2. dİl ve İletİŞİm - İstanbul...

23
2. DİL VE İLETİŞİM

Upload: others

Post on 23-Feb-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

2. DİL VE İLETİŞİM

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

2.1. Dil ve İletişim

2.1.1. Göndergesellik işlevi (Bağlam)

2.1.2. İleti İşlevi (Bildiri)

2.1.3. Anlatımsallık İşlevi (Verici)

2.1.4. Çağrı İşlevi (Alıcı)

2.1.5. İlişki İşlevi (Kanal)

2.1.6. Üstdil İşlevi (Kod)

2.2. İletişimin Etkililiği

2.3. Anlamda Uzlaşma

2.4. Dil, İletişim ve Güç İlişkileri

2.5. Sözel Olmayan İletişim

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) İletişimdeki ögeler nelerdir?

2) Dilin iletişimsel işlevleri nelerdir?

3) İletişimin etkililiği nelere göre belirlenmektedir?

4) Anlamda uzlaşmak için kullanılan temel stratejiler nelerdir?

5) Dilin kişiler arası güç ilişkileri içerisindeki rolü nedir?

6) Sözel olmayan iletişim nedir?

Anahtar Kavramlar

� Bildirişim

� Verici

� Alıcı

� Bağlam

� Bildiri

� Kanal

� Kod

� İşbirliği ilkeleri

� Anlamda uzlaşma

� Karşılıklı görüş alışverişi

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

Dil ve İletişim Dilsel iletişim (bildirişim)de rol

oynayan etmenleri kavrar.

Dilin iletişimsel işlevlerini kavrar.

Dilsel iletişimin özellikleri

örneklerle ortaya konur ve

kavratılır.

İletişimin

Etkililiği

İletişimin başarılı olması için gerekli

olan iş birliği ilkelerini kavrar.

İş birliği ilkeleri kuramsal

açıklamalarla ve örneklerle

kavratılır.

Anlamda

Uzlaşma

Karşılıklı görüş alış veriş sürecinin

devamılılığını ve anlamda uzlaşmayı

sağlayan etkileşimsel stratejileri

kavrar.

Anlamda uzlaşma süreci

kuramsal açıklamalarla ve

örneklerle kavratılır.

Dil, İletişim ve

Güç İlişkileri

Dilin kişiler arası iletişimdeki rolünün

kavrar.

Dildeki güç ilişkileri somut

örneklerle ve okuma

metinleriyle kavratılır.

Sözel Olmayan

İletişim

Jest ve mimiklerin iletşimdeki yerini

kavrar.

Sözel olmayan iletişimin

özellikleri örneklerle ortaya

konur ve kavratılır.

2.1. Dil ve İletişim

İlkel dönemlerde daha organize avlanabilmeden bir arkadaşınızla sinema önünde

randevulaşmaya ya da bir siyasetçinin meydanlar önünde geniş kitlelere seslenmesine

kadar dilin kullanıldığı hangi bağlamı düşünürsek düşünelim dilin temel işlevi olarak

iletişim hep karşımıza çıkar. İletişim olgusu dil ile sınırlı olmamakla birlikte, iletişimi bu

kadar gelişmiş ve aynı zamanda karmaşık bir hâle getiren olgu da dildir. Vahşi bir

ortamda bir yırtıcının saldırısına uğradığımızı düşünelim. Gruptaki diğer bireyleri

uyarmak için çığlık atmak yerine “Herkes ağaca tırmansın.” gibi bir uyarı hayatta kalma

açısından daha etkilidir ve daha nitelikli bir iletişim sağlamaya olanak tanır. Ancak ders

sırasında öğretmenin “Sınıf çok sıcak oldu.” derken gerçekten sınıfın sıcaklığına ilişkin

bir tespitte mi bulunduğu yoksa bir öğrencinin pencereyi açmasını mı ima ettiğini

çıkarsamak da iletişimin ve iletişimde dil kullanımının çok açık bir sistemle

işlemediğinin göstergesidir. Kılıç (2002) iletişim kavramının dil dizgesinin yorumlanması

ve göndericinin niyeti olarak iki temel yorumunun olabileceğini belirtmektedir. Diğer bir

deyişle, iletişim için üretilen dilin doğru çözümlenmesi (örneğin tümcedeki bütün

sözcüklerin anlamının doğru olarak bilinmesi) ve bu dili üreten kişinin niyetinin de doğru

biçimde yorumlanması gerekmektedir. Konuşan kişinin söylediklerinden dinleyicinin bir

şey anlamaması ya da farklı bir şey anlaması iletişimsel açıdan başarısızlığı doğuracaktır.

Dolayısıyla iletişim için dil bilgisel doğruluk iletişimi garanti etmemektedir.

