anadolu kıtası-sayı 21
DESCRIPTION
Anadolu Kıtası-Sayı 21TRANSCRIPT
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik
Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi KASIM 2012 / SAYI: 21
HAFTANIN KONUSU
SİYASET FELSEFESİ
Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
2
İçindekiler
Siyasetin Felsefesi…........….…..…………………...……….....3
Nedir?
Etimolojik Açıdan
Temel Kavramlar
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları…………….……........5
İktidar Kaynağını Nereden Alır?
Egemenliğin Kullanılış Biçimleri
Meşruiyetin Ölçüsü Nedir?
Bireyin Temel Hakları Nelerdir?
Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?
Sivil Toplumun Anlamı Nedir?
Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri.…………...……...7
Karmaşa – Du zen – Ü topya Dog al Bir Kurum Olarak Devlet
Yapma Bir Varlık Olarak Devlet
İ deal Du zen Arayışları
İ deal Du zenin Varlıg ını Reddedenler Sofistler
İ deal Du zenin Olabileceg ini Savunanlar
Ü topya O rneg i: Medinetu l Fazıla – Farabi
Bİ REY VE DEVLET……………………………………………..10
KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını
düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz
halinde söz konusu içerik silinecektir.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
3
SİYASETİN FELSEFESİ
Nedir?
iyaset Felsefesi, devlet, hükümet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk
gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükümeti ne
meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde
kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir
hükümet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan
ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.
Etimolojik Açıdan
Bu alanı, hem siyaset bilim hem de siyaset felsefesi inceler. Siyaset bilim devlet biçimlerini,
siyasi olguları ve süreçleri ele alır, betimler ve olanı olduğu gibi inceler. Siyaset felsefesi ise
var olan siyaset üzerine bir sorgulama ve akıl yürütme etkinliğidir. Siyaset felsefesi ideolojiler
üstü bir tutumla olması gerekeni araştırır.
Siyaset: Arapçadan dilimize gelmiştir. Anlamı at eğitimidir.
Politika: Yunanca polis kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı idare etmektir.
Siyaset Bilimi: Siyaset bilimcileri olanı inceler, olayların nedenlerini ve nasıllarını ortaya
koymaya çalışırlar.
Siyaset Felsefesi: Siyaset felsefecileri olması gerekeni inceleyen düşünürlerdir. En ideal
yönetim biçimini araştırır. İnsanları mutlu edecek eğitiminin ne olduğunu araştıran etkinliktir.
Siyaset ancak demokratik rejimlerde mümkündür.
S
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
4
Temel Kavramlar
Devlet: Sınırları belli ve bir toprak parçası
üzerinde yaşayan insanların oluşturduğu ve
belirli bir örgüt ve ordusu bulunan siyasal
kurum.
Egemenlik: Ülkenin diğer devletlerden
bağımsızlığını sağlaması.
İktidar: Devletin egemenliğini elinde tutma
ve uygulama gücü.
Bürokrasi: Devletin hiyerarşik düzeni içerisinde yürütülen tabandan yukarıya doğru daralaan
bir yapı içinde örgütlenmiş kişisellikten uzak genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan
profesyonel memurlar topluluğu.
Yönetim: Bir örgütün ya da kurumun belirlenen ilke amaçlar doğrultusundaki işleyiş biçimi.
Rejim: Bir devletin yönetim biçimi.
Meşruiyet: Yasalara ya da kamuya uygun davranışlar.
Yasallık: Yürürlükteki hukuk kurallarını uygunluk.
Sivil toplum: Toplumun, devletin gücü ve kurumları dışında haklarını savunmak çıkarlarını
korumak ya da haklarını savunmak çıkarların korumak ya da ideallerini gerçekleştirmek
amacıyla oluşturdukları demokratik yapı.
Hak: Bireye tanınmış özgürlükler.
Hukuk: Devlet – birey ilişkisini ve yaptırım gücü kuralları.
