dini a v degiŞme ve kulturel tahakkum*isamveri.org/pdfdrg/d00064/1992_3/1992_3_guleri2.pdf · dini...
Post on 02-Apr-2020
6 Views
Preview:
TRANSCRIPT
• A V • •• ee ee
DINI DEGIŞME VE KULTUREL TAHAKKUM* RELIGIOUS CHANGE AND CULTURAL DOMINATION
HASAN HANEFi PROF. DR. KAHIRE ÜNIVERSITESI, KAHIRE
ÇEV. : iLHAMİ GÜLER DR. A. 0. ILAHlYAT FAKÜLTESI, ANKARA
Bu makale iki bölüm içermektedir.
I. Tabii bir süreç olarak islamlaşma: Yeni bir değer sisteminin eskiyi yıkinadan onu nasıl kendi içine çektiği Afrika'dan bazi örneklerle gösterilecek. Yeni değer sistemi eskiyi mükemmelleştinnek için gelir, yoksa onu yıkmak ve ilga etmek için değil. Bu da evrenselin malıalliyi içine aldıgı ve mahallinin de evrenselin için de kimliğini bulduğu saf, doğal bir sürece göre meydana gelir. Bu durumda vuku bulan, yeni değerler sisteminin eski değerler siste.rnl üzerinde, bir tahakkümü değil. f~at eski değer sisteminin yeni düzen içinde k.el bir değişiiİle ·uğramasıdır.
. n. i sJ,am Dünyasındaki bazı reformıst h ar eketlerden örneklerle yabancı tahakkümü altmda dini değişme: Bu durumda gerçekleşen ise, az gelişrnlş bir değer sistemi gelerek tabii sürece karşı olarak kendinden daha
- gelişmiş ·bir değer sisteııitne tahakküm -etmeye· çalışır. Bu durum, kültürel bir tahakküm olarak gelen yeni değer sistemine karşı bir· tepki ve yabancı egemenliğine karşı kendini savunma aracı olarak eski değer sistemini Kurtuluş Teolo-
. jisi (Theology of Liberation) olarak yeniden yorumlamayı doğurur. Bu, yabancı tahakkümüne karşı bir tür kendini koruma tedbiridir.
Bu kesinlikle savunmacı bir yazı değildir. Vakalan oldukları gibi ve müşahhas delil ile tavsif eder. Aksini savunanlar, dogmatik motivasyonlara ve olgu seçlciliğine dayanırlar. İdeal değer sistemi ile tarihi alan arasında bir şaşlonlıkta olmaları ayrıca mümkündür.
Kullanılan metod yapısal ve fenomenolojik yöntemler arasında bir terkibdir. Yapısaldır, çünkü dinlerı tiplerine ayınr. Fenomenolojiktir, çünkü olgusal değil ideal düzeyi tahlil eder.
I. TABİİ SÜREÇ OLARAK is~~
Tabii ve tabtat üstü olmak üzere iki türlü din vardır.
Tabii bir din tabiatın ılzerlne herhangi bir dini veri koymaz. Bilakis, tabiatla başlar ve on~ genişletir. Tabiatı daha fazla veya daha az tabii olması için zorlamaz. Tabiatı olduğundan daha fazla tabii yapma gayreti onun tabiiliğini
azaltır.
Yine tabiatı olduğundan daha fazla azaltma gayreti, onun tabiiliğini arttınr. Her iki halde de tabtat olduğundan farklıdır, b iri diğeri olur. Bu ise tabiatın yabancılaştığı anlamına gelir. Tabiat kendini kaybederek başka bir şeye dönüşür.
İslam birinci tipten tabii bir dindir. O, tabiatı zorlamaz veya yapısını yok etmez. Fakat onun sosyal yapısını değiştirerek yeniden şekillendirir. İs~am. kelimenin tam anlamıyla tabii bir dindir. Ne tabiatın üzerine fazlı;ıdan birşey koyar, ne de ondan birşey eksiltir. İslam ne az ne de çok tablatın bünyesini olduğu gibi kabul eder, Batıda ise tabii din, dini düşüncede büyük kazanımdı. O, dini doğmatik, la.ri:lı. karşıtı
ve ruhsal tedavilerden kurtannayı başarçl.ı. Na~ tural Teoloji batıda anti-dogmatik, anti-historik ve ruhsal karşıtı olmakla eleştirilmesine rağmen, İslami teolojinin temelidir. İslam bir tabiat dinidir; en kamil dini olan, İbrahimin dini.
• Bu makale Hasan Hanefi'nin Rellgious Dialogue and Revolution (Essays onjudaism Christianlty and Islam): Kahire-1977 adlı kitabının 231-243 sayfalanndan alınmıştır. Tabii olarak çevtren yazann bütün görüşlerine katılmamaktadır. Fakat Islam Dünyasmda yazann bahsettıgl 'kültürel'! geçin, fiili tahakkümielin ya.şaııdığı ve Dünyada 'Tarihin Sonu' tartışmalannın yapıldığı bu gunlerde çev1r!nln dolaylı da olsa faydalı olacağı kanaatindeyim. (Çeviren)
JOURNAL OF ISIAMIC RESEARCH VOL: 6 NO: 3, 1992 157
\ 1 :
1.58
Yahudilik ve Hıristiyanlık dinleri ise -belki ben yanılıyor olabilirim- ikinci tipte müteala etmek mümkündür, yani tabiat üstü · din. Hıristiyanlık dogmatik, tarihi ve ilhama dayalı bir din tipidir. Allah'ın insan şeklinde tecessümü (incarnation). lsa'nın kendini feda ederek insanlığı kurtarması (redemption}, kurtuluş, asli günah, çarmıha gerilme, Hz. lsa'nın yeniden dirilmesi v.s. tabiat ötesi doğmalar, tarihsel ol-gulardır, bilgi ile değil inançla bilinirler. Yine Tanrının Yahudi ırkını özel olarak seçmesi, on
! larla özel olarak ahidleşmesl, onlara bazı şeyler i va.'detmesi v.s. aynı tipten hiçbir rasyonel ve ahI . laki gerekçeleri olmaksızın verilmiş keyfi, ilahi ' kararlardır. Hıristiyanlık ve Yahudiliği nitele-
1
ı
diğimiz tabiat üstü din tipine ilkel toplumların dininin daha uyumlu olduğunu söylemek mümkündür. Ancak egitim ve gelişimin tabü süreciyle toplumlar tabiat üstü bir dinden tabü bir dine geçebilirler. Tabiat üstü bir din Afrika'ya cazip gelebilir, fakat bu onu geliştirmez; Afrika neye sahipse ancak ona onu verir. Tabii bir din tabii olarak genişler ve Afrika bu tabii dinin içinde kendi kimliğini bulur. ·
Tabii bir dinin ne olduğunu karakterize edebilmek için aşağıdaki noktalar ileri sürülebilir.
