17.asır a türk edebiyatı

62
İÇİNDEKİLER 17. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Siyasi ve Sosyal Görünüm 2 Kadızaleliler ve Sivasiler Meselesi 4 17. Yüzyılda Divan Edebiyatı 5 17.Yüzyıl Divan Edebiyatı Yazarları ve Şairleri (Hayatları ve Eserleri) 8 Kaynaklar 30 Nef’i 32 Nef’i Kaynakçası 41 1

Upload: ahmet-cimen

Post on 10-Aug-2015

135 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 17.asır  a türk edebiyatı

İÇİNDEKİLER

17. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Siyasi ve Sosyal Görünüm 2

Kadızaleliler ve Sivasiler Meselesi 4

17. Yüzyılda Divan Edebiyatı 5

17.Yüzyıl Divan Edebiyatı Yazarları ve Şairleri (Hayatları ve Eserleri) 8

Kaynaklar 30

Nef’i 32

Nef’i Kaynakçası 41

1

Page 2: 17.asır  a türk edebiyatı

17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİNDE SİYASİ VE SOSYAL GÖRÜNÜM

Siyasi anlamda Türk toplumunun zirve dönemi denilebilecek olan 16. Yüzyıldan

sonra 17. Yüzyıl duraklama döneminin başlangıcıdır. Duraklama 16. Yüzyılın sonundan yani

3. Murat döneminden itibaren başlar. Ancak yine de bu asırda Osmanlı Devleti dünyanın en

büyük devletlerinden biridir. Devlette duraklama dışarıdan değil içerideki dikkatli gözler

tarafından fark edilebilirdi.

Bu asırda 1. Ahmet şehzadelerin sancaklara gönderilmesini yasaklamıştır. Bu durum

tecrübesiz padişahların tahta geçmesine ve onların saraydaki kadınların ve ağaların etkisi

altında kalmalarına yol açmıştır. Önemli makamların liyakata göre değil rüşvet ve iltimasa

göre verilmesi merkezi yönetimi zayıflatan bir başka nedendir.Ayrıca yeniçerilerin yönetim

üzerindeki gücünü arttırması padişahların rahat karar almalarını engellemiştir. Dönemin bazı

aydınları devlet yönetimindeki kötüye gidişi ve çarelerini teşhis edip padişahlara bildirmişler;

fakat padişahlar gerek yeniçeriler gerekse saraydaki entrikalar yüzünden bu çareleri

uygulayamamışlardır.

Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ticaret yollarının yön değiştirmesi ve gümrük gelirlerinin

büyük ölçüde azalması, 17. yüzyılda Avusturya ve İran ile yapılan savaşların yüklü

harcamalara yol açması, ihracatın azalması, ithalatın artması ve kapitülasyonların giderek

Avrupalı devletlerin sömürü aracı haline gelmesi, sömürgelerden Avrupa’ya yüklü miktarda

altın ve gümüşün gelmesi, bu madenlerin bir miktarının Osmanlı ülkesine girmesi ve paranın

değerini düşürerek enflasyonu artırması, vergilerin yükseltilmesi üzerine köylerde yaşayan

insanların vergilerini ödeyemeyerek tarımsal üretimi bırakmaları, saray masraflarının artması

Ekonominin bozulmasına yol açmıştır.

Tımar sisteminin bozulması, nüfusun artması ve Anadolu’da çıkan Celâli isyanları

halkın devlete olan güvenini sarsmıştır. XVII. yüzyılda başta İstanbul olmak üzere büyük

şehirlerin nüfusları hızla artmış, bu durum şehirlerde işsizliğe ve güvenliğin bozulmasına

neden olmuştur.

Osmanlı eğitim sisteminin temelini oluşturan medreselerin çağın gerisinde kalması ve

Avrupa’da eğitim alanında meydana gelen yeniliklerin takip edilmemesi, pozitif bilimlerin

medreselerin müfredatından çıkarılması, medrese öğrenimi görmemiş pek çok kişiye ilmi

rütbeler verilmesi, yeni doğmuş çocuklara müderrislik unvanının verilmesi ve beşik uleması

2

Page 3: 17.asır  a türk edebiyatı

diye adlandırılan bir sınıfın ortaya çıkması Osmanlıdaki eğitim sisteminin çökmeye

başlamasının nedenleridir.

2. Osman’ın öldürülmesiyle büyük sıkıntı yaşayan devlet yönetimi 4. Murat ve

Köprülüler dönemiyle biraz nefes almış; fakat hem Celali isyanları hem de Kadızadeliler ile

Sivasiler arasındaki mücadele toplumda yaralar açmıştır. Yukarıda nedenlerinden

bahsettiğimiz ekonomik bozulma da olumsuz gelişmeleri hızlandırmıştır. Özellikle bozgunla

sonuçlanan Viyana kuşatması ve ardından imzalanan Karlofça Anlaşması(1699) Osmanlı

Devletini duraklama döneminden gerilemeye itmiş, olumsuzluklar geniş kitlelere sirayet

etmeye başlamıştır.

3

Page 4: 17.asır  a türk edebiyatı

KADIZÂDELİLER-SİVÂSİLER MESELESİ

XVII. yüzyılın en dikkat çekici tarafı tasavvuf ehline karşı hasım, kendilerine

“Kadızâdeliler” veya “Fakılar” denilen bir gurubun ortaya çıkması olmuştur. Bu sınıf tasavvuf

ehline karşı aşırı düşmanlık gösteren birkaç vâizden oluşmakla birlikte, bâzı saray

mensuplarının vaizleri tutması neticesinde tekkelerin basılması, bâzı şeyhlerin ölümle tehdit

edilmesi gibi çirkin hadiseler vuku bulmuştur. Bu mücadele karşısında mutasavvıflar da işi

fiilî bir eyleme dönüştürmeden kendilerini sözlü ve yazılı olarak savunmuşlardır. Bunlar

arasında yüzyıl boyunca her iki taraftan da birer ismin sahneye çıktığına şahit olmaktayız.

Bunlardan Kadızâde Mehmed Efendi’nin karşısında Şeyh Abdülmecîd Sivâsî Efendi yer

almıştır. Bu yüzden, daha sonraki zamanlarda, ortaya Kadızâdelilerin karşısında olarak çıkan

mutasavvıflar da “Sivâsîler” olarak isimlendirilmiştir. XVII. yüzyılın başında bahsettiğimiz

iki şahısla başlayan bu mücadeleler, devletin el koyması ile durulmuşsa da zaman zaman

fırsat buldukça tekrar gün yüzüne çıkmıştır. Bu asırda üç defa alevlenerek tekrarlanan mezkûr

tartışmalar hakkında her iki taraftan da kendi taraflarını savunan bir isim tarih sahnesine

çıkmıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz zâtlardan sonra mezkûr mücâdelenin temsilciliğini, yüzyılın

ortalarında Kadızâdelilerden Üstüvânî Mehmed Efendi ile karşısında Abdülehad Nûrî Efendi,

asrın sonunda da Kadızâde muakkiblerinden Vânî Efendi ile sûfiyyeden Niyâzî Mısrî Efendi

üstlenmişlerdir.

Kadızâdeliler-Sivâsîler meselesi dönemin müellifleri tarafından ele alınmış, konu hakkında

bilgiler verilmiş, değerlendirmeler yapılmıştır. Bu müelliflerin başında Kâtip Çelebi ve târihçi

Naîmâ gelmektedir.

4

Page 5: 17.asır  a türk edebiyatı

17. YÜZYILDA DİVAN EDEBİYATI

17. yüzyılda devletin siyasi alandaki olumsuz görüntüsüne rağmen Türk Edebiyatı

gelişmesini ve yükselmesini sürdürmeye devam etmiştir. Toplumsal hayatla daima yakın ilişki

içinde olan edebiyatın bu durumu ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir.Edebiyat sanatının ve dar

anlamda Divan edebiyatının kendine has mantığı dikkate alınırsa bu durum tabii

karşılanacaktır.

Toplumsal değişimlerin edebiyata yansıması için bu değişimlerin insanların zihniyetini

değiştirmesi gerekir. Zihniyet değişimi de uzun zaman alan bir süreçtir.Nitekim Tanzimat

Fermanı’nın ilanından uzun bir süre geçtikten sonra Tanzimat Edebiyatı başlamıştır.

Şüphesiz duraklamanın hemen edebiyata yansımamasında Divan Edebiyatı’nın

kendine has konumunun da etkisi büyüktür. Divan Edebiyatı’nda şair hayatını şiire hemen

hemen hiç yansıtmaz.Yansıtsa bile bunu dolaylı yollarla yapar.Eski şiirin soyuta yaslanma

yönü de onun 17. Yüzyılda gelişimini sürdürme nedenlerinden biridir. Bu yüzyılda

Nef’i,Nabi,Naili,Neşati gibi gelenk içerisinde farklı sesle şiirler terennüm eden şairlerin

yatişmesi Divan Edebiyatı’nın gelişmesini sağlayan bir diğer etkendir.

Yaşanılan hayattaki sıkıntılar şiirde kendini farklı şekilde göstermiştir. Baştan beri

Divan Edebiyatı’nda var olan hiciv ve hezel türündeki değişim bunun somut bir örneğidir.

“Bu yüzyılda yazılan hicivlerin çoğu ağza alınamayacak kabalıkta, küfürle dolu müstehcen

örneklerdir.Artık Şeyhi’nin Harname’si, Fuzuli’nin Şikayetname’si gitmiş, onun yerine

Nef’i’nin Siham-ı Kaza’sı, Küfri Bahayi’nin Divan’ı gelmiştir.”

Osmanlı toplumunda var olan bir gelenek bu yüzyılda da devam etmiştir: Padişahların

ve üst düzey devlet memurlarının şiire olan ilgisi ve şairleri koruyup kollamaları. Bu yüzyılda

padişahlardan 1. Ahmet Bahti mahlasıyla, 2. Osman da Farisi mahlasıyla şiirler yazmıştır.

Yahya ve Bahayi efendiler gibi şair-şeyhülislamların yetişmesi yine şiirin itibarını arttırmıştır.

17. yüzyıla kadar Divan şairlerinin önünde örnek olarak İran şairleri vardı.Fakat bu

asırda İran şairleri örnek değil mukayese unsurudur.Bazı şairler de İran şairlerini geçtiklerini

iddia ederler.Bu kendine güvenin ve 3-4 asırdan beri işlene işlene kıvamını bulan dilin

yardımıyla bu yüzyılda edebiyatımızın güçlü ve yaratıcı şairleri yetişmiştir. 16. Yüzyılda

edebiyatımızın mükemmel örneklerini veren Baki, Fuzuli,Hayali Bey ve Revani gibi şairlerin

17. Yüzyıldaki etkisini de görmezden gelemeyiz.

17. yüzyılda şairler geleneksel kalıplardan usanmışlar yeni bir ses aramışlardır. Genel

kalıplar içinde kalarak farklı söyleyişler bulmuşlar, nadir hayaller ortaya koyarak kendi

5

Page 6: 17.asır  a türk edebiyatı

özgünlüklerini ispat etmişleridir. “Kısacası 17. Yüzyıl edebiyatımızın en önemli özelliğinin

üslupta bir değişmenin, yenilenmenin ortaya çıkmış olmasıdır.”

Üslup değişmesinde en büyük etken hind yolu veya hind tarzı demek olan sebk-i hindi

akımıdır.İran’da doğmuş, Hindistan’da gelişmiş olan bu akım 17. ve 18. yüzyıllarda

edebiyatımızı etkisi altına almıştır. Aşağıda bu akımın dil ve anlam özeliklerini kısaca

sıralayacağız.

1.Bu üslubun ilk özelliği söz güzelliğinden ziyade anlam güzelliğine ve derinliğine önem

verilmesidir.

2.Gerçek anlatılırken hayallere başvurulmuş, şiirde muhayyile önem kazanmıştır.Güçlü bir

muhayyilenin ortaya koyduğu hayaller, dış ortamla insanın iç dünyası arasında kurulan

ilişkiler, bu üslup şiirlerinin kolayca anlaşılmaması sonucunu doğurmuştur.

3.Iztırap en çok işlenen konulardan biri olmuştur.

4.Hind üslubunda mübalağa sanatı çok kullanılmış, hayali unsurlar mübalağalarla anlatıldıkça

bunların insan zihninde canlandırılması zorlaşmış, bu da şiirlerin zor anlaşılma nedenlerinden

biri olmuştur.

5.Şairlerin şiirin konusunu değiştirmeleri ve ele aldıkları konulara değişik yönden bakmaları

birbirine aykırı anlamlar ve mazmunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda

tezat sanatının çok kullanılmıştır. Tezatların çokluğu da insan zihnini şaşırtan, uğraştıran ve

şiiri anlamayı zorlaştıran unsurlardan biri olmuştur.

