t. c. marmara Ünverstes sosyal blmler ......sadeddin nüzhet ergun’un türk mûsikisi...

Post on 13-Aug-2021

3 Views

Category:

Documents

0 Downloads

Preview:

Click to see full reader

TRANSCRIPT

T. C. MARMARA ÜN�VERS�TES�

SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ �LAH�YAT ANAB�L�M DALI

�SLAM TAR�H� VE SANATLARI B�L�M DALI

OSMANLI’DA MÜBAREK GÜN VE GECELERDE D�NÎ MÛS�K�

Yüksek Lisans Tezi

HACER AKTA�

�stanbul, 2006

T. C. MARMARA ÜN�VERS�TES�

SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ �LAH�YAT ANAB�L�M DALI

�SLAM TAR�H� VE SANATLARI B�L�M DALI

OSMANLI’DA MÜBAREK GÜN VE GECELERDE D�NÎ MÛS�K�

Yüksek Lisans Tezi

HACER AKTA�

Dan��man: Yard. Doç. Dr. M. Nuri UYGUN

�stanbul, 2006

�Ç�NDEK�LER �Ç�NDEK�LER..........……………………………………………………………....1 KISALTMALAR………………………………………………………...………....3 G�R��………………………………………………………………………………..4

I.BÖLÜM OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN D�NÎ VE

FOLKLOR�K FAAL�YETLER

A. MÜBÂREK GÜN VE GECELER…………………………………………...…..7 1. A�ûre Günü…………………………………………...……………………....8 2. Kandil Geceleri……………………………………………………………….8 3. Ramazan Ay�…………………………………………………………………11 4. Ramazan ve Kurban Bayramlar� …………………………………………….12 B. OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN FAAL�YETLER……………………………………………………..13 1. Halk�n Yapt��� Faaliyetler…………………………………………………...13 a. A�ûre Günü Kutlamalar�……………………………………………………14 b. Ramazan� Kar��lama Haz�rl�klar�…………………………………………...16 c. Hatim ve Hatim Duas�………………………………………………………18 d. �ftarlar ………………………………………………………………………18 e. Teravih ……………………………………………………………………...20 f. Sahurlar……………………………………………………………………...21 g. Ramazan Davulcular�………………………………………………………..21 h. Sakal-� �erif Ziyareti………………………………………………………...22 �. Bayramlar…………………………………………………………………....22 2. Saray ve Çevresindeki Faaliyetler ……………………………………………25 a. Mevlid Alay�…………………………………………………………………25 b. Surre Alay�…………………………………………………………………...27 c. Ramazan Hilalinin Görülmesi ………………………………………………27 d. �ftarlar ……………………………………………………………………….28 e. Kandil Yakmak………………………………………………………………29 f. Kaftan Giydirmek…………………………………………………………….30 g. Mahya………………………………………………………………………..31 h. Huzur Dersleri…………………………………………………………….…32 �. H�rka-i �erif Ziyareti…………………………………………………………34

1

j. Kadir Alay�………………………………………………………………….34 k.Bayram Merasimleri…………………………………………………………35 l. Bayram Alay�………………………………………………………………..36

II.BÖLÜM

OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE MÛS�K� FAAL�YETLER� A. MUHARREM AYINDA MÛS�K�………………………………………………..39 1. Muharremiyye …………………………………………………………..……..40 2. Mersiye…………………………………………………………………………42 3. Mersiye Okunu�u ve Mersiyehânlar…………………………….…………...…44 4. Goygoycular……………………………………………………………………47 B. MEVL�D KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………………49 1. Mevlid ve Mevlid Çe�itleri………………………………………………..……50 2. Mevlid’in Okunu�u ve Mevlidhânlar…………………………………..………53 C. REGÂ�B KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………….……61 1. Regâibiyye ………………………………………………………………..……62 D. M�’RAC KAND�L�NDE MÛS�K�……………………………………………….…63 1. Mi’râciyye ve Mi’râciyye Çe�itleri……………………………………………65 2. Mi’râciyye’nin Okunu�u ve Mi’râciyyehânlar…………………………………69 E. BERAT KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………...………73 F. RAMAZAN AYINDA MÛS�K�…………………………………………….………74 1. Ramazan �lâhileri………………………………………………………….……75 2. Temcidler…….…………………………………………………………………77 3. Teravih Namaz�nda Mûsiki………………………………………………..…...79 4. Kadir Gecesinde Mûsiki……………………………………………………..…81 G. BAYRAM GÜNLER�NDE MÛS�K�………..………………………………...……82 SONUÇ…………………………………………………………………………...……84 B�BL�YOGRAFYA……………………………………………………………...……86 EKLER………………………………………………………………………...………91

2

KISALTMALAR

a.g.e. : Ad� geçen eser a.g.m. : Ad� geçen makale bk. : Bak�n�z c. : Cilt D�A : Türkiye Diyanet Vakf� �slam Ansiklopedisi Hz. : Hazreti �A : �slam Ansiklopedisi �KN : �stanbul Konservatuar� Ne�riyat� kit. : Kitabevi MEB : Milli E�itim Bakanl��� Yay�nlar� MM : Mûsiki Mecmuas� MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü n�r. : Ne�reden s. : Sayfa sad. : Sadele�tiren sy. : Say� TK : Tarih Konu�uyor TMA : Türk Mûsikisi Ansiklopedisi TMK� : Türk Mûsikisi Klasiklerinden �lahiler ts. : Tarihsiz TY : Türk Yurdu v.b. : Ve Benzeri y : Yaz�l�� tarihi YTD : Yeni Tarih Dünyas�

3

G�R��

Mûsikinin tarihi insanl�kla beraber ba�lar. Mûsiki insanlar�n duygular�n�,

dü�üncelerini, fikirlerini ritim ve ses unsurlar� ile ortaya koyu� biçimidir. Zaman içinde

milletler ve topluluklar kendilerini mûsiki ile ifade ederken bu sanat dal�n�n

zenginle�mesine katk�da bulunmu�lard�r.

Türkler �slamiyet’i kabul etmeden önce düzenledikleri herhangi bir törende

geli�tirmi� olduklar� enstrümanlarla eski inançlar� do�rultusunda dinî mûsiki icra

etmekteydiler. Türkler’in �slâm’� kabul etmeleriyle de Türk mûsikisi niteliklerini

koruyarak geli�tirmi�tir.

�slam’�n mûsikiye verdi�i önem gere�ince camilerde, çe�itli tarikat

toplant�lar�nda ve tekkelerde ibadet ve zikir esnas�nda çe�itli vesilelerle icra edilen dinî

mûsiki meydana gelmi�tir.1 Osmanl�larda, mübârek olarak adland�r�lan baz� gün ve

geceler ihya edilirken dinî mûsiki önemli ölçüde yerini alm��t�r.

Tezimizin konusu gere�ince birinci bölümde mübârek gün ve gecelerin neler

oldu�u, bu gün ve gecelerin ne zamanlarda ihya edildi�ini, mübârek gün ve gecelerin

dinî dayana��n� anlatmaya çal��t�k. Ard�ndan mübârek gün ve geceler etraf�nda

meydana gelen folklorik olu�umlar� saray�n ve halk�n yapt�klar� olmak üzere iki k�s�mda

incelemeye çal��t�k.

�kinci bölümde ise Osmanl� zaman�nda mübârek gün ve gecelerin ihya

edilmesi esnas�nda icra edilen dinî mûsiki formlar�n�n neler oldu�unu, bu formlar�n

hangi dönemlerde, kimler taraf�ndan olu�turuldu�unu ve nas�l icra edildiklerini

ara�t�rmaya çal��t�k. Bu gün ve gecelerde icra edilen mûsiki eserlerinden baz�lar�n� da

konunun beraberinde örnek olarak verdik.

1 Nuri Özcan, XVIII. As�rda Osmanl�larda Dinî Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Doktora Tezi, �stanbul, 1982, s.3.

4

Ara�t�rmam�z esnas�nda Cemaleddin Server Revnako�lu’nun makalelerinden,

Sadeddin Nüzhet Ergun’un Türk Mûsikisi Antolojisi’nden ve Nuri Özcan’�n XVIII.

Yüzy�lda Osmanl�larda Dinî Mûsiki adl� Doktora Tezi’nden öncelikle faydaland�k.

Tezimizin sonuç bölümünde de genel bir de�erlendirme yapt�k.

5

I. BÖLÜM

Osmanl�’da Mübârek Gün ve Gecelerde Yap�lan Dinî ve Folklorik Faaliyetler

6

A. MÜBÂREK GÜN ve GECELER

Hayat�m�zda yer alan baz� gün ve geceler, kendisine has özellikleriyle dinî

bak�mdan büyük bir öneme sahiptirler. Bu gün ve gecelerde Allah’a ibâdet etmenin,

Kur’ an okuman�n ve oruç tutman�n çok sevap oldu�u, yap�lan dualar�n kabul olunup

geri çevrilmedi�i bilinmektedir.

Dinimizde, y�l�n en kutsal ve önemli günleri aras�nda Ramazan ay�n�n farkl� bir

yeri vard�r. Ayr�ca Mi’rac, Berat, Regâib kandilleri ile Kadir gecesi müslümanlar�n

dünya hayat�n� zenginle�tiren, onlara ahireti hat�rlat�p bu hayata haz�rlanmalar�

konusunda katk�da bulunan de�erlendirilmesi gereken zamanlard�r. Yine bayram ve

arefe günleri, Zilhicce ay�n�n ilk on günü ve üç aylar da önemli gün ve gecelerdir.

�slam Dünyas�nda sevinç ve co�kuyla kar��lanan, ayn� zamanda mübârek

kabul edilen gün ve geceler s�ras�yla �unlard�r:

1. Rebiü’l-evvel ay�n�n on ikinci gecesi: Mevlid Kandili.

2. Receb ay�n�n ilk Cuma gecesi: Regâib Kandili.

3. Receb ay�n�n yirmi yedinci gecesi: Mi’rac Kandili.

4. �aban ay�n�n on be�inci gecesi: Berat Kandili.

5. Ramazan günleri ve Kadir Gecesi.

6. �evval ay�n�n ilk üç günü: Ramazan Bayram�.

7. Zilhicce ay�n�n on, on bir, on iki ve on üçüncü günleri: Kurban Bayram�.

8. Muharrem ay�n�n onuncu günü: A�ûre Günü.

7

1. A�ûre Günü

A�ûre muharrem ay�n�n onuncu gününe verilen add�r. A�ûrenin tarihi Hz.

�brahim’e, Hz.Nûh’a hatta Hz. Âdem’e kadar dayan�r. A�ûrenin men�ei hakk�nda

kaynaklar�n belirtti�i görü�ler iki noktada toplanmaktad�r:

1. A�ûre Hz. Musa ve kavminin Firavun’un zulmünden kurtuldu�u ve

Yahudiler’in oruç tutmaktan sorumlu oldu�u bir gündür. Müslümanlar�n mübârek bir

gün olarak kabul edip oruç tuttuklar� â�ûrâ, daha çok müste�riklerin benimsedi�i bu

görü�e göre, Yahudi gelene�ine dayanmaktad�r.

2. Di�er bir görü�e göre ise, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde bulunan

ve Cahiliyye devri Araplar� aras�nda da Hz. �brahim’den beri önemli görülen ve oruç

tutulan bir gündür. Bu görü� Hz. Ai�e ile Abdullah b. Ömer’in rivâyetlerine

dayanmaktad�r. Hz. Ai�e’nin konu ile ilgili rivâyeti2 �u �ekildedir:

“Kurey�’in Cahiliyye devrinde oruç tuttu�u bir gündü. Resulullah da buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmi� ve ba�kalar�na da emretmi�ti. Fakat Ramazan orucu farz k�l�n�nca kendisi gününde oruç tutmay� b�rakm��, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmu�, dileyen tutmam��t�r.”

3

Ayr�ca Âdem peygamberin tevbesinin kabulü, Hz. Nûh’un gemisinin Cudi

da��na oturmas�, Hz. �brahim’in ate�ten kurtulmas�, Hz. Yâ’kub’un o�lu Hz.Yusuf’a

kavu�mas� gibi büyük peygamberlere ait olaylar�n muharremin onuncu gününe rast

geldi�ine dair rivâyetler bulunmaktad�r.4

2. Kandil Geceleri

Bilindi�i gibi Hz. Peygamber Rebiü’l-evvel ay�n�n on ikinci gecesinde

dünyaya gelmi�tir. Rebiü’l-evvel ay�nda böylesine mutlu ve �erefli bir olaya tan�kl�k

edilmesi dolay�s�yla söz konusu olay�n her y�ldönümünün kutlanmas�, �slam aleminde

mühim bir gelenek halini alm��t�r. Bu sebeple birçok �slâm �airi taraf�ndan bu �erefli

2 Buhari, “Savm”, 69. 3 Yusuf �evki Yavuz, D�A, �stanbul, 1991, IV, s. 25. 4 Nuri Özcan, a.g.e., �stanbul, 1982, s. 4.

8

do�um hakk�nda naat-� �erifler, kasideler, mevlidler yaz�lm�� ve bu eserler Hz.

Peygamber’in do�du�u gece olan Mevlid gecesinde okuna gelmi�tir.

Recep ay�n�n ilk Cuma gecesine rastlayan Regâib gecesi de ikinci önemli

gecedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Hz. Peygamber’in anne karn�na bu gecede

dü�tü�ünün kabul edilmesidir. �öyle ki �emseddin Sâmi Kâmûs-� Türkî’sinde Regâib

gecesini “Leyle- i Regâib, Fahr- � kâinat (s.a.s.) efendimiz hazretlerinin rahm- � mâdere

dü�dükleri leyle- i mübârekeye müsadif gece ki, Receb’in ilk Cuma gecesidir”5 diyerek

tarif etmektedir.

Ancak Regâib gecesinde oldu�u kabul edilen bu olay, kaynaklarca

do�rulanmamaktad�r. Örne�in Mehmed Zihni Efendi bu konu hakk�nda �unlar� ifade

etmektedir6:

“Bu gecenin leyle-i Regâib olmas� hakk�nda efvâh-� avâmda dâir ve sâir olan söz ki, Seyyidü’l-kâinat aleyhi ezkâ’s-salâvât efendimiz hazretlerinin, sulb-� pederden, rahm-i pâk-i mâdere nüzûl buyurmu� olmalar�d�r ki, aklen ve naklen bî-as�ld�r.”

Söz konusu olayla ilgili Kamil Miras da ayn� do�rultuda dü�ünmektedir:

“Rasûl- i Ekrem’in rahm-� mâdere bu gece intikali suretiyle Leyle-i Regâib �tlâk� hakk�nda ne bir sahih hadis, ne de seleften nakledilmi� bir haber yoktur. Yaln�z füyûzât-� ilâhiyyenin bol bol tecellî etti�i, yap�lan dua ve ibâdetlerin kabul edildi�i bir gece olarak tes’id edilmi�tir”.7

Bu gecenin Regâib olarak adland�r�lmas�nda Hz. Peygamber’e izafe edilen,

ancak hadis âlimlerince mevzû olarak de�erlendirilen bu rivâyetin etkili oldu�u kabul

edilmektedir. Bu gecenin ihya edilmesinde Receb ay�n�n faziletine dair ya da mevzû

olarak Hz. Peygamber’den nakledilen rivâyetlerin etkili oldu�u belirtilmektedir.8

Bununla birlikte Hz. Peygamber’in Recep ay� gelince, “Ey Allah�m! Recep ve �aban’�

5 �emseddin Sami, Kamus-� Türkî, Dersaadet, 1317, I, s.667. 6 Mehmed Zihni, Ni’met-i �slâm, el-Mektebetü’l �slâmiyye, Diyarbak�r, 1393, I, s.390; Mehmet Akku�,”Edebiyat�m�zda Regâibiyye ve Salâhi’nin Matlau’l- Fecr’i”, Ankara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, XXXII, s.130’dan naklen. 7 M. Kâmil Miras, “Leyle-i Regâib” Sebilürre�ad, XI, sy.261, �stanbul,1949, s.163. 8 Nebi Bozkurt, “Kandil”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV, s.301.

9

bize mübârek k�l, bizi Ramazan’a yeti�tir.”9 diye duada bulunmas�, bunda en önemli

etkendir. Bu münasebetle �slami Türk Edebiyat�nda Regâib gecesini anlatan

regâibiyyeler olu�turulmu�tur.

Önemli bir ba�ka gece ise Receb ay�n�n yirmi yedinci gecesidir. Mi’rac olarak

adland�r�lan bu gecede Hz. Peygamber Cebrâil’in rehberli�iyle yedi kat gökleri geçerek

Allah’�n huzuruna ç�km�� ve onun hitab�n� i�itmi�tir. Mi’rac gecesinde Abdullah b.

Mes’ûd’un rivâyetine10 göre be� vakit namaz�n farz k�l�nd���, Hz. Peygamber’e Allah’a

�irk ko�mad�klar� sürece ümmetinin günahlar�n�n ba���lanaca�� müjdesinin verildi�i

belirtilir.11 Böylesine önemli olay gere�i Receb ay�n�n yirmibe�inci gecesi

müslümanlar taraf�ndan Mi’rac kandili olarak ihya edilmektedir.

�aban ay�n�n on be�inci gecesi olan Berat gecesi de önemli gecelerdendir.

�aban�n on be�inci gecesinde Müslümanlar�n Allah’�n ba���lamas� sebebiyle günah

yükünden kurtulacaklar� umularak bu geceye Berat gecesi denmi�tir.

Berat gecesinin önemi ile ilgili olarak, Kur'an'�n tamam�n�n Berat gecesi levh-i

mahfuzdan dünya semas�na indi�i, Kadir gecesinde de âyetlerin peyderpey inmeye

ba�lad��� yorumu yap�lmaktad�r.12

Yine bu gecenin önem kazanmas�nda baz� âlimlerin, k�blenin Kudüs’teki

Mescid-i Aksâ’dan Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin hicretin ikinci y�l�nda

Berat gecesinde meydana geldi�ini kabul etmelerinin de etkisi olmu�tur. Bunlar�n

yan�nda bu gece ile ilgili hadisler de bulunmaktad�r:

“Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden r�z�k isteyen ona r�z�k vereyim, yok mu bir musibete u�rayan ona afiyet vereyim, yok mu �öyle, yok mu böyle!”13

Hz. Peygamber’in �aban ay�na ve özellikle bu ay�n on be�inci gecesine ayr� bir

önem vererek onu ihya etti�ine dair di�er rivâyetleri de göz önüne alan baz� âlimler, bu

9 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259. 10 Müslim, “�man”,279. 11 Nebi Bozkurt, a.g.m., s.301. 12 Halit Ünal, “Berat Gecesi”, D�A, �stanbul, 1992, V, s. 475. 13 �bn Mâce, “�kâme”, 191.

10

geceyi namaz k�larak, Kur’an okuyarak ve dua ederek geçirmenin sevaba vesile

olaca��n� söylemi�lerdir.14

Ramazan ay�n�n 27. gecesine rastlad��� genellikle kabul edilen Kadir gecesi

mübârek gecelerin en önemlisidir. Zira Kur’an-� Kerim’de Kadir Sûresi’nde “Kadir

gecesi nedir, bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hay�rl�d�r. Onda melekler ve ruh,

Rablerinin izni ile her türlü i� için inerler. O gece tan yeri a�ar�ncaya kadar selamet

vard�r.”15 buyurularak bu gecenin çok önemli oldu�u beyan edilmi�tir.

Yine “Faziletine inanarak ve kar��l���n� Allah’tan bekleyerek Kadir

gecesini de�erlendiren ki�inin geçmi� günahlar� ba���lan�r.”16 �eklinde Hz.

Peygamberin aç�klamas� da Kadir gecesinin önemine i�aret etmektedir. Bu ve

benzeri hadisler17 müslüman toplumlarda ve özellikle Osmanl�lar’da Kadir gecesinin

di�er gecelere göre daha büyük ilgi görmesini sa�lam��t�r. Sosyal hayatta yer alan bu

gecelerle, özellikle de bu gecelerin kutlan�� �ekilleriyle örf ve âdetler zenginle�mi�tir

3. Ramazan Ay�

�slama göre Ramazan mübârek kabul edilen bir ayd�r. Zira bu ayda Kur’an-�

Kerim indirilmeye ba�lanm�� ve oruç farz k�l�nm��t�r:

“O (say�l� günler), do�ruyu e�riden ay�rma, gidilecek yolu bulmak konusunda aç�klamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’�n indirildi�i Ramazan ay�d�r. Art�k kim bu aya yeti�irse onu oruçlu geçirsin…” 18

Kur'an-� Kerim’in inmeye ba�lad��� bu ay rahmet ve ma�firet ay�d�r. Bu ayda

müslüman�n bin gecede yaparak elde etti�i kazanc�, bir gecede kazand�ran Kadir

gecesi19 vard�r. Müslümanlar bu ayda Allah’tan af ve ma�firet dileyebilecekleri, her

türlü günahtan ar�nabilecekleri ümidi içersindedirler. Zira ilgili âyetlerin yan�nda

Ramazan gün ve gecelerinin önemi birçok hadiste de dile getirilmektedir. Örne�in bir

14 Halit Ünal, a.g.m., 475. 15 el-Kadir, 97/2-5. 16 Buhârî, “Leyletü’l-kadr”, 1. 17 Örnek olarak bk. Buhârî, “Leyletü’l-kadr”, 2-3, 5; Müslim,”S�yâm”,205-206; Müslim, “�’tikâf”. 18 el-Bakara 2/285. 19 el-Kadir 97/2-5.

11

hadiste “Kim Ramazan’�n faziletine inanarak ve sevab�n� Allah’tan bekleyerek

teravih namaz�n� k�larsa, geçmi� günahlar� ba���lan�r.”20 buyurulmaktad�r.

4. Ramazan ve Kurban Bayramlar�

Toplum halinde ya�ayan insanlar�n iki çe�it bayramlar� vard�r. Bunlardan ilki

vatan�n� milletini, namusunu, �erefini her türlü dü�man istilas�na kar�� korurken

kazan�lan sava�lar�n y�ldönümünün sevinci olan, millî bayramlard�r. Di�eri ise

insanlar�n manevî hayatlar�nda ola�anüstü de�i�iklikler yapan, manevî kazançlar temin

eden, insanlar� birbirlerine karde�çe ba�layan, Allah’� hat�rlatan dinî bayramlard�r.

Ramazan bayram� Ramazan� tam olarak ifa eden kullara Allah taraf�ndan

hesaps�z nimetlerin bah�edildi�i ve iyilikleri için meleklerin �ahit tutuldu�u bir

bayramd�r. Abdurrahman Güzel Ramazan bayram� hakk�nda �unlar� söylemektedir:

“Bu günde �slam memleketleri ne�e ve sürur içindedir. Çünkü bu ay feyz ve bereketin nihâyetsiz olarak kullara verildi�i bir ayd�r. Bu bayram da bu ay�n bayram�d�r. Zira bu Ramazan ay�nda insanlar nefis ve ruhunu s�k� bir kontrol alt�na alm��lard�r. Nefislerini dünyevi ihtiras ve kötü temayüllerinden uzak tutarak paklam��lard�r. Günahlar�n� orucun hasretiyle yakm��lar, ruhunu ve gönlünü okunan Kur’an’larla nurland�rm��lar, zekat�n� zaman�nda vermi�ler, geceleri de teravih namaz�na devam etmi�lerdir. ��te bu �artlar üzerinde olan bu bahtiyarlar Bayram Sabah� “Kad eflaha… Muhakkak Felah bulacaklard�r. O zikir sahipleri” müjdesi gere�ince felaha erme berat�n� ellerine alarak Allah’�n rahmetine ula�m�� olacaklard�r.” 21

Kurban bayram� Hz. �brahim’in o�lu Hz. �smail’i Allah’a verdi�i sözü yerine

getirmek üzere kurban etmek istemesi, Hz. �smail’in bu duruma r�za göstermesi

neticesinde Allah’a kar�� gösterilen büyük sadakatin kar��l��� olarak hayvan kurban

etmesinin izlerini ta��maktad�r.22 Müslümanlar da Zilhicce’nin on, onbir ve onikinci

günlerinde kurban keserek bu iki peygamberin izlerini ta��yan bu ibadeti yerine

getirirler.

20 Buharî, “îmân”, 37. 21 Abdurrahman Güzel, “Oniki Ay�n Sultan� Ramazan” Töre, Ankara, 1981, sy. 122, s. 13. 22 �brahim Bayraktar, “Bayram”, D�A, �stanbul, 1992, V, s.259.

12

B.OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN

FAAL�YETLER

Osmanl� toplum hayat�nda mübârek gün ve geceler özel ibâdet ve dualar�,

te�rifat ve merasimleriyle zengin bir kültür olu�turmu�tur. Özellikle Ramazan ay�nda

yap�lan dualar ve merasimler en önemli geleneklerdendir.

Süheyl Ünver, Müslüman olan Türklerin Ramazan ay�na ayr� bir önem

verdiklerini belirterek, bir Ramazan medeniyeti meydana getirdiklerini ifade etmektedir:

“Türkler Ramazan ay�nda mahya, temizlik, rab�tal�l�k, ahlak tasfiyesi, günah ve zararl� �eylerden çekinme, yerinde e�lenebilme, dinlenebilme, cömertlik ve herkesi dü�ünmek terbiyesini bir araya getirerek Bir Ramazan Medeniyeti vücuda getirmi� ve bunu �stanbul’da teksif etmi�lerdir.”23

1. Halk�n Yapt��� Faaliyetler

�slam dünyas�nda mübârek gün ve geceler, müslümanlar taraf�ndan verimli bir

�ekilde de�erlendirilmek istenir. Kandil günlerini ve gecelerini oruçla geçirenler,

camilere giderek ve cemaatle namaz k�lanlar, Kur’an ve vaaz dinleyenler

ço�unluktad�r. Bu gün ve gecelerde camiler, bu zamanlar� ihya etmek isteyenlerle dolup

ta�ar. Bununla birlikte bu günlerde Allah r�zas� için kurban kesenler, ölmü� yak�nlar�n�n

mezarlar�n� ziyaret edenler, bu ziyaretlerde Kur’an okuyanlar, sadaka vererek yoksullar�

sevindirenler çoktur. Gelene�imizde önemli yer bulan bu adetlerimiz bugün de varl���n�

sürdürmektedir.

Orhan Okay kandillerin kutlanmas�na ba�l� olarak bu gecelerde nafile

ibâdetlere daha çok zaman ayr�lmas�n�n, oruç tutulmas�n�n, mevlidler okunmas�n�n hatta

bu mevlidlerin özel bir adab� ve protokolü olmas�n�n di�er �slâm ülkelerinden çok,

Osmanl�’dan itibaren özellikle Türklere has bir gelenek oldu�unu ifade eder.24

Kandil gelene�i mutfa��m�z� da zenginle�tirmi�, kandil gecelerinde yenilmek

üzere kandil çörekleri yap�lm��t�r. Kandil çörekleri eskiden börekçi f�r�nlar�nda kandil

23 Süheyl Ünver, “Ramazan Medeniyyeti”, Diyanet ��leri Reisli�i 1960 Y�ll���, Ankara, 1960, s. 21. 24 Orhan Okay, Bir Ba�ka �stanbul, �stanbul, 2002, s. 123.

13

günlerine mahsus olarak kap�lar�n önüne konularak ve üzerine beyaz örtü örtülmü�

masalarda, beyaz önlüklü ç�raklar taraf�ndan sat�l�rd�.25 Kandillerde eskiden uygulanan

bir ba�ka gelenek de gelip geçenlere su da��t�lmas�d�r. �çme sular�n�n �i�elere girmedi�i

y�llarda ikindi ile ak�am aras� cadde ve anayollar�n kald�r�mlar�nda musluklu, üzeri

beyaz örtülü toprak küplerden, ayr� bir ibrikteki su ile y�kanm�� bardaklarla gelip

geçenlere su da��t�l�rd�. Böylece ölmü�lerin ruhlar� için sevap i�lendi�ine inan�l�rd�.

Küçük çocuklar “Sebilullah, Sebiiil” diye ba��r�rd�.

Kandil ak�amlar� yats�dan sonra be� ila on ya� aras�ndaki mahalle çocuklar�n�n

a��zlar�na ald�klar� bir �ark� ile mahalleyi dola�arak, ya� paras� mum paras� istemeleri

de kandil gecelerinin sadece büyükler de�il çocuklar cihetinde de ya�and���n� gösterir

niteliktedir. Çocuklar hep bir a��zdan:

“Ya� paras� mum paras�, Ak�am oldu kandil paras� Kömürlükte kömür, han�mlara ömür, Merdivenden iniyor pabucunu giyiyor, Bize para veriyor, on para olsun be� para olsun Yan� k�r�k olsun o da bizim olsun Ya�l� kap� ball� kap�, halkas� büyük hac� kap�s�.”

