alevİ bektaŞİ menÂkibnamelerİne gÖre alevİlİk

160
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ) ANABİLİM DALI ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK Yüksek Lisans Tezi Muharrem ERDEM Ankara-2018

Upload: others

Post on 23-Nov-2021

27 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE

ALEVİLİK

Yüksek Lisans Tezi

Muharrem ERDEM

Ankara-2018

Page 2: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE

ALEVİLİK

Yüksek Lisans Tezi

Muharrem ERDEM

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Osman AYDINLI

Ankara-2018

Page 3: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ)

ANABİLİM DALI

ALEVİ-BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE

ALEVİLİK

Yüksek Lisans Tezi

Muharrem ERDEM

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Osman AYDINLI

Ankara-2018

Page 4: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK
Page 5: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK
Page 6: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

I

ÖNSÖZ

Günümüze kadar yalnızca sözlü kaynaklarla geldiği düşünülen Alevilik-Bektaşilik

düşüncesinin gerçekte yazılı kaynaklara da sahip olduğu son yıllarda yapılan

araştırmalarda ortaya konulmuştur. Bu yazılı kaynakların bir kısmı da “menâkıbnâme”

ya da “velâyetname” olarak isimlendirilen eserlerdir. Veli ya da evliya olarak

tanımlanan Allah dostlarının yaşamlarını, menkîbelerini ve kerametlerini anlatan bu

eserler, Alevi-Bektaşi düşüncede önemli bir yer tutmaktadır. Bu eserler üretildiği

dönemin sosyo-politik yapısını, zihniyetini ve düşünce dünyasını taşıması ve yansıtması

bakımından da önemlidir. Ancak bu menâkıbnamelerin çoğunun yaşandığı dönemlerde

yazılmaması veya yazılanların da orjinallerinin üzerinde farklı nedenlerle tahrifat

yapılarak sonraki dönemin zihniyetine göre yeniden yazılması yeterince doğru bilgiye

ulaşmamızı engellemektedir.

“Alevi-Bektaşi Menakıbnâmelerine Göre Alevilik” isimli çalışmamın giriş

bölümünde Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili öne çıkan kavramları belirleme ve açıklama

yönünde bir çabam oldu. Yine aynı bölümde araştırmama konu olan menâkıbnameler

hakkında genel bilgi vererek kaynaklar bölümünde yararlandığım Alevi ve Bektaşi

menâkıbnamelerini tanıtmaya yönelik incelemede bulundum. Birinci bölümde,

menâkıbnamelerde Alevi-Bektaşi geleneğinin inanca ilişkin görüş ve düşüncelerini

tevhid, nübüvvet ve velayet inançları ekseninde tespit etmeye çalıştım. İkinci bölümde

ibadet ve ahlak ile ilgili hususları ortaya koymaya ve detaylandırmaya çalıştım. Üçüncü

bölümde ise tarikatın kuralları ve ilkeleri niteliğini taşıyan erkân ve âdâb konuları

üzerinde durdum. Bu bağlamda alt başlıklandırmalar yaparak ilişkili kavramların

terminolojik anlamlarını analiz etmeye ve ortaya koymaya özen gösterdim.

Bu çalışmada bana baştan sona değerli fikirleriyle yön veren, sabır ve hoşgörüyle

yol gösteren danışmanım Prof. Dr. Osman Aydınlı’ya, ilham veren tavsiyeleri ve

Page 7: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

II

destekleri için İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Hasan

Onat’a ve Prof. Dr. Sönmez Kutlu’ya, yardımı ve desteği için Arş. Gör. Mine

Demirbilek’e, bölümdeki diğer öğretim elemanlarına ve araştırma görevlilerine, her

zaman yanımda olan ve bana destek veren eşim ve çocuklarıma çok teşekkür ediyorum.

Muharrem Erdem

Ankara, 2018

Page 8: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

II

KISALTMALAR

A.g.e : Adı geçen eser

Bkz. : Bakınız

Bas. : Basımevi

c. : Cilt

çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h. : Hicri

İA : İslam Ansiklopedisi

md. : Maddesi

ö. : Ölüm

s. : Sayfa

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

T.K.H.B.V.A.M. :Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Uygulama ve

Araştırma Merkezi

TTK : Türk Tarih Kurumu

Üni. : Üniversite

UKİD Yayınları : Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği yayınları

Yay. : Yayınları

y. : Yıl

Yy : Yüzyıl

Page 9: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

III

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ............................................................................................................................. I

KISALTMALAR ........................................................................................................... II

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. III

GİRİŞ ................................................................................................................................1

1. Kavramsal Çerçeve ........................................................................................................... 1

2. Konunun Önemi ................................................................................................................ 6

3. Araştırmanın Amacı .......................................................................................................... 7

4. Araştırmanın Yöntemi ....................................................................................................... 7

5. Araştırmanın Kaynakları ................................................................................................. 10

5.1. Menâkıbu’l-Kudsiyye ................................................................................................... 10

5.2. Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetnamesi ................................................................................ 12

5.3. Menâkıbı Şeyh Safi ....................................................................................................... 14

5.4. Saltıkname .................................................................................................................... 16

5.5. Hacım Sultan Menâkıbnamesi ...................................................................................... 17

5.6. Abdal Musa Velâyetnamesi .......................................................................................... 19

5.7. Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi ................................................................................. 20

5.8. Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi ................................................................. 21

5.9. Şuca’eddin Veli Velâyetnamesi .................................................................................... 22

5.10. Od’man Baba Vilayetnamesi (Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal) ............................ 23

5.11. Koyun Baba Velâyetnamesi ........................................................................................ 24

5.12. Demir Baba Vilâyetnamesi ......................................................................................... 25

5.13. Veli Baba Menâkıbnamesi .......................................................................................... 26

BİRİNCİ BÖLÜM .........................................................................................................28

MENÂKIBNAMELERE GÖRE ALEVİLİĞİN İNANÇ ESASLARI .....................28

1. Hak, Muhammed Ali Anlayışı: (Tevhid, Nübüvvet, Velâyet) ........................................ 28

1.1. Tevhid İnancı................................................................................................................ 28

1.2. Nübüvvet ve Velayet İnancı ......................................................................................... 33

2. MELEKLERE İMAN ..................................................................................................... 44

Page 10: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

IV

3. KİTAPLARA İMAN VE KUR’AN ANLAYIŞI ............................................................ 48

4. PEYGAMBERLERE İMAN ........................................................................................... 52

5. KAZA VE KADERE İMAN ........................................................................................... 56

6. AHİRET GÜNÜNE İMAN ............................................................................................. 60

İKİNCİ BÖLÜM ...........................................................................................................64

MENÂKIBNAMELERE GÖRE İBADET VE AHLAK ESASLARI ......................64

1. İBADET .......................................................................................................................... 64

1.1 Gusûl ve Abdest ............................................................................................................ 64

1.2 Namaz ........................................................................................................................... 66

1.3 Oruç ............................................................................................................................... 72

1.4 Zekât ve Mali İbadetler ................................................................................................. 73

1.5 Hac ................................................................................................................................ 77

1.6. Kurban .......................................................................................................................... 79

1.7. Dua, Gülbank, Niyaz, Zikir, Salâvat ............................................................................ 81

1.8 Erbain Çıkarmak ........................................................................................................... 84

1.9 Salih Amel ..................................................................................................................... 85

2. AHLAK ESASLARI ....................................................................................................... 87

2.1 Eline diline beline sahip olma ....................................................................................... 87

2.2 İyilik yapmak, İncitmemek ........................................................................................... 89

2.3 Nefis Terbiyesi/Gönlünden kini nefreti atmak, Ölmeden Önce Ölmek ........................ 90

2.4 Tevazu (Alçak gönüllülük)/Kibirlenmemek ................................................................. 93

2.5 Doğru olmak/Yalan söylememek .................................................................................. 94

2.6 Yetmişiki Millete Bir Nazarla Bakmak ......................................................................... 94

2.7 Haram Yememek/Günah işlememek............................................................................. 95

2.8 Ceza ............................................................................................................................... 96

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................................97

MENÂKIBNAMELERE GÖRE TARİKAT ÂDÂB VE ERKÂNI ..........................97

1. TARİKAT YÖNETİMİ VE TARİKATA KABUL ........................................................ 97

1.1. Mürşid- Pir- Rehber ..................................................................................................... 97

Page 11: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

V

1.2. Tarikata Girme/İkrar Verme ....................................................................................... 100

1.3. On İki Bektaşi Postu ................................................................................................... 102

2. TASAVVUFİ ANLAYIŞLAR ...................................................................................... 103

2.1. Dört Kapı Kırk Makam .............................................................................................. 103

2.2 Vahdet-i Vücud/Enel Hak İnancı ................................................................................ 107

2.3. İnsanı Kâmil/Mürşid-i Kâmil ..................................................................................... 108

3. ŞİÎ NİTELİKLİ UNSURLAR ....................................................................................... 109

3.1. Ehlibeyt Telakkisi, Tevella ve Teberra ...................................................................... 109

3.2. On İki İmam Anlayışı ................................................................................................. 115

3.3. On Dört Ma’sum-u Pâk Anlayışı................................................................................ 116

4. ÂDÂB-ERKÂN ............................................................................................................ 117

4.1. Musahiblik (Ahiret Kardeşliği) .................................................................................. 117

4.2. Niyaz, Secde ve Peymançe/Dara Durmak .................................................................. 119

4.3. Tarikat Alametleri: Taç, Hırka, Sofra, Çerağ, Alem, Seccade ve Kemer Bağlama ... 119

4.4. Ayini Cem ve On İki Hizmet, Sema(h) ...................................................................... 121

4.5. On İki Farz, On Yedi Erkan ....................................................................................... 125

4.6. Tarikatla İlgili Diğer Alametler .................................................................................. 126

5. FARKLI İNANÇ SİSTEMLERİNİN İZDÜŞÜMLERİ ................................................ 127

5.1. Hızır İlyas İnancı ........................................................................................................ 127

5.2. Hulûl ve Tenasüh İnancı ............................................................................................ 130

5.3. Tecelli ......................................................................................................................... 132

5.4. Başka Canlıların Kılığına Girme (Don Değiştirme) ................................................... 133

5.5. Devriye ....................................................................................................................... 134

5.6. Tayy-i Mekân ............................................................................................................. 135

5.7. Tabiat Kültü................................................................................................................ 136

SONUÇ .........................................................................................................................138

KAYNAKÇA................................................................................................................142

Page 12: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

1

GİRİŞ

1. Kavramsal Çerçeve

Bu başlık altında Alevi, Bektaşilik, Kızılbaş, Menâkıbname, Velâyetname gibi

kavramlar incelenecektir.

Alevi: Hz. Ali’ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dinî ve siyasî gruplar için

kullanılan bir terim olup sözlükte “Ali’ye mensup” anlamına gelmektedir, Ayrıca

siyasî, tasavvufî ve itikadî anlamda kullanılagelmiştir.1

Sönmez Kutlu; “Aleviliğin Dini Statüsü” isimli makalesinde ‘Alevi’ kelimesinin

kök anlamının, tarihsel akış içerisinde farklılaşarak genişlediği tezini işlemiştir:

“Arapça bir sözcük olan Alevi, sözlükte " Ali'ye mensup, Ali taraftarı, Ali'yi seven,

sayan ve ona bağlı olan, Ali'ye ait ve Ali'nin soyundan gelen" gibi çeşitli anlamlara

gelmektedir.2 Kelimenin istılahi manası gelince farklı anlamlar yüklenmiştir. Örneğin

Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Muhammed’e ulaşan Bektaşi, Mevlevi, Kadiri gibi tarikatlara

Alevi denilmiştir. Alevi adının Şia ile aynı anlamda kullanıldığı da olmuştur. Buna

göre Alevi, Allah ve Hz. Peygamber tarafından Hz. Ali'nin Hz. Muhammed'den sonra

halife tayin edildiğine inanan ve imametin sonsuza kadar Fatıma'nın neslinden

gelenlerde olduğuna inanan topluluklara verilen isimdir. Hatta zamanla, Hz. Ali'nin

soyuna tâbi olan siyasi-dini gurupların adı olmuştur. Anadolu ve Balkanlar'da yaşayan,

önceleri Kızılbaş, Işıklar, Abdallar, Torlaklar, Hurufiler, daha genel anlamda da

Kalenderi ve Bektaşi adıyla bilinen dini-mistik topluluklar için Alevi ismi, Türk ve

batılı araştırmacılar tarafından 19. asırdan sonra kullanılmaya başlanmıştır.” 3

1 Ahmet Yaşar Ocak, “Alevi”, DİA, İstanbul, 1989, c.2, ss. 368-369. 2 Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Dini Statüsü”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı, Ankara 2012, s. 577. 3Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Dini Statüsü”, s. 577.

Page 13: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

2

Hz. Ali’nin neslinden olmayan ancak, Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber’e

ulaşan tarikatlara da “Alevi” denmiştir. Tarihte, Zeydi isyanlarına “Alevi isyanları”

denilmektedir. Ancak, bütün bu kullanılış biçimlerinin, konumuz olan Alevilik-

Bektaşilikle doğrudan herhangi bir ilgisinin olmadığını hemen belirtmekte fayda

vardır.

Alevî teriminin gerçek manası, Hz. Ali hakkında ki inanışlarla ilgilidir.

Çoğunlukla Şiîler ve Şîa içinde oldukları düşünülen bazı mezhepler, Alevi ismini

alırlar. Örneği Zeydiyye, İŝnâ’aşeriyye gibi ılımlı Şiîler’le birlikte Beyâniyye,

İsmâiliyye ve Bâtıniyye üyeleri Alevi diye tanınırlar. Fakat günümüzde Aleviler

olarak bilinen iki inanç bulunmaktadır. Bunlardan biri, bugün çoğunlukla Lübnan,

Suriye, Hatay çevrelerinde var olan Nusayrîliktir. Bir diğer oluşum ise XIII. yüzyılda

Anadolu’daki etnik ve sosyal-dinî münasebetler nedeniyle meydana gelen

Kızılbaşlık’tır. Bu mezhebden olanlar Osmanlı arşiv belgelerinde Kızılbaş veya

Râfizîler diye geçmesine rağmen bunlar kendilerine Alevi adını vermişlerdir.4 Alevilik

bu inançların genel adıdır.

Tezimizin konusuyla ilgili olarak ele alacağımız diğer bir kavram da

Bektaşilik’tir. Bektaşilik, XIII. yüzyılda Kalenderîlik içinde teşekküle başlayıp XV.

yüzyılın sonlarında Hacı Bektâş-ı Velî ilkeleri etrafında Anadolu’da meydana gelen

bir tarikattır. Bektaşiliğin ilk temsilcileri diyebileceğimiz Rum Abdalları zümresinin

başlangıçta değişik inançlara sahip oldukları, bu topluluğun Vefâî, Kalenderî, Yesevî

ve Haydarî dervişlerinden oluştuğu artık bilinmektedir. Hacı Bektaş’ın bir Haydari

olduğu ve Vefâî şeyhi Baba İlyas’ın dervişi olduğu sanılmaktadır. İkinci olarak

Vilâyetnâme’de Ahmed Yesevî ve Kutbüddin Haydar’la ilgil kıssalar, Yesevîlik ve

4 Ahmet Yaşar Ocak, “Alevi”, DİA, c. 2, ss. 368-369.

Page 14: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

3

Haydarîliğin Bektaşîliğin oluşumundaki rolünü ispat etmektedir. Yine de bu oluşumda

en büyük pay Kalenderiyye’nindir.5

Konumuza ilişkin tanımlayacağımız bir başka terim de Kızılbaşlık terimidir.

Kızılbaşlık, eski dinsel inanışlarını ve ananelerini kendilerine özgü bir İslâmî anlayışla

devam ettiren Türkmenler’in bir kısmının Bâtıni-Şiî anlayışları kabul etmesiyle

meydana gelen dinsel ve sosyal yapıya üye kişi veya topluluklar için kullanılan bir

terimdir. Bununla birlikte bazıları Kızılbaş isminin kökenini İslâm’ın ilk döneminde

vuku bulan hadiselerle irtibatlandırmaya çalışmıştır. Bir açıklamaya göre Hz. Ali,

Hayber savaşı esnasında başına kırmızı sarık sarmıştır 6 Bu nedenle Hz Ali’nin

taraftarlarına “Kızılbaş” denildiği iddia edilmiştir.

Hasan Onat; “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine” isimli makalesinde

Kızılbaşlığın tarihsel sürecini anlatmaktadır. Kızılbaşlık, Türk tarihinde, ilk defa Şah

İsmail’in babası olan Şeyh Haydar (1488) zamanında kullanılmıştır. Şeyh Haydar,

kendi taraftarlarını diğerlerinden ayırt etmek için, başlarına on iki dilimli kızıl tac

(Tac-ı Haydarî) takmıştır. Şah İsmail’le birlikte Kızılbaş kavramı, bir anlamda Şah

İsmaili ve Safevileri destekleyen Türklerin ortak adı haline gelmiştir.7

Osmanlılar XVI. yüzyıldan itibaren Safevî savaşlarının etkisiyle Kızılbaş

terimini ‘isyancı’ anlamında kullanmıştır. Bu duruma dinî boyut da eklenmiş ve

Kızılbaşlar, sapkın, mülhid, olarak görülmüştür.8

Günümüzde Alevilik ya da Alevi-Bektaşilik şeklinde tanımlanan olgu

Kızılbaşlık ve Bektaşiliği bir çatı altında göstermek için kullanılmaktadır.

5 Ahmet Yaşar Ocak, “Bektaşîlik”, DİA, İstanbul, 1992, c. 5, ss. 373-379. 6 İlyas Üzüm, “Kızılbaş”, DİA, İstanbul, 2002, c. 25, ss. 546-557. 7Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, İslam Mezhepleri Tarihi, Ankara, 2012, s. 560 vd. 8 Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, ss. 560-569.

Page 15: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

4

Menâkıbname: Sözlük anlamı ile “övünülecek güzel iş, hareket” demek olan

menkabe (menkıbe) kelimesinin çoğulu olan menâkıb, Hz. Peygamber’in ashabının

faziletlerine dair hadisleri ihtiva eden bölümlerin adı olarak (Kitâbü’l-Menâkıb) h.III.

(m.IX.) yüzyıldan itibaren yazılan hadis kitaplarında kullanılmaya başlanmıştır.9

Müslümanlar arasında h.III. (IX.) yüzyıldan sonra tasavvufun taraftar bulmasıyla

birlikte menkıbe kelimesi sûfîlerin hikmetli sözlerini ve erdemli davranışlarını

anlatmak için kullanılmıştır. Allâh tarafından Allah dostlarının gösterdiği kerametleri

anlatan velî kıssalarının yer aldığı eserlere "menâkıbnâme/velâyetnâme" denir. 10

Veli menâkıbları, masal, efsane ve destan gibi harikulade hadiselerin geçtiği

eserlere benzese de konularının tarihi kişiler (evliya) olması yer ve zamanın bilinmesi,

olayların yaşanmış olduğuna inanılması, basit bir metodla yazılmaları nedeniyle

diğerlerinden ayrılır. 11 Menâkıbnameler, tarikat pirinin kerametlerini talebelerine

anlatıp onları tarikata bağlamak ve tarikatı yaymak amacıyla, genellikle o tarikatın bir

üyesi tarafından şifahi anane ve yazılı eserlerin birleştirilmesiyle oluşur.

Bu çalışmada kullanılan menâkıbnameler; Alevi-Bektaşi ya da diğer bir

söylemle Kızılbaş ve Bektaşi inancındaki velilerin menâkıbnameleridir. Müslümanlar

arasında sufiliğin güç kazanması ile gelişen tarikatlarda, tarikat pîri veya ikinci

kurucusu, veli derecesine ulaşmış ulu kişilerin menkıbelerinin işlendiği bu kitapların

kaynağının m.XI-XIII. Yüzyıllardan itibaren başladığı sanılmaktadır.

Velâyetname/Vilayetname, Arapçada "Velâyet", Allah dostu olan kişilerin

taşıdığı sıfat ve durum anlamına gelir. Bu kelimenin kökü Allah’a yaklaşmış, O’nun

övgüsüne mazhar olmuş anlamındaki Arapça "velî" sıfatı ile "velâ" veya "veliye"

9 Haşim Şahin, “Menâkıbname”, DİA, İstanbul, 2004, c. 29, ss. 112-114. 10Haşim Şahin, “Menâkıbname”, DİA, ss. 112-114. 11 Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, s. 34.

Page 16: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

5

(yaklaşmak, yakın olmak) fiilinden türemiştir. Farsça "nâme" kelimesiyle birleşip

"velâyet kitabı, velâyet risâlesi" anlamını elde etmiştir.12

Bir tasavvuf terimi olarak "velî", Allaha ibadet eden, Allahın himaye ettiği,

Allah’ın sevdiği kişidir.13 Tasavvufta veli olan kişinin veliliğini gizlemesi ve alelade

bir insan olarak yaşaması esasdır. Bir veli diğerinden velâyet anlamında üstün

olabilir.14

İslâm tasavvufunda, velilerin kerâmet göstermesi normal görülmüş ancak bu

durumun gizlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Peygamberlerin kerâmetleri açık,

velilerin ise gizli olmalı düşüncesi meydana gelmiştir.

Tarikatı yaymak amacıyla yazılan vilâyetnamelere, Türklerin eski dinlerinden

kalan ve eski destanlarında yer alan gerçek üstü olaylar eklenerek "Oğuz Destanı",

"Ebu Müslimnâme", "Saltuknâme" ile temsil edilen destanlara benzeyen, "Tezkire-i

Satuk Buğra Han" ve daha sonra da Ahmed-i Yesevî'nin menkabelerini içine alan

"Cevâhirü'l-Ebrâr min Emvâci'l-Bihâr" menâkıbnâmeleri ortaya çıkmıştır. 15

Bektaşî menâkıbnâmelerine “vilâyetnâme” ismi verilmiş olup ilk örnekleri h.IX.

(m.XV.) yüzyılın son çeyreğinde görülmüştür. Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî, Hacı

Bektâş-ı Velî’nin hayatını, menkıbelerini anlatan bu türün en bilinen örneğidir.

Yazarının Uzun Firdevsî olduğu sanılmaktadır. Diğer vilâyetnameler şunlardır:

Vilâyetnâme-i Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal, Vilâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan,

Vilâyetnâme-i Sultan Şücâeddin, Vilâyetnâme-i Otman Baba ve Vilâyetnâme-i Koyun

Baba.16

12 Ethem Cebecioğlu, “Velâyetname”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, 1997, s. 754. 13 Yunus, 10/62. 14 Süleyman Uludağ, “Veli”, DİA, c. 43, s. 26. 15 Haşim Şahin, “Menâkıbname”, ss. 112-114. 16 Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, s. 34.

Page 17: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

6

2. Konunun Önemi

İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde tek bir inanca sahip olmamıştır. İnsanlığın

oluşumundan beri farklı inançlar, dinler ve görüşlerin olduğu kabul edilen bir

gerçektir. İslam dini Hz. Muhammed (sav) hayatta iken içinde farklı anlayışlar

barındırmıyordu. İhtilaf konusu olan hususlar, Hz. Peygamber tarafından açıklığa

kavuşuyordu. Hz. Peygamberden sonra siyasi, kültürel ve ekonomik nedenler bir

takım inanış farklılıklarına yol açtı. Ayrıca İslam’ın geniş coğrafyalara yayılması ile

birlikte farklı kültürlere ve zihniyetlere sahip olan toplulukların da İslam’a dâhil

olmasıyla İslami inanç, ibadet, yaşayış ve günlük hayatta bir takım yorum farklılıkları

ve ihtilaflar meydana geldi. Mezhepler, tarikatlar vb. oluşumlar İslam’ın yorum

farklılıkları olarak ortaya çıktı.

İslam’a en büyük hizmeti yapan ulusların başında gelen Türklerin de İslam’ı

kabulünde ve algı biçimlerinde doğal olarak bir takım farklılıklar olmuştur. Bunda bir

kısım Türk boylarının eski inançlarını terk etmemelerinin de etkisi vardır. Zamanla

Türklerin büyük bir kısmının göçebe hayatı terk edip yerleşik hayata geçmesi,

şehirleşmesi, diğerlerinin göçebe olarak eski inanç ve alışkanlıklarını devam ettirmesi

Türkler arasındada da farklılıklar meydana getirmiştir. Osmanlı ve Safevi devleti

arasındaki mücadeleler de Alevi, Sünni farklılaşmasının meydana gelmesine sebep

olmuştur. 17 Böylelikle Anadolu Aleviliği olarak tanımlayabileceğimiz büyük

çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Kızılbaşlık ve Bektaşilik günümüzdeki ismiyle

Alevilik-Bektaşilik bir inanç sistemi olarak ortaya çıkmıştır.

17 Hasan Onat, “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, ss.559-575.

Page 18: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

7

3. Araştırmanın Amacı

Çoğunlukla sözlü kaynaklara dayanan Alevilik-Bektaşilik inancı, var olan yazılı

kaynaklara erişim zorluğu, var olanların yeterince incelenememesi, ideolojik

yaklaşımlar vb. nedenlerden dolayı hâlâ bir inanç sistemi olarak üzerinde uzlaşılıp

anlaşılamamış bir olgudur. Günümüzde yerli ve yabancı araştırmacıların üzerinde

incelemeler yaptığı oluşumun; din mezhep, tarikat veya yaşam biçimi oluşuna kadar

farklı yorumlar yaptıkları bir inanç sistemidir.

Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri geçmişte yaşanan Alevilik konusunda bize bilgi

vermesi açısından önemli kaynaklardır. Bu hususu göz önünde bulundurarak

menâkıbnameler incelenmiştir. Menâkıbnamelerde velilerin gösterdiği kerametler ve

onların yaşayış biçimlerini anlatılmasının yanı sıra Alevilikle ilgili unsurların var

olduğu görülmüştür.

4. Araştırmanın Yöntemi

İslam Mezhepleri Tarihinin temel amacı: İlgi alanına giren mezhep ve benzeri

oluşumları bilimsel yöntemlerle araştırmak ve bu alanda bilimsel bilgi üretmektir.

Mezhepler Tarihçisi, günümüze ulaşan bütün bilgi, belge ve bulguları değerlendirerek,

ilgilendiği mezhebi bir anlamda aslına en uygun şekilde ve imkânlar nispetinde

yeniden inşa etmeye çalışır.18

Mezhep ve oluşumlarla ilgili inşa faaliyeti şu üç aşamada gerçekleşmektedir.

1.Veri toplama, tasnif etme ve üzerinde çalışma.

2. Bilgi ve belgelerin, fikir, olay, zaman ve mekân ile irtibatının kurulması

aşaması.

18 Hasan Onat, Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihine Giriş”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı,

Ankara, 2012, s.20.

Page 19: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

8

3. Bilgi, belge ve verilerin etkin kullanılması, yeniden inşa ve değerlendirme

aşaması.19

İslam Mezhepleri Tarihi’nin yöntem bilimsel yaklaşımı, Sönmez Kutlu

tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: İslam Mezhepleri Tarihi; geçmişte ve günümüzde

siyasi ve itikadi amaçlarla ortaya çıkan ‘İslam Düşünce Ekolleri’ diyebileceğimiz

görüşlerin, doğuş nedenlerini, meydana gelişlerini, düşüncelerini, üyelerini, eserlerini,

yaşadığı bölgeleri, İslam’a katkılarını kendi kaynaklarını kullanarak yer-zaman

bağlamında ve fikir olay ilişkisi açısından tasvir yöntemiyle ve objektif olarak

inceleyen bir bilim dalıdır.20

Çalışmada öncelik her mezhep ve oluşumu öncelikle kendi kaynaklarından

anlamaya çalışmak esas olduğu için Alevi-Bektaşiliğin kendi

menâkıbname/vilâyetnameleri kullanılmıştır.

Mezhep ve oluşumların incelenme aşamasında belirtildiği gibi öncelikle

kaynaklar toplanmış, tasnif edilmiş ve üzerinde çalışılmıştır.

Mezhepler Tarihi araştırmacılarının üzerinde önemle durması ve çözmesi

gereken sorunların başında, bilgi kaynaklarının sahihliği ve bu eserlerin mezhepler ve

oluşumlar hakkında verdiği bilgilerin güvenilirliği teşkil etmektedir. 21 Bu nedenle

”Kaynak kritiği” önem arzetmektedir. Kaynak kritiği denilince, yazarın nasıl bir

ortamda yetiştiği, eserin hangi dönemde yazıldığı, hangi amaçla yazıldığı en az

içindekiler kadar önemlidir. Bize, eserin temel fikri ve varolan kavramlar hakkında

19 Hasan Onat, Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihine Giriş”, ss. 26-34. 20 Sönmez Kutlu, Mezhepler Tarihine Giriş, s.11; Sönmez Kutlu, “İslami İlimlerde Metodoloji

Meselesi”, I. Tartışmalı ilmi ihtisas Toplantıları, Ensar Yayınları, İstanbul, İstanbul, 2005, s.396. 21 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet

Çözümlemeleri, Ankara, 2012, s. 402.

Page 20: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

9

doğru bilgi verir. 22 Örneğin Elvan Çelebi’nin, Menâkıbul-Kudsiyye fî Menâsibıl-

Ünsiyye isimli eserini incelemeden önce Elvan Çelebi’nin yetiştiği dönemde Selçuklu

Sünni yönetiminin başta olduğu, eserin, dedesi Baba İlyas’ı aklamak için yazıldığı da

göz önünde bulundurulmuştur.

Kaynaklardan ilk elden yazılanın mı ulaştığı, zamanla üzerinde tahrifat yapılıp

yapılmadığı üzerinde durulmuştur. Örneğin Şeyh Safi Menâkıbı’nda Safeviler

döneminde çoğaltılan nüshalar üzerinde yapılan tahrifat ve Sönmez Kutlu’nun eserde

metin tahrifatı ile ilgili yaptığı çalışmalar23 göz önünde bulundurulmuş, tahrif edilen

kısımlar çalışmaya dâhil edilmemiştir.

İslam Düşünce Tarihi’nin en önemli meselelerinden birisi de yer, zaman, fikir

kavram kaymasıdır (tarih yanılgısı). İslam Bilimleri açısından bu durum, tarih

şuurunun önemini ortaya koyar.24 İslam düşüncesinde ortaya çıkan her mezhep veya

politik dini hareket, tarihi, politik, beşeri ve ekonomik hadiseleri veya güncel olayları

kendi zihniyetini meşrulaştıracak şekilde yorumlamaktadır. 25 Örneğin Safeviler

döneminde oluşan “Kızılbaş” kavramının oluşumu, Hz. Ali’nin yaşadığı dönem ile

irtibatlandırılabilmektedir.

Çalışmada ortaya çıkan sorunlardan birisi de, menâkıbname/vilâyetnamede

geçen şahısların hayatlarının menkâbevi ve tarihsel gerçeklikleri birbirine karışmış

olmasıdır. Menâkıbnamelerin büyük bir kısmının gerçek olup olmadığı ve yaşanan

olaylardan çok sonra kaleme alınması, sonuç almayı ve değerlendirmeyi

zorlaştırmaktadır.

22 Hasan Onat, “Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem

Sorunu”, s. 9. 23 Sönmez Kutlu, “Aleviliğin Yazılı Kaynakları”, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara, 2008, s.199-218. 24 Hasan Onat, “Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem

Sorunu”, s. 9. 25 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet

Çözümlemeleri, Ankara, 2012. s. 406.

Page 21: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

10

‘Her araştırmacının çalışmasında tarafsız (mezheplerüstü) olması’26 ilkesinden

hareket edilerek çalışma yapılmıştır. Çalışmanın tamamında betimleyici yöntemle

birlikte inanç, ibadet, ahlak ve âdâb erkân konularının alt başlıklarında söylem analizi

metoduna başvurulmuştur. Menâkıbnâmeler, mümkün olduğunca kronolojik sıra ve

birbirleriyle bağlantıları göz önünde bulundurularak incelenmiştir.

Giriş bölümünde menâkıbnameler ve velâyetnâmeler hakkında genel bir bilgi

verilmiş, Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri/vilâyetnameleri tanıtılmıştır. Birinci

Bölümde menâkıbnamelerde Alevi-Bektaşi inancı ile ilgili hususlar, ikinci bölümde

ibadet ve ahlak ile ilgili hususlar ve üçüncü bölümde ise tarikat âdâb ve erkânı ile ilgili

konular incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise incelenen konuların genel bir özeti

yapılarak çalışma tamamlanmıştır.

5. Araştırmanın Kaynakları

5.1. Menâkıbu’l-Kudsiyye

Menâkıbu’l-Kudsiyye, Elvan Çelebi’nin (ö. h.760/1358-59’dan sonra) dedesi

Baba İlyas’tan başlayan nesli ile Babâî ayaklanmasını anlatan eseridir. Elvan Çelebi

h.760 (1358-59) yılında kaleme aldığı Menâkıbu’l-Kudsiyye’de, Anadolu Selçukluları

devrinde Orta ve Güneydoğu Anadolu’da dedesi Baba İlyas’a bağlı Türkmen

aşiretlerinin çıkardığı isyan hareketini ve buna katılan kişilerle bunların etrafında

oluşan olayları anlatmaktadır.

Varlığı Osmanlı tarihi kaynaklarınca doğrulanan eserin tam adı Menâkıbu’l-

Kudsiyye Fî Menâsıbi’l-Ünsiyye olup. 1957 yılında Necati Elgin tarafından

Karaman’da bulunup Konya Müzesi için satın alındıktan sonra Mehmet Önder önce

nüshanın mevcudiyetini duyurmuş (Vatan Gazetesi, 27 Ağustos 1957), ardından bir

26 Sönmez Kutlu, “İslam Mezhepleri Tarihinde Usul Sorunu”, s. 409.

Page 22: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

11

makaleyle eseri ilim âlemine tanıtmıştır. Eserin elde bulunan tek yazma nüshası, halen

Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi’nde 4937 numaradadır. Meşin bir cilt içinde

bulunan yazma, 118 varak ihtiva etmektedir. Bu eserin bitiş tarihi hicri 760 olarak

belirtilir. Araştırmacı M. Önder, Necati Elgin’le birlikte inceledikleri bu nüshanın

Elvan Çelebi’nin elinden çıkmış olduğunu öne sürer.

Bu çalışmada yazma eserin Türkçe basımı ve aynı zamanda tıpkıbasımı da

bulunan İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-

Ünsiyye, Elvan Çelebi, TTK, Ankara, 2014 tarihli eser ile Ethem Erkoç’un Âşık Paşa

ve oğlu Elvan Çelebi adlı eserinden yararlanılmıştır. Eserin tıpkıbasımı Ek’indedir.27

Elvan Çelebi, eseri yazarken çoğunlukla dedesi Muhlis Paşa ile babası Âşık

Paşa’dan ve her ikisinin yakınlarından dinlediği şifahi kaynaklardan ve bazı olayları

anlatan eserlerden faydalanmıştır. Elvan Çelebi’nin eseri yazarken zamanının

şartlarından etkilendiği, Sünni devlet yönetimine karşı isyan eden dedesi Baba İlyas’ı

ve soyunu Ehl-i Sünnet’ten göstererek savunmaya çalıştığı, bu nedenle de isyanın

sorumlusu olarak dedesinin müridi Baba İshak’ı gösterdiği görülmektedir.28

Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’nin bitiriliş tarihinin bahis konusu

beyitte “Erdi encama Nâme-i Kudsi/ Oldu tarih heft sad u si si.” Bu hesapla h.760

tarihini vermektedir. Aslında daha önce yer alan 1778. beyitte de bu tarih açıkça

verilmiştir. “Yidi yüz altmış Resûl-i Emin/ Hicretinden çü sürdi geşdi zaman.”29 Elvan

Çelebi tarafından kaleme alınan bu eserde Dede Garkın'ın ve müridlerinin türlü türlü

kerametleri görülür, on yedi âşıkın öldüğünden bahsedilir ki Sultan buna mukabil, kan

parası olarak Dede Garkın’a on yedi köy vakfettiği gibi, ayrıca müridi olur. Sultan bu

27Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005. 28İsmail E. Erünsal,“Menâkıbü’l-Kudsiyye”, DİA, c.29, s.115. 29İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menakıbu’l-Kudsiyye fi Menasıbi’l-Ünsiyye, Elvan Çelebi,

TTK, Ankara, 2014, ss.21-23.

Page 23: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

12

davranışı ile Dede Garkın'a olan bağlılığını tevsik etmek ister. Dede Garkın da bunu

kabul etmiştir, öte yandan, Dede Garkın'ın blr çok müridi olup, sonunun selametle

geldiği kaydedilirse de vefat tarihi yoktur.

Elvan Çelebi'nin Dede Garkın’la ilgili kıymetli bilgiler vermiş olması pek

muhtemeldir. Dede Garkın'ın iyi yetişmiş dört yüz kadar halifesi vardır. Öte yandan,

halk Dede Garkın'a malını takdim etmekte adeta yarışır gibi koşup gelirlerdi. Ayrıca

Dede Garkın'ın kerametlerinden duvara at olarak binmesi ve Seyd-i Ahmed-i Kebir'in

arslanına binip, yılanı kamçı yapması halinde gelirken, karşılamaya çıktığı kaydedilir.

Eserde ikinci bölüm olarak ayrılan Baba İlyas'ın hikâyesi yeralmaktadır. Dede Garkın

gizlice yakarışlar yaptığı mağarada, Baba İlyas ile buluşup, hal diliyle görüşürler.

Dede Garkın dört yüz halifeyi alıp, Baba İlyas’ı görmeğe gelir. Bunlar grup

halinde mağaraya girince, içeride yaşlı bir adamın bulunduğunu görürler. Bu ermiş

adam, Baba İlyas’tır. Dede Garkın, bu dört yüz halifeden dördünü seçip, Rum

diyarını(Anadolu'yu) irşad etmek üzere Baba İlyas'ın emrine verir. Anadolu'yu irşad

işi, Dede Garkın'a Allah'tan gelen bir emirdir. Baba İlyas dört halife ile yola çıkarlar.

5.2. Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetnamesi

Hacı Bektâş-ı Velî’ye (ö. h.669/1271 [?]) dair rivayetleri ihtiva eden

menâkıbnâmedir. Diğer velâyetnâmeler içinde en fazla yazma nüshası bulunanı ve

bazan yalnızca ‘Velâyetnâme’ adıyla kastedileni de bu eserdir.

Türkiye’de ve Türkiye dışındaki bazı önemli kütüphanelerde Hacı Bektaş

Velâyetnâmesi’nin (Vilâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-

ı Velî) değişik zamanlarda kopya edilmiş suretleri vardır. Ancak yazıldığı döneme ait

(XV.-XVI. yüzyıl başları) bir nüshaya veya yazarının orijinal nüshasına henüz

rastlanmamıştır. Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’nda bulunan, XVI. yüzyılda yazıldığı

Page 24: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

13

sanılan manzum Velâyetnâme dışındaki eserlerin hemen hepsi XVII. yüzyılda ve

sonrasında Bektaşî tekkelerindeki dervişler tarafından tekrar yazılmıştır.30

Hakkında çok sayıda yazma eser bulunan, Velâyetname ile ilgili olarak;

öncelikle Hamiye Duran’ın hazırlamış olduğu ve TDV’nın yayınladığı Velayetnâme

adlı eserden faydalanılmıştır. 31 Müstensihi Derviş Selman olan “Menâkıb-ı Hacı

Bektâş-ı Veli”, h.1035 tarihli yazma nüshanın cevirisidir. 32 Bu yazma eserin

tıpkıbasımı kitabın ekinde bulunmaktadır.

Bu konuda başvurulan bir başka kaynak ise; Sefer Aytekin’in hazırladığı

Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli’dir.33.

Velâyetnamenin nesir, manzum veya ikisi bir arada olmak üzere üç tip sureti

vardır. Eric Gross’tan Bedri Noyan’a kadar tüm araştırmacılar eseri Firdevsî-i Tavîl’in

(Uzun Firdevsî) yazdığını kabul etmişlerdir.34

“Velâyetnâme, başta Eric Gross olmak üzere (Das Vilājetnāme des Haggi

Bektasch, Leipzig 1927), Sefer Aytekin (Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî, Ankara,

1995), Abdülbaki Gölpınarlı (Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî,

İstanbul 1958) ve Bedri Noyan (Hacı Bektâş-ı Velî Velâyetnâmesi, İlk Velâyetnâme,

Aydın 1986) tarafından yayımlanmıştır. Sonuncu eser Vilâyetnâme’nin manzum bir

sürümüdür.”35

Velâyetnâme’de, Hacı Bektaş’ın, İmam Ali er-Rızâ’nın neslinden bir seyyid

olarak doğuşu ve Horasan’daki çocukluk ve tahsil dönemi anlatılır. Daha sonra Hoca

Ahmed Yesevi’nin müridi olur. Onun yanında bir süre hizmet ettikten sonra Hoca

30Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, DİA, c.14, ss. 471-472. 31 Hamiye Duran, Velâyetname, Ankara, 2014. 32 Ali Emiri Efendi Kitapları, Millet Kütüphanesi, Şer’iye Nu.1076. 33 Sefer Aytekin, Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli, Ayyıldız Yayınları, Ankara, 1995. 34Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, DİA, c.14, ss. 471-472. 35 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, ss. 471-472.

Page 25: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

14

Ahmet Yesevi tarafından Anadoluya gönderilir. Anadolu’ya gelmeden önce hac

görevini yapar ve oradan dönüşte Sulucakarahöyük köyüne (bugünkü Hacıbektaş

ilçesi) yerleşir ve hayatının sonuna kadar burada kalır. Hacı Bektaş’ın

Sulucakarahöyük’teki yaşamı menkıbelerle anlatılır.

Vilâyetnâme’nin başında Hacı Bektaş Horasan’da kâfirlerle savaşarak İslam

dinini yayan bir alperen olarak anlatılırken, Anadolu’daki yaşamında ise kerâmet

sahibi bir veli olarak görünür.36

5.3. Menâkıbı Şeyh Safi

Tezkire-i Şeyh Safi isimli Farsça eserden çeviri yapılan Safvetu’s-Safa Erdebil

tekkesi şeyhi Safi ve soyu hakkında son derece önemli bilgiler içermektedir.

