175

32
Zulüm, haksızlığa, acılara direnen insanı severiz. Çünkü bozulmamış kalbimizin dirilmesi ve ayaklanmasıdır o. Merhametle ( kalbe ) akan bir Japon masalının hikayesidir bu film. 1954 yapımı bir Japon filmi. Yönetmen Kenji Mizoguchi. Filmin ismi Sansho the Bailiff… ‘Yoksulluk İçimizde’nin orijinalliği nereden ileri geliyordur? Bunu Kutlu’nun Kutlu olduğu, Uzun Hikaye öncesi harika kitaplarından birini ilk defa okumuş birinden dinleyelim. Mustafa Kutlu’nun kitaplarının methini çok duyma- ma rağmen daha önce hiç okumamıştım. Aslında sürekli aklımın köşesinde bir yerlerde vardı ama bir türlü nasip olmamıştı. İslam ve modernizm üzerine yaptığı ilmi çalışmalar başta olmak üzere, edebi alandaki eserleri ile de tanınan Dr. Ebubekir Sifil moderniteyi İslam’a uydurma çabalarının Müslümanları kaosa sürüklediğini, bunun teorikte bile mümkün olamayacağını dile getiriyor. Aforizma ne, Pendname ne? Farkları ne? Sansho the Bailiff: Annelerinden koparılan çocukların filmi Yoksulluk İçimizde İslam’ı moderniteye uydurmak yanlış Hicri Yılınız Hayırlı Olsun... II. Rutte hükümeti yemin etti Temsilciler meclisinin teklifi üzerine Hollanda’da ilk defa bakanların yemin töreni canlı olarak radyo, televizyon ve internet üzerinden yayınlandı. Jaar:14 | Editie:175 | Oplage: 12.000 | Aralık 2012 | actueel informatieblad www.dogus.nl Zehra Sarıaslan Togan Oral Söyleşi Söyleşi Hollanda`nın Birleşmiş Milletler Gençlik Temsilcisi Zehra Sarıaslan kardeşimizle söyleşimizi gerçekleştirdik. Bakın sizlere neler anlattı. Yaklaşık bir yıldır aramızda bulunan T.C. Rotterdam başkonsolosu Oral ile bir söyleşi yaparak, hem bu süre zarfında Hollanda’daki izlenimlerini öğrenmeye çalıştık hem de kendisini kişi olarak biraz daha yakından tanımak istedik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

Upload: dogus-gazetesi

Post on 10-Mar-2016

221 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Dogus Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: 175

Zulüm, haksızlığa, acılara direnen insanı severiz. Çünkü bozulmamış kalbimizin dirilmesi ve ayaklanmasıdır o.

Merhametle ( kalbe ) akan bir Japon masalının hikayesidir bu film. 1954 yapımı bir Japon filmi.

Yönetmen Kenji Mizoguchi. Filmin ismi Sansho the Bailiff…

‘Yoksulluk İçimizde’nin orijinalliği nereden ileri geliyordur? Bunu Kutlu’nun Kutlu olduğu, Uzun Hikaye öncesi harika kitaplarından birini ilk defa okumuş birinden dinleyelim.

Mustafa Kutlu’nun kitaplarının methini çok duyma-ma rağmen daha önce hiç okumamıştım. Aslında sürekli aklımın köşesinde bir yerlerde vardı ama bir türlü nasip olmamıştı.

İslam ve modernizm üzerine yaptığı ilmi çalışmalar başta olmak üzere, edebi alandaki eserleri ile de tanınan Dr. Ebubekir Sifil moderniteyi İslam’a uydurma çabalarının Müslümanları kaosa sürüklediğini, bunun teorikte bile mümkün olamayacağını dile getiriyor.

Aforizma ne, Pendname ne? Farkları ne? Sansho the Bailiff: Annelerinden koparılan çocukların filmi

Yoksulluk İçimizde İslam’ı moderniteye uydurmak yanlış

HicriYılınızHayırlıOlsun...

II. Rutte hükümeti yemin etti

Temsilciler meclisinin teklifi üzerine Hollanda’da ilk defa bakanların yemin töreni canlı olarak radyo, televizyon ve internet üzerinden yayınlandı.

Jaar:14 | Editie:175 | Oplage: 12.000 | Aralık 2012 | actueel informatieblad www.dogus.nl

ZehraSarıaslan

ToganOral

Söyleşi Söyleşi

Hollanda`nın Birleşmiş Milletler Gençlik Temsilcisi Zehra Sarıaslan kardeşimizle söyleşimizi gerçekleştirdik. Bakın sizlere neler anlattı.