�ark�s�n� okurlar, birkaç� da elinde içinde mum yanan fenerleri tutard�. Evdekiler evden

inerler ve bu çocuklar�n ellerinde tuttuklar� tenekeye birkaç kuru� atarlard�. Daha sonra

mum paras�n� çocuklar aralar�nda payla��rlard�.26

a. A�ûre Günü Kutlamalar�

A�ûre günü belli geleneklerle hâlâ mübârek bir gün olarak kutlanmaya devam

etmektedir. Hicri y�l�n ba�� olan Muharrem ay�n�n onuncu gününden ba�lamak üzere

Muharrem sonuna kadar bütün evlerde pi�irmek u�ur ve bereket say�lm��t�r. pi�tikten

sonra kazan�n�n ba��na toplan�l�r, Yasin ve Mülk sûreleri okunur, has�l olacak sevap

hane halk�n�n ölmü�lerinin ruhlar�na hediye edilirdi. Bir taba�a al�nan ilk d��ar�

gönderilmez, bereket olsun diye evde tutulurdu. Geri kalan� yak�n ahbap ve kom�ulara

25 Orhan Okay, a.g.e., s. 124-125. 26 Orhan Okay, a.g.e., s. 126-127.

14

da��t�l�rd�. Muharrem ay�nda pi�en ilk den �ayet ilk ka���a bakla tanesi isabet ederse bu

bereket say�l�r, para kesesinde bir sene bekletilir, sonra da uygun bir yere gömülürdü.27

Özellikle �slam tarihinde as�rlarca yürekleri yaralayan bir hadise olarak bilinen

Kerbela Vakas� bu günde bir kez daha dillere yans�r, gönüllere hüzün gelmesine vesile

te�kil ederdi.

A�ûre da��t�lmas� âdeti de Hz. Nûh’un tufandan sonra ilk defa karaya ayak

bast��� kabul edilen Muharrem’in 10. gününe rastlamas�na dayan�r. Bu âdeti zengin

fakir herkes haline ve vaktine göre yerine getirmekle beraber, hay�r erbab� kimseler

taraf�ndan da��t�lmas� maksad�yla vak�flar tahsis edildi�i de bilinmektedir. Osmanl�’da

Muharrem’in ilk günlerinde sokaklarda dola�an sakat ve özürlüler omuzlar�nda heybe

gibi fakat uzun bir torba oldu�u halde her evin kap�s�nda durarak akort fukaras� sesiyle

bir �eyler okurlar ve ye kat�lacak bu�day, bulgur, �eker vs. dilenirlerdi. Bu grubun

önünde bir yedekçi bulunur, onun emri alt�ndaki di�erleri verilen zahireleri ta��rlard�.

E�er bir evden fazla malzeme al�n�rsa, hele �eker verildi mi çok mutlu olurlar,

içlerinden sesi en müsait olan� “Kerbela’n�n yaz�lar�, �ehit olmu� gazileri” diye ac�kl� bir

�ekilde okur, di�erleri de ona “ya hoy goy-goy can�m” diyerek e�lik ederlerdi. Bu ya

hoy goy goy nakarat�n�n asl� “yahu koy koy yani lik erzaktan torbama koy” dile�inin

galatla�m�� �eklidir. �stanbul’da bu halk âdeti sonralar� terkedilmi�tir.28

Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566), o�lu �ehzade Sultan Mehmed (ö.1543)

için yapt�rm�� oldu�u me�hur �ehzade Camii’nde �stanbul’daki fakir âmâlar�n iskan ve

ia�esi için tavhane ad�yla bir bina yapt�rm��t�r. Bu âmâlar her sene Muharrem ay�nda

ba�lar�na sar�k sarar, arkalar�na boy abas� giyer, omuzlar�na birer beyaz torba takar,

ellerinde de�nek oldu�u halde yedi- sekiz ki�ilik gruplar halinde elleriyle birbirlerinin

omuzlar�na tutunarak ve Hz. Hüseyin için mersiye okuyarak �stanbul mahallelerini

dola��r, her kap�n�n önüne geldikçe mersiyeyi kendilerine mahsus bir eda ile hep bir

a��zdan okurlard�. Evlerden de bunlara lik bu�day, pirinç, fasulye ve nohut gibi erzak

verilirdi. Onlar da bu erza�� torbalar�na koyar mahalle mahalle dola��rlard�. Ay�n

27 Abdülaziz Bey, Osmanl� Âdet, Merasim ve Tabirleri, n�r. Duygu Ansan Günay; Kaz�m Ar�san, �stanbul, 1995, s. 246-247. 28 Halil Can, “�slami Aylar�n Mûsik�si”, MM, sy. 294, �stanbul, 1974, s. 22.

15

sonunda bu erza��n bir k�sm� ile yapar, �mam-� Hüseyin’e ve di�er ashaba dua ederler,

geri kalan�n� da satarlard�.29

b. Ramazan� Kar��lama Haz�rl�klar�

Osmanl�’da Ramazan ay�na çok önem verilirdi. Ramazana iki üç ay kala her

evde haz�rl�k ve tedarik ba�lar, halk imkanlar� ölçüsünde Ramazan erzak� haz�rlar,

evdeki bütün bak�r kaplar� kalaylat�r, yataklar hallaca att�r�l�rd�. Zengin kesim yeni

kürkler, elbiseler, seccadeler al�r, han�mlar kendilerine Ramazanda giymek için elbiseler

diktirirlerdi. Yine herkes imkan�na göre fincanlar, bardaklar, k�ymetli ka��klar al�r,

çocuklar�n ho�una gitsin diye sap� düdüklü ka��klar sat�n al�n�rd�. Çar�� pazarlarda

güllaçlar, past�rmalar ve di�er envai çe�it erzak sat�lmak için vitrinleri doldurur, bütün

mahallelerdeki kahvehaneler silinir temizlenirdi. Hayalciler ve zuhuri kollar�,

tulumbac�lar sanatlar�n� icra etmek için �stanbul’un kalabal�k yerlerindeki büyük

kahveleri kiralarlard�. Kahvenin içini, tavan�n�, kap�s�n� ve d��ar�s�n� elvan ka��tlardan

yap�lm�� gül �ekilleriyle süsler, aralar�na yald�zl� ka��tlar ve �amata telleri asarlard�.

Tulumbac�lar tulumba gibi aletlerinden baz�lar�n� duvara arma gibi asarlar, kendileri

için özel yap�lm�� darbukalar�n� ve k�rnatalar�n� ve üç kollu zilli ma�alar�n� al�rlard�.

Bunlar� hep birden özel bir tarzda çalarlar, yüksek sesle kendilerine has bir eda ile

“adam aman” diyerek maniler ko�malar söylerler, divanlar okurlard�. Kahveciler

kap�n�n d�� taraf�nda durur, “buyurun a�alar, buyurun” diyerek mü�teri toplarlard�.

Girenlere marpuçlu nargile ve çubuklar, büyük fincanlarla kahveler verirlerdi.

Söyledikleri maniler kendi tabirlerince kitaptan ve kafadan idi. Bu kahvelerde bir de

muamma denilen bir mani türü as�l�rd�. Bunu bir ka��da yazar, k�rm�z� tülle ba�lar,

üzerini mühürler, oturduklar� yerin üstünde bir yere asarlard�. Etraf�n� renkli ka��tlarla

süslerlerdi. Kahveye gelenler bu muammay� bilmek için mani söylerlerdi. Ancak

muammay� bilmek imkans�zd�. Maksat e�lenmek ve vakit geçirmekti. E�er bilmeceyi

bilen olursa para kuma� ve elbise kazan�rd�.30

�stanbul ailelerinin bir k�sm� Ramazan ay� girmeden önce bu ayda tüketecekleri

g�da maddelerini toptan sat�n al�rlard�. Bu g�da maddeleri aras�nda baharat, çorbal�k

29 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 320-321. 30 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 257-258.

16

�ehriye, güllaç, makarna, past�rma, pirinç, peynir, reçel, sucuk, �eker, un, zeytin,

ho�afl�k kuru üzüm, erik veya kay�s�, pestil gibi en çok Ramazan’da kullan�lanlar

oldu�u gibi her zaman kullan�lanlar da bulunurdu. Ramazan ay�nda kullan�lacak g�da

maddelerini toptan sat�n almaya “Ramazan masraf� görmek” denirdi. Maddî durumu

yerinde olanlar hiç dü�ünmeden bu masrafa katlan�rlar, zengin aileler ise, yaln�z

kendileri için de�il yak�nlar�ndan veya kom�ular�ndan fakir olanlar için de Ramazan

masraf� görürlerdi.31

Özellikle Ramazan ay�nda dükkanlarda ve zengin sofralar�nda görülmeye

ba�layan �eylerden biri de güllaç tatl�s� idi. Güllaçlar �stanbul’da Mevlevihâne kap�s� ile

Silivri kap�s� aras�ndaki imalathânelerde yap�l�r, buradan küfelere koyulur, Asmaalt�na

getirilir, renkli sazlarla ba�lanm��, incecik elvan ka��tlarla süslenmi� hatta baz�lar�n�n

üzerine yine renkli camlardan onluk aynalar tak�lm��, büyüklü küçüklü, inceli kal�nl�

güllaç demetleri dükkan saçaklar�na as�l�rd�.32

Halk�n ileri gelenlerinin ço�u baz� �eyler sat�n almak, oturup vakit geçirmek

için bedesten denen yere gidecekleri için oralar da her türlü e�yayla donat�l�rd�.

Camilere mütevelli denen kimseler arac�l���yla mum ve zeytinya�lar� verilir; camilerin

kandil, süpürge gibi di�er eksikleri tamamlat�l�rd�.

Ramazan’�n geli�ini müjdelemek için �aban ay�n�n son günü ak�am�, bekçi

davulunun etraf�na toplanan me�aleli kalabal�klar tüm sokaklar� dola��rlard�. Daha çok

çocuklar�n ve delikanl�lar�n muayyen bir ahenkle tekrar ettikleri iki m�sra ile kafile

ilerlerdi:

“Ramazan geldi ho� geldi Baklava tepsisi bo� geldi” Kafile yuvarlana yuvarlana büyüyen bir ç�� gibi her geçti�i evin önünden yeni

gençler ve çocuklar alarak geni�lerdi. Cumbalarda, kafeslerin arkas�nda genç k�zlar,

k�nal� saçlar�n� oyal� yemenilerle ba�lam�� haminneler, pa�a babalar, efendi babalar,

31 Mehmet H. Bayr�, “Dinî Günler ve Bayramlar”, �stanbul Folkloru, �stanbul, 1972, s.125. 32Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski Üç Aylarda Ramazan’� Kar��lama Haz�rl�klar�”, Tarih Konu�uyor, VI, sy. 35, �stanbul, 1966, s. 2889.

17

dudaklar� ayn� m�sralar� m�r�ldanarak, kalpleri bu kafilenin ahengiyle çarparak

Ramazan-� �erifi kar��larlard�.33

Ayr�ca, Ramazan gecelerinde her yer kandiller, fanuslar, lambalar ile

ayd�nlan�r, baz� kahvelerin önüne resimlerle süslü ve ka��ttan yap�lm�� fenerler

konurdu.34

c. Hatim ve Hatim Duas�

Ramazan’da �stanbul’un hemen her camiinde mukabele okuyan haf�zlar vard�.

“Mukabele”, bir haf�z�n Ramazan’dan bir gün önce veya Ramazan’�n ilk gününde

ba�layarak Kadir veya Arife gününe kadar yüksek sesle okumak sûretiyle Kur’an’�

hatmetmesidir.

Büyük camilerin birkaç�nda tan�nm�� güzel sesli haf�zlara Vak�flar �daresince

mukabele okutturuldu�u gibi, halktan hali vakti yerinde olanlar�n da camilerde

mukabele okutturmalar� eski bir gelenekti. Yaln�z gündüz de�il, Ramazan gecelerinde

iftardan sonra yats� ezan�na kadar veya imsak vaktiyle sabah namaz� aras�nda mukabele

okuyan haf�zlara da rastlan�rd�.

Senenin en kutlu ay� Ramazan oldu�u gibi, Ramazan’�n da en kutlu günleri

Kadir ve Arife günleridir. Ramazanda ba�layan hatimlerin kadir gecesinden önce

tamamlanmas� ve duas�n�n kadir gecesinde yap�lmas�na özen gösterilirdi.

Mukabelelerden kadir gününe kadar bitirilemeyenlerin hatim dualar� da arife günü

yap�l�rd�. Kad�n erkek, genç ihtiyar herkes, bu iki günü mutlaka camilerde geçirmek ve

hatim dualar�nda bulunmak istedi�i için �stanbul camilerinin kalabal��� kadir ve arife

günlerinde bir kat daha artard�.35

d. �ftarlar

Ramazan’da halk�n ileri gelenlerinin konaklar�nda iftar yemekleri verilir,

misafirlerin d���nda fakir fukara için de üç be� sofra haz�rlan�r, gelen geri çevrilmez

33Ahmed Esad Ben’im, Ramazan Geldi Ho� Geldi, �stanbul, 1949, s. 8-9 34 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 249. 35 Mehmet H. Bayr�, a.g.m., s. 127-129.

18

içeri al�n�rd�. �ftardan sonra her birine “di� kiras�” ad�yla uygun miktarda atiyyeler

verilirdi.

II. Me�rutiyet (1908)’e kadar vükelâ ve ricalin konaklar�nda iftar yap�lmas�,

gelen misafirlere ikramda bulunulmas� âdetten oldu�u gibi, fukara kimselere di� kiras�

ad�yla para verilmesi ve bütün memurlar�n büyükten küçü�e do�ru amirlerinin iftar�na

gitmesi de zaruriydi.36

Vezirlerin sofralar�nda Ramazana mahsus mükellef iftar sofralar� kurulur, en

a��r ve k�ymetli yemek tak�mlar�, s�rmal� havlular, gümü� le�enler haz�r edilirdi. Ak�am

ezan�na tam bir çeyrek kala ev sahibi yemek odas�na girer, ayakta sofraya al�nacak

misafirlerin geli�ini bekler, herkes sofrada yerini al�nca bir imam Kur’an-� Kerim okur,

bu arada top da at�lm�� olurdu. Önce zemzem içilerek oruçlar aç�l�r, iftarl�k denilen

reçeller ve çörekler yenmeye ba�lan�l�rd�. Yemekte mutlaka iki çe�it çorba, saraykari

yumurta, en az üç çe�it tatl�, iki çe�it börek, ho�af, be� alt� çe�it sebze yeme�i

bulundurmak kibarlar için zorunlu idi. Kona�a davet edilen misafirler derece ve

itibarlar�na göre sofrada oturur, iftardan sonra kahve ve tütün içilir, yats� namaz�n�n

yakla�mas�yla da bir k�s�m misafir evlerine gider, di�erleri ile teravih namaz� k�l�n�r,

sonra da sohbet edilirdi.37

Özellikle ilk iftar sofralar� oldukça zengin haz�rlan�rd�. �ncir, hünnap, üzüm,

ceviz, a�aç kavunu, �eftali, çilek, a�aç çile�i, vi�ne, portakal, mandalina, gül, dut,

mürdüm eri�i, armut, limon gibi belki yirmi çe�it reçel sofraya konurdu. Past�rma,

sucuk, ka�ar, beyaz, Felemenk ve gravyer peynirleri, Kütahya çinisi ufak iftar tabaklar�

içinde sunulurdu. Bunlar�n en ortas�ndaki tabaklarda da zeytin ve hurma bulunurdu.

Küçük fincanlar�n içine de zemzem ve cevher konulurdu. Pideler dilimlenerek iftariye

tepsisinin kenar�na s�ralan�rd�. En fakir evlerde bile alt� yedi çe�it iftarl�k bulunurdu.38

Ahmet Rasim eski Ramazanlardan bahsetti�i bir makalesinde konakta verilen

iftar yemeklerini �u �ekilde anlat�r:

36 Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, �stanbul, 1967, s. 38. 37Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 253-254. 38 Ahmed Esad Ben’im, a.g.e., s. 21.

19

“Kibar ve ricalden davet edileceklere rütbelerine, ya�lar�na ve mevki ve haysiyetlerine göre davetiyeler yaz�l�r, yollan�rd�. �ftar sofralar� selaml�kta kurulurdu. Ama bütün levaz�m� haremden verilir hatta iftariye tepsisi büyük davetlerde mutlaka haremden ç�kard�. Peder merhum iftar tepsisinde biri ye�il biri siyah olmak üzere mutlaka iki türlü zeytin bulundururdu ki ye�ili sirkeli ya�l�, siyah� da top at�l�r at�lmaz iftar edilece�i için sade idi. Bunlardan maada ya�l� susaml� olmak üzere k�r�lm�� iki türlü simit, past�rma, sucuk, hünnap, ceviz, turunç, erik reçelleri, hamas �erbetleri ile hurma bir de merakl�lara mahsus olarak maruf kaplar�yla zemzem koydururdu… Davetliler top at�l�r at�lmaz iftar ederler, kalk�p ak�am namaz�n� k�larlard�.”39

e. Teravih Namaz�

�ftar için gösterilen tela��n bir örne�i de teravih vaktinde gösterilirdi. Teravih

için her ak�am konaklar�n geni� divanhânelerine u�aklar, hal�lar ve seccadeler sererler,

be�izli �amdanlar� uygun yerlere koyarlard�. �ehzadeler ve sultanlar saraylar�nda ve baz�

büyük dairelerinde haremle selaml�k aras�n� ay�rmak için kafesler çekilirdi. Kafeslerin

arkas�na harem mensuplar� için seccadeler serilirdi.

Büyük konak ve saraylar�n tamam�na yak�n�nda teravih namazlar� ayinler ve

ilâhilerle k�l�n�rd�. Teravih namaz�n�n k�ld�rmak için konaklara her y�l getirilmeleri âdet

haline gelen eski imamlar�ndan ba�ka, Ramazan için Kur’an-� Kerim’i güzel okuyan

imamlar ve mûsikide ihtisas sahibi olan be� alt� da müezzin de seçilerek al�n�rd�.

Müezzinler yats� vakti gelince çifte ezan okurlard�. Misafirler de yava� yava�

kollar�n� s�vayarak abdestlerini al�rlard�. Cemaat haz�rland�ktan sonra saflar düzeltilir,

ayinler, tev�ihler ve ilâhilerle namaz k�l�n�rd�. Yats� namaz�nda belirli bir beste

izlenemezse de teravihin her dört rek’at� k�l�nd�kça müezzinler ilâhiler ve tev�ihler

okurlard�.40

Baz� büyük konaklarda müezzinler gece de konakta kal�rlar ve ev sahipleri

müezzinlere fas�llar okuttururlard�. Sahurdan sonra ve sabah namaz�ndan önce imam

taraf�ndan mukabele okunur ve bu imamlar hüsn-i tilavet sahibi olduklar� için okunan

Kur’an-� Kerim büyük bir hu�u ve hazla dinlenirdi.

39 Ahmet Rasim, Ramazan Kar��lamas�, �stanbul, 1990, s. 12. 40 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, n�r. �smail Kara, �stanbul, 1997, s. 17-18.

20

Bütün konaklarda teravih namazlar�ndan sonra tepsilerle �erbetler ikram

edilmesi âdettendi. Bundan sonra çubuklar tazelenir, kahveler gelir, bir taraftan da

misafirler gelmeye devam eder, konaklar geceleri dolar dolar bo�al�rd�.41

f. Sahurlar

Ramazan’da gündüzleri oruç tutuldu�u için her gece belirli zamanlarda “sahur”

olarak adland�r�lan yemek yenmesi gereklidir. Osmanl� zaman�nda da her s�n�ftan halk

mali gücü nispetinde sahur yeme�i haz�rlard�. Büyük konaklarda gündüz gibi sofralar

kurulursa da iftar yemeklerinde oldu�u gibi iftarl�k, çorba, salata, börek, hamur tatl�s�

konmazd�. Sahur yeme�i suyu al�nm�� sö�ü� et veya �zgara köftesi ve donmu� paça,

özel yap�lm�� simitten makarna, hafif tatl�lardan sütlaç, muhallebi, ayva ve elmasi

tatl�s�, ho�af ile uygun sebzelerden meydana gelirdi. Sahur yeme�ine kalkma bütün

çocuklar�n ho�una gitti�inden ak�amdan annelerine, dad�s� olan çocuklar da dad�lar�na

uyand�rmalar� için ricada bulunurlard�.

Büyük konaklara geceleyin de sahur yeme�i için fakirler gelir, onlar için

haz�rlanan sofralarda yemek yerlerdi. Ancak gelen fakirlerin ço�u �stanbul’un uzak

semtlerinde oturduklar�ndan yeme�i konakta yemez, mutfa�a gider, arkas�nda ta��d���

zembilindeki kaplara ak�amdan kalan yemeklerden koyup dönerlerdi. K���n sahur vakti

çok geç oldu�u için misafir gelecekse sahura üç-dört saat kala gelir, ev halk� da bu

saatlerde biraz uyurdu. Yine k���n sahur yeme�i yenecek odalar daha önceden

mangallarla �s�t�l�rd�.42

g. Ramazan Davulcular�

Ramazanda geceleyin sokaklarda davul çalanlar, boynuna küçük bir davul

asar, di�eri eline cam bir fener al�r, mahalleleri dola��r büyük ev ve konaklar�n kap�lar�

önünde durur, kendilerine has bir ritimle davul çalar, �iir okur, bah�i� beklerlerdi.

Çocuklar da bunlar� çok sevdi�inden bah�i�ler geç verilir, merakl�lar camlara gelerek

davulcular� dinlerdi. Ekabir ve kübera konaklar�nda bah�i�in gizliden verilmesi kibar

41 Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, Eski Zamanlarda �stanbul Hayat�, n�r. Ali �ükrü Çoruk, �stanbul, 2001, s. 208. 42 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 255-256.

21

âdetlerdendi. Bu Ramazan davulcular�n�n bayramda da gelecekleri bilindi�i için s�rma

uçlu bir çevre ucuna ba�l� bah�i�leri ve ka��t içinde �ekerleri haz�r bulundurulurdu.

Söyledikleri manzumelerden baz�lar� �unlard�:

“Davulu al�p ç�kt�m yola, Selam verdim sa�a sola, Benim devletlu efendüm, S�hhat ile hep sa� ola. Davulumu patlatt�lar, Çocuklar ta�lar att�lar, Bah�i�imi ver efendim, Çok yerim var gezilecek.” 43

h. Sakal-� �erif Ziyareti

Camilerin ço�unda Kadir gecesi, baz�lar�nda da arife günü ak�am� yani bayram

gecesi “Sakal-� �erif” ç�kar�l�rd�. Ashab-� Kiram, Hz. Peygamber’in t�ra� olurken

kesilen saçlar�n� alm��, bu saçlar elden ele geçerek �slam dünyas�n�n her taraf�na

da��lm��t�r. Sakal-� �erif’i camilerde Kadir ve bayram gecelerinde halk�n ziyaret etmesi

âdet haline gelmi�tir. Sakal-� �erif minberlerde basamaklar�n sonunda bulunan

sahanl�kta yüksek bir iskemle üzerinde bir kutuya konulan �i�e içinde ve üstü ye�il

örtülerle sar�larak saklan�r, Kadir ve bayram gecelerinde tekbir sesleri aras�nda ve sayg�

ile minberdeki yerinden al�narak mihrab�n önünde yüksek bir iskemle üzerine konur,

örtüleri aç�l�r, camide bulunanlar sakal� �erif �i�esini ihtiva eden kutuya yüz sürerek

ziyaret ederler.44

�. Bayramlar

Osmanl� zaman�nda bayramlar�n da ayr� bir önemi vard�. Bayramlarda herkes

kudretince bolluk içinde yiyip içmek ve e�lenmek için elinden geleni yapard�. Davetler,

ziyafetler tertiplenir, hele çocuklar sokaklarda akranlar�yla gezmek, bayramda yeni

elbiselerini giymek, �stanbul’un her yerinde kurulan e�lence yerlerine giderek e�lenip,

ho� vakit geçirmek için bayramlar� dört gözle beklerlerdi.

43Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 258-259. 44 Mehmet H. Bayr�, a.g.m., s. 129-130.

22

Ramazan bayram�na be� on gün kala bayram için gerekli olanlar al�nd��� gibi

erkekler ve han�mlar da bayraml�k elbiseler diktirirdi. Kübera dairelerinde de herkes

kendine k�ymetli elbiseler haz�rlard�. Kahya, divan efendisi ve mühürdar efendi

gibilerine hâne sahibi taraf�ndan elbiselik çukalar, �allar han�m taraf�ndan bütün ev

halk�na iç çama��rlar�, a�ç�ba��ya saf ipekten bel futas� di�er a�ç�lara da ipekle kar���k

futalar45 konur, bunlar�n han�mlar�na ve çocuklar�na da yeni elbiseler ve iç çama��rlar�

haz�rlan�r, hepsi bohçalar sar�larak ayr� ayr� da��t�l�rd�. Ev ve konaklarda bulunan

cariyelerin elbiseleri bayramdan önce biçilir, dikilir, haz�rlan�r; verilecek iç çama��rlar�

da herkesin k�dem ve derecesine göre ayr�l�r, birer bohça içine konup haz�r edilir ve bu

bohçalar�n içine konan bah�i�ler bütün selaml�k halk�na han�m ad�na bayram gecesi ayr�

ayr� da��t�l�rd�.

Vüzera ekabir-i rical ve di�er memurlardan Rikab-� Hümayun Resmi denen

padi�ah hazretlerine tebriklerini arz etme merasimine kat�lanlar sabah erkenden

rütbelerine göre resmi merasim elbiselerini giyer ve Saray’a giderlerdi. Dönü�te do�ru

hareme gelir, resmi k�l���n� de�i�tirir, biraz kahve çubuk içer az�c�k dinlenir, önce

haremi, evladlar�, gelin ve damadlar�, varsa kay�nvalidesi gelir, evladlar� elini, di�erleri

ete�ini öperler ve bayram�n� tebrik ederlerdi. Onlara saat, yüzük, elmas i�ne gibi

hediyeler ve bah�i�ler verir, evladlar�n� yüzünden öperek bayramla��rd�. Hâne halk�

önlerinde kahya kad�n olmak üzere önce varsa dad�, süt nine huzura ç�kar, sonra kalfalar

daha sonra bütün cariyeler gelir, s�ra ile etek öperek bayramla��rlard�. Daha sonra ev

sahibi selaml��a geçer, önce kahya efendi, sonra divan efendisi, kitapç� efendi,

mühürdar efendi s�ra ile gelirek etek öperlerdi. Sonra dairenin gedikli a�alar�

maiyetindeki a�alarla gelir, tebriklerini arz ederlerdi. Daha sonra di�erleri s�rayla gelir,

bayramla��rlard�. Hâne sahibi bunlar�n hepsine ayr� ayr� bah�i�ler verirdi. Bayramla�ma

merasimi misafirlerin gelmesi ile devam ederdi. Gelenler vezirler ve devlet ricalinden

ise kar��layan a�alardan ba�ka kahya efendi bulunur, geleni hâne sahibinin odas�na

götürürdü. Gelen misafirlere süslü ve de�erli tak�mlarla kahve, �eker ikram edilirdi.

Ramazan bayram�nda tebrikler bu suretle üç gün sürerdi.46

45 �pekli pe�tamal. 46 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 262-263.

23

Kurban bayram�nda da bayram �slami vecibelere uygun olarak kutlan�r ve

yine bayram tebrikleri devam ederdi. Kurban kesmek �slami vecibelerden oldu�u için

Zilhicce ay� yakla��nca hâne sahibi kendisine, haremi, evladlar� ile gelin ve damat gibi

yak�n akrabas�na, merhum olan peder ve validesine ve yine vefat etmi� zevce ve

evlatlar�na birer koyun al�rd�. Bu koyunlar üç-be� gün evin ah�r bölümünün bahçesinde

beslenirdi. Konak için koyun al�nd��� gibi ev sahibinin konak d���nda k�zlar� damadlar�

ve torunlar�, kay�npeder ve validesi, karde�leri ve eni�teleri varsa onlara da ayr� ayr�

kurbanl�klar al�p gönderilirdi. O�lu ya da k�z� evlenecekse dü�ün yap�lmam��sa gelin ve

damada bayramdan bir gün önce koç al�n�r, y�kan�r, taran�r, boynuzlar� sar� alt�n

varakla süslenir, tüylerinin üç be� yerine kurdele ba�lan�r ve evlerine gönderilirdi.

Ertesi gün bayram oldu�u için hâne sahibi padi�ah ile muayede resmine dahil ise sabah

oraya gider de�ilse evin erkekleriyle civar camilerden birinde bayram namaz�n� k�larak

evine dönerdi. Namazdan sonra ev sahibi do�ruca bahçeye geçerek kurban� ya bizzat

keser ya da vekaleten birine kestirirdi. �lk kesilen kurban�n kan�ndan evin en küçük

çocu�unun aln�na bir miktar sürülmesi ve o hayvan�n postunun tekkeye gönderilmesi

âdetti. Kurbanlar�n hepsinin kesilmesinden sonra hâne sahibi �ükran�n� ifade etmek için

iki rekat �ükür namaz� k�lard�. Daha sonra ev halk� ile bayramla�ma ba�lard�. Hâne

sahibine et suyuna pirinç çorbas�, kendi kurban�n� böbre�inden yap�lm�� külbast�, et

suyu ile güveçte pi�irilmi� pilav ve ho�aftan ibaret bir yemek verilirdi. Sonra kurban

etleri üçe pay edilir, birinci k�s�m evde al�konur, di�er ikisi medreselerdeki talebelere ve

karakoldaki askerlere, dul ve kimsesizlere ve kap�ya gelen tüm fakirlere da��t�l�rd�.

