agos kitap kirk 20

13
S A Y I 2 0 H A Z R A N 2 0 1 0 A G O S G A Z E T E S N N Ü C R E T S Z E K D R

Upload: aris-nalci

Post on 20-Jun-2015

153 views

Category:

Documents


16 download

TRANSCRIPT

Page 1: Agos Kitap Kirk 20

SS AA YY II 22 00 • HH AA ZZ ‹‹ RR AA NN 22 00 11 00 • AA GG OO SS GG AA ZZ EE TT EE SS ‹‹ NN ‹‹ NN ÜÜ CC RR EE TT SS ‹‹ ZZ EE KK ‹‹ DD ‹‹ RR

Page 2: Agos Kitap Kirk 20

e d i t ö r d e n

Bar›nd›rd›¤› etnik, kültürel ve inançsal çeflitlilik

nedeniyle, Osmanl›’dan bugüne, merkezi yöne-

timler taraf›ndan hep ‘halledilmesi gereken bir

mesele’ olarak görülen Dersim ve bu bölgede

çeflitli dönemlerde uygulamaya konan ‘›slah’ ve

‘terbiye’ politikalar›n›n yaratt›¤› büyük tahribat,

Türkiye’de uzun y›llar boyunca toplumsal haf›-

zan›n kuytu köflelerinde sakl› kald›. CHP Genel

Baflkan Yard›mc›s› Onur Öymen, Kas›m

2009’da yapt›¤› bir konuflmada sarf etti¤i ‘soru’

cümleleriyle, asl›nda, ulus-devletin kurucu ide-

olojisinin bu meseleye nas›l yaklaflt›¤›n› aç›kça

ortaya koyuyordu: “fieyh Sait isyan›nda, Dersim

isyan›nda, K›br›s’ta analar a¤lamad› m›? Kimse

‘Analar a¤lamas›n, mücadeleyi durdural›m’ dedi

mi?” Öymen’in bu sözleri, ve CHP’nin bafl›na,

bir Dersimli olan Kemal K›l›çdaro¤lu’nun geç-

mesi, Dersim’e, özellikle de 1938 Dersim Kat-

liam›’na dair suskunlu¤un bir ölçüde k›r›lmas›-

na, kamusal alanda bu konunun çeflitli boyutla-

r›yla tart›fl›lmas›na vesile oldu.

Agos Kitap/Kirk’in bu say›s›n›n dosya konusu,

son dönemde yay›mlanan, Dersim’in, Der-

sim’de 1937-38’de yap›lan harekâtlar›n ve son-

ras›ndaki sürgünün, tan›kl›klar ve belgelerle ele

al›nd›¤› araflt›rma-inceleme kitaplar› ve roman-

lar. Bu çal›flmalarla, Türkiye’de ‘ulusal tarih’in

toplumsal haf›zadan silmeye çal›flt›¤› birçok

‘mesele’den biri olan Dersim’i ve Dersimlileri

anlamak için bir kap› aralarken, toplumu ve

egemenleri, içi boflalt›lm›fl, araçsallaflt›r›lm›fl de-

¤il, hakiki bir yüzleflmeye davet ediyor.

Altu¤ Y›[email protected]

20-21-22 ERMEN‹CE

4

Diyarbak›r Kitap Fuar›’ndanizlenimler

ARARATfiEKERYAN

12-13-14-15-16 DOSYA: DERS‹M

5Gecikmifl bir buluflman›nkulaklar›m›za f›s›ldad›klar›

18-19

6-7

Yavuz EkinciTene Yaz›lan Ayetler

ASLI GÜNEfi

Teotig’den ‘Herkesin Y›ll›¤›’Hep güncel, hep gerekli

SARK‹S SEROPYAN

Toranyan’› ululama f›rsat›Toros Toranyan, ‹man Köprüsü

PAKRAT ESTUKYAN

Anadolu Ermenilerinin yazg›s›: ‘Gözyafl› ve sefalet’

‹‹MMTT‹‹YYAAZZ SSAAHH‹‹BB‹‹ AAGGOOSS YYaayy››nncc›› ll ››kk BBaass››mm HHiizzmmeett lleerrii SSAANN.. vvee TT‹‹CC.. LLTTDD.. fifiTT‹‹.. aadd››nnaa Rahil Dink KKUURRUUCCUU •• Hrant Dink•• YYAAYYIINN DDAANNIIfifiMMAANNII Etyen Mahçupyan •• SSOORRUUMMLLUU YYAAZZII ‹‹fifiLLEERR‹‹ MMÜÜDDÜÜRRÜÜ Aris Nalc› •• GGEENNEELL YYAAYYIINN YYÖÖNNEETTMMEENN‹‹ Rober Koptafl• KK‹‹TTAAPP EEKK‹‹ EEDD‹‹TTÖÖRRÜÜ Altu¤ Y›lmaz • YYAARRDDIIMMCCII EEDD‹‹TTÖÖRR Anna Maria Aslano¤lu • GÖRSEL TASARIM VE SAYFA DÜZEN‹ Leda Mermer• Kapakta kullan›lan foto¤raf BoneMa Arflivi, Cemal Tafl • RREEKKLLAAMM SSOORRUUMMLLUUSSUU Linda Karin Özsu • [email protected] •YYÖÖNNEETT‹‹MM YYEERR‹‹ Halaskargazi Caddesi Sebat Apt. No 74 (Eski No 192), Kat 1, Daire 2 Osmanbey 34371 ‹stanbul • tteell:: (212) 296 23 64- 231 56 94 - 219 50 82 ffaaxx:: (212) 247 55 19 • hhttttpp:: www.agos.com.tr • ee--ppoossttaa:: [email protected] • BBAASSKKII Star Medya Yay›nc›l›k A.fi.‹nönü Cad. Bas›nekspres yolu Star Sok. No:2 ‹kitelli 34303 ‹ST. TTeell:: (212) 629 08 12 •• YYAAYYIINN TTÜÜRRÜÜ Ayl›k Yayg›n Süreli Yay›n

8-9

17

ARAT D‹NK

Benzetirken benzemek:K›rm›z› Pazartesive önümüzdekipazartesi

Dersim gerçe¤iyle yüzleflmeye davet

Herkesin Bildi¤i S›r: Dersim, ‘kurcalanmamas›’na özengösterilen bir tarihin ve kültürün izlerini süren

makalelerden oluflan bir kitap. fiükrü Aslan’a göre, yeni ve güçlü dayan›flma ba¤lar› infla edebilmek için,

tarihimizi bütün aç›kl›¤›yla tart›flmak zorunday›z.

fiükrü Aslan’la söylefli

S‹DAR BAYRAM

Birhan KeskinSo¤uk Kaz›

NURAY

KÜÇÜKLER

Birhan Keskin fliiri ve So¤uk Kaz›

10 Bir kad›n nas›l‘ak›l’lan›r?

Arkam›zdaki sessiz felaketler

Tan›klar›yla Dersim ’38sonras› sürgün y›llar›

Ölüm bir al›nyaz›s› gibi

Dersim’e kulak vermek

Fantastik dünyan›n en güçlü karakterlerinden biri de kurtadamlar

DAMLA ÖZLÜER

Dikkat ›s›r›r!

Palu-Harput 1878: Çarsancak, Çemiflgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan ve Civar Bölgeler Cilt I: Adalet Aray›fl› (Arsen Yarman) Cilt II: Raporlar(V. Bardizaktsi, B. Natanyan, K. S›rvantsdyants)

MEHMET POLATEL

Françoise BalibarMarie Curie: Bilgin mi, bilimin Meryem Ana’s› m›?

ÖZGE YÜKSEL

yay. haz. ‹zeddin Çal›fllarDersim Raporu

SEL‹M

KARLITEK‹N

haz. ‹lhami AlgörMa Sekerdo Kardafl? N’etmifliz Kardafl?“Dersim 38” Tan›kl›klar›

BÜLENT B‹RER

Haydar KarataflGece Kelebe¤i – Perper›k-a Söe

DUYGU DO⁄AN

Celal Y›ld›zDersim Dile Geldi

TAYLAN ÖZGÜR ÖZ

Metinleraras›nda postmodern muhafazakârl›k

Page 3: Agos Kitap Kirk 20

haziran 2010AGOS kitap 4

Bu yaz› bir kitap ekine yaz›l›yor da olsa,hakk›nda yaz›lan fley bir kitap fuar› da ol-

sa, mevzubahis yer fuar afiflinden okudu¤u-muz üzere ‘yaz›n›n kadim co¤rafyas›’ da olsa,genel olarak bu topraklarda ‘öteki’li¤in hapse-dildi¤i, biraz kendili¤inden, biraz da kerhen‘politik olma’ durumundan s›yr›lam›yoruz.

Kendilerini “Hatay Mustafa Kemal Üni-versitesi’ni güneyin hilali olarak öncelikleMisak-i Milli s›n›rlar› içerisinde ard›ndanturan s›n›rlar› içerisinde ard›ndan da düzenisa¤lad›[d›klar›] Nizam-Alem’de bir bilimyuvas›, düflünce kulübü olarak tan›tmay›amaç edin[en] genç beyinlerin buluflmanoktas›” olarak tan›mlayan ‘guneyhila-li.com’ adl› haber sitesinin editörleri, gurur-lanarak yazm›fllar: “TÜYAP Diyarbak›r Ki-tap Fuar› Bölücüler ve Misyonerlerin rahat-l›kla at oynatt›klar› bir alan oldu. Fuar süre-since oldukça rahat hareket eden misyoner-ler de Emniyet Müdürlü¤ü stand›n›n he-men yan›nda bol bol kürtçe ‹ncil da¤›tt›lar.”

***Televizyonda Diyarbak›r’› izlerken, o

topraklara bat›dan bakan herkes gibi, sankiyaflad›¤›m ülkeye de¤il de, iç savafl› yaflayanbir Afrika ülkesine bak›yormufl gibiydimço¤u zaman. Ne ki oras› Diyarbak›r’d› vebenim ona karfl› mesafeleniflim bir Rotter-daml›’dan farkl› olmal›yd›. Oldu da. Ve benbu fark›ndal›¤›, Diyarbak›r’›n bize sunuldu-¤u gibi toptan tüfekten de¤il, etten kemik-ten olufltu¤unu anlatabilen iki Diyarbak›refsanesinin, Mehmed Uzun ve M›g›rdiçMargosyan’›n kitaplar›na borçluyum.

Bir yandan geçmiflteki Diyarbak›r’› GâvurMahallesi’nin gözyafllar›yla ›slak sat›r arala-r›nda, sürgün edilmiflli¤in kendine özgü ac›ve flapflall›¤›yla kurgularken, bir yandan daizledi¤im, okudu¤um ve dinledi¤im flimdikiDiyarbak›r’›; zulmü, fliddeti, kan›, güncel si-yasetin küçük hesaplar›n›, kurnaz politika-c›n›n riyakârl›¤›n› ve y›llard›r görmezden

gelinmeye çal›fl›lan›n 盤l›¤›n› duyuyor veDiyarbak›r’› ‘sanki hep en yak›nda duran,ama ayn› zamanda en uzaktan olan, olmas›gereken’ olarak etiketliyordum zihnimde.

‹lk kez buluflman›n heyecan›

Aras Yay›nc›l›k olarak, fuara kat›lma teklifi-ni di¤er birçok kültür yay›nc›s› gibi ticaribeklentileri asgariye çekerek, tereddütsüzkabul ettik. Ne de olsa Diyarbak›r’› uzaktanda olsa tan›yor, bizi ‹stanbul ve di¤er flehir-lerdeki gibi büyük yay›nc›lar, banka serma-yeli yay›nevleri ve dersane yay›nc›lar›n›nstantlar› aras›na s›k›flan bir fuar›n bekleme-di¤ini biliyorduk. Hem evimize dönüyor sa-y›l›rd›k bir anlamda, ne de olsa 16 y›l önceDiyarbak›r’dan, Gâvur Mahallesi’nden bafl-lamam›fl m›yd› Aras Yay›nc›l›k maceras›…

Fuar›n aç›l›fl›n› yapan Diyarbak›r Büyük-flehir Belediye Baflkan› Osman Baydemir’inseçti¤i ilk cümleler gecikmifl bir buluflman›nönemini vurguluyordu: “Azadiya Welat Ga-zetesi eski yaz›iflleri müdürü Vedat Kurflun166 y›l hapis cezas› ald›. Görüflü ve etnik kim-li¤i ne olursa olsun, fikrinden dolay› cezaevin-de bulunan bütün yazar, ayd›n ve düflünürle-rin özgürlü¤üne kavuflmas›n› istiyoruz.”

Aç›l›fl konuflmas›yla birlikte, ilk kez yaflana-cak olan›n flaflk›nl›k dolu coflkusunu hissetme-ye bafllam›flt›k. Saatler, günler geçtikçe fuaralan›na ak›n eden ilkokul ö¤rencilerinin kori-dorlarda yalpalamalar›yla körükleniyordu he-yecan›m›z. Mutluyduk, çok mutluyduk, çün-kü bizler iflte tam da bu ilk ortak heyecan› pay-laflmak, flaflk›nl›kla bizleri izleyen küçük ço-cuklara da, yetmiflindeki Diyarbak›rl›ya da‘ö¤retmeye’ de¤il, ‘birlikte ö¤renmeye’ geldi¤i-mizi anlatmak için oradayd›k.

Samimiyetin Diyarbak›r hali

“Evet, k›l›ç art›¤›; art›k niye yaflad›¤›n› bilebilmeyen, yüzü ileriye de¤il, geriye, ölülerinedönük olan, yaflad›klar›n› kimseye anlatama-

yan, nas›l anlat›laca¤›n› bile bilmeyen, bun-dan çok utanan, kendisi yaflad›¤› için ölüleri-ne karfl› vicdan azab› içinde olan insan.”(Mehmed Uzun, Nar Çiçekleri)

M›g›rdiç Margosyan Diyarbak›r’› yazan,Diyarbak›r’la yaflayan bir yazar. Diyarbak›rl›-lar›n Margosyan’a duyduklar› sevgiyi kelime-lerle tarife kalk›flmak nafile. Alt› gün boyuncaiki çift laf edebilmek için dakikalarca s›radabeklemek zorunda kalanlar, Margosyan’›n fu-ar süresince stantta olaca¤›n› ö¤renip kütüp-hanelerindeki kitaplar› imzalatmaya getiren-ler... Liste uzar gider… Fakat tüm bunlar›nyan›nda, fuar›n sebep oldu¤u en önemli fleybelki de kulaklar›m›za f›s›ldanan samimi iti-raflard›. Samimiyet, bizim dilini pek anlaya-mad›¤›m›z fley, iki kere önemliydi Diyarba-k›r’da, ve Diyarbak›rl› kat›ks›z bir samimiyetdiliyle konuflmay› çok iyi biliyordu.

Diyarbak›rl›n›n kendine has samimiye-tiyle yo¤urdu¤u vicdan›n›n sesi kâh buruk

özürler, kâh s›cak gözyafllar› olup akt› içimi-ze. Bilmiyor de¤ildik, fakat 19 Ocak’la bir-likte özgürlü¤üne kavuflan bu vicdan dilinino kadar güçlü, o kadar etkili olabilece¤initahmin edememifltik. Özürlere tebessüm et-tik, ‘kafle’ yolunda kaybolup giden Ermenidedesinin ismine kitap imzalatanlar›n göz-yafl›n› ellerimizde sildik. Ve 95 y›ld›r sustu-rulmaya çal›fl›lan vicdan›n art›k sessiz 盤l›k-larda sakl› kalamayacak kadar ortada oldu-¤unu gördük. Ve anlad›k ki, MehmedUzun’un tarif etti¤i ‘k›l›ç art›klar›’n› bellek-lerimize gömmenin zaman› çoktan gelmifl.Çünkü ‘k›l›ç art›klar›’, bütün samimiyetlerive bast›r›lamayan vicdanlar›n›n sesiyle,‘yüzlerini geçmifle, ölülerine’ de¤il, gelece¤e,birlikte yaflayabilmenin umuduna dönmekistediklerini hayk›r›yorlar. Geçmifli unut-madan sa¤lam bir gelecek infla etmek dedik-leri tam da bu olsa gerek. Hem çok yeni,hem de hâlâ...

BULAMADI⁄INIZ K‹TABI B‹ZE SORUNKitabevimiz ile ilgili her türlü konuda [email protected] adresinden; online sat›fl ile

ilgili her türlü konuda ise [email protected] adresinden bize ulaflabilirsiniz.

BEYAZ ADAMK‹TABEV‹

Beyaz Adam Kitabevi LTD. fiT‹.

Merkezadres: ‹stanbul Cad. No:1 Bak›rköy / ‹stanbultel: (212) 543 90 00 - (212) 543 95 95fax: (212) 583 36 59e-posta: [email protected]

Pangalt› fiubeadres: Halaskargazi Cad. Saks› Sok. No:19 Pangalt› / ‹stanbultel: (212) 241 51 43 - (212) 291 16 61fax: (212) 231 08 55e-posta: [email protected]

Diyarbak›r Kitap Fuar›’ndan izlenimler

Gecikmifl bir buluflman›n kulaklar›m›za f›s›ldad›klar›AARRAARRAATT fifiEEKKEERRYYAANN

M›g›rdiç Margosyan ve Mehmed Uzun F›rat’ta, Sarkis Margos’un tehcir s›ras›nda yürüdü¤ü yollar›n izinde... foto¤raf • fieyhmus Diken

haziran 2010 AGOS kirk5

“fiairin meselesi, bilirsin, hayatla iç içe-dir, hayatla birlikte yürür. Fakirinki

gibi” diyor Birhan Keskin, 9 Nisan tarihliRadikal Kitap’ta yer alan söyleflisinde. Onubir flair olarak, vicdan›n›, hayat›n yüzünü,ötekilefltirmeyi kaz›maya iten de bu meseleolsa gerek. So¤udukça kat›laflan yerin yüzü-nü, hayat›n öte köflelerini kaz›yarak insanaulaflmaya çal›fl›yor Birhan Keskin. ‹nsana veBa¤dat’a, Gazze’ye, ‹stanbul’a dair sözlerine,sözcüklerine, imgelerine ulafl›yor. Belki buyüzden, son kitab›na bu güzel ad›, So¤ukKaz› ad›n› koymufl.

Birhan Keskin’in sekizinci kitab› So¤ukKaz›. Ondan önce Delilirikler, Bakars›n Üz-gün Dönerim, Cinayet K›fl›, 20 Lak Tablet,Yeryüzü Halleri (bu befl kitap Kim Ba¤›flla-yacak Beni ad›yla bir arada da yay›mland›.),Ba ve Y’ol var. Tümü birden, hayatla derinmeseleleri olan bir flairin sözleri olarak kabuledilebilir. Evet, tümü birden, hayata dairderin dertleri imgelerle, sözcüklerle, dahagenifl anlam›yla dille fliirsellefltiriyor.

Delilirikler’de fliir öznesinin, fliirin konu-flan sesinin duygular›n› ön plana ç›karan birsöylem kuruyor Birhan Keskin. Bakars›nÜzgün Dönerim’de, hat›rlama ve unutmaüzerinden geçmifle, an›lara yer veriyor fliirle-rinde. Çocukluk, an›lar, büyümek ve geç-mifl zaman sözleri beraberce bir söz söylüyorusulca: “ … dünya çok üzücü bir yerdi, savaflfilmlerini ve / samuraylar› eskisi gibi sevmi-yordum…” Cinayet K›fl›’nda da an›lar vegeçmifl önemli bir yer tutuyor. Bu kez fliiröznesinin sesinde aflk da var, aflk›n yan› s›rayeryüzü de. Yeryüzünü insana canl›l›k verenbir ö¤e olarak fliirine tafl›yan Kes-kin’in bu ö¤eyle tüm fliir serüveniboyunca yak›ndan iliflkili oldu¤unusöylemek gerek asl›nda. ÖzellikleYeryüzü Halleri’nde çok bask›n birbiçimde ortaya ç›kan bu durum, Ci-nayet K›fl›’nda da görünür oluyor:“ucunu kaybetmifltik yeryüzünün /kökünden sökülmüfltük.. / art›k uzakbile de¤ildik.. / ölmüfltük..” Öte yan-dan, Yirmi Lak Tablet’in ad›, ana iz-le¤i tedavi olan bir fliirselli¤i hat›rla-

t›yor. Dünyan›n yordu¤u bir fliir kiflisi “ça-¤›m›n akl›nda plastik çiçekler aç›yor” diyorve yeryüzüne s›¤›n›yor bir anlamda. Dünyave yeryüzü, Keskin için birbirinden çok ay-r› fleyler çünkü. Dünya, tarihsel ve insan›nac› veren u¤rafllar›yla dolu bir mekânken,yeryüzü insan taraf›ndan araçsallaflt›r›lma-m›fl, insan› çevreleyen bir uzam. Bu anlam-da Birhan Keskin’in do¤an›n insandan ayr›düflüflüne itiraz etti¤ini ve do¤ada yer alanvarl›klar› birer özne olarak fliirine tafl›d›¤›n›da söylemeli. Özellikle Yeryüzü Halleri buaç›dan oldukça önemli. fiairin bu kitaplado¤an›n animistik de¤erini geri vermeye ça-balad›¤›n› söyleyebiliriz. Ba ise, yar›m kal-m›fl sözlerin toplam› niteli¤inde bir kitap.Kitab›n ithaf›n›n “Dilimde yar›m kalm›fl birhece gibi kalan babam›n güzel hat›ras›için..” sözleriyle sunulmufl olmas› da bu ya-r›m kalm›fll›¤a iflaret ediyor. Yar›m kalm›fl-lar, arada kalm›fll›klar üzerine kurulmuflolan fliirler var Ba’da. Y’ol ise ac›y› ve ac›y›aflabilmenin yolu olarak adalet aray›fl›n› dilegetiriyor sanki. ‹nsan›n ac› veren u¤rafllar›n-dan kaynakl› bir ac›, burada söz konusuolan. ‹nsan›n do¤ay› araçsallaflt›rmas›ndan,kendi gibi olmayan› ötekilefltirmesinden,güçlü ile güçsüz aras›ndaki uçurumdan kay-naklanan bir ac›. Bu ac› en çok da kitab›nson fliirinde görünür oluyor. fiiirin ad›, Öte-ki. Bir sonsöz niteli¤indeki bu son fliir flöyle:

Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz, /onlar afla¤›da siyah kalacak! / Sizin bafl›n›zbulutlarda dursun onlar balç›kta bacak! / Siztatl› rüyalar›n›z› görün, onlar terleyip s›çraya-cak! / Kavunun kabu¤una b›ça¤› indirin siz,

onlar kaç›flacak. / Geniflleyin siz merkezde on-lar kenarda daralacak! // Onlar seyrek bir fo-to¤rafta uza¤a bakanlar. / Onlar bir ömürtafllara su tutanlar. / Onlar bir hat›rada don-mufl duranlar. / Onlar bu dünyada yanm›fl dakülde uyuyanlar. // Siz nas›l da menekfle göz-lüsünüz onlarsa hep aç gözlü! / Ah siz ölüm-süzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü. / Vesiz nas›l da güzel kokuyorsunuz, insan›n has›/ Onlar kenarda kirliler; onlar at›k, onlar sa-s›. // Ah siz, nas›l da ‘Siz’siniz buram buram,

onlar avam. / Bu cahilin, yoksu-lun, barbar›n ›fl›k neyine, onlarziyan! // Siz ‘It was very ama-zing’ derken ‘and fun’ / Onlarözür dileyenlerdi a¤ac›n ruhun-dan. // Balkonunuz çok yükseksizin bafl döndürüyor. / Dünyapek alçak bir yer olacak yak›ndaöyle görünüyor.

Birhan Keskin’in, Y’ol ’dansonraki kitab› olan So¤uk Kaz›,iflte böyle bir fliirsel geçmiflinüzerinde yükseliyor. Temelindeac›, adalet aray›fl› ve itiraz etmevar. Kitab›n ilk fliiri, ‘Pu’u O’o’.Bu ad›n ne anlama geldi¤ini bil-meden okumaya bafllad›m kita-b›. Bu fliir, içindeki oddan ve d›-fl›ndaki kabuktan bahseden birfliir kiflisinin dilinden yaz›lm›flt›.Sonra, yukar›da bahsetti¤imsöylefliden ö¤rendim ‘Pu’uO’o’nun neyin ad› oldu¤unu.Söylefliyi yapan (ve So¤uk Kaz›kitab› kendisine ve arkadafll›¤aithaf edilen) Figen fiakac›, bu-nun, Hawaii’nin Büyük Ada-s›’nda, patlama sonras› lavlar›nyanarda¤ a¤z›nda birikmesi so-

nucu kat›laflm›fl bir kraterin ad› oldu¤unusöylüyordu söyleflisinde. Bunu ö¤rendiktensonra, ilk fliirin, kitab›n genel izle¤ine derin-den bir gönderme tafl›d›¤›n› düflündüm. Öy-leydi gerçekten de; kitap, so¤uyarak kat›lafl-m›fl gerçekliklerin içindeki gizli odlara ulafl-maya çal›fl›yordu. ‹nsanl›¤›n miras›, yeryü-züyle kurdu¤u iliflki, kentler, savafllar bir birgün yüzüne ç›k›yordu bu fliirlerde. Kaz›na-rak…

Böylece Birhan Keskin’in bir insan ola-rak, bir flair olarak çabas› tekrar görünüroluyor: ‹lk fliirden sonuncusuna dek kaz›ya-rak ço¤alt›yor imgeyi Keskin. ‹nsan›n ac›s›-n›, vicdan›n yükünü, seyirci kalman›n katla-n›lmaz a¤›rl›¤›n› anlatan imgeler ço¤al›yorfliirler boyunca. ‘Jospi’, ‘Flamingo’, ‘Art›kher fley tüccarlar›n elinde’ gibi fliirler, Yeryü-zü Halleri’nin devam› gibi sanki. ‹nsan›nyaflad›kça ac›lar yaratmas›n› ve buna karfl›ndo¤an›n dinginli¤ini ve bütünlü¤ünü söylü-yor bu fliirlerdeki sözler. ‘Sulukule’, ‘‹stan-bul’, ‘Ba¤dat’ ve ‘Gazze’ gibi fliirler ise, kent-lerin içinden geçen, kentlerin ac›s›n› yükle-nen bir fliir öznesinin sözleri. Böylesi bir ak›-fl› var So¤uk Kaz›’n›n. “Her fleyin tüccarlar›nelinde” oldu¤u bir dünyada, yeryüzününyaralar›na çare bulma u¤rafl› olan bir anlat›c›ses duyuluyor fliirlerden. Bu ses, kitab›n bafl-l›¤›yla ayn› ad› tafl›yan son fliirde görsel birniteli¤e bürünüyor. So¤uk Kaz› bafll›¤›n› ta-fl›yan bu son fliirde, Keskin, ‘birbirimize ba-ka baka’, ‘göz göregöre’ gibi yinelemeleri s›k-ça kullanarak bir deneyselli¤in izini sürmüfl.Böylece, ‘bir arpa boyu yol giden’ insanl›¤›ntrajedisini dile getiren, sözle flekli bir arayagetiren görsel bir fliir yaratm›fl sonsöz yerine.

“Bu cahilin, yoksulun, barbar›n ›fl›k neyine, onlar ziyan!”

Birhan Keskin fliiri ve So¤uk Kaz›NNUURRAAYY KKÜÜÇÇÜÜKKLLEERR

Birhan KeskinSo¤uk Kaz›

Metis Yay›nlar›, Nisan 2010, 65 s.

Birhan Keskin, insan›n

ac›s›n›, vicdan›n yükünü,

seyirci kalman›n katlan›l-

maz a¤›rl›¤›n› anlatan

imgeleri, ‘kaz›yarak’ ço-

¤alt›yor So¤uk Kaz›’daki

fliirlerinde. ‹nsanl›¤›n mi-

ras›, yeryüzüyle kurdu¤u

iliflki, kentler, savafllar bir

bir gün yüzüne ç›k›yor.fo

to¤r

af:U

¤ur

Ata

ç

Birhan Keskin’in So¤uk Kaz› ’dan önceki kitaplar›

Delilirikler

‹skenderiye Kütüphanesi Yay., Aral›k 1991

Bakars›n Üzgün Dönerim

Era Yay., fiubat 1994

Cinayet K›fl› + ‹ki Mektup

Göçebe Yay., Kas›m 1996

20 Lak Tablet +

Yolcunun

Siyah Bavulu

YKY, Ekim 1999

Yeryüzü Halleri

YKY, Ocak 2002

Kim Ba¤›fllayacak

Beni

(ilk 5 kitap bir arada)Metis Yay., Mart 2005

Ba

Metis Yay., Mart 2005

Y’ol

Metis Yay., Nisan 2006

Page 4: Agos Kitap Kirk 20

haziran 2010AGOS kitap 6

Resmi tarihin 1915 Ermeni soyk›r›m›nadair çal›flmalar›nda, Ermenilerin isyan

etti¤i ve Osmanl› Devleti’ne ihanet etti¤i,bu nedenle de tehcire tabi tutulduklar› s›k-l›kla vurgulan›yor. Hatta bütün argümanlarbunun üstüne bina ediliyor. Bu tarih, Erme-nileri isyan etmeye götüren nedenleri sorgu-lam›yor ve bu süreci göz ard› ediyor. 1915öncesinde yaflananlar›n incelenmemesi vesadece 1915’e odaklan›lmas› da, soyk›r›mlasonlanan sürecin anlafl›lmas›n› güç k›l›yor.Bu çal›flmalarda, Ermeni meselesinin ulusla-raras› bir ‘sorun’ haline dönüfltü¤ü BerlinKongresi dönüm noktas› olarak kabul edi-lip, meselenin analizinde bir tür milat olarakbelirleniyor ve kongrede al›nan kararlar›n,Ermenilerin yaflad›¤› bölgelerde d›fl güçlerinOsmanl› Devleti’ne müdahale arac› oldu¤usöyleniyor. Bu dar bak›fl aç›s›n›n afl›lmas›n›nen önemli yollar›ndan biri, meseleyi yaln›z-ca makro siyaset içerisinde de¤erlendirmekyerine, Osmanl› topraklar›nda yaflayanlar›nhayatlar›na odaklanarak, devlet politikalar›-n›n bu hayatlar› nas›l etkiledi¤ini anlamaktayat›yor. Bunun için Osmanl› Devleti belge-lerinin kullan›lmas› bir yönüyle zorunlu ol-sa da, bizzat devletin belgelerini kullan›yorolman›n ifli bir baflka yönüyle de zorlaflt›rd›-¤› kabul edilmeli. Bu nedenle, üzerine sözsöylenen toplumsal gruplar›n seslerine ku-lak vermek her halükârda manidar.

Bu ba¤lamda, Arsen Yarman’›n editör-lü¤ünde Türkçeye kazand›r›lan, 1878 y›-l›nda üç Ermeni rahibin yazd›¤› raporlar-dan oluflan Palu-Harput 1878 bafll›kl› ki-tap, dönemin anlafl›lmas› için önemli birkaynak. ‹ki ciltten oluflan çal›flman›n ilkcildinde, Arsen Yarman, 19. yüzy›l›n poli-tik, ekonomik ve sosyo-ekonomik dina-miklerini, rahiplerin aktar›mlar›na at›flar-da bulunarak aktar›yor, ve raporlar›n nas›lbir atmosferde yaz›ld›¤›n› dair k›l›yor. Ki-tab›n ikinci cildinde ise rahiplerin o dö-nem Ermenice olarak bas›lan raporlar›n›n

Türkçe çevirisi yer al›yor. Yo¤un bir Erme-ni nüfus bar›nd›ran Palu, Harput, Erzin-can, Van gibi bölgelerdeki yaflama dair de-¤erli bilgiler veren, özgün bir kaynak bu...

Sivas 1877’den Palu-Harput 1878’e

Dönemin Ermeni Patri¤i Nerses, 1878’dekadim Ermenistan’a üç rahip göndermeyekarar vermifl, ve onlardan, hem kiliseler,okullar ve manast›rlar gibi cemaat kurumla-r›na, hem de ahalinin durumuna dair ince-lemeler yapmalar›n› talep eder. Bu karardo¤rultusunda, Rahip Vahan Bardizaktsi,Rahip Bo¤os Natanyan ve Karekin Varta-bed S›rvantsdyants görevlendirilerek, Palu,Harput, Çarsancak, Çemiflgezek, Erzincanve civar bölgelere gönderilirler. Rahiplerinbu bölgelere dair izlenimleri ve aktar›mlar›-

n›n tafl›d›¤› öneme geçmeden önce, RahipNatanyan’›n, yine Arsen Yarman taraf›ndanTürkçeye kazand›r›lan, Sivas 1877 bafll›kl›kitab›ndan (Birzamanlar Yay., Ocak 2008)bahsetmek gerek. 1863 y›l›nda kabul edilenve ‘Ermeni Anayasas›’ olarak da an›lan Er-meni Nizamnamesi’nin, ‹stanbul d›fl›ndakiErmeniler aras›nda uygulan›p uygulanma-d›¤›n› gözlemleyen Natanyan, bize ‹stanbulErmenileri ile Anadolu Ermenileri aras›nda-ki farkl›l›klardan Sivas Ermenilerinin gün-delik hayat pratikleri ve aralar›ndaki çat›fl-malara kadar pek çok önemli bilgi veriyor-du. ‹stanbul’daki, yani payitahttaki Ermeni-ler için, taflradakilerin özgün durumunu ak-taran Natanyan, Ermenilerin birlik olmala-r›n›n önemini vurguluyor, II. Abdülha-mid’in Ermenilerin durumunun iyilefltiril-mesine yönelik ‘müstakbel’ politikalar›naolumlu yaklafl›yordu.