Yaklaşık bir yıldır aramızda bulunan T.C. Rotterdam başkonsolosu Oral ile bir söyleşi yaparak, hem bu süre zarfında Hollanda’daki izlenimlerini öğrenmeye çalıştık hem de kendisini kişi olarak biraz daha yakından tanımak istedik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

sss777 sss16-1716-1716-17

sss292929

sss282828

sss3-123-123-123-123-123-12

sss282828

sss262626

Page 2: 175
Page 3: 175

11Aralık 2012 - Doğuş

Haber Dünya

20 milyon nüfuslu bu ülke için küçük görünen havaalanına inince ilk sürprizi yaşadım. Havaalanı temiz olur zaten diye düşünürken sokak ve caddelerin temizliği de dikkati-mizi çekti. Ayrıca sokakta bir tane dahi olsa sigara kullanan insan göremeyince merak edip partner kuruluştan bize rehberlik eden Abdulvahap beye sorduk. Cadde ve sokakların bu ülkede kamu alanı ilan edildiğini ve dolayısıyla bu alanlarda sigara kullanmanın yasak olduğunu söyledi. Yok eğer sokakta mutlaka bir sigara tüttüre-ceğim diyorsanız 5000 rupi (€ 30,-) ceza olmak üzere avukat ve mah-keme masraflarına da katlanmanız gerekiyor.

Müslümanlar 12. yüzyılda bu ülkeye gelince ‘Serendip’ – beklenmedik şeylerin ülkesi – adını vermişler. Sonraları Seylan adıyla’da anılan bu ülkede trafik soldan akıyor. Pek çok Asya ve Afrika ülkesinde gör-düğüm bu durum beni şaşırtmıyor. Sadece trafik değil, pekçok alanda koloniyal kültür kendini hissettiri-yor. Özellikle başkent Colombo’da sömürgecilik dönemlerinden kalmış binalar halen kullanılıyor.

Sri Lanka’ya gitmeden önce edin-diğim bilgilere dayanarak Adem babamızın ayak izlerini bulmaya çalıştım. Anlatılanlara göre Hz. Adem burada dünyaya ilk adımını

atmış ve mezarı halen buraday-mış. Ancak bizim Kurban dağıtım çalışması yaptığımız bölgeler ile tam ters istikamette olduğu için bir ziyaret yapamadık. Budistler ve Hinduların da konuyla ilgili farklı iddiaları varmış. Bu arada ülkede çoğunluğu Budistler oluşturuyor. İkinci büyük grup ise Hindular. Müslümanlar ise nüfusun % 10 unu teşkil ediyor.

Farklı din ve kültür mensuplarının birarada yaşayabilmesi için Sri Lanka hükümeti politikalar geliştirip uygulamaya koyuyormuş. Budistler, hindular ve müslümanlar arasında uzun yıllar süren çatışmalar daha yeni sona ermiş. 30 yıla yakın süren çatışmalar gözyaşı, sıkıntı ve çeki-len onca acıdan sonra 2009 yılında sona ermiş. Bu tür iç çatışmaların olduğu ülkelerden bahsedilince ABD, İngiltere, Rusya, Çin, İsrail isimlerini duyar olmuştuk. Çorbada benim de tuzum olsun diye Sri Lan-ka’daki iç çatışmalara Norveç’in de bir şekilde müdahil olduğunu duyunca bir an şaşırmadım değil. Batıya bakarken demokratik ve in-san haklarını korur görünen Norveç bile çıkarları için yangına körükle gitmekten geri kalmamış. En büyük çileler gene Müslümanlara düş-müş. Azınlıkta olmaları hasebiyle

yaşadıkları köy ve şehirlerden zorbalıkla çıkarılan Müslümanlar adanın içlerine ve doğusuna doğru çekilmişler.

Barış sağlandıktan sonra Müslü-manlar yavaş yavaş çıkarıldıkları topraklara dönmeye başlamışlar. Ancak anlatılanlara bakılırsa bu kolay olmuyor. Müslümanların kurduğu STK’lar hem adanın do-ğusunda hayatlarını devam ettiren hem de batıya dönen mağdurların temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yapıyorlar.

Bugün gelinen noktada Müslüman-lar için nispi rahatlık sağlanmış gö-rünüyor. Varolan iki siyasi partinin içinde siyasete katılan Müslüman-lar arasında bakanlık yapanlar da var. Hatta başkent Colombo’nun belediye başkanının da Müslüman olduğunu öğrendik. Tüm bu geliş-melerin körfez sermayesiyle ilgili olduğu söyleniyor olmakla beraber Müslümanların günlük hayatında olumlu yansımaları olduğu da görülüyor.

Bayramda bu ülkede 373 büyükbaş kurban ettik ve dağıtımını ngerçek-

leştirdik. Özellikle ülkenin en mağ-dur durumdaki bölgelerini seçmeye çalıştık. Doğudaki Trincomalee bölgesi hem iç çatışmalardan hem de tsunamiden en çok etkilenen bölge olduğu için çalışmamızın büyük kısmını orada yaptık. Çatış-malar sırasında evlerinden edilen edilen müslümanların büyük kısmı bu bölgeye sığınmış. Çok zor şartlar altında yaşıyorlar. Günümüzde sıcak çatışmalar yok ama psiko-lojik ve yasal baskı halen mevcut. Bayramın üçüncü günü Budistlerin bayramına rastladığı için kurban kesim ve dağıtımı yasaklanmıştı.

Cemiyetülulema Sri Lanka’da bayramın 27 Ekim Cumartesi günü olduğunu açıklaması üzerine işlerimiz zorlaşmıştı. Pazartesi günü Budistlerin bayramı olması dolayı-sıyla bize kurban kesim ve dağıtımı için sadece iki gün kaldı. Tropik yağmurlar ve trafik keşmekeşide bu işe eklenince işimiz bir hayli zorlaş-tı. Ama herşeye rağmen çalışmala-rımızı tamamladık. Kurbanlarımız tüm Müslümanları çok memnun etti. Sizlere dua ettiler, teşekkürler ettiler.