1- Tabii bir din monoteistik bir tiptir. Monöteizm, Uluhiyetin tabii düzeyde ifadesidir. Tanrı sadece bir değil aynı zamanda müteal ve aşkındır. Tannnın tekligi onun aşkınlıgı ile birleşmiştir. Dinler tarihine göre Tanrının birliği ve aşkın_lığı pluralizm (şirk) ve antropomorfizmden daha gelişmiş bir din tipini ifade eder. Diger yandan Uluhiyet, pluralizm, antropomorfizm _ye _şaJ1!Sl<!§.İ!!"11l.<! kayr_al!!t~nYJ~Hıristiyanlık ilkel diniere daha bir yakın~ gösterdiği ifade edilebilir. Baba Tanrı, Oğul ve Kutsal Ruh ilkel dinlerde sıkça ·rastlanan Tannnın şeceresi fikrine daha yakındır. Ruhun içkinliği bu dinlerde yine çok geneldir. 'Mana' her yerde ve her tabii objede içkindir. Liderin_ kutsallıgı ele alındığında kişileşlliilmiş bir tanrı anlayışının da ilkel dilliere yakın olduğu görülebilir. Ancak eğitim ve tabii bir kültürel gelişmeyle uluyyetin (kutsallığın) bu tabiat ü·stü kavramı başka bir kavrama, 'tabii' olana-dönüştürülebilir ki orada Allah 'Bir'dir ve 'Aşkın'dır.
·ı
2- Tabii bir din aklİmızı uygun olarak işler. Teoride (Teolojide) harici yardıma gerek yoktur. Akıl vahyin temelidir. Tecrübeler, tabiat kanun1arı, itiyadlar, tarihin akışı ve bütün tabii delaletlerle birlikte akıl geniş bir anlama sahiptir. Böyle bir dinde anlaşılmaz diye birşey .yoktur. Realite açıklık sınırlan içindedir, idrak edi-
1 '
DINI DEGIŞME VE KÜLTÜREL TAHAKKÜM
lebilir, kavranabilir. muhakeme edilebilir. lşte bundan dolayı İslam Afrika'da ve diğer yerlerde kendiliğinden bilgi ve bilim ile eşanlamlı hale geldi. Vahyin ilk ayeti 'Oku'dur. Kur'an, o_klıma an1amına gelir. Cehalet, şüphe, zan, hayal ve ilham bilginin kaymiklan olarak reddedilmiştir. Hakikat basittir. Dini temeller kendi kendinin delilidir. Diger taraftan tabiat üstü bir din ilham. itikad, rüya ve bütün inanç kategorilerine daha yakın olabilir. Realite esrarlı, dogru ise komplekstir. tltibas açık delaletin üzerine hakimdir. Müphemlik açıklıgın üzerindedir. lman aklın bir aksiyonu değil, iradenin kesin bir kararıdır. Kanıt hep dışarıdan gelir. metinlerio tarihinden; içerden, akıldan, hasiretten değil. llkel toplurnlar gizemlilik ve esrarengiz şc:ylerle iğfal edilebilir. Fakat bir kere eğitim başlatıldı mı akıl çalışmaya başlar, açıklık ve basitlik üstünlük kazanır.
3- Tabii bir din esas olarak özgür iradeye dayanır. Asıl olan pratik hayatta dış bir yardımın olmamasıdır. Mucizeler ne Allah'ın varlığı ve onun mutlak kudretine, ne de Peygamberin dogru sözlülügüne birşey katmaz. Tabiat kanuruarı evrensel, zoninlu ve tatbik edilebilirdir. Tabiat üstü bir dinde ise, tabiata (Allah'ın) Rahmet ve tnayeti hakimdir. Herhangi bir çeşitli lutfun aracılığı olmaksızın özgür karar vermek (liber arbitre) mümkün degildir. Primitif bir din tabiat üstü bir din gibi görülebilir, ruhun gücü her yerdedir. Ancak eğitim yaygın1aştınlırsa her kişi kendi kaderini eline alır ve bütün dış güçleri reddeder.
4- Tabii bir din Ferdiyetçidir. Tabii bir din bireyin otonomisini ve dini sistemle direkt
-kenô.roaşına-ilişkrkunnasını kabul eder. · ınsan kendi kişisel sorumluluguna sahiptir. Onun adına kimse günah işleyemez ve onu kimse kurtaramaz. Tabii bir din asli günahın, kurtuluşun ve kendinin yerine bir başkasını feda etmenin olmadığı bir dindir. lnsan niçin Ademin işlediği günahın sorumluluğu ile, Hz. İsa'nın Onu bu sorumluluktan kurtarması arasında öylece pasif olarak kalıyor? Ademin sorumlulugu sadece kendisine aittir. O, günah işledi ve pişman oldu ve tövbe etti. Tanrı da bagışladı. Herkes günahsız olarak _dogar. Sadece akıl balig olduktan sonra yaptığından sorumludur. Hz. lsa yaptığı iyiliklerle ancak kendini kurtarabilir, başka hiç kimseyi değil. llkel din ise kurtarıcıya muhtaçtır. bir Mesih'e bir rehin kurtarıcıya. Fakat eğitimin başansı ile bu kurtarıcı tip fer_diyetçi tipe dönüşür. Kurtuluş, ne bir grup ne de bir millet vasıtasılle gerçekleşebilir. Fakat O, sa-
ISlAMI ARAŞTIRMALAR ClLT: 6, SAYI: 3, 1992
HASAN HANEFI
dece her bireyin kendi lôşisel hareketi ile elde edilebilir.