6.Hind üslubunun bir diğer özelliği o zamana kadar kullanılmamış olan yeni mazmunların

ortaya çıkmış olmasıdır.

7.Sebk-i Hindi’de tasavvuf çok işlenen konulardan biridir.

8.Sebk-i Hindi’de dil; ince,nazik ve süslüdür.

9.Şairler yeni anlamları ifade etmek için yeni kelimeler bulmuşlardır. Eskiden kullanılan

kelimelerden beğendikleriyle beraber daha önce şiir dilinde kullanılmayan çarşı-pazarda

kullanılan kelimeleri seçerek kullanmışlardır.Böylece sebk-i hindi üslubunda eski şiir dilinden

bambaşka, hem eski şiirden hem de halk dilinden alınan kelime ve deyimlerle zenginleşmiş,

uzun zincirleme tamlamalı yeni bir dil meydana getirilmiştir.

10. Şairler az sözle çok ve derin manalar ifade etmenin peşine düşmüşlerdir.Sözü uzatan söz

sanatları kullanılmazken teşbih,telmih, istiare,mecaz-ı mürsel, irsal-i mesel gibi edebi

sanatlara çok yer verilmiştir.

17. yüzyılda yetişen şairlerde yukarıda saydığımız özelliklerin birkaçı veya hepsi

görülür. Fakat bu yüzyıldaki her şaire sebk-i hindi şairi diyemeyiz. Mesela Nef’i’inin

6

Page 7: 17.asır  a türk edebiyatı

kasidelerindeki aşırı mübalağa ve hayalgücüne; gazellerindeki inceliğe; Farsça şiirlerindeki

ızdırap ve tasavvufa bakarak onun bir sebk-i hindi şairi olduğunu söyleyemeyiz.

17. yüzyılda yetişen sebk-i hindi şairleri; Naili, İsmeti, Neşati, Şehri ve Fehimdir.

17. yüzyılda sakinameler nitelik ve nicelik açısından gelişme gösterir.Nefi gibi bazı

şairler sakinameyi divanlarında bir bölüm olarak yazarken;Kafzade Faizi,Kaşif ve Riyazi gibi

şairler de müstakil eserler olarak sakinameler yazmıştır.

17. yüzyılda süslü nesrin zirvesi denebilecek olan Veysi ve Nergisi gibi şahsiyetler

yetişmiştir.

17. yüzyılda 6 şair tezkiresi yazılmıştır. Bu tezkirelerin bir kısmı 16. Asırdaki örnekler

de olduğu gibi biyografiye ağırlık veren eserlerdir.Diğer kısım ise biyografinin çok

azaldığı,antoloji niteliğinde olan tezkirelerdir. Bu yüzyılda Riyazi,Rıza,Faizi,Nev’izade

Atayi,Yümni, Güfti tezkire yazmıştır.

17. yüzyılda Osmanlı bilimsel üslubunun önemli temsilcisi Katip Çelebi yetişmiştir.

Tarih, coğrafya, felsefe, siyaset ve bibliyoğrafya gibi alanlarda eser veren yazar, tarihimizdeki

önemli bilim adamlarındandır. Eserlerini belgelere ve kaynaklara dayandırması, objektif

davranması sebebiyle çağından çok ileridir.

17. yüzyılda şerh alanında da değerli eserler yazılmıştır. Bunların başında Mevlana’nın

mesnevisine yazılan şerhler gelmektedir. Ankaralı İsmail Rüsuhi Efendi’nin 6 ciltlik mesnevi

eseri benzerleri arasında en mükemmeli sayılmaktadır. Eser, sahibine Hazret-i Şarih unvanını

kazandırmıştır.

İstanbul kütüphanelerinde 17. Yüzyıla ait 150 divan bulunmaktadır. Dünya

kütüphanelerindeki eserler de dikkate alınırsa bu yüzyılın edebiyatımız açısından ne kadar

verimli bir yüzyıl olduğu daha anlaşılacaktır.

7

Page 8: 17.asır  a türk edebiyatı

17. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI YAZAR ve ŞAİRLERİ

(Hayatları ve Eserleri)

Şeyhülislam Yahya(1552-1644)

Baki’den sonra gazel vadisinde döneminin en büyük şairi kabul edilir.Din adamı

olmakla beraber din dışı, aşıkane ve rindane söyleyişin güzel örneklerini vermiştir.

1.Divan

2.Şerh-i Camiü’d-dürer

3.Kaside-i Bürde Tahmisi

4.Nigaristan

5.Feteva-yı Yahya

Şeyhülislam Bahayi Efendi(1601-1653)

17. yüzyılın meşhur şairlerindendir.Naili ve Nabi gibi şairler şiirlerine nazire

yazmışlardır. İnce duygu ve hayallerle süslü olan gazelleri, zarif ve samîmi ifâdesi onu usta

şâirler arasına sokmuştur

1.Divan

2.Fetvalar

Vecdi(öl. 1654)

İstanbulludur.Divan-ı Hümayunda katiplik yapmış, bir süre Köprülü Mehmet Paşa’nın

himayesini görmüştür.Düşmanlarının etkisiyle bu himaye fazla uzun sürmemiş ve idam

edilmiştir.Vecdi, zamanının çok tanınmış bir şairidir.Aynı zamanda iyi bir hattattır.Divani

yazısında devrinin üstadlarından sayılmıştır.

Eylesek keş-me-keş-i turra-i pür-tâbunı yâd

Aklı teb-lerze-i sevdâya giriftâr iderüz

1.Divan

Sabit (1650-1712)

Aslen Bosnalı olan şair İstanbul’a gelmiş, kadılık ve müftülük görevlerinde

bulunmuştur.şiirlerinde atasözlerinden ve mahalli renklerden faydalanmıştır.

1.Divan

8

Page 9: 17.asır  a türk edebiyatı

2.Derename

3.Berbername

4.Zafername

5.Edhem ü Hüma

5.Amr u Leys

Nali(?-1675)

Konyalı olup alim şairlerdendir. Tarih düşürme ve muamma söylemede ustadır.

1.Divan

2.Tuhfetül-Emsal

3.Miftah-ı Heft-kan

4.Menasık-ı Hac

Mantıki Ahmed Efendi (öl.1634)

1.Divançe

Bahti/ 1. Ahmet (1590-1617)

14 yaşında tahta geçen Bahti küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başlamıştır. Sade

ve külfetsiz bir dili vardır.

1.Divan

Farisi(1603-1622) 2. Osman

Osmanlı sultanlarının 16’ncısı olan şair 15 yaşında tahta çıkmış ve 19 yaşında çıkan

isyanda isyancılar tarafından hapsedilmiş ve boğularak öldürülmüştür.

1.Divan

Kafzade Faizi (1589-1622)

Dîvan ve mesnevi şâiri, yazar. İstanbul’da doğdu. Kafzâde Feyzullah Efendi’nin

oğludur. Asıl adı Abdülhayy’dır.Medreseöğ renimi gördü. Kadılık, müderrislik yaptı.

İstanbul’da öldü.

Nesir’de, şiirden daha başarılı oldu. Şiirinde de güçlü idi. Nefî ile karşılıklı hicivleri vardır.

Devrinin tanınmış şairlerindendir.

Eserleri:

1. Dîvan (Elyazması halindedir),

9

Page 10: 17.asır  a türk edebiyatı

2. Leylâ vü Mecnûn (Mesnevi),

3. Şâ kî-nâme (Mesnevi)

4. Zübdetü’l-eş’âr ( Şiirlerin Özü) (Şâirler tezkiresidir. 514 şâirin biyografisi ve şiirlerinden örnekler).

Rami Mehmet Paşa(1654-1707)

Reisülküttaplık, kısa bir dönem sadrazamlık ve çeşitli yerlerde valilik yapmıştır.1707’de azledilerek Rodos’a sürülmüş. Burada 1704 yılında üzüntü içerisinde öldü.

Mücevher, tac-ı devlet kimseye sud etmez

Ey Rami Nice şah-ı cihanın çeşmi ol efserde kalmıştır.

Başlangıçta Nabi gibi hikemi şiirler yazsa da daha sonra rindane şiirler yazmıştır.

1.Divan

2.Vekayi-i Müsaleha (Karlofça Barış Görüşmelerini ayrıntılarıyla anlatır)

3.Münşeat(Devlet adamlarına yazdığı mektupları içerir.)

Salim (1688-1743)

Müderrislik, kadılık ve kazaskerlik görevlerinde bulunmuştur. Mirzazade adıyla

bilinen şair döneminin ünlü şairlerinden olmuştur.150 şiirine nazire yazılması bunu

ispatlamaktadır.Şiirlerinin yanında din,ahlak,tarih,edebiyat ve dil alanlarında da eserleri

vardır.

1.Divan

2.Tezkire

3.Neyü’r reşad fi Emri’l cihad

4.İkdü’l-Cüman Tercümesi

5.Selametü’l-İnsan

6.Lügat-i Vassaf

7.Mahiyetü’l-Aşk

8.Türkçe-Farsça Lügat

Ganizade Nadiri(1572-1626)

Şair ve müderris. 1572 yılında İstanbul’da doğmuştur.Müderrislik,kadılık ve

kazaskerlik görevlerinde bulunmuştur. Âlim ve kültürlü bir kimse olan Nâdirî, geniş hayâl

gücüne sâhip bir şâirdir. Eserlerinde duygudan çok düşünce hâkimdir. En samîmi ve duygulu

şiirleri dînî şiirleri ve mi’râciyeleridir .

10

Page 11: 17.asır  a türk edebiyatı

Nâdirî’nin Mesihî, Hâleti, Fuzûlî, Ma’nî gibi şâirlere nazîreleri vardır. Kendisi de,

devrinde beğenilip sevilirdi. Ayrıca kasîdelerine Nef’î ve Nev’izâde Atâî, Azmizâde Hâletî

gibi devrinin üstâdları tarafından nazîreler yazılmıştır.

1.Divan:

2. Münşeat :

3.Miraciyye:

4.Şeh-name:

5. Kalemiyye Risalesi:

Kaşif(1666-1720)

Hattat, alim ve şair olmak üzere çok yönlü birisidir. Tezkirelerde söz konusu edilenler, Refdî

Dîvanı’na yazdığı takriz ve Dîvanı dikkate alındığında Kâşif’in devrinde iyi bir isim yapmış,

söz söylemede usta, şiir tekniğine hakim, edebî tenkidinden faydalanılan bir şair olduğunu

söylemek mümkündür.

1.Divan

2.Sakiname

Abdi(sarhoş)(?-1621)

Divan-ı Hümayun katipliği , nişancı ve defter eminliği yapmıştır.

1.Zafername

2. Arzıhal

Abdullah Vasssaf(1662-1761)

Kadılık, kazaskerlik ve şeyhülislamlık yapmıştır.Hayal-i Behced-abad mesnevisiyle

bilinir.

1.Zemzeme

2.İrşad-ı Ezkıya

3. Unvanü’ş-şeref

Rıza (öl.1672)

Rıza tezkiresi olarak bilinen tezkiresiyle tanınmıştır.Eser iki bölümünden

oluşmuştur.Birinci bölümü kronolojik olarak şair padişahlarından ikinci bölümü ise diğer

şairlerinden bahseder.

11

Page 12: 17.asır  a türk edebiyatı

Güfti(öl.1677)

On yedinci yüzyıl tezkirecisi ve divan şairi. Edirne’de doğdu. Doğum tarihi

bilinmemektedir. Asıl adı Ali’dir. Tahsilini Edirne’de tamamladı. Çeşitli yerlerde kadılık

yaptı. Ömrü yokluk içinde geçti. Hicve düşkünlüğü ile dikkati çekti. Çağdaşları arasında

ikinci derecede şairdir. Güzel bir üslubu olmasına rağmen Farisi bildiği için şiirlerinde İran

şairlerinin tesiri görülür. Gazel ve rubailerinde muvaffak olmuş, fakat kasidelerinde o kadar

başarılı olamamıştır. Güfti’nin asıl şöhretini sağlayan eseri, Teşrifatü’ş-Şuara adlı manzum

tezkiresidir

1.Divan

2.Teşrifetü’ş-Şuara

3.Selanik Seyahatnamesi

4.Gamname:Manzum bir şikayetname.

5.Şah u Derviş : Tercüme bir mesnevi

6. Zellename: Hezel türünde bir eser

Bursalı Talip(öl.1706)

1.Divan

Mehmet Nedim Efendi(Nedim-i Kadim) (öl.1670)

Nedim-i Kadim (?-1670) Dîvan şâiri, İstanbul’da doğdu. Medrese eğitimi gördü ve müderrislik yaptı.

İstanbul’da öldü. Lâle Devri şâiri Nedim‘in takdirini kazanmış bir şâirdir. Bazı gazellerinde şuhça

söyleyişi ile meşhur adaşı kadar başarılı olmuştur.