Günay (2004) pek çok iletişim tanımının a) alıcı ve verici arasında gerçekleşme b)

aktarılan bir bildiri ve kullanılan bir kodun bulunması ve c) karşılıklı bildiride bulunma

kavramlarını içerdiğini belirtmektedir. Jakobson (1963) dilsel iletişim (bildirişim)

modelinde ise, iletişimin, dolayısıyla iletişimi sağlayan dilin temel olarak 6 işlevinin

bulunduğunu öne sürmektedir1:

2.1.1. Göndergesellik İşlevi (Bağlam)

İletişimin göndergesel yönü onun bağlam ile ilişkisini ve iletşimsel ögelerin

nesnelerle, olaylarla ya da zihinsel durumlarla ilişkisini ortaya koyar. Diğer bir deyişle,

bir konuşucunun söylediği sözcükler, tümceler dinleyicinin zihnindeki var olan bilgiler,

değerler içerisinde bir anlam kazanır. Dahası, zihinde kodlanan bilgiler her zaman ilk

biçimiyle kalmazlar ve her yeni girdiyle değişir. Bu açıdan bağlam, konuşucudan gelen

iletinin, zihnin daha önceki bilgileriyle yeni bir bütün oluşturması sürecidir. Yeni iletiler

önceki bilgilerimizle ilişkilenerek, onlara gönderimde bulunarak kodlanır. Bu süreçte

dinleyicinin dünya bilgisi de oldukça temel bir rol oynamaktadır. Jakobson (1960)

göndergesel olmanın gösteren (denotative) ve bilşsel (cognitive) olmakla ilişkili

olduğunu iddia etmektedir. Aynı zamanda göndergesellik bir iletinin hangi zemin

üzerinde anlamlandırılacağını, dolayısıyla onun doğruluk değeri ile olan ilişkisini de

belirler. Aşağıdaki tümcelere bakalım.

a) İnsanlar ölümlüdür.

b) İnsanlar ölümsüzdür.

a ve b tümcelerinin doğruluk değeri irdelendiğinde eğer bilimsel gerçeklik

bağlamında değerlendirilecek olursa a’nın doğru b’nin yanlış olduğu görülür. Ancak bu

tümceleri bir bilim kurgu bağlamı içerisinde anlamlandırmaya çalıştığımızda artık b

tümcesi de bu yeni kurmaca bağlam içerisinde doğru hâle gelebilmektedir. Dolayısıyla,

görüldüğü gibi, iletinin anlamlandırılması, onun doğru ya da yanlış nitelikleriyle

1 Bu işlevlerle ilgili olarak alanyazında farklı adlandırmalar bulunmaktadır. Jakobson’un

kullandığı asıl adlandırma şu şekildedir: The Referential Function (Göndergesellik işlevi), The Poetic Function (İleti İşlevi), The Emotive Function (Anlatımsallık İşlevi), The Conative Function (Çağrı İşlevi), The Phatic Function (İlişki İşlevi), The Metalingual Function (Üstdil İşlevi).

etiketlenmesi içinde yorumlandığı bağlam ve ilişki kurduğu gider kavramlarla

anlaşılabilir.

Sonuç olarak, dil ve iletişim göndergeseldir çünkü bilişsel bir bağlam içerisinde

yorumlanır ve doğruluk değerinin belirlenmesinde bu bağlam etkilidir.

2.1.2. İleti İşlevi (Bildiri)

Dilin ileti ya da retorik işlevi mesajın oluşturulmasıyla ilintilidir. Günay (2004),

bildiri olarak adlandırdığı bu yönü şöyle ifade eder:

Alıcıya aktarılacak bir düşünce, bir duygu, bir eylem, bir niyet ya da

başka bir şeydir. Bildiri, hava titreşimleri, kâğıt üzerine anlam taşıyıcı olarak

yapılmış her türlü çizimler, şekiller, grafikler, bir el hareketi, kısaca iki ya da

daha çok kişinin arasında anlam taşıyıcı özelliği olan, anlam aktarmak için

üretilmiş her türlü dilsel ya da dil dışı gösterge ya da göstergeler

topluluğudur. (Günay 2004; 232)

Görüldüğü gibi, retorik (iletisel) olma dilin şiirsel yönünden öte bir anlama

sahiptir. Çünkü dil şiirsellikle sınırlı değildir. Retorik işlev ifadeyi oluşturan birimlerin

(örneğin; sözcüklerin, renklerin) seçiliminden bunun tutarı bir bütün olmasını, diğer bir

deyişle bir içeriğe sahip olmasını ifade etmektedir. Bu içerik, verici ile alıcı arasındaki

bağı da oluşturur. Diğer bir deyişle, verici ile alıcı bir içeriği aktarmak için bir araya

gelirler. İletişimin temel amacı da budur.

2.1.3. Anlatımsallık İşlevi (Verici)

En yansız durumda bile bir ileti bir vericinin (konuşucunun) tutumunu ortaya

koyar. Dolayısıyla, iletişimde bilginin aktarıldığı bir kaynak olması gerekir. Dilsel

kodlamayı da bu verici yapmaktadır. Huber (2008) bir konuşucunun kendi duygularını

dile getirmek üzere bir şeyler söylediğinde ve bunu söylerken başka birisine bir şey

aktarmayı amaçladığında, dili kendisine yönelik olarak kullandığını belirtmekte ve

böylece dilin anlatımsallık işlevinin ön plana çıktığını vurgulamaktadır. Anlatımsal olma

aynı zamanda, olaylara, durumlara ve nesnelere ilişkin gerçekliğin konuşucu tarafından

onun bakış açısıyla üretilmesi anlamına gelmektedir.

2.1.4. Çağrı İşlevi (Alıcı)

Konuşucunun ürettiği iletilerin her durumda bir muhatabı vardır. Diğer bir

deyişle, bir iletinin oluşturulma amacı; alıcıda (dinleyici) bir etki oluşturmaktır. Dilin

çağrı işlevi onun alıcı odaklı yönünü ön plana çıkartmaktadır. Bir konuşucunun ürettiği

ileti dinleyiciyi belirli bir amaç için harekete geçirmeyi amaçlıyorsa çağrı işlevini

içerdiğini gösterir. Huber (2008) tüm reklam metinlerinin, emirlerin, ricaların çağrı

işlevini yerine getirdiğin belirtmektedir.

