20-30 ocak 2011

24
Dört yıl önce uğradığı silahlı sal- dırıda yaşamını yitiren Agos Ga- zetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, ailesi ve arkadaşları tarafın- dan anıldı. Birçok kez ölüm tehtidi alan Dink, durumu yetkililere bil- dirmiş olmasına karşın hiçbir ön- lem anılmamış ve devlet yetklileri tarafından da benzer tehditlere maruz kalmıştı. 19 Ocak 2007 ta- rihinde devlet tarafından organize bir şekilde katledilen Hran Dink’i saygıyla anıyoruz. Ölümünün dördüncü yılında Hrant Dink anıldı GÜNCEL Yaratılan yanılsama ile CMK’da yapılan bu değişiklik, kamuoyunda özgürlüklerin genişletildiğine dönük bir profil çizerken, bir yönüyle yargıyı kamuoyunda teşhir ederek buraya nüfuz etmenin önünü açmak, diğer bir taraftan da Kuzey Kürdistan’da islami kimlik üzerinden PKK’nin etki gücünü azaltmak şeklinde özetlenebilir. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 102. maddesinde yapılan değişiklikle tutukluluk süreleri yasal olarak uzatıldı. GÜNCEL 02 Kürt ulusal sorunu Kürt ulusal sorunu noktasında farklı bakış açılarını ve çözümleri bir araya getirmeye devam ediyoruz. Dosyamız devam ederken, Amed’de yeniden görülmeye başlayan KCK davası ise devletin ortaya koymuş olduğu “çözüm” siyasetinin ipuçlarını ellerimize sunuyor. Devletin Kürt ulusal sorunu noktasında kırmızı çizgileri değişti mi, değişmedi mi (?) gibi meselenin özüne dair farklı fikirler yeni konuklarımızın görüşleriyle sizlerle . 18-19-20’de Türkiye ve Kürdistan’da neyi nasıl yapmalı ? MAHMUT ALINAK’IN yazısı Sf 22 KCK davasından, torba yasa ile hayata geçirilmeye çalışılan politikalara, CMK’nın 102. maddesinde yapılan değişiklikten, demokratik haklar mücadelesine yönelik yapılan saldırılara kadar, hakim sınıflar ezilen, emekçi kesimlere yönelik tam bir saldırı furyası estirmekte Kara kıtadan yükselen isyan sesleri Gül’e dikensiz gül uzatanların köşk ziyafeti Kanser vakalarında artış yaşanıyor YDSB ile Torba yasa üzerine söyleşi SAYFA 08 16 14 06-07 Değişen CMK ve ortaya çıkan gerçekler Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 Ocak 2011 Yıl: 1 Sayı: 2 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] GÜNCEL SAYFA 10 DOSYA BU SAYIMIZDA EMRAH CİLASUN VE ÖDP GENEL BAŞKANI ALPER TAŞ’IN GÖRÜŞLERİNE YER VERİYORUZ llllll l Sömürü ve zulüm düzenine karşı Başkaldırıyoruz Futbol asla sadece futbol değildir K CK davası adı altında Kürt siyasetçilerine yönelik saldırı politi- kasını her geçen gün yoğun- laştıran devlet, diğer taraftan ise yaptığı yasal düzenleme- lerle kendi katillerini serbest bırakıyor. 1990’lı yıllarda ülke genelinde gelişen sınıfsal ve ulusal mücadeleye karşı devlet tarafından bizzat piyasaya sü- rülen ve özellikle Kuzey Kür- distan’da yüzlerce katliamın sorumlusu olan Hizbullah üye- leri, CMK’nın 102. maddesinde yapılan değişiklik ile serbest bırakıldı. Söz konusu devrim- ciler, demokratlar, yurtsever- ler olunca her türlü zorbalık ve baskı yöntemini meşru- laştırmaya çalışan, devrimci tutsakları tam bir tecrit zulmü altında yıllarca hapishanelerde tutup ölümlerine yol açan dev- let, diğer taraftan ise tam bir riyakârlık örneği sergileyerek ‘insan hak ve özgürlükle- ri’nden bahsedebiliyor. KCK davası 28 Ocak 2011’e ertelendi Diyarbakır Adliyesi’nde 13 Ocak tarihinde yeniden görülmeye başlayan KCK davasında Kürtçe savunma hakkı engellenmeye devam ediyor. En az KCK davası kadar tartış- malara vesile olan Kürtçe savunma talebi devletin inkar politikasıyla karşı karşıya. KCK davasının önümüzdeki duruşması 28 Ocak 2011 tarihine ertelendi. Kapak abc_Layout 2 1/19/11 11:39 AM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 10-Mar-2016

256 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 20-30 Ocak 2011

Dört yıl önce uğradığı silahlı sal-dırıda yaşamını yitiren Agos Ga-zetesi Genel Yayın Yönetmeni HrantDink, ailesi ve arkadaşları tarafın-dan anıldı. Birçok kez ölüm tehtidialan Dink, durumu yetkililere bil-dirmiş olmasına karşın hiçbir ön-lem anılmamış ve devlet yetklileritarafından da benzer tehditleremaruz kalmıştı. 19 Ocak 2007 ta-rihinde devlet tarafından organizebir şekilde katledilen Hran Dink’isaygıyla anıyoruz.

Ölümünündördüncüyılında HrantDink anıldı

GÜN

CEL

Yaratılan yanılsama ile CMK’dayapılan bu değişiklik, kamuoyundaözgürlüklerin genişletildiğine dönükbir profil çizerken, bir yönüyle yargıyıkamuoyunda teşhir ederek burayanüfuz etmenin önünü açmak, diğerbir taraftan da Kuzey Kürdistan’daislami kimlik üzerinden PKK’ninetki gücünü azaltmak şeklindeözetlenebilir. Ceza MuhakemeleriKanunu’nun 102. maddesindeyapılan değişiklikle tutukluluksüreleri yasal olarak uzatıldı.

GÜN

CEL

02

Kürt ulusal sorunuKürt ulusal sorunu noktasında farklı bakış açılarını ve çözümleri bir araya getirmeye devamediyoruz. Dosyamız devam ederken, Amed’de yeniden görülmeye başlayan KCK davası isedevletin ortaya koymuş olduğu “çözüm” siyasetinin ipuçlarını ellerimize sunuyor. DevletinKürt ulusal sorunu noktasında kırmızı çizgileri değişti mi, değişmedi mi (?) gibi meseleninözüne dair farklı fikirler yeni konuklarımızın görüşleriyle sizlerle . 18-19-20’de

Türkiye ve Kürdistan’da neyi nasıl yapmalı ? MAHMUT ALINAK’IN yazısı Sf 22

KCK davasından, torba yasa ile hayata geçirilmeye çalışılan politikalara,CMK’nın 102. maddesinde yapılan değişiklikten, demokratik haklarmücadelesine yönelik yapılan saldırılara kadar, hakim sınıflar ezilen,emekçi kesimlere yönelik tam bir saldırı furyası estirmekte

Kara kıtadanyükselen isyan sesleri

Gül’e dikensizgül uzatanlarınköşk ziyafeti

Kanservakalarındaartış yaşanıyor

YDSB ile Torba yasa üzerine söyleşi SAYFA 08

16 14 06-07

Değişen CMK ve ortaya çıkangerçekler

Halkın GünlüğüHalkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 Ocak 2011 Yıl: 1 Sayı: 2 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

GÜNCEL SAYFA 10

DOSYABU SAYIMIZDA EMRAH CİLASUN VE ÖDP GENEL BAŞKANI ALPER TAŞ’INGÖRÜŞLERİNE YER VERİYORUZ

ll

ll

lll

Sömürü ve zulüm düzenine karşı

Başkaldırıyoruz

Futbol asla sadecefutbol değildir

KCK davası adı altındaKürt siyasetçilerineyönelik saldırı politi-

kasını her geçen gün yoğun-laştıran devlet, diğer taraftanise yaptığı yasal düzenleme-lerle kendi katillerini serbestbırakıyor. 1990’lı yıllarda ülkegenelinde gelişen sınıfsal veulusal mücadeleye karşı devlettarafından bizzat piyasaya sü-rülen ve özellikle Kuzey Kür-distan’da yüzlerce katliamınsorumlusu olan Hizbullah üye-

leri, CMK’nın 102. maddesindeyapılan değişiklik ile serbestbırakıldı. Söz konusu devrim-ciler, demokratlar, yurtsever-ler olunca her türlü zorbalıkve baskı yöntemini meşru-laştırmaya çalışan, devrimcitutsakları tam bir tecrit zulmüaltında yıllarca hapishanelerdetutup ölümlerine yol açan dev-let, diğer taraftan ise tam birriyakârlık örneği sergileyerek‘insan hak ve özgürlükle-ri’nden bahsedebiliyor.

KCK davası 28 Ocak 2011’eertelendi

Diyarbakır Adliyesi’nde 13 Ocak tarihinde yeniden görülmeye başlayan KCK davasındaKürtçe savunma hakkı engellenmeye devam ediyor. En az KCK davası kadar tartış-malara vesile olan Kürtçe savunma talebi devletin inkar politikasıyla karşı karşıya.KCK davasının önümüzdeki duruşması 28 Ocak 2011 tarihine ertelendi.

Kapak abc_Layout 2 1/19/11 11:39 AM Page 1

Page 2: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011gündem02KCK davasında ikinci duruşmalar başladı. De-vletin Kürt ulusuna bakışının adeta ayna görevigören, kamuoyunda KCK davası olarak bilinenve asıl amacı Kürt ulusunun meşru vedemokratik hak taleplerini engellemek olanbu davanın 2. duruşması 13 Ocak’ ta başladı.Devletin inkarda ısrarına sahne olan ilk du-ruşmada, tutukluların Kürtçe savunma taleplerireddedilmiş ve Kürtçe için “bilinmeyen dil,Kürtçe olduğunu tahmin ettiğimiz dil” söylemlerikullanılmıştı. Buna karşılık davada yargılananlarKürtçe savunmada ısrar etmiş ve sık sık krizleryaşanmıştı.Değişen tek şey var: daha fazla inkar!Kürt siyasetçi, aydın, yazar ve insan haklarısavunucularının yargılandığı davada, avukat-ların tahliye talepleri dikkate alınmadı. Tutuk-lular bir önceki duruşmada olduğu gibi bu du-ruşmada da kimlik tespitine Kürtçe cevapverdiler. Fakat mahkeme heyeti tarafındankayıtlara, bir önceki davada olduğu gibi, “Kürtçeolduğunu düşündüğümüz dil” olarak geçti. Ayrı-ca tutukluların Kürtçe savunma yaptıklarısırada mahkeme heyeti tarafından mikrofonlarkapatıldı.Davada savunma yapan Avukat Şiar Rışvanoğlukonuşmasına İngilizce başladı ve "Konuştuğu-mun İngilizce olduğunu herkes biliyor, aşinadır.Ama yanı başımızda yaşayan Kürt halkının di-line yabancılaştık" dedi.Duruşmanın 15. celsesi Osman Baydemir'inifadesinin alınması ile sürdü. Baydemir, Kürtçe"Sayın başkan biz ne merhamet ne de zulümistiyoruz. Sadece adalet istiyoruz. SavunmamıKürtçe yapacağım" demesi üzerine, mikrofonunsesi kısılarak, Baydemir'in savunma yapmasınaizin verilmedi. 16. Ve 17. Celselerde de Kürtçesavunmaya izin verilmeyen mahkemedeavukatlar yaptıkları savunmalarda davanıntamamı ile siyasi bir dava olduğunu vurgula-yarak bu hukuksuzluğa bir son verilmesini

istediler. Avukatların tahliye taleplerinin dereddedildiği KCK davası 28 Ocak tarihine erte-lendi.Polis halka saldırdı

Duruşma öncesinde BDP ve DTK tarafındanorganize edilen ve birçok siyasi kurum, aydın,sanatçı ve insan hakları savunucularınınkatıldığı mitingde, yargılanan Kürt siyasetçi,aydın ve yazarlarla dayanışma çağrısı yapıldı.Miting sonrası kitle kalabalık kortejler oluştu-rarak adliyeye yürümek istedi. Miting alanındanadliyeye doğru yürüyüşe geçen kitleye polissaldırdı. Gaz bombası tazyikli su ve coplarlayapılan saldırı sonrasında çok sayıda kişiyaralanırken birçok kişide gözaltına alındı.Amed dışında ülkenin bir çok yerinde yapılanprotesto yürüyüşlerine de bir çok yerde polissaldırısı gerçekleşti. Devlet, Kürt ulusunun en

demokratik hakkına dahi tahammül etmediğiKCK davaları ve taleplere karşı yaptığı saldırılarlabir kez daha ortaya koydu.KCK davasında yargılanan Kürt siyasetçileredestek için 16 Ocak tarihinde İstanbul-Taksim’deyürüyüş yapıldı. İstiklal Caddesi’nde yapılanyürüyüşte İstanbul BDP İl Eş Başkanı MustafaAvcı ve Sebahat Tuncel konuşma yaptı. Konuş-malarda Kürtlerin uğradığı baskı ve katliamlaradikkat çekilirken “Kendi anadilleriyle savunmayapma talebinde bulunan Kürt siyasetçilerininbu insani ve haklı talebinin mahkeme tarafındanret edilmesi, elbette ki AKP’nin tekçi ve inkarcızihniyetinden bağımsız değildir. Dil varlıktır.”denildi. Eylem sonrası BDP İl Başkanlığınayürüyen kitle ile polis arasında çatışma çıktı.Bir çok aracın hasar gördüğü çatışmada çoksayıda kişi gözaltına alındı.

KCK davası devletin Kürtlere bakışını gösteriyor

İletişim adresiTel: (0212) 238 37 96e-posta: [email protected]

1. Kaypakkaya seti kampanya fiyatı 30 TL1- İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar2- Bir Komünistin Biyografisi3- Kanla Yazılan Tarih Silinmez4-Tohum5-Partizan Şiirleri6-Dinmedi Halk Tufanı2. Set kampanya fiyatı 20 TL1- Küçük Amerikalıların Entergrasyo-nu2- Yeni Dünya Düzeni3- Uluslararası Sermayenin Savaş Dip-lomasisi4- Türkiye’de İnsan Hakları ve Demok-rasi5- Küçük Burjuva İdeolojisi6- Kar Beyazı Düşler3. Set kampanya fiyatı 20 TL1- Yoldaşlarla Omuz Omuza2- Nepal Gerçeği3- Devlet Ulustan Federasyona4- Suçumuz İnsan Olmak5- Zafere Halay6- Nazlı Vatan4. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Gruzi 2-32- Huruç3- Mavi Munzur Masalları4- Çıplak ve Özgür5. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Gül Demir Çığlık2- Denemeler3- Filozof4- Aşk ve Işık İçinde5- Brunswick Delilerİ6- Karyaditler 6. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Dersim2- Kangurular 3- Sanat ve EdebiyatYazıları4- Baba İshak Destanı5- Sevdalı Kız7. Set kampanya fiyatı 25 TL1- Soğuk Cam2- Mektuplar3- Yıldızların Yaralı Göğsünde4- Şilan Çocukları5- Bahar Kokuyor Yaram6- Sevdalar da Soğur En Sıcak Yerinden 7- Parlayan Kızıl Yıldız8- Gizli Mücadele9- Düşlerin Ezgisi10- Adsız Fırtınalar Doğuyor

Kardelen Yayımcılık’tan

kampanya

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232) 482 01 63 ● KARTAL: İstasyon Cad. Pınar İşhanı Kat:2 Daire:38KARTAL Tel-Fax: (0216) 389 65 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok.No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED: İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜLİşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ● ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ●YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-WilhelmStr. 275 47169 Duisburg/DEUTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Ortaya çıkan tabloda yansıyanlar seçimsürecinin ve devletin organizasyonunun sağlan-masında yeni bir aşamaya gelindiğini göster-mekte. 12 Eylülde gerçekleşen referandumlayarım kalan ve bugün tamalamak istediği yargı“reformu”nu biran önce hayata geçirmek isteyenAKP, bu yasayla bir adım daha istemine yak-laşmış durumda. Yargı üzerindeki denetim veetki gücünü artırmak isteyen AKP böyleceyargı içerisinde iktidarı elinde tutan kemalistkliğin elini zayıflatmakta ve kendine yer aç-maktadır. Kemalistlerin iktidar üzerindekigücünü zayıflatarak –ki bu yıllar önce başladığıdalaşta en önemli kısımlardan bir tanesi- güncelanlamda daha çok ulusal kimlik üzerinden öneçıkan Kürt ulusu gerçekliğini de dini kimlik üz-erinden kırmış olacak. İkincisi bütün kliklerinüzerinde uzlaştıkları bir durum. Birincisi ise buuzlaşının AKP açısından meyveleri. Demokrasive daha fazla özgürlük lafzı ise bu sürecin

yönünü kendi lehine çevirme uğraşı şeklindeokunmalıdır.Böylece Hizbullah üyesi ve yöneticisi olan kontraelemanlarının çıkışları iki şekilde yorumlanabilir.AKP yargıtayı sıkıştımak için bu yasayıçıkardığında tesadüf olarak böyle bir olayyaşandı ya da ikinci bir durum gerçekleşti. YaniHizbullah ile AKP danışıklı bir dövüş içerisinde.Her iki durumda da sonuç değişmeyecek. Gerçekhayatta tesadüfler üzerinden somut politikauygulanmaz. Yani başka bir deyişle bu sürecindanışıklı olmadığı gerçekliği ile hareket et-tiğimizde sonucun sağladığı avantaj olarak öneçıkması veya bu işin danışıklı olarak tasarlandığıve ortaya çıkan sonucunda böylesi bir avantajsağlayacağının baştan kurgulanmış olması.Haliyle hem kamuoyunda oluşan tepki hem debu şahısların icraatlarına devam etmekle yarat-acağı etkiler devleti ve AKP’yi güçledirmiş ola-cak. Hem yargıya nüfuz ederken bu kişilere

karşı kamuoyunun tepkisini hem de Kürdis-tanda PKK’ye karşı bu şahısların islami kimliğiniazami derecede kullanmış olacak. Yargının elinizayıflatmak ve bunun üzerinden de klik çıkar-larını yargı içerisinde sağlama aldığı gerçekliğinibir tarafa bırakırsak, Kürdisatan’da islam profiliniöne çıkararak BDP’nin, daha geniş anlamıylada PKK’nin elini zayıflatmak istemekte KCKoperasyonlarıyla süreci kendi lehine çevirmeyeçalışan AKP, piyasaya sürdüğü yeni politiklarlada Kürtdistan’da aleyhine olabilecek gelişmelerikendi lehine çevirmek istiyor.Bu durumun tesadüf olma olasılığı çokmuhtemel gözükmüyor. Başka türlü ifade ede-cek olursak, böylesine keskin bir dönemeçteşans üzerinden, ihtimallerle hareket edilmez.Yani yasa çıkarılıken de hazırlanırkende buyasayı hazırlayanların sürecin anahattını ördük-leri ve şuan ki durumuda menfaatleri noktasındakullandıklarıdır.

Değişen CMK ve ortaya çıkan gerçekler

2-3_Layout 2 1/19/11 10:13 AM Page 1

Page 3: 20-30 Ocak 2011

itel veya nicel her deği-şiklik koşulların ve ihti-yaçların sonucu olaraktemelde iki şekilde gö-rünürlük kazanır; Bun-lardan birincisi geçmişin

bütünlüklü bir değerlendirmesini ya-parak artık bununla bir yere varıla-mayacağı sonucuna ulaşılarak mev-cuttan bütün kökleriyle birlikte koprak“yeni” nitel bir değişikliğe gitmek. İkin-cisi ise hem ihtiyaçlara cevap olmada,hem de önümüze koyduğumuz he-defler konusunda mevcudun halen ge-çerliliğini koruduğu, dolayısıyla öz olarakdevrimci dinamiğe sahip olduğu de-ğerlendirmesinden hareketle bunundevrimci özüne sahip çıkarak ihtiyaçlarekseninde bir takım yenilenmelere git-mek. Bu her iki değişiklik, ya da yenilenmekuşkusuz ki bilimseldir, doğrudur vedevrimcidir. Bunların dışındaki yakla-şımlar, yani; geçmişi külliyen inkar et-mek, tarihi belirli bir kesitle başlatmatutumlarına soyunmak ve elinde kalmışürünün etiketini değiştirerek kötü ma-lına pazar yaratan işletmeci misali“değişim” iddiasıyla karşılığı olmayanbüyük beklentilerde bulunmak. Veyatersinden hem varlığı itibariyle hemdearadan geçen süreç itibariyle esastaiddiasını yerine getirme konusundabilimsel geçerliliğini yitirmiş, dolayısıyladevrimci dinamiklerini kaybetmiş cesetdurumundaki bir şeyin ısrarla, tutucuve doğmatik bir şekilde savunulucu-ğuna soyunmak. İnkârcılık ve tutuculukbağlamında verdiğimiz bu iki örneksınıf mücadelesinde <araçlar, prog-ramlar, stratejiler, taktikler vb. gibiesası ve taliyi teşkil eden konulardayapılan veya gidilen değişiklik, yenilik,yenilenme> gibi konularda bilimsel ol-mayan ara yaklaşımlardır. Şimdi konumuza < Halkın Günlüğü’yleyenilenmek başlığıyla bağlantısını ku-rarak > devam edelim. Devrimci bir kitle gazetesi olan HalkınGünlüğü soyut bir değişimin temsiliyetiveya iddiasında olmadığı gibi devrimcigazetecilik serüveninin öncellerini bu-gün ki deneyim ve tecrübenin esasdinamizmi olarak ele almaktadır. Do-layısıyla ne tarih bilincinden yoksunbir değişim ne de koşullar ve ihtiyaçlaragöre kendisini yenilememe anlayışınasahiptir. Aksine üstlendiği görevi layı-kıyla yerine getirebilmek için Yeni De-mokrasi’den Devrimci Demokrasi’yeve diğerlerine uzanan Kaypakkaya gü-zergahının bu mevzisindeki devrimcitecrübeyi kuvvetlendirmenin, ihtiyaçlardoğrultusunda yenilenmenin en önem-lisi de proletarya, ezilen ulus ve azın-lıklardan kitlelerin sesi olma göreviniyerine getirmede tarihsel bir avantajolarak ele almaktadır. Halkın Günlüğü’nün, periyoduyla, iç-eriğiyle ve bununla uyumlu olmasınagayret ettiği biçimsel görünümüylekendi koşulları içerisinde önemli olsada,hiç kuşku yok ki, yazılı-görsel ve sözlüiletişim araçlarının oldukça yaygın ol-duğu günümüzde birçok boyutuyla ye-tersiz kalmaktadır. Hele ki bu yaygıniletişim araçlarının kitlelerin yaşam vezihinlerini etkilemedeki kuvveti ve bukuvveti elinde tutan gücün hakim sı-nıflar olduğu gerçeği göz önüne alın-dığında Halkın Günlüğü’nün etkisinin‘denizde damla’ kadar olduğu gerçeğiniobjektif bir durum olarak kabul etmekdurumundayız. Zira ‘denizde damla’ durumunu sınıf

mücadelesi ve bu mücadelenin taraf-larının eşitsiz güçlerinin doğal sonucugördüğümüz kadar ‘damla etkisini’degözardı etmememiz gerekir. Buradaasıl önemsenmesi gereken, bir etkininolduğu gerçeğidir. Doğrudur, bugün buetki ‘damla’ düzeyindedir. Fakat asılenerjiyi devrimci dinamizmi temsileden kuvvet de bu küçük güçtür. İşteHalkın Günlüğü’nün birçok eksikliğinekarşın kendisini yenileyerek sınıf mü-cadelesinin bu alanda ki görevleriniyerine getirme gayretindeki başarı vebaşarısızlık tamamen <toplamda Hal-kın Günlüğü’nün bir bütün olarak ifadeeden çalışanından-yazarına, dağıtım-cısından-okuruna> bu kolektif camianınkarşılıklı görev ve sorumluluklarını nekadar yerine getirip getirmediğiyle doğ-rudan alakalıdır.Halkın Günlüğü’nün daha nitelikli veetkili olma gayretini sahiplenip-güç-lendirmek için çalışanından yazarınadağıtımcısından okuruna kadar her-kesin önceki süreçten daha fazla birçaba içerisinde olması gerektiği somutgörevi önemsenmelidir.Kuşkusuz ki bu toplam içerisinde esastaşıyıcı görevi işin mutfağındaki çalı-şanlara ait olacaktır. Ancak görev da-ğılımından kaynaklı objektif bir durumolmakla birlikte diğerlerimizin gaze-temizle ilişkilenmesinin zayıf, üzerimizedüşen görev ve sorumlulukların yerinegetirilmesinde hantal hareket etme-mizin vesilesi olmamalıdır. Eğer ortakhedefimiz Halkın Günlüğü’nü belirli birsüre sonra haftalık ve uzun vadedeise günlük çıkartmak gibi bir sorum-luluğumuz olduğunu kabul edersekgazetemizle olan ilişkilenmemiz sadeceokur, sadece yazar, sadece dağıtan,sadece çalışan düzleminde ele alın-mamalı ve bu görev az sayıdaki işinmutfağında olanlarla sınırlandırılma-malıdır. Objektif durum, iş bölümü, sınıf mü-cadelesinin diğer görevleri veya okur-yazar olarak kişisel plan-programımızelbette ki vardır-olacaktır. Lakin bütünbunlara karşın gazetemizle daha can-lı-dinamik bir ilişkilenme, daha aktifsahiplenme ve katkı sunduğumuzoranda güçlendireceğimiz gerçeği gö-zardı edilmemelidir. Az üretip fazlaürün beklememeliyiz. Düzensiz veözensiz yazarak daha fazla düzen venitelik talep etmemeliyiz. Kitlelere ga-zetemizin bizim götürdüğümüz kadarulaştığı gerçeği zayıf kavranarak ra-hat-dikkatsiz davranıp neden gaze-temiz az dağıtılıyor dememeliyiz. Bütüngelişmeleri kitlelerin nabzını titizlikletakip edip bunlara vakıf olma görevinderahat davranıp sorasında ‘gazetemiziniçeriği zayıf’ dememeliyiz. Bu ve benzerigörevlerin daha aktif olarak yerine ge-tirilerek, daha nitelikli devrimci kitlegazetesi için, işin mutfağında olanla-rımız görevlerini sadece belirlenen pe-riyotta gazeteyi çıkartmakla sınırlı gör-memeli. Yazarlarımız görevlerini birmakale yazmakla, dağıtıcılarımız herzaman aynı sayıda gazete dağıtmakla,okurlarımız sadece gazeteyi okumaklasınırlandırmamalıdırlar. Toplamımızınaynı eşitlikte gazetemize enerjisini ve-remeyeceği doğrudur. Ancak bunu söy-lerken başka bir doğru olan, olanakla-rımızı ve koşullarımızı iyi değerlendiripzorladığımızda bu kolektif mevziiyişimdikinden çok daha fazla güçlendi-rebileceğimiz gerçeği ötelenmemelidir.Bu gerçeğin işaret ettiği sorumlulukbizden daha nitelikli çaba beklemek-tedir.

ismail uçar

HALKIN GÜNLÜĞÜ İLE YENİLENMEK

SINIF TAVRI

N

03güncel

Hapishanelerde siyasi tutsaklarayönelik tecrit saldırıları devam edi-yor. Zorla tek kişilik hücrelere ko-nulan devrimci tutsaklar, uygula-maya direnince gardiyanlar tara-fından işkenceye maruz kaldı. İş-kence uygulamasında Şehmuz Avcıve Bektaş Karaman’nın koları kırıldı

Tecrite Karşı mücadele Platformuson dönemde hapishanelerde siyasitutsaklara yönelik artan saldırılarhakkında suç duyurusunda bulundu.

DHF’nin de bileşeni olduğu TecriteKarşı Mücadele Platformu (TKMP)bileşenleri Sultanahmet Adliyesiönünde bir araya gelerek son dö-nemde tutsaklara yönelik yapılansaldırıları, sürgün sevkleri protestoetti. TKMP işkenceciler hakkındasuç duyurusunda bulundu.

TKMP bileşenleri “Hapishanelerdekitecrite, sürgün sevklere, saldırılarason” yazılı pankart açark, “İnsanlıkonuru işkenceyi yenecek”, “Dev-rimci tutsaklar onurumuzdur”,“İçerde dışarıda hücreleri parçala”sloganları attı.

İşkenceye direnmek yeni işkenceleri beraberinde getiriyorTKMP adına açıklama yapan SebihaKöz, tecridin dayattığı işkence sal-dırılarna karşı mücadele eden dev-rimci tutsakların, bu tavırlarındandolayı hapishane idareleri tarafındandaha boyutlu işkence metodlarınamaruz kaldıklarını açıkladı.

Ağırlaştırılmış müebbet hapsindetutulan devrimci tutsakların yeni

bir yönetmelikle 23 saat tek kişilikhücrelere konulmasının Tekirdağ 1ve2 No’lu F Tipi Hapishaneleri’ndedevrimci tutsaklar tarafından pro-testo edildiğini hatırlatan Köz, ha-valandırma sürelerinin uzatılması,yaşam koşullarının düzeltilmesi içinçeşitli biçimlerde sürdürülen ey-lemlerin hapishane yönetimi tara-fından daha boyutlu işkence saldı-rıları ile karşılandığını açıkladı.Köz konuyla ilgili şu bilgilendirmeleriyaptı: “Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F TipiHapishaneleri’nden Gelen bilgileregöre; 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndesaldırı sonrası tutsaklar üç kişilikhücrelerden tek kişilik hücrelerezorla götürüldü. Bu saldırılar sıra-sında Şehmuz Avcı isimli tutsağınkolu, Bektaş Karaman’ın kolu kırıl-mış, İlyas Argun, Cemal Bozkurt,Ali Gül Alkaya ve bir çok tutsağaişkence yapılmıştır. 2 No’lu hapis-hane’de bu saldırılar olurken Tekir-dağ 1 No’lu da boş durmamış direnişive yapılan protesto eylemlerini da-ğıtmak amacıyla çareyi tutsaklarıbaşka hapishanelere zorla sevk et-mekte bulmuştur. Buna göre İsmailYılmaz Kandıra 1 No’lu F Tipi’ne, Tur-gut Kaya Kandıra 2 No’lu F Tipi’ne,Ulvi Yalçın, Hüseyin Karaoğlan, Mu-rat Aktaş, Hüseyin Erdemir, BektaşKaraman, Hasan Özcan, MehmetAli Bozok, Oğuz Arsin ise Edirne FTipi’ne zorla sevk edilmiştir.” Yapılan basın açıklamasının ardın-dan TKMP, Tekirdağ 1 No’lu F Tipiyönetimi hakkında SultanahmetAdliyesi’ne suç duyurusunda bu-lundu.