5- Tabii bir din kişiyi Tanrı ile dogru<lan ilişki içine koyar. Tabii bir din insanı Tannyla .yüzyüze getirir ve bunu hiç kimsenin müdahalesi ve tasarrufu olmadan yeryazünde gerçekleştirir. İslam. Rahlplere, Papazlara ve Kiliseye sahip degildir. Bir kurumun ve onun tarih içindeki sapmasının dogurdugu tehlike yoktur. Tabii bir din reformasyona ihtiyaç hissetmez. Çünkü o, başlangıçtan itibaren reformist. rahlpsiz ve papazsız bir dindir. ı ınsanın otonomisl açıkça beyan edilmiştir. ltaat yalnız Allah'adır. Dua ve ısugfar yalnız onun önünde yapılır. İnsan aracılıgı ile günah çıkarma yoktur. İnsanla Allah arasında vasıta görevi yapacak ikonlara lazum yoktur. Fakat açıktır kJ, ilkel olarak isimlendirilen dinler özellikle ·gelecekten haber verirler. Kişi ile tann (Spirit) arasında tavassutu zorunlu olarak görürler. Yine açıktır ki bu dinler, akla dayanan ince bir tavassutu da başaramazlar. Aracılan canlı ve tabii nesnelerdir. Eğitim ve aklın tabii gelişimiyle bütün aracılar, inançlar, nesneler, kurumlar v. s. reddedillr. Bir taraftan Allah ile Insan arasında dolaysız bir ilişki kurulurken diğer taraftan, insan ile dünya arasında sağlam bir bağ oluşturulur.
6- Tabii din günlük hayata dogmflJ)lll üzerinde bir yer verir: Hayattan soyutıaM:uş bir dini veri yoktur. Hayatın kendisi dini bir veridir. Tabii bir din dogmatik bir dinin karşıtıdır. İlkinde dogma, sadece iyi davranış (ahlaki eylem) veya tatbikatın (praxis)in gerçekleşmesi için bir motivasyon iken, ikincı tipte dogma tarihsel bir olay. hayattaki mükemmellik derece-
. lerine bakmaksızın- kendi başına birşeydir. Tabü bir din dogmasız dindir. Ancak şu basıt hakikat hariç: EUğin ahlak dasturu o.larak talep ettiği en yüksek bir ilkenin varlığı. bu ilkenin evrensel olduğu. insanın bu ilkeye göre ızdırap duyması ve sonuç olarak bu ilkenin iyi davranışlarla gerçekleşmesi. öyle görünÜyor ki ilkel bir din teorik yetersizliklerini doldurmak için dogmaya ihtiyaç duymaktadır. Fakat i.uanan kişiler biraz rasyonel olmaya başlar başlamaz dogmatik tıpten hayat tipi bir dine dönerler.
7- Tabii bir din teori karşısında praxis'e mutlak bir öncelik tamr: Praxis'ten bağımsız teorik bir gerçeklik yoktur. Dogru ve yanlış pratik kriterlerle bilinebillr. Şeyler pratikte kullanılabildiği sürece teoride doğrudurlar. Pratik de zararlı olduklan müddetçe teoride de yanlıştırlar. Fayda ve zarar sadece bireysel değil
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 6 NO: 3, 1992
aynı zamanda sosyaldir. Onlar şahsi değil umumidirler. lzafi (relative) ve Şahsi (subjektif) değil mutlak ve ojekUftirler. İslamın Afrikada hızla yayılmasının sebebi, onun pratik hayatta kullanılmasından dolayı idi. Temizllk, hürmet.· eşitlik, kardeşlik ve ortak dava (common cause) işte bu teorik bir dinin misyoner hareketlerin sınırsız kaynaklarına ve alabildigine gayı:et göstermelerine rağmen Afrikada başarılı olarnamasını açıklar.
8- Tabii bir din hiç bir ayin'i (merasimi) içermez: Ayin veya merasimler, tabiat üstü davranıştır. Onlar bedenin sağlığını koruma ve onun temizliği, sosyal dayanışmayı destekleyen
. ve iç dindarlığı Ifade eden pratikleri içerirler. Bunlar. ise anlamlı davranışlardır. Aynı zamanda birey ve toplum için de faydalıdırlar. Ritueller sembolik olarak anlamlı olabilirler. Fakat Zah.ırt ve az faydalıdırlar. İyi btr.amel (ahlaki davranış, salih amel) ritualin yerini alır. İyi bir davranış dindarlığın zahiri bir tezahünldür ve toplumsal tesanada artırır. İlkel toplumlarda ise dini ayinler bir tedavi süreci ve sihir dolayısıyla önemli olabilir. Fakat olgunlaşma gerçekleşir gerçekleşmez ahlaki davranış formalitelerin yerini alır. Ahlaki davranış kutsal bir ibadettir . . Gün boyun(!a daimi ve değişmez bir ibadet Slnagoglar, Killseler, Camiler, Mabedler ve diğer ibadet evlerine ihtiyaç yoktur. Botan yeryüzü bir mabed ve ahlaki her davranış ise bir ibadettir.
9- Tabii bir din realisttir: Tabii bir din realitenin bütün yasalarını kabul eder ve onları kendinin kalkış noktası olarak alır. Evlilik gerçektir ve keşlş hayatı yaşamaya mOsade edilmez. Evlenmeden yaşama tabii olmayan bir hayattır. Hatta poligamiye istisnai durumlarda mOsade edilirse de genel tabii hukukta tek kadınla evlilik geçerlidir. Bu durumlar eslô Sami kavimlerde çok kadınla evliliğin hakim olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kurum (poligami), sayıya sınır konularak çocuklar dahil olmak üzere kadınların görüşlerine başvurularak yeniden organize edildi. Maliki ekolü (Realist İslami Fıkh) lslamda realist bir eğilimi vurgular. Bir tabiat üstü dlnin birden ·çok kadınla evlenıneye karşı verdiği savaş, realltenin heybelli gücOne karşı bir cahılligın ifadesidir2. Diğer yandan tabii bir din elastik iken karşıtı o.lan tabfat üstü din statikUr. Bir dinamik Up din, ne fazla ne eksik tam realiteye göre kendini yeniden adapte eder. Bundan dolayı İslam mahalli kültürlere
1 Tnningham, Christian Church, P. 32. · 2 Tumer, The Impact of Westem Educalfon on the African Way Of Life. P. 147.
l
1 ·ı
1 ı
1
' 1 •!
ı ı
' 1 , l· :
kendini adapte edebildi. İslam bir Afrika dini haline geldi. İslaınlaşma, Afrikalı için Afrikalllaşma demektir. Halbuki Afrika için tabiatüstü dinler baWaşma demektir.