2.1.5. İlişki İşlevi (Kanal)

İletişimin sağlanabilmesi için konuşucu ve dinleyicinin varlığının yanı sıra bu iki

parametre arasında bir etkileşimin olması gerekmektedir. Dolayısıyla, iki yapı arasında

sağlıklı iletişimi sağlayan bir kanalın kurulması da iletişim için temel

gereksinimlerdendir. Yazılı iletişim sürecinde bunun için yazıya, sözlü iletişimde seslere,

işaretlerle iletişimde de bir işaret dizgesine ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer bir deyişle,

iletişimin gerçekleşmesi için somut bir yola ihtiyaç duyulur. Bu süreç aynı zamanda

iletişim sürecindeki anlamda uzlaşmayı (negatiotin of meaning) içerir. Yani konuşucu

ürettiği iletilerin doğru ve tam bir biçimde dinleyiciye ulaşıp ulaşmadığını, istediği etkiyi

oluşturup oluşturmadığını kontrol eder. Benzer süreçler dinleyici için de söz konusudur.

İletişim sırasında onarımlar, açımlamalar, sorular gibi pek çok yolla konuşucu ile

dinleyici arasında sürekli bir geri bildirim mekanizması kurulur. İşte bu ilişkilerin

tamamı, bir kanal vasıtasıyla gerçekleşir.

2.1.6. Üstdil İşlevi (Kod)

Günay (2008) bir bildiriyi doğru olarak çözümleyip yorumlamayı sağlayan her

türlü simge, gösterge ya da belirtkeler dizgesinin bir kod olduğunu belirtmektedir. Burada

dilsel olmak ile üstdilsel olmak arasındaki ayrım önemlidir. İnsanlar tümceler kurarak

iletişim sağlar. Oluşturduğu sözcükler, tümceler birer dilsel ifadedir ve bu durum dilin

gerçekleşmesidir. Aynı zamanda insan oluşturacağı dilsel yapıya ilişkin de kararlar verir.

Bazı yapıları/sözcükleri diğerlerine tercih eder, seçilen birimleri amaca uygun olarak

düzenler, planlar İşte dilin bu işlevi üstdilsel işlevidir. Dilsel yapı bir ürün ise, üstdilsel

yapı o ürünün nasıl olacağını belirleyen sistemdir. Dolayısıyla üstdilsel işlev dilin kod

üretmesini düzenleyen ve kontrol eden daha soyut bir düzlemi ifade etmektedir.

İletişim modeli içerisinde yer alan ögeler ve bunların işlevi şu şekilde şematize

edilmektedir:

Şekil 3: İletişim modeli ve dilin işlevleri

Konuyu telsiz haberleşmesi üzerinden örneklendirelim. Telsizle iletişime geçmek

için bir verici, bir de alıcı olmak üzere iki noktaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu iki

noktamız denizde seyreden verici konumundaki bir gemi ve alıcı konumundaki diğer

gemiler olsun. Verici telsiz, belirli bir kanaldan yani belirli bir frekans bandından alıcılara

bir kod yani sinyaller gönderir. Örneğin bir gemi 16. kanaldan 3 kez MAYDAY diyerek

diğer gemilere aciliyet çağrısında bulunur. Bu durumda kodumuz MAYDAY, bildirimiz

ise, acil durum olmaktadır. Bütün bunlar da tehlikeli durum haberleşmesi bağlamında

anlam kazanmaktadır. Bu mesajı dinleyen bütün gemiler vericinin batma, yanma gibi bir

durum içinde olduğu yorumuna hemen ulaşır. Ancak bu yoruma ulaşabilmek için

vericinin bu mesajı başarılı bir şekilde göndermesi, diğer gemilere bu sinyallerin başarılı

bir şekilde ulaşması dahası alıcı konumundaki gemilerin 16. kanalı dinliyor olması,

MAYDAY kodunun neyi içerdiğini, hangi çağrıyı yerine getirdiğini bilmesi gerekir.

Bunlardan herhangi birisi eksik olduğunda örneğin 16. Kanal dinlenmediğinde ya da

MAYDAY’in anlamı bilinmediğinde iletişim sağlanamamış olacaktır.

Verici Alıcı Bildiri

Kanal

Kod

Bağlam

Anlatımsallık İşlevi

Çağrı İşlevi

İlişki İşlevi

İleti İşlevi

Göndergesellik İşlevi

Üstdil İşlevi

2.2. İletişimin Etkililiği

Grice (1975) karşılıklı konuşmada iletişimin başarılı olabilmesi için birtakım ön

koşulların bulunduğunu belirtmektedir. Buna göre, iletişimin birtakım ilkeleri vardır ve

etkileşim sürecinde konuşucu ve dinleyiciler bu ilkelere göre hareket ederler. İşbirliği

ilkeleri (cooperative principle) olarak da bilinen bu ilkeleri Grice (1975) şu şekilde

sıralamaktadır: a) nitelik ilkesi (maxim of quality), nicelik ilkesi (maxim of quantity),

bağıntı ilkesi (maxim of relevance) ve üslup ilkesi (maxim of manner )

Nitelik İlkesi: Etkili bir iletişim için gerçekleri içeren katkılar yapılmalıdır. Bu

çerçevede, yanlış olduğuna inanılan şeylerin söylenmesinden kaçınılmalıdır ve yeterli

kanıt içermeyen diğer bir deyişle, desteklenemeyecek ifadeler kullanılmamalıdır.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti neresidir?” sorusuna verilen “İstanbul” yanıtı nitelik

ilkesine örnek olabilir.