Daha sonra misafirler gelmeye ba�lard�. Gelen misafirlere et ve mideyi düzeltmek için

de turunç reçeli ikram edilirdi. O gün misafirler geldikçe, onlar�n geldi�ini haber

vermek için nöbetçi a�a di�er a�ay� haberdar eder, vüzera ve büyük ricalden olanlar�

kahya efendi inerek kar��lar ve di�erlerini a�alar kar��lay�p hâne sahibinin odas�na

götürürlerdi. Hâne sahibinin odas�na giren ki�ilere hâne sahibinin emrine göre çubuk ve

kahve verilirdi. Dönü�lerinde hâne sahibi derecelerine göre baz�lar�n� oda kap�s�na

di�erlerini merdiven ba��na kadar u�urlar, baz�lar�n� da yaln�z aya�a kalkarak taltif

ederdi. Bayram tebriki için gelen vezirler ve büyük devlet adamlar� orta bah�i�i ad�yla

24

para b�rak�rlar, bu paralar orta sand��� denen bir çekmece de al� konur, sonra da a�alar�n

âdetlerine göre e�it olarak bölü�türülürdü.47

Ramazan ve Kurban bayramlar� çocuklar�n en çok e�lendikleri, ne�elendikleri

günlerdi. Ramazan gecelerinde hayale gidebilmek, çar��larda gezip istedi�ini almak,

arkada�lar�yla e�lenmek ve bayram harçl��� almak çocuklar için anlat�lmaz bir mutluluk

kayna��yd�. Çocuklar bayram�n ikinci günü bayramlarda toplanarak e�lendikleri yerlere

giderlerdi. Her iki bayramda da �stanbul’un çe�itli semtlerinde Fatih Camii avlusu,

Unkapan� ve Cinci meydan�, Davudpa�a, E�rikap� ve di�er yerlerde çocuklar�n

e�lenmeleri için sallanmak üzere be�ikler dönme dolaplar ve atl� kar�ncalar (atl�

karacalar) kurulurdu. Beyaz�t, Fatih, Bahçekap�s� ve Aksaray’da erkek çocuklar� için

k�rm�z� ba�l�k ve yamç�larla süslenmi� kira bargirleri ve merkepleri ile merkep ko�ulu

çekçek arabalar�, k�z çocuklar� için öküz ya da di�er hayvanlar ko�ulmu�, etraf� aç�k

tepesine k�rm�z� ihram örtülmü� arabalar haz�r dururdu. Yine buralarda çocuklar için

ku� lokumu, horoz �ekerleri ve ç�ng�rdak �ekerleri, simitler ve çalabora denen �erbetler

sat�l�rd�. Yine çocuklar�n oynamas� için düdükler defler ve çevirdikçe c�z�rt�l� sesler

ç�karan kaynana z�r�lt�s� ve di�er pek çok oyuncak çocuklar�n geli�ini beklerdi.48

2. Saray ve Çevresindeki Faaliyetler

a. Mevlid Alay�

Osmanl� te�rifat�nda, Hz. Peygamber’in do�um günü olan 12 Rebiülevvel’de

düzenlenen törenlere “Mevlid Törenleri” denirdi. Bu törenler Kanuni Sultan Süleyman

(1495-1566) döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya ba�lam�� ve III. Murat

(1546-1594) zaman�nda tamamen resmile�mi�tir.

Mevlid törenleri saray, konak ve evlerde yap�lanlarla padi�ah�n kat�ld��� mevlid

alay� denilen merasim yürüyü�ünün ard�ndan bir selatin camisinde yap�lanlar olarak iki

grupta ele al�nabilir. Osmanl� te�rifat�nda padi�ah�n, merasim erkan� ve muhaf�zlar�n�n

kat�l�m�yla saraydan belli bir güzergah� takip ederek ba�ka bir yere gidi� geli�ini ifade

etmek için “alay” kelimesi kullan�ld���ndan, mevlid okunacak camiye gidip gelmesi de

47 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 264-266. 48 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 267-269.

25

“mevlid alay�” olarak adland�r�l�yordu. Zamanla bu tabir daha geni� anlamda

kullan�larak 12 Rebiülevvel’de sarayda ve camide yap�lan törenlerin tamam�n�

kapsam�na alm��t�r.

Topkap� Saray�’ndaki törenler A�alar Camii ve Çinili Kö�k’te, sonraki y�llarda

ise ba�ta Sultan Ahmet Camii olmak üzere Eminönü Valide Sultan, Eyüp Sultan,

Beyaz�t, Nusretiye ve Y�ld�z Camiiler’inde gerçekle�tirilmi�tir. Mevlid gününden önce

protokole dahil devlet adamlar�na davetiyeler gönderilir, ne zaman hangi camide

bulunacaklar� bildirilerek davetlilerin tören k�yafetleriyle belirtilen camide bulunmalar�

sa�lan�rd�.49

Padi�ah�n mahfel-i hümayuna gelmesi cemaate özel bir i�aretle bildirilince,

cemaat hep birden aya�a kalkar ve yine i�aret üzerine otururlard�. Mevlidin okunup

bitmesinden sonra padi�ah vükelaya, kürsi �eyhlerine, mevlidhânlara, müezzinlere ve

di�er gerekenlere h�l’atlar giydirir, �eker ve �erbetler da��t�l�rd�. Bu merasim, her sene

Mekke-i Mükerreme emiri taraf�ndan sadakat�n� bildiren mektubun reis-ül küttap

taraf�ndan padi�aha verilmesiyle devam ederdi. Mektup özel merasimle aç�larak okunur

ve merasim emir taraf�ndan gönderilen nefis hurmalar�n camide bulunanlara

da��t�lmas�yla son bulurdu.50

Sarayda veya padi�ah�n kat�l�m�yla camide büyük törenlerle okutulan

mevlidlerden ba�ka, hemen her devlet adam�n�n ve zenginin kona��nda, camilerde,

mescidlerde ve halktan kimselerin evlerinde de mevlidler okutulurdu.

Mevlidler daima geceleri okundu�u için konaklardaki mevlidlere davetiyelerle

davet edilen misafirlere mükellef yemekler haz�rlan�r, sofralar kurulurdu. Ev halk�yla

misafirlere yetecek say�da renkli ka��t külahlar içinde elvan �ekerleri haz�rlan�rd�.

Ak�ama do�ru avizeler ve billur kandiller yak�l�r, gelen davetlilere önce kahve ve

çubuk, ard�ndan da yemek ikram�nda bulunulurdu. Yats� namaz� cemaatle k�l�nd�ktan

sonra ev sahibi ve misafirler haz�rlanan �ilteler üzerine, mevlidhân rahlenin önündeki

mindere, tev�ihhânlar da yar�m daire halinde onun önüne otururlard�. Ev halk� ve

49 Mehmet �eker, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 479. 50Ali Seydi Bey, Te�rifat ve Te�kilat�m�z, n�r. Niyazi Ahmet Bano�lu, �stanbul, ts., s. 152.

26

han�mlar da yerlerini al�r, buhurdanlar yak�l�r ve mevlid-i �erif okunmaya ba�lan�rd�.

Ara verilen yerlerde de tev�ihhânlar na’t-� �erif ve ilâhiler okurlard�. Mevlidde s�ra Hz.

Peygamber’in do�um an�na gelince aya�a kalk�l�r ve salat ü selam getirilerek

oturulurdu. Bundan sonra kona��n hizmetinde bulunanlar gümü� gülabdanlardan

dinleyenlerin ellerine gül suyu serper ve önlerine ba�lad�klar� elvan futalar içindeki

�eker külahlar�n� da��t�rlard�. Kapakl� elmast�ra� bardaklarla �erbet ikram�n�n ard�ndan

mevlidin okunmas� bitince kahve ve çubuklar içilirdi. Mevlidhânlara ve tev�ihhânlara

at�yyeler hediye edilirdi. Ayr�ca mevlidhâna s�rma ba�l� bir çevre ile mintanl�k kuma�

da verilirdi.51

b. Surre Alaylar�

Padi�ah�n Haremeyn-i Muhteremeyn ahalisine gönderdi�i surreler için

mükellef alaylar düzenlenirdi. Asl� surre-i zer olan alt�n kesecikleridir. Surre-i zer

Haremeyn-i Muhteremeyn (Mekke Medine) halk�na da��t�lmak üzere padi�ah�n resmen

gönderdi�i içi alt�nla doldurulmu� keselerdir. Emanetler Berat gecesinden önceki günün

sabah�ndan yola ç�kard�. �çi alt�nla doldurulmu� ve padi�ah�n mührü ile mühürlenmi�

keselere inci püsküllü alt�n zincirli kandiller, ask�lar, alemler ve levhalar gibi de�eri

pahaca fazla olan hediyeler de ilave edilirdi. Surre alaylar�n�n ba��nda Surre emini

denilen �urefadan bir zat bulunur, gönderilen bütün k�ymetli hediyeler bu ki�iye teslim

edilirdi. Sultan II. Abdulhamit zaman�na kadar devam etmi� olan Surre-i Humayun

alaylar�nda son Surre Emini f�k�h ve hadis âlimi Tireli Hac� Kamil Efendi’dir.52

c. Ramazan Hilalinin Görülmesi

Osmanl� devrinde Ramazan�n birinci gününün ba�lamas� büyük önem

ta��maktayd�. Bunun için ay� gözle seçilemeyecek derecede bir hilal halinde görmek

�artt�. Ramazan ay�n�n ba�lamas� meselesiyle �stanbul kad�l��� me�gul olurdu. Ramazan

olmas� beklenen ak�am �stanbul kad�s� ile maiyetindeki memurlar �eyhülislâm

dairesinde bulunurdu. O ak�am için kad� davetli ricale ve büyük rütbeli memurlara

mükemmel bir ziyafet verirdi.

51 Mehmet �eker, a.g.m., s. 479-480. 52 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2889.

27

�stanbul’da hilalin görülmesi mümkün olan yerler Bayezid Yang�n Kulesi,

Süleymaniye, Fatih, Cerrahpa�a, Sultan Selim ve Edirnekap� Camiileri'nin

minareleridir. Buralardan Ramazan ay� takip edilir; gönderilen memurlar, cami

görevlileri ve di�er merakl�lardan Ramazan ay�n� gören iki ki�i kad�n�n huzuruna

ç�kard�. Bunlar Ramazan ay�n� gördüklerine �ehâdet ederlerdi. Bu esnada Fetvahâne’nin

büyük kap�s� usulen kapan�r ve al�nan mahkeme ilam� sicil defterine kaydedilirdi. Bu

ilam kad� taraf�ndan mühürlendikten sonra kap�n�n aç�lmas�na izin verilirdi.

E�er hilali görmek �aban ay�n�n yirmi dokuzunda mümkün olursa, ertesi gün

Ramazan olarak ilan edilirdi. Ramazan hilalinin görülmesi söz konusu olmazsa �aban

otuz gün say�l�r ve daha sonraki gün Ramazan’�n ilk günü olarak kabul edilirdi.53

d. �ftarlar

Padi�ahlar�n saraylar�nda askerî ve mülkî erkana, büyük memurlara, naz�rlara

her Ramazan iftar verilirdi. Sultan Hamid (1842-1918) zaman�nda bu iftarlar terk

edilmemi� ve gidenler ayr�ca çil çil alt�nlarla gönderilmi�ti. Sadrazam, �eyhülislâm ve

vükelan�n konaklar�nda da resmi ve özel iftar yemekleri haz�rlan�rd�. Ayr�ca Topkap�

Saray�’nda Enderun-� Hümayun iftar� da bir zamanlar me�hur olmu�tur. Bu iftarlar�

Bal�khâne Nâz�r� Ali R�za Bey �öyle anlat�r:

“Ramazan’�n on be�inci günü H�rka-i Saadet ziyareti merasimi dolay�s�yla mukaddes emanetler aç�l�r. Ziyarete gidenler Enderun iftar�nda bulunurlar, rical-i ilmiye, mülkiye ve askeriye, naz�rlar, büyük zevat bu merasimde haz�r bulunurlar. Bu iftarlar�n güzel sürprizlerinden biri de Enderun tarihini yazan ve Enderun’dan yeti�en Ahmet Ata Bey’in her seferde bulunmas�d�r. Saray� dola�arak tarihi hat�ralar� mahallerinde yad ettikten sonra vakit bir hayli ilerler ve iftar vakti de yakla��r. H�rka-i Saadet dairesinde toplan�l�r. Herkes evrad-ü ezkar ile me�guldür. Top at�l�nca ezan okunur, herkes orucu orada zemzemle bozar, ak�am namazlar� k�l�n�r. Sonra hazine kethüdas� dairesine gidilerek iftar edilir ve yemek yenir. Yemekler çok mutenad�r. Enderun a�alar�n�n her biri bir nevi tatl� ve yemek pi�irmede mahirdirler. Meyve �ekerlerinin enva�n� yaparlar. Enderun

53 Süheyl Ünver, “Ramazan Medeniyyeti”, s. 22-23.

28

yumurtas�, sütlü Frenk arpas� a�ûresi, kaymakl� meyve tatl�s� her tarafta söylenir. Velhas�l salatalar�na kadar her �eyi nefis yaparlar.”54

Sultan �kinci Mahmud (1786-1839)’un k�z� Adile Sultan (1825-1898)’�n

saray�, Ramazanlarda misafirlerle dolmas� ve benzeri saraylarda görülmeyen ihti�am�yla

me�hur oldu�u belirtilir. Yemekler mücevherli sahanlarla, alt�n tabaklarla verilir ve

Ramazan�n ilk iftar�na Osmanl� Hânedan�’ndan bütün sultanlar gelirdi.

Emektar sarayl� kad�nlar�n en me�hurlar� iç mutfa�a sokulur, ince ve nadide

yemekler haz�rlatt�r�l�rd�. Emir dolmalar, piliçli muluhiyyeler, kaymakl� tepsi börekleri

ve benzeri yemekler hep haremde yap�l�rd�. Adile Sultan�n babadan kalma bir ho�afç�s�

ve reçelcisi de vard�. Oruç zemzemle aç�l�r, müezzinler hemen kamet getirir, imam

yerine gider, ak�am namaz� ba�lard�. Teravih namaz� k�l�nd�ktan sonra ise gümü�

tepsiler içindeki billur kadehlerle �erbetler, �uruplar ikram edilir, di� kiralar� verilirdi.55

Ramazanlarda Sultan �kinci Hamid’in k�zlar�n�n saraylar� fazlas�yla kalabal�k

olurdu. Haremde selaml�kta say�s�z sofra kurulur, mutfaklar�n yan�ndaki büyük bir

odada da fukaraya iftar ve di� kiralar� verilirdi.

Sultan Hamid’in büyük k�z� Zekiye Sultan’�n saray�nda fukara-i ekâbire di�

kiralar� ve hediyeler verilmesinden dolay� buradaki kalabal�k ne�eli ve samimi

olmaktayd�. M�s�r Hidivinin validesi s�k s�k Zekiye Sultan’a iftara gelir ve sultanla

beraber yemek yerdi. Teravihten sonra haremde iç e�lenceler ba�lar, oyunlar oynan�r,

�ark�lar söylenirdi. Zekiye Sultan’�n Ramazanlarda hediye ve nakit olarak da��tt��� di�

kiralar� miktar� 2500 alt�n� geçerdi. 56

e. Kandil Yakmak

Mevlid, Regâib, Mi’rac ve Berat gecelerine kandil gecesi denmesinin sebebi,

bu gecelerde minarelerin kandillerle süslenmi� olmas�ndand�r.

II. Sultan Selim’in (1524-1594) mübârek gecelerde minarelerde kandil

yakt�rmas�ndan sonra o�lu III. Murat (1546-1594), babas�n�n bu faaliyetini kanun haline

54 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 58-59. 55 Ahmet Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul,1948, s. 161-162. 56 Ahmet Mümtaz, a.g.e., s. 165-167.

29

getirmi�tir. Torunu I. Ahmet (1590-1617) de bu kanunu teyit eden fermanlar ç�karm��

ve kendi camini yapt�r�rken kandiller ve mahyalar vakfetmi�tir. III. Ahmet de Ramazan

geceleri yak�p bayram geceleri söndürülen minare kandillerinin bayramlarda da

yak�lmas�n� emretmi�tir.57

Evliya Çelebi IV. Murat (1612-1640) zaman�nda Süleymaniye Camii’nin

içinde mübârek gecelerde 22 bin kandil ve binlerce avize yand���n� söylemektedir.

Sultanahmet Camii’nde de mübârek gecelerde on iki bin kandil yak�ld���, minarelerin

her birinin nurdan bir servi gibi firuzan oldu�u kay�tl�d�r.58

Süheyl Ünver ya�ad��� Ramazanlar� anlat�rken Ramazan’�n yakla�mas�yla

birlikte Vak�flar �daresi’nin camilere kandil ya�lar�, balmumlar� da��tt�klar�n�

anlatmaktad�r.

Kandiller bazen Ramazan’�n ilan�nda da kullan�lm��t�r. Ramazan’�n ilan�yla

birlikte mahyac�ba�� Süleymaniye Camii’nde haz�r bekleyen kandilcilere haber verirdi.

Buradan da di�er minareler görerek kandillerini yakarlard�. Böylelikle mahalle

aralar�nda çocuklar�n pe�ine tak�ld��� davullarla, bekçiler taraf�ndan yar�n Ramazan

olaca�� halka haber verilmi� olurdu.59

f. Kaftan Giydirmek

Kadir gecelerinde uygulanan, minarelere kandillerden kaftan geçirmek âdeti

vard�. Bu uygulama tek minareli camilerde yap�l�rd�. �stanbul’un yedinci tepesi

üzerindeki Bekirpa�a, Davutpa�a ve Kocamustafapa�a Camiileri minarelerini yaln�z

kadir gecelerinde kandillerle kaftan giydirerek donat�rlard�.60

57Dervi� Ramazano�lu, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, Tarih Hazinesi, �stanbul, 1951, sy.8, s. 408. 58Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, I, 151, 219; Dervi� Ramazano�lu, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, s. 408’den naklen. 59 Süheyl Ünver, �stanbul Risaleleri, �stanbul, 1995, s. 53. 60 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 53.

30

g. Mahya

Ramazanlar�n özelliklerinden birisi de minarelerin mahyalarla süslenmi�,

bezenmi� olmas�d�r.

Tahsin Öz, Yabanc� bir seyyah�n minarelerdeki mahyalar� görerek etkilendi�ini

ve �u cümleleri söyledi�ini belirtmektedir:

“Dünya yüzünde sevilme�e ve say�lma�a lay�k Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile yaln�z �u gökten y�ld�zlar� toplay�p minareler aralar�nda yaz� yazmay� ak�l etmeleri ve bunda muvaffak olmalar�, onlar�n medeniyette ne kadar ilerde olduklar�n�n bir ifadesidir.”61

Osmanl� devrinde �stanbul minarelerinde kandilin ne vakit yand��� hakk�nda

çe�itli rivâyetler vard�r. Ata Tarihi’nde II. Sultan Selim (1524-1594) zaman�nda Regâib

ve Berat gibi gecelerde minarelerin kandil ile süslendikleri kay�tl�d�r. 62

Süheyl Ünver’in belirtti�ine göre, Ramazan’da minarelerin mahyalarla

süslenmesi, XVI. as�rda ba�lam��t�r. 1614’de Fatih Camii müezzinlerinden Kefeli Hattat

Haf�z Ahmed iki minare aras�nda ortas� yaz�l� sanatkarane bir çevre i�ler ve genç

padi�ah I. Sultan Ahmed (1590-1617)’e hediye eder. I. Sultan Ahmed bunu çok be�enir

ve Ramazan gecelerinde minareler aras�nda mahya kurulmas�n� ister. Böylelikle ilk

mahya 1617’de yeni yap�lan Sultan Ahmed Camii’nde kurulur.63

Ramazan geceleri kandil yakma gelene�i �slam dünyas�nda yayg�nken, mahya,

sadece �stanbul’a özgü bir gece gösterisi �eklinde gerçekle�mi�tir.64

Mahyac�lar�n Ramazan’�n ilk on be� günü yaz�larla, son on be� günü de

resimlerle mahyalar kurduklar� bilinmektedir. Arap harfleriyle mahya yaz�lar� “Ya �ehr-

i Ramazan”, “Ma�allah”, “Elhamdülillah”, “Ya Rahman”, “Ya Kerim”, “Allah”,

“�efaat” vb. tek ya da iki sözcükten olu�maktayd�. Resimli mahyalar haz�rlan�rken de

61Süheyl Ünver, a.g.e., s. 43. 62 Dervi� Karamano�lu, a.g.m., s. 407. 63 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 44. 64 Necdet Sakao�lu ve Nuri Akbay�r, �stanbul’da Binbir Gün Binbir Gece, �stanbul,1999,s.133.

31

“K�z Kulesi”, “cami”, “kö�k”, “gemi”, “ay y�ld�z”, “f�sk�ye”, “gül”,”lale” vb. tercih

edilmekteydi.

Tek minareli camilerde ise mahya kurulamad���ndan, minarenin �erefesinden

avludaki revak sütunlar�na halat gerilerek halkalarla ikinci bir ipe ba�lanan kandiller

halat�n üzerinde a�a��ya do�ru kayd�r�larak bir tür y�ld�z kaymas� gösterisi yap�l�r ve

buna “kandil uçurtma” denilirdi. Çocuklar, teravihten sonra yap�lan bu gösteriyi

izlemeyi çok sevdiklerinden hevesle camiye giderlerdi.65 Seyirciler de kandil

kutusunun bir taraf�na �eker veya kurabiye gibi �eyler koyup uçurtmac�ya hediye

gönderirlerdi.66

Minarelerin aras�na mahya kurulmas�n�n yan� s�ra camilere “iç mahya”

kuruldu�u da olmu�tur. Bu camiler Süleymaniye, Nuruosmaniye, Sultanahmet gibi

camilerdir. Ancak d�� mahya kurulmayan tek minareli camilere de iç mahya

kurulmu�tur. Süheyl Ünver bu camilere örnek olarak Hekimo�lu Alipa�a Camii’ni

gösterir ve devam�nda �öyle der:

“Eski Ramazanlarda camilerin baz� kubbe tabakalar� etraf�nda da kandiller yak�l�rd�. Bunlar ortadaki top kandillerle bir zamanda yak�lmaya ba�lan�rd�. Nitekim vaktiyle Ayasofya’da kandil zaman�nda bunlar�n yan���n� görmek çocuklar için büyük bir e�lence ve meserrete bais olurdu.”67

h. Huzur Dersleri

Ramazan ay�nda, sarayda ve padi�ah huzurunda yap�lan, bir müderris ve sekiz

kadar da muhatab�n kat�l�m�yla gerçekle�en münazaral� dersler “huzur dersleri” olarak

adland�r�lm��t�r.

Bu dersleri III. Sultan Mustafa (1717-1774) esasland�rm�� ve O’nun zaman�nda

“Huzur” denen bir müderrisle be� muhatap bulunmas� usul haline gelmi�tir. Daha sonra

muhataplar�n say�s� artm��t�r. Huzur dersleri Ramazan’�n birinci günü ba�lar ve

sekizinci günü son bulurdu. II. Sultan Abdülhamid (1842-1918) bu usulü de�i�tirip

65 Necdet Sakao�lu ve Nuri Akbayar, a.g.e., s. 135. 66 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 52-53. ; Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s.92. 67 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 54.

32

sekiz dersin her birini istedi�i gün yapt�rtm��t�r.68 Bu sekiz huzur dersinin her birine

“meclis” ad� verilirdi.69

Dersi aç�klay�p sunan “mukarrir” ve say�lar� yedi ile on be� aras�nda de�i�en

ve mukarrire soru sorarak fikir al��veri�inin cereyan�n� sa�layan “muhatap”lar, her

derste de�i�iklik arz ederdi. Bu mukarrir ve muhataplar devrin ileri gelen âlimleri

aras�ndan �eyhülislâml�k makam�nca geçici olarak seçilirdi.

Bu dersleri padi�ah�n d���nda �ehzadeler, baz� vezirler, ileri gelen devlet

adamlar� ve yüce ki�iler de takip ederlerdi. Bunlara ilaveten harem halk�n�n da kafes

arkas�ndan dersleri izledikleri olurdu.

Herkes yerini ald�ktan ve mukarrir kürsüye geçip muhataplar da k�dem s�ras�na

göre mukarririn kar��s�ndaki minderlere kitaplar� ile oturduktan sonra, padi�ah�n “ba�la”

i�areti ile mukarrir o günkü dersi aç�klard�. Muhataplar da not al�rlar ve takririn

bitmesinden sonra, o konu hakk�ndaki görü�lerini ve sorular�n� mukarrire sunarlard�.

Mukarririn cevap vermesiyle de o devrin en seviyeli ilmi müzakeresi ba�lam�� olurdu.

Çok hararetle gerçekle�en müzakereler padi�ah�n “kafi” i�areti ile son bulur, mukarrir

taraf�ndan yap�lan duadan sonra, padi�ah derse kat�lan âlimleri tebrik eder ve ihsanlarda

bulunurdu.

Bu derslerde takip edilen kitaplar, tefsire dair yaz�lm�� muteber eserlerdi.

Bilhassa Beyzâvî Tefsiri takip edilirdi. Görü�meler �eyhülislâml�k taraf�ndan 2-3 ay

önceden belirlenen sûrenin tefsiri etraf�nda gerçekle�irdi.

Padi�ahlar, dersler esnas�nda söz konusu olan ilmi konularda bilgi sahibi

olduklar� gibi, âlimlerin ilmi seviye ve davran��lar� hakk�nda da bilgi sahibi

olmaktayd�lar. �ehzadeler, yeti�me ça�lar�nda bu dersler sayesinde pek çok ilmi

meseleye ve �slami âdâba â�ina olma imkân�n� elde etmi�lerdir. Ayr�ca kar��l�kl� soru

68 Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s. 217-218; Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 29. 69 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 29; Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s.95-96.

33

cevap �eklinde devam eden müzakereler s�ras�nda, tek �ahs�n ara�t�rmas�yla

ula��lamayacak bir hayli farkl� görü�e 2-3 saatlik ders s�ras�nda muttali olunurdu.70

�. H�rka-i �erif Ziyareti

Her y�l Ramazan ay�n�n on be�inde H�rka-i �erif ziyareti yap�l�rd�. Ziyaretten

bir gün önce vezirlere kethüda bey taraf�ndan tezkireler yaz�l�p gönderilirdi.

�eyhülislam�n gönderdi�i defter gere�ince �stanbul kad�s�na, ulemaya, nakibüle�rafa ve

selatin �eyhlerine tezkireler yaz�l�rd�. Çavu�ba�� a�a taraf�ndan da yeniçeri a�as�,

defterdar, sipahi ve silahtar a�alar�, cebeci, topçu ve arabac�ba�� a�alara tezkireler

yaz�l�rd�. Bütün bu tezkireler divan-� hümayun çavu�lar� ile gönderilirdi. Haremeyn

müfetti�i, muhasebecisi ve �ehr- emini efendilere de haber verilirdi.

Ziyaret günü sözü edilen devlet adamlar� ö�le namaz�n� k�ld�ktan sonra bâbü’s-

saâde önüne gelerek sadrazam�n gelmesini beklerlerdi. Sadrazam maiyetini ve

�eyhülislam� alarak Topkap� Saray�’na gelirdi. Bundan sonra mevki ve rütbe s�ras�na

göre bütün toplananlar bâbü’s-saâde’den girerek H�rka-i �erif odas�na gelirlerdi. Birinci

ve ikinci imam efendiler H�rka-i �erif’in kondu�u sand���n önünde oturarak Kur’an

okurlard�. Daha sonra padi�ah kendisi sand��� açar ve H�rka-� �erif’e yüz sürülmesine

izin verirdi. �lk kez sadrazam yüzünü sürer, yüz sürme i�lemi devlet adamlar�n�n

rütbelerine göre s�ra ile yap�l�rd�. Valide sultan�n kethüdas� ve rikab a�alar� da

ziyaretlerini yapt�ktan sonra padi�ah dönü� için izin verirdi. 71

j. Kadir Alay�

Padi�ahlar Kadir gecesinde yats� ve teravih namazlar�n� ve Kadir namaz� olarak

rivâyet edilen tesbih namaz�n�, selâtin camilerinden birinde halkla beraber k�larlard�.

Padi�ahlar�n Kadir gecesini halkla beraber ihya etme istekleri, Osmanl� te�rifat�nda

padi�ah ve saray halk� ile devlet erkan�n�n iftardan sonra kadir kutlamalar�n�n yap�laca��

camiye giderken geçece�i güzergahta “kadir alay�” ad�yla bir merasim düzenlenmesine

sebep olmu�tur. Merasim gere�ince alay�n�n geçece�i yollar önceden tamir edilerek,

70Osman Öztürk,“Ramazan�n Getirdi�i Huzur: Huzur Dersleri”, �slam Dergisi, �stanbul, 1984, s.56-57. 71 Mehmed Esad Efendi, Osmanl�larda Töre ve Törenler, sad. Yavuz Ercan, Tercüman 1000 Temel Eser , �stanbul, 1979, s.30-32.

34

fenerler, çark�felekler, kandiller ve me�alelerle donat�larak ayd�nlat�l�r, binalar

boyat�l�rd�. Güzergah�n uygun yerlerinde halk�n alay� rahatça görmesi için de yerler

düzenlenir, özellikle harem sakinleri ve diplomatlar için yerler ayr�l�rd�.