10- Tabii bir din evrenseldir: Bu herhangi bir ırk ayrımını kabul etme anlamıQ.a gelmez. Burada veya bir i. .şka demyada herhangi bir insanı digerinclen ayıran şey sadece iyi ameldir. Muhtelif ırklar arasında evliliğin olması mt1mkündür. Hatta tavsiye edilmiştir. Afrika'da İslam Afrikalılann kanıyla kanşan tüccarların yoluyla yayıldı. Kanşık kan yeni değerler sisteminin taşıyıcısı oldu. Yeni mühtediler ise asıl müminlerin eşiti ve ortagı oldular. Hepsi yeni dinin evrensel mesajını yaymak Için birer er durumuna geldiler. Muhtediler, galip gelen halkın mağlup askerleri değil fakat yeni bir toplum için yeni bir güç demektir. Onlar toprak, zenginlik ve eski savaş hukukuna göre ganimet sayılan şeyleri paylaştılar. Diğer taraftan tabiat üstü bir din yenı mühtedileri evlat edinmeye meyleder. Mühtedller arkadan giden. asıl mürninler ise onların rehberleridir. F~at evrensel bir din tölerans sahibi bir dindir. "Dinde zorlama yoktur".3 O. diğer dinlerin hakim din içinde varlıklarını tanır. Kadınla erkek arasında herhangi bir ayınm yoktur. Her ikisi de aynı haklara ve sorumluluklara sahiptir. Fiziki ve moral farklılıkları kabul edilir ve geliştirillr. İslam Etyopya'ya kadınlar tarafindan yayıldı.4 Oysa tabiat üstü dinler kadını tek başına insanlık gücünü temsil . ettiği kabul edilen erkegın arkasında bırakır.
ll- Tabii bir din Mahalli Kültürlere Öncelik verir; Evrensellik, mahalli kültürleri yok etmek veya onları tanımama anlamına gelmez. Bilakis evrensel tabii din onları kendisinin ıaş~y;<:ı5i -öia.rak kitfiüCeder:-EVi-enseCtabii cıın. mahalli kültürle başlar. Onu geliştirir ve yeniden şekillendirir. O, Avrupa Kültürü örneğinde olduğu gibi kültürün bir grup insan tarafindan belirli ibir zamanda. belirli bir yerde ve belirli bir şartiann ürCınü olarak ortaya çıktığını kabul ettiği için evrensel olarak isimlendirilen kültürün mahalli kültür Ozertndeki tahakkümünü reddeder. Tabii bir din mahalli kültürle başlar ve onunla kendi kendini oluşturur. Afrika'da, Hindistan'da, Arabistan'da ve Malezya'da İslamlaşma, mahalli kültürlerle aynileşme ... Diğer taraftan mahalli kültür 'medenileştirme'nin kurbanı olabilir. Bu, mahalli kültüıiilı yok edilinesi veya 'evren.Sel' olarak nitelenen beyaz Batı kültürün hegomonyası anlamına gelir. Böylece içinde bulunulan anla geçmiş arasında bir kopukluğa sebebiyet verildi. Sonuç olara!<: da ne siyah Afrikalı ne de beyaz Batılı olmayan, Afrtka kültüründen
DINI DEGIŞME VE KÜL'IÜREL TAHAKKÜM
kopmuş, köksüz nesiller ortaya çıktı.S Diğer taraftan tabü bir din yerel kültürün otonomisini korur ve her türlü kültürel tahakkümü önler. Böyle bir ortamda husus! olan insanın varlığı, toplum ve mahalli kültürdür. Bu yeni değer sisteminde evrensel olan, genel bir ilkenin kabulü ve bu ilkenin ahlaki davranışlarda tezalıürüne dayanır. Böylece birlik ve çeşitlilik, genel ilkenin tekligi ve mahalli kültürlerin çeşitliligi olarak aynı anda kabul edilebilir. Gerçek evrensel, mahalli olanla her zaman rasyonel ve herkese faydalı olan umumi bir ilke arasında bir dengedir.
İslamın mahalli kültürlerle kaynaşması 'sağlıklı bir terkipdir'. İslam bir Afrika dini oldu. İslamiaşma ve Afrikaltiaşma bir birinden ayrılmaz oldu. Aynca tabii bir din kendini yeni kabul etmiş olan muhtedilerin kalplerine derinlemesine kök salar. Bu. onun rahiplik, ayinler, mezhepler gibi harici (zahiri) olan şeylerle
münasebetinden değildir, tersine onun kendiliğinden çok derinlere iyice sızmış olmasından dolayıdır. O, muhtedilerin deınya görüşCınü (Weltanschaung) degiştirir ve onların hayatının bir parçası olur. İşte bundan dolayı o bu muhtedilerln kalbinde sadece bir din olarak kalmadı, aynı zamanda bir kültür olarak ta yayıldı. Tabii bir din akıl ve realite üzerine kurulur, bilgi ve bilim onu takib eder. İslam yayıldığı yeni ülkelerde bu ölçülere erişebildi. İslam nerede varsa okullar kapılarını bilgiye ve öğrenmeye sonuna kadar açarlar. Alimler peygamberlerin varısleridir. DüşCınce konusunda öğrenciler hocalanyla aynı haklara sahiptirler. İslam dilbirliği yoluyla Afrikanın birliğini gerçekleştirebildi. Afrika dilleri (Berber, Noby, Somaly, Havsa) Arap harfleriyle ifade edildi. 6
12- Tabü bi;: din insan eşitliğine ve· sôsyaıaaaıeteaayanan cıaııa--gelişmiş-bir
sosyal sistem takdim eder: Tabii din tekelleşme ve her türlü sÖmürüyü yasaklar, engel olur. Sosyal sınıflaşmaya müsade edilmez. YeryüıCınde ve göklerdeki olan herşey Tann'nındır. Özel mülkiyet sadece kullanma hakkı anlamına gelir. Demokratik devlet kamu menfaallerinin temsildsidir. · Emanetin (özel mülkiyetin) hor kullanıl.ması ve sulstilnal edilmesi durumunda devlet bu malı millileştirme, müsadere etme ve elinden alma hakkına sahiptir. İslam mazlum haklara sahip çıkması aracılığı ile yayıldı. Mısır'dalct Yalrubi patriği "Büyük Michael", kili-
3 Kur' an, 2/256
4 Th. Amold, The Preaching of Islam, P. 450-1 5 Trtmingham, Op. Cit. P 14: 1\ımer. The Impact of \Vestem Educatton on Africarı Way of Life, p 147. ' 6 Palmer. The Bomu. Sahara and Sudan, pp 5, 78, 273,4; Bly· den, Chıistianity and the Negro race pp 13-19.