Türkçe’ye Tezkire-i Şeyh Safî, Menâkıb-ı Şeyh Safî, Makâlât-ı Şeyh Safî, Terceme-i

Menâkıb-ı Şeyh Safî ve benzeri isimlerle çevrilmiştir. Sönmez Kutlu, Alevilik

Bektaşilik Yazıları isimli eserinde; Tezkire’den kastedilenin İbn Bezzâz’ın hazırladığı

Safvetu’s-Safâ olduğunu açıklamıştır.37 Türkçeye çevrilen üç çeviri tarihi sırası ile

şöyledir.

Kâşifu’l-Kulûb (Menâkıb-ı Şeyh Safî): Sönmez Kutlu, Bu çevirinin, Meşhed-

Rızavî kütüphanesinde kayıtlı olan eserden Nişâtî tarafından çevrildiğini, bağımsız bir

çeviri olduğunu ve Şeyh Cüneyd adına sunulmuş olmasıyla bilinen en eski ve Türkçe

çeviri olmasının muhtemel olduğunu belirtmiştir.38

Nişâtî, Şeyh Safî Tezkiresi: Sönmez Kutlu, Alevilik Bektaşilik Yazıları isimli

eserinde Nişati’nin Safvetu’s-Safâ’nın tamamını kısaltarak Şeyh Safi Tezkiresi ismiyle

doğu Türkçesine çevirdiğinden bahsetmiştir. 39

36 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”, ss. 471-472. 37Sönmez Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara, Ankara Okulu yayınları, 2008, s. 203. 38 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 203. 39 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 203.

Page 26: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

15

Şeyh Safî Tezkiresi: Bu çeviriyi de kimin yaptığı belirsizdir. Farsça’dan

çevrildiği hakkında baş tarafta bilgi verilmiştir. Ön söz kısmında kısmında Şeyh Safî

Tezkiresi’nin dördüncü bölümü olduğu ve altı bölümden meydana geldiği anlatılır.

Filiz Kılıç ve Ayşe Yıldız tarafından 2005 yılında yayınlanmıştır.

Sönmez Kutlu, Alevilik Bektaşilik Yazıları isimli eserinde Safeviler döneminde

Safvetu’s-Safâ metinleri üzerinde değişiklikler yapıldığını belirtmiştir.40

Yapılan bu değişikliklerden bazıları şunlardır: Hz. Peygamberden sonra imam

olarak Ali atanmıştır. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın halifeliği gayri meşrudur. Hz.

Peygamberin eşi Ayşe’nin adının geçtiği yerler çıkarılmıştır. Aslında bütün bu

değişiklikler nedeni Şeyh Safî ve taraftarlarının mezhebini değiştirmekti. Böylece

Anadolu’daki Türk boylarını Şiileştirmek istiyorlardı.41

Bir diğer Şeyh Sâfi Menâkıbı da Ahmet Taşgın’ın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve

Buyruklar” makalesinde belirttiği ve Milli Kütüphanede bulunan yazma Menâkıbı

Sultân Şeyh Sâfî’dir. Hicri 1069’da yazılmıştır: Bismillâhirrahmânirrahîm “Lâ fetâ illâ

Alî lâ seyfe illâ Zulfikâr” cümlesiyle başlar.42

Bir başka Şeyh Sâfi Menâkıbı ise Şah İbrahim Ocağında bulunmaktadır. Yunus

Koçak, bu menakıbla ilgili bir makale yazmıştır.43 Sönmez Kutlu bu kitabı incelemiş

ve kitapla ilgili eksik, yanlış husuları “Alevi-Bektaşî Yazılı (Arap Harfli)

Kaynaklarının Neşri ve Ortaya Çıkan Sorunlar” adlı makalesinde dile getirmiştir. 44

40 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 204. 41 Kutlu, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, s. 208. 42Ahmet Taşgın, "Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, T.K.H.B.V.A.M. Hacı Bektaş Veli Araştırma

Dergisi, s.33; Buyruk, Milli Kütüphane’deki yazmalar arasında bulunmaktadır. Kütüphanedeki bilgileri

şöyledir: 06 M.K. Yz. A 6097/5 Menâkıb-ı Şeyh Sâfî (1069- 1658), (140a-156b) y. 238X170 mm. 43 Yunus Koçak,“Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı:30, s. 5. 44Sönmez Kutlu, “Alevi-Bektaşî Yazılı (Arap Harfli) Kaynaklarının Neşri ve Ortaya Çıkan Sorunlar”,

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları – 17, Ilgaz, 2010, s.

50.

Page 27: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

16

Tez çalışmasında Sönmez Kutlu’nun çevirdiği Makalat Şeyh Safî Buyruğu,

Tezkire-i Şeyh Safî ile Şah İbrahim Ocağında bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’ndan ve

Yunus Koçak ve Ahmet Taşgın’ın makalelerinden faydalanılmıştır.

5.4. Saltıkname

Saltıkname, Cem Sultan tarafından görevlendirilen Ebu’l Hayr-ı Rûmi tarafından

1473-1480 yılları arasında kaleme alınmış, ünlü alperenin efsanevi hikâyesini anlatan

önemli bir kaynak eserdir. Sarı Saltık Baba’nın hayatının, savaşlarının, kerametlerinin

anlatıldığı eser, XIII-XIV. yüzyıllardaki tarihi hadiselere ışık tutması nedeniyle de ayrı

bir değere sahiptir.

Sarı Saltık (ö. 697/1297-98), tarihsel kişiliği menkıbelerin gölgesinde kalmış bir

gazi-derviştir. Anadolu ve Rumeli’nin fethedilmesinde ve İslamlaşmasında önemli

hizmetleri olmuştur. Alevi-Bektaşiler onun daha çok derviş yönüyle ilgilenmişlerdir.45

Tez çalışmamda Saltıkname ile ilgili yararlandığım başlıca kaynak, Ebu’l Hayr-ı

Rûmi’nin Saltıkname isimli eseridir. TİKA’nın destekleri ile UKİD tarafından dört cilt

olarak basılan bu eser, yayına Necati Demir ve Mehmet Dursun Erdem tarafından

hazırlanmıştır.46

Araştırmacı Ahmet Yaşar Ocak’ın, “Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki

Destanî Öncüsü (XIII. Yüzyıl)” isimli eserinden de faydalanılmıştır. Ahmet Yaşar

Ocak, Sarı Saltık hakkında farklı bir iddia ortaya atarak Sarı Saltık’ın 1263-64

yıllarında Dobruca’ya göç eden bir Türkmen aşiretinin reisi olduğunu öne sürmüştür.47

Saltıkname’de Hacı Bektaş’a intisab eden bir alperen olarak anlatılan Sarı Saltuk

Hacı Bektaş tarafından bir kılıç, bir seccade ile yanına Ulu Abdal ve Küçük Abdal

45Machiel Kiel, “Sarı Saltuk”, DİA, İstanbul, 2009, c. 36, ss. 147-150 46Necati Demir ve Mehmet Dursun Erdem, Ebu’l Hayr Rumi, Saltıknâme (Saltık Gazi Destanı), c. I, II,

III ve IV(Tıpkıbasımı), UKİD, 2007. 47 Yaşar Ocak, Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü(XIII. Yüzyıl), TTK,

Ankara, 2011, ss. 58-59, 75.

Page 28: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

17

adında iki derviş verilerek Karadeniz civarındaki ülkelere müslümanlığı yaymak

amacıyla gönderilmiştir. Ermeni kralını müslüman yapmış, Varna’nın kuzeyindeki

Kaligra Kalesi’nde bulunan yedi başlı bir ejderi öldümüş ve kale halkının müslüman

olmasını sağlamıştır. Daha sonra Dobruca’ya yerleşmiş, vefatına kadar talebe

yetiştirmek amacıyla çeşitli tekke ve zâviyeler açmıştır. Dobruca’daki Sarı Saltuk,

Kaligra’daki Sultan (Yılan) Tekkesi bunlardan bazılarıdır.48

5.5. Hacım Sultan Menâkıbnamesi

Hacım Sultan Menâkıbnamesi’nin muhtelif nüshaları bulunmaktadır. Bu

nüshalardan biri, Hacım köyü nüshasıdır. H.1200/m.1785-86 tarihlerinde Derviş Ali

ibni’l-Hacı Mustafa Uşşaki tarafından istinsah edilmiştir.49

Bir diğer nüshası ise Millet Kütüphanesi’nde bulunan ve müstensihi belli

olmayan nüshadır. H.1309/m.1891-2 yılında istinsah edilmiştir.50

Bir başka nüsha ise İbrahim isimli biri tarafından istinsah edilen h.1261/m.1844-

45 tarihli nüshadır ve Ali Emiri Kitaplığında B nüshası ismiyle bulunmaktadır (No:

1341).

Diyanet İşleri Kütüphanesinde de müstensihi belli olmayan h.1261/m. 1844-45

tarihli bir başka nüshası bulunmaktadır.51

Araştırmacı Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnâmesi52 isimli eserinde, bu

dört yazma nüshanın transkriptini yayınlamıştır. Bu çalışmada, Salih Gülerer’in bu

48Machiel Kiel, “Sarı Saltuk”, ss. 147-150. 49 Derviş Ali Uşşaki, Hacım Sultan Menâkıbnamesi, h. 1200/m.1785-86, Hacım Köyü nüshası. 50Velâyetnameyi Hacım Sultan, Ali Emiri Efendi Kitaplığı (Millet Kütüphanesi), A Nüshası No. 943. 51Hacım Sultan Velâyetnamesi, h.1261/m. 1844-45, Diyanet İşleri Kütüphane nüshası no:30. 52 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, AKY yayıncılık, Uşak, 2014.

Page 29: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

18

eseri ile bu yazma nüshanın transkripsiyonlu metninden ve Alevi Bektaşi İnançlarının

İslam Öncesi Temelleri isimli eserden faydalanılmıştır.53

Hacım Sultan, Kolu Açık Hacım Sultan diye de bilinir. Söylentiye göre gerçek

ismi Receb’dir. Bektaşî tarikatı ananesine göre Hacı Bektâş-ı Velî’nin önde gelen

halifelerinden biridir. Hacı Bektaş Velâyetnâmesi ile kendi adına düzenlenen

menâkıbnamede belirtildiği üzere Batı Anadolu’daki göçebe Türkmen aşiretleri içinde

Hacı Bektâş-ı Velî kültünün aktarılmasında çok önemli rol oynamıştır.

Hacım Sultan Menâkıbnâmesi, büyük bir olasılıkla Derviş Burhan (Burhan

Abdal) tarafından Hacı Bektaş Velâyetnâmesi’nden daha önce yazılmıştır. Hacı

Bektâş-ı Velî ile ilgili sözlü ananeleri kendi velâyetnamesinden de önce yazıya geçiren

ilk metnin de bu olduğu söylenebilir. Bu yazı günümüze ulaşmasaydı Hacım Sultan’ın

gerçekte var olmadığı düşünülebilirdi. Çünkü göçebe Türkmen kabileleri içinde yer

alan sûfîlerin, önemli olaylara dahil olmadıkları sürece umumiyetle dönemin

şehirlerde yazılan eserlerinde yer almaları zordu. Bu nedenle kitap onun hakkında

başvurulacak tek kaynaktır.54

Hacım Sultan ve Menâkıbnâmesi’nde Hacım Sultan’ın da Hacı Bektâş-ı Velî

gibi on iki imam neslinden olduğu anlatılır. Hoca Ahmed Yesevî’nin talebelerindendir.

Hacı Bektaş ile birlikte Anadolu’ya gelir. (Hacı Bektaş Velâyetnâmesi’ne göre ise

Hacı Bektaş Rum’a yalnız gider). Önce hacca gidip, sonra Anadolu’ya gelirler. Hacı

Bektaş’a uzun süre hizmet ettikten sonra Hacı Bektaş, Hacım Sultan’a taç, hırka, alem,

seccade ve sofra verir; beline tahta kılıç kuşatıp Germiyan taraflarına gönderir.55

53 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 505-506; Aynı yazar, Alevi ve

Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, 2015. 54 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, DİA, c.14, İstanbul, 1996, ss. 505-506. 55 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s.35.

Page 30: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

19

Menâkıbnâme’de çok dindar birisi olarak anlatılan Hacım Sultan, Germiyan’a

gelip önce Üveyik köyünde sığır çobanı olur, sonra Sandıklı’ya varır. Gittiği yerlerde

garip kılık kıyafeti nedeniyle halk tarafından istenmez; çünkü o da Hacı Bektaş gibi

saçı sakalı, kaşı kirpiği traş edilmiş bir “ışık” eridir. Sonunda rüyasında gördüğü Hz.

Muhammed’in yol göstermesiyle Susuz’a varır. Burada dergâhını kurar ve gösterdiği

kerâmetler nedeniyle ünü çevrede duyulur. Pek çok talebesi olur. Hacım Sultan

Menâkıbnâmesi’ni yazdığı sanılan Burhan Abdal da önce talebesi, sonra halifesi olur.

Hacım Sultan, Uşak’a üç saat mesafede bulunan Hacımköy’de yatmaktadır.56

5.6. Abdal Musa Velâyetnamesi

Abdal Musa ile ilgili yapılan çalışmada; Abdurrahman Güzel’in Abdal Musa

Velâyetnâmesi 57 isimli eserinden, Velâyetnâme’nin transkripsiyonlu metninden,

eserdeki tıpkıbasımdan faydalanılmıştır. Abdal Musa Velâyetname’sinin yazma

nüshaları aşagıdaki tabloda gösterilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda adı geçen Abdal Musa, Bektâşî geleneğinde

yer alan önemli bir şahsiyettir. Abdal Mûsâ’nın gerçek kişiliği, hayatını anlatan

olayların tarihi olmaktan çok menkıbevi olması nedeniyle şüphelidir. Abdal Musa,

Âşıkpaşazâde’de Bektâşî kabul edilir. Bursa’nın fethine Sultan Orhan’la birlikte

56 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacım Sultan”, ss. 505-506. 57Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnâmesi, TTK, Ankara, 1999.

Nüsha Eserin adı Müstensihi İstinsah Tarihi

Abdurrahman

Güzel Nüshası

Velâyetname-i

Sultan Abdal Musa

Veli Baba h.1040/m.1630

Saadeddin

Nüzhet Ergun

Nüshası

Vilâyetname-i

Sultan Abdal Musa

Veli Baba -

Süleyman Fikri

Erten Nüshası

Vilayetname-i

Sultan Abdal Musa

Veli Baba h.1040/m.1630

Page 31: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

20

katıldığı anlatılır. Kaygusuz Abdal’ın Abdal Mûsâ’nın müridi oluşuna, Kaygusuz

Abdal Menâkıbı’nda yer verilir. Bektaşi çevrelerinde ve Finike yakınlarındaki Kâfî

Baba Tekkesi kitâbesinde Abdal Musa “pîr-i sânî” olarak kabul edilmekte ve kurduğu

tekke, Bektaşiliğin başlıca dört dergâhından biri sayılmaktadır. Bektaşilerin on iki

postundan on birincisine Ayakçı Şah Abdal Musa Sultan Postu denilmekte ve

Bektaşiler arasında önemli bir yeri bulunmaktadır.58

5.7. Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi

Alevi Bektaşi Menakıbnamelerinden bir diğeri de Kaygusuz Abdal

Menâkıbnamesi’dir Kaygusuz Abdal, Abdal Musa’nın müridi ve bir Kalenderi

dervişidir. Menâkıbname’nin müellifi belli değidir. Yavuz devrinde yazıldığı

sanılmaktadır. Baş tarafta geçen olaylardan bazıları Velâyetname-i Abdal Musa’da da

yer alır. Eserde Kaygusuz Abdal’ın Abdal Musa’ya intisabı ve daha sonra halife oluşu,

Müslüman ülkelere yaptığı seyahatleri ve ölümü anlatılmaktadır.

Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi’nde Abdurrahman Güzel’in Ankara,2004

tarihli Kaygusuz Abdal isimli eserinden faydalanılmıştır. İsmet Zeki Eyüboğlu’nun

Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal 59 isimli eseri de önemli bir kaynaktır.

Kaygusuz Abdal, mutasavvıf ve şair olup Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu

olarak kabul edilir. XIV. yüzyılın ikinci yarısında doğdu. Eserde anlatıldığına göre

Alâiye (Alanya) sancağı beyinin oğlu olup adı Gaybî’dir.60 İyi bir öğrenim görmüştür.

Bir av esnasında okla bir geyik yaralar. Geyik Elmalı’da bir dergâha girip kaybolur.

Geyiğin kaybolduğu yer Abdal Mûsâ’nın dergâhıdır. Vurduğu geyiğin Abdal

Musa’nın kendisi olduğunu görünce şok geçirir ve Abdal Musa’nın müridi olur. Abdal

58 Orhan F. Köprülü, “Abdal Mûsâ”, DİA, İstanbul, 1988, c.1, ss. 64-65. 59 İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal, Menakıb-ı Kaygusuz Baba, İstanbul, 1992. 60 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Ankara, 2004, s. 42; Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, DİA,

c. 25, İstanbul, 2002, ss. 74-76.

Page 32: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

21

Musa Gaybi’ye Kaygusuz adını verir. Kırk yıl hizmet ettikten sonra şeyhinden hacca

gitmek için izin alır. Kaygusuz Abdal, kırk arkadaşıyla birlikte önce Mısır’a gider.

Kaygusuz bir süre sonra hac görevini yerine getirir. Hac dönüşü Şam, Halep, Kilis,

Antep, Bağdat, Hille, Kûfe, Necef ve Kerbelâ’yı dolaşarak Hz. Ali ve Ehl-i Beyt

imamlarının türbelerini ziyaret edip Bağdat’a varır. Oradan Medâin, Sâmarrâ, Musul,

Nusaybin yoluyla Abdal Musa âsitânesine döner.61

5.8. Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi

Kaynak kitab olarak Rıza Yıldırım’ın Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve

Velâyetnamesi isimli kitabından faydalanılmıştır. 62 Seyyid Ali Sultan

Velâyetnamesi’nin Türkiye’de muhtelif kütüphanelerde üç nüshası olup bu nüshaların

içerikleri tamamen aynıdır. Ayrıca Kahire’de bir nüshası bulunmaktadır. Bu çalışmada

kaynak yazma nüsha olarak Ankara Milli Kütüphanesi’nde bulunan Vilayetname-i

Seyyid Ali Sultan 1189 sıra numaralı el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897

olan yazma eserin kitaptaki tıpkıbasımından ve transkripsiyonlu metninden

yararlanılmıştır.63

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde, Seyyid Ali Sultan’ın Horasan

civarında yaşadığı, bir gece rüyasında Hz. Peygamber’i gördüğü, onun emriyle

Yıldırım Bayezid’e yardım etmek için yanına kırk arkadaşını alarak Anadolu’ya

geldiği anlatılır. Vefâî-Kalenderî dervişidir, Kızıl Deli ismiyle bilinir.64

Seyyid Ali Sultan, Trakya’nın fethinde Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın

yanında bulunur. Seyyid Ali Sultan ve arkadaşları Balkanlar’ın fethedilmesinde

61 Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, s.74-76. 62 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, TTK, Ankara, 2007. 63Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan, 1189 sıra numaralı el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897

Milli Kütüphane, el yazmaları bölümü sıra no: 1189. 64 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan Velâyetnamesi, ss. 162-163.

Page 33: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

22

önemli görevler üstlenirler. 65 Fetihlerin ardından Dimetoka yakınlarına Kızıl Deli

çayının kenarına bir tekke inşa eder. Kabri Dimetoka’da Darıbükü’ndedir.66 Bektaşi

ananesinde Seyyid Ali Sultan on iki posttan ikincisi olan aşçı postunun sahibidir.

Tekkesi en önemli dört Bektaşi tekkesinden biri olarak kabul edilmiştir.67

5.9. Şuca’eddin Veli Velâyetnamesi

Bu çalışmada, Yağmur Say’ın Yazmış olduğu ve Eskişehir Valiliği’nce

yayınlanan Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi:

Şuca’eddin Veli (Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Ankara, 2010 adlı eserinden68 ve

TKHBV Araştırma Dergisi; Şucaeddin Veli özel sayısı, bahar 2006/37 sayılı yayından

faydalanılmıştır.69

Şucâ’eddin Velî, İmam Ali er-Rızâ’nın neslinden gelen bir veli olup XIV-XV.

yüzyıllarda Anadolu’da yaşamıştır. Kalenderî şeyhidir. Vilâyetnâme-i Şeyh Şücâ’eddîn

isimli eserde yaşamına ait önemli bilgiler bulunmaktadır. Sultan Varlığı ve Şücâ’eddin

Baba olarak da bilinir. Eserde Yıldırım Bayezid döneminin sonlarında yaşadığı

anlatılmaktadır. Vilâyetnâme-i Şahi’de anlatıldığına göre Şücâ’eddin Velî kendisini

ziyaret eden Timur’un getirdiği hediyeleri kabul etmemiş ve Timur’dan hemen

Anadolu’yu terketmesini istemiştir.70

Kendisinin bir Türkmen olduğu menkıbelerden öğrenilen Şucâ’eddin Velî,

Eskişehir Seyitgazi’de yaşamış, müridleriyle birlikte Bursa, Kütahya, Manisa ve

Ankara çevresinde faaliyet göstermiştir. Şeyhin Seyitgazi’ye niçin yerleştiği belli

65 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan Velâyetnamesi, s. 146. 66 Haşim Şahin, “Seyyid Ali Sultan”, DİA, c.37, yıl: 2009, ss. 48-50 . 67 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi-Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul 2015,

s. 13. 68Yağmur Say, Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi: Şuca’eddin Veli

(Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Eskişehir Valiliği, Ankara, 2010. 69 Ayşe Yıldız, “Şücaeddin Baba Velâyetnamesi”, TKHBV Araştırma Dergisi, sayı 37, yıl: 2006 70 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, DİA, İstanbul, 2010, c. 39, ss. 247-248.

Page 34: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

23

değildir. Fakat Seyyid Battal Gazi’nin türbesini ara sıra ziyaret etmesi ona saygı

duyduğunu göstermektedir.71

Velâyetnâmede Şucâ’eddin Velî’nin Hacı Bayrâm-ı Velî, Abdal Mehmed,

Kaygusuz Abdal, Seyyid Nesîmî, Ümmî Kemal gibi mutasavvıflarla dost olduğu

anlatılır. Eserde Abdal Mûsâ ile dostluğu anlatılmaktaysa da bu zaman olarak mümkün

değildir. Vilâyetnâme müellifi olan Abdal Murad’ın oğlu Abdal Mehmed’in de

Şeyh’in müridi olduğu ve Bursa’ya gönderildiği anlatılmaktadır. Şucâeddin Velî’nin

Hacı Bayrâm-ı Velî ile ilişkisi önemli bir konudur. Hacı Bayrâm-ı Velî velâyetnâmede

Şucâeddin Velî’nin yakın dostu olarak gösterilmektedir. Hacı Bayrâm-ı Velî,

Şucâeddin Velî’yi ziyaret etmiştir. Velâyetnâmede Şucâeddin Velî diğer

mutasavvıflardan daha üstün görülmektedir. Şucâeddin Velî, Molla Fenârî ile de

görüşmüş bazı fıkhî meselelerde kendisine yardım etmiştir. 72 Günümüzde Alevi

toplulukları içinde de saygı ile anılmaktadır. Şucâeddin Velî’ye bağlı bir Alevi ocağı

mevcuttur.73

5.10. Od’man Baba Vilayetnamesi (Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal)

Çalışmada kaynak eser olarak, Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Od’man Baba,

Yazma eser, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr. 495 isimli eserden faydalanılıp yazılan

Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal, İstanbul, 2002 adlı eserden

faydalanılmıştır.

Vilâyetname-i Şâhi ismiyle kaleme alınan Od’man Baba Vilayetnamesi; Od’man

Baba’nın müridi Gö’cek Abdal, Od’man Baba’nın vefatından beş yıl sonra eseri

kaleme almıştır. Eseri yazma görevini bizzat Od’man Baba vermiştir.

71 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, ss. 247-248 72 Haşim Şahin, “Şücaüddin Veli”, ss. 247-248. 73 Yağmur Say, Türk İslam Tarihinde ve Geleneğinde Seyyid Battal Gazi ve Battalname, TC. Eskişehir

Valiliği Yay., Ankara, 2009, ss. 49-50.

Page 35: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

24

Menâkıbnâmeleri anlatması dışında dönemin dinî-sosyal hayatını aydınlatan önemli

bir eserdir. Küçük Abdal Od’man Baba’nın Türkçeye önem verdiğini, heybetli bir

yapısı olduğunu ve nazarının geçtiğini anlatmaktadır.74

Od’man Baba, müridleriyle birlikte İstanbul ziyaret etmiş, bir süre İstanbul’da

kaldıktan sonra Balkanlar’a doğru yola çıkmış, buradaki yerleşim yerlerini gezmiş,

halkın sorunlarına çare bulmuş, çiftçilere yardım etmiştir. Od’man Baba, kendisinden

önce Balkanlarda yaşamış olan Sarı Saltuk’un aslında kendisi olduğunu söylemiştir.75

Od’man Baba, Fâtih Sultan Mehmed döneminde yaşamıştır. Fatih’le tanışıklığı

şehzadelik döneminden itibaren başlamıştır. Fâtih’e rüyasında kendini tanıtmıştır.

Kendisinin zamanın kutbu olduğunu Fatih’e kabul ettirmiş, Fatih’in başarı veya

başarısızlıklarını önceden bildirerek kendisinin takdirini kazanmıştır. Vilâyetnâme’de,

Hz. Muhammed’le birlikte peygamberlik devrinin sona erip Hz. Ali ile velâyet

döneminin başladığını söyleyen, Od’man Baba’yı görüşleri nedeniyle zamanın

uleması Fâtih’e şikâyet etmişse de Fatih onu korumuş ve Od’man Baba görüşlerini

yaymaya devam etmiştir.76

5.11. Koyun Baba Velâyetnamesi

Bu çalışmada; Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015

(Muzaffer Doğanbaş özel kitaplığındaki 1303 tarihli yazma nüshanın çevirisi.) adlı

eser kullanılmıştır.

Velâyetnamenin dokuz nüshasının bulunduğu, bunlardan sekizinin yazma eser

olduğu Muzaffer Doğanbaş’ın Koyun Baba Velâyetnamesi isimli eserinden

anlaşılmaktadır.77

74 Haşim Şahin, “Otman Baba” DİA, c.34, 2007, s.7 75 Haşim Şahin, “Otman Baba”, s. 7. 76 Haşim Şahin, “Otman Baba”, s.7. 77 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, ss. 43-44.

Page 36: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

25

Velâyetnâme’ye göre sekizinci imam Ali er-Rızâ’nın neslinden olan Koyun

Baba, Horasan’lı olup, zühd ve takva sahibi birisidir. Birgün rüyasında gördüğü Hz.

Muhammed’in isteğiyle hacca gider, kutsal yerleri gezdikten sonra Anadolu’ya gelir.

Evliya Çelebi, asıl adı Seyyid Ali olan Koyun Baba’nın koyun gibi melediği için

kendisine bu ismin verildiğini belirtir. Hilm sahibi bir kimse olduğundan dolayı da bu

adla anıldığı yolunda söylentiler vardır. Koyun Baba İnegöl çevresinde yaşamış, sonra

rüyasında gördüğü Hz. Ali’nin isteğiyle ölünceye kadar kalacağı Osmancık’a

yerleşmiştir. Hayatının sonuna kadar Osmancık’ta talebe yetiştirmekle meşgul

olmuştur. Koyun Baba’nın keramet sahibi bir velî olduğu belirtilir.78

Velâyetnamede Koyun Baba’nın Fâtih Sultan Mehmed’le karşılaşması da

anlatılmaktadır. Fâtih, sefere çıkarken Osmancık’a gelmiş, Koyun Baba’yı büyük bir

velî kabul etmiş ve kendisine hürmet etmiştir. Koyun Baba da Fatih’e zafer

kazanacağını müjdelemiştir. Koyun Baba, Fâtih’den Kızılırmak’a bir köprü

yaptırmasını istemiştir. Fâtih vefat edince köprüyü II. Bayezid yaptırmıştır.79

Ahmet Yaşar Ocak’a göre Koyun Baba bir Kalenderî şeyhidir. Ancak Evliya

Çelebi ise Koyun Baba’nın bir Bektaşi dervişi olduğunu bildirir.80 Vezirköprü’ye bağlı

bir köyde Koyun Baba ocağına mensup kişiler yaşamaktadır.81

5.12. Demir Baba Vilâyetnamesi

Bu çalışmada, Bedri Noyan’ın Süleyman Saltuk adlı kişiden bir nüshasını alarak

yayınladığı Demir Baba Vilayetnamesi 82isimli eserden faydalanılmıştır.

78 Haşim Şahin, “Koyun Baba”, DİA, İstanbul, 2002, c.26, ss. 229-230; Muzaffer Doğanbaş, Koyun

Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s.68 vd. 79 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, ss. 75-79. 80 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, İstanbul, 2012, c.II, s.180. 81 Ömer Lütfü Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, Ankara, 2013, s. 8. 82 Bedri Noyan, Demir Baba Vilayetnamesi, İstanbul, 1976.

Page 37: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

26

Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Demir Baba’nın hayatı anlatılmaktadır. Demir

Baba’nın doğuşu, posta oturuşu ve yaşamı ile gösterdiği kerametlerden bahsedilir.

Balkanlardaki Alevilik-Bektaşilik inancının 16. Yüzyıldaki önemli şahsiyetlerinden

Demir Baba’nın Bulgaristan’ın müslümanlaşmasına etkisi de anlatılır. Eserin 17.

Yüzyılda kaleme alındığı sanılmaktadır.

Eserde; Demir Baba’nın yaşamı ve kişiliği hakkında yeterli bilgi mevcut

değildir. XVI. yy. Alevi-Bektaşi kimliğinin önemli isimlerindendir. Akyazılı

Sultan’ın müridi olduğu, ona bir süre hizmet ettikten sonra kendi dergâhını kurduğu

eserden anlaşılmaktadır. Kanûnî döneminde müridleriyle birlikte seferlere katıldığı,

Budin’de bir tekke kurduğu ve halkın kendisini çok sevdiği anlatılmaktadır. Aynı

zamanda çok ünlü bir güreşçi olan Demir Baba Deliorman’daki pehlivanların da piri

sayılmaktadır.83

5.13. Veli Baba Menâkıbnamesi

Veli Baba’nın soyundan olup Isparta Senirkent Uluğbey Kasabasında bulunan

Veliyettin Oktay Bey’in elinde bulunan, h.1303 tarihli Veli Baba

Menâkıbnamesi’nden yararlanılarak Bedri Noyan tarafından hazırlanmış olan Veli

Baba Menâkıbnamesi’nden faydalanılmıştır.84

Hz. Ali’nin neslinden geldiği söylenen Veli Baba, İmam Zeynel Abidin’in oğlu

Zeyd’in soyundandır. Seyyit Battal Gazi ve Macaristan’da şehit olan Gül Baba ile

akrabalığı bulunmaktadır. Veli Baba Tekkesi, Isparta'nın Uluğbey kasabasındadır. Veli

Baba’nın dedeleri Sultan Orhan zamanında Balkanlar’da fetihlerde yararlık

83 M. Baha Tanman, “Demir Baba Tekkesi”, DİA, İstanbul, 1994, c.9, ss. 150-151. 84 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, Can yay., İstanbul, 1995.

Page 38: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

27

göstermişlerdir. Osmanlı Devleti’ne yardımcı olmuşlardır. Menâkıbname, Veli

Baba’nın ve ailesinin hayatını anlatmaktadır.85

85Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 6.

Page 39: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

28

BİRİNCİ BÖLÜM

MENÂKIBNAMELERE GÖRE ALEVİLİĞİN İNANÇ ESASLARI

1. Hak, Muhammed Ali Anlayışı: (Tevhid, Nübüvvet, Velâyet)

Alevilikte ‘Hak, Muhammed Ali’ anlayışı, bir kısım çevreler tarafından belki de

kasıtlı olarak Hıristiyanlıktaki teslis düşüncesine benzetilmeye çalışılmışsa da bu

alanda yapılan çalışmalar, bu benzetmenin doğru olmadığını göstermiştir. Alevi

Bektaşi velâyetname/menâkıbnameleri incelendiğinde bu söylemin İslam’da tevhid ve

nübüvvet anlayışına velâyet düşüncesinin ilavesinden başka bir şey olmadığı

görülmektedir.

İslam inancında imanın şartlarını genel olarak: ‘Allah’a, meleklerine,

kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan

geldiğine inanmak’ olarak kabul ederiz. Müslüman olmak için şu üç şeye iman

etmenin yeterli olduğu kabul edilir: Tevhid, Nübüvvet ve Mead (ahiret hayatı ve

öldükten sonra diriliş).

1.1. Tevhid İnancı

Bu inancın İslami anlayışa uygun olarak Alevi-Bektaşi menâkıbname ve

velâyetnamelerinde de sıkça yer aldığını görmekteyiz, Alevi-Bektaşi inancında;

Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeyi bildiren ‘Tevhid’ anlayışı; menâkıbname

ve velâyetnamelerde öncelikle vurgulanır:

Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’nin İlk 77 beytinde

Cenab-ı Allah’ın var olduğunu ve bir olduğunu anlatır. O’na hamd ve şükretmenin

gereğini belirtir ve sıfatlarından bahseder: “La yezal u Ahad u Kadim u Kadir/ Zül-

Celalü ü Samed ü Alim ü Nasir…” (O yok olmaz, Ahad’dir, Kadim’dir, Kadir’dir…)

Page 40: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

29

beytiyle başlar ve “Ruzi Kıl iy Müheymin ü Cabbar/ Bi-tennavuk ma’ani vü esrar.”

(Nasip kıl ey Himaye eden ve Yaptıran…) beyti ile bitirir.86 Bir başka beyitte ise şöyle

denir.”Ne işe geldük ise Bismillah, Destgir-i muin bize Allah.”87 Eserde sıkça Allah’a

hamd edilir ve münacat duası yapılır. “İy Hüdavend-i alemi’l esrar/ Malikü’l-mülk

Vahidü’l-Kahhar / Rabb u Kudus ü Vaccid ü Macid/ Hayy u Kayyum u Kadir ü

Cebbar.“88 (“Ey sırlar âleminin efendisi, mülkün sahibi, kötüleri cezalandıran, terbiye

eden, daima zengin olan, kadri ve şanı yüce, bizatihi diri olan, koruyup gözeten,

kendine denk hiçbir güç ve kuvvet olmayan Allah’ım.”) beytiyle Tevhid anlayışına

uygun olarak; Allah’u Teâlâ’nın Âlemlerin tek sahibi olduğuna, eşi, benzeri, dengi,

misli, ortağı olmadığına iman edilmekte ve şirk reddedilmektedir.

Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’si âlemlerin Rabbi Allah’a şükrederek başlar.

Allah’ın var olduğu, onun bir olduğu, ayrıca onun güç sahibi olduğu, ‘rahman’ ve

‘rahim’ olduğu açıkça yer alır. 89 Hacı Bektaş’ın Peygambere uzanan ve Ali’nin

neslinden olan soy kütüğü verilir.90 Doğumunda yaşadığı olay anlatılır. Hacı Bektaş’ın

doğduğunda annesini emmediği, dudaklarını kıpırdatmasını gören annesinin kelime-i

tevhid avazı geldiğini duyduğu, şahadet parmağını kaldırdığı ve ağzından ilk çıkan

sözün Kelime-i Şahadet olduğu bildirilir.91

Velâyetname’de, Allah’ın her şeye Kadir, Bâki ve Gani olduğundan bahsedilir.

“Ey Bâki ve rızıklandırıcı olan Allah, beni kâfirlerden koru, zarar vermesinler.”92

86 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye Elvan Çelebi,

TTK, Ankara, 2014, s. 99-105; Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005, s. 270. 87 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1720/98b. 88 Elvan Çelebi, a.g.e., 1574-1588/91a, b. 89 Hamiye Duran, Velâyetname, Ankara, 2014, s. 57. 90 A.g.e. ss. 60-61. 91 A.g.e. s. 77. 92 Hamiye Duran, Velâyetname, s.141.

Page 41: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

30

“Ayağa kalk, seni babana kavuşturayım. Ben bahane yardım eden ganî olan

Allah’tır.” 93 (Hacı Bektaş-ı Veli’nin esirlikten kurtardığı Kutbiddin Haydar’a

seslenişi.)

Velâyetname’de, Hacı Bektaş-ı Veli’den bir Allah dostu, ermiş kimse olarak

bahsedilir. O, velayetini ortaya çıkaran çeşitli kerametler gösterir. Tabi bu durum

Allah’ın yardımıyla meydana gelir.

Saltıknâme’de anlatılan bir menâkıbda ise; Hindistan’da bir bey olan Sad’ı

İslâma davet eden bir veli, Allah’ın varlığından ve birliğinden bahsedip şöyle der:

“Seni İslâm’a davet etmeye geldim. Seni alıp önce hazrete ileteyim. Yerde, gökte Tanrı

birdir. O’ndan başka Tanrı yoktur. Bi-zeval Allah’tır dedi… Sad ona hayran oldu. O

ruhâni: Ya Sad! Bil ki Allah-u teala kimseden doğmadı ve ondan da kimse doğmaz.

Yemez ve içmez. Yatıp uyumaz. Mülkünden azl olmaz. Bütün havadisten arınmıştır.

Kadim’dir. O’nun zatının niteliğine akıl erişmez, dedi.”94

Saltıknâme’de Cenâbı Allah’ın Kur’anı Kerim’deki isimlerinden bahsedilir. Sarı

Saltık bir mabeddeki putları ateşe verir ve mabudumu yaktın diyen putpereste şöyle

cevap verir: “Şerif: - Boş konuşma. Mâbud Allah’tır. O, ‘Hayyun Kayyümun lâ-yemût-

Vâhid’dir, (O, kendiliğinden diridir, ölümsüzdür, koruyup gözetendir, birdir. Bakara,

2/155) dedi.” 95

“Server Saltık bu sözleri dinledi. Hayran olup: -‘Kudret senindir ey Hak’, dedi

ve devam etti: -Babasız oğlan doğurtan Sen’sin. Nitekim Âdem’i ve Havva’yı

topraktan yarattın. İsa Peygamber’i babasız, bir nefes şişkinliğinden, Meryem’in

93 A.g.e.,s.133. 94 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, UKİD Yayınları, İstanbul, 2013, s. 252. 95 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 222.

Page 42: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

31

belinden vücuda getirdin. Şit’i hikmetinle sen halk eyledin. Kudret, hikmet ve halkın

sahibi Sen’sin dedi.96

Saltıknâme’de kâfirlerle savaşta yaralanan Sarı Saltık’ın imdadına Hızır yetişir.

Hızır Saltık’a zor durumda kaldığında Allah’tan başkalarından yardım istememesini

söyler: “-Server niçin her yerde Allahu Teâlâ’yı anmazsın da Ahmet Fakih’i (Hoca

Ahmet Yesevi) anarsın? Allah müsebbibdir, Ahmed esbabdandır. Esbabın müsebbibini

yâd eyle. Her hususta yardımcı Allah’tır. Seni her beladan saklayan O’dur dedi.”97

“Sarı Saltık hemen atından aşağı indi. Kemendi o burca attı. Kemend burcun üstünde

bir yere ilişti. ‘Hay’ deyince kuş gibi o burcun üzerine çıktı.”98

Yukarıdaki Sarı Saltık ile Hızır arasında geçen konuşmada, bir şeyin

gerçekleşmesine esas sebebin Allah olduğu, Allah dışında herkesin ve her şeyin ancak

vasıta olduğu anlatılmaktadır. İnsanın ne dilerse Hakk’tan dilemesi ve duaların Allah’a

yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Şeyh Safi Tezkiresi’nın başlangıcında söze Allah’a, Peygamber’e ve Ehl-i

Beyt’ine salâvatla şükürle başlar: -Âlemlerin Rabb’ine, yüceler yücesi Allah’a

hamdolsun ki cümle kâinatı yarattı. Tüm dualar O, ölümsüz Yaratıcıya olsun, O her

çeşit varlığı yokluk âleminden varlık âleminde vücuda getirdi ve bunlardan insanı

yarattı. 99

Şeyh Safi Menâkıbı’nda Hz. Peygamber’in hadisinde Kelime-i Tevhid’den

bahseder: -Hak Teâlâ buyurur ki “La ilahe illallah diyen benim azabımdan kurtulur”100

Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal’da (Od’man Baba Menakıbı) Besmele ve

Hakk’a münacât duası ile başlanır ve Hakk’tan günahlarına bağışlanma dilenir. “İy

96 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 252. 97 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s.373. 98 Necati Demir, a.g.e., s. 415. 99 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı: 36, s.3. 100 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:30, s. 5

Page 43: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

32

Hüda-yı Halik-i Rab’bul ula/ Rahmet’in âb’ı yetişti her kula/ Sensin âhir evvel içre

bâ-hayat/ Bu hayatın dirliğinde hiç memât…” “Kul olanın her işi noksan olur/Şah

olanın bahşişi ihsan olur… Koma isyan içre kaldık ya Gani/Sen halas et lütfun ile her

gamı.”. 101 Burada ki Tevhid olgusu yani Allah’a iman da bilinen İslâm anlayışından

bir farklılık yoktur.

Koyun Baba Velâyetnamesi, diğer velâyetname ve menâkıbnâmelerde olduğu

gibi Besmele ve Allah’a hamd ile başlar ve din-i İslâm’la müşerref kıldığı için

şükreder. Hz. Muhammed’e (sav) salât ve selam eder. 102 Koyun Baba saklanmak için

bir kavak ağacını ikiye ayırıp arasına girerken, Allahu Teâlâ’nın “Hafız” ismine

sığınır.103

Demir Baba Vilâyetnamesi başında Besmele ve Allah’a hamd ile başlar: “Şükür

ve sipas hamd-i bi kıyas ol padişahlar padişahı kim kalemle insanı bildirdi…” “Allahu

Teâlâ nasib-i erenlerin yolun virüb onların bölüğünden olavuz.”104

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Veli Baba’nın bir beytinde tevhid anlatılır.