Serendip, Co-existence ve Kurban Fuat NurluHayal gücünüzü biraz zorlayarak ünlem işaretinin noktası mesabesinde düşünebileceğiniz bu küçük ülkeye gelince ön yargılarımın beni ne denli etkilemiş olduğunu farkettim. Hasene Vakfı’nın kurban kesim ve dağıtım kampanyasına nezaret etmek üzere bulunduğum diğer bazı ülkelere benzeyeceğini düşünmüştüm.

Değerli okuyucular,

Öncelikle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Hollanda’da seçimler yapıldı. Yeni hükümet kuruldu. Hepimize hayırlı uğurlu olsun diyelim. Bir önceki hükümet kurulduğunda sayın başbakan bütün itirazlara rağmen Geert Wilders’ın dışarıdan destekle hükümete ortak olmasına izin verdi.

Şimdi Türkiye’ye gitti geldi. Ne olduysa yaptığı açıklamada Geert Wilders ile işbirliği yapmış olmak-tan dolayı pişmanım diyor.

Bir önceki hükümetin icraatları Hollanda’yi krizden kurtarmaya yetmedi. Şimdiki hesaba göre 16 milyar tasarruf gerekli. Hadi hayırlı uğurlu olsun ..

Halka ne verdilerse ve neyi geri alacaklarsa merak ettim. Ama sayın başbakanım yine şanslısınız doğru yolu buldunuz. Wilders’tan bu ülkeye fayda gelmeyeceğini geçte olsa anladınız.

Bakın bu gemi yüzmekte zorlanıyor ama Wilders’ın sevmedigi o Türkler Hollanda’daki 400 bin Türk nüfu-suyla 18000 işyeriyle 85 bin kişiye iş

vererek Türk iş adamıyla, öğren-cisiyle, siyasetciyle Hollanda’nın gelişmesine büyük katkı sağlıyorlar. Bunu da görmek gerekir. ING ban-kasının Türkiye’de şubeler açarak ne kadar başarılı olduğunu gördük. Bir çok yabancı banka başarılı ola-mazken ING bankasının başarısı-nın sırrı bence burada yetişmiş Türk gençlerini Türkiye’ deki şubelerin-de yönetici yapmasıdır.

Yatırım yaptığımız ülkede başarılı olmanın şartı o milletin kültürünü ve dilini iyi bilmekten geçer. O ne-denle köprü vazifesi gören, burada yetişmiş Türk gençlerinin önemine

dikkat çekmek istiyorum. ING bankasının yaptığı araştırmada Türkiye ile Hollanda arasında tica-ret hacminin 4 milyar daha artabile-ceği ortaya çıktı.

Bu tespitten yola çıkarak Hollan-da’daki ekonomik krizin çözü-münde, Türkiye’nin hızla büyüyüp gelişen ekonomisi ve birde burada yetişmiş Türk gençlerini hesaba katarsak inaniyorum ki iki ülkenin menfatine gelişecek önemli yatırım-lar yapılabilir.

Sayın başbakanın ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapması bunu

göstermektedir .

Türkiye’den döndükten sonra Geert Wilders ile işbirliği yapmış olmaktan dolayı pişman olduğunu söylemesi de anlamlıdır. Karamsar olmaya-lım. Zararın neresinden dönersen kardır. Umut ediyorum iki ülke arasındaki gelişmeler buradaki Türk toplumunun da katkısıyla çok iyi olur.

Gerginlik yaratan açıklamalar ve saldırı politikaları görülüyor ki kim-seye fayda vermemektedir .

Selam ve saygılarımla

Başbakanım, son pişmanlık fayda vermez

Faruk HalıcıAnaliz

Page 4: 175

12Ne düşünüyorlar?

Doğuş - Aralık 2012

12 Eylül 2012 tarihinde yapılan seçimlerin ardından Liberaller (VVD) ile Sosyal Demokratlar (PvdA) hükümet kurdular.Tüm Hollanda toplumu için güzel işler yapmalarını bekliyoruz. Doğuş olarak yeni hükümeti nasıl değerlendiriyorsunuz sorumuza cevap veren politikacılar ve sivil toplum kuruluşlarımızın başikanlarının görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Yeni hükümet programının değerlendirmesi

Rutte 2 hükümeti, VVD – PvdA Koalisyonu

M.Yaramış - Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Tunahan Kuzu- PvdA

Arif Yakışır - TICF Genel Başkanı

Murat Gedik- Hollanda Türk Federasyon Başkanı

Uğur Arısoy- Batı Avrupa Türk İslam Merkezi

Hollanda’da özellikle son on yılda çok ciddi bir şekilde yabancı karşıtı söylemler ve İslamofobi ortaya çıktı. Önceki hükümet İslam karşıtı söy-lemleri ile bilinen bir partinin dışarıdan desteği ile devam etmişti. Sonra bu seçimlerde halk merkez partilere yöneldi. Seçimin galipleri olan liberaller ve sosyal demokratlar koalisyon hükü-meti kurdular. Bu iki partinin koalisyon kurması bana göre bir tarihi uzlaşıdır.