1. Divançe

Simkeşzade Feyzi Hasan Efendi(1626-1690)

Üç dilde yazmaya muktedir bir zat olup, İstanbullu'dur. Şakâyık-ı Nûmâniye'ye zeyl

yazan Şeyhî'nin babasıdır. Simkeşzâde adıyla bilinmektedir. Şeyh Abdülehad Nuri Efendi

Hazretleri'nden halifelik, aldıktan sonra, Bayramiyye melâmîlerinin şeyhlerinden Şeyh Beşir

Efendi Hazretleri'ne intisap ettiği "Hediyyetül İhvân"da anlatılmaktadır.

1. Miracname

Naili(1608-1666)(Naili-i kadim)

İstanbul’da doğan şair Divan-ı Hümayunda ve Maden Kaleminde katiplik yapmıştır.

Divan Edebiyatının en yüksek seviyeye ulaştığı 17. Yüzyılın önemli şairlerindendir.

12

Page 13: 17.asır  a türk edebiyatı

Genellikle beş beyitten oluşan gazellerinde kalıplaşmış mazmunların dışında yeni

mazmunlara yer vermesi anlaşılmasını güçleştirmiştir. Şair ayrıca bu asırdaki sebk-i hindi

üslubunun en önemli temsilcisidir. Bu akıma bağlı olarak şair az sözle derin anlamlar ve

hayaller ifade etmenin peşine düşmüştür.

1.Divan

Neşati(öl.1674)

Mevlevi şairlerdendir. Edirne mevlevihanesinde şeyh olmuştur.Sebk-i hindi üslubunu

Türkçede en iyi temsil eden şairdir.En basit duygu, düşünce veya hayali bile en güzel

kelimelerle, sanatlı bir tarzda anlatmasını bilir.

Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile

İstemem sensiz olan sohbet-i yârân-ı bile

(Gittin; fakat bu canı/mı hasretle beraber bırakıp gittin. Ben, şimdi sensiz olan dostlar sohbetini bile istemem.)

1.Divan

2.Edirne Şehrengizi

3.Şerh-i Müşkilat-ı Urfi

4.Ba’z-ı Kavaid-i Urfi

5.Hilye-i Enbiya

İsmeti(1611-1665)

İstanbullu olan şair müderrislik ve kazaskerlik yapmıştır.Az şiir yazmış, şiirlerinde

muhtevadan ziyade şekil ve üslup üzerinde durmuştur.İfadesi düzgün ve sağlamdır.En uzun

şiiri 68 beyitlik na’tıdır.

1.Divan

2.Tarikatü’l-Muhammediye (çeviri eser)

Nef’i (1572-1635)

Erzurumlu olup 1. Ahmet döneminde İstanbul’a gelmiştir.Döneminin üç padişahından

da ilgi görmüştür.Yazdığı kasidelerle yüklü caizeler almıştır.Hicviyeleri yüzünden sık sık

gözden düşmüş, sürgüne gönderilmiştir.Bayram Paşa’ya yazdığı hicviye yüzünden

boğdurularak Sarayburnu’ndan denize atılır.

13

Page 14: 17.asır  a türk edebiyatı

Nef’i Divan Edebiyatının en büyük övgü ve yergi şairidir.En çok kaside yazan ikinci

şairdir.Kasidelerinin her bölümü aynı ölçüde başarılıdır.Şair ayrıca fahriye üstadıdır.Az

beyitli gazeller yazan Nef’i Divan Edebiyatının ortak konularını işlemiştir: sevgili,

şarap,aşk,felekten şikayet.Diğer şairlerden farklı olarak gazele mehdiye ve fahriyeyi

sokmuştur.

1.Türkçe Divanı

2.Farsça Divanı

3.Siham-ı Kaza

Sabri (öl.1645)

SABRİ (Mehmed Şerif), türk şairi (Edirne ?-lstanbul 1645). Şair Hilmi Ahmed

Efendinin oğlu. Edirne’de medrese öğrenimi yaptı; ilmiye mesleğine girdi. Çeşitli illerde

kadılık görevinde bulundu. Şiirleri ve din alanındaki bilgisiyle Murad IV’ün ilgisini çekince

saraya alındı. Sultanın nedimleri arasına girdi. Bazı şiirlerinde çağdaşı Nef’inin etkisi görülen

Sabri, daha çok gazel türünde başarı kazandı

1.Divan

Ali(öl.1648)

Asıl adı Hüseyin olan şair hakkında kesin ve fazla bilgi yoktur.Adanalı veya Edirneli

olarak gösterilir.İyi bir tahsil gördüğü ve mükemmel farsça bildiği bilinmektedir.

Kasidelerinde gazellerinden daha ileridedir.Bu vadide Nefi’yi örmek almıştır.Ona olan

hayranlığını hem mektuplarında hem de bir kasidesinde belirtmiştir.

1.Divan

Sabuhi Ahmed Dede(öl.1647)

17. asır Mevlevi şairlerdendir.Uzun yıllar İstanbul Yenikapı mevlevihanesinde şeyhlik

yapmıştır.

1.İhtiyârât-ı Hazret-i Mesnevî-i Şerif

Fehim-i Kadim(öl. 1648)

İran şairi Örfî'nin tesirinde kalarak yetişen ve erken vefat ettiği için tanınmış şairler

gibi kabiliyetini tam olarak geliştirme fırsatı bulamayan Fehîm'in Nailî, Neşâtî, Vecdî, Tıflî,

Fasîh, Sürûrî, Nâbî, Cevrî, Nahîfî, Şeyh Galib, Nevres-i Kadîm, Enderunlu Vâsıf, Nâmık

Kemal ve bütün Encümen-i Şuarâ şairlerini içine alan oldukça geniş bir etki alanı vardır.

14

Page 15: 17.asır  a türk edebiyatı

Özellikle "rûz u şeb" redifli na'tı, başta Neşâtî olmak üzere divan şiirinin en büyük na't şairi

Nazîm, Şeyh Galib ve İzzet Molla tarafından tanzîr edilmiş, ancak hiçbiri ne teknik açıdan ne

de hayal ve mâna zenginliği bakımından örneğine yaklaşabilmiştir

1.Divan

2.Şehrengiz

3.Bahr-i Tavil

4.Tercüme-i Letaif-i Kümmelin

5.Durub-ı Emsal-i Türki

Fasih Ahmed Dede(öl.1699)

Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın hazine katipliğini yapmış, Galata mevlevihanesinde

Gavsi Dedeye İntisap etmiştir.Şairliği yanında hattat ve minyatürde ustadır.

1.Divan

2.Farsça divançe

3.Münazara-i Gül ü Mül

4.Münazara- i Ruz u Şeb

5.Hüsrev ü Şirin

6.Mahmud u Ayaz

7.Behiştabad

Cevri(öl.1654)

Şiirlerinden ziyade güzel yazısı ile tanınmıştır.Hattattır.Divan katipliği yapmıştır.

Şiirlerinde daha çok ilahi aşka yer vermiştir.Mevlevi bir şairdir.Baki ve Şeyhi’nin etkisinde

kalmıştır.

1.Divan

2.Hilye-i Ciharyar-ı Güzin

3.Melhame

4.Nazm-ı niyaz

5.Tercüme-i Ahvâl-i Hâce Hâfız-ı Şîrâzî

6.Cevrî Târihi

Mezaki(öl.1676)

Saraybosna’nın Çayniçe kasabasında 1610’lu yıllarda doğmuştur.Öğrenimini burada

tamamlamış, İstanbul’a geldikten sonra bazı paşaların yanında katip olarak çalışmıştır. Şairin

15

Page 16: 17.asır  a türk edebiyatı

kullandığı Mezaki mahlası, zevk sahibi anlamını taşır.Bu mahlası almasının nedeni, Çayniçe halkının

zevk düşkünlüğü olabilir.Çünkü, Evliya Çelebi Çayniçe’yi tanıtırken, halkın bu özelliğinden söz

etmiştir.Gerçekten de, Mezaki, rind-meşreb(boşvermişlik) şairidir.Etkisinde fazlaca kaldığı Baki gibi,

hayatın zevklerine düşkün bir kimsedir.Yalın şiirler yazan şair övme ve övünme şairidir.

1.Divan

Nabi(öl.1712)

Urfalı olan şair didaktik şiirleriyle Divan edebiyatında özel bir yere sahiptir.Hikemi

tarz olarak bilinen tefekkür şiirinin ilk temsilcisi olarak bilinir.İmparotorluğun duraklama

döneminde yazdığı hakimane gazellerle halkın bezginlik ve güvensizlik duygularına tercüman

olmuştur. Döneminde “şeyhü’ş-şuara” olarak kabul edilmiş ve büyük saygı görmüştür.Nabi

döneminin sosyal hayatını en iyi yansıtan şairlerden biridir. Bir beytinde şiirde atasözü

kullanmaya bir lafı olmadığını ancak asıl hünerin atasözü gibi akılda kalacak sözler söylemek

olduğunu belirtir.

Ey meh leyâl-i vesvese-hîz-i firakta

Sen gelmeyince hâtıra bilsen neler gelür

(Ey ay yüzlü(sevgili)! İçimde vesveselerin uyandığı ayrılık gecesinde sen gelmeyince, bilsen hatıra/aklıma neler gelir.)

1.Divan

2.Farsça Divan

3.Tercüme-i Hadis-i Erbain

4.Hayriyye

5.Hayrabad

6.Sur-name

7.Fetihname-i Kamaniçe

8.Tuhfetü’l-Harameyn

9.Zeyl-i siyer-i Veysi

10.Münşeat

16

Page 17: 17.asır  a türk edebiyatı

Varvari Ali Paşa

1.Sergüzeşt

Beyani(öl.1610)

Rusçukta doğmuştur. Öğrenimine memleketinde başlamış,İstanbul’da devam etmiştir. Beyânî, Tezkire’sinde kendisinden söz ederken gençliğinde şiir söylemeğe heveslendiğini bazı şiirleri tanzir ettiğini ama şeyh olduktan sonra Allah dostlarının aşk ve sevgi ile ilgili hikemî, didaktik, mecâzî şiirlerini benimsediğini, hocası Ebussuud Efendi’nin yolunu izleyerek Türkçe şiir yazmayı bırakıp sadece Arapça şiir söylediğini ve bu tür şiirlerde de başarılı olduğunu belirtmektedir. Gelibolulu Âlî de “Arabî kasâ´id nazmına kâdir... lâkin belâgata karîn güftâr-ı dürer-bârıdur”

demiş ve Beyânî’nin “geçer” redifli şiirini örnek olarak vermiştir

1.Tezkiretüş-Şuara

2.Şah u Derviş

Hakani(?-1606)

İyi bir eğitim görmüş, saray çevresinde yetişmiştir.Divanu Hümayun’da başmuhasebecilik

yapmıştır.Arapça ve Farsça’ya hakim olan şair Hilye’siyle ün kazanmıştır. Eseri

edebiyatımızda hilye türünün ilk önemli örneğidir.

1.Divan

2.Miftahü’l-Fütuhat

3.Hilye

Azmizade Haleti(1570-1631)

Müderrislik, kadılık ve kazaskerlik görevlerinde bulunmuştur. Şiirlerinde memuriyet

hayatında maruz kaldığı nakil ve aziller yüzünden çektiği sıkıntıları dile getirmiştir.Asıl

şöhretini rubaileriyle sağlamıştır. Nedim, Haleti evc-i rubaide uçar anka gibi, diyerek onun

rubai vadisindeki üstadlığını över.

1.Divan

2.Münşeat

3.Menar Şerhi Haşiyesi

4.Dürer ve Güher Haşiyesi

5.Mugni’l-Lebib Şerhi

6.Sakiname

17

Page 18: 17.asır  a türk edebiyatı

Riyazi (1572-1644)

Çeşitli yerlerde kadılık görevinde bulunmuştur. Şair olmakla beraber tezkiresiyle

tanınmıştır.

1.Divan

2.Riyazü’ş- şuara

3.Sakiname

4.Düsturü’l-Amel

5.Siyer

Tabi(öl. 1653)

1.İstanbul Şehrengizi

Veysi(1581-1627)

Asıl adı Üveys olan Veysi Alaşehirlidir.Çok iyi bir medrese eğitimi alan

yazar,Mısırda, Anadolu ve Rumeli’de kadılık görevinde bulunmuştur.Son görevi olan Üsküp

kadılığından sonra buraya yerleşmiş ve burada vefat etmiştir.

Veysi, yüzyılın büyük nesir üstadı Nergisi kadar olmamakla beraber süslü,ağdalı

nesirde hayli ün kazanmıştır.Dili Nergisi’ye göre daha sadedir.Daha kolay anlaşılır.Böyle

olmakla beraber yine de yabancı kelimelerle dolu,süslü, özentili bir dili vardır.