Tekirdağ F tipindekol kıran işkence

Hapisha-nelerde

tutsaklarayönelik

saldırılardevam edi-yor. Yapılanişkencelere

karşı dire-nenler yeni

saldırlarlakarşılaşı-

yor. Bu sal-dırıların

son örneğiTekirdağ 1

No’lu F TipiHapisha-

nesi’ndeyaşandı.

Yeni Demokrasi Şehit ve Tutsak Aileleri Birliği,9 Ocak Pazar günü Yüz Çiçek Açsın KültürMerkezi (YÇKM)’nde ‘İçerde dışarıda tecridiparçala’ şiarı ile bir etkinlik organize etti. Saat15.00’da başlayan etkinlik, devrim ve demok-rasi mücadelesinde şehit düşenler anısına ya-pılan saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşusonrası Aile Birliği adına etkinliğin amacı vehedefleri anlatan bir konuşma yapıldı. Hapis-hanelerin tarihsel gelişimini anlatan sinevizyongösterimi yapıldı. Maoist Komünist Partisi(MKP) dava tutsakları tarafından gönderilenmesajın okunmasıyla etkinliğe devam edildi.

Etkinlikte sırasıyla Grup Munzur, MehmetEkici, Pınar Sağ sahne aldı. Bu sanatçılar ez-gilerini hep bir ağızdan seslendirdiler. Bir şehitannesi tarafından okunan şiirler oldukça duy-gulu anların yaşanmasına sebep oldu. Sonolarak sahne alan şair Ruhan Mavruk’ta Cu-martesi Anneleri için yazdığı bir şiiri kitle ilepaylaştı.

Aile Birliği tarafından etkinliğe katılan sanat-çılara ve şehit ailelerini temsilen üç anneyetutsakların ürünlerinden hediye edildi. Yapılanetkinliğe Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri(PŞTA) de bir mesaj gönderdi.

YÇKM’de tutsaklarla dayanışma etkinliği

2-3_Layout 2 1/19/11 10:13 AM Page 2

Page 4: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011güncel haber04

“Banka şubesinde araştırma yapan,çalışanların ifadesine başvuran ve gü-venlik kamerası görüntülerini ince-lemeye alan polis, soyguncuları ya-kalamak için bölgede operasyon baş-lattı.”Son zamanlarda ana haber bültenlerive gazetelerin 1. sayfalarında yer bulanbanka ve PTT soygun haberlerinin,halkın büyük bir ilgisini çektiği birgerçek.Nasıl çekmesin; yaşamımızın bir bü-tünü ekonomik sıkıntıların ağır yüküaltında eli kolu bağlı olarak yaşayanbir halkız ne de olsa. Televizyonda vegazetelerde bize sunulan dizi, film veyaşam haberlerindeki orta halli yaşamkoşulları bile (lüks yaşamı geçtik artık)ulaşamayacağımız bir rüya gibi. Haunutmadan bir de aralarda çıkan bü-yük firmaların reklamlarına ne demeli.O büyük firmaların verdiği o muhteşemyeşillikler arasındaki havuzlu (olmasada olur) sitelerdeki evlerin görüntüsü,dizilere bağlı yaşamımızın devam edenbölümü gibi. Çektikçe çekiyor içinebizi.

Ah şu yoksulluk nelere kadir!“Zenginin malı züğürdün çenesi yorar”ya, bizim hepimizin düşlerini de yorar.Abartmıyoruz; fakirlik içerisinde geçenyaşamımızda kurduğumuz hayallerinyüzde sekseni güvenceli 8 saatlik biriş (belki 8 saat abartı olabilir. Saat farkıdüşünmeyenler çoğunluktadır galiba,12 saatten az çalışmaya alışık değilizya ondandır) orta halli bir ev ve bir deönünde araba. Bu hayaller hepimizinortak gerçeği.İşte böyle geçer fakirlik, yoksullukiçerisinde yaşamımız. Hayallerimiz,fakirliğimiz içerisinde kurtulduğumuztek yer. Fazla uzun sürmese de ya-şamdan aldığımız bir çok tadın yerinegeçebiliyor. Özelikle böylesi hayallerikurarken, yüzümüze gelen tebessümü

hatırlayalım. O içten ge-len gülümseme.

Ülke nüfu-s u n u n

yüzde onluk kısmının ele geçirdiği ve“zevki sefa içerisinde” cümlelerini lü-gatimize koyan lüks yaşam koşulla-rının, bizim fakirliğimizin sırtında ta-şıdığı bir yük olması, bizim cephemiz-den de kullandığımız dile bazı argokelimeleri de koyduğu ayrı bir gerçek.Hatırlayalım yine “zevki sefa” içerisindeyaşayanlara kızdığımız zaman çoğu-muzun ağzından çıkan, çoğumuzu ra-hatlatan o argo kelimeleri.Bir yandan hayaline kaptırdığımız iyiyaşam koşullarının sunduğu hazzınyüzümüzde bulan tebessümü diğeryandan bunları tekellerine geçirenasalak takımının kanımızdan emdikleriile yaşamlarını izlerken ağzımızdançıkan argo sözcükler.

Düşsel tatminlikte bir yere kadar; sonuçta insanız 12 saat çalışmanın yorgunluğu ya daiş bulamadan geçen bir günün ağırhavası içerisinde farklı düşünceler be-lirginleşmeye başlar hepimizde. Da-yatılan yoksulluk hesaplanır, kira hepödenecek mi, ya bakkal borcu, yooönce elektrik ve su, ya çocukların bes-lenmesine koyulacak küçük erzaklarındevasa ağırlığı. Olmuyor olmuyor de-ğilmi. Yaşamımız boyunca bulamaya-cağız sırtımızda taşıdığımız külfetikarşılayacak para. Nerede bu para;beynimiz hemen sinyal gönderir. Ban-kalar, PTT şubeleri, kuyumcular... Pa-ranın çok döndüğü yerler, başımızıdöndürmeye başlar. Sonra yine ger-çekler ve yoksulluğun katı havası.Bu döngüler içerisinde halkımızın bü-yük bir kesimi aynı şeyi düşünüyor;anlaşıldı galiba...İşte böyledir; televizyonlarda ve ga-zetelerde banka ve PTT soyanların ço-ğunun yaşamı. Aynı dertten müzdaripyoksulluğun yarattığı yaşamların ölenekadar sırtında taşıdığı ağır yükün vehep çalışsa da olmayacak olanın so-nucu; Banka-PTT soygunu. Burada belirtmek gerekir ki yoksul-luğun içerisinde bankayı soyanlarınkullandıkları araçlarda yoksulluğun

simgesi durumunda: oyuncak silah,kuru sıkı tabanca, bomba süsü verilmişpaketler, bıçak vb. Yoksullar, devletindayattığı kötü yaşam koşulları içeri-sinde düştükleri çaresizlikten birumutla bu aylarda banka ve PTT şu-belerinin kapılarına dayanmış durum-da. Özelikle belirtmek gerekir ki soyanfakir olunca bankada çalışanlara yö-nelik davranışları da aktarılması ge-reken bir olgu. Bir yoksulun soymagirişimi anında, karşısında aynı kaderipaylaşan banka emekçilerine zararvermemesi, bu soyma girişimin ne-denlerine yönelik iyi bir veri.

‘Geniş çaplı takip altındalar’Şimdiye kadar birçok girişim başarı-sızlıkla sonuçlanırken; çoğu soygungirişimi de soyguncunun başarısıylasonuçlandı. Devlet siyasi niteliğinden kaynaklıtemsilcisi olduğu patronların ve ağa-ların sermayesine yönelmiş yoksullarınbu sosyal patlamaları, daha doğrusukamulaştırma harekâtlarını elindekibütün kuvvetleri ile geri püskürtüyor.Soygun girişimi iyi eğitilmiş polislertarafından hemen takibe alınıyor veardından burjuva feodal basın propa-gandayı başlatıyor; “Geniş çaplı so-ruşturma başlatıldı. Soyguncu ya dasoyguncuların bıraktığı izler takip edi-liyor.”Yaşanan bu olayların arasında televiz-yona kilitlenmiş kahve ahalisi ise ge-lişmeleri yakından takip ediyor. Ankara’da bir bankadan hava taban-cası ile aldığı 17 bin TL ile kaçan soy-guncunun, bir yaşlı vatandaş tarafın-dan motosikletle takip edilip yakala-tılması can kulağıyla izleniyor. Gaze-tenin iş bulma ilanı önünde açık olanbir genç, fakirliği üzerinde ki elbise-lerden belli olan “gururlu” yaşlı va-tandaşa yorumu patlatıyor: “ne yaptınbe amca. Niye yakalattın ki”Kamulaştırma harekâtına katılan yok-sul vatandaşımız ise yakalandıktansonra ilk ifadesini veriyor; “Başka ça-rem kalmamıştı”

Banka soygunlarıve yoksulluk

Esenler ve Fatih’ten sonra Şimdi de Halkalı

İSTANBUL’DAKORKUTANGELİŞME!

HPG Askeri Konsey üyesi Dijwar kodadlı Abdülkerim Bartan’ın sağ yaka-landıktan sonra katledildiği ortaya çıktı.Gerilla komutanının sağ olarak yaka-landığını gösteren bir fotoğraf yayın-landı. Abdülkerim Bartan’ın yakalan-dıktan sonra fotoğrafının çekildiği, fo-toğrafta Bartan’ın sağında, solunda vearkasında üç askerin bulunduğu veBartan’a bir asker parkası giydirildiğigörülüyorHPG tarafından 09 Ocak 2011 tarihindeyapılan açıklamaya göre; 2005 yılındanberi hakkında bilgi alamadıkları Dijwarkod adlı Abdülkerim Bartan adlı geril-lanın sağ ele geçirilerek işkencedengeçirildiği ve infaz edildiği belirtildi.1988 yılında gerillaya katıldığına yerverilen açıklamada Bartan’ın HPG As-keri Konsey üyesiyken Şırnak’ta yapılanbir operasyon sırasında sağ ele geçi-rildiği ifade edildi.

HPG: AbdülkerimBartan’ı infazettiler

Gazeteci Metin Göktepe, katledilişinin15. yıldönümünde, Esenler’de bulunanKemer Mezarlığı’nda ailesi ve arkadaş-ları tarafından anıldı.Anma için Atışalanı’nda bir araya gelenEvrensel Gazetesi çalışanları buradanKemer Mezarlığı’na yürüdü. Yürüyüşsırasında “Metinler ölmez, Evrenselsusmaz”, “İnadına hepimiz birer Meti-niz” sloganları atıldı.Anma töreninde konuşan EMEP GenelBaşkanı Levent Tüzel, AKP’nin muhalifbasını susturmaya çalıştığını ifade ede-rek bu uygulamalara karşı mücadeleyiyükselteceklerini belirtti. Metin Gök-tepe’nin davasının görüldüğünü ancakGöktepe’nin ölümünden sorumlu olan-ların yargılanmadığını ifade etti. Benzerdurumları Hrant Dink ve Musa Antercinayetlerinde de gördüklerini açıklayanTüzel, “Bu cinayetlerin aydınlatılmasıiçin mücadelemize devam edeceğiz”şeklinde konuştu.Konuşmaların ardından Metin Gökte-pe’nin yeni yapılan anıt mezarına çakıltaşları bırakılarak anma sonlandırıldı. 1996 yılında bir gösteriyi izlerken göz-altına alınan gazeteci Metin Göktepepolisler tarafından dövülerek işkence-den geçirilmiş ve ardından katledilmişti.

Metin Göktepemezarı başında anıldı

Son süreçteki soy-gunlara burjuva me-dyada bu şekilde yerverildi

4-5_Layout 2 1/18/11 6:09 PM Page 1

Page 5: 20-30 Ocak 2011

05güncelHalkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011

Füze Kalkanı Projesi’ne hayır

Başlattığı görüşmeleri ilk olarak BDP ile yapanTÜSİAD başkanı Boyner, hazırladıkları yeni“yargı reformu paketi” ile ilgili tüm tarafların(BDP, CHP, MHP, AKP) bir araya gelerek çalış-masını ve kendi çıkarları için adaletin dahakısa zamanda yerini bulması ve bunun için degörev bölümüyle bu reformun yapılması ge-rektiğini açıkladı.TÜSİAD, 1998’de hazırladığı yargı reformu ra-porunu, son zamanlarda gündemde tutulan ve“demokrasi, açılım vb” gibi kendisinden çokuzak kavramlarla gündemi meşgul eden veKürt ulusal sorununda yaşanan son gelişmelerdoğrultusunda güncelliyor. Emperyalist poli-tikaların bizim gibi ülkelere dayattığı “zorunlu”değişimler gereği TÜSİAD da bu değişimlerdoğrultusunda kendi çıkarları ve dolayısıylada emperyalist efendilerinin çıkarları için ça-lışmalarını sürdürüyor. Kendi cephelerindenönümüzdeki süreçte yaşanacak Kürt ulusalsorunundaki “çözümler”e hazırlanan ağa vepatronlar aç gözlülükle, Kuzey Kürdistan’ dayapacakları ekonomik yatırımları ve karlarıdüşünüyor. Ümit Boyner patronlar kulübününisteklerini yargı üzerinden ifade ederken ilkolarak BDP ile görüşmesi ve bunun üzerinden

bahsettiği bütün kesimlerin içerisine Kürt bur-juvazisini de dahil ederek Kürdistan’da ortayaçıkacak olan rantın dolaysız olarak kendi ka-sasına girmesini hedefliyor. Bu süreçte doğa-bilecek her türlü “aksaklığın” önüne geçmekiçin de yargı vb. reform paketlerinde de ortakhareket etme çağrısında bulunuyor. Kürt bur-juvazisine rağmen bölgede yapılacak yatırım-ların istediği ölçüde bir rant sağlamayacağı dü-şüncesinde olsa gerek ki gönüllü bir ortaklığınarayışı içerisinde hareket ediyor. Bu anlamdaTÜSİAD Başkanı Boyner’in şu açıklaması ma-nidardır: “Şurası artık çok net ortada ki, Tür-kiye’de yargının sadece yargıya bakış, tarafsızlıkve bağımsızlık değil, aynı zamanda kapasite-siyle, yapısıyla bir reformdan geçmesi gerekiyor.Bunun için tüm tarafların bir araya gelerek ça-lışması gerekiyor. Adaletin daha kısa zamandayerini bulması gerekli, bunun için de görev bö-lüşümüyle bu reformun yapılması gerekiyor.” TÜSİAD’la görüşen BDP Eş Başkanları ve mil-letvekilleri, soruna kendi cephlerinden bir çö-züm dile getirirken alsında Boyner’in ifadeettiği cümlelerin altında yatan derin anlamıvurguluyor. Söylendiği gibi TÜSİAD yeni kurulanbir kurum değil ve kaldı ki bu kurum olmadan

öncede çeşitli şekillerde kendisini ifade edeceğizeminleri vardı. Ve ayrıca devlet bürokrasisiiçerisinde ve yönetiminde bir erk olan temsilayağı mevcuttu. Devletin sınıflar üstü bir ka-rekteri olmadığına göre TÜSİAD ve üyelerizaten bu mekanizmanın kontrol panosundayer almaktalar. Şimdi ortaya çıkan bu demokrasiözlemi nereden kaynaklanıyor sorusu aslındaBoyner’e yöneltilmesi gerekirken demokrasitalebinde ortaklaşmak ayrı bir hezayan olarakgöze çarpıyor.

BDP’nin demokrasi talebi, temsil ettiği kesimboyutuyla anlaşılır olmakta. Zira Kürt ulusuMilli zulmün baş hedefi ve katliamlara maruzkaldığı gerçekliğiyle karşı karşıyadır. Ancakona bu zulmü reva gören mekanizmanın kontrolpanosunda oturanda TÜSİAD gibi oluşumlardır.Bu devletin karekteri bunlardan bağımsız olarakele alınamaz, alınmamalıdır. Boyner’in istediğidemokrasi de Kürtdistan’da oluşacak rantınelde edilmesinde önlerinin açılmasıdır. Bundanöte bir demokrasi talebi de yoktur.

Patronlar kulübü TÜSİAD, 40. yıl faaliyetleri kapsamında,BDP, CHP, MHP ve AKP’yi ziyaret etti. 1 Mart’ta açıklanmasıdüşünülen “çözüm bildirgesi” hakkında görüş alışverişindebulunan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner bu “fikir alış veriş-lerinin” devam edeceğini belirtti.

Patronlar kulubünden BDP’ye ziyaret

19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Portekiz’inBaşkenti Lizbon’da yapılan NATO toplan-tısında görüşülen ve ülkemiz topraklarınayerleştirilmesi karar altına alınan Füze Kalka-nı Projesi’ne karşı Demokratik Haklar Fed-erasyonu (DHF) ülke genelinde bir ay sürecekolan bir kampanya çalışması başlattı.Ülkemiz halklarına örgütlenme çağrısı yapanDemokratik Haklar Federasyonu (DHF), ba-şını ABD’nin çektiği emperyalist savaş aygıtıNATO’nun ülkemizde kurmayı planladığıFüze Kalkanları’nı durdurmaya çağırıyor.DHF başlatmış olduğu kampanyaya ilişkinyayınladığı bildiride “Tüm dünyada, ABDmerkezli olarak yaşanan ekonomik krizlebirlikte artık 1990’larda çözülen SovyetSosyal Emperyalizmi’nin ardından ifadeedilen “tek kutuplu dünya”, fiili olarak geridekalmıştır. Şimdi artık Rusya, Çin, Hindistan,İran ve Asya’daki diğer önemli sermayegüçleriyle birlikte; dünyamızda yeni em-peryalist ve kapitalist güç dengeleri ve bunabağlı olarak da ezilen dünya üzerinde yenihegemonya mücadeleleri gündeme gel-mektedir.ABD ve ona tabi emperyalistler, Yugoslavya,Afganistan ve Irak işgalleriyle; buralardakurdukları küçük yeni devletçiklerle yahutkukla hükümetlerle, kendi ekonomik kriz-lerine çareler aramakta, bir yandan da gelişipgüçlenen Asya sermayesine karşı yeni savaş

cepheleri açmaktadırlar. NATO, ülkemizde,son on yılda AKP eliyle önemli bir ekonomik,sosyal, siyasi ve idari düzenlemelere giderek,hâlihazırda elinde tuttuğu bu mevzide, şimdikendi nükleer silahlarını konuşlandırmak-tadır. NATO, Asya’nın mazlum halklarına vebüyük sermaye tekellerine karşı yeni bir

cephe örmekte ve ülkemizi de insanıyla,coğrafyasıyla, emeğiyle, birikimiyle ön cep-heye sürmektedir.” diyerek NATO ve FüzeKalkanı Projesi’ne karşı örgütlenme çağrısıyaptı.1 Ocak 2011 ile 5 Şubat 2011 tarihleri arasında“Düşman çizmesi altında çiğnenen senin

yurdundur! Emperyalist tahakküme ve füzekalkanına karşı dur!” şiarıyla tüm ülkedeFüze Kalkanı Projesi’ne karşı mücadele baş-latan DHF, çıkardığı metaryalleri halkla bu-luşturup, füze kalkanlarının gerçek niteliğinigösteriyor.Amed, Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Bursa,İstanbul, Ankara, Dersim başta olmak üzerebirçok ilde çalışmalarını sürdüren DHF, ör-gütlü bir halkın önünde hiç bir emperyalistgüçün duramayacağını ve yeni projelerininhayata geçemeyceğini belirtiyor.Çalışmalarında özellikle ABD’nin başını çek-tiği emperyalist devletlerin ezilen haklarayönelik uyguladığı baskı, şiddet ve sömürüyüaktaran DHF faliyetçileri, ayrıca emperya-lizme ve siyonizme uşaklıkta sınır tanımayanikiyüzlü AKP hükümetini ve sözde muha-lefetleri CHP ve MHP’nin üstlendikleri mis-yonu anlatarak, gerçek niteliklerini teşhirediyor. DHF faliyetçileri “Türkiye – Kuzey Kürdistancoğrafyasında, işçilere, köylülere, emekçilereve ezilen kesimlere sömürü ve zorbalıktanbaşka bir şey sunmayan emperyalist-ka-pitalist dünya sistemi ve ülkemiz patronlar –ağalar sultasının antlaşmaları çöpe!” gitmesigerektiğini ifade ederek, “NATO’nun füzekalkanı projesine geçit vermeyeceğiz!” şia-rının politik bir güce dönüşmesi gerektiğininaltını çiziyor.

DHF, Füze Kalkanı Projesi’ne karşı başlattığıkampanya kapsamında çalışmalarını sürdürüyor

4-5_Layout 2 1/18/11 6:09 PM Page 2

Page 6: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011güncel haber06Ülkemizde kanser vakalarının artış göstermesi,hükümetlerin yandaşlarına rant sağlamak içinçarpık sanayileşme ve çevrenin tahrip edilme-sinden kaynaklanıyor. Kocaeli ve Çorlu’da yapılanaraştırmalarda ortaya çıkan sonuç, ülkemizde ya-şayan halkın kapısını çalan tehlikenin büyüklüğünügösteriyor.

Kocaeli halkının yaşamı riske atılıyorKocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AnaBilim Dalı Başkanı, Dilovası’nda yapmış olduğu biraraştırmayla devletin insan yaşamı üzerine binaettiği sömürgesinin tahribatını ortaya koymuşoldu.Dilovası’nda rant uğruna denetime tabi tutulmadandemir-çelik, kimya, petrol, otomotiv ve lastik sek-törü içerisindeki sanayileşme, doğanın ve insanyaşamının adım adım yok edilmesinin altyapısınıhazırlıyor. Kar hırsında sınır tanımayan işletmelereher türlü yasal kolaylığı sağlayan devlet yetkilileribu işletmelerin insan yaşamına zararlı etkilerinigörmezden geliyor. Beraberinde giderek artansağlık sorunlarıyla birlikte artış gösteren kanservakaları ve çevrenin tahribatı insan yaşamındakitehlike sınırlarını zorluyor.Bu çarpık sanayileşmenin insanlara etkileri isebölgede yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor. Ko-caeli Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı BaşkanıProf.Dr. Onur Hamzaoğlu annelerin sütünden vebebeklerin dışkılarından alınan örneklerin sonuç-larında, insan bünyesinde olmaması gereken veciddi sağlık sorunlarına yol açacak metallerin bul-gularına rastladıklarını açıkladı.İlçede her ay hava ölçümleri yaparak metal oran-larını tespit ettiklerini anlatan Hamzaoğlu, kanservakalarına hava kirliliğinin etkilerini araştırdıklarınıve yapılan ölçümlerde ağır metal oranları tespitettiklerini açıkladı. Dilovası’nda hamile kadınlarüzerinde yaptıkları araştırmalarda doğumdan

sonra anne sütünden ve bebeğin dışkısından ör-nekler alarak tetkikler yaptıklarını ve metal oran-larının çok yüksek olduğunu tespit ettiklerini ifadeetti.

Çorlu’da da tehlike çanları çalıyorDilovası’nda yaşanan sorunlardan Çorlu halkıdamüzdarip. Çorlu’ya hayat veren Ergene Nehri’ndeöldürücü kimyasal maddelere rastlandığını belirtenTrakya Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim DalıBaşkanı Prof.Dr. Ahmet Yorulmaz, nehirdeki kirlilikoranlarının tarım arazilerine, bitki ve insan yaşa-mına büyük zararlar verdiğini açıkladı. Yorulmaz,

Kanser vakalarında

Buca Çamlıpınar Mahallesi’nde tapulu evler yıkılıyor!

Dersim- Ovacık ilçesinde geçti-ğimiz yıl 14 yaşındaki zihinsel en-gelli bir kıza tecavüz girişimindebulunurken halk tarafından ya-kalanan Rıza Çolak hakkında açı-lan dava Tunceli Adliyesi’nde gö-rüldü. Demokratik Haklar Feda-rasyonu (DHF)’nun da takip ettiğiduruşmaya çok sayıda Dersimlikatıldı.

Rıza Çolak: Ben devletle çalışıyorumMahkemeye çıkarılan Rıza Çolak,halk tarafından bilinen gerçeklerikendisi mahkeme önünde açık-layarak, kendisinin ajan olduğunuve devletle çalıştığını bir kez dahaitiraf etti.

Ovacık İlçesi’nde, asker, polis veJİTEM’le çalıştığını belirten RızaÇolak, “Ben Ovacık İlçesi’nde ajan-lık yapıyorum. Tunceli merkezegitmek için askeri helikopterlerikullanıyorum. Ben devletimi, bay-rağımı seviyorum onun için devleteajanlık yapıyorum” dedi. Çolak de-vamında “Bunun için MKP ve PKK

örgütleri benim hakkımda ölümkararı çıkarttı. Bu yaşanan tepkilerde bundan kaynaklıdır” iddiala-rında bulundu.

Bu yaşananlar münferit değil!Mahkemeye katılan Dersim Be-lediye Başkanı Edibe Şahin, “Ya-şanan bu olayların münferit ol-madığını biliyoruz. Kadına yöneliktaciz, tecavüz, şiddet haberlerininolmadığı gün yok. Bugün buradageçtiğimiz yıl Ovacık İlçesi’ndegerçekleştirilen cinsel istismarolayı olmuştu. Bugün burada onunmahkemesi görüldü. Halkın vic-danında mahkum olmuş bir da-vanın mutlaka mahkeme heye-tince göz önünde bulundurulmasıgerekiyor. Biz kadınlar olarak butür durumların takipçisi olacağı-mızı bildiriyoruz.” değerlendirme-sinde bulundu.

Görülen duruşmada Çolak’ın tu-tukluluk halinin devamına kararverilirken, bir sonraki duruşma09.03.2011 tarihine ertelendi.

Dersim halkı yinesel olup aktı Mun-zur’a. Dersim Pü-lümür Vadisi’ndeyapılması planla-nan baraj veHES’lere karşı Der-sim halkı bir arayagelerek, devletemesajını gönderdi,“Baraj yapma bo-şuna, yıkacağızbaşına” İşyeri kepenklerinikapatan, işlerine,okullarına gitme-yen DersimlilerMoğultay Mahal-lesi yer altı çarşısı üzerinde bir arayagelerek, Dersim’in insanına ve do-ğasına yönelik saldırılar karşısındamücadele kararlılığını bir kez dahabirlik olarak gösterdi.Daha sonra yürüyüşe başlayan Der-sim halkı, yürüyüş boyunca tekyürek olarak Dersim’de baraj iste-mediklerini bir kez daha dile getirdi.Dersimliler, “Dersim’de baraj iste-miyoruz ”, “Munzur özgür akacak”,“Baraj yapma boşuna, yıkacağızbaşına ” sloganları attı. Yürüyüşkolu İnönü Mahallesi’ne girdiğindeburada bekleyen İnönü halkının

büyük coşkusuy-la karşılaştı. Git-tikçe kabaran yü-rüyüş kolu, yak-laşık 7 km yol yü-rüyerek mitinginyapılacağı GoleÇetu’ya geldi.Burada eylem ter-tip komitesi adınayapılan açıklama-da; “Dersim’de,yapılması planla-nan barajlara kar-şı Dersim halkıgereken cevabıverecektir. Dev-letin Dersim üze-

rindeki on yıllardır süren asimi-lasyon politikaları bugün baraj pro-jeleriyle devam ediyor. Ama dünolduğu gibi bugün de Dersim halkıgereken cevabı vermiştir. Dersimhalkı “baraj yapma boşuna, yıka-cağız başına” diye haykırırken,bunu yapacak cüreti ve kararlılığıortaya koyuyor. Uzunçayır barajıylazafer kazandığını sananlar yanılı-yorlar; baraj yapmaya gelenler şunuunutmasın: Dersim halkının soluğu,öfkesi ensenizde olacak”. Mitingatılan sloganlar ve çekilen halay-larla son buldu.

Tecavüzcü ajan: ‘ben devlet için çalışıyorum’

Baraj yapma boşuna,yıkacağız başına!