Kadir gecesini kutlama merasimleri fetihten itibaren önceleri Ayasofya

Camii’nde daha sonralar� ise padi�ah�n iste�ine göre belirlenen bir selâtin camisinde

yap�lmaktayd�. XVI. yüzy�ldan itibaren gerçekle�tirildi�i belirtilen bu kutlamalarda

hünkar imam� ve müezzinleri de törenlerin yap�ld��� camide halk�n kar��s�na

ç�kmaktayd�lar. Büyük kalabal�klar�n kat�l�m�yla gerçekle�en bu merasimler güzel sesli

imamlar taraf�ndan her rekat� farkl� bir makamda k�ld�r�lan teravih ve kadir namazlar�,

müezzinlerin cumhur müezzinli�i tarz�yla ve rekat aralar�nda okuduklar� elveda

nakaratl� Ramazan ve Kadir gecesi ilâhileriyle görkemli bir mûsiki ziyafetine

dönü�mekteydi.72

k. Bayram Merasimleri

Padi�ahlar âdet gere�i bayram�n birinci günü sabah namaz�n� H�rka-i saâdet

dairesinde k�lar, darüssaade a�as� ile silahtar a�a ve sair padi�ah yak�nlar�

bayramla�may� burada yaparlard�. Bundan sonra önceleri padi�ahlar Revan kasr�, saray

odas� yani padi�ahlar�n sar�klar�n�n haz�rland��� odaya gider, saltanat elbisesini orada

giyerlerdi. Bu s�rada saray imamlar� ile hekimba�� da padi�ah�n bayram�n� orada tebrik

ederlerdi. Bu arada Hünkar taht� süslenerek babussaade önüne konurdu. O zamana

kadar Ayasofya Camii’nde namaz� k�lm�� olan ve te�rifata kat�lacak kimseler Kubbealt�

denilen ve vukelan�n toplant� yeri olan yerde toplanm�� olurlard�. Merasim vakti

gelince padi�ah arz odas�na gelir ve biraz orada dinlenirdi. O s�rada merasimin sonuna

kadar kesmemek üzere mehter tak�m� çalmaya ba�lard�. Daha sonra padi�ah taht�na

otururdu. Nakibül e�raf yani peygamberi soyundan gelenler aras�ndan seçilmi� biri dua

ile bayram merasimini açard�. Bu esnada padi�ah alk��lan�r, s�hhat ve ömür temenni

edilirdi. Padi�ah�n yan�ndaki kimseler rütbe ve derecelerine göre s�ralan�r ve tebrik

72 Mustafa Uzun, “Kadir Gecesi” (Edebiyat ve Sosyal Hayat), D�A, �stanbul, 2001, XXIV, s. 126.

35

merasimi ba�lard�. Bayram tebrikle�mesi usulüne uygun olarak sona erdikten sonra

padi�ah haremine çekilirdi.73

Baz� bayramlarda padi�ahlar�n halka aç�k büyük �enlikler düzenlettirdikleri de

olmu�tur. Bu bayram �enliklerinden biri, Sultan Abdülaziz(1830-1876)’in 1866

y�l�ndaki kurban bayram�nda düzenlettirdi�i �enliktir. Haliç’te, Galata Köprüsü ve

Sarayburnu’nda düzenlenen gösterilerde �stanbul esnaf� çe�itli hünerler göstermi�, orta

oyuncular�, hayalbazlar ve meddahlar halk� e�lendirmi�ler, özellikle güre�çiler bu

�enlikte önemli yer tutmu�tur.

XV. yüzy�ldan itibaren �enlikler belli bir protokol ve program düzeni içinde

gerçekle�tirilirdi. Bayramlarda ö�leden önce bayramla�ma, ikram, pi�ke�lerin

da��t�lmas� ve yemekle geçer, ö�leden sonra da gösteriler yap�l�rd�. Bu gösterilerde

cambaz, gözba�c�, esnaf oyunlar�, dramatik oyunlar ve sportif oyunlar yer al�rd�.74

Kurban bayramlar�nda ise padi�ah için dokuz ba� kurban kesmek âdeti vard�.

Bunlar�n ikisi arefe günü ak�am� Topkap� saray�nda kesilip hangi medreseye adanm��sa

oraya gönderilirdi. Di�er yedisi ise bayram�n birinci günü sabah� padi�ah�n merasimden

saraya dönü�ünde binek ta�� önünde arabadan ya da attan ini�lerinde merasim ile

kesilirdi. Padi�ah binek ta��na indi�inde orada bulunan hazine kethüdas� yan�nda

getirdi�i kurban duas�n� padi�aha gösterir ve bir memura verip, okuttururdu. Yine

kethüda yan�nda getirdi�i, içinde üç süslü b�çak bulunan kadife mahfazay� padi�aha

gösterir, padi�ah bunlardan birini alarak kurbanlar� kesecek kimseye verirdi. Bundan

sonra padi�ah dairesine gider ve kurbanlar kesilip da��t�l�rd�.75

l. Bayram Alay�

Bayram namazlar�n� k�lmak için padi�ahlar�n saraydan camiye gidi�leri ve

dönü�leri s�ras�nda yap�lan merasimlere bayram alay� denirdi.

Gidece�i camiyi bayramdan önce padi�ah�n kendisi belirlerdi. Bu da genellikle

ya Ayasofya ya da Sultanahmet Camii olurdu. 73 Ali Seydi Bey, a.g.e., s. 29-31. 74 Özdemir Nutku, “Bayram Alay�”, D�A, �stanbul, 1992, V, s. 264. 75 Ali Seydi Bey,a.g.e., s.35-36.

36

Bayram sabah� sadrazam ve vezirler Ortakap� içine serilen hal�lara oturup

padi�ah�n haremden ç�kmas�n� beklerlerdi. Padi�ah gelip önceden süslenmi� ata binince

kap�c�ba��lar, çavu�ba��, mîr-i alem, çavu�lar ve rikâb-� hümâyun solaklar� d���ndaki

devlet ileri gelenleri de atlar�na binerek padi�aha refakat ederdi.

Saraydan ç�k�l�p camiye var�l�r, padi�ah cami avlusuna girince önden yeniçeri

a�as�, arkadan kap�c�ba��lar ko�arlar, binek ta��na geldi�inde padi�ah�n çizmeleri

ç�kart�larak özel bir pabuç giydirilirdi. At�ndan inince sadrazam diz çöküp yer öperek

kendisini kar��lar, Dîvân-� Hümâyun çavu�lar� alk�� tutarlard�. Padi�ah caminin mahfil-i

hümâyununda önceden serilmi� özel seccadesi üzerinde namaz�n� k�lard�.

Namaz bitince alay ayn� düzen içinde saraya dönerdi. Sadrazam da dahil

alaydakiler padi�ah� Ortakap�’ya kadar u�urlarlar ve bayram alay� da böylece son

bulurdu.76

76 Özdemir Nutku, a.g.m., s. 265-266.

37

II. BÖLÜM

Osmanl�’da Mübârek Gün ve Gecelerde Yap�lan Dinî Mûsiki Faaliyetleri

38

A. MUHARREM AYINDA MÛS�K�

Hicri takvimin ba�lang�c� say�lan Muharrem ay�, Hz. Âdem’in tevbesi, Hz.

Mûsâ’n�n Firavun’un elinden kurtu�u, Nuh tufan�n�n biti�i, Hz. �brâhim’in Nemrut

ate�inden kurtulu�u, Hz. Eyüb’ün �ifa bulu�u gibi olaylar�n bu aya rastlad���

dü�üncesinden dolay� müslümanlar taraf�ndan kutsal bir ay olarak kabul edilmektedir.

Ayr�ca Alevî ve Bekta�îler Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da

�ehid olmas� sebebiyle matem ay� kabul ettikleri Muharrem ay�na ayr� bir önem

vermektedir. Baz� kaynaklarda 10 Muharrem’de Nuh’un gemisinin tufandan sonra

karaya oturdu�unda mevcut erzakla “a�” denilen yeme�i pi�irdikleri ve yine Hz.

Hüseyin’in �ehid edilmesi ve Hz. Ali’ye hürmeten bu ay�n matem ay� kabul edilmesi

�eklinde iki ihtimal üzerinde durulmaktad�r.

�stanbul’da ya�ayan �ranl�lar’�n bu ay�n ilk on gününde Karacaahmet’te

bulunan tekkelerinde çe�itli ayinler yaparak onuncu gecede matem gecesi

düzenledikleri nakledilmektedir. Halk�n da Üsküdar’a ak�n ederek kat�ld��� bu

törenlerde, ak�am vakti yakla�t���nda yollara dökülen kalabal���n �ranl� hocalar�n

önderli�inde mersiyeler ve kasideler okuduklar� söylenmektedir.77 Muharrem’in

onunda �stanbul’da her tekkenin kendine has gelenekleri çerçevesinde mersiye

okuduklar� da belirtilmektedir.78

Dersaadet’ten �stanbul’a adl� eserde de 10 Muharrem’le ilgili geleneklerden

bahsedilen bölüme göre, Üsküdar’da Özbekler tekkesinde bu gün yakla�t���nda

haz�rl�klar ba�lard�. Tekkede bu günün ak�am�nda mersiye okunaca�� kulaktan kula�a

yay�l�rd�. Avlusunda Sümbül Efendi hazretlerinin türbesi bulunan Koca Mustafa Pa�a

Camii’nde ve Seyyid Ahmet Deresinde bulunan �ranl�lar mescidinde 10 Muharrem

günü vakit namaz�ndan sonra mersiye okuma âdeti bulunmaktayd�. Sümbülefendi’de

Yaz�c�zade’nin ünlü mersiyesi okunurdu.79

77 U�ur Gökta�, “Muharrem Âdetleri” , Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, V, �stanbul, 1994, s. 493. 78 Nuri Özcan, a.g.e., s. 36. 79 Nezih Uzel, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993, s. 137-138.

39

Eski dönemlerde Muharrem ay�nda Mersiyenin yan�nda Mevlid de

okunmu�tur. Hatta yak�n zamanlara kadar Anadolu’da bu gelene�in sürdü�ü ve

Mevlid okutulup a�ûre pi�irildi�i çe�itli kaynaklarda geçmektedir.80

1. Muharremiyye

Muharremiyye, Türk edebiyat�nda Kerbelâ Olay�’n� anlatan mersiyelerle, bu

mersiyelerin bestelenmi� �ekillerine denilmektedir.81 Muharremiyyeler, Hz. Hüseyin

ile ailesi ve taraftarlar�ndan yetmi�e yak�n ki�inin 10 Muharrem’de Emevî halifesi

Yezîd kuvvetleri taraf�ndan Kerbelâ’da �ehid edilmesine duyulan üzüntünün ifadesi

ve Ehl-i beyt sevgisinin kalplere ikame edilmesi amac�yla yaz�lm��t�r. Hz. Ali, Hasan

ve Hüseyin sevgisini dile getiren manzumeler de bunlar aras�nda say�lm��t�r. Bu

manzumelerin ilâhi veya tev�ih formuyla bestelenmi� �ekilleri de muharremiyye

ilâhileri veya muharremiyye olarak adland�r�l�r.

Baz� �iî kaynaklar�nda Hz. Hüseyin’e yap�lan zulümleri hat�rlay�p

a�layanlar�n cennete girece�ine dair rivâyetler kaydedilmektedir. Ayr�ca bu zulme

a�layanlar� taklit ederek a�lar görünen kimselerin de mükafatland�r�laca�� inanc�

vard�r. ��te bu durum halk� Kerbelâ olay�n� anmaya, �airleri ise bu hususta �iirler

yazmaya yöneltmi�tir. Bu �iirler, �iîlerin düzenledikleri matem günlerinde ve Ehl-i

beyt sevgisini önemseyen Sünnî çevrelerin muharreme yönelik zikir ve ayinlerinde

besteli veya bestesiz olarak okunmu�tur.

Türk edebiyat�nda muharremiyyelerin yaz�lmaya ba�lad��� tarih

bilinmemektedir. Bununla birlikte Orta Asya ve Anadolu sahas�nda bât�nî ve �iî

anlay���ndan olan dervi�lerin muharrem töreni yapt�klar� ve bu törenlerde Kerbelâ

olay�n� dile getiren �iirler okuduklar� tahmin edilmektedir. Mevlânâ Celâleddîn-i

Rûmî de Farsça olarak Kerbelâ olay�n� anlatan mersiye yazm�� ve bu mesnevîsinde

bu vesileyle yap�lan törenleri anlat�rken ta�k�nl�klardan uzak durulmas�n� tavsiye

etmi�tir. Bu sebeple Türk edebiyat�nda muharremiyyelerin XII. yüzy�ldan itibaren

yaz�ld��� dü�ünülmektedir. XV. yüzy�ldan itibaren geli�meye ba�lam�� ve XVI.

80 Nuri Özcan, a.g.e., s. 35. 81 Mustafa Uzun, “Muharremiyye”, D�A, �stanbul, 2006, XXXI, s. 8.

40

yüzy�lda yayg�nl�k kazanm��t�r. Yaz�c�o�lu Mehmed’in (ö. 855/1451)

Muhammediyye’sindeki “Vefâtü’l-Hasan ve’l-Hüseyin” ba�l�kl� elli dört beyitlik

manzume bununla ilgili en eski örnektir. Bu manzumede Kerbela olay� Sünni

yakla��mla ele al�narak Hz. Peygamber’in mucizesi �eklinde de�erlendirilmekte, ayn�

zamanda Yezîd’e lanet edilmektedir. Baz� k�s�mlar� ise Muhammediyehânlar

taraf�ndan Muharrem ay�ndaki toplant�larda mûsiki e�li�inde okunmu�tur. Sonra

Sinan Pa�a’n�n Tazarru’nâme’sindeki “Na’t-� emîrü’l-mü’minîn Hüseyin rad�yallâhu

anh” ba�l�kl� mensur mersiye gelir. Halk aras�nda Yûnus Emre’ye nispet edilmekle

birlikte Â��k Yûnus’a ait olan dokuz k�tal�k manzume de ilk örneklerden say�labilir.

Bu manzumenin ilk m�sralar� �öyledir:

“�ehidlerin serçe�mesi Enbiyân�n ba�r� ba�� Evliyân�n gözü ya�� Hasan ile Hüseyin’dir.” XVI. yüzy�lda Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ adl� eserinde yer alan

mersiyeler muharremiyyelerin en klasik örneklerindedir. Fuzûlî’den sonra ise Safî,

�emsi Pa�a, Âlî Mustafa Efendi, Rûhî-i Ba�dâdî, Ubeydî ve Viranî gelir. XVII.

yüzy�lda Fasîh Ahmed Dede, Kafzâde Fâizî, Sabûhî, Feridun, Cem’î, Nâilî ve

Ne�âtî’nin Kerbelâ mersiyesi yazd��� kaydedilmektedir. XVIII. yüzy�lda Birrî

Mehmed Dede, Kâmî, Nazîm, �smâil Belîg, Sezâî-yi Gül�enî, Cemâleddin U��âkî,

Behi�tî, Tâhir, Sükûtî, Hâ�im Baba, Zühdî muharremiyye yazan �airler aras�nda yer

al�r. Sükûtî ve Hâ�im Baba ise dörder manzumeyle bu yüzy�l�n önde gelen

�airlerindendir. Muharremiyye yazanlar�n say�s�nda art���n gözlendi�i XIX. yüzy�lda

ise Kâz�m Pa�a, Osman �ems Efendi, �eref Han�m, �îrzâd, Mustafa Zekâî Efendi,

Hoca Ne�’et, Selâmî, Refî-i Kâlâyî, Keçecizâde �zzet Molla, �eyh Mü�tak,

Leskofçal� Galîb, Nevres-i Cedîd, Yeni�ehirli Avni, Ayci Mehmed, Lebîb, Hakk�

Bey, Âdile Sultan, Leylâ Han�m, Murad Molla, Ziyâ Pa�a, Mualim Feyzi, Mebnî,

�bnürre�âd Ali Ferruh, Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, Murad Emrî, Mustafa Âs�m

ve Hersekli Ârif Hikmet gibi isimler muharremiyye yazm��lard�r. Bu isimlerden

baz�lar� birden fazla mersiye kaleme alm��lard�r. Kâz�m Pa�a ile Osman �ems Efendi

bu yüzy�l�n en önde gelen mersiye �airleridir.

41

Edib Harâbî, Sâdeddin S�rrî, Sâmih Rifat Bey, Mehmed Memduh Pa�a,

S�dk� Baba, Kanbalakzâde Hazmî, Fahîmî, Mehmed �emseddîn (Ulusoy), Ahmet

Remzi (Akyürek), Tahirülmevlevî, Kemâlî Efendi, Abdurrahman Sâmi, Alvarl�

Muhammed Lutfi, Yusuf Fahir Baba (Ataer), Hüseyin �emsi Ergüne� gibi ismler

mersiye �airleri aras�ndad�r. Bu �airler aras�nda en önemlileri �iirlerini Nefâyisü’l-

enfâs adl� eserde toplayan Sâmih Rifat ve elli beyitten olu�an “Mersiye-i �mâm-�

Hüseyin aleyhisselâm” adl� manzumesiyle Kemâlî Efendidir. Müstakil risaleler

halinde bas�lan Kerbelâ mersiyeleri de bulunmaktad�r. Bunlar�n içinde en �öhret

kazanm�� olan� Kâz�m Pa�a’n�n Makâlîd-i A�k’� ile Osman �ems Efendi’nin

Mersiye-i Cenâb-� Seyyidü’�-�üheda’s�d�r.

Muharremiyyelerde gazel, kaside, murabba, muhammes, müseddes,

müsemmen, terkibibend ve terciibend naz�m �ekilleri kullan�lm��t�r. Klasik bir

muharremiyye �öyledir: Kerbelâ olay� detayl� �ekilde anlat�ld�ktan sonra muharrem

ay�n�n geldi�ini belirten ifadeler gelir. Fele�e sitem, Hz.Hüseyin’in matemini

tutman�n lüzumu vurgulanarak soyu övülür. Daha sonra ise Ehl-i beyte zulmeden

Yezîd, �imr ve di�er ki�ilere lanetle son bulur.

Kerbelâ olay� halk ve a��k edebiyat�nda da yayg�n �ekilde yer alm��t�r.

Özellikle Alevî ve Bekta�î çevreler bu hususa dair bir çok manzume yaz�lm��t�r.

Bunlar�n en çok �öhret kazananlar� Dedemo�lu (XVII. yüzy�l), Kalbî, Noksânî Baba

(XVII. yüzy�l), Deli Boran, Mir’âtî (XIX. yüzy�l), Yozgatl� Hüznî, Hilâlî, Fakîrî,

Sefil Ali, Döne Sultan, Seyyah Dede, R�zâ, Ârif Abdal, Dervi� Kemâl, Hüseyin

Ç�rakman (XX. yüzy�l)’d�r.82

2. Mersiye

Mersiye, ölen birinin arkas�ndan hissedilen teessürü anlatmak amac�yla

kaleme al�nan manzûmelere denir.83 Türk-�slâm edebiyat�nda ise sadece Kerbelâ

olay�n�n anlat�lmas� amac�yla kaleme al�nm�� eserlere mersiye denilmektedir. Bu

hususla ilgili bir çok eser ve mersiyeler kaleme al�nm��t�r. �slâmî Türk

82 Mustafa Uzun, a.g.m., s. 8-9. 83 Halil Can, “�slâmi Aylar�n Mûsikisi”, MM, sy.294, �stanbul, 1974, s. 19.

42

Edebiyat�ndaki bu mersiyeler birkaç divan� meydana getirecek kadar çoktur. Bu

mersiyelerin ço�u bestelenmi�tir. Muharremin onundan itibaren Mevlevî dergahlar�

d���nda hemen hemen bütün tekkelerde özel ayinler s�ras�nda okunmu�tur. Ehl-i

Beyt muhabbeti hakk�nda hadislerin bulunmas� sebebiyle Kerbelâ olay� ve �ehid Hz.

Hüseyin ile ilgili mersiyeler yazmak ve bestelemek yayg�nl�k kazanm��t�r.84

Mersiyelerin ço�unda Kerbelâ olay�n�n faili olarak bilinen Yezid ve

adamlar� hakk�nda lanet sözlerini içeren manzumeler yer almaktad�r.Bununla beraber

bu manzumelerde daha çok Ehl-i Beytle ilgili sayg� ve sevginin telkin ve tavsif

edildi�i görülmektedir. Özellikle Vahdet-i Vücud dü�üncesini benimseyen tarikat

mensuplar� bu olaylar� Allah’�n takdiri olarak de�erlendirdikleri için, buna itiraz olur

dü�üncesiyle olay�n müsebbiplerine sövmekten uzak durmu�lard�r. Bundan dolay�

XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�nda “Meclis-i Me�ayiyh”, takdir-i ilâhiye ayk�r�

dü�üncelerin içeren mersiyelerin dergahlarda okunmas�n� yasaklam��t�r.85

10 Muharremde özellikle Mersiye okuma ve a�ûre pi�irme adetinin K�yâmî

ve Devrânî tekkelerinde ilgi gördü�ü, Muharrem’in onundan otuzuna kadar geçen

sürede tekkelerin zikir günü veya gecesi a�ûre da��t�ld���, kurbanlar kesildi�i ve

mersiyehânlar taraf�ndan mersiyeler okundu�u ifade edilmektedir.86 Mersiyenin

okunu�unda ses güzelli�inin yan�nda bilgi ve duygunun tesiri de aranan özellikler

aras�ndad�r. Halil Can konuyla ilgili �u de�erlendirmeleri yapmaktad�r:

“Bundan k�rk sene evvel dinledi�imiz mersiyeler bu ç���r�n son mümessilleri idiler. Bugün art�k üsûl-i mahsusu ile mersiye okuyan kimse kalmam��t�r. Hâlen dinlemekte olduklar�m�z�n tav�rlar�n� “Kâ��thâne havas�” tabiri ile vas�fland�rmak yerinde olur. Bu benzeti�imiz okuyanlara aitti. Buna mukabil hususi vezin ile bestelenerek zikir esnas�nda okunanlar, tekke mûsikisinin mazbut ilâhileri cümlesinden olup bunlara ait bilgiler tasavvuf mûsikisi bahsimizde daha geni� olarak kay�tl�d�r.”

Mevlevî ve Bekta�i özellikle K�yamî ve Devrânîlerde zikrin bütün tav�r ve

revi�ine uygun olanlar�n�n zâkirler taraf�ndan okunmas�n�n yan�nda Bayrâmî

pirlerinden Gelibolu’lu Yaz�c�zade Mehmet Efendi’nin (ö. 855/1451) Hatib Zakiri 84 Halil Can, a.g.m., s. 20. 85 Halil Can, a.g.m., s.20. 86 U�ur Gökta�, a.g.m., s. 493.

43

Hasan Efendi taraf�ndan nühüft makam�nda bestelenen mersiyesi özel tavr� ile bir

�ah�s taraf�ndan okunmaktad�r. Bu mersiye �u beyitle ba�lamaktad�r:

“Rivâyette gelür bir gün Resûlullah olup dil�âd Ki dizinde oturmu�tu Hüseyn ile Hasan �ehzad” Söz konusu mersiyede güfte ile beste aras�nda hisli içerik aç�s�ndan

uygunlu�un dinleyicileri hicran ve bükâlara dald�rd��� ve göz ya�lar�n

engellenemedi�i söylenmektedir. Bununla ilgili olarak Vakanüvis Pertev divan�nda

1266/1791’de �u olay kaydedilmi�tir.

“Helvai’ dergah�nda Muharremin onuncu günü mersiye okunurken revani tatl�s� yap�p satan Mustafa nam�nda birisi cemaat aras�nda bulunuyor imi�. �mam-� Hüseyin (R.A.) Hz.nin �ehadetini anlatan beytler okunurken revanici Mustafay� �öyle bir cezbe istila etmi� ki oturmakta oldu�u yukar� kattan kendisini semahânenin ortas�na atarak “Yâ Hüseyn..” diye feryad edip ruhunu teslim eylemi�.”87

3.Mersiye Okunu�u ve Mersiyehânlar Mersiyelerin, tekkelerde kendine özgü tav�r ve eda ile bestelenmi� �ekliyle ya

da irticâlen okundu�u belirtilmektedir. 88

“Mâtem” ay� kabul edilen Muharrem ay�nda tarikat mensuplar� taraf�ndan

okunan Yunus Emre’nin “Düyek” usulünde, “Hicâz” ve “Sofyan” makamlar�nda

bestelenmi�;

“�ehîd’lerin ser çe�mesi Enbiyân�n ba�r� ba�� Evliyâ’n�n gözü ya�� Hasen ile (Efendim-Sultân’�m) Hüseyin’dir”

manzumesi özellikle okunurdu. �öyle ki Muharrem aylar�nda yap�lan zikirlerde,

K�yâm Tevhîdi ile �sm-i Celâl aras�nda veya devrân aç�lmadan önceki

“duraklama”da, “Usûl �lâhîsi”nden sonra okunurdu. Bu ilâhinin ikinci m�sras�

87 Halil Can, a.g.m., s. 19. 88 Nuri Özcan, “Mersiye”(Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXXIX, s.220.

44

okunurken, “Hasen ile Huseyn.” isimleri aras�na, ayn� tav�rda bir (Efendim!) veya

(Sultân�m!) kelimeleri eklenirdi.89

Bunun yan�nda Hatib Zâkiri Hasan Efendi’nin nühüft makam�ndaki

“Mersiye-i Hazret-i Hüseyin”i ile Ömer Fuâdî’nin (ö.1247/1831) hüseynî

manzumesi de çok me�hurdur. Bu manzume �öyle ba�lamaktad�r:

“�âh Hüseyin’in firkati ile a�layan gelsün beru Âh u vâh idüp demâdem inleyen gelsün beru”90

�ikârîzâde Ahmed Efendi’nin (ö. 1247/1831) hicâz makam�ndan evsat usulü

ile besteledi�i Yunus Emre’nin manzumesi �u m�sralarla ba�lamaktad�r:

“Yâ Resulullah bize nitti âsi ümmetin Görmiye anlar dahi rûzi k�yamet �efatin.” Bu manzume tekkelerde zikrin d���nda okunan cumhûr ilâhîlerdendir.91 Bu

ilâhiyi Abdullah Dede devr-i hindi usulünde ve rast makam�nda bestelemi�tir.92

Yine Kâhyazade Arif Efendi’nin mersiyesi �u m�sralarla ba�lamaktad�r:

“Kurretü-l ayni Habib-i kibriyâs�n yâ Hüseyn Nur-i çe�m-i �ah-� merdan murtezas�n yâ Hüseyn”

Bu mersiyeyi Hac� Arif Bey Hüseyni makam�ndan ve devrikebir ika�nda,

Eyüplü Ali R�zâ Bey Hicaz makam�ndan devrihindî usulü ile bestelemi�lerdir.

Hac� Arif Bey’in bestesi zikir ve mevlidlerde, Ali R�zâ Bey’in bestesi ise sadece

mevlidlerde okunmu�tur. Ayr�ca Yunus Emre’ye ait oldu�u bilinen güfte

bulunmaktad�r:

Müezzinba�� Rifat Bey’in hicaz makam�nda düyek usulünde bestelenen ve

Muharrem ay�nda zikrin en co�kun ve raksan deminde okunan mersiye �u m�sra

ile ba�lamaktad�r:

89 Cemâleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Say�s�, V, sy. 319/1, �stanbul , 1966, s. 134. 90 Nuri Özcan, a.g.e., s. 36-37. 91 Halil Can, a.g.m., s. 19-21; Nuri Özcan, a.g.e., s. 36-37. 92 Cemâleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 130.

45

“Da’ver-i a�k-� Muharremdir Hüseyni Kerbelâ”

Yine Hac� Arif Bey’in Hüseyni makam�ndan evsat usulünden besteledi�i

ilâhi kelime-i tevhid ile ism-i celâl fas�lalar�nda terennüm edilmi�tir. Bu ilâhinin ilk

beyti �öyledir:

“Mahzen-i esrar-� �ah� murtezas� yâ Hüseyn Mutla-� �ems-i hakikat pürziya yâ Hüseyn”

Muallim �smail Hakk� Bey’in hüseyni makam�ndan besteledi�i

muharremiyye gurubundaki ilâhi �öyledir:

“Gönlümün gülzar�, ehlibeyte olmu�tur mahal Tâ ebed ol gülistan�n verdine gelmez ilel.”93

Mersiyelerde tercih edilen makam, hüseynî makam�d�r. Mersiye’nin hüzün

kayna�� manzumeler oldu�u halde niçin hüzzam makam�nda bestelenmedi�i akla

gelen hususlardand�r. Ancak bestekar Tanburî Mehmed Bey’in Kâhyazade Arif

Efendi’nin tanzim etti�i güfteleri bilinenin aksine hüzzam makam�ndan bestelemi�

oldu�u görülmektedir.94

Mersiye okuyan �ah�slara “Mersiye-hân” denir. XVII. yüzy�ldan önce

mersiye okumakla �öhret kazanan �ah�slarla ilgili bilgilere rastlanmamaktad�r.

Bununla birlikte Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt sevgisini dile getiren methiyelerin

yaz�ld��� ve tekkelerde okundu�u bilinmektedir. XVIII. yüzy�l�n sonu ile özellikle

XIX. yüzy�l�n ba�lar�nda mersiye okumak revaçtad�r.95

Dersaadet’ten �stanbul’a adl� eserde mersiyehânlarla ilgili �u

de�erlendirmeler dikkat çekicidir:

“10 Muharremdeki Mersiye Alaylar�’nda o zamanlar öyle insanlara rastlad�k ki �u s�rada bu ki�ilerin gölgelerinin benzeri dahi art�k bu �ehirde ya�am�yor... Da� gibi insanlard� onlar... Okunan mersiyenin her sat�r�n� ezberden tekrar ederler,

93 Halil Can, a.g.m., s. 22. 94 Halil Can, a.g.m., s. 21-22. 95 Nuri Özcan, a.g.e., s. 35.

46

gözlerinden akan gerçek ya�larla anlam� çok derin bir olay� yeniden ya�ad�klar�n� hal dili ile belli ederlerdi. Bu ki�ilerin de�il anlamak pe�lerinden gitmek dahi zordu. Ya�anan ça� art�k o ça� de�ildi... Ama o insanlar ça�lar�n ötesinde ya�aman�n s�rr�na ermi� ki�ilerdi.” 96

Me�hur zâkirlerden Kastomonili Tur�ucuzade Haf�z Mehmed Efendi,

Bedevî �eyhi Ali Baba, Beylerbeyili Hakk� Bey, Üsküdar’da Valide tekkesi �eyhi

Haf�z �erefeddin Efendi ve karde�i Âgâh Bey, Beylerbeyi �mâm� Haf�z Hamdi

gibi �ah�slar XIX. yüzy�lda mersiye okuma hususunda önde gelenler aras�ndad�r.