Zenginlerin ve zengin olmayanların ortak bir zeminde buluşup buluşamayacağının bir sına-ması olacak. Şu anki hükümet eski hükümetin hazırlamış olduğu bütçeyi onaylıyor.

Bu hususta biraz daha rahat hareket ettiklerini düşünüyorum. Bu hükümetin uzun ömürlü olaca-ğını düşünüyorum.

Hollanda hükümetinin Türkiye ile olan ilişkileri-nin düzeyli ve seviyeli olacağını düşünüyorum. Bunun işaretlerini hem Lahey ‘de büyükelçimizin verdiği Cumhuriyetin 89. Kuruluş yıldönümü resepsiyonunda hem de Rotterdam başkonso-losumuzun verdiği resepsiyonda gördük. Ayrıca

Milletvekili olmak güzel bir şey mi diye bana sorulduğunda ilk etapta içtenlikle ‘EVET’ diyesim geliyor. Fakat biraz düşündüğümde bu soruya ‘EVET’ yanıtını vermek yanlış olur. Hollanda’nın önümüzdeki 4 yıl içerisinde bütçe açığı vermemek için 16 milyar Euro kısıtla-ma yapması gerekiyor. Ekonomik krizin had safhada olduğu bir dönemde siyasette aktif olup sorumluluk almak ekonominin iyiye gittiği zamanlardan kesinlikle daha önemli. Siyasette aktif olmak bu dönem her zamandan çok daha önemli.

Geçtiğimiz aylarda seçimlerin iki büyük galibi liberal VVD partisi ile sosyal demokrat PvdA partisi koalisyon kurdular. Birbirinden çok farklı değerlere sahip olan iki partinin kısa bir zaman içerisinde mutabakat sağlamaları herkesi şa-şırttı. Önemli olan mesele istikrarlı bir hükümet kurup önümüzdeki yıllar Hollanda’yı ekonomik krizden çıkarmaktır. Hükümet programının adı köprü oluşturmak. Varlıklı ile yoksul arasında, burada doğan ile uzaklardan buraya gelenler arasında, Hollanda ile dünya arasında köprü oluşturmak gerekiyor. Özellikle geçtiğimiz iki yıl bu köprüler yok oldu.

12 eylül genel seçimlerin galibi iki parti VVD ve PvdA birlikte koalisyon hükümetini kurdu-lar. Kurulan hükümet koalisyon programını 29 Ekim tarihinde tanıttı. Hükümet üyeleri 5 Kasım tarihinde yemin ettiler. Mecliste koa-lisyon protokolünün açıklanması ve savun-masının ardından hükümet güvenoyu alarak resmen göreve baslamış oldu.

Yeni kurulan koalisyon hükümeti protokolün-de yer alan bazı önemli konular, bu ülkede yaşayan hepimizi ilgilendirmekte. Hükümet dört yıllık dönemde toplam 16 milyar euro tasarruf yapmayı planlanmakta. Hollanda’da bu hükümetin almış olduğu ekonomik önlem-ler neticesinde kemerler sıkılmaya devam edecek. Her kesim fakirleşmeyi cüzdanında hissedecek.

Böyle bir dönemde iş bulmak, ev geçindirmek çok zor. İşimiz var, çalışıyorsak kıymetini bilelim. Yoksa, iş bulup çalışmak için bütün imkanlarımızı kullanalım. Bu kötü tablo asla içinizi karartmasın. Bunları bilerek, düşüne-rek çocuklarımızın eğitimleriyle çok yakından

Geçtiğimiz yıllardaki ekonomik kriz ve istikrar-sızlık her geçen gün toplumda daha da belirgin-leşmektedir. Yeni hükümetin koalisyon anlaşma-sından da anlaşılacağı gibi bir çok konuda ciddi kısıtlamalara gitmesi kaçınılmazdır.

Beklentimiz güçlü ve iradeli bir hükümetin bu kriz döneminde ekonomik sorunları çözmesi-dir. Önemli olan bu yapılırken adil politikaların üretilmesidir. Kısıtlamalar toplum üzerinde adil bir şekilde dağıtılmalı ve sadece bir kesimin üzerine yüklenilmemelidir. Bu bağlamda uy-gulanacak olan kısıtlamalar ile sağlık sigorta primlerinin yükselmesine çözüm bulunulması ve sosyal güvence sisteminin uzun vadede sorunsuz işleyen bir düzene dönüştürülmesini temenni ediyoruz.

Ayrıca geçtiğimiz dönemde toplumda ciddi rahatsızlık yaratan yabancı ve İslam düşman-lığının azalması için çalışmaların yapılmasını beklemekteyiz. Bu çerçevede Hollanda’nın uluslararası diplomasideki tutumunda ve ge-liştirilen siyasette bir değişiklik ümid ediyoruz. Türkçe derslerinin düzenli olarak verilmesi için bir kaynağın sağlanmasını diliyoruz. Nitekim gençlerimizin Hollanda toplumunda yaşadığı

Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ve İşçi Partisi (PvdA) halkın çoğunluğunun tercihiyle koalisyon kurmak mecburiyetinde kaldılar. Liberaller ve Demokratlar isteseler de istemeseler de birlikte bir hükümet kur-maktan kaçamayacaklarını anladılar.