Sivas 1877’den iki y›l sonra yay›mlananPalu-Harput 1878, bize aradaki bu k›sa sü-reye ra¤men politikalar›n nas›l h›zl› bir fle-kilde de¤iflti¤ini de gösteriyor. Arsen Yar-man’›n vurgulad›¤› gibi, ikinci kitapta II.Abdülhamid’e dair olumlu bir yaklafl›mgörmek pek mümkün de¤il. Bu aç›dan, el-deki kitap, meselenin en önemli damarlar›-na, zaman›n ruhuna nüfuz etmemizi sa¤la-yan çok de¤erli bir kaynak haline geliyor.

Üç rahibin dilindenAnadolu Ermenileri

Bu raporlar, 93 harbi olarak tan›mlanan1877-78 Osmanl› Rus Savafl›’n›n yafland›¤›

dönemin ürünü. Savafl›n, bölgede yaflayanErmenilerin hayatlar›n› nas›l etkiledi¤i, ra-hiplerin aktar›mlar›ndan takip edilebiliyor.Ermenilerin göç etmek zorunda kalmas›, sa-vafl›n Ermeni nüfus üzerindeki do¤rudanetkilerine örnek olarak verilebilir. RahipBardizaktsi’ye göre “Göçün sebebi Kürtle-rin Ermenileri kesece¤i yolundaki deli saç-mas› bir korku ile Rusya’n›n göç edenleretoprak ve para verece¤i yolundaki yalan söy-lenti idi” (II. cilt, s. 69). Ayn› dönemde, Er-meni Nizamnamesi’yle birlikte Osmanl›Devleti s›n›rlar› içerisinde cemaat yenidenflekillenmeye bafll›yordu. ‘Ermeni Rönesan-s›’ olarak da tan›mlanan bu dönemde, Fran-sa ve ‹talya’da e¤itim gören Ermeni ayd›n-lar, edebiyat ve sanat alanlar›nda çal›flmalaryürüttü; Ermenilerin kültürel alandaki geli-flimine, e¤itime büyük önem verildi. ‹stan-bul merkezli olarak geliflen bu sürecin, tari-hi Ermenistan topraklar›ndaki etkisi, üç ra-hibin anlat›mlar›nda geniflçe yer al›yor. Ra-hipler, okullar›n›n y›k›nt› haline gelmifl ol-du¤undan, e¤itimin önemsenmedi¤indensöz ediyorlar:

“Sayg›de¤er baylar ve bayanlar flimdi ba-na, ‘Bunca bak›ml›-bak›ms›z manast›r vekiliseden bahsettin, hiç okul yok mu?’diye soracaks›n›z. Hay›r diye cevaplaya-ca¤›m, hay›r yok! Bu sözüme iyi dikkatedin! Pek çok köyde ah›ra benzer okuldenen binalar var ama, k›fl›n çok az ço-cuk okula gidebiliyor. Yaz›n ise hiç git-miyorlar” (II. cilt, s. 67).

Böyle bir atmosferde, rahiplerin izlenim-leri yaln›zca ‹stanbul’da geliflen rönesans›netkisi hakk›nda de¤il, Ermenilerin hem ken-di aralar›nda hem de bölgede yaflayan di¤ergruplarla iliflkileri konusunda da önemli bil-giler sunuyor. Bu bilgiler, Ermenileri ho-mojen bir toplum olarak yans›tman›n an-lams›zl›¤›n› göstermesi aç›s›ndan da de¤erli.Örne¤in, Ermeni nüfusun s›n›fsal aç›danbar›nd›rd›¤› çeflitlilik, ‘çorbac›lar’ olarak ta-n›mlanan bölge ileri gelenlerinin Ermenile-ri nas›l ezdi¤i ve onlar üzerinde nas›l iktidarkurdu¤una dair bilgilerle ete kemi¤e bürü-nüyor. Natanyan, çorbac›lar›n “dini aletederek, ‹sa’n›n birlefltirdi¤i kiliseyi dörde”böldüklerini ve “kendilerine menfaat kap›-s›” yapt›klar›n› aktar›yor:

“Zavall› halk› da arkalar›ndan sürükleye-rek onlara bask› yapm›fllar ve flimdi kilisesebebiyle bu dört semt dört gruba bölün-müfl bulunmaktad›r. Ve birbirlerine san-ki sürekli düflmanm›fl gibi yabanc› gö-züyle bak›yorlar. Sanki bir semtin halk›di¤er semtin kilisesinin halk› de¤il. Bir-birlerinden o derece nefret ediyorlar ki,bir semtin papaz› vefat etse bile, paras›zkalmay› göze alarak, bu bizimki o sizinkidiyerek di¤er semtin kilisesine gitmiyor-lar” (II. cilt, s. 106).

Anadolu Ermenilerinin yazg›s›:‘Gözyafl› ve sefalet’

MMEEHHMMEETT PPOOLLAATTEELL

1915’e giden süreci anlamak ve Ermenilerin neden isyan etti¤i soru-

suna cevap vermek için, Rahip Vahan Bardizaktsi, Rahip Bo¤os Na-

tanyan ve Karekin Vartabed S›rvantsdyants’›n 1878 y›l›nda çizdikle-

ri resme bakmak yeterli olabilir. Onlar›n raporlar›ndan hareketle, Er-

menilerin bir ‘isyan’dan ziyade, kendi hayatlar›n› devam ettirebilmek

için bir ‘direnifl’ prati¤i içerisinde yer almak zorunda kald›klar› söyle-

nebilir. Palu-Harput 1878 kitab›, bu yönüyle, toplumsal ve tarihsel

bir meseleyi anlaman›n en önemli araçlar›ndan birinin, üzerine söz

söylenen gruplar›n seslerini duymaya çal›flmakla mümkün oldu¤unu,

bize bir kez daha gösteriyor.

Palu-Harput 1878: Çarsancak, Çemiflgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan ve Civar Bölgeler Cilt I: Adalet Aray›fl› (Arsen Yarman)

Cilt II: Raporlar (V. Bardizaktsi, B. Natanyan, K. S›rvantsdyants)çev. Sirvart Malhasyan, Arsen Yarman

yay. haz. Arsen YarmanDerlem Yay›nlar›, Nisan 2010, 494 s. ve 563 s.

haziran 2010 AGOS kirk7

Birlikte yaflayamamak:Ermenilerin ‘gözyafl› ve sefalet’i

Bölgede yaflayan Ermenilerin di¤er gruplar-la iliflkileri konusunda aktar›lanlar da, Os-manl› ‹mparatorlu¤u’nda var oldu¤u s›kl›k-la söylenen hoflgörü ortam›nda birlikte ya-flam mefhumunun pratikteki yans›malar›konusunda önemli ayr›nt›lar içeriyor. Ra-hipler, o dönemde, reform projeleri do¤rul-tusunda nüfus politikalar›n›n ön planda ol-mas› nedeniyle, gittikleri bölgelerde Erme-nilerle birlikte di¤er gruplar›n nüfuslar› ko-nusunda da bilgi veriyor. Din temel al›narakyap›lan Osmanl› nüfus say›mlar›na alterna-tif olarak, do¤rudan bölgede yaflayan halkla-r›n nüfus oranlar›na ulafl›labiliyoruz, rahip-lerin aktar›mlar› sayesinde.

Üç rahibin anlat›lar›n›n ortaklaflt›¤› hu-sus, Ermeni nüfus ile bölgedeki Kürt afliret-leri aras›ndaki sorunlar. Kürt afliretlerininErmenilere her yerde bask› yapt›klar›n›, Er-menilerin onlardan zulüm gördü¤ünü akta-r›yor rahipler. Arsen Yarman’›n da belirtti¤iüzere, II. Abdülhamid döneminin kilit kav-ramlar› olan ‘birlik ve selamet’, yaflanan zor-bal›klar ve adaletsizliklerden ötürü, Natan-yan’a göre ‘gözyafl› ve sefalet’e dönüflmüfltü.

Rahipler, Ermenilerin yaln›zca devlete de¤il,bölgede yaflayan Kürt beylerine de vergi ver-mek zorunda olduklar›n›, onlar›n toprakla-r›nda maraba olarak çal›flt›klar›n›, bu ne-denle de sefalet içerisinde yaflad›klar›n› anla-t›yor. Natanyan’›n flu aktar›m›, Ermenilerindi¤er gruplarla hangi koflullar içinde bir ara-

da yaflad›¤›n› göstermesi aç›s›ndan anlaml›:

“Yerel halk Ermenilere sert davran›yor.E¤er boyun e¤mezlerse eziyet görüyorlar.Hem flehirde hem de köylerde Ermenileroyuncak olmufl durumda. Akflamlar›korkusuzca dolafl›p Ermeni evlerini kur-flunluyorlar. H›rs›zl›k normal günlük

olay olmufl. Ermeniler akflamlar› kork-madan d›flar› ç›kamad›klar› gibi, geceleride rahat uyuyam›yorlar.” (II. cilt, s. 190)

Bu tür aktar›mlara, üç rahibin de raporla-r›nda da s›kl›kla rastlan›yor. Bunlardan ç›-kan sonuç, Ermenilerin bask› alt›nda olduk-lar› ve devlete ve Kürt beylerine ödedikleriçifte vergiler nedeniyle sefalet içerisinde ya-flad›klar›d›r. En baflta dile getirdi¤imiz gibi,1915’e giden süreci anlamak ve Ermenilerinneden isyan etti¤i sorusuna cevap vermekiçin, üç rahibin, 1878 y›l›nda çizdikleri res-me bakmak yeterli olabilir. Onlar›n raporla-r›ndan hareketle, Ermenilerin bir ‘isyan’danziyade, kendi hayatlar›n› devam ettirebilmekiçin bir ‘direnifl’ prati¤i içerisinde yer almakzorunda kald›klar› söylenebilir. Palu-Harput1878 kitab›, bu yönüyle, toplumsal ve tarih-sel bir meseleyi anlaman›n en önemli araçla-r›ndan birinin, bizzat üzerine söz söylenengruplar›n seslerini duymaya çal›flmaklamümkün oldu¤unu, bize bir kez daha göste-riyor. Ermenice kaynaklar› okuyamamak,Osmanl› Devleti tarihinin bu alandaki s›-k›nt›l› okumas›n› yeniden üretmekle sonuç-lan›yor. Palu-Harput 1878 ise, Türkçe ya-y›mlanm›fl birincil bir Ermenice kaynak ola-rak araflt›rmac›lar› bekliyor.

Tarih disiplinini anlaml› k›lan en önem-li özelli¤i, kabul görmüfl belli s›radan-

l›klar›n dahi ard›nda sars›c› ve farkl› bir ‘ger-çek’li¤in yatt›¤›n› gösterebilmesidir. Bu gü-cü elinde tutan da, tarihçinin kendisidir.Çünkü tarihçiye verilen önem ve bu öneminkamuoyu nezdinde oluflturdu¤u güven, ya-z›lanlar› –hiçbir gerçekli¤i olmasa dahi– ço-¤u zaman tart›fl›lmaz k›lar. Bu sebeple, tarih-çi, trajedilerden ‘ola¤an’ bir olaylar bütünüyaratabilece¤i gibi, biz ‘anlamazlar’a s›radanolaylarm›fl gibi gösterilenlerin arkas›nda bü-yük trajediler oldu¤unu görmemizi de sa¤la-yabilir. Gerek dünya tarihinde, gerekse Os-manl›’n›n ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin ta-

rihinde bu keflmekeflin say›s›z örne¤ini bul-mak mümkündür. Fakat insan›n kölelefltiril-mesi, ve bunun neredeyse bir as›r öncesinekadar uygulan›yor olmas›, kabul edilebilir veüstü örtülebilir bir olay de¤ildir.

Osmanl›’da kölelik araflt›rmalar›na yönveren tarihçilerden Ehud R. Toledano’nunSuskun ve Yokmuflças›na: ‹slâm Ortado¤u-su’nda Kölelik Ba¤lar› bafll›kl› çal›flmas›, Y.Hakan Erdem’in çabalar›yla, ‹stanbul BilgiÜniversitesi Yay›nlar› taraf›ndan yay›mlan-d›. Toledano’nun bu kitab›n›n, Türkçeyedaha önce çevrilmifl olan Osmanl› Köle Ti-careti 1840-1890 adl› kitab›yla, ve Y. Ha-kan Erdem’in Osmanl›’da Köleli¤in Sonu1800-1909 bafll›kl› çal›flmas›yla birlikteokunmas›nda fayda var.

Osmanl› elitlerine sat›lan kölelerin tama-m›, Osmanl› topraklar›na dahil olmayan ül-kelerin vatandafllar›yd›: “Vaday, Bagirmi veBornu gibi Orta Afrika bölgeler ve Yukar›Nil ve Bat› Sudan, bafll›ca bafll›ca siyah kölekaynaklar›yd›. Galla ve Sidama beylikleri Ha-befl Köleleri sa¤l›yordu. Gürcistan ve Çerke-zistan ise imparatorlu¤a beyaz köle vermek-teydiler.” Toledano’ya göre bu topraklardayaflayanlar üç farkl› flekilde kölelefltiriliyorlar-d›: Kabileler aras›ndaki savafllarda esir al›na-rak, ak›nlar ve kaç›rma yoluyla, sat›n almayoluyla. Osmanl› eliti için sadece Afrika’dande¤il Çerkes, Gürcü, Rum, Slav milletlerin-den de köleler getiriliyordu. ‘Seçici’ veya ‘sa-hip’ olarak alg›lanan Osmanl› seçkinleri, ko-naklar›nda özellikle beyaz kad›nlar›n çal›flma-s›n› tercih ederlerdi. Aç›k renkli erkekler deOsmanl› askeri-idari seçkinlerinin saflar›nakat›lmalar› için e¤itilirdi. Bu durum kölelefl-tirilenler aras›nda da belli farkl›l›klar›n do¤-mas›na yol aç›yordu. Elbette, köle olman›nkendisi tart›fl›lmaz bir zorluk do¤uruyordu,

fakat siyah kölelerin çal›fl(t›r›l)ma koflullar›,di¤erlerine nazaran daha zorluydu. Toleda-no, bu farkl›l›klar› üç madde alt›nda de¤er-lendiriyor: 1- Kentli seçkin hanelerindeki kö-lelefltirilmifl ev hizmetçilerine, di¤er yerler vedurumlardaki kölelefltirilmifl iflçilerden dahaiyi davran›l›yordu. 2- Köleci tabakas›n›n altbasamaklar›na inildikçe ve merkezden uzak-lafl›l›p düflük nüfus yo¤unluklu çevrelere gi-dildikçe kölelefltirmenin kötü muameleye u¤-rama olas›l›¤› art›yordu. 3- Kölelefltirilmifl Af-rikal›lar ve kölelefltirilmifl kad›nlar›n hayat›genelde kölelefltirilmifl beyazlar ve erkeklerinhayat›ndan daha güçtü. (s. 14)

Bu de¤erlendirmelerden sonra, Osmanl›köleli¤inin Bat›l› benzerlerinden daha ›l›ml›oldu¤unu ve Osmanl›’da kölelere daha iyidavran›ld›¤›n› savunman›n pek de bir anla-m› kalm›yor. Kendi bafl›na bir yükün alt›n-dan kalkamayan aciz devlet politikalar›ndanbiri olarak görülen kölelefltirmenin asl›ndapek de bu tarz duygusal tan›mlar çerçevesin-de de¤erlendirilemeyece¤ini, tam tersine ne-redeyse bir kalk›nma projesinin etkin ele-manlar› olarak görüldüklerini de hesaba kat-mak gerekiyor. Dünyada, bu kalk›nma pro-jelerinin belki de en önemli unsuru, ekono-mik yap›n›n da belkemi¤ini oluflturan ta-r›msal kölelefltirmeydi. Amerikan ‹ç Savafl›sonras›nda oluflan pamuk k›tl›¤›n›n gideril-mesi için, önemli bir pamuk rezervine sahipolan M›s›r’›n Sudanl› köleleri kullanmas›,bunun klasik bir örne¤idir. Fakat Osman-l›’da köleler için daha genifl bir çal›flma mev-cuttu. Buradaki köleler madenlerde, ev hiz-metinde ve inflaat sektöründe çal›flt›r›ld›kla-r› gibi, asker olarak da görev al›rlard›. ‘Sa-hip’lerin tüm iyi niyetine ra¤men kölelerinkaçmas›n›n sebepleri de, Suskun ve Yokmufl-ças›na’n›n ana konular›ndand›r.

“Kölelefltirme ve köle ticaretine iliflkinpolitikalar, Osmanl›lar›n bafll›ca Britanyaolmak üzere Avrupa bask›s›n› çözmek ves›n›rlamak amac›yla yapt›klar› giriflimle-rin en göze çarpanlar› aras›ndayd›. ‹mpa-ratorluk 1856 y›l›nda Afrikal› ticaretiniyasaklad› ve 19. yüzy›l›n sonuna do¤ru

tedricî bir flekilde bast›rd›. Kölelik ise ya-sal olmaya devam etti.” (s. 10)

Anlafl›lan o ki, her türlü iyi niyete ra¤men,köle olarak sat›n al›nan kiflinin neredeyse tümyaflam hakk› bafll› bafl›na ekonomik bir yap›içerisinde de¤erlendiriliyordu. Kontrolsüz birflekilde çal›flt›r›l›yor ve özgürlü¤ü yine para kar-fl›l›¤›nda sat›n al›nabiliyordu. Osmanl› s›n›rlar›dahilinde 1880’lerin sonuna kadar devam edenkölelefltirme politikalar›n›n bugün yine ayn›topraklarda, baflka devletlerce sürdürülüyor ol-mas›, veya ad›na ‘modern kölelik’ diyebilece¤i-miz bir sistemin ifllevsel olmas› tesadüf olmasagerek. Suskun ve Yokmuflças›na, bu sistemin, butopraklarda nas›l ve hangi sebeplerle, y›llarcasürdürüldü¤ünü kaynaklara dayanarak aç›kla-yan bir kitap.

Köle yolu akar giderAAMMEEDD GGÖÖKKÇÇEENN

Ehud R. ToledanoSuskun ve Yokmuflças›na:

‹slâm Ortado¤usu’nda Kölelik Ba¤lar›çev. Y. Hakan Erdem

Bilgi Üniv. Yay›nlar›, fiubat 2010, 252 s.

Yegavyan Ailesi (Arapgir, 1900’lerin bafllar›, Zaven Yegavyan aile arflivinden)

de¤inilen kitaplar

Ehud R. ToledanoOsmanl› Köle Ticareti 1840-1890çev. Y. H. ErdemTarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 1994

Y. Hakan ErdemOsmanl›’da Köleli¤in Sonu 1800-1909 çev. Bahar T›rnakç›Kitap Yay›nlar›, Kas›m 2004, 272 s.

bunlara da bak›labilir

Ömer fienOsmanl›’da Köle OlmakKap› Yay›nlar›, Aral›k 2007, 252 s.

Salvatore BonoYeniça¤ ‹talya’s›nda Müslüman Kölelerçev. Betül Parlak‹letiflim Yay›nlar›, Eylül 2003, 644 s.

Osmanl›’da Bir Köle: Brettenli MichaelHeberer’in An›lar› 1585-1588çev. Türkis NoyanKitap Yay›nevi, Haziran 2003, 336 s.

Ahmet Akgündüz‹slam Hukukunda Kölelik - CariyelikMüessesesi ve Osmanl›’da Harem Osmanl› Araflt›rmalar› Vakf›, Eylül 1996, 478 s.

Page 5: Agos Kitap Kirk 20

haziran 2010AGOS kitap 8

Benzetirken benzemek:K›rm›z› Pazartesi ve önümüzdeki pazartesi

ARAT D‹NK

“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedir-

ginli¤i içinde görebilirim, ama biliyo-

rum ki bu ülkede insanlar güvercinlere

dokunmaz.

Güvercinler kentin ta içlerinde, insan

kalabal›klar›nda dahi yaflamlar›n› sürdü-

rürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o ka-

dar da özgürce.”

Babam Hrant Dink’in, öldürülece¤i günyay›mlanan yaz›s› böyle bitiyordu. Te-

dirgindi ama halka güvenini tazelemeye ça-l›fl›yordu.

Bir cinayeti, Márquez’in roman›na ben-zetmek, o cinayetin duyurulmufl oldu¤unu,göz göre göre geldi¤ini, adeta herkesin bil-di¤ini söylemek de¤il midir? Bu kuflkusuz,olan biteni elefltiren bir bak›fl› içinde bar›n-d›r›yor, orada sorun yok. Peki, bu cinayetingeldi¤ini bilen bu herkes, bu elefltirel ben-zetmeyi hangi niyetle yapmaktad›r? Bir suç-lama m›, bir günah ç›karma m›, yoksa biryüzleflme mi?

Evet, benim bu benzerlikle de, benzet-menin kendisiyle de ilgili baz› dertlerim var.Niyetim onlardan bahsetmek. Bunu yapa-bilmek için mant›¤›m› buraya ça¤›rmam ge-rekiyor. Mant›¤›n iflini do¤ru yapabilmesiiçin, elefltirel bakmas› gerekir. Elefltirel bak-mak için de, bak›lanla bakan aras›nda birmesafe olmas› flartt›r. Babam›n öldürülme-siyle ilgili fazla konuflmak istemeyiflimin enönemli nedeni de zaten bu mesafeyi almakistemiyor oluflum. Bu mesafeyi almadansöyleyece¤im her sözün, bir ma¤durun sa-hip oldu¤u varsay›lan otomatik hakl›l›¤›n-dan beslenen sözler olmas›ndan korkar›m.Dahas›, ma¤duriyetten faflizme giden k›sakeçiyollar› oldu¤unu da bilirim. O haldedikkatli olmal›y›m. Ana yoldan ayr›lmama-l›, kitaptan uzaklaflmamal›y›m.

Mesela, intikam s›v›s›n›n içimde en atefl-li akt›¤› o ilk günlerde dahi, babama bu so-nu haz›rlayanlar› öldürme fikrinden –ne ya-lan söyleyeyim, akl›ma hiç gelmedi de¤il–hofllanmad›m. Babam›n ölüm biçimini on-lardan k›skand›m. Onlar›n sonunun ba-bamdan farkl› olmas› gerekti¤ine inand›m.Herhangi bir benzetmeyi ve benzemeyi red-dettim. Babam›n biricikli¤inden hareketleonun öldürülmesinin de biricik olmas› ge-rekti¤i gibi tuhaf bir noktaya ulaflt› duygu-lar›m. Bu romanla kurulan benzetmeye debelki ilk duygusal karfl› ç›k›fl›m bundand›r.

Ama bugün, az önce yapt›¤›m fleyi yap-mak istemiyorum. Beni dinleyende empati,ac›ma, hüzün gibi duygular uyand›rmak de-¤il amac›m. Evet, belki ister istemez bunlarda olacak, ama as›l derdim, kendimiz üzeri-ne elefltirel düflünmeye zorlamak. Cinayetinifllenece¤ini bilen kendimiz ve sonra bubenzetmeyi kuran kendimiz…

***Kurulan benzerlikle ilgili ikinci derdim,

romanda birkaç kamu görevlisi olsa da, as›l

incelenenin halk›n davran›fllar› olmas›. Oy-sa babam›n yazd›¤› son cümlenin, geçerlili-¤ini hâlâ yitirmedi¤ine inanan biri olarakflunu söyleyebilirim ki, babam› öldürenler‘halk çocuklar›’ de¤il, ‘devlet çocuklar›’d›r.Zaten kendisi de, ayn› yaz›n›n birçok yerin-de, tedirginli¤inin devlet kaynakl› oldu¤u-nu vurguluyor. Romanda cinayeti azmetti-renin asl›nda toplumsal irade oldu¤u düflü-nülürse ve devletin de bir çeflit kamusal ira-de oldu¤u varsay›l›rsa, kuflkusuz, benzerlikgeçerlili¤ini korur. Ancak bu nüans›n herdefas›nda ve en baflta vurgulanmas› gerekti-¤ini düflünüyorum. Yani, faturay› halka ç›-karman›n, as›l sorumlu olan devletin elini

kolaylaflt›r›p kolaylaflt›rmad›¤›na dikkat et-memiz gerekti¤ini söylüyorum.

Yoksa, ‘cahil, lümpen, iflsiz güçsüz serse-ri tak›m›’na, ‘bilinçsiz alt s›n›flar’a fatura ç›-karmak kolay. Oysa bir cehaletle de¤il, tamtersine, bir ‘e¤itim’le karfl› karfl›ya oldu¤u-muz, devletin emzirdi¤i çocuklardan konufl-tu¤umuz unutulmamal›. Bunun unutuldu-¤u her benzetme de as›l faili gözden kaç›rd›-¤› için cinayetin tekerrüründen farkl› bir so-nuca gitmez.

Kurulan benzerlikle ilgili, biri duygusal,biri ifllevsel, iki ana çekincemi belirtti¤imegöre, art›k flu benzerlikler üzerinden yürüye-bilir ve hâlâ benziyor olman›n anlamlar›n›

kurcalayabilirim. Çünkü, cinayetin sonras›y-la kurulan bu benzerlik, asl›nda cinayetin ön-cesini de an›msat›yor olabilir ve bu da önü-müzdeki pazartesi Santiago Nasar’›n öldürül-memesi için bir fleyler yapmam›z› gerektirir.

K›rm›z› bir dil

K›rm›z› Pazartesi, okuyan› kokusuyla ra-hats›z eden bir roman. Bu rahats›z edici ko-kunun, içinde neleri bar›nd›rd›¤›n› irdele-memiz laz›m. Bu, Márquez’in, daha daönemlisi, büyük bir ustal›kla ve mümkünoldu¤unca nötr bir dille anlatt›¤› insanl›kkesitinin bize verdi¤i bir ev ödevi. O haldeönce kokunun bize ulaflmas›n› sa¤layan flu‘dil’den bafllayal›m.

K›saca hat›rlatmak gerekirse; bir ‘namuscinayeti’nden y›llar sonra, kendisi de cina-yetin tan›klar›ndan biri olan yazar›n, tan›k-larla görüflmeleri üzerinden kurdu¤u bir ro-mandan söz ediyoruz. Dolay›s›yla, yazar ikifleyi anlat›yor: Birincisi, olay›; ikincisi, ta-n›klar›n bunu nas›l anlatt›klar›n›. Olay›noluflundaki basitlik ve y›llar sonra tan›klar›nanlat›m›ndaki basitlik sizi çileden ç›kar›r-ken, yazar kendi dilini de o basitlikle kura-rak, bunu daha da pekifltiriyor. ‘Basitlik’derken, herhangi bir yarg› cümlesi belirtme-yen, s›radan bir olaydan bahseden, neredey-se tekdüze bir anlat›m› kastediyorum.Márquez’in buna çok özen gösterdi¤ine veh›nz›rca bir zevk ald›¤›na emin oldu¤umuda söyleyebilirim. Öyle ki, sanat›n›n bile ta-n›klar›n anlat›m›n›n önüne geçmemesineözen gösteriyor, edebiyat› adeta tan›klarayapt›r›yor. Yaflanm›fl bir olaydan ve nihaye-tinde bir dostunun öldürülmesinden bahse-derken, meselenin sanat kald›rmad›¤›n› dü-flünmüfl olacak ki, ‘büyük sözler’i yarg›c›niflgüzar cümlelerine, gelinin nedimelerine veedebiyata düflkün bir doktorun de¤inmele-rine b›rak›yor.

Yaln›zca iki yerde yazar›n bu yarg›lama-yan, sadece anlatan, ayna tutan konumunubilinçli olarak terk etti¤ini, belki de bunubir sorumluluk olarak gördü¤ünü düflün-düm. Bunu da iki metafora baflvurarak ya-p›yor: Köpekler, ve koku. ‹mgeler alabildi-¤ine sert olsa da yerlefltirildikleri ba¤lamlar-da ve biçimlerde f›s›ldamay› sürdürüyorlar.

Birincisinde, cinayetin ‘olufl’una tan›kolan halktan bahsederken, sözü aniden yer-de yatan ölü bedenin etraf›na üflüflen köpek-lere getiriyor ve ilerleyerek maktulün anne-sine öldürtüyor uluyan hayvanlar›. Anneyiaz ve öz konuflturuyor.

‹kincisi ise, katil çocuklar›n Santiago Na-sar’a ilk öldürücü b›çak darbesini indirdikleriandan itibaren üzerlerine sinen ve belleklerin-de yer eden bok kokusu… Daha cinayet ifllen-meden önce kasabaya hâkim olan kokununda, cinayetten y›llar sonra tan›klar›n anlat›m›-na hâkim olan kokunun da ve en son bizim flugün bu roman› okurken burnumuza gelen

Var olan ezbere ahlak›m›z do¤ruyu bilince, otomatik olarak do¤ru-

nun yap›laca¤› gibi bir yan›lg›ya düflürüyor bizi. Elbette, araç olarak

yine bir tür ahlaka ihtiyaç var. Ancak bu sefer istedi¤imizi sa¤laya-

bilecek olan, formüle edilmemifl, belki irrasyonel bir biçimde sürekli

olarak yeniden üretilen, eylem üreten bir ahlaka ihtiyaç var. Tam da

bu irrasyonelli¤i sayesinde sistem d›fl› olan ve sistem d›fl› oldu¤u oran-

da da onu de¤ifltirme anlam›nda ifl gören bir ahlak…

haziran 2010 AGOS kirk9

gelen kokunun da, Márquez’in cinayetin ifl-lendi¤i andan itibaren yükseltti¤i bu kokuylabenzer kokular oldu¤unu düflünüyorum. ‹r-deleyece¤imiz de, iflte bu koku.

K›rm›z› bir koku

Bu kokunun ne oldu¤unu anlatman›n en iyiyolu, kuflkusuz, bu roman›n kendisini yaz-makt›r. Onu yapamayaca¤›m›za ve zaten ya-p›ld›¤›na göre, biz ancak flu ‘koku’ dedi¤i-miz fleyi parçalar›na ayr›flt›r›p yeniden kura-bilir, onu daha iyi anlamaya çal›flabiliriz.

Roman boyunca kendini hissettiren bü-yük kokuyu oluflturan üç parça, yani üç altkoku çok belirgin bir flekilde göze çarp›yor:

Birincisi, cinayetin ifllenece¤i bilgisini ta-fl›yan koku. Kitab›n daha ilk cümlesindenitibaren sizi de suç orta¤› yapan bir bilgininkokusu…

‹kincisi, cinayeti yanl›fl oldu¤una dair ko-nuflan herkeste var oldu¤unu hissetti¤inizkoku, yani do¤runun bilgisini tafl›yan koku.

Üçüncüsü, cinayetin içten içe onayland›-¤›, derin bir koku.

‹lk iki koku bilgi düzeyinde, üçüncüsüeylem düzeyinde olmakla birlikte, as›l ilginçve rahats›z edici olan, bu üç kokunun ayn›anda, ayn› bünyelerde bar›nabiliyor oluflu;kahredici olan da, eylem düzeyine üçüncükokunun hâkim oluflu.

Bu, katillerin bünyesi için de geçerli, kül-liyen kasaba halk›n›n bünyesi için de. Hatta,biraz daha ileri gidersek, bütün bunlar› birayna hassasiyetiyle önümüze sermeye çal›flt›¤›ölçüde, roman›n bünyesi için de geçerli.

Tüm bu bünyeleri incelemenin en kestir-me yolu olarak, Vicario kardefllerin, yani ka-tillerin bünyesini incelemeyi seçiyorum. Bubiraz rahats›z edici olacak, bir ölçüde de em-patiyi içerdi¤i kesin. Ancak bu empatinin,baz› ayd›n geçinenlerin girifltikleri empatidenayr›ld›¤›n›; katili de¤il meseleyi anlamaya ça-l›flan bir giriflim oldu¤unu, yani ‘kendi’ni ka-tilin yerine koyarken, katili meflrulaflt›rmay›de¤il ‘kendi’ni yarg›lamay› hedefleyen birempati oldu¤unu unutmamak gerekir.

Sonuçta elimizdeki araçlar› hangi amaç-lar için devreye soktu¤umuz önemli; do¤ruamaca sahip olmak da sürekli kendini yeni-den üreten bir ahlak› gerektiriyor. Ezbere

bir ahlak, yani ö¤renilmifl, dolay›s›yla tüke-tilen bir ahlak bunun için yeterli de¤il. Böy-le bir ahlaka sahip oluflumuz, anlamam›z›zorlaflt›r›yor. Do¤ruyu herkes bildi¤ine gö-re, hâlâ nas›l yanl›fl yap›l›yor? Bildi¤i ve yap-t›¤›yla ikiyüzlülü¤ün bir sisteme dönüflmüflolmas› insan› ç›ld›rt›yor. Do¤runun bilgisibizi otomatik olarak do¤ru eyleme niçin gö-türmüyor? Belli ki, bu iliflkiyi kuracak araç-tan yoksunuz.

Var olan ezbere ahlak›m›z do¤ruyu bilin-ce, otomatik olarak do¤runun yap›laca¤› gi-bi bir yan›lg›ya düflürüyor bizi. Elbette, araçolarak yine bir tür ahlaka ihtiyaç var. Ancakbu sefer istedi¤imizi sa¤layabilecek olan,formüle edilmemifl, belki irrasyonel bir bi-çimde sürekli olarak yeniden üretilen, eylemüreten bir ahlaka ihtiyaç var. Tam da bu ir-rasyonelli¤i sayesinde sistem d›fl› olan ve sis-tem d›fl› oldu¤u oranda da onu de¤ifltirmeanlam›nda ifl gören bir ahlak…

K›rm›z› bir ses

“Kendi iflledi¤i cinayetin dehfleti içinde

盤l›k 盤l›¤a ba¤r›flan halk›n sesini de

duymuyorlard›.”