1.Dürretü’t-Tac fi sahibil-mirac:Siyer-i Veysi olarak da bilinen eser peygamberin hayatını ve

faziletlerini anlatır.Eser tamamlanamamış, daha sonra Nabi tarafından tamamlanmıştır.Diğer

siyerlerin aksine çok ağır bir dili vardır.

2.Münşeat

3.Habname-i Veysi

4.Şehadet-name-i Veysi

5.Divan

Nergisi(öl.1635)

Babası Kadı Bosnalı Nergis Mehmet Efendi’dir.Saraybosna’da doğmuştur.Eğitimine

memleketinde başlayan yazar, İstanbul’a gelmiş ve Kafzade Feyzullah Efendi’den mülazim

olmuştur.İstanbul’da müderrislik ve Rumeli’de kadılık görevlerinde bulunmuştur.4. Murad’ın

Revan seferine vakanüvis olarak atanmış; fakat ordu ile birlikte sefere giderken İzmit

civarında atından düşerek ölmüştür.

18

Page 19: 17.asır  a türk edebiyatı

Edebiyatımızda inşa sanatının en büyük ustası sayılır.Arapça ve Farsça sözlüklerden

çıkarılmış kelimeler, zincirleme tamlamalar,mecazlar ve secilerle doldurulmuş itinalı,inceden

inceye işlenmiş bir nesir dili vardır.Bununla beraber çok beğenilmiş hem devrinde hem de

daha sonraki devirerde taklid edilmiştir. Cümleleri aşırı uzatmış, metin anlaşılmayacak bir hal

almıştır. Nergisi’nin şiirleri nesrine göre daha sadedir.Ancak şiirde, nesirde kazandığı ünü

kazanamamış, ikinci sınıf bir şair olarak kalmıştır.

1.Kavlü’l-Müselleme fi gazavat-ı Mesleme :Emevi komutanlarından Mesleme’nin İstanbul

kuşatmasını konu alır.

2.Kanunü’r-Reşat:Farsçadan 4. Murad adına yaptığı bir siyasetname çevirisidir.

3.Meşşaku’l-uşşak:10 aşk hikayesi anlatılır.

4.İksir-i saadet: İmam Gazali’nin Kimya-yı Saadet adlı eserinden bir faslın çevirisidir.

5.Nihalistan :Çeşitli konularda 25 hikaye anlatılır.

6.El-vaslu’l kamil fi ahvalil-veziri’l-adil:

7.Münşeat :Özel mektuplarını içerir.

8.Divan (Kaynaklar böyle bir eseri olduğunu belirtir.Fakat şu elde bulunmamaktadır.)

Hasan Beyzade(öl.1638)

Osmanlı devlet adamı, târihçi. Doğum târihi bilinmemektedir. Reîsülküttâp Küçük

Han Beyin oğludur. İstanbul’da tahsilini tamamladıktan sonra, Dîvân-ı Hümâyûna girdi.

Üçüncü Mehmed Hanın Eğri Seferinde bulundu (1595). Daha sonra Varad ve Uyvar

seferlerine katıldı. Baştezkirecilik, defterdârlık, beylerbeyliği görevlerinde bulundu. Kefe

surunu tâmir ettirirken, Rus kazaklarının hücumlarını bastırdı. 1636 senesinde İstanbul’da

vefât etti.

1.Tevarih-i Al-i Osman

2.Kanije Fetihnameleri

3.Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Âlem

4.Mecmua

Rıdvan Paşazade Abdullah Çelebi(öl.1655)

1610'da Kefe valiliğine tayin edilen Rıdvan Paşa'nm oğludur. Bu sebepten Rıdvan

Paşazade diye tanınır. Kaynaklarda hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Muhtemelen Kırım'da

babasının yanında yetişti. Daha sonra İstanbul’la geldi; IV Murad ve Sultan İbrahim

devirlerinde müteferrika’lık hizmetinde bulundu. Tarihle ilgili eserleri yanında, Abdi

mahlasıyla şiirler yazdığı da bilinmektedir.

1.Tarih- i Rıdvan paşazade

19

Page 20: 17.asır  a türk edebiyatı

2.Tarih-i Hanan-ı Tatar

3.Dest-i Kıpçak

4.Tarih-i Mısır

Mustafa B. Rıdvan (öl.

Fetihname-i Bağdad

Koçi Bey(öl.?)

Arnavut devşirmesidir.Asıl adı Mustafadır.Enderunda yetiştirilmiştir.Sultan 4. Murad

zamanında padişahın musahibi olmuştur.1631 yılında padişaha sunduğu risale çok

beğenilmiş,padişah Bağdad seferine onu da götürmüştür.Yaşlılığında Arnavutluğa

dönmüş,Görice’de ölmüştür.

Yazar, risalesinde gerilemenin Kanuni devrinde başladığını ve fark edilmeye yeni

başladığını belirtir.Gerilemenin nedenlerini, devlet idaresindeki bozukulukları isabetle ortaya

koyar ve eleştirir.

1.Risale-i Koçi Bey

İbrahim Peçevi (1572–1650)

Türkmen kökenli Macaristan'da doğmuş Osmanlı tarihçisidir. Macarlarca (vakanüvis)

adıyla tanınır. Annesi ünlü Boşnak ailesi Sokullu'ya (Sokolović) mensup olan ve soylu bir

ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Peçevî 14 yaşında babasını kaybedince, akrabası olan

Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşa'ya bağlanmış ve onun korumasında eserler vermiştir.

Pek çok kez Osmanlı-Avusturya savaşlarına katılan Peçevî, Anadolu ve Rumeli'de

defderdarlık görevlerinde de bulunmuştur.

1641 yılında devlet görevinden çekilerek tarihini yazmaya başlamıştır. Bu tarih

eserinden özellikle 1520-1640 dönemini incelemistir. Pecevi bu eserinde kullandığı

kaynakları gayet açık belirtmistir ve eserini yazarken daha önce yazılmış pek çok tarih

kitabını incelemistir. Boylece Osmanli tarihcilerinin arasinda ilk defa olara Avrupalı

tarihçilerin eserlerine, Özellikle Macarca yazılmış tarih eserlerine kaynak vermiştir. Yazdığı

iki ciltlik Tarih-i Peçevi 17. yüzyıl ve öncesi Osmanlı tarihinin en önemli kaynaklarından

biridir.

1.Tarih-i Peçevi

20

Page 21: 17.asır  a türk edebiyatı

Katip Çelebi(öl.1657)

1609 İstanbul’da doğdu. Babasının adı Abdullah’tır. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset

adamlarının yetiştirildiği Enderûn kurumunda eğitim görerek yetişmiş bir askerdir. Mustafa

bin Abdullah, ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi diye

tanındı. Hacca gittiği ve başmuhasebeci ikinci halifesi olduğu için Hacı Halîfe ismiyle meşhur

oldu. Babası aydın bir kişi olduğu için daha beş-altı yaşlarında onu eğitmeye başladı. On dört

yaşına kadar çeşitli hocalarından dini ve pozitif bilim eğitimi aldı.

On dört yaşında Anadolu muhâsebesi kalemine kâtip oldu. 1624 yılında babasıyla

birlikte Tercan, bir sene sonra da Bağdat Seferi'ne çıktı. Dönüşte babası bir müddet

Diyarbakır’da kaldı. 1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi ve

yaklaşık iki yıl, Bağdat Seferi'ne katılana kadar, Kâdızâde’nin derslerine devâm etti. 1630

Bağdat kuşatmasında ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek

Kâdızâde’nin derslerine katıldı. 1633-1635 Halep Seferi'nde hacca gitme fırsatı buldu.

Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki bilgin ve aydınlarla görüştü. 1635 senesinde

Sultan Dördüncü Murat ile Revan Seferine katıldı. On yıl kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan

sonra İstanbul’a döndü ve çeşitli alanlardaki bilimlerle uğraşır oldu.

A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiâmı(öğretim görevlisi) Abdullah Efendi ile

Süleymâniye dersiâmı Mehmed Efendiden ders aldı ve A’rec Mustafa Efendiyi kendisine

üstâd edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok öğrenciye ders verdi.

1645’te Girit Seferi'ne katılması sayesinde haritaların nasıl yapıldığını inceleme

fırsatını buldu ve bu konuyla ilgili eserlerde çizilen haritaları gördü. Bu arada görevinden

ayrılarak, üç yıl devlette çalışmadı. Bu üç yıl içinde bazı öğrencilerine çeşitli konularda

dersler verdi. Yine bu zaman içinde sık sık hastalandığı için, tedavi çareleri bulmak amacıyla,

çeşitli tıp kitaplarını okudu. Pek çok eserini bu yıllarda yazmıştır.Tarih,coğrafya,bibliyoğrafya

ve başka alanlarda Arapça ve Türkçe 20 kadar eseri vardır.

Kâtip Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir.

Arapça, Farsça yanında Lâtince'yi de bilirdi. Osmanlı Devleti'nde Batı bilimleriyle fazla

ilgilenen ve Doğu bilimleriyle karşılaştırıp sentezini yapan ilk Türk bilim adamlarından

biridir.

1.Fezleke

21

Page 22: 17.asır  a türk edebiyatı

2.Takvimü’t-Tevarih

3.Tuhfetü’l-Kibar fi esfaril bihar

4.Kanun-name

5.Tarih-i Frengi Tercümesi

6.İrşadü’l- Hayara

7.Tarihi’l-Yunan ve’nasara

8.Düsturü’l-Amel Mizanü’l Hak

9.Cihannüma

10.Keşfü’z-zünun an esamii’l-kütüp ve’l-fünun

11.Mizanü’l-hak

Ebulgazi Bahadır Han(öl.1663)

Harezm hükümdarıdır. 1603'te Ürgenç'te doğan Ebu'l Gazi Bahadır, 1619'da babası I. Arap

Muhammet Han tarafından Kat'a vali olarak atandı. Kardeşleri İlbars ile Hubeş'in ayaklanmaları

sırasında babasının tarafını tutan Ebu'l Gazi Bahadır, babası kardeşleri tarafından öldürülünce, 1620'de

Buhara Hanlığı'na sığındı Ağabeyi İsfendiyar Han'ın hükümdarlık mücadelesine yardım etti ve 1623'te

tahta çıkan İsfendiyar Han, ona Ürgenç'i vererek onu ödüllendirmiş oldu. İsfendiyar Han'dan memnun

olmayan Özbekleri çevresinde toplayarak ağabeyine isyan etse de, ağabeyi bu hareketi bastırınca

Kazakistan'a kaçtı. Ağabeyinin yokluğundan yararlanarak 1628'de Hive Kalesi'ni ele geçirdi. Ancak

İsfendiyar Han dönünce, yakalanarak 1629'da Safevilerin hâkimiyetindeki bölgelere sürüldü. Safevi

hükümdarı Şah Safi'den yakın ilgi gördü ve İsfahan'a yerleştirdi. Burada kaldığı süre içerisinde Farsça

öğrendi ve Türk tarihi hakkında çeşitli araştırmalar yaptı. İsfahan'dan kaçtıktan sonra, bir süre

Kalmukların yanında kalan ve Moğol dilini ve geleneklerini öğrenen Ebu'l Gazi Bahadır, 1642'de

Ürgenç'te Han ilan edildi. İsfendiyar Han'ın ölümü ve hanlığını tanımayan Buhara Özbeklerinin

çekilmeleri üzerine Hive'ye gelerek 1645'te tahta çıkan Ebu'l Gazi Bahadır Han, Türkmenlerin

başkaldırılarıyla uğraştı. Yerini oğlu Enüşe'ye bıraktıktan kısa bir süre sonra öldü.

1.Şecere-i Türk

2.Şecere-i Terakime

Karaçelebizade Abdülaziz Efendi (öl.1658)

Osmanlı Devleti’nde İstanbul kadılığı, Rumeli Kazaskerliği gibi görevlerde

bulunduktan sonra 1651’de 33. Osmanlı şeyhülislamı olmuş bir devlet adamı; fıkıh ve tarih

alanında önemli eserler vermiş bir bilim adamıdır. Son yıllarını Bursa’da sürgünde geçirmiş;

yaptırdığı çeşmelerle şehre değerli katkılarda bulunmuştur

22

Page 23: 17.asır  a türk edebiyatı

1.Ravdat-ül-Ebrâr

2.Mirât-üs-Safâ fî Ahvâl-il-Enbiyâ

3.Süleymânnâme

4.Hilyet-ül-Enbiyâ

5.Zafernâme

6.Ahlâk-ı Muhsinî Tercümesi

7.Hall-ül-İştibâh an Ukdet-il-Eşbâh

8.Kitâb-ül-Elgâz fî Fıkh-il-Hanefiyye

9. Kâfi

10.Gülşen-i Niyâz

11.Ferâyih-un-Nebeviyye fî Siret-il-Mustafaviyye

12.Dîvân-ı Eşâr

13.Risâle-i Kalemiyye

14.Nefehât-ül-Üns

Edirneli Abdurrahman Hıbri(1603-1676)

Edirneli olup öğrenimini İstanbul’da tamamlamıştır.Çeşitli medreselerde müderrislik

yapmıştır.

