tasvir eden, açıklama yapan ve bu konuda öngörüde bulunan

ifadeler ortaya koymak durumundadır. Bu şekilde aktarılan bilgi, tasvir ve açıklamalar, konuya

10

Page 11: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

ilişkin gerçek yargılardır. Burada inceleme konusu değer yargılarıdır. Böylece değer yargıları

üzerine bilgi sahibi olunmakta ve onlar üzerine informatik bilgiler aktarılmakta, değer yargısı

üzerine değer yargısında bulunulmamaktadır.

Bilimin konu alanında bulunan değer yargıları açıkça ortaya konmayıp üstü örtülü olarak

veya çoğu kez gizlice içerilirler. Bu tür değer yargıları, gerçek yargılarıymış gibi sunulmak

istenir. Özellikle politik alandaki değer yargıları ilgilileri etkileyebilmek için üstü örtülü olarak

gerçek olgularla birlikte sanki gerçek yargılarmış gibi sunulurlar. İşte bu şekilde gerçek olguların

incelenmesinde onlarla birlikte sunulan normatif içeriğin, yani gizli değer yargılarının açığa

çıkarılması, ekonomi politikasında ideoloji eleştirisi olarak adlandırılır. Çünkü, davranış şekli ve

düşüncelerin gerçek olgulara ilişkin ifadeler olarak sunulmasında ideolojiler, örtülü değer yargıları

olarak gizlice içerilir. Burada ideoloji, bireysel veya genel değer sistemleridir.

İdeolojilerle kişilere bilgi aktarmak yerine onların davranış ve düşünceleri etkilenir. İdeoloji

eleştirisi ile gizlenen değer yargıları açığa çıkarılarak ileriye sürülen görüşün gerçek olgulara ilişkin

yönü vurgulanır. Bu yaklaşım, bir değer sistemine “karşı tutum” takınmaya yönelik değildir.

Bir ideoloji yerine “daha iyi veya “doğru ideoloji” koyma uğraşı, ideoloji eleştirisi değil,

ideoloji kavgasıdır. İdeolojilerden birini kötüleyip, bir diğerini savunmak bilimsel bir tutum

değildir. Tarafgir tutum politik kavgadır. Bu nedenle ideoloji eleştirisi ideolojilerden “kötüsünün”

yerine inandığımız “iyisini ” koyma kavgası değil, gerçek olgulara ilişkin olarak ileri sürülen

görüşlerdeki örtülü değer sistemlerini açığa çıkarmaktır. Ancak bu şekilde sunulan görüşler

gerçek olay hakkında bilgi aktaran “gerçek yargılar”dır. Bu konular günümüzde bilgi sosyolojisinin

ilgi alanını oluşturur.

Pratik ekonomi politikasında ideolojik tutum ve öneriler oldukça yoğundur. Bunlarım sosyal

bilim açısından incelenmesi kaçınılmazdır. Ancak bilimsel araştırmalar sonucunda ekonomi

politikasının yanlış amaçlara yönelmesinin önüne geçilebilir. Bu nedenle sosyo-ekonomik olgulara

ilişkin görüşlerdeki gerçek yargıları ile bunlarla bağlantılı olarak gizlenen değer yargılarının açığa

çıkarılmasının önemi büyüktür.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı değer yargılarının (ideolojilerin), sosyal bilimler

tarafından incelenmesi ekonomi politikasını da ilgilendirir. Ekonomi politikası için değer

yargılarının analizi;

11

Page 12: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

İlk olarak, ekonomik davranışların nedenlerini açıklamakta

İkinci olarak, pratik ekonomi politikasının temel sorunlarının seçiminde ölçüt olmakta

ve

Üçüncü olarak, ideolojik saptırmaların belirlenmesi açısından yararlı olmaktadır.

Kısacası; sosyal bilimler konu alanında değer yargıları içeririler. Bunlar bilimin inceleme

konusudur. Konu alanındaki gizli değer yargılarının açığa çıkarılması ve değerler üzerine ileri

sürülen ifadelerin gerçeklik derecelerinin araştırılması bilimsel bir görevdir.

Değer yargıları sistemi; sosyo-kültüler gelişme içinde oluşup yerleşir ve sonuçta toplumun

davranış kurallarını belirler. Bir kültür yapısı içinde yerleşmiş genel değer sistemlerini,

bireysel mantıkla aşıp, daha üst bir değer yargısı açısından değerlendirmek olanaksızdır. Çünkü

bireysel mantık da içinde yaşadığımız kültürün bir unsurudur. Bu nedenle, toplumun var olan

nedenleri, ancak aynı kültürün sahip olduğu diğer değerlerle ölçebiliriz. Bu yolla toplumun,

değer sistemleri arasındaki bağlantı, tutarlılık ve çelişkileri ortaya koyabiliriz. Bu anlamda

değer yargıları ve bunların gerçekliliği üzerinde bilgi veren ifadeler oluşturmak olanaklıdır. Bu

nedenle ekonomi politikası bilimsel gerçeği belirlerken, yalnızca mantık ve empirik gözlemlere

dayanmakla kalmamalı aynı zamanda toplumdaki genel ve kültürel değer sistemlerinin

geçerliliğini de dikkate almalıdır.

3.Bilimsel İfadeler ve Değer Yargıları

Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi, bilim adamının belli değer yargılarına sahip

olması nedeni ile her bilim belli değer temeline sahiptir. Ayrıca sosyal bilimler,araştırma

alanlarındaki değerlendirmeleri de incelemek zorundadır. Böylece bilimsel uğraşın, özne (bilim

adamı)ve nesne (konu) alanları da kaçınılmaz olarak değer yargıları yer alır. Şimdi ise, üçüncü

alan, yani bilimsel ifadelerin kendilerinin değer yargısı içerip içermeyeceği sorununa gelmiş

bulunuyoruz. İşte asıl değer yargısı tartışması bu alanda yapılıyor.

Bilimsel uğraşta, inceleme konusuna ilişkin bulgular, bilimsel cümle ve ifadelerle ortaya

konur. Bu nedenle, söz konusu bilimsel ifadelerin mantıksal gramatik açıdan analizi yoluyla,

bilimsel ifadelerin değer yargısı içerip içermediği belirlenir. Böylece bilimsel ifadelerde değer

yargısı sorunu, konu alanından “konu dili” (objektsprache) alanına taşınıyor.

12

Page 13: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bilimde çoğu kez, değer yargıları olarak ortaya çıkan normatif ifadelerle, empirik olguyu

yansıtan, bilgi aktaran (informasyon bildiren) ifadelerin birlikte yer aldığını görürüz. İşte

bilimde değer yargısına karşı çıkan görüş, bilimsel ifadelerde değer yargılarına yer olmadığını;

sadece bilgi aktarma (informasyon bildiren) ifadelerin yer alması gerektiğini savunur.

Bu yönde bilimsel ifadelerde değer yargılarına açıklık getirmek konusunda dil

analizlerinden yararlanılmaktadır. Çünkü, kişiler değerlendirici davranışlarını dille ortaya

koyuyor. Bu nedenle sorunun ele alınmasında dilsel açıklamaların önemli bir yeri vardır. Dil

felsefesindeki çalışmalar konunun aydınlanmasına katkı yapmıştır.