“Lâ’nın vücûdu lâ’dır/Mevcûd heman Hüdâ’dır/Tevhîd nur-u Lokmândır/ Lâ ilâhe

İllallâh. /Bundadır sırr-ı sücûd/Bundadır mahv-ı mevcud/ Bundadır Hakk-ı şühûd/Lâ

ilâhe İllalâh./ Ma’bûd-ü maksûd O’dur/ Şâhid-i meşhûd O’dur/Vâcib-ü mevcud

O’dur/Lâ ilâhe İllallâh./ Tevhîd’e rabt it özü,/ Tevhîd ile aç gözü,/Veli hatmeyle sözü,/

Lâ ilâhe İllalâh.105

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde Tevhid olgusunun yani yalnız ‘Allah’a

iman’da bilinen İslâm anlayışından bir farklılık olmadığı görülmektedir. Vilâyetname-i

Hacı Bektaşi Veli ve Sarı Saltık Menâkıbı’nda her işte sebep olanın Allah olduğu,

101 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, İstanbul, 2012, s. 1 102 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s. 65. 103 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 68. 104 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 50. 105 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, İstanbul, 1996, s. 265.

Page 44: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

33

kendilerinin ancak vesile olduğu, yalnızca Allah’ın her şeye kadir olduğu özellikle

vurgulanır. Allah’a münacat ederken Allah’ın sıfatları üzerinden dua edilir.

1.2. Nübüvvet ve Velayet İnancı

Alevi-Bektaşilikte Hz. Allah’ın ismi ile birlikte İslam’da Nübüvvet inancına

uygun olarak O’nun nebisi, peygamberi Hz. Muhammed’in ismi zikredilir. Allah’ın ve

Hz. Muhammed’in isminin yanında Hz. Ali’nin de isminin zikredilmesinin başlıca

nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

✓ Hz. Peygamber’in “Ben bu dünyada iki kıymetli şey bırakarak

aranızdan ayrılıyorum; biri Kur’an diğeri de Ehl-i Beytimdir”106 şeklinde ifade edilen

sakaleyn hadisine (Kur’an’dan ve Peygamber’in Ehlibeyt’inden ayrılmamak, Ehl-i

Beyt’in yolunu takip etmek anlamında) inanış. Ehlibeyt denildiğinde; gerek Alevi-

Bektaşi, Şii, gerekse Ehl-i Sünnet’in çoğunluğu tarafından Hz. Muhammed, Hz. Ali,

Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kabul edildiği bilinmektedir.107 Bu nedenle

Hz. Ali’nin soyunun da Hz. Muhammed’in soyu (Ehl-i Beyt soyu), olduğu kabul

edilmiş ve her zaman Hz. Ali ve soyuna özel bir muhabbet/sevgi beslenmiştir.

Resulullah Gadir-i Hum denilen yerde bize şöyle dedi: -Size iki emanet

bırakıyorum, onlara tâbi olduğunuz takdirde dalalete (sapıklığa) yönelmezsiniz. Birisi

Allah'ın kitabı, diğeri de Ehl-i Beytim'dir.108

✓ Hz. Muhammed’in peygamberlerin sonuncusu olması ve sonrasında

nübüvvet döneminin kapanıp “velâyet” döneminin başladığı, Hz. Ali’nin de velâyet

sahibi (Şah-ı Velayet) ve Hz. Peygamber’in vasisi, varisi olduğu inancı. Hz.

106 Sahihi Tırmızi, c.5, ss.663-662, otuzdan fazla ashabdan nakl etmiştir.; Müsned, Ahmed bin Hanbel,

c3, s.14, 17, 26; Sünen, İbn-i Mâce, c.2, s.432. Şii imamların dışında belirtilen Ehli Sünnet imamlarının

eserlerinde de geçmektedir. 107 Sahih-i Müslim: 4450 numara. 108 İmam Müslim (4425 numara ) ve İmam Tirmizi'(3818 - 3720 numara )'nin Zeyd b. Erkam ve Cabir

b. Abdullah'dan rivayet ettikleri hadis-i şerif.

Page 45: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

34

Muhammed’in peygamber olarak Kur’an’ın zahir bilgisine, velayet ve vesayet sahibi

Hz. Ali’nin de Kur’an’ın bâtın bilgisine sahip olduğu inancı, Hacı Bektaşı Veli’nin

Velayetnamesi’nde görülmektedir. Hz. Muhammed’in Kur’an’ın zahir bilgisine, Hz.

Ali’nin de Kur’an’ın bâtın bilgisine sahip olduğu şöyle anlatılır:

Lokman-ı Parende birgün dergâha geldiğinde Hacı Bektaş’ı Kur’an okurken

görür. Yanında iki kişi vardır. Bunların kim olduğunu sorar. Hacı Bektaş, bu iki erin

birisinin Hz. Peygamber(SAV), diğerinin de Hz. Ali olduğunu söyler. Biri Kur’an’ın

zahir bilgisini, diğeri de bâtın bilgisini öğretmektedir. Lokman-ı Parende bu durumu

Hacı Bektaş’ın babasına anlatır. Babası çok sevinir, Allah’a şükreder109

Yukarıdaki alıntıda Hacı Bektaş Velî’nin daha küçükken Kur’an’ın zahir ve

bâtın bilgisine eriştiği ve kendine yol olarak Hz. Peygamber ve Hz. Ali’nin yolunu

seçtiği anlatılmaktadır. “lev keşefe”110 sırrının sahibi ve perdeleri ortadan kaldıran

Ali’nin nesli olduğu bildirilen Hacı Bektaşi Veli kendisini kutlamaya gelenlere Hz.

Ali’nin sırrı olduğunu belirterek elindeki yeşil beni ve sırtındaki nişanı göstermiştir.111

Şeyh Safi Menâkıbı’nda Mirac’a çıkan Hz. Muhammed’in Hak Teâlâ ile doksan

bin kelam şöyleştiği ve bunların otuz bini şeriat hariç kalanının Hz. Ali’nin ve

erenlerin kudret sırrına verildiği anlatılır. Tarikat ehlinin makamı dörttür. Evvel Şeriat

makamı halk için, ikinci tarikat makamı tarikata yeni girenler için, üçüncü ma’rifet

makamı arifler için, dördüncüsü hakikat makamı. Hz. Peygamber miraca çıktı. Allahu

Teâlâ ile doksan bin kelam söyleşti. Otuz bini şeriatta ve otuz bini tarikatta ve otuz

bini hakikattadır.112

109 Hamiye Duran, Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, ss. 81-82. 110 “Lev keşefe” ,Hz. Ali’nin sözü: “Perde kaldırılsa, gerçekler olduğu gibi meydana gelse yinede

bugünkü bilgime ve inancıma bir şey eklenmiş olmaz.” 111 Hamiye Duran, Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, s. 89. 112 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı:30, s. 5.

Page 46: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

35

✓ Hz. Ali Hakkında söylenen bir hadiste “Murteza’nın hakkı ‘la feta’dır.’

Çünkü Allah, O’nun için “Ali gibi yiğit yoktur” demiştir.” Hünkâr bir duasında şöyle

seslenmektedir: “Ey Hak, hazreti Mustafa ve Murtaza’nın hakkı için…”113

Menâkıbul-Kudsiyye’de Hz. Ali’nin cömertliği övülür, dünya malına değer

vermediğinden bahseder.114 Yine bir beytinde Hz. Ali’yi ilmiyle över. 115 Diğer üç

halifeden de övgüyle bahseder.116

Menâkıb’ul-Kudsiyye’de Cenabı Hakk’a yapılan övgüden sonra 77. Beytin

altındaki Farsça başlıkta peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’den

bahsedileceği belirtilen kısım da tamamen kaybolmuştur. Ancak başlıkta Âdem

Peygamber’in henüz su ile toprakta iken Muhammed’in nebi olduğundan bahseder. 117

“Hatemen Nebi” Hz. Muhammed’e (sav) ve ailesi efradına, soyuna ve ashabına salâvat

getirir. “Vir gönülden Muhammed’e salâvat/ Kim sana ma’lüm ola bu leme’at.”118 “

Ol Muhammed ki nur-u insandır./ Nur-u insan u cana canandur.” 119 “Bârekallah

hezar çendani/Çün Muhammed Habib-i Rahmâni”120

Hacım Sultan ve Menakıbnamesi’in Hacimköy Nüshasında, Hz. Muhammed’e

ve soyuna, Hz. Ali’ye ve soyuna salâvatla başlar.121

Cenabı Allah’ın önce kendi nurundan Hz. Muhammed’in nurunu halk ettiği ve

bu nurdan da yeri, göğü, arşı, kürsü ve cümle melaikeyi yarattığı ve de enbiyayı ve

evliyayı bu nur hürmetine yarattığı anlatılır. 122

113 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 121. 114 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1390/80b. 115 Elvan Çelebi, a.g.e., 1407/81b. 116 Elvan Çelebi, a.g.e., 1387-90/80b. 117 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye Elvan Çelebi, s.

21. 118 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 838/48b. 119 Elvan Çelebi, a.g.e., 2073/117b. 120 Elvan Çelebi, a.g.e., 1433/82b. 121 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 421. 122 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 414.

Page 47: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

36

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hz. Ali’nin velâyet sahibi olduğu anlatılır.

“Bu mertebenin bâtını Muhammed Mustafa’dır, velâyet Aliyyel Murteza’dır.”123

Şeyh Safi Tezkiresi’nin başlangıcında söze Allah’a hamd edip, Peygamber’e ve

Ehl-i Beyt’ine salâvat getirir: Tüm salât, selam ve dualar Kâinatın efendisi

Muhammed Mustafa (sav) ve İslam’ı anlatan, açıklayan onun soyuna evladına ve Ehl-i

Beyt’ine olsun. Onlar masum ve günahtan arınmışlardır. 124

Safvetu’s- Safa ve Nişâti’de bulunmayan ancak Meşhed nüshasında bulunan

Şeyh Safi ile ilgili bir menâkıbda, Şeyh’e mezhebini sorarlar. Şeyh derviş

mezhebinden olduğunu bildirir ve bu yolun sıratu’l müstakim olduğunu, bu yola

evliyaların girdiğini ve Hazreti Mustafa ile Hazreti Murtaza’nın buyruklarından

çıkmamak olduğunu belirtir: -“Kıyamet günü Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Ehlibeyt’in

yanında sıkıntı çekmeyeceğiz” der.125

Yine Meşhed nüshasında Şeyh Safi şöyle demektedir: “-Hazreti Peygamber

ahirüzzaman Muhammed Mustafa ve İmam Aliyyel Murtaza’nın –Aleyhimes selavatu

ve selamu-devletinden, eğer herkes benim muhibim olsa tamamını teselli ederim.

Allah’ın iziniyle acziyete düşmem.”126

“Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”da oğlunun bir sorusuna Şeyh şöyle cevap

verir: -“Ey Şeyh, önce Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Hz. Fatıma üçü bir nurdan

yaratılmıştır. Öncesi de sonrası da bir olunca Hakk’ın hikmetine karışılmaz.”127

Şah İbrahim Veli Ocağında bulunan Menâkıbı Şeyh Safi’de Hz. Ali’nin Allah’ın

velisi olduğu belirtilir ve daima Şeyh Safi’nin Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi zikrettiği

anlatılır.128

123 Salih Gülerer,a.g.e., s. 424. 124 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:36, s. 3. 125 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Horasan yayınları, 2008, s. 372. 126 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 372. 127 Ahmet Taşgın, "Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s.15.

Page 48: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

37

Selman-ı Farisi deve palanlarından minber yaptı. Hz. Muhammed, Ali’nin

elinden tutub minbere çıkardı: -“Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. Allah’ım

ona düşmanlık edene sende düşman ol. Ona yardım edene sende yardımcı ol” dedi.

“Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır” dedi. “Etin benim etim, tenin benim

tenim, cismin benim cismim, kanın benim kanımdır. Sen bendensin, ben sendenim ve

benim evlatlarım senin neslinden gelecektir” dedi.” Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya

ayrılır. Yetmiş ikisi cehenneme layıktır, eğer Allah’tan inâyet olmazsa birisi

cenetliktir. Onlar benim evladıma tabi olup şeriatımı yürütenlerdir “dedi.129

Yine Saltıknâme’de de Hz. Muhammed ve Hz. Ali birlikte zikredilir ve ashabın

Mısır’da eski çağda yaşayan Anter isimli bir savaşçının mezarını ziyaret edişi anlatılır:

“İmam Ali ve ashap oraya geldi. İmam çağırdı. Hakk’ın kudreti ile yer yarıldı, bir

şahıs kalktı. Silahlarıyla ve diğer savaş malzemeleriyle: -Yâ Ali! O Resul-i Mübin

geldi mi? Kitaplarda yazılmıştır, ben ona ikrar edip uydum diye iman arz kıldı. Sonra:

Ne çok yatmışım uyumuşum. ‘Muhammed ve Ali geldi, kalk!’ diye kulağıma bir ses

geldi, dedi.”130

Sarı Saltık, gösterdiği kerametlere şaşırıp sihir olarak gören kâfirlere şöyle

seslenir: “-Bana Hakk’ın inayeti ve Resul’ün şefaati yardımcıdır. Bana bu,

Muhammed dininin yüzsuyundandır, dedi.”131

Abdal Musa Velâyetnamesi’nde Hz. Muhammed ve Hz Ali sevgisinden

bahsedilmekte ve ‘Pend ü Nasihatnamesi’nde şöyle denilmektedir: “Hz. Peygamber ve

Hz. Ali evladına canı gönülden dost ol, sev, daima salâvat ile onları hatırla. Hz. Ali

128 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:30, s.5 129 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 30. 130 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 180. 131 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 201.

Page 49: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

38

düşmanları olan kâfirlerle dostluk yapma… Sakın İmamlara ihanet edenlere eyüdür

deme.”132

Kaygusuz Abdal’da ve Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde Hz. Muhammed ve Hz.

Ali sevgisi görülmektedir. Eserlerinden biri olan Budalanâme’de gördüğü bir rüyadan

bahsedilir. Rüyasında Allah’ın âlemleri yaratmasından önce Hz. Peygamber’in ve Hz.

Ali’nin nurunun bir kandilde bulunduğunu görür ve Hz. Ali’ye iman eder. Bütün

nebiler ve veliler Hz. Ali’ye sevgi göstermektedir.133

Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nde Hz. Muhammed (sav),Yıldırım Bayezid

Han’a, Seyyid Ali Sultan’a ve dervişlerine rüyalarında görünür ve onlara Rumeli’nin

fethini müjdeler. Seyyid Ali Sultan ve kırk arkadaşının yardıma geleceğini bildirir.

Seyyid Ali Sultan’a da önce Hacı Bektaş’a varmalarını, daha sonra Yıldırım Bayezid’e

Rumeli’nin fethinde yardım etmelerini ister.134

Rüyada Hz. Peygamber’i görmek, o rüyanın doğru olduğu şeklinde yorumlanır

ve Hz. Peygamber’in rüyada söylediği hususlar gerçek kabul edilirdi. Burada

zikredilen kimselerin Hak tarafından görevlendirilen veliler olduğu anlatılmakta,

velayet (evliya) inancı vurgulanmaktadır.

Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Hz. Peygamber ve Hz. Ali’den bahsedilir.

“Âdemi hâki donunda Mustafa

Halka din öğretdi ol kân-ı sâfâ

Hem Habîbullahdır evvelâ Hayrüllah enâm

Ruhuna yüzbin sâlâtıyla selâm

O ‘Aliyü’l- Mürtezâ’nın sırrıdır

132 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. XI. 133 Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal”, s. 76. 134 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 162.

Page 50: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

39

Şâh-ı Horasan oğludur”135

Vilâyetname-i Şahi’de de tevhid ve nübüvvet anlayışında bir farklılık yoktur.

Burada farklı olan ya da üzerinde durulması gereken husus velâyet anlayışıdır.

Vilâyetname-i Şahi’de nübüvvet’in zahir olduğu ve nübüvvet’in halifesinin “Ulema ve

Ehl-i Şeriat” olduğu belirtilir. İlmel yakin ile müşahadeye ermiş olsalar bile hikmetten

ve meratibden gafillerdir. Nübüvvet’in, velâyet çobanı ve nigahdâşıdır. Nübüvvet ve

velâyetin hak olduğu inkâr edilemeyeceği inkâr edenlerin Hakk’ı da inkâr edeceği

anlatılmaktadır. “…eyvah ana kim nübüvvete inkâr ide. Her kim nübüvvete inkâr ide

velâyeti inkâr itmişdür. Ve her kim velâyete inkâr ide nübüvveti inkâr itmişdür. Ve her

kim nübüvvet ü velâyete inkâr ide Allâhü Teâlâ'ya inkâr itmişdür ne'uzü bi'l-lâh”136

denilmektedir. “Hüdâ-yı Rabb-el âlemin şimdiki eyyâm-ü zamanda ve kevn-ü mekânda

ve imâret-ü virânda Vilâyet’i mazhar edinmiştir, nitekim evvel zamanda Nübüvvet’i

mazhâr edinmişti”137 (Allah, günümüzde nübüvvetin yerine velâyeti hâkim kılmıştır,

geçmişte de nübüvveti hâkim kılmıştır.) denilmektedir.

Burada nübüvvet hak olduğu gibi velâyetin de hak olduğu ve inkâr

edilemeyeceği inkâr edenlerin Hakk’ı da inkâr edeceği inancı anlatılmaktadır.

Gö’çek Abdal, Vilâyetname-i Şahi’nin ilk sayfalarında nübüvvet ile velâyet

arasındaki bağı Hz. Âdem’den, Hz. Muhammed (sav)’in dedesi Abdü’l-Muttalib’e

kadar gelen bir nur olarak ifade etmiştir. 138 Abdü’l-Muttalib’den sonra bu nur iki

parçaya ayrılmıştır. Bir parçası Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’e, diğer parçası ise Hz.

Muhammed (s.a.v)’in babası Abdullah’a sirayet etmiştir. Nübüvvet makamı,

babasından Hz. Muhammed (s.a.v)’e geçen bu nur ile nihayete ermiştir. Velâyet

135 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, Ankara, 2010, s. 150. 136 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 39, 69. 137 Şevki Koca, a.g.e., s. 97. 138 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 27

Page 51: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

40

makamı ise babasından Hz. Ali’ye geçen nur ile mazhar olmuştur.139 Vilâyetnamede

bu durum “Ben ve Ali bir nurdanız.” manasında olan “Ene 'Aliyyü min nürin vahidin.”

sözüyle desteklenmiştir.

Nübüvvetle birlikte velâyet’in de hak olduğunu, Hz. Ali’nin de velâyet sahibi

olduğunun ispatı için Uhud Savaşı’nda yaşandığı belirtilen kıssa günümüz Türkçesiyle

özetle şöyledir: ‘Uhud Savaşı’ esnasında Hz. Peygamber (sav)’in hendekten düşerek

yaralanması üzerine Hz. Muhammed’in şehit olduğunu sanan Müslümanlar geri

çekilmeye başlarlar. Bu sırada Cebrail, Hz. Peygamber’e gelip o anda yanında

olmayan Hz. Ali’yi yardıma çağırmasını ister. Hz. Muhammed, Nadı Ali duasını

okuyarak çağırır. Bu durum Hz. Ali’ye malum olur ve kılıcı Zülfikar ve atı Düldül ile

yardıma koşar. Geri çekilen Müslümanlara Hz. Muhammed’in peygamberlerin

sonuncusu olduğunu ve peygamberlik görevini tamamlamadan şehit edilemeyeceğini

söyleyip savaşa dönmelerini sağlar. Hz. Ali Zülfikar’ı çıkarıp düşmanla savaşır. Hz.

Ali’nin attığı naralarını duyan kâfirlerin bazılarının korkudan öldüğünü ve Hz. Ali’nin

kılıcını salladıkça kılıcının yetmiş iki arşın uzadığını bunun sebebinin de Hz. Ali’nin

velâyet sahibi olduğu belirtilip, Cebrail tarafından “La feta illa Ali, la seyfe illa

Zülfikar” denildiği anlatılır. Nübüvvet ve velayetin bir olduğu, hak olduğu

vurgulanır.140

Bu anlamda Hz. Ali, Od’man Baba Velâyetnamesi’nde oldukça önemli bir

noktayı teşkil etmektedir. Velâyetnamenin birçok yerinde Hz. Ali ile ilgili bilgilere

rastlamak mümkündür. Bu bilgilerin bazısı beyitler yoluyla dile getirilmiştir:

”Acep nutkûnda kadir hoş ganisin./(Kıymet sahibi, gönlü zenginsin)

139 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin), s. 85-88. 140 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin), Ankara

2007, ss. 6-7.

Page 52: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

41

Ki Hayber Kal’asın yıkan Ali’sin.”/ (Hayber Kalesini yıkansın)141

“Erenler Serveri Şâh-ı Velî’sin./ (Erenler, veliler şahısın)

Dahi Şîr-i Hüdâ Nûr-ı Ali’sin.”142/ (Allah’ın aslanısın, nurusun)

“Ey velâyet madeni şâhum Alî./ (Ey evliyanın cevheri şahım Ali)

Ey Hudâ'nun mazharı şâhum Alî./ (Allah’ın velayetine erişmiş Ali)

Ki Tanrı arslanum didi sana./ (Allah aslanım dedi sana)

Kalmışam sen dest-gîr olgil bana./ (Zordayım sen yardımcı ol bana)

Hem Muhammed hakkuna min nuru vâhid söyledi./ (Muhammed bir nurdanız

dedi)

İkimiz bir nurdanuz diyü nebî şerh eyledi./ (Peygamber İkimizin bir nur

olduğunu söyledi)

Hem dimişdür Mustafa ben şehr-i ilmem kapusı./ (Peygamber’in “Ben ilmin

şehriyim, Ali onun kapısıdır.” hadisi)

Ol Alî'dür heybetinden kopdı Hayber kapusı”

“Ahmed aydur: Lâ fetâ illâ Alî./ ( Hz. Muhammed’in Ali’den daha yiğit kimse

yoktur hadisi)

Sâbit oldı nass ile oldur velî./ (Velâyet sahibi olduğu delillerle ispatlandı)

Müttekâsidür serîri innemâ./

Kerremu'l-lâhdan cemâli reh-nümâ./ (Allah’ın keremli kıldığı yol gösteren)

Hak Resüli, Murtazâ bir nur idi./ (Hz. Muhammed ve Hz. Ali bir nur idi.)

Ben kelâmu'l-lâhü nâtık dir idi./ (“Ben canlı Kur’an’ım” derdi.)

141 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 252. 142 Şevki Koca, a.g.e., s.254.

Page 53: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

42

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde, Koyun Baba’nın, İmam Ali (keremallahu

vechehu) evlatlarından sekizinci imam Ali Rızâ’nın soyundan olduğu belirtilir.143

Koyun Baba’nın zühd ve takvası kemâl mertebeye erişir ve bir gün rüyasında

Hz. Peygamber’i (sav) görür. Hz. Muhammed Koyun Baba’dan hacca gitmesini,

kendisine nasipler verildiğini ve onları arayıp bulmasını söyler. 144

Bir mağarada kırk gün riyazet eden Koyun Baba, bâtın evinde İmam Ali

(keremallahu vechehu) Hazretleri ile buluşup safa nazar eder. İmam Ali, Koyun

Baba’ya Karakayalı Köyü’ne gitmesini ve dergâhını orada kurmasını gelip geçen

misafirleri hoş tutup önlerine sofra koymasını söyler.145

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Peygambere salâvat getirilirken Hz. Ali, Hasan

ve Hüseyin’in isimleri de zikredilir. “Ber-cemâli Muhammed kemâl-i İmâm Hasan ve

İmâm Hüseyin, Alî-ra bülend-e salâvat.” 146 Hz. Ali’nin Allah’ın aslanı, emirül

müminun ve velilerin şahı (Şah-ı Velâyet) olduğu kabul edilir ve mürüvvet

istenir.”İhsan siz erenlerden, mürüvvet Alî’den deyüb derundan temenna eyledi.”147

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde aşağıdaki alıntıda; Hz. Muhammed’in bir

hadisinde Hz. Âdem yaratılmadan önce Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in(sav) ikisinin bir

nurdan olduğunu ve bu nurun Hz. Âdem ve diğer peygamberlerin soyundan

Peygamberimizin ve Hz. Ali’nin dedeleri Abdül Muttalib’e ondan da babaları

Abdullah ve Ebu Talib vasıtasıyla kendilerine geçtiğini söylediği anlatılır.148

143 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015, s. 66. 144 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 66. 145 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 68. 146 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 54. 147 Bedri Noyan, a.g.e., s. 76. 148 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 24.

Page 54: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

43

“Lâ feta illâ Alî lâ seyfe illâ Zülfikâr” deyişinin Cebrail aleyhisselam tarafından

Hayber Kalesi’nin fethi esnasında Şah-ı Velayet hakkında söylendiği bildirilir.149 Hz.

Ali hakkında pek çok hadisten bahsedilir. “Zikri Aliyyin ibâdetün” buyurulmuştur.

(Hz. Ayşe’den rivayet edilmiştir. Ali’yi zikretmek ibadettir.) “Men küntü mevlahü ve

Aliyyin mevlahü” (İbn-i Alî rivayet etmiştir. Ben kimin efendisiysem Ali onun

efendisidir.) Ümmü Seleme rivayet etmiştir. Ali Kur’an ile Kur’an Ali ile birliktedir.

Kevser Havuzu’nun başına varana kadar birbirlerinden ayrılmazlar. “İbn-i Âke’den

rivayet, Resulullâh efendimiz buyurmuştur ki: Her nebinin vasisi ve vârisi vardır. Alî

benim vasim ve vârisimdir.”150

Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in varisi ve vasisi olduğu, Ali ile Kur’an’ın bir

olduğu ve ahrete kadar ayrılmayacakları anlatılmaktadır.

“Ene medinet-ül ilm-i ve Alî bâbuha femen erad-el ilm-efelyeduhûli min

bâbihâ” hadisinin hakikat manasının Hz. Muhammed’in “ledün ilminin” şehri olduğu,

Hz. Alî’nin de o şehrin kapısı olduğu anlatılmaktadır. “Her kim Muhammed’i(sav)

arar ise kapusu Alî’dir. Yani tarikata girsin dimektür. Zirâ oniki tarikin pîri Alî’dir.”

“Bu sebepten Resulullâh efendimiz: (Mescidde) Her kapuyu kapayın, Alî’nin kapusu

kapanmasın buyurdu.”151

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde bir beyitte Hz. Ali’nin Allâh’ın velîsi ve Hz.

Muhammed(sav)’in vasîsi olduğu belirtilir. “Vasîsi Mustafâ’nın çün Alî’dir/ Vilâyet

mahzeni azîm velîdir… Benim ismim çün Hatem-i Enbiyâ’dır/Alî’nin nesli Hatem-ül

149 Bedri Noyan, a.g.e., s. 26. 150 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 38. 151 Bedri Noyan, a.g.e., s. 200.

Page 55: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

44

Evliyâ’dır.”152 Hz. Muhammed’in Hz. Ali hakkında: “Ali hakkında cümle kerâmat

benim kerâmat-ı mûcizâtımdır yakıyn bil” dediği rivâyet edilir.153

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde İmâm Şâfi’î’nin “Alî’ye muhabbet cennettir. Ve

Alî’yi seven cennete gider. Ve sevmeyen cehenneme gitmek üzere halkı cennete ve

cehenneme taksim eder. Ve Muhammed Mustafâ’nın vasîsidir ve İns ve cinn’in de

imâmıdır.” şeklinde söylediği rivayet edilir. İmâm Şâfi’î’den bir başka rivayet de

şöyledir: “Ashâb-ı Kehf’in Kıtmir’i (Köpeği) arkalarına düşüp mağaraya bile

gittiğinden Yevm-i Kıyâmet’te necât bulub Cennete gidecektir. Ben de Âlî’nin kıtmiri

mesafesinde muhibbiyimdir. Elbette ben de necât bulurum, dimektir.”154

Bu menkıbeleri anlatılan velâyet sahibi erlerin hemen hepsi, tarikat kuranların

çoğunluğu şecerelerini Hz. Ali’ye dolayısıyla Hz. Muhammed’e bağlarlar ve bu

nedenle kendilerini “Evlad-ı Resul” olarak tanımlarlar.

Özetle Alevi-Bektaşi inancında nübüvvet dönemi Hz. Muhammed’le son

bulmuştur. Peşinden velâyet dönemi Hz. Ali’yle başlamış ve onun soyundan

gelenlerle devam etmiştir. Bu nedenle Tevhid-Nübüvvet-Velâyet kavramları birlikte

kullanılmış ve “Hak, Muhammed Ali” söylemi oluşmuştur.

2. MELEKLERE İMAN

Alevi-Bektaşi menâkıbnameleri ve velâyetnamelerinin tümünde meleklerin var

olduğu kabul edilip onlara iman edilir.

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde

meleklerden bahseder. “Âdemi şol durur kim evsafın/ Meleğe tarif eyledi Furkan.”155

152 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 215-16. 153 Bedri Noyan, a.g.e., s. 216. 154 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 224. 155 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1769/101a.

Page 56: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

45

“Ger firişte desem firişte degül /Ab u kilden daki sirişte degül.” 156 Büyük

meleklerden Cebrail’in ismi geçer. “Müteşabihde çün kıla te’vil/Kıla tahsin ü âferin

Cibril”157 Yine bir beyitte melekten bahseder. “İns ü cinn ü melek felek bildi/Seyfi

sadr-ı sudür bedr-i budur.”158 “Tâ felekde melek kıla seyran/Tâ melekde gönül kala

hayran.”159

Velâyetname’de de meleklerin bahsi geçer. “Hz. Hünkâr Anadolu’ya gelince

erenlerin yolu kapadıklarını gördü. Mana âleminden velâyetle arşın tavanına erişti.

Melekler nurdan Kubbe-i Elif ile onu karşıladılar. ‘Merhaba sefa geldin ey Resul

evladı’ dediler.”160

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda meleklerin âdeme secde etmesi anlatılır ve pek

çok yerde meleklerden bahsedilir.161

Saltıknâme’de Bizans Tekfuru ile veziri arasında geçen bir konuşmada

meleklerin Müslümanlara yardım ettiğinden bahsedilir. “Tekürün Hamun adlı bir

veziri vardı: -Ya Tekür! Bilmiş ol ki Bu Türklere gökyüzünden melekler yardıma gelir,

Tanrıları onlara yardım eder. Kitaplarda vardır. Muhammed Mustafa zamanında

Herakil Kayser üzerine yürüdü Üç yüz bin kâfir, yüzbin Frenk ile Pap birlikte gittiler.

Muhammed’e gökyüzünden on iki bin alaca atlı ve yeşil kanatlı kimseler indi, birlikte

cenk ettiler. Kayser’in ordusunu kırdılar ve yendiler, dedi.”162 Yine Saltıknâme’de

Sarı Saltuk’un yanında ansızın beliren yüzü peçeli süvari şöyle der: “Ya Server! Ben

meleklerden ruhaniyim. Yeryüzünde olan meleklere ruhani derler. Allahu-Teâlâ beni

Sad’a gönderdi ve: ‘Saltık benim habibimdir, din uğruna gayret eder. İşte ıslah için

156 Elvan Çelebi, age, 716/41b. 157 Elvan Çelebi, a.g.e., 1489/86b. 158 Elvan Çelebi, a.g.e., 1944/110b. 159 Elvan Çelebi, a.g.e., 2078/118a. 160 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 38. 161 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s.279, 410. 162 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.181.

Page 57: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

46

gider sen de git, benim hazretimden ona elçi ol. Onu (Sad) benden yana dönder,

imana gelsin ve ruhunu hemen Azrail alsın’, diye buyurdu.”163 “Sad, kelime-i tevhidi

yâd eyledi. İçini dışını Muhammed’in nuru tuttu. Hak Teâlâ; Azrail’e emreyledi,

ruhunu aldı. Canı Hak hazretine gitti ve rahmet buldu.”164

“Kullar, beyler ve sultan geldi, bu zaferi gördüler, hayran oldular. Bildiler ki

bilim adamlarına, günahsızlara, gariplere ve fukaraya Hakk’ın emriyle gökten

melekler yardıma gelirlermiş. O zaman beyler gelip bilim adamlarının elini öptüler,

hatalarını anladılar, özür dilediler.”165

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde (Hacım Köyü nüshası), büyük meleklerden

bahsedilir. Cenabı Allah’ın, Feriştahları yani büyük melekleri yarattığı anlatılır. Bu

meleklerden önce Cebrail’i yaratır. Cebrail’in cümle peygamberlere vahiy getirdiği ve

cümlesinden seçkin olduğu belirtilir. Allahu Teâlâ sonra kullarının rızkını dağıtmak

için Mikail’i, sur’u üfürmek için İsrafil’i ve de kullarının canını almak için Azrail’i

yaratır.166

Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde ise “Melek” kavramı, ‘melek, melaike ve ferişte’

kelimeleriyle ifade edilir. En çok da Cebrail’den bahsedilir.167

Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal’da dört büyük melekten bahsedilir. “Şimdiki

devîr vilâyet’tir. Cebrâil, Mikhâil, İsrâfil ve Azrâil hacet değildir ve hem Cebrâil’in

gökten inmediğine bir sebep dahi budur ki, Vilâyet, İlham-ı Rab’bânî ve Esrâr-ı

Süphânî ve Mahrem-i Yezdânî’dir.”168

163 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 249. 164 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 254. 165 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 522. 166 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 415. 167 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 271. 168 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, İstanbul, 2002, s. 97.

Page 58: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

47

Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Cebrail’den bahsedilir. Cebrail Süleyman

Peygamber’e vahiy getirir. “Kıbel-ir Rahman’dan vahiy geldi. Cebrail aleyhisselam

geldi, vahiy getirdi.”169

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Allah’ın yarattığı meleklere iman edilir. Veli

Baba melek, insan ve hayvan arasında bir kıyas yapar: “-Melâikenin vücûdu

nurânidir, amma insan nur ile zulmetten mürekkebdir. Ve melâikenin bir âlemi vardır,

behâimin bir âlemi vardır… Ammâ insânın iki âlemi vardır. Birisi Âlem-i Mülk’tür. Bu

beden itibâri ile. Ve birisi âlem-i melekût’tur, rûh itibâri ile”170. Burada Meleklerin

nurdan yaratıldığı ve nur âleminde yaşadığı, insanın ise hem bedeni itibarı ile

maddeden ve ruhu itibarı ile de manadan oluştuğu vurgulanır.”Hz. Muhammed (sav)

efendimiz buyurur ki: Hak Teâlâ melâike yarattı akılla şehvetsiz ve behâim yarattı

şehvetle akılsız, âdemi yarattı akılla ve şehvetle. Lâkin insânın ki aklı şehvetiyle nefsi

üzerine galib olursa insan peygamberi melâike peygamberinden ki Cebrail, Mikâil,

İsrâfil ve Azrâil gibi efdal ve yeğrektir. Ve melâikenin peygamberleri, peygamber

olmayan sâir avâm ve havâs ve havâs-ül havâs insanlardan efdal ve yeğrektir. Ve sâir

insanlar da sâir peygamber olmayan melâikelerden efdal ve yeğrektir.”171( Peygamber

efendimiz: Allah’ın meleklere akıl verip şehvet vermediğini, hayvanlara ise şehvet

verip akıl vermediğini, insana ise akıl ve şehvetin ikisini de verdiğini, akıl vasıtası ile

nefsin her türlü şiddetli arzu ve ihtiraslarıdan uzak durması gerektiğini anlatır.

Peygamberlerin dört büyük melek’den üstün olduğunu, dört büyük melek’in ise diğer

insanlardan üstün olduğunu, diğer insanların ise diğer meleklerden üstün olduğunu

söylediği belirtilir.)

169 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 101. 170 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 254-255. 171 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 254-55.

Page 59: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

48

3. KİTAPLARA İMAN VE KUR’AN ANLAYIŞI

Tüm Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnamelerinde Allah tarafından

indirilen Kur'an-ı Kerim'den ve diğer kutsal kitaplar Tevrat, Zebur ve İncil’den daima

saygı ile bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’deki sure ve ayetlerden örnekler verilir.

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde

Kur’an-ı Kerim’den çokça örnek verilir ve diğer kutsal kitaplardan da bahsedilir.

“Ehl-i Tevrat ü İncil ü Furkan/Her ki canında var ise irfan.”172 “Hon-ı kudret ki hon-ı

Kur’an’dır/ Can-ı can içre din ü imandur.” “Padişaha be-hürmet-i Furkan/ Padişaha

be –izzeti Kur’an.”173 Kitaptaki bir fasılda Mülk suresi 2. ayet zikredilir.174 Ayet el-

Kürsi ve Fatiha surelerine işaret edilir.“Ayet el-kürsi‘de okı bilesin/Gayatın bu sözün

yakin bulasın.”175

Daha önce nübüvvet ve velâyet bahsinde geçtiği gibi Velâyetname’nin ilk

sayfalarında Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin Hacı Bektaş-ı Veli’ye Kuran öğrettiği

anlatılır.176

Yine kaydedildiğine göre Hacı Bektaş-ı Veli, Bedahşan ili halkına namaz

kılmayı ve Kuran okumayı öğretmiştir. Eserde Kuran'la ilgili bir kayıt da şudur:

Hünkâr vefatından önce Tanrı’ya dua etmiş, peygambere salâvat getirmiş ve Yasin

okumuştur.177

Diğer velâyetnamelerde olduğu gibi, Hacı Bektaş Veli velâyetnamesinde de

Kur’an-ı Kerim'in Tanrı kelamı olduğu kabul edilmekte ve doğruluğu hakkında en

ufak bir şüphe bulunmamaktadır.

172 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, s.

841/49a. 173 Elvan Çelebi, a.g.e., 224/13a. 174 Elvan Çelebi, a.g.e., 312/18a, s. 125. 175 Elvan Çelebi, a.g.e., 1056/61b. 176 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 81-82. 177 Hamiye Duran, a.g.e., s. 625.

Page 60: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

49

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Kuran’ı Kerim’in okuyana şifa ve güzellik

vereceği bildirilmektedir. “Kur’an kimyadur ve biz bakıruz. Tek kendi efalimizi ve

ahvalimüzü rast idelim, vakta ki Kur’an nikabı yüzden götüre ve bizim bakır

vücudumuza erişe, temam halis altın ola vücudumuz.”178

Saltıknâme’de Dört Kitaptan; Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’dan ‘Hak Kitap’lar

olarak bahsedilir: “Davud Peygamber adlı ulu bir peygamber geldi. Ona gökten Zebur

indi…” 179 Saltık: “Sakın yalan yere ant içmeyin. Dört kitap gökten inmiştir. Bu

İncil’de dört kitabın biridir. Sizlere Tanrı Teâlâ hışım verir, diye (Hıristiyanlara)

nasihat etti.”180

Saltıknâme’de dört kitaptan; Tevrat, Zebur, İncil’de tahrifat yapıldığı, Kur’an’da

ise Allah kelâmında bir değişiklik olmadığı vurgulanır. Sarı Saltık, Kur’an dışındaki

kitapların neden hükümsüz olduğunu soran bir rahibe şöyle cevap verir. “-Sen

bilmezsin. Tevrat’ı Bahtun Nasr toplayıp yırttı. Sonra bir Yahudi ağzından ezber bilir,

diye yazdılar. Bazı yerleri unutuldu, bazı yerleri de değiştirildi. Zebur, Mülcem Yahudi

hükmüne bağlı olanlarındır. Kendisine göre atlamalar ve eklemeler yapıldı. İncil’i

Bolis Yahudi on iki dilde yazdı bazı bölümlerini sakladı.”181

Saltıkname’de Kur’an-ı Kerim ayetlerinden çokça örnek verilir. “Kavlehu Teâlâ

inna’llâhe lâ yuslihu amelel müfsidin.”182(Allâh bozguncuların işlerini düzeltmez.)

“Kavlehu Teâlâ ‘dînen kıyamen millete İbrahime hanifen.” 183 ( İbrâhim’in tek

Tanrı’ya inanan tevhit dini) İncil’den de bahsedilir. Sarı Saltık ileri gelen patrikler ile

İncil’i tartışır, onlara İncil’i tefsir eder. “Üç yüz keşiş ve papazın patrikleri ileri gelip

178 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 344. 179 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 457. 180 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 500. 181 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 502. 182 Yunus, 10/81. 183 Enam, 6/161.

Page 61: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

50

Şerif ile tartıştılar. Şerif hepsini susturdu. Sonra ayağa kalktı, minbere çıktı, vaaza

başladı. İncil’i tefsir etti.”184

Saltıknâme’de Müslüman olan bir rahip Sarı Saltık’a şöyle söyler: “- Ya Şerif!

Ben; Tevrat, İncil ve Zebur’da Muhammed’in vasfını gördüm. Yedi yüz yıl daha mı

yaşayacağım? Ne olur, onun gibi bir sultanın yolunda ölürsem? Minnetim Allah Teâlâ

üzerinedir.”185 Saltıknâme’de Sarı Saltık Mısır’da Âdem Aleyhisselamın mezarının

olduğu yere çıkar ve başucunda Kur’an okur: “Varıp (kabri) ziyaret ettiler. Şerif

Türbenin baş tarafına oturup yüksek sesle ve güzel sesiyle Kur’an okumaya başladı.

Melik, Banu ve orada bulunanlar hayran kaldılar.”186 Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın

cenk ederken bir yandan Kur’an okuduğu anlatılır: “Server o kâfirleri kırdı. Hem bu

sırada Kur’an okurdu. Cenk bitinceye kadar bir kez hatim ederdi.”187

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan’ın kıbleden yana dönüp

“Sure-i Fatiha”, “Sure-i İhlâs”, “Sure-i Ya-Sin”, Sure-i Bakara” ve “Sure-i Vakı’a-i

Enbiya” okuduğu anlatılır.188

Kaygusuz Abdal’ın tüm eserlerine baktığımız zaman onun Kur'an-ı Kerim'e ve

Hz. Peygamber’e samimiyetle ve içtenlikle bağlı olduğunu görürüz. Onun feyz aldığı

kaynaklar Kur'an-ı Kerim ve hadislerdir. O, ayet ve hadislerden örnekler vererek

Allah’a ulaşma yollarını anlatır.189

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Şucâeddin Veli’nin veliliği övülürken

‘Dört Kitab’a; Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur’a atıf yapılır.190

184 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 45 185 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 232 186 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 241 187 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 323 188 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 440. 189 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 151. 190 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 151.