Yasa: Devlet – Birey ve birey – birey arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla devlet
tarafından konulmuş olan ve yaptırım gücü bulunan yazılı kurallar.
Eşitlik: Liberalizme göre sadece hukuksal olarak, sosyalizm ideolojisine göre ise yeni doğan iki
bireyin aynı hak (mülk hakkı) ve hukuk kazanımlarına sahip olmasıdır.
Özgürlük: Liberalizme göre bireyin diğer kişilerin haklarını gasp etmeyecek şekilde yapacağı
her şey iken sosyalizme göre eşitlik olmadan özgürlük olmaz gibi bir tümcedir.
Adalet: Zayıfı, güçsüzü, haklıyı koruma duygusu ve bu duyguylab ağdaşan siyasal, ahlaksal ve
hukuksal yaşam. Sosyalizm ideolojisine göre özgürlük ve eşitlik olmadan yapılamayacak
yaşam tarzı.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
5
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları
a. İktidar Kaynağını Nereden Alır?
İktidar kaynağını, “insan doğasından” alır; yani toplumu içten ve dıştan gelebilecek
tehlikelere karşı koruma düşüncesinden alır. Platon ve Aristoteles tarafından savunulan
bu görüşe göre devlet, insanların korunmaları, temel ihtiyaçlarını karşılamaları,
kendilerini gerçekleştirmeleri ve ahlâki bakımdan daha iyi olabilmeleri için araçtır.
İktidar kaynağını toplumdaki egemen olan “dinden” alır. Bu görüşe göre siyasi otorite ya
da iktidar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir.
İktidar kaynağını, toplumun birlikte yaşama çabasındaki “ortak iradesinden” alır. Bu
yaklaşımı savunan Hobbes, devletin varolmaması durumunda insan yaşamının nasıl bir
seyir alacağını sorar ve “İnsan insanın kurdudur” der. Eğer devlet olmazsa insanlar
birbirlerine zarar verirler. Bundan dolayı, insanlar birbirlerine duydukları sevgiden dolayı
değil, korktukları için ortak bir irade ya da toplumsal bir sözleşme ile bir otoriteye
başvururlar.
b. Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir?
Geleneksel egemenlikte yönetenin kendisini, etkinliklerini ve yöneten – yönetilen
ilişkisini toplumdaki yerleşik inanç şekilleri belirler.
Karizmatik egemenlikte otorite, egemenliğini, kazanmış olduğu karizmadan, yani
gerçekleştirmiş olduğu olumlu işlerden kazandığı güçten alır.
Rasyonel ve yasal egemenlikte ise iktidar, gücünü, yazılı ilkeler ve hukuktan alır.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
6
c. Meşruiyetin Ölçüsü Nedir?
Siyasi iktidar, kendisini doğuran güç, öğe ya da düşünceye bağlı kaldığında meşru kabul edilir.
Bu durumda iktidar kaynağını nereden alıyorsa ona dayanmak zorundadır.
Ancak buna rağmen bazı düşünürler, ahlâki bir ölçütün olabileceğini belirterek, insan
kişiliğine, insan haklarına ve onun temel hürriyetlerine saygı göstermeyen iktidarların
meşruiyetlerinin olamayacağını savunmuşlardır.
d. Bireyin Temel Hakları Nelerdir?
Bireyin insan olarak sahip olduğu özgürlük, düşündüğünü ifade etme, yaşama, kendini
gösterebilme gibi başkalarına devredilemeyen hakları vardır.
e. Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?
Devlet yönetiminde görevli bulunan memurlardan oluşan, kademeli yapılanmış gruba
bürokrasi denir. Toplumun olduğu yerde devletin, devletin olduğu yerde bürokrasinin varlığı
gereklidir. Bürokraside temel ölçü, onların varlık nedenini oluşturan amaçlara uygun olarak
kullanılması ve işletilmesidir.
