bİldİrİ tam metİnlerİ kİtabi · 2019-10-18 · karbon elyaf takvİyelİ polİmer matrİslİ...
TRANSCRIPT
MERSİN
I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu
1. International Mediterranean Symposium
BİLDİRİ TAM METİNLERİ KİTABI SYMPOSIUM FULL TEXT BOOK
CİLT 6 / VOLUME 6
EDİTÖR
Prof. Dr. Durmuş Ali ARSLAN
Editör Yardımcıları
Gülten ARSLAN Halil ÇAKIR
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
1
I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu
1. International Mediterranean Symposium
BİLDİRİ TAM METİNLERİ KİTABI SYMPOSIUM FULL TEXT BOOK
CİLT 6 / VOLUME 6
Editör: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
Editör Yardımcısı: Gülten ARSLAN Halil ÇAKIR
Kapak Tasarımı: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
Mizanpaj-Ofset Hazırlık: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
© Mer Ak Yayınları
2018 – Mersin
ISBN: 978-605-81003-5-0
Mer-Ak Mersin Akademi Yayınları Adres: Çiftlikköy Mahallesi, 34. Cadde, Nisa 1 Evleri, No: 35, 6/12,
Yenişehir/MERSİN
Tel: 0532 270 81 45 / 0553 666 06 06
Not: Bölümlerin her türlü idari, akademik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
2
Önsöz
Çok Değerli Bilim İnsanları ve Kıymetli Araştırmacılar,
Her yıl periyodik olarak düzenlenmesi planlanan Uluslararası Akdeniz
Sempozyumu’nun ilki, 1-3 Kasım 2018 tarihleri arasında Mersin’de, Mersin Üniversitesi ve
Mersin Akademi Danışmanlık iş birliği ile gerçekleştirildi.
Özelde Akdeniz Bölgesi illeri (Adana, Antalya, Burdur, Hatay, Isparta,
Kahramanmaraş, Mersin, Osmaniye dâhil) ile bu illerimizin ilçeleri ve her türlü yerleşim
birimlerini ele alan, genelde ise aşağıdaki alanlara giren her türlü bilimsel araştırma ve
akademik çalışmaya sempozyum kapsamında yer verildi.
Akdeniz Bölgesi, sahip olduğu zengin tarihsel miras, eşsiz doğa güzellikleri ve zengin
kültürel birikimiyle yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli yaşam alanlarındandır.
Mersin Akademi ve Mersin Üniversitesi işbirliği ile bu eşsiz coğrafyaya yönelik olarak
düzenlenen bu uluslararası sempozyumda, geçmişten geleceğe Akdeniz Bölgesi’ne,
Çukurova’ya, Doğu Akdeniz Havzası’na ilgi duyan, bu güzide coğrafyaya gönül bağı olan siz
akademisyen ve araştırmacıları aynı çatı altında, akademik bir ortamda buluşturmaktan onur ve
mutluluk duyduk.
Akdeniz Bölgesi’ne dair her türlü bilgi ve belgeyi aynı potada toplayıp kayıt altına
almak ve güncel bir Akdeniz bilgi platformu oluşturmak temel hedefimizdir. Bu bilgi birikimi,
müteakip süreçte, ilgi duyan herkes ile dijital, matbu, sözlü, görsel-işitsel ortamlarda
paylaşılacaktır.
Akdeniz ve havalisi ile ilgili, çevreden ekonomiye, sağlıktan nükleer enerjiye, tarımdan
sanayiye ve ticarete, güzel sanatlardan tarih ve arkeolojiye, sosyolojik yapıdan spor ve sanata,
doğa bilimlerinden mühendisliğe her türlü toplumsal, kültürel, ekonomik ve çevresel konuların
bilimsel bir ortamda tartışılıp, kayıt altına alınması bu bilgi şöleninin temel amacıdır. Ulusal ve
uluslararası bilim otoritelerinin ilgi ve dikkatlerini Akdeniz Bölgesi üzerine çekerek; Yöremize
dair her türlü konuyu tartışıp, bilimsel çözüm yolları üretmek de etkinliğin, temel somut
hedeflerindendir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
3
Sahip olduğunuz her türlü bilimsel bilgi birikimini, Mersin’in eşsiz tarihsel, doğal,
toplumsal ve kültürel ortamında gerçekleştirilen bilgi şöleninde bizlerle paylaştığınız için
teşekkür eder, bundan sonraki sempozyumlarda da sizleri aramızda görmekten mutluluk
duyarız.
Prof. Dr. Ahmet ÇAMSARI
Mersin Üniversitesi Rektörü
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
4
İÇİNDEKİLER Sayfa
ÖNSÖZ 2
İÇİNDEKİLER 4
CİLT 1 / VOLUME 1
MAVİ BÜYÜME, ÇEVRESEL KAZANIMLARI VE MERSİN İLİ POTANSİYELİ 15
Ceyhun AKARSU- Habibe Elif GÜLŞEN AKBAY- Halil KUMBUR
ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMDAKİ ŞİDDETİN KAYNAĞINA
İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (MERSİN İLİ ÖRNEĞİ) 25
Sait AKBAŞLI-Lütfi ÜREDİ-Gökhan ÖZMEN
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SULAK ALANLAR: FAYDALARI, YÖNETİMİ,
İŞLETİMİ, SORUNLAR VE ÖNERİLER
43
Habibe Elif GÜLŞEN AKBAY-Ceyhun AKARSU-Halil KUMBUR
KADIN ÇALIŞANLARIN CAM TAVAN SENDROMU ALGILAMALARI: EGE
BÖLGESİNDE BİR ARAŞTIRMA 57
Gürkan AKDAĞ-Umut Haydar ÜÇYILDIZ
TRAVMA NEDENİYLE HORİZONTAL KÖK KIRIĞI BULUNAN GENÇ DAİMİ DİŞİN
TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU
64
Seçkin AKSU
İÇ TİCARET HADLERİNİN TARIMSAL ARAZİ SATIŞLARI ÜZERİNE ETKİSİ:
ÇUKUROVA ÖRNEĞİ 72
Erkan AKTAŞ-Hakan DOĞAN
TÜKETİM VE MUTLULUK ARASINDAKİ İLİŞKİ: ÇUKUROVA ÖRNEĞİ 86
Erkan AKTAŞ-Şahin NAS-Eren Can GÜRBÜZ
MERSİN ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖĞRENCİLERİNİN MUTLULUK VE TÜKETİM
İLİŞKİSİ 97
Erkan AKTAŞ-Şahin NAS- Eren Can GÜRBÜZ
MİKRO BOYUTTA HAVUZ KAYNAMADA BUHAR KABARCIĞI HAREKETİNİN
DİNAMİK MODELİ
108
Erdem ALIÇ-Mehmet DAŞ
YERLİ MUZUN GELECEĞİ AÇISINDAN ANAMUR MUZU ÜRETİMİ, SORUNLARI VE
AKDENİZ BÖLGESİNDEKİ LİDERLİK ROLÜ 117
Mehmet Akif ALTINBIÇAK
ANTAKYA’DA HARBİYELİ HEYKELTIRAŞLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME 129
Melih APA
OLGU SUNUMU: TOTAL KORNEAL ERİME İLE SONLANAN ASPERGİLLUS
TERREUS KERATİTİ
146
Çiğdem ARABACI-Rabiye ALTINBAŞ-Serap Ocak YURTTASER
MERSİNDE ENDÜSTRİYEL ATIK YÖNETİMİ 153
Ezgi Bezirhan ARIKAN-H. Duygu BİLGEN
YEREL SEÇİM SONUÇLARI TEMELİNDE MUT’UN SİYASİ YAPISININ SOSYOLOJİK
ANALİZİ 164
D. Ali ARSLAN -Fatma DOĞAN -Gülten ARSLAN- Halil ÇAKIR
KIRSAL KALKINMADA TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME
KURUMU (TKDK)’NUN ROLÜ VE İŞLEVLERİ: KAHRAMANMARAŞ ÖRNEĞİ
196
D. Ali ARSLAN-Gülten ARSLAN-İbrahim ALBAYRAK-Ahmet ÇAĞRICI- Halil ÇAKIR
İNSANİ İLİŞKİLER TEMELİNDE ADANA’DA YAŞAM KALİTESİ 218
D. Ali ARSLAN-Tuğba KAN
TAŞIT SÜSPANSİYON SİSTEMLERİ İÇİN TÜP TİPİ DOĞRUSAL JENERATÖR
TASARIMI 245
Serdal ARSLAN
DİKEY EKSENLİ ZIT DEVİNİMLİ RÜZGAR TÜRBİNLERİ İÇİN EKSENEL AKILI
JENERATÖR TASARIMLARI
254
Serdal ARSLAN
HETEROJEN KATALİZÖR VARLIĞINDA SOYA YAĞINDAN BİYODİZEL ÜRETİMİ 263
Utku ARSLAN-Özgür SÖNMEZ
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
5
SAFRAN (CROCUS SATİVUS L.) YETİŞTİRİCİLİĞİNDE YAŞANAN SORUNLAR 274
Hasan ASİL
SINIF YÖNETİMİ DERS KİTAPLARINDA YER ALAN SINIF YERLEŞİM
DÜZENLERİNİN İNCELENMESİ 282
Mustafa ATAŞ - Serdarhan Musa TAŞKAYA
BİR PANGASİUS KÖPEK BALIĞINDA (PANGASİUS PANGASİUS) YÜZME KESESİ
GRANÜLOMU
299
Ahmet AYDOĞAN-Hamdi AVCI-Erkmen Tuğrul EPİKMEN- S. Serap BİRİNCİOĞLU
BİR KEDİDE ALİMENTER LENFOMA OLGUSU 305
Ahmet AYDOĞAN - Mehmet HALIGÜR-
SİLİFKE’DE ÖRTÜ ALTI MUZ YETİŞTİRİCİLİĞİ VE ÖNEMİ 311
Aşkın BAHAR- Levent SON
AİLELERİN SPOR KULÜPLERİNE GÖNDERDİĞİ ÇOCUKLARINA SPOR YAPTIRMA
NEDENLERİ VE BEKLENTİLERİ 325
İbrahim BAHÇİVAN-Levent SANGÜN-Zeynep DİNÇ
ADANA İLİNDEKİ AMATÖR SPORCULARIN FAİR PLAY ANLAYIŞI 342
İbrahim BAHÇİVAN- Levent SANGÜN - F. Pervin BİLİR-Yeliz ŞİRİN-
TEPKİ YÜZEY METODOLOJİSİ VE İSTENİLİRLİK FONKSİYON ANALİZİ
KULLANILARAK OPTİMUM PROSES PARAMETRELERİNİN TAHMİN EDİLMESİ
353
Gökhan BAŞAR - Funda KAHRAMAN - Ganime Tuğba ÖNDER
ASYA SERVİ KAVAĞI (POPULUS USBEKİSTANİCA) ODUNUNUN BAZI FİZİKSEL
VE MEKANİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ 365
İbrahim BEKTAŞ-Gonca Düzkale SÖZBİR-Ayşenur Kılıç AK
OKALİPTUS DİRİ VE ÖZ ODUNLARININ BOYUT STABİLİTESİ BAKIMINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
373
İbrahim Bektaş-Ahmet TUTUŞ-Gamze GÜLTEKİN
KARAKAVAK (POPULUS NİGRA) ODUNUNUN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE
ARAŞTIRMALAR 381
İbrahim BEKTAŞ-Ayşenur Kılıç AK
AKDENİZ BÖLGESİ’NDEKİ İLLERİN BANKA KREDİSİ KULLANIM DÜZEYLERİNİN
İNCELENMESİ
388
Mehmet BEYAZGÜL-Erdinç KARADENİZ
ÇİMENTO HARÇLARININ BOHME AŞINMA DİRENCİ ÜZERİNDE ÇELİK LİFLERİN
ETKİSİ 398
Cahit BİLİM-İlker Fatih KARA- Yunus Emre AKKAŞ
TAEKWONDOCULARDA KAN AKIMI KISITLAMA ANTRENMANLARININ KUVVET
GELİŞİMİNE ETKİSİ
406
Ayşe Hazal BOYANMIŞ-Manolya AKIN
CİLT 2 / VOLUME 2
GIDA KURUTMA SİSTEMİNDE ARMUT ÜRÜNÜNÜN KURUTULMASI VE KURUMA
DEĞERLERİNİN FARKLI REGRESYON ANALİZLERİ 17
Mehmet DAŞ-Ebru KAVAK AKPINAR
BİR İKLİMLENDİRME SİSTEMİNDE FAN HIZININ ISITMA VE SOĞUTMA YÜKLERİ
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE BU YÜKLERİN FARKLI HESAPSAL ZEKÂ YÖNTEMLERİ
İLE TAHMİNİ
32
Mehmet DAŞ-Erdem ALIÇ
GÜNEŞ ENERJİ DESTEKLİ KURUTMA SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ 44
Mehmet DAŞ-Ebru Kavak AKPINAR
DOĞU AKDENİZ BÖLGESİNDE YETİŞTİRİLEN BİTKİLER İÇİN STRATEJİK BİR
UYGULAMA OLAN MİKORİZANIN ÖNEMİ
60
Ayşin Güzel DEĞER-Sertan ÇEVİK
BİR OLGU NEDENİ İLE AMELOGENESİS İMPERFEKTA 71
Ebru DELİKAN
ÜÇ FARKLI SPOR ETKİNLİĞİNE KATILAN ÇOCUKLARIN DURUMSAL
GÜDÜLENME DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
84
Abdurrahman DEMİR-Ali İlhan BARUT-Manolya AKIN
XVII. AKDENİZ OYUNLARININ MERSİN SPOR TURİZMİNE ETKİLERİ 90
Nevzat DEMİRCİ-Yunus YILDIRIM-Pervin Toptaş DEMİRCİ
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
6
FİZİKSEL AKTİVİTE MUCİZE TEDAVİMİZ OLABİLİR Mİ? 99
Nevzat DEMİRCİ-İrfan YILDIRIM-Pervin Toptaş DEMİRCİ-Yasin ERSÖZ
ÇUKURHİSAR NEKROPOL ALANINDAKİ ÖLÜ KÜLTÜ VE MEZAR TİPOLOJİSİ 141
İlbey DÖLEK-Nur İLGÜN
SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA GÖRÜLEN KAS VE İSKELET SİSTEMİ
BOZUKLUKLARI İLE KİŞİSEL ÖZELLİKLER, KIDEM VE VARDİYALI ÇALIŞMA
ARASINDAKİ İLİŞKİ
157
Ali DUYUM-İrem ERSÖZ KAYA
HALK EĞİTİM MERKEZLERİNDE GÖREVLİ EĞİTİCİLERİN VE YÖNETİCİLERİN
GÖZÜNDEN YETİŞKİN EĞİTİMİNİN SORUNLARI 168
İbrahim DÜNDAR-Abdullah SAKAR-Erol UYSAL-Cenk AKAY
SENUSİYYE TARİKATI’NIN İSLAM BİRLİĞİ GÖRÜŞÜ VE II. ABDÜLHAMİD’İN
İTTİHAD-I İSLAM SİYASETİ
186
Nagehan ELEMANA
KOLİKLİ ATLARDA AĞRI SKALALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 195
Cenk ER
İŞ HAYATINDAKİ STRESİN ÇALIŞANLARIN ÖZEL HAYATINA ETKİSİ 205
Sümeyye ER-Nurcan TEMİZ-İrem ERSÖZ KAYA
LAZER KULLANIMINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE İNOVASYONEL
KAVRAMSAL LAZER GÖZ KORUYUCU ÜRÜN TASARIM SÜRECİ
225
Orhan ERDEN-Tuncay ŞİMŞEK
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARINI ETKİLEYEN PSİKOSOSYAL RİSK FAKTÖRLERİ
(2016-2017-2018 KARŞILAŞTIRMASI)
233
Umut ERGÜN-Funda KAHRAMAN-Uğur EŞME
LABORATUVAR TEKNİSYENLERİNİN MARUZ KALDIĞI ERGONOMİK
RİSKLERİN OWAS YÖNTEMİYLE DEĞERLENDİRİLMESİ
242
Umut ERGÜN-Funda KAHRAMAN-Uğur EŞME- Mustafa Kemal KÜLEKÇİ
YERALTI SUYU AKIŞ ÖZELLİKLERİNİN ENERJİ KAZIK GRUPLARININ
VERİMLİLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN MODELLENMESİ
257
Özgür Lütfi ERTUĞRUL-Fatma Dülger CANOĞULLARI
MERSİN İLİ KENTSEL YERLEŞİM ALANI İÇİN ENERJİ KAZIKLARININ
VERİMLİLİĞİNİN İNCELENMESİ 264
Özgür Lütfi ERTUĞRUL-Fatma Dülger CANOĞULLARI
Aquifer Thermal Energy Storage İn Mersin Coastal Aquifer: A Pre-Feasibility Study 273
Nihan Aydın ERTUĞRUL- Zübeyde Hatipoğlu BAĞCI- Özgür Lütfi ERTUĞRUL
Kaya Düşmelerine Karşı Koruma Galerilerinin Dinamik Davranış Analizi 285
Özgür L. Ertuğrul- Semih Aşıcı
GERİ DÖNÜŞÜM (r-PET) POLİESTER İPLİKLERİN ŞÖNİL İPLİK YAPISINDA
KULLANIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
293
Bestem ESİ-Pınar Duru BAYKAL
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN KADAVRAYA VE
KADAVRA BAĞIŞINA YAKLAŞIMLARI 308
İsmail Yağmurhan GİLAN-Vedia Bennu GİLAN-Zeliha Kurtoğlu OLGUNUS
TEDAVİ ETKİLİLİĞİ ÇALIŞMALARINA YENİ BİR YAKLAŞIM: YENİDEN
SINIFLANDIRMA İNDEKSİ
313
Vedia Bennu GİLAN-Asena Ayça ÖZDEMİR
OFİS KOLTUKLARININ ERGONOMİSİNİN İŞ VERİMLİLİĞİNE ETKİSİ 321
İlker GÖKÇE-İrem ERSÖZ KAYA-Mustafa Kemal KÜLEKÇİ
FARKLI AMARANT ÇEŞİTLERİNİN ÇUKUROVA BÖLGESİNE ADAPTASYONU 333
Engin GÖNEN-Yeşim Bozkurt ÇOLAK-Attila YAZAR
HANEHALKI TASARRUF VE BORÇLULUK DÜZEYLERİNİN AKDENİZ BÖLGESİ
İLLERİNDE KARŞILAŞTIRILMASI 341
Fatih GÜNAY-Erdinç KARADENİZ
ÇALIŞMA HAYATINDAKİ KADINLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
FARKINDALIKLARININ DEĞERLENDİRİLMES
385
Selen GÜNAYDIN-Hasan Ejder TEMİZ-İrem Ersöz KAYA
ÜNİVERSİTE ÇALIŞANLARININ PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK DÜZEYLERİ VE
STRESLE BAŞ ETME TARZLARININ İNCELENMESİ (TOROS ÜNİVERSİTESİ
ÖRNEĞİ)
396
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
7
Fatma Sema GÜRKAN - Çilen DEMİR - Kerem BEREKETOĞLU
CİLT 3 / VOLUME 3
İLETKEN ŞEKİLİN DEĞİŞİMİNE GÖRE ENERJİ HASATLAYICILARIN
KARŞILAŞTIRILMASI 14
Mahmut KABAKULAK-Mehmet Tahir GÜLLÜOĞLU-Serdal ARSLAN
BARA ÜZERİNDEN ENERJİ HASATLAMA 24
Mahmut KABAKULAK- Mehmet Tahir GÜLLÜOĞLU-Serdal ARSLAN
TARIMSAL DEĞER ZİNCİRİ 33
Esra KADANALI-Şekip YAZGAN
KUZEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ HAYVANCILIK POTANSİYELİ 44
Esra KADANALI-Şekip YAZGAN
ALATA BAHÇE KÜLTÜRLERİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ’NDE GELİŞTİRİLEN YENİ
TURUNÇGİL ÇEŞİTLERİNİN MEYVE ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
54
Güçer KAFA
LİMONLARDA GÖRÜLEN RUMPLE (ÇÖKÜNTÜ) ZARARININ YÖNEYLERE GÖRE
DAĞILIMI
67
Güçer KAFA-Turgut YEŞİLOĞLU
TEPKİ YÜZEYİ METHODOLOJİSİNE DAYANARAK TAŞLAMA
PARAMETRELERİNİN TASARIMI 77
Funda KAHRAMAN- -Gökhan BAŞAR - Ganime Tuğba ÖNDER
MERSİN VE ADANA İLLERİNİN İHRACATINA DÖVİZ KURUNUN ETKİSİ 90
Fatih KAPLAN-M. Sami SÜYGÜN
KOROZYONDAN KORUNMADA DOĞAL İNHİBİTÖR OLARAK BETA
VULGARİS L. (KIRMIZI PANCAR)’İN YUMUŞAK ÇELİK ÜZERİNE ETKİSİ
105
Sedef KAPLAN-Gülşen AVCI
DENİZ KABUĞU TOZU KATKILI POLİMER MATRİSLİ KOMPOZİT
MALZEMELERİN SÜRTÜNME VE AŞINMA DAVRANIŞININ İNCELENMESİ
138
B. Hakan KARAASLAN-Banu SUGÖZÜ
AKDENİZ BÖLGESİNDE BULUNAN İLLERİN TURİZM TEŞVİKLERİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
149
Erdinç KARADENİZ-Cemile ÖCEK
ROBOTİK UYGULAMALI STEM ETKİNLİĞİNİN ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENME
YAKLAŞIMLARINA VE STEM TUTUMLARINA ETKİSİ 165
İlknur KAVACIK-Ahmet AKBAŞ
ATÖLYE ORTAMININ ERGONOMİK OLARAK İNCELENMESİ 182
İrem Ersöz KAYA-İlker SUGÖZÜ
SARI KANTARON BİTKİSİNİN MUTFAKTA KULLANILMA POTANSİYELİ 187
Serpil Yalım KAYA-Onur CAN
KIZILCIK MEYVESİ, BİLEŞİM ÖZELLİKLERİ VE KULLANIM ALANLARI 194
Serpil Yalım KAYA – Deniz CANLI
KARBON ELYAF TAKVİYELİ POLİMER MATRİSLİ KOMPOZİTLERİN TRİBOLOJİK
ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ 203
Yusuf KEPİR-Banu SUGÖZÜ
MERSIN İLINDEKI TÜRKIYE ŞAMPIYONASINA KATILAN RİTMİK
CİMNASTİKÇİLERDE LATERALİZASYONA GÖRE DİNAMİK DENGENİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
212
İnci KESİLMİŞ-Manolya AKIN
KERKÜK'TE YAZILAN İLK YERLI TÜRKÇE SÖZLÜK: LUGÂT-I TÜRKIYYE VE
KERKÜKLÜ HACI ABDULLAH SÂFÎ
220
Necat KEVSEROĞLU
PREDICS YAZILIMI İLE HASSAS RADAR KESİT ALANI BENZETİMİ VE ANALİZİ 226
Özkan KIRIK-Caner ÖZDEMİR
PAGET HASTALIĞINDA ÇENE KEMİĞİ BELİRTİLERİ: BİR OLGU SUNUMU 236
Nazan KOÇAK
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
8
MİKROALGAL BİYOTEKNOLOJİ ÇALIŞMALARI VE 2015-2016 DÖNEMİNDE
ERDEMLİ SAHİLİNDE MİKROALG TÜR KOMPOZİSYONUNUN VE HAFTALIK
DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİ
244
Merve KONUCU-Elif Eker-DEVELİ
AKDENİZ BÖLGESİ İLLERİNİN MUHASEBE MESLEĞİ İŞGÜCÜ İHTİYAÇLARI VE
MESLEKİ BECERİ BEKLENTİLERİ 261
Levent KOŞAN-Fatih GÜNAY
FOTOVOLTAİK SİSTEMLERİN MAKSİMUM GÜÇ NOKTASINDA ÇALIŞTIRILMASI 275
Ercan KÖSE
FOTOVOLTAİK SİSTEMLERİN SICAKLIĞA BAĞLI ENERJİ VERİMLİLİĞİ
PERFORMANSININ ANALİZ EDİLMESİ
293
Ercan KÖSE
HATAY İLİ ORMAN FİDANLARINDA GÖRÜLEN SOLGUNLUK VE KÖK
ÇÜRÜKLÜĞÜ ETMENİ FUNGAL PATOJENLERİN KARAKTERİZASYONU
306
Şener KURT-Aysun UYSAL-Soner SOYLU-E. Mine SOYLU-Merve KARA
SANAT TERAPİSİ VE KANSER 315
Diğdem LAFCI -Ebru YILDIZ-Fadime TORU
KÜLTÜREL ROTALAR BAĞLAMINDA MERSİN İLİNİN İNANÇ TURİZMİ
POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
325
Yasemin Sarıkaya LEVENT- Meltem UÇAR
FARKLI YIKAMA UYGULAMALARININ ELASTAN İÇEREN DENİM KUMAŞLARA
ETKİSİNİN İNCELENMESİ 345
Serin MEZARCIÖZ-R. Tuğrul OĞULATA
PAIRWISE COMPARISON SCALE FOR ESTIMATING PUBLIC TRANSPORT SUPPLY
QUALITY
356
Sarbast MOSLEM-Szabolcs DULEBA
YAZLIK KABAKLARDA (Cucurbita pepo L.) MORFOLOJİK VE MOLEKÜLER
YÖNTEMLERLE HETEROTİK GRUPLARIN TESPİT EDİLMESİ İLE BAZI
BİTKİ VE BAZI MEYVE ÖZELLİKLERİNDE HETEROZİS
367
Çetin NACAR-Nebahat SARI-Nedim MUTLU
YAZLIK KABAKLARDA (CUCURBİTA PEPO L.) MELEZLEME YOLUYLA ELDE
EDİLMİŞ HİBRİTLER İLE HİBRİTLERİN EBEVENLERİNİN MORFOLOJİK
KARAKTERİZASYONU VE AKRABALIK DERECELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
378
Çetin NACAR
CİLT 4 / VOLUME 4
BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN CİNSİYET ROLLERİNE İLİŞKİN KALIP
YARGILARI 14
Burhan PARSAK-Leyla SARAÇ
BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUL DENEYİMİ/ÖĞRETMENLİK
UYGULAMASI DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARI
23
Leyla SARAÇ-Eda MUŞTU
ÜÇÜNCÜ BASAMAK BİR HASTANEDE YARA YERİNDEN İZOLE EDİLEN
CANDİDA TÜRLERİNİN TANIMLANMASI VE ETEST YÖNTEMİYLE ANTİFUNGAL
DUYARLILIĞININ BELİRLENMESİ
31
Hafize SAV
TÜRK MUTFAĞINDA KAHVALTI KÜLTÜRÜ 36
Dilek SAY-Mustafa Kadir ESEN-Nuray GÜZELER
GÜLNARDA BADEM YETİŞTİRİCİLİĞİ 55
Levent SON-Aşkın BAHAR
TÜRKİYE’DE ASİ NEHRİ’NDE İSTİLACI SU SÜMBÜLÜ EİCHHORNİA CRASSİPES
BİTKİSİNDEN İZOLE EDİLEN VE TANILANAN BAKTERİYEL ENDOFİTLERİN
BİTKİ GELİŞİMİNİ TEŞVİK EDİCİ ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ
65
Soner SOYLU-Merve KARA-İlhan ÜREMİŞ-Şener KURT-E. Mine SOYLU-Aysun
UYSAL
DİJİTAL GİRİŞİMCİLİKTE MARKALARIN SAHİP OLMASI GEREKEN DİJİTAL
PAZARLAMA YETKİNLİKLERİNİN İNCELENMESİ 79
Hatice Doğan SÜDAŞ - Sedef Şahin GEÇGEL-
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
9
MEDİKAL TURİZMDE TR62 BÖLGESİNİN POTANSİYELİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME 91
Mehmet Sami SÜYGÜN-Fatih KAPLAN
AKDENİZ BÖLGESİNDE YENİLENEBİLİR FONKSİYONEL DOMATES KURUTMA
SİSTEMİ TASARIMI VE SWOT ANALİZİ
104
Tuncay ŞİMŞEK - Orhan ERDEN
ÇUKUROVA’DA GELİNCİK ÇİÇEĞİNDEN YAPILAN GELİN OYUNU VE
OYUNCAĞI YAPIMININ EĞİTİM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
113
Serdarhan Musa TAŞKAYA-Esin DÖNMEZLER
ERDEMLİ ŞEYKEM CAMİSİ 125
Lokman TAY
HEMŞİRELİKTE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ
TEZLERİNİN EĞİLİMLERİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ 143
Sabahattin TEKİNGÜNDÜZ-Mualla YILMAZ-Münevver BOĞAHAN -Zeliha
YAMAN-Hilal ALTUNDAL
INVESTIGATION OF MICRO-DOPPLER SIGNATURES OF VARIOUS HUMAN
MOVEMENTS BY THE HELP OF TIME-FREQUENCY ANALYSIS TOOLS 163
Onur TEKİR-Caner ÖZDEMİR
YAPAY SİNİR AĞI YÖNTEMİ KULLANILARAK MERSİN İÇİN GÜNLÜK GÜNEŞ
RADYASYONUNUN MODELLENMESİ 170
Erdinç TİMOÇİN-Samed ÇETİNKAYA
AKDENİZ’E ÖZGÜ BİR KÜLTÜR VE TASARIM ETKİNLİĞİ: MAVİ YOLCULUK VE
BODRUM GULETİ
180
Bülent İbrahim TURAN-Ahmet Can ÖZCAN
GENETIC STRUCTURING OF BLACK SEA SHAD (ALOSA IMMACULATA
BENNETT, 1835) POPULATIONS 201
Cemal TURAN- Funda TURAN
GENETİC DİFFERENTİATİON OF TWAİTE SHAD (ALOSA FALLAX NİLOTİCA)
POPULATİONS
212
Cemal TURAN- Funda TURAN
BUĞDAY SAPLARINDAN ELDE EDİLEN KÂĞITLARIN FİZİKSEL VE OPTİK
ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE POTASYUM BORHİDRÜRÜN ETKİSİ 221
Ahmet TUTUŞ-Mustafa ÇİÇEKLER
KAHRAMANMARAŞ KÂĞIT FABRİKASI ATIK SULARININ ARITILMASI 229
Ahmet TUTUŞ-Ahmet LEBLEBİCİ
DOĞU AKDENİZ YÖRESİ OKALİPTUS DİRİ VE ÖZ ODUNLARI LİF
MORFOLOJİSİNİN KÂĞIT ÜRETİMİNE UYGUNLUĞUNUN ARAŞTIRILMASI
237
Ahmet TUTUŞ-İbrahim BEKTAŞ-Gamze GÜLTEKİN
6. VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE AKADEMİK MOTİVASYON VE SİBER
ZORBALIĞIN İNCELENMESİ
248
A. Nasır TÜRK – Fatma Sema GÜRKAN
AİLE KURUMUNDAKİ SOSYO-KÜLTÜREL DEĞİŞİM: ANTALYA KALEİÇİ ÖRNEĞİ 277
Fatih USLU
ISPANAK ÜRETİM ALANLARINDA SORUN OLAN ÖNEMLİ FUNGAL YAPRAK
HASTALIK ETMENLERİ
282
Aysun Uysal- Şener Kurt-Soner Soylu- E . Mine Soylu- Merve Kara
ÖĞRETİMDE İNFOGRAFİK UYGULAMALARININ KULLANIMI 289
Erol UYSAL-Abdullah SAKAR-İbrahim DÜNDAR-Cenk AKAY
AKDENİZ BÖLGESİ KAPSAMINDAKİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİNİN
SUNDUKLARI FİNANSAL BİLGİLERİN ŞEFFAFLIK VE HESAP
VEREBİLİRLİK AÇISINDAN İNCELENMESİ
305
Erkan UZUN
ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ FİNANSAL DURUM TABLOSUNUN 2015-2016-
2017 YILLARINA AİT VERİLERİNİN ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İÇERİSİNDE YER
ALAN LİKİDİTE VE MALİ YAPI ORANLARI KULLANILARAK DEĞİŞİMLERİNİN
İNCELENMESİ
315
Erkan UZUN
İŞ KAZALARINA SEBEP OLAN ÖNEMLİ FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ 328
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
10
İlknur Simge ÜNAL-İrem ERSÖZ KAYA
ÖZLÜ İPLİK KULLANILARAK ÜRETİLMİŞ HAVLU KUMAŞLARDA TEKRARLI
YIKAMANIN YUMUŞAKLIK ÖZELLİKLERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI 339
Belkıs Zervent ÜNAL-Sait YILÖNÜ
TEKNOLOJİK İLERLEME VE ÇEVRE SORUNLARI: TARIM SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR
İNCELEME
353
Şekip YAZGAN-Esra KADANALI
TÜRKİYE’DE TARIMSAL DESTEKLEMELER: TARIM KANUNU ÇERÇEVESİNDE
BİR DEĞERLENDİRME (2006-2017) 361
Şekip YAZGAN-Esra KADANALI
YÖNETSEL ETİK, ETİK YÖNETİM SİSTEMLERİ VE HESAP VEREBİLİRLİK:
GELENEKSEL VE İŞLETMECİ BAKIŞ AÇILARIYLA KARŞILAŞTIRMALI BİR
İNCELEME
371
Murat YILDIRIM
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SPOR TURİZM ÇEŞİTLİLİĞİ VE GELİRLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
389
Yunus YILDIRIM-Nevzat DEMİRCİ-Pervin Toptaş DEMİRCİ
DEMRE'NİN KÜLTÜR TURİZM POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 397
Merve ZAYIM
CİLT 5 / VOLUME 5
UV ABSORPLAYICI OLARAK TiO2’nin RENKLİ KUMAŞLARIN IŞIK HASLIĞINA
ETKİSİ 17
Sabiha SEZGİN BOZOK-Tuğrul OĞULATA
İNSANSIZ HAVA ARAÇLARINDA KULLANILAN MALZEMELER 25
Süleyman Çınar ÇAĞAN-Berat Barış BULDUM
LOKMÂN HEKÎM EFSANELERİNİN MİTOLOJİK İZLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME 35
Birsel ABİHA ÇAĞLAR
HEMŞİRELERDE OKSİDATİF STRES 48
Tuğba ÇAM-Seher Gürdil YILMAZ
HAMMADDE KARIŞIMLARINDAN DÜŞÜK MALİYETLİ BİYODİZEL ÜRETİMİ 58
Sema ÇELİK- -Muharrem KAHRAMAN - Utku ARSLAN
ÖĞRETMENLERİN YANSITICI DÜŞÜNME EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİ 68
Tuğba İnciman ÇELİK
GLİSEROL KATKI MADDESİNİN CZTS İNCE FİLMLERİN MORFOLOJİK,
YAPISAL VE FOTOVOLTAİK ÖZELİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ
77
Samed ÇETİNKAYA - Erdinç TİMOÇİN
AKDENİZ BÖLGESİ İÇİN KÜRESEL ISINMA SENARYOLARI VE BİTKİLER
ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ 84
Sertan ÇEVİK-Ayşin Güzel DEĞER
GENETIC STRUCTURING OF BLUE JACK MACKEREL (TRACHURUS PICTURATUS)
POPULATIONS
89
Mevlüt GÜRLEK, Funda TURAN, Cemal TURAN
EGE MUTFAĞINDAN YEMEKLİK BİTKİLER 97
Nuray GÜZELER -Çağla ÖZBEK
BUZAĞILARDA RESPIRATORIK SINSITYAL VIRÜS ENFEKSIYONUNDA
PATOLOJIK BULGULARIN DEĞERLENDIRILMESI
112
Mehmet HALIGÜR-Ahmet AYDOĞAN
OREOCHROMİS NİLOTİCUS BALIKLARINDA OLUŞTURULAN DENEYSEL BAKIR
NANOPARTİKÜL TOKSİKASYONUNDA RENAL VE İNTERRENAL DOKULARDA
PATOLOJİK BULGULAR
117
Mehmet HALIGÜR-AYŞE HALIGÜR-Ahmet AYDOĞAN-Hikmet Yeter ÇOĞUN-
Gülçin DAĞLIOĞLU
KURUMSAL ÇEVREDE YENİLİKÇİ GİRİŞİMCİLİK: YOLSUZLUK VE ZAYIF
MÜLİKYET HAKLARI UYGULAMALARINA YÖNELİK BİR KAVRAMSAL ÇERÇEVE
127
Duygu HIDIROĞLU
FREN BALATA MALZEMELERİNİN TRİBOLOJİK VE MEKANİK ÖZELLİKLERİNE
ÇİNKO PARÇACIKLARIN ETKİSİ 139
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
11
Beste HOPLAMAZ-İlker SUGÖZÜ-Banu SUGÖZÜ
AKTİF VE PASİF MİLİMETRE DALGA GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİNİN AVANTAJ
VE DEZAVANTAJLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 150
Hakan IŞIKER-Caner ÖZDEMİR
ÖRGÜTSEL İLETİŞİM AĞLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME 160
Fatma İNCE
İNSAN KAYNAKLARINDA BELİRSİZLİK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME 172
Fatma İNCE
MERSİN İLİ İÇİNDE YAPILACAK OLAN BEŞ KATLI BİR YAPININ YENİ
2018 TÜRKİYE BİNA DEPREM YÖNETMELİĞİ UYARINCA ZAMAN- TANIM
ALANI YÖNTEMİ İLE DEPREM ANALİZİ
185
Hüsamettin KIZMAZ- Tuğçe SEVİL YAMAN
ÇUKUROVA’DA “TARIM VE TASARIM” VE BİR VAKA ÇALIŞMASI: MERSİN’DE
ÇİLEKÇİLİK VE KENDİN YAPÇI TASARIM 197
Mine OVACIK
THE COMPOSITION OF R. FAKHRETDINOV`S STORY "ASMA, OR OFFENCE AND
PUNISMENT"
223
Khuzhakhmetov Ainur OSKAROVICH
SAĞLIK OKURYAZARLIĞININ HİPERTANSİYON KONTROLÜNDE ÖNEMİ 225
Emine ÖNCÜ
MERSİN MUT İLÇESİNDE CEVİZ ALANLARINDA KÖK UR NEMATODU
(MELOİDOGYNE İNCOGNİTA)?NUN TESPİTİ
245
Adem ÖZARSLANDAN
TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜNDE VERİ MADENCİLİĞİ 251
Şehpal ÖZDEMİR-Füsun DOBA KADEM
DİJİTAL BASKILI KUMAŞLARDA HAVA GEÇİRGENLİĞİ VE PATLAMA
MUKAVEMETİ ÜZERİNE DENEYSEL BİR ÇALIŞMA 259
Şehpal ÖZDEMİR - Füsun DOBA KADEM
GENÇ ARAŞTIRMACILARIN META ANALİZ ÇALIŞMALARINA BAKIŞ AÇISINI
DEĞERLENDİRMEK
269
Asena Ayça ÖZDEMİR-Gülhan TEMEL
YAŞLANDIRMA SÜRESİNİN CEVİZ KAPLAMALARIN YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ
PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ 278
Ferhat ÖZDEMİR-Ahmet TUTUŞ
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL ARAŞTIRMA SÜREÇLERİNDE
KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR 285
Soner Mehmet ÖZDEMİR
TÜRKÇE ÖĞRETİCİLERİNİN YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERE TÜRKÇE
ÖĞRETİMİNDE YAŞADIKLARI SORUNLAR: MERSİN İLİ ÖRNEĞİ
299
Soner Mehmet ÖZDEMİR - Yasemin YALDIZ SELBİ
ORTALAMA SICAKLIKLARIN GİDİŞ ANALİZİ: SİLİFKE İSTASYONU 310
Mete ÖZFİDANER-Duygu ŞAPOLYO-Fatih TOPALOĞLU
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE KÜÇÜK RUMİNANTLARIN LENTİVİRUS
ENFEKSİYONLARININ ARAŞTIRILMASI 320
İrfan ÖZGÜNLÜK-Hikmet ÜN-Mehmet ÇABALAR
LLZO Pil Elektrolitlerinde Kalsiyumun Yerel Ortamının Belirlenmesi 331
Osman Murat ÖZKENDİR
FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ALGILADIĞI ÖZERKLİK DESTEĞİNİN
ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
338
Seher ÖZMERCAN-Tuğba YANPAR YELKEN-Sedat KANADLI
DOĞU AKDENİZ MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI 354
Mustafa ÖZTÜRK
İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ VE KUVVAYIMİLLİYECİ HASAN REMZİ ÖZYURT'UN
ANILARI 377
Mustafa ÖZYURT
DETERMINATION OF THE HYBRID ENERGY SOURCE POTENTIAL WITH
MEASUREMENTS IN MERSİN AND ITS REGION
380
Mehmet ZİLE
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
12
MERSİN BÖLGESİNİN ENERJİ KAYNAKLARI VE MERSİN’İN MEVCUT ENERJİ
ÜRETİMİ 386
Mehmet ZİLE
HYBRID ENERGY AGRICULTURAL IRRIGATION IN MERSIN REGION 396
Mehmet ZİLE
ENERGY SOURCES OF THE MEDITERRANEAN REGION AND CURRENT ENERGY
PRODUCTION
402
Mehmet ZİLE
CİLT 6 / VOLUME 6
MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KARSİNOMA HÜCRELERİNDE YARA AÇMA
DENEYİ İLE MİGRASYON ANALİZİ 15
Erkan ALABAŞ –Ahmet Ata ÖZÇİMEN
İNSAN PANKREATİK KANSER HÜCRELERİNDE DAPI-A YÖNTEMİ İLE OTOFAJİK
HÜCRELERİN BELİRLENMESİ
17
Erkan ALABAŞ –Ahmet Ata ÖZÇİMEN
ÜÇÜZ GEBELİKLERİN PERİNATAL SONUÇLARININ VE ÖZELLİKLERİNİN TEK
MERKEZLİ ANALİZİ 19
Songül ALEMDAROĞLU - Hakan KALAYCI
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN AFET
BİLİNCİ DÜZEYİ
22
Evrim ARSLAN -Nesrullah AZBOY
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ ARAŞTIRMA
GÖREVLİSİ HEKİMLERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ 24
Evrim ARSLAN -Cansu KARABİBER -Mehtap ELTAŞ
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN UYKU
BOZUKLUKLARI VE UYKULULUK HALLERİNİN EPWORTH UYKULULUK ÖLÇEĞİ
VE UYKU HİJYEN İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
26
Evrim ARSLAN - Cansu KARABİBER -Mehtap ELTAŞ
SOFRALIK ZEYTİN ÜRETİMİNDE TESİSİÇİ ATIKSU KAYNAKLARININ
BELİRLENMESİ VE KİRLİLİK YÜKÜNÜN AZALTILMASI
28
Hüdaverdi ARSLAN – Mutlu YALVAÇ – M. Ali MAZMANCI – Serpil SAVCI
RESPIRATORY DİSTRESS AND AGITATION AFTER POSTOPERATIVE ANALGESIA
MIXTURE 39
Eyüp AYDOĞAN – Yasin TİRE
ALFA LİPOİK ASİT VERİLEN DİYABETLİ RATLARIN AORT ARTER DUVARINDA
ADRENOMEDULLİN EKSPRESYONU
43
Leyla BAHAR -Nehir SUCU -Nazan ERAS - Özlen TUBAY BAĞDATOĞLU
TIP FAKÜLTELERININ TEORIK EĞITIM SORUNLARINA BIR ÇÖZÜM ÖNERISI:
WEB TABANLI EĞITIM 46
İbrahim BAŞHAN
WEB-TABANLI ULUSAL ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI PROJE ÇIKTI RAPORU 48
İbrahim BAŞHAN - Tufan MENGİ - Ahmet Hakan ÖZTÜRK
SPLENEKTOMİ ENDİKASYONU: SON 8 YILLIK KLİNİK DENEYİMİMİZ 50
Mustafa BERKEŞOĞLU - Aydan AKDENİZ - Mehmet Özgür TÜRKMENOĞLU -
Aydemir ÖLMEZ - Ahmet DAĞ
AÇIK KAYNAK İSTİHBARATI İLE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN SİBER
GÜVENLİK MODELİ 53
İrem CİVELEK – Mustafa KARA – Kemal KAYA
ACTH (ADRENOKORTİKOTROPİK HORMON) ÖLÇÜMÜNDE
N-FENİLMALEİMİD'İN HEMOLİZ ÜZERİNE KORUYUCU ETKİSİ
66
Berrin İmge ERGÜDER – Mustafa DURMAZ
YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZDE TAKİP EDİLEN FEMUR KIRIĞI OLAN HASTALARIN
ÖZELLİKLERİ 72
İskender KARA -Mehmet SARGIN
PROTON DEĞİŞİM MEMBRANLI YAKIT HÜCRELERİNİN ARAÇLARDA
KULLANILMASI
74
Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ
ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ TASARRUF YÖNTEMLERİ 84
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
13
Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ
ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİ VE
REJENERATİF FRENLEME 91
Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ
HİDROJEN YAKIT HÜCRELİ ARAÇ SİSTEMLERİ İÇİN ENERJİ DEPOLAMA
TEKNOLOJİLERİ
102
Kemal KAYA – Yakup HAMEŞ
MÜSİN-1 (MUC1) VE MÜSİN-4 (MUC4) GENLERİNİN FARKLI ÜREME
DÖNEMLERİNDEKİ SIÇANLARIN UTERUS DOKUSUNDA EKSPRESYON
DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI
111
Tuğrul Kaan KILIC -Badel ARSLAN - Gül YAS - Irem Bekalp YILMAZ - Nurcan
ARAS
PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERİNDE SİTOTOKSİSİTE ÜZERINE ETKİSİ
113
İsmail Ayberk KIRBIYIK - Ahmet Ata ÖZÇIMEN
PAN AURORA KİNAZ İNHİBİTÖRÜ DANUSERTİB'İN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERİNDE APOPTOZ ÜZERİNE ETKİSİ 115
İsmail Ayberk KIRBIYIK - Ahmet Ata ÖZÇIMEN
DANUSERTIB UYGULANAN MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KANSER
HÜCRELERİNİN CIM-PLATE 16 KULLANILARAK MİGRASYON ANALİZİ
117
Ahmet Ata ÖZÇİMEN - Erkan ALABAŞ
PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERINDE HÜCRE DÖNGÜSÜ ÜZERINE ETKISININ ARAŞTIRILMASI 119
Ahmet Ata ÖZÇİMEN - İsmail Ayberk KIRBIYIK
KIYISAL SULARDA ZARARLI ALG ARTIŞLARI, NEDENLERİ, SONUÇLARI 121
Sevim POLAT
LAGÜNER ORTAMLARIN BİYOÇEŞİTLİLİK AÇISINDAN ÖNEMİ VE ÇUKUROVA
DELTASI LAGÜNLERİ
131
Sevim POLAT
İSKENDERUN KÖRFEZİ’NDEN (KUZEYDOĞU AKDENİZ) TOPLANAN KIRMIZI
ALG, CORALLİNA ELONGATA’NIN BİYOKİMYASAL İÇERİĞİNİN İNCELENMESİ 140
Sevim POLAT – İbrahim GÜR – Tuba KURT – Abdurrahman POLAt
ANESTEZİSTLERİN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE TRAKEOSTOMİ PROSEDÜRÜ,
ENDİKASYONLARI VE YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ: ULUSAL BİR
ANKET ÇALIŞMASI
150
Mehmet SARGIN - Betül BAŞARAN - Mehmet Selçuk ULUER
LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİDE 5. YIL SONUÇLARIMIZ 153
Hakan SEYİT - Badel ARSLAN
KESİ FITIKLARINDA PERİTON İÇİNE KONAN DUAL MEŞ İLE OMENTAL
İNTERPOZİSYONLU POLİPROPİLEN MEŞ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
155
Gürcan ŞİMŞEK –Ahmet TEKİN – Adil KARTAL
AKUT RESPIRATUAR DISTRES SENDROMLU (ARDS) YOĞUN BAKIM
HASTALARINDA EK HASTALIK VE MORTALITE ORANLARI
Yasin TİRE – Aydın MERMER
YETİŞKİN İNSAN TRAKEOBRONŞİAL AĞACI MORFOMETRİSİ ÜZERİNE BİR
ÇALIŞMA
157
Işık TUNCER
KÜNT KARIN TRAVMASINA BAĞLI SOLİD ORGAN YARALANMALARINDA
NONOPERATİF TEDAVİ 161
Mehmet Aykut YILDIRIM
ENGEL ARKASI GÖRÜNTÜLEME RADARI UYGULAMALARI İÇİN C-BAND’DA
ÇALIŞAN MİKROŞERİT YAMA ANTEN DİZİSİ TASARIMI
164
Betül YILMAZ – Caner ÖZDEMİR
FARKLI ACI VE TATLI GEN RESEPTÖR POLİMORFİZMLERİNİN DİŞ ÇÜRÜĞÜ
OLUŞUMUNA ETKİSİ 179
Melis YILMAZ - Şenay BALCI - Nazan KOÇAK - Didem DERİCİ YILDIRIM -
Lülüfer TAMER
THE ROLE OF PERCEPTION IN ARCHITECTURAL DESIGN 189
Riyad ŞİHAB
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
14
MERSİN ORTA TOROSLAR’DA SİNAP, GÖZNE VE BELENKEŞLİK KALELERİ 196
Halil SÖZLÜ- Lale YILMAZ
ORTADOĞU'YA YERLEŞEN BOŞNAK VE BATI RUMELİ BÖLGESİ’NDEN GELEN
DİĞER MUHACİRLER (1867-1941) 210
Redžep Škrijelj
FEDERAL ALMANYA'DA İSLAM DİN DERSLER VE TÜRKÇE DERSLERNE ETKİSİ 212
Ali TOPÇUK
KIBRIS TÜRK ŞAİRİ OSMAN TÜRKAY'IN ŞİİRLERİNDE AKDENİZ TEMASI 268
Tahir ORUCOV- Vaqif ORUCOV
TOROSLARDA YÖRÜK KÜLTÜRÜ 273
Hasan BAHAR
PAMUK VE GÜMÜŞ ELYAFLA ÜRETİLEN İPLİKLERİN BAZI KALİTE
PARAMETRELERİNİN İNCELENMESİ
297
Zehra KAYNAR TAŞCI- Nihat ÇELİK TÜRKİYE’DE AKDENİZ BÖLGESİ LİMON ÜRETİCİ FİYATLARI İLE BAŞLICA TÜKETİM MERKEZLERİ
TÜKETİCİ FİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ: TEK FİYAT KANUNU- VAR MODEL ANALİZİ 304
Erkan AKTAŞ- Aynur KARAÇOBAN- Kübra MAKCA
TOPLUMSAL CİNSİYET VE NARSİSİZM İLİŞKİSİ 323
Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL
TOPLUMSAL CİNSİYET MOTİVASYON ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI 334
Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL
ERKEKLERDE TOPLUMSAL CİNSİYET NORMLARINA UYUM, MOTİVASYON VE
PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ İLİŞKİSİ
345
Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL
NOTLAR
NOT: Sempozyumumuz, “En Az Beş Farklı Ülkeden Konuşmacı Katılımının Sağlaması"
şartını sağlamaktadır. Sempozyumumuza sözlü sunum ile farklı ülkelerden katılan
araştırmacılardan bazıları şöylece sıralanabilir:
Prof. Dr. Galib Sayılov Azerbaijan
Prof. Dr. Seyfeddin Rzasoy Azerbaijan
Assoc. Prof. Dr. Zümrüd MANSİMOVA Azerbaijan
Assoc. Prof. Dr. Aynur Khuzhakhmetov Bashkortostan
Prof. Dr. Hacıyev Eldar Nabiyeviç Dagestan
Dr. Ali Topçuk Germany
Sarbast MOSLEM Hungary
Nejat KEVSEROĞLU Iraq
Assoc. Prof. Dr. Selim BEZERAJ Kosovo
Assoc. Prof. Anzorova Svetlana Petrovna Moscow State Institute
Prof. Dr. Redzeb Skrijelj Serbia
İbrahim ALBAYRAK Switzerland
Assoc. Prof. Dr. Janibekov Kakajan Turkmenistan
Seymur MESHAIK Ganja State Unıversıty
Arian JANOVA University Of Prishtina Maryam GALIULLINA Naberejnye Chelny State Teachers Training
University
Moez SHAIEK 2 Association Méditerranée Action-Nature
Szabolcs DULEBA
Budapest Unıversıty Of Technology
And Economics
Vaqif Orucov Azerbaycan Mılli Elmler
Akademiyası
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
15
MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KARSİNOMA HÜCRELERİNDE YARA AÇMA
DENEYİ İLE MİGRASYON ANALİZİ
Erkan ALABAŞ
Ahmet Ata ÖZÇİMEN
ÖZET
Pankreatik kanser, pankreasın hem ekzokrin hem de endokrin tümörlerini kapsamaktadır.
Pankreatik tümörlerin %90?ından fazlası duktal epitelyumdan kaynaklanır. Amerika Birleşik
Devletleri?nde, pankreatik kanser erkeklerde teşhis edilen ve yaygın olarak görülen hastalık
olarak üst sırada yer alırken kadınlarda dokuzuncu sırada yer almaktadır. Pankreas kanseri tüm
kanser ölümlerinin yaklaşık %7?sini oluşturmaktadır. Erkekler de pankreatik kanser
kadınlardan %30 daha yaygındır. Metastaz, kanser hastaları için tedavi başarısızlığının temel
nedenidir. Metastatik hastalarda sağkalım 3-6 ay civarındadır. Pankreas kanseri hastalarda
tümör, pankreas dışına doğru lenf nodlarına, komşu dokulara ve uzak organlara metastaz
yapmaktadır. Kanser, aynı zamanda birçok sinyal iletim yollarının düzensizliğini içeren bir
hastalıktır. Bu sinyaller arasında mitotik bölünmeleri tetikleyen Aurora Kinaz sinyalleri
bulunmaktadır. Aurora kinazlar, hücre döngüsü düzenleyicileri olarak rol oynarlar. Danusertib,
Aurora kinaz ve güçlü antikanser etkiye sahip olan üçüncü nesil bir Bcr-Abl tirozin kinaz
inhibitörüdür. MIA Paca-2, tüm pankreatik tümörlerin yaklaşık %90?ını temsil eden bir insan
metastaik pankreatik adenokarsinoma hücre hattıdır. Bu bilgiler doğrultusunda, MIA PaCa-2
hücrelerinde Danusertib?in 318nM derişimindeki IC50 değeri kullanılarak Yara Açma (Wound
healing) deneyinde belirli zamanlarda (0, 18, 24, 48, 72 ve 96.saat) mikroskopta fotoğrafları
çekilerek etkisi incelendi. Primer tümör olan MIA PaCa-2 hücrelerinde hem kontrol grubunda
hem de Danusertib IC50 ilaç dozajı grubunda 96. saate (ileri saatlere) kadar kapanma
gözlenmemiştir. Sonuç olarak; Pan Aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib ilacının bulunduğu
grupta migrasyon gözlenmediği varsa da düşük düzeyde olduğu görülmektedir.
Analysis Of Migration In Danusertib Treated Human Pancreatic Carcinoma Cells By
Using Wound Healing Experiment
ABSTRACT
Pancreatic cancer includes both exocrine and endocrine tumors of the pancreas. More than 90%
of pancreatic tumors are caused by ductal epithelium. In the United States, pancreatic cancer is
the most common disease in males and is ranked ninth in women. Pancreatic cancer accounts
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
16
for approximately 7% of all cancer deaths. Men are also 30% more common than women with
pancreatic cancer. Metastasis is the main cause of treatment failure for cancer patients. The
survival in patients with metastatic tumor is about 3-6 months. In patients with pancreatic
cancer, the tumor metastasis to the lymph nodes, adjacent tissues, and distant organs towards
the outside of the pancreas. Cancer is also a disease that involves the disorder of many signal
transduction pathways. These signals include Aurora Kinase signals that trigger mitotic
divisions. Aurora kinases act as cell cycle regulators. Danusertib is a third generation Bcr-Abl
tyrosine kinase inhibitor with Aurora kinase and strong anticancer effect. MIA Paca-2 is a
human methastatic pancreatic adenocarcinoma cell line representing approximately 90% of all
pancreatic tumors. In accordance with this information, the effect of Danusertib's IC50 value at
318nM concentration in MIA PaCa-2 cells was investigated at certain times (0, 18, 24, 48, 72
and 96h) using the microscope. The migration has not been observed in botth control and
time/dose dependent MIA PaCa-2 cells treated with danusertib until 96 hours. In conclusion; It
is observed that there is no migration in the group of Danusertib drug which is a Pan Aurora
kinase inhibitor and it is seen to be low level.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
17
İNSAN PANKREATİK KANSER HÜCRELERİNDE DAPI-A YÖNTEMİ İLE
OTOFAJİK HÜCRELERİN BELİRLENMESİ
Erkan ALABAŞ
Ahmet Ata ÖZÇİMEN
ÖZET
Kanser ile ilgili çalışmalar gün geçtikçe daha da artarken, kanser daha anlaşılır hale
gelmektedir. Kanser kontrol edilemeyen hücre çoğalması olarak adlandırılmaktadır. Kanserli
hücrelerin metastaz yapma özelliği, hücrelerin bölünüp çoğalması ve farklı sinyal yolları
aracılığıyla bulunduğu dokudan ayrılması ile ilişkilidir. Tümörün çoğalması kontrol edilemez
ve kütle artışı sağlandığı sürece hücre büyümeye devam eder. Hücrede, düzensizlik tümör ile
artar. Bununla beraber hücre membranında bazı sinyal yolaklarının harekete geçmesi hücrenin
sağkalımı ve ölümü ile sonuçlanmaktadır. Hücre içi bazı gereksinimi kalmayan organellerin
yıkımı lizozom ile birlikte sonlandırılır. Bu durum otofaji olarak adlandırılır. Otofaji,
intraselüler membran ile otofajik veziküllerin bağlanmasına ve birleşimine yol açan taşınma
olaylarını içerir. Bu kompleks, düşük hücresel besin seviyeleri, düşük ATP seviyeleri, hasarlı
proteinlerin birikmesi sonucu ve diğer stres durumları ile aktive edilir. Otofaji, hücrelerde farklı
yöntemler ile belirlenmektedir. Bu yöntemlerden birisi DAPI (çekirdek boyama) boyamadır.
Bu bilgiler ile pan-Aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in MIA PaCa-2 hücrelerinde
otofajik etkisi incelendi. Akım sitometri cihazı ile yapılan DAPI-A test sonucunda; MIA PaCa-
2 hücrelerinde Danusertib IC50 derişimi (318 nM) doz/zaman bağımlı olarak 24. saat için %4,1;
48. saat için %4,7 oranında otofaji tespit edilmiştir. Otofaji?nin yüksek oranda görülmesi için
doz ve zamanın arttırılmasının ya da Danusertib ilacının yerine başka bir ajanın kullanılması
otofajik ölümün araştırılmasına katkı olabileceği düşünülmektedir.
Determination Of Autophagic Cells By Dapi-A Method In Human Pancreatic Cancer
Cells
ABSTRACT
While cancer studies are increasing day by day, cancer is becoming more understandable.
Cancer is an not controllable cell proliferation. The metastasis of cancerous cells is related to
the division and proliferation of cells and their separation from the tissue through different
signaling pathways. The proliferation of the tumor cannot be controlled and the cell continues
to grow as long as the mass is increased. In the cell, irregularity increases with the tumor.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
18
However, activation of certain signaling pathways in the cell membrane results in cell survival
and death. The demolition of the organelles that do not have some intracellular requirements is
terminated with the lysosome. This is called autophagy. Autophagy includes transport events
leading to the binding and association of the intracellular membrane and autophagic vesicles.
This complex is activated by low cellular nutrient levels, low ATP levels, accumulation of
damaged proteins, and other stress states. Autophagy is determined by different methods in the
cells. One of these methods is DAPI (nucleus staining) dyeing. With this information, the
autophagic effect of Danusertib, a pan-Aurora kinase inhibitor, in MIA PaCa-2 cells was
investigated. As a result of DAPI-A test with flow cytometry; Danusertib IC50 concentration
(318nM) dependent of dose/time in MIA PaCa-2 cells was observed autophagy 4.1% for 24
hours and 4.7% for 48 hours respectively. It is thought that increasing the dose and time or
using another agent instead of Danusertib may contribute to the investigation of autophagic
death.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
19
ÜÇÜZ GEBELİKLERİN PERİNATAL SONUÇLARININ VE ÖZELLİKLERİNİN
TEK MERKEZLİ ANALİZİ
Songül ALEMDAROĞLU
Hakan KALAYCI
ÖZET
Çalışmamızın amacı Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne 2010-
2018 yılları arasında üçüz gebelik ile takip edilen hastalıkların demografik özellikleri ve
perinatal sonuçlarının analizidir.
Yöntem: Retrospektif olarak tasarlanan bu çalışmada hastane kayıtlarından faydalanarak üçüz
gebelik tanısı ile takip edilen hastaların yaş, gravide, parite, gebeliğin oluş şekli (spontan, tedavi
gebeliği, ivf ), koryonisite, üçüzden ikize redüksiyon uygulanması, preeklampsi, gestasyonel
diabet (GDM) varlığı, doğum haftaları ve bebeklerin doğum kiloları değerlendirildi.
Bulgular: 43 hastayı içeren çalışmamızda ortalama yaş 30.5 (20-40) olarak tespit edilmiştir.
Bilgisine ulaşılabilen 40 hastadan 9’unda (%22,5) spontan, 13’ünde (%32,5) iui yada klomen
ile tedavi gebeliği, 18’inde (%45) ivf gebelik tespit edilmiştir. 20 hafta üstü canlı doğumu olan
28 hastanın ortalama doğum haftası 32,1’dir. Bilgisine ulaşılabilen 41 hastadan 6’sında üçüzden
ikize redüksiyon uygulanmıştır. Hastaların koryonisiteleri 28 (%73,7) trikoryonik triamniotik,
1 monokoryonik triamniotik (%2,6), 3 dikoryonik diamniotik (%3,9) , 6 dikoryonik triamniotik
(% 15,8) olarak tespit edilmiştir. 20 hafta üstü en az 1 canlı doğumu olan 27 hastadan 5’inde
preeklampsi (%18,5), 2’sinde GDM (%7,4), 1’inde (%3,7) gebelik kolestazı tanısı konmuştur.
Preeklampsi ve GDM görülen hastaların tamamı ivf ve tedavi ile ÖZET
Çalışmamızın amacı Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne 2010-
2018 yılları arasında üçüz gebelik ile takip edilen hastalıkların demografik özellikleri ve
perinatal sonuçlarının analizidir.
Yöntem: Retrospektif olarak tasarlanan bu çalışmada hastane kayıtlarından faydalanarak üçüz
gebelik tanısı ile takip edilen hastaların yaş, gravide, parite, gebeliğin oluş şekli (spontan, tedavi
gebeliği, ivf ), koryonisite, üçüzden ikize redüksiyon uygulanması, preeklampsi, gestasyonel
diabet (GDM) varlığı, doğum haftaları ve bebeklerin doğum kiloları değerlendirildi.
Bulgular: 43 hastayı içeren çalışmamızda ortalama yaş 30.5 (20-40) olarak tespit edilmiştir.
Bilgisine ulaşılabilen 40 hastadan 9’unda (%22,5) spontan, 13’ünde (%32,5) iui yada klomen
ile tedavi gebeliği, 18’inde (%45) ivf gebelik tespit edilmiştir. 20 hafta üstü canlı doğumu olan
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
20
28 hastanın ortalama doğum haftası 32,1’dir. Bilgisine ulaşılabilen 41 hastadan 6’sında üçüzden
ikize redüksiyon uygulanmıştır. Hastaların koryonisiteleri 28 (%73,7) trikoryonik triamniotik,
1 monokoryonik triamniotik (%2,6), 3 dikoryonik diamniotik (%3,9) , 6 dikoryonik triamniotik
(% 15,8) olarak tespit edilmiştir. 20 hafta üstü en az 1 canlı doğumu olan 27 hastadan 5’inde
preeklampsi (%18,5), 2’sinde GDM (%7,4), 1’inde (%3,7) gebelik kolestazı tanısı konmuştur.
Preeklampsi ve GDM görülen hastaların tamamı ivf ve tedavi ile gebe kalan hastalardı.
Bilgisine ulaşılabilen 25 hastadan 13’ünde (% 52) en az 1 kez doğum dışı nedenlerle hastaneye
yatış olmuştur.
Sonuç: Gestasyonel diyabet, hipertansiyon, preterm eylem, gebelik sırasında hastaneye yatış
gibi tıbbi komplikasyonlar çoğul gebeliği olan kadınlarda daha sık görülür. Merkezimiz üçüz
gebelikler analizi preeklampsi, gdm, preterm eylem oranları literatürle uyumlu olarak tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: üçüz gebelik, perinatal sonuçlar.
Single-center Analysis of Perinatal Results and Characteristics of Triplets
ABSTRACT
The aim of our study is to analyze the demographic features and perinatal outcomes of the
patients followed with triplet pregnancy between 2010-2018 to Baskent University Adana
Research Center.
Method: In this retrospective study, the age, gravida, parity, form of pregnancy (spontaneous,
pregnancy, ivf), chorionicity, twin-reduction application, preeclampsia, presence of gestational
diabetes (GDM), weeks and birth weight of babies were evaluated.
Results: In our study including 43 patients, the mean age was 30.5 (20-40). Of the 40 patients
who had access to information, 9 (22.5%) had spontaneous, 13 (32.5%) had iui or clomen
treatment pregnancy and 18 (45%) had ivf pregnancy. The mean gestational age of 28 patients
with a live birth over 20 weeks is 32.1.
Of the 41 patients whose knowledge could be reached, 6 of them had undergone twin reduction.
The chorionicity of the patients was determined as 28 (73.7%), tricorionic triamniotic, 1
monochorionic triamniotic (2.6%), 3 dichorionic diamniotic (3.9%), and 6 dichorionic
triamniotic (15.8%). Of 27 patients with at least 1 live birth over 20 weeks, 5 were diagnosed
with preeclampsia (18.5%), GDM (7.4%) in 2, and pregnancy cholestasis in 1 (3.7%).
All patients with preeclampsia and GDM were pregnant with ivf and treatment. Of the 25
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
21
patients whose information could be accessed, 13 (52%) had at least one hospitalization due to
non-delivery reasons.
Conclusion: Medical complications such as gestational diabetes, hypertension, preterm labor,
hospitalization during pregnancy are more common in women with multiple pregnancies. In
our center triple pregnancy analysis preeclampsia, gdm, preterm labor rates were determined in
accordance with the literature.
Key Words: triplets, perinatal outcomes.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
22
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN
AFET BİLİNCİ DÜZEYİ
Evrim ARSLAN
Nesrullah AZBOY
ÖZET
Giriş ve Amaç: Bireylerin, afetlerle başa çıkabilme konusundaki davranışları,afetlere hazırlıklı
olma ve bu konudaki bilgi ve bilinç düzeyleri ile belirlenmektedir. Bu araştırmanın amacı,
öğrencilerinin temel afet bilinci düzeylerini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan araştırmamızda 350 kişilik evrenden 263(%75,1) son
sınıf öğrencisine 2-4 Mayıs 2017’de yüz yüze görüşme tekniği ile anket uygulandı. Verilerin
analizi SPSS 22.0 ile yapıldı. Veriler sayı, yüzde ve ki-kare ile değerlendirildi ve p<0.05 önemli
kabul edildi.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 23,0±2,08 olup %57,0’ı kadın,%38,4’ü
yurtta,%38,0’ıapartta yaşamaktadır. Öğrencilerin %92,8’i akla gelen ilk afet türüne deprem
yanıtını vermiş,%86,5’i deprem yaşamıştır. Bir afete hazırlıklı olduğunu düşünmeyenlerin
oranı %88,5 idi. Öğrencilerin %72,6’ü temel afet bilinci eğitimi almamış,%85,9’unun aynı evde
yaşadığı kişilerle afet planı yoktu. Yaşadığı bölgenin afet açısından risk durumunu bilenlerin
oranı %80,6 idi. Okullarının depreme dayanıklı olmadığını düşünenlerin oranı %76,4,binanın
güvenli çıkış yerlerini bilmeyenlerin oranı %63,5 olarak saptanmıştır. Yaşadıkları evin depreme
dayanıklı olmadığını düşünenlerin oranı %74,9, eşyalarını sabitleyenlerin oranı %12,9,afet
çantası bulunduranların oranı %8,0,binasında yangın merdiveni olanların oranı %51,7 olarak
saptanmıştır. Afet tatbikatına katılanların oranı %69,3,yangın tüpünü kullanmayı bilenlerin
oranı %37,3 olarak saptandı. Deprem anında %62,1’i kapı altında dururum,%89,7’si balkondan
inmeye çalışırım,%96,7’si asansörle aşağı inerim cevaplarını vermiştir.
Sonuç: Afet denildiğinde deprem algısı ön planda olup afet bilinci düzeyimiz ve afete hazırlık
çalışmalarımız yeterli düzeyde değildir. Afet bilincinin gelişmesine yönelik eğitimlerin
ilköğretimden başlayarak, eğitim programları içine alınması ve yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Afet bilinci, Eğitim fakültesi, Öğrenci
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
23
The Level Of Disaster Awareness Of The Students Of The Faculty Of Education At
Mustafa Kemal University
ABSTRACT
Introduction: The behaviors of indivi duals about coping with disasters are determined by
being prepared for disasters and their level of knowledge and consciousness. Theaim of this
study is to determine the basic disasterawareness levels of thestudents.
Materials and Methods: Inourdescriptivestudy, 263(75.1%) seniorstudentsfromtheuniverse of
350 peoplewereinterviewed on 2-4 May 2017 withface-to-faceinterviewtechnique. Data
wereanalyzedwith SPSS 22.0. Data wereevaluatedwithnumber, percentandchi-squareand p
<0.05 was consideredsignificant.
Results: The meanage of the participants was 23.0 ± 2.08. 92.8 % of the students gave an earth
quake response to the first type of disaster that came to mind, 86.5% had an earthquake. The
rate of those who did not think that they were prepared for a disaster was88.5%. 72.6% of the
students did not receive basic disastera warenesstrainingand85.9% of themdid not have a
disaster plan. The percent age of thosewhoknewthe risk of disaster in theregiontheylive in
was80.6%. The rate of thosewhothinkthattheirschoolsare not earthquakeresistant is 76.4%
andthe rate of thosewho do not knowthesafeexit of thebuilding is 63.5%. The rate of those who
think that the housetheylive in is not earthquake resistant is 74,9%, the percentage of those who
keep their belongings 12,9%, the rate of thosewhohavedisasterbag is 8,0%, andthe rate of those
who have fire stairs is 51,7%. The rate of those who participated in the disasters was69.3% and
the ratio of those who knew to use the fire tube was 37.3 %. At the time of the earthquake, 62.1
% stand under the door, 89.7% try to get down from the balcony, 96.7% of the people go down
by theelevator.
Conclusion: When a disaster is mentioned, theearth quakeperception is at the forefrontandour
disasterawarenesslevelanddisasterpreparednessstudiesare not sufficient. Training for the
development of disastera warenessshould be providedandexpanded.
KeyWords: Disasterawareness, Faculty of Education, Student
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
24
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ ARAŞTIRMA
GÖREVLİSİ HEKİMLERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ
Evrim ARSLAN
Cansu KARABİBER
Mehtap ELTAŞ
ÖZET
Giriş ve Amaç: Tükenmişlik yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları, işe ve insanlara
karşı gösterdiği olumsuz tutumları kapsayan fiziksel ve zihinsel boyutlu sendromdur.
Araştırmamızda asistan hekimlerin tükenmişlik düzeylerini belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmamızda 168 kişilik evrenden 136(%80,9) kişiye
Maslach Tükenmişlik Ölçeğini de içeren anket 14-16 Kasım 2017’de yüz yüze görüşme
tekniğiyle uygulanmıştır. Tanımlayıcı istatistikler, Student-t, tek yönlü ANOVA yapılmıştır.
p<0.05 önemli kabul edilmiştir.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 28,4(min:24 max:38) olup %59,6’sı erkek, %39,0’ı
evliydi. Katılımcıların %58,8’i meslekte üç yıldan az çalışmakta, aylık ortalama nöbet sayısı
8,23’tü. Katılımcıların %91,9’u iş, %79,4’ü maddi, %91,2’si eğitim, %65,4’ ü ücret, %59,6’sı
fiziki şartlar, %47,1’i ağır çalışma koşulları ile ilgili zorluk yaşamaktaydı. Katılımcıların
ölçekteki duygusal tükenme(DT) ortalaması 16.40±6.54, duyarsızlaşma(DY) ortalaması
7.02±𝟑. 𝟕𝟔ve kişisel başarı(KB) ortalaması 17.90±𝟑. 𝟖𝟕’ydi. DY açısından erkek ve bekârlar,
DT ve DY açısından cerrahlar, bir-üç yıldır çalışanlar, hayal kırıklığı yaşayanlar, istifa ve
intiharı düşünenler daha tükenmiş bulundu(p<0.05). DT ve KB açısından hobisi olmayanlar,
doktorluktan memnun olmayanlar ve alan değiştirmek isteyenler daha tükenmiş
bulundu(p<0.05). DT, DY ve KB açısından kendilerine zaman ayırmayanlar daha tükenmiş
bulundu(p<0.05).
Sonuç: Tükenmişlik insanlarla ilişkilerin yoğun olduğu mesleklerde mesleki hastalık haline
gelmiştir. Çalışma, eğitim ve ekonomik koşullar iyileştirilmeli, hekimlere psikolojik destek
verilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Maslach Tükenmişlik Ölçeği, Tükenmişlik, Araştırma görevlisi
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
25
Burnout Level Of Research Assistant Doctors In Mustafa Kemal University Faculty Of
Medicine Hospital
ABSTRACT
Introduction and Aim: Burnout is a physicalandmentalsyndromewithfatigue, helplessness and
hopelessness, negative attitudes towards work and people. In our study, weaimed to determine
burnout levels of research assistant doctors.
Materials and Methods: Inourcross-sectionalstudy, questionnaireincludingMaslachBurnout
Inventory wasadministeredto 136(80.9%) peoplefromthe 168-person population in 14-16
November 2017 byface-to-faceinterviewtechnique. Descriptivestatistics, Student-t, one-way
ANOVA wereperformed. p<0.05 wasconsideredimportant.
Results: The meanage of the participants was 28.4 (min: 24 max: 38) and 59.6% were male and
39.0% were married. 58.8% of the participants were workingless than threeyearsand the
average number of monthlyseizures was 8.23.The difficulty of the participants 91,9%
werework, were79,4% pecuniary, were91,2% education, were65,4% payment, were59,6%
physicalconditions, were47,1% hard working constituted. 91.9% of the participants had
difficulty with work, 79.4% with economic, 91.2% with education, 65.4% with payment, 59.6%
with physical conditions and 47.1% with heavy working conditions. The mean of
emotionalexhaustionsubscale (EE) of participants was 16.40±6.54, the mean of
depersonalization subscale (DP) was 7.02±3.76 and the mean of
personalaccomplishmentsubscale (PA) was 17.90±3.87. Men andsingles in terms of EE;
surgeons, thosewhoworkedforoneorthreeyears, thosewhoweredisappointed, thosewhothought
of resignationandsuicide in terms of EE and DP were more exhausted(p<0.05). Those who did
not have a hobby, dissatisfied with the medicine and those who want to change the specialty
more exhausted in terms of EE and PA(p<0.05). Those who have not self time were more
exhausted in terms of EE,DPand PA(p<0.05).
Conclusion: Burnout has become an occupationaldisease in occupations where relationships
with people are intense. Work, education and economic conditions should be improved and
psychological support should be given to physicians.
KeyWords: MaslachBurnout Inventory, Burnout, Researchassistant
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
26
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN UYKU
BOZUKLUKLARI VE UYKULULUK HALLERİNİN EPWORTH UYKULULUK
ÖLÇEĞİ VE UYKU HİJYEN İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
Evrim ARSLAN
Cansu KARABİBER
Mehtap ELTAŞ
ÖZET
Giriş ve Amaç: Uyku bozuklukları sağlığı, sosyal yaşamı, akademik başarıyı ve iş verimliliğini
olumsuz etkileyen ve sık görülen sağlık sorunudur. Çalışmamızda öğrencilerde uyku durumunu
incelemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmamızda 463 kişilik evrenden 332(%71,7) Dönem 4-
5-6 öğrencisine Epworth Uyku Ölçeği(EUO) ve Uyku Hijyen İndeksini(UHI) de içeren anket
2-4 Mayıs 2017’de gözetim altında uygulanmıştır. Analizlerde SPSS 22.0 kullanılmış, student-
t testi ve tek yönlü ANOVA yapılmıştır. p<0.05 önemli kabul edilmiştir.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 23,77±1,78(min:20-max:31) olup, %51,5’i kadın,
%81,3’ü öğrenci evinde kalmakta, %11,1’inin kronik hastalığı var, %70,5’i düzenli fiziksel
aktivite yapmamaktaydı. Katılımcıların %20,8’i uykuya dalmayı kolaylaştırıcı aktivite
yapmakta, %24,4’ü horlamakta, %21,7’si uykuda diş gıcırdatmakta, %7,5’i uyurgezerdi.
Katılımcıların %16,9’u paylaşımlı yatak odasında kalmaktaydı, %42,8’i uykusunun
bölündüğünü, %71,7’si sosyal medyanın uyku kalitesini etkilediğini düşünüyordu. Sık uyunan
saatler 00.00-03.00(%46,1) ve 03.00-06.00(%29,2)’dı. Uykuya dalma süresi ≥30 dk olanların
oranı %20,2 ve yedi saatten az uyuyanların oranı %50,9’du. EUO ortalama puanı 7.80
±4,35(min:0-max:29), UHI ortalama puanı 18.73±7,0(min:0-max:40)’dı. EUO’ya göre artmış
gündüz uykululuk oranı %21,7’ydi. Uyku öncesi sigara, alkol, kafein tüketimi uyku hijyenini
olumsuz etkilemekteydi(p<0,05).EUO ile UHI puanı arasında zayıf korelasyon
saptanmıştır(r=0,14).
Sonuç: Uyku bozuklukları öğrencilerde yaygın görülmektedir. Uyku bozukluklarının
önlenmesi ve uyku hijyeninin sağlanması için eğitim verilmeli, yaşam tarzı değişiklikleri
desteklenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Uyku bozukluğu, Epworth Uykululuk Ölçeği, Uyku Hijyen İndeksi
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
27
Evaluation Of Sleep Disorders And Sleepiness Conditions Of The Mustafa Kemal
University Medical Faculty Students By Epworth Sleepiness Scale And Sleep Hygiene
Index
ABSTRACT
Introduction and aim: Sleep disorders are common health problem that negatively affects
health, social life, academic achievement and work efficiency. In our study, we aimed to
investigate the sleep status of the students.
Materials and Methods: In our cross-sectional study,questionnaire including Epworth Sleep
Scale(EUO) and Sleep Hygiene Index(UHI) was applied to 332 of 463 students(71.7%) in 4,5
and 6 grades with face-to-face interview technique on 2-4 May 2017. SPSS 22.0 was used in
the analyzes,student-t test and one-way ANOVA were used. p<0.05 was considered important.
Results: The mean age of the participants was 23.77±1.78, 51.5% were female,81.3% were
living with friends,11.1% had chronic disease,%70.5 had no regular physical activity. 20.8% of
the participants were doing falling asleep activity,24.4% were snoring,21.7% were grinded in
sleep,7.5% were sleepwalking. 16.9% of the participants stayed in shared bedroom, 42.8%
thought their sleep was divided and 71.7% thought the social media affected sleep quality.
Frequent sleeping hours were 00.00-03.00(46.1%) and 03.00-06.00(29.2%). The percentage of
participants with asleep time≤30 minutes was 20.2% and the percentage of sleeping less than
seven hours was 50.9%. EUO mean score was 7.80±4,35,and UHI mean score was 18.73±7,0.
According to EUO, the rate of daytime sleepiness was 21.7%. Pre-sleep smoking, alcohol,
caffeine consumption had negative impact on sleep hygiene (p <0.05). A weak correlation was
found between EUO and UHI score (r = 0.14).
Conclusion: Sleep disorders are common in students. Training should be provided to prevent
sleep disorders and to ensure sleep hygiene, lifestyle changes should be supported.
Key Words: Sleeping disorder, Epworth Sleepı̇ness Scale, Sleep Hygiene Index
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
28
SOFRALIK ZEYTİN ÜRETİMİNDE TESİSİÇİ ATIKSU KAYNAKLARININ
BELİRLENMESİ VE KİRLİLİK YÜKÜNÜN AZALTILMASI
Dr. Öğr. Üyesi Hüdaverdi ARSLAN 1
Dr. Öğr. Üyesi Mutlu YALVAÇ2
Prof. Dr. M. Ali MAZMANCI3
Dr. Öğr. Üyesi Serpil SAVCI4
Özet
Zeytin üretimi çok eski yüzyıllara dayanmaktadır. Zeytinden elde edilen başlıca ürünler sofralık
zeytin ve zeytinyağıdır. Sağlık üzerine olan olumlu etkisinin kanıtlanmasıyla tüm dünyada
sofralık zeytin ve zeytinyağına olan talep artmıştır. Bunun sonucu olarak zeytincilik sektörü
hızla büyümektedir. Ön Asya ve Akdeniz çanağında yoğun tarımı yapılan zeytin Türkiye için
de önemli bir tarımsal üründür. Son yıllarda zeytin üretimine devlet desteği verilmesi ile
ülkemizde zeytincilik artış göstermektedir. Zeytin sektörünün en büyük sorunu, karasu olarak
adlandırılan atıksudur. Sofralık zeytin üretiminde, zetinyağına göre hacmi daha az olan
karasuyun yanı sıra deşarj standartlarının üzerinde tuz ve kostik içeren atıksular oluşmaktadır.
Sofralık zeytin üretimi sonucu oluşan karasu, tuzlu atıksu su ve kostik içeren atıksu, tesis
içerisinde birlikte toplanarak ortamdan uzaklaştırılmaktadır. Bu üç suyun karışmasıyla oluşan
atıksuyun konvansiyonel yöntemlerle arıtımından istenilen verim sağlanamamaktadır. Bu
çalışmada Mut bölgesinde sofralık zeytin üretimi yapan bir işletme ele alınarak oluşan atıksular
kaynaklarına ve içeriklerine göre ayrılmıştır. Bir yılda 825 ton sofralık zeytin üretimi yapan
işletme toplam 2721,5 ton/yıl su kullanmakta ve kullanılan suyun %24,1’i işletmeden
endüstriyel ve evsel atıksu olarak ayrılmaktadır. Oluşan toplam atıksuyun, %65,95’i karasu,
tuzlu ve kostikli suyun karışımından oluşan endüstriyel atıksu, %34,04’ü ise kentsel
kanalizasyon sistemine verilebilecek nitelikte evsel atıksudur. Tesiste oluşan endüstriyel
atıksular nitelik ve kaynaklarına göre tuzlu su (321 ton/yıl), karasu (36 ton/yıl) ve kostik içeren
su (86 ton/yıl) olarak sınıflanmaktadır. Bu sonuçlara ve karasu çıkaran tesislerde suyun
bertarafında uyulması gereken kuralları içeren genelge kapsamında zeytin karasuyunun
buharlaştırma havuzlarında buharlaştırılması gerektiğinden atıksu buharlaştırma havuzu
hacminin yaklaşık 450 m3 ve alanının yaklaşık 450 m2 olması gerekmektedir. Böyle bir havuzun
1 Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi.
Adres: Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy Kampusu,
Mersin / Türkiye,
E-posta: [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
29
yapımı için 2018 fiyatlarına göre gereken maliyet 127725 TL olarak hesaplanmıştır. Ancak
işletmede oluşan atıksuyun ayrı olarak toplanması karasu için gereken buharlaştırma havuzu
hacmini 36 m3 ve alanı 36 m2’ye düşürecektir. Bu hacimde bir havuzun maliyeti 2018
fiyatlarına göre 24900 TL olarak hesaplanmıştır. Tuzlu su ve kostikli su birbirlerine karışmadan
toplandığında proseste tekrar kullanılabilecektir. Dolayısı ile atıksu buharlaştırma havuzu
maliyeti %80,5 oranında azalacak ve 507 ton suyun sisteme geri dönmesi sağlanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Zeytin endüstrisi, Karasu, Buharlaştırma havuzu
Abstract
Olive production is based on ancient centuries. The main products obtained from olive are table
olive and olive oil. Demonstration of the positive effect on health has increased demand for
table olives and olive oil all over the world. As a result, the olive farming sector is growing
rapidly. In Asia Minor and the Mediterranean olives made intensive agriculture is also an
important agricultural product for Turkey. In recent years, olive cultivation has been increasing
in our country by giving state support to olive production. The biggest problem of the olive
industries is olive mill wastewater (olive mill wastewater called black water). In the production
of table olives, wastewater containing salt and caustic is formed above the discharge standard
as well as the black sea which is less in volume than olive oil. The wastewater containing black
water, salty wastewater and caustic which is the result of table olive production is collected
together in the facility and removed from the environment. The desired yield cannot be obtained
from the treatment of the wastewater formed by the mixing of these three strains by
conventional methods. In this study, a business that produces table olives in the Mut region is
divided according to its wastewater resources and contents. The company that produces 825
tons table olive in a year uses 2721.5 tons / year of water in total and operates as industrial and
domestic wastewater without operating 24.1% of the used water. The total wastewater produced
consists of 65,95% of industrial wastewater composed of black water, salt and caustic water
and 34,04% is domestic wastewater which can be given to urban sewage system. According to
the industrial wastewater quality and resources that are formed, it is classified as salty water
(321 tons / year), black water (36 tons / year) and caustic water (86 tons / year). As the result
of this circular and the landfill, it is necessary to evaporate the olive flue in the evaporation
pools within the scope of the circular which contains the rules that must be followed in the
disposal of the water, so the volume of the wastewater evaporation pond should be about 450
m3 and the area about 450 m2. The cost for construction of such a pool is calculated as 127725
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
30
Turkish Liras according to 2018 prices. However, the volume of the evaporation pool required
for the separate collection of wastewater from the operation will decrease to 36 m3 and the area
to 36 m2. The cost of a pool in this volume is calculated as 24900 Turkish Liras according to
the prices of 2018. When salt water and caustic water are collected without mixing, the process
can be used again. Therefore, the cost of the wastewater evaporation pool will be reduced by
80.5% and 507 tons of water will be returned to the system.
Key Words:
Olive industry, Olive mill wastewater, Evaporation pool
1. GİRİŞ
1.1 Sofralık Zeytin Üretimi
Zeytin, (Olea europaea L.) Akdeniz Çanağı olarak da adlandırılan bölgede yetişen ve
tarımı çok eski çağlara dayanan bir bitkidir. Zeytin, düşük miktarda şeker içeriği, yüksek oranda
yağ içeriği ve kendine has acı tadı ile farklı bir meyvedir [1]. Zeytini tek çekirdekli meyvelerden
ayıran özellikleri, diğer tek çekirdekli meyveler % 12 gibi yüksek oranda şeker, %1-2 oranında
yağ içerirken, zeytinin %2-6 oranında şeker ve %20-35 oranında yağ içermesidir [2].
Tüm dünyada 900 milyon ağaçtan % 98’i Akdeniz çanağında yer almaktadır. Dünya
sofralık zeytin üretimi 2016 yılında yaklaşık 2,57 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. En önemli
üretici ülkeler sırasıyla AB, Türkiye, Mısır, Cezayir, Fas ve Suriye’dir. Türkiye’de Aydın,
İzmir, Muğla, Balıkesir, Bursa, Manisa, Çanakkale, Gaziantep ve Mersin önemli zeytin üretimi
yapılan illerdir. Ege, Marmara, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ise önemli zeytin
üreten bölgelerdir [3].
Ülkemizde yetişen önemli sofralık zeytin çeşitlerinden bazıları şunlardır: Gemlik,
Ayvalık, Memecik, Domat, Uslu, Eşek Zeytini, Yamalak Sarısı, Erkence, Memeli, Sarı Ulak,
Halhalı, Edincik Su, Tavşan Yüreği vs. Bu çeşitlerden Gemlik ve Domat çeşidinin hemen büyük
kısmı sofralık olarak işlenirken az bir kısmı yağa gitmektedir. Diğer çeşitler ise hem sofralık
hem de yağlık olarak işlenmektedir [4].
2013 yılından itibaren zeytincilik devlet tarafından desteklenmiştir. Mersin ili genelinde 2009
yılında toplam zeytin üretimi 83 058 ton iken üretim 2017 yılında 309 587 tona çıkmıştır.
Mersin’de 2017 yılında toplam zeytin üretiminin yaklaşık %52’lik kısmı Mut İlçesinde
gerçekleşmiştir. Mut İlçesinde 2009 yılında sofralık zeytin üretimi 17 208 ton iken, 2017 yılı
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
31
tahmini değeri 58 097 ton olarak belirlenmiştir. Mut’da birim ağaç başına zeytin miktarı
ortalama 17 kg dır [5].
Sofralık zeytin, kültüre alınmış zeytin ağacı (Olea europaea L.) meyvelerinin tekniğine
uygun olarak acılığının giderilip, fermantasyona tâbi tutularak veya tutulmayarak gerektiğinde
laktik asit ve/veya diğer katkı maddeleri ilave edilen, pastörizasyon veya sterilizasyon işlemine
tabi tutularak veya tutulmadan elde edilen zeytin olarak tanımlanmaktadır [6].
Sofralık zeytinler hasat edildikten hemen sonra tercihen bir veya iki gün sonra
işlenmeye başlanmalıdır. Sofralık zeytin üretimi için fabrikaya gelen zeytinlere ilk uygulanan
işlem yıkamadır. Zeytin toz, toprak ve çeşitli kirleticilerden temizlenmek amacıyla içme suyu
standartına sahip su ile yıkanmaktadır. Daha sonraki işlem basamakları için de kullanılan suyun
kalitesi sofralık zeytin üretiminde önem taşımaktadır. Sofralık zeytin üretiminde ikinci basamak
zeytinin tane büyüklüğüne göre ayrılması ve ayıklanmasıdır. Bu işlem kalibrasyon olarak da
adlandırılmaktadır. Çok olgun zeytinler veya tercihe göre zeytin bütün işlemden sonra da
boylarına göre ayrılabilmektedir. Kalibrasyonun amacı; zeytinleri büyüklüklerine göre
sınıflandırarak en küçük olanları yağlık zeytin olarak ayırmaktır. Ayıklamada ise amaç; yaralı,
bereli, hastalıklı ve yumuşak zeytinlerin, sağlıklı zeytinlerden ayrılmasıdır [7].
Boyutlandırma ve dereceleme manuel veya makineler tarafından gerçekleştirilir. Codex
Alimentarius (1987) / IOOC (2004) Sofralık Zeytin Standartları, işlenmemiş zeytinler için
belirli boyut aralıklarını verdiği liste Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Codex Alimentarius (1987) / IOOC (2004) tarafından “sofralık zeytin standardı”
olarak belirlenen ebat ve ölçekler
Boyut aralığı
(zeytin tane sayısı/ kilogram)
Bir boyut aralığındaki aralık
60 / 70-111 / 120 10
121 / 140-181 / 200 20
201 / 230-381 / 410 30
411 50'nin üstünde
Sofralık zeytin, zeytin meyvesinin olgunluk derecesine, işleme ve piyasaya sunuş
şekline göre üç şekilde sınıflandırılmaktadır. Bununla birlikte sofralık zeytinlerin işleme
yöntemleri, çeşitliliğe, olgunluğa ve tüketici alışkanlıklarına göre 3 temel sınıfa ayrılmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
32
(1) Yeşil zeytin (İspanyol tarzı yeşil zeytin); (2) Oksidasyonla koyulaştırılmış zeytin ve (3)
Doğal siyah zeytin [8,9]. Zeytin işlem basamakları Şekil 1’de verilmiştir [9].
YEŞİL ZEYTİN SİYAH ZEYTİN DOĞAL SİYAH
ZEYTİN
Şekil 1. Zeytin işlem basamakları
1.2. Sofralık Zeytin Üretiminin Çevresel Etkileri
Sofralık zeytin üretiminde de diğer bütün üretimlerde olduğu gibi çevresel etkileri en
aza indirgeyerek gerçekleştirilmelidir. Üretim metodunda suyun çok fazla kullanıldığı ve enerji
sarfiyatı fazla olan kostikli üretim yerine, daha az ısı enerjisi ve suyun kullanıldığı doğal tuzlu
fermantasyon ya da kuru tuz kullanıldığı metotların tercih edilmesi atıksu hacmini ve enerji
sarfiyatını azaltacaktır. Üretimden sonra oluşan tuzlu su, tuz ve pH ayarlaması yapıldıktan
filtreden geçirilip pastörize edilerek tekrar kullanılabilir.
Kostik ile muamele edilen zeytinler birden çok yıkama gerektirmekte ve doğal
yöntemlerle karşılaştırıldığında beş kat daha fazla suya ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca enerji
ihtiyacı ve atıksuların arıtılması genel maliyeti ve işçilik maliyetini arttırmaktadır. Sele zeytin
üretiminde işlem sonucu bir miktar tuzlu su ve karasu oluşmakla birlikte, kostik uygulamalarına
göre bu miktar çok daha az olmaktadır. Isı veya güneşle kurutulmuş zeytinler katı veya sıvı atık
üretmezler. Bununla birlikte, kostik kullanan yöntemler doğal yöntemlerden daha kısa işlem
sürelerine sahiptir. Ayrıca birçok tüketici için organoleptik özelliklerinden dolayı beğenilmekte
ve tercih edilmektedir. Bazı araştırmacılar, sofralık zeytin üretiminde, 1 kg zeytin için oluşacak
atıksu miktarını hesaplamışlardır (Tablo 2). Sofralık zeytin üretiminde oluşan atıksular yüksek
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
33
oranda tuzlu su / kara su, polifenoller, çözünmüş organik katılar ve askıda katılar içermektedir.
Bu nitelikteki atıksuyu arıtacak atıksu arıtma tesislerinin yapılması sorunu çözmekte yetersiz
kalmalarının yanı sıra pratik değildir veya pahalıdır. Sofralık zeytin üretiminden kaynaklanan
atıksuların arıtılmasında sığ buharlaştırma havuzlarının kullanılması önerilmektedir (Şekil 2).
Yapılan buharlaştırma havuzlarının sızdırmazlığının sağlanması ve yeraltı sularına
karışmasının önlenmesi büyük önem arz etmektedir. Sofralık zeytin üretim tesisinde üretime
giren zeytinlerin ilk yıkama suları pH ve tuz kontrolü yapıldıktan sonra zeytin ağaçlarının
sulamasında kullanılabilmektedir [9,10].
Tablo 2. Sofralık Zeytin üretiminde oluşan atıksu miktarları
Yöntem Atıksu miktarı
Kostik ile muamele edilmiş salamura
kalamata siyah zeytin (hızlı yöntem)
5-7 L/kg
Kostik ile muamele edilmiş salamura
siyah zeytin
1,5-6 L/kg
Kostik ile muamele edilmiş yeşil zeytin 1-3 L/kg
Sele siyah zeytin 0,5 L/kg
Isı / güneş kurutulmuş zeytinler 0
Tuzla kurutulmuş zeytinler
(çeşide bağlı olarak)
150 mL/kg
Şekil 2. Sığ Buharlaştırma Havuzu
2. Materyal ve Metod
2.1 Çalışma Alanı
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
34
Bu çalışma Mersin İli Mut İlçesinde yer alan ve sofralık zeytin üretimi yapan bir
işletmede yapılmıştır. İşletmenin kapasite süresi 250 gün/yıl dır. Fabrikada siyah zeytin, yeşil
zeytin, dilimli siyah zeytin, dilimli yeşil zeytin ve sele zeytin üretimi yapılmaktadır.
2.2 Metot
Çalışmanın yürütüldüğü işletmede yer alan siyah zeytin, yeşil zeytin, dilimli siyah
zeytin, dilimli yeşil zeytin ve sele zeytin proseslerinin su kütle döngüsü çıkarılmıştır. Su
döngüsünün çıkarılmasında yıllık su tüketimleri ve her bir prosesde kullanılan su miktarları
hesaplanmıştır.
3. SONUÇ ve TARTIŞMA
3.1 Sonuç
Çalışmanın yürütüldüğü işletmede temelde Salamura Siyah Zeytin İmalatı, Sele Zeytin
İmalatı ve Yeşil Zeytin İmalatı olmak üzere 3 ürün çeşidi üretimi yapılmaktadır. Salamura siyah
zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 3’de, sele
zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 4’de ve
yeşil zeytin prosesi ve bu prosesten kaynaklanan atıksuyun yeri, niteliği ve miktarı Şekil 5’de
verilmiştir.
Şekil 3. Salamura Siyah Zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği
ve Miktarı
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
35
Şekil 4. Sele zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği ve Miktarı
Şekil 5. Yeşil Zeytin Prosesi ve Bu Prosesten Kaynaklanan Atıksuyun Yeri, Niteliği ve Miktarı
İşletmede kullanılan su miktarı, yıllık su tüketimi faturaları, birim ürün başına kullanılan su
miktarı ve atıksu miktarları arasında su denge hesapları yapılarak bulunmuştur. Tablo 3’de
işletmede üretim sırasında kullanılan su miktarları verilmiştir.
Tablo 3. İşletmede üretimde kullanılan su miktarları
Ürün
Çeşidi
ton/ yıl
İşle
nen
zey
tin
Zey
tin
yık
ama
Tuzl
u s
u
Kar
asu
Konfi
t ta
nkı
Dil
imle
me
yık
ama
Pas
töri
zasy
on
tünel
i +
B
uhar
kaz
anı
Tat
landır
ma
suyu
Pak
etle
med
e
kull
anıl
an
TO
PL
AM
SU
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
36
SELE
ZEYTİN
500 100 161 36 0 0 0 0 0 297
SALAMURA
SİYAH
ZEYTİN
200 40 0 0 86 75 254,5 0 86 541,5
YEŞİL
ZEYTİN
125 25 0 0 0 75 0 54 54 208
TOPLAM
ZEYTİN
825
TOPLAM SU 165 161 36 86 150 254,5* 54 140 1046,5
*:Buhar kazanından gelen ve pastörizasyon tünelinde buhar olarak kaybedilen su 250 ton su/yıl,
pastörizasyon tünelinde su kullanımı:4,5 ton/yıl (3 adet 1,5 tonluk tank)
Tesiste oluşan atıksular, kaynaklandığı üretim prosesi ve içeriğine göre ayrılmıştır. İşletmede
oluşan ve buharlaştırma havuzuna verilebilecek nitelikte olan atıksular Tablo 4’de,
kanalizasyona verilebilecek nitelikte olan atıksular Tablo 5’de, verilmiştir.
Tablo 4. Üretimde oluşan ve buharlaştırma havuzuna verilebilecek nitelikte olan atıksular
Ürün Çeşidi Buharlaştırma Havuzu-Atıksu (ton/ yıl)
Kaynak
İşle
nen
zeyti
n
Tuzl
u s
u
Kar
asu
Konfi
t ta
nkı
Tuzl
u s
u
(Dil
imle
me
+Y
ıkam
a)
AT
IKS
U
MİK
TA
RI
SELE ZEYTİN 500 161 36 0 0 197
SALAMURA
SİYAH
ZEYTİN
200 0 0 86 75 161
YEŞİL
ZEYTİN 125 0 0 0 75 75
TOPLAM
İŞLENEN
ZEYTİN
825
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
37
161 36 86 150 433
Tablo 5. Üretimde oluşan ve kanalizasyona verilebilecek nitelikte olan atıksular
Ürün Çeşidi Kanalizasyon -Atıksu (ton/ yıl)
İşle
nen
ze
yti
n
(ton/y
ıl)
Zey
tin y
ıkam
a
Pas
töri
zasy
on
tünel
i +
Buhar
kaz
anı
Tat
landır
ma
suyu
AT
IKS
U
MİK
TA
RI
SELE ZEYTİN
ATIKSU 500 100 0 0 100
SALAMURA
SİYAH ZEYTİN 200 40 4,5 0 44,5
YEŞİL ZEYTİN 125 25 0 54 79
TOPLAM
ZEYTİN 825
165 4,5 54 223,5
3.2 Tartışma
Temiz su kaynaklarının korunması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük önem
arz etmektedir. Gıda endüstrisinde genellikle su tüketimi çok fazladır. Zeytin işletmelerinde
farklı proseslerden içerikleri farklı atıksu oluşmaktadır. Bu atıksuların kaynağında ayrılmasıyla
arıtılma maliyetleri düşürülecek ve arıtma verimleri arttırılmış olacaktır. İşletmelerin kendi
arazileri içerisinde oluşturacakları buharlaştırma havuzlarının kapladığı alan azalacaktır.
4. TEŞEKKÜR
Bu çalışmada katkı ve destekleri bulunan Atsanlar Gıda Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi Doyumlu Zeytin Fabrikası’na teşekkür ederiz.
Referanslar
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
38
[1] Mafra, I., Barros, A.S., Coimbra M.A., (2006). ‘‘Effect of Black Oxidazing Table Olive
Procession the Cell Wall Polysaccharides of Olive Pulp’’, Carbohydr. Polim., Vol. 65, pp. 1-8.
[2] Marsilio, V., Campestre, C., Lanza, B., (2001). ‘‘Phenolic Compounds Change during
California-Style Ripe Olive Processing’’, Food Chemistry, vol. 74, pp. 55-60.
[3]“2016 Yılı Zeytin ve Zeytinyağı Raporu”, Mart 2017 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Koperatifçilik Genel Müdürlüğü.
[4] http://zeytindostu.org.tr/zeytin/zeytin-teknolojisi, Erişim:19.02.2011.
[5]Mersin İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü verileri, Ocak 2018.
[6]Türk Gıda Kodeksi, “Sofralık Zeytin Tebliği”, Resmî Gazete, 23 Ağustos 2014, Sayı: 29097
[7] Stan Kailis and David Harris, (2007), “Producing Table Olives”, Landlinks Press, ISBN
978 0 643092 03 7.
[8] Türk Gıda Kodeksi, “Sofralık Zeytin Tebliği”, Resmî Gazete, 23 Ağustos 2014, Sayı: 29097
[9]Cillidag,S.,I., (2013), “Table olive processing technology”, CHEAM, p.67-74, Options
Méditerranéennes, A, no. 106.
[10]Beltran-Heredia, J., Torregrosa, J., Dominguez, J. R., and Garcia, J., (2000). Aerobic
biological treatment of black table olive washing wastewaters: effect of an ozonation stage.
Process Biochemistry 35(10), 1183–1190.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
39
RESPIRATORY DİSTRESS AND AGITATION AFTER POSTOPERATIVE
ANALGESIA MIXTURE
Eyüp AYDOĞAN1
Yasin TİRE2
Introduction
Systemic toxic reactions to local anesthetics occur with progressive neurological symptoms
and symptoms increase as blood levels increase. Initial symptoms include ringing in the ears,
metallic taste in the mouth, or tingling sensation around the mouth. Muscle seizures and seizure
activity can be seen with increased blood levels. At higher blood levels, cardiac arrhythmia,
hypotension, cardiac collapse, coma and respiratory arrest may occur. The cause of high blood
levels may be unwanted intraarterial or intravenous injections and local anesthetic injection into
peripheral tissue. Signs may be delayed until 20-30 minutes following peripheral tissue
injection (1).
Meperidine hydrochloride is a synthetic opioid used in acute and diffuse pain, which can
cause exite condition, generalized seizures, neuropsychiatric toxicity. Central nervous system
toxicity may cause trembling, twitching, hallucinations, and concomitant state.
Electroencephalogram (EEG) findings are common, broad amplitude slow waves (2).
Several studies have shown that the use of tranexamic acid in total knee arthroplasty (TDA)
cases without thromboembolic trauma reduces the need for postoperative bleeding and
transfusion (3). Theoretically, however, it may increase the frequency of thromboembolic
events (3) and seizure activity (4).
In our study, it was aimed to discuss the respiratory distress and agitation developed after
TDA drug application.
Case
A 57 year-old female patient was planned for elective left knee prosthesis operation. The
patient had known diabetes mellitus and hypertension in the medical history. Body weight 65
kg. Before the operation, arteriel tension and blood glucose levels were normal. The patient was
1 Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, [email protected],
2 Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, [email protected].
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
40
operated under spinal anesthesia. For sedation, 0.01 mg / kg midazolam was administered
intravenously at the beginning of the operation. The operation lasted 75 minutes and at the end
of the operation 100 ml of a total of 100 ml of bupivacain + 0.5 mg adrenaline + 500 mg
tranexamic acid + 100 mg meperidine mixture was applied to the knee around the knee for
postoperative analgesia for the postoperative analgesia by the orthopedist. unit and started to be
tracked. Twenty minutes after the operation, patient respiratory distress, agitation, complaints
of tongue numbness, tachycardia and blurring of consciousness developed. Pulse: 130 / min,
sinus rhythm, TA: 140/85 mmHg and satO2: 99% (O2 was given with mask). Spinal anesthesia
was at the level of sensory block thoracal 10. Patients were admitted to the Clinics of
Cardiology and Chest Diseases. After evaluating the myocardial perfusion and pulmonary
embolism, the patient was followed up in the intensive care unit for observation purposes. After
four hours of intensive care transfer, the findings were delayed and the patient-in-service was
overrun 24 hours later.
Discussion and Conclusion
It is not clear what the event that has developed in the case. For that reason, possible causes
will have been tried to be discussed together with the symptoms. Considering the situation
developing in the patient, possible causes are local anesthetic intoxication, myocardial
infarction, pulmonary embolism, meperidine-dependent neurotoxicity. However, it is possible
to increase the possible causes.
Systemic toxic reactions to local anesthetics occur with progressive neurological symptoms
and symptoms increase as blood levels increase. Local anesthetic injection into peripheral tissue
may cause elevated blood levels. Signs may be delayed until 20-30 minutes following
peripheral tissue injection (1). The amount of bupivacain injected into the tissue at our time was
200 mg (3.07 mg / kg) and the toxic dose was expressed as 3 mg / kg (2). Theoretically, the
toxic dose is exceeded. Stimulation and agitation also support the diagnosis of local anesthetic
intoxication. However, the toxic dose for bupivacaine 1/200000 (5 micrograms / milliliter (mcg
/ ml)) adrenaline mix is 5.5 mg7 kg. If 500 mcg of adrenaline is present in the drug mix and the
total volume is 100 ml (5 mcg / ml), the toxic dose should be taken as 5.5 mg / kg. That is, the
local anesthetic toxic dose is not exceeded.