Page 62: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

51

Vilayetname-i Şahi’de Kur’an’dan, Tevrat’dan bahsedilir ve ayetlerden örnekler

verilir.191 “Elâ inne evliyâ-Allâh-i la havfun aleyhim vela hum yahzenûn”192(Bilesiniz

ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.) Sefere

çıkacak olan Fatih Sultan Mehmed, Od’man Baba’nın velâyet yardımı üzerine üzere

mutlu olup şu âyeti okur. “Nasr’ün minallahi ve fethûn karib vü beşşiril mü’minun. Ya

Muhammed ya Ali” 193 der. (Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir

yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele!)

(Saf, 61/13)

Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Hak kitabı Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle

örnekler verilir. Vefat edeceğini anlayan Kıdemli Baba isimli şeyh, Sağdıcı Mustafa

Efendi’den kendisine Yasin okumasını ister, Kelime-i Şehadet getirir ve “İnna lillâh-i

ve inna ileyh-i râci’un” hükmüyle can teslim eder.194 Bir süre sonra Mustafa Efendi de

merhum olur. Kırkında kabrinde hatimler okunduğu anlatılır.195

Yine Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde ejderha ile savaşmak için Tatar iline giden

Demir Baba, savaştan önce Eüzü Besmele çeker ve Saff suresi 13. Ayeti okur:

“Nasr’ün minallahi ve fethûn karib vü beşşiril mü’minun.” “Ya Muhammed ya Ali”

der.196 Demir Baba, Sultan Virani’ye nasihat etti: “Kur’an okurum deyû dava kılma ve

kendini vebale koyma, Kur’an seni okusun. Kur’ân’a uy.”197

191 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 66. 192 Yûnus, 10/62. 193 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 110. 194 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 72. 195 Bedri Noyan, a.g.e., s. 73. 196 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 88. 197 Bedri Noyan, a.g.e., s. 147.

Page 63: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

52

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Kur’an-ı Kerim’den ve diğer kutsal kitaplar:

Zebur, Tevrat ve İncil’den bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’de ki sure ve ayetlerden çokça

örnek verilir.198

Yukarıda alıntılarda da görüldüğü gibi menâkıbnâmelerde başta Kur’an-ı Kerim

olmak üzere kutsal kitaplardan saygıyla bahsedilmekte, Kur’an Tanrı kelamı olarak

kabul edilmekte ve her işte ondan örnekler verilmektedir. Kur’an’ın okuyanlara

güzellik ve şifa verdiği anlatılmaktadır.

4. PEYGAMBERLERE İMAN

İslam inançlarından biri de nübüvvet yani peygamberlik inancıdır. Yukarıda

‘Nübüvvet ve Velayet’ konusunda Hz. Muhammed’in (sav) peygamberliğinden

bahsetmiştik. Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnamelerinde diğer peygamberlere

de iman edilir.

Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsibi’l-Ünsiyye’de Peygamberimizle birlikte diğer

peygamberlerden ve velilerden de saygı ile bahsedilir. “Evliya Enbiya değil mi hak/

Hakka batıl dimek nedir bir bak.”199 “Enbiya evliya hem ademdür/Her birine denildi

pir ü civan”200 Hızır Peygamber’den sıkça bahseder. Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz.İbrahim

ve Hz. Eyyüb’ün de adı geçer.”Nevha-i Nuh nar-ı İbrahim/ Hal-i Eyyüb vakt-ı kubh-ı

azim201”Mesela seyr içinde pinhani/Görürem ol Halil-i Rahmanı”202 (gizler içinde

dolaşırım, İbrahim Peygamber’i görürüm.)

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde Kur’an’a uygun yaklaşımlar

bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in peygamberliği övülerek ondan iki cihan güneşi

198 Bedri Noyan, a.g.e., s. 9, 10, 13. 199 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l- Ünsiyye, 519/29b. 200 A.g.e., 1770/101a. 201 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 333/19b. 202 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, b.1276/74b.

Page 64: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

53

olarak bahsedilir. 203 Vefat etmeden önce Hünkâr’ın Peygambere salâvat getirdiği

anlatılır.204 Ahmed Yesevi'nin Tanrı'ya duasından bahsedilirken onun için: -Ey her

şeyi bilen Rabbim! Âdem’den Hz. Muhammed'e peygamberler aşkına… şeklinde

ifade, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed'e kadar tüm peygamberlerin

peygamberliklerinin kabul edildiğini gösterir. Velâyetname’de yine kuran’da kıssası

bulunan Hızır anlatılmakta ve Hacı Bektaş’ın onunla buluştuğu söylenmektedir.205

Saltıkname’de, Âdem, Şit, Nuh, Halil İbrahim, İshak, İsmail, Süleyman, Davut,

Musâ, İsa ve Hz. Muhammed(sav)’den ve diğer peygamberlerden ve onlarla ilgili

kıssalardan bahsedilir. “Râviler rivayet eder ki önce Mısır’ın Kalesi inşa edildi.

Şimdiki yerde İdris Peygamber’den önce Âdem-i Sâfi yaşıyordu. Âdem Peygamber

orta yere bir ağaç dikti. O ağacı Cebrail cennetten getirdi.”206

Sarı Saltık, “Muhammed Türklere peygamber gelmiştir bize değil” diyen keşişe:

-İncil’de Muhammed’in adını okumayın, O Türklere peygamber gelmiştir mi yazıyor?

Neden kabul etmezsiniz diye sorar.207

Sarı Saltık, bir rahibe peygamberleri ve dini anlatırken şöyle der: “ –Âdem-i Safi

hangi din ve şeriat üzerine geldiyse Muhammed Mustafa da o din üzerinedir ve

İbrahim Halil milletindendir.”208

Sarı Saltık gemiyle denizde girdaba düşünce ellerini kaldırıp Hakk’a yalvarır:

“Server yüzünü göğe tuttu, dua etti. Hazret-i Hak’tan medet ve inayet istedi. Tam bu

sırada denizin yüzünde İlyas nebi göründü. Hazret-i İlyas çıkageldi, el vurdu, o

gemileri birbirine bağladı. Mübarek eline bir gemi alıp sürüyerek çekti, girdabdan

203 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 81-82. 204 A.g.e., s. 90. 205 A.g.e., s.290 206 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s.153. 207 Şükrü Haluk Akalın, Ebü’l-Hayr-ı Rûmî,Saltuk-name I, Kültür Bak.Yay., Ankara 1987, s. 72; Necati

Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 69. 208 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 231.

Page 65: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

54

çıkardı.” 209 Saltıknâme’de Hz. İsa’nın gelip Mehdi’ile birlikte kâfirlerle

savaşacağından bahsedilir. “Hazreti İsa, Mehdi’ye asker olup küffarı katledecek.”210

Makâlat Şeyh Safi Buyruğu’nda peygamberlerin tamamına inanış söz konusudur.

İkinci bölümde (Kaşifül Kulubün) Hz. Peygamber’in hadislerinin tahkiki hususu

anlatılır.211

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde (Hacım Köyü nüshası), “Ya Muhammed

sen olmayaydın yerler, gökleri ve içindekileri yaratmazdım” şeklinde söylenen

Peygamber’in kudsi hadisi dile getirilir.212

Yine Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, Hacım Sultan’ın Hz. Peygamber’in

soyundan olduğu ve rüyasında Peygamberi gördüğü, onun elini, ayağını öptüğü ve Hz.

Muhammed’in ona yerleşeceği yeri söylediği anlatılır.213

Hz. Âdem’den beri peygamberlerin rüyalarda görülmesi bir mesaj olarak

değerlendirilmiştir. Hacım Sultan’ın rüyada Hz. Peygamber’i görmesi ve

Peygamber’in ona kalacağı yeri söylemesi sadık rüya olarak yorumlanmıştır. Hacım

Sultan Peygamber’in söylediği yerde ömrünü geçirmiştir.

Kaygusuz Abdal’da Hacca gitmeye niyetlenen Kaygusuz, şiir söyleyerek

pirinden icazet isterken şiirinde Muhammed’in dininden olduğunu söyler.: “…Hüsnün

cemalün göreli geldim imana/ Muhammedi’yem bu dine ikrar iderem ben.”214

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde, daha önce Nübüvvet

bölümünde nakledildiği gibi Sultan Yıldırım Han, Hz. Muhammed’i rüyasında görür.

Peygamber ona Rumeli’nin fethi için yaptığı duanın Allah tarafından kabul edildiğini

209 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 477. 210 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 636. 211 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlat Şeyh Safi Buyruğu, ss. 173-194. 212 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 419. 213 Salih Gülerer, a.g.e., s. 443. 214 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 54.

Page 66: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

55

müjdeler ve kendi neslinden olan Seyyid Ali Sultan ve kırk arkadaşının ona yardıma

geleceğini bildirir.215

Vilayetname-i Şahi’de yüz yirmi dört bin mürsel peygamberden bahsedilir.216

Peygamberlerden Hz. Âdem, Hz. Musa, Hz. İsa’dan bahsedilir.

Demir Baba Vilayetnamesi’nde Musa Kelamullah ve Âdem Safiyullah

peygamberlerden bahsedilir.217 Demir Baba kendisinin hangi milletten olduğunu soran

Moskof Kralı’na Halil İbrahim Peygamber’in milletinden olduğunu söyler.218 Moskof

Kralı, Demir Baba’nın ejderhayı öldürmesinden sonra hapiste tutuklu bulunan

Müslüman esirlerin tamamını serbest bırakır: “Meselâ diyarımızda ez-âncânib İslâm

diyarından ne kadar sünnetli var ise bu erin yüzü suyu hürmetine, İsa-yı Ruhullâh

aşkına azâd olsun deyu tellal eyledi.” 219 (“Şu anda ülkemizde ne kadar tutuklu

Müslüman varsa Hz. İsa aşkına serbest bırakın diye haber gönderdi.”)

Demir Baba, bir Beyin oğlunu kurtarmak için tılsımlı bir mağaraya girer. Burada

Süleyman Peygamber tarafından yazılan bir levha bulur: “Ben bu dünyada ulu bir

sultan idim. Allahu Teâlâ bana nebilik vermiş idi. Adıma Sultan Süleyman bin Dâvûd

Nebi derler idi.”220

Veli Baba Menâkıbnamesi’nin başında Hz. Âdem’den (as) başlayarak; Şit, Nuh,

Hûd, Lokman, Salih, İbrahim, Musa, Şu’ayb, Yahya, İsa peygamberler ile

peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) hayatından birkaç cümleyle bahsedilir.221

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Peygamber’e (sav) itaat edilmesi ile ilgili

aşağıdaki ayet yer alır: -De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o takdirde bana uyun ki

215 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, ss. 161-2. 216 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 163. 217 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 89. 218 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 95. 219 A.g.e., s. 97. 220 A.g.e., s. 100. 221 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 9-19.

Page 67: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

56

Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Ve Allah günahlarınızı örtendir,

sizleri bağışlayandır.”222 (Ali İmran, 3/31)

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Peygamberler ile ilgili beyitler de yer alır.

“Nizâm-ı âlemin terkibi Âdem/ Eğer Mûsa, eğer İsâ ibn-i Meryem…Yakıyn Sultânı

Âlemdir Muhammed/ Serâser cânı âlemdir Muhammed/ Yakıyn evlâd-ı Âdemdir

Muhammed/ Nem evlâdına hâtemdir Muhammed”223

Yukarıdaki alıntılarda da görüldüğü üzere Alevi Bektaşi Menâkıbnamelerinde

dört kutsal kitap’ta adı geçen peygamberlerin tamamına tereddütsüz iman

edilmektedir. Peygamberlerin görüldüğü rüyalar sadık rüya (doğru rüya) olarak kabul

edilmekte, Hz. Muhammed’den de iki cihan güneşi olarak bahsedilmektedir.

Menâkıbnâmelerde Peygamberler konusunda İslam dinine ve Kur’an’a uygun

yaklaşımlar söz konusudur.

5. KAZA VE KADERE İMAN

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde ve velâyetnamelerinde kaza ve kaderin

Hakk’tan geldiği inancı ile ilgili menkıbelere rastlanır.

Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’de, Cenabı Allah’ın sevdiği

kullarına; en şiddetlisi peygamberlere sonra velilere olmak üzere onları sınamak için

başlarına birtakım üzücü olaylar gönderdiği; Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit ediliş

tarihi olan 10 Muharrem tarihinde Baba İlyas’ın da başına böyle bir olayın geldiği

anlatılır: “Ceharşenbe Muharremün onu/Hükmm-i Allah resm-i gerduni.”224 Köre

Kadı’nın Baba İlyas’tan keramet göstermesini istemesi üzerine Baba İlyas’ın

222 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s.173. 223 Bedri Noyan, a.g.e., s.215. 224 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 312 altındaki fasıl ve 322/19a.

Page 68: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

57

dervişlerinden Obançe’nin Allah’a tevekkül etmesi ve Hz. Muhammed’e (sav) salâvat

getirip ateşe girdiği anlatılmaktadır.225

Baba İlyas, Selçuklu’ya karşı kendine yardıma gelerek olayın büyümesine neden

olacağını gördüğü İshak-ı Şami’ye, başına gelen olayın Hak’tan olduğunu bildirip

karışmamasını ve geri dönmesini ister. “Var işüne karılma/Hak’dan anla bu işi

tarılma” 226 (“Var işine karışma, takdir Hak’tan darılma.) Allah dilediğini yapar.

Doğrudur bu düşünce, bu tedbir.227 Aynud-din Dede’nin vefatı ile ilgili bölümde ise

şöyle denilir. “Ne ki Hakk’dan gelür ise hakdur/Bize çün ol Hâkim-i mutlakdur.”228

(Hakk’tan ne gelirse doğrusu odur./Çünkü mutlak hâkim Allah’tır.)

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde, Hoca Ahmet Yesevi’nin nefes

oğlu Kutbiddin Haydar’ın kâfirlere esir düşmesi hikâyesinde kaza ve kader inancından

bahsedilmektedir. “Haydar alınan tedbirlerin ona fayda etmediğini ve her şeyin

baştan sona takdir olduğunu anladı, o zaman Tanrı’nın emrini gözetip kazaya rıza

gösterdi. Razı oldu.”229

Saltıknâme’de Hakk’a tevekkül etmek ve kaza ve kadere razı olmaktan sıkça

bahsedilir. “Dünya kâfirleri bir yana olsa bana zararı yoktur. Olursa Hakk’tan olur.

Hiç korkmuyorum dedi.”230 “(Nil nehrine düşünce dev bir timsahın geldiğini gören)

Şerif Kaf’a gittiğine pişman oldu. Gönlüne bunu getirdi: -İş Hakk’ındır. Hakk’a

sığındım gidiyorum. Kötüyse varsın kötü olsun dedi. O timsah yakınlaştı. Tanrı’nın

hikmetini gör ki bir bulut yetişti. Gök gürlemesi ve şimşek çaktı, yıldırım düştü. O

225 a.g.e., 426-430/24b. 226 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 587/34a. 227 a.g.e. ,998 /58a. 228 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1699 /97b. 229 Hamiye Duran, Velâyetname, s.117. 230 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.85.

Page 69: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

58

timsahı vurup öldürdü. Şerif bu alameti görünce şükür secdesine kapandı.”231 “Sarı

Saltık vakıa âleminde gördü kim bir pir gelip eyitdi: Ya Server melâmet çekme kim bu

hallerde Hakk’ın hikmeti vardır. Berr-ü Bahirde senin ayağının basmadığı yir olmaya.

Hak Teâlâ seni seyyah kıldı.”232(Sarı Saltık, gerçek âlemde yaşlı bir kimsenin aniden

belirip kendisine doğru geldiğini gördü. Yaşlı adam:-Ya Server üzülüp, kaygılanma.

Bu olaylarda Hakk’ın hikmeti vardır. Karada ve denizde senin ayağının basmadığı yer

kalmaya. Hak Teâlâ seni gezgin kıldı.)

Saltıknâme’de Şam’dan Mısır’a gidecek olan Sarı Saltık’a Şam Meliki

yolculuğun tehlikeli olduğunu ve yalnız gitmemesi gerektiğini söyleyince şöyle cevap

verir: “-Yâ Melik ben Allâh’a sığındım, kendimi O’na teslim ettim. Allah rızâsında her

ne ise o olsun… Aliyyel Murtezâ da savaşa tek başına giderdi. Ben de onların

soyuyum. Hiç çekinmem. Hakk’a yönelir, dua ederim. Herşeyi O bilir.”233

Sarı Saltık, çölde yalnız kaldı. Hakk’a yalvardı: “-Ya Rabbi! Atam İmam

Hüseyin hazretlerini Kerbela’da çaresiz bıraktın. Onun üzerine yezid kavmini

gönderip aç ve susuz ölmesini takdir ettin. Eğer bu zaif ve fakir kuluna da burada

helak olmak takdir ettinse emir senindir, dedi. Kendisini Tanrı’nın rızasına teslim

etti.”234 “Zaman zaman Tanrı’ya şükrederdi. Kadere boyun eğip kendini Tanrı’ya

teslim etti. Gel ey kişi haline şükret. Sen rahatlık içinde türlü türlü yiyecekler, leziz

yemekler yiyorsun. Güzel ve temiz giyecekler giyiyorsun. Zevk ve sefa içinde

yaşıyorsun…”235

231 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 90. 232 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s.39. 233 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 150. 234 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 466. 235 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 45.

Page 70: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

59

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan rüyasında Hz. Peygamber’i

(sav) görür. Peygamber ona makamının Susuz göl civarında olduğunu ve tevekkül

edip orada kalması gerektiğini söyler.236

Gerek Abdal Musa ve gerekse müridi Kaygusuz Abdal’ın menâkıbnamelerinde

kaza ve kadere iman üzerinde durulur; kişinin elinden geleni yapması,

yapamadıklarına sabreylemesi ve Hakk’a tevekkül etmesi öğütlenir.237

Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nde kaza ve kadere iman şöyle anlatılır.

“Erenler kimsenin malına tama edüb rencide etmediler ve başlarına ne gelirse

Hakk’dan bildiler.”238

Vilâyetnâme-i Şahi’de ise ‘Kutbul-Aktab’ olanın cümle eşyanın hayır ve şerrine,

kaza ve kaderine âlim ve hâkim olması gerektiği bildirilir.239

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Moskova’ya ejderha ile savaşmaya giden Demir

Baba Kral’a şöyle söyler: “Her iş Allah’ın elindedir. Eğer Hakk’tan emir olduysa

keserim, eğer mar’a (ejderha) gıda nasib oldum ise işte varı yürürüm.”240

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Hüseyin’den rivayet edilen bir kıssadan

bahsedilir. Hz. Alî’ye bi’at edecek olan kavimden birisi sorar: “Ya Emir-el mü’minin

haber ver bize size tâbi olan kimselerin hilyeleri ve şekil şemailleri nasıl olmalıdır. Alî

buyurdu ki bize bi’at edip tâbi olanlar Allâh’ı bilenlerdir. Ve Allâh’ın emriyle âmil

olanlardır… Allâh’dan gelen kazâya râzı olurlar. Feryad, figan itmezler… Dünyadan

imtina ederler, terk-i dünya olurlar.”241

236 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 443. 237 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, ss. 2-5. 238 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli )ve Velâyetnamesi, s. 184. 239 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 126. 240 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 96. 241 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 230.

Page 71: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

60

Kader sözlükte “alın yazısı, yazgı” demektir. Terim olarak “yüce Allah’ın,

baştan sona kadar olacak herşeyin yer ve zamanını, özelliklerini sınırsız ilmiyle

önceden belirlemesi” demektir.

Kazâ, kulun cüzi iradesi ile tedbir almasına rağmen Allah’ın önceden buyurduğu

şeylerin ortaya çıkmasıdır.

Kader ve kazâya iman; hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak demektir.

Yalnız insanın cüzi iradesiyle iyiyi ya da kötüyü seçme kabiliyeti vardır. İyi amel

işleyen sevap işlemiş, ameli kötü olan da günah işlemiş olur. Yüce Allah mutlak

ilmiyle kulunun ne yönde hareket edeceğini önceden bildiği için her şey Allah’ın

önceden takdir ettiği şekilde gelişir. Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde kaza ve

kadere iman hususunda tam bir teslimiyet söz konusudur.

6. AHİRET GÜNÜNE İMAN

Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerin tamamında ‘ahiret gününe

iman’ hususu yer alır.

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde ahiret

gününde müminlerin cehennem ateşinden korunacağı ve bunu bilmeyenlerin

(cahillerin) ve inkâr edenlerin olduğundan bahsedilir. “Çünki mü’min gözgüsü

mü’mindir/Ne ki müminler oddan iymindir/Odı inkâr u cehl bil cana/Od dilersen ki

değmeye câna” 242 (Müminin aynası mümindir/müminler cehennem ateşinden

emindir./Cahil ve inkârcılar ateşi kabul eder sakınırlarsa ateş değmez onlara) Bir

başka beyitte ise ‘Naim Cenneti’nden bahsedilir. “Kim kodu önüme Kerim ü Rahim/

Yeryüzün kıldı çün Behişti Naim.” 243 Yine bir beyitinde cennet ve cehennemden

242 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,765-66 /44b. 243 Elvan Çelebi, a.g.e., 975 /56b.

Page 72: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

61

bahseder. “Dostlarun kadruna bi-illiyin/Düşmenün kahr-ıla illa siccin” 244 (Allah

dostlarına takdir eder cenneti, düşmanlarına kahreder verir cehennemi) Bir başka

beyitte ise İbrahim Peygamber’in vefatından ve Firdevs cennetinden bahsedilir. “Ol

Halil-i Celil kim gitti/Gör ki Firdevs mülkini tuttu.”245 (İbrahim peygamber Firdevs

cennetine gitti.)

Velâyetname’de ahiret telakkisine gelince çoğu kez yaygın İslami anlayışa

uygun yaklaşımlar mevcuttur. Velâyetname’de ahiret, mahşer ve sırat anlayışının var

olduğu görülür. Şöyle ki Hünkâr; Velâyetname'ye göre, Molla Sadettin ile birlikte iken

sofra serilir, yemeğe başlanır. Ancak yemeğin tuzsuz olduğu anlaşılır. Bunun üzerine

Hünkâr "filan yerde tuz madeni var, oraya gidin, kazın çıkarın, kıyamete dek insanlara

bizden armağan olsun"246 der. Söylenen yapılır ve tuz bulunur. Görüldüğü gibi bu

ifadede Hünkârın kıyamet inancına sahip olduğu açık biçimde anlaşılmaktadır. Aynı

şekilde. Velâyetnamede "mahşer" inancı da dile getirilmektedir. Kaydedildiğine göre

Tatar topluluğu Müslüman olduktan sonra Hünkâr’a muhib olmuş, ancak zamanla

tekrar bazı eski adetlerine dönerek yoldan çıkmışlardır. Bunun üzerine Hünkâr,

halifelerinden Huy Ata'yı onlara göndermiştir. Huy Ata kerametler göstererek

velayetini ispatladıktan sonra onlara "şeriata ve tarikata uymalarını ve bu şekilde

mahşer günü Muhammed Ali'nin bayrağı altında haşrolmalarını" öğütlemiştir. 247

Görüldüğü gibi bu şekilde de mahşer net olarak zikredilmektedir.

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde azgın sudan karşıya geçemeyen cemi

evliya ve dervişlere Hacım Sultan: -“Yeri gelince müridlerinize öğüt verir, şeyhim diye

övünürsünüz, kurbanlar kabul edersiniz. Daha şu kadar sudan geçemiyorsunuz. Yarın

244 A.g.e., 1039 /60b. 245 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1717/98b. 246 Hamiye Duran, Velâyetname, s.445 247 A.g.e., ss.509-513

Page 73: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

62

mahşerde müridlerinize nasıl derman olacaksınız?” der ve kendisi elif-i tacı çıkararak

sudan geçer. 248

Saltıkname’de Sarı Saltık’ın, ahirete gitmeden önce dostlarına, ailesine ve

müritlerine nasihatler edip helalleştiği anlatılır: “- Ağlamayın, sizler dünyada baki

kalmayacaksınız. Ahiret bakidir. İyi amel edin, dünyada tövbeyi çok edip namaz kılın,

oruç tutun ve iyi işler yapın dedi. Vasiyetini bitirdi, dünyadan ahiret sarayına göç

etti.”249 Sarı Saltık ile Nasreddin Hoca arasında geçen bir konuşmada da Ahiretten

bahsedilir: “ -Şimdi kişi dünyadan ahirete gidince, onunla birlikte ne giderse onun

mülkü olur. Kendinden ayrılmayan ne ola, dedi.” Düşündü: "Onun biri ilimdi; biri de

ameldi: Dünyadan kişiyle birlikte bunlar gider, ayrılmaz. Fakat o vücudun biri ne ki!

İkisi bunlardu: '' Diğer birini bulamadı. Merak etti. Birazdan Nasreddin Hoca kapıdan

içeri girip selam verdi: ''-Ya Server! Düşünüp de bulamadığın ‘kalbin ihlâsı’:

Meseldir, "Gönülden gönüle yol vardır. " Evliyaların arası böyledir. Birinin

gönlünden geçeni, diğerleri bilirler", dedi.” 250 Hz. Hızır ile Sarı Saltık’un bir

konuşmasında Hz. Hızır, Sarı Saltık’a şöyle söyler: “Yâ Server! Bu hal bunlara

mahsustur. Siz Muhammed ümmetindensiniz. Sen âhiret talebinde ol. Dünya fânidir,

cennet iste. Günü yaşayan olma.”251 Sarı Saltık, kendisine ‘ölüm’ü soran rahibe şöyle

cevap verir: “Ya Berahim! Şöyle bil ki bizim Peygamberimize Allahu Teâlâ haber

verdi ve Resulümüz de şöyle buyurdu: ‘Mevtü’l mü’mini ke- nevm ve mevtü’l münafıkı

ke-semum’ dedi.” 252 ( Müminin ölümü uyku gibidir. Münafıkın ölümü ise zehir

gibidir.)

248 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 452. 249 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 621. 250 A.g.e., s. 501. 251Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s.172. 252Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s .344.

Page 74: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

63

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde geyik donuna giren Şuca Veli aç ve susuz

kalan dervişlere yol gösterip köye ulaştırır. Dervişlerin başında bulunan Baba Hâki bu

durumu görüp kendilerine dünyada ve ahirette yol gösterecek böyle bir mürşide

kavuştukları için şükreder.253

Vilâyetnâme-i Şâhi’de Od’man Baba vefat etmeden önce abdallarını toplar,

onlara artık âhirete göçecegini, Allah’tan geldiklerini ve yine O’na döneceklerini

söyleyerek teslim-i rıza göstermenin Kur’an’ın emri olduğunu söyler ve ertesi sabah

âhirete rücû eder.254

Demir Baba Vilayetnamesi’nde Dursun Baba vefat etmeden önce abdallarından

helallık alır. “Ba’dehu taamdan sonra va’zlığımdan şeri’atten ahiret hakkı tuz ekmek

helallik diledi.”255

Ahiret telakkisine gelince Kuran-ı Kerim'de, İslami inanışta kıyamet meydana

gelecektir. Cennet ve cehennem vardır. Mahşer ve diriliş gerçektir. Velâyetname ve

menâkıbnamelerde çoğu kez yaygın İslami anlayışa uygun yaklaşımlar mevcuttur.

Sonuç olarak, Alevi ve Bektaşilikte inanç esaslarının İslam’daki İman esasları ile

aynı olduğu görülmektedir. İmanın altı esası Alevi-Bektaşi inançlarında aynen yer

almaktadır. Menâkıbname ve velâyetnamelerde iman esaslarının tamamının bahsi

geçmekte ve bu esasların tamamı tereddütsüz kabul edilmektedir. Yukarıda

bahsedilen menkıbelerde anlatıldığı gibi, Alevi-Bektaşi menâkıbname ve

velâyetnamelerinde iman esasları; tamamen İslâmi anlayışa ve Kur’an’ın hükümlerine

uygun olarak yer almaktadır.

253 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 11 254 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 261. 255 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, İstanbul, 1976, s. 79.

Page 75: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

64

İKİNCİ BÖLÜM

MENÂKIBNAMELERE GÖRE İBADET VE AHLAK ESASLARI

1. İBADET

1.1 Gusûl ve Abdest

İslami ibadetlerde önce, abdest ve namaz konusu üzerinde durmak gerekir.

Abdest her şeyden önce her türlü necasetten ve kirden arınmak, yani iç, dış bütün

pisliklerden temizlenmek ve namaza başlamak için İslam'ın buyurduğu önemli bir

ibadettir.

Velâyetnamede abdest konusu çok yerde geçmektedir. Lokman Perende’nin

abdest için bir ibrikle su almaya Hacı Bektaş’ı görevlendirmesi, Hacı Bektaş’ın abdest

almak için dışarıdan su taşınması yerine dua edip dergâhın bir köşesinde su

çıkarması, 256 Susam yaprağı üzerinde namaz kılmadan önce abdest alması 257

örneklerden bazılarıdır. Diğer taraftan da yine Velâyetname’de kaydedildiğine göre

Hünkâr her ne zaman abdest alsa Kadıncık Ana onun abdest suyunu zayi etmemiş, onu

içmiştir.258 Alevi kaynaklarda abdest alma ile ilgili menkıbelere çokça yer verilmiştir.

Saltıkname’de de abdest alma ile ilgili birçok kıssa vardır. Bunlardan birine

göre; Sarı Saltık ve yanındakiler Konstantiniye’ye gelmişler, Ayasofya önünde bir

havuz yapıp bir duvarla perdelemişler ve abdestlerini daima bu havuzdan

almışlardır.259

256 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 82. 257 Hamiye Duran, a.g.e., s. 93. 258 Hamiye Duran, a.g.e., s.285. 259 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 30.

Page 76: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

65

Sarı Saltık, gazilere de bu konuda nasihatler verirdi: “Namaz kılın. Kâfirlerle

Müslümanların farkı şunlardır derdi: İmame giymek, gusül-abdest almak, temizlik,

salâvat ve oruçtur.”260

Yine Saltıknâme’de Saltık’un abdest alıp namaz kılışı şöyle anlatılır: “Server

sonra o sudan abdest alıp iki rekât namaz kıldı. Elini duaya kaldırınca, ansızın

karşıdan bir toz koptu. Tozun içinden boz atlı Hızır çıkageldi. Server, Hızır’ı görünce

karşıladı. Kucaklaştılar.”261 “Server Saltık hazırlık yaptı, yola çıktı… Hava çok sıcak

idi. Bir sandal ağacının dibine inip kondu, biraz oturdu. Abdest alıp öğle namazını

kıldı.”262

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Abdest alma hususu çok yerde geçer:

Hacım Sultan uykudan uyanır, Hakka şükreder. Abdest alıp namaz kılar.

Peygamberlere ve onların soyuna ve evladına dua edip, Hakk’a tevekkül eder. 263

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Rumeli’nin fethine katılan

gazilerin abdest almak istedikleri anlatılır. “Nagah öğle namazı vakti irişüb gaziler

abdest alub namaz kılmak murad eylediler. Ol yirde su bulamadılar ki abdest

alalar.”264 (Öğle namazı vakti gelince gaziler abdest alıp namaz kılmak istedilerse de o

yerde su bulamadılar ki abdest alsınlar.)

Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’nın kimi zaman abdest alıp namaz kıldığı

anlatılırken aşağıda anlatılan kıssada da asıl abdestin gönlünü her türlü kötülükten

temizlemek ve şeytana uymamak olduğu vurgulanır. Velâyetnâme’de bahsedilen bu

kıssada Od’man Baba’yı ziyarete gelen âlimler, acep bu Od’man Baba abdest alıp

namaz kılar mı diye içlerinden geçirirler. Bu durum Od’man Baba’ya mâlum olur ve

260 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 527. 261 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 247. 262 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 249. 263 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 443. 264 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, s. 168.

Page 77: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

66

onlara şöyle seslenir: “Îy Hâce’ler ve Tâlib-i ilm’ler bilin ve âgâh olun ki, denüzler su

olalı elimi suya sokmadım ve âbdestsiz dahi yere basmadım.”265 Od’man Baba daha

sonra şöyle devam eder: “Pes abdest, tahâret evliyâ katında ol değil kim, zâhirin

yû’yup temiz ede ve bağtın-ı iğvâyı şeytan, mekr ü hile ve muhabbet-i dünya ile lezzet-i

nefsâni dop dolu ola…”266 (Abdest, evliya katında değil midir ki vücudunun dışını ve

içini şeytanın şerrinden, hilesinden, dünya hevesi ve nefsin isteklerinden temizleye…)

Koyun Baba Velâyetnâmesi’nde, lalasıyla Koyun Baba’yı görmeye gelen ve o

zaman Şehzâde olan Fatih Koyun Baba’yı görmeden önce Lala’sıyla beraber abdest

alır. Fatih, -“Evliya huzuruna çıkarız, gelin abdest alalım, içimiz dışımız bir olsun

der.” 267 Koyun Baba’yı sihirle suçlayan bir Kadı’nın Baba’yı getirmeleri için

gönderdiği on iki kişi, yarı yolda uykuya dalar bu kişiler rüyalarında ihtilam olurlar ve

uyanınca bir göle girip gusul abdesti alırlar.268

Demir Baba Vilayetnamesi’nde Tatar ilinde ejderhayı öldüren Demir Baba

abdest alıp iki rekât hacet namazı kılar.269

Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerinde abdest alma konusuna sıkça yer verilmiştir.

Abdestten bahsedilirken el, yüz ve ayak yıkamanın yanında gönlünü her türlü kötü

düşünceden, kin, kibir ve hasedden korumanın asıl abdest olduğu hususu üzerinde

durulur.

1.2 Namaz

Namaz kelimesi Kur’an‘da geçmez onun yerine “salât” kelimesi vardır. Salât’ın

namaz dışında başka anlamları da vardır. Salât kelimesinin, Kuran’da bereket, dua,

rahmet gibi anlamlara da vardır. Özel olarak salât, bildiğimiz namaz anlamına gelir.

265 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 248. 266 Şevki Koca, a.g.e., s. 248. 267 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s.76. 268 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s.71. 269 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 92.

Page 78: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

67

Salât kelimesini her zaman namaz veya dua olarak çevirmek doğru değildir.

Cümledeki yerine göre anlamı değişebilir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah ve melekleri,

Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de salât edin.)270 Burada salât, Allah’ın

merhamet, meleklerin bağışlanma dilemesi, müminlerin ise duası manasına gelir.

Menâkıbu’l-Kudsiyye’de Elvan Çelebi, -“Farz ve sünnet namazlarını kılsın,

orucu, haca gitmeyi, cihadı farz bilsin” diyerek İslamın şartlarını dile getirir.271 Elvan

Çelebi menâkıbnamede Dede Garkın’ı anlatırken onun namaz kılan tevhid ehli birisi

olduğuna işaret eder. “Ehl-i Tevhid ehl-i seccade/Bunları ihtiyar idipdü dede” 272

Muhlis Paşanın Ali Şir isimli halifesinden bahsedilirken de sabah namazını kılıp yola

çıktığı anlatılır. “İskilib’den namaz-ı subh kılup/Basdı bunda vü basdı anda

kadem.”273

Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde namazla ilgili oldukça fazla menkıbe

vardır; Hünkâr’ın Anadolu’ya gelmeden önce tam kırk yıl boyunca zamanını gece

gündüz oruç tutarak, ibadet yaparak, haramdan, günahdan sakınarak ve Salih amel

işleyerek geçirdiği söylenir. 274 Velâyetname'de namazla ilgili atıfların önemlileri

şunlardır: Lokman-ı Parende Kabede namaz kılarken Hacı Bektaş-ı Veli de keramet

gösterip, hocası ile birlikte Kâbe’de namaz kılar, namaz sonunda ise ortadan kaybolur.

Başka bir rivayette ise Hacı Bektaş-ı Veli'nin darı yığınının üzerinde namaz kıldığı

belirtilmiştir. 275 Ayrıca o, Bedahşan ilini aldıktan sonra halka namaz kılmayı

öğretmiştir.

270 Ahzab, 33/56. 271 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l- Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1078 /62b. 272 Elvan Çelebi, a.g.e., 170/10a. 273 Elvan Çelebi, a.g.e., 1884/107b. 274 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 94. 275 Hamiye Duran, a.g.e., s. 90.

Page 79: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

68

Yine Velâyetname’deki anlatıma göre Hünkâr, Suluca Karahöyük'e gelince

doğruca mescide gitmiş, başka bir gün Alacık köyüne gittiğinde akşam namazını

câmide kılmış, Kara Fakih adındaki İmam Hacı Bektaş’ın 'önüne geçip namaz

kıldırmaya çalışmış ancak aklına Kuran’dan hiçbir ayet gelmemiştir.276 Bu atıflardan

anlaşıldığı kadarıyla Hacı Bektaş-ı Veli namaz ibadetine önem vermiştir. Ancak bütün

bunlara rağmen Velâyetname’de onun çok açık bir şekilde günde beş vakit namaz

kıldığı, müridlerine ya da muhiplerine namaz kıldırdığı yolunda bir bilgi

bulunmamaktadır.

Saltıkname’de namaz ile ilgili kıssa çoktur. Bunlardan birinde gizli Müslüman

olan bir rahip ile Sarı Saltık öğle namazını birlikte kılarlar: “Pap,(Papaz) kâfir

elbiselerini üzerinden çıkardı, sonra Şerif de çıkardı. Başka elbiseler giydiler, başına

tülbent sarındılar. Kalktılar, üçü öğle namazını kıldılar. Şerif imamlık yaptı. Kur’an

okudular, tamam edip oturdular.”277 Kıssalardan birinde de şöyle anlatılır. “Baba

Kavağı derler, meşhurdur. Misafirler ve seyyahlar bilirler. Seyyid, bir süre orada

konakladı. Orada da bir rahip vardı. Şerifin geldiğini işittiler gelip Server'i ok

yağmuruna tuttular. Server; o anda namaz kılıyordu. Namazı bitirdi, onları gördü,

öfkelendi: "Ey kâfirler! Yılan, adamı su içerken sokmaz. Namaz kılarken ve uyurken de

dokunmaz. Sizler niçin böyle yolsuzluk yapıyorsunuz? Şimdi elimden nasıl

kurtulacaksınız? İnşallah kurursunuz ", dedi. Raviler rivayet ederler ki Şerif’in

üzerine varan kaç kâfir varsa hepsi, helak olup kurudu.278 Bir diğer hikâyede Sarı

Saltık ve yanındakiler Konstantiniye’ye gelirler. Ayasofya’ya giderek orayı putlardan

temizlerler. Ağaçtan bir mimber yapıp Cuma namazı kılarlar.279 “Şerif ona (Müslüman

276 Hamiye Duran, a.g.e., s.257. 277 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.8 6. 278 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., ss. 504-505. 279 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 30.

Page 80: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

69

olan rahibe) İbrâhim adını verdi. Ayrıca oradaki kaleye ve şehre Baba (Babaeski) diye

ad koydu. Orada bir kilise var idi onu mescide çevirdiler, Cuma namazını kıldılar.”280

Bir diğer menâkıbda ise; Sarı Saltık ve adamları Mısır’da dağda bir yerde

konaklarlar. Sarı Saltık abdestini alıp namazını kılarken kâfir askerleri saldırırlar.

Tanrı onları korur, yaralanmazlar.281 Bir başka menkıbede Sarı Saltık, dileğinin yerine

gelmesi için bir dağın üzerine çıkar ve orada düzce bir yerde hacet namazını kılar, dua

eder.

“Kâfirler atlarını alıp Şerif’in üzerine geldiler. Şerif hazretleri, o anda namaza

durmuştu. Ok yağdırmaya başladılar. Server namazını bitirene kadar huzursuz ettiler.

Sonunda namazı tamamladı.”282

Şerif Saltık, Mısır’da halka beş vakit namazı terk etmemelerini nasihat eder: “-

Beş vakit namazı terk etmeyin ki ahirette Tanrı’nın merhametinden mahrum

olmayasınız. Size vasiyetim budur.”283

Sarı Saltık, çölde aç susuz dolaşırken ne tarafa gideceğini bilemez ve karar

vermek için namaz kılar ve istihareye yatar. İstihareden sonra gönlünün aktığı yere

yönelir ve bir Arap kavmine rastlayıp kurtulur.284

Abdal Musa Velâyetnamesi’nde de “namaz” bahsi geçer. Abdal Musa Sultan

namaz vaktinde dışarı çıkar ve -gelsin nasib isteyen, diyerek üç defa bağırır.”285

Kaygusuz Abdal’da da namazdan bahsedilir. Kaygusuz Abdal ve dervişleri

Hacca gitmeden önce sabah namaz kılarlar. Yiyeceklerini alıp yola koyulurlar. 286

280 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.121. 281 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 174. 282 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 287. 283 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 398. 284 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 466. 285 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s.151. 286 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s.57.

Page 81: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

70

Hacdan dönüşte Abdal Musa, Kaygusuz ve dervişlerini karşılar gerekli tarikat ayinini

yaptıktan sonra birlikte şükür namazı eda ederler.”287

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacı Bektaş-ı Veli ile Hacım Sultanın,

Ahmet Yesevi dergâhında sabah namazını kılıp Hoca Ahmet Yesevi ve cümle

dervişlerin hayır duasını aldıktan sonra hacca doğru yola çıktıkları anlatılır.288

Yine Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan, kendisinden dua

isteyen dervişe sabah namazını kıldıktan sonra dua eder. Hacım Sultan kalkıp abdest

alır ve akşam namazını kıldıktan sonra dua edip zikirle meşgul olur. 289

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nin başında Yıldırım Bayezid’in

bir Cuma gecesi kırk rekât namaz kılıp Gelibolu’nun fethi için Allah’a yalvarması

anlatılır.290

Vilayetname-i Şahi’de Od’man Baba ve abdallarının şeriat’a tam olarak uyan

kimseler olmadığı, hakkında şikâyetler olduğu anlatılmakla birlikte şeriatı

uyguladıklarından da bahsedilmektedir. Od’man Baba Müslümanlığından şüpheye

düşenlerin şüphelerini gidermek için onlarla birlikte namaz kılar. “Gelin namaz

kılalım, eğer bizimle birlikte namaz kılarsa kaçgun değüldür ve ger kılmazsa

kaçgun’dur dediler. Dahi ol kişiler kalkıp namaza durdular, derhal ol Kân-ı Vilayet’e

bi-vasıta ol kişilerin hâl-i ittifakları mâlûm oldu ve ol kişiler ile kalkıp namaz kıldı.