Bürokraside her memurun görev ve sorumlulukları kesin ve ayrıntılı olarak belirlendiği için,
işbölümü ve uzmanlaşma üst düzeydedir. Herkesin sahip olduğu yetkiler göreve ait olduğu
için, yetkili kişi bu yetkiyi ancak görevli bulunduğu süre içinde kullanabilir; yetkiyi başkasına
miras bırakamaz.
Bürokrasi başlangıçta, devletin işlerinin yerine getirilmesinde bir araçtı; ancak günümüzde
bürokrasinin bir amaç halini aldığı durumlara rastlanmaktadır. Bu durum, siyasi gücün
emrinde olması gereken bürokrasiyi adeta bir güç olarak ortaya koymaktadır.
Bürokrasi, örgütlenmenin en akılcı örneklerinden biridir. Bürokrasiye yapılan eleştiriler,
ondan vazgeçilebileceği anlamına gelmez. Çağdaş toplumlarda bürokrasi kaçınılmazdır.
Yönetim sorumluluğu siyasilerde olsa da, onlar geçicidir. Devletin sürekliliği için bürokrasi
gereklidir.Bürokrasiden vazgeçmenin olanaksız olması, çabaların, onun olumsuzluklarının
giderilmesi yönünde odaklaşmasına yol açmıştır.
f. Sivil Toplumun Anlamı Nedir?
Sivil toplumlar büyük ölçüde devletin siyasi otorite ve kurumlarının dışında örgütlenen
gönüllü kuruluşların meydana getirdiği sosyal birliklerdir. Siyasi otoritenin dışında toplumun
kendi kendine yönlendirmesi anlamını taşır. Bunlar devlet karşısından daha çok özerkliğe
sahiptir. Kolayca kamuoyu oluşturabilirler. Demokratikleşme sürecinde oldukça ileri bir
aşamayı temsil ederler.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
7
Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri
a. Karmaşa – Düzen – Ütopya
Karmaşa, düzenin ve toplumsal kuralların, değerlerin olmadığı bir durumu ifade eder.
Bu durumda, tüm insanların varoluşu tehdit altında kalır; onlar, temel ihtiyaçlarını
karşılayamadıkları gibi, yok olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalırlar. Karmaşa halinde
toplum yaşamının sürdürülememesi, sosyal düzenin kurulmasını gerekli kılar. İnsanlar belli
değerler ve kurallar çerçevesinde gelişmiş olan, karşılıklı ilişkilerin oluşturduğu düzen
sayesinde ihtiyaçlarını karşılayıp isteklerini gerçekleştirirler.
Bununla birlikte, nasıl ki insan bir karmaşa hali içinde var olamıyor ve bu durum bir düzeni
zorunlu kılıyorsa, varolan toplumsal düzenden hoşnutsuzluk da insanları ve düşünürleri daha
iyi bir düzen arayışına, bir takım ütopyalara götürmüştür. Bu gibi durumlarda düşünürler,
haksızlıkları giderecek, adaleti sağlayacak, sömürüyü önleyecek toplum düzenleri
tasarlamışlardır. İşte filozofların adalet, eşitlik, özgürlük gibi birtakım soyut ilkeleri temel
alarak, olması gerekene göre tasarladıkları devlet düzenine “ütopya” denir.
Siyaset felsefesinde, devleti doğal bir kurum olarak kabul edenler olduğu gibi, yapma bir
kurum olarak da kabul edenler vardır.
aa. Doğal Bir Kurum Olarak Devlet
Bu anlayışta devlet insan doğasına dayanır. Temsilcileri Platon ve Aristoteles’tir.
Platon’a göre insan doğası ile devlet arasında büyük benzerlik vardır. Devlette bulunan
sınıflar, insanda bulunan yetilerin karşılığıdır. Örneğin işçi sınıfı insandaki beslenme
güdüsüne, yönetici sınıfı insandaki akla karşılık gelmektedir.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
8
Aristoteles’e göre insanda, topluluk içinde ve devlet düzeninde yaşama eğilimi vardır.
