177

32
30 Nisan tarihinde başkent Amsterdam’da düzenlenecek olan taç giyme töreninin ardından tahta çıkacak olan Willem-Alexander, Hollanda’nın 1890 yılından bu yana ilk kralı olacak. 31 Ocak’ta 75 yaşına girecek olan Kraliçe Beatrix de tahtı 33 yıl önce annesi Juliana’dan 30 Nisan’da devralmıştı. NIF’te Yeni Başkan Göreve Hazır Gürcüoğlu: ‘Çalışmalarımız Hollanda’ya Yönelik Olacak‘ Der Untergang Kraliçe Tahtı Bırakıyor 13 yıldır başkanlık görevini başarıyla yürüten ve federasyonu aldığı noktadan çok çok ilerlere taşıyan, federasyonun saygınlı- ğını artıran ve onun pek çok kurum ve kuruluş tarafından tanın- masına vesile olan ve yoğun uğraşlar sonunda federasyonun şanına uygun güzel bir çalışma ofisine kavuşmasını sağlayan kısaca ardında pek çok güzel eser bırakan Mehmet Yaramış yapılan istişare sonunda başkanlık görevini Mehmet Erdoğan’a devrediyor. 13 yıldır başkanlık görevini başarıyla yürüten ve federasyo- nu aldığı noktadan çok çok ilerlere taşıyan, federasyonun saygınlığını artıran ve onun pek çok kurum ve kuruluş tara- fından tanınmasına vesile olan ve yoğun uğraşlar sonun- da federasyonun şanına uygun güzel bir çalışma ofisine kavuşmasını sağlayan kısaca ardında pek çok güzel eser bırakan Mehmet Yaramış yapılan istişare sonunda başkan- lık görevini Mehmet Erdoğan’a devrediyor. Adolf Hitler. Berlin’deki sığınakta son aylarını yaşıyor. Ruslar tarafından dört bir taraftan kuşatılmış bir vaziyette. Ama o, önündeki haritada generallerine emirler vermeyi sürdürüyor ve “olmayan orduları” cepheye sürüp duruyor. Neredeyse delirecek artık. “Çöküş” (Untergang, Der - 2004) filmi, izle- meye doyamadığım bir film olarak birkaç defa izlettirdi bana kendini… Yıl:14 | Sayı:177 | Tiraj: 12.000 | Şubat 2013 | Aylık yayın organı www.dogus.nl Söyleşi Söyleşi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Psikolog, Öğretim Üyesi, Yazar Prof. Dr. Üstun Dökmen

Upload: dogus-gazetesi

Post on 13-Mar-2016

231 views

Category:

Documents


15 download

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: 177

30 Nisan tarihinde başkent Amsterdam’da düzenlenecek olan taç giyme töreninin ardından tahta çıkacak olan Willem-Alexander, Hollanda’nın 1890 yılından bu yana ilk kralı olacak. 31 Ocak’ta 75 yaşına girecek olan Kraliçe Beatrix de tahtı 33 yıl önce annesi Juliana’dan 30 Nisan’da devralmıştı.

NIF’te Yeni Başkan Göreve Hazır

Gürcüoğlu: ‘Çalışmalarımız

Hollanda’ya Yönelik Olacak‘Der Untergang

Kraliçe Tahtı Bırakıyor

13 yıldır başkanlık görevini başarıyla yürüten ve federasyonu aldığı noktadan çok çok ilerlere taşıyan, federasyonun saygınlı-ğını artıran ve onun pek çok kurum ve kuruluş tarafından tanın-masına vesile olan ve yoğun uğraşlar sonunda federasyonun şanına uygun güzel bir çalışma ofisine kavuşmasını sağlayan kısaca ardında pek çok güzel eser bırakan Mehmet Yaramış yapılan istişare sonunda başkanlık görevini Mehmet Erdoğan’a devrediyor.

13 yıldır başkanlık görevini başarıyla yürüten ve federasyo-nu aldığı noktadan çok çok ilerlere taşıyan, federasyonun saygınlığını artıran ve onun pek çok kurum ve kuruluş tara-fından tanınmasına vesile olan ve yoğun uğraşlar sonun-da federasyonun şanına uygun güzel bir çalışma ofisine kavuşmasını sağlayan kısaca ardında pek çok güzel eser bırakan Mehmet Yaramış yapılan istişare sonunda başkan-lık görevini Mehmet Erdoğan’a devrediyor.

Adolf Hitler. Berlin’deki sığınakta son aylarını yaşıyor. Ruslar tarafından dört bir taraftan kuşatılmış bir vaziyette. Ama o, önündeki haritada generallerine emirler vermeyi sürdürüyor ve “olmayan orduları” cepheye sürüp duruyor. Neredeyse delirecek artık. “Çöküş” (Untergang, Der - 2004) filmi, izle-meye doyamadığım bir film olarak birkaç defa izlettirdi bana kendini…

Yıl:14 | Sayı:177 | Tiraj: 12.000 | Şubat 2013 | Aylık yayın organı www.dogus.nl

sss999999 sss151515151515 sss282828282828

sss666666

sss26, 2726, 2726, 27 sss12, 1312, 1312, 13

Söyleşi Söyleşi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez

Psikolog, Öğretim Üyesi, Yazar Prof. Dr. Üstun Dökmen

Page 2: 177

Free-Parts

2 Şubatta

açılışa

bekleriz

DelfshavenNieuwe Binnenweg 4213023 EM RotterdamTel: 010-276 30 04Fax: 010-244 75 26

AfrikaanderpleinPretorialaan 50A3072 EP RotterdamTel: 010-485 77 54Fax: 010-486 50 33

WaalhavenSluisjesdijk 863087 AJ RotterdamTel: 010-294 02 40Fax: 010-429 99 40

VlaardingenGeorge Stephensonweg 193133 KJ VlaardingenTel: 010-434 60 14Fax: 010-434 50 58

IjsselmondeRidderkerkstraat 413076 JT RotterdamTel: 010-291 74 68Fax: 010-291 74 69

Kralingen CrooswijkJonker Fransstraat 84-863031 AW RotterdamTel: 010-411 11 95Fax: 010-411 98 00

BredaBoschstraat 1104811 GK BredaTel: 076-520 93 53Fax: 076-514 98 23

DordrechtVan Oldenbarneveltplein 143317 EP DordrechtTel: 078-651 52 53Fax: 078-618 40 76

SchiedamVan Berckenrodestraat 173029 AT RotterdamTel: 010-473 47 46Fax: 010-473 86 08

GroothandelSpaanse PolderLinschotenstraat 743044 AW rotterdamTel: 010-485 43 30Fax: 010-415 00 99

Yedek parça ithalatıve

BENELUX bölgesine dagıtımı

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

RidderkerkMandenmakerstraat 17B2984 AS RidderkerkTel: 0180-48 77 88Açılış tarihi 1-2-2013

Hollanda genelinde bayilikler verilecek olup,daha geniş bilgi için şahsen başvurmanız rica olunur.

Page 3: 177

3Şubat 2013 - Doğuş

Sunuş

Raşit Bal

Baş yazı

Kur’an Bülbülleri Leerdam’da Yarıştılar20 Ocak şehitleri anıldı

Globalleşen dünyada farklılıkların bir arada bulunması oldukça zor görünüyor. Bir taraftan farklılıklar ekonomileri, kültürleri ve ilişkileri canlandırıcı olarak görülüyor, bir taraftanda bu farklılıkları yok eden ve ‘tekleştiren’ bir mekanizma var. Hele, mevcut ilişkileri ve çıkarları geren, ve onlar için teh-like oluşturan bir oluşuma hiç yer yok. Bu durumu Kuzey Afrika’da görüyoruz. Her yeni harekete ve oluşuma kolay ve rahat bir şekilde ‘terörist’ damgası vurup, yerleşik ve kokuşmuş ilişkileri yaygınlaştırmak mümkün. ‘Terörist’ olarak nitelenen hareketler, gerçekte mevcut politik ilişkiler ve gidişattaki ‘kokuşmuşluğa ve sömürüye’ başkaldırı olabilir. Bu başkaldırışta, İslam’ın rolü ‘motive edici’ veya ‘meşrulaştırıcı’ olabilir. Böyle bir perspektifi hemen hemen bütün islami haraketlerde gözlem-lemek mümkündür. Tam olarak işin gerçeğini bilmiyoruz ama, sanki Mali ve Cezayir’de böyle bir durum var gibi. Kokuşmuş yapılar, Fransa’nın silah gücü ile süreklilik kazanmakta. Bu durumda ‘sömürü ve cari adaletsizliği’ nasıl ve kim çözecek? Fransa’dan bunu bekle-mek saçmalık olur.

Hollanda’da helal et üretimi dik-katleri çekmeye devam ediyor. Bu

İrşad başkan yardımcısı Mustafa Urgenç’in hazırlayıp sunduğu programın açılışında Osman Koç Kur’an Kerim tilavet etti. Ayasofya imamı Osman Koç ile Belçika’dan programa davet edilen ilahiyatçı Şeref Kılıç zamanda jüri üyesi olarak görev yaptılar. İrşad başkanı Ahmet Yılmaz yaptığı kısa konuşmada yarışmanın amacını şöyle açıkladı: ‘Bu tür yarışmaları yapmamızın amacı çocuklarımızın Kur’an ile haşir neşir etmektir. Çocuklarımıza peygamberimizi, Ehli Beyt’i ve Kur’an okumayı sevdirmek istiyoruz. Bu çağda bunu ne ka-dar başarırız Allah bilir. Kur’an’ı hayatına hâkim kılacak nesiller yetiştirmek istiyoruz. Amacımız bu-dur. Bizce bu yarışmaya katılanların hepsi birincidir’ diye konuştu. Daha sonra bir değerlendirme konuşması yapan Mehmet Yaramış ‘Avrupalılar bizleri elli yıl önce makinalarının bir dişlisi olarak

Hollanda Azerbaycan Türk Kül-tür Derneği öncülüğünde Den Haag’da bulunan Hocalı Soykırımı anıtında gerçekleştirilen anma günü, katliamda hayatını kaybeden şehitler için okunan Kur’an-ı Kerim ile başlandı. Anma gününün açılış konuşmasını Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği Başkanı İlhan Aşkın gerçekleştirdi.

Aşkın konuşmasında 23 yıl önce 20 Ocak’da gerçekleştirilen katliamda yaşananların Türk dünyasında derin yaralar açtığını belirtirken “Şehitlerimiz, hayatlarını özgür ve bağımsız Azerbaycan için verdiler. Bizler Hollanda’da, Azeri bayrağı altında sesimizi duyurduk, duy-urmaya devam edeceğiz. Bugün bizim azatlık günümüzdür. Al-lah bir daha bizlere böyle günler yaşatmasın” dedi.

Tarihe Kanlı Yanvar Faciası (Kanlı Ocak Faciası) olarak işlenmiş olan bu acı günde halkın korkulu günler geçirdiğini belirten Aşkın, “23 yıl önce Azerbaycan halkının kaderinde kötü ve korkulu gün-ler yaşanıyordu. Halk saldırıya uğramış, suçsuz insanlar kurşuna

dizilmiş, tankların altında ezilmişti.Ama 20 Ocak, Azerbaycan halkının tarihinde, sadece ağıt ve acı ile hatırlanacak gün değil”dedi.

20 Ocak tarihini “Halkımızın şan ve şeref günü” diye nitelendiren Aşkın, “O gün caddeleri boyamış al şehit kanları bir anlamda milli ülkümüzün uyanan güneşinin kırmızı şafağını simgeliyordu. Halkımız o gün üstüne saldıran dehşet verici kabusa, Sovy-et ordusunun korkunç saldırısına karşı göğüs germeyi, kendi kimliğini ve metanetini korumayı başardı”dedi. İlhan Aşkın Sovyet zulmünü şiddetle lanetlediğini ifade ederken “Bir daha böyle bir insanlık suçunun yaşanmamasını arzuluy-oruz” şeklinde konuştu.

Yapılan anma programından sonra davetliler toplu olarak Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği binasına geçti.

Hocalı katliamı olarak anılan 20 Ocak 1990 tarihindeki katliamda 137 kişinin öldürüldüğü ve 700 kişinin yaralandığı belirtiliyor. Aynı gün 800’den fazla kişi de gözaltına alınmıştı.

getirdiler. İnsani yönümüz pek dikkate alınmamıştı. Ama Allah’a hamdolsun ki, bizler insanlığımızı unutmadık, kültürümüzü kaybet-medik dinimizi öğrenmeyi birincil ders olarak önümüze koyduk ve onu ömrümüzün sonuna kadar da, bu gün burada yapıldığı öğrenmeye ve öğretmeye devam edeceğiz’ dedi.

Küçüklerde Abdullah Şamil Gökmen-Rotterdam İskenderpaşa, Muhammed Emre Karaca-Tilburg, Mahmut Erdoğan-Rotterdam Birlik, Mehdi Ali Urgenç-Schi-dam, Muhammed Talha Ünal-Arnhem Ayasofya, Bümyamin Öğütçüoğlu-Leerdam, ve Kemal Emre Buldu-Rotterdam Ayasofya adına yarıştılar. Büyüklerde ise Abdüssamed Bozkurt-Den Haag, Muhammed Tayyip Kaba-Utrecht, Enes Ekici-Schiedam, Muhammed Tayyip Göl-Ulft, Abdullah Bal-Arn-

hem Ayasofya adına yarıştılar. Çekişmeli geçen yarışmanın ardından jürinin yaptığı titiz değerlendirme sonucuna göre küçüklerde Mahmut Erdoğan 3., Muhammed Talha Ünal ve Kemal Emre Buldu aynı puanla 2. olurken Abdullah Şamil Gökmen 1. oldu. Büyüklerde ise önceki yılın birincisi ve Avrupa ikincisi Abdussamed Bozkurt birinciliğini korurken Abdul-lah Bal ikinci ve Enes Ekici üçüncü oldu. Birincinin ödülünü Bölge Başkanı Mehmet Yaramış verdi. Yarışmaya katılan tüm çocuklara çeşitli hediyeler verildi. Ayrıca hocalarına da birer çiçek hediye edildi.

Program yarışma birincisi Abdüssamed’in okuduğu kur’an’ı Kerimle son buldu.

Adnan Şahin - Leerdam

sefer ‘beyaz et’ meselesinde sorun var gibi. Avrupa tarafından be-lirlenin kesim şartları Hollanda’da müslümanlar için bir probleme dönüşüyor. Kesilecek hayvanı, kesiminden hemen önce, bayıltmak için kullanılan ‘şok akım’ miktarının yükseltilmesini zorunlu kılıyor. Halbuki akımı bu derece yükselt-mek kesilecek hayvanı bayıltmak yerine öldürüyor. Veya kesilecek hayvanların ciddi bir miktarı tekrar ayılmamak üzere ölüyorlar. Bu durumda ölmüş’ tavuğun kesilm-esi sözkonusu gibi. Bu yeni kesim şartları müslümanları oldukça ger-ecek gibi. CMO’nun politik etkinliği bir daha ve daha çetin bir oranda test edilecek gibi.

Hollanda’daki müslümanların dini hayatları ve yönelişleriyle ilgili SCP’in yaptığı araştırma aktuali-tesini koruyor. Müslüman gençlerin dindarlaşması, daha yoğun olarak namaz kılması ve camiye gitmeleri oldukça ilginç geliyor. Faslı gen-çlerin üçte ikisi beş vakit namazlı. Bu çok yüksek bir oran. Türk gen-çlerde de bu oran, o kadar olmasa da, yüksek. Türkiye’de dahi bu ka-dar genç beş vakit namazı kılmıyor. Halbuki, müslüman gençlerin çok erken yaşta dine yönelmeleri Türklerin ve Faslıların gelenekler-ine de aykırı. Gelenekten bağımsız

‘dindarlaşma’ aslında ‘ifrat ve tefriti’ beraberinde getirir. Araştırma bunu da ortaya koyuyor. Bu dindar gen-çlerin ciddi bir kesimi ‘selefileşiyor’ ve doğup-büyüdükleri ortamı İslami açıdan ‘günahkar-sapık’ buluyor-lar. Diğer dikkat çeken husus ise, Türk ve Faslı velilerin kendi dini kimliklerini çocuklarına aktarmakta yüzde yüz etkili olmaları. Müslüman velilerin çocukları da istisnasız, kendi velilerinin müslümanlıklarını beğenmeseler de ‘müslüman’ oluy-orlar. Bu da göçmenlerin yeni nesill-erinin Avrupa’da ‘gavurlaşacakları’ tezini çürütüyor gibi. Bu gidişatı dahada ilginç yapan, ‘eğitimi yüksek’ kesimin de daha çok dindarlaşması. Bu araştırma raporunun örgütlü İslam tarafından değerlendirilmesi oldukça önemli geliyor bana. Yeni politika ve yaklaşımların oluşturulmasında özellikle.

Ocak ayı içinde Hollanda’da bazı kurumlarda başkan değişiklikleri yaşandı. Türk işadamları derneği HOTİAD başkanı Turgut Torunoğulları başkanlık görevini bıraktı. Torunoğulları kendi işinin yanı sıra Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı nezdinde onur üyesi olarak Hol-landa Türklerini temsil edecek. Yapılan seçimle Torunoğullarının

yerine Hikmet Gürcüoğlu geldi. Her ikisine de başarılar diliyoruz. İkinci değişiklik ise Hollanda İslam Federasyonu’nda oldu. Uzun zamandır başkanlık görevini yürüten Mehmet Yaramış görevini Mehmet Erdoğan’a devretti. Mehmet Yaramış müslümanlar ve NIF adına iyi şeyler yaptı. Mehmet Erdoğan’ın da iyi işler çıkaracağını düşünüyor, başarılar diliyoruz.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nda Tür-kiye dışında yaşayan Türkleri ve akraba toplulukları temsil edecek bir oluşum için birkaç yıl önce başlatılan çalışmanın sonuçları nihayet açıklandı. Hollanda’da yaşayan Türkler ve Akraba Toplulukları YTB nezdinde temsil etmek üzere beş isim belirlendi. Turgut Torunoğulları onur üyesi olmak üzere Ejder Köse, Osman Elmacı, Yusuf Altuntaş ve Hıdır Özcan üyeliklere seçildiler. Temsil organının neler yapacağını, temsil-cilerimizin bizleri ne kadar temsil edeceklerini ya da edemeyecekler-ini önümüzdeki günler ve aylar içinde hep beraber göreceğiz.

Bu sayımızda iki önemli söyleşimiz var. Birincisi T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile. Öncelikle söyleşiyi bizimle

paylaşan Artı90 dergisine teşekkür ediyoruz. Görmez’in Türkiye, Avrupa ve dünyada yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz. İkinci söyleşimiz ise Prof. Dr. Üstün Dökmen. Üstün Dökmen Ocak ayı içinde Hollanda’da bazı pro-gramlar yaptı. Kendisiyle Doğuş adına yaptığımız söyleşiyi de bu sayımızda sizlerle paylaşıyoruz.Yoğun geçen bir çalışma döne-minin gene dopdolu bir gazeteyle karşınızdayız. Yazarlarımız, söyleşilerimiz ve tüm içeriğiyle gazetenizi ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz.

Gelecek sayımızda buluşmak üzere,

Hoşçakalın

Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği öncülüğünde düzenlenen programla, 23 yıl önce 20 Ocak günü Bakü de yapılan katliamda hayatlarını kaybeden şehitler anıldı.

Abdüssamed Bozkurt yine birinci!Hollanda İslam Federasyonunu geleneksel olarak düzenlediği Kur’an okuma yarışması bu yıl 27 Ocak 2013 tarihinde Leerdam kentindeki Het Dak salonunda yapıldı. Küçüklerden 7 büyüklerden 5 çocuğun katıldığı yarışmada heyecanlı anlar yaşandı. Çocuklardan daha çok, anne babaların heyecan yaşadığı gözlendi.

Page 4: 177

4Haber Toplum

Doğuş - Şubat 2013

Federasyon ve şube yöneticilerinin katıldığı ve iki gün süren haftaso-nu eğitim programında kurumsal çalışmalar çeşitli yönleriyle değer-lendirildi. Doksan yöneticinin katıldığı programı Teşkilatlanma başkanı Tahir Karademir yönetti. Program 29 Aralık 2012 Cumartesi günü 13:30’da Kur’an tilavetiyle başladı. Bundan sonra yapılan yoklamanın ardından NIF Başkanı Mehmet Yaramış göreve yeni gelen Schiedam Merkez camisi yönetim kurulu başkanı Zekeriya Budak’ı tebrik ederek başarılı çalış-malar diledi.

Eğitim İç Yönetmeliği Hazır

İlk günkü çalışmalara katılan IGMG Eğitim Başkanı Ekrem Kömürcü, eği-tim materyalleri hazırlanması konu-sunda ciddi ilerlemeler kaydettiklerini, hatta farklı kuruluşların da bu mater-yalleri kullandığını dile getirdi. ‘Bizden öncekilerin hazırladıklarının üzerine yeni şeyler ekleyerek daha ileri noktalara geleceğiz’ diyen Kömürcü Ocak ayı içinde çıkması planlanan bir iç yönetmelik hazırladıklarını söyledi. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukla-rı Başkanlığı’na eğitimle alakalı yeni projeler sunulacağını, bu konuda her ülkenin kendi şartlarına göre projeler üreterek sunması gerektiğini söyledi. Eğitimde kurumsallaşmanın önemli olduğunu belirten Kömürcü bilhas-sa ülke müfredatıyla çalışan resmi anaokulları açma yönünde çalışmalar yapılacağını söyledi. Materyallerin hazır olduğunu belirten Kömürcü bu konuda sadece resmi girişimle-rin başlatılması gerektiğini belirtti. Belçika’da bulunan İbni Sina okulu-nun resmen İmam-Hatip okulu olarak tanındığını, artık buradan mezun olanların İlahiyat Fakültesi’ne devam edebileceğini duyurdu. Ailelere yöne-lik eğitim çalışmalarının başlatıldığını, bu çerçevede aile eğitim okulları, ev-liliğe hazırlık kursları ve koruyucu aile konusunda ailelere eğitimin devam ettiğini sözlerine ekledi.

Kurumsal İletişim

Kömürcü’nün ardından söz alan Kurumsal İletişim Başkanlığı Başkan Yardımcısı Osman Yusuf, başkanlığın çalışmaları hakkında bilgi verdi. Ge-nel Sekreterliğe bağlı olarak çalışan Kurumsal İletişim Başkanlığı’nın basın, yayın, sosyal medya, Perspek-tif, Sabah Ülkesi, Camia ve bunlarla beraber İletişim Ajansı, Kültür Ajansı ve Basın Ajansı gibi çalışmalar yap-tığını dile getiren Yusuf, hızla gelişen ve değişen iletişim araçları ve sosyal medya konusunda değerlendirmeler

2012 yılı itibariyle yurtdışında yaklaşık 5 milyon vatandaşımız yaşıyor ve bu vatandaşlarımızın bulundukları ülkelere sosyal, ekonomik ve kültürel olarak katılımı gün geçtikçe artıyor.

Kısa adı YTB olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yurt-dışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin kültür ve sosyal hayatına aktif katılımları, öncelikle yeni yetişen nesillerin eğitim hayat-larındaki başarının desteklenmesi ile gerçekleşebilir düşüncesi ile harekete geçti.

Yurtdışı Genç Liderler Projesi adıyla başlatılan çalışma yurtdışındaki yeni

nesil Türklerin başarılı rol modelleri olarak yetişebilmeleri, sosyal ve kül-türel hayata katkıda bulunabilmeleri maksadıyla hazırlandı.

Konu ile ilgili olarak YTB yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre, Yurtdışı Genç Liderler Projesi, farklı ülkelerde eğitim ve sosyal hayatta başarı göste-ren gençlerin üç senelik bir program dahilinde eğitim almalarını öngörü-yor. Bu eğitim, gençlerin farklı kültür coğrafyalarını temsilen kültürlerarası iletişimini ve hayatın farklı sahaların-da başarıyı mümkün kılacak kişisel gelişimini sağlamayı hedefliyor. Açıklamada bunun yanında siyaset ve kültür tarihi, uluslararası ilişkiler

konulu seminerler ve kültür gezilerinin de programda yer alacağı beliritliyor.

Genç Liderler projesinin, kültür gezi-leri, staj programları ve dil kamplarıy-la yurtdışında yaşayan gençlerimizin sosyal ve kültürel hayatta başarılarını desteklemek maksadıyla hayata geçi-rilmiş olmasının altı çizilerek projeye katılmak için başvuruların 15.01.2013 – 15.02.2013 tarihleri arasında yapıl-ması gerektiği ifade edildi.

Açıklamada, ilgilenenlerin gelecek.ytb.gov.tr adresinden detaylı bilgi alabilecekleri belirtildi.

yaptı. Yusuf sosyal medya kullanı-cılarının izinsiz olarak IGMG logolu siteler açtıklarını hatırlatarak bu konu-da sürekli uğraş verdiklerini belirterek site açmak isteyenlerin izin almaları ve mevcut olan kriterlere uymaları gerektiğini söyledi. Yusuf konuşma-sının son bölümünde IGMG Genel Sekreterliği’nin yaptığı hukuksal çalışmalar hakkında kısa bilgilen-dirme yaptı. Bu bağlamda ayrımcılık ve vatandaşlıkla alakalı şuan 14 ayrı davanın yürütüldüğünü belirten Osman Yusuf bunun yanı sıra gençlik dairelerinin takibi ile ilgili çalışmaları, ARGE, hukuk ve toplum alanındaki çalışmaları ve sünnetle alakalı yapı-lan çalışmaları örnek olarak verdi.

12 milyon insana ulaştık

Hasene’nin ihtiyaç ve sorunlardan doğmuş olduğuna vurgu yaparak sözlerine başlayan Hasene yardım kurumu başkan yardımcısı Mustafa Uyanık şöyle konuştu. ‘‘Avrupa’da Müslüman bir kitle var. Bu Müslüman kitlenin içerisinde ümmet bilincinde olan bir kitle var. Bu insanlar hem dini inanışları gereği hem insan olmanın gereği diğer insanlarla paylaşma gereği hissediyor. Burada ihtiyaç ortaya çıkıyor ve peşinden de sorunu da geliyor. Buralara münferit ulaşmak zordur. Bunun için bir organize gerekiyor. İşte bunun karşılığı olarak da bu Hasene kurulmuş oldu. 2010 itibariyle kurulmuş olan Hasene şuan ikinci yılında. Hasene’de hedef 2015 yılı içerisinde 60 milyon gibi bir yar-dımla 4 kıtada milyonlara ulaşmak. Elhamdülillah şuan itibariyle buna yaklaşmış durumdayız. Şuan iki yıl içerisinde 30 milyonun üzerinde bir yardımla 64 ülkede 12 milyon insana ulaşmış durumdayız’’ Uyanık bir de 2025 hedeflerinin olduğunu, kısaca her beş yılda 60 milyon hedefine ulaşmaya çalışacaklarını söyledi. Konuşmasının ilerleyen dakikalarında idarecilere başta Myanmar olmak

üzere yapmış oldukları diğer çalış-malar hakkında bilgiler sunan Uyanık bir vıdeo sunumu ile konuşmasını tamamladı.

Sosyal Hizmetler can damarımızdır

Programın akşam bölümünde ilk sözü alan Sosyal Hizmetler Başkan Yardımcısı Süleyman Yılmaz ko-nuşmasında Sosyal Hizmetlerin çok önemli bir birim olduğunun altını çizdi ve mali ibadetlerin yapılmasına imkan sağlayan bir birim olması ba-kımından önemli bir birim olduğunu söyledi. ‘Mali ibadet demek elini taşın altına koymak demektir’ diyen Yılmaz ‘Şimdilerde gördüğünüz gibi herkes dünyanın çeşitli yerlerinde kurban kampanyaları yapıyor. Bir şekilde herkes bir hayır hizmetinin ucundan tutmaya çalışıyor. Öncülerden olma-mızdan dolayı Allah’a hamd ediyoruz’ diye konuştu.

Ev sohbetleri hedefimizi yaklaştık

Gündem dışı söz alan NIF Genç-lik Teşkilatı Başkanı Erkan Turan kendilerine yapılan bu pozitif ayrımcılık için program sorumlusu Tahir Karademir’e teşekkür ederek başladığı konuşmasında Gençlik Teşkilatının çalışmalarını başlıklar halinde aktardı. Bilhassa ev sohbetleri konusunda güzel çalışmaların yapıldı-ğını belirten Turan gençlere yardımcı olmalarından dolayı cemiyet başkan-larına teşekkür etti. Kısa süre önce aynı mekânda 85 gencin katıldığı bir eğitim kampı gerçekleştirdiklerini bildiren Turan konuşmasının sonunda idarecilere ‘gençleri evlendirin’ çağrı-sında bulundu. ‘Bunu bir laf olsun diye söylemiyorum’ diyen Turan, gençlerin evlilik yaşlarının uzadığını ve prob-lemlerin oluştuğunu belirtti.

Yeni Çınar Cenaze Nakil Vakfı

Programın akşam yapılan kısmında

son olarak Fuat Nurlu söz alarak Yeni Çınar Cenaze Nakil Vakfı ile alakalı bilgiler aktardı. Geçmişte bir dizi sıkıntıların yaşandığını ancak şuan her şeyin yolunda gittiğini söyleyen Nurlu benzer kurumların denetiminin Hollanda merkez bankası tarafından yürütüldüğünü ve kendilerinin de değişen mevzuata göre gerekli de-ğişiklikleri yaptıklarını belirtti. Vakfın bir sigorta şirketi olmadığını, Müs-lümanlar arasında bir yardımlaşma kurumu olduğuna dikkat çeken Nurlu gençlerin 18 yaşında vakıfla tanışma-sının önemine vurgu yaptı.

Peygamberimizin ahlakına sarılalım

Programın ikinci gününde yapılan Hollanda Müslümanlarının Mesele-leri panelinin ardından söz alan NIF Başkanı Mehmet Yaramış bir değer-lendirme konuşması yaptı. Yapılan bu çalışmanın hayırlara vesile olmasını dileyerek sözlerine başlayan Yaramış kısa süre önce vefat eden Leerdam teşkilatı kurucu üyelerinden Davut Bal ve tüm geçmişlerimiz için bir Fatiha okunmasını istedi. Yaramış buradaki yaşamımızın çok dar bir çerçevede değerlendirilmemesi ve gereksiz yere bir takım vehimlere kapılmamak gerektiğine vurgu yaptı. ‘Bize yakışan Peygamberimizin ahlakını örnek almaktır. Onu kendimize model alma-mız lazım. O bizim kurtuluş vesilemiz-dir. O kıyamete kadar da hep rol mo-delimiz olacaktır. Biz ne yaptığımızın, nasıl yaptığımızın ve kimin için yaptı-ğımızın farkında olmamız gerekiyor. Biz yaptıklarımızı Allah rızası için ve Resulullahın yaptığı şekilde yapmak zorundayız. Başka yollara tevessül ederek bir şey yaptığını sananlar da var maalesef’ diye konuştu. Yaramış katılımlarından dolayı tüm idarecilere teşekkür ederek sağ salim evlerine dönmeleri için dua etti.

Birlikte yenilen öğle yemeği ve kılınan öğle namazının ardından hizmetiçi eğitim programı sona erdi.

Hizmetiçi Eğitim Çalışması Yapıldı

YTB Lider Olacak Gençlerin Peşinde

Hollanda İslam Federasyonu Hizmetiçi Eğitim çalışması federasyon ve şube yöneticilerinin katılımıyla 29- 30 Aralık tarihlerinde Elspeet kentinde yapıldı.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurtdışında yaşayan gençlerimize yönelik hizmetleri kapsamında yeni bir proje başlattı.

Page 5: 177

5Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

NIF temsilcisi olarak CMO’da bulu-nan ve aynı zamanda kurumun baş-kanlığını yapan Raşit Bal sunuşuna CMO’nun iki önemli hedefi olduğu-nu söyleyerek başladı. Bunlardan birinin kamu alanının oluşumun-da katkıda bulunmak olduğunu söyleyen Bal, ‘Hollanda son bir asır içerisinde kendine ait kamu alanını tespit ve inşa etti. Bunu da gelenek-sel gruplar olan Katolikler, Protes-tanlar, sosyalistler ve liberaller bir araya gelerek ve birazda pazarlık ederek yaptı. Birlikte kamu alanını tanımladılar yani. Gruplardan hiç biri bu belirlenen kamu alanını tek başına işgale yeltenmedi. Ortak ola-rak bu kamu alanına herkes sahip çıktı. Kurdukları düzen sürüp gider-ken o alana Müslümanların gelmesi ile düzen biraz afalladı. Çünkü bir milyon Müslümanında yer aldığı bu kamu alanının yeniden belirlenmesi gerekiyordu’ dedi.

‘Düşünüldü ki Müslümanların da bu kamu alanını benimsemesi ve sahiplenmesi gerekiyor. Bu amaçla kurulan CMO aracılığı ile bu konu konuşuluyor. Biraz da pazarlık yapı-lıyor. Ben şuan bu pazarlığı yapıyo-rum’ diyen Bal ‘Bu alan biraz verilip biraz alınarak ve diğerlerini biraz yerlerinden oynatarak oluşturulma-ya çalışılıyor. Müslümanlar olarak kendimize bir alan açmaya çalışıyo-ruz ve bizi buraya çağıran insanla-rın bize bu alanı açacağına dair bir inancımız var’ şeklinde konuştu.

Bal CMO’yu oluşturan grupların da kendi özel alanları olduğuna işaret

ederek ‘Herkes kendi çatısı altında istediği gibi davranabilmelidir. Bizim istediğimiz her Müslümanın kendine ait olan kimliğini sahih bir şekilde yaşayabilmesidir. Bunu münafık-laşmadan yaşayabilsin istiyoruz. Çünkü dışarıdan baskı fazla olursa sterajik davranmaya başlarsın, saklarsın, saman altı edersin. O da münafıklaşmayı artırır. Ve bir süre sonra kâmil münafık olursun. Biz bunu da istemiyoruz. Biz kamu alanı fazla müdahale etmeden sahih bir şekilde Müslümanlığımızı yaşamayı istiyoruz’ dedi.