Değer yargılarının dil analizleri açısından incelenmesinde iki unsuru birbirinden ayırmak

gerekir.

Dilde tasvirci (descriptive) unsurlar: Dilin bu kısmı gerçek olaya ilişkin tanıları ve

nedensellik ilişkilerini yansıtarak, konuya ilişkin bilgi aktarır.

Dilde kural koyucu (prescriptive) unsurlar:dilin bu kısmı gerçek olaya ilişkin bilgi aktarma

yerine, inançları dile getiren ve kişileri yönlendiren bir fonksiyon yüklenir. Bununla diğer

kişilerin tutum ve davranışları etkilenmek istenir.

Dilin bu iki unsuruna dayalı olarak, tasvirci dil (deskriptive-Sprache) ile kural koyan dil

(praeskriptive-Sprache) ayrımı yapılmaktadır. Böylece gerçek durumları yansıtan gerçek

yargıları; tasvirci dil kullanırken, yönlendirme amacına yönelen değer yargıları, kural koyucu

dil kullanır. Bunların temel amacı, gerçek olay konusunda bilgi aktarmaktan çok, davranışların

yönlendirilmesine hizmet etmektir. Değer yargıları, gerçek olayı tasvir etmediği ve onu

açıklamada kullanılmadığı için bilimsel bilgi aktarmazlar. Bu nedenle, ilgili olduğu konuda

informasyon vermez. Gerçek olay konusunda informasyon aktarmayan ifadelerin yanlışlık veya

doğruluğu mantıksal açıdan kontrol edilemez. Bu nedenle; değer yargılarının doğruluk veya

yanlışlığı söz konusu değildir. Bunlar, gerçeği yansıtmaya uygun değildir, gerçek olayla test

edilemezler.

Buna karşılık bir ifadenin (cümlenin) değer yargısı olarak kullanılması ile aşağıdaki

durumlar söz konusu olur:

13

Page 14: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bir cümleyi değer yargısı olarak kullanan bir kimse, ilgili konuyu belli bir davranış ve

tutum için kısmen veya tamamen olumlu veya olumsuz bir şekilde gösterir.

Değer yargısı kullanan bir kimse, normatif olarak belirlenmiş ”temel bir ilke veya

ölçeğin genel geçerlilik” taşıdığına inanır ve buna uygun tutum ve davranış ister.

Değer yargısı kullanan kimse, diğer ilgililerin de kendi yargılarınısöz konusu temel ilke

ile özdeşleştirilmesini bekler.

Bilimsel ifadelerin yanlışlanabilir olması, bunların empirik özelliğinin bir ölçütüdür.

Gerçek yargılar ve bunların testleri, yalnızca bir bilim adamı tarafından değil, diğer bilim adamları

tarafından da kontrol edilir. Bu şekilde, gerçek yargıların testi, özneler arası (intersubjektif)

kontrol edilebilirliğe sahiptir. Buna karşılık değer yargıları test edilemedikleri gibi, özneler arası

kontrol edilebilirliğe de sahip değildir.

Kısacası, bir bilimsel ifadede, özneler arası kontrol edilebilen ve gözlenen olgularla test

edilebilen unsurlar,empirik içerikli ve dolayısıyla tasvircidir. Buna karşılıközneler arası kontrol

edilemeyen ve test edilemeyen unsurlar yönelendirici değer yargılarıdır.

Bilimsel ifadelerde kullanlan dilin belirlenmesinde etkili olan bir nokta, bilimin pratiğe

uygulanmasındaki beklentimize bağlıdır. Yani bilimin görevi ve fonksiyonları üzerine bilim

adamlarının görüşleri önemlidir. Bilimin toplumsal görev ve fonksiyonları konusunda üç tutum

söz konsudur.

İlk görüşe göre, bilimin görevi yalnızca bilimsel açıklamalar yoluyla bilimsel bilgi

kazanmaktır. Bilimin görevi inançları belirlemek değildir. Bilimsel ifadelerin ortaya

konamasında tasvirci dil yeterlidir.

İkinci görüşe göre, bilimin görevi bilimsel tanı değil, insanların yaşam karşısındaki

tutumlarını etkilemektir. İnsanlar güdülenerek yönlendirilmelidir. Bu durumda,

bilimsel ifadelerin normatif sistemler üzerine oturtulması ve yönlendirici dil

kullanmaları kaçınılmazdır.

Üçüncü görüşe göre, bilimin görevi bilim adamı yerine göre; hem tasvirci, hem de

yönlendirici dil kullanarak; hem bilgi verme (informasyon), hem de yönlendirme

14

Page 15: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

görevini yerine getirir. Böylece bilimsel ifadelede gizli veya açık norm sistemleri yer

alabilir.

Bu tutumlardan birini veya diğerini bilimin görevi olarak görmek, bilimsel bir tutum

değildir. Bu tercih, ancak bilim adamlarının kendi bireysel sorunudur. İlk tutumun tercih edilmesi,

bilimsel ifadelerde değer yargısının olamayacağı görüşüne yol açarken, ikinci veya üçüncü

tutumun tercihi ise, bilimde değer yargılarının kaçınılmazlığı görüşüne ve dolayısıyla bizi normatif

bilime götürmektedir. Görüldüğü gibi bu tutumlardan birini savunmak, yani bilimsel ifadelerin

değer yargısı içermesi veya içermemesi gerektiği yolundaki bir tercih, bir değer yargısıdır.

Hiç kimsenin değer yargısında bulunması engellenemeyeceğine göre, bilim adamı da

değinilen tutumlardan birini özgürce tercih etme hakkına sahiptir. İşte bu tercihlere bağlı olarak,

bilimde iki farklı yaklaşım oluşmuştur:

Birinci yaklaşıma göre, bilimsel ifadeler yalnızca tasvirci dil kullanarak ortaya konabilir.

Bu nedenle bilimsel ifadelerde değer yargılarına yer yoktur. Gerek sosyal bilimlerin temelinde

değer yargılarının bulunması, gerekse sosyal bilimlere ilişkin araştırma konularının değer yargıları

içermesi bu gerçeği değiştirmez.

Buna karşıt yaklaşım, değer yargılarının sosyal bilimlerde kaçınılmazlığını ileri sürer. Bu

görüş bizi normatif bilime götürür. Bu görüşü savunanlar, olaylara ilişkin bilimsel açıklamalardan,

olması gerekene ilişkin çıkarımlar ortaya konarken, yanlışlara düşmemek için, değer yargılarının

daha baştan, açıkça ortaya konmasını önerirler. Böylece bu değer yargıları, bilimsel açıklamaların

öncüllerini tamamlarlar. Bilimde mantıksal tutarsızlıkları önleyebilmek için, sosyal bilimlere değer

yargılarının açıkça dahil edilmeleri, bilimin pratiğe aktarılabilmesi için gerekli görülür.

Doğa bilimlerinde değer yargısız teoriler, yine değer yargısız teknolojilere dönüştürülür.