Findings of local anesthetic intoxication may include ringing in the ears, metallic taste in the
mouth, or tingling sensation around the mouth. Muscle seizures and seizure activity can be seen
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
41
with increased blood levels (1). We have seen numbness on our wrist but no ringing in the ears,
muscle seizures or seizures. Current findings remove local anesthetic intoxication from the
diagnosis.
Symptoms of a possible acute myocardial infarction (MI) include symptoms such as chest
pain, upper limb and pain reflected to the mandible, epigastric discomfort and dyspnea. Acute
MI-related discomfort usually lasts 20 minutes (3). Due to the fact that DM and HT are present
in our case, cardiology view was requested considering possible MI, MI was excluded by
performing the necessary examinations, and intensive care was performed due to follow-up
proposal. However, findings disappeared in MI after spontaneous retraction after 4 hours.
Tachycardia is seen in the patient, but the TA value of 140/85 mmHg is not sufficient to exclude
the diagnosis of MI, but it should be considered that tachycardia may have been observed due
to the presence of adrenaline in the drug mixture.
Meperidine hydrochloride is a synthetic opioid used in acute and diffuse pain, which can
cause exite condition, generalized seizures, neuropsychiatric toxicity. Central nervous system
toxicity may cause trembling, twitching, hallucinations, and concomitant state.
Electroencephalogram (EEG) findings are common, broad-amplitude slow waves (4). Since
agitation is present in our case, meperidine has been evaluated in terms of neurotoxicity.
However, no evidence other than agitation was observed in our case. If we have not evaluated
EEG findings, it can be considered as a deficiency. However, it was not necessary to investigate
the central nervous system pathologies because agitation was rapidly declining and the patient
was co-operative.
The use of tranexamic acid may theoretically increase the frequency of thromboembolic
events (5) and seizure activity (6). Pulmonary embolism was assessed for respiratory distress
and pulmonary embolism was excluded. There has been no evidence of pathology in the
evaluation of already studied blood gases.
As a result, no diagnosis was made because of the spontaneous regression of the patient's
findings, the combination of very different drugs, and complete stability after 24 hours of
operation. According to the interviewer, it is our opinion that the application of such different
agents in combination with infiltration may prevent diagnosis and may mask possible
complications. It has been thought that this makes the diagnosis more difficult.
Keywords: Postoperative Analgesia, Respiratory Distress, Agitation.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
42
References
1. Mulroy MF. Systemic toxicity and cardiotoxicity from local anesthetics: incidence and
preventive measures. Regional anesthesia and pain medicine. 2002;27(6):556-61.
2. Shochet RB, Murray GB. Analytic reviews: neuropsychiatric toxicity of meperidine.
Journal of Intensive Care Medicine. 1988;3(5):246-52.
3. Alipour M, Tabari M, Keramati M, Zarmehri AM, Makhmalbaf H. Effectiveness of oral
Tranexamic acid administration on blood loss after knee artroplasty: a randomized clinical trial.
Transfusion and Apheresis Science. 2013;49(3):574-7.
4. Tuttle J, Feltman P, Ritterman S, Ehrlich M. Effects of Tranexamic Acid Cytotoxicity
on In Vitro Chondrocytes. American journal of orthopedics (Belle Mead, NJ).
2015;44(12):E497-502.
5. Butterworth JF, Mackey DC, Wasnick JD. Morgan & Mikhail's clinical anesthesiology:
McGraw-Hill New York; 2013.
6. Thygesen K, Alpert JS, Jaffe AS, Simoons ML, Chaitman BR, White HD, et al. Third
universal definition of myocardial infarction. European heart journal. 2012;33(20):2551-67.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
43
ALFA LİPOİK ASİT VERİLEN DİYABETLİ RATLARIN AORT ARTER
DUVARINDA ADRENOMEDULLİN EKSPRESYONU
Leyla BAHAR
Nehir SUCU
Nazan ERAS
Özlen TUBAY BAĞDATOĞLU
ÖZET
Amaç: Diabetes Mellitusun (DM), Kardiyo-vasküler sistem (KVS) üzerine olumsuz etkisi
bilinmektedir ve kardiyo-vasküler hastalıkların etiyolojisinde en önemli risk faktörlerindendir.
Bu çalışmada, antioksidan olarak Alfa Lipoik Asit’in (ALA) diyabetli ratların arter duvarına
etkilerinin mikroskobik olarak incelenmesi ve adrenomedullin (ADM) ekspresyonu üzerine
etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 24 adet Wistar Albino rat alınarak, 3 gruba bölündü. DM modeli
için, tek doz 40 mg/kg streptozotocin, uygulandı. Antioksidan olarak, 100 mg/kg/gün/3 hafta
ALA verilmesi sağlandı. Deney sonunda, aort arteriyel dokuları çıkarılarak histolojik
değerlendirilmeye başlandı. Rutin doku takip işlemleri uygulanarak, Hematoxylin–Eosin
boyama ve immunhistokimyasal yöntemle vascular endothelial growth factor (VEGF)
immünreaktivitesi belirlendi. Damar duvarı hasar skoru ve immünreaktivite pozitifliği (H
skoru) hesaplandı. Adrenomedullin geninin ekspresyonu kantitatif real time PCR ile ölçüldü.
Gruplar Student t testi kullanılarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Işık mikroskobik incelemelerde; DM grubunun; arter kesitlerinde endotel hücre
hasarı, media düz kas hücrelerinde intrasitoplazmik ödem ve şişme, elastik laminalarda
deformasyon saptandı. İmmunhistokimyasal olarak VEGF’le boyanan arter kesitlerinde intima,
media ve adventisya tabakalarında VEGF immunreaktive pozitifliği zayıf olarak gözlenirken,
DM+ALA grubunda, kontrol grubuna benzer VEGF immunreaktivite pozitifliği orta derecede
idi. DM ve Control grubu ve DM ile DM+ALA grubu arasında; hem damar duvarı hasar skoru
hem de “H skoru” açısından istatistiki olarak anlamlı fark saptandı (P < 0,005). Ayrıca, ADM
ifadesi normal kontrol grubuna kıyasla DM+ALA grubunda 3 kat artmıştır (P <.0,05).
Sonuç: Çalışmamızda, diyabetli ratlarda ALA kullanımının, antioksidan sistem üzerine etki
ederek damar duvarı hasarında olumlu etkiler sağlayabileceği ve ALA ile artan ADM düzeyinin
Kardiyo-vasküler sistemde faydalı sonuçlar oluşturacağı kanısına varılmıştır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
44
Anahtar Kelimeler: Diyabet, Kardiyovasküler sistem, Alfa lipoik asit, Damar hasarı
Adrenomedullin Expression in Aortic Artery Wall of Diabetic Rats Given Alpha Lipoic
Acid
ABSTRACT
Aim: The adverse effects of diabetes mellitus (DM) on the Cardiovascular system (CVS) are
known and one of the most important risk factors in the etiology of cardiovascular diseases.
The aim of this study was to investigate the effects of Alpha Lipoic Acid (ALA) on the arterial
wall of diabetic rats as an antioxidant and to investigate their effects on adrenomedullin (ADM)
expression.
Materials and Methods: Twenty-four Wistar Albino rats were divided into 3 groups. For the
DM model, a single dose of 40 mg / kg streptozotocin was administered. As an antioxidant, 100
mg /kg /day /3 weeks ALA was given. At the end of the experiment, arterial tissues of the aorta
were removed and histological evaluation was started. Routine tissue follow-up procedures
were performed. Hematoxylin- Eosin staining and immunohistochemical methods were used to
determine the vascular endothelial growth factor (VEGF) immunoreactivity. Damage wall
damage score and immunoreactivity positivity (H score) were calculated.
Expression of the adrenomedullin gene was measured by quantitative real time PCR. Groups
were compared using Student's t test.
Results: In light microscopic examination; DM group; endothelial cell damage,
intracytoplasmic edema and swelling of media smooth muscle cells and deformation of elastic
laminae were detected in the arterial sections. VEGF immunoreactivity intensity was weak in
intima, media and adventitia layers in immunohistochemically stained arterial sections while
VEGF immunoreactivity positivity similar to control group was moderate in DM+ALA group.
When was comparison DM-Control group and DM-DM+ALA group; There was a statistically
significant difference between both vessel wall damage score and H score (P <0.005). ADM
expression increased 3-fold in DM+ALA group compared to control group (P <.0.05).
Conclusion: In our study, it was concluded that the use of ALA in diabetic rats might have
positive effects on vascular wall damage by acting on antioxidant system and increased ADM
level with ALA will produce beneficial results in cardio-vascular system.
Keywords: Diabetes mellitus, Cardiovascular system, Alpha lipoic acid, Vessel damage.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
45
TIP FAKÜLTELERININ TEORIK EĞITIM SORUNLARINA BIR ÇÖZÜM
ÖNERISI: WEB TABANLI EĞITIM
İbrahim BAŞHAN
ÖZET
Giriş: Ülkemizdeki tıp eğitiminini en büyük sorunlardan biri öğrencilerin teorik ders yükünün
fazlalığı ve giderek artan öğrenci sayısıdır. Bu durum, Türkiyede?ki akredite tıp fakültelerinin
öğrenci sayılarını sınırlandırabilmek için Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı?na gerekçeli
rapor yazılmasına kadar uzanmıştır. Fazla öğrenci sayısı, eğitime birebir katılım zorunluluğu
olan tıp fakültelerinde yoklama alınması sorununu da beraberinde getirmektedir. Gelişmiş
ülkelerde diğer alanlarda olduğu gibi tıp eğitiminde de, web tabanlı eğitim metodunun kullanım
hızla yaygınlaşmaktadır, ancak, tıp eğitiminde, kapsamlı bir web tabanlı eğitim neredeyse hiç
yoktur.
Amaç: Bu çalışmayla, tıp fakültelerinin özellikle teorik derslerinde web tabanlı eğitim
modelinin uygulanabilirliğinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışma, web tabanlı eğitim modellerinin uygulandığı, dünyadaki tıp dışı ve tıp
eğitimi örneklerinin incelenerek derlendiği nitel bir çalışmadır. Bu araştırma için ?? web-based
training programme in graduate medical education?? olarak Pub-Med taraması yapılmış olup
son 5 yıl içerisinde yayımlanan 441 makalenin 28?i incelenerek bu çalışma derlenmiştir. Sonuç:
Tıp Fakültelerinin web tabanlı eğitim modelini kullanmasındaki kazanımlar: ?Yeni kuşak
öğrencilerin öğrenme metodlarına katkı sunması ? Eğitici ve öğrenciye serbest çalışma
olanağı kazandırması ? Teorik derslerin standardizasyonuna katlı sağlaması ?
Zamanında dinlenemeyen derslerin sonradan izlenenebilmesi ? Gözleme dayalı pratik
becerilerin kazandırılmasında da kullanılabilir olması ? Teorik derslerin değerlendirme
sürecinin de bu yolla yapılabilirliği Dünyada çeşitli uygulama örnekleri gözlenen bu eğitim
modelinin, ülkemizdeki tıp fakültelerinin eğitimlerine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
A Solution for Theoretical Education Problems of Medical Faculties: Web-Based
Training
ABSTRACT
Introduction: One of the biggest problems of medical education in our country is the excess of
the theoretical course load and number of students. In this case has extended to a reasoned
written report to the Council of Higher Education to limit the number of students in Turkey
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
46
accredited medical schools. The excess of the students is also brought with the problem of
taking attendance in medical faculties obligatory for participation in education. As in other areas
in developed countries, using web-based training in medical education is rapidly spreading,
however, there is almost no comprehensive web-based training in medical education in Turkey.
Aim: In this study, it was aimed to reveal the applicability of web-based training model in
theoretical courses of medical faculties. Method: To review the web-based medical education
examples in the world; Pub-Med research was performed as ?? medical web-based tarining
programme?? and 28 of the 441 articles published in the last 5 years have been compiled.
Results: The acquisitions of the medical faculties using the web-based training: ? contribute to
the learning methods of new generation students ? provide the students and trainers the
opportunity to study freely ? ensure the standardization of the theoretical courses ?follow the
courses which cannot be attend in time ? to gain practical skills based on observation
?feasibile of the evaluation of theoretical courses. It is thought that this educational model,
which has various application examples in the world, can contribute to the education of medical
faculties in our country.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
47
WEB-TABANLI ULUSAL ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI PROJE ÇIKTI
RAPORU
İbrahim BAŞHAN
Tufan MENGİ
Ahmet Hakan ÖZTÜRK
ÖZET
Giriş: Ülkemizdeki akredite tıp fakültelerinin en önemli sorunlardan biri, müfredatlarının
Ulusal Çekirdek Eğitim Programı?na uyum oranlarını hesaplamalarında zorluklar
yaşamalarıdır. Şimdiye kadar dijital olmayan kayıtlar aracılığıyla yapılan bu uyum işlemlerinin,
zaman ve işgücü kaybının yanısıra, birtakım hesaplama sorunlarını da beraberinde getirdiği
düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışmayla, tıp fakültemizin teorik derslerinin ve pratik
uygulamalarının, Ulusal Çekirdek Eğitim Programı?na uyumunu sağlamak için oluşturulan
web-tabanlı bir bir yazılım modülünün proje çıktı raporunun akademik olarak paylaşılması
amaçlanılmıştır. Yöntem: Bu çalışma, Web-Tabanlı Ulusal Çekirdek Eğitim Programı Proje
Çıktı Raporu şeklinde düzenlenen orijinal bir çalışmadır. Modül, android ve apple işletim
sistemi olan cep telefonlarında da çalışacak şekilde tasarlanmıştır. Sonuç: Bu yazılımın
kullanımı sayesinde, tıp fakültemizin olası kazanımları şunlar olacaktır: ? Teorik derslerin ve
pratik uygulamaların uyum ve uyumsuzluk oranlarının hesaplanabilmesi ? Tıp Fakültesi
Dekanlığı?nın ve Lisans Eğitim Koordinatörler Kurulu?nun ??Bilgi ve Beceri Hedefleri?? nin
Ulusal Çekirdek Eğitim Programı ile uyumlu somut verilere dayanarak girilmesinin sağlanması
ve hedef tutturma oranlarının hesaplanabilmesi ? Herbir öğretim üyesinin herbir dersi için,
teorik ders ve pratik uygulama hedeflerini ayrı ayrı girmesinin sağlanması ve hedef tutturma
oranlarının hesaplanabilmesi ? Herbir derste kullanılacak olan ??Öğrenme Yöntemi??nin
önceden belirlenmesinin sağlanması ve kullanılan bu yöntemlerin tüm müfredattaki oranlarının
hesaplanabilmesi ? Herbir derste kullanılacak olan ??Ölçme-Değerlendirme Yöntemi??nin
önceden belirlenmesinin sağlanması ve kullanılan bu yöntemlerin tüm müfredattaki oranlarının
hesaplanabilmesi ? Kullanım kolaylığı ? Zaman kazanımı Bilinebildiği kadarıyla,
ülkemizde benzer bir uygulama örneği olmayan web-tabanlı bu yazılımın, tıp fakültemizin
akreditasyon sürecinde karşılaştığı zorlukların önemli bir bölümüne çözüm getireceği ve
ülkemizdeki diğer tıp fakültelerine de örnek bir yazılım programı olacağı düşünülmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
48
Web-Based National Core Training Program Project Output Report
ABSTRACT
Introduction: Ensuring concordance with the frame program published by the Turkish National
Core Training Program (UÇEP) for medical schools, and estimating the concordance (as a ratio)
of it, is a serious drawback for the accredited medical schools in Turkey. Estimation of this
concordance ratio to this frame program was hitherto performed by non-digital methods and in
addition to causing work force and time loss, it is also thought to lead some calculation
problems. Aim: To share the output of the project which was designed as a web-based software
module in order to ensure that theorotical and practical lectures of our medical faculty
curriculum is in concordance with the National Core Training Program and share it in our
academic environment. Method: This project which is an original study is designed to operate
also on cellular phones campatible for both android and ios operating systems. Results: The
expected acquisitions will be as follows when this software gets started to be used;
?Computation of the concordance of our faculty?s curriculum with the National Core Training
Program ? Ensure entering the concrete ?knowledge and skill goals? data in concordance
with the National Core Training Program and calculation of the concordance ratio to see in
what proportion it meets the frame program goals ? Ensure that every teaching staff fills his/her
knowledge and skill goals for every theorotical and practical lecture, and then calculation and
comparison with the desired goal ? Ensure predesignation of ?learning method? for each
lecture in the curriculum and calculation of the concordance (ratio) for every different method
? Ensure predesignation of ?measurement and evaluation method? for every lecture in the
curriculum and calculation of the concordance (ratio) for every different method ? Easy
using ? Time saving Application of this web-based software module which, to our knowledge,
has not been carried out in any other medical faculty, is thought that it can be a very helpfull
tool in comparing a faculty?s curriculum with the National Core Training Program.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
49
SPLENEKTOMİ ENDİKASYONU: SON 8 YILLIK KLİNİK DENEYİMİMİZ
Mustafa BERKEŞOĞLU
Aydan AKDENİZ
Mehmet Özgür TÜRKMENOĞLU
Aydemir ÖLMEZ
Ahmet DAĞ
ÖZET
Giriş-Amaç: Splenektomi travma ve kanama gibi acil durumlarda veya hematoloijk neden ve
kitle gibi elektif durumlarda başvurulan cerrahi bir yöntemdir. Dalağın hematoloijk ve
immünoloijk fonksiyonlarının bilinmesi nedeniyle sınırlı endikasyonlar ile splenektomi
yapılmaktadır. Splenektominin en sık travma nedeniyle uygulandığı bildirilmektedir. Non-
operatif yaklaşımların artmasının splenektomi endikasyonlarını nasıl etkilediğini araştırmayı
amaçladık.
Materyal-Metod: 2010-2018 tarihleri arasında MEÜTF Genel Cerrahi Bölümü tarafından
yapılan splenektomi vakalarının verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Kategorik
veriler % (yüzde) olarak verilmiştir. Sürekli değişkenler ise ortanca (min-max) olarak
verilmiştir.
Bulgular: 206 hastanın sonuçları değerlendirildiğinde hastaların 109 ‘u (%52,9) kadınlardan
oluşmaktaydı. Hastaların yaşları değerlendirildiğinde ortanca değer 47 (17-90) yıl olarak
saptanmıştır. Hastaların 141’i (%68,4) elektif olarak ameliyata alınmıştır. Elektif olarak
operasyona alınan hastalara en sık hematolojik nedenlerle splenektomi uygulanmıştır; elektif
olarak hematoloijk nedenlerle opere edilen hasta sayısı 76’dır. Bu hastaların 54’ü malign
olmayan hematolojik nedenler ile (idiyopatik trombositopenik purpura, herediter sferositoz,
otoimmün hemolitik anemi, akkiz hemolitik anemi, vs…), 20’si lenfoma veya non-hodgkin
lenfoma nedeniyle, 2’si ise depo hastalıklarına bağlı splenomegali nedeniyle opere edilmiştir.
Elektif olarak opere edilen hastaların 31’inde mide cerrahisi veya pankreas cerrahisi gibi diğer
cerrahi nedenlere bağlı olarak en-blok olarak spesmen çıkarılırken splenektomi uygulanmıştır.
Acil olarak opere edilen hastaların sayısı ise 65’tir. Hastaların 40’ına prehospital travma
(hastane-dışı) nedeniyle splenektomi yapılmıştır. Prehospital travma nedeniyle splenektomi
yapılan vakaların 33’ü künt travma, 4’ü delici-kesici alet yaralanması ve 3’ü ateşli silah
yaralanması nedeniyle opere edilmiştir. Operasyonlar sırasında iyatrojenik yaralanmalara bağlı
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
50
olarak splenektomi yapılan hasta sayısı ise 10’dur. Diğer acil splenektomi yapılan vakalara
bakıldığında; 8’i splenik apse, 5’i splenik enfarkt ve 2’si dalak rüptürü nedeniyle opere
edilmiştir.
Sonuç: Sonuç olarak; ayrıntılı olarak değerlendirildiği bizim hastalarımızda en sık splenektomi
endikasyonu hematoloijk nedenler olarak saptanmıştır. Travma sonrası hastaların yakın
takiplerinin yapılabilmesi ile travmatik nedenlerle yapılan splenektomi oranının zaman içinde
azaldığı düşünülmüştür.
Anahtar Kelimeler: cerrahi, hematolojik hastalıklar, splenektomi, splenomegali, travma
ABSTRACT
Introduction-Aims: Splenectomy is a surgical method in emergency situations such as trauma
and bleeding, or in patients who are referred to as elective conditions such as hematological
diseases and mass. Splenectomy is performed with limited indications because of the
importance of hematologic and immunomagnetic functions of the spleen. It has been reported
that trauma was the most common indication of splenectomy. We aimed to investigate how the
number of indications for splenectomy is affected by the increase in non-operative approaches.
Material-methods: We evaluated the patients with splenectomy between 2010-2018 in
Department of General Surgery, Mersin University Hospital. Categorical data are given as n
(%). Continuous variables are given as median (min-max).
Results: When the results of 206 patients were evaluated, 109 (52.9%) of the patients were
women. The median age of the patients was 47 (17-90) years-old. Of 141 (68.4%) patients were
electively operated. Splenectomy was performed most commonly for hematological reasons in
patients with operated electively (n=76). Of these patients were non-malignant hematological
reasons (idiopathic thrombocytopenic purpura, hereditary spherocytosis, autoimmune
hemolytic anemia, acquired hemolytic anemia, etc.)(n=54), lymphoma or non-hodgkin
lymphoma (n=20), and having splenomegaly due to storage diseases (n=2). Splenectomy was
performed as an en-bloc resection in 31 patients due to other surgical reasons such as gastric
surgery or pancreatic surgery. The number of patients undergoing emergency surgery was 65.
Splenectomy was performed in 40 patients due to prehospital trauma (out of hospital). Of these
patients who underwent splenectomy due to blunt trauma (n=33), stab wounds (n=4) and
gunshot wounds (n=3). The number of patients who underwent splenectomy due to iatrogenic
injuries during the operations was 10. When the other emergency splenectomy cases are
evaluated due to splenic abscess (n=8), splenic infarction (n=5) splenic rupture (n=2).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
51
Conclusion: As a result; the most common indication for splenectomy was concluded as
hematologic diseases in this study. It was thought that the splenectomy rate decreased in
traumatic cases due to the close follow-up of the trauma patients with non-operatively.
Key Words: hematological diseases, spleen, splenectomy, splenomegaly, surgery, trauma
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
52
AÇIK KAYNAK İSTİHBARATI İLE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN SİBER
GÜVENLİK MODELİ
İrem CİVELEK *
Mustafa KARA**
Kemal KAYA***
ÖZET
Açık kaynak istihbaratı (Open Source Intelligence, OSINT), kamuya açık bilgilerin sistematik
olarak toplanması, işlenmesi ve analiz edilmesi sonucu elde edilen bilgiden istihbarat üretme
disiplinidir. Açık kaynak istihbaratı elde etmek stratejik bir istihbarat olarak görülmektedir.
Siber saldırılar için açık kaynak istihbaratını ortaya çıkarmak, saldırıların önlenmesi için yeni
bir istihbarat modeli oluşturacaktır. Diğer taraftan açık kaynak istihbaratı için temel
kaynaklardan biri olan sosyal medya, istihbarat için hızlı ve etkili bir sistem oluşturmaktadır.
Bu çerçevede yapılan araştırmalar iç ağlara(intranet) yapılan sıfırıncı gün saldırılarının (zero-
day attacks) saldırı gerçekleşmeden ya da henüz bilgisayar korsanları arasında çok yayılmadan
sosyal medya üzerinden tespit edilebildiğini göstermektedir. Bu nedenle OSINT tabanlı saldırı
önleme sistemlerinin, siber ataklara karşı etkili bir yöntem sağlayacağı düşünülmektedir. Bu
çalışmada OSINT merkezi bir modeli ile sosyal medya üzerinden saldırı istihbaratı sağlandığı
anda devreye giren saldırı önleme yöntemi önerilmiştir. Bu yöntem, tweetler içerisinden
istihbarat verilerinin çıkartılabildiği durumda (BlackIP, virüs imzası vb.) sisteme otomatik
eklenmesini, çıkartılamadığı durumlarda saldırıyı analiz edecek uzmana en kısa sürede
maksimum bilgi sağlayacak şekilde oluşturulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Siber Güvenlik, OSINT, Açık Kaynak İstihbaratı, Sosyal Medya
* İrem Civelek
Milli Savunma Üniversitesi, Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, Hava Harp Okulu, Bilgisayar
Mühendisliği A.B.D., 34149, Yeşilyurt-İstanbul, Türkiye.
** Mustafa Kara
Milli Savunma Üniversitesi, Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü, Hava Harp Okulu, Bilgisayar
Mühendisliği A.B.D., 34149, Yeşilyurt-İstanbul, Türkiye.
*** Arş. Gör. Kemal Kaya
İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği
Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
53
CYBER SECURITY MODEL VIA SOCIAL MEDIA WITH OPEN SOURCE
INTELLIGENCE
ABSTRACT
Open Source Intelligence (OSINT) is a system of intelligence generation from information
gathered by systematic collection, processing, and analysis of publicly available information.
Obtaining open source intelligence is seen as a strategic intelligence. Obtaining open source
intelligence for cyber attacks will create a new intelligence model for the prevention of attacks.
On the other hand, social media, which is one of the main sources for open source intelligence,
constitutes a fast and effective system for intelligence. In this context, conducted within this
framework show that zero-day attacks on internal networks can be detected through social
media without attack or even spreading among hackers. Therefore, it is thought that OSINT-
based intrusion prevention systems will provide an effective method against cyber attacks. In
this study, it is proposed that the attack prevention method which is activated when the attack
intelligence is provided through social media with a central model of OSINT is proposed. This
method was created in such a way that if the intelligence data can be extracted from the tweets
(BlackIP, virus signature, etc.), it can be added to the system automatically, and in case it cannot
be extracted, it will provide maximum information to the expert who will analyze the attack as
soon as possible
Keywords: Cyber Security, OSINT, Open Source Intelligence, Social Engineering
1. Giriş
Açık kaynak istihbaratı (Open Source Intelligence, OSINT), kamuya açık bilgilerin
sistematik toplanması, işlenmesi ve analiz edilmesi sonucu elde edilen bilgiden istihbarat
üretme disiplinidir (Army, 2012). Dergi, gazete, broşür, ansiklopedi, haber siteleri, sosyal ağlar,
bloglar vb. tüm kaynaklar veri kaynağı olarak kullanılabilmektedir. Buralardan elde edilen
verilerin içerisinde hükümetlerin üzerinde doğrudan kontrolü olamayan açık kaynaklı bilgilerin
bulunması OSINT’in en güçlü özelliğidir. Bu sayede herhangi gizli bir bilgiye ulaşma için
ekstra bir çaba sarf etme söz konusu değildir. OSINT’in bu özelliğinden yola çıkarak, istenilen
bilgiye ulaşmak kısmen maliyetsizdir denebilir. Çünkü; genel olarak güncel ve herkesle
paylaşılabilir bilgiler açık kaynaklar üzerinden uzman maliyeti gerektirmeden elde edilebilir ve
bu bilgiler sınırlı kaynak, uzman ve izin ile elde edilen bilgiye oranla çok daha büyük
potansiyele sahip olmaktadır (Steele, 1996).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
54
Açık kaynak istihbaratı çıkarma, pek çok kurum için bir stratejik zekâ seviyesi olarak
görülmektedir. Bu kaynaklara sosyal ağlarında eklenmesi, açık kaynak istihbaratında daha üst
bir seviye oluşmasını sağlamıştır. 2009 yılından beri yapılan araştırmalarda sosyal medya
kullanılarak birçok kötü niyetli grup, terörist ve bağlantıları, bu grupların yapacakları potansiyel
saldırılar çok öncesinden tespit edilebilmiştir (Ansari ve ark., 2013).
Açık kaynak istihbaratı, siber saldırılar için kullanıldığında hackerları, siber saldırı
planlarını, saldırıların etkilediği sistemleri, saldırının nasıl yapılacağı gibi bilgileri ortaya
çıkarma özelliğine sahiptir. 2016 yılında Nesnelerin İnterneti (Internet of Things, IOT)
cihazlarda ki bir açıklık kullanılarak gerçekleştirilen Dağıtık Hizmet Engelleme (Distributed
Denial of Service, DDoS) saldırısında, yapılacak saldırının önceden tahmin edilebileceğini
gösteren bazı sinyaller keşfedilmiştir. (Sapienza ve ark., 2017)’nın çalışması hackerların bir
saldırı gerçekleştirmeden önce darkweb forumları ya da Twitter gibi sosyal ağlarda hazırlık
yaptıklarını göstermiştir ve DDoS saldırıların tahmin edilebileceğini kanıtlamıştır. Darkweb
forum sitelerinden elde edilen istihbarat ile erken uyarı sistemi oluşturmuş ve %84’luk başarı
ile alarm üreten bir sistem geliştirmiştir.
Siber güvenlik için açık kaynak istihbarat kaynaklar resmi ve resmi olmayan kaynaklar
olarak 2 bölüme ayrılabilir. Resmi kaynaklar; Ulusal Güvenlik Açıkları Veritabanı (National
Vulnerabilities Database, NVD) ve Ortak Güvenlik Açıkları ve Etkilenmeler Veritabanı
(Common Vulnerabilities and Exposures Database, CVE) gibi açıklık veri tabanları, WhiteIP
listeleri, BlackIP listeleri, Virüs imza veri tabanları vb. kaynaklardır. Resmi olmayan kaynaklar
ise Twitter, uzman blogları, güvenlik şirketi üst düzey yöneticilerinin hesapları, haber siteleri
vb. kaynaklardır. Ağustos 2016’da gerçekleşen Ulusal Güvenlik Ajansı’nda (National Security
Agency, NSA) kullanılan araçlarının bilgilerinin dışarıya sızdırılmasında kullanılan açıklığın
NVD veri tabanına eklenmeden 9 gün öncesinde Twitter üzerinden 2 hesapta paylaşıldığı tespit
edilmiştir (DiSIEM Consortium, 2018).
Siber saldırılarda zaman vektörü oldukça önemlidir. Hasar meydana geldikten sonra
elde edilen bilgi yararsız olmaktadır. Bu nedenle saldırı öncesinde yapılacak saldırı hakkında
minimum sürede maksimum bilgi sahibi olmak saldırının etkilerini azaltmak hatta yok etmek
için zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bu nedenle sosyal ağların bilgi edinmede ki hızı özellikle
zero-day ataklara karşı büyük bir avantaj oluşturmaktadır. R. Campiolo ve arkadaşlarının
çalışmasında her gün bilgisayar güvenliği ile ilgili twitter üzerinden %60 oranında önemli bilgi
toplanıldığı ve bu bilginin %43’nün geleneksel medyadan daha hızlı elde edildiği
doğrulanmıştır (Campiolo ve ark., 2013).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
55
2010 yılında İran nükleer santrallerini hedef alan Stuxnet solucanı nükleer santralle
zarar verecek kadar etkili olmuş ve kısa bir süre içerisinde hızla yayılarak tüm dünyada etkisini
göstermiştir (Mueller ve Babak, 2012). Bu kadar hızlı yayılan ve kritik altyapıları hedef alan
sistemlere karşı Seokcheol Lee çalışmasında açık kaynak istihbaratı tabanlı tehdit ve açıklık
tespiti için bir yapı önermiştir (Lee and Shon, 2016). Bu çalışmada sosyal medyadan ve farklı
kaynaklardan edinilen istihbarat bilgileri toplanılarak kritik yapıları etkileyen tehdit ve açıklık
istihbaratı çıkartılmıştır.
Hackerlar açıklık bulmak, açıklığı yaymak ve hedef belirlemek için sosyal medyayı
sıklıkla kullanmaktadırlar (Ansari ve ark., 2013). Aynı zamanda güvenlik şirketleri üst düzey
yöneticileri uğramış oldukları saldırıları sosyal medya üzerinden takipçilerine
duyurabilmektedir.
Saldırı örnekleri ve yapılan çalışmalar göstermiştir ki siber saldırıların önlenmesi için
OSINT tabanlı kaynaklara ihtiyaç vardır. Siber saldırılar için sosyal medya açık kaynak
istihbaratına dayalı güvenlik önlemlerinin oluşturulması, saldırıların engellenmesinde büyük
avantaj sağlayacaktır. Bu sayede özellikle zero-day ataklara karşı önemli bir güç elde
edilecektir. Fakat internet üzerindeki kaynakların fazlalığı ve bu kaynakların insanlar tarafından
tek tek elde edilmesi ve takip edilmesinin zorluğu nedeniyle otomatik analiz sistemlerine
ihtiyaç duyulmaktadır. Önerilen yarı-otomatik model ile sistem, kaynaklardan otomatik
çıkarımlarda bulunarak analistlerin yükünü bir nebze azaltmaktadır. Aynı zamanda analiste en
kısa sürede maksimum bilgiyi sağlayarak analiste zaman kazandırmaktadır.
Bu makalenin ikinci bölümünde sosyal medyanın istihbarat kaynağı olarak kullanılmasına dair
daha önce yapılmış çalışmalardan bahsedilmiş, üçüncü bölümünde önerilen yarı otomatik
OSINT tabanlı saldırı önleme modeli bileşenleri açıklanmış, dördüncü bölümde modelin
çalışması açıklanmış ve beşinci bölümde sonuç ve tartışmalardan bahsedilmiştir.
2. İlgili Çalışmalar
Literatürde siber saldırılar için istihbarat kaynağı olarak haber sitelerini, uzman
bloglarını, darkweb forum sitelerini ve sosyal medyayı kullanan çalışmalar bulunmaktadır. Bu
çalışmaların birçoğu sınıflandırma ve makine öğrenme metotlarını kullanarak çıkarımlar yapan
ve erken uyarı mekanizmalarına sahip çalışmalardır. Uyarılar, olası saldırın değerlendirmesi
adına bir analist ya da uzamana bildirilmektedir.
Yiğit Erkal ve arkadaşlarının çalışmasında siber güvenlik ile alakalı kelimelerin
frekansları ölçülmüştür (Erkal, 2015). Bu çalışmada Naive Bayes sınıflandırıcı ile bir tweet’in
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
56
siber güvenlik ile alakalı olup olmadığına göre sınıflandırılması yapılmıştır. Kullanılan yapı
tweetlerin sınıflandırılmasında %70 oranında başarı sağlanmıştır.
Spitters ise çalışmasında tek kelime yerine kelime kalıplarını kullanarak tweetlerin
tehdit içerip içermediğini tespit etmeye çalışmıştır (Spitters ve ark., 2014). Kullanılan filtrelerde
makine öğrenmesi metotları kullanarak sistemin tehdit içeren kelime ve kelime gruplarını
öğrenmesi sağlanmıştır.
OwlSight birden fazla istihbarat kaynağından büyük hacimde veri toplayıp bunları
analiz eden bir sistemdir (Carvalho ve ark., 2016). Günlük 107’den fazla kötü amaçlı yazılımın
ne zaman ortaya çıktığını, ne kadar yayıldığını, ait olduğu aile sınıfını ortaya çıkartan ve bu
verileri görselleştirerek düşük yanlış alarm sayısına sahip gerçek zamanlı bir uyarı sistemi
oluşturmaktadır.
CyberTwitter siber güvenlik ile en yüksek alakaya sahip twittleri saklayan, analiz eden
ve saldırı potansiyeli olan analiz sonuçlarına göre uyarı veren bir sistemdir (Mittal ve ark.,
2016). NDV, CVE, Microsoft ve Adobe resmi güvenlik bildirilerinden elde edilen güvenlik ile
ilgili kelimeler ile eğitilmiş bir sistem ile Twitter üzerinden siber güvenlik ile alakalı tweetleri
tespit edip uyarı oluşturan bir sisteme sahiptir.
Tehlike Göstergeleri (Indicators of Compromise, IOC) bloğu (Gu, 2012), forum, tweet
gibi kaynaklarından elde ettiği yapılandırılmamış datalara doğal dil işleme (Natural Language
Processing, NLP) teknikleri uygulanmıştır. Bu teknik ile verilerden kötü amaçlı yazılım imzası,
botnet İnternet Protokolleri (Internet Protocol, IP) gibi bilgilerin çıkarımı yapılarak saldırı
önleme sistemlerine otomatik girdi oluşturulur.
Bu çalışmada Twitter üzerinden istihbarat elde etmeye yoğunlaşılmasının nedeni,
Twitter’da ki her bir tweet’in 140 karakter ile sınırlandırılmış olması sebebi ile bilginin özünü
taşımasıdır. Haber siteleri ve uzman blogları analiz için büyük bir hacme sahip olması nedeni
ile zaman kaybı yaratmaktadır. Bu sitelerdeki kelimelerin birbirleri ile bağlantılarının
çıkarılması sınıflandırılması ve analiste sunulması tweetlerin analiz edilmesine oranla çok daha
uzun sürecektir.
3. Model Bileşenleri
Model “Tweetlerin toplanması”, “Ön işleme”, “Filtreleme”, “Yapılandırma”, “Kaynak
kontrolü”, “Görselleştirme”, “Analist değerlendirmesi”, “Sistem entegrasyonu” olmak üzere 8
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
57
bölümden oluşmaktadır. Her bir aşamada, potansiyel bir saldırı ile ilgili olması yüksek Tweetler
elde edilerek işlenmesi amaçlanmaktadır.
Twitter’da dakikada milyonlarca tweet atılıyor olması her Tweet’in takibini
zorlaştırmakla beraber, kurulacak sisteme de büyük bir yük oluşturacaktır. Bu nedenle;
güvenilir kaynak olarak belirlenen, siber güvenlik ile alakalı hesaplar ve güvenilmez kaynak
olarak işaretlenen, hacker gruplarının hesapları sürekli takip edilerek atılan Tweet’in saldırı ile
alakalı olup olmadığı sistem tarafından ayrıştırılır. Tweetlerin analiz edilebilmesi için normal
boyutlara indirgenmesi önemlidir. Bu nedenle filtreleme adımı olmadan analiz işlemi
gerçekleştirilemez. Ancak Filtreleme sonucu elde edilen Tweetler gerçekten saldırı bilgisi
taşıdığı tespit edildiği durumda analiz aşamasına yönlendirilir. Böylece sistem yükü azaltılır.
Ön işleme adımı Tweet’in filtreleme için uygun formata getirilmesini sağlar. Bu sayede
filtreleme adımında kullanılan kurallar işlenebilir hale gelmektedir.
Kaynak kontrolü adımı güvenilmez kaynakların sistemi manipüle etmek amacı ile sürekli yanlış
bilgi taşıyan Tweet ya da Tweet grubu atması durumunda sistemin kendini korumaya alması
amacı ile konulmuş bir adımdır.
Görselleştirme adımı analistin saldırı bilgisini daha net anlayabilmesi amacı ile
oluşturulmuştur. Bu adımda analiste zaman kazandıracak önemli bilgiler ekrana yansıtılır.
Sisteme entegrasyonu otomatik olabilmekle beraber analist değerlendirmesine ihtiyaç duyulan
noktalarda manuel olarak gerçekleştirilebilmektedir.
3.1. Tweetlerin Toplanması
Birçok güvenlik şirketi alınması gereken güvenlik önemleri veya bulunan açıklıklar ile
ilgili Tweetler atmaktadır. Bunun dışında bu şirketlerin CEO’ları uğradıkları saldırıyı o anda
sosyal medya üzerinden paylaşabilmektedir. Bu tür hesaplar tespit edilerek güvenilir hesap
olarak sisteme tanıtılır. Bunun dışında hacker gruplarının sıklıkla kullanıldığı hesaplarda tespit
edilerek güvenilmez kaynak olarak sisteme eklenir. Sistem bu hesapları dinlemeye alır ve atılan
Tweetleri toplamaya başlar. Bu adımda, gerçek zamanlı Tweetlerin yakalanması için belirli
kütüphaneler kullanılmaktadır. Tweepy Twitter’dan veri çekmek için Twitter’ın kendi
API’lerini kullanan bir pyhton kütüphanesidir. Bu kütüphane kullanılarak hesapların tweetleri
ya da sistemin yakalaması istenen kelime grupları kolaylıkla çekilebilmektedir.
Tweepy kullanılarak belirlenen hesaplardan elde edilen, siber güvenlik ile ilgili tweet örnekleri
Şekil 1 ve Şekil 2 de gösterilmiştir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
58
Şekil 1. Tweet örneği
Şekil 2. Tweet örneği
3.2 Ön İşleme
Ön işleme adımı tweet metninin filtrelemeye uygun hale getirilmesi için uygulanan
yöntemleri içermektedir. Filtreleme işleme yalnızca tweet metnine göre yapılacaktır. Bu
nedenle retweet sayısı, beğeni sayısı, tweet sahibi gibi ögeler çıkartılarak yalnız tweet metni
elde edilir. Twitter içerisinde kullanılan özel karakterler (#, ; vb.) çıkartılır ve metinin tüm
harfleri küçük harfe dönüştürülerek filtrelemeye hazır metin oluşturulur.
3.3. Filtreleme
Filtreleme adımı sistem yükünü azaltması için oldukça önem taşıyan bir adımdır.
Şekil3’te verilen Tweet örneğinde vulnerability (açıklık) kelimesi bulunması siber saldırı ile
ilgili bir Tweet olabileceği algısını oluşturmasına rağmen emotional vulnerability (duygusal
hassasiyet) kelime grubunun bulunması Tweet’in siber saldırı ile ilgili olmadığını
göstermektedir. Sisteme manuel olarak verilecek kelime gruplarına göre filtreleme yapıldığında
bu adım efektif olarak çalışmayacağından gereksiz bir çok Tweet analiz aşamasına
yönlendirilecektir. Bu nedenle; bu adımda, sisteme manuel olarak kelimeler verilmemiş,
makine öğrenme metotları kullanılarak sistemin siber güvenlik ile alakası yüksek kelime ve
kelime gruplarını çıkartması sağlanmıştır. Bu sayede; Tweetler saldırı olasılığı taşıyıp
taşımamasına göre sınıflandırılabilmiştir
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
59
Şekil 2. Siber güvenlik ile ilgili olmayan tweet örneği
Sistemin eğitimi aşamasında WCCI 2018 açık kaynaklardan siber güvenlik tehditlerinin
farkındalığı yarışması için hazırlanmış veri seti kullanılmıştır (Lee and Shon, 2016). Bu veri
setinde 2016 yılından beri takip edilen belirli güvenlik hesaplarından elde edilen siber güvenlik
ile alakalı Tweetler bulunmaktadır.
Bu Tweetler belirli makine öğrenme algoritmalarına göre sınıflandırılmış ve doğruluk
oranları ölçülmüştür. Sınıflandırma için en çok kullanılan makine öğrenme metotlar seçilmiş
ve doğruluk oranları kıyaslanmıştır. Kullanılan sınıflandırma algoritmaları Naive Bayes, IBk,
KStar, Random Forrest, Adaboost algoritmaları olmuştur. Bu algoritmaların doğruluk oranları
Tablo 1 ve Tablo 2’de gösterilmiştir. Çalışma sonrasında bu algoritmalardan en yüksek
doğruluk oranına sahip Random Forrest algoritması ile filtreleme işlemi yapılmıştır.
Tablo 1. Sınıflandırma Algoritmarın Doğruluk Tablosu
Sınıf Düzeyleri
Siber Saldırı ile ilgili Siber Saldırı ile ilgili değil
Doğru Yanlış Doğru Yanlış
Random Forrest 354 14 209 54 Naive Bayes 336 32 215 48 KStar 303 65 235 28 IBk Adaboost
293 367
75 1
236 114
27 149
Tablo 2. Sınıflandırma Algoritmalarının Doğruluk Yüzdeleri
Algoritmalar Doğru sayısı %
Random Forrest 563 89.22 Naive Bayes 551 87.32
KStar 538 85.26 IBk Adaboost
529 481
83.83 76.22
3.4. İstihbarat Sağlama
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
60
Yapılandırma aşamasında, IOC entegrasyonu ile yapılandırılmamış tweet metni
içersinden tweet’in ne zaman atıldığı, konusu, hedef aldığı sistem, Black IP, yazılım imzası vb.
saldırı hakkında ki yapılandırılmış bilgiler çıkartılmaya çalışılır.
Şekil 1 ve Şekil 2’de gösterilen tweetlerden hedef IP, hedef sistem, açıklık türü, yöntem
bilgileri gibi istihbarat bilgileri elde edilir.
Şekil 2’de black IP ve black IP listesi olarak verilme nedeni görülmektedir. Sistem tweet
üzerinden bu bilgiyi elde edebilirse “blok IP” listesine bu IP’yi otomatik eklemek için kaynağın
güvenirliği test eder. Hesabın güvenilir olması durumunda otomatik olarak güvenlik sistemi
güncellenir. Hesap güvenilir değil ise analist değerlendirmesi için beklemeye alınır.
3.5. Kaynak Kontrolü
Kaynak kontrolü sistemin saldırganlar tarafından manipüle edilmesini engellemek
amacı ile kullanılmaktadır. Saldırganların doğru olmayan ya da gerçekte var olmayan verileri
paylaşmaları, yanıltıcı botlar kullanarak sistemin dengesini bozmalarını engellemek için
güvensiz hesaplardan gelen yapılandırılabilir verilerin öncelikle bir analistin
değerlendirmesinden geçtikten sonra sisteme eklenmesi sağlanmaktadır. Aynı veya benzer
tweet’in botlar tarafından sürekli paylaşılması ve çoğaltılması durumunda Tweet içeriğinin
benzerliğinin sınıflandırılması yapılır ve birbiri ile yüksek oranda benzerlik sağlan Tweetler tek
Tweet olarak gösterilir. Böylece analistin aynı bilgi içeriği üzerinde birden fazla kez ilgilenmesi
engellenir.
Tweet’in güvenilir bir hesaptan geldiği hesapların farklı hesaplarla bağlantılarına
bakılarak çıkartılır. Her bir hesap puan sistemine göre değerlendirildiğinde siber suçlarla
bağlantılı hesapların güvenilmez olacağı düşünülmektedir (Liao ve ark., 2016). Güvenilmez,
bot olarak tanımlanmış, siber suçlu olarak sınıflandırılmış hesapların güvenirlik puanı düşük
olurken güvenlik ile ilgili resmi hesaplar ve bu hesapların bağlantılı olduğu diğer hesaplar
yüksek puana sahip olacaktır.
3.6. Görselleştirme
Görselleştirme analistin saldırıyı daha iyi analiz edebilmesi için gereklidir.
Tweet içersinden alınabilen veriler metin içeriği, bilginin paylaşıldığı hesap ve
güvenirlik puanı, Tweetin konusu gibi özellikler ekranda gösterilmektedir. Aynı konu, saldırı
cinsi ve hedefe sahip tweetler bir arada gösterilmektedir. Bu sayede Analist saldırı veya açıklık
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
61
hakkında hızlıca ön bilgi sahibi olabilecektir. Şekil 1’deki tweet’in örnek görselleştirmesi Şekil
4’te gösterilmiştir.
Şekil 3. Görselleştirilmiş tweet örneği
3.7. Analist Değerlendirmesi
Analist değerlendirmesinin iki işlevi bulunmaktadır. Bunlar; “sistemin manipüle
edilmesini engellemek için sisteme eklenecek girdilerin kontrol edilmesi” ve “olası saldırı
tehditleri için uzmanı bilgilendirmek ve alarm üretmektir”.
Güvenilmez hesaptan gelen otomatik istihbarat datası ve istihbarat bilgisi olmak üzere
analist değerlendirmesine ihtiyaç duyulan 2 tip veri bulunmaktadır. Sistemde oluşturulan bu
veri tipleri analist değerlendirmesine sunulmaktadır.
Güvenilmez hesaptan gelen otomatik istihbarat datası: Güvenilmez hesaplardan gelen
fakat sistem tarafından otomatik yapılandırılmış bilgiler için analist yalnızca karar verici rolü
üstlenecektir. Güvenilmez hesabın sistemi manipüle etmesini engellemek amacı ile hazırlanan
girdiler analistin kontrolü sonrası sisteme el ile eklenecektir.
İstihbarat bilgisi: Otomatik istihbarat datası çıkartılamayan tweet için analistin
değerlendirmesi beklenmektedir. Saldırının mevcut sistemi etkileyip etkilemeyeceğine karar
verip gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak alarm sistemini oluşturmaktadır.
3.8. Sistem Entegrasyonu
Değerlendirme sürecinden elde edilen veriler saldırı engelleme sistemlerine girdi olarak
verilmektedir. Otomatik çıkartılan black-IP bilgisi block-IP listesini güncellemektedir, virüs
imzası saldırı önleme sistemlerinin (Intrusion Prevention Systems, IPS) güncellenmesini
sağlamaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
62
Analistin çıkarımları sonucu oluşturulan istihbarat ile gerekli önlemlerin alınması için
manuel sistem entegrasyonları gerçekleştirilebilir, yeni stratejiler oluşturulabilir ve buna bağlı
olarak sistemin güvenliği için gerekli adımlar işleme konabilir.
4. Sistemin Çalışması
Gerçek zamanlı olarak hesaplardan alınan Tweeler, fitreleme öncesi hazırlanması için
ön işlem adımına gönderilir. Ön işlemden geçen Tweet metni filtreleme için bir üst adıma
gönderilir. Makine öğrenme metotları ile eğitilmiş sistem belirlediği kurallara göre siber saldırı
bilgisi taşıdığı belirlenen Tweetleri toplar. Siber saldırı bilgi taşımıyor ise sistemden siler.
Filtreleme adımından geçen Tweetler bir sonra ki aşama olan yapılandırma aşamasına
gönderilir. Bu aşamada Tweet metni içerisinden sisteme girdi oluşturabilecek veriler
çıkartılmaya çalışır (Örn: BlackIP, virüs imzası vb.). Tweet metni içerisinden elde edilen
girdiler, güvenilir bir kaynaktan gelmesi durumunda otomatik olarak sistem entegrasyon
aşamasına gönderilerek sistemi günceller. Kaynağın güvensiz olması durumunda analist
değerlendirmesi için beklemeye alınır. Tweet metnin input oluşturacak datalar içermemesi fakat
saldırı potansiyeli olan bilgiler içermesi durumunda (Örn: Bugün 00.00’da Banka sayfalarına
DDoS atağı gerçekleştirilecektir.) alarm mekanizması oluşturularak analiste uyarı gönderilir.
Analistin Görselleştirilmiş ekran üzerinden saldırı ile ilgili yorum yapması ve sistemi
güncellemesi beklenir.
Önerilen modele göre sistemin çalışma mekanizması görsel olarak Şekil 5’te gösterilmiştir.
Şekil 4. Model Tasarımı
5. Sonuç ve Değerlendirme
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
63
Siber saldırılar genellikle hızlı yayılan ve büyük etkilere sahip tehditlerdir. Bu
tehditlerin önceden sezilmesi ile saldırıların engellenmesi için savunma yöntemlerinin
oluşturulması siber güvenlik için önemli bir adım sağlamaktadır. Twitter; siber saldırıların
sezilmesinde, tespit edilmesinde, saldırı hakkında bilgi edinilmesinde hızlı ve etkili bir kaynak
olarak kullanılabilmektedir. Twitter’ın tehdit hakkında özet bilgi içermesi verilerin
yapılandırılmasında ve kullanılmasında hız kazandıracaktır. Yapılandırılmamış veriler için ise
analist, saldırı hakkında hızlıca ön bilgi sahibi olacak ve saldırının önlenmesinde gerekli
adımların atılması için zaman kazanacaktır.
Önerilen model ile otomatik çıkartılan sonuçlar güvenilir bir kaynaktan gelmesi
durumunda herhangi bir analist değerlendirmesine ihtiyaç duymadan sisteme eklenerek
analistin zaman kaybını engelleyecektir. Kaynağın güvenilir olmaması durumunda analist
sonuç çıkarmak için zaman harcamayacak sadece karar verici rolü üstlenecektir. Otomatik
yapılandırılamayan veriler için analist, minimum sürede maksimum bilgiye sahip olacaktır. Ek
olarak saldırının analiz edilmesi, saldırının önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi için
zaman kazandırılmış olacaktır.
References
Ansari, F., Akhlaq M. and Rauf, A. (2013). Social Networks and Web Security: Implications
on Open Source Intelligence. 2nd National Conference on Information Assurance (NCIA).
Army. (2012). Department of the Washington, DC, Open-Source Intelligence, Army
Techniques Publication.
Campiolo, R., Santos, L. A. F., Batista D. M. and Gerosa, M. A. (2013). Evaluating the
utilization of Twitter messages as a source of security alerts. Proceedings of the 28th Annual
ACM Symposium on Applied Computing.
Carvalho, V. S., Polidoro, M. J., and Magalhaes, J. P. (2016). OwlSight: Platform for Real-
Time Detection and Visualization of Cyber Threats. 2016 IEEE 2nd International Conference
on Big Data Security on Cloud.
DiSIEM Consortium, OSINT data fusion and analysis architecture, 2018.
Erkal, Y., Sezgin M. and Gündüz, S. (2015). A New Cyber Security Alert System for Twitter.
2015 IEEE 14th International Conference on Machine Learning and Applications.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
64
Gu, G. (2012). Machine Learning Meets Social Networking Security – Detecting and Analyzing
Malicious Social Networks for Fun and Profit. 19th ACM Conference on Computer and
Communications Security.
Lee, S. and Shon, T. (2016). Open Source Intelligence Base Cyber Threat Inspection
Framework for Critical Infrastructures. Future Technologies Conference.
Liao, X., Yuan, K., Wang, X., Li, Z., Xing L. and Beyah, R. (2016). Acing the IOC Game:
Toward Automatic Discovery and Analysis of Open-Source Cyber Threat Intelligence. 2016
ACM SIGSAC Conference on Computer and Communications Security.
Mittal, S., Das, P. K., Mulwady, V., Joshi A. and Finin, T. (2016). CyberTwitter: Using Twitter
to generate alerts for Cybersecurity Threats and Vulnerabilities. 2016 IEEE/ACM International
Conference on Advances in Social Networks Analysis and Mining (ASONAM).
Mueller P. and Babak, B. (2012). The Stuxnet Worm.
Sapienza, A., Bessi, A., Damodaran, S., Shakarian, P., Lerman K. and Ferrara, E. (2017). Early
Warnings of Cyber Threats in Online Discussions. IEEE International Conference on Data
Mining Workshops.
Spitters, M., Eendebak, P. T., Worm D. T. and Bouma, H. (2014). Threat detection in tweets
with trigger patterns and contextual cues. 2014 IEEE Joint Intelligence and Security
Informatics Conference.
Steele, R. D. (1996). Open Source Intelligence: What Is It? Why Is It Important to the Military?.
American Intelligence Journal. .
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
65
ACTH (ADRENOKORTİKOTROPİK HORMON) ÖLÇÜMÜNDE
N-FENİLMALEİMİD'İN HEMOLİZ ÜZERİNE KORUYUCU ETKİSİ
Prof. Dr. Berrin İmge ERGÜDER1
Dr. Mustafa DURMAZ1
Özet
Bu çalışmada, ACTH hormon ölçümünün hemolizden etkilendiğini ve interferansın N-fenil
maleimid ilavesiyle ortadan kalktığını göstermeyi amaçladık.
Bir plazma havuzu elde etmek için hemolizsiz plazma numuneleri tercih ettik. Daha sonra tam
kandan farklı konsantrasyonlarda hemolizatlar hazırladık. Plazma havuzu ikiye bölünüp N-fenil
maleimid solüsyonunu bunlardan birine her mililitreye 5 mikrolitre olacak şekilde ilave edildi.
Maleimidli ve maleimidsiz örnekler 0, 0,5 ve 1 g/dL hemolizat seviyelerinde 3 tekrarla çalışıldı.
0 g/dl hemolizat seviyeleri için serum fizyolojik kullanıldı.
Maleimid eklenmeksizin 0, 0,5 ve 1 g/dl hemolizat seviyelerinde, sırasıyla 21,27 pg /ml, 21,23
pg /ml ve 16,61 pg /ml ACTH değerleri ölçüldü. Maleimid eklendiğinde ise, aynı düzeylerde
(0, 0,5 ve 1 g/dl) 22,23 pg /ml, 26,44 pg /ml ve 26,42 pg /ml ACTH sonuçları elde edildi. Her
iki hemolizat seviyesinde, N-fenil maleimid ilavesiyle istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde
artmış olan ACTH hormonunun ölçümünde hemoliz kaynaklı negatif interferans gözlendi. 1
g/dl hemolizat seviyesinde hemoliz kaynaklı önemli bir interferans tespit edildi.
ACTH hormonunun ölçümünde N-fenil maleimidin eklenmesi hemolizin sebep olduğu
azalmayı önleyerek daha doğru sonuçların elde edilmesine yardımcı olacaktır. Bu madde ve bu
çalışma diğer peptit yapılı hormonlar üzerindeki etkiyi test etmek için öncü olabilir.
Anahtar Kelimeler: ACTH, Hemoliz
Protective effect of N-phenylmaleimide on hemolysis in ACTH (Adrenocorticotropic
hormone) measurement
Abstract
1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya A.B.D.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
66
In this study, we aimed to show that ACTH hormone measurement are affected by haemolysis
and that the interference has been removed by the addition of N-phenyl maleimide.
We chose non-hemolyzed plasma samples to obtain a plasma pool. Then we prepared
hemolysates at different concentrations from whole blood. The plasma pool was split in half
and N-phenyl maleimide solution was added to one of them as 5 microliters per milliliter. We
studied maleimide and non-maleimide samples at 0, 0.5 and 1 g/dl hemolysate levels by
repeated 3 times. We used normal saline instead of hemolysate for 0 g/dl hemolysate levels.
The ACTH values measured at hemolysate levels of 0 , 0.5 and 1 g/dl without adding maleimide
were 21.27, 21.23 and 16.61 pg/ml, respectively. When maleimide was added, we obtained
22.23, 26.44 and 26.42 pg/ml ACTH results at the same levels (0, 0,5 and 1 g/dl). At both
hemolysate levels, hemolysis-induced negative interference was observed in the measurement
of ACTH hormone, which increased statistically significantly by the addition of N-phenyl
maleimide. A significant hemolysis-related interference was detected at the 1 g/dl hemolysate
levels.
Addition of N-phenyl maleimide in the measurement of ACTH hormone will help to achieve
more accurate results preventing hemolysis-induced decline. It might be the pioneer to test its
effect on other peptide structured hormones.
Key Words: ACTH, Hemolysis
1.Giriş
Preanalitik hatalar, test isteminin yapılmasından örneğin analizine kadar geçen süreçte meydana
gelen hatalar olup toplam test sürecindeki hatalarda en büyük paya sahiptir. Hemoliz ise
preanalitik süreçteki en önemli interferans sebebi olarak gözlemlenmektedir. Kandaki
eritrositlerin parçalanarak hemoglobin ve diğer hücre içi içeriklerinin salınması hemoliz olarak
tanımlanmaktadır. Hemoliz kan alma tüpünün santrifüj edilmesi sonrası, kandaki serbest
hemoglobin konsantrasyonuna bağlı olarak plazma veya serumda pembeden kırmızı renge
kadar değişen bir görünüm oluşturabilmektedir. Hemolizli örnekler laboratuvar
uygulamalarında sıklıkla görülür ve prevalansı klinik bir laboratuvara gelen tüm rutin
örneklerin % 3.3'ü kadar yüksek olup uygun olmayan tüm örneklerin ise % 40-70'ini
oluşturmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
67
Hemoliz, hem in vivo hem de in vitro oluşabilir ve yaklaşık % 2’den azını in vivo hemoliz
oluşturmaktadır. İn vivo hemolizi, hemolizin nedeni olarak mümkün olduğunca çabuk olarak
tanımlamak hayati önem taşımaktadır. Bu klinik durum, başta otoimmün hemolitik anemi ve
diğer hemoglobinopatiler olmak üzere kalıtsal, edinsel ve iyatrojenik koşullar dahil 50'den fazla
nedene bağlı olabilir. İn vivo hemoliz, haptoglobin konsantrasyonundaki azalma, indirek
bilirubin konsantrasyonundaki artış ve retikülosit sayısıyla in vitro hemolizden ayırt edilebilir.
İn vitro hemoliz ise, numunelerin toplanması ve taşınması sürecinde cilde sürülen alkolün kan
örneğine teması, küçük iğnelerin kullanılması, küçük veya frajil venler bulunması, enjektördeki
kana fazla negatif basınç uygulanması, kateterlerin parsiyel tıkanması, kan alındıktan sonra çok
fazla sallanması, aşırı sıcak veya soğuğa maruz bırakılması ve uzun bir süre çok yüksek bir
hızda santrifüjlenmesi intraselüler komponentlerin dışarı sızmasına ve interferansa neden
olmaktadır.
Hemoliz çeşitli meanizmalarla interferansa neden olabilir. Eritrosit içinde plazmaya oranla daha
yüksek oranda bulunan parametreler pozitif interferansa neden olmaktadır. Bu parametrelere
laktat dehidrojenaz (LDH), aspartat aminotransferaz (AST), potasyum, fosfat ve magnezyum
örnek verilebilir. Hemolizli numunede LDH konsantrasyonu 160 kat, potasyum 22 kat ve
magnezyum 3 kata kadar yüksek bulunabilir. Eritrositlerden salınan hemoglobin, 415 nm, 540
nm ve 570 nm dalga boylarında görünür ışığı absorbe eder ve bu dalga boylarındaki
spektrofotometrik ölçümlerde de interferans meydana getirebilir. Dilüsyonel olarak da (Na)
yalancı negatif sonuçlarla karşılaşılabilinir. Son olarak kimyasal interferans ise proteolitik
enzimlerin hücre dışına çıkması ile bazı peptit yapılı hormonların (insülin, adrenokortikotropik
hormon, glukagon, parathormon, kalsitonin ve gastrin) degradasyona uğramasıdır. Bu analitik
problemin, muhtemelen proteoliz nedeniyle, insülin ölçümündeki negatif interferansı iyi
tanımlanmasına rağmen, diğer peptit yapılı analitler üzerindeki etkisi tam olarak
belirlenmemiştir.
ACTH ön hipofiz bezi tarafından salgılanan 39 amino asitten oluşan bir polipeptittir. Plazma
ACTH seviyesinin belirlenmesi hipotalamik-pitüiter-adrenal bozuklukların araştırılmasında
gerekmektedir. Hem Cushing sendromunda hem de adrenal yetmezlikte, ACTH'yı ölçmek
klinik olarak çok önemlidir. Kandaki ACTH, proteolitik degradasyon nedeniyle oldukça
kararsız kabul edilmektedir. ACTH ölçümünde doğru sonuçların elde edilmesi için
numunelerin toplanması ve taşınması gibi preanalitik aşamada dikkatli olunmalıdır. Özellikle,
kan örneği soğutulmuş tüpler içine alınmalı, alındıktan hemen sonra buzda saklanmalı ve
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
68
transfer edilmeli, soğutulmuş bir santrifüjde (4 °C) santrifüje tabi tutulmalı ve 1 saat içinde
analiz edilmelidir.
Bu çalışmada,
• peptit yapılı ACTH hormonunun hemolizden etkilenip etkilenmediğini göstermek,
• N-fenil maleimid ekleyerek olası hemolizden koruyucu etkisini değerlendirmek,
• N-fenil maleimidin proteolizi engelleyici etkisinin gösterilmesi durumunda N-fenil
maleimidli tüp kullanımını laboratuvarlarda rutin olarak uygulamak,
• böylece klinik laboratuarlarda bu peptitlerin ölçümlerinde hatalı sonuç verme
olasılıklarını en aza indirmek amaçlanmıştır.
2.Gereç ve Yöntem
Plazma havuzu elde etmek için hemolizsiz plazma numuneleri kullanılmıştır. Daha sonra tam
kandan örneklerinden farklı konsantrasyonlarda hemolizatlar hazırlanmıştır. Plazma havuzu
ikiye bölünüp N-fenilmaleimid solüsyonunu bunlardan birine her mililitreye 5 mikrolitre olacak
şekilde ilave edilmiştir. Maleimidli ve maleimidsiz plazma havuzları 0, 0,5 ve 1 g/dL hemolizat
seviyelerinde 3 tekrarla çalışılmıştır. 0 g/dl hemolizat seviyeleri için serum fizyolojik
kullanılmıştır.
N-fenil maleimid solüsyonunu hazırlamak için 400 mM dimetil sülfoksit (DMSO) stok
solüsyonuna 2 mM N-fenil maleimid eklenmiştir. 1 ml dimetil sülfoksite 69,2 mg N-fenil
maleimid, 1 ml plazmaya ise dimetil sülfoksit stok solüsyonundan 5 µl ilave edilmiştir.
Hemolizat hazırlanırken, EDTA’lı tam kan tüplerinden hemolizat oluşturulmuştur. EDTA’lı
tam kan tüpleri öncelikle 1100xg’de 10 dakika santrifüje tabi tutulmuştu. Santrifüj sonrası
plazma ayrıldıktan sonra % 0,9’luk serum fizyolojik ile 5 kez yıkama gerçekleştirilmiştir. Daha
sonra distile su eklenerek ozmotik şok metoduyla hemoliz indüklenmiştir. -20 oC’de bir gece
bekletildikten sonra tekrar santrifüj edilmiştir. Elde edilen hemolizatın hemoglobin miktarı
Sysmex tam kan cihazı ile ölçülmüştür. Ölçülen hemoglobinden uygun dilüsyonlarla 1 g/dl, 0,5
g/dl ve 0 g/dl hemolizat seviyeleri elde edilmiştir. 0 g/dl hemolizat seviyesi için % 0,9’luk
serum fizyolojik kullanılmıştır.
N-fenil maleimidli veya maleimidsiz plazma havuzundan 400 µl plazma alınıp üzerine 100 µl
1 g/dl, 0,5 g/dl ve 0 g/dl hemolizat eklenerek ACTH seviyeleri Roche Cobas e411 cihazında
elektrokemilüminesans yöntemle çalışılmıştır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
69
Ölçümler neticesinde N-fenil maleimidli / maleimidsiz gruplar arasında ve hemolizat seviyeleri
arasında anlamlı ilişki olup olmadığı istatistiksel olarak karşılaştırılmış ve verilerin analizi
SPSS 11.5 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Grup ortalamaları Repeated Measures
ANOVA (tekrarlı ölçümler ANOVA) testi ile değerlendirilmiştir. p< 0,05 için sonuçlar
istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
3.Bulgular
Ölçümler neticesinde N-fenilmaleimid eklenmeksizin 0, 0,5 ve 1 g/dl hemolizat seviyelerinde,
sırasıyla 21,27 pg /ml, 21,23 pg /ml ve 16,61 pg /ml ACTH değerleri ölçülmüştür. N-
fenilmaleimid eklenmeyen grupta 1g/dl hemolizat düzeyinde anlamlı derecede negatif
interferans saptanmıştır. Bu durum ACTH hormonunun kimyasal interferans mekanizmasıyla
hemolizden etkilendiğini doğrulamaktadır. Ayrıca hemoliz etkisinin ortadan kaldırılması için
N-fenilmaleimid eklenen plazma havuzundaki sonuçlara baktığımızda aynı düzeylerde (0, 0,5
ve 1 g/dl) 22,23 pg /ml, 26,44 pg /ml ve 26,42 pg /ml ACTH sonuçları elde edilmiştir. Bir
proteaz inhibitörü olan N-fenilmaleimid ACTH’nın proteolitik parçalanmasını inhibe etmiş ve
ACTH sonucunu 1 g/dl hemolizat seviyesinde 16,61 pg /ml’den 26,42 pg /ml’ye yükseltmiştir.
N-fenilmaleimid eklenen ve eklenmeyen gruplar arasındaki bu değişim istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur.
Tablo 1: ACTH ölçüm sonuçları
0 g/dl hemolizat seviyesi 0,5 g/dl hemolizat
seviyesi
1 g/dl hemolizat seviyesi
N-fenilmaleimidsiz
ACTH ölçümü
21,27 pg/ml 21,23 pg/ml
16,61 pg /ml
N-fenilmaleimidli
ACTH ölçümü
22,23 pg/ml 26,44 pg/ml 26,42 pg/ml
4.Sonuç
Bu çalışmayla ACTH peptit yapılı hormonunun özellikle 1 g/dl hemolizat seviyesinde yanlış
düşük ölçüldüğü ve proteaz inhibitörü olan N-fenilmaleimid eklenerek bu düşüşün önlendiği
gösterilmiştir. Laboratuvardaki yanlış sonuçların önüne geçmek için bu konuda farklı hemolizat
seviyelerinde farklı peptit yapılı hormomlarla daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç
duyulmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
70
Kaynakça
Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI). (2012). Hemolysis, icterus, and
lipemia/turbidity indices as indicators of interference in clinical laboratory analysis. Approved
guideline CLSI document C56-A.
Dolci, A., & Panteghini, M. (2014). Harmonization of automated hemolysis index assessment
and use: Is it possible? Clin Chim Acta. 15;432:38-43.
Bonini, P., Plebani, M., Ceriotti, F., & Rubboli, F. (2002). Errors in laboratory medicine. Clin
Chem. 48(5):691-8. Review.
Lippi, G., Blanckaert, N., Bonini, P., Green, S., Kitchen, S., Palicka, V., Vassault, A. J., &
Plebani, M. (2008). Haemolysis: an overview of the leading cause of unsuitable specimens in
clinical laboratories. Clin Chem Lab Med. 46(6):764-72. Review.
Heireman, L., Geel, V. P., Musger, L., Heylen, E., Uyttenbroeck, W., & Mahieu, B. (2017).
Causes, consequences and management of sample hemolysis in the clinical laboratory. Clin
Biochem. 50(18):1317-1322. Review.
Livesey, J. H., & Dolamore, B. (2010). Stability of plasma adrenocorticotrophic
hormone (ACTH): influence of hemolysis, rapid chilling, time, and the addition of a maleimide.
Clin Biochem. 43(18):1478-80.
Cook, P. R., Glenn, C., & Armston, A. (2010). Effect of hemolysis on insulin determination by
the Beckman Coulter Unicell DXI 800 immunoassay analyzer. Clin Biochem. 43(6):621-2.
Garinet, S., Fellahi, S., Marlin, G., Capeau, J., Lefèvre, G., & Bastard, J. P. (2014). Differential
interferences of hemoglobin and hemolysis on insulin assay with the Abbott Architect-Ci8200
immunoassay. Clin Biochem. 47(6):445-7.
Verschraegen, I., Anckaert, E., Schiettecatte, J., Mees, M., Garrido, A., Hermsen, D., Lentjes,
E. G., Liebert, A., Roth, H. J., Stamminger, G., & Smitz, J. (2007). Multicenter evaluation of a
rapid electrochemiluminescent adrenocorticotropic hormone (ACTH) immunoassay. Clin Chim
Acta. 1;380(1-2):75-80.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
71
YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZDE TAKİP EDİLEN FEMUR KIRIĞI OLAN
HASTALARIN ÖZELLİKLERİ
İskender KARA
Mehmet SARGIN
ÖZET
Giriş: Ortopedi pratiğinde önemli bir yer tutan femur kırıkları bazen yoğun bakım ünitelerinde
takip edilirler. Vücudun en büyük kemiği olan femurun kırıklarında mortalite yüksek olabilir.
Bizde yoğun bakım ünitemizde takip ettiğimiz femur kırığı olan hastaların özelliklerini
incelemeyi amaçladık.
Metod: Bu çalışma için bir üniversite hastanesi anesteziyoloji yoğun bakım ünitesinde ocak
2013-haziran 2018 tarihleri arasında yatırılarak tedavi edilen hastaların verileri retrospektif
olarak değerlendirilmiştir. Hastaların demografik özellikleri, tanıları, yoğun bakım
skorlamaları, yapılan cerrahi girişimler, yatış süreleri ve sonuçları gibi pek çok veri kaydedildi.
Bulgular: Toplam 58 hastanın verileri incelendi. Hastaların yaşları median 53,5 yıl ve %58,6
oranda erkek idi. APACHE 2 ve GKS skorları ise sırasıyla 22 ve 14 idi. Hastalarda %17,2
oranında akut böbrek yetmezliği gelişirken mekanik ventilasyon desteği verilenlerin oranı
%56,9 oldu. Sepsis/septik şok ve vazopressör destek miktarı % 12,1 ve %39,7 olarak tespit
edildi. Hastalara %60,3 oranında kan transfüzyonu yapılmıştır. Kardiyopulmoner resüsitasyon
sonrası takip edilenlerin oranı %19 idi. Femur kırıkları sıklıkla trafik kazası (%51,7) ve düşme
sonrası (%41,4) gelişti. Femur kırığı nedeniyle hastalar %81 oranında ortopedi tarafından opere
edildi. YBÜ yatış süresi median 3 gün olurken %31 oranda mortalite olmuştur.
Sonuç: Önemli bir mortalite oranına sahip femur kırıklı hasta grubunun özellikleri daha detaylı
incelenerek sonuçların iyileştirilmesine katkı sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Femur kırıkları.
Characteristics of Patients with Femur Fracture Followed in Intensive Care Unit
ABSTRACT
Introduction: Femoral fractures, which have an important place in orthopedic practice, are
sometimes followed in intensive care units. Fractures of the femur, the largest bone of the body,
may have a high mortality. In our intensive care unit, we aimed to investigate the characteristics
of the patients with femur fractures.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
72
Methods: The data of the patients who were hospitalized in an anesthesiology intensive care
unit between January 2013 and June 2018 were evaluated retrospectively. Demographic
characteristics, diagnoses, intensive care scores, surgical interventions, length of stay and
results were recorded.
Results: A total of 58 patients were evaluated. The ages of the patients were 53.5 years and
58.6% were male. APACHE 2 and GCS scores were 22 and 14, respectively. While 17.2% of
patients had acute renal failure, the rate of mechanical ventilation support was 56.9%. Sepsis /
septic shock and vasopressor support were determined as 12.1% and 39.7%. 60.3% blood
transfusion was applied to the patients. The rate of follow-up after cardiopulmonary
resuscitation was 19%. Femur fractures frequently occurred in traffic accidents (51.7%) and
after fall (41.4%). 81% of the patients were operated by orthopedics because of a fracture of
the femur. The median duration of ICU hospitalization was 3 days and mortality was 31%.
Conclusion: The characteristics of femur fracture patients with a significant mortality rate can
be examined in more detail and the results can be improved.
Key Words: Intensive care, Femur fractures.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
73
PROTON DEĞİŞİM MEMBRANLI YAKIT HÜCRELERİNİN ARAÇLARDA
KULLANILMASI
Kemal Kaya *,
Yakup Hameş **
ÖZET
Yakıt hücreleri, hibrid elektrikli araçlar için alternatif bir güç kaynağı olarak küresel önem
kazanmıştır. Yakıt hücreli araçlar otomobil üreticileri tarafından geliştirilmekte olup endüstride
ve tüketiciler arasında büyük bir ilgi odağı haline gelmiştir. Devam eden yakıt hücresi araştırma
ve geliştirme programlarının genel amacı, geleneksel otomobil çeşitliliğine sahip yakıt hücreli
araç geliştirmek ve çevreye duyarlı pillerle çalışan elektrikli araçlara kıyasla daha avantajlı hale
getirmektir. Bununla birlikte, proton değişim membranlı yakıt hücrelerinin güç yoğunluğundaki
önemli ilerleme, içten yanmalı motorlu taşıtların araç teknolojisindeki yerini alacak ümit verici
bir seçenek olarak kabul edilmektedir. Proton Değişim Membranlı Yakıt Hücresi (PEMFC),
yüksek güç yoğunluklarını verimli bir şekilde üretir ve teknolojiyi mobil ve taşınabilir
uygulamalar için cazip kılar. Özellikle, PEMFC'nin otomobiller için birincil enerji kaynağı
olarak kullanılması, alternatif enerji kaynaklarının kullanımına yeni bir örnektir. Bu çalışmanın
ana odak noktası, araçlarda proton değişim membranlı yakıt hücresinin kullanımının ve araç
performansına etkisinin incelenmesidir. Ayrıca, aracın çeşitli güç gereksinimleri için yakıt
hücresi karakteristikleri de analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hidrojen enerjisi, Proton değişim membranlı yakıt hücresi, Yakıt hücreli
araçlar, Hibrid araçlar.
Using Proton Exchange Membrane Fuel Cells in the Vehicles
ABSTRACT
* Arş. Gör. Kemal Kaya
İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği
Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.
** Prof. Dr. Yakup Hameş
Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics
Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
74
Fuel cells have gained global importance as an alternative power source for hybrid electric
vehicles. Fuel cell vehicles are being developed by automobile manufacturers and have become
a focus of interest among industry and consumers. The overall objective of on-going fuel cell
research and development programs is to develop a fuel-cell vehicle with conventional
automobile diversity and to make it more advantageous than electric vehicles powered by
environmentally sensitive batteries. Significant progress in the power density of proton
exchange membrane fuel cells is, however, regarded as a promising option to replace internal
combustion engine vehicles in the vehicle technology. Proton Exchange Membrane Fuel Cell
(PEMFC) efficiently generates high power densities, making the technology potentially
attractive for mobile and portable applications. In particular, the use of PEMFC as a primary
energy source for automobiles is a new example of the use of alternative energy sources. The
main focus of this study is the analysis of the use of proton exchange membrane fuel cell in
vehicles and its effect on vehicle performance. Furthermore, fuel cell characteristics have been
also analyzed for various power requirements of the vehicle.
Keywords: Hydrogen energy, Proton exchange membrane fuel cell, Fuel cell vehicles, Hybrid
vehicles.
1. Introduction
In order to find a solution to the global warming problem in the world, it is very important to
minimize the demand for fossil fuels and reduce emissions (Ball and Weeda, 2015; Fayaz etal.,
2012; Pollet, Staffell and Shang, 2012; Bozoglan, Midilli and Hepbasli, 2012). In this context,
the trend towards renewable energy sources has started to increase. The first solution that comes
to mind for this trend is hydrogen, an alternative energy source that can reduce global warming
caused by fossil fuels (Cecal and Humelnicu, 2011; Chung, Y. Z. Chen, Y. P. Chen and Chang,
2015). Because hydrogen is an energy carrier that can be catalytically burned or converted into
electrical energy by a fuel cell (Jain, 2009). Since the energy efficiency of hydrogen fuel cells
is high, the replacement of internal combustion engines with hydrogen fuel cells will contribute
to the developing technology (Hames, Kaya, Baltacioglu and Turksoy, 2018). For this reason,
the trend towards hydrogen fuel cell vehicles in the automotive sector is increasing rapidly
(Cropper, Geiger and Jollie, 2004; Gurz, Baltacioglu, Hames and Kaya, 2017). In general,
hydrogen fuel cells are an environmentally friendly technology that can convert the chemical
energy of hydrogen into electrical energy and contribute to renewable energy (Jacobson, Colella
and Golden, 2005; Ay, Midilli and Dincer, 2006; Bashyam and Zelenay, 2006; C. Wang, Nehrir
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
75
and Gao, 2006; Thounthong, Raël and Davat, 2009). It is also promising for the future, with the
fuel cell being of high-energy efficiency, low emissions and being available from renewable
energy sources (Khaligh and Li, 2010; Marzougui, Amari, Kadri, Bacha and Ghouili, 2017).
PEMFCs, which operate at low temperatures, high power density, simple structure, more
sensitivity characteristics, faster starting times, smaller dimensions and no maintenance, are the
most suitable fuel cell type for vehicle applications using hydrogen (Mekhilef etal., 2012;
Kumar and Jain, 2014; Salvi and Subramanian, 2015). In spite of all these advantages, PEMFCs
are also likely to have problems in fuel cell applications. However, these disadvantages are very
small compared to other fuel cells and can be overcome with developing technology.
In this study, the efficiency of PEM fuel cells used in hydrogen fuel cell vehicles and their
effects on vehicle performance has been analysed.
2. Materials and Methods
The working principle of a Proton Exchange Membrane Fuel Cell (PEMFC) is shown in Fig.
1. The structure of the PEMFC consists essentially of an electrolyte disposed between the anode
and the cathode terminals (Kirubakaran etal., 2009; Mekhilef etal., 2012). In a typical fuel cell;
while the anode (negative terminal) is continuously supplied with gaseous fuels, the cathode
(positive terminal) is supplied with oxygen-containing air (Dincer, 2002; Pei, Chang and Tang,
2008). During the reaction, the hydrogen molecules are separated into protons and electrons in
the presence of a catalyst such as platinum (Larminie and Dicks, 2001). Protons in the fuel cell
pass from the electrolyte to the opposite side; electrons pass through the load and reach the
cathode (Kendall and Pollet, 2012). Thus, an electric current is generated by the electrochemical
reaction between the electrodes.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
76
H2 input
H2 output
O2 input
H2O output
Anode KathodeElectrolyte
Fig. 1. The working principle of PEMFC.
According to the parametric equations created for PEMFC, the electrons will flow along the
external load from the anode and at the same time will be collected on the surface of the cathode
where hydrogen protons will be drawn. Thus, two charged counter polarity layers are formed
along the boundary between the porous cathode and the membrane. Layers known as
electrochemical double layers can store electrical energy and act as a supercapacitor. In view
of this effect, the equivalent circuit of PEMFC is given in Fig. 2.
Fig. 2. The equivalent circuit of PEMFC.
In the above circuit, C is the equivalent capacitor due to the dual layer charge effect. Since the
electrodes of a PEM fuel cell are porous, the C capacity is very large and can be above a few
Rc
Ra
-+
E
C
Ri
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
77
Farads. Ra and Ra are the equivalent resistances of activation voltage drops and concentration
loss.
In order to provide energy and power management of the hydrogen fuel cell vehicle, the
PEMFC and other energy storage systems should be managed appropriately with control
strategies. The PEMFC power module was modelled in MATLAB/Simulink environment.
PEMFC was used as the primary energy source for the hydrogen fuel cell vehicle, and it was
shown in Fig. 3.
Fig. 3. PEMFC power module in MATLAB/Simulink environment.
When the required parameters of the fuel cell stack are calculated and written, the operating
conditions of the PEMFC is checked together with the controller as desired and it has been
shown in Fig. 4.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
78
Fig. 4. PEMFC power controller in MATLAB/Simulink environment.
3. Results and discussions
In this section, the simulation results of the PEMFC in the hydrogen fuel cell vehicle have been
analysed in MATLAB/Simulink environment. The nominal power of the PEM fuel cell used in
the study is 10287.5 W and the cell number is 65. The nominal hydrogen usage of the fuel cell
was selected as 98.98% and the nominal oxidant usage was 42.88%. The main factor here is the
use of two hydrogens and one oxygen when considering the principle of fuel cell operation.
The changes in voltage, current and fuel consumption of the fuel cell in response to the power
demanded by the vehicle are shown in Fig. 5 and Fig. 6. The fuel consumption of the vehicle
started to increase as the demanded power increased and this caused changes in the current-
voltage characteristics. The consumption of hydrogen fuel to meet the demanded power
decreased in the event of a vehicle deceleration and fuel cell current and voltage control were
taken into account in order to save fuel while determining the control strategy.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
79
Fig. 5. The changes in voltage and current of PEMFC.
Fig. 6. The changes in fuel consumption of PEMFC.
Consequently, because a hydrogen fuel cell hybrid vehicle's fuel is hydrogen, fuel economy is
very important. Compared to other fuel cells, PEMFC is the best fuel-saving fuel cell. The fuel
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
80
consumption has shown depending on the vehicle's power demand. The control strategy
designed for fuel saving is the most efficient fuel cell PEMFC so that it works in harmony with
energy storage systems.
4. Conclusions
The focus of this study is the analysis of the use of proton exchange membrane fuel cell in
vehicles and its effect on vehicle performance. Furthermore, fuel cell characteristics have been
also analysed for various power requirements of the vehicle. In addition, the simulation results
of the PEMFC have been analysed for various power requirements of the vehicle. Accordingly,
using PEMFC advantages over other fuel cells in hydrogen fuel cell vehicles will provide the
highest levels of efficiency in terms of energy, power and fuel economy of the vehicle.
References
Ay, M., Midilli, A. and Dincer, I. (2006). Investigation of hydrogen production from boron
compounds for pem fuel cells. Journal of Power Sources, 157(1), 104-113.
Ball, M. and Weeda, M. (2015). The hydrogen economy-vision or reality? Int J Hydrogen
Energy, 40(25), 7903-7919.
Bashyam, R. and Zelenay, P. (2006). A class of non-precious metal composite catalysts for fuel
cells. Nature, 443, 63-66.
Bozoglan, E., Midilli, A. and Hepbasli, A. (2012). Sustainable assessment of solar hydrogen
production techniques. Energy, 46(1), 85-93.
Cecal, A. and Humelnicu, D. (2011). Hydrogen output from catalyzed radiolysis of water. (P.
Tsvetkov, Editor). In: Nuclear Power-Deployment, Operation and Sustainability. InTech
Publishing., 489-510, Romania.
Chung, C. A., Chen, Y. Z., Chen, Y. P. and Chang, M. S. (2015). CFD investigation on
performance enhancement of metal hydride hydrogen storage vessels using heat pipes. Appl
Therm Eng, 91, 434-446.
Cropper, M. A. J., Geiger, S. and Jollie, D. M. (2004). Fuel cells: a survey of current
developments. Journal of Power Sources, 131(1-2), 57-61.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
81
Dincer, I. (2002). Technical, environmental and exergetic aspects of hydrogen energy systems.
Int J Hydrogen Energy, 27(3), 265-285.
Fayaz, H., Saidur, R., Razali, N., Anuar, F. S., Saleman, A. R. and Islam, M. R. (2012). An
overview of hydrogen as a vehicle fuel. Renew Sustain Energy Rev, 16(8), 5511-5528.
Gurz, M., Baltacioglu, E., Hames, Y. and Kaya, K. (2017). The meeting of hydrogen and
automotive: A review. Int J Hydrogen Energy, 42(36), 22334-22346.
Hames, Y., Kaya, K., Baltacioglu, E. and Turksoy, A. (2018). Analysis of the control strategies
for fuel saving in the hydrogen fuel cell vehicles. Int J Hydrogen Energy, 43(23), 10810-10821.
Jacobson, M. Z., Colella, W. G. and Golden, D. M. (2005). Atmospheric science: Cleaning the
air and improving health with hydrogen fuel-cell vehicles. Science, 308, 1901-1905.
Jain, I. P. (2009). Hydrogen the fuel for 21st century. Int J Hydrogen Energy, 34(17), 7368-
7378.
Kendall, K. and Pollet, B. G. (2012). Hydrogen and Fuel Cells in Transport. Comprehensive
Renewable Energy by Editor-in-Chief: Ali Sayigh. Elsevier Ltd., U.K., Chapter 4.12: 301-313.
Khaligh, A. and Li, Z. (2010). Battery, ultracapacitor, fuel cell, and hybrid energy storage
systems for electric, hybrid electric, fuel cell, and plug-in hybrid electric vehicles: state of the
art. IEEE Trans Veh Technol, 59(6), 2806-2814.
Kirubakaran, A., Jain, S. and Nema, R. K. (2009). A review on fuel cell technologies and power
electronic interface. Renew Sustain Energy Rev, 13(9), 2430-2440.
Kumar, L. and Jain, S. (2014). Electric propulsion system for electric vehicular technology: A
review. Renew Sustain Energy Rev, 29, 924-940.
Larminie, J. and Dicks, A. (2001). Fuel cell systems explained. 2nd edition, John Wiley & Sons,
Ltd., U.K.
Marzougui, H., Amari, M., Kadri, A., Bacha, F. and Ghouili, J. (2017). Energy management of
fuel cell/battery/ultracapacitor in electrical hybrid vehicle. Int J Hydrogen Energy, 42, 8857-
8864.
Mekhilef, S., Saidur, R. and Safari, A. (2012). Comparative study of different fuel cell
technologies. Renew Sustain Energy Rev, 16(1), 981-989.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
82
Pei, P., Chang, Q. and Tang, T. (2008). A quick evaluating method for automotive fuel cell
lifetime. Int J Hydrogen Energy, 33(14), 3829-3836.
Pollet, B. G., Staffell, I. and Shang, J. L. (2012). Current status of hybrid, battery and fuel cell
electric vehicles: From electrochemistry to market prospects. Electrochimica Acta, 84, 235-
249.
Salvi, B. L. and Subramanian, K. A. (2015). Sustainable development of road transportation
sector using hydrogen energy system. Renew Sustain Energy Rev, 51, 1132-1155.
Thounthong, P., Raël, S. and Davat, B. (2009). Energy management of fuel
cell/battery/supercapacitor hybrid power source for vehicle applications. Journal of Power
Sources, 193(1), 376-385.
Wang, C., Nehrir, M. H. and Gao, H. (2006). Control of PEM fuel cell distributed generation
systems. IEEE Transactions on Energy Conversion, 21(2), 586-595.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
83
ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ TASARRUF YÖNTEMLERİ
Kemal Kaya *,
Yakup Hameş **
ÖZET
Teknoloji kullanımının yaygınlaşması ve daha temiz bir enerji türü olarak kabul edilmesinden
dolayı elektrik enerjisinin kullanım alanları giderek artmaktadır. Günümüzde ise (özellikle
ulaşımda) konforlu, yüksek kapasiteli, sürdürülebilir ulaşım ve CO2 salınımının azaltılması
amacıyla elektrik enerjisi kullanılmaya başlanmıştır. Kentleşmeye bağlı olarak trafik sorunun
artmasıyla kent içinde yüksek kapasiteli ve sürdürülebilir ulaşıma duyulan ihtiyaç her geçen
gün önem kazanmaktadır. Bunun sonucu ve teknolojik gelişmelere de bağlı olarak elektrikli
raylı sistemler (ERS) hızlı ulaşım, çevreci ve enerji verimliliği gibi yönleriyle gelişmiş
ülkelerde önemli bir ulaşım aracı olarak kabul görmektedir.
Raylı sistemlerde enerji kavramı elektrik mühendislerinin yoğun olarak çalıştığı bir uzmanlık
alanıdır. Ulaşım için gerekli olan niteliklere büyük ölçüde sahip olan, günümüzde ise elektrik
enerjisinin kullanımıyla hayatımız içerisinde giderek yaygınlaşan elektrikli raylı sistemlerin en
önemli özelliklerinden biri temiz ulaşım aracı olarak kabul görülmesidir. Elektrik enerjisinin
giderek önemli hale gelmesiyle elektrikli raylı sistemlerde tüketilen enerjiyi azaltmaya yönelik
çalışmalar artmaktadır. Çalışmada elektrikli raylı sistemlerde tüketilen enerjiyi azaltma ve
verimi arttırmanın yöntemleri detaylıca incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Elektrikli raylı sistemler, Enerji tasarruf yöntemleri, Enerji depolama
sistemleri, Enerji verimliliği, Demiryolu ulaşımı.
Energy Saving Methods in Electric Rail Systems
* Arş. Gör. Kemal Kaya
İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği
Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.
** Prof. Dr. Yakup Hameş
Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics
Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
84
ABSTRACT
As the use of technology is becoming more widespread and accepted as a cleaner type of energy,
the use of electric energy is increasing. Nowadays, (especially in transportation), electrical
energy has been started to be used in order to reduce comfortable, high capacity, sustainable
transportation and CO2 emission. The need for high capacity and sustainable transportation in
the city is gaining importance with the increase in the traffic problem due to urbanization. As a
result of this and due to technological developments, electric rail systems (ERS) are accepted
as an important means of transportation in developed countries with its fast transportation,
environmentally-friendly and energy efficiency aspects.
The concept of energy in rail systems is an area of expertise where electrical engineers work
extensively. One of the most important features of the electric rail systems, which has the
necessary qualifications for transportation, and which are becoming increasingly widespread in
our lives today, is to be considered a clean transportation vehicle. As electrical energy becomes
increasingly important, efforts to reduce the energy consumed in electric rail systems are
increasing. In this paper, the methods of reducing the energy consumed in electric rail systems
and increasing the efficiency are examined in detail.
Keywords: Electric rail systems, Energy saving methods, Energy storage systems, Energy
efficiency, Railway transportation.
1. Introduction
The concept of transportation is an engineering issue where humankind has been thinking about
for centuries and trying to find solutions about its problems (Brenna etal., 2018). The aim of
transportation, which is an indispensable phenomenon in the life of countries and cities, is to
transport people from one place to another in the shortest time, at the least cost, in the safest
and most comfortable way (Chen and Cheng, 2010). Transportation has become one of the most
fundamental problems, especially in residential and densely populated areas. Engineers are
trying to solve the transportation problem by designing the most suitable system in terms of
environmental pollution and energy. As a result, the approach adopted by the whole world has
been the more widespread use of rail systems (Gunselmann, 2005).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
85
One of the most important features of electric rail systems, which have the necessary
qualifications for transportation and which are becoming increasingly widespread in our lives
with the use of electrical energy today, is to be considered as a means of clean transportation.
As electrical energy becomes increasingly important, efforts to reduce the energy consumed in
electric rail systems are increasing (Okui etal., 2010).
There are many ways to reduce the energy consumed in electric rail systems and increase
efficiency (Ghaviha etal., 2017). These methods can be grouped under two main headings as
the most general form of improvements and technological investments. The improvements to
be made in the enterprise are small changes that do not require large investments, but the
technological investments require higher costs. These improvements can be divided into three
categories: on the vehicles, in the stationary plants and on the whole system (González-Gil etal.,
2014). In this study, the methods of reducing the energy consumed in electric rail systems and
increasing the efficiency have been investigated.
2. Classification of Energy Saving Methods in Electric Rail Systems
2.1. Efficient Traction Systems
In electric rail systems, the energy consumed by the traction system, which makes the vehicle
act by defeating its inertia, and the improvements to reduce the transmission losses occurring
during the transmission of this energy can increase the efficiency of the traction motor system.
2.2. Efficient Driving Method
Another way of reducing the energy consumed by the vehicle in electric rail systems is to drive
the vehicles in such a way that energy can be used more efficiently. The amount of energy
consumed by an electric rail system can be reduced by developing more economical driving
techniques and traffic management on the line.
2.3. Reducing Energy Consumption of Comfort Functions
Energy saving can be achieved by reducing the energy consumed by the comfort functions
(lighting, ventilation, air conditioning, escalators, elevators, etc.) on the vehicle and in the
substructure.
2.4. Renewable Energy Systems and Smart Energy Management
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
86
In order to save energy in electric rail systems, energy measured is made to monitor power flow
and provide power control. In addition, smart energy management is used to ensure that
renewable energy sources are used together with electric rail systems and to interact with each
other.
2.5. Regenerative Braking Energy
The conversion of the kinetic energy of the vehicle into electrical energy during braking is
known as regenerative braking. In the event that the traction motor operates as a generator
during braking, the energy produced is called the regenerative braking energy. The use of this
energy in the vehicle can result in significant energy savings (Nasri, 2010). There are three
different ways to use regenerative braking energy in the vehicle. These are; give back to the
supply line, storage in energy storage systems, and feedback into the distribution network.
3. Energy Consumption and Modelling
For energy consumption, it is necessary to model the train used on the line and to define the
curves of acceleration, braking and friction forces of each wagon. Since the wagons of trains,
which are formed by four wagons of the same characteristics, are similar to each other, it is
sufficient to model the single series of wagons. Traction force, regenerative braking force and
friction braking force curves are described in Fig. 1, Fig. 2 and Fig. 3, respectively, and the
wagon is modeled.
Fig. 1. The curve of traction force-velocity.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
87
Fig. 2. The curve of friction braking force-velocity.
Fig. 3. The curve of regenerative braking force-velocity.
The comparison of the effect of the slope and curve in the rail line on the train speed is given
in Fig. 4.
Vel
oci
ty (
km
/h)
Slo
pe
(%)
Curve
Rad
ius
(m)
Distance (m)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
88
Fig. 4. The effect of the slope and curve in the rail line on the train velocity.
When the slope is negative, it is seen that the train is at higher speeds in a short time. In addition,
the traction motors have passed the generator mode very quickly and started to produce energy
by regenerative braking. When the slope is positive, the acceleration time of the train has
increased. However, the speed of the train has not increased to higher values due to the curves
in the line. The total energy consumed by the electric rail system during the journey and the
regenerative braking energy graph is shown in Fig. 5.
Energy Consumed
Regenerative Braking Energy
Distance (m)
En
ergy (
kW
h)
Fig. 5. The total energy consumed by the electric rail system during the journey and the
regenerative braking energy.
Accordingly, the regenerative braking energy produced when the amount of energy consumed
is 431.6 kWh is 187.3 kWh. In addition, regenerative braking has reproduced 43.4% of the
energy consumed by the train during the journey.
4. Conclusions
As can be seen from the graphs, it is understood that the train has a serious potential in terms
of energy, which can be recovered by regenerative braking when approaching the station. As a
result, there are many ways to reduce energy consumption in electric rail systems or to use
energy efficiently. The most important of these is to save energy by storing regenerative braking
energy in trains. Furthermore, it is possible to use approximately 30% of the energy consumed
in the electric rail systems as recyclable. This is also a serious rate of energy saving in electric
rail systems.
References
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
89
Brenna, M., Foiadelli, F. and Zaninelli, D., (2018). Electrical Railway Transportation Systems.
Piscataway,NJ: IEEE Press Wiley.
Chen, B. and Cheng, H. H., (2010). "A Review of the Applications of Agent Technology in
Traffic and Transportation Systems," in IEEE Transactions on Intelligent Transportation
Systems, 11(2):485-497.
Ghaviha, N., Campillo, J., Bohlin, M. and Dahlquist, E., (2017). Review of Application of
Energy Storage Devices in Railway Transportation, Energy Procedia, 105:4561-4568.
González-Gil, A., Palacin, R., Batty, P. ve Powell, J. P., (2014). “A systems approach to reduce
urban rail energy consumption”, Energy Conversion and Management, 80: 509-524.
Gunselmann, W., (2005) "Technologies for increased energy efficiency in railway systems,"
European Conference on Power Electronics and Applications, Dresden,10.
Nasri, A., Moghadam M. F. and Mokhtari, H., (2010). "Timetable optimization for maximum
usage of regenerative energy of braking in electrical railway systems," SPEEDAM 2010, Pisa,
pp. 1218-1221.
Okui, A., Hase, S., Shigeeda, H., Konishi, T. and Yoshi, T., (2010) "Application of energy
storage system for railway transportation in Japan," The 2010 International Power Electronics
Conference - ECCE ASIA -, Sapporo, pp. 3117-3123.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
90
ELEKTRİKLİ RAYLI SİSTEMLERDE ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİ VE
REJENERATİF FRENLEME
Kemal Kaya *
Yakup Hameş **
ÖZET
Son yıllarda enerji verimliliği adına frenleme esnasında meydana gelen enerjiyi değerlendirme
gibi yeni yaklaşımlar sadece otomotiv sektöründe değil aynı zamanda elektrikli raylı
sistemlerde de uygulanmaya çalışılmaktadır. Elektrikli raylı sistem üstündeki cer motorlarının
frenleme esnasında generatör moduna geçerek ürettiği enerji, rejeneratif enerji olarak
depolanmaktadır.
Elektrikli raylı sistemlerde kullanılan enerjinin büyük bir bölümü araçlar tarafından rejeneratif
frenleme yöntemiyle geri üretilebilir. Bu da elektrikli raylı sistemler için enerji verimliliğini
arttırmanın en önemli yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Rejeneratif frenleme
enerjisinin kullanımını arttıracak bir diğer önemli yöntem ise üretilen bu enerjiyi, enerji
depolama sistemleri yardımıyla depolamaktır. Enerji depolama sistemleri araç üzerinde ya da
istasyon ve çevrelerinde sabit olarak konumlandırılmaktadırlar. Bu depolama sistemlerinde
bataryalar, süperkapasitörler, volanlar ve bunların birlikte oluşturdukları teknolojiler
kullanılmaktadır.
Çalışmanın genel çerçevesi, elektrifikasyon sisteminin güvenli ve sürekli olması amacıyla
rejeneratif frenleme enerjisinden ve yenilenebilir enerji sistemlerinden en yüksek seviyede
yararlanmak için enerji depolama teknolojilerinin incelenmesidir.
Anahtar Kelimeler: Elektrikli raylı sistemler, Enerji depolama teknolojileri, Rejeneratif
frenleme enerjisi, Batarya, Süperkapasitör, Volan.
* Arş. Gör. Kemal Kaya
İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği
Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.
** Prof. Dr. Yakup Hameş
Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics
Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
91
ENERGY STORAGE TECHNOLOGIES AND REGENERATIVE BRAKING IN
ELECTRIC RAIL SYSTEMS
ABSTRACT
In recent years, new approaches such as evaluating the energy generated during braking in the
name of energy efficiency have been tried to be applied not only in the automotive sector but
also in electric rail systems. By switching to the generator mode of the traction motors on the
electric rail system, the energy produced during braking is stored as a recovery of regenerative
energy in the train.
Vehicles thanks to regenerative braking can regenerate most of the energy used in electric rail
systems. This is considered to be one of the most important methods for increasing energy
efficiency for electric rail systems. Another important method to increase the use of
regenerative braking energy is to store the energy produced by energy storage systems. Another
important method to increase the use of regenerative braking energy is the storage of this energy
by means of energy storage systems. Energy storage systems are steadily positioned on the
vehicle, at stations or in station environments. Batteries, supercapacitors, flywheels and hybrid
technologies are used in these storage systems.
The general framework of the study is to examine the energy storage technologies in order to
utilize regenerative braking energy and renewable energy systems at the highest level in order
to ensure that the electrification system is safe and continuous.
Keywords: Electric rail systems, Energy storage technologies, Regenerative-braking energy,
Battery, Supercapacitor, Flywheel.
1. Introduction
Transportation, which is one of the biggest problems of today's urbanization concept, is an
engineering issue that involves many different disciplines in which continuous search for
solutions continues. Although there are many means of transportation derived from research
and development to solve the problem, what is reasonable is considered to be electric rail
systems known for their sensitivity to human health and the environment (Pilo de la Fuente
etal., 2014).
The increasing need for electricity and the limited use of energy resources have not only
directed human beings to sustainable energy production but have also led to the search for
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
92
solutions to use energy that is already consumed economically and efficiently (Pecharroman
etal., 2014; Lopez-Lopez etal., 2014). Different methods have been developed for the economic
and efficient use of energy in electric rail systems (Sheu and Lin, 2012). However, the greatest
energy potential among these methods is found in the regenerative braking energy produced
during braking (Pastor etal., 2013; Jiang etal., 2014; Lu etal., 2014).
Electric rail systems are very expensive in terms of initial investment and operating costs. When
looking at the initial investment costs, the procurement of vehicles is classified as the
construction costs of stations and tunnels, while the operating costs are classified as electrical
energy consumption and maintenance and repair costs (Domı́nguez etal., 2012). Therefore, the
return times should be as short as possible in order to make the decision of realization of new
electric rail installation projects easily (Su etal., 2014). It is possible to shorten this period by
saving electrical energy and using energy efficiency during operation (Yang etal., 2015). The
reuse of regenerative braking energy generated during braking is also seen as one of the
important methods that can shorten the payback period of the investment (Gelman, 2009).
Energy storage systems have become an important alternative to increase the use of
regenerative braking energy due to the technological progress in the storage systems and the
converters and the cheapening of this equipment (De la Torre etal., 2015). Storing the generated
energy with the help of energy storage systems is an important method to increase the use of
regenerative braking energy (Fazel etal., 2014). The energy produced from regenerative braking
is returned to the extent allowed by the supply line restrictions. Unused energy is spent on the
braking resistors on the train. When these voltage limits start to be enforced, the energy released
can be stored with the help of energy storage systems. This stored energy can be used by its
own acceleration in the train, by an accelerated train in the station, or by auxiliary powers in
stations (González-Gil etal., 2013).
Energy storage systems are fixed on the vehicle or station and in their environment. Batteries,
supercapacitors, flywheels and the systems they form together are used in energy storage
systems. Energy storage systems increase the sensitivity of the system in electric rail systems
and reduce the loss of resistance on the line. Energy storage systems are the method in which
regenerative braking energy is returned to the grid, especially in cases where the charging speed
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
93
is low and the power is high (Iannuzzi, 2008; Shen etal., 2013; Ciccarelli etal., 2014; Torreglosa
etal., 2014).
2. Energy Storage Systems
Energy storage systems can be placed on the line edge and at the stations as well as on the
vehicle. The energy storage systems on the vehicle store the regenerative braking energy
generated by the vehicle's own braking, allowing the vehicle to be used in its next acceleration.
The energy flow diagram of an energy storage system on the vehicle is shown in Fig. 1.
Fig.
1. The energy flow diagram of an energy storage system on the vehicle.
In the case of energy storage systems that are stationary, after regenerative braking energy
generated by braking of any vehicle on the line, another vehicle accelerated can use this energy.
The energy flow diagram of the stationary energy storage system is shown in Fig. 2.
Fig. 2. The energy flow diagram of the stationary energy storage system.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
94
Storage devices commonly used in energy storage systems; batteries, supercapacitors and
flywheels. Regardless of its type, each energy storage system consists of three main parts. These
are the storage device, power converter and the system that provides control of the power
converter. The components of energy storage systems are shown in Fig. 3.
DC DC Storage
Device
Power Converter
Power Flow Controller
ESS
Control
Strategy
Voltage
Current
Waveform
Voltage
Current
Waveform
State of
Charge
Regenerative
Braking
Energy Flow
Fig. 3. The components of energy storage systems.
2.1. Battery Technology
The batteries, which are the oldest type of energy storage system device, have the working
principle that stores electrical energy as chemical energy. A battery consists of a combination
of one or more electrochemical cells. Generally, battery types are lead-acid batteries, nickel-
cadmium batteries, sodium-sulfur batteries, sodium-nickel chloride batteries, nickel metal
hydride batteries and lithium-ion batteries. The reasons for the use of batteries in power systems
can be listed as follows (Baker, 2008).
High energy densities
Widespread technology
Low investment cost.
2.2. Supercapacitor Technology
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
95
Supercapacitors, another name is ultra-capacitors, also known as electrochemical double-layer
capacitors. Supercapacitors, which have the same working principle as the energy storage
principle of conventional capacitors, carry out energy storage by the polarization of the
electrolyte as an electrostatic.
Supercapacitors with a reversible mechanism can be charged and discharged hundreds of
thousands of times (Barrero etal., 2010). The major advantages of supercapacitors are:
High power densities
Long use life
High cycle counts
High charge-discharge speeds
Low maintenance and repair costs.