Nicelik İlkesi: Konuşmada gerektiği kadar bilgilendirici katkıda bulunulmalı ve

gereksiz bilgi aktarımından kaçınılmalıdır. “Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti

neresidir?” sorusuna “Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul

başkent olmuştur. Şimdi de Ankara Türkiye’nin başkentidir.” yanıtı nitelik ilkesinin

ihlaline bir örnektir.

Bağıntı İlkesi: Söylenenler konuşma konusuna uygun olarak oluşturulmalıdır.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti neresidir?” sorusuna “Türkiye’de 81 il vardır ve

Ankara en kalabalık ikinci ildir.” yanıtının verilmesi bağıntı ilkesinin ihlaline bir

örnektir.

Üslup İlkesi: İletişim sürecinde anlaşılır olunmalıdır. Bu çerçevede, karmaşık

olmaktan, belirsizlikten kaçınılma, özlü olunmaya çalışılmalıdır. Bununla birlikte,

konuşma süreci belirli bir sıralı düzen izlemelidir. Yani bir organizasyon içermelidir.

Ancak iletişimin dinamikleri o kadar karmaşıktır ki, kimi durumlarda bu

ilkelerden birisinin ya da bir kaçının bilinçli olarak bozulması bir iletişim stratejisi hâline

gelebilmektedir. Madagaskar kültürüne ait yapılan gözlemler, bu durumların güzel bir

örneğidir:

2.3. Anlamda Uzlaşma

Önceki bölümlerde aktardığımız gibi, iletişimde alıcı, verici, bağlam, kanal, kod,

bildiri gibi birtakım temel etmenler bulunmaktadır. Dahası, iletişimin başarılılığını

sağlayan birtakım ilkeler de söz konusudur ve iletişim, kültürel etmenlere göre de

toplumdan topluma değişebilen yeni parametrelere sahip olabilmektedir.

Madagaskar Kültüründe İletişim Biçimine Bir Örnek

Ochs Keenan (1976) Madagaskar kültüründe “açıklayıcı olma” ilkesini araştırmıştır.

Ochs Keenan, konuşmayı düzenleyen ilkelerin kültürlere göre ve toplumsal katmanlara göre

değiştiğini vurgular (1976: 67). Madagaskar halkı konuşma sırasında kendi kültürlerine özgü

nedenlerden ötürü gerektiğince bilgi vermeme eğilimindedirler. Konuşma sırasında verilmesi

gereken bilgi verilmezse konuşmacı saygın bir kimliğe kavuşur. Yani konuşmacı,

dinleyenlerin sahip olmadıkları bir bilgiye sahip olduğundan onlardan üstündür. (1976: 70).

Buna ek olarak bu toplumda bireyler diğer toplum bireyleri hakkında konuşmaktan

kaçınırlar. Eğer bir birey bir başkası hakkında konuşur ve bilgi aktarırsa kendisini suçlu

durumuna düşürmüş olur ve ailesi için bir utanç kaynağı olur. Ochs Keenan’ın bu topluma

ilişkin olarak yaptığı gözlemlerden biri de bireylerin çocukları için takma adlar kullanıyor

olmalarıdır. Söz gelimi, “cüce, köpek yüzlü” gibi takma adlarla “erkek çocuk, kız çocuk”

gibi cins adlarla çocuklarına seslenmektedirler. Bireyler kendilerine kan bağıyla bağlı

çocuklar için bile bu tür adlar kullanmakta ve belirsiz ad takımı ve sıfatları yeğlemektedirler.

Buna ek olarak bir eylemin eyleyeni belirtilmek istenmediğinde tümcelerde edilgen çatı

yeğlenmektedir. Bunun nedenini Ochs Keenan şöyle açıklar: Madagaskar kültüründe bireyler

birbirlerini doğum sırasında verilen adlarla anmaktan kaçınmaktadırlar. Bu özellikle çocuklar

söz konusu olduğunda tabu boyutu kazanmaktadır. Bu toplumun üyeleri tersi davranış

olduğunda doğada egemen olan kötü güçlerin çocuğu yaşayanlardan koparıp alacağına

inanmaktadırlar. Böylece bu toplumun üyeleri cins adlar ya da çok yaygın Fransızca adlarla

çocuklarının diğer çocuklardan farklılaşmasını engellemekte ve böylece gerçekleri bir ölçüde

de olsa saptırarak “açıklayıcılık” ilkesi yanında “doğruluk” ilkesini de bozmaktadırlar.

Kaynak: Yemenici, A. (2005). Söylem Çözümlemesinde Üç Temel Yaklaşım ve

Kültürlerarası İletişimde Söylem Çözümlemesinin Önemi. Dilbilim Araştırmaları.152-166.

İletişim sürecinde esasen ortak bir anlam oluşturulmaya ve bu anlamda

uzlaşılmaya çalışılır. Doughty ve Pica (1986) özellikle ikinci dil edinicilerinin

iletişimlerinde anlamda uzlaşma sürecinde gözlemledikleri etkileşim özelliklerini;

a)anlamı kontrol etme, b) açıklama isteme, c) onaylamayı kontrol etme, d) yineleme

biçimleri olarak sınıflandırmaktadır.

Anlamı Kontrol Etme: Konuşucunun ürettiği sözcenin dinleyici tarafından tam

olarak anlaşılıp anlaşılmadığını denetlemesi (Long, 1980; Doughty ve Pica, 1986 ).