Vicario kardefllere gelirsek; cinayeti iflle-yecek olan kendileri oldu¤una göre birincikokuyu, (yani cinayetin ifllenece¤i bilgisinitafl›yan kokuyu) ilk alan elbette onlar. An-cak bunun onlar›n da ‘ald›klar›’ bir koku ol-du¤una yani kendi ürettikleri bir bilgi olma-d›¤›na dikkat etmemiz laz›m. ‹kinci kokuyuda (yani öldürmenin yanl›fl oldu¤unu söyle-yen, do¤runun bilgisini tafl›yan kokuyu) faz-las›yla ald›klar› anlafl›l›yor. Zira, yazar›n dadefalarca vurgulad›¤› gibi, katiller birincikokuyu yaymak için ola¤anüstü bir çaba sarfediyorlar. Adeta kendilerinin engellenmesiiçin ellerinden geleni yap›yorlar. Tabii, bucümleyi kurarken dikkatli olmakta faydavar. ‹flte burada da devreye üçüncü koku gi-riyor, yani cinayeti içten içe onaylayan birkoku. Kuflkusuz, bu da katillerin burnunadaha ilk bafltan gelmifl; hatta birinci kokuyuüreten de bu…

Peki, madem do¤runun ne oldu¤u bukadar aleni, yani cinayetin yanl›fl oldu¤unu,katiller de dahil herkes biliyor, bu cinayethâlâ nas›l ifllenebiliyor? San›r›m, flifre bu‘aleniyet’te gizli – yani, do¤runun aleniyeti.‘Susan dilsiz fleytanlar’, katillere hiçbir fleysöylemeden de emir verebiliyorlar:

“Öldür! Evet, do¤runun ne oldu¤unu bi-liyorum, senin ne yapaca¤›n› sen söyleme-sen de tahmin ediyorum ama bak seni dur-durmak için k›l›m› bile k›p›rdatm›yorum.Yani öldür! Öldür be kardeflim!”

Etrafa bak›p bu cümleyi ba¤›rarak dola-flacak fleytanlar aramam›z elbette saçma, öy-le kötü kimseler bulamayaca¤›z. Çünkü araçolarak kulland›¤›m›z gözlerimiz, kendimizigörmekten aciz. Sessizli¤imizle katillere“Öldür!” diye ba¤›r›yoruz. Eylemsizli¤imiz-le, daha do¤rusu eylemsizli¤i seçme eylemi-mizle o kokuyu yaymaya devam ediyoruz.O koku, önümüzdeki pazartesi öldürülecekSantiago Nasar’›n ba¤›rsaklar›ndan yüksele-cek kokudur. O kokuyu flimdiden duyabili-yoruz, çünkü o koku ayn› zamanda, geçenpazartesi can çekiflirken kuca¤›nda toplad›¤›

ba¤›rsaklar›n›n üzerindeki tozu topra¤› te-mizlemeye çal›flan Santiago Nasar’›n üzeri-mize sinmifl kokusudur.

Yaflananlar›n K›rm›z› Pazartesi’ye ne ka-dar benzedi¤ini tekrar ederek, ayn› zamandabunun yanl›fl oldu¤unu da vazediyoruz, ya-ni ‘do¤runun bilgisi’ni alenilefltirmeye de-vam ediyoruz. Kendimiz de biraz K›rm›z›Pazartesi’ye benziyoruz.

Cinayeti engellemek üzere bir fley yap-mayacaksak, ‘yanl›fl oldu¤unu’ da vazetme-sek iyi ederiz. Çünkü ‘çocuklar’›n kula¤›n-da, vaaz›m›z, yapt›¤›m›z ya da yapmad›kla-r›m›zla birleflince “Yap” demeye geliyor. Ka-til, ‘halk›’n›n yüre¤indeki cennette kavufla-ca¤› mekândan emin olarak iflliyor cinayeti.Emin olmadan da ifllemiyor zaten. Kokuyabelli ki burnumuz al›flm›fl; peki, katilin bizesesleniflini de duymuyor muyuz:

“Bu cehennemde birkaç y›l ha içerideyatm›fl›m ha d›flar›da… Sen bana o cennet-ten haber ver. O hiç itiraf etmedi¤in cennet-ten… Bana gizlice sezdirdi¤in o yüre¤inde-ki cennetten…”

Bunlar› bir esrikli¤in yard›m› ve tanr›salbir ilhamla sezen Márquez’in kardefli LuisEnrique de, “Santiago Nasar’› öldürece¤iz”diyen Vicario kardefllere as›l cevab› yap›flt›r›-yor: “Santiago Nasar öldü zaten…”

* Bu yaz›, ilk olarak ‘S›cak Nal’ dergisininikinci say›s›nda (Mart-Nisan 2010)

yay›mlanm›flt›r.

Gabriel García MárquezK›rm›z› Pazartesi

çev. ‹nci KutCan Yay›nlar›, Ocak 1998,112 s.(ilk bas›m 1982, çev. Faik Baysal)

Araç olarak kulland›¤›m›z gözlerimiz, kendimizi görmekten aciz. Sessizli¤imizle katillere “Öldür!” diye ba-

¤›r›yoruz. Eylemsizli¤imizle, daha do¤rusu eylemsizli¤i seçme eylemimizle o kokuyu yaymaya devam ediyoruz.

O koku, önümüzdeki pazartesi öldürülecek Santiago Nasar’›n ba¤›rsaklar›ndan yükselecek kokudur. O koku-

yu flimdiden duyabiliyoruz, çünkü o koku ayn› zamanda, geçen pazartesi can çekiflirken kuca¤›nda toplad›¤›

ba¤›rsaklar›n›n üzerindeki tozu topra¤› temizlemeye çal›flan Santiago Nasar’›n üzerimize sinmifl kokusudur.

Madem do¤runun ne oldu¤u bu

kadar aleni, yani cinayetin yan-

l›fl oldu¤unu, katiller de dahil

herkes biliyor, bu cinayet hâlâ

nas›l ifllenebiliyor? San›r›m, flifre

bu ‘aleniyet’te gizli – yani, do¤-

runun aleniyeti. ‘Susan dilsiz

fleytanlar’, katillere hiçbir fley söy-

lemeden de emir verebiliyorlar.

Page 6: Agos Kitap Kirk 20

AGOS kitap haziran 201010

2010 Yüksek Ö¤retime Geçifl S›nav›’nagirmifl olan bir ö¤renci, sorular›n de¤er-

lendirildi¤i bir televizyon program›na yolla-d›¤› e-postayla, ‘Afla¤›da verilen ünlü isim-lerden hangisinin kimya bilimin geliflmesi-ne katk›s› olmam›flt›r?’ sorusunun cevap fl›k-lar› aras›nda ‘Marie Curie’ isminin bulun-mas›na isyan ediyordu: “Hangi üniversiteli,hangi akademisyen tan›yor ki Marie Curi-e’yi!” S›navla ilgili internet forumlar›nda da,ö¤rencilerin en fazla hata yapt›klar› sorular-dan birinin bu oldu¤unu gördüm. Nedentan›nm›yordu Marie Curie?

2010 Yüksek Ö¤retime Geçifl S›nav›’nagirmifl olan bir ö¤renci, sorula-r›n de¤erlendirildi¤i bir televiz-yon program›na yollad›¤› e-pos-tada flöyle isyan ediyordu: “Han-gi üniversiteli, hangi akademis-yen tan›yor ki Marie Curie’yi!”Fen Bilimleri testinde, ‘Afla¤›daverilen ünlü isimlerden hangisi-nin kimya bilimin geliflmesinekatk›s› olmam›flt›r?’ diye bir soruvarm›fl, ve cevap fl›klar›ndan biri‘Marie Curie’ imifl... S›navla il-gili internet forumlar›nda da,ö¤rencilerin en fazla hata yapt›k-lar› sorulardan birinin bu oldu-¤unu gördüm. Neden tan›nm›-yordu Marie Curie?

2010 Yüksek Ö¤retime GeçiflS›nav›’nda yer alan bir soru flöy-leydi: ‘Afla¤›da verilen ünlüisimlerden hangisinin kimya bi-limin geliflmesine katk›s› olma-m›flt›r?’ Cevap fl›klar› aras›nda ‘Marie Curi-e’ de vard›. Sorular ile ilgili yorumlar›n ya-p›ld›¤› bir televizyon program›na gelen e-postalardan birinde, s›nava girmifl bir ö¤-renci, “Hangi üniversiteli, hangi akademis-yen tan›yor ki Marie Curie’yi!” diyerek is-yan ediyordu. S›navla ilgili internet forum-lar›nda da, ö¤rencilerin en fazla hata yapt›k-lar› sorulardan birinin bu oldu¤unu gör-düm. Neden tan›nm›yordu Marie Curie?

Maria Sklodowska, 1867’de, Varflova’dado¤du. Rus egemenli¤i alt›ndaki Polonya’daLehçe konuflman›n ve k›zlar ile erkeklerinberaber ö¤renim görmesinin yasak oldu¤ubir dönemde, Polonya’n›n ba¤›ms›zl›¤› ide-alini tafl›yan ve kad›n-erkek eflitli¤ine inananbir çiftin 5 çocu¤undan biri olarak yetiflti.Kardeflleri gibi, lisede Rusça e¤itim görür-ken, evde, babas›n›n çabalar›yla Lehçe ö¤re-niyordu. K›z kardeflleri gibi o da evlenmeyiesaret alt›na al›nmak olarak görüyor, evlen-meyi hiç düflünmüyordu. Maddi ba¤›ms›z-l›klar›n› kazanmak için bir meslek edinmehayali kuruyorlard›, ama yüksek ö¤retim ala-bilmek için yeterli paralar› yoktu.

Polonya’n›n özgürlü¤üne kavuflmas›n›nkoflullar›ndan birinin halk›n e¤itilmesi ol-du¤unu düflünen Marie ve kardefli Bronya,herkese aç›k, yasa d›fl›, yurtsever bir örgütolan Seyyar Üniversite’ye kaydoldular. Yir-mi y›l boyunca derslerin çeflitli evlerde ya-p›ld›¤› ve ço¤u kad›n, yaklafl›k befl bin ö¤-

renciye diploma veren bu örgütlenmeninilk mezunlar›ndan biri de Marie idi. Di¤ermezunlar gibi Marie’nin de hayali, üniver-siteye k›z ö¤rencilerin gitmesinin –görü-nürde– yasak olmad›¤› Almanya, Fransa ve‹ngiltere gibi bir Bat› Avrupa ülkesine git-mekti. Art›k umudunu yitirmifl oldu¤u vepara kazanmak için mürebbiyelik yapmayabafllad›¤› bir dönemde, Fransa’dan gelen birmektupla yeniden umutland›. Paris’teki k›zkardeflinin yan›na gidip Sorbonne Üniversi-tesi’ne kay›t oldu ve fizik lisans›n› tamamla-d›. Ard›ndan, hayat›n› de¤ifltirecek olanadamla, Pierre Curie ile tan›flt› ve onunla

evlendi. Hayat›n› bilime adayan ve y›llarboyu zorluklar, yoksulluklar içinde çal›flanMarie-Pierre Curie çifti, 1903 y›l›nda onla-ra Nobel Fizik Ödülü’nü kazand›ran rad-yum çal›flmalar›yla ünlenecekti. Hatta, rad-yumun bu popüler aflk›n ürünü olmas›, birdönem, ‘radyum’ sözcü¤ünün aflk ile eflan-laml› kullan›lmas›na yol açt›. Örne¤in Ara-gon, ‘Elsa’n›n Gözleri’ adl› fliirinde flöyle di-yordu:

Öyle derin ki gözlerin içmeye e¤ildim de

Tüm günefllerin par›lt›s›n› gördüm orada

[…]

Çakan flimflekler mi saklan›yor bu mis kokularda

Burada yenilgiye u¤ram›fl böceklerin ulu aflk›

Ben ç›kard›m bu radyumu bir plekbend tafl›ndan

Yand› parmaklar›m o yasak ateflin alevinde […]

Radyoaktivitenin keflfinde ve hayatlar›n›insanl›¤›n bilimle yükselmesine olan inanç-lar› u¤runa adamakta ortaklaflan iki sevgili-nin öncelikli amaçlar›, çal›flmalar›n› yürüte-bilecekleri nitelikte, donan›ml› bir labora-tuar kurmakt›. Pierre Curie talihsiz bir ka-zada öldükten sonra, bu amac› Marie Curi-e gerçeklefltirecek ve bilim dünyas›nda 盤›raçan keflifler yapmaya tek bafl›na devamedecekti.

‘Bilim’ ve ‘kad›n’› bir arada düflüneme-yen, –üstüne üstlük, söz konusu olan Yahu-di bir kad›n olunca– bu iki sözcü¤ün yanyana gelmesini kabullenemeyen çevreler,

Pierre Curie öldükten sonra, bu yaln›z vezeki kad›na iftiralar atacak, onun evli biradamla iliflkisi oldu¤unu iddia edecek ve bu‘ahlaks›z’ kad›na ikinci kez Nobel Ödülüverilmesini engellemeye çal›flacaklard›. Bili-min sert, so¤uk, zorlu ve titizlik gerektirenyüzünü kad›nl›kla birlefltiremeyenler, o dö-nemlerde Marie’yi hep siyah elbiseler için-de, yüzü çökmüfl, sert bak›fllar› ve erkeksitav›rlar›yla resmettiler. Çünkü bilim ciddi,a¤›rbafll›l›k gerektiren bir iflti; kafalardakiuçar›, sorumsuz, hafif kad›nl›k imgesiyle ör-tüflmezdi. Bu yüzdendir ki, Marie Curie ne-redeyse hiçbir zaman âfl›k, tutkulu, genç,

güzel ve çekici bir kad›n olarak gös-terilmemifltir. Peki, bu önyarg› na-s›l oluflmufltur?

Eski ça¤lardan beri kad›n do-¤ayla, erkek ise ak›l ile özdefllefltiril-mifltir. Kad›n, do¤urganl›k özelli¤inedeniyle do¤an›n bereketini sim-gelemifl ve hep gizemli bir fleyler ta-fl›yan, keflfedilemez bir varl›k olarakdüflünülmüfltür. Erkek ise, ekono-mik ve siyasi alanda oldu¤u gibi,bilim ve felsefede de ‘tek hâkim’ ol-mufltur. Kad›n›n ö¤renebilen vee¤itilebilen bir varl›k olup olmad›¤›sorusu ise, bir zamanlar›n en büyüktart›flma konular›ndand›r. Erkek,do¤a bilimleri ve felsefe alan›ndaküçüklükten itibaren e¤itim alabi-lirken, kad›n, akl› olmad›¤› ve sade-ce duygular›yla hareket edebilen birvarl›k oldu¤u düflüncesiyle, erke¤inve çocuklar›n bak›m›n› üstlenmek-

le görevlendirilir. Eskiça¤’dan gelen bu an-lay›fl yüzy›llar boyunca sürmüfl, do¤an›n ka-d›nla, di¤er toplumsal alanlar›n ve bilimle-rin ise ‘ak›l’› temsil eden erkekle buluflturul-mas›na devam edilmifltir. ‘Toprak ana’, ‘do-¤a ana’, ‘devlet baba’, ‘bilim adam›’ gibi ka-l›plaflm›fl sözler, kad›n› pasif, erke¤i ise aktifbir varl›k olarak kodlayan bu anlay›fl›nuzant›lard›r.

Marie Curie, bir ‘bilim kad›n›’ olarak,erkeklerin egemen-lik kurdu¤u biralanda mücadeleverdi; laboratuar›n›nkap›lar›n› çeflitli ül-kelerden gelen gençk›zlara sonuna dekaç›p, onlar›n e¤iti-mini üstlendi ve bukad›nlar›n ülkeleri-ne dönüp yeni gençk›zlar yetifltirebilme-leri için çal›flt›. An-cak, kendini hiçbirzaman feminist ola-rak tan›mlamad›.Kad›nlar›n temelhaklar›n› (özelliklee¤itim alma hakk›-n›) savunsa da, bi-lim kad›nl›¤›n› öneç›karmaya, kad›nla-

r›n bilim dünyas›ndaki yerini güçlendirme-ye yönelik bir tav›r gelifltirmemifltir. Bili-min efendisi olarak görülen erkeklerin ara-s›nda, o erkekler gibi davranm›fl, onlar gibiciddi ve a¤›rbafll› giyinmifl, onlar gibi sertbak›fllar›yla poz vermifltir. K›sacas›, MarieCurie, erkekler ile kad›nlar aras›ndaki eflit-sizlik karfl›s›nda, özgürleflebilmek için, çare-yi erkek gibi davranarak onlarla ‘eflitlen-mekte’ bulmufltur. Bugün Marie Curie’ninad›n›n neredeyse unutulmufl olmas›, bilim-sel çal›flmalar›n›n okullarda anlat›lmama-s›nda (ve hatta, bilimle u¤raflanlar için hâlâ‘bilim adam›’ kavram›n›n kullan›l›yor ol-mas›nda) onun bu tavr›n›n da bir pay› olsagerek.

Di¤er bir ironi ise, Marie ve Pierre’in in-sanl›¤›n mutlulu¤u için ömürlerini adad›k-lar› radyoaktivitenin kaderidir. ‹ki dünyasavafl› aras›nda, Yahudilik karfl›t› ›rkç› hare-ketlerin ve yabanc› düflmanl›¤›n›n yükseldi-¤i dönemlerde de siyasal bir hareket içinegirmeyen ve siyasal bir tav›r göstermeyenCurie, meslektafl› ve arkadafl› Einstein’›nYahudi karfl›tl›¤› ve sonra da nazizm ile mü-cadelesini anlamland›ramam›flt›. Tek ideali,insanl›¤›n yarar›na olacak bilimsel keflifleryapmakt›. Ancak, kanser tedavisi gibi birdizi sorunun çözümü için kutsal bir umutolarak gördü¤ü radyoaktivitenin gücü,1945’te Nagasaki ve Hiroflima’n›n üzerindeiki nükleer bomba olup patlayacak, yüzbinlerce insan› öldürecek, torunlar›n› biledo¤madan sakat b›rakacakt›. Marie, kutsalçocu¤unun bu canavarlaflm›fl halini göre-

meden ölecekti.Françoise Balibar’›n

2006’da kaleme ald›¤›, veTürkçe çevirisi geçti¤imiz ay-larda yay›mlanan Marie Cu-rie: Bilgin mi, bilimin Mer-yem Ana’s› m›? bafll›kl› kitap-ta, Marie Curie’nin kifliselhayat› ve radyumun yolculu-¤u, özel tan›kl›klar, resimlerve belgelerle anlat›l›yor. Bus›ra d›fl›, inatç› ve zeki kad›-n›n bilime adad›¤› ömrünüayr›nt›lar›yla, sürükleyici birflekilde gözler önüne seren ki-tap, kad›n-erkek-bilim üçge-ni üzerine tekrar düflünmekve bu iliflkiyi tekrar sorgula-mak için iyi bir f›rsat. Veyasadece, hâlâ kitaplar›m›zdaad› olmayan birçok kad›n›hat›rlamak için...

Bir kad›n nas›l ‘ak›l’lan›r?ÖÖZZGGEE YYÜÜKKSSEELL

Françoise BalibarMarie Curie:

Bilgin mi, biliminMeryem Ana’s› m›?

Yap› Kredi Yay., Ocak 2010, 127 s.

Canonsburg, ABD (1921)

haziran 2010 AGOS kirk11

Memlekette yay›mlanm›fl müzik kitap-lar› meselesini sürdürüyoruz. Agos

Kitap/Kirk’in geçen say›s›nda, Anadolu-Pop’la alakal› kitaplara de¤inmifl, yaz›n›n so-nunda 68 Ç›¤l›klar›’ndan bahis açm›fl ve ko-nuya dair bu ‘ilk’ kitab›n hatalarla dolu ol-du¤unu söylemifltim. Bu yaz›da, b›rakt›¤›myerden devam ediyorum. Mevzu, Ak›n Okve kitaplar›.

Ok, bir fenomen asl›nda: Bir yandan iyiniyetli bir müzik gönüllüsü ama di¤er yan-dan, ele ald›¤› konu üzerinde a¤›r bir tahri-bat yaparak onar›lmaz yaralar açan bir ‘ya-zar’. Ona hoflgörüyle yaklaflmam›z› kendiengelliyor, çünkü hatalar›ndan ders alm›-yor, yaz›lanlara karfl› ç›k›yor ve ›srarla ayn›yanl›fllar› sürdürüyor. Yazarl›k maceram›nilk polemi¤ini, on dört y›l önce kendisiyleyapm›flt›m; aradaki y›llarda, tespit edebildi-¤im kadar›yla on üç kitap daha yay›mlad›ama asl›nda hâlâ ayn› yerde duruyor.

68 Ç›¤l›klar›,hatalarla dolu bir ‘ilk’ kitap

1994’te yay›mlanan 68 Ç›¤l›klar›, Anadolu-Pop’u oluflturan ve sürdüren pek çok insan-la yap›lm›fl söyleflilerin toplam›. Bu, kitab›niyi taraf›. Fena olan, kitapta kullan›lan ter-minoloji ve fark›na var›lmadan yap›lm›fl bü-yük hatalar. Örne¤in, Ak›n Ok, ‘45’lik al-büm’ diye bir fley uydurmufl ve kimi 45’lik-lerle albümleri bu bafll›k alt›nda birlefltirmifl.‘45’lik’ dedi¤imiz, günümüzün ‘single’lar›-na tekabül eden, iki flark›l›k küçük plaklar.‘Albüm’ün anlam› ise, hepimizin malumu.Bu ikisi bir araya gelince tuhaf bir fley ç›k›-yor ortaya. Ve, sabr› tafl›ran hamle: ‹stanbulPlak taraf›ndan bas›lan bir Erkin Koray45’li¤inin kapa¤›, “Koray’›n ‹stanbul albü-münün kapa¤›” olarak sunulmufl!

Haydi, ‘Led Zepplen’, ‘Broadjay’, ‘Gök-çen Kaynaktan’, ‘Süheyla Denizci’, ‘JimmyPaje’ gibi yaz›m yanl›fllar›na tashih diyelim,peki ya ‘Vak the Rock’ albümünün ‘VakVak Rock’a dönüflmesini ya da ‘(Oy) Lü-müne’ flark›s›n›n ‘Ölümüne’ olarak an›lma-s›n› tashihle aç›klamak mümkün mü? Ya da‘She Loves You’nun ‘She Lovesta Ya Ya’ ol-mas›n›? Ortaçgil’in “el üstünde ayak alt›n-da” dizesinin, “en üstün gene ayak alt›nda”haline dönmesine ne demeli?

Bütün iyi niyetimizle, bu hatalar›n ‘ceha-let’ten kaynakland›¤›n› söyleyelim, ama ki-tapta kullan›lan tahammülfersa Türkçe kar-fl›s›nda bu bahane bir anda eriyor. Hatal›Türkçe kullan›m› di¤er kitaplar için de ge-çerli. 68 Ç›¤l›klar›’ndan bir cümleyi, örnekolsun diye buraya alal›m; Ak›n Ok, CemKaraca’y› anlat›yor: “Tiyatro mu müzik miaras›nda kalarak, bir süre nerede olmas› ge-rekti¤ine karar vermeye çal›flt›. Anne Kara-ca, onun Avukat veya siyasi bir yerde olma-

s›n›, Baba Karaca’ysa müzi¤in de¤il de tiyat-ronun kal›c› oldu¤una inan›yor ve müzikte-ki Cem Karaca’ya pek iyi gözlerle bakm›-yordu.”

Bozuk Türkçe, Ak›n Ok’un alametifari-kas› asl›nda. Bunu tespit etmek için kitapla-r›n› okumaya bile gerek yok; internetteki‘resmi’ sitesinde biraz dolanmak yeterli. Ad-resi bile güzel: www.birakinoksevdasi.net.

Her telden Ak›n Ok

68 Ç›¤l›klar›’nda Anadolu-Pop’a de¤inen‘yazar’, sonraki kitaplarda flu konular› irde-liyor: Film müzikleri, dansözler, Arabesk,Amerikan emperyalizmi, Irak sorunu, gita-ristler, Mo¤ollar, Osman ‹flmen, Ahmet Ka-ya, Güler Zere ve ‹lhan Selçuk. Bunlar›n birk›sm› söyleflilerden olufluyor, bir k›sm› dabaflkalar›ndan al›nm›fl ‘notlar’dan. Ok, birfikir bulup üzerine bir fleyleri infla etmeyeçal›fl›yor ama maalesef olmuyor. Bilhassayapt›¤› söylefliler, bilgisizli¤i ve konuya hâ-kim olmay›fl› yüzünden oldukça vahim.

En büyük problemlerden biri de, ‘ya-zar’›n gerekli ile gereksizibirbirinden ay›ram›yor olu-flu. Ak›n Ok, eline geçen herfleyi ‘kitap’a koyuyor ve or-taya okunamaz, baflvurula-maz bir ‘eser’ ç›k›yor. Ör-ne¤in, Osman ‹flmen’ianlatan Bir fief... BirAranjör... 247sayfal›k kitapta,Ok’un elininde¤di¤i sayfasay›s› 56 –bunun da bü-yük bölümü,Osman ‹fl-men’le yap›lm›fl söy-leflinin dökümü. Gerisi,al›nan görüfllerden ve ‹flmen’in‘eser’lerinden müteflekkil. Ak›n Ok’aimzalanm›fl biyografi, notalar ve gazete ku-pürleri de cabas›! ‘Osman ‹flmen’e Selam...’bafll›kl› bölümde e¤lence bafll›yor. Ok, “Me-mur bir ailenin tek çocu¤u” ifadesini “Dahasonra hiçbir kardeflle tan›flma flans› olmaz”cümlesiyle pekifltiriyor mesela; “Yirmi y›ll›kmüzik nefesi onu tekrar geri ça¤›r›r”, “Aran-jörlük mutfa¤›ndan baflka bir yere ç›kma-dan müzik yeme¤ini piflirmeye devam eder”gibi cümleler kuruyor. Osman ‹flmen’le ya-p›lan söylefli, gazete kupürleri, ve Ak›nOk’un memleketin müzik tarihine dair gö-rüfllerinden sonra, en e¤lenceli bölüm bafll›-yor: Müzisyenlere Osman ‹flmen’le ilgili gö-rüflleri sorulmufl ve kim ne söylediyse, oldu-¤u gibi yay›mlanm›fl. Örne¤in, Sevingül Ba-had›r “Osman ‹flmen izledi¤im kadar iyi birmüzisyendir, ama müzi¤imize ne getirmifl

ne götürmüfl bilmiyorum”; U¤ur Baflar“Kendisiyle ortak bir çal›flma içinde olma-d›m, ama yapt›¤› birçok çal›flman›n oldu¤u-nu biliyorum” demifl. Selçuk Baflar ise ko-nuflmay› reddetmifl ama bu da flöyle duyu-rulmufl: “Selçuk Baflar’la birkaç kez bir ara-ya geldik. Fakat, Osman ‹flmen’le ilgili birfleyler söylemek istemedi¤ini iletti. Asl›ndaben s›k› sorularla haz›rlanm›flt›m. Ben yinede onun dediklerini müzik dünyas› için bireksiklik olarak görüyorum. Umar›m bir günsohbetimizin tad›n› yakalayabiliriz.”

Ayn› fley di¤er kitaplarda da var. Kraliçe-nin Büyüsü kitab›n›n ‘Sezen Aksu ‹çin Yaz-d›lar’ bölümünde “mimar – enstuman ya-p›mc›s›” Murat Sezen tam da flöyle demifl:“Bana benim müzi¤imi sorun…” Mo¤ollarkitab›nda, ‘Yaflar Kurt’ bafll›¤›n›n alt›ndayazan ise flöyle: “Spectrum Stüdyosu’ndayeni haz›rlad›¤› kaset çal›flmas› sürerken,Yaflar’la k›sa bir sohbetimiz oldu. Fakat,kendisi Mo¤ollar’la ilgili pek konuflmak is-temedi¤ini dile getirince uzun sohbetimiz-den vazgeçtik.”

Mo¤ollar kitab› ise baflkabir felaket. Kapakta Kaan Er-tem - Ak›n Ok imzas› varama içeride akan metin Er-tem’in. Ok’un 9 sayfal›k gi-

rifl yaz›s› ve yapt›¤› söy-lefliler ise, kitabakatk› sunmaktanziyade, kitab›n

okunmas›n› zor-laflt›r›yor. Me-

sela flu cümle-de, ‘aranj-man’ ak›m›anlat›lmayaçal›fl›l›yor:

“Birçok yabanc›popüler flark›y› ‹ngilizce

söyleyip, daha sonra kendi içle-rindeki çal›flmalar› Türkçe versi-

yonla buluflturmay› denediler.” Mo-¤ollar hakk›ndaki cümlelerden de örneklerverelim: “Aziz Azmet’le bafllayan Mo¤ollarkimli¤i, daha sonra flark› söylemiyle beraberbu kimli¤i Ersen’le devam etti. (...) Onlarkendini bulmaya çal›flan bir bozk›r topra-¤›nda, ‘Ba¤lamay›, curay›, ›kl›¤›, davulu, gi-tar›, zurnay›’ bize ait olan duygunun adre-sinde kodlamaya çal›fl›p küçük küçük notamotiflerini yüreklere sunmay› baflarabildi-ler. Anadolu Turneleri ad› verilen ilk konserdeneyleri, ‹stanbul orta yeri sinema olan Fi-tafl’ta ve klasikleflen di¤er konserleriyle top-lumla olan heyecanlar›n› s›cak tutup, bugünde yollar›na koyulan tafllara ra¤men yürü-yorlar. (...) Onun için Mo¤ollar denilincesadece bize ait bir serüvenin ad› de¤il, dün-

yan›n da kokusunu tafl›yan bir müzik kimli-¤i oldu¤unun alt›n› çizer.”

Bir külliyat›nsahibince mundar edilifli

Ak›n Ok kitaplar›nda karfl›m›za ç›kan tablohep ayn›: Bilgi hatalar›yla dolu, Türkçesibozuk, gereksiz metinler, tuhaf söylefliler veolmazsa olmaz tashihler... Görünen o ki, bukitaplar›n editörleri de en az yazar› kadar‘iflinin ehli’! Kitaplar›n tek iyi yan›, ço¤u ar-t›k aram›zda olmayan, hayattayken de pekkonuflmayan insanlar› bir araya getirmeleri.Ak›n Ok bu konudaki becerisini söylefliler-de de sürdürebilseydi elimizin alt›nda çokde¤erli bir külliyat olacakt›. Ne yaz›k ki, okülliyat› mundar eden, bizzat kendisi. SezenAksu’yu konu alan Kraliçenin Büyüsü kita-b›nda, U¤ur Dikmen’e “Yapmak istedi¤inizözel bir çal›flman›z var? Yani bir ses veya yo-rumcu ç›kartmak gibi...” sorusunu soran,Ahmet Kaya kitab›nda uzun bir ‘pop orkes-tralar›’ listesi yay›mlayan, Gitar›n Asi Ço-cuklar› kitab›na RockStation festivaline giriflkart›n› koyan o. Türk Sinemas›nda FilmMüzikleri kitab›nda Macit Koper’e yöneltti-¤i ‘soru’yla Ak›n Ok fenomenini taçland›ra-l›m: “Sizin ‘Dolunay’ filminde bir öpüflmesahnesinde kad›n› öpmeniz adeta m›z›ka ça-l›yor gibiydi, akl›ma o filminiz geldi?” Ma-cit Koper’in akl›selim bir insan olarak busoruya salvosu flahane: “O sahne müzikle il-gili bir mizansen de¤ildi.”

Ak›n Ok, Mo¤ollar kitab›n›n sunuflunuflu cümleyle bitiriyor: “Sol anahtar›n porte-sinde ›fl›¤›n adresini arad›¤›n›zda, baflka biryüre¤in sizinle paylaflaca¤› hayat notalar› ol-du¤unu göreceksiniz...” Benim temennim,o ›fl›ktan hep uzak durmak. Hayat notalar›-m› baflka bir yürekle paylaflmak istesem bi-le, bunun Ak›n Ok olmayaca¤› muhakkak.

[email protected]

Müzik yazarl›¤›nda bir fenomenMMUURRAATT MMEERR‹‹ÇÇ

Ak›n Ok, iyi niyetli bir müzik gönüllüsü ama di¤er yandan, ele ald›¤› konu üzerinde a¤›r bir tahribat yapan bir ‘yazar’. Kitaplar›nda kar-

fl›m›za ç›kan tablo hep ayn›: Bilgi hatalar›yla dolu, Türkçesi bozuk, gereksiz metinler, tuhaf söylefliler ve olmazsa olmaz tashihler...

de¤inilen kitaplar

Ak›n Ok

68 Ç›¤l›klar›: Anadolu Rock,Anadolu Protest, Anadolu PopBroy Yay., A¤ustos 1994, 320 s.

Türk Sinemas›nda Film MüzikleriArion Yay., May›s 1995, 227 s.

Mo¤ollar (Kaan Ertem’le birlikte)Akyüz Yay., Ocak 2003, 237 s.