Ülkemiz egemen-lerinin emperyaliz-

min neo-liberalpolitikalarına

uyumlu olarakemekçi halklara

yönelik saldırıları-nın bir parçası olan

Kentsel DönüşümProjeleri’yle birlik-te artık ‘tapulu ev-

ler’ de yıkılıyor.Yoksul halk ‘tapulu

evleri’nden zorlaçıkarılıyor

6-7_Layout 2 1/18/11 6:10 PM Page 1

Page 7: 20-30 Ocak 2011

erici egemen sınıflar ik-tidarlarını koruyup sür-dürmek veya yönete-bilmek için toplumunbilincini çarpıtıp bulan-dırmanın gerekliliğini,

toplumu kendilerinin gerici-kokuşmuşideolojik-kültürel değerleriyle donat-manın anlamını, halk kitlelerinin ideo-lojik-kültürel kuşatma altına alınarakkendi değerlerine yabancılaştırılma-sının anlamını, yani topluma hük-metmek için halk yığınları üzerindekültürel hegemonya kurmanın sonderece önemli olduğunu bilirler. Zirabir toplumu birleştiren ve ayakta tutanen önemli öğelerden biri o toplumunkültür dokusudur veya toplumsal ya-şam tarzının temel taşlarından biriolan ideolojik-kültürel değerleridir. Budoku ve değerlerinden arındırılmış yada emperyalist burjuva yoz kültürleyoğrulup bozulmuş olan toplumlarher türlü keşmekeşliğe ve kaderciliğegömülmekle birlikte, demokratik ref-lekslerden de koparılmış olurlar. Bubakımdan toplumun gerçek kontrolüancak ideolojik-kültürel hegomonyaile sağlanabilir. Toplumları teslim almakveya yönetmek isteyen her güç, askerisaldırılarının yanı sıra o toplumu kül-türel olarak bombardımana tabi tutuptesiri altına almak zorundadır. Kültürelolarak tahakküm altına alınmamış birgüç-bir düşman asla gerçek manadayenilememiştir. Askeri başarılar eldeedilse de kültürel nüfuz sağlanmadansöz konusu toplum ya da güç üzerindebir başarı sağlanmış sayılamaz. Bun-dandır ki, egemenler yönetecekleriveya tahakküm altına alacakları top-lum veya kitleleri kendi kültürel de-ğerlerine yabancılaştırarak alabildiğineyozlaştırıp, çürütmeye çalışırlar. İleri doğru değişim dinamiklerinin can-lılık göstererek gelişip boy verdiği heryer ve her durumda gerici hakim sı-nıflar istisnasız olarak, sınıf çıkarlarıve iktidar bekaları uğruna bin bir türlüentrikaya baş vurarak, bu gelişmeyiengelleme rolüyle tarih sahnesine çı-karlar. Sömürü ve zulüm sisteminedayalı egemenlikleri uğruna hiçbir hu-kuk ve kural tanımaksızın, her türlüerdemden yoksun olarak ahlak dışıher türlü yolu mubah görüp uygularlar;başvurmadıkları bir çirkef, hile ve onur-suzluk kalmaz geride. Gaye gerici ege-menliklerini koruyup sürdürmek vekitleleri ideolojik-kültürel ve siyasi ba-kımdan teslim alıp rahat hükmedilirhale getirerek yönetmektir. Metot ise,bu yığınları bölüp birliklerini zayıflatarakparçalamak, ideolojik-siyasi-kültüreldeğerlerini yozlaştırarak ortak olumludeğerlerinin yerine burjuva çürümüş-lüğü doldurarak birleşme zeminleriniveya örgütlenmelerini yok etmek, bukitleleri bireycileştirip bencilleştirerekerdemlerinden uzaklaştırarak ideolo-jik-kültürel olarak burjuva batağa çek-mek ve sınıfsal sorun veya çelişkilerdenbeslenen mücadeleden uzaklaştırarakburjuva-feodal düzene yedeklenme-lerini sağlamak üzere kendi değerlerineyabancılaştırmak ve birbirilerine düş-manlaştırmaktır. Gerici egemen sınıflartoplum veya insanın kendisine ya-bancılaşmanın zeminini ideolojik-kül-türel yozlaşması yoluyla gerçekleştirir.Yozlaştırılan bir toplumda her türlüçirkef ve düşkünlüğün yaşanması ola-naklı hale gelir. Fuhuş, uyuşturucu-bağımlılık maddesi,çeteleşme gibi bataklıklar kültürelerezyonun önemli unsurları olarakişlev görür ve gerici egemen sınıflar

bunu bilinçli politikalarla geliştirerekemellerine ulaşmaya çalışırlar. Bu ba-taklığa sürüklenen unsurlar tamamendüşkünleşip muhtaç duruma itilirler.Bu muhtaçlık ve düşkünlük üzerineçekilenlen zayıf unsurlar ajanlıktantutalım da her türlü kirli işlerin yapıl-masında hoyratça kullanılırlar. Özellikledevrimci sınıf mücadelesinin gelişipserpildiği yerlerde, bizzat devlet poli-tikası olarak insanların yoksulluğundanda yararlanılarak bu pis bataklık bü-yütülür. Birçok il-ilçe gibi özellikle Dersim veilçeleri devletin bu özel-kirli savaş po-litikalarının yoğun olarak yürütüldüğüyerlerden biridir. Öteden beri (tarihte)özel kanun ve politikalarla ele alınıpyönetilen Dersim, sınıf mücadelesitemelinde yürütülen silahlı mücade-lenin önemli alanlarından olması ba-kımıyla devletin özel politikalarına ençok maruz kalan illerdendir. Buradasinsi bir yok etme ve tasfiye planınınuygulandığı her bakımdan açıktır. Ya-pılan barajların yoğunluğu gibi, adlisuç bakımından son yıllara kadar suçişlenmeyen yapısıyla öne çıkan Der-sim’de, Dersim’in tasfiye edilmesinedönük olarak devlet stratejik planlaruygulamakta, bunun bir parçası olarakuyuşturucu madde bağımlılığını, fu-huşu, çeteleşmeyi ve bunlar üzerindenyaygın bir işbirlikçilik-ajanlık ağı ge-liştirme politikaları gütmektedir. Neyazık ki, bu çabasında belli bir başarıda sağlamış durumdadır. Ancak gör-mek gerekir ki Dersim halkı devletinbu politikalarına karşı önemli bir mü-cadele de yürütmektedir.Fuhuş, uyuşturucu gibi kültürel yoz-laştırma politikaları başlı başına gericive karşı-devrimci amaçlar veya içeriklertaşırken, bu zeminin ajanlaştırma-iş-birlikçileştirme veya hainleştirme ze-mini olarak geliştirilip kullanıldığı sosyalpratik tarafından doğrulanmakla aşi-kardır. Fuhuş-uyuşturucu ve işbirlikçiliküçgenindeki bağın en son örneğiniRıza Çolak isimli ahlaksız işbirlikçinindurumu gözler önüne sermektedir.Küçük yaşta özürlü bir kız çocuğunatacizde bulunurken halk tarafındanyakalanan bu unsur, çıkarıldığı mah-kemede devlete çalıştığını açıkça ifadeederken, jitem-polis elemanı olduğugerekçesiyle mahkemeden hizmetle-rinin karşılığını talep etmektedir. Nevar ki, Dersim ve Dersim/Ovacık hal-kının büyük ve onurlu tepkisi RızaÇolak ahlaksız haininin serbest do-laşmasına müsaade etmeyecek kadardiri ve güçlüdür.Rıza Çolak şahsında açığa çıkan dev-letin Dersim’deki yüzü ve politikasıdır.AKP ilçe başkanı olan Rıza Çolak’ınşahsında açığa çıkan devlet ve AKPhükümetinin ahlaki değerleridir. RızaÇolak ahlaksızlığı, halk düşmanlığı vetüm çirkef kişiliğiyle devlet ve hükü-metin ürünüdür; yarattığı masuldür.Rıza Çolak sadece bir örnektir. DevletinDersim üzerinde güttüğü politikalarDersim halkını ve özellikle gençleriniRıza Çolak’laştırma politikalarıdır. Do-layısıyla, tüm devrimci, demokrat,aydın ve onurlu her insan devletinDersim’de yürüttüğü yozlaştırma vetasfiye saldırılarına karşı tavır almalı,Dersim’in onurlu yaşamını sahiplen-melidir. Dersim, dün olduğu gibi bugünde devletin hain politika ve her türdensaldırılarına karşı Yeni DemokrasiGüçlerinin önderliğinde onurlu ve de-mokratik duruşunu koruyacak, işbirlikçihainleri içinde barındırmayacaktır.

bakış can

DEVLETİN DERSİM’DEKİ KOKUŞMUŞ YÜZÜ

UFUK ÇİZGİSİ

G

07haber

tarım arazilerinde zehirlenmelereyol açan bu kirliliğin kanser, kara-ciğer gibi pek çok hastalığa yol aç-tığını ifade ederek, tehlikenin büyükolduğunu belirtti.Çerkezköy, Çorlu, Muratlı ve Lüle-burgaz arasında 350 bin kişinin ça-lıştığı 1350 fabrika bulunduğunusöyleyen Yorulmaz, sanayi tesis-lerinin bu bölgelerdeki insanlara vedoğaya büyük zararlar verdiğini,fabrikalardan çıkan zehirli atıklarıninsanların yaşadığı bölgelerden ge-

çen akarsulara karışarak pek çoktehlikeye yol açtığını ifade etti. Heriki bölgede yaşayan halk, yetkililerinduyarsızlığından şikayetçi. Dilovası ve Çorlu halkı devlet bü-rokratlarının kendilerini dinlemek-ten çok, bölgede yerleşen sanayipatronlarının dinlediğini ve onlarınçıkarlarına göre kararlar aldığınıaktarıyor. Ciddi sağlık sorunları ilekarşılaşan insanlar tedirgin bir şe-kilde bir an önce çözüm üretilmesigerektiğini ifade ediyorlar.

artış yaşanıyor

Hükümele-rin yandaş-

larınaaçtıkları

rant kapı-ları ile olu-şan çarpık

sanayi-leşme, bir

çok şehrizehirleye-rek, bura-

lardayaşayan

halkı yut-maya baş-

ladı

1983-84 yıllarında kurulan Buca-Çam-lıpınar Mustafa Kemal Mahallesi’nde ev-ler tapulu olmasına rağmen yıkımla karşıkarşıya. Zamanında tapu karşılığındahalka satılan bu evler, ilk kez 17 Haziran2010 tarihinde devlet eliyle yıkılmayabaşlanmış. Tapulu olan evlerin nasıl vehangi gerekçe ile yıkıldığını semt halkınasorduğumuzda, belediyenin kendilerinebu alanın “Rekreasyon” alanına dönüş-türüleceği bilgisinin verildiğini ifade edi-yorlar. (Rekreasyon, yeşil alan ve parklariçin geniş alanlar açmak amaçlı devletindeğerlendirmeyi planladığı arazileri ifadeediyor.)

Ancak bunu söyleyen devlet yetkililerininbir taraftan da buralarda “tesisler” ve“işletmeler” kurulacağını ifade ettikleride söyleniyor. Şu ana kadar parça parçabelirli aralıklarla toplamda 58 evin yı-kıldığı ve yine 21 Ocak 2011 günü yen biryıkım gerçekleştirileceğini aktaran semthalkı valiliğe, Büyükşehir Belediyesi’neve Buca Belediyesi’ne gittiklerini ancakhiçbir bürokratın sorunlarını dinlimediğinibelirtiyorlar. Seçim zamanı kapılarınakadar gelip oy isteyen ve birçok vaattebulunan CHP’li belediyenin şimdi tapuluevlerin yıkım kararını imzaladığı belir-tildi.

Tapulu olan evlerinin zorla yıkıldığını,evlerinin karşılığını nasıl alacaklarınısorduklarında da “hele bir buralar te-mizlensin, istimlak alanına dönüşsün,

sonra size paranızı öderiz!” dediklerini,geçmiş deneyimlerden hareketle bu pa-ranın en fazla üç-dört bin lira olaraködendiğini bildiklerini söyleyen semthalkı, bunun sokakta kalmaları, yıllarcaemek harcayarak biriktirdikleri ile satınaldıkları evlerinin karşılığının bir puladönüştürüldüğünü, ayrıca “bu yıkımlarınmasrafını da devletin kendilerinden is-tediğini”, belediyenin halka “evimi ken-dim yıktım” yazan bir dilekçe imzalat-maya çalıştığını ve bunu da masraflarınınazalması gerekçesiyle istediklerini be-lirttiklerini aktardılar.

Semtin esas geçim kaynağının hayvan-cılık, besicilik olduğunu ifade eden semtsakinleri, yıkımların semt halkının sokağaatmasının yanında açlığa mahkum olmasıanlamına da geleceği dile getirildi.

Yine aktarılanlardan biri de evlerin üçerbeşer yıkımıyla semt halkının bölünmeyeçalışıldığı ve birlikte mücadele yürüt-mesini engelleme çabasının olduğu, yı-kımların başladığı andan itibaren semtinelektriklerinin de kesildiği ve uzun süregaz lambası kullanmak zorunda kaldık-ları, bir taraftan alanın boşaltılacağı söy-lenirken, açılan okul yurdu sonucu zatenyetersiz olan kanalizasyon sistemininiflas ettiği ve semt halkının, okula gidençocukların her gün “kanalizasyondangeçmek” zorunda kaldığı, devletin tümbunları bilerek, halkı yıldırmak için yaptığıda sıklıkla dile getirildi.

6-7_Layout 2 1/18/11 6:10 PM Page 2

Page 8: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011emek 08

Torba yasa diye bilinen kanun teklifi meclis ko-misyonundan geçti. Muhtemeldir ki kabul edi-lecektir. Bu değişiklikler işçi ve emekçiler açı-sından ne öngörüyor?Yasa tasarısı meclisten geçerse ki sizin de bah-settiğiniz gibi geçecek gibi görünüyor, ülkemizdeyıllardır adım adım uygulanmaya çalışılan neo-liberal politikalar çerçevesinde, önemli bir dö-nüşüm de başarılmış olacak. Mesele yapısal birmesele ve tarihsel bir geçmişi var. Bugünle sınırlıdeğil. Yıllardır uygulanmaya çalışılan politikalarınson noktası. Katı olan her şeyin eridiği günümüzdünyasında ellerinde bir ateş gibi tuttukları neo-liberalizm illetiyle toplumun en kuytu hücrelerinekadar sızarak sürece uydurmaya çalışıyorlar.Zaten güvencesizlik, taşeronluk ve esneklik yer-leşik bir olgu halini almış durumda. Yapılacakdüzenlemelerle kamu alanı da tamamen güven-cesizliğin insafına, daha doğru bir ifadeyle in-safsızlığına, emanet edilecek. Stajyer çalıştırmaile ilgili değişiklikten tutalım da asgari ücrettekiyaş sınırlandırmasının on sekize çekilmesine,deneme süresinin uzatılmasından çağrı üzerineçalıştırma maddesinin genişletilerek “çağrı üze-rine çalışma, evden çalışma ve uzaktan çalışma”şeklinde değiştirilmesine kadar birçok düzenlemeişçiler için ciddi bir hak kaybı anlamına geliyor.Genel olarak ifade etmek gerekirse bu torbadanişçi ve emekçiler için daha esnek bir emek pi-yasası, yarının ne olduğunu kestiremeyecek ka-dar güvencesiz bir yaşam, çalışma sürelerinintamamen belirsizleştiği, emek sömürüsünündaha da yoğunlaştığı, kıdem ve yıllık izin gibihakların tarihe karıştığı düzenlemeler çıkacak. Birçok konuda farklı yasayı aynı torbada değiş-tirmenin amacı ne olabilir?24 Ocak 1980’den bu güne kadar çıkarılan ya-salara ve uygulanan politikalara dönüp bakıldığızaman AKP hükümeti döneminde bu çerçevede(yani neo-liberal politikaların uygulanması çer-çevesinde) en yoğun çalışmaların yapıldığını

görmekteyiz. Bunun birbiriyle bağlantılı iki nedenivar. Bunun en önemli nedeni en genel anlamdasürecin işletilebilmesi için AKP allanıp pullanarakhükümet koltuğuna oturtuldu. Ki zaten süreçiçin de biçilmiş kaftandı. Yani AKP Hükümeti’ninen temel görevi emperyalizmin mevcut konjök-türdeki politikalarını en iyi şekilde uygulamaktıve zaten bu dokuz yıllık süreçte de bunu en iyişekilde yapmaya çalıştı. İkinci neden ise bu hü-kümet döneminin tam olarak kitle hareketinindibe vurduğu, işçi ve emekçilerin ciddi bir şekilde

Esas sorun Geçtiğimiz günlerde TBMM Bütçe Komisyonu’nda kabuledilen ve toplam 113 maddeden oluşan, kamuoyunda TorbaYasa olarak bilinen saldırı tasarısına ilişkin Yeni DemokratikSendikal Birlik (YDSB) ile bir söyleşi gerçekleştirdik. ‘Çorlu Avrupa Serbest Bölgesi'nde

faaliyet gösteren ve 250 işçininçalıştığı Polyplex Europa PolyesterFilm ve San. Tic. A.Ş. adlı Hintli fir-mada sendikal çoğunluğa ulaşanPetrol-İş Sendikası Trakya Şubesi,23 Aralık'ta Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı'na Toplu İş Sö-zleşmesi (TİS) görüşmelerinde yetkilisendika olduğunun onaylanmasıiçin başvuru yaptı. Başvurununyapıldığı günlerde sendikalı olanişçilere yönelik işveren tarafındankıyım başladı. İlk olarak 2010'unson günlerinde sendika üyesi 6işçinin iş akdi feshedildi. Yeni yılınhemen ardından ise 15 Petrol-İş

üyesi 15 işçi daha gerekçesiz şekildeişten atıldı.Yetki tespiti ile ilgili Çalışma Bakan-lığı'ndan gelecek yanıtı dahi bekle-meyen ve işçileri sokağa atan Poly-plex'i protesto etmek için iştenatılan işçiler fabrika önünde eylembaşlattı. Eylemin ardından ise işv-eren tarafından yoğun güvenlik ön-lemleri alınarak, fabrika tellerleçevrilip brandalarla kapatıldı. Poly-plex işvereni içeride çalışan Petrol-İş üyeleri ile dışarıda protesto eyle-minde olan işçilerin arasına duvarördü. İşçilerin işe geri iade talebiylebaşlattığı eylem fabrika önündedevam ediyor.

Çorlu’da işçiler direnişte

Yeni yapılan ihaleler aynı şirketlereverilmedi gerekçesiyle 2011 yılınınilk gününde itibaren PTT'ye bağlıtaşeron firmalarda çalışan işçilerişten atılmaya başlamıştı.İştençıkarılan 178 işçi Sarıyer PTT Postaİşleme Merkezi ve Topkapı'da bu-lunan İstanbul Avrupa Yakası Postaİşleme ve Dağıtım Merkezi önündeçadır kurarak, işe geri alınmatalebiyle direnişe devam ediyor. PTT'de özelleştirmenin önünü açanzihniyetin taşeron sistemini yaygın-laştırarak, işçileri işsiz aşsız bırak-tığını belirten işçiler, PTT'nin deözelleştirilmesinin önünün açıldığınıve bunun faturasının işçilere ke-

sildiğini belirtiyor. İşten atıldıktan sonra PTT SarıyerDağıtım merkezi önünde direnenişçilerden Celal Ünlütürk "Bizlerburada PTT işçilerinin haklarınısavunmak için direnmiyoruz, bizTürkiye'de 2 milyona yakın taşeronişçilerine örnek teşkil etmesi içindireniyoruz. Biz akşam çoluğumuza,çocuğumuza ekmek götürmek is-tiyoruz. Ama akşam yattığımızdada rahat uyumak istiyoruz, sabahişe giderken işten atılma korkusuylayaşamak istemiyoruz. O yüzdenişverenden ya da devletten özelleşe-ceği için bize haklarımızı vermesiniistiyoruz" diye konuştu.

PTT işçileri çadır kurdular

İş Bankası’nın kuruluşlarından olan Nemtrans’da çalışanişçiler Disk’e bağlı Nakliyat İş Sendikası’na üye oldular.İşçilerin sendikaya üye olmasından sonra işveren zararediyoruz gerekçesiyle nakliyat işinden vazgeçtiğiniaçıklayarak 46 kişinin işine son verdi. Bunun üzerineişçiler direnişe başladı. İşçilirin Bursa Gemlik’ten başlayan yürüyüşleri İs-tanabul’da bulanan İş Bankası İkiz Kuleleri önüne kadardevam etti. Yürüyüş yapan işçiler, Bursa,Yalova ve İs-tanbul’da İş Bankası önünde oturma eylemi yaptılar.Gemlikte bulunan Nemtrans firması önünden taleplerinidile getiren bir açıklama ile yola çıkan işçiler, önceYalovaya ulaştılar ve yaptıkları açıklama sonrası feribotlaİstanbul’a geçtiler. Nemtrans işçileri, Bursa ve İstanbul’dayaptıkları eylemlerde yapılan açıklamada İş Bankasıve Nemtrans’ın işçi düşmanı olduğu vurgulanarak,örgütlenme haklarının engellendiğini dile getirdiler. İşçiler adına konuşan Nakliyat İş Sendikası Genel

Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, İş Bankası’nın ser-mayesine sermaye katarken işçilerin bir ekmek fazlaalabilmek için öne sürdükleri talebi karşılamayarak,işçileri sokağa attığını belirtti. İş Bankası iştiraki olanNemtrans firmasında sendikalarının örgütlenmesi üz-erine öncü işçilerin işten çıkarıldığını, daha sonra daişyerinin zarar ettiği iddia edilerek, işçilerin Gemport’aaktarılmak istendiğini söyledi. İş Bankası yönetiminde3 CHP’li üyenin de bulunduğunu söyleyen Küçükos-manoğlu, İş Bankası'nın 50 bin kişiyi istihdam eden,Doğu Avrupa ülkelerinde dev yatırımları olan büyükbir banka olduğunu hatırlatarak "46 kişinin ücretiniödeyememe" gibi bir şeyin söz konusu dahi olmadığını,Nemtrans’ın anayasal sendikal örgütlenme haklarınıengelleyip, işyerinde taşeron çalıştıracağını , 46 işçininişine son verildiğini ve işten çıkarılan işçilerin işealınıncaya kadar protesto eylemlerinin süreceğini veyasal haklarını arayacaklarını” söyledi.

Nemtrans çalışanı işlerini geri istiyor

8-9_Layout 2 1/18/11 6:10 PM Page 1

Page 9: 20-30 Ocak 2011

ESK’in 8-9 Ocak’ta, Ankara’da yapılan olağanüstü genelkurulu, ülkemiz emek hareketinin geldiği noktayı birkez daha göstermiş oldu. Hem ortaya atılan iddialar,hem bu iddialar karşısındaki tutum, bunun üzerineyapılan olağanüstü genel kurul ve bu kurul sonrasındakitablo KESK’te nasıl bir katı bürokrasinin kök saldığını

ve sendika kurullarını işleyemez hale getirdiğini göstermektedir.Bunun en vahim tarafı, bu bürokrasiyi yaratanların ve şu andatemsil edenlerin ülkemiz devrimci ve demokrasi güçleri içinde yeralan dostlarımız olmalarıdır. İşin tuhaf tarafı herkes de bu durumdanşikâyetçidir. Ancak bu sendikayı uzaydan gelip bu hale getirmediler.KESK’in en özgün yanı ülkemiz emekçilerinin militan mücadelelerisonucunda kurulmuş bir sendika olmasıdır. En nihayetinde devletgüdümlü bir sendika olarak tepeden inme bir şekilde kurulmadı.KESK bu hale kendi içinde yaşadığı kırılmalar sonucunda geldi.Bunun da en büyük mimarı bu anlayışlardır. Buradan şu sonucaçıkmak istemiyoruz: “Eğer bu sendikalara biz hakim olsaydık durumböyle olmazdı’. Bu oldukça sığ ve kaba bakış açısı olurdu. Nitekimbu yaklaşımlar da sergilenmiştir. Kendileri yönetimde olduklarızaman her şey güllük gülistanlık; ama yönetim dışı bırakıldığızaman her şey kötü.Bir sendikayı değerlendirirken o sendikadaki olumsuzlukların altındayatan nedenlere bakmak gerekir. KESK’te de bugün var olan eksikleritarihsel süreç içinde geçirdiği evrelere bakarak değerlendirmekgerekir. Neden KESK’in kuruluş döneminde böyle ciddi olumsuzluklaryoktu. O zamandan bugüne ne değişti. Yine bugün var olan anlayışlaro gün de vardı. Olumsuzluklar da yaşanıyordu belki ama KESKbunu kendi içinde hallediyordu. Oldukça işlevliydi. O zaman dabugün KESK’in merkezinde yer alan anlayışlar önemli bir güç oluş-turuyorlardı. Temel fark şuydu: KESK o zamanlar tabandan örgütlenen, nabzıişyerlerinde atan, karar süreçlerine üyelerini dâhil eden, her kesiminsözünü söylemesine önem veren demokratik bir yapıya sahipti.Meşruluğu temel alıyordu, kendisini yolunmuş tavuğa çeviren birsendika yasası yoktu, ki yasal bir zemin arayışı da yoktu. İşlerinifiili olarak hallediyordu. Bunun gibi birçok şeyi sayabiliriz. Bugün ise bir sendikalar yasası var (En önemlisi KESK bu yasa çer-çevesinde hareket ediyor). İşyerleri neredeyse unutulmuş durumda(Belli oranda halen diri bir yapısı mevcut olsa da). Kararlar yukardanalınıyor ve uygulanması isteniyor. Üyelerin karar alma süreçlerinehiçbir etkisi yok. Üyeler ve yönetim arasında ciddi bir yabancılaşmamevcut. Grup çıkarları her şeyin üstünde, bunun yanında kişisel çı-karlar da devreye girebiliyor. Öyle ki kurullar işleyemez hale geliyor.Delege avcılığı, yönetim pazarlığı, genel kurullarda yapılan ayakoyunları KESK’te yapılan sendikacılık için gayet doğal hale gelmişdurumda. Bir anekdot: KESK’e önemli oranda hakim olan anlayışlarfaşizmin parlamentosuna girmek için var olan %10 barajına veryansınediyorlar ve anti-demokratik bir uygulama olduğunu ifade ediyorlar.Ancak KESK’te yönetime veya herhangi bir göreve gelmek faşizminparlamentosuna gelmekten daha zor. Birçok devrimci çevre buşekilde zaman içinde tasfiye edildi. İşte tüm bunlar derinlemesine irdelenmediği müddetçe sürecinnasıl buraya geldiğini göremeyiz.Anlayışlara yönelttiğimiz eleştiri de bu temeldedir. Süreç burayagelirken, ideolojik anlamda işçi sınıfıyla aralarındaki fark onları busürecin mimarı yapmıştır. Küçük burjuva karakterlerinden aldıklarıgrupçu yaklaşımları onların temel handikabı olmuştur. Yoksasendika olduğu yerde dursun gelene göre iyi veya kötü olur diye birgerçeklik yok. Süreci tersine çevirememeleri de bu anlayışların sınıfkarşısındaki konumlanışını net bir şekilde ortaya sermektedir.Değilse şu an yönetimde olan anlayışlar niceliksel olarak önemli birgüç oluşturuyorlar ve yönetime de hâkimler. Yapılan olağanüstü genel kurul da bu sürecin çıkış yollarını yarat-maktan uzaktır. Olağanüstü genel kuruldan böyle bir şey belkibeklenemez ama buna neden olan olay özgülünde bir sonuçalınması beklenebilirdi. Peki bu noktada gerçekten çözüm olmuşmudur? KESK’e bulaşan bu leke temizlenmiş midir? Yeni genelbaşkan (İronik bir şekilde tarihinde ilk defa KESK, hem de taciz id-dialarından kaynaklı gittiği bir olağanüstü genel kurul sonrasında,kadın bir başkan seçmiştir.) Döndü Taka Çınar’ın yaptığı “Taciz yada komplo iddialarının disiplin suçu sayılması, bu konularda bir bi-lirkişilik mekanizması oluşturulması yönünde öneriler getirildiğinive genel kuruldan öğrenerek çıktıklarını vurguladı.’’ açıklamasıiçimizi rahatlatmalı mıdır? Bundan sonra süreç doğru bir şekildeişleyecek midir? Ya da Çınar’ın, ''Yönetim kuruluna 3 asil, 4 yedekkadın üyenin seçilmiş olması önemli. Kadınlar biraz daha öneçıkmış oldu'' ifadesi gerçeği yansıtıyor mu? Mesele bu şekilde miçözülecek? Siz binlerce yıllık bir geçmişi olan, kadınlar da dahil top-lumun en küçük hücresine işlemiş erkek egemen sistemi ve onundoğurduğu sonuçları bu şekilde çözebilecek misiniz? Sonuçtan ha-reketle çözüm oluşturulamaz. Bunun en büyük örneği bugün önü-müzde durmaktadır.Sonuç olarak, işçi sınıfının öz örgütlülükleri olan sendikalar içinde,ülkemizde, diğerlerinden ayırıcı bir yerde duran KESK’ten hareketlenasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz.

dursun baştuğ

KESK VE OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU

EMEĞİN KÜRSÜSÜ

K

09emek

örgütsüzlükörgütsüzleştiği, devrimci hareketin önemli saldırıdalgaları altında daraltıldığı ve kitlelerle bağlarınınciddi bir şekilde koptuğu döneme denk gelme-sidir. Nitekim en yoğun saldırıların olduğu budönemde ne sendikalardan ne meslek örgütleriveya herhangi bir noktadan ciddi bir karşı koyuşörgütlenememiştir. Seksenli yılların sonu iledoksanlı yılların sonuna kadar yaşanan sürecebaktığımız zaman bırakalım bu kadar kapsamlıbir hak gaspında daha düşük seviyelerdeki hakkayıplarında bile ciddi ve kazanımla sonuçlanankarşı koyuşlar örgütlenebiliyordu. Bundan kay-naklı da hükümetler bu kadar pervasızlaşamı-yorlardı. İşte bundan kaynaklı da hükümet bir-biriyle alakasız birçok düzenlemeyi (sadece biriiçin bile fırtına koparılması gerekirken) rahatlıklageçirebileceğini biliyor. Onun için de bu kadar

pervasız davranabiliyor. Hem de her seferindetepki toplamak yerine bir kerede yasalaştırıpişin içinden çıkmak istiyor. Bu aynı zamandatepkilerden doğacak bir örgütlülüğün ve politizeolma durumunun önüne geçmek amaçlı bir gi-rişim olarak da görülebilir.

Tasarının gündeme gelmesiyle birlikte çeşitlisendika ve meslek örgütleri bilgilendirme ça-lışmaları ve protestolar düzenliyor. YDSB olaraksizce bu süreç nasıl karşılanmalıdır?