Her iki parti proğramlarından ´al gülüm ver gülüm´ misali bir ortak koalisyon proğramı çıkarttılar. Bu koalisyonda bizi sevindirecek konu ise iki Türk kökenli vatandaşımızın daha parlamentoya girmiş olmasıdır. Temennimiz o dur ki parlamentoda olan Türk kökenli milletvekilleri, tüm Hollanda vatandaşlarının olduğu gibi, biz Türklerin de haklarını sonuna kadar savunmalarıdır. Seçimlerde bizlere verdikleri sözlerinde dururlar.

Giderek ekonomisi daralan Hollanda, diğer Avrupa ülkeleri gibi, insanlarımızın hayat şartlarının daha da zorlaşacağını gösteriyor. Tüm mücadeler sonucu elde ettiğimiz haklar

Rutte’nin Türkiye ziyaretinde çok olumlu mesaj-lar verildi. Bunun olumlu bir şekilde buradaki insanlarımıza yansıyacağını düşünüyoruz. Ben kısaca bu hükümetin hem Hollanda’ya hem yabancılara hem de Müslümanlara hayırlar getireceğini düşünüyorum.

Koalisyon kurmak alışveriştir. Her iki parti için bu programın içerisinde gurur duyarak anla-tacağı şeyler vardır. Diğer taraftan da üzücü olan noktalarda vardır. Ama programın içinde yazan bir çok şey önümüzdeki yıllar kapsam-lıca araştırılması, sorgulanması ve icraat yapılması gerekiyor. Ben 150 kişiden biri olarak bunu önümüzdeki yıllar içtenlikle yapacağım. Güzel bir şey olduğu için mi? Hayır, önemli ol-duğu için. Bizim için önemli, vefa borcum olan dedemin kuşağı için önemli ve Hollanda’da yetişecek olacak çocuklarım için önemli.

ilgilenelim. , okul ve öğretmenleriyle daha sıkı ilişki içerisinde olup, toplantılara, karne akşamlarına, okuldaki faaliyetlere katıla-rak çocuğumuzun eğitimine destek olalim. Çocuğunuza göstereceğiniz ilgi çok önemli. Çocuklarımız ancak bu şekilde eğitimde başarılı olarak, yüksekokul ve üniversitelerde okuyabilir, daha sonra çok kolay iş bulabilir, hayata atılabilirler.En derin selam , sevgi ve saygılarımı sunar-ken, en iyi, neşeli, sağlıklı ve mutlu günlerin sizlerin olması dileğimle.

uyum ve dil sorunlarına, düzgün bir dil altyapısı-nın çözüm olduğuna inanıyoruz.

Gelecek yıllarda uygulanacak olan siyasetin özellikle gençlerimizi ve eğitim sistemini etkile-yeceğini düşünerek, gençlerimizin bu konuya eğitimlerinde vakit ayırmalarını arzular, yeni seçilen Türk milletvekillerinin seçim sürecin-de olduğu kadar seçim sonrasında da sıkça toplumla ve sivil toplum kuruluşları ile istişare yaparak Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun siyasi sürece dahil olması için katkı sağlamala-rını temenni ederiz.

ya elimizden alınıyor ya da daha sertleşiyor. İnsanlarımız artık Hollanda’da yaşamanın hiçbir tadı tuzu kalmadığından yakınıyorlar. Sağlıktan tutun da dar gelirli vatandaşlara yapılan devlet yardımları ya kısılıyor ya da

Koalisyon protokolu her yönü ile kaygı vericidir

II Rutte Hükümeti zor yıllar vadediyor

Abdullah Güven - HTİKB

Hollanda VVD ve PvdA koalisyonuyla 2. Rutte hükümetine teslim. Son dönemlerin en hızlı koalisyon hükümeti kuruldu.

Tüm parlementoya ve özellikle hizmette kendilerine büyük umutlar bağladığımız Türk kökenli milletvekillerimize üstün başarılar diliyoruz.

Koalisyon protokolünün her yönüyle kaygı verici olduğunu görüyoruz. Tasarruf tedbir-leri doğrudan doğruya orta gelirli vatandaşı vurmuş durumdadır.

Zaten geçmiş koalisyondan kalan kamburu zor taşıyan vatandaşa ikinci bir yumurta küfesi daha yüklemek gibi bir durum söz konusu olmuştur.

Sağlık sektöründe alınması istenen tasarruf tedbirleri vatandaşa ağır fatura yükleyerek aman ha hasta olma, öl der gibiler.

Eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldıran uygulamalarla okul kapıları zengin çocukları-na açılırken fakir çocuklarına beden işçiliğine

devam deniliyor. O işi de bulabilirseniz tabi ki!

Tabiki bunların sonuçlarını hep birlikte göre-ceğiz. Umarız ki yapılan bu hükümet protoko-lü bir krize dönüşmeden ülke ve vatandaşlar hakkında hayırlara vesile olur.

