etİk karar verme

Post on 02-Jan-2016

173 Views

Category:

Documents

1 Downloads

Preview:

Click to see full reader

DESCRIPTION

ETİK KARAR VERME. Etik, günlük yaşamdaki dil ve eylem alışkanlıklarından hareketle, insan eyleminin ahlaki açıdan iyi olarak görüldüğü koşulları araştırır ve ahlaki eylemi diğer olası insan eylemlerine (ahlak dışı ve ahlaki olmayan) karşı sınırlar. (Demir,M sf: 115). - PowerPoint PPT Presentation

TRANSCRIPT

ETİK KARAR VERME

Etik, günlük yaşamdaki dil ve eylem alışkanlıklarından hareketle, insan eyleminin ahlaki açıdan iyi olarak görüldüğü koşulları araştırır ve ahlaki eylemi diğer olası insan eylemlerine (ahlak dışı ve ahlaki olmayan) karşı sınırlar. (Demir,M sf: 115)

Böylelikle ahlaki eylem, insanın gerçekten insan olduğu ve insan olmanın gereklerini yerine getirdiği özgün bir pratik biçimi olarak kavranır. Yani insan, öteki insanlarla birlikte yaşayan bir birey olarak, kendi taleplerini başkalarını dikkate almaksızın tatmin edecek şekilde dayatmak yerine, onlarla birlikte ortaklaşa belirlemelidir. (Demir,M Sf:115)

Etik karar verebilmek kişinin sadece vicdanının sesini dinlediği ve alternatifler arasından kendi iradesiyle yaptığı seçim sonucunda gerçekleşen bir davranıştır. (Demir, M Sf: 139)

Bir eylem, bir etkinlik, bir iş söz konusu olduğunda karar verme kaçınılmazdır. Kişi yapacağı davranışlara karar verir, meslek grupları hem meslek kuralları ile ilgili hem de günlük uygulamalarla ilgili kararlar verir.

Bu kararların ahlaki olup olmadığı etiğin konusunu oluşturur. Ahlaki sorunlar üzerine felsefi düşünme çabası yeni olmamakla birlikte, uygulamalara ilişkin tartışmalarda yaygınlaşması göreli yenidir (Nuttall, 2011, s. 13).

Çünkü kararlarda kamu yararının gözetilmesi gerekliliğinin benimsenmesi, uygulamaya yönelik tartışmaların kamusal alana yaygınlaşmasına neden olmuştur. Kamusal alandaki tartışmalar uygulamaların tartışılmasını tetiklemiştir.

Tarihsel süreçte, önceleri insanlar arası ilişkiler etiğin konusunu oluşturmuştur. Bu bağlamda, saygı gösterilmesi gereken değerler, insanlara saygıyı içeren değerler olarak tanımlanmıştır (Fox 2006, s. 5). Bu tanımdaki ‘insan’ dar anlamda, yakın çevremizdeki insanlardır ve tüm insanları kapsamaz.

Kölelik bu tanımlamanın nasıl algılandığına iyi bir örnek oluşturur. 16. Yüzyıldan itibaren farklı kıtalar keşfedildiğinde, orada bulunan yerli ırk ve daha sonra çalıştırılmak üzere bu kıtalara Afrika’dan gönderilenler, bu kapsamda değerlendirilmemişler ve pek çok açıdan insanca olmayan muamelleerle karşı karşıya kalmışlardır.

Bu anlayışın bir uzantısı olarak Amerika Birleşik Devletlerinin pek çok eyaletinde ırk ayrımcılığı, 20. yüzyılda da açık bir biçimde sürmüştür.

Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse şu örneğe bakabiliriz.

1967 yılında çevrilen Amerikan yapımı ‘Guess Who's Coming to Dinner’ isimli film ırk ayrımcılığını ele alır. Filmin yapıldığı tarihte, ABD’nin pek çok eyaletinde siyahlarla evililik yasaktır. Türkiye’de ‘Beklenmeyen Misafir’ olarak gösterine filmde, ekonomik durumları iyi, liberal görüşülü Drayton çiftine, yine kendileri gibi önyargısız ve açık fikirli yetiştirdikleri kızları, nişanlısını tanıştırmak üzere yemeğe getireceğini haber verir. Ancak, kızları bir siyah doktor ile birlikte gelince, San Fransisco’lu bu açık fikirli çift, o güne kadar savuna geldikleri değerler ve tercihleri arasında sıkışıp kalırlar. Ne beyaz kız, ne de siyah erkeğin ailesi için bu kolay kabullenilebilir bir durum değildir. Bu onlar için bir sınavdır. Değerlerine göre mi tercihlerine göre mi karar vereceklerdir?

Etik değerlerin sadece var olması yeterli değildir. Bu değerlerin ne kadar benimsendiği uygulamada karşı karşıya kalınan ikilemlerde açıkça ortaya çıkmaktadır. Filmdeki örnekte kişisel tercihlerin hem kişisel hem de toplumsal yargı ve değerlerle olan çelişkisi dile getirilmektedir.