Bir önceki soruda da bahsetmiştik, ciddi bir ör-gütsüzlük durumu söz konusu. Bu hem sendikalörgütlülük anlamında, hem de sınıfın diğer ör-gütleri açısından böyle. Var olan örgütler desüreci karşılayabilecek niteliğe veya niceliğesahip değiller. Özellikle sendikalar açısındandurum daha bir vahimdir. Sendikalar işçilerinöz örgütleri olarak sınıfın tarihsel çıkarlarınahizmet edecek şekilde onların haklarını koru-maya ve daha da ilerletmeye çalışmalıdırlar.Ancak bugün baktığımızda bir insanın ırmağınkenarına oturup akıp giden suyu seyretmesigibi bir bir ellerimizden kayan haklarımızı sey-rediyorlar. Arada bir ellerini suya daldırıp birşeyler yakalamaya çalışıyorlar ama akıntınıngücü karşısında hiçbir anlamı olmuyor. Direktırmağın içine girilerek daha güçlü bentler örül-meli. Aksi takdirde akıntı elimizde ne varsa silipgötürecek. Yapılan birkaç protestoyla bu süreçengellenemez. Ciddi bir bilgilendirme çalışmasıda yok. Genel olarak toplum torba yasanın negetireceğinden ve ne götüreceğinden habersizdurumda. Bu sürece birbiriyle bağlantılı olan ikiyönlü çalışmayla karşı konulmalıdır. Bir taraftanyoğun bir bilgilendirme çalışması yapılmalı. Bro-şür ve bildiri gibi basılı materyallerin yanındagenel toplantılar, seminerler ve forum gibi değişikaraçlar da kullanılmalı. Ancak en önemlisi, bil-gilendirme çalışmasının da hizmet etmesi ge-reken nokta, bu süreci durduracak güçlü eylemlerörgütlenmelidir. Merkezi mitingler, sokak gös-terileri olmakla birlikte esas olarak üretim alan-larında ciddi karşı koyuşlar örgütlenmelidir.Üretimi durdurarak veya yavaşlatarak siyasi ik-tidar üzerinde işçi ve emekçilerin üretimdengelen güçlerini kullanarak baskı oluşturmakgerekir. Aksi takdirde bir sonuç alınamaz.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun işsizlikoranlarıyla ilgili açıkladığı rakamlarla gerçeklerarasındaki fark, devletin halkı yanıltmayaçalıştığının en açık örneklerinden birini oluştu-ruyor. DİSK’in yapmış olduğu araştırmaya göre,işe başlamaya hazır olup iş aramayanların dahiledildiği geniş kapsamlı işsizlik rakamı % 17.3,eksik, yetersiz istihdam edilenlerle birlikte buoran % 21.6 olurken, devletin resmi kurumu TÜİKise yaptığı işgücü anketinde, bu rakamı % 11.2olarak belirledi.TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırmasına göre, “2010Ekim dönemi sonuçlarına göre, tarım dışı işsizlik% 14.1 olurken, genç nüfusta işsizlik oranı % 21.3olarak tespit edilmiştir. Ülkemizde, 2010 Ekimdöneminde istihdam edilenlerin sayısı, bir öncekiyılın aynı dönemine göre 953 bin kişi arttı. Ku-rumsal olmayan nüfus bir önceki yılın aynı döne-mine göre 801 bin kişi artış ile 71 milyon 574 binkişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki

nüfus ise (15 yaş ve daha yukarı yaştaki nüfus)855 bin kişi artarak, 52 milyon 788 bin kişiyeulaştı.”Rapora göre yaptığı işten ötürü herhangi birsosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadançalışanların oranı, Ekim ayında bir önceki yılınaynı dönemine göre 1 puanlık azalışla % 43.5olarak gerçekleşti. Bu dönemde, 2009 yılınınaynı dönemine göre tarım sektöründe sosyalgüvenlikten yoksun çalışanların oranı % 86.4’ten%85.3’e, tarım dışı sektörlerde % 30.4’ten % 29.1’egeriledi.2010 yılında Türkiye İş Kurumu’na (İş-Kur) yapılaniş başvurularının 3 bin 123’ü 65 yaş ve üstü kişi-lerin yaptığı iş başvurularından oluşmuş. Busüre zarfında kuruma başvuru yapan 3 bin 123kişinin 2 bin 42’sini erkekler oluştururken bin81’ini ise kadınlar oluşturdu. Yıl içerisinde bunlarınyalnızca 129’u herhangi bir işe yerleştirilirkengeriye kalan 2 bin 994 kişiye ise iş bulunamadı.

TÜİK işsizlik rakamlarını AKP’nin güdümünde belirliyor

8-9_Layout 2 1/18/11 6:10 PM Page 2

Page 10: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011haber yorum10

S imon Kuper tarafından futbolla ilgili ya-zılan bir kitabın ismi olan ‘Futbol SadeceAsla Futbol Değildir’ sözü son günlerde

Galatasaray Kulübü tarafından kullanılacakolan Türk Telekom Arena stadyumunun açılı-şında yaşananlar sonrası yapılan tartışmalaraen uygun başlık olsa gerek.15 Ocak 2011 tarihinde görkemli bir şekildeadeta şölen havasında geçen Arena Stadı’nınaçılışına R. Tayyip Erdoğan ve birçok bakanıile beraber onlarca devlet yetkilisi, diğer birçok futbol kulübünün başkanları, TOKİ başkanıve on binlerce Galatasaray taraftarı katıldı.Açılış gecesi için bütün ayrıntıları hesaba katan,hiçbir ‘masraftan’ kaçınmayan ve milyarlarcapara ayıran organizatörlerin hesaba katma-dıkları bir şey vardı: Taraftarlar. Büyük görselşovlar eşliğinde başlayan gecede, stadın açılışıiçin kurulan kürsüden önce TOKİ’nin hazırladığıvideo ile AKP propagandası yapılması Galata-saray taraftarlarını çileden çıkardı. Bununüzerine taraftarlar Erdoğan isminin geçtiğianonsları yuhalayarak protesto etti. Erdoğan,protestoların devam etmesi üzerine yapmasıbeklenen konuşmayı yapmadan stattan ayrıldı.Erdoğan’ın, Türk Telekom Arena’nın açılışındataraftar tepkisi nedeniyle stattan ayrılmasınınardından, bakanlar, federasyon yöneticileri vebazı kulüp başkanları da stadı terk ettiler. Bek-lenmeyen bir tepki olarak karşılanan protestogösterisi sonrası yaşananlar ise faşizmin tipikbir tezahürü idi. Yaşanan protestolar sonrasıpeşi sıra yapılan açıklamalara büyük bir öfkehali ve tehditler damgasını vurdu. 16 Ocak ta-rihinde başka bir açılışta konuşan Erdoğan,protestoculara adeta kin kusarak, GalatasarayKulübü’nü de stadı kullandırmamakla tehditetti. Sekiz yıllık başbakanlık koltuğunda halkakarşı yaklaşımını, her pratiği ile ortaya koyanErdoğan’ın göstermiş olduğu bu tavırlar iseartık alışılmış bir duruma işaret ediyor.Halkımızın emeği ve alın teri, vergiler, soygunlarile elde ettikleri paralarla övünerek, taraftarları

tehdit edip hakaretlerde bulunan Erdoğan’ınibret verici konuşmasından bazı alıntılar ya-parak konuyu daha berrak bir hale getirmişolacağız. İşte Erdoğan’ın sözleri “Şimdi birileriçıkıyor ’efendim Seyrantepe Stadı’nı buradafilancanın, filancanın, filancının emeği vardır.’Burada çok açık konuşuyorum, SeyrantepeStadı’nın A’dan Z’ye yapımında GalatasarayKulübü’nün bir kuruşu yoktur. Tamamıyla butesis Toplu Konut İdaremiz tarafından yapıl-mıştır. Ve Galatasaray Kulübümüzün de kul-lanma hakkı olarak kendisine tahsis edilmiştirve bunun da anlaşmaları yapılacak, daha ya-pılmış değil. Şimdi burada ben farklı bir kulübe,Devlet Bakanım farklı bir kulübe gönül vermişolabilir. Ama bunların hepsini biz bir kenarakoyduk. Niye? Çünkü Galatasaray bizim bey-nelmilel ülkemize şampiyonluklar kazandırmış,ülkemizi uluslararası futbolda tanıtmış bir ku-lübümüz. Ve kendilerine böyle bir yer yakışırdiyerek, tesisi bitirdik. Açılıştaki olumsuzluksahiplerinindir. Sadece 310 trilyonluk yatırımla

kalmadık. Stada harcadığımız 310 trilyonunyanında metro ve kavşak düzenlemesiyle bir-likte oradaki yatırımın toplam bedeli 600 trilyonubulmuştur. Herhalde böyle bir yatırımın karşılığıbu olmamalıydı diye düşünüyorum.” dediR. Tayyip Erdoğan ve bakanlarına sormak ge-rekiyor, Galatasaray taraftarlarını tehdit ettiğinizo 600 trilyon parayı nasıl, nereden kazandınız?O çokça övündüğünüz stadyumu hangi ellerne emeklerle inşa etti? Tüm bu görkemli yatı-rımların ve projelerin arkasında yatan temelgerçeklik o tehtid ettiğiniz futbol taraftarlarınıstadyumlara çekmek değil mi?

Adnan Polat: ‘bu insanları stadımızasokmayacağız’Yaşanan protesto olayına ilişkin kraldan dahafazla kralcı kesilen bir başka isim ise GalatasarayKulübü Başkanı Adnan Polat oldu. GalatasarayKulübü’nde başkanlık yaptığı dönem boyuncasürekli bir şekilde eleştirilere maruz kalan veözellikle Galatasaray takımının oynadığı son

maçlarda taraftarlarca istifaya çağrılan AdnanPolat, kendilerine bahşedilen bu büyük hediyekarşısında başkanı olduğu kulübün taraftar-larınca böylesine bir eylemin yapılmasına çokiçerlenmiş. Yaklaşık 50 bin kişinin ortaya koy-muş olduğu tepkiye karşı Adnan Polat bakınneler söylüyor; “Türk Telekom Arena eserininmimarlarından Sayın Başbakan, hak etmediğibir olaya maruz kaldı. Bazı kendini bilmeyen,Galatasaraylı olduğundan şüphe ettiğimiz, Ga-latasaray camiasından olduğunu düşünmedi-ğimiz bazı insanlar protesto etti. Biz samimiolarak çok üzüldük. Başbakan, burayı açmakiçin canı gönülden hizmet verdi. Bize tüm sa-mimiyetiyle yaklaştı. Biz de tüm samimiyeti-mizle kendisini ağırlamak istedik. Muhteşembir düğün gecesine bazıları leke düşürdü.” Polisiye bir konuşma içerisinde protestocu ta-raftarları tehdit eden Adnan Polat, konuşmasınışu ibret verici sözlerle sürdürdü; “Bunlar Gala-tasaray camiasının içinden olan insanlar değildir.Bunlar milyonlarca Galatasaray taraftarınınüyesi değillerdir. Kendilerini Galatasaraylı kabuletmiyoruz. Elimizde 200 stat, 40 polis kame-rasının görüntüleri var. İncelemelerini emniyetlebirlikte yapacağız ve bu insanları stadımızasokmayacağız.”Yaşanan protesto eylemine ilişkin en dikkatçekici ‘tepkiler’ ise internet üzerinden yapıldı.İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı SporA.Ş.’nin genel Müdür Yardımcısı Selim Terzi,Twitter sayfasından yaptığı açıklamada şu söz-leri sarf etti; “Galatasaraylılığımdan utanıyorum.Başbakanı, TT Arena’da yuhalayanların babalarıbelli değildir, buna eminim. Şerefsizler yuha-layan kahpe GS taraftarı.” Yine Twitter üzerindenyapılan bir başka ‘tepki’ ise Devlet bakanı veAB Başmüzakerecisi Egemen Bağış’a bağlı olanAB genel sekreterliği Müşaviri Yasin EkremSerim’den geldi. Serim kendi sayfasından yaptığıaçıklamada “Böyle bir şerefsizlik yok. Nan-körsünüz... Kimin sayesinde o statta maç izli-yorsunuz. Kim yaptı lan o stadı size. Gerizekalı,kuş beyinliler” dedi.Tüm bu açıklamalar, söylemler, hakaret ve kü-fürlerin sebebi olan bir protesto gösterisininbu baylarımızı neden bu kadar rahatsız edip,ürküttüğünü iyi analiz etmek gerekiyor. Günümüzde futbol, trilyonlarca paranın dön-düğü, toplum yaşamının en derinlerine nüfuseden ve halkı-özellikle gençliği- uyutmak içinetkin bir araç olarak kullanılan büyük bir en-düstri haline gelmiş durumda. Bu gerçekliğindışına çıkarak, birbirlerini tanımayan fakataynı duygularla bir araya gelen on binlerce in-sanın böylesi bir tepki ortaya koyması yöne-tenleri oldukça öfkelendirmiş durumda.

Günümüzde futbol, trilyonlar-ca paranın döndüğü, toplumyaşamının en derinlerine nü-fus eden ve halkı-özelliklegençliği- uyutmak için etkinbir araç olarak kullanılan bü-yük bir endüstri haline gelmişdurumda

Futbol asla sadece futbol değildir

Galatasaray’ın İstanbul Seyrantepe’deki yeni stadyum açılışındaR.Tayyip Erdoğan Galatasaray taraftarları tarafından protesto edildi

Galatasaray taraftarlarınca protesto edilen R.Tayyip Erdoğan ve GS Kulübü Başkanı AdnanPolat tarafından taraftarlara yönelik sarf edilensözlere ilişkin Galatasaray taraftar gruplarındanolan Tek Yumruk grubu internet üzerinden biraçıklama yaptı. “Değeri yüksek olan Mecidiyeköy’deki araziyialıp, kuşa döndürülmüş bir proje ile yeni stadyapılmış olmasına rağmen başbakan ve devleterkânı Galatasaray Spor Kulübüne büyük birlütufta bulunmuş gibi davranarak, kendi siyasihesaplarını hayata geçirmek istediler. Yapılanpropaganda, Adnan Polat’ında katkısına rağmenCumartesi günü kulübün gerçek sahibi Gala-

tasaray taraftarının bilinçli tepkisi ile bir balongibi patladı. Bizlerin bu stad için, ne devlet er-kânına, ne de Adnan Polat’a bir borcumuz var.Bu stad kimsenin cebinden çıkan para ile ya-pılmadı. Kendi yandaşlarına peşkeş çektiği AliSami Yen arazisi karşılığı yapılan stad için bizimtek borcumuz, bu stadı yapan, üçünü çalışmalarsırasında yitirdiğimiz emekçilerdir. Bizler bustad için sadece evine ekmek götürmek derdindeolan, günlerini gecelerini şantiye alanında ge-çiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş gü-venliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkürederiz. Cumartesi akşamı yapılan protesto içinGalatasaraylılığımızı sorgulayan, ancak kendi

çıkarlarının söz konusu olduğunu bildiğimizAdnan Polat’ı, Galatasaray taraftarından özürdilemeye ve istifa etmeye davet ediyoruz. Aynışekilde Recep Tayyip Erdoğan ve TOKİ’nin baş-kanı olan şahsı da büyük Galatasaray tarafta-rından özür dilemeye davet ediyoruz.” denilenaçıklama şu sözlerle son buluyor; “Yapılan veyapılacak tüm saldırılara karşı, kulübümüzükendi menfaatleri için kullananlara karşı, tekçıkarı arma aşkı olan bizler, tek yumruk, tekyürek olarak duralım. Biliyoruz ki büyük kulüp,büyük taraftar olmak, alınan kupalarla, tribünükaplayan pankartlarla değil, zalimin önündebaşını eğmeyen onurlu duruş ile mümkündür.”

Özür dilemiyoruz! Özür dilemeye ve istifaya çağırıyoruz!

10-11_Layout 2 1/18/11 6:11 PM Page 1

Page 11: 20-30 Ocak 2011

11kadın

Venezüella’da 2-8 Mart 2011 tarihleriarasında düzenlenecek olan Dünya KadınKonferansı’nın ön hazırlık süreçleri, dün-yanın farklı kıtalarında ve bölgelerindedüzenlenen alt konferanslarla gerçek-leştirilmektedir. Bu konferanslardan biri, Irak’ın Kerkükkentinde 24-26 Aralık 2010 tarihinde,Ortadoğu’nun farklı ülkelerinde devrimve demokrasi mücadelesi yürüten kadınkurumlarının katılımıyla gerçekleştirildi.Ortadoğu Kadın Konferansı, gerçekleş-tirildiği sürecin yanında ele alınan ko-nular ve sonuç bildirgesiyle de dikkatçeken bir niteliği yansıtmaktadır. Venezuella’da gerçekleştirilecek olanDünya Kadın Konferansı’na hazırlanmakve Ortadoğulu kadınların sorunlarını vemücadelelerini yansıtmak amacıyla dü-zenlenen bu konferansın en önemli ka-zanımı, Ortadoğu’nun farklı ülkelerindemücadele yürüten kadınların ilk kez biraraya gelerek deneyimlerini paylaşmalarıve bundan sonraki dönemlerde dahagüçlü ve nitelikli bir Ortadoğu Konferansıdüzenleme kararını almış olmalarıdır.Çünkü kadın kurumlarının sürekliliğiolan, uzun vadeli bir faaliyet eksenindebölgesel bir kadın mücadelesi yürütmeyiamaçlaması bir zorunluluk olarak ken-dini hissettirmiş ve ele alınan konu baş-lıklarının yanında birçok sorunun dahaderinlikli tartışılması ihtiyacını açığa çı-karmıştır. Toplantının, ABD emperyalizminin 2003yılında ‘’demokrasi götürme’’ vaadiyleişgal ettiği Irak’ta gerçekleştirilmesi, iş-galin yaratmış olduğu yıkımın, yoksul-luğun, şiddetin sonuçlarının etkilerininözellikle kadınların yaşamında derinçıkmazlar yarattığı, açlık, yoksulluk,ölüm, hapis, taciz ve tecavüzün yaşa-mının olağan bir parçası haline gelenkadınların hep mağdur, çaresiz olarakyansıtıldığı egemen düzenin yaratmışolduğu yanılsamaları da aşan, Ortadoğulukadınların güçlü olduklarını ve mücadeleyürüttüklerini gösteren güçlü bir cevapolmuştur. Toplantıya Irak, İran, Türkiye-Kuzey Kür-distan ve Suriye’den, Özgür Kadın Der-neği, Kürdistan Özgür Kadın Hareketi(PJAK), Hiva Derneği, Kadın için Kadın

Derneği, İran’dan Yekitiya Jinen RojhilateKurdistan (Doğu Kürdistan Kadın Birli-ği-YJRK), Yekitiya Star, Ceni Kadın Bü-rosu, Kerkük Parlamentosu üyesi, Tür-kiye-Kuzey Kürdistan’dan ESP/SosyalistKadın Meclisi, Demokratik Kadın Hare-keti, Yeni Demokrat Kadın, İmece ve De-mokratik Özgür Kadın Hareketi ve SelisKadın Dayanışma Merkezi gibi birçokkadın örgütü katılmış ve verimli tartış-malar gerçekleştirilmiştir. Kürt, Türk,Arap, Asuri farklı uluslara ve etnik kim-liğe ve dine mensup olan kadınlarınfarklılığının bir zenginliğe dönüştürülmüşolması, konferansın Ortadoğu halklarınınkardeşliğini yansıtan, aynı zamanda bubirlikteliğin anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeledeki kararlılıklarınınönümüzdeki süreçte güçlü bir enerji ya-ratacağını açığa çıkarması yönüyle umutvericidir.Konferansta Ortadoğulu kadınların veözellikle savaş ve işgal koşullarında ya-şayan kadınların emperyalizmin yanındakendi ülkelerinin egemen iktidarlarınınşeriat kanunları ile bütünleşen, ezilenhalkları, ulusları birbirine düşmanlaştıranpolitikalarının yanında Ortadoğulu ka-dınların ataerkil- feodal zihniyetin ha-kimiyeti ile kadınların korkunç bir ka-ranlığa, köleliğe mahkum edildiği dilegetirilmiştir. Bu yönüyle dünyanın farklıbirçok yerinde kadınların yaşadığı baskıve şiddet ortak olmakla birlikte Orta-doğulu kadınların hala en küçük bir bi-reysel hakkının dahi tanınmaması, ya-saların tamamen kadının aleyhine dü-zenlenmesi, dinin ve şeriat kanunlarınında etkisiyle harmanlanan feodal-top-lumsal kültürün kadını tamamen yoksaydığı, kadınların hak arama mücade-lesine giriştiklerinde ve mevcut düzeninçizdiği sınırları aştığında recm cezasıyla,idamlarla, bedenlerinin çeşitli uzuvlarınınkesilmesiyle, kırbaçla ve daha akla hayalesığmayacak birçok uygulamayla yaşa-mına son verildiği ya da yaşarken öldü-rüldüğü aktarıldı. Ancak kadınların tümbaskı ve tehditlere rağmen örgütlü mü-cadele yürütmeleri ve güçlü olduklarınıgöstermeleri, Ortadoğulu kadınların sa-nılanın aksine direnişte güçlü bir mevziolduklarını ve bu mevzinin güçlendiril-mesinin Ortadoğu’daki ezilen halklarınve ulusların örgütlü mücadelesine hizmet

etmek olduğunu açıkça göstermektedir. ABD emperyalizmi başta olmak üzeretüm emperyalistlerin kendi çıkarları içingözünü diktiği ve tam bir karmaşayasürüklediği Ortadoğu ve Orta Asya ül-kelerinde açığa çıkan direnişler ve ör-gütlü mücadeleler, tüm dünya ezilenle-rinin kaderini belirleyecek niteliktedir. Bu mücadelenin mütevazi de olsa birparçası olan Ortadoğu Kadın Konferansı,ilk deneyim olması itibariyle belirli ek-sikliklerle örgütlenmiş olsa da ele aldığısorunlar ve bu sorunlara yöneliksomut adımları içermesi yö-nüyle tüm kamuoyu ilepaylaşılması, gelişti-rilmesi ve güçlen-dirilmesi gerekenbir adımdır. Or-tadoğulu ka-dınların baş-latmış olduğubu girişim,Venezuel-la’da ger-çekleştiri-lecek olanDünya Ka-dın Konfe-r a n s ı ’ n adünyadakitüm ezilenhalkları veulusları ya-kından ilgi-lendiren Or-ta d o ğ u ’ n u ngözlerden sak-lanan gerçekle-rini taşımakta vebu konferanstansonra sürekliliği olan,Ortadoğu’daki tüm kadınmücadelelerini içeren güçlü,birleşik bir mücadele alanı inşa et-mekteki kararlılığı yansıtmaktadır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nünyaklaştığı bu süreçte atılan bu adım, Tür-kiye-Kuzey Kürdistan’da mücadele yü-rüten kadın örgütleri başta olmak üzeretüm devrim ve demokrasi güçlerinin ya-kından takip etmesi, güçlendirmesi veileriye taşınması gereken somut bir mü-cadele alanını işaret etmektedir.

Venezüvella’da yapılacak olan Dünya Kadaın Konfe-ransına hazırlık olarak ele alınan Ortadoğu Kadın Kon-feransı sonuç bildirgesinde, konferansın öneminevurgu yapılarak; “Konferansımızı Kerkük gibi hembölge devletlerinin hem de uluslararası güçlerinüzerine pazarlık yaptığı bir kentte gerçekleştirdik.Kerkük, Ortadoğunun Türk, Arap, Kürt,Türkmen Asuri,Süryani, Keldani, Müslüman, Hristiyan, Sabi ve Ezidigibi bölgenin zengin kültür mozağini yansıtan bir Or-tadoğu maketi gibidir. Aynı zamanda tüm çelişkilerinmerkezidir. Ulusal, sınıfsal, cinsel, mezhepsel, dinselfarklılıklar bölgede çatışmaların da kaynağını oluş-

turmaktadır.” ifadelerine yer veriliyor.Venezuella Dünya Kadın Konferansına dair gün-

demlerinin Ortadoğu’daki kadınlara dair ek-siklikler barındırdığına dikkat çekilen bil-

dirgede: bölgede yaşayan kadınların recm,kadın sünneti, muta nikahı, idam, kadın

cinayetleri, kadın intiharları, cinsel şiddet,taciz ve tecavüz, namus ve töre cina-yetleri, çocuk yaşta evlendirilme, zo-raki evlilik, beşik kertmesi, berdel,çok eşlilik, yasalarda ve yasalarınuygulanmasında açığa çıkan cinselayrımcılık gibi uygulamalara maruzkaldığına dikkat çekilerek; “Dünyakadın buluşmasının anlayışına uy-gun olarak tüm dünya kadınlarınınkendini ifade zemini olmalıdır. Aynızamanda belirlenen gündemlerdeaçığa çıkan temel durumun kadının

mağduriyetinin üzerine kurulması,kadının aktif ve direngen rolünü göl-

gelemiştir. Ayrıca, kadın sorununundetaylandırılmasına karşın sorunlarını

tanımlamanın ötesinde çözüm yöntem-lerinin somut olarak ele alınmamış olması,

kadınların mücadelesinden çok mağduri-yetinin ön plana çıkmasına neden olmuştur.

Dünya kadın hareketi bakımından toplumsalhareketlerin gelişimlerine bağlı olarak bazı mer-

kezler oluşuyor. Ortadoğu’daki kadın hareketinin debu güçlü merkezlerden biri olduğunu görmek gerekiyor.Ortadoğu’da kadınların yaşadığı derin sorunların ya-nında kadınların çok güçlü bir direniş ruhu ve geleneğivardır.-Ortadoğu’daki emperyalist işgalin sonlandırılması,ulusların kendi kaderinin tayin hakkının tanınmasıaynı zamanda kadın hareketinin başlıca siyasal gün-demlerindendir. Biz kadınlar biliyoruz ki Ortadoğu’yabarış, kardeşlik ve özgürlük ancak kadınlar müca-deleye katılırsa mümkün olacaktır.” şeklinde ifadeleryer alıyor.

Ortadoğu Kadın KonferansısonuçlandıIrak, İran, Türkiye-KuzeyKürdistan ve Suriye’denbirçok kadın örgütününkatıldığı Ortadoğu KadınKonferansı 24-26 Aralık2010 tarihinde yapıldı

Ortadoğuda kadın olmak

20-30 OCAK 2011 Halkın Günlüğü

10-11_Layout 2 1/18/11 6:11 PM Page 2

Page 12: 20-30 Ocak 2011

T C devleti büyük bir tıkanmaaşamasında bulunuyor. Birtarafta emperyalist efendi-

lerinin kendilerine sundukları böl-gesel misyon gereği elde ettikleriavantajlar, diğer tarafta ise kronikbir hale gelmiş olan 87 yıllık bir çoksorunun bu misyonu sekteye uğ-ratma gerçekliği. 12 Eylül AskeriFaşist Cuntası ile temelleri atılanve neo-liberal politikalar eksenindeemperyalist politikalara uyumluhale getirilmeye çalışılan TC devleti,AKP hükümeti ile finale yaklaşmışbulunuyor. Dokuzuncu hükümetyılına giren AKP, geçen bu zamandiliminde gayet ‘istikrarlı’ ve ‘başarılı’bir şekilde emperyalist efendilerinehizmet ederek, özelleştirmelerdenhak gasplarına, devlet terörününen azgınından, çeşitli yalan ve saf-satalar ile ‘açılımlar’ politikalarınaimza atarak iktidarlaşma yolundada emin adımlarla ilerlemektedir.Yapılan yerel ve parlamento seçim-lerinde oldukça yüksek oranlardaaldığı oylar ile hükümete getirilenAKP, sinsi bir politika izleyerek ülkeiçinde ve dışında ‘mazlumun ya-nında, yoksul dostu, haksızlıklarakarşı çıkan bir güç olarak’ süreklibir şekilde şişirilmiş ve büyük biryanılsamaya vesile olmuştur. Özel-likle ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘insanhakları’ gibi halkımızın özleminiçektiği birçok meseleyi aymazcakullanmış ve üzülerek söylemekgerekir ki hem geniş bir halk kitlesihem de kendisine devrimci-demo-krat-aydın diyen birçok kişi ve ku-rum bu sinsi politikalara kanarakpeşinden sürüklenme yanılgısınakapılmış durumdadır. Kürt ulusalsorunu başta olmak üzere, Alevi-lerin yaşadıkları sorunlar, diğerazınlıkların yaşadıkları sorunlar,demokrasi, özgürlük, insan haklarıve daha birçok sorunda 87 yıllıkdevlet geleneğinin ‘dışında’ farklıbir söylem geliştiren (söylem diyo-ruz çünkü tüm bu söylemlerin pra-tikte yaşam bulma şansı yoktur)

AKP hükümeti özellikle parlamentoseçimleri süreçlerinde büyük bir‘beğeni’ kazanmış ve yapılan se-çimlerde tek başına hükümete ge-tirilmiştir. Ülkemiz siyasi tarihindeher seçim döneminin kaçınılmazgerçekliği olan burjuva-feodal par-tilerin yalan ve demagoji üzerinekurulu olan bu yapısal gerçekliğineek olarak AKP bu işi daha profes-yonelce ve bir takım kırıntılar ve-rerek yapmıştır-yapmaktadır. Ilımlıİslam modeli olarak piyasaya su-nulan ve yıllar öncesinden hazır-lanan kadroları ile sürece adım atanAKP gelinen aşamada özellikle R.Tayyip Erdoğan başta olmak üzere,Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç ve

birçok yeminli faşist isim ile beraberoldukça etkin bir politika izlemek-tedir. Seçimler döneminde ülkemizemekçileri üzerinden gasp ettiklerivergiler ile milyonlarca lira parayıkendi gerici iktidarları için kullanan,satılmış kalemşorları ve büyükmedya tekelleri ile etkin bir propa-ganda çalışması ören, tüm bunlarlayetinmeyip kömürle-şekerle hal-kımızın desteğini kazanmaya ça-lışan AKP ve diğer burjuva-feodalpartileri korkutan en büyük olgu-lardan birisi ise halkın sandığa git-memesidir. Emperyalizme hizmetve kendi gerici iktidarlarının bekasıiçin göz ardı edemeyecekleri biraraç ve halkın gözünü boyayıp sö-

Gelişmeler ekseninde Haziran ayında ya

Son yıllarda ‘açılım’ politikalarıile adeta baş döndürücü bir ‘de-ğişim’ sürecine işaret eden hakimsınıflar, diğer yandan KCK ope-rasyonlarından, sokak infazlarına,en küçük hak alma mücadelesineyönelik gösterdiği azgın saldırı-lardan, emekçilere yönelik yapılanağır ekonomik ve siyasi saldırılarakadar tam bir faşist terör estir-mektedir. Demokrasi kelimesininbu kadar çok bahsinin edildiğive yukarıda belirttiğimiz bu kadarçok saldırının yaşandığı bir sü-reçten geçmekteyiz

Hakim sınıflar cephesinden bugelişmeler yaşanıp ve halkımıztam bir cendere altında yaşa-maya mahkum edilmişken, Tür-kiye- Kuzey Kürdistan devrimcive komünist hareketi de gerekliçalışmalara şimdiden başlamalıve faşizmin seçim oyununu bo-zacak doğru ve güçlü taktiklergeliştirmelidir. Parlamentodanbir araç olarak yararlanılıp ya-

rarlanılmayacağı politikası ileparlamentarizmi birbirine ka-rıştırıp-aynılaştırmadan fakatanı en iyi şekilde tahlil edip endoğru ve devrimci taktik ile sü-rece müdahale etmek günün ih-tiyacıdır.

Yazımıza konu ettiğimiz tüm busaldırılar ve halkın burjuva –feo-dal düzene duyduğu güvensizlik

ve bağrında devrimci kalkışmatohumları taşıyan toplumsal hoş-nutsuzluk göz önüne alındığında,faşizmi maskelemek için sistemtarafından etkin bir şekilde kul-lanılan parlamentoyu teşhir et-mek, güçlü, birleşik devrimci birkampanya eşliğinde halkın san-dığa gitmemesini sağlamak veyapılacak olan seçimleri gücüoranında engellemeye çalışmak

Halkın iktidarı laflakurulmaz

20-30 OCAK 2011 Halkın Günlüğü

12-13_Layout 2 1/18/11 6:40 PM Page 1

Page 13: 20-30 Ocak 2011

mürü çarkını devam ettirmek için kul-landıkları modern bir ahır olan parla-mento ve seçimlere yükledikleri misyonböylesine önemli iken, halkın bu aracaitibar etmemesi, diğer tanımı ile var olanburjuva-feodal partilere güvenmedik-lerini beyan etmeleri, en büyük korku-larıdır. Sömürü ve zulüm çarkının dışınaçıkan her şey tez elden ortadan kaldı-rılması, imha edilmesi gereken büyükbir tehlikedir. Belirli periyotlarla güventazelemenin ve o süre zarfında halkı ki-min daha iyi sömüreceği yarışının ya-pıldığı parlamento seçimleri, sözde de-mokratik özde ise burjuvazinin elindeetkin bir silah olarak sömürü ve zulmünpeçelendiği bir araçtır.