Karşılıklı konuşma sırasında sıklıkla kullanılan “anladın mı, tamam mı, doğru mu” gibi

ifadeler çoğu zaman iletilmek istenenin, dinleyici tarafından doğru bir şekilde

anlamlandırılıp anlamlandırılmadığını kontrol etmeye yöneliktir.

Açıklama İsteme: Karşılıklı görüş alışverişi sürecinde dinleyicinin konuşucunun

ürettiği sözceyi anlamlandıramadığı durumlarda daha fazla açımlama yapmasını ifade

etmektedir. Açıklama isteme; genellikle dinleyicinin ne, nerede, niçin, nasıl, ne zaman

sorularını, eklenti soruları ya da konuşucuya “anlamadım”, “… ne demek?” biçiminde

yönelttiği ifadeleri içermektedir.

Onaylamayı Kontrol Etme: Karşılıklı görüş alışverişi sürecinde dinleyicinin

duyduğu sözcenin doğruluğundan emin olmak amacıyla konuşucunun sözcesinin

tamamının ya da anlamlandırma açısından sorun yaratan kısmının tekrarını ifade

etmektedir.

Yineleme Biçimleri: İletişimde görüş alışverişinde bulunurken konuşucunun daha

önce ürettiği sözcesiyle ilgili yineleme ya da açımlama yapma gibi işlemlere başvurduğu

da görülmektedir. Burada konuşucunun kendi ürettiği sözcesindeki bir hatayı düzeltmek,

oluşabilecek yanlış anlaşılmaları önlemek ya da konuşma sürecini geliştirmek gibi

amaçların olduğu söylenebilir. Bu amaç çerçevesinde, başvurulan yollar onarım, önleme

ve tepki olarak ifade edilmektedir (Ellis,1994; Pica ve Doughty, 1985). Diğer bir

deyişle, iletişim sırasında yinelemenin amacı yanlış anlamayı düzeltme olabileceği gibi

olası bir yanlış anlamayı önleme ya da konuşmanın gelişimine katkı sağlamak yani

tepkide bulunmak olabilmektedir.

Sonuç olarak, iletişim süreci içerisinde etkileşimi ve anlamda uzlaşabilmeyi

barındırdığından bunu sağlamak için çeşitli stratejilerin izlendiği görülmektedir. İletişim

sürecindeki katılımcılar etkileşimi sürecinin kesilmesini engellemek ve karşılıklı

konuşmayı sürdürmek için anlamı kontrol etme, açıklama isteme, onaylamayı kontrol

etme, yinelemelerde bulunma gibi stratejiler izleyebilmektedir.

2.4. Dil, İletişim ve Güç İlişkileri

Dilin iletişimsel boyutunu inceleyen söylembilim çalışmalarından Eleştirel

Söylem Çözümlemesi çerçevesinde gelişen yaklaşımlar iletişim sürecinde dil

kullanımının her durumda bir güç ilişkisini yansıttığını, dolayısıyla dil kullanımının her

durumda politik bir yönünün olduğunu vurgulamaktadır. Buradaki politik yön sadece

politik söylemin yapıtaşlarını değil, aynı zamanda konuşanlar arasındaki hiyerarşik

ilişkinin dile yansımasını ifade etmektedir. Söz gelimi, annemizle konuştuğumuz dil ile

çocuğumuzla konuştuğumuz dil, bir lokantadaki garsonla konuştuğumuz dil ile

patronumuzla konuştuğumuz dil aynı değildir.

Bu durumlara “sen” adılının kullanımından yola çıkarak örneklendirmeye

çalışalım. Bilindiği gibi “sen” adılı Türkçede ikinci tekil kişiyi, yani konuşma

bağlamındaki dinleyiciyi kodlayan bir adıldır. Ancak farklı iletişim durumlarında tek

başına “sen” adılının kullanımının bile iletişimde önemli bir rolü olduğu görülmektedir.

Örneğin; bulunduğu bağlam açısından kendisinden daha üst bir statüde bulunan bir

kişiyle konuşurken bu statü farkını kaldırmak amacıyla “siz” yerine “sen” tercih

edilebilir. Bir velinin bir öğretmene “Sen bu çocuklara nasıl eğitim veriyorsun!”

tümcesini kullanması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Burada veli “siz” yerine

“sen” adılı kullanarak kendisini hesap sorabilir bir konuma taşımayı hedefleyebilir. Aynı

şekilde, böyle bir bağlamda “sen” kullanımının sebebi, düşük sosyokültürel gruba ait

olmak da olabilir. Diğer bir değişle, veli bir güç ilişkisi gözetmeksizin böyle bir

bağlamda “siz” diye hitap edilmesi gerektiğini bilmeksizin “sen” adılını kullanıyorsa, bu

durumun kaynağı yeterli eğitimsel geçmişe sahip olmaması olabilir. Bir arkadaş

ortamında yeni tanıştığınız birisine “Sen de bizimle yemeğe gelsene!” dediğimizde

buradaki “sen” aradaki mesafeyi azaltmayı ve samimiyet oluşturmayı sağlayabilir. Ancak

çok samimi iki arkadaştan birisini diğerine “sen” diye hitap etmesi, aradaki mesafenin

açılmasına işaret ediyor da olabilir. Gündelik yaşamında birbiriyle teklifsiz konuşan iki

arkadaştan birinin “Ali, sen sunumla ilgilenirsin değil mi?” tümcesini kurması ve “sen”i

özellikle belirtmesi resmiyet oluşturma, konunun ciddiyetini sezdirme ve sorumluluk

yükleme amaçlarını güdüyor olabilir.