The disadvantages of supercapacitors are low energy density and high investment cost
compared to the batteries (González-Gil etal., 2013).
2.3. Flywheel Technology
Flywheels, an electromechanical energy storage device, consist of a rotating mass that stores
energy as kinetic energy. The stored energy is proportional to the inertia of the rotor and the
square of the rotational speed. The rotor of the flywheel is connected to an electric machine that
can operate as both a generator and a motor. This machine works as a motor in the case of
charging and in the case of discharge it works as a generator. At this stage, the speed of the
flywheel gradually decreases by transferring the moment.
The most important feature of the flywheels is that they can be charged/discharged quickly and
can perform this cycle in an infinite number. The high efficiency, high energy and power
density of the flywheels and the fact that the temperature and the external environment do not
affect them are other important advantages of them. In addition to all these positive features,
flywheels have two major drawbacks, such as weight and explosion hazards in overload
(González-Gil etal., 2013).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
96
2.4. Comparison of the Energy Storage Systems
The advantages and disadvantages of the battery, supercapacitors and flywheels are compared
in Table 1 and the main application areas are given.
Table 1. Comparison of the energy storage systems (Baker, 2008; Divya and Østergaard, 2009;
González-Gil etal., 2013).
ESS Advantages Disadvantages Application Areas
Battery
The most common energy
storage technology, high
energy density
Low cycle life
Electric vehicles,
portable devices, small
powerful renewable
energy systems
Supercapacitor Long cycle life, high power
density
Low energy
density, high cost Electric vehicles
Flywheel High power density High losses in
idle operation
Inclusion of renewable
energy sources in the
grid, some space and
electric vehicle
applications
3. Regeneration of Regenerative Braking Energy to the Electricity Grid
Another important method of regeneration of regenerative braking energy is the return of
energy to the redistribution grid. Pressing the regenerative braking energy back into the grid is
possible with reversible transformer centres. The regeneration of the regenerative braking
energy to the grid with a reversible transformer is shown in Fig. 4 (González-Gil etal., 2013).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
97
Fig. 4. The regeneration of the regenerative braking energy to the grid with a reversible
transformer.
Although the purpose of reversible transformer centres is to maximize the utilization of
regenerative braking, the priority is to use regenerative braking energy among the vehicles.
Furthermore, for a quality power flow in reversible transformer centres, the level of harmonics
need to be reduced on both the AC side and the DC side.
4. Conclusions
In this study, the recovery of the energy produced during regenerative braking by storage
method has been examined. In addition, stationary energy storage systems have placed in
stations, energy storage systems have placed on top of the trains, energy storage systems with
these two methods have performed, and efficient control of the regenerative braking energy has
been observed. Consequently, it has been determined that 32% of the total energy consumed
together with the energy storage systems can be met from the regenerative braking energy to
reduce the energy consumption of the electric rail systems.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
98
References
Baker, J., (2008). “New technology and possible advances in energy storage”, Energy Policy,
36(12): 4368-4373.
Barrero, R., Tackoen, X. and Van Mierlo, J., (2010). “Stationary or onboard energy storage
systems for energy consumption reduction in a metro network”, Proceedings of the Institution
of Mechanical Engineers, Part F: Journal of Rail and Rapid Transit, 224(3): 207-225.
Ciccarelli, F., Del Pizzo, A. and Iannuzzi, D., (2014). “Improvement of energy efficiency in
light railway vehicles based on power management control of wayside lithium-ion capacitor
storage”, Power Electronics, IEEE Transactions on, 29(1): 275-286.
De la Torre, S., Sánchez-Racero, A. J., Aguado, J. A., Reyes, M. and Martianez, O., (2015).
“Optimal Sizing of Energy Storage for Regenerative Braking in Electric Railway Systems”,
Power Systems, IEEE Transactions on, 30(3): 1492-1500.
Divya, K. C. and Østergaard, J., (2009). “Battery energy storage technology for power systems
– An overview”, Electric Power Systems Research, 79(4): 511-520.
Domı́nguez, M., Fernández-Cardador, A., Cucala, A. P. and Pecharromán, R. R., (2012).
“Energy savings in metropolitan railway substations through regenerative energy recovery and
optimal design of ATO speed profiles”, Automation Science and Engineering, IEEE
Transactions on, 9(3): 496-504.
Fazel, S. S., Firouzian, S. and Shandiz, B. K., (2014). “Energy-Efficient Emplacement of
Reversible DC Traction Power Substations in Urban Rail Transport through Regenerative
Energy Recovery”, International Journal of Railway Research, 1(2): 11-22.
Gelman, V., (2009). “Braking energy recuperation”, Vehicular Technology Magazine, IEEE,
4(3): 82-89.
González-Gil, A., Palacin, R. and Batty, P., (2013). “Sustainable urban rail systems: Strategies
and technologies for optimal management of regenerative braking energy”, Energy conversion
and management, 75: 374-388.
Iannuzzi, D., (2008). “Improvement of the energy recovery of traction electrical drives using
supercapacitors”, In Power Electronics and Motion Control Conference, 1469-1474. IEEE.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
99
Jiang, Y., Liu, J., Tian, W., Shahidehpour, M. and Krishnamurthy, M., (2014). “Energy
Harvesting for the Electrification of Railway Stations: Getting a charge from the regenerative
braking of trains”, A. Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 39-48.
López-López, Á. J., Pecharromán, R. R., Fernández-Cardador, A. and Cucala, A. P., (2014).
“Assessment of energy-saving techniques in direct-current-electrified mass transit systems”,
Transportation Research Part C: Emerging Technologies, 38: 85-100.
Lu, S., Weston, P., Hillmansen, S., Gooi, H. B. and Roberts, C., (2014). “Increasing the
regenerative braking energy for railway vehicles”, Intelligent Transportation Systems, IEEE
Transactions on, 15(6): 2506-2515.
Pastor, M. L., Rodriguez, L. G. T. and Velez, C. V., (2013). “Flywheels Store to Save:
Improving railway efficiency with energy storage”, IEEE Electrification Magazine, 2(1): 13-
20.
Pecharroman, R. R., Lopez-Lopez, A., Cucala, A. P. and Fernandez-Cardador, A. (2014).
“Riding the Rails to DC Power Efficiency: Energy efficiency in dc-electrified metropolitan
railways”, Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 32-38.
Pilo de la Fuente, E., Mazumder, S. K. and Gonzalez Franco, I., (2014). “Railway Electrical
Smart Grids: An introduction to next-generation railway power systems and their operation”,
Electrification Magazine, IEEE, 2(3): 49-55.
Shen, X., Chen, S., Li, G., Zhang, Y., Jiang, X. and Lie, T. T., (2013). “Configure methodology
of onboard supercapacitor array for recycling regenerative braking energy of URT vehicles”,
Industry Applications, IEEE Transactions on, 49(4): 1678-1686.
Sheu, J. W. and Lin, W. S., (2012). “Energy-saving automatic train regulation using dual
heuristic programming”, Vehicular Technology, IEEE Transactions on, 61(4): 1503-1514.
Su, S., Tang, T., Li, X. and Gao, Z., (2014). “Optimization of multitrain operations in a subway
system”, Intelligent Transportation Systems, IEEE Transactions on, 15(2): 673-684.
Torreglosa, J. P., Garcia, P., Fernandez, L. M. and Jurado, F., (2014). “Predictive control for
the energy management of a fuel-cell–battery–supercapacitor tramway”, Industrial Informatics,
IEEE Transactions on, 10(1): 276-285.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
100
Yang, X., Chen, A., Li, X., Ning, B. and Tang, T., (2015). “An energy-efficient scheduling
approach to improve the utilization of regenerative energy for metro systems”, Transportation
Research Part C: Emerging Technologies, 57: 13-29.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
101
HİDROJEN YAKIT HÜCRELİ ARAÇ SİSTEMLERİ İÇİN ENERJİ DEPOLAMA
TEKNOLOJİLERİ
Kemal Kaya *
Yakup Hameş **
ÖZET
Ulaşım için petrol dışındaki enerji kaynaklarının kullanımını sağlamak ve verimliliği artırmak
için yakıt hücreli araçlar ve hibrid elektrikli araçlar dünya genelinde geliştirilmeye devam
etmektedir. Bu araçlardaki tahrik mekanizması, aracın hızlanması, yavaşlaması ve yol alması
esnasında elektrik motorlarını kullanır. Böylece elektrik enerjisinin araçta depolanıp
kullanılması sağlanmış olur. Burada kullanılan enerji depolama teknolojileri genellikle batarya
ve süperkapasitörlerdir. Enerji depolama üniteleri, motor veya yakıt hücresinden şarj edilebilir.
Bu da otomotiv piyasasında içten yanmalı motorlu araçlara karşı rekabeti artıracak en önemli
özelliklerden birisidir.
Bu yazıda, yakıt hücreli araçlarda ve hibrid araçlarda batarya ve süperkapasitör teknolojisinin
kullanımı üzerinde durulmuştur. Hidrojen yakıt hücreli araçlarda ve hibrid araçlarda kullanılan
bu enerji depolama teknolojilerinin birlikte ya da tek başına kullanılma durumlarında farklı
verimlilikleri olacağı gibi enerji ve güç yoğunluğu dengelenmelerinde de değişik tepkiler
doğurabilecektir. Aracın enerji ve güç ihtiyacına göre, tüm bu enerji depolama teknolojilerinin
özelliklerini belirlemek, genel sistemi oluşturmak ve yönetmek çalışmanın en önemli gayesidir.
Keywords: Hidrojen yakıt hücreli araçlar, Enerji depolama teknolojileri, Yakıt hücresi,
Batarya, Süperkapasitör.
Energy Storage Technologies for Hydrogen Fuel Cell Vehicle Systems
ABSTRACT
* Arş. Gör. Kemal Kaya
İskenderun Teknik Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği
Bölümü, İSTE Merkez Kampüs, İskenderun-Hatay, 31200, Türkiye.
** Prof. Dr. Yakup Hameş
Iskenderun Technical University, Faculty of Engineering and Natural Sciences, Electrical and Electronics
Engineering Department, ISTE Central Campus, Iskenderun-HATAY, 31200, Turkey.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
102
Fuel cell vehicles and hybrid electric vehicles continue to be developed around the world to
ensure the use of non-oil energy resources for transportation and to increase efficiency. The
drive mechanism in these vehicles uses electric motors during acceleration, deceleration, and
travel of the vehicle. Thus, electrical energy is stored and used in the vehicle. Energy storage
technologies used herein are generally battery and supercapacitors. Energy storage units can be
charged from the engine or fuel cell. This is one of the most important features will increase
the competition against internal combustion engine vehicles in the automotive market.
In this paper, the usage of battery and supercapacitor technology in fuel cell vehicles and hybrid
vehicles are emphasized. These energy storage technologies used in hydrogen fuel cell vehicles
and hybrid vehicles will have different efficiencies in the case of using them alone or together
and may cause different reactions in energy and power density balances. According to the
energy and power demand of the vehicle, to determine the properties of all these energy storage
technologies and to create and manage the overall system is the most important purpose of the
study.
Keywords: Hydrogen fuel cell vehicle, Energy storage technologies, Fuel cell, Battery,
Supercapacitor.
1. Introduction
Hydrogen fuel cell vehicles can compete with battery-powered electric vehicles (BEVs) thanks
to a longer driving distance and high energy efficiency without battery charge for a long time,
and can compete with vehicles with internal combustion engine (ICE) due to much lower
emissions (Mourad, 2014; W. Liu and Christopher, 2015; Walker, Fowler and Ahmadi, 2015).
In the automotive industry, the proportion of hydrogen fuel cell vehicles that provide clean
emission release is significantly increased. In spite of these advantages in terms of efficiency,
the transition to hydrogen vehicle technology will be an important technological change and
the obstacles to its feasibility are large. Improvements in storage technologies, fuel cell
chemistry, life, safety, cost and electrical power density are required to reduce these barriers.
Rapid dissemination of hydrogen fuel cells, especially in hybrid vehicles, depends on
significantly increasing battery performance and reducing production costs (White, Steeper and
Lutz, 2006; Tie and Tan, 2013). In addition, hydrogen fuel cells bring with them problems that
need to be solved, such as low power density and slow power response (Chan, 2007; Garcia,
Torreglosa, Fernandez and Jurado, 2013). The fuel consumption and the cost of the vehicle are
high, especially when the fuel cell is used as the primary energy source in hydrogen fuel cell
vehicles (C. H. Zheng, Oh, Park and Cha, 2012; W. Zhang, Li, Xu and Ouyang, 2017). In order
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
103
to overcome these problems, energy storage technologies such as supercapacitors and batteries
can be used in vehicles with hydrogen fuel cell (Ahmadi, Bathaee and Hosseinpour, 2018;
Fathabadi, 2018). This solution will increase energy efficiency, reduce fuel consumption,
prolong the life of the hydrogen fuel cell and reduce costs. Of course, the most important goal
here is to design this compact structure to save fuel and energy.
The energy and storage technologies of hydrogen fuel cell vehicles must be compatible with
each other. For this, system control and energy management are very important. Appropriate
control strategies are necessary to obtain the advantages of these vehicles and to reduce their
disadvantages. Since the batteries have higher specific energy than the supercapacitors and the
supercapacitors have higher specific power compared to the batteries, the operation of these
technologies with appropriate control strategies will increase the system efficiency significantly
(Camara, etal., 2010; Ayad, Becherif and Henni, 2011; Cao and Emadi, 2012).
In this paper, the usage of battery and supercapacitor technology in the fuel cell vehicles and
the hybrid vehicles and the ways the control strategies of these energy storage technologies are
emphasized.
2. Materials and Methods
2.1. Battery Technology
Batteries consist of one or more groups of cells that store chemical energy and convert directly
into electrical energy to power various applications. When the anode and cathode of a battery
are connected to a circuit, a chemical reaction takes place between the anode and the electrolyte.
This reaction causes the electrons to pass through the circuit and return to the cathode where
another chemical reaction occurs. There are various types of batteries according to the
chemicals used in the structure. Technologies used in batteries are lead-acid, nickel-metal-
hydride and lithium-ion batteries. Among these battery types, Li-ion batteries respond better
than others do.
Compared to other energy storage devices, rechargeable lithium-ion batteries have significant
advantages such as high volumetric energies, high power densities, and long cycle life and low
self-discharge characteristics (Scrosati and Garche, 2010; Kim etal., 2012). Moreover, they
have proven to be the most efficient energy storage strategy for many mobile applications such
as mobile phones, laptops and digital electronic devices (Goriparti etal., 2014). The lithium-ion
battery diagram is shown in Fig. 1.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
104
DischargeCurrent e¯
Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ
Sep
erat
orElectrolyte
Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Anode Cathode
Charge
e¯
Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ
Sep
erat
or
Electrolyte
Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ Liᶧ
Anode Cathode
Current
Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ Liᶧ
Liᶧ Liᶧ
Liᶧ
Liᶧ
Fig. 1. The lithium-ion battery diagram.
The most important parameter affecting the system performance, life and efficiency of the
batteries is the temperature. This parameter directly affects the behaviour of the electrochemical
system and hydrogen fuel cell vehicle performance. The current model in the
MATLAB/Simulink environment represents the behaviour of the lithium-ion battery used in
the hydrogen fuel cell vehicle. In this model, the battery is constructed with an equivalent circuit
consisting of a variable voltage source in series with a resistor. Fig. 2 shows a schematic of this
model.
cp
Rcharge
Rdischarge
Ei
Fig. 2. The equivalent circuit of lithium-ion battery system.
2.2. Supercapacitor Technology
Supercapacitors, a high-density energy storage system, are a derivative of conventional
capacitors. Supercapacitors can also be defined as ultracapacitors or electrochemical capacitors
(Burke, 2000). The technologies used in supercapacitors are generally carbon/carbon double-
layer devices that are the only commercially available. They are generally used as auxiliary
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
105
energy storage units in addition to the fuel cell in the fuel cell vehicles. They are activated in
the high power demand of the vehicle.
The reason for using a supercapacitor as an energy storage device in the fuel cell vehicles is
that the specific power rate is high and the charging time is too short. Moreover, supercapacitors
provide system efficiency in the vehicle as well as contribute to energy saving.
In the system, the supercapacitor is designed to meet the differences between the power demand
of the vehicle and the output power of the fuel cell and the battery. The supercapacitor voltage
reference varies according to the acceleration or deceleration commands in the user or auxiliary
power units. In particular, in the case of load transitions, supercapacitors respond much faster
than batteries. The electrical equivalent circuit of the supercapacitor in the system model is
shown in Fig. 3.
Rp
Rs
csL
Fig. 3. The electrical equivalent circuit of supercapacitor system.
3. Results and discussions
The use of energy storage technologies used in hydrogen fuel cell vehicles and hybrid vehicles
will have different efficiencies in the case of using them alone or together and may cause
different reactions in energy and power density balances. When there is a moderate power
demand, the vehicle can feed the traction motor from only the fuel cell. However, while the
vehicle is going uphill or accelerating, the battery, the fuel cell and the supercapacitor work
together to supply power the traction motor.
The voltage graph of the lithium-ion battery, which is the secondary energy storage technology
in the system, is given in Fig. 4a. Accordingly, the voltage characteristics of the battery, which
provides backup power to the vehicle during the operation of the vehicle, could be kept between
minimum 50 V and maximum 53 V thanks to the control strategy applied. The high power
demand of the vehicle between 65 and 125 seconds has significantly reduced, but the control
strategy has prevented the battery voltage from falling below 50 V. Changes in the lithium-ion
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
106
battery current depending on the battery voltage and the charge state characteristics of the
battery are given in Fig. 4b and Fig. 4c, respectively.
a b
c
Fig. 4. Li-ion battery characteristics a) Voltage (V), b) Current (A), c) SOC (%).
The battery charge status (SOC) was initially taken as 65%. The fact that the vehicle received
its energy from the fuel cell and did not need a battery increase the battery charge status to
65.58%. In other words, when the vehicle does not need a battery, it is charged with both the
regenerative braking energy and the excess power of the fuel cell and can use this energy at the
levels where the vehicle needs high power.
The power demanded by the traction engine of the vehicle resulted in changes in the current
and voltage characteristics of the supercapacitor operating in conjunction with the fuel cell and
the battery. The changes in the voltage of the supercapacitor are shown in Fig. 5a. Depending
on this, the fluctuations in the current of the supercapacitor are shown in Fig. 5b.
a b
Fig. 5. Supercapacitor characteristics a) Voltage (V), b) Current (A).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
107
In 44th seconds, the supercapacitor current increased to 16.62A and the supercapacitor voltage
decreased to 265V at this point. In 240th seconds of the movement, the vehicle made a sudden
braking, the supercapacitor current dropped to -18 A, and its voltage increased to 281 V and
stored regenerative braking energy.
The developed control strategy was able to follow the load demands of the vehicle with a
successful adaptation to voltage, current and power changes in different road models of the
hydrogen fuel cell vehicle. Hydrogen fuel consumption increased as the power demanded by
the vehicle increased, but the battery and supercapacitor greatly suppressed this increase by
providing extra power to the fuel cell.
4. Conclusions
Thanks to the highly successful applications of the fuel cells, the use of clean energy have
become widespread. However, with the disadvantages of the fuel cell, such as low power
density and slow power response, many studies are still underway to solve the problem of
storage in vehicles. To minimize these disadvantages of the fuel cell, this study is focused on
designing the vehicle's energy management system using battery and supercapacitors as power
supply and energy storage technologies in the vehicle.
In case of sudden acceleration of the vehicle and high power demands, the fuel cell power has
been insufficient and the battery and the supercapacitor have been activated to provide extra
power to the vehicle. The battery and the supercapacitor, especially in the event of vehicle
deceleration and braking, have recovered the regenerative braking energy. In the normal
deceleration period, the battery recovered the regenerative braking energy. In the event of
sudden deceleration and sudden stopping periods of the vehicle, the regenerative braking energy
has been recovered by the supercapacitor and energy has been stored in the vehicle. The stored
energies have been reused in the vehicle. Thus, the fuel economy of the system, the performance
of the vehicle, and the life of the compact components have increased.
References
Ahmadi, S., Bathaee, S. M. T. and Hosseinpour, A. H. (2018). Improving fuel economy and
performance of a fuel-cell hybrid electric vehicle (fuel-cell, battery, and ultra-capacitor) using
optimized energy management strategy. Energy Conversion and Management, 160, 74-84.
Ayad, M. Y., Becherif, M. and Henni, A. (2011). Vehicle hybridization with fuel cell,
supercapacitors and batteries by sliding mode control. Renewable Energy, 36(10), 2627-2634.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
108
Burke, A. (2000). Ultra-capacitors: why, how, and where is the technology. J Power Sources,
91, 37-50.
Camara, M. B., Gualous, H., Gustin, F., Berthon, A. and Dakyo, B. (2010). DC/DC converter
design for supercapacitor and battery power management in hybrid vehicle applications-
polynomial control strategy. IEEE Transactions on Industrial Electronics, 57(2), 587-597.
Cao, J. and Emadi, A. (2012). A new battery/ultracapacitor hybrid energy storage system for
electric, hybrid, and plug-ın hybrid electric vehicles. IEEE Transactions on Power Electronics,
27(1), 122-132.
Chan, C. C. (2007). The State of the Art of Electric, Hybrid, and Fuel Cell Vehicles. Proceedings
of the IEEE, 95(4), 704-718.
Fathabadi, H. (2018). Novel fuel cell/battery/supercapacitor hybrid power source for fuel cell
hybrid electric vehicles. Energy, 143, 467-477.
Garcia, P., Torreglosa, J. P., Fernandez, L. M. and Jurado, F. (2013). Control strategies for
high-power electric vehicles powered by hydrogen fuel cell, battery and supercapacitor. Expert
Systems with Applications, 40, 4791-4804.
Goriparti, S., Miele, E., Angelis, F. D., Fabrizio, E. D., Zaccaria, R. P. and Capiglia, C., 2014.
Review on recent progress of nanostructured anode materials for Li-ion batteries. Journal of
Power Sources, 257, 421-443.
Kim, T. -H., Park, J. -S., Chang, S. K., Choi, S., Ryu, J. H. and Song, H. -K. (2012). The
current move of lithium ion batteries towards the next phase. Adv. Energy Mater, 2, 860-872.
Liu, W. and Christopher, D. M. (2015). Dispersion of hydrogen leaking from a hydrogen fuel
cell vehicle. Int J Hydrogen Energy, 40(46), 16673-16682.
Mourad, M. A. (2014). A proposed fuel cell vehicle for reducing CO2 emissions and its
contribution to reducing greenhouse gas emissions. Int J Eng Technol, 3(2), 252-261.
Scrosati, B. and Garche, J. (2010). Lithium batteries: Status, prospects and future. J. Power
Sources, 195, 2419-2430.
Tie, S. F. and Tan, C. W. (2013). A review of energy sources and energy management system
in electric vehicles. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 20, 82-102.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
109
Walker, S. B., Fowler, M. and Ahmadi, L. (2015). Comparative life cycle assessment of power-
to-gas generation of hydrogen with a dynamic emissions factor for fuel cell vehicles. J Energy
Storage, 4, 62-73.
White, C. M., Steeper, R. R. and Lutz, A. E. (2006). The hydrogen-fueled internal combustion
engine: a technical review. Int J Hydrogen Energy, 31(10), 1292-1305.
Zhang, W., Li, J., Xu, L. and Ouyang, M. (2017). Optimization for a fuel cell/battery/capacity
tram with equivalent consumption minimization strategy. Energy Conversion and Management,
134, 59-69.
Zheng, C. H., Oh, C. E., Park, Y. I. and Cha, S. W. (2012). Fuel economy evaluation of fuel
cell hybrid vehicles based on equivalent fuel consumption. International Journal of Hydrogen
Energy, 37, 1790-1796.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
110
MÜSİN-1 (MUC1) VE MÜSİN-4 (MUC4) GENLERİNİN FARKLI ÜREME
DÖNEMLERİNDEKİ SIÇANLARIN UTERUS DOKUSUNDA EKSPRESYON
DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Tuğrul Kaan KILIC
Badel ARSLAN
Gül YAS
Irem Bekalp YILMAZ
Nurcan ARAS
ÖZET
Gelişmekte olan ülkelerde çalışan kadınlarda doğurganlığın ertelenmesi yaygınlaşmıştır.
Çalışmalar ileri anne yaşının spontan gebelik kayıpları, büyüme geriliği, ölü doğum, genetik
anomaliler, kromozomal olmayan doğumsal anomaliler ve artmış yenidoğan ölümleri ile ilişkili
olduğunu göstermiştir. Ancak spontan gebelik kayıplarında embriyonun implantasyonunda rol
oynayan moleküler mekanizmaların aydınlatılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Müsin (MUC)
genleri fare, Makak maymunları ve insan trofoblastlarında eksprese edilmektedir. MUC1 ve
MUC4 genleri farklı üreme dönemlerinde embriyo tutunmasında önemli rol oynar. Dişi üreme
sisteminde, MUC1 ve MUC4 proteinleri, uterus epitelyumunda ifade edilir ve yapışmayı
önleyici etkisi ile embriyo implantasyonunu düzenlediğine inanılmaktadır. Bu çalışmada,
erişkin öncesi (2-3 hafta), erişkin (6-8 hafta) ve yaşlı dönemlerindeki (20-30 hafta) Wistar
albino cinsi dişi sıçanların uterus dokuları çıkarılarak sırasıyla doku homojenizasyonu, mRNA
izolasyonu, cDNA sentezi ve Real-Time PCR reaksiyonu gerçekleştirildi. Elde edilen sonuçlar
istatistik olarak değerlendirildiğinde MUC1 (p=0.019) ve MUC4 (p=0.003) genlerinin ifade
düzeylerinde gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu saptandı. Her iki genin de yaşlı
dönemdeki sıçanlarda anlamlı derecede arttığı tespit edildi. Sonuç olarak yaşa bağlı uterus
dokusunda ifade edilen bu genlerin implantasyon aşamasında etkin rol oynayabileceği
düşünüldü.
Investigation of Expression Levels of Uterus in Rats in Different Reproduction Periods
of Mucin-1 (MUC1) and Mucin-4 (MUC4) Genes
ABSTRACT
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
111
Deferral of fertility has become widespread in women working in developing countries. Studies
have shown that advanced maternal age is associated with spontaneous pregnancy losses,
growth retardation, stillbirth, genetic anomalies, non-chromosomal congenital anomalies, and
increased neonatal mortality. However, there is a need to elucidate the molecular mechanisms
involved in the implantation of embryos in spontaneous pregnancy loss. In the female
reproductive system, MUC1 and MUC4 proteins are ex- pressed in the uterine epithelium and
are believed to regulate embryo implantation with anti-adhesion effect. Mucin (MUC) genes
are ex- pressed in mice, macaque monkeys and human trophoblasts. The MUC1 and MUC4
genes play an important role in embryo attachment during different breeding periods. In this
study, the expression levels of MUC1 and MUC4 genes in uterine tissues of pre-adult (2-3
weeks), adult (6-8 weeks) and elderly (20-30 weeks) female Wistar albino rats were
investigated. Uterus tissues were removed and tissue homogenisation, mRNA isolation, cDNA
synthesis, and Real-Time PCR was performed in respectively. Statistics showed that MUC1
(p=0.019) and MUC4 (p=0.003) genes expression levels were altered between the groups. Both
of the two genes expression levels were increased in the elderly group. In conclusion these
genes expression levels change age dependent and maybe take an important role implantation
of embryos.
Key Words: MUC1, MUC4, Rat, Uterus, Gene Expression, Implantation.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
112
PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERİNDE SİTOTOKSİSİTE ÜZERINE ETKİSİ
İsmail Ayberk KIRBIYIK
Ahmet Ata ÖZÇIMEN
ÖZET
Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) memeli hücrelerinin hücre bölünmesinde çeşitli enzimler
tarafından kontrol edilen önemli bir protein grubudur. Aurora kinaz aktivitesi çeşitli
mekanizmalar tarafından kontrol edilir. Bu mekanizmaların en önemli işlevlerinden biri hücre
döngüsünün düzenlenmesidir. Aurora kinazların biriken mutasyonları, aşırı ekspresyona neden
olabilmekte ve kromozomların yapısını değiştirerek tümör oluşumuna yol açabilmektedir.
Aurora kinazların aşırı ekspresyonu çeşitli inhibitör ilaçlar ile durdurulabilir. Danusertib, bu
inhibitör ilaçlardan bir tanesidir. Danusertib, tüm aile üyeleri üzerinde etkili olduğu için (-A, -
B, -C) Pan-Aurora kinaz inhibitörü olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada, Danusertib'in
Pankreatik duktal adenokarsinoma CFPAC-1 hücre hattı üzerindeki sitotoksisik etkisi
araştırılmıştır. xCELLigence (RTCA) gerçek zamanlı hücre analizinde, E-plate 16 üzerine
ekilen CFPAC-1 hücrelerine üç tekrarlı olarak 1nM, 10nM, 100nM, 1mM, 10 mM dozlarında
Danusertib uygulaması yapılmıştır. Sonuç olarak, Danusertib?in CFPAC-1 hücre hattı
üzerindeki IC50 değeri yaklaşık 400 nM olarak bulunmuştur.
The Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the Cytotoxicity in
CFPAC-1 Pancreas Cells
ABSTRACT
Aurora kinase family (-A, -B, -C) is an important group of proteins which are controlled by
various enzymes in the cell division of mammalian cells. Aurora kinase activity is controled
various mechanisms. The most important of the mechanism is the function of cell cycle
regulation. The cumulative mutations of Aurora kinases can lead to overexpression and tumor
formation by altering the structure of the chromosomes. Overexpressed Aurora kinases can be
stopped with various inhibitory drugs. Danusertib is one of the inhibitor drugs. Danusertib is
called a Pan-Aurora kinase inhibitor, because can effect on the all family members (-A, -B, -
C). In this study, the cytotoxic effect of Danusertib was measured on Pancreatic ductal
adenocarcinoma CFPAC-1 cell line. The CFPAC-1 cells cultivated in E-plate16 system by
using xCELLigence (RTCA) real-time cell analyzer and Danusertib applied as 3 repetitive
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
113
doses 1nM, 10nM, 100 nM, 1 µM and 10 µM respectively. As a result, the IC50 value was
found about 400nM for Pancreatic ductal adenocarcinoma CFPAC-1 cell line.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
114
PAN AURORA KİNAZ İNHİBİTÖRÜ DANUSERTİB'İN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERİNDE APOPTOZ ÜZERİNE ETKİSİ
İsmail Ayberk KIRBIYIK
Ahmet Ata ÖZÇIMEN
ÖZET
Dünya?da ölüm oranı en yüksek ilk on kanser arasında yer alan pankreas kanseri için çeşitli
tedavi yöntemleri geliştirilmeye devam edilmektedir. Bu tedavi yöntemlerinden biri de, hücre
döngüsünün düzenlenmesinde görevli olan Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) üyelerini inaktive
eden Aurora kinaz inhibitörleri üzerinedir. Aurora kinazların, hücre döngüsünün G2 evresinden
mitoz sonuna kadar etkili oldukları bilinmektedir. Bu nedenden dolayı kanser hücrelerinin
sınırsız bölünmesinde etkin rol oynadıkları yapılan çalışmalar ile bildirilmiştir. Çeşitli Aurora
kinaz inhibitörleri bulunmaktadır. Bu Aurora kinaz inhibitörlerinden bir tanesi de
Danusertib?dir. Danusertib bütün Aurora kinaz ailesi üzerinde etkilidir. Bu çalışmada, bir Pan-
aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in CFPAC-1 Kistik Fibrozlu Pankreatik kanser
hücrelerinde apoptoz üzerindeki etkisi incelenmiştir. Danusertib?in pankreas kistik fibrozis
pankreatik adenokarsinoma hücre hattı CFPAC-1 üzerindeki IC50 değeri (400 nM) 24 ve 48
saat olmak üzere iki farklı gruba uygulanmıştır. Apoptoz flow sitometrik yöntem ile
ölçülmüştür. Bu test için 100.000 hücre Annexin V-APC/PI ile boyanmıştır. Test soncunda,
Danusertib?in 24 saat uygulandığı hücrelerde %14.8 ve %3.7 geç ve erken apoptoz
bulunmuştur; Danusertib?in 48 saat uygulandığı hücrelerde %21.3 ve %4.3 geç ve erken
apoptoz bulunmuştur. Çalışmaların sonucunda, Danusertib?in CFPAC-1 hücre hattı üzerinde
apoptotik etksi olduğu gözlemlenmiştir.
The Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the Apoptosis in
CFPAC1 Pancreas Cells
ABSTRACT
In the world, various treatment methods are being developed for pancreatic cancer, which is
among the top ten most common cancer. One of these treatment method is on Aurora kinase
inhibitors that inactivate members of the Aurora kinase family (-A, -B, -C) involved in
regulating the cell cycle. Aurora kinases are known to be effective until the end of mitosis from
the G2 stage of the cell cycle. For this reason, studies have shown that they play an effective
role in the unlimited division of cancer cells. There are various Aurora kinase inhibitors.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
115
Danusertib is one of these Aurora kinase inhibitors. Danusertib is effective on the whole Aurora
kinase family. In this study, the effect of Danusertib, a pan-aurora kinase intibitor, was
investigated onto apoptosis in Cystic Fibrosis Pancreatic cancer CFPAC-1 cells. The IC50 value
(400 nM) of Danusertib was applied into two different groups on pancreatic cystic fibrosis
adenocarcinoma cell line CFPAC-1 as 24 and 48 hours. Apoptosis was measured by using Flow
Cytometric method. For this test, 100.000 cells were dyed with Annexin V-APC/PI. As a result
of the test, cells treated with 24 hours of danusertib were found as 14.8% and 3.7% early and
late apotosis; cells treated with 48 hours of danusertib were found as 21.3% and 4.3% early and
late apoptosis respectively. Concluding the study, it has been observed that Danusertib has an
apoptotic effect on CFPAC-1 cell line.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
116
DANUSERTIB UYGULANAN MIA PaCa-2 İNSAN PANKREATİK KANSER
HÜCRELERİNİN CIM-PLATE 16 KULLANILARAK MİGRASYON ANALİZİ
Ahmet Ata ÖZÇİMEN
Erkan ALABAŞ
ÖZET
Kontrol edilemeyen genetik bozukluklarla karakterize olan kanser, hücre çoğalması, hücre
ölümü ve apoptozisten kurtularak malign tümör gelişmesine neden olmaktadır. Hücrenin
kontrolsüz çoğalmasının nedeni mutasyona uğramış olmasıdır. Tümörün çoğalması kontrol
edilemez ve kütle artışı damarlanma ihtiyacını karşılayabildiği sürece büyümeye devam
edebilir. Tümörler, yeni damar oluşmasını ya da var olan damarların düzensiz bir hale
gelmesine neden olur. Pankreas kanseri tedavisinde karşılaşılan sorunlardan biri de metastazdır.
Pankreas kanseri gelişimi sırasında tümör kitlesi, komşu dokuları istila ederek ve uzak
organlara metastaz yaparak öncü metastatik hücreleri oluşturmaktadır. Bu olay birçok sinyal
yollarını aktive etmektedir. Bu sinyal yolları içerisinde Aurora kinazlar önemli rol oynarlar.
Aurora kinazlar, hücre döngüsü düzenleyicileri olan önemli bir protein kinaz ailesidir. Kanser
hastalığının belirtileri ve tedavi yöntemleri de farklılık göstermektedir. Bu bilgiler
doğrultusunda, Pan Aurora Kinaz inhibitörü olan Danusertib?in MIA PaCa-2 (insan pankreatik
karsinoma hücresi) pankreas kanseri hücre hatlarında migrasyon üzerine etkileri incelendi.
Danusertib?in 318nM derişimdeki IC50 dozu 99 saate kadar eş zamanlı xCELLigence DP
RTCA sistemde CIM-Plate-16 kullanılarak ölçüldü. Sonuç olarak, primer tümör olan ve
metastaz özelliği daha az olan bu hücrelerde Danusertib?in migrasyon üzerine etkisinin olduğu
gözlemlendi. Bu bilgiler ile birlikte, Pan-Aurora Kinaz inhibitörü Danusertib, pankreatik
kanserlerde anti-metastatik etkili potansiyel bir ajan olabileceğini düşündürmektedir.
The Migration Analysis Of Danusertib Treated MIA PaCa-2 Human Pancreatic Cancer
Cells By Using CIM-PLATE16
ABSTRACT
The cancer, which is characterized by uncontrolled genetic disorders, is caused by resulting in
malignant tumor development getting rid from cell contact inhibition, cell death and apoptosis.
The reason for the uncontrolled proliferation of the cell is that it has been mutated. The
proliferation of the tumor is uncontrollable and can continue to grow as long as the mass
increase can meet the need for vascularization. Tumors cause the formation of new vessels or
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
117
the formation of irregular veins. One of the problems encountered in the treatment of pancreatic
cancer is metastasis. During the development of pancreatic cancer, the tumor mass forms
invasive metastatic cells by invading adjacent tissues and metastasizing to distant organs. This
event activates many signal paths. Aurora kinases play an important role in these signal
pathways. Aurora kinases are an important protein kinase family with cell cycle regulators. The
symptoms and treatment modalities of cancer are also different. Based on this information, the
effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase inhibitor, on migration in the pancreatic carcinoma
cell lines of MIA PaCa-2 (human pancreatic carcinoma cell) was investigated. The IC50 dose
of Danusertib at a concentration of 318nM was measured using CIM-Plate-16 in a simultaneous
xCELLigence DP RTCA system for up to 99 hours. As a result, it was observed that Danusertib
had an effect on migration in these cells with primary tumor and less metastatic features. With
this information, the Pan-Aurora Kinase Inhibitor, Danusertib, suggests that it may be a potent
anti-metastatic agent in pancreatic cancers.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
118
PAN AURORA KINAZ İNHIBITÖRÜ DANUSERTIB'IN CFPAC-1 PANKREAS
HÜCRELERINDE HÜCRE DÖNGÜSÜ ÜZERINE ETKISININ ARAŞTIRILMASI
Ahmet Ata ÖZÇİMEN
İsmail Ayberk KIRBIYIK
ÖZET
Kanser, hücrenin normal kontrol mekanizması bozulduğunda ve sınırsız bölünme nedeniyle
kontrolden çıktığında gelişir. Kanserli hücrelerin sınırsız bölünme özelliğini durdurmak için
mitozda görev alan mitotik kinaz ailelerinin inaktivasyonunu hedefleyen ilaç çalışmaları
bulunmaktadır. Bu ilaçlardan bir tanesi de Danusertib?dir. Danusertib, mitotik kinaz
ailelerinden Aurora kinaz ailesi (-A, -B, -C) üzerinde etkili olan Aurora kinaz inhibitörüdür. Bu
çalışmada, bir Pan-aurora kinaz inhibitörü olan Danusertib?in CFPAC-1 Kistik Fibrozlu
Pankreatik kanser hücrelerinde hücre döngüsü üzerindeki etkisi incelenmiştir. Danusertib?in
pankreas kistik fibrozis adenokarsinoma hücre hattı CFPAC-1 üzerindeki IC50 değeri (400 nM)
24 ve 48 saat olmak üzere iki farklı gruba uygulanmıştır. Her iki grupta bulunan hücreler ayrı
ayrı PI boyası ile boyanmış ve akım sitometrik yöntem ile ölçümleri gerçekleştirilmiştir.
Ölçümler sonucunda, 24. saat grubunda hücre döngüsünün S (%31.77) ve G2 (%11.05) fazında,
48. saat grubunda hücre döngüsünün S (%22.99) ve G2 (%10.67) fazında hücre döngüsünü
durduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, Danusertib?in CFPAC-1 hücreleri üzerinde hücre
döngüsünü S ve G2 fazında durdurabilen anti-mitotik ajan özelliği olabileceği düşünülmektedir.
The Investigation of the Effect of Danusertib, a Pan Aurora Kinase Inhibitor, onto the
Cell Cycle in CFPAC-1 Pancreas Cells
ABSTRACT
Cancer was established when the control mechanism of cells were disorganised and grow out
of control due to unlimited mitosis. In order to stop the unlimited division of cancerous cells,
there are several drug studies aimed at the inactivation of mitotic kinase families in mitosis.
Danusertib is one these drugs. Danusertib is the Aurora kinase inhibitor which acts on the
Aurora kinase family (-A, -B, -C) of the mitotic kinase families. In this study, the effect of
Danusertib, a pan-aurora kinase intibitor, was investigated onto cell cycle in Cystic Fibrosis
Pancreatic cancer CFPAC-1 cells. The IC50 value (400 nM) of Danusertib on pancreatic cystic
fibrosis adenocarcinoma cell line CFPAC-1 was applied to two different groups as 24 and 48
hours. Both groups of cells were stained separately with PI stain and measured by flow
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
119
cytometric method. As a result of the assays, it was observed that the cell cycle of 24 hours
group was arrested S (%20.65) and G2 (%11.05) while 48 hours group was arrested S (%22.99)
and G2 (%10.67) phases of cell cycle. In conclusion, Danusertib might be an anti-mitotic agent
stopped the cell cycle at S and G2 phases on CFPAC-1 cells.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
120
KIYISAL SULARDA ZARARLI ALG ARTIŞLARI, NEDENLERİ, SONUÇLARI
Sevim POLAT1
Özet
Mikroalglerin neden olduğu aşırı artışların kıyısal sularda görülme sıklığı son yıllarda artmış
durumdadır. Zararlı alg artışları, toksik ya da zararlı alg türlerinin yoğunluğunun aşırı artması
olarak tanımlanmaktadır. Alg artışları ışık, sıcaklık, besin düzeyleri gibi çevresel koşullar
uygun olduğunda gerçekleşmekle birlikte, kıyısal sulara besin deşarjı gibi insan kaynaklı
faktörler de aşırı alg artışlarını tetikleyen etkenlerdir. Zararlı alg artışları doğal çevreyi ve hatta
insan sağlığını olumsuz etkileyen olaylardır. Suda oksijen miktarının azalması, koku ve
renklenme, balıklarda solungaçların tıkanması zararlı alg artışlarının doğrudan gözlemlenen
fiziksel etkileri arasındadır. Ancak, zararlı alglerin ürettikleri toksinlerin biriktiği deniz
ürünlerinin tüketilmesi sucul canlılarda hatta kara hayvanlarında ölümler olabilmektedir.
İnsanlarda ise, zehirlenme ve cilt lezyonları gibi sağlık problemleri, hatta ölümler
görülebilmektedir. Zararlı alg artışları, su ürünlerinde kayıplar, insan sağlığına olan etkileri ve
turizmi olumsuz etkilemesi nedeniyle aynı zamanda ciddi sosyoekonomik etkileri olan
süreçlerdir. Zararlı alg artışlarının tamamen önlenmesi mümkün olmamakla birlikte, alınacak
önlemlerle izlenmesi ve etkisinin azaltılması mümkündür. Kıyısal sularda besin kirliliğinin
azaltılması, gemilerin balast suları ile türlerin taşınımlarının kontrolü, akuakültür faaliyetlerinin
ekolojik olarak uygun alanlarda yapılması, biyolojik izleme çalışmaları zararlı alg artışlarının
azaltılmasına ve kontrolüne katkı sağlayacak faaliyetlerdir. Bu çalışmada kıyısal sularda zararlı
alg artışlarının nedenleri, sonuçları ve bu olaylara karşı alınabilecek önlemler incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Zararlı mikroalg, aşırı alg artışı, alg toksini, kıyısal sular.
The Increase of Harmful Algae in Coastal Waters, Its Causes and Results
Abstract
The prevalence of the increase caused by microalgae has risen in recent years. The increase in
harmful algae is defined as the extraordinary increase in the intensity of toxic or harmful algae.
While the increase in algae takes place when environmental conditions such as light,
1 *Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE
e-mail: [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
121
temperature and nutrient levels are convenient, human-induced factors such as discharge
nutrients in coastal waters also trigger excessive increase in algae. Increase in harmful algae is
a phenomenon affecting the natural environment and even human health adversely. The decline
in the amount of oxygen in water, odor and coloring, and congestion of gills in fish are among
the physical effects directly observed in the increase in harmful algae. However, the
consumption of sea products in which the toxins the harmful algae produce may cause deaths
in aquatic organisms and in land animals. In humans, such health problems as intoxication and
skin lesions, even death, may be encountered. Increase in harmful algae is also a process with
serious socioeconomic results due to the losses it causes in sea products and their effects on
human health and tourism. Although it is not possible to completely prevent the increase in
harmful algae, it is still possible to keep it under control with measures to be taken and thus
minimize its effect. Minimizing nutrient pollution in coastal waters, monitoring the
transportation of species through the ballast waters of ships, the administration of aquacultural
activities in ecologically appropriate areas and biological monitoring studies are among the
steps to contribute to minimizing and taking under control the increase in harmful algae. In this
study, the causes and result of harmful algae increases and precautions to be taken against these
events were investigated.
Key words: Harmful microalgae, overincrease of algae, algal toxin, coastal waters.
Giriş
Algler denizel ekosistemlerde en yoğun bulunan fotosentetik organizmalar olup, besin
zincirinin en önemli unsurlarıdır. Alg artışları ışık, sıcaklık, besin elementleri gibi çevresel
faktörlere bağlı olup, çevresel faktörlerdeki normal olmayan değişimler aşırı artışlarına yol
açabilmektedir. Zararlı alg artışları bazı alg türlerinin neden olduğu, bitki, hayvan ve insanlara
zararlı etkileri olan artışlar olarak tanımlanmaktadır. Zararlı alg artışlarında aşırı biyomas artışı
oksijen miktarının azalması ve suya oksijen girişine engel olması nedeniyle su kalitesini de
olumsuz etkileyen bir olaydır (Lopez ve diğ. 2008; Ferrante ve diğ. 2013). Bazı HAB
olaylarında ise alglerin salgıladığı toksinler hayvanlarda ve insanlarda ölümlere varan zararlı
etkilere yol açabilmektedir. Zararlı alg toksinleri ile kontamine deniz ürününü tüketen yada
toksin aerosollerine maruz kalan insanlarda bir çok rahatsızlığa yol açmakta olup, dünya
genelinde yılda 60000 den fazla toksisite olayının gerçekleştiği ve bu olaylarda ölüm oranının
%1.5 olduğu bildirilmiştir (Ferrante ve diğ., 2013). Alg artışları balık, deniz memelileri, kuşlar
ve denizel besin ağıyla bağlantılı ölüm olaylarına yol açmaktadır. Algal toksinlerin semptomları
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
122
genellikle nörolojik ya da gastrointestinal rahatsızlıklar şeklinde akut olarak ortaya çıkmakta,
bazı durumlarda ciddi hastalıklar ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Tüm bunların yanında HAB
olayları su ürünleri ve turizm endüstrisinde de çok ciddi ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Dünya genelinde HAB olaylarının sıklığı ve coğrafik dağılımı giderek artmaktadır. Kıyısal
sularda besin kirliliği, kıyı kullanımına bağlı olarak su karışım dinamiklerinin değişmesi,
türlerin balast suları ile taşınımı gibi insan faaliyetlerinin HAB artışıyla ilintili faaliyetler
olduğu kabul edilmektedir (Kudela ve diğ. 2015). Diğer taraftan, iklimsel değişimlerin de, aşırı
alg artışlarının ortaya çıkmasında insan kaynaklı faktörler kadar önemli olduğu ileri
sürülmektedir.
HAB olaylarının nedenleri
İklimsel Etkiler
İklimsel değişimler geçmişten günümüze kadar olan ve halen de devam eden olaylardır.
Jeolojik ve tarihsel kayıtlar iklimin belli dönemlerde soğuduğunu, belli dönemlerde ısındığını
göstermektedir. Dünyanın son 1000 yılında bazı bölgelerde belirli dönemler (550-1300 yılları)
yaşadığımız dönemden daha sıcak, belirli dönemler de (1300-1900 yılları) de daha soğuk
olmuştur (Hallegraef, 2010). Şu anda önemli konu ise fosil yakıt kullanımı gibi insan
faaliyetlerinin iklim değişimine etkilerinin derecesini değiştirmesidir. Yapılan çalışmalar
sıcaklığın iklim değişimini ile ilgili birçok faktörden sadece biri olduğunu ortaya koymuştur.
Ancak, insan faaliyetleri ile artan bir küresel ısınma olduğu kabul edilmektedir. Sıcaklık, alg
büyümesi etkileyen en önemli faktörlerden biridir ve her bir türün gelişimi için optimum bir
sıcaklık değeri vardır. Küresel ısınma ile sıcaklık artışı türlerin mevsimsel kompozisyonu ve
biyocoğrafik dağılımını etkileyebilmektedir. Bu nedenle, planktonik canlılar iklimsel
değişimlerden en fazla etkilenen gruplardan biri olarak kabul edilmektedir. Zararlı algler
genellikle sıcak yaz periyodunda artış gösterdiğinden, iklimsel olarak sıcaklık artışının zararlı
alg artışlarını teşvik ettiği kabul edilmektedir. İklimsel ısınmanın bazı ekosistemlerde kamçılı
türlere (birçok HAB türü kamçılıdır) doğru bir değişim olması, kamçılıların erken ilkbahar
artışları ve sıcak ortam türlerinin daha yüksek enlemlere doğru ilerlemesi gibi yollarla HAB
olaylarını artırabileceği tahmin edilmektedir (Dale ve diğ. 2006). Diğer taraftan, iklim
değişikliği ile atmosferdeki karbondioksit miktarlarının artışı da alg büyümesini teşvik eden
olaylardan biridir. Çünkü algler fotosentezleri için karbondioksite ihtiyaç duyarlar.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
123
İklimsel değişimler kıyısal upwelling olaylarının zamanlama ve yoğunluğunu da
değiştirebilmektedir. Upwelling olayları sonucu suya yoğun besin girdisi alg patlamalarını
artırabilmektedir. İklimsel değişimlerin yağmur rejimlerini değiştirerek, yağış miktarlarının
artmasına ve şiddetli fırtınalara neden olması, karadan denize yoğun besin girdilerine neden
olabilmektedir. Bu da yine aşırı artış oluşumunu tetikleyen bir durumdur.
İnsan faaliyetlerinin Etkisi
Kıyısal sularda besin düzeylerinin artışı
Kıyısal sulara aşırı besin deşarjının dünyada en önemli kirlilik problemi ve bazı HAB türlerinin
coğrafik dağılımının ve görülme sıklığının artmasında en önemli faktörlerden biri olduğu
düşünülmektedir (Glibert ve Burkholder, 2006; Sellner ve diğ. 2003). İnsan nüfusu son yüz
yılda çok hızlı bir şekilde artış göstermiştir ve artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için
tarımsal üretim faaliyetlerinde muazzam bir artış yaşanmıştır. Ürün artışı için kullanılan
gübrelerin son 50 yılda neredeyse 20 kat arttığı belirtilmiştir (Barkley ve Barkley, 2016). Tüm
bunlarla birlikte artan nüfusla birlikte, hayvansal üretim faaliyetlerinin artması, kanalizasyon
atıklarının artması kıyısal sularda kirliliğin artmasında en önemli etkenler olmuştur.
Sudaki besin düzeylerinin artması, besin oranlarında da değişime neden olarak, HAB türlerinin
artışına yol açabilmektedir. Kuzey Avrupa’da mukus oluşturan Phaeocystis globosa artışlarının
sudaki nitrat artışlarıyla doğrudan bağlantılı olduğu bulunmuştur. Son yıllarda Çin kıyılarında
geniş alanları kaplayan ve uzun süren alg patlamalarının, 1970’li yıllardan itibaren artan gübre
kullanımına bağlı olarak 20 kat arttığı bildirilmiştir (Glibert ve diğ. 2005). Aynı şekilde Baltık
Denizi, Ege denizi, Adriyatik ve Karadeniz‘de HAB olaylarındaki artışın besin deşarjı ile ilgili
olduğu ortaya konmuştur. Oligotrof bir deniz olarak bilinen Akdeniz’de bile son yıllarda kirlilik
ve diğer insan aktivitelerine bağlı olarak kıyısal zonlarda alg yoğunluklarında artışlar olduğu
ve bunlar içinde toksik ve zararlı alglerin de yer aldığı bildirilmektedir (Garces ve Camp, 2012).
Doğu Akdeniz’de yer alan Ege ve Iyon denizinin bazı kıyısal alanlarında evsel ve endüstriyel
atık sular ile tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan besin yüklemesinin ötrofikasyon
problemlerine neden olduğu, bu alanlarda fitoplankton tür kompozisyonu, yoğunluğu, biyoması
ve mevsimsel dinamiklerinde dramatik değişimlere yol açtığı bildirilmektedir (Ferrante ve diğ.
2013).
Balast suları ile taşınma
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
124
Denizlerde mikroalglerin taşınmasında doğal olayların yanında insan faktörlü taşınımlar da söz
konusu olmaktadır. Gemilerin balast sularında türlerin bir ortamdan diğerine taşınması son
yıllarda üzerinde çok çalışılan konulardan biri olmuştur. Gemilerde balast tankı denilen bir tank
bulunur ve gemi yükünü indirdiğinde gemi hafiflediği için geminin ağırlığını dengelemek için
bu tanka deniz suyu pompalanır, gemi tekrar yük aldığında balast tankındaki su denize
boşaltılır. Geminin balast tankına pompalanan su virüs, bakteri, alg, yumuşakça ve balık gibi
birçok sucul canlı içerebilir. Yapılan çalışmalar, toksik alglerin de gemilerin balast suları ile bir
bölgeden diğerine taşınabildiğini göstermiştir (Hallegraef, 2003). Kist formundaki hücreler
balast tanklarında uzun süre hayatta kalabilmekte ve geminin balast suyunu boşalttığı lokalitede
uygun koşullar bulduğunda çoğalma gösterebilmektedir. Bu taşınma sonucu bir coğrafik
bölgede daha önce görülmeyen toksik bir alg türü sonraki zamanlarda görülebilmekte ve zararlı
artışlara neden olabilmektedir. Bu nedenle gemilerin balast suyu boşaltma alanlarının çok
dikkatli seçilmesi toksik alg taşınımlarını önlemek için önem arz etmektedir. Balast suyuna
çeşitli kimyasal uygulamaları, elektrik şoku ya da ısı uygulamaları zararlı mikroalglerin elimine
edilmesinde kullanılan yöntemler olarak belirtilmektedir (Hallegraef, 2003).
Zararı Alg Artışlarının Etkileri
İnsan sağlığı üzerine etkiler
Zararlı alg toksinleri ile kontamine olmuş kabuklu ya da balık etinin tüketilmesiyle insanlarda
birçok sağlık problemi ortaya çıkabilmektedir (Şekil 1). Midye ve istridye gibi kabuklular
süzerek beslendikleri için beslenirken çok miktarda suyu süzerler ve böylece alg toksinlerini
dokularında biriktirirler (Lopez ve diğ. 2008). Toksin içeren deniz ürününün insanlar tarafından
tüketilmesiyle farklı tipte zehirlenme sendromları görülebilmektedir. Bunlar; paralitik kabuklu
zehirlenmesi (PSP), nörotik kabuklu zehirlenmesi (NSP), amnezik kabuklu zehirlenmesi
(ASP), diyaretik kabuklu zehirlenmesi (DSP) ve ciguateria balık zehirlenmesidir (CFP) (Lopez
ve diğ. 2008). Bu zehirlenmelere neden olan toksinlerin çoğu nörotoksin yapısındadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
125
Şekil
1. Besin zincirinde zararlı algler ve diğer canlılara geçiş yolları (Gerssen ve diğ. 2010).
Toksinlerin tamamı sıcağa dayanıklı olup, pişirme ve dondurma gibi işlemler toksini yok
etmemektedir (Whittle ve Gallacher, 2000).
ASP toksisitesi, diatomlardan Pseudonitzschia türleri tarafından üretilen domoik asit ile
kontamine olmuş kabukluların tüketilmesiyle ortaya çıkar (Hallegraef, 2003). Domoik asit,
midye, istridye ve yengeç dokularında birikebilir. Bulantı, kusma ve kramp gibi belirtilerin
yanı sıra, baş ağrısı, zihinde bulanıklık, kalpte aritmi, kısa süreli ya da daimi olabilen hafıza
kayıpları gibi nörolojik etkiler de ortaya çıkabilmektedir. Belirtiler 24 saat içinde ortaya
çıkmakta ve ağır durumlarda ölüm olabilmektedir (İbrahim, 2007). DSP toksisitesi
dinoflagellatlardan Dinophysis türlerinin salgıladığı toksinle bulaşmış kabukluların
tüketilmesiyle ortaya çıkar. Belirtileri karın ağrıları, bulantı, kusma ve ishal olarak
görülmektedir. Diğer alg toksinlerine göre daha az tehlikeli bir toksindir. DSP toksisine kronik
olarak maruz kalınmasının sindirim sisteminde tümör oluşumuna yol açabileceği bildirilmiştir
(Ferrante ve diğ. 2013). PSP toksisitesi dinoflagellatlardan Alexandrium, Gymnodinium ve
Pyrodinium türleri tarafından üretilen nörotoksinden ileri gelmektedir (Ferrante ve diğ. 2013).
Belirtileri tamamen nörolojiktir ve çok hızlı ortaya çıkar, yüzde uyuşma, karıncalanma, baş
dönmesi, ateş, döküntü yaygın görülen belirtilerdir. Bu belirtiler toksin içeren kabukluların
tüketilmesinin ardından 30 dakika ile 2 saat içinde ortaya çıkar. Ağır vakalarda toksin bulaşmış
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
126
kabukluyu tüketimden sonraki 24 saat içinde solunum durması görülür. Toksinin antidotu
yoktur, ancak destekleyici tedavi uygulanır ve iyileşen hastalarda herhangi bir hasar kalmaz.
Bu olayların su ürünlerindeki toksin düzeylerinin de incelendiği geniş çaplı izleme programları
ve toksisite görülen yerlerin hasada kapatılması ile büyük ölçüde önlenebileceği
belirtilmektedir (İbrahim, 2007). CFP toksisitesi, bentik dinoflagellatlar tarafından üretilen
ciguatoksin toksininin tropikal resif balıklarında birikmesi ve bu balıkların tüketilmesi yoluyla
insana geçmektedir. Belirtileri gastrointestinal, nörolojik ve kardiyovasküler rahatsızlıklar
şeklinde ortaya çıkar ve iyileşmek uzun zaman alabilir. Bu zehirlenme tipi tropik bölgelerde
yaygın görülür (Ferrante ve diğ. 2013).
Alg toksinleri ile kontamine olmuş deniz ürününün tüketilmesinin yanında toksin aerosollerinin
solunması ya da su ile temas edilmesi de insan sağlığı problemlerine neden olabilmektedir
(Lopez ve diğ. 2008).
Çevresel Etkileri
Yoğun balık ölümleri HAB olaylarının en yaygın görülen çevresel etkisidir. Ancak bunun
dışında, HAB olaylarının denizel ekosisteme daha birçok yıkıcı etkisi vardır. Alg toksinleri
balina, yunus, kuş, doğal ve kültürü yapılan balıklar gibi birçok sucul canlının ölümüne de
neden olmaktadır (Şekil 1). Birçok deniz memelisinin ölümünün de HAB olayları ile ilgili
olduğu belirlenmiştir (Lopez ve diğ. 2008).
Toksik ve toksik olmayan HAB türlerinin ekosisteme diğer bir etkisi de habitat kalitesinin
bozulmasıdır. Aşırı artışlarda oluşan yüksek mikroalg biyoması hipoksiya ya da anoksiya
(oksijen azlığı ya da yokluğu) olaylarına neden olabilir. Bu şekilde ortaya çıkan oksijen
eksikliği balıklarda boğulmalara neden olabilmektedir. Diğer taraftan oluşan yüksek zararlı alg
biyoması ışığın geçişini engelleyerek faydalı sucul bitkilerin büyümesini engelleyebilir. Aşırı
artan alg biyomasının bir süre sonra bozuşup çürümesi ile yoğun bir kötü koku ve görünüm de
ortaya çıkabilmektedir. Özetle, HAB olayları canlı ölümleri sonucu besin ağında değişime yol
açması ve oksijensiz koşulların ortaya çıkması gibi nedenlerle habitat kalitesini bozmaktadır.
Ekonomik Etkiler
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
127
Zararlı alg toksisiteleri doğal balık stokları ve kültürü yapılan balıklarda ciddi kayıplara yol
açtığından ticari balıkçılık gelirlerinde azalmaya neden olmaktadır. Bu ortamlarda insanlar su
ürünleri tüketiminden kaçındığından su ürünleri satış gelirlerinde de azalmalar görülmektedir.
Toksin ile kontamine olmuş deniz ürününün tüketilmesi ile ortaya çıkan hastalıklar insanlarda
işgücü kaybı ve dolayısıyla maddi kayıplara yol açmaktadır. Tıbbi müdahale masrafları da
ekonomik kaybın diğer bir boyutunu oluşturmaktadır (Anderson ve diğ. 2000). Zararlı alg
toksisite olaylarının diğer bir sosyoekonomik etkisi rekreasyonel ve turizme olan olumsuz
etkileridir. Zararlı alg artışları renklenme, kokuşma, köpük oluşumu gibi su kalitesinde
bozulmaya neden olduğu için kıyısal alanların rekreasyonel kullanımını kısıtlamaktadır. Bu
olayların görüldüğü sahiller turizm faaliyetlerine kapatılmakta ve turizm gelirlerinde kayıplar
olmaktadır. Zararlı alg artışlarının diğer bir ekonomik boyutunu da izleme çalışmaları
oluşturmaktadır. HAB olaylarını izleme çalışmaları, planktonun izlenmesini, kabuklularda
PSP, DSP ve ASP testlerinin yapılması gibi çalışmaları kapsamaktadır. Bu çalışmalar için
düzenli olarak örnek toplanması ve analizlerin yapılması ciddi maliyetler gerektirmektedir.
Alınabilecek önlemler
Kıyısal sularda alg artışlarının önlenmesi için bu ortamlarda insan etkisiyle ortaya çıkan ve alg
artışlarını teşvik eden koşulları azaltmak gerekmektedir. Bunun için kıyısal sulara atık su
deşarjını ve tarımsal alanlarda aşırı gübre kullanımının azaltılması gerekir. Azotlu ve fosforlu
gübrelerin yoğun kullanımıyla bu gübrelerdeki besinler drenaj suları ile kıyısal sulara taşınır.
Diğer taraftan atık sular da yüksek konsantrasyonlarda azot ve fosfor içermektedir. Kıyısal
suların tüm bu kirleticilere maruz kalması aşırı alg artışlarını tetikleyen olaylardır. Bunun için
kıyısal sulara atık su deşarjının ve tarımsal alanlarda aşırı gübre kullanımının önlenmesi
oldukça önemlidir.
Aşırı alg artışlarının görüldüğü durumlarda ise, o ortamda denize girilmemesi, havada toksik
aoresollerin bulunma ihtimaline karşı ortamdan uzaklaşılması, o ortamdan yakalanan su
ürünlerinin tüketilmemesi alınabilecek önlemlerdir. Ayrıca, hassas kıyısal ortamlarda sürekli
izleme çalışmalarının yapılması, bu olayların ortaya çıkması durumunda erken uyarı
yapılabilmesi ve önlemlerin alınabilmesi yönünden oldukça önem arz etmektedir.
Kaynakça
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
128
Anderson D.M., Hoagland, P., Kaoru, Y., White, A.W. (2000). Estimated Annual
Economic Impacts from Harmful Algal Blooms (HABs) in the United States. Technical Report.
Woods Hole Oceanographic Institution, 1-97.
Barkley A., Barkley, P.W. (2016). Principles of Agricultural Economics, Second
Edition. Taylor and Francis.
Dale, B., Edwards, M., Reid, P.C. (2006). Climate Change and Harmful Algal Blooms.
In: Grane´li, E., Turner, J. (Eds.), Ecology of Harmful Algae. Springer, New York, NY, USA,
367-378.
Ferrante, M., Sciacca, S., Fallico, R., Fiore, M., Conti, G.O., Letta, C. (2013). Harmful
Algal Blooms in the Mediterranean Sea: Effects on Human Health. 2, 1, 1-5.
doi:10.4172/scientificreports.587
Garcés E., Camp, J. (2012). Habitat Changes in the Mediterranean Sea and the
Consequences for Harmful Algal Blooms Formation. In: Stambler, N (Ed.), Life in the
Mediterranean Sea: A Look at Habitat Changes, 519-541.
Gerssen, A., Pol-Hofstad, I. E., Poelman, M., Mulder P.P.J., De Boer J. (2010).
Marine Toxins: Chemistry, Toxicity, Occurrence and Detection, with Special Reference to the
Dutch Situation. Toxins, 2-4, 878-904.
Glibert, P.M., Seitzinger, S., Heil, C.A., Burkholder, J.M., Parrow, M.W., Codispoti,
L.A., Kelly. V. (2005). The role of eutrophication in the global proliferation of harmful algal
blooms. Oceanography 18,2,198-209.
Glibert, P.M., Burkholder, J.M. (2006). The complex relationships between increasing
fertilization of the earth, coastal eutrophication and proliferation of harmful algal blooms. In:
Grane´li, E., Turner, J. (Eds.), Ecology of Harmful Algae. Springer, New York, NY, USA, pp.
341–354.
Hallegraef, G.,M. (2003). Harmful algal blooms. In: Hallegraef, G.M., Anderson, D.M.,
Cemball, A.D. (Eds.), Manual on Harmful Marine Microalgae. UNESCO, 25-51.
Hallegraef, G.M. (2010). Ocean Climate Change, Phytoplankton Community
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
129
Responses, and Harmful Algal Blooms: A Formidable Predictive Challence. J. Phycol. 46, 220–
235
Ibrahim, .A.M.M. (2007). Review of the impact of harmful algae blooms and toxins on
the World economy and human health. Egyptian J. Aquatic res. 33-1, 210-223.
Lopez, C.B., Dortch, Q., Jewett, E.B., Garrison, D. (2008). Scientific Assessment of
Marine Harmful Algal Blooms. Interagency Working Group on Harmful Algal Blooms,
Hypoxia, and Human Health of the Joint Subcommittee on Ocean Science and Technology.
Washington, D.C.
Kudela R.M., E. Berdalet , S. Bernard , M. Burford, L. Fernand, S. Lu, S. Roy, P. Tester,
G. Usup, R. Magnien, D. M. Anderson, A. Cembella, M. Chinain, G. Hallegraeff, B. Reguera,
A. Zingone, H. Enevoldsen, Ed Urban. (2015). Harmful Algal Blooms. A Scientific Summary
for Policy Makers. IOC/UNESCO, Paris (IOC/INF-1320).
Sellner, K.G., Doucette, G.J., Kirkpatrick. G.J. (2003). Harmful algal blooms: causes,
impacts and detection. J. Ind. Microbiol Biotechnol. 30, 383- 406.
Whittle, K., Gallacher, S. (2000). Marine Toxins. British Medical Bulletin 56, 1, 236-253.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
130
LAGÜNER ORTAMLARIN BİYOÇEŞİTLİLİK AÇISINDAN ÖNEMİ VE
ÇUKUROVA DELTASI LAGÜNLERİ
Sevim POLAT1
Özet
Biyoçeşitlilik, son yıllarda canlı kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı gibi
konularda oldukça sık kullanılan kavramlardan biri olmuştur. Bir bölgede yaşayan canlı türleri,
türler arası farklılıklar, farklı yaşam biçimleri ve yaşam ortamları o bölgenin biyolojik
çeşitliliğini meydana getirmektedir. Biyoçeşitliliğe tanım olarak bakıldığında, bir bölgedeki
genetik, taksonomik, habitat ve yaşam şekilleri çeşitliliği anlamına gelmektedir. Ekosistemin
farklı boyutlarında çeşitliliğin fazla olması canlı biyoçeşitliliğinin de fazla olmasını
sağlamaktadır. Kıyı gölleri olarak da bilinen lagüner ortamlar coğrafik konumları, hidrolojik
özellikleri gibi nedenlerle yeryüzünde özel öneme sahip yaşam ortamları olarak bilinmektedir.
Lagünler, konumlarından ve çevre ile etkileşimlerinden dolayı aynı zamanda yüksek
biyoçeşitlilik barındıran alanlar olarak önem arz etmektedir. Ancak, son yıllarda iklimsel
değişimler ve sığlaşma gibi doğal süreçlerin yanında, tarımda kullanılan gübre ve pestisitlerin
lagünlere deşarj olması gibi insan faaliyetleri bu ortamlardaki yaşam alanlarının zarar
görmesine neden olarak, biyoçeşitliliği olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada, lagüner
ortamların biyoçeşitlilik yönünden önemi üzerinde durulacak ve bu bağlamda ülkemiz Akdeniz
kıyı kuşağında, Çukurova Deltası içinde yer alan Tuzla, Akyatan ve Yumurtalık Lagünleri gibi
önemli sulak alanların mevcut durumu incelenecektir.
Anahtar kelimeler: Lagün, Biyoçeşitlilik, Çukurova Deltası, kirlilik
The Importance of Lagoon Environments for Biodiversity and Lagoons of Çukurova
Delta
Abstract
Biodiversity has been one of the most frequently used concepts in recent years with respect to
conservation and sustainable use of living resources. Species in a region, differences between
species, different lifestyles and habitats create the biodiversity of this region. Biodiversity as a
1 *Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE
e-mail: [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
131
definition refers to a variety of genetics, taxonomic, habitat and lifestyle in a region. High
diversity in different dimensions of ecosystem ensures high variability for biodiversity. Also
known as coastal lakes, the lagoon environments are habitats with a particular importance on
earth due to their features such as geographic location and hydrological characteristics. Lagoons
are also of significance as areas of high biodiversity thanks to their location and interaction with
the environment. However, in recent years, besides natural phenomenon such as climatic
changes and shallowing, anthropogenic activities like the discharging of fertilizers and
pesticides used in agriculture to lagoons lead to degradation of habitats in these environments,
resulting in negative effects on biodiversity. In the present study, the importance of lagoon
environments in terms of biodiversity will be emphasized. In this context, the current situation
of important wetlands such as Tuzla, Akyatan and Yumurtalık Lagoons in Çukurova Delta in
the Mediterranean coastal zone of our country will be examined.
Key words: Lagoon, Biodiversity, Çukurova Delta, pollution
Giriş
Bir bölgede yaşayan canlı türleri, türler arası farklılıklar, farklı yaşam biçimleri ve
ortamları o bölgenin biyolojik çeşitliliğini meydana getirir. Biyoçeşitliliğe tanım olarak
baktığımızda; dünya üzerinde yaşayan canlıların ve yaşam şekillerinin çeşitliliği anlamına gelir
ve ‘’belli bir alan, çevre veya ekosistem veya tüm dünya üzerindeki canlıların genetik,
taksonomik ve ekosistem çeşitliliği olarak tanımlanır (Kocataş, 1992). Başka bir deyişle
biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, bu genleri taşıyan canlı türlerinin, bu türleri barındıran
habitatların ve bunları birbirine bağlayan olayların tamamını kapsamaktadır (Işık, 2014).
Biyoçeşitlilik, ekosistem (ya da habitat) çeşitliliği, tür çeşitliliği, genetik çeşitlilik, ekolojik
olaylar ve işlevler çeşitliliği olmak üzere dört ana bölümden oluşur (Işık, 2014). Bu nedenle
geniş kapsamda değerlendirildiğinde biyoçeşitliliğin yalnızca tür çeşitliliği değil, genetik
çeşitlilik ve ekosistem çeşitliliğini de kapsadığı görülmektedir.
Sulak alanlar barındırdıkları canlı çeşitliliği ile bulundukları coğrafyanın
biyoçeşitliliğine önemli zenginlik katan alanlardır. Sulak alanlar içinde yer alan lagüner
ortamlar, kıyı gölleri olarak da bilinirler ve dalgaların taşıdığı materyallerin sahil zonunda
birikmesi sonucu oluşmuş, denizle bağlantılı sığ göllerdir (Kocataş, 1992, Kırdağlı, 1999).
Kendine özgü coğrafik, topografik ve hidrografik özellikleri ile göl ve deniz ortamlardan
farklılık gösteren, biyoçeşitliliğin zengin olduğu ekosistemlerdir. Akarsu ve drenaj kanallarının
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
132
taşıdığı besin elementlerince zengin olmalarından dolayı yüksek birincil üretim sahiptirler. Bu
nedenle kefal, çipura ve levrek gibi ekonomik değeri yüksek balıklar beslenme amacıyla
denizden lagüne geçmekte, erginleştiklerinde üreme amacıyla tekrar denize geçerken geçiş
bölgesine kurulan kuzularda yakalanmaktadırlar. Lagünler bundan dolayı balıkçılık üretimi
yönünden, dolayısıyla ekonomik yönden de önemli ekosistemlerdir. Bu çalışmada Çukurova
Deltasında yer alan lagüner sistemler genel durumları ve biyolojik çeşitlilikleri yönünden ele
alınmıştır.
Çukurova Deltası Lagünleri
Çukurova Deltası, Seyhan ve Ceyhan Nehirleri ile Berdan (Tarsus) Çayı’nın taşıdığı
alüvyonlarla oluşan Türkiye’nin en büyük delta sistemidir. Deltada batıdan doğuya doğru Tuzla
Lagünü, Akyatan Lagünü, Ağyatan Lagünü ve Yumurtalık Lagünleri yer alır (Orman ve Su
İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği, 2013).
Akyatan Lagünü
Akyatan Lagünü Adana ili Karataş ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye’nin
en büyük lagün gölüdür. Alandaki kumul ağaçlandırma ormanı ile doğal alanların toplamı
13139 ha. olarak tespit edilmiş olup, bunun 4745 ha’lık kısmını açık su yüzeyi oluşturmaktadır
(Orman ve Su İşleri Bakanlığı-Doğa Araştırmaları Derneği, 2013). Lagün, 2 km’lik dar bir
kanalla denize bağlanmaktadır. Suların yüksek olduğu dönemlerde kanal vasıtasıyla lagünden
denize, düşük olduğu dönemlerde ise denizden lagüne doğru su akışı olmaktadır. Bu nedenle
lagün suyunun tuzluluğu mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Kış ve ilkbaharda, drenaj
kanallarıyla taşınan sular ve yağışların etkisiyle tuzluluk düşmekte, yaz mevsiminde ise yüksek
buharlaşma ve denizden lagüne tuzlu su girişi nedeniyle artmaktadır. Yaz boyunca gölü
besleyen suların azalması nedeniyle göl alanı çok küçülmektedir (Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, 2017). Akyatan Lagünü, yaşama ortamlarının çeşitliliği, barındırdığı hayvan ve bitki
türleri ile çok sayıda uluslararası sulak alan kriterine sahip bir sulak alan ekosistemidir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
133
Şekil 1. Çukurova Deltasında yer alan lagün gölleri.
Akyatan Lagünü, 1986 yılında Merkez Av Komisyonu kararıyla “Su Kuşları ve Turaç
Koruma ve Üretme Sahası” olarak korumaya alınmıştır. Koruma alanı adı 1987 yılında
“Akyatan Lagünü Yaban Hayatı Koruma Sahası”, 2005 yılında ise “Akyatan Lagünü Yaban
Hayatı Geliştirme Sahası” olarak değiştirilmiştir. 1997 yılında 1. derece sit alanı ilan edilmiş,
15 Nisan 1998 tarihinde ise Sulak alanların Korunması (Ramsar) Sözleşmesi Listesine dahil
edilmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Lagün alanı son yıllarda kirlilik ve
sığlaşmadan kaynaklanan problemlerle karşı karşıyadır. YD3 drenaj kanalı, çevredeki tarım
alanlarından dönen sularla birlikte, Adana’daki bazı fabrika ve tesislerin atıklarını göle
taşımaktadır. Lagün gölü, YD3 ‘ün taşıdığı kirleticilerin yanı sıra, göl çevresindeki yerleşim
alanlarından gelen kirleticilere de maruz kalmaktadır (Sönmez ve Aytuk, 2011; Atalay ve diğ.
2015) .
Tuzla Lagünü
Tuzla Lagünü, Çukurova Deltası’nın en batısında yer alır. Kapladığı alan mevsimlere
göre değişmekle birlikte, kumullar ve çevresindeki çorak düzlüklerle birlikte alanı 2120 ha’ı
bulmaktadır (Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği, 2013). Lagünün
güneyindeki kumul sisteminin dışında tüm çevresi tarım alanlarıyla çevrilmiştir. Lagünün
doğusunda geniş çamur düzlükleri ve tuzcul bataklıklar yer almaktadır. Batısında, Seyhan
Nehri’nden gelen bağlantı kanalının lagünle birleştiği bölgede bataklıklar ve küçük sazlıklar
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
134
bulunmaktadır. Lagün suyu yılın büyük bir bölümünde tuzlu olmakla birlikte, yağışlardan sonra
su seviyesi yükselmekte ve tuzluluk azalmaktadır. Tuzla Lagünü, 1997 yılında doğal sit alanı,
1995 yılında “Yaban Hayatı Koruma Sahası” ilan edilmiş, statüsü 2005 yılında “Yaban Hayatı
Geliştirme Sahası” olarak değiştirilmiştir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları
Derneği, 2013).
Tuzla Lagünü’nde siltasyon çok ciddi bir problemdir. Kurak mevsimlerde
sedimantasyon ile lagünün denizle bağlantısı kesilmekte, bağlantı dışarıdan buldozerler ile
sağlanmaktadır. Bölgede evsel ve tarımsal atıkların göle deşarj edilmesi, kirlilik problemlerine
neden olmaktır. Tarım ilaçlarının yarattığı kirlilik ve bilinçsiz yapılan zirai faaliyetler doğal
çevrenin bozulmasına neden olmaktadır. (Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2017).
Yumurtalık Lagünleri
Ceyhan Nehri ağzı ve Yumurtalık Körfezi arasında yer alan, lagünler, tuzcul bataklıklar,
çamur düzlükleri, sazlıklar, kumullar ve bir çam ormanından oluşan geniş bir sulak alan
sistemidir. Çamlık (ya da Yumurtalık) Lagünü, Yelkoma Gölü (1.150 ha), Ömer Gölü (350 ha),
Yapı Gölü (300 ha) ve Darboğaz Gölü (380 ha) bölgedeki başlıca sulak alanlardır. Bölge
düzensiz bir kıyı çizgisine sahip olup, birçok noktada denizle birleşmektedir. Avcıali ve
Esemen göllerinden oluşan Yelkoma Gölü, geniş tuzcul bataklıklarla çevrili sığ bir lagündür.
İlkbahar ve yaz aylarında gölün bir bölümü kuruyunca, özellikle kuzeyde geniş çamur
düzlükleri ortaya çıkar. Tuzcul bataklıklar ve çamur düzlükleriyle çevrili olan Çamlık Lagünü,
Ömer Gölü, Yapı Gölü, Darboğaz Gölü ve Kaldırım Gölü ise kış aylarında su seviyesi
yükseldiğinde tek bir büyük göl oluşturur. Alan, 1993 yılında 1. Derece sit alanı, 1994 yılında
Tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiş, 2005 yılında Ramsar alanı listesine alınmıştır (Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Alan çevresinde ilkbahar ve yaz döneminde yapılan yoğun
tarımsal faaliyetlerde yoğun gübreleme ve pestisit kullanımı toprak kirlenmesine yol
açmaktadır. Bu tür kimyasallar kolaylıkla taban suyuna ve oradan da lagün sularına
geçebilmektedir (WWF, 2008).
Ağyatan Lagünü
Ceyhan Nehrinin batısında yer alan, yer altı suları ve yağışlı dönemde nehir sularıyla
beslenen bir lagündür. Göl ile deniz arasında bağlantıyı dar bir boğaz sağlar. Alanı kurak
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
135
mevsimde 1.130 hektar civarındadır. Göldeki su seviyesinin, Çukurova’daki diğer sulak
alanlara oranla daha az farklılık göstermesi, çevresinde çamur düzlüğü ve tuzcul bataklıkların
oluşumunu sınırlamıştır. Alan, deniz kaplumbağası üreme bölgesinde olması ve ekosistem
özellikleri sebebiyle 1997’de Adana Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile 1.
Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. Yapılan araştırmalar neticesinde alanda 117 farklı kuş
türü belirlenmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Ağyatan Lagününün 1990-2010
yılları arasında % 4 oranında (39 ha) daraldığı bildirilmiştir (Çelik ve diğ. 2013).
Çukurova Deltası Lagünlerinde Biyoçeşitlilik
Lagünler içerdikleri zengin doğal yaşam ortamlarıyla özel öneme sahip ekosistemlerdir.
Lagünlerdeki yaşam ortamlarının çeşitliliği, çok sayıda bitki ve hayvan türünün bu ortamlarda
gelişme ve barınmasına olanak sağlamaktadır. Bu alanlar balıkçılık faaliyetleri yönünden de
önemli potansiyele sahip alanlardır. Denizle olan bağlantılarından dolayı bazı balıklar beslenme
amacıyla besince zengin lagün göllerine girmekte, üremek için tekrar denize geçmek isterken
dalyan denilen sistemlerde avlanabilmektedir. Akyatan Lagünü Akdeniz’deki önemli
dalyanlardan birisidir. Gölde avlanan balıklar; kefal, çipura, levrek, yılanbalığı, yayın,
karabalık, bıyıklı balık, sazan, aynalı sazan gibi balıklardır. Göldeki diğer önemli sucul tür mavi
yengeçtir (WWF, 2008). Akyatan kumsalları nesli tehlikede olan deniz kaplumbağası, Chelonia
mydas türü deniz kaplumbağasının yuvalama yerlerinden biridir. Alanda Caretta caretta da
yuvalanmaktadır. Lagün alanı, Türkiye üzerinden güneye geçen iki önemli kuş göç yolu
üzerinde bulunmaktadır. Alan, başta flamingo, suna, elmabaş patka, dikkuyruk ve sakarmeke
gibi kuşlar olmak üzere çok sayıda su kuşu ve kılıçgaga, akça cılıbıt ve küçük kumkuşu olmak
üzere pek çok kıyı kuşu açısından büyük önem taşımaktadır (WWF, 2010). Akyatan ve Tuzlada
tespit edilen 184 kuş türünden 122 tür Bern Sözleşmesi EK-II Listesine göre, 59 tür ise Ek-III
listesine göre korumaya alınmış kuş türleridir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı-Doğa
Araştırmaları Derneği, 2013). Lagün ile deniz arasındaki geniş kumullarda, çalılık alanlarda,
yaban domuzu ve çakal yaygın görülür. Lagün kıyısı ve eski nehir kollarının oluşturduğu küçük
göllerin bulunduğu yerlerde, kuyruksüren yaygın görülmekte olup, ayrıca saz kedisi, porsuk,
oklu kirpi, çöl sıçanı, tavşan ve tilki alanda yaşayan diğer yaban türleri arasındadır (WWF,
2010).
Akyatan ve Tuzla Lagünleri çevresi aynı zamanda uluslararası kriterlere göre
Türkiye’nin 112 önemli bitki alanlarından biridir. Tatlı suyun etkili olduğu alanlarda saz, kamış,
nilüfer ve sarısüsen bulunmaktadır. Daha içerilerde farekulağı, fiğ ve yonca yaygındır. Ayrıca,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
136
1955 yılında okaliptüs, Kıbrıs akasyası, yalancı akasya, fıstık çamı, kızılçam ve selvinin kumul
stabilizasyonu amacıyla dikildiği bildirilmiştir (WWF, 2008). Akyatan Lagününde
fitoplanktona ait 54 takson, Tuzla lagününde ise 42 takson belirlenmiştir (Çevik ve diğ. 2008).
Yumurtalık Lagünlerinde 10 familyaya ait toplam 27 balık türü tespit edilmiştir. Ayrıca alanda
11 familyaya ait 42 sürüngen türü ve 4 familyaya ait 6 çiftyasamlı türü saptanmıştır. Nil
kaplumbağası da kıyı kumulunda üremektedir. Alanda 12 familyaya ait 35 memeli türü
bulunmaktadır. Bunlar arasında bahçe sivrifaresi, Anadolu sincabı, yabani tavşan, kör fare, kurt,
porsuk, su samuru gibi hayvanlar vardır (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Yumurtalık
Lagünleri de, Akyatan gibi, Anadolu üzerinden geçen kuş göç yolları üzerindeki önemli
konaklama ve beslenme alanlarından biridir. Alanda yapılan gözlemlerde 163 kuş türü tespit
edilmiştir. Halep Çamlığı, flora açısından alanın en önemli öğesidir 1997 ve sonrasında yapılan
flora çalışmalarda alanda 68 familyaya ait 272 takson saptanmıştır (WWF, 2008).
Lagüner sistemlerde biyoçeşitliliğe yönelik tehditler ve çözüm önerileri
Ülkemizdeki lagün göllerinde bilinçsiz su kullanımı sonucu su miktarındaki azalmalar,
sığlaşma, kirlilik, su kalitesindeki bozulmalar ve yasak avcılık karşılaşılan başlıca sorunlardır.
Artan çevresel etkilere bağlı olarak 1990-2010 yılları arasında Akyatan, Tuzla, Yumurtalık ve
Ağyatan Lagünlerinin alanlarında daralma olduğu bildirilmiştir (Çelik ve diğ., 2013). Tüm bu
olumsuz etkiler biyolojik çeşitliliğe ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bölgemizdeki lagün
göllerinde drenaj kanallarının taşıdığı ve diğer kaynaklardan gelen atıkların neden olduğu
kirlilik aşırı sucul bitki büyümesi, kokuşma ve oksijen eksikliğine yol açmaktadır. Akyatan
Lagünü, yüksek besin düzeylerinin etkisiyle aşırı bitki büyümesinin gözlendiği alanlardan biri
durumundadır (Akbulut, 2017). Çelik ve diğ. (2013), 1990-2010 yılları arasında, sucul
bitkilerde en önemli artışın Akyatan ve Yumurtalık lagünlerinde gerçekleştiğini bildirmiştir. Bu
alanlardaki sığlaşma ve aşırı tuzlanma da canlı yaşamını sınırlandıran problemler arasındadır.
Bu problemler zaman zaman kuş ölümleri ve balık ölümleri şeklinde kendini göstermekte, uzun
vadede biyoçeşitliliğin azalmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan, iklim değişimlerine bağlı
sıcaklık artışı da bu hassas ortamlar için önemli tehditlerden biridir. Bununla ilgili olarak, De
Wit (2011) lagünlerin sıcaklık artışına duyarlı alanlar olduğunu ve 2100 yılında yaklaşık 3ºC
artacağı tahmin edilen sıcaklığın bu ortamlarda canlıların dağılım özelliklerini
değiştirebileceğini bildirmiştir. Bu ortamların korunması ve rehabilitasyonu için, lagün sularına
giren kirleticilerin azaltılması, aşırı gübre ve pestisit kullanılmasının önüne geçilmesi ve bu
konuda çevre halkının bilinçlendirilmesi, yasak avcılığın ve bitki toplama gibi faaliyetlerin
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
137
önüne geçilmesi, düzenli çevresel izleme çalışmaları yapılarak su kalitesi ve canlı yaşam
ortamlarının takibi ve ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin yapılması bu alanların korunması
için oldukça önem arz etmektedir.
Sonuç
Son yıllarda özellikle kirlilik, daralma ve sığlaşma gibi problemler lagün ekosistemleri
için ciddi tehditler olmuştur. Bu alanların doğal yapısının ve sahip oldukları zenginliklerin
korunması için tarım, balıkçılık ve diğer insan kaynaklı faaliyetlerin ortamın doğal yapısını ve
biyolojik çeşitliliği koruyacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu alanların gelecek
nesillere aktarılacak önemli zenginliklerimiz olması nedeniyle koruma ve sürdürülebilir
kullanımı yönünde gerekli önlemlerin alınması ve insanların bu yönde bilinçlendirilmesi
oldukça önem arz etmektedir
Kaynakça
Akbulut, G. (2017). Akyatan Lagünü (Karataş, Adana) Fitoplanktonik Diyatom ve
Dinoflagellat Toplulukları ile Bazı Fizikokimyasal Parametrelerin Zamansal Değişimi. Yüksek
Lisans Tezi. Ç.Ü. Fen Bil. Enst. 76 s.
Atalay, İ., Ekinci, D., Bayrak, M. (2015). Türkiye Kıyılarındaki Bazı Sulak Alanların
Antropojenik Süreçlere Bağlı Ekolojik Sorunları. Ulusal Jeomorfoloji Sempozyumu, Samsun,
Türkiye, 15-17 Ekim 2015, 395-417.
Çelik, M.A., Kızılelma, Y., Gülersoy, A.E., Denizdurduran, M. (2013). Farklı Uzaktan
Algılama Teknikleri Kullanılarak Aşağı Seyhan Ovası Güneyindeki Sulak Alanlarda Meydana
Gelen Değişimin İncelenmesi (1990-2010). Turkish Studies -International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara-Turkey, 8/12, 263-284.
Çevik, F., Polat, S., Dural, M., (2008). Akyatan ve Tuzla lagünlerinin (Adana, Türkiye)
fitoplanktonu ve mevsimsel değişimi, Journal of Fisheries Sciences, 2(1), 19-29.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. (2017). Adana İli 2016 Yılı Çevre Durum Raporu. Adana
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü. 157s.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
138
De Wit, R . 2011. Biodiversity of Coastal Lagoon Ecosystems and Their Vulnerability
to Global Change. In: Grillo, O. (Ed.), Ecosystems Biodiversity, 29-40.
Işık, K. (2014). Biyolojik Çeşitlilik. İstanbul: ANG Vakfı Yayın No: 2, 224 s.
Kırdağlı, M. (1999). Lagün-deniz Etkileşiminin İncelenmesi. (Ed.: Aldoğan, A.İ.
Ünsan, Y., Bayraktarkatal, E.) Gemi İnşaatı ve Deniz Teknolojisi Teknik Kongresi 99 Bildiri
Kitabı, 367-377.
Kocataş, A. (1992). Ekoloji ve Çevre Biyolojisi. Ege Üniv. Fen Fak. Kitapları Serisi No:
142, İzmir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı - Doğa Araştırmaları Derneği. (2013). Akyatan
ve Tuzla Lagünleri Yönetim Planı (2013-2017). Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara,
171 s.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı. (2017). Göller ve Sulak Alanlar Eylem Planı, 2017-2023.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Ankara,194 s.
Sönmez, M.E., Aytuk, C. (2011). Akyatan Lagünü Çevresinde Arazi Kullanımındaki
Değişimlerin Zamansal İncelenmesi ve Ekosistem Üzerindeki Olumsuz Etkilerinin
Belirlenmesi. Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 1, 25-39.
WWF. (2008). Türkiye’deki Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu. WWF-Türkiye,
Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 129 s.
WWF. (2010). Deniz Kaplumbağası ve Yumuşak Kabuklu Nil Kaplumbağası
Popülasyonlarının Araştırılması ve Korunması. WWF-Türkiye, Doğal Hayatı Koruma Vakfı,
1-16.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
139
İSKENDERUN KÖRFEZİ’NDEN (KUZEYDOĞU AKDENİZ) TOPLANAN KIRMIZI
ALG, CORALLİNA ELONGATA’NIN BİYOKİMYASAL İÇERİĞİNİN
İNCELENMESİ
Sevim POLAT*
İbrahim GÜR**
Tuba KURT*
Abdurahman POLAT*
Özet
Bu çalışmada, İskenderun Körfezinde dağılım gösteren kırmızı makroalg türlerinden Corallina
elongata’nın pigment, antioksidan ve bazı besin bileşenlerinin ilkbahar ve sonbahar
dönemlerindeki değişimi incelenmiştir. Örneklemeler İskenderun Körfezi kıyısalından
yapılmıştır. Pigment içeriği olarak klorofil-a ve karotenoid, besinsel bileşenlerden ham kül,
nem, lipit ve protein içeriği analiz edilmiştir. Ayrıca, antioksidan olarak toplam fenolik madde
ve flavonoid analizleri yapılmıştır. C. elongata’nın en yüksek ham kül, protein, toplam
flavonoid, klorofil-a ve karotenoid içerikleri sırasıyla %83.86, %3.38, 1.29 mg/g, 0.23 mg/g ve
0.079 mg/g olarak ilkbaharda bulunurken, en yüksek nem, lipit ve toplam fenolik madde içeriği
ise sırasıyla %8.37, %0.23 ve 26.4 mg/g olarak sonbaharda belirlenmiştir. İncelenen
biyokimyasal parametrelerin büyük bir bölümü ilkbahar ve sonbaharda benzer düzeylerde
bulunmuştur. C. elongata’da lipit, pigment maddeleri ve antioksidan düzeyleri nispeten düşük
düzeylerde iken, kül düzeyinin yüksek olması bu türde mineral içeriğinin yüksek olduğunun
göstermektedir. Türün mineral yapısının ayrıntılı olarak ortaya konmasıyla, özellikle mineral
kaynağı olarak değerlendirilebileceği söylenebilir. Ülkemiz kıyılarında dağılım gösteren ve
henüz incelenmemiş diğer türlerin içeriklerinin de saptanması, makroalglerin farklı alanlarda
kullanım potansiyellerinin tespiti ve sucul kaynakların etkin kullanımı yönünden önem
taşımaktadır.
Anahtar kelimeler: Makroalg, kırmızı alg, Corallina, biyokimyasal içerik.
Biochemical Composition of Red Algae Corallina elongata from İskenderun Bay
(Northeast Mediterranean)
* Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balcalı, Adana, TÜRKİYE, e-mail: [email protected] ** Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 23040, Elazığ, TÜRKİYE
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
140
Abstract
In this study, the variations in pigments, antioxidants and biochemical composition in Corallina
alongata distributed in İskenderun Bay were investigated. Samplings were conducted in spring
and autumn from the coast of Iskenderun Bay. Pigment content as chlorophyll-a and
carotenoid, and biochemical composition as ash, moisture, lipid and protein were examined.
Total phenolics and flavonoids as antioxidants were also determined. The highest ash, protein,
total flavonoid, chlorophyll-a and carotenoid contents were found as 83.86%, 3.38%, 1.29
mg/g, 0.23 mg/g and 0.079 mg/g in spring respectively while the highest moisture, lipid, and
total phenolic content were determined as 8.37%, 0.23% and 26.4 mg/g in autumn respectively.
A majority of the studied biochemical parameters were relatively found at similar levels in
spring and autumn. Low lipid, pigment and antioxidant but high ash content are an indication
that C. elongata in particular contains high amount of minerals. By specifying the all mineral
structure of the species in detail it can be said that this species can be considered as a good
mineral source. It should be noted that studying the contents of other macroalgae found in the
coast of our country which have not been examined yet is also important to determine the
potential of use of macroalgae in different fields and to evaluate the effective use of aquatic
resources.
Key words: Macroalgae, red algae, Corallina, biochemical content
Giriş
İçermiş oldukları pigment maddelerine göre kırmızı, yeşil ve kahverengi olmak üzere
üç grup altında toplanan makroalgler, sucul ortamların kıyısal bölgelerinde, güneş ışığının
ulaşabildiği derinliklerde dağılım göstermektedir. Diğer bitkisel organizmalarla birlikte
fotosentez yapmalarından dolayı birincil üreticiler olarak ekosistemde önemli yer tutmalarının
yanı sıra, sucul ortamda yaşayan diğer canlıların beslenme, üreme, yumurtlama ve korunmaları
için yaşam alanı oluşturmaktadır. Makroalgler, içeriklerindeki protein, lipit, vitamin ve mineral
gibi maddelerden dolayı, günümüzde insan gıdası olarak kullanılmalarının yanı sıra, kozmetik,
ilaç sanayi, biyoyakıt, gübre sanayi, boya sanayi gibi çeşitli endüstri dallarında
kullanılabilmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde makroalg biyoçeşitliliği
yüksek düzeydedir. Kıyılarımızda dağılım gösteren makroalglerin biyokimyasal özelliklerinin
saptanması ve elde edilecek ürüne göre içeriklerinin en yüksek olduğu dönemin saptanması, bu
türlerin potansiyel kullanım alanlarının belirlenmesi ve uygun türlerin kültüre alınma
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
141
olasılıklarının araştırılması gibi konular oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmada, ülkemizin
Akdeniz kıyısında yer alan İskenderun Körfezi kıyısalında dağılım gösteren kırmızı alglerden
C. elongata’nın biyokimyasal içeriği incelenmiştir.
Materyal ve Metot
Çalışmada makroalg örneklemesi İskenderun Körfezi’nin kuzey kıyısal bölgesinde
gerçekleştirilmiştir. İskenderun Körfezi, Türkiye güney kıyısında yer almakta olup, yaklaşık 65
km uzunluğa, 35 km genişliğe ve 2247 km2‘lik bir alana sahiptir. Körfezin ortalama derinliği
70m olup, en yüksek derinlik körfezin giriş kısmında yer almakta olup, yaklaşık 100 m
civarındadır (Avşar, 1999). İskenderun Körfezine dökülen en büyük akarsu Ceyhan Nehridir
ve ortalama debisi 180 m3/sn’dir. İskenderun Körfezi ülkemizde sanayileşmenin en yoğun
kıyısal alanlarından biridir. Körfez kıyısı boyunca yer alan ve nüfus yoğunluğunun yazın arttığı
yerleşim alanlarının yanı sıra, sanayi tesisleri ve İskenderun Limanı gibi faaliyet gösteren
tesisler bulunmaktadır.
Kırmızı alglerden Corallina elongata örnekleri İskenderun Körfezi’nde ilkbahar ve
sonbahar dönemlerinde alınmıştır. Toplanan makroalg örnekleri önce deniz suyu ile yıkanarak
üzerindeki yabancı maddelerden arındırılmış, daha sonra laboratuvara taşınmıştır. Laboratuvara
getirilen örnekler, üzerindeki kalıntılardan ve içerdiği tuzdan arındırılmak için saf su ile
yıkanmış ve kurutma kâğıdı üzerinde bekletilerek fazla suyu uzaklaştırılmıştır. Örnekler
analizler yapılıncaya kadar -80ºC saklanmıştır. Alg örneklerindeki nem miktarı AOAC (1990);
protein oranı AOAC (1998); toplam lipit oranı Bligh ve Dyer (1959); klorofil-a miktarı Arnon
(1949) ve Thirumaran ve diğ. (2009); karotenoid miktarı Kirk ve Allen (1965)’e göre analiz
edilmiştir. Örneklerdeki toplam fenolik madde Gamez-Meza (1999) tarafından bildirilen Folin-
Ciocalteu yöntemine göre, toplam flavonoid miktarı ise Chia ve diğ. (2002) tarafından bildirilen
yönteme göre analiz edilmiştir.
Bulgular
İlkbahar ve sonbahar mevsimlerinde toplanan C. elongata’nın besin bileşenleri (%) Tablo 1’de
verilmiştir.
Tablo 1. Corallina elongata’nın besin bileşenleri.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
142
İlkbahar Sonbahar
Ham Kül (%) 83.86±0.58 79.73±3.00
Nem (%) 3.37±0.11 8.37±2.90
Lipit (%, yaş ağırlık) 0.074±0.043 0.23±0.028
Ham Protein (%, yaş ağırlık) 3.33±0.17 3.25±0.28
Ham kül içeriği ilkbahar döneminde %83.86±0.58, sonbahar döneminde %79.73±3.00
bulunmuştur. Nem içeriği ilkbahar döneminde %3.37±0.11, sonbahar döneminde ise
%8.37±2.90 olarak bulunmuştur. Bu türe ait lipit içeriği ise ilkbahar döneminde %0.074±0.043,
sonbahar döneminde %0.23±0.028 şeklinde bulunmuştur. Ham protein içeriği ilkbahar
döneminde %3.33±0.17, sonbahar döneminde ise %3.25±0.28 bulunmuştur. Çalışmada ham
kül değeri ve ham protein değerleri ilkbahar döneminde daha yüksek bulunurken, nem ve lipit
değerleri sonbahar döneminde daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir.
C. elongata’nın biyoaktif madde içeriği mg/g, kuru ağırlık olarak Tablo 2’de verilmiştir.
Toplam fenolik madde miktarı ilkbaharda 22.42 mg/g, sonbaharda ise 26.43 mg/g olarak
bulunmuştur. Flavonoid madde içeriği ilkbahar döneminde 1.29 mg/g, sonbahar döneminde ise
1.15 mg/g şeklinde bulunmuştur. Klorofil-a miktarı, ilkbahar döneminde 0.23 mg/g, sonbahar
döneminde 0.18 mg/g olarak bulunmuştur. Karotenoid miktarı ise ilkbahar döneminde 0.079
mg/g, sonbahar döneminde 0.068 mg/g olarak bulunmuştur.
Tablo 2. Corallina elongata’nın biyoaktif madde içeriği.
İlkbahar Sonbahar
Toplam fenolik (mg/g, kuru ağırlık) 22.42 26.43
Flavonoid (mg/g, kuru ağırlık) 1.29 1.15
Klorofil-a (mg/g, kuru ağırlık) 0.23 0.18
Karotenoid (mg/g, kuru ağırlık) 0.079 0.068
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
143
Çalışmada incelenen biyoaktif maddelere ait parametreler ele alındığında, yalnızca toplam
fenolik madde miktarı sonbahar döneminde daha yüksek bulunmuş olup, flavonoid, klorofil-a
ve karotenoid miktarı ise ilkbahar döneminde daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Çalışma sonucunda C. elongata’nın ham kül içeriği ilkbahar döneminde (%83.86±0.58)
nispeten daha yüksek bulunmuştur. Chan ve Matanjun (2016) yaptıkları çalışmada kırmızı
makroalg Gracilaria changii türü için daha düşük ham kül değeri (%40.30±0.81) rapor
etmişlerdir. Tabassum ve diğ. (2016) İrlanda kıyısalından topladıkları kahverengi makroalg
Ascophyllum nodosum türünde mevsimsel yaptıkları ham kül analizinde sonuçları Nisan
döneminde %24±0.2, Ekim döneminde ise %23±1.2 olarak bulmuşlardır. Makroalglerin genel
olarak düşük lipid içeriğine (%1 - 3 kuru ağırlık) sahip oldukları bilinmektedir (Mabeau ve
Fleurence, 1993). Bu çalışmada da lipit içeriği olarak sonbahar döneminde (0.23±0.028) daha
yüksek değer elde edilmiştir. Chan ve Matanjun (2016) tarafından Gracilaria changii türü için
bulunan lipit değeri (0.30±0.02) bu çalışmada sonbaharda bulunan lipit değeri ile benzerlik
göstermiştir. Bedoux ve diğ. (2015) ise yeşil makroalg Ulva armoricana ve kırmızı makroalg
Solieria chordalis türlerinde yaptıkları lipit analizinde türler için sırasıyla %2.6 ve %3.0
değerlerini bulmuşlardır. Chakraborty ve Santra (2008) makroalglerdeki lipit içeriğinin
ortamda bulunan besleyici elementlerin çeşit ve miktarına bağlı olarak değişim
gösterebileceğini rapor etmiştir.
Ham protein içeriği ilkbahar ve sonbahar döneminde benzer olmakla birlikte, ilkbaharda
(%3.33±0.17) sonbahar dönemine göre nispeten daha yüksek bulunmuştur. Chan ve Matanjun
(2016) yaptıkları çalışmada kırmızı makroalg G. changii türü için daha yüksek protein değeri
(%5.32±0.10) bulmuşlardır. Lorenzo ve diğ. (2017) makroalglerden Fucus vesiculosus (% 12.9
kuru ağ.), Ascophyllum nodosum (% 8.70 kuru ağ.) ve Bifurcaria bifurcate (% 8.92 kuru ağ.)
için daha yüksek protein içeriği bildirmiştir. Marinho-Soriano ve diğ. (2006) makroalglerin
protein miktarı ile sıcaklık arasında negatif bir ilişki olduğunu bildirmiştir. Daha önce yapılan
birçok çalışmada makroalglerde biyokimyasal içeriğin tür, habitat koşulları, mevsim, genetik
farklılıklar ve lokasyona bağlı olarak değişebildiği rapor edilmiştir (Nelson ve diğ. 2002;
Kostetsky ve diğ. 2004; Khotimchenko ve diğ. 2005). Benzer olarak Fluerence (1999) ve
Mishra ve diğ.(1993) makroalglerin lipit ve protein içeriklerinin türler arasında değişim
göstermekle birlikte, değerlerin dönemsel farklılıklar da gösterebileceğini bildirmişlerdir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
144
Toplam fenolik madde içeriği sonbahar döneminde (26.43 mg/g kuru ağırlık) nispeten
daha yüksek bulunmuştur. Mohamed ve Abdullah (2016) kırmızı makroalg Kappaphycus
alvarezii türünde daha yüksek fenolik madde (54.35 mg/g kuru ağırlık) içeriği tespit etmişlerdir.
C. elongata’nın içeriği Fragaria ananassa (çilek) (14.8 mg/g kuru ağırlık), Ribes rubrum (frenk
üzümü) (12.6 mg/g kuru ağırlık), Malus pumila (elma) (12.1 mg/g kuru ağırlık), Allium cepa
(soğan) (2.5 mg/g kuru ağırlık), Daucus carota (havuç) (0.6 mg/g kuru ağırlık), Lycopersicum
esculentum (domates) (2.0 mg/g kuru ağırlık), Pisum sativum (bezelye) (0.4 mg/g kuru ağırlık),
Solanum tuberosum (patates) (4.3 mg/g kuru ağırlık), Achillea millefolium (civanperçemi) (5.3
mg/g kuru ağırlık), Lupinus angustifolius (acıbakla) (4.7 mg/g kuru ağırlık) gibi yüksek yapılı
kara bitkileri ile (Kahkonen ve diğ. 1999) kıyaslandığında ise daha zengin fenolik madde
içeriğine sahiptir. İlkbaharda 1.29 mg/g ve sonbaharda 1.15mg/g olarak elde edilen flavonoid
değerleri, kara bitkilerinden soya fasulyesi genotiplerinde 2010 yılında 0.433-0.659 mg/g kuru
ağ., 2011 yılında ise 0.428-0.580 mg/g kuru ağ. olarak bulunan (Josipvic ve diğ. 2016)
değerlerden daha yüksektir.