Why? Ahmet KayaAkyüz Yay., Ocak 2003, 176 s.

Bir fief... Bir Aranjör... Osman ‹flmenAkyüz Yay., Ocak 2003, 247 s.

Gitar›n Asi Çocuklar›Akyüz Yay., Ocak 2003, 139 s.

Kraliçenin BüyüsüTruva Yay., Nisan 2007, 119 s.

Page 7: Agos Kitap Kirk 20

‘Dersim 38’ toplumsal ha-f›zam›z›n ücra bir köfle-

sinde sessiz sedas›z ikamet eder-ken, CHP Genel Baflkan Yar-d›mc›s› Onur Öymen’in Kas›m2009’da Meclis’te yapt›¤› bir ko-nuflmada, AKP iktidar›n›n ‘te-rörle mücadele’ yöntemlerinielefltirmek için “fieyh Sait isya-n›nda, Dersim isyan›nda, K›b-r›s’ta analar a¤lamad› m›? Kimse‘Analar a¤lamas›n, mücadeleyidurdural›m’ dedi mi?” sözlerinisarfetmesinin ard›ndan, çeflitliboyutlar›yla tart›fl›lmaya bafllad›.Öymen'in sözleri toplumun çe-flitli kesimlerinden ciddi tepkigördü; Baflbakan ise bu tart›flmalarda ‘Der-sim Katliam›’ ifadesini kulland›. Bu arada,Dersim’le ilgili resmi ve gayriresmi haf›zay›temel alan romanlar›n, anlat›lara ve belgele-re dayanan araflt›rma-inceleme kitaplar›n›nsay›s›nda da gözle görülür bir art›fl oldu. Ni-san ay›nda yay›mlanan Herkesin Bildi¤i S›r:Dersim bafll›kl› kitap, konu ile ilgili çal›flma-lar›n en kapsaml›lar›ndan biri. Kitapta yeralan makaleleri derleyen, Mimar Sinan Üni-versitesi Sosyoloji Bölümü ö¤retim üyesifiükrü Aslan'la, bu çal›flman›n ortaya ç›k›fl›,Dersim’in sosyo-kültürel dokusu, Anado-lu’nun di¤er ‘s›r’lar›, ve K›l›çdaro¤lu’nunCHP Genel Baflkan› seçilmesi üzerine ko-nufltuk.

• 1938’de Dersim’de yaflananlar›n unu-tulmas›n› engelleyen ve sizi de bir Der-simli olarak bu konuda çal›flmaya itenetkenlerden söz eder misiniz?Dersim üzerine çal›flmaya bafllamam›n,

birbiriyle iliflkili iki temel nedeni oldu. ‹lki,çocuklu¤umdan beri duydu¤um, dinledi-¤im, sahici Dersim hadisesinin, resmi tezle-rin bir k›sm›nda vurgulananlardan çok fark-l› olmas› ve bu hadise üzerine konuflman›n‘normal’ say›lmamas›yd›. Bu normal olma-yan durumun ‘normal’ bir nedeni vard›.Türlü eziyetlerle tan›flm›fl ve bu eziyetlerinmuhatab› ve ma¤duru olmufl Dersimliler,çocuklar›n›n ve torunlar›n›n da ayn› neden-le yeni bir ac› yaflamas›n› istemiyorlard›. Di-¤er yandan, resmi kurumlar ve kamu görev-lileri de bu meselenin tart›fl›lmas›n› ‘normal’bulmuyorlard›. Onlara göre devlet, geçmifl-te gerekli gördü¤ü bir müdahaleyi, belki bi-raz sert bir tonda gerçeklefltirmiflti ve art›k“Bunu kurcalaman›n kimseye bir faydas›yok”tu. Ortada, tam da bu meseleleri tart›fl-t›¤› için hayat›n›n önemli bir bölümü ceza-evlerinde geçmifl olan sosyolog ‹smail Beflik-çi vakas› varken bu durum ciddiye de al›n-maktayd›. ‹flte, benim bu meseleyi ele alma-m› sa¤layan ilk etken, bütün bu anlat›daki‘normal’ kavram›n›n t›rnaklar›n› kald›r›p,bu kavram› sahici anlam›na kavuflturmak vetarihte ne olduysa onu olabildi¤i kadar ob-jektif bir biçimde anlatmak, anlat›lmas›n›sa¤lamak istememdi.

‹kinci neden ise, mevcut anlat›lar›n biçi-miyle ilgiliydi. Dersim meselesi politik ya-z›nda epeyce ifllenmiflti, ama ya bir kahra-manl›k ya da bir zulüm öyküsü olarak... Budil, tarihteki gerilimleri anlamam›zdan çok,bu gerilimler üzerinden düflmanl›klar›n sü-reklilefltirilmesine hizmet ediyordu. Oysabu olay›n insanl›k tarihindeki yerini do¤ruanlayabilmemiz için öncelikle olay› oldu¤ugibi anlatmak gerekiyordu. Yani, tarihimiz-de büyük bir insanl›k suçu ifllenmiflti ve bu-nu meflru ve mazur gösterecek hiçbir gerek-çe olamazd›. Bunu anlatmak da, bilimsel birtutum ve akademik bir yaklafl›mla mümkünolabilirdi.

‹flte bu iki neden birleflince, Dersim üze-rine yazmaya bafllad›m.

• Herkesin Bildi¤i S›r: Dersim, yaln›zca

38’e odaklanmayan, Dersim’i demog-rafik yap›s›ndan gündelik yaflam pra-tiklerine, müzi¤inden yak›n dönemtoplumsal muhalefetine kadar, çok çe-flitli veçheleri ile anlatan bir kitap.Böyle bir derleme yapma fikri nas›l or-taya ç›kt›?Bafllang›çta, ayn› üniversitede çal›flt›¤›-

m›z sevgili arkadafl›m Sibel Yard›mc› ile bir-likte, iskân politikalar›ndan yola ç›karak,olabildi¤ince kapsaml› bir Dersim anlat›s›haz›rlamay› planlam›flt›k. 3-4 y›l önce baflla-yan bu çal›flma epey zor ve uzun süreli bir ifloldu¤u için, çal›flma sürerken baz› bölümle-rini yay›mlamaya karar verdik. Daha sonra,Kocaeli Üniversitesi’nden sevgili Yücel De-mirer’in, bu kapsaml› çal›flman›n, bu alandaaraflt›rmalar yapan kiflilerle birlikte yürütül-mesi yönündeki önerisini dikkate alarak birgiriflim bafllatt›m. Dersim hadisesinin çeflitliboyutlar› üzerine çal›flan arkadafllar› tespitederek, kendilerine bir ça¤r› metni gönder-dim. Sadece 1938’e odaklanmayan, ama onumerkeze alarak geçmifle ve bugüne do¤ru yol-culuk yapan, ekonomiden tarihe, dile, kültü-re, arkeolojiye kadar, olabildi¤i kadar çok bo-yutu içeren bir çal›flma olsun istedim. Sa¤ ol-sunlar, ça¤r› metni gönderdi¤im arkadafllar›-m›n tamam› bu önerimi olumlu bulup yaz-maya bafllad›lar ve yay›n takvimine uydular.Bu giriflime bafllad›ktan k›sa bir süre sonra,‹letiflim Yay›nlar›’ndan sevgili Tan›l Bora’n›nda Dersim’le ilgili bir yay›n çal›flmas› yapt›¤›-n› ö¤rendim. Tan›l Bora, daha ilk görüflme-mizde bana güvenerek kendisindeki dosyay›da bu çal›flmaya katt›; Kemal Burkay, Muzaf-fer Oruço¤lu gibi de¤erli yaz›n insanlar›n›nda bu kitaba girmesine olanak sa¤lad›. Böyle-ce planlad›¤›m kitab›n kapsam› biraz dahageniflledi ve çok da iyi oldu.

• Sunufl yaz›s›nda, Dersim’i co¤rafi birbölgeden çok toplumsal ve kültürel birvarl›k olarak tan›ml›yorsunuz. Der-sim’in bir tehdit unsuru olarak alg›lan-mas› ile toplumsal ve kültürel konumuaras›ndaki iliflkiyi nas›l kurabiliriz?

Dersim’e gidenler bilir,gerçekten de özgün bir kültü-rel dünyad›r o bölge. Yan›ba-fl›ndaki Elaz›¤, Bingöl ve Er-zincan’dan bile çok belirgins›n›rlarla ayr›l›r. Alevili¤indede özgünlükler vard›r, günde-lik hayat›nda da. Bir kutsalmekânlar diyar›d›r; da¤lar›ndoruklar›nda, vadilerde, yolboylar›nda, nehir kaynakla-r›nda, yüzlerce kutsal mekânvard›r. Dersim mini bir Ana-dolu’dur asl›nda, içinde bütünAnadolu kültürlerinden izlerbulabilirsiniz. ‘Dersimli’ kim-li¤i adeta hepsinin ortak özel-

liklerinin toplam›d›r. Bunu gündelik hayatadair pratiklerden de izlemek mümkündür.Yoksulluk diyar›d›r Dersim, ama h›rs›zl›kvakalar›n›n olmad›¤›, ‘yüz k›zart›c› suçlar’aneredeyse hiç rastlanmayan bir yerdir. Kad›-n› ezmeyen, ezmemeyi ö¤ütleyen bir kültür,yafll›s›na, delisine, engellisine sahip ç›kan birtoplumsal yap› vard›r Dersim’de. Tabii kikapitalizmin bozdu¤u bir bölgedir ayn› za-manda, ama bin y›llar içinden gelmifl bütünbu kültürel gelenekler ve pratikler hâlâ bas-k›nd›r.

Bütün bu yönleriyle, ‘farkl›’ bir yerdirDersim. Resmi metinler gösteriyor ki, Ab-dülhamit’in haz›rlatt›¤› 1896 tarihli Dersimraporundan bafllayarak, bu ‘farkl›l›k’ hep birsorun olarak alg›lanm›fl. Dersimlileri hâkimsiyaset ve kültüre dahil etmek için her türlüaraç kullan›lm›fl; Dersimliler ‘din birli¤i’ ve‘dil birli¤i’ politikalar›n›n muhatab› olagel-mifl. Bütün Dersim tarihi asl›nda bu dönüfl-türme pratikleriyle ve onlar›n sonuçlar›ylaanlat›labilir. Dersimlilere yönelik bütün zu-lüm hareketleri, onlar› ‘yola getirmek’ için

haziran 2010AGOS kitap haziran 2010 AGOS kirk

yap›lm›flt›r. Bugün de sorunsuz bir durumyoktur asl›nda. Dersimlilerin ‘hakiki Türk’,‘gerçek Müslüman’ olduklar› tezi rafa kald›-r›lm›fl de¤ildir. Yani bu kültürel gerilim de-vam etmektedir.

• Dersim-Tunceli sorununun, hemenher dönemde, merkezden üretilen siya-set taraf›ndan, yerel dinamikler dikka-te al›nmadan ve ço¤u zaman da yereldinamiklere karfl› infla edildi¤ini yaz›-yorsunuz. Herkesin bildi¤i baflka s›rla-r› da konuflabilmek aç›s›ndan, bunudaha genifl çapl› bir sorun olarak daokuyamaz m›y›z? Örne¤in, 38’densonra zorunlu göçe tabi tutulan Der-simliler aras›nda, 1915’in ard›ndanbofl b›rak›lm›fl Ermeni evlerine yerlefl-tirilenler var...Dersim’i ‘ulusal s›r’ olarak nitelememin

nedeni, bu konu üzerinde konuflulmas›n›nuygun görülmemifl olmas›. 1938’de oradaaskerlik yapanlara, terhis edilirlerken, oradagördüklerini ve yaflad›klar›n› hiçbir yerdeanlatmamalar›n›n tembih edildi¤ini, anlat›-lardan biliyoruz. Sonralar› en üst düzeydekamu görevi yapan bir subay bile, an›lar›n›yazarken, askerli¤inin Dersim’deki bölümü-nü “okuyucular›n›n aff›na s›¤›narak” atla-m›flt›. Fakat orada ne oldu¤u, f›s›lt› halindehep konuflulmufltur. Yani, adeta herkesinbildi¤i bir s›r vard› ortada. Bu s›rr› deflifreederken asl›nda baflka s›rlar›n da deflifre ol-du¤unu gördük. Bunlar›n bir k›sm›, Anado-lu’nun yerleflik kültürlerinden biri olan Er-menilere iliflkindir. Dedi¤iniz gibi, Dersim-li sürgünler, gittikleri pek çok köyde, Erme-nilerden ve Rumlardan kalan evlere yerleflti-rilmifllerdi. Tek bafl›na bu olay bile Anado-lu’nun hikâyesini baflka türlü tart›flmam›zgerekti¤ini gösterir. Bu toplumun, yak›n birgelecekte, bütün bu meselelerini olgunluk

içinde tart›flmas›n›, kendisiyle, geçmifliyleyüzleflmesini ve gelece¤ini bütün kültürlerinkardeflçe yaflayabilece¤i yeni bir siyasal top-lumsal ortam›n inflas›nda aramas›n› ümitediyorum. Bunu gerçeklefltirdi¤imiz oranda,‘s›rlar’ da bilinir olacakt›r.

• Son dönemde, Dersim’i konu alan ki-taplar›n say›s›nda belirgin bir art›fl ol-du. Bu art›fl› olumlu buluyor musunuz?Türkiye’de sosyal bilimcilerin önemlibir k›sm› resmi ideolojinin basmakal›panlat›lar›n› çeflitli biçimlerde tekrarededururken, farkl› bir bak›fl aç›s› olufl-turman›n, yaflananlar›n hakk›n› vere-rek konuflman›n yolu nedir? Dersim’le ilgili yay›nlar›n art›fl›n›, iki bo-

yutu olan bir durum olarak de¤erlendiriyo-rum. Bir yönüyle, bu meselenin kamusalalana tafl›nmas›na arac›l›k ediyor bu yay›n-lar. ‹çeriklerinden de ba¤›ms›z olarak, bu iyibir fley. Ayr›ca, çok uzun y›llard›r bu meseleve bölge hakk›nda konuflman›n fiilen yasakoldu¤u bir ortamda bunu normal bir gelifl-me saymak laz›m. Bununla birlikte, yay›nla-r›n bir k›sm›n›n resmi tezleri tekrar etmesituhaf. Bu grupta yer alan yazarlara, gelenek-sel yarg›lar›na uygun bir fleyler yazmak yeri-ne Dersim’i anlamaya çal›flmalar›n›, farkl›renkleri tan›malar›n›, farkl› sesleri dinleme-lerini öneririm. Bunun için çok büyük birçabaya da gerek yok. Bugün hâlâ, “Der-sim’de baflka ne yap›labilirdi ki?” gibi bir so-ru sormak, milliyetçilikten de, kimlikten dehiçbir fley anlamamak demektir. En hafifdeyimle, kocaman bir cehalete iflaret eder.Bu cehaletin k›r›lmas›, afl›lmas› gerekiyor.Bunun için en temel ihtiyaç, Dersim’le veDersimlilerle empati kurmakt›r. Ne yaz›kki, Dersim üzerine yaz›lanlar›n bir k›sm› bunitelikten yoksun görünüyor.

• CHP Genel Baflkan Yard›mc›s› Öy-

men’in Kas›m 2009’da Meclis’te yapt›-¤› bir konuflmada sarf etti¤i sözler,toplumun çeflitli kesimlerinden büyüktepki gördü. Baflbakan, bu tart›flmada‘Dersim Katliam›’ ifadesini kulland›.Devletin jargonunda bir de¤iflimdensöz edilebilir belki, ama pratikte, yanisiyasetin üretilmesi ve uygulanmas›ndabir farkl›l›ktan söz edebilir miyiz?Mesele de uygulamada bu farkl›l›¤›n or-

taya ç›kam›yor olmas›nda. Gerçi, yaln›zcasözlü olarak olsa bile, devlet kat›nda ilk kezfarkl› ve gerçekçi bir söylemin dile gelmesiönemlidir. Bunu kiflisel olarak çok önemse-di¤imi belirtmek isterim. Fakat Baflbakan’›nDersim’e iliflkin sözlerinin bir karfl›l›¤› ol-mas› gerekir, çünkü hepimizden farkl› ola-rak en üst düzeyde kamuyu temsil ediyor.Ne var ki, CHP ile polemi¤inde “GerekirseDersim sürgünlerinin listesini aç›klar›z” de-mesi çok flafl›rt›c›yd›. Bu listeleri CHP’yi‘terbiye etmek’ için bir araç gibi anlamak veanlatmak ile baflbakan olmak aras›nda böyletuhaf bir iliflkinin olmamas› gerekir. Dersimmeselesinde do¤ru düflünen, ciddi bir devletadam›ndan beklenen, tarihimizdeki bu in-sanl›k dram›n› ve suçunu aç›kça paylaflmas›-d›r. Yeni ve güçlü dayan›flma ba¤lar›n›n in-flas› için tarihinizi de aç›kl›kla tart›flmak zo-rundas›n›z, bunun baflka yolu yok. Bu ba-k›mdan ben Baflbakan’›n bu listeleri aç›kla-yaca¤›na ve tarihimize iliflkin ortak bir ka-naatin inflas›na katk›da bulunaca¤›na dairumudumu korumak istiyorum. Karamsarolmak için sebep çok ama yine de ümitli ol-mak istiyorum.

• Bir Dersimli olan Kemal K›l›çdaro¤-lu’nun CHP Genel Baflkan› seçilmesi-nin ard›ndan, televizyon ve gazeteler-de, CHP’nin daha sosyalist bir tutumizleyece¤inden, ‘solda birlik’ten bahse-dildi. Sizce CHP’de böyle bir de¤iflimmümkün mü, ve CHP’den bir de¤iflimbeklemek Türkiye’deki sol harekethakk›nda ne anlat›r?CHP, bildi¤iniz gibi, Dersim hadisesinin

aktörü olan siyasal partidir. 1930’lu ve1940’l› y›llarda yay›mlanan CHP ve devletyay›nlar›n› okudu¤unuzda Dersim’e ve Der-simlilere iliflkin çok sert ve düflmanca birsöylemin izlerini kolayl›kla görebilirsiniz.Kald› ki, bütün politik ve askeri aktörlerin,tek partinin asli elemanlar› oldu¤unu da bi-liyoruz. Sonraki y›llarda da, CHP, Dersimkonusunda ya “Ulusal bir devlet kuruyor-duk, devletin baflka çaresi yoktu” diyerekd›fllay›c› söylemine devam etmifl ya da flimdioldu¤u gibi sessizli¤e bürünmüfltür. fiimdiböyle bir partinin bafl›na Dersimli bir politi-kac›n›n gelmifl olmas› önemli bir durumdurbence. Bütün Dersimliler, ve sahici bir tarihanlat›s›n›n gerekli oldu¤unu düflünen her-kes, Kemal K›l›çdaroglu’ndan CHP’ninDersim’e iliflkin geleneksel tavr›n›n d›fl›ndabir aç›klama bekleyeceklerdir. K›l›çdaro¤luda bu beklentinin fark›ndad›r mutlaka. Do-lay›s›yla, öncelikle bir Dersimli olarak Ke-mal Bey’in, ama ayn› zamanda CHP’nin s›-nanaca¤› bir sürece girmifl oldu¤umuzu dü-flünüyorum. Sol hareketle CHP’nin iliflkisi-ni de, san›ld›¤›n›n aksine, s›n›f temelli poli-tik vurgular de¤il, büyük ölçüde, partinin–bu mesele de dahil olmak üzere birçokalandaki– kültürel politikalar› belirleyecek-tir. Di¤er bir deyiflle, ekonomik faktörlerevurgu yapmak, açl›k ve yoksulluk sorununuçözecek projeler gelifltirmek mümkün olsada, bu, memleketin etnik ve kültürel prob-lemlerini çözmeye yetmeyecektir. Dolay›s›y-la, CHP’nin bu alana iliflkin olarak ‘yenifleyler söylemesi’ laz›m. Bunun mümkünolup olmad›¤›n› ya da ne ölçüde mümkünoldu¤unu görece¤iz. Burada da elefltirel biryaklafl›mla kestirip atmak yerine, ki bu enkolay olan›d›r, K›l›çdaro¤lu ve ekibine bukonuda yeni fleyler söylemelerini sa¤layacakdüflünsel etkide bulunmak önemli bir ihti-yaç gibi görünüyor.

CHP, Cumhuriyet tarihinin üzerindekiperdeyi aralad›¤›nda, bu toplum ciddi birs›çrama yapacakt›r. Çünkü flimdiye kadar,CHP’nin kendisi yak›n tarihimizin üzerin-deki perde idi.

12 13

Dersim gerçe¤iyle yüzleflmeye davetHerkesin Bildi¤i S›r: Dersim, ‘kurcalanmamas›’na özen gösterilen bir tarihin ve kültürün izlerini süren makalelerden oluflan bir kitap.

fiükrü Aslan’a göre, yeni ve güçlü dayan›flma ba¤lar› infla edebilmek için, tarihimizi bütün aç›kl›¤›yla tart›flmak zorunday›z.

SS‹‹DDAARR BBAAYYRRAAMM

“Dersimlilere yönelik bütün zu-

lüm hareketleri, onlar› ‘yola ge-

tirmek’ için yap›lm›flt›r. Bugün

de sorunsuz bir durum yoktur

asl›nda. Dersimlilerin ‘hakiki

Türk’, ‘gerçek Müslüman’ ol-

duklar› tezi rafa kald›r›lm›fl de-

¤ildir. Bu kültürel gerilim de-

vam etmektedir.”

“Bugün, ‘Dersim’de baflka ne yap›labilirdi ki?’ gibi bir soru sor-

mak, kocaman bir cehalete iflaret eder. Bu cehaletin k›r›lmas›,

afl›lmas› gerekiyor. Bunun için en temel ihtiyaç, Dersim’le ve

Dersimlilerle empati kurmakt›r.”

fiükrü Aslan (der.)Herkesin Bildi¤i S›r: Dersim

‹letiflim Yay›nlar›, May›s 2010, 640 s.1938’de Dersim’e medeniyet götürme projesinin di¤er yüzü: Ölüm yolculu¤una ç›kar›lan köylülerin çaresiz bekleyiflleri. (Kalan Müzik Arflivi, Hasan Salt›k)

Vatan gazetesinin Tunceli ilavesi, 18 fiubat 1953

Page 8: Agos Kitap Kirk 20

haziran 2010AGOS kitap 14

Dersim harekât›, bu ülkenin kurucuolaylar›ndan biri. Balkan Savaflla-

r›’ndan beri, yönetime gelen tüm iktidarlartarihten silinme travmas› yafl›yor. BüyükTürk Devlet Gelene¤i, mekân› bildi¤i co¤-rafyalardan ve zamanlardan el etek çekmekve kendini yeniden temellendirme aray›fl›nagirmek zorunda kald›¤›nda, yeni bir nüfusve gelecek tasavvuru ortaya koyuyor. Bununiçin, halklar› ve geçmifli bast›rmaya girifliyor.Hali pürmelalimiz, iflte bu fliddetin neticele-riyle flekilleniyor. Dersim Ra-poru yaln›zca kurulufl devrinintahayyüllerine de¤il, ülkedebugün yaflanan vatandafll›kkrizlerinin kaynaklar›na daiflaret ediyor.

Bu metnin muhatab› bizde¤iliz. Fakat egemenler de de-¤il. Elimizde, 1930’lar›n baflla-r›nda, bir rapor var; bu rapor-da bir devletin, o ülkeyi mes-ken tutmufl insanlarla kurdu¤uiliflki anlat›l›yor. Burada konu-flan ve dinleyen arflivdir; ve ar-fliv, bir belgeler y›¤›n›ndan zi-yade, içinde hayat›n yuvalan-d›¤›, iktidar›n zaman› ve me-kân› tanzim etti¤i çerçeveninsuret dökümüdür. Felsefeci veedebiyat tarihçisi Marc Nicha-nian, arflivi haz›rlayan›n kendiizini siliflinden bahseder; TC,bir yandan kendi suçunu yara-t›rken, bir yandan da bu suçubulundu¤u bölgenin tarihinindo¤al sonucu olarak ifller.

Jandarma Umum Komu-tanl›¤› taraf›ndan, 1933’ünsonlar›nda ya da 1934’ün bafl-lar›nda haz›rlanm›fl oldu¤utahmin edilen ve o zaman yüzadet bas›lan ‘Dersim’ adl› ki-tap, geçti¤imiz aylarda, Der-sim Raporu bafll›¤›yla tekraryay›mland›. Kitap, iki bölümden olufluyor.‹lk bölümde Dersim tan›t›l›rken, ikinci bö-lümde bölgenin Osmanl› Devleti ve Cum-huriyet dönemindeki asayifl tarihi ele al›n›-yor. Bu ayr›m›n izini sürdü¤ümüzde karfl›-m›za nüfusla iliflkisi dönüflmüfl bir yönetimç›k›yor. Dersim’in co¤rafi, ›rki, idari, iktisa-di, zirai, s›hhi vs. ‘vaziyetleri’ çerçevesindetan›t›ld›¤› ilk bölümde, bir yandan, Osman-l›’n›n bölgeyi ‘yeterince’ yönetmemesininDersim’in ‘Türk’ özünden uzaklaflmas›nasebep oldu¤u, di¤er yandan da, bölgenin fi-ziki flartlar›n›n nüfusa ‘telkin’ etti¤i ‘vahfli-lik’ ve ‘ilkelli¤in’, zihinleri etkilese de, ‘aslikarakter’ bak›m›ndan bölgeye sirayet ede-medi¤i vurgulan›yor. Bu çifte elefltiri, birüçüncüyü de ça¤›r›yor: Dersim’in edilgenli-

¤i. Bu, iki flekilde belirtiliyor: “‹ki mühimtarihi k›ta s›n›r› üzerinde bulunan bu parçaak›nlara geçit olmufl, vakalara sahne olma-m›flt›r.” Dersim, tarihin ‘gerçekleflti¤i’ birmekân de¤ildir, dolay›s›yla tarihi yoktur, il-kel bir alan olarak kalm›flt›r, ça¤dafl›m›z de-¤ildir ve hükümetsiz kald›¤› sürece böylekalacakt›r. Dersimliler tarihsel aktörler ola-mad›klar›ndan, siyasi özneler de olamamak-tad›rlar; raporda, defaatle, halk›n afliret reis-lerinin ve ‘fleyhlerin oyunca¤›’ oldu¤u belir-

tilir. ‹kincisi, Dersim, “hâkimiyetleri alt›n-da bulundu¤u Türk, Farisi, Asur, Ermeni,Arap gibi milletlerin de tortular›n› içine al-m›fl bir m›nt›kad›r.” Mekân›n tarihi olma-d›¤› gibi, bölgenin nüfusunun orada bulu-nuflu da rastlant›sald›r. Dersim’in asli sahip-leri Türklerdir; bölge ‘yabanc›’ etkilere herdaim aç›k oldu¤undan, hakikati olan Türk-lü¤ü her an yitirebilir...

Rapor, bu üç olguyu Dersim’in asayiflin-den ay›rarak, nüfusu bir veri olarak kurar.Bu hamleyle, ‘asayifl’ k›sm›nda yap›lacakolan ›slahat önerilerinin yolu aç›l›r. Dersim“halk›n›n kendi duygusu... aslen Türk” ol-duklar›n› gösterir. Bu özün, flimdi tarih sah-nesine dahil edilmesi, bunun için de halk›nmedenilefltirilmesi gerekmektedir. Dersim

sorunu, bu flekil verme iflleminin önündekiengellerin ortadan kald›r›lmas›n› ifade eder.Bugün devlet Dersim’in yas›n› tan›m›yorsa,bunun nedeni Dersim’in devlet için kendibafl›na siyasi bir özne olmamas›d›r. TC için,nüfusun tan›ms›z bir parças› (‘halk’) olmak-tan ‘vatandafl’ olmaya geçifl, devletin do¤ru-lar›n› icra etmekle mümkündür. ErmeniMeselesi’nin karfl›l›kl› olarak ölülerin say›l-mas›na indirgenmesinde de ayn› mant›k ifl-ler: Ölenler, özneler de¤ildir. Bunu temel-

lendiren ise, tan›ma meselesinin sa-dece siyasete indirgenmesidir. Bunoktada, siyasetin, sivil toplumunbir aya¤› olmaktan ç›kar›l›p, birlik-te varoluflumuzu mümkün k›lanba¤ oldu¤u gösterilmelidir. “As›r-lardan beri devlete karfl› kan ve mil-li vergisini tamamen edadan daimauzak” kalm›fl olan Dersim’in, kal-biyle, hissiyle, diliyle, fikriyle, varl›-¤›n› Türk varl›¤›na arma¤an edenedek dönüfltürülmesi gerekmektedir.Dersim’in Türk varl›¤›nca içerilme-si, Kürt ve Ermeni Dersim’in yokolmas› demektir. Raporda Ermeniunsur ‘uzaklaflm›flt›r’; arkeolojik birbuluntu olarak tarihöncesine aittir:“Ermeniler ve Romal›lar devrindenkalm›fl birçok flehir harabeleri”... Ves›ra, Kürtleflen Dersim’in özünedöndürülmesine gelmifltir.

Rapor, Zazalar›n FarisileflmiflTürkler olduklar›n›, bölgenin AleviTürkmenlerinin de Kürtlefltiklerinisavunur; bunu kan›tlamaya çal›fl›r-ken fantastik mitleri ve etimolojile-ri devreye sokar. Dersim “flaflk›n bircamia”d›r; Türklük akidelerini ya-flasa da, özüne yabanc› bir karakte-rin sald›r›s› alt›ndad›r. Hükümetedüflen görev “Dersim’in hakiki çeh-resini görmek ve Türk Dersim’i ta-n›mak”t›r. Türk Dersim yoksa bile,yarat›lmas› gerekmektedir.

Kitab›n ikinci bölümü, ‘›slahat’ ve ‘tedi-bat’ (edeplendirme) çerçevesinde kuruluyor.Devlet pedagojik bir görev üstlenmifltir; edil-gen ö¤renciye, yani ‘halk’a do¤rular› ö¤rete-cektir. En az 25 y›l sürece¤i belirtilen bu ö¤-retim sürecinin hemen ard›ndan, Dersimli-nin vatandafl olabilmesi için, Dersim’in ›slahedilmesi gerekmektedir. Dersimlinin yerleflikhayata geçmesi, silahlar›n toplanmas›, halk›ntoprakland›r›larak çiftçili¤e uyum sa¤lamas›laz›md›r. Ticaretle, bölge izole halinden kur-tar›lmal›d›r, çünkü kendi kendine yetebiliroldu¤u takdirde Dersim ‘ç›ban’› iyileflmeye-cektir. Di¤er yandan, Dersim’in ›slah›yla ver-giler artacak, ülkenin sanayisine ucuz emek(“en ucuz çal›flan bir halk”) sa¤lanacak ve bucerahat yuvas› faydal› hale getirilecektir...

Islahat tart›flmas›nda OHAL uygulamas›devreye girer; bu ‘hal’, devletin iktidar›n› ic-ras›nda bir istisna de¤il, normal olana geçiflisa¤lad›¤› süreçtir. Ne de olsa ‘Dersimli ok-flanmakla kazan›lmaz’ ve mesele, özne nite-li¤ine sahip olmayan bu nüfusa ‘asli milliye-ti’nin hat›rlat›lmas›d›r. Raporu haz›rlayan-lar, bu amaçla, bölgeye ‘koloni’ muamelesiyap›lmas›n› önerirler, ki bu öneri 1937’devaki olmufltur.

Bu noktada Osmanl› ile TC aras›ndakifark› görebilece¤imiz bir hat beliriyor. Ra-portör, Osmanl›’y› oyalanmakla, halk› yete-rince yönetmemifl olmakla suçluyor. Metin-de, Osmanl› döneminde haz›rlanm›fl rapor-lar ele al›n›yor, özetleniyor ve ‘anlafl›lmas›gerekenler’ s›ralan›yor. Buradaki vurgular,kimlik ve co¤rafyaya iliflkin perspektifin dö-nüflümüyle anlafl›labilir. Kim-lik bir soru de-¤il, bir norm belirtir hale gelmifltir. K›stas,cemaat ve mensubiyet hatt›ndan ç›km›fl, aslitarihsel hakikatin kifliler baz›nda üretilmesi,hayata geçirilmesi olmufltur. Co¤rafya ise,bir denge iliflkisinin sürdürülece¤i egemenlikalan› olmaktan ç›km›fl, iktidar›n do¤rular›-n›n ‘gerçeklefltirilece¤i’ bir laboratuvar hali-ne gelmifltir. Zaman ve mekân, onlarda bar›-nan insanlardan soyutlanarak kamulaflt›r›l-m›fl, bu alanlar›n Türklefltirilmesi projesiyleyaflama hakk› belli koflullara ba¤lanm›flt›r.Kitab›n ikinci bölümü, bu flartlar›n belirlen-mesi ve uygulanacak olan ›slah çal›flmas›n›nunsurlar›n›n tespitiyle noktalan›r.

‹zzet Yasar, bir fliirinde, “kart kurt karve kan balesi tam ulusal kutlamal›k / karakökümüzde kötülük göze beyaz ve perdey-di” demiflti. Bu ülkenin kimsenin evi ola-may›fl› bofluna de¤il; kötülü¤ün toplumsalsözleflme yerine geçti¤i bir kamusall›¤› pay-lafl›yoruz. Kürtlü¤ü ve Ermenili¤i TC’ninözünü bozan, ona halel getiren ‘fikirler’olarak gören ‘erk’in kurulufl dönemine ta-n›kl›k eden bu belge, husumetlerimizinüzerinde yükseldi¤i zeminlerin yapayl›¤›n›aç›k ediyor.