Hep birlikte nasipse göreceğiz.Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Page 5: 175

13Aralık 2012 - Doğuş

Yaşama Dair

Nişanlılık döneminin öncesi ve sonrası

Bayram Altıntaş

Nişanlılar birbirlerine karşı hissi yakınlıklarını ölçtükleri gibi birbirlerine karşı duydukları cinsi sempatilerini de tahlil etmelidir. Eğer hissen olduğu gibi cinsi sempatileri de birbirini okşuyorsa kendilerini nişanlı bilmeli, eğer bu sempatiyi duymuyor, birbirine bu sıcaklığı vermiyorlarsa birbirine eş olmaktan sakınmalıdırlar. - Dr. Cemal Zeki ÖNAL

oğlan evlilik gününe kadar dikkat etmesi gereken kuralları iyi bilme-lidir. Yapılan yanlış davranışlar ve hareketler hem kendilerini sıkıntıya sokacağı gibi ailelerinide sıkıntıya sokabilir.

Evliliğe giden yolun başlangıcı olan nişanlılık dönemı iyi değerlendi-rilmelidir. Çünkü bu dönem evlilik yolunda en önemli dönemdir. Bu dönemin iyi geçirilmesi ve değer-lendirilmesi durumunda bir ömür boyu mutluluğun başlangıcına sebep olacaktır. Aynı zamanda kız tarafının ve oğlan tarafının da mutlu ve huzurlu olacağı bir dönemin başlangıcı olmuş olacaktır. Prof. Dr. Musa TAŞDELEN’in dediği gibi: “İslamda nişanlılığın çok büyük faydaları vardır. En büyük faydala-rından birisi, evlilik öncesi çiftlere verilen fırsattır. Bu fırsatı iyi de-ğerlendiren kişiler, mutlu olurlar.” demektedir.

Böyle bir yuvada yetişen çocuklar-da aynı şekilde mutlu ve huzurlu olacaktır. Onlar hiç bir zaman anne ve babası olduğu halde öksüz ve yetim kalmayacaklar. Sılahi rahim yapmakta zorluk cekmemeyecek-ler. Aile bağlarını her zaman diri ve güçlü tutacaklardır. Sılahı rahimi en iyi bir şekilde yapacaıklardır. Başarılarıyla hem aileleri mutlu olacak hem de akrabaları mutlu olacaktır. Derslerini ve sevinclerini paylaşacağı her zaman yanlarında

birileri olacaktır. Nişanlılık dönemlerini iyi değerlen-diremeyenler geleceğe güvenle bakabilmek için üzerine düşenleri yerine getiremeyenler her zaman mutsuzluğun ve huzursuzluğun kıskacında olacaktır. Mutsuzluk ve huzursuzluk suya atılan bir taş mi-sali; önce aile içinde başlayıp daha sanra aileler arasına kadar sıçrayıp huzursuzluk her iki aile tarafında da telaffisi mümkün olmayan sorunları beraberinde getirecektir. Tabi ki, bu huzursuzluk ortamında çocuklar en büyük darbeyi almakta geleceğe olan güvenleri sarsılmaktadır. Ayrı-lıklar baş göstermekte bu durumda da çocuklar yaşarken yetim ve

öksuz olmaktadır. Bundan dolayıdır ki nişanlılık döne-minde kız tarafı olsun, erkek tarafı olsun. Sabırlı olmalı. Hoşgörülü olmalı. Sevgi dolu olmalı. Affedici olmalıdır.

Nişanlılık döneminde kız tarafı ve erkek tarafı çok dikkat etmelidir. Çünkü bu dönemde her iki tarafın-da üzerine düşen görevleri vardır. Her iki tarafta başkalarına fırsat vermemeli sorunlari kendi ara-larında halletmelidirler. Üçüncü şahıslara fırsat vermemeli ve tek düşünceleri çocukarının mutluluğu ve onların sağlıklı bir yuva kuramla-rı için uğraşmalıdırlar.

Nişanlılık döneminden önce genel hatlarıyla kızın veya erkeğin evinde tatlı bir telaş başlar. Evin içinde nişandan ve düğünden bahsedilir. Yakın akrabalarda bu durumdan haberdar olur. Kız istemek için günler belirlenir ve kız tarafından randevü alınır.

Kız istemeye giderken gittiğiniz aileyi önceden hiç tanımamış ola-bilirsiniz. Çünkü eskiden evlilikler genelde yakın akrabadan gerçekle-şirdi. Bazen aynı köyden bazen aynı şehirden gerçekleşirdi. Teknolojinin gelişmesiyle ve sosyal bir değişim yaşandığından dolayı, evliliklerin nereden veya nerelerden gerçekle-şeceği pek bilinmemektedir. Tükiye de evlilikler bazen yakın akrabalar arasında gerçekleştiği gibi bazen şehirler, bazende bölgeler arasında gerçekleşmektedir.

Avrupa da yaşayan Türkler de aynı durumdadır. Avrupa anayasaların-da yapılan değişikliklerle ve Avuru-pa üllkelerinin bazıları yurtdışında ki evlilikleri zorlaştıran kanunlar çıkarmakta ve her geçen gün bu kanunlara yenilerini ilave etmek-tedir. Çıkartılan bu kanunlar dan dolayı Tükiyeden yapılan evliliklerin önü büyük oranda kapatılmıştır.