1.Enisü’l Müsamirin

2.Defter-i Ahbar

3.Tarih-i Feth-i Bağdad

4.Tarih-i Feth-i Revan

5.Riyazü’l-Arifin

6.Risale-i Fütuhat-ı Al-i Osman

7.Hadaiku’l-Cinan

8.Divançe

9.Menasik –i Mesalik

23

Page 24: 17.asır  a türk edebiyatı

Hüseyin Hezarfen(öl.1691)

Osmanlı tarihçisi,ansiklopedist ve araştırmacıdır. Hezarfen Hüseyin Efendi ; Arapça,

Farsça,Grekçe, Latince, Fransızca ve bir sözlük hazırlayacak kadar da İbranice bilir.Fakat

zamanında Katip Çelebi’nin gölgesinde kalmıştır.

1.Tenkih-i Tevarih-i Müluk

2.Telhisü’l-Beyan fi kavanin al-i Osman

Ahmet b. Lütfullah (öl.1631-1632)

Selânik'te doğdu. İlme ve tahsile olan meyli ve büyük arzusu sebebiyle baba mesleğini

bırakarak Selânik Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Efendi'ye intisâb ederek Mevlevî oldu. 1653-1654

yıllarında şeyhinden müsâade alarak gerek zâhirî ve gerekse tasavvûfî ilimlerde daha fazla

derinleşmek isteğiyle İstanbul'a geldi. Devrinin ilimleri tahsil etmiştir. Mekke’de Mevlevi şeyhliği

yapmıştır. Hz. Peygamber'in ilk zevcesi Hz. Hatice'nin Hacun'daki türbesinin ayak tarafındaki Mevlevî

Mezarlığı'na defnedildi.

1.Cami’ud-düvel (1299-1481 Osmanlı Tarihi)

Evliya Çelebi(öl.1682)

Asıl adı Evliyadır.İstanbul’da zengin bir ailenin çocuğudur.Enderun’da okumuş, 4 yıl

kadar sarayda padişahın musahibi olarak kalmıştır.Gördüğü bir rüya üzerine seyahat etmeye

başlamıştır.Önce İstanbul ve Bursa’yı gezmiş ardından babasının da iznini alarak

Anadolu’nun ve Osmanlı coğrafyasının birçok yerini gezmiştir.Elçi Mehmed paşa ile birlikte

Viyana,İsveç,Hollanda ve Danimarka’ya gitmiştir.Uzun yıllar Mısır’da kalmıştır.Eserinin son

cildini Mısır’da yazmıştır.Mısır’dan dönüp dönmediğine dair kesin bilgi yoktur.Ölüm yeri ve

tarihi kesin değildir.

Evliya çelebi gittiği yerlerin dili,şair ve yazarları,gelenek görenekleri, tarihi, coğrafi

özellikleri birçok yönü hakkında bilgi verir.Yazarın En önemli özelliği alaycılığı ve her şeyi

abartarak anlatmasıdır.Bazen gitmediği ülkeleri, başkalarından dinlediği, kitaplardan okuduğu

yerleri bizzat gezip görmüş gibi anlatmıştır.Dönemine göre sade ve hoş bir üslubu olan yazar,

sık sık hikayeler, latifeler, fıkralar anlatır.

1.Seyahatname

2.Viyana Sefaret-namesi

24

Page 25: 17.asır  a türk edebiyatı

Ankaralı İsmail Rüsuhi Efendi(öl.1631)

Asrın ilk büyük Mesnevî şârihi (şerh edicisi), Ankaravî İsmâil Rüsûhî Efendi'dir.

Bostan Çelebi’den hilâfet alan Şârih-i Mesnevî, Galata Mevlevihânesi Şeyhi olmuştur. Rüsûhî

mahlasıyla şiirler de yazan Ankaravî’nin, yedi ciltlik Mesnevî Şerhi’yle ünlenmiştir.

1.Şerh-i Mesnevi

2.Câmi-ul-Âyât

3.Fâtih-ul-Ebyât

4.Miftâhü’l-Belâga

5.Misbâhü’l-Füsehâ

6.Hüccetü’s-Semâ

7.Minhâcü’l-Fukarâ

Sarı Abdullah Efendi (1584-1660)

Tasavvuf ehli olup Bayramiyye yolundandır. İstanbul’da hem medrese hem de

tasavvufi eğitimini almış, zamanının tasavvuf büyüklerinin sohbetine

katılmıştır.Katiplik,nişancılık,tezkirecilik,reisül-küttablık ve cizye muhasebeciliği yapmıştır.

1.Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî

2.Semerât-ül-Fuâd fil-Mebde'i vel-Me'âd

3.Nasîhat-ül-Mülûk Tergîben li Hasen-is-Sülûk,

4.Mir'ât-ül-Asfiyâ fî Sıfât-ı Melâmiyyet-il-Ahfiyâ,

5.Tevkîât-ı Selâtin-i Osmâniyye

6.Düstûr-ül-İnşâ

7.Ricâl-ül-Gayb

8.Meslek-ül-Uşşâk

9.Cevher-ül-Bidâye ve Dürret-ün-Nihâye

10.Tercüme-i Mekâsıd-ıl-Ayniyye

11.Tedbîr-ün-Neş'eteyn

12. İslah-un-Nushateyn

Nev’izade Atayi (1563-1636?)

Bir din adamı olan şair şiirlerinde atasözleri ve deyimleri ustaca kullanmıştır.

Şiirlerinde Osmanlı toplumunun sosyal hayatını aksettirir. Hamse sahibidir. Şakayık Zeyli ile

Türk kültür tarihinde önemli yere sahiptir.

1.Divan

25

Page 26: 17.asır  a türk edebiyatı

2.Hadaiku’l-Hakayık fi Tekmileti’ş-şakayık

3.Sohbetü’l-Ebkar

4.Nefhatü’l-Ezhar

5.Hilyetü’l-Efkar

6.Alem-nüma

7.Saki-name

8.Heft-han

9.Münşeat

10.Zeyl-i siyer-i Veysi

Baldırzade Selisi Şeyh Mehmed(öl.1650)

1.Vefeyatname

2.Ravza-i Evliya

Cemaleddin Mahmut Hulvi(öl.1654)

İstanbul’da yetişen ünlü velilerdendir. Sünbülî ve Gülşenî tarîkatlarında yetişmiş ve

rehberlik yapmış, talebe yetiştirmiştir.İstanbul’da vefat etmiştir.

1.Lemezat-ı Hulviyye ez Lemeat-ı ulviye

Lamekani Hüseyin (öl.1625)

Lamekani Huseyin, 16. yy. sonu ile 17. yy.'ın ilk yarısında yaşamıstır. Doğum tarihi

bilinmemektedir. Lamekani Huseyin,Peştelidir. Eserleri dikkatle incelendiğinde Lamekani'nin

iyi bir eğitim aldığı görülür. Divanı, Esrar-name Tercumesi, Vahdetname adlı Tasavvufi

risalesi ve mektuplarında islediği konular ve bu konular ile ilgili yorumları onun ilimdeki

derinliğini gosterir. Lamekani, 21 Rebiu’l-evvel 1625 (21 Haziran 1625) tarihinde vefat

etmiştir.

1.Divan

2.Esrar-name Tercumesi

3. Vahdetname

26

Page 27: 17.asır  a türk edebiyatı

Aziz Mahmut Hüdayi (1541-1628)

Müderrislik ve vaızlik yapmıştır. Celvetiyye tarikatının kurucusu olan Aziz Mahmud

Hüdayi dini-tasavvufi şiirin başlıca temsilcisididr.Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır.

Birçok şiiri bestelenmiştir.

İlm ü Amel

Seyr u Süluk

Nefaisü’l-Mecalis

Tarikat-name

Divan-ı İlahiyat

Tezakir-i Hüdayi

Abdülehad Nuri(1594-1650)

Sivaslı olup Halveti şeyhlerinin önde gelenlerindendir.Dayısıyla 3. Mehmed’in daveti

üzerine İstanbul’a gelmiştir.Çeşitli camilerde vaizlik yapmıştır.17. yüzyılda büyük çekişme ve

tartışmalara neden olan ulema sınıfı ile tarikat mensupları arasında yaşanan mücadelede

Kadızadeliler olarak bilinen zümreye mücadele verdi.Şiirleri tasavvufidir.

1.Divan

Şeyhi (1667-1739)

Tarihi bilgisi, hal tercümeleri üzerindeki tetkikleri ile tanınmıştır.En tanınmış eseri Nev’izade

Atayi’nin Şakayık-ı Numaniye zeyline zeyil olarak yazdığı vekayi-ül- fuzala adlı tezkiresidir.

Şeyhi(öl.1639)

Sivasta doğmuş olup asıl adı Abdülhamid’dir.Halvetiyye tarikatındandır.

1.Divan

Sunullah Gaybi(öl. 1663)

Kütahya’da doğdu. Şeyh Ahmed Efendİ’nın oğludur, babasından İslâm ilimleri ve

tasavvuf dersi aldı. Sunullah Gaybi, İstanbul’a gelip Aksaray’da Oğlanlar Şeyhi İbrahim

Efendi’ye bağlandi. 1655′te şeyhi ölünce Kütahya’ya döndü. Burada bir zaviye yaparak halka

nasihatler verdi. Kütahya’da öldü. Melâmî tarikatına bağlıdır. Hece ve aruz veznıyle, sâde

Türkçe ile tasavvufî şiirler yazmıştır.

1Divan

2.Sohbetname

27

Page 28: 17.asır  a türk edebiyatı

3.Biatname

4.Tarîku’l-Hakk fi’t-teveccühi’l-mutlak

5. Ruhu’l-hakîka

Sinan Ümmi(öl.1657)

On altı ve on yedinci asırlarda yaşamış ünlü şair ve mutasavvıflardandır. Doğum tarihi ve

yaşadığı zaman ile ilgili olarak farklı bilgiler verilmektedir. Yazdığı ilahileri ile şöhret bulmuş

ve bir çok insanı etkilemiştir. Asıl adı Yusuf olup Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğmuştur.

Çok yünlü bir insan olan Ümmi Sinan, yazılarında gerçek adını kullanmayıp mahlas olarak

Ümmi Sinan’ı kullandı. Alim, müderris, şair, mutasavvıf ve ahlak adamı olarak tanınıp şöhret

buldu. Bu özelliklerinden ötürü zamanında çok sevilip sayıldı. Yunus Emre’nin bir takipçisi

olarak; ilahilerinde İslam tasavvufu, aşk, yaratılış, varlık ve bilgi gibi konuları işlerken sade

ama, önemli manalar içeren ifadeler kullandı.

1.Divan -ı İlahiyyat

2. Kutbül-Meani

Niyazi Mısri(öl.1694)

17. yüzyılın mutasavvıf şairlerindendir.Asıl adı Muhammed olup Malatya da

doğmuştur.İlmini arttırmak için Kahire,Arabistan, İstanbul ve Bursa gibi yerlerde bulunur.

Sultan 2.Ahmet’in Avusturya seferine Niyazi Mısri müritleri ile birlikte katılmak ister, bu

isteği padişah tarafından durdurulmak istenir. Niyazi Mısri bunu kabul etmez sefer dönüşünde

78 yaşında iken Limni adasına gönderilir. Buradaki sürgün hayatı şair 1694’te ( 1105 Hicri)

Limni’de vefat etmiştir. Cenazesi Limni’de defnedilmiş olup mezarı halen buradadır.

1.Divan

2.Risaletü’t-Tevhid

3. Şerh-i Esma-i Hüsnâ

4. Sûre-i Yusuf Tefsiri

5. Şerh-i Nutk-ı Yunus Emre

6. Risale-i Eşrât-ı Saat

7. Tahir-nâme, Fatihâ Tefsiri

8. Sûre-i Nûr Tefsiri

28

Page 29: 17.asır  a türk edebiyatı

Abdülbaki Arif(1633-1713)

Şair olmasının yanında hattat ve bestekardır.Kadılık ve kazaskerlik yapmıştır.Rindane

ve aşıkane şiirler yazmıştır. Mevlevi musikisiyle yakından ilgilenmiş, besteler yapmıştır.

1.Miracname

Ahmed-i Hani(1651-1707)

Doğu Anadolu’da yaşamış, müderrislik yapmış mutasavvıf bir şairdir. En ünlü eseri

Mem ü Zindir.Eserlerini kurmançi şivesiyle yazmıştır.