Değer yargısına karşı olanlar, doğa bilimlerinde olduğu gibi, sosyal bilimlerde de informasyon

aktaran ifadelerin, aynı şekilde pratiğe uygulanabileceğini savunur. Çünkü bu dönüşüm sürecinde

bilgi kaybı söz konusu olmaz.

Sonuç olarak, mutlak anlamda değer yargısından arınmış bir bilimden söz edilemez.

Çünkü, bilimsel uğraşın özne ve nesne alanlarında kaçınılmaz olarak değer yargıları yer

almaktadır. Buna karşılık, bilimsel ifadelerde değer yargılarının yer alması zorunlu değildir.

15

Page 16: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bu alanda değer yargılarının yer almasının gerekip gerekmediği görüşleri, kendileri bizzat değer

yargısıdır.

Değer yargısız ifadelerle çalışmak, metodoloji ve mantık açısından olanaklıdır; ilke olarak

bu görüş benimsenebilir. Fakat bilimin toplumsal görevi konusundaki değer yargılarına bağlı olarak

toplumsal gelişmeyi yönlendirmede bilime görev yüklenebilir. Bu durumda bilimsel ifadelere değer

yargılarını dahil etmek zorunludur. Ayrıca sosyal bilimler; özne, nesne ve amaç alanlarında yoğun

olarak norm sistemleriyle yüklüdür.

Bilimsel ifadelerde değer yargısına yer veren görüşün geçerli görülmesi durumunda,

genişletilmiş bir program ile çalışılır. Bunun için bilim adamı, değer yargısı ve norm sistemlerini,

ileri sürdüğü bilimsel ifadelerde açık bir şekilde ortaya koymalıdır. Başka bir deyimle, normatif

sistemleri, bilimsel ifadeler içine gizleyerek, bilimsel açıklama olarak sunmaktan kaçınmalıdır.

Böylece ileri sürülen görüşün kesin ve mutlakbl bilgi olduğu sanısı uyandırılmaz. Ayrıca bu yolla,

günlük dilde kullanılan sözcüklerle gizlice aktarılan değer yargılarına da açıklık kazandırılır.

Bilindiği gibi, kullandığımız sözcüklerin derece derece değer yargısı taşıması söz

konusudur. Birçok sözcük hem tasvirci hem de normatif vurguyu birlikte içerir. Örneğin, ekonomi

bilimi için temel bir kavram olan “denge” kavramı bile, belli ölçüde değer yargısı içerir. Bu

durumda sorunun iki yönü söz konusudur. İlk durumda, bilimsel ifadelerde tasvir edici sözcükler

tercih edilerek, bunların gerisindeki bir değer yargısı bilimsel olgu gibi sunulmak istenebilir. İkinci

durumda, kelimenin kendisi aynı zamanda hem tasvirci, hem de normatif anlam içerebilir; gerçek

olguyu ifade etmek için başka kavram yerleşmemiştir. Her iki durumda da yanlışlıklardan

kurtulmanın yolu, değer yargısını açıkça ve kesin olarak ortaya koymaktır. Çünkü açıkça

belirtilmiş değer yargısını, kabullenme veya reddetme şansı herkese açıktır. Buna karşılık gizlice

içerilen bir değer yargısına dayalı ifadeyi reddetmek bilimi reddetmek anlamına gelir. Oysa

gizlenen değer yargıları bizi yanlış sonuçlara götürür. Ancak, bilimsel ifadelere aldığımız değer

yargılarının açıkça belirtilmesi durumunda, kullanılan dille aktarılan gizli değer yargıları da

önlenmiş olmaktadır. Bilimsel ifadelerdeki değer yargısı veya norm sistemlerinin açıkça ortaya

konması için iki yöntem söz konusudur.

İlk yöntemde fikir ve düşüncenin ortaya konmasında sahip olunan değer yargılarının

kişisel inançlar olduğu belirtilir. Bu durumda “benim inancıma göre” veya “benim

16

Page 17: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

düşünceme göre” şeklinde; ifadelerin bireyselliği ortaya konmaktadır. Böylece

ifadelerin genel kabul görmüş bilimsel sonuçlar olarak sunulması önlenir.

İkinci yöntemde, kabullenilen değer yargısı ve normlar hipotez olarak ifade edilirler.

Örneğin, “eğer gelişmiş A ülkesindeki gelir dağılımı adil olarak kabullenilirse, buna

göre azgelişmiş B ülkesindeki fiili gelir dağılımının adil olmadığı ortaya çıkar." Bu tür

bir ifadede kişisel tutum takınılamaz. Fakat burada seçilen ölçütün geçerliliğini kabul

edip etmemek okuyucuya ve dinleyiciye aittir. Hipotetik bir ifadedeki değer yargısının,

teleolojik yargılarla yakın ilişkisi söz konusudur. Daha önce değinildiği gibi, teleolojik

analizlerde normatif sistemler, hipotetik bir amaca dönüştürülür. Bu amaçlara göre, fiili

duruma ait ilişkiler sistemi içinde uygun araçların neler olabileceği araştırılarak bilimsel

yargıda bulunulur.

Değer yargılarının kişisel inanç veya hipotez şeklinde ortaya konması olanakları yanında bir

üçüncü görüşe göre, bir kültür sistemi içinde kabul gören norm sistemlerinin bilimsel ifadelerde

yer alması savunulur. Ancak, toplumların belli bir tarihi dönemde sahip olduğu kültür sistemi, diğer

dönemlerden ve diğer kültür sistemlerinden farklıdır. Kültürel gerçekler görelidir. Ayrıca bilimsel

açıdan bir kültürel gerçeği, genel geçerli norm sistemi olarak ortaya koymanın objektif bir yöntemi

geliştirilmemiştir. Bu nedenle, kültürel norm sistemleri, yine yukarıdaki iki seçenekte olduğu gibi

açıkça ortaya konulmalıdır.

D. Farklı Toplum Yapılarında Değer Yargıları

Görüldüğü gibi "değer"ler toplumsal yaşantıda ortaya çıkan; toplumsal süreçte insanların

öğrenip özümsediği ve kuşaktan kuşağa aktardığı, "olması veya olmaması" gerekene ilişkin

yargılardır.

Bu özellikleri nedeniyle, "değerler" toplumsal bütünün alt sistemlerinden öncelikle kültürel

alanla ilgilidirler. Değerler, toplumsal kültür öğesidir. Çünkü değerler geçmişten miras kalan ve

öğrenilebilir olumlu veya olumsuz ortaya konan yargılardır. Ancak belli değer sistemleri, aynı

zamanda toplumsal bütünün diğer alt sistemlerine ilişkin olarak ortaya çıkarlar. Dini değer yargıları

uzun tarihsel süreç içinde görece fazla değişmeyen değerler olarak, kültürel alan içinde yer alırlar.

Ancak diğer değerler yalnızca kültürel alanla sınırlı olmayıp; toplumsal bütünün diğer alt

sistemleri olan, sosyal, politik, ekonomik ve teknolojik alanlarla bağlantılı olarak gündeme gelirler.

17

Page 18: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bu nedenle dar anlamda ilgili olduğu alt sistemin, geniş anlamda kültürel alanın değer sistemleridir.

Örneğin ideoloji dar anlamda politik, geniş anlamda kültürel bir değer yargısıdır.