Çün namaz’dan fariğ oldular.”291 “Ve ol kân-ı velâyet tekrar cevâba gelüp abdâllara

ayıtdı kim: Tîz gelün namâz kılun didi. Dahi ol dem ol kân-ı velâyet namaza turdı. Ve

ne kadar abdâllar var ise ol kân-ı velâyetün der-pâyınca saf saf türap Allâhü ekber

imâma uydık didükleri gibi yir şöyle heybetle ditredi kim ol hisârun niçe burç [u]

287 Abdurrahman Güzel, a.g.e., s. 66. 288 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427. 289 Salih Gülerer, a.g.e., s. 441. 290 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 161. 291 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 36.

Page 82: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

71

bedenleri zîr ü zeber olup harâba vardı. Ve niçe mahlükâtı taş toprak başup helak

eyledi. Ve bu tarafda ol kân-ı velâyet kıyâm [u] ruküc birle derhâl secdeye indi. Ve ol

kân-ı velâyetün secdesinün berekâtında ol dem yir sâkin olup karâr eyledi…” 292

(Od’man Baba namaza durdu ve abdalları namaza çağırdı. Od’man Baba’nın müridleri

saf saf dizildiler. Allahu Ekber imama uyduk deyince yer öyle bir heybetle sarsıldı ki

kalenin burçları sarsılıp yıkıldı ve haşerat taş toprak dökülmesinden yok oldu. Od’man

Baba, kıyam ve rükûdan sonra secdeye varınca yer sakinleşti, titremesi durdu.)

Yine Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’nın sabah vakti abdallarını toplayıp

namaza başladığı ve namaz esnasında gaib olduğu, bir saat sonra görünüp, kıyam,

rükû ve secdeyle namazı tamamladığı bildirilir. Kılınan namaz hakkında ise şöyle

denir. “Pes ol Kân-ı Vilâyet’in rûhu ol dem dîdâra müşah’de olmuş ıdı ve bu namazdır

ki her rik’ati yetmiş bin rik’ate geçer ve ol namaz değildir ki Allahu Ekber diye dahi

kendi maslahatına gide, öyledir ki Hâkk’el-yakiyn’dir.”293

Fâtih Sultan Mehmed Boğdan seferine çıkmadan önce kutbul-aktab olarak

gördüğü Od’man Baba’ya seferin neticesini sorar. Od’man Baba galip geleceklerini ve

feth edeceklerini müjdeleyince Sultan hamd edip iki rekât namazı kılar. “Derhal

Sultan Muhammed dahi ol dem iki rik’ât hâcât namazın kılıp, naz u niyaz eyledi.”294

Od’man Baba, Boğdan’a gazaya gidenlere destek için namaz kılar, Hz.

Muhammed’e salâvat getirir, dua eder, İslâm dinine kuvvet diler. “Ol Kân-ı Vilâyet

Karabuğdan tarafına namaz kıldı ve İslâm dinine kuvvet, Muhammed’in aziz canına

salâvat deyi duâ kıldı.”295

292 Şevki Koca, a.g.e., s. 107. 293 Şevki Koca, a.g.e., s. 114. 294 Şevki Koca, a.g.e., s. 231. 295 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 255.

Page 83: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

72

Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde de namazla ilgili ifadeler yer almaktadır.

Onlardan biri şöyle anlatılır: “Râviler rivayet ider. Şeb geçti, ruz geldi. Sabah ibadetin

yaptılar. Mağara seyrine geldiler.”296

Demir Baba’nın Cuma namazı kıldığından bahsedilir. “Erzade varalum Cum’ayı

kılalım ba’dehû gülçehre-i büdelâ’yı ziyaret eyle sultânım ve dahi efendimizi bile

getirelim didiler.”297

Virâni Baba ve dervişleri, Od’man Baba’nın kabrini ziyaret için Kirilova denilen

yerdeki tekkeye doğru yola çıkarlar. Sabah ve öğle namazının orada kılarlar. Öğleden

sonra Virâni Baba’nın ömrü tamam olur, orada vefat eder.298

Alevi-Bektaşi Menâkıbname ve Velâyetnamelerinde salât/namaz hususu hemen

her yerde geçer. Salâtın daimi olarak kılındığı ve önemli bir ibadet olduğu anlatılır.

1.3 Oruç

Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerinde İslami ibadetlerden biri olan oruç tutmadan

da bahsedilir.

Velâyetname’de Ramazan orucu, açıkça geçmemekle beraber Hacı Bektaş’ın

oruç tuttuğu, anlatılmaktadır. Örneğin Hünkâr’ın Kutbiddin Haydar’ı kurtarmak için

Bedehşan ülkesine giderken oruç tutması ve kurtarana kadar orucunu açmaması.299

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şüca’nın dervişlerine düşmanlık

besleyen bir kişi onları oruç tutmadığı için kadıya şikâyet eder. Kadı da şikâyet

üzerine gelip oruç tutmadıkları için dervişleri döğer.300

Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba ve abdallarını Ramazan ayında oruç

tutmadıkları için ulemâ’ya şikâyet ederler, “Nice hûb-bû lâtif şeriatunuz varımış, ma-

296 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 99. 297 Bedri Noyan, a.g.e., s. 114. 298 Bedri Noyan, a.g.e., s. 148. 299 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 125. 300 Yağmur Say, Sultan Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 130.

Page 84: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

73

halakallâh bazar içinde bir iki yüz ehli bid’at ve kerametlerinle ma’ruf Türkmen

Koca’sı oruç yiyip şer’iâtın ahkâm-ı erkânına hiç izzeti yoktur, dediler.”301(Ne hoş

görülü şeriatınız varmış, çarşı pazarda bidat ehli, yüz ikiyüz kişi ve keramet sahibi bir

yaşlı Türkmen oruç tutmayıp şeriatın adabına ve hükmüne uymazlar, saygı

göstermezler, dediler.)

Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın Muharrem ayında üç gün oruç tuttuğu anlatılır:

“Onun şehre ulaşması, Muharrem ayının ilk gününe rastlamıştı. Server orada aşure

dağıtırdı. Onbirinci gün ziyaretlerde bulundu. On ikinci gün karalar giydi, üç gün

Hüseyin için matem tuttu. Yaşadığı süre içinde hep böyle yapmıştı. Nerede olursa

olsun dua ederdi.” 302 Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın ve gizli Müslüman olan Rum

beylerinin Ramazan ayında oruç tuttuğundan bahsedilmektedir. “Ramazan ayında yedi

kâfir beyi Şerif ile olurdu. Gizli din tutarlardı. Ramazanı Seyyid ile tutarlardı.”303

Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerinde genel olarak oruç

tutulduğundan bahsedilmekle birlikte Saltıkname hariç diğerlerinde Ramazan

orucunun tutulmasıyla ilgili açıklık yoktur. Buna karşılık Ramazan orucunun

tutulmaması ile ilgili bir takım şikâyetler vardır. Örneğin Süca Veli ve Od’man Baba

Velâyetnamelerinde bu şikâyetler görülmektedir. Sarı Saltık Velâyetnamesi’nde ise

Sarı Saltık’ın Ramazan ayında ve Muharrem ayında oruç tuttuğu açıkça geçmektedir.

1.4 Zekât ve Mali İbadetler

Sözlükte artmak, iyi, temizlik, bereket ve düzgün olmak manasına gelen zekât,

ıstilahi olarak, malın kırkda birini Allah rızası için dinen zekât alabilecek durumdaki

belli kişilere vermek demektir. İslam’ın beş ana esasından biridir. Parayla ilgili bir

ibadet şeklidir.

301 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 35. 302 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 333. 303 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 608.

Page 85: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

74

Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye de yeni bir hesapla

zekâtın oranının değişmesinden ve zekâta tabi malın üzerinden yıl geçmesinden

bahsedilir.

Velâyetname’de zekât açıkça geçmemektedir. Keza İslam'da parayla ilgili

ibadetlerden sayılan ve sevabıyla ilgili birçok söylem bulunan zekât verme hususunda,

yoksullara ve evleneceklere yardım etme, insanları doyurma gibi hususlara sık sık atıf

yapılarak halk zekât verme hususunda özendirilir.

Saltıkname’de asıl ismi “Hızır” olan ve “Şerif” olarak da bahsi geçen Sarı

Saltık’ın cömert olduğu, yetimlere, yaşlılara ve dullara sadaka dağıttığı anlatılır. “Şerif

Saltık, cömert bir biçimde elini açıp yetimlere, pîrlere, kadınlara, dullara sadakalar

ihsan ederdi.”304 Yine Saltıknâme’de daha önce Müslüman olan Kırım halkının zekât

ve sadaka vermedikleri acımasız olmaları nedeniyle felakete uğradığı anlatılır:

“Râviler anlatırlar; (halkın) zekât ve sadaka vermedikleri meşhur olmuştu.

Güvenilmez ve acımasız hale gelmişlerdi. Aralarında çekişip dururlardı. Aralarında

birlik yoktu. Hakk’a asilik edip kötü konuşurlardı…305 Onların içinde bir ayakkabıcı

salih kişi varmış. Kazancının yarısını fukaraya sadaka verirdi. Ona düşünde bir bölük

derviş gelip: -Yâ Kemâl bu halka söyle dervişlere kurban, sadaka ve zekât versinler ki

bu veba gitsin… Tövbe edin, sadaka verin ki ‘Es sadakâtü tadrudü’l belâ tüzidü’l

umr’. Hadis: “Sadaka belayı def eder ve ömrü uzatır.” Biz gayb erenleriyiz deyip

kayboldular…” (Seyyid Sarı Saltık):- Sadaka verilmeli ve kurban kesilmeli. Bu sizin

canınıza feda ve bedel olur. Canınız veba okundan kurtulur, göze kalkan olur. Gidin

304 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 49. 305 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 123.

Page 86: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

75

üç gün oruç tutun. Gece namazını kılın. Böyle olursa bu yakında belâ görmezsiniz”

der.306

Saltıknâme’de; Kefe şehrine giden Sarı Saltık’a gayrimüslimlerin haraç

getirdiklerinden ve Saltık’un bu haraçları, fukaraya dağıttığından bahsedilir. “Şerif bir

yıl Kefe’de oturdu. Her taraftan Şerif’e haraç getirdilerdi. Şerif, o malları fukaraya

dağıtırdı. Onun birini bile kendine alıkomazdı. Dul hatunlara, yetimlere, miskinlere,

hastalara ve gazilere verirdi.”307 “Kendisi (Sarı Saltık), diğer gazilere bol miktarda

mal verdi. Ayrıca şehirde olan fukaraya, yetimlere, miskinlere, dullara ve hastalara

nasip dağıttı.”308

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde ‘zekât’ sadaka olarak isimlendirilir. Hacım

Sultan’ın hürmetine Allah’tan sıhhat bulup, iyileşenler, kurbanlarını, paralarını Hacım

Sultan’a verirler ve sadakalarını kabul etmesini isterler.309

Şah İbrahim Veli Ocağında bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda da zekât, hakkullah

olarak isimlendirilmiştir. -El-Babüs salis “âtü’z-zekate”(Üçüncü kapı zekât vermedir.)

yani paranızın kırkda birini yoksula verin. Çünkü Hakkullah’dır. Her sene vermeniz

lazımdır. Yarın mahşerde paranızın hesabını nasıl vereceksiniz?310

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Seyyid Ali Sultan, Yıldırım

Bayezid tarafından kendilerine verilen armağanları fukaraya sadaka olarak verir.

(Seyyid Ali Sultan) “Yıldırım Han hazretlerinden gelen tuhfeleri filcümle fukaraya

tasadduk idüb kendi hizmetiyle müstağil ve mukayyed oldu.”311 Yıldırım Bayezid’in

fetihlerde elde edilen ganimet ile ilgili bir rüya gördüğü anlatılır. “Yıldırım Han bir şeb

306 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 124. 307 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 331. 308 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 389. 309 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 445. 310 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 5. 311 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 167.

Page 87: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

76

âlem-i manada iki cihan fahri Muhammedü’l Mustafa aleyhüsselatü vesselamı gördü.

Eyder: Yâ Yıldırım Han, din-i mübin uğruna kâim olan gazilerin aldığı mal ve esirde

beytü’l mal-ı Müslimin hakkı vardır. Çıkarsunlar sen ânı zapt eyle” 312der. Beşte birini

ayırmasını söyler.

Vilâyetnâme-i Şahi’de Od’man Baba’yı ziyarete gelenlerin mal ve zekâtlarını

kendisine ve dergâha getirdikleri anlatılır. “Pes nazarına naz’a ve niyaz’a geldiler ve

besi ni’met-ü kurbanlar ve mal ü zekât’lar sebil edip, hallü haline revâne

oldular.”313(Duaya, niyaza geldiler ve kurbanlarını, mal ve zekâtlarını Allah yolunda

bağışlayıp yollarına devam ettiler.)

Od’man Baba’yı Fatih Sultan Mehmed’e şikâyete gelen ulema şöyle dediler:

“Sen ki Halife-i Rum olasın reva mıdır ki bir bidât küfr-gâhı payitahtına getiresin ve

mal ü zekât verip mecmû-ı âlemi fesada erdiresin…”314

“Pes öyle olsa mecmû âlimler ve zâhidler mât olduktan sonra ol Kân-ı

Vilayet’in da’vası ve hükm-ü vilayet-i âlem halkının üzerine gâlip ve musallat oldu.

Dahi nîmet ü kurbanlar ve keseler ile akçalar ve bi-nihâyet ve bi- hisâb oldu.”315

(Bütün âlimler ve zahidler vilayet davasında (Od’man Baba’ya karşı) yenildikten

sonra Od’man Baba’ya haddi hesabı olmayan her türlü nimetler ve kurbanlar, akçalar

verildi.)

Demir Baba Vilayetnamesi’nde ejderhayı öldüren Demir Baba’ya oranın halkı

nezir olarak türlü kurban, mal, akçe verirler. Demir Baba verilen nezirin bir miktarını

312 Rıza Yıldırım, a.g.e., ss. 165-166. 313 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 35. 314 Şevki Koca, a.g.e., s. 215. 315 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 219

Page 88: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

77

Medine’ye gönderir, bir miktarını yetime, yoksula, bir miktarını Dursun Baba

Tekkesi’ne ve geri kalanını da kendi abdallarına verir.316

Yukarıda anlatıldığı üzere Alevi-Bektaşi menâkıbname ve velâyetnameleri’nde

mâli ibadet olarak olarak zekât verme anlatılmakta; halkın mallarından,

hayvanlarından, paralarından zekât, sadaka, kurban v.b. verdiği, elde edilen

ganimetlerden ise beşte birinin yine Allah yolunda harcanmak üzere fakirlere,

yoksullara, ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığından bahsedilmektedir.

1.5 Hac

İslamın beş esasından biri olan hac, Hem bedenle ve hemde parayla ilgili bir

ibadettir. Durumu müsait olan kişiye ömründe bir defa hacca gitmek farzdır. Hacca

gitmeye sağlığı elvermeyen kişi vekil gönderebilir.

Velâyetname ve menâkıbnâmelerde İslami ibadetlerden biri olan hac bahsi

geçmektedir. Gerek Hacı Bektaş-ı Veli gerekse Koyun Baba’da dikkati çeken husus

ikisinin de Anadolu’ya görevli gelmeden önce hacca gitmeleri ve hac dönüşü

Anadolu’ya yeni görev yerlerine gelmeleridir.

Velâyetname’de Lokman-ı Perende'nin Hacca gittiği, Hünkâr’ın da keramet

gösterip hacda hocasının yanında tavaf yaptığı hac törenlerini yerine getirip Arafat'da

vakfaya durduğu nakledilmektedir.317 Bu nedenle Hacı ünvanını hocasından almıştır.

Hacı Bektaş Anadoluya gelmeden önce hac görevini yerine getirmek için Arabistan’a

gider. Hac görevini yerine getirir. Daha sonra Necef, Kudüs gibi şehirleri ziyaret edip

erbain çıkarır ve Rum diyarına yola çıkar. Ayrıca o, olağanüstülükler sergileyerek sık

sık Kâbe de görülmüş ve namazlarını orada eda etmiştir.

316 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 92. 317 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 86.

Page 89: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

78

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde de Hacı Bektaş’ın Hacım Sultan’la birlikte

Kâbe’yi tavaf ettiklerinden, kırk gün Arafat Dağı’nda çile çekip ibadet ettiklerinden ve

sonra Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret ettiklerinden, daha sonra Kudüs’e

vardıklarından söz edilir.318

Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın Hac ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara gittiği

ve Hac farizasını yerine getirdiği anlatılır. “Şerif imsak şartı üzere eyledi. Sa’yini,

tavaf umre vakfesini edip tamam etti. İhramını orada çıkardı. Hacca gittiler.”319 Bir

yıl sonra “(Şerif’in) Mübarek gönlüne Hac sevdası düştü Kabetullah’a gitmek istedi…

Mekketullah tarafına sefer etti. Gidip o yılda Hac görevini tamamladıktan sonra

Cidde’ye geldi.”320

Kaygusuz Abdal’da Kaygusuz’un hacca gitmek için Abdal Musa’dan izin

istemesi ve hac farizasını yerine getirip dönüşü anlatılır.321

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde rüyasında Hz. Peygamber’in hacca gitmesini

söylediği Koyun Baba, vakit kaybetmeden hac farizasını yerine getirmek için yola

koyulur. Önce Kerbela’da Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret eder. Daha sonra Mekke’ye

varıp hac görevini yerine getirir. Medine’ye gelip Hz. Muhammed’in kabrini ziyaret

eder ve burada türbesine yüz sürüp, dua eder.322

Menâkıbnamelerde hac görevinin bir ibadet olduğu ve imkânı olan Müslüman

tarafından yerine getirilmesi gerektiği anlatılır. Menâkıbnamelerde bahsi geçen

velilerin tamamın hac farızasını yerine getirdiklerinden bahsedilir.

318 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427. 319 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 59. 320 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 221-22. 321 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 54-66. 322 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 66.

Page 90: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

79

1.6. Kurban

Allah’a ibâdet etmek ve mânevi anlamda Allah’a yaklaşmak (kurbiyet) için,

kesilen hayvana kurban denir.

Velâyetname’de Kurbandan özellikle adak kurbanından çokça bahsedilmektedir.

Hacı Bektaş’ın dervişi olan varlıklı birisinin koç kurbanlarını erenlerin aşkına kurban

etmesi anlatılır.323 Müslüman olup Anadolu’ya yerleşen Tatarlar ne zaman yaylaya

çıkmaya niyetlenseler Hz. Hünkâr’a kurban getirirlerdi.324 Sultan Alâeddin ve Beyleri

kurban, çerak ve adaklarını Hz. Hünkâr’a gönderirlerdi.325

Saltıknâme’de: “Kâfirler onu (Saltık’ın mucizesini) görünce Seyyid’in ayağına

düştüler. Pek çoğu Müslüman oldu. Geride kalanlar da haraca razı oldular, Şerif’e

muhabbet duydular: -Doğrudur! Bu kişi velidir, dediler. Kâfirler kurbanlarını bu

tekkeye getirdiler.”326

“Bosna Meliki’nin oğlu Hirasik; Oğluyla birlikte geldi, kurban ve sadakalar

getirdi. Şerif’in elini öptü baba dediler.”327

Bir gemide mahsur kalıp Tanrı’nın inayetiyle denizden kurtulup karaya varan

Saltık ve yanındakiler kurbanlar keserler, sadaka verirler ve ihsanlarda bulunurlar.328

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde kurban kesmekten bahsedilir. Hacım

Sultan hastalıktan ölen Yörüklerin ruhu için kara boğasını kurban etmeye karar verir.

Bu durumu anlayan boğa Hacım Sultan’a yüz sürüp hal diliyle teslim olduğunu,

kurban olmayı kabul ettiğini söyler ve boğayı kurban ederler.329

323 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 346. 324 Hamiye Duran, a.g.e., s. 506. 325 Hamiye Duran, a.g.e. s. 545. 326 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 285. 327 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 321. 328 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 468. 329 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 446.

Page 91: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

80

Hacım Sultan’ın velayet ve kerametleri duyulunca Menteşe’de halk toplanıp

mallarını ve kurban için hayvanlarını dergâha getirirler. Sultan Hacım kurbanlarını

getirenlere dua eder.”330

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde çevrede yaşayan halk tarafından evliyaya,

dergâha kurban getirilip kesildiği anlatılır.331

Vilayetname-i Şahi’de nezir, adak kurbanlarından bahsedilir. “Ol şehir halkı

dahi ol Kân-ı Vilâyet besî ni’met-ü kurban birle nâzlar, niyâzlar ettiler.”332(O şehir

halkı Od’man Baba’ya kurbanlar, nimetler sunup dualarını aldılar.)

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde köylülere musallat olan ejderhayı öldüren

Koyun Baba’ya karye halkı kurbanlar kesip çerağ akçesi verirler.333

Müridi Necaşi ile Hacca giden Koyun Baba farz olduğu üzere Bayram günü

Mina’da kurban keser.334

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde çobanlar, kurbanları getirip Demir Baba’ya hibe

ederler. “Demir Baba Sultan ol kurbanları Kızıldeli Tekkenişini olan ebdallere

bağışladı.”335 Kurban adağı olanlar Demir Baba’nın tekkesine teslim ederler. Demir

Baba sofra kurdurur ve adak sahiplerine dua eder.336

Alevi-Bektaşi velâyetname ve menâkıbnamelerinde yukarıda anlatıldığı üzere

çoğunlukla tekkelere ve burada yaşayan velilere kurbanlar kesildiğinden söz

330 Salih Gülerer, a.g.e., s. 450. 331 Yağmur Say, Sultan Şücaeddin Veli Velâyetnamesi, s. 148. 332 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 76. 333 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 81. 334 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 83. 335 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 113. 336 Bedri Noyan, a.g.e., s. 130.

Page 92: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

81

edilmektedir. Koyun Baba Velâyetnamesi’nde ise Kurban Bayramı’nda hac’da bulunan

Koyun Baba’nın Mina’da kurban kestiği anlatılmaktadır.337

1.7. Dua, Gülbank, Niyaz, Zikir, Salâvat

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fi Menâsıbi’l-Ünsiyye adlı eserinde bir

ibadet şekli olan dua, zikir ve salâvat çokça geçer. Bir beyitinde de Hakk’a münacât

eder. “İy Hüdavend-i alemi’l-esrar/ Mâlikü’l-mülk Vahidü’l-Kahhar…”338(Ey esrar

âleminin ve mülklerin sahibi, yegâne yok edici Rabb’im…) Bir başka gazelde ise

Muhlis Paşa’nın Allah’a şükrettiğinden bahseder:“Kankı mahfilde olsa zikr

kılur/Kankı meclisde konsa şükr kılur idi.” (Hangi toplantıda olsa Hakk’ı zikreder,

hangi meclise gitse şükrederdi.) 339 “Vir gönülden Muhammed’e salâvat/Kim sana

ma’lum ola bu leme’at”340 Elvan Çelebi, atası Âşık Paşa’yı anlatırken onun duasının

kabul olduğundan bahseder. “Âşık’un hod duasını Allah/Kanda makbul kıldı evvel

Şah” 341 “Âşıkun sadıkun duası geçer/Ne dilerse olur senası geçer.”342

Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname'sinde de aşağıda görüleceği gibi dua, gülbang,

niyaz gibi ibadetlerin bahsi geçmektedir. “…âlimler ve hafızlar Kur’an; dervişler ve

fukaralar gülbeng duası okusunlar.”343 “Her kim sıdk ile Hakk’a dua ederse, hiçbir

şeye muhtaç olmayan Allah onun duasını kabul eder.”344 “Kutbiddin Haydar’ın (sağ

salim) geldiğini görünce hepsi onun sevabına salâvat getirdiler.”345

Hacı Bektaş, İslami ibadet olduğu kadar İslami sembol vasfı da taşıyan besmele,

hamd ile salâvat ve selamlaşmayı unutmamış, önemle üzerinde durmuştur. Hünkâr

337 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 84. 338 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1574/91a. 339 Elvan Çelebi, a.g.e., 803/46b. 340 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 838 /48b. 341 Elvan Çelebi, a.g.e., 1480/86a. 342 Elvan Çelebi, a.g.e., 1482/86a. 343 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 74. 344 A.g.e. s. 121. 345 A.g.e. s. 133.

Page 93: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

82

"besmele" çekerek işine başlamış, sergilediği olağanüstülükleri kendi marifeti olarak

değil "Tanrı'nın izni, kudreti ve inayeti" ile gerçekleştirmiştir.

“El kaldırıp Rabb’ine dua etti. Dedi ‘Ey Rabb’im, gerçek olan sensin.

Muhammed Mustafa’nın nurları için. Şah Aliyyel Murtazâ Kerrar için.’” 346

“O veli, dünyanın yakıcılığını sona erdirdi. Ali’nin nesli yüzünü Hakk’a

döndürdü. Hünkâr Kıbleye karşı dönerek çok niyaz etti. Hakk’a yakın olmak için

halini arz etti. O kadar çok yalvarıp yakardı ki Tanrı O’nun isteğini kabul etti. Sağlam

bir imanla şahadet getirdi Allah’ı birleyerek salâvat getirdi.347

Saltıknâme’de Sarı Saltık, dileklerinin yerine gelmesi ve kötülüklerden

korunmak için sıkça dua eder, salâvat getirir. Kendisinin ateşten yanmamasına hayret

eden bir rahip ile aralarında şöyle bir konuşma geçer: “-Ateşten kurtuldun. Denizde

boğulmadın Biliyorum ki sihir bilmezsin. Bu haller nedir ki senden belirir, bana söyle,

dedi. Şerif: -Sihir bilmesem dualar bilirim. Her dua bin sihri bâtıl eder, dedi. Pap: -

Neden öyle söylüyorsun, diye sordu. Şerif: -Sihire kimler hizmet ederler, onlar

şeytandır. Dua ile bizzat melekler ilgilenir, galip gelmez mi, dedi.”348

Saltıknâme’de Mısır’da Nil nehrinin kaynağına giden Sarı Saltık doğal

afetlerden korkar, dönmeye niyetlenir. Tekrar gayret edip Hakk’a yalvarır ve dua eder,

Resul’e salâvat getirip yürür.349

Bir cenk esnasında çok kalabalık düşman askerine karşı zor durumda kalan Sarı

Saltık Hakk’a yalvarır: “Server cenk ederken yüzünü Hazret’e (Allah’a) tuttu: -İlâhi bu

yavuz taifeyi sen kerem ve lütfundan defeyle, deyince gökyüzünde ateşler ve şimşekler

346 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 134. 347 Hamiye Duran, a.g.e., s. 625. 348 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 85. 349 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 167.

Page 94: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

83

belirdi… Bir saatte Şeddad’ın ordusunu kırdılar.”350 Bir seferinde de Saltık ansızın

çıkıp gelen ve kendini melek olarak tanıtan yüzü peçeli süvarinin şeytan olup kendisini

aldatmasından şüphelenir ve hemen istiaze duasını okur. Değişiklik olmaması üzerine

belki cindir diye “La havle ve la kuvvete illa billa aliyyül azim” duasını okur. Tekrar

durup belki cazudur diye ‘Enam’ ve ‘Berat’ surelerini okur.351

Saltıknâme’de Sarı Saltık, bir odaya girip kırk gün, gece gündüz dua eder ve kırk

gün sonunda Hz. Hızır gelir. “Kırkıncı günde duvar yarıldı. Hazret-i Hızır çıkageldi: -

Ya Şerif! Yerinden kalk. Üzülme. Bu duayı oku. İsa Peygamber okurdu, bu duayla

ölüyü diriltirdi, dedi.352 Saltık: “-Her kişi bunu yazıp getirsin, dedi. ‘La havle vela

kuvvet illa billa aliyyil azim.’ Herkes bu ayeti sürekli tekrar etsin dedi.”353 Sarı Saltık

zalim birisine karşı dua isteyen birine dua eder, duası kabul olunca şöyle der: “-

Mazlumun haceti, zalim üstünde makbuldür ve duası kabul olur.” 354 Yine

Saltıknâme’de şöyle söylenir: “-Bilim adamları (Âlimler) dua ve himmet ile

savaşırlar. Mazlumlar zalimlerle savaş yaparlar. Ah ederek, gözyaşı ile ve gönülle dua

ederler, yalvarırlar.”355

Abdal Musa Velâyetnamesi ile Kaygusuz Abdal’da dua, gülbeng, zikir sıkça

geçer. Abdal Musa’nın hacca gidecek Kaygusuz’u dua ve gülbenglerle uğurlaması,

Kaygusuz’un Mısır padişahına dua edip padişahın gözlerinin açılması, Allah’ı canı

gönülden zikretmesi v.b.356

350 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 199. 351 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 249. 352 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 302. 353 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 378. 354 Necati Demir, M. Dursun Erdem a.g.e., s. 504. 355 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 522. 356 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 56, 62, 63.

Page 95: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

84

Tüm menakıb ve velâyetnamelerde olduğu gibi Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve

Velâyetnamesi’nde de Cenab-ı Allah’a hamd ve Hz. Peygamber’e, soyuna ve ashabına

salâvatla başlar.357 “Rüstem Gazi dahi tekkesine gelüb karar kıldı. Leyl ü nehhar zikr u

ibadet oldu (gece gündüz zikr ve ibadetle meşgul oldu).”358

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde yemek yendikten sonra gülbeng duası

yapıldığı anlatılır. Her hikâyenin sonunda da Hz. Muhammed’e (sav) salâvat verilir.359

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde salâvat, gülbeng, dua çokça zikredilir: Akyazılı

Baba’ya, “Hâzıra dua, gâibe gülbeng Allah’ın buyruğu ve Muhammed Mustafa

kavliye dua edelim mi şeyh didiler.”360

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed’e (sav), Hz. Alî, Hz. Fâtıma, Hz.

Hasan ve Hz. Hüseyin’e, “-Efendimiz Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’e

büyük rahmet denizinin damlaları kadar selâm ve salât olsun” denilerek salât ve

selâm verilir:361

Diğer İslami kaynaklarda olduğu gibi Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de

dua, zikir, salâvat ve gülbeng ibadet olarak sıkça yer alır.

1.8 Erbain Çıkarmak

Bir dervişin dar bir yerde kırk gün süreyle yalnız kalıp ibadetle meşgul olması

anlamında tasavvuf terimidir.362 Bir dervişin kırk günlük halvet eğitimine erbain ya da

halk tabiriyle çile denir. Halvet, kişinin kendi başına ıssız bir yerde ibadet ve dua

etmesi olduğu gibi, tarikatta bir şeyhin yönlendirmesi ile müridinin karanlık ve küçük

357 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 161. 358 Rıza Yıldırım, a.g.e., s. 183. 359 Yağmur Say, a.g.e., s. 144. 360 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 56. 361 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 128. 362 Süleyman Uludağ, “Erbain”, DİA, c.11, s. 271.

Page 96: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

85

bir odada ibadetle, zikirle uğraşması da denilebilir. Bu durum genellikle kırk gün sürer

ve "erbain çıkarmak" olarak adlandırılır.

Velâyetname’de Hünkâr’ın Anadolu’ya gelmeden önce hacca gitmesi ve Mekke,

Medine gibi kutsal yerlerde erbain çıkarması anlatılır. “Hacı Bektaş-ı Veli, Haydar’ı

Şeyh’e gönderdikten sonra kendisi mağarada kaldı. İbadet etti. Yüzünü secdeye koydu.

Gece gündüz tam kırk gün yemek yemeden oruç ve namazla çile çıkardı.”363 Yine

Hünkâr’ın Suluca Karahöyük’e ilk geldiği zaman önce mescidde daha sonra üçtaşın

olduğu yerde erbain çıkarması bir diğer örnektir.364

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde de Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacım Sultan’ın

erbain çıkardığı anlatılır.365

Saltıknâme’de Saltık’ın kırk gün kırk gece ibadet ettiği anlatılır. “…Yakında bir

kilise daha vardı. Orada Cuma kılınırdı. Onun bir odası vardı. Şerif oraya girdi, kırk

gün kırk gece ibadet etti. Halktan ırak oldu.”366

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’nın nefsine sukunet hâsıl olur ve

kırk gün bir mağara’da riyazet çeker, gündüz oruç, gece de Allah’a niyazla meşgul

olur.367

Mutasavvuflar ve tarikatların tamamında yaygın olan erbain çıkarma, Alevi-

Bektaşi menâkıbnamelerinde de önemli bir ibadet biçimi olarak yer almıştır.

1.9 Salih Amel

Elvan Çelebi’nin, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde müminin

yapacağı amelleri Hakk’ın ve Resul’ün emirlerini ömür boyunca uygulamak olarak

363 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 134. 364 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 221. 365 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 427,432. 366 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 301. 367 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 67.

Page 97: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

86

tarif eder. “Ne ki Hak emri vü Resul emri/Külli bunlara sarf ola ömrü.”368 (Hakk’ın ve

Resul’un emirlerine harcayasın tüm ömrü.)

Hünkâr’ın Velâyetname’sinde şöyle öğüt verilir: “Mutluluk ecel gelmeden

Hakk’a salih amelle ibadet etmektir.”369

Makâlat Şeyh Safi Buyruğu’nda altmış adet makalat okudum diye böbürlenen bir

şeyhzadeye, Şeyh şöyle nasihat eder: “Makalatı okumak sehldür, makalatı amele

getirmek gerek.”370 Şeyh Safi, çok kitap okuyup ilimle meşgul olanlara öğüt verir:

”Şol kimseler daima ilim okumağa meşgul olur ve hiç amel getirmezler.”371

Saltıkname’de, Sarı Saltık, Osman Gazi’ye nasihat eder. Onun soyuna Allah

tarafından devlet kurma görevinin verildiğini belirtir, adaletli olmasını, fakirlere

yardım etmesini, doğruluktan ayrılmamasını, ahlaklı olmasını, iyilik yapmasını,

yoksullara bağışta bulunmasını ve halka zulmetmemesini öğütler.372

Saltıkname’ye göre Sarı Saltık kâfirlerle yaptığı savaşta ölümcül yara alır ve

ölmeden önce evlatlarına öğüt verir. Salih amel işlemelerini, tövbeyi çok yapıp, namaz

kılıp, oruç tutmalarını buyurur.373

Saltıknâme’de Hz. Hünkâr’ın yedi kere hacca gittiği, fakat bir susuza su

vermesinin hepsinden daha önemli olduğu anlatılır.374

Kur'an-ı Kerim'de, salih amelin imandan sonra geldiği ve bahsedildiği pek çok

âyet mevcuttur. Aslında bunun nedeni insanları iyilik yapmaya yöneltmedir. Asr suresi

de salih amel işleyenlere müjde verir. (Asr, 103/1-3), Bakara suresinde de salih

368 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1078/62b. 369 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 645. 370 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 336. 371Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 345. 372 Necati DEMİR, Saltıkname, s. 619-620. 373 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 54. 374 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 294.

Page 98: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

87

amelden bahsedilir. “İman eden ve salih amel işleyenleri mü’minleri müjdele ki, onlar

cennete gireceklerdir.” (Bakara, 2/25)

Görüldüğü gibi Kuran’da önem verilen ve sıkça zikredilen ‘salih amel’ hususu

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de çokça yer almaktadır.

2. AHLAK ESASLARI

2.1 Eline diline beline sahip olma

Alevilikte talip, eline, diline, beline sahip kimsedir. 375 Alevi ahlakının özeti

eline, diline, beline sahip olmadır. Eline bağlı olmak kendisinin olmayanı almamaktır.

Diline sahip olmak her türlü yalandan ve kötü sözden uzak durmaktır. Beline bağlı

olmak ise zina yapmamaktır. Bu Aleviler için değişmez bir kuraldır. Bu kurallara tâbi

olmayanlar toplumdan dışlanırlar. Suçun çeşidine göre cezalandırılırlar.

Velâyetname’de şöyle söylenir: “Ey iyilik sahipleri kıskançlık kötü bir şeydir.

Eyvahlar olsun ki kimseye de fayda etmez.376

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Germiyan İlinde evliya dostu olan bir

grup, Hacım Sultan’ı ziyarete gelirler. Hacım Sultan’ın hayır duasını alırlar, kurban

getirirler. Hacım Sultan bunlara eline diline beline sahip olmayla ilgili öğütler verir,

dedikodudan, kötü sözden uzak durmalarını söyler. Hümeze suresi 1nci ayeti okur.377.

( Mala tamah eden ve onu durmadan sayan, gıybet ve dedikodu yapan, yüz göz

işaretiyle insanları alaya alanların vay hâline!).

Yine Hacım Sultan dervişlerine öğüt verirken, “El ve dil ile kimseye fenalık

yapmayın” der.378

375 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, s. 68 376 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 125 377 Hümeze, 104/1. 378 Salih Gülerer, Hacim Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 451.

Page 99: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

88

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda, gözünü yasaktan koruyanın batın gözünün

açılacağı, kulağını gıybete, yalana kapatanın gönül kulağının işiteceği anlatılır.379

Nasihat almak için Nasreddin Hoca’nın dergâhına giden Saltık, Hoca’yı

bulamaz. Hoca’nın karısı, kabul ederse kendisinin nasihat edebileceğini söyler. Saltık

kabul edip dinler: “-Nasihat budur; dünyada fasık, facir ve fasid ile ilgilenme. Yabancı

kişiye, kendini ve malını güvenme… Dilinden tövbeyi bırakma. Kendini ne sanırsan

her mümini de öyle san. Allah’tan kork ve Resul’den utan. Ahiret için burada güzel

şeyler yap…”380

Saltıknâme’de fitne ve fesata düşen bir toplumun Hz. Peygamber’in (sav)

yolundan saptığı anlatılır. “- Ya Server! Ben Umman diyarında bir Arap şeyhi idim.

Atadan, dededen beri şeyhlik ederiz. Bu şimdiki melikimiz zamanında herkes fitne ve

fesata meyletti. Hz. Resul’ün yolunun terk ettiler. Zina ve fesada düştüler. Toplumun

düzeni bozuldu.”381 Saltıknâme’de Sarı Saltık şöyle söyler: “Yalan, iftira ve zulüm

edenler, din yoksuludurlar. Cehennemde yanacaklardır.”382

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi sonunda şöyle denir: “Bu babda

erenler ol makam-ı mübareke nice erişdiler? Evvela yalan söylemediler. Zina ve livata

itmediler. Nefsin hazzını virmediler. Döşekte yatmayub yastıklaru taş, döşekleri tûrab

idi. Ve kimseye iftira ve gıybet etmediler. Ve başlarına ne gelirse Hakk’dan

bildiler.”383

Vilâyetname-i Şâhi’de Od’man Baba abdallarına nasihat verir, kanaat sahibi

olmalarını ister ve dilenmelerini yasaklar: “-Sakın yürüdüğünüz yerde yüzsüzlenmen ve

379 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 370. 380 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 386. 381 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 433. 382 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 526. 383 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velâyetnamesi, s. 184.

Page 100: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

89

karnunuz acıkacak bir haneye girmen… döğerim sizi…” “El-kanâ atü kenzün lâ

yefnâ”( Kanaat bitmeyen hazinedir.) ”Nahnü Kassemna” 384 ("Biz onların dünya

hayatında geçimliliğini aralarında böldük” ayetinden alıntı olan "nahnü kasemna" sözü.) “Pes

öyle olsa Fahr-i fakr üç mertebedir; birisi dileyip almak ve biri istenmeyip rızâ ile

geleni almak ve üçüncü ne dileyip almak ne rızâyıla geldüğün almaktır. Pes bu üç

mertebenin efdâli üçüncüsüdür.”385

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Uluborlu ahalisinden bir kadın erkek kölesi ile

birlikte yolda giderken kölenin kendisine saldırması ve kadının Hakk Teâlâ’ya sığınıp

o civarda evliyâ olarak bilinen Veli Baba’yı çağırması üzerine ol vakitte yanında bir

süvarinin belirdiği anlatılır. Ve süvari köleye: “-Eline ve diline ve beline sabr itmeyen

hâinin hâli işbu haldir ki düşkündür ve yolundan şaşkındır.” diyerek kadını kurtarır ve

köleye cezasını verir.386

Alevilikte eline, diline, beline sahip olmak, güçlü ahlak sisteminin özüdür.

İnsanları yalan söylemekten, hırsızlık yapmaktan, hayâsızlıktan, başkasına zarar

vermekten, gıybetten, dedikodudan koruyan bir ahlak felsefesidir.

2.2 İyilik yapmak, İncitmemek

Velâyetname’de “Er olan kişi kötülük edene ihsanda (bağışta) bulunur. İyiliğe

iyiliği hayvan da eder.”387 Hünkâr, bir hayvan yavrusuna eziyet edenlere karşı çıkan

birisine Sende dervişlik mayası var. Derviş gibi konuştun. Derviş hiçbir varlığı üzmez

der.388

384 Zuhruf, 43/32. 385 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 265. 386 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, ss. 277-78. 387 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 145. 388 Hamiye Duran, a.g.e., s. 413.