1.Mem ü Zin

2.Nubara Biçukan

3.Çar-kuşe

4.Ekıda imane

İsmail Beliğ(1668-1730)

Bursa’da doğup orada yetişmiştir. İmamlık yapmıştır.Tezkirelerde bir divanı olduğu

ve kuvvetli bir şair olduğu bir belirtilir.Divanı henüz ele geçmiş değildir.

1.Divan

2.Şehrengiz

3.Sergüzeşt-name-i Fakir be- azimet-i tokat

4.Güldeste-i riyaz-ı irfan ve Vefeyat-ı danişveran-nadiredan

5.Gülzar-ı sülehan

6.Zeyl-i Zübdetü’l-Eşar

7.Gence-i Sayegan

8.Gül-i Sadberg

29

Page 30: 17.asır  a türk edebiyatı

KAYNAKLAR

1.AÇIKGÖZ,Namık, Riyazüş-şuara Riyazi Mehmet Efendi Metin,Dizin YLT, DTCF Yay. ,

Ankara.

2.AKAR, Metin, Türk Edebiyatında Manzum Miracnameler,Ankara.

3.AKÜN, Ömer Faruk,Divan Edebiyatı,TDVİA, C.9,s.389-427.

4.ARSLAN,Mehmet, Türk Edebiyatında Manzum Surnameler,Ankara,1999.

5.ARSLAN, Mustafa,Şehri Divanı,EÜSBE(YLT),Kayseri,1990.

6.AYAN,Hüseyin,Türk Edebiyatında Hamseler,AÜ.Edebiyat Fakültesi Araştırma

Dergisi,sa.10.

7. AYAN,Hüseyin,Cevri, Hayatı,Edebi Kişiliği,Eserleri ve Divanının Tenkitli

Metni,Erzurum,1981.

8.BANARLI,N.Sami,Resimli Türk Edebiyatı Tarihi,İstanbul,1971.

9.BAYKAL, Bekir Sıtkı,Peçevi Tarihi, 2 C,İstanbul,1981-1982.

10.BAYRAKTUTAN,Lütfi,Şeyhülislam Yahya,Hayatı, Eserleri ve Divanının Karşılaştırmalı

Metni,Atatürk Ün.,Erzurum, 1985.

11.BİLKAN,Ali Fuat,Nabi Divanı,İstanbul,1997.

12.CANIM,Rıdvan,Türk Edebiyatında Sakinameler ve İşretnameler,Ankara,1998.

13.ÇELEBİOĞLU,Amil, Türk Edebiyatında Mesnevi,İstanbul,1995.

14.ERGUN,S. Nüzhet,Şeyhülislam Bahayi, İstanbul,1933.

15. ERGUN,S. Nüzhet, Neşati,Hayatı ve Eserleri,İstanbul,1933.

16. ERGUN,S. Nüzhet,Fehim-i Kadim Divanı,İstanbul,1934.

17.GÖLPINARLI,Abdülbaki, Divan Şiiri 15-20. Yüzyıllar,İstanbul,1954-1955.

18.HORATA,Osman,Nedim-i Kadim ve Divançesi,Ankara,1987.

19.İPEKTEN,Haluk, Naili Divanı,İstanbul,1970.

20. İPEKTEN,Haluk, İsmeti Divanı,Ankara,1974.

21. İSEN;Mustafa,Usuli Divanı, Ankara,1990.

22.KARACAN,Turgut,Sabit Divanı,Sivas,1991.

23.KARTAL,Ahmet,Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi,İstanbul,Dergah Yay.2004.

24.KAVRUK,Hasan, Şeyhülislam Yahya Divanı,Ankara,2001.

25.KOCATÜRK, Vasfi Mahir,Türk Edebiyatı Tarihi,Ankara, 1964.

26.KORTANTAMER, Tunca,Nev’izade Atayi ve Hamsesi,İzmir,1984.

27. KORTANTAMER, Tunca, “Nabi’nin Osmanlı İmparatorluğunu Eleştirisi”, Tarih

İncelemeleri Dergisi,C.2,İzmir.

30

Page 31: 17.asır  a türk edebiyatı

28. KORTANTAMER, Tunca, “Sakinamelerin Ortaya Çıkışı ve Gelişimine Genel Bir Bakış”,

Ege Üni. Türk Dili Araştırmaları Dergisi, 1983.

29.KÖPRÜLÜ,Fuad, “Edirneli Güfti”, Milli Mecmua,Sayı 108,109,İstanbul,1928.

30.KÖPRÜLÜ,Fuad, Eski Şairlerimiz Divan Edebiyatı Antolojisi, Ankara,1943.

31. KÖPRÜLÜ,Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi,İstanbul,1980.

32.KUT, Günay, 16. Ve 17. Yüzyıllar Türk Edebiyatına Toplu Bakış,Osmanlılarda ve

Avrupa’da Çağdaş Kültürün Oluşumu,İstanbul,1986.

33.KUTLUK,İbrahim,Beyani Tezkiresi,Ankara,1997.

34. KUTLUK,İbrahim, Hasan Çelebi Tezkiresi,2.C, Ankara,1978-1981.

35.KÜLEKÇİ,Numan,Ganizade Nadiri, Hayatı,Edebi Kişiliği,Eserleri Divanı ve

Şehnamesinin Tenkidli Metni,Atatürk Üni.,Erzurum, 1985.

36.MENGİ,Mine,Divan Şiirinde Hikemi Tarzın Büyük Temsilcisi Nabi,Ankara,1987.

37.MERMER, Ahmet,Mezaki, Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkidli Metni,Ankara,

1991.

38.ÖZCAN,Abdülkadir,Şakaik-i Nu’maniyye ve Zeyilleri,İstanbul,1989.

39.PARMAKSIZOĞLU, İsmet,Hoca Saadettin Efendi,Tacüt-Tevarih,5.c.,Ankara,1978.

40.RIZA,Tezkire,Süleymaniye Ktp Aşır Ef. Nu.243.

41.SUNGURHAN,Aysun,Beyani Tezkiresi,GÜSBE(YLT), Ankara,1994.

42.TANPINAR, Ahmet Hamdi,19. Asır Türk Edebiyatı,İstanbul,1985.

43.TARLAN,Ali Nihat,Şehri,TDEA, C.2,İstanbul,1948.

44.TİMURTAŞ,Faruk Kadri,17. Asır Şairlerden Edirneli Güfti ve Teşrifatüş-şuarası,TDEA

C.2/3,İstanbul,1948.

45.ÜNVER,İsmail,Neşati,Ankara,1985.

46.UZGÖR,Tahir,Fehim-i Kadim,Ankara,1991.

47.YILMAZ,Kaşif,Güfti ve Teşrifatüş-şuarası,Ankara,2001.

48.YÜMNİ,tezkire,Millet Ktp. Ali Emiri,Nu. 780.

49.ZAVOTÇU,Gencay,Fazli, Gül ü Bülbül,Erzurum, 1995.

31

Page 32: 17.asır  a türk edebiyatı

NEF’İ (Öl. 1635)

17. yüzyıl ve bütün Türk edebiyatının en büyük kaside şairi olarak tanınan Nefi bu

yüzyılın başında yaşamış, kasidede gerçek bir varlık göstermiş ve gerek kendi zamanındaki

gerekse kendinden sonra gelen bütün şairleri etkilemiştir.

Nefi Erzurum’un Hasankale kazasında doğmuştur. Bundan dolayı dönemin kaynakları

Nefi’den Erzenur-Rumi diye söz ederler.Babası ülkenin eşrafından Sipahi Mehmet Beydir.

Dedesi Mirza Ali Bey, İrandan gelmiş, Hasankale sancak beyi ve Şirvan beylerbeyi olmuştur.

Nefi, Siham-ı Kaza’sında babasını hicvederken onun nedimi olarak Kırım hanının yanına

gittiğini ve evini barkını yoksulluk içinde bıraktığını anlatır.

Nefi’nin asıl adı Ömer’dir.Kaynaklarda Nefi Ömer Bey diye anıldığı gibi mührüne

kazdırdığı beyitte de Ömer adı görülmektedir.

Nefi ilköğrenimini Hasankale’de yapmış sonra Erzurum’a gelerek öğrenimini

sürdürmüştür. Bu arada Arapça ve Farsça çalışmış Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmiştir.

Sühan redifli kasidesinde Sadi ve Hafız’ı usta olarak kabul ettiğini söylese de şiirde

ilerledirkçe

Urfi, Enveri ve Arap şairi Mütenebbi’yi de kendisine örnek aldığını şiirlerinden anlıyoruz.

Nefi genç yaşında şiir yazmaya başlamıştır. İlk mahlası zarri (zararlı ) dir. Gelibolulu

Müverrih Ali şiirlerini beğenmiş ve genç şaire Nefi (yararlı) mahlasını vermiştir.

Nefi babasının Kırım hanlarına yakınlığının da etkisi ile Kırım hanı Canıbek Giray

Han’ın takdirini kazanmış ve onun aracılığı ile Kuyucu Murat Paşa’ya tanıtılmıştır. Nefi

paşanın yardımı ile Sultan 1. Ahmet devrinde İstanbul’a gönderilmiş ve Divan-ı Humayun’da

maden kalemine katip olarak atanmıştır. İstanbul’da Sultan Ahmet, Sultan Mustafa, Sultan

Osman, tekrar Sultan Mustafa ve Sultan Dördüncü Murat, devirlerini yaşamıştır.

İstanbul’a gelir gelmez şiirleri ile kendisini tanıtan Nefi Sultan 1. Ahmed’e kasideler

sunmaya başlamıştır. Divanındaki ilk övgü kasidesi Sultan Ahmet içindir .

Nefi sunduğu kasidelerle padişahın iltifatını kazanmış, Sultanın Edirne’ye gidişinde

yanında bulunmak şerefine ermiştir.

Nefi, Sultan Ahmed’in yanında Kuyucu Murat Paşa, Nasuh Paşa, Mehmet Paşa ve

Halil Paşa’ya da kasideler sunmuştur.

Nefi, Sultan Mustafa’ya iki döneminde de kaside sunmamıştır.

Sultan Mustafa’nın yerine tahta çıkan Sultan Genç Osman için Nefi hemen bir

culusiye ve arkasından bir bahariye söylemiştir. Padişahın Lehistan seferi üzerine de bir

kaside sunmuştur.

32

Page 33: 17.asır  a türk edebiyatı

Nefi asıl ününü Sultan Mustafa’nın ardından padişah olan Sultan Dördüncü Murat

devrinde kazanmıştır. Şiirleri ile ilgisini çeken Nefi’yi padişah sık sık huzuruna kabul etmiş,

kaside ve hicivlerini okutmuş, şairi her zaman korumuş ve ona yardım etmiştir.

Nef, Sultan Murat için en güzel şiirleri arasında sayılan 12 kaside söylemiştir .

Bunların arasında kaside-i rahşiyesi ve bahariyesi de vardır .

Esdi nesim-i nevbahar açıldı güller subdem

Açsun bizüm de gönlümüz saki meded sun cam-ı cem

 

Erdi yine ürd-i bihişt oldı heva anber-sirişt

Alem bihişt-ender-bihişt her guşe bir bag-ı irem

 

Gül devri ıyş eyamıdır zevk u sefa hengamıdur

Aşıkların bayramıdur bu mevsim-i ferhunde-dem

 

Dönsün yine peymaneler olsun tehi humhaneler

Raks eylesün mestaneler mutribler etdükçe nagam

 

Bu demde kim şam u sehher meyhane baga reşk ider

Mest olsa dilber sevse ger ma'zurdur şeyhü'l-harem

 

Ya neylesün biçareler alüfteler avareler

Sagar suna mehpareler nuş itmemek olur sitem

……………

Hayatının bu devresinde Nefi, Sadrazam Hafız Mehmet Paşa’ya, Hüsrev Paşa’ya İlyas

Paşa’ya da kasideler sunmuş, onların yardımını görmüştür. Hatta İlyas Paşa’dan yüklü bir

servet sayılabilecek hediyeler almıştır.

Nefi devrinin ünlü bir şairi olarak anılırken diğer şairlerin kıskançlığını arttırır.

Çekinmeden herkesi hicvetmesi de ona yeni düşmanlar kazandırır. Sultan Murat bir gün Nefi’

33

Page 34: 17.asır  a türk edebiyatı

nin Siham-ı Kaza adlı eserini okurken pek yakınına yıldırım düşer. Heyecanlanan padişah

bunu hicivlerin uğursuzluğuna yorar. Şairi memuriyetten attığı gibi Edirne’ye sürgün eder.

Ayrıca Nefi‘yi bir daha hicivler yazmaya tövbe ettirir. Bu durum üzerine İbrahim Vehbi

tarafından söylenen beyit ünlüdür .