Bu nedenle daha önce gördüğümüz değer yargılarını; toplumsal bütünün alt sistemleri

bağlamına taşıdığımızda; aşağıdaki sistematiği ileri sürebiliriz:

Politik alanda, ideolojik değer yargıları

Sosyal alanda, etik değer yargıları

Ekonomik alanda, teleolojik değer yargıları

Teknolojik alanda, bilimsel değer yargıları

yer alır.

Ayrıca değer yargılarının toplumsal bütün içinde, kültürel alanın temel öğelerinden olan

"dil" aracılığı ile; bir yandan yaşam deneyimi diğer yandan eğitim ve öğrenim süreçleri yoluyla

bireylere aktarılır ve kazandırılır.

Ancak her bireyin yaşam sürecinde kazandığı kişilik yapısında bu değerler sisteminin

ağırlığı bir diğerinden farklı ölçüde ağırlık kazanır. Muhafazakar kişiler daha çok, dini ve etik değer

yargılarının etkisinde kalırken; bireyci kişilik yapısı teleolojik; politize kişilik yapısı ideolojik

değerlerin etkisini taşırlar. Diğer yandan toplumsal gelişmenin evrim süreci uzun dönemde farklı

uygarlık düzeylerini gündeme getirirken; her bir uygarlık düzeyinin kendine özgü değerler sistemi

oluşur.

Konuyu bu açıdan ele aldığımızda değerler sisteminin uzun dönemde değişebilir olduğu ve

farklı uygarlık ve kültür düzeylerinde farklı değerler sisteminin oluştuğu görülür.

Bu anlamda tarım toplumunun söz konusu değerler sistemi ile sanayi toplumunun ve bilgi

toplumunun değerler sisteminin birbirinden farklı oluştuğunu görüyoruz.

Örneğin, sanayi toplumunun ekonomik alanında amaçlı insan davranışı, kendi bireysel

çıkarlarını maksimumlaştırmaya yönelmiştir. Bununla uyumlu politik sistem de bireyin

özgürlüğünü baz alan liberal ideoloji geçerlilik kazanmıştır. Bu öğelere bağlı olarak kapitalist

sistemin kurumlaşması yaşanmıştır.

18

Page 19: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Sanayi toplumunun politik sistemi, eşit ve özgür bireye dayalı örgütlenmede, politik güç

yoğunlaşmasını dengelemek için, krallık sisteminden parlamenter demokrasiye yönelmiştir.

Etik ve ahlak felsefesi alanında Kant'ın soyut ve bireyci ahlak kavramı; Bentham ve Mill'in

yaracılığa dayalı mutluluk ve haz kuramları; nihayet Sartre' in, yaşamdaki kendi rolünü, kendinin

özgürce belirlediği tezinden hareketle varoluşun özden önce geldiğini savunan varoluşçuluk

kuramları bu dönemdeki ahlak anlayışını temellendirmeye yönelik bazı felsefi yaklaşımlardır.

Ancak sanayi uygarlığı, kendi diyalektik etkileşimi içinde karşıt tezini üretmiştir.

Kapitalizmin karşısına, sosyalizm ve komünizm alternatif bir sistem olarak çıkmıştır. Bu

sistemde ekonomik alanda bireysel değil, toplumsal çıkar, ve politik alanda toplumcu-devletçi

ideoloji dayalı; merkezden yönetimli sistem örgütlenmesi gerçekleşmiştir.

Bireysel çıkarların izlenmesi "sömürü" olarak, değerlendirilip gayrı ahlaki olarak

görülmüştür.

Diğer yandan teknolojik alan özde değer yargılarından çok gerçek yargılarıyla ilgilidir.

Çünkü teknoloji, doğaya egemen olma uğraşında, doğanın işleyişini değiştirmeye yönelik olduğu

için bilimsel gerçek yargılarına dayalı olmak zorundadır. Teknoloji olması gerekenle ilgili değil,

olanla ilgilidir. Bu nedenle teknoloji alanında, gerçek yargılar olarak bilimsel yargıların yer alması

söz konusudur. Sanayi uygarlığının gerçek-bilimsel yargıları mekanik düşünceye bağlı olarak,

doğanın işleyişine ilişkindir. Bilimsel yargılar, sanayi toplumu aşamasında "mutlak-bilimsel

yasalar" şeklinde formüle edilmiştir. Bu nedenle sanayi uygarlığında bilim ve teknoloji doğanın

kesin (mutlak) yasalarını keşfetmeye yöneliktir. Sanayi uygarlığında ortaya konan bilimsel

yasalar, kesindir (deterministtir). Zaman ve mekandan bağımsız olarak geçerli yasalar şeklinde

formüle edilmiştir.

Bilimsel yasaların, mutlak geçerli yasalar olarak inanç sistemine dönüşmesi, bilimin

ideoloji durumuna yani değer yargısına dönüşmesine yol açar. Diğer yandan teknolojinin, insan ve

toplum için kullanımı sorunu da, gerçek yargısı değil, bir ahlak yargısı olarak karşımıza çıkar.

Örneğin atomun insanlık yararına kullanılması için angaje olmak, etik değer olarak karşımıza çıkar.

Bu durum teknolojik alanda gerçek yargılarının geçerli olmasından ayrı olan bir konudur.

E. Bilgi Toplumunda Değer Yargıları ve Etik Değerler

19

Page 20: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, sadece teknolojide değil, her alanda köklü

dönüşümler getirdi. Bunun bir ifadesi olarak, Fukuyama (1992) "Tarihin Sonu" adlı bir kitap yazdı.

Aynı şekilde J. Horgan (1996) "Bilimin Sonu" kitabında, ayrıca Felsefenin, Fiziğin, Kozmolojinin

ve benzeri alanların sonundan bahseder. Çünkü, sanayi uygarlığında alışageldiğimiz bilimsel ve

felsefi çözüm arayışlarının sonu gelmiş ve yeni bir çözüm arayışı devreye girmiştir.

Yeni çözüm arayışları yeni bir "dünya görüşü" ve "yeni bir bakış açısı" yansıtıyordu.

Mutlakçı (determinist), kesin, kesiksiz ve tek yönlü nedensellik ilişkilerine dayalı olarak olguları ve

evreni kavramaya çalışan bakış açısı ve dünya görüşü olan mekanik düşünce ve mekanik dünya

görüşü belli bir süreç içinde yerini yeni dünya görüşüne terk etti.

Yeni bilimsel dünya görüşü, öncelikle Einstein'ın (1905) relativite teorisinde, sonraları

Bohr ve diğerlerinin Kuantum teorisinde ve nihayet Kaos teorisinde kendini buldu. Bu yeni

bilimsel paradigmada dünyanın algılanışı standart, kesin, tek düze değil; belirsiz, tesadüfi, kesikli

ve kaotik olarak algılanmaya başladı. Bu paradigmal yaklaşımla kesin bilimsel yasalar üretmek

mümkün değildi. Bu nedenle alışılagelmiş, mekanik bilim, felsefe ve toplum anlayışı terk edilip

yerine yenisi konduğunda, eski bilim, nedensellik ve anlayışının sonu gelmiştir.