1990’lı yıllara kadar göçmen olarak yaşamanın her iki taraf içinde fazla sorun teşkil etmediğini belirten Bal ‘Ama doksandan sonra burada kalışımız kesinleşince bizim burada göçmen gibi davranmamız problem olmaya başladı. Göçmen gibi dav-ranınca biz buranın ötekisi olmaya başladık. Ötekisi olmak ise prob-lemli bir konumdur. Çünkü öteki olmak yük olmak, tehlikeli olmak, bozguncu olmak demektir, yani düzeni bozan anlamına geliyor. Do-layısıyla şuan Hollanda’da bulunan Müslümanlar öteki olma riskiyle yüz yüzeler’ ifadelerinde bulundu.

Bal daha sonra salondakilerle kar-şılıklı olarak konu üzerinde fikir alış verişinde bulundu.

Adnan Şahin Elspeet

Kuran-ı Kerim ve İstiklal Marşının okunması ile başlayan kültür gecesi geç saatlere kadar devam etti.

Selamlama ve hoşgeldın konuşma-sından sonra programa geçildi.

Katılımın yoğun olduğu şölene Avru-pa Türk Konfederasyon genel baş-kanı Cemal Çetin , Hollanda Türk Federasyon genel baskanı Murat Gedik ve eski genel başkanı Güven İşçi, Federasyon icra kurulu üyeleri ile çok sayıda davetli katıldılar.

Açılış konuşmasını yapan Mescid-i

Aksa teşkilat başkanı Necmi Çelik: “Tertiplemiş olduğumuz bu prog-ramın amacı birlik ve beraberliktir. Gerek anavatanımız Türkiye’de, ge-rekse Avrupa’da yaşayan biz Avru-pa Türkleri zor ve sıkıntılı dönemde yaşamakatayız. Ayrışmanın ve öteki-leştirmenin önüne geçmek için, Türk toplumu üzerinde oynanan oyunla-rın amaç ve emellerine ulaşmaması için bu kültür şöleninin birligimizi, beraberligimizi ve kardeşligimizi pekiştirmesini diliyorum.”

Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik yapmış oldu-

ğu kısa konuşmada bu tür faaliyet-lerin daha sık yapılması temmenni-sinde bulunup, gelecek nesiller için bu şolenlerin çok önemli olduğunu dile getirdi.

Son konuşmacı olarak kürsüye gelen Avrupa Türk Konfederasyon genel başkanı Cemal Çetin hem Türkiye’mizde, hem de Avrupa’da insanımızı ilgilendiren güncel konu-lar hakkında bir konuşma yaptı.

Avrupa Türk Konfederasyon genel başkanı´nın konuşmasından sonra sahneye çıkan Ali Kınık, ve Atilla

Yılmaz sevilen şarkılarını seslendir-diler.

Şölene misafir sanatçı olarak ka-tılan Türkiye’nin sevilen müzisyeni Ali Kınık’ın sahne almakla birlikte coşkunun ivmeye geçerek bütün katılımcılara bazen şen dolu bazen de hüzün dolu vakit yaşattı.

Gece de ilk sahne alan sevdalı ses Ali Kınık seslendirdiği bir birbirin-den güzel Türküleriyle Gençleri coşturdu.

Mescid-i Aksa Teşkilatınının düzen-

ledigi “Birlik ve Beraberlik Kültür Şölenine” geceye katılan davetliler için organize edilen süpriz hediye çekilişi yapıldı.

Son sahne alan Atilla Yılmaz’ın Tür-küleriyle ve Marşlarıyla salon coştu ve konser Türk’ün yigit sesi Atilla Yılmaz’ın “Azat” isimli parçasını söylemesi ardından sona erdi.

Bozok gençlik kolları gençlerinin okumuş oldukları şiirler şölene ayrı bir güzellik verdi.

Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu’na bağlı Hilal-Başak Amsterdam Kadınlar Teşkilatı üç yıl önce başlattığı “Toplumsal Katılım ve Vatandaşlık Bilinci” adlı projesi-ni, geçtiğimiz ay sonunda Hollanda parlamentosunu ziyaret ederek ve değişik parti temsilcileri ile görüşe-rek sonlandırdı.

Ev kadınlarının topluma katılımını sağlamak ve daha aktif bir şekilde toplumda yer edinmelerini sağla-mak amacı ile proje, 2011 yılının Şubat ayında başlatıldı. Çalışmaya ilk etapta onbeş kadar ev hanımı katılım gösterdi. Dersler Amster-dam Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi son sınıf öğrencisi Ayberk Köprülü tarafından interaktif bir şekilde verildi.

Derslerde Hollanda‘da siyasi sistemin işleyişi, Kraliçenin ko-numu, Senato (Eerste Kamer) ve Parlamento’nun (Tweede Kamer) çalışma şekli, ev hanımlarının Hollanda’da gündemi ne kadar takip ettiği, oy hakkını her kadın sağlıklı ve bilinçli olarak kullanabi-liyor mu konuları işlendi.

Zaman zaman ev ödevi olarak kadınlara önemli bir olayı anlatan bir gazete kupürünü incelemeleri ve yorumlamaları, televizyonda yabancıları ilgilendiren bir haberi analiz etmeleri ve sınıfa getirmeleri verilmiştir.

Dersleri takip eden hanımlar

Hollanda gündeminden ne ka-dar uzak kaldıklarını farkettiler. Projenin amacı da zaten evlenerek Hollanda’ya gelen ev hanımlarını güncel konularda bilgilendirmekti.

Zaten “Toplumsal Katılım ve Vatan-daşlık Bilinci” adlı projenin amaç-larından biri de, diziler ve Türk televizyon kanallarından dolayı Hollanda gündeminden uzak kalan ev kadınlarını Hollanda günde-mini takibe yönlendirmekti. Onlar ileriki yaşlarda evlilik dolayısı ile Hollanda’ya gelmişlerdi. Hollanda gündemini takip etmekte zorlanı-yorlardı fakat yetiştirdikleri çocuklar bu toplumun aktif birer bireyi olu-yorlardı. Nitekim zaman zaman Hol-landa gündemini takip edemeyen anne ile çocukları arasında iletişim problemleri yaşanıyor. Problemi tam olarak teşhis edemeyen ve kaynağına inemeyen anne çözüm üretmekte yetersiz kalabiliyor.

“Toplumsal Katılım ve Vatandaşlık Bilinci” adlı projenin kadınlara verdiği özgüvenin ilk sonuçları 12 Eylül 2012 Hollanda parlamento seçimleri sırasında alındı. Seçim-ler öncesi 60 kadar ev kadınının katıldığı bilgilendirme toplantısında kadınların milletvekili adaylarına soruları bilinçli bir şekilde sordukla-rı gözlendi.

Geçtiğimiz ayın sonunda ise kiralanan bir otobüsle Hollanda parlamentosu ziyaret edildi, bazı siyasi parti temsilcileri ile görü-

şüldü. Parlamentodaki bir toplantı salonunda hanımları kabul ederek ev sahipliği yapan PvdA milletvekili Selçuk Öztürk kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı.

Kendisine yöneltilen özellikle eği-timle ilgili sorulan soruları cevapla-yan Öztürk, hanımların bu insiya-tifinden memnun kaldığını belirtti ve kadınlardan, evde oturup Türk kanallarını izlemek yerine toplumun her kesiminde yer almalarını istedi.

Daha sonra kadınlar tribünlerden milletvekillerinin oturumunu izledi.

Dönüş yolunda otobüste parlamen-to ziyaretini ve projeyi değerlen-diren kadınlar üç yıl boyunca bu projeye memnuniyetle katıldıklarını ve bu çalışmadan çok şey öğrendik-lerini ifade ettiler. Bu çalışmaya ka-tıldıktan beri günde bir kez de olsa Hollanda haberlerini izlediklerini belirten hanımlar Parlamento’da kendileri ve çocukları hakkında neler konuşulduğunu ve ne kararlar alındığını anlamaya çalıştıklarını, ve gelecek seçimlerde oylarını daha bilinçli kullanacaklarını dile getirdi-ler. Geziye katılan hanımlar ayrıca gezinin verimli olduğu ve projenin ihmal edilmemesi gerektiği, müm-künse ev ev gezip bu çalışmalara hanımların katılımlarının sağlanma-sı gerektiğine inandıklarının altını çizdiler.

Aytül Köprülü

Hollanda Müslümanlarının Meseleleri

Hollanda Türkleri Amsterdamda “Birlik ve Beraberlik Kültür Şöleninde” Buluştular

‘Toplumsal Katılım’ Projesi Tamamlandı

29- 30 Aralık tarihlerinde Elspeet kentinde düzenlenen toplantıda Hollanda Müslümanlarının dünü, bugünü ve yarını masaya yatırıldı. Raşit Bal’ın yaptığı sunuşun ardından izleyicilerinde soru, öneri ve değerlendirmeleri dinlendi.

Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Amsterdam Mescid-i Aksa Teşkilatı ve Bozok Gençlik Kollarının “Birlik ve Beraberlik Kültür Şöleni” gençlik salonun’da gerçekleşti.

Milli Görüş Amsterdam Kadınlar Teşkilatı “Toplumsal Katılım ve Vatandaşlık Bilinci” adlı projesini Hollanda parlamentosunu ziyaret ederek sonuçlandırdı. Türk kökenli PvdA Milletvekili Selçuk Öztürk Parlamento’da kadınların sorularını cevapladı.

Page 6: 177

6Haber Toplum

Doğuş - Şubat 2013

Abdicatie

Op 30 april ondertekent de Koningin in het Koninklijk Paleis in Amsterdam de Akte van Abdicatie. Het is een staatsrechtelijke aangele-genheid waarmee de Koningin formeel afstand doet van de troon. Direct na het ondertekenen, dus al voor de officiële inhuldiging, is de Prins van Oranje staatsrechtelijk Koning. Hij wordt Koning Willem-Alexander. De teruggetreden Koningin en de nieuwe Koning zullen vervol-gens vanaf het balkon van het Paleis een korte toespraak houden. Daarna verschijnt het nieu-we koningspaar met hun drie dochters op het balkon. In 1948 en 1980 heeft de abdicatie ook in Amsterdam plaatsgevonden. De abdicatie van 1840 vond plaats in Paleis het Loo.

Inhuldiging

Aansluitend - dus op dezelfde dag - vindt de inhuldiging van de Koning plaats in de Nie-uwe Kerk in Amsterdam. Deze ceremoniële plechtigheid is een Verenigde Vergadering der Staten-Generaal (vergelijk de Verenigde Vergadering in de Ridderzaal bij het uitspreken van de Troonrede). Volgens de Grondwet is de voorzitter van de Eerste Kamer tevens voorzitter van de Verenigde Vergadering, waarmee hij ook gastheer is van de bijeenkomst.

Tijdens de inhuldigingsplechtigheid wordt de nieuwe Koning bevestigd in zijn ambt en zweert hij zijn trouw aan de Grondwet en een getrouwe vervulling van zijn ambt. Andersom beloven of zweren de Leden van de Verenigde Vergade-ring de onschendbaarheid van de Koning en de

rechten van zijn koningschap te handhaven.De regering en de voorzitter van de Eerste Kamer der Staten-Generaal nodigen uit voor de plechtigheid. Het gaat om Leden van de Eerste en Tweede Kamer, de ministerraad, ministers van staat, vertegenwoordigers van regeringen/ambassadeurs en buitenlandse Koninklijke ge-nodigden, niet zijnde regerende staatshoofden. De lijst wordt kort tevoren bekendgemaakt.

Tijdens de inhuldigingsplechtigheid draagt de Koning een rokkostuum (white tie) met daaro-verheen de koningsmantel of inhuldigingsman-tel. Op de zogenaamde credenstafel vlakbij de troon liggen samen met de Nederlandse Grondwet onder meer drie regalia, ofwel symbolen van koninklijk gezag en waardigheid. Dit zijn de kroon (soevereiniteit en waardigheid), de scepter (het gezag) en de rijksappel (het grondgebied). De twee andere regalia, het rijks-zwaard (de macht) en de rijksstandaard met het Nederlandse wapen worden vastgehouden door twee hoge militairen. Deze regalia worden gebruikt sinds 1840 toen Koning Willem II werd ingehuldigd.

Titulatuur

Na het tekenen van de Akte van Abdicatie is de titel van de teruggetreden Koning Hare Konink-lijke Hoogheid Prinses Beatrix der Nederlanden. Haar aanspreektitel is dan Koninklijke Hooghe-id.

Vanaf hetzelfde moment wordt de nieuwe koning aangeduid met Zijne Majesteit de Ko-ning. Zijn officiële titel is Zijne Majesteit Koning

Willem-Alexander, Koning der Nederlanden, Prins van Oranje-Nassau. Zijn aanspreektitel is Majesteit.

Prinses Máxima wordt als echtgenote van de Koning aangeduid met Hare Majesteit de Koningin. Officieel luidt haar titel - net als die van de echtgenotes van de Koning Willem I, II en III - Hare Majesteit Koningin Máxima, Prinses der Nederlanden, Prinses van Oranje-Nassau. Haar aanspreektitel is Majesteit. De aanduiding van Koningin betekent niet dat zij staatshoofd is of dezelfde bevoegdheden en verantwoordelijk-heden als het staatshoofd heeft, maar dat zij de echtgenote van de Koning is.

Prinses Catharina-Amalia wordt direct na de abdicatie Hare Koninklijke Hoogheid de Prinses van Oranje. Dat is vastgelegd in de Wet Lidma-atschap Koninklijk Huis (artikel 7).

Opvolging

De titels of namen van de overige Leden van het Koninklijk Huis veranderen niet.Wat wel verandert, is de samenstelling van het Koninklijk Huis. Volgens de Wet Lidmaats-chap Koninklijk Huis zijn vanaf het moment van abdicatie de kinderen van Prinses Margriet en Prof. mr. Pieter van Vollenhoven en de kinderen van Prins Constantijn en Prinses Laurentien niet langer Lid van het Koninklijk Huis. Leden van het Koninklijk Huis zijn vanaf dat moment:

• De Koning, Koningin en hun kinderen• Prinses Beatrix• Prins Constantijn en Prinses Laurentien• Prinses Margriet en prof. mr. Pieter van Vollen-hoven

De Grondwet bepaalt bovendien dat de lijn van troonopvolging is voorbehouden aan bloedver-wanten van de Koning tot in de derde graad. Hieruit volgt dat Prins Maurits en Prins Bern-hard vanaf de abdicatie ook niet langer deel uitmaken van de lijn van troonopvolging. Vanaf het moment dat de Prins van Oranje Koning is geworden, begint de lijn van de troonsopvol-ging bij zijn kinderen: de Prinses van Oranje, Prinses Alexia, Prinses Ariane. Daarna zijn Prins Constantijn, diens kinderen en tot slot Prinses Margriet de mogelijke troonopvolgers.

Koninklijke Standaard en Koninklijk Wapen

De Koning voert vanaf de dag van zijn inhuldi-ging de Koninklijke Standaard en het Konink-lijk Wapen. De Koninklijke Standaard is een vierkante oranje vlag, verdeeld in vier vlakken door een Nassaublauw kruis met daarop het koninklijk wapen omgeven door lint en kruis van de Militaire Willemsorde en in elk vlak een jachthoorn, afkomstig uit het wapen van Oranje. Koningin Wilhelmina stelde deze standaard in 1908 vast en sindsdien is deze gevoerd door het staatshoofd. De Standaard wordt gehesen op het woon- en werkpaleis van de Koning als hij in het land is.

Het Koninklijk wapen is vastgesteld in 1815 door Koning Willem I en sinds 1907 niet wezenlijk meer veranderd. Het bestaat uit een klimmende gekroonde leeuw tegen een blauwe achterg-rond die bezaaid is met gouden blokjes. Twee leeuwen dragen het wapen. Op een lint dat onder het wapenschild bevestigd is, staat de spreuk ‘Je maintiendrai’ (‘Ik zal handhaven’). Het wapen blijft ook nu gelijk, behalve dat in plaats van de kroon een helm bovenop het wapens-child wordt weergegeven. Het Koninklijk Wapen is gelijk aan het Rijkswapen met toevoeging van de helm en de Koninklijke mantel.

Paleizen

Paleis Noordeinde in Den Haag blijft het werkpaleis van de Koning. Na de inhuldiging blijven de Koning en zijn gezin voorlopig op de Eikenhorst in Wassenaar wonen. Op termijn zullen zij verhuizen naar Paleis Huis ten Bosch in Den Haag. In de tussenliggende periode wordt Paleis Huis ten Bosch wel gebruikt voor officiële ontvangsten en bijeenkomsten. Prinses Beatrix zal op een zeker moment haar intrek nemen op Kasteel Drakensteyn in Lage Vuursche.

Werkzaamheden en functies

De dagelijkse werkzaamheden van de Koning zullen bestaan uit het vervullen van taken die de Grondwet voorschrijft en allerlei zaken die hij gebruikelijk doet. Soms zal hij daarbij worden vergezeld door Koningin Máxima. Voorbeelden zijn: beëdigingen (Kamerleden, ambassade-urs etc.), Nederland vertegenwoordigen in het buitenland (staatsbezoeken, officiële bezoeken), het tekenen van wetten en het uitspreken van de Troonrede, gesprekken met de minister-pre-sident en bewindspersonen. Binnen een jaar na zijn aantreden zal de Koning samen met de Koningin de provincies en de Caribische delen van het Koninkrijk bezoeken. Daarnaast gaan de Koning en Koningin door met activiteiten zoals werkbezoeken.

Prinses Beatrix en de Koning nemen te zijner tijd besluiten over de voortzetting van hun erefunc-ties en beschermheer- en vrouwschappen. Koningin Máxima zal in beginsel haar huidige (ere-)functies en beschermvrouwschappen voortzetten.

Hofhouding

Het is gebruikelijk dat een aantal leden van de functionele hofhouding hun functie ter besc-hikking stelt bij het aantreden van een nieuwe Koning. De Koning heeft namelijk het grond-wettelijke recht (artikel 41) om zijn Huis zelf in te richten. Het gaat onder meer om de Grootmees-ter, de Chef Militair Huis, de Algemeen Secre-taris, de Thesaurier, de Ceremoniemeester, de Hofmaarschalk, de Intendant, de Stalmeester, de Directeur Koninklijk Huisarchief en het Hoofd P&O.

Bron: http://www.koninklijkhuis.nl

Koningin kondigt aftreden aanOp maandag 28 januari 2013 om 19.00 uur heeft de Koningin bekendgemaakt dat zij afstand zal doen van de troon en dat haar oudste zoon, de Prins van Oranje, haar zal opvolgen.De abdicatie - het afstand doen van de troon - en de inhuldiging van de nieuwe Koning zal plaatsvinden op 30 april 2013 in Amsterdam.

Page 7: 177

7Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Kabadayı: ‘Müzemizi Genç Kuşaklara Tanıtalım’Türk basın mensuplarını kahvaltıya davet eden müze yetkilileri, 2012 yılında Den Haag kentinde resmi törenle açılan Türk müzesinin geniş kitlelere tanıtılması için hep birlikte uğraş vermenin gereğine inanıyorlar.

Hollanda – Türkiye diplomatik ilişkilerinin 400. yılı münasebetiyle Den Haag kentinde Westhovenple-in 125 adresindeki Hollanda Türk Müzesi ziyaretçilerini bekliyor. Hem Hollanda ile Türkiye arasında 400 yıl önce başlayan diplomatik ilişkilere ait bilgi ve belgeler, hem de 50 yıl önce Hollanda’ya yapılan göçe ait ne varsa bu müzede yer alıyor. Geçtiği-miz yıl 8 Eylül tarihinde Türkiye’den Meclis Başkanvekili Prof. Mehmet Sağlam, Den Haag Belediye Başkanı Jozef van Aartsen gibi isimlerin de hazır bulunduğu büyük bir kalabalık eşliğinde açılan müzenin gelecek kuşaklara tanıtılması amaçlanıyor. Bu vesileyle Hollanda’daki Türk medyası müze yetkilileri tarafından bir kahvaltıya davet edildiler.

Tanıtım programı planlandığı gibi ya-pışdı. O gün müzede saygın bir misa-fir daha vardı. İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi emekli Müdürü Dr. Nev-zat Kaya. Yunus Emre Enstitüsü’nün düzenlediği bir programda seminer vermek için gelmiş Hollanda’ya. Müze yetkililerinin daveti üzerine müzeyi ziyaret etmek için gelmiş.

Özel tanıtım

Müze sekreteri Remzi Kabadayı bize müzeyi gezdirirken hem müzenin ku-ruluşu hem de içinde bulunan tarihi dokümanlar hakkında geniş bilgi-ler verdi. Müze kurulmasının 2007 yılında 2. kuşaktan bir grup insanın bir araya gelerek ortaya attığı bir fikir ile başladığını belirten Kabadayı amacın buraya gelmiş ve burada ömrünün büyük bir kısmını tüketmiş

ve daha sonrada sessiz sedasız ebe-di âleme göçen büyüklerin burada yaşadıklarının utulmaması olduğunu söylüyor. Daha sonra 2009 yılında Hollanda’da Türk Müzesi Vakfı adıy-la bir vakfın kurulduğunu ifade eden Kabadayı şöyle devam ediyor.

‘‘Bu konuda birkaç toplantı yaparak bu amaca nasıl ulaşabileceğimizi ko-nuştuk. Bu arada Hoorn’da bulunan Türk Müzesinin ekonomik krizden dolayı kapatılacağı açıklandı. Bunun üzerine harekete geçen arkadaşları-mız o koleksiyonu Hollanda Türk Mü-zesine kazandırdılar. Bunun akabin-de ben ve koordinatörümüz Rüstem Akarsu 2011 yılında ekibi güçlendir-dik ve var olan koleksiyona yer ara-maya başladık. Uzun bir uğraştan sonra burası belediyeden kiralandı. Böylece müze kurulmuş oldu. Bil-diğiniz üzere 8 Eylül 2012 tarihinde Hollanda ile Türkiye arasındaki 400. yıl kutlamaları kapsamında açılışını yaptık. Bu açılış yerel ve ulusal med-yada yer aldı. Bu bizi oldukça gurur-landırdı ve sevindirdi. Zira bu büyük bir kesimin bundan haberdar olması anlamına geliyordu. Dört buçuk aylık geçmişimize baktığımızda bizleri Hollandalı ve Türk gruplarının ziyaret ettiğini memnuniyetle görüyoruz. Bilhassa çeşitli öğrenci grupları mü-zeyi ziyaret ediyorlar. Rehberlerimiz aracılığı ile onlara bilgileri aktarıyo-ruz. Film izletiyoruz. Gayet memnun olarak ayrılıyorlar. Bu da bizi hem sevindiriyor hem de motive ediyor. Yeni bir gayret, yeni bir şevkle mü-zeyi Hollandalı ve Türkleri kapsayan daha geniş kitlelere tanıtmak için girişimlerde bulunuyoruz. Çünkü bu

bizim ortak tarihimizdir ve bu müze-miz aynı zamanda herkese açıktır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum’’ diye konuştu.

Kabadayı’nın bir de çağrısı vardı. Gelecek nesillerin, tarihi daha somut belgeler aracılığı ile daha iyi de-ğerlendirmelerine imkân sağlamak ve gelecekte bilim çevrelerine bir dokümantasyon merkezi olabilmek amacıyla insanlarımızın ellerinde bulunan geçmişe ait her türlü eşya, resim, doküman ve benzeri şeyleri müzede değerlendirmeleri çağrısın-da bulunuyor. Kabadayı müzenin Çarşamba günleri ve hafta sonları 13:00 – 17:00 saatleri arasında açık olduğunu, daha fazla öğrencinin müzeyi ziyaret etmesini istediklerini okullara her türlü kolaylığın sağlan-dığını ifade ediyor. Kabadayı son ola-rak konferans ve sohbet toplantıları şeklinde ayda en az iki kez etkinlik yaptıklarını belirterek, ilgi gösteren

basına teşekkür ediyor. Bunu hayal etmek bile zordu

Bu arada bizimle birlikte müzeyi ge-zen Süleymaniye Kütüphanesi emek-li müdürü Dr. Nevzat Kaya’nın müze hakkındaki görüşlerini soruyoruz. ‘‘Doğrusunu isterseniz burada böyle bir müzenin kurulacağını tahmin de-ğil hayal dahi edemezdim. Onun için böyle bir müzenin varlığı, burada teşkilatlanması ve Türklerin buraya gelişlerinden şimdiki zamanımıza kadar bulunabilen malzemelerin toplanıp bunların sergilenmesi beni gururlandırdı. Çok güzel bir başa-rıdır bu. Emeği geçenlerin hepsine teşekkür ve hürmetlerimi arz ediyo-rum. Bu büyük bir emek ve büyük bir duygudur.

Kim bu fikri öne sürdüyse ve böyle bir şeyi ortaya çıkardıysa onların hepsini tebrik etmek lazım. Ayrıca

burada sergilenen eşya ve belge-lerin düzenli ve sistemli bir şekilde buraya yerleştirilmesi de ayrı bir eğitim ve başarı gerektirmektedir. Bunu burada görmekteyim. Bu da beni ayrıca heyecanlandırmaktadır’’ diye duygularını dile getirdi. Avrupa’da ilkiz

Müze koordinatörü Rüstem Akarsu da Avrupa’da resmi olarak açılmış ilk Türk müzesi olma özelliğine sahip olduklarını, dolayısıyla Avrupa’ya bir model olduklarının altını çiziyor. Bunu bilhassa herkesin sahiplenmesi gerektiğine vurgu yapan Akarsu ‘‘bu hepimizindir ve asla unutmamamız gereken ortak tarihimizdir’’ dedi.

Müze tanıtım programından sonra birlikte yapılan kahvaltının ardından program sona erdi. Adnan Şahin - Den Haag

Deniz Çatıkkaş

Değişik aile çeşitleriAşırı Koruyucu ve Kaygılı Anne-Baba Tutumu

Bu tarz tutumu benimseyen anne-baba sürekli çocuğa müdahale eder. Çocuğa bir bebek gibi davra-nılır. Çocuk anne-baba tarafından ‘sen yapamazsın, daha küçüksün’ gibi engellemelerle karşılaşır. Çocuğun kendini tanımasını ve yapabileceklerini fark etmesini en-gelleyen bir anne-baba tutumudur. Bu tutumla yetiştirilen çocuklarda bağımlı kişilik vardır. Dış denetim çok fazladır. Çocuk kendi başına karar vermede güçlükler yaşar.

Aşırı Baskıcı ve Otoriter Anne-Ba-ba Tutumu

Bu tutumu benimseyen ailelerde ço-

cuklarına karşı bir hakimiyet vardır. Baskıcı bir tutum içerisindedirler. Çocuktan kendilerine itaat etme-lerini beklerler. Aile içinde korku hakimdir ve çocuk korku ile büyür. Çocuk evde anne-babasında gördüğü olumsuz tutumları okulda arkadaşlarına uygulamaya çalışır. Ayrıca devamlı eleştirilen bu çocuk-larda saldırgan davranışlar ortaya çıkabilir.

Sınırsız Özgürlükçü Anne-Baba Tutumu

Bu anne-baba tutumunda aşırı hoşgörü ve düşkünlük vardır. Evde patron çocuktur ve her dediği yapılır. Çocuk, daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Bu tutumla

yetişen çocuklarda doyumsuzluk ve bir iç boşluk vardır. Ev içinde ve dış dünyada zayıf bir sosyal uyum gösterirler. Kuralsızlığa alışan çocuklar, okuldaki kurallarla karşılaşınca okula ve arkadaş çevresine uyum sağlamakta zorlanabilirler. Bencil, sorumsuz, kırılgan, her dediğinin anında olmasını isteyen ve sabırsız olabilirler. Sosyal ortama girdi-ğinde ve her dediğinin olmadığını gördüğünde hayal kırıklığına uğrar. Her istediklerini yaptırmayı alışkan-lık haline getirir ve zamanla kural tanımazlar.

Mükemmeliyetçi Anne-Baba Tutumu

Mükemmeliyetçi tutumda anne baba her şeyin en iyisini çocuğun-dan bekler. Kendi gerçekleştireme-diği yaşantıları çocuğunun gerçek-leştirmesini ister ve çocuk olduğu gibi kabul edilmez. Aile, bedensel ve zihinsel yönden beklentileri kar-şılaması için çocuğu kapasitesinin çok üstünde eğitimlere tabii tutar. Çocuğa bütün çocukça davranış-lar yasaklanır. Arkadaş seçimi de aileye aittir.

Mükemmeliyetçi anne-baba tutu-muyla yetişen çocukların fikirleri genelde çok katıdır. Bir şey veya kimse ya çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Sevgi ve nefret karışı-mı duyguları aynı anda yaşar. Her işte en iyi ve en üstün olmak ister. Fakat istediği seviyeyi yakalamayın-

ca hayal kırıklığına uğrar ve çalış-mayı tamamıyla bırakabilir. Aşağılık duygusu gelişir.

Tutarsız Anne-Baba Tutumu

Anne-baba tutumları arasında en olumsuz tutumdur. Belli bir tavır ve tutarlılık yoktur. Anne-babanın davranışları arasında tutarlılık yoktur. Bu durum çocuğu olumsuz yönde etkiler. Tutarsız anne-baba tutumuyla yetişen çocuklar nerede ne yapacağını bilemez. Bu durum kendini güvende hissetmesini en-geller. Kendi görüş ve düşüncelerini aktaramaz. Zamanla çevrelerindeki insanlara güvenmeyen, her şeyden şüphelenen, kararsız bir kişilik yapısı geliştirebilirler.

Page 8: 177

8Görüş

Doğuş - Şubat 2013

Mareşal Fevzi Çakmak’ın damadı Burhan Toprak’ın masasının üzerin-de “Ya ol ya öl” yazan bir çalışma-nın olduğunu haber veriyor Üstad Necip Fazıl. Esaslı bir söz. Olmak her an bir oluş haliyle mukadder olan sona doğru yani en büyük oluş haline ölüme gidiş. Bu olma hali,kendini bilme hali,yaradanı bilme hali,insanın bizatihi kendi nefsiyle mücadehe hali bizim ara-mızda yavanlaşmış haldedir.

Hz.Peygamber’in (as) ve öncü neslin hayatları birer menakıb şeklinde anlatılan hadiseler haline geldi... Çünkü ortada olan ne varsa ve ne kelam ediyor yada duyuyor-sak hepsi mecaz.Hakikati aramak, hakikate yaklaşmak,hakiki manayı yakalamak bizim yanından bile geçmeyi düşünmeyeceğimiz bir konu.Zira rahatımızın bozulmama-sını istiyoruz.

Rahatımızın, kafa konforumuzun, kendimize ait dünyamızın rahatsız edilmesini istemiyoruz. İvan İllich’in Tüketim Köleliği kitabında bebeği-ne anne sütü vermeyip, bakkaldan inek sütü almayı tercih edenlerin büyük bir mekanizmayı bilmeden harekete geçirdiklerini söyler. Yani bir anne bu tercihi ile kendisini ve evini müşteri kılıyor.

Şimdi olmak dediğimizde insanın kendi özgürlüğüne,kendisini özgür kılan imanına dolayısıyla tercihle-

rine olan sadakatini kastediyoruz. Kitab ,iman edenlere bir kez daha iman etmelerini ve devamlı bir oluş ve yenileniş içinde olmalarını emrediyor.

Şimdi bizim durup ama mutlaka/mutlak olanı unutmadan kendimize bir soru sormamız gerekiyor. (Eğer soracak sorun yoksa sorununda yoktur, dolayısıyla sorusu olmıyanın kendisi de yoktur). Bizim, ferd ola-rak benim bu dünyada bulunuşum neye/kime hizmet ediyor? Varlığım hangi çarkın dönmesine yardım ediyor? Hayrın mı, şerrin mi? İslam tarihini bir menakıb ve sohbetlerde insanların duygularını coşturacak olaylar yığını olarak görmüyorsak, şu kısa karşılaştırma bize çok şey söyliyecektir.

Hz.Peygamber (AS) ilk vahyi aldığı 610 yılından tam 101 yıl sonra müslümanlar, 711 yılında Tarık b. Ziyad komutasında İspanya’ya ayak bastılar. 101 yıl insan ömrü için uzun, medeniyetler için kısadır. Şimdi burada elli yıl yaşayan bizler, müslümanlığın yada yaşayarak gösterdiğimiz müslümanlığımızın dünyada en kıymetli değer olduğu-nu söyliyebilmeliydik.

Karşımızda ki insanı bu değere davet etmeyi göze alamadan elli yılı tükettik. Zira biz elimizde bir değer olduğunu iddia etmiyoruz yada sahip olduğumuzu düşündü-

ğümüz değer husunda hiç kimseye emniyet ve sükunet telkin etmiyoruz. Hayatı “Ele verir telkini kendi yutar salkımı” deyiminde ki bir ruh haliyle yaşıyoruz. Tabi bu niye böyle diye bir soru sorsak, bak yine felsefe yapıyor denilecektir. Çünkü bir insan, aklı başında bir şeylerden bahsettiği zaman veya bahsettiği şeyleri, konuştuğu dili önemseyerek anlatıyorsa insanlar onlara felsefe yapma veya edebiyat yapma diye karşılık veriyor.

Bir insan hikmetli (ki felsefenin bizde karşılığı hikmettir) bir şeyler söylemezse, söyledikleri ne olacak diye düşünülmüyor. Dil zevkini ve hassasiyetini bir insan korumaz-sa yani edebiyat yapmazsa ne yapar,edepsizlik yapar, bu görül-müyor.

“Hiss-i selim, zevk-i selim, kalb-i selim” olmadan, dil ve tarih hassa-siyetine sahip olmadan yürünecek yollar bizi yavaş yavaş tüketecektir. Bölünmüş bir hayat ve kafa yapısı farkında olmadan bizi eleştirdiğimiz şeylerin tam orta yerine atacaktır.Bu sebeple peygamberler insanları bir bütüne çağırmışlardır. Pazarlık-sız yürümüşlerdir.