Klorofil-a ve karotenoid içeriği ilkbahar döneminde sonbahar dönemine göre nispeten
daha yüksek oranlarda bulunmuştur. Klorofil-a değeri kırmızı alglerden G. changii türünde
daha yüksek iken (0.57 mg/g kuru ağ.), karotenoid (0.07 mg/g kuru ağ.) miktarı bu çalışmada
bulunan değere benzer bulunmuştur (Chan ve Matanjun, 2016). Heriyanto ve diğ. (2017),
Dictyota dentata (8.84 mg/g kuru ağırlık), Padina australis (3.56 mg/g kuru ağırlık) ve
Sargassum crassifolium (2.70 mg/g kuru ağırlık) gibi türler için daha yüksek klorofil-a değerleri
rapor etmişlerdir. Aynı araştırıcılar yine Dictyota dentata (4.06 mg/g kuru ağırlık), Padina
australis (1.68 mg/g kuru ağırlık) Sargassum crassifolium (1.01 mg/g kuru ağırlık) ve
Turbinaria conoides (0.55 mg/g kuru ağırlık) türlerinde daha yüksek karotenoid değerleri
bulmuşlardır. Makroalglerde pigment içeriğinin çevresel faktörler ve organizmanın morfolojik
yapısına göre değişebileceği bilinmektedir (Heriyanto ve diğ. 2017). Yine makroalglerde
pigment içeriğinin derinlik, ışık şiddeti, ışığın periyodu, sıcaklığa bağlı olarak değişim
gösterebileceği rapor edilmiştir (Schubert ve diğ. 2006; Necchi ve Zucchi, 2001). Bununla ilgili
olarak De Rosa ve diğ. (2003), Karadeniz ve Akdeniz’den toplanan Corallina mediterranea
örneklerinin biyokimyasal kompozisyonundaki farklılıkların tuzluluk, sıcaklık, kirlilik vb.
çevresel faktörlerden kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Bu durum, çevresel farklılıkların aynı
türün biyokimyasal içeriğinde dahi farklılıklara yol açabileceğini göstermektedir.
Elde edilen sonuçlara göre C. elongata’da diğer birçok makroalg türüne göre protein,
lipit, biyoaktif maddeler gibi içeriklerin düşük olmasına karşın, kül düzeyinin yüksek olması
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
145
bu türde mineral içeriğinin yüksek olduğunu göstermektedir. Türün mineral içeriğinin ayrıntılı
olarak ortaya konmasıyla, özellikle mineral kaynağı olarak değerlendirilme potansiyelinin
olduğu söylenebilir. Ülkemiz kıyılarında dağılım gösteren ve henüz içeriği belirlenmemiş diğer
makroalg türlerinin içeriklerinin de saptanması, makroalglerin farklı kullanım potansiyellerinin
tespiti ve sucul kaynakların etkin kullanımı yönünden önem arz etmektedir.
Kaynakça
AOAC. (1990). Official Methods of Analysis of the Association of the Official Analysis
Chemists. Association of Official Analytical Chemists,15th ed.Washington, DC.
AOAC. (1998). Official Method 955.04, Nitrogen (Total) in Seafood. Chapter 35, p.6,
Hungerford JM, chapter editor. In: Cunniff, (Ed.). Fish and Other Marine
Products. Official Methods of Analysis of AOAC International, USA.
Arnon, D.I.(1949). Copper enzymes in isolated chloroplast, polyphenol oxidase in Beta
vulgarise. Plant Physiology, 2, 1-15.
Avşar, D. (1999). Yeni Bir Skifomedüz (Rhopilema nomadica)’ün Dağılımı ile ilgili Olarak
Doğu Akdeniz’in Fiziko-Kimyasal Özellikleri. Tr. J. of Zoology, 23,2, 605-616.
Bedoux. G., Kendel, M., Wielgosz-Collin, G., Bertrand, S., Roussakis, C., Bourgougnon,
N. (2015). Lipid Composition, Fatty Acids and Sterols in the Seaweeds Ulva armoricana, and
Solieria chordalis from Brittany (France): An Analysis from Nutritional, Chemotaxonomic, and
Antiproliferative Activity Perspectives. Marine Drugs. 13, 5606-5628.
Bligh, E.G., Dyer, W.J. (1959). A Rapid Method of Total Lipit Extraction and
Purification. Canadian Journal of Biochemistry and Physiology, 37,911 -917.
Chakraborty, S., Santra, S.C. (2008). Biochemical composition of eight benthic algae
collected from Sunderban. Indian Journal of Sciences. 37,3, 329-332.
Chia-Chi Chang, Ming-Hua Yang, HweiI-Mei Wen, Jiin Chuan Chern. (2002).
Estimation of Total Flavonoid Content in Propolis by Two Complementary Colorimetric
Methods. Journal of Food and Drug Analysis, 10,3,178-182.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
146
De Rosa, S., Kamenarska, Z., Stefanov, K., Dimitrova-Konaklievab, S., Najdenskic, C.,
Tzvetkovac, I., Ninova, V., Popov, S. (2003). Chemical Composition of Corallina mediterranea
Areschoug and Corallina granifera Ell. et Soland. Zeitschrift fur Naturforschung. C, Journal of
Biosciences. 325-332.
Fleurece, J. (1999). Seaweed proteins: biochemical, nutritional aspects and potential
uses. Trends in Food Sci. & Technol., 10,25-28
Gamez-Meza, N., Noriega-Rodriguez, J.A., Medina-Juarez, L.A., Ortega-Garcia, J.,
Cazarez-Casanova, R., Argula-Guerro, O. (1999). Antioxidant Activity in Soybean Oil of
Extracts from Thompson Grape Bagasse. Jaocs., 76, 1445-1447.
Josipović , A., Sudar, R., Sudarić, A., Jurković, V., Kočar, M.M., Kulundžić,
A.M. (2016). Total phenolic and total flavonoid content variability of soybean genotypes in
eastern Croatia. Croat. J. Food Sci. Technol. 8,2, 60-65.
Heriyanto, Juliadiningtyas, A.D., Shioi, Y., Limantara, L. Brotosudarmo, T.H.P. (2017).
Analysis of Pigment Composition of Brown Seaweeds Collected from Panjang Island, Central
Java, Indonesia. Philippine Journal of Science. 146, 3, 323-330.
Kahkonen, M.P., Hopia, A.I., Vuorela, H.J., Rauha, J.P., Pihlaja, K., Kujala, K.T.,
Heinonen, M. (1999). Antioxidant Activity of Plant Extracts Containing Phenolic Compounds.
J. Agric. Food Chem., 47, 3954-3962.
Khotimchenko, S.V., Vaskovsky, V.E., Titlyanova, T.V. (2005). Fatty acids of
marinealgae from the Pacific Coast of North California. Bot. Mar. 45,1, 17-22.
Kirk, J.T.O.,Allen, R.L.(1965). Dependence of chloroprast pigments synthesis on
protein synthetic effect on actilion. Biochemistry and Biophysics Research, 27, 523-530.
Kostetsky, E.Y., Goncharova, S.N., Sanina, N.M., Shnyrov, V.L. (2004). Season
influence on lipid composition of marine macrophytes. Bot. Mar. 47, 134-139.
Lorenzo, J.M., Agregán, R., Munekata, P. E. S., Franco,D., Carballo, J., Şahin, S.,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
147
Lacomba, R., Barba, F.J. (2017). Proximate composition and nutritional value of three
macroalgae: Ascophyllum nodosum, Fucus vesiculosus and Bifurcaria bifurcata. Mar. Drugs,
15,11, 360, 1-11.
Mabeau, S., Fleurence, J. (1993). Seaweed in food products: Biochemical and nutritional
aspects. Trend in Food Science & Technology, 4, 927–929
Marinho-Soriano, E., Fonseca, P.C., Carneiro, M.A.A., Moreira, W.S.C. (2006). Seasonal
variation in the chemical composition of two tropical seaweeds. Bio-Resource Technology. 97,
2402-2406.
Mishra, V.K., Temelli, F., Ooraikul, B., Shacklock, P.F., Craigie, J.S. (1993). Lipids of
the red algae Palmaria palmata Bot. Mar., 36, 2, 169-174.
Necchi, O., Zucchi, M.R. (2001). Effects of temperature, irradiance and photoperiod on
growth and pigment content in some freshwater red algae in culture. Phycologica Research.
49, 2, 103-114.
Nelson, N.M., Phleger, C.F., Nichols, P.D. (2002). Seasonal lipid composition in
macroalgae of the Northeastern Pacific Ocean. Bot. Mar., 45, 58-65.
Mohamed, N., Abdullah, A. (2016). Comparison of total phenolic content and
antioxidant activity of Kappaphycus alvarezii from Langkawi and Semporna. Proceedings of
the Universiti Kebangsaan Malaysia, Faculty of Science and Technology. DOI:
10.1063/1.4966778
Schubert, N., Garcia-Mendoza, E., Pacheco-Ruiz, I. (2006). Carotenoid composition of
marine red algae. Journal of Phycology. 42, 1208–1216.
Tabassum, M.R., Xia, A., Murphy, J.D. (2016). Seasonal variation of chemical
composition and biomethane production from the brown seaweed Ascophyllum nodosum,
Bioresource Technol.216, 219-226.
Teng Chan, P., Matanjun, P. (2016). Chemical composition and physicochemical
properties of tropical red seaweed, Gracilaria changii. Food Chemistry, doi:
http://dx.doi.org/10.1016/j.foodchem. 2016.10.066.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
148
Thiramaran, G., Manivannan, K., Karthikai Devi, G., Ananthamaran, P.,
Balasubramanian, T. (2009). Photosynthetic pigments of different colour strains of the
cultured seaweeds Kappaphycus alvarezii (Doty) ex. P. Silva in Valler Estuary. Academic J. of
Plant Sciences 2, 150-153.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
149
ANESTEZİSTLERİN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE TRAKEOSTOMİ
PROSEDÜRÜ, ENDİKASYONLARI VE YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ:
ULUSAL BİR ANKET ÇALIŞMASI
Mehmet SARGIN
Betül BAŞARAN
Mehmet Selçuk ULUER
ÖZET
Yoğun bakım ünitesindeki (YBÜ) hastaların yaklaşık % 11'inde trakeostomi işlemi
gerçekleştirilir. Hastanın konuşmasına imkan vermesi, oral beslenmeyi kolaylaştırması, daha
güvenli bir hava yolu sağlaması ve hastanın mobilizasyonunu arttırması gibi sebeplerden dolayı
uzamış mekanik ventilatör (MV) ihtiyacı olan hastalarda faydalı olmaktadır. Trakeostomi ile
ilgili çeşitli uluslararası anket çalışması mevcut olup bizde çalışmamızda ülkemizde
anestezistlerin yoğun bakım ünitelerinde trakeostomi prosedürü, endikasyonları ve yönetimi ile
ilgili uygulamalarını değerlendirmeyi amaçladık. Etik kurul onayı alındıktan sonra elektronik
ortamda anket katılımcılara ulaştırıldı. Anketin 1. bölümünde katılımcıların çalıştıkları
hastanelerin demografik özellikleri, 2. bölümde trakeostomi ile ilgili uygulamaları, 3. bölümde
trakeostomi komplikasyonları ve teknikleri ile ilgili değerlendirme yapan sorular yöneltildi. Her
bir YBÜ?nden sadece sorumlu bir anestezistin ankete katılımı sağlanarak her bir kliniğin bu
konu hakkındaki uygulamaları ve tercihleri değerlendirilmiş oldu. Ankete katılan merkezlerin
% 43.7?si devlet hastanesi, % 42.3?ü ise eğitim hastanesiydi ve yaklaşık % 80?inde YBÜ yatak
sayısı 11 ve üzerindeydi. YBÜ?nde rutinde en sık tercih edilen trakeostomi tekniğini % 47.9 ile
peruktan teknik olup, bunlarında % 88.7?si YBÜ?nde gerçekleştirilmekteydi. Cerrahi
trakeostomi işlemleri en sık (% 93) KBB uzmanlarınca, peruktan trakeostomi işlemleri ise en
sık (% 87.4) Anestezi uzmanlarınca gerçekleştirilmekteydi. Perkütan trakeostomi için en sık
tercih edilen teknik % 76.3 ile Ciaglia (Percutaneous dilatational tracheostomy) idi.
Trakeostomi için en sık belirtilen endikasyon % 66.2 ile uzamış MV ihtiyacı olarak belirtildi.
En sık tercih edilen trakeostomi kanülleri ise % 52.1 ile kaflı kanülleriydi. Trakeostomi sonrası
erken dönemde en sık komplikasyon % 52.9 ile kompresyon ile kontrol edilebilen kanama iken
geç dönemde en sık komplikasyon olarak % 61.5 ile kanülün çıkması yada malpozisyonu olarak
belirtildi. Anestezi uzmanlarının trakeostomi yönetimi konusunda pek çok konuda ortak bir
uygulama altında toplandığı görülmekte olup literatürde net olmayan trakoestomi kanül bakımı
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
150
gibi konularda ortak bir tavır söz konusu değildir. Bu çerçevede ulusal klavuzların oluşturulup
yayınlanması gri çizgilerin netleşmesinde etkili olabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Trakeostomi, mekanik ventilasyon, anket.
Anesthesiologists' Views On Tracheostomy Procedure, İndications And Management İn
İntensive Care Units: A National Survey Study
ABSTRACT
In the intensive care unit (ICU), tracheostomy is performed in approximately 11% of the
patients. It is useful for patients in need of prolonged mechanical ventilator (MV) for allowing
speech, facilitating oral feeding, providing a safer airway and increasing patient mobilization.
There are several international surveys about tracheostomy and we aimed to evaluate the
anesthesiologists' practice in the intensive care units of the anesthesiologists about the
tracheostomy procedures, indications and management. After obtaining the approval of the
ethics committee, the questionnaire was delivered to the participants in an electronic
environment. In the first part of the questionnaire, the participants were asked questions about
the demographic features of the hospitals they work, the practices related to tracheostomy in
the second section, and the tracheostomy complications and techniques in the third part. Only
a responsible anesthesiologist from each ICU was included in the questionnaire and the
practices and preferences of each clinic were evaluated. Of the centers surveyed, 43.7% were
state hospitals, 42.3% were educational hospitals, and about 80% had ICU beds of 11 and over.
The most commonly preferred tracheostomy technique in the ICU was percutaneous technique
with 47.9% and 88.7% of these were performed in ICU. Surgical tracheostomy procedures were
performed most frequently by ENT specialists and percutaneous tracheostomy procedures were
most commonly performed by anesthesiologists. The most preferred technique for percutaneous
tracheostomy was Ciaglia (Percutaneous dilatational tracheostomy) with 76.3%. The most
frequently indicated indication for tracheostomy was the need for prolonged MV with 66.2%.
The most preferred tracheostomy cannulas were cuffed cannulae with 52.1%. The most
common complication in the early period after tracheostomy was bleeding, which could be
controlled by compression with 52.9%, whereas the most frequent complication was the
emergence or malposition of the cannula with 61.5%. It is seen that anesthesiologists are
gathered under common practice in many aspects of tracheostomy management and there is not
a common attitude in the literature about the unclear tracheopomy cannula care. In this context,
we think that the creation and publication of national guidelines can be effective in clarifying
the gray lines.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
151
Key words: Tracheostomy, mechanical ventilation, survey.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
152
LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİDE 5. YIL SONUÇLARIMIZ
Hakan SEYİT
Badel ARSLAN
ÖZET
Morbid obezitenin cerrahi tedavisinde yaygın olarak kullanılan Laparoskopik Sleeve
Gastrektomi (LSG) etkin bir kilo kaybı ve komorbid hastalıkların tedavisine de olumlu katkılar
sağlamaktadır. Kliniğimizde Morbid obezite tanısıyla LSG uygulanan hastaların retrospektif
olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Nisan 2013- Mayıs 2018 tarihleri arasında kliniğimizde
morbid obezite nedeniyle LSG yapılan 1296 hastanın sonuçları retrospektif olarak tarandı.
Hastaların demografik bulguları, ameliyat öncesi ve sonrası BMI değerleri, eşlik eden
komorbid hastalıkların remisyon ve rezolüsyon sonuçları, ameliyat süresi, rezeksiyon materyal
volümü, morbidite ve mortalite oranları kaydedildi. Çalışmaya dahil edilen 1296 hastanın yaş
ortalaması 38 yıl olup 969'u kadın idi. Ameliyat öncesi ortalama BMI değeri 47 kg/m2, ameliyat
sonrası 1-6-12. ay ortalama BMI değerleri sırasıyla 42-39-32 kg/m2 olarak saptandı. Komorbid
hastalıkların takibinde Diabetüs mellitüs %81 (%54 remisyon, %27 rezolüsyon), hipertansiyon
%40, uyku apne %100 oranında düzeldi. Ortalama ameliyat süresi 45 dk ve rezeksiyon ateryal
volümü 1279 cc saptandı. Serimizde endoskopik ve girişimsel radyoloji ile tedavi edilen
literatür ile uyumlu olarak %2 oranında major komplikasyon izlendi. Takipte 2 hasta emboli,
bir hasta kaçak sonrası intraabdominal sepsis nedeniyle ex oldu. Sleeve gastrektomi yöntemi
obezite tedavisinde hastaların kilo vermesini kolaylaştıran ve aynı zamanda obeziteye sekonder
gelişen yandaş hastalıkların iyileşmesini sağlayan güvenli bir yöntemdir.
Anahtar Kelime: Morbid obezite, Sleeve gastrektomi, Komorbidite.
Our 5th Year Results in Laparoscopic Sleeve Gastrectomy
ABSTRACT
Laparoscopic Sleeve Gastrectomy (LSG), which is widely used in the surgical treatment of
morbid obesity, contributes positively to the effective weight loss and treatment of comorbid
diseases. The aim of this study was to retrospectively evaluate the patients who underwent LSG
treatment for morbid obesity.The results of 1296 patients who underwent LSG for morbid
obesity between April 2013 and May 2018 were retrospectively reviewed. Demographic
findings, preoperative and postoperative BMI values, remission and resolution results of co-
morbid diseases, operative time, resection material volume, morbidity and mortality rates were
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
153
recorded.The mean age of 1296 patients included in the study was 38 years and 969 were
women. The mean preoperative BMI value was 47 kg / m2, after surgery 1-6-12. mean BMI
values were 42-39-32 kg / m2, respectively. In the follow-up of comorbid diseases, Diabetes
mellitus improved by 81% (% 54 remission, 27% resolution), hypertension 40% and sleep
apnea 100%. Mean operation time was 45 min and resection volume was 1279 cc. In our series,
a major complication rate of 2% was observed in accordance with the literature treated with
endoscopic and interventional radiology. In the follow-up, 2 patients were emboli, one patient
was ex-leaked due to intraabdominal sepsis. Sleeve gastrectomy method is a safe method that
helps patients to lose weight in obesity treatment and at the same time improve the
comorbidities secondary to obesity.
Key words: Morbid obesity, Sleeve gastrectomy, Comorbidity
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
154
KESİ FITIKLARINDA PERİTON İÇİNE KONAN DUAL MEŞ İLE OMENTAL
İNTERPOZİSYONLU POLİPROPİLEN MEŞ SONUÇLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
Gürcan ŞİMŞEK
Ahmet TEKİN
Adil KARTAL
Kesi Fıtıklarında Periton İçine Konan Dual Meş ile Omental interpozisyonlu Polipropilen Meş
Sonuçlarının Karşılaştırılması gürcan şimşek1, ahmet tekin2, adil kartal1 1Konya Eğitim ve
Araştırma Hastanesi 2N.E.Ü. Meram Tıp Fakültesi soyut Giriş: Son zamanlarda,
intraabdominal organlarla hiçbir zararı olmayan ikili ağların gelişimi ile intraperitoneal mesh
herniyoplasti teknikleri daha popüler hale gelmiştir. İntraperitoneal onarım, omentumun
interpozisyonu ile polipropilen mesh ile de yapılabilir. Bu çalışmanın amacı omental
interpozisyon mesh herniyoplasti ve intraperitoneal mesh herniyoplasti sonuçlarını
karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma prospektif gözlemsel bir çalışma olarak yapıldı.
Ocak 2008 ile Ocak 2012 tarihleri ??arasında kesik hernisi olan hastalar, oment interpozisyon
mesh hernioplasti ve intraperitoneal dual mesh hernioplasti olarak daha büyük omentumun
uygunluğuna göre iki gruba ayrıldı. Bulgular: Tüm 49 hastanın medyan takip süresi 17 (4-48)
ay idi. Operasyon süresi omental interpozisyon mesh hernioplasti grubunda anlamlı olarak daha
uzundu (p <0.05). Hastanede kalış süresi, dren zamanı ve komplikasyon oranları gruplar
arasında benzerdi. Nüks oranları da benzerdi, ancak omental interpozisyon mesh herniyoplasti
grubunda maliyet anlamlı olarak düşüktü (p <0.05). Sonuç: Omental interpozisyon mesh
hernioplasti tekniği daha fazla zaman alsa da, omentumun uygun olduğu durumlarda; Bu teknik
daha düşük maliyetle güvenle kullanılabilir.
Anahtar Sözcükler: Dual Meş, Omentum, Kesi Fıtığı
Comparison of results of Dual Mesh Hernioplasty and Omental Interposition
Polypropylene Mesh Hernioplasty in Incisional Hernias
ABSTRACT
Comparison of results of Dual Mesh Hernioplasty and Omental Interposition Polypropylene
Mesh Hernioplasty in Incisional Hernias gürcan şimşek1, ahmet tekin2, adil kartal1 1Konya
Training and Research Hospital 2N.E.Ü. Meram Medical Faculty Abstract Introduction:
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
155
Recently, with the improvement of dual meshes, that has no harm when in touch with the
intraabdominal organs, intraperitoneal mesh hernioplasty techniques became more popular.
Intraperitoneal repair can also be done by polypropylene mesh with interpositioning of the
omentum. The aim of this study is to compare the results of omental interposition mesh
hernioplasty and intraperitoneal mesh hernioplasty. Material and Methods: The study was
conducted as a prospective observational study. In between January 2008 and January 2012
patients with incisional hernia were divided into two groups according to suitability of the
greater omentum as omental interposition mesh hernioplasty and intraperitoneal dual mesh
hernioplasty. Findings: The median follow up period of all 49 patients were 17 (4-48) months.
Operation time was significantly longer in omental interposition mesh hernioplasty group
(p<0.05). Length of hospital stay, drain take off time and the complication rates were similar in
between the groups. The recurrence rates were also similar, however, in omental interposition
mesh hernioplasty group the cost was significantly lower (p<0.05). Conclusion: Although
omental interposition mesh hernioplasty technique takes more time, in cases that great omentum
is suitable; this technique can be used safely with lower cost.
Keywords: Dual Mesh, Omentum, İncisionel Hernia
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
156
AKUT RESPIRATUAR DISTRES SENDROMLU (ARDS) YOĞUN BAKIM
HASTALARINDA EK HASTALIK VE MORTALITE ORANLARI
Yasin TİRE
Aydın MERMER
ÖZET
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Giriş Akut respiratuvar distres sendromu (ARDS), akut
yüksek inflamatuar akciğer hasarı, artmış pulmoner vasküler geçirgenlik ile karakterize
havalandırılmış akciğer dokusunun kaybıdır. (1,2) ARDS hastalarının tanımlanması, yönetimi
ve sonuçları konusunda sınırlı çalışmalar vardır. Bu çalışmada, yoğun bakım hastalarından elde
edilen verileri retrospektif olarak gözden geçirdik. Tanı ve mortalite olan olgularda ARDS
ilişkisini ek bir hastalık ile sunmayı amaçladık. Yöntemler Konya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon yoğun bakım ünitesinde akut respiratuvar distres
sendromu (ARDS) tanısı konan ve mortalite ile sonuçlanan 150 hasta retrospektif olarak
tarandı. Hastalar demografik veriler, ek hastalık ve yatış nedenleri açısından incelendi. Sonuçlar
Hastaların% 60,7'sinde kronik solunum yolu hastalığı vardı. Akut apne gelişen ve mekanik
ventilasyona bağlı hastaların% 25'inde neden oldu. % 60,7'si 65 yaş üstü,% 28,5'i 40 yaş ve%
10,8'i 40 yaşın altında idi. Tartışma Akut respiratuar distres sendromu (ARDS) insidansı,
solunumu etkileyen hastalıkları olan yaşlı yetişkinlerde artmaktadır. Özellikle kronik solunum
yolu hastalıkları durumunda, hastalığın seyri daha agresiftir ve yaşam süresi kısalır. Bu
bulguların akut respiratuar distres sendromu (ARDS) olan hastalarda tedavi stratejileri
açısından meslektaşlarıma yön vereceğini umuyoruz.
Anahtar Kelimeler: ARDS, Ek hastalık, Mortalite oranları, Yoğun bakım ünitesi
Additional disease and mortality rates in the intensive care unit patients with acute
respiratory distress syndrome (ARDS)
ABSTRACT
İntroduction Acute respiratory distress syndrome (ARDS) is a loss of ventilated lung tissue
characterized by acute elevated inflammatory lung injury, increased pulmonary vascular
permeability.(1,2) There are limited studies of the identification, management, and outcome of
ARDS patients.(3) In this study, we retrospectively reviewed the data from intensive care
patients We aimed to present the association of ARDS with an additional disease in cases with
a diagnosis and mortality. Methods A study was planned retrospectively in a total of 150
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
157
patients who were diagnosed with acute respiratory distress syndrome (ARDS) in Konya
Education and Research Hospital, Anesthesiology and Reanimation intensive care unit and
resulted in mortality. Patients were screened for age demographic data, additional illness and
hospitalization reasons. Results 60.7% of the patients had chronic respiratory diseases. Acute
apnea was caused by 25% of the patients who were connected to mechanical ventilation. 60,7%
were over 65 years old, 28,5% were over 40 years old and 10,8% were under 40 years old.
Discussion The incidence of acute respiratory distress syndrome (ARDS) is increasing in
elderly adults with diseases affecting respiration. Especially in the case of chronic respiratory
diseases, the course of the disease is more aggressive and the life span is shortened. We hope
that these findings will guide my colleagues in terms of treatment strategies in patients with
acute respiratory distress syndrome (ARDS).
Keywords: ARDS, Additional disease, Mortality rates, İntensive care unit
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
158
YETİŞKİN İNSAN TRAKEOBRONŞİAL AĞACI MORFOMETRİSİ ÜZERİNE BİR
ÇALIŞMA
Işık TUNCER
ÖZET
Amaç: Trakeal çapları (transverse ve anteroposterior), ana bronşları ve lober bronşların
uzunluklarını CT taramasıyla ölçülmesi. Trakeobronşial ağacın CT taraması ölçümlerinin
klinik değişkenlerle arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Uygun ölçülerde duble lümen tüp
seçimine yardım etmek.
Materyal ve Metot: Bu çalışma Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi
ve Radyoloji Anabilim Dalı bünyesinde gerçekleştirilmiştir. 150 birey üzerinde (28’i 40
yaşından küçük, 122’si 40 yaşından büyük) uygulandı. Trachea length (TU), diameter,
(anteroposterior, transverse) (TAPD, TTRD), right main bronchus (RMB), Left main bronchus
(LMB), right upper lobe bronchus (RUB), middle lobe bronchus (MLB), right lower lobe
bronchus (RLB), left upper lobe bronchus (LUB9 ve left lower lobe bronchus uzunlukları
ölçüldü.
Bulgular: Parametrelerin yaş ve cinsiyete göre ortalama ve standart sapma değerleri hesaplandı.
Tüm parametreler ve yaş arasında önemli bir korelasyon vardı. TAPD, MLB, RLB hariç, bütün
değerler erkeklerde fazla bulunmuştur. Bütün parametrelerle cinsiyet arasında da korelasyon
gözlenmiştir (p<0.05).
Sonuç: İnsan TBA’da işaretli bir dimorfizm vardır. Yetişkin TBA’nın in vivo varyasyonları
standart tanımlamalardakinden daha büyüktür. Bu bilgi göğüs CT taramalarını yorumlamada
ve respiratuar ölü boşluğu hesaplamada değerli olabilir.
Anahtar Kelimeler: Trakeobronşial ağaç, morphometry, adult, CT.
A Morphometric Study Of Human Tracheobronchial Tree In Adult
ABSTRACT
Objective: Performing measurements of tracheal diameters (transverse and anteroproterior)
main bronchuses and lober bronchuses length with CT scan. Evaluation of the relationship
between clinical variables and CT scan measurements of the TBT. Aiding the selection of a
double lumen tube of proper size.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
159
Material and Method: This study was conducted in the Anatomy and Radiology Department of
Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University. It has been performed on 150
individuals (28 of them younger than 40 and 122 of them older than 40). Trachea length (TU),
diameter, (anteroposterior, transverse) (TAPD, TTRD), right main bronchus (RMB), Left main
bronchus (LMB), right upper lobe bronchus (RUB), middle lobe bronchus (MLB), right lower
lobe bronchus (RLB), left upper lobe bronchus (LUB9 and left lower lobe bronchus have been
measured.
Results: Means and standard deviations of the parameters with respect to gender and age have
been calculated. A significant correlation was seen between all parameters and age. All values
except TAPD, MLB, RLB have been found higher on male individuals. There were also
observed between sex for any of the parameters (p<0.05).
Conclusion: There is marked sexual dimorphism in the morphometry of the human TBT. The
variation in adult TBT in vivo is greater than in standard descriptions. These data may be
valuable when interpreting chest CT scans and when calculating respiratory dead space.
Key Words: Tracheobronchial tree, morphometry, adult, CT.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
160
KÜNT KARIN TRAVMASINA BAĞLI SOLİD ORGAN YARALANMALARINDA
NONOPERATİF TEDAVİ
Mehmet Aykut YILDIRIM
ÖZET
Amaç: Travmaların %10?u karın travmaları oluşturur. Karın travmasına bağlı ölümlerin
önlenebilir olması bu travmalardaki yaklaşımlarımızın öneminin gün geçtikçe artmasına sebep
olmaktadır. Hemodinamik olarak stabil ve periton irritasyon bulguları olmayan künt karın
travmasına bağlı solid organ yaralanması olan hastalarda nonoperatif tedavi (NOT) uygulaması
güncel yaklaşımdır. Çalışmamızda literatürde NOT uygulama aşamasında bazı aydınlatılmayan
alanlara ışık tutmayı amaçladık. Metod: Çalışmamızda 2008-2012 yılları arasında künt karın
travmasına bağlı solid organ yaralanması tespit edilen ve NOT uygulanan 166 vaka prospektif
olarak değerlendirildi. Bunlardan 72?si dalak travması ve 94?ü karaciğer travmasıydı. 20
hastada NOT uygulanırken başarısızlıkla sonuçlandı ve laparatomi uygulandı. Laparotomiye
dönüş kriterlerimiz ise yeterli resusitasyona rağmen hemodinaminin instabil olması ve
peritoneal irritasyon bulgularının varlığıydı. Bulgular: NOT başarılı grup ve NOT başarısız
grupta yaralanan organlar tasnif edildi. Ayrıca bu gruplar yaralanma derecesine göre alt
gruplara ayrıldı. Gruplar karşılaşılaştırılırken demografik bilgiler, travmanın oluş şekli, ek
travma varlığı, girişteki hemodinamik durum, BT?de yaralanmanın derecesi, yatış süresi
boyunca kan ve kan ürünleri transfüzyonu gereksinimi, laparatomi gereksinimi, hastanede kalış
süreleri, yoğun bakım ihtiyacı, ilk başvurudaki ve tedavi sonundaki
hemoglobin/hematokrit/lökosit sayısı değişimi ve oral beslenme zamanının tayini parametreleri
kullanıldı. ilk tanı aşamasında tüm hastalar BT ile değerlendirildi. Hastalarımız hastanede kalış
süresi boyunca günlük hemogram ve fizik muayene ile takip edildiler. Takipler sırasında
anormal bulguları olan hastalara kontrol USG ve BT yapıldı. Taburculuk sonrası 1. , 3. ve 6.
aylarda rutin kontroller yapıldı. Şikayeti olanlar yeniden tetkik edildi. Bulgular kayıt altına
alınarak istatistiksel olarak analiz edildi. Sonuçlar: Grade 3 ve üzeri travmalarda hasta takibinde
görüntüleme tekniklerinden faydalanmak gereklidir. Düşük dereceli dalak ve karaciğer
travmalarında başarı oranı daha yüksektir. Yaralanma derecesi arttıkça maliyet ve hastanede
kalış süresi uzamaktadır. Günümüzde endoskopik işlemlerin ve girişimsel radyolojinin
gelişmesi NOT?un başarısını artırmaktadır. Yaralanma derecesi yüksek travmalarda NOT?un
başarısızlık oranı artmaktadır. NOT?un başarısızlığındaki diğer bir neden de içi boş organ
perforasyonudur. NOT uygulanan hastalara hastaneye girişten itibaren yakın hemodinamik
izlem, sık tekrarlayan fizik muayene ve etkin sıvı resusitasyonu yapılmalıdır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
161
Nonoperative Management Of Solid Organ Injuries Caused By Blunt Abdominal
Trauma
ABSTRACT
Introduction: Abdominal traumas represent %10 of all traumas. Deaths by abdominal traumas
being preventable make our approach to this kind of traumas gain more importance with each
passing day. Non- operative management (NOM) application is the current approach for
patients who have solid organ injury due to blunt abdominal trauma but not experiencing
peritoneum irritation symptoms and who are hemodynamically stable. We intended to shed
some light on some unexplained aspects of NOM application in the literature by the study we
conducted. Materyal and Method: In our study, we assessed 166 solid organ injuries due to
blunt abdominal trauma cases between 2008 and 2013 prospectively. 72 of them were spleen
traumas and 94 of them were liver traumas. NOM application was unsuccessful for 20 patients
and on those patients, laparotomy was performed. Our laparotomy criteria were the existence
of peritoneum irritation symptoms and hemodynamical instability despite sufficient
resuscitation Injured organs were classified from groups that NOM application was successful
and unsuccessful. Results: Also, groups were assembled according to the injury level. During
the comparison of groups; parameters such as demographic data, trauma type, the presence of
additional traumas, hemodynamical state during admission to the hospital, grade of the injury
according to CT, need for blood and blood products during hospitalization time, laparotomy
need, need for intensive care, hemoglobin/ hematocrit/white blood count changes from
admission through hospitalization and determination of oral feeding time were used. All
patients were assessed with CT during the initial diagnosis period. Patients were followed up
with daily hemogram tests and physical examinations during hospitalization. Through the
follow-ups patients with abnormal findings were assessed with USG and CT imaging
techniques. Routine checks were applied in 1st, 3rd and 6th months after discharge. Patients
with complaints were reinvestigated. Acquired data was recorded and statistically analyzed.
Conclusion: For patients with grade 3 or greater traumas imaging methods are necessary for
patient follow-up. Success rates are greater for low degree spleen and liver traumas. Length of
hospitalization and patient cost increase as the level of the injury increases. Advancements on
endoscopic procedures and interventional radiology help making NOM application success
rates higher. High injury levels affect NOM success negatively. Another reason for NOM
application to be unsuccessful is hollow organ perforations. Patients who were treated with
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
162
NOM application should be followed up closely hemodynamically, treated with frequent
physical examinations and an effective fluid resuscitation should be done.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
163
ENGEL ARKASI GÖRÜNTÜLEME RADARI UYGULAMALARI İÇİN C-BAND’DA
ÇALIŞAN MİKROŞERİT YAMA ANTEN DİZİSİ TASARIMI
Dr. Betül YILMAZ 1
Prof. Dr. Caner ÖZDEMİR 1
Özet
Bu bildiride, C-bandında frekanslarında çalışabilen mikroşerit yama anten dizisini
tasarlayıp benzetimini gerçekleştirdik. Anten, standart boynuz antenler gibi çekici anten
özelliklerine sahip olacak şekilde, bu antenin engel arkası görüntüleme radarı (EAGR) ve / veya
yere nüfuz eden radar (YNR) uygulamaları için kullanılması amaçlanmıştır. Önerilen anten
CST mikrodalga simülasyon yazılımı ile tasarlanmış ve benzetimi gerçekleştirilmiştir. Antenin
optimizasyonu da anten örüntüsü özellikleri için yapılmıştır. CST koşturmalarından sonra
benzetim sonuçları sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Anten Tasarımı, Engel Arkası Radar Görüntüleme, Faz Dizili Mikroşerit
Yama Anten, CST, Duvar Arkası Radar Görüntüleme
Design of microstrip patch array antenna at c-band for thru-the obstacle imaging radar
applications
Abstract
In this paper, we have designed and simulated microstrip patch antenna array that can operate
at C-band of frequencies. This antenna is aimed to be operating for thru-the obstacle imaging
radar (TOIR) and/or ground penetrating radar (GPR) applications such a way that designed
antenna has attractive antenna characteristics such as standard horns. The proposed antenna
has been designed and simulated with the CST microwave simulation software. The
optimization of the antenna has also been accomplished for antenna pattern specifications. The
simulation results after CST runs have been presented.
1 Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü
Adres: Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy
Kampusu,
33343-Mersin / Türkiye,
Tel: (0324) 361 00 01/ 71 62, Faks: (0324) 361 00 43,
E-posta: [email protected] ve [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
164
Key Words: Antenna Design, Through Obstacle Radar Imaging, Phase Array Microstrip Patch
Antenna, CST, Through Wall Radar Imaging
GİRİŞ VE YÖNTEM
Özellikle son yıllarda, opak engeller arkasındaki insan ve canlıların tespit edilmesi ve
gözlemlenmesi amacına yönelik radar teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır. Geliştirilen radar
teknolojileri ve radar görüntüleme algoritmaları askeri ve sivil alanda değişik engel arkası radar
(EAR) görüntüleme uygulamalarına çözüm oluşturmaktadır (Yilmaz, 2017; Richards, 2009;
Griffiths, 2007; Ausherman, 1984). Bu tekniklerden en önemlileri, Duvar Arkası Radar (DAR),
Yere Nüfuz Eden Radar (YNR), Yapay Açıklıklı Radar (YAR), Bitki Arkası Radar (BAR)
görüntüleme olarak sayılabilir (Amin, 2010; Kempen, 2006; Özdemir, 2005; Ferrell, 1994).
Sivil alanda YAR görüntüleme özellikle jeolojik uygulamalarda; yeryüzü topolojisinin
belirlenmesinde, volkan patlamaları, buzulların hareketlerinin gözlemlenmesi gibi
problemlerde kullanılırken; ziraat alanında ekili ürünlerin tanımlanması, sınıflandırılması ve
takibinde de kullanılmaktadır (Wiley, 1985; Curlander, 1992 ).
Radar görüntüleme uygulamalarından en önemlilerinden biri de YNR’dir. YNR tekniği
başlangıçta askeri amaçlarda kullanılmaya başlanmıştır (Persico, 2014; Gu, 2004). İlk olarak
yere gömülü olan askeri mayınların tespit edilmesi ve yine yeraltındaki patlamamış
mühimmatların algılanması amaçlarıyla yoğun olarak 30-40 seneyi aşkın süredir YNR ile ilgili
olarak araştırmalar devam etmekte her geçen gün yeni bir sistem/ürün dünyada kullanıma
sunulmaktadır. YNR’in sivil uygulamalarında ise; toprak altında kalmış arkeolojik eserlerin
tespit edilmesi ve görüntülenmesi, yer altındaki sığınak ve boşlukların tespit edilmesi, yeraltı
su tesisat ve borularında oluşan sıvı kaçaklarının tespit edilmesi sayılabilir (Demirci, 2012).
YNR’in uygulama bulduğu diğer önemli bir problem de okyanus ve denizlerde oluşan
benzin/mazot sızıntılarının tespitidir. Bu sorun özellikle Alaska gibi buz ve karın yoğun olduğu
bölegelerde sızan petrol ürününün deniz suyu/buzu ile kar arasında kalması ve tespitinin görsel
olarak mümkün olmadığı durumda YNR teknolojisinin bir hava taşıtı yardımıyla
uygulanmasını içermektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
165
BAR görüntüleme, yoğun bitki örtüsünün bulunduğu ormanlık bölgede ağaç arkasında
bulunan/gizlenen insanların veyahut askeri araçların görüntülenmesi amacına yönelik
uygulamalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Şekil 1. sırasıyla temsili olarak YNR ve BAR
görüntüleme uygulamalarını göstermektedir.
Şekil 1: Temsili YNR ve BAR Görüntüleme Uygulamaları
Duvar Arkası Radar Görüntüleme (DARG) ise, duvar veya opak engellerin arkasında
bulunan nesnelerin veya insan/canlı hareketlerinin tespitinde ve görüntülenmesinde radar
teknolojilerini kullanarak uzaktan algılama teknikleri ile tespit edilmesidir. Özellikle güvenlik
amaçlı uygulamalarda kendini göstermektedir. Kolluk kuvvetlerinin rehine kurtarma
operasyonları, havaalanı gibi güvenlik noktaları içeren bölgelerde insan hareketliliğinin
gözlemlenmesi DARG için en önemli uygulamalardan birkaç tanesidir. DARG aynı zamanda,
arama-kurtarma operasyonlarında da yoğun olarak kullanılabilmektedir. Deprem, heyelan vb.
durumlarda göçük altında kalan canlıların tespiti ve görüntülenmesi, yangın durumlarında sis,
duman arkasındaki canlı hareketliliğin tespiti ve izlenmesi; çığ düşmesi gibi felakatlerde kar
altında mahsur kalan insanların tespit edilerek kurtarılması DAR’ın uygulandığı önemli
uygulamalar olarak bilinmektedir (Hunt, 2004; Ferris, 1998). Şekil 2. Duvar arkası radar
görüntüleme uygulama örnekleri (Retia, 2016) : (a) Bina içi gözetim (b) Rehine kurtarma
operasyonu (c) Göçük altı yaşamsal bulguların tespiti (d) Yangın anında kurtarma operasyonu.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
166
Şekil 2: Duvar arkası radar görüntüleme uygulama örnekleri: (a) Bina içi gözetim (b) Rehine
kurtarma operasyonu (c) Göçük altı yaşamsal bulguların tespiti (d) Yangın anında kurtarma
operasyonu.
Bilindiği üzere UGB elektromanyetik dalgalar, duvar, toprak gibi opak malzemelere
rahatlıkla nüfuz edebilmektedir [Immoreev, 2002]. Genel radar uygulamasında, verici antenden
gönderilecek UGB elektromanyetik dalga engel arkasına nüfuz eder ve hedeften saçılma yapar.
Saçılan elektromanyetik dalga tekrar engelden geçerek engelin önünde bulunan alıcı anten
tarafından toplanır. DARG uygulamalarında elektromanyetik dalganın duvara ve duvar
arkasına girişim yapabilmesi için kullanılacak olan antenin, küçük ve hafif olması aynı zamanda
tek yönlü anten ışıma hüzmesine sahip olması gerekliliği bulunmaktadır. Genel olarak horn
(boynuz) tipi antenler tercih edilmektedir. Ancak bu antenler, tek yönlü ışıma hüzmesi
gerekliliğini sağlamalarına rağmen, boyut olarak çok yer kaplamaktadırlar. Bu boynuz anten
tipinin dezavantajı etkisini gidermek amacına istinaden, bu çalışmada gerçek DARG
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
167
operasyonlarında kullanılabilecek bir anten elemanı tasarımı amaçlanmış ve ön tasarımı
yapılarak başarılı sonuçları paylaşılmıştır.
MİKROŞERİT YAMA ANTEN
Bu bölümde, DARG operasyonlarında kullanılması hedeflenen anten elemanının seçimi
ve tasarım aşamaları ele alınmıştır. Bir önceki bölümde DARG’ de kullanılan ve başarılı
sonuçlar veren boynuz yapılı antenlerden kısaca bahsedilmişti. Bu tip antenler kazanç,
yönlülük, düşük duran dalga oranı, geniş bant-genişliği, basit yapıda olma gibi avantajlara
sahiptirler (Ozdemir, 2014). Ancak; ağır, büyük, hantal bir yapıda olmaları ve montajlarının
nispeten daha zor olması nedeniyle dizi anten elemanı olarak tercih edilmezler. Duvar arkası
radar operasyonlarında taşınabilirlik önemli etkin bir parametredir. Bu nedenle, gönderici ve
alıcı antenlerin kompakt ve hafif olması gerekmektedir. Ayrıca, fiziksel boyutlara ilişkin
gerekliklerin, antenlerin UGB sinyallerini en az bozulma ile göndermesi istenilir. Buna
ilaveten, anten radyasyon paterni de hesaba alınılması gereken ayrı bir önemli anten
parametresidir. Çünkü genellikle görüntüde ki önemli bozulmalar radyasyon ışıma açısına bağlı
olabilmektedir. Bütün bu sebeplerden ötürü bu çalışmada, boynuz anten gibi benzer avantajlara
ve yüksek kazanç, yönlülük ve boyutsal özellikler gibi önemli anten parametrelerine sahip bir
anten elemanı tasarımı hedeflenmiştir. Bu çalışmada hem boyut olarak küçük, hem hafif hem
de DARG gereksinimlerini sağlayan anten olarak Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten
önerilmektedir (Babu, 2012).
Mikroşerit Antenler, temel olarak Şekil 3.’de gösterildiği üzere bir dielektrik
üstleç/alttaş malzemenin bir tarafının ışıma yapan metal yama veya yamalardan diğer tarafının
ise zemin/toprak düzleminin oluşturması ile ifade edilebilir. Metal yamalar genelde bakır,
gümüş altın gibi iletken malzemelerden yapılmış olup çok değişik şekillerde olabilmektedir.
Örneğin Şekil 1’deki dikdörtgen şeklinde bir yama olup yamanın uzunluğu L ve genişliği W ile
temsil edilmiştir. Dielektrik malzemenin kalınlığ h ve metal yamanın kalınlığı t ile sembolize
edilmiştir. Mikroşerit antenler genel olarak, basit yapı, hafiflik, kolay üretim, dizi anten için
elverişli olması ve farklı polarizasyon tiplerini (dairesel,doğrusal,eliptik,..vb) desteklemeleri
....vb. gibi avantajlara sahip olmalarından ötürü birçok mikrodalga uygulamalarında sıklıkla
tercih edilmektedir. Öte yandan, dar bantlı olmaları, nispeten düşük kazanca sahip olmaları ve
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
168
eksen yönlü olarak kullanılamıyor olmalarıda dezavantajları olarak bilinmektedir (Balanis,
1997; Carver, 1981;).
Şekil 3: Dikdörtgen Yamaya Sahip Temel Bir Mikroşerit Anten Elemanı (Yıldırım, 2018)
C BAND MİKROŞERİT YAMA ANTEN TASARIMI
Dielektrik katsayısı 1.5 ila 6 arasında değişen değişik duvar çeşitleri için örneğin
tuğla,beton,ytong, kerpiç ....vb. gibi DARG operasyonları C-band da etkin olarak kullanıldığı
bilinmektedir. Çalışmanın bu bölümünde gerçek DARG operasyon gereksinlerimini
karşılayacak anten elemanının ilk olarak ön tasarımı sonrasında nihai tasarımı yapılmıştr. Anten
rezonans frekansı 5.6 GHz, 20 dBi kazanç ve her iki eksende 20˚ - 20˚ yarı güç demet genişliği
olacak şekilde gereksinimler olarak belirlenmiştir.Dielektrik alttaş malzemesi olarak Rogers
RT/Duroid® 5870 ; dielektrik katsayısı Ɛr=2.33, kayıp tanjant değeri 0.0125 ve yükseklik 1.575
mm olacak şekilde seçilmiştir. Belirtilen anten gereksinimleri ile ilk olarak anten tasarımı ve
modelleme sürecini hızlandırmaya yardımcı Antenna Magus yazılım programı (Antenna
Magus, 2018) ile anten elemanının ön benzetimi gerçekleştirilmiştir. Şekil 4. Ön tasarımı
gerçekleştirilen anten elemanı modelini, elemanın paramerelerini ve besleme devresini
içermektedir. Anten elemanı çeyrek dalga dönüştürücüsü ile uyumlandırılmış olan 4 yamadan
oluşmaktadır. Tablo 1. Anten elemanının parametrelerini içermektedir. Şekil 5. 4x4 fazlı dizili
mikroşerit yama antenin nihai tasarım modelini göstermektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
169
Şekil 4: Antenna Magus Programında Ön Tasarımı Gerçekleştirilen Anten Elemanı Modeli
Tablo 1: Anten Elemanının Parametreleri
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
170
Şekil 5: Antenna Magus Programında Ön Tasarımı Gerçekleştirilen Anten Elemanının Nihai
Tasarımı
Ön tasarımı gerçekleştirilen ve onaylanan modeller, daha profesyonel anten tasarım
yazılımı olan CST Microwave Studio (CST, 2018) programına aktarılmıştır. Şekil 5. Ön
benzetimi yapılan anten elemanının CST programındaki modelini göstermektedir. Tasarlanan
anten elemanı 153 mm x 158 mm x 1.575 mm boyutlarında oldukça küçük ve gerçek DARG
operasyonlarında rahatlıkla kullanılabilecek boyutlarda olduğu gözükmektedir.
Şekil 5: Anten Elemanının CST Modeli
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
171
C BAND MİKROŞERİT YAMA ANTEN TASARIM BULGULARI
Çalışmanın bu bölümünde tasarlanan anten elemanının CST programında koşturulması
ile elde edilen bulgular incelenmiştir. Anten elemanının performansını belirleyen
parametrelerden biri olan geri dönüş kaybının -10 dB nin altında olması istenir. Minimum geri
dönüş kaybı değeri -14.55 dB olarak 5.536 GHz frekansında elde edilmiştir. Bu frekans değeri
daha önce belirtilen DARG gereksinimlerindeki frekans bilgisi ile uyumludur. -10 dB
seviyesinin altında bantgenişliği 178.5 MHz dir. Şekil 6. Anten elemanının, frekansa karşın geri
dönüş kaybı grafiğini göstermektedir.
Şekil 6: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının Geri Dönüş Kaybı
Bir diğer önemli anten parametresi duran dalga oranı (VSWR) dir. İyi bir empedans
uyumluluğu için VSWR≤2 olması tasarım kriteri olarak kabul edilmektedir. Şekil 7. Faz dizili
mikroşerit yama anten elemanının frekansa karşın duran dalga oranı grafiğini göstermektedir.
Belirtilen 5.536 GHz frekans değerinde minimum VSWR değeri olarak 1.461 olduğu ve tasarım
kriterini sağladığı gözükmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
172
Şekil 7: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının Frekansa Karşın Duran Dalga Oranı
(VSWR) Grafiği
Benzetimi gerçekleştirilen anten elemanının uzak alan ışıma paterni Şekil 8. de
sunulmaktadır. 5.6 GHz frekansında kazancın ana hüzme de 19.5 Db olduğu ve yan lob
seviyelerin -12 Db aşağıda olduğu gözükmektedir. Ayrıca, 3 Db açısal genişliğin her iki eksen
için yaklaşık 19˚ civarındadır. Elde edilen bulguların, DARG operasyonları için istenilen
gereksinimleri karşıladığı gözükmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
173
Şekil 8: 4x4 Faz Dizili Mikroşerit Yama Anten Elemanının 5.6 GHz’de Uzak Alan Işıma
Paterni
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu çalışmada özellikle duvar engeli arkasındaki nesnelerin radar teknolojisi kullanılarak
tespit edilmesi ve görüntülenmesi amacına yönelik mikroşerit yama dizi anten tasarımı
gerçekleştirilmiştir. İlk olarak DARG operasyonlarında kullanılmak üzere, anten elemanının
gereksinimleri belirlenmiştir. Antenna Magus programı yardımı ile istenilen anten elemanının
ön benzetimi yapılmıştır. Ön benzetimi onaylanan anten elemanı daha profesyonal tasarım
programı olan CST Microwave Studio programında koşturulmuştur. Elde edilen bulgular
neticesinde; tasarlanan anten 15 cm x 16 cm boyutlarında oldukça küçük ve hafif olup gerçek
bir DARG operasyonunda rahatlıkla kullanılabilinir. Ayrıca tasarlanan anten C-band
frekansında olup benzer uygulamalarda da kullanılabilinir. Tasarlanan anten istenilen tek yönlü
ışıma gereksimini de sağlamaktadır. Ayrıca daha fazla anten elemanı ile birlikte kullanılarak
DARG uygulamaları için daha etkin anten tasarımları da gerçekleştirilebilinir.
KAYNAKÇA
Yılmaz, B. (2017). Duvar Arkasındaki Sabit Ve Hareketli Hedeflerin Tespit Edilmesi İçin Ultra
Geniş Bantlı Radar Tasarımı, Prototipinin Gerçeklenmesi Ve Radar Görüntülerinin Elde
Edilmesi. Doktora Tezi: Mersin Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Richards, J. A. (2009). Remote Sensing with Imaging Radar. Springer-Verlag Berlin:
Heidelberg.
Griffiths, H. D. (2007). Radar Imaging For Combatting Terrorism. Springer Netherlands:
Netherlands, 29-48.
Ausherman, D. A., Kozma, A., Walker, J. L., Jones, H. M. ve Poggio, E. C. (1984).
Developments in Radar Imaging. IEEE Transactions on Aerospace and Electronic Systems, 4,
363-400.
Amin, M. G. (2010). Through-the-Wall Radar Imaging. CRC Press: Boca Raton, 33.
Kempen, L. V. (2006). Ground penetrating radar for anti-personnel landmine detection, Ph.D.
dissertation, Vrije Universiteit Brussel Faculty of Engineering Sciences Dept. of Electronics
and Informatics.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
174
Ozdemir, C. (2005). Synthetic Aperture Radar. 1nd ed.; Encyclopedia of RF and Microwave
Engineering Wiley: Hoboken, 4800.
Ferrell, B. (1994). Ultrawideband foliage penetration measurements. Proceedings of 1994
IEEE National Radar Conference, Atlanta, GA, USA, 80-84.
Wiley, C. A. (1985) Synthetic Aperture Radars. IEEE Transactions on Aerospace and
Electronic Systems , 3, 440-443.
Curlander, J. C., McDonough, R. N. (1992). Synthetic Aperture Radar: Systems and Signal
Processing. Wiley: Canada, 45.
Persico, R. (2014). GPR Data Sampling, Introduction to Ground Penetrating Radar:Inverse
Scattering and Data Processing. Wiley-IEEE Press: Hoboken, 392.
Gu, K., Wang, G. ve Li, J. (2004). Migration based SAR imaging for ground penetrating radar
systems. IEE Proceedings - Radar, Sonar and Navigation, 5, 317-325.
Demirci, S., Yigit, E., Eskidemir, İ. H. ve Ozdemir, C. (2012). Ground penetrating radar
imaging of water leaks from buried pipes based on back-projection method. NDT & E
International, 47, 35-42.
Hunt, A. R. (2004). A wideband imaging radar for through-the-wall surveillance. Proc. SPIE,
5403, 590-596.
Ferris, D. D., Currie, N. C. (1998). A survey of current technologies for through-the-wall
surveillance. Proc.SPIE, 3577, 62-72.
RETIA firması (2016). (10.09.2018), http://www.retwis.com/en/retwis
Immoreev, I., Fedotov, P. ve diğerleri. (2002). Ultra wideband radar systems: advantages and
disadvantages. IEEE Conference on Ultra Wideband Systems and Technologies, (IEEE Cat.
No.02EX580), Baltimore, 21-23 May 2002, 201-205.
Ozdemir, C., Yilmaz, B., Keceli, S. I., Lezki, H. ve Sutcuoglu, O. (2014). Ultra Wide Band
horn antenna design for Ground Penetrating Radar: A feeder practice. 15th International Radar
Symposium (IRS), Gdansk, 16-18 June 2014, 1-4.
Babu, S.R. ve Sampath, P. (2012). Design of 4x4 Rectangular Microstrip Phase Array Antenna
for GSM Applications. International Journal of Latest Research in Science and Technology, 1,
403-407.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
175
Balanis, Constantine. (1997). Antenna theory-Analysis and Design, John Wiley & Sons Ltd.
Carver, K. R. ve Mink, J. W. (1981). Microstrip Antenna Technology. IEEE Trans. On
Antennas and Propagation, 29, 24.
Yıldırım, A, Yağcı, H.B ve Paker, S. (2018). 2.4 GHz'de Yüksek Kazançli Mikroşerit Yama
Anten Tasarim ve Gerçekleştirimi 2.4 GHz High Power Microstrip Patch Antenna Design and
Realization. EMO Dergisi, 1-5.
Antenna Magus benzetim yazılımı, (10.09.2018), http://www.antennamagus.com/
CST benzetim yazılımı, (10.09.2018), https://www.cst.com/.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
176
Farklı Acı ve Tatlı Gen Reseptör Polimorfizmlerinin Diş Çürüğü
Oluşumuna Etkisi
Melis YILMAZ1
Şenay BALCI2
Nazan KOÇAK3
Didem DERİCİ YILDIRIM4
Lülüfer TAMER2
Özet
Diş çürüğü oluşumunda beslenme alışkanlıklarını da içeren çevresel ve genetik birçok
faktör etkilidir. Yapılan literatür taramasında acı ve tatlı gen grupları ve acı ve tatlı gıda
tüketiminin diş çürüğü oluşumuna etkisini birlikte araştıran herhangi bir çalışma olmadığı
görüldü. Bu nedenle, bu çalışmada, farklı acı ve tatlı gen reseptör polimorfizmleri ile acı ve tatlı
gıda tüketiminin diş çürüğü oluşumuna etkisinin araştırılması amaçlandı.
Bu çalışmaya Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine rutin ağız-diş sağlığı
tedavisi için başvuran 205 erişkin dahil edildi. Hastaların detaylı ağız içi muayenesi yapıldı ve
DMFT indekslerine bakıldı. Acı ve tatlı gıda tüketimini değerlendirmek için mini bir anket
uygulandı. Gen polimorfizmlerinin analizi için gerekli periferal kan örneğini vermek üzere
hastalar Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalına yönlendirildi.
EDTA’lı tüplere alınan örnekler, +4°C’de çalışma gününe kadar saklandı. Bu örneklerden,
DNA izolasyon kiti kullanılarak (Roche Diagnostics, GmbH, Germany) izole edilen DNA
örneklerinde, TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116,
rs9701796) TAS1R3 (rs307355) gen polimorfizmleri Real Time PCR kullanılarak (Roche
Diagnostics, Manheim GmbH, Germany) saptandı.
TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796),
TAS1R3 (rs307355) gen polimorfizmleri homozigot wild, heterozigot ve homozigot mutant
olarak oluşturulan gruplar arasında DMFT indeksi değerleri açısından istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmadı (p>0,005). Acı ve tatlı gıda tüketimi ile DMFT indeksi arasındaki ilişki
değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi (p>0,005).
Mersin il populasyonunda, erişkinlerde acı ve tatlı gen polimorfizmleri ve çürük
oluşumu arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır.
Anahtar kelime: Diş çürüğü, TAS2R38, TAS1R2, TAS1R3
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
177
The Effect Of Different Bitter And Sweet Gene Receptor Polymorphisms
On Dental Caries Formation
Abstract
Environmental and genetic factors, including nutritional habits, are influential in dental
caries. There are no studies that investigate the effects of these gene groups and the consumption
of bitter and sweet food on dental caries. Therefore, the aim of this study was to investigate the
effects of different bitter and sweet gene receptor polymorphisms on the consumption of bitter
and sweet food on the formation of dental caries.
This study included 205 adults who apply for routine oral and dental health care
Dentistry Faculty of Mersin University. Detailed examination of intraoral and dental health was
done and DMFT indices were notted. A mini questionnaire was applied to assess the
consumption of bitter and sweet food. The venous blood of patients who came to Medical
Biochemistry Department will be taken with EDTA tubes. After DNA samples were isolated
from EDTA blood samples were stored at +4°C until the working day, using DNA isolation kit
(Roche Diagnostics, GmbH, Germany). TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866),
TAS1R2 (rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355) gene polymorphisms were detected
using Real Time PCR (Roche Diagnostics, Manheim GmbH, Germany).
There was no statistically significant difference between the groups of TAS2R38,
TAS1R2 and TAS1R3 gene polymorphisms as homozygous wild, heterozygous and
homozygous mutant in terms of DMFT index values (p> 0.005). No significant difference was
found between consumption of bitter and sweet food and DMFT index (p> 0.005).
In the Mersin population, there was no relationship between bitter and sweet gene
polymorphisms and formation of dental caries in adults.
Keywords: dental caries, TAS2R38, TAS1R2, TAS1R3
GİRİŞ VE YÖNTEM
Diş çürüğü oluşumunu ve ilerlemesini etkileyen çevresel ve genetik olmak üzere sayısız
faktör olduğu bilinmektedir ve bu faktörler süreci oldukça karmaşık bir hale getirmektedir
(Wendell 2010). Beslenme alışkanlıkları, beslenme durumu ve kimyasal olarak belirlenmiş tat
hassasiyetinin diş çürüğü riski açısından önemini ortaya koyan veriler mevcuttur (Wendell
2010, Brtez 2006). Bununla birlikte, çürük oluşumunda, genetik faktörlerin önemli bir neden
olduğu, çürük şüphesinin % 40-60 oranında genetik olarak belirlenmesi ikiz çalışmaları ile
desteklenmektedir (Wendell 2010, Boraas 1988, Conry 1993, Bretz 2005, 2006, Wang 2010).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
178
Aynı zamanda, yapılan hayvan çalışmaları da çürük oluşumuna genetiğin katkısının olduğunu
desteklemektedir (Haznedarolu 2015, Lui 1998, Shuler 2001, Nariyama 2004).
Son 15 yılda, yapılan çalışmalar, tat alıcıları olarak işlev gören proteinlerin
tanımlanmasında yol alınmasına olanak sağlamaktadır. Bilinçli olarak algılanan, tatlı, ekşi,
tuzlu, acı ve umami olarak sınıflandırılan beş temel tat bulunmaktadır. Bu tatlar arasında, ekşi
ve tuzlunun algılanmasında iyon kanalları aracılık ederken, tatlı, umami ve acı tatların
algılanmasına G protein-bağlı reseptörler (GPCR'ler) aracılık eder İnsanlarda, TAS1R gen
ailesinin, temel olarak tatlı algı duyarlılığı üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. TAS1R gen alt
birimleri olan TAS1R1, TAS1R2 ve TAS1R3 kromozom 1'de bulunmaktadır (Haznedarolu
2015, Kim 2006). Tatlı tadı alma algısına, TAS1R2 ve TAS1R3 genleri tarafından kodlanan
heterodimetrik G-proteine bağlı reseptör kompleksi aracılık etmektedir (Wendell 2010,
Haznedarolu 2015, Kim 2006; Opal 2015, Fushan Aa 2009, Duffy 2004).
Acı tat algısına aracılık eden genetik faktör ise, büyük ölçüde TASR38 geninin olduğu
yapılan çalışmalarla gösterilmektedir (Opal 2015, Fushan Aa 2009, Duffy 2004).
7q3kromozomunda bulunan TAS2R38 acı tat geni, alkolden alınan acı ve benzer duyumlarında
alınmasında etkili olduğu belirtilmektedir (Duffy 2004).
Diş çürüğü ile genetik faktörlerin ilişkisini göstermeye yönelik farklı yaş aralıklarındaki
gruplarda yapılan çalışmalar mevcuttur. TAS1R2 geninin 7-12 yaş arası pediatrik grupta
incelendiği çalışmaların yanısıra (Haznedarolu 2015), 21-32 yaş arası yetişkinlerde (Kulkarnie
2013) yapılan çalışmalarda bulunmaktadır. Farklı gen gruplarının da dahil edilidiği TAS1R2,
TAS2R38, GNAT3 genlerinin etkilerini değerelndirmek amaçlı 1-42 yaş arası bireylerde
yapılan çalışmalarda literatürde mevcuttur. (Wendell 2010).
Farklı yaş gruplarında farklı tat tat alma reseptör genleri ile diş çürüğü arasındaki ilişkiyi
inceleyen çalışmalar olmasına ragmen, hem tatlı tat genleri (TAS1R1, TAS1R3) hem de acı tat
genleri TAS2R38 ile diş çürüğü oluşumları arasında ilişkilendiren bir çalışma literatürde
bulunmamaktadır. Bu bilgiler ışığında, bu çalışmada, diş çürüğü olan erişkinlerde iki tatlı tat
reseptör geni olan TAS1R1, TAS1R3 ve acı tat reseptör geni olan TAS2R38’in diş çürüğü
oluşumuna olan etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Bu çalışmaya Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde rutin diş muayenesi için
başvuran 205 yetişkin (18-45 yaş aralığı; 91 erkek, 114 kadın) dahil edildi. Hastalar, intraoral
muayeneye tabi tutuldu ve DMFT skorları kaydedildi.
DMFT indeksi (Çürük, kayıp, dolgulu dişler indeksi) ise birey başına düşen ortalama
çürük, dolgulu ve çürük nedeniyle kaybedilmiş diş sayılarını ifade eden, toplumun ağız diş
sağlığını değerlendirmek için Dünya Sağlık Örgütü’ nün çürük değerlendirme kriterlerine
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
179
uygun olarak kullanılan bir indekstir. DMFT indeksi kalıcı dişler için kullanılmaktadır. Süt
dişleri için kullanılan aynı içerikteki indeksler küçük harflerle ifade edilerek dmft indeksi olarak
ele alınmaktadır.
Aynı randevuda beslenme alışkanlıklarını belirlemek için mini bir anket uygulandı.
Yapılacak çalışmaya onam veren hastalar, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya
Anabilim Dalı'na yönlendirildi.
Tıbbi Biyokimya AD'ye gelen kişilerin venöz kanı EDTA’lı tüplere alındı çalışma
gününe kadar +4°C’de saklandı. Çalışma günü kan örneklerine ait tüpler 2-3 defa alt-üst edildi
ve DNA izolasyon kiti (Roche Diagnostics, GmbH, Almanya) kullanılarak, üretici firmanın
protokolüne uygun şekilde DNA izolasyonu yapıldı. Elde edilen DNA örnekleri ile, Gerçek
Zamanlı PCR (Roche Diagnostics, Manheim GmbH, Almanya) kullanılarak TAS2R38
(rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355)
gen polimorfizmlerinin analizi gerçekleştirildi.
Bu çalışma Mersin Üniversitesi Bilimsel Araştırma Proje Birimi tarafından
desteklenmiş olup, çalışma protokolü, Mersin Üniversitesi Etik Kurul Komitesi (tarih:
13/04/2017; sayı:102) tarafından onaylandı ve veri toplamadan önce tüm katılımcılardan yazılı
onam alındı.
Elde edilen verilerin analizinde, tanımlayıcı istatistik olarak medyan değerleri verilmiş
olup, ikiden fazla grup karşılaştırılması için Kruskal Wallis testinden yararlanıldı.
TAS2R38 (rs10246939, rs713598, rs1726866), TAS1R2 (rs35874116, rs9701796)
TAS1R3 (rs307355) tat alma gen reseptör polimorfizmleri ve DMFT indeksi arasındaki ilişki
gösteren bulgular Tablo 1, Tablo 2, Tablo 3, Tablo 4, Tablo5 ve Tablo 6’da verildi.
Tablo 1. DMFT ile TAS1R3 (rs307355) arasındaki ilişki
TAS1R3 (rs307355)
CC (Wild)
n=161
CT (Heterozigot)
n=39
TT (Mutant)
n=5
p
DMFT 6,37±4,16
6,00[3,00-9,00]
7,38±5,35
7,00[4,00-9,00]
6,00±4,30
8,00[1,50-9,50]
0,838
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunamadı (p=0,838).
Tablo 2. DMFT ile TAS1R2 (rs35874116) arasındaki ilişki
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
180
TAS1R2 (rs35874116)
CC(Wild)
n=22
CT(Heterozigot)
n=81
TT(Mutant)
n=100
p değeri
DMFT 7,32±3,21
7,00[5,00-9,25]
6,30±4,03
6,00[3,50-9,00]
6,66±4,91
6,00[3,00-9,00]
0,841
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
farklılık olmadığı görüldü (p=0,841).
Tablo 3. DMFT ile TAS1R2 (rs9701796) arasındaki ilişki
TAS1R2 (rs9701796)
CC(wild)
n=131
CG(Heterozig
ot)
n=66
GG(Mutant)
n=8
p değeri
DMFT 6,40±4,47 6,80±4,01 7,00±6,70 0,570
6,00[3,00-
9,00]
6,00[3,75-
10,00]
6,00[2,50-
8,00]
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur. (p=0,570).
Tablo 4. DMFT ile TAS2R38 (rs10246939) arasındaki ilişki
TAS2R38 (rs10246939)
CC (Wild)
n=54
CT (Heterozigot)
n=108
TT (Mutant)
n=42
p
DMFT 6,59±4,52 6,45±4,36 6,69±4,53 0,827
6,00[3,00-10,00] 6,00[3,00-9,00] 6,00[3,00-9,00]
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
farklılık olmadığı tespit edildi (p=0,827).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
181
Tablo 5. DMFT ile TAS2R38 (rs713598) arasındaki ilişki
TAS2R38 (rs713598)
CC(wild)
n=54
CG(Heterozigot)
n=104
GG(Mutant)
n=46
p
DMFT 6,70±4,75
6,00[3,00-9,00]
6,33±4,14
6,00[3,00-9,00]
6,91±4,71
6,00[3,75-10,00]
0,526
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
değişiklik olmadığı bulundu (p=0,526).
Tablo 6. DMFT ile TAS2R38 (rs1726866) arasındaki ilişki
TAS2R38 (rs1726866)
AA(Wild)
n=43
AG(Heterozigot)
n=107
GG(Mutant)
n=54
p değeri
DMFT 6,79±4,53
6,00[3,00-9,00]
6,38±4,35
6,00[3,00-9,00]
6,65±4,53
6,00[3,00-10,00]
0,718
Genotip grupları arasında DMFT değerleri bakımından istatisitksel olarak anlamlı bir
farklılık olmadığı görüldü (p=0,718).
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Diş çürüğü ile genetik faktörler arasındaki ilişkiyi belirlemek için, farklı yaş
aralıklarında ve farklı tat alma gen polimorfizmleri ile yapılan çalışmalar mevcuttur. TAS1R2
geninin pediatrik grupta incelendiği çalışmaların yanısıra (Haznedarolu 2015, Holla 2015),
yetişkinlerin dahil edildiği (Kulkarnie 2013, Robino 2014) çalışmalarda bulunmaktadır.
Haznedaroğlu ve ark. yaptıkları çalışmada DMFT indeksi ile TASR2 gen polimorfizmi arasında
ilişki bulmamışken, aynı çalışmada hem daimi dişleri hemde süt dişlerinden alınan
DMFT+dmft ile karşılaştırdıklarında anlamlı sonuç bulmuşlardır. Kulkanie ve ark. yetişkilerde
GLUT2 ve TAS1R2 genlerinin diş çürüğü ile arasındaki ilişkiye bakmış ve her ikisininde çürük
oluşumuna ile direk etkisi olduğunu bildirmişlerdir.
Farklı yaş gruplarının dışında, TAS1R2, TAS2R38, GNAT3 gibi farklı genlerin etkilerini
belirlemek amaçlı (Wendell 2010) veya sadece tatlı tad algısını yöneten TAS1R2 ve GLUT2
genleri ile çürük gelişimi arasındaki ilişkiyi (Robino 2014) değerlendiren çalışmalar da
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
182
mevcuttur. Wendell ve ark çalışmaları sonucunda TAS1R2 ve TAS2R38 genlerinin çürük riski
ve/veya çürükten korunmasında etkili olduğunu bulmuşlardır. Robino ve ark ise TAS1R2 and
GLUT2 genleri ile çürük gelişimi arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında sonuçlarını;
TAS1R2 ve GLUT2 bazı gen polimorfizmlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde çürük
gelişiminde etkili olduğu şeklinde raporlamışlardır.
Diş çürüğü gelişimi ile tad alma algısı gen polimorfizleri arasındaki ilişkiye bakmayı
planladığımız çalışmamızda acı tad alma geni olan TAS2R38’in bugüne kadar tespit edilen 3
polimorfizmi (rs10246939, rs713598, rs17268663) olduğundan dolayı her üçü de çalışma
planına dahil edildi. Tatlı tad alma gen polimorfizmlerinin seçerken ise literatürdeki çalışmalar
incelendi ve Haznedaroğlu ve ark. ülkemizde pediatrik hasta grubunda değerlendirdiği TAS1R2
(rs35874116, rs9701796) TAS1R3 (rs307355) polimorfizmleri çalışmaya dahil edildi
(Haznedarolu 2015).
Tablo 1,2,3,4,5 ve 6’da belirtildiği üzere acı ve tatlı tat alma reseptör gen
polimorfizmleri ile DMFT değerleri arasında anlamlı bir farklılık bulunamadı. Bunun temel
nedeni örneklem grubunun rastgele seçilmesi ve dahil edilen hasta populasyonuna ait DMFT
indeksinin ortalama bir değer olmasından kaynaklanabileceğini düşünmekteyiz. Ancak bu
çalışmada amaçlanan daha önce toplu olarak bakılmamış tat alma reseptörlerini incelemek ve
ileri çalışmalar için bir başlangıç oluşturmasıdır. Bundan sonraki çalışmalarda daha fazla örnek,
daha fazla tat reseptörü ve DMFT indeksinin düşük ve yüksek olduğu farklı gruplar
belirleyerek, hem bölgemize ait bir veri tabanı oluşturmayı hem de literarüre katkı sağlamayı
hedeflemekteyiz.
KAYNAKLAR
Wendell, S., Wang, X., Brown, M., Cooper, M. E., DeSensi, R. S., Weyant, R. J., Marazita,
M. L. (2010). Taste genes associated with dental caries. Journal of dental research, 89(11),
1198-1202.
Bretz, W. A., Corby, P. M., Melo, M. R., Coelho, M. Q., Costa, S. M., Robinson, M., Hart,
T. C. (2006). Heritability estimates for dental caries and sucrose sweetness
preference. Archives of oral biology, 51(12), 1156-1160.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
183
Boraas, J. C., Messer, L. B., & Till, M. J. (1988). A genetic contribution to dental caries,
occlusion, and morphology as demonstrated by twins reared apart. Journal of dental
research, 67(9), 1150-1155.
Conry, J. P., Messer, L. B., Boraas, J. C., Aeppli, D. P., & Bouchard Jr, T. J. (1993). Dental
caries and treatment characteristics in human twins reared apart. Archives of oral
biology, 38(11), 937-943.
Bretz, W. A., Corby, P. M., Schork, N. J., Robinson, M. T., Coelho, M., Costa, S., Hart, T.
C. (2005). Longitudinal analysis of heritability for dental caries traits. Journal of dental
research, 84(11), 1047-1051.
Wang, X., Shaffer, J. R., Weyant, R. J., Cuenco, K. T., DeSensi, R. S., Crout, R., Marazita,
M. L. (2010). Genes and their effects on dental caries may differ between primary and
permanent dentitions. Caries Research, 44(3), 277-284.
Haznedaroğlu, E., Koldemir-Gündüz, M., Bakır-Coşkun, N., Bozkuş, H. M., Çağatay, P.,
Süsleyici-Duman, B., & Menteş, A. (2015). Association of sweet taste receptor gene
polymorphisms with dental caries experience in school children. Caries research, 49(3),
275-281.
Liu, H., Deng, H., Cao, C. F., & Ono, H. (1998). Genetic analysis of dental traits in 82 pairs
of female-female twins. The Chinese journal of dental research: the official journal of the
Scientific Section of the Chinese Stomatological Association (CSA), 1(3), 12-16.
Shuler, C. F. (2001). Inherited risks for susceptibility to dental caries. Journal of dental
education, 65(10), 1038-1045.
Nariyama, M., Shimizu, K., Uematsu, T., Maeda, T. (2004). Identification of chromosomes
associated with dental caries susceptibility using quantitative trait locus analysis in
mice. Caries research, 38(2), 79-84.
San Gabriel, A. M. (2015). Taste receptors in the gastrointestinal system. Flavour, 4(1), 14.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
184
Kim, U. K., Wooding, S., Riaz, N., Jorde, L. B., Drayna, D. (2006). Variation in the human
TAS1R taste receptor genes. Chemical senses, 31(7), 599-611.
Opal, S., Garg, S., Jain, J., Walia, I. (2015). Genetic factors affecting dental caries
risk. Australian dental journal, 60(1), 2-11.
Fushan, A. A., Simons, C. T., Slack, J. P., Manichaikul, A., Drayna, D. (2009). Allelic
polymorphism within the TAS1R3 promoter is associated with human taste sensitivity to
sucrose. Current Biology, 19(15), 1288-1293.
Duffy, V. B., Davidson, A. C., Kidd, J. R., Kidd, K. K., Speed, W. C., Pakstis, A. J.,
Bartoshuk, L. M. (2004). Bitter receptor gene (TAS2R38), 6‐n‐propylthiouracil (PROP)
bitterness and alcohol intake. Alcoholism: Clinical and Experimental Research, 28(11),
1629-1637.
Kulkarni, G. V., Chng, T., Eny, K. M., Nielsen, D., Wessman, C., El-Sohemy, A. (2013).
Association of GLUT2 and TAS1R2 genotypes with risk for dental caries. Caries
research, 47(3), 219-225.
Holla, L. I., Linhartova, P. B., Lucanova, S., Kastovsky, J., Musilova, K., Bartosova, M.,
Dusek, L. (2015). GLUT2 and TAS1R2 polymorphisms and susceptibility to dental
caries. Caries research, 49(4), 417-424.
Using Principles Of Photovoltaic Panels On Vertical Buildings
Dr. Riyad ŞİHAB
Abstract:
The energy crisis of the 1970s helped to understand the importance of alternative energy sources
and that the fossil fuel resources which used extensively after the industrial revolution were not
environmentally friendly and renewable. The construction sector, which causes environmental
pollution by using a significant portion of natural resources, uses energy in construction,
utilization and demolition stages starting from the step of removing the raw material.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
185
From both energy, and ecology policy points of view, buildings need to promote a trend toward
the development of energy conservation, cost-effective way to reduce energy use,
environmentally safe facilities, and sustainable architecture. In the last twenty years, great
improvements have been made in the energy efficiency of buildings. However, the gains, in
passive and active approaches, already made are seemed to be just a start to the process.
Photovoltaics integrated into buildings can help to take building technology to the next step, by
generating electricity while enhancing efficiency. The vertical building envelope has an
important role in creation of the architectural form and the ambiance in consistency with the
function and external environment of the building. Naturally, the designs of optional forms of
envelope are directly related to the effective using of PV panels. Within this context, the article
will introduce you to the basic design principles of building envelope with PV panels. The aim
of this study is to give a brief summary of PV systems, options and opportunities of effective
using in vertical building envelope, and constructional necessities.
Key words: Energy conservation, Photovoltaic, vertical building.
Introduction
Although there have been great advances in energy-efficient buildings over the last two decades, passive
and active approaches have been seen as the beginning of the development process. While increasing
the energy efficiency, the integration of the photovoltaic (PV) panels, which produce electricity, into the
structures leads the construction technology to an advanced stage. The trend seen in PVs and building
technologies in recent years shows that PVs will be the product of construction.
With this approach, the building shell is transformed from the energy-consuming building element into
an energy-producing building component. The vertical structure shell has an important role in the
formation of the architectural form as well as the internal and external environment. For this reason, the
design of the shell, the proportion of the massive parts and the detail of the building shell are of particular
importance in order to provide the comfort conditions required. Especially in PV integrated construction
these features are more important.
In addition to providing these features in integrated systems, it is also possible to take into
account the characteristics of PVs that affect system options and shell design. For example, for
an optimum result, the PV system needs to be installed not only in the proper slope but also in
the best way to achieve the best sun angle. As a result, the possible forms of the structure shell
are directly related to the efficient use of PV panels. In this context, in this research, the
possibility of deposition of PV panelled vertical building shell will be introduced in accordance
with the basic design principles of a building facade.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
186
Photovoltaic System
1. Photovoltaic system appeared in 1893 by Becquerel.Di
2-Most improved in 1970 after the oil crisis.
3-In The purpose of the 3-photovolaic system is high efficiency, low cost.
4-The material used in the photovoltaic system is semi-conductive material.
5- While the cost of PV cells was $ 200 / waat in 1974, it decreased to $ 2 / waat in 2000.
5-While the cost of 5-PV cells was $ 200 / waat in 1974, this value was reduced to $ 2 / waat
in 2000.
6- The PV modules are formed by a combination of only small battery cells. Today's
photovoltaic system is produced in one piece and we have reached the 30-year maintenance-
free system.
5-photovoltaic system is semi-conductive mate Wa While the cost of PV cells in 1974 was $
200 / waat, in 2000 it was reduced to $ 2 / waat..
6-PV modules are formed by a combination of only small battery cells. Today's photovoltaic
system is produced in one piece and we have reached a 30-year maintenance free system.
From the photovoltaic system, to be installed with the study the maximum efficiency is aimed.
For this purpose, PVsyst package program without using photovoltaic system has been done to
determine how much energy the system will produce in 15 different angles on month basis and
the most efficient angle is determined.
Sunshine Duration
Dazkırı district between the years of 2004-2014 by taking the average of the daily sunshine on
a graph showing the time is shown on the side. The most important factor in the energy
production of photovoltaic systems is the sunbathing time. Energy production increases with
increasing sunshine duration.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
187
Figure1. The average monthly sunshine duration (hours)
Daily temperature
The graph showing the daily temperature level on a monthly basis by taking the average of
Dazkırı district between 2004-2014 is shown on the side. Another factor affecting the energy
production of photovoltaic systems is temperature.
0
2
4
6
8
10
12
Jan. Feb. Mar. Apr. May Jun. Jul. Aug. Sep. Oct. Nov. Dec.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
188
Figure 2. The average daily temperature on a monthly basis
Radiosian Values (Radiation Intensity)kWh/ m2
Dazkırı district of the region between the years 2004-2014 by taking the average of daily graphs
showing the daily radiation is shown on the side. As the radiation value increases, the energy
produced by the photovoltaic system increases.
0
5
10
15
20
25
0
5
10
15
20
25
Jan.
Feb.
Mar.
Apr.
May
Jun.
Jul.
Aug.
Sep.
Oct.
Nov.
Dec.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
189
3. The values average monthly average daily solar radiation values for Dazkiri region
Monthly total energy quantities w / hr. produced at 15 different angles
Figure: Table 3. Shows the maximum monthly amount of energy produced at different angles.
Results;
1-The study, which applied in Dazkırı-Afyonkarahisar on a building on the roof of the Network
was established to obtain 100wp.
2-Monocrystalline solar panel and 15 different angles in the photovoltaic system to be used in
this study, aiming to obtain the highest efficiency according to the monthly period
3-In this study, the most effective variable of photovoltaic panels, sunshine duration. The data
used has been provided by Develet Meteorology Directorate for the last ten years.
4-Network connected photovoltaic system with zero degrees of 70 degrees five degrees with a
range of 15 degrees for the study was done.
5-The highest energy in the winter months is 45 degrees and 55 degrees, and in the summer
months it varies between zero and 10 degrees.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
190
6- On a monthly basis, the energy production is 3000watts / hour in winter and up to 5000watts
/ hour in the summer months.
Conclusion
The increasingly of imaging environmental depletion and pollution of fossil fuels has led people
to create and use of renewable energy sources. Renewable energy sources in our country have
not used for energy production as much as in developed countries. These resources like
renewable energies are endless and easily accessible like solar energy. Also these are most
important resources for next generations.
The reason of choosing this kind of resource, related to solar cells which can be converted
directly into electrical energy. The most significant cause for not using photovoltaic system is
the cost especially in our country because it is higher than those fossil fuels systems, which will
be established with respect to this study. By the means of this study the most oblique angle
which has obtained by these calculations. Optimal angle of the photovoltaic system has been
identified in Dazkiri as 35 degrees. The angle of the photovoltaic system is provided with a
4.8% change in energy savings each month. The changing in the season and the slope of the
photovoltaic system energy provides savings about rate of 3.4%.
Finally it be said that the location of vertical of panel will not be able to change the efficiency
because the important issue here is the direction of the sun and the location of surface which
has been used for installation. So when the sun becomes as vertical to the external wall of the
building which supplied or covered by panel it be available for production of energy at the
morning.
References:
A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Performance of Monocrystalline Solar Panel Established in
Afyonkarahisar”, International Journal of Current Research, Vol. 7, Issue, 12, pp.24711-24714,
December, 2015
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
191
A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Performance of Polycrystalline Solar Panel Established in
Afyonkarahisar”, International Journal of Current Research, Vol. 7, Issue, 12, pp.24715-24718,
December, 2015
A. Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu “The Study Of The Performance Of Thin-Film Solar Panels
Established In Afyonkarahisar” Journal of Multidisciplinary Engineering Science and Technology
(JMEST), Vol. 2 Issue 11, pp.3340-3344, November – 2015
Y.Oğuz, A.Karakan and B.Uslu, “Comparison of Energy Generated on Different Solar Panels,
Energy Flow Control and Efficiency Analysis” International Journal of Electrical Energy, Vol. 3,
No. 1, pp. 37-42, March 2015
T.Özer, Y.Oğuz, “Monocrystalline,Polycrystalline And Black Thin Solar Panels Comparesion
In Generated Power At Hybrid Power Generation System”, 2nd International Conference on
Engineering Technology and Applied Sciences, Technical University of Cluj-Napoca Romania 20-21
April 2017
A.Karakan, Y.Oğuz, “The Study Of The Performance Of Thin-Film Solar Panels Established In
Afyonkarahisar” 4th International Symposium on Development Of KOP Region, October 21-23,
2016, Karaman/TURKEY
T.Özer, Y.Oğuz, “Monocrystalline and Polycrystalline Solar Panels Comparısıon in Terms of
Generated Power at Hybrid Power Generation System” ENTECH ’16 / 4th International Energy
Technologies Conference, 15th to 16th December 2016 , Istanbul, Turkey
A.Karakan, Y.Oğuz, “Investigation of The Photovoltaic Systems Applied to existing buildings:
the case of Afyonkarahisar” 2nd International Sustainable Buildings Symposium, 28-30 May 2015
Ankara/TURKEY
Y. Oğuz, A. Karakan, “On Earth Clean Applied In Existing Buildings (Wind And Solar) Energy
Systems And Investigation Investigation Of Afyonkarahisar Applicability” Third International
GreenAge Symposium, pp 220-235, 15 – 17 April 2015 / Istanbul- Turkey.
Y.Oğuz, A.Karakan, B.Uslu “Afyonkarahisarda Kurulu olan Monokristal, Polikristal ve İnce
Film Güneş Panellerinin Verimliklerinin İncelenmesi”, Tesisat Mühendisliği Dergisi, Sayı 149
pp.47-58, Eylül/Ekim 2015
Y.Oğuz, A.Karakan, “Afyonkarahisar’da Kurulu Olan İnce Film Güneş Panelinin Enerji
Üretiminin Bilgisayar Destekli Olarak İncelenmesi”, VIII. Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Sempozyumu, pp.63-67, 15-16 Ekim 2015 Adana/Turkey
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
192
A.Karakan, Y.Oğuz, B.Uslu, “Üç Farklı Malzemeden Üretilmiş Güneş Panellerinin Elektrik
Enerjisi Üretimlerinin Karşılaştırılması” II.KOP
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
193
Mersin Orta Toroslar’da Sinap, Gözne ve Belenkeşlik Kaleleri
Dr.Öğr.Üye. Halil SÖZLÜ 1
Dr.Öğr.Üye. Lale YILMAZ**
Özet
Kilikya, Anadolu’da Akdeniz’in doğusunda yer alan denizsel ve karasal alana sahip,
stratejik bir konumdadır. Toros dağ geçitleri karayolunu deniz yoluna bağlamaktadır. Güzergâh
üzerinde çok sayıda kale yapısı bulunmaktadır. Bu yapıların yerel beylere ait olabileceği
düşünülen konut veya karakol yapıları olduğu öne sürülmüştür. Yapılar Ermeni Baronluğu’nun
egemenliği dönemine, 1080-1375 yılları arasına tarihlendirilir. Kilikya bölgesinde çok sayıda
kalenin bulunması kara yolunu deniz yoluna bağlayan önemli güzergâhların güvenliğinin
sağlanması kaygısına bağlanabilir. Kilikya’nın güney Anadolu’da ticaret rotalarına katılımının
en önemli göstergesi ve işlevsel karşılığı Akdeniz ile Anadolu arasında bağlantı kuran dağ
geçitlerinin varlığıdır. Kilikia bölgesi, limanları sayesinde ürünlerin karasal bölgelere aktarımı
ile doğu ve batı ticaretinin Kilikya limanlarına ulaşımını sağlamaktadır. Rotaların bağlandığı
güzergâhların jeopolitik ve jeostratejik konumu dağ geçitleriyle desteklenmiştir. Makalede
Kilikya geçitlerinin güneye uzanan güzergâhlarına ait en önemli kanıtlar olan Ortaçağ kaleleri
arasında Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri konu alınmıştır. Yapıların koruma ve bakım
işlemlerinin yeteri kadar gerçekleştirilemediği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler:
Akdeniz, Kilikya, Mersin, Ortaçağ, Kale
Abstract
Sinap, Gözne and Belenkeşlik Castles in Central Tauros Mountains in Mersin
Cilicia has a strategic location with a marine and terrestrial area in the eastern
Mediterranean. And the Taurus mountains’ passes connect the overland routsto the sea routes.
There are many castle structures on the route. It has been suggested that these buildings are
houses or outposts that may be belonging to local lords. The buildings are dated to the period
of the domination of the Armenian Kingdom between the years 1080-1375. The presence of a
1 Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi,
Adres: Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Çiftlikköy Kampüsü, 33343-Mersin /
TÜRKİYE,
Tel: (0324) 361 00 01
E-posta: [email protected] ** Mersin Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Turizm Rehberliği Bölümü, Çiftlikköy Kampüsü, 33343 Mersin /
TÜRKİYE, E-posta: [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
194
number of fortresses in the Cilicia region can be attributed to the concern of ensuring the safety
of important routes connecting the road to the sea. The most important indicator of region’s
participation in trade routes in southern Anatolia is the existence of mountain passages
connecting the Mediterranean and Anatolia. The Cilician region provides transportation of the
products to the terrestrial regions and the east and west trade to the ports of Cilicia with harbor
settlements. The geopolitical and geostrategic position of the routes where the routes are
connected is supported by mountain passages. In the article, Sinap, Gözne and Belenkeşlik
fortresses are examined, among the medieval fortresses which are the most important evidence
of the southern route of Cilicia. It has been determined that the protection and maintenance of
the these castles cannot be fulfilled.
Keywords:
Mediterranean, Cilicia, Mersin Middle Age, castle.
GİRİŞ
Kilikya bölgesi genel bir tanımla; Anadolu’da Akdeniz Bölgesinde Alanya’nın
doğusundan başlayan ve Suriye kıyılarına kadar ulaşan kıyı şeridi ile kuzeyde Karaman’a
uzanan ve Çukurova’yı da kaplayan alandır. Anadolu’da Akdeniz’in doğusunda yer alan
denizsel ve karasal alana sahip, stratejik bir konumdadır. Strabon, Kilikya bölgesinin sınırlarını
batıda Korakesion (Alanya) ile başladığını kaydetmiştir: “Kilikya’da ilk olarak, çok dik bir
kayaya oturmuş bir kale olan Korakesion’a gelinir. (….) Tauros’un dışında kalan Kilikya’ya
gelince, onun bir parçası Trakheia ve diğeri Pedias olarak adlandırılır.” (Strabon, 2005: 253).
Kilikia Pedias, Ovalık Kilikya ve Kilikia Trakheia ise Dağlık Kilikya olarak tanımlanmaktadır.
İlki bugünkü Çukurova’yı ikincisi ise Çukurova’nın batısında yer alan Toros Dağları’nın
eteğindeki kayalık bölgeyi içine alıyordu. Kilikia, kıyısının dar oluşu, düzlük toprağının az
görülmesi ile karakterize edilmiştir. Bölgenin deniz ve kara ulaşımında avantaj olarak görülen
coğrafi özellikleri kuzeyde dezavantaja dönüşebilmektedir. Buna karşın Toros Dağları’nda yer
alan Kilikya Kapıları ve diğer geçitlerle ulaşım sağlanmıştır. Konya Ovası ile Akdeniz kıyısında
yer alan limanlar arasındaki ulaşım bu güzergâhlarla sağlanıyordu. Asurlardan başlayarak
kullanıldığı düşünülen dağ yollarının ticaret ve ulaşım amaçlı olarak limanlara erişebilmeleri
için ana ve tâli yolların güvenliğini sağlayan kale yapıları inşa edilmiştir. Bölgedeki kalelerin
Bizans devrinde var olan ve özellikle 1080-1375 yılları arasında Ermeni egemenliği döneminde
sağlamlaştırılan kaleler olduğu görüşü yaygındır (Youngs, 1965: 113-134). Bu kaleler Doğu
Kilikya yolunda belirli aralıklarla inşa edildiği anlaşılan uzun ve zorlu güzergâhın güvenliğini
sağlayan yapılardır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
195
Kilikya’nın güney Anadolu’da ticaret rotalarına katılımının en önemli göstergesi ve
işlevsel karşılığı Akdeniz ile Anadolu arasında bağlantı kuran dağ geçitlerinin varlığıdır.
Kilikya bölgesi, limanları sayesinde ürünlerin karasal bölgelere aktarımı ile doğu ve batı
ticaretinin Kilikya limanlarına ulaşımını sağlamaktadır. Yolların bağlandığı güzergâhların
jeopolitik ve jeostratejik önemi ise dağ geçitleriyle gerçekleşmiştir. Akdeniz bölgesinin içindeki
ticaret yollarında Uzak Doğu’dan Akdeniz’e ulaşan güzergâh aracılığıyla Kilikia’ya gelen
ürünlerin Orta Anadolu’ya sevk edilebileceği iki önemli yerden biri Gülek Geçidi; diğeri ise
Üsküyen Geçidi’dir. Kilikia Pylai (Kilikya Kapıları) olarak adlandırılan Gülek Geçidi’ne
ulaşabilmek için Tarsus; Üsküyen Geçidi içinse Anazarbus güzergâhı kullanılırdı (Durukan
2015: 1-7). Deniz bağlantısını kuran rotaların bir anlamda başlangıç noktası olan bu geçitler
sayesinde getirilen ürünler, önce Kilikya bölgesinin kuzeyine, ardından limanlar aracılığıyla
doğu ve batı ülkelerine ulaştırılıyordu. Konya Ovası ile Akdeniz kıyısı arasında günümüzde de
geçerli olan üç ana yoldan söz edilmektedir: Bu yollardan birincisi, bugünkü Gülek
Boğazı’ndan Tarsus’a inen Doğu Yolu; ikincisi, Akseki’den güneye Arkaik dönemdeki Isauria-
Pamphylia sınırında bulunan günümüzde Antalya’ya ulaşan Batı yolu ve üçüncü olarak
günümüzde Karaman’dan Mut’a ve oradan Silifke’ye ulaşan Dağlık Kilikya Yolu (Karauğuz,
Doğanay, 2004: 1-43).
Ortaçağ’da Bizans devrinde Kilikia bölgesinin Ermeni hanedanlarının yönetimine
verildiği ve 14. yüzyıl sonlarına kadar sürdüğü kaydedilmiştir. Kilikia bölgesinin ovalık bölgesi
merkez olmak üzere dağlık alanı kapsayan önemli bir bölümü, Bizans devrinde 11. yüzyılın
sonlarından başlayarak Ermeni Krallığı veya Ermeni Baronluğu olarak adlandırılan
hanedanların egemenliğinde kalmıştır. Ermeni Kralı II. Gagik’in (1042-1045) suikastının
ardından Ruben Bey kendi adamlarıyla Kilikya’ya yerleşir ve buradaki Ermeniler’in liderliğini
üstlenerek 1080 yılında Ermeni Beyliği kurar. Bu kuruluşun nedeni Bizans Devleti’nin 1071
sonrasında Anadolu’da egemenlik gücünü yitirmeye başlaması olduğu öne sürülmüştür (Aktok
Kaşgarlı, 1990: 3).
Bizans imparatorları 12. yüzyılda Anadolu’da yerleşik Ermeni prensliklerini Doğu’dan
gelen saldırılara kalkan olarak kullanmışlardır. Ancak bir merkezden idare edilemeyen
bağımsız Ermeni prenslikleri üzerinde egemenlik kurmak güç olmuştur. Haçlı seferleri ve
Danişmentli Beyliği’nin (1071-1178) yıkılmasıyla beraber Ermeniler, İç Anadolu’nun güney
ve güneydoğusuna Toros ve Amanos dağlarıyla sınırlanan Kilikya’nın güneyine yayılmaya
başlamışlardır. 1129 yılından itibaren Haçlıların yardımıyla Kilikya’nın önemli kalelerini ele
geçirmişlerdir. Bu kaleler, Bizans ve Antakya Devleti’nin toprakları arasında tampon bölge
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
196
oluşturmuştur. Bizans İmparatoru II. Ioannes Komnenos’un 1137’de Kilikya’ya yaptığı sefer
sırasında, Tarsus, Adana ve Misis (Mimistra) yeniden alınmıştır. Bizans egemenliğini uzunca
bir süre reddeden ve mücadelelerde bulunan I. Ruben’in büyük oğlu I. Kostandin, Bizans
devletine ait bazı kaleleri ve bölgeleri ele geçirir. 1098 yılında Adana’da Vahka (Feke) kalesini
fethederek yeniden inşa ettirir (Akpolat, 2008: 1-14). Böylelikle beyliğin başkenti Feke olarak
ilan edilir. Ermeni Krallığı döneminde Haçlı prenslikleri arasında ittifak oluşmuştur. I. Toros
döneminde, 1104 yılında Ovalık Kilikya’yı, Sis (Kozan) ve Anavarza kalesi Bizans’tan alınır.
1111 yılında birkaç Bizans kalesi daha ele geçirilmiştir. Bizans imparatoru I. Aleksios, Toros
Bey’in hâkimiyetini tanımak zorunda kalmış ve özerk bir bölge olarak Kilikya’yı kabul etmiştir.
I. Levon, Bizans ordularını 1132 yılında yenilgiye uğratarak Ovalık Kilikya’ya tamamen
egemen olmuştur. 1275 ve 1276 yıllarında Memlukler Kilikya Ermeni Krallığına saldırmıştır.
1375 yılı, Ermeni Krallığı’nın varisinin olmaması nedeniyle çöküş tarihi olarak kabul edilir
(Kalloshyan, 2014: 1-7).
Ermeni Krallığı’na ait kalelerin Ortaçağ adları bilinmemekle birlikte La Chronique
attribuée a Smbat içinde, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgede Hetum ve kardeşlerinin egemen
olduğu yerler şöyle kaydedilmiştir: Smbat’a ait yerleşmeler, Paperawn (günümüzde Paperon -
Çandır Kalesi), Smbatay Klay (Smbat’ın kalesi), Astaros, Farxni, Papatul, Sik ve Murandin;
Avşin’e ait olan yerleşmeler ise Kiwrikos, Mitizawn, Maniawn ve Kanc olarak belirtilmiştir.
Buna göre Smbat’ın Kalesi’nin (şato) Paperon yakınlarında olabileceği öne sürülmüştür
(Dedeyan, 1980: 115). Paperon kalesine en yakın konumda bulunan Sinap Kalesi’nin Smbat’ın
veya dönemin yerel beyinin konutu olduğu düşünülebilir. Makalede Kilikya geçitlerinin güneye
uzanan güzergâhlarına ait Ortaçağ savunma yapıları arasında Sinap, Gözne ve Belenkeşlik
kaleleri incelenmiştir (Harita 1).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
197
Harita 1: Dağlık Kilikya bölgesi (Edwards’dan sonra, 1987)
SİNAP KALESİ
Mersin’in 35 km kuzeyinde, Ayvagediği Yaylası’na ulaşılmadan doğuya dönülen ve
Çandır Kalesi’ne giden yol üzerinde bulunmaktadır. Gözne Kalesi’nin yaklaşık 9 km
kuzeyindedir. Sinap Kalesi kuvvetle muhtemel bölgenin büyük kalelerinden biri olan Çandır
Kalesi’ne bağlı bir askeri karakol veya gözetleme kulesi işlevi taşımaktadır. Kale, Mersin’i,
Belenkeşlik – Gözne – Sinap – Çandır – Lampron – Gülek kalelerini izleyerek Pozantı ve
Ulukışla’ya ulaşan, Belenkeşlik – Gözne – Sinap – Çandır – Evciler kalelerini izleyerek Ereğli
güzergâhına bağlanan ara yollar üzerinde kurulan kaleler zincirine dahil olan önemli bir yapı
konumundadır (Fotoğraf 1).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
198
Fotoğraf 1: Sinap Kalesi, genel görünüm, 2018.
Kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı olan kale, 13.27x9.47 m ölçülerindedir (Plan
1). Her köşesinde dairesel formlu birer kule bulunan kalenin beden duvarları günümüzde tahrip
olmuş durumdadır. Doğu ve batı duvarında açıklıklar meydana gelmiştir. Yapıya giriş kapısının
doğu cephede yer aldığı günümüzdeki izlerden anlaşılmaktadır. Bu cephede bulunan bordür
şeklindeki zikzak motifi bu bölümün kapı olabileceği yorumunu getirmektedir. Doğu cephede
pencere açıklığı bulunmamaktadır. Güney cephedeki iki mazgal pencereden doğudakinin içe
bakan genişliği 0.88 m iken dışa bakan kısmı 0.9 m olarak tespit edilmiştir. Diğer mazgal
pencere içte 0.90 m, dışta 0.11 m genişliğe sahiptir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
199
Plan 1: Sinap Kalesi, plan. (Edwards’dan sonra, 1987)
Batı cephede de iki mazgal pencere açıklığı vardır. Bunlardan güneydeki 0.90 m ve 0.9
m ölçülerindeyken, diğeri 0.90 m ve 0.7 m ölçülerine sahiptir. Batı cephenin ortasında yıkıntı
alanı meydana gelmiştir. Kuzey cephede tek mazgal pencere yer almaktadır. Bu mazgalın içe
bakan genişliği 0.93 m, dışa bakan genişliği 0.12 m ölçülerindedir. Kuzey cephenin hemen
dışında, ana kaya üzerine oyularak yapılmış dört tane küçük oyuk vardır. Bunların su yapılarıyla
bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Daha ayrıntılı bir bilgiye ulaşabilmek için arkeolojik kazıya
ihtiyaç duyulmaktadır. Sinap Kalesinin tüm cephelerinde duvarların tamamını saran
sarmaşıklar görülmektedir. Bu bitki örtüsü yapının duvarlarına ciddi derecede zarar vermiş
durumdadır. Yapının içinden köklenerek taşları birbirinden ayıracak düzeyde bir tahribat veren
bitki örtüsünü yapının duvarlarından ayırmak olanaksızdır.
Yapının iç mekanında, iki katlı olabileceğine dair izler görülmektedir (Fotoğraf 2).
Kuzey duvarı mazgal pencere alt hizasındaki duvar dokusundan ve doğu duvarındaki tonoz
başlangıcına dair izlerden iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Doğu duvarında kapıya yakın yerde
ve duvar içinde bir su teknesi bulunmakta ve bunun bir künkle iç kısma bağlantısı olduğu
anlaşılmaktadır. Olasılıkla bu künkün iç kısımda bir sarnıçla bağlantısı bulunmaktaydı. Yapının
inşasında düzgün kesme taş, ortası kabartılmış (bosajlı) kenarları düzgün kesme taşlar
kullanılmıştır. Duvar dolgularında ise moloz ve kırma taş malzeme kullanılmıştır. Herhangi bir
kitabesi bulunmayan yapının, Ortaçağ’da 11.–12. yüzyılda inşa edilmiş olabileceği
düşünülmektedir.
Fotoğraf 2: Sinap Kalesi, iç mekan, 2018.
GÖZNE KALESİ
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
200
Mersin’in 29 km kuzeyinde, Gözne yerleşmesinde bulunan yapı ana kaya üzerinde
çevreye hakim bir konumdadır. Sinap Kalesi gibi burasının da büyük ölçekli bir kaleden ziyade,
güzergâhın güvenliğini ve kontrolünü sağlamak için inşa edilmiş bir karakol olabileceği
düşünülmektedir. Kale, Mersin’i İç Anadolu’ya bağlayan ara yol güzergâhı üzerinde olması
bakımından önem taşımaktadır (Fotoğraf 3). Gözne Kalesi, Sinap kalesinden farklı olarak iki
bölümlü yapılmış ve birimlerden biri altıgen formludur. Bu bakımdan karakol veya gözetleme
kulesinden farklı bir işlevi olabileceği düşüncesi doğmaktadır. Altıgen mekanın içerisinde
tonoz kilit taşları üzerinde bulunan süslemeler kaleye ait bu birimin yüksek rütbeli kimseler
veya yöneticiler tarafından kullanılmış olabileceğini göstermektedir.
Fotoğraf 3: Gözne, genel görünüm, 2018.
İki birimden oluşan kalenin doğudaki birimi düzgün olmamakla birlikte dikdörtgene
yakın bir plana sahiptir. Yapının iç mekanı; kuzey duvarı 12.01 m, güney duvarı 11.32 m batı
duvarı 4.11 m ve doğu duvarı 3.75 m ölçülerinde olduğu için düzgün bir dikdörtgen plan
oluşmamaktadır (Plan 2).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
201
Plan 2: Gözne Kalesi, plan (Edwards’dan sonra, 1987).
Üzeri beşik tonoz ile örtülü olan mekana giriş, batı cepheden sağlanmaktadır. Kuzey
cephesinde üç adet, güneybatı köşede bir adet olmak üzere toplam dört kule ile yapı tahkim
edilmiştir. Ayrıca mekanın doğusunda mekana bitişik olarak yapılmış bir bölüm daha vardır.
Buraya giriş kapısı yoktur fakat üstteki kare formlu küçük açıklıktan içeri giriş sağlandığı
bilinmektedir. Bu mekanın zindan olabileceği düşünülmektedir. Kilikya bölgesi kalelerinde ve
genel anlamda kale mimarisinde zindanların burçların alt katında giriş kapısı olmayan, sadece
üstten açıklığı bulunan bölümler olarak düzenlendiği görülmektedir. Çok küçük ölçekli mazgal
pencereli olan zindanların da olduğu düşünülebilir.
Batı cephesinde beden duvarından dışa taşıntı yapan kapısı bulunmaktadır. Dikdörtgen
biçimli ve eyvan benzeri bir açıklığa sahip olan kapı, yarım yuvarlak kemerlidir. 1.03 m
genişliğindeki kapının üst ve güney kısımlarında onarımlarda kullanılan taşlar belirgindir. İç
mekanda beşik tonozu taşıyan üç sivri kemer görülmektedir. Kuzeyde üç, güney duvarda iki
adet kare biçiminde havalandırma delikleri bulunmaktadır. Üst örtüdeki pencere zamanla
yıkılarak büyük bir açıklık haline gelmiştir. Zindan olarak tanımladığımız mekan, 4.04x2.76 m
ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu cephesinde içe bakan genişliği 0.44 m, dışa bakan
genişliği 0.4 m olan bir mazgal pencere vardır. Bu pencere 1.07 m genişliğindeki bir niş
içerisine yerleştirilmiştir.