Bilimde mutlakçı yasalar yerine artık olasılık yasaları geçerli oluyordu. Bu yaklaşım ve

dünya görüşü zaman içinde topluma ve toplumsal bütünün alt sistemlerine yansıdı. Her alanda hızla

devreye giren baş döndürücü yenilikler "yaratıcı yıkım süreci"olarak, "mutlak değerlerin" bile

çözülme sürecine girmesine yol açtı.

Bilimde, felsefede ve sanatta, kısacası dünyayı algılamada, kavramada çeşitlilik devreye

girdi. Mutlakçı değerler aşınırken, "bilinmeyenin hükmü" yerine, insan yapısı kurumlar devreye

girdi. Geleneklerin, insan kökenli olduğu ve bilgideki gelişme ile yenilenebileceği görüldü.

Ancak bu süreçte, çeşitlenme, çoğulculaşma ve makro değerlerden daha alt mikro değerlere

iniş, aynı zamanda çağdaş dünyanın kültür ve değer çeşitliliğini yarattı. Bu kültür ve değer

çeşitliliğini eski bakış açısından ele aldığımızda, bir kültür ve değerler bunalımı olarak da algılamak

mümkündür. İşte postmodernizm bu çeşitlilik üzerine oturmaktadır. Ancak bilgi çağının getirdiği

yeni toplum düzeninde bilgi ile birlikte öne çıkan insan ve insani değerler oldu.

Sanayi uygarlığı, doğanın algılanma ve açıklanmasında insan aklını, öne çıkarırken,

insanların özgürlük ve eşitliğini vurgulamıştı. Bunu yaparken, insanoğlunu sosyal

20

Page 21: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

"bağımlılıklardan" çözebilmek için, bireyciliğe sarılmıştı. Bağımsız birey kendi özgür aklı ile karar

verebilirdi.

Ancak sanayi uygarlığı, bu özgür bireyi diğer yandan, mutlak geçerli gördüğü değer,

ideoloji ve etik kurallarla "standart bireyler" olmaya yönlendirme gayreti içinde oldu. Bir elden

getirdiği özgürlük hediyesini, diğer elden kapalı kapılar gerisine kilitliyordu.

Oysa bilgi çağında, mutlakçı değer ve ideolojiler çözülürken, bu kez insani ve insana ait

değerler ön plana çıkarıldı. Başka bir deyimle kapalı kapılar bu kez açıldı.

Mutlakçı değerlerin çözülmesi, insanların değerleri terk ettiği anlamına gelmiyor. Aksine

bilgi uygarlığının örgütlenme yapısına bağlı olarak, grupsal değerler, kurum kültürü veya grup

kültürü olarak ön plana çıktı. Toplumsal bütünün mekansal yapılanmasında ise, yerel değerler

önem kazandı. Yerel değerlerin önem kazanması, bazı ülkelerde mikro milliyetçilik olarak yerel

çatışmaların gündeme gelmesine yol açtı.

Bilgi çağındaki bu kültür ve değer çeşitlenmesi kültürler arası farkların çatışmaya

yönelmesini gündeme getirirken; bu sorunun çözümü için; insanlığın sarıldığı yeni bir değer ise;

farklı ve mikro değerleri bağnazca savunmak yerine, bunlara karşı "hoşgörü" göstermek şeklinde

öne çıktı. Medeniyetler arası çatışmanın önlenmesi, hoşgörü kültürünün gelişmesine bağlı kaldı.

Bilgi çağında "hoşgörü", bağnazlığı aşmanın, farklılıklara rağmen birlikte ve yan yana

yaşamanın yöntemi konumuna geldi. Ancak hoşgörü sayesinde, farklı değerlere sahip kişi ve sosyal

gruplar arasında, birbirini farklılığa rağmen "kabullenme" ve yan yana birlikte yaşamak gündeme

gelebilmektedir.

Bu tür bir hoşgörü anlayışı, Türk ve Osmanlı Toplum geleneğine yabancı değildir. Türk-

Osmanlı geleneği hatta Selçuklu' dan beri, farklı ırk, kültür ve dinden olan kişileri birlikte yan yana

yaşatma başarısı olarak hep var olageldi. Ancak buradaki farklı grupların kendi içinde kapalı

gruplar olması, toplumsal düzeyde kısmi kapalı-çok kültürlülük (Erkan 2000) olarak gündeme

geldi.

Oysa ki, bilgi çağı toplumunda, farklı değer ve kültüre sahip, sosyal grup ve kurumların

birbirine daha açık duruma gelmesi, karşılıklı etkileşim içine girmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Zira,

21

Page 22: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

birbirinin farklı kültür değerlerini tanımak yoluyla, kültürel yakınlık oluşmakta ve bu kültürel

yakınlık sayesinde, işbirliği ve ortak çalışma şansı doğmaktadır.

İşbirliği ve ortak çalışma; kurum, kişi ve sosyal grupları birbirine yakınlaştırarak ; toplumsal

sinerjinin doğmasına hizmet etmektedir.

Sanayi uygarlığı, insanlığın maddi-doğa üzerine egemenlik kurmasına odaklanmıştı. Bu

nedenle doğal kaynakları sömürmeye ve sonuçta da onları tüketmeye yöneldi. Bu süreçte maddi

gücü harekete geçiren temel öğe enerji idi. Oysa ki bilgi çağı, "insan odaklı" olarak örgütlenmiştir.

Bu nedenle insanlar ve insan grupları arasındaki olumlu etkileşim yani sinerji yaratmak, enerji

üretmenin yerine geçmiştir.

Bu yüzden bilgi çağı, sinerji çağıdır. İnsanlar, kurumlar ve sosyal gruplar arasında sinerji

yaratmak; farklılığa sahip birimlerin, birbirinin farklı kültürel değerlerini tanıyıp; hoşgörü içinde,

onları kendisi için içselleştirmese bile, varlığını kabullenerek kültürel yakınlık kurması sayesinde

gerçekleşmektedir.

Kültürel yakınlığın kurulamadığı toplumsal ilişkilerde, sinerji yaratmak mümkün olamaz.

Hatta, farklı değer ve kültürlerin çatışması, zıtlaşmayı güçlendirerek negatif sinerjiye yol açabilir.

Bilgi çağında bilginin sağladığı yeni fırsatlar ve olanaklar insanların özgürlük alanını

genişletmiştir. Genişleyen özgürlük alanı ile sinerjik etkileşimin bir arada varlığı, ancak

özgürlüklerin sosyal sorumluluk bilinci içinde kullanımıyla mümkündür.

Zira, özgürlüğün sınırsız ve bireyci kullanımı Karl Popper'in belirttiği gibi özgürlük

paradoksuna yol açar. sınırsız özgürlük, başkalarının özgürlüğünü yok ederken, kendi kendini yok

etmiş olur. Bu nedenle bilgi çağının özgürlüğü, sosyal sorumluluk içinde kullanılması gereken bir

özgürlüktür. Ancak "sosyal sorumluluk" bilinci ile kullanılan özgürlüğün sinerji yaratma şansı

vardır. Bu durumda "sosyal sorumluluk" bilgi toplumunun temel değerlerinden birisi olmaktadır.