Hikmeti kurarak, inşa ve ihya ederek, insanları hikmetli bir dille hakikate davet etmişlerdir. Bizler ise konuşamıyoruz çünkü bir dilimiz yok, dinleyemiyoruz çünkü bir

miheng noktamız yok. En basitin-den bizim topraklarımızda medre-selerde okutulan akaid kitabı olan Nesefi Akaidi’nde bilginin mahiyeti ve kaynakları hakkında söylenenler unutulmuş şeylerdir.

Bu sebeple internetin,televizyonun vs. tahakkümü altında, manipülas-yona açık hale geldik. Bu mani-pülasyon sebebiyle olan bitene müdahelemiz yavan bir hal aldı.Tarihin dışına itilmiş, ortada olan bitenin içinde yapacakları birileri tarafından belirlenmiş insanlar olarak yürüyoruz.

Elimizde olanın başına bir islami damgasını vurmakla işi çarçabuk halledebileceğimizi düşünüyoruz. Bir otel reklamında Bab-üs Selam’ın günlüğü elli euro cümlesi bizi rahatsız etmiyor. Otel denilen şeyin başına, defile denilen şeyin başına vs. islami kelimesini yerleştirerek bu cinayetlerden kurtulacağımızı düşünüyoruz.

Hz.Ali (ra), Peygamberimizin (sa) yatağına niye yatmıştır? Bu yatışın uykuya değil ölüme yatış olduğunu bildiği halde. Peygamberimiz (as), niye Hz.Ali’yi yatağına yatırmışdır? Sahabeden niceleri emredildiği takdirde büyük bir istekle o yatağa yatardı.

Fedekarlık gerekiyorsa ama her alanda ilk önce kendimizden

olmalıdır diyor bu muazzam olay. Kendi canından, kendi konforun-dan, kendi alışkanlıklarından,kendi bağlılıklarından. Yada biz Hz.Ebu Bekir’in (ra) gördüğü peygamberi görebiliyormuyuz?Yoksa canımızın istediği peygamberi mi görüyoruz?

Yukarıda söyledim, peygamberler insanları rahatsız etmek için gönde-rilmişlerdir. Kurulu düzenin kurduğu pazara girip tezgahları devirmek için. Peygamberin (as) soluğunu bize ulaştıran insanları, kafa/hayat konforumuzu bozan insanları, bilgi-sayar arkasına geçerek eleştirmek islami! değildir.

Bizim terkedeceğimiz, sahip oldu-ğumuz maddi yüklerdir. Ne kadar maddi şeye sahipsek o kadar ba-ğımlıyız hayata. Ama “Ahiret hayatı dünya hayatından daha hayırlıdır”. “Ben ilmin beldesiyim,kapısı Ali’dir” övgüsün mazharı Hz.Murtaza (ra) “İlim bir nokta idi onu cahiller ço-ğalttı.” diyor bir mübarek sözünde. Zülfikar sahibinin elinde tuttukla-rından hangisinin layığı olduğumu bilememenin korkusu ile yazının başlığını tekrarlıyorum. Hz.Ali (ra) Hollanda’ya gelir mi?

Hz. Ali Hollanda’ya gelir mi?

Uzmanlık alanımız Uitzendbureau

Çalıştığımız alanlar: Eenmanzaak – VOF – (Flex) BV – ZZP'ers

Limited şirketi - Holding

Finansal muhasebe - Maaş Bordurosu

Finansal ve hukuksal danışmanlık

Şahsi vergiler ve formları doldurulur (Particulieren belasting)

Adres

Tel

Fax

Mob.

Web.

E-mail

Postbus 61155

3002 HD Rotterdam

010 - 425 34 18

010 - 425 34 58

062 - 465 05 54

www.altay.nl

[email protected]

500,-

15

İlk yılda

Avro’ya varanavantaj

yıllıkTECRÜBE

Yeni bir başlangıç için bizi seçin!

Mehmet Şükrü Oflaz

Page 9: 177

9Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

13 yıldır başkanlık görevini başa-rıyla yürüten ve federasyonu aldığı noktadan çok çok ilerlere taşıyan, federasyonun saygınlığını artıran ve onun pek çok kurum ve kuruluş tarafından tanınmasına vesile olan ve yoğun uğraşlar sonunda federasyo-nun şanına uygun güzel bir çalışma ofisine kavuşmasını sağlayan kısaca ardında pek çok güzel eser bırakan Mehmet Yaramış yapılan istişare sonunda başkanlık görevini Mehmet Erdoğan’a devrediyor. 19 Ocak 2013 Leerdam Het Dak salonunda yapılan yöneticiler toplantısında karar açık-landı.

NIF Teşkilatlanma Başkanı Tahir Karademir açılışta yaptığı konuşma-da ‘Bu teşkilat hepimizindir. Biz bu teşkilatı nesillerimize örnek bir teş-kilat olarak teslim edeceğiz Allah’ın izniyle. Biz bu hizmetleri şahıslar için değil Allah rızası ve Allah korkusuyla yapmaktayız. Kim bu hizmetin başına gelirse biz ona itaat ederiz’ şeklinde konuştu. Karademir daha sonra bir konuşma yapması için başkan Yaramış’ı Kürsüye davet etti.

‘‘Allah bizleri kendi yolunda hizmet etmekten geri koymasın‘‘ diyerek sözlerine başlayan Yaramış kısaca yapılan toplantının mahiyeti hakkında bilgilendirme yaptı. Yapılan istişare-lerin sonucunun açıklanması için bu toplantının yapıldığını söyleyen Ya-ramış ‘Makamlar geçicidir. Biri gider diğeri gelir. Bu şimdiye kadar böyle olmuştur. Bundan sonra da böyle ola-caktır. Önemli olan Allah’ın rızasını kazanmak ve peygamber efendimizin şefaatine mazhar olabilecek ameller işlemektir. Bizler esasında ne kadar şükretsek azdır.

Zira biz hem kendimize, hem çev-remize hem de tüm dünyaya iyilik güzellik, hak ve adalet getirmek iddi-ası güden şerefli bir teşkilatın men-suplarıyız. Bunun kadrini kıymetini bilmemiz gerek. Deryada yüzen balık, suyun ne anlama geldiğini ancak kıyıya vurduğu zaman anlar. Ama o zaman iş işten geçmiş olur. Bizim böyle olmamamız lazım. İçinde bu-lunduğumuz imkânların kıymetini çok iyi anlamalıyız. Teşkilatımızın ancak Kur’an ve Sünnet çizgisi dâhilinde kaldığı sürece bir teşkilat olacağını unutmamamız gerekir‘‘ diye konuş-tu. Yaramış sonuç ne olursa olsun saygımız vardır. İnşallah hayırlısı olur. Sonucu hep birlikte öğreneceğiz diyerek sözlerini tamamladı.

NIF Teşkilatlanma Başkanı Karade-mir, Yaramış’ın konuşmasının ardın-dan IGMG adına programı izleyen Murat İleri ve İbrahim Kaygısız’a söz verdi. IGMG adına programı izleyen heyette Murat İleri, İbrahim Kaygısız

ve Bayram Kılıç yeraldı. Kürsüye ilk gelen IGMG Teşkilatlanma Baş-kan Yardımcısı İbrahim Kaygısız IGMG’nin çalışmalarını anlattı. Kaygısızdan sonra söz alan IGMG Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri’de kurumsal anlamda yaşanılan değişik-liklerle ilgili bilgi verdi.

Konuşmaların ardından Mehmet Ya-ramış ve Mehmet Erdoğan sahneye davet edildi. 13 yıldır NIF başkanlığı yapmış olan Mehmet Yaramış’a yap-mış olduğu hayırlı hizmetlerden dola-yı teşekkür etti. İstişareler sonucunda NIF başkanlığına seçilen Mehmet Erdoğan’ı da tebrik eden İleri, kendi-sinden çıtayı daha da yükseltmesinin beklendiğini belirtti.

Görevi Mehmet Erdoğan’a devreden Mehmet Yaramış ‘Önce böyle şanla şerefle bir görev yaptırıp sonra yüz akıyla bu görevi teslim etmeyi nasip eden cenabı Allah’a hamd ediyorum. Daha sonra benden görevim boyun-ca duaları eksik etmeyen annem ve babama teşekkür ediyorum. Ve özel-likle eşime ve çocuklarıma teşekkür ediyorum. Zira bu ağır ve sorumlu görevim sırasında onlar benim her zaman en büyük destekçilerim oldular.’ dedi. Yaramış görev yaptığı dönemlerde bazen eziklik duyduğu yerler olduğuna işaret ederek yeni başkanı herkesin tam olarak destek-lemesi çağrısında bulundu. Kendisine destek veren çalışma arkadaşla-rını isim isim zikrederek teşekkür etti. Yaramış son olarak herkese ama herkese hakkını helal ettiğini söyledikten sonra salondakilerinde kendisine haklarını helal etmelerini isteyerek vedalaştı.

Yaramış’ın ardından söz alan yeni başkan Mehmet Erdoğan ise herkesi selamladıktan sonra şunları söyledi: ‘Çok zor bir görev ama bir o kadar da şerefli bir görev. Allah’ın izniyle bu bayrağı Mehmet Yaramış abimizden devraldık ve hep birlikte onu bir adım ileriye götürmeye çalışacağız. Ce-nabı Allah bizi utandırmasın ve bizi peygamber efendimizin sünnetinden ayırmasın. Ben şu ana kadar yaptığı çalışmalarından dolayı hem bölge başkanımız hem de BYK üyelerine teşekkür ediyorum. Biz kendilerinden memnunuz Cenabı Allah’da kendile-rinden memnun olsun. Yapacağımız ekip çalışmasında tüm cemiyetlerimi-zin desteğini bekliyorum’ dedi. Yeni başkanın bir ay içinde kendi ekibini oluşturarak görevi resmen teslim alması planlanıyor.

Program okunan Kur’an-ı kerim ile saat 22:00’de hitam buldu.

Adnan Şahin - Leerdam

NIF’te Yeni Başkan Göreve Hazır13 yıldır Hollanda İslam Federasyonu (NIF) başkanlığını yürüten Mehmet Yaramış hizmet bayrağını adaşı ve eski çalışma arkadaşı Mehmet Erdoğan’a teslim etti.

Page 10: 177

10Doğuş Gençlik

Doğuş - Şubat 2013

İller

Bilim

TeknolojiAraba

Film

Mercedes Benz’in ortaya çıkarttı-ğı lüks coupe formlu sedan trendi gittikçe büyüyor. Audi A7 ve Pors-che Panamera’nın da yarıştığı bu segmentte aracı bulunmayan BMW sonunda adımını attı. 2010 Pekin Mo-tor Show’da sergilenen Concept Gran Coupe’nin seri üretim hali olacak 6 Gran Coupe modeli tanıtıldı.

Konsept araca sadık kalınarak hazır-lanmış model ismini aldığı 6 serisinin bir üyesi olduğunu her noktasından belli ediyor. 5007 mm’lik uzunluğuyla 6 serisi Coupe’den 111 mm daha uzun olan modelin arka koltukta yolculuk edenler için sunduğu alan

Django’nun hikayesinin (özellikle başlangıcının) çokta karışık olduğu söylenemez. Vahşi Batıda gecen hikayede, bir kelle avcısı 3 sabıkalı ve devlet tarafından aranan kişinin pesindedir. Bu 3 kişiyi bulabilmek için bir köleden yardım ister. Bu köle, kardeş olan bu 3 kişiyi tanı-maktadır.

Bunlar, bu köleye ve eşine zamanın-da işkence yapan ve ateşle dağla-yan, kölenin eski sahipleridir. Schultz ve Django’nun araların-daki işbirliği, aradıkları 3 şahsı yakaladıkları zaman biter. Django, Schultz’dan hürriyetini alır ve artık bir köle değildir. Beraber bir müd-det kelle avcılığı yaptıktan sonra, Django’nun eşi olan Broomhilda’yi aramaya koyulurlar.

Django’yla Broomhilda köle olarak başka kişilere satılmışlardır. Django, Broomhilda’yı kurtarmakta kararlıdır. Soluğu sonunda zengin köle sahibi Calvin Candie’nin (Le-onardo DiCaprio) yanında alırlar. Broomhilda’yı muhtemelen bu şahıs satın almıştır.

Tarantino bu filmde hikayeyi anla-tırken zamandan kısmaya çalış-mamış. Sahnelerin hiçbiri aceleyle işlenmiyor; bir çok diyalog kıyasen uzundur. Filmin başlangıcıyla sonu arasında çok aşama vardır. Broomhilda’yı aramaya çıkmadan önce, ikili kelle avcılığı yapıyor. Yine filmin 165 dakika sürdüğü halde, seyirciye uzun geldiği söylenemez.

Yönetmen: Quentin Tarantino

Oyuncular: Jamie Foxx (Django), Christoph Waltz (Dr. King Schultz), Leonardo DiCaprio (Calvin Candie), Kerry Washington (Broomhilda), Samuel L. Jackson (Stephen) Süre: 165 dakika Sene: 2012

da artmış. 1894 mm genişliği ve 1392 mm uzunluğuyla Gran Coupe, BMW 5 serisinden 102 mm daha uzun ve 34 mm daha geniş.

Gran Coupe’nin iç mekanında kul-lanılan parçalar 6 serisi Coupe’den alınmış. Modele özgü bazı kaplama-lar da mevcut. 4 kişilik oturma pozis-yonuna sahip modelin arka koltukla-rını ikiye ayıran yüksek şaft tüneli ve üzerindeki kısım ortaya oturabilecek bir kişinin ayak koyabileceği alanı yok ediyor. Modelin 460 litrelik bagaj hacmi dört kişinin bagaj ihtiyacını rahatlıkla karşılayacaktır.

Özellikle karakterler çok ilginçtir ve Waltz, Foxx, DiCaprio ve Jackson tarafından müthiş bir şekilde can-landırılmışlardır.

Filmin ilginç yönü sadece hikayesi ve oyuncuları değildir. Görüntü ve görsellik itibariyle de film mükem-meldir. Vahşi batının atmosferi fev-kalade bir şekilde görüntüleniyor. At üstünde müthiş manzaralardan geçerken, bir ‘kovboy’ (cowboy) filmine ait özellikleri de (çiftlikler, barlar ve malikâneler) görüyoruz. Film, kölelere yapılan muameleleri abartılı şekilde anlattığı söylene-mez.

Django Unchained, Quentin Tarantino’nun senarist ve yönetmen olarak yaptığı sekizinci filmidir. Filmde bir çok Tarantino’ya ait özellikler vardır. Müzikten tutun, abartılı fakat biçimsel olan şiddet, ayrıcalıklı diyaloglar ve eski filmlere olan göndermeler filme çok ayrı bir hava veriyor. Amerikan köle siste-minin gaddarlığı güzel bir şekilde anlatılırken, evli bir çiftin ayrılığı ve bununla bağlantılı olan intikam duy-guları hikayeye çok ayrı bir boyut kazandırıyor. Son olarak yerinde olan şakaları da unutmamak lazım. Filmin seyircileri eğlendireceği kesin ...

Tarantino’nun bu filmi de seyredil-meye değer olduğunu belirterek, noktalıyorum ve notumu veriyorum.Verdiğim not: 9

Yeni Gran Coupe üç motor seçeneği ile satılacak. Tümü 8 ileri otomatik şanzımanla kombine edilmiş motorlar verimlilikleri ile dikkat çekiyorlar. 640i, 3.0 litre sıralı 6 silindir benzinli mo-torundan 320 hp güç üretirken, 640d aynı hacimdeki dizel motorundan 313 hp güç alabiliyor. Model gamının şim-dilik en üst versiyonu olan 650i ise 4.4 litrelik turbo beslemeli V8 motorundan 450 hp güç üretiyor ve arka lastikleri-ne gönderiyor.

Modelin en hızlı versiyonu olacak M6 Gran Coupe ise önümüzdeki günler-de yollara çıkacak ve çift turbolu V8 motorundan 560 hp güç üretecek.

Solar3D sonraki bir veya iki yıl için ticari pazar haline başlamadan önce başlangıç olarak ve bu yıl sonunda 3D güneş pili prototipi planlıyor. 3D güneş pili teknolojisi ve diğer panellere göre az pahalı fakat ve-rimli olduğu iddia ediliyor. Az alanda yüksek elektrik üretiminde başarılı olabilir.

Karaman Türkiye’nin en eski şehirle-rinden biri olup, iç Anadolu bölge-sinin güneyinde kalan bir ilimizdir. Tarihi MO 8000 yılına kadar dayanır ve birçok milletlere ev sahipliği yapmıştır. Konya ilinden 1989 yılında ayrılmıştır ve 140000lik bir nüfusu ile 80 vilayetimizden biridir. Kendine has örf adetleri olan Karaman, çalışkan insanları ile de tanınırlar. Bisküvi fabrikalarında üretilen bisküviler dünyanın her ta-

Geçtiğimiz haftalarda TRT kanalı iki ayrı bilim adamının yaptığı araştır-ma sonucu bir belgesel hazırladı ve yayınladı.

Alman bilim adamı Dr. Knut Pfeiffer yaptığı deney sonrasında kişinin zemzem suyundan içtikten 35 dakika sonra rahatladığını ispatladı. Araştır-masını derinleştirince şaşırtıcı bir ger-çekle karşılaştı ve şunları dedi. “Çok acayip bir deney yaptım. Bir damla zemzem suyuna yüz damla normal su karıştırdım. Sonuçta gördüm ki suyun hepsi zemzeme dönüşmüş. Sonra bir damla zemzeme bin damla normal su karıştırdım. Ve yine gördüm ki hepsi zemzeme dönüşmüş. Bunun

3D güneş pili teknolojisi Kasım 2010 yılında Solar3D tarafından patenti alındı. 2011 yılında, Solar3D, ve verimliliği en üst düzeye çıkarmak üç boyutlu fotovoltaik hücrelerin mikro yapı tasarımı için ışık-güneş pillerinin emme unsurlarını tasarlayarak kendi teknolojisini geliştirmeyi planlıyor.

rafında satılmaktadır. Kendine bağlı birçok belediyesi olan ve 1960’larda Avrupa’ya isçi alımında birçok isçi gönderen Karaman’ın, Avrupa’da özelliklede Hollanda’da birçok işçi ailesi bulunmaktadır. Karaman, mağaraları, kiliseleri gibi turistik çekiciliklerinin yani sıra yaylaları ve doğal güzellikleri, zengin el sanatları örnekleri ile de ziyaretçileri büyüle-mektedir.

sebebi nedir, neden? Zemzemde öyle bir enerji var ki başkasını değiştirir ama kendi değişmez.”

Zemzem kristallerini ilk defa mik-roskop ortamında inceleyen Japon bilim adamı Dr. Masura Emoto, suyu değişik ses frekanslarına maruz bıraktı. Suyun moleküler (kristal) düzeninin değişen frekanslara göre farklılaştığını gören Japon bilim adamı, zemzemin çan sesinde kris-tallerinin karardığını, Kur`an-ı kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını ve netleştiğini belirledi. İncelemede her bir kristalin, Kâbe-i muazzama’ya benzeyen bir doku oluşturduğu tespit edildi.

BMW 6 Serie Gran Coupé

Django Unchained (Zincirsiz)

3 Boyutlu Güneş Paneli

Karaman

Kutsal Su Zemzem

Page 11: 177

11Şubat 2013 - Doğuş

Doğuş Gençlik

Doğuş Gençlik GENÇ YORUM: Sende gündemde olan herhangi bir konu seç ve 100 kelimelik bir mektup yazıp ismini ve soyadını belirterek [email protected] adresine gönder. Doğuş Gençlik yorumları kısaltarak düzeltme hakkına sahiptir. Gönderilen mektupların tüm hakları Doğuş Gençliğe aittir.

5 6 1 87 9 8 1

28 2 59 4 7 24 6 1

33 6 5 9

8 5 1 4

Genç Yorum

Karikatür

Yorumcu

Spor Fıkra Sudoku

Geçtiğimiz günlerde hepimiz ya okuduk ya duyduk. Belçika’da ba-şörtüsü yüzünden işinden olan işçi açtığı davayı kazandı ve €9000 ‘luk tazminat hakkı kazandı. Bu haber sonrasında tekrar gündeme gelen işyerlerinde ayrımcılık konusu geç-tiğimiz ay içerisinde birçok yerlerde konu oldu.

Hollanda’daki işyerlerinde ayrımcı-lık var mı yok mu sorusunun cevabı çok net, VAR! Bu konuda Sociaal Cultureel Planbureau Aralık ayında sonuçlarını yayınladığı araştırmaya göre yabancı uyruklu gençlerin yerli gençlere nazaran daha zor staj ve iş yeri bulduğunu maalesef doğru-luyor ve gün geçtikçe artıyor. Bizler açısından çok üzücü olan bu geliş-meyle ilgili Hollanda devleti ciddi çalışmalar yapıyor. Şubat ayı içeri-sinde Sociaal Economische Raad yabancı uyruklu gençler ve gençleri temsil eden kuruluşlarla bir araya gelip çalışmalarda bulunacaktır. Yani sorunlar devlet tarafından ka-bul edilmiş ve üzerinde çalışmalar yapılmakta.

Ama bizlere gerçekten her zaman ayrımcılık yapılıyor mu? Yoksa ayrımcılığın arkasına saklandığı-mız oluyor mu? Okul konusunda kendimizi ciddi hesaba çekmeliyiz. Okumak için mi okuyoruz? Yoksa para kazanmak için mi okuyoruz? Maalesef okuyanlarımızın büyük bir kısmı para kazanmak için okuyor. Para için okuduğumuzdan dola-yı sınavdan sınava derslerimizi çalışıyor ve gerek olmayınca ders kitaplarını açmıyoruz. Bu zihniyetle

Dövüş müsabakada yerini her geçen gün dolduran ve ilgi odağı haline ge-len MMA dövüş müsabakaları, dünya spor gündeminde haber olarak ak-tarılmamış da olsa ciddi manada ilgi gördüğünü söylemek mümkündür. Şimdi MMA spor çemberini tanıyalım.

MMA(Mixed Martial Arts) nedir?

MMA sporu, dövüş kombinasyonunu içeren ve değişik tekniklerin kullanıl-dığı spor dalıdır.Bu sporu bir tek dövüş tekniği oluştur-mamaktadır. Çok değişik teknikleri

okula gitmek okuduğumuz bölümün sonrasında sadece bizlere bir kağıt parçası kazandırır başkada hiçbir şey kazandırmaz. Bu zihniyetle okumak ayrımcılığa uğramaya yol açar. İşletme (Bedrijfseconomie) bölümünü okuyan ve sadece sü-permarkette çalışan bunun dışında kendini geliştirmek için hiçbir çaba sarf etmemiş olan bir öğrenci CV’sı tecrübeleriyle dolu olan bir öğren-ciden daha çabuk ırkçılığa uğrar. Çünkü ırkçılığı yapan, yaparken mutlaka bu şahıs şirketimize/kuru-mumuza faydalı olabilir mi sorusu-nu kendisine yöneltir!

Değerli arkadaşlar gönüllü olarak çalışmalarda bulunun! Özelliklede Türk toplumu olarak birçok kurum ve kuruluşumuz var ve hemen he-men bütün kurumlarda gönüllülere ihtiyaç var. Şu anda siyasi partilere üye olmak ve görev almak için tam zamanıdır. Hollanda’daki siyasi partilerin tamamı daha fazla üye ve daha fazla gönüllü kazanmak için bütün kapılarını sonuna kadar açmış bulunuyor! İş/staj başvurularınıza ret geldiyse bahane aramayın eksikliğinizi belir-leyin ve üzerinde çalışın.

barındırdığı için bir spora bağımlı kalmaz. Bu yüzden bir kombine oluş-turmak gerekir ki bu kombinasyon ile etkili bir MMA oluşabilsin. MMA’da diğer MMA dövüşçüleri gibi Hybrid Style denilen karma bir stil bulmak gerekiyor.

MMA’nın tekniğini Striking ve Grappling olmak üzere iki kategori oluşturuyor. Striking, el, ayak, diz ve dirseklerle darbe atmadan oluşuyor. Grappling ise, Pes etme ve ettirme, tutup boğazlamak, atma ve fırlatma gibi uygulamalardan oluşuyor.

Nasreddin Hoca, kasabadan Kur’an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleş-tirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.

Yolda Hoca’yı görenler :- “ Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?” diye sormuşlar.

- “Ne yaparsın” demiş Hoca, “zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı.”

Sudoku Nasıl Oynanır? Sudoku oyunu 9 hücreden oluşan 9 karenin 3 boyut diyebileceğimiz düzlemde 1 den 9’a kadar sayıların tek bir defa kullanılması şartı ile dizilmesi gerekiyor. Sudoku oyununda her satır ve sütunda 1’den 9’a kadar olan sayılar sadece bir kez kullanılarak dizilmesi gerekir. Aynı zaman

da sudoku oyununda 9 hücreden oluşan her bir kare içinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılarak dizilmesi gerekir.

Sudoku Oyun Kuralları: Basit olarak sudoku oynamak için 3 kurala dikkat etmemiz gerekir.

1’den 9’a kadar olan sayıları her sütuna, her satıra ve her kare içine tekrar etmeden girmeniz gerekir.

Evet, en büyük sorun zaten kar yağdığında oluşuyor. Yeni trenler hep elektronik.

Kar trenin e-kutularının altına ve üstüne geliyor. Kar eridiği zaman su oluyor elektriğe temas ediyor ve bu durumda kısa devre yapıyor.

Bazı trenler hep aynı arızayı veri-yorlar, mesela VRM ve MDDM her zaman kalorifer ( sıcaklık ) problemi veriyor.

NS’in en büyük hatası böyle du-rumlarda trenin tarifesini yarıya düşürmesi. Eğer arada ’da bir, iki tren gitmeyince çok beklemeler oluşuyor.

Senelerdir Hollanda’da trenlerde olan sorunlar devam ediyor. Ne yazık ki NS bu konuda yetersiz kalıyor. Geçen seneye bakacak olursak görüyoruz ki bu kadar trenin iptal olması şimdiye kadar görülmemiş. Yani yıllardır süren bu sorun için ne yazık ki hala bir çözüm bulamadılar. Bunun nedeni de NS’in bu konuya yetersiz önem verdiğinden oluyor.

NS’in zamansız sürüşlerine karşıyım, çünkü insanlar gidecekleri yere (iş veya randevu) zamanında gidemiyor. Trenler normal saatlerinin dışında sürüyor. Ve vakitleri belli olmuyor. Hollanda Tren yollarının tek markası NS. Ve bunun için NS günümüzdeki teknolojiden faydalanıp kötü hava şartla-rından, zamansız sürülen trenleri engellemesi lazım.

Yetersiz gelmesi ne kadar olumsuz olsa da NS’i bu konuda hor görmek ne kadar doğru olabilir? Bazen elde olmayan hava şartları bir çok meseleleri gibi NS’i de haliyle etkileyebiliyor. NS’in hava şartlarından dolayı bir yıl içinde iki haftacık olumsuz sürmesi bence kötü karşılanmaya değmez

Ayrımcılık(mı)!? Kış aylarında NS yetersiz kalıyor

Ahmed

MMA (Mixed Martial Arts) Gönlüm

Süleyman Kondu: Ekrem Kuzu:

Mustafa Doğan:

Ömer Kıraç:

Doğukan [email protected]

Page 12: 177

12Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’le Söyleşi

Doğuş - Şubat 2013

“Dünyada bir kültürler kavgası çı-karmaya çalışanlar mevcut. Bunun için Müslümanları hedef aldıkları pespaye filmleri ve karikatürleri de kullanıyorlar. Bu tür girişimlere her Müslüman’ın demokratik tepki göstermesi hakkıdır. Ama sokak-lara dökülüp kan dökmeyi, bizzat İslam’a karşı bulurum.”

“Almanya, farklı kültürlerin bir arada yaşama sürecini bir güvenlik endişesine çevirdiği görüntüsü ve-riyor. Bu Almanya için ve bu ülkede yaşayan Müslümanlar için çok kötü sonuçlar doğurur.”

“Bazı radikal hareketleri ve terör korkusunu bahane ederek dinî eğitime kısıtlama getiren Müslüman nüfuslu devletlerin yöneticilerini uyarıyoruz… Eğer böyle davranır-larsa dinî eğitimi gerçekten yer al-tına indirmiş, sonuçlarını da kontrol edememiş olurlar…”

“Balkanlar’daki dinî kurumlar arasında yaşanılan ihtilaflarda asla taraf olamayız. Çünkü bu kurumla-rın yerel, sosyal hatta siyasal fark-lılıkları var. Bazı Türk sivil toplum kuruluşlarının bölgeye gidip taraf görüntüsü vermeleri ise ülkemizin görüntüsünü bozacak nitelikte.”

“Türkiye’nin yaşamakta olduğu te-rör olaylarının analizinde, özellikle doğu ve güneydoğudaki dinî eğiti-min yetersizliği konusu bugüne ka-dar hiç ele alınmadı. Bunu eksiklik olarak görüyorum ve Diyanet olarak önlemini almaya çalışıyoruz.”

Dünyada “bazı lobiler”in İslam’ı “saldırgan ve teröre yatkın bir din” olarak gösterme çalışmalarının tırmandığı, bu çalışmalara bağ-lı olarak Avrupa ve Amerika’da İslamofobinin tırmandığı ve giderek “ırkçı” bir harekete dönüştüğü bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile buluş-mak, onun gelişmeler karşısındaki düşüncelerini almak önemliydi…

Prof. Dr. Mehmet Görmez, pek çok esere imza atmış; ilahiyat alanında-ki bilim adamı kimliğiyle, açıklama-ları, değerlendirmeleri her zaman önem kazanmış bir karakter. Soğukkanlı kişiliği, İslam’ı günlük polemiklerin veya uluslararası ça-tışmaların malzemesi yapmamakta-ki kararlılığı herkes tarafından çok iyi biliniyor.

İslam’a dönük son kışkırtmalara, ülkemiz içinden katılarak kendin-ce yeni bir şöhret rotası çizmeye çalışan bir şahısla ilgili, “Ciddiye al-maya gerek yok, Allah şifa versin...” açıklaması dikkat çeken, “akılcı” bir duruşa sahip Prof. Dr. Mehmet Görmez ile son gelişmeleri değer-lendirdik…

Almanya’daki afiş krizi ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Almanya’nın farklı kültürler farklı kim-liklere sahip vatandaşlarının varlığını, bir güvenlik ve entegrasyon sorunu olarak görmeye başlaması gerçekten üzüntü verici. Aslında Avrupa’da, Müslümanların yaşadığı ülkelerde özellikle dil hizmetleri ve din eğitimi acısından entegrasyon acısından bakıldığında uc tane model ortaya çıkmıştır. Fransa’da bir Mağrip-Ce-zayir modeli oluşmuştur. İngiltere’de, Hint-Pakistan modeli var; aslında Almanya’da ve kısmen Hollanda’da da bir Türk modelinden söz edile-bilir. Ben, bu üç model mukayese edildiğinde entegrasyon açısından en başarılı modelin Almanya’daki Türk modeli olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen Almanya’nın bizatihi, Başbakanının ağzından, biz, çok kültürlülükte başarısız olduk ya da çok kültürlülük iflas etti açıklamalarını da dikkate aldığımızda, Müslümanla-rın meselelerinin varlığını giderek bir entegrasyon konusu olmaktan çıkarıp bir güvenlik sorunu hâline getirmiş olmasından üzüntü duyuyorum. Bu son derece tehlikeli çünkü topluluğun güvenini zedeleyen bir husus. Daha sonra da bizatihi Müslüman kurumları da çağırarak İç İşleri Bakanlığının dört konuyu istişare etmiş olmasını; birincisi tırmanan ırkçılık, ayrımcılık Neo Nazi tehlikesine karsı nasıl iş birliği yapabileceklerini konuşmuş olmaları, İslamofobia ve nefret suçlarının üstesinden nasıl gelinece-ğini konuşmuş olmaları ancak bu iki konunun gölgesinde kısmen telaffuz ettikleri aşırıcılıkla mücadeleyi daha sonra öne çıkararak ve buradan da birtakım afişler üreterek bir taktiğe dönüştürmüş olmalarını ben büyük bir ibretle izledim. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bunun ne barışa ne entegrasyona ne de huzura katkısı vardır. En önemli hususun öncelikle, Müslüman vatandaşlarının varlığını ve kimliğini, inanç değerlerine uygun olarak eğitim görmelerini asla bir güvenlik konusu olarak görmeyip bir anayasa, bir hukuk konusu olarak ve ondan sonra belki bir entegrasyon konusu olarak görmeleri olduğunu ifade etmek isterim.

Müslümanlara hakaret içeren bir film yayınlandı ve Fransa’da bir karikatür krizi var; bunları nasıl de-ğerlendiriyorsunuz ve vatandaşlara nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Burada iki durumu birlikte tespit etmek zorundayız. Birincisi gerçekten son yıllarda yani, Rüşdinin kitabıyla başlayan karikatür kriziyle devam eden ve son olarak Hollanda’daki Fitne filmi, Amerika’daki pespaye film ve nihayet bir meydan okurcasına Fransa’daki karikatür, bütün bunları bir araya getirdiğimizde İslamofobya-yı besleyen bir küresel provokasyonla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bunu kabul etmek, bir ifade özgürlüğü içerisinde değerlendirmek mümkün değil. Mese-la nasıl antisemitizmle ilgili konuşmak hatta Almanların Nazi kamplarıyla ilgili olumsuz kanaat bildirmek dahi asla ifade özgürlüğü içerisinde değer-lendirilmiyorsa inançlara, değerlere ve kutsallara saldırarak provokatif operasyonlar, ürünler ortaya çıkarma-nın da fikir ve ifade özgürlüğü içinde değerlendirilmesi mümkün değil. Ancak Müslümanların da bu tip pro-vokasyonlara verdikleri karşılığın doğ-ru olmadığını düşünüyorum. İslamın kendi öğretilerine dahi yakışmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Böyle bir kar-şılık verdiğimizde amaca hizmet etmiş

oluruz. Küresel provokasyonun amacı, Müslümanların öfkesine hâkim ola-mayan bir topluluk olduğunu dünyaya göstermekse, Müslümanların sabrını test ederek birtakım yanlışlıkları orta-ya çıkarıp İslamofobiayı beslemek ve medeniyetler çatışması oluşturmaksa ki öyle olduğu artık yapılmış bilimsel çalışmalarla da ortaya konmuştur, Müslümanların verdiği tepkileri de doğru bulmuyorum, demokratik ölçü-ler içerisinde tepkimizi ifade etmek elbette ki her Müslümanın hakkıdır ama provokatörlerin ekmeğine yağ sürercesine sokaklara çıkıp kırıp dökmek büyükelçiliklere saldırmak, insan öldürmek kabul edilebilir şeyler değildir.