Page 101: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

90

Velâyetname’de hayır işlemekten söz edilir.“İnsanların en hayırlısı, hesap günü

gelmeden hayır işlemeye niyet edendir. İşte o gerçek insandır. Bu cihanın

yaratılmışlarının en yücesi insan, aklıyla bu âlemi ele geçirir.”389

Saltıknâme’de Saltık’ın müridi Dâvut’u daha önce kurtarıp iyileştirdiği bir

domuzun, bir boğa yılanından kurtardığı anlatılır. “Dâvut gelip ata bindi: -‘Sen iyilik

yap. Eğer domuza bile iyilik edersen karşına gelir’, dedi.390

Sarı Saltık, önce yakalayıp sonra da azad ettiği bir canavarın, yapılan iyiliği bilip

kendisine iyilikle karşılık vermesine hayran olur ve şöyle söyler: “ - İyilik elbette

kendini bildirir. Sen iyilik et, suya at, geri akar, sıkıntılı anında önüne gelir, demişler.

Dünyada iyilik, ekmek ve tuzdur. Ekmek ve tuz hakkını gözeten merttir. Hakkını

gözetmeyen ise namerttir, haramzadedir.”391

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’ya kötü niyetle gelen kişiler

pişman olurlar ve af dilerler. -Baba erenler iyilik sizden, kötülük bizden derler.392 Baba

şöyle cevap verir: -Yaptığın iyilikte sana, yaptığın kötülükte sana. İyilik yap ki iyilik

bulasın der.”393

Kur’an’da bildirildiği gibi “şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever”394 ayetinden

hareketle elinden gelen iyiliği yapmak, esirgememek hususu tüm Müslümanlarda

olduğu gibi Alevilikte de başlıca ilke olarak görülmektedir.

2.3 Nefis Terbiyesi/Gönlünden kini nefreti atmak, Ölmeden Önce Ölmek

Nefis insanın içindeki deki kötü isteklerdir, çirkin, bayağı arzulara duyulan

meyildir. Tasavvufta nefis terbiyesi çok önemlidir. 389 Hamiye Duran, a.g.e. s. 633. 390 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 126. 391 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 357. 392 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 72. 393 Muzaffer Doğanbaş, a.g.e., s. 72. 394 Maide, 5/13, 5/93.

Page 102: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

91

Velâyetname’de Hacı Bektaş, Sarı İsmail’e nasihat eder. “kendini temizleyip

güzelleştir. Nefsinin istekleriyle sürekli savaş, mücadele et. Kalbi temiz olmayan âdem

değildir. Kamil olanlar, Allah için sır değildir.395

“Nefsini öldür ki cevherin ortaya çıksın. Sende beşeriyetten her hangi bir şey

kalmasın.” “Mümin olanların ölmeden ölmesi gerekir. Ölmeden önce ölenler sonsuz

hayat bulur.”396

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda “Çokça zikir edenler, zikirde nefsin boynunu

vururlar. Nefsin kardeşi sana düşman kesilir.”397

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nun Nişati çevirisinde şöyle denilmektedir: “Ta

sıfatı nefsden arıtmayasın gövdeni, yatmayasın toprağın içinde rahmete garkolup.”398

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Hz. Ali’nin Peygamber’den(sav) ilettiği nefisle

ilgili hadis-i şerîf bildirilir. “Hz. Peygamber (sav) buyurur ki ‘Men arefe nefsehu,

fekad arefe Rabbehu’ (Kendini bilen, Rabbini bilir.)”399

Veli Baba Menâkıbnamesi’nde de İnsânların bir kısmının dünya malına tamah

edip Hakk’ı unuttuğu anlatılır. Ar’af sûresi 178. âyetin yorumu anlatılır: “Şol kimseler

ki dünyaya gelüp dünya malına muhabbet idüp bizi unuttular. Mala mağrur olup

taptılar. Nefislerini muhasebe idemeyüp hayvan gibi heman yimeğe, içmeğe ve şehvete

mâil olup bizim sırrımızdan ve hikmetlerimizden mahrûm kaldılar. Yani nefislerini

bilemediler. Onlar hayvandan bile eşnâ’dır. Zirâ hayvanda hased ve kibir ve kin ve

garez ve buğuz yoktur.”400

395 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 633. 396 Hamiye Duran, a.g.e., s. 634. 397 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlat Şeyh Safi Buyruğu, s. 340. 398 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 355. 399 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e., s. 394. 400 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 205.

Page 103: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

92

Saltıknâme’de, bu dünyada haksızlık yapanların, zalimlerin, mazlum ile

helalleşmesi gerektiği, günahlarını kabul edip tövbe etmeleri gerektiği anlatılır.

“Helalleşmezse, kul hakkı olur, tövbe ile gitmez.”401

Vilayetname-i Şahi’de ise şöyle anlatılır. “Hiç dınmayan rûh’lar evliyâ ve enbiyâ

rûh’udur kim, evliyâ, enbiyâ oldular ve Hakk’a ‘Men aref’e nefsehu fekad aref’e

Râbbehu’ hükmüyle yakın oldular.”402 “Gel iy âşık özünü tayyib eyle/Eğer sana gerek

didâr-ı nîmet”403

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Veli Baba oğlu Küçük Şeyh’e ölmeden önce

kendini hesaba çekmeyi anlatır. “-Ve sahrâ-yı Arasat’ta hazır ider. Her âdemin

muhasebesine bakarlar. Eğer dünyâda ‘Mûtü kable ente mûtü’ (ölmeden önce ölmek)

sırrına mazhar olup dünyâda hesabını gördü ise izzet ve sâ’adet-i sermedîdedir. Ve

illâ cem-i âdemi cehenneme uğradırlar.”404

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba’dan Hak kelamı işiten kötü

niyetli kişilerin gönüllerinden kini kibiri terk edip Evliya’ya muhabbet ve sevgiyle

bağlandıkları ve kalpleriyle tasdik ettikleri anlatılır.405

“Nefis her daim kötülüğü emreder”406 , “Onu(nefsini) günahlarından tertemiz

yapan muhakkak kurtulup umduğuna ermiştir”407 ayeti kerimelerinde bildirildiği gibi

iyi bir insan olmak için nefis terbiyesinin şart olduğu menâkıbnamelerde

anlatılmaktadır.

401 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 522. 402 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 72. 403 Şevki Koca, a.g.e., s. 162. 404 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 258. 405 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s. 72. 406 Yusuf, 12/53. 407 Şems. 91/9-10.

Page 104: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

93

2.4 Tevazu (Alçak gönüllülük)/Kibirlenmemek

Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı İsmail’e vasiyetini söylerken şöyle der: “Mümin,

yüzünü toprakla bir edendir(Tevazu sahibi olandır.)408“Her kim ölmeden evvel tevazu

(kibirlenmeden) içinde yaşarsa, öldüğü zaman da kendisini yıkar, temizler.”409

Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın, Hakk’ın yardımı ile sahip olduğu güçten dolayı

kendiyle gururlandığı, sonra da “Tanrı mağrurları sevmez.” diyerek korktuğu ve tövbe

ettiği, düştüğü zor durumdan Tanrı’nın inayetiyle kurtulduğu anlatılır.410

Hz. Hızır Saltıknâme’de aciz kalan Sarı Saltık’a şöyle seslenir: “- Ya Seyyid!

Niçin gaflet içinde bulunursun? Hatırına gurur ve kötü şeyler getirirsin. İnsan zayıf

bir yaratıktır. Onda ne kadar kuvvet ve kudret olacak. Hiçbir zaman alçak gönüllülüğü

ve aczi aklından çıkarma.”411

Saltıknâme’de Sarı Saltık, zalimlik eden Umman Kralına kibri bırakmasını ve

tövbe etmesini ister: “-Ya Mucib! Şimdi kibri ve kendini beğenmişliği terk eyle. Bu

zamana kadar yaptığın suçlara, günahlara tövbe et, suçlarını bağışlayayım. İslam

dininden dönme, dedi.”412

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Moskova Kralı, Demir Baba’nın ejderhayı

öldürmesinden çok mutlu olur, onun şerefine Müslüman esirleri serbest bıraktırır ve

şöyle der: “Bir pehlivan geldi gönül alçaklığı eyledi, derdimize derman oldu. Biz de bu

gayreti idelim.”413

408 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 622. 409 Hamiye Duran,a.g.e., s. 634. 410 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.112. 411 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 468. 412 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 476. 413 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 98.

Page 105: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

94

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Hüseyin’den rivayet edildiğine göre Hz.

Ali’ye bi’at edecek olan kabileden birisi sorar: “Ya Emir-el mü’minin haber ver bize

size tâbi olan kimselerin hilyeleri ve şekil şemailleri nasıl olmalıdır. Ali buyurdu ki

bize bi’at edip tâbi olanlar Allâh’ı bilenlerdir. Ve Allâh’ın emriyle âmil olanlardır.

Ancak ehl-i fazilet bunlardır. Doğru söyleyenlerdir… Tevâzu ile yürürler

mütekebbirâne yürümezler. Zâhir tâ’atlerinde Allâh’a edeble ve bâtın ibâdetlerinde

kezalik edeble iderler. Allâh’ın kendilerine haram kıldığı şeylerden gözlerini yumar,

giderler. Rabbilerini bilmeğe kulak olurlar. Allâh’dan gelen kazâya râzı olurlar.

Feryad, figan itmezler… Dünyadan imtina ederler, terk-i dünya olurlar.”414

“Allah’ın kulları, dünyada ağır başlı ve alçak gönüllü kimselerdir” 415

“Dünyada kurumlanarak gezme. Çünkü sen yeri asla delemezsin, dağlar kadar

yüksekliğe asla ulaşamazsın.” 416 Ayetlerinde bildirildiği gibi Allah’ın kullarından

isteği alçak gönüllü, tevazu sahibi olmalarıdır. Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde de

bu hususa dikkat çekilmektedir.

2.5 Doğru olmak/Yalan söylememek

Saltıknâme’de; Sarı Saltık, gittiği her yerde Müslümanlara nasihatlerde

bulunurdu: “Yalan söylemeyin, adil olun, halkı hoş tutun, haramdan sakının, kul

hakkından uzak olun. Kimseden ah alıp beddua ettirmeyin.”417

2.6 Yetmişiki Millete Bir Nazarla Bakmak

Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba vefat etmeden önce öğütler verir: “Din

açılmak için, dil kitap okumak için. Asıl kitab insanların hayatıdır. İyi ve yüce şeyler

414 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 230. 415 Furkan, 25/63. 416 İsra, 17/37. 417 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıkname, s. 596.

Page 106: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

95

söyleşin. Tanrı Kitabı (İnsanı kastediyor) okuyun. Tanrının inayeti yetmişiki buçuk

milleti birbirinden ayırmayanlar üstüne olsun.”418

2.7 Haram Yememek/Günah işlememek

Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde Âşık

Paşa’yı anlattığı bölümde Âşık Paşanın hiç günah işlemediğinden bahseder. “Hiç Âşık

bu küfri vü dini/Mezhep itmedi sini vü şini”419 (Küfrü ve günahı ayrı tutu, din-mezhep

etmedi.)

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin Velâyetname’sinde, çok günahı olan birinin

Hünkâr’ın huzuruna gelip yardım dilemesi üzerine Hünkâr kendisine bostan yetiştirip

halka sevabına dağıtmasını ve kurumuş bir odun parçasını bostana dikmesini ister.

Bostan yetiştirip halka dağıtan kişi tam ümidini keseceği sırada kuru odun parçasının

yeşerdiği ve günahlarının affolduğu görülür.420 Bu menkıbe’de verilen mesaj; Allah’ın

rahmetinden ümit kesilmez. Cenabı Allah, tövbeleri kabul edendir. Günahları

bağışlayandır.

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda; tövbe eden kimsenin bir daha o hususta suç

işlememesi için kötü davranışlarını düzeltmesi gerekir denilmektedir.421

Saltıknâme’de zinaya zemin hazırlayanların da zina edenler kadar günahkâr

olduğu ve İbni Mesud’dan nakille Hz. Peygamber (sav) ve Hz. Ali (ra) ile ilgili bir

kıssa anlatılır. Kıssada Hz. Peygamber ve Hz Ali bir yere giderken hurma toplayan bir

adam görürler. Peygamber, Ali’den adamı öldürmesini ister. Hz. Ali adamı öldürüp

sonra hikmetini sorar: “Hazret-i Resul buyurdu: ‘- Bu kişi kendisinin gidi olduğunu

biliyor. Evinden komşusuna bir zina kapısı açmıştır. Oradan zina hâsıl olur, ona rıza

418 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 268. 419 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1362/79a. 420 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 373-377. 421 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 352.

Page 107: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

96

vermiştir. Her kim küfre rızâ vermişse kâfirdir. Zinaya rıza veren gidi olur. Onu

katletmek gerek.”422

Haram yememek, günah işlememek, Cenabı Allah’ın bize emrettiği hususların

başında gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de, bu konuyla ilgili ayetler mevcuttur. 423

Menâkıbnamelerde de bu hususlara önem veren menkıbeler anlatılmıştır.

2.8 Ceza

Şeyh Sâfi Buyruğu’nda ceza konusu da yer alır. Şeyh Sadreddin, bir kişinin

herhangi bir mesele için şeyhini ve rehberini bırakıp kadıya gitmesine adımı başına on

iki günah yazıldığını, ceza olarak posta da bir miktar para vermesi gerektiğinden

bahseder. Sonra o talibe doksân dokuz tarîk vurulması gerektiğini söyler.424

“Şeyh Sâfî, -“Bir talip bir talibe kötü söz söylese, o talip hiç cevap vermese,

mürşidin huzuruna çıksalar, kötü söz söyleyeni üç saat ayakta bekletip sonra bir çift

kurban alınsın ve on iki kuruş mürşide verilsin ve doksan dokuz tarîk vurulup, îmânını

tazelesin” der.425

Cenabı Allah Kuran’da “Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders,

korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık,” 426 buyurmuştur, burada cezanın

cezalandırılana bir ders, diğerlerine de bir öğüt olduğu üzerinde durulmaktadır. Alevi-

Bektaşi menâkıbnamelerinde bu husus önemsenmekte ve cezaların gerekliliğinden

bahsedilmektedir.

422 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 398. 423 Maide, 5/62. 424 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 5. 425 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10. 426 Bakara, 2/66.

Page 108: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

97

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MENÂKIBNAMELERE GÖRE TARİKAT ÂDÂB VE ERKÂNI

Menâkıbnamelere göre tarikat âdâb ve erkânı; tarikat yönetimi ve tarikata kabul,

tasavvufi anlayışlar, şii nitelikli unsurlar, âdâb ve erkân ve farklı inanç sistemlerinin

izdüşümleri ana başlıkları altında incelenmiştir.

1. TARİKAT YÖNETİMİ VE TARİKATA KABUL

1.1. Mürşid- Pir- Rehber

Pîr, İhtiyar, yaşlı kimselere pîr denir. Istilahi olarak tasavvuf liderine de pîr adı

verilir. 427 Tarikat kuran kişidir. Tarikatın başındaki kişidir. Pîr, irşad edendir.

Muhiplerinin hakikate ulaşmalarına yardım eder. Pir Hakk’ın sevgisine mazhar

olmalıdır. Her tarikatin bir pîri vardır. Bektaşîlerde pîr Hacı Bektaş-ı Veli’dir.

Mürşid ise, insanları doğru yola götüren kimsedir. müridlerini irşad eder.

Gerçek yol gösteren Hz. Muhammed(sav)’dir. Diğerleri, O’nun yolundan

gidenlerdir.428

Rehber ise, kılavuz, yol gösterici demektir.429 Alevilikte rehber, talibi yola

götürecek ve ona nasihatte bulunacak, sonra ikrar verdirerek erenler katarına katacak

ve ölünceye kadar ona rehberlik edecek kimsedir.430

Elvan Çelebi’nin, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde mürşid, pir

ve rehberden bahsedilir. Baba İlyas’ın oğlu Halis Paşa’dan bahsedilen bölümde şöyle

anlatılır. “Hâlis ü hâş u pâk-dîn oldu/Mürsid ü rehber ü yakin oldu.” 431 Şeriate

gereken önemi vermeyen mürşidin tarikatte mürşidlik yapamayacağı anlatılır:

427 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 579. 428 Ethem Cebecioğlu, s. 527. 429 Ethem Cebecioğlu, s. 590. 430 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Ankara, 1998, s. 33. 431 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye 744 /43a.

Page 109: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

98

“İktidaya yaramaz ol mürşid/Kim dökmeye Şer’iatde dökmeye per ü bal.”432 Mürşid

hem şeriatı ve hem de tarikatı bilip uygulamalıdır: “Hem şer’iatde âim ü âmil/Hem

tarikatde ârif ü âfi”433

Velâyetname’de Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu erenlerinin

başına pîr eyledi. Kendisine şöyle buyurdu: “Ey Bektaş şimdi tamamen nasibini aldın.

Müjde olsun kutbu’l-aktablık mertebesi senindir. (Kutub, velilerin başı sayılan büyük

velidir. İslâm tasavvufunda dört kutub olduğuna inanılır. Bunların başı olan en büyük

kutba “kutbul-aktab” denilir. Tasavvufta en büyük veli denilebilir.) Kırk yıl hükmün

vardır. Şimdiye değin bizimdi… Anadolu’ya yönelesin. Anadolu’da aşk ehli dervişler

ve gerçek erler çoktur. Meşrepleri sağlamdır ve silsileleri Muhammed Ali’ye çıkar.

Ama yol bilmezler…”434

Hünkâr’ın müritlerinden Güvenç Abdal Hünkâr’a “Acaba, şeyh nedir, mürit

nedir, muhip nedir, aşk nedir?” diye sorar. Bunun üzerine Hünkâr bir sarrafın adadığı

adağı almak üzere Güvenç Abdal’ı görevlendirir ve dönüşünde Güvenç Abdal’ın

yaşadığı olaylar üzerinden soruların cevaplarını verir.435

Şeyh Safi Menâkıbı’nda mürşit, talip, pir ve rehberden bahsedilir. Şeyh Sâfî, bir

hatır gönül uğruna doğru yoldan sapan talibin temiz olamayacağını, yediği lokmanın

haram, yaptığı ibadetin günah olacağını, yine hatır için yolu doğru uygulamayan

mürşidin ise posta layık olmadığını, rehberin de rehberlik yapamayacağını bildirir.436

Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menakıbı’nda ise mürşitten

bahsedilirken şöyle denir: Mürebbilik o kimsenin hakkıdır ki taliplere yol göstermede,

erkân ve adapta sağlam, yetmiş iki millete ve cümle eşyaya aynı göz ile bakar, başında

432 Elvan Çelebi, a.g.e., 1964/111b. 433 Elvan Çelebi, a.g.e., 2016/114b. 434 Hamiye Duran, Velâyetnâme, s.165. 435Hamiye Duran, a.g.e., ss. 310-322. 436 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 11.

Page 110: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

99

ariflerin tacı, elbisesi, soyu Murteza Ali evladına çıkar, Muhammed’in şeriatını iyi

bilir. Bir mürşidin edebi, eli, dili, gözü, soyu temiz olmazsa o kişi rehber olup

müridlere yol gösteremez ve erkân traşı edip Peygamber’in seccadesinde (yerinde)

oturamaz.437

Abdal Musa Velâyetname’sinde ve Kaygusuz Abdal’da tarikat yapısında bulunan

mürşid, mürid ve rehber terimleri sıkça geçer.

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde kıyamet gününde her insanın şeyhinden

sorulacağı, her mürşit ve şeyhin meşrebi ‘Evladı Resul’e çıkmazsa dünyada da

ahiretde de günahkâr olacağı belirtilir.438

Od’man Baba, Vilâyetnâme-i Şahi’de mürşidi ve müridi şöyle tarif eder. “Zirâ

âlemde mürşid ol kişidir kim; mecmu şeyde kendi vücudunu görmüş ola ve kendünden

âlemde hiç kişi olmaya cemî şey’i tasrrufu geçe pes mürşid bu sıfatlu kişidir ve mürid

dahi şol kişidir ki mecmû berzâhı kat’etmiş ola ve hiçbir makam olmaya ki, ol

görmemiş ola.”439 ”Pes bu fâni âleme gelmekten murâdı olidi kim kalmışlara dest-res

olup Hakk’a yetüre ve susuzları kandıra ve Tâlib-i Târika mürşîd-i irşâd olup yol

göstere.”440 (Mürşid o kişidir ki her şeyde kendini görsün, ama kendinde hiçbir şeyi

görmesin. Herşeye etki edebilsin. Mürid odur ki hayatta pek çok engelle karşılaşmış,

makama, mevkiye itibar etmemiş kimsedir.) (Bu dünyaya gelmekteki murad yolunu

şaşırmışlara ve yolda kalanlara yardımcı olup onları Hakk’a ulaştırmak, bilmeyenlere

öğretmek ve tarikat taliplerine yol göstermektir.)

437 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10. 438 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 421. 439 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, ss. 51-52. 440 Şevki Koca, a.g.e., s. 97.

Page 111: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

100

Od’man Baba abdallarına vaaz ederken, bu zamanda vilâyet sahibi iki kişi

olduklarını; birinin kendisi Hüsam Şâh, diğerinin ise kendisinin koçu (rehberi) Şefkulli

Bey (Şücaeddin Veli) olduğunu beyan eder.441

İslam tasavvufunda var olan mürşid, pîr, rehber yapılanması, Alevi-Bektaşi

inanç sisteminde de mevcuttur. Bir kısım farklılıklar dışında tüm mezhep ve

tarikatlarda benzer yapılanmalar görülür.

1.2. Tarikata Girme/İkrar Verme

Alevi-Bektaşilikte ikrar; yola, tarikata girerken verilen sözdür.442 İkrar veren/

tarikata giren kişin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümüyle vazgeçer

(teslim-i rıza anlayışıyla) ve yeni bir hayata başladığına inanır.

Velâyetname’de “Bedehşan beyleri (Müslümanlığı kabul eden), kefenlerini

boynuna takıp Hünkâr’ın huzuruna geldiler. Suçlarının bağışlanmasını dileyip tövbe

ettiler. Canı gönülden iman ehli oldular.”443 Hünkâr muhibbi olmak isteyenleri tıraş

ettirip başlık giydiriyordu.444

Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda tarikata girişi

şöyle anlatılır: “-Şimdi azizim açıkça beyan edelim ki talibin ikrarını (tarikata

girerken verdiği söz) seyyid alır. Seyyide ikrar vermeyen de, seyyid olmadığı halde

ikrar alanda dinden kovulmuş, reddedilmiştir. Yol odur ki tarikata girecek kimsenin

boynuna rehber ip bağlaya, eşiği öpüp içeri gireler ve selamün aleykum ya şeriat ehli

ve Mustafa ve Murteza’nın soyu. Bu kardeşiniz sizin yolunuza, hizmetinize girmek

ister, ne dersiniz erenler diye soralar.”445

441 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 241. 442 Ethem Cebecioğlu, s. 389. 443 Hamiye Duran, Velâyetname, s.157. 444 A.g.e., s. 409. 445 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, ss. 12-13.

Page 112: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

101

Saltıknâme’de; Aydın Beyinin oğlu olan Umur Bey’in Sinop’a gelip, Sarı

Saltık’ı ziyaret ettiği, elini öpüp ona mürid olduğu ve Sarı Saltık’ın kendisine kuşak

kuşatıp, dua ettiği anlatılır.446

Kaygusuz Abdal’da de tarikata kabulün gereği olarak Abdal Musa müridi

Kaygusuz’u tıraş ettirir, taç ve hırka giydirir.447

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde Seyyid Ali Sultan’a rüyasında

Hz. Peygamber (sav) tarafından zamanın kutbu Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin

dergâhına gidip hizmet etmelerini ve Hünkâr’ın himmet kılıcını kuşatmasını söyler.

Bunun üzerine Seyyid Ali Sultan’la kırk dervişi Hünkâr’ın hizmetine girip himmet

alırlar.448

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed (sav)’in mesciddeki tüm kapıları

kapatıp Hz. Ali’nin kapısını açık tuttuğu bu tarikata gireceklerin yalnızca bu kapıdan

içeri girip Hz. Peygamber’e ve Hakk’a ulaşacakları anlatılmaktadır. “Her kim

Muhammed’i(sav) arar ise kapusu Alî’dir. Yani tarikata girsin dimektür. Zirâ oniki

tarikin pîri Alî’dir.” “Bu sebepten Resulullâh efendimiz: (Mescidde) Her kapuyu

kapayın, Alî’nin kapusu kapanmasın buyurdu.”449

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Peygamber’e (sav) Hakk’a ulaşmanın

yolunun Ali’nin kapısından içeri girmek, yani Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmilin

gönlüne girmek olduğu söylenilmektedir.450 Bunun için kişinin tarikata girmesi ve

öncelikle biat etmesi gerekir. Biat esnasında Fetih Sûresi 10. Âyet okunmaktadır.451

Bu ayet, Hz. Peygamber’e yapılan ve ‘Rıdvan Biatı’ da denilen biat hakkında

446 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 336. 447 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, ss. 2-5. 448 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 106, 162. 449 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 200. 450 Bedri Noyan, a.g.e., s. 200. 451 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 201.

Page 113: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

102

indirilmiş olup günümüz Türkçesiyle şöyledir: Sana baş eğenler gerçekte Allah’a baş

eğmişlerdir. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim sözünden dönerse kendi

zararınadır. Kim sözünü tutarsa Allah ona büyük bir ecir verecektir.

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde; Hz. Peygamber’e ve Hakk’a ulaşmak için

Alevi-Bektaşi tarikatına girmek, Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmile ikrar vermek ve biat

etmek gerektiği belirtilmektedir.

1.3. On İki Bektaşi Postu

Sultân Bayezid tarafından Hacı Bektaş Dergâhı’na atanan Balım Sultan, Bektaşi

Tarikatı’nın kurallarını yeniden belirler. “Bektaşî Erkannamesi”’ni düzenler. “On iki

post” kavramı da onun zamanında tarikata dâhil edilir. O zamana kadar sadece kırsal

kesimde taraftar bulan Bektaşilik, Balım Sultan’dan sonra kentlerde de yayılmaya

başlar.452

Bektaşi geleneğinde on iki post –aşağıda belirttiğimiz gibi- şekillerine ve icra

ettikleri görevlerin çeşitlerine göre isimlendirilmektedir

Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektaş-ı Veli)

Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan postu

Ekmekçi Postu: Balım Sultan postu

Nakib Postu: Kaygusuz Abdal Sultan postu

Atacı Postu: Kanber Ali postu

Meydancı Postu: Sarı İsmail postu

Türbedar postu: Kara Donlu Can Baba postu

Kilerci Postu: Hacım Sultan postu

Kahveci Postu: Şah Şazeli postu

452 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1976, s. 62

Page 114: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

103

Kurbancı Postu: İbrahim postu

Ayakçı Postu: Abdal Musa postu

Mihmanevi Postu: Hızır peygamber postu453

Demir Baba Vilâyetnamesi’nde Demir Baba Sultan’ın Dursun Baba’ya yedi yıl

hizmet ettiği ve on iki posttan nakiplik ve Balım Sultan Postu da denilen ekmekçi

postunda görev yaptığı anlatılır.454

Bir mürşidin ya da pîrin makamına post denilmektedir. 455 Alevi-Bektaşilikte

dergâhta görülen her hizmetin bir postu ve piri vardır. Yukarıda sayılan on iki

hizmetin postu ve piri mevcuttur.

2. TASAVVUFİ ANLAYIŞLAR

2.1. Dört Kapı Kırk Makam

Bektaşilerde tarikat üyelerinin Allah’a ulaşmak için takip edeceği yol; Dört Kapı

Kırk Makam olarak sistemize edilmiştir. Dört Kapı Kırk Makam Makâlât kitabında

Hacı Bektaş-ı Veli tarafından yolun ilkeleri olarak belirlenmiştir. Hacı Bektaş-ı

Veli’ye göre kul, Allah’a kırk makamda ulaşır. Dört Kapı denilince: Şerîat, Tarîkât,

Mârifet ve Hakîkât makamları anlatılmakta ve bunlar da onar maddeden meydana

gelmektedir.456

Hacı Bektaş-ı Velî, Makâlât’ında Dört Kapı Kırk Makam’ı şu şekilde gösterir:

Şerîatin birinci makamı, iman etmektir. İkinci makam, ilim öğrenmektir. Üçüncü

makam; namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, gücü yetene hacca gitmek,

savaştan kaçmamak ve cenabetten temizlenmektir. Dördüncü makam, helal kazanmak

ve ribâyı haram bilmektir. Beşinci makam, evlenmek. Altıncı makam, adet günlerinde

453 M.Tevfik Oytan, Bektaşiliğin iç yüzü, İstanbul, 2010, s. 202. 454 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 76. 455 Ethem Cebecioğlu, s. 580. 456 İsmail Kaygusuz, Hacı Bektaş Veli Makâlât, İstanbul, 2011, s.114.

Page 115: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

104

cinsel ilişkiyi haram bilmektir. Yedinci makam, sünnet ve cemaat (Ehl-i Sünnet ve’l-

Cemaat) ehlinden olmaktır. Sekizinci makam, merhamettir. Dokuzuncu makam, pak

olmaktır. Onuncu makam, emr-i bi’l-ma’ruf nehyi an’il-münker, yani iyiliği emredip

kötülükten uzak tutmaktır.457

Tarîkâtin makamları; tarîkâtin ilk makamı pîrden el alıp tevbe etmektir. İkinci

makam, mürid olmaktır. Üçüncü makam, tıraş olmak ve don değiştirmektir. Dördüncü

makam, nefisle mücadeledir. Beşinci makam, hizmet etmektir. Altıncı makam, havf

yani korkudur. Yedinci makam, ümit etmektir. Sekizinci makam; hırka zenbil, makas,

seccâde, subha, (yüz taneli tesbih) iğne ve asadır. Dokuzuncu makam, makam sahibi,

cemaat sahibi, nasihat sahibi ve muhabbet sahibi olmaktır. Onuncu makam; aşk, şevk,

sefa ve fakirliktir.458

Mârifetin makamları; Birinci makam ilim, ikinci makam cömertlik, üçüncü

makam hayâ, dördüncü makam sabır, beşinci makam perhizkârlık, altıncı makam

korku, yedinci makam edep, sekizinci makam miskinlik, dokuzuncu makam mârifet,

onuncu makam kendini bilmektir.459

Hakikâtin birinci makamı, turab olmaktır. İkinci makamı, yetmiş iki milleti aynı

gözle görmektir. Üçüncü makamı, elinden geleni yapmaktır. Dördüncü makam,

yaratılmışa zarar vermemektir. Beşinci makam, Allah’a hamd edip, Muhammed’in

nurunu bulmaktır. Altıncı makam, sohbette gerçek sırlarını beyan etmektir. Yedinci

makam, sırdır. Sekizinci makam, anlamı bilmek, Dokuzuncu makam Hakk’a

yalvarmadır. Onuncu makam, Allah’a ulaşmaktır.460

457 İsmail Kaygusuz, Hacı Bektaş Veli Makâlât, s.114. 458 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.116. 459 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.119. 460 İsmail Kaygusuz, a.g.e., s.120.

Page 116: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

105

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye isimli eserinde şeriat, tarikat ve

hakikatten bahsedilir. “Hem Şeri’at yolunda key kıl/ Hem hakikat içinde key Kamil.461

“Şer’ içinde veya tarikatda/ var mıdur uşbu hal hakikatta”462 “Der şer’iat çü nur der

dide/Der tarikat çü Zühre der-mizan”463

Velâyetname’nin başında Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’den bahsedilirken: “Şeriat

hazinesinin âlimlerinin üstadı ve tarikat pirinin yol göstericisi ve hakikatin

sahibi…” 464 şeklinde hitab edilmektedir. Onun konu ile ilgili fikirleri müridleri

tarafından dört kapının zahir ve bâtın manalarının kabul edilmesini sağlamıştır.

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde bir âlimin müridlere vaaz verdiği, şeri’at,

hakikat, tarikat ve ma’rifetle ilgili öğütler verip tövbe ettirdiğinden bahsedilir.465

Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda: Birincisi şeriattır,

ikincisi tarikattır, üçüncüsü hakikattır ve dördüncüsü marifettir ve her biri yedi

maddeden meydana gelir denilerek dört kapı yirmi sekiz makamdan bahseder. 466

Ayrıca Muhammed Ali yolunun; şeriat, tarikat, mârifet ve hakikatten meydana geldiği

anlatılır.467

Safvetu’s-Safa’nın yalnızca Meşhed nüshasında, bulunan bir menkıbede: Şeyh

Safi şeriatsız tarikat ve hakikati kabuğu olmayan bir yemişe benzetir ve şeriatı

olmayanın tarikat ve hakikatının olamayacağını bildirir468

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda tarikat ve hakikatin on amelinden bahsedilir.469

461 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,

113/7a. 462 Elvan Çelebi, a.g.e., 399/23a. 463 Elvan Çelebi, a.g.e., 1808/103a. 464 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 58. 465 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 457. 466 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 3. 467 A.g.e., s. 30. 468 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 372. 469 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, a.g.e. ss. 395-400.

Page 117: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

106

Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal’da Od’man Baba övülür. “Şeriat şahısın

millet içinde/Hakikat mâh’ısın Vahdet içinde”470 Haksızlık eden Kadı’ya ders veren

Od’man Baba’nın zamanın kutbu olduğu ve şeriât, tarikât ve hakikât ilmine sahip

olduğu belirtilir. “Ne Abdâl’ların niyazını reddeyledi ve ne Kadı’yı helâk edip nâ

bedîd eyledi, zirâ Kûtb-al Aktâb eğer şeriât ve eğer tarikât ve hakiykât ilmine hâkim ve

âlimdir zihi adil zihi kâdir.”471

Koyun Baba Velâyetnamesi’nde Koyun Baba, abdallarına öğüt verirken şeriatı

sağlam tutmalarını ve şeraitten düşenin dört kapıdan düşeceğini söyler.472

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Dört Kapı’dan bahsedilir. Mürşid-i Kâmil olan

kişinin şer’iatı layıkiyle icra etmesi münkerden sakınması gerektiği ve şer’iat, tarikat,

mârifet ve hakikat kapısından birisi noksan olan kişinin mürşidlik yapamayacağı,

kimseyi irşad edemeyeceğinden bahsedilir. “Şer’îatı mutaharri emri ve nehyi layıkıyla

icra eyleye. Şer’iat, tarikat, mârifet ve hakikat dört kapusu ma’mûr ola. Dört kapunun

birisi noksan olan mürşidlik yapamaz, kimseyi irşad idemez.”473

Veli Baba Menâkıbnamesi’de şeriat bir ağaca benzetilir:“Şer’iat bir ağaçtır.

Tarikat anın budaklarıdır. Mâ’rifet anın yapraklarıdır ve hakikat meyvasıdır. Kur’an-ı

Azimüşşan cümlesini câmîdir. Ağaç dikmeden murad meyve olduğu gibi şer’iattan

murad hakikattır. 474 “Şer’iatı noksan olanın tarikatı ve hakikatı noksan olur.”475

Dört Kapı, Kırk Makam anlayışı ilk olarak Ahmed Yesevî’de görülmüştür.

Ahmed Yesevi’nin talebeleri de bu ilkeleri benimsemişlerdir. Hacı Bektaş-ı Veli de

470 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 66. 471 Şevki Koca, a.g.e., s. 124. 472 Muzaffer Doğanbaş, Koyun Baba Velâyetnamesi, s.79. 473 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 199. 474 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 204. 475 Bedri Noyan, a.g.e., s. 210.

Page 118: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

107

Dört Kapı Kırk Makamı tarikat üyelerinin Allah’a ulaşmada katedecekleri yol olarak

belirlemiştir.

2.2 Vahdet-i Vücud/Enel Hak İnancı

“Ene’l-Hak” sözü Arapça olup “Ben Hakkım” demektir. İlk defa Hallac-ı

Mansur’un bu deyimi kullandığı sanılmaktadır. Tüm varlıkların Allah’ta yok olduğu

manasına gelir. Sufilere göre Allah’ın dışında hiçbir varlık yoktur.

Vilâyetnâme-i Şahi’de “Enel Hak” görüşü Vilâyetnâme’nin temel düşüncesidir.

“Enel Hak” düşüncesine inanmayanlara münkir denilmiştir. “Îy Enel-Hâk sırrına

mûnkiyr olan/ Küfr-ü inkâr üzre kâludan gelen/Îşk-u mâ-şuk-u muhabbet yeridir/Hem

Hakk’ın iş bu kûdret şarıdır.”476

Prevadi kadısı, Âdem, Musa, İsa, Muhammed benim diyerek ene’lhak iddiasında

bulunan Od’man Baba’yı ve onu bu görüşleriyle kabul eden abdalları hakkında: “…Ol

Od’man Baba diyüp itikad itdükleri tayin ü muayyendür ki Rahmâni degüldür. Ve

buna itikad idenler mülhid ve küfr ehlidür didi…” şeklinde hüküm vermiştir.477

Od’man Baba’yı ziyaret eden Vezir Sinan Paşa’ya Ulemâ hesap sorarlar. “ Kanı

ol dava-yı Hüdâ-yı ve Muhammed ve İsa eden Od’man Baba’yı ne eyledünüz ki elbette

şer’iat ahkâmın yerine getürün ki âşikare zamandır dediler.”478 Peşinden de ulemâ

toplanıp padişaha gider ve Sultan Mehmed’e şeriat nizamı için Od’man Baba’nın

katledilmesi gerektiğini, Od’man Baba’ya dokunulmazsa hiç olmazsa dervişlerinin,

şeriat kavmini fesada düşürmekten kiminin kazığı oturtulması ve kiminin de çengele

asılmasını isterler. Fatih bu istekleri reddeder.479

476 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 202. 477 Şevki Koca, a.g.e., s. 215. 478 Şevki Koca, a.g.e., s. 212. 479 Şevki Koca, a.g.e., s. 206.

Page 119: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

108

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Vahdet-i Vücûd’dan da bahsedilir. “Vücûdun

varlığı Hakk’ındır. (Hakk’ın) Vücûdundan gayri vücûd yokdur. Bu sebepden

Rasûlullâh Efendimiz (sav): ‘Men re’anı fekad re’yel Hakk’ buyurmuştur. Mânâyı

zâhiri: Bir kimse beni gördü, imdi tahkıyk Allâh’ı gördü dimektir. Bâtın manâsı:

Cümlenin vücûd-u varlığı hayal ve gölge gibi fânidir. Hakikat Hakk’ındır. Hakk’ın

vücûdundan başka vücud yoktur dimektir.”480

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Vahdedi Vücûddan bahsedilirken ‘İttihâd hulûl

ve devriye gibi batıl yorumlara sapılmaması gerektiği söylenir.

“La ilâhe illallâh’ın bu surette ma’nâsı: Ne ben varım ne mahlûk var. Vücûtta

ancak Allâh vardır deyüp kendini ve mahlûku nefy idüp Hakk’ı isbât itmektür.”481

Vahdet-i vücud inancı Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinden; Vilâyetnâme-i Şahi

ve Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde geçmektedir ve daha çok Hallacı Mansur’dan ve

Seyyit Nesimi’den etkilenildiği görülmektedir.

2.3. İnsanı Kâmil/Mürşid-i Kâmil

İnsan-ı kâmil, tasavvufi bir terimdir. Önceleri kemalat sahibi müminle eş anlamlı

olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise tasavvufta istilahi bir anlam kazanmıştır.

İnsanlara doğru yolu gösteren kimse anlamındadır. İnsan-ı kâmil olmak için bir kişinin

fenâfillah derecesine ulaşması gerekmektedir.482 İnsan-ı kâmil, mürşîd-i kâmil ile aynı

anlamı verir.

Vilayetname-i Şahi’de insan-ı kâmil’den bahsedilir. “Ey sireti hayvan sûreti

insan/Sen sanma özünü sûret-i Râhman/İnsan-ı Kâmil uş hakiykat-ı eşyâ/Oldu

nedensin iy bi-haber a’mâ.”483

480 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 208. 481 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 211. 482 Doğan Kaplan, Yazılı Kaynaklarına göre Alevilik, Ankara, 2012, s. 240. 483 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 84.

Page 120: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

109

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde mürşid-i kâmil’den bahsedilir. “Mürşidi kâmil

âdemi câm-ı cihan-nümâ ider/ Câm-ı cihan-nümâ nedir Âyîn-i Hüdâ ider.”484 Nefsini

bilmenin manasının kendi varlığını ve halkın varlığını aradan çıkarmak olduğu

anlatılır. “Bunun gerçekleşmesi de bir mürşid-i kâmile bi’atla olur. Ol mürşid-i

kâmilinde ehl-i zikirden olması farzdır. (Enbiya suresinde bahsedilen) Ehl-i Zikir’den

murad Ehl-i Beyt’tir.”485 “(Ve hâz-el beled-il-emin) (Tin Sûresi) âyetinde beled’den

murad Ehl-i Beyt’ten insan-ı kâmilin gönlü olduğunu (Lekad halakna’l insâne fi

Ahsen-i takvim)486isbât eder” denilmektedir. İnsân-ı kâmil şer’iat, tarikat, marifet ve

hakikat kapusunun ilmine vasıl olamayınca insân-ı kâmil olamaz. Her ne kadar âlim

ise yine cahildir ve nâkıstır. Zirâ mâ’rifetten acizdir. Nefsini bilmezse Rabbi’ni bilmez.

(Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehû.)”487

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde esmâ ilmi’ni bilenlerin ‘kâmil insan’ olacağı

bildirilir. “Bilenler ilm-i esmâda hakikat/ Olurlar hâkimi vakt-i şer’iat/ Eğer kıldın ise

bu ilme hâsıl/ Oluversin yakıyn insan-ı kâmil.”488

Kuran’da ‘kâmil mümin’ olarak geçen ‘insanı kâmil’, tasavvufi özellikler

taşıyan Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde yer almaktadır.

3. ŞİÎ NİTELİKLİ UNSURLAR

3.1. Ehlibeyt Telakkisi, Tevella ve Teberra

Menâkıbü’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’de: Hz. Muhammed’e ve onun aile

efradına, ashabına salât ve selam getirilir.489

484 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 171. 485 Bedri Noyan, a.g.e., s.197. 486 Tin, 95/4. 487 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 205. 488 Bedri Noyan, a.g.e., s. 214. 489 İsmail Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, s.105.