Özgür, özerk ve bağımsız bireyler; başkaları tarafından değil, sosyal sorumluluk ve birlikte

yaşamanın getirdiği sorumluluk duygusu ile kendi davranışlarını belirlemek durumundadır.

Sorumsuz özgürlük insanlığın yok olmasına yol açabilir. Ancak sosyal sorumluluk bilinciyle

beslenen özgürlük insanlığın hizmetine sunulmuş olabilir.

22

Page 23: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bilgi toplumunda, bilginin insanla ve insan düşüncesiyle ilgili olması, insanı toplumsal

bütünün odak noktasına taşıdı. Bu durumda insan bizzat kendisi ve insana ilişkin değerler toplumun

temel değerleri olarak ön plana çıktı. Öncelikle insan olmanın getirdiği temel değerler olarak

"insanın varlığı" ve bu varlığın korunması bir temel değerdir. İnsan varlığının korunması, diğer

insanlarla kavga yerine uzlaşmadan geçer. Bu nedenle "uzlaşma" bilgi çağının bir diğer temel

değeridir.

Uzlaşma yerine kavganın ve savaşın seçilmesi durumunda insanın varlığı tehlikeye girer. Bu

nedenle uzlaşma, insan varlığının güvence altına alınması için, gerekli temel değerlerden birisidir.

Bu nedenle uzlaşma,bir diğer temel değer olan barışa hizmet eder.

İnsanın varlığı ile birlikte, toplumsal yaşam süreci içinde oluşan "kişiliği ve onuru" bir

başka önemli değer sistemidir.

Bu nedenle insan kişiliği ve onurunun korunması, insan hakları şeklinde belirlenen hukuk

normlarıyla güvence altına alınmaktadır. Bu nedenle çağdaş anayasalar, insanın daha doğuşundan

itibaren, vazgeçilmez, devredilmez haklarını, temel hak ve özgürlükler olarak temel hukuk

değerlerine dönüştürmüştür. Bu yüzden insan hakları, küresel bir değer olarak öne çıkmıştır.

İnsanın fiziki varlığı yanında, sahip olduğu, psikolojik ve kültürel değerleri ile maddi

varlıklarının güvence altına alınması gerekir. Bu durum "güvenlik" amacının da temel bir değer

sistemi olarak gelişmesine yol açmıştır. İnsanlar, kendi canı dışında, sahip olduğu maddi ve kültürel

öğelerle birlikte güvenlik içinde yaşamak ister. Bu nedenle, sahip olduğu maddi ve kültürel

öğelerin, kendisiyle birlikte korunması, onun güvenliği, bir başka deyimle gelecekteki

özgürlüğüdür. Bu nedenle insan; sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri maddi ve manevi

değerlerini koruyarak yaşamak isterken; bu isteğin gerçekleşmesi ancak güvenlik amacından geçer.

Ne var ki "güvenlik" sadece polisiye güvenlik değil; bunun ötesinde sağlık sistemini de

kapsayan sosyal güvenlikten geçer. Ancak bilgi çağında sosyal güvenlik, sanayi uygarlığındaki

gibi, sadece devletin sunduğu bir hizmet değil; daha çok bireyin kendi katkısı ile birlikte ilgili

olduğu kurum tarafından sağlanmak durumundadır.

Devlet; ise bu sistemin düzenlenişi, işleyişi, yetersiz kaldığı noktalarda takviye edilmesiyle

sorumludur.

23

Page 24: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Karmaşıklaşan ve çeşitlenen dünyamızda sosyal güvenlik herkes için zorunludur. Bu

nedenle "herkes için sosyal güvenlik", insanı korumanın ve güvence altına almanın temel

öğelerinden birisi durumuna gelmiştir.

Tüm sahip olduğu maddi ve kültürel değerleriyle birlikte kendini güvende hisseden insanın,

bilgi çağının örgütlenme yapısı içindeki hedefi başarıya odaklanmaktır.

Bilgi çağının toplumsal örgütlenmesi, bilginin akışkan özelliğini işlevselleştirmeye

yöneliktir. Bu nedenle bilginin insanlar arasında paylaşımına dayalı olduğu için örgütlenmenin bir

ağ-sistemi (network) şeklinde olması kaçınılmazdır.

Bu nedenle, tüm toplumsal süreçlerin ağ sistemine uygun biçimde örgütlenmesi gerekir.

Bu durumda, ağ-sistemini oluşturan birimler de kendi içinde yine bir birime bağlı bir ağ

ilişkisi gibi birbiriyle ilinti ve etkileşim içinde bulunmak durumundadır. Başka bir deyimle her

kurum kendi içinde orkestra tipi bir örgütlenme yapısına sahip olmalıdır. Orkestra içindeki her

bireysel birim ise birbirini tamamlamak durumundadır. Bu durumda birbirini tamamlayan birimler

arası etkileşim sinerji yaratarak, kurumun daha üst başarıya yönelmesini sağlamaktadır.

Orkestradaki birinin başarısızlığı, tüm orkestranın başarısızlığı olacağı için, orkestrada

herkes en iyi olmaya yönelmek durumundadır. Ya da herkes kendisi yüzünden tüm orkestranın

başarısız olmasını göze alamayacağı için sosyal sorumluluk hissedecektir. Bir öğenin aksaması

yüzünden orkestrayı başarısız kılmamak için, her birey ellerinden gelen yardımlaşmayı devreye

sokma sorumluluğuna sahiptir.

Böylesi bir ortamın yarattığı kurum kültürü, örgütü ve bireyleri ortak başarıya

yönlendirmektedir. Bu nedenle, bilgi çağında sanayi toplumundaki gibi, bireysel (kişisel) başarı

değil; ortak başarı önem kazanmaktadır.

Kısacası, bilgi toplumunda insanlar işbirliği içinde ortak başarıya motive olmak

durumundadır. Bu yüzden, başarı özellikle de, dayanışma içinde ortak başarı, bilgi çağının temel

değerlerinden birisidir.

Başarısı ile insanın kendini kanıtlaması ve kendini gerçekleştirmesi Maslow’un ihtiyaç

hiyerarşisinde en üst değerler olarak yer almaktadır.

24

Page 25: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Bilgi çağında insan ve kurumların kendini kanıtlama ve gerçekleştirme ihtiyacı, bilgi

üretiminden, yani yeniliklerden geçer. Bu nedenle “yenilikçilik” ve “yenilik değeri” bilgi çağında

bir başka önemli değerdir. Yenilikçi insan için; eğitim sisteminin “yaratıcı” insan yetiştirmesi

gerekir.

Ayrıca insanların,”geçmiş değerlerden” çok “gelecek değerlere” odaklanması gerekir. Bu

durumda bilgi çağında zaman değeri değişmiştir.

Bilgi çağında, kesikli zaman değil; geleceğe uzanan bir “zaman süreci” dikkate alınır. Bu

yüzden yaratıcı insanlar gelecekteki bir hedefe odaklanırlar. Bu durum her insan ve kurumun belli

“vizyon” ve “misyon” değerleri edinmesini gerektirir.