Haf�z Hüseyin Tevfik Efendi de �stanbul’un en me�hur mersiyehânlar�ndand�r .97

XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�nda yeti�en mersiyehânlar, XX. yüzy�lda da

an�lan mersiyehânlar olmu�lard�r. Seslerinin güzellikleriyle ve tesiriyle �öhret

kazan bu �ah�slar, sadece mersiye okumakla me�hur olmam��lar; haf�z, mevlidhân,

zâkir ve hânende olarak, bu alanlarda da ba�ar� sa�lam��lard�r.

4. Goygoycular

Hz. Peygamber’in torunlar� olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da

�ehid edilmesi olay�n� anlatan mersiye, kaside ve ilâhileri sokak sokak dola��rken

okuyan goygoycular denilen topluluk98, m�sralar�n veya k�talar�n sonunda toplu

halde “hey kaygulu cân�m” sözünü nakarat halinde tekrarlarlard�. Bu ifadenin

zamanla “yâ hoy goy goy cân�m” �eklini almas� sebebiyle de halk�n bu toplulu�a

“goygoycular” ismini verdi�i belirtilmektedir. Hatta “yâ hoy goy goy cân�m”

ifadesinin “el-hayyü’l-kayyûm”dan bozularak ortaya ç�kt��� da söylenmektedir.

“Hoyhoycular” ad� da verilen bu topluluk, bir soka��n ba��na gelince

durur, “Allah Allah, bir Allah, kadîm Allah, �ühedâ-i Kerbelâ, �mâm Hasan ve

Hüseyin a�k�na, cemî-i enbiyâ ve evliyâ keremine, cümle mertler (cömertler)

demine, gelip geçmi� müminlerin ervâh�na hû diyelim hû” �eklinde bir gülbank

çeken ba�lar�ndaki rehbere, bir a��zdan “hû” diyerek kar��l�k verirlerdi. Bu esnada

96 Nezih Uzel, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993, s. 139. 97 Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antolojisi, I, �stanbul,1942, s.475-479. 98 Bk. ayr�nt�l� bilgi s.14-16.

47

evin kap�s� aç�larak para yahut a�ûre harc� uzat�ld���nda ise art�k okumaya devam

edilmeyerek duaya geçilirdi. Goygoycular�n s�kça okuduklar� eserler aras�nda �u

mersiye bulunmaktad�r:

“Kerbelâ’n�n yaz�lar� �ehîd olmu� gazileri Fatma ana kuzular� Hasan ile Hüseyin’dir Kerbelâ’n�n tâ içinde nûr bak�r siyah saç�nda Yat�r al kanlar içinde Hasan ile Hüseyin’dir”

Yine güftesi �eyho�lu’na ait ilâhi de vard�r:

“Hasan ile Hüseyne olan i�lere Gökte melek yerde her can a�lad� Görün görün yezîdlerin halini Ba�lad�lar hep sular�n yolunu Soldurdular Fatma Ana gülünü Yâ hoy goy goy cân�m!”

Yûnus Emre’nin “Dolap niçin inilersin” nakaratl� ilâhisi de bu eserlerin aras�ndad�r:

“Beni bir da�da buldular Kolum kanad�m k�rd�lar Dolaba lây�k gördüler An�n için inilerim99”

Zikrin d���nda okunan Yunus Emre’ye ait “Rast-Cumhur” ilâhilerden biri �udur:

“Beni bir da�da buldular Kolum kanad�m k�rd�lar”

Abdullah Dede bu ilâhiyi Devr-i Hindî usulünde ve “Rast” makam�nda

bestelemi�tir. Özellikle Muharrem goygoycular� ço�unlukla bu ilâhiyi okumu�lard�r.

Her beytin sonunda �u ilave tekrar edilmi�tir:

“Sübhânallâh Sultan Allah Her dertlere derman Allah”100

99 Nuri Özcan, “Goygoycular”, D�A, �stanbul, 1996, XIV, s.121. 100 Cemâleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 130.

48

B. MEVL�D KAND�L�NDE MÛS�K�

Hz. Peygamber’e özgü kullan�m�n�n yan�nda zaman içerisinde tasavvuf

çevrelerinde M�s�r ba�ta olmak üzere Arap dünyas�nda velîlerin do�um y�ldönümlerini

de kapsayacak �ekilde geni� bir anlam kazanan mevlid kelimesi, sözlükte “do�um yeri

ve zaman�” anlam�na gelmektedir.101

Rebi’u’l-evvel ay�n�n onikinci gecesinde dünyaya gelen Hz. Peygamber’in

do�umu �slam co�rafyas�nda çe�itli törenlerle kutlan�r. Hz. Peygamber’in do�umu

gere�i yap�lan kutlamalar�n X.-XI. yüzy�llarda özellikle M�s�r’da �iîli�in �smailiye

kolundan olan Fat�mîler devrinde yap�ld��� kaynaklar aras�ndaysa da, halk�n kat�l�m�yla

gerçekle�en ilk mevlid kutlamalar�n�n 1207 y�l�nda Erbil’de Selçuklu Atabeki Ebu Said

Muzafferüddin Gökbörü’nün zaman�nda yap�lmaya ba�land��� belirtilmektedir.102

�slam dünyas�nda ilk mevlid manzumesi olarak kabul edilen �bn Dihye (ö.

630/1236)’nin “Kitâbu’t-tenvîr fî mevlidi’s- Sirâci’l-Münîr” de yine bu kutlamada

okunmu�tur.103

Osmanl�lar’da da mevlid kutlamalar� III. Murad taraf�ndan 996/1588 y�l�nda

resmi olarak ba�lat�lm�� olsa da, daha önceki dönemlerde resmî olmamakla birlikte

kutlamalar�n yap�ld��� bilinmektedir. Sultan Ahmed Camii’ndeki kutlamalarda padi�ah,

sadrazam, �eyhülislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, di�er mülkî ve askerî

erkânla ulemân�n resmî k�yafetleriyle haz�r bulunurdu. Balkanlar’�n fethiyle birlikte bu

co�rafyada da mevlid törenlerinin yap�lmaya ba�lanm�� olabilece�i üzerinde

durulmaktad�r. Buna sebep olarak da Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Camii’nin

938/1531 tarihli vakfiyesinde mevlid için y�lda 300 dirhem tahsisat ayr�ld���, bölgedeki

di�er camilere ait vakfiyelerde veya �ahsî vasiyetnâmelerde de benzeri kay�tlar�n

bulundu�unun belirlenmesidir.104

101 Ahmet Özel, “Mevlid” D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 475. 102Ay�e Necla Pekolcay, “Mevlid”, �A, �stanbul, 1979, VIII, s. 315. 103 Nuri Özcan, a.g.e., s. 5; Tâhir’ül Mevlevî, Müslümanl���n Medeniyete Hizmetleri, sad. Abdullah Sert, II, �stanbul, 1974, s. 78-79. 104 Ahmet Özel, a.g.m., s.477.

49

Bursal� Süleyman Çelebi taraf�ndan yaz�lan, kim taraf�ndan bestelendi�i

hususunda ihtilaf olan mevlid-i �erif, Hz. Peygamber’in do�du�u gecenin ertesi günü

cami ve tekkelerde merasimle okunurdu.105

Bu günde çokça okunan güftesi Yunus Emre’ye ait olan;

“Ey enbiyalar serveri, Ey evliyâlar rehberi, Ey ins ü can peygamberi, Ehlen ve sehlen merhaba” m�sralar�yla ba�layan Zekâi Dede’nin u��ak ilâhisi, üç aylara mahsus olmakla birlikte

mevlid ay�nda dergahlarda yap�lan k�yam ve devran zikirlerinde, güfte ve bestesi

itibariyle tev�îh formunda bulundu�undan tev�ihli mevlidlerin ba�lang�c�nda mirac

bahrinden sonra, özellikle de merhaba bahrine girmeden okunurdu. 106

Yunus Emre’nin;

“�ol cennetin �rmaklar� akar Allah deyû deyû Ç�km�� �slâm bülbülleri öter Allah deyû deyû”

evsat usûlünde, hicâz-hümâyun makam�nda bestelenmi� olan cumhur ilâhisi de

Anadolu’da han�m mevlidhânlar taraf�ndan tercih edilen bir ilâhî olmu�tur.107

1. Mevlid ve Mevlid Çe�itleri

Hz.Peygamber’in do�umunu, k�saca hayat�n�, mucizelerini, vefat�n� anlatan,

genel olarak O’nun medhini yapan ve ço�unlukla manzum olan eserlere mevlid

denilmektedir.108 Mevlidler esas olarak Hz. Peygamber’in do�umu dolay�s�yla yap�lan

merasimlerde okunmak amac�yla yaz�lm��t�r.109

Mevlid manzumeleri genelde tevhid, münâcât ve na’t ile (baz�lar�nda ashâb-�

kirâma, çehâr-yâr-� güzîne methiye ile) ba�lay�p, kainat�n meydana geli� sebebi olarak

nûr-� Muhammedî’den bahsedilerek Hz.Peygamber’in do�umuna geçilmekte,

mi’rac�n�n anlat�lmas�ndan sonra vefat konusu i�lenmekte, son olarak da Resûl-i Ekrem

105 Subhi Ezgi, Nazari ve Ameli Türk Mûsikisi, V, �stanbul, 1953, s. 300. 106 Mustafa Uzun, “�lâhî”, D�A, �stanbul, 2000, XXII, s.65-66. 107 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.132. 108Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.316. 109 Süleyman Çelebi, Mevlid Vesîletü'n Necât, n�r. Faruk K. Timurta�, �stanbul 1970, s.IV.

50

ve ashab� ba�ta olmak üzere eseri yazan, okuyan ve dinleyenler için yap�lan dua ile sona

ermektedir. Her bölümün bitiminde içinde Hz. Peygamber’e salat�n yerald��� tekrar

beyitleri de bulunmaktad�r.110 �sminde mevlid kelimesi geçen ilk eser Ebu’l- Cevzi (ö.

597/1200) taraf�ndan yaz�lan “Mevlidü’n-Nebi” veya “el-Arus”tur.111

�lk Türkçe mevlid metni hakk�nda kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamakla

birlikte Süleyman Çelebi’nin 812/1409 y�l�nda kaleme ald��� Vesiletü’n-necât isimli

mesnevinin ilk mevlid metni oldu�u görü�ü genelde kabul edilmektedir.112Ahmed

Fakih’e (ö. 650/1252) ait olan Çarhnâme ve Erzurumlu Mustafa Darîr’in yazm�� oldu�u

Tercüme-i Siyer-i Nebi (yaz�l��:790/1388) mevlid benzeri eserlerdir. Mustafa Darîr’in

eserindeki manzum k�s�mlar�n Vesîletü’n-necât’�n baz� yerleri ile benzerlik göstermesi

Darîr’in eserinin Türk edebiyat�ndaki ilk mevlid metni oldu�u görü�ünü ortaya

ç�kard��� ifade edilir.113

Bu eserle ilgili olarak Latifî’nin �u sözleri, söz konusu durumu aç�klamaktad�r:

“Bu fakîr ü hakîr bu zamâna de�in yüz aded Mevlid kitâb� gördüm ve nazar-� iltifâtla her birin gözden geçirdim. Birinde bu sûz ü hâleti ve �evk u harâreti görmedim. Ve hem bu mertebede birisi makbûl ve me�hûr olmad� ve beyn-en-nâs biri i’tibâr ve i�tihâr bulmad�.” 114

Ara�t�rmalar sonucunda yüzy�llara göre tesbit edilen mevlid metinlerinin

�airleri �öyledir:

XV.yüzy�l: Süleyman Çelebi (y. 812/1409), Ârif (y. 842/1438), Kerîmî (y.

863/1459), Ahmed (y.873/1468-69), Hafî (y. 883/1478), Hocao�lu (y. 883/1478),

Sinano�lu (y. 884/1479), Gül�enî-i Saruhânî (ö. 888/1483’ten sonra), Cefâyî (y.

889/1484), Mustafao�lu (y. 896/1491), Ebülhayr �psalal� (y. 897/1492), Yahyâ (ö.

901/1496), Emîrî.

110 Hasan Aksoy, “Mevlid” (Türk Edebiyat�), D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 483. 111 Nuri Özcan, a.g.e., s.22. 112 Hasan Aksoy, a.g.m., s. 482. 113 Hasan Aksoy, a.g.m., s.482; Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.316. 114 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., s.12.

51

XVI.yüzy�l: Halil (y. 907/1501), Hamdullah Hamdi (y. 900/1494-95), Zâtî (ö.

953/1546), Muhibbî (ö. 965/1558), �emsî (y. 988/1580), Hasan Bahrî (ö. 994/1586),

Abdî, Bihi�tî, Mehmed Hevâî, �âhidünnâyî, �ehîdî, Visâlî Ali Çelebi.

XVII. yüzy�l: Abdurrahman Ankaravî (ö. 1107/1695-96), Kulo�lu, Murâdî.

XVIII. yüzy�l: Dede Mehmet Efendi (ö. 1147/1734), Nahîfî (ö. 1151/1738),

Ahmed Mür�idî (ö.1174/1760-61), Selâhaddin U��âki (ö. 1195/1781), Bekâî (ö.

1200/1786), Beyzâde Mustafa (ö. 1200/1786), Selâmî Mustafa Efendi.

XIX. yüzy�l: Hasan �lmî (y.1226/1811), Halil Siirdî (ö. 1843), Râg�p Efendi (ö.

1848), Tâhir A�a (y. 1279/1862-63), Kâmî (y. 1279/1862-63), Mehmed Sâlih Nihânî,

Edirne Müftüsü Fevzi Efendi (ö. 1900), Ke�fî-i Saruhânî (ö. 1900), Rif’at (ö. 1907).115

Revnako�lu XIX. asr�n son yar�s�na do�ru Erzurum’da yeti�mi� mutasavvif

�âirler aras�nda küçük divançesi bulunan Erzurum’lu �eyh Osman Siracüddin Siracî’nin

de bir mevlid’i oldu�unu kaydetmi�tir.116

Türkçe’de yaz�lm�� ve bugün okunan en tan�nm�� mevlid manzumesi olan

Vesîletü'n Necât sehl-i mümteni özelli�inden dolay� Türk edebiyat�n�n büyük

�aheserlerinden kabul edilir.117 Mesnevî tarz�nda yaz�lm��, çok samimi, uzun bir

�iirdir.118 Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde birçok tasavvufi i�aretlerin bulundu�u

belirtilir.119

Süleyman Çelebî’nin mevlidinden sonra en fazla tan�nan mevlid �emsî

(�emseddin Sivasî ö.1597)’nin mevlididir. Sivasî’nin eserinde tasavvufi unsurlar

a��rl�kl�d�r.120

115 Hasan Aksoy, a.g.m., s. 483-484. 116 Celaleddin Server Revnako�lu, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciyye”, YTD, sy. 15, II, �stanbul, 1954, s. 690. 117 Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.318. 118 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, �stanbul, 1970, s. III., Y�lmaz Öztuna, “Mevlid”, TMA, �stanbul, 1969, II, s. 29. 119 Nuri Özcan, a.g.e., s.23. 120 Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s. .318.

52

Süleyman Çelebî’nin Bursa’da bir vaizin Hz. Peygamber’in di�er

peygamberlerden bir fark�n�n olmad���n� beyan etmesi üzerine, Hz.Peygamber’in di�er

peygamberlerden üstün oldu�unu isbat etmek amac�yla Veîiletün-necât’� kaleme ald���

belirtilir.121

�ncelemeler sonucunda Türkçe yaz�lm�� mevlid metinlerinin içerdi�i motifler

aç�s�ndan baz�lar�n�n Süleyman Çelebi’nin mevlidine benzedi�i; baz�lar�n�n mevlid

metinlerinin Süleyman Çelebi’nin eserinde bulunan motifler oldu�u gibi, Süleyman

Çelebi’nin mevlidinde bulunmayan motiflerin de oldu�u; baz�lar�n�n ise Süleyman

Çelebi’nin mevlidinden tamamen farkl� oldu�u tesbit edilmi�tir.122

Vesîletü’n Necât Mevlid nüshalar�n�n bir k�sm�nda eserin sonuna vefât-� veya

ahvâl-� Fât�ma, Hikâyet-i Cemel(deve hikayesi), Ükâ�e hikayesi, Geyik hikayesi gibi

eklenmi� olan çe�itli hikayelerin, Süleyman Çelebi’nin mevlidi ile bir ilgisinin olmad���

belirtilmektedir.123

Vesîletü'n Necât’�n bahir denilen bölümleri �öyle s�ralanmaktad�r: Münâcât,

yazar için duâ ve kitaptaki kusurlardan dolay� özür dileme, alemin yarat�l�� sebebi,

Muhammedî ruhun yarat�l���, Muhammedî ruhun intikali, velâdet, Hz. Peygamber’in

mucizeleri, mi’râc, Hz. Peygamber’in vas�flar�, vefâtü’n–Nebi, kitab�n sonu ve dua.

Bununla birlikte velâdet bahrindeki “Merhabâ” fasl�n�n Süleyman Çelebi’ye ait

olmad��� ve esere sonradan ilave edildi�i son zamanlarda yap�lan ara�t�rmalar

neticesinde anla��lm��t�r.124

2. Mevlid’in Okunu�u ve Mevlidhânlar

Mevlid’in ilk olarak kim taraf�ndan bestelendi�i hususunda kesinlik

olmad��� ifade edilmektedir. Bununla beraber bir süre Y�ld�r�m Beyaz�d’�n

imaml���n� yapmas� ve Ulucami’de bu görevi ifa etmesi dolay�s�yla, söz konusu

121 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. IV. 122 Ay�e Necla Pekolcay, Mevlid, Ankara, 1993, s.29-30. 123 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. VIII.; Kamil Toygar, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Kültür ve Turizm Bakanl��� Milli Folklor Ara�t�rma Dairesi Yay�nlar�:40, II. Milletleraras� Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV, Gelenek-Görenek ve �nançlar, Ankara,1982, s.525. 124 Süleyman Çelebi, Vesiletü’n Necât, n�r. Ahmed Ate�, Ankara, 1954, s.68.

53

manzumenin bizzat XV. yüzy�lda Süleyman Çelebi taraf�ndan bestelendi�i ihtimali

üzerinde durulmaktad�r.

�lk bestekar� meçhul olsa da, gerçek olan �udur ki Mevlid çe�itli devirlerde

farkl� �ahsiyetlerce bestelenmi�; ayr�ca bu manzumeyi okumak hususunda öne ç�kan

bir çok �ahsiyet yeti�mi�tir. Dinî mûsikide XVI. yüzy�l�n önde gelen isimlerinden

olan ve bir çok besteler yapan Sinaneddin Yusuf’un Süleyman Çelebi’nin

Mevlid’ini bestelemi� olabilece�i ileri sürülmektedir. Onun bu eserle ilgili eski

besteyi farkl� bir tarzla okudu�u veya söz konusu esere yeni beste yapm�� oldu�u

iddias� ise �akayik Tercümesi’ndeki “Mevlid’de sâhib tarz” tabirine

dayanmaktad�r.125

XVII. yüzy�lda da Mevlid’e besteler yap�lm��t�r. Beli�’in Güldeste’de

kaydetti�ine göre, Mevlid bu yüzy�lda Sekban taraf�ndan bestelenmi�tir.126 Subhi

Ezgi ise mevlidin Übeyd adl� bir ki�i taraf�ndan bestelendi�ini belirtmektedir.127

Ali R�za Sa�man’�n belirtti�ine göre Mevlid genelde iki �ekilde

okunmaktad�r128:

1- Ba�ta ve ortalarda a�r-� �erif okuyarak yap�lan mevlidler,

2- Tev�ih okumak suretiyle yap�lan mevlidler.

Cumhuriyetten önceki mevlidhânlar�n, mevlide ba�lamadan evvel bir kaside

okuyarak mevlide ba�lad�klar�, mevlidin bahirleri aras�nda da kaside okuduklar�; bir

bahir bitince a��r veya tev�ih okuduklar� belirtilir.129

Mevlid, saz refakati olmadan müteaddid mevlid-hânlar taraf�ndan okunur.

Vaktiyle bestekârlarca usullü olarak bestelenmi� olan Mevlid’in bütün bu besteleri

tahminen XIX. as�r ortalar�nda veya sonlar�nda unutulmu�tur.130 Bugün çargâh-saba,

125 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.17, 469. 126 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s. 35, 469. 127 Subhi Ezgi, a.g.e., V, s.300. 128 Ali R�za Sa�man, Mevlid Nas�l Okunur ve Mevlidhânlar, �stanbul, 1951, s. 42-43. 129 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s. 49. 130 Süleyman Çelebî,, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. III.; Y�lmaz Öztuna, a.g.e., II, �stanbul, 1969, s.29.

54

hicaz-�ehnaz, rast, u��ak-beyati, hüzzam-segâh, muhayyer-tahir gibi gelenekselle�mi�

bir ana makam s�ralamas�yla okunmakta olan mevlidde eski besteli mevlidin etkisi ve

izleri oldu�u söylenmektedir. “Salât”l� ve “Hay Hay” terennümlü iki ayr� mevlid

bestesi son zamanlara kadar bilindi�i, Kocamustafapa�a Âsitanesi’nde yak�n zamanlara

kadar “Hay Hay”l� mevlidin okundu�u belirtilmektedir. Hüdaî Âsitanesi’nde de besteli

mevlid okuma gelene�inin oldu�u; �stanbul’da besteli mevlidi bilenlerin daha çok tekke

mûsikicileri aras�ndan ç�kt��� ifade edilmektedir. Bedevî �eyhi Ali Baba, Balat Sünbülî

Dergâh� �eyhi Kemal Efendi, Hüdaî �eyhi Ru�en Efendi, Hüdaî Zâkirba��s� �eyh

Mehmed Efendi (Pa�a Mehmed), Mutafzade Ahmed Efendi bunlardan birkaç�d�r.131

Mevlid �u makamlarda okunmaktad�r:

a) Mevlid’e sabâ makâm� ile ba�lan�r. Hüseynîde karar verilir. (Bazan dügâh,

beste-nigârdan sonra sabâya geçilir, hüseynîde karar verilir.)

b) Yarat�l�� bahrine hicaz ile girilir, hüzzâmda karar verilir. (Hüzzâm salât ü

selam için bir ba�lang�çt�r.)

c) Velâdet bahri rast, ni�âburek makamlar�yla okunur. Muhtelif makamlarla

ba�lan�ld��� da olur. Bu durumda da yine rastta karar verilir.

d) Mi’râc bahri hüzzam veya segâh ile okunur, hüseynîde karar verilir.

e) Vefât bahri hüzün ifadesi olarak genelde hicaz, nevâ, bayâtî ve u��âk

makamlar�nda okunur. 132

Süleyman Çelebî’nin mevlidi �u �ekilde okundu�u kaydedilmektedir:

“Mevlid manzumesinin her bölümü (bahir) mevlid-hân denilen bir ki�i taraf�ndan, bahirler aras�ndaki tev�ihler de tev�ihhân grubunca okunur. Bahirler aras�nda belli bir makam s�ras� takib edilerek gerçekle�tirilen mevlid icras�nda genellikle �öyle bir seyir takib edilir: Önce sabâ, çârgâh, dügâh veya �evkutarab makam�ndan tilavet edilen Kur’ân-� Kerîm veya bir tev�ihle mevlid töreni aç�l�r. Daha sonra yine ayn� makamda bir kaside okunup, “Allah ad�n zikredelim evvelâ”m�sra�yla ba�layan “Tevhid” veya “Münâcât” bahrine sabâ makam�yla girilir. Sabâ zemzeme, bestenigâr, dügâh, çârgâh, �evkutarab, muhayyer, u��ak, �sfahan, tâhir-bûselik, hüseynî veya acem-a�iran, acem-kürdî gibi makamlara geçkiler yap�larak, “Her ki diler bu duâda buluna/ Fâtiha ihsan ede ben kuluna” m�sra�n�n

131 Ömer Tu�rul �nançer, “Dinî Mûsiki”, Dünden Bugüne �stanbu Ansiklopedisi, III, �stanbul, 1994, s.58. 132 Nuri Özcan, a.g.e., s. 24-25.

55

ard�ndan mevlidhân�n yüksek sesle söyledi�i, “Merhum ve ma�fur Süleyman Çelebi’nin ve kâffe-i ehl-i îmân�n ruhu için el-Fatiha” cümlesini takiben okunan Fâtiha’dan sonra bahir tamamlan�r.

“Hak Teâlâ çün yaratt� Âdem’i” m�sra�yla ba�layan “Nur” bahrine hicaz makam�yla girilir. Eviç, ferahnâk, segâh, müstear, �ehnaz, karc��ar, tâhir-buselik,makamlar�nda geçkilerin yer ald��� bu bahir de hicazla sona ere; ard�ndan topluca salavât getirilir. Mevlidin üçüncü bahri, “Âmine Hâtun Muhammed ânesi” m�sra�yla ba�layan bu bahirde ni�âburek, sûzidilârâ, segâh, nihâvend veya hicaz, kürdîlîhicazkâr isfahan makamlar� gösterildikten sonra yine rast ile karar k�l�n�r; okunan salâtü selâm� k�sa bir dua takip eder. Bu bahirde, “�ndiler gökten melekler saf saf” m�sra�nda gerdâniye perdesinden girip mâhur na�meleriyle meyan yapmak, “Bu gelen ilm-i ledün sultân�d�r” m�sra�n� kürdîli-hicazkâr, “Âmine eydür çü vakt oldu tamam” m�sra�n� da isfahan makam�nda okumak adettir. “Yarat�lm�� cümle oldu �âduman” m�sra�yla ba�layan “Merhaba” bahrine hüseynî ile girilip pencgâh, u��ak gibi makamlara geçkiler yap�ld�ktan sonra segâh veya hüzzamda karar k�l�n�r; ard�ndan salâtü selâm getirilir. Mevlidin “Mi’rac” bahrine, “Söyle�irken Cebrâil ile kelâm” m�sra�yla girilir. Hüzzam, segâh, �rak, karc��ar, sabâ, eviç, hicaz, nihâvend, sûzidil ve kürdîli-hicazkâr makamlar�na geçkiler yap�ld�ktan sonra segâh makam�yla karar k�l�nmas�n�n ard�ndan yine salâtü selâm getirilir. Uzun süredir pek okunmayan “Vefat” bahri de hicaz, nevâ, u��ak ve bayatî makamlar�ndan okunmaktayd�. Mevlidin son bölümü olan “Dua” bahrine u��ak makam�yla girilir. “Ya ilâhi ol Muhammed hakk�yçün” m�sra�yla ba�layan bu bölümde kom�u makamlarda gezinildikten, bu arada sabâ ve bestenigâr makamlar�na da geçkiler yap�ld�ktan sonra, “Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn” m�sra�yla hüseynî makam�nda mevlid bitirilir. Ard�ndan okunan Kur’ân-� Kerîm ve yap�lan dua ile mevlid k�raati ve töreni tamamlan�r.” 133

Mevlid bahirleri muayyen makamlarda okundu�undan tev�ihler de her bahre

uygun makam ve güftelerden düzenlenmi�lerdir. Buna göre: �lk bahir münacat�

içerdi�inden tev�ihin güftesi de o manay� ta��yanlar aras�ndan seçilmi�tir. Münâcât

bahri dügah makam�ndan okundu�undan bu k�s�m için dügah vaya buna yak�n olan

sabâ, sabâzemzeme, sabâbuselik ve sabân�n terkiplerinden olan �evkitarab ya da sabây�

and�ran çargâh makamlar�ndan olmas� gerekir. Nur bahri için genelde hicaz veya

hüseyni makamlar� kullan�ld���ndan bu bahirlerden önce tev�ihlerde ayn� makamlardan

seçilir. Velâdet bahri rast, nur bahri hicaz, merhaba bahri u��ak, mi’rac visal bahri

133 Nuri Özcan, “Mevlid” (Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 484.

56

segâh, hüzzam ve �rak makamlar�n� gerektirdi�inden güfte, makamlar� da göz önünde

tutularak bunlara uygun tev�ihler okunmaktad�r.134

Memleketimizde okunmakta olan mevlidlerde bazen “vefat bahri” okunmaz.

Bunda iki husus önemlidir:

1. Mevlid, bir do�um, bir izdivaç, bir hitan ve bunlara benzer hay�rl� i�

dolay�s�yla okunuyorsa, vefat bahrinin okunmamas� uygun görülür. E�er ölüm

münasebetiyle mevlid cemiyeti düzenlenmi�se burada vefat bahrinin okunmas� uygun

olur.