Devlet terörü had safhadaSon yıllarda ‘açılım’ politikaları ile adetabaş döndürücü bir ‘değişim’ sürecineişaret eden hakim sınıflar, diğer yandanKCK operasyonlarından, sokak orta-sında polis infazlarına, en küçük hakalma mücadelesine yönelik gösterdiğiazgın saldırılardan, emekçilere yönelikyapılan ağır ekonomik ve siyasi saldı-rılara kadar tam bir faşist terör estir-mektedir. Demokrasi kelimesinin bukadar çok bahsinin edildiği ve yukarıdasaydığımız ve sayamadığımız bu kadarçok saldırının yaşandığı bir dönemeülkemiz halkı daha önce tanık olma-mıştır. Tüm bu saldırı ve sömürü çar-kının bu kadar rahat bir şekilde hayata

geçirilmesinin en büyük savunusu ola-rak ise yapılan seçimlerde alınan oyoranları gösterilmektedir. Var olan açlık,yoksulluk, sefalet içinde bir çıkış yoluarayan ve gerçek devrimci bir alter-natifin yokluğunda var olan gerici par-tiler arasında bir seçim yapmaya zor-lanan emekçi halkımızın durumunuve kendilerine vaat edilen özgürlüğü,cellâdını seçme özgürlüğü olarak ta-nımlasak en doğru tanımı yapmış olu-ruz galiba.

Fabrikalarda, tarlalarda, atölyelerde…Kısacası yaşamın var olduğu her alandabu yaşamı var eden milyonlarca işçi-köylü-emekçinin alın teri ve emeğiüzerinden yükselen ve ama dönüpyine bu kesimleri amansız bir sömürüçarkı ile baskı altında tutmaya çalışanburjuva-feodal gerici düzenin ve siyasiarenadaki temsilcilerinin utanıp-sı-kılmadan halkımızın karşısına çıkıpoy istemesi ve istedikleri oyları alıpgüven tazelemeleri işin bir başka ironikyanı olsa gerek.

KCK davası, ‘açılımlar’ süreci ve De-mokratik Özerklik ile çift dilli yaşampolitikaları ekseninde baş döndürücübir hızla siyasi gündemi tayin edenKürt ulusal sorunu. Çalıştaylar, kurul-taylar ile sinsi bir asimilasyon politikasıetrafında sisteme yedeklenmeye ça-lışılan Aleviler ve diğer inanç kesimleri.Torba yasa, özelleştirmeler, hak gasp-ları, sendikal mücadeleye yönelik sal-dırılar, işten atmalar, sigortasız, gü-vencesiz çalıştırma, taşeronlaşma iletam bir cendere altına alınan işçi sınıfı.Kotalarla, emperyalist tarım politika-larıyla üretemez ve yaşayamaz durumagetirilen köylülük. Parası olanın eğitimgörebildiği, anti-bilimsel, anti-demo-kratik uygulamalar ile sisteme kalifiyeeleman olarak hazırlanan, sürekli birşekilde en demokratik hak alma ey-leminin dahi, biber gazı, gaz bombası,cop, tank ile bastırılmaya çalışıldığı vetüm bu şartlar altında ‘bilim yuvala-rında’ eğitim aldıkları iddia edilen genç-lik. Evlerde, işyerlerinde, sokak orta-

sında şiddetin her türlüsüne maruzkalan, gündeme sürekli olarak bedeni,kimliği, düşüncesi üzerinden gelişensaldırılar ile gelebilen kadınlar…

Yukarıdaki tabloya yakından baktığı-mızda karşımıza çıkan sonuç şu; em-peryalizmin tahakkümü altında, uluslararası tekelci sermayenin çıkarları doğ-rultusunda ülkemizdeki yer altı ve yerüstü zenginliklerini efendilerine peşkeşçeken, füze savunma sistemleri vedaha açıklanmayan onlarca anlaşmaile özellikle Ortadoğu haklarına yönelikgelişecek olan emperyalist saldırılaraalan açan, ezilenler ve emekçiler üze-rinden sınıfsal, ulusal, mezhepsel, cin-sel… Saldırılarını had safhaya çıkaranegemenler ve tüm bu saldırılar ekse-ninde tam bir cendereye alınan, birçıkış yolu arayan ve gitgide yaşayamazbir hale gelen milyonlar.

Hakim sınıflar tüm bu gerçeklik veyaşananlar üzerinden 2011 Haziran ayıiçerisinde parlamento seçimlerine gi-deceklerini açıkladılar ve şimdiden bü-tün burjuva-feodal partiler ve parla-mentarizm batağına saplanıp kalmışreformist-revizyonist aklı evvellerhummalı bir seçim çalışması içerisinegirmiş bulunuyorlar. Halkın var olanhoşnutsuzluğunu belirli bir süreliğinede olsa minimize etme, sisteme karşıgelişen tepkiyi bir parti üzerinden ber-taraf edip yeni bir güçle sürece başla-ma(ki bu noktada birçok kesimin yü-rüttüğü AKP karşıtlığı tek başına fa-şist-gerici düzeni değil, bu düzenebelirli bir dönem için ‘hizmet’ eden birgücü hedeflediği için oldukça tehlike-lidir) ve sömürü çarkını daha karlı birşekilde döndürme yöntemlerinden biriolarak seçimler üzerinde önemle dü-şünülmesi ve analiz edilip gerekli ça-lışmaların yürütülmesi gereken biraraçtır. Emekçi halkımıza dayatılan,yazımızın girişinde de belirttiğimizgibi, belirli bir dönem için boynunasömürü ilmiğini geçirecek olan cellâ-dının giydiği elbisenin rengini seçmeözgürlüğüdür.

yapılacak olan seçimlere genel bir bakış

yani nitelikli, devrimci mücadeleyi besleyip ge-liştirecek etkin bir boykot çalışması örmek ih-tiyaca cevap olabilecek en doğru politikadır.

AKP tarafından, soldan-sağa her kesimin be-ğenisini kazanan ve faşist sınırlar içerisinde hertürlü mücadelenin hoşgörü ile karşılanacağınınsürekli bir şekilde yapılan propagandası, 87 yıllıkTC tarihinde yaşanan katliamlar, baskılar, sal-dırılar, devlet terörünün baş mimarı olan ve birsaray darbesi ile tahtına Kılıçdaroğlu Kemal’in

getirildiği CHP tarafından ‘halkın iktidarını kur-maya geliyoruz’ yalan ve safsatası ile emekçihalkımızın tekrardan bu kanala yönlendirilmesive silahlı mücadele başta olmak üzere devrimcişiddeti de içerisine alan bir ‘barış’ ve ‘şiddetsizçözüm’ rüzgarının estirildiği böylesi bir durumdabu oyunu bozacak gerekli adımların atılması vefaşizmin sömürü çarkına çomak sokmak ol-mazsa olmazımızdır.

Ne burjuva-feodal düzen partilerinin kuyruğuna

takılıp sistemin çarkları arasına girmek ne de‘demokrasi’ rüzgarına kapılıp sınıfsal farklılıklarıbir kenara iterek sistem içi mücadele hattınıgüçlendirmek. Gerçek-devrimci çözüm zorakarşı zor aygıtını, ki bunun ülkemiz özgülündekiyegane aracı komünistler önderliğinde yürütülensilahlı mücadeledir, en etkin şekilde kullanaraksınırların ve sınıfların ortadan kalkacağı Altınçağagiden bu güzergahta, tereddüt etmeden ilerle-mektir.

perspektif

12-13_Layout 2 1/18/11 6:40 PM Page 2

Page 14: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011gençlik yorum14Kısa bir süre önce Nevit Kodallı Güzel Sa-natlar ve Spor Lisesi Müdürü İbrahim Tol,erkek ve kız öğrencileri sürekli sözlü şekilde‘uyararak’ birbirlerine 45 santimetredenfazla yaklaşmamalarını istemiş ve bu gericiuygulamaya karşı öğrenciler, durumu ve-lilerine bildirmiş, velilerin girişimleri sonucuda kamuoyuna duyurulmuştu.Milli Eğitim Bakanlı’ğının konuya dair resmibir açıklama yaparak, “Öğrencilerin bir-birlerine 45 cm’den fazla yaklaşmalarınınyasaklandığı ve diğer iddialar tamamenyalan” demesi, öğrenciler ve velileri tara-fından tepkiyle karşılandı.

Müdür: “tehlikeli yakınlaşmalar istemiyorum”Yaşanan olaya dair öğrencilerin ifade et-tikleri ise, yapılan açıklamaların doğru ol-madığını ortaya koyuyor. Müdürün öğren-cilere bağırarak, ‘45 santimden fazla yak-laşamazsınız birbirinize, yasaklıyorum,tehlikeli yakınlaşmalar istemiyorum oku-lumda, kızlar ve erkeklerin birbirine bukadar yaklaşmalarının sonu belli’ şeklin-

deki sözlerini okulun öğrencileri dile ge-tiriyor. Bu konuda yalan söylemeleri içinbir neden olmadığını ifade eden öğrencilerbu yönlü uygulamaların kendilerini okuldansoğuttuğunu da sözlerine ekliyor.

Ayrıca öğrencilerin verdikleri beyana göremüdür, okula gelen habercileri birinci sı-nıflara yönlendiriyor. Bunun sebebi ise 1.sınıf öğrencilerin korktukları için sesleriniçıkarmamaları.

Öğrenciler okuldaki gerici uygulamalarakarşı koydukları için okul yönetimi ve kimiöğretmenler tarafından tehdit ediliyor. Öğ-renciler tehditlerle baş edemediklerini ifadeederek, şunları belirtiyor: “Üzerimize gel-meye devam ediyorlar. Öğretmenlerdenbiri çıkan haberleri kastederek, ‘Asıl ha-remlik-selamlık şimdi başlıyor, bekleyinsiz’ dedi. Tehditlerle baş edemiyoruz artık.Müdürün bizleri nasıl eğittiğini anlamışdeğiliz. Okul bahçesinde sigarasını içip tes-pihini çekerek liseli öğrencilere olabileceken kötü örneği sergiliyor. ”

Okulda çok garip uygulamaların olduğunu

belirten öğrenciler, kışın bot giymelerininengellendiğini, cinsel düünceler açığa çıkardiye atölye derslerinin saatlerinin düşü-rüldüğünü söylüyorlar.

Öğrenciler: eyleme geçeceğizNevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi’nin öğ-rencileri bir karar alarak, üzerlerindekibaskıların kalkmaması ve idarenin yan-lışlarından dönmemesi halinde eyleme ge-çeceklerini, oturma eylemi yaparak, ders-leri boykot edeceklerini belirttiler.

Okuldan atılma tehditlerine karşı birliktehareket edeceklerini belirten öğrenciler,“Artık kimseden korkmuyoruz çünkü li-seleri ellerine almak isteyip bu durumadüşürenler de korkmuyor, apaçık yapı-yorlar her şeyi.” diyerek kararlı olduklarınıvurguluyorlar.

Öğrenciler ve velileri cephesinden yaşa-nanlar buyken, Okul Müdürü İbrahim Tolbu konuda kimseyle görüşmeyip, okuldandışarı çıkmıyor. Eylem nedeniyle okulagelen Yenişehir İlçe Milli Eğitim Müdürüİhsan Dağ ise soruları yanıtsız bıraktı.

Nevit Kodallı’da neler oluyor?

Nevit Kodallı Lisesi’nde “yeni” bir eğitimyöntemi ortaya çıktı. Uygulamaya görekız ve erkek öğrenciler birbirlerine 45cm’den fazla yaklaşamayacaklar.

Baskı ve zulüm her dönem olduğu gibi dev-let-iktidar ikilemi içerisinde bütün zor aygıtlarıkullanılarak gerçekleştiriliyor. İşte bu zor ay-gıtını demokrasi aldatmacalarıyla uyum içe-risinde sunan, bunu emperyalizmin de ica-zetleriyle bütünlüklü olarak uygulayan AKPhükümeti ve devletin Cumhurbaşkanı.Ezilen yığınlar üzerinde yoğunlaşan emekgaspları, talan edilen köylülük, işsiz milyonlarve elbette ki gençlik. Bu dinamiklerin içeri-sinde üniversitelerde yaşananlar ve halkgençliğinin bir bütün olarak taşıdığı başkaldırıdinamizmi, egemenleri her dönem olduğugibi bu dönem de korkutmaktadır. Bir yandantoplumsal ve ekonomik alanlarda devlet veiktidar eliyle yaratılan yıkımlar, diğer taraftanüniversitelerde uygulanan, (buna ilk ve ortadereceli eğitim kurumları da dahil) ve bualanlardaki temel dinamikleri hiçe sayan po-litikalar pervasızca sürdürülüyor. ‘Başbakan’ınDolmabahçe’de rektörlerle yaptığı toplantıya“Bizi hiçe sayamazsınız-muhatap biziz” diyen,demokratik haklarını kullanarak taleplerinidile getirmek için yürüyen halk gençliğineuygulanan devlet terörü hafızalardaki yerinikoruyor. Yine parasız, bilimsel, anadilde eğitimiçin yürüyen üniversite öğrencilerine yapılansaldırılar, son dönemlerde gittikçe ayyukaçıkan faşist saldırılar ve karşısında meşrumücadele çizgisi, yumurtalı protestolar, ege-menlerin dikkatlerini bu alana çevirdi.

Kuzuların gül servisiHemen bu gelişmelerin ardından iktidarınpervasız açıklamaları, türlü kara çalmalarıve basiretsizliklerinin imdadına devleti doğ-rudan temsil eden Cumhurbaşkanı Gül yetişti.Gül, ‘Öğrenci temsilcileriyle’ Çankaya Sofra-sı’nda bir araya geldi. Kulağa hoş gibi görünenbu manzara burjuva-feodal medyanın dapohpohlamasıyla geniş kesimlere böyle lanseedildi. Çankaya Köşkü’ndeki yemekli top-lantıya Ankara, Atılım, Başkent, Bilkent, Çan-kaya, Gazi, Hacettepe, ODTÜ, TOBB-ETÜ, Tur-gut Özal ve Ufuk üniversitelerinin öğrencikonseyi başkanları ve 3 üniversitenin kadınbaşkan yardımcıları çağrıldı. Üniversitelerinkendi iç dinamiklerinin değil, rektörlerin hattadolaylı olarak siyasal iktidarın tepeden be-lirlediği konsey başkanlarıyla sözde üniver-sitelerin sorunları tartışılacaktı. Söz konususözde temsilciler olunca ne YÖK ne parasızeğitim, ne polis terörü, ne bilim, ne de anadildeeğitim konuşuldu. Sözde temsilciler, aldıklarıicazetlerle bir de bu talepleri büyük bedellerödeyerek savunan ve milyonlarca yoksulhalk gençliğini temsil edenleri, ‘Üniversitelerdehuzur bozan bir avuç azınlık’ olarak tarifetme pervasızlığına düştüler. Bu denklemiçerisinde “Ben de bir dönemler öğrenciydim.Öğrenci konseyi başkanlığı da yaptım. Ar-kadaşlarınızın sorunlarını, beklentilerini ser-bestçe anlatsın” diyen Gül, “dinleyip, gereğiniyapacağız” dedi.

Gül’e dikensiz gül uzatanların köşk ziyafetiDolmabahaçe’de Başbakanınrektörlerle yaptığı toplantıyıprotesto eden öğrencilere ya-pılan saldırıyla birlikte,orantısız-orantılı güç, yu-murta atma vb tartışmalarlabaşlayan süreç Cumhurbaş-kanının “ÖTK” temsilcileriyleyaptığı toplantıyla başka birnoktaya evrildi.

Gereği düşünüldü! Köşke yürümek isteyen öğrencilerin toplantıya katılıp taleplerini ve sorunlarını anlatma isteği kabul edilmedi.Öğrenciler kolluk kuvvetlerinin barikatlarıyla karşılanırken, ‘Saraylarınız, köşkleriniz sizin olsun, üniversiteler bizimdir’ dedi.Böylece demokrasinin egemenler için ne anlama geldiği de yeniden belgelenmiş oldu. Karşısında sorunları ve talepleri anlatandeğil kendisine gül atanları dinleyen Gül, gerekli talimatları vererek, sözde bütün sorunları çözdü. Yemekli toplantının hemenertesinde kapalı kapılar arkasında sözde YÖK’e, “Öğrencilerin barınma ve harç sorunlarını çözün” diyen Gül, İçişleri Bakanına da“Polis daha hassas davransın” talimatı verdi. Bu gelişmelerin ardından ODTÜ’de üniversite öğrencilerinin demokratik talepleriniduyurmak için gerçekleştirdiği yürüyüşe kolluk güçlerinin saatler süren azgın saldırısı geldi. Çanakkale’de faşist saldırılar sonrasıgözaltına alınan öğrencilerin kollarının kırılması, ağır darba maruz kalması, kapalı kapılar ardından verilen talimatların neolduğunu açıkça göstermektedir. Yine Gül’e sadece dikensiz gül sunanlara, YÖK makamında özel bir oda sunulması da mevcutfaşizmin sözde demokrasi hamleleriyle nasıl ahenkle perdelendiğinin, estirilen yalan rüzgarının açık bir göstergesi.

14-15_Layout 2 1/18/11 6:13 PM Page 1

Page 15: 20-30 Ocak 2011

niversitelerde cereyan edenolaylar, ülke gündemininmerkezinden düşmüyor.Füze kalkanı, iki dil tartış-ması v.d önemli başlıklararağmen, memleketin nabzı

öğrenci eylemliklerinde atıyor. Beklidetoplumsal bir “sübjektivizm” olarak ad-landırılabilinir! Fakat tarihte yarı-aydınkitlelerin hareketlenmesi her zaman yenisüreçlere vesile olmuştur. Hele ki, bu yarı-aydın kitleler topluluğu, proleter sınıf bi-lincini “dert” edinmişse!Geçen ay kaba hatlarıyla değindiğimizüniversite eylemleri, hakim sınıfların haz-medemeyecekleri bir pozisyona geldiğin-den dolayı, “öğrenci-devlet” buluşmasıolarak, “lokal anestezi” alarmına geçildi.Baş operatör Abdullah Gül, bir grup “se-çilmiş” öğrenciyi konağında ağırladı. Uzunsüren sohbetlerin hangi öğrenci meramıetrafında döndüğünü bilmemekle birlikte,

basına yansıyan “nasihat” yanı bekleni-lenin dışında bir durum değildi. Pek “sayın”Gül, ‘Memleket sorunlarına kafa yorun,düşüncelerinizi ortaya koyun, ancak şid-detten ve yasa dışı örgütlerden uzak du-run’ mesajını verdi. Haliyle, hakim sınıflarınöğrenci “meramı” anlaşılmış oldu. Yorumagereksiz bir “istem”!Köşkün “sırlar odasında” tartışmalar de-vam ederken, muhalif öğrenci gruplarınabilindik tavırlar sergilendi. Dışarıda ablu-kaya alınan öğrencilerden bir grup temsilci,Cumhurbaşkanlık Sekreteri ile konuşma“fırsatı” yakaladılar. Bu görüşmeden çıkansonuç, “seçilmişler” ile yapılandan çoktafarklı değildi; ‘polissiz demokrasi olmaz!’.Bu “demokratik” gönderme, 5 Ocak’ta,ODTÜ’den, AKP binasına yürümek isteyenöğrencilere yönelik saldırının çerçevesiniçizmekteydi. 500 kadar devrimci-demokratyurtsever öğrenciye karşı 2500 polis 6zırhlı araç ile saldırıda bulunuldu. Ve bu

saldırıdaki tek gerekçe “demokrasi”ninyerine getirilmesiydi. Keza Çanakkale’desadece son 20 gündür halk gençliğineyönelen faşist saldırılar da aynı “demok-rasi” oyununun bir parçasıdır.Aslında burada bir parantez açarak ‘yiğidiöldür ama hakkını yeme’ demek gerekir.Nedenini şöyle izah edelim; sınıf farkı ol-makla birlikte, proletaryanın devlet iktidarıda aynı misyona sahiptir. Lenin’in En-gels’ten yaptığı ‘Proletarya, devlete ge-reksinim duyduğu sürece, ona özgürlükiçin değil, düşmanlarını bastırmak içingereksinim duyacaktır’ alıntısı, tamda bu-rada iktidar denilen meselenin yenidenüretiminin birden farklı faktörle ele alın-dığını gösterir. Hakim sınıflar bir yandanÇankaya’da konak ağırlamaları yapılarak,diğer yandan devrimci-demokrat-yurt-sever öğrencilere saldırarak aynı “demo-kratik” iktidarın sürekliliğini sağlamak is-temektedirler.

ÖDTÜ’de büyük puntolarla BAŞKALDIRI-YORUZ, sloganıyla hareket eden öğrencigençlik, bir başkaldırının habercisi olabilir.Başkaldırının niteliği, koşulları itibariyle,devrim tarihimizdeki diğer örneklerle öz-deşleşecek nitelikte olmasa dahi, “Avru-pa-i” protestoların, konfeti ve yumurta“muhalefetinin” aşılacağı, sadece hükümetedene yönelik değil, demokratik talepleriniktidar perspektifiyle ele alınacağı bir baş-kaldırıya dönüşebilir. Öğrenci kitlelerininkendiliğinden biriken öfkeleri, doğru ön-derlik edildiği taktirde iktidar bilinçli eylemedönüşebilir. Demokratik Halk Gençliği,güçlerini zayıf halkalara devrimci taleplerinen yükselebileceği yerlere kanalize ederek,yürüteceği güçlü kampanyalarla sürecinönemli bir öznesi olabilir. Yeter ki, görevleritahin etmenin yanı sıra, yöntem sorununubilimsel analizden geçirerek somut adımlaratmasını bilelim. İsyan etmek, sadecemeşru değil artık zorunludur!

İsyan Etmek Meşru ve Zorunludur!GENÇ YORUM

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011 gençlik haber 15

f

f

sinan çakıroğlu

AKP üzerinden toplumsal muhalefeti baskıve denetimi altına almak isteyen devlet, bir-çok alanda olduğu gibi üniversitelerde de fa-şizmin keskin kurallarını devreye sokuyor.ODTÜ ve Ankara Üniversitesi’nde muhalifdevrimci demokrat öğrencileri kaba dayaktangeçiren devlet, İstanbul Üniversitesi’nde iseöğrencilerin yürüttüğü muhalefete karşıOHAL uygulamalarını devreye soktu.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri okullarınagirmek için sivil polise ve özel güvenlik gö-revlilerine önce kimlik gösteriyor, sonra daüst aramasına giriyor. Üst aramasından ge-çenler okula girerken, geçmeyenler okulasokulmuyor.

Öğrencilere okullarına “zor”la girmekten soruşturma açıldıGeçtiğimiz günlerde okullarına girmek isteyenöğrenciler, üniversitenin giriş kapısında ÖzelGüvenlik Birimi (ÖGB) ve sivil polislerin üstaraması dayatmasıyla karşılaştılar. Öğrenciler,yapılan uygulamanın hukuksuz olduğunuifade ettikten sonra okullarına girmek istedi.Öğrencilerin bu hukuksuzluğa karşı ses çı-karmasına öfkelenen ÖGB ve sivil polisler,İstanbul Üniversitesi rektörüğünden aldıklarıyetkilerle öğrencileri kaba dayaktan geçir-dikten sonra, kapı önüne koydu.

“Bu Üniversitede OHAL var”Arkadaşlarının aramaya direnmesinin ar-dından, rektörlük tarafından 45 öğrenci hak-kında soruşturma açılmasını protesto edenüniversite öğrencileri okullarının kapısına“Bu Üniversitede OHAL var” pankartı astı.

Açılan soruşturmayı ve üniversitelerinderektörlüğün devreye koyduğu faşist uygu-lamaları protesto eden öğrenciler, devletinAKP ve YÖK üzerinden devrimci-demokratöğrencileri baskı altına alarak, ünüversite-lerden sisteme yönelik gelişen gençlik mu-halefetini yok etmek istediğini belirttiler.Öğrenciler arkadaşlarına açılan soruştur-manın ve üniversitelerde uygulanan OHAL

yasalarının geri çekilmesini talep ettiler.Eylemi Demokratik Gençlik Hareketi (DGH),Genç-Sen, Öğrenci Kollektifleri, DemokratYursever Gençlik (DYG) ve Gençlik Muha-lefeti üyesi öğrenciler örgütlerken, Çağdaş

Hukukçular Derneği (ÇHD), İHD, İstanbulÜniversitesi öğretim görevlileri ve BDP İs-tanbul milletvekili Sabahat Tuncel destekverdi. Öğrencilere Grup Yorum ve Bandistada türkü ve marşlarıyla destek verdi.

Bu üniversitede OHAL var

Ü

Üniversitelerde OHAL uygulaması başlatan devletuygulamaya itiraz edenleri okula girmek “suç”un-dan yargılayarak “ceza” veriyor.

Çanakkale 18 Mart Üniversite-si’nde 12 Ocak tarihinde de-vrimci, demokrat öğrencileresivil faşistler saldırdı.Faşistlerin sözlü tacizlerlebaşlattıkları gerginlik fizikisaldırıya dönüştü. Okula gelenjandarma aralarında DGH’lilerinde bulunduğu devrimci-demokrat öğrencilere saldırdı.Jandarmanın saldırısı sonucuaralarında DGH’lilerin de bulun-duğu 3’ü ağır olmak üzere 10öğrenci yaralandı, 22 öğrenci degözaltına alındı.Gözaltına alınan 14 kişi geceserbest bırakılırken 8 kişigözaltı süreleri uzatılarak adliy-eye sevk edildi. Otuz saatlikgözaltı sonrası savcılıkta ifadeveren öğrenciler tutuksuzyargılanmak üzere serbestbırakıldı.Yaşanan faşist saldırılar sonrasıbir çok devrimci, demokratöğrenciye soruşturmaaçılırken, saldırıyı yapanlarakarşı ise yine her hangi birişlem yapılmadı.Saldırıları protesto eden öğren-ciler, olası yeni bir saldırıyakarşı sınavlara toplu haldegidiyorlar.

ÇOMÜ’deöğrencilere saldırı

14-15_Layout 2 1/18/11 6:13 PM Page 2

Page 16: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011dünya yorum16

A frika ülkelerinden Tunus’ta yak-laşık bir ay önce başlayan pro-testo gösterileri, Tunus Hükü-

meti’nin düşmesine ve devlet başkanıZeynel Abidin Bin Ali’nin görevini bıra-karak, ülke dışına kaçmasına neden oldu.

Tunus’ta son yıllarda had safhaya çıkanişsizlik, yoksulluk, sefalet ve tüm bunlarınsebep olduğu toplumsal sorunlar patlamanoktasına gelerek bir isyana dönüştü.Üniversite mezunu olan Muhammed Bu-zizi isimli bir genç işsizlikten dolayı seyyarsatıcılık yaparken tezgahına 17 Aralık2010 tarihinde polis tarafından el konu-lunca kendisini yakarak ölmüştü. Buzi-zi’nin ölümünden sonraki günlerde bin-lerce genç sokaklara çıkarak polisi vehükümeti protesto eylemleri düzenle-mişti. 22 Aralık 2010 tarihinde ise birbaşka işsiz genç elektrik direğine çıkarakkendini elektrik akımına vererek, ya-şamına son vermişti. Yaşanan bu ikinciölüm olayından sonra Tunus sokaklarıtam bir isyana sahne oldu. On binlerceinsan bir ay boyunca sokaklara çıkarakhükümet karşıtı eylemler yapıp, devletbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’yi istifayazorlamışlardı. Tunus’ta 23 yıldır devletbaşkanlığı koltuğunda oturan ZeynelAbidin Bin Ali, işsizlik, yolsuzluk ve siyasibaskı nedeniyle yaklaşık 1 ay önce baş-layan bu gösteriler başkente sıçrayınca,ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Tunus hükümeti düştü, devlet başkanı istifa ettiBin Ali, protesto gösterileri üzerine hü-kümeti fesh etmiş, erken parlamentoseçimleri olacağını açıklamış; ayrıca ola-ğanüstü hal ilan ederek göstericilerekarşı sert önlemlerin uygulamaya so-kulacağını açıklamıştı. Hükümetin bütün

önlemlerine ve polisin azgın saldırılarınarağmen ağır sosyal ve ekonomik yıkımşartlarına karşı ayağa kalkan Tunushalkı, katliamlarla ve kitlesel tutukla-malarla durdurulmaya çalışılıyor. Tu-tuklananlar arasında ise hareketin içe-risinde yer alan ilerici ve devrimci kişilerde var. Bunlardan biri de Tunus İşçi Ko-münist Partisi lideri Hamma Hamami. Hamma Hamami 12 Ocak tarihinde evin-den alınarak tutuklandı. Tutuklanmadansadece birkaç saat önce ise İtalyan haf-talık dergisi Left’e bir röportaj verdi. Rö-portajda mücadeleye olan inancını dilegetiren Hamammi şöyle konuştu: “Ölüm-lere rağmen gençler hala sokakta. Ha-reket, rejimden çok daha güçlü ve rejiminyıkılmasına yol açabilir. Ne zaman ol-duğunu bilmiyoruz ama yol açıldı.” Onlarca kişinin ölmesinin ve yüzlerce-sinin yaralanmasının halkın öfkesinidaha da arttırdığını belirten Hammami,Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’ningitmesini, diktatörlüğün sona ermesini,sadece öğrencilerin değil, sendikacıların,işçilerin, öğrencilerin, avukatların, sa-natçıların istediğini de kaydetti. Hamam-mi, Tunus’ta olayların başladığı 17 Ara-lık’tan bu yana tutuklanan ilk siyasi lider.59 yaşındaki Hamammi, ülkedeki İslamcıhareketin tamamen ortadan yok oldu-ğunu, halkçı, demokratik ve laik bir ayak-lanmanın söz konusu olduğunu belirtti.Hamammi’nin liderliğini yaptığı Tunusİşçi Komünist Partisi illegal bir parti vegençlik içerisinde geniş bir taraftar des-teğine sahip. Hamammi uzun zamandıraranıyordu. Tunus’ta bir aydır devam eden sokakgösterileri, Tunus polisi tarafından si-lahlarla bastırılmaya çalışılıyor. Olaylarınbaşladığı 18 Aralık tarihinden itibaren

protesto eylemlerinde ölenlerin sayısının80’i geçtiği belirtiliyor. Yaşanan geliş-melerin olası bir halk ayaklanmasınaevrilmesinden korkan Tunus devleti veemperyalist güçler, sahte ve yalan va-atlerle halkı kandırmayı ve eylemlerisonlandırmayı hedefliyorlar.