Özellikle Fransa’da genellikle Mağripli, Arap kökenli Müslüman-lardan tepki geliyor. Türk kökenli Müslümanların tepkilerini basında göremiyoruz. Bu durumu bahsettiği-niz üçlü yapı anlamında mı değer-lendirmek gerekiyor?

Hem o üçlü yapı açısından de-ğerlendirmek hem de Diyanet İşleri Başkanlığının ve Avrupa’daki çalışmalarının katkısını unutmamak gerekiyor. Orada, sayısı binleri aşan camilerimizde bugüne kadar barışı zedeleyen, birlikte yaşam ilkelerini zedeleyen hiçbir sorun ortaya çıkma-mıştır. Biz oradaki vatandaşlarımıza bunların bir provokasyon olduğunu çok iyi anlatabiliyoruz, vatandaşları-mız da bu ortak bilince sahipler. Bu karikatürleri yayımlayan karikatür dergisinin genel yayın yönetmeni ekranlarda şöyle konuşuyordu: “Biz, bu ülkede Katolikliği eleştireceğiz de aşırı İslamcılığı eleştiremeyecek miyiz?” diyordu. Bir defa söylediği sözün hiçbir anlamı yok. Biz eleştirme demiyoruz ki bugüne kadar Batı’da İslam ve Müslümanlarla ilgili yüzbin-lerce eleştirel makale kaleme alındı. Oryantalizmin hele Fransız oryanta-listlerinin İslama yönelik eleştirilerini yazdıkları kitaplardan bir kütüphane oluşturulur. Bizim o ciddi kitaplara hiçbir itirazımız olmadı ki, biz onlara İslamı eleştirmek yasak demiyoruz ki ama onlar ne yapıyor, Müslümanların kutsal değerlerinin birleştiği bir büyük peygamberi tahkir ediyor, kutsala hakaret ediyor. Fransızların meşhur filozofu Michel Foucault, “Hapisha-nenin Doğuşu” adlı eserinde hapis-hane tarihini yazmıştır. Hapishane tarihinde işkenceyi ikiye ayırır. Bir somut işkence, bir de soyut işkence. Somut işkence, bedenlere yapılan işkencedir. Soyut işkence de toplum-ların kutsallarına hakarettir. Dolayı-sıyla toplumların kutsal değerlerine hakaret toplumlara yönelik soyut bir

işkenceye dönüşebilir. Ve olan da budur. Bugün bu küresel provokasyon ve onun ürünleri bütün Müslümanları hedef alan bir soyut, kültürel işkence-ye dönüşmüştür. Müslümanların tep-kisi de bundandır aslında. Otursunlar kendi filozoflarının işkence tarihini okusunlar. Onlara, Faucault’un “Hapishanenin Doğuşu” adlı kitabını okumalarını tavsiye ederim.

Din, bütün kimlikleri bağlayıcı bir unsur, yurt dışında da çok fazla dernekleşme, cemaatleşme var. Bu bağlamda, yurt dışında yaşayan va-tandaşlarımıza yönelik başlattığınız hizmetler ya da gelecekte yapmayı planladığınız hizmetler var mıdır?

Diyanetin tarihi boyunca hizmetle-rini, özellikle Avrupa’ya göç eden vatandaşlarımıza yönelik hizmetlerini üç bölüme ayırabiliriz. Birinci bölüm Türkiye’deki hizmetleri Avrupa’da-ki vatandaşlarımızın ayaklarına götürdüğümüz dönem. Bu dönem, en

azından asimilasyonu engellemiştir. Vatandaşlarımız buraya göç ettikle-rinde ne gönderen ülke olarak Tür-kiye ne de onları kabul eden ülkeler, insanların inançlarını nasıl uygulaya-caklarını, ibadetlerini nasıl yapacak-larını, cenazelerini nasıl kaldıracak-larını, namazlarını nasıl kılacaklarını düşünmüştür. Vatandaşlarımız önce kendileri bu yollarını aradılar daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığına müracaat ettiler. Ve Diyanet, Türki-ye’deki hizmeti oraya götürdü çünkü oranın şartlarında hizmet üretemedi. Bu da tabii uzun vadeli olamazdı. Ancak 2000’li yıllardan itibaren biz, diyanet olarak ikinci dönemi başlat-tık; Avrupa şartlarında bir hizmeti planlamanın yollarını aradık onun için ilk defa Frankfurt Üniversitesine bir İlahiyat Fakültesi açtık. ilk defa ulus-lararası ilahiyat projesini geliştirerek Avrupa’da doğup büyüyen gençleri-mizi buraya getirerek ilahiyat eğitimi almalarını sağladık. İlk ürünlerimizi, ilk mezunlarımızı vermeye başla-dık. Şimdilerde ise üçüncü dönemi tasarlıyoruz. Üçüncü dönem, özellikle gelecek kuşakların kendi kimliklerini koruyarak içinde yaşadıkları ülkenin kültürüyle barışık olarak yollarına devam etmelerini sağlamaya yönelik-tir. Bunların her biri için gerek cami hizmetleri açısından gerek eğitim hizmetleri açısından gerek sosyal hizmetler açısından planlamalarımız var. Kadına aileye gençliğe yönelik ayrı projelerimiz var.

Başkanlığınızın yurt dışındaki Türk-lere yönelik hizmetlerinde yeni bir yapılanma söz konusu mu?

Zaten yeni bir yasamız çıktı ve yeni yasamız, Dış İlişkiler Genel Müdürlü-ğünü tamamen bu söylediklerimize göre yeniden kurdu. Orada, dört ayrı daire başkanlığı kuruldu. Ancak kurumsal yapılanma yeterli değil, öncelikle zihniyet değişimine ihti-yaç vardı. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığının bundan on sene önceki zihniyetiyle yola devam etmesi müm-kün değil. Biz göreve başladığımızda Avrupa’da tartışılan en önemli husus, din dersinin Almanca mı Türkçe mi verileceğiydi. Biz bu tartışmanın der-hal üstüne çıktık. Ve dedik ki burada iki şeyi birbirine karıştırmayalım, öncelikle bir defa bu insanlar ana dillerini öğrenecekler, ana dillerini öğrendikten sonra İslam dinini ister Almanca öğrensinler ister Türkçe öğrensinler. Dolayısıyla bundan sonra belki ana dili gibi kullanacakları Al-manca literatürünün de din literatürü ve İslam literatürü ile tanışmasının on yıl sonrası için çok daha önemli ola-cağını düşünerek biz Türkiye’de pek çok kurum aksini düşünürken hayır dedik, dilini yani Türkçeyi öğrene-cekler ama din dersini de Fransa’da Fransızca, Hollanda’da Flamanca, Almanya’da Almanca alsınlar; bunda herhangi bir sakınca görmüyoruz bilakis bu durumu faydalı görüyoruz. Ayrıca muhtelif ülkelerde birlikte çalıştığımız kurumlar, daha bilimsel çalışmaya başladılar. Biz Belçika’da Din Toplum Araştırmaları Merkezi adı altında, üç ayrı bölümde bir araştırma merkezi kurduk. Fransızca, Flaman-ca, Almanca konuşan ülkelerdeki vatandaşlarımızın inanç sorunlarını bilimsel olarak takip etmeye başladık. 6 ayda bir, buraya raporlar geliyor. Şahsen benim başkanlığımda burada bir üst bilim kurulu ile bu raporları değerlendirerek stratejilerimizi belir-lemeye çalışıyoruz.

Yurt dışında yaşayan vatandaşların en çok merak ettikleri şeylerden bi-risi, yurt dışında görev yapan imam-lar ve vaizler için sürekli hizmet anlayışının olup olmayacağı. Din görevlilerinin belli bir süre hizmet verip Türkiye’ ye dönmelerine pek sıcak bakmıyorlar. Bir de ilahiyat projesi kapsamında ortak öğrenci aldığınızdan bahsettiniz. Onların da şöyle bir endişesi var, gittiğimizde Diyanette istihdam edilebilecek miyiz, biz ne yapacağız, diyorlar.

Çok teşekkür ediyorum, bu iki soru için. Birincisi, biz taşıma su ile değirmen dönmeyeceği kanaatin-deyiz. Yani Türkiye’den din görevlisi göndererek bu işi sürdürmenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Bunun için de çeşitli alternatifler geliştirdik. Gönderdiğimiz arkadaşların fakülte mezunu olması ve gideceği ülkenin dilini ve kültürünü biliyor olması şartı var. Şu anda Almanya’da diyelim, bütün görevlilerimiz hutbelerini aynı zamanda Almanca özetleyerek toplu-ma anlatıyorlar. Belki bundan sonra bir müddet daha Türkiye’den gitmeye devam edeceklerdir. En azından ana hizmetleri yürüten insanlar olma-sa bile destek hizmetlerini yürüten insanlar gitmeye devam edecektir. Takdir edersiniz ki Türkiye’de her din görevlisi aynı zamanda bir devlet memurudur. Devlet memurunun bir başka ülkede on sene, yirmi sene hiz-met etmesi mümkün değil. Kaldı ki bir görevli aslında beş yıl verebileceğinin azamisini verebiliyor. Ancak zaten uzun vadede bu uluslararası İlahiyat Projesi gereği mezun olan arkadaşla-rımızı orada görevlendirmek istediği-miz için biz geleceğe çok daha farklı bakıyoruz.

“Müslümanlar Kışkırtmalara Kapılmamalı…”

Prof. Dr. Mehmet Görmez

Page 13: 177

13Şubat 2013 - Doğuş

Bizim, Diyanetin yasası içerisin-de bu arkadaşlarımızı doğrudan görevlendirebileceğimize dair yasal imkânlarımız hazır. Dolayısıyla bu arkadaşlarımızdan hiçbirisi açıkta kalmayacak, belki bunların bir kısmı akademik araştırma yapacaktır. Mezun olan her arkadaşımızı, ne zamana kadar bilemiyorum ama ihtiyacımızı bitirinceye kadar gittikleri ülkelerde kurulan Ditip’lerle de iş birliği içerisinde görevlendireceğiz. Herhangi bir endişeleri olmasın.

Sayın Başkan, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında, Orta Asya’ya kadar uzanan bir coğrafyada, Diya-net İşleri Başkanlığının çalışmaları-na siyasi gerekçeler ileri sürülürek bazı engellemeler getirildiğini izliyoruz. Bu gelişmeye karşı önlem-leriniz nedir?

Doğrusu, yanlışla doğruyu, iyi ile kötüyü ayırt etmeden bütün İslamı, bütün Müslümanları aynı kefeye sokma eğiliminde olan yönetimlerin, Diyanetin hizmet biçimi, diyanetin varlığı ve bölgeye yaklaşımıyla karşı-laştıklarında düşünceleri değişiyor. Çünkü kategorize etme imkânına sa-hip olamıyorlar. Bizim götürdüğümüz hizmetlerin, oradaki bütün insanları bir taraftan bilgi ve donanım bakımın-dan beslediği bir taraftan da insanla-rın içinde yaşadıkları ülkeyle, tarihle barışık olmalarını sağlayıcı olduğu noktasında bir kanaate vardıklarını zaman zaman görüyorlar. Ancak eğer niyet farklı ise niyet sadece aşırıcılık, şiddet, terör değil de gerçekten farklı kimliklere müsamaha etmemek ise o zaman söylenebilecek hiçbir şey kalmıyor doğrusu. Bizzat örnekler vererek söyleyeyim; Rusya, yeni aldığı bir kararla bütün okullarda din dersini zorunlu hâle getirdi. Aslında kilisenin baskısıyla bunu yaptığını biliyoruz. Ancak Rusya’da milyonlarca Müslü-man var ve bu Müslüman çocukların din eğitiminin nasıl ve kimler tara-fından verileceği belli değil. Biz beş senedir Moskova’da, teoloji kongreleri düzenleyerek bu eğitimin bilimsel olarak nasıl verilmesi gerektiği üze-rinde bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Amacımız sadece yardımcı olmak. Kafkasya çok hassas bir bölge ve Kaf-kasya dinî kimliğin de güçlü olduğu bir bölge. Ama son bir iki yıl içerisin-de, benim başkanlığım döneminde altmışı aşkın kanaat önderi diyebile-ceğimiz din adamı katledildi. Bunların ortak kimliğine baktığımız zaman müftüler, imamlar hepsi bilakis orada, orta yolu yerleştirmeye çalışan yani kendi tarihî kültürel dokusuyla barışık

olan insanların öldürülmüş olması beni son derece endişelendiriyor. Yani bunun bir stratejik proje mi yok-sa gerçekten bir iç çatışma mı olduğu konusunda zaman zaman endişelere kapılıyorum. Özellikle Kırgızistan’da bir İlahiyat Fakültemiz var, 15. yılını bitirdi. Şu anda Kırgızistan da din dersini zorunlu hâle getirmek istiyor. Müracaat edebileceği tek müessese aslında burası. Buradan 600-700 genç mezun etmişiz, bugüne kadar hiç-birine bir görev verilmemiş. Hakeza Kazakistan’ın son aldığı kararların, mesela sadece misyonerliği önleme-ye yönelik olduğu ifade edilen karar-ların, aslında üzerinde düşünülmüş, ülkenin geleceği dikkate alınarak varılmış neticeler olduğunu söyleye-mem. Yani yine birtakım korkularla birtakım endişelerle hareket edildiğini biliyorum.

Son ziyaretimde bizzat Sayın Nazarbayev’le görüşme imkânım oldu. Din İşleri Ajansı başkanıyla, meclis başkanıyla görüştüm ve on-ların hepsine şunu söyledim: Türkiye tecrübesiyle ortaya koymuştur ki dini bilgi konusunda, din eğitimi konusun-da toplumu ne kadar aç bırakırsanız yanlış anlayışlar topluma o kadar sirayet eder. Yani yasalar çıkarıp bunları engellemekle bitmez. Bunu sadece siz yer altına indirirsiniz.

Sanıyoruz, Balkanlar’da da belirgin bazı sorunların üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz…

Evet, çok doğru. Bizim altı ayda bir, bütün Balkan müftüleriyle bir toplantımız var. Bu toplantılarda en çok üzerinde durduğumuz, önemse-diğimiz husus öncelikle oralardaki dinî kurumların tarihteki kimliklerine tekrar kavuşmaları. Doğrusu komplo teorilerini telaffuz etmek hiç hoşuma gitmez. Ancak bir elin balkanlardaki bütün dinî kurumlarla ilgilendiğini görüyorum. Aslında her yerde aynı sorun vardır, yani Arnavutluk’ta çok ciddi bir dinî kurum sorunu var-dır, Makedonya’da kısmen vardır. Kosova’da, Bulgaristan’da mesela zaten vahim bir durumdu, şimdi yatış-mış görünüyor. Çünkü buradaki dinî kurumlar Türkiye’deki gibi salt dinî kurumlar değil. Aynı zamanda toplu-mu temsil eden, toplumun aidiyetini oluşturan büyük kurumlar. Tarihteki misyonları çok büyük. Bir batı Trakya Müftüsü sadece müftü değil, top-lumun kendisini bağlı gördüğü bir müessese ve şahsiyet aynı zamanda. Böyle olduğu için de Türkiye olarak biz, mümkün olduğu kadar bu bölge-

lerde dinî kurumlar içerisinde ortaya çıkan ihtilaflarda Diyanet olarak taraf olmamaya çalıştık.

Ama bazı yanlış anlamalar da de-vam ediyor…

Orada, Türkiye’den giden sivil toplum kuruluşlarının ciddi hataları var. Yardım kuruluşlarımız, Balkanlar’daki dinî kurumlarda doğan yerel ihtilaf-larda birinin yanında yer alıyorlar, topluma Türkiye’nin, onun yanında yer aldığını düşündürüyorlar. Bu büyük hatadır. Mesela Sancak’taki sorun böyle çıkmıştır. Yani müftü-lerden birine gidiliyor, yap seçimini kardeşim, biz Türkiye olarak arkan-dayız, deniyor. Bundan ne TİKA’nın ne Diyanetin ne Dışişlerinin haberi var ne de YTB’nin. Birileri kendilerini Türkiye yerine koyarak bu tür şeylere soyunmamalı.

Son dönemde artan terör olaylarıyla birlikte diyanetin gerek yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız gerek bölge halkımız açısından daha birleştirici bir çalışma yürütmekte olduğunu görüyoruz…

Ben şahsen üniversite mensubuyum, hocalıkta yaptım, 20 sene birçok ülkede ders verdim ama benim bir farklı yönüm daha var; ben, resmi eğitimlerime başlamadan önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde medrese eğitimi gördüm ve bu bölge-yi çok iyi biliyorum. 13 yaşımda Bitlis Adilcevaz’ın Van Gölünün kıyısında bir beldesinde okuyordum. Nüfus

sayımı yapılacaktı, ben artık orada insanlarla haşır neşir olduğumdan onların dilini anlamaya başlamıştım. Yani Kürtçeyi anlamaya hatta çat pat da konuşmaya başlamıştım. Nüfus memurlarıyla vatandaşlar arasında tercümanlık yaptım. Böyle bir anımla başlamış olayım bu sorunuza cevap vermek için. Hacı Şamil isminde bir hacıya nüfus memuru kaç kızın var, diye sordu. Altı kızım var diye cevap verdi. İsimlerini soruyorum deyince Hacı, ben yabancılara kızımın ismini söylemem dedi. Bu tabi çok farklı değerlendirilebilir. Ama bunu neden hatırlayarak söylüyorum. Aynı Hacı Şamil’in kızı bugün pkk ile dağa çıkı-yor. Yani kızının ismini telaffuz etmek-ten hayâ eden babanın kızı, aradan otuz sene geçtikten sonra pkk ile birlikte dağa çıkıyorsa bu değişimin sosyolojik izahını bilim adamlarının oturup çok ciddi bir şekilde yapması lazım aslında. Bölge dinî kimlik ba-kımından adım adım zayıflatılmıştır. Bugün Diyanet hizmetleri açısından söyleyeyim Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bütün kuran kurslarının sayısı sadece Trabzon ve ilçelerindeki kuran kursu sayısından daha azdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki imam hatiplerin sayısı sadece Trabzon ve çevrelerin-deki imamhatip liselerinin sayısından daha azdır.Devlet kurumu olduğu için mi?

İhmaller hem Diyanetin hem Milli Eği-timin hem devletin... Özellikle bu böl-gedeki din eğitimi dinî kimlik önemli-dir çünkü bizi kardeş kılan o değerleri

bulabileceğimiz yegâne kaynak İslam dini. Anadolu’da peygamberimizin vefatından 7 sene sonra içinde namaz kılınan ilk mabet Diyarbakır’daki Ulu Camii’dir. Dolayısıyla bir bu var bir de tabi aslında ırkçılık bir şehir ideolojisi-dir. Irkçılık köyde ve kırsal bölgelerde ortaya çıkabilecek bir ideoloji değil-dir. İlk terör hadiselerinden sonra, köyler mezralar boşaltılıp insanlar şehirlere yığıldıktan sonra aslında ilk tehlike orada başlamıştır. Böyle bir zeminde bütün üniversitelerin, bütün bilim adamlarının, fikir adamlarının, din adamlarının el ele vererek bu yeni durumu nasıl yönetebileceklerini belki devlete izah etmeleri gerekiyordu. An-cak ne oldu, bilakis şehirlere yığılan bu insanlar dinden de uzaklaştırıldı. Yani dinî kimlikleri de zayıflatıldı. Ve bu ideoloji, zayıflayan bu alanlarda kendisini derhal buldu hatta bunun-la da yetinmedi daha önce köyden zorla dağa götürülen gençler bu sefer hazır bir ideolojiye sahip olarak, gönüllü hale getirilerek taşındılar. Bu, çok uzun bir konu yani bu terörün, şiddetin ve özellikle Kürt meselesinin din açısından tahlili Türkiye’de en az yapılan tahlillerden bir tanesidir. Üzerinde konuşulmadı, tartışılmadı; dolayısıyla yapılacak siyasi, sosyal, ekonomik pek çok iyileştirmenin yanında öncelikle bu zedelenen kimliklerin rehabilitasyonu açısından sağlıklı bir İslam bilgisine, bir kar-deşlik hukukunun yeniden ihyasına ihtiyaç var. Biz de kendimizi güvenlik alanlarına yaklaştırmadan, sadece bu alanda tutarak bir hizmet yürütmeye çalışıyoruz diyebilirim.

Ahmet Sarıkuş

Argo dil, bilinçli toplum (?) ya da ne alaka?Bir toplumun kendi şuurunda olma imkanını o topluma sağlayan yega-ne olgu dildir. Bireysel olarak da bu böyledir. Zira bir meseleye ilişkin gerek yazılı gerekse sözlü ifadele-rimizin ne denli kayde değer olup olmadığı bilincimizin doğru yönde işleyiş biçimiyle alakalıdır.

Dilin aynı zamanda bir toplu-mun varlık sebebini iddia etmesi bakımından da bir temel olduğu-nu, İngilizce bildiği halde kendi ülkesinde bir yabancının İngilizce sorusuna kendi dilinde cevap veren bazı Avrupalı toplumların şahsında görmek mümkündür.

Bir medeniyetin kendisi ya da o me-

deniyetin oluşumunda yer alan un-surlar şekillenmeye başlarken, güç ve kudret kazanırken o medeniyetin ve şubelerinin dil ve dilleri üzerin-den bir seviye yakalamaya başlar-lar ve manevi gelişimde bir kıvama erişirler. Bir toplumun yozlaşmaya ve çözülmeye başlaması da yine dil üzerinden başlangıç gösterir.

Dilin günlük hayatın akışı içindeki rolü ve etkinliğine dönük daha so-mut değerlendirmelerle konuyu ge-nişletecek olursak; günümüzde dilin idrak ve ifade gücünden ziyade ha-yatın günlük refleks ve tepkilerinden öte kullanılan bir vasıta olmadığını malesef net olarak görebiliriz.

Daha pratik bir ifadeyle; her gün adım adım yaşam sınırlarımızı daraltan, kültürümüzü ve mane-vi varlıklarımızı aşındıran yayın organlarının dilimiz üzerinden bilincimizde de ciddi tahribatlar yaptığı ortadadır. Günün büyük bir bölümünde etkisi altında kaldığımız, gerek televizyon dizilerinde, ge-rekse haber-yorum programlarına katılan sözde aydınların kullandığı dilin ne denli kültür ve değer yargı-larımıza ters olduğu aşikardır. Her gün argo kelime ve kavramlarla şekillenmiş bir dilin evlerimizde ve diğer yaşam alanlarımızda arsızca üzerimize boca edildiği bir dönem-de toplumsal bilincimizin sağlık ve sıhhat derecesi de ayrıca kaygı

verici diğer bir durumdur.

Kültürün vazgeçilmez bir parça-sı olan dilin, iletişimin sıhhat ve selahiyeti için önemini bu yazıda tekrar vurgulamak isterim. Daha önce de belirttiğim gibi bir diğer kültürü tanımanın da temel koşulu olan kendi kültür ve diline hakimi-yet, Avrupa’da yaşayanlar olarak bizi daha da yakından alakadar etmektedir. Zira, bizi bir dili öğren-meye icbar eden şartları biz de yine dilimizin imkanlarını ortaya koyarak oluşturabiliriz.

Avrupalı devletler bir çok dili eğitim sistemlerine zorunlu ya da seçmeli ders olarak yerleştirirken elbetteki

o diller üzerinden bir kazanımın hesabını yapmaktadırlar. Bazı diller ekonominin, tıp ve teknolojinin dil-leri olarak eğitim sistemlerinin ka-çınılmaz olarak bir parçası olurken, bazı diller de felsefe, sanat, ilahiyat ve edebiyat gibi ilim dallarının dilleri olarak bir zorunluluk arzet-mektedirler.

Bir edebiyat dili olarak bizim dilimi-zin de bu sistemde yer edinebilme-sinin şartlarını yine biz oluşturmak zorundayız. Bu şartların ilk koşu-lunu da öncelikle toplum olarak, dilimizin gücünün, varlığımızın en önemli unsuru olduğunun bilincine varmamız oluşturacaktır.

Mihenk

Mehtap Altınok - Artı 90

Page 14: 177
Page 15: 177

15Şubat 2013 - Doğuş

Haber Ekonomi

Değerli okurlar,

Bu yazımızda konut piyasasında ya-pılan bazı değişiklikleri ve özellikle de 1 Nisan tarihine kadar uzatılan dönemde hangi değişikliklerin yapı-labileceğini ele alacağız.

2012 yılında kabine kriziyle birlikte bazı partilerin ‘Kunduz anlaşma-sı’ adında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle bütün ipotekler için ana paradan doğrudan ödeme yapılan şekiller tercih edilmek zorundaydı. Bu ipotek çeşitlerinde ana paradan doğrudan ödeme yapıldığından ödenen faiz düşmekte ve dolayısıyla da vergi iadesi sürekli azalmakta.

Ayrıca 1 Ocak tarihine kadar ev sahipleri yatırım sigortalı ( levens-verzekering, beleggingsverzekering vs) veya sadece faiz ödenen (af-lossingsvrij) ipoteklerini biriktirmeli sistemlere çevirebiliyorlardı (bank-sparen, beleggingsverzekering vs).

Bu sürenin çok kısa olması sebe-

biyle süre 1 Nisan’a kadar uzatıldı. Eğer ki ipotek süreniz dolduğunda borcunuzun kalmamasını veya daha az borcunuzun kalmasını arzu ediyorsanız bu arzunuzu 1 Nisan’dan önce gerçekleştirmeye bakın.

Zira 1 Nisan tarihine kadar yapa-cağınız değişikliklerde ana para biriktirme sisteminden yararlan-ma imkanına sahipsiniz. Bunun avantajını da şöyle açıklayabiliriz: Ana para biriktirme sisteminde kişi borcun tamamının faizini öder. Tüm faizin (eigenwoningforfait çıkarıl-

dıktan sonra) de vergi iadesini alır. Aynı zamanda faiz dışında ipoteğe bağlı mevduat veya hisse senedi hesaplarına yaptığı aylık ödemeler-le ipotek süresinin sonunda borcun bir kısmını veya tamamını biriken para ile kapatırlar. Bu sistemin ana paradan yapılan ödemelere kıyasla en büyük avantajı vergi iade hak-kınızın sürekli korunmasıdır. Ana paradan doğrudan ödeme yapma-dığınız için vergi iadenizde düşüş olmaz. Dolayısıyla da biriktirme sistemi 30 senede daha düşük net gider anlamına gelir. Bunu rakam-sal olarak şöyle anlatabiliriz.

Gördüğünüz gibi iki sistemin arasında büyük farklar var. 30 yılda ödenen miktar toplamda 23500 Euro civarında fark gösteriyor. O yüzden eğer ipotekli borcunuzun süresinin sonunda tamamen veya şu ankinden daha fazla bir kısmının kapanmasını istiyorsanız bunun için 1 Nisan’dan çok önce başvurup işleme aldırın. Bu işlemin bazı mas-raflarının da olması gayet doğal fakat masraflar yukarıda belirtilen farktan çok daha az olacaktır.

Hayat sigortaları

Geçmişte ipotekli kredilerde ge-nelde primin bir kısmıyla borsada yatırım yapılan sigortalar yapıl-maktaydı. Ödenen primin bir kısmı masraflara, diğer bir kısmı da ölüm anında yapılacak olan ödemeyi karşılamak üzere ayrılırdı. Kalan primle de doğrudan veya yatırım fonları aracılığıyla hisse senetleri alınıyordu. Hisse senetlerinin yıllar geçtikçe değerlenip 30 senenin sonunda kredinin bir kısmını veya tamamını kapatması amaçlanı-yordu. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde

geçirdiğimiz krizlerin de etkisi ile sigortada planlanan paranın birikmesi uzak bir ihtimal. O yüzden danışmanınızla tekrar sigortanızı gözden geçirip yaptırırken düşledi-ğiniz planlara uyup uymadığına ka-rar verin. Gerekirse başka bir ürüne geçiş yapabilirsiniz. Danışmanınız işin hesap ve danışmanlık (advies) kısmı için sizden ücret talep etme-meli. Fakat bir değişiklik söz konusu ise onun gerçekleştirilmesi (bemid-deling) için doğal olarak ücret talep edebilir.

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 078-6551655 numaralı telefondan , veya [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere,

Hoşçakalın.

Osman Aslan

Ev sahipleri 1 Nisan tarihine dikkat etmeli

İktisat

Gürcüoğlu: ‘Çalışmalarımız Hollanda’ya Yönelik Olacak’

Hollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) 20 Ocak’ta yaptığı altıncı olağan genel kurulunda yeni baş-kanını belirledi. Eski başkan Turgut Torunoğulları’nın yeniden aday ol-maması sonucu yeni başkan ve yö-netim kurulu seçildi. Aynı zamanda DEİK ve DTİK Avrupa Bölge Komite Başkanı olan Turgut Torunoğulları yaptığı konuşmasında HOTİAD’ı maddi ve manevi büyük bir özveri ile çalışarak çok önemli noktaya getirdiğini ifade etti. Torunoğulları şunları söyledi: ‘‘HOTİAD’a başkan olduğumda hedeflerim hayallerim vardı. Ancak HOTİAD‘ın başında bulunduğum dönemde düşündük-lerimin gerçek gücümün ancak yüzde 10’unu gerçekleştirebildim. Benim gerçek gücüm HOTİAD’ı çok daha yukarlara taşımaya müsaitti. Gerçek gücüm bu değildi. Büyük düşünenler büyük işler başarır. Bu şartlarda ya ayrılmam ya da yapıyı değiştirmem lazımdı. HOTİAD’ı aldı-ğımız noktadan getirdiğimiz nokta-ya hepiniz şahitsiniz. Bütün bunları yapmak için maddi manevi çok özveride bulundum. Zamanımı, pa-ramı ve tüm imkânlarımı kullandım. Bazı arkadaşlarımızın hayal güçleri ve düşünceleri HOTİAD’ın sadece

bir tabela derneği olarak kalmasına yetiyor. Ancak bir çok arkadaşım da HOTİAD’ın iyi olması için çok zaman harcadı. Bu nedenle HO-TİAD her şeye rağmen asla küçük düşünenlerin derneği olmayacaktır ‘‘ ifadelerinde bulunan Torunoğulla-rı yeni seçilecek olan arkadaşlarına başarılar dilerken bundan sonrada HOTİAD’a bir üyesi olarak gönül-den destek vereceğini beyan etti.

Spijkenisse kentinde bulunan ve bir HOTİAD üyesine ait olan Atlas otelde düzenlenen genel kurulda önceki başkanlardan Mehmet Soytürk’ün başkanlığında oluştu-rulan divan heyeti yeni başkanın seçilmesi için harekete geçti. Divan heyetine sunulan Şerif Aktürk, İlhan Döne, Metin Yılmaz, Hikmet Gür-cüoğlu, Faruk Halıcı, Esat Şengül, Behzat Eren, Oruç Uluçay, Veysel Hut, Adil Karakaya, Hüseyin Şahin ve Osman Çelik’ten oluşan yeni başkan ve yönetim kurulu adayları mevcut genel kurul tarafından oy birliği ile kabul edildi. Daha sonra bu isimler kendi aralarında bir süre görüşerek Hikmet Gürcüoğlu’nu başkan olarak seçtiklerini açıkladı-lar. Gürcüoğlu yaptığı konuşmada

şöyle konuştu, ‘‘Bu bir bayrak yarı-şıdır ve bayrağı devraldık. İnşallah bizde bunu yüzümüzün akı ile yapacağız. Her şey çok hızlı gelişti. Başkanımız ani bir kararla bayrağı devrediyorum dedi. Dolayısıyla çok yoğun olmamıza rağmen son birkaç gün içinde hazırlandık. Zira HOTİAD bizimdi ve görev üstlenme-miz gerekiyordu. Tabi ki bunu seve seve yapacağız‘‘ diye konuşan Gür-cüoğlu şimdiye dek emek verenlere teşekkür etti. Gürcüoğlu yönetim kurulunu özellikle neden genç üye-lerden oluşturduklarını söyle izah etti. ‘HOTİAD çok çalıştı iyi çalıştı. Özellikle Türkiye ayağını iyi ele aldı. Bize göre bundan sonraki dönem HOTİAD için Hollanda dönemi olacaktır. Bu nedenle Hollanda’yı ve Hollandacayı iyi bilen arkadaş-larımızı göreve çağırdık. Her ne kadar Türkiye ayağımız olsa da biz burada var olmak zorundayız’ diyerek Gürcüoğlu çalışmalarının Hollanda’ya yönelik olacağının altını bir kez daha çizerek sözlerini tamamladı.. Program birlikte yenen yemekle hitam buldu.

Adnan Şahin Spijkenisse

İki dönemdir yaptığı Hollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) başkanlığından tanıdığımız Turgut Torunoğulları bu görevini Ocak ayı içinde bir başka işadamı olan Hikmet Gürcüoğluna devretti.

Bu arada hem Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı tarafından kendisine verilen yeni temsilcilik görevi ile alakalı hem de ticari hayatta yaptıkları yeni atılım ve 2013 yılı yatırım hedefle-ri hakkında samimi bir ortamda konuşmak için basın mensuplarını Den Bosch’daki merkez ofislerine yemekli bir toplantıya davet etti.