Toplumsal bir yaşam yetisiyle donatılmış olan insan, doğanın kendisine verdiği yetenekleri
ancak bir toplum içinde geliştirebilir.
ab. Yapma Bir Varlık Olarak Devlet
Bu anlayışta devlet, insanları koruyacak bir araç olarak ortaya çıkar. İnsanlar bir araya gelerek
aralarında sözleşme yaparlar. Ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, hakem olarak tayin
ederler. J. Locke ve Hobbes bu anlayışın temsilcileridir.
Hobbes’a göre devlet, insanların birbirlerine karşı zararlı eylemlerden vazgeçtiklerinin bir
ifadesidir. Ona göre insanın doğal durumu herkesin herkesle savaşmasından ibarettir.
Locke’a göre insanlar doğa durumundan, uygar bir yönetimi ortaya koyan toplumsal bir
sözleşme ile kurtulmuşlardır.
b. İdeal Düzen Arayışları
İdeal düzen arayışları birbirine karşıt iki görüşün ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bunlardan biri, insanın doğal yapısından yola çıkarak ideal düzenin olamayacağını ileri sürer.
Diğeri, özgürlük, eşitlik, adalet gibi idelerden hareket ederek ideal bir devlet düzeninin
olabileceğini ileri sürer.
ba. İdeal Düzenin Varlığını Reddedenler Sofistler
İdeal düzen herkesi memnun edebilecek bir düzen olmalıdır. Böyle bir düzen doğada
kalmıştır, daha sonra da görülmeyecektir. Herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir devlet yoktur.
Nihilizm
Otoriteye dayalı tüm kurumlar insan özgürlüğüne ve yaratıcılığına bir engeldir. Bütün
toplumsal kötülükler insanın özgür olamamasından kaynaklanır. Dolayısıyla insanı sınırlayan
bütün değer, kurum ve düzenler kötü olup yıkılmalıdır. Nihilizm, bu görüşüyle anarşizmle
birleşir.
bb. İdeal Düzenin Olabileceğini Savunanlar
Bazı düşünürler, mevcut hiçbir toplum düzeninin insanları mutlu edemediğini, aynı zamanda
düzeltilmelerinin de olanaksız olduğunu savunmuşlardır.
Bu nedenle hiçbir yerde gerçekleşmemiş, gerçekleşme olanağı da bulunmayan toplumsal
düzen tasarlamışlardır.
Zihinde ve düşüncede oluşturulan, gerçekleşmesi mümkün olmayan bu düşsel toplum
tasarımlarına “ütopya” adı verilir.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
9
Platon’un “İdeal devleti”, Farabi’nin “Medinetül Fazıla”sı, Thomas More’un” Ütopya” sı,
Campanella’nın “Güneş Ülkesi”, Machiavelli’nin “Hükümdar”ı, Francis Bacon’un “Yeni
Atlantis” i birer ütopya örneğidir.
Bu düzen arayışları, hürriyetleri, eşitliği veya adaleti temel alan görüşler olarak farklı
yönlerde gelişmiştir.
Ütopya Örneği: Medinetül Fazıla (İdeal Devlet) – Farabi
Farabi, 850 ve 950 yılları arasında yaşamış büyük Türk-İslam filozoflarından biridir. Farabi,
Türkistan'da doğmuş ve İbn-i Sina'ya öncülük etmiştir. Farabi, Yunan felsefesi ile İslam
felsefesini birleştirmeye gayreti içerisinde, Platon'dan ve Aristoteles'ten etkinlenmiş ve bu
yönde verdiği eserleri ile Türk tarihinin övünç kaynaklarından birisi olmuştur.
Farabi, "medinet’ül fâzıla" (erdemli şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır.