Page 121: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

110

Velâyetname’de dergâhta hocası Lokman-ı Parende’nin ve diğer öğrencilerin

önünde susam yaprağının üzerinde namaz kılan Hacı Bektaş-ı Veli’yi gören dervişler

hata ettik diye af dilerler.490 Hünkâr, yanına gelen dervişlere Ehl-i Beyt’i sevmelerini

(tevellâ) öğütler. Tevellâ, Hz. Ali ve evladına sevgi beslemektir. Hünkâr Anadolu’ya

geldiğinde kendisini karşılayan erenlere de Ehl-i Beyt’i sevmeyi “Tevella”yı öğretir.

Hünkâr, Hz Ali’yi Velilerin Şahı ve Peygamber’in vasisi olarak görür. Kuran’ın bâtıni

anlamlarını bilen, Kevserin sakisi ve ‘Allah’ın Arslan’ıdır.491 Hz. Fatıma ve Hz. Ali

soyundan gelenler Hz. Peygamber’in soyudur. Ehlibeyti’dir. Evladı Resuldür. “Hz.

Hünkâr, Seyyid Gazi’nin mezarını ziyaret etmeye geldiği zaman ‘Muharrem ayında

şehit olan İmam Hüseyin’in matemi bizim üzerimizde olsun’ dedi.492

Şeyh Safi Tezkiresi’nin başında, âlemleri ve âdemi yaratan Allah’a şükredilir ve

Hz. Muhamed’e, Ehl-i Beyt’ine ve onun âline salât ve selam getirilir ve aynı zamanda

Ehl-i Beyt’in masum ve temiz olduğundan bahsedilir.493 Hz. Hüseyin’in şehit edildiği

Kerbela vakası örnek verilir. “Kerbela bir kez oldu âlemde”494 Hz. Ali’nin evlatları

ve Hz. Muhammed’in (sav) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in çok cefa

çektiklerinden, tas tas zehir içtiklerinden bahseder. “Hasaneyn ol güzidegân-ı dehr/

Tas tas içtiler cefâdan zehr.” 495

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda nefis tezkiyesinden bahsederken bir Alevi Kızı

(Ehl-i Beyt soyundan) örnek verilmektedir. Burada Ali soyundan bir kızın yine Ali

soyundan bir erkekle evlenmesi gerektiği düşüncesine yer verilmektedir.496

490 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 93. 491 Hamiye Duran, a.g.e., s. 89. 492 Hamiye Duran, a.g.e., s. 578. 493 Filiz Kılıç-Ayşe Yıldız, “Şeyh Safi Tezkiresi”, s. 3. 494 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 1017 /59b. 495 Elvan Çelebi, a.g.e., 1685/96b; Ethem Erkoç, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, s. 277. 496 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 361.

Page 122: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

111

Saltıkname’de asıl ismi Hızır olan Saltık’un Ehl-i Beyt soyundan olduğu

belirtilir. Anne tarafından Hazreti Hasan'a, baba tarafından ise Hazreti Hüseyin'e

dayandırılır. Bu durum eserde şöyle anlatılmaktadır: ... “Bu tarafdan Şerif başına

işaret koydu.. Bir kızıl kim Hüseyn’in rengidir ve biri yeşil Hasan’ın rengidir. Bu

Seyyid bu Said şehid alametleriyle tonanup, zira Şerif atadan Hüseyni ve anadan

Hasani idi."497

Saltıknâme’de Şam’da Haricilerin olduğu bir mescidde hutbe okuyan hatip, önce

Allah’ın adını anar, sonra Hz. Peygamber’i(sav) över, daha sonra halifeler Ebubekir,

Ömer ve Osman’dan bahseder. Arkasından Muaviye, Yezid ve Mervan’ı anar. Hz. Ali

ve evladına lanet okur. Orada bulunan Sarı Saltık bu duruma müdahale eder ve “-Ya

lâin! Hutbeyi yanlış okudun. Ali evladından dilini çek,” deyip Haricileri

cezalandırırarak yola getirir.498

Yine Saltıknâme’de Muaviye ve soyundan lanetle bahsedilir. Muaviye’ye

“geberdi!”, Yezid’e ‘alçak!’, Mervan’a ‘lâin!’ diye hitab edilir. Amr bin As, Yezid

alçağına bir mektup yazar ve mektubunda şöyle der: “-O üç lanetin birisi sensin, birisi

Mervan ve birisi de Şemr’dir.”499 Saltık, Hz. Hüseyin ve diğer Ehlibeyt soyundan

olanların mezarlarını ziyaret eder.500 Saltık, kendisine soru soran rahibe şöyle cevap

verir: “-Beni Ümeyye, zulüm ve hıyanet ile evlada eza ve ihanet etti. Tanrı onlar

üzerine yetmiş üç sahibi huruç verdi, gelip onları kırdılar. Evlat ve ashabın intikamını

onlardan aldılar.”501

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hz. Peygamber’in kendi soyuna tabi

olunmasını istediği şeklinde bir hadisinden bahsedilerek edilerek şöyle denir: “Azizler,

497 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 29. 498 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 148. 499 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 148. 500 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 403. 501 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 502.

Page 123: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

112

bir kimse Peygamber evladından başkasına kendini teslim eylese ve de teslim

eylediğinin meşrebi Hz. Resul’e çıkmasa bu hadis mucibince şeyhi şeytandır. Hak

Süphanehü Teâlâ buyurur ki ‘Azzim Celalim hakkı için ya Muhammed bir kimse senin

evladının en ednasına eğri baksa ol kimseyi Gayya Tamusuna gönderirem.”502

Horasan’da zühd ve takva sahibi, kalbi temiz birisi vardı. Ehlibeyt hayranı idi ve

Hz. Peygamber soyundan birisine mürid olmayı dilerdi. 503

Seyyid Ali Sultan ve Velâyetnamesi’nin Kahire baskısı sonunda“Bende-i âli aba

Ahmed Sırrı Baba vesselam” sözüyle bitirir.504

Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba’nın Ehl-i Beyt soyundan olduğu ve yedinci

imam Musa Kâzım’ın şeceresinden geldiği belirtilir. Od’man Baba henüz fethedilmiş

olan İstanbul şehrine bakıp harabe vaziyette olduğunu görür ve bu şehrin derhal

yapılması gerektiğini ve Hz. Peygamber’in (sav) torunları Hasan ve Hüseyin’in şehri

olduğunu ve kendisinin onların davasını güttüğünü söyler.505

Vilayetname-i Şahi’de velâyetin, nübüvvetin devamı olduğu ve Hz. Ali ve Ehl-i

Beyt’in soyundan devam ettiği anlatılmaktadır. Velâyetnameye göre bu velâyet

makamı, Hz. Muhammed (sav)’den sonra Hz. Ali ile başlamış, O’nun oğulları olan

Hz. Hasan ve Hüseyin’e tevarüs etmiştir. Bu nokta Ehl-i Beyt’in, günümüze kadar

neden tarikatların merkezinde yer aldığını cevaplaması açısından önemlidir.

Vilayetname-i Şahi’de “Bi-vaslı bişeyhun mine'ş-şuyuhi bi-gayri zürriyeti 'Aliyyün ve

âlihi feşeyhuhi şeytânun ve hüve mel'unün fi'd-dünyâ ve'l-ahireti” yani “Hz. Ali'nin ve

502 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 419. 503 Salih Gülerer, a.g.e., s. 444. 504 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, s. 184. 505 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 43.

Page 124: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

113

onun ailesinin soyundan gelmeyen şeyhlerden bir şeyhe tabi olanın şeyhi şeytandır. O

da dünya ve ahirette lanetlenmiştir”506 anlamına gelen hadis ile dile getirilmiştir.

Hz. Hasan’ı zehirletenlerin ve Hz. Hüseyin’i şehid edenlerin “la'netu'l-lahi 'alâ

kavmü'z-zâlimîn” yani “Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf 44.) ayetiyle

nitelendirmektedir. Pes Hazret-i Hasan ve Hüseyin hod ol asl u neslidür kim cemî

âlem anun 'aşkına yaradıldı. Ve mahbüb-ı Hudâ'dur. Ve ol sırr-ı velâyet kim Hazret-i

Alî'dür anun evlâdı ve ciğer köşesidür ve evlâdı olalar. Ve ol 'Alî'dür kim kâfirlere

gazab kılup Hayber Kalası'nun kapusını darb ile kopardı. Ve ol kapuyı mübârek eli ile

mu'allak dutup durdı. Sahâbeye köprü eyledi kim üzerinden geçüp hisarı feth

itdiler.” 507 Teberra’dan Ehl-i Beyt’e düşman olan, Hz. Hüseyin’i şehid ettiren

Yezid’den nefretle bahsedilir.“Kuvvet ile koparır her dem Yezid’in kökünü/Tâ kim ola

âlemin adl ile herdem sakini.”508 “…Özü kasdın özüne çâh eden ol/Yezidin başına

mıhı kakan ol…”509 Od’man Baba Fatih’in çağrısı üzerine İstanbul’a giderken; “bu

yolda Hasen Hüseyn olanın susuzluktan ölmesi gerek” 510 diyerek arabadaki bütün

suları boşalttırarak Ehl-i Beyt’e sevgisini (tevella) gösterir.

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nin başında Veli Baba’dan “Sâdât-ı Aleviyye-i

Hüseyniyye’den Veli Baba Hazretleri“ şeklinde bahsedilir ve Veli Baba’nın Ehl-i

Beyt’ten İmam Zeynel Âbidin’in oğlu Zeyd’in soyundan geldiği söylenir. 511 Ehl-i

Beyt’den bahsedilir ve Ehl-i Beyt’e salâvat getirilir. “Salli ve sellim alâ seyyidina

Muhammedin ve Aliyyun ve Fâtıma vel Hasanı vel Hüseyni bi-adedi katarât-ı bahr-i

rahmetikel vâsi’a.” Peygamberimizin kızı Fatıma-tüzzehra’dan “Ümmet-i

506 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 49. 507 Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Otman Baba Velâyetnamesi(Tenkitli Metin),

s. 9. 508 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 25. 509 Şevki Koca, a.g.e., s.184. 510 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 195. 511 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 8.

Page 125: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

114

Muazzama’nın en büyük mukaddes hatunu” olarak bahsedilir. Hz. Peygamber’in Hz.

Ali, Hz. Fatıma-tüzzehra, oğulları Hasan ve Hüseyin’i abasıyla örttüğü ve bu nedenle

“Âl-i Aba” denildiği belirtilir.512 Hz. Hasan’ın soyundan gelene Şerîf, Hz. Hüseyin’in

soyundan gelene Seyyid denildiğinden bahsedilir.513

Yine Veli Baba Menâkıbnâmesi’de Ebi Sa’id el Hudri’den rivayet edilen hadiste,

“cennet hatunlarının yücesi Fatımâ’dır. Ancak İmran kızı Meryem müstesnâdır.”514

Ebu Zer’den rivayet olunur ki Hz. Muhammed (sav) vefat etmeden önce

Müslümanlara emanet olarak iki şeyi bırakmıştır. Bunlardan biri Kur’an-ı Kerim

diğeri ise Resullulâh’ın Ehl-i Beyt’idir.515

İmam Şâfi’î Kendisine Şâfi’î rafızî diyenlere şöyle cevab verir: “Peygamber’in

soyunu sevmek günah ise ben bu günahdan hiçbir zaman tevbe etmem. Ve Ehl-i Beyt’i

Rasûl rûz-i kıyâmette benim şefâatçılarımdır.”516

Ebî Said el Hudri’den Taberâni’nin rivayet ettiğine göre Azhâb Suresi 36. âyet

Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’i olarak Hz. Alî, Hz. Fatımâ ve evlatları Hasan ve

Hüseyin hakkında inmiştir. Bir sabah namazı öncesi Peygamberimizin Hz. Fatımâ

(ra)’nın hanesine gelerek ayeti okuduğu bahsedilmektedir.517

“Biz daha önce vahiy gönderdiğimiz erkekler hariç resul göndermedik.

Bilmiyorsanız, zikir ehline danışın.“518 Ayetinde, zikir ehli’nin Ehl-i Beyt olduğu bâtın

manasının: Ehl-i Beyt’ten bir kâmil-i mürşid bulup ona sorması ve onun sözünü esas

512 Bedri Noyan, a.g.e., ss. 21-22. 513 Bedri Noyan, a.g.e., s. 24. 514 Bedri Noyan, a.g.e., s. 34. 515 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 47. 516 Bedri Noyan, a.g.e., s. 50. 517 Bedri Noyan, a.g.e., s. 59. 518 Enbiya, 21/7.

Page 126: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

115

alması ve cezbe-i Hak didikleri Ehl-i Beyt’ten bir insân-ı kâmilin gönlüne girmek

gerektiği anlatılmaktadır.519

Veli Baba Menâkıbnamesi’nde “Ümmül Kitab”ın Ehl-i Beyt’ten bir insan-ı

kâmilin gönlü olduğu iddia edilmektedir. “Manâ-yı bâtın budur ki Bâri Teâlâ’nın

yanında bir Ümm-ül Kitâb vardır ki ol Ehl-i Beyt’ten bir insan-ı kâmilin gönlüdür.”520

“Tâ ki Ehl-i Beyt’ten bir mürşid-i kâmil bulup ana bi’at idüp var vaktinden geçüp,

dünyâ ve masivâyı terkidüp anın himmetiyle kendi vücûdunda olan cânın nice ve nasıl

olduğunu keşfidüp bilmedikçe nefsini bilmezsin. Eğer ârif isen yahut ârif olmaya talib

isen Ehl-i Beyt’i elden bırakma.”521

İslam âlimlerinin bir kısmı tarafından Ehl-i Beyt’i işaret ettiğine inanılan âyet ve

hadisler neticesinde Ehl-i Beyt’i sevmenin farz olduğu düşüncesi, Alevi-Bektaşilikte

önemli bir yer edinmiştir.

3.2. On İki İmam Anlayışı

Alevilikteki “imam” kavramı Sünni düşünceden farklıdır. Alevilikte bu imamlar;

Hz. Peygamber’in (sav) amcaoğlu Hz. Ali ile başlar, iki oğlu, Hasan ve Hüseyin,

ikinci ve üçüncü imam kabul edilir. Sonra soydan gelen dokuz isim daha imam kabul

edilir.522

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde ‘Ehl-i Beyt’ ve ‘On iki İmam’ sevgisi

görülür:

“Sırr-ı esrâr-ı Muhammed Mürtezâ sensin bugün

Şâh-ı ‘Hasan-ı Şâh Hüseyn ‘âl-i âbâdır rehberin

519 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 197. 520 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnamesi, s. 199. 521 Bedri Noyan, a.g.e., s. 212. 522 Rıza Zelyut, Türk Aleviliği, Ankara, 2009, s. 104.

Page 127: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

116

Bakır-ı Câfer-i Sâdık-ı Müktedâdır rehberin

Mûsâ Kâzım ‘Ali Mûsâ Rızâ’dır rehberin

O Muhammed Tâki sırr-ı Nâki’dir rehberin

Şâh-ı Hasanü’l- Askeri Mehd-i zamânının hakkı çün

Hil’at velâ fetâyiddir duhânın hakkı çün

‘Âşık-ı sâdıkların itdiği ikrâr hakkı çün

Niyâz-ı rahmet eylen üstâdın hakkı çün

Merd-i birân-ı tarikat şah-ı taht-ı ma’nevi

Yani Sultan Şucâ’eddîn Baba Mürüvvet ‘Ali”523

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Ali ve Hz. Fatıma-tüzzehra’nın soyundan

gelen imamlardan On iki İmam (Eimme-i İsna Aşere) olarak bahsedilir.524

Aleviler, Hz. Peygamber’in vefatı sonrası İslam dünyasına imamlık etmesi

gereken kişilerin Ehl-i Beyt’ten olması gerektiğine inanmışlar. Bunun ispatı için Ehl-i

Beyt’in doğuştan temiz olduğu şeklinde yorumlanan Azhap Suresi 33. ayeti delil kabul

etmişlerdir. Bu anlamda da imamlığın Ehl-i Beyt’ten olan kişilerin hakkı olduğu

düşüncesinden hareketle Hz. Ali ve soyundan gelen onbir kişiyi imam olarak

görmüşlerdir. Bu nedenle Alevilerde On İki İmam inancı yerleşmiştir.

3.3. On Dört Ma’sum-u Pâk Anlayışı

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Ondört Masum-u Pâk’tan bahsedilir. “Ondört

Masum-u Pâk’tan murâd Rasûllulâh Sallallah-ü aleyhi vessellim ve Fâtümat-üz-Zehrâ

ve Eimme-i İsnâ Aşere (0niki İmam) rıdvâullâh-i aleyhim ecma’indir.”525

523Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 151. 524 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 22. 525 Bedri Noyan, a.g.e., s. 22.

Page 128: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

117

Ondört Mâsûm-u Pâk, Alevîlik'te küçük yaşta şehit edilen Ehl-i Beyt ve On iki

İmamlar'ın çocukları için kullanılan bir terimdir. Çocuk olduklarından dolayı pâk ve

mâsum diye adlandırılmışlardır. Caferîlik'teki Ondört Mâsûm Alevîlik’tekinden

farklıdır. Hz. Peygamber, Fatıma ve On iki İmamı kapsamaktadır.

4. ÂDÂB-ERKÂN

4.1. Musahiblik (Ahiret Kardeşliği)

Arapça sohbet (s-h-b-) kökünden türeyen musahib kelimesi “sohbet ehli kimse,

arkadaş, dost anlamına gelir. Alevilikte musahibliğe yolun gereği olduğu ve dünyada

iki tarikat kardeşi arasında yardımlaşmayı amaçladığı için yol kardeşliği, ayrıca bu

kardeşlerin birbirlerine karşı yaptıkları işlerden ahrette hesaba çekilecekleri

düşüncesinden hareketle bazı çevrelerdeki söyleniş ile ahiret kardeşliği veya can

kardeşliği gibi adlar da verilir.526

Şeyh Sâfi Menâkıbı’nda Alevilikte önemli bir kurum olan musahiblikten

bahseden Şeyh Sâfî: Musahiblerin arasında sen, ben davası baş gösterir ise o kişilerin

musahiplikleri düşer. Musahiblerin birbirinden ayrısı gayrısı olmaz der.527

Şeyh Sâfi Menakıbı’nda: Bir kimsenin musahibine bir yere beraber gitmeyi teklif

etmesi halinde musahibi beraber gitmeyi istemezse o kimse musahibine üç kez teklif

eder kabul etmezse başkasıyla aşina olup gider, aşina gitmezse meşrep olur gider,

meşrep gitmezse çiğildaş olur gider der. Yine Şeyh Safi Menâkıbı’nda: Müride Hak

olan dört kapıdan birisinin de musahib kapısı olduğu anlatılır. 528

Şeyh Safi, oğlu Şeyh Sadreddin’in bir sorusuna şöyle cevap verir: Bir kimse

526 Cenksu Üçer, Alevilikte Musahiblik, Ankara, 2011, s.47. 527 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, S.14. 528 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 7.

Page 129: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

118

yoldan çıksa pîrin karşısında yeniden iman tazelemek için kurban kesmesi gerekir.

Mürşid hakkını müsahibiyle bölüşerek verir. Kimin malı çok ise o fazla verir der.529

Saltıknâme’de musahiblik/ ahiret kardeşi bir iki yerde geçmektedir ve yardımcı

anlamında da kullanılmıştır. Bir Rahip, Sarı Saltuk ile savaşan bir kale beyine şöyle

der: “-Ya Harmus! Gel dön. Sen ona rakip olamazsın. Onun musahibi Hızır’dır(AS).

Baştan ayağa değin onu sığadı, sakın! Ben gözümle gördüm, dedi.” 530 “Şerif, Seyyid

Cemal hazretiyle ahiret kardeşi oldu. Birbirlerini sevdiler.” 531 “Ali Bey, Şerif’in

huzurunda Osman ile candan ahiret kardeşi oldu.”532

Sultan Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’ne göre Şucaeddin Veli Od’man Baba

(Hüssam Şah Gani) ile ahiret kardeşi ve müsahibdir.533

Demir Baba Vilayetnamesi’nde “sağdıç” kelimesinin, ahiret kardeşliği yerine de

kullanıldığını görüyoruz. “(Kıdemli Baba) Mustafa Efendi’nin yüzüne baktı. O’nun ile

sağdıç geçinirler idi.” “… (Kıdemli Baba’nın) cenazesini Akyazılı Sultan’a kıldırdı.

Andan Hakk’ına kodular. Andan ahiret kardaşın (Mustafa Efendi) telkinin eyledi.”534

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Muhammed(sav) ile Hz. Alî’nin musahib

(dünya-ahiret kardeşi) olduğu ve Peygamber’in kendisine “Sen benden Hz. Mûsâ’nın

birâderi Hârun menzilindesin. Şu kadar fark vardır ki: Benden sonra peygamber

gelmeyecektir ve sen benim birâderim ve vârisimsin.” Dediği rivayet edilir.”535

Alevi inancının önemli kurumlarından biri olan musahibliğin, Alevi-Bektaşi

Menâkıbnamelerinde yer aldığı görülmektedir. Hem madden, hem de, manen yani

inaç boyutunda kardeş demek olan musahiblik kurumuna çok önem veren Aleviler,

529 A.g.e., s. 8. 530 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 373. 531 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 398. 532 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 586. 533 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 21. 534 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 72. 535 Bedri Noyan, a.g.e., s. 223.

Page 130: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

119

Hz. Ali ve Hz. Muhammed arasındaki ilişkiyi de bir tür musahiblik olarak

değerlendirmişlerdir.

4.2. Niyaz, Secde ve Peymançe/Dara Durmak

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye isimli eserinde

dara durmak anlamında “Paymâçân” ifadesi kullanılır. “Der ü divarı yıkdı

bular/Paymâçân yerinde durdu bular”536

“O himmetli kişi (Hacı Bektaş-ı Veli) Ahmet Yesevi’ye geldi. Eşiğine yüz sürüp

selam verdi. Hemen kapıda peymançeye durup dervişe yakışır bir şekilde Hoca’ya

hürmet gösterdi.”537

Vilayetname-i Şahi’de Nasuh Baba’nın peymançeye durduğu, girerken eşikte

secde ettiği anlatılır. “Nasuh Baba gerü çıkageldi ve içeri girip kapuda secde eyledi ve

üç gülü bir yere bağlamış, ol Kân-ı Vilayet’in nazarında koyub bir lahza kapuda

peymançeye durdu.”538

Niyaz, secde etmek, peymançe ve dara durmak; Alevi-Bektaşilikte dergâha, pire

ve mürşide yapılan saygı duruşudur.

4.3. Tarikat Alametleri: Taç, Hırka, Sofra, Çerağ, Alem, Seccade ve Kemer

Bağlama

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Velâyetname’sinde ve Hacım Sultan ve

Menâkıbnamesi’nde “Cehar alamet” denilen taç, hırka, sofra, çerağ, alem, seccade

Hünkar’ın kendi halifelerine verdiği nişanlardır. Velâyetname’de bu nişanların Cebrail

tarafından Hz. Peygamber’e verildiği, Peygamber’den de Hz. Ali’ye geçtiği, ondan

536 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsibü’l-Ünsiyye, 1102/64a. 537 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 122. 538 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 71.

Page 131: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

120

Hz. Hüseyin’e intikal ettiği ve silsile yoluyla İmam Ali Rıza’ya, ondan Hoca Ahmed

Yesevi’ye, ondan ise Hacı Bektaş-ı Veli’ye ulaştığı anlatılır539

Velâyetname’de Sarı Saltık’a Hacı Bektaş tarafından halifelik nişanı olarak

sofra, çerak ve dört alametin verildiği anlatılır. 540 Yine Velâyetname’de Hünkâr

kadılıktan gelme dervişe safa nazar edip belini bağlar. Sofra, çerak ve alem verir.

İcazet verip tekrar geldiği yere gönderir.541

Makâlât Şeyh Safi Buyruğu’nda Şeyh Safi buyurdu ki: “Her mürid ki hırkayı

şeyh elinden giye ve dahi ana münasip amel etmeye, ol hırka ol müridi sureti izzetde

tutar, dar-ı dünyada ol kimsenin elini öptürür ve mükellef gösterir. Amma ahiretde hiç

himaye etmez. Eğer münasip amel etse o hırka ana hem dünyada himaye eder ve hem

ahrette himaye eder.”542

Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda soru ve cevaplarla

“taç ve hırkanın, Hz. Âdem ve Hz. İbrahim’den geldiği, Hz. Peygamber’e beyaz taç

verildiği, Hz. Ali’ye gelen taçın kırmızı olduğu anlatılır.543

Saltıknâme’de Şerif Saltık, bir kilisede gündüz mumlar yakan rahiplere rastlar.

Ne için yaktıklarını sorunca rahipler: -Mesih mumu gündüz yanar derler. Bunun

üzerine Saltık şöyle der: “Ben de bir mum Yakayım, Muhammed’in mumu olsun, ta

kıyamete kadar yansın, hiç sönmesin. Nice gazilerin canı, ona pervane olsun. Yalnız

siz yağını eksik bırakmayın, fitile gerek olmasın dedi.” 544 Saltık Baba’nın yaktığı

çerağın (mumun), Od’man Baba zamanında da yandığı Od’man Baba’da

anlatılmaktadır. Yine Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın kendisine intisab eden Gazi Umur

539 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 106; Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 423. 540 Hamiye Duran, a.g.e., s. 365. 541 Hamiye Duran, a.g.e. , s. 413. 542 Sönmez Kutlu, Nizamettin Parlak, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, s. 362 543 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s.11. 544 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s.279.

Page 132: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

121

Bey’in beline kuşak bağladığı anlatılır.545 Sarı Saltık Osman Gazi’ye de kuşak bağlar:

“Sarı Saltık, Osman’a (Osman Gazi) nasihatler etti. Kendi imamesini de başına

giydirdi, kuşak kuşattı… Ayrıca bir asa ile bir Mushaf bağışladı.”546

Abdal Musa Velâyetnamesi’nde de Abdal Musa’nın müridlerine üç emanet

verdiğinden, bunların “Sarı alem, mermer çerak ve yeşil ferman (icazet)” olduğundan

bahsetmektedir. Abdal Musa, tarikata yeni giren Gaybi Bey’i tıraş ettirir. Gaybi Bey’e

taç ve hırka giydirirler, beline kemer takarlar ve bir seccade verip oturturlar.547

Abdal Musa, Velâyetnamesi’nde Umur Bey’in başına tarikat âlameti olarak kızıl

börk giydirmiştir.548

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şuca, başındaki tacı neden taktığını

soranlara onun Hz. Ali’nin tacı olduğunu söyler. 549

Od’man Baba ve abdallarının, yedi terekli (dilimli) Taç giydikleri hakkında

kayıtlar mevcuttur. Bunun nedeni yedinci imam Musa Kâzım’ın soyundan gelmesi

olabilir. 550 “Dahi ol Kân-ı Vilâyet, evvel Tangrı, âhır Tangrı Muhammed’in aziz

canuına salâvat deyip, gerü abdalların tacların ve çullarını baş u arkalarına giyirüb

fâriğ oldu.”551

Tac, hırka, sofra, alem, çerağ, seccade; tarikatların temel simgeleri olup tarikata

katılanlara törenle giydirilir. Böylece kişinin tarikata girişi resmiyet kazanmış olur.

4.4. Ayini Cem ve On İki Hizmet, Sema(h)

Velâyetname’de cem ayininden bahsedilir. “Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli (ksa)

Hazretleri oradan kalkıp Bostancı’nın evine geldi. Erenlerin muhipleri hepsi cem

545 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 336. 546 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 606. 547 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnâmesi, s. 23. 548 Abdurrahman Güzel, a.g.e., s. 148. 549 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 120. 550 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 96. 551 Şevki Koca, a.g.e., s. 133.

Page 133: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

122

eylediler. O gece yeme, içme, dem, safa oldu. Mârifetullah’tan bahsedildi. Öyle büyük

bir meclis oldu ki anlatılamaz. Sabah olunca sabah namazını kılıp Cuma namazına

kadar zikir ve tesbihle meşgul oldular.”552

Velâyetname’de “sema” diye bahsedilir. Bir menkıbede Hünkâr Hacı Bektaş-ı

Veli(ksa) ve dervişleri Hırka Dağına çıkarlar. Ateş yakılır. Hünkâr coşarak ateşin

etrafında dervişleriyle semaha başlar kırk kez dönerler. 553 Yine Seyyid Mahmud

Hayrani’nin üç yüz dervişi ile Hünkâr’ı ziyaret ettiği, bir hafta birlikte sema ve safa

ettikleri anlatılmaktadır.554

Hünkâr’ın dervişlerinden Kolu Açık Hacım Sultanla ilgili bir menkıbe şöyle

anlatılır: “Seyyid Sultan evinin cemaati cem olmuş semah ederlerdi. Hacım Sultan da

onlarla birlikte semaha girdi, çark vurdu.555

Şeyh Sâfî Menâkıbı’nda Şeyh Sadreddin, Şeyh Safi’ye ayin-i ceme gelmeyen bir

talibin durumunu sorar. Şeyh de ona, gelmeyen talibe meleklerin sabaha kadar beddua

edeceğini, sabah pişman olup mürşidine varır, tövbe ederse talibin affedileceğini

söyler.556

Şah İbrahim Veli Ocağı’nda bulunan Şeyh Safi Menâkıbı’nda, ayin-i cemde;

tarikata girenler için Fetih suresi onuncu ayetin okunması, duvaz imam, nad-ı Ali’nin

okunması ve ayrıca ikrar tercümanının da okunmasının gerekliliğinden bahsedilir. 557

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde Hacım Sultan’a gelenlerin toplanıp cem

yaptıklarından, kurbanlar kestiklerinden, dua ve gülbang okuyup Allah Allah

dediklerinden, gelenlere yemek verdiklerinden, sonra Kur’an okuduklarından ve

552 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 521. 553 Hamiye Duran, a.g.e. s. 297. 554 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 342. 555 Hamiye Duran, a.g.e., s. 569. 556 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 6. 557 Yunus Koçak, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 14.

Page 134: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

123

sevabını Peygamber’imizin, onun evlatlarının, eşlerinin ve Battal Gazi’nin ruhlarına

bağışladıklarından bahsedilir.558

Saltıknâme’de; Sarı Saltık, Taptuk Emre’nin meclisinde kadın erkek birlikte

ibadet ettiklerini duyar, bunu yadırgar. “-Böyle bir meclise şarap da gerektir,” deyip

bir testi şarap gönderir. Şarabı getiren Yusuf; şarabın Taptuk Emre’nin meclisine

geldiğinde şekerlenmiş ak bal olduğunu görür, hayran kalır. Bu meclis düşündükleri

gibi değildir, erenler meclisidir. Taptuk Emre gelen balı ateşte pişirip pamuk helva

yapar. Yanına da bir parça yanar ateş korunu koyar, Saltuk’a bir kutu içinde gönderir.

Saltuk kutuyu açtığında kor ateşin sönmemiş, pamuk helvanın da yanmamış olduğunu

görür, hayran kalır. Taptuk Emre kadın erkek birlikte ibadetin edebe aykırı olmadığını

anlatmıştır.559

Saltıkname’de Sarı Saltık’ın sema ettiği bir iki yerde geçer: “Caminin yakınında

Seyyid’in tekkesi vardı, orada olurdu. İçi fukara ve Müslüman dervişler ile dolu idi.

Hayır, hasenat, sadaka, ihsan, kurban oraya gelirdi. Sema ve safa daim olurdu. Server

Seyyid, (Sarı Saltık) şevkinden zaman zaman kalkar divane gibi sema ederdi.”560 Sarı

Saltık ve beraberindekiler Doptaruh iline varınca, orada yaşayan Müslümanlarla

buluştular, kucaklaştılar, sema ve safa yaptılar.”561

Gerek Abdal Musa Velâyetnamesi, gerekse Kaygusuz Abdal’da, Abdal Musa ve

dervişlerinin sıkça sema dönmelerinden bahsedilmektedir. “Abdal Musa Sultan, cemi

fukarasıyla ataşa girdi. Sema tuttu. Ataş mahvoldu yerinde çayır bitti.”562 “Dinümüz

558 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 457. 559 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 332. 560 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 503. 561 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 504. 562 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 143; Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s.

50.

Page 135: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

124

Muhammed dinüdür. İman getür dedi. Kâfir iman getürdü. Müselman oldu. Balı çörek

ile yediler. Kalkdılar, üç kez sema duttular.”563

Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi’nde “Bunda cem oldu erenler

bişümar,/Cümleye kıldı dualar bisyar/ Eyledi cemiyeti anda tamam/Herbirine nush u

pend ü ihtimam.” 564 (Burada sayısız eren cem oldu. Cümlesine dualar edildi ve

nasihatlerde bulunuldu.)

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Bektaşi dervişlerinden Yakup Abdal,

Şucaeddin Veli’nin hizmetinde çalışmaktadır. Bir gün Şuca Veli’ye gelir ve ondan

kendisine nazar etmesini ister. Sultan nazar edince kendisinden geçip sema dönmeye

başlar.565

Vilayetname-i Şahi’de de cem ve sema’dan bahsedilir. “Pes ol vakt kim Bâyezid

Baba dünyadan rüc’u eyledi. Dahi mecmû-ı dervişleri Bâyezid Baba’nın kırkına

cem’oldular.”566 “Bu gece yer titremezden öndin gördük ki felek üzere ay altında bir

bölük âdemi şeklinde kimseneler semâ ururlar.”567 “Ol Kân-ı Vilayet bunca eşyanın

arasında dururiken ol kişiye nazar saldı ve Vilâyet kuvveti cezbesi ol kişinin bâtınına

kâr eyledi, mesti cünun (kendinden geçti) eyledi ve ol şarab-ı esrarın musemmâsı

derûnundan cûş’edip kaynadı (şarap içmiş gibi içten içe coşturdu) ve semâ birle

meydana gelip bir zaman raks urdu.”568

Alevilikte yapılan ayinlere “cem” ya da “ayin-i cem” denir.569 Ayin-i cemin,

kültürel ve sosyal yönleri de vardır. Alevilere göre cem ayini bir ibadettir. Kur’an’da

563 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 146. 564 Rıza Yıldırım, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnâmesi, s. 177. 565 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 16. 566 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 74. 567 Şevki Koca, a.g.e., s. 107. 568 Şevki Koca, a.g.e., s. 113. 569 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik, Bektaşilik, s. 96.

Page 136: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

125

cem ve halka namazı ile ilgili ayetlerin olduğu öne sürülür. Semah da cemin bir

ritüelidir ve cemde icra edilen on iki hizmetten biridir.570

4.5. On İki Farz, On Yedi Erkan

Şeyh Safi, Menâkıbı’nda on iki farzı açıklar: -Birincisi bir can ile oturup sohbet

ederek sorunları çözmek. İkincisi mürşidine varmak. Üçüncüsü rehberine itaat etmek.

Dördüncüsü musahip tutmak. Beşincisi tarikata girmek. Altıncısı hatiyyesini unutmak.

Yedincisi erkâna uymak. Sekizincisi ilim öğrenmek. Dokuzuncusu Pîre hizmet etmek.

Onuncusu verdiği sözden dönmemek. On birincisi yalan söylememek. On ikincisi

özünün, sözünün bir olması.571

Şeyh Safi Menâkıbı’nda Şeyh Sadreddin, Şeyh Safi’ye bir talip ceme kaç erkân

ile gelip gitmelidir diye sorar. Şeyh Safi de onyedi erkândan bahseder ve on yedi

erkânı sayar: Birinci erkân, niyet eylemek. İkinci erkân, kalbini temiz tutmak. Üçüncü

erkân, eşine soru sormak. Dördüncü erkân, beraber olmak. Beşinci erkân, ceme

girerken besmele çekip, sağ ayakla girmek. Altıncı erkân, Mansur gibi dara durmak.

Yedinci erkân, pire, rehbere saygı göstermek. Sekizinci erkân, kendi yerine oturmak.

Dokuzuncu erkân, deyiş söylenirken konuşmamak. Onuncu erkân, hizmetler icra

edilirken konuşmamak. On birinci erkân, pire, rehbere arkasını dönmemek. On ikinci

erkân, yürürken konuşmamak. On üçüncü erkân, cemde oturanlara eşi bile olsa

şehvetle bakmamak. On dördüncü erkân, rehberin veya pîrin sözünü kesmemek. On

beşinci erkân, mürşidden izin almadan cemi terk etmemek. On altıncı erkân, mürşide

sırtını dönmemek. On yedinci erkân, evine varınca cemle ilgili hiçbir şey

konuşmamak.572

Her tarikatın, yolun uyulması gereken bir takım kuralları vardır ki; on iki farz

570 Mehmet Eröz, a.g.e., s. 119. 571 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 4. 572 Ahmet Taşgın, “Şeyh Safi Menâkıbı ve Buyruklar”, s. 10.

Page 137: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

126

ve on yedi erkân da Alevi-Bektaşilik yoluna girenlerin uymaları gereken kurallardır.

Tarikat kuralları çoğunlukla Buyruk olarak adlandırılan Şeyh Safi Menâkıbı’nda ortaya

konulmuştur.

4.6. Tarikatla İlgili Diğer Alametler

Ağaç Kılıç: Velâyetname’de Hünkâr’ın dervişlerinden Sarı Saltık’a safa,

himmet, nazar edip beline tahta kılıç (bâtın kılıcı) kuşatıp Karadeniz’de Kaligra

şehrine göndermesi ve Sarı Saltık’un Ejderhayı tahta kılıçla öldürmesi. 573

Saltıknâme’de ise ağaçtan kılıcın Hızır Peygamber tarafından Sarı Saltık’a

verildiği yazar. “O saat, Hızır Peygamber yetişip geldi. Şerif’i oradan alıp çıkardı,

uzaklaştırdı. Şerif’in aklı başına gelince Hızır Peygamber bir kılıç sundu. O kılıç

ağaçtan idi fakat gücü demir gibiydi. Hızır peygamber: -Bu kılıç, Resul hazretinindir.

Sana gönderildi, dedi. Şerif alıp onu saygı ile sakladı. Hurma ağacından idi. Onunla

taşa çalsa ikiye bölerdi.”574

Hacı Bektaş’ın Hacım Sultan’a tahta kılıç kuşandırması ve Hacım Sultan’ın

tahta kılıcı denemek için bir katıra vurması ile katırın ikiye bölünmesi menkıbesi Hacı

Bektaş-ı Veli ve Hacım Sultan velâyetnamelerinde anlatılır.575

Saltıknâme’de Sarı Saltık’un kullandığı ağaç kılıçtan bahsedilir: “Seyyid o

ağaçtan kılıç ile ki hurma ağacıdır. Peygamber’in kılıcıdır. Onunla kâfirleri hıyar

doğrar gibi doğradı.”576

Vilayetname-i Şahi’de tahta kılıçtan “Zülfikâr” olarak bahsedilir. “Vilâyet

Zülfekârın beline bağlayıp, elindeki kötek ile mecmu abdalları önüne kattı.”577

573 Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltuk, s. 39. 574 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 282. 575 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 573; Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 431. 576 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 131. 577 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 171.

Page 138: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

127

Asa: Velâyetname’de, Saltıknâme’de, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde ve

hemen hepsinde geçmektedir. Genellikle su çıkarmada kullanılır. Saltıknâme’de şöyle

geçer: “Orada bir kilise vardı. Onu zaviye haline getirdiler. O zaviye hâlâ durur. Şerif

asasını attı, bir taşa mıhladı. Dibinden bir su çıkıp akmaya başladı.”578

Sarı Saltık, kendisinden su isteyen Tekfur’a asasıyla vurup su çıkartır: “-Bu

dağda bir su olsa demiştin, işte sana latif bir su, deyip asayı yere vurdu. Su oradan

akıp yürüyüverdi. İki yere daha asayı vırdu, sular çıkıp aktı. Şimdi ona Tekür Suyu

derler.”579

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, Hacım Sultan elini öpen dervişlere hayır

dua eder. Elindeki asasını toprağa saplar. Asa bir süre sonra Allah’ın kudretiyle

yapraklanır.580

Asanın peygamberler tarihinde ve velilerin velâyetnâme ve menâkıbnâmelerinde

bir keramet vasıtası olarak kullanıldığı bilinmektedir.

5. FARKLI İNANÇ SİSTEMLERİNİN İZDÜŞÜMLERİ

5.1. Hızır İlyas İnancı

Türk kültüründe Hızır, boz atlı, yeşil donlu, aksakallı bir pîr olarak anlatılır.

Zorda kalanlara yardım eden dilediği zaman dilediği yere göz açıp kapayana kadar

giden, farklı çehrelerde görünebilen, şifa veren, bereket getiren doğaüstü bir varlık

olarak tasvir edilir.581 Hz. İlyas (as), Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden

biridir. Denizlerde zorda olanların yardımına koştuğuna inanılır.

Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-Kudsiyye’sinde Hz. Hızır’dan çokça bahsedilir.

Hatta Baba İlyas Boz atı ve yeşil bayrağı ile Hızır’a benzetilir. “Arş turaklu yeşil 578 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 277. 579 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 375. 580 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 451. 581 Ahmet Yaşar Ocak, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara,1990, s. 27.