ISi..AM.I ARAŞTIRMALAR ClLT: 6, SAYl: 3, 1992
HASAN HANEFI
seyi Roma zulmilnden kurtaracak ilahi adaleti, yeni milhtedilerde görmuş tü. 7 Mısırlı askerler BiZans İmparatorluğuna sadık değillerdi. Onlar silahlarını.bırakıp yeni muhtedilere teslim oldular. Bu noktalar göstermektedir ki. İslamiaşma mahalli killtilrlere tahakkum yolu ile değil. fakat İslamın son derece tabii olmasından dolayı doğal bir süreçle büyilk bir değişme olarak gerçeldeşti. ·
II. YABANCI EGEMENLİGİ. ALTINDA DİNİ DEGİŞME
Tabii bir din, kendini milli killtilrlerle özdeşleştirdiği için yabancı hakimiyeti durumunda, b_ir mHli h~rekete. qi'ŞnÇ!şür, .MllJi. kA!.~i!ı-9 kabul etmek aynı zamanda vatanın savunulması demektir. İslamlaşma, bağımsızlıkla özdeşleşir. Hindistan, Malezya, Kuzey Afıika ve Lübnan'dan buna ilişkin örnekler çıkarılabilir. Yeni mühtediler, Romalıların sömilrüsilnden ve her çeşit despotizmden kurtuluşu İslam'da gördü. Afrikalılar. yabancı egemenliğine karşı kurtuluşu İslam'da gördiller.s Yabancı egemenliğindeki dini toplumlar yok oluşunu engellemek, varlığını garantiye bağlamak ve kendini. savunmasının bir ölçilsü olarak geleneklerine geri döner. Bu cemaatler dini geleneklerini "Kurtuluş Teolojileri" (libetheologies of liberation) aracılığıyla yeniden yorumlar ve dini ·tarikatlerirıi kurtuluş hal reketlerine dönilştilrürler. İslami Model. diğ~ gelenekler tarafından paylaşılabilecek . veya paylaşılmayacak fakat birçok hususlarda paylaştığı aşağıdaki mekanizmayı takdim et-mektedir. 9 ·
A- TEOLOJİK DÜZEY
Tabii bir dinde doğmayı temsil eden dini dünya: göruş·uniliı · (WHtanchaililğ) -yenryörumü oluşturulur ve bir modernleşme· süreci olarak aşağıdaki şekilde ortaya konur.
ı- ·Aşkın Tanrıdan içkin Tanrıya: Dini kavramları, aktif halde 'praxis'in itici guçleri halirı~ getirebilmek içkin. dönüşilmil gerçekleştirmek gerekir. Dirlin başlangıcında Allah'tan başka bfıtiln otoriteleri reqdetmek için gerekli olan aşkınlık, içkin bir kavram olarak yeniden belirir. Adetler. ceh.alet, u:Yuşukluk vasıtasıyla aşkınlık. sabit fikirlilik, donukluk, mutlak hakimiyet ve tahakkümle eşit hale geldi. Böylesi kavramların olumlanmasıyla yabancı tahakkilmil İslam dilnyasına "girdi ve yayıld~ .. Dini. mutlakçılığın yabancı tahakkilmü ile. yer değiştirmesi" kolaydır. Kitle psikolojisi bun.4n için hazırlandı. Yabancı hakimiyetirıde aşkınlık . fıkrj içkinlik olara.k yeniden izalı edilir. Allah-he:ı: yerdedir. O .sadece ... 'var' değil, aynı zamanda "olmaktadır:·. İç kinlik
JOURNAL OF ISu.MIC RESEARCH VOL: 6 NO: 3, ı992
-.. -·· · ':"
161
dinamizm içirıde patlar, realitenin statik görüntüsünil sabitliğin her çeşidirıi dışarı atar. Allah var oluşur oluşmaz halk çalışır, iç sömürüyil ve yabancı tahakkümüne karşı mücadele eder. AHalı, ülkenin bağımsızlığı. toprağın kur~ tanlması ve sağlığın tekrar kazanılması ile ilişkiye girer. Çok yüksek (Müteal) olan Allah, alabildiğirıe yakınlaşır ve kişiliksiz Allah kişilik kazanır. Fakat bu, Allah'ın zorunlu olarak 'Mesih' şeklirıde görünmesi demek degildir. Tabiat üstü bir dinde kurtuluşun ilahi bir kurtaneıda figürize edilmesi, tabii bir dirlde zorunlu değildir.
2- Kaderden Özgür i radeye: Herhangi bir gelem!ksel toplumda sabitlik, emniyet duygusu ve kader irıancı hür iradeye hakimdir. Tanrı herşeyi bilir ve herşeyin üzerinde bir güce sahiptir. Yabancı hakimiyeti, aslından ters çevrilmiş eski değer sistemi vasıtasıyla hür iradeniri kaderciliğe hakimiyet sağlaması için bir kıvılcım durumuna gelir. İnsan iradesinin ilahi irade ile fazla bir ilişkisi yoktur. Aksine o, dilnya içinde bir durumdur. özgürlüğün kadere karşı olması, hürriyetin köleliğe karşı olmasına
dönüşür. Afgani kaderi ölümiln önceden belirlenmesi olarak yeniden yorumladı. Eğer ölümü önceden belirlenmişse kişi niçin korku içinde yaşÇtsın? İnsan yabancı işgali altında ölmektense niçin işgale karşı savaşarak ölmesin?
3- Ontoloj ik Kötülükten Epistemolojlye: Geleneksel toplumlar çoğunlukla kötülüğün varoluşunu kainatın dokusu içirıde (Öntolojik) bir zorunluluk olarak kabul ederler. İyilik ve kötülük eşit olmak ÜZere herşey Allah tarafından yaratılmıştır. Bu yolla kötülük olumlanır ve meşrulaştırılır. Bütün mitolojiler yalnız kainatta . kötülüğü ·yok etmeğe uğraşmakla kalmaz aynı zamanda masumiyet ve ilahi adaleti de isbat eder. Bir yabancı hakimiyetinde kötülük. realitenin kendisi değil fakat insanın realite ÜZerine bir muhakemesi olarak epistemolojiye dönüşür. Değerlendirmeler, onların farklı bakış açılarını. veya varlığın farklı düzeylerini ifade etmeleri nedeniyle değişir. Kötülük ya olumsuz bir
· değerlendirme· (ahlaki olmayan bir karar) olur ya da bir mahrumiyet. Kötülüğün bu insani analizi, {bizi) insan soruıiıluluguıia götüİür. Kötülük bütün sosyolojik unsurlarla, alakah olarak insana ait durumlarda bulunur.)3ir kere bu
7 ' . Th. Amold, op cit, p . 73. 8 Carpenter. The Role of Christanily. Afrika To day: p. 1 o. 9 Örnek olarak -kronolojik olmaksızın- aklı~da.kı özgürlük hareketieli şunlardır: Salahaddin, Al-Mohades, Al. Murabitun, . Vahhabiyye, Senusiyya, ·Mahmut Ghasnawi. (Hi!Jcjist~da), · Rif Revol t (Fas'da), Ömer Mukhtar (Libya'da), Mq}ıdiyah (Sudan'da) , Ginnah (Pakistan'da), Galicv (Rusya'da), Muslim Wai (Flliplrilcr'de) v.s. · .. ·
1
ı ı
1 t
162
durumlar değişsin, kötülük ortadan kalkar. O halde kilinatlan kötülüğün yok edilmesi için devrim zorunlu hale geliyor. Bu durumda kötülük yabancı hakimiyetidir.