Yasal olarak engel bulunmamakla birlikte, genel toplumsal değerler siyahlarla evliliği onaylamamaktadır. Siyah aile bu durumdan rahatsızdır, böyle bir evliliği kişisel olarak tercih etmemektedir. Beyaz aile ise her ne kadar siyahlarla evliliğin ilkesel olarak aykırı bir durum olmadığını düşünüyorlarsa da, kişisel tercihleri buna kolayca evet demelerini zorlaştırmaktadır.

Benzer şeklide, örneğin bir işletmede karın maksimize edilmesi ile çevresel duyarlılık arasında bir tercih söz konusu olabilmektedir. Değerlerimiz bize çevresel duyarlılığın kar maksimizasyonundan önde geldiğini söylemektedir.

Bu konuda karar vericinin kararı ne olacaktır? Bu sorunun üstesinden gelmek için kurumların değerlerinin yazılması ve benimsenmesi gibi yordamlar ortaya çıkmıştır. Bu konudaki tartışmalara ilerideki bölümlerde değinilecektir.

Felsefi yaklaşımlar arasında önceki bölümlerde anlatılan ve çok sayıda modern sözcüsü olan ‘faydacılık’ yaklaşımı ‘kişinin daima en çok insan için en büyük mutluluk elde edecek şekilde davranması gerektiğini’ savunur (Nuttall, 2011, s. 20).

Oysa, mutluluğun anlamı ve mutluluğa tercih edilecek başka şeylerin olup olmadığı ise çok tartışmalıdır. Peki, kararlarımızı neye göre vereceğiz? Faydacılığı savunan yaklaşımların hemen hepsi, eylemlerin ahlaki olup olmadığının ancak sonuçlarına bakılarak değerlendirilebileceğini söyler.

Yanlış-doğru, iyi-kötü, erdem-kusur, dolayısıyla da eylemlerimizin, etkinliklerimizin sonuçlarını değerlendirme ile ilgili olan ahlak,yargılarımızı, ahlaki tutumlarınızı belirler. Ahlaki yargılarımızın analizi ise etiğin konusunu oluşturur.

Modern toplumlarda ahlaki sorunların ön plana çıkmasına neden olan değişimler yaşanmaktadır. Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler yaşam biçimimizdeki hızlı değişikliklerle sonuçlanmaktadır. Bu da kararlarımızı etkilemektedir.

Örneğin kitle iletişim araçlarının gelişimi ile birlikte dünyanın her yerinde kötü durumda olan insanlardan kısa süre içinde haberdar olmaktayız. Bu insanlara karşı sorumluluklarımız var mıdır? Nelerdir?

Çocukluğumuzdan başlayarak, büyüme çağımızda, çalışma hayatımızda, çocuk yetiştirirken, aile büyüklerine bakarken, arkadaşlarımızla, dostlarımızla, düşmanlarımızla, kısacası tüm çevremizle olan ilişkilerimizde karar verirken bireysel, bulunduğumuz ve yaşadığımız tüm ortamlarda karar verirken ise hem bireysel hem de kitlesel bağlamda ahlaki konularla karşı karşıya geliriz.

Bu durumda çözümler üzerinde düşünür, aklı yürütürüz. Ne var ki ahlaki konularda düşünüyor ve akıl yürütüyor olmamız işin felsefesine ilgi duyduğumuz anlamına gelmez.

Buna karşılık, ahlaki konulardaki yaklaşımlarımızı belirlerken, bu konularda düşünüyor olmanın felsefenin bir alanı olduğunun bilincinde olarak hareket etmek, yaklaşımımıza bir derinlik kazandıracaktır.

Bu bağlamda, etik eğitimi, karşı karşıya kaldığımız ahlaki konularda karar verirken daha sağlıklı değerlendirme yapabilmemize olanak verecek, değerlendirmelerimizde referans alabileceğimiz bir çerçeve oluşturmamızı olanaklı kılacak entelektüel bir araç olarak görülmelidir.

Etik eğitimi tam da bunun için gereklidir ve yararlıdır.

Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, insanların diğer tüm canlı türlerine göre çok daha değerli olduğu ve insanların diğer türlere diledikleri gibi davranabilecekleri tarihsel süreçte, farklı biçimlerde de olsa, sıklıkla ifade edilmiştir.

Ne var ki, bu anlayış bugün anladığımız biçimde uygulanmamıştır. İnsanlık tarihine göreli oldukça yakın zaman sayılabilecek bazı örnekler verecek olursak; döneminde Afrika yerlilerinin köleleştirilmesi, Amerika kıtasının keşfi sırasında Maya uygarlığının yok edilmesi veya Avustralya kıtasınının yerlilerinin kıtaya ayak basan beyazlar tarafından öldürülmesidir.

Bu durum beyazların kendilerini bu bağlamda “öteki”lerden farklı ve üstün görmelerinden ileri gelmiştir. Beyazların bu tutumu 1970’lerden sonra hızla değişmiştir ve etik olarak tüm insanların eşit muamele görmesi benimsenmiştir.

20. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, felsefeciler, etiğin sadece insan merkezli olmaması gerektiğini, etiğin tüm canlıları gözönünde bulundurulması gerektiğini savunur hale gelmişlerdir (Fox 2006, s. 5-7).

Yeni yaklaşımlarda örneğin sivrisineklerin yok edilmesi için yapılan ilaçlama tartışılmalı bir konu haline gelmektedir.

Özellikle de bazı parazit hastalıkları taşıdıkları da gözönünde bulundurulduğunda, sivrisineklerin yok edilmesi için mücadele verilmesi doğru mudur? Sivrisineklerin de diğer canlılar kadar yaşama hakları var mıdır?

İlaçlamanın çevreye ve diğer canlılara etkileri nedir? İlaçlama sonucunda diğer türler, örneğin kelebekler de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmakta mıdır?Öyleyse, etik olarak doğru mücadele nasıl yapılmalıdır? vb. soruları, etik olarak, gündeme getirmektedir.

Yine de belirtmek gerekir ki, özellikle doğal çevre (hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, nehirler, vb.) ile ilgili konularda tüm canlıları merkeze alan yaklaşımlar gündemde olmakla birlikte, son tahlilde, karar vermede insana yarar önde tutulmaktadır denilebilir.

Yapılı çevre ise çevre etiğinin dışındaki etik tartışmaların konusunu teşkil etmekte ve bu alanda da etik sorunlar farklı başlıklar altında da olsa gündeme gelmektedir (Fox, 2006, s. 10-12).

Warwick Fox, çevre etiği bağlamında geleneksel insan merkezli etik anlayışını yapılı çevre de dahil tüm çevreye genişletiyor ve yapılı çevrede etik sorunlar ile ilgili şöyle bir örnek veriyor: İki bina ele alalım.

Her ikisi de ekolojik olarak aynı ölçüde duyarlı olarak inşa edilmişler. Ne var ki bu binalardan birisi estetik olarak çok çirkin ve bu çirkinliği ile farkediliyor, diğeri ise çevresi ile bütünleşik, çevresinin bir uzantısı olarak algılanıyor.

İnsanların bu iki binayı değerlendirmesindeki ölçütler ise binanın çevresiyle birlikte oluşturduğu estetikten çok, otopark kolaylığı, çevresindeki alışveriş yerlerinin ucuzluğu vb. ölçütler. Bu durmda şu etik sorunlarlar karşı karşıya kalırız:

Ekolojik olarak uygunsa ve insanlar binalar değerlendirirken estetik kriterlerden farklı kriterlerle değerlendirme yapıyorlarsa, binaları inşa ederken estetik kaygılar taşımasak da olur mu?

Bu durumda estetik kaygılar olmaksızın binalar inşa etmek bizim değerlerimizle uyumlu mu?

Estetik kaygılar taşımaktan bina inşa etmeyi onaylayan değerlerle yaşamamız gerektiğini düşünüyorsak ne yapmalıyız?

Bu türden sorular sorduğumuzda bu sadece kişisel, fonksiyonel veya estetik tercihlerimizin sorgulanmasından çıkar, etik sorgulamaya dönüşür. Kararımız işlevselliği mi estetiği mi öne çıkartacaktır.

Bu etik sorun, meslek olarak mimarlığa ait olduğu kadar çevreye duyarlılık bağlamında kişisel olarak bizim de üstesinden gelmemiz gereken bir etik sorun haline de gelmektedir. Bu da kişisel olarak bize bir sorumluluk yüklemektedir.

Neticede, üretilen mimari yapıtların bizim tarafımızdan ister esteteik, ister işlevsel, isterse de maddi olarak bir değeri olduğunda bizler o yapıtları ediniyoruz.

Bu değerlendirmeyi yaparken ölçütlerimiz neler olmalı? sorusunu kişisel olarak da yanıtlamalıyız ve bilinçli olmasa da verdiğimiz kararla, bir anlamda, yanıtlamış oluyoruz. Kişisel sorumluluğumuz da bu aşamada ortaya çıkıyor.

Kısacası, her ne kadar günümüzde kararlarımızı verirken akıl yürütmelerimiz, sorgulamalarımız, insan merkezli olmaya devam etmekteyse de bir karar verirken farklı sorgulamalar da gündeme gelmektedir. Bütün bu sorgulamaları sosyal sorumluluğumuzun bir parçası olarak tanımlamak da mümkündür.

KAYNAKLAR

Nuttall, J., (2011), Ahlak Üzerine Tartışmalar: Etiğe Giriş (2. Basım), Ayrıntı Yayınları,İstanbul

Fox, W., (2006) A Theory of General Ethics: Human Relationships, Nature, and the Built Environment Cambridge, MA: The MIT Press,

Demir, M., (2010), Sağlık Haberleri ve Medya Gerçeği Nobel Yayınları, Ankara

top related