Page 139: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

128

alemlü Şeyh/Boz buraklu vü nur imameli Şeyh.”582 “Hak-sıfatlu ulu mürüvvetli/Hızır

İlyâs adlı Boz Atlu”583 Baba İlyas’ın Hızır’la görüştüğünden bahsedilir. “Ol Hızır

yoldaşı Baba İlyas”584 Menâkıbda Hz. Hızır’ın, Baba İlyas’ın yedi yaşında Mısır’a

giden oğlu Muhlis’le görüştüğü ve icazet verip Rum’a git dediği bildirilir. “Yine ol

Boz Buraklu din güneşi/Âlem asayişi vü Hızır işi/At virür ü kemer, kılıç

kuşadur/Rum’a vargil deyü virür destur.”585 Yine menâkıbda Muhlis Paşa’nın Sultan

Gıyaseddin tarafından mancınıkla atıldığı ve Hızır Nebi’nin yetişerek havada tutup

bıraktığı anlatılır.586

Velâyetname’de Hızır Nebi’den sıkça bahsedilmektedir. “Yeşil donlu, Alevi

saçlı, Bozatlı” birisinin Hünkâr’ı ziyarete geldiğini, gittikten sonra Sarı İsmail’in kim

olduğunu Hünkâr’a sorduğunu ve Hızır Nebi olduğunu söylediği bildirilmektedir.587

Oğlu düşman elinde olan Hoca Ahmet Yesevi’nin Hakk’a yalvarması, Hak Te’ala’nın

Hızır Nebi’ye ilham etmesi ve Hızır’ın bunu Hacı Bektaş-ı Veli’ye bildirmesi.588

Velâyetname’de Hünkârın Hızır Nebi’yle sık görüştüğü anlatılmaktadır. “Hünkâr

Hacı Bektaş-ı Veli (ksa) çoğu zaman Hızır Peygamber ile görüşürdü (birlikteydi).”589

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Hızır’ı Ejderhayla savaşan Sarı Saltık’a yardıma göndermesi

anlatılır.590

Saltıknâme’de de Hızır’dan yeşiller giymiş biri olarak bahsedilir. Saltık’ı

düşmanları zehirlerler, yardımına Hz. Hızır yetişir: “-Kapıda bir kişi bekliyor gelsin

582 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye,

255/14b. 583 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Elvan Çelebi, a.g.e., 660/38b. 584 İsmail E. Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak,Elvan Çelebi, a.g.e., 285/16b. 585 Elvan Çelebi, a.g.e., 826 /48a. 586 A.g.e., 905-920 /53a,b. 587 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 290. 588 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 121. 589 A.g.e. s. 193. 590 A.g.e. s. 360-61.

Page 140: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

129

mi, dedi. Onlar: -‘Hemen gelsin, dediler.’ Gelen kişi, yeşiller giymişti… Aslında o, Hz.

Hızır’ın kendisi idi.”591

Saltıknâme’de Hz. Hızır ile Sarı Saltık bir dağ dibinde buluştular. Hz. Hızır: “-

Gidin kardeşim İlyas’a haber verin. Seyyid Saltık benin makamıma geldi, dedi. Bir

süre sonra Hz. İlyas çıka geldi. Atından indi Birbirine sarıldılar, oturdular. Biraz

ilimden Hâk ilminden konuştular, yediler, içtiler. Şükür ve hamd eylediler. Sonra

kalktılar, öğle namazını kıldılar.” 592 “Server Seyyid Saltık, Süryan adasına çıktı,

oturdu. O sırada bir kişi denizden atıyla çıkageldi. Gördüler ki İlyas

Peygamber’dir.”593

Kaygusuz Abdal’da da Hızır ve İlyas peygamberlerin dara düşenlerin yoldaşı

olduğu anlatılır.594

Şucaeddin Veli ve Velayetnâmesi’nde Sultan Şuca’nın Hızır İlyas gibi darda

olanların yardımına koştuğu anlatılır.595

Vilâyetnâme-i Şahi’de ise Od’man Baba’nın Hızır gibi medet diyenin yardımına

koştuğu anlatılır. “Hızr’ı sensin mevt erinin her zaman/Şâhı sensin cümle şey’in bi-

gûman.”596 Çaresizlerin yardımına koşan Od’man Baba’nın görünümü “Boz Atlı Yeşil

Kamçılı Hızır”a benzetilir. “Zağara memleketinde bir kişi çift sürerken görür ki

karşıdan boz atlu ve yeşil cidalı bir kimse gelir ve yüzü nikaplu bir bir serverdir kim

gelir. Çün yakın gelip selâm verir, dahi ol kişi avazından ol Kân-ı Vilayeti bilir.”597

591 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 291. 592 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 173. 593 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 481. 594 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 152. 595 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, ss. 137-138. 596 Şevki Koca, Vilâyetnâme-i Şahi, Gö’çek Abdal, s. 118. 597 Şevki Koca, a.g.e., s. 61.

Page 141: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

130

Demir Baba Vilâyetnâmesi’nde Hızır Nebi aleyhisselam’ın her Cuma, her

bayram ve münâcât gününde hazır bulunduğundan bahsedilir.598

Kuran’da ismi anılmadan Musa Peygamber’le kıssası geçen Hızır Nebi’nin ve

İlyas Peygamber’in Türk inancında ve Alevi-Bektaşilikte önemli bir yeri olduğu

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde görülmektedir.

5.2. Hulûl ve Tenasüh İnancı

Hulûl, Allah’ın insan bedenine girmesi inancıdır. Hulûl inancı daha çok

Zerdüştlükte yaygındır. Tenasüh de ruh göçü demektir. Reenkarnasyon da

denilmektedir. Bu inanışların İslam’a Yunan Felsefesi veya Hint dinlerinden geçtiği

sanılmaktadır.

Velâyetname’de birkaç yerde Hacı Bektaş'ın Hz. Ali'nin sırrı olduğu kaydedilir.

Hacı Bektaş'ın vefat etmek üzere iken de durumdan müteessir olan Sarı İsmail'i teselli

etmek üzere "Biz ölmeyiz, suret değiştiririz dediği nakledilir.599

Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde ki menâkıbda, inanışa göre Battal Gazi

vefat ettikten sonra dünyaya Sultan Şucâ olarak gelmiştir. Sultan Şucâ dervişleri ile

beraberken onlara kendisinin Battal Gazi olduğunu ve yakında bir yere içinde altın

olan bir çömlek koyduğunu söyler. Dervişler söylenen yeri kazınca söylenen çömleği

bulurlar. Dervişlere göre Şuca Baba, Battal Gazi’dir.600

Abdal Musa Velâyetnamesi’nde Hacı Bektaş-ı Veli’nin Abdal Musa olarak

tekrar dünyaya geldiği kaydedilir.601

Vilâyetname-i Şahi’de Od’man Baba, Sarı Saltık’ın bizzat kendisi olduğundan

bahsetmektedir. Velâyetnameye göre Od’man Baba, Sarı Saltık’ın Babaeski’de yakmış

598 Bedri Noyan, Demir Baba Vilâyetnamesi, s. 157. 599 Hamiye Duran, Velâyetnâme, s. 617. 600 Yağmur Say, Şücaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 112. 601 Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, s. 141.

Page 142: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

131

olduğu kandil ateşini söndürerek oradaki halka bu kandili yakan Sarı Saltık benim

demiştir.

“Pes bu velâyeti ve heybeti ol hisâr halkı ve derviş ve ehl-i inkâr-ı dil-rîş ol kân-

ı sacâdetden müşâhede itdiler. İnsâf birle ol kân-ı velâyetün nazarında yüz yire urup

nâz [u] niyâzlar itdiler. Ve ol dem mecmu abdâlları ol kân-ı velâyet nazarında cem

eyledi. Ve dîvân u saltanat birle nutk-ı kadîm-i ezelîsiyle cevâba gelüp ayıtdı kim: Bu

ejderhâyı ve sıfat-ı kahkahayı Sarı Saltık olup ben öldürdüm didi…”602 Yine bir

beyitte Od’man Baba Hızır ile İsa Peygamber’in esrarı olarak anlatılır. “Gâh yürür her

gûşede insan ile/Gâh görünür kimseye bu zat ile/Hızır ile İsa anın esrârıdır/ Her ne

kim görsen Hakk’ın dîdârıdır.”603

Hulul ve Tenasuh Vilâyetname-i Şahi’de sıkça dile getirilir. Meselâ Od’man

Baba kendisine Hakk’ın sırrıyım demekte ve yine Âdem Musa İsa ve Muhammed,

benim demektedir.

Od’man Baba bir defasında şöyle der. “Ben gökten yere bin yılda bir kez inerim

ve dahi mecmû-i mahlukâta rahmet eylemeye geldim. Hâk tebârek emriyle” 604

demektedir Bir başka söyleminde ise Od’man Baba, kendisini Hz. Muhammed’in

(sav) yerine koyar. “Boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun hakkını alıverici dest-i

kudret ve sırr-ı Muhammed’im”605

Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde Hz. Alî’nin gösterdiği kerâmetlere bakıp ona

ulûhiyet addetmenin sapkınlık olacağı bildirilir. “Bu sebepten kerâmat ve velâyetine

bakupta sakın ki Ulûhiyyet-i Alî’ye kail olup dalalette kalmayasın.”606

602 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 106. 603 Şevki Koca, a.g.e., s.62. 604 Şevki Koca, a.g.e., s.72. 605 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s.123. 606 Bedri Noyan, Veli Baba Menâkıbnâmesi, s. 219 .

Page 143: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

132

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde az da olsa başka dinlerden İslam’a geçen

hulûl ve tenasüh inancına rastlanmaktadır.

5.3. Tecelli

Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye’sinde Rahman’ın

tecellisinden (Baba İlyas’ın oğlu Ömer Paşa’nın vefatından) bahseder. “İlle bir gün

Paşam olur hayran/Meğer irer tecelli-yi Rahman”607 Baba İlyas’ın torunu Âşık Ali

Paşa hakkında yazılan beyitte Hakk’ın sırrı olduğu anlatılır. “Sırr-ı Süphan u sırr-ı

Hak bilinür/Cismüm üzre cemal-i Hak bulunur.”608

Hünkâr, Sarı İsmail’e: “İsmail, sözümü tut, kendini topla, gözünü aç. Sen

Hakk’ın tecellisisin” dedi.”609

Vilâyetname-i Şahi’de de Allah’ın Evliyâ’nın kalbine tecelli ettiği anlatılır. “Hak

Süphânehu ve Taâla Evliyâ’nın kulûbuna tecellâ eder, pes ol dem evliyâ’nın

nûtk’undan ve fiilinden ne kim sâdr olursa Hâkk’ın emri ef’âli ve rızâsıdır.” 610

“Nasuh Baba şehirden gelip ol Kân-ı Vilayet’i gördü ve ayn’el yakîyn ile müşâhade

etti, gördü kim, ol Kâl-u Belâ’da rûhlara hitâb eden Hüdâ’yı Rab’bil-âlemin ol Kân-ı

Velâyet’in gönlünde tecelli eylemiş…”611

Tecellinin sözlük anlamı görünme, bilinmedir. Tecellinin tasavvufi manası ise

tasavvuf inancında Tanrı’nın doğada ve insanda belirmesidir. Alevi-Bektaşi

menâkıbnamelerinde ise “Allah'ın mutasavvıfın kalbinde isim ve sıfatlarıyla

görünmesi, kalplerde hissedilir hâle gelmesi” şeklinde kullanılmıştır.

607 Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye, 698/40b. 608 Elvan Çelebi, a.g.e. 1325/77a. 609 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 630. 610 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 39. 611 Şevki Koca, Vilâyetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s.72.

Page 144: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

133

5.4. Başka Canlıların Kılığına Girme (Don Değiştirme)

Bir insanın bitki ya da hayvan biçimine girmesine don değiştirme denir. Daha

çok efsane, masal ve destanlarda görülen don değiştirmeye menkıbelerde de rastlanır.

Eldeki menâkıbnâmelerde de don değiştirme genellikle hayvan donuna girme şeklinde

gerçekleşir. Abdal Musa, Menâkıbname’de Gaybi Bey’in önüne bir geyik donunda

çıkar.612

Şucâeddin Veli ve Velâyetnamesi’nde Sultan Şucâeddîn, Baba Hâkî ve abdalların

önüne geyik donunda çıkar ve çölden kurtararak köylerine ulaştırır. Dervişler geyiğin

Sultan Şucâ olduğunu anlayınca müridleri olurlar.613

Velilerin kuş donuna girmesine de menâkıbnamelerde sık sık rastlanır.

Velâyetname’de, Hacı Bektaş, Ahmed Yesevî tarafından Anadolu’ya yollandığında bir

güvercin donuna girerek Sulucakaraöyük’e varmıştır.614

Hacı Bektaş, Horasan’ı işgal edip Müslümanların mallarını yağmalayan ve

Kutbiddîn Haydar’ı tutsak eden Bedahşan askerlerinin üzerine giderken şahin donuna

girmiştir. Bedahşan’ı ele geçirmiş ve halkını Müslüman yapmıştır. Onlara Kur’an’ı

öğretmiş ve namaz kıldırmıştır. İşini bitirip Horasan’a giderken güvercin donuna

girmiştir.615

Menkıbelerde velilerin diğer hayvanların kılığına girmesi de anlatılır.

Velâyetname’de Ahmed-i Yesevî’yi sevmeyen ve ondan kurtulmak isteyen birkaç kişi,

onu hırsız olarak göstermek için bir öküz çalıp parçalayarak gizlice dergâhın aş evine

koyarlar ve öküzü Ahmed Yesevi’nin çaldığı dedikodusunu yayarlar. Öküzü aramaya

çıkanlar, dergâhta öküzü parçalanmış olarak bulurlar. Ahmed Yesevî bunu yapanlara

612 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s. 43. 613 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, ss. 108-109. 614 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 177. 615 Hamiye Duran, a.g.e., ss.126-128.

Page 145: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

134

beddua eder. Hırsızları halkın gözü önünde köpek haline getirir. İftiracılar önce eti

yerler, sonra birbirlerini parçalarlar.616

Don değiştirme eski Türklerin ve diğer milletlerin inançlarının, efsane ve

destanlarının, masallarının dini menkıbelere yansıması sonucu yalnız Alevi-

Bektaşilikte değil, tüm İslami inançlarda görülmektedir.

5.5. Devriye

Devir kuramı Hz. Peygamber’in “Ben var iken Âdem yaratılmamıştı.” hadisine

dayanır. Tasavvufa göre Hz. Peygamber’in ruhu insan’ın vücud bulmasından önce de

vardı. Ruh insan-ı kâmil olmadan önce eşya olur, bitki olur, hayvan olur. İnsan-ı

Kamil olduktan sonra Hakk’a döner. Bu olay sürekli devreder. Bu döngüyü anlatan

şiirlere devriye denir.

“Lâ mekân ilinde bir nokta iken İsmi var, cismi yok yerden gelirim/ Daha hiçbir

nesne yaratılmadan Kandilin içinde Nûr’dan gelirim/ Dört nesneden yoğrulup da

yapıldım/ Şekillendim, fırınlara atıldım Mevla’m ruh verince ayağa kalktım Âdem

denen bir beşer’den gelirim. ” (Nizam Bozkurt)617

Saltıknâme’de Bayezid-i Bestami’nin vefat etikten sonra tekrar dünyaya geldiği

anlatılır. Dervişin biri bunun nasıl olduğunu sorar. Bayezid-i Bestami: sağ iken

dünyada iyi işler yap ki öldükten sonra da diri olasın, der.618 Yine Saltıknâme’de bir

rahibin vefat eden Sarı Saltık’u gördüğünü söylemesi üzerine dervişlerinden Kemal

şöyle der: “-Seyyid hazreti her yerde gazilerle birliktedir. Veliler dünyadan gitseler

bile, ruhları cisimleşir. Cismi ne şekilde ise aşikâre gelir, birlikte gazâ ederler,

dedi.”619

616 Yağmur Say, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, s. 21. 617 Nizam Bozkurt, araştırmacı-yazar. 618 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 130. 619 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 129.

Page 146: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

135

Devriye, ruhun ölmediğini sürekli başka varlıklarda vücud bulduğunu ve

Hakk’tan gelip yine Hakk’a dönüşünü savunan bir görüştür. Tasavvufda Bektaşîler

dâhil tarikatların çoğunluğu tenâsühü kabul ettiklerinden bu iki görüşü

birleştirmişlerdir. Böylece devriye dünyadan gittikten sonra tekrar geri dönme şekline

dönüşmüştür.

5.6. Tayy-i Mekân

Tayy-i mekân, yer zaman mevhumu olmadan bir anda farklı yerlerde

görünebilmektir. Velâyetnâme ve menâkıbnamelerde Allâh’ın velilerinin en çok

gösterdiği kerâmet olarak görülmektedir. Her velâyetnâme ve menâkıbnamede vardır.

Velâyetname’de Hacı Bektaş, hacda bulunan hocası Lokman’ın canının pişi

çektiğini anlayıp Lokman-ı Parende’nin eşine pişi yapmasını ve hocasına götüreceğini

söyler, yapılan pişileri anında hacdaki hocasına götürür.620

Velâyetname’de Hünkâr’ın başka bir ülkede zindanda olan Ahmet Yesevi’nin

nefes oğlu Kutbiddin Haydar’ı göz açıp kapayana kadar babasına kavuşturduğu

anlatılır: “Ayağa kalk seni babana kavuşturayım. Ben bahane bana yardım eden

Allah’tır. “Nasıl gideyim? Yolum çok uzak. Yolda kâfir çoktur aklım şaşar” dedim.

Yum gözünü, bir anda varıp babanı göresin dedi… O erin sözüyle ben göz yumdum.

Açtığımda kendimi tekkede buldum.” 621

Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın bir dervişi şöyle der: “ –Seyyid hazreti; evliyânın

seyididir, iftiharıdır. Ona her iş kolaydır. O oturduğu yerden her yere anında gider.

Varır, gelir. Kimse yerinden kalktığını bile göremez.”622

620 Hamiye Duran, Velâyetname, ss. 85-86. 621 Hamiye Duran, Velâyetname, s. 133. 622 Necati Demir, M. Dursun Erdem, Saltıknâme, s. 130.

Page 147: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

136

“Şerif mescide otururken ayağa kalktı. Kılıcını çıkarıp bir kez salladı, mescit

içine kanlar aktı. ‘Bu nedir’, dediler. Seyyid: -Filarık Rus, gazilere yetişti. Beni istedi,

onları beğenmedi. Onun işini tamam ettik, Şirin’i gazilerden savdık dedi. O zaman

Müslümanlar anladılar ki ona, yakın ile uzak birdir. Oturduğu yerden bile işini

bitirir.”623

Saltıknâme’de diğer bir kıssada Sarı Saltık, cadıların elinden kurtardığı Frenk ve

Bizans imparatorlarının kızlarını Müslüman yapar ve perilerin yardımı ile göz açıp

kapayana kadar sürede saraylarına gönderir.624

Diğer İslami menkıbelerde var olduğu gibi, Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde

de tayy-i mekân düşüncesi mevcuttur.

5.7. Tabiat Kültü

Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi’nde, dervişleriyle birlikte coşkun akan bir

çaydan karşıya geçmek isteyen Hacım Sultan suyun yanına gelir ve suya karşıya

geçmek istediğini ve akmamasını söyler. Suyun üst tarafı akmayıp durur. Hacım

Sultan ve dervişleri karşıya geçerler.625

Eski Türkler doğada var olan her varlığın bilinmeyen güçleri olduğuna

inanırlardı. Onlara göre su, ağaç, kaya, dağ, tepe gibi varlıklar canlıydı ve kutsaldı.

Yukarıdaki menâkıbda da akarsuya canlı gibi sesleniliş bunu doğrulamaktadır.

Ateş kültü: Bir tabiat kültü olan ateş kültü, Kalenderîlikte bir ayin vasıtası

olarak nitelenmiş ve çeşitli coğrafyalardaki Kalenderi zümrelerin ortak bir özelliği

olarak kabul görmüştür. Ateş kültü, başta Seyyid Gazi Zaviyesi olmak üzere Hacı

Bektaş-ı Veli, Hacım Sultan gibi kalenderi meşrepli tarikatlarda ateş semahı adıyla bir

ritüel olarak uygulanmıştır.

623 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 131. 624 Necati Demir, M. Dursun Erdem, a.g.e., s. 204. 625 Salih Gülerer, Hacım Sultan ve Menâkıbnamesi, s. 444.

Page 148: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

137

Kalenderîlik tarikatının gerekli uygulamalarına paralel bir şekilde Vilayetname-i

Şahi’nin genelinde Od’man Baba ve abdallarında bir ateş kültünün olduğu

anlaşılmaktadır. “…Tîz od yakun ki yir aşaga giçmek umar didi. Pes bu cevâb u nefes

üzre derhâl abdâllar âteş zuhura getürüp rüşenâlık itdiler.626

“…Ve bir yola revân olup kadem-ber-kadem girü Varna şehrinün yanında bir

bâgçeye geldi. Ve celâl birle abdallara ayıtdı ki: Tiz şol ağaçları kesün âteşe urun od

yakın didi. Çün abdâllar ol kân-ı velâyetün cevâb-ı celâlin gördiler. Derhâl balta ve

nacak birle ol ağaçlan kesüp âteşe urdılar. Ve dud [u] şu'lesi felek-i muallâya revân

oldı.”627

Ateş kültü, İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden biridir. Özellikle “Şaman” ya

da “Kamlar” bu geleneğin oluşmasında etkili olmuşlardır. İslamiyet öncesi Türkler

ateşin her şeyi temizlediği ve kötü ruhları kovduğuna inanmaktaydılar. Bazı

topluluklarda İslamiyetle birlikte de devam etmiştir.

626 Şevki Koca, Vilayetname-i Şahi Gö’çek Abdal, s. 107 627 Şevki Koca, a.g.e., s. 122

Page 149: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

138

SONUÇ

Alevilik ve Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından olan velâyetname ve

menâkıbnameler, bu geleneğe özgü esasları ortaya koyması ve özgün bilgiler

aktarması açısından oldukça önemli eserlerdir. Araştırmamızda bu esaslar ve bilgiler;

İnanç Esasları, İbadet Esasları ve Ahlak, Tarikat Âdâb ve Erkânı başlıkları altında

kategorize edilmiş ve incelenmiştir.

İnceleme yapılırken zaman-mekân, fikir-hadise irtibatı çerçevesinde olaylar

göz önünde bulundurulmuştur. Menâkıbnameler kronolojik sıraya uygun bir şekilde

incelenmiştir. Bu nedenle Menâkıbul-Kudsiye’den başlanarak sırasıyla; Hacı Bektaş-ı

Veli Velâyetnamesi, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Saltıknâme, Hacım Sultan ve

Menâkıbnamesi, Abdal Musa Velâyetnamesi, Kaygusuz Abdal Menâkıbnamesi, Seyyid

Ali Sultan Velâyetnamesi, Şeyh Şucaeddin Veli ve Menâkıbnamesi, Vilâyetnâme-i Şahi,

Gö’çek Abdal, Koyun Baba Velâyetnamesi, Demir Baba Vilâyetnamesi ve Veli Baba

Menâkıbnamesi şeklinde bir diziliş gerçekleşmiştir. Velâyetname ve

menâkıbnamelerin yazım tarihlerine de dikkat edilmeye çalışılmıştır. Bazı

velâyetnamelerin birbiriyle irtibatlı olması da sıralamada göz önünde

bulundurulmuştur.

Velâyetname ve menâkıbnameler, olayların olduğu dönemin zihniyetini

taşıması açısından çok önemlidir. Ancak çoğunun yaşandığı dönemde değil de sonraki

dönemlerde yazılmış olması ya da yazıldığı dönemin kaygılarını taşıması, bu

menâkıbnamelerdeki doğru bilgilere ulaşmamıza engel teşkil etmiştir. Örneğin Elvan

Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiye isimli eserini yazarken zamanının siyasi ve kültürel

koşullarından etkilenmiştir. Sünni yönetime isyan eden dedesi Baba Resul’u ve

soyunu Ehl-i Sünnet’ten göstererek savunmaya çalışmış ve işin aslını olandan farklı

Page 150: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

139

göstermiştir. Hacı Bektaş-ı Veli 13.yy da yaşamıştır, ancak Velâyetname’nin kaleme

alınışı en erken 16.yydır. Dolayısıyla aradan geçen zaman oldukça uzundur ve bazı

özgün bilgilerin farklılaşması söz konusudur.

Yazılanların orjinallerinin üzerinde zamanla tahrifat yapılması bu

menâkıbnamelerde yeterince doğru bilgiye ulaşmamızı engellemiştir. Yine de

menâkıbnameler, yaşandığı dönemdeki Alevi-Bektaşi inançları ve yaşayış biçimlerine

ait önemli bilgiler vermektedir.

Araştırmamızda inanç esasları açısından yapılan incelemede Ehl-i Sünnet

geleneği tarafından benimsenen imanın altı esasının Alevi-Bektaşi

menâkıbnamelerinde yer aldığı görülmüştür.

Alevilikteki Hak, Muhammed Ali düşüncesi İslam inancındaki ‘Tevhid’ ve

‘Nübüvvet’ düşüncesine ‘Velâyet’ düşüncesinin ilavesi şeklinde anlaşılmalıdır.

Hristiyanlık’taki ‘Teslis’ düşüncesiyle herhangi bir ilgisinin bulunması söz konusu

değildir. Bu düşünceye Allah’ın Nübüvvet’ten sonra Velâyet’i hak kıldığı düşüncesi

hâkimdir.

Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde ‘Melek’lerden saygı ile bahsedilir.

Kur’an’a ve diğer kutsal kitaplara büyük hürmet gösterilir. Kuran’dan ayetlerle

örnekler verilir. Kuran’ın okuyana şifa ve güzellik vereceği bildirilir. Diğer

peygamberler konusunda da İslam dinine ve Kuran’a uygun yaklaşımlar söz

konusudur.

Velâyetnamelerde ve menâkıbnamelerde yaygın İslami anlayışa parelel olarak

ahiret gününe iman, cennet, cehennem, diriliş, kıyamet ve mahşerin gerçek olduğu

Page 151: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

140

vurgulanır. Menâkıbnamelerdeki kaza ve kader anlayışı da genel İslami inançtan farklı

değildir.

İbadet esaslarını incelediğimizde Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde abdest,

namaz, oruç, zekât, kurban, hac gibi ibadetler yer alır. Abdestin zahiri temizliğinin

yanında iç temizliğine daha çok önem verilir. Asıl önemli olanın içindeki kötü

düşünceyi, kini, nefreti, kıskançlığı atmak olduğu vurgulanır. Bu eserlerde vakit

namazlarının kılınmasından söz edilir. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin darı yığını

üzerinde namaz kıldığı anlatılır. Ancak beş vakit namazın tamamının kılındığından ya

da Hünkâr’ın muhiplerine kıldırdığından bahsedilmez.

Velâyetnamelerde biri hariç (Saltıkname) Ramazan orucu tutulduğu açıkça

geçmemekle birlikte, Hünkâr’ın ve diğer velilerin oruç tuttuğu anlatılır. Sarı Saltık ve

Od’man Baba velâyetnamelerinde Muharrem ayında oruç tuttuklarından söz edilir.

Velâyetname ve menâkıbnamelerde zekât yerine çoğunlukla sadaka bahsi

geçer. Fakirlere, yetimlere, dullara sadaka dağıtıldığı anlatılır. Ayrıca halkın sadaka ve

kurbanlarını tekkeye ve velilere bağışladıklarından söz edilir. Velâyetname ve

menâkıbnamelerde velilerin hemen hepsinin hac görevlerini yerine getirdikleri

görülür.

Velâyetname ve menâkıbnamelerde kurban ibadeti olarak çoğunlukla tekkelerde

ve zaviyelerde türbelere ve velilere kesilen kurbanlardan bahsedilir. Koyun Baba

Velâyetnamesi’nde ise hac görevini gerçekleştiren Koyun Baba’nın Mina’da kurban

kestiğinden bahsedilir. İbadet esaslarına ilişkin bir değerlendirme yapmak gerekirse

İslami esaslara uygun olduğu açıklıkla söylenebilir.

Page 152: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

141

Alevilikte yaygın kullanılan Eline-Diline-Beline sahip olma öğretisi, Alevilerin

kuvvetli bir ahlaki yapıya sahip olmalarını sağlamıştır. Alevilik ve Bektaşilikte var

olan Pir-Mürşid-Rehber-Talib ilişkisi ve Dört Kapı-Kırk Makam öğretisi, Aleviliğin

tasavvufi bir tarikat yapısına sahip olduğunu göstermektedir.

Alevilik ve Bektaşilik’te Ehl-i Beyt sevgisi (Tevella) ve Ehl-i Beyt’in

düşmanlarından uzak durma (Teberra) tavrının oldukça önemli olduğu görülmektedir.

Velâyetname ve menâkıbnamelere kullanılan terminoloji açısından

değerlendirildiğinde Enel Hak ve Vahdet-i Vücud felsefesine ilişkin kavramların

Alevilik ve Bektaşilik öğretisinde yer aldığı dikkat çekmektedir.

Sonuç olarak Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde İslam dininin inanç esaslarına

vurgu yapıldığı gibi ibadet unsurlarına ve âdâb-erkân konularına da yer verilmiştir.

Bunun dışında İslami geleneğin özellikle de Alevi-Bektaşi geleneğin ürettiği

terminolojinin de bu eserlerde yer aldığı görülmektedir.

Page 153: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

142

KAYNAKÇA

Ahmetoğlu, Şahin, Şii-İmamiyye'nin Mezhepler Tarihi Yazıcılığı, İlahiyat Yayınları,

Ankara, 2014.

“İslam Mezhepleri Tarihi’nde Karizmatik Liderlik Anlayışı: Hz. Ali Örneği”,

Milel ve Nihal Dergisi, Sayı: 7, İstanbul, 2012, ss. 167-188.

Atalay, Adil Ali, Abdal Musa Sultan ve Velâyetnamesi, Can Yayınları, İstanbul, 1978.

Aytekin, Sefer, Vilayetnâme, Ayyıldız Yayınları, Ankara, 1995.

Azamat, Nihat, “Kaygusuz Abdal”, DİA, İstanbul 2002, c. 25, ss. 74-76.

Bisâtî, Şeyh Sâfî Buyruğu (Menâkıbu’l-Esrâr Behcetü’l-Ahrâr), Ankara 2003, Yazma

eser, Konya Mevlana Müzesi.

Bursalı, Derviş Selman, Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Veli, h.1035 tarihli yazma nüsha,

Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Efendi Kitapları Şer’iye Nu.1076.

Çelebi, Ali, Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektâş-ı Veli Müzesi Kütüphanesi,

Hicri 1034 tarihli yazma nüsha.

Uşşaki, Derviş Ali, Hacim Sultan Menâkıbnamesi, (h.1200/m.1785-86), yazma eser,

Hacim Köyü nüshası.

Diyanet, Hacım Sultan Velâyetnamesi, h.1261/m. 1844-45, Yazma eser nüshası,

Kütüphane nüshası no:30.

Doğanbaş, Muzaffer, Koyun Baba Vilâyetnamesi, özel kitaplığındaki 1303 tarihli

yazma nüsha.

Doğanbaş, Muzaffer, Koyun Baba Velâyetnamesi, İstanbul, 2015.

Page 154: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

143

Duran, Hamiye, Velâyetname, TDV yayınları, Ankara, 2014.

Eflâki, Ahmet, Menâkıb’ul Arifin, Kabalcı Yayınevi, Ankara, 2006.

Emiri Ali Efendi Kitaplığı, Velâyetnameyi Hacım Sultan, yazma eser (Millet

Kütüphanesi), A Nüshası No. 943.

Eröz, Mehmet, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1976.

Erünsal, İsmail E., Ocak Ahmet Yaşar, Menakıbu’l-Kudslyye fî Menâsıbi’l-Ünsiyye

Elvan Çelebi, TTK, Ankara, 2014.

“Menâkıbü’l-Kudsiyye”, DİA, İstanbul 2004, c. 29, ss. 115-116.

Erkoç, Ethem, Âşık Paşa ve oğlu Elvan Çelebi, Çorum, 2005.

Eyüboğlu, İsmet Zeki, Bütün Yönleriyle Kaygusuz Abdal (Menakıb-ı Kaygusuz Baba),

Özgür Yayın Dağıtım, İstanbul, 1992.

Gülerer, Salih, Hacım Sultan ve Menakıbnamesi, 2014, AKY yayıncılık.

Güzel, Abdurrahman, Abdal Musa Velâyetnâmesi, TTK, Ankara, 1999.

Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, Ankara, 1983

Hacı Selim Ağa, Kemankeş, Makâlât-ı Şeyh Safî, yazma eser nüshası Süleymaniye

Kütüphanesi, Nu: 247. Müstensih bilinmiyor.

İbn Bezzâz Vehhab Rahman, Makâlât-ı Şeyh Safî (Safvetu’s-Safa), Haz. Kaygusuz

İsmail Alevi Akademisi Yayınları, Ankara 2009.

Kaplan, Doğan, Yazılı Kaynaklarına göre Alevilik, Ankara, 2012.

Page 155: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

144

Kiel, Machiel, “Sarı Saltuk”, DİA, İstanbul 2009, c.36, ss. 147-150.

Koca, Şevki, Vilâyetnâme-i Şâhi, Gö’cek Abdal, İstanbul, 2002.

Köprülü, Orhan F., “Abdal Mûsâ”, DİA, İstanbul, 1988, c.1, ss. 64-65.

Koçak, Yunus, “Şah İbrahim Ocağı’ndan Gelen Bir Şeyh Safi Buyruğu”, Hacı Bektaş

Veli Araştırma Dergisi, 30(2004).

Kutlu, Sönmez, Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara Okulu yayınları, Ankara, 2008.

Tarihsel Din Söylemleri Üzerine Zihniyet Çözümlemeleri, Ankara, 2012.

İslam Mezhepleri Tarihinde Usûl Sorunu, İslami İlimlerde Metodoloji

Meselesi, İstanbul, 2005.

Parlak, Nizamettin, Makâlât Şeyh Safî Buyruğu, Şeyh Safiyeddîn Erdebilî İshak İbn

Cebrâil (650-735 H/1252-1334M), Horasan Yayınları, İstanbul, 2008.

Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Otman Baba, Yazma eser, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr.

495.

Menâkıbul-Kudsiye, h.760 tarihli yazma nüsha, Konya Mevlana Müzesi

Kütüphanesi’nde 4937 numarada bulunmaktadır.

Nişâtî, Şeyh Safi Tezkiresi, haz.: Möhsün Nağısoylu, Bakü 2006.

Tezkire-i Şeyh Safi, Kitâbhâne-i Âsitân-ı Kuds-i Rızavî, Nu.: 95.

Menâkıb-ı Şeyh Sâfî (1069- 1658), Milli Kütüphane: 06 M.K. Yz. A 6097/5.

Noyan, Bedri, Demir Baba Vilâyetnamesi, Can Yayınları, İstanbul, 1976.

Veli Baba Menâkıbnamesi, Can yay., İstanbul, 1995.

Firdevsi-i Rûmi-Manzum Hacı Bektaş Veli Vilâyetnâmesi, Aydın, 1986.

Page 156: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

145

Ocak, Ahmet Yaşar, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri,

İstanbul, 2015

Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, 2015

Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnameler, TTK, Ankara, 2010

“Elvan Çelebi”, DİA, İstanbul, 1995, c.11, ss. 63-64.

“Hacım Sultan” , DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 505-506.

“Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi” , DİA, İstanbul, 1996, c.14, ss. 471-472.

XIII. Yüzyılda Anadolu’da Baba Resûl (Babaîler) İsyanı ve Anadolu’nun

İslâmlaşması Tarihindeki Yeri, İstanbul, 1980.

Sarı Saltık, Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü(XIII. Yüzyıl), TTK,

Ankara, 2011.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, Ankara 1992.

Onat, Hasan, Sönmez Kutlu, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı, Ankara 2012

Onat, Hasan, “Kızılbaş Farklılaşması”, İslam Mezhepleri Tarihi El Kitabı Ankara

2012.

“Bilim, Bilimsel Yöntem ve İslam-İlahiyat Bilimlerinde Ulumuddiniyye Yöntem

Sorunu”, Modern Dönemde Dinî İlimlerin Temel Meseleleri İlmî Toplantı,

İstanbul 2007.

Oytan, M. Tevfik, Bektaşiliğin iç yüzü, İstanbul, 2010.

Özmen, İsmail, “Hacım Sultan Velâyetnamesi ve Ocakları” (2009)

www.koluaçikhacimsultan.com.tr/.

Öztürk, Necdet, Âşık Paşazâde Tarihi, Bilge Yayınevi, 2013.

Say, Yağmur, Türk İslam Tarihinde ve Geleneğinde Seyyid Battal Gazi ve Battalname,

TC., Eskişehir Valiliği Yay., Ankara, 2009.

Page 157: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

146

Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi: Şuca’eddin Veli

(Sultan Varlığı) ve Velâyetnamesi, Eskişehir Valiliği, Ankara, 2010.

Şahin, Haşim, “Seyyid Ali Sultan”, DİA, İstanbul, 2009, c.37, ss. 48-50.

“Otman Baba” DİA, İstanbul, 2007, c.34, ss. 6-8.

“Koyun Baba” , DİA, İstanbul, 2002, c.26, ss. 229-230.

“Şücaüddin Veli”, DİA, İstanbul, 2010, c.39, ss. 247-248.

“Menâkıbname”, DİA, İstanbul, 2004, c.29, ss. 112-114.

Tanman, M. Baha, “Demir Baba Tekkesi” , DİA, İstanbul, 1994, c.9,

Taşgın, Ahmet, “Şeyh Safi Menakıbı ve Buyruklar”, T.K.H.B.V.A.M. Hacı Bektaş

Veli Araştırma Dergisi, 2005, c. XI, sayı:33, ss. 441-458.

Buyruk Menâkıb-ı Şeyh Safî Musul ve Çevresindeki Şebeklerin Buyruğu, Haz.: Alevi-

Bektaşi Kültür Enstitüsü, Köln-Almanya 2010.

Tschudı, Rudolf, Das Vilajet-name des Hadschim Sultan, Berlin 1914.

Üçer, Cenksu, Tokat Yöresinde Geleneksel Alevîlik, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2005

Alevîlikte Musâhiblik, Araştırma Yay., Ank., 2011.

“Geleneksel Alevilikte İbadet Hayatı ve Alevilerin Temel İslami İbadetlere

Yaklaşımları”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt V, sayı 2,

Nisan/Mayıs/Haziran 2005, ss. 161-189.

Veli Baba, Velâyetname-i Sultan Abdal Musa, Abdurrahman Güzel nüshası İstinsah

Tarihi: h.1040/1630.

Page 158: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

147

Vilâyetname-i Sultan Abdal Musa, Saadeddin Nüzhet Ergun Nüshası.

Vilayetname-i Sultan Abdal Musa, Süleyman Fikri Erten Nüshası, İstinsah

Tarihi: h.1040/1630.

Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan, Ankara Milli Kütüphanesi 1189 sıra numaralı

el yazması nüsha, istinsah tarihi h.1313/m.1897.

Vilâyetnâme-i (Menâkıb-ı) Şeyh Şücâeddin, yazma eser, Kastamonu İl Halk

Ktp., HK 1591/8.

Yıldırım, Rıza, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve Velâyetnamesi, TTK, Ankara, 2007.

Yıldız, Ayşe, “Şücaeddin Baba Velâyetnamesi”, TKHBV Araştırma Dergisi:

Şücaeddin Veli özel sayısı, bahar 2006/37.

Zelyut, Rıza, Türk Aleviliği, Ankara, 2009.

Page 159: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

148

ÖZET

Muharrem Erdem, Alevi-Bektaşi Menâkıbnamelerine Göre Alevilik, Yüksek

Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Osman Aydınlı, 147 s.

Günümüze kadar yalnızca sözlü kaynaklarla geldiği düşünülen Alevilik

gerçekte yazılı kaynaklara da sahip olduğu son yıllarda yapılan araştırmalarda

ortaya konulmuştur. Bu yazılı kaynakların bir kısmı da “menâkıbnâme” ya da

“velâyetname” olarak isimlendirilen eserlerdir. Bu çalışmada Alevi-Bektaşi

Velâyetname/Menâkıbnameleri, Menâkıbul-Kudsiye’den başlanarak sırasıyla;

Velâyetname-i Hacı Bektaş-ı Veli, Makâlât Şeyh Safi Buyruğu, Saltıknâme, Hacım

Sultan ve Menâkıbnamesi, Abdal Musa Velâyetnamesi, Kaygusuz Abdal, Seyyid Ali

Sultan Velâyetnamesi, Şucaeddin Veli ve Velâyetnamesi, Vilâyetname-i Şahi Gö’cek

Abdal, Koyun Baba Velâyetnamesi, Demir Baba Vilâyetnamesi ve Veli Baba

Menâkıbnamesi şeklinde incelenmiştir.

Alevi-Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından olan velâyetname ve menâkıbnameler:

İnanç Esasları, İbadet Esasları ve Ahlak, Tarikat Erkânı ve Adab başlıkları altında

incelenmiştir. İncelenmesi sonucunda bu velâyetname ve menâkıbnamelerin,

olayların olduğu dönemin zihniyetini taşıması açısından çok önemli olduğu, Alevi

ve Bektaşilikle ilgili önemli bilgilere sahip olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak Alevi-Bektaşi menâkıbnamelerinde İslami geleneğin özellikle de

Alevi geleneğin ürettiği terminolojinin bu eserlerde yer aldığı görülmektedir.

Page 160: ALEVİ BEKTAŞİ MENÂKIBNAMELERİNE GÖRE ALEVİLİK

149

ABSTRACT

Muharrem Erdem, Alevism According to Alevi-Bektashi Menaqibnames, MA

Thesis, Advisor: Prof. Dr. Osman Aydınlı, 147 pp.

It has been revealed in some researches in recent years that the belief in

Alevism, which is believed to have come only through oral sources, has actually

written sources. Some of these written sources are also called "menaqibnâme" or

"vilâyetname". Alevi-Bektashi Vilayetnames / Menaqibnames were examined in

turn starting from Menâqibul Qoudsiye , The Vilâyetname of Haggi Bektash Veli,

the Menaqib of Şeyh Safi, Saltıknâme, The Menaqibname of Hacim Sultan, The

Vilâyetname of Abdal Musa, The Menaqibname of Kaygusuz Abdal, The

Vilâyetname of Seyyid Ali Sultan, The Menaqib of Şeyh Şucaeddin Veli, The

Vilâyetname of Otman Baba, The Vilâyetname of Koyun Baba, The Vilâyetname of

Demir Baba and The Menaqipname of Veli Baba.

Menaqibnames, the written sources of Alevism-Bektashism are examined

under the headings of faith, principles of worship and ethics, title of order and

decency. As a result of this examination, it is seen that these vilayetnames and

menaqibnames have important information about Alevism and Bektashism which is

very important in terms of carrying the mentality of the period in which the events

took place.

As a result, it appears that the terminology of the Islamic tradition,

especially the Alevi tradition, appears in these works in the Alevi-Bektashi

menaqibnames.