4- Otoriteden Akla: Bireyler geleneksel toplumlarda alışkanlıklar, gelenekler, atalardan kalma inançlar, dar görüşlülük, liderler. sihirbazlar, kahinler v. s. çok sayıda yönlendiricinin etkisi altında bulunurlar. lnsan kusurlu ve anlayışı kıt olarak kabul edilir. O, ya ilham yoluyla veya gelecekten konuşan dış bir yardımcıya ihtiyaç duyar. İşte bunun için yabancı güçler. tahakkümü altındaki toplumlar da bu sınıfları yabancı yönlendiriciler için kitle psikolojisini hazırladığından dolayı desteklediler. Bir kurtuluş hareketi otorite argumanı yerine rasyonel bir delil ile başlar. İnsanın bilme gücü vardır. Kehanet de dahil herhangi bir harici yardıma ihtiyaç duymaz. O, olaylara dayanan analiz. tecrübe ve duyu içeren akla dayanır. Gerçeği tahrif etme ve mistifikasyon süreçleri, dış
güçlerin keşfi ve ortaya çıkarılmasıyla suya düşülür.
5- İlahi Müdahaleden İnsanın Bağımsızlığına: Aklıri otoritesi gerçekte insa.,_ nın otonamisi iÇin bir başlangıçtır. Geleneksel toplumlar, insanı .başka şeylere bağlama eğilimindedirler. İnsan eğitilme. yönlendirilme ve irşad edilme ihtiyacındadır. Yabancı egemenliği altında insan, akıl ve aksiyanda bağımsız olarak ortaya çıkar. O, pratikte olduğu gibi teoride de her türlü yönlendineiyi reddeder. Yabancı egemenliği kişinin ve ülkenin bağımsızlığını tamamen yok etmeyi amaçlar. Yabancı egemenliği altında bireycilik ve sorumluluk tabü din içinde alevlenir. BütQ.n _ özgQ!lfık ideolojileri ~enç:IJ.ni teyid ve tasdik üzerinde yoğunhışırlar. Farsçada 'kendi' anlamına gelen 'Hodi' Allah anlamına gelen 'Huda' kelimesiyle aynı kökten türetilmiştir.
. 61 Ahiret Hayatı (Eschatolgy)ndan Ümide: ·Geleneksel dini ideolojiler. inananlara, perhangi bir özel muhtevası ve fonksiyonu olmay;m bir ölüm sonrası hayat va'deden eskatolojiden bir unsur taşırlar. Yabancı egemenliğinde eskatoloji bir ümit teolojisine veya gelecek felsefesine dönüşür. tlahi ada.let prensipleri, hukukun altında eşitlik. ihtiyaç kriteri v. s. politik bir muhtevada ve yeniden yorumlanmış olarak ülkenin kurtarılması diye nitelenen gayeye hizmet etmesi için verilir. Böylesi bir tipte eskatoloji. daha iyi bir gelecek ümidini ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda geleceği şimdiki anda aktualleştirir. Hakiki bir eskatoloji kavramı gerekli değildir. Bir motivasyon kavram yeterlidir.
7- Logos'dan Praxis'e: Sabit ve emniyet
DINI DEÖIŞME VE Küı.;ıijREL. TNW<:KÜM
~"inde ki toplumlarda din, inananlar için bir iç hakikat olmaktan öteye gidemez. O, ihtida edenlerin kalplerine lüzumlu bir sükunet verir. Yabancı tahakkümunde iç hakikat yer değiştirerek iç huzuru şiddetli bir arzuya dönüşür. Din pratik bir form içinde ortaya çıkar. Bu dinin muntesipleri, işgal gücüne karşı mücadele ettikleri müddetçe mumindirler. Eğer milli gayeye hizmet etmiyorsa o akidenin değeri yoktur. Kutsal savaş, kesinlikle bir müdafaa savaşıdır. Bir saldın muharriki değil. daha ziyade bir tür savunma tedbiridir veya silahlı işgale karşı aktif ve pasif bir direnişlir. Böylece mürninler birer militan'a, dini düşünce ise politik bir ideolojiye dönüşür.
8- Mesih Beklemekten (Mesihçilikten) Kitlesel Devrime: Geleneksel toplumlarda liderler kitlelere hakim olabilirler. Onlar mesihler ve kurtarıcılada iç içedirler. Kitleler kesin olarak inandıklan liderleri tarafından kendilerine sunulan gunlük hayatın içinde meşgul olurlar. Yabancı hakimiyetinde lider karizmatikleşir ve kitleler aktiOeşir. Yöneten ile yönetilen arasındaki ikilik kahramanlar ile halkların arasında birlik için önemli yoldur. Milli mücadele sürecinde her ikisi de birbirine eşittir. Liderlerin herhangi bir irsi meşruiyetleri veya ilahi yetkiye sahip dış bir güçleri yoktur. Halktan biri gibidirler. bir lider olarak liderlik kalitesini deneme, liderlik sıfatının denenmiş olması bir lider olarak kendinden talep edilebilir. Yabancı egemenliğine karşı devrim tam bir demokratik surece · göre yerine getirilir. B- FELSEFi DÜZEYDE:
Felsefe, teolojiye nisbetle daha gelişmiş bir dunya görüşü ifade eder. O daha rasyonel bir sisteme dayanır ve daha eğitilmiş. mücerred bir zihne ihtiyaç duyar. (Bu düzlemde) aşağıdaki dönuşümler yapılabilir.
1- Teoloji'den Ontoloji'ye: Geleneksel - toplumlarda-teoloji-kültürel -bir gelişme-merhalesini ifade eder. Yapılan, Tanrı ile kainatın arasını ayırmaktır. Tanrı zorunlu, kainat ise mumkün bir varlıktır. Felsefe, Tanrı'yı varoluşun kendisi yaparak bu ikiliği aşmaya çalışır. Ontos (varlık) Theos (Tanrı)'ın yerini alır. Bu intikal, Tanrı ile dünya arasındaki kopmaz bağdan ileri gelir. Politik aksiyonun zorunluğu bu istihaleyi gerekli kılıyor. Kainat içinde ilahi bir hareket. Militanlar Tanrının içinde ve Tanrı her yerde. Onlar tanrının bekası için mücadele ediyorlar. Antropomorfizm tehlikesi tamamen ortadan kaldınlmıştır.