Gökten nazire indi siham-ı kazasına

Nefi diliyle uğradı Hakkın belasına

Nefi üst üste yazdığı kasidelerle kendini affettirmiş ve İstanbul’a dönmüştür. Dönüşünde

kendisine cizye muhasebeciliği görevi verilmiştir.

Şairin bu görevden başka başka bir görev alıp almadığı bilinmemektedir. Ancak kesin

olarak bilinen Nefi’nin Bayram Paşa’ya yazdığı hicviye dolayısı ile Sultan Murad’ın katline

ferman verdiğidir.

Fuat Köprülü’nün iddasına göre Nefi, Sadrazam Bayram Paşa’ya yazdığı hicviye

yüzünden değil Sultan Murat için yazdığı hicviye yüzünden öldürülmüştür.

Sebeb ne olursa olsun Sultan Murat Nefi’nin katline ferman vermiş , Bayram Paşa da

ulemadan fetva alarak Nefi’yi boğdurtmuş ve Nefi’nin cesedi denize atılmıştır.

Nefi’nin ölüm tarihi kaynaklar da çeşitli yıllarda gösterilmiştir.Zamanında ölümü için

düşürülen tarihler Naima’nın dediği gibi hicri 1044 (M. 1635) dür.

ESERLERİ

1) Türkçe Divanı : İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde kırktan fazla yazma nüshası

vardır.Nefi’nin divanı diğer divanlar gibi bir kaside ile başlar. Bu kaside “sözüm”

redifli bir naattır. Padişahlar için söylenmiş 24 kasideden sonra bir sakiname, bir

mesnevi beş kıta, bir tarih yüz yirmi iki gazel on iki rubai bulunur.

2) Farsça Divanı: Nefi’ nin bu eseri eldeki dört nüshanın karşılaştırılması ile Ali Nihat

Tarlan tarafından tercüme edilmiş ve “Nefi’nin Farsça Divanı’nın Tercümesi “ adıyla

yayınlanmıştır. Divanda sekiz naat, sekiz kaside, bir sakiname, bir fahriye kıtası, yirmi

bir gazel ve yüz yetmiş bir rubai vardır. Bu divanının Türkçe Divanı’ndan farkları

şunlardır:

Tasavvufi düşüncenin yoğunluğu.

Rubailerinin sayıca çokluğu

72 beyitlik sakinamesi de Türkçe sakinamesi gibi bu türün en güzel örneklerinden

biridir.

34

Page 35: 17.asır  a türk edebiyatı

Farsça Divan’da acem şairlerinden Urfi ve Enveri’nin tesirleri açıkca görülür. Divanda

Urfi’nin ismi ve methi sık sık geçer.Sonra da Nefi kendinin şöhreti ile Urfinin şuara

defterinden adının silindiğini söyler.

3) Siham-ı Kaza: Bu eser manzum ve mensur parçaların toplandığı bir hiciv

mecmuasıdır. Bu devirde şairlerin birbiri için hezel ve hiciv yazma modasına Nefi de

Siham-ı Kazası ile katılır.

Siham-ı Kaza; kaside, terkib-i bend, mesnevi ve kıta gibi değişik nazım şekillerinden

meydana gelmiş, araya da nesir parçaları konmuştur. Nefi eserinde babası dahil

sadrazamları, vezirleri, devlet büyüklerini, şairleri ve sanatkarları; kısacası devrin

bütün ünlü kişilerini hicvetmiştir. Hicvettikleri arasında Sadrazam Gürcü Mehmet

Paşa, Ekmekçizade Ahmet Paşa, Kemankeş Ali Paşa, Hafız Ahmet Paşa, Halil Paşa,

Recep Paşa, Baki Paşa devlet büyüklerinin başında gelir. Şair ve sanatkarlardan

Fırsati, kirli Nigar dediği Geredeli Nigar, Ganizade Nadiri , Nihali, Mantıki, Meşrebi,

Ruhi, Azmizade Haleti şair ve tezkireci, Faizi, Riyazi, Nevizade Atai, musıki üstadı

Itri, Nefi’ nin kaleminin oklarından nasibini almıştır. Bunlardan başka isim vermeden

eleştirdiği birçok kişi de vardır.

Şairin ölüm sebebi olarak gösterilen Bayram Paşa hicviyesi bu mecmuada yoktur.

Bunun ağır suçlamalar ve küfürlerle dolu olduğu söylenir. Ayrıca sonradan Fuat

Köprülü’nün bir şiir mecmuasında bulduğu Sultan 4. Murat için yazıldığı söylenen

kıta da bu mecmuada yoktur.

Siham-ı Kaza’daki şiirlerin büyükçe bir edebi değeri yoktur. Yer yer Nefi’nin erkek

sesini ve sanatının özelliklerini gösteren parçalar olsa da bunlar azdır. Yazma

nüshalarının sayısı dört beşi geçmez. Bunlar arasında da önemli farklar vardır.

SANATI

Nefi , edebiyatımızda kaside üstadı olarak tanınmıştır. Gerek kendi zamanının gerekse

daha sonraki yüzyıllarda yazılmış kaynakların ve son zamanların edebiyat tarihlerinin genel

fikri budur. Devrinde ve daha sonra kaside yazan şairler onu üstad olarak tanımışlar . Ve taklit

etmişlerdir . Divanındaki gazellerin herhangi bir şaire ün kazandıracak sayıda ve değerde

olmasına karşılık Nefi’nin kasidedeki kudreti gazellerini gölgelemiştir. Bunda Nedim’in Nefi

için söylediği;

Nef’i vadi-i kasaidde suhen-perdazdır

Olamaz amma gazelde Baki vü Yahya gibi

beytinin de etkisi olmuştur.

35

Page 36: 17.asır  a türk edebiyatı

Nefi’de Arap şiirinin başlıca özelliği olan vuzuh ve belagat vardır. Bütün şiirlerinde

her şeyden önce bu Arap belagatı sezilir. Ayrıca fahriyedeki ustalığı ile Mütenebbi’yi

hatırlatır. Mübalağadaki aşırılığı, hayal zenginliği ve derinliği bakımından Urfi ve Enveri’ye

benzer. Bu iki şaire nazireler söylemiştir. En güzel kasidelerinden olan kasidey-yi rahşiyye

Urfi’nin bir kasidesindeki at tasvirlerini hatırlatır.

Nefi Türk edebiyatında bazı büyük şairlerin şiirlerine nazireler söylemiştir. Baki’nin

üç gazeline nazire yazmıştır. Dönemindeki birçok şair de Nefi’nin şiirlerine nazireler

yazmıştır. Özellikle Nefi’yi kasidede üstad tanıyan Sabri Nefi’nin kasidelerinin çoğunu tanzir

etmiştir. Sabri’den sonra Edirneli veya Adanalı Ali de Nefi’yi çok taklit eden şairlerdendir.

Nefi’yi en iyi anlayan şairlerden biri de Namık Kemal’dir . Namık Kemal bir

yazısında onun şiirinin kısa fakat güzel bir anlatımını yapmıştır: “Nefi’ nin asarı acayib-i

alemden bir vakitler Rodos limanı ağzında merkuz bulunan heykel-i azimeye benzer. Heyeti

tabiatın fevkinde olduğu için temaşası vicdana hayret verir.”

Tevfik Fikret de Aveng-i Tesavir’de Nefi’ nin bir portresini çizmiş. Onu sert ve haşin

bir yüzle göstermiştir.

1.Vuzuh ve Belagat: Nefi’nin ilk göze çarpan özellik vuzuh ve belagat, yani açık ve düzgün ,

kusursuz , söyleyiştir. Bu kasidelerinde de gazellerinde de görülür.Arap edebiyatının bu

belirgin özelliğini Nefi yaradılışının da etkisiyle almış, benimsemiştir. Bu konuda Nefi’nin

örnek aldığı arap şaari Mütenebbi’dir . Divan edebiyatının belirli lügati içinde söylemek

istediklerini apaçık dümdüz ve kusursuz olarak söyler.Nefi , Fuzuli’de Naili’de,Şeyh Galib de

ve derece derece öteki divan şairlerinde görüldüğü gibi kapalı, girift mazmunlara şiirinde yer

vermez .Beytinin ilk anlaşılan anlamı altında gizli bir anlamı yoktur. Kullandığı kelimelerin

ikinci ve mecazi anlamını düşünmez. Her kelimeyi sözlükteki anlamı ile kullanır. Bu

bakımdan Nefi’nin şiirinde derin anlamlar aramak, kelimeler arasında uzaktan ilişkiler

kurmaya çalışmak ve açıkca anlaşılan anlam dışında zorlamalarla başka anlamlar bulmaya

çalışmak boşunadır.

2.Ahenk:Nef’i’nin ikinci özelliği usta bir ahenk şairi olmasıdır.Söylediklerini açıkça,düzgün

ve üstün bir ahenk içinde söyler. Kelimeler Nef’i’nin şiirinde büyük bir musiki ve ahenk

yeteneği kazanırlar; tunç gibi ses verirler.Çirkin sesli, cılız, kulağa hoş gelmeyen kelimeleri

kullanmaktan kaçınır.Mısraları yüksek, tantanalı ve muhteşem bir orkestra sesi verir.Nef’i’nin

böyle bir ahenk yaratmadaki başarısı Türkçeye son derece hakim olmasından kaynaklanır.

Aynı zamanda ahengi anlamla birleştirme başarısı göstermiştir. Bir savaş alanını anlatırken

36

Page 37: 17.asır  a türk edebiyatı

asker kalabalığını, savaş alanının dehşetini, kılıçların şakırtısını, topların gürültüsünü

mısralarında duyurur. Buna edebiyatta taklid-i ahengi denir.

Evc-i hevada sıyt-ı çekaçak-ı tiğden

Avaz u ra’d u saika reh-güm-künan olur.

Nef’ideki ahenk bir Naili’nin bir Nedim’in şiirindeki ahenk gibi ince değildir.Onun

şiirlerinde iniş ve çıkışları olan tok ve gür bir ahenk vardır.Nef’i’nin çok sesli,tannan,

ihtişamlı ve gür bir erkek sesi vardır.

Aferin ey rüzgarun şehsuvar-ı safderi

Arşa as şimden geru tiğ-ı Süreyya gevheri

Nef’i’nin şiirlerinde ahengin altında bir mana mükemmeliyeti de vardır. Onu taklid edenlerin

seste ona yaklaşmışlarsa da onun şiirindeki mana mükemmelliğini kuramamışlardır.

3.Mübalağa:Nef’i’nin şiirinin bir başka özelliği de aşırı mübalağadır.Nef’i haşin bir

ruhtur.Coşkun tabiatında ölçü yoktur. Fahriyelerinde de, hicviyelerinde de, kasidelerinde de

mübalağalıdır.Divanında en seçkin sözlerle göklere çıkardığı kişileri Siham-ı Kaza’sında en

galiz sözlerle yerin dibine batırır.Hislerinde aşırı olan şair hayallerinde de aşırıdır.Çok zaman

insanın hayal sınırlarını zorlar.Sultan Murad’ı överken :

Ne saba saika dersem yaraşır süratte

Ki segirdikten ana sayesi olmaz hempa

Bırağur anı dahi sayesi gibi yolda

Olsa ger şatır- ı endişe ile pa-der-pa

beyitleriyle çok abartmalı hayallere girişir.

Övdüğü en sessiz, en yumuşak kişi nNefi’nin sihirli kalemiyle bir kahraman haline

gelir.Bunun için Nefi kediyi kaplan gibi yırtıcı ve atılgan, Nedim de kalanı uslu ve kedi kadar

yumuşak gösterir.

Nefi’nin mübalağada ayrı bir özelliği vardır. Şiirlerindeki aşırı abartmaları

hafifletmek için mutlaka bir çare bulur.Bir açık kapı bırakır.Şiirdeki aşırılık önce okuyucuyu

taşkınlığa düşürür, hayalgücünü zorlar.Bu kadarı da olur mu dedirir.Sonra düşünce beytin bir

yerinde Nefi’nin bunu açıkladığını, hiç olmazsa kesin söylemeyip şüpheli bıraktığının farkına

varır.Hatta bazen söylediğinin tam tersine bir anlam verdiğini de görerek rahatlar.

4.Fahriye:Nef’i kendine aşırı güveni olan ve bu yüzden durmadan kendinden, şiirinden

bahseden kendini öven bir şairdir.Arap şairi Mütenebbi’nin bu hususta Nefi üzerinde etkili

olduğu söylenebilir.Mütenebbi kendini o kadar beğenir ki şiirlerini başkalarının

anlamayacağını düşündüğünden şiirlerini hep kendine hitaben yazmıştır.