Cezayir isyan sesleri ile sallanıyorTunus’ta yaşanan gelişmeler sömürü-cülere korku salmışken bir başka isyanprovası da Cezayir’de baş gösterdi. Olaylarkonut sorunu olarak Aralık ayı sonlarındabaşladı. Halk 2003 depremi sonrası ken-dilerine 1 milyon konut sözü verilmesinerağmen yolsuzluk ve ilgisizlik nedeniylesözün yerine getirilmemesini protestoiçin sokaklara döküldü. Birçok kenttegençler ana yolları kapattı, lastikler ya-kıldı, karakollar taşlandı.

Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir’de,kimi temel gıda ürünlerinde yüzde 30’laravaran fiyat artışlarını protesto eden gös-teriler ülke geneline yayıldı. 1 Ocak’tanitibaren şeker, un, yağ gibi temel gıdamalzemelerinde yüzde 20 ila 30 civarındayaşanan artış, başkentin özellikle fakirmahallelerinde halkın polisle çatıştığıgösterilere neden oldu. Her gün binlercekişinin katıldığı eylemlere Cezayir poli-sinin ateş ile karşılık vermesi sonucubir kişi ölmüş onlarca kişide yaralan-mıştı.

Cezayir, 60’lı yıllarda uzun bir savaş son-rası Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış.Ama bu bağımsızlık hiçbir zaman politikve ekonomik alanda gerçekleşmemiştir.1989 yılında tekrar halk ayaklanmalarıyaşanmış ve bağımsızlığı kazanan UlusalKurtuluş Güçlerinin dışında çok partiliyaşama geçilmiştir.

Kara kıtada isyan sesleriAçlık ve sefalet ortak paydalarıTunus, Cezayir, Fas, Mısır, Sudan,Yemen, Filistin… tüm bu ülkelerdekiArap halklar büyük bir yoksullukiçinde işsiz ve politik baskı altındayaşamaktadır. Resmi kayıtlara göreişsizlik %15 olarak ifade ediliyor. Fa-kat gerçek işsizliğin %20’lerin üs-tünde olduğu söyleniyor. ÖzellikleTunus ve Cezayir’de genç nüfusunçokluğu ve işsizlik bir araya gelincebu tür eylemlerde kaçınılmaz oluyor.Cezayir’de halkın %75’inin 30 yaşınaltında olduğu ve gençlerin %20’sininde işsiz olduğu belirtiliyor. Tunusiçinde benzer rakamlar geçerli.

Tüm Arap dünyasında 140 milyoninsan yoksulluk sınırının en altla-rında yaşıyor ve çoğunu da gençleroluşturuyor. Bu genç nüfusun büyükbir çoğunluğu ise eğitim görmüşgençler. Çoğu Arap ülkesinde yeniliberal politikalar, yani özelleştirme,gıda ve enerji sübvansiyonların kal-dırılması gibi kemer sıkma politi-kaları sonucu var olan işsizlik veyoksullukta katlanarak artmış du-rumda. Özellikle 2008 yılında ABD’debaş gösterip bütün dünyaya yayılanve konut sektöründe devasa bo-yutlara ulaşan “Küresel ekonomikkriz” ile beraber yaşanan bu krizinfaturası ezilen dünya halklarına ke-silmiş ve dünya genelinde işsizlik,yoksulluk ve sefalet had safhayaulaşmıştı. Tüm bu yaşanan sorunlarabirde Tunus ve Cezayir örneğindeolduğu gibi siyasi iktidarlar tarafın-dan uygulanan baskı ve sömürü po-litikaları eklenince ezilen milyonlarcainsan en meşru hakları olan isyanabaşvuruyor.

Gündeme sürekli bir şekilde yaşanan açlık, yoksulluk, sefalet, işgal ve katliamlarlagelen Kara Kıta Afrika bu kez isyan sesleri ile gündeme damgasını vuruyor

16-17_Layout 2 1/18/11 6:14 PM Page 1

Page 17: 20-30 Ocak 2011

ünya tüm gözlerini yine Lüb-nan’a çevirdi. Hizbullah, ül-kede 5 yıldır devam eden Ha-riri suikastı soruşturmasınınsonuçlarının açıklanmasınagünler kala 11 bakanını hü-

kümetten çekerek koalisyonu düşürdü. Bi-lindiği üzere eski başbakan Sünni ArapRefik Hariri’nin siyasi cinayete kurban git-mesiyle ilgili olarak, cinayet sorumlularınınbelirlenmesi amacıyla Birleşmiş Milletlersoruşturması yapılıyordu. Olası şüphelilerde başlangıçtan itibaren Suriye ve Hizbullaholarak işaret edilmişti. Gelinen aşamada,olayda Hizbullah’ın üst düzey yetkililerininsorumlu gösterilme olasılığının belirmesikarşısında örgüt lideri Hasan Nasrallah,mahkemenin bir neo-con prodüksiyonuolduğundan bahisle kendilerinin suçlu bu-lunması halinde hükümetin soruşturmasonuçlarını reddetmesi için hükümete baskıyapıyordu. Başbakan oğul Hariri ile örgütarasında bu çağrıya ilişkin fikir ayrılığı çık-tığından 2008 senesinde Şii ve Sünnilerarasındaki savaştan sonra kurulan UlusalBirlik Hükümeti dağıldı.Lübnan Akdeniz kıyısında bulunan bir Or-tadoğu Arap ülkesidir. Finike uygarlığınınvatanı Lübnan’ın yüzölçümü 10.452 km2,nüfusu 4.224.000’dir. % 64,7’si Müslüman

(Şii, Sünni), % 35’i Hıristiyan ve %1.3’ü Dür-zidir.HİZBULLAH örgütü, İsrail’in 1982’de Lübnanişgali sırasında mülteci kamplarındaki si-villeri sistemli olarak katletmesi üzerineŞİİ nüfusun duyduğu tepki sonucu doğdu.1980-1988 arasında gerçekleşen Irak-İransavaşında İran’ın, Arap dünyasındaki tecritdurumunu Baas Partisinin rakip kliğininegemen olduğu Suriye ile aşmaya çalışmasıHizbullah’ın kurulmasını kolaylaştırdı. İranböylece Lübnan’da politik aktörlerden birisihaline geldi. 2006 yazında yaşanan İsrail-Hizbullah çatışmasında Hizbullah’ın ef-sanevi direnişi ise örgütün prestijini artırdı.Siyasal kazanımlar edinmesinin yolunuaçtı. 2. Lübnan savaşından sonra artandesteğiyle örgüt önce ABD patentli kotalısisteme savaş açtı. Daha sonra Sinyorakabinesinden çekilerek sistemi kilitledi.Doha’da düzenlenen Arap zirvesinde azınlıkveto hakkının elde edilmesiyle Lübnandenkleminde mutlaka dikkate alınması ge-reken egemen siyasi güç pozisyonuna yük-seldi.Ortadoğu ve onun uzantısını oluşturanKafkasya-Orta Asya coğrafyası ABD ele-başılığındaki emperyalizmin “GenişletilmişOrtadoğu Projesi’nin çerçevesini oluşturur.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraortaya çıkan “bağımsız devletler” ile ABD’ninsiyasal-ekonomik işbirliğine girmesiyle uy-gulamaya geçen BOP, 2001’de Afganistan,2003’de Irak işgalleriyle kadim ipek yolununkontrol altına alınması sonucu yeni birboyut kazandı. Ancak 21. yüzyıl jeopolitiğininsıklet merkezini teşkil eden Ortadoğu-Kaf-kasya ve Asya’nın merkezindeki İran’ın de-netim altına alınamaması bir yana bölge-deki nüfuzunu artırması, Hizbullah, Hamasve körfez ülkelerindeki Şii azınlık kanalıylaABD çıkarlarını tehdit eder konuma yük-selmesi, emperyalizmin planlarında ak-samaya yol açtı. Irak’ta İran destekli Şiilerinegemen konuma gelmesi, İran-Suriye ek-senli Hizbullah’ın Lübnan’da etkili siyasigüç olması, Filistin yönetiminden kopanSünni Hamas’ın Gazze şeridindeki belirle-yiciliği ve İran’ın Rusya’ya yanaşması ABDdestekli Sünni Arap dünyasına karşı İran’ınpsikolojik üstünlüğü ele geçirmesi olarakgörülmelidir. Tüm bu faktörlere ilavetenLübnan’ın güneyinde konumlanan Hizbul-lah’ın, ABD’nin stratejik ortağı İsrail içintehdit oluşturması da Lübnan’ın öneminiartırmakta.İran’ı kuşatabilmek için Ortadoğu’da eksenülke Suriye’yi İsrail ile masaya oturtmadanve Suriye’ye Hizbullah desteğini çektir-

meden kendi yararına bir ‘Ortadoğu barışı’sağlayamayacağı dolayısıyla bölgeye ilişkinplanlarını uygulayamayacağı gerçeğiylekarşılaşan ABD, 2008 yılında Türkiye gö-zetiminde Suriye-İsrail görüşmelerini baş-latsa da başarılı olunamadı. Ancak o ta-rihten bugüne Suriye’nin izolasyonu içinbaskılar devam etti. Stratejik Golan bölge-sinin geri verilmesi, yabancı sermaye giri-şinin taahhüt edilmesi, Alevi azınlığa iktidargarantisi verilmesi, Lübnan’da söz hakkı,Irak Kürdistan’ından gelecek petrol boruhatlarının Suriye’den geçirilmesi gibi tavizlerSuriye’nin, stratejik ortağı İran-Hizbullahekseninden uzak durması için siyasi rüşvetolarak ortaya atıldı. Bunlara ilaveten Haririsuikastinde Suriye parmağına sık sık atıftabulunulması da bu amaca hizmet için pi-yasaya sürüldü. Soruşturma komisyonununraporunda sadece Hizbullah’ın sorumlugösterileceğine dair çıkan haberler ve SuriyeDevlet Başkanı Esat’ın son dönemde ABDile uzlaşıyor intibası vermesi ABD’nin ma-nevralarında önemli oranda başarılı oldu-ğunu gösteriyor. İran bu manevraları aka-mete uğratmak adına geri adım atmayarakHizbullah kanalıyla hükümeti bozdurupABD’ye aynı zamanda bir anlamda rest deçekmiş olmakta.

Lübnan ve Hizbullah gerçeğiEKSEN

20-30 OCAK 2011 Halkın Günlüğü dünya haber 17

D

f

f

ahmet hacalişi k.

Demokratik Kitle Örgütleri Platformu-Avrupa(DEKÖP-A) bileşenleri son dönemde Avrupaülkelerinde artan ırkçılığa karşı bir bildiri ya-yınladı.“Emperyalizm koşullarında boy veren modernırkçılık, tekelci sermaye egemenliğinin genelve güncel çıkarlarını korumanın, emekçi kitleleribirbirinden yalıtarak onları ‘düşman’ kamplarabölmenin, toplumsal yaşamı zehirlemenin yay-gın ve maalesef etkili bir yöntemidir. ‘Demok-rasinin beşiği’ sayılan Avrupa kıtasında ırkçımotifli bireysel, örgütsel, kültürel, toplumsalve kurumsal saldırganlıklar adeta bir çığ gibibüyüyor. Zenofobi (xenophonbie-yabancı kor-

kusu), ‘islamofobi’ ve şovenizm, birçok ülkede,bir devlet politikası ve toplumsal tehdit olarakdaha fazla gündemleşiyor.” denilen açıklamada,birçok Avrupa ülkesinde ırkçı partilerin yük-selişe geçtiği ve “yabancı düşmanlığının” hızlatırmandırıldığına dikkat çekilerek şöyle denildi;“ Avrupa ülkelerinin birçoğunda (burjuva) ege-menlik erkleri (yasama-yürütme ve yargılama),kamusal kurum, bürokrasi ve toplumlar içindeortaya çıkan yeni tipte faşizan ve ırkçı düşün-celer hızla güç kazanıyor. İsveç’te ırkçı partininparlamentoya girme başarısı, İsviçre’de ‘yabancısuçluların sınır dışı edilmesi’ni yasalaştıranırkçı referandum sonuçları, Almanya’da Sarrazin

tartışmasının tetiklediği düşünsel kundakçılıkolarak ırkçı salgın, Rusya’da insan avına çıkandevlet destekli milliyetçi-ırkçı çetelerin geçenyıl 113 Orta-Asya’lı insanı hunharca katletmeleri,Fransa’nın insanlık suçu sayılabilecek hukuksuzsınır dışı politikaları, Danimarka, Norveç, Belçika,İtalya, Hollanda gibi ülkelerde ırkçı partilerinhızla güçlenmesi ve saldırganlıkların artmasıyeni ırkçı dalgaya çok somut göstergelerdir.” Neo-Liberalizm ve kriz, ırkçılığı/faşizmi besliyor!Faşist politikaların ve ırkçılığın gelişmesininarkasında yatan nedenlerin neo-liberalizm vebu eksende gelişen politikalar olduğunun altıçizilen açıklamada “21. yüzyılda, ‘etnozentrikküresel bir salgın’ olarak hızla yayılan yenitipler eşliğindeki ırkçılık, neo-liberalist eko-nomik-politik saldırganlığın yarattığı toplumsalkrizler ve tahribatlardan besleniyor. Bir kaç onyıldır çok katı bir şekilde uygulanan ve işgal,talan, şiddet, sömürü, baskı ve medyatik ma-nipülasyon üzerine kurulan Neo-Liberalizmdoktrini zaten özde ırkçıdır. Uluslararası malioligarşinin maksimum kar ve kaynak transferiamaçlı tipik bir emperyalist yönelimi olarak,neo-liberal politikalar, yoksulluk, açlık, kitleselişsizlik, sosyal güvencesizlik ve adaletsizlik,siyasal hak gaspları, yolsuzlukları daha da de-rinleştiriyor. Bu toplumsal tahribat ve felaket-

lerin yarattığı kaygan zemin üzerinden gelişenırkçı, faşizan düşünce ve örgütlenmeler burjuvayasama, yürütme ve yargı erklerini de hızlaetkisi altına alıyor. Faşizm olgusunda olduğugibi, modern ırkçılığın da arkasında büyük ser-maye güçleri vardır.Göçmen karşıtlığı ve düşmanlığı, Danimarka’dave İsviçre’de olduğu gibi, ‘halkın refahını ko-rumak’ adına sistemleştiriliyor. Sürekli ve ye-niden hortlatılan ‘modern ırkçılık’ sermaye çı-karlarının merkeze alındığı burjuva-gerici ege-menlik hukukundan besleniyor. Günümüzünresmi burjuva göçmenlik politikaları, gerçekdemokratik bütünleşmeyi (entegrasyon) dış-talayan, ‘üstün kültür’ dayatmacılığını öngörengerici bir çizgide ilerliyor. Sözde ‘entegrasyonuyönlendirme ve teşvik etme’ adı altında, genelolarak göçmenlere, özellikle de Müslüman yo-ğunluklu ülkelerden gelen göçmenlere karşıbir korku furyası geliştiriliyor. Müslüman kö-kenlileri ‘potansiyel suçlu ve tehlikeli’ olarakgörme anlayışı toplumda hakim hale getiriliyor.Irkçılık ve faşizm, özellikle de kriz dönemlerinde,toplumun en alt veya orta tabakaları içindekibir akım olarak değil, bilakis üst sınıfların ideo-lojik, örgütsel ve eylemsel bir tercihi olarak,şekil alıyor ve güçleniyor.” denilerek yerli vegöçmen işçilere,emekçilere, ezilenlere ve sö-mürülenlere ırkçılığa ve kapitalist düzene karşımücadele etmeleri çağrısı yapıldı.

Avrupa’da yükselen ırkçılıkAvrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK), AvrupaEzilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon), Avrupa Türkiyeliİşçiler Konfederasyonu (ATİK) ve Almanya Kürt DernekleriFederasyonu (YEK-KOM)’nun katılımıyla oluşan DEKÖP-A sondönemde Avrupa ülkelerinde artan ırkçılığa karşı bir bildiriyayınladı.

16-17_Layout 2 1/18/11 6:14 PM Page 2

Page 18: 20-30 Ocak 2011

20-30 OCAK 2011 Halkın Günlüğü

Barış ve kardeşlik ancak iki halkınikna olması ile ve bir arada yaşamınzeminlerinin bugünden güçlendiril-mesi ile mümkün olabilir❶››Kürt sorununda bugün kritik bir eşik-teyiz. Kürt sorunu bağlamında ya bir aradayaşamın zeminlerini güçlendirecek demo-kratik çözüm yollarını bulacağız ya da top-lumsallaşmış bir çatışma ile yüz yüze kala-cağız. Devletin bu soruna ilişkin yaklaşımında,sorunu inkar politikasından çıkartarak tanımaama bu tanımayı kendi kontrolünde, kendiçizdiği sınırlarda, bireysel kültürel haklarlasınırlama vardır. Kürt hareketinin her tür baskıya, tasfiyeoperasyonuna rağmen gösterdiği direnç Kürtsorununun demokratik ve barışçıl yoldançözümü noktasında olumlu bir durum olarakgözüküyor. Kürt siyasi hareketinin sürecingeldiği aşamada Türk kamuoyunu kazana-bilecek bir politika ve eylem hattı geliştirmesigerekiyor. PKK’nin eylemsizlik kararını sü-resiz hale getirerek demokratik ve barışçılbir sürecin geliştirilmesi esaslı aktif bir siyasetiçin çaba göstermesi gerekiyor. Bu çabanınTürk kamuoyunun hassasiyetlerini gören,onu kavrayan bir dille ve tarzla yürütülmesi

gerekiyor. Barış ve kardeşlik ancak iki halkınikna olması ile ve bir arada yaşamın zemin-lerinin bugünden güçlendirilmesi ile mümkünolabilir. ❷›› AKP’nin ‘açılım’ politikaları bir tasfiyestratejisi olarak gelişiyor. Yıllardır AKP eliyledemokratikleştiğimiz üzerine bir yanılsamaiçerisine sokulmaya çalışılıyoruz. Ancak gö-rülüyor ki AKP eski devleti-statükoyu dev-ralarak baskıcı-otoriter bir rejimi yenideninşa ediyor. AKP, liberalizm ve muhafaza-kârlık temelinde yeni bir Türkiye kurarken,Kürt sorununa da bu çerçeve içerisinde ba-kıyor. Açılım politikası da Kürt sorunununçözümünü amaçlamaktan öte Kürt hareke-tinin bölgedeki etkisini kırmaya dönük birhamle olarak devreye sokuluyor. KCK ope-rasyonları açılım politikasının amacının neolduğunu ortaya koymak bakımından yeterlibir örnektir. Kürt hareketi bölgede sınıfsal-top-lumsal bir çözülmeye doğru gidiyor❸›› AKP’nin açılım politikası emperyalistgüçlerin bölgesel hedefleriyle uyumu içeriyor.

Bu bakımdan PKK’de aslında bölgede ku-rulmak istenen yeni yapı açısından bir is-tikrarsızlık unsuru olarak görüldüğündenetkisiz kılınmaya çalışılıyor. AKP, Kürt feo-dallerinin, zenginlerinin, sermayedarlarınıneğilimi, bu güçlerin özellikle Irak’ta ortayaçıkan paydan yararlanma isteği doğrultu-sunda BDP’yi tasfiye etmeyi, muhafazakâr-liberal Kürt-İslam sentezci bir güç yaratmayıamaçlıyor. Bu gücü Barzani ve Talabani’yide içeren bölgesel bir güce dönüştürmeyiistiyor. O yüzden BDP’ ye de PKK’ ye de yeryok çizgisi geliştiriliyor. Bu tasfiye operasyonlarına karşı önemli birdirenç gösterildiği ortada. Ancak Kürt hareketibölgede sınıfsal-toplumsal bir çözülmeyedoğru gidiyor. Buna bağlı olarak ortaya yenisiyasi ilişkilerinin çıkması da mümkün. Esasolarak başlangıç itibariyle yoksul Kürtleredayanan Kürt hareketi ulusal hareket olmasıniteliğiyle içinde barındırdığı değişik toplumsalkesimleri bir arada tutabiliyordu. Ama bugünortaya çıkan konjonktürde bu kesimlerinbağımsız bir siyasal odak yaratma çabalarıgelişiyor. Bu nedenle Kürt hareketi önümüz-

Her ulusal sorun özündeEsas ola-rak baş-langıç iti-

bariyle yoksulKürtlere daya-nan Kürt hare-keti, ulusal ha-

reket olması niteliğiyle içindebarındırdığı değişik toplumsalkesimleri bir arada tutabiliyordu.

13 Ocak 2011 tarihinde yeniden görülmeye baş-lanan KCK davası ile beraber Kürt ulusal sorunuve Kürtçenin tartışılması meselesi yenidenyakıcı bir şekilde kendini hissettirmeye başladı.Diyarbakır Adliyesi’nde devam eden duruş-malarda “yargılanan” Kürt siyasetçilerin Kürtçesavunma yapma ısrarları ve devletin tipik ırk-çı-faşist yaklaşımının yeniden gün yüzüneçıkması bakımından KCK davası oldukça önemlibir yerde durmaktadır. “Düz ovada siyaset”telkininde bulunanların, en küçük bir demo-

kratik hak alma mücadelesine dahi yaklaşımımeselenin özünü net bir şekilde gözler önünesermektedir. Amaç Kürt ulusunun en doğalhakları olan bir takım kazanımların dahi elle-rinden alınarak tam bir tasfiye ve teslimiyetdayatmasıdır. “Açılım” politikaları ile ne kadar“değişip” “demokratikleştikleri”nin propagan-dasını yapan hakim sınıfların, esasen emper-yalist-kapitalist sisteme sınırsız uşaklıkta ken-disini revize etmeye çalıştığı gayet net bir şe-kilde ortadadır. Kürt ulusunun inkarı günümüz

koşullarında tümden imkansız hale gelmiştir.Yıllarca inkardan gelinen Kürt realitesi artıkdaha sinsi politikalar eşliğinde en az zararlaatlatılmaya çalışılıyor. Bunun en somut veaktüel örneği olarak ise KCK davası ve yaşa-nanları gösterebiliriz. Kürtçe televizyon kanalıkuran, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Kürtçekelimeler telaffuz eden bir sistem ki Kürt si-yasetçilerin Kürtçe -yani anadillerinde- sa-vunma yapma isteğini “bilinmeyen bir dil” ola-rak yaftalayabiliyor.

KÜRTULUSAL SORUNU

DOSYA

2

Dayatılan teslimiyettir

❶›› 87 yıldır devam eden Kürtulusal sorununu gelinen aşamada nasıldeğerlendiriyorsunuz? Devletin vePKK’nin bu soruna yaklaşımı doğrubir yaklaşım mıdır?❷›› AKP tarafından hayata geçiril-meye çalışılan “açılım” politikalarınınasıl amacı sizce nedir? Sizce demo-kratikleşiyor muyuz?❸››Buna karşın PKK’nin izlemiş ol-duğu strateji sizce doğru mudur? PKKbu süreci nasıl ele almalıdır?❹›› KCK operasyonları ile amaçla-nan nedir?❺›› Demokratik Özerklik tartışılıyorkaç zamandır? Sizce nedir bu Demo-kratik Özerklik? Bu coğrafyada yaşambulma şansı varmıdır?❻›› Kürt ulusal sorunu ve Kemalizmarasındaki ilişkiyi nasıl tarif edebiliriz?Dünden bugüne PKK’nin Kemalizmve devlet olgusuna yaklaşımını nasıldeğerlendiriyorsunuz?❼››Silahlı mücadele miadını dol-durmuş mudur? PKK silahlı mücade-le vermeseydi bugün bunları konu-şuyor olacak mıydık?

Alper TAŞÖDP Genel Başkanı

Röp

orta

j sor

ular

ı

18-19_Layout 2 1/18/11 6:15 PM Page 1

Page 19: 20-30 Ocak 2011

kürt ulusal sorunu dosya

Marksist teori milli meseleye ilişkinne diyor?❶›› Hiç tartışmasız, Türkiye’deki rejimi 87yıldır ayakta tutan sütunlardan biri de millizulüm politikasıdır. Türk şovenizminin millizulmü üreten iki ideolojik kaynağı vardır.Bunlardan biri Kemalizm’dir. Diğeri ise, Ke-malizm’le sorunlu olan ama Türklük’le sorunuolmayan Türk İslam’dır. Her ikisinin de ortakpaydası, hakim ulus şovenizmidir. Bütün birtopluma teşhir edilmesi, anlatılması ve ezi-lenlerin bu istikamette aydınlatılmaları ge-rekmektedir. O nedenle, 87 yıldır yaşananacıların, eşitsizliklerin birinci dereceden başmüsebbibi bu şovenizm ve onun uygulayıcısıolan rejimdir. “Gelinen aşamada” diye sorduğunuz için,“gelinen aşama”nın ne olduğuna ve burayanasıl geldiğine bakmak lazım. İlkin, Marksistteori milli meseleye ilişkin ne diyor? Millimesele, her iki ulusun burjuvazisi açısındanbir pazar sorunudur. Bunu aklımızda tutarakdiğer önemli noktaya bakalım. Şayet, savaş,siyasetin başka araçlarla devam ettirilme-siyse, o halde bu savaşın tarafları kimlerdir?

bir pazar sorunudur

10-20 Ocak 2011 tarihli birinci sayımızda ilkiniyayınladığımız Kürt Ulusal Sorunu ana başlıklıdosyamızın bu sayımızda ki konukları Özgürlükve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel BaşkanıAlper Taş ile Araştırmacı-yazar Emrah Cilasun.Devrim ve demokrasi mücadelesi saflarındagördüğümüz birçok kurum ve kişi ile gerçek-leştirdiğimiz görüşmelerden süzerek oluştur-maya çalıştığımız bu dosya çalışmamızda, Kürtulusal sorunu kapsamında bugün gelinen aşa-ma, sunulan “çözüm” önerileri ve olası tehli-

keleri de kendi içerisinde barındıran içerisindebulunduğumuz süreç ekseninde yapılan tar-tışmaları ele almaya çalışmaktayız. Kürt ulusalsorununu en büyük kazanımlarla adım adımnihai çözümü olan (ki bizce bu çözüm ancakve ancak devrimci bir kalkışma ve iktidar de-ğişimi ile olacaktır) Kürt ulusunun kendi ka-derini tayin hakkına vardırmak ortak kaygı-sından hareketle herkesin üzerine düşen so-rumluluğu layıkıyla yerine getirmesinin küçükbir adımı olarak değerlendirilebilecek olan bu

çalışmamızı azami verimle sonuçlandırmakgayesindeyiz. Ulusal sorunun çözümü nokta-sında üstte belirttiğimiz gerçeklik, bugündenelde edilebilecek bir takım demokratik haklarasırtımızı dönmemizi değil, bilakis bu haklarınkazanılması için ortak bir çaba göstermemizgerektiği gerçekliğini de ötelememelidir. Busorumluluk kaygısıyla ele aldığımız dosya ça-lışmamıza devrimci-demokrat-ilerici-yurt-sever tüm kişi ve kurumlardn destek bekli-yoruz.

Mücadele yükseltilmelidir

g devamı sayfa 20’de

KCK, hemHabur son-rası Türk

milliyetçileriningazını almak,hem pazarlık

edilen karşı tarafın gücünü mi-nimalize etmek, ama daha daönemlisi, Fethullah Cemaati’nin,bölgede, önünü açmak için ya-pılan bir operasyondu.

Emrah CİLASUNAraştırmacı-Yazar

‘deki dönemde daha fazla Kürt yoksulla-rının hareketi olmak zorundadır. Kürthareketinin bölgede etnik-kültürel ta-leplerinin yanı sıra yeni bir kamusallıkanlayışı ile sosyal talepleri kapsaması,bu talepleri örgütlemesi gerekiyor. ❺›› Bugün Demokratik Toplum Kon-gresi ve BDP’nin ortaya koyduğu demo-kratik özerklik projesi, üzerinde tartı-şılması gereken somut bir proje olarakduruyor. Genelde solda sürekli anımsa-tılan, ulusların kendi kaderini tayin hakkıilkesinin bugün ne anlama geldiğininötesinde, Kürt siyasi hareketi demokratiközerklik projesi ile kendi geleceğini tayinediyor. Buradaki çelişki veya sorun; de-mokratik özerklik anlayışı etrafına di-zilmiş olan taleplerin silahlı bir eylemçizgisi ile yürütülüp yürütülemeyeceğidir. Burada etnik ve toprağa dayalı olmayanidari temeller üzerinde bölgesel mec-lislere dayalı bir yetki paylaşımı savu-nuluyor. Bu fikir ÖDP’ye uzak değil.ÖDP’nin programında yerel-yerinden

yönetime sorunun çözümü için vurguyapılıyor. Yerel yönetimler çerçeve met-ninde de bölge meclisleri anlayışı ortayakonuluyor. Burada meselenin rengi nok-tası bu yerel-yerinden yönetim anlayı-şının nasıl bir içerikle ele alınacağıdır.Liberal-piyasacı içerikle mi ele alına-caktır, yoksa demokratik planlamayadayalı kamucu-kamusal bir anlayışlamı ele alınacaktır? Bilindiği üzere za-manında Özal da merkezi devlet otori-tesini bölgesel düzeyde güçlendirmekiçin yetki paylaşımını içeren düzenle-meleri savunuyor. Ve yine sermaye yerelhizmetlerinin piyasalaştırılması-şirket-leştirilmesi amacıyla yerel-yerinden yö-netim anlayışlarını savunuyordu. AKPHükümeti de bu içerikle hazırlanmışyerel yönetim tasarısını elinde bekletiyor.AKP’nin anlayışı esasen yereli pazar-lamayı amaçlayan yönetişim yaklaşımınıiçeriyor. Bu açıdan demokratik özerklikprojesinin iktisadi boyutu oldukça önem-lidir.