2. Baz�lar� da mevlid cemiyetlerinde vefat bahrinin okunmas�na iki gerekçe ile

kar�� ç�karlar. Bunlardan biri Süleyman Çelebi vefat bahri yazmam��t�r. Mevlid,

Peygamberimizin do�um olay�ndan bahseden bir eserdir. Mevlid kelimesi ile vefat�n

alakas� yoktur. 135

Mevlidhân, mevlid okuyan kimselere verilen add�r. Padi�ahlar�n özel

mevlidhânlar� bulunmaktayd�. Saraylarda belirli gün ve gecelerde mevlid-i �erif âyinleri

icra edilirken, ayn� zamanda bütün yurtta da âyin-i �erifler icra edilir ve böylelikle

herkesin maddî ve manevî zevk ve ne�e içine girmeleri sa�lanm�� olurdu.136

XVII. yüzy�l�n önde gelen mevlidhânlar�ndan biri Bursal� Hâf�z Ubeyd’dir.

Nak�bendî �eyhlerinden biri olan Hac� Ahmed Efendi’nin o�lu olan Bursal� Hâf�z

Ubeyd, gençli�inden mûsiki ve yaz�yla ilgilenmeye ba�lam��t�r. Hâf�z Ubeyd söz

konusu eseri bestekâr� Sekban’dan me�k etmi�tir. Orhan Camii’nde devirhân ve

mevlevîhânede na’thân olan Bursal� Osman ise Sekban’�n besteledi�i mevlidi

Bursal� Ubeyd’den me�k etmi�tir.137 Bu yüzy�lda mevlid okuma hususunda önde

gelen zatlardan biri de hânende Kemhac�zade’dir. 138

134 Halil Can, “Rebiül-evvel”, MM, sy.297, �stanbul,1974, s.25-26. 135 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s.47. 136 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s.6. 137 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.25, 34-35. 138 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s. 55.

57

XVIII. yüzy�lda Bursal� Sar�cazade �brahim139, �stanbullu Hâf�z �ühudî

Mehmed, �eyh R�zâ, �stanbullu Hüseyin Dede, Sultan �mâm� Hac� Mustafa140,

Bursal� Nizameddin, Sultan �mâm� Hac� Mustafa’dan mevlidi me�k eden Zâkir

Hâtem Mehmed, Hattat ve mûsiki�inas Hüseyin Efendi’den mevlidi me�k eden

�eyh Ahmed Vefkî141 ve Çâlâkzade �eyh Mustafa142 gibi �ah�slar mevlid

okumakla me�hur olanlar aras�ndad�r.

Mevlid okumak XIX. yüzy�lda da önceki yüzy�llarda oldu�u gibi ayr� bir

sanat olarak görülmektedir. Bu yüzy�l mûsiki�inaslar�n�n ve mevlidhânlar�n�n

kulland�klar� mevlid bestelerinden ikisinin kime ait oldu�u kesin olarak

bilinmemektedir. Ancak bunlardan birinin Sekban’a ait olabilece�i dü�ünülmektedir.

Besteli mevlid Hopçu �âkir Efendi, Külhan Beyi Hüseyin Dede, Mutafzade

Ahmed Efendi, Hüdâyî �eyhi Ru�en Efendi, Mesud Efendi, Pa�a Mehmed, Balat

�eyhi Kemâl, Bedevî �eyhi Ali Baba, �eyh Muhtar Efendi, Arab Salih gibi zatlar

taraf�ndan okunmu�tur.

Bununla birlikte, mevlid bestelerinin genel bir ilgiye mazhar oldu�unu

söylemek mümkün de�ildir. Hayrullah Taceddin bir zamanlar Hüdâyî hankâh�nda

özellikle besteli Mevlid’in okundu�unu söylemi�tir. XIX. yüzy�lda mevlid besteleri

s�n�rl� yerlerde, belirli ki�iler taraf�ndan okunmu�tur. Said Özok’un a�abeyi Mesud

Efendi’den bu besteyi ö�renmesi, ancak okumamas�ndan dolay� unutmas� ve

günümüzde söz konusu besteyi bilen ki�ilerin olmamas�, eserin bu yönünü ortaya

ç�karmaktad�r. ��te bu sebeple XIX. yüzy�l ve evvelki yüzy�llarda okunan mevlidin

besteli mevlid olmad��� gerçe�i dile getirilmektedir. Dört bahirden olu�an ve

bahirleri, s�ras�yla “Dügâh, Hüseynî, Rast, Irak” makamlar�ndan meydana gelen

mevlid, baz� taksimler gibi k�smen belirli ezgilerle, k�smen de irticâlî bir

mahiyette usulsüz, fakat kendine özgü bir tav�rla okunmaya devam etmi�tir.

XIX. yüzy�lda mevlid okumakla �öhret kazanan bir çok �ah�s mevcuttur.

Beylerbeyi hatibi Hünkârbe�endi Rifat Efendi, �emsî Efendi, Zâkirba�� Hac�

139 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I,s.125-126. 140 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.146-147. 141 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.157-158. 142 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.161.

58

�brahim, Selimiye hatibi �eyh Ömer Efendi, Saîd Pa�a imam� nam�yla tan�nm��

olan Hasan R�zâ Efendi, onun ö�rencilerinden Hac� Hakk� Efendi ile Mevlidcilerin

piri addedilen Bedevî �eyhi Ali Baba gibi �ah�slar dönemin önde gelen

mevlidhânlar�ndand�r.143

XX. yüzy�lda da mevlidin okunmas� hususunda me�hur olmu� bir çok

�ah�s vard�r. Ancak edebiyat ve mûsikiye vak�f olmalar� sebebiyle Süleyman

Çelebi’ye ait olan mevlidi bediî bir tarzda, do�ru dürüst okuyabilen �ah�slar

s�n�rl�d�r. XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�ndan itibaren mevlid okumada me�hur olan

Aksarayl� Âma Haf�z Efendi, �ehlâ Haf�z Osman, Hünkâr mevlidcisi F�nd�kl�l�

Hac� Hakk�, Hünkâr mevlidcisi Haf�z Hamdi, Hünkâr �mâm� Haf�z Yusuf,

Kudümzen Haf�z �ükrü, Be�ikta�l� Hamdi, Enderunlu Haf�z Hüsnü, Haf�z �smail,

Bedevî �eyhi Ali Baba, Haf�z Receb, Haf�z Â�ir, Haf�z Ya�ar gibi �ah�slar önde

gelmektedir. Bu yüzy�lda halk aras�nda en çok sevilen mevlidhân ise Haf�z

Sami’dir. Kur'an ve mevlid okuyu�uyla, taksim yap���yla me�hur olan bu �ah�s,

�stanbul ve Anadolu’nun çe�itli yerlerinde mevlidhânl�k yapm��t�r. Boyabadl�

Hasan o�lu Mustafa �evki Efendi, Haf�z Kemâl, Beyo�lu’nda A�a Camii birinci

�mâm� Haf�z R�zâ, Haf�z Muhyeddin Tan�k, Haf�z Burhan, Haf�z Hamid, Haf�z

Tahsin gibi �ah�slar da Mevlidhânl�kla öne me�hur olanlar aras�ndad�r.144

1904-1918 y�llar�nda öne ç�kan mevlid-hânlar ise Enderunlu Haf�z Hüsnü,

Haf�z Sami, �a�� Haf�z Osman, Kas�mpa�al� Hac� Recep, Hünkâr Mevlidhân� Hac�

Hakk�, Be�ikta�l� Haf�z R�za, Tatl�kuyulu Haf�z Kemal, Aksarayl� Haf�z Cemal,

Aksarayl� Haf�z Ya�ar olmu�lard�r.145

Hz. Peygamber’in do�umu vesilesi ile okutulan mevlid, Türk toplumunda ayr�

bir yer bulmu� olmas�ndan dolay� farkl� durumlar için de okutulur hale gelmi�tir. Kandil

ve bayramlarda okutulmas�ndan do�um ve ölüm olay�na kadar çe�itli toplant�larda

mevlid okunagelmi�tir. Mevlid okutulan toplant�lar� �öyle s�ralayabiliriz:

143 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.469-475. 144 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.654-656. 145 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s. 7.

59

1. Do�um: Do�um günü ve y�ldönümleri, do�umun yedinci günü, do�umun

k�rk�nc� günü, çocu�a ad verme.

2. Sünnet: Sünnet töreninin yap�ld��� gün, Sünnetin yedinci günü.

3. Okula Ba�lama: Kur’an-� Kerim ö�renimine ba�lad��� gün, �lkokula

ba�lad��� gün.

4. Askere u�urlama ve askerden dönme törenlerinde.

5. Evlenme: Söz kesimi, ni�ani dü�ün törenlerinde.

6. Kandil ve Bayramlarda: Mevlid, Kadir, Mi’rac, Regâib, Berat; Ramazan ay�

içersinde ve Kurban bayram� gecelerinde.

7. Ölüm: Ölümün yedinci, k�rk�ncu, elli ikinci gecesinde, ölümün sene-i

devriyesinde.

8. Adak olarak: Erkek ve k�z çocuk iste�inde, imtihan kazanmada, bir i�e ve

memuriyete tayin ve terfide, ev sahibi olundu�unda, bir felaketten kurtulu�ta v.s..

9. Bunlar�n d���nda: Temel atma törenlerinde, ticari ortakl�klar�n kurulu�unda,

bir müesseseyi kuranlar�n ve ba���ta bulunanlar�n ruhlar�na, sevinçli olaylar�n

kutlenmas�nda “�ükür mevlidi”, �ehitlerin ve din büyüklerinin ruhlar�n� taziz için, hac

farizas�n� eda etmek amac�yla, baz� müesseselerin kurulu� veya aç�l��lar� dolay�s�yla,

ya�mur duas� s�ras�nda v.s.. 146

Mevlid okutulmas� esnas�nda özellikle de ölüm sebebi ile okutulan mevlidlerde

haz�r bulunanlara �eker, tatl�, zülbiyat ikram� yap�lmaktayd�.147

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde �eyh �brahim Gül�enî Mevlidi’ni �öyle

anlat�r:

“Gül�enî mevlûdu avam için de�ildir. Yüksek tabaka içindir. Bütün ervam, asker taifesi, marifet erbab�, �air, müellif kimseler gelirler. Ak�amdan sonra Gül�enî hazretlerinin merkad�n�n avlusu k�ymetli hal�larla dö�enir. Bütün a��klar gelir. Namazdan sonra 20 zâkir zikrederken baz� a��klar vecde gelip simaa ba�larlar. Yüzlerce dervi�ler taraf�ndan zikirler, tevhitler, ilâhiler ile hüzinkar edip, bazen u��ak, neva, mahbup buselik edip, u��ak makam� gerdaniyyede karar k�l�p üçten fazla etmezler. Bir k�s�mlar� nikriz ve �ehnaz ve ha�irak

146 Kamil Toygar, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Ankara,1982, s. 520-521. 147 Sedat Veyis, “Ölünün Belli Günleri”, Anadolu Folkloru’nda Ölüm, Ankara, 1971, s. 80; Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1682, sad. Zuhuri Dan��man, XIV, �stanbul, 1970, s. 305.

60

makam� zengülden geçip, gerdaniyye edip, �sfahan üzerinde rast karar edip, aras�nda 12 makam üzere 12 burçlardan ni�an verir. Canlar birbirine sarma� dola� olurlar. Gül�enî halkas� zikrullah ile me�gul olur. Kar��l�kl� ilâhiler söylerler. Velhas�l bu �ekilde 12 makamdan 12 fas�l tevhit sultani olur ki 140 tarikin birinde olmaz. Bundan sonra Çelebi Efendi halvethânesinden ç�kar. Bütün a��klar elini öperler.

Zakirler okuyup, sonra kürsü üzerine mevlûdhân Bursal� Sar�msakç�zade Süleyman Efendi’nin yazd���; Allah âd�n zikr edelim evvelâ…, mevlûdunu 12 makamda, 24 �ubede, 48 terkip üzere güzel sesle okurlar. Peygamberin do�du�u yer gelince; Do�du ol fahrül enam, deyince bütün a��klar aya�a kalk�p tazim ederler.

Ya Resûlullah cemâlin ke�füd decca de�il mi Habibâ senin kelâm�n belâgululâ de�il mi, Okunup, sonra �eker, tatl�lar, zülbiyat da��t�l�r. Mevlud sona erince dileyen gider, kalanlar tevhide devam eder.”148

C. REGÂ�B KAND�L�NDE MÛS�K�

Regâib gecesi Recep ay�n�n ilk Cuma gecesine rastlamaktad�r.149 “Bu gecenin

kandil olarak kabul edilmesi 480/1087-1088 tarihinde, ilk olarak Ba�dad’ta ba�lam��t�r.

�iîlerin Eyyâm-� A�ûre, Iydü’z-Zehrâ,Vilâdet-i eimme v.b. ünlü mehrecanlardaki

ta�k�nl�klara kar��l�k olmak üzere Sünnî ulema da kandil gecelerinin ihyas� yolunu

tercih etmi�lerdir.”150

Regâib gecesinde de di�er mübârek gün ve gecelerde okutuldu�u gibi

Süleyman Çelebi’nin mevlidi okutulmu�tur. 151 Bursal� Safiye han�m ve damad�

Mustafa Râk�m efendi 1888 y�l�nda baz� kandillerin yan�s�ra Regâib gecesinde de

mevlid okutulmak üzere vakfiye haz�rlam��lard�r.152

148 Evliya Çelebi, a.g.e., XIV, s. 303-305. 149 Bu gecenin anlam�n�,önemini ve dinî yönünü birinci bölümde izah etmi�tik. Bk. s.12-13 . 150 �smet Parmaks�zo�lu, “Regâibiyye”, Türk Ansiklopedisi, Ankara,1978, XXVII, s.259; Mehmet Akku�, a.g.m., s.131’den naklen. 151 Nuri Özcan, a.g.m., s.484. 152 Mustafa Kara, “Mi’râc Mi'râciye ve Bursal� Safiye Hâtun’un Vakfiyesi” , Uluda� Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, VII, sy.7, Bursa, 1998, s.30.

61

1. REGÂ�B�YYE Regâibiyye, edebiyat�m�zda Regâib Gecesi sebebiyle yaz�lm�� olan manzum

eserler hakk�nda kullan�ld��� ifade edilse de dinî edebiyat�m�zda fazlas�yla yerini bulan

mi’râciyye, mevlid, hilye ve na’tlere kar��l�k regâibiyye, türünün tek örne�i olan

Matla’u’l-Fecr ile temsil edildi�i ifade edilmektedir. Matla’ul-Fecr, XVIII. as�r

mutasavv�f �airlerinden Salahî mahlasl� Abdullah Salâhaddin-i U��âkî

(ö.1197/1782)’ye aittir.153

Galata Mevlevîhânesi �eyhi Nâyî Osman Dede, Abdullah Salahî ve Üsküdarl�

Seyyid Mustafa Hâ�im, Do�nac�lar’da Hz. Nasuhî Hânikâh-� �erifinde, Hânikâh�n o

zamanki �eyhi, Hazret-i Nasûhî ‘nin yerine geçen; o�lu ve halifesi: �eyh Ali Alâüddîn

efendi’nin yan�nda sohbette bulunurlarken mi’râciyye yaz�lmas�na karar verilip

miraciyye yaz�lmas�ndan sonra eserden etkilenenlerin regâibiyye de yaz�lmas� temennisi

üzerine Salâhi de Regâibiyye’yi güfte olarak yapmay� üzerine alm��t�r. 154

Salâhi bu eserini Türkçe olarak yazm�� daha sonra da ayn� metni baz� ilavelerle

Arapça ve Farsça’ya tercüme etmi�tir. 211 beyitten ibaret olan Türkçe

Regâibiyye/Matla’u’l-Fecr’in yaz�ld��� tarih tam olarak belli de�ildir. Bununla beraber,

1729-1755 tarihleri aras�nda yaz�ld��� dü�ünülmektedir.155

Regâibiyye’nin bestekâr� hakk�nda kesin bir kayd�n bulunmad���, Na’lî-zâde

�brahim Efendi (ö.1766)’nin Matla’u’l-Fecr’in bestekar� olabilece�i belirtilmektedir.156

Eserin notasyonu konusunda da herhangi bir bilginin olmad���, fakat

günümüzde bulunan nüshalardan D. nüshas�nda157 beyitlerin kenar�ndaki makam

isimlerinin bu konuda fikir verdi�i ifade edilmektedir. Bu makamlar s�ras�yla: U��âk,

beyâtî, acem, arazbâr, tâhir ve u��âk makamlar�d�r. 158

153 Mehmet Akku�, a.g.m., s.132. 154 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, YTD, �stanbul, 1954, II, sy.18, s.766. 155 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 133. 156 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 134. 157 Dil ve Tarih-Co�rafya Fakültesi Kütüphanesi, Muzaffer Ozak Bölümü No.II/7’deki nüsha; Mehmet Akku�, a.g.m., s.130’dan naklen. 158 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 134.

62

Salâhi’nin regâibiyyesinden ba�ka bir de Fevzi Efendi’nin 112 beyitlik

Envârü’l Kevâkib fî leyleti’r- regâib adl� eserine ula�abildik. Eserde regâibin manas�,

regâibin alametleri, niteli�i ve zaman� hakk�nda bilgi verildikten sonra be�inci bölümde

münacata geçilmektedir.159

Regâibiyyeler mesnevî tarz�nda ve Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün vezniyle

yaz�lm��t�r.

Regâibiyye’de, Hz. Peygamber’in, Receb ay�n�n ilk Cuma gecesi ana rahmine

dü�tü�ü, rivâyeti esas al�narak, Regâib gecesi anlat�lm��t�r. Ayr�ca, yine bu

manzumelerde Cenâb-� Hakk’a münâcat, Hz. Peygamber’in mucizeleri (özellikle mirac)

ve Hz. Peygamber’le ilgili na’tlar bulunmaktad�r.160

D. M�’RAC KAND�L�’ NDE MÛS�K�

Mi’rac kelimesi sözlükte Arapça “yukar� ç�kmak, yükselmek” anlam�ndaki

“urûc” kökünden türemi� bir ism-i alet olan “yukar� ç�kma vas�tas�, merdiven” anlam�na

gelmektedir. Terim olarak ise Hz. Peygamber’in gö�e yükseli�ini ve Allah kat�na

ç�k���n� ifade etmektedir. Olay, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gidi� ve oradan

da yükseklere ç�k�� olarak yorumlan�r. Kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi’rac” �eklinde

geçer. Fakat Türkçe’de mi’rac kelimesi ile her ikisi de kastedilmektedir. �slamî

kaynaklarda genellikle ele al�nd��� �ekliyle mirac hadisesi iki safhada meydana

gelmi�tir: Resûl-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yapt���

yolculu�a isrâ, oradan göklere yükselmesine mi’rac denilmektedir.161

Mi’rac kandili münasebetiyle çe�itli yerlerde mûsiki faaliyetleri yürütülürdü.

Bu faaliyetler için en elveri�li yerler camiler ve tekkelerdi. Mi’rac gecelerinde

mi'râciyyeler ve ilâhîlerin okunmas� önemli bir yer tutard�.162 Mi’rac gecesi okunan

159 Mustafa Uzun, “Fevzi Efendi”, D�A, �stanbul, 1995, XII, s.509. 160 Mehmet Akku�, “�slami Türk edebiyat�’nda Regâibiyye”, �lim ve Sanat, Ankara, 1986, sy.6, s.90. 161 Salih Sabri K�lavuz, “Mi’raciyye”, D�A, �stanbul, 2005, XXX, s. 132. 162 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye nin Üstünlü�ü”, YTD, sy. 18. II, �stanbul, 1954 , s. 739.

63

ilâhîler bir hayli fazlad�r. �lâhîlerin güftelerinin bir k�sm�n�n mi'râciyyelerden al�nd���,

bir k�sm�n�n da mi’rac maksad�yla yaz�ld��� ve bestelendi�i belirtilmektedir.163

Sözlükte “tanzim etmek, tertiplemek, süslemek” manalar�na gelen, mevlid ve

mi'râciyye bahirleri aras�nda cumhûr taraf�ndan okunan ilâhîler olan tev�ihlerin164

mi’rac kandilinde özel bir yeri vard�r. Tev�ihlere pekçoklar� aras�nda Yunûs Emre’nin

acem makam�nda bestelenmi� ilâhîsini165, Fuzûlî’nin Tanbûrî Aziz Efendi’nin

besteledi�i gazeli166, Nazîm’in �ikârîzâde Ahmed Efendi taraf�ndan arazbar makam�nda

bestelenmi� güftesini167 örnek olarak verebiliriz.

Mi’rac gecesinde okunmak üzere yaz�l�p, bestelenen Nâyî Osman Dede’nin

mi'râciyyesi mirac kandilinde ya da ertesi gün cami, Mevlevîhâne ve tekkelerde icra

edilirdi.168 Mi’râciyye özellikle Mevlevîler ve Mevlevî müzisyenleri aras�nda ilgi

görmü�; �stanbul’da Sünbülefendi, Merkezefendi, Hüdâyi, Nasûhî hanikahlar�nda ve

Kadirîhâne ile di�er büyük tekkelerde uzun zamanlar bestesiyle okunmaya devam

etmi�tir. Mi’râciyyenin dinî ve ruhanî bir anlam ta��mas�, tarikat mensuplar�n�n yan�

s�ra bütün müslüman çevrede de ilgi ve hürmet görmesini sa�lam��t�r.169

Mi’rac kandilinde mi'râciyye okuma gelene�inin XVIII. yüzy�lda Nâyî Osman

Dede’nin mi'râciyyesiyle ba�lad��� görü�ü hakimdir. Fakat Türk edebiyat�nda ilk

mi'râciyyenin XII. yüzy�lda kaleme al�nd���, ilk müstakil mevlid ve mi'râciyyenin de

XV. yüzy�lda yaz�l�p okundu�u ifade edilerek, bu tarihin geç oldu�u ve Yaz�c�zade

Mehmed’in Muhammediyyesi’nin mevlid gibi okundu�u bilgisinden yola ç�k�larak, bu

eserdeki mi’rac bölümünün mi’rac kandillerinde okunmu� olabilece�i

belirtilmektedir.170

163 Mustafa Uzun, “Mi'râciyye”, D�A, �stanbul, 2005, s. 138. 164 Nuri Özcan, a.g.e., s. 21. 165 Abdulkadir Töre, Türk Mûsikisi Klasiklerinden: �lâhîler, ne�. Yusuf Ömürlü, VIII, �stanbul,1989, s. 106-107. 166 Ali R�za �engel, Türk Mûsikisi Klasikleri: �lâhîler, n�r. Yusuf Ömürlü, IV, �stanbul,1979-82, s. 86-87. 167 Abdulkadir Töre, a.g.e., s. 144-145. 168 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 739. 169 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-i Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, YTD, sy:14, II, �stanbul, 1954, s.615 ; Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I,, s. 125. 170 Mustafa Uzun, a.g.m. s.137.

64

Her ne kadar Mi’râciyye Mirac kandili için yaz�l�p bestelenmi� olsa da,

Revnako�lu’nun ifade etti�ine göre Mi’râciyye, üç aylar dedi�imiz Receb, �aban ve

Ramazan aylar�nda da okutulmu�tur.171

1. Mi’râciyye ve Mi’râciyye Çe�itleri

Edebiyat�m�zda, genellikle de klasik edebiyat�m�zda kullan�lmakta olan

miraciyye ve mirac-nameler, Hz. Peygamberin Mirac mucizesini anlatan, ço�unlukla

mesnevi �eklinde kaleme al�nan ve müstakil olarak olu�turulan eserler hakk�nda

söylendi�i gibi, �airlerin divanlar�nda veya manzum eserlerinde kaside ve gazel

�eklinde söylenmi� manzumeler veya mensur eserler için de kullan�lmaktad�r.172

Mi’râc mûcizesi Müslüman milletlerin edebiyat, mûsiki, minyatür, hat ve kitap

sanatlar�na yans�m��t�r. Bu konudaki edebiyat eserleri mi’râciyye ya da mi’râcnâme

ad�yla daha çok �ranl�lar’la Türkler taraf�ndan ortaya konulsa da mûsiki alan�nda

sadece Osmanl�lar’da mevlid gibi bir form olu�turdu�u görülmektedir.173

Hz. Peygamber’e duyulan sevgiyi anlatmak için yaz�lan Na’t, Siyer, Mevlid ve

Hilye’lerde Mi'râc olay� önemli bir yer tutmaktad�r.174 Ayr�ca Muhammediyye ve

Garibnâme gibi kitaplar�n birer bölümü mi’raca ayr�lm��t�r.175 Bir k�s�m divanlarda,

hamse diye adland�r�lan kitaplarda usul gere�i önce Münacât, Na’t-i- Nebi, Na’t-i-Alî,

sonra Mevlid ve Mi’râciyye, Vasf-� Çâr yâr (dört halifenin vas�flar�), son olarak da

padi�aha dua, senâ, sonra da hikayeye ibtida ….. suretiyle görülen klasik edebi

mahsullerden ba�ka ayr�ca büyük de�erde mi’râciyyeler yaz�lm��t�r.176 Ayr�ca

Mi’râciyye ve mi’râcnâme ayr�m�nda, kasidelerin mi’râciyye, mesnevilerin ise

mi’râcnâme diye adland�r�ld��� ifade edilmektedir.177

171 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’ nin Üstünlü�ü, s.739. 172 �akir Diclehan, “Divan Edebiyat�m�zda Miraciyyeler”, �slami Kültür ve Sanat Dergisi”, sy.3, �stanbul 1988-89, s.18. 173 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135. 174 Kemal Eraslan, “Hakim Ata ve Miracnamesi”, Atatürk Üniversitesi E�itim Fakültesi Ara�t�rma Dergisi, Ahmet Cafero�lu Özel Say�s�” sy. 10, Erzurum,1979, s.243-304 175 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135. 176 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski Klasik Tasavvuf Edebiyet�m�zda Mi’râciyyeler”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954, s.658. 177 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135.

65

Türk Edebiyat�’nda Ça�atay sahas�nda mi'râciyyenin ilk müstakil örne�i,

Hakim Süleyman Ata’n�n 122 beyitlik Mi’râcnâmetü’l-hazret isimli eseriyle XII.

yüzy�lda verilmi�tir.178

XIII. yüzy�ldan itibaren Divan edebiyat�nda yayg�nla�maya ba�layan

mi'râciyyelerin, özellikle XVI. yüzy�ldan sonra �airlerin Divanlar�nda yer ald���; XVII.

ve XVIII. as�rlarda da hemen hemen her �airin bir veya birkaç mi'râciyye yazd���

belirtilmektedir.179

Anadolu sahas�nda ise ilk müstakil mi'râciyyenin Ahmedî taraf�ndan XV.

yüzy�lda (808-1405) yaz�lan 497 beyitlik Tahkîk-i Mirâc-� Resûl oldu�u aktar�lmaktad�r.

Bu yüzy�ldaki di�er mi'râciyyeler s�ras�yla �unlard�r:

1. Abdülvâsi Çelebi’nin 817/1414’de yazm�� oldu�u 567 beyitlik Mi’râcnâme-i

Seyyidü’l- be�er Hazret-i Resûlullah aleyhi efdalü’s-salavât.

2. Aksarayl� Îsâ adl� �airin XIV-XV. yüzy�llarda yazd��� tahmin edilen

Mi’râcnâmesi.180

3. Müellifi meçhul 468-678 beyitlik Mi’racnâme.181

4. Ârif isimli �airin 841(1437)’ de 1745 beyit halinde yazm�� oldu�u

Mi’râcü’n-nebî’’ si.182

5. �brâhim Bey’in 275 beyitlik mesnevi tarz�nda yazd��� Mi’râciyyesi.183

XVI. yüzy�ldan itibaren divanlar�n içinde mi’râciyyelerin artmaya ba�lad��� ve

XVII.-XVIII. yüzy�llarda ise hemen hemen her �airin divan�nda bir ya da birkaç

mi'râciyyenin yer ald��� belirtilir.184

Mirâciyyesiyle kendi ça��ndaki �airleri, ayn� zamanda kendinden sonraki

�airleri de etkileyen ve bu türün üstad� kabul edilen Gani-zâde Nadirî (ö. 1626), XVII.

yüzy�lda eser vermi�tir.185 178 Kemal Eraslan, a.g.m., s.243-304. 179 �akir Diclehan, a.g.m., s.19. 180 Mustafa Uzun, a.g.m., s.136. 181 Hayati Develi, “Eski Türkiye Türkçesi Devresine Ait Manzum Bir Mi’râcnâme”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVIII, 1998, s.81-228. 182 Mustafa Uzun, “Mi’râciyye”, D�A, XXX, s.136. 183 Musa Duman, “�brâhim Bey’in Mi’râc-nâmesi”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVII, 1997, s. 169-238. 184 Mustafa Uzun, a.g.m., s.136.

66

XVIII. yüzy�lda yaz�lan en önemli mi'râciyye, Nayî Osman Dede’nin

mi'râciyyesidir.186 Bu yüzy�lda mi'râciyye kaleme alan �ah�slar ve eserleri �öyledir:

�smâil Hakk� Bursevî’nin Manzûme-i Mi’râc-ün-nebisi; Halvetiye’den

Kastamonulu �eyh Muslihuddîn Vehbi’nin Mi’râcülbeyân�; Bal�kesirli Ke�kek Zâde

Fât�me Kâmile Han�m’�n Mi'râc- � Peygamberî; Edirne müftisi Hac� Mehmed Fevzî

Efendi’nin Kudsiyyüs-sirâc-fî-Nazmil-mirâc ismiyle ilk önce Türkçe; daha sonra

Kudsiyyül-Minhâc-fî-Bahsil-Mirâc ad�yla Arapça yay�nlanan Mi’râciyye–i �erîfesi;

Kerkük’lü Seyyid Abdüssettar’�n 7 sahifelik Mi’râciyyesi; Bursa M�srî Asistânesinin

son �eyhi, Bursa tarihçisi: Mehmet �emsüddin efendi’nin Nigâr-� �emsî ad�n� verdi�i,

30 beyitli ufak manzumesi. 187

XIX. as�rdaki mi'râciyyeler ise �unlard�r:

Rifâ’i –ye ricâlinden Salât-� Kemâliye �ârihi, Üsküdarl� �eyh Seyyid Mehmed

Nûri Efendi’nin, Risale-i Mi’râc’�; Edirne kap�s� d���ndaki Emir Buhari Tekkesi’nin 10.