Benzer durum kimi zaman eklerde dahi görülebilmektedir. Türkçede eylemleri

geçmiş zamanda gerçekleştiğini belirtmek için –DI ve -mIş eklerinin kullanıldığını

biliriz. Bu iki ek arasındaki tek farklılık tanıtsallık değildir. Tümcelerimizi –DI ile

çekimlediğimizde ürettiğimiz tümcenin bilgisel sorumluluğunu da alır. Ancak –mIş

kullanımında tam tersine ürettiğim tümcedeki bilginin sorumluluğunu almayız. Aşağıdaki

tümcelere bakalım.

1) Elektrik faturasını ödemeyi unuttum.

2) Elektrik faturasını ödemeyi unutmuşum.

Her iki tümce de “elektrik faturasının ödenmesinin unutulması” bilgisini

içermesine karşın iki tümcede de tümceyi üreten ile tümcedeki bilgi sorumluluğu

arasındaki ilişki farklılaşmaktadır. Konuşucu 1. tümcede unutma eyleminin

sorumluluğunu ikinci tümceye göre daha fazla almaktadır. Diğer bir deyişle, 2. tümcede

unutmuşum diyen konuşucu –mIş ekiyle sanki unutma eyleminden kendisinin sorumlu

olmadığı izlenimini yaratabilmektedir. “Unuttum.” ifadesi ise, daha fazla sorumluluk alan

bir ifadedir.

Sonuç olarak, farklı bağlamlar içerisinde kullandığımız dil değişebilmekte ve bu

değişimde içerisinde bulunduğumuz güç ilişkileri belirleyici rol oynayabilmektedir. Kimi

durumlarda rica ifadeleri kullanırken kimi durumlarda emir ifadeleri kullanmak bu güç

ilişkileri içerisindeki konumumuzla ilintili olabilmektedir.

Okuma Metni

Güç İlişkileri İçerisinde Dil Kullanımı

(Bu yazı güç ilişkileri ve dil kullanımını ele alan “Yalın Hayır ve İncelik(sizlik)

Derecesi “ başlıklı makalenin bir bölümünü oluşturmaktadır.)

İnsanların hayatları da kirpilerin kış aylarında yaşadıklarına benzer. Yaşamlarında

sürekli bir denge kurma çabası içindedirler. Sosyal varlıklar olduklarından, bir taraftan

toplumun bir parçası olmak, toplum tarafından kabul edilmek, takdir edilmek isterlerken,

diğer taraftan zaman zaman tek başlarına kalmayı, istediklerini yapabilmeyi, gerekirse

HAYIR demeyi arzu ederler. Ancak, HAYIR deme özgürlüğünü kullanmadan önce,

konuşmacılar, acaba karşımdaki insanı kırabilir miyim, onu kendimden uzaklaştırır

mıyım, küstürür müyüm diye düşünürler. Araştırmacının gözlemlediği kadarıyla da Türk

toplumunda bireyler, dışlanırız, kaba olarak sınıflandırılırız kaygısı ile birçok durumda

istemelerine karşın HAYIR diyemezler veya demeye çekinirler.

Konuşmacıların HAYIR kullanımı hakkında böyle çekinceleri olmasına karşın

dinleyicilerin (yani, HAYIR cevabı ile karşılaşacak insanların) düşüncelerini,

değerlendirmelerini inceleyen bir araştırma şu ana kadar ana dili Türkçe olan denekler ile

yapılmamıştır. Oysa konuşmanın sağlıklı ilerlemesi için iletişim içinde olan iki tarafın da

konuşmadaki ifadeler hakkındaki değerlendirmeleri önemlidir ve yorumlamaları birbirine

eşdeğer olmalıdır. Aksi takdirde, konuşma ‘biter’ (Thomas 1983) ve muhataplar

anlaşamazlar. Brown ve Levinson’ın (1987) İncelik Kuramı’ndaki incelik kuralları tüm

insanları temsil ettiği iddia edilen Model İnsan (bundan sonra Mİ) üzerinden açıklanmaya

çalışılmaktadır. Brown ve Levinson, Mİ’nin akılcılık ve yüz gibi iki önemli özelliğinin

olduğunu ve bu özelliklerin evrensel olduğunu iddia etmektedirler. Akılcılık, davranış-

sonuç arasındaki bağlantıyı görebilme olarak nitelendirilirken, yüzün iki karşıt istekten

oluştuğu söylenmektedir: (i) kabul görme isteği (yani, OLUMLU YÜZ) ve (ii)

yükümlülükten serbest olma/istediğini yapabilme isteği (yani, OLUMSUZ YÜZ). Brown

ve Levinson (1987:76) konuşmacıların bir ifadeyi kullanmadan önce kendileri ve

dinleyicileri arasındaki yakınlık derecesini, güç ilişkisini ve dinleyiciden istenilen

fedakârlık derecesini hesapladıklarını savunmaktadırlar (yani, Wx = D (S,H) + P (H,S) +

Rx). Brown ve Levinson (1987) bu üç ölçütün farklı kültürlerde farklı ağırlık taşıdığını