Kaleye ait ikinci mekan ise dikdörtgen birimin batısında yer almaktadır. Altıgen planlı
bu mekanla dikdörtgen mekan arasında küçük bir avlu bulunmaktadır. Bu altıgen mekana giriş
güney cephede yer alan kapıdan sağlanmaktadır. Daha çok bir burç biçiminde olan mekanın
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
202
üzeri tonoz ile örtülüdür. Mekanın doğu cepheye bakan açıklığı kapı olarak kullanılmıştır,
ancak günümüzde demir parmaklıkla çevrilmiş durumdadır. Bunun dışında üç pencere açıklığı
vardır. Bunlardan biri kuzey diğeri güney cephede, diğeri de doğu cephede mazgal pencere
biçimindedir.
Altıgen planlı mekana açılan güney cephedeki kapı yarım yuvarlak kemerli olup, 1.04
m genişliğindedir (Fotoğraf 4). Günümüzde demir merdivenlerle kapıya çıkış sağlanmaktadır.
Kapının iki yanında duvar içerisinde ahşap sürgü yuvaları bulunmaktadır. Kapı üzeri beşik
tonoz ile örtülüdür (Sözlü, 2016: 519-544). Aynı sürgü yuvası batı cephedeki, 0.93 m
genişliğindeki günümüzde kapalı olan kapıda da görülmektedir. Bu kapının üzeri ise çapraz
tonoz ile örtülüdür. Güneydeki pencere 1.07 m, kuzeydeki pencere 1.06 m genişliğinde olup
dışa doğru daralmaktadır. Ayrıca doğu duvarında üst örtüye yakın yerde mazgal pencere
bulunmaktadır. Üst örtüde ikinci kata geçişi sağlayan kare biçiminde bir açıklık vardır. Buradan
mekanın üst katının da kullanıldığı anlaşılmaktadır (Fotoğraf 5).
Fotoğraf 4: Gözne Kalesi, güney cephe, 2018.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
203
Fotoğraf 5: Gözne Kalesi, batı yapısından süsleme detayı.
İç mekanda tonoz kilit taşları üzerinde dört kollu yıldız ortasında çiçek / rozet motifleri
uygulanmıştır. Yıldız motifleri dizisinin geçişlerinde her bir yıldızın kolları birleşerek eşkenar
dörtgen motifi oluşturmuştur. Bu süsleme kompozisyonunun burada bulunması mekanın
taşıdığı önemin göstergesidir. Üst örtüyü taşıyan kemerin hemen yanında ve tonoz kilit
taşlarının başlangıcında yer alan taş üzerinde de dairesel formlu bir kompozisyon olduğu
belirlenmiştir ancak çok fazla tahrip olduğu için süslemenin biçimsel özelliği anlaşılamamıştır.
Yapıda düzgün kesme taş malzemenin kullanıldığı görülmektedir. Etrafı düzleştirilmiş
ortası kabarık taşlar beden duvarında sıklıkla kullanılmıştır. Yapının üst seviyesinde beden
duvarından dışa taşıntı yapan konsollar görülmektedir. Bu konsollardan sur üzerinde seğirdim
yolu ve barbataların olabileceği anlaşılmaktadır. Herhangi bir kitabesi bulunmayan yapı,
Ortaçağ’da 11.–12. yüzyıllara tarihlendirilebilir.
BELENKEŞLİK KALESİ
Mersin’in 20 km kuzeyinde Soğucak Yaylası’ndadır. Gözne Kalesi’nin 9 km
güneybatısında olan kale, ana kaya üzerine inşa edilmiştir. Ortaçağda yol güzergahını koruma
ve denetleme amacıyla inşa edilmiş askeri karakol veya gözetleme kulesi işlevi taşıyan bir
yapıdır (Fotoğraf 6).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
204
Fotoğraf 6: Belenkeşlik, genel görünüm, 2018.
Kale, 14.82x3.38 m ölçülerinde, doğu – batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir
yapıdır ve iki katlı olarak inşa edilmiştir (Plan 3). Alt kata giriş güney cephe ortasında, 1.08 m
genişliğindeki kapıdan sağlanmaktadır. Güney cephede ayrıca ikinci kat seviyesinde iki mazgal
pencere yer almaktadır. Bu pencerelerden doğudakinin iç açıklığı 0.69 m, dış açıklığı 0.6 m,
batıdaki pencerenin dış açıklığı ise 0.61 m ve 0.9 m’dir. Cephe ortasında, kapı üstüne denk
gelen kısımda, onarımda kullanılan taşlar belirgin olarak görülmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
205
Plan 3: Belenkeşlik Kalesi.
Doğu ve batı cephelerde birer mazgal pencere varken kuzey cephede üç mazgal
pencereye yer verilmiştir. Kuzey cephedeki mazgal pencerelerden ortadakinin iç kısmı yıkık
durumdadır. Cephenin batısındaki mazgalın içe açıklığı 0.66 m dış açıklık 0.8 m, doğudaki
mazgalın iç açıklığı 0.60 m dış açıklığı ise 0.6 m’dir. Kuzey cephenin üst seviyesinde onarımda
kullanılan düzgün kesme taşlar belirgin olarak anlaşılmaktadır. Arazi eğiminden dolayı bu
cephe daha yüksek bir zemine oturtulmuştur. Duvarın üzerine oturduğu ana kaya bu cephede
görülebilmektedir.
Yapının içerisine güney cephede bulunan dikdörtgen formlu ve düz lentolu kapıdan
girilmektedir. Giriş kapısı zeminden yüksek olduğu için merdivenlerle sekiz basamaklı
merdivenlerle çıkılmaktadır. Kapı üzerinde kızgın yağ dökmek için yapılan, senklendaz veya
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
206
küluhendaz denilen delikler vardır. İç mekanda üst örtüyü taşıyan iki sivri kemer ve kuzeybatı
köşede ikinci kata çıkışı sağlayan açıklık bulunmaktadır.
Sinap ve Gözne kalelerinde olduğu gibi burada da düzgün kesme taş ve ortası kabarık etrafı
çerçeve biçiminde düzeltilerek yontulmuş (bosajlı) taş kullanılmıştır. Yapıyı çevreleyen
herhangi bir sur kalıntısına rastlanmamıştır. Kitabesi bulunmayan yapının Ortaçağ’da 11.–12.
yüzyılda yapılmış olabileceği düşünülmektedir.
SONUÇ
Kilikya bölgesinin kaleler bakımından Anadolu’nun en zengin coğrafi alanına sahip
olduğu söylenebilir. Akdeniz’de uzun bir kıyı şeridine sahip olması, liman yerleşmelerinin
varlığı deniz ticaretinin çağlar boyunca sürdürülmesini sağlamıştır. Akdeniz bölgesini İç
Anadolu’ya ve güneyde Suriye’ye bağlayan ticaret yollarının varlığı, Kilikya’da kale inşasını
arttıran bir unsur olmuştur. Günümüzde Mersin il sınırları içerisinde de kalan bölgede bu
kapsamda çok sayıda kale inşa edilmiştir. Akdeniz kıyısı boyunca deniz güvenliği ve ticareti
için yapılan kaleler yer alırken, kuzeyde Toroslara doğru ilerleyerek Mersin’i İç Anadolu’ya
bağlayan ana ve ara yollar üzerinde kaleler veya askeri karakol işlevi gören savunma yapıları
inşa edilmiştir.
Makalede değerlendirilen Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri söz konusu güzergâh
üzerinde inşa edilmiş yapılar kapsamında değerlendirilebilir. Bu üç yapının plan ve yapı
bakımından ayrı niteliklere sahip olmalarına karşın ortak bir merkeze bağlı oldukları kuvvetle
muhtemeldir. Bölgede aynı güzergâhta yer alan Çandır Kalesi, çevre yapılar için yönetim
merkezi olabilecek bir konumda ve büyüklükte bir kaledir.
Sinap, Gözne ve Belenkeşlik kaleleri plan özellikleri bakımından incelendiğinde, Gözne
Kalesi’nin diğerlerinden farklı özellikler taşıdığı belirlenmiştir. Kalenin iki ayrı birimden
oluşması ve bunlardan birinin burç biçiminde altıgen plana sahip olması, yapının özgün
niteliklerini oluşturur. Ayrıca dikdörtgen planlı birimin doğusunda yer alan kapalı mekanın
zindan olabileceği öne sürülebilir. Bu nedenle Gözne Kalesi, yapısal olarak diğer iki kaleden
farklıdır. Sinap ve Belenkeşlik kalelerinin her ikisi de dikdörtgen planlı ve tek mekandan
oluşmaları açısından benzer özellik gösterirler. Araştırılan üç kale yapısı arasında yalnızca
Gözne Kalesi’nde süsleme öğeleri belirlenmiştir. Altıgen planlı mekanın tonoz kilit taşları
üzerinde yıldız, yıldız motifi dizisini bağlayan eşkenar dörtgen ve çiçek biçimli rozet motifleri
görülmektedir. Bu mekanda süsleme öğelerinin varlığı yapının ayırt edici özelliğini
oluşturmaktadır. Yapı olasılıkla yönetici veya komutanlara ayrılmış özel bir mekan veya bir
konut yapısıdır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
207
Kullanılan malzeme her üç kalede de aynı olup düzgün kesme taştır. Ancak beden
duvarlarında ortası kabarık etrafı düzleştirilmiş (bosajlı) taşlar yoğunluktadır. Bunların yanı sıra
dolgu malzemesi olarak kırma ve moloz taş kullanıldığı görülmektedir.
Bölgede inşa edilmiş kaleler arasında gözetleme ve haberleşme amaçlı yapılmış olan
kalelerden Andıl Kalesi, Lampron Kalesi yakınlarındaki Sinap Kalesi, Kuzucubelen Kalesi,
Kütüklü Kalesi ve Karafrenk Kalesi (Edwards, 1987: 74, 178, 232, 172, 170, 154) plan
bakımından benzerlik göstermektedir.
Bu bölgede kale ve kule inşalarının yoğun olması çağlar boyunca rotaların askeri ve
sivil amaçlarla kullanımlarının sürdüğünü göstermektedir. Bu yapıların belirli bir mimari
gelenek ve düzen içinde inşa edildiği öne sürülebilir. Örnek olarak günümüzde Mersin’de
Silifke-Erdemli arasında yer alan Olba’da Helenistik dönem kule yapılarının askeri ve sivil
amaçları bir arada taşıdığı öne sürülmüştür. Burada kuleler askeri gözetleme ve savunmaya
yönelik yapılar oldukları gibi bölgenin yöneticisine (Lord, Bey) ait konut yapıları da
olabilmektedir. Aynı zamanda maliki olduğu tarım arazilerini koruma ve ürün depolama işlevi
de bulunmaktadır. Olba kale, kule, konut ve mezar yapılarında ortak özellik, bosajlı polygonal
taşlardan inşa edilmesidir (Durugönül, 2005: 28-33). Diğer bir örnek, Olba’ya ulaşan yol
üzerinde kurulmuş olan Meydankale’nin duvar tekniğinde bosajlı ve bosajsız polygonal örgü
kullanılmıştır. Benzer biçimde Mancınıkkale’de üç ayrı tip duvar tekniği kullanılmış, yine
Çatıören Tapınağı yapılarında bosajlı örgü düşmana açık batı ve kuzey duvarlarında
kullanılmıştır. Bu tür kule olarak adlandırılan yapıların feodal beylerin konutları olduğu öne
sürülmektedir. Bölgede inşa edilen kulelerin Selevkoslar döneminde küçülmüş yönetim
bölgelerini koruma gereğini ifade ediyordu. Bu nedenle konut, güvenlik ve gözetleme amaçlıdır
(Durugönül, 1998: 281-293). Bu durum, Kilikya’da yönetimin yüzyıllardır süren yapısal
özelliğinin Ermeni döneminde de uygulandığını göstermektedir. Bölgenin, Edwards’ın öne
sürdüğü gibi salt veya tipik Ermeni dönemi mimari özelliklerine bağlanamayacak, bölgesel ve
dönemsel anlamda yaygın bir nitelik taşıdığı açıktır. Yönetim sisteminin gerektirdiği yapı tipi,
bölgeye özgüdür ve kökenleri Helenistik devire bağlanabilmektedir, ancak Kilikia’nın özgün
inşa tekniğinin (bosajlı örgü) geliştirildiği ve kenarları düzgün kesilerek çerçevelenmiş, ortası
bosajlı taştan inşa edilmiş duvarların Ortaçağ’da yaygın olduğu görülmektedir.
Genelde Akdeniz Bölgesi’nin, özelde ise Mersin’in tarihsel süreç içerisindeki konumu
ve öneminin vurgulanması bakımından kalelerin varlığı önemli verilerdir. Tarihi güzergâhlar
üzerindeki bu kalelerin mimari özelliklerinin kuruluş ve gelişim dönemlerinin araştırılması
gerekmektedir. Bu kapsamda incelenen üç kale, şüphesiz jeopolitik olarak önemli noktalarda
yer almaktadır. Her ne kadar kale yerine gözetleme kulesi veya karakol olarak inşa edildikleri
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
208
kabul edilmiş olsa da askeri savunma mimarisinin önemli örnekleridir. Ayrıca bu yapıların
onarım ve koruma işlemlerinin yapılarak geleceğe aktarılması tarihsel kültürel mirasın
sürdürülebilirliği bakımından önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.
KAYNAKÇA
AKPOLAT, M. (2008). Kilikya Bölgesinde Bir Ortaçağ Askeri Mimarlık Örneği: Feke Kalesi
(An Example of Medieval Military Architecture in Cilicia Region: Feke Castle), Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 25- 2, 1-14.
AKTOK KAŞGARLI, M. (1990). Kilikya Tabi Ermeni Baronluğu Tarihi, Kök Yayınları:
Ankara.
BUYRUK, H. (2011). “Sis’i (Kozan) Akdeniz’den Kapadokya’ya Bağlayan Kervanyolu
Kaleleri”, Yayımlanmamış Doktora Tezi: Atatürk Üniversitesi.
DEDEYAN, G. (Çev.). (1980). La Chronique Attribuée au Connétable Smbat, Librairie
Orientaliste. Paris: P. Geuthner.
DURUGÖNÜL, S. (1998). 1996 Yılı İçel İli (Antik Dağlık Kilikya) Yüzey Araştırması ile
Kuleler-Kaleler ile Yerleşimlere Olan İlişkileri, 15. Araştırma Sonuçları Toplantısı - I, Ed. K.
Olşen, H. Çakmak, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 281-293.
DURUGÖNÜL, S. (2005). Dağlık Kilikia Bölgesinde (Mersin ve İlçelerinde) Kent, Mimari ve
Malzeme, Tarih İçinde Mersin Kollokyumu II, Mersin: Mersin Üniversitesi, 28-33.
DURUGÖNÜL, S. (1998). Türme und Siedlungen im Rauhen Kilikien: Eine Untersuchung zu
den archaologischen Hinterlassesschaften im Olbischen Territorium, Bonn: Dr. R. Habelt
GMBH.
DURUKAN, M. (2015). Anazarbus, Aegeai ve Tarsus Kentlerinin Ticaret Yollarıyla
Bağlantısı”, Çukurova Araştırmaları Dergisi 1: 1-7.
EDWARDS, R.W. (1987). The Fortifications of Armenian Cilicia, Washington: Dumbarton
Oaks.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
209
HILD, F., H. HELLENKEMPER. (2004). Kilikien und Isaurien, Tabula Imperii Byzantini, 5,
Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften.
KALLOSHYAN, K. (2014). Kilikya Ermeni Krallığının Doğuşu ve Çöküşü, Yeni Türkiye, 6.
KARAUĞU, G., DOĞANAY, O. (2004). İ.Ö. II. Binden Bizans Dönemine Kadar Orta
Anadolu’nun Güneyinden Akdeniz Kıyılarına Uzanan Yolağı Üzerine Düşünceler, OLBA
Dergisi. X, 1-43.
SAĞIR, G. (2014). Bizans İmparatorluğu Döneminde Anadolu’da Ermeni Yerleşimleri”,
Tarihte Türkler ve Ermeniler: İlkçağ ve Ortaçağ, Ed. M. M. Hülagü, Ankara: Türk Tarih
Kurumu.
SÖZLÜ, H. (2016). “Kilikya Bölgesi Kalelerinden İki Örnek: Ceyhan Yılan Kale ve Silifke
Kalesi”, Ed. Y. Kurt, F. Sansar, 519-544, Tarihte Adana ve Çukurova Cilt - I, Adana:
Akademisyen Kitabevi.
STRABON. 2005. Geographika: Antik Anadolu Coğrafyası, Translated by A. Pekman, 5th ed.
İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
YOUNGS, G.R. 1965. “Three Cilician Castles”, Anatolian Studies 15: 113-134.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
210
ORTADOĞU'YA YERLEŞEN BOŞNAK VE BATI RUMELİ BÖLGESİ’NDEN
GELEN DİĞER MUHACİRLER (1867-1941)
Prof. dr. Redžep Škrijelj
Özet:
1867 yılında ilan edilen Sultan fermanıyla birlikte Belgrad, Semendere, Özice, Şabaç, Kladova
şehirlerinin sembolik şekilde Sırplara devredilmesiyle birlikte yerel Müslüman nüfusu Muhacir
Komisyonları tarafından kısmen Drina Vadisi, Rumeli ve Anadolu topraklarına yerleştirmiştir.
1877. yılın Aralık ayında Osmanlı-Sırp Savaşı’nın başlamasıyla birlikte birkaç cepheye
dağılmış olduklarından ötürü Osmanlı birlikleri, Niş, Pirot, Topliçe ve Vranyе bölgelerine Sırp
ordusu istilâsını ve Müslüman nüfusun kovulması sürecini durdurmakta başarılı olmamıştır.
1878 yılında yer alan Berlin Kongresi’nde getirilen kararlar Sırbistan ve Karadağ devletlerine
devredilen topraklardan Boşnak, Türk, Arnavut, Roma ve Çerkes nüfusunun sürgün edilişini
hızlandırmıştır. Buradaki bazı tarihçilere göre, Müslüman nüfusunun Bosna, Hersek ve
Karadağ bölgelerinden toplu sürgünün Sankt Petersburg’da başlatıldığı düşünülüyor. ‘Rus
eyaletlerinden biri olarak davranan Karadağ savaşlar ve baskılar vasıtasıyla 1877 yılında Nikşiç
ve Kolaşin şehirlerini ele geçirerek oradaki Müslüman çoğunluğunu kovmuştur.
Bosna ve Hersek vilayetlerin Avusturya-Macaristan tarafından işgal edilmesiyle (1878-
1918), Mostar, Nevesinye, Stolaç, Çaplina, Koryeniç, Trebinye, Bihaç, Çazin, Banya Luka ve
diğer bölgelerinden büyük sayıda muhacir Ortadoğu, Levant ve Kuzey Afrika’ya doğru hareket
etmiştir. İsrail Devleti’nin ilan edilmesine kadar Ortadoğu bölgesinde yer alan Kayseri’de,
Hersekli Boşnak topluluğu yer almıştır. XIX. yüzyılda Bağdat demiryolunun inşa edilmesi
esnasında Batı Rumeli’den büyük sayıda işçi Ortadoğu’ya doğru hareket etmiştir.
Balkan Savaşları (1912/13) esnasında meydana gelen katliam ve ızdırap süresince
Makedonya, Kosova ve Arnavutluk bölgelerinden büyük sayıda Arnavut muhacirleri Şam,
Halep ve Lübnan'a yerleşmiştir. Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı'nın ilan edilmesiyle birlikte adı
geçen bölgelerde Müslümanlar üzerinde terörün şiddetlenmesiyle ve Şahoviç ile Vraneş
Katliamı (1924. Kasım) sonucu olarak nüfusun önemli bölümü göçe zorlanmıştır. Yugoslav
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
211
Krallığı'nın ilan edilmesiyle başlayarak, Sırbistan, Karadağ, Kosova ve Makedonya'dan
Anadolu bölgesine altı yıllık süre içinde 40 bin ailenin Anadolu bölgelerine göç etmesini
öngören Yugoslav-Türk Düzeni'nin (Haziran 1938) imzalanmasına kadar bir sürü anlaşma
yapılmıştır. Onların uygulamalası İkinci Dünya Savaşı'nın ortaya çıkmasıyla durdurulmuştur.
Anahtar kelimeler: Ortadoğu, Muhacirler, Boşnaklar, Batı Rumeli, Göç
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
212
FEDERAL ALMANYA'DA İSLAM DİN DERSLER VE TÜRKÇE
DERSLERİNE ETKİSİ
Dr. Ali TOPÇUK
ÖZET1
Günümüzde Almanya´da 3 milyondan fazla Türk Müslüman yaşamaktadır. Almany’da
İslamiyet Hıristiyanlıktan sonra ikinci büyük din haline gelmiştir. Alman nüfusun azalacağı,
genel olarak yabancılar, bilhassa Türk nüfusunun artacağı yönündeki bilimsel öngörüler göz
önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda Müslüman nüfusun Almanya’ya dışarıdan resmi olarak
yabancı işçi gelmese bile artacağına işaret etmektedir. Yabancıların yoğun olduğu Frankfurt,
Köln, Stuttgart, Dusburg, Hamburg ve Berlin gibi büyük metropollerde anaokulu ve ilköğretm
kurumlarına devam eden Müslüman çocuk sayısı bazı bölgelerde % 40’lara ulaşmıştır. Veriler
özellikle Batı Almanya’dak büyük kentlerde önümüzdeki dönemlerde Müslüman nüfusun %
20-30’lara ulaşacağını göstermektedir.
Almanya’nın demografik yapısındak gelişmeler, Almanya’daki Müslümanların sorunlarının
sadece yabancıların sorunu olarak değil, Almanya’nın geleceğinni sorunu olarak ele alınmasını
gerektirmektedr. Başka bir ifade ile sorunları çözüme kavuştururken, nüfus sayısı sürekli
artmakta olan toplulukları da dikkate almak gerekmektedir. Almanya’da yaşayan
Müslümanların önemli sorunlarından birisi de, çocuklarının dn eğitim konusudur. Din Eğitim
yaygın olarak camilerde gerçekleştirilmektedir.
Almanya’da camilerin çoğunluğu, ibadet ve dini törenlerin yapıldığı mekânlar olmanın yanında
sosyokültürel hatta sportif faaliyetlerin yürütüldüğü kültür merkezleri konumundadır. Camiler
aynı zamanda birer danışma merkezleridir. Dil, meslek, spor kursları ve ev ödevlerine yardım
kursları düzenleyen yerler olarak değerlendirlmektedir.
Okullardak örgün din eğitimi ise hala belirsizilğini sürdürmektedir. Henüz bu konudaki tüm
girişmler deneme aşamasında olduğu için Almanya’da örgün din eğitim sorunları geçerliliğini
korumaktadır.
Ülke çapında genel bir çözüm bulununcaya kadar da sorun olmaya devam edecek gibi
gözükmektedir. Ayrıca üçte ikisi Almanya’da doğmuş, büyümüş, halen okula giden Müslüman
1 Bu çalışma Ali Topçuk tarafında, 2015 yılında, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Ve
Din Bilimleri Anabilim Dalı, Felsefe Ve Din Bilimleri Programı “Federal Almanya Kuzey Ren Westfalya’da İslam
Din Dersleri” isimli Doktora tez çalışması temel alınarak haırlanmıştır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
213
çocukların İslam Din Dersi sorunu sadece Müslümanların, başka bir ifade ile Almanya’da
faailyet gösteren İslam toplulukların sorunu değil, aynı zamanda Alman eğitim sisteminin
önemli bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anahtar sözcükler: Federal Almanya, Kuzey Ren Westfalya, Nordrhein Westfalen, İslam
Dersi, Din Dersi, Almanya’da İslam.
Islamic Religion Lessons in the Federal Republic of Germany and Its Effect on Turkish
Lessons
ABSTRACT
Evaluation of the Islamic religious lesson in Germany North Rhine Westphalia state.
The intention of this research is to get to know the students and their parents’ opinions and
demands about the Islamic religious lesson, and propose some offers with the results of research
in order to make lessons more efficient.
96, 09 % of the students and 90, 2 % of the parents welcomes the Islamic religious lesson to be
taught in German.
Students are willing to learn this lesson fundamentally with Islamic theologists.
Many of Muslims became a German citizen with naturalization.
Our research provided that Islamic religious lessons contributed the Muslim students to the
integration of the German society.
Lecture called Knowledge of Islam ( Islamkundeunterricht ) provided a good basis of Islamic
Religious Lesson ( Islamischer Religionsunterricht )
Keywords: Bundesrepublik Deutschland, Nordrhein Westfalen, Islamunterricht,
Religionsunterricht, Islam in Deutschland.
GİRİŞ
Dinî inanç ve anlayışların, insanların ve toplumların yaşantıları üzerinde etki meydana getirdiği,
düşünce, tutum ve davranışlarının oluşmasına yön verdiği bilinen bir gerçekliktir. Din, tarih
boyunca hemen hemen tüm toplumlarda insanların hayatını etkileyen başat faktörlerden birisi
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
214
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda diğer toplumlarda olduğu gibi Almanya’da da dinin
insanlar üzerinde etkilerini açık bir şekilde görmek mümkündür.
Sosyal hayatın hemen her alanında etkisini göstermektedir. “Hastaneler, huzur evleri, sakatlara
mahsus bakım evleri, evlilik ve eğitim sorunlarında yardım sağlayan danışma büroları gibi
birçok sosyal kuruluşlar kiliseler tarafından faaliyetlerini devam ettirmektedir. Çocuk yuvaları
ise çoğu zaman mahalli kilise cemaatlerine bağlı çalışmaktadır.”.1
Dinin toplum üzerindeki bu derin etkisinden dolayı din ile ilgili konularda çeşitli tartışmalar da
yaşanmaktadır. Bu tartışmaların yaşandığı önemli alanlardan birisi de genelde eğitim özelde ise
din eğitimi alanıdır. Almanya genelinde özellikle 1970’li yıllardan itibaren din eğitimi
sorunlarının çözümü için arayışlar artmıştır. Aynı tarihlerden itibaren Kuzey Ren Westfalya
eyaleti de bu sorunların ve çözüm arayışlarının yoğun bir şekilde yaşandığı bölgelerden birisi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
1970’li yıllarda yabancı işçilerin geri dönmelerinin özendirilmesi ile birlikte Türkiye’ye geri
dönüş yapan çok az sayıdaki Türk çocuklarının karşılaştıkları eğitim problemleri ve
Almanya’da kalan Türklerin geriye dönmeyeceklerinin kesin olarak anlaşılması iki ülke
yöneticilerini, Türk çocuklarına yönelik Din Dersi ve Türkçe dersi hakkında çözüm yolları
aramaya itmiştir. 14/15 Mayıs 1964 ve 03 Aralık 1971 tarihlerinde Almanya ve Türkiye Kültür
Bakanları Konferansında alınan kararlarla, yabancı işçi çocuklarına verilecek derslerde gerekli
düzenlemelerin yapılması önerilmiştir. 2
1970’li yılların sonlarında Almanya’da Türk işçilerin yoğun olarak yaşadığı eyaletlerde Türk
çocukları için “Ana Dili Geliştirme Dersi” (Muttersprachlicher Ergaenzungsunterricht)
konuldu. 1998 yılından itibaren Almanya’da doğan yabancı çocukların bir ana dil eğitimi
almaması nedeniyle dersin adının değiştirilmesine karar verildi ve dersin adındaki “Geliştirme”
sözcüğü kaldırılarak ders, “Ana Dil Dersi” (Muttersprachlicher Unterricht) haline getirildi.
Yakın bir zamana kadar devam eden ve bazı bölgelerde halen devam etmekte olan (Bayern ve
Baden-Bürttemberg) bu uygulamaya göre Ana Dil Dersi, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığınca
gönderilen öğretmenler tarafından verilmektedir. Ancak bu dersle ilgili son dönemde
tartışmalar yaşanmakta ve çeşitli vesilelerle Türkiye’den öğretmen getirmek değil; Türk
kökenli öğretmen atamanın daha doğru olduğunu söyleyerek uygulama hakkında negatif
1 Rotraud Wielandt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersinin Çerçeve Koşulları”, Din Öğretimi ve Din
Hizmetleri Semineri, (8-10 Nisan 1988), Ankara 1991, s. 36-37.
2 Veli Öz, Mainz Başkonsolosluğu, Eğitim Ateşeliği Raporu, Mainz 2001, s. 30.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
215
görüşler dillendirilmektedir.1 Haftada 5 ders saati olan Türk Dili ve Kültürü Dersleri içerisinde
Din Bilgisi Dersleri de verilmeye başlanmıştır.
Bu sebepten dolayı Türkçe Anadil dersleri ile İslam Din Derslerini birbirinden bağımsız olarak
ele almak mümkün değildir.
1. KONU İLE İLGİLİ LİTERATÜR
Ele alınan konumuzla ilgili araştırmaları kronolojik olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Federal Almanya’da İslam Din Dersi konusu ile ilgilenen ilk kurum Kuzey Ren Westfalya
Eyaleti’nde bulunan Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü olmuştur. Söz konusu kurumun
destekleri ile Türkiye ve çeşitli İslam ülkelerindeki din bilimcileri, Federal Almanya’daki
eğitim bilimcileri ve sosyal bilimcilerin işbirliği ile 1–4. Sınıflar (Grundschule), 5–7. Sınıflar
(Sekundrstufe 1) ve 8–10. Sınıflar (Sekunderstufe 2) için üç ciltlik bir eser hazırlanmıştır.
Nitekim söz konusu eser ve Öğretim Programları (Curriculum) günümüzde yürütülmekte olan
projenin gerçekleşmesine kaynaklık etmektedir.2 Bahsedilen eserler araştırmamızın
şekillenmesinde de büyük önem arz etmiştir. Zira araştırmamızda öğretim programlarına özel
bir bölüm ayrılarak değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Eğitim Bakanlığı bünyesinde hizmet
veren Eğitim ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü tarafından hazırlanan bu müfredat proğramları
Federal Almanya’nın genelinde hazırlanmış olan müfredat proğramlarına da örneklik teşkil
etmiştir.
2. Johannes Laehnemann’ın “Almanya’daki Müslüman Çocukların Din Eğitiminin Öğrenim
Amaçları ve Metotları” isimli tebliği3ve yine Rotraud Wielandt’ın “Federal Almanya’da İslami
Din Dersi’nin Çerçeve Koşulları” adlı tebliği4 İslam Din Dersi projesinin ortaya çıkış
sürecindeki fikirleri görebilmek açışından büyük önem arz etmektedir.
1 Son dönemde Alman bazı üst düzey yöneticiler tarafından söz konusu dersin devamı ile ilgili bazı olumsuz
görüşler ileri sürülmektedir. Bkz. http://www.faz.net/aktuell/politik/ausland/reaktionen-auf-erdogans-
integrations-ideen-wir-brauchen-keine-schulen-des-tuerkischen-staates-1515411.html (17.05.15)
2 Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler Islamische
Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989, s. 10.
3 Johannes Laehnemann, “Almanya’daki Müslüman Çocukları İçin Din Eğitiminin Öğrenim Amaçları ve
Metotları”, çev.: Hasan Ekici, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri (8-10 Nisan 1988), Diyanet İşleri
Başkanlığı Yay., Ankara 1991, s. 44-75.
4 Wielandt Rotraudt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersi’nin Çerçeve Koşulları”, Din Öğretimi ve Din
Hizmetleri Semineri (8-10 Nisan 1988), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1991, s. 36-43.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
216
3. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu’nun “Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din
Eğitimi”1 adlı eseri konumuzla ilgili Türkçe yapılmış ilk araştırmalardan biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Aşıkoğlu eserinde din eğitiminin yasal çerçevesi ve çeşitli modeller üzerinde
durduktan sonra, Türk ve Almanların çeşitli kesimlerinin görüş ve tutumları hakkında bilgi
vermiştir. Ayrıca İslam Din Bilgisi Dersinin Camilerdeki din eğitimiyle olan ilişkilerine de
değinmiştir. Baden Württemberg ve Bavyera eyaletlerindeki İslam Din Dersleri’nin durumu
hakkında bilgiler veren bu eserde öğretmenlere de bir anket çalışması uygulanmıştır.
4. Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü’nü yöneten Klaus Gebauer’in 13-14 Mart 2003 tarihleri
arasında düzenlenen forumda sunmuş olduğu “Das Deutsche Bildungswesen und Der Dialog
Mit Den Muslimen” başlıklı tebliği, 1979-1995 yıllar arasındaki gelişmeleri kapsaması ve
Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki İslam Din Bilgisi Derslerini konu alması açısından
araştırmamızı besleyici niteliktedir.2 Söz konusu tebliğde Gebauer, ilk önce İslam Din Bilgisi
Dersi’nin Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki gelişim sürecine ve amaçlarına değinerek
özellikle Almanları rahatsız eden konular hakkında bilgi vermiştir. Daha sonra söz konusu
dersin geleneğe uygun olarak çağdaş problemleri konu edinen, dünyaya açık bir ders olarak
nasıl düzenlenebileceği hakkında kendi görüşlerini belirtmiştir.
5. Anna Siegele’nin “Alman Okullarında İslam Din Dersi’nin Başlaması” olarak
çevirebileceğimiz “Die Einführung eines islamischen Religionsunterrichtes an deutschen
Schulen”3 adlı çalışması göze çarpmaktadır. Söz konusu araştırma İslam Dini’nin
Almanya’daki Türk işçiler üzerindeki etkileri, dini eğitim veren Kur’an Kursları, Alman
okullarında İslam Din Dersi tartışmaları ve yasal statüsü, Alman okullarında uygulanabilen
İslam Dersi modelleri üzerinde durmaktadır. Araştırmada bahsedilen modellerin genel olarak
çeşitli eyaletlerde uygulandığını görmek mümkündür. Bunun yanında Almanca İslam Din
Bilgisi Dersi’nin tarihçesi, amaçları, içeriği ve sınırları ele alınarak Kuzey Ren Westfalya
Eyaletinin Soest Şehrinde faaliyet gösteren Okul ve Meslek İçi Eğitim Enstitüsü ve Hamburg
şehrinde bulunan Öğretmenlere yönelik Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü ile ilgili bilimsel veriler
paylaşılmıştır. Bu bağlamda söz konusu dersin temel amaçları ve kültürlerarası etkileşime
katkıları üzerinde durulmuştur.
1 Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi, Türkiye Diyanet
Vakfı, Ankara 1993.
2 Klaus Gebauer, “Das Deutsche Bildungswesen und Der Dialog Mit Den Muslimen”, Konferenz in Weimar,
13-14. Marz 2003.
3 Anna Siegele, Die Einführung Eines Islamischer Religionsunterrichtes an Deutschen, Verlag für
İnterkulturelle Kommunikation, Frankfurt 1995.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
217
6. İrfan Başkurt’un Federal Almanya’da Din Eğitimi1 adlı çalışması İslam Din Bilgisi
Derslerini, Katolik ve Protestan Din dersleri ile karşılaştırmaktadır.
7. Köln Başkonsolosluğunda eğitim ataşesi olarak çalışmış Hüseyin Özdemir’in 2000 Yılının
Eşiğinde Federal Almanya’da (Kuzey Ren Westfalya’da) Türk Çocuklarının Eğitimi2 adlı kitabı
da konumuzla ilgili araştırmalar çerçevesinde incelenmiştir. Söz konusu eserde Alman Eğitim
Sistemi ve Türk çocuklarının eğitimi ile ilgili genel bilgilere yer verilerek Din Eğitimi
sorunlarına da değinilmiştir.
8. Mehmet Zeki Aydın’ın “Almanya’da İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”3 adlı
araştırmasında; eğitimde program geliştirme ile ilgili bilgi verildikten sonra, Almanya ve
Türkiye’de Din Dersi’nin statüleri üzerinde durulmuştur.
9. 2001 yılında yayınlanan, Urs Baumann’ın “İslam Din Dersi” olarak çevirebileceğimiz
“İslamischer Religionsunterricht”4 adlı çalışması Almanya’daki İslam Din Dersi konusunda
araştırma yapanların müracaat etmesi gereken bir eser olarak dikkat çekmektedir. Söz konusu
eserde ilk olarak Federal Almanya’nın çeşitli dinler ve kültürlerin bir arada yaşadığı çoğulcu
bir toplum olduğu gerçeğine vurgu yapılmıştır. Daha sonra çeşitli dinler ve kültürlerin bir arada
barış içinde yaşamalarını sağlayan tolerans ve diyalog stratejileri hakkında bilgiler verilmiştir.
İslam Din Dersinin yasal çerçevesi çizilerek Avusturya, Büyük Britanya ve Hollanda’daki
projelere ve uygulamalar da yer almıştır. Bu bilgiler ışığında Federal Almanya’daki
uygulamalar yansıtılmaya çalışılmıştır. Eserin son bölümünde ise Federal Almanya’daki siyasi
partilerin, kiliselerin ve İslam Konseyi adlı kuruluşun konu ile ilgili görüşleri dile getirilmiştir.
10. Peter Schreiner ve Karen Wulf tarafından Münster Comenius Institut’da hazırlanarak 2001
yılında yayınlanan “İslam Din Dersi” olarak çevirilebileceğimiz “İslamischer
Religionsunterricht”5 adlı çalışma; Niçin İslam Din Dersi okutulması gerekir? İslam Din
Dersi’ne Katolik ve Protestan Kiliselerinin, diğer sivil kuruluşlarının katkıları neler olabilir?
gibi sorulara cevap aramıştır. Bununla beraber Almanya’nın çeşitli eyaletlerinde
gerçekleşmekte olan uygulamalar ve faaliyetler hakkında bilgilere yer verilmektedir.
1 İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,
İstanbul 1995.
2 Hüseyin Özdemir, 2000 Yılının Eşiğinde Federal Almanya’da Türk Çocuklarının Eğitimi, Önel Verlag,
Köln 1999.
3 Mehmet Zeki Aydın, “İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”, Türkiye ve Almanya’da İslam Din
Dersi Tartışmaları, Konrad Adenauer Vakfı, Ankara 2000
4 Urs Baumann, Islamischer Religionsunterricht, Verlag Otto Lembeck, Frankfurt 2001.
5 Peter Schreiner und Karen Wulff, Islamischer Religionsunterricht, Comenius Institut, Münster 2001
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
218
11. Yine Eckart Gottwald ve Dirk Chr. Siedler tarafından derlenen Türkçe’ye “Almanca İslam
Din Bilgisi Dersi” olarak çevirebileceğimiz “İslamische Unterweisung in Deutscher Sprache”1
isimli kitapta Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersi ile ilgili
değerlendirmelere yer verilmektedir. Kitapta Gottwald ve Siedler’in dışında Klaus
Gebauer’in söz konusu dersin organizasyonu ile ilgili bir tebliği, Michael Kiefer’in Kuzey Ren
Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersinin sorunlarını ve çözüm yollarını araştıran
doktora teziyle ilgili araştırmaları yer almaktadır. Ayrıca eserde Kuzey Ren Westfalya
eyaletindeki uygulamanın başlamasından bu yana söz konusu dersi okutan Hüseyin Çetin ve
proje içerisinde uzun yıllar moderatör olarak görev alan Türkçe öğretmeni Metin Özsınmaz’ın
değerlendirmeleri de yer almaktadır.
12. Halit Ev’in “İslam Din Dersleri’ Hakkında Görüşler, (Kuzey Ren-Westfalen Örneği)”2 adlı
makalesi araştırmamıza yön verici bir çalışmadır. Söz konusu makalede; Almanya’nın Kuzey
Ren Westfalen Eyaleti’nde okula giden bazı Türk çocukları, bunların velileri ve buradaki
camilerde Diyanet İşleri Başkanlığının resmi görevlisi olarak çalışan bazı din görevlilerinden
oluşan deneklerin İslam Din Dersleri hakkındaki görüşleri tespit edilmiştir. Uygulanan anket
sonuçlarına, gözlem ve mülakatlara dayalı olarak deneklerin; böyle bir dersi ihtiyaç olarak
görüp görmedikleri, bu dersin hangi dille verilmesinin uygun olacağı, söz konusu derslerin
camilerdeki din eğitimi ve öğretimi faaliyetlerine olumlu veya olumsuz etkilerinin olup
olmayacağı, bu dersin kimler tarafından verilmesinin uygun olacağı ve bu kişilerin
yetiştirilmeleri ile ilgili görüşler tespit ve tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Makalenin son
kısmında ise bulgular ışığında öneriler geliştirilmiştir.
13. Martin Stock`un kaleme aldığı İslam Din Dersi: Din Bilgisi, Din veya Mezhep Dersi veya
Başka Nedir? şeklinde çevirebileceğimiz İslamunterricht: Religionskunde,
Bekenntnisunterricht oder was sonst?3 adlı eser konumuzla ile ilgili önemli kaynaklardan bir
tanesidir. Eserde İslam Din Dersine özellikle pedagojik yönden yaklaşılarak dersin hukuki
temelleri incelenmiştir.
1 Eckhart Gottwald und Chr. Siedler, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache, Eine erste
Zwischenbilanz des Schulversuchs in Nordrhein-Westfalen, Neukirchener Verlag, Neukirchen 2001.
2 Halit Ev, “İslam Din Dersleri” Hakkında Görüşler (Kuzey Ren-Westfalen Örneği), Dokuz Eylül
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XVI, 2002, s. 277-306.
3 Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekkenntnisunterricht Oder Was Sonst, LIT Verlag,
Münster 2003.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
219
14. Halise Kader Zengin’in Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti
Örneği)1 adlı doktora tezi de konumuzla ilgili yapılmış önemli çalışmalardan birisidir. Söz
konusu araştırmada Almanya Eyaletlerinde uygulanmakta olan bazı İslam Din Dersi projeleri
hakkında bilgi verildikten sonra, Bavyera Eyaletindeki uygulamalar ile ilgili detaylı bilgi
verilerek öğretim programları incelenmiştir. Halise Kader Zengin bu çalışmasında Bavyera
bölgesinde uygulamalı bir çalışma yaparak, o bölgede yaşayan müslüman öğrenci ve velilerle
bir anket çalışması da yapmıştır.
15. Michael Kiefer, Eckart Gottwald ve Bülent Uçar’ın birlikte derleyerek kitap haline
getirdikleri Türkçe’ye İslam Din Dersleri Yolunda şeklinde çevirebileceğimiz Auf dem Weg
zum Islamıschen Religionsunterricht2 adlı eser özellikle Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki
uygulamayla ilgili genel bir bakış açısı kazandırmaktadır. Kitapta zikredilen bilim adamlarının
dışında bir zamanlar Kuzey Ren Westfalya hükümetinin entegrasyon sorumlusu Thomas
Kufen’in, Eğitim Bakanlığı İslam Din Dersleri sorumlusu Klaus Spenlen’in, sonradan
Müslümanlığı seçmiş ve şu anda İslam Din Bilgisi öğretmenliği görevini yerine getiren Bernd
Bauknecht’in ve yine söz konusu dersin öğretmeni bilim uzmanı Yaşar Sarıkaya’nın birer
sunumları yer almıştır.
16. Irka-Christin Mohr ve Michael Kiefer’in birlikte hazırladıkları İslam Dersi, İslam Din
Dersi, İslam Din Bilgisi Dersi. Birçok İsim – Bir Branş olarak çevirebileceğimiz
Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht, Islamkunde (viele Titel – ein Fach)3 adlı
kitabını konumuzla ilgili son gelişmeleri yansıtan bir eser olarak değerlendirmek mümkündür.
Kitapta Michael Kiefer; İslam Din Eğitimi hakkında genel bir bilgi vererek devlet tarafından
hazırlanmış olan öğretim programlarında İslamî kaynaklardan yararlanma konusunda nelere
dikkat edilmesi gerektiği ile ilgili uyarılarda bulunmaktadır. Bununla beraber İslam Din Dersi
için dinbilimsel bir takım tezler ileri sürmektedir. Irka-Christin Mohr ise; Niedersachsen (Aşağı
Saksonya) ve Berlin Eyaletlerindeki uygulamalar üzerinde durmuştur.
17. Bülent Uçar, Danja Bergmann, Martina Blasberg-Kuhnke , Rauf Ceylan, Arnulf von
Scheliha ve Michael Bommesin tarafından yazılan ve Bülent Uçar tarafından derlenip kitap
haline getirilen “Almanya’da İslam Din Dersi. Didaktik Planlaması: İlk Değerlendirmeler,
1 Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti Örneği), Basılmamış
Doktora Tezi, Ankara 2007.
2 Michael Kiefer, Eckart Gottwald, Bülent Uçar, Auf dem Weg zum Islamischen Religionsunterricht, Lit
Verlag, Berlin 2008.
3 Irka-Christin, Michael Kiefer, Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht, İslamkunde (viele Titel
– ein Fach), Transcript Verlag, Bielefeld 2009.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
220
Beklentiler ve Amaçlar” isimli çalışma Almanyadaki İslam Din Derslerinin kanuni çerçevesi,
pratikte uygulanışı, ders kitapları ve yardımcı kaynakların ele alındığı tebliğleri bir araya
getirilmiştir.1
18. Mouhanad Khorchide’nin Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und
Parallelgesellschaft. Einstellungen der islamischen ReligionslehrerInnen an öffentlichen
Schulen “Entegrasyon ve Paralel Toplum arasında İslam Din Dersi: Devlet Okullarına İslam
Din Dersi Öğretmenlerinin Atanması” isimli doktora çalışması bu alanda önemli kaynaklardan
birisidir. Bu çalışmada Mouhanad Khorchide, Avusturya’da İslam Din Dersi veren
öğretmenlere anket uygulamıştır. Bu anketle Mouhanad Khorchide öğretmenlerin dini bakış
açılarını demokratik değerlere bağlılıklarını din sosyolojisi bakış açısından ölçüp ortaya
koymak istemiştir.2
Çalışmamız Almanya Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki İslam Din Dersleri’ni ele alması
açısından yukarıdaki çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Ancak özellikle Türk ve Müslüman
nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki İslam Din Dersleri’nin
konumunun birinci derecede muhatapları olan öğrenci, veli ve öğretmenlerin görüşleri alınarak
sorunların ve uygulamanın tesbit edilmesi; daha önceden Ana Dil Dersleri içerisinde verilen
Din Bilgisi Dersi ile farklılığının ortaya konarak, daha verimli bir İslam Din Dersi için
önerilerde bulunması açısından diğer çalışmalardan farklıdır.
2. ALMANYA’DA YAŞAYAN MÜSLÜMAN TOPLUMUNUN GENEL YAPISI VE
İSLAM DİN DERSİ TARTIŞMALARI
Bu bölümde Almanya’da yaşayan Müslüman toplumunun genel yapısı ile İslam Din Dersi
tartışmaları ele alınacaktır.
2.1. ALMANYA’DAKİ MÜSLÜMAN TOPLUMA GENEL BİR BAKIŞ
Almanya 1960`lı yılların başlarında işgücü açığını kapatmak için ikili anlaşmalar çerçevesinde
yabancı işçi almaya başlamıştır. Bu bağlamda Almanya ile Türkiye ikili anlaşma yapmış ve
1961 yılından itibaren Türkiye´den Almanya´ya ilk defa ayrı bir dine mensup insanlardan
1Bülent Uçar ve Diğerleri, „Islamischer Religionsunterricht in Deutschland. Fachdidaktische
Konzeptionen: Ausgangslage, Erwartungen und Ziele“, Göttingen- Osnabrück 2010.
2Mouhanad Khorchide ,Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und Parallelgesellschaft.
Einstellungen der islamischen ReligionslehrerInnen an öffentlichen Schulen, Wiesbaden 2009.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
221
oluşan iş gücü gelmeye başlamıştır. Almanya bu çerçevede 1963’te Fas, 1965’te Tunus,
1968’de ise Yugoslavya hükümetleriyle de anlaşma gerçekleştirmiştir.1
Başlangıçta Almanya’ya kısa bir süre çalışıp, memleketlerinde bir iş kurma, kendisine
barınacak bir ev yapma gibi düşüncelerle yalnız gelen işçiler, şartların istedikleri gibi
gelişmemesi veya başka beklentilerin ve ihtiyaçların da ortaya çıkmasıyla zaman içinde
ailelerini de yanlarına alma yoluna gitmişlerdir.
Daha sonraki dönemlerde de Almanya’ya gelen müslüman göçmenler bulunmaktadır. Bunlar
içerisinde 1975’ten sonra iç savaştan kaçan Libya’lılar, 1979’daki İran İslam devriminden sonra
gelen İranlı sığınmacılar, 1979’dan sonra Afganistan’dan gelen sığınmacılar ve en son 1992
yılından sonra gelen Bosna-Hersekliler ile 1999 sonrası gelen Kosovalı Müslümanlar büyük bir
topluluk oluşturmuşlardır.2
Federal İstatistik Dairesi’nin 1995 – 2010 tarihleri arasındaki Müslüman ülkelerden gelen
göçmenlerin geldikleri ülkelere göre dağılımını gösteren tablo çok ilgi çekicidir.
Tablo 1: Almanya’daki Müslümanların 1995 - 2010. Yılları Arasında Geldikleri Ülkelere
Göre Dağılımı
Geldiği Ülke 31.12.1995 deki Sayı 31.12.2012 deki Sayı
Türkei 2.012.311 1 629 480
Bosna-Hersek 316.024 152 444
Iran 106.979 51 885
Fas 81.922 63 570
Afganistan 58.505 51 305
Lübnan 54.785 35 762
Yukarıdaki tabloda Türk göçmenlerin sayısının 19995 de 2.012.311 olduğu halde, 2012 yılında
bu sayının 1.629.480 e düştüğünü görüyoruz. Aynı düşüşü diğer ülkelerde de gözlemlemek
1 Faruk Şen, Hayrettin Aydın, İslam in Deutschland, C.H. Beck Verlag, Auflage: 1. Aufl. Februar, 2002, s.
14.
2 Şen, s. 14
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
222
mümkün. Bu istatistikte Alman vatandaşlığına geçen müslümanlar yeralmamaktadır. Alman
Göçmenler Dairesi 2010 yılında Almanya’daki Müslümanların sayısının tahminen 4 Milyon ile
4,5 Milyon arasında olduğunu belirtmiştir.1
Almanya’da İslamiyet Hiristiyanlıktan sonra ikinci büyük din haline gelmiştir. Göçmenlerin
Almanlara göre daha çok çocuk sahibi olmaları nedeniyle, Alman nüfusun azalacağı, genel
olarak yabancılar, bilhassa Türk ve Müslüman nüfusunun artacağı yönündeki bilimsel
öngörüler göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda Müslüman nüfusun Almanya’ya
dışarıdan resmi olarak yabancı işçi gelmese bile artacağı tahmin edilmektedir. Yabancıların
yoğun olduğu Frankfurt, Köln, Stuttgart, Duisburg, Hamburg ve Berlin gibi büyük
metropollerde anaokulu ve ilköğretim kurumlarına devam eden Müslüman çocuk sayısı bazı
bölgelerde % 40’lara ulaşmıştır. Veriler özellikle Batı Almanya’daki büyük kentlerde
önümüzdeki dönemlerde Müslüman nüfusun % 20-30’lara ulaşacağını göstermektedir.
Almanya’nın demografik yapısındaki gelişmeler, Almanya’daki Müslümanların sorunlarının
sadece yabancıların sorunu olarak değil, Almanya’nın geleceğinin sorunu olarak ele alınmasını
gerektirmektedir. Başka bir ifade ile sorunları çözüme kavuştururken, nüfus sayısı sürekli
artmakta olan toplulukları da dikkate almak gerekmektedir.2
Dolayısıyla Almanya’daki Müslümanların problemleri, ülkemizin bir sorunu olduğu gibi,
bizzat Almanya’nın geleceğinin de sorunudur.
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Almanya nüfusunun en yoğun yaşadığı ve içinde en çok göçmeni
barındıran eyalet olarak karşımıza çıkmaktadır.3 Araştırmamıza konu olan Türk ve diğer
Müslüman öğrencilerin de en yoğun olduğu eyalettir.
Tablo 2: Kuzey Ren Westfalya Eyaletindeki Türk Uyruklu Öğrencilerin Öğrenim Gördükleri
Okul Türlerine Göre Dağılımı (2012-13 öğretim yılı)4
Tablo 2: Kuzey Ren Westfalya’da Türk Öğrenciler
1 http://remid.de/info_zahlen/islam/ 08.09.2015
2 Muslimisches Leben in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz, Bundesamt für Migration
und Flüchtlinge, 2011, s.71-73.
3 3 Statische Landesämter und Bundesamt 2002
4 T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 öğretim yılı 25.02.2013 NRW Eyalet
istatistik verileri.(Information und Technik NRW. Referat 513verileri.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
223
Okul Türleri
T
op
lam
Tü
rk
öğren
ci
sayıs
ı
Yab
an
cı
öğren
ci
için
de
Tü
rk
öğren
ci
%
Top
lam
Öğren
ci
İçin
de
Tü
rk
Öğren
ci
%
Top
lam
Yab
an
cı
Öğren
ci
Sayıs
ı
Top
lam
Alm
an
Öğren
ci
Sayıs
ı
Top
lam
Öğren
ci
Sayıs
ı
İlkokul (Grundschule) 12.998 26,7 2,0 48.662 591.025 639.687
Temel Eğitim Okulu
(Hauptschule)
13.179 40,6 8,3 32.496 126.341 158.837
Realschule 12.764 47,2 4,3 27.069 271.838 298.907
Gesamtschule 15.990 51,7 6,5 30.949 214.645 245.594
Gymnasium 8.715 34,3 1,5 25.374 567.029 592.403
Tamamlama Koleji
(Weiterbildungskolleg)
1.811 43,0 6,9 4.213 22.029 26.242
Alternatif Okul
(Waldorfschule)
50 19,4 0.3 258 17.866 18.124
Özel Eğitim Okulu
(Förderschule s.1)
2.997 37,9 7,0 7.915 35.139 43.054
KRW TOPL AM 70.667 38,7 3,4 182.746 1.894.843 2.077.589
Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı itibariyle 49.304
öğrenci Türkçe Ana Dil derslerine, 417 öğrenci ikinci yabancı dil olarak Türkçe derslerine ve
7.415 öğrenci de İslam Din Derslerine katıldıklarını belirtmiştir..1
1 T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 Öğretim Yılı 25.02.2013 NRW Eyalet
İstatistik Verileri, (Information und Technik NRW. Referat 513verileri.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
224
Şunu çok iyi belirtmek gerekir ki; özellikle Türkiye Cumhuriyeti açısından düşündüğümüzde,
göçün yaşandığı ilk yıllarda Federal Almanya gibi Türkiye Cumhuriyeti de, işçi olarak gelen
bu insanların Almanya’da uzun süre kalacaklarını hesaba katmadığından, onların dini ve
kültürel ihtiyaçlarını yeterince dikkate almamış ve buna yönelik bir planlama yapmamıştır.
Yaklaşık yarım yüzyıl içinde Türkiye’den ve diğer İslam ülkelerinden Almanya’ya gelen
Müslüman işçiler, başlangıçta kendi imkânlarıyla daha sonra geldikleri ülkelerin sağladığı
imkânlarla çeşitli kurumlar oluşturarak dini ve kültürel ihtiyaçlarını kendi kurdukları dini ve
sosyal derneklerle karşılamaya çalışmışlardır.
2.1.1. Almanya’daki Müslümanlar ile İlgili İstatistiksel Bilgiler
Tablo 3: Almanyada 1945 – 2009 Arası Müslüman Nüfusun Gelişimi1
Tablo 3 de en çok dikkat çeken 2003 yılındaki 400.000 azalma. Kaynaklar bu rakamın
düşmesinin sebebini özellikle Bosna Hersek’de ve Kosova’da savaşın sona ermesiyle birlikte,
gelen göçmenlerin bir kısmının geri dönüşleri olarak göstermektedirler.2
1 Zentralinstitut Islam-Archiv Deutschland, BAMF 2015. 06.09.2015
2https://www.bmi.bund.de/SharedDocs/Downloads/DE/Themen/MigrationIntegration/migrationsbericht_2003.p
df?__blob=publicationFile. 06.09.15
0
500.000
1.000.000
1.500.000
2.000.000
2.500.000
3.000.000
3.500.000
4.000.000
4.500.000
1945
(6.
000)
1972
(50
0.00
0)
1976
(1.
200.
000
)
1995
(2.
700.
000
)
2000
(3.
000.
000
)
2002
(3.
500.
000
)
2003
(3.
100.
000
)
2006
(3.
300.
000
)
2008
(3.
975.
000
)
2009
(4.
250.
000
)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
225
Tablo 4: Müslümanların Mezheplere Göre Dağılımı
Tabloda görüldüğü gibi müslümanların büyük bir bölümünü Sünni müslümanlar
oluşturmaktadır. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyini oluşturan müslüman çatı
kuruluşlarının hemen hepsi sünni müslümanlardır. Farklı çatılar altında toplanmalarının sebebi
mezhepsel olmaktan ziyade politiktir. Müslümanlar farklı siyasi görüşleri nedeniyle farklı
kuruluşlar altında toplanmışlardır.
Tablo 5: Dini Grupların Eyaletlere Göre Dağılımı1
1 http://de.statista.com/statistik/daten/studie/201622/umfrage/religionszugehoerigkeit-der-deutschen-nach-
bundeslaendern/. 07.09.2015
0500.000
1.000.0001.500.0002.000.0002.500.0003.000.0003.500.0004.000.0004.500.000
Gen
el (
4.0
00.0
00)
Sün
ni M
üsl
üm
anla
r(2
.60
0.0
00
)
Ale
vi M
üsl
üm
anla
r(5
00.0
00)
Şii M
üsl
üm
anla
r(2
25.0
00)
Diğ
er M
üsl
üm
anla
r(6
75.0
00)
Müslüman Nüfus
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Katolik %
Protestan %
Müslüman %
Diğer %
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
226
Tablo 6: Dağılımın Sayılarla Gösterimi
Eyaletler Katolik Protestan Müslüman Ateist, Diğer
Dinler
Baden-Württemberg % 37 % 33 % 6 % 24
Bayern % 55 % 21 % 4 % 20
Berlin % 9 % 19 % 8 % 63
Brandenburg % 3 % 17 - % 80
Bremen % 12 % 41 % 10 % 36
Hamburg % 10 % 30 % 8 % 52
Hessen % 25 % 40 % 7 % 29
Mecklenburg-
Vorpommern % 3 % 18 - % 79
Niedersachsen % 18 % 50 % 3 % 30
Nordrhein-Westfalen % 42 % 28 % 8 % 23
Tabloda Müslüman nüfusun en yoğun olarak yaşadığı eyeletin % 10 ile Bremen, daha
sonra Kuzey Ren Westfalya, Hamburg ve Berlin eyaletleri gelse de; en fazla nüfusa sahip bir
eyelet olması nedeniyle, Kuzey Ren Westfalya eyaletinde yaşayan toplam müslüman sayısı
diğer eyaletlerden fazladır.1 Eyaletlerin ve KRW nin nüfusu için bakınız.2
2.1.2. İslami Organizasyonlar
Almanya’da son yıllarda Müslümanların dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilmek
için birçok dernek, çatı kuruluş ve üst kuruluşlar oluşturulmuştur. Günümüzde Almanya’da
1 https://de.wikipedia.org/wiki/Nordrhein-Westfalen, 11.09.15.
2 http://de.statista.com/statistik/daten/studie/71085/umfrage/verteilung-der-einwohnerzahl-nach-bundeslaendern/,
11.09.15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
227
2.400 kadar cami derneğinin yanında vatandaşlarımızın kurdukları hemşeri dernekleri, spor ve
kültürel dernekler vb. faaliyet göstermektedir.1
Almanya’da İslam dini halen resmi din olarak tanınmadığı için söz konusu dini kuruluşlar ve
bünyelerinde inşa edilen ibedethaneler, cami statüsünde değil, basit dernek statüsünde
değerlendirilmektedir. Cami dernekleri dini vecibeleri yerine getirmenin dışında üyeleri
arasındaki hemşehrilik bağlarının geliştirilmesi gibi politik, kültürel ve mesleki gelişmeleri
kapsayarak geniş bir alanda faaliyet göstermektedir.
Türklerin, dini vecibelerini yerine getirmek ve diğer sosyal faaliyetlerini gerçekleştirmek
amacıyla kurulan dernekler, 1980’li yıllara kadar Almanya’ya işçi olarak gelen ilk kuşağa hitap
etmiştir. Almanya’da kurulmalarına rağmen daha çok Türkiye ile bağlantılı olarak faaliyet
göstermiştir. Müslüman olmayan bir ülkeye göç etmiş Müslümanlara ibadet edebilecekleri bir
ortam sağlamayı ve karşılaştıkları sorunlara çözüm yolları aramayı amaç edinmiştir. 1980’li
yıllardan sonra ise yaşadıkları toplumsal sorunlara eğilim göstermiştir, Almanya’daki
toplumsal yapıdan kaynaklanan sorunlara çözüm yolları arayarak üyelerine danışmanlık
hizmeti vermeye başlamıştır. Günümüzde ise söz konusu derneklerin tümü Almanya’daki
Türklerin kalıcı oldukları gerçeğini benimsemiş, amaçlarını ve faaliyetlerini bu doğrultuda
değiştirmişlerdir.
Almanya’daki Müslümanlara ait dernekler bir yandan Kur’an Kursu ve din dersleri
faaliyetlerini gerçekleştirirken diğer yandan cenaze definleri, evlenme, sünnet düğünleri, hac
organizasyonları gibi konularda da faaliyet göstermektedir. Yine sosyal, sportif ve kültürel
alanlarda faaliyet göstererek zaman zaman danışma toplantıları düzenlemektedir. Derneklerin
çoğu bir çatı kuruluşuna bağlı olmakla birlikte, çok az bir kısmı bağımsız bir dernek olarak
hizmet vermektedir.2
2.1.2.1.1. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) (Türkisch-İslamische Union der
Anstalt für Religion e.V.)
DİTİB Almanya’da Türk Müslümanların kurmuş olduğu çatı bir kuruluştur. Genel Merkezi
Köln’de bulunmaktadır. DİTİB ilk önce Berlin’de On cami derneğinin birleşmesiyle
1 Hayrettin Aydın, Dirk Halm, Faruk Şen, “Euro Islam, Das neue Sälbstverständnis der Muslime in der
Migration”, Stiftung Zentrum für Türkeistudien, Essen Auflage: 1, 2002, s. 6.
2 www.nevvalsevindi.com/kategori.php?id=35
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
228
kurulmuştur.1 DİTİB günümüzde Almanya’da yabancı kökenli insanlar tarafından kurulmuş
gerek üye sayısı, gerekse kendine bağlı dernek sayısı itibariyle en büyük kurum olarak
karşımıza çıkmaktadır. 1984’te kurulan DİTİB’in bünyesinde 2014 yılında 8962 cami ve
kültürel, sosyal ve spor faaliyetleri yürüten DİTİB dernekleri bulunmaktadır. T.C. Diyanet İşleri
Başkanlığı ile sıkı bir işbirliği çerçevesinde faaliyet göstermektedir.3 İmamlar Türkiye’den
tayin edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanı aynı zamanda DİTİB’in danışma kurulu başkanıdır.
T.C. Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri aynı zamanda DİTİB’in başkanı olarak
seçilebilmektedir. Başka bir ifade ile Din Hizmetleri Müşavirinin DİTİB Genel Başkanı olarak
seçilmesi, genel kurul üyelerinin seçimiyle gerçekleşmektedir. Bu nedenle Almanya’nın İslam
politikasına parelel görüş üreten bazı kişiler ve kuruluşlar DİTİB’i bağımsız bir kurum olarak
görmemektedir.4 Ancak toplumun geneli ve resmi kurumların çoğu tarafından en çok dikkate
alınan ve temsil gücü olan bir kuruluştur.
DİTİB’in Türkiye Cumhuriyeti tarafından tayin edilen imamlar tarafından sunulan din
hizmetleri, bu din hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyti tarafından atanan ataşeler tarafından
yönetilmesi ve denetlenmesi, din hizmetleri ataşesinin ve görevli konsolosun aynı zamanda
görev bölgelerinde bulunan DİTİB derneklerinin onur başkanları olması, derneklerin
üzerindeki etkileri, imamların T.C. devletinin din işlerini yürütme sorumluluğunu üstlenen
resmi kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilmiş olması gibi hususlar,
birçok Alman politikacı ve bilim adamlarınca Almanya’nın içişlerine müdahale olarak
algılanabilmektedir. Bu nedenlerden ötürü DİTİB’i muhatap kurum olarak kabul etme
konusunda temkinli bir tavır tercih edilmektedir.5
DİTİB şu an Koordinierungsrat der Muslime in Deutschland ( Almanya Müslümanları
Koordinasyon Merkezi üyesidir.6 DİTİB aynı zamanda kendisini bir çatı kurum olarak ta
görmektedir.
1 Türkische Muslime in Nordrhein-Westfallen, Ministerium für Arbeit, Gesundheit und Soziales des Landes
Nordrhein-Westfallen (Hrsg.), WAZ-Druck, Duisburg 1997 S. 116.
2 http://www.ditib.de/default.php?id=5&lang=en. 16.11.2014
3 Thomas Lemmen, Islamische Vereine und Verbände in Deutschland, Bonn: Friedrich-Ebert-Stiftung, Abt.
Arbeit und Sozialpolitik 2002, s. 34
4 Eberhard Seidel, Claudia Danschke, Ali Yıldırım, Politik im Namen Allahs, Der Islamismus in Europa;
Michael Kiefer, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache (Doktorabeit), 2001, Neukirchener
Verlag, s. 56
5 Thomas Lemmen, Herausgegeben von Wolfgang Bock, Islamischer Religionsunterricht, Mohr Siebeck
Tübingen, 2006, s. 153-158.
6 Ramazan Uslubas., Das Präsidium für Diyanet- Angelegenheiten der Republik Türkei, Geschichte und
rechtliche Ausgestaltung Peter Lang Verl. Frankfurt am Main 2014 S. 303
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
229
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği`nin amaç ve gayeleri başlıklar halinde şu şekilde
açıklanmaktadır:
Dini Faaliyetleri gerçekleştirmek, desteklemek ve bizzat icra etmek,
Diğer din mensupları ile diyalog ve iyi ilişkiler kurmak,
Cemaatimizin öz kültürüne hakim olarak ve bunu unutmadan yaşamasını desteklemek,
Ayrı din ve kültürden olan insanların birarada, karşılıklı hoşgörü içerisinde yaşamalarını
desteklemek,
Burada yaşayan cemaatimize sosyal danışmanlık hizmetleri sunmak,
Almanya genelinde bağlı cemiyetlerimizin dini, kültürel ve sosyal faaliyetlerini koordine
etmek,
Bağlı cemiyetlerimizin uyum ile ilgili faaliyetlerini organize etmek,
Göçmen durumunda olan ve lisan eksikliği bulunanların lisan öğrenmelerini desteklemek,
Almanya genelinde müslümanların ibadet edebilmeleri için cami ve ibadethaneler temin etmek,
Gençlik ve spor hizmetlerini desteklemek,
Yaşlı ve muhtaçları desteklemek,
Eğitim ve ilmi çalışmaları desteklemek,
Doğal afet mağdurlarını yardım kampanyaları yapmak suretiyle desteklemek,
Hacca gitmek isteyenlere yardımcı olmak,
Bağlı derneklerimizin hizmet içi eğitimini sağlamak,
Kadın kollarını ve kadınlarımızın çalışmalarını desteklemek,
Cenazelerin dini vecibelerini yerine getirmek,
Telefon ile dini sorulara cevap vermek,
Dini konularda bilirkişi sıfatıyle fetva vermek.1
1 http://www.ditib.de/default1.php?id=5&sid=10&lang=en, 12.09.15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
230
2.1.2.1.2. Milli Görüş (IGMG) (İslamische Gemeinschaft Milli Görüs e.V.)
Milli Görüş, Almanya’da Türk Müslümanlar tarafından kurulan ikinci büyük kuruluş olarak
karşımıza çıkmaktadır. Merkezi Kerpen’de bulunmaktadır. 1972’de Braunschweig şehrinde1
kurulmuştur. Anayasayı Koruma Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, Milli Görüşün 31.000
civarında üyesi bulunmaktadır.2
Güçlü örgüt yapısına sahip müslüman derneklerinin yakından izlendiği Almanya’ da, Milli
Görüş, Anayasayı koruma sorumluluğunu üstlenen kurum tarafından (Verfassungsschutz)
gözetim altında tutularak yasadışı olup olmadığı araştırılmaktadır.3
Milli Görüş amaçlarını şu şekilde açıklamakamaktadır: “İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG),
Müslümanlara kapsamlı bir şekilde dinî, sosyal ve kültürel hizmetler veren İslamî bir cemaattir.
Bu amaçla organize olan IGMG, İslam’ın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması, gelecek
nesillere aktarılması ve İslam dininin tanıtılması ile, bu dinin gereklerinin yerine getirilmesi
için hizmetler sunar. IGMG, toplumsal, kültürel ve siyasal alanlarda, mensuplarını temsil eder;
Müslümanların tüm meseleleriyle ilgilenir, hayat şartlarının düzeltilmesi ve Müslümanların
temel haklarının korunması için gereken tüm çalışmaları yapar.”4 IGMG İslamrat üyesidir.
Zentralrat ile İslamrat ikisi birlikte Kuzey Ren Westfalya Eyaleti üst mahkemesine İslam Din
Dersi verilmesi için müracaat etmiştir. Ancak mahkeme müracaatlarını geri çevirmiştir.5
2.1.2.1.3. İslam Kültür Merkezleri (VIKZ)
İslam Kültür Merkezlerinin temeli 1973’te atılmıştır. Genel merkezi Köln şehrindedir. Yaklaşık
21.000 üyesi bulunmaktadır. Süleyman Hilmi Tunahan’a bağlı olan bu dini dernek,
Almanya’da cami hizmetlerini başlatan ilk kuruluş olduğunu ileri sürmektedir. İslam Kültür
Merkezleri herhangi bir çatı kuruma bağlı olmayıp, kendisinin bizzat çatı kurumu haline
getirmiştir.
1 Türkische Muslime in Nordrhein-Westfallen, Ministerium für Arbeit, Gesundheit und Soziales des Landes
Nordrhein-Westfallen (Hrsg.), WAZ-Druck, Duisburg 1997 S. 121
2 http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG, 12.09.15.
3 Thomas Lemmen, Islamische Organısationen in Deutschland, Friedrich – Ebert – Stiftung, 2000, s. 46.
4 http://www.igmg.org/tr/cemiyet/hakkimizda.html, 12.09.15.
5 Mouhanad Khorchide, Der Islamische Religionsunterricht zwischen Integration und
Parallelgesellschaft, VS Verlag für Sozialwissenschaften, Viesbaden, 2009, s.58 - 59
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
231
21 Kasım 1986’da İslam Kültür Merkezleri de Islamrat’ta kurucu üyeler arasında yer almıştır.
Ancak daha sonra söz konusu kurumun önemini kaybettiğini ileri sürerek ilişkilerini kesmiştir.1
İslam Kültür Merkezleri amaçlarını; “Almanyada yaşayan müslümanların dini, sosyal ve
kültürel problemleriyle ilgilenme” olarak tanımlamaktadır.2
2.1.2.1.4. Diğer İslami Kuruluşlar
Almanya’da yukarıdaki mensupları bakımından sayıca büyük olan kuruluşların dışında da
faaliyetlerini sürdüren bir çok kuruluş vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:
a. Avrupa Türk Demokrat Ülkücüleri Federasyonu ADÜTDF (Föderation der Türkisch-
Demokratischen Idealistenvereine in Europa e.V.
b. Türk-İslam Kültür Dernekleri (Avrupa Türk İslam Birliği) ATIB (Union der Türkisch-
İslamitischen Kulturvereine in Europa e.V.).
c. Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB).
d. Kaplancılar Kalifatsstaat / ICCB (Verband der İslamischen Vereine und Gemeinden e.V.,
"Kaplancis"). 13.10.2004 tarihinde yasaklanmıştır.
e. Nur Cemaati / Nurculuk-Hareketi (Jama at un-Nur Köln e.V), (Nurculuk-Bewegung).
f. Nizam-ı Alem/Avrupa Türk Birliği – ATB.
g. Alevi Dernekleri Birliği AABF (Föderation der Alevitischen Gemeinden in Deutschland
e.V.).
2.1.2.2. İslami Çatı Kuruluşları
Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği DİTİB ve İslam Kültür Merkezleri Birliği ( VIKZ
) kendilerini aynı zamanda çatı kurum olarak tanımlamış ve o şekilde tanıtmışlardır. Bu iki
kurumun dışında Müslümanlara yönelik faaliyet gösteren iki büyük çatı organizasyonu
mevcuttur.
1 Lemmen, s. 158
2 http://www.vikz.de/index.php/organisation.html, 12.09.15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
232
2.1.2.2.1. Almanya İslam Konseyi (İslamrat für die Bundesrepublik Deutschland)
Almanya İslam Konseyi, 1986 yılında, kendisine bağlı dernekleri organize etmek gayesiyle
Berlin’de kurulmuştur.1
Kuruluş üyeleri aşağıdaki derneklerden oluşmaktadır: İslam Kültür Merkezleri, Nur Cemaati
(die islamische Gemeinschaft Jama‟at-an Nur e.V), İslam Dünya Kongresi/Alman Bölümü v.d.
Şu anda bu çatı kuruluşuna 18 dernek üyedir.2 En fazla üyeye sahip olan derneği Milli
Görüştür.3 Almanya İslam Konseyi şu an KRM üyesidir.
2.1.2.2.2. Almanya Merkez İslam Konseyi (Zentralrat der Muslime in Deutschland e.V.)
ZMD
Almanya Merkez İslam Konseyi, kuruluşunu 1988 de Almanya’da oluşturulan Almanya İslam
Çalışma Grubuna ( İslamischen Arbeitskreises in Deutschland (IAK) bağlamaktadır.4 Almanya
Merkez İslam Konseyi, o zaman ortaya çıkan İslam Din Dersi imkanı ve ülkede ortaya çıkan
ve çıkması mümkün olan islami konularda tek ağızdan açıklama yapabilme amacıyla, DİTİB,
AMGT, ATİB, VİKZ ve Hamburg, Aachen, München gibi büyük merkezlerde bulunan islami
dernekler tarafından kurulmuş, 1993 yılına kadar müslümanların sözcülüğünü yapan bir
kurumdur.5
1993 yılında IGMG ve 1994 te DİTİBin ayrılması ile birlikte, kurum tüzüğünü ve adını
değiştirerek 26 Mart 1995 te ( Zentralrat der Muslime in Deutschland ) Almanya Merkez İslam
Konseyi olarak kurulmuştur.
ZMD kendilerinin amaçlarını, Almanyada bir gerçeklik olan müslüman hayatın desteklenmesi
ve kolaylaştırılması olarak açıklamaktadır.6
2.2. Müslümanların Temsil Sorunu ve KRM
Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (Koordinationsrat der Muslime) 2007 yılında, Diyanet
İşleri Türk İslam Birliği DİTİB, Almanya İslam Konseyi (Islamrat für die Bundesrepublik
1 Islamrat für die Republik Deutschland, http://www.islamrat.de/ 15.09.15
2 Kiefer, Michael: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S.53.
3 Khorchide, Mouhanad: Der islamische Religionsunterricht zwischen Integration und Parallelgesellschaft, VS
Verlag, Wien 2008 S.40.
4 http://zentralrat.de/2594.php, 14.09.15.
5Kiefer, a.g.e. S.55.
6 http://zentralrat.de/2594.phpv. 14.09.15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
233
Deutschland ), İslam Kültür Merkezleri (Islamrat für die Bundesrepublik Deutschland ) VİKZ
ve Almanya Merkez İslam Konseyi (Zentralrat der Muslime ) ZMD tarafından kurulan bir üst
kurumdur.1
KRM nin kurulması, Anayasa’nın 7. Maddesinin 3. Paragrafına göre verilmesi gereken, İslam
Din Dersi’nin ön şartı olan, müslümanların temsilcisi olabilecek, devlet tarafından muhatab
kurum olarak kabul edilebilecek bir oluşumun çok büyük bir adımı olarak görülmüştür.2
Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin, dini cemaatlerin
prensipleriyle uygun biçimde verileceği” hükmü bugüne kadar İslam Din Derslerinin okullarda
bağımsız bir branş dersi olmasını engellemektedir.3 Almanya’daki İslami topluluklara
“anayasanın istediği cemaat olma özelliklerini taşımadıkları”4 gerekçesi ile devletin resmi
olarak tanıdığı dini bir kuruluş statüsü verilmemektedir. Dolayısıyla söz konusu topluluklara
özel okul açma ve üyelerine devlet desteğiyle sosyal hizmetler sunma imkânları
tanınmamaktadır. Alman makamları hiçbir İslami kuruma, Müslümanları resmi olarak temsil
etme hakkı ve kamu hukuku tüzel kişiliği statüsü (Körperschaft des öffentlichen Rechts)
vermemiştir.
KRW Okul Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, KRM, KRW daki cami derneklerinin % 80’ini
temsil etmektedir.5
1 Koordinationsrat der Muslime, KRM Mitglieder, http://www.koordinationsrat.eu/index.php 15.09.2015
2 Muslimische Verbände: Neue Zahlen, aber kein Ende der Diskussion, Deutsche Islam Konferenz,
http://www.deutsche-islam-konferenz.de/DIK/DE/Magazin/Gemeindeleben/BekanntheitOrg/bekanntheit-
org-mld-inhalt.html 15.09.2015.
3 Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland, Deuscher Bundestag,
http//www.<bundestag.de/dokumente/rechtsgrundlagen/grundgesetz/gg.html; Ayrıca bkz. Aşıkoğlu, s. 29.
4 Anayasanın diğer tanımlamalarndaki dini topluluk kavramıile eş anlamlı dini cemaat kavramını belirleyen dört
özellik bulunmaktadır. Bir cemaatin kamu okullarında din dersinin öngörülmesi ve gerçekleştirilmesi için
gerekli olan devletle işbirliğine ortak olabilmesi için bu özelliklerin yerine getirilmesi şarttır:
1.) Bir dini cemaat – çatı örgüt kuruluşları için özel düzenlemeler sözkonusudur – doğal kişileri kapsamaktadır.
2.) Asgari bir örgütsel yapı cemaati belirleyen bir özelliktir. Birden fazla kişinin daha uzun bir süre için dinlerini
birlikte icra etme amacıyla bir araya gelmiş olmalarıgerekmektedir.
3.) Dini cemaatin amacı, ortak bir dini inancın sürdürülmesidir. Kültürel alışkanlıkların ya da ananelerin
sürdürülmesi bir dini cemaat oluşumu değildir. Bundan ötürü dini cemaatin ancak yanamaçlarınıteşkil
edebilirler.
4.) Dini cemaatleri dini derneklerden ayıran özellik, dini inancın belirlediği görevlerin kapsamlıbir şekilde yerine
geirilmesine hizmet etmeleridir. Dini bir dernek ise dini yaşamın sadece kısmi bölümlerine hizmet eder.
5 Die islamischen Organisationen im Beirat, Ministerium für Schule und Weiterbildung des NRW
http://www.schulministerium.nrw.de/docs/Schulsystem/Unterricht/Lernbereiche-und-
Faecher/Religionsunterricht/Islamischer-Religionsunterricht/Die-islamischen-Organisationen-im-
Beirat/index.html
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
234
KRW Eğitim Bakanı yaptığı açıklamada, İslam Din Dersi verilebilmesinin en önemli şartı olan
Dini Cemaat şartının yerine getirilmiş olduğunu vurgulamıştır.1 Bakanın bu açıklamalarına
rağmen KRM veya başka bir islami kuruluş henüz anayasada ifade edilen cemaat statüsüne
sahip değildir.
Bochinger İslami cemaatlerin yapılanmasının kiliseden farklı olduğunu Dini-sosyolojik açıdan
bakarak şu şekilde izah etmektedir:
1. Bilindiği üzere Almanya’da Müslümanların sayısı çoktur. Ancak bunların büyük bir kısmı
dinlerini kişisel bir olgu olarak görmektedir (Privatsache). İslam onlara göre Allah ile insan
arasındaki özel bir ilişkiden ibarettir. Bu görüşünü İslam’da ruhban sınıfı yoktur ifadesi ile
desteklemektedir. Sık veya seyrek camiye gitmekte ve yardımlarını yapmaktadır. Ancak
bunların dışında İslami organizasyonlarla fazla bir ilişkileri gözükmemektedir.
2. Din etnik yapıyla özdeşleştirilmektedir. Müslüman olmak bir anlamda Türk olmak anlamına
gelmektedir. Nitekim dini anlayış geleneklerle şekillendirilmektedir. Bu durum sadece Türk
göçmenlerle sınırlı değil, aynı zamanda diğer İslam ülkelerinden gelenleri de kapsamaktadır.
Bugüne kadar uygulanmakta olan hem Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulan din dersleri hem
de Kur’an Kurslarında verilen din dersleri Türk geleneklerine göre organize edilmiştir.
3. Yine Almanya’da enternasyonal bir bakış açısı geliştirmiş Müslüman toplulukları mevcuttur.
Bu kesim İslam’ın etnik kökenle bağdaştırılmasına karşı görüşler ileri sürmektedir. Ancak
Alman makamları çoğu kez bu grup taraftarlarını “fundamentalist” olarak tanımlamaktadır. Bu
durumun tamamen doğru olduğunu söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Örneğin
Oberfranken’deki Hof şehrini ele alacak olursak orada sadece Milli Görüş camisi vardır.
Bayreuth’ta ise DİTİB ve İslam Kültür Merkezlerinin camileri mevcuttur, Milli Görüş camisine
rastlanılmamaktadır.
Bu konuda hem Gebauer’in hem de Bochinger’in ileri sürdükleri görüşlerin2 doğruluğunu
onaylayabilmek mümkün değildir. Çünkü her şeyden önce İslam ve Hiristiyanlık dini
arasındaki farklılıklar gözetilmemiştir. İslam Dini’nde Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhbanlık
olmadığı temel fikri hiç gözönüne alınmamıştır.
1 http://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressemitteilungen/2012_-15-
Legislaturperiode/PM20120221/index.html 15.09.2015 2 Beyza Bilgin, Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarına İslami Din Dersi Program Geliştirme
Çalışmaları, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt XXX, 1988, s.148.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
235
Almanya’da İslam Din dersi ile ilgili yasal süreçte zorunlu olan“Muhatap Kuruluş” sorununun
dışında başka dini ve sosyal problemlerin de olduğu belirtilmektedir. 6-9 Ekim 1982’de
Bavyera Eyaleti Nürnberg Erlangen Üniversitesi’nde düzenlenen “İslam Din Dersleri” ile ilgili
bilimsel toplantıda özellikle şu sorunlar gündeme gelmiştir: “ Acaba öğretimini yapmak
istediğimiz İslam Dini Dersi Alman Anayasa düzeni, Eyaletlerin okul yasaları ve okulların
eğitim amaçları ile uyum sağlayabilecek midir? “ Bu temel sou ile birlikte kadının İslam
hukukundaki yeri, İslam dininin çok eşlilik karşısındaki tutumu, Kur’an hükümlerinde yer alan
ceza sistemi, İslam cemaatini terk etme yasağı gibi konular tartışılmıştır.1
2.3. Almanya Geneli ve Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde İslam Din Dersleri’nin
Tarihçesi
Bu bölümde önce Federal Almanya Genelinde İslam Din Dersi’nin tarihçesi, daha sonra
İslam Din Dersinin Anayasadaki yeri ve İslam Din Dersi çerçevesinde islami cemaat
tartışmalarına yer verilecektir.
2.3.1. Din Dersinin Tarihçesi
Almanya’da verilen din dersleri Alman Anayasasının ve eyaletlerin kendine özgü yasal
düzenlemelerine göre verilmekte, Alman okullarında okuyan hıristiyan öğrenciler için katolik
ve protestan kiliseleri ile eğitim bakanlıkları işbirliğiyle yürütülmektedir. Birinci Dünya
Savaşından sonra Alman Eğitim Sistemi, Müttefiklerin gözetiminde demokratikleşme
çerçevesinde yeniden düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak dini ( katolik veya protestan )
okullar açıldı ve Din Dersi bütün okullarda düzenli bir branş dersi oldu. Bu gelişmelerden sonra
katolik kilisesi, çocukların eğitimi ve dolayısıyla dini eğitiminden anne-babanın sorumlu
olduğunu vurguladı. Din Eğitimi çocuklara kendi dini cemaatinin inançları doğrultusunda
verilmeliydi ve devlet ebeveynin istekleri doğrultusunda, çocuklarına verilecek dini eğitimini
düzenlemeliydi.2
1945 yılından beri hiristiyanlık dini dersleri, dini cemaatin ve devlet kurumlarının ortak
sorumluluğunda ve hiristiyan öğretmenler tarafından verilmektedir.3
1 Beyza Bilgin, a.g.e., s.149.
2Özdil, Ali-Özgür: Aktuelle Debatten zum Islamunterricht in Deutschland, E.B. Verlag Hamburg 1999 S.31.
3 Özdil, a.g.e. S.32.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
236
Aynı kanun ve yönetmelikler çerçevesinde örneğin Yahudi Din Dersi okullarda sorunsuz
olarak verilir. Münih’te 1967, Frankfurt am Main’da 1966, Berlin’de 1986’dan beri
yahudilik din dersi bulunmaktadır.1
2.3.2. Din Dersinin Anayasa'daki Yeri
Konumuzla ilgili bütün yasalar aşağıda verilecektir.
Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nın birinci maddesi. İnsanın onur ve haysiyetinin
korunması:
“İnsanın onuru (şeref ve haysiyeti) dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve
onu korumakla yükümlüdür.”
Farklı inançların, dinlerin yasa önünde eşitliğini teminat altına alan 3. Maddenin III. Fıkrası ise
şöyledir.:
“Hiç kimse, cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini ya da siyasi görüşleri
dolayısıyla mağdur edilemez ya da ayrıcalıklı kılınamaz“.
Din, vicdan ve inanç özgürlüğünü teminat altına alan 4. Maddenin birinci ve ikinci
fıkraları:
I. “Din ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünyevi inanç özgürlüğüne dokunulamaz.
II. “Dinin müdahalesiz uygulanması güvence altındadır.“
Din derslerinin yasal statüsü Almanya Anayasası’nın 7. Maddesinde ele alınmıştır:
“Veliler çocuklarının din derslerine katılımını belirlemek hakkına sahiptirler. Din dersi,
mezhepler üstü okullar hariç, kamu okullarında düzenli bir derstir. Devletin denetim hakkı saklı
kalmak kaydı ile din dersi, dini cemaatlerin prensipleriyle mutabık bir biçimde verilir.“
Madde 137: 137. Maddede devlet kilisesi yoktur hükmü vurgulanarak aşağıdaki hükümlere yer
verilmiştir.
“Dini topluluklar kurma hakkı güvence altına alınır. Dini toplulukların İmparatorluk
toprakları içinde birleşmeleri, hiçbir sınırlandırmaya tabi değildir.
1 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1146/13446.pdf, 16.09.15
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
237
Her dini topluluk, kendi işlerini, herkes için geçerli olan yasaların sınırları çerçevesinde
bağımsız olarak düzenler ve yönetir. Görevlilerini, devlet ya da belediyelerin katilimi
olmaksızın belirler.
Dini topluluklar, medeni hukukun genel hükümlerine göre hukuki yeterlilik kazanırlar.
Halen kamu tüzel kişi niteliğinde olan dini topluluklar, bu niteliklerini korurlar. Kuruluş ve üye
sayılarına göre devamlılık gösteren diğer dini topluluklara da istekleri üzerine aynı haklar
tanınır. Kamu tüzel kişi niteliğindeki dini toplulukların bir birlik kurmaları halinde, bu birlik de
kamu tüzel kişi sayılır.
Kamu tüzel kişi niteliğindeki dini topluluklar, bölgesel vergi listeleri üzerinden, eyalet
hukukunun tespit ettiği koşullar çerçevesinde vergi toplama yetkisine sahiptirler.”
Madde 141: Madde 141 de okul dışındaki hangi kurumlarda din hizmetleri ve din eğitimi
yapılacağı şöyle belirtilmiştir: “Orduda, hastanelerde, cezaevlerinde ve diğer kamu
kuruluşlarında ibadet ve manevi takviyesine gereksinme olduğu ölçüde, dini topluluklara,
gerekli dini işlemlerin yapılması hususunda izin verilmelidir”. Anayasanın 20.
Maddesinde de devlet şu şekilde tanımlanmaktadır. Anayasanın 20. Maddesi’nde devlet şu
şekilde tanımlanmaktadır: “Almanya Federal Cumhuriyeti, demokratik ve sosyal bir Federal
Devlettir”. Ayrıca, Anayasada, “Devletin kilisesi yoktur” denir ve Almanya tarafından resmen
tanınmış dini cemaat ve topluluklar kamusal-tüzel örgüt olarak tanımlanır. Dolayısıyla kiliseler
özerktir ve anayasal güvence altında bulunmaktadır1
Yukarıda verilen Anayasa maddelerinde açıkça görülmektedir ki; Federal Almanya
Anayasası, din dersini garanti altına almış ve yasal olarak herhangi bir dini cemaate ayrımcılık
yapılmaması gerektiği defalarca vurgulanmıştır. Ancak konu İslam Din Dersi olunca, mevcut
islami kuruluşların, tam cemaat vasfı kazanmadığı belirtilerek, senelerce müslüman ailelerin
çocuklarına verilecek olan İslam Din Dersleri alma hakkı ve özgürlüğü engellenmiştir.
2.3.3. İslam Din Dersi Çerçevesinde İslami Cemaat Tartışmaları
Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin, dini cemaatlerin
prensipleriyle uygun biçimde verileceği” hükmü Almanya’da yaşayan müslümanları temsil
eden dini bir kuruluşun Alman hükümeti tarafından tanınmadığı için, bugüne kadar İslam Din
1 Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası, Tercüme: Prof. Dr. Christian Rumpf ve Dr. Gökçe Uzar,
Güncelleme, 2010.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
238
Derslerinin okullarda bağımsız bir branş dersi olmasını engellemektedir. Almanya’daki İslami
topluluklara “anayasanın istediği cemaat olma özelliklerini taşımadıkları” gerekçesi ile
devletin resmi olarak tanıdığı dini bir kuruluş statüsü verilmemektedir. Dolayısıyla söz konusu
topluluklara özel okul açma ve üyelerine devlet desteğiyle sosyal hizmetler sunma imkânları
tanınmamaktadır.
Mevcut Alman Yasalarına göre Almanya’da din dersi, ilgili dini veya mezhebi resmen
temsil eden kurum ile ortaklaşa planlanmakta, okutulmakta ve denetlenmektedir. Dolayısıyla
Almanya’da İslam Din Dersinin en büyük sorunu Almanya’da yaşayan Müslümanların resmi
olarak temsili konusudur.
Almanya’da İslam dini resmi olarak tanınan bir din konumunda değildir. Bu nedenle Alman
makamları hiçbir İslami kuruma, Müslümanları resmi olarak temsil etme hakkı ve kamu hukuku
tüzel kişiliği statüsü (Körperschaft des öffentlichen Rechts) vermemiştir. Almanya’da faaliyet
gösteren İslami kurum ve kuruluşların çoğu sıradan dernek statüsündedir.
Eyalet Kültür Bakanlığı Federal Anayasanın 7.3. maddesinde İslam Din Dersinin en
ideal çözüm olacağını ve Müslümanları temsil ettiğini iddia eden her dini cemaate göre İslam
Din Dersi okutulmasına müsaade edilemeyeceğini belirtmiştir. Böylece Müslümanları temsil
eden grupların bir araya gelerek Müslümanları temsil eden bir dini cemaat oluşturarak
bakanlığın muhatap alabileceği bir kurum oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır. Aksi takdirde
1999 yılında uygulamaya başlanan İslam Din Bilgisi Dersine ağırlık verileceği ve bu ders için
kurulan komisyonda Müslüman kuruluşların temsil edilmesinin sağlanacağı belirtilmiştir.1
KRM yetkililerine göre aynı diğer din dersleri gibi, İslam Din Dersi’nin de yürürlüğe
konması şarttır. Bu her şeyden önce vatandaşların Alman Anayasadsında açıkça yer alan din
eğitimi haklarını almaları açısından önemlidir.
Herhangi bir dini pozitif anlamda desteklememek veya kısıtlamamak ortak odak noktası
olmalıdır. Aynı inanca sahip öğretmenler tarafından öğrencilerin nelere inanmaları gerektiği
öğretilmelidir.2
Devlet tarafından muhatap kurum olarak tanınacak bir islami kurum olmadan Federal
Anayasa’da ifadesini bulan bir din dersi gibi, İslam Din Dersi’nin verilmasi günümüz
şartlarında mümkün gözükmemektedir.
1 http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG. 25.11.2014.
2 Koordinationsrat der Muslime, http://www.koordinationsrat.eu/detail2.php?id=16&lang=de 15.09.2015
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
239
2.4. Kuzay Ren Westfalya Eyaleti Dışındaki Eyaletlerde İslam Din Dersi ve Diğer Din
Dersi Modelleri.
Çalışma konumuz KRW de İslam Din Dersleri ile sınırlı olmasına rağmen Almanyanın
diğer eyaletlerinde uygulanan İslam Din Dersleri hakkında genel bilgilerin verilmesini yararlı
görüyoruz. Bu bölümde eyaletlerde genel olarak proje şeklinde uygulanmakta olan İslam Din
dersi modelleri ile ilgili bilgi verilmiştir. Söz konusu modeller İslam din bilgisi ve İslam din
dersi alt başlıkları ile yansıtılarak eyaletler arasındaki farklılıklar betimlenmiştir.
Aralık 2001 tarihinde Berlin’de düzenlenen Eyalet Başbakanları toplantısında
Müslüman öğrenci bulunması durumunda eyaletlerde İslam din dersi verme imkânlarının
araştırılmasına karar verilmiştir. İslam Din Dersinin devlet kontrolünde olması, Almanca
okutulması ve Müslümanların ortak sorumluluğunda organize edilmesi konusunda görüş birliği
sağlanmıştır.
2.4.1. İslam Din Bilgisi (İslamischeUnterweisung)
İman ve dini uygulamaların bilişsel düzeyde öğretilmesine özen gösterme yaklaşımı “Din
Bilgisi” olarak tanımlanmaktadır. Nitekim söz konusu ders bazı Müslümanlar tarafından
“İmansız Din Bilgisi Dersi” şeklinde değerlendirilmektedir. Aslında derste iman konuları da
işlenmektedir. Ancak uygulama konusunda herhangi bir özendirme yapmaktan
kaçınılmaktadır. Sadece bilgi düzeyinde bırakılarak benimsetme ve içselleştirme kavramlarını
kapsayan öğretim yaşantılarına yer verilmemektedir. Dolayısıyla İslam Din Bilgisi Dersi daha
çok bilişsel alana özgü bir öğretim şeklidir.
Bu ders ile ilgili olarak 6 çeşit modelden bahsedilmektedir. Bunları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
1. Ana Dil dersleri çerçevesinde yabancı ülkelerin diplomatik temsilcilikleri tarafından
(konsolosluklar) yürütülen Din Bilgisi Dersleri. Baden- Württemberg, Schlesgig- Holzstein,
Berlin, Bramen, Hamburg ve Saarland eyaletlerinde İslam Din Bilgisi Dersi olarak Türk
konsoloslukları tarafından Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulmaktadır.Öğretim dili
Türkçedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
240
2. Ana Dil dersleri çerçevesinde eyaletlerin kültür bakanlıkları tarafından sevk ve idare edilen
Din Bilgisi Dersleri. Bu model Bavyera, Hessen, Hamburg, Niedersachsen (Aşağı Saksonya),
Kuzey Ren Westfalya ve Rheinlandpfalz eyaletlerinde uygulanmaktadır.
3. Türk uyruklu öğrencilere yönelik Alman öğretim programına uygun bir şekilde okutulmakta
olan Türk Milli Eğitim yönetmeliğine göre hazırlanmış Din Bilgisi Dersi. Öğretim dili
Türkçedir. Öğretim programı Türkiye’de okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi esas
alınarak hazırlanmaktadır. Aynı zamanda Türk-Alman modeli olarak da tanımlanmaktadır.
Dersi Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görevlendirilen öğretmenler
okutmaktadır. Bu model Bayern ve Baden-Württemberg’de uygulanmaktadır.
4. Türkçe dersi çerçevesinde okutulan Din Bilgisi Dersi’ne paralel olarak Almanca okutulan
Din Bilgisi Dersi. Bayern’de uygulanmakta olan bu model tüm Müslüman öğrencilere açıktır.
Bayern’de 14 okulda okutulmasına rağmen Türk öğrenciler Türkçe Din Bilgisi Derslerini tercih
etmektedir. Bu nedenle daha çok Türkiye’den gelen öğrenciler yoğun katılım sağlamaktadır.
5. Bağımsız bir branş dersi olarak kabul edilen Almanca İslam Din Bilgisi Dersi. Kuzey Ren
Westfalya eyaletinde uygulanmakta olan bu model araştırmamızın konusunu teşkil ettiği için
sonraki bölümlerde detaylı bilgi verilecektir. Aynı zamanda Bavyera, Hamburg ve Aşağı
Saksonya’da da benzeri uygulamalar mevcuttur.
6. Yerel Cami derneklerinin Kiliselerin organize ettiği İncil tarihi dersine alternatif olarak
yürütülmekte olan Din Bilgisi Dersi. Bu model Bremen’de Almanca uygulanmaktadır. Felsefe
ağırlıklı içeriğiyle tüm öğrencilere açık bir derstir.
2.4.2. İslam Din Dersi (İslamischer Religionsunterricht)
İslam Din Dersi’ni (Islamischer Religionsunterricht) İslami – dini cemaatlerin
sorumluluğunda olan, İslam dinini benimsetme ve içselleştirme özelliği taşıyan dini öğretim
şeklinde tanımlamak mümkündür. Aynı zamanda Berlin Modeli olarak da ifade edilmektedir.
Halen Berlin’de 16 okulda din dersi veren İslam Federasyonu (İslamische Föderation) İF,
Federal İdari Mahkemesi’nin 1998’de aldığı kararla, “din dersi verme hakkı bulunan dini bir
kuruluş” olarak kabul edilmiştir. Milli Görüş teşkilatı, Berlin İslam Federasyonu ilk defa
1980’de Anayasanın 141. özel maddesine uygun olarak Berlin Senatosuna İslam din dersi için
müracaat etmiştir. Uzun yıllar süren hukuki süreç sonucu Berlin Yüksek İdare Mahkemesi
4.11.1998’de Berlin İslam Federasyonunu İslam Cemaati olarak kabul etmiştir. Bu karar
22.02.2000’de Federal İdari Mahkemesi tarafından teyit edilmiştir. İslam Federasyonu 2001-
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
241
2002 öğretim yılından itibaren İslam din dersi okutmaya başlamıştır. Halen 28 ilkokulda 3.600
civarında Müslüman öğrenci Berlin İslam Federasyonu tarafından düzenlenen Almanca İslam
Din Dersine ders saatleri dışında okul binalarında devam etmektedir. Niedersachsen eyaleti on
yıllık bir denemenin ardından 2013 de ilk okullarda İslam Din Dersi’ni vermeye başladı. 2014
– 15 eğitim öğretim yılı itibariyle 55 ilkokulda, 2400 öğrenci bu derslere katılmaktadır.
Baden-Württemberg eyaletinde ise 2006-07 eğitim öğretim yılı itibariyle 10 okulda
İslam Din Dersi okutulmaktadır. Bremen ve Bayern’deki Erlangen şehrinde henüz deneme
aşamasındadır.
Bayern eyaletinde 2014 – 15 öğretim yılında 261 okulda, 11.500 öğrenci İslam Din
Dersleri’ne katılmıştır. İlk okulların yanında iki adet te Lise ( Gymnasien ) bulunmaktadır.
Bayern hükümeti dersi bütün okullarda sunmak istemektedir.
Hessen eyaletinde 2013 yılından beri İslam Din Dersi verilmektedir. 2014 – 15 öğretim
yılında 38 ilkokulda 1180 birinci ve ikinci sınıf öğrencisi derse devam etmiştir.
Rheinland-Pfalz da 5 ilkokulda İslam Din Dersi verilmekte ve bunların 3 ünde aynı
zamanda Alevilik Din Dersi’ de bulunmaktadır. 7 orta dereceli okulda da çok az sayıda öğrenci
deneme mahiyetinde İslam Din Dersi almaktadır.
Saarland önümüzdeki yıl bir ilkokulun 1.sınıfında deneme olarak verileceğini
duyurmuştur.
Pilot uygulama amaçlı Niedersachsen eyaletinde yine bir İslam Din Dersi Projesi
yürütülmektedir. Söz konusu Eyaletin Eğitim Bakanlığı bünyesinde eyaletteki Müslüman
cemaatlerin katıldığı bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu gruba Şura (Schura) adı
verilmektedir. DİTİB söz konusu şuraya direk katılmamasına rağmen birlikte hazırlanan
öğretim programını kabul ettiğini ifade etmiştir. Eyaletteki Müslüman öğrencilerin % 90’ının
söz konusu derse katıldığı belirtilmiştir.
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığı, mevcut İslam Din Bilgisi dersini ve ileride
okutulması düşünülen İslam Din Dersini okutacak öğretmenleri yetiştirmeye yönelik Münster
Üniversitesi Din Bilimleri Fakültesini “Din Bilimleri Araştırma Merkezi”ne dönüştürerek
“İslam Teolojisi” kürsüsü açma konusunda üniversite yetkilileriyle anlaşmıştır. Kürsünün
amacı, ilk aşamada mevcut öğretmenlere ek eğitim vererek onları eyalette verilen Almanca
İslam Din Bilgisi dersini okutacak seviyeye ulaştırmaktır. Söz konusu programda Tefsir, Hadis,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
242
Akaid, İslam Hukuku, İslam Tarihi, Çağımızda İslam ve Diğer Dinler, İslam Dini ve Dinler
arası Pedagoji dersleri okutulması planlanmıştır.
Görüldüğü gibi Berlin Modeli olarak zikredilen yaklaşım tarzı bazı eyaletlere örnek
teşkil ederek söz konusu modelin yaygınlaşmasına ortam hazırlamıştır. Bu bağlamda eyaletler
muhatap kabul ettikleri İslam cemaatleri ile işbirliği yaparak İslam Din Dersi programı
geliştirmiştir. Ancak DİTİB gibi büyük bir İslami organizasyonun muhatap kurum içerisinde
bulunmaması ilginç bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca her eyalet kendine özgü
şartları dikkate alarak farklı projelere imza atabilmektedir. Hatta bir eyalette birbirinden çok
farklı uygulamalara da rastlamak mümkündür.
Federal Almanya’da İslam cemaatleri resmi bir şekilde muhatap alınıncaya kadar gerek
İslam Din Bilgisi gerekse İslam Din Dersi tartışmaları devam edeceğe benzemektedir. Resmi
olarak tanınma süreci gerçekleşecek olursa Müslüman cemaatlerin kendi aralarında sorunu
müzakere etme sürecine girebileceği düşünülmektedir. Nitekim söz konusu dersin tartışmalı
şekilde devam etmesi ülkede yaşayan Müslüman aileler ve çocuklar açısından zaman kaybı
anlamına gelmektedir.
Temsil sorununun çözüldüğü Berlin Eyaleti’nde İslam Din Dersi’nin tüm okullarda
verilememesi, diğer eyaletlerde temsil sorununun çözülememesi ve birbirinden çok farklı
modellerin uygulamaya konulması, Almanya’da yaşayan Müslüman aileler ve çocuklarının din
eğitimi özgürlüğünü hakkıyla kullanmasını engellemekte, farklı eyaletlerden oluşan
Almanya’da Müslüman çocuklarının yeterince İslam Din Dersi almalarına engel olmaktadır.
2.4.3. Dinler Arası Diyalog ve Ahlak Merkezli Modeller
Yukarıda bahsedilen İslam Din Bilgisi ve İslam Din Dersi modellerinin dışında 2 önemli
modelden bahsetmek yerinde olacaktır. İlki dinler arası diyalogu önemseyen, din ve mezhep
ayrımından kaçınma ilkesini benimseyen bir modeldir. Ayrıca bu model “Hamburg modeli”
olarak bilinmektedir. Din ve mezhep ayırımı yapılmaksızın tüm öğrencilere bu derse katılma
imkânı sağlanmıştır. Bu modelde nötür bir din eğitimi verilmek amaçlanmaktadır. Dini
konuların kişisel ve yaşanılan dünya ile bağlantısının öğrencilere aktarılması amaçlanmaktadır.
Dersi dini inancına bakılmaksızın her dinin eğitimini almış bir öğretmenin vermesi
planlanmaktadır. Hamburg eyaleti sadece kendisinin uyguladığı bu proje ile, bütün öğrenciler
için bir tek Din Dersi vermektedir. Dinler hakkında genel bilgi verilen derse, hangi inanışa sahip
olursa olsun, bütün öğrenciler katılmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
243
Diğeri ise Hessen Eyaleti’nde uygulanan Ahlak dersi çerçevesinde okutulan “İslam
Ahlakı” modelidir. Bu modelde İslam dininin ahlaki boyutuna önem verilmesi
vurgulanmaktadır. Her iki modelde de birlikte eşit şartlar altında yaşama vurgusu
yapılmaktadır. Daha önceden belirtildiği gibi bu eyalette aynı zamanda İslam Din Dersi
uygulaması da mevcuttur.