�eyhi Simke�zâde Hasen Feyzî Efendi’nin Mi'râc’nâmesi; Erzurum’da yeti�mi�

mutasavvif �âirler aras�nda küçük divançesi bulunan Erzurum’lu �eyh Osman

Siracüddin-Siracî’nin küçük çaptaki Manzûme-i Mi'râc’�; Son asr�n içinde yazd���

Na’t-i �erîf’lerle �stanbul ma’bedlerinde Mevlid cemiyetlerinde bulunan Bedeviyye

tarikati mensuplar�ndan Beylerbeyli Arap Sa’dî Bey’in Mi’râciyye’ si.188

Son dönemde ise Kerküklü Seyyid Abdüssettar Efendi Mi'râciyye Divan� ile

ad� zikredilmektedir.189

Bu mi'râciyyelerden ba�ka mevlidlerin içersinde mi'râciyye bölümü bulundu�u

gibi müretteb divanlarda ve mesnevilerde de mi'râciyyeler bulunmaktad�r. Bütün

bunlar�n eser ya da eser sahiplerinin isimleri bir çal��mada bir araya getirilmi�tir:

Mevlidlerde bir bölüm olarak mi'râciyye;

185 �akir Diclehan, a.g.m., s.20. 186 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.125. 187 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.658. 188 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciye”, s.690. 189 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.690.

67

“Ahmedî (ö. 815/1412)’nin �skender-mâme’sinin Mevlid bölümü, Süleyman Çelebi (ö. 826/1422)’nin Vesîletü’n-Necat’�, Emirî (ö.981/1573)’nin Mevlid’i, �eyh Mustafa Selâmî (ö. 981/1573)’nin Mevlid’i, Dervi� Dede (XVI’nc� as�r) Mevlid’i, Ak�emseddinzâde Hamdullah Hamdî (853-909/1449-1503) Mevlid’i, �âhidî (XV-XVI’nc� as�r) Mevlid’i, Visâlî (XVII’nci as�r)’nin Mevlid-i �erif’i, Büyük Ayasofya Camii Vâizi Hamdullah’�n Mevlidü’n-Nebî’si, Yusuf Sâmî Efendi’nin Mevlidü’n-Nebî’si.”

Mürettep Dîvanlarda Mi’râciyeleri bulunan �airler;

“Dîvanlar�nda mi’raciye bulunan �airlerimizden baz�lar� aras�nda, XVI’nc� as�rda Lâmiî Çelebi, XVII’nci as�rda Ganî-zâde Nâdirî (980-1036/1572-1626), Azmî-zâde Hâletî (ö. 1040/1630), Nevî-zâde Atâyî, Nâilî-i Kadîm (ö. 1077/1666), Ne�âtî Ahmed Dede (ö. 1085/1674), Vâdî Muhammed Çelebî (ö. 1093/1682), Fasih Ahmed Dede (ö. 1111/1699), Riyâzî, Âs�m-� Bosnavî, Selâmî, Rü�dî, Senâyî �eyh Ali Efendi, XVIII’inci as�rda, Sâbit (ö. 1124/1714), Nazîm Yahyâ (ö. 1140/1727), Seyyid Vehbî (ö. 1149/1793), Dürrî Ahmed Efendi (ö.1135/1722), Sâlim (ö. 1157/1743). Halimî Mustafa Pa�a (ö. 1173/1759), Alî Nutkî Dede, Mâhir, Hâz�k, Hakim Seyyid Muhammed Nûr, Vâs�k, Birrî, XIX.uncu as�rda �zzet Molla (ö. 1245/1829), Fâik Ömer (ö. 1254/1838), Lebîb ve Âdile Sultan.”

Baz� mesnevîlerde bir bölüm te�kil eden mi’râciyeler;

“XIV-XV’inci as�rlarda �brahim Bey’in Külliyat’� içinde yer alan Manzum Müntabat-� Mesnevî �erhi’nde, Ahmedî’nin Cem�id ü Hur�id’inde, Ali �îr Nevâ’î (844-907/1441-1501)’nin Hayretü’l-Ebrâr, Ferhad ü �îrin, Mecnûn u Leylî, Seb’a Seyyâre ve Sedd-i Skenderî mesnevilerinde, Ak�emseddin-zâde Hamdullah Hamdî (583-909/1449-1503)nin, Leylâ vü Mecnûn’unda, Behi�tî (II.Bayezid devri)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda, XV’inci as�rda, Lâmiî (ö. 938/1531)’nin Ferhad ü �îrin’inde, Fuzûlî (ö. 963/1555)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda , Kara Fazlî (ö. 971/1563)’nin Gül ü Bülbül’ünde, Ta�l�cal� Yahyâ (ö. 990/1582)’nin Gencîne-i Râz, Usûl-nâme, �âh u Gedâ, Yûsuf u Züleyhâ ve Gül�en-i Envâr’�nda, Refiî’nin Be�âretnâme’sinde, Aray�c�-zâde Ferdî Hüseyin (ö. 1121/1709)’in �âpur-nâme’sinde, XVII’nci as�rda, Kaf-zâde Fâ’izî (ö. 1031/1621)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda, �lmî (ö. 1045/1635)’nin Manzûme-i Kadi-zâde’sinde, Nevî-zâde Atâyî (991-1045/1583-1635)’nin Âlem-nümâ, Nefhatü’l-Ezhâr, Sohbetü’l-Ebkâr, Heft-hân ve Hilyetü’l-Efkâr’�nda, Na’îm’in mesnevisinde, Nâbî (ö. 1124/1712)’nin Hayriyye’sinde, Suphi-zâde Feyzullah Fevzî (ö. 1152/1739)’nin Safâ-nâme ile A�knâme’lerinde, �eyh Gâlib (ö. 1213/1789)’in Hüsn ü

68

A�k’� ve Mustafa Kâil’in Nâme-i A�k’�nda mi’râciye bölümleri mevcuttur.” 190

2. Mi’râciyye’ nin Okunu�u ve Mi’râciyehânlar

Mi'râciyye denildi�inde akla ilk olarak mûsiki�inaslar�m�za göre klasik

mûsikimizin en uzun bestesi ve “Türk mûsikisinde, câmi mûsikisinin en mutantan

formu”191 olarak nitelendirilen Galata Mevlevîhânesi �eyhi Kutb-� Nâyi Osman

Dede’nin mi'râciyyesi gelmektedir.

Revnako�lu Osman Dede’nin mi'râciyyesi hakk�nda “Nâyî Osman Dede’nin

muhte�em bir muvaffak�yetle ibdâ etti�i o e�siz k�ymetteki �âh eseridir ki, bir benzeri

yap�lamam��t�r, belki de yap�lamayacakt�r. Güftesi harika, bestesi �ahika say�lacak

kudrette”192 ifadelerini kullanmaktad�r.

Osman Dede’nin Mi'râciyyesi’nin yaz�l��� ile ilgili iki rivâyet vard�r:

1- Nâyî Osman Dede, Abdullah Salahî ve Üsküdarl� Seyyid Mustafa Hâ�im,

Do�anc�lar’da Hz. Nasuhî Hânikâh-� �erifinde misafir olduklar� s�rada, Hânikâh�n o

zamanki �eyhi, Hazret-i Nasûhî’nin yerine geçen, o�lu ve halifesi: �eyh Ali Alâüddîn

efendi’nin yan�nda sohbette bulunurlarken Hazret-i Nasûhî taraf�ndan kendilerine

yap�lan manevî bir i�aret ve ilham üzerine; içlerinden biri “Bir Mi’râciyye yaz�lsa da

Vilâdiyye (Mevlid) gibi kandil gecelerinde okunulsa…”, demi�. Bunu Nâyî Osman

Dede’den rica etmi�ler. O da, dervi�çe boyun e�ip “Eyvâllah !” diyerek güfte ve

bestesinin kendi taraf�ndan yap�lmas�n� üzerine alm��t�r. Bir dahaki haftaya

Mi’râciyye’yi bestesiyle getirip, �eyh Alâüddin efendi’ye sunmu�.

Osman Dede, Âyin-i �erîf sonras�nda, �eyh odas�nda ve hey’et kar��s�nda

eseri sonuna kadar okumu� ve odada bulunanlar eserden etkilenmi�ler. Bunun üzerine

regâib gecelerinde okunmak üzere regâibiyye yaz�lmas� temennisinde bulunulmu�. Bu

vazife Hazret-i Sâlâhi’ye verilmi�; Sâlâhî de regâibiyyeyi güftesini yapmay� üzerine

alm��t�r.

190 Metin Akar, a.g.m., s. 117-118, 125-127, 131-132. 191 Y�lmaz Öztuna, “Mi’râciyye”,TMA, II, �stanbul, 1969, s.32. 192 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-i Nâyî Osman Dede ve Mi'râciyesi”, s.615.

69

2- Di�er rivâyet ise �öyledir: Sultan III. Selim’in Kulekap�s�

Mevlevîhânesi’nde bulundu�u bir günde, okunmas� gelenek haline gelen eski

mi’râciyyelerden biri okunmu�. Mukabele(Âyin-i �erif)’den sonra Padi�ah Nâyî Osman

Dede’ye mi’râciyyeyi nas�l buldu�unu ve daha iyisinin yap�l�p yap�lamayaca��n�

sormu�. Nâyî Osman Dede de yap�labilece�ini ifade edince, Osman Dede’ye bir ay

müddet vererek, yeni bir mi’râciyye kaleme almas�n� istemi�tir. Osman Dede, bir ay

sonra eserini tamamlay�p dergah’a getirmi�tir. Yine padi�ah�n bulundu�u bir mukabele

gününde okunmu�tur. 193

Mi’râciyye “Bahir” ad� verilen her biri ayr� makamda bestelenmi� olan

bölümlerden olu�maktad�r. Eser, I. Bahir Segâh makam�nda bestelendi�inden “Segâh

Mi’râciyye” ad�n� alm��t�r. Bahirler aras�nda güfteleri Arapça olarak �eyh Nasûhi

taraf�ndan yaz�lm��, eseri zenginle�tiren “tev�ih”ler de bulunmaktad�r. 194

Eserin usûlü hakk�nda Türk darb� oldu�u195, ba�tan a�a�� durak �eklinde ve

usûlsüz olarak196 bestelendi�i bilgisi nakledilmektedir.

Mi’râciyyenin bahirleri daima iki mûsiki�inas taraf�ndan okunur. Kürsünün

etraf�n� yar�m ay �eklinde çevreleyen zakir ve tev�ihhânlardan olu�an hususi bir

koronun, eseri a�a��dan sonuna kadar takip ve terdif ederek i�tirak etmesi �artt�r.197

Mi'râciyye ikindi namaz�n�n ard�ndan bir haf�z taraf�ndan, �srâ veya Necm

Sûreleri’nden bir a��r okunmas�yla ba�lar. Daha sonra Mi’râciyye metni, bahre ç�kan iki

mi’râchân taraf�ndan okunur. Her m�sra�n okunmas�ndan sonra dört, be� veya daha fazla

ki�iden te�ekkül eden zâkirler korosu “�kbel yâ Mûcib”, “salla aleyh”, “mine salâh” v.s.

gibi sözleri ayn� makâmda ve hep bir a��zdan tekrar ederler. Mi’râchânlar�n say�s�

yeterli ise iki�er iki�er bahre ç�karlar. Yeterli de�ilse, iki ki�i bu vazifeyi sonuna kadar

devam ettirir. Mi’râciyye bittikten sonra yine Kur'an-� Kerim’den, Necm Sûresi’nin ilk

193 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, s.766. 194 Subhi Ezgi, a.g.e., III, s.102-142. 195 Subhi Ezgi, a.g.e.,III, s.102-143. 196 Ekrem Karadeniz, Türk Mûsikisi Nazariye ve Esaslar�,Türkiye �� Bankas�, �stanbul,1984, s.162; Süleyman Erguner, Kutb-� Nâyî Osman Dede ve Rabt-� Ta’bîrât-� Mûsiki,s.32’ den naklen. 197 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’nin Üstünlü�ü”, s.739.

70

on sekiz âyeti veya Bakara Sûresi’nin sonlar� bir haf�z taraf�ndan okunur. Duâhân’�n

duâs� ile merasim sona erer. Mi’râciyye okuma töreni birkaç saat sürmektedir.198

Revnako�lu, Mi’râciyye’nin Eyyübî Zekâizâde Hâf�z Ahmed �lhâmi Efendi,

Kulekap� Mevlevîhânesi son neyzenba��s� Hattat Hac� Emin Dede ve Seyyid

Abdülkadir Töre taraf�ndan notaya al�nd���n� söylemektedir. Ancak neva bahri’nin,

zaman�nda tesbit edilememesi ve bunu bilenlerin de birer iki�er ortadan kaybolmas�

sebebiyle, k�ymetli bestesinin bugün bulunmad���n� ifade etmektedir.199

Mi'râciyye için Esrar Dede’nin Tezkire’sinde �öyle geçmektedir:

“Hakkâ ki �eyh-i mütercem âlim ve ârif ve zâhid olduklar�ndan mâadâ fenn-i musikîde üstâz-� esâtize-i zamanlar� olub masnû’ât-� hibâle-i hevâiyyeleri el’an hayret figen-i havât�r-� mehere-i fenn-i mezbûr olub her taraftan ma’mûr ve fenn-i �i’r ü in�âda dahi pür zur olub mu’cizât-� nebebiyyeden Miraciyyeleri tasannuât-i �i’riyyeden hâlî alâ sebîl-il-ilhâm serzede-i tab’-� çalâkleri oldu�u gibi bestesinde dahi mülhem olduklar� �âibe-i i�tibaht�r.”

Müstakimzâde ise Tuhfe-i hattâtîn’de �unlar� söylemektedir:

“Merhum Osman Dede’nin �i’r ü in�â taraf� dahi sâir fezâil ve maârifi

gibi müsellem olma�la niça âsâr-� bisyâra muvaffak olmu� idi. Ezcümle

mi’râciye’leri güfte ve beste kendi eserleri her sâl sabâh-� mir’âc’da k�râat

olunmakla müstemi’în-i züvvâr ferahnâk ve envâr-� salevât-� kesîre ile târîk diller

tâbnâk olurlar.”200

Mi’râciyye, kenarlar�nda makam isimleri gösterilmek suretiyle 1310/1892’de

ne�redilmi�tir. Eseri bast�ran Ali Galib’dir. Kitab�n ismi Mi’râc’�n Nebî

aleyhisselâm’d�r.201

�eyh-ül �slâm Esad Efendi Atrab-ül Âsâr’�nda Ârif Efendi’nin mi'râciyyesinin

de XIII. yüzy�l bestekârlar�ndan Niznâm Yusuf Çelebi taraf�ndan bestelendi�ini202 ve

198 Metin Akar, “Nâyî Osman Dede ve Mi’râciyesi”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Konya,1981, sy.1, s.16. 199 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-� Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, s.616. 200 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.153-154. 201 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, �stanbul 1942, s.124.

71

�stanbul’da Eyüp Sultan Türbesi’nde okundu�u, eserin zamanla unutuldu�u

belirtmektedir.203

Bununla beraber Edirne Müftüsü Mehmed Fevzi Efendi’nin de eserinin besteli

olarak okundu�u, notas�n�n mevcut olmad��� Revnako�lu’nun kay�tlar� aras�ndad�r.204

Mi’râciyyenin okunmas�n�n adet haline gelebilmesi için hay�rseverler

taraf�ndan vak�flar olu�turulmu�tur. 1888 tarihinde Bursal� Safiye han�m ve damad�

Mustafa Râk�m Efendi de, Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid, Kadir gecesi

hatm-i �erif, Mi'râc kandilinde de Mi’râciyye okunmas�n� sa�lamak üzere vakfiye

haz�rlam��lard�r. Haz�rlad�klar� vakfiyenin Mi’râciyye ile ilgili bölümü bugün de

varl���n� sürdürmektedir. Her sene Mi'râç kandilinin oldu�u günün ikindi namaz�ndan

sonra Nâyî Osman Dede’nin Mi’râciyyesi, �stanbul’dan gelen mirâciyehânlar

taraf�ndan Bursa’daki Mahkeme Camii’nde okunmaktad�r. 205

Mi’râciyye okunmak üzere tahsis edilen di�er vak�flar da s�ras�yla �unlard�r:

1. �eyh Kerâmeddin efendi’nin vakf�; Mi’râciyye’nin yap�lmas�na vesile olan

Mehmet Nasûhî Efendi’nin câmiinde okunmak üzere (�stanbul-Üsküdar);

2. Kazasker �brahim Süedâ Bey’in vakf�; Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri

Câmii’nde okunmak üzere (�stanbul-Üsküdar);

3. Rifat Mehmet Sad�k Pa�a’n�n vakf�; Sünbül Efendi’nin câmiinde okunmak

üzere (�stanbul Kocamustafapa�a);

4. Ziyâ E�refo�lu Vakf�; Numâniye câmiinde okunmak üzere (Bursa’da).206

Mi’râciye okuyan kimselere Mi’râciyehân ya da mi’râchân denilir. �lk

mi’râchân mirâciyyenin �airi ve bestekâr� Galata Mevlevîhanesî �eyhi Kutbü’n-nâyî

Osman Dede’dir.207 Hammâmî-zâde �smail Dede (ö.1191-1262/1777-1846), Azmî dede

202 Subhi Ezgi, a.g.e., V, s.300. 203 Mustafa Uzun, a.g.m., s.138. 204 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski-Klasik Tasavvuf Edebiyat�m�zda Mi'râciyyeler ”, s.766 205 Mustafa Kara, a.g.m., s.30. 206 Orhan Nasuhio�lu, “Dinî Mûsikimizin Bir �aheseri Mi’raciye”, MM, sy.92, �stanbul, 1974, s.7. 207 Metin Akar, “Mi’râchânlar�m�z”, Türk Kültürü, �stanbul, Haziran, 1986, sy.278, s.375.

72

(XIX.as�r), Senih (ö. 1272/1855), Hopçu-zâde Mehmed �âkir Efendi (ö.1275/1858),

Muhtar Efendi (ö.1858), Kambur �evki (ö.1291/1874), S�rr� Efendi (ö.1296/1878),

Dellâl �eyh Osman Efendi (ö.1296/1878), Mustafa-zâde Ahemd Efendi (ö.1301/1883),

�eyh Mehmed Ru�en Efendi (ö.1309/1891, �eyh Hulûsî Efendi (ö.1315/1897), Ahmed

Hüsâmeddin Dede (ö.1318/1900), Üsküdarl� Pa�a Mehmed (ö.1318/1900), Ahmed

Kavsî Dede (ö.1327/1909), �mrahorî Arap Salih (ö.1328/1911), Hüseyin Fahreddin

Dede (ö.1329/1911), Kemal Efendi(ö.1333/1914), Hâf�z Hâ�im Efendi(ö.1334/1915),

Burunsuz �smail Efendi (ö.1335/1916), Hâf�z �ükrü Efendi (ö.1929), �eyh Ali R�za

Efendi (ö.1924), Sadeddin Efendi (ö.?), Fehmi Efendi(ö.?), Zekâizâde Haf�z Ahmed

Irsoy (ö.1942), Hattat Mehmed Emin Dede (ö.1942) isimli �ah�slar da Osman Dede’den

son döneme kadar mi’râciyyeyi icra eden kimselerdir.208

Mevleviler, Mi’râciyye okunan günlerinde di�er tarikat mensuplar�n�

dergâhlar�na davet ederek, Mevlevî âyin’i yap�ld�ktan sonra meclisi haz�r bulunan en

k�demli �eyhe terk ile ilâhiler okunarak devrân ve k�yâm zikri yapmalar�na izin verirler

ve hep beraber orada sema ederlerdi.209

Mevlid cemiyetlerinde ikram olarak �eker veya �erbet da��tmak adet oldu�u

halde mi’râciyye cemiyetlerinde �eker ve �erbete ek olarak Hz.Peygamber’in miracda

kendisine sunulan süt ikram�n� temsil olarak süt de da��t�lm��t�r.210 Münacat bahri k�sm�

icra edilirken dinleyicilere gül suyu serpilir, ard�ndan mirac bahrinde süt ikram

edilirdi.211

208 Metin Akar, a.g.m., s.375-378. 209 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.124. 210 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.125. 211 Mustafa Uzun, a.g.e., s.138.

73

E. BERAT KAND�L�NDE MÛS�K�

Berat kelimesi Arapça “berâe-berâet” kelimesinin Türkçele�mi� halidir.

Berat iki �ey aras�nda ili�ki olmamas�, ki�inin bir yükümlülükten kurtulmas� ya

da yükümlülü�ün bulunmamas� manas�na gelmektedir.212

Di�er mübârek gecelerde oldu�u gibi Berat gecesinde de Süleyman

Çelebi’nin mevlidi okutulmu�tur.213 Bursal� Safiye han�m ve damad� Mustafa Râk�m

Efendi’nin 1888 y�l�nda Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid okutulmas�

gere�ince haz�rlad�klar� vakfiye bu gecede de mevlidin okunmakta oldu�unu gösterir

niteliktedir.214

Ömer Tu�rul �nançer cami mûsikisinde, mi’râciyye d���nda “regâibiye”,

”nevruziye”, ”iydiyye”, “berâatiye” ve “mevlidiye” gibi, kutsal gün ve gecelerde

okunmak üzere bestelenmi� eserlerin varl���ndan söz edildi�ini ancak bu eserlerin elde

örne�inin bulunmad���n� ileri sürmektedir.215 Biz de ara�t�rmalar�m�z sonucunda

Berat kandiline mahsus her hangi bir özel forma ula�amad�k.

F. RAMAZAN AYINDA MÛS�K�

Hicri aylar�n dokuzuncusu olan Ramazan, müslümanlarca “onbir ay�n sultan�”

olarak vas�fland�r�lm��, dinî hayatta müstesna bir yer i�gal etmi�tir. Bu ayda Kur’an-�

Kerim yeryüzüne inmeye ba�lam�� ve oruç tutmak Müslümanlara farz

k�l�nm��t�r.216Böylesi güzel olaylar�n meydana geldi�i bu ay� müslümanlar�n farkl�

etkinliklerle zenginle�tirdikleri görülmektedir. Bunlardan biri as�l konumuz olan mûsiki

alan�ndaki etkinliklerdir.

Ramazan ay�yla birlikte camilerde daha canl� ve daha yo�un bir dinî mûsiki

icraat� görülmektedir. Bu aya mahsus olan ve cemaatle eda edilen Terâvih namaz�

212 Halit Ünal, “Berat Gecesi”, D�A,V, �stanbul, 1992, s.475. 213 Nuri Özcan, a.g.m., s.484. 214 Mustafa Kara, a.g.m., , s.30. 215 Ömer Tu�rul �nançer, a.g.m., s.58. 216 el-Bakara 2/182-183.

74

esnas�nda okunan ilâhiler, minarelerde okunan temcidler bu mûsiki icraat�n�n türlerini

meydana getirmektedir.

1. Ramazan �lâhîleri

Tasavvufî edebiyat sahas�ndaki “ilâhi”nin, kendine mahsus bir üslûbla

bestelenerek meydana gelen �ekline dinî mûsikide de “ilâhî” denmektedir.217 Dinî

mûsikimizde Rebî’u’l- evvel ve Muharrem aylar�ndan sonra, kendisi için en çok beste

yap�lan ay Ramazan ay�’d�r. Ramazan ay�nda camilerde k�l�nan Terâvih namazlar�n�n

her dört rek’at�ndan sonra okunan eserler “Ramazan �lâhîleri” olarak an�lm��t�r.218

Ramazan ilâhîlerinin önemli bir k�sm� Yunus Emre’nin �iirlerinden seçilmi�tir.219

Tekkelerde okunan Ramazan ilâhîlerinin, güfte ve beste itibariyle daha

sanatkârane, camilerde okunanlar�nsa, beste itibariyle daha hareketli tarzda oldu�u ifade

edilir.220

Ramazan ilâhileri güfteleri bak�m�ndan ikiye ayr�l�r: Ramazan�n ilk iki

haftas�nda okunan ilâhîlerin güfteleri, “Merhabâ yâ �ehr-i ramazan” m�sra�yla ba�lar

veya bu m�sra nakarat halinde tekrar edilir. U�urlama geceleri denilen son iki haftada

okunmaya mahsus olan ilâhîlerde ise Ramazan�n sona ermesinden do�an hüzün

terennüm edilir, “Elvedâ yâ �ehr-i ramazan/ Elvedâ ey mâh-� mübârek” gibi m�sra ve

nakaratlara yer verilir.221

Halil Can Ramazan ilâhîleri’ni üç k�s�ma ay�r�r. �lk on günde bu ay� idrak

etmenin sevincine i�aret eden güfteler:

“ Merhaba ya merhaba, sad merhaba, ya merhaba”; “ Doland� her yer kandiller ile, Doldu camiler müminler ile”.

217 Nuri Özcan, a.g.e.,s.41. 218 Mustafa Uzun,”�lâhî”, D�A, XXII, ,s.66. 219 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”s.133-136. 220 Mustafa Uzun, “Edebiyat�m�zda Ramazan ve Ramazaniyeler”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy.XI, �stanbul, 1979,s.20. 221 Mustafa Uzun, a.g.m., s. 66.

75

�kinci on günde bu mübârek ay�n hürmetine günahlar�n aff� ile Allah’tan

rahmet ve merhamet niyaz�n� içeren güftelere yap�lan ilâhiler okunur:

“Ya kerim Allah bize k�l ma�firet �ehr-i ramazan hürmetin”.

Üçüncü on günde Ramazan�n sonu yakla�t���ndan veday� anlatan ilâhîler

okunur:

“Elveda �ehr-i saadet elveda”, “Geldin geri gider misin Elveda ya �ehr-i Ramazan”.222

Ramazan ilâhîlerine Yunus Emre’nin çokça tercih edilmi� olan ilâhîlerini örnek

olarak verebiliriz:

“Gönül hayrân olupdur a�k elinden, Ci�er püryan olupdur a�k elinden.” Düyek usûlünde, hicâz, mâhur, u��ak, beyati makamlar�nda bestesi yap�lm��,

Ramazan ilâhîsidir ve teravih namazlar�nda okunmaktad�r.

“Mü�tak olup özledi�im �ehr-i Remezan merhaba. Bakup yolun gözledi�im �ehr-i Remezan merhaba”

Evsat usulünde u��ak ilâhîdir. Ramazan ay�n�n onbe�inden önceki kar��lama

gecelerinde ve daha ziyade ilk haftas�ndaki teravih namazlar�nda okunur. Ço�unlukla

ilk dört rekat’�n sonunda okundu�u gibi, alt�nc�, sekizinci rekatlardan sonraki

oturmalarda da okunabilir. 223

Haf�z H�z�r �lyas A�a 1828-29 y�l� olaylar�n� kaleme ald��� Tarih-i Enderun

adl� eserinde Ramazan gecelerinde padi�ah�n huzurunda okunan ilâhîleri �öyle anlat�r:

“Ramazan�n mübârek ay� �ubat’�n 27. gecesi göründü. Zât��âhane, K��la Camii’nde teravih namaz� k�l�naca��n� suvari a�alar�na bildirdi. Yakla��k onbe� dakika sonra Yüce Padi�ah geldi. Ezanlar okundu; teravih ve tesabih (dualar) okunup herkes yerine gittikten sonra Padi�ah taht kap�s�n�n önündeki müezzin a�alar�n ilâhî okumalar�n� ferman eyledi ve onlar da: “Ey dertlilerin derdine derman

222 Halil Can, “Ramazan”, MM, sy. 300, �stanbul, 1974, s. 25. 223 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 132-139.

76

veren Allah” ilâhîsine girip okuduktan sonra bu türden iki üç ilâhî daha okumalar� istenince: “Ey enbiyalar serveri, Ey evliyalar rehberi, Ey ins-ü can peygamberi, Ehlen ve sehlen merhaba”, ilâhîsinden sonra:

“Her kaçan anarsam seni karar�m kalmaz Allah’�m

Senden gayri göz ya��m kimseler silmez Allah’�m” ilâhîsini tamamlay�p pe�inden;

“Göster cemalin �em’ini yans�n oda (od) pervaneler” ilâhîsini okudular. Bundan sonra Suyolcuzade Salih Efendi ile Nâyzen Mustafa Efendi’nin birer naat okumalar� uygun görüldü.”224

1819-1820 y�l� Ramazan�n� ayn� eserde �öyle anlat�lmaktad�r:

“Ramazan’�n 10. günü teravih k�l�nd�ktan sonra ilâhî �smarland�. Mabeyn müezzinleri Müezzinba�� �akir A�a ile tunç kap�n�n hizas�na s�raland�lar. Kullar�n� seven padi�ah onlar� görünce kö�kten �akir A�a’ya seslenerek, “�ermsar etme Hüdâyâ Rûz-i Mah�erde beni” (Tanr�m beni mah�erde utand�rma) ilâhîsini okumalar�n� ferman eyledi. Sermüezzin Efendi de tiz perde o temiz nutku okumaya çaba gösterdi. Yerine ve zaman�na göre türlü sesler ç�kararak okuyup bitirdikten sonra selam verdi. O zaman ötekiler düzce (basit ilâhîlerden birkaç tanesini daha uzun uzun okumaya ba�lay�p tak�m tak�m topluca ilâhîler dinlettiler. Biraz da hicaz makam�ndaki “Âsuman-� bi-sütûn muallake�. Kudret-i lâilahellahu” (Tanr�’n�n kudretiyle yüksek gökler dayanak olmadan dururlar) ilâhîsi okununca bütün yürekler birle�ti ve güzel sesli müezzinler ba���lar almas�na neden oldu.”225

2.Temcîdler

Üç aylara has olan Temcîd, Arapça “ta’zim ve senâ etmek” manas�na gelir.