Hollanda’da mevcut Türk basın mensuplarının büyük çoğunluğunun katıldığı toplantıda Torunoğulları önce katılımdan duyduğu memnu-niyeti dile getirdi. Onursal temsilci olarak seçildiği YTB’de güzel ça-lışmaların yapılacağını umduğunu söylerken burada yaşanan çeşitli

konulardaki sorunlarla alakalı HOTİAD başkanlığı döneminde hazırladıkları ve ilgi bakanlıklara gönderdikleri rapordan başlıklar okuyarak öncelik verilen sorunlara işaret etti. Bu görevin kendisine verilmesinin bu sunulan raporların takibi açısından çok isabetli oldu-ğunu belirten Torunoğulları işlerin peşini bırakmayacağının sinyalleri-ni verdi.

Grubun turizm konaklama alanında yaptığı yatırımların tanıtılmasının ardından birlikte yenen yemekle toplantı sona erdi. Yakında proje ve yatırımların medya aracılığıyla duyurulacağını belirten Tencereci Turgut basın mensuplarına hanım-larına jest yapmaları için birer adet Simtronic marka tencere hediye etti.

Adnan Şahins-Hertogenbosch

Torunoğulları basın men-suplarıyla yemekte buluştu30 küsur yıl önce kendi ifadesiyle Tencereci Turgut olarak tanınan Turgut Torunoğulları ve kardeşleri kurdukları Edelstaal Group adlı aile firmasıyla tencere satışıyla ticarete başladılar. Ticarette turizme yöne-lendiler ve bu gün Türkiye’nin önemli merkezlerinde turizm konaklama alanında dev yatırımlara imza atıyorlar.

Page 16: 177

16Haber Toplum

Doğuş - Şubat 2013

19 Ocak 2013’te Hollanda’nın Beverwijk kentinde bulunan Türk Kültür Merkez’inde Avrupa Irak Türkmenleri Birliği tarafından organize edilen program, Kuran okunması ve ardından şehitler için 1 dakikalık saygı duruşu, İstiklal Marşı ve “Biz Türkmeniz” dizeleriyle başlayan Türkmen Milli Marşı’nın okunmasıyla başladı.

kurumları dâhil her seviyede Türkçe kullanımının önemli temel hak olduğunu ve bu hakkı engellemenin evrensel insan hakları açısında ihlal niteliğinde olduğunu belirtti. Kerküklü, Hollanda’daki yapıya değinerek Hollanda Irak Türkmen nüfusunun 2.000 ile 2.500 arasında olduğunu ve Irak’ta insan hakları dramı devam ettiğinden Hollanda hükümeti nezdinde iltica şartları-nın yumuşatılması için baskılarını sürdürdüklerini sözlerine ekledi. Kerküklü ayrıca, kısa süre önce kurulan Hollanda hükümetinin öncelikleri arasında insan hakla-rının önemli yer tutuğunu belirtmiş olmasının; gerek yerel, gerekse AB nezdinde, her seviyede takipçisi olacaklarını ifade etti.

Hollanda Türkleri ile Hollanda’da yaşayan Irak Türkmenlerinin yoğun katılımıyla gerçekleşen programda sorular bölümünde, Avrupa Irak Türkmenleri Birliği Genel Başkanı Eşref Kerküklü ve Beverwijk Türk Kültür Merkezi Başkanı Nazım Öz-türk soruları yanıtladılar.

Hollanda Türk Gençlik Kuruluş-ları Federasyonu (HTGF) Genel Başkanı Oğuzhan Kılıç, Türkmen Gazi Mufak Terzi, Irak Türkmenleri Sosyal ve Sağlık Koruma Derne-

ği (SWEET) Başkanı Abdulkerim Abdullah, Irak Türkmenleri Sosyal ve Sağlık Koruma Derneği (SWEET) Başkan Yardımcısı Velid Dabbağ, Haarlem Tanış-Türkmen Derneği eski Başkan Yardımcısı Yavuz Oduşlı, Hollanda Ülkücü Türk Der-nekleri Federasyonu eski yönetim kurulu üyesi Nedim Doruk hazır bulundu.

Irak Türkmen Cephesi (ITC) Genel Başkanı Erşet Salihi ve Irak Türk-men Cephesi (ITC) Türkiye Temsil-ciliği Başkanı Dr.Hicran Kazancı, Kerküklü’ye tebrik mesajı gönde-rerek Hollanda’da yaşayan Irak Türkmenlerine selamlarını iletiler. Haarlem Tanış-Türkmen Derneği Kurucu Başkanı Yalçın Mahtapçı’da buluşmaya katılamadığı için üzün-tülerini belirterek Avrupa Irak Türk-menleri Birliği’ne başarılar diledi. Buluşmada davetliler ve katılımcı-lar, Türkmenlerin genel durumu ve sorunları hakkında bilgilendiklerini ve gündemi değerlendirme fırsatı bulduklarını dile getirerek sıcak konukseverliklerinden ötürü Avrupa Irak Türkmenleri Birliği ve Türk Kül-tür Merkezi yetkililerine şükranlarını sundular.

Konuşmacılardan Avrupa Irak Türk-menleri Birliği Genel Başkanı gaze-teci Eşref Kerküklü, 16 Ocak 1980 tarihinde dönemin rejiminin asarak şehit ettiği Türkmen önderleri Dr. Necdet Koçak, Abdullah Abdur-rahman, Dr. Rıza Demirci ve Adil Şerif’in bugünde Türkmenler için ışık kaynağı olmaya devam ettikle-

rine değinerek Türkmen şehitlerini andı. Kerküklü konuşmasının deva-mında 1980 ile 1990 arasında yaka-lanan 600’ün üzerinde Türkmen’in idam edildiğini, sürgüne gönderildi-ğini, işkence gördüğünü, uzun yıllar hapis yattığını ve idam edilenlerin özellikle öğretmen olmasının dikkat çektiğini dile getirerek, yaşamlarını yitirenlerin ölümsüz kahramanlar olduklarını dile getirdi.

Kerküklü, “Türkmenler, sivil toplum kuruluşlarının pasif yapılanmasın-dan oldukça muzdaripler. Özellikle Hollanda’da Türkmenlerin örgütlen-mesi pasif, ihtiyar kitlemiz maale-sef gençliğin önünü açmamakta kararlı görünüyor. Buna bir ihtiyaç olarak biz, Avrupa Irak Türkmenleri Birliği’ni yeniden yaşama geçirdik. Avrupa’daki Türkmenleri temsil eden STK olarak yeniden yapı-lanmaya girerek, çalışmalarımıza devam ediyoruz. Biz sübvansiyon almıyoruz. Biz kendi yağımızla, Türkmen yağıyla kavruluyoruz. Şüphesiz bize destek veren ve işbirliği içinde olduğumuz Türk STK’larımıza da teşekkür ediyoruz.” diyerek Türkmen STK’ların mevcut durumunu masaya yatırdı.

Gündemdeki konuları değerlen-diren Kerküklü, eğitim ve kamu

Irak Türkmen Şehitleri Hollanda’da AnıldıAvrupa Irak Türkmenleri Birliği’nin Hollanda’nın Beverwijk kentinde düzenlediği ‘Hollanda’da Irak Türkmenleri Şehitler Günü’ etkinliği başarıyla gerçekleştirildi.

Recordopbrengst collecte voor gehandicapte kind

Vrijwilligers halen 773.000 euro op voor NSGK Collectanten van NSGK (Neder-landse Stichting voor het Gehan-dicapte Kind) hebben zichzelf opnieuw overtroffen: zij zamelden 773.000 euro in, ruim 10 procent meer dan het jaar ervoor. Dat blijkt nu de laatste bussen zijn geteld. Bijna 10.000 vrijwilligers gingen in november 2012 langs de deuren om geld in te zamelen voor kinderen met een handicap. In het 11-jarig bestaan van de NSGK-collecte is de opbrengst nog elk jaar gegroeid.

Bedankt

NSGK is erg blij met het resultaat. Directeur Ingrid Tuinenburg: “Dat er zo’n groot bedrag is opgehaald is een geweldige verdienste. Niet alleen van de vrijwilligers die langs de deuren zijn gegaan maar ook

van de mensen thuis, die ondanks de moeilijke tijden toch gul hebben gegeven voor kinderen met een handicap. Ik wil dan ook iedereen hartelijk bedanken voor dit prachti-ge resultaat!”

Gewoon kind zijn

Met de opbrengst van de collecte steunt NSGK kinderen en jongeren met een handicap in Nederland. Dit jaar maakt de stichting bijvoorbe-eld speeltuinen toegankelijk zodat kinderen met en zonder handicap daar samen kunnen spelen. Naast speeltuinen maakt NSGK jaarlijks ook honderden projecten moge-lijk op het gebied van vakantie, cultuur, onderwijs, wonen, werk, beeldvorming – alles wat nodig is om met een beperking zo volwaar-dig mogelijk mee te doen in onze samenleving.

Met de opbrengst van de collecte maakt NSGK speeltuinen toegan-kelijk, zodat kinderen met en zonder handicap daar samen kunnen spelen. De meeste speeltuinen in Nederland zijn nu nog ontoegankelijk, waardoor kinderen met een handicap vaak aan de zijlijn staan. (Foto: Susanne Reuling)

Page 17: 177

17Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

OPEN AVOND

OPEN DAG

Locatie Putsebocht woensdag 23 januari 2013 19:00 t/m 22:00

Locatie Schere donderdag 21 februari 2013 19:00 t/m 22:00

Locatie Putsebocht zondag 10 maart 2013 11:00 t/m 16:00

Locatie Schere zondag 17 maart 2013 11:00 t/m 16:00

Locatie PutsebochtPutsebocht 21, 3073 HD RotterdamTelefoon 010 423 22 77 | Fax 010 432 80 65

Hoofdlocatie SchereSchere 47, 3085 DT RotterdamTelefoon 010 481 69 35 | Fax 010 481 12 24

www.ibnghaldoun.nl | [email protected]

Halen dünyanın gözü önünde soykırımla karşı karşıya olan Doğu Türkistan bir şekilde kaça-rak Hollanda’ya sığınan bir avuç Müslüman Uygur türkü buradaki varlıklarını sürdürmek için birbirlerine tutunmaya kendi kimlikleri korumaya çalışıyorlar. Bunu yapabilmek için önce bir araya gelebilecekleri bir yere ihti-yaçları vardı elbet. Onlarda bunun için uğraş verdiler ve nihayet on yıl sonra bu hayallerine kavuştular. İşte bu mutlu günlerini sevdikleri ile paylaşmak için bir gün düzenlediler. Uzaktan yakından misafirleri geldi. Ta Türkiye’den İsveç’ten ve Hollanda’nın çeşitli yerlerinden davetlileri geldiler. Konuşmalar yapıldı ve Uygur kardeşlere verdikleri bu kutsal müca-delede başarılar dilendi. Zeist diyanet cmii görevlisi Adem hoca, Faslıların Zeist camii imamı ve Amersfoort tevhid mescidi imamı, Hollanda İslam Federasyonu başkanı Mehmet Yaramış ve yönetiminden Ahmet Yılmaz ve Tahir Karademir katıldılar.

Bu gurbet hayatınızı hicrete çevirebilirsinizProgramda bir konuşma yapması için da-vet edilen Yaramış şöyle konuştu. ‘‘Kendi mekânınız hayırlı olsun. Cenabı Allah sizlere burada hayırlı hizmetler vermeyi nasip eylesin. İşgal altındaki yurdunuzdan koparak gurbet ellere düştünüz. Rabbulalemin inşallah bu gur-betinizi hicrete tebdil eylesin. Siz de inşallah bir gün kendi yurdunuza hür ve huzur içinde dönersiniz. Resulullah Mekke’den ayrılırken

Rotterdam İslam okulu NOEN (IBS Noen)16 Ocak 2013 Çarşamba günü kermes düzenledi. Okuldaki öğrencilerin, öğretmenlerin, ailele-rin ve özellikle İskenderpaşa camisi Kadınlar Teşkilatı’nın yoğun gayret ve emekleriyle hazırlanan birbirinden leziz yiyecekler öğrenci-lerin, ailelerin ve diğer misafirlerin beğenisine sunuldu.

İslam Okulu Noen şu anda Suriye ve Filistin’deki yaşanan insanlık dışı duruma sessiz ve duyarsız kalmadı. Organizatörler ‘Bu ülkelerdeki kar-deşlerimizin yanında olduğumuzu duyurmak ve göstermek için maddi ve manevi destek olmak istedik’ dediler. Kermese gelen misafirler hem zengin Türk ve Fas mutfağının birbirinden lez-zetli yiyecek ve tatlılarını satınalma fırsatını bul-dular hem de güzel bir gün geçirdiler. Bu güzel güne katılımın bir hayli fazla olması nedeniyle hayırda ailelerimiz adeta birbiriyle yarıştı.

Haber-Foto: Nurcan Mermer

orayı tekrar gelip feth etmek maksadıyla ayrıl-mıştı ve buna inanmıştı. Eğer sizde bu inançla yurdunuzdan ayrıldıysanız burası da sizin için bir hicret demektir‘‘ diyen Yaramış bunun en önemli şartının buna inanmak olduğunu belirt-ti. Yaramış kendilerinin de yıllar önce çok çok olumsuz şartlarda çalışmalara başladıklarını ve bu gün Allah’ın izniyle pek çoğu çifte mina-reli onlarca camiye ve on binleri bulan cema-ate ulaştıklarını söyleyerek hamt etti. Yaramış kısa bir süre sonra onlarında çok önemli ve güzel çalışmaların altına imza atacaklarından hiç şüphe etmediğini söylerken her zaman kendilerinin yanında olacaklarını ifade etti.

Bu ilk programımızda çok eksiklerimiz olmuştur.

Bizim sorduklarımızı anlayabilen ama tam olarak cevap veremeyen Zeist Avrupa Doğu Türkistan Eğitim Merkezi başkanı Abulkasım Abdulaziz’den neler yapmak istedikleri hak-kında tercüman aracılığı ile biraz bilgi almaya çalıştık. ‘‘Hollanda’ya gelişimiz on yıl kadar oldu. Elimizdeki verilere göre şuan itibariyle Hollanda’da yaklaşık yaşlı - çocuk hepsi iki bin Doğu Türkistanlı bulunuyor. Yıllardır bir yeri-miz yoktu ve kimliğimizin önemli unsurları olan dini ve milli kültürümüzü bir arada yaşayamı-yor yaşatamıyorduk. Bu yeri açmakla amacı-mız bunu yaşatmaktır. Bunu son birkaç yıldır kardeş kuruluşlardan olan Milli Görüş olsun

diyanet olsun ve diğer kardeşlerin yerlerinde yapmaya çalışıyorduk. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyoruz. Bu gün nihayet kiralıkta olsa böyle bir yere kavuştuk ve çok mutluyuz. Bu sevincimizi Hollanda’nın muhtelif yerlerinde yaşayan insanlarımızı, eğitimcilerimizi, işve-renlerimizi olabildiğince sivil toplum kuruluşla-rını davet ederek onlarla paylaşmak istedik. İlk defa böyle bir şey düzenliyoruz ve elbette çok eksiklerimiz olmuştur. Davet edemediklerimiz olmuştur. Kısa bir zaman içinde bu kadarını yapabildik. İnşallah ilerde eksiklerimizi telafi etmeye çalışacağız. Şimdilik herkesten dua ve yardım bekliyoruz. Bu yerde sohbetler konfe-ranslar seminerler vererek kendi kimliğimizi korumaya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışaca-ğız‘‘.

Ağıt mı? Destan mı? Türkümü yoksa?

Doğu Türkistan halkı yok edilmeye çalışılıyor!Türkiye’den bu açılışa katılmak için gelen Türkiye Doğu Türkistan eğitim vakfı başka-nı ile konuşuyoruz. Kendini ifade edecek derecede Türkçe konuşabiliyor. Konuşmacı olarak programa katılması nedeniyle birkaç cümle ile duygularını dile getirmesini istedik. Bir dokun bin ah işit sözü burada tam kavra-mını buldu. Önce bize burada böyle bir yerin açılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek burada Doğu Türkistanlılara kucak açan tüm kardeşlere teşekkür ettiğini belirtti.

Daha sonra sözü Doğu Türkistan’da yaşanan-lara getirdik. ‘‘Doğu Türkistan’da yaşananlar akılların alamayacağı boyuta ulaştı‘‘ diyor ve bunları söylerken bir anda duygulanıyor ve titreyen dudaklarıyla birlikte adeta bütün vücudu zangırdıyordu. Devam ediyor. ‘‘İn-sanlar söyleyeceklerime inanmakta güçlük çekebilirler. Zira şu an Doğu Türkistanlılar yok edilme hareketiyle karşı karşıyadırlar. Eskiden işkenceler çok oluyordu ama bir yok etme politikası işlemiyordu. Oysa şimdi her türlü yol denenerek Doğu Türkistan Halkı yok edilmeye çalışılıyor. Ve tüm dünya bunu elleri kolları bağlı gibi sadece seyrediyor. Doğu Türkistan’dan gelebilenler aracılığı ile oradaki durumu öreniyoruz. Son bilgilere göre işkencenin yok etme politikasının boyutları o derece vahim bir hal almış ki, akıllara durgun-luk verecek şekilde. Kısaca yaşama hakları ellerinden alınıyor. Daha ne olsun? Altı aylık hamile bayanlara çok ağır baskılar yapılarak çocukları düşürülüyor. 13 yaşındaki bir çocuk kuran öğrendi diye öldürülüyor! Daha ne olsun ki? Kısaca Filistin gibi ülkelerde de şiddetli zülüm yapılıyor biliyoruz. Ama bizimki hiçbir zulümle kıyaslanamayacak boyutta. Çünkü biz tamamen bitirilmek isteniyoruz. Biz de boş durmayıp bunu dünyaya duyurmaya çalışaca-ğız bu bizim vazifemizdir‘‘.

Adnan ŞahinZeist / 01.01.2013

Zeist Avrupa Doğu -Türkistan Eğitim Merkezi Kendi Yerine Kavuştu

Noen İslam Okulunda Kermes

On yıl önce Hollanda’ya gelmeye başladılar. Son üç yıldır çalışan bir eğitim merkezleri oldu ama kedi yerleri olmadı. Nihayet bu yıl kiralık ta olsa bir yere kavuştular. Ve Doğu Türkistanlı Müslümanlar bu sevinçlerini bu gün dostları ile paylaşıyorlar.

Page 18: 177

18 Doğuş - Şubat 2013

Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver, Hollanda’nın Den Haag şehrinde bulunan Ehli Beyt Cemaati tarafından organize edilen, 2. Erbain Konferansına konuşmacı olarak katıldı. 6 Ocak 2013 tarihinde Opera Alians salonunda yapılan konferansa, Avrupa Caferi Federasyonu başkanı ile Irak, İran, Afgan’stan, Azerbeycan ve Türkiye’den Caferi din adamları ve vatandaşlar katıldı. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilişinin 40. Günü dolayısıyla düzenlenen konferansı Den Haag Ondörtmasumlar Camii din görevlisi Mehmet Olgun organize etti. Programda, okunan Kur’an-ı Kerimin ardından Kerbela şehitlerinin anıldığı kasi-deler söylendi. Çeşitli ülkelerden gelen din adamları Arapça, Farsça ve Türkçe olarak konuşmalar yaptılar.

2. Erbain Konferansına davet edilen Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver de bir konuşma yaptı. Müşavir Ünver konuşmasında ‘Allah ayı Muharrem her geldiğinde, Hz. Muhammed Mustafa (sas) efendimizin dünyadaki çiçeklerinin, reyhanlarının soldurulduğu acı olayla bir kez daha yanıyor yüreklerimiz, bir kez daha tarifi imkansız bir kederle kavruluyor. Hz. Aliyyül Murteza’nın, Hz. Fatımatüz Zehra’nın ciğerparelerinin hunharca katledilmeleri yürekle-rimizi tarifi imkansız acılara gark ediyor. Peygamberimizin ‘cennet gençlerinin efendileri’ olarak tavsif ettiği, ‘Allahım ben bunları seviyorum, sen de sev bunları’ diye dua ettiği, mübarek sırtına alarak mescide götürdüğü, öpüp kokladığı, bağrına bastığı mübarek torunlarına reva görülen bu katliam tüm müminlerin ciğerini yakıyor’ dedi.

‘Hicri 61 yılının 10 Muharrem’i, miladi 680 yılının 10 Ekim’inde Kerbela çöllerinde Peygamber efendimizin ‘benim dünya-daki çiçeğim, reyhanım’ dediği sevgili torunu Hz. Hüseyin ve beraberindeki çoğu ehli beytten olan 70 kişi hunharca katledilmiştir’ diyerek konuşmasına devam eden Ünver ‘Bu trajedi, kendini Müslüman olarak tanımlayan her Müslüma-nın yüreğinde büyük bir acıdır. Çünkü bütün Müslümanlar namazın son tahiyyatında salli barik dualarını okuyor ve her okudukça efendimizin güzide ailesine, ehli beytine dua ediyor, selametler diliyor. Bu da gösteriyor ki Peygamberimizin ciğer-parelerini sevmek sadece Hz. Ali taraftarı olan Şii kardeşleri-miz için değil, aynı zamanda Sünni olan tüm Müslümanlar için de bir ibadettir. Esasında ehli beyt muhibbi olmak mezhepler, meşrepler üstü bir vazifey-i islamiyyedir, birlik ve beraberliği-mizi temin eden bir hakikati diniyyedir’ sözleriyle bu konuya verilen önemi dile getirdi.

Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Ünver ‘Bu duygularla hepinizi TC. Büyükelçiliğimiz ve Din Hizmetleri Mü-şavirliğimiz olarak tekrar selamlıyor, Peygamberimizin ve ehli beyt önderlerinin şefaatlerine bizi layık kılmasını niyaz ediyor, birlik ve beraberliğimizin daim olmasını diliyoruz’ sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Açılış esnasında El Biruni Yurdu eğitim koordinatörü Mustafa Uysal, Cemiyet başkanı Ali Yücetaş, bölge eğitim baş-kanı Hüseyin Yanmaz ve yeni bölge başkanı Mehmet Erdoğan kısa birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar ana sınıf hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederek bunun uzun soluklu bir yatırım olduğuna dolayısıyla buna destek verilmesinin önemine işaret ettiler.

Müfredatımız çok profesyonel

Bölge eğitim başkanı Hüseyin Yanmaz toplam anasınıfı sayısının 22 adet oldu-ğunu duyurdu. Bunun genel merkezin bir çalışması olduğuna dikkat çekerek bu temel eğitim için de gayet profesyo-nel bir müfredat çalışması yapıldığını dolayısıyla ders vereceklerin işlerinin çok kolay olacağına işaret etti. Kurdele kesmeden önce kısa bir konuşma ya-

pan Mehmet Erdoğan şunları söyledi: ‘‘Bu gün İskender Paşa cemiyetimizin bünyesinde inşallah anasınıfımızın açılışını hep beraber yapacağız. Bu İskender Paşa cemiyetimizde ilk açılış değildir. Daha önceki başkanımız tarafından da yan tarafta da bunun bir diğer bir versiyonu çocuklarımıza yönelik olarak açılmıştı. Ama bu gün burada yeni bir yer tahsis edilerek 4-6 yaş arası bütün çocuklarımızın daha iyi bir temel eğitim alabilmelerine imkan sağlamak için böyle bir yer hazırlanmıştır. Cenabı Allah başta cemiyet başkanımız ve kadılar teşkilatı başkanlarımız ve onların ekiplerinden razı olsun’’.

Önemli olan buranın şanına uygun verim almaktı

Daha sonra hazırlanan anasınıfının kurdelesi bölge başkanı ve cemiyet

başkanının yanı sıra İskender paşa cemaatinden olup bir süre önce bir rahatsızlık geçiren İbrahim Küçük tarafından tekbirler eşliğinde yapıldı. Bu arada bölge kadınlar teşkilatı baş-kanı Bedia Karademir İskender Paşa gençlik başkanı ve anasınıfı sorumlusu olarak görev yapacak olan Neslihan Yazıcı’ya içinde çocuklara yönelik çeşitli hediyelerin bulunduğu bir paket hediye etti ve kendisine başarılar dile-di. Anasınıfı açılıştan sonra inceleyen Erdoğan ‘Çok güz dizayn edilmiş. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Burası benim de bağlı bulunduğum bir cemiyetimiz. O nedenle çalışmaları yakinen biliyorum. Elbette daha önemli olan buranın şanına uygun ve verilen emeklere değecek ölçüde verim alın-masıdır’ şeklinde konuştu. Açılış cami imamı Mustafa Kılıç’ın yaptığı dua ile son buldu.

Ünver 2. Erbain Kon-feransına Katıldı

İskender Paşa Cemiyetinde Ana Sınıfı Açılışını Yeni Başkan Yaptıİskender Paşa Cemiyeti de 4-6 yaş arası miniklere eğitim vermek amacıyla hazırlanan ana sınıfını açılışını çiçeği burnunda bölge başkanı Mehmet Erdoğan yaptı.

Haber Toplum

Page 19: 177

19Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Ergün Madak

Müslüman Yozlaşmanın İzleri

Şu ana kadar camilerde, genelde klasik din eğitimi verildi ve verilmeli de. Kur’an okumak, sure ezberle-mek, fıkıh ve akaid dersleri bun-lardan bir kaçı. Bunun yanısıra, bu dersleri veren hocalarımızın profili de tabii ki çok önemli. Her meslekte başarıyı yakalayan insanlar, mes-leklerini gönülden yapan insanlar değil midir?

Türkiye’de, stand-up komedi deni-lince ilk akla gelenlerden bir sanat-çı umreye gitmiş. Umredeki hocası doğal olarak merakla sormuş:

- Aslında pek beklemezdim umreye geleceğinizi, ama geldiniz. Ne oldu da bunca zaman uzak kaldınız?- Niye hocam, biz de müslümanız.

Ama anlatayım. 6-7 yaşlarındayım. Yaz tatili oldu. Bütün arkadaşlarım camiye gitmeye başladılar. Anne-me babama yalvardım bana da elif cüzü alın diye almadılar. En sonunda annem bıktı benden ve aldı. Elif cüzünü alıp camiye gitti-ğimde, hocanın bana ilk sorduğu soru şu oldu: “Adın ne senin len?” Adımı söyleyince bana dedi ki: “O ne biçim isim len? Git annene söyle değiştirsin!” Ondan sonra da bir daha da camiye uğramadım.

Doktorluk gibi bazı meslek hatala-rının sonuçları çok acı olabiliyor. Cami imamlığı da bence böyle bir meslek. Günde 5 vakit hazır olmak,

Bundan bir kaç hafta önce, Türkiye’de bir imamın, çocukları camiye özendirmek için, 70 ya da 80 vakit namaz kılan her çocuğa tablet bilgisayar hediye ettiğini televizyonda izley-ince çok hoşuma gitmişti. Hoşuma giden bir başka güzellik ise bazı çocukların, imamdan akşam namazını kıldırmak için izin istemeleri, müezzinlik yapmaları, kızlı-erkekli camiyi doldurmaları idi. Çocukların kalbine Allah, Rasulullah, camii sevgisi girdikten sonra varsın üstüne de güzel bir tablet hediye olsun, demekten kendimi alamadım.

ömrü boyunca camiye uğramayıp, son demlere doğru camiye gelen bazılarının nazını çekmek, suyuna gitmek, yerine göre yutkunmak kolay değil. Ama her meslek aşkla yapılırsa ve biraz da kendi kişiliği-nize uygunsa, bazı zeki taktikler de uygularsanız başarıyı yakalarsınız.

Eğer çocuklar bu süreçte ihmal edilirse, inanın bir de bakarsınız ki, bir kuşağı kaybetmiş olabilirsiniz. Yukarıdaki örnek bunun en hazin örneklerinden biri ve bu türlü ör-neklerden bir sürü bulunabilir. Ama bunun yanında çok güzel örneklerin de olduğuna gönülden inanıyorum. Çocukluğumda sık sık gittiğim ca-minin hafız hocasından, Tekasür ve Tin gibi sureleri, vakit namazlarında okuyuşundan öğrendiğimi hatırlıyo-rum çünkü namazları sürekli Kevser ve İhlas sureleriyle kıldırmıyordu, iyi ki de kıldırmıyordu.

Gönlüm, cami ya da dernekleri-mizde yetişen gençlerimizle, 20 yaşına geldiklerinde onlarla, İslam tarihi üzerine konuşmayı, bugünkü Batı dünyasını tartışmayı, Arap Baharı’nı, İslam dünyasının son dönem mihenk taşları denilebilecek Muhammed İkbal’i, Hamidullah’ı, Nedvi’yi, İhsan Süreyya Sırma hocayı, Ali Şeriati ve Abdulkerim Suruş’u, Hollanda’dan Snouck Hurgronje, Hans Jansen’ı hatta Joris Luyendijk’e üzerine konuşmayı,

tartışmayı diliyor. Oysa biraz okuma kapasitesi olan gençlerimiz, üniver-siteye doğru adım atmaya başlayın-ca, İslam gibi konular ikinci plana atılarak, okul her yönüyle hayatları-nı zaptedebiliyor, üstelik bu gençle-rin anne-babalarını uyardığımızda en başta onları ikna edemediğimize defalarca şahit oluyorum. Bu yüz-den NIF Studenten-SUN ve diğer birimlerde çalışan, faliyetler düzen-leyen arkadaşların hepsini gönül-den takdir ediyor ve çalışmalarında Rabbim’den başarılar diliyorum. Tek dileğim, kıyıda köşede kalan, yanlızca okulları ile ilgilenen bütün gençleri de bünyelerine katmaları. Çünkü çevresinde çalışan insanları gördüklerinde, bazen onların gönül-lü çalıştıklarını unutabiliyor insan. Oysa ‘hayra davet eden’ bu gençler kervanına katılmak bir yük değil, bilakis ayrıcalık olmalı.

İnsanın en verimli çağı hem öğre-nim gördüğü, hem de bu dönemi okuyarak geçirdiği dönemdir. Okul dönemi bittikten sonra hem iş dünyasına atılmak hem de evliliğe doğru adım atmak, okuma hızını doğal olarak azaltabiliyor. O yüz-den aşağıda gençlerimize bir kaç tavsiyem olacak:

• Donner, Selexyz gibi kitabevlerine yanlızca okul kitapları için değil, aynı zamanda ilgi alanınıza giren bölümlerdeki kitaplara da özellikle bakın, ilgi alanınız yoksa oluşturun.

Psikoloji, Felsefe, Politika, Din, Sos-yal Bilimler gibi konular üzerindeki kitapları düzenli olarak inceleyin.

• Kitapçılardaki Top 10, Top 20 listelerine göz atın ve popüler kitap-ların takipçisi olun.• Hafta içi olmasa bile cumarte-si gazetelerinden Volkskrant ve NRC’yi pazar günleri için öneririm.• Gerek Hollandaca ve gerekse Türkçe denemeler yazmayı dene-yin, yakınınızda bu dillere hakim olan kişilere, (sizin motivasyonu-nuzu negatif etkilemeyecek kişiler olmalı tabii) yazdıklarınızı okutun.

Protokol

Bir yerlerde toplantılar olduğunda genelde hep aynı protokol dili uygulanır . Mikrofonu alan neden-se o toplantının en tepesindeki isminden, izleyicilerin bir üstündeki katılımcıya kadar hemen herkesi selamlayarak konuşmaya başlar. Arkasından gelen diğer konuş-macılar da aynı şeyi yapar. Kendi adıma böyle bir selamlamadan her zaman sıkıldım, aynı zamanda bana ayrıcalıklı muamele yapıl-masını da oldum olası sevmedim, sevmeyeceğim. Bu adet ne zaman bitecek? ‘ Toplantımıza hepiniz hoş-geldiniz’ diyerek konuya girmenin ne sakıncası var? Birileri kendilerini alçaltılmış hissederse, zaten İslam ahlakının en güzel esaslarından biri olan alçak gönüllülükte ciddi bir so-

run yok mudur? Protokol için ayrılan koltuklara ise hiç girmeyim.

Acı Kaybımız

Arkasından güzel söz söylete-bilecek bir hayat yaşayabilmek herhalde herkese nasip olmaz. Cemiyete girdiğim zaman, ma-sasına oturmaktan hiç bir zaman çekinmediğim, hatta çoğu zaman keyif aldığım, anlamsız konulara nerdeyse hiç bir zaman girmediği-miz, İslam’ı kendine değil, mümkün olduğunca kendini İslam’a göre yaşamaya adayan, yeri gelince ama yanlızca inancı için celallenen, sinirlenince elini masaya vuran, sonra da pişmanlığı yüzünden oku-nan, kompleksleri olmayan, Allah’a belki de ölçülemeyecek derecede sınırsız olarak gönülden bağlı olan, tavizsiz, mükemmeliyetçi, gençlik yıllarında maddi zorluklar çektiğin-de ne ise, Allah’ın yardımıyla HBO-SPH’yı bitirip, bir de kendi şirketini kurduktan sonra, bir milimetre dahi değişmeyip, Allah için sınırsız hayır yapan, son 1 yılını kanser ile müca-dele edip, belki de hayatında, eğer varsa günah kırıntılarını ahirete taşımasına razı olmayan Rabbim, Leerdam teşkilatımızdan Davut Bal kardeşimizi, 28 Aralık 2012 Cuma günü Hakka yürüttü. Geride kalan 3 evladına , eşine, annesine ve kardeşlerine Allah’ tan sabırlar diliyorum.

Kongre’ye Hollanda Türk Federas-yon genel başkanı Murat Gedik, Hollanda Türk Federasyon icra ve genel idare kurulu üyeleri, Amster-dam Mescid-i Aksa teşkilat başkanı Necmi Çelik, Beverwijk Türk Kültür Ocağı başkanı Nazım Öztürk, Den Haag Türk İslam Kültür Vakfı başkanı Tahsin Çetinkaya ve Rot-terdam Mimar Sinan Kültür Vakfı başkanı Mustafa Uca katıldılar.

Kongre Kur’an-ı Kerim tilaveti ve topluca okunan İstiklal Marşı ile başladı.

Kongre yönetimi için teklif edilen Divan heyetine Hollanda Türk Fe-derasyon genel muhasibi Sadettin Şimşek, Mescid-i Aksa teşkilat baş-kanı Necmi Çelik ve Beverwijk Türk

dan Şevval Karhan gitarı ile Maher Zain ve Sami Yusufun parçalarını çalarak dinleyicilere keyifli dakika-lar yaşattı.