Farabi'ye göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Öyle ki sağlıklı bir canlıda bütün
organlar büyük bir ahenk içerisinde çalışıyor ise toplumunda aynen bu şekilde uyum
göstermesi icap eder. Farabi devletle ilgili olarak sırasıyla bazı tanımlara da yer verdiği
eserinde “Medine, şehir, millet ve köy”ün üzerinde dururken en iyi devletin özelliklerini
vermeye başlar. Farabi'nin verdiği ideal devlet tarifi Platon'un verdiği ideal devlet tarifine
oldu
Farabi, tarif ettiği ideal devletin karşısına dört kusurlu devlet şekilli koymuş ve bu manada
ideal devlet tarifini sağlamlaştırmıştır. Farabi, etkinlenmiş olduğu Platon'un devlet tarifini
dahada genişleterek -ütopik bir yapı olsa da- devlette olması ve olmaması gerekenleri, devlet
başkanında olması ve olmaması gereken hususları detaylıca irdelemiş ve bir devlet tezi
ortaya çıkarmıştır.
Kitabın arka kapağından;
Farabi'ye göre İslam'ın çeşitli anlaşılma biçimleri veya anlaşılma seviyeleri mevcut olabilir ve
nitekim de mevcuttur. Bu seviyelerden biri, onu üzerinde hiçbir ciddi zihinsel, akılsal işlemde
bulunmadan gelenekçilerin savundukları biçimde olduğu gibi harfi harfine almak ve
anlamaktır. Bu, sokaktaki insanın, sıradan insanın, Platon'un sözleriyle "gözüyle görmediği,
eliyle tutmadığı şeyleri anlamakta güçlüğü olan "insanın, duyularından akla, sezgiye
yükselmemiş ve yükselemeyecek olan insanın anlama biçimi ve seviyesidir (bu inanç seviyesi,
Gazali'nin deyimi ile "taklit" seviyesidir.) Ancak bunun üzerinde özel bir gruba, seçkinlere, akıl
ve sezgi sahibi insanlara, duyumcu-maddeci değil, akılcı ruhçu insanlara tahsis edilmiş olan
özel bir anlaşılma biçimi ve seviyesi vardır ki bu filozofların, bilginlerin anlama biçimi ve
seviyesidir. İşte Farabi'ye göre felsefe, o halde, İslam'ın en üstün, en doğru, en mükemmel
anlama biçimi ve seviyesidir.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
10
BİREY VE DEVLET
Birey ve devlet biri olmadan diğeri de var olamayan iki temel ögedir. Çünkü eğer birey
olmasaydı devletin ortaya çıkması söz konusu olmayacaktı. Eğer devlet olmasaydı da farklı
düşünce, istek ve çıkara sahip bireylerin bir arada yaşamalar mümkün olmayacaktı.
Birey-devlet ilişkisi dediğimizde aslında günümüz demokrasi ile yönetilen, modern
toplumlarındaki ilişkiyi kastederiz. Çünkü İlk ve Ortaçağ devletlerinde birey devlet ilişkisinden
söz etmek mümkün değildir. Nedeni de şudur; bu devletlerde totaliter yönetimler, ülkede
yaşayan insanları itaat etmesi gereken bir çeşit köle olarak görmüşlerdir. Bu devletlerdeki
birey-devlet ilişkisi olsa olsa itaat eden- emreden ilişkisidir. İlk ve Ortaçağ boyunca kurulan
her devlet, varlığını borçlu olduğu bireylere, çoğu zaman büyük baskılar uygulamıştır. 17.
yüzyıla gelindiğinde, totaliter ve monarşik yönetimlerin yerini demokratik ve laik iktidarlar
almaya başlamıştır. Bununla birlikte, bireyler de devlet karşısında birtakım hak ve özgürlükler
kazanmaya başlamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi ve hukuk devleti anlayışının
gelişmesiyle, birey-devlet ilişkisi sağlam, gerçekçi ve akılcı bir temele kavuşmuştur. Devlet
artık, birey için varolan, bireylerin kendilerini gerçekleştirmeleri, temel hak ve özgürlüklerini
hayata geçirebilmek için var olan bir kurum haline dönüşmüştür.