Kemalizmden ciddi bir kopuş ilkkez 68 hareketinin gelişim süreciiçerisinde şekillendi❻›› Kemalizm meselesi son yıllardasol açısından da epey tartışılan bir konu.Kemalizmden ciddi bir kopuş ilk kez 68hareketinin gelişim süreci içerisinde şe-killenen devrimci hareketler eliyle ger-çekleştirilmiştir. 12 Mart sonrasındakidireniş hareketleri düzenden ideolojikbakımdan köklü bir kopuşu temsil eder.Kürt hareketinin ortaya çıkış süreci deasıl olarak bu hareketlerin ideolojik-politik etkileri içerisinde olmuştur. O ba-kımdan Kemalizmle ilişki diye bir bağ-lamın bu hareketin değerlendirmesindeönemli bir yer tuttuğunu düşünmüyoruz.Son dönemde Kürt hareketinin 1921 ana-yasasına yaptığı atıfları Kemalizm ilişkisiolarak değerlendirmek doğru olmaz. Butarihsel bir duruma işaret etmektir.Devlet konusunda özellikle son yıllardayeni bir yaklaşım geliştirme çabası var.Bunların da henüz üzerinde uzun boylutartışma yürütecek kadar billurlaşmışve geliştirici tartışmalar olarak görmekdoğru olmaz. Bu tartışmalar daha çokulus devlet formunun tek tipleştirici po-litikalarından kaynaklanan gerici yan-larına ilişkin bir tartışmadır. ❼›› PKK silahlı bir mücadele ile ezilenKürt halkının var oluş zemini olmuştur.Kuşkusuz böyle bir mücadele olmadanbugün bu noktaya gelinmesi mümkünolmazdı. Ancak bugünkü somut durumve Kürt hareketinin talepleri bakımından30 yıl önce ile oldukça önemli farklar var.Kürt hareketinin dile getirdiği dil, kültür,kimlik, yerinden yönetim talepleri bugünsilahlı bir mücadele çizgisi ile savunula-bilecek talepler değildir. Bu anlamdasilahlı mücadelenin miadı dolmuştur. An-cak öte yandan gerçekten bir demokra-tikleşme süreci ile silahlı güçlerin top-lumsal yaşama katılmasının önünün açıl-madığı koşullarda silah, gelişebilecek birimhaya karşı savunma aracı işlevininötesinde bir politik anlama tekabül et-miyor. v

18-19_Layout 2 1/18/11 6:15 PM Page 2

Page 20: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011dosya20Bunlar, hangi siyaseti, ya da daha doğrusuhangi sınıf(lar)ın siyasetini temsil etmekte-dirler? Hiç kuşkusuz taraflardan biri, rejimintemsil ettiği sınıflardır.Yani Türk komprador burjuvazi ile kompradorbürokrat burjuvazidir. Taraflardan diğeri ise,son yirmi senede, Irak’ın işgali, Güney Kür-distan Bölgesel Yönetimi’nin oluşması ve Tür-kiye’nin gözle görülür şekilde ekonomik olarakpalazlanması gibi, bölgede sermaye dolaşımıve sıcak para trafiği gibi bir dizi faktör sonucuezilen ulusun, feodal beylikten kompradorluğaterfi etmek isteyen sınıflarıdır. Hiç kuşkusuzbu sınıfların önde gelen siyasi temsilcisi PKKve onun legal siyasi aktörleridir. Tabii ki, PKK, başından beri bu sınıfları temsiletmiyordu. Kuruluşundan 1980’lerin ortasınakadar ki dönemde, ona, yön veren çizgi, dev-rimci milliyetçi bir çizgiydi. O dönem temsilettiği sınıflarsa esasen, şehir ve kır küçükburjuvazisiydi. PKK, gücünü özellikle yoksultopraksız köylüden almaktaydı. 1980’lerin or-tasından itibaren, Kürt milli burjuvazisi ileküçük ve orta derecedeki toprak ağalarınınPKK’ye yaklaşması, devrimci milliyetçi çiz-ginin, yerini, reformcu bir çizginin almasınaneden oldu. Bu değişimin siyasi tezahürüağırdı. Botan’da toprak işgal etmeye kalkışanyoksul köylüler, ERNK (o yıllardaki cepheörgütünün kısaltılmışı) tarafından, ulusal mü-cadeleye zarar vermekle suçlanmışlardı. Dev-rimci milliyetçi öğeleri içinde barındıran kimimilitanlar ve gerilla kumandanları bu dönemdetasfiye edilmişlerdi. Yoksul köylülüğün ikiprangasından biri olan milli pranganın kırıl-masına PKK vesile olurken, toprak beylerinebağımlılık prangasını PKK koruma altına alı-yordu. Bu durum, kaçınılmaz olarak yoksulKürt köylüsünün dizginlerinden, tam anla-mıyla boşanmasına maniydi. O yıllarda ya-yımlanan Doğu Ergil imzalı TÜSİAD Raporu,yoksul köylülüğün bir kolunun hâlâ prangayabağlı oluşunu, rejim açısından, bir avantaj te-lakki ediyordu. Keza o yıllarda, Marksist ge-lenekten gelen, Kürt toplumunun tarihçesihakkında önemli eserleri bulunun Hollandalıtarihçi ve sosyolog Martin van Bruinessen,PKK’yi, “Neo Kemalist” olarak değerlendiri-yordu. Fakat tüm bunlara rağmen, PKK ta-banının hâlâ yoksul köylülerden müteşekkilolması ve silahların mevcudiyeti, birçok dev-rimcinin bu tip gerçekleri görmesini engelli-yordu. Oysa silahların buradaki fonksiyonusadece ve sadece şantaj aracı olmasıydı. 90’ların sonu 2000’lerin başından itibaren,PKK açısından iki önemli gelişme yaşandı.Birincisi, Türk kompradorlarıyla aynı göz me-safesinde olmayı talep eden, dünya emper-yalist/kapitalist üretim ilişkileriyle içiçe geç-mek isteyen, Ankara’daki merkezi devlet ta-rafından engellenen, o yüzden gözünü, GüneyKürdistan’a diken, dünün toprak beyi, bugününkompradoru, siyasi çıkarlarının temsiliniPKK’de görmeye başladı. İkincisi, ta reformcuçizgiyi izlediği dönemde, bölgesel ve uluslar-arası ilişkiler içinde bulunan PKK, temsil et-mekte olduğu sınıfın çıkarları gereği söz ko-nusu ilişkilerini niteliksel bir seviyeye eriştirdi.ABD Başkanı Obama’nın, Demokratik ToplumPartisi (DTP) Eş Başkanı Ahmet Türk’le bu-luşması, Emine Ayna’nın başkanlığındaki DTPheyetinin Pentagon idarecileriyle yaptıklarıgörüşmeler, DTP’nin ve daha sonra da Barışve Demokrasi Partisi (BDP)’nin, Washing-ton’da, ABD’nin icazetiyle irtibat bürosu aç-maları, Murat Karayılan’ın, Radikal’e verdiğidemeçte, İsrail’in varlık hakkının kabulü gibiörnekler, PKK camiasının dünya ölçekli siyasetsahnesinde, tercihini, ABD’den yana yapmışolduğunu göstermekteydi. (Burada 2000’lerinbaşında PJAK liderinin Washington’da âlâ vevala içinde nasıl karşılandığına girmiyorum.)

Özetin özeti, “gelinen aşama”ya, böyle ge-lindiğini düşünüyorum.“Devlet ve PKK’nin yaklaşımı doğru mu” diyesoruyorsunuz. Ben yukardaki izahatımdanhareketle, Taa 1844’de yazılan Komünist Ma-nifesto’nun şu veciz sözünü hatırlamayı yeğ-liyorum: “Günümüzde artık, burjuvazinin ilericirolü kalmamıştır.” Her türlü demokrasi, özünde bir sınıfdiktatörlüğünü yansıtır❷›› AKP’nin açılımı, Türkiye’nin yapısaldeğişikliğiyle alakalıdır. Türkiye bağımlı ka-pitalist bir ülkedir. Ortadoğu, Balkanlar, Kaf-kasya ve Afrika’da esasen iktisadi alandahatırı sayılır bir aktör konumuna gelmiştir.Türk kompradorlarının hedefi ve arzusu, dün-ya emperyalist sermaye çatısının, bu coğ-rafyadaki ana sütunu olmaktır. Sermayeninkendi yasası, kendi yatağını bulmaktadır veiktidarda hangi parti olursa olsun buna riayetetmek zorundadır. Neo Osmancılık vs. bubahsettiğim sermaye hareketliliği ile alakalıdır.Kürt açılımı, bu genel projenin önemli bir par-çasını oluşturmaktadır.“Demokratikleşiyor muyuz” sorunuza gelince.Ben size sorayım. Velev ki demokratikleşsek,ne olacak? Yani, komünizme varmış kadarmutlu mu olmuş olacağız? Demokrasi çokmu iyi bir şey? İyi olduğu içinde zaten, burjuvazi,demokratikleşemez mi diyorsunuz? Ben öyledüşünmüyorum. Ezilen bir ülkede değil, bur-juva demokrasisini teshis etmiş, demokrasininkalbi diye adlandırılan ABD’de de, komünist-lerin demokrasi hakkında ne düşündükleriniBob Avakian’dan okuyalım: “Her türlü de-mokrasi, özünde bir sınıf diktatörlüğünü yan-sıtır. Ne tür olursa olsun, demokrasiden sö-zetmenin mümkün olduğu her yerde, bu, top-lumda hâlâ sınıf farklılıklarının ve şu veyabu biçimde, toplumsal antagonizmaların -vebunlarla birlikte diktatörlüğün- varolduğunun,aslında ona damgasını vurduğunun bir işa-

retidir.” Onun için bu demokrasi hayranlığın-dan bizlerin kurtulması gerekir. Yeni Demok-rasi veya Halk Demokrasi’si bile, sosyalizmininşası için birer araçtır ve öyle göklere çıka-rılacak yanları yoktur. Komünistler, burju-vaziyle demokrasi sidik yarışına girmezler.İdeolojik olarak yanlıştır. Siyaseten de epeyyanlışlıkları vardır. Ya bu yarışı kaybederler,İkinci Dünya Savaşı sonrası olduğu gibi yada, zıddına dönüşüp, komünistlikten demo-kratlığa terfi ederler. ❸›› Bu sorunun muhatabı ben değilim,

PKK’dir. Fakat bu soru diğer yandan, serinkanlı dü-şünmemize vesile olsun. Devlet, İmralı’daÖcalan’la görüştüğünü açıkca kabul ediyor.Diyarbakır’daki, Demokratik Toplum Çalış-tayı’nda sunulan son taslağında Öcalan’ın gö-rüşlerinin birebir yansıması olduğu kabul edi-liyor. O halde, bu fotoğrafı nasıl okumamızlazım? Şayet, İmralı’da Öcalan’la, devlet yet-kilileri, boş vakitleri geçirmek için birarayagelmiyorlarsa, o halde, kamuoyuna tartıştırılanproje, kimin projesidir? Benim kanaatim, buprojenin bir devlet projesi olduğudur. AvniÖzgürel’in, bir TV programında söylediği gibi,“100 talep ediliyormuş gibi yapıp, 30’a razıolunmasının hazırlığıdır”. KCK, dağdan indirilecek olan PKK’nin,legal siyasete dönüşüm aracıdır❹›› KCK, dağdan indirilecek olan PKK’nin,legal siyasete dönüşüm aracıdır. Aynı zamandaKürt toplumunda yeni bir üst yapı aracınıntesisidir. Kaçınılmaz olarak, KCK, siyasi, iktisadive dini alanda da Diyanet’in ve FethullahçıSTK’ların, bölgede yayılmasının önünde ciddibir engeldi. O nedenle, hem Habur sonrasıTürk milliyetçilerinin gazını almak, hem pa-zarlık edilen karşı tarafın gücünü minimalizeetmek, ama daha da önemlisi, Fethullah Ce-maati’nin, bölgede, önünü açmak için yapılan

bir operasyondu. Taraflar, birbirlerine karşılıklıgüç kullanarak, kâh biri bir diğerine operasyonyaparak, kâh bir diğeri ise karşı tarafın imamınıöldürerek aralarında ciddi bir çelişki olduğunugösterdiler. Fakat, Öcalan’ın, son dönemdeCemaat hakkında yaptığı yorumlar, Cemaatile PKK arasındaki çelişkinin antagonist ol-madığını göstermektedir. ❺›› Demokratik eki olmadan özerkliğin,Cumhuriyet’in öncesinde ve hemen sonra-sında ilk fikir babalarından biri Mustafa Kemalolmuştur. Mustafa Kemal, Haziran 1919 tarihliAmasya Genelgesi’nde ve Eylül 1922’de AhmetEmin Yalman’a verdiği mülakatta, Kürtler’emuhtariyet fikrini sesli düşünmüştür.Yeni devletin sorunları, yeni hakim sınıflararasındaki anlaşmazlıklar, Kürt feodalleriyleüstesinden gelinmeyen çelişkiler ve Türkiye,İran, Irak topraklarının geleceğine dair, dö-nemin, uluslarası gücü İngiltere ile yaşanançelişkiler, bu projeyi rafa kaldırmıştır. Son yirmi senede bu projeyi ilk hatırlatanDoğu Perinçek olmuştur. Daha sonra Öcalan,İmralı’da kaleme aldığı Bir Halkı Savunmakadlı eserinde bu projeyi savunmuş ve övm-üştür. Yanlış hatırlamıyorsam, bundan birkaç sene evvel de, aralarında Kenan Evren’inde bulunduğu kimileri, Türkiye’nin bölgelereayrılıp, yerel yönetimlere daha fazla imtiyazıntanınmasını dillendirmişlerdir. Bu konuda Lenin’e başvurulacak olunursa,ona göre, ezilen ulusun burjuvazisi, kendisinemilli baskı uygulayıp ezenle pazarlıkta hakkoparmayı daha makul bulduğu için özerklikgibi çözümler, her zaman pratiktir. Hâlbukiözerklik, bütün bir milli baskıyı ve onun mü-sebbibi olan egemen sınıf iktidarını sarsmaz.Bilakis, bu ödün egemen sınıf iktidarının ta-hakkümünü başka şekillerde sürdürmesineyarar. Egemen ulusun bütün ayrıcalıklarınıortadan kaldırmaz. Ulusal baskının tüm bi-çimlerini yok etmez. Özerk bir ulus, egemenbir ulusla, haklar bakımından eşit durumdadeğildir.❻››Öyle sanıyorum ki, bu sorunun cevabınıyukarıda verdim.❼›› Birinci sorunuzu bana değil, OsmanBaydemir’e sorun! Mülakatın başında, Carlvon Clausewitz’den yaptığım alıntıyı hatır-layalım. Savaş siyasetin başka araçlarla de-vam ettirilmesidir. O halde, silahlara hangisınıfın ve dolayısıyla hangi çizginin hük-mettiğine bakmak lazım.İkinci sorunuza gelince... Afedersiniz, neyikonuşmuyor olacaktık? Şayet, burjuvazininprogramını konuşmuyor olacağımızı soru-yorsanız, evet doğru konuşmayacaktık. Vallahiçok da iyi olurdu. Keşke, 37 sene evvel, Kay-pakkaya’nın ortaya koyduğu fikirler doğrul-tusunda, meseleler şekil alsaydı da, dünyaalem, proletaryanın komünist programınınbir parçası olarak Kızıl Kürdistan’ı konuşsaydı.Fena mı olurdu? Kaypakkaya, bu devrimcihayali gördü. Göremeyenler düşünsün!Fakat Kaypakkaya, kendi hayali değil de bur-juvazinin hayalleri gerçekleşecek olursa, ezi-lenlerin en ileri kesimlerinin ne yapmamasıgerektiğini de tarihe yazıp gitti:“... Milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiyeproletaryası, çeşitli milliyetlere mensup bur-juvazi ve toprak ağalarının kendi üstünlüklerive imtiyazları için yürüttükleri mücadeledetamamen tarafsız kalacaktır. Bilinçli Türkiyeproletaryası, Kürt milli hareketi içindeki Kürtmilliyetçiliğini güçlendirmeye yönelen eğilimeasla destek olmayacaktır; burjuva milliyet-çiliğine asla yardım etmeyecektir; Kürt bur-juvalarının ve toprak ağalarının kendi üstün-lükleri ve imtiyazları için giriştikleri mücadeleyikesinlikle desteklemeyecektir; yani, Kürt millihareketi içindeki genel demokratik muhtevayıdesteklemekle yetinecek, onun ötesine geç-meyecektir. “

19. sayfanın devamı

v

20-21_Layout 2 1/18/11 6:16 PM Page 1

Page 21: 20-30 Ocak 2011

21kültür sanat muzaffer oruçoğluANTAGONİZMA

İNANÇ

ster mistik, istersebilimsel olsun,inanç, yaşamın enzayıf yanıdır. İn-sanın, kendine,kendi gücüne ve

maddi dünyaya güvensizliğininilanıdır. Sorumlulukların bir bö-lümünden ve başkaldırıdan kay-tarmanın bir yoludur. Kendi baş-kaldırısını, kendine karşı başkal-dırının ön şartı olarak gören özgürbir akıl, gayet doğaldır ki inancaihtiyaç duymaz. İnanç, efendi ara-yışı olduğu için gücünü insanın,inandığı şey karşısında cüceleş-mesinden alır ve kuşkudan kor-kar. Kendi özünü ifade etme,gerçekleştirme amacını taşısada inananın aklı özgür değildir.İnandığı gücün karşısında, eleştirisilahından, düşünce ve eylemözgürlüğünden yoksundur inananinsan. Akıl özgürleştikçe inançgücünü yitirir. Aklın özgürleşmeside insanın çok yönlü bilgi ve ya-şam deneyimiyle, incelmiş, derinduygu gücüyle donanmasınabağlıdır.İnancın mistik biçimlerinde in-sanın durumu daha vahimdir.Her şeyi hiçleştiren ölümün ür-kütücü karanlığına karşı insanınsanal bir yaşam umuduyla inan-dığı güce boyun eğişi zavallıcadır.Ölümün silip süpüren, yok sayankahredici gücünü kabulleneme-yen, Gılgamışvari bir ölümsüzlükarayışına dahi çıkmayı göze ala-mayan insanın, anlama çabasın-dan, kuşkudan uzak, münzevi birruhla tapındığı güce teslim oluşu,diz çöküşü, yalvarışı, insanın tipikbir tükeniş halidir. Boyun eğmeye,yalvarmaya, istemeye eğilimli birkarakter, mistik inanç sistemin-den çıkıp, Tanrı’yı inkar temelindebir başka ideolojiyi benimsedi-ğinde, bağrından kopup geldiğimistik inancın tapınma ruhunu,savunduğu ideolojide, değişik birbiçimde hemen gösterir. Savun-duğu ideolojiye eleştirel yaklaş-maz, herhangi bir eleştiri karşı-sında onu ortodoksça savunurve eleştirel yaklaşımları da sap-kınlık olarak görür. İnandığı ideo-lojinin ilkelerini aşma cesaretinigenellikle gösteremez; göstersebile o ilkeleri aştığını ve artık aşı-lanların geçersiz olduğunu söy-leyemez, tevil yoluna baş vurur.İnandığı gücün, baş döndürücü,büyük ve sonsuz değişimin içindebir zerrecik olduğunu düşünmekistemez, ölümsüzlük kavramınıyüceltir, yapılan işlere ölümsüzve derin anlamlar yükler. Dahilerinbir bölümü ile zır deliler hariç,herkesin tapınağı vardır. Adı öz-gürlük bile olsa, tapınak, tapı-naktır.Biz Türkiyeli komünistlerin du-rumuna bakın. Ezici çoğunlukolarak, modern komünizme derinbir bağlılıkla inanırız. Tartışma-larımızın ana söylemi, görüşle-rimizin, savunmalarımızın anadayanakları komünizm ideoloji-sinden alınmadır. İdeolojinin saf-lığını korumak, onu bir bütünolarak, katışıksız bilim ilan ederek,her türlü kuşkunun ve eleştirininüzerinde tutmak konusunda ol-dukça mahiriz. Geldiğimiz mistik

dünyanın etkilerinden tam sıy-rılamadığımız için inandığımızkomünizmi, cennet gibi idealizeeder, toplumsal gelişmeyi, inan-dığımız komünizm aşamasındadondurur, insanla insan arasın-daki çelişkiyi, yani toplumun iççelişkilerini, iç dinamiğini, top-lumsal gelişimin temel dinamiğiolmaktan çıkarıp, insanı sırf kendidışındaki maddi dünyayı egemenaltına almaya çalışan bir unsuraindirgemek suretiyle dış dinami-ğin gücünü, özellikle bu noktadahaddinden fazla abartırız. Yerleşikinanç ve geleneklerle bağlarımızışu veya bu şekilde sürdürürüz.Nikah kıydırır, dört başı mamurdüğünler yaparız. Çocuklarımızısünnet ettiririz. Öldüğümüzde ilkziyaret ettiğimiz yer cami olur.Tarih, insanın inanarak yürüdü-ğünü, barbarlık ve uygarlık ba-samaklarını inanarak geçtiğinigösteriyor. İnananlar ya da ce-maat, kolayca el ele verip, cemolabiliyor. Rehberin bir güzel sözü,inananların kalplerini karşılıklıtebessüm ve incelik iklimine so-kabiliyor. Acının bilinci inananinsanda güçlüdür. İnancı uğrunakendisini kolayca feda edebildiğigibi önüne çıkanları da acımasızcatepeleyip geçebiliyor. Ölüm, inancıuğruna düşenler için özgürlüğeve ölümsüzlüğe kavuşmadır. İn-sanı anlama zahmetinden ge-nellikle hoşlanan, ortaçağın inan-çlı insanı, mağaralaşarak, karanlığıve yarasaları çekerek derinleşen,kendine mahkûm olan yüce birruhla yarattı kendi çağının gü-zelliklerini. Sufilerde inanç, insanıkendi özünü anlamaya yöneltti.İnsanın kendini, kendi özünü an-ladığı ya da anladığını sandığınoktada ‘Enel hak’ çığlığıyla ortayaçıkması, inananları ve inananlarındevletini korkuttu. Çünkü enelhak, bir tür inanç olmasına rağ-men, bir anlamda en yaygın veyerleşik inancın gücünü ve insa-nın bu güç karşısındaki aczini,cüceliğini iptal ediyordu. Röne-sans’ın temelinde de inanç vardı.Mayası inançsız bir tek devrimyoktur yeryüzünde. Günümüzekadar gelen bütün büyük eserlerinmayasında inanç vardır.İnanç çağındayız. Bu çağ, on binyıl sonra nasıl bir çağa evrilir veevrilen o çağda inancın durumuve rolü ne olur? Çok yönlü bilgive derinlikli sanat, inancı zayıf-latıyor. İnsan, çok yönlü bilgiden,derinlikli sanattan, özgür düşün-ceden ve zengin sosyal pratiktenuzak kaldığı müddetçe inana-caktır. İnancın olduğu yerde, insaninsanı yönetecek ve “herkesinherkese karşı savaşı” sürecektir.İnternet, kitaba ayrılan zamanıyutmasına rağmen, kuşkuyu,eleştiriyi ve izlemeyi geliştirdi.Düşünce, dar, yerel çitlerindendışarı taşmaya başladı. Milliyetçidüşüncenin ve dinler çatışması-nın karşısında saf tutan evrensel,hümanist düşüncenin gücü vetaraftarları arttı. Yığınların bumodern duvar gazetesinden ençok mistik inancın şikâyet etmesiboşuna değildir. Kesin olan birşey vardır ki, o da insanın tarihselilerleyişinin inanca doğru değil,inançsızlığa doğru olduğudur.

İMidye dolma yemişliğiniz varsa, Mardinli birininelinden yemişsinizdir. O an midyeci ile sohbet et-tiğinizde onun Mardinli olduğunu öğrendiğiniz an,“Mardin de deniz yok ama nereden öğrendiğinizbu işi” diye sormuşsunuzdur. Ya da tersinden oku-yacak olursanız, Mardin de bir midyeci gördüğü-nüzde onun muhtemelen İstanbul ya da İzmir’dengelmiş olabileceğini düşünür, midye ile Mardin ara-sında bir bağlantı kuramazsınız.

İşçi filmleri festivalinin arşivinden film seçerken“Karakabuk” diye bir film seçmiştik. Amacımızkendimizden hareketle kendimize dair düşünmek,kendimize dair konuşmak ve en nihayetinde bireremekçi olduğumuz gerçekliğini yaşamımızın heralanında bilince çıkarmak ve birer emekçi olarakyaşamak ve üretmekti. Bu bir yüzleşmeydi. Ken-dimizle, yaşadığımız yerle, yaptığımız işle yüz-leşmek… İnsanın insana bu denli yabancılaştırıldığıbir umutsuzluk ikliminde yeniden ve illaki baharlaryaratmak gerekiyordu. Gerek bir kardelen gibiüzerimizi örten karları yarıp güneşe uzanmak,gerekse üzerimizdeki ölü toprağı atıp yeniden boyvermekti çabamız.

Mardin’den başlayan yolculukları sonucu büyükşehirlerde midye ile tanışan ve şimdi ise kendimemleketlerinde midye satan midyecilerin öyküsüşu şekilde başlıyor. 1960’lı yıllarda göç eden ilkMardinliler İstanbul’un etnik açıdan en zengin ma-hallesi olan Galata Kuledibine yerleşir. Buradakietnik mozaiğin önemli unsurlarından biri olan Er-menilerden midye dolması yapmayı öğrenirler. İlkgöç dalgasının ardından İstanbul’a gelen Mardinlilerkan ve akrabalık bağları ile aynı işi yapmaya devamederler. Ve aslında Ermenilerden devraldıkları mid-yeciliği, Mardinlilerin ekmeklerini bir süre önce neolduğunu bile bilmedikleri (hala Mardinlilerin çoğubilmez ve yemez) midyeden kazanmalarının altındaaçık bir soysal gerçeklik yatıyor. Yoksulluk ve yıl-lardır yaşanan savaş nedeniyle, köyleri boşaltılan,göç eden Mardinlilerin en yoksul kesimi Ermenilerletanışmaları sonucu midyeci olurlar. Ermenilerinbelki yemek kültürüydü ama Mardinlilerin ekmekteknesi olmuş durumda midye. Kuşüzümlü, fıstıklamidye dolmalar Ermeni usulü yapılır ve limon sı-kılmadan yenmesi gerekirdi. Mardin usulü midyelimon sıkılarak yenir ve bu yüzden ‘acı’dır. ÇünküMardinli satıcıların sattığı her midyenin içinde birazgöç, biraz yoksulluk ve biraz da hüzün vardır.

Kendi köyünden Kızıltepe’ye göç eden, ilkokuluzor bitiren ve babası Ankara’da midye satarkenzorla Ankara’ya gidip bu işe başlayan Abdullahusta, kendi işini yapmak ve kimsenin emrinde ça-lışmak istemediği için, bugün Mardin de midye sa-tıyor. Mardin’de alınan ücretin en fazla 500 TL ol-duğunu, sigortasız çalıştırıldığını ve bu nedenlegünlük 20 TL’nin kendisi için daha iyi olduğunubelirtiyor. Abdullah ustanın hemen ardından 17yıldır midyecilik yaptıktan sonra Ayvalık Belediyesitarafından tezgâh açılmasına izin verilmediği içinköyüne dönen ve burada öğrenci servisi çalıştıranBeşir Usta; burada iş imkânı olmadığı, haklarınıalamadığı ve serbest bırakılmadığı için İzmir’e da-yılarının yanına gidip midye satmaya başlamakzorunda kalmış. İşsizliğin büyük bir sorun olduğunuburalarda iş olsa kimsenin memleketini, çocuklarınıailesini ve akrabalarını bırakmak zorunda kalma-yacağını vurguluyor. Midye sattıkları yerlerde Kürtoldukları için ayrımcılığa uğrayarak, kendilerineyer verilmediğini, “başınızın çaresine bakın” de-nilerek açlığa mahkûm ettiklerini anlatıyor. Göçve özellikle köy yakmalar nedeniyle insanların bü-yük şehirlere göç ettiklerini boyacılık, selpakçılık,işportacılık gibi güvencesiz ve zor işlerde çalışmakzorunda kaldıklarını, midye işi yapan akrabalarıolanların ise midye işi yaptıklarını söyledi. Midyeişinin akrabalık ve kan bağı ilişkileri üzerindenbirbirine aktarılarak devam ettiğine dikkat çekti.

Her şeye rağmen umutlarını ve yaşama tutunmadirençlerini yitirmeyen bu dostlarımız, midyelerindeniz altında birbirine tutundukları gibi bizimdeemekçiler olarak birbirimize tutunmamız gerek-tiğini; bizimle buluşmuş olmanın ve yalnız olma-dıklarını görmenin mutluluğu eşliğinde gözlerindekiumut ışığında fazlasıyla gördük. Midyenin insanlartarafından kabuklarından çıkarıldığını ama insan-ların etraflarına örülmeye çalışılan Kara kabuklarıyaracak ve oradan çıkacak güçten ve birliktenyoksun olduklarını biliyorlardı. Ve bu kabukları kı-racak, insanları özgürleştirecek olanında emekçilerolarak bir araya gelmekten ve emeğin birliğini ya-ratmaktan geçtiklerini bir kez daha hatırlatıyorlardı.

Artık yolda yürürken karşılaştığınızda selam ve-receğiniz ve birbirinize hal hatır soracağınız emekçidostlarınız var artık, yapmanız gereken kendi yü-zünüze bakmanızdır; yürümeye devam ettikçe ço-ğaldığını göreceksiniz, çünkü yaşamı var eden veyeniden üreten emektir, ellerdir.

Mardinkarakabuklarını kırmalı!