Why Hijab programının ikinci kısmında psikolog Selma Öztürk tesettürün psikolojik yönü ile ilgili bir sunum yaptı. İslam’da moda var mıdır sorusunu dinleyicilere yönel-ten Öztürk, eğer yok ise neden bir moda varmış gibi davranıyoruz ve olmayan birşeyin peşinden koşuyo-ruz sorusu üzerinde kafa yorulması-nı istedi. Öztürk sunumunu Mevla-nın ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’ sözü ile bitirdi.

NIF Kadınlar Gençlik Teşkila-tı Başkanı Özlem Köklü yaptığı selamlama konuşmasında bir-lik ve beraberlik mesajı verdi. Köklü’nün ardından söz alan NIF Kadınlar Teşkilatı Başkanı Bediha Karademir’de yaptığı selamlama konuşmasında programın adına değindi ve müslüman hanımların hangi ayete örtünmesi gerektiğini anlattı.

Hollanda Islam Federasyonu’nun davetlisi olarak konu üzerinde semi-ner vermek üzere programa katılan Stella van de Wetering sahneye davet edildi. Wetering gençlere ayetler ve hadislerle tesettürün önemini anlattı.

Programın bu bölümünde söz alan KGT Hasene sorumlusu Esra Yılmazer Hasene Yardım Derneği hakkında bilgi verdi ve kurumun projelerini anlattı. Konuşmasını Hasene ile ilgili bir sinevizyonla destekleyen Yılmazer yardımlar ve proje calışmalarına destek veren bütün müslümanlara teşekkürlerini sundu.

Yılmazer’in konuşmasının ardın-

Kültür Ocağı başkanı Nazım Öztürk oy birliği ile kabul edildiler.

Divan Başkanı, kendilerine göste-rilen teveccühe teşekkür ederek açılış konuşmasını yapmak üzere Tükem Ülkü Ocağı başkanı Sayın Erim Uğurlu’yu kürsüye davet etti.

Erim Uğurlu açılış konuşmasın-da, faaliyet döneminde desteğini esirgemeyen ülküdaşlarına, Kadın Kollarına ve dernek mensuplarına şükranlarını belirtti. Bundan sonra da oluşacak yeni yönetime aynı desteğin devam etmesinin bir zaru-riyet olduğunu dile getirdi.

Daha sonra Faaliyet, Muhasebe ve Denetleme kurulu raporları okundu. Okunan raporların ibrazı sonrası

seçimlere geçildi.

Yapılan seçimler sonrası Yusuf Yorulmaz teşkilat başkanlığına teklif edilerek oy birliği ile kabul edildi. Tükem Ülkü Ocağı - ULU Camii teşkilatı başkanlığına seçilen Yusuf Yorulmaz kendisine gösteri-len güvenden ve destekten dolayı teşekkür ederek gelecek dönem için Birlik ve Beraberlik içinde yoğun faaliyetlerde bulunacaklarını söyledi.

Kongre sonunda Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik bir konuşma yaptı. Gedik: “Sayın Yusuf Yorulmaz bey ve ekibi-ne başarılar diliyor ve şu ana kadar emeğini esirgemeyen eski yönetici arkadaşlarıma teşekkürlerimi su-nuyorum. Özellikle uzun dönemdir teşkilat başkanlığını yürütmüş olan Erim Uğurlu beye ayrıca teşekkürle-rimi sunar, Hollanda Türk Fede-rasyon 9. Olağan kongresi sonrası kabullenmiş olduğu genel sekreter-lik görevinde başarılar diliyorum.”

Yoğun bir katılımın olduğu ve birlik ve beraberlik içinde geçen kongre-nin sonunda yemek ikramı yapıldı.

Amsterdam Tükem Ülkü Ocağı 12. ola-ğan kongresini gerçekleştirdi

Tesettür bir moda biçimi değildir!

Hollanda Türk Federasyon’a bağlı faaliyetlerini sürdüren Amsterdam Tükem Ülkü Ocağı - ULU Camii teşkilatı 12. olağan kongresini Hilal Vakfı konferans salonunda gerçekleştirdi.

Tüm Hollanda üzerine beyaz bir perde çekilmiş ve otoyollarda şerit çizgilerinin kardan görünmez olduğu bir kış gününde NIF Kadınlar Gençlik Teşkilatı ‘Why Hijab’ adlı programı başarı ile gerçekleştirdi. 20 Ocak Pazar günü yapılan programa 200 kişi katıldı. Program dilinin Hollandaca olması bakımından da bir ilk oldu.

Page 20: 177

20Haber Hukuk

Doğuş - Şubat 2013

Avrupa Parlamentosu´nun Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten´ı yazmış olduğu dengeli rapordan dolayı kutlayan Emine Bozkurt, Dışişleri Komitesi üyelerine seslene-rek “Avrupa Parlamentosu olarak kendimize sormamız gereken şey: gerçekten etkili olmak istiyor mu-yuz? Türkiye´de yaşanmakta olan önemli süreçleri desteklemek istiyor muyuz? yoksa sadece politik beya-natlar vermek peşinde miyiz?” diye sordu. Bozkurt tam da Türkiye´de Kürt meselesinin yeniden gündem-de olduğu bir dönemde Türkiye´ye destek verilmesi gerektiğini söyledi. Emine Bozkurt Türkiye´de, basın özgürlüğü gibi, çözümlenmesi gereken çeşitli sorunlar olduğunu dile getirerek, bu ve buna benzer sebeplerle üyelik müzakerelerinin yargı ve temel haklar ile ilgili 23. ve adalet, özgürlük ve güvenlik ile ilgili 24. fasıllarının açılmasını destekle-diğini vurguladı.

Ontslag wegens economische redenen

Waarschijnlijk heeft u zelf of om u heen gemerkt dat er veel gereorga-niseerd wordt bij bedrijven, waarbij gedwongen ontslagen vallen. Dit is een van de gevolgen van de huidi-ge economische situatie waarin wij ons verkeren.

Een gedwongen ontslag roept veel vragen op bij werkgevers en werknemers. Op welke wijzen kan de arbeidsovereenkomst worden beëindigd? Heeft een werknemer recht op een ontslagvergoeding? Kan de werknemer het ontslag aanvechten? Heeft de werknemer recht op een WW-uitkering? Hierna zal kort worden ingegaan op deze vragen.

De arbeidsovereenkomst van een werknemer kan op verschillende wijzen worden beëindigd. Bij ged-wongen ontslagen wegens bedrijf-seconomische redenen wordt in de praktijk door werkgever meestal gebruik gemaakt van de ontslag-vergunning van het UWV WERK-bedrijf (hierna: UWV).

De reden hiervoor is dat het UWV geen vergoeding kan toekennen aan de ontslagen werknemer. Daarnaast is het mogelijk om de ar-beidsovereenkomst met wederzijds goedvinden te beëindigen.

De ontslagvergunning bij het UWV

De werkgever dient schriftelijk een ontslagvergunning aan te vragen bij het UWV. UWV beoordeelt of de ontslagaanvraag redelijk is. De werkgever moet met stukken bewijzen dat vanuit bedrijfsecono-misch oogpunt één of meerdere arbeidsplaatsen moeten vervallen en dat overplaatsing geen oplos-sing biedt. Dit kan de werkgever bijvoorbeeld doen door overlegging van financiële gegevens.

De werkgever moet verder aanto-nen dat hij genoeg inspanningen heeft geleverd om het ontslag te vo-orkomen. Verder moet de werkge-ver bewijzen dat de werknemer die voor ontslag wordt voorgedragen, op de juiste wijze is geselecteerd. Hierbij moet rekening worden geho-uden met de leeftijd van de werk-nemer en het aantal jaren dat hij bij het bedrijf werkzaam is geweest.

De werknemer ontvangt vervolgens een kopie van de ontslagaanvraag via het UWV en krijgt de mogelijk-heid om de ontslagaanvraag aan te vechten door een verweerschrift in te dienen.

Op basis van de ingediende stuk-ken door de werkgever en werk-nemer beslist het UWV meestal binnen zes weken. Tegen deze beslissing is geen beroep moge-lijk. Als UWV de ontslagaanvraag goedkeurt, dan moet de werkgever de werknemer binnen acht weken een brief sturen waarin, de werk-gever de arbeidsovereenkomst met hem opzegt. Bij de opzegging moet de werkgever rekening houden met een opzegtermijn.

Beëindiging door wederzijds goedvinden

Bij ontslag met wederzijds goedvin-den maken werkgever en werkne-mer in onderling overleg afspraken over de beëindiging van de arbeid-sovereenkomst. Als zij een akkoord hebben bereikt over de voorwa-arden van de beëindiging van de arbeidsovereenkomst, dan worden deze afspraken vastgelegd in een vaststellingsovereenkomst.

Ontslagvergoeding

Bij een ontslag via het UWV ont-vangt een werknemer aldus geen

ontslagvergoeding. De werknemer kan wel proberen door middel van een gerechtelijke procedure alsnog een vergoeding te krijgen. Of dit ha-albaar is, hangt af van een aantal factoren.

Het is van belang om u hierover te laten informeren door een ad-vocaat. Hierbij moet wel worden opgemerkt dat als het een bedrijf financieel echt in zwaar weer verke-ert, de kans klein is dat een rechter aan de werknemer een (hoge) vergoeding toekent.

Bij een ontslag met wederzijds goedvinden wordt in het algemeen wel een vergoeding aan de werk-nemer aangeboden. De hoogte van deze vergoeding verschilt per individueel geval.

Het ontslag aanvechten

Zoals gezegd staat tegen een beslissing van het UWV geen hoger beroep open. Het kan onder omstandigheden wel succesvol zijn om via de rechter een vergoe-ding te vorderen. Een ontslag met wederzijds goedvinden kan alleen in bijzondere gevallen met succes worden aangevochten bij de rech-ter. Een voor beeld hiervan is dat de werknemer die de Nederlandse taal niet (goed) machtig is, niet begreep wat hij heeft ondertekend of wat de gevolgen daarvan waren.

WW-uitkering

Indien een werknemer wordt ontsla-gen middels een vergunning van het UWV of via wederzijds goedvin-den, kan hij in beginsel een beroep doen op de WW-uitkering. Bij een ontslag met wederzijds goedvinden is het van belang dat de vaststellin-govereenkomst voldoet aan bepaal-de eisen.

Wanneer dit niet het geval is, kan het UWV een WW-uitkering weige-ren. De werknemer doet er dus zeer verstandig aan om zich eerst door een advocaat te laten adviseren, voordat hij de vaststellingsovereen-komst ondertekent.

Emine Bozkurt şöyle devam etti: “Müzakerelerin 23. ve 24. fasıl-larının açılması sadece genel olarak insan hakları konusunda bir ilerleme sağlanmasına değil, aynı zamanda Türkiye´nin kanayan yarası kadına karşı şiddete karşı da Avrupa Birliği´nden Türkiye´ye des-tek sağlanmasına fırsat tanıyacak-tır. Bu bağlamda aynı zamanda Av-rupa Parlamentosu olarak 4. Yargı Reformu Paketi´ni de destekleme-liyiz. Bunun yanı sıra tüm partilerin üzerinde mutabık olacakları yeni bir anayasa oluşturma sürecine olan inancımızı da yinelemek isterim.” Bozkurt, Türkiye´deki Suriyeli mülteciler konusunda da Avrupa Birliği´nin Turkiye´nin yükünü pay-laşması gerektiğine inandığını dile getirerek sözlerine son verdi. Avrupa Parlamentosu´nun Türki-ye raporu, mart ayında Dışişleri Komitesi´nde oylandıktan sonra Nisan ayında Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu´nda oylanacak.

Yapılan kongrede Şakir Tekçe güven tazeleyip tekrar başkan seçildi. Şakir Tekçe’nin başkanlı-ğında oluşan yeni yönetimde görev alacaklar: Bünyamin Karaahmet, Kenan Yıldoğan, Yusuf Akbaba, Betül Yılmaz, Turgay Çakıcı, Kürşad Babacan ve Uğurkan Doğan.

Şakir Tekçe konuşmasında birlik ve beraberliğe vurgu yaptı. Tekçe: “Önümüzdeki dönemde Hollanda Türk Federasyon proje ve kam-panyaları ile birlikte gençlerimiz başta olmak üzere eğitime ağırlık vereceğiz. Hengelo Türk Kültür Derneğimiz geçmişe göre daha güçlü ve daha dinamik bir duruma geldi. Bundan sonrada daha büyük projelere imza atmak için mücadele

vereceğiz.”

Hollanda Türk Federasyon genel başkan yardımcısı Tuncay Bahtiyar konuşmasına 7. dönem için güven tazeleyen başkan Şakir Tekçe ve yönetimini tebrik ederek başla-dı. Son yıllarda başarıları ile göz dolduran Hengelo teşkilatının bir örnek olduğunu ve bu çalışmaların devamını temenni etti.

Hengelo Türk Kültür Derneği’nin kongresine ailece katılım söz konusuydu. Birlik ve beraberlik içinde geçen kongrenin sonunda yemek ikramı yapıldı. İkram sonrası yerel sanatçılar marş ve türkülerini söylediler.

Hengelo Türk Kültür Derneği’nin olağan kongresi yapıldı

Emine Bozkurt: ‘Gerçekten etkili olmak istiyor muyuz?’

Het ontslagrecht

Hüsniye Killi advocaat bij Brands Advocaten

([email protected])

Avrupa Parlamentosu´nun Hollanda İşçi Partili (PvdA) sosyal demokrat milletvekili Emine Bozkurt, AP Dışişleri Komitesi´nin 21 Ocak 2013 Pazartesi günü Türkiye Raporu ile ilgili yaptığı görüşmesinde söz aldı.

Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Hengelo Türk Kültür Derneği’nin 7. olağan kongresi coşku ve bayram havasında yapıldı. Kongreye Hol-landa Türk Federasyon genel başkan yardımcısı Tuncay Bahtiyar , Hol-landa Türk Federasyon genel muhasibi Sadettin Şimşek ve Enschede Türk Kültür Derneği başkanı Alparslan Adıbelli katıldılar.

Page 21: 177

21Şubat 2013 - Doğuş

Hukuk

Aracılar Yoluyla İşgücü Tahsisi Kanununin içeriğini ek olarak kayıt ettirmesi gerekmektedir.

Bu kayıt yükümlülüğü ile Hollanda devleti işgücüne hangi şekil ve şartlar altında iş olanağı sunulduğunu görü-lür hale getirmek istemektedir. Kayıt mecburiyeti ile amaçlanan işgücünü korumaya almaktır ve (aracı şirketler arasında) rekabeti arttırmaktır. Bu yasa hem iş gücünü hizmete sunan hem de sunulan işgücünden faydala-nan kurum ve şirketler için önemlidir.

Hangi hizmet WAADI- yasası kap-samına girmektedir?

WAADI yasasına uyum sağlama mecburiyeti:

a. Aracılık faaliyetleri yapan kurum ve şirketler: İş sözleşmesinin gerçek-leşmesinin veya memur olarak tayin edilmesinin hedeflendiği, işverenler ve işgücünün bir araya getirilmesi için hizmet sektöründe faaliyet göste-ren kurum ve şirketler,

b. İşgücünü hizmete sunan kurum ve şirketler: İş sözleşmesi veya memur olarak tayin edilmeyi hedeflemeden, ödeme karşılığı işgücünü işverenin kontrolü ve idaresi altında hizmete sunan kurum ve şirketler

için geçerlidir. Özellikle iş ve işçi bul-ma kurumları (uitzendbureau), geçici görevlendirme büroları (detache-ringsbureau) v.s. Yani geçici eleman

(Wet allocatie arbeid door intermedi-airs – WAADI)

Geçtiğimiz dönemde bir çok vatan-daşımız yeni çıkan WAADI-yasası hakkında bize soru yöneltmiştir. Soru-lan sorulardan, vatandaşlarımızın bu yasayı anlamakta ve uyum sağla-makta zorluk çektiğini görmekteyiz. Bu nedenle bu sayımızda WAADI yasasını ele almayı uygun gördüm.

İşgücü sağlayan ve ücret karşılığında hizmet sunan her kurum ve şirket 1 Temmuz 2012 tarihi itibari ile Ticaret Odası’na (Kamer van Koophandel) kayıtlı olmasının yanı sıra faaliyetleri-

işçilere şikayet etme hakkı verilmiştir. Bu işçiler Çalışma Müfettişi ’ne (Arbe-idsinspectie) şikayette bulunabilirler.

WAADI-yasasının kapsamına girip girmediğini merak eden vatandaşla-rımız www.kvk.nl sitesindeki “Waadi check” olarak belirlenmiş kontrol sisteminden yararlanabilirler.

Eğer yasa kapsamına giriliyor ise derhal gereken işlemlerin yapılması-nı özellikle tavsiye ediyorum.

Saygılar,Nursel Köse

DÜZELTME

Bir önceki sayımızda “ANONİM ŞİRKETİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER! (BESLOTEN VENNOOTSCHAP)” baş-lıklı yazım içerisinde var olan hatayı düzeltmek istiyorum.

Besloten Vennootschap gerçek anlamda tercüme edildiği takdirde Limited Şirketi olması gerekmektedir. Ben yazım içerisinde Anonim Şirketi olarak tercüme ederek hata yapmış bulunmaktayım. Bunun için okurları-mızdan özür diliyorum.

Yazı içerisinde geçen her Anonim Şirketi yerine Limited Şirketi konul-ması gerekmektedir.

edilmesi büyük sonuçlar beraberinde getirebilir.

Hizmeti sunan ve alan kurum ve şirketlere her işçi başına � 12.000,- tutarında ceza kesilebilir. İkinci aykırı harekette ceza � 24.000,-‘a yükse-lebilir ve üçüncü defa � 36.000,- a çıkmaktadır.

WAADI- yasasının kısaca kuralları

WAADI-yasası gereğince vatandaş-larımız için özellikle önemli olan bazı kuralları sıralamak istiyorum.

• Hizmete alınan işçiye ödenilen maaş aynı işyerinde çalışanlara veri-len maaşla aynı olmalıdır. Yani, aynı görevi üstlenmiş, aynı şartlar altında çalışan işçi ile işverenin kontratlı ça-lıştırdığı işçinin maaşı arasında fark olmaması gerekmektedir (madde 8);• İş ve İşçi Bulma Kurumları işgücünü hizmete sunma karşılığında herhangi bir istemde bulunmaması gerekmek-tedir. Yani herhangi prim, ödeme veya başka türlü karşılık almaması gerekmektedir (madde 9).• İş ve İşçi Bulma Kurumları bir işve-rene işgücü hizmeti sunarken işçiye o işyerindeki çalışma ortamını yazılı olarak bildirmesi gerekmektedir (madde 11).

Son olarak

WAADI yasasına aykırı hareket ettiği düşünülen kurum ve şirketlere karşı

sunan kurum ve şirketler için bu yasa önemlidir.

Ne yapılması gerekmektedir?

Geçici eleman sunan şirket ve ku-rumlar 1 Temmuz 2012 tarihi itibari ile Ticaret Odası’ndaki genel kayda ek olarak bu hizmeti sunduklarını tescil ettirmeleri gerekmektedir. Eğer sunu-lan hizmet şirketin faaliyetini kapsıyor ise şirket sahiplerinin değişiklik formu doldurarak Ticaret Odası’na bu duru-mu bildirmesi gerekmektedir.

Eğer sunulan hizmet şirketin faaliye-tini kapsamıyor ise (mesela istisnai durumlarda bu hizmet sunulduğu takdirde), telefonla veya mail aracılığı ile bu durumu Ticaret Odası’na bildir-mesi gerekmektedir.

İş ve İşçi Bulma Kurumları’ndan hizmet alan kurum ve şirketler

WAADI-yasası geçici eleman sunan kurum ver şirketlerden hizmet alan iş-verenler için de beraberinde kurallar getirmiştir. Hizmet alan işverenlere, ek kaydı olmayan iş ve işçi bulma kurumlarından hizmet alma yasağı konulmuştur. Temmuz 2012’den itibaren şirketlerin ek kayıt durumu www.kvk.nl/waadi sitesi aracılığı ile araştırılabilir.

Aykırı harekette verilebilecek ceza

WAADI-yasasına aykırı hareket

Av. Nursel KöseKose Advocaten [email protected]

İslam resmi din, Kubbe ve Minare serbest

Bremen’in yanı sıra Bremerhaven Eyaletinde de İslamın resmi din olma-sı devlet ile İslami cemaatler devlet tarafından sözleşme ile tanınırken ilk etapta okullarda İslam dini dersi veri-lecek, dini bayramlarda Müslümanlar izinli sayılacak.

Bu sözleşme Almanya’da bir ilk değil . Daha önce Hamburg Eyaleti de İslamı resmi din olarak kabul etmiş ve Müs-lümanlara aynı hakları tanımıştı.

Bremen Belediye Sarayında Türk ve Alman basın mensuplarının da takip ettiği imza törenine İslamı kurumlarından temsilen. DİTİB, Aşağı Saksonya ve Bremen Dini Cemaatler Eyalet Birliği, Bremen İslam Şurası, İslam Kültür Merkezleri temsilcileri sözleşmeyi imzalarken eyalet adına Bremen Eyaleti Başbakanı ve Belediye Başkanı Jens Böhrnsen, Ekonomi Bakanı Karoline Linnert ile Bremerha-ven Büyükşehir Belediye Başkanı Melf Grantz imzaladı.

40 bin Müslüman’ın yaşadığı eya-

lette haber sevinçle karşılanırken yapılan konuşmalarda ve açıklam-larda Müslümanların Almanya’nın bir parçası olduğu dile getirildi.

Sözleşmenin yürürlüğe girebilmesi ve uygulanması için eyalat meclisinden geçmesi gerekiyor. Bu konuda Bre-men İslam Şurası Başkanı Mustafa Yavuz ise, “Bugün Bremen Eyaleti’nde yaşayan Müslümanlar için tarihi bir gün. Bu imza için üç yıldır çalışma yapıyorduk. İki hafta içinde de eyalat meclisinden geçeceğine inaıyorum dedi “ dedi.

Bu sözleşmenin Müslümanlar için en büyük avantajı ise

Müslüman Cemaatler Hıristiyan ve Yahudi Cemaatler düzeyine çıkarılıp aynı haklardan faydalanacak olması. Bu sözleşme ile daha önce sorun olan camilerin Kubbe ve Minareleri de artık sorun olmayacak ve cami-lere istenildiği gibi kubbe ve minare yapılabilecek.

Mızıkacıları ile ünlü Almanya’nın Bremen şehri bu kez da Avrupa’da İlk kez İslamı resmi bir din olarak kabul etmesi ile adını dünyaya duyurdu.

Haber

Page 22: 177

22Haber Toplum

Doğuş - Şubat 2013

Kimi ‘din – iman’ demiştir kimi ‘hı-sım- akraba’. Yolunacak kaz olarak görüldünüz hep. Dolayısıyla sizin gönül rızası ile çoluk çocuğunuz için camiler açmanız, faaliyetlerde bulunmanız büyük bir hizmettir. Nasıl sevinmiştir Allah resulü’’ diye konuştu. 1,5 saat sahnede kalan Döngeloğlu kendisini can kulağı ile dinleyen seyircilerden ayrılmakta zorlandı.

Ardından sahne alan Güneşdoğdu ilahi gurubu sevilen ilahilerden örnekler sunarak izleyenleri bir başka atmosfere taşıyarak adeta yeniden kendine getirdi. Son olarak kürsüye gelen Ayasofya cemiyet başkanı Bahaeddin Budak yaptığı çok duygulu konuşmayla hem kendi

Sizlerin Hizmetleri katkısızdır, saftır.

Kanal7 televizyonunda haftalık yap-tığı konuşmaları ile pek çok insanın yakinen tanıdığı, sevilen insan Dön-geloğlu konuşmasının ilk bölümünü televizyon konuşmalarında da yaptığı gibi peygamber efendimizin (sav) ve sahabelerinin hayatların-dan kesitler anlatmaya ayırırdı. İkinci bölümünü ise tamamen in-sanların günlük yaşamlarında kar-şılaştıkları bir dizi çarpık durumları, kendi üslubuyla anlatarak bir başka deyimle deşifre ederek, karşısında-kileri az evvel anlattıkları ile derin derin düşüncelere sevk ederken bu kez gülümsetip hatta zaman zaman kahkahalar atacak kadar güldürdü. Avrupa’da yaşayan insanları saf ve temiz yürekli olarak tarif eden Döngeloğlu hatta onların yüzü suyu hürmetine kendi hizmetlerinin de kabul görebileceğini umduğunu söyleyerek şöyle konuştu. Benim hizmetlerimde şöhret vardır. Benim-kilere su katılmıştır. Ama sizinkilere su katılmamıştır. Hz. Muhammed Mustafa’nın önüne konulduğunda zannetmeyin ki benim yaptıklarım daha üstün bir amel olarak gö-rülecektir. Belki severse Allah’ın resulü sizin hatırınıza sevecektir. Çünkü asıl işi siz yaptınız. 600 yüz civarında Milli Görüş teşkilatının, sekiz yüzün üzerinde Diyanet İşleri Başkanlığının ve yüzlerce diğer vakıfların camilerini derneklerini, dergâhlarını ve mescitlerini, o günlerin zor şartlarında dişinizden tırnağınızdan artırarak siz açtınız bu Avrupa’da. Üstelik sizi çarpma-yan da kalmamıştır bu memlekette.

Döngeloğlu kimdir?

Tokat – Zile de 1968 yılında doğ-du. Okul hayatına Zile Altınyurt İlkokulu’nda başlayan Döngeloğlu orta eğitimini Zile İmam-Hatip Lisesinde tamamladı. Daha sonra Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Orta derecede Arapça ve İngilizceye vakıftır.

1986-96 yılları arasında memle-keti Tokat’ta İmam-Hatiplik yaptı. Kamuda uzun yıllar çeşitli idari görevlerde çalıştı. İslam tarihi ve Siyer-i Nebi üzerine yıllarca araştır-ma, inceleme, okuma ve gezilerde bulundu. Son 7 senedir Kanal 7’ de sahur programlarını hazırlayıp sundu. Her perşembe akşam 22’ de Kanal 7 ekranlarında Önden Giden-ler isimli TV programı halen devam etmektedir.

Halen İstanbul’da yaşamakta olup evli ve beş çocuk sahibidir.

hem de salondakileri gözyaşlarına boğdu. Peygamber efendimizin bir gün ashabıyla sohbet ederken kendisini görmeden, ona iman etmiş olan bizlerden ‘bana görme-den iman eden kardeşlerim’ diye övgüyle bahsettiğini anlatırken duygulanan Budak ‘ona kardeş olmak ne büyük bir şereftir’ diye konuştu. Programın organizesinde ve devamı esnasında büyük katkısı olan Islamitische Jongerenvereni-ging DEOHA Arnhem genç kızlar teşkilatı adına başkan Hatice Altun Budak bir konuşma yaptı. Peygam-berimizin gençlere verdiği önem üzerine duran başkan genç kızlara

yaptıkları başarılı çalışmalardan dolayı teşekkür etti. Aynı zamanda gençlerin çalışmalarını anlatan bir slayt gösterisi perdeye yansıtıldı. Hollanda İslam Federasyonu adına kısa bir selamlama konuşması yapan Bölge Basın Yayın Başkanı Adnan Şahin yeni atanan bölge başkanı Mehmet Erdoğan ve mevcut başkan Mehmet Yaramış’ın selamlarını iletti. Bu güzel organize için Ayasofya teşkilatına teşekkür etti.

Adnan ŞahinArnhem

Ömer Döngeloğlu ile Hoş Dakikalar Hollanda’nın Arnhem kentinde hem düşündüren hem de gülümseten Döngeloğlu’ndan fevkalade bir sahne performansı.

Hollanda İslam Federasyonuna bağlı Arnhem Ayasofya cemiyetinin düzenlediği ‘Biz Seni Görmeden Sevdik. Ya Resullallah!’ serlevhalı programa konuşmacı olarak katılan ilahiyatçı – yazar Ömer Döngeloğlu, kendisini dinlemek maksadı ile 750 kişilik Schouwburg salonunu 21 Ocak 2013 Pazartesi iş günü olmasına rağmen hıncahınç dolduran bay bayan dinleyen-lerine unutulmaz dakikalar yaşattı. Aynı zamanda yıllar önce dünya Kur’an okuma birinciliğine sahip olan hafız Mustafa Özcan Güneşdoğdu’da billur sesiyle okuduğu Kur’an’ı Kerim ile kendisinden sonra sahne alacak olan Döngelolu’nun gireceği atmosferin kapısını aralamış oldu.

Page 23: 177

23Şubat 2013 - Doğuş

Haber Toplum

Sayın Bakanım,

Yakın zaman önce yaptığınız bir açıklamada “Bakanlığımız eğitim-den ikamete, istihdamdan mülkiyet sorununa kadar yaşanan ne kadar sorun varsa hepsinin hem tespit edicisi hem de takipçisi olacaktır” demiştiniz.

Henüz tespit çalışmalarınız tamam-lanmadan, Maliye Bakanlığının aldığı bir kararla Yurtdışındaki Türkler olarak yeni bir sorunla yüz yüze geldik.

Pasaport Harçları 50 Avro arttı

Geçtiğimiz günlere Maliye Bakanlığı 2013 yılı için Pasaport defter ve harç bedellerini açıkladı. Bun göre 2012 yılında bir pasaport 10 yıllık uzatması ile 161 Avro idi. 2013 yılında bu miktar 211 Avroya çıktı. Bu pasaport başı 50 Avro artış anlamına gelmektedir.

Uluslararası Güvenlik Anlaşması uyarınca pasaportların yenilenmesi zorunluluğu getirildi. Bu durumda Hollanda’da yaşayan beş kişilik bir Türk ailesi 1055 Avro pasaport harcı ödeyecektir. Bu bir maaş anlamına geliyor.

Mecburiyetimiz, mağduriyete dönüştü

Türkiye’de yaşayan vatandaşların pasaport edinmesi ihtiyaç ya da istek üzerine olurken, yurtdışındaki Türkler için bir mecburiyettir. Bu mecburiyeti ‘ yüksek gelir elde etmek için fırsata dönüştürmek’ anlamına gelen bu kararın Hollan-da’daki vatandaşlarımızı ekonomi olarak mağdur etmektedir.

Dünyanın en pahalı pasaportunu taşıyoruz

Sayın Bakanım,

Pasaport harçları son 10 yılda yüz-de yüz zamlanmıştır. Hollanda’da özellikle gençlerimiz arasında işsiz-lik yüzde 24 olarak tespit ediliyor. Ekonomik kriz Hollanda’da sosyal hakları kökten temizleme noktasına gelmiştir. Ciddi bir geçim sıkıntısı yaşayan Türkler için pasaport harç-larının bu kadar yükseltilmesi büyük bir hayal kırıklığı ortaya çıkarmıştır.

Sayın Bakanım,

Dünyanın en pahalı pasaportunu taşıyoruz. Vatandaşlarımızın bun-dan doğan mağduriyetinin gideril-mesi amacıyla Maliye Bakanlığının aldığı kararın değiştirilmesi için adım atmanızı bekliyoruz.

Askerlik bedeli konusunda adım atmanızı bekliyoruz

Saygıdeğer Bakanım,

Bir de daha önce size ilettiğimiz askerlik bedeli sorunumuz var. Bir yıl önce hükûmetiniz tarafından bir gecede alınan bir kararla, askerlik bedeli 5 bin Avrodan 10 bin Avroya çıkarıldı. Geçiş dönemi çok kısa tutulan bu uygulamadan dolayı on binlerce geçimiz mağdur durma düştü. Bize bu sorunun çözümü konusunda elinizden geleni yapma-yı söz vermiştiniz. Şimdiye kadar somut bir adım görmedik. Sizden bu konuda da ‘elinizden geleni’ yapmanızı bekliyoruz.

Pasaport zamları geri alınsın

Saygıdeğer Bakanım,

Vatandaşlarımız zor durumdadır, Beklentimiz;

Bu zamların geri alınması ve

gençlerimizin askerlik bedellerinin makul bir rakama çekilmesidir.

Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu (DSDF) Başkanı

Mektup...

Osmanlı Gecesi Konserine Muhteşem Katılım

Zeki Baran

Osmanlı Gecesi programı iki bö-lümden oluştu. Birinci bölüm saat 18.00 – 20.00 arası, kurulan Osmanlı panayırında Türkiye başta olmak üzere Nogay, Irak Türkmenleri, Uygur, Batı Trakya, Mısır, Boşnak, Kırım, Afgan Türmen diyaspora kuruluşlarının açtıkları standlarda bu ülkelerin kültürleri, el sanatları ve yemekleri tanıtıldı. Ebru, Hat sanatı çalıştayları yapılırken, Simit Sarayı da tanıtım yaptı. Program katılımcılarına Meram Restorantları tarafından ikramda bulunuldu, Çiğ Köfte ve Nar şerbeti dağıtıldı. 400. Yıl anısına duayen gazeteci İlhan Karacay tarafından hazırlanan kitap katılımcılara takdim edildi.

Programın ikinci bölümünde UETD Hollanda tarafından 2012 yılında Hollanda’da ve Türkiye’de gerçek-leştirilen 33 ayrı etkinlik hakkına hazırlanan 11 dakikalık bir belgesel gösterildi. Devamla Anatolia Öğ-renci Derneğini tanıan kısa bir film gösterisinden sonra Türkiye’den programa katılan Konya Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Ka-laycı ve Amsterdam Nieuw West Belediye Başkanı Ahmed Baddoud günün anlamına dair bir selamlama konuşması yaptılar. Meram Bele-diye Başkanı beraberinde getirdiği Konya İnce Minare maketini UETD Hollanda başkanı Veyis Güngör’e hediye ederek, hizmetlerinin arata-rak devam etmesini diledi.

Katılımcıların dörtte üçünü gençle-

rin oluştuduğu ve Anatolia Öğrenci Derneği’nin de desteğiyle hazırla-nan “Osmanlı Konseri”nde sahne alan Bekir Reha Sağbaş yöneti-mindeki Lalezar Topluluğu’nun seslendirdiği Türk Musikisi konseri icra edildi.