Brandenburg, Mecklenburg-Vorpommern, Thüringen, Sachsen-Anhalt ve Sachsen
eyaletleri de İslam Din Dersi uygulamasının hiç bulunmadığı eyaletlerdendir.1
2.5. Kuzey Ren Westfalya'daki İslam Din Dersi
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde 1970’li yılların ortalarında İslam Din Dersi konusu
tartışılmaya başlanmıştır. İlk olarak 1978’de zamanın Dünya İslam Kongresi Başkanı ve
Almanya Müslümanları sözcüsü Salim M. Abdullah, Eyalet Kültür Bakanı Girgensohn’a İslam
Din Dersi’nin okutulup okutulmayacağı ile ilgili bir soru önergesi sunmuştur.2
Eyalet Eğitim Bakanı söz konusu önergeye sıcak bakarak dini cemaatlerin sorumluları
ve Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsü yetkililerinden oluşan bir
çalışma masası oluşturmuştur. Bu grup 1979 yılının sonuna kadar 4-5 defa toplanmış ancak
herhangi bir sonuca ulaşamamış ve dağılmıştır. 11 Aralık 1979’da Kültür Bakanlığı yeni bir
yönergeyle Kuzey Ren Westfalya Okul ve Meslek içi Eğitim Enstitüsü’nü “İslam Din Dersi”ne
özgü bir öğretim programı hazırlamakla görevlendirmiştir.3
Mart 1980’de komisyon, ilkokullar için İslam Din Bilgisi Dersi Öğretim Programı
hazırlamaya başlamıştır. Bu komisyonda 5 Türk öğretmen, 2 İslam Bilimci, 1 Türkolog ve 2
Protestan din eğitimcisi görev almıştır.4 1984’te düzenlenen Almanya’daki tüm eyaletler eğitim
bakanları toplantısında alınan “İslam Din Derslerinin okullarda zorunlu olması gerektiği” ile
ilgili karar, söz konusu derslerle ilgili projelerin hızlı bir şekilde yayılmasında etkili olmuş,
komisyon Ekim 1984’te öğretim programı taslağını tamamlayarak 1986’da Kuzey Ren
Westfalya’daki okullara dağıtmıştır.
1 Werner Herpell, 26.01.2015 Die Zeit, 16.09.15
2 Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamische Glaubensin den Schulen des
Landes NRW, Soest, 1989, s.264
3 Gebauer, Klaus: Geschichte der islamischen Unterweisung (Islamkunde) in NRW in: Landesinstitut für
Schule(Hrsg.): in Islamkunde in Nordrhein-Westfalen, Eigene Infos, Stand Januar 2007
4 Aşıkoğlu, Nevzat Yaşar: Almanya‟da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi, Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 1993 S. 56
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
244
2.5.1. Ana Dil Dersleri Çerçevesinde Okutulan İslam Din Dersi
Kuzey Ren Westfalya eyaletinde 1986’da tamamlanan 24 üniteli ilköğretim programı
hem Türkçe hem Almanca olarak iki dilde yayınlanmıştır. Program „Religiöse Unterweisung
der Schüler islamischen Glaubens“ ( Müslüman Öğrenciler için Din Bilgisi ) adını
taşımaktadır.1 Toplam 24 üniteden oluşan müfredat programı sadece Türkçe Anadil Dersleri
içerisinde verilen din bilgisi için kullanılmıştır. Soest şehrinde bulunan Okul ve Hizmet içi
Eğitim Enstitüsü 1986 yılında Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde görev yapan Türkçe Anadil
Dersleri Öğretmenleri’ne yazı gönderip, onların yeni yayınlanan müfredat programı hakkındaki
görüşlerini almıştır. 850 kadar öğretmen müfredat programını olumlu bulduklarını ve Anadil
Dersleri içerisinde bu programdan yararlanacaklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerden 600
kadarı aynı yıl hizmet içi eğitime alınmıştır. Dersi vermek isteyen bu öğretmenler adı geçen
enstitü tarafından hizmet içi eğitime tabi tutulmuşlardır.2 Nitekim o dönemde İslam Din Bilgisi
Dersinin Türkçe Ana Dil Dersleri çerçevesinde okutulması düşünülmekteydi. Ayrıca bu
eyalette görev yapan 1000’e yakın Türkçe öğretmeninin 850’si Türkçe dersi çerçevesinde İslam
Din Bilgisi dersini okutabileceklerini ifade etmiştir.3
Müfredat proğramının bu şekilde kullanılmaya başlaması İslam Din Bilgisi Dersi’nin
başlangıcı olarak kabul edildi. Bu aşamada Hizmet içi Eğitimden geçen Türkçe dersi
öğretmenleri, ders kitabı ve yardımcı kaynaklar bulunmamasına rağmen dersi vermeye
başladılar.4 ATİB Genel Başkanı Fikret Ekin’in belirttiğine göre Alman okullarında Müslüman
çocuklar için Din Bilgisi derslerinin düşünülmesi ve hazırlık girişimleri, 1980’li yıllarda Alman
Sendikalar Birliğinde çalışan sol görüşlü Türkler’in Kur’an Kursları hakkında başlattıkları
karalama kampanyası sonrasında olmuştur. Bu bağlamda söz konusu ders Kur’an Kurslarına
alternatif olarak düşünülmeye başlanmıştır.5
Eyalet Kültür Bakanlığının çıkarttığı yönergeyle, Mart 1980’de Kuzey Ren Westfalya
Eyaleti Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsüne bağlı bir komisyon, ilkokullar için İslam Din
1 Anger, Thorsten: Islam in der Schule, Rechtliche Wirkungen der Religionsfreiheit und der Gewissenfreiheit
sowie des Staatskirchenrechts im öffentlichen Schulwesen, Duncker & Humblot, Berlin 2003 S. 301
2 Gebauer, Klaus: Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamischen Glaubens in den Schulen
des Landes Nordrhein-Westfallen (1979-1995), Hrsg. Vom Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,
Verlag für Schule und Weiterbildung Soest 1995 S. 266
3 Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler islamische Glaubensin den Schulen des
Landes NRW, Soest, 1989, s.266
4 Michael Kiefer: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S.
92Michael Kiefer: Islamkunde in deutscher Sprache in Nordrhein-Westfalen, Lit Verlag. Münster 2005 S. 92
5 Fikret Ekin, Almanya’da Din Dersi Mücadelesi, ATİB yayınları, Köln 2000, s. 8.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
245
Bilgisi Dersi Öğretim Programı hazırlamaya başlamıştır. Komisyon tarafından hazırlanan bu
öğretim programı, 1986’da Kuzey Ren Westfalya’daki okullara dağıtılmıştır1
Böylece 1991’de 5-6. sınıflar için öğretim programı, 1996’da ise 7-10. sınıflar için
öğretim programı yayınlanmıştır. Ayrıca bu yıllardan itibaren söz konusu dersin Almanca
olmasına dikkat çekilmiştir. Nitekim bahsedilen iki öğretim programı da sadece Almanca
olarak yayınlanmıştır.
Öğretim programının hedef davranışlarını şu şekilde sıralanmıştır:
a. Bireyin tabiat ve diğer yaratıklarla ilişkisi
b. Bireyin diğer bireylerle olan ilişkisi
c. Bireyin kendine karşı sorumlulukları
d. Bireyin Allah’la olan ilişkisi
Öğretim programında dini hayatla günlük hayatın birbiriyle ilişkilendirilmesine dikkat
edilmiştir. Bu bağlamda bayram kutlamaları, namaz, oruç, zekât, hac gibi konularla dini hayat
ve dini sorumluluklar ön plana çıkarken, tanışıyoruz, ailemiz, toplum içindeki görevlerimiz gibi
konularla günlük hayata dikkat çekilmiştir.2
Bununla beraber her ünitede;
a. Didaktik yapı taslağı
b. Didaktik açıklamalar
c. Plan taslağı
d. Ünitede yer alabilecek konularla ilgili özet bilgiler
e. Konularla ilgili kaynaklar gösterilmiştir.
Ayrıca İslami kaynaklar, derslerde resimlerden yararlanma, dersin nasıl planlanabileceği ile
ilgili teknik bilgiler de sunulmaktadır.
1Beyza Bilgin, “Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarina İslami Din Dersi Program Geliştirme
Çalışmaları”,A.Ü.I.F. Dergisi, Ankara 1988, C. III, s.145
2 Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
246
1-4. sınıflara ait İslam Din Bilgisi Dersi Öğretim Programı aşağıdaki gibidir.
Yaşanılan ve tecrübe
edilen çevre
Görevler, saygı ve
gelenekler
Dini Bilgi
1.S
ınıf
1. “Birbirimizi tanıyoruz”
2. “Ailemiz”
3. “Camimiz”
4. “Hz. Yusuf ve
Kardeşleri”
5. “Hz. Muhammed’de
bir zamanlar çocuktu”
6.”Kur’an bana
konuşuyor”
Ana fikir/Ana Pekiştireç
7. “Bayramları kutluyoruz: “Hepimizin bir işi
var”, Hz. Muhammed’in doğum günü”
Görme ve hayret etme
2.S
ınıf
8. “Ben ve başkaları-
komşuluk üzerine”
9. “Görevler ve öğrenme”
10. “Namaz-Salât”
11. “Vücudum”
12. “Allah dünyayı ve
hayatı yarattı”
13. “Kâbe-hala kutsal”
Ana fikir/Ana Pekiştireç 14.”Bayramları kutluyoruz: “Yılbaşı, Şeker
bayramı, Sünnet’
Öğrenme ve yenilikler meydana getirme
3.S
ınıf
15. “Yardım etmek ve
yardım edilmek”
16. “Oruç tutmak”
17. “Zekât ve
sadaka”
18.“Mekkelilerin
yaşantısı”
19. “Hicret”
20. “Hz. Fatma ve Hz.
Ali- Peygamberin ailesi”
Ana fikir/Ana Pekiştireç 21. “Bayramları kutluyoruz: Ramazan ve
Ramazan Bayramı”
4.S
ınıf
22.”Paylaşma”
23.”Saygılı Olma”
24.”Kelime-i
Şahadet”
25.”Hac”
26.“Dinimizin 5 temeli
yaşantısı”
27. “Müslümanlar,
Hıristiyanlar, Yahudiler
ve başka din mensupları”
Ana fikir/Ana Pekiştireç 28. “Bayramları kutluyoruz: Kurban bayramı,
dağıtmak ve pay almak"
5-10. Sınıflara ait Öğretim Programı (Sekunderstufe I ) ise şu şekildedir:
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
247
Tablo 1: İslam Esasları: Almanya’da Günlük Hayat
Yaşanılan ve tecrübe
edilen çevre
Görevler, saygı ve
gelenekler
Dini Bilgi
5.S
ınıf
1. “Birlikte Yaşam”
2.“Tartışma, Suç ve
bağışlama”
3. “Erdem- karakter
güzelliği”
4. “Niçin bayram
yapıyoruz?”
5.“Allah dünyayı ve
insanları yarattı”
6. “Bir Allah ve
O’nun isimleri
6.S
ınıf
7. “Ben Müslüman bir
ailede yaşıyorum”
8. “Örnek şahsiyetler,
Starlar”.
9. “Sağlam vücut, sağlam
ruh”
10. “Peygamberler”
11. “Hicret”
12. “Allah Kur’an’da
bize konuşuyor
7.S
ınıf
13. “Yetimler, yaşlılar ve
engelliler
14. “Diğer Dinler”
15. “İslami Kültür”
16. “Dini törenler ve
ibadetler”
17. “İslam Tarihi’nin
ilk çağı”
18. “İslam nasıl
dünya dini oldu?”
8.S
ınıf
19. “Sevgi, evlilik ve
aile”
20. “İnsan olarak
sorumluluklarımız”
21. “Namaz” 22. “Günah”
23. “İnsan, hayat,
hastalık ve ölüm”
24. “Sünnet ve
hadisler”
9.S
ınıf
25. “İş ve boş zaman”
26. “Alkol ve
uyuşturucu”
27. “Modern bir
toplumda İslami
görevler”
28. “Halk sevgisi”
29. “Son hac”
30. “İslam-çokluk
içinde birlik”
10
.Sın
ıf
31.”Savaş ve Barış”
32.”Din ve Politika”
33.”Mezhepler”
34.”Erkekler ve
kadınlar”
35.”Bilim ve icat”
36.”Din Eğitimi
nedir?”
Zikredilen programda ünite içerisinde yer alabilecek konular ve kaynaklarla ilgili bir
takım bilgiler verilmiştir. Ancak öğretmenlere rehberlik edebilecek derslerin işleniş örnekleri
yer almamıştır. Bununla beraber konular çerçevesinde gelişen davranışları yoklayacak sorular
bulunmamaktadır. Nitekim bizzat kendimiz şahit olduğumuz gibi, söz konusu derse giren
öğretmenlerden edindiğimiz bilgilere göre ders kitaplarının ve ilgili öğretim materyallerinin
yetersizliği bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
248
1986 yılı itibarıyla ilkokullarda Türkçe dersleri çerçevesinde okutulmaya başlayan
İslam Din Bilgisi Dersleri, 1996’da Hauptschule ve Realschulelerde 5-10. sınıflarda
okutulmaya başlamıştır. İslam Din Bilgisi Dersinin haftalık 5 saat olan Türkçe dersleri
çerçevesinde haftada 2 saat olarak okutulması öngörülmüştü.1 Ancak öğretmenlerle yaptığımız
mülakatlarda bazı okullarda Türkçe dersinin haftada 5 saat yerine 3 saat olarak işlenmesinden
dolayı, bazı öğretmenlerin isteksizliği veya bilgisizliği nedeniyle İslam Din Bilgisi Dersinin
düzenli olarak okutulmadığı dile getirilmiştir.
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde Türkçe Dersleri çerçevesinde okutulmakta olan İslam
Din Bilgisi Dersi, halen uygulama aşamasındaki bağımsız bir branş dersi olarak okutulan
Almanca İslam Din Bilgisi Dersi ile beraber devam etmektedir. Farklı bir öğretim programı
da bulunmamaktadır. İslam Din Bilgisi Dersi, Arap ve Bosnalı öğrencilere ise kendi ana
dillerinde verilmektedir.
2.5.2. Bağımsız Bir Branş Dersi Olarak Almanca İslam Din Dersi
1998 – 99 öğretim yılında Kuzey Ren Westfalya Eyaletinde, Türkçe ve Anadili
Tamamlama Dersleri’nin ( MEU ) içeriğinde değişiklik yapılmıştır. Türkçe Dersi 7. ve 10.
Sınıflarda, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca vb. dillerin yanında ikinci ve üçüncü dil dersi olarak
kabul edilmiştir. Derse anadili Türkçe olmayan öğrenciler de katılabilecektir.2
28 Mayıs 1999 tarihinde Kuzey Ren Westfalya Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan
bir yönetmelikle, Anadil dersleri içerisinde verilen İslam Din Bilgisi ( Islamische Unterweisung
) dersinin bağımsız bir branş dersi olarak verilmesi sağlanddı.3 Bu branşın ismi 23 Şubat 2005
yılındaki başka bir yönetmelikle yine İslam Din Bilgisi olarak tercüme edebileceğimiz (
Islamkunde ) ismiyle değiştirildi. Yeni derse etnik kökeni ne olursa olsun bütün müslüman
öğrencilerin katılması sağlandı. 4
1Klaus Gebauer, Geschichte der islamischen Unterweisung in NRW, s. 3, Soest 2007.
2 Klaus Gebauer; Religiöse Unterweisung und Religionsunterricht für Schülerinnen und Schüler islamischen
Glaubens in den Schulen des Landes NRW, in Bildungsdiskussion in der Türkei und in Deutschland - 8 Jahre
Schulpflicht Religionsunterricht- Hrsg. Schönbohm, Çevirenler.: CoĢkun, Hasan und Ağdemir, Sürmeli,
Hacettepe-TaĢ Ankara 1998 S. 45.
3 Islamkunde in Nordrhein-Westfalen, Landesinstitut für Schule NRW (Hrsg.): in Islamkunde in deutscher
Sprache, Eigene Infos, Stand Januar 2007 S. 4.
4 Runderlass des Ministeriums für Schule und Weiterbildung, Erlass zum Schulversuch Islamische Unterweisung
vom 28.05.1999, 715.31-20/4-448/99, Absatz II.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
249
1999-2000 eğitim-öğretim yılından bu yana uygulanmakta olan yönetmeliğe göre dersin
çerçevesi aşağıdaki maddelerle oluşturulmaya çalışılmıştır:
1. Katolik ve Protestan din dersleri gibi bağımsız bir branş olarak İslam Din Bilgisi
Dersi okutulması amaçlanmaktadır.1 1999/2000 Eğitim-Öğretim yılının
başlamasıyla ders uygulamaya konmuştur.
2. Bu proje çerçevesinde İslam Din Bilgisi Dersinin bağımsız bir branş olarak diğer
dersler arasında yeri denenecektir. Aynı zamanda ders aracılığıyla eyalette
hazırlanan ders materyallerinin ve Hizmet İçi Eğitim konseptlerinin geliştirilmesi
planlanmaktadır.
3. Proje ilkokul ve ortaokulların bütün türlerinde (Grundschule, Hauptschule,
Realschule ve Gymnasium) 1. ve 10. sınıfları kapsayacaktır. Aynı ifade Ana Dil
Dersleri çerçevesinde okutulan Din Bilgisi dersleri için de geçerlidir.
4. İslam Din Bilgisi Dersi haftada 2 saat okutulan bağımsız branş dersidir. Derse
müracaat eden öğrenci bir eğitim yılı derslere katılmak zorundadır. Bu derslerde
alınan notlar okullarda okutulan diğer dersler gibi mezuniyet ortalamasına etki
edecektir. Eyalet bu ders için görev yapmakta olan öğretmenlerin yanında,
Müslüman olmak şartı ile başka öğretmenler de atayabilecektir.
5. Ders dili Almancadır.
6. Bir grup oluşturulabilmesi için en az 12 öğrenci gereklidir. Aynı ifade Ana Dil Dersi
için de geçerlidir. Ancak bazı okul müdürleri kendi inisiyatiflerini kullanarak gerekli
sayıya ulaşılmazsa da grup oluşturabilmektedir.
7. Projeye katılan tüm okullar her yıl 31 Ağustos’a kadar ders süreci ile ilgili rapor
sunacaktır. Projenin yürütülmesinde Eyalet Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü yardımcı
olacaktır.
8. Söz konusu dersi okutmak isteyen okullar semt yöneticilerine müracaat
edeceklerdir. Semt yöneticileri ise eyalet bakanlığına teklifi sunacaktır.2”
1 Birinci Maddede İslam Din Dersi için, Katolik ve Protestan Din Dersine eşit bağımsız bir ders ifedesi
bulunuyor ama Katolik ve Protestan Din Dersini verecek öğretmenler kiliseler tarafından belirlenmesine rağmen
İslam Din Dersi için böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta bakanlık ve eğitim müdürlükleri kendi
oluşturmuş oldukları danışma kurulundan sertifika alşmamış olan kişileri bile öğretmen olarak atamaktadır.
Onun için malesef diğer din derslerine eşit şartlardaki bir İslam Din Dersinden bahsedebilmek mümkün
gözükmemektedir.
2 Kultusministerium des Landes NRW. Erlass vom 28. Mai. 1999.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
250
Bu yönetmelik çerçevesinde Almanya’da okulların öncelikli hedeflerini şu şekilde sıralamak
mümkündür:
a) Siyasal ve sosyal yükümlülüğü üstlenmeye hazırlama,
b) Eleştirel dayanışma göstermeye hazırlama,
c) Kadın ve erkek arasındaki adalet ve eşitliğin sağlanmasına katkıda bulunma,
d) Doğa, çevre ve kişinin kendi sağlığına ilişkin bilinç oluşturma,
e) Kültürel yaşama katılımları sağlama,
f) Bedensel, zihinsel özürlü ve ruhsal bozukluğu olan insanlara anlayışlı davranma,
g) Birlikte yaşama ve deneyim edinme olanaklarını yaratma,
h) Diğer halklar ve etnik gruplarla göçmenlerin toplumdaki özgün durumlarına ve
yaşama haklarını anlayışla karşılama ve barış içinde birlikte yaşama için gerekli
çabayı harcama,
i) Diğer kültürlerin ve değişik dinlerin değerlerine saygı gösterme
İslam Din Bilgisi Dersinin özel amaçları ise şunlardır:
a. Özellikle Almanya’da doğmuş Müslüman kuşakta tarih, ahlak ve İslam
geleneklerinin bilincini uyandırmak;
b. Genç nesli dini gelenekler yardımıyla yönlendirmek;
c. Müslüman olmayan bir çevrede Müslüman benliğin gelişmesine yardımcı
olmak;
d. Çeşitli dinlere mensup insanların, özellikle Müslümanlar ile Hıristiyanların eşit
haklara sahip olduğu ve karşılıklı anlayış bilincini geliştirerek barış içinde
yaşamalarına yardımcı olmak;1
e. Müslümanların Almanya’daki hayat şartlarını İslam geleneğine göre
yorumlamaya ve bunların üstesinden gelmeye yardımcı olmak.2
1 Kultusministerium des Landes NRW. Erlass vom 28. Mai. 1999
2 Religiöse Unterweisung für Schüler islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,
Soest 1986, s. 15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
251
Yukarıda sıralanan özel amaçlar dikkatle incelendiğinde İslam Din Bilgisi Dersinin
Müslüman öğrencilerin, islam dini ile ilgili bilgilerin yanında, yaşadıkları topluma
entegrasyonunun ön plana çıkarıldığı anlaşılacaktır.
Bir öğretim faaliyetinin başarıya ulaşması için, müfredat proğramının yanında, onu
planlayıp uygulayacak olan öğretmenin becerisi de son derece önemlidir.
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde 2014 - 15 Eğitim Öğretim yılı itibariyle 69 öğretmen,
50 ilkokul ( Grundschule ) ve 42 ortaokul ve lise ( Weiterführende Schulen ) olmak üzere 92
okulda İslam Din Dersi ( Islamischer Religionsunterricht ve İslamkunde) vermektedir.1
Bundan 10 yıl kadar önce, 37 bayan ve 38 erkek olmak üzere toplam 75 öğretmen İslam Din
Derslerini okutmak için görev almıştı. Emekli olan bütün öğretmenlerin yerine yeni öğretmen
atanmaması sonucu, dersi okutan öğretmen sayısında düşüş mevcuttur. Bu durum daha fazla
okulda İslam Din Dersi verme ve bu dersi eyalet genelinde yaygınlaştırma politikasıyla
uyuşmamakta, dolayısıyla eyalette yaşayan müslümanların din eğitimi özgürlüğü
kısıtlanmaktadır. Üstelik şu anda Kuzey Ren Westfalya eyaletinde 100 kadar öğretmen,
eyelette İslam Din Dersi için oluşturulan Danışma Kurulu’ndan öğretmenlik yapabilme
sertifikası almış bulunmaktadır.2 Söz konusu öğretmenlerin tamamı Müslüman olduklarını
beyan etmişlerdir. Çoğunluğunu daha önce Türkçe ve Arapça Ana Dil dersleri veren
öğretmenler oluşturmaktadır. 10 yıl kadar önce öğretmenlerin 60’ı Türkiye kökenli, 15’i ise
Fas, Tunus ve Bosna kökenli idi. 14 öğretmen Alman üniversitelerinde İslam Bilimleri alanında
eğitim görmüştü. 2 öğretmen ise Türkiye İlahiyat Fakültesi mezunuydu. Diğerleri Türkiye’de
veya Almanya’da başka branşlarda öğrenim gören kimselerden oluşmaktaydı. Kısaca
özetlemek gerekirse bir kısmı yüksek öğretim kurumundan mezun iken bir kısmı öğretmen
lisesi mezunudur. Diğer bir kısmı ise çeşitli branşlarda öğrenim gören kimselerdir.
Bakanlığın 28.05.1999 tarih ve AZ.715.31, 20/4-488/99 sayılı yönergesinde İslam Din
Bilgisi Dersi için Ana Dil Dersi veren öğretmenlerin dışındaki Müslüman öğretmenlerin de
tercih edilebileceği belirtilmiştir.3 Ancak tercih edilecek öğretmenlerin sahip olması gereken
yeterliklere değinilmemiştir. Dolayısıyla yöresel yönetimler (Bezirksregierung) farklı
uygulamalara gitmiştir. Düsseldorf ve Köln şehirlerindeki yönetimler, İslam bilimleri alanında
1http://www.iru-beirat-nrw.de/fortbildung.html. 19.09.15
2 http://www.iru-beirat-nrw.de/fortbildung.html. 19.09.15.
3 Runderlass des Ministeriums für Schule und Weiterbildung, Wissenschaft und Forschung vom 28.05.1999
AZ.715.31, 20/4-488/99.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
252
eğitim görmüş yeni öğretmen alımına önem verirken, Arnsberg, Detmold ve Münster gibi
şehirlerdeki yönetimler daha çok Türkçe ve diğer Ana Dil dersi öğretmenlerini tercih etmiştir.
Kuzey Ren Westfalya’da yapılan bir çalışma, konunun uzmanı veya üniversite mezunu
olmayan öğretmenlerin başarılı olamayacağını şu şekilde dile getirmektedir:
“Din dersi alanında Almanya tarafından düzenlenmiş kurslarla yetiştirilmeye çalışılan
diğer branş öğretmenleri ile başarılı olmak şüphelidir. Ülkemizde sınıf öğretmenlerinin
üniversite eğitimi almış olmaları gerektiği kabul edilerek buna uygun programlarla
yetiştirilmesine özen gösterilmektedir. Yapılan araştırmalar, çoğu öğretmen lisesi
mezunlarından oluşan İslam Din Bilgisi Dersi öğretmenlerinin muhteva ve metot açışından
yabancı oldukları bir alanda başarılı olacağını beklemenin doğru olmayacağını ortaya
koymaktadır”. 1
Tüm bunlarla birlikte 2012 – 13 öğretim yılına kadar, öğretmenlerin yetiştirilmesine
yönelik hizmet içi eğitim faaliyetleri de yapılmıştır. Hizmet İçi Eğitim Kursları (Fortbildung,
Weiterbildung) mesleki bilgi ve becerileri geliştirme, güncel bilimsel gelişmeleri takip etme ve
öğretimi verimli hale getirme konularını destekleyici kurslardır. Alman Meslek Eğitimi
Kanununun 1. Maddesinde nitelikli hizmetiçi eğitimin mesleki bilgi ve becerileri geliştireceği
ve mesleki alanda ilerlemeye imkan hazırlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu kurslar bilgi
edindirme, geliştirme, bilgileri güncelleme ve kariyer geliştirme amaçlarını gütmektedir.2
İyi bir eğitim, iyi eğitilmiş öğretmenlerle mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda
Almanya’da, İslam Din Bilgisi Dersi öğretmeninin öğrenciler tarafından dinin doğru bir şekilde
anlaşılmasını sağlamak, öğrencilerin yaşadığı toplumla barışık, diğer dini ve dünya görüşlerine
toleranslı bir insan olmalarına yardımcı olması gerektiği ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla
İslam Din Bilgisi Dersi, öğretmenlerin hem göreve başlamadan önce hem de görev esnasındaki
yeterliliklerine göre şekillenmektedir.
Yukarıda Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde görev yapan İslam Din Bilgisi
öğretmenlerinin çok azının ilahiyat eğitimi almış olduğu görülmektedir. Ancak yeterli ilahiyat
eğitimi almamış bu öğretmenlerin Kuzey Ren Westfalya Eyalet’indeki Okul, Eğitim ve
Araştırma Bakanlığı, Okul ve Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü tarafından düzenlenen hizmet içi
eğitim kursları ile yetiştirilmesine gayret gösterilmektedir.
1 Halit Ev, Almanya-Kuzey Ren Westfalen Eyaleti’ndeki “İslam Din Dersleri” Konusunda Bazı Tespit ve
Teklifler, Çanakkale’de Tebliğ olarak sunulmuştur.
2 Wikipedia Enzyklopädie, 12.Nisan 2013,Kategorie Berufsbildung
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
253
Bu çerçevede iki türlü hizmet içi eğitim programı uygulanmıştır:
1. Şu ana kadar Türkçe ve Arapça Ana Dil dersleri vermiş olan veya hala vermekte
olan, Ana Dil dersi öğretmenlerine verilen hizmet içi eğitim
2. Almanya’da İslam bilimleri alanında eğitim gören, göreve yeni başlayan
(Seiteneinsteiger) öğretmenlerin katıldıkları hizmet içi eğitim.
Şimdiye kadar Ana Dil Dersleri veren öğretmenler, öğrencileri tanıyan ve okulda belli
tecrübelere sahip olan öğretmenler olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda onlara daha çok
din eğitimi ve öğretiminde kullanılan metotlar, İslami-dini metin analizleri, önemli kavramlar
ve gerekli görüldüğünde İslam tarihi ile ilgili bilgiler verilmektedir.
Göreve yeni başlayan öğretmenlere ise Düsseldorf ve Köln’de ders nasıl planlanır, konu
nasıl öğretilir gibi sorular çerçevesinde pedagojik formasyon eğitimine ağırlık verilmektedir.
Eğitimin sonunda yapılan sınav sonuçlarına göre “evet bu kişi İslam Din Bilgisi dersi verebilir”
ifadesi ile sertifika takdim edilmektedir.1
Ancak söz konusu hizmet içi eğitim kurslarında İslam diniyle ilgili yok denecek kadar
sınırlı bilgi sunulmaktadır. Dolayısıyla bir konunun içeriği öğretilmeden o konuların nasıl
öğretileceğine dair bilgilerin ne kadar yararlı olabileceği tartışılmalıdır. Görüşlerimizi
desteklemek amacıyla 2000li yıllarda gerçekleştirilen bir hizmetiçi eğitim programının bir
örneğini vermek yerinde olacaktır:
Tablo 7: Hizmet İçi Eğitim Programı
Hizmet İçi Eğitim Programı
Tarih: 15-16 Kasım 2001
Konu: “Almanca İslam Din Bilgisi Projesi”
Yer: Okul ve Hizmet içi Eğitim Enstitüsü
15 Kasım 2011
Konu: 2000/2001 Öğretim Yılındaki Proje İle İlgili
Tecrübeler
Saat: 10:00 Ulaşım
1 Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003, s. 17.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
254
10.15 Selamlama ve Giriş
Dr. Gebauer: Projenin Şu Andaki Durumu
Ulrich Pfaff: İslam Din Bilgisi Dersi’nin Hukuki Durumu
Saat: 10.45 2000/2001 Öğretim Yılındaki Proje İle İlgili
Tecrübeler
Grup Çalışması
İçerik: Tanışma Turu
İslam Din Bilgisi Dersi Öğretmenlerinin 2000/2001
eğitim-öğretim yılındaki tecrübeleri (Dersle ilgili
hazırladıkları materyallerle)
Sorular, Tartışma, Başarılar ve Problemler
Çalışma grubunda konuşulanların rapor haline
getirilmesi
Saat:12.45 Öğle Yemeği
14.30 Grup çalışmaları raporlarının sunumu
16.00 Kahve Molası
16.30
Prof. Dr. Stefan
Reichmuth
Cihat – Müslümanlar ve Modern Bir Devlette Şiddet
Uygulama
Saat: 17.15 Tartışma
18.00 Cuma Gününe Hazırlık
18.30 Akşam Yemeği ve İsteğe Bağlı Öğretmenlerin Fikir
Paylaşımı
16 Kasım 2001
Konu: Projenin Geleceği
Saat: 08.30
Ulrich Pfaff Bakış Açıları
Saat: 9.00 Çalışma Gruplarının Oluşturulması
Grup1: Öğretim Programı ve Kaynak Geliştirme
Grup2: Hizmet içi Eğitim Planlaması
Grup3: Öğretmen Yetiştirme
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
255
Grup4: İslami Kuruluşlarla İşbirliği
Grup5: Diğer Dini Cemaatlerle İşbirliği
Saat: 9.15 Grup Çalışması
10.30 Kahve Molası
11.00 Grup Çalışmalarının Değerlendirilmesi
12.00 Bochum Üniversitesi İslam Bilimleri Bölümü yüksek
öğretim programı ile ilgili özet konuşmalar
Neşe İhtiyar “İslam’da Eğitim ve Öğretim” 2001/2002 öğretim
yılı yaz dönemi semineri
Mohammed Assila 2001/2002 öğretim yılı kış dönemi semineri
Prof. Dr. Stefan
Reichmuth:
“İslam Bilimleri Bölümünün Kazandıracağı
Formasyonlar”
Saat: 12.30 Kapanış Konuşmaları
13.00 Öğle Yemeği ve Kapanış
Örnek Hizmet İçi Eğitim Programı içeriklerinde görüldüğü gibi daha çok eğitim
formasyonuna ağırlık verilerek Batı’da olumsuz algılanan İslam’ın cihat anlayışı gibi konular
üzerinde durmak tercih edilmektedir. Bunun yanında tecrübelerden hareketle İslam Din Bilgisi
dersini verimli hale getirme çabaları ve grup çalışmaları, sorunların öğretmenler ile işbirliği
çerçevesinde çözümüne katkıda bulunabilmektedir. Eğitim Bakanlığı tarafından organize
edilip, Soest Okul ve Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü tarafından sunulan hizmet içi eğitim
proğramları 2012 yılından bu tarafa artık düzenlenmemektedir.
2.5.3. 2012 – 2013 Öğretim Yılı İtibariyle Uygulamaya Giren İslam Din Dersi
Kuzey Ren Westfalya Eyalet Hükümeti 22.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren “7. Okul
Kanunu Değişiklik Yasası” ile bu eyaletteki okullardaki Müslüman öğrencilere yönelik
bağımsız bir İslam Din Dersi okutulması kararlaştırılmıştır.1 Bu bağlamda yukarıda da
belirtildiği üzere Alman Anayasası’nın 7. maddesinin 3. bendine uygun din dersi için, Anayasa
ve Eyalet Yasalarında tanımlanan tüm Müslümanları temsil eden bir cemaatin bulunmaması
eksiklik olarak değerlendirilmiştir. Nitekim bu sorun halen devam etmektedir. Ancak hükümet
1 Gesetz – und Verordnungsblatt (GV.NRW.) Ausgabe 2011 Nr.34 vom 30.12.2011 Seite 725 bis 732 Gesetz
zur Einführung von islamischem Religionsunterricht als ordentliches Lehrfach (7.Schulrechtsänderungsgesetz)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
256
yeni bir çözüm geliştirmiştir. Dini cemaatin üstlenmesi gereken sorumluluğu ve kontrolü Eyalet
Eğitim Bakanlığına yükleyerek 2012 – 2013 öğretim yılından itibaren eyalet okullarında İslam
Din Dersi uygulaması başlatılmıştır. Eyalet Hükümetinin 22.12.2011 tarih ve 34 Numaralı
yasasına göre Eğitim Bakanlığı 8 kişiden oluşan bir danışma kurulu oluşturmuştur. Danışma
kurulundaki 4 üyelik için, henüz anayasal dini cemaat statüsü kazanmayan mevcut dini
cemaatler tarafından, dinî, bilimsel, pedagojik ve İslami bilimler açısından yeterliliğe sahip
kimseler önerilmiştir. Diğer 4 üye ise Bakanlık tarafından aynı yeterliliklere sahip kişiler
arasından dini cemaatlerle işbirliği yapılarak belirlenmiştir. Danışma kurulu kendi içerisinde
bir başkan seçmiştir. Danışma kuruluna üç yıllığına seçilen üyelerin herhangi bir ücret talep
etmeyecekleri belirtilmiştir. Bu kanunun 31 Temmuz 2019 tarihinde yürürlükten kaldırılacağı
öngörülmüştür.1
Kuzey Ren Westfalya Eyalet Hükümeti, İslam Din Dersi’ni (Islamischer
Religinsunterricht) 2012 – 13 öğretim yılında önce ilkokullarda (Grundschulen), 2013 – 14
öğretim yılından itibaren de orta ve lise dengi okularda ( Weiterführende Schulen ) uygulamaya
koymuştur.
Eğitim Bakanlığı uygulamaya kademeli olarak geçmeyi ve eyalette sayıları 320.000
olarak tahmin edilen2 bütün öğrencilere ulaşmayı planlamaktadır. İlk aşamada İslam Din Bilgisi
Dersinin 130 pilot okulda uygulanması düşünülmektedir. Bu okullarda ders vermekte olan
öğretmenlerin dışında, 60 öğretmen uygulamaya konulması düşünülen ders için Dortmund ve
Düsseldorf şehirlerinde düzenlenen sertifika kurslarına devam ekmektedir.3 İslam Din Dersi,
2014 -15 Öğretim Yılında 52 ilkokul ve 40 orta dereceli okul olmak üzere toplam 92 okulda,
64 öğretmen tarafından 6500 kadar öğrenciye verilmektedir.4
İslam Din Dersi için Okul Bakanlığı tarafından bir komisyon oluşturularak, öğretim
proğramı hazırlanmıştır. Proğramın içeriği ve hukuki durumuyla ilgili danışmanlık yapmaları
için Münster Üniversitesi İslam İlahiyat Kürsüsü’nden Prof. Khorchide ve Osnabrück
Üniversitesi İslam İlahiyatı Enstitüsü Müdürü Prof. Bülent Uçar görevlendirilmişlerdir. Yeni
1 Gesetz – und Verordnungsblatt (GV.NRW.) 2 Müslüman öğrencilerin KRW eyaletinde yaşayan 6.500ü (%2) İslam Din Dersi alabilmekte %98i böyle bir
imkandan yoksun olarak eğitim hayatını sürdürmektedir. 3 Reiner Burger, NRW FAZ, Düsseldorf, 9 Ocak 2012
4 15 Ağustos 2014’te Eğitim Bakanı bayan Löhrmann, bakanlık internet sayfasında, dersi adım adım bütün
okullara yayacaklarını belirtmiştir.
https://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressekonferenzen/2014/2014_08_15-
Schuljahrespressekonferenz/Pressefassung-Sprechzettel-Ministerin-15_08_14.pdf. 26.09.15.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
257
proğramın hazırlanmasına kadar öğretmenlerin İslam Din Bilgisi Dersi ( Islamkunde ) için
hazırlanan öğretim proğramını kullanabilecekleri belirtilmiştir.1
01.12.2013 tarihinde tamamlanıp yürürlüğe giren öğretim proğramı yeni dersin
içeriğinin tasvir etmektedir. Bu müfredata göre, İslam Din Dersleri dini cemaatlerin inanç
ilkelerine uygun olarak verilecektir. Ders müslüman topluluk için, Allah'a ve Peygamberimize
bağlılığın ve insan haysiyetinin önemini kavratma temeli üzerine inşa edilecektir. Müfredat
Proğramında dersin amacı şu şekilde ifade edilmektedir: “İslam Din Dersi’nin temel amacı,
İslam dininin inanç ve uygulamalarını tanıma, dini inanç ve hayatın gerçekliği arasında bağlantı
kurmaya, sürdürülebilir bir hayatın yaşanmasına katkıda bulunmaktır”.2
İslam Din Dersi ( Islamischer Religionsunterricht ) Müfredat proğramı yetkinlik bazlı
(Kompetenzorientierung) ve modern din eğitiminin kriterleri esas alınmaya çalışılarak
hazırlanmıştır. İlkokul Müfredatı Proğramında 4. Sınıfın sonunda derse katılan öğrencilerden,
dersi aldığı takdirde kazanması gereken özellikler belirtilmiş ve bu çerçevede dersi verecek,
mesleki ve pedagojik olarak iyi yetişmiş öğretmene geniş bir yetki verilmiştir. Öğrencilerin
öğrenim durumlarını dikkate alacak öğretmen, öğrencilerinin konuyu anlayabilmeleri
noktasında izleyeceği metodu ve ders metnini kendisi belirleyebilecektir. Öğrenciler de derste
bağımsız öğrenme çerçevesinde bireysel sorumluluk üstleneceklerdir. Öğrenciler problem ve
eylem odaklı öğrenme anlayışlarını gerçekleştirirken, öğretmen onlara teşvik ve eşlik etme
görevi üstlenecektir.
Yetkinlik bazlı ( Beceri odaklı ) Müfredat proğramı aşağıdaki alanları içermektedir:
Allah/Tanrı Hakkında: Her şey O’ndan gelmiştir ve her şey O’na dönecektir.
İnsanların hepsi Allah tarafından yaratılmıştır.
Yol gösterici ve örnek Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammeddir.
Kur’an-ı Kerim ve diğer ilahi kitaplar Allah’ın kelamıdır.
1 Islamischer Religionsunterricht, Rede der Ministerin für Schule und Weiterbildung des NRW, Sylvia Löhrman,
Schuljahresauftraktpressekonferenz 17. Augustus 2012,
http://www.schulministerium.nrw.de/docs/bp/Ministerium/Presse/Pressekonferenzen/2012/17_08_2012_-
Zum-Auftakt-des-Schuljahres-2012_13/Sprechzettel_17_08_12.pdf
2 Lehrplan für die Grundschule in NRW, Islamischer Religionsunterricht, Vorwort, Hrsg.: Ministerium für
Schule und Weiterbildung des NRW, 1. Auflage 2013
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
258
İnsan hayatında Din ve İnancın önemi.
Dünya hayatı ve Sorumluluklarımız.
Bu altı alan İslam Anlayışının temel inanç ve Ahlak Sistemini belirlemede önemli esaslar olarak
zikredilebilir.1
2019 yılında kanun yürürlükten kalkacaktır. O zamana kadar muhtemelen İslami
cemaatlerin müzakereci olarak ortaya çıkacakları ve dolayısıyla Anayasa’nın 7. Maddesinin 3.
Bendinde çerçevesi çizilmiş olan Din Dersinin, İslam Din Dersi için de geçerli olacağı
umulmaktadır.
Farklı yayınevleri komisyonlar oluşturarak dersle ilgili kitapların yazımına çaba
göstermektedir. Bugüne kadar yayınlanan kitaplar şunlardı.:
1. “Die Schöne Quelle (Güzel Kaynak)”: Grundschule (ilkokul) 3.sınıflar için hazırlanan bu
kitabın komisyonu içerisinde ben de yer almaktayım. Önel Verlag yayınevinin öncülüğünde
hazırlanan bu kitabın yazarları Klaus Gebauer, Havva Yakar, Şeniz Hale Önel, Hüseyin Çetin,
Dorothea Paschendir.
2. “Saphir (Safir)”: 5.ve 6.sınıflar için kaleme alınan bu eser, Kösel Verlag yayınevinin
öncülüğünde hazırlanmıştır. Lamya Kaddor, Rabeya Müller ve Harry Harun Behr ise
editörlüğünü üstlenmiştir. Ayrıca Sara El Abrache, Stefanie Alhayari, Musa Bagrac, Bernd
Rıdwan Bauknecht, Luise Becker, Mohammed – Tamim Hakimi, Zilka Idrizovic, Miyesser
Ildem, Ute Jarallah, Nurçan Karatepe, Çiğdem Mercan – Ribbe, Ina Al – Moneyyer ve Mirsad
Niksic gibi şahsiyetler ile işbirliği yapılmıştır.
3. “Einblick in den Islam (İslama Bakış)”: Anadolu Verlag yayınevinin öncülüğünde hazırlanan
bu kitap Bülent Uçar başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından yazılmıştır. Komisyonda
Marjam Ulfat, Gülden Uzunöver, Selvi Can, Wahibe Abou – Saleh, Germana Rodrıguez,
Arslan Yalçın, Nuri Senay ve Özcan Atabaş gibi şahsiyetler yer almıştır.
4. “Lehr- und Arbeitsmaterialien für den Islamunterricht (İslam Dersi için Öğretim ve Çalışma
Materyalleri)”: Bu kitap Muhammet Mertek ve INID (Institut für Information über Islam und
Dialog e.V.) yani İslam Hakkında Bilgilendirme ve Diyalog Derneği tarafından yayınlanmıştır.
Bu eser yardımcı kaynak olarak değerlendirilmektedir.
1 Lehrplan für die Grundschule in NRW, Islamischer Religionsunterricht, Vorwort, Hrsg.: Ministerium für
Schule und Weiterbildung des NRW, 1. Auflage 2013. S. 20 – 23.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
259
5. Islam (İslam): Bu kitap şarkiyatçı Monika ve Udo Tworuschka tarafından kaleme alınmış
çocuklara yönelik bir eserdir. Yine aynı şahıslar tarafından kaleme alınmış Die Weltreligionen
Kindern Erklaert (Dünya Dinlerini Çocuklar Anlatıyor) adlı eseri yardımcı kaynak olarak
zikretmek mümkündür.
Ders kitaplarında pedagojik açıdan hem öğretim proğramları dikkate alınmış, hem de
uygulamaya girecek İslam Din Dersleri de düşünülerek genel islami konulara yer verilmiştir.
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Federal Almanya’da Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi Dersi
hakkında öğrenci ve velilerin görüşlerini ele alan araştırmamız, konunun asıl muhatabı olan
kişilerin istekleri doğrultusunda öneriler geliştirmeyi amaçlamıştır. Böylece araştırmamız
Kuzey Ren Westfalya eyaletinde Almanca ve bağımsız bir branş dersi olarak okutulan İslam
Din Bilgisi Dersi’nin amaçları, öğretim programı, İslam Din Dersi’nin Türkçe Ana Dil Dersleri
ve okul dışında cami derneklerinde okutulan dini eğitim üzerindeki etkilerini ortaya koymaya
yönelmiştir.
Araştırmamızda elde ettiğimiz sonuçlara göre 1986’dan itibaren ilk okullarda, 1996 yılı
itibariyle Hauptschule, Gesamtschule ve Realschuleler’de okutulmaya başlanan Türkçe dersleri
çerçevesinde okutulan İslam Din Bilgisi Dersleri ile günümüzde Almanca ve bağımsız bir branş
dersi olarak okutulan İslam Din Bilgisi Dersi uygulaması Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde
paralel olarak devam etmektedir. Ayrıca her iki derste aynı öğretim programı uygulanmaktadır.
Başka bir ifade ile, iki ders arasındaki fark, birisinin Türkçe diğerinin de Almanca olmasıdır.
Daha önceki İslam Din Bilgisi Dersi Türkçe ve sadece Türk öğrencilere yönelik iken, yeni
uygulamadaki Din Bilgisi Dersi Almanca olarak tüm Müslüman öğrencileri kapsamaktadır.
Zira Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde bazı milletlerin kendi ana dillerinde İslam Din Bilgisi
Dersi okutma imkânı tanınmıştır.
Almanca İslam Din Bilgisi Dersi uygulamasıyla birlikte branş öğretmenlerinin atanmış
ve atanmakta olması önemli bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Almanca ve
bağımsız bir branş dersi olarak verilen İslam Din Bilgisi Dersi ile ilgili bir geleneğin
oluşmaması, Almanca İslam dini terminolojisinin bulunmaması, dersi okutacak hem İslam
ilahiyatı hem de eğitim formasyonu almış öğretmenlerin bulunmaması veya bulunduğu halde
Almanca olarak verebilecek dil seviyesine ulaşmaması gibi sorunlar nedeniyle bir takım
zorluklarla karşılaşabilmektedir. Bu konudaki zorlukları aşabilmek için eğitim bakanlığı ve
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
260
eyalet içindeki ve dışındaki üniversiteler büyük bir çaba sarf etmektedir. Bu çalışmalara Soest
Şehrinde bulunan Okul ve Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünde verilen Hizmet İçi Eğitim kursları,
yeni öğretim programı hazırlama çalışmaları, Münster ve Osnabrück üniversitelerinde İslam
Din Bilgisi öğretmeni yetiştirmeye yönelik bölümlerin açılması örnek olarak verilebilir.
Federal Almanya Anayasası’nın 7.3. maddesi din dersinin okutulmasına Anayasal temel
oluşturmaktadır. Söz konusu maddede herhangi bir dinin veya mezhebin adı zikredilmeyerek
sadece din dersinin devletin denetiminde “dini toplulukların (Religionsgemeinschaften) temel
ilkeleriyle uygunluk içinde” verileceği hükmü yer almaktadır. Bu yüzden Anayasa’nın 7.3.
maddesinde geçen “dini topluluk” kavramının ne anlama geldiğinin anlaşılması büyük önem
taşımaktadır. Çünkü din dersi konusunda muhatap olarak kabul edilme “dini topluluk” statüsü
ile yakından ilgilidir. Federal Almanya’da Katolik ve Protestan kiliselerinin yanında, Yahudi
cemaati de söz konusu statüye sahiptir. Ancak Almanya’da Hıristiyanlıktan sonra en çok
mensubu bulunan din İslam dinidir.
Müslümanların henüz bu statüye ve diğer dini cemaatlerin haklarına sahip olamaması
düşündürücüdür. Federal Almanya’da yaşayan Türk ve diğer Müslüman ailelerin çocuklarının
büyük bir kısmı uzun yıllar hiç din eğitimi alamamıştır. Bazıları ise çeşitli dini cemaat mensubu
pedagojik formasyondan yoksun kişilerce plansız ve programsız bir şekilde din eğitimi almaya
çalışmıştır. Böylece pek çok vatandaşımız sağlıklı bir din eğitiminden mahrum bırakılmıştır.
Bu durum bazı vatandaşlarımızın dini siyasi olarak kullanmaya çalışan gruplara kolayca
meyletmeleri gibi zararlı sonuçlara neden olabilmiştir.
İslam Din Bilgisi Dersi Müfredat Programları hem Türkiye’den hem diğer İslam
Ülkelerinden gelen değerli din ve bilim adamları ile Almanya’da bulunan Eğitim Bilimcileri
tarafından günümüz şartları dikkate alınarak özenle hazırlanmaya çalışılmıştır. Ancak bir
öğretim programının, toplumda meydana gelen değişmeler, teknolojik gelişmeler karşısında
uzun yıllar güncelliğini devam ettirebilmesi mümkün gözükmemektedir.
Bugün Federal Almanya’da, Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde uygulanan İslam Din
Bilgisi projesinden başka, bazı eyaletlerde değişik projeler uygulanmaktadır. Bu projeleri genel
olarak İslam Din Dersi, İslam Din Bilgisi Dersi ve Dinler arası Eğitim veya Dinlerin Birlikte
Eğitimi şeklinde üç bölümde incelemek mümkündür. Dinlerin Birlikte Eğitimi tüm dinlere
mensup öğrencilerin katılabileceği ve bütün dinler hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
Federal Almanya’da bulunan dini cemaatlerin tamamına yakını İslam Din Bilgisi
dersine karşı çıkmakta, diğer din derslerinin muadili olan bir din dersi istemektedir. Aslında bu
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
261
dersin denetimi ve idaresi hukuken ilgili eyalet hükümetlerine aittir. Ayrıca söz konusu dersin
resmi Müslüman bir muhatabı bulunmamaktadır.
Buna rağmen Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki İslam Din Bilgisi dersine katılım
oranı % 85’in üzerindedir. Kanaatimizce bunun iki nedeni vardır. Birincisi Müslüman ailelerin
çocuklarının mutlaka din eğitimi almalarını istemeleri; ikinci ise Almanya’da yaşayan
Müslümanlar devletin kurumlarına ve özellikle okullarına karşı olan güvenleridir.
Araştırma bulgularında görüldüğü gibi hem öğrenciler hem de veliler ders dilinin
Almanca olmasında sakınca görmemektedir. Ayrıca öğretmenlerle yaptığımız mülakatlarda da
aynı sonuç ortaya çıkmaktadır.
Öğretmenlerle yaptığımız mülakatlarda öğretmenlerin büyük bir kısmı, dini alanda bir
fakültede eğitim almadıklarını ve ilkokul seviyesinin üzerinde bu dersi vermede kendilerini
yeterli görmediklerini belirtmiştir. Nitekim öğrencilerin ve velilerin çoğu dersin branş
öğretmeni tarafından verilmesini dersi farklı kılan ikinci özellik olarak değerlendirmişlerdir.
Almanca İslam Din Bilgisi Dersi Türkçe derslerini esas itibariyle etkilememektedir.
Ancak bazı okullarda Türkçe dersleriyle aynı saatte olduğundan Türkçe dersine katılımı
azaltabilmektedir. Bazı öğrenciler her iki dersi seçmek istedikleri halde program çatışması
nedeniyle birisini tercih etmek zorunda kalmaktadır. Nitekim öğretmenlerle yaptığımız mülakat
ve gözlemler de bu durumu doğrulamıştır.
İslam din Bilgisi Dersi’ne katılım artıkça Kur’an ve dini bilgiler eğitimi almak için
camiye gitme durumunda belirli bir azalma görülmektedir. Ancak bulgular dikkatle
incelendiğinde 15 – 18 yaş grubu öğrencilerde camilerde düzenlenen kursa katılımın belirgin
ölçüde azaldığını görmek mümkündür. Gözlemlerimiz de çocukların 12 – 13 yaşından sonra
camiye gitmediklerini veya isteyerek gitmediklerini doğrulamaktadır.
Bu eyalette görev yapan öğretmenler açısından ders kitabı ve yardımcı kaynak eksikliği
İslam Din Bilgisi Dersinin en büyük sorunu olarak algılanmaktadır. Öğretmenler üzerinde
yaptığımız mülakatlar da bunu doğrular niteliktedir.
Söz konusu derse yönelik öğretim programıın İslâm iman esaslarını yeterli derecede ele
almadığı göze çarpmaktadır. Nitekim hem öğrenciler hem veliler arasında iman konusunun
daha ayrıntılı bir şekilde işlenmesi gerektiği görüşü hakimdir. Nitekim bu sorun 2012 – 13
öğretim yılında devreye giren İslam Din Dersi öğretim proğramında giderilmeye çalışılmıştır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
262
KAYNAKÇA
A. Francke, Lexikon Der Pädagogik, Verlag AG., Bern 1952.
Ali Balcı, Sosyal Bilimlerde Araştırma, Pegem A Yay., Ankara 2001.
Anna Siegele, Die Einführung Eines Islamischer Religionsunterrichtes an Deutschen,
Verlag für İnterkulturelle Kommunikation, Frankfurt 1995.
Beyza Bilgin, “Almanya Federal Cumhuriyetinde Türk Çocuklarına İslami Din Dersi Program
Geliştirme Çalışmaları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. III, 1988.
Bundesamt für Migration und Flüchtlinge, Muslimisches Leben in Deutschland, Haziran
2009 .
Burhan Baloğlu, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemi, Der Yay., İstanbul 2009. Niyazi
Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yay., Ankara 1998.
Cemal Tosun, Din ve Kimlik, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1993.
Die Schöne Quelle, Islamunterricht in der Grundschule, Klasse 3, Köln 2008.
Eberhard Seidel, Claudia Danschke, Ali Yıldırım, Politik im Namen Allahs, Der Islamismus
in Europa; Michael Kiefer, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache (Doktorabeit),
Neukirchener Verlag 2001.
Eckart Gottwald, Islamischer Religionsunterricht Statement zum Hearing der Fraktion
Bündnis 90/Die Grünen, am 19.März 1999 im Landestag, Düsseldorf. 1999.
Eckhart Gottwald und Chr. Siedler, Islamische Unterweisung in Deutscher Sprache, Eine
erste Zwischenbilanz des Schulversuchs in Nordrhein-Westfalen, Neukirchener Verlag,
Neukirchen 2001.
Ferhan Oğuzkan, Eğitim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1981.
Fikret Ekin, Almanya’da Din Dersi Mücadelesi, ATİB yayınları, Köln 2000.
Halil Tekin, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Hassoy Matbaası, Ankara 1984.
Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri (Bavyera Eyaleti Örneği),
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2007.
Halise Kader Zengin, Almanya’da İslam Din Öğretimi Modelleri, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi C. XLIX sayı: II, 2008.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
263
Halit Ev, “İslam Din Dersleri” Hakkında Görüşler (Kuzey Ren-Westfalen Örneği), Dokuz
Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.
Hasan Coşkun, Eğitim Teknolojisi Açısından Kültürlerarası Eğitim, Konrad Adenauer
Stiftung, Ankara 1996
Havva Engin, “Islamischer Religionsunterricht an Deutschen Schulen”, Islam in Deutschland,
Bd 4, 2001.
Hayrettin Aydın, Dirk Halm, Faruk Şen, “Euro Islam, Das neue Sälbstverständnis der Muslime
in der Migration”, Stiftung Zentrum für Türkeistudien, Essen 2002.
http://www.abendblatt.de/hamburg/kommunales/article129440198/Hamburger-
Schulbehoerde-testet-neues-Modell-Religion.html.
http://www.deutsche-islam-
konferenz.de/SharedDocs/Anlagen/DIK/TR/Downloads/Plenum/zwischenresumee-ag-
tr.pdf?__blob=publicationFile.20.02.2008.
http://www.ditib.de/default.php?id=5&lang=en. 16.11.2014
http://www.faz.net/aktuell/politik/ausland/reaktionen-auf-erdogans-integrations-ideen-wir-
brauchen-keine-schulen-des-tuerkischen-staates-1515411.html (17.05.15)
http://www.migazin.de/2013/01/09/jeder-achte-schuler-muslimisch. 25.11.2014.
http://www.sueddeutsche.de/politik/zahl-der-deutschtuerken-wundersamer-zuwachs-
1.1589719. 2 Şubat 2013.
http://www.verfassungsschutz-bw.de/,Lde/Startseite/Arbeitsfelder/IGMG. 25.11.2014
http://www.vikz.de/public/islamischerReligionsuntericht.html, 16.12.2002.
https://books.google.de/books?id=gDoK9v628koC&pg=PA46&lpg= PA46&dq
=Zentralrat+kritisiert+den+Lehrplan+für+İslamische+Unterweisung+von+Soest&source=
bl&ots= dSxMm-WDi4&sig=0vRc1VvQIxCs3EnIe4JcSJa7IxE (17.05.15)
Hüseyin Özdemir, 2000 Yılının Eşiğinde Federal Almanya’da Türk Çocuklarının Eğitimi,
Önel Verlag, Köln 1999.
Ihr Kind in der deutschen Schule (Alman okullarinda çocuğunuz), Berichte und Materialien
der Forschungsgruppe ALFA. Neuss 1978.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
264
Internetportalderbundesweiten Wählervereinigung (BIW), 25.08.2013 http://www.bz-
berlin.de/aktuell/bundestagswahl/gruetters-wir-haben-was-fluechtlinge-brauchen-
article1726764.html.
Irka-Christin, Michael Kiefer, Islamunterricht, Islamischer Religionsunterricht,
İslamkunde (viele Titel – ein Fach), Transcript Verlag, Bielefeld 2009.
İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Vakfı Yay., İstanbul 1995.
Johannes Laehnemann, “Almanya’daki Müslüman Çocukları İçin Din Eğitiminin Öğrenim
Amaçları ve Metotları”, çev.: Hasan Ekici, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri (8-10
Nisan 1988), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1991.
Josef Spieler, Lexikon Der Pädagogik Der Gegenwart, Herder und Co CmbH
Verlagsbuchhandlung, Freiburg im Breisgau 1932.
Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schüler Islamischen Glaubens, für
die Grundschule, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung, 1986.
Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler
Islamischen Glaubens, die Jahrgangstufen 7 bis 10, Landesinstitut für Schule und
Weiterbildung, 1995.
Klaus Gebauer ve diğerleri, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler
Islamische Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.
Klaus Gebauer ve diğerleri, ReligiöseUnterweisung für Schülerinnen und Schüler
Islamischen Glaubens, für die Klassen 5 und 6, Landesinstitut für Schule und Weiterbildung,
1991 .
Klaus Gebauer, Geschichte der İslamischen Unterweisung in NRW, Einige İnfos, Juni/Juli
2003.
Klaus Gebauer, Geschichte der islamischen Unterweisung in NRW, s. 3, Soest 2007.
Klaus Gebauer, Islamische Unterweisung in NRW, einige İnfos, Oktober-November 2003.
Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für für Schülerinnen und Schüler islamische
Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
265
Klaus Gebauer, Religiöse Unterweisung für Schülerinnen und Schüler Islamische
Glaubensin den Schulen des Landes NRW, Soest, 1989.
Klaus Spenlen, “İslam Din Dersleri İçin Eyaletlerin Çözüm Arayışları”, Michael Kiefer, Eckart
Gottwald, Bülent Uçar (Ed.), Auf dem Weg zum Islamischen Religionsunterricht, Lit
Verlag, Berlin ss. 19-24 2008.
Kuzey Ren Wesfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığinin 21.5.2002 Basın Bildiresi www.mwf.nrw.de
/ Presse / Pressemitteilungen /2002/ pm_21_ 05_ 2002. html .
Lehrplan Islamischer Religionsunterricht für die Grundschule in Nordrhein-Westfalen,
Islamischer Religionsunterricht (Entwurf Verbändebeteiligung: 16.04.2013).
Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekenntnisunterricht oder was sonst, Lit
Verlag; Auflage: 1, Aufl. 2003.
Martin Stock, Islamunterricht: Religionskunde, Bekkenntnisunterricht Oder Was Sonst,
LIT Verlag, Münster 2003.
Mehmet Zeki Aydın, “İslam Din Dersi Programının Hazırlanması”, Türkiye ve Almanya’da
İslam Din Dersi Tartışmaları, Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, Ankara 2000.
Mevlüt Kaya, Eğitimde Program Geliştirme Sürecinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Öğretim Programının Geliştirilmesi İhtiyacı, İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı Yayınları,
Kayseri, 1998.
Michael Kiefer, Eckart Gottwald, Bülent Uçar, Auf dem Weg zum Islamischen
Religionsunterricht, Lit Verlag, Berlin 2008.
Michael Kiefer, Elternbefragung zum Schulversuch “Islamische Unterweisung”, August
2002.
Ministerium für Arbeit, Integration und Soziales des Landes NRW, Muslimisches Leben in
NRW, Presseinformation vom 29.Juni 2004.
Ministerium für Schule, Wissenschaft und Forschung des Landes NRW, Amtliche
Schuldaten 2000/2001.
Monika und Udo Tworuschka, Der Islam, Gütersloher Verlagshaus, Gütersloh,1999
Monika und Udo Tworuschka, Die Weltreligionen, Gütersloher Verlagshaus, Gütersloh,1999.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
266
Mouhanad Khorchide, Der Islamische Religionsunterricht zwischen Integration und
Parallelgesellschaft, Verlag für Sozialwissenschaften, Viesbaden, 2009.
Muhammet Mertek, Lehr- und Arbeitsmaterialien für den Islamunterricht, MAS –
Matbaacılık, İstanbul,2008.
Muslimisches Leben in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz, Bundesamt
für Migration und Flüchtlinge, 2011.
Muslimisches Leben in Deutschland“, im Auftrag der Deutschen Islamkonferenz,
Bundesamt für Migration und Flüchtlinge, 2011.
Nevin Deniz, Global Eğitim, Türkmen Kitabevi, İstanbul 1999.
Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk Çocuklarının Din Eğitimi,
Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 1993.
Peter Graf, Islamische Religionspaedagogik, Etablierung eines neuen Faches, V&R
Unipress, Göttingen 2007.
Peter Schreiner und Karen Wulff, Islamischer Religionsunterricht, Comenius Institut,
Münster 2001
Reiner Burger, NRW FAZ, Düsseldorf, 9 Ocak 2012.
Religiöse Unterweisung für Schüler Islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und
Weiterbildung, Soest 1986.
Religiöse Unterweisung für Schüler islamischen Glaubens, Landesinstitut für Schule und
Weiterbildung, Soest, 1986.
Rotraud Wielandt, “Federal Almanya’da İslami Din Dersinin Çerçeve Koşulları”, Din
Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri, (8-10 Nisan 1988), Ankara.
Saphir 5/6, Religionsbuch für junge Musliminnen und Muslime, München, 2008.
Selahattin Ertürk, Eğitimde Program Geliştirme, Yelkentepe Yay, Ankara 1982.
Staatsinstitut für Schulpädagogik und Bildungsforschung:Islamische Religionsunterricht an
bayrischen Schulen München 2000.
T.C. Düsseldorf Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2012/2013 öğretim yılı 25.02.2013 NRW
Eyalet istatistik verileri.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
267
Thomas Bauer, Lamya Kaddor, Katja Strobel, Islamischer Religionsunterricht,
Hintergründe, Probleme, Perspektiven, Lit Verlag, Münster 2004.
Thomas Lemmen, Herausgegeben von Wolfgang Bock, Islamischer Religionsunterricht,
Mohr Siebeck Tübingen, 2006.
Thomas Lemmen, Islamische Organısationen ın Deutschland, Friedrich – Ebert – Stiftung,
2000.
Thomas Lemmen, Islamische Vereine und Verbände in Deutschland, Bonn: Friedrich-
Ebert-Stiftung, Abt. Arbeit und Sozialpolitik, 2002..
Türkiye Araştırmalar Merkezi 9 Aralık 2002 tarihli basın bildirisi.
Urs Baumann, Islamischer Religionsunterricht, Verlag Otto Lembeck, Frankfurt 2001.
Verffasungsschutzbericht des Landes NRW, Düsseldor 2003
www.igmg.de/index.php?module=ContentExpress&func=display&ceid=6.
www.igmg.de/index.php?module=ContentExpress&func=display&ceid=71.
www.islamische-foederation.de/iru.htm , 2002, alıntı 11.12.2003.
www.mwf.nrw.de/Presse/Pressemitteilungen/2002/pm_21_05_2002.
www.nevvalsevindi.com/kategori.php?id=35.
Yüzeysel geçerlilik ile ilgili bkz. Ezel Tavşancıl, Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri
Analizi, 4. Baskı, Nobel yay., Ankara 2010.
Zentrum für Türkeistudien, Demographische Ausgangsstuation und Aktuelle Lage des
islamischen Religionsunterrichtes, Essen 2002.
Zur Situation des Katolischen Religionsunterrichts in der Bundesrepublik Deutschland”,
Bericht der Kultusministerkonferenz, vom 13.12.2002.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
268
KIBRIS TÜRK ŞAİRİ OSMAN TÜRKAY'IN ŞİİRLERİNDE AKDENİZ
TEMASI
Assoc. Prof. Dr. Tahir ORUCOV
AMEA Folklor Enstitüsü,
Filoloji üzre felsefe doktoru email: [email protected]
Vaqif ORUCOV
Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası,
“Basın Orqanları” şübesi,
Araştırmacı
e-mail: [email protected]
ÖZET
Osman Türkay XX.yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin tekrarsız temsilcilerinden biridir. Modern
Kıbrıs Türk edebiyatının dev figürlerinden olan Osman Türkay birçok kitap ve eleştirel
makalelernin, Türkçe ve İngilizce kitabların yazarıdır.
O. Türkay sanatında bazı lokal ve küresel, ulusal ve evrensel konular vardır ki, ilk evvel
onun sanatında olmuş ve sonradan hem Türk, hem de Kıbrıs Türk poeziyasına nüfuz etmiştir.
Bunlardan biri "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik" ve “Akdenizlilik” temasıyla ilgilidir. Şairin bu
temada olan: “Akdenizde aytınlık”, “Agdaniz şarkısı”, “Akdeniz ışığı” ve s. gibi şiirleri vardır.
O.Türkay'ın kıbrızlılıqla ilişkin tüm eserleri, modern Kıbrıs Türk şiirinin ana konularından
olan “Akdenizliliyin” başında da yer almaktadır.
Anahtar kelimeler: O.Türkay, Akdeniz konusu,"Kıbrıslılık ve Akdenizlilik", Metin Turan,
Metin Garadağ.
THE THEME OF AKDENIZ IN THE POEMS OF CYPRUS TURKISH POET OSMAN
TURKAY
Osman Turkay is one of the well-known representatives of Cyprus Turkish literature.
He is both the followers of classic poem tradition and the founder of the modern Cuprus poetry.
Osman TUrkay is the author of some books, critical articles, also the books in the Turkish and
English languages. In the creativity of O. Turkay there are some local and global, also national
and universal themes that shows itself in his creativity. Then these themes penetrated to the
creativity of Turkish and Cyprus Turkish poets. One of these themes of “Cyprus and Akdeniz”,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
269
the other is “Akdeniz”. The poet has some poems such as “The clarity in Akdeniz”, “Akdeniz
song”, “Akdeniz light”. Osman Turkay has another poems dedicating to these issues. His works
dealing with these issues are considered the masterpieces of the themes “Cypros and Akdeniz”
and “Akdeniz” in Turkish and Cyprus Turkish poetry.
Key words: O.Turkay, the theme of Akdeniz, “Kyprus and Akdeniz”, “Akdeniz”, Metin
Turan, Metin Garadag.
GİRİŞ
Büyük Kıbrız şairi Osman Türkay çeşitli akımların geleneklerini kendi şiirinde birleştiren
dünyaca ünlü şairlerden biridir. O. Türkay XX.yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin tekrarsız temsilçile-
rindendir. Modern Kıbrıs Türk edebiyatının dev figürlerinden olan Osman Türkay 1988 ve
1990 yıllarında iki kez Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterildi. Osman Türkay birçok kitap ve
eleştirel makalelernin, Türkçe ve İngilizce kitabların yazarıdır. Dünya çapındaki şair
sembolizm ve modernizm gibi akımların etkisi altında klasik şiir geleneğinden yararlansa da,
yenilikçi bir şair olarak kendisini hem Avrupa'da, hem de tüm dünyada doğrulamıştır.
Osman Türkay Kıbrıs Türk edebiyatında hem klasik şiirin devamçısı, hem de yeni şiirin
yaratıcılarındantır. 16 Şubat 1927’de Girne yakınlarındaki Kazafana köyünde doğan Türkay,
Orta öğrenimini adada bir İngiliz okulunda tamamladıktan sonra, Adana, Erzurum’da çeşitli
görevlerde bulunur. 1939 yılında doğduğu kasabadakı anaokuldan mezun olan , Osman Türkay
eğitimini Lefkoşada Turk Erkek Lisesinde devam etdirdi ve 1942 yılında buradan mezun oldu.
(1, s.1-2)
O. Türkay sanatında bazı lokal ve küresel, ulusal ve evrensel konular vardır ki, ilk evvel
onun sanatında olmuş ve sonradan hem Türk, hem de Kıbrıs Türk poeziyasına nüfuz etmiştir.
Bunlardan biri "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik" ve ya sadece “Akdenizlilik” temasıyla ilgilidir.
Şairin bu temada olan:" Akdenizde aytınlık”, "Agdaniz şarkısı "ve s. gibi şiirleri vardır. (2,
s.154) Türkiyeli ünlü araştırmacı Metin Turan bu konulara 1970, özellikle 1980'li yıllardan
sonra sadece siyasi açıdan değil, kültürel-tarihsel yönlerden de milli kimlik seviyesinde
yaklaşımlar olduğunu yazmışdır. (3, s.183)
O.Türkay'ın kıbrızlılıqla ilişkin eserleri, modern Kıbrıs Türk şiirinin ana konularından olan
“Akdenizliliyin” başında da yer almaktadır. Bu konuda yazılmış "Akdeniz türküsü " adlı şiir
diqqatı hüsusi olarak çekiyor:
Akdeniz kanım gibi sıcak,
Akdeniz bizi tanıyan, anlayan deniz.
Akdenizde zaferlerimiz, şereflerimiz, şanlarımız,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
270
Akdenizle kucak kucağa sarmaş-dolaş
Güneş yanığı insanlarımız. (4, s.47)
Osman Türkayın yaradıcılığından etkilenen Fikret Demirağ “Akdenizli” şiirini yazdı.
“Akde-nizlilik” ruhu Fikret Demirağın “Akdenizli” şiirinin ruhuna aynı, banzar şekilde
sahibdir:
Bir sevdayla sevişmeyi bilmeyen
Akdenizli değildir.
bir gövdeyle sevişmeyi bilmeyen
Bir rüzgârla konuşmayı bilmeyen
bir bulutla bir acıyla
bir Dor taşıyla konuşmayı bilmeyen
Bir mevzi çukurunda kurşun atarken
torbaların arasında açan çiçekle
gözlerini seviştirmeyen
Bir sevdanın mezar taşıyla
bir umudun külleriyle konuşmayı bilmeyen
Akdenizli değildir.(5)
Son dönem Kıbrıs Türk şiirinin esas temsilcilerinden biri olarak kabul edilen şairlerden biri
Şirin Zaferyıldızıtır. Onun yaradıcılığında da Osman Türkayın “Akdenizlilik” konusuyla ilgili
şiirleri var. Şirin Zaferyıldızının “Açız Kuşların Kanat Çırpışlarına” şiiri de “Akdenizlilik”
ruhundatır ve aynı içeriğe sahiptir:
Biz ki Akdenizliyiz,
ve de yanık tenimiz,
açız kuşların kanat çırpışlarına. (6, 71)
Metin Turan, bir eleştirmen olarak,bu konuda bahs ederken, tabii ki, Akdenizin bir deniz
kimi coğrafi konumu değil, daha çok Akdeniz kültürü, mitoloji vb. bazı konuları nezerde tutur.
Azer-baycanlı araştırmacı Elmira Memmedova yazıyor:”...Bu konuda(“Akdenizlilik”
konusunda T.O; V.O.) yazan tüm şairlerden daha çok Osman Türkayın şiirleri “Akdenizlilik”
konusuna edebiyat için verimli bir zemin yarattı. Şirin Zaferyıldızının “Cilalı Taş
Devrindeyim”, “Akdenizim”, “Ada kadını”, “Yitik Kadınlık”, " Kadınlar Karanlık'ın eşiğinde
" ve aynı zamanda Aysen Dağlının “Şimdi Akdenizde Kasım, Bende Haziran”, “Akdeniz
Güzellikleri İle Cocuk”, “Okyanus Dudaklı Kadınlar”, “Saçlarımı Kazıtacağım Ben Bilirim”,
“Ağustos Başına Vurdu Akdeniz’in”, Orbay Deliceirmağın “Özgürlük türküsü”, “Uçaraktan
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
271
Gelen Bir Mektup: Posta-çının zarfın üzerinde selamlaması Akdenız'den”, Neriman Cahidin
“Sen Akdenize yatır üreyini”, İlkay Adalının “Miras”, Filiz Naldövenin “Aksaq Akdenize”,
Haqqı Yücelin “Akdeniz Martısı”, Fikret Demirağ'ın “Akdenizli”, “Kadınım Anımsa” şiirleri
bu konudadır.” (2, s.155)
Osman Türkayın ünlü araştırmacılarından biri de prof. dr. Metin Garadagdır. Onun Osman
Türkaya adanmış eserleri şöyledir: “Çağdaş Kıbrıs Türk Edebiyatı İçinde Osman Türkay
Şiirinin Evrensel Boyutları” ve “Akdeniz Kültürü Bağlamında Osman Türkay Şiiri”. Metin
Garadağ “Akdeniz Kültürü Bağlamında Osman Türkay Şiiri” konulu yazısında bu kültüre
bağlılığıyla ilgili örneklerine dayanıyor. Amma Metin Garadağ onun Akdeniz kültürünün tam
bir taşıyıcısı olmadığını da vurğuluyor. Başka bir hususda ise Metin Garadağ şöyle yazıyor:
“Tüm şiirlerinin genel bir değerlendirilmesi sonucunda Osman Türkay’ın tüm renkleri ile tipik
bir Akdeniz şairi olduğunu söylemek mümkün değil. O daha çok evrensel temalar çerçevesinde
evrenin çağdaş yansımalarını dizelerine temel almış bir şairdir.
Bireyin mutluluğunda somut gösterimlerden çok duygu bağlamında kimi zaman doğaüstü
objelerle konuşmayı yeğlemiştir. Ama bu şiir sevecenliğini, sıcaklığını korumayı bilmiştir. Bu
da Akdenizliliğin bir başka temel yansıması sayılabilir.”(7, s.1)
Osman Türkayın “Akdenizlilik” temasıyla, vatanparvarlıkla ilgili şiirlerden biri de “Akdeniz
Türküsü ” adlanır:
Denizler içinde en fazla Akdenizi,
Ülkeler içinde
Anadoluyu sevdim. (8, 46)
Osman Türkay'ın diğer şiirine bakalım:
Ne çabuk geçti yolçuluğumuz.
Dön de arkana bak, kardaş.
Baykal nerde, Aral nerde,
Akdeniz nerde? (9, s.26)
Genel olarak, Osman Türkay Akdenizin bir deniz olarak,tabii-jeoloji, coğrafi-ekonomik
deyerlerinden, onun esrarengiz güzelliklerinden sonra konuştuktan sonra, şair yukarıdakı
sonuçlara varır. Başka bir deyişle, Osman Türkayın yeryüzünde, sevmeyen bir ülke, bir ulus,
bir deniz olmmamasına rağman onun milli duyguları, vatanparvarlığı, Akdenizliliyi açık-aşkar
görünüyor.
Metin Turan'ın belirtildiği gibi son dönem şiirinde “Akdenizlilik” teması fazlaysa insanlığı
anlatdığı halda, Osman Türkayın eserlerinde, “Akdenizlilik” temasına, esasen, ulusal
düşüncelerle ilişikli müraciet edilmiştir. (3, s.179)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
272
Kıbrıslı şair Tamer Öncül “Kıbrıs Türk Şiiri” makalesinde, Osman Türkayın şiirnin
özelliğini mitoloji ile ilgilendirir. Tamer Öncül yazıyor: “Çağdaş Kıbrıs Türk şiiri Türk dilini
kullanan Akdenizli bir şiirdir. Ona kişilik, kimlik kazandıran temel unsur da, onun Türkçe şiir
coğrafyasın-daki özgün yerini sağlayan da bu özelliği ve yapısıdır kuşkusuz. Yüksek sesle
bağırmak yerine, lirik masallar anlatmayı yeğler. Mitolojik öykülemenin çağdaş bir
versiyonudur da diyebiliriz buna”.(10, s.1)
Osman Türkay vatanının her santimini, her taşını, her bir insanını, onların vatanseverliğini
çok sevdi. Onun yaratıcılığında doğduğu cennetin-Kıbrızın doğası, tarihi eserleri, insanları
hakkında onlarla şiirleri var. O,”Uluslararası Asiya Xeberleri”ne (“Asia News International”)
verdiği röportajda hem yaratıcılığının ilkin merhelesini, hem de vatanseverlik temasını böyle
karakterize ediyor: “Ben kendimi baharda badem ve nar çiçekleri arasında doğan bir şair gibi
hissettim. Yayda aylarında dalgalar güneş ışığı ve mermer ile bütünleşerek dünyamı tamamile
beyaz renke bürüyür. Sonba-harlarım kuru yaprakların havada düştüyü ve her yerde çimlerin
solduğu “altın” idi. Firuza çiçeği gibi Akdeniz mavisi ise benim kışlarımdı... Çocukluğumda ve
Erken gençliyimde ruhumun ve varlığımın coğrafyası, adanın doğusunda Karpaz'dan Bafaya
kadar uzanırdı. Gençliğimdeki şiirlerin çoğunun Kıbrıs'ın menzerelerine ve insan güzelliklerine
hesr olunduğu doğrudur. Yapabildiğim kadarıyla ben Halkımın gerçeklerini göstermeye
çalıştım. İlk ciddi şiirimi 18 yaşında yazdığımı söyleyebilirim. Ben Beynimde yanan bir yer
olduğunu düşündüm ve bu şiir sevgisiydi. Bu tutku büyük bir şairin doğmasını sağladı. Okulda,
iş yerinde, rüyalarımda Şiir dışında bir şey düşünmedim. Ülkemin doğasını ve sırlarını
keşfetmek için genç bir adam olarak dağlara uzun bir yolculuğa çıktım. Sonuçda “Badem
çiçekleri için Sonata” ve “Akdeniz Işığı” gibi poemalar yazıldı.”(11, s.34)
Kıbrıslı eleştirmen ve şair Ali Nesım yukarıda bahsedilen "Kıbrıslılık ve Akdenizlilik"
konusuyla ilgili olarak yazıyor:”Son dönemin yazarlarından belirgin bir özellik ise “Kıbrıslılık”
temasını benimsemeleridir.Kıbrıslılığı, Kıbrıs’ın doğasına olan bağlılık olarak algılayan
yazarlar şiirlerinde yasemin, turunç, zeytin, yerel ve tarihsel ögeleri kullanarak ve Kıbrıs’ın
toprağına, mitolojisine ve kültürüne sahib çıkarak Akdenizlilik karakteri olan, sevgi, içtenlik ve
Akdeniz duyarlılığı ile Kıbrıs’a yaklaşmaktadırlar”.(12, s.93) Ali Nesım Türkay şiirinin bu
karakteristik izleri 1974 sonrası döneme ait edir. Ancak hemin karakteristik izler Osman Türkay
şiirlerinde daha önceden müşahide ediliyor.
Sonuç olaraq buna dikkat edelim ki, Osman Türkay hem XX yüzyıl Kıbrıs Türk şiirinin
genel gelişmesine, hem de dünya poeziyasına etkilemiştir. O, poeziyaya novator, yenilikçi bir
şair olarak girdi ve Kıbrıs türk şiirinin yenilenmesinde özel bir rol oynadı.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
273
KAYNAKLAR
1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Türkay
2. Fikretqızı E. Osman Türkayın poetik irsi. Bakü: Elm, 2010, 256 seh.
3. Turan M. Kültür - Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı. Ankara: Ürün Yayınları, 2004
4. Türkay O. 7 Telli. Lefkoşa: Beşparmak Yayınları, 1959
5. www.kibristkd.org.tr/tr/icerik.aspx?&hbr=4&kat=3
6. Zaferyıldızı Ş. Duvardakı Resim, Lefkoşa: Ateş Matbaacılık,1997
7. http://www.bilgicik.- com/yazi/akdeniz-kulturu-baglaminda-osman-turkay-siiri metin-
karadag/ - 10.08.08.
8.Türkay O. 7 Telli. Lefkoşa: Beşparmak Yayınları, 1959
9. Türkay O. Evrenin Düşünde Gezgin. İstanbul: Asya Matbaası, 1971
10. http://www.stwing.upenn.edu/~durduran/newpage/culture/poetry/toncul/
11. Toplumun Sesi Dergisi. Londra: 1993, sayı, 173-174
12. İkinci Uluslararası Kıbrıs ve Balkanlar Türk Edebiyatları Sempozyumu,
27-29 Ekim, 1998, İzmir: Okullar Yayınevi, 1999
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
274
TOROSLARDA YÖRÜK KÜLTÜRÜ
Prof. Dr. Hasan BAHAR
Özet:
Toroslar Alp ve Himalaya dağ silsilesinin merkezinde yer alır. Güneybatı Asya’nın bir
uzantısı olan Anadolu yarımadasının güneyindedir. Batı’da Muğla’nın Fethiye Körfezinden
doğuda Hakkâri’nin Cilo Dağında güneye kıvrılan Zagros Dağları ile buluşur. Adını, Antik
Çağ’da Greklerin boğa anlamına gelen Taurus’tan adını almıştır. Ancak bu Taurus bölgede MÖ
III. Bin yılın sonlarında itibaren Ortaçağa kadar yaşamış Luwi halklarının Fırtına tanrısı
Tarhu’dan almış olmalıdır.
Bizans dönemine kadar var olan Luwi kökenli halklar VI. Yüzyılın sonlarında asimile
olup Hristiyanlaşmıştır. Bölgeye XI. Yüzyıldan itibaren Türkler gelmeye başlamıştır.
Selçuklular tarafından Oğuz-Türkmen boylarının yerleştirilmesi ile bölge XII. Yüzyılda büyük
oranda Türkleşmiştir. Bölgede belli başlı kentler dışında yer adları Türkçedir.
Torosların güneyi sıcak Akdeniz sahilleri ve hemen 3 m’ye kadar varan yüksek
zirvelerinde yaylaların yer alması bölgede Tarih boyunca bir konar-göçerlik ortaya çıkarmıştır.
Antik yerleşimler ve yollar olduğu görülür. Antik dönemde göçerlik olmakla birlikte bu yolların
daha çok madencilik ve iç kesimlerle ticaret için kullandıkları anlaşılıyor.
Ancak mevsimlere bağlı olarak, hayvan sürüleri ile çoban bir konar-göçerliği daha çok
Türk döneminde görülebilmektedir. Türk dönemi bölgedeki insanlar Oğuz-Türkmen
geleneğinden gelen Yörüklerdir. Ne var ki, Türk kimliği üzerinde yapılan tartışmalar zaman
zaman maksatlı kişiler tarafından Yörükler üzerinde de farklı yorumların yapıldığını
göstermektedir.
Yörüklerin dil özellikleri ve sosyal yapılarına bakıldığında Oğuz Türkleri geleneğinden
gelmektedir. Burada Yörükler üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelime: Toros, Yörük, Oğuz, Türk, Türkmen, Göç, Yayla, Deve, Keçi, At.
Giriş:
Kısaca kaynaklar hakkında; Mersin çevresinde Yörükler(Türkmenler) üzerine en
kapsamlı çalışmayı yapan 1922’lerden itibaren 40 yıll onların içinde yaşayarak Ali Rıza
Yalman(Yalkın) olmuştur(Yalman(Yalkın)1977a,1977b). Hüseyin Saraçoğlu’nun 1950’li
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
275
yıların sonlarında bölgede kapsamlı coğrafya çalışmaları Akdeniz Bölgesi kitabında ele alınmış
çok güzel bölgenin detaylandırılmış haritaları ve Yörük Göç yolları verilmiştir(1989). Coğrafi
yer adları konusunda Prof. Dr. Reşat İzbırak’ın Coğrafya Terimleri Sözlüğü Mektupla Öğretim
Merkezi yayınları 1975.Prof.Dr. Mehmet Eröz’ün Yörükler (1991) kitabı; Tayyip Gökbilgin’in
Rumeli’deki Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul (1957) kitabı,
Oğuzlar Türkmenler üzerine çalışmaları ile, Oğuzlar(Türkmenler), Karakayunlular,
Akkoyunlular adlı kitapları ile Prof.Dr. Faruk Sümer(1984), Hüseyin Nihal Atsz’ın Anadolu’da
Türklere Ait Yer Adları, Türkiyat Mecmuası, II.(1926), Otuz yıllık Başbakanlık Arşivindeki
çalışmalarıyla Arşiv Genel müdürlüğü yapmış Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki Cemaatlar,
Oymaklar AşiretlerTercüman 1001 Temel Eser Yayınları (1979) kitabı ile Cevdet Türkay,
XVII. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı Eren Yayınları,(1987) kitabı ile
Cengiz Orhonlu, Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti
ve Aşiretlerin. Yerleştirilmesi, TTK Basımevi, Ankara (1997); Sarıkeçililer üzerine çalışmalar
yapmış Fransız Marcell Bazin(1994) ve son yıllarda Yörükler içinde Zeki Oğuz’un
çalışmaları(2004) dikkat çekici çalışmalardır. Her birine teşekkür ederiz. Gelecekteki kültür
varlıklarımız bu çalışmalara bağlıdır. Bu arada Türk Kültüründe Kışlak, Yaylak, Bozkır
kültürleri konusunda Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu^’nun Türk Milli Kültürü(1982), Prof.Dr.
Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş 1 (1978) ve Porf. Dr. Tuncer Baykara’nın (2003)
çalışmaları başlıca kaynaklardır. Kuşkusuz Türk Kültür Çalışmalarında Ziya Gökalp’in Türk
Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı, Haz.: İ. Aka, K.Y. Kopraman (1976) vazgeçilmez
kitaplardandır.
Akdeniz coğrafyası Toroslar ve Mersin Çevresi:
Akdeniz, Cebelitarık’tan Süveş Kanalı ve Kızıl Deniz’e doğru uzanan, iki ucu dar, ortası
geniş bir denizdir. Kuzeyden güneye doğru uzanan dört büyük yarım ada yer alır. Doğudan
batıya doğru bunlar Anadolu, Yunanistan, İtalya ve İber’dir. Bu yarımadalar arasında yer alan
Kıbrıs, Girit, Rodos, Sicilya, Malta, Korsika ve Sardunya gibi adalar bu yarımadaların
bağlantısını sağladıkları gibi güneyde bulunan Afrika kıtası ile de bağlantısını sağlamışlardır.
Bu nedenle Akdeniz üç büyük kıtanın buluşma alanı olmuştur. Bazen jeopolitikçilerin Afro-
Avrasya terimi de buradan kaynaklanır. Bu üç kıtanın oluşturduğu alan dünyanın diğer
yarısından daha büyüktür. Bu büyük karanın ana merkezini Akdeniz oluşturur. Burada ilk
uygarlıklar oluşmuştur. Bu yüzden Akdeniz’de ulaşım ve ticareti kolaylaştırmak için çaba sarf
eden antik haritacılar Akdeniz’i merkeze koymuşlardır. Bu yüzden biz hâlâ dünya haritalarını
açtığımızda merkezde Akdeniz ülkelerini görürüz
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
276
Brudel; “Akdeniz demek, birbirine bağlı deniz ve kara yolları demektir; el ele vermiş
küçük orta, büyük kentler ve yollar, bitip tükenmeyen yollar, kısacası bir gidiş geliş, bütün bir
ulaşım sistemi demektir” diye yazmıştır (Braudel 1990,50).
Akdeniz kıyılarında birden bire duvar gibi yükselen kalker dağ zincirleri kıyıları bir
birine yaklaştırmıştır. Tarih boyunca Akdeniz kıyı şeridi iç kesimlere göre daha yakın bir
iletişimle ortak bir kültürün parçası olmuştur.
Akdeniz kıyıları, bir gerdan gibi yüksek dağları yaran ırmakların alüvyonlu delta
ovalarında kurulmuş liman kentleri ile süslenmiştir. Bu kentler deniz yolu ile limanlara, kara
yolu ile derin vadilerin kestiği geçitlerle iç kesimlerdeki plato kentlerine bağlanmıştır. Mısır’da
Nil Deltası, Türkiye’de Çukurova, Büyük ve Küçük Menderesler, Yunanistan’da Maraton ve
İtalya’da Po ovalarında kurulan kentler Akdeniz’in zenginlikleri ile uygarlıklara,
imparatorluklara dönüşmüştür.
Tunç Çağında Ege’deki Miken, Akdeniz’deki Kıbrıs ve Suriye kıyılarındaki Ugarit
arasında canlı bir ticaret köprüsü kurulmuştu. Güneydeki Mısır, kuzeydeki Hitit ve doğuda önce
Sümer, Akad ve sonra Asur, Babil, Hurri-Mitann gibi krallıklar bu ticaret ağından
faydalandılar.
Demirçağı ile birlikte bu ağın dağılmasıyla Fenike, Frig, Lidya ve Grekler ortaya çıktı.
Grekler ve Fenikeliler bir süre Perslerin hegemonyasına girseler de varlıklarını Roma
imparatorluğuna kadar sürdürdüler.
Batı Roma İmparatorluğu V. yüzyılda kuzeyden gelen Germen kavimleri tarafından
büyük bir darbe aldı. Doğudaki kolu daha sonra tarihçiler tarafından Bizans olarak
adlandırılacaktır. Bizans önce Balkanlardaki Germen, Got, Alan, ve sonra Hun, Avar, Peçenek,
Uz ve Kıpçaklarla uğraşırken, doğuda Sasani, Arap ve Oğuz-Türkmen akınlarına maruz kaldı.
Akdeniz demek sadece deniz demek değildir. Kıyı ovaları, dağlar, vadiler ve
yaylalar demektir.
Bütün Akdeniz’de ortak genel bir deniz ve denizcilik kültüründen söz edilebilir. Ancak
her bir yarımada ve adalar kendi içinde iç kısımlara uzanan ırmak vadileri sayesinde iç kara
kesimlerle bütünleşerek yerel kültürlerini oluşturdular. Binlerce yıl farklı kavimlerce
çalkalanan Akdeniz kıyıları kuzeyde doğudan itibaren Türk, ortada Yunan ve batıda Latin bir
karakter oluştu.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
277
Ana karaların içlerine uzanan Afrika’da Nil, İtalya’da Tiber, Türkiye’de Menderes,
Seyhan, Ceyhan, Küçük ve Büyük Menderesler ve Asi gibi nehirler Akdeniz’in nemli sıcak
iklimini ve kültürlerini içeriye taşırlar.
Doğu Akdeniz’de yer alan Anadolu Yarımadası, tam anlamıyla bu uygarlığın
varoluşunda en önemli aktörlerden biri olmuştur. Anadolu’nun güney kıyılarında yer alan
yerleşmelerin bir çoğu dokuz bin yıllık bir geçmişe sahiptir.
Tarih boyunca ovalardaki tarım ve ziraatla uğraşan insanlar için dağlar avcılık,
hayvancılık, madencilik, kıymetli taş, mermer ve kereste için vaz geçilmez olmuştur. Özellikle
kurak ve sıcak Akdeniz yazlarında dağlar insanlar ve hayvanları için barınak, sığınak ve besin
kaynağı olmuştur.
Yayla ve Yaylacılık,
Kışları yaylalarda kar geçit vermez. Yaylalar yılın büyük bir zamanı dışarıya kapalıdır.
Bu nedenle insanlar, Akdeniz’de kıyıdan dağların zirvelerine, dağların zirvelerinden kıyılara
doğru bir gel git yaşamaktadır yıl boyunca.
Akdeniz dünyasının bütün kıyı ovaları ile dağları, yüksek yaylaları arasında insanların
göçleri yaşanır. Sanayi toplumuna kadar bu bir zorunluluk olmuştur. Tarihte bir çok kez
Anadolu coğrafyasını ziyaret eden Türkler; XI. Yüzyıldan sonra kalıcı bir şekilde Anadolu’ya
ayak basınca doğasına uygun Torosları keşfetmiştir.
Tarihte Türk kültürü Yaylak ve Kışlak dediğimiz yarı göçebe çoban bir yaşama
dayalıdır. Moğolistan ve Türkistan’da bu kültür hala sürdürülmektedir. Türklerin yaşadığı
coğrafya doğudan batıya doğru daha çok 42.paralel çevresidir. Bu nedenle, Adriyatik’ten Çin
Seddi’ne doğru uzanan bu doğruya bazen “Türk Paraleli” de denmiştir. Bu paralelin özelliği
güneyde yüksek dağlar ve kuzeyde bozkır ve çöller yer alır. Yazları sürüleri ile yaylak denilen
yüksek dağ eteklerine göçen Türkler kışları kışlak adı verilen dağ vadileri ve ovalara göç
etmişlerdir. Zamanla tarım ve ziraatı öğrenerek Güzlek adı verilen Kışlak ile Yaylak arasındaki
alanlarda ekim ve dikim işlerini gerçekleştirmişlerdir. Bu tür yerlerde ilkbaharda da bir süre
hayvanları doğum için beklettiklerinden, ya da güz mevsiminde koç katımı ve teke katımı
yapılmasından “döllük” yaylası denildiği de olmuştur.
Yaylacılık için engebeli alanlara, yükseklik kot farklarına ihtiyaç vardır. Bir coğrafi
mekânda yıl boyu aynı iklimin yaşanması, doğadaki otaklara bağlı gezici hayvan yetiştiricileri
için uygun değildir. Çobanlar hayvan sürülerini otlatmak için sürekli taze otların yeşerdiği bir
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
278
coğrafyaya gereksinimleri vardır. Deniz kıyısındaki 0(sıfır) noktasından, 3 bin m’ye varan
yükseltisi ile Anadolu’nun güneyinde uzanan Toroslar bu yaşam için biçilmiş kaftandır.
Orta Toroslardaki yaylacılığı Akdeniz Bölgesi adlı kitabında ele alan coğrafyacı
Hüseyin Saraçoğlu’na göre burada eriyen kar sularını takip eden ve burada beslenmeleri için
her zaman taze ot bulabilen, semirmiş hayvanların dünyanın en şanslı sürüleri olduğundan söz
etmektedir(Saraçoğlu 1989).
Bir kültürün oluşmasında çevre faktörü büyüktür. Coğrafi koşullar insanlara yeni yaşam
alanları sağlarken, getirilen kültürlerle var olan eskileri arasında bir sentezin oluşmasını sağlar.
Yayla ve yaylacılık bir yerden bire taşınmanın, yani göç olgusun bir parçasıdır. Yayla ve
yaylacılık aynı zamanda Türk kültürünün ana unsurlarından biridir. Asya bozkırlarında
hayvanlarına ot aramakla geçinen çoban bir kültürün mensubu olan Türklerde göç ve yaylacılık
bir yaşam kaynağıdır. Bu, sadece hayvanlara otlak bulma arayışları değil, sosyal bir yenilenme,
yeniden doğuş gelişmesidir. Bu nedenle yaylacılık faaliyeti Türklerde olmazsa olmaz bir
tutkuya dönüşmüştür. Ona göre “Yatukluk” denilen yerleşik kentli karakteri kültürel değerlerin
eriyip zaman içinde kaybolmasına yol açar.
Hareketsizliğe karşı Toroslarda bir söz vardır “Yörük kıpırdasın yeter!” . Ona göre mal
da zenginlik de harekete bağlıdır. Yıllar önce Mersin Aydıncık’ta bir yaşanmış hikaye
dinlemiştim. Aydıncık’ın göçerlik döneminde yaylacılık yapılan dağlık kesimi daha değerli
dönemlerde yaşanmış bir hikaye; 50 yıl kadar öncesine ait olmalı.
Hikaye ise şahsıma Kelenderis kazısında görevli Ali bekçi, tarafından 1988’lerde
anlatıldı. Aydıncık’ın kıyı kesimi bütün Akdeniz sahilinde olduğu gibi, değersizdir diye kızlara
verilirmiş, kıymetli görülen yaylalar erkeklere verilirmiş. Turizm geldikten sonra kıyılara
konaklama tesisleri oteller yapılmaya başlandı. Zenginler deniz kıyılarına yazlıklar yapmaya
başladılar. Kıyılar değer kazanınca kızlara verilen topraklar değer kazandı. Hikaye Ali bekçinin
ağzından şöyle; Soğuk su kesimi burada değerli. Toroslardan doğan su sayesinde burası hem
serin olur, hem de bu tatlı su Aydıncık’ın içme suyunu sağlar. 2000’li yılların başında buradan
bir pompa ile Kıbrıs’a su verilmeye başlandı. Çok sıcak günlerde burası bir panayıra döner.
Sadece Aydıncıklılar değil yoldan gelip geçen de Soğuksu çayına girer, isteyen çayın karışıp
serinlik kattığı denize. Hikaye şöyle;
Aydıncıklı bir şahsa(ismini şimdi hatırlamıyorum) kıyıdan 3 dönümlük bir yeri takas
yolu 10 keçi ve bir eşeğe satmak istemiş sahibi. O da babasına gitmiş danışmak için. Bu durumu
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
279
öğrenen babası hiddetle, “..Sen ne diyorsun?! Ben yürümeyen mala mal demem, bir daha
ağzından böyle şeyler duymayım. Keçilerimiz yerinde kalsın” demiş.
Benzer bir hikayeyi de aynı seksenli yıllarda Aydıncık otobüsünde yanımda oturan
Gülnar’lı bir Yörük amcadan dinlemiştim. Yörüklüğü öğünerek anlatan amcamız, bunu
kaplumbağa ile kurbağa arasındaki bir hikayeye bağladı. “Bir gün bir kaplumbağa ile kurbağa
karşılaşmış. Tanışmaları sırasında kurbağa deniz kıyısında sularda yaşarım demiş.. Buna gülen
kaplumbağa da “seninki de yaşamak mı kardeşim!”demiş. “Bak ben dağlarda ardıç kokularının
diplerinde yaşıyorum. Hava püfür püfür.. Sırtımda evim gezer dururum.. İşte hocam biz
Yörükler böyle sırtımızda evimiz gezeriz ardıç diplerinde” diyerek hikayesini tamamlamıştı.
Akdeniz kıyı şeridinde yaşayan topluluklar içinde denize en yabancı olanı Yörüklerdir
denilebilir. Yörüklerin sırtı Akdeniz’e dönük olmuştur. Kışları Akdeniz kıyılarına inseler de
yaylaların hayalleri ile yaşarlar. Hiç hayatında denize girmemiş birçok Yörük’le
karşılaşabilirsiniz. Hele Yörüklüğün yağın olduğu 1960’lardan öncesi. Yörük mutfağında
balıktan çok keçi eti olur. Çökelek, yoğurt türkülerine konu olmuştur. Ayran deyimlerindedir.
Çocukluğum geçtiği Konya, Hadim ilçesine bağlı Gezlevi’de,1960’lı yılların elektriği
olmayan köyümüzde ocağın başında dinlediğim “Gıllıbicik” Türk masal kahramanlarından biri
olmakla birlikte insanlara yaylacılığı telkin eder. Ortalama 1500 m. yükseklikte olan Gezlevi
ve çevresindeki köyler güneyde Akdeniz’den gelen Yörükler ve kuzeyde Konya çevresinden
gelen Türkmenlerin kurdukları bir “Dağlı” denilen yerleşimcilerdir.
Tarım ve yaylacılık yapan yarı göçebe dediğimiz bir yaşamları vardır. Üç mahalleden
oluşan köyün her mahallesine ait bir yaylası vardır. Bu yaylalar arasında “güzlek” denilen
ekinlikler vardır. Yaylaların en uzağı Oyuk Yaylası 15 km. kadar uzaklıkta olup yaya 2-3 saatlik
bir yol gidilir. Ortalama diğer yaylalardan Küçük Yeni Yayla, Büyük Yeni Yayla ve Sarnıç gibi
yaylalar 2 saatliktir. Güzlek denilen ekinlikler ilkbaharda Nisanda, sonbaharda eylül-ekim
aylarında oturulan ekin ekilen, sebze ve meyve yetiştirilen yerlerdi. Sebze, meyve ve bağ köy
içinde ve yakın çevresinde de yapılan uğraşlardır.
Sağımı yapılmayan yoz davarlar kışa kadar yaylalarda bekletilirken sağmal olanlar
çobanları ile birlikte önce güzleklere ve sonrada köye yakın otlaklara getirilir. Her mahallenin
bir davar yatağı vardı. Öküzçekmezli (Kayaönü) mahallesinin davarı “Davar Yatağı” denilen
önce Ağıbungarı (köye 1,5 saat mesafe), sonra Gorkluca (1 saat mesafe) ve sonra da Boğaz(30
dk)’da yatırılırdı. Belen mahallesinin davarları ise önce (Arpalık 1,5 saat), sonra Kurudere
Bungarı(1 saat), Kurudere (Maşat-Gelincik İni-30 dk) de yatırılırdı.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
280
Ortada ve küçük olan mahalle Hıdırlı(k)’ın davarı daha çok Abdineği (1 saat ve diğer
yaylacıların yatakları olan Boğaz ve Kurudere’nin sürülerine karışıktı). Davarlar gün boyunca
davar yatağında yatırılır. İkindi üzeri sağım yapılınca çobanlar otlatmak için dağların
zirvelerine doğru yayıma çıkarırdı. Bu eyleme yaylalarda akşam örüsü denirdi. Gece olunca
davar yatırılır sabah erkenden sabah örüsü denilen otlamaya kaldırılırdı. Öğleyin de dinlenmek
için yataklarına getirilirdi.
1960’larda neredeyse bütün köy yaylaya göçerdi. Yaylaya göçmeyen yaşlılar, ya da
köyde muhtar, köy bekçisi, bağ bekçisi ve inşaat işçileriydi. Yaylaya göçmeyenler kınanmasa
da acınırdı. “Yaylaya göçecek bir ineği bile yok, köyde havale geçirecek zavallı!” diye acıyan
ifadeler bile olmaktaydı. Elektrik olmadığı için hoparlörün olmadığı o dönemde köy hesabından
bekçi tutulan kişiler( o dönemden hatırımda kalan en iyi tellal Tombili lakaplı İsmail Aydos
idi) yaylaya çıkılacağını birkaç gün önce köyün merkezi bir damına çıkarak(genellikle Hurşut
Dayının Damı) yüksek bir sesle önce “Ahaleeeeeeeeeeee..!” diye ahalinin dikkatini çeker sonra
da” ..duyduk duymadık demeyin ha!” uyarısından sonra olayın açıklamasına geçilir ve “Herkes
keçisini, koyununu, sığırını yarın yaylaya göçürecek” denilirdi. Malını yaylaya göçürmeyenler
cezaya tabi tutulurdu. Ya da günlerce ahırdan hayvanını dışarı çıkaramazdı. Hayvanına ot
bulmak için o da yaylaya göç etmez zorunda kalırdı.
Köydeki işlerin yapılması için bir süreliğine haneden kalanlar olsa da genellikle bütün
aile hayvanları ile birlikte, köy halkına karışır bir bayram şenliğinde yaylaya göçülürdü. İşte bu
zamanda sürüden geri kalanlarda bir üzüntü hasıl olurdu. Aşağıda anlatılan “Gıllıbicik”
hikâyesinde bu duygular işlenir. İnsanların topluluk halinde belli bir boya, oymağa, aşirete
bağlılık burada vurgulanıyordu. Zaten bu konuda bir atasözü de bulunmaktadır.” “Sürüden
ayrılanı kurt yer!”.
Bu konuda masal şöyledir: “..Yıllar önce köyümüzde herkes yaylaya göçmüş, ama o
sırada göçten geride kalmış, köydeki evinde oturan bir gelin ve çocuğu varmış. Gelinin kocası
askerdeymiş. Yaylaya göçecek malı yokmuş.. O zaman köyümüz daha da ormanlıkmış. Karşı
yüksek dağ Kavaklı Ormanı daha da gürmüş ağaçları. Ne oradaki insan buradaki ne de buradaki
oradakini görebilirmiş. Orada gıllıbicikler yaşarmış. Gıllıbiciklerin her tarafı gıllı olup,
göğüsleri o kadar uzunmuş ki; bir göğsünü omuzunun bir tarafına, bir göğsünü de öbür tarafına
çapraz bir şekilde atarmış. (Erkek mi, kadın mı belli değil karışık varlıklar!). Bu tür yaratıklar
Anadolu’nun değişik yerlerinde devlerle ilgili masal kahramanlarında sıklıkla karşılaşılmıştır.
Malatya civarında bunlara Hıbilik(Gıbilik) denir(Sarpkaya 2017,65). Bu varlıkların bir
benzerine Tokat Niksar Karaçay Türklerine ait Karaçay köyünde ise Dr.Öğretim Üyesi Sefer
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
281
Solmaz’ın 13.11.2018 tarihinde şahsıma sözlü anlatımıyla “emegen katın”denilmektedir.
Köyündeki inanmaya göre bunlar, yarı beline kadar açık, emceklerini (göğüsleri) omuzlarından
geriye atılmış ve saçları bellerindedir
Gıllıbiciğin biri güzleri sürekli köyü gözetlermiş. Bir gün gelinin evinde yemek
pişirirken yaktığı ateşin dumanını görmüş: “Ben bu gece o evi ziyaret edeceğim, bakalım kim
yaşarmış?” diye söylenmiş. Gıllıbicik o gece gelinin evini ziyaret etmiş, gelin evinde çocuğun
beşiğini sallıyormuş. Kapıdan sesler gelince bakmış ki her tarafı kıllı bir dede içeri girmiş.