Peki, ne yapmal›? En az›ndan soruyu sor-mal›... Yaflad›¤›m›z gerçekli¤in yapayl›¤›,baflka bir gerçekli¤i kurabilme flans›m›za ifla-ret ediyor. ‘fianl› tarih’in perdelemeye çal›fl-t›¤› bu flans›m›z› zorlamad›¤›m›z takdirdekötülük ‘hükümet’ etmeye devam edecek.

Dersim Raporu yay. haz. ‹zzeddin Çal›fllar

‹letiflim Yay›nlar›, fiubat 2010, 311 s.

1930’lu y›llar›n ilk yar›s›nda, Jandarma Umum Konutanl›¤› taraf›ndan ‘gizli ve zata mahsus’ ibare-

siyle 100 adet bas›lan ‘Dersim’ adl› kitap, Dersim Raporu bafll›¤›yla tekrar yay›mland›.

Arkam›zdaki sessiz felaketler SSEELL‹‹MM KKAARRLLIITTEEKK‹‹NN

1916 ‘Dersim tedibi’ni gösteren kroki (kitaptan)

haziran 2010 AGOS kirk15

Gece Kelebe¤i – Perper›k-a Söe da¤lar›nkuytu köflelerinde, dallar› gö¤e uza-

nan a¤açlar›n kökleri aras›nda, tafllar›n alt-lar›nda sakl› kalan 1938 Dersim’ini anlat›-yor. Kemal K›l›çdaro¤lu’nun CHP GenelBaflkan› olmas›n›n bu partinin siyasetininereye evriltece¤ini tart›fladurdu¤umuzgünlerde, Haydar Karatafl’›n ilk roman›olan Perper›k-a Söe’yi okuman›n, devletzulmünü, sürgünü, yoksullu¤a mahkûmedilmeyi yeniden hat›rlamak, dahas› tümbunlara tan›kl›k etmek aç›s›ndan özel biranlam› var. 1938’de Dersim’e ve Dersimli-lere reva görülen katliam, yedi ay önce, yi-ne ayn› partinin çat›s› alt›nda, Onur Öy-men’in 38 zihniyetine ve ideolojisine yasla-narak sarf etti¤i sözlerle ‘konuflulabilir’ ha-le gelmiflti. Perper›k-a Söe, bu ‘konuflulabi-lirlik’ içinde hâlâ konuflulamayan›, pekal›flk›n olmad›¤›m›z bir dille anlat›yor.

Yüzleflme, bugünün yayg›n kullan›m›n-da, devlet ile tebaas› aras›nda yap›lagelen biranlaflma olarak sunuluyor. ‘Anlaflma’ ama,

asl›nda burada bir kar-fl›l›kl›l›k halinden bah-setmek pek mümkünde¤il. Bilakis, ‘geçmifl-le yüzleflme’, hunharcayürütülen, ac›n›n anla-m›n› boflaltma ve halk-lar› ‘tan›yarak’ kiflileritebaa k›lma politikas›-n›n bir tezahürü olarakkarfl›m›za ç›k›yor. Ege-men, yüzleflmeyi belle-¤i yeniden flekillendir-menin, hat›rlanacakla-r›n ya da unutulacakla-r›n, kan›ksanacakla-r›n, dolay›s›yla konu-flulabileceklerin çerçevesini belirlemenin,ve olabildi¤ince daraltman›n bir yolu ola-rak kullan›yor. Aynen, 1980-1984 y›llar›aras›nda Diyarbak›r Cezaevi’nde yaflanan-lar›n kamusal alanda konuflulmas›n›n,devlet nezdinde cezaevi binas›n›n okula

çevrilerek bu tarihi bar›nd›ran mekân› or-tadan kald›rma projesine dönüfltürülmeyeçal›fl›lmas›nda oldu¤u gibi...

Haydar Karatafl, küçük bir k›zçocu¤unun, Gülüzar’›n gözlerin-den kurdu¤u roman›nda, sözütam da bu noktadan al›yor. Kara-tafl, soyut bir düzlemde, milliyet-çili¤in her türlüsünü lanetlemek-le yetinmiyor; siyasi elefltirisiniinsan olman›n getirdi¤i ahlaki-vicdani tart›flmalar do¤rultusun-da kurarak, bu katliam›, bir co¤-rafyan›n içine, koflullar›na hapse-dilebilecek, “bir anda olmufl bit-mifl” bir olay olarak anlatman›nikiyüzlülü¤ünü de aç›k ediyor.Co¤rafyan›n sert koflullar›ndayurtsuz, aç ve ç›plak b›rak›lanla-r›n; Gülüzar ve anas›n›n, tek kol-lu Musa, Berbiçi Hece ve çocuk-lar›n›n, Perhan ile k›zlar›n›n o yada bu yolla eksiltilmifl, sürgünhayatlar›ndan, hazin ve bir o ka-

dar da dehflet verici yaflam mücadelelerin-den bahsediyor.

Yazar, karakterleri günümüzün siyasetdilinden ve bu dilin çizdi¤i tüm konuflulabi-lirlik çerçevelerinden azat ediyor ki, gördük-leri devlet zulmünü de söyleyebilsinler, a¤a-

lara da beddua edebilsinler, birbirlerine deilenebilsinler. Gülüzar bildi¤ini anlat›yor;öldürmenin ve ölmenin büründü¤ü bin birtürlü hali, ölümün, ceset kokusu fleklindevadilere, köylere çöküflünü, akla hayale s›¤-mayacak vahfleti söylüyor. Sürgünden veölümden bir flekilde kurtulmay› baflaran,hayvanlar›na el konmufl, evleri yak›lm›flköylülerin açl›kla mücadele etmek için kay-nat›p yedikleri otlar yüzünden nas›l a¤›r a¤›röldüklerini anlat›yor.

Perper›k-a Söe, devletin kendi haf›zas›n›kurma yolunu, anlat›y› yaln›zca kendindenolmayan›n olumsuzluklar› üzerinden biçim-lendirmeyi, dolay›s›yla resmi söylem taraf›n-dan evcillefltirilmeyi reddediyor. Devlet nez-dinde ‘say›klama nöbeti’ ya da ‘yaralar› kafl›-y›p kanatmak’ olarak anlamland›r›lmak iste-nen yüzleflme durumunun, ancak ve ancaksahici bir karfl›l›kl›l›k haline dönüflebildi¤iölçüde, yani eflk›yan›n, Çavdar Hüseyin’inçaresiz öfkesini de dinlemeye tahammüledebildi¤imiz noktada gerçekleflebilece¤inigösteriyor.

Perper›k-a Söe, zulmün kolayca kabuledilebilecek biçimde evcillefltirildi¤i bir hi-kâye de¤il, ancak ve ancak dinlemeyi gözealabilenlerin iflitebilece¤i tonda bir anlat›;Dersim Katliam› ile yüzleflmek için samimibir davet...

Haydar KarataflGece Kelebe¤i – Perper›k-a Söe

‹letiflim Yay›nlar›, May›s 2010, 255 s.

“Ermenileri süriylerErgan’dan, Er-

meniler kaçiyler. O za-man annem Ergan’day-m›fl. Bizim Kürtler Alevi-ler de gülmüfller. Bunuannem anlat›yor. Ortayafll› bir kad›n dönmüfl,demifl ki: ‘Gülmeyin Kürtkar›lar›, bugün bize, ya-r›n size! Zannetmeyin sizibizden kötü etmeyecek-ler...’ Bunu anam her za-man söylüyordu.”

Yukar›daki anlat›m,‹lhami Algör taraf›ndanhaz›rlanan Ma SekerdoKardafl? (N’etmifliz Kar-dafl?) adl› kitab›n 9 anla-t›c›s›ndan biri olan,1933 Surbahan köyüdo¤umlu Hatay› Gökdemir’e ait.

Ma Sekerdo Kardafl?’ta, Dersim’de1938’de yaflananlar›n, 1937-38’deki üç ha-rekât tamamland›ktan sonra Erzincan’dakibir köyü nas›l etkiledi¤i, tan›kl›klara dayan›-larak anlat›l›yor.

Kitab›n ilk bölümünde, 1938’in arkapla-n› Erdal Gezik taraf›ndan özetlenmifl. Bubölümde, II. Mahmut döneminin merkeziiktidar› güçlendirmeyi amaçlayan politikala-r›n›n, iktidar nazar›nda hep sorunlu bir böl-ge olarak görülen Dersim’e nas›l yans›d›¤›;Cumhuriyet döneminde Ankara’n›n Do¤upolitikalar›nda Dersim’in yeri; 1936 y›l›n›nbafl›nda ‘Tunceli Vilayetinin ‹daresi Hak-

k›nda Kanun’un yürürlü¤egirmesiyle 1937-38’e gidenyol anlat›l›yor. Dipnotlarda,meselenin tarihsel arkaplan›n›incelemek isteyenler için ulafl›-labilir, özet bir kaynakçaya yerverilmifl.

Ancak, Ma Sekerdo Kardafl?,“Dersim’de 1938’de ne oldu,neden oldu, nas›l oldu?” gibisorulardan ziyade, “1938’densonra ne oldu, insanlar nereyegitti, ne yaflad›, nas›l döndü,döndükten sonra ne oldu?” so-rular›na yan›t arayan bir kitap.

Öyküsü anlat›lan köy, bu-gün Erzincan s›n›rlar› içindekalan K›l›çkaya Da¤›’n›n ete-¤indeki, eski bir Ermeni yerle-flimi olan Surbahan (1960’tansonraki ad›yla K›l›çkaya). Der-simli aileler, çevre köylere ol-

du¤u gibi Surbahan’a da 19. yüzy›l›n sonla-r›nda yerleflmeye bafllarlar. Ermeniler bölge-yi terk ettikçe bu köyler Ovac›k yöresindengöç al›r ve bu göçler 1930’lara kadar sürer.

1937-38’de Dersim’e yap›lan askeri hare-kâtlardan birinin komuta merkezlerinden biride Surbahan’d›r. Bu harekâtta, köyde birçokkay›p yaflan›r; sa¤ kalan Surbahan sakinleri deBal›kesir, Çanakkale, Eskiflehir gibi, Bat›’dakiçeflitli flehirlerin köylerine sürgün edilir. Surba-hanl›lar ancak y›llar sonra, 1947’de ç›kan aflamemleketlerine dönebilirler.

‹lhami Algör, kitapta, 1938-48 aral›¤›naodaklanarak, 38’den sonra Dersim’den sür-

gün edilen insanlar›n nerelere, nas›l gönde-rildiklerini, tan›mad›klar› bir yörede kendi-lerini g›yaben –ve yanl›fl– tan›yan insanlarla9 y›l boyunca neler yaflad›klar›n›, ve sürgünsonras› geri döndüklerinde neler yaflad›kla-r›n›, birkaç aile ölçe¤inde anlat›yor. Olaylarhepsi 1920’li y›llarda do¤mufl olan tan›kla-r›n dilinden, konuflma diline sad›k kal›na-rak, biyografik bir yöntemle aktar›l›yor.

‹lhami Algör, okuyucuyu, kitab›n giri-flinde verdi¤i http://sivil-hafiza.blogs-pot.com adresi üzerinden bu çal›flmaya kat-k› yapmaya, kitab›n eksiklerini tamamlama-ya ça¤›r›yor.

Tan›klar›yla Dersim ’38 sonras› sürgün y›llar›BBÜÜLLEENNTT BB‹‹RREERR

Ölüm bir al›nyaz›s› gibiDDUUYYGGUU DDOO⁄⁄AANN

Ma Sekerdo Kardafl?N’etmifliz Kardafl?

“Dersim 38” Tan›kl›klar›‹lhami Algör (haz.)

Do¤an, Nisan 2010, 159 s.

K‹TAPTAN:

Haydar Gökdemir’in anlat›m›“Bal›kesir’de bizi bir camiye doldurdular. Fakat orada bize kötü muamele yapmad›lar. Ora-n›n da halk› göçmen. ‹ki gün mü kald›k, üç gün mü, oradan S›nd›rg›’ya, Bigadiç’e, Susur-luk’a da¤›tt›lar. Herkesi bir tarafa gönderdiler. ‹kifler hane, daha fazla de¤il. Fazla bir aradaolmas›nlar yani. Bizlen gelen jandarmalar bizi iskân dairesine teslim ettiler orada. Zaten tel-grafla da bildirmifller. ‹skân dairesi de ikifler hane olarak da¤›t›yor.”

Bal›kesir Susurluk’ta, sürgün y›llar›nda çekilmifl bir foto¤raf. ‹smail Gökdemir,

Hediye Billor, Nuri ve Aliflan Billor.

Cansa Düzgünkaya,1924 Surbahan do¤umlu.1938’de ailesi ile birlikte

Çanakkale Bayramiç’esürgün edilmifl, sürgün

y›llar› ve askerli¤in ard›n-dan, 9 y›l sonra memleke-

tine dönmüfl. ‹lhami Al-gör kitap için kap›s›n›

çald›¤›nda “yaflad›klar›-n›n bir gün kitaplaflt›r›l-mas›n›, bunu sa¤layacakbir buluflmay› uzun za-mand›r beklediklerini”

söylemifl.

Page 9: Agos Kitap Kirk 20

haziran 201016AGOS kitap

Dersim, yüzy›llar boyunca, kanl› savafl-larda yenik düflen, katliamlardan ka-

çan, dara düflen birçok insan için bar›nak ol-mufl, ulafl›lmaz sarp da¤lar› ve gür ormanlar›sayesinde d›fl güçlerin sald›r›lar›n› her zamangö¤üslemifl ve geri püskürtmüfltür. Osmanl›ordusu pek çok kez bölgeye seferler yap›pDersim’i iflgal etmeye çal›flsa da, Dersim’inafliretleri hep direnmifltir. Ancak, 1938’deyaflananlar Dersim için büyük bir felaketolur. Ordu, 1938’de, Dersim’in üzerinden,s›n›r tan›mayan bir fliddetle, silindir gibi ge-çip on binlerce insan› katleder, on binlerce-sini de zorla Bat› Anadolu’ya sürer. Aradany›llar geçse de, yaflanan felaketin yaralar› sa-r›lamaz.

Dersimli yazar Celal Y›ld›z’›n Dersim Di-le Geldi isimli belgesel roman›, 1938 DersimKatliam›’n› gören çocuklar›n gerçek hikâye-lerini konu al›yor. Kendi ailesi de bu katlia-m›n ma¤durlar›ndan olan yazar, II. DünyaSavafl›’n›n yoksulluk y›llar›nda, 21 Mart1943’te Bursa’da dünyaya gelir. Ailesi, ony›ll›k sürgünden sonra tekrar Dersim’e dö-ner. Y›ld›z, 1950’de ilkokula bafllar, 1967’deE¤itim Enstitüsü’nü bitirir ve bir süre ö¤ret-menlik yapar. 12 Eylül cuntas› dönemindeAlmanya’ya gitmek zorunda kal›r; sürgüny›llar›nda Uluslararas› Af Örgütü’nün çal›fl-malar›na kat›l›r. Bu süreçte 1938 Dersimolaylar›n›n yaz›l›p tarihe mal edilmesi yö-nünde öneriler alan yazar, Dersim tarihi veözellikle 1938 üzerine araflt›rma yapmayabafllar. Dersim hakk›nda bulabildi¤i tümkaynaklar› toplar, canl› flahitleri dinler.

Celal Y›ld›z’›n yaklafl›k alt›y›l süren çal›flmalar›n›n ürünüolan Dersim Dile Geldi’de, y›l-lar boyunca Dersim’e düzenle-nen seferlerin, orada ifllenen in-sanl›k suçlar›n›n belki de en ac›hikâyeleri anlat›l›yor. Roman›nmerkezinde, 1937-1938 y›lla-r›nda Dersim’de yap›lan kur-flunlamalarda cesetlerin alt›ndakal›p mucize eseri kurtulan ma-sum çocuklar›n hayatlar› yeral›yor.

Önce yol, sonra bildiri

“1937’de önce yol yap›ld›. Ö¤-rendik ki me¤er askeri yol yap›-l›yormufl. O zaman ben 19-20yafl›ndayd›m… Olaylar öyleh›zl› oldu ki, iki üç gün oldu ol-mad› yak›p y›kt›lar.”

Önce yol gider Dersim’e, ar-d›ndan da uçaktan at›lan bildi-riler. 4 May›s 1937 tarihini ta-fl›yan bu bildiriler, Genelkur-may yay›n›na göre, “Türkçe,Osmanl›ca harflerle, mahalli li-

sanda” yaz›lm›flt›r: “Sizi ayakland›rmaya çal›flan zavall›lar›

Cumhuriyet hükümetine teslim ediniz ve-yahut onlar kendileri teslim olmal›lar. Butakdirde cümleniz masum kalacaks›n›z. Tes-lim edilenler veya kendili¤inden teslimolanlar dahi Cumhuriyetin adil muamele-sinden baflka hiçbir fley görmeyeceklerdir.Aksi takdirde, yani dediklerimizi yapmazsa-n›z, her taraf›n›z› sarm›fl bulunuyoruz.Cumhuriyetin kahredici ordular› taraf›ndanmahvedileceksiniz.”

Asl›nda her fleyi aç›kl›yor bu bildiri.1937’de bir uçak filosunun bölgeyi bomba-lamas›yla, askeri sald›r› Ankara taraf›ndanfiilen bafllat›lm›fl olur. Yaflananlar her geçengün daha da korkunç bir hal al›r. Diren-mekten yana olan tüm afliretler, tüm köyler,çoluk çocuk, davar doluk, da¤lar›n yamaçla-r›ndaki ormanlara, ma¤aralara çekilir. Yo-¤un sald›r›lar ve silahl› çat›flmalar sürerken,Dersim’in bütün liderleri tutuklan›r; yedi li-der idama, yaklafl›k olarak elli lider ise a¤›rcezalara mahkûm edilir. Lidersiz kalan Der-sim’de, ilkbaharda bafllayan sald›r›lar ve ça-t›flmalar k›fla kadar tüm fliddeti ile devameder. K›fl›n dayan›lmaz so¤u¤u ve kar baflla-y›nca, jandarmalar bu bölgeyi terk edip Ho-zat’taki büyük k›fllaya çekilir.

Söz konusu olan, bir sönümlenme de¤il,kas›rgadan önceki sessizliktir. Karlar eriyipyollar aç›l›nca, yavafl yavafl hareketlenmelerbafllar Dersim’de. Nisan bafllar›nda bir gece,tepelerdeki Dersimli gözetleyiciler, boz elbi-selilerin kar›ncalar gibi Elaziz taraf›ndan

da¤lara do¤ru t›rmand›¤›n› tespit ederler. Ogünden sonraki birkaç ay katliamlarla, a¤›t-larla, sürgünlerle geçer, ve 1938’in ard›n-dan, bölgede bir ölüm sessizli¤i yarat›l›r;Dersim, on y›l boyunca ‘yasak bölge’ olarakkal›r.

Söz, Dersimli öksüzlerin

Dersim Dile Geldi, 1938’de, ailelerinin bü-tün fertleri kurflunlarla, süngülerle yok edil-dikten sonra, sarp da¤larda ve ormanlardaaylarca tek bafllar›na kalan Dersimli öksüzle-re ses veriyor.

X›do, ailesinin katlediliflini anlat›yor:

“Bölgedeki mezralardan getirilenlerle bir-likte o düzlükte yaklafl›k 365 kifli olmufl-tuk. Namlulara bakan canlar› ter bast›.Gök gürlemesi gibi bir gürültü oldu. Ma-kinelerle, befllilerle ve mavzerlerle taran-d›k. Annem ve ablalar›m üzerime kapan-d›¤›ndan bana kurflun de¤medi. Bütünköylülerim, arkadafllar›m, akrabalar›mbirkaç dakika içinde yok edildi.”

Khalo, Zeyniko’nun mucizevi kurtuluflu-nu anlat›yor:

“Me¤er ki zavall› köylülerin yerini önce-den tespit etmifller. ‹ki dakikal›k zaman-da Zeyniko’nun amcas› Sey R›za’n›n o¤-lu fi›x Hese’yi, tüm akrabalar›n› ve köy-lülerini Çelemuri Deresi’nde öldürmüfl-ler. Zeyniko gür k›nkor otlar›n›n aras›n-da saklan›rken bay›ld›¤› için askerler yaölü sanm›fllar ya da otlar aras›nda hiçgörmemifller. Baflka iki çocuk daha otlararas›nda saklan›p mucize eseri olarakkurtulmufllar.”

Söze Zeynep Ana devam ediyor:

“Kendime geldi¤imde etraf›ma bakt›m,dört taraf›m ölülerle doluydu. Bir sesduydum, Sey R›za’n›n k›z› Selvi’ydi. Sel-vi benim öz teyzemdi. Benden su istedi,Çelemuri p›nar›na indi¤imde suyun kan-l› akt›¤›n› gördüm. Biraz ötede annemigördüm, annem iki canl›yd›. Askerle an-nemi süngülemifller, bebe¤in bir eli anne-min karn›ndan d›flar› sarkm›flt›. Sonralar›ö¤rendik ki 38’den bir y›l önceki askerihareket sadece önderlere yönelik, önceönderler halledildi, 38’de sivil halk› kur-flunlad›lar.”

1937-1938’de Dersim’de askerlik yapanYozgatl› ‹brahim Karabulut’un tan›kl›¤› ise,öteki taraf›n, yani katliam›n ‘uygulay›c›’lar›-n›n yaflad›klar›na ›fl›k tutuyor:

“Yüzlerce asker A¤zunik köyünü kuflat-t›k, tüm evleri yak›p, insanlar› birbirineba¤lad›k. Bize atefl emri verildi. Ölümkan kusmaya bafllad›. Sonra cesetleri üstüste y›¤d›k, benzin döküldü ve tutufltu-ruldu. Birkaç saat sonra subaylar›n ›rz›nageçti¤i çok güzel genç bir kad›nla k›z›n›öldürmek için beni görevlendirdiler. Su-baylardan biri ‘Bunlar› süngüleyeceksin’dedi. Reddettim. ‘Ulan sen nerelisin?’diye sordu. Yozgatl› oldu¤umu söyle-dim. ‘Kesin K›z›lbafl’t›r, ondan k›yam›-yor’ dedi ve devam etti: ‘Ona kadar sa-yacam, Yozgatl› bu iki kad›n› öldürmez-se ona atefl edeceksiniz.’ Yüce Allah beniaffetsin, Dersim olaylar› hiç akl›mdanç›km›yor, hâlâ ac›, ›zd›rap ve üzüntü du-yuyorum.”

***Romanda yer verilen bir a¤›ttan

yükselen ses, insanl›¤›n kendini yakt›¤›,harap etti¤i bir geçmiflin, Dersim Kat-liam›’n›n ac›s›n› bugüne tafl›yor:

Anam anam kimsesiz anamFelek k›ym›fl can›na, girmiflsin kara top-ra¤aDersim’in önünde Mameki’ya,Konufl anam.Hayattayken, ne gördün, ne geçirdin?

Dersim halk› ve Dersim hâlâ geçmi-flin yaralar›n› sarmaya çal›fl›yor. 1938 vesonras›n›n seslerine kulak verilmedikçe,bu yaralar sar›lamayacak.

Celal Y›ld›zDersim Dile Geldi

Su Yay›nlar›, fiubat 2008, 400 s. [1. bas›m: 2003, Tij Yay›nevi]

Dersim’e kulak vermekTTAAYYLLAANN ÖÖZZGGÜÜRR ÖÖZZ

Celal Y›ld›z, Dersim Dile Geldi adl› belgesel roman›nda, 1938 Dersim Katliam›’na tan›kl›k eden

çocuklar›n gerçek hikâyelerini anlat›yor.

Foto¤raf›n arkas›ndaki not: “Asi Halvori köyünün 217 kifliden ibaret Kürt ahalisi ölüme götürülürken, 14 A¤ustos 1938.” (BoneMa Arflivi, Cemal Tafl)

haziran 2010 17 AGOS kirk

21. yüzy›l, garip bir yüzy›l. “Öldü” de-nip ad›na a¤›tlar yak›lan bireyin iflah

olmaz bir narsisizmle yeniden hortlad›¤›, bi-rörnek bireylerin, birörnek bir narsisizmle ta-rih sahnesinde boy gösterdi¤i bir yüzy›l. “An-lat›lan senin hikâyendir”den “Anlat›lan be-nim hikâyemdir”e uzanan yolda ne, nas›l veneden de¤iflti bilinmez ama bu yüzy›l›n bire-yinin hep kendini anlatma peflinde oldu¤ubir gerçek.

Postmodern roman da, ‘ben’ hikâyeleriiçin oldukça elveriflli bir zemin haz›rl›yordo¤rusu. Narsisist öznenin bir yazar olarakportresi, oyun alan› haline getirdi¤i metninher sat›r›na kendi imgesini yerlefltirmekten,okuru ile saklambaç, köfle kapmaca, elim sen-de oynamaktan, ›fl›lt›l› zekâs›yla ördü¤ü anla-t›s›na ‘bön’ gözlerle bakan okurunun karfl›-s›nda kibirli bir tevazu ile gülümsemektenölesiye zevk al›yor.

Üstelik, yazar›n oyun alan› çok genifl: Bü-tün metinler, bütün söylemler onun. Seç, be-¤en, al. Metinleraras›nda kofl, oyna, z›pla.Öyle ki, okur nefessiz kals›n. Öyle ki, kitab›bitirdi¤inde metinlerin, söylemlerin, anlat›c›-lar›n gümbürtüsünden kulaklar› ç›nlas›n vebütün o kakofoni içinde bir tek sevgili yazar›-n›n sesini duysun. Yazar hep kendini anlat-s›n. Bütün kelimeler ona ç›ks›n, okuruyla baflbafla kals›n.

‘Bafl bafla’ ama, öyle senli benli bir iliflkiyegönül indirmez yazar. ‹stedi¤i, yaln›zca, okimselerinkine benzemeyen zekâs›n› takip et-tirmektir; bu takipte, okurun ifline yarayacaktüm ipuçlar›n› o verecektir: “Görmüyor mu-sun, Oedipus Kompleksi, hadi anla beni!” yada “Sana erkeklikle ilgili bir fley söylüyo-rum”...

Yazar, k›vrak zekâs›n›n yard›m›yla metnegetirilecek olas› elefltirileri kestirip, cevaplar›-n› bir bir s›ralayacakt›r. Bu durumda yaln›zokurun de¤il, potansiyel elefltirmenin de ken-disini ‘aptal’ hissetmesi için bütün tuzaklarkurulmufl, ‘tek kiflilik flov’ tamamlanm›flt›r.

M‹T’ik anlat›lar

Bu uzunca girifl, genel anlamda postmodernedebiyatla ilgiliydi. Geneli b›rak›p sadede ge-lelim: Tene Yaz›lan Ayetler. Yavuz Ekinci’nin‘Güneydo¤u gerçe¤i’ni yans›tmadaki ustal›¤›ile övgüleri toplam›fl ‘ilk’ roman›. 1993’teHizbullah militanlar›nca kaç›r›l›p iflkenceedilerek öldürülen yazar Asvas’›n izini sürme-ye çal›flan bir baflka yazar, Berzah, bir iflada-

m›n›n siparifli üzerine, Asvas’›n hayat›n› anla-tan bir roman yazmaya giriflir. Cumhurbafl-kan›’n›n ‘özel’ izniyle, M‹T dahil bütün ku-rumlar kap›lar›n› ard›na dek açm›fllard›r amabu fleffafl›¤›n ne Asvas cinayetini ne de Gü-neydo¤u gerçe¤ini ayd›nlatmaya bir faydas›olur. Ortaya ç›kan deliller, postmodern ede-biyat›n o pek sevdi¤i ‘kay›p metin’ motifi içinbirer araçt›r yaln›zca. Bulunan metinler arac›-l›¤›yla, bir yazar›n portresi tamamlanacakt›r.Okur, Berzah’›n ad›mlar›n› takip ederek As-vas’›n kay›p metinlerini okuyacak, sanat hak-k›ndaki görüfllerini ö¤renecek ve finalde, an-lat›c› Berzah, perdeyi kald›r›p okuruna “As-vas benim!” diyecektir. Görüldü¤ü gibi, As-vas’›n Hizbullah militanlar›nca öldürülmüflolmas›n›n olay örgüsüne katk›s› oldu¤unusöylemek mümkün de¤il. “Ortaya yaln›zcaedebi s›rlar ç›kacaksa M‹T’i ve Cumhurbafl-kan›’n› yormaya ne gerek var?” gibi bir soruda, yazar›n Güneydo¤u gerçe¤ini de¤ilse bile,hükümetin Kürt Aç›l›m›’n› selamlama karar-l›l›¤›yla cevaplanabilir.

Buraya kadar iz süren okurun, kitaptanGüneydo¤u gerçe¤ini vs. ö¤renemeyece¤inianlay›p bafla dönmesi ve metinlerin izini sür-mesi gerekiyor. ‹lk metin, roman›n üç anlat›-c›s›ndan biri olan Utanapiflti’nin, ikincisi iseyazar Berzah’›n. Berzah, ‘dijital kay›t yüzy›l›’ad›n› verdi¤i 21. yüzy›l›n karanl›k bir foto¤-raf›yla bafll›yor anlat›s›na. Yaflad›¤›m›z ça¤adair tespitlerini art arda s›ralad›ktan sonra,“Bir romana böyle bir girifl yap›lmamas› ge-rekti¤ini biliyorum. Fakat yine de romanaacemice bir giriflle bafllad›m” diyerek mazere-tini bildiriyor. Ard›ndan, okur bazen Utana-piflti’nin, bazen Asvas’›n, bazen de Berzah’›nrehberli¤inde yol al›yor. Utanapiflti, tarih ön-cesinden 21. yüzy›la uzanan hikâyelerin için-de gezinerek okura k›sa bir ‘dünya tarihi’ su-nuyor. Tevrat’tan Binbir Gece Masallar›’nakadar her anlat›n›n kahraman› oluyor ve me-tinleri yeniden yaz›yor.

Yaz›n›n ve erke¤in ölümsüzlü¤ü

Peki, metinleraras›l›k yaln›zca bir oyun mu-dur? Yazar hangi metinleri oyuna dahil ede-ce¤ini tesadüfi olarak m› belirler, yoksa seçi-len metinler yazar›n ideolojisi ve edebi anla-y›fl›yla do¤rudan ilintili midir? Bunun yal-n›zca edebi bir oyun oldu¤unu söylemek im-kâns›z. Öyleyse, seçilen metinlerin yazar›nideolojisiyle paralel ya da ona karfl›t oldu¤u-nu söylemek mümkün. Özellikle kadim an-

lat›lara uzanan yazar, yaln›z metinleri de¤il,tarihi de ‘yeniden yazmak’ gibi bir niyetle,bir ‘kurucu’ anlat› yarat›r. Bu anlat›, yazar›nbugüne dair tespitlerinin arkaplan›n› olufltu-rur. T›pk› Berzah’›n, ‘dijital kay›t yüzy›l›’olarak duyurdu¤u bir lanetin sebebinin Uta-napiflti arac›l›¤›yla kurucu anlat›da ortaya se-rilmesi gibi:

“Adem ile Havva, Aden bahçelerinden ya-ni cennetten kovulup dünyaya sürüldük-ten sonra, insanlar yeryüzünde ço¤almayabafllam›fl. ‹nsano¤ullar›n›n çok güzel k›zla-r› olmufl. Gökte bulunan Tanr›’n›n o¤ulla-r› melekler, insano¤ullar›n›n k›zlar›n›n[vurgular bana ait] güzel olduklar›n› gör-müfller. K›zlar›n bu güzelli¤i karfl›s›nda he-yecanlanan Tanr›’n›n o¤ullar›, daha sonrayeryüzüne inmeye karar vermifller. Seçtik-leri tüm bu güzel k›zlar› da kendilerine ka-d›n olarak alm›fllar. ‹nsano¤ullar›n›n buölümlü k›zlar› daha sonra Tanr›’n›n o¤ul-lar›ndan hamile kalm›fl. […] Bu iki yüzmele¤in plan› ve yemini, düzlüklere inerekinsanlar›n aras›na kar›fl›p ölümlü kad›nlar-la zevkler tatmakm›fl.” (s. 52-53)

Kad›n›n, dünyadaki tüm felaketlerin kay-na¤› olarak gösterilmesi, en eski anlat› motif-lerinden biri. Bu motifleri b›k›p usanmadanyeniden üretmek ise yeni bir tür muhafaza-kârl›k: Postmodern muhafazakârl›k. ‹nsanneden bu yüzy›lda dünyay› böyle aç›klamagere¤ini duyar? Bütün ideolojiler tükendi¤i,tüm aç›klamalar geçersizleflti¤i, elimizde sonkötü olarak kad›n kald›¤› için mi sinemay›,edebiyat› saran bu diflil belalar?

Bütün bu aç›klamada yeni olan bir fley varasl›nda: Muhafazakârl›¤› taçland›ran erkeknarsisizmi. Kalemi tutan elin, narsist varl›¤›n›tanr›sal anlat›larla meflru ve mitik k›lma çaba-s›... Metnin görünen kahraman› olmak yet-miyor yazara, kaleminin ve varoluflunun tümreferanslar›n› tanr›sal olandan almak istiyor.Böylece kadim metinlerle bo¤uflan kalemi,hakl› bir narsisizmin vahiylerini indiriyor yer-yüzüne. Ölümsüzlü¤ün s›rr›na nail Utanapifl-ti’nin kiflili¤inde Tanr›’n›n kalem tutan o¤ul-lar› ve onlar›n sanatlar› ölümsüzlefliyor; Baba-O¤ul-Yaz› üçlüsü tamamlan›yor.