Programa başta Hollandaki Türkler olmak üzere, Hollandalılar ve Hollanda’da yaşayan Türk ve Akraba toplulukları, Nogay, Irak Türkmenleri, Uygur, Batı Trakya, Mı-sır, Boşnak, Kırım, Afgan Türkmen toplulukları da katıldılar.

Meram Belediye Başkanı Serdar Kalaycı ise 400. yıl etkinliklerinin Türkiye’nin tanıtımına büyük katkı yaptığını söyledi. Çalışmaların meyvelerinin alınmaya başladığını anlatan Kalaycı, Meram Belediyesi olarak Hollanda’daki bir belediyey-le kardeş belediye olmak istedikle-rini söyledi.

Amsterdam Nieuwwest Belediye başkanı Ahmed Badoud yapmış olduğu konuşmada 2012 yılının Hollandadaki Türkler açısından dopdolu geçtiğini, yeni ilişkilerin kurulduğunu bu ilişkilerin gelecek yıllarda meyva vereceğini söyledi.

Türklerin yanı sıra Hollandalıla-rın da ilgi gösterdiği programda aralarında Türkmenler, Uygur-lar, Özbekler ve Tatarlar’ın yer aldığı farklı Türk grupları, açılan stantlarda kültürel değerlerini

tanıtırken, yardım kampanyasında toplanan yaklaşık 10 bin avronun da Myanmar’ın Arakan (Rakhine) eyaletindeki Rohingya Müslümanla-rına gönderileceği bildirildi. Programla ilgili olarak gazetecilere değerlendirmede bulunan Veyis Güngör, şimdiye kadar düzenledik-leri etkinliklerin iki ülke ilişkilerine önemli katkıda bulunduğunu söy-ledi. 2012 boyunca toplam 33 farklı etkinliğe imza attıklarını kaydeden Güngör, “Bu etkinlikler sayesinde iki ülke ilişkilerinin bilmediğimiz yönlerini tanıdık. Bu sayede dost-luğumuz arttığı gibi ileriye dönük ilişkimiz de sağlamlaşmış oldu” diye konuştu. 2014’te Hollanda’ya Türk işçi gö-çünün 50. yılının kutlanacağını da hatırlatan Güngör, bu için de farklı programlar düzenleyeceklerini ifade etti.

29 Aralık Cumartesi akşamı Amsterdam Meervaart Kültür Merkezinde 800 kişinin katılımıyla Hollanda-Türkiye diplomatik ilişkilerinin 400. yıl dönümü dolayısıyla sene boyunca Tür-kiye ve Hollanda’da gerçekleştirilen 33 ayrı etkinliğin sonuncusu yapıldı. Etkinlik Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD Hollanda) ve Anatolia Öğrenci Derneği tarafından ortaklaşa düzenlendi.

Page 24: 177

24Sağlık

Doğuş - Şubat 2013

Üriner sistem taş hastalıkları Taşın yerleşim yerine göre böbrekler veya üreterde (börekle mesane arasındaki idrar kanalı ) bulgu verir. Genellikle böğür bölgesinde künt, kıvrandırıcı bir ağrı şeklinde hissedilir. Bu ağrı sıklıkla böğür bölgesin-den karın alt kadranlarına, kasıklara doğru yayılabilir. Şiddetli yan ağrısına, bulantı ve kusma, eşlik edebilir. Üreter alt kısmındaki taşlarda sık idrara çıkma hissi, genital bölgelere ağrının yayılması bulguları ola-bilir.Bu bulgulara ek olarak idrar yollarında kanama, idrar yaparken yanma bulguları olabilmektedir.Hastalığın tanısı

Genellikle böbrek içindeki taşlar sessiz seyreder bu dönemde başka rahatsızlıklar nedeni ile yapılan görüntüleme yöntemler-inde üriner sistem taşları saptanabilmektedir. Bu taşlar böbrek içinde hareket edip böbrek pelvisi ve üretere düştüğü durumlarda ani başlangıçlı şiddetli ağrı ile bulgu verirler. Kes-in tanı radyolojik inceleme ile konmaktadır. Röntgen, ultrasonografi ve gerektiği durum-larda bilgisayarlı tomografi ile taşın yerleşim yeri, boyutu, idrar yolunda tıkanıklık yapıp yapmadığı saptanır. Bu bilgiler taşa uygula-nacak tedavi seçiminde önemlidir. 4 mm büyüklüğe kadar olan taşlar büyük or-anda idrar yolundan düşer. 6 mm’den büyük taşların idrar yolundan atılması zordur ve girişimsel i tedavi gerektirebilecek taşlardır.

ESWL YöntemiESWL yöntemi 1980’ lerde tıbbın kullanımına girmiştir. Taş hastalığının tedavisini kökten değiştirmiş hastaları operasyondan kur-tarabilecek yöntem olarak tedavide yerini almıştır.

ESWL nasıl etki gösterir ESWL işlemi; vücut dışında üretilen şok dalgalarının, iletken bir ortam kullanılarak, vücut içinde bir hedefe (taşa ) yönlendirilm-esidir. Şok dalgası vücut dışında üretilir ve taşları parçalamak üzere vücut içerisinden geçirilir. Taşa odaklanan şok dalgaları taş yüzeyinde erozyon, taşın iç yapısındaki elemanları birbirinden ayıran gerilim dalgası oluştururlar ve böylece taş parçalanır. Küçük parçacıklar halinde idrar yollarında atılır.

Kivi vitamin deposu olan bir meyvedir. Besleyici değeri yüksek olan kivinin bir tanesinde günlük olarak A,C ve E vitamini karşılanmaktadır. Bu miktar kivi turun-cugillerde (portakal, mandalina) dört adedi kadardır. Ayrıca demir, potasyum, kalsium ve P-mineralleri yüksek miktarda içermektedir.

Şeker miktarı az olduğundan dolayı ka-lorisi düşüktür, kısacası sağlık meyvesidir. Kış aylarında bolca tüketilirse grip, soğuk algınlığı, öksürük gibi hastalıkların önüne geçecektir. Nefes açıcı etkisi olan kivi astımlara faydalıdır.

Başta göğüs kanseri olmak üzere kanser oluşumuna ve kanserin ilerlemesine karşı ko-ruyucudur. Lif açısındanda zengin bir meyve olan kivi bağırsakları calıştırır, sindirimi

kolaylaştırır ve kabızlığı önler. Kan basıncını dengeleyerek, tansiyonu ve kanda ki kolester-ol oranını düşürür. Karaciğeri çalıştırır, kanı temizler, kansızlığa ve mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Yaşlanmanın ciltteki belirtilerini azal-tarak, yıpranmış ve kuru ciltleri nemlendirir. Çocuklarda kemik ve beyin gelişimini arttırır. Depresyon, halsizlik, yorgunluk ve stresi önler.

Kivi’nin meyvesi yenilebileceği gibi cilt bakımı için de kullanılır. Dilimlenmiş kivi cilde konu-larak bekletilirse cildi besler ve nemlendirir. Püre haline getirerek maske yapılabilir.

Kivi’deki laktik enzimini bazı kişilerde dudak-larda şişlik, gözde ve burunda kaşınma gibi alerjik etkiler yapabilir.

Karaman’da ESWL ile böbrek taşı kırılıyor

Kivinin Faydaları Nejla Erdoğan

Karaman’da ESWL( Vücut dışından taş kırma) Tedavisi uygulamaya başlayan Karaman Özel Selçuklu Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Osman Tükel, ESWL tekniğiyle alakalı detaylı bilgiler verdi.

Tedavi genellikle ağrısızdır, hastaların büyük kısmında anestezi uygulaması gerektirmeden uygulanır.

ESWL işlemi nasıl uygulanır?Hasta cihazın yatak kısmına yatar, masanın su yastığı ( şok dalgalarını hasta vücuduna geçişini sağlar) taşın bulunduğu bölgeye ge-tirilir. X-Ray cihazı ile hastanın taşı odaklama yapılmasını takiben işlem başlatılır. Cihaz hedeflenen taşa şok dalgalarını taş kırılana kadar yada seans için belirlenen sayıya ka-dar gönderir. İşlem 45 dakika civarında sürer.

Kimlere uygulanmaz?ESWL işlemi gebelerde, kanama bozukluğu olanlarda kesinlikle uygulanmaz.

Her hastaya ve her taşa işlem uygulanabilir mi?

Tüm tedavi gerektiren taşların yaklaşık % 60-70 ine eswl uygulanabilmektedir. Böbrek içindeki taşlarda boyutu 2 cm’den küçük taşlar ESWL için uygundur daha büyük olanlarda cerrahi tedavi önceliklidir. Bö-brek içindeki taşların kırılma başarısı üreter taşlarına oranla daha yüksektir. Aşırı şişman olanlarda, vücutta ciddi şekil bozukluğu olan-larda taşın görüntülemesinde ve odaklanması güç olduğundan ESWL için uygun hastalar değillerdir.

Sonuç olarakESWL’nin etkinliği değerlendirilmiş ve taşsızlık oranı %75 ve başarı oranı %80 olarak tespit edilmiştir.Uygun hastalarda cerrahi işlem olmadan tedavi sağlayan, hastanede yatış gerektirmeyen, yaklaşık 30 yıldır tüm Dünyada yaygın biçimde kullanılmış, etkili ve güvenli bir tekniktir.

Page 25: 177

25Şubat 2013 - Doğuş

İnanç

Kanaat önderleri 6

Ailede temel eğitim 7

MustafaUrgenç

Hüseyin K. Ece

Kanaat Önderlerini Vasıflı Kılan Davranışlar

Zembilli Ali Efendi (rh.a.) Osman-lı Şeyhülislam’ları arasında pek mümtaz bir çehreye sahip bulunmak-tadır. Allah korkusundan başka bir şey tanımayan bu yüce zat, pervasız hareketleri ile birçok insanın hayat-larını koruyabilmiş, adaleti temin ve tesis etmiştir. İspanyol’ların Endülüs’te Müslümanlara yaptığı zulme misil-leme olarak, Osmanlı topraklarında yaşayan gayr-i Müslimlere işkence ve eziyet fermanı veren Celadetli Padi-şah Yavuz Sultan Selim-Han’a karşı, yaptığı işin hata olduğunu küçük bir hareketle öğretmiş ve Sultan bu hareket sebebi ile hatasını anlamış ve fermanını geri çekmiştir.

Rivayete göre Sultan bu fermanı verince, Ali Efendi Cuma namazını kıl-dırmak için Hutbeden sonra mihraba yönelmiş, namaz için tekbiri aldıktan sonra, Fatiha’yı okumaya başlamış. “Elhamdü lillahi Rabbi’l-Mü’minin” demiş. Arkadan fatihler uyarmışlar. İmam yine aynı şekilde Fatiha’yı okumaya devam etmiş. Fatihler

Ayna metodu

Aynalar yalan söylemez. Anne-baba kendini test etmek için zaman zaman aynaya bakmalı. Çocuğa/çocuklara yaklaşımda, onlara karşı davranışlar-da, sarfedilen sözlerde, kızmada veya sevmede, ceza vermede veya ödül-lendirmede, uygulanan yöntemlerde doğru yapıyor muyum diye. İlk etapta herkes doğru yaptığını zanneder. Yanlışı kimse kolay kolay sahiplen-mez. Ancak şu bir gerçek ki herkes hata yapabilir ve kimse mükemmel değildir.

Konu çocuk eğitimi ise anne babalar uyguladıkları metodları zaman za-man gözden geçirmeli. Çünkü çocuk eğitimi pozisyona, kişiliğe, çocuğa göre değişebilecek, yenilenebilecek bir şeydir.

Bumerang metodu

Çocuğa verilen eğitim tıpkı bume-rang gibi bir müddet sonra geri gelir. Kendisine çok kızılan bir çocuğun bir müddet sonra kızdığını, pek çok şeye sinirlenerek reaksiyon verdiğini gö-rürsünüz. Çocuğa küfürlü konuşanlar, çocuklarından küfürlü, çirkin söz işitir-lerse şaşırmasınlar. Çocuğundan bir şeyi ‘yapabilir misin, verebilir misin?’ ve benzeri sözlerle nazikce isteyenler, çocuklarının da aynını yaptıklarına şahit olurlar.

Çocuk eğitimi vermek almak gibidir. Bir deyimde “ne verirsen elinle, o gelir seninle” denildigi gibi. Anne-baba çocuğa hangi karakteri vermek isti-yorlarsa, genellikle yarın karşılarında o karakteri bulurlar. Mesela çocuk-luğunda güven duygusu alan birisi, büyüdüğü zaman ‘emin’ bir kişi olabi-lir. Şefkat ve merhametle büyütülen, çevresine merhametle davranır. Tersi

de mümkün. Gaddarca yetiştirilen bir çocuk, delikanlı olunca gaddarca davranabilir.

Yani, atılan bumerang aynen geri gelebilir.

Empati metodu

Buna ‘ben olsaydım metodu’ da diyebilirsiniz. Çocuklarla ilişkilerde, onların davranışlarını gözlemlerken, değerlendirirken, ya da metodumuzu test ederken bazen çocukluğa gitmek-te, o anları tekrar yaşamakta, çocuksu duyguları yeniden hissetmekte fayda vardır. Acaba bu yaşta ben olsaydım nasıl davranırdım, ne yapardım, nasıl bir tepki verirdim diye. Böyle yapınca çocuğun davranışlarının sebebini daha iyi anlarız. Bazı şeylerin çocuk-luktan kaynaklandığını, bazı şeylerin o yaşlarda anne babaların beklediği gibi olamayacağını, her çocuğun

aslında kendi zamanını yaşadığını biliriz.

Bir ebeveyn cocuklarının yaramazlık-larıyla ilgili ‘yaptın yine bir çocukluk’ diyebiliyorsa, çok şey başarmış olur. ‘Bunlar ne biçim çocuk?’ diyenlere sormak lazım. Sen hiç çocuk olmadın mı, bir düşün hele?

Model metodu

Ebeveynler çocuklar için en iyi örnek-tir. Zaten çocuk eğitiminde en önemli metod çocuğa güzel örnek/model olmak/bulmaktır. Çok şey anlatmaya, çok teknik bilgilere, çocuk eğitim uzmanlarının ardı arkası gelmeyen tavsiyelerine, egitim ile ilgili onca ki-taplara fazla ihtiyaç duymadan, anne-baba çocuklarına iyi örnek olsunlar yeter. Unutmamak gerekir ki çocuk eğitimi aslında “ben böyle bir nesil/ev-lat istiyorum”un sonucudur. Ebeveyn karşısında nasıl bir çocuk görmek istiyorsa çocuklarını –genelde- öyle yetişririr. “Ama ben böyle istemedim ki” diyenlere; “hayır sen böyle istedin, böyle olması için ona model oldun. Uyguladığın metod bu sonucu getirdi” diye cevap verilebilir. “Anlamıyorum, bu çocuk kime benzedi?” sorusunun cevabı şudur: “Sana, size, yani anne babasına’dır.

Husumet metodu

Buna diktatörlük de diyebilirisiniz. Çocuklar anne-baba için ne hasımdır, ne ayak bağıdır, ne baş belasıdır, ne de rakiptir. Hatta hükmetmek, yön vermek, üzerlerinde güç deneme-si yapmak üzere emrimize verilen köleler değil, özellikle müslümanlar için büyük bir emanet, göz aydınlığı, deneme sebebi ve insanın arkaya bırabileceği en büyük eserdir. Çocuk-ları ayak bağı sayan zihniyet, onları eğitme olayında baştan kaybetmiştir. Çocukluklarında veya bir yerlerde ezilenler, fırsat bulduklarında başka-larını ezmeye kalkarlar. Horlanarak, dövülerek, iteklenerek, baskı ile yeti-şenler, başka metod keşfetmedikleri sürece aynı şeyi kendileri uygularlar. Halbuki baskı metoduyla kaliteli insan yetişmez. Tam tersine sorunlu, içi nefret ve hırs dolu, başkalarını hasım gibi gören kimseler yetişir.

Denge metod

Denge istikrar, ciddiyet, kararlılık, prensip sahibi olmayı beraberinde getirir. Çocukların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamada, sevmede ve gerekirse mesafe koymada denge esas olmalıdır. Verilecek mükâfatın başarıya, cezanın da suça uygun olması gerekir. Eğer ödül hak edilen-den fazla ise çouk şımartılır. Ceza suça nisbetle çok ağırsa çocuk ezilir. Başarı ile ödül, suç ile ceza arasında bir denge, bir uyum yoksa, çocukta denge ve adlaet duygusu, abeveyne güven sarsılır.

Her çocuk başlı başına bir kişiliktir ve hepsinin eğitimi ayrıdır. Becerikli bir ebeveyn hem birden fazla cocuk arasında , hem de çocuklara farklı zamanlarda, farklı durumlardaki yaklaşımda dengeli, prensiplidir. Bir gün böyle, diğer gün şöyle, bir olayda böyle, benzer başka bir olayda bam-başka bir ebeveyn, çocuğu denge-siz, prensipsiz, hatta çıkarcı yapar, sakala göre tarak vurmayı öğretir. Böyle bir yaklaşım çocuğun olaylar karşısında yanar-döner, korkak, kararsız olmasına yol açar. Çocuğun adalet ve denge ahlâkından mahrum kalması, yarın büyüdüğü zaman onu ölçüsüzlüe sürükler. Hak edene hak ettiğini değil; işine gelene işine geldiği verme anlayışını besler.

Çocuk emanetine gereği gibi sahip olup, onları salih kul olarak yetiştiren anne-babalara selam olsun.

yine uyarı da bulunmuşlar. Durum üçüncü kez tekrar edince, arkada duran padişah bu mesajın kendisine verildiğini, verdiği fermanın İslam prensiplerine aykırı olduğunu anlaya-rak, arkadan kısık bir sesle: “Elhamdü lillahi Rabbi’l-Âlemin” demiş. Bundan sonra Ali Efendi namazı düzgün bir şekilde kıldırmış. Fakat koca Padi-şah gözyaşları ile sakalını ıslatacak şekilde hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Namazdan sonra Şeyhülislam’ın eline kapanarak, af dilemiş. İşte ilim sahibi, Padişah da olsa, onlara karşı nasıl metanet ve cesaret gösterilmelidir, bu hususta örnek teşkil etmelidir.

Kanaat Önderlerine Seviye Kazan-dıran Vasıflar

Ebu Hanife’ye Allah rahmet etsin. Sahip olduğu ilme ne ile ulaştığı so-rulduğunda, şu altı şarta riayet etmek sureti ile elde ettiğini ifade etmiştir:“Kuş dalda nasıl sabahladı ise, ben de ders üzerinde öylece sabahla-dım...” “Kendisinden ilim aldığım hocama karşı, kedi gibi mütevazı oldum...” “Hocamdan mesele sorup almada,

sivrisinek gibi sokuldum...” “Eşek yükün ağırlığına nasıl dayandı ise, ben de ilmin ağırlığına öylece dayandım...” “Bilmediğim bir meseleyi, gurur mese-lesi yapmadım...” “Bir soğan kabuğuna ihtiyacım olsa idi, bu ilme ulaşamazdım...” “Ben, ilme ancak çaba sarf etmek ve şükürle eriştim. Bu fıkıh ve hikmeti anlayıp muvaffak oldukça, El-Hamdü Lillah dedim. Böylelikle ilmim arttı.” İşte fazilet sahiplerine üstünlük katan anlayış budur.

Kanaat Önderleri Elde Ettikleri Sevi-yeyi İlme Hürmetle Kazanmışlardır

İlimde derinleşmiş ne kadar mütehas-sıs varsa, hayatları okunup irdelen-diği zaman görülür ki; cümlesi Salih kimselere saygı, ta’zim ve hürmet göstermişlerdir. Kendilerine ulaşan şerefli nimetin, onların yüksek him-metleri sayesinde olduğunu görüp bilmişlerdir. Bu sebeple İmam-ı Şafii (rh.a.), ümmi olan bir zat ki, koyun çobanlığı yapan Şeyban Rai’nin önünde, mektebe giden bir çocuk gibi

diz çöker ve yapacağı işleri ondan sorardı. Kendisine: “Senin gibi bir zatın böyle bir bedeviden bilgi alması doğru değildir!” diyenlere cevaben: “Bu zat bizim bilmediğimiz şeyleri bi-lir. Biz söz ile uğraşıyoruz, o ise gönül ile uğraşıyor” cevabını verir. İmamın bu davranışı her hali ile sün-nete uygunluk arzetmektedir. Nitekim ashab: “Kur’an ve sünnette bulunma-yan bir olay ile karşılaştığımız zaman ne yapalım?” Dediklerinde Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz: “Onu Salih kim-selere sorun ve onların görüşlerine arzedin” buyurdular. Bu itibarla, Ahmed b. Hanbel (rh.a.) ile Yahya b. Main (rh.a.) her ikisi de Muhaddis bir Fakih Müçtehid oldukları halde, Sufiyye hazaratının büyüklerinden Marufu Kerhi’ye müracaat edip bazı meseleleri sorarlardı. Kendilerine: “İlmin membaı sizler olduğunuz halde, niçin bu Sufi’ye gidipte soru sormaktasınız?” Diyenlere: “İlmin esa-sı Marifettir. O da bu zatta mevcuttur. Bunun için ondaki marifeti elde etmek için müracaat ediyoruz” cevabını verirlermiş.

Kanaat Önderleri Vazifelerine Karşı Oldukça Titizdirler

Hanefi fakihlerinden Hasan b. Ziyad (rh.a.) şer’i meselelere o derece dikkatli ve titiz idi ki, fetva verdiği bir meselede, hata ettiğini anlayacak olursa, derhal bir tellal görevlendire-rek: “Hasan b. Ziyad filan meselede hata etti. Durumdan haberdar olunuz” dedirtirmiş. İlahi ne büyük bir fazilet!.. Allah katında zelil olmaktansa, insan-lar arasında zelil olmayı tercih etmek. İşte fazilet sahiplerine üstünlük katan ahlak budur.

Çocuk eğitiminde göz ardı edilememesi gereken altı metod:

1000 Yılın Temel EseriDeliller ve Hükümleriyle İslam Fıkhı

Prof. Dr. Cevat Akşit

Prof. Dr. Cevat Akşit başkanlığında bir ekip tarafından Türkçe’ye kazandırılan 31 ciltlik bu önemli esere mutlaka sahip olmalısınız...

İsteme adresi: Hollanda İslam Federasyonu Strevelsweg 700 U413 3083 AS Rotterdam

Telefon: 010 - 471 68 47E-posta: [email protected]

31 ciltlik bu muhteşem eser sadece

€ 200,-

Page 26: 177

26Söyleşi

Doğuş - Şubat 2013

Adnan Şahin

Üstün Dökmen

Psikolog, Öğretim Üyesi, Yazar

Üstün Dökmen 1954 yılında İstanbul’da doğdu. 1971 yılında Ankara Cumhuriyet Lisesi’ni bitirdi. 1979 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu; aynı bölümde uygulamalı klinik psi-koloji alanında yüksek lisans yaptı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde, psikolojik danışma ve rehberlik alanında 1986 yılında doktor, 1988 yılında doçent, 1995’te ise profesörlük derecesini aldı. Ha-len bu fakültede öğretim üyesidir. 1978 yılından bu yana sosyometriyle ilgilenen Dökmen, 1984 yılından bu yana ise grup üyesi ya da yönetici olarak psikodrama gruplarına katı-lıyor. ‘Küçük şeyler’ adlı televizyon programlarıyla haftada bir kez seyirci karşısına çıka dökmen ve tiyatro ekibi büyük bir kitle tarafın-dan beğeniyle izlenmektedir.

Amerika, Kanada, Avustralya’da, Afrika’da yaşayan kardeşlerimizi de bir ölçüde tanıyorum. Çok keyifle yazdığım oyunlardan birisi ‘Pusu-lamı Ayarlar mısın?’. Türkiye’den Avrupa’ya göçenler için o yıllarda kullanılan bir ifade vardı ‘Almancı’ şimdi artık tedavülden kalktı gibi. Yurtdışına gidenlerin sorunlarını anlatıyorum. Şimdi sırf Türkiye’den kalkıp Avrupa’ya giden insanın sorunu yok sadece. Türkiye’de kala-nın da var. Çok genel olarak kısa-ca bir özetleme yapmak gerekirse kalkıp gidenlerin büyük çoğunluğu mutlu değil. ‘Ah ne diye geldik. Keşke orada kalsaydık’ diyorlar. Özellikler birinci kuşak. Üçüncü kuşak demiyor bunu. O buraya alışmış. Ama aynı anda yurtta kalan akrabası komşusu da ‘Ah ne ettik de zamanında biz de gitmedik’di-yor. Yani hiç kimse olduğu yerden memnun değil. Güzel bir söz vardır. Gelin dermiş ki ‘hem ağlar hem giderim’. Burada olan da böyle bir şey. Hem ağlıyor niye geldim diye, hem de gidemiyor. Buraya sadece ‘2 yıl’ deyip geldi. Biraz para kaza-nayım dedi. Sonra birazcık daha kalayım ve memlekette bir ev veya arsa alayım dedi ve beş yıl geçti. Sonra yahu beş yıldır yalnızım böy-le olmuyor. Çok zor dedi hanımını sürükleyip getirdi. 8 yılda döneceğiz dediler. Bu kez çocuklar doğdu ve okulları bitmedi. Ee, çocukların okulu bitince dönelim dediler. Okul bitti. Ya şurada emekliliğe üç yıl kaldı. Emekli olayım kesin dönüyo-rum dedi. Peki, emekli oluyorlar ama dönüyorlar mı? O zaman da dönmüyorlar. Ne deniyor? Madem hakkım var nasıl olsa, altı ay orada altı ay burada kalayım. Eleştirmiyo-rum bu bir zaaf değildir bir süreçtir. Ama bakıldığında, kalan içinde ge-len içinde kaçan balık büyük oluyor. Hâlbuki herkes kaldığı yerde mutlu olsa ne güzel olur. Geçmişe esef etmeyelim geleceği tesis edelim diyorum. Geçmişi değiştiremez-sin. Şuan ki yaşamını değerlendir. Türkiye’dekiler Türkiye’nin tadını çıkarsınlar buradakiler de buranın tadını çıkarsınlar. Yazın yine gitsin ülkesine. Bir kavram vardır ‘Anneni-ze, babanıza, eşinize bağlı olun, ba-ğımlı olmayın’ diye. İnsan ülkesine bağlı olmalı, bağımlı olmamalı.

Doğuş: İletişim çağındayız. Teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişiyor. İnsanlar elbette bun-

Doğuş: Efendim iki yıllık bir ara-dan sonra Hollanda’ya tekrar hoş geldiniz? Üstün Dökmen: Hoş bulduk! Teşek-kür ederim.

Doğuş: Her ay çıkan ve burada yaşayan tüm insanlarımızın 14 yıldır gözü kulağı olmaya çalışan Doğuş gazetesi olarak sizi bu sa-yımızda okurlarımızla tanıştırmak istiyoruz. Hiç şüphesiz onların büyük bir kesimi sizi tanıyorlar ve takip ediyorlardır. Ama azda olsa tanımayanları vardır. Hakkınızda bildiklerimiz var elbette onları yazımızın içine ekleyeceğiz. Ama mutlaka değişen şeyler olmuştur. Bunlarla birlikte yine kısaca Prof. Dr.Üstün Dökmen kimdir kendi ağzından bir cümle de olsa duy-mak isteriz.

Üstün Dökmen: Anlatayım efendim. Bendeniz psikoloji ve psikodanış-ma profesörüyüm. Alanım budur. Psikoloji ile ilgili çok sayıda kitabım var. Fakat yaklaşık bir on sene-dir roman yazıyorum. 15 senedir tiyatro yazıyorum. Tiyatrolarımda Avrupa’da oynansın çok isterim. Eğer Avrupa’daki toplulukta oynar-larsa telifini filan da istemem. Yeter ki oynasınlar. ‘Komşu köyün delisi’ Türkiye devlet tiyatrosunda bildiğim kadarıyla 4 bin 77 kere oynandı. Burada da oynansın isterim. Tiyatro roman yazıyorum. Henüz bir hafta-lık olan ve remzi kitapevinden çıkan son romanımın adı ‘Metresleme’. Türkiye’nin çeşitli illerinde özellikle devlet üniversitelerinde konferans-lar ve seminerler veriyorum. Bu güne kadar yurtdışında da birçok ülkede konferanslar verdim. Şuan yine Türkiye’de okul eğitim ala-nıyla ilgileniyorum. ‘Küçük şeyler’ anaokullarımız var. ‘İyi önder’ ilköğretim okullarımız var. Eğitimle ilgileniyoruz. Yaptığımız eğitimdir. Son yol roman ve tiyatro. Genel-likle psikoloji ile ilgili halka yönelik konferanslarımızın ana konusu, insanlarımızın kendilerini daha iyi hissetmeleri daha mutlu hisset-meleri, yaşama ve çalışma sevinci duymalarıdır. Aile içinde huzurlu olmalardır. Anne –Baba ve çocuk birbirlerini daha güçlü sevmeleridir. Anne baba çocuklarını elbette sevi-yorlar ama eski bir tabirle bir kuru kuruya sevmek var bir de derinden etkili sevmek var. Doğuş: Efendim 50 yıl önce Anadolu’nun bağrından koparak gurbet ellere dağılmış ve oralarda kendine göre yepyeni bir hayat kurmuş. Yeni bir yol yürüyerek bambaşka bir yaşam şekli oluş-turmuş insanlarımıza hitap etmek için buralardasınız. Hollanda’ya daha önce de geldiniz. Daha başka Avrupa ülkelerine gidiyor-sunuz. Gurbetçilerin sorunlarını nasıl algılıyor ve tarif ediyorsu-nuz?

Kalan için de, gelen için de, kaçan balık büyük

Üstün Dökmen: Efendim buradaki insanlarımızı bir ölçüde tanıyorum. Yüzde yüz hiç kimse tanıyamaz. Türkiye’deki kardeşlerimizi de büyük ölçüde tanıyorum. Tam olamaz. Dünyanın çeşitli yerlerinde,

dan istifade ediyor. Ancak buna paralel olarak aile içinde, nesiller arasında iletişim sorunu yaşa-nıyor. Dede torunu, torun dedeyi anlamıyor. Kısaca yeni yeni sorunlar ortaya çıkıyor. Siz anlatı ve oyunlarınızda sanırım bunlara değineceksiniz?

Biz de Türkler olarak kendi kültü-rümüzle gurur duymalıyız

Üstün Dökmen: 15 senedir biliyo-rum. Bir takım sorunlar var. Bunlar aşılmaz sorunlar değil. Psikolojik açıdan anahtar kavram şudur: ‘bağlı olmak bağımlı olmamak.’ Gelmek, burada çalışmak, öğren-ci olmak, yaşamak ama bağımlı olmamak. Ülkesine ve kültürüne de bağlı olmak… Kendi kültürümüze değerlerimize bağlı olacağız ama insanlığı da reddetmeyeceğiz. Tüm insanlığı seveceğiz. Zaman zaman Avrupa’daki konferansla-rımda derim ki ‘Bütün dünya benim kardeşimdir. Yunanlı, Çinli, İngiliz, Japon hepsi benim kardeşimdir. Türklere döner ‘siz beni kardeşim değil canımsınız’ derim. Yani şu anda Adnan Bey siz benim karde-şim değilsiniz. Biz aynı candanız sizinle. Ama bir İngiliz, bir Hollan-dalı kardeşim benim. Onun da

iyi ve esenlikte olmasını isterim. Anlatılan şudur. Üçüncü Selim kayıkla boğazdan geçermiş. Galiba kapıcı başına soruyor: Şu yalı kimin, şu köşk kimin diye. Osman-lıdan falanın, filanın diye isimler söylendikçe hayır dua edermiş. Ama bunlardan bir kısmının Ermeni veya Yahudi vatandaşların evleri olduğu anlaşıldığında onlara da ha-yır dua edermiş. Yönetim ve devlet herkesi kapsamalı. Bütün dünyanın huzur içinde yaşamasını istiyoruz. Dünyadaki bütün kardeşlerin, yani bütün ülkeler bütün milletler huzur içinde olsun ama benim canımdan olanlarda, onlarda huzur içinde ol-sun. Bunu istiyoruz. Batı’da da bunu isteyenler şüphesiz vardır. O zaman iyiye gitmek mümkündür. Kimse kimseyi hor ve hakir görmeyecek. Artı kendinizi hor görmeyeceksiniz. Tehlike var mı? Var. Şimdi genç-ler arasında bu gidişle Türkçenin bilinmez hale gelme tehlikesi var. Belki iki kuşak daha geçtiği zaman elli sene sonra Türkçeyi tamamen unutacak. Bazı yeniçeriler savaşlar-la gelmişler Avrupa’da Almanya’da kalmışlardır. Türkçe öğrenmiş yeniçeri ama Almanya’da kalmış. Sonra çocukları olmuş çoğalmışlar ama Türkçe hiç bilmiyorlar. Onların bir şansı vardı. ‘Mein Vater war ein Türke’ -benim babam bir Türk’tü- diyor. Sadece bunu söylüyorlardı. Üç yüz beş yüz sene bu yaşamış. Şimdi kendimizi hakir görmemeli-yiz. Biz yetişkinler iyi güzel doğru şeyler yapmalıyız ki çocuklarımız kendi kökenlerinden utanmasın. Avrupa’da gençleri görüyorum. Bakıyorum Türk. İki garson kendi aralarında Türkçe konuşuyor. Ama Türk müsünüz deyince başka dilde konuşuyorlar. Yani dışarıya karşı bunu söylemiyorlar. Dışlanmamak için belki. Gençtir, ergendir, doğal-dır. Ama kendisiyle gurur duymalı. Alman, Almanlığı ile gurur duyma-lı. Alman kültürü Beethoven’i ile Goethe’si ile müthiş bir kültürdür. İtalyan kendi kültürüyle gurur duy-malıdır. Biz de Türkler olarak kendi kültürümüzle gurur duymalıyız. Siz hem kendinizle gurur duymalısınız hem de amcaoğlunu sevmelisiniz. E, burasıda bizim amcaoğludur.