Bu durumda Avrupa’da yaşayan Türkler evliliklerini içinde yaşadık-ları ülkelerde geçekleştirmektedir. Bundan dolayı bölgeler arası evlilik-

ler her geçen gün çoğalmaktadır.

Oğlunuz bir bakmışsınız lazla evlenmek isterken, kızınız da bir kürtle evlenmek istemektedir. Bir bakıyorsunuz çocuklarınız başka bir bölgenin insanıyla evlenmekte-dir. İşte bu durumda evlilikler çok daha önemli olmaktadır. Çünkü ister istemez kültür ve gelenek, örf ve adetler ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ailelere çok iş düşmek-tedir. Birbirleriyle akraba olmuş olan farklı kültürdeki veya çoğrafya-daki insanlar çocuklarının mutlu-lukları ve gelecekleri için orta yolu bulmalıdır. Evlilik yolunda aileler zorluk çıkartmamalıdır. Gerçekleri kabul etmelidirler.

İstemeye gittiniz kız yakın akraba-nız olabileceği gibi farklı kültürden veya farklı çoğrafyadan da olabilir. Bunun için çok dikkatli olunmalıdır.

Nihayet kız istemek için eve gidi-lir. Tanışmalar faslından sonra kurallara uygun olarak kız istenir. Her iki ailede birbirlerini önceden tanımıyorlarsa tanışırlar. Tanışıyor-larsa da muhabbetlerini daha da geliştirirler. Akraba olma yolunda ilk adımlar atılır.

Gelin ve damat adayının nişanlılık dönemi

Evlilik yolunda bir nişan olan yüzükler takıldıktan sonra kız ve

Uzmanlık alanımız Uitzendbureau

Çalıştığımız alanlar: Eenmansaak – VOF – (Flex) BV – ZZP'ers

Limited şirketi - Holding

Finansal muhasebe - Maaş Bordurosu

Finansal ve hukuksal danışmanlık

Şahsi vergiler ve formları doldurulur (Particulieren belasting)

Adres

Tel

Fax

Mob.

Web.

E-mail

Postbus 61155

3002 HD Rotterdam

010 - 425 34 18

010 - 425 34 58

062 - 465 05 54

www.altay.nl

[email protected]

500,-

15

İlk yılda

Avro’ya varanavantaj

yıllıkTECRÜBE

Yeni başlangıç için bizi seçin!

Page 6: 175
Page 7: 175

15Aralık 2012 - Doğuş

Haber Ekonomi

Değerli okurlar,

Bu yazımızda VVD ve PvdA parti-lerinin üzerinde mutabık kaldıkları kabine planlarının ev piyasasına etkisini değerlendireceğiz. Bu planların sadece ev sahipleri değil, kiracilar için de bazı etkileri beklen-mekte.

Ev piyasası içinde bulunduğumuz krizden ötürü tamamen kilitlenmiş durumda. Ev fiyatları hızla düşmeye devam ediyor. Bu sebeple aşağıda-ki değişiklikler düşünülmektedir.

KiracılarKiralarin ödenebilir kalması için kira yardımı (huurtoeslag) aynı şe-kilde muhafaza ediliyor. Bu şekilde gelire göre kira yükselmelerinin önü de açılmıs oluyor.

Hane geliri 33.000’e kadar olan aileler için kiralar enflasyon ora-nı+1,5% yükseltilebilecek. 33.000 ile 43.000 arasında olanlar için artış enflasyon+2,5%. Geliri 43.000 ve üzeri olan haneler içinse kiralar enflasyon oranına artı olarak 6,5% artabiliyor. Bir örnek verirsek geliri 44.000 olan vatandaşın kirasi 500 avrodan 542,50 avroya yükselir (enflasyon oranının 2% olduğundan yola çıkılırsa).Bu artışlarla birlikte aslında geliri

düşük vatandaşlar için yapılan evle-rin bu vatandaşlara verilme ihtimali de büyüyor. Evin özelliklerine göre puan verilip, verilen kira bedelinin uygun olup olmadığı belirleniyordu. Yeni planlara göre karmaşık olan puanlama sistemi devreden kalkı-yor ve onun yerine daha basit olan şu sistem devreye giriyor. Maksi-mum kira evin belirlenen değerinin (WOZ-waarde) 4,5%’ini geçemiyor.

Ev sahipleriEv sahipleri için vergi iadesi yıllık yüzde 0,5’lik adımlarla şimdiki plan-lara göre yüzde 52’den yüzde 42’ye (veya yüzde 38’e) düşürülecek. Ev satışında oluşabilecek zarar için eğer kredi çekilirse bu kredinin faizi 5 yıl boyunca vergiden düşülebile-cek. Ev sahibi olmayı teşvik için veri-len faizsiz kredilerin (starterslening) daha yaygın olarak verilmesi de kabine planlarına dahil edilecek.