2- Dualizm'deıi Monizm'e: Tanrı ile dunya veya danyada maddi olanla formal olan arasındaki geleneksel ikilik saf bir birliğe dönuşür. Politik aksiyonun üzerindeki tehlike ise, realitenin iki kutbunuİı 'ideal' ve 'real' diye bölunmesidir. Böylece ideal. gerçekliğin şimdiki an olduğuna dair kişiye memnuniyet ve kendini
IsLAMI ARAŞTIRMJ\LARCIL.T: 6, SAYI: 3. 1992
HASAN HANEFI
haklı çıkarma hissi verir. Reel olan ideal olandan kaçacak ve (bu durum) yabancı hakimiyeti tarafından iyi olarak görülebilecektir. Bunun aksine monizm, böyle bir kopukluğa meydan vermez. ldeal, reeli yönetecek ve reel ideal içinde iyi bir şekilde korunacaktır. Bu kopmaz birlik içinde yabancı hakimiyeti, yabancı bir vücuda dönüşecek ve dışarıya atılabileceklir. Üstelik insanın ruh ve beden diye düalistik kavranışı. normal durumlarda bile kesin bir dengesizlik doğurur. Görünüşe göre, sadece bireysel bir tedbire ihtiyaç göstermesi hasebiyle ruhun tedavisi daha kolaydır, böylece bedenin korunması geriye bırakılır. Halbuki beden bir bireysel korumadan daha çok şeye ihtiyaç · duyar. ·Beden, içinde bulunduğu durumun değiştirilmesi talebinde bulunur, bu ise politik ve iktisadidir. Burada yabancı hakimiyetiyle bir çatışmaya girme terkedilir. Yabancı hakimiyeti bedenin korunması karşısında bir engeldir. İşte bunun için insanın düalist kavramı, görüldüğü ve yeraldığı her durumda 'insan bedendir' şeklindeki monist kavrayışla yer değiştirir.
3- Dini Ayin ve Merasimlerden (Rituals) Devrimci Aksiyona: Geleneksel toplumlarda ritüeller genel dini davranışların üstünde bir yer alabilir. Dini praxisi aktif olarak anlama ihtiyacı yoktur. Yabancı hakimiyetinde ritüeller genişler ve kendiliğinden devrimc~ksiyonlara dönüşür. Tabii bir din, dini davranışı günlük hayatın gerektirdiği davranışlar · olarak gördüğü için bu genişlemeyi norm~ karşılar. !badet evi Için bina yapmaya gerek yoktur. Ibadetler açık mekanda da yapılabilir. Sığınaklar. kaleler. istihkamlar, techizatlar, Allah'ın evi yez:i~e g~_ç~ı:: . ~i_h~apJa!._Z<?._r~f!!Y_ ~~ğ!~~!"· germa: savaşı için dağlar ve ormanlar mihraptır. Flamalar taşımaya gerek yok, tüfekler yeterli. Askeri üniformalar giyilir; dini elbiseler giyilmez.
4- İlahi Kozmolojiden Tarihe: Normal şartlarda kitleler ilah ·merkezli (teosantrik) pir dünyada yaşarlar ve tarihe ihtiyaç duymazlar. Onlar ebediliğin 7..amanı emerek yok ettiği sessiz bir hülyada yaşarlar. Bu rüyada tarihin anlamı yoktur. İşgal anında tarihe olan ihtiyaç ortaya çıkar. Halk yabancı tahakkümü altındadır. Halbuki evvelce böyle değildi. Geçmişte olduğu gibi onlar gelecekte de bağımsız olabileceklerdir. Burada tarih. şimdiki an, geçmiş ve gelecek olmak üzere üç boyutuyla ortaya çıkar. Aguslin'in terimlerini kullanırsak kişi sadece içinde bulunduğu anda yoğuntaşınıyor (İntensio) fakat aynı zamanda geleceğe uzanıyor (Extensio), insan sadece tann ile yaşamıyor fakat aynı zamanda dünyada yaşıyor. Ebedilik zamanla iç-
JOURNAL OF ISLM1JC RESEARCI-1 VOL: 6 NO: 3, 1992
163
içedir. Hayat sadece dikey bir . boyut degildir, aynı zamanda yataydır da.
C- HUKUKi DÜZEYDE:
Din, felsefi ve teolojik anlamda sadece bir 'Dünya Görüşü' değil fakat aynı zamanda toplumsal ve bireysel boyutlu hayatta pratik bir metoddur. Teorik kavramiaştırma tek bir gaye içindir, o da bu teoriyi bir praxis metoduna dönüştürmek. Teorinin üzerine kurulduğu prensipler tarif edilebilir ve gerçekleştirilebilir. Özümsendikten sonra onlar kendi başına taahhüt edilen bir parçaya dönüşürler. Yeni bir değer sisteminin eskisinin üzerine çıkarak onu bir hukuk sistemi olarak yeniden kurması aşağıdaki şekiller?e olur.
1- Formal Hukuktan Anlamlı Pratiğe: Geleneksel toplumlarda geçmişten miras alınan hakim formal hukuk yürürlüktedir. Kanun maddesine göre davranmak dindarlık ve iyi bir dini hayat yaşamanın kriteridir. Yabancı hakimiyetinde formal hukuk. muhtevalı bir pratiğe dönüşür. Realite, kanundan daha fazla hukukun kaynağı haline gelir. Geleneksel dini hukuk gerçekliği. apaçık yeni ihtiyaçları kabul eder. Realitenin kendisi aynı anda hem hukUkun formu olur hem de maddesi (nesnesi). Geleneksel sistem bu değişime sıcak bakarak müsade eder ve geleneksel hukuk bir tabiat hukuku olur (tabii hukuk). Eğer hukuk. mükemmel bir hayat için gaye ise. bu gaye kendi anianiını tehlike durumunda iistlenebilir. Hukukun özü sadece ülkenin yabancı işgalinden kurtarılmasıdır . .