Doğuş: Efendim, sahnede esas itibariyle çok ciddi meseleleri anlatıyorsunuz. Aile içi problem-ler, toplumsal sorunlar vesaire. Tabi oturup ağlansın demiyoruz ama herkes gülüp geçiyor. Sanki anlatılanlara kimse sahip çıkmı-yor gibi. Ne dersiniz?

Üstün Dökmen: Çıkıyorlar bence, çıkıyorlar. Bir anda öğrenilmez. Yani Almanca kursuna gitti bir Türk. İki gün çok iyi seminer gördü bu Türk. Almanca konuşmaya başlar mı? Hayır. Uzun bir süreç gerekir. Sokağı da dinleyecek. Televizyon-ları da izleyecek. Bir Avrupalı da üç günde Türkçe öğrenemez........

Dökmen: Güldürerek Öğretmek Önemli Bir Eğitim Tekniğidir

Page 27: 177

27Şubat 2013 - Doğuş

Söyleşi

Türkçe öğrenmesi yabancılar için zordur. Bu bir süreçtir. Güldü-rerek öğretmek önemli bir eğim tekniğidir. Üzerek ya da çok ciddi anlatırsan salon uyur. Nasrettin Hoca komik fıkra anlatmaz. Temel fıkraları komiktir. Sadece komik-tir. Karadenizli üretir. O onların hoşgörüsünü gösterir. Nasrettin Hoca komik değildi. Nasrettin Hoca fıkrası komik artı felsefi bir değer taşır. Yaşamı sorgulama vardır. Felsefi bakış tarzı ve derin mesaj vardır. Bunu da güldürerek yapıyor. İnsanlar alıyorlar. Ben de naçiza-ne böyle bir yöntemle yapıyorum. Esasında Nasrettin Hoca diye biri yoktu. Öyle biri yaşamadı. Temel diye biri de yoktur. Temeller vardır. Kültürümüz de Nasrettin Hocalar vardır. Yani eğlendirerek güldüre-rek anlatırsak daha etkili olur. Bunu yapmaya çalışıyorum.

Doğuş: Oldukça güzel yapıyorsu-nuz. Size bunu daha uzun yıllar yapabilmeniz için sağlıklı uzun ömürler diliyoruz.

Üstün Dökmen: Âmin. Teşekkür ederim.

Doğuş: Hollanda’da gördüğünüz ilgiden memnun musunuz?

Üstün Dökmen: Elbette. Çok ülke dolaşıyorum ve hepsinden çok memnunum. Sağ olsunlar bu kış şartlarında da olsa geliyorlar. On-lar, yani canımdan olanlar bana ilgi gösteriyorlar. Biz de onlara sevgi

saygı ve ilgi gösteriyoruz. Kısaca ilgiden memnunum. Efendim hiçbir şey kısa vadede işe yaramaz. Uzun ve orta vade etkili olur. Önemli olan şudur; ülkemizin esenlikte olması, tüm dünyanın esenlikte olmasıdır.

Doğuş: ‘İnsanın Korunakları’ adlı iki kitabınız çıktı. Biraz onlardan bahseder misiniz? Neler içermek-tedirler? Üstün Dökmen: Tabi ‘İnsanın Koru-nakları’ bir ve iki çıktı. İkincisinin alt başlığı ‘Mimari’dir. Türk mimarisini, yani Türk evini psikolojik açıdan inceliyorum. Tarihsel gelişim süreci içinde nereden nereye geldiğini inceliyorum. Kitaptan çok ufak bir alıntı yapalım. Eskiden Türkiye’de ayakkabılar evlerde bulunan taş-lıklara çıkarılırdı. Şimdilerde dışarı çıkarıyorlar. Avrupa’da da öyle. Ayakkabılarını dışarda çıkarıyorlar. Yani sahanlıkta. Bunu kimileri çok yadırgıyor. Ne kadar ayıp ve kötü diyorlar. Kapının dışında otuz çift ayakkabı. Ben kınamıyorum. Farklı açıdan bakmak gerek. Eskiden Türkiye’de taşlık ve sofa vardı. Şimdi var mı? Yok. Peki, o zaman nereye çıkarılacak bu ayakkabılar? Eskiden yukarıya ayakkabıyla çık-mama adabı vardı. Taşlık olmadığı için ayakkabısını oraya bırakıyor. Eğer apartmandakiler rahatsız olu-yorlarsa o asansör boşluğu olarak koydukları yere kapalı dolaplar yapsınlar. Her kes oraya koyup ka-pağını kapatsın. Yani üst kata çıkan ayakkabıların üzerinden zıplamak zorunda kalmasın. Ama taşlık yok. Bu bir değişimdir. Adamda yukarı ayakkabı ile çıkmak istemiyor bu da onun hakkıdır. Avrupalı ayakkabı ile girmek istiyorsa girsin. Ama biri de girmek istemiyorsa bunu da kınamak yerine anlamak gerekiyor. Anlamak ve empati kurmak gerekir. Taşlık yok! Abi sen ver taşlığı o orada çıkarsın!

Doğuş: Son bir mesaj olarak Hollanda’daki sevenlerinize neler söylemek istersiniz?

Bir başka ülkeyi de sevmek kendi ülkene ihanet sayılmaz

Üstün Dökmen: Çinli şöyle dua etmiş: ‘Tanrım değiştirebilece-

ğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim durumları kabullenmek için sabır ver. İkisini ayıt edeyim diye de akıl ver’. Yani neyi değiştirebilirim neyi değiştire-mem bunu anlamak için de bana akıl ver diyormuş. Şimdi Avrupa’da oturuyorsa biri, Anadolu’dan gelmiş bir insanımız, Türkiye Cumhuriyeti-nin bir vatandaşı. Burada oturmak istiyorsa, oturmak zorundaysa, çalışıyor evini geçindiriyor. Otursun. Burayı çok sevmiyor o zaman ülke-ne geri dön. Diyor ki, ‘gidemem’. O zaman burada mutlu ol. Doğru mu değil mi? Doktora gidiyor verdiği ilacı almıyor. O zaman gitme! Diyor ki ‘gitmem lazım’. Doktor diyor ki o zaman şu perhizi yap. Şunu ye, bunu yeme. Şu ilacı al, şunu alma diyor. Uymuyor. Doktor o zaman bana gelme diyecek. Yani hem doktora gidip hem de doktorla zıt-laşmanın âlemi yok. Ya hiç gitme ya da adamı dinle. Şimdi o ki burada çalışıyorsun, o zaman uyum sağla. Şu var galiba, buranın kültürünü öğrenirsem benliğimi kaybederim diye düşünüyor. Hiçte kaybetmez-sin. Biz buranın kültürünü öğrendik kaybettik mi? Ben kaybettim eşim

kaybetti mi? Hiçte kaybetmedik. Bütün dünyada hangi ülkeye gitsek eşimle ki çoğunlukla onunla gideriz, hepsini beğeniyor. Çok seviyor. Ama kendi kültürümüzü kaybet-miyoruz. Bakın herkesin bir tane öz annesi vardır. Onun dışında teyzenizi de eşinizi de çocuğunuzu da sevebilirsiniz. Bunları sevmeniz annenizi sevmenize engel teşkil eder mi? Etmez! Bilmediğim bütün dilleri severim. Ama benim ana-dilim Türkçe. Türkçe’yi bırakıp da ben gidip Fransızca’yı ana dilim yapamam. Mümkün değil. İşin coğrafyası müsait değil. O zaman hem bu ülkeyi hem daha başka bir kaç ülkeyi hem de kendi ülkesini sevebilir insan. Kendi ülkesinin değerlerini kaybetmeden bir insan başka ülkenin değerleriyle de tanışıp öğrenebilir. Paris’te on yıl oturup Eiffel kulesini görmeyen çok insan var. İstanbul’da oturup boğazı görmeyende çok var. Büyük nüfus görmemiş. Köprüleri bilmiyor. Yani burayı tanımıyorda İstanbul’u tanıyor mu? Buranın dilini öğren-meyeceğim diyor. Peki, kendi dilini öğrendi mi? Onu da öğrenmedi. Bunu da öğrenmedin? Baba sen

hiçbir şey öğrenmedin! Gözünü seveyim hepsini öğren. Hem anneni sev! Hem kayınvalideni sev! Kayın validemizi sevmemiz saymamız annemizi sevip saymamıza engel değildir. Annem son on dört yılını felçli yaşadı. Evimizde bakabildik! Çünkü kayın validem eşime destek oldu. Eşimde onun desteği ile anne-me baktı. Şimdi ben o kayın valide-mi sevmez miyim? Elbette severim. Kayın validemi sevdim. Bu anneme bir ihanet ya da saygısızlık mı? Elbette değildir. Yani anavatanı da sev. Hollanda’yı da sev, Almanya’yı da sev. Yani bu mümkündür.

Doğuş: Şu an Tilburg kentinde Schouwburg’da sahne almak üzeresiniz. Hem de bu turnenin ilk buluşması olacak. Bu ortamda bize kıymetli vaktinizi ayırdınız. Çok teşekkür ederiz.

Üstün Dökmen: Ben teşekkür edi-yorum. İlginizden dolayı.

Adnan Şahin / Tilburg 2013

K I N D C E N T R U M A C A D E M I A

ILKEMIZo Hijyenik ve Islami bir ortamo Güvenebileceğiniz diplomal bakicilaro Çocuklarmzn gelişmelerini göz önüne alarak

uygulanlan etkinlik ve proğramlar

BILGILERo Saat ücretimiz: kreş için € 6,35; okul sonras ve

öncesi € 6,20 o Schiedam ve etraf için haftann 5 günü açğcz,

07:00 den 18:00 e kadaro Okul dan kreşe servis mümkündüro Website www.kindcentrumacademia.nlo Telefon: 0619342009o Facebook sayfamz için kareyi kullanabilirsiniz

KREŞ (0 - 4 yaş) OKUL ÖNCESI ve SONRASI ÖĞRENCI YUVASI (4 - 13 yaş)

HOLLANDA Schiedam da

ISLAMITEMELLER

ÜZERE KURULMUŞILK KREŞ

NIF KT ve NIF KGT yöneticileri birarada6 Ocak 2013 Pazar günü NIF kadınlar teşkilatı şube başkanları ve yö-neticileri Leiden Fatih Vakfı salonunda bir araya geldiler. Katılımın old-ukça yüksek olduğu toplantıda birim başkanları ve yöneticilere yönelik önemli konularda bilgilendirmeler yapıldı. Ayrıca her birim başkanı birimi ile alakalı kısa sununlar yaptılar.

Kur’an-ı Kerim okunuşuyla başlayan toplantı Kadınlar Teşkilatı Teşkilatlan-ma başkanı Nejla Erdoğan’ın yaptığı yoklama ile devam etti.

Dolu dolu geçen toplantının sonunda baştan beri toplantıyı takip eden NIF Başkanı Mehmet Yaramış ve Kadınlar Teşkilatı başkanı Bediha Karademir birer değerlendirme konuşması yap-tılar. Her iki başkan da yöneticilerin bu şekilde bir araya gelmelerinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

Teşkilat olarak sergilenen duruşun çok önemli olduğunun altını çizen Yaramış, Milli Görüş’ün her zaman ve her yerde doğruyu, iyiyi ve güzeli tem-sil ettiğine işaret etti. Yaramış yöneti-cilerin üstlenmiş oldukları çok önemli görevin bilincinde olmaları gerektiğine işaret etti. Bediha Karademir’de yöne-ticilere daha verimli ve güzel çalış-malar yapabilmek için tüm birimlerin tamam olması ve toplantıların düzenli ve kesintisiz olarak takip edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Aynı gün yan salonda kendi toplan-tılarını yapan NIF Kadınlar Gençlik Teşkilatı’da benzer konularda idareci-lerini bilgilendirdi. KGT idarecileri gelecek beş yıllık dönem içinde yapa-cakları çalışmalar üzerinde istişareler ve planlamalar yaptılar.

Page 28: 177

28Genel Kültür - Hitler bile kültür diyor...

Doğuş - Şubat 2013

‘Çöküş’ filmini izledim ve düşün-düm..

Adolf Hitler. Berlin’deki sığınakta son aylarını yaşıyor. Ruslar tarafın-dan dört bir taraftan kuşatılmış bir vaziyette. Ama o, önündeki harita-da generallerine emirler vermeyi sürdürüyor ve “olmayan orduları” cepheye sürüp duruyor. Neredeyse delirecek artık. “Çöküş” (Unter-gang, Der - 2004) filmi, izlemeye doyamadığım bir film olarak birkaç defa izlettirdi bana kendini…

İşte hayalimdeki Berlin

Artık filmin sonuna gelindiği da-kikalarda, Ruslar’ın yoğun ateşi altındaki Berlin, düşmek üzeredir ve neredeyse taş taş üstüne kalma-mıştır. Hitler der ki: “Belki böylesi daha iyi. Kendimiz yıkacağımıza Ruslar’ın ateşiyle yıkılıyor Berlin. Ama bu küllerden yepyeni bir Berlin doğacak. İşte hayalim olan Berlin.” der ve önündeki kocaman maketi gösterir. Önündeki maket, büyük bir şehir maketidir.

Ve sözlerine şöyle devam eder: “Kültür ve sanatın büyük önem verildiği bir başkent olacak Berlin. İnsanlar buna ihtiyaç duyuyor ve bununla ayakta kalıyor…” Şehir maketinde bir sürü kültür binası vardır. Her türlü sanat merkezinin maket hali…

Kültür ve sanata önem verilirse…

Bütün Avrupa’yı işgal etmiş bir dik-tatör, “nasıl oldu da bütün bu işgal

edilen yerlerin hepsini kaybettim, üstüne üstlük de kendi ülkem elden gidiyor” diye özeleştiri yaparken, kültür ve sanata bağlıyor başarısız-lığını. “İnsanlar buna ihtiyaç duyu-yor” derken, mevcut Berlin’de duru-mun maketteki gibi olması halinde, yani, insanların kültür ve sanata önem vermeleri, hayatın bir parçası haline getirmeleri durumunda onu, asla madde ve maneviyat planında yenilemeyeceklerini ifade ediyor.

En genel ve muteber olarak kabul edilmiş tanımıyla “Kültürel iktidar” dediğimiz hadise, bu memleketin de sorunlarından biridir. Toplumsal bir şizofreni yaşanan özellikle son yüz yılda, başta payitaht toprakları olmak üzere, sonrasında Anado-lu ve İstanbul, maddi iktidarıyla sahneden adeta çekilirken, manevi sahada da sahnede üstüne perde kapanıyordu.

Kültür baş tacı edilseydi sorun çözülür müydü?

Meseleyi bir senaryo planına taşı-yıp, daha sonra da gerçek, denen-miş bir hikayeye spot yakalım. Eğer Adolf Hitler Ruslara yenilmeseydi ve hayalini kurduğu Berlin’i yeniden inşa edip, kültür-sanat başkenti haline getirseydi, sorun çözülecek miydi? Biraz evet, biraz ise hayır…

Evet, çünkü Alman halkının ruhu incelecekti. Entelektüeli bol olan, kültür seviyesi çok daha yüksek bir Alman halkı meydana gelebilirdi ileriki kuşaklarda. Bu eğitim saha-sına da yansır, eğitimin kalitesi de

artardı…

Hayır, başka bir savaşla yüz yüze gelip, yeniden Berlin işgal edilebilir, bu kültür seviyesi yüksek Berlin, yeniden işgale uğrayabilirdi.

Neden? Çünkü bu düşünce, Sovyet-ler Birliği’nde ortaya konulmuştur. Şehirli Rus toplumunda, o gün de, bugün de, üniversite mezunu olan-ların sayısı halkın yüzde doksanına ulaşmış, ama manevi planda bir işe yaramamış, Rus halkını alkol bağımlılığından kurtaramamış, manevi terakkiye sebep olmamış-tır. Çünkü Sovyet rejimi, özellikle Stalin döneminde kültürü ve sanatı komünizmin bir şubesi olarak gör-müştür. Şair, evrimle ilgili şiirler, yazar, oyun yazarı komünizmle ilgili metinler… Yönetmen, propaganda filmleri çekmeye başlamıştır. Yani tek seslilik. Maddi iktidarın istedi-ği kalıplar içerisinde bir kültür ve sanat anlayışı…

Sanat ne için var?

Bugün, Sovyet rejimi yardakçısı sanatçıları tanımıyoruz, hepsi silinip gitti ama, Çar rejimi tara-fından Sibirya’ya sürgün edilen Dostoyevski dünyanın belki de en çok okunan yazarı. Aynı şekilde, filmleri defalarca makaslanan ve ülkesi Polonya’dan Fransa’ya iltica etmek zorunda bırakılan yönetmen Kieslowski’nin Sovyet rejimi sine-ması gibi… Bu iki isim de, Sovyet-lerin istediği yazıları yazıp, onların istediği filmi çekmiyordu. İnsanın hayat labirentlerini anlatıp, manevi-

yattan, inançlardan bahsediyorlardı sanatlarında…

Buradan şunu anlıyoruz. Ya da anlama çabasında olmalıyız: Kendi toprağının kokusunu almamış, “en güzel iş olan Allah’ı arama sana-tını” ifa etmeyi amaçlamayan bir kültür ve sanat anlayışı, dar gelen bir elbise gibidir ve çektikçe yırtıl-maya mahkumdur. Toplumların da, insanların da üstüne oturmaz.

Nitekim köy enstitüleri… Köylü ço-cuklardan iyi keman çalan çocuk-lar yetiştirildi. Peki, şimdi oradan mezun olanların kaçta kaçı Kur’an okuyabiliyor? Ne kadarı torunlarına Allah’tan bahsediyor, onlara dualar öğretiyor? Ve hayatlarını nasıl ge-çirdiler? Sokaklarda, hafta sonları, gündüzleri parklarda görürsünüz geçerken, başında kasketi takım elbisesi ve kravatı, yüzü tam traşlı, ayakkabıları boyalı ve yetmişlik, seksenlik bu “mezunları”…

Türkiye’de “kültürel iktidar solda” denilir. Evet doğrudur. Maddi plan-da soldadır. Kısa vadede, manevi planda da iktidar hâlâ onlarda. Bakalım: “Şu keman çalan kadına bak. Kamera karşısında konsantre olamamış. Ama yine de dudağı-nın kenarında, fizikötesine kanat açarken toprakta çakılı kalmanın ıstırabını gösterir gibi bir çizgi var. Alnını kırıştırıp düzeltirken, gözlerini yumup sonra tavana bakarken, bu

mimiklerin hiçbiri ruhunun tercü-manı değil. Elbisesini giymiş.” Yine: “Helva kağıdına ‘bana şu kadar abone parası gönder’ diye yazışını ‘ah işte sanatçı ruhu! Bir kağıda bile uzanamamış, önündeki helva kağıdına yazmış’ diye değerlen-direnlerin sanatçısı! Sanatından ne haber?” (Salih Mirzabeyoğlu, Yaşamayı Deneme “KİM’in Romanı Syf: 7-8)

Eskiyi keşfet, yeni ile ifade et!

Evet, kültürel iktidar manevi olarak da, bu şekilde, apaçık yapay bir şekilde de batıl bir iktidara sahip. “Vaaz-ı cedid mi, keşf-i kadim mi? Yeni mi, eski mi? İkisi de. Eskiyi keş-fet, yeni ile ifade et; eskiyi yenileştir, yeniyi eskiyle birleştir.” diyor M. Lütfi Arslan…

Bizim umudumuz hâlâ burada duruyor. Eskiye sahip çıkmakta ve onu yeniden inşa edip ileriki nesil-lerimize ve kendi hayatımıza tatbik etmekte. Çünkü bazı metotlar vardır ki, zamansızdır. Zaman-üstüdür. Kendi şifahî ve kitabî kaynaklarımız-dan beslenmeden ortaya koyduğu-muz her kültürel ve sanatsal eser ve faaliyet sakat bir doğum gibidir. Unutulmaya ve etkisiz eleman olmaya adaydır…

Hülasa, başına bir (1) konmayan sıfırın hükmü yoktur. Sıfır, sıfırdır!

Çöküş ‘‘Der Untergang’’

Taha Süren - Dünya Bizim

Page 29: 177

29Şubat 2013 - Doğuş

Genel Kültür

Ortadoğu’dan Balkanlara ‘Türk Dizileri’ Çılgınlığı YaşanıyorSon yıllarda Ezel’den Gümüş’e, Kurtlar Vadisi’nden Aşk-ı Memnu’ya birçok Türk dizisi Ortadoğu ve Balkanlar’da büyük ilgi görüyor. Bu gelişmenin özellikle Türkiye’nin komşusu ülkelerin Türk siyasetine, toplumuna ve sporuna olan ilgisini ciddi biçimde değiştirdiği düşünü-lüyor. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın yayını olan ‘Artı Doksan Dergisi’nin son sayısında, Ortadoğu’dan Balkanlar’a kadar birçok ülkede büyük ilgi gören Türk dizileriyle ilgili ilginç bir yazı kaleme alındı. Dergi-de yer alan yazıya göre Türk dizileri Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya ve Balkanlar’da etkisini gün geçtikçe artırıyor. Öyle ki Türk dizileri bu bölgelerde Hollywood ünlülerinden daha çok seviliyor. 1980’li yıllarda adeta nefes almadan izlenen ‘Ha-yat Ağacı’ ve ‘Yalan Rüzgarı’ gibi di-zilerin insanların üzerinde yarattığı etkilerin benzeri, Arap dünyasında ve Balkanlarda artık Türk dizileriyle yaşanıyor. Türk dizilerinin bu kadar ilgi gör-mesinin sebebi ise, Arap halkının dizilerde ‘geleneksel ve modern-leşmeyi dengede tutan figürler’ görmek istemeleri. Arap yorumcu-lara göre, ‘geleneği reddetmeyen modern hayat’ Araplara çekici geliyor. Araplar açısından yeni ama yabancı olmayan birçok öge Türk dizilerinde bulunuyor ve bu ögelerle ‘onlar da bize benziyor’ duygusu

yaratılıyor. Bu da Arapların istediği ama sahip olamadığı hayat tarzını temsil ediyor. Türk Dizileriyle Arap Turist Sayısı 30 Binden 100 Bine Çıktı

Dizilerin etkisi o kadar fazla olmuş ki, Filistin, Mısır ve Suudi Arabistan’da bazı din adamları dizilerin yasaklanması yönünde açıklamalarda bulundu. Söz konu-su dizilerin ‘İslam’la örtüşmeyen yaşam tarzını dayatması’ ve ‘deği-şimin tohumları atılıyor’ endişeleri dile getirildi. Ancak bugün Arap ülkelerinin pek çoğunda en çok ziyaret edilmek istenen yerin İstanbul olduğu ve tu-rizm acentelerinde İstanbul için yer bulunamadığı ifade ediliyor. Arap basınına göre ise, diziler sayesinde Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı 30 binden 100 bine çıktı. Aynı etki Lübnan, Mısır, Suriye ve Ürdün’de de görüldüğü belirtiliyor. Diziler Balkanlar’da Gurur Kayna-ğı Oldu

Artı Doksan Dergisi’nde yer alan yazıda, Türk dizilerinin Ortado-ğu ve Balkanlar’da 60 milyon dolarlık pazara sahip olduğu ve fiyatların bölüm başı 75 bin doları bulduğu belirtiliyor. Araplar dizi karakterlerini neredeyse kahra-man gibi görüyor. Türk dizilerinin etkisi sadece Arap dünyasında

değil Hırvatistan’dan Karadağ’a, Bosna’dan Yunanistan’a kadar Balkanlar’ın neredeyse tamamı-nı etkisi altına almış durumda. Dizilerin sürekli izleyicileri arasında Devlet Başkanları da bulunuyor. ‘Gümüş’ Dizisinin Final Bölümünü Ortadoğu’da 84 Milyon Kişi İzledi

Yurt dışında dizi satışı aslında

‘Gümüş’ dizisi ile başlamadı. İlk büyük başarı 2001 yılında Osman Sınav’ın pazarın açılmasını sağla-mak için satış hakkını bölüm başına 30-40 dolar gibi düşük fiyatlarla verdiği ‘Deli Yürek’ dizisi ile başladı. Türkiye’de dizi hareketlenmesinin asıl başladığı yıl 2007 olarak kabul ediliyor. ‘Gümüş’ dizisi büyük bir patlamaya yol açtı. Dizinin final bölümünü Ortadoğu’da 84 milyon

kişi izledi. Dizi satışları, kanal, yapımcı firma ve varsa aracı şirket tarafından ya-pılıyor. Bölüm başına fiyatlar ise 500 ile 25 bin dolar arasında değişiyor. Türkiye’den yurt dışına dizi satışı yılda yaklaşık 50 milyon dolarlık piyasa oluşturuyor.

Soldan sağa 2. Her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak 3. İslam müctehitlerinin hukuki bir soruna ilişkin olarak aynı yargı üzerinde birleşmeleri 6. Eski zamanlara ait uydurma hikâyeler 9. Ben, benlik,10. En kıdemsiz Yeniçeri12. Keten tohumu14. Basit yapılı toplum15. Bisikletin atası sayılan taşıt17. İnceden inceye alay eden, istihza ifade eden18. Osmanli Devletinde Mimar Sinan’ dan önceki mimarbaşi19. Ucu bucağı olmayan, sonsuz

Yukarıdan aşağıya 1. Bir eser yazılırken başvurulan kaynak 2. İnce ve uzun ekmek cinsi 4. Mersin yöresine özgü bulgur pilavı 5. Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz 7. Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması 8. Başkalarının sırtından geçinen kimse11. Hastalık derecesine varan kitap sevgisi13. İkram etme, ikramda bulunma16. İyice yerleşmiş, devamlı, kadim

BULMACA

Bulmacamızı doğru çözen ilk 3 okurumuza Bedri Gencer’in ‘ Hikmet Kavşağında Edmund Burke İle Ahmed Cevdet ‘ kıtabını hediye ediyoruz. Cevabınızı 25 Ocak tarihine kadar

[email protected]

adresine gönderebilirsiniz. Adresinizi yazmayaı unutmayınız

Mehtap Altınok - Artı 90

Page 30: 177

30Bizim Sayfa

Doğuş - Şubat 2013

Ayşe ile Tahsin nişanlandılar...

Esma & Ahmet dünya evine girdiler

5 Ocak 2013 Cumartesi akşamı Ayşe Koçak ve Tahsin Delft HDV camii lokalinde düzenle-nen mütevazi bir törenle akrabaların huzu-runda nişanlandılar. Hollanda’nın Oss ken-tinde doğup büyüyen Tahsin ile Hollanda’nın Delft kentinde doğup büyüyen Ayşe tanıdık-ları aracılığı ile tanıştılar. Kırşehir ve Kara-manlı aile büyükleri gençleri dualarla başgöz ettiler. Yeni çiftlerin yüzüklerini takmak büyük amcaları olarak Adnan Şahin’e düştü. Bes-mele ile yüzükleri takan Şahin gençlere hayır dualar etti.

Ayşe ve Tahsin’e mutluluklar diliyoruz.

Esma ile Ahmet 5 Ocak 2013 cumartesi akşamı Den Haag kentinde yapılan bir düğün töreniyle evlendiler. NIF başkanı Mehmet Yaramış yeni çiftlere ömür boyu mutluluklar dilerken Kur’an ve sünnete bağlı olarak ve İslam üzere bir hayat sürmelerini tavsiye etti. Salonu hınca hınç dolduran davetliler yeni çifti ve ailelerini bu mutlu günlerinde yalnız bırakmadılar.

Trabzonlu Okusal ailesi (gelin tarafı) ve Kırşehirli Alagöz ailesi (damat tarafı) bu mutlu günlerinde kendilerini yalnız bırakmayan tüm dostlarına gönülden teşekkür ediyorlar. Gelin hanıma vefat eden babasının merhum Ömer Lütfü Okusal’ın yerine ağabeyi Faruk Okusal refakat etti.

Biz de Esma & Ahmet’e ömür boyu mutluluk-lar diliyoruz.

Temsilciler Meclisi’nde 29 Ocak Salı günü ele alınan ve halk arasında 45 yaş yasası olarak bilinen “Geri Dönüş Yasası” onaylandı. Geri dönmek isteyen vatandaşlar 45 yerine 55 yaşını doldurmayı bekleyecek.

Son yıllarda bir çok defa gündeme gelen ve her kabine döneminde değiştirilmek istenen Geri Dönüş Yasası Salı günü yapılan Meclis toplantısında değiştirilmeden kabul edildi. Yeni yasa Yasa, sadece 18 yaşından sonra Hollanda’ya gelmiş ve halen 55 yaşın üze-rinde bulunan, iş bulma şansı gözükmeyen yabancıları ilgilendiriyor.

1 Ocak 2014 tarihinden itibaren yürürlüğe gi-recek yeni yasaya göre geri dönmek isteyen kişiler için yaş sırını 45’den 55’e çıkartılırken bu kişiler için daha önce en az altı aydır işsiz olma koşulu bir yıla çıkartıldı.

Ayrıca bu yasadan yararlanmak isteyen bir kişinin en az 8 yıl Hollanda’da ikamet ettiğini belgelemesi gerekmekte.

1 Ocak 2025 tarihinden sonra da bu uygula-ma tamen yürürlükten kaldırılıyor.

Koalisyon tarafından önerilen ve Temsilciler Meclisinde onaylanan tasarı yaşalaşması için Senatoya gönderildi. Tasarının Senato’da ka-bul eidlmesi halinde ise Hollanda’da doğmuş, büyümüş ve burada eğitim görmüş yabancı kökenliler hiç bir şekilde yararlanamayacak.

Geri Dönüş Yasası Onaylandı!

Page 31: 177
Page 32: 177

UMRE 2013

Güney Hollanda ÝrtibatStrevelsweg 700 Unit 413 3083 AS Rotterdam Tel.: 010-4106294 Fax: 0104719513

e-mail : www.nifonline.nl

[email protected]: 0681-034353

1-

2-

3- 4-5-

6-

Umreye gidiþ tarihinden itibaren en az 6 ay geçerli pasaport, Türk pasaportlarý için oturum kartýnýn fotokopisi, Ýki adet vesikalýk fotoðraf.

Aþý kartý. Pasaportun “ vize tatbik edilir ” sayfalarýndan karþýlýklý iki sayfanýn boþ olmasý. Çocuklu aileler için Belediyeden alýnacak Aile Toplum Kaðýdý ( uittreksels gemeentelijke basisadministratieuittreksel )

12

5

6

78

Bütün umre programlarýnda 2 yaþýný doldurmamýþ tüm çocuklardan 200 € alýnýr. Bahar umresinde 02- 12 yaþ arasý çocuklardan 950 € alýnýr. Ramazan umresinde 2 - 12 yaþ arasý çocuklardan 1250 € alýnýr. Genel Merkez üyelerine 25 € indirim uygulanýr.

( sadece üye olan kiþiye uygulanýr ve 25 yaþ üzeri adaylarý kapsar. ) Bahar ve Yaz umresine gidenler umreden sonra Türkiye’de 5 ay kalýp

’ya d )Tüm programlarda kahvaltý ve akþam yemeði, Ramazanda sahur ve iftar

yemeði Bütün oteller harem civarýndadýr. Standart odalarýmýz 3-5 kiþiliktir. 55 yaþ üstü için sadece Almanya’da grup oluþturulacaktýr. Gidiþ ve Geliþ

Amsterdam’dan olacak, Hollanda’dan gidenler gruba Ýstanbul’da dahil olacaklardýr. Bu gruba katýlan adaylarýn eþlerinin dýþýndaki adaylara normal Umre fiyatý uygulanýr.

40 yaþ altý hanýmlar vize . 18 yaþ altý gençlere ebeveyni olmadan vize verilmemektedir.

34

9

1011

ayný biletle Hollanda önebilirler.

ücretin içindedir.

verilmemektedir

Vize Ýçin Gerekli Belgeler Notlar

“ Umre, kendisiyle öbür Umre arasýnda iþlenmiþ günahlar için keffarettir.”* Hadis *

UMRE ÝLEManevÝ TemÝzlÝÐe

HAYDÝ GENÇLER BÝRLÝKTE

1.PAKET 9 Günlük Umre SUBAT FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 22-2-2013 1.150€ 1.290€

Dönüº Tarihi 3-3-2013 1.250€ 1.350€

2.PAKET 15 Günlük Umre ªubat FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 15-2-2013 1.195€ 1.320€

Dönüº Tarihi 3-3-2013 1.395€ 1.495€

3.PAKET 9 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 26-4-2013 1.150€ 1.290€

Dönüº Tarihi 5-5-2013 1.250€ 1.350€

4. PAKET 15 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 27-4-2013 1.195€ 1.320€

Dönüº Tarihi 12-5-2013 1.395€ 1.495€

5. PAKET 15 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 01 mart ve 6 mayýs arasý 2 haftalýk 1.220€ 1.320€

6. PAKET 30 Günlük Umre FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 01 mart ve 6 mayýs arasý 30 günlük 1.450€ 1.650€

7. PAKET RAMAZAN ayý 2 Haftalik FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 08-07-2013 / 23-07-2013 1.550€ 1.690€

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 26-07-2013 / 10-08-2013 1.770€ 2.095€

Gidiº Tarihi / Dönüº Tarihi 26-07-2013 / 10-08-2013 2.350€ 3.210€

8. PAKET TUM RAMAZAN FIYATI 2 kiºilik Özel oda

Gidiº Tarihi 8-7-2013 2.775€ 3.820€

Dönüº Tarihi 9-8-2013 2.095€ 2.595€

SUB

AT

SON MÜRACAAT 30 HAZÝRAN

Ýlk 10 gün Medine son 20 gün mekke

Ýlk 10 gün Mekke son 20 gün Medine

RA

MA

ZAN

son 2 hafta 4 gün Medine 10 gün Mekke

55 yaº üstü

55 yaº üstü

MA

YIS

25 yaº üstü

ilk 2 hafta

son 2 hafta 4 gün Mekke 10 gün Medine

SON MÜRACAAT 30 HAZÝRAN

25 yaº üstü

25 yaþ altý

25 yaº üstü

25 yaþ altý

25 yaþ altý

25 yaþ altý

25 yaº üstü

ING Bank4840394