20-21_Layout 2 1/18/11 6:16 PM Page 2

Page 22: 20-30 Ocak 2011

Halkın Günlüğü 20-30 OCAK 2011analiz22Türkiye ve

Kürdistan’daneyi nasıl

yapmalıBu sorunun cevabına geçmeden önce kısacaKürdistan tabusundan söz edeceğim. Bilindiğigibi Kürdistan meselesinin konuşulan yaygınadı Kürt sorunudur. Gel gör ki, bu tanımlamameselenin sadece etnik, yani dil ve kültür yanınıanlatır. Kürtlerin dil ve kültür özgürlüğü talepedildiğinde Türk kamuoyunun yoğun bir bö-lünme korkusuna kapılmakta olduğunu biliyoruz.Bunun nedeni, Türklerin önemli bir kesiminin(bazı Kürtlerin de) Misaki Milli denilen devletsınırları içindeki toprakları bütünüyle Türkiyeolarak bilmesidir. Çünkü bilinçlerine böyle ka-zınmış. Kürtler ise bu topraklara sanki uzaydaninmiş. Dünya çapında isim yapmış çok sayıda Kürt veyabancı bilim adamının bu konudaki eserleribir yana, Kanuni Sultan Süleyman’dan M. Kemal’ekadar pek çok Türk devlet adamının eserleri (M.Kemal’in Nutuk adlı kitabının “Ali Galip Olayı”başlıklı bölümü) incelendiğinde görüleceği gibi,Misaki Mili sınırları içinde yani, TC. sınırları içindesadece Türkiye değil, toprakları bölünmüş Kür-distan diye bir ülke de vardır. Bugün kendisindenpek söz edilmeyen bir Lazistan var ayrıca busınırlar içinde. Açın bakın 1920 Meclis albümüne;orada Kürdistan ve Lazistan milletvekillerinigörürsünüz. Ne yazık ki militarist devlet yönetimikendi işleri yoluna girdikten sonra çanak yalayıcıbazı tarihçilerin de yardımı ile gelecek kuşaklariçin kanlı ölüm fermanları yazdıklarını düşün-meden gerçeklerin üstünü örtüp, Kürdistan’laLazistan’ı Türkiye olarak gösterdi. Oysa Türkiye,Kürdistan ve Lazistan dışındaki bir coğrafyadır.Türk insanının bilinci tarih ve maddi gerçeklerçarpıtılarak yanlış bilgilerle doldurulduğu içinTürkiye dendiğinde Edirne-Kars arası bütüncoğrafya akla gelir. Bu nedenle Kürtler dil vekültür gibi en basit haklar bile istediğinde Türkinsanında bu iş vatanın bölünmesine kadar giderdiye, yoğun bir bölünme korkusu depreşiyor. Derken bu korku vatanı savunma güdüsünedönüşerek çözümün önündeki en büyük en-gellerden biri haline geldi. Türkiye’nin Lozan’labelirlenen sınırları içindeki üç ülkenin (Türkiye,Kürdistan, Lazistan) varlığı hasıraltı edilmeseydi,Türkler bunca bölünme paranoyasına kapıl-mayacaktı. Çünkü onların ülkesi olan Türkiye’deKürtlük ya da başka bir etnik sorun olmayacaktı.Eminim Türk insanı o zaman enternasyonal bir

ruh ve bakışla bezenecekti. Kürdistan’dan sözedildiğinde bunu bölünme korkusuyla değil birhakkın iadesi, adaletin ve enternasyonal kar-deşliğin gerçekleşmesi olarak karşılayacaktı.Böylece meselenin çözümünde devlete adımattırmaya muktedir olan enternasyonal bir Türkkamuoyu iradesi ortaya çıkmış olacaktı. Neyazık ki bu muazzam güç, devletin eskiden berisürdürmekte olduğu ırkçı politikalar yüzündenbugün meseleyi çözen değil, köstekleyen birişlev görmektedir.

Devletin geleneksel (ret ve inkar) siyasetini bu-gün de sürdüreceği meydandadır. İyimser tah-minlere katılmak için şimdilik bir neden yokortada. Bu kördüğümün sosyal, siyasal, ekono-mik, ruhsal ve hayati faturasını ödeyenler, yaniyoksul ve orta kesim Kürtler, Türkler ve ötekihalklar çözümü dayatmadıkça (kökten bir de-ğişim olmadan) buhran böyle sürüp gidecek.

Biz meseleyi öncelikle doğru adıyla tanımlayarakyeni bir başlangıç yapmalıyız. Sorun sadeceKürtlerin dil ve kültür sorunu değil Kürdistansorunudur. Mesele artık bu adla anılmalıdır. Me-selenin kendi doğru adıyla tanımlanması belkiilk başta sarsıcı olabilir, ama çok geçmedenTürk kamuoyundaki yargıları ve korkuları silecekve Kürdistan mağduriyeti fikrinin doğmasınayol açacak. Şimdi gelelim yazının başındaki sorunun ceva-bına. Kürdistan meselesinde eskiden de tartı-şılmış olan bir projeyi, Türkiye ve Kürdistan HalkCumhuriyetleri Birliği projesini güncelleştirmekbugün yaşamsal bir ihtiyaç haline gelmiştir. Gü-nümüz iç ve dış dengeleri, ekonomik, sosyal vesiyasal şartlar bu projeye denk düşmektedir.Bildiğimiz gibi sadece Kürdistan halkları değil,Türkiye halkları da ağır bir boyunduruk altındadır.Boyunduruğun bir tarafı Kürtlerin boynundaysa,öbür tarafı da Türk emekçilerinin boynundadır. Şimdiki siyasal tabloyu okumak için çok keskingözlere sahip olmak gerekmiyor. Türkiye’de yada Kürdistan’da Kürt iseniz devletin gözündepotansiyel suçlusunuz, bölücüsünüz, güvenil-mezsiniz. Ayrıca yasaklısınız. Varlığınız, diliniz,kimliğiniz yasak… Kürdistan diyemezsiniz, buadı çocuğunuza ya da işyerinize veremezsiniz.Kısaca zehirli bir ayrık otusunuz. Hakkınızı ara-dığınızda ya dağa gidersiniz, ya da KCK adı

verilen davalardaki binlerce Kürt siyasetçisi gibihapse girersiniz. Türkiye’de ya da Kürdistan’daTürk de olsanız, haklarınızı talep ettiğinizdedevlet Türklüğünüze bakmadan Kürtlere yaptığıgibi balyozu sizin kafanıza da indirir. Kısacadevletin geleneksel militarist siyaseti, kuruludüzene ve egemen iktidara karşı çıkan herkeseayrımsız olarak düşman muamelesi yapma üze-rine inşa edilmiştir. Enternasyonal ve hümanist nedenler bir yana,Kürdistan halklarının özgürlüğü için verilecekmücadele, egemenleri güç kaybına uğratacağıiçin mengeneye kısılmış Türkiye halklarının kur-tuluşu için de mücadele etmek demektir. Aynışey Kürdistan’dan Türkiye halklarına verilecekenternasyonal destek için de geçerlidir. Uluslararası egemen güçler nasıl ki ittifak halinde ise,ezilen halklar da çeşitli ittifaklar kurup alternatifbir güç olma zorunluluğu ile karşı karşıyadır.Emekçiler yerel ve uluslar arası zorbalıklardankurtulup mutlu, zengin, eşit ve özgür bir hayatkurmak istiyorsa bu birliği oluşturmak onlariçin tarihsel bir görevdir. Bu nedenle ister Türkiyeli,ister Kürdistan lı olalım, özgürleşmek istiyorsakgüçlerimizi enternasyonal bir çizgide birleştir-meliyiz. Türk halkına söylenecek şey şudur:Mazlum başka halklara karşı kendi sınıf düş-manlarının saflarına geçen halklar kölelik zincirinikendileri kendi boynuna geçirmiş olur. Bugün hem Türkiye’de, hem de Kürdistan’dainşa etmemiz gereken demokrasi halkın sanaldeğil gerçek şekilde söz ve karar sahibi olacağıbir demokrasi olmak zorundadır. Ve sadece bu-günü değil elli yıl, yüz yıl sonrasını planlamalıyız.Ulusal haklar, dil ve kültür özgürlüğü elbetteönemlidir ve şarttır. Kürtlere bu tartışılmaz hak-ları iade edilmelidir. Ama bu haklar tek başınaKürdistan halklarını özgürleştiremez. Özgür-leştirseydi, Türk, Arap, Fars ve öteki halklarbugün özgür ve mutlu olurdu. Bu halklar, ülkeolarak bağımsız oldukları halde yine de cenderealtındadır. Cezayir halkı (tarihteki pek çok sö-mürge gibi) kendi ülkesinin bağımsızlığı için sö-mürgecilere karşı şanlı bir mücadele verdi, dudakısırtan bedeller ödeyerek sömürgecileri ülke-sinden kovdu. Ya sonra? Sonra pek bir şey de-ğişmedi, esaret kılık değiştirerek devam etti.İşte bu nedenle ister Türkiyeli, ister Kürdistanlıolalım, hepimizi bekleyen görev, Türkiye’de ve

Kürdistan’da gerçek halk demokrasileri kur-maktır. Halkın hem devlette, hem de ekonomideiktidar olduğu iki cumhuriyetli bir devlet, yaniTürkiye ve Kürdistan Halk Cumhuriyetleri Birliğiprojesi bu nedenle bizi kurtuluşa götürecek birprojedir. Gözlerimi kamaştıran ve tatlı bir nağme ile ku-laklarımı okşayan bu enternasyonal projeyi ger-çekleştirdiğimizde bir zaman sonra artık neKürtlüğü, ne de Türklüğü hissedeceğiz. İnsanlar,Kürdistan ve Türkiye’de yan yana, el ele yenibir hayat, mutlu, özgür ve zengin bir hayat kur-maya koyulacak. Bildiğimiz gibi özgürlükler kul-lanıldıkça cazibesini kaybeder. Gün gelecekdünyada Türklük, Kürtlük, Araplık, Rusluk, İn-gilizlik, Almanlık, Fransızlık…diye bir şey kal-mayacak. İnsanlık kaynaşacak, tek bir dünyaailesine dönüşecek. Bu büyük değişim ulusalözgürlükleri kullanıp eskitmekle gerçekleşecek.Halkları hapseden hudutlardaki dikenli tellersökülüp atıldıkça, dünya zincirlerinden kurtu-lacak ve insanlık siyah, beyaz, dil, din ve ülkeayrımı yapmadan o büyük kardeşlik ailesi me-şalesini yakacak. Türkiye ve Kürdistan HalkCumhuriyetleri Birliği de bu kardeşlik ailesinegiden yolda atılan çok güçlü bir adım olacak. İyi düşünülürse bu projenin Türkiye ve Kürdistanhalklarını güçlendireceği görülecektir. Biz dev-rimciler insanlığa olan tarihsel borcumuzu öde-mek ve bizden sonraki kuşaklara karşı görev-lerimizi yerine getirmek istiyoruz. Bu nedenlekendimizi sadece Kürtlerden, sadece Türklerdendeğil her kıtadan, her ülkeden ve her halktansorumlu tutuyoruz. Afrika’da siyah, Asya’ da,Avrupa’da… beyaz deriliyiz. Bulgaristan’da Bulgar,Türkiye’de Türk, Kürdistan’da Kürt, Ermenis-tan’da Ermeni’yiz… Türkiye’ de ve Kürdistan’dahalk demokrasileri kurulmuşsa hiç beklemedenAfrika, Asya, Güney Amerika vb. ülkelere koşarız.Nerede bir ezilen varsa onun omuzdaşı, yoldaşı,kardeşi oluruz. Peki, bu projeyi nasıl inşa edeceğiz? Nasıl ku-rumlaşıp, nasıl pratikleşeceğiz? Dile kolay, otuzbeş yıl bu soruların cevabını aradım. Bulduğumcevapları pek denenmeyen bir yol izleyerek, Ta-rihin Çarmıhında “Güneş Ülkesi” romanında ki-şiler ve olaylarla anlatmaya çalıştım. Bunda nekadar başarılı olduğumu okurlar ve siyasal bi-limciler değerlendirecek.

Türk ezilen halkına, Kürdistan özgürleşmedikçe kendisinin de ekonomik, sosyal ve siyasalesenliğe kavuşamayacağı ve özgürleşemeyeceği sabırla anlatılmalıdır. Kürdistan esaretininTürk ezilenlerinin de esareti olduğu bir an bile akıldan çıkarılmamalıdır.

MAHMUT ALINAKg

v

22-23_Layout 2 1/18/11 6:17 PM Page 1

Page 23: 20-30 Ocak 2011

Halep ordaysa arşiv burdadır (II)ELEŞTİRİ SİLAHI

20-30 OCAK 2011 Halkın Günlüğü güncel haber 23

f

f

emrah cilasun

16 Ocak 2011 tarihinde Anatolia Kongre Mer-kezi’nde Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vak-fı’nın çağrısıyla düzenlenen Büyük Alevi Ku-rultayı’na Türkiye-Kuzey Kürdistan ve değişikülkelerden çok sayıda Alevi kurumlarının yanısıra, demokratik kitle örgütleri, siyasi partilerde yoğun ilgi gösterdi. Saygı duruşunun ar-dından, Alevi Dedesi Mehmet Turan’ın çırayıuyandırması (mumu yakmasıyla) ve semahdönülmesinin ardından kurultay başladı.

Elinizi inancımızdan çekinAçılış konuşmasını yapan Hacı Bektaşi VeliAnadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı ErcanGeçmez, “Bizi inkar edenlere karşı bir kez dahabir arada, buradayız,” dedi. Alevi dedelerinemaaş verilmesi konusuna tepki gösteren Geç-mez, “Bizler haram yemedik, dedelerimiz deyemez. Pir Sultan’ın evlatları onun yoluna sa-hiptirler. Biz Osmanlının, Selçuklunun zulmünügördük” ifadelerini kullandı. Alevi çalıştaylarınailişkinse “Siz bizi tarif edemezsiniz, elinizi inan-cımızdan çekin” diye seslendi. Geçmez hükü-metin zorunlu din derslerinden, Alevi köylerinecamii yaptırmaktan vazgeçmesi çağrısı yaptı.Devlet Bakanı Faruk Çelik’in ‘Çalıştaylarımızakatılmıyorlar’ sözünü hatırlatan Geçmez, “Ka-tillerin çağrıldığı çalıştaya mı katılacağız? Bizikatillerimizle mi yüzleştireceksiniz? Katliamlarıbize bir kez daha mı yaşatmak istiyorsunuz?”Diyanetİşleri Başkanlığı’nı kaldırın çağrısınıtekrarlayan geçmez, Diyanet kaldırılırsa in-sanların inançlarını özgürce yaşayabileceğini,bunun Sünni vatandaşları da özgürleştireceğinisöyledi. Geçmez ancak bu tutumun Alevi veSünni vatandaşlar arasındaki ilişkiyi güçlen-direceğine vurgu yaptı.

Üçüncü miting İzmir’deKurultay çalışmaları sırasında 300 Alevi örgütütemsilcisinin, eşit yurttaşlık hakkı için 6Mart’ta İzmir’de miting yapma kararı aldıklarınıduyuran Geçmez, bu mitingleri diğer illere detaşıyacaklarını söyledi. Alevi dergahlarını an-cak müze statüsünde ziyaret edebildiklerini

de belirten Geçmez, dergahların geri veril-mesini istedi.

Alevi Bektaşi Fedarasyonu Başkanı Ali Balkızise AKP hükümetinin şimdiye kadar Alevilerintaleplerinin tersini yaptığını, daha güçlü birDiyanet yarattığını ve Diyanet’i dokunulmazhale getirdiğini söyledi. Balkız, “Ucubelik Alevi

köylerine cami yapıp, imamlar atamaktır”şeklinde konuştu.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD)Başkanı Fevzi Gümüş, Diyanet İşleri Başkan-lığı’na ilişkin “Diyanet özelleştirilsin, oradangelen bütçe sağlığa eğitime aktarılsın” önerisisundu.

Barajlar asimilasyonun parçasıdırDersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) adınakonuşan Ankara Dersimliler Derneği BaşkanıBülent Akdağ, konuşmasında, Seyit Rıza vearkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını,tarihsel gerçeklerle yüzleşmek için arşivlerinaçılmasını, 38 Katliamının geniş bir platformile anılmasını, Dersim isminin geri verilmesini,kültürel mirasın yok edilmesinde önemli biryeri olan Dersim’deki baraj projelerinin iptaledilmesini istedi.

Kurultayda, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın yanısıra Almanya, İsveç, İsviçre, İran gibi birçokülkeden de Alevi örgütlerinin temsilcileri ko-nuşmalar gerçekleştirdi.

Alevi Kurultayı Sonuç Bildirgesi yayınlandıAnkara’da düzenlenen Büyük Alevi Kurultayısonuç bildirgesi kamuoyu ile paylaşıldı. Bil-dirgede, Madımak’ın utanç müzesi olması,ayrımcılık iddialarının aydınlatılması, Diyanetİşleri Bakanlığı’nın kapatılması, Kürt soru-nunun demokratik yollarla çözülmesi, Aleviçalıştayları tutanak ve raporlarının açıklan-ması talep edildi. Büyük Alevi Kurultayı 6Mart tarihinde İzmir’de yapılacak olan AleviMitingi çalışmalarının başlatılması çağrısı ilesona erdi.

Büyük Alevi Kurultayı gerçekleştirildi

eçen sayıda kaldığım yerdendevam edeyim.Kaypakkaya camiası, bütünbu çağrılara, özellikle MaoZedung Düşüncesi’ne, binbir

dereden su getirerek, şerh düşüp, kerhenkatılmıştır. (bkz. 20 Mayıs 1981 tarihli “En-ternasyonal dergi Kazanılacak Bir Dünya’nınKoordinasyon Komitesi’ne Açık Mektup”,Komünist, sayı: 10, 1981) 1980’lerde, emperyalist bir savaşın kapıdaolduğunu, esas akımın dünyada devrimdeğil, emperyalist bir savaş olduğunu vebunun bir devrimle engellenmesi gerektiğinisöyleyen RCP olmuştur. Bu nedenle, RCP’yi,en fazla alaya alıp, “kıyamet tellali” olmaklasuçlayan Kaypakkaya camiası olmuştur.Halbu ki, Kaypakkaya camiası ise Mart1983’de, iki süper güce karşı Avrupa ileittifak yapılması, Cunta’ya karşı Özal’ındesteklenmesi, Erbakan’ın MSP’sini de milliburjuva ilan edilmesini benimsemekteydi.(bkz. 4. Kararlar, 1983) Akla takılan soruşu olmuştur: Madem, dünyada savaş teh-likesi yok, o halde, bütün bu ittifak arayışlarıneyin nesidir? (Bunları tersinden doğruluyanbir kaynak için bkz. Erdoğan Şenci, Firar,Yıldız Kitapları, İstanbul 2010) Geçerkenbelirteyim. Bu kararların mimarı Aslan Kılıç,üç sene sonra Perinçek’in yanına geçecek,fakat bu kararlar, daha sonra da başkala-rınca canla başla savunulacaktır.Eh, Kaypakkaya camiası ittifak tercihiniböyle yapınca, 1984’de kurulan Devrimci

Enternasyonalist Hareket (DEH)’in de biranlamı kalmayacaktır. O yıllarda, akıllaradurgunluk veren şu tarihi kararı alınmıştır:“DEH’ML’dir ama DEH Deklarasyon’unu iseoportünisttir.” (bkz. 5. Kararlar, 1984) Bukararın mimarları, o vakitler, tıpkı BolşevikPartizan gibi, Mao Zedung Düşüncesi’nin,aslında, Üç Dünya Teorisi olduğunu söylü-yorlardı. Stalin’in ve Komintern’in başarılarınıdeğil, hatalarını erdem yapıp, devrimci ko-münistleri, Troçkist olmakla suçluyorlardı.Ve ne ilginçtir ki, bugün o mimarlar, siyasiyelpazenin dört bir tarafına dağılmışlardır.Stalin’in diktatör olduğunu dillendirmektebeis görmeyenler; ulusal ve uluslararasıçapta, ittifak gücü olarak kabul ettikleri,göz kırptıkları güçlerle, Üç Dünyacılara dahiparmak ısırtmaktadırlar. Nerden nereye... 5. Kararlar’a geri dönecek olursak. İçindeRCP’nin de yer aldığı DEH ise, inatla ve sa-bırla, Kaypakkaya camiasını eleştirmiş vebu fikrinden vazgeçmesi için canla başlauğraşmıştır. “... [hareketiniz] ile DevrimciEnternasyonalist Hareket arasındaki mü-nakaşanın özü, hep Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Düşüncesi olmuştur ve olmayadevam etmektedir” denilen 38 sayfalık mek-tuba, şu cümlelerle son verilmektedir: “Yol-daşlar, hatalarınızı teşhis etmenin zamanıdır.Onlar, sizi Mao Zedung düşüncesini red-detmeye, Devrimci Enternasyonalist Hare-ket’e saldırmaya götürmüştür, ve Türkiye’dedevrimin ilerlemesinin yolunu tıkamakta-dırlar. Önemli bir mücadele tarihine sahip

olan, Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Dü-şüncesi temelinde ve Kültür devrimi’nin birsonucu olarak kurulmuş olan ... [hareketi-nizin] bu hataların üstesinden gelmeye vebunların köklerini yok etmek için gerekliolan çabaları başlatmaya muktedir olduğukonusunda güvenimiz tamdır” (bkz. DEHKomitesi’nin 1986 tarihli mektubu.)O günden bu yana yaşananlar yukarıdakitespiti, haklı çıkarmıştır. O günkü müna-kaşadan “yusuf, yusuf’ kaçanların yerinde,şimdi, yeller esmektedir. Bugün, komünizm bir yol ayrımındadır. Ge-leceğin öncüsü mü yoksa geçmişin kalıntısımı olunacaktır? Bu sorunun cevabının de-dikoduda aranmayacağı çok açıktır. Bu so-runun, azılı bilimsel olunarak, derinlemesinetartışılması ve gerekli olan kopuşların sağ-lanması, elzemdir. Zira, bu yapılmadığı tak-tirde, Chavez’ci ya da Mukta da El Sadr’cıolmamanın; Aslan Kılıç’cı ya da Cem Somel’ciolmamanın; hatta ve hatta Gonzalo’cu yada Praçanda’cı olmamanın garantisi yoktur. KOMÜNİZM: YENİ BİR AŞAMANIN BAŞ-LANGICI, Revolutionary Communist Party*,USA’nın Manifestosu’nda da belirtildiği gibi:“Çok önemli olarak, bu ‘birbirinin aynadakiaksi’ misali yanlış eğilimler, geçmişin mo-dellerinden (özgün modeller değişiyor olsabile) birine veya diğerine saplanıp kalma,veya onlara geri dönme anlamında ortakbir noktaya sahiptirler: Ya komünist devriminilk aşamasının geçmiş deneyimlerine –

veya bunun tamamlanmamış, tek yönlü,ve nihayetinde yanlış bir anlayışına – dog-matik bir şekilde sarılmak, ya da geçmiştüm burjuva devrim dönemine ve onun il-kelerine geri dönmek: 21. yüzyıl komünizmikisvesi altında veya bunun adına, 18. yüzyılın(burjuva) demokrasisi teorilerine geri dön-mek, esasında bu ‘21. yüzyıl komünizmi’ni‘saf’ ve ‘sınıfsız’ olduğu kabul edilen birdemokrasi – sınıflar var olduğu sürece ger-çekte sadece burjuva demokrasisi, ve bur-juva diktatörlüğü olması anlamına gelenbir demokrasi – ile eşit görmektir. Bir ta-raftan görmezden gelinen, modası geçmişolarak yaklaşılan, veya bir dogma olarakreddededilen, (veya bir soyutlama olarakkabul edilen ve daha sonra pratik müca-deleyle alakasız görülerek, anlamsız bir‘komünizmin ABC’si’ telakki edilerek köşeyeatılan) eski, gerici devletin ortadan kaldı-rılması ve tasfiye edilmesi, radikal olarakfarklı yeni bir devletin ortaya çıkmasınıngerekliliğine yönelik tüm bu bilimsel ko-münist anlayış (ki bunun bedeli Paris Ko-münü döneminden bu yana tekrar tekrarmilyonlarca ezilenin kanıyla ödendi) top-lumun tamamını dönüştürmede ve insan-lığın tamamını özgürleştirmede, eskidenezilen kesimlerin çıkarlarını temsil etmek-tedir, aksi takdirde, devrimci mücadeleninkazanımları çarçur edilmiş ve ortadan kal-dırılmış olacaktır, ve devrimci güçler yokedilecektir.” *RCP-USA: Devrimci Komünist Parti-ABD

G

Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın çağrısıyla gerçekleşti-rilen Büyük Alevi Kurultayı’nda devlet ve hükümete Alevilerintaleplerinin kabul edilmesi çağrısı yapıldı.

22-23_Layout 2 1/18/11 6:17 PM Page 2

Page 24: 20-30 Ocak 2011

Federasyona Mafên Demo-kratîk daxuyaniya xwe de îfa-dekir ku em piştgirina wansiyasetmedarên ku daza ‘KCK’de tên darizandin û piştgirinadaxwazên kurda dikin û emêalîkariyê bidin wan.Ji bo neteweyên kurd biçewsîninawayekî qetil dikirin û awaye-kîdin jî bi destê AKPê berde-wamkirina demokrasiya wî aderewîn re balkişandin û wahagotin, êrişên li hember me kar-keran,gundiyan,kedkaran û Ele-

wiyan , Kurdan û gelên bin-destên din bi wan êrişa verûyên vanê rast carek din nî-şanê me dide.Ev çend mehe bi nîşandaniyabelgetên sexte û giredayîvanbelgê sexte girtinê endamêDTKê û BDPê ji bo vê birha-nek(mînak) e. Hat gotin ‘’tine-bûna perwerdehiya li ser zi-namê dayîkê û nenasiya zi-manê Kurdî ji bo vê birhanek(mînak) e.Dorê de jî li ser van gotina kir-

pandinkir; Hem û gelên bindestêTirkiye-Bakûrê Kurdistanê,DHFperspektîfa demokrasiya nû veîdeolojiyeke xwerû a net ve îq-tîdara gelên demokratîk vemevziya têkoşîna mafên de-mokratîk e û parçekî dozaneteweyên kurd ê mafdar e.Tenê nava 2 salî de ji bo pirs-girêka kurd van gotinên”pirs-girêka kurd de wê tiştên başbibin”, “aştî di derê me de ye”,“firsênda dîrokî hatê girtin”. nî-şanê me dide ku "kê dostê me

ye û ke jî dijminê me ye.” Lihember van êrişên li ser ked-karan,karkeran,ciwanan,jinanû li hember êrişên li ser tê-koşîna mafên demokratîk ûmeşrû a neteweyên kurd tev-gera bi hevre bê kirin pîşeyêpaşve avêtinê nîne.DHF dibêje, “bi vê yekê emcem BDPê û DTKê ne. “DHFbang dike,” divê serîde endamû piştevan hem û hêzên şo-reşger û demokratîk bila pişt-giriyê mezin bikin.”

Axaftina Kurdî ji Kurdan re qedexeye!Dewleta TCê li ser mirasê peşîyên(kal û bav )xwe ji van polîtîkayan rezemîn dibîne. Bi kurtasî trajediya ku doza KCKê ve hate jîyan, di bingehawê dîrokê de ye. Dewleta TCê polîtîkayên xwe yên kevneşopî ku bi awayekîcuda dimeşîne, îro jî li ser peyva ‘’demokrasiyê’’ disekine û derdixe pêş.

g

Tu kes nikare têkosîna neteweyên kurd a meşrû berbest bike!

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

Dewleta Tirk, ji xebatê ku der dora projeyaserbixwebûna demokratîk tên meşandin, jiwan re dil nexwaz e. Dewleta TC her demê bipolîtîkayê cuda ve berbe pirsgirêka diçe ûser wan pirsgirêka vedişêre, ji bo polîtîkayaşîddetê jî tu car tavîz nade. Di dema borî hetadema naha awayên cur bi cur îmhakirinahezar mirovan û kuştinên mirovan edî tukes nikare veşêre. Bi taybetî qelemşorên bûr-jûvayên dest hilanîneke mezin nivîsên kudardixin, ne demokratbûna wane, rastiyarewşa ber çava ye. Di dema “demokratîk açil-imê” de qetilkirina mirovan û terora girtinênîşanê me dide ku em “demokrasîyeke” çawave hemberin. Darizandina siyasetmedarênKurd di vê tabloyê de tenê mijareke. Darizandina siyasetmedarên kurd a doza“KCKê”de demê, bi kurtasî nişanê me dide,bişaftin û îmha kirina Kurda di binê kijannavî de tê kirin wî jî nîşanê me dide. Têkoşînaku Kurd ji bo nasname ya neteweyên xwedimeşînin, ev têkoşîna ruyê sazûmaniyêtenê nû nişanê wan nedaye, Kurd her tim jîrastê vê yekê tênê. Dewleta TCê li ser mirasêpeşîyên (kal û bav) xwe ji van polîtîkayan rezemîn dibîne. Bi kurtasî trajediya ku dozaKCKê ve hate jîyan, di bingeha wê dîrokê deye. Dewleta TCê polîtîkayên xwe yênkevneşopî ku bi awayekî cuda dimeşîne, îrojî li ser peyva “demokrasiyê” disekine ûderdixe pêş. Ji bo ku netewa daxe takekesiyê,armanca wî ya herî giring ewe ku vî karî biteşeyî bidin pêş. Ev tarza ku dema borî de

hatiye hildanê, bi îslamiyetê ve hatiyehevrûkirin û bi (xwedênegiravî) açilimê veji nişan didin. Lê belê karê ku bi ustatî venîşanê me didin ne raste. Platforma qanûnîde jî, ji bo ku siyaset bikin desturê nadinsiyasetmedarên Kurd, ev darizandinasiyasetmedarên kurd jî, bi rewşeke zelalnîşanê me dide. Sînorê temla dewletê dihundurê “yek dewlet”, “yek netewe”û “yekalê”de ye. Ji ber vê yekê ye ku “demokrasiya”çînê serdest di nava vê çeperê de ye. Bigotineke net ve dibêje ji bîatkirina min redikarin her re ye bipejirînin. Kurtasi, açilimêku bi destê AKPê tên çêkirin, di vir de ne.Berbestkirina siyasetmedarên Kurd ê ku jibo israra xwe Kurdî biparêzin, nirxandinazimanê kurdî a kategoriya “zimanê nenas”û kîtle ya ku ev rewşa protesto kir êriş li serwan çêbûn, ev hemû bûyerana tên vê wateyê,kurdî li kurdan re qedexeye. Bilî vê jî wateyekedin nayê derxistin. Açilima ku li ser zimanhatiye kirin di çavên kurdan de qîmet nedîtiyeû dîsa yê ku axaftina zimanê wan hatiyeqedexekirin ango kurdên ku ji bo nasnameyaneteweyên xwe têkoşîn didin bersiva vêwaha daye. Roja ku dadgehê despêkir,hezaran mirov derketin kolana, xwediyêkesayêtiya xwe û zimanê xwe derketin.Gelên Kurd li hember êrişên dewletê dîsa jîdi bin nasnameyê netewên xwe de star dibe.Yên ku demekî ji kurdan re digotin werinser deştê siyaset bikin, digel vê dîsa jîîmhakirinê narevin.

Tikiye di darizandina zimanê xwe de îsrar dike

24_Layout 2 1/18/11 3:55 PM Page 1