öne sürmektedirler. Örneğin, bazı toplumlarda (Örneğin; Türk toplumu) konuşmacılar

arasındaki güç ilişkisi ön plana çıkarken, bazı diğer kültürlerde ise yakınlık derecesinin

daha önemli olabileceğini iddia etmektedirler. Bunun yanında, kadın ve erkeklerin de

bazen bu üç etkeni farklı yorumlayabileceklerini ve bu nedenden dolayı aynı ortamlarda

farklı anlatımlar kullanabileceklerini ifade etmektedirler. Bu kuram içerisinde birey her

iletişime girdiğinde yüzü potansiyel olarak tehlikededir çünkü konuşma sırasında

kullanılabilecek her anlatım yüz zedeleyici davranış (İng. FTA) olarak görülmekte ve

konuşmacının ya da dinleyicinin olumlu ve/veya olumsuz yüzünü farklı derecede

zedelemektedir. Ayrıca bu kuramda her anlatımın belirli bir anlamı (örn. kaba/ince) ve

belirlenmiş tehlike derecesi vardır. Brown ve Levinson’ın (1987) İncelik Kuramı’nda (i)

eğer durum acil değil ise, (ii) konuşmacılar arasındaki güç mesafesi büyük değil ise, (iii)

kullanılan anlatımlar dinleyicinin yararına değil ise bir konuşmada dinleyicinin

OLUMLU yüzünü en çok ‘HAYIR’ gibi dolaysız anlatımlar zedelemektedir. Diğer bir

deyişle yalın HAYIR Brown ve Levinson’un kuramında en KABA davranışlardan biridir

Brown ve Levinson’ın (1987) kuramını kullanarak yapılan ve bu araştırmayı

yakından ilgilendiren bazı çalışmalar bu kuram kapsamında öne sürülen güç, yakınlık ve

fedakârlık derecesi faktörlerinin günlük konuşmadaki incelik düzeyini etkileyebileceğini

göstermiştir. …

Sevgililer arasında yapılan konuşmaları inceleyen Falbo ve Peplau (1980) çok

özel ilişkilerde bile konuşmacılar arasındaki güç ilişkisinin konuşma sırasında kullanılan

dili etkileyebileceğini göstermişlerdir. İki sevgili arasında kurulan ilişkide erkeklerin

kendilerini daha güçlü hissettiklerinde konuşmalarında daha çok dolaysız ve iki tarafı da

etkileyebilecek anlatımlar kullandıkları belirlenmiştir. Erkek ve kadınların reddetme

stratejilerini inceleyen Garcia (1992) cinsiyetin bir konuşma sırasında kullanılan

anlatımların incelik derecesini etkileyebileceğini göstermiştir. Gitmek istemedikleri bir

yere ikinci kez davet edildiklerinde erkek katılımcıların dolaysız ifadeler kullanarak

daveti reddettikleri saptanmıştır. Oysa kadın katılımcılar davet edeni ikinci kez

reddetmenin inceliksiz bir davranış olacağını düşündükleri için durumların çoğunda

daveti kabul ettikleri görülmüştür.

Kaynak: Hatipoğlu, Ç. (2010).Yalın Hayır ve İncelik(sizlik) Derecesi. Dilbilim

Araştırmaları Dergisi.

2.5. Sözel Olmayan İletişim

Dil, iletişimin özellikle de karmaşık nitelikli iletişimsel durumlar için

vazgeçilemez bir yapı sunar. Ancak yine de iletişimin tek biçimi sözel iletişim değildir.

Jest ve mimikler, beden duruşuna ilişkin kimi biçimler de iletişim için oldukça önemlidir.

Öyle ki, konuşma bağlamı içerisinde karşımızdaki kişinin yüz ifadelerinden duygu

durumunu okumak onun mutlu mu, tedirgin mi, kızgın mı olduğunu anlamak iletişimin

önemli bir boyutudur. Bu nedenledir ki, beynimizde sadece yüz tanımayla ilgili bir bölge

bulunmaktadır. Bu bölgede bir hasar meydana gelmesi durumunda, yüz körlüğü olarak da

bilinen prosopagnozi hastalığı oluşmaktadır. Prosopagnozi hastaları genel olarak görme

sorunu yaşamamalarına karşın, yüzleri göremezler ve tanıyamazlar. Dolayısıyla, yüzdeki

iletişimsel mesajları algılayamazlar ve çözümleyemezler. Örneğin bu hastalar iki kişiyi

yüzlerine bakarak ayırt edemezler ancak ellerine bakarak ayırt edebilirler. Beyinde yüz

tanımaya özelleşmiş alanların bulunması bile yüzün, sözel olmayan biçimlerin iletişim

için önemini ortaya koymaktadır.

Scherer (1985) sözel-olmayan eylemlerin dört işlevinin bulunduğunu

belirtmektedir:

1) Anlamsal işlev (semantic funcıion),

2) Dizimsel işlev (syntactic function),

3) Edimsel işlev (pragmatic function),

4) Konuşmadan- konum-çıkarımlı işlev (dialogic function) (aktaran

büyükkantarcıoğlu, n. 1998, 59 ).

Anlamsal işlev; sözel olmayan bir işaretle anlam oluşumunun sağlanmasıdır. El

kol işaretliyle “gel”, “git” demek ya da yüz hareketleriyle “tamam” ya da “hayır” demek

böylesi bir işlev taşımaktadır.

Dizimsel işlev; konuşmaların sırasına (turn taking), başlamasına, bitmesine,

izlenip izlenmediğine veya anlaşılıp anlaşılmadığına ilişkin çıkarımları içeren sözel-

olmayan göstergelerdir. Bir tartışma programında moderatörün hızlı hızlı başını

sallaması “Şimdi konuşma sırası bir başka konukta” mesajını vermek için yapılıyor

olabilir.