Anamdan dinlediğim bu hikayenin devamını baba annesinden dinleyen oğlum Psikolog
Halil Bumin Bahar’ın kaleminden takip edelim. Demek ki kişiler üzerinde o kadar etkili ki
bizden sonraki nesilde de sürekliliği olması bakımından bu örnek önemlidir:
“Gelin anlamış bunun Kıllı Bicik olduğunu. Buyur amcacım ne istersin diye sormuş huyuna
giderek. Kıllı Bicik de sıcak görünmüş “Açım kızım.” demiş. Gelin düşünmüş nasıl olsa yaşlı
bana bir şey yapmaz. En iyisi karnını doyurup göndereyim demiş ve almış Kıllı Biciği mutfağa
karnını bir güzel doyurmuş. Ama Kıllı Bicik gitmek bilmemiş. Gelin anlamış durumu helâya
gideceğim diye odadan çıkmayı denemiş. Kıllı Bicik de gelinin çocuğunu almasına izin
vermemiş ve gelinin beline ip bağladıktan sonra helâya gitmesine izin vermiş. Gelin helâya
girmiş, belindeki ipi çözmüş ve helâdaki “ırbığa” bağlamış. Kendini camdan dışarı atmış. Kıllı
Bicik helâ için yeterince zamanın geçtiğini düşündüğünde asılmış ipi. Irbık kapılara, eşiklere
çarpıp tıkır tıkır ses çıkararak yuvarlanıp geliyormuş. Bizim Kıllı Bicik de “Tıkırtısını sevdiğim
nerdesin? Tıkırtısını sevdiğim gelinim gel?” diye haykırıyormuş. Irbığı görünce bağıra bağıra
tehdit etmiş gelini “Kızım gel çocuğunu yakarım gelmezsen.” diye. Gelin korkudan göğ ekinin
içine saklamış kendini. Kıllı Bicikler göğ ekine giremezmiş çünkü. Gelinden yanıt gelmeyince
Kıllı Bicik evi içindeki çocukla birlikte yakmış. Sonra ormana doğru yol almış. Gelin hayatını
kurtarmış ama oğluyla evini kaybetmiş”(Bahar 2017,186-189).
Psikolog Bahar’a göre bu bir kültürleme olayıdır. Aslında bu ona, kendi yorumu ile
nenesi tarafından “ Konya’nın dağlısı, Müslüman bir Türk’ün nasıl düşünmesi nasıl davranması
gerektiği hakkında bilgiler aktarıyordu hikâyeleriyle”(Bahar 2017).
Evet, bu bir kimliklemeydi. Türk kültüründe birlik halinde olmayı, ortak hareket etmeyi
öğütleyen, örgütleyen bir anlatım. Bu konuda yine bu hikayelerle birlikte sadece aile içinde
değil obanın, mahallenin bir parçası olan yaşlılardan da sıklıkla dinlerdik. Örneğin bir
anlatımında komşumuz Zeynep Teyzenin(soyadı Gündebahar şimdi hayatta değil, vefat
etti..1910’larda doğmuş olabilir) söyledikleri obanın ortak hareket etmesi gerektiğini güçlü bir
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
282
şekilde vurgular; “Eskiden bizim büyüklerimiz derdi ki; eğer bir oba yurt yerinden kalktı ise
geri dönüş olunmaz. Geride kalınmaz, bebeğinizi bile unutsanız dönülmez. Yurttan kalkınca
etrafta tepelerden gözetleyen kötü ruhlar, eşkıyalar yurdun taşınmasını görünce geride ne
kalmış diye obayı basarlar..Kimi açlığı için, kimi kadın, kız için, kötülükler yerleşir oraya!”.
Peki, H.B.Bahar’ın kimlikleme olarak ele aldığı “dağlı” kimliği nedir? Orta Toroslar ile
Batı Torosların kesiştiği bu kesimde coğrafyaya bağlı olarak Torosların kuzey eteklerinde
Konya Ovasında oturanlara “Ovalı”, güneyde Akdeniz sahil kesimde oturanlara “Yörük” dağın
zirvesinde oturanlara “Dağlı” denir. Her biri Oğuz-Türkmen köklerden gelen bu insanlar üst
kimlik olarak kendilerini Türk ve Müslüman görürler. Bölgede hepsi Türk ve Müslüman olunca
kendilerini yaşadıkları coğrafyanın doğal yapısına uygun olarak bir isimlendirme yoluna
gitmişlerdir.
Dağlı ve Dağlılar.
İnsanların yaşadıkları çevredeki coğrafi koşullar onların karakterlerine etkiler yapar.
Ovalarda daha zengin tarım alanlarında yaşayanlarla, güney kuzey-güney arasında göç edenler
arasında sosyo-ekonomik olarak büyük farklar olduğu gibi, dağlık kesimde yaşayanlar arasında
bu daha da belirgindir.
Dağın kaynakları sınırlıdır ancak insanlara sığınma, barınma ve değişik yabani meyveler
sunma gibi avantajlar da sağlar. Ancak yılın altı ayı kar altında kaldığından özellikle erkek
nüfus daha çok Ege’nin ılıman iklim bölgelerinde çalışabilmek için mevsimsel işçi hareketleri
olur. Yaşlılarımızın anlatımına göre bu Bozkır, Seydişehir, Beyşehir ve Dinar yol güzergahı ile
16 günlük yaya yolu idi. Daha sonra 1970’lerden sonra bu ulaşım kamyon, otobüs gibi motorlu
araçlarla yapılmaktadır.
Kış aylarında Torosların zirvelerindeki dağ köyleri Yörüklerin güneydeki kışlaklarına,
köylü erkeklerin Ege ve Akdeniz kıyılarına Orman ağaçlandırma, pamuk çapası, zeytin
toplaması ve inşaat gibi alanlarda ırgatlık yapmak için boşalırdı. Geride sadece kadınlar ve
çocuklar kalırdı. Bu yüzden çocuklara hem analık hem de babalık yapan kadınların çocukları
kontrol edip topluma uyumlarını sağlayabilmeleri için en çok baş vurdukları bu öğütleyici, yani
kimlikleme masallarıydı. 1970’ler köylere otomobil geldi dışarıdan gelen giden çoğaldı.
Elektrik geldi. Televizyon geldi. Dış dünya ile bir pencere açıldı. Artık bütün anlatılanlar rafa
kaldırılıyordu.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
283
Otomobil geldi ulaşım araçları değişti. Göçün geleneği de bitti. Yörüklerin göç
yolarındaki konaklama yerleri ortadan kalktı. Uğrak yerlerindeki köyler, köy odaları birer birer
bırakıldı. Yörüklerin en büyük taşıyıcısı olan develer ortadan kalktı.
Yörüklük.
Yörük Kültürü nedir? Türk Oğuz-Türkmen boylarından gelen Yörük kelimesi yürümek
fiilinden gelir. Oğuzlar 10. Yüzyılda Türkistan’a geldiklerinde Türkmen ve batıya Anadolu’ya
geldiklerinde Yörük tabiri daha çok kullanılır olmuştur. Bazı tarihçilere göre Oğuzlar
Müslüman olunca Türk-İman=Türkmen şeklinde kullanılmasından kaynaklanmıştır
denilmektedir. Türkçeye bakıldığında iki büyük kolu görülür: kuzeyde Kıpçak ve güneyde
Oğuz. Avrasya’nın güneyinde Türkistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar
coğrafyasında kalan Türkler Oğuz ağzını kullanır. Oğuz, Türkmen ve Yörük ağızlarında hiçbir
fark yoktur. Adlarının değişik olmaları bulundukları coğrafya farklılıklarından kaynaklanır.
Genellikle Anadolu’nun doğu kesimindekilere Türkmen ve güney kesimindekilere
Yörük denmiştir. Hatta bazen Cevdet Türkay’ın Başbakanlık Arşivlerinde araştırmalarında
sıkça karşılaştığı gibi Türkman-Yörükan ya da Yörük-Türkmen olarak söz edilmiştir. Bir diğer
hususta Kürtleşen Türkmenler ya da Yörükler vardır. Bu yüzden Türkmen Ekradı, Yörükan
Ekradı tabirleri ile de karşılaşılmıştır.
Farklı coğrafyalarda yaşayan Türkler yeni topraklarda yaşamada büyük bir deneyim
sahibiydiler. Onların farklı tarih boyunca farklı coğrafyalarda farklı insanlarla karşılaşmaları
onların uyumunda zorluk göstermiyordu. Bu konuda uzun yıllar Orta Asya’da araştırmalar
yapan J.P.Roux, Moğollarla Türkleri akraba görmekle birlikte Moğolların tutucu yapısına
karşılık, Türklerin yenilikler arayan meraklı kişilikleri ile yeni coğrafyalara göçleri ve oralara
kısa sürede uyum sağlama becerilerinin olduğundan söz etmektedir(Roux 2011).
Anadolu’ya tarih boyunca birkaç kez geldikleri düşünülen Türklerin asıl kalıcı gelişleri
XI. Yüzyılda olmuştur. Anadolu’ya Selçuklu devletinin çatısı altında gelen Oğuz-Türkmen
toplulukları ülkenin değişik bölgelerine yerleştirildiler.
Eski Yunanlıların “güneşin doğduğu yer” anlamına kullandıkları “Anatolia” adının
yerine bölgede Roma İmparatorluğunun devamı olan Bizans’a o zaman Romalılar
denildiğinden ülkeye Araplar “Al Rumiya”, biz Türkler ise kısaca “Rum Ülkesi”adını
veriyorduk. Türklerin Anadolu’ya gelişinden kısa bir süre sonra bölgeye Batılılar Turkiye
demeye başlamışlardır. Marco Polo Türkistan’dan Turcia Major olarak söz ederken
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
284
Anadolu’dan Turcia Minor olarak söz edecektir. Doğu Anadolu’dan ise Türkmonania olarak
söz etmektedir. Bu dönemden sonra Doğu Anadolu’dan Turkmenia olarak söz edilecektir.
XVIII. yüzyılın ortalarında baılan bir coğrafya sözlüğünde Anadolu beş bölümde ele
alınmıştır: “Natoloe (Anadolu), Sourie (Suriye),Turcomaie (Türkmenia), Diarcek (Diyarbakır)
ve Géorgie (Gürcistan)” (Baykara 2003, 185 d.n.10;D.Martiniére, Abrége Portatif du
Dictionnaire Géographique De La Martilére, Lahaye.1762,II.216).
Abû al-Fida XII. Yüzyılda Moğol istilasınadn önce Antalya’nın kuzey batsında İbni
Batuta Anadolu’dan Türkmen ülkesi Denizli Dağlarında ve civarında yani Menderes
havalisinde 200.000 Çadır Halkı Türkmen yaşıyordu(Eröz 1991,15). XIIV. Yüzyılda
Anadolu’ya gelen İbn Batuta Türkmen ülkesi olarak, Osmanlı devletinden de Türkmen devleti
olarak söz eder(Seyahatname).
Prof. Dr. Faruk Sümer ve Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin Kızılırmak’ın doğusundaki Türk
göçebelere Türkmenler ve batısındakilere Yörükler demektedirler(Eröz 1991). Bu görüş daha
sonraki bu konudaki çalışmalarda kabul edilmiş görülmektedir (Solak 202).
Anadolu’da Yörük ve Türkmenlerin bu coğrafi olarak ayrı bölgelere konulmalarına
rağmen genellikle aynı coğrafyalarda yaşadıkları görülmektedir. Anadolu’da birçok yayla ve
köy yerleşmelerinde her iki grubun da birlikte yaşadıkları görülmektedir.
Bu tartışmalar Oğuzlar ile Türkmenler konusunda da yaşanmaktadır. Aslında Oğuz,
Türkmen ve Yörük Türkçenin aynı lehçesini, ağzını kullanan aynı koludur. Bu, boyları ayrı
etnik gruplarmış gibi göstermeye çalışmak, Türkleri farklı etnik boylardan toplama bir
milletmiş gibi göstermeye çalışan siyasetin sonucudur. Batıda hazırlanan bazı haritalarda
(Tubingen Atlas gibi) Türkiye’de etnik grupları olduğundan fazla gösterme çabaları
görülmektedir.
Türk Oğuz boylarını Türkmen ve Yörük olarak ayırıp daha sonra din ve mezhep
farklılıklarını etnik bir grup olarak Alevi Türkmen, Sünni Türkmen, Tahtacı vs.. gibi işledikleri
görülür. Hatta Türkçe konuşan, isimleri diğer yerleşik Türklerden daha Türkçe olan,
gelenekleri Orta Asya eski Türk geleneklerine daha yakın olan Tahtacılar hakkında da çok farklı
görüşler ortaya koyan araştırmacılar olmuştur. Onları yerli Anadolu unsurlarına ya da Türkopol
denilen Bizanslıların Anadolu’ya yerleştirdikleri Hristiyan Türklerle bir tutmaya çalışanlar
görülmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
285
Hatta bazen sözlü tartışmalarda da sıkça karşılaştığımız gibi Yörükleri Torosların antik
dönem Isauria ya da Kilikia gibi Luwi kökenli topluluklarına bağlamaya çalışan Anadolucu
bakış açıları ile de karşılaşılmaktadır. Oysa Anadolu’da yaşayan Oğuz, Türkmen, Yörük ve
Tahtacı olarak adlandırılan bütün bu unsurlar kullandıkları dil yaşadıkları gelenekler olarak
Türk kültürünün en sade yaşayan topluluklarıdır.
Bölgede yapılan objektif çalışmalar bölgedeki halkın eski Türk kültür gelenekleri içinde
olduğunu güçlü bir şekilde yansıtmaktadır.
Bölgedeki Türkçe Yer adları Türk varlığının belgeleridir.
Toroslara XII. Yüzyıldan itibaren gelen Türk boyları Mersin çevresinde olduğu gibi yer
adlarına kendi mühürlerini kazımışlardır. Ovalık kesime İçel, dağlık kesime Taşeli(Dışel)
demeleri de eski bir Oğuz geleneğidir. Bölgedeki halkın göç terimlerine bakıldığında detayda
da bu durum görülür. Kışlak, Yaylak ve Güzlek gibi terimler böyledir. Hayvanların korunduğu
korum, göçün konaklama yeri konalga, konmaç, yaylada çadırlardan oluşan iskân yeri oba,
hayvanların toplandığı alan ağıl gibi terimlerin yanında yer isimleri içinde Tanrı Dağı, Oğuz
Ormanı, Akdağ, Aladağ, karadağ, Uludağ, Karacadağ, Aksu, Göksu, Akpınar, Karapınar,
Sorkun, Göktepe, Yunt, Geyik Dağı, Söbü Çimen, Yenice, Barçın, Bozkır gibi Türkçe isimler
Türk Dünyasında yaygındır. Diğer taraftan Kız Kalesi, Kız Kulesi, Kızlar Çıktığı, Kız Sindiği,
Kör Oğlu, Dede Dağ, Dedegöl gibi belli bir geleneğe bağlı ortak efsane ve menkıbelerin
yansımalarıdır.
Her şeyden önce yerleşim yerlerinde yaygın olarak görülen Oğuz boy adları Bayındır,
Çepni, Çetmi, Beçene, Dodurga, Döğer, Bayındır, Kayı, Yazır, Kınık ve Afşar gibi Türk
kimliğinin belgeleridir.
Bu isimler sadece Anadolu coğrafyasında olmayıp örneğin Tanrı Dağı Yörükleri
Osmanlı dönemi Rumeli Türkleri içinde sıkça isimleri geçer. Anadolu’da Tanrı Dağı Konya
Antalya sınırları arasında Hadim, Gündoğmuş, Alanya arasında Geyik Dağlarının kuzey
uzantısında yer alır. Türkistan coğrafyasında ise Tanrı Dağları Doğu Türkistan ve Batı
Türkistan sınırında yer alır. Maalesef bu coğrafyaya “Sinkiang” yani “yeni sömürge” adı veren
Çinliler Tanrı Dağlarına Çince Tanrı Dağı anlamında Tienşan demektedirler. Bu onların işi
Türk kültürünü silmek itiyorlar ama bizimkilere ne demeli?! Sinkiang’ı bozulmuş şekliyle
Doğu Türkistan’a Sincan demektedirler. Yetmedi Ankara’da bir semtimizin adıdır. Neden
Doğu Türkistan denilemiyor?!
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
286
Irak’ta üç bin Türkçe yer adı tespit eden Necat Kevseroğlu’nun çalışmalarında görülen
yer adlarının Mersin-Antalya kesiminde görülen boy, aşiret ve yer adları ile yakın ilişkileri
görülmektedir. Orta Asya Türkistan yer adları, Önasya İran, Irak, Suriye, Anadolu ve Balkan
yer adlarında Türkçe yer adları ortak bir kültürün parçalarıdır. Bölgedeki devletlerin
demografik yapılarla oynamalarına karşı bu isimlerin araştırılmaları ve yapılan araştırmalar
desteklenmelidir.
Keçiler Torosların ve Yörüklerin asli hayvanıdır.
Keçileri kaçırmayalım!
Türklerde göçün belli bir sistemi var. Herkes kendince göç edemez. Binlerce yıllık bir
geleneğe bağlıdır. Ancak son zamanlarda hayvancılığın sona ermesi bu geleneği bitirmiştir.
Bunun da başlıca nedenlerden biri Torosların ananevi hayvanı keçinin yasaklanmasıdır. Keçi
bizden önce de Torosların hayvanı idi. Keçi olmazsa Toroslarda hayat olmaz. Dağlar boşalır.
Domuzlara kalır ve köyleri basarlar. Tarım yapılamaz olur, bu günlerde olduğu gibi!
Dağlık bölgenin karakterine uygun olarak keçi en erken evcilleştirilen hayvanlardan biri
olmuştur. Keçi Torosların kalkerli zirvelerinde beslenebilmek için otun yanında ağaç
yapraklarından beslenmesini sağlayabilmektedir.
Eski çağlarda Sümerlerden itibaren keçi hayat ağacının sembolüdür. Keçi hayat ağacının
dallarında gösterilir. Antik Batı dünyasında doğanın koruyucusu tanrısı Pan keçi ile simgelenir.
Keçilerin olmadığı ormanlara girilemez. Çalılıklar ve otlarla balkana dönen içine girilmez
ormanlara bir ateş düşerse kendini de çevresini de yok eder. Keçilerin diplerini temizlediği ve
gübrelediği orman gelişir. İnsanlara açıktır. Keçi ormanın düşmanı değil bir bahçıvan gibi tıraş
eder, berberidir, yükselmesini sağlar. Keçinin beslenmesi kolaydır. Koyun ve sığırlara kışlık
saman biriktirmek gerekir. Karda kışta ağaç yapraklarını yiyebilir. Ya da yazdan kurutulmuş
ağaç yaprakları ile beslenebilir. Kurtların tırmanamayacağı kayalıklara tırmanıp kendini
koruyabilir, koyun ise ovada yolunu şaşırır. Koyun ve sığır vadi tabanı ve yaylaların düz
otlaklarında sistematik mevsimsel bir göçün parçası olmuştur.
Toros Yörük kültüründe keçi, koyun, deve, at, sığır, merkep ve köpek olmazsa olmaz.
Kedi ve tavuk gibi tavuklar da olabilir. Katır ve beygir de tahtacılık yapanlara kereste taşımak
için gereklidir. Daha çok dağlık alanlarda kullanılır. Bu nedenle dağ yollarına bazen “Katırcı
Yolu” denir. Merkep de bu yollarda kullanılır. Merkep aynı zamanda dev kervanlarına
kılavuzluk eder. Çobanların azığını taşır. Deve daha ağır yüklerde ve düz yollarda kullanılır.
Toprak yolları sever. Torosları aşan antik döşemeli Roma yolları deve geçebilmesi için tahrip
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
287
edildiği olmuştur.(Derebucak Döşeme Yolunda olduğu gibi). Kedi daha çok Kışlak’ta köyde
gereklidir.
Kedi yerleşiklerin hayvanı, ambarın bekçisidir. 2001,2003 Moğolistan’da Bilge Kağan
Külliyesi Kazıları için bulunduğum dönemde Orhun coğrafyası ve başkentte Moğolların kedi
beslemediğine ve sevmediklerine de şahit olduk. Çoban bir kültürde kediden çok köpek
önemlidir. Kedi Yakın Doğu’nun tarımcı toplumlarında önemlidir. Mısır Baset adlı kedi bir
tanrı vardır. İnanışa göre Hz. Nuh’un kedisi gemisini farelerden kurtardığına ve sırtının
sıvazlandığına inanıldığından kutsaldır. Bu yüzden sırtı üstüne atılan kedi dönerek ayakları
üzerinde durur. Peygamberimizin hadislerini yazan Ebu Hureyre, peygamberimizin kedisi ile
sofrasını paylaşmıştır.
Tavukları yabani yayla ortamında korumak oldukça güçtür. Atmaca, tilki ve çakallara
karşı korumak için ayrı bir iş gücüne ihtiyaç vardır. Aslında akrep ve örümcek gibi haşerelerin
düşmanıdır. Ancak her tarafı açık bir alaçık çadırı ne oranda koruyabilir.
Deve Türkleri Asya’dan taşımıştır!
Göçer için deve belki de en önemli hayvandır. Devesi olmayan göçemez. 450 kg’a kadar
yük taşıyabilen, beslenmesi kolay olan ve uzun yola gidebilen, sırtında bir çadırı ve eşyasını
taşıyabilen bir deve göçün başkahramanıdır.
Braudel, Türklerin Anadolu ve Balkanlarda tam hakimiyeti deve sayesinde
gerçekleştirdiklerinden söz etmiştir. Ona göre, Arap yayılmasında sıcak iklim devesi Hecin’le
soğuk Anadolu yaylasında fazla dayanamamışlardır. Yüksek dağlık kesimlere tam bir
hakimiyet kuramadıklarından dağlardan Bizanslıların ovalara tacizleri sonucunda geri çekilmek
zorunda kalmışlardır. Türkler ise, X. Yüzyılda soğuk iklime dayanaklı Orta Asya çift hörgüçlü
(Baktriya) devesi ile tek hörgüçlü Arap devesini melezleyerek hem soğuğa hem de sıcağa alışık
bir deve türü elde etmişlerdir. Deve ile de Anadolu’nun ve Balkanların yüksek dağlarına
ulaşabilmişlerdir(Braudel 1993,115-116).
Gerçekten de Osmanlı Devletinin Balkanları ele geçirmesinde Yörukan Eşguncu
ocaklarının çok büyük destekleri olmuştur. II. Murat’tan itibaren kurulan ve Fatih Sultan
Mehmet zamanında sistemli hale getirilen 25 kişiden oluşturulan ve belli stratejik geçişlere
konuşlandırılan Eşgüncü ocakları barış zamanında köprü, han ve cami gibi yapıların tamiri,
savaş zamanında develeri ile Osmanlı ordusunun yük taşımasında kullanılmışlardır(Yeni
2017,187).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
288
Kültürümüzün taşıyıcıları develer yok oluyor!
Ülkemizde 1960’lı yıllarda 209.000 deve varken 1980’lerde 9 000 civarına düşmüştür.
Günümüzde büyük oranda Batı Anadolu’da ypılan deve güreşleri için 5000 civarında deve
beslenmektedir. Ülkemizde deve, keçi, koyun ve sığır gibi hayvanların üretimin azalması, et
üretimin azalmasına da yol açmıştır.
Toroslarda yaylacılık sadece turistik amaçlı olmaktadır. Eskiden devlerle olan göçler
otomobillerle yapılmaktadır. İnsanlar et ihtiyacını kentlerden sağlamaktadır. Yeterli hayvan
üretimi olmayınca dış kaynaklı ithalat yapılmaktadır. Bu da et fiyatlarında artışa yol açmış ve
halkın et ihtiyacı karşılanamamaktadır.
1960 yıllarda yaylacılıkta para ekonomisin pek görülmediği değiş tokuşa bağlı bir ticaret
anlayışı bulunmaktaydı. Yörükler yaylalara güneyin narenciye ürünleri portakal, limon, nar,
ceviz, incir, harnup getirip, dağlı köylerde tarım ve bahçecilik yapan köylülerin ürünleri olan
buğday, patates, fasulye ile takas yapıyorlardı. Bu yerel pazarlarda satılan en önemli mallardan
biri de Yörük dokumaları kolan, çorap ve kazak gibi örgülerdi.
Anadolu’daki Yörük ve Türkmen göçerlerin köklerinin Orta Asya Türk kültürü ile
ilişkilerini gösteren en önemli unsurlardan biri de aile yapısıdır. Aşiret, oymak ve boy
yapılarında Türk kültürünü görmek mümkündür.
Türk Aile Yapısı ve Boy Teşkilatları.
Aslında çöl değil, yayla iklimine sahip bozkırlar halkı olan Türklerin, yayılmaları
esnasında, çoğunlukla, bozkır coğrafi ve iktisadi şartların yer almadığı ve kültürlerinin yaşama
imkanın zayıfladığı sınırlarda durakladıkları; ormanlık, sıcak veya çok rutubetli bölgelere
girmedikleri görülmektedir. Kendi hayat tarz ve anlayışlarına uymayan coğrafyaya ve yabancı
kütleler baskısının şiddetli olduğu bölgelere nüfuz etmiş Türk zümrelerinin ise, oralarda fazla
barınamadıkları veya çoğu kez orada eridikleri görülür. Bu nedenle Türkler Tarih boyunca ve
günümüzde yaşadıkları Çin-Orta Avrupa arasındaki kuşakta siyasi ve kültürel varlıklarını
sürdürebilmişlerdir (Kafesoğlu 1982,54).
Eski Türklerdeki sosyal yapı ile ilgili tasnifler tam olarak bir biriyle örtüşmemekle
birlikte Orhun Yazıtlarına göre şu şekilde bir sıralama yapılabilir:
Oğuş-Aile,
Uruğ-Aileler birliği,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
289
Bod-boy, kabile (Ok=kabile, Bir siyasete bağlı),
Bodun-boylar birliği(siyasi olarak müstakil ya da değil),
İl(el)-müstakil topluluk, devlet, imparatorluk,
Sosyal birliğin ilk yapısını oluşturan aile birimi kan akrabalığına bağlı kuruluyordu.
Geniş aile tipi gibi görünse de küçük aile tipi olduğu belirtilebilir. Çünkü aile bireylerini kendi
mülkü gibi gören Eski Yunan’daki “genose” ve Roma’daki “gens” (geniş aileler) görülmediği
gibi Slavlardaki aile büyüğünün aile bireylerini köleleri gibi görme anlayışının yer aldığı
“zadruga” (büyük aile) da yoktur(Kafesoğlu 1982,216).
Türk boy teşkilatında şahsi isimler yoktur. Boylar siyasi organizasyonlardır. Asabiyet
yoktur. Bir sistematiği vardır. Bu görülenler daha sonra İran ve Arap coğrafyasında elde edilen
bir kültürdür. (Kafesoğlu 1982).
Diğer taraftan Karakoyunlu ve Akkoyunlu gibi isimler de 24 Oğuz boyu gibi
ongunlardan gelmektedir. Ancak ongun olarak kabul edilen hayvanın etinin yenmesi yasak
olduğuna göre bu Türklerin avcılık döneminden kalma olmalıdır. Türklerin 24 Oğuz boylarını
oluşturan ongun kuşlarının eti yenmemektedir. Onlara ait sürülerin renklerinden kaynaklı
Akkoyunlular ve Karakoyunlular adı verilmiştir(Sümer 1984,8-10).
Türk Devlet Teşkilatında İkili Teşkilat,
Eski Türk devlet yönetiminde ikili bir teşkilat vardı:
Bu durum, Hunlarda, Tabgaçlarda, Göktürklerde vs. Doğu-Batı;
Asya Hunları, Ak Hunlar, Göktürklerde vb. Kuzey-Güney, (Yönlere göre sağ kanat-sol kanat);
Bulgarlarda, Macarlarda, Wusunlarda, Büyük-Küçük;
Oğuzlarda, Bulgarlarda, Karluklarda? İç –Dış, Bozok-Üçok şeklindeydi.
Bu birimlerde yaşayan halk da, çoğu kez, ak (veya sarı)-kara sıfatları ile birbirinden ayırt
edilmekteydi:
“Ak Hun –Kara Hun, Ak(Sarı) Ogur, Kara Bulgar; Ak Hazar-Kara Hazar; Ak Macar-Kara
Macar; Ak Kuman-Kara Kuman; Sarı (Ak) Türgiş-Kara Türgiş, Kara Kıpçak-Ak Kıpçak, Sarı
Uygur-Uygur gibi(Kafesoğlu 1982,256)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
290
Türklerde Ak ve Gök Çinlilerin Yang’ına mükabil olup, Gök Tanrı bütün Türklerin ve
muhtelif sınıfların mabudu olmakla birlikte özellikle Akbodun(Karakamik) yani Avam’ı
simgeler(Ülken 1999,31).
Bugün Çin işgalinde olan Doğu Türkistan’daki Kaşgar ülkesinde üç renkli çadırlar; 1)
Kara Çadırlar (Yönetilen Kara Kemikler), 2) Ak Otaklar (Yönetenler- Ak Kemikler), Kızıl
Otaklar (Altun Kemikler-Teginler) kesimlere aittir(Gökalp 1976,22).
Bu şekilde bir tasnifi Dede Korkut anlatılarında da görmek mümkündür:
“Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne
diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcılığı döşenmişti. Hanlar
hanı Bayındır yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip
attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ,
bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına
döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demişti.
Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taâla beddua
etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin, demiş idi”(Ergin 1988,21)
Bu bölünmede daima bir tarafın üstünlüğüne yer veriliyordu. Ellerinde ok bulunduran
Üç Oklar’in, ellerinde yay bulunduran Bozoklar’a tabi olması gibi. Başta büyük bir hükümdar
(Tanhu veya hakan) bulunduğunda ülke sağ-sol kanatlar şeklinde teşkilatlanıp her iki taraf da
merkeze bağlı tanhu veya hakanın yönetiminde olurdu. Kanatların başındaki yöneticiler asıl
başta bulunan hükümdarın yüksek yönetiminde törenin hükümlerini uygulamaktaydılar. Kendi
bölgeleri ile ilgili konularda dış ilişkileri yürütürler, bütün İl’i ilgilendiren konularda da
toplanırlardı. Ordular birleştiğinde her yöne göre sağ ve sol kanatta yerlerini alırlardı(Kafesoğlu
1982,257).
Oğuz geleneğine göre, Türk töresinin olduğu gibi, Türk hikmetinin de Oğuz Han
zamanında kurulduğu kabul edilir. Bu Yunanlılardaki Lyurgue’e ait rivayetlerde olduğu gibi
efsane ile karışık durumdadır. Oğuzname’ye göre Oğuz Han’a büyük fikirleri telkin eden Abuş
Hoca adındaki bir Türk atası yani hakimi idi. Ancak o yaşlılığından dolayı Oğuz Han’la
görüşemediğinden düşüncelerini oğlu Kara Sülük aracılığıyla ulaştırıyordu. Oğuz’dan sonra
oğlu Gök Han yönetime geçtiğinde Abuş Hoca ölünce de oğlu Sülük ve sonra da onıun oğlu
Erkil Ata Türk hikmetini temsil etmişlerdi.
Türk milletini ilk kez boy, anarlar ve oğuş şeklinde teşkilatlandıran kişi olarak kabul
edilmiştir. Erkil Ata’dan sonra ise bu görevi Hoca Buda, Yasaban Hoca ve Korkut Ata
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
291
sürdürmüşlerdir. Oğuz ananesine göre sonuncusu Türk hakimliğini hicret yıllarına kadar
muhafaza etmiştir. Dede Korkut’un burada Oğuz hakimlerinden biri olduğu kabul
edilmektedir(Ülken 1999,59).
Türk Edebiyatının en büyük alimi kabul edilen Prof.Dr. Mehmet Fuat Köprülü
derslerinde Dede Korkut için, “Bütün Türk Edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkutu öbür
gözüne koysanız yine Dede Korkut ağır basar” demiştir(Ergin 1988,Önsöz).
Dede Korkut’un Takdim kısmı, “Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat Boyundan
Korkut derkler bir er ortaya çıktı. Oğuzun o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu..” diye başlar.
O nun burada ahir zamanda hanlığın Kayı’ya geçeceği ve o sırada sürdüğünü belirtmesinden
Osmanlı devletinin kuruluş dönemlerinde kaleme alındığını gösteriyor. Destanın geçtiği saha
Azerbaycan ve Anadolu’dur. 12 destandan oluşan Dede Korkut hikayeleri elimize geçmemiş
olan asıl büyük, manzum ve tam bir Oğuz destanından ayrılmış ve hikâyeleşmeye yüz tutmuş
büyük bir destanın parçalarıdır(Ergin 1988,8).
Korkut Ata ne güzel söylemiş: “Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan
görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul
olsa ocağın korudur. Oğul da neylesin baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fayda başta
devlet olmasa. Devletsiz şerrinden Allah saklasın hanım sizi!”(Ergin 1988) .
Atamız Korkut Ata, bu sözlerinde, Türk milletinin Bilge Kağan’dan beri görülen devlet
anlayışını öz bir şekilde vermiştir. Günümüzde bu değerlerin en önemli taşıyıcılarından biri
Toros Yörükleridir. Burada Toros Yörüklerinin kültür dünyası hakkında durulacaktır.
Bilindiği gibi, Anadolu yarımadasının güneyinde uzanan Toros sıradağları batıda
Fethiye Körfezi’nden doğuda Hakkari’deki Cilo dağlarına kadar uzanmaktadır. Bin yılı aşan
Türk yerleşmesine sahne olan bu alanda Türklerin ananevi geleneği kışlak ve yaylak kültürü
yakın zamanlara kadar canlı bir şekilde Yörük-Türkmen aşiretleri tarafından sürdürülmektedir.
Ancak, sözü edilen bölgedeki kültürel dokunun, özellikle 1980’li yıllardan sonra
endüstri toplumuna geçiş sancısını geçiren ülkemizde, değişime bağlı olarak kırsal kesimdeki
geleneksel kültür dokusunda bir erime gözlenmektedir. Bu durum, çoğu kökeni itibarı bu
çevrede yetişmiş entelektüel çevrede, köklerinden kopma ve kentin kalabalıklarında kaybolma
endişesini uyandırmıştır.
Öte yandan, Osmanlı devletinin başlıca kurucu unsuru olan Yörüklerle ilgili faaliyetler,
Devlet erkanının da en yüksek düzeyde Cumhurbaşkanı ile Osmanlı Devletinin temellerinin
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
292
atıldığı Söğüt’teki “ Ertuğrul Gazi Anma Şenlikleri”ne katılımı, televizyonlarda tarihi dizilerin
yaygınlık kazanması toplumsal ilgiyi tarihe ve dolayısıyla Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin
kurucu unsuru olan Yörüklere (Türkmen-Oğuz) ilgiyi artırmıştır.
1980’lerden sonra sanayileşme ile gelen kentleşme Yörük kültürünü bitirme noktasına
getirmiştir. Yörüklüğün bitişi ile birlikte özellikle hayvan üretiminde bir çöküş başlamıştır. Et
tüketiminde dışa bağımı hale gelinmiştir. Bir geleneğin yok olması özgürlüklerin de
sınırlanması demektir. Süt, peynir ve et tüketimimiz için boşalan coğrafyalara dönüşümüzü
mutlaka sağlamalıyız.
Günümüzde uzun ölçekte konar-göçerlik kültürünü Sarı Keçili Yörükleri
sürdürmektedir. Aydıncık ve Erdemli’de kışlayan bu Yörükler Konya’da Yaylak’larına
gelmektedir(Bazın 1994. Oğuz 2004).
Kaynakça
Bazın 1994
Bazın, Marcel (1994). Orta Toros Yörüklerinden Sarıkeçili Aşireti. (Çev. H.
Kara) Ankara Üniversitesi, Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi.
Dergisi, Ankara, S.3, s.323-350. Halil Bumin Bahar, Kıllı Bicikler ve Benlik Algım, Akademik
Yazılar. www.merhabahaber.com/d/file/cilt-17,-sayi-12,-19-nisan-2017.pdf
Baykara 2003,
Tuncer Baykara, Türk Kültürü, IQ Kültür Sanat Yayıncılık.İstanbul.
Braudel 1990.
F.Braudel, Akdeniz Mekan ve Tarih, Metis Yayınları.İstanbul.
Braudel1993,
F.Braudel, II.Felibe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, I. İmge Kitabevi.Ankara.
Eröz 1991,
Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul.
Ergun 1988,
Muharem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları. İstanbul.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
293
Gökalp 1976,
Ziya Gökalp, , Türk Medeniyet Tarihi, Haz.İ.Aka-K.Y.Kopraman, Kültür Bakanlığı Ziya
Gökalp Yayınları:8,1,Seri no.8.
Kafesoğlu 1982,
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,5.Bas.,Boğaziçi Yayınları İstanbul.
Oğuz 2004,
Zeki Oğuz, Yaylaların Özgür Çocukları Yörükler. Konya.Solak 2002,
İbrahim Solak, XVI. Yüzyılda Maraş Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Dergisi,Sayı 12, Konya.109-154.
Ögel 1978,
Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, 1,Kültür Bakanlığı Yayınları. Ankara.
Saraçoğlu 1989,
İbrahim Saraçoğlu, Akdeniz Bölgesi, MEB. İstanbul.
Sarpkaya 2017,
Seçkin Sarpkaya, Türklerin Şeytani Masalları, Karkum,Yayınevi.Anakara.
Sümer 1984,
Faruk Sümer, Kara Koyunlular, I.TTK Yayınları.Ankara.
Ülken 1999,
Roux 2011,
J.P.Roux,Moğol İmparatorluğu Tarihi.Kabalcı Yayınevi..İstanbul.
Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkürü Tarihi, YKY. İstanbul.
Yalman(Yalkın) 1977a
Cenupta Türkmen Oymaklar,Kültür Bakanlığı,Yayınları,256. I. Ankara.
Yalman(Yalkın) 1977b
Cenupta Türkmen Oymaklar,Kültür Bakanlığı,Yayınları,256. II. Ankara.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
294
Yeni 2017,
Harun Yeni, Osmanlı Rumelisi’nde Yörük Teşkilatı, Kökeni ve Nitelikleri Yoruk
Organizations, Roots and Features in Ottoman Rumeli,OTAM,42(Güz 2017):187-205.
1.Akdeniz çevresinde göç hareketleri.
2.Toroslarda Göç Kültürü
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
295
3.Konalgalar arasındaki mesafeler.
4.Oğuz Türklerinin Yaşadıkları coğrafya
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
296
5.Kaşgarlı Mahmut’un haritasınad Oğuzlar.
6. Orta Toroslarda Göç Yolları(Saraçoğlu 1987)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
297
Pamuk ve Gümüş Elyafla Üretilen İpliklerin Bazı Kalite Parametrelerinin
İncelenmesi
Arş. Gör. Zehra KAYNAR TAŞCI 1
Prof. Dr. Nihat ÇELİK 2
Özet
Gümüş lifleri tekstilde kullanıma oldukça uygundur. Bu lifler ştapel ve filament
formlarda karşımıza çıkmaktadır. Pahalı bir metal olmasından dolayı genellikle diğer yaygın
liflerle karışım yapılarak kullanılmaktadır. Çalışmada, X-Static® ticari ismiyle bilinen gümüş
iyonlu elyaflarla pamuk lifleriden karışım yapılarak % 5, 10 ve 15 oranlarında gümüşlü elyaf
içerecek şekilde üç farklı tipte iplik üretilmiştir. Sadece pamuk elyaf içeren referans ipliği de
aynı üretim parametreleri ile eğrilmiştir. İpliklerde gümüşlü elyaf oranının, iplikte kopma
mukavemeti, iplik düzgünsüzlüğü, iplik hataları ve iplik tüylülüğüne etkisi incelenmiştir. Genel
olarak iplik bünyesinde X-Static® artışının iplik kalite parametrelerini olumsuz etkilediği
gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler:
Gümüş, Pamuk, Karışım iplikler, İplik Özellikleri.
Abstract
Investigation of Some Quality Parameters of Yarns Produced with Cotton and
Silver Fiber
Silver fibers are very suitable for use in textiles. These fibers can be produced in staple
and filament form. Due to it is an expensive metal, it is usually used in combination with other
common fibers. In the study, three different types of yarns were produced, including 5%, 10
and 15% of silver fibers using blending cotton fibers with silver-ionized fibers which is known
under the trade name X-Static®. The reference yarn containing only cotton fibers was also spun
with the same production parameters. The effect of silver fiber content in yarns was
investigated on yarn properties (tensile strength, hairiness, unevenness and imperfections). In
1 Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü. Araştırma Görevlisi.
ADRES: Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü, Sarıçam, 01330-
ADANA/TÜRKİYE,
Tel: (0322) 338 60 84/ 2951, GSM: 0533 776 57 14,
E-posta: [email protected] 2 Çukurova Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi.
E-posta: [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
298
general, it was observed that the yarn quality parameters were affected negatively by increase
of X-Static® in the yarn.
Key Words:
Silver, Cotton, Blend Spun Yarns, Yarn Properties.
GİRİŞ VE YÖNTEM
İplik üretiminde nihai üründe aranan temel özellikler; ipliğin kullanım yerine uygun
kaliteyi sağlaması ve bu kaliteyi sağlarken de düşük maliyetli olmasıdır. Tekstil ürünlerinin
estetik özelliklerini geliştirmek ve performanslarını artırmak için farklı türde lifler karıştırılarak
kullanılmaktadır. Böylece karışımdaki liflerin arzu edilen özellikleri bir araya
getirilebilmektedir. Tekstilde özellikle doğal ve yapay lif karışımları; rahatlık, konfor, kolay
bakım özellikleri gibi avantajlara sahiptirler. Ayrıca bu tür karışımlar, ürün çeşitliliği ve rekabet
olanakları da sağlamaktadır. Tekstilde lif karışım teknolojisi ile ilgili yapılan çalışmalarda;
üründen beklenen özelliklerin bilinmesi ve bu özelliklere uygun lif türleri ile lif karışım
oranlarının seçilmesi temel problemi oluşturmaktadır (Baykal ve ark., 2004).
Çalışmada konfor özellikleri bakımından üstünlüğe sahip pamuk lifleri ile gümüş
iyonları ile üretilen X-static liflerinden ring iplik eğirme sistemi ile karışım iplikler eğrilmiştir.
Ring iplik üretim sistemi konvansiyonel iplik eğirme sistemlerindendir ve iplik eğirmenin
temelini oluşturmaktadır. Ring iplikçiliğinde hammadde sınırlaması yoktur ve en geniş numara
aralığında üretim esnekliğine sahiptir. Ring iplikleri düzgün bir büküm yapısına sahip
olduklarından oldukça kaliteli ipliklerdir. Ring iplik makinesi karışım elyafların da iplik
üretimine izin vermekte ve iyi özellikte iplik üretilmesini sağlamaktadır. Bundan dolayı çalışma
bu eğirme sistemi tercih edilmiştir (Taşcı, 2013).
Kesikli liflerden üretilen bir ipliğin kusursuz olabilmesi için hiçbir yabancı madde
içermemesi, bükümün iplik boyunca düzgün dağılması, istenen büyüklük ve düzgünlükte
mukavemete sahip olması, tüylülüğün istenen düzeyde ve üniform olması gerekmektedir
(Karakor, 1987). Tekstilde iki veya daha fazla farklı tipte elyafın karışımından oluşan iplik
üretimi yaygın olarak yapılmaktadır. Burada farklı elyafların üstün özelliklerini bir araya
getirerek iplik özelliklerini iyileştirmek ve maliyeti düşürmek amaçlanmaktadır.
Bu çalışmada pahalı bir elyaf olan gümüş lifleri, antibakteriyel özelliğinden
faydalanmak amacıyla, yaygın olarak kullanılan pamuk lifleri ile farklı oranlarda
karıştırılmıştır. Bu durumun iplik performansına etkisi de incelenerek maliyet ve iplik
özellikleri için optimal seviyenin belirlenmesi amaçlanmıştır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
299
Pamuk İpliği ve Gümüş/Pamuk Elyaf Karışımlı İplikler
Çalışmada, Ne 40/1 kompakt penye (% 100 pamuk) çözgü iplikleri üretilmiştir. Ayrıca
Ege pamuğu / gümüş elyaf karışımları kullanılarak Ne 40/1 numarada 4 farklı tip atkı ipliği
üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu atkı ipliklerinden birisi referans olması bakımından sadece
pamuk elyaf içermektedir. Tablo 1’de elyaf karışım oranlarına göre atkı iplik türleri
kodlandırılarak verilmiştir.
Tablo 1. Atkı ipliklerinin gümüş elyaf içeriğine göre isimlendirilmesi Atkı iplik kodları X-static® elyaf içeriği (%)
G0 0
G5 5
G10 10
G15 15
G0, %100 pamuk elyafı içermektedir. İçeriğinde hiç gümüş elyafı olmadığı için G0
şeklinde kodlanmıştır. Diğer atkı iplikleri de içermiş oldukları gümüş elyaf yüzdelerine göre
G5, G10 ve G15 olarak kodlanmıştır. Çalışma kapsamında kullanılan atkı iplikleri Gaziantep
Sanko Tekstil İşletmelerinde ring iplik eğirme sistemine göre aynı koşullarda üretilmiştir.
Üretime ait bazı bilgiler Tablo 2’de verilmektedir.
Tablo 2. Atkı ipliklerine ait üretim bilgileri
Tarak çıkış hızı (m/dk) 100
Tarakta şerit numarası (Ne) 0,120
Cer çıkış hızı (m/dk) 650
Cerde şerit numarası (Ne) 0,120
Fitil numarası (Ne) 1,30
Fitil bükümü (tur/m) 54
Ring bükümü (tur/m) 921
Ring devri (d/dak) 14000
Numuneler, standart atmosfer şartlarında (20±2 °C sıcaklık ve % 65±2 bağıl nem)
bulunan laboratuvarlarda 24 saat kondüsyonlanıp (TS EN ISO 139, 2008) daha sonra teste tabi
tutulmuştur. Bu testler iplikte kopma mukavemeti, iplik düzgünsüzlüğü, iplik hataları ve iplik
tüylülüğü tayinini kapsamaktadır (Taşcı, 2013). Kopma mukavemeti testi, Uster Tensojet 4
cihazında yapılmıştır. Düzgünsüzlük, iplik hataları (ince yer, kalın yer, neps) ve tüylülük
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
300
değerleri ise Uster Tester 5 cihazında test edilmiştir. Her farklı tipteki iplikten kopslar alınarak
her bir kops 1 dk süreyle 400 m/dk hızla test edilmiştir.
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
İplik Kopma Mukavemeti ve Test Sonuçları
Mukavemet testinde ipliğe koparılıncaya kadar çekme kuvveti uygulanır. Numunenin
koptuğu andaki kuvvete “kopma kuvveti” denir. İplik mukavemeti, ipliğin kopma kuvvetinin
ipliğin inceliğine oranı olarak ifade edilmektedir. Kalın iplikleri koparmak daha zor
olacağından doğru değerlendirme yapılabilmesi adına iplik mukavemeti hesaplanırken ipliğin
numarası yani inceliği de hesaba katılmalıdır. İplik mukavemeti hem mamul kumaş hem de
dokuma randımanını etkilemektedir. İplik mukavemetinde, elyaf özellikleri, büküm, üretim
şartları gibi faktörler etkili olabilmektedir. Ancak iplik en zayıf yerinden kopacağından,
mukavemet değişiminin yüksek olmaması, mukavemetiyle birlikte aranılan özelliklerindendir
(Baykal, 2003; Korkut ve Karagüven, 1990).
Çalışma kapsamında, gümüş elyafın iplik mukavemetine etkisini araştırmak için, gümüş
elyaf içermeyen ve % 5, 10, 15 oranlarında gümüş elyaf içeren ipliklerin mukavemet değerleri
ölçülmüştür ve bu değerlerin ortalaması Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3. Ortalama kopma mukavemeti değerleri ve değişim katsayıları İplik kodları Ortalama kopma mukavemeti (Rkm*) Rkm* % CV
G0 16,63 9,93
G5 13,07 9,5
G10 12,98 10,5
G15 12,83 11,6
Tablo incelendiğinde, iplik mukavemetinin gümüş elyaf içeriğinden olumsuz
etkilendiği görülmektedir. Bu durum, pamuk liflerinin birbirleriyle tutunurluğuna göre pamuk-
gümüş liflerinin birbirleriyle tutunurluğunun daha az olmasından kaynaklanmaktadır.
İplik Düzgünsüzlüğü, İplik Hataları ve Test Sonuçları
Düzgünsüzlük, birim uzunluktaki ipliğin kütle veya ağırlık varyasyonu olarak
tanımlanmaktadır. İki şekilde ifade edilmektedir. %U, ortalama sapma yüzdesi; %CV, değişim
katsayısıdır. Aralarındaki ilişki formül (1)’deki gibidir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
301
%CV= 1,25 x %U (1)
İplikte ince yer, kalın yer ve neps ifadeleri iplik hataları olarak bilinmektedir. İnce yer
hatası (- % 50/km) ortalama iplik kalınlığının % 50’si kadar ya da daha azı olan yeri ifade
etmektedir. Kalın yer hatası (+ %50/km) ortalama iplik kalınlığının %150’si (1,5 katı ) kadar
bir kalın yer hatası olarak değerlendirilmektedir. Neps hatası (+ % 200/km) ortalama iplik
kalınlığının % 300’ü kadar bir kalın yer hatası olarak ifade edilmektedir (Baykal, 2003).
Referans ipliğe ve gümüş elyaflı ipliklere uygulanan düzgünsüzlük ve iplik hataları
testlerinden elde edilen bulgular Tablo 4’te verilmiştir.
Tablo 4. İpliklerde düzgünsüzlük değerleri ve iplik hataları İplik kodları Düzgünsüzlük değeri (
% Um )
(- % 50/km)
İnce yer
(+ % 50/km)
Kalın yer
(+ % 200/km)
Neps
G0 11,05 26 59 82
G5 13,8 420 340 395
G10 15,2 462 374 431
G15 16,7 503 411 502
İplikte elyaf karışımında önemli olan karıştırılan liflerin iplik üretim sistemine
uygunluğudur. Karışımı yapılan lifler birbirleri ile özellikleri (incelik, uzunluk, çap)
bakımından ne kadar uyumlu olursa lifler iplik bünyesine daha üniform bir şekilde dahil olur
ve daha iyi özelliklerde nihai ürün ortaya çıkar. Burada sadece pamuk lifleriyle üretilen referans
ipliğin değerlerinin daha iyi çıkması bu şekilde açılanabilir.
İplik Tüylülüğü ve Test Sonuçları
İplik tüylülüğü, birim uzunluk boyunca iplik yüzeyinden dışarı doğru çıkan liflerin
sayısı ya da lif uzunluğu olarak ifade edilmektedir. Kullanılan elyaf özellikleri ve iplik üretim
aşamaları, tüylülük üzerinde etkili olmaktadır (Baykal ve ark., 2004).
Tüylülüğe etki eden faktörler; lif özellikleri, iplik özellikleri, karışımın (karışım oranı,
karışım türü), iplik eğirme prosesi ve çeşitli makinaların ve bileşenlerinin özellikleri, eğirmeyi
takip eden işlemler şeklinde sıralanabilir (Kılıç, 2010)
Uster tüylülük modülü birim iplik uzunluğundaki tüy uzunluğunu ölçmekte ve toplam
tüylerin uzunluğunu tüylülük indeksi olarak vermektedir. Bu değer, “H” ile ifade edilir ve 1 cm
uzunluktaki iplikte tespit edilen iplik tüylerinin toplam uzunluğudur (cm) (Demiryürek ve Kılıç,
2016).
Deneysel çalışmada üretilen ipliklerin; kopma mukavemeti, düzgünsüzlük ve iplik
hatalarında olduğu gibi tüylülük değeri de referans iplikte daha iyi sonuç vermiştir. Uster Tester
5 cihazında ölçülen tüylülük değerleri Tablo 5’te verilmiştir. Ancak G5, G10 ve G15 ipliklerine
bakıldığında gümüş elyaf oranı arttıkça tüylülük az da olsa iyileşmiştir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
302
Tablo 5. İpliklerin tüylülük değerleri
İplik kodları Uster Tüylülük indeksi (H) G0 5,72
G5 6,45
G10 6,32
G15 6,23
Tüylülük üzerinde etkili olan parametreler hammadde ve üretim aşamalarıdır.
Mukavemet ve kopma uzaması yüksek olan lifler iplikte tüylülüğü azaltmaktadır (Baykal,
2003). Gümüş lifleri neticede yapay lif teknolojisi ile üretildiğinden doğal bir lif olan pamuk
liflerine göre daha mukavemetli üretilebilmektedir. Bu yüzden iplikte pamuk elyaf (doğal lif)
oranı azaldıkça tüylülük değerinde az da olsa iyileşme olduğu gözlemlenmiştir. Şekil 1’de
verilen ipliklerin görüntüsü elde edilen bulguları doğrulamaktadır.
Şekil 1. İpliklerin mikroskop altında görüntüsü
Tüm değerler göz önüne alındığında, genel olarak gümüş elyaf içeriği iplik özelliklerini
olumsuz etkilemiştir. Bu durum pamuk ve gümüş lifleri arasındaki düşük kohezyon kuvveti ile
açıklanabilir. Sonuç olarak % 5 oranında gümüş elyaf kullanıldığında hem iplik maliyeti daha
düşük olmakta hem de iplik özellikleri bakımından referans ürüne daha yakın kalitede bir iplik
elde edilmektedir.
KAYNAKÇA
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
303
Duru Baykal, P. (2003). Pamuk/Poliester Karışımı OE-Rotor İplik Özelliklerinin Tahmin
Edilmesi ve Karışımın Optimizasyonu, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Endüstri
Mühendisliği, Doktora Tezi, Adana.
Duru Baykal, P., Babaarslan O., Erol R. (2004). Pamuk / Poliester Karışımı Oe Rotor
İpliklerinin Tüylülüğü Üzerine Bir Çalışma, Yöneylem Araştırması, Endüstri Mühendisliği XXIV.
Ulusal Kongresi, Adana, Türkiye.
Demiryürek, O. ve Kılıç, A. (2016). Pamuk/Viskon Karışımlı Ring İpliklerin
Düzgünsüzlük, Tüylülük ve Sürtünme Özelliklerinin İncelenmesi. Tekstil ve Mühendis, 23:
102, 93-99.
Karakor, A. (1987). Pamuk İpliklerinde Sık Rastlanan Hatalar ile İplik Düzgünsüzlüğü
Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir Araştırma. Tekstil ve Makine, 1: 3, 129-137.
Kılıç, M. (2010). Karışım İpliklerinde Düzgünsüzlük ve Tüylülük Analizleri. Dokuz Eylül
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tekstil Mühendisliği Bölümü, Doktora Tezi, İzmir.
Korkut, E. ve Karagüven, R. (1990). Pamuk Lif Mukavemeti ile O.E. Rotor İplik Mukavemeti
Arasındaki İlişki. Tekstil ve Makine, 4: 24, 304-306.
Taşcı, Z. (2013). Gümüş Katkılı Gömleklik Dokuma Kumaş Tasarımı, Endüstriyel Şartlarda
Üretilmesi ve İncelenmesi. Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tekstil
Mühendisliği Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Adana.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
304
Türkiye’de Akdeniz Bölgesi Limon Üretici Fiyatları İle Başlıca Tüketim Merkezleri
Tüketici Fiyatları Arasındaki İlişki: Tek Fiyat Kanunu- Var Model Analizi
Erkan AKTAŞ1 Aynur KARAÇOBAN2 Kübra MAKCA 3
Özet
Türkiye’de bilenen en ekşi narenciyemiz olan limonda önemli üretici iller olan Adana, Mersin,
Antalya ve önemli tüketici iller olan İstanbul ve Ankara illerinde limon fiyatları arasındaki
ilişkiler incelenerek söz konusu fiyatlar arasındaki etki-tepki olup olmadığı Vektör Oto
Regresyon (VAR) analiziyle test edilmektedir. Ek olarak kriz bağımsız değişkenin ve ihracat
bağımsız değişkenin bu illerde hangisi için anlamlı olup olmadığı incelenmektedir. Bu
çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’ten sağlanan 2005-2016
dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan İstanbul ve
Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır. Analizde 4’er aylık limon reel fiyatları (Kasım,
Aralık, Ocak, Şubat) baz alınmaktadır. Sonuç olarak, limon piyasasında VAR model üretici il
olan Mersin’in lider durumunda olduğunu ve tüketici illerden de İstanbul ilinin fiyatlarda
belirleyici olduğu belirlenmektedir. Tüketici il olan Ankara’nın sadece Adana fiyatları
üzerindeki etkisi bulunmaktadır. Diğer illerin fiyatlardaki etkisi bulunmamaktadır. Ek olarak
incelenen kriz bağımsız değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana
için anlamlı bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: VAR model, Limon, Tek fiyat kanunu, Türkiye
Relationships Between Producer Prices of Lemon Mediterranean Region and Retail Price
of Important Consumer Centers in Turkey: Test of Market İntegration-Analysing of Var
Model
Abstract
Price relationships for lemon which is the most sour citrus in Turkey, among five cities of
Turkey, namely Adana, Mersin, Antalya, significant producer cities, and İstanbul, Ankara,
significant consumer cities in Turkey, were examined. The relations among prices of different
1 Doç. Dr. Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-Türkiye,
[email protected]. 2 Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-
Türkiye, [email protected]. 3 Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-
Türkiye, [email protected].
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
305
cities were analyzed using Vector Auto Regression (VAR) models. In addition, it has been
examined whether the crisis independent variable and the export independent variable are
meaningful for these cities. Four month data (November, December, January, February) used
are the real price series from 2005 to 2016, obtained from Turkey Statistical Institute (TUIK)
for each cities. The real exchange from the Central Bank and the amount of Turkey lemon
exports from TUİK, was obtained. As a result, it has been determined that Mersin, which is the
producer city of VAR model in lemon market, is a leading market and that consumer prices are
determinative of prices of İstanbul. As a result, this study was determined leader cities who
determine the lemon price which was Mersin in terms of producer cities and İstanbul in terms
of consumer cities. Ankara has only influenced on prices of Adana. There has been no effect
on the price of other cities. In addition, the independent variable examined in the crisis has been
significant for the city of Istanbul, the export independent variable has found meaningful for
Adana.
Keywords: VAR model, Lemon, Test of Market İntegration, Turkey
1.GİRİŞ
Turunçgiller, Citrus cinsi içerisinde yer alan; portakal, mandarin, limon, greyfurt vb ekonomik
türleri içeren, taze tüketildiği gibi işlenerek de çeşitli sanayi dallarına (meyve suyu, reçel vb.)
hammadde katkısı olan bir meyve grubudur. Turunçgil yetiştiriciliği dünyada olduğu gibi
Türkiye’de son yıllarda hızlı bir gelişme sürecinde bulunulmaktadır. Turunçgil çeşitlerinin
anavatanı; Hindistan, Malaya, Güney Doğu Çin, Filipinler, Tayland, Endonezya gibi Asya’nın
subtropik bölgelerinde yer alan ülkelerdir. (Karahocagil ve ark., 2003).
Limon (Citrus); ılıman iklime sahip bütün memleketlerde, kültür şekilleri yetiştirilen yaprak
dökmeyen, uçucu yağ taşıyan küçük ağaçların meyvesidir (MEGEP, 2008: 3). Limon asitli
olması nedeniyle diğer turunçgillerden tüketim yönüyle farklılık göstermektedir. Tek
tüketildiği gibi diğer gıdalarla birlikte de tüketilmektedir. Bu nedenle bütün yıl boyunca aranan
ve tüketilen yani her zaman arzı söz konusu olan turunçgil türüdür.
FAO verilerine göre Tablo 1.1’de 1961, 1980, 2000 ve 2016 yıllarında ülkelerin limon
üretimine ve bu ülkelerde üretilen limonun yüzdelik payına bakılmaktadır. Ayrıca tablonun son
sütununda da 1961-2016 yılları arasında ülkelerdeki limon üretiminin kaç kat arttığı
gösterilmektedir. 1. Sırada yer alan Hindistan 1961 yılında %15,8’lik paya sahipken 2016
yılında payı %17,2 olduğu ve bu yıllar arasında limon üretiminin 7,18 kat arttığı görülmektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
306
3. sırada yer alan Çin’de limon üretiminin verilen yıllar arasında 508,04 kat artarak ciddi
anlamda artış gösterdiği, 9. sırada yer alan İtalya da ise limon üretiminde bir düşüşün olduğu
görülmektedir. Dünya limon üretiminde 7. sırada yer alan Türkiye dalgalı bir durum söz
konusudur. Türkiye 1961 yılında %2,7’lik, 1980 yılında %5,5’lik, 2000 yılında %4,2’lik ve
2016 yılında %4,9’luk limon üretimine sahip olup 1961-2016 yıllar arası 12,08 kat limon
üretiminde artış söz konusudur.
Tablo 1.1: Dünya Limon Üretimi (Ton)
ÜLKELER 1961 % 1980 % 2000 % 2016 % 1961-
2016
HİNDİSTAN 415000 15,8 485000 9,4 1491500 13,8 2978000 17,2 7,18
MEKSİKA 122660 4,7 602626 11,7 1661220 15,3 2429839 14 19,81
ÇİN 4586 0,2 25806 0,5 299612 2,8 2329863 13,4 508,04
ARJANTİN 86600 3,3 396000 7,7 1171498 10,8 1678337 9,7 19,38
BREZİLYA 58226 2,2 196130 3,8 577582 5,3 1262353 7,3 21,68
İSPANYA 121000 4,6 336000 6,5 915049 8,4 857754 4,9 7,09
TÜRKİYE 70440 2,7 283000 5,5 460000 4,2 850600 4,9 12,08
ABD 505212 19,3 755690 17,7 762040 7 822000 4,7 1,63
İTALYA 498577 19 697950 13,6 613205 5,7 379282 2,2 0,76
DÜNYA 2619753 100 5136814 100 10829257 100 17347153 100 6,62
Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)
Türkiye’de ki illerin 2004-2017 yılları arası limon üretimi verileri incelendiğinde
Mersin ili tüm yıllar da limon üretiminde liderliğini korumaktadır. İkinci sırada yer alan ilin ise
Adana olduğu görülmektedir (TUİK).
Ilıman iklime ihtiyaç duyan turunçgil çeşitlerinin, yurdumuzda subtropik iklime en fazla sahip
olan özellikle ilk sırada yer alan Akdeniz Bölgesinde ikinci sıra olarak Ege Bölgesinde
yetiştiriciliği yapılmakta, bunun yanında az da olsa Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri’nde
de üretimi gerçekleştirilmektedir (Uysal & Platöz, 2017: 6). Türkiye 2016 yılında yaklaşık 51
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
307
milyon ton yaş meyve ve sebze üretim miktarı ile önemli bir üretici ülke konumunda yer
almaktadır (TÜİK, 2017). Tarım ürünleri ihracatı içerisinde ise %12 pay alan yaş meyve sebze
ürünlerinin yaklaşık %5’ini turunçgiller oluşturmaktadır. Yaş meyve sebze ihracatı içerisinde
ise turunçgillerin payı yaklaşık %44 düzeyindedir (TİM, 2017).
Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (2017) Yaş Meyve ve Sebze Sektörü Türkiye
Geneli Değerlendirme Raporu Türkiye geneli narenciye. ihracat kayıt rakamları da gösteriyor
ki ihracatta en yüksek miktar ve değere sahip narenciyemiz limondur.
Türkiye’de limon ihracatında en büyük paya sahip ilk 5 il ise, Hatay, Mersin, Trabzon, Antalya
ve Adana olarak sıralanmaktadır. (2017 FOB ($)).
Dünya’da limon ihracat durumu ise tablo 1.2’de gösterilmektedir. %90’a yakın paya sahip olan
11 ülke ve %23,42 payla 1. sırada yer alan İspanya tabloda yer almaktadır. Türkiye dünya limon
ihracatında %8,7’lik pay ile 4. sırada bulunmaktadır.
Tablo 1.2: Dünya’da 2016 Yılı Limon İhracatı (%)
ÜLKELER %
1 İSPANYA 23.42
2 MEKSİKA 12.90
3 HOLLANDA 11.14
4 TÜRKİYE 8.70
5 ARJANTİN 8.27
6 GÜNEY AFRİKA 7.57
7 ABD 5.95
8 ŞİLİ 3.30
9 ÇİN 2.95
10 BREZİLYA 2.57
11 İTALYA 2.31
Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
308
Tek Fiyat Kanunun geçerliliğine ilişkin ilk çalışma Isard (1977) tarafından yapılmaktadır.
Isard’ın bu çalışmasında birçok ülkedeki çok sayıda ticarete konu olan mal temel alınarak Tek
Fiyat Kanunundan kalıcı ve büyük bir sapmanın olduğuna dair güçlü bulgular elde
edilmektedir. Peter Isard bu sapmanın temel nedeninin döviz kurlarının birbirleriyle olan
yüksek korelasyonu olduğunu öne sürmektedir.
Literatürde ampirik çalışmaların çoğu tek fiyat kanununun geçersizliğini kabul etmektedirler
(Engel ve Rogers, 2001: 24). Geçersizliğini savunanlar ticarete konu olan malları ikiye
ayırmaktadırlar. Bunlar; ihraç edilen ve edilmeyen mallardır. Tek fiyat kanununun geçerliliği
için bu malların dış ticareti yapılabilen mallar olması gerekmektedir.
Parsley ve Wei (1996) ile Engel ve Rogers (1996), çalışmalarında sınır etkisi olarak
belirttikleri etki ile Tek Fiyat Kanunundaki sapmaları açıklamaktadırlar. Bu yaklaşımına göre,
komşu olan iki ülkedeki, birbirine yakın iki şehirde bulunan, aynı homojen bir maldan
bahsedilmektedir. Bu mal, ülkelerin kendi içinde fakat daha uzak şehirlere göre daha yüksek
bir fiyat farkına göre satılmaktadır. Bu fark siyasi sınır bulunmasından kaynaklanmaktadır ve
sınırların kalkmasına neden olacak bir serbest ticaret rejimi fiyat farklarını ortadan
kaldıracaktır.
Tek fiyat kanununun geçersiz olduğunu belirtenlerden Lamont ve Thaler (2003) aynı iki ürünün
farklı olduğuna dair yanlış algılamalar olabileceğini ve arbitraj olanağının önünde bazı engeller
bulunabileceğini ifade etmektedirler (Lamont ve Thaler ‘dan aktaran Öztürk, 2013:8). Arbitraj,
farklı piyasalarda aynı varlıklar için aynı zamanda oluşan fiyat değişikliklerinden yararlanılmak
amacıyla, varlıkların fiyatlarının düşük olduğu piyasalardan alınıp, yüksek olduğu piyasalarda
satılması olarak tanımlanmaktadır. Arbitrajın gerçekleştirilmesindeki temel amaç, varlıkların
fiyatlarında meydana gelen değişmelerden hem yararlanmak hem de risksiz kazanç elde
edebilmektir. (Çakır, 2012: 34)
Tek fiyat kanununun sapmalar meydana getireceğinden bahseden iktisatçılar da bulunmaktadır.
Dixit (1989), Krugman (1989: 36-44), O’Connell ve Wei (2002) ise piyasalarda arbitraj olanağı
kovalamanın döviz kurlarında eşik (threshold) adı verilen bir etkiye yol açtığını ve bu etkinin
de “sapmalar” meydana getirdiğini belirtmektedirler (Dixit, Krugman, O’Connell ve Wei’den
aktaran Gözgör, 2015a: 25).
Satın Alma Gücü Paritesinden sapmalarının nedenini açıklamaya çalışan bir yaklaşım da
yüzyılda kurulmuş olup uluslararası kurumların yaratmış olduğu faktörleri ön plana
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
309
çıkarmaktadır. Rogoff vd. (2001), yapmış olduğu çalışmasında 14. yüzyıl ile 20. yüzyıl
arasındaki İngiltere ve Hollanda döviz kuru verilerinden hareketle bu yaklaşımı incelemeye
çalışmaktadır. Çalışmasında ilgili dönemdeki birçok rejim değişimine rağmen döviz
kurlarındaki volatilitenin oldukça durağan olduğunu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumun
uluslararası kurumların olmadığı ilgili dönemde, Tek Fiyat Kanununun geçerli olabileceğine
ilişkin güçlü bir ampirik bulgu olduğunu ileri sürülmektedir. (Gözgör, 2015b: 25)
Danışoğlu (2004) tek fiyat kanununu ülkelerin gelir yapılarıyla incelemektedir. Yapılan
çalışmalar artan küreselleşmenin sanayileşmiş ve azgelişmiş ülkeler arasında fiyatların
yakınlaşma sürecini hızlandırmadığını, ülkelerin zaten farklı olan gelir ve fiyat yapılarının
birbirinden daha da uzaklaştığını göstermektedir (Danışoğlu, 2004: 55).
Tek fiyat kanunu, aynı mallar için tek bir fiyatın oluşacağını öne süren bir kanundur. Bu
çalışmada da limon yıllık reel fiyatlandırılmasında acaba tek fiyat kanunu geçerli mi yoksa bu
fiyatlandırmayı lider bir il mi yapmaktadır sorusuna cevap aramaktayız. Bu çalışmanın amacı
Türkiye limon üretiminde ve ihracatında önemli üretici iller olan Adana, Mersin, Antalya reel
aylık üretici fiyatları arasındaki ilişkileri incelemektir. Aynı zaman da tüketici illerinden de
İstanbul ve Ankara’nın reel aylık fiyatlarının etkisinin varlığı incelenmektedir. Bu kapsamda,
özellikle, söz konusu fiyatlar açısından iller arasında pazar entegrasyonunun mevcut olup
olmadığı test edilmektedir. Mevcut olması halinde entegrasyonun düzeyi belirlenmeye
çalışılmaktadır.
Son zamanlarda bölgesel tarımsal pazar entegrasyon düzeyini belirlemede çok sık
başvurulan koentegrasyon analizi yöntemi, verilerin birim kök içermesini gerektirdiğinden,
durağan seriler söz konusu olduğunda farklı yöntemlere başvurulmaktadır (Mutlu, Aktaş ve
Karahan 2004b:3). Bu araştırmada limonda üretici iller olan Adana, Mersin ve Antalya reel
fiyatları ve bunlara etkisi olabileceğini düşündüğümüz limon tüketici illeri İstanbul ve Ankara
arasındaki ilişkileri analiz etmek için VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri kullanılmaktadır.
2. METERYAL VE YÖNTEM
2.1 Materyal:
Bu çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)’nden sağlanan 2005-
2016 dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan
İstanbul ve Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır. Aylık üretici fiyat serilerini 1994 baz
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
310
yılı alarak Tüfe yardımıyla reel hale getirdik. Tüketici fiyatları Tüik’te reel halde olduğu için
modele direk dahil edildi. Analizde 4’er aylık reel fiyatları (Kasım, Aralık, Ocak, Şubat) baz
alınmaktadır.
2.2 Yöntem:
Adana, Mersin, Antalya limon üretici illeri ve başlıca tüketim merkezlerinde (İstanbul, Ankara)
limon fiyatları arasındaki ilişkileri analiz etmek için VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri
kullanılmaktadır. Ayrıca analiz E-views programından yararlanılarak yapılmaktadır.
İlk olarak aylık limon fiyatları mevsimsel olarak arındırıldı. Modelleme çalışmasına
başlamadan önce, birim kök testi ile serilerin durağan olup olmadıkları incelenmektedir.
Modelde hepsi 1.derece durağan çıktığından dolayı başlarına ‘’d’’ yazıp VAR analizi
uygulanmaktadır.
Çalışma Türkiye’nin başlıca limon üretim illeri için; Adana, Mersin, Antalya ve Türkiye’nin
başlıca limon tüketim illeri için; İstanbul ve Ankara İlleri ile sınırlandırılmaktadır. Yöntem
olarak da üretici ve tüketici bölgeler arasındaki limon perakende fiyatları için VAR model
tahmin edilmektedir. Böylelikle çeşitli illerdeki limon fiyatlarında bir standart sapmalık
değişime, farklı illerdeki tepkiyi görebilmek için Var model ile sınırlandırılmaktadır. Çünkü
limon fiyatlarındaki şokların iller üzerindeki etkisi VAR modelinden elde edilen etki tepki
fonksiyonu ile görülebilmektedir. VAR modelin veri setine en uygun seçeneği oluşturduğu
belirlenmektedir.
Yöntem ile ilgili literatür karşılaştırması yapılacak olursa; Mutlu, Aktaş ve Karahan (2004),
Akdeniz bölgesi ve başlıca tüketim merkezlerinde yaş meyve ve sebze perakende fiyatları
arasındaki ilişkileri analiz etmek için yapmış oldukları çalışmalarında VAR (Vektör Oto
Regresyon) modelleri kullanılmaktadır. Çalışmalarında 1994-2004 dönemine ait limonda lider
market konumunda olan iller incelenmekte ayrıca pazar entegrasyon düzeyleri
araştırılmaktadır. Makalede kullanılan yöntem bu makalede kullanılan VAR modeli ile aynıdır.
Piyasa etkinliğinin koşullarından olan, fiyat geçişkenliği ve pazar entegrasyonunun düzeyi ise
Fiyat İlişkilerinin Dinamik Analizi yöntemi (Ravallion, 1986) ile saptanmaktadır. Çalışmada
kullanılan değişkenler, logaritmik olarak ifade edilmekte olup modelleme çalışmasına
başlamadan önce, birim kök testi ile serilerilerin durağan olup olmadıkları incelenmektedir.
(Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
311
2.2.1. VAR Modeli:
Ele alınan hem üretim hem de üketim merkezlerine ait reel limon fiyatlarının, dolayısıyla yerel
pazarların arasındaki ilişkileri analiz etmek, herhangi bir piyasanın fiyatlarında meydana
gelecek değişmelerin, diğer piyasalardaki fiyatlara yapacağı etkinin zamana yayılımını ortaya
koyabilmek için VAR modelden yararlanılmaktadır. Eşanlı denklem sistemlerinin özel bir hali
olan VAR, yapısal ekonometrik modellerde içsel ve dışsal değişkenlerin seçiminin öznel
kararlara konu olması sorununu aşmak amacıyla Sims (1980) tarafından geliştirilmektedir.
VAR model aracılığı ile hesaplanan etki-tepki fonksiyonları (impulse-response function) (IRF),
sistemdeki bağımlı değişkenlerin, denklemlerin hata terimlerinde meydana gelen şoklara
tepkisini ölçmek olanak sağlamaktadır. Şok değişme hata terimlerinde 1 standart sapmalık
değişmeyi ifade etmektedir. (Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).
3.BULGULAR VE ANALİZ
3.1 Gecikme:
Öncelikle E-views programında gecikme uzunluğuna bakılmaktadır. Analizde ideal gecikme 1
olarak çıkmaktadır (Tablo 3.1.1).
Tablo 3.1.1:
VAR Lag Order Selection Criteria
Endogenous variables: D(ISTANBUL_SA) D(ANKARA_SA) D(MERSIN_SA) D(ANTALYA_SA)
D(ADANA_SA)
Exogenous variables: C KRIZ IHRCAT
Date: 12/06/17 Time: 14:27
Sample: 2005Q3 2016Q2
Included observations: 40
Lag LogL LR FPE AIC SC HQ
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
312
0 -692.6139 NA 1.60e+09 35.38070 36.01403* 35.60969
1 -658.1145 55.19901* 1.02e+09* 34.90573* 36.59461 35.51637*
2 -635.3087 30.78785 1.25e+09 35.01544 37.75986 36.00773
3 -614.2717 23.14069 1.91e+09 35.21359 39.01357 36.58754
* indicates lag order selected by the criterion
LR: sequential modified LR test statistic (each test at 5% level)
FPE: Final prediction error
AIC: Akaike information criterion
SC: Schwarz information criterion
Vektör otoregresyon tahmini analizine kriz dönemleri ve Türkiye limon yıllık ihracat miktarı
dahil edildi (Tablo 3.1.2). Kriz bağımsız değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız
değişkeni ise Adana için anlamlı bulundu (ihracat verileri TUİK veri tabanından alındı).
Tablo 3.1.2:
Vector Autoregression Estimates
Date: 12/06/17 Time: 14:27
Sample (adjusted): 2006Q2 2016Q2
Included observations: 41 after adjustments
Standard errors in ( ) & t-statistics in [ ]
D(ISTANBU
L_SA)
D(ANKARA
_SA)
D(MERSIN_
SA)
D(ANTALY
A_SA)
D(ADANA_
SA)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
313
D(ISTANBUL_SA(-
1)) 0.475771 0.986858 40.55905 4.686000 50.60589
(0.47880) (0.44065) (127.109) (141.577) (135.215)
[ 0.99368] [ 2.23955] [ 0.31909] [ 0.03310] [ 0.37426]
D(ISTANBUL_SA(-
2)) -0.248569 0.152221 55.07110 -118.6247 -167.4092
(0.50589) (0.46558) (134.300) (149.587) (142.864)
[-0.49135] [ 0.32695] [ 0.41006] [-0.79302] [-1.17181]
D(ANKARA_SA(-1)) -0.088164 -0.816202 55.12800 54.44111 99.73768
(0.57223) (0.52664) (151.914) (169.205) (161.601)
[-0.15407] [-1.54983] [ 0.36289] [ 0.32175] [ 0.61718]
D(ANKARA_SA(-2)) 0.073549 -0.426681 -68.80516 144.6754 62.98432
(0.56949) (0.52412) (151.185) (168.393) (160.826)
[ 0.12915] [-0.81410] [-0.45510] [ 0.85915] [ 0.39163]
D(MERSIN_SA(-1)) 0.001121 0.001407 -0.204621 0.807828 -0.114973
(0.00095) (0.00088) (0.25326) (0.28208) (0.26940)
[ 1.17470] [ 1.60260] [-0.80797] [ 2.86382] [-0.42677]
D(MERSIN_SA(-2)) 0.001345 0.001622 0.304689 0.268845 1.093916
(0.00113) (0.00104) (0.29958) (0.33368) (0.31868)
[ 1.19209] [ 1.56160] [ 1.01705] [ 0.80570] [ 3.43261]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
314
D(ANTALYA_SA(-
1)) -0.001501 -0.001262 -0.420063 -0.814551 -0.537657
(0.00102) (0.00094) (0.27165) (0.30257) (0.28897)
[-1.46673] [-1.33963] [-1.54633] [-2.69210] [-1.86057]
D(ANTALYA_SA(-
2)) 1.01E-05 7.98E-05 -0.367631 -0.230468 -0.223162
(0.00101) (0.00093) (0.26778) (0.29826) (0.28486)
[ 0.01005] [ 0.08594] [-1.37286] [-0.77270] [-0.78341]
D(ADANA_SA(-1)) -0.000253 -0.000298 0.197030 -0.090069 -0.013771
(0.00063) (0.00058) (0.16805) (0.18718) (0.17877)
[-0.39971] [-0.51194] [ 1.17244] [-0.48119] [-0.07703]
D(ADANA_SA(-2)) 7.94E-05 -0.000149 0.166104 -0.096256 -0.274810
(0.00060) (0.00056) (0.16032) (0.17856) (0.17054)
[ 0.13155] [-0.26753] [ 1.03610] [-0.53906] [-1.61141]
C 0.067568 0.063984 -4.904077 -4.405500 -8.652856
(0.06518) (0.05999) (17.3046) (19.2743) (18.4081)
[ 1.03658] [ 1.06658] [-0.28340] [-0.22857] [-0.47006]
KRIZ -0.438808 -0.372557 -39.99297 -58.51360 -18.63002
(0.26541) (0.24426) (70.4598) (78.4796) (74.9529)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
315
[-1.65332] [-1.52523] [-0.56760] [-0.74559] [-0.24856]
IHRCAT 0.184266 0.168244 58.45130 66.44332 89.03243
(0.19121) (0.17598) (50.7617) (56.5394) (53.9986)
[ 0.96369] [ 0.95606] [ 1.15148] [ 1.17517] [ 1.64879]
R-squared 0.338517 0.383510 0.257672 0.365334 0.526829
Adj. R-squared 0.055024 0.119300 -0.060468 0.093335 0.324042
Sum sq. resids 3.413105 2.890913 240547.4 298422.0 272203.5
S.E. equation 0.349137 0.321321 92.68752 103.2372 98.59794
F-statistic 1.194092 1.451535 0.809933 1.343143 2.597936
Log likelihood -7.214514 -3.810484 -236.0570 -240.4767 -238.5915
Akaike AIC 0.986074 0.820024 12.14912 12.36472 12.27276
Schwarz SC 1.529402 1.363351 12.69245 12.90804 12.81608
Mean dependent 0.096297 0.084589 9.852295 14.21452 9.823658
S.D. dependent 0.359158 0.342393 90.00621 108.4209 119.9245
Determinant resid covariance (dof
adj.) 2.87E+08
Determinant resid covariance 42705079
Log likelihood -651.0639
Akaike information criterion 34.92995
Schwarz criterion 37.64658
3.2 Etki Tepki:
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
316
Etki-tepki analizi bir değişkende meydana gelecek rastgele bir şokun sistemdeki diğer
değişkenler üzerindeki etkisini analiz etmektedir (Barışık & Kesikoğlu, 2006: 69). Bu
araştırmada Mersin, Antalya ve Adana limon üretici illeri ve İstanbul, Ankara limon tüketici
illeri arasında etki –tepki analizi yapılmakta ve limon fiyatlandırmasında hangi ilin diğer illeri
etkilediği ve belirleyici olacağı incelenmektedir. Aşağıdaki sonuçlar bulunmakta olup,
etkileyen iller daha detaylı olarak grafiklerle belirtilip yorumlanmaktadır.
Var modelden elde edilen etki-tepki (impulseresponse) fonksiyonlarına göre, çeşitli illerdeki
limon fiyatlarında bir standart sapmalık değişime, farklı illerdeki tepki aşağıda grafikler yer
almaktadır.
Grafikler genel anlamda değerlendirildiğinde Mersin üretici ilinin ve İstanbul tüketici
ilinin limon fiyatlandırmasında diğer illere göre daha belirleyici olduğu belirlenmektedir.
Tüketici il olan Ankara’nın limon fiyatları sadece Adana’nın fiyatlarını etkilemektedir.
Grafik 3.2.1: Mersin İli Üretici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.2.2: Mersin İli Üretici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
-150
-100
-50
0
50
100
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ANTALYA_SA) to D(MERSIN_SA)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
317
Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.2.3: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Mersin İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Mersin ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
-100
-50
0
50
100
150
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ADANA_SA) to D(MERSIN_SA)
-100
-75
-50
-25
0
25
50
75
100
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(MERSIN_SA) to D(ISTANBUL_SA)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
318
Grafik 3.2.4: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları 1 yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.2.5: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Ankara İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Ankara ilindeki fiyatları iki yıl
etkilemektedir.
-150
-100
-50
0
50
100
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ANTALYA_SA) to D(ISTANBUL_SA)
-.4
-.3
-.2
-.1
.0
.1
.2
.3
.4
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ANKARA_SA) to D(ISTANBUL_SA)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
319
Grafik 3.2.6: İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.2.7: Ankara İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
Ankara ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıldan
az etkilemektedir.
-100
-50
0
50
100
150
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ADANA_SA) to D(ISTANBUL_SA)
-100
-50
0
50
100
150
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Response of D(ADANA_SA) to D(ANKARA_SA)
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
320
4.SONUÇ:
Yapılan araştırmada, Türkiye’de limon fiyatlandırmasında belirli olan iller ile ilgili analiz için
VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri kullanılmaktadır. Analiz sonucu limon fiyatlarını
üretici illerden Mersin ilinin ve tüketici illerden de İstanbul ilinin önemli şekilde etkisi olduğu
tahmin edilmektedir. Lider üretici il olan Mersin, Adana ve Antalya illerindeki fiyatlarını
etkilediği tahmin edilmiştir. Tüketici illerden İstanbul; Mersin, Adana, Antalya ve Ankara
illerindeki fiyatları etkilediği tahmin edilmiştir. Ankara ili ise sadece Adana ilinin fiyatlarını
etkileyebildiği tahmin edilmektedir. Dışsal olarak modele dahil edilen kriz bağımsız değişkeni,
İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana için anlamlı bulunmaktadır.
Bu çalışmada da limon yıllık reel fiyatlandırılmasında tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve
limonda fiyatlandırmayı tüketimde lider il olan İstanbul’un belirlediği tahmin edilmektedir.
Üretici iller arasında da tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve limonda fiyatlandırmayı üretimde
lider olan Mersin’in belirlediği tahmin edilmektedir. Bu iki il karşılaştırıldığında ise tüketim
merkezi İstanbul’un üretici il olan Mersin’deki fiyatları da etkilediği tahmin edilmektedir.
Bu çalışmayla birlikte, Türkiye’de limon fiyatında üretici iller değil de tüketici illerin belirleyici
olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Mersin ilinde turunçgile dayalı fabrika yatırımlarının
artması, Mersin ilini üretimde olduğu gibi tüketimde de önemli konuma getirebilir. Bununla
birlikte, turunçgil ürünlerinin işlenerek yüksek katma değerli ürün haline getirilmesi, Mersin ili
için rekabet avantajı sağlayacaktır.
Kaynakça
Çakır, A. (2012). Arbitraj Fiyatlama Teorisi Ve IMKB Sektör Endeksleri Üzerine
Uygulanması, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul.
Barışık, S. & Kesikoğlu, F. (2006). Türkiye’de Bütçe Açıklarının Temel Makroekonomik
Değişkenler Üzerine Etkisi, 1981-2003 VAR, Etki-Tepki Analizi, Varyans Ayrıştırması,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(4), 69.
Danışoğlu, A. Ç. (2004). Küreselleşmenin Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Üzerindeki
Etkileri. İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
321
Engel, C. & J.H. Rogers (1996). How Wide Is the Border? American Economic Review, 86(5),
1112-25.
Engel, C. ve Rogers, J. H. (2001). Violating the Law of One Price: Should We Make a Federal
Case of It? Journal of Money, Credit and Banking, 33, 1–15.
Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO). (2017). (http://faostat.fao.org)
Gözgör, G. (2015a). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik
Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),24.
Gözgör, G. (2015b). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik
Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),25.
Isard, P. (1977). How Far Can We Push the “Law of One Price? American Economic Review,
67(5), 942-48.
Karahocagil, P., Tunalıoğlu, R., Taşkaya, B., Anaç, H., (2003). Turunçgiller Durum ve Tahmin:
2003/2004. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, 111, 74, Ankara.
MEGEP (Mesleki Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi). (2008). Bahçecilik,
Limon Yetiştiriciliği, 3.
Mutlu S.,Aktaş E. ve Karahan,Ö.(2004a).The Relation among retail price main of consumption
center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of Market
Integration, Munich Personal RePEc Archive, Online at http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8656/, 2.
Mutlu S.,Aktaş E. ve Karahan,Ö.(2004b).The Relation among retail price main of consumption
center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of Market
Integration, Munich Personal RePEc Archive, Online at http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8656/, 3.
Öztürk, E. (2013). Türkiye Ekonomisi Temelinde Balassa-Samuelson Hipotezinin Geçerliliği.
Parsley, D.C. & S-J Wei (1996). Convergence to the Law of One Price without Trade Barriers
or Currency Fluctuations, Quarterly Journal of Economics, 111(4), 1211-36.
Sims, C., 1980. Macroeconomics and Reality. Econometrica 48 (Jan. 1980), 1-49.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon İhracat Miktarı.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
322
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon Fiyatları.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM). (2017). İhracat Rakamları. (http://tim.org.tr )
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2017). Bitkisel Üretim İstatistikleri.
(http://tuikapp.tuik.gov.tr/ bitkiselapp/bitkisel.zul)
Uysal, O. & Polatöz, S. (2017). Dünyada Ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi Ve Dış Ticareti, 6.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
323
TOPLUMSAL CİNSİYET VE NARSİSİZM İLİŞKİSİ
Zeynep AKGÜN1
Yücel UYSAL2
ÖZET
Toplumsal cinsiyet, bireylerin nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi edinebilmek
için gelişimleri sırasında sıklıkla başvurdukları önemli bir referans kaynağıdır. Araştırmacılar,
uzun yıllardır toplumsal cinsiyet ve kişilik özellikleri üzerine çalışmaktadırlar. Bu
araştırmalardan çok azı ise narsisizm ve toplumsal cinsiyet ilişkisi hakkında
gerçekleştirilmektedir. Toplumsal cinsiyet ve narsisizm arasında bir ilişki söz konusudur.
Araştırmalar, narsisizm alanında gözlemlenen cinsiyet farklılıklarının ölçüm yanlılığı ile
açıklanamadığını, gerçekten de toplumsal cinsiyet farklılıklarının olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu ilişkiye dair literatüre bakıldığında, erkeklerin, kadınlardan, narsisizm
konusunda daha yüksek skorlar elde ettikleri görülmektedir (Foster, Campbell ve Twenge,
2003; Biddle, 2015; Newman, Tay, Donnellan, Harms, Robins ve Yan, 2015). Bunun yanı sıra
araştırmalar, kırılgan narsisizmle kadınlar ve büyüklenmeci narsisizm ile erkekler arasındaki
ilişkiye de işaret etmektedir. Yüksek seviyede kendine odaklı olmayı ve düşük seviyede
diğerlerine odaklı olmayı içeren büyüklenmeci narsisizm, yüksek öz saygı ve bağımsız bir
benlik yorumu gibi maskülen (erkeksi) toplumsal cinsiyet rolleri ve normları ile ilişkilidir.
Düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu ile ilgili olan kırılgan narsisizm ise
feminen(kadınsı) toplumsal cinsiyet rolleri ve normlarıyla ilişkilidir
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Narsisizm
1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
324
THE RELATIONSHIP BETWEEN GENDER AND NARCISSICM
ABSTRACT
Gender is an important reference source to learn about how individuals should behave
during their development. Researchers have been studying on gender and personality traits for
many years. But only a few of these studies are about the relationship between gender and
narcissism. There is a relationship between gender and narcissism. The results of the researches
about narcissism revealed that observed gender differences cannot be explained by
measurement bias. Those differences can be interpreted as true gender differences. When we
look at the literature on this relation, it is seen that men have higher scores on narcissism than
women (Foster, Campbell and Twenge, 2003, Biddle, 2015, Newman, Tay, Donnellan, Harms,
Robins and Yan, 2015). Besides, researches indicate the relationship between women with
fragile narcissism and men with grandiose narcissism. Grandiose narcissism which includes,
being self-centered at a higher level and being focused on others at a lower level is associated
with masculine gender roles and norms such as high self-esteem, and an independent self-
interpretation. The fragile narcissism which is associated with low self-esteem and self-
interpretation dependent of others is consistent with feminine gender roles and norms.
Keywords: Gender, Narcissism,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
325
GİRİŞ
Toplumsal Cinsiyet Ve Narsisizm İlişkisi
Narsisizm
Narsisizm kavramının kökleri, sudaki yansımasını görerek kendine âşık olan Narkissos
mitiyle Antik Yunana dayanmaktadır. Literatürde ilk kez 1898 yılında Havelock Ellis
tarafından (Rosenthal ve Pittinsky, 2006) benliğin cinsel nesne olarak muamele gördüğü
otoerotizm kavramını ifade etmek için kullanılan kavram (Demirci ve Ekşi, 2017), bireyin
kendisine duyduğu aşk, hayranlık, kendini büyük görme gibi bir dizi tutumu ifade etmektedir.
Freud (1957) ise kavramı cinsellikle özdeşleştirmiş ve narsisizmin libidonun kişinin kendi
benliği yönelmesiyle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Kernberg (2012) narsisizmi aşırı ben-
merkezcilik, diğerlerinin sevgisine, ilgisine ve taktirine fazlasıyla ihtiyaç duyma, büyüklenme
fantezileri ve devamında övünme, empati kuramama, başkalarına duyulan düşmanlık ve az ilgi,
derinlikten yoksun duygusal hayat şeklindeki bir takım özelliklerle tanımlamaktadır.
Günümüzde belirli bir düzeyde narsisizm normal bir kişilik özelliği olarak kabul edilerek
normal narsisizm olarak değerlendirilmektedir. Bu narsisizm türünde kişinin kendine verdiği
değer ve özgüven o kadar yüksektir ki kişinin özgüveni, başkaları tarafından gelen olumsuz
eleştirilerden etkilenmemektedir. Kişi kendisiyle ilgili olarak diğerlerinin düşüncelerine değil,
kendi düşüncelerine odaklanarak, onları dikkate alarak özgüvenini yüksek seviyelerde
tutmaktadır (Akhtar, 1989). Aşırı bir öz benlik sevgisine dönüşen narsisizm ise patolojik
narsisizm olarak değerlendirilmektedir (Atay, 2010). Bu narsisizm türünde birey kendinden
tamamen emin ve başkalarının düşüncelerini önemsemez gibi görünse de aslında içsel süreçte
tamamen dıştan gelen yorumlarla beslenmeye muhtaçtır (Rozenblatt, 2002).
Amerikan Psikiyatri Derneği Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı IV’te narsisistik kişilik
bozukluğu aşağıdaki semptomlardan en az beşinin var olması ile erken erişkinlik döneminde
başlayan bir sürekli davranış biçimi olarak da tanımlanmaktadır. (Köroğlu ve Bayraktar 2007).
• Büyüklenme, Kendisinin çok önemli olduğu duygusunu taşıma, başarılarını ve
yeteneklerini abartma, yeterli bir başarı göstermeksizin üstün biri olarak bilinmeyi bekleme
• Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi üzerinde kafa yorma
• Özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ya da üstün diğer kişilerce (ya da
kurumlarca) anlaşılabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanma
• Çok beğenilmeyi isteme
• Hak ettiği duygusu içinde olma, Kendisinin, özellikle kayırılacak olduğu bir tedavi
biçiminin uygulanacağı beklentisi içinde olma ya da bu beklentilerine göre uyum gösterme
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
326
• Kendi çıkarları için başkalarının zayıflıklarını kullanma
• Empati yapamama, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini anlamak istememe
• Sıklıkla başkalarını kıskanma ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanma
• Başkalarına saygısız davranma, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar
sergileme.
Toplumsal Cinsiyet
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet arasındaki farka dikkatleri ilk kez, çift cinsiyetle dünyaya
gelmiş bireylerle yaptığı çalışma ile psikolog Robert Stroller (1964) çekmiştir (Simmons,
2012). Bu farkındalığın devamında ise cinsiyetin sosyal ve biyolojik yönleri “sex” ve “gender”
kelimeleri ile ayrıştırılmıştır. Cinsiyet olarak Türkçeye çevrilen “sex” kelimesi, kadın ve erkek
arasında var olan genetik, biyolojik ve fizyolojik farklılıklara karşılık gelirken, Ann Oakly
tarafından alana dâhil edilen ve “toplumsal cinsiyet” olarak Türkçeye çevrilen “gender”
kelimesi, (Blackstone, 2003) kadınlık ve erkekliğe dair kültürel görüşlere, imajlara ve
beklentilere karşılık gelmektedir. Bireylerin, kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip oldukları
genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri, genleri, kromozomları ve hormonları cinsiyetini
ifade etmektedir. Cinsiyet, akışkan bir kategori olan toplumsal cinsiyet kategorisine göre, çok
daha sabit ve net bir kategoridir. Cinsiyet verili bir özelliktir fakat toplumsal cinsiyet, bireyin
dünyaya gelişi ile başlayan bir toplumsal inşa sürecidir. Cinsiyet, kadın ve erkeği, toplumsal
cinsiyet ise femineni ve masküleni yani kadın ve erkek olmanın içinde yaşanılan toplumda ne
anlama geldiğini ifade etmektedir (Kimmel, 2000). Dayatmacı bir belirleyen olarak da
tanımlanabilen toplumsal cinsiyet, yarattığı değer ve normlarla, ortak bir standart yaratma aracı
olarak da kullanılmaktadır (Butler, 2010).
Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik
cinsiyete bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve
sorumlulukları, kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerlerini ve toplumun onlardan beklediği
davranışları ifade eden bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet, biyolojik bir fenomen değil, kültürel
bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir (Direk, 2012). Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey,
toplumsal cinsiyetini daha sonra, zamanla edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini
oluştururken de ona ait değer ve normları öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki
dikotominin içinde tanımlamaktadır (Corrado, 2009). Cinsiyet, çocuğun öğrendiği ilk
kategorilerdendir, çünkü öncelikle sadece iki kategoriden oluşmaktadır. Ayrıca bu kategori,
karşılıklı olarak birbirlerini dışlamaktadırlar. Son olarak da bireyler, doğrudan ve sürekli olarak
her iki kategorinin üyeleri ile karşı karşıyadırlar (Zemore, Fiske ve Kim, 2000). Dünyaya
geldiği andan itibaren toplumsal cinsiyet kültürel koşullanmasına maruz kalan bireyler, 3 yaş
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
327
itibariyle, cinsiyetlerine göre oyuncaklar ve yaklaşık 4, 5 yaşında da cinsiyetlerine göre
meslekler seçer hale gelmektedirler. Erkek çocuklar, doğumdan itibaren bağımsız, aktif,
maceracı gibi bireysel değerlerle kız çocuklar ise bağımlı, pasif, diğerlerini düşünen gibi
toplumsal değerlerle sosyalleşmektedirler (García-Ael, Cuadrado ve Molero, 2013).
Kültür bir yandan her bir bireyi tek tek biçimlendirirken, diğer yandan toplumun genel
yapısını da şekillendirmektedir. Kültür, tıpkı Doğu ve Batı toplumlarını toplulukçu ve bireysel
şeklinde sınıfladığı (Brewer ve Chen, 2007) gibi erkek ve kadını da bireysel ve toplulukçu
şeklinde genellemektedir (Kağıtçıbaşı, 1990). Sosyal Rol Kuramı (Eagly, 1987) ve Rol Uyumu
Kuramı (Eagly ve Karau, 2002), cinsiyet farklılıkları ya da benzerliklerinin, toplumsal
davranışlar üzerindeki etkisini anlamaya yönelik olarak ortaya çıkmışlardır. Her iki kuram da
kadın ve erkeğe giydirilmiş olan farklı toplumsal rollerinin neden olduğu davranışsal
farklılıkları, toplumsal cinsiyet bağlamında açıklamaktadırlar. Bu kuramlara göre kadınlar
feminendirler ve toplumsal rollere, değerlere ve normlara göre davranmaları beklenmektedir.
Erkeklerin ise maskülendirler ve onlardan bireysel rollere, değerlere ve normlara göre
davranmaları beklenmektedir (Hippel, Sekaquaptewa ve McFarlane, 2015). Kadınlar için bu
toplumsal roller, duyarlı, pasif, sevecen, alçak gönüllü, çekingen, fedakâr, şefkatli, yardımsever
ve duygusal olmalarını içermektedir. Kadınlar için diğerleri, kendilerinden bile önce gelmelidir.
Diğerleri ile iyi, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurabilmek, toplumsal kadınların önceliği
olmalıdır. Erkekler içinse erkek rolleri, onların bağımsız, hak gören, mücadeleci, cesur, özgür,
aktif olmalarını öngörmektedir (Eagly ve Karau, 2002). Bireysel erkekler her zaman fail ve
etkenlerken, toplumsal kadınlar edilgendirler. Ayrıca tipik feminenlik ve tipik maskülenlik
toplumdan topluma farklılık göstermemektedir ve maskülenlik her toplumda otorite ve boyun
eğmeme ile ilişkilidir (Bollough ve Bollough, 2013).
Narsisizm ve Toplumsal Cinsiyet
Narsisizm ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiye dair var olan literatür incelendiğinde,
narsisizmin temelde maskülen toplumsal cinsiyet rolleri ve normları ile benzerlikler gösterdiği
görülmektedir (Corry, Merritt, Mrug ve Pamp, 2008). Öfkenin fiziksel olarak dışa vurumu,
baskın ve otoriter olmak, gücü elinde tutmayı istemek gibi tipik narsistik özellikler aynı
zamanda tipik maskülen özelliklerdendir. Bu nedenle de erkekler kadınlara göre daha fazla
narsisitik özellikler göstermektedirler (Grijalva, Newman, Tay, Donnellan, Harms, Robins ve
Yan, 2015).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
328
Buffalo Üniversitesi, İşletme Bölümü’nde 475.000 kişi ve 31 yıl süren bir çalışmanın
sonucunda, yaşa ve jenerasyona bakılmaksızın erkeklerin, kadınlardan, narsisizm konusunda
daha yüksek skorlar elde ettikleri tespit edilmiştir. Bu araştırmanın sonuçları, toplumsal cinsiyet
açısından da değerlendirildiğinde, en çok farkın yetki ve hak (entitlement) konularında olduğu
görmüştür. Erkekler diğerlerini suiistimal etmeyi ve birtakım önceliklere sahip olmayı kendi
doğal hakları olarak görmek konusunda kadınlara göre açık ara yüksek skorlar elde etmişlerdir
(Biddle, 2015).
Narsisizm “açık/büyüklenmeci/teşhirci” ve “örtük/kırılgan/hassas” narsizm olmak üzere
iki boyutta değerlendirilmektedir (Dickinson ve Pincus, 2003; Rose, 2002). Büyüklenmeci ve
kırılgan narsisizmin de tıpkı feminenlik ve maskülenlik gibi birbirine zıt özellikleri
bulunmaktadır (Eldoğan, 2016). Daha da ötesi bu iki boyut, feminenlik ve maskülenlikle
örtüşmektedir. Hak görme, talepkarlık, küstahlık, diğerlerinin ihtiyaçlarını görmeme gibi
özellikleriyle büyüklenmeci narsisizm, maskülenlikle ilişkilidir. Hak ettiğine inanmak da
büyüklenmeci narsisizme ait bir özelliktir (Dickinson ve Pincus 2003) ve Buffalo
Üniversitesi’nde 475.000 kişi ile gerçekleştirilen çalışmadan elde edilen ve erkeklerin hak
görmek konusunda kadınlara göre açık ara yüksek skorlar elde ettiklerini gösteren bulgular da
büyüklenmeci narsisizm ve erkekler arasındaki olumlu ilişkiyi desteklemektedir.
Bunun yanı sıra alçak gönüllülük, çekingenlik hassasiyet, utanç gibi özellikleriyle
kırılgan narsisizm, feminenlikle ilişkilidir (Wink, 1991). Yapılan araştırmalara göre,
büyüklenmeci narsisizm, yüksek seviyede kendine odaklı olmayı ve düşük seviyede de
diğerlerine odaklı olmayı içermektedir. Büyüklenmeci narsisizm ayrıca yüksek öz saygı ve
bağımsız bir benlik yorumu ile ilişkilidir (Konrath, Bushman ve Grove, 2009; Rohmann,
Neumann, Herner ve Bierhoff, 2011). Yüksek seviyede kendine, düşük seviyede de diğerlerine
odaklı olmak, yüksek öz saygı ve bağımsız benlik yorumu, aynı zamanda tipik maskülen
özelliklerdir. Bunun aksine kırılgan narsisizm, tipik feminen özellikler olarak kabul edilen
düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu (Guimond, Brunot, Chatard, Garcia,
Martinot, Buunk, Branscombe, Desert, Haque, ve Yzebtyt, 2007) ile ilgilidir (Konrath ve
diğerleri, 2009; Rohmann ve diğerleri, 2011). Kırılgan narsisizm ayrıca başka bir takım feminen
normlarla da uyumludur. Bunlardan bazıları bağlılık, itaat ve endişedir. Kırılgan narsisizm
seviyeleri daha yüksek olan bireyler daha düşük olan bireylere göre daha yüksek seviyelerde
bağlılık, itaat ve endişe ifade etmektedirler (Kramarsky, 2008).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
329
Psikolojik değerlendirmelerde toplumsal cinsiyeti dikkate almanın ya da göz ardı
etmenin, sonuçlara olan etkisini tartıştığı makalesinde Brown, (1986) toplumsal cinsiyet
rollerini, bireylerin gelişimleri sırasında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi
edinebilmek için başvurdukları bir bilgi havuzuna benzetmektedir. Örneğin tipik bir orta sınıf,
Amerikalı, “iyi kadın” diğerleri ile olan ilişkileri, itaatkârlığı, tartışmalardan kaçınması ve
öfkesini belli etmemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Sevgisinin ve bağlılığının bir ifadesi olarak
da bağımlılığı onun değerli bir diğer özelliğidir. Tüm bu özellikler de Kramarsky’nin (2008)
ifade ettiği kırılgan narsisizm özelliklerindendir. Bir diğer ifade ile tipik Amerikalı iyi kadın
şeklinde tanımlanan kadının özellikleri kırılgan narsisizm özelliklerine sahip bireyle
örtüşmektedir.
Kramarsky’nin (2008) narsisizm ve toplumsal cinsiyet ilişkisini incelediği çalışmasının
sonuçlarına göre de narsistik erkekler, narsistik kadınlara göre daha büyüklenmeci ve daha
baskıcıdırlar. Bunun sebebi olarak ise yazar kültüre işaret etmektedir. Batı kültürü erkeklerden
bireyci, saldırgan, dominant, güçlü, rekabetçi, bağımsız olmalarını bunun yanı sıra kadınlardan
da toplumsal, ilişkili, sevgi dolu, bağlı, ilgili olmalarını beklemektedir. Burada
Rohmann(2011), Konrath(2009) ve arkadaşlarının tanımladıkları kırılgan narsisizmin
özellikleri (düşük öz saygı ve diğerlerine bağımlı benlik yorumu), Brown’ın (1986) tanımladığı
tipik orta sınıf iyi kadının özellikleri ve Kramarsky’nin bulguları arasındaki paralellik dikkat
çekicidir.