37

Page 38: 17.asır  a türk edebiyatı

Nefi de Mütenebbi gibi fahriyelerini daima yüksek perdeden söyler. Tanınmış acem

şairlerini över, ardından onlardan üstün olmakla övünür .Onların adını şair defterinden

sildiğini söyler.

Nefi fahriye üstadıdır. Divanının ilk kasidesi olan “sözüm ” na’tının nesip kısmı

fahriyedir.Yani Nefi eserinin ilk beytine kendini övmekle başlar. Toplam 45 beyit olan

kasidenin 30 beyti fahriyedir.Kaside

Ukde-i ser-rişte-i raz-ı nihanidür sözüm

Silk-i tesbih-i dür-i seb’al-mesanidür sözüm

beytiyle başlar. Nefi kendini bu kadar övdükten sonra Hz. Peygamber’in vasıflarını

anlatmaktan acizdir.Şiirim onun övgüsünü yapmakla değer kazandı, der.

Nefi’nin kasidelerinde tanınmış İran şairlerinin tamamı geçer. Nefi hepsinden üstün

olduğuna inanmıştır.

Hakaniyem ben Muhteşem yanumda serheng-i haşem

Hafız olur leb-beste-dem hamem edince zie ü bam

Nefi’nin 62 kasidesinden yalnız dördünün nesip bölümü fahriyedir.Ama bunlar

dışında diğer kasidelerinde fahriyeden geri kalmamıştır. Gazellerinde bile fahriyeden

vazgeçmemiştir. Tanınmış gazellerinden biri olan ve

Tuti-i mu’cize-guyem ne desem laf değil

Çarh ile söyleşemem ayinesi saf değil

Matla’ı ile başlayan gazelin bütününde kendisini övmüştür.

Nef’i’nin Bir Gazelinin Tahlili

(Feilatün-feilatün-feilatün-feilün)

Tuti-i mu’cize-guyem ne desem laf değil

Çarh ile söyleşemem ayinesi saf değil

a)Tuti-i mu’cize guyem ne desem laf değil.Çarh ile söyleşemem ayinesi saf değil.

b)Ben mucize gibi sözler söyleyen bir papağanım.Ne söylersem boş laf değildir.Felekle

konuşmam; çünkü onun aynası saf değil.

Mu’cize: peryamberlerin peygamberliklerine inandırabilmeleri için yaptıkları olağanüstü işler.

Her peygamberin gösterdiği bir ya da birkaç mucizesi vardır.Peygamberimizin şakk-ı

kamer,parmaklarından su akıtmak,cabir’in iki oğlunu diriltmesi,miraç gibi mucizeleri

vardır.Hz. İsa’nın ölüleri diriltmek ve hastaları iyileştirmek gibi mucizeleri vardır.

Hz.Musa’nın asayı yılan haline getirmesi,yed-i Beyza,kızıldenizin sularının açılması gibi

muzileri vardır.

38

Page 39: 17.asır  a türk edebiyatı

Papağan bir kuştur. Kuşlar ve hayvanlar konuşamaz.Papağanın konuşması bir

muzicedir. Papağana konuşma ayna önünde öğretilirdi.Ayna madenden yapılırdı.Saf olmayan

ayna paslı aynadır.Paslı ayna ile konuşulmaz, yani bu aynaya bakılmaz.Çünkü kirli paslı ayna

kişiyi iyi yansıtamaz.

Çarhın aynası gökyüzüdür, güneştir.Güneşin üzerinde lekeler,paslar vardır.

Felek ikinci anlamında baht,talih demektir.Felek edebiyatımızda daima olumsuz

ifadelerle anılır.Bu yönüyle de onunla konuşulmaz.

Şairin bu gazeli bir fahriyedir.

Beyitte kapalı istiare yoluyla ayine, insan gönlüne benzetilmiştir.

Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil

a)Sinesi saf olmayana ehl-i dildir diyemem.Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil.

b)Bağrı saf olmayana gönül ehlidir diyemem.Gönül ehli olanların birbirini bilmemesi insaf

değildir.

Ehl-i dil:Gönül ehli,aşıklar

İnsaf:adalet,adaletli davranış.

Sine kelimesinde mecaz-ı mürsel vardır.Gönül anlamına gelir.

Ben gönül ehliyim.Benim bilmediğim kişiler gönül ehli değildir.Zaten gönülden

anlayanlar birbirini tanır.Eğer böyle düşünülmezse bu insaflı,adaletli bir davranış olmaz.

Beyitte sehl-i mümteni sanatı vardır.Söylenmesi zor olan anlam kolay bir şekilde

söylenmiştir.

Yine endişe bilür kadr-i dür-güftarum

Ruzgar ise deni çarh ise sarraf değil

a)Ruzgar ise deni çarh ise sarraf değil, yine kadr-i dür-güftarum endişe bilür.

b)Devir alçak ve felek sarraf değil ise de (önemli değil). Yine de inciye benzeyen sözlerimin

değerini düşünce bilir.

Sözler inciye benzetilmiştir.İnci çarkta delindiği için ikinci mısrada çarh kelimesi

kullanılmıştır.Ruzgar kelimesinde mecazi yolla o devrin insanları kasdedilmiştir.Endişe ile

düşünce sahipleri kasdedilir.

Girdi miftah-ı der-i genc-i maani elüme

Aleme bezl-i Güher eylesem itlaf değil

a)Miftah-ı der-i genc-i mania elüme girdi.Aleme bezl-i Güher eylesem itlaf değil.

b)Anlamlar hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti.Aleme bol bol cevher dağıtsam yine

israf etmiş sayılmam.

39

Page 40: 17.asır  a türk edebiyatı

Mania:manalar,lugat ve sintaks ilmi.

İtlaf:telef etme,yok etme; gereksiz yere harcayıp bitirme.

Maani kelimesinde manalar ve mana ilmi anlamlarında tevriyeli olarak kullanılmıştır.

Şair , elindeki şiir yazma yeteneğini hazineye benzetiyor.Şairin şiir güzü o kadar zengin ve

sınırsızdır ki hazinesinden halka bol bol dağıtsa tükenmez, bitmez.

Levh-i mahfuz-ı suhendir dil-i pak-i Nefi

Tab’-ı yaran gibi dükkançe-i sarraf değil

a)Dil-i Pak-i Nefi levh-i mahfuz-ı suhendir. Tab’-ı yaran gibi dükkançe-i sarraf değil.

b)Nefi’nin temiz gönlü şiirin levh-i mahfuzudur.Dostların tabiatı gibi küçücük bir sarraf

dükknı değildir.

Levh-i Mahfuz:korunmuş, saklanmış, gizli levha.

Tanrı alemleri yaratmadan önce bir levh ve bir kalem yaratmış, sonra o kalmele bu levha

üzerine yazmıştır.İnsanların kaderi burada yazılmıştır.Levh-i mahfuz mukadderat anlamına

gelir.Buna kitab-ı Huda da denir.Nun ve’l-kalem ayetindeki kalemin bu kalem ve nun harfinin

de levh-i mahfuz üzerinde yazmak için kullanılan hokka olduğu şeklinde açıklayanlar da

vardır.

Nefi’nin gönlü şiire ait ilahi sırların yazıldığı bir gizli levha.Şiirin mukadderatı

Nefi’nin gönlünde yazılı.şiir ona Tanrı vergisidir, Tanrı’nın bir ilhamıdır.

Dostlar dediği şairlerdir.Diğer şairlerin şiir tabiatını hem daraltmış, küçük bir dükkana

benzetmiş hem de onların kitaplardan diğer şairlerin divanlarından kopya ettiklerini söylüyor.

Sarraf dükkanları daima kirli ve tozludur. Kendi gönlünün temizliği ile onların

tabiatının pisliğini karşılaştırmıştır.

40

Page 41: 17.asır  a türk edebiyatı

NEF’İ KAYNAKÇASI

Eserlerinin Baskıları:

Nef’i, Divan-ı Nef’i, Kahire 1252 Bulak Mat.

Nef’i, Divan-ı Nef’i, İstanbul 1269 Ceride-i Havadis mat.

Nef’i, Divan-ı Nef’i, Neşr: Ebuzziya Tevfik. İstanbul 1311 Tasvir-i Efkar Mat.

Metin Akkuş: Nefi Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara 1993.

Prof.Dr. Abdulkadir Karahan:Nefi Divanından Seçmeler. İstanbul, 1972, MEB Kültür

Yayınları.

Ali Nihat Tarlan:Nefi’nin Farsça Divanı Tercümesi, İstanbul 1944.

Fuad Köprülü:Eski Şairlerimiz Divan Şiiri Antolojisi,İst. 1934.

Kaynaklar:

Riyazi:Riyazüş-Şuara.Nefi

Kafzade Faizi:Zübdetül-Eşar. Nefi

İsmail Beliğ:Nuhbetül-Asar li zeyl-i zübdetül-eşar.Nefi.

Rıza:Tezkire-i Rıza.İstanbul, 1316,s.95.

Şeyhi:Vekayi-i Fudala.

Katip Çelebi:Keşfel-Zünun, yayınlayanlar:Kilisli Rıfat,Şerefeddin Yaltkaya, c.1, s.817, İstanbul, 1941.

Katip Çelebi:Fezleke.2.c., s.183.

Müstakimzade Süleyman Saadettin:Mecelletün-Nisab.Süleymaniye Ktp. Halet Efendi . s.628.

Naima:Tarih-i Naima. C.3.s.222. İstanbul Ceride-i Havadis Mat.

Gelibolulu Ali:Münşeat, DTCF.Ktp.(Nefi’ye yazılmış mektupları içerir.)

Kitaplar

Ebuzziya Tevfik: Nef’i. 1. Bs. İstanbul,1305, s.303.

Florinalı Nazım:Nefi ve Fikret’in Büyük Ruhlarına. İstanbul, 1341.

Saffet Sıtkı, Nef’i’nin Siham-ı Kazası,İstanbul, 1943.

Süleyman Külçe, Şair Nef’i Neden ve Nasıl Öldürüldü?, İzmir, 1948.

Abdülkadir Karahan, Nef’i, İstanbul, 1954, Varlık Kültür Klas.

Ziya Paşa, Harabat, İstanbul, 1291, c. 1.

41

Page 42: 17.asır  a türk edebiyatı

Muallim Naci, Esami,İstanbul, 1308, s.41.

Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmani,c.4, İstanbul, 1333,s.41.

Şemseddin Sami, Kamusül-Alam.

Rıfat Ef, Lügat-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, c.7, s.88.

Gibb, A History of Ottoman Poetry, London, 1904,c.3.

Mehmet Çavuşoğlu,Tulga Ocak,İsmail Ünver; Ölümünün Üçyüzellinci Yılında Nefi, Atatürk kültür,Dil Tarih Yüksek Kurumu, Ankara,1987, s.135.

Nusret Ef,Tarihçe- i Erzurum Şairleri,İstanbul 1938.

Fahri Fındıkoğlu, Erzurum Şairleri, İstanbul, 1927, s. 30-35.

Fuad Köprülü, Eski Şairlerimiz Divan Edebiyatı Antolojisi, Nefi, İstanbul, 1931, s.387.

Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1958.

Makaleler

Ali Canip Yöntem, Nefi’nin Gazelleri, Güneş Mec,s.5,1927.

Kemal Edip Kürkçüoğlu,Nefi’nin Bilinmeyen Birkaç Gazeli, DTCF Dergisi, c.7, 1949,s.287-294.

Seyyid Naimüddin,Nefi’nin Bilinmeyen Kasideleriyle Diğer Manzumeleri, DTCF Dergisi,c.11, 1953.

Şehabettin Süleyman, Nefi, şair-i Aheng, Rubab Mec., s.17, 1328.

Abdülkadir Karahan, Nefi’nin Yerme ve Sövmedeki Hüneri,türk Düşüncesi,c.1, s.192-196,1954.

Abdülkadir Karahan, Şair Nefi’nin Hayatını Aydınlatan Bir Eser Bulundu,(Gelibolulu Mustafa Ali,Mecmaül-Bahreyn)Cumhuriyet Gazetesi,sayı.10598.

Seyyid Naimüddin,Nefi’de Memleket ve İstanbul Sevgisi,Türk Dilic.3, s. 83-85,1953.

İsmail Habib Sevük,Nefi’nin Atları,Cumhuriyet Gazetesi,sa.10417,1953.

Ali Ekrem,Nef’de Tasannu,Darülfünun Edebiyat Fak.Mec. c.4, 1341.

Ali Emiri,Nefi’nin Nazireleri,Osmanlı Tarih ve Edebiyatı,Mec., sa. 9, 1334.

Abdülkadir Karahan; Nefi,İslam Ans.

Fuad Köprülü, Bir Nefi Şakirdi,Hayat Mec.c.2,s.36,1927.

42

Page 43: 17.asır  a türk edebiyatı

43