Bilgi çağının insanı, bu özelliği nedeniyle tutucu kültürel değerler yerine, yenilikçi, açık

ve esnek kültürel değerlere sahip olmaktadır. Bilgi çağında yenilikler sadece üretim sürecine

ilişkin olmayıp, yaşamın tüm alanlarında geçerlidir. Bu nedenle teknoloji sadece makine ve

araçlarla sınırlı değildir. Teknoloji, yeni bir yöntem veya düşünce, fikir olabilir.

Bu nedenle bilgi çağı teknolojisini, doğa ve yaşama uygulanabilir olan organize

(bilimsel) bilgi olarak tanımlıyoruz. Makine ve aletler bu süreçte araç görevi üstlenirler. Asıl olan

bunları içerdiği düşünce ve fikirdir.

Bu şekliyle bilgi çağında teknolojik yenilik, bilimsel yöntemlerle üretilen ve

uygulanabilirliği olan bilimsel bilgidir. Yeni bilimsel bilgi, olmayanı düşünmeye yönelik olduğu

için, insanın hayal gücü ve duygusal zekası, bu kez geçmişteki değerlerin tahakkümünden

kurtulup; gelecekteki yeni bir olguyu yaratmak üzere özgürleşmiş bir düşüncedir. Bu nedenle bir

yandan kendisine hata yapma şansı tanır, bir yandan da yaratıcılığın gereği olan farklı bakış açısı ve

özgürlük ufkunu kullanır.

Kısacası bilgi çağında yenilik ve yaratıcılık, bilimsellikle birlikte yeni değerler olarak

gündeme gelir.

Bilgi çağının insan merkezli yaklaşımına paralel olarak genetik bilimi ön plana çıktı. Bu

yüzden insan ve canlılarla ilgili pratik etik değerleri gündeme geldi. Örneğin, insan, insani

değerler ve insan haklarıyla birlikte, insan onurunun korunması ve işkence ile mücadele pratik etik

etik sorunlar olarak ön plana çıktı. Sadece insanların değil, diğer canlıların korunmasına yönelik

25

Page 26: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

toplumsal hareketler başladı. “Hayvan severlik” ve hayvanların korunması, eskiye göre daha çok

gündeme gelir oldu. Bu olayın bir yönü nesli tükenmekte olan canlıların korunmasına yönelik

olurken, bir diğer yönü sokak hayvanlarının korunmasından kürk hayvanlarının korunmasına kadar

uzanan pratik etik sorunları gündeme taşıdı.

Diğer yandan toplumsal sorumluluk duygusu, “savaşa karşı” kitle hareketleri ile yoksulluğa

karşı mücadelede yeni etik tavırların daha bir ön plana çıkmasına yol açtı. Yoksullukla mücadelede

gelirin ve zenginliğin dağılımı giderek ahlak sorunu olmaya başladı. Savaş haklı bir savaş olsa

bile, savaş sırasında uygulanacak normlara ihtiyaç gösterdiği gibi sivilleri savaşın dışında tutma

ihtiyacı yeni ahlaki değerler olarak öne çıktı.

Kürtaj ve ötenazi gibi konular giderek toplumsal etiğin yoğun tartışma konuları olurken,

toplumda bu konularda hukuk normları oluşturma yoluna girildi.

Genetik bilimindeki gelişmeler insanın, kendine ve doğaya karşı sorumluluk değerleri ile

etik değerlere sahip olması gerektiğini bize gösterdi. Teknoloji ve bilimdeki başdöndürücü sınırsız

gelişmelerin, etik değerlerle kontrol etmeye ihtiyaç gösterdiği görüldü. Zira bilim adamlarının

genlerle oynayarak, insanlığı nerelere sürükleyebileceği, insanları ürkütürken, bilimin insanlığın

hizmetinde olacak biçimde kullanılması ve bilim adamının bu konuda sosyal sorumluluk sahibi

olması gereği ortaya çıktı.

Sanayi uygarlığının doğayı tüketmeye yönelik üretim sürecinin doğal kaynakları yok olma

sınırına taşırken, doğa ve çevre değerleri bilgi çağında önem kazandı. Bu nedenle doğayı korumaya

yönelik yasal normlar geliştirildi. Ayrıca bugünün insanının sadece kendine karşı değil, aynı

zamanda gelecek kuşaklara karşı sorumluluğu hatırlatıldı. Çünkü yaşadığımız dünyanın dünkü

kuşaklardan bize miras kalmaktan çok, gelecek kuşaklardan ödünç aldığımız vurgulandı. Bu yüzden

çevre değerleri, diğer değerlerle birlikte bilgi çağının değerleridir.

F. Bilimsel Paradigmalarda Değer Yargıları

Sanayi uygarlığında bilimdeki gelişmeler; tesadüflere bağlı olarak, ancak doğrusal bir çizgi

üzerinde adım adım gerçekleştiği şeklinde anlaşıldı. Oysa ki, T. Kuhn’la birlikte bilimdeki

gelişmenin devrimsel sıçramalar şeklinde geliştiği ve bir devrimsel sıçramada bilimin yeni bir

paradigmaya geçiş yaptığı kabul edildi. Kuhn’u izleyen Lakatos, her paradigmanın “araştırma

programı” olarak bir sert çekirdeğe ve sert çekirdeğin etrafında bir “koruyucu kuşağa”ve ancak

26

Page 27: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

bunların uygulanması şeklinde bir üçüncü kuşağa sahip olduğunu ortaya koymuştur. Sert çekirdek,

ortak araştırma programını benimseyen üyelerin, ortak kabulleridir. Bu ortak kabuller belli

değerlere dayanmaktadır.

Ancak bu, varsayım ve kabullenme değerlerine bağlı olarak, koruyucu kuşakta yer alan

teoriler geliştirilebilmektedir. Dış kuşakta ise bu teorilerin uyarlanma ve uygulamaları yer

almaktadır. Örneğin mekanik paradigma ile çalışan klasik fizik bilimleri ile, kuantum

paradigmasına dayalı olarak çalışan bilim adamlarının dünya görüşü tamamen birbirinden farklıdır.

Birisinde neden sonuç ilişkileri,kesin, determinist, standart ve tek yönlü, buna karşın diğerinde ise

kesin olmayan, süreksiz, kesikli belirsizlikler içermektedir. İşte bu temel inanç ve varsayımlar farklı

değerlerden yola çıkmaktadır. Örneğin, bu yaklaşımları sosyal bilimlere uyarladığımızda, kapitalist

ve sosyalist toplumların analizi ile bilgi toplumunun analizinde farklı değer, inanç ve ideolojilerden

yola çıkılarak analizler yapılmaktadır. Bu durumda, her bilimsel araştırma grubunun

kabullendiği sert çekirdekte farklı değer ve inançların varlığı tartışılmaz olmaktadır. Bu

durumda, bilim adamlarının toplumun birer ferdi olarak belli değer yargılarına sahip olması

yanında, araştırma konuları da değer yargısız olamazken, belli araştırma programlarının çıkış

noktasında da belli değer yargılarının var olduğunu görüyoruz. Her farklı paradigmal yaklaşım veya

araştırma programına sahip araştırma gruplarının farklı varsayım ve değerlere sahip olması,

çoğulculuğu kaçınılmaz kılmaktadır. Bu durum Fayerabend’in, anarşist bilgi kuramı üzerinden,

kuramsal çoğulculuğa ulaşılmasına yol açmıştır.