Sözel olmayan ifadelerin işlevlerinden biri de yaş, cinsiyet, toplumsal statü ya da

kişilik ve ruhsal özelliklere ilişkin bilgileri içerebilir. Diğeri ise, dinleyicinin

konuşmacıyla aynı fikri paylaşıp paylaşmadığını, dikkatini verip vermediğini belli

etmesiyle ortaya konulan işlevdir. Konuşmacı buna göre söylemin içeriğini ve gidişini

değiştirme gereği duyabilir. Son olarak, Scherer tarafından konuşmadan-konum-çıkarımlı

işlev (dialogic) diye adlandırılan işlev, sözel-olmayan göstergeler aracılığı ile

konuşmacının ve dinleyicinin konumsal kimliklerine ya da birbirlerine olan

yakınlıklarına ilişkin bilgiler edinilmesidir (Aktaran, Büyükkantarcıoğlu, N. 1998, 59 ).

Sözel olmayan iletişime aşağıdaki durum örnek olarak gösterilebilir:

Sözel Olmayan İletişim Durumları

Durum: Bir iş yerinde yönetici konumundaki (A), yeni işe alınan ve başarılı

olacağı düşünülen sekreteri, bu sekreterin birlikte çalışacağı yönetici yardımcısına (B)

tanıtmaktadır:

A- Sana söyleyeyim, bu kız tam bir cadı! (göz kırpıp, gülerek kızın sırtına

hafifçe vurur)

B- Desenize işimiz var! (yaylanarak kafasını iki yana sallayıp, memnunlukla

gülümser)

A- Sana da böylesi layık! (eliyle ‘mükemmel’ işareti yapar)

Bir kısım deneğe göre (22 kişi), (A), (B)’ye karşı pek iyi düşünceler

beslememekteydi ya da (A)’nın daha önceden (B)’nin kişiliğine ilişkin olumsuz

saptamaları olmuştu. ‘Cadı’ sözcüğünün olumsuzluk içeren anlamından yola çıkarak,

kızın sorun yaratan bir kişi olduğu, ama (B)’nin de -her nedense?- (A)’nın gözünde

böyle bir kızı hak ettiği düşünüldü. (B) durumdan pek hoşnut gözükmüyordu.

Deneklerden bir kısmı da (18 kişi), ‘cadı’ sözcüğünün yan anlamı üzerinde durarak,

kızın ele-avuca sığmaz, oldukça zeki biri olabileceğini belirttiler. Bu deneklere göre

de, kız (B )’yi parmağında oynatabilecek, ama (B)’de kızı kendi yöntemleriyle yola

getirebilecekti. Az sayıda deneğe göre ise (6 kişi), (A), son tümcesi ile (B)’ye, (B)’nin

daha önceki yanlış bir kararını anımsatmaktaydı. Belki de (B), bir önceki sekreteri

işten çıkarmak için uğraşmış, şimdi de başına daha beteri gelmişti. Geri kalan 4 denek

bu konuşma metnini yorumsuz bıraktılar.

Oysa (1) nolu konuşma metni yalnızca sözel ölçütlerle değil, içinde betimlenen

sözel-olmayan eylemler eşliğinde çözümlendiğinde elde edilen anlamlar çok farklıdır:

(A) sekreteri övmektedir. (B) tümcenin yalın anlamının tümüyle tersine

memnuniyetini belirtmektedir. (A) yardımcısının işlerinin çok yoğun olduğunu

sezdirerek, yardımcısını övmektedir.

Uygulamalar İleri Okumalar İçin Öneriler

� Dilin İşlevleri ve İletişim. Veysel Kılıç. Papatya Yayınları.

� Dil ve İletişim. Doğan Günay. Multilingual Yayınları.

Kaynakça

Büyükkantarcıoğlu, N. (1998). Konuşma Çözümlemesinde Sözel-olmayan

Göstergelerin İşlevleri Üzerine. Dilbilim Araştırmaları. ss 59-67.

Doughty, C. ve Pica, T. (1986). Information Gap’ Tasks: Do They Facilitate

Second Language Acquisition?. TESOL Quarterly 20. 2, ss. 305–325.

Ellis, R. (1994). The Study of Second Language Acquisition. Oxford: Oxford

University Press. Grice, P. (1975). Logic and conversation. İçinde Cole, P.; Morgan,

J. Syntax and semantics. 3: Speech acts. New York: Academic Press. ss. 41–58.

Günay, D. (2004). Dil ve İletişim. İstanbul: Multilingual Yayınları.

Hatipoğlu, Ç. (2010).Yalın Hayır ve İncelik(sizlik) Derecesi. Dilbilim

Araştırmaları Dergisi.

Huber, E. (2008). Dilbilime Giriş. İstanbul: Multilingual Yayınları.

Jakobson, R. (1960). “Linguistics and Poetics”, İçinde T. Sebeok, (Yay.)., Style in

Language, Cambridge, MA: M.I.T. Press, ss. 350-377.

Kılıç, V. (2002). Dilin İşlevleri ve İletişim. İstanbul: Papatya Yayınları.

Long, M. H. (1980). Input, interaction, and second language acquisition.

Yayımlanmamış Doktora Tezi. Los Angeles.: University of California.

Yemenici, A. (2005). Söylem Çözümlemesinde Üç Temel Yaklaşım ve

Kültürlerarası İletişimde Söylem Çözümlemesinin Önemi. Dilbilim Araştırmaları.152-

166.