2- Tümden Gelim'den Tüme Varım'a: Geleneksel sistem altında hukuk bir 'a priori'den, bir !Iahi Eniirden çikarılır. Realite bu hukuka göre sadece bir alıcı konumundadır, llahi emrin pasif bir taşıyıcısı. Yabancı hakimiyetinde türnevarım egemen olur. Tüme vanm vasıtasıyla realite, kendi gücüyle herhangi bir ilahi emirden daha güçlü bir şekilde tezahür edebilir. Sağlık durumu sağlık hakkındaki herhangi bir ilahi emirden daha heybetlidlr. Bu durum, ilahi emirlerin bizzat kendilerinin gerçek ihtiyaçlar olduğu bir tabii dinde mümkündür . Tümevarım, reallteyi teşkil etme anlamına gelen etkin sebeplerin araştırılması demektir. Yabancı işgali altında toplumlar. işgalcilerin de kullandıkları çoğunluğun dilini kullanırlar.
3 - Metinden Realiteye : Geleneksel toplumlar ahlak kurallarını dini metinlerden çıkarırlar. Halk kendi kişiliğini eski geleneklerde bulur ve kendini bu gelenekiere uyarlamaya çalışır. Yabancı işgalinde toplum, metinlerden realiteye döner. Gerçeğe uyma metne uymanın
' 1 ı
·~
ı ı .
'
1
1 ·ı
1
164
yerini alır. Anlam, metnin herhangi bir lugavi ve gramatık yorumundan degil. sosyal fenomenden doğar. Realite bilginin kaynagı olur. Metni delil önce bir anlama, aynı zamanda bu anlamın karşıtı bir başka anlama delalet edebilir. fakal gerçek yapı kendini açıkça ve tek anlam olarak dayatır. Otorite delili terkedilir ve realite delili üstün gelir. Realite kavramrken varoluşun anlaşılmasında algı farklılıklanndan başka ayrılıklar yoktur.
4- Yazı'dan (letter), Manii'ya (spirit): Normal şarUarda metin haline geliriimiş bir şey daha güvenli ve tehlikelere maruz kalmadığından manasının korunmasından daha önemlidir. Yabancı tahakküm bir başladıını mana tehlikeye düşer. Yazılı metin için gerekmeyen bir çok köklü tedbirlere ihtiyaç duyulur. lşte burada mana kalkarak tehlikeyi karşılar ve tek değerlendirme ölçütünü oluşturur. Yeni kanunlar yazılı olanın ötesinde mana gücüyle hükmeder. Yabancı ışgaline karşı mücadele bir mana sorunudur.
D- RUHSAL DÜZEYDE:
Toplumda yerleşmiş sislenılere karşı sevgi ile hukuk. istidlal ile sezgi. akıl ile kalp arasında en yüksek düzeyde bir denge kuran ruhsal· tecrübeler gelir. Ruhsallık ve maneviyat, toplumsal grupların şartlarına göre yön ve muhteva olarak degişir. Bu ruhsal değişme şu şekiller de vulru bulur:
1 - Pasif Değerlerden Aktif Değerlere: Durağan ve emniyeW bir toplumda normal ruhsallık muhtevasız boş bir şeydir. O, kendi kendine yeterli olduğu gibi slatüko içinde bir örtü görevi yapar. Degerlerfn . çogu tevekkül, sabır. llaal, ~emnuniyet, güven. v. b. pasifUr. Bir işgal · vuku bulduğunda ise bu pasif değerler mücadele. çalışma1 direniş, aktiflik ve karşı koyma gibi aktif değerlere dönüşür. Yeni değer sistemi işgal o larak nitelenen yeni verili durumu dağıtn1ak bakımından daha fonksiyoneldir. Aklivile ile dolan ruhsallık bir muhleva elde eder. O, yabancı tahakkümüne karşıt bir tedblı" olarak yeniden kullanılır.
2- Dahili Olandan Harici Olana: Kalbe
DINI DEGIŞME VE KÜLTÜREL TAHAKKÜM
ait ruhsal tecrübeler iç aksiyonlandır. Gayeleri dışa dönük değil. insanın Iç alemini değiştirmeye yönelir. Bütün fıiller içe doğru çalışır. Yabancı işgalinde iç alemdeki bu fliller dış dünyaya çıkarlar. Iç alem. dışa hareket olarak çıkan enerjiyle doludur. Bu dururnda dindarlık, devrimci bir saflığa. görme gücü, devrimci bir idrake, ihlas ve samirniyet devrimci fedakarlığa dönüşür. Mistisizm. nesnesiz özne olarak muhtevası olmayan bir devrimciliktir. Fakat devrimcilik. özneyle nesne arasındaki birliğe dayanan ve muhtevası olan bir mislisizmdir.
3- Mistik Tarikatlerden Özgürlük Hareketlerine: Mistik hareketler sosyal bi,r açığı kapatırlar. Onlar gerçek topluıİıundan ayrıldık~ tan sonra onun yerini alan bir toplum oluştururlar. TarikaUer kapalı bir toplum meydana getirir. Şaklrtler Üstadiarına (Şeyhleıine) tam bir itaat içindedirler. İşgal durumunda bu tarikatler kurtuluş harekeUerine dönüşür. Kapalı cemaat açık bir toplum haline gelir. Mürltler şeyhlerini yeniden degerlendirme hakkına sahip olurlar. Harekete eşit birer orlaklar olarak katılırlar. Bu durumda grubun anlamı yeniden teyid edilir. Mislisizm sadece bazılarının tercihi. değil bu yeni formu içinde herkesin seçeneğidir. Mistik halkalar devrimci guruplar olur. Gerilla savaşı için ibadethaneler daglar ve ormanlardır.
4- Theos'dan Pantheos'a: Normal du·rumlarda dini toplumlar aşkın ve yüce Theos'a inanırlar. Tann; mümkün (per aluldl olan herşeyin zıddı olarak 'bizatihl' (Per se) bir varhktır. Kalnal böylece zirve ve laban olmak üzere iki parçaya bölünmüştür: Birinci tam olarak olunılu (poziW), ikinci ise mutlak olarak olumsuz (negatıf)dur. -Tehllke-anında-bu-dualite-sarsılır:-Bir kere Tanrı (Theos) katında negatif o.I~ qünya işgal altına girince. değersiz (fi:egatif) değerliye dönüşür. Taban, zirveye. oriiın olumluluğuna katılır. BöylP.ce ikisi arasgıdaki birlik gerçekleşir. Tanrı (Theos) Panlheos'a (varlıgın birliğine) dönüşür. Devrimci duyuş ve onun hedefi her yerdedir. Ideal gerçek olur, gerçek ideal. J3undan. dolayı bütün devrimci ideolojiler tekçi (monoleisUc) birer Uptirler. Monoleizm son ifadesiyle bu gayeye ulaşır. Şehlllik, devrimci için onun ~erçek süsüdür.
i SI.Aı\1i ı\Hı\ŞTIRMALAR ClLT: 6, SAYI: 3, 1992
top related