Birey-devlet ilişkisinin bu günkü duruma erişmesi, verilen büyük mücadeleler sayesinde
olmuştur. Yine burada birçok düşünürün önemli katkıları olmuştur. ?imdi bu katkıyı sunan
düşünürlerden bazılarının görüşlerini açıklayalım.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
11
Yusuf Has Hacip, 11. yüzyılda yaşamış ünlü Türk düşünürü ve şairidir. Birey, devlet ve yaşamı
konu alan "Kutadgu Bilig (mutluluk veren kitap) adlı eseriyle ün kazanmıştır. Yusuf Has Hacip
bu eserinde, İslam dünyasındaki ahlak anlayışını, buna bağlı olarak devlet anlayışını ve eski
Türk topluluklarındaki gelenek, görenek ve düşünceleri irdeler. Dönemin toplumsal
kurumlarını ve yaşam biçimini analiz eder. Eserde, bilginin ve dilin değeri üzerinde durur,
iyiliği, aklı ve adaleti över. Yusuf Has Hacip, devletin nasıl olması gerektiği ve devletin ideal
bir devlet olabilmesi için sahip olması gereken özellikler üzerinde durur. Ona göre devletin
ideal bir devlet olabilmesi için, akla, adalete, doğru ve adil yasalara dayanması gerekir.
Devlet, bireyi mutlu etmeyi amaçlamalı, bireyin gelişmesine ve daha iyi bir konuma
gelmesine katkıda bulunmalıdır. Buna karşın birey de boş durmayıp, Tanrının buyruklarını
özümseyerek, erdemli olmaya çalışmalıdır. Böylelikle birey-devlet ilişkisi sağlam temellere
oturmuş olur.
Montesguieu (Monteskiyö,1689-1755) ünlü eseri "kanunların Ruhu"nda üç yönetim
biçiminden söz eder. Bunlar, cumhuriyet, monarşi ve despotizm (baskıcı yönetim)dir.
Cumhuriyet yönetimi kendi içinde aristokrasi ve demokrasi olmak üzere ikiye ayrılır.
Egemenlik soylu küçük bir azınlığın elinde ise aristokrasi, halkın çoğunluğunun eline
geçtiğinde de demokrasiortaya çıkar. Demokrasi, halkın kendi kendisini yönettiği yönetim
biçimidir.
Monarşi, tek bir kişinin ülkeyi yasalara uygun olarak yönetmesidir. Bu yönetim biçiminde
yetkiler çoğunlukla miras yoluyla babadan oğla geçer. Despotizm ise, tek bir kişinin toplumu
keyfine göre yönetmesidir. Ona göre, bu üç yönetim biçimine denk düşen üç temel duygu
vardır. Cumhuriyet erdeme, monarşi onur, şan ve şerefe, despotizm ise korkuya dayanır.
Bütün yönetim biçimlerinin eksikliklerini ve üstün yanlarını açıkladıktan sonra Montesguieu
şu soruyu sorar: "İktidar gücünün kötüye kullanılmasını önlemek için ne yapılmalıdır?"
sorusuna verdiği yanıt ise "İktidarı iktidarla durdurmaktır. Başka bir deyişle, iktidarın gücünü,
başka güçlerle sınırlamak gerekir. Montesguieu'ye göre devletin üç gücü vardır: yasama,
yürütme ve yargı. Bu güçlerin tek elde toplanması güçler ayrılığının olmadığını gösterir ki bu
durum tehlikelidir.
Bundan dolayı bu güçler ayrı ayrı ellerde toplanmalıdır. Bu sayede iktidar, diğer bir iktidarla
sınırlandırılmış olur. Montesguieu'ye göre, ancak bu üç gücün ayrıldığı toplumlarda, bireyin
hak ve özgürlükleri güvence altına alınabilir. Sonuç olarak birey-devlet ilişkisi emreden itaat
eden ilişkisinden çıkar. Böylece, hukuk devletinin işlediği, hak ve özgürlüklerin güvence altına
alındığı toplumlarda birey-devlet ilişkisi meşruluk kazanır.