Sonuçta bugün bilimde farklı varsayım ve değerlerden yola çıkarak farklı araştırma grupları

ve programları oluşturulmaktadır. Bu yaklaşımlardan her biri karmaşık gerçeğin farklı yönlerine

farklı düzeylerde, farklı açıklamalar getirebilmektedir.

Bilgi çağında bilimin, olanı açıklamaktan daha çok, geleceği, muhtemel olabileceği

açıklamaya yönelmesi, bilimin teleolojik değer yargıları içermesini kaçınılmaz kılmaktadır. Zira

teleolojik değer yargılarında geleceğe ilişkin değer yargıları kaçınılmazdır. Ayrıca araştırmacıyı

yeni bir bakış veya vizyon ve misyon oluşturmaya yönelten de, geleceğe ilişkin olarak sahip olduğu

değer yargılarıdır.

Üstelik bu tür değer yargıları araştırmacıyı bilimin yeni ufuklarına ve varolanı

değiştirmeye yönelik değer yargılarıdır. Bunlar bizi buluş ve yeniliklere taşıyan değer

27

Page 28: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

yargılarıdır. Özellikle araştırmacının hayal gücü ve sezgilerini gelecekteki olgulara yönlendiren

inanç ve değerleri bilimin geleceğe ve yeni teknolojilere ulaşmasına hizmet eder.

Burada araştırmacının mantıksal zekası kadar, duygusal zekası ve inançları da etkin rol

oynar. Ancak toplumda zaten var olan; inanç, ideoloji ve değerlere dayalı olarak araştırma

programının kurulması, paleolojik değer yargılarını gündeme taşıyacaktır ki, buradan bir

yenilenmeye ve buluşa değil, geçmişe ve eskiye bağlanma şeklinde değer yargıları gündeme

gelebilir.

Bu anlamda günlük yaşam içinde insanları günlük hayata bağlayan, ekonomik politik,

kültürel ve sosyal değer yargıları bulunabilir. Ancak bilimsel düzeyde, organize bilgi üretmeye

yönelik uğraş, paleolojik değer yargılarına değil, teleolojik değer yargılarına sahip olmayı

gerektirir.

Eğer bilimin işlevi, organize bilgi yani teknoloji üretmekse, var olanın ötesine geçmek için,

paleolojik değil, teleolojik varsayım, ilke ve değerlerden yola çıkmalıdır. Ancak bir bilim adamı

fildişi kulesinde değil, toplumun içinde yaşadığı için, hem paleolojik; hem teleolojik değer

yargılarına sahip olabilir. Bu durumda bir araştırmacının bir sıradan vatandaş olarak bir dünya

görüşü ve bilim adamı olarak ayrı bir dünya görüşü şekillenebilir. Yani araştırmacı, iki ayrı

gözlüğe sahiptir.

Benim kişisel fikrime göre, bilim adamına bilimsel uğraşında düşen sosyal sorumluluk

görevi; dil felsefesinin önerileri doğrultusunda seçici davranarak mümkün olabildiğince paleolojik

değer yargılarını elimine ederek, gerçek yargıları ile teleolojik değer yargılarına dayalı olarak

bulgularını formüle etmesini gerektirir.

Nasıl ki toplumsal bütünde farklı alt sistemlerin farklı işlevi varsa, paleolojik ve teleolojik

değer yargılarının farklı işlevleri vardır. Bilim adamları bu işlevleri karıştırmadan bilisel

formülasyonunu ortaya koymalıdır. Örneğin bir bilim adamı politik ideoloji veya teolojik

inançlarını, bilimsel alanın dışında tutmaya özen göstermelidir. Paleolojik değer yargıları araştırma

programının yürütülmesinde ve sonuçlandırılmasında değil, ancak onun uygulama ve kontrolünde

bir rol oynamalıdır.

Diğer yandan bu günün Türkiye’sinde bilimsel uğraş, yeni organize bilgi üretmeye yönelik

değildir. Dışarıda üretilmiş bilgiyi aktarmaya veya bunu uygulamaya yöneliktir. Kısacası varolanla

28

Page 29: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

kendini sınırlandırdığı için, görgülcülüğe dayalı taklitçilik yapmaktadır. İstisnalar dışında yeni

bilgi ve teknoloji üretilmemektedir. Başka bir deyimle bilim adamlarımızın dünya görüşü ağırlıklı

olarak paleolojik değerlere dayalıdır. Bu yaklaşımın teleolojik değerlere dayalı olarak bir üst

spektruma taşınma gayreti yeterli değildir. Bu durumda, taklitçilik ve görgülcülük basit olduğu ve

yeniyi üretmeye yönelmediği için sadece başkasının görüşlerini aktarmakta herhangi bir engel

görmüyor. Başkasının görüşüne inanıp savunmakta kendince bir etik sorun yaratmıyor.

Başkalarının ürettiği bilgiyi aktarmak veya uygulamak bir pratik sorundur. Bilimsel bilgi

üretmenin altında kalan bir spektrumda konu ele alınmaktadır. Oysa ki ülkemizde olması gereken,

geleneksel ve pratik düşünme spektrumundan, bilimsel düşünme spektrumuna sıçrama yapmak

gerekiyor. Başka bir deyimle, konu sert çekirdek düzeyinde ele alınırsa, paleolojik değerlerden,

teleolojik değerlere geçiş gerekiyor. Bu değişimle Türk bilim dünyasında değer yargılarında bir

yörünge değişimine ihtiyaç bulunuyor. Sert çekirdeğe ilişkin bu yörünge değişimi, aynı zamanda

dünya görüşünde bir değişim olarak da karşımıza çıkacaktır.

KAYNAKÇA

Hüsnü ERKAN, Ekonomi Politikasının Temelleri, (5. Baskı), İlkem Ofset, İzmir,

2001.

Hüsnü ERKAN, Sosyal Piyasa Ekonomisi, Konrad Adanauer Vakfı, İzmir, 1987.

29

Page 30: BİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA …Ÿer yargıları 1.doc · Web viewBİLİMDE DEĞER YARGILARI VE BİLGİ ÇAĞINDA ETİK DEĞERLER Prof. Dr. Hüsnü ERKAN* Giriş:

Hüsnü ERKAN, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, İşbankası Kültür Yayınları,

İnsan ve Toplum Bilimleri 1992 Büyük Ödülü, 4. Baskı, Ankara,

1998.

Hüsnü ERKAN, Bilgi Uygarlığı İçin Yeniden Yapılanma, Kültür Bakanlığı

Yayınları, Ankara, 1998.

Ömer DEMİR, Bilim Felsefesi, Vadi Yayınları, Ankara, 1997.

Sedat YANICI, Felsefeye Giriş, Alfa, İstanbul, 2001.

Özlem DOĞAN, Kavramlar ve Tarihleri, İnkılap, İstanbul, 2002.

Özlem DOĞAN, Günümüzde Felsefe Disiplinleri, İnkılap, İstanbul, 1997.

30