Batının benlik tanımı bireysellik ve otonomi odaklıdır. Diğer taraftan batılı olmayan
toplumların tanımına göre benlik, daha karşılıklı bağımlıdır ve benliğin toplumsal bileşenlerine
daha fazla vurgu yapılmaktadır (Brewer ve Chen, 2007; Mattila ve Patterson, 2004). Bu nedenle
de Batı kültürü, maskülenlik ve büyüklenmeci narsisizm arasında ve Batılı olmayan kültürler,
feminenlik ve kırılgan narsisizm arasında da bir ilişki söz konusudur. (Markus ve Kitayama,
1991). Bu konuya farklı bir bakış açısını da Foster, Campbell ve Twenge (2003) kültürler arası
narsisizm konulu çalışmalarında getirmişlerdir. Çalışmalarında, narsisizmin daha bireyci
toplumlarda daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Kırılgan ya da büyüklenmeci ayırımını
yapmadıkları Asya Kanada, Avrupa Orta Doğu ve Amerika Birleşik Devletleri’ni kapsayan
çalışmalarının sonuçlarına göre, bireysel kültürlere sahip dolayısıyla maskülen olarak kabul
edilen, özellikle Amerika Birleşik Devletleri Kanada ve Avrupa ülkelerinde, narsistik
özelliklere sahip bireylerin sayısının, toplulukçu kültürlere sahip dolayısıyla da feminen olarak
kabul edilen, özellikle Asya ve Orta Doğu ülkelerindekinden daha fazla olduğu sonucuna
varmışlardır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
330
Utanç, suçluluk, depresyon ve narsisizmin, toplumsal cinsiyetle olan ilişkilerinin
incelendiği çalışmada (Wright, O’Leary ve Balkin, 1989) öncelikle utanma ve narsisizm
arasında olumsuz bir ilişki tespit edilmiştir. Depresyonun hem suçluluk hem de utanç ile ilişkili
olduğu fakat daha çok utanç ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Utancın suçluluğa göre
narsisizmin de daha önemli bir bileşeni olduğu ve kadınların depresyon ve utançta erkeklerin
ise suçlulukta daha yüksek skorlar elde ettikleri de çalışmadan elde edilen bir diğer önemli
bulgudur. Erkeklerden çok kadınlarla ilişkili olduğu saptanan utanç (Heiserman ve Cook, 1998)
ise kırılgan narsisizmin bir bileşenidir. Büyüklenmeci narsistik özellikler taşıyan bireyler, kendi
yetkinliklerine ve üstünlüklerine çok fazla inandıkları için utanç onlarla pek ilişkili değildir, bu
nedenle de utanç hissetmeleri çok da beklenmemektedir (Krizan ve Johar 2015). Bu çalışma
sonucunda elde edilen bulgular da yetki ve hak görme, düşük özsaygı ya da bağımlı benlik
yorumuyla ilgili bulgular gibi kadınlar, feminenlik ve kırılgan narsisizm arasındaki ve erkekler,
maskülenlik ve büyüklenmeci narsisizm arasındaki ilişkiyi desteklemektedir.
SONUÇ
Bu literatür araştırması sonucunda elde edilen verilere göre öncelikle, dünya genelinde
narsisizm konusunda erkekler kadınlardan daha yüksek skorlar elde etmektedirler. Bunun temel
sebebi, bireysel ve toplumsal şeklinde inşa edilen toplumsal cinsiyet kimlikleridir. Erkekler
bireysel kadınlar ise toplumsal olarak kategorize edilmektedir ve bu ayırım kültürler için de söz
konusudur. Batılı toplumlar bireyci, Batılı olmayan toplumlar ise toplumsaldırlar. Narsisizm
ise temelde bireycilikle ilişkilidir. Bu sebeple erkekler ve batılı toplumlar daha fazla narsistik
özellikler sergilemektedirler. Ayrıca yine toplumsal cinsiyet rolleri, norm ve değerlerinin
yansıması olarak, kadınlar daha çok kırılgan, erkekler ise daha çok büyüklenmeci narsisizm
özellikleri göstermektedirler.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
331
KAYNAKÇA
[1]. Akhtar, S. (1989). Narcissistic personality disorder. Descriptive features and differential
diagnıosis. Psychiatr Clin North Am, 12(3), 503-529.
[2]. Atay, S. (2010). Çalışan Narsist: Örgütler, Liderler, Yöneticiler Ve Astlar. İstanbul: Namar
Yayınları.
[3]. Biddle, M. (2015). Study: Men tend to be more narcissistic than women, 31 Mayıs 2015
tarihinde https://www.buffalo.edu/news/releases/2015/03/009.html adresinden alınmıştır.
[4]. Blackstone, A. (2003). Gender roles and society, J.R., Miller, R. M., Lerner ve L.B.
Schiamberg (Ed.). Human Ecology: An Encyclopedia of Children, Families, Communities, and
Environments içinde (s. 335-338), ABC-CLIO: Santa Barbara.
[5]. Bollough, V., Bollough, B. (2013). Human Sexuality: An Encyclopedia. Routledge: New
York.
[6]. Brewer, M. B. ve Chen. Y.R. (2007). Where (who) are collectives in collectivism? toward
conceptual clarification of ındividualism and collectivism. Psychological Review, 114(1), 133-
151.
[7]. Brown, L., S. (1986). Gender role Analysis: A neglected component of psychological
assessment. Psychotherapy, 23, 243-248.
[8]. Butler, J. (2010). Cinsiyet Belası. İstanbul: Metis Yayıncılık.
[9]. Corrado, C. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and Society
içinde (Cilt 1, s. 356). California: Sage Publications.
[10]. Corry, N., Merritt, R. D., Mrug, S. ve Pamp, B. (2008). The factor structure of the
narcissistic personality inventory. Journal of Personality Assessment, 90, 593–600.
[11]. Demirci, İ. Ve Ekşi, F. 2017, Büyüklenmeci narsisizmin iki farklı yüzü: narsistik hayranlık
ve rekabetin mutlulukla ilişkisi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim
Bilimleri Dergisi, 46,37-58.
[12]. Dickinson, K. ve Pincus, A. (2003). Interpersonal analysis of grandiose and vulnerable
narcissism. Journal of Personality Disorders, 17, 188-207.
[13]. Direk, Z. (2012). Queer kuram ve cinsiyet farklılığı. C. Çakırlar ve S.Delice (Ed.),
Cinsellik muamması Türkiye’de Queer kültür ve muhalefet içinde (s. 72-92). İstanbul: Metis
Yayınevi.
[14]. Eagly, A. H. (1987). Sex differences in social behavior. A social-role interpretation.
Hillsdale, NJ: Earlbaum.
[15]. Eagly, A. H. ve Karau, S. J. (2002) Role congruity theory of orejudice towards female
leaders. Psychological Review, 109,573-598. Doi:10.1037/0033-295X.109.3.573
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
332
[16]. Eldoğan, D. (2016). Hangi narsizm? büyüklenmeci ve kırılgan narsisizmin
karşılaştırılmasına ilişkin bir gözden geçirme. Türk Psikoloji Yazıları, 19(37), 1-10.
[17]. Foster, J. D., Campbell, J. ve Twenge, M. (2003). Individual differences in narcissism:
Inflated self-views across the lifespan and around the World. Journal of Research in
Personality, 37, 469-486
[18]. Freud, S. (1957). On narcissism: An introduction. J. Strachey (Ed.). The standard edition
of the complete psychological works of Sigmund Freud içinde (Vol. 14, s. 73–102). London:
Hogarth Press.
[19]. García-Ael, C., Cuadrado G. I. Ve Molero, F. (2013). Think manager- think male in
adolescents and its relation to sexism and emotions in leadership. The Spanish Journal of
Psychology. 16. 1-11. 10.1017/sjp.2013.88.
[20]. Grijalva, E., Newman, D. A., Tay, L., Donnellan, B., M., Harms, P. D., Robins, R. W. ve
Yan, T. (2015). Gender differences in narcissism: a meta-analytic review. Psychological
Bulletin, 141(2), 261-310. DOI: 10.1037/a0038231
[21]. Guimond, S., Brunot, S., Chatard, A., Garcia, D. M., Martinot, D., Buunk, A. P.,
Branscombe, N. R., Desert, M., Haque, S. ve Yzebtyt, V. (2007). Culture, gender, and the self:
variations and impact of social comparison processes. Journal of Personality and Social
Psychology, 92, 1118-1134.
[22]. Heiserman, A., ve Cook, H. (1998) Narcissism, affect, and gender; An empirical
examination of Kernberg’s and Kohut’s theories of narcissism. Psychoanalytic Psychology, 15,
74-92.
[23]. Hippel,C., Sekaquaptewa, D. ve McFarlane, M. (2015). Stereotype threat among women
in finance negative effects on ıdentity, workplace well-being, and recruiting. Psychology of
Women Quarterl, 39(3), 405-414.
[24]. Kağıtçıbaşı, Ç. (1990). İnsan Aile Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi.
[25]. Kernberg, Otto (2012). Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm (M.Atakay, Çev.), İstanbul:
Metis Yayınları.
[26]. Kimmel, M. (2000). The Gendered Society. New York: Oxford University Press.
[27]. Konrath, S., Bushman, B. J., ve Grove, T. (2009). Seeing my world in a million little
pieces: narcissism, self-construal, and cognitive-perceptual style. Journal of Personality, 77,
1197-1228.
[28]. Köroğlu, E. ve Bayraktar, S. (2007) Kişilik Bozuklukları. HYB: Ankara.
[29]. Kramarsky, A. (2008). Engendering Narcissism: A Qualitative Study of the Experience of
Gender in Men and Women with Narcissistic Pathology. ProQuest: Newyork.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
333
[30]. Krizan, Z. ve Johar, O. (2015). Narcissistic rage revisited. Journal of Personality and
Social Psychology, 108, 784-801.
[31]. Kutlu, E. (2012). Normlarla belirlenmiş olmamak: toplumsal cinsiyet permütasyonları.
Kaos GL Dergisi, 126.
[32]. Markus, H. R. ve Kitayama, S. (1991). Culture and the self: implications for cognition,
emotion, and motivation. Psychological Review, 98, 224–253.
[33]. Mattila, A. S. ve Patterson, P. G. (2004). Service recovery and fairness perceptions in
collectivist and ındividualist contexts. Journal of Service Research, 6(4), 336-346.
[34]. Rohmann, E., Neumann, E., Herner, M. J. ve Bierhoff, H. W. (2011). Grandiose and
vulnerable narcissism self-construal, attachment, and love in romantic relationships. European
Psychologist 17, 279-290.
[35]. Rose, P. (2002). The happy and unhappy faces of narcissism. Personality and Individual
Differences, 33, 379-391.
[36]. Rosenthal, S. A. ve Pittinsky, T. L. (2006). Narcissistic leadership. The Leadership
Quarterly, 17, 617-633.
[37]. Rozenblatt, S. (2002). In Defence of Self: The relationship of Self- Esteem and Narcissim
to Aggressive Behavior (Doktora tezi). Long Island University, Long Island.
[38]. Simmons, M. (2018, 22 Kasım). Feminist Gender Theory Summary [Blog yazısı]. Erişim
adresi: http://www.aissg.org/PDFs/Gender-Theory-Summary.pdf
[39]. Wink, P. (1991). Two faces of narcissism. Journal of Personality and Social Psychology,
61(4), 590-597.
[40]. Wright, F., O'Leary, J. ve Balkin, J. (1989) Shame, Guilt, Narcissism, and Depression:
Correlates and Sex Differences. Psychoanalytic Psychology, 6, 217-230.
[41]. Zemore, S. E., Fiske, S. T. ve Kim, H. J. (2000). Gender stereotypes and the dynamics
of social interaction. T. Eckes ve H. M. Trautner (Ed.). The developmental social psychology
of gender içinde (s. 207–241). Mahwah: Lawrence Erlbaum Associates.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
334
TOPLUMSAL CİNSİYET MOTİVASYON ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE
UYARLANMASI
Zeynep AKGÜN1
Yücel UYSAL2
Özet
Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen Toplumsal Cinsiyet
Motivasyon Ölçeğinin (TCMÖ) Türkçeye uyarlanma çalışması, farklı demografik kesimleri
temsil eden, 18 yaş üzeri toplam 115 kadın üzerinde yapılmıştır. Ölçeğin dil eşdeğerliğini test
etmek için Mersin Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu öğretim görevlilerinden oluşan
beş kişilik bir ekip ile (İngilizce-Türkçe; Türkçe-İngilizce) çeviriler uygulanmış, İngilizce ve
Türkçe formlardan elde edilen puanlar arasında pozitif ve anlamlı korelasyonlar saptanmıştır.
TCMÖ’ nün faktör yapısını belirlemek amacıyla uygulanan açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör
analizleri sonuçlarına göre ölçek, orjinal ölçek gibi dört boyutlu bir yapı göstermektedir. Bu
yapıların Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayıları; .84, .88, .85 ve .88 şeklindedir. Test Tekrar
Test sonuçları ise; .88, .89, .97, .88’dir. Ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı .81
olarak hesaplanmıştır. Elde edilen tüm sonuçlar ölçeğin Türkiye’de de kullanılabileceğini
göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Toplumsal cinsiyet, motivasyon
1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
335
ADAPTATION OF GENDER MOTIVATION SCALE
Abstract
The purpose of this study is to adapt Gender Motivation Scale (GMS) developed by
Jessica J. Good and Diana T. Sanchez (2010) into Turkish. The study was conducted on 75
women over the age of 18 representing different demographic segments of Turkey. In order to
test the language equivalence of the scale (English-Turkish; Turkish-English) a team of five
instructors from Mersin University School of Foreign Languages were entrusted. According to
the results of the exploratory and confirmatory factor analyzes applied to determine the factor
structure of TCMI, the scale shows a four-dimensional structure just like the original scale.
According to the results of these study, Cronbach Alpha internal consistency coefficients of
these structures are; .84, .88, .85, and .88. Test Re-test results are; .88, .89, .97, .88. The
Cronbach Alpha internal consistency coefficient of the scale is calculated as .81. The obtained
results indicate the scale can also be used in Turkey.
Key Words: Gender, motivation
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
336
Giriş
Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip olduğu, oldukça belirgin ve
sabit genetik, biyolojik ve fizyolojik farklılıklara karşılık gelmektedir. Toplumsal cinsiyet ise
biyolojik cinsiyete bağlı olarak, kültürel ve sosyal olarak belirlenen rolleri, değerleri, imajları,
kendisine ve diğerlerine yönelik beklentileri içeren karmaşık bir etkileşim sürecinin ürünüdür.
Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik cinsiyete
bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve sorumlulukları,
kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerlerini ve toplumun onlardan beklediği davranışları ifade
eden bir kavramdır. Cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet, biyolojik bir fenomen değil, kültürel
bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir. Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey, toplumsal cinsiyetini
daha sonra edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini oluştururken, ona ait değer ve normları
öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki dikotominin içinde tanımlamaktadır (Corrado,
2009).
İçinde yaşanılan toplumun yapısına paralel olarak üzerinde hem fikir olunan toplumsal
cinsiyet rolleri, bireylerin tutum ve davranışlarına yön vermektedir. Bireyler toplumsal cinsiyet
rollerine uymayıp, normlarla, değerlerle veya kalıp yargılarla çeliştiklerinde, duruma göre,
ihlalin ağır ya da hafif sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilmektedirler O’Neil, Good,
Holmes, 1995). Bu olumsuz durumdan kaçınmak adına, bireyler söz konusu rollerine uygun
davranmaya özen göstermektedirler. Fakat bireylerin sahip oldukları tek rolleri toplumsal
cinsiyet rolleri değildir. Bu sebeple de sahip olunan diğer roller zaman zaman toplumsal
cinsiyet rolleri ile çatışabilmektedir. Böyle bir çelişki söz konusu olduğunda, bireyler normun
rol için ne kadar önemli olduğunu ve durumun role bağlı kalmayı ne kadar gerektirdiğini
değerlendirerek davranışlarına ve uyum gösterecekleri rollere karar vermektedirler (Helgeson,
2002). Ayrıca norm dışı kalma sosyal değişim için de gerekli bir öğedir. Böylece toplumlar
değişen dünyaya, gelişmelere göre kendi normatif yapılarını gözden geçirip yeniden
oluşturabilmektedirler.
Toplumsal cinsiyet rol ve normlarına uyum bağlamında motivasyon, dikkate değer bir
değişkendir. Motivasyonlar genel anlamda yarattıkları sonuçlar dolayımında çok önemlidirler
(Ryan ve Deci, 2000). Bireyin herhangi bir zorlama ya da ödül olmaksızın bizzat kendisinin
değer verdiği için gerçekleştirdiği eylemlerinin altında yatan motivasyon türü içseldir. İçsel
motivasyonlar insanın doğasında var olan olumlu potansiyelin en güzel dışa vurumudur. Dışsal
motivasyon ise bir eylemi gerçekleştirirken bir takım dışsal sonuçların elde edilmesi amacını
içinde barındırmaktadır (Ryan ve Connell, 1989). Bu tip eylemler için özgürce seçilmiş
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
337
eylemler denilememekte, kişinin gerçekleştirdiği eylemi yapmak zorunda olması olarak
tanımlanmaktadır (Deci, Ryan, 1985).
Geçmişte yapılan çalışmalar, toplumsal cinsiyet normlarına uyumun, benlik saygısı ve
olumlu etki ile hem olumlu hem de olumsuz ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu çelişkili
bulgular, bireyin kendi toplumsal cinsiyet rollerine ve normlarına bizzat kendisinin değer
vermesi ( içsel motivasyon) ya da diğerlerinden, durumlardan kaynaklanan baskılar nedeniyle
değer vermesi (dışsal motivasyon) şeklindeki ayırımın ortaya konulması ile ortadan
kalkabilmektedir. Bu dolayımda gerçekleştirilen çalışmalar, içsel motivasyonlarla uyulan
toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında olumlu bir ilişki, dışsal
motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında da
olumsuz bir ilişki olduğunu göstermektedir (Good, Sanchez, 2010). Bu nedenle toplumsal
cinsiyet rol ve normlarına uyum ile ilgili çalışmalarda, motivasyon türlerinin de dikkate
alınması gerekmektedir.
Amaç
Bu çalışmanın amacı, toplumsal cinsiyet normlarına uyumu, içsel ve dışsal motivasyonlar
bağlamında ölçmeye olanak sağlayan, Jesica J. Good ve Diana T. Sanchez tarafından geliştirilen
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin (Gender Motivation Scale) Türkçeye
uyarlanmasıdır.
Yöntem
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği (TCMÖ)
Güvenirliği ve geçerliği Ryan ve Connell tarafından önceden yapılmış olan içsel ve dışsal
motivasyon ölçeği (Self-Regulation Questionnaire, 1986) Good ve Sanchez tarafından
toplumsal cinsiyet normlarına göre uyarlanmıştır. Bu uyarlamada toplumsal cinsiyet rolü
normlarının sıcaklık, samimiyet ve etkin, iddialı olma boyutları kullanılmıştır (Good, Sanchez,
2010). Sıcaklık ve samimiyet tipik bir feminen norm olan toplumsal olma, etkin ve iddialı olma
ise tipik bir maskülen norm olan bireysel olma ilgilidir.
Ölçekte toplam 16 madde yer almaktadır. Katılımcılar bu maddelerle ilgili düşüncelerini
7’li likert tarzı derecelendirme sisteminde işaretlemektedirler.
Ölçeğin orijinal yapısı İçsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal
motivasyonlarla feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum,
dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum şeklinde 4 faktörden oluşmaktadır. Bu
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
338
faktörlerin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayıları sırasıyla .76, .81, .78 ve.88’dir. Tablonun
orijinali için bakınız Tablo 1.
Buraya Tablo 1 gelecektir.
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Çevrilme Süreci
Ölçeğin Türkçeye çevrilme sürecinde yeni bir ifade geliştirilmemiş, ölçeğin orijinal
biçimine tamamen sadık kalınmıştır. Süreç iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk aşamada ölçek,
önce çalışmacı tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Daha sonra yine İngiliz dili alanında çalışan
dört uzman tarafından tekrar Türkçeye çevrilmiştir. Bu beş çevirideki ortak ifadeler belirlenmiş,
Türkçe taslak hazırlanmıştır. Oluşturulan Türkçe taslak, dört uzman tarafından ayrı ayrı
İngilizceye çevrilmiş, ortak ifadeler İngilizceye çevrilerek ölçeğe son hali verilmiştir. İkinci
aşamada ise Türkçeleştirilmiş ifadelerin anlaşılırlığını denemek üzere, 40 kişiden oluşan bir
kadın grubuna ölçek uygulanmıştır. Ölçeğin anlaşılırlığında herhangi bir sorun olmadığı
belirlendikten sona ölçeğin uygulanması aşamasına geçilmiştir.
TCMÖ’nün Güvenirliğine ve Geçerliğine İlişkin Bulgular
Güvenirlik Sonuçları
Bu bölümde ve ilgili alt bölümlerde ölçeğin iç tutarlığına ve test yeniden test
güvenirliğine ilişkin güvenirlik bulguları ve faktör analizine dayalı açımlayıcı geçerlik
bulguları sunulacaktır.
Çalışmanın bu aşamasında, likert tipi ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirliğini belirlemek
için kullanılan yollardan biri olan Cronbach Alpha değerlerine bakılmıştır. İç tutarlık ölçümleri
için 18- 68 yaş arası farklı sosyo- demografik yapıları temsil eden 75 kadın ile bir pilot çalışma
yapılmıştır. Toplamda 4 alt ölçekten oluşan ölçeğin her bir alt ölçeği ve aldıkları Cronbach
Alpha değerler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Ölçeğin test- tekrar test güvenirliği
çalışmasında, ilk uygulamadan 3 hafta sonra aynı 75 kadına Toplumsal Cinsiyet Motivasyon
Ölçeği ikinci kere uygulanmıştır. Katılanlara yapılan ön test ve son test arasındaki
korelasyonlar, Cronbach Alpha değerler, ortalama ve standart sapmalar aşağıda yer almaktadır.
Bakınız Tablo 2.
Buraya Tablo 2. Gelecektir.
TCMÖ’nün Geçerliğine İlişkin Faktör Analiz Bulguları
Ölçeğin orijinalinde de toplamda 4 faktör bulunmaktadır. Bu faktörler toplam varyansın
%70’ ini açıklamaktadır. Geçerlik için yapılan faktör analizinin sonucunda yine 4 faktör
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
339
olduğu belirlenmiştir. Maddeler aynı faktörler altında toplanmıştır. Bu faktörler varyansın
%73,4’ünü açıklamaktadır. Bakınız Tablo 3.
Sonuç
Bu çalışmada Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenirliğinin test edilerek
Türkçeye çevrilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda öncelikle ölçeğin dil yönünden geçerliği
sağlanmıştır. Dil geçerliğinin sağlanması amacıyla çeviri-tekrar çeviri yöntemi kullanılmıştır.
Ölçeğin güvenirliği ise Cronbach Alfa katsayısı yöntemi kullanılarak test edilmiş ve hem
ölçeğin genelinde hem de alt boyutlarda söz konusu güvenirlik katsayısının yeterli olduğu
görülmüştür. Ölçeğin geçerliği için yapılan faktör analizi sonucunda orijinal ölçekte olduğu
gibi Türkçe ölçekte de 4 faktör olduğu ve bu maddelerin aynı faktörler altında toplandığı
belirlenmiştir. Bu bulgular, Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye
uyarlandığında geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermektedir.
Kaynakça
1.Corrado, C. Gender Identities and Socialization. In: O'Brien, J, editor. Encyclopedia of
Gender and Society. Thousand Oaks, CA: SAGE Publications; 2009. 357-364.
2. Deci, E, Ryan, R. Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. New York:
Plenum Press; 1985. p. 235-238.
3. Good, JJ, Sanchez, DT. Doing gender for different reasons: why gender conformity positively
and negatively predicts self-esteem. Psychology of women quarterly 2010; 34(2): 203-214.
4. Helgeson, V. S. The psychology of gender. Upper Saddle River, N.J: Prentice Hall. 2002.
P. 20-32.
5. O’Neil, J. Good, G. Holmes, S. Fifteen years of theory and research on men’s gender role
conflict. In: Levant, R. Pollack w. Editors. A new psychology of men. New York: Basic
Books; 1995. p. 164–206.
6. Ryan, RM. Connell, JP. Perceived locus of causality and internalization: Examining reasons
for acting in two domains. Journal of Personality and Social Psychology 1989; 57(5): 749-761.
7. Ryan, RM, Deci, E. Self – determination theory and the facilitation of intrinsic motivation,
social development and well- being. American Psychologist 2000; 55 (1): 68-78.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
340
Tablolar
Tablo 1. TCMÖ’nün Orijinal Formu (Gender Motivation Scale)
Gender
Motivation Scale
– Women
Strongly
Disagree
Disagree
Disagree
Somewhat
Neutral
Agree
Somewhat
Agree Strongly
Agree
Autonomous
Communal
Motivation
1. I enjoy being
communal and
caring.
2. It brings me
pleasure if I act
warmly towards
others.
3. It is important
to me to act
sensitively
towards others.
4. It is important
to me not to
behave selfishly
or thoughtlessly
towards others.
Pressured
Communal
Motivation
5. I act in a caring
way towards
others because I
want others to
like me.
6. In general, I act
warmly towards
others because I
want others’
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
341
acceptance and
approval.
7. In general, I
am sensitive to
others because
that is what
others expect
from me.
8. I am caring to
others because
that is how
others think I
should be.
Gender
Motivation Scale
– Men
Strongly
Disagree
Disagree
Disagree
Somewhat
Neutral
Agree
Somewhat
Agree Strongly
Agree
Autonomous
Agentic
Motivation
1. I enjoy being
assertive.
2. It brings me
pleasure if I
behave in a
dominant or
assertive way.
3. It is important
to me to be
assertive.
4. It is important
to me not to act
passively with
others.
Pressured
Agentic
Motivation
5. I act in an
assertive way
because I want
others to like me.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
342
6. In general, I act
confidently
because I want
others’
acceptance and
approval.
7. In general, I
am assertive
because that is
what others
expect from me.
8. I am assertive
and confident
with others
because that is
how others think
I should be
Tablo 2. Ölçek Maddelerinin İç Tutarlılık Kat Sayıları, Test Tekrar Test Güvenirlik
Katsayısı, Ortalama ve Standart Sapmaları
Madde No Cronbach
Alfa
Madde
atıldığında
Test
tekrar test Ort. SS
İçsel Motivasyonlarla Feminen
Normlara Uyum .84 .88
1 80 5.18 1.69
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
343
2 .75 5.42 1.44
3 .76 5.69 1.39
4 .87 5.86 1.50
Dışsal Motivasyonlarla Feminen
Normlara Uyum .88 .89
5 .88 3.04 1.74
6 .81 2.94 1.65
7 .82 3.08 1.70
8 .86 2.81 1.66
İçsel Motivasyonlarla Maskülen
Normlara Uyum .85 .97
9 .78 5.01 1.84
10 .74 4.88 1.97
11 .74 4.69 1.96
12 .93 5.14 1.74
Dışsal Motivasyonlarla Maskülen
Normlara Uyum .88 .88
13 .90 3.86 1.93
14 .82 3.57 2.02
15 .82 3.37 2.05
16 .84 3.14 1.90
Ölçeğin Genel İç Tutarlılığı Cronbach Alfa: .81
Tablo 3. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Faktör Analiz Sonuçları
Maddeler 1 2 3 4
3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir. .90
2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder. .89
1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten
hoşlanırım .82
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
344
4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya
önem veririm. .67
7. Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için
başkalarına karşı duyarlı davranırım. .91
6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve
onaylamasını istediğim için başkalarına karşı sıcak
davranırım.
.91
8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
başkalarına karşı ilgili davranırım .83
5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile
ilgilenirim. .77
10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım .94
11 İddialı olmak benim için önemlidir. .93
9 İddialı olmayı severim. .90
12 Diğerleriyle olan ilişkilerimde pasif olmamak benim için
önemlidir .51
15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için
kendime güvenli ve iddialı davranırım.
.91
14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve
onaylamasını istediğim için özgüvenli davranırım.
.90
16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
özgüvenli ve iddialı davranırım.
.89
13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin
benden hoşlanmasını isterim.
.72
Özdeğer 4.46 3.27 2.58 1.42
Açıklanan Varyans (%) 27.86 20.45 16.14 8.92
Not: Faktörler: 1- içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, 2- dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum, 3- içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, 4- dışsal
motivasyonlarla maskülen normlara uyum.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
345
ERKEKLERDE TOPLUMSAL CİNSİYET NORMLARINA UYUM,
MOTİVASYON VE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ İLİŞKİSİ
Zeynep AKGÜN1
Yücel UYSAL2
ÖZET
Bu çalışma erkeklerin toplumsal cinsiyet normlarına uyumları ve psikolojik iyi oluşları
arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma Toplumsal Cinsiyet Motivasyon
Ölçeği (TCMÖ), Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (PİOÖ) ve Sosyo-Demografik veri formu
kullanılarak 253 erkek katılımcı ile yürütülmüştür. Toplumsal Cinsiyet Motivasyonu ölçeği
kullanılarak feminen normlara içsel motivasyonlarla uyan, feminen normlara dışsal
motivasyonlarla uyan, maskülen normlara içsel motivasyonlarla uyan, maskülen normlara
dışsal motivasyonlarla uyan erkekler şeklinde dört değişken elde edilmiştir. Bu değişkenler ve
sosyo- demografik değişkenler kullanılarak, hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Sonuçlara
göre erkeklerde psikolojik iyi oluşu yordayan değişkenler etki büyüklüğü sırasıyla, eğitim
durumu (.24), içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum (.24), dışsal motivasyonlarla
maskülen normlara uyum (-16), içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum (.14), dışsal
motivasyonlarla feminen normlara uyum (-12) ve yaş (.10) şeklindedir.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Psikolojik İyi Oluş, Toplumsal Cinsiyet Normları
1 Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, [email protected] 2 Öğr. Ü.Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, [email protected]
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
346
THE RELATIONSHIP BETWEEN GENDER NORMS, MOTIVATIONS AND
PSYCHOLOGICAL WELL-BEING IN MEN
ABSTRACT
This study was conducted to understand the relationship between men's conformity to gender
norms and their psychological well-being. The study was conducted with 253 men using the
Gender Motivation Scale (GMS), Psychological Well-Being Scale and Socio-Demographic
Variables. Using the Gender Motivational Scale, four variables were obtained: Men’s
conformity to feminine norms with intrinsic motivations, men’s conformity to feminine norms
with extrinsic motivations, men’s conformity to masculine norms with intrinsic motivations,
and men’s conformity to masculine norms with extrinsic motivations. Hierarchical regression
analysis was done using the and socio-demographic variables. According to the results, the
variables that predict the psychological well-being of men in regard to the effect size are as
follows, education status (.24), conformity to feminine norms with intrinsic motivations (.24),
conformity to with masculine norms with extrinsic motivations (-16), conformity to masculine
norms with intrinsic motivations (.14), conformity to feminine norms with extrinsic motivations
(-12), age (.10)
Key Words: Gender, Psychological Well-being, Gender Norms.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
347
GİRİŞ
Toplumsal cinsiyet kavramı, 1970 ‘lerde psikolog Robert Stroller’ın (1964) çift cinsiyetle
dünyaya gelmiş bireylerle yaptığı çalışma ile ortaya çıkmıştır. Stroller toplumsal cinsiyet ve
cinsiyet arasındaki farka dikkat çeken ilk kişidir (Simmons, 2012). Cinsiyetin sosyal ve
biyolojik yönleri İngilizcede “sex” ve “gender” kelimeleri ile ayrıştırılmıştır. Cinsiyet olarak
Türkçeye çevrilen “sex” kelimesi kadın ve erkek arasında var olan genetik, biyolojik ve
fizyolojik farklılıklara karşılık gelmektedir. Ann Oakly tarafından alana dâhil edilen “gender”
kelimesi (Blackstone, 2003) ise Türkçede “toplumsal cinsiyet” şeklinde karşılığını bulmuştur.
Bireyin kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip olduğu genetik, fizyolojik ve biyolojik
özellikler cinsiyet olarak adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle cinsiyet, genler, kromozomlar
ve hormonlar ile ayrılan kadın ve erkeğin, biyolojik kategorilerine karşılık gelmektedir.
Akışkan bir kategori olan toplumsal cinsiyet kategorisine göre, cinsiyet çok daha sabit ve net
bir kategoridir. Cinsiyet verili bir özelliktir fakat toplumsal cinsiyet bireyin dünyaya gelişi ile
başlayan bir inşa sürecidir. Cinsiyet, kadın ve erkeği, toplumsal cinsiyet ise femineni ve
masküleni yani kadın ve erkek olmanın ne anlama geldiğini ifade etmektedir (Kimmel, 2000).
Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda biyolojik cinsiyete
bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve sorumlulukları,
kadınların ve erkeklerin toplumsal beklentileri ifade etmektedir. Biyolojik bir fenomen değil,
kültürel bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir. Cinsiyeti ile dünyaya gelen birey, toplumsal
cinsiyetini daha sonra edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini oluştururken, ona ait değer
ve normları öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki dikotominin içinde
tanımlamaktadır (Corrado, 2009).
Sosyal bilimlerin post-modernizm konulu tartışmalarının öznesi olan toplumsal cinsiyet
kavramı, günümüzün dikkate değer analiz birimlerinden biridir. Post- modern bakış açısıyla
toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek arasındaki toplumsal olarak yaratılan tüm
farklılıkları kapsamakla kalmamakta, aynı zamanda kadın ve erkeği birbirinden ayıran biyolojik
farklılıkları da içermektedir (Nicholson, 1994). Toplumsal cinsiyetin biyolojik bir belirlenim
ya da toplumsal bir oluşum olduğu yönündeki yaklaşımların ortak noktası toplumsal cinsiyetin
bireyin kişiliğinin bir bileşeni olduğudur (Kimmel, 2000). Bireyler, toplumsal kimliklerini,
toplumla etkileşimde bulunarak kazanmaktadırlar. Her birey diğerleri ile olan ilişkileri ve
etkileşimleri yoluyla kişiliğini şekillendirmekte ve kendisini tanımlamaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
348
Toplumsal Cinsiyet Normları
Toplumsal cinsiyet normları, bireylere bir kadın veya bir erkek olarak nasıl hareket
edeceklerini, davranacaklarını bildirmektedirler. Kadının ve erkeğin yapıp ettiklerini ve hatta
düşündüklerini ve hissettiklerini bile belirlemekte, yaptıkları belirlenimlere uymayanları ise
dışlamaktadırlar. Geleneksel toplumlarda kadını ve erkeği bireysel ve toplumsal şeklinde
kategorize eden düalist bakış açısı yaygındır (Willliams, Satterwhite ve Best, 1999; Eagly ve
Karau 2002). Dolayısıyla her iki toplumsal cinsiyet kategorisine ait normlar da birbirlerine
zıttır. Sosyal Rol Kuramına göre, toplumda var olan geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre
erkeklerin ve kadınların birbirinden farklı değerleri normları ve rolleri vardır. Baskın, otoriter,
rekabetçi, girişken ve iddialı olmaları beklenen erkeklerin değerleri ve normları bireyseldir.
Diğer yandan çekingen, öz güvensiz, alçak gönüllü, fedakâr olmaları beklenen kadınların,
diğerleriyle ilgilenmek, bakmak, gözetmek gibi toplumsal kişilik özellikleri sergilemeleri
beklenmektedir (Garcia-Ael, Cuadrado ve Molero 2013).
Toplumsal Cinsiyet Normları Üzerine Farklı Yaklaşımlar
Fransız varoluşçu yazar, filozof ve feminist Simone de Beauvoir kadınların bağımlı kılındığını
düşündüğü toplumsal cinsiyet normları için üzerinde düşünülmeden içselleştirilmiş, beden
bilincine dayatılmış, bedenimizce üstlenilerek dünyada bir varlık alanını oluşturmuş bir yapı
olarak tarif eder. Beauvoir ayrıca bu normların tarihsel bir belirlenmişlik sonucu oluştuğunu ve
dolayısıyla bilinçli seçimler yoluyla aşılabileceğini ifade etmiştir (Direk, 2012).
Amerikalı post yapısalcı filozof Judith Butler ‘dayatmacı bir belirleyen’ dediği toplumsal
normları ortak bir standart yaratma aracı olarak tanımlamaktadır. Butler’a göre toplumsal
cinsiyetin bir norm olması, onun toplumsallıktan beslenerek maddileştiğinin göstergesidir
(Kutlu, 2012). Bu dayatmacı toplumsal cinsiyet normları, neyin “normal” neyin “anormal” ya
da “patolojik” olduğunu belirlemenin yanı sıra bedeni cinsiyetlendirerek, cinsiyetli özneyi de
üretmektedirler. Butler ayrıca toplumsal cinsiyetin, bir toplumsal inşa olmasının yanı sıra başka
bir yönüne; onun heteroseksüel normatifliğine de dikkat çekmektedir (Butler, 2010).
Heteroseksüellik toplumların doğrusudur, olması gerekenidir, normalidir. Toplumsal cinsiyet
normları da heteroseksüellik sınırları içinde belirlenmiştir. İşte bu egemen heteroseksüel
normlar yüzden gey, biseksüel lezbiyen gibi diğer cinsel yönelimler kabul edilmemekte ve hor
görülmektedirler (Schutte, 1997).
Amerikalı psikolog ve akademisyen Lawrence Kohlberg, toplumsal cinsiyete uyumun sağlıklı
bir psikolojinin gereği olduğunu belirtirken (Kohlberg, aktaran Brownlie 2006). Fransız
düşünür ve sosyal teorisyen Michel Foucault, toplumsal cinsiyetin düzenleyici rejimin çok
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
349
önemli bir enstrümanı olduğunu ifade etmiş ve toplumsal cinsiyetin bireyin biyolojik
cinsiyetinin doğal bir ifadesi ya da yansıması değil, bireylere biyolojik cinsiyetlerine göre ne
yapmalarını ve yapmamalarını söyleyen bir inşa olduğunu ifade etmiştir (McLaren, 2002).
Maskülen Toplumsal Cinsiyet Normları
Ron Levant, geliştirdiği Eril Rol Normları Ölçeği (Male Role Norms Inventory) (MRNI) ile
geleneksel maskülen ideolojiyi 7 boyutta tanımlamıştır (Levant, 2004). Bunlar feminen olan
her şeyden uzak durma gerekliliği, kişinin duygusal hayatını sınırlaması, sertlik ve saldırganlık
vurgusu, kendine güvenli olma, başarıyı her şeyin üstünde tutması, cinsellikte nesneleştiren ve
ilişkisel olmayan tutumlar, homoseksüellerden korkmak ve onlardan nefret etmektir. Daha
sonra yaptığı güncelleme ile maskülen normları şu şekilde belirlemiştir; Duygusallığı
bastırmak, özgüven, mekanik becerilere dayalı özgüven, azınlık olan cinsiyetlere karşı olumsuz
tutumlar, feminenlikten kaçınma, cinselliğe önem verme, sertlik/saldırganlık ve baskınlık
(McKelvey, 2012).
Mahalik’in Maskülen Normlara Uyum Ölçeğin’de (CMNI) belirlenen 11 maskülen norm ise
kazanma, duygusal kontrol, risk alma, saldırganlık, baskın olma, çapkın olma, özgüven, çalışma
hayatına öncelik verme, kadın üzerinde güce sahip olma, homoseksüelleri küçümseme ve statü
peşinde koşmadır. (Mahalik ve Locke, Ludlow. Diemer, Scott ve Gottfried, 2003).
Her iki maskülen norm ölçeğinde kendine yer bulmuş olan saldırganlık hakkında pek çok
araştırma vardır (Berke, Sloan, Parrott ve Zeichner). Richardson ve Hammock’un (2007)
saldırganlıkla ilgili yaptıkları çalışmalarının sonuçlarına göre, agresif davranışları, kişinin
biyolojik cinsiyet uyumundan çok, toplumsal cinsiyet uyumunun etkilediği görülmektedir. Bir
diğer ifadeyle, erkek, toplumun belirlediği toplumsal cinsiyet normlarına ne kadar uyumlu hal
ve tavır içerisindeyse, o kadar agresif ve dominanttır. (Mahalik ve diğerleri, 2003, Richardson
ve Hammock, 2007). Parrott ve Zeichner’ e (2003) göre, geleneksel maskülen normlarla bağları
daha kuvvetli olan erkekler, daha düşük olan erkeklere göre, kadınlara daha saldırgan
davranmaktadırlar. Kogut, Langley, and O’Neal ‘ın (1992) araştırmaları da saldırgalık
bağlamında, toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten daha etkin olduğunu desteklemektedir.
Onların çalışmalarına göre maskülen özellikleri daha fazla onaylayan kadınlar, daha az
onaylayanlara göre daha saldırgandırlar.
Hipermaskülen kavramı, maskülen toplumsal cinsiyet rollerine aşırı bağlılığı ifade etmektedir.
Yapılan çalışmalar hipermaskülen erkekleri, kadınlara karşı duygusuz cinsel tutumlar
sergileyen, tehlikeyi heyecanlı bulan, vahşetin erkekçe olduğuna inanan erkekler olarak
tanımlamaktadır (Reidy, Shirk, Sloan, ve Zeichner, 2009).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
350
Feminen Toplumsal Cinsiyet Normları
Kadın olmak, kültür, eğitim, yaş, din ya da ırk gibi değişkenlerden bağımsız olarak özel alan
üzerinden tanımlanmaktadır ve hem feminen hem de maskülen rol, norm ve değerler,
toplumdan topluma farklılık göstermemektedirler. Ataerkil toplumun geleneksel değerleri
günümüzde de hala geçerli olduğundan, feminen toplumsal cinsiyet normları toplumsallıkla,
diğerleri ile ilgilenmekle, bakmakla ve gözetmekle ilişkilendirilmektedir (Badgett ve Folbre,
2008). Bu sebeple de kadınlara atfedilen roller ev içi rollerin devamı niteliğindedir. Kadının en
temel rolü anneliktir, diğer tüm rolleri bu rolün gölgesinde kalmaktadır. Doğumuyla beraber
bireyi şekillendirmeye başlayan cinsiyet rolü normları, kız çocuklarına toplumsal olmayı, iyi
sosyal ilişkiler kurmayı, alçakgönüllü olmayı, şefkatli olmayı, nazik olmayı, sempatik olmayı,
duygusal olmayı, empati kurmayı, edilgen olmayı reçete ederken, erkek çocuklarına da akılcı
olmayı, kararlı olmayı, özgüvenli olmayı, hırslı olmayı, saldırgan olmayı, aktif olmayı, bireysel
davranmayı, etken olmayı reçete etmektedir. Egemen ideoloji tarafından güçlendirilen kadın ve
erkek arasındaki tüm bu farklılıklar ayrıca etkili bir toplumsal denetimin için kullanılan
araçlardır (Ramet, 1996).
Tarım toplumuna geçişle beraber, değerini hızla yitiren kadın işgücü, Sanayi Devrimi ile, ağır
şartlar altında ve düşük ücretli de olsa geleneksel sektör olan ücretsiz aile işçiliğinden, sanayi
sektöründeki ucuz ve güvencesiz işçiliğe evirilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında ise hizmet
ve kamu sektörlerinde çalışan kadınların sayısı hızla yükselmiştir. Günümüzde ise kadınların
farklı sektörlerde ve farklı kademelerde işgücüne, dolayısıyla ekonomiye kazandırılmaları,
ülkelerin kalkınma ve büyüme oranlarını arttıracak önemli bir faktör haline gelmiştir. Yönetim
kademelerinde yukarıya doğru çıkıldıkça kadın oranları her ne kadar düşmekte olsa da
Türkiye’de ve dünyada kadınların iş hayatındaki ağırlıkları her geçen gün artmaktadır (Uzun,
2004). Bu değişimlerin temel sebepleri, özellikle büyük şehirlerde yaşamın, sadece erkeğin
kazandığı para ile sürdürülemeyecek kadar pahalı hale gelmiş olmasıdır. Ayrıca kadınların
artan eğitim düzeyleri, geç yaşta gerçekleştirilen evlilikler, azalan doğum oranları, kadınlar için
daha uygun ve eşitlikçi hale gelen çalışma koşulları, gelişen teknolojinin ev işlerini daha hızlı
ve pratik hale getirmesi, ekonomik krizler, işsizlik ve göç de söz konusu ekonomik ve sosyal
nedenlerin en önemlilerindendir (Gauthier, 1998).Toplumsal yaşamda meydana gelen bu
değişimlerle beraber toplumsal cinsiyet rollerinde de bir değişim, eşitlikçi rollere doğru bir
yönelim ortaya çıkmıştır. Değişen toplum şartlarına uyum sağlayabilmek adına, kadınlar bu
bağlamda maskülen birtakım rolleri üstlenirlerken, erkekler de feminen birtakım rolleri
üstlenmektedirler. Örneğin kariyerlerinde yükselmek, isteyen erkekler için geleneksel yönetici
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
351
davranış şekli tarihte hep maskülen norm ve rolleri benimseyip uygulamak olmuşsa da artık
günümüzde yöneticilik, sadece maskülen özelliklerin geçerli olduğu bir alan olmaktan
çıkmıştır. Takım çalışması yapmak, empati kurmak, fikir almak gibi pek çok feminen özellik
iyi yöneticiliğin olmazsa olmazı haline gelmiştir (Koenig, Eagly,Mitchell ve Ristikari, 2011;
Manor ve Kark, 2011). Bu durumda başarılı bir yönetici olmak isteyen erkekler de söz konusu
feminen rol ve normlardan gereksinim duyduklarını kendine adapte etmek durumundadırlar.
Bu uyum ve değişimin, kadınların ve erkeklerin profesyonel iş yaşantılarının yanı sıra, rasyonel
bir iş ve sorumluluk dağılımı çerçevesinde aile yaşantılarına ve diğer sosyal yaşantılarına da
yansıması kaçınılmazdır.
Psikolojik İyi Oluş ve Mutluluk
Toplumsal cinsiyet normlarına uyum, motivasyon ve psikolojik iyi oluş ilişkisinin incelendiği
bu çalışmada anahtar bir kavram olan iyi oluş denildiğinde akla gelen ilk kavramlar, mutluluk,
haz, doyum, refah ve yaşam kalitesidir (Yetim, 2001). Tüm bu kavramlar arasında en yaygın
olanı ise mutluluktur. Mutluluk duygusal tonu ağır basan ifadeleri, iyi oluş ise bilişsel, duygusal
değerlendirmeleri ve yargılamaları kapsamaktadır.
Psikolojik iyi oluş, odağına, gelişim, büyüme, kendini gerçekleştirme olgularını da katarak, iyi
olmanın salt hedonik yanına değil benlik ve sosyal ilişkilerle birlikte bütünselliğine vurgu
yapmaktadır. Mutlu olduğunu ifade eden bir kişinin, psikolojik olarak da iyi olduğu
söylenememektedir (Deci ve Ryan 2008). İyi oluş kavramının karşılığının tamamen mutluluk
olamayacağını savunan bilim insanları, literatüre farklı iyi oluş kuramları kazandırmışlardır.
Dolayısıyla bu çalışmanın odağında yer alan psikolojik iyi oluş ya da öznel iyi oluş gibi farklı
iyi oluş kavramları da birbirlerinden farklı anlamlar ifade etmektedir (Topuz, 2013).
İyi oluş iki farklı gelenek olan hedonia ve eudaimonia üzerinden incelenebilinmektedir.
Eudaimonism / psikolojik işlevselcilik, kişinin iyi bir hayat sürüp, potansiyelini
gerçekleştirmesi ile ilgilidir (Deci ve Ryan 2008). Eudaimonia daha sabit, daha uzun süren bir
hedonik mutluluğa neden olmaktadır. İyi oluş çalışmalarındaki eudamonik gelenek,
Aristoteles’in mutluluk felsefesinden filizlenmiştir (Ryan, Huta ve Deci, 2008). Aristoteles’e
göre eudaimonia bir his, bir duygu değil, bir karakter tanımıdır. Eudaimonia zihinsel bir durum,
olumlu bir his ya da doyumun bilişsel bir değerlendirmesi değil, bir yaşam biçimidir (Deci ve
diğerleri, 2008). Aristoteles’in eudaimonia kavramının pek çok öğesi, psikolojik iyi oluş için
önemlidir.
Hedonia ise öznel iyi oluş için önem arz etmektedir. Eudaimoniaya dayanan psikolojik iyi oluş,
bireyin kendi öz güçlerini ve yeterliliklerini temel almaktadır. Burada esas kişinin kendi anlam,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
352
yeterlilik ve kapasitesinin farkına vararak kendini geliştirmesi ve büyümesidir. Böyle bir
yaşamı hedefleyen bireyin yaşadığı sürecin doğal sonucu, iyi oluştur. Öznel iyi oluşta ise odak
daha dardır. Odakta, haz, doyum ve öznel mutluluk yer almaktadır. Bireyin, yaşamını bu üç
öğeye odaklanarak değerlendirmesi öznel iyi oluştur.
1980’li yıllarda çalışılmaya başlanan Psikolojik İyi Oluş, Ryff (1989) tarafından psikolojik
fonksiyonların öznel belirleyicilerinin incelenmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Öz belirleme
kuramının kurucularından olan Ryff mutluluğu, sadece iyi hissetmek olarak algılamanın
ötesinde, kendini gerçekleştirmek için, erdeme uygun hareket etme olarak görmektedir
(Hefferon ve Boniwell aktaran Topuz 2013). Öz Belirleme Kuramı pozitif psikolojinin bir ilk
örneğidir. Bu çalışmanın da üzerine temellendiği bu kurama göre, insanların mutlulukları ve
iyi oluşları otonom olarak gerçekleştirdikleri hareketlerden, davranışlardan ve yine otonom bir
şekilde belirledikleri yaşam hedeflerinin peşinden gitmelerinden, bağımsız değildir (Chirkov,
Richard ve Sheldon, 2011).
Psikolojik iyi oluşun altı bileşeni bulunmaktadır. Bunlar; kendini kabul, olumlu ilişkiler,
otonomi, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı ve kişisel gelişimdir (Ryff ve Keyes, 1995). Aşağıda
bu özellikler kısaca açıklanmaktadır.
1. Kendini Kabul: Bireyin kendi ve yaşamı ile ilgili olumlu ve olumsuz tüm yönleri bilip
kabullenmesi ve kendinden hoşnut olmasıdır (Ryff, 1989: 1071).
2. Olumlu İlişkiler: Bireyin diğerleri ile sıcak ve güvenilir ilişkiler kurabilmesidir (Ryff,
1989:1072).
3. Otonomi: Bireyin kendi özgür iradesini kullanabilmesi ve kendi yaşamı ile ilgili kararları
kendisinin alabilmesidir (Ryff, 1989: 1071).
4. Çevre hâkimiyeti: Bireyin kendi psikolojik ihtiyaçları doğrultusunda çevresini oluşturması
ve onu etkin bir biçimde yönlendirebilmesidir (Ryff, 1989: 1072).
5 Yaşam amacı: Bireyin yaşamının bir hedefi ve anlamı olmasıdır (Ryff, 1989: 1072).
6 Kişisel gelişim: bireyin önceden ulaştığı hedeflerle yetinmeyip sürekli kendini
gerçekleştirmenin ve potansiyelini geliştirmenin peşinde olmasıdır. Kişisel gelişim için birey
yeni deneyimlere de açık olmalıdır (Ryff, 1989:1071).
Öz Belirleme Kuramı
Öz Belirleme Kuramının göre aktif bir organizma olan insanın doğuştan getirdiği üç temel
psikolojik gereksinimi vardır. Bunlar otonomi, yetkinlik ve ilişkili olmadır. Bu gereksinimlerin
karşılanması iyi oluşun ve eudaimonianın anahtarıdır (Ryan ve Frederick, 1997). Olumsuz
davranışlar ise ihtiyaçların engellenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
353
İlk gereksinim olan yetkinlik bireyin çevresi ile baş edebilecek yetkinliğin kendinde var
olduğunu hissedebilmesidir. Birey bu doyumu istediği etki ve sonuçları elde ettikçe
yaşayabilmektedir. İkinci psikolojik ihtiyaç olan ilişkili olma ise içinde yaşadığı topluma
kendini ait hissetmesi onlara kendini yakın hissetmesidir (Reis, Sheldon, Gable, Roscoe ve
Ryan, 2000). Son psikolojik ihtiyaç ise otonomidir. Otonomi, bireylerin eylemlerini isteyerek
başlatması ve gerçekleştirmesidir (Ryan ve Deci, 2000).
Otonomi, Öz Belirleme Kuramında ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü üç temel psikolojik ihtiyaç
arasında en fazla öneme sahip olan ihtiyaç, otonomi ihtiyacıdır. (Ryan, 1995). Deci ve Ryan’a
göre eudaimonia ve otonomi birbirleri ile sıkı sıkıya bağlı iki kavramdır (2008). Öz Belirleme
Kuramının belirlediği ve toplumdan topluma, kültürden kültüre değişmeyen üç temel psikolojik
ihtiyaçtan biri olan otonomi psikolojik iyi oluşun olmazsa olmazıdır (Chirkov, Ryan, Kim ve
Kaplan, 2003). Kurama göre otonomi, bireyin davranışlarının dışarıdan biri ya da birilerince
kontrol edilmemesi ve herhangi bir eyleme zorlanmamasıdır. Otonomi içsel motivasyonla
doğrudan ilişkilidir çünkü kişinin eylemlerinin altında yatan sebebin kendi hür iradesi olduğunu
hissetmesidir.
Psikolojik olgunluğun göstergesi olarak kabul edilen ve hatta psikoterapinin ulaşmak istediği
hedef olarak da tanımlanabilen otonomi, aynı zamanda insanın daha esnek olabilmesini, daha
eşitlikçi olabilmesini, mantıklı bir nedensellik çerçevesinde yaşam hedeflerini belirlemesini,
karalarını almasını, ahlaki değerlerini belirlemesini de kapsamaktadır.
Öz Belirleme Kuramı, bilişselliği merkezine koymakta olduğundan, motivasyon kavramı
üzerinde de önemle durmaktadır. Kurama göre motivasyonlar, özellikle de yarattıkları sonuçlar
bakımından, büyük önem arz etmektedirler (Ryan ve Deci, 2000). Kuram motivasyonları içsel
ve dışsal olmak üzere ikiye ayırmaktadır.
Deci ve Ryan’a göre (1985a) içsel motivasyonlarla gerçekleştirilen eylemler herhangi bir
zorunluluk veya ödül olmaksızın kişinin gönüllülükle gerçekleştirmek isteyeceği eylemlerdir.
Bir başka ifadeyle, birey, gerçekleştireceği eyleme bizzat değer veriyor ve önemli buluyorsa
motivasyonu içseldir. Ayrıca motivasyonları içsel olduğunda, bireyler kendilerini hem otonom
hissetmekte hem de seçenekleri olduğunu düşünmektedirler (Grolnick, Gurland, DeCourcey ve
Jacob, 2002).
Dışsal güdülenme, bir eylemi gerçekleştirirken bir takım dışsal sonuçların elde edilmesi
amacını içinde barındırmaktadır (Ryan ve Connell, 1989). Dışsal güdülenmede dış güçlerce bir
zorlama söz konusudur. Dışarıdan bir itici güç bireyi harekete geçirmektedir. Bu yüzden bu
eylemlere özgürce seçilmiş eylemler denilememektedir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
354
Bu çalışmanın amacı da erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını, içsel ya da dışsal motivasyonlar ile
toplumsal cinsiyet normlarına uyum çerçevesinde açıklamaktır. Bu amaç doğrultusunda
aşağıdaki hipotezler sınanacaktır.
Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, psikolojik iyi oluş düzeyleri de artmaktadır.
Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları da
artmaktadır.
Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları
azalmaktadır.
Erkeklerin dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi oluş
düzeyleri de azalmaktadır.
Erkeklerin içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi oluş
düzeyleri de artmaktadır.
İçsel motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluşu arttırmaktadır.
Dışsal motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluş düzeyini
azaltmaktadır.
YÖNTEM
Örneklem
Araştırmanın örneklemi, Mersin ve İstanbul’da yaşayan 18 yaş ve üstü farklı sosyo- demografik
kesimleri temsil eden 253 erkekten oluşmaktadır. Çalışmada, 120’i İstanbul’da yaşayan ve
133’ü Mersin’de yaşayan erkek yer almaktadır. Örneklem seçiminde kartopu örnekleme
yöntemi kullanılmıştır.
Veri Toplama Araçları
Kişisel Bilgi Formu
Araştırmada, çalışmacı tarafından hazırlanan, katılımcıların yaş, eğitim düzeyi, çalışma durumu
ve medeni durumlarının sorulduğu kişisel bilgi formu uygulanmıştır.
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği (TCMÖ)
Güvenirliği ve geçerliği önceden yapılmış olan içsel ve dışsal motivasyon ölçeği (Ryan ve
Conell 1989, Vallerand ve Bissonnette, 1992), Sanchez ve Good (2010) tarafından toplumsal
cinsiyet normlarına göre uyarlanmıştır. Bu uyarlamada toplumsal cinsiyet rolü normlarının
sıcaklık, samimiyet ve etkin, iddialı olma boyutları kullanılmıştır (Good ve Sanchez, 2010).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
355
Sıcaklık ve samimiyet tipik bir feminen norm olan toplumsal olma, etkin ve iddialı olma ise
tipik bir maskülen norm olan bireysel olma ilgilidir.
Ölçekte toplam 16 madde yer almaktadır. Katılımcılar bu maddelerle ilgili düşüncelerini 1
kesinlikle katılmıyorum; 2 katılmıyorum; 3 kısmen katılmıyorum; 4 kararsızım; 5 kısmen
katılıyorum; 6 katılıyorum; 7 kesinlikle katılıyorum şeklindeki 7’li likert tarzı derecelendirme
sisteminde işaretleyecekleridir.
Ölçeğin orijinal yapısı İçsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, dışsal
motivasyonlarla maskülen normlara uyum şeklinde 4 faktörden oluşmaktadır. Bu faktörlerin
Cronbach Alfa iç tutarlık katsayıları sırasıyla .76, .81, .78 ve.88’dir.
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Çevrilme Süreci
Ölçeğin Türkçeye çevrilme sürecinde yeni bir ifade geliştirilmemiş, ölçeğin orijinal biçimine
tamamen sadık kalınmıştır. Ölçeğin Türkçeye çevrilmesi iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk
aşamada ölçek İngilizceden Türkçeye ve daha sonra tekrar Türkçeden İngilizceye çevrilmiştir.
İkinci aşamada ise Türkçeleştirilmiş ifadelerin anlaşılırlığı 40 kişiden oluşan bir kadın grubu
ile denenmiştir. Ölçek önce çalışmacı tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Daha sonra yine
İngiliz dili alanında çalışan dört uzman tarafından tekrar çevrilmiştir. Bu beş çevirideki ortak
ifadeler belirlenmiş ve Türkçe taslak hazırlanmıştır. Oluşturulan Türkçe taslak ölçek başka dört
diğer uzman tarafından ayrı ayrı tekrar İngilizceye çevrilmiştir. İkinci aşama olan ölçeğin
anlaşılırlığının denemesi aşamasında ise ölçeğin Türkçeleştirilmiş hali 40 kadına uygulanmıştır.
Ölçeğin anlaşılırlığında herhangi bir sorun olmadığı belirlendikten sona ölçeğin uygulanması
aşamasına geçilmiştir.
TCMÖ’nün Güvenirliğine ve Geçerliğine İlişkin Bulgular
Güvenirlik Sonuçları
Bu bölümde ilgili alt bölümlerde ölçeğin iç tutarlığına ve test yeniden test güvenirliğine ilişkin
güvenirlik bulguları ve faktör analizine dayalı açımlayıcı geçerlik bulguları sunulacaktır.
Çalışmanın bu aşamasında, likert tipi ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirliğini belirlemek için
kullanılan yollardan biri olan Cronbach Alpha değerlerine bakılmıştır. İç tutarlık için 75 kişilik
bir pilot çalışma yapılmıştır. Toplamda 4 alt ölçekten oluşan ölçeğin her bir alt ölçeği ve
aldıkları Cronbach Alpha değerler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Ölçeğin test- tekrar test güvenirliği çalışmasına 18- 68 yaş arası farklı sosyo- demografik
yapılardan 75 kadın katılmıştır. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği bu kadınlara 3 hafta ara
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
356
ile iki kere uygulanmıştır. Katılanlara yapılan ön test ve son test arasındaki korelasyonlar
aşağıda yer almaktadır. Bakınız Tablo 1
TCMÖ’nün Geçerliğine İlişkin Faktör Analiz Bulguları
Ölçeğin orijinalinde de toplamda 4 faktör bulunmaktadır. Bu faktörler toplam varyansın %70’
ini açıklamaktadır. Geçerlik için yaptığımız faktör analizinin sonucunda yine 4 faktör olduğu
belirlenmiştir. Maddeler aynı faktörler altında toplanmıştır. Bu faktörler varyansın %73,4’ünü
açıklamaktadır. Bakınız Tablo 2.
Psikolojik İyi Oluş Ölçeği
Çalışmada Ryff (1986) tarafından geliştirilen ve Cenkseven (2004) tarafından Türkçeye
uyarlanan Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (PİOÖ) kullanılmıştır. Ölçek bireyin psikolojik iyi oluş
düzeyini kişinin kendisi hakkında verdiği bilgiler yoluyla ölçmektedir. Ryff’in psikolojik iyi
oluşun altı boyutu olarak belirlediği kendini kabul, olumlu ilişkiler, otonomi, çevre hâkimiyeti,
yaşam amacı ve kişisel gelişim kategorilerinin her birini 14 madde ile ölçmektedir. Toplamda
84 madde yer almaktadır. 6’lı likert bir derecelendirmeye sahip olan PİOÖ’nün her bir alt
ölçekte yer alan maddelerin yaklaşık yarısı ters kodlanmaktadır. 321 birey üzerinde yürütülen
geçerlik ve güvenirlik çalışmalarında, ölçeğin iç tutarlılık güvenirlik kat sayıları otonomi alt
ölçeği için .86, çevre hâkimiyeti alt ölçeği için .90, kişisel gelişim alt ölçeği için .87, olumlu
İlişkiler alt ölçeği için .91, yaşam amacı alt ölçeği için .90 ve kendini kabul alt ölçeği için .93
olarak bulunmuştur. 117 birey üzerinde altı hafta arayla yapılan çalışmadan elde edilen test
tekrar test güvenirlik kat sayıları ise .81 ile .85 arasındadır. Ölçüt bağıntılı geçerlik
çalışmalarında alt ölçeklerin korelasyonları; Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeğiyle .29’dan
(kişisel gelişim) .62’ye (kendini kabul), Yaşam Doyumu Ölçeğiyle .28’den (otonomi) .73’e
(kendini kabul), Duygu Denge Ölçeğiyle .25’ten (kişisel gelişim) .62’ye (çevre hâkimiyeti) ve
Zung Depresyon Ölçeği’yle-.60’tan (çevre hâkimiyeti)-.33’e (olumlu ilişkiler) sıralandığı
görülmüştür (Ryff, 1989). Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise iç tutarlılık kat sayıları otonomi
için .78, çevre hâkimiyeti için .77, kişisel gelişim için .74, olumlu ilişkiler için .83, yaşam amacı
için .76 ve kendini kabul için .79 olarak bulunmuştur. Sekiz hafta arayla yapılan test tekrar test
güvenirlik kat sayıları ise .74 ile .84 arasındadır (Cenkseven, 2004).
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
357
BULGULAR
Araştırma grubunu oluşturan 253 katılımcıya ait sosyo- demografik değişkenlerin sayısal
dağılımları; Bakınız Tablo 3.
Buraya Tablo 3 gelecektir.
Tablo 4’te Psikolojik iyi oluş Ölçeğinden ve Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin alt
boyutlarından alınan puanların ortalamaları ve standart sapmaları görülmektedir.
Buraya Tablo 4 gelecektir.
Yaş, Eğitim, Psikolojik İyi Oluş, İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum, Dışsal
Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum, İçsel Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum ve
Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum şeklindeki bağımlı ve bağımsız değişkenlerin
betimsel istatistikleri ve değişkenler arasındaki korelasyonlar. Bakınız Tablo 5.
Buraya Tablo 5 gelecektir.
Yapılan korelasyon analizine göre, psikolojik iyi oluş ile içsel motivasyonlarla feminen
normlara uyum arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki (r = .36, p<.01) olduğu görülürken,
psikolojik iyi oluş ile dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r =-.27, p<.01) ve dışsal
motivasyonlarla feminen normlara uyum (r =-.32, p<.01) arasında negatif yönde anlamlı bir
ilişki olduğu görülmektedir. Buna ek olarak psikolojik iyi oluş ile eğitim durumu (r =-.33,
p<.01) ve yaş (r =-.13, p<.05) değişkenleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu
görülmektedir.
Analiz sonuçları incelendiğinde bir başka sonuç dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum
ve dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum arasında pozitif yönde ve yüksek (r = .63,
p<.01) bir ilişki görülmektedir. Diğer bir pozitif ilişki, içsel motivasyon ile maskülen normlara
uyum ile dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r = .33, p<.01) arasındadır. İçsel
motivasyonlarla feminen normlara uyum ile içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum (r
= .24, p<.01) ve içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum ile dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmaktadır (r = .20, p<.01).
Son olarak eğitim durumu ile içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum arasında pozitif
yönde ve anlamlı bir ilişki (r = .28, p<.01); yine eğitim durumu ile dışsal motivasyonlarla
maskülen normlara uyum (r =-.19, p<.01) ve dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum (r
=-.28, p<.01) arasında negatif yönde ve anlamlı bir ilişki vardır. Bir başka deyişle eğitim
durumu artarken, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum artmaktayken, dışsal
motivasyonlarla maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum
azalmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
358
Eğitim durumunun, yaşın, çalışma durumunun İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere
Uyumun, Dışsal Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyumun, İçsel Motivasyonlarla Maskülen
Rollere Uyumun ve Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyumun Psikolojik İyi Oluşu
Yordamasına İlişkin Aşamalı Çoklu Regresyon Analizi. Bakınız Tablo 6
Buraya Tablo 6 gelecektir.
İlk blokta yaş, medeni durum, eğitim durumu ve çalışma durumu bağımsız değişkenler olarak
regresyon denklemine girilmiştir. Model bu haliyle psikolojik iyi oluş varyansının %8’sini
açıklamaktadır. Bu blokta psikolojik iyi oluş varyansı üzerinde anlamlı yordamada bulunan
değişkenler eğitim durumu ve yaştır. Eğitim durumu açıklanan varyansın %24’ünü
yordamaktadır. Buna göre bireylerin eğitim durumları arttıkça psikolojik iyi oluşları da
artmaktadır. Yaş değişkeni açıklanan varyansın %13’ünden sorumludur. Yaşa paralel olarak
psikolojik iyi oluş da artmaktadır.
İkinci blokta yaş, medeni durum, eğitim durumu ve çalışma durumu bağımsız değişkenlerine
ek olarak içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla feminen
normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla
maskülen normlara uyum modele dâhil edilmiştir. Tüm değişkenler bir arada psikolojik iyi oluş
varyansının %18’ini açıklamaktadır. Bu blokta yaş, eğitim durumu, içsel motivasyonlarla
feminen normlara uyum, dışsal motivasyonlarla feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla
maskülen normlara uyum ve dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum açıklanan toplam
varyansa anlamlı düzeyde katkıda bulunmuşlardır. Eğitim açıklanan varyansın %24’ünü,
yaş%10’unu içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum%24’ünü dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum %12’sini içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum %14’ünü ve
dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum %16’sını anlamlı düzeyde yordamıştır.
TARTIŞMA
Erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını toplumsal cinsiyet normları ve motivasyon türleri
değişkenleri yardımıyla açıklamayı hedefleyen bu çalışmada beklenen yönde sonuçlar elde
edilmiştir. Çalışmanın problematiği ve amaçları doğrultusunda ele alınan sorulara açık ve net
yanıtlar elde edilmiştir. Bu çerçevede, beklentiler büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Aşağıda
hipotezler ve onlarla ilgili olarak elde edilen sonuçlar yer almaktadır.
• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, psikolojik iyi oluş düzeyleri de artmaktadır.
Araştırmalara göre eğitim seviyesi yüksek bireyler, daha fazla iyimserlik, özgüven, özsaygı ve
özyeterlilik duygularına sahiptirler. Özyeterlilik duygusu, Öz Belirleme Kuramının, psikolojik
iyi oluş için belirlediği üç temel gereksinimden biri olan yetkinlik duygusuna karşılık
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
359
gelmektedir. Daha yetkin hisseden bireylerin, daha yüksek düzeyde psikolojik iyi oluşları
vardır. Ayrıca yüksek eğitim seviyelerine sahip bireylerin özellikle de evlilik gibi toplumsal
ilişkilerde daha istikrarlı oldukları, daha az stres bozuklukları yaşadıkları da yapılan geniş çaplı
çalışmalarla tespit edilmiştir (Sabates, Hammond, 2008). Diener, Suh ve Lucas’a (1999) göre
ise, eğitim, kişilerin çevrelerine daha kolay uyum sağlamalarına neden olduğu için ve onlara
amaçları doğrultusunda ilerleme şansı verdiği için iyi oluşu arttırmaktadır. Oswald ve
Powdthavee ‘nin (2007) çalışmaları, daha yüksek eğitim seviyelerine sahip bireylerin, daha
fazla yaşam doyumu hissettiklerini göstermektedir. Gerdtham ve Johannesson’da
(2001)çalışmalarında, eğitim ve mutluluğun olumlu ilişkisini ortaya koymaktadırlar.
Daha iyi bir eğitim daha iyi maddi imkanlar olasılığını da beraberinde getirmektedir. İşinden,
gelirinden, aile ve sosyal hayatından ve en çok da kendinden memnun olan bireyler, daha
yüksek psikolojik iyi oluş düzeylerine sahiptiler.
• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen normlara
uyumları da artmaktadır.
Araştırmalara göre daha yüksek seviyede eğitim almış erkeklerin, toplumsal cinsiyet
konusundaki tutumları, daha az seviyede eğitim almış erkeklere göre daha eşitlikçidir. Yüksek
eğitim düzeylerine ulaşmış erkekler, daha eşitlikçi politikaları desteklemekte ve feminenlikle
ilişkilendirilen bakım temelli işlerde daha fazla yer almaktadırlar. Ayrıca toplumsal cinsiyet
normları eşitliğine yönelik, okullarda ve diğer kurumlarda yürütülen çalışmaların, önemli
değişimlere olanak sağladığı, erkeklerin gözle görülür değişimler, ilerlemeler kaydettiği pek
çok ülkede gözlemlenmektedir (Engaging Men, Changing Gender Norms: Directions for
Gender-Transformative Action, 2016).
• Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara
uyumları azalmaktadır.
Daha önce de ifade edildiği üzere, araştırmalar, eğitim seviyesi yüksek bireylerin, daha fazla
iyimserlik, özgüven, özsaygı ve özyeterlilik duygularına sahip olduklarını göstermektedir.
Özsaygısı, özgüveni, yetkinlik hissi yüksek olan bireylerin motivasyonlarının altında, dışsal
motivasyonlardan çok içsel motivasyonlar yatmaktadır.
Ayrıca son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusu, eğitimin pek çok kademesindeki
müfredatlarda da kendine yer bulduğu için, eğitimli bireyler, toplumsal cinsiyet eşitliği
konusunda daha duyarlı olabilmektedirler. Toplumsal cinsiyet eşitliği bilincine eğitim yoluyla
sahip olan erkekler, adaletsiz norm uyumuna yönelik baskılara sağlam bir zemine basarak
direnç gösterebilmektedirler.
• Erkeklerin, dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyumları arttıkça, psikolojik
iyi oluş düzeyleri de azalmaktadır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
360
Yüksek düzeyde dışsal amacın, düşük düzeyde iyi oluşu beraberinde getirdiğini ifade
eden Öz Belirleme Kuramını doğrulayan sonuçlar elde edilen bu çalışmada, kendi cinsiyet
normlarına bile dışsal motivasyonlarla uyum göstermenin bireyin iyi oluş düzeyini azalttığı
görülmektedir. Öz Belirleme Kuramına göre (Deci ve Ryan,1985a) üç temel psikolojik
ihtiyaçtan biri olan otonomi ihtiyacını baltalayarak, iyi oluş düzeyini azaltan, dışsal baskılar,
konu bir erkeğin kendi toplumsal cinsiyet normlarına uyması olduğunda bile, erkeğin psikolojik
iyi oluşunu azaltmaktadır. Ayrıca toplumsal cinsiyet normları konusunda esnek ve eşitlikçi olan
erkeklerin, esnek ve eşitlikçi olmayan erkeklere göre daha tatmin edici ilişkileri ve evlilikleri
vardır (Lahn, 2015). Bu durumda, toplumsal cinsiyet normları konusunda esnek ve eşitlikçi
olan erkekler, psikolojik iyi oluşun üç sacayağından biri olan ilişkili olma duygusuna da esnek
ve eşitlikçi olmayan erkeklere göre, daha fazla sahip olabilmektedirler. Engaging Men,
Changing Gender Norms: Directions for Gender-Transformative Action, 2016).
• Erkeklerin, içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arttıkça, psikolojik iyi
oluş düzeyleri de artmaktadır.
Türkiye, karşılıklı duygusal bağlılık temeline dayanan aile modellerinin baskın olduğu
toplulukçu bir kültürdür (Batja, 2001). Toplulukçuluk ise feminen özelliklerin temelini
oluşturmaktadır. Bireyci kültürler, bireyin bağımsızlığını desteklerken onun içsel yaşantılarına
odaklanır, duyguların ifade etmesini, rekabet etmesini, farklı olmasını desteklemektedirler.
Bireyci kültürlerin özellikleri, tipik maskülen özelliklerdir (Eagly ve Karau, 2002). Türk
erkeklerinin içsel motivasyonlarla feminen normlara uymalarının psikolojik iyi oluşlarını
arttırmasının altında yatan önemli bir sebep de ülkenin bu toplulukçu kültürel yapısıdır. İçinde
yaşanılan toplumla bütünleşebilmek de üç temel ihtiyaçtan bir diğeri olan ilişkisellik
(relatedness) ihtiyacını beslediği için, ülkemizin toplulukçu yapısı ile uyum içerisinde olmak,
erkeklerin psikolojik iyi oluşlarını olumlu yönde etkilemektedir. Aidiyet hissini, çevre ile
bağlantılı olmayı, samimiyeti ve desteği deneyimleyebilmenin, toplulukçu bir kültürde en
pratik yolu, toplulukçu normları benimsemektir. Bu normlar da feminen normlarla
örtüşmektedir.
Otonomiyi deneyimlemek, bir diğer ifadeyle, bireylerin seçim duygusunu yaşamaları, temel
psikolojik ihtiyaçlardan beklide en önemlisi olan otonomi ihtiyaçlarını doyurmalarını
sağlamaktadır (Deci ve Ryan, 1985b; Williams, Frankel, Campbell ve Deci, 2000; Deci, Ryan,
Gagne, Lronr, Usunov ve Kornazheva, 2001). İçsel ve dışsal yaşam amaçları ile ihtiyaç
doyumunun, iyi oluşu anlamlı bir şekilde yordadığı daha önce ifade edilmişti. İçsel amaçlar ve
ihtiyaç doyumu da iyi oluş ile olumlu yönde ilişkilidir. Yüksek düzeyde dışsal amaç, düşük
düzeyde iyi oluş ile ilişkilidir. Bu durumda içsel bir motivasyonla feminen normlara uyum
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
361
sağlayan bireyin psikolojik iyi oluşunun artması da otonomi duygusunun beslenmesi
bağlamında beklentiler dâhilindedir.
• İçsel motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normları, psikolojik iyi oluşu
arttırmaktadır.
Otonom birey, yani kendi kararlarını alan birey, kendi hayatının senaristidir. Kendi hayatı
üzerinde tam bir kontrole sahiptir. İçsel motivasyonlar söz konusu olduğunda, kontrol tamamen
kendisindedir. Dışsal motivasyonlar söz konusu olduğunda ise ipler çevrenin elindedir. Kişi
eylemlerini isteyerek kendisi seçiyorsa, kendi hareketlerinin de belirleyicisidir ve o kişi
otonomdur. Otonomi, psikolojik iyi oluşu etkileyen üç etmenden en önemlisi olduğundan,
bireylerin toplumsal cinsiyet normlarına içsel motivasyonlarla yani tamamen kendi özgür
iradeleri ile herhangi bir yaptırım ya da kazanç söz konusu olmadan uymaları sadece erkeklerin
değil, tüm bireylerin psikolojik iyi oluşları ile olumlu ilişkilidir.
• Dışsal motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet normlarına uyum, psikolojik iyi
oluş düzeyini azaltmaktadır.
Öz Belirleme Kuramındaki temel psikolojik ihtiyaçlar otonomi, yetkinlik ve ilişkili olmaktır.
Kurama göre bu ihtiyaçların doyurulması, bireylerin büyümeleri, bütünleşmeleri, gelişimleri,
ruh sağlıkları ve iyi oluşları için gereklidir (Ryan ve Deci, 2000; Andersen, 2000). Olumlu bir
durumu elde edebilmek için, endişeden suçluluktan ya da başka olumsuz durumlardan
kaçınmak için, gerçekleştirilen eylemlerin temelinde dışsal motivasyonlar yer almaktadır.
Kişi eylemleri kontrol edildiğini ya da bir eylemi gerçekleştirmeye zorlandığını hissederek
gerçekleştiriyorsa, otonominin olmadığı bir durum söz konusu olmaktadır Dışsal
motivasyonlarla gerçekleştirilmiş eylemler, doğaları gereği araçsaldırlar. Bu eylemler, içsel
motivasyonlarla gerçekleştirilen eylemlerin aksine, bizzat o aktiviteyi gerçekleştirmenin
verdiği tatmini bireye yaşatamamaktadırlar. Kişi kendini özgür hissetmemektedir. Bu
çalışmadan elde edilen sonuçlara göre de gerçekleştirilen eylemlerde otonomi duygusunu
deneyimleyememek, söz konusu eylem kendi cinsiyet normlarına uymakla ilgili bile olsa,
bireylerin psikolojik iyi oluşları ile olumsuz bir ilişki oluşturmaktadır.
SONUÇ
Bu çalışma sonucunda elde edilen bulgulara göre, erkeklerin psikolojik iyi oluşları, eğitim
düzeyleri ve içsel motivasyonlarla feminen normlara uyumları arasında olumlu bir ilişki
bulunmaktadır. Dışsal motivasyonlarla toplumsal cinsiyet normlarına uyumları ve psikolojik
iyi oluşları arasında ise negatif bir ilişki söz konusudur. Erkeklerin eğitim düzeyleri arttıkça,
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
362
dışsal motivasyonlarla toplumsal cinsiyet normlarına uyumları azalmaktadır. Ayrıca eğitim
düzeyleri arttıkça, içsel motivasyonlarla feminen toplumsal cinsiyet normlarına uyumları
artmaktadır. Bu sonuçlar erkeklerde daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet rollerine doğru gidişin
olduğunu göstermektedir. Bu gelişmede ana itici güç eğitimdir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
363
KAYNAKÇA
[1]. Akerlof, George A. (1976). The economics of caste and of the rat race and other woeful
tales. The Quarterly Journal of Economics, 90(4) 599–617.
[2]. Andersen, S. (2000). Fundamental human needs: making social cognition relevant.
Psychological Inquiry, 11(4), 269-276.
[3]. Badgett, M. V. ve Folbre, N (2008). Assigning care: gender norms and economic outcomes.
International LabourReview, 138(3), 311-326.
[4]. Batia, M. (2001). Emotions in collectivist and individualist contexts. Journal of
Personality and Social Psychology, 80(1), 68-74.
[5]. Berke, S. D., Sloan, C. A, Parrott, D. ve Zeichner, A. (2012). Effects of female gender role
and gender norm conformity aggression in men: Does positive masculinity reduce the risk?
Psychology of Men & MasculinitY, 13(4) 367–378.
[6]. Blackstone, A. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and
Society içinde (Cilt 2, s. 786). California: Sage Publications.
[7]. Butler, J. (2010). Cinsiyet belası. İstanbul: Metis Yayıncılık.
[8].Cenkseven, F. (2004). Ünivesite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın
yordayıcılarının incelenmesi(Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Adana.
[9]. Chirkov I. V., Richard M. R., Kim, Y. ve Kaplan, U. (2003). Differentiating autonomy
from individualism and independence: A self-determination theory perspective on
internalization of cultural orientations and well-being. Journal of Personality and Social
Psychology, 84(1), 97-110.
[10]. Chirkov I. V., Richard M. R. ve Sheldon, M. K. (2011). Introduction: The Struggle for
Happiness and Autonomy in Cultural and Personal Contexts: Valery.
[11]. Cialdini, R. B. ve Trost, M. R. (1999). Social influence: Social norms, conformity, and
compliance. D. Gilbert, S. Fiske ve G. Lindzy (Ed.), The handbook of social psychology, Vol.
2 içinde ( s. 151–192). Boston: McGraw-Hill.
[12]. Corrado, C. (2009). Sex versus gender categorization. Encyclopedia of Gender and
Society içinde (Cilt 1, ss356). California: Sage Publications.
[13]. Deci, E. ve Ryan, R. (1985a). Intrinsic Motivation and Self-Determination in Human
Behavior. New York: Plenum Press.
[14]. Deci, E. ve Ryan, R. (1985b). The general causality orientations scale: self determination
in personality. Journal of Research in Personality, 19, 109-134.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
364
[15]. Deci, E. ve Ryan, R. M. (1987) The support of autonomy and the control of behavior.
Journal of Personality and Social Psychology, 53, 1024-1037.
[16]. Deci, E. ve Ryan R. M. (2008). Hedonia, eudaimonia, and well-being: an introduction.
Journal of Happiness Studies, 9, 1–11.
[17]. Deci, E. ve Ryan, R. (2000). The “what” and “why” of goal pursuits: human needs and
the self determination of behaviour. Psychological Inquiry, 11(4), 227-269.
[18]. Deci, E., Ryan, R., Gagne, M, Lronr, D., Usunov, J. ve Kornazheva, B. (2001). Need
satisfaction, motivation and well-being in the work organizasions of a former esatern bloc
country: a cross-cultural study of self-determination. Personality and Social Psychology
Bulletin, 27 (8), 930-942.
[19]. Diener, E., Suh, E. ve Lucas, E. (1999). Subjective well-being: three decades of progress.
Psychological Bulletin, 125(2), 276-302.
[20]. Direk, Z. (2012). Queer kuram ve cinsiyet farklılığı. C. Çakırlar ve S.Delice (Ed.),
Cinsellik muamması Türkiye’de Queer kültür ve muhalefet içinde (s. 72-92). İstanbul: Metis
Yayınevi. 1. Baskı.
[21]. Eagly, A. H. ve Karau, S. J. (2002) Role congruity theory of orejudice towards female
leaders. Psychological Review, 109,573-598. Doi:10.1037/0033-295X.109.3.573
[22]. Engaging Men, Changing Gender Norms: Directions for Gender-Transformative Action.
Erişim tarihi: 10 Mayıs 2016, https://www.unfpa.org/sites/default/files/resource-
pdf/Advocacy%20Brief-%20Gender%20Norms-1.pdf
[23]. García-Ael, C., Cuadrado G. I. ve Molero, F. (2013). Think manager- think male in
adolescents and its relation to sexism and emotions in leadership. The Spanish Journal of
Psychology, 16, 1-11.
[24]. Gauthier, A. H. (1998). The state and the family: a comparative analysis of family
policies in ındustrialized countries. Oxford: Oxford University Press.
[25]. Gerdtham, U.G. ve Johannesson, M. (2001). The relationship between happiness, health,
and socio-economic factors: results based on Swedish microdata. Journal of Socio-Economics,
30(6), 553-557.
[26]. Good, J. J. (2008). Reconciling the costs and benefits of gender conformity: The role of
motivation. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Graduate School-New Brunswick Rutgers,
New Jersey.
[27]. Good, J. J. ve Sanchez, D. T. (2010). Doing gender for different reasons: why gender
conformity positively and negatively predicts self-esteem. Psychology Of Women Quarterly,
34, 203-214.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
365
[28]. Grolnick, W. S., Gurland, S. T., Decourcey, W. ve Jacob, K. (2002). Antecedents and
Consequences of mothers’ autonomy support: An experimental İnvestigation. American
Psychological Association, 38(1),143-155.
[29]. Kimmel, M. (2011). The gendered society. New York: Oxford University Press.
[30]. Koenig, M. A., Eagly, A., Mitchell, A. ve Ristikari, T. (2011). Are leader stereotypes
masculine? a meta-analysis of three research paradigms. Psychological Bulletin, 137, 616-42.
[31]. Kogut, D., Langley, T. ve O’Neal, E. C. (1992). Gender role masculinity and angry
aggression in women. Sex Roles, 26, 355–368.
[32]. Kutlu, E. (2012). Normlarla belirlenmiş olmamak: toplumsal cinsiyet permütasyonları.
Kaos GL Dergisi, 126.
[33]. Lahn, A., L. (2015). Gender equality gives men better lives. Science Nordic.
http://sciencenordic.com/gender-equality-gives-men-better-lives
[34]. Levant, R. F. (2004). Gender- role strain. Men and masculinities, A social, cultural and
historical encyclopedia içinde (Cilt 1, s. 351-353). California: Abc-Clio,Inc.
[35]. Mahalik, J. R., Locke, B., Ludlow, L., Diemer, M., Scott, R. P. J. ve Gottfried, M.
(2003). Development of the conformity to feminine norms ınventory. Psychology of Men and
Masculinity, 4(1), 3-25.
[36]. Manor, W. ve Kark, R. (2011). Women in Management in Israel. Women in
Management Worldwide Progress. İçinde 279-299.
[37]. McKelvey, D. K. (2012). Identity discrepancy, male role norms, and mental and physical
health. (Doktora tezi) East Tennessee State University Department of Psychology, Tennessee.
[38]. McLaren, M., A. (2002). Feminism, Foucault, and embodied subjectivity. Albany: State
University of New York Press.
[39]. Oswald, A. ve Powdthavee, N. (2007). Death, Happiness, and the Calculation of
Compensatory Damages. IZA Discussion Paper 3159. Germany: Institute for the Study of
Labor.
[40]. Özmen, H. İ. (2009). Liderlik davranışını etkileyen toplumsal normların analizi.
(Yayımlanmamış doktora tezi). Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İşletme Anabilim Dalı, Isparta.
[41]. Parrott, D. J. ve Zeichner, A. (2003). Effects of hypermasculinity on physical aggression
against women. Psychology of Men & Masculinity, 4, 70–78.
[42]. Ramet, S. P. (1996). Gender Reversals And Gender Cultures-An Introduction. Ed. S. P.
Ramet. Gender Reversals And Gender Cultures. London and New York: Routledge.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
366
[43]. Reidy, D., Shirk, S., Sloan, C. ve Zeichner, A. (2009). Men who aggress against women:
effects of feminine gender role violation on physical aggression in hypermasculine men.
Psychology of Men & Masculinity. 10. 1-12.
[44]. Reis, H. T., Sheldon, K. M., Gable S. L. ve Ryan R. M. (2000). Daily well-being: The role
of autonomy, competence and relatedness. Personality and Social Psychology Bulletin, 26(4),
419-435.
[45]. Ryan, R.M. ve Deci, E. (2000). Self – determination theory and the facilitation of intrinsic
motivation, social development and well- being. American Psychologist, 55(1), 68-78.
[46]. Ryan, R. M. ve Connell, J. P. (1989). Perceived locus of causality and internalization:
Examining reasons for acting in two domains. Journal of Personality and Social Psychology,
57, 749-761.
[47]. Ryan, R. M. ve Frederick, C. M. (1997). On energy, personality, and health: Subjective
vitality as a dynamic reflection of well-being. Journal of Personality, 65, 529-565.
[48]. Richardson, D. ve Hammock, G. S. (2007). Social context of human aggression: Are we
paying too much attention to gender? Aggression and Violent Behavior, 12, 417– 426.
[49]. Ryan, R. M., Huta, V. ve Deci, E. (2008). Living well: a self-determination theory
perspective on eudaimonia. Journal of Happiness Studies, 9(1), 139-170.
[50]. Ryff, C. D. (1989). Happiness is everything, or is it? Explorations on the meaning of
psychological well-being. Journal of Personality And Social Psychology, 57, 1071- 1072.
[51]. Ryff, C., D. ve Keyes, M., L. (1995). The structure of psychological well-being revisited.
Journal of Personality and Social Psychology, 69(4), 719-727.
[52]. Sanchez, D. T., Crocker, J. ve Boike K. R. (2005). Doing gender in the bedroom: Investing
in gender norms and the sexual experience. Personality and Social Psychology Bulletin, 31,
1445-1455.
[53]. Sabates, R. ve Hammond, C. (2008). The Impact of Lifelong Learning on Happiness and
Well-Being. Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2016,
http://www.learningandwork.org.uk/lifelonglearninginquiry/docs/Ricardo-Wellbeing-
evidence.pdf?redirectedfrom=niace
[54]. Sarıtaş, E. (2013). Toplumsal norm ve ceza yaptırımının doğası üzerine. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası,71, 1051-1108.
[55]. Schutte, O. (1997). A critique of normative heterosxuality: identity, embodiment, and
sexual difference in Beauvoir and Irigaray. Hypatia, 12, 40-62.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
367
[56]. Topuz, C. (2013). Üniversite öğrencilerinde özgeciliğin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluş
ile ilişkisinin incelenmesi (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Fatih Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, İstanbul.
[57]. Uzun, Gizem, (2004), Kadın yöneticileri motive ve demotive eden faktörlerin
tespitineyönelik bir araştırma (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
[58]. Wallerand, R. J. ve Bisonette, R. (1992). Intrinsic, extrinsic, and amotivational styles as
predictors of behavior: a prospective study. International Journal of Psychology, 60(3), 599-
620.
[59]. Williams, G., Frankel, B., Campbell, D. ve Deci, E. (2000). Research on relationship-
centered care and healthcare outcomes from the Rochester biopsychosocial program: a self-
determination theory integration. The Journal of Collaborative Family Healthcare, 18(1), 79-
91.
[60]. Williams, J. E., Satterwhite, R. C. ve Best, D. L. (1999). Pancultural gender stereotypes
revisited: the five factor model. Sex Roles, 40, 513–525.
[61]. Yetim, Ü. (2001). Toplumdan bireye mutluluk resimleri. Bağlam Yayınları: Ankara.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
368
EKLER
Ek 1. Demografik Bilgi Formu
MERSİN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Açıklama: Bu çalışma genel akademik sonuçları hedeflemektedir. Dolayısıyla kişilerin
mahrem bilgilerini hedeflememektedir. Ad, kimlik bilgisi veya adres istenmemektedir.
Aşağıda sunulan ifadelerin doğruluğu ve yanlışlığı tamamen size göredir. Doğru veya yanlış
cevap yoktur. Her bir ifadeyi kendi bakış açınıza göre değerlendirip, ifadelere katılıp
katılmadığınızı ifadelerin sağında yer alan değerlendirme sistemine göre belirtiniz. Lütfen boş
ifade bırakmayıp tüm ifadeleri yanıtlayınız. Tamamladığınızda zarfa koyup, yapıştırarak teslim
ediniz. Teşekkürler.
Yaşınız: 18-27 O 28-37 O 38-47 O 48-57 O 58-67 O 67 ve üstü O
Medeni durumunuz: Evli O Bekar O Dul O Boşanmış O
Öğrenim Durumunuz: Okur yazar O İlkokul O Orta okul O Lise O Lisans O Lisans üstü O
Çalışıyor musunuz? : Evet O Hayır O
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
369
Ek 2. TCMÖ
Kesinlikle katılmıyor-rum
Katılmıyo-rum
Kısmen katılmı-yorum
Kararsızım Kısmen katılıyorum
Katılıyorum Kesinlikle katılıyorum
1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten hoşlanırım.
2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder.
3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir.
4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya önem veririm
5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile ilgilenirim.
6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını istediğim için başkalarına karşı sıcak davranırım.
7 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için başkalarına karşı duyarlı davranırım.
8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için başkalarına karşı ilgili davranırım.
9 İddialı olmayı severim.
10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım.
11 İddialı olmak benim için önemlidir.
12 Diğerleri ile olan ilişkilerimde pasif
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
370
Ek 3.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği
Aşağıda kendiniz ve yaşamınız hakkında hissettiklerinizle ilgili bir dizi ifade yer almaktadır.
Lütfen doğru veya yanlış cevap olmadığını unutmayınız.
Her bir cümleye katılma ya da katılmama durumunuzu en iyi
şekilde gösteren numarayı işaretleyiniz. Hiç
kat
ılm
ıyo
rum
Bir
az
kat
ılm
ıyo
rum
Ço
k a
z
kat
ılm
ıyo
rum
Ço
k a
z
kat
ılıy
oru
m
Bir
az
kat
ılıy
oru
m
Tam
amen
kat
ılıy
oru
m
1. İnsanların çoğu beni sevgi dolu ve şefkatli biri olarak görür.
2. Bazen etrafımdaki insanlara daha fazla benzemek için
düşünce ve davranış tarzımı değiştiririm.
olmamak benim için önemlidir.
13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin benden hoşlanmasını isterim.
14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını istediğim için özgüvenli davranırım.
15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için kendime güvenli ve iddialı davranırım.
16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için özgüvenli ve iddialı davranırım.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
371
3. Genellikle yaşadığım durumlardan sorumlu olduğumu
hissederim.
4. Ufkumu genişletecek aktivitelerle ilgilenmiyorum.
5. Geçmişte yaptıklarımı ve gelecekte yapacaklarımı
düşündüğümde kendimi iyi hissederim.
6. Yaşamımı gözden geçirdiğimde, yaşamımdaki olayların
sonuçlanış şeklinden memnunluk duyarım.
7. Yakın arkadaşlıkları devam ettirmek benim için zor ve
başarısızlıkla sonuçlanan bir süreçtir.
8. Birçok insanın görüşlerinin tersi olduğu zaman bile
görüşlerimi ifade etmekten korkmam.
9. Günlük yaşamın talepleri karşısında genellikle kendimi
mutsuz hissederim.
10. Genellikle her geçen gün kendimle ilgili daha fazla şey
öğrendiğimi hissediyorum.
11. İçinde bulunduğum günü yaşarım ve geleceği gerçekten
düşünmem.
12. Genellikle kendimi güvenli ve olumlu hissederim.
13. Sorunlarımı paylaşabileceğim az sayıda yakın arkadaşım
olmasından dolayı çoğunlukla kendimi yalnız hissederim.
14. Kararlarım genellikle başkalarının kararlarından
etkilenmez.
15. Etrafımdaki insanlarla ve içinde bulunduğum toplumla
çok uyumlu değilimdir.
16. Yeni şeyleri denemekten hoşlanan biriyim.
17. Gelecek bana hemen hemen her zaman problemler
getireceğinden içinde yaşadığım ana odaklanmayı tercih
ederim.
18. Tanıdığım birçok kişinin yaşamdan benim elde ettiğimden
daha çok şey elde ettiğini hissederim.
19. Aile üyeleri ya da arkadaşlarla kişisel ve karşılıklı
konuşmalar yapmaktan hoşlanırım.
20. Diğer insanların benimle ilgili düşünceleri hakkında
endişe duyarım.
21. Günlük yaşamımdaki sorumlulukların çoğunun üstesinden
gelmekte oldukça başarılıyımdır.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
372
22. Yaptığım şeylerde yeni yolları denemeyi istemem.
Yaşamım bu şekilde güzeldir.
23. Yaşamımın yönünü ve amacını belirledim.
24. Fırsat olursa kendimle ilgili değiştirmeyi düşündüğüm
birçok şey var.
25. Yakın arkadaşlarım problemleri hakkında benimle
konuştuklarında iyi bir dinleyici olmak benim için önemlidir.
26. Benim için kendi mutluluğum başkalarının beni onaylayıp
onaylamamasından daha önemlidir.
27. Sık sık sorumluluklarımın altında ezildiğimi hissederim.
28. Kendim ve yaşam hakkındaki düşüncelerime meydan
okuyan yeni deneyimler yaşamanın önemli olduğunu
düşünürüm.
29. Günlük etkinliklerim bana sık sık dikkate değmez ve
önemsiz gibi görünür.
30. Kişiliğimin pek çok yönünden hoşlanırım.
31. Konuşmaya ihtiyacım olduğunda çevremde beni dinlemek
isteyecek çok insan yoktur.
32. Güçlü fikirleri olan insanlardan etkilenmeye yatkınım.
33. Yaşadığım durumdan mutsuz olsaydım, onu değiştirmek
için etkili önlemler alırdım.
34. Bir birey olarak yıllardır gerçekten ilerleme
kaydetmediğimi düşünüyorum.
35. Yaşamda başarmaya çalıştığım şeylerle ilgili olarak akılcı
davranma yetisine sahip değilim.
36. Geçmişte bazı hatalar yaptım, ancak her şeyin olabilecek
en iyi şekilde sonuçlandığını düşünüyorum.
37. Arkadaşlıklarımdan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum.
38. İnsanlar bana yapmak istemediğim şeyleri nadiren
yaptırabilirler.
39. Bireysel ve mali işlerimi yürütmede genellikle
başarılıyımdır.
40. Bence insan her yaşta olgunlaşmaya ve gelişmeye devam
edebilir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
373
41. Eskiden kendim için amaçlar koyardım, fakat şimdi bu
zaman kaybı gibi görünüyor.
42. Birçok yönden yaşamımdaki kazançlarıma ilişkin hayal
kırıklığı hissediyorum.
43. Diğer insanların çoğunun benden daha fazla arkadaşı
olduğunu düşünüyorum.
44. Benim için başkalarıyla uyuşmak ilkelerimle tek başına
ayakta durmaktan daha önemlidir.
45. Hergün yapmak zorunda olduğum şeylere yetişememek
bende gerginlik yaratır.
46. Zamanla, beni daha güçlü ve yetenekli kılan bir yaşam
anlayışına sahip oldum.
47. Gelecek için planlar yapmaktan ve onları gerçekleştirmeye
çalışmaktan hoşlanırım.
48. Birçok açıdan kim olduğumla ve sürdürdüğüm yaşamla
gurur duyarım.
49. İnsanlar beni zamanını başkalarıyla paylaşmada istekli,
verici bir kişi olarak tanımlarlar.
50. Genel fikirlere ters düşse bile kendi görüşlerime
güvenirim.
51. Yapılması gerekenleri yapabilmek için zamanımı
planlama konusunda başarılıyımdır.
52. Zamanla bir birey olarak çok geliştiğimi düşünüyorum.
53. Kendim için yaptığım planları gerçekleştirmede
etkinimdir.
54. Birçok insanın yaşam biçimine imrenirim.
55. Başkalarıyla çok sıcak ve güvenli ilişkilerim olmadı.
56. Tartışmalı konularla ilgili düşüncelerimi ifade etmek
benim için güçtür.
57. Günlük yaşamım hareketlidir, fakat herşeye yetişmek bana
mutluluk verir.
58. Daha önceden alıştığım tarzdan farklı olan ve değişmemi
gerektiren yeni durumlarda bulunmaktan hoşlanmam.
59. Bazı insanlar yaşamları boyunca amaçsız gezinirler, fakat
ben onlardan biri değilim.
60. Kendime ilişkin düşüncelerim muhtemelen çoğu insanın
kendisi hakkında hissettiği kadar olumlu değildir.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
374
61. Arkadaşlıklar konusunda kendimi genellikle dışardan
bakan birisiymiş gibi hissederim.
62. Eğer ailem veya arkadaşlarım kararlarıma katılmıyorsa
genellikle fikrimi değiştiririm.
63. Günlük yaşam aktivitelerimi planlamayı denediğim zaman
hüsrana uğrarım, çünkü yapmayı tasarladığım şeyleri asla
tamamlayamam.
64. Benim için yaşam devam eden bir öğrenme, değişme ve
büyüme sürecidir.
65. Bazen kendimi yaşamda yapılabilecek her şeyi yapmış
gibi hissederim.
66. Çoğu sabah, yaşam tarzım konusunda umutsuzluk
duygusuyla uyanırım.
67. Arkadaşlarıma güvenebileceğimi biliyorum, onlar da bana
güvenebileceklerini bilirler.
68. Belirli bir biçimde düşünmemi veya davranmamı
gerektirecek sosyal baskılara boyun eğen biri değilim.
69. İhtiyacım olan etkinlik ve ilişkileri bulma çabalarımda
oldukça başarılıyımdır.
70. Yıllar geçtikçe görüşlerimin nasıl değiştiğini ve
olgunlaştığını görmekten hoşlanırım.
71. Yaşamdaki amaçlarım benim için hayal kırıklığı
yaratmaktan çok doyum kaynağı olmuştur.
72. Geçmişim iniş çıkışlarla doludur, fakat genellikle
geçmişimi değiştirmeyi istemem.
73. Başkalarıyla konuşurken onlara gerçekten açılmakta
zorlanırım.
74. Yaşamımda yaptığım seçimlerin başkaları tarafından nasıl
değerlendirildiğini önemserim.
75. Yaşamımı beni tatmin edecek biçimde düzenlemekte
zorlanırım.
76. Yaşamımda büyük gelişmeler ya da değişiklikler yapmayı
denemekten uzun zaman önce vazgeçtim.
77. Yaşamda neyi başardığımı düşünmeyi doyum verici
bulurum.
78. Kendimi arkadaşlarım ve tanıdıklarım ile
karşılaştırdığımda kim olduğumla ilgili olarak kendimi iyi
hissederim.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
375
79. Ben ve arkadaşlarım sorunlarımızı birbirimizle paylaşırız.
80. Kendimi başkalarının önem verdiği değerlerle değil, kendi
önem verdiğim şeylerle değerlendiririm.
81. Zevklerime uygun bir ev ve yaşam tarzı oluşturabildim.
82. Bence “Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretilemez”
özdeyişi doğrudur.
83. Bir sonuç değerlendirmesi yaptığımda, yaşamımda çok
fazla kazançlarım olduğundan emin değilim.
84. Herkesin zayıf olduğu yönler vardır, fakat benim payıma
daha fazlası düşmüş gibi görünüyor.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
376
TABLOLAR
Tablo 1. Ölçek Maddelerinin İç Tutarlılık Kat Sayıları, Test Tekrar Test Güvenirlik
Katsayısı, Ortalama ve Standart Sapmalar
Madde No Cronbach
Alfa
Madde
atıldığında
Test
tekrar test Ort. SS
İçsel Motivasyonlarla Feminen Normlara
Uyum .84 .88
1 80 5.18 1.69
2 .75 5.42 1.44
3 .76 5.69 1.39
4 .87 5.86 1.50
Dışsal Motivasyonlarla Feminen Normlara
Uyum .88 .89
5 .88 3.04 1.74
6 .81 2.94 1.65
7 .82 3.08 1.70
8 .86 2.81 1.66
İçsel Motivasyonlarla Maskülen Normlara
Uyum .85 .97
9 .78 5.01 1.84
10 .74 4.88 1.97
11 .74 4.69 1.96
12 .93 5.14 1.74
Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Normlara
Uyum .88 .88
13 .90 3.86 1.93
14 .82 3.57 2.02
15 .82 3.37 2.05
16 .84 3.14 1.90
Ölçeğin Genel İç Tutarlılığı Cronbach Alfa: .81
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
377
Tablo 2. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Faktör Analiz Sonuçları
Maddeler 1 2 3 4
3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir. .90
2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder. .89
1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten hoşlanırım .82
4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya önem
veririm. .67
7. Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için
başkalarına karşı duyarlı davranırım. .91
6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını
istediğim için başkalarına karşı sıcak davranırım. .91
8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
başkalarına karşı ilgili davranırım .83
5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile ilgilenirim. .77
10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım .94
11 İddialı olmak benim için önemlidir. .93
9 İddialı olmayı severim. .90
12 Diğerleriyle olan ilişkilerimde pasif olmamak benim için
önemlidir .51
15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için kendime
güvenli ve iddialı davranırım.
.91
14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını
istediğim için özgüvenli davranırım.
.90
16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
özgüvenli ve iddialı davranırım.
.89
13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin
benden hoşlanmasını isterim.
.72
Özdeğer 4.46 3.27 2.58 1.42
Açıklanan Varyans (%) 27.86 20.45 16.14 8.92
Not: Faktörler: 1- içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, 2- dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum, 3- içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, 4- dışsal
motivasyonlarla maskülen normlara uyum.
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
378
Tablo 3. Araştırma Grubunu Oluşturan Katılımcıların Yaş, Medeni Durum, Eğitim Durumu ve
Çalışma Durumlarının Sayısal Dağılımı
YAŞ N %
18-24 44 17.4
28-37 100 39.5
38-47 73 28.9
48-57 27 10.7
58-67 9 3.6
MEDENİ DURUM
Evli 146 57.7 Bekâr 93 36.8 Dul 3 1.2 Boşanmış 11 4.3
EĞİTİM
Okuryazar 3 1.2 İlkokul 2 8 Ortaokul 11 4.3 Lise 52 20.6 Lisans 145 57.3 Lisansüstü 40 15.8
ÇALIŞMA
Evet 231 91.3 Hayır 22 8.7
TOPLAM 253 100
Tablo 4. Ölçeklerin Ortalama ve Standart Sapma Değerleri:
N Ortalama Standart Sapma
1. PİO 253 322.56 34.46 2. İMFNU 253 21.50 5.91 3. DMFNU 253 10.83 5.84 4. İMMNU 253 18.80 6.66 5. DMMNU 253 11.70 5.91
PİO: Psikolojik İyi Oluş
İMFNU: İçsel Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum
DMFNU: Dışsal Motivasyonlarla Feminen Rollere Uyum
İMMNU: İçsel Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum
DMMNU: Dışsal Motivasyonlarla Maskülen Rollere Uyum
I. ULUSLARARASI AKDENİZ SEMPOZYUMU / 1. International Mediterranean Symposium
379
Tablo 5. Bağımlı ve Bağımsız Değişkenlerin Betimsel İstatistikleri ve Değişkenler Arasındaki
Korelasyonlar
1 2 3 4 5 6 7
1. PİO - .359** -.318** .107 -.269** .332** .129*
2. İMFNU - - .022 .239** -.068 .279** .086
3. DMFNU - - - .196** .626** -.276** .041
4. İMMNU - - - - .326** .005 -.100
5. DMMNU - - - - - -.191** -.070
6. Eğitim - - - - - - -.011
7. Yaş - - - - - - -
p*<.05, p**<.01
Tablo 6. Sosyo- Demografik Özelliklerin ve Cinsiyet Norm Uyumlarının, Psikolojik İyi Oluşu
Yordanmasına İlişkin Aşamalı Çoklu Regresyon Analizi
R2 R2
Değişim
F Change Beta t
1. Basamak
.073 .073 4.91
Yaş .13 2.02
Medeni Durum 02 .33
Eğitim Durumu .24 3.9
Çalışma Durumu -.00 -0.2
2. Basamak
.178 .104 7.74
Yaş .10 1.7
Medeni Durum -.02 -.32
Eğitim Durumu .24 3.94
Çalışma Durumu -.00 -.02
İçsel Motivasyonlarla Feminen
Normlara Uyum
.24 3.18
Dışsal Motivasyonlarla Feminen
Normlara Uyum
-.12 -1.58
İçsel Motivasyonlarla Maskülen
Normlara Uyum
.14 2.21
Dışsal Motivasyonlarla Maskülen
Normlara Uyum
-.16 -1.97
a. Predictors: (Constant), calısma, medeni, eğitim, yaş
b. Predictors: (Constant), calısma, medeni, eğitim, yaş, imfnu, dmfnu, immnu, dmmnu
c. Dependent Variable: pio
p*<.05, p**<.01