Minarelerde ezandan ayr� olarak, Allah’a yap�lan dua, tazarru ve münâcât’lar hakk�nda

kullan�lm��t�r. Dinî Mûsiki’nin tesbih formlar�ndand�r. Recebin birinci gecesi ba�lay�p,

Ramazan�n son Terâvih namaz�na kadar devam eden Temcîdler, Hz. Peygamber

döneminde ilk müezzin olan Bilal-i Habe�i taraf�ndan okunmaya ba�land��� rivâyet

edilmektedir. Osmanl� zaman�nda da temcîd icras�n�n devam� için vak�flar düzenlenmi�;

224 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e.,, s. 325. 225 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e., s.162-163.

77

ilk vak�f Hazreti Hüdâi taraf�ndan olu�turulmu�tur.226 �stanbul’da birçok cami ve

tekkede temcidlerin okunmas�na üç aylarda ba�lamas�na kar��l�k Süleymaniye

Camii’nde yaln�z ramazan gecelerinde ba�lan�lmaktayd�.227

Teravih namazlar� aras�nda okunan tev�ihlerde ve Ramazan ilâhilerinde oldu�u

gibi, Temcîdlerde de Ramazan-� �erifin ilk haftas�ndan on be�inci gecesine kadar

“Merhabâ, yâ merhabâ. �ehr-i Ramazân merhabâ”, onbe�inden sonra da gönüllere

hüzün veren bir edâ ile “elvedâ, dost elvedâ” nakaratlar� söylenirdi.228

Temcidlerin okunu� �ekilleri ve makamlar�n�n �u �ekilde oldu�u belirtilir:

“Bir ki�i taraf�ndan “Yâ Hazret-i Mevlâm” denilir ve ard�ndan üç kelime-i

tevhid okunur. Arkas�ndan kitap ve �eriat sahibi peygamberlerden birkaç�n�n, en az

dördünün ad� yad edilir; sonunda alemlerin sultan�n� Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “Salât-ü

Selâm” getirilir. Kur’an-� Kerim’den “Küllü men aleyha fân”, “Küllü �eyin hâlikün illâ

vecheh”,”Lehu’l-hükmü ve ileyhi turce’ûn” gibi âyetler okunur. Akabinde bir beyitten

olu�an münacat veya na’t-� Resûl, salâlar tavr�nda okunup bittikten sonra hep birlikte

“Vel hamdü lillâhi Rabbil âlemin” denilir ve “el-Fatiha” çekilir. Fatiha-i �erifeyi,

herkes içinden okuyup bitirdikten sonra, “Ma kâne Muhammedün ebâ ehadin mir

ricaliküm…” ya da “Sübhane Rabbike Rabbil izzet-i….” âyet-i kerimelerini bir ki�inin

ayn� perdeden okumas� ile Temcîd sona ererdi.” 229

Temcîdler, bestelenmi� ilâhî veya tev�ih �eklinde olmad���ndan her zaman

belirli bir makamdan okunmas� �art de�ildi. �lk münacat, hangi makamdan okunursa,

onu takip eden tevhid-i �erifler, lâfza-i celâller ve salât-ü selâmlar da ayn� makamda

okunur ve makam her vakitte ve her defas�nda de�i�tirilebilirdi. Temcîdler genellikle

rast, u��ak, segâh, hicaz, neva, hüseynî, acem, acema�iran, eviç, muhayyer, �ehnaz gibi

makamlardan biri üzerine seyirler yap�l�r, okunacak �u�ul ve ilâhiler, ona göre

düzenlenirdi. Her gece ba�ka makamlara geçilirdi. Temcîd ba��ndan sonuna kadar ayn�

226 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Minare Mûsikimizde Temcidler”, TK, �stanbul, 1967, VI, sy. 36, s. 2996, 2998. 227 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2999. 228 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2997. 229 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.2996-2997.

78

makam üzerinde devam eder; bazen de nihavend ve suzînak’den yap�lm�� ilâhilerin de

okundu�u olurdu.230

Temcîdlerin bir örne�i Subhi Ezgi taraf�ndan notaya al�nm��t�r.231

3.Teravih

Ramazan ay�na mahsus olarak eda edilen Terâvih namaz�, k�l�n��� esnas�nda

iki�er ya da dörder rekat olarak k�l�n�r. Her dört rekatta bir salât u selâm getirilip,

aralarda ilâhî okunmak üzere yerine getirilen Terâvih usulünde kullan�lmak üzere be�

de�i�ik makamda salât u selam bestelenmi�tir. Bu usule göre Terâvih namaz�n�n ak���

�öyledir:

1. �lk dört rekat Isfahan makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 2. �kinci dört rekat Sabâ, Dügâh veya Bestenigar makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 3. Üçüncü dört rekat Hüzzam veya Ferahnak makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 4. Dördüncü dört rekat Eviç makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 5. Be�inci dört rekat Acema�îran makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi).232

Yats� namaz�n�n son sünnetinden sonra müezzinba�� Isfahan makam�ndan

“sübhanallahi vel-hamdülillahi vela-ilahe illa’llahü”yü yüksek sesle okur, müezzinler de

ayn� makamdan “sallü ala Muhammed” derler, bir ki�i de tekbir al�r ve Terâvih

namaz�na ba�lan�l�r:

“1. �lk Dört Rekat

Terâvih namaz�n�n ilk dört rekatinde, imam�n k�raat� �sfahan makam�ndad�r. Müezzin de makamdan imam�n tekbirlerini tekrar eder ve imama yol gösterir. Selam verildikten sonra müezzinler, �sfahan makam�nda ilâhî okurlar. Bu ilâhîden sonra müezzinler beraberce sabâ, dügâh ya da bestenigar makam�nda salât u selam getirirler ve ikinci dört rekata ba�lan�r.

230 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., 2997. 231 Subhi Ezgi, Temcit-Na’t-Salat-Durak, �stanbul, 1945, s. 4-7. 232 Nuri Özcan, “Ramazan’da Mûsiki”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy. X1, �stanbul, 1971, s. 5.

79

2. �kinci Dört Rekat

Bu bölümde imam, sabâ, dügâh ya da bestenigar makamlar�nda hangisi ile salât u selam getirilmi�se o makamda k�raat eder. Yine bir müezzin, imam�, tekbirlerde ayn� makam ile tekrar eder. Selam verildikten sonra icra edilen makamda ilâhî okunur. Ard�ndan hüzzam ya da ferahnak makam�nda salât u selam getirilerek üçüncü rekata ba�lan�r.

3. Üçüncü Dört Rekat

�mam hüzzam ya da ferahnak makamlar�ndan hangisi ile salavatlanm��sa o makamda k�raat eder. Selam verildikten sonra icra edilen makamda ilâhî okunur. Ard�ndan eviç makam�nda salât u selam getirilir ve dördüncü rekata ba�lan�r.

4. Dürdüncü Dört Rekat

Bu bölümde eviç makam� icra edilir. Eviç makam�nda ilâhî okunduktan sonra, son bölüme acema�îran makam�nda salât u selam ile kalk�l�r.

5. Son Dört Rekat

Son dört rekatta acema�iran makam� icra edilir. Bu k�s�m bittikten sonra acema�iran makam�nda bir ilâhî okunur. Genellikle herkesin bildi�i;

“Allahümme salli ale’l-Mustafa

Bediu’l-cemali ve bahri’l-vefa” güfteleriyle ba�layan �u�ul okunur. Bu �u�ulden sonra Âl-i �mran Sûresi’nin 53. âyeti okunur. Bir müezzinacema�iran makam�nda, âyetin “Rabbenâ amennâ bimâ enzelte vet’tebea’ne’r-rasûl” k�sm�n� okur, sonra cumhur olarak, âyetin kalan k�sm� okunur. Böylece ara dua k�sm�na geçilir.

6. Ara Dua K�sm�

Ara dua k�sa sürelidir. Cemaat dua ederken bir müezzin, na�meli olarak “âmîn, âmîn, âmîn” der. Sonra, cumhur olarak salât u selam getirilir.233

Terâvih namaz� aras�nda makam de�i�tirme kural�n�n Türk mûsikisi bestekâr�

Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (ö.1123/1711) taraf�ndan konuldu�u rivâyet

edilmektedir.”234

233 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 18.; Ahmet Y�lmaz, “Eski �stanbul’da Cami Mûsikisi ve Terâvih Namazlar�”, Marmara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi, Bitirme Tezi, �stanbul, 2004, s.18.

80

Yunus Emre’nin;

“Ey Enbiyalar serveri ey evliyalar rehberi Ey ins-ü-cân Peygamberi ehlen ve sehlen merhabâ” m�sralar�yla ba�layan ilâhisi teravihin ilk dört rekatt�ndan sonra okundu�u gibi

teravihden ç�k�ld�ktan sonra da minarelerde verilen temcidlerde okunmaktayd�.235

H�z�r �lyas Efendi Tarih-i Enderun’da, 1239/1823 y�l�n�n Ramazan ay�nda

teravihte padi�ah�n huzurunda ilâhî okunu�unu anlatmaktad�r. Padi�ah�n iste�ine göre

müezzinlerin biraraya gelerek Suyolcuzade Salih Efendi’nin,

“Taht-gâh etti vücudum �ehrini sultân-� a�k Dil sarây�nda kuruldu bir ulu dîvân-� a�k Ey Gafûri ermek istersen e�er cânân�na; Terk-i cân eyle tecelli eylesin cânân-� a�k”

eserini okuduklar�n� sonra s�ras�yla;

“�lm-i bahr-� esnâf�n�n dürdanesiyim ben Maarif-i künz-i dil vessâf�n�n pervânesiyim ben Benim ilmim kat�nda müçtehidler âciz olmu�tur Velâ ilm-i ilâhinin deli divânesiyim ben”, “Ey sanem noldun câna kastin var Ba�r�m� deldin ya ne kastin var Ba��m önünde çevkân elinde Çelmeden gayri ya ne kast�n var”

ilâhilerinin okundu�unu bildirmektedir.236

4. Kadir Gecesi’nde Mûsiki

Kur’an-� Kerim’in yeryüzüne inmeye ba�lad��� gece olan Kadir Gecesi’nin

Müslümanlar aras�nda çok ayr� bir yeri vard�r. Kadir gecesinde bu geceye has olarak

güzel sesli imamlar her rek’at� farkl� bir makamda k�ld�rd�klar� Terâvih ve Kadir

namazlar�, müezzinlerin cumhur müezzinli�i tarz�yla ve rek’at aralar�nda okuduklar�

234 Sadeddn Nüzhet Ergun, a.g.e., s. 132. 235 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, s.133. 236 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e., s. 236-237.

81

“elveda” nakaratl� Ramazan ve Kadir gecesi ilâhîleriyle bir mûsiki ziyafeti

sunarlard�.237

Kadir gecesinde:

“Yâ elvedâ; Dost merhâbâ!

Mâh-i mübârek elvedâ!”, beyitlerine �u parça ilave edilir;

“On bir ayl�k yoldan gelür

Bir ay bize mihman gelür

Yar�n bize �efî olur;

Yâ �ehr-i Remezân elveda!”

Terennüm olarak da;

“Yâ elvedâ, Yâ elvedâ

Dost elvedâ

�ehr-i Remezân elvedâ” denilirdi.238

1888 y�l�nda Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid, Kadir gecesi

hatm-i �erif, Mi'râç kandilinde de Mi'râciye okunmas�n� sa�lamak üzere Bursal� Safiye

han�m ve damad� Mustafa Râk�m efendi beraber bir vakfiye haz�rlam��lard�r. Bu

bilgiden anla��ld���na göre Kadir Geceleri mûsikinin yan�nda ço�unlukla Kur’an-�

Kerim okunarak geçirilmekteydi.239 Bununla birlikte Kadir gecesinde yine mübârek

gün ve geceler denilince ilk akla gelen eser olan mevlidin okundu�unu240 ifade

edebiliriz.

G. BAYRAM GÜNLER�NDE MÛS�K�

Bayram haftalar�na mahsus olarak �stanbul tekkelerinde, icra edilen zikir

�ekilleri son derece çekici ve sürükleyici bulunmu�tur. �stanbul Kadirihânesi Pîr

237 Mustafa Uzun, “Kadir Gecesi”, s.126. 238 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m.,s.135. 239 Mustafa Kara, a.g.m., s.30. 240 Nuri Özcan, a.g.m., s. 484.

82

makam�, Âsitane (Merkez tekke) olmak itibariyle bu tekkelerin ba��nda geliyordu.

Örne�in di�er günlerde okunmas� usulden olmayan Evrâd-� kebirin, sadece bayram

haftalar� okundu�u ifade edilir. Bununla beraber k�yam ilâhisi olarak zakirlerden

dinlenilmekte olan:

“A�k�mla ol â��k�n S�tk�nla ol sâd�k�n Mahbubudur Hâlik’�n (efendim) Sultan Abdülkâdir’in.”

ilâhisi de, bayram haftalar�na mahsustur. E�refo�lu’nun nutuklar�ndan, evsat usûlünde,

segâh makam�nda bestelenmi� olan bu ilâhinin, Kaadirihâneden ba�ka bir tekkede

okunulmad��� belirtilir. 241

Bayram namazlar�ndan önce müezzin mahfelinde bir k�sm�n� bir ki�inin, bir

k�sm�n� da cumhurun okudu�u bayram salâs� okunmaktayd�.242

Ayr�ca bayram namazlar�nda ve günlerinde ve kurban kesilirken Itrî taraf�ndan

segâh makam�nda bestelenmi� olan, Allah’�n azamet ve büyüklü�ünü anlatan “tekbir”

okunmaktad�r.243

241 Cemâleddin Server Revnako�lu, “Kaadirihânede Erbaîn Helvas�”, YTD, �stanbul, 1954, sy:9, s.469. 242 Nuri Özcan, a.g.e., s.18. 243 Nuri Özcan, a.g.e., s. 20-21.

83

SONUÇ

Türkler hayatlar� boyunca din ile kültürü birarada bulundurmu�lar, dinî

motiflerle kültürlerini zenginle�tirmi�lerdir. Bunun en güzel örneklerini mübârek gün ve

gecelerin ya�anmas� esnas�nda vermi�ler, zaman içerisinde de bunlar gelenek halini

alm��t�r.

Muharrem ay�, Ramazan ay�, kandil geceleri ve bayram günlerinin ya�and���

zamanlarda insanlar bir arada bu günleri de�erlendirmenin güzel örneklerini

vermi�lerdir. Zaman içerisinde a�ûre günü kutlamalar�, ramazan haz�rl�klar�, ramazan

sergileri, iftar, teravih, sahur, kadir gecesi, bayram adet ve gelenekleriyle zengin bir

kültür birikimi olu�mu�tur.

Saray ve çevresinde de durum farkl� olmam�� mübârek gün geceler için

alaylar�n düzenlenmesinden, çift minareli camilerin mahyaland�r�lmas�, tek minareli

camilere kaftan giydirilmesi ve huzur derslerine kadar farkl� ekinliklerin olu�mas�

sa�lanm��t�r.

Bütün bu faaliyetler insanlar�n birbiriyle kayna�malar� ve çocuklara ramazan

sevgisi a��lamak aç�s�ndan da önemli yer tutmaktad�r.

Ayr�ca, bu mübârek gün ve geceler sosyal hayat� etkilemekle kalmam��, �slami

Türk edebiyat�nda kaside, ilâhî, mersiye, muharremiyye, ramazaniyye, bayramiyye,

mevlid, mi’râciyye ve regâibiyye gibi bir çok �iir türü ortaya ç�km��t�r.

Edebiyat alan�ndaki bu eserlerin baz�lar�n�n bestelenmesi ile de mûsiki

alan�nda cami ve tekke mûsikisinin baz� formlar� olu�mu�tur.

Muharrem ay�n�n onuncu gününde Hz. Hüseyin’e duyulan sevgiyi dile

getirmek amac�yla mersiyeler, muharremiyyeler vücuda getirilmi�tir. Bu günde

Yaz�c�zade’nin ünlü mersiyesinin yan� s�ra, Süleyman Çelebi’nin mevlidin de

okunmu�tur.

84

Hz. Peygamber’in do�um günü olan mevlid kandilinde okunmak üzere

mevlidler yaz�lm��t�r. Mevlidler Hz. Peygamber’in k�saca hayat�n�n anlat�ld���

manzumelerdir. Mevlid kandilinde herkesin büyük önem verdi�i Süleyman Çelebi’nin

Mevlid’i XV. yüzy�ldan itibaren okunagelmi�tir. Birçok mevlid manzumesi yaz�lm��

olsa da Süleyman Çelebi’ninki büyük ilgi görmü�, bestesi ile varl���n� günümüze kadar

ta��m��t�r.

Mirac kandilinde okunmak üzere XVIII. yüzy�lda Kutbu’n Nâyî Osman Dede

mirâciyye yazm��, ayn� zamanda bestesini de kendisi haz�rlam��t�r. Mi’râciyyenin

okunmas� için haz�rlanan vak�flar�n belirli yerlerde bulunmas� sebebiyle, tüm ülkede

mevlid kadar yayg�n okunamam��t�r. XVIII. yüzy�la kadar Mirac kandilinde mevlid

manzumelerinin mirac bahirleri okunmu�, mirâciyyeden sonra mirâciyyenin yan�s�ra

mevlidin okunmas�na da baz� topluluklarda devam edilmi�tir.

Regâib kandilinde okunmak üzere regâibiyye yaz�lm�� olsa da, bestesiyle

günümüze kadar gelememi�tir. Bu sebeple Regâib kandilinde, kendisi için herhangi bir

formun olu�mad��� Berat kandilinde ve Kadir gecesinde Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i

okunmu�tur.

Ramazan ay�nda da öncelikle teravih namazlar�n�n k�l�n��� esnas�nda mûsiki

bulunmaktad�r. Minarelerden okunan Temcîdler de ramazana özgü besteli eserlerdir.

Ayr�ca söz olarak her hicri ay� ilgilendiren, özel olarak bestelenmi� ilâhîler

önemli yer tutmaktad�r. �lâhîler ramazan ilâhîleri olarak s�n�fland�r�ld��� gibi, mirac ve

mevlid bahirleri aras�nda okunanlara tev�ih ad� verilmi�tir.

Bütün bunlar�n yan� s�ra bu e�siz eserlerin günümüze ula�mas�n� sa�layan

mevlidhân, ilâhici, mersiyehân, mi’râciyyehân, naathân ve âyinhânlar� rahmetle

anmaktay�z.

Sonuç olarak �unu söyleyebiliriz ki mübârek gün ve gecelerin ihya edilmesi

esnas�nda dinî mûsiki önemli ölçüde yerini alm��, hatta dinî mûsikinin icra edilmesi bu

gün ve gecelerin ihya edilmesi ile e�de�er tutulmu�tur.

85

B�BL�YOGRAFYA

Abdülaziz Bey, Osmanl� Âdet, Merasim ve Tabirleri, (n�r.Duygu Ansan Günay; Kaz�m Ar�san ), �stanbul, 1995.

Ahmed Esad Ben’im, Ramazan Geldi Ho� Geldi, �stanbul, 1949.

Ahmet Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul,1948.

Ahmet Rasim, Ramazan Kar��lamas�, �stanbul, 1990.

……………, Ramazan Sohbetleri, �stanbul, 1967.

Akar, Metin, “Mi’râchânlar�m�z”, Türk Kültürü, sy.278, �stanbul, Haziran, 1986.

……………, “Nâyî Osman Dede ve Mi’râciyesi”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Konya,1981.

……………, Türk Edebiyat�nda Manzum Mi’râc-Nâmeler, Ankara, 1987.

Akku�, Mehmet, “�slami Türk edebiyat�’nda Regâibiyye”, �lim ve Sanat, sy.6, Ankara, 1986.

Ali Seydi Bey, Te�rifat ve Te�kilat�m�z, (n�r. Niyazi Ahmet Bano�lu), �stanbul, ts..

Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, �stanbul’da Ramazan Mevsimi, (n�r. Ali �ükrü Çoruk), �stanbul, 2001.

Bayraktar, �brahim, “Bayram”, D�A, �stanbul, 1992, V.

Bayr�, Mehmet Halil, “Dinî Günler ve Bayramlar”, �stanbul Folkloru, �stanbul, 1972.

Bozkurt, Nebi, “Kandil”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV.

Can, Halil, “Rebiülevvel”, MM, sy. 297, �stanbul, 1972.

……………, “�slâmi Aylar�n Mûsikisi”(Muharrem), MM, sy. 294, �stanbul, 1974.

……………, “Ramazan”, MM, sy.300, �stanbul, 1974.

Develi, Hayati, “Eski Türkiye Türkçesi Devresine Ait Manzum Bir Mirancâme”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, �stanbul, XXVIII, 1998.

Diclehan, �akir, “Divan Edebiyat�m�zda Miraciyyeler”, �slami Kültür ve Sanat Dergisi”, sy.3, �stanbul, 1988-89.

Duman, Musa, “�brâhim Bey’in Mi’râc-nâmesi”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVII, �stanbul, 1997.

86

Eraslan, “Kemal, Hakim Ata ve Miracnâmesi”, Atatürk Üniversitesi E�itim Fakültesi Ara�t�rma Dergisi, Ahmet Cafero�lu Özel Say�s�, sy. 10, Erzurum, 1979.

Ergun, Sadedin Nüzhet, Türk Mûsikisi Antolojsii, I, �stanbul, 1942.

Erguner, Süleyman, Kutb-� Nâyî Osman Dede ve Rabt-� Ta’bîrât-� Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Yüksek Lisans Tezi, �stanbul, 1991.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1682, (sad. Zuhuri Dan��man), XIV, �stanbul, 1970.

Ezgi, Subhi, Nazari ve Ameli Türk Mûsikisi, �KN, III, �stanbul, t.y..

Ezgi, Subhi, Temcit-Na’t-Salat-Durak, �KN, �stanbul,1945.

Gökta�, U�ur, “Muharrem Âdetleri” , Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, V, �stanbul, 1994.

Görün, Mete, “Mi'râciye Konferanslar�”, MM, sy.335, �stanbul,1977.

Güzel, Abdurrahman, “Oniki Ay�n Sultan� Ramazan”, Töre, sy. 122, Ankara, Temmuz, 1981.

Haf�z H�z�r �lyas A�a, Tarih-i Enderun, Letaif-i Enderun 1812-1830, (sad. Cahit Kayra), �stanbul, 1987.

�nançer, Ömer Tu�rul, “Dinî Mûsiki”, Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, III, �stanbul,1994.

Kara, Mustafa, “Mi’râc Mi'râciye ve Bursal� Safiye Hâtun’un Vakfiyesi”, Uluda� Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, VII,sy.7, Bursa, 1998.

K�lavuz, Salih Sabri,”Mi’raciyye”,D�A, �stanbul, 2005, XXX.

el-Kütübü’s-Sitte ve �ürûhuha, Ça�r� Yay., �stanbul, 1992.

Mehmed Esad Efendi, Te�rifat-� Kadime, Osmanl�larda Töre ve Törenler, (sad. Yavuz Ercan), �stanbul, 1979.

Miras, M. Kâmil, “Leyle-i Regâib” Sebilürre�ad, XI, sy.261, �stanbul,1949.

Mümtaz, Ahmet, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul, 1948.

Nasuhio�lu, Orhan, “Dinî Mûsikimizin Bir �aheseri Mi’raciye”, MM, sy.92, �stanbul, 1974.

Nutku, Özdemir, “Bayram Alay�”, D�A, �stanbul, 1992, V.

Okay, Orhan, Bir Ba�ka �stanbul, �stanbul, 2002.

Özcan, Nuri, “Goygoycular”, D�A, �stanbul, 1996, XIV.

87

……………, “Mersiye”(Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXXIX.

……………, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.

……………,“Ramazan’da Mûsiki”, Nesil Dergisi, sy.XI, �stanbul,1971.

……………, XVIII. As�rda Osmanl�larda Dinî Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Doktora Tezi, �stanbul, 1982.

Özel, Ahmet, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.

Öztürk, Osman, “Ramazan�n Getirdi�i Huzur:Huzur Dersleri”, �slam Dergisi, Haziran, �stanbul,1984.

Öztuna, Y�lmaz, TMA, II, �stanbul,1969.

Pekolcay, Ay�e Necla, Mevlid, Ankara, 1993.

Pekolcay, Ay�e Necla, “Mevlid”, �A, MEB, �stanbul, 1979.

Ramazano�lu, Dervi�, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, Tarih Hazinesi, sy. 8, �stanbul, 1951.

Revnako�lu, Cemâleddin Server, “Kaadirihânede Erbaîn Helvas�”, YTD, sy: 9, II, �stanbul, 1954.

……………, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciye”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954.

……………, “Eski Klasik Tasavvuf Edebiyet�m�zda Mi’râciyyeler”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954.

……………., “Eski Üç Aylarda Ramazan’� Kar��lama Haz�rl�klar�”, TK, VI, sy. 35, �stanbul, 1966.

….…………, “Kutb-i Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, YTD, sy:14, II, �stanbul, 1954.

…….………, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’nin Üstünlü�ü”, YTD, sy.18, II, �stanbul, 1954.

……………, “Minare Mûsikimizde Temcidler”, TK, VI, sy.36, �stanbul,1967.

……………, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, YTD, sy.18, II, �stanbul, 1954.

……………, “Yûnüs’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, Türk Yurdu Yunus Emre Özel Say�s�, sy. 319/1, V, Istanbul , 1966.

Sa�man, Ali R�za, Mevlid Nas�l Okunur ve Mevlidhânlar, �stanbul, 1951.

88

Sakao�lu, Necdet ve Nuri Akbayar, �stanbul’da Binbir Gün Binbir Gece, �stanbul, 1999.

Süleyman Çelebi, Vesiletün Necât, (n�r. Ahmed Ate�), Ankara, 1954.

……….…, Mevlid Vesîletü'n Necât, (n�r. Faruk K. Timurta�), �stanbul 1970.

�emseddin Sami, Kamus-� Türkî, I, Dersaadet, 1317.

�eker, Mehmet, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.

�engel, Ali R�za, Türk Mûs�kisi Klasikleri: �lâhîler, (n�r. Yusuf Ömürlü), IV, �stanbul,1982.

Tâhir’ül Mevlevî, Müslümanl���n Medeniyete Hizmetleri, (sad. Abdullah Sert), II, �stanbul, 1974.

Toygar, Kamil, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Ankara,1982.

Töre, Abdulkadir, Türk Mûsikisi Klasiklerinden: �lâhîler, (n�r. Yusuf Ömürlü), VII-VIII, �stanbul,1989.

Uzel, Nezih, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993.

Uzun, Mustafa, “Edebiyat�m�zda Ramazan ve Ramazaniyeler”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy.XI, y�l:3, �stanbul,1979.

……………, “Fevzi Efendi”, D�A, �stanbul, 1995, XII.

………..….., “Kadir Gecesi”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV.

….………..., “Mi'râciyye”, D�A, �stanbul, 2005, XXX.

……………, “Muharremiyye”, D�A, �stanbul, 2006, XXXI.

Ünal, Halit, “Berat Gecesi”, D�A, �stanbul, 1992, V.

Ünver, Süheyl, Bir Ramazan Binbir �stanbul, (n�r. �smail Kara), �stanbul, 1997.

……………, “Ramazan Medeniyyeti”, Diyanet ��leri Reisli�i 1960 Y�ll���, Ankara, 1960.

……….…., �stanbul Risaleleri, �stanbul, 1995.

Veyis, Sedat, “Ölünün Belli Günleri”, Anadolu Folkloru’nda Ölüm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co�rafya Fakültesi Yay�nlar�, Ankara,1971.

Yavuz, Yusuf �evki, D�A, �stanbul, 1991, IV.

89

Y�lmaz, Ahmet, Eski �stanbul’da Cami Mûsikisi ve Terâvih Namazlar�, Marmara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi, Bitirme Tezi, �stanbul, 2004.

90

EKLER:

1- Mi’râciyye’nin Segâh Tev�ihi (Notas� için bk.: Subhi Ezgi,Nazari ve Ameli türk

Mûsikisi, III, �KN, �stanbul, ts., s.102-103)

2- Hicaz Muharremiyye, “�ehidlerin serçe�mesi”. (Notas� için bk.: Ali R�za �engel,

n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV, Kubbealt� Ne�riyat�,

�stanbul,1982, s.67.

3- Hümayun Muharrem �lâhisi, “Dâver-i a�r-� muharremdir Hüseyn-� Kerbelâ”,

Ali R�za �engel, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV,

Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1982, s.75.

4- Hicaz Muharrem �lâhisi, “Kurretü’l-ayn-� Habîb-i Kibriyâ’s�n yâ Hüseyn”, Ali

R�za �engel, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV, Kubbealt�

Ne�riyat�, �stanbul, 1982, s.103.

5- Isfahan Beste Tev�ih, “Mahbûb-� Hudâ zât-� �eref-bâr-� Muhammed”,

Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,

Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.34.

6- Evc Tev�ih, “Cemâlin âleme mihr-i münevver yâ Resûlullah”, Abdülkadir Töre,

n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII, Kubbealt� Ne�riyat�,

�stanbul, 1989, s.86.

7- Evc Cumhur �lâhi (Ramazan’a mahsus), “Kullar�nda yok sana lây�k metâ”,

Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,

Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.102.

8- Evc �lâhi (Ramazan’a Mahsus), “Ey �ehr-i nüzûl-i sûre bâis oldum çok sürûra”,

Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,

Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.112.

91

top related