Peki, sonra ne olmufl da dünya bu halegelmifl? Utanapiflti anlat›yor:

“Azazil ad›ndaki melek toprakta bulunan

madenlerin nas›l ç›kar›l›p ifllenece¤ini ve

daha sonra da bu madenlerden nas›l k›l›ç,

b›çak, hançer, kalkan ve z›rh yap›laca¤›n›

ö¤retmifl. [...] Madenlerden nas›l ziynet

eflyalar› yap›laca¤›n›, t›p ve di¤er sanatlar-

da kullan›lan k›r›lgan beyaz bir maden

olan antimonu ve daha pek çok fleyin na-

s›l ifllenip kullan›laca¤›n› da ö¤retmifl. ‹n-

sanlar›n güzel k›zlar›na vurgun olan ve on-

lar için yan›p tutuflan Azazil, daha sonra

da kad›nlar›n daha güzel görünmeleri için

gözkapaklar›n› güzellefltirmeyi, her türlü

de¤erli tafl›n ve renklendirici maddenin

nas›l kullan›laca¤›n› da aç›klam›fl. Güzel

olan kad›nlar, bu bilgileri kullanarak daha

da güzelleflmifl. Kad›nlar böylece kocalar›-

n›n d›fl›nda baflka erkekler ve meleklerle

de birlikte olmaya bafllam›fl. Hatta Azazil

kad›nlara seviflirken nas›l zevk alacaklar›-

n›n s›rr›n› bile vermifl. Kad›nlar istedikleri

kifliyle iliflkiye giriyormufl. Böylece yeryü-

zünde küfür ve tanr›s›zl›k hastal›k gibi her

yere yay›lm›fl.” (s. 54)

Kocalar› d›fl›nda baflka erkeklerle birlikteolan kad›nlar temas› kitaptaki hemen her hi-kâyede tekrarlan›r, hikâyedeki hemen her ka-d›n da bir femme fatale olarak çizilir.

Asvas, arkadafl› Abdülsettar’a yazd›¤› mek-tupta, Tene Yaz›lan Ayetler’i “kullan›lm›fl me-tinlerden yarat›lan” kolaj bir roman olaraknitelendirir. Bu tür bir esteti¤i elefltirecekolanlar› da, Jean-Luc Godard’›n sözüyle ce-vaplar: “Neyi nereden ald›¤›m önemli de¤il,neyi nereye götürdü¤üm önemlidir.” Go-dard’›n yan›ld›¤›n› söylemek imkâns›z; “neyinereye götürdü¤ümüz” son derece önemli –tabii, metinleraras›nda oyun oynaman›n flafl-k›n sevinciyle yollar› kar›flt›rma, bafllang›çnoktas›ndan daha gerilere gitme tehlikesinigöz ard› etmeden...

Söz konusu olan postmodern romanolunca, romanc›n›n belli tarihsel duraklarau¤ramas›, bunlar› tarihi anlat›s›n›n malzeme-si yapmas› kaç›n›lmaz. Yaln›z tarih de¤il, top-lumun gündemindeki herhangi bir olay damalzeme olabilir: Kimi yazar Ermeni Soyk›r›-m›’n› döfler ‘fon’ olarak, kimi ‘Güneydo¤ugerçe¤i’ni. Ama yazar›n ‘oyun tutkusu’, eleal›nan konunun ciddiyetini, trajikli¤ini öyle-sine gölgeler ki, her fley anlat›n›n süsü halinegelir. Tene Yaz›lan Ayetler’de de Kürt mesele-si bu kadar yer tutuyor iflte. Varl›¤›n› zor be-la kabul etti¤imiz bir sorunun anlat›ya dökül-mesi de bu kadar olabiliyor galiba. M‹T’inkap›lar› ne zaman gerçekten aç›l›rsa Kürt ger-çe¤inin roman› da o zaman yaz›lacak deyip

bekleyelim.

Metinleraras›nda postmodern muhafazakârl›k

AASSLLII GGÜÜNNEEfifi

Yavuz EkinciTene Yaz›lan Ayetler

Do¤an Kitap, Mart 2010, 264 s.

Kad›n›n, dünyadaki tüm felaketlerin kayna¤› olarak gösterilmesi, en eski anlat› motiflerinden biri. Bu motif-

leri b›k›p usanmadan yeniden üretmek ise yeni bir tür muhafazakârl›k: Postmodern muhafazakârl›k. ‹nsan

neden bu yüzy›lda dünyay› böyle aç›klama gere¤ini duyar? Bütün ideolojiler tükendi¤i, tüm aç›klamalar ge-

çersizleflti¤i, elimizde son kötü olarak kad›n kald›¤› için mi sinemay›, edebiyat› saran bu diflil belalar?

Page 10: Agos Kitap Kirk 20

haziran 2010AGOS kitap 18

Fantastik dünyan›n en güçlü karakterle-rinden biri de kurtadamlar. Ancak bu il-

ginç masal kahramanlar› nedense hep vam-pirlerin masas›nda fasulyeden say›l›r. Oysa,flekil de¤ifltiricilerin dünyas› da en az vam-pirlerinki kadar karanl›k ve çekici.

Kurtadamlar, fantastik dünyan›n ve ma-sallar›n her daim gözde karakterlerinden bi-riydi. Ancak bu güçlü, ay›n büyüsüne ba¤l›ve vahfli karakterler her nedense hep ikinciplana at›ld› ve kurt, vampir sofras›nda kuzuoldu. Nedeni bilinmez ama belki ayda birmebzul miktarda tüylenmeleri seksapelleri-ni biraz olsun azaltm›flt›r. Ancak son za-manlarda flekil de¤ifltiricilere olan ilgininartt›¤›n› ve hayat›m›za epey bir yak›fl›kl›kurtadam›n kat›ld›¤›n› söylemek de müm-kün. (Lütfen fantastik dünyayla dalga geç-mek isteyen arkadafllar bu vampirlerdenkurtlara geçifl sürecini nekrofiliden zoofiliyegeçifl olarak tan›mlamaya kalkmas›nlar, oespri çoktan yap›ld›.)

Hikâyeye en bafl›ndan bafllayal›m ve bi-raz da ortal›ktaki terminoloji da¤›n›kl›¤›n›

toplayay›m. Kurtadamlar epey uzun zaman-dan beri halk söylencelerinin bir parças›. ‹n-gilizcede werewolf veya lykanthrope adlar›ylaan›l›yorlar. ‹kincisi özellikle önemli, çünkübu terim, son dönemde Türkçeye çevrilenfantastik edebiyat kitaplar›nda ‘likantropi’olarak kullan›lmaya bafllad›. Kelimenin kö-keni Latince; kurt anlam›na gelen lukoi ileinsan anlam›na gelen anthropos’un birlefl-mesinden müteflekkil. Bir de klinik likan-tropi var ki, bu son derece ender görülenpsikiyatrik sendromda, hasta, kurt fleklinebürünebilece¤ine inan›yor. Özellikle sondönem fantastik edebiyat öykülerinde tümflekil de¤ifltiriciler için likantrop denmeyebafllad›¤›n› da ekleyelim.

Kurtadamlar, flekil de¤ifltiricilerin (shapeshifter, therianthrope) en bilinen grubu. fie-kil de¤ifltiriciler mitolojide eskiden beri var-lar, hatta kadim ma¤ara çizimlerinde bilegörülebiliyorlar. Kufl, tilki, panter gibi pekçok hayvana dönüflebilen flekil de¤ifltiricilerdaha çok büyücüler aras›ndan ç›k›yor. fiekilde¤ifltirici olman›n iki yolu var; ya büyücüolacaks›n›z, ya da bir cad› taraf›ndan aileni-zin üzerine flifa bulmaz bir lanet sal›nm›flolacak. Asl›nda bir üçüncü yol da var: Bula-fl›c› flekil de¤ifltiricilik, ki buna “Is›r›ld›n m›bittin!” de diyebiliriz. ‹flte burada kurta-damlar, fare adamlar gibi arkadafllar giriyordevreye.

Büyü yoluyla flekil de¤ifltirmek Ameri-kan yerlilerinden (skin-walker) Anadoluhalklar›na kadar pek çok kültürün masalla-r›nda yer al›yor ama kurtadaml›k müessese-si daha çok bir Avrupa icad›. Di¤er hayvan-lar›n suretine bürünebilmek genelde kötübüyücülere atfedilen bir yetenek olsa da, ay-n› zamanda H›ristiyan ermifllerine de bahfle-dilmifl bir lütuftu. ‹sterseniz yetkili bir a¤›z-dan teyit edelim: “Omnes angeli, boni etMali, ex virtute naturali habent potestatemtransmutandi corpora nostra” (“‹yi ya da kö-tü tüm meleklerin vücutlar›n› de¤ifltirebil-me yetenekleri vard›r”, Aquinolu Thomas).Kurtadamlara erken dönem Avrupa vakayi-

namelerinde de rastlamak mümkün. Hero-dot, Tarih’inde, Orta Asya’da yaflayanScythia kabilesinin üyelerinin her dokuz y›l-da bir kurda dönüfltü¤ünü aktar›r. Grek mi-tolojisindeki, zalim Arcadia Kral›Lycaon’un Zeus’u aldatmay› denedi¤i öyküise, lanet vas›tas›yla kurtadam olman›n ga-rantili yöntemini anlat›r. Lycaon zalimdirzalim olmas›na ama, biraz eserekli bir kral-d›r. Zeus’un ölümlü olmad›¤›na kani olurve bunu kan›tlamak için Tanr›’ya insan etiyedirmeye kalkar. Zeus durumu fark eder.Bir de üstüne, uykusunda Zeus’u öldürme-ye kalk›nca kaç›n›lmaz olan gerçekleflir velanetlenir. Zeus, Lycaon’un 50 o¤lunu y›l-d›r›mlarla öldürür ve Lycaon’u da bir kurdadönüfltürür. K›ssadan hisse, tanr›larla oyunoynamaya kalk›flmamak laz›m, insan kendi-ni bir anda evcil hayvan olarak bulabilir.

Romal› flair Ovid’in yaz›m›n› 8. yüzy›ldabitirdi¤i ve dünya ahvalini yarat›l›fltan JülSezar’›n ölümüne dek toplam 15 kitapta an-latt›¤› fliiri ‘Metamorfoz’ da, kurtadam bah-sinin geçti¤i kaynaklardan biri. Ovid, La-tince edebiyat›n alt›n ça¤›nda yaz›lm›fl birflaheser olarak kabul edilen fliirinde, Arcadi-a ormanlar›nda insanlar›n kurt suretine bü-rünüp özgürce kofltuklar›n› anlat›yor.

K›sacas›, kurtadamlar ilkça¤larda kendi-lerine has bir öyküye sahipler. Ancak Orta-ça¤ Avrupas›’na geldi¤imizde durum de¤ifli-yor ve kurtadamlar vampir inanc›n›n birparças› haline geliyor. ‹fller tam da bu nok-tada kar›fl›yor ve tüm mitoloji birbirine giri-yor. Örne¤in Grekler, bir kurtadam›n, cese-di parçalanmazsa, savafl alanlar›nda ölmeküzere olan askerlerin kan›n› içen vampirlerolarak hayata geri gelece¤ine inan›yorlar.Almanya, Polonya ve Fransa’n›n da¤l›k böl-gelerinde, ölümcül bir günahla ölen kiflininkan içici bir kurt olarak geri gelece¤ine ina-n›l›yor. Bu vampirimsi kurtadamlar, gün›fl›-¤›nda insan gibi görünüyorlar. Bulgaristan,Slovakya ve S›rbistan’da ise vampirler vekurtadamlar toplu olarak Vulkodlak ad› ilean›l›yor. Macar ve Balkan mitolojilerindeise kurtadamlar›n ay›fl›¤›nda kurda dönüflenvampir cad›lar oldu¤u söyleniyor. Ayn› dö-nemde Balt›k ülkelerinde, özellikle de Es-tonya’da, cad› avlar› kurtadam avlar›yla bir-lefltiriliyor ve san›klar hem cad› hem de kur-tadam olmakla suçlan›yordu.

Hal böyle olunca, bir kurtadam edebiya-t›n›n do¤mas› da kaç›n›lmazd› tabii. Biscavretgibi Ortaça¤ romanlar›nda, kurtadamlardaha çok kötü büyünün kurbanlar› olarakyer al›yor. Birçok masalda ise fieytan’›n ka-ranl›k ordusunun bir parças› olarak varlar.Bu durum, daha sonraki kurgularda da ken-dini gösteriyor. Örne¤in Marryat’›n The

Phantom Ship (Hayalet Gemi, 1839) isimliroman›nda, açl›¤›yla bafla ç›kamay›p seri ci-nayetler iflleyen bir femme fatale karaktergörüyoruz. K›rm›z› Bafll›kl› K›z’daki kurduda anmadan geçemeyiz elbette.

Bildi¤imiz kurtadam mitlerinin dolafl›-ma girdi¤i dönem, 19. yüzy›l. SutherlandMenzies’in Hughes, the Wer-Wolf (Kurta-dam Hughes, 1838) ve G. W. M. Rey-nolds’›n Wagner the Wehr-Wolf (KurtadamWagner, 1847) adl› kitaplar›n›n, lanetlene-rek ilk dolunayda kurda dönüflen baflkahra-manlar›, bildi¤imiz kurtadamlar›n öncülle-ri. Bu dönemin di¤er kurtadam öyküleriaras›nda Alaxendre Dumas’n›n The Wolf-Leader’› (Kurt Önder, 1857) ve Erckmann-Chatrian’›n Hugues-le-Loup’su (SürününHugues’u) da var.

20. yüzy›la geldi¤imizde ise kurtadamöyküleri p›trak gibi ço¤al›yor. Bunun se-beplerinden biri de vampir öykülerinin po-pülerleflmesi ve bu öykülerin önemli yan ka-rakterlerinden biri olarak kurtadamlar›n se-çilmesi. 1920’lerden 50’lere kadar, WeirdTales’te (Tuhaf Öyküler- ilki 1923’te ya-y›mlanan kült Amerikan korku öyküleridergisi) birçok kurtadam öyküsü yay›mlan›-yor. 20. yüzy›l›n en tan›nm›fl kurtadam ro-man› ise, Guy Endore’un The Werewolf ofParis’i (Paris’in Kurtadam›, 1933). Kurta-dam edebiyat›n›n Dracula’s› say›lan bu ro-man, 1961’de ‘Kurtadam’›n Laneti’ ad›ylasinemaya da uyarland›. Bu nadide, tüy yu-ma¤› kitap henüz dilimize çevrilmifl de¤il.Umar›z, fantastik edebiyat›n yükselen sat›flgrafi¤i bu klasi¤in de çevrilmesine önayakolur.

Hammer’›n prodüksiyonun ard›ndan,kurtadamlar popüler kültürün sevilen imge-leri aras›na girdi. Jack Nicholson, Anthony

Dikkat: Is›r›r!DAMLA ÖZLÜER

Kurtadamlar 1950’lerden beri Hollywood’un

gözdelerinden.

Angela Carter’›n The Company of the Wolves

adl› roman› sinemaya da uyarland›

Hendrik Goltzius’un 1589 tarihli oymas›nda Zeus’un Lykaon’u kurda dönüfltürmesi tasvir ediliyor

19haziran 2010 AGOS kirk

Felsefeyle yak›ndan ilgili yazar Sylvie Ger-main, Notre Dame de Sion Lisesi 2010

Edebiyat Ödülü’nü almak üzere geldi¤i ‹s-tanbul’da yapt›¤› konuflmada, yazarl›¤› birserüven olarak alg›lad›¤›n› ve bu serüvenininsan› nereye sürükleyece¤inin de bilinmedi-¤ini vurgulad›. Yazar konuflmas›na, “Yaz› ba-zen derine gömülmüfl an›lar› ortaya ç›kar›r,onlar› bir arada tutmak gerekir. Belleklerdensilinmifl zamanlar, küçücük ama kal›c› izlerlepul pul ifllidir” diye devam etti vebu tan›mlamay›, “Yazmak, dilinsustu¤u yerde, sözcüklerin aras›n-da, sözcüklerin çevresinde, kimizaman sözcü¤ün orta yerinde so-luk al›fl›n› dinlemeyi ö¤renmekiçin suflörün çukuruna inmek de-mektir” sözleriyle sürdürdü.

Sylvie Germain, Magnus adl›roman›nda yazarl›k becerisini,incelikle, ruhun derinliklerine,iflkenceler ve güzelliklerle birlik-te sürüklüyor. Yazar› çocuklu-¤undan bafllayarak etkileyen II.Dünya Savafl› görüntüleri, bu in-sanl›k dram›, eserinin temelinde-ki kötülükler yuma¤›n› oluflturu-yor.

Magnus kimdir?

Sylvie Germain, kendisini Magnus roman›-n› yazmaya sürükleyen “genifl omuzlu, pal-tolu, flapkal› bir adam›n arkadan görüntü-sü”nden söz eder. Bu, belirsizlikle çevrelen-mifl roman›n kahraman› m›d›r?

Magnus kimdir? Bir kula¤›n›n yar›s› yan-m›fl, dü¤ün çiçe¤i fleklinde, bak›r alafl›ml› birçift alt›n küpenin (annesinden kalan tek ser-vet) gözlerini oluflturdu¤u, kürkü yan›k ko-kan, kahverengi bir oyuncak ay›d›r Magnus.Dü¤ün çiçe¤i gözleri, Magnus’a yumuflak, biro kadar da flaflk›n ve bu¤ulu bir bak›fl verir.

Sylvie Germain, küllerinden do¤anPhoenix gibi bir kahraman yaratm›flt›r:

Franz-Georg Dunketal. Yaflam›n› de¤iflikadlar (savaflta ölen day›lar›n›n adlar›) alt›n-da sürdürür Franz-Georg. Bu serüven,Adam, Magnus ve içinde ‘i’ harfi bulunanbir isimle sürer gider. Magnus ve Franz-Ge-org ayr›lmaz bir ikilidir. Yaln›z bafllar›na ol-duklar›nda yan›k olan kula¤›na uzun uzunkafadan uydurdu¤u öyküleri f›s›ldar Franz-Georg. Magnus’un kendisiyle eflit role sahipoldu¤u öykülerdir bunlar.

Franz-Georg’a konuflma dahil her fleyi ye-niden ö¤reten, onu ikinci kez dünyaya geti-ren annesi Thea ve Clemens’in esrarengizdoktor babas›yla sürdürdü¤ü yaflam›ndanona aktar›lanlarda, dehflet ve ola¤anüstülükbirbirine kar›fl›yor. T›pk› yaflam›n›n yalanlar,yan›lsamalar, anlafl›lamayanlardan ibaret ol-du¤u gibi. Kader de ondan yana de¤ildir.

“Hiçbir felaket yaln›z gelmez” sözü çokdo¤rudur. Bu çocuk nas›l büyüyecektir?

Evlat edinilen, annesi intihar eden, NaziAlmanyas›’n›n kargaflas›nda kaybolan baba-s›n›n peflindeki bu genç ne yapar, ne düflü-nür? Babas›n›n bilinçalt› izini sürerken, Ju-an Rulfo’nun Pedro Paramo adl› eserindenetkilenerek yola ç›kar.

Bir cehennemi an›msarken

Kitapta bahsi geçen Comola köyünde, AdamDunketal bir bilinçalt› travmas› yaflar. Kimlikaray›fl›ndaki Adam atefller içinde yanarken,haf›zas› ona arad›¤› görüntüyü beyin katman-lar› aras›ndan ç›kar›r. Bu, II. Dünya Sava-fl›’nda Hamburg’un bombaland›¤› geceye aitbir an›d›r. ABD ve ‹ngilizlerin birlikte yürüt-tükleri bir operasyondur: ‘Gomorra’, gökyü-

zünün tutuflup patlad›¤› 1943 y›l›-n›n 25 Temmuz ile 3 A¤ustos tarih-lerinde Hamburg kentinin bomba-lanmas›d›r. Suyun alev alev yand›¤›,insanlar›n canl› meflalelere dönüfltü-¤ü bir cehennem gecesi...

Elini tuttu¤u kad›n›n, annesi-nin gö¤süne ateflten bir kuflun ya-p›flt›¤›n› görür. Kufl kanatlar›n›açar, alevler annesini bir anda sa-rar, saçlar›ndan topuklar›na kadar.O anda küçük çocuk tüm bildikle-rini unutur. Sonra bir hiçlik ân›...Bir boflluk...

Babas›n›n bilinçalt› izini sürdü¤üComola köyü ise, t›pk› yanm›flHamburg gibi akkora dönüflmüfl birköy. Hiçlik an›n› ikinci kez yafla-maktad›r Adam. Uyand›¤›nda

May’e ad›n›n Magnus oldu¤unu f›s›ldar. Ye-tiflkin yaflam›na bu adla bafllar. Yan›nda The-a’n›n gözlerindeki dü¤ün çiçeklerini p›rlanta-larla de¤ifltirdi¤i Magnus ile...

S›f›r noktas›ndan bafllayarak

Sylvie Germain, eriflkin Magnus ile bizleri afl-k›n tensel tutkular›nda, zihinsel kucaklaflma-lar›nda ustal›kla gezdiriyor. May’in külleri-nin serpilmesi ve Peggy’nin gökten yere ça-k›lmas›, Magnus’un yaflam›nda belirgin izlerb›rakacak, onu defalarca s›f›r noktas›ndanbafllatacakt›r. Üstelik bu ‘s›f›r’, art›k yaln›zcaçok yo¤un an›larla dopdolu, yaslarla kurflungibi a¤›r olmakla kalm›yor, piflmanl›k ac›lar›ve çaresizlik Magnus’u yakmaktad›r.

O gece Peggy ile Heiligenstadt’daki resto-rana gitmeleri için gizli güçler mi arac› olmufl-tu? Gözlerini pek seçemedi¤i, a¤z›n›, çenesiniörten b›y›k ve sakal›n çevreledi¤i yetmifl yaflla-r›ndaki adamdan neden ‘Geist der Liebe’ flar-k›s›n› söylemesini istemiflti? Üstelik Peggy buflark›y› büyük bir keyifle dinlemiflti. T›pk›Thea’n›n Clemens Dunkeltal’i dinledi¤i gibi.

“Bak›fl ve ses, de¤ifltirilemez, üzerine hileyap›lamaz bir imzad›r.” Yazar bu saptamay›yapt›ktan sonra Magnus’a yaflam›ndaki ya-lanlar›, ac›lar› ve ihaneti çözmesi için bir f›r-sat tan›yor. Bu hesaplaflma Magnus’un be-denine imzas›n› at›yor. Bafl›nda gezici kova-n›yla dolaflan papaz Jean’la karfl›lafl›nca:

“Burada bafll›yor bir adam›n hikâyesi, kibu adam... Ama bu hikâyeyi yaz›ya dök-mek mümkün de¤il, bu, gerçe¤in içindeöyle yo¤unlaflm›fl bir hayat tortusu ki,ona dokunan tüm sözcükler tuzla buzoluyor. Karfl› koymak için yeterince güç-lü sözcükler bulsak bile öykü do¤ru za-manda gelmemifl oldu¤undan, saçma biruydurmaca olmaktan öteye gitmiyor.”

Bu kitab› okurken bir küçük çocukla tit-riyor, bir delikanl›yla isyan ediyor, bir yetifl-kinle birlikte savaflma duygusuyla doluyoryüreklerimiz.

Sylvie GermainMagnus

çev. Y›ld›z Ademo¤lu AtlanCan Yay›nlar›, fiubat 2008, 205 s.

Hopkins, Benicio Del Toro gibi ünlü oyun-cularla çekilen filmlerden tutun da, ‘Dr.Who’ gibi efsanevi televizyon dizilerine ka-dar, pek çok önemli iflte yer ald›lar. Öteyandan, fantastik edebiyatta da gidiflatbundan farkl› olmad›. Neredeyse her vam-pir serisinde güçlü bir kurtadam sürüsü ilekarfl›lafl›yoruz. Kurtadamlar, ilk sahneyeç›kt›klar› günden bu yana epey palazland›-lar da. Tek bafl›na, lanetlenmifl, ay ç›kt›¤›n-da kendini kaybeden kurtadamlardan, sürühiyerarflisi içinde so¤uk iktidar hesaplar›yapan, dönüflümünü kontrol etmeyi ö¤-renmifl, güçlerini iyice bilemifl kurtadamla-ra geçildi. K›sacas›, fantastik edebiyat oku-ru, kurtadam›n zeki, çevik ve ahlakl›s›n›pek sevdi.

Türkçe yay›mlanan kitaplar aras›ndakurtadamlar›n baflrolü oynad›¤› pek fazlaörnek yok. Ancak yeni yeni yükselen ilgi sa-yesinde kurtadam öyküleri de Türkçeye çev-rilmeye bafll›yor. ‹lk örneklerden biri, Patri-cia Briggs’in, fiubat 2010’da Ay›n Ça¤›rd›k-

lar› ad›yla yay›mlanan roman› (EpsilonYay., çev. Asl› Tümerkan). Epey genifl bir fle-kil de¤ifltirici kadrosu olan roman, ak›c› dilive kolay okunur kurgusuyla fantastik edebi-yat merakl›lar›na hoflça vakit geçirtebilir.Ancak, bu edebiyat türünün s›rad›fl› ör-neklerinden biri oldu¤u-nu söylemek zor – neAnita Blake serisinin k›v-rakl›¤›na, ne de bir AnneRice veya Marion ZimmerBradley derinli¤ine sahip.Yine de, teknik puanlar›n›düflük tutsak da, flekil de-¤ifltiricileri baflkahraman›yapt›¤› için artistik puanla-r›n› yükseltiyoruz ve ön ele-meyi geçmesine izin veriyo-ruz. Umal›m ki, yak›n dö-nemde daha pek çok flekilde¤ifltirici öyküsü yay›mlan-s›n ve bu alanda da bir külli-yat sahibi olabilelim.

Magnus: Bir kimlik aray›fl›TTOOMMRR‹‹SS AALLPPAAYY

dilek flart kipiÖyle kitaplar var ki, hani Türkçeye çevrilseler, okusak, da¤arc›¤›m›z genifllese,

kurtadam öykülerine doysak, yapanlar›n ellerine sa¤l›k desek… Mesela, Jack Williamson’›n Darker Than You Think (Düflündü-¤ünden de Karanl›k) isimli roman›n› güzide bir yay›nevi keflfetse,1940’ta ilk kez k›sa öykü olarak yay›mlanan, sonra da FantasyPress yay›nevi taraf›ndan 1948’de roman olarak bas›lan öyküyüTürkçe dilimizde okusak… Ve hatta, birileri bu kitab› Orion Books’un 2003’te FantasyMasterworks (Fantazi fiaheserleri) serisinin 38. cildi olarak yeni-den bast›¤›n› farkedip “Yahu, bu seri de ne güzelmifl, biz en iyi-si bu kitaplar› çevirip basal›m” dese… Ya da muzip bir yay›nc› olsa, Guy Endore imzal›, 1933 tarihliWerewolf of Paris’i (Paris’li Kurtadam), 1958’de 500 kopyaolarak bas›lan H. Warner Munn’›n iki k›sa öyküsünün derle-mesi olan Werewolf of Ponkert’› (Ponkert’l› Kurtadam) veBrian Stableford’un 1990 bandrollü The Werewolves ofLondon’›n› (Londra’n›n Kurtadamlar›) alsa, bunlar› ‘Memle-ketlerinden Kurtadamlar’ diye yay›mlasa...Hayat bayram olsa…

Tomris Alpay, Y›ld›z Ademo¤lu Atlan ve Sylvie Germain

Page 11: Agos Kitap Kirk 20

20 ©·ıóïÎ 2010Äú˙Í ˘ïëŘ

Æàëç ßçùè ÔÅÒï´ Å©á„Ř ÉÅ´

ηÒÌï, ÅÒáç´ ÉÅıÅùÅ´ çØ

Ç. üÅãÅÒÅßâÅùï ÌâÒÁÅı·Ò·ı-ëâÅ´, Åıâóï •ï≠á ô˚΢·Ì, îÄ.áÅÒ·ı ÅÈÅÁï´ ÔÅδÅßâÅùï´

ÑÅó·ıÎÔ úïıóÂç´ùâÅ´ ûïß´ÅÒù·ı-ëâÅ´ ûÅ©ùÅùÅ´ ¶ÅÔâ´Å≠ÅÒè Í·ıÒ-ï·© ûÅóç ˘Å£Å˘ï úïóïùïÅ ûÒÅÔÅ-ÒÅù„·ıëâÅ´ ßïÁ·ÛÅı ó·©Î è´õÅ©âóÎùÎÅı î. áÅÒ·ı ´≠Å´Åı·Ò ÂÅÒÉâÒÅ-ùÅ´´âÒç´ ßçù·ı´` êç·áïùï ÆÄßç´·ı´ÓÅÒâÛ·©ÛØï´ Ç. üÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´´â-Òè: ¶ï´„âı Å©Î ©˚á·ıÅõï´ ÖÒï ÅÈ-´èıÅõ ë·ıÅùÅ´è ÅÒáç´ ïÎù ÌâÒÅ-üÒÅÔÅÒÅù·ıÅõ â´ ÓÅÒâÛ·©Ûï´ 11üÅÔ·Ò´âÒè:

êç·áïùï ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØó·©Î ÔâÎÅõ ç 1907-ç´ ßï´„âı 1929,Åßç´ ÔÅÒï: 1916-1920-ï üï´Ö ÔÅÒ-ıÅ´ ≠ÒÁÅ´è ©Å©Ô´ï ÂÅÔ•ÅÈ´âÒ·ÌßïÅù üÅÔ·Òï ßè ßçÁ Åߘ·˜·ıÅõ èó-óÅó·Ì, 21 ÔÅÒ·ıÅ´ ßçÁ 18 üÅÔ·Ò´âÒó·©Î ÔâÎÅõ â´ üâÔâıâÅó ÔÂÅÒÅ´´â-Òç´.-

1908-ç´ 1913` ‰·óη© Ï. âı û. ÓçÒ™âÒÎçÎâÅ´ ÔÂÅÒÅ´ï´, ïÎù 1914-1923` ‰·óη© ¶. ®·ÌÅùïßâÅ´ ÔÂÅÒÅ-´ï´ ßçÁ: 1924-è ˆÅÒïã ®. Ç. êïÒâÅÉ-âÅ´ ÔÂÅÒÅ´ï, 1925-è Ïïâ´´Å` ¶ôï-ëÅÒâÅ´ ¶ïÅÉÅ´·ıëâÅ´ ÔÂÅÒÅ´ï,1926-è Ïâ´âÔïù` Í. ¢ÅãÅÒ ÔÂÅÒÅ-´ï, ß´ÅÛâÅó âÒâ˘è` 1927-1928 âı 1929ˆÅÒïãï ƶÅÎïÎØ ÔÂÅÒÅ´ï ßçÁ:Äη´Ûßç ÌâÒÁï´` 1929-ë·ıï üÅÔ·Òè

êç·áïùï ßÅü·ıè´ç ÌâÒÁ üÒÅÔÅÒÅù-ıÅõ ç °âÈÅßÉ` ïÒ ÉÅÒâùÅß` ™≠Å´ ‰ç-≠ïùëÅ≠óâÅ´ï:

ÑÅó·Ì ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØ´âÒ·ıÅ©Î˚Ò·ıÅ´ ÌâÒÅüÒÅÔÅÒÅùï„´âÒ·ı´,ùÅÒâóï ç èÎâó, ·Ò âÒÅôÔÅ≠ÅÔ Ö·Òõ ùèùÅÔÅÒâ´, ˘Å´ï ·Ò Å©óâıÎ Å´ÖÔÅ´âóïáÅÒ°Åõ ç ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØï Åß-É·£ÁÅùÅ´ üÅıÅ˘Åõ·´, ·Ò Åßç´ üÅ©ßÔ˘ï ßÅÒá·ı üÅßÅÒ Å´üÒÅìâ≠Ô ·ıÂïÔÅ´ï Å£ÉïıÒï üÅ´ÖÅßÅ´˘ ·ı´ï:

ÏâÒÅüÒÅÔÅÒÅùï„´âÒè Ö´ÅüÅÔâ-óï Å≠ôÅÔÅ´˘ ÔÅÒÅõ â´ ´Åâı üÅ-Ô·Ò´âÒ·ı´ ÌÒÅ© ÅıâóÛ´âó·Ì ©·©ì Âï-

ÔÅ´ï ·ı Å©ìßçÅùÅ´ ´ïıëâÒ, ï´„ÂçÎ`©ÅÔ·ıù Å´·ı´´âÒ·ı ùÅß üÅÒ·ıÎÔ ó·ı-ÎÅ´ùÅÒ´âÒ·ı ÛÅ´ùâÒè, Å©á ùÅÒÖï´ÎÅùÅ©´ Ô⣠ÔÅó·Ì ´Åâı ·„ Å©´˘Å´ÂïÔÅ´ï ©˚á·ıÅõ´âÒ·ı ùÅß ßâÒ ≠ÒÁÅ-´ï ÖÒ·£´âÒ·ı Ö·ÌÅÎÅ´˘ï ô˚΢âÒ·ı,ã·ÒÎ Åıâó·ÒáÅÉÅ´·ıëïı´ èóóÅó ùèë·ıï´ êç·áïùï ü·©ÅùÅ ַÒõï´ ßçÁâı ·„ Å´üÒÅìâ≠Ô:

ÓÓÅÅÒÒââÖÖïïÒÒ˘̆ââÒÒ··ıı ââııÓÓÅÅÒÒââÛÛ··©©ÛÛ´́ââÒÒ··ıı ÅÅııÅÅ´́áá··ııëëïïıı´́èè

íê. áÅÒ·ı üÅ© ÂÅÒÉâÒÅùÅ´ ßÅß·ıóïÂÅÔß·ıëâÅ´ ©âÔÅáÅÒ° Åù´ÅÒù ßèßâã ùè ÔÅ´ï ßï´„âı Ïâ´âÔïùâÅ´ÅÈÅÁï´ üÅ©âÒç´ ÔÅÒâÖïÒ˘âÒè` ÆÓÅ-ÒâÖÒ·ıëïı´ 1801 ÔÅÒı·© (1801-1803),Æà£Å´Åù ÇïıãÅ´áùÅ´ ÇÅãßÅÌçÂèØ(1803-1820) âıÅ©ó´:

ûÅ©ùÅùÅ´ ÔÅÒâÛ·©Ûè ÎÅùÅ©´ Åıâ-óï ó·ıÒÁ ˘Å©óâÒ ù˛ÅÈ´ç íê. áÅÒ·ı 60-ÅùÅ´ ÔÅÒï´âÒ·ı´, ùÅ·ıÅõ üÅßÅã-ÖÅ©ï´ üÅÎÅÒÅùÅ-˘Å£Å˘ÅùÅ´ âıß≠Åù·ıëÅ©ï´ ùâÅ´˘ï ÌâÒâó˘ï´ üâÔ:Ä©á ≠ÒÁÅ´ï´ ™ÅüÅÂâÔ Ë·ıÎï´âÅ´ùè üÒÅÔÅÒÅùç ÆÓÅÒâÛ·©ÛèØ (1855),ÅÂÅ` ÆÇ´ÅùÅ´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØ (1872):ûâÔãüâÔç ó·©Î ùè ÔâδⴠÍ. ˆÒùï„ÄãÖÅ©ï´ ûïıÅ´áÅ´·Ûï Æé´áÅÒ°Åù˙ÒÅÛ·©ÛèØ, ÄÒâıâóâÅ´ ‡ÒÉÅ´·ÛïÆé´áÅÒ°Åù ûÅßÅãÖÅ©ï´ ˙ÒÅÛ·©ÛèØ,™≠Å´ ‰çÒÂçÒâÅ´ï Æí·£·ÌÒáÅùÅ´˙ÒÅÛ·©ÛèØ âıÅ©ó´:

Ä©Î ´ÅôÅáÒâÅó´âÒ·ı ≠´·Òüïı ç, ·Òî. áÅÒ·ı ÎùïãÉï´ ûÅ© ì·£·Ì·ıÒáï üÅ-ßÅÒ ÉÅôÔ·Ò·≠ ≠ÒÁÅ´ï ßè ó·©Î ùè ÔâÎ-´ç Å´·ıÅ´ï ÖÒ·£ âı ÉÅ´ÅÎçÒ êç·áï-ùï üïß´ÅáÒÅõ âı Åıâóï ˘Å´ âÒù·ı

ÔÅδâÅù ÔÅÒï´âÒ ÂÅÒÉâÒÅÉÅÒ üÒÅ-ÔÅÒÅùÅõ ù·ë·£Å©ï´ Ö·Òõè` ÆÄßç-´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØ: Ä©ÎÂçηÌ, êç·áïù©ÅÁ·£âÛÅı ÎÔâ£õâó üÅ©âÒç´ ÔÅÒâ-ùÅ´ ÂÅÒÉâÒÅùÅ´ï óÅıÅÖ·©´ ˚Òï´Å-ùè: îÒâ´ üâÔâıâÛÅ´ ´Åâı Å©ó ßÔÅı·-ÒÅùÅ´´âÒ, ·Ò·Ì î. áÅÒ·ı ÎùïãÉï´ÔÅÒâÖïÒ˘âÒ·ı üÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´èãÅ´Ö·ıÅõÅ©ï´ É´·©ë ÎÔÅÛÅı:

î. áÅÒ·ı ÅÈÅÁï´ ˘ÅÈ·Òáï´ Â·óÎÅ-üÅ© ÂÅÒÉâÒÅùÅ´ ßÅß·ıóè ù˛è´áÖÒçÒ≠·ıÒÁ 40 ˚ÒÅëâÒë, 7 ≠ÅÉÅëÅëâÒë, 35ßïÅßÎâÅ© ùÅß âÒùÅßÎâÅ© ÂÅÒÉâÒÅ-ùÅ´: ÄüÅ' Å©á ´·©´ ìÅßÅ´ÅùÅ≠ÒÁÅ-´ï´ üÒÅÂÅÒÅù âùÅ´ 30 Å´·ı´ ÔÅÒâ-ùÅ´ ÂÅÒÉâÒÅùÅ´ üÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´-´âÒ, ·Ò·´Ûßç ù˛ÅÒìç ´≠âó, Ü. ÏÅÒ·ı-ìÅ´ï âı ®. §. ÍïÒ·ı´ïï ùÅãßÅõ ·ıüÒÅÔÅÒÅùÅõ Æ™ÅıÅÎÅÒáØ ÔÅÒâ-ÖïÒ˘è, àÒ. ˙ÔâÅ´ï ÆàÒÖïõÅùÅ´ ÔÅ-ÒâÛ·©Û´ ·ı Ä·ı≠´âÒ·ı ÓÅÒâÛ·©ÛèØ,ÍÅüÅù ¶âÎÒ·Âï ÆÑÅıÅÈï´ ÓÅÒâÛ·©-ÛèØ âı ÆûÅ©Òâ´ï ÓÅÒâÛ·©ÛèØ, Ç. ¯ç„-âÅ´ï ÆûÅ© ‰ÅÔÅ´ï´´âÒ·ı ÓÅÒâÛ·©-ÛèØ âı ÆíÅßÅ´ÅùïØ ì·£·ÌÒáÅùÅ´ÔÅÒâÖïÒ˘è, ÑÒ. ê·Ò·ÎâÅ´ï Æúïù·©ïÓÅÒâÛ·©ÛèØ, àÒ. Ä´áÒçÅÎâÅ´ïÆÄÈÅı˚Ôï ÓÅÒâÖïÒ˘èØ, àÒ. ê·óÅâÅ-´ï ÆúÅÌÈ˚≠ï ÓÅÒâÛ·©ÛèØ, ÏÒ. ˆÅ˜Åã-âÅ´ï ÆÓÅÒâÛ·©Û ñïóÅØ´ âıÅ©ó´,·Ò·´˘ ßâõÅÂçÎ üÅÒÎÔÅÛ·ıÛï´ áÅ-ÒÅÎùïãÉï üÅ© ÂÅÒÉâÒÅùÅ´ ßÅß·ıóè,ũηıüÅ´áâÒ° É·ó·Òï´ ßçÁ êç·áïùïÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØ ßï´„âı Å©Î˚Òùè ß´Å© Å´ÖâÒÅãÅ´Ûâóï:

‰‰ÅÅÒÒ··ıı´́ÅÅùù··ııëëïïıı´́èè

ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØï 19 ßâõÅõÅıÅóüÅÔ·Ò´âÒ·ı´ ßçÁ Åߘ·˜·ıÅõ ´ïıëâ-Òè ÂÅÔßÅùÅ´ ùÅÒâı·Ò Ôâ£âù·ıëïı´-´âÒ ùè ÂÅÒ·ı´Åùâ´ ûÅ© ì·£·Ì·ıÒáïÂÅÔß·ıëâÅ´ ÔÅÒÉâÒ ìÅßÅ´ÅùÅ≠èÒ-ÁÅ´´âÒ·ı ÌâÒÅÉâÒâÅó, ´Åâı ´ïıëâÒ`üÅ©·ıëâÅ´ è´ùâÒÅ-Ô´ÔâÎÅùÅ´ ùÅ-Û·ıëâÅ´, üÅÎÅÒÅùÅùÅ´ ßÔÅõ·£·ı-ëâÅ´ âı ÅãÖÅ©ï´ ÅãÅÔÅÖÒÅùÅ´ôß·Ò·ıß´âÒ·ı ßÅÎï´:

ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØï üÅÔ·Ò´â-Ò·ı´ ßçÁ ÅßÉÅÒ·ıÅõ â´ ûÅ© ì·£·-Ì·ıÒáï ÂÅÔß·ıëâÅ´ ÌâÒÅÉâÒâÅó˘´´ÅùÅ´ âı ÌÅıâÒÅÖÒÅùÅ´ üÅÒ·ıÎÔ´ïıëâÒ, ·Ò·´˘ ·ı≠ÅáÒ·ıëâÅßÉ è´Ô-ÒèıÅõ ·ı ÌâÒó·ıõ·ıëâÅ´ â´ëÅÒù·ıÅõâ´` ÅÈÅ´°ï´ Öó·ıô´âÒ·ı ßçÁ: ™·©´-ÂçÎ ÅÈÅ´°ï´ Öó·ıô´âÒ â´ ©ÅÔùÅÛ-ıÅõ üÅ© ÖÒÅùÅ´·ıëâÅ´ âı ÖÒÅùÅ´Å-ÖïÔÅùÅ´, ÉÅ´ÅÎïÒÅùÅ´ ´ïıëâÒ·ı,´Åâı ÖÒÅùÅ´-Öâ£ÅÒ·ıâÎÔÅùÅ´ ÎÔâ£-õÅÖ·Òõ·ıëïı´´âÒ·ı ˘´´·ıëâÅ´:

¶ï≠Ô ëÅÒß, ßï≠Ô ÂïÔÅ´ï, ßï≠Ô Å©ìßçÅùÅ´

êç·áïùï ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØÍÍÄÄ��ÑÑîîÍÍ ÍÍàà��‡‡ÏÏÇÇààÄÄ™™

êç·áïù,, ÆÆÄÄßßçç´́··ıı´́ ÓÓÅÅÒÒââÛÛ··©©ÛÛèèØØ, 1916-1920, Ç. ûÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´, ûÅóçÂ, 2009êç·áïù, ÆÆÓÓïï ··ıı ÓÓÅÅÈÈØØ, Ç. ûÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´, ûÅóçÂ, 2006

ÆÆÓÓïï ··ıı ÓÓÅÅÈÈØØ´́ ··ıı ßßïïııÎδ́ââÒÒèè™Åô˘Å´ ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØ Öó·ıô Ö·Òõ·Ûï´ ó·©Î Ôâδâóè, êç·áïù ïÉÒâı óâã-ıÅÉÅ´ âı ÉÅ´ÅüÅıÅ˘ ©Å©Ô´·ıëïı´ áÅÒ°Åı 1905 ë·ıï´, âÒÉ ®·ÌÎç˜ îãßïÒâÅ´ÖÒÅùÅ´ ßÒÛÅ´ÅùÅÉÅ≠ô·ıëâÅ´ ´âÒùÅ©ÅÛ·ıÛ â˚ë´ÅßâÅ© ïÒ Ô˘´ÅÁÅ´ üâÔÅã˚Ô·ı-ëïı´´âÒ·ı ÅÒáïı´˘` Ɖ·óη© ûÅ©âÌÅÒèØ âÈÅüÅÔ·Ò Å≠ôÅÔ·ıëïı´è, ·Ò ßÅ´ÒÅ-ùÒùïÔ ·ıηıß´ÅÎïÒ·ıëïı´ ßè´ çÒ ú·ÎÔÅ´á´·ı·óïÎï ÉÅÒÉÅÈï ≠·ıÒÁ:ÇÅ´ÅÎïÒÅùÅ´ Å≠ôÅÔÅ´˘´âÒ·ı´ êç·áïùï´ ßâõÅÂçÎ ˚ÖÔÅùÅÒ ù˛èóóÅÒ ü´ÅÔïÂ`üÅã·ıÅÖïıÔ üÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´´âÒç ·ı ÂÅÒÉâÒÅùÅ´´âÒ·ı üÅıÅ˘Åõ·´âÒç ÉÅ£ùÅ-ÛÅõ üÅÒ·ıÎÔ ÖÒÅáÅÒÅ´è, ·Ò ï´˘ Å´°ÅßÉ üÅıÅ˘Åõ çÒ ßâõÅßâõ ãÒùÅ´˘´âÒ·ı Ö´·Ìâı ù˛âÒÅãçÒ ˚Ò ßè ´·ıïÒâó ïÒ ì·£·Ì·ıÒáï´: êç·áïùï´ Å©á ·ı££·ıëâÅßÉ ù˛˚Ö´çÒ ´Å-âı ù·£ÅùïÛè` ÄÒ≠Åù·ıüï êç·áïù (§çãÌç•âÅ´), Å´·ıÅ´ï ßÅ´ùÅÌÅÒì, üÒÅÂÅÒÅùÅ-ÖïÒ, ëÅÒÖßÅ´ï„ âı ÆÄãÖÅ´·ıçÒ ûÅ©·ıüâÅÛØ è´ùâÒ·ıëâÅ´ ©Å©Ô´ï Ö·Òõï„´âÒç´:îÎù 1912 ë·ıï´, êç·áïùè üÒÅÂÅÒÅùâÛ üÅ©ùÅùÅ´ ßÅÔâ´ÅÖïÔ·ıëâÅ´ üÅßÅÒ ßâõÅÒìç˘ ´âÒùÅ©ÅÛ·£, üÅ©âÒç´ ü´ÅÔï ÖïÒ˘âÒ·ı, üÅ©ùÅùÅ´ ü´ÅÖ·©´ ÔÂÅÒÅ´´âÒ·ıâı üÒÅÔÅÒÅùï„´âÒ·ı ßÅÎï´ ´·Ò Å≠ôÅÔ·ıëïı´ ßè` ÆÓï ·ı ÓÅÈØè:Ä©Î ü·©ÅùÅ ַÒõè êç·áïù Öó·ıô üÅ´âÛ ¶Å£Å˘ïÅ ˙ÒßÅ´âÅ´ï, ÄÒÎç´ ¢ÅãïùâÅ-´ï, ï´„ÂçÎ ´Åâı ûÒÅ´á ™ÅãÅÒâÅ´ï ˚ìÅ´áÅù·ıëâÅßÉ:ÆÓï ·ı ÓÅÈØè ÅÒìÅ´ï ©·ı≠ÅÒ°Å´ áÅÒ°Åı üÅ© ÖÒâÒ·ı ÖïıÔï 1600-ÅßâÅ© âı üÅ©ÖÒ˘ï ÔÂÅÖÒ·ıëâÅ´ 400-ÅßâÅ© ùÒù´Åù ©·ÉâóâÅ´´âÒ·ı ÅÈëïı, êç·áïùï Å´·ı´èáÒ·≠ßâó·Ì üÅ©ÅÖïÔ·ıëâÅ´ ·ÎùâßÅÔâÅ´ï´ ßçÁ:Ä©ÎÔ⣠ÂÅÒÔï´˘ ©ï≠âó ´Åâı êç·áïùï 1919-ï´ ó·©Î ÔâÎÅõ áÅÒ°âÅó Å´ÖÔÅ´âóï Ö·Ò-õâÒç´` Æ®·ı≠ÅÒ°Å´ ÄÂÒïó 11-ïØ´, ·Ò ëÒ˘âÒç´ï ëÅÒÖÅßÅ´·ıâó·Ì 2009-ï´ ó·©Î Ôâ-ÎÅı ƉçóùçØ üÒÅÔÅÒÅù„ÅÔ·ı´ç´: Ä©á ÂÅÔ•ÅÈÅı âÒùÅÒ ÂïÔï „ô˚Îï´˘ Æ®·ı≠ÅÒ-°Å´ïØ ßÅÎï´, ã·Ò ùÅÒâóï ç üÅßÅÒâó ïÒ Åó Å˘Î·Ò·ıâó·ı´ ÂÅÔ•ÅÈÅı ó·©Î „ÔâÎÅõÔÅÒï´âÒ·ı´, ùÅß Å©ó ô˚΢·Ì` 1919 ë·ıï ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØï üÅÔ·Òè:

21©·ıóïÎ 2010 Äú˙Í ˘ïÒ˘

êêçç··ááïïùùïï ùùââÅÅ´́˘̆´́··ıı ÓÓÅÅÒÒââÛÛ··©©ÛÛ´́ââÒÒèè

êç·áïù` É·ı´ Å´·ı-´·Ì êç·á·Î ñÅÉ•ï´•-â-Å´ õ´Åõ ç ‰·óη© Íùïı-ÔÅÒ ëÅ£ÅßÅÎè, 1873ë·ıï ¶ÅÒÔï 5-ï´,àÒã´ùÅ©ç´ ÖÅ£ëÅõ ÅÒ-üâÎÔÅı·Òï è´ÔÅï˘ï´ßçÁ:

ö´·£´âÒè` ÑÒïÖ·Ò âı™âùÔÅÒ ñÅÉ•ï´•âÅ´-´âÒè, „˘Åı·Ò·ıëâÅ´ÂÅÔ•ÅÈÅı ÅÂÅÎÔÅ-´âó·Ì ®·©´ ‡ı££Å˜ÅÈâùâ£âÛïï´, ïÒâ´Û ùèÒÔ-ÎâÒ ·Òáïï´ Ô·ıï´ êç·á·Î Å´·ı´è,·Òè üÅÒÅãÅÔ´âÒ·ı ≠ÒÁÅ´Åùï´ ßçÁÌâÒÅõ·ıâÛÅı êç·áïùï:

1870-80 ÅùÅ´ ë·ıÅùÅ´´âÒè ÄÒâı-ßèÔÅüÅ© ßÔÅı·Ò ùâÅ´˘ï ãÅÒë˚´˘ï≠ÒÁÅ´è üÅ´áïÎÅÛÅ´, ©ÅÔùÅÂçÎ ÖÒÅ-ùÅ´·ıëâÅ´ ·ı ßÅ´ùÅÌÅÒìÅùÅ´ ÅÎ-ÂÅÒçã´âÒ·ı´ ÌÒÅ©: ˙Òï´Åù, üÒÅÂÅ-ÒÅùï ÌÒÅ© çï´ ‰ÅÒ·´âÅ´´âÒ,ÍÒ·ıÅ´°ÔâÅ´Û´âÒ, ÄÒ˜ïÅÒâÅ´´âÒ,êçÒãâÅ´´âÒ âı Å©ó ßâõÅ´·ı´ áçߢâÒ:¶âõ ëïı·Ì áÂÒ·Û´âÒ üïß´ÅáÒ·ıâÛÅ´ÑÅÔèÖïı£ï, ÍùïıÔÅÒï, ˙ÒëÅÖïı£ïâı Å©ó ëÅ£âÒ·ı ßçÁ: àı ñÅÉ•ï´•ï(ü´ÅùÅÒùÅÔ) ÑÒïÖ·Ò, ´ßÅ´ ≠ÒÁÅ´ïßè ïÒ ãÅıÅù´âÒ·ı´ ùÒë·ıëïı´ ùÅÒâ-´Åó ÔÅó·ı üÅßÅÒ ˚Ò´ ï É·ı´ Å≠ôÅ-

ÔÅ´˘ï óõ·ıâÛÅı: ÄıÅÖ·Òáï´ áÅÒ°Åı Éìï≠ù,ïÎù êç·áïù` ·ıÎÅ´âÛÅıË·ÂçÒë ¯·óç•ï, Íùïı-ÔÅÒï §âßÅÒÅ´ï ·ı ÌâÒ-ÁÅÂçÎ` ‰çÒÂçÒâÅ´ ÌÅÒ-ìÅÒÅ´ï ßçÁ, ·ıÒ áÅÎè´-ùâÒ ·ı´âÛÅı ñ. ÇÅ≠Åó-âÅ´ï, Ï. êç˘çâÅ´ï, Ó.‚èÒÅ˘âÅ´ï, àá. Ñ·óÅ´•-âÅ´ï ´ßÅ´ ô·ÎÔß´ÅóïÛÅ≠ÅùâÒÔ´âÒ:

™ïıëÅùÅ´ áì·ıÅÒ·ı-ëïı´´âÒ·ı ÂÅÔ•ÅÈÅıÎÅùÅ©´, êç·áïù „ùÒÛÅıÅıÅÒÔâó ‰çÒÂçÒâÅ´ÌÅÒìÅÒÅ´ï áÅÎè´ëÅÛ-

˘è âı Å´ÛÅı Å≠ôÅÔÅ´˘ï: ĩηıüÅ´-áâÒ° ≠ÅÒ·ı´ÅùâÛ ßÔâÒß·ıëïı´ ÂÅ-üâó ïÒ ´Åôùï´ áÅÎè´ùâÒ´âÒ·ı´ üâÔâı Å´·´Û ≠´·Òüïı Åó ßÔÅı âı Ô⣠·ı-´âÛÅı üÅ© ßÔÅı·ÒÅùÅ´ ≠ÒÁÅ´Åù´â-Ò·ı´ ßçÁ: Ñ·Òõç´ á·ıÒÎ ìÅßâÒ·ı´ Å´ùè ÖÒçÒ âı öÅ£ïù, ¶Å´ã·ıßçï å˝-˘ÅÒ, §çÒïÔçï ¨ÅÒ˘ïçï âı Å©ó ˚Ò·ıÅ´ëâÒëâÒ·ı´ ßçÁ ùè üÒÅÔÅÒÅùçÒ ÂÅÔ-ßèıÅõ˘´âÒ, ©˚á·ıÅõ´âÒ âıÅ©ó´:

êç·áïù ´Åô˘Å´ ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâ-Û·©ÛèØ üÒÅÔÅÒÅù·ıëâÅ´ ÎùÎïóè, ÅÒ-áç´ ïÎù üÒÅÔÅÒÅùÅõ çÒ ÌâÒ·©ï≠âÅóÆÓï ·ı ÓÅÈØè: ĩηıüÅ´áâÒ° Å´·ÒùâÅ´˘ï´ Åßâ´Å´≠Å´ÅùÅóïÛ ë·ıÅùÅ-´è ùè üÅ´áïÎÅ´Å© 1906-è, âÒÉ ïÒ ù·-

£ÅùÛï´` ÄÒ≠Åù·ı´ïï üâÔ °âÈ´ÅÒùâ-Ûï´ ÆÄßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛØï üÒÅÔÅÒÅ-ù·ıëïı´è, ·Ò·ı´ ßçÁ Ô⣠ÖÔÅ´ êç·-áïùï üÅßÅù·£ßÅ´ï üâÔÅ˘Ò˘Ò·ı-ëïı´´âÒè` ÖÒÅùÅ´·ıëâÅ´, Öâ£ÅÒ-ıâÎÔï, ÖïÔ·ıëâÅ´ âı ˘Å£Å˘ÅùÅ-´·ıëâÅ´ ÅÎÂÅÒçã´âÒ·ı´ ßçÁ, Åߘ·˜-ıâÛÅ´ ÖÒÅô˚ÎÅùÅ´´âÒ, üÅ© ÖÒ·£´â-Ò·ı âı ÅÒ·ıâÎÔÅÖçÔ´âÒ·ı áïßÅ-´ùÅÒ´âÒ, ÂÅÔßÅÉÅ´ÅÎïÒÅùÅ´ üâ-ÔÅã˚Ô·ıëïı´´âÒ, ì·£·ÌÒáÅùÅ´ ÉÅ-´ÅüïıηıëâÅ´ ´ß·©≠´âÒ âıÅ©ó´:

ÓÅÒâÛ·©Ûï ÅÈÅÁï´ ïÎù üÅßÅÒ´âÒè˘ÅÁÅóâÒ·ıâÛÅ´ ≠ÅÔâÒ·ı ù·£˘ï´, ´Å-âı ÜÅ´ïçó ÏÅÒ·ıìÅ´ï ù·£ßç, ·Ò ùèÖÒçÒ. Æàëç ßçùè ÔÅÒï´ Å©á„Ř ÉŴηÒÌï, ÅÒáç´ ÉÅıÅùÅ´ çØ:

ÜÅÒ°âÅó ÏÅÒ·ıìÅ´ êç·áïùï´ ·ı£-£èıÅõ (3 ÄÂÒïó 1909) ë·ıÅùïÒ ´ÅßÅ-ùï´ ßçÁ, Å´·Ò Æë£ëï Åßç´ ßçù ÉÒá·ı•˚ÖÔÅùÅÒ ç, ùÅÒâı·Ò, ÂçÔ˘ ç É·ó·Ò´ïıëâÒè üÅıÅ˘âó âı üÅ© è´ëâÒÛ·£ï´·ı≠ÅáÒ·ıëâÅ´ ´âÒùÅ©ÅÛ´âóØ ô˚΢â-Ò·ı´ ïÉÒ Ö´ÅüÅÔÅ´˘, ùè ÖÒçÒ Æ‰çÔ˘ç ßâÒ ÎÒÔï´ ´≠ôÅÒ´âÒè, ·Ò·´˘ â-Ò⢠ßïóï·´ ì·£·Ì·ıÒáï´ ßçÁ ÉÅì-´èıÅõ â´, üÅıÅ˘âó, ùâáÒ·´ÅÛ´âó ßçùù·ıÒõ˘ï ÔÅù âı ãÖÅó ïÒ Îâ˜ÅùÅ´ùâÅ´˘èfiØ:

***ÄÄùù˚̊ÎÎïï òòßßÉÉÅÅÖÖÒÒ··ııëëââÅÅ´́ ùù··££ßßçç..Ä©Î ÖÒ·ıëâÅ´ üÅßÅÒ ßâ´˘ Ô·£âÒ

˜·ôÅÈï´˘ ûÍÍû. ÑïÔ·ıëïı´´âÒ·ı

ÄùÅáâßïÅ©ï 1981 ë·ıï´ àÒâıÅ´ï ßçÁüÒÅÔÅÒÅù·ıÅõ ¶. ñ. ÄáÅ´ÅóâÅ´ïÆêç·áïùï Äßç´·ı´ ÓÅÒâÛ·©ÛèØ 1907-1929 Ö·Òõç´:

àı ÎÅùÅ©´, ï´„ÂçÎ ·Ò ·ÌùïÅ´·Î ßèÉÅÛÅÔÒâó·ı üÅßÅÒ ëÅÎ ßè Á·ıÒè Âï-Ôï „ÉÅıçÒ, ßâ´˘ áâÈ 1910-ï ëïıï´„üÅÎÅõ ßâÒ Îïı´Åùè ÅÒáç´ óâÛ·ıâ-ÛÅı: ¯Å´ï áâÈ ÌâÒÅüÒÅÔÅÒÅù·ı-ëïı´´ Åó „ç ÌâÒÁÅÛÅõ, ô·ÎÔÅ´Åó·ÌÅ©ó ©˚á·ıÅõï ßè ´ïıë áÅÒ°´âó ß´ÅÛ-âÅó üÅÔ·Ò´âÒ´ ·ı Å´·´Û ü·©ÅùÅÂÂÅÒ·ı´Åù·ıëïı´è, Å´ÖÅß ßè âıÎ ≠â≠-Ôâ´˘, ·Ò ëçâı êç·áïùï ÆÄßç´·ı´ ÓÅ-ÒâÛ·©ÛØ´âÒ·ı´ ìÅßÅ´Åùï´ üÒÅÔÅ-ÒÅù·ıÅõ ëïıâÒè Å©Î˚Ò Å´ÖÔÅ´âóï â´,ÉÅ©Û Ñ. úïıóÂç´ùâÅ´ï Ç. üÒÅÔÅÒÅ-ù·ıëïı´è ù·ı ÖÅÒ Å©á ÂÅùÅÎè óÒ-ÅÛ´âó·ıfi

ĩηıüÅ´áâÒ°, 1907-ç´ ßï´„âı1921 ë·ıï üÅÔ·Ò´âÒè (˜·ôÅÒìç˘èÌ•ÅÒâó·ı ÂÅ©ßÅ´Åı) •ÅÒâó·ı üÅ-ßÅÒ úïóïùïÅ üÒÅÔÅÒÅù„ÅùÅ´ï´ ·ı£-£èıÅõ ßâÒ ô´áÒÅ´˘´âÒè ß´ÅÛï´ Å´-ÂÅÔÅÎôÅ´ï âı ßâ´˘ ßçùÅùÅ´ ˚Òï-´Åù ùÒÛÅ´˘ Ö´âó` ÆûÅóçÂØç´, ü·´ Å©-Ûâó·£ •ÅßÉ·Òá´âÒ·ı ßïÁ·ÛÅı:

Ä©á ÂÅÔ•ÅÈÅı, ‰·óη© ßâÒ è´ëâÒ-Û·£´âÒ·ı´ ÂïÔï „ùÅÒâ´Å´˘ ·ÒâıçüÅÎÛç ©Å´°´ÅÒÅÒâó Å©Î ëÅ´ùÅÖï´üÒÅÔÅÒÅù·ıëâÅ´ áïıÒ·ıëâÅßÉ Ôï-ÒÅ´Åó·ı üÅßÅÒ, ÉÅÛï ÆúïóïùïÅ ÖÒÅ-Ô·ı´` Í·ıÒïÅ-ûÅóçÂØç´:

ûû··ÒÒïïãã··´́ÅÅùùÅÅ´́1.- ñâÈ´ÅùâÛïù Öïı£ÅÛï´âÒ·ı ùÅÔÅÒÅõ ÅÒÅÒ·£·ıëâÅ´ ßÅÎï´ ÂÅÔß·ıÅõ˘

(fi ÓçÒ úÅÒÅÂâÔâÅ´):

2.- û⣷ıù ù≠Èâó·ı „Ř ßè: ÇÅÛÅÖÅ´„·ıëïı´ ßè: ÑÅıÅÈï õÅõùÅ´·ı´´âÒç´:

3.- (ûÅù.) fi ÓçÒ úÅÒÅÂâÔâÅ´ï ˘Å£Å˘è: ®Åù·É ¯ïı˝ç´•âÅ´ Å©áÂçÎ ÎÔ·ÒÅÖÒâÛ:

4.- Ä©´Ô⣠·ıÒ õÅ©Ò „·ı´ï: ¨Å£ùÅ ßè: ÄÈÅ´Û ·ıãâó·ı: ê·£âÛï´˘ ÉÅÈï´

ÌâÒÁÅı·Ò·ıëïı´è:

5.- (ûÅù.) ÆúÈ·ı´ù fi ú·ı ÖÅÎØ (¶´°·ıÒï):

6.- Ä©Î ôÅ„ÉÅÈï ´ïıëè fi ÖÒÅùÅ´·ıëïı´ ç: ÍÔÅÛÅùÅ´ ßè:

7.- ¶´°·ıÒïï õ´´áÅÌÅ©Òè, ·ıÒ ÂÅÔß·ıÅõ˘´âÒè üÅıÅ˘·ıÅõ â´:

8.- (ûÅù.) üÅßâß ßè: Ä´Û˘ï ˜Åù·ıß:

9.- Æfi ò´°·ÒèØ (¶âó˘·´ úïıÒ•âÅ´, 1859-1915):

10.- ÆéÎç' fi ‡flıÒ Óâ£ÅÛï àÎØ- ëÒ˘âÒç´ üÒÅÔÅÒÅù·ıÅõ ÖïÒ˘è ßâÒ ÖÅıÅÈï

ÖÒÅùÅ´·ıëâÅ´ ÌâÒÁï´ ´âÒùÅ©ÅÛ·ıÛï„ï´: Æfi ÑïÒØ ÄßâÒïùÅüÅ© ÖÒ·£ Çâ´ïÅßï´

™·ıÒïùâÅ´ï üïß´Åõ ëâÒëè:

‡‡ıı££££ÅÅüüÅÅ©©ââÅÅÛÛ1.- †Åôç´ ÅÁ (1)ï üâ£ï´Åùï´ õÅõùÅ´·ı´è:

2.- ¶´°·ıÒïï ·ıó·ı´˘è: ÍÔâ£õï„è ùïÎÅÔ ë·£âÛ Å´·ı´è:

3.- ÄáÅßï ù·£ÅùïÛè: Ä©áÂçÎ ùè ùÒ•ÅÔçï´˘ ≠ÒÁÅ´Åùè ùïη£ Öïõè:

4.- ÏâÛï´ ßïıÎ Å´·ı´è: ¯âÒë·ıÅõ „ç:

5.- ‡ı££ÅÖÒ·ıëïı´ „ÖïÔÛ·£´âÒ·ı üÅÎÔÅÔÅùÅ´è: ûÅãÅÒ âÒù·ı üÅÒïıÒ:

öÅù „·ı´âÛ·£ ßìâ£:

6.- ûï´Ö üÅÒïıÒï´ Å´·ı´è: ÆfiâóØ, ÔÅó (¶´°·ıÒïç´):

Ä´°´ÅùÅ´ áâÒÅ´·ı´ ßè:

7.- êŘŴÛïù ´ïıë ßè: ûïıÅ´á·ıëïı´:

8.- ®·ÌüÅ´´çÎ ®ÅÒ·ıëïı´âÅ´ (1860-1915):

9.- úïÎÅÔ ë·£·ıÅõ Ôâ£: àÒùÅ©´·ıëïı´ „Ř·£ ˘Å´Åù´âÒç´:

10.- ¶´°·ıÒïï üÅÒâıÅ´è, Æ¶â´˘ à´˘ fi ÍÅÒâÒèØ (ûÒÅ´á ¶Åëâı·ÎâÅ´ï

Æ˙Ö·ÎÔ·ÎØ ÖïÒ˘ç´ ˝ïóßï ÌâÒÅõ·ıÅõ):

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

Ä©Î ÅßηıÅ© ôÅ„ÉÅÈ ó·ıõ·£´âÒè ÂïÔï ÎÔÅ´Å´

˙üÅ´ ¨Å≠˘Åóï ÆPlaceboØ Å´·ı´ ÖïÒ˘è, ·Ò ÌâÒÁâÒÎ ó·©Î ÔâÎÅı ÆÄÒÅÎØ üÒÅÔÅÒÅù„ÅÔÅ´

ßÅÔâ´Å≠ÅÒç´:

‰ÅÔÒÅÎÔâÛ` ÑÅ©·ı≠ ‚Åóè˘ßÅ´ ú.òòÄÄ‚‚ÇÇÄÄËË

Page 12: Agos Kitap Kirk 20

©·ıóïÎ 2010Äú˙Í ˘ïëŘ 22

àÒÉ ÎÔÅÛÅ´˘ ê·Ò·Î ê·ÒÅ´âÅ´ïÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒ·ı üÅıÅ-˘Åõ·´` ÆûÅıÅÔÅߢï úÅ-

ß·ıÒÁØè, ·ıÒÅôÅÛÅ´˘ ßâÒ ïÉÒâı ´Å-ôÅß·ıÔ ÖÒâóï˘ Ô·£âÒ·ı´ âÒÅãÅ´-˘·Ì: Äù´ëÅÒëï ßçÁ Ö·©ÅÛ·£ Å©á ©·ı-ÎÅáÒ·ıëïı´è ˘Å´ï ßè ÌÅ©ÒùâÅ´ âÔ˘ÎÂÅÈâÛÅı, ˘Å´ï ·Ò ê·Ò·Î ê·ÒÅ´âÅ-´ï á·ıÎÔÒè` Ä´ï ê·ÒÅ´âÅ´ ≠ÅÔ Öâ-£âÛïù ·ı É·ÌÅ´áÅùÅóïÛ Ô·£âÒ·Ì ·£-Á·ı´Åõ çÒ ïÒ ü˚Ò ÖÒÅùÅ´ ÌÅÎÔÅùè:

ê·Ò·Î ê·ÒÅ´âÅ´ï É⣷ı´ ÖÒÅùÅ´ÌÅÎÔÅùè ÅÒìÅ´ï ç üÅÔ·Ò üÅßÅÒ·ıâ-ó·ı ÔÅÒ·£·ıëïı´·Ì ·ıηıß´ÅÎïÒ·ı-ëâÅ´: Ä©á ·ıηıß´ÅÎïÒ·ıëïı´è ßâãüÅ£·Òá ùè áÅÒ°´ç ·'„ ßïÅ©´ âãÅùïßÔ˘ï ß≠Åùï ßè ÌÅÎÔÅùï´, Å©óâı Å©áü·ı´ç´ è´ëÅ´Åó·Ì ßâ´˘ üÅ£·Òá ùèáÅÈ´Å´˘ ÅßÉ·£Á ìÅßÅ´ÅùÅüÅÔ-ıÅõï ßè, ©ÅÔùÅÂçÎ` î. áÅÒ·ı üÅ©ÖÒÅùÅ´·ıëâÅ´ âı ˘Å£Å˘ÅùÅ´·ı-ëâÅ´:

‡'„ Ä´ï ê·ÒÅ´âÅ´ï ßÔÅáÒÅõèÅ©á çÒ, ·'„ Åó ßâÒ ô˚Îïó ÛÅ´ùÅÛÅõ´ïıëè: ¶â´˘ âÒù·ı˘·Ì ·ıãÅõ çï´˘˜ÅÈÅÉÅ´âó ßâõ´ ê·ÒÅ´âÅ´è âıÄ´ï´ ÅÈÅÁ Å´ÛÅõ çÒ áÎÔâÒÅùÅ´ïÒÅı·ı´˘·Ì: ÍÅùÅ©´, „â´˘ ãïÁïÒ ê·-ÒÅ´âÅ´ï Å´·ı´è óÎâó·Ì ßâã ÂÅÔ·£ ·ı-ÒÅô·ıëâ´ç´ ·ı ôÅ´áÅÌÅÈ·ıëâ´ç´üÒÅìÅÒïó: ‰ÅÒãÅÂçÎ Å©Î˚Ò, Å©Î âãÅ-ùï ÅÈïë·Ì ßïÅ©´ ê·ÒÅ´âÅ´ï ÌÅÎ-ÔÅùè ˜ÅÈÅÉÅ´âóè ùè ë·£·ı´˘ ïÒÅ£ÁùÅ´` Ä´ï ê·ÒÅ´âÅ´ï´:

ÄÄ´́ÌÌÅÅôô••ÅÅ´́ §§ÅÅßßÉÉ··ııÄÄ´́ùù··ÔÔÒÒ··ııßß ‡‡ıı££ââıı··ÒÒèèÇÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒ·ı Å©Î üÅÔ·-Òï´ üâ£ï´Åùè` ê·Ò·Î ê·ÒÅ´âÅ´, ßâÒìÅßÅ´ÅùÅùïÛ´ ç, ßÅÒá, ·Ò ùÅÒõâÎÅÒáç´ üâÈÅı·Ò` 20-Òá áÅÒ·ı âÒùÒ·Òá˘ÅÈ·Òáï õ´·ı´á´ ç:

Ñ·ıÛç ïıÒ˚Òï´Åflù ë·ıï Å©Î ≠â≠ÔÅá-Ò·ıßè:

™ÂÅÔÅùÎ ç è´áÖõâó Å©´ ˜ÅÎÔè,·Ò ê. ê·ÒÅ´âÅ´ â£âÈ´âÅ´ ÎâÒ·ı´áïãÅıÅù ç, ·ıÎÔï âı ùÒ·£è ÅÒâıßÔÅüÅ©ÂâÒ• ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´ ëëôß·Òï´,·Ò áâÈ ùè ©ÅßÅÈï ßâÒ ü·Öâı·Ò üÅÛï´ùÅ©ÅÛßÅ´ ßçÁ ïÒ ÉÅìï´ áâÒè ôÅ£Åó:

ê·ÒÅ´âÅ´ï ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´â-Ò·ı ÅÈÅÁï´ üÅÔ·Òç´ ÛÅ©Î˚Ò ©ïηı´âÒùÅÒ ·ı °ïÖ ÔÅÒï´âÒ Å´ÛÅõ â´:1960 ë·ıÅùÅ´ï´ çÒ, ·Ò ßÅ©Òï´âÒ·ı˘Å£Å˘` ‰ç©Ò·ıëï ßçÁ ó·©Îï´ âùÅı ïÒÅÈÅÁï´âùè` ÆÄÎÔ£âÒ·ı §ÅßÉÅ´Ø âıÅüÅ' Å©Î˚Ò, âÒÉ ïÒ ùâÅ´˘ï ï´´âÒ·ÒáÔÅδÅßâÅùè ù˛ÅÂÒï Å´, Å©Î üÅÔ·-

Ò·Ì ïÒ üâ£ï´ÅùÅõ, ôßÉÅÖÒÅõ ·ı üÒÅ-ÔÅÒÅùÅõ ÖïÒ˘âÒ·ı´ Û·ıÛÅùè ù˛Å´Û-´ï âÒù·ı üÅÒïıÒèfi:

Ä≠ôÅÔÅÎïÒ·ıëâÅ´, ùÅߢï, üÅ-ıÅÔ˘ï, ´Åâı Å´ß´ÅÛ·Òá ´·ıïÒ·ıßïÅÈÅÎÂâóÅùÅ´ ÂÅ≠ÅÒ´âÒ ÂçÔ˘ â´Î˜ïıÈ˘âÅ´ ÂÅ©ßÅ´´âÒ·ı´ ßçÁ ÔÅÎ-´ÅßâÅù´âÒ ≠ÅÒ·ı´Åù Å´áÅıÅ•Å´ß´Åó·ı üÅßÅÒ ÎùãÉ·ı´˘-áÅıÅ´Å´˘-´âÒ·ı, ·Ò·´Ûßç üïß´ÅùÅ´´ ç` ßï≠ÔüÅıÅÔÅÒïß ß´Åó üÅ© ÖïÒï´ ·ı Å´·Òß·ÖÅùÅ´ ·©ìï´, ˘Å´ï ·Ò üÅ© ÖïÒ´ çûÅ© ì·£·Ì·ıÒáï ©ÅÒÅÔâıßÅ´ Åßâ´Å-©·ıÎÅóï ÖÒÅıÅùÅ´è:

ˆ·˘Òïù ÅãÖè ßâÒ¶âõ ¶Å≠Ô·Û âÒù´âÛ`îßÅÎÔè ûÅ©·ÛÜÅÒÅı·Ò âÒëï´:

ûâÔÅ˘Ò˘ÒÅùÅ´ âÒâı·©ë ·ı ßïÅìÅ-ßÅ´Åù ˜ÅÎÔ ç, ·Ò ÖÒ·£è ßâõ ßÅÎÅßÉÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅßÉ ç, ·Ò ÎùïãÉ ùèá´ç ÖÒÅùÅ´ ïÒ ˜·Ò°âÒ·ı´, Å©´·ıüâ-Ôâı, ï´„ÂçÎ Åó è´ëÅ´Å© ïÒ ©âÔÅÖÅ©•ÅßÉÅ´, ßï≠Ô (•ï≠á ÅÈÅÁï´ ÎïÒ·©ÂçÎ) ùè ÂÅüÂÅ´ç ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´üÅ´áç ïÒ Å´ÉÅÛÅÔÒâóï âı Å´·ıÒÅ-´Åóï fi ë·ıó·ıëïı´è:

ÓÅÒï´âÒ·ı ü·ó·Ì·©ëï´ ßçÁ ê·ÒÅ´-âÅ´ï ÖÒï„ï´ ßâóÅ´è „ç ÎÂÅÈÅõ É´Åı:§ï≠á ç, ÅÒ°Åù çÁâÒè ÅÈÅıâó ÎÔ·ıÅÒâ´, ÉÅ©Û ïıÒÅ˘Å´„ïıÒ ´·Ò ˚Ò, ÉÅ´ÅÎ-Ôâ£õÅùÅ´ ´·Ò Ô·£âÒ·ı´ õ´·ı´áÔ·ıÅõ ç âı Ö·ıßÅÒ·ı·£ Ô·£âÒè Ö·£Ô-Òïù ÖïÒ˘ ßè ùè ùÅãßâ´ Å©Î˚Ò:

ÇÅãßÅô˚Î ç óÈ·ıëïı´èê·ı£ë „ÔâÎÅõ ô·üâÒ·ıÎ ÂçÎ,‡Ò·´˘ ÔÅùÅı ÂïÔï ü´„â´Ä´üâÔÅÛ·£ ˚ÒâÒçÎ ÌâÒÁfi

ê·ÒÅ´âÅ´ ïÒ ÅßÉ·£Á ÖïÔÅùÛÅ-ùÅ´ ùâÅ´˘ï è´ëÅÛ˘ï´ ßçù ÉÅ´ï üÅ-ıÅÔÅÛÅõ ç` ßÅÒá·ı áÒÅùÅ´ ´âÒ·ı-ìï´:

1967 ë·ıÅùÅ´ï´, âÒÉ ˘Å£Å˘ÅßÅ©ÒàÒâıÅ´ï ßçÁ ÏÅÒáÖçÎ ‰âÔÒ·ÎâÅ´ô·ıßÉ ßè âÒïÔÅÎÅÒá ßÔÅı·ÒÅùÅ´-´âÒ·ı üâÔ ßïÅÎï´ üïßè ùè á´çÒ ÆÑÅ-Ò·ı´Ø ÖÒÅùÅ´ ÅßÎÅÖÒï´, ê·ÒÅ´âÅ´âıÎ ´âÒùÅ© çÒ ·ı ©ÅÁ·Òá·£ ÔÅÒï´â-Ò·ı´ ÆÑÅÒ·ı´Øè ≠ÅÔ ©Å•Åô ùè üïı-Òè´ùÅóçÒ ê·ÒÅ´âÅ´ï ëÅÒß ·ı üâÔÅ-˘èÒ˘ÒÅùÅ´ ´ïıëâÒè: Ä©á ˚ÒâÒ·ı´ àÒâ-ıÅ´ï ÂâÔÅùÅ´ Éì≠ùÅùÅ´ üÅßÅóÎÅ-ÒÅ´ï ·ıÎÅ´·£, âÒÉ ô·ÒüÒáÅ©ï´ ˘Å-

£Å˘ÅÛïï´ üÅßÅÒ ÖÒâëç Å´ü´ÅÒ çÒâÒùÒç´ á·ıÒÎ ÅãÅÔ âó˘è, ê·ÒÅ´âŴΘïıÈ˘ÅüÅ© ·ıÎÅ´·£ï ïÒ ïÒÅı·ı´-˘ç´ ˚ÖÔ·ıâó·Ì, ùïÎÅßâÅ© ·ı ÔÅÒâ-ÌâÒÁï ÅÒ°Åù·ıÒá´âÒ·ı´ ù˛·ı££·ıçÒáçÂï àıÒ·ÂÅfi àıÒ·ÂÅ´ ãï´˘ ùè üâ-ÔÅ˘Ò˘ÒçÒ Å©´˘Å´·Ì, ·Ò˘Å´·Ì ·ÒùÅ ùÒ´ÅÒ ·ı´â´Åó ïÒ ì·£·Ì·ıÒáï´üâÔ: ÏâÒÅáÅÒ°ï´, ÆÑÅÒ·ı´Øï çÁâÒèùè ©Å©Ô´çï´ ëç` ƶâÒ Îâ˜ÅùÅ´ë£ëÅùïÛè ÌâÒÅáÅÒ°Åı ÅÒÔÅÎÅüßÅ-´ïÛØ fi ÉÅãßÅãÅ´, ÔÅÒÅÉ´·©ë, Ö·ı-´â£ ·ı Ôâ£âùÅÔ·ı·ıëâÅßÉ üÅÒ·ıÎÔÅ©á ÖÒ·ıëïı´´âÒ·ı´ ≠ÅÔ ≠ÅÔâÒ ùèÎÂÅÎçï´, ïÎù ï´˘` ê·ÒÅ´âÅ´è, ïÒÅÈÅ˘âó·ıëâÅ´ ùÅÔÅÒâÅó ÖïÔÅùÛ·ı-ëâÅßÉ, ÅÈÅıâó óïÛ˘Åı·Ò·ıÅõ ·ı´·ıïÒ·ıÅõ ùè Ö·ÒõçÒ:

¨ÅÔâÒ, ïÒÅÒßç Å´ùÅô, ãï´˘ ù·„â-Ûï´ üÅ©·ıëâÅ´ áâÎÂÅ´ âı ï´˘ ßï´-„âı Å©Î˚Ò üÅıÅÔÅÒïß ùè ß´Å© Å©á Å´-ÖïÒ ù·„·ıßï´: úè ùÅÎùÅõïß, ·Ò âÒùÒÅ-Ö·ı´áï ÌÒÅ© ß´ÅÛÅõ èóóÅ© ùçÔ ßè,·ıÒ üÅ©·ıëâÅ´ üâÔ ÅÈè´„·ı·£ ëç-ù·ıã ˜·˘Ò âÒâı·©ë ßè èóóÅ© ·ı ê·ÒÅ´-âÅ´ üÅÎÅõ „èóóÅ© ü·´, ·ı´â´Åó·Ì ïÒâóÅùçÔè` ï´˘ Åßâ´·ıÒ⢠ç, àıÒ·ÂÅ-©ç´` ‚ï´ÅÎÔÅ´, Ë·ıÎÅÎÔÅ´ ·ı Äßâ-ÒïùÅ´âÒ, ÄıÎÔÒÅóïÅ©ç´` û´áùÅÎ-ÔÅ´, Åßâ´·ıÒ èóóÅó·Ì üÅ© ÖïÒï, üÅ©·Öïï ·ı üÅ© ß≠Åù·©ëï ß·ı´âÔïùè, ùÅ-ßèÒÁâó·Ì ͘ïıÈ˘è ûÅ©ÅÎÔÅ´ï´ ·ıûÅ©ÅÎÔÅ´è ͘ïıÈ˘ï´, õÅ´˚ëÅÛ´â-ó·Ì ÅãÖÅ©ï´ ÅÒì碴âÒè ˚ÔÅÒ´âÒ·ı´,ßïÅìÅßÅ´Åù ÅÈÅÔ˚Òç´ ÉÅ≠ôâó·Ì ïÒÅ´ÎÂÅÈ ´âÒ·ıìè, ©Å•Åô ©·ıÎÅüÅÔ·ı Å´ÔÅÒÉâÒ áÅÒ°Åõ ü·Öï´âÒ´ ÅóÌÅÒÅùâó·Ì ïÒ Å´ù·ÔÒ·ıß óÅıÅÔâηı-ëâÅßÉ:

Ä≠ôÅÒüÅÖÒÅùÅ´ óÅ©´ ÂÅÒ·ı´ÅùïßçÁ ï´„ÂïÎï~ üã˚Ò ·ı üÅßÉ·ıÒâóïÅ´·ı´´âÒ·ı üÅ´áïÂâÛÅı, Å´·´Û üâÔÅÒâıÅüÅß ÉÅÈ ùïÎâó·Ì ·ı âÒÉâß´ ÅóïÒÅÒßç ÅùÅßÅ© üâÈ·ı ß´ÅÛÅõ ü·Öï-´âÒè ãïÒÅÒ ßïÅÛ´âó·Ì: ÍÅÒ·©âÅ´,Äã´Åı·ıÒ, ÍïıÒßçóâÅ´, ÑÅÈã·ı, ¶ï-´ÅÎ, íÅ´Îçß, ¨ïÒÅã, ÏâÈ´·©, êÒ·ıÅ©-âÅ©, ÍâıÅù, ÍÅüâÅ´, ûÅßÉÅÒ°·ıß-âÅ´, ÍÅÒâÅ´, ú·ÎÔÅ´ äÅÒâÅ´, Ñ·ıÒ-ãÅáâÅ´, ®Åù·É ®Åù·ÉâÅ´fi Ä´üÅÔ-´·ıß ç Å©Î ≠ÅÒ˘è:

ê·ÒÅ´âÅ´ ÎÅùÅ©´ ßï≠Ô üÅßâÎÔß´ÅÛ, ˘ÅÁ ÖïÔÅùÛâó·Ì, ·Ò Å©´ ï´„ï'´˘ ùÒÛÅı ïÒÅùÅ´ÅÛ´âó, ïÒ ·ı ßïßï-Å©´ ï'Ò ÅÈÅ˘âó·ıëïı´´ çÒ âı ëçâı©Å•Åô ·ıãÅõè õÅ´Ò â£Åı, ï´˘ ÎÅ-ùÅ©´ ùÒÛÅı ô·Òüïó, üÅ©âÅÛ˘è Å´ÛÅõ

•ÅßÉ·ı´ ·ı££âó ·ı ©âÔ·© ïßÅÎÔ·ı´ìÂïÔ·Ì ≠ÅÒ·ı´Åùâó ïÒ ·ÒáâÖÒÅõ üÅ-ıÅÔ˘ï ·ı£ï´:

ÏÅÒÂâÔ´âÒÎ ßâõ çï´,àÎ Å´·´Û ÎÔ·ıâÒè „â£Å©fi

Ä´Å„ÅÈ ç ïÒ Ö´ÅüÅÔÅùÅ´è ·'„ ßï-Å©´ üÅ© ÖïÒï ·ı ß≠Åù·©ëï ´·ıïÒâÅó-´âÒ·ı´, Å©óâı ï´˘ãï´˘ï´ ´ùÅÔßÅßÉ:î´˘ ÖïÔç ïÒ Ô⣴ ·ı áâÒè, ïÒ ·ıì´ ·ıÔùÅÒ·ıëïı´è, ïÒ Ô·ıÅõ´ ·ı ÎÔÅÛÅ-õèfi „ÎÔÅÛÅõè ´Åâı:

òÒ·´·Î-ìÅßÅ´Åù ù·„·ıÅõ ÅÒìâ-„Ř´ ç ßïßïÅ©´, ·Ò Å´·ı´´âÒ ùÒ´Å©Á´Áâó ùÅß ï ÂÅü ÔÅó ÅãÖÅ©ï´ ß≠Å-ù·©ëï ÂÅÔß·ıëâÅ´:

àÎ` Ä´ï ê·ÒÅ´âÅ´Î, ê·Ò·Îï, ùèô·ÎÔ·ÌÅ´ïß, ëç ≠ÅÔ ÉÅ´ ìÅÈÅ´ÖÅõâß ïß ÎïÒâóï ü˚ÒßçÎ, ≠ÅÔ ÉÅ´, ·Ò·´Û-ßç ©ï≠âß Åßâ´Å´·ıïÒÅùÅ´è` üÅ©Òâ-´ÅÎïÒ·ıëïı´Î:

àÒÅôÔÅÂÅÒÔ ·ı ≠´·ÒüÅùÅó âߢâãï ÂÅÂ: îÎù üïßÅ, ÅÒÔ˚´ç, ·Ò ˘è´-˘è≠·ıëâÅßÉ ·ı ÎïÒ·Ì ÖÒÅõ Ô·£âÒá´·©´ ˘´˘≠·ıëâÅßÉ ·ı ÎïÒ·Ì ÌâÒÅ-áÅÒ°´âß ˘âãï.

ÍïÒâóïÎ ùâÅ´˘á ´ßÅ´ï ë·£•ÅÈÅÖÅ©ëï

‡ı ëç ÉâùÅ´ïó ÂçÔ˘ ç Å´ÂÅ©ßÅ´,Ê·ıÒâÒ·ı ÌÒÅ© ë·£ ·Ò ÉâùÅ´ïÎ,‡Ò Á·ıÒâÒ´ Å´ÖÅß ÌÅÒÅÒï´fi

˘âãß·'Ì:Ä´ï ê·ÒÅ´âÅ´

àÒâıÅ´, ÜâùÔâßÉâÒ 2009ë.

®®..ÑÑ..-- ¶âÒ üâÈÅ°Å©´Å©ï´ ãÒ·©Ûï è´-ëÅÛ˘ï´ üÅ©ÒÎ è´áÖõâÛ.

– ‡Ò·≠ ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒ·ı ßçÁÖ·ıÛç ÔôÒ·ıëïı´ ·ı ëÅôïõ ´ùÅÔâÎ, ÉÅ©Û©Å´ùÅÒõ „ùÅÒõâÎ ëç ÌâÒÁï´ ÖïÒ˘Î çÅ©Îfi

‚âß ©ï≠âÒ, ·Ò üÅ©ÒÎ âÒÉâıç ïÒ ô˚΢èáÒìÅõ èóóÅ©: ÄÎïùÅ Å©´ •≠ßÅÒÔ·ıëïı´´ç, ·Ò üÅÎÔÅÔßÅ´ ùÅÒï˘ „·ı´ï:

ê·ÒÅ´âÅ´è ˜ÅÈÅÉÅ´âó·ıßÒÛÅùÛ·ıëïı´

ÇÇÄÄÑÑ��ÄÄÓÓ ååÍÍÜ܇‡ÙÙÑÑààÄÄ™™

ê·Ò·Î ê·ÒÅ´âÅ´ÆÆûûÅÅııÅÅÔÔÅÅßߢ̆ïï úúÅÅßß··ııÒÒÁÁØØ

ÆÓÂÅÒÅ´ ‡ÎùâÔÅÈØûÅóç 2010, 135 çÁ

23haziran 2010 AGOS kirk

TAR‹H, S‹YASET,SOSYOLOJ‹, ‹KT‹SAT(OSMANLI –TÜRK‹YE)

Evren Balta Paker, ‹smet Akça (der.)Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik SiyasetiBilgi Üniv., May›s 2010, 513 s.

Atila Do¤an, Haluk AlkanOsmanl› Liberal Düflüncesi:Ulum-› ‹ktisadiye ve ‹çtimaiye Mecmuas›Bilgi Üniv., May›s 2010, 175 s.

Emre DölenTürkiye Üniversite Tarihi - 5Özerk Üniversite Dönemi (1946-1981)Bilgi Üniv., May›s 2010, 442 s.

Huricihan ‹slamo¤luOsmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Devlet ve Köylü‹letiflim, Haziran 2010, 376 s.

Bask›n OranTürkiyeli Kürtler Üzerine Yaz›laryay. haz. Ülkü Özen‹letiflim, May›s 2010, 541 s.

Zihni Papakç›Terekemeler [Karapapaklar]Su, fiubat 2010, 110 s.

Emil Galip Sandalc›Akla Kara: “Demokrat” Yaz›lar› – 1980haz. Recep S. TatarSu, Nisan 2010, 400 s.

Ergün Türkcan (haz.)Attila Sönmez’e Arma¤an:Türkiye’de Planlaman›n Yükseliflive Çöküflü 1960-1980Bilgi Üniv., May›s 2010, 576 s.

Osman Olcay Yaz›c›Suyun ‹ki Yakas›: Selânik-‹stanbul‹TO, May›s 2010, 240 s.

SOSYOLOJ‹, S‹YASET (DÜNYA)

Stefan BreuerMilliyetçilikler ve Faflizmler:

Fransa, ‹talya ve Almanya Örnekleri

çev. Çi¤dem Canan Dikmen‹letiflim, Haziran 2010, 263 s.

Bülent Diken, Carsten B. LaustsenFilmlerle Sosyoloji

çev. Sona ErtekinMetis, 226 s.

Eric Hazan (haz.)Demokrasi Ne Âlemde?

çev. Savafl K›l›çMetis, May›s 2010, 125 s.

Hüseyin Kalayc›Ulus-Devletin Bafla¤r›s› Ayr›l›kç›l›k:

Kanada Quebec Örne¤i

Liberte, Nisan 2010, 479 s.

Hal NiedzvieckiDikizleme Günlü¤ü

çev. Gökçe GündüçAyr›nt›, May›s 2010, 304 s.

Pieter SpierenburgCinayetin Tarihi: Ortaça¤’danGünümüze Avrupa’da Bireysel fiiddetçev. Yi¤it Yavuz‹letiflim, May›s 2010, 376 s.

ANI, B‹YOGRAF‹

Kemal Yalç›n Anadolu’nun Evlatlar› – Yüz Y›l›n Tan›klar›Anfora, May›s 2010, 568 s.

Klaus KreiserAtatürkçev. Dilek Zaptç›o¤lu‹letiflim, May›s 2010, 399 s.

GEZ‹

Rüknü Özkök‹stanbul: Yedi Tepe’de On Yedi GeziDo¤an, Haziran 2010, 532 s.

EDEB‹YAT ‹NCELEME

Jale Özata DirlikyapanKabu¤unu K›ran Hikâye:Türk Öykücülü¤ünde 1950 Kufla¤›Metis, Haziran 2010, 196 s.

Reyhan TutumluYaflamas›z Yazabilmek: Vüs’at O. Bener’in Yap›tlar›na Anlat›bilimsel Bir Yaklafl›mMetis, May›s 2010, 191 s.

ROMAN

Chris AbaniGracelandçev. Aysun fiiflikMetis, May›s 2010, 349 s.

Gilbert Adairfienlikli Bir Cinayet

çev. Emrah ‹mreYKY, Haziran 2010, 203 s.

Kate AtkinsonÇark›felek

çev. Murat Karl›ta¤YKY-Meridyen, May›s 2010, 511 s.

Jean-Christophe GrangéÖlü Ruhlar Orman›

çev. Tankut GökçeDo¤an, Haziran 2010, 459 s.

Nezir ‹çgörenHiç – Yoktan ‹yidir

Do¤an, May›s 2010, 242 s.

Mesut LizorBir Bal›kla Sahtekarca ‹lgilenmek

Cinius, Mart 2010, 238 s.

Amélie NothombS›n›r Tan›mayan Cesetler

çev. Yaflar ‹lksavaflDo¤an, Haziran 2010,

Georges PerecBahçedeki Gidonlar› Kromajl›

P›rp›r da Neyin Nesi?

çev. Cemal Yard›mc›Metis, Haziran 2010, 87 s.

Patrick SenécalKaybeden Ölecekçev. Yaflar ‹lksavaflDo¤an, Nisan 2010, 271 s.

Y›lmaz KarakoyunluSerçe Kuflun Sonbahar›Do¤an, May›s 2010, 390 s.

Josef WinklerNatürmortçev. Burak Özyalç›nPan, Nisan 2010, 93 s.

Dirk WittenbornVahfli ‹nsanlarçev. Mesut KonduAyr›nt›, Haziran 2010, 407 s.

ÖYKÜ

Memet BaydurGözün Kahverengi Suyu‹letiflim, Mart 2010, 116 s.

fi‹‹R

Ömer AygünKoro

Pan, Nisan 2010, 68 s.

Edibe BirsözÖpüflmek > Seviflmek

‹kinci Adam, May›s 2010, 128

Ömer fiiflmanBitkiben

Pan, Nisan 2010, 62 s.

e l i m i z e u l a fl a n l a r

“Rancière “demokrasi skandal›”ndan söz ediy-or. Demokrasi hangi bak›mdan skandal ola-bilir? Tam da hayatta kalabilmek için, daimadaha ileri gitmesi, yerleflik biçimlerini sürekliihlal etmesi, evrenselin ufkunu altüst etmesi,eflitli¤i özgürlü¤ün s›namas›ndan geçirmesigerekti¤i için. Siyasal ile toplumsal aras›ndakibelirsiz ayr›m› sürekli buland›rd›¤› ve de özelmülkiyetin kazan›mlar›na, devletin kamusalalan ve ortak mülkler karfl›s›ndaki gasplar›nabir bir muhalefet etti¤i için. Eflitlik veyurttafll›¤a eriflimi sürekli ve her alandageniflletmeye çal›flmas› gerekti¤i için. Dolay›s›ylademokrasi, ancak sonuna kadar skandal oldu¤utakdirde demokrasi olabilecektir.”

(Daniel Bensaïd, ‘Demokrasi Skandal›’, s. 50)

“Ermeni tarihçili¤i Hamidiyeleri genellikle imparatorlu¤un Ermeninüfusunu –özellikle tarihi Ermenistan ve civar›nda yaflayanlar›– sür-meye ve yok etmeye yönelik uzun erimli bir Osmanl› politikas›n›n so-mut kan›t› olarak gösterir. Ancak bu görüflün savunucular›, Hamidi-yelerin bölgeyi 1894’ten 1896’ya kadar kana bulam›fl olan Ermenikatliamlar›ndaki rollerinden bahsetmek d›fl›nda genel olarak bu id-

diay› destekleyebilecek pek az kan›tsunar. (...) Bulgum, devletin bu nok-tadaki amac›n›n do¤u bölgelerindekiErmeni nüfusunu yok etmek olma-makla birlikte, alaylar›n kesinliklesözde Ermeni komplosu düflünülerekbir araya getirildi¤idir. Alaylar›n ço-¤u önemli Ermeni nüfusunun oldu¤ubölgelerde ve belki daha da önemlisiErmeni devrimcilerinin etkin oldu¤uya da s›n›rlar boyunca imparatorlu¤ainsan ve silah kaç›r›rken katettiklerinoktalardayd›lar. ‹flte bu nedenle,

alaylar›n ilk planlar›na Türkmen ve Arap afliretleri de dahil olmas›-na ra¤men, sonuçta bu alaylar›n büyük ço¤unlu¤unu oluflturan Kürtafliretleri olmufltur. Çünkü tehdit alt›ndaki de¤iflken s›n›r boyunca vehissedilen Ermeni tehdidine yak›n ve hatta onun orta yerinde yafla-yanlar onlard›.”

(Janet Klein, ‘Çevreyi ‹dare Etmek: Osmanl› Devleti ve Hamidiye Alaylar›’, s. 108)

“- Hayretler içinde kalan kulaklar›ma, beni ayn› anda flaflk›n flabalak; sersem sepelek, allak bullak, flallakmallak, c›sc›b›ldak b›rakan bir haber çal›nd›: Yüksek, Pek Yüksek Komutanl›k (celle celaluhu) taraf›ndanal›nan karara göre, acilen behemehal mi, yoksa müteaddit mütekamil mütalaalar› müteakiben mial›nd›¤›n› kesin olarak bilmedi¤imiz bu karar uyar›nca, Yüksek Komutanl›k Muvazzaf Erat fiubeKomutan› yüzbafl›ya, aram›zda kimlerin önümüzdeki ilk f›rsatta, flanl› tarihimizle Frans›z topra¤› halinegetirdi¤imiz Afrika’n›n necip tepelerini kanlar›yla sulamayagidece¤ini saptayan listeyi haz›rlamak gibi zahmetli bir görevvermifl bulunuyor. Ailemin befl kuflaktan beri fleref ve flanlatafl›d›¤› ve lekesiz olarak bana b›rakt›¤› ismin bu listede olmas›imkâns›z de¤il, hatta çok muhtemel. (...) - Nalet olsun bu savaflsevicili¤ine, dursun bu hayas›zca ak›n,diye ona ald›rmadan sözünü sürdürdü Karamanyola, savafl›sevmiyorum, savaflmak istemiyorum, Cezayir’e gitmek istemiyo-rum, vurulup sevdaland›¤›m k›z›n yaflad›¤› Paris’te kalmak istiy-orum, onu güçlü kollar›mla sar›p sarmalamak istiyorum.”(s. 15-16)

Page 13: Agos Kitap Kirk 20