2013 için öngörülen en büyük değişiklik ipotekli kredi çeşitlerine uygulanan sınırlamalar. 2013’ten itibaren ipotekli kredi faizinin ver-giden düşürülebilmesi için kredinin doğrudan ana paradan ödeme yapılan ipotek çeşidi (annuïteiten of lineaire hypotheek) olması gereki-yor. Böylelikle sadece faiz ödenen (aflossingsvrij), yatırım sigortalı (beleggingsverzekering), mevduat

hesaplı (banksparen) ve buna ben-zer ana paradan doğrudan ödeme yapılmayan ipotek çeşitlerinde vergi iadesi kaldırılıyor. Bunun en büyük sonuçlarından biri ipotekli kredi ödemelerinin artmasıdır.

Kredilerde bazıları borcun bir kısmını sadece faiz ödemeli şekilde seçtiğinden düşük aylık ödemeye sahip oluyorlardı. Bu öngörülen değişikliklerle faizin vergi iadesini alabilmek için borç sürenin sonun-da tamamen kapanmak zorunda olduğundan doğal olarak ödemeler de artmakta. Ayrıca ana paradan yapılan ödemelerle ödenen faizin de azalmasıyla vergi iadesi de sürekli azalmakta. Bu da net öde-melerin sürekli artacağı anlamına geliyor.

Bir örnek verecek olursak 100.000

euroluk bir ipotekte faizin 3 oldu-ğundan yola çıkarsak ve sigorta-ları devre dışı bırakırsak aylık brüt ödemeler aşağıdaki gibidir.

İlk kolondaki hesapta şu anda mümkün olan ipotek çesitlerinden birini görebiliyorsunuz. İlk kolonda-ki ipotek çeşidinde ipotek süresinin sonunda 40.000 borcumuz kalıyor. Doğal olarakta ödemeler daha düşük oluyor. İkinci kolondaki ve-riler yine şu anda mümkün olan ve ipotek süresinin sonunda tamamen borcun kapandığı bir ipotek sekli. Bu ipotek şeklinde doğrudan borç-tan para düşmediği için vergiden maksimum vergi iadesi alınabiliyor. O yüzdende faizin sabit kalması şartıyla net ödeme sabit kalır. Üçün-cü kolonda gördüğünüz ve 2013’ten sonra sıkca göreceğimiz ipotek şeklinde net ödemelerin yükseldiği-

ni görüyoruz. Beklenti aylık ödeme-lerin 100-200 euro arasında artması yönünde.

Bu değişiklikler sadece ilk defa ev alacak vatandaşları etkiliyor. Mevcut borcu olanlar başka bir ev satın aldıklarında mevcut şartları korurlar, fakat borcun yükselmesi durumunda artan kısmın yukarıdakı şartlara uyması gerekir.

Ev almayı düşünen vatandaşların bu değişikliklerle ilgili iyi bilgilen-meleri şart. Özellikle Aralık ayında işlemlere başlıyorsanız bu değişik-liklerin sizi nasıl etkilediğine dikkat edin.

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 078-6551655 nolu telefondan, www.yilmaz.nl sitesinden veya [email protected] mail adresinden ulaşabi-lirsiniz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere,

Hoşçakalın.

Osman Aslan

Kabine planlarının ev piyasasına etkisi

İktisat

2007’den beri yüzümüz gülmedi

AOW yoksulluğa karşı koruma sağlıyor

Enflasyon tam gaz

Devlet İstatistik Enstitüsü (CBS) tarafından bugün yapılan Tüketici Güven Endeksi açıklamasında, gü-ven endeksi verisinin bu ay 5 puan düşerek -37’ye indiği belirtildi.

Tüketicilerin daha fazla kötümser olduğuna dikkat çekilen CBS rapo-runda, kişilerin kendi mali durum-ları ve genel anlamda önümüzdeki 12 ay içerisinde yaşanacağı tahmin edilen ekonomik sıkıntılardan dolayı endişe duyduğu belirtildi.

Raporun sonuçlarının, hükümet tarafından iki hafta önce açıklanan ‘sağlık sigorta primlerinin gelire dayalı olarak hesaplanacağı’ şek-

Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu (SCP) tarafından yayınlanan rapor-da, Hollandalıların yüzde 6,5’nin 2010 yılında yoksulluk sınırının altında yaşadığı bildirildi. SCP, bu

Merkez İstatistik Bürosu (Centraal Bureau voor de Statistiek -CBS) tarafından 08 Kasım 2012 Perşem-be günü yapılan açıklamaya göre özellikle 1 Ekim tarihinde yürürlüğe giren kanunla BTW (KDV) oranının yüzde 19’dan yüzde 21’e çıkartılma-sı enflasyonun birdenbire fırlaması-na neden oldu. Bu değişiklik nedeni ile gaz, benzin, telefon ve internet hizmetleri gibi bir çok alanda fiyat artışı yaşandı. CBS açıklamasında vergi artışının her alanda işleme konmadığı bun-dan dolayı tüketicinin de tam olarak bu zamdan haberdar olmadığı belirtildi.

lindeki ilk açıklamasının olduğu haf-taya denk geldiği de vurgulananlar arasında yer alıyor. Bu araştırma sonrası hükümet sağlık primleri uy-gulamasında değişiklik yapacağını belirtmişti.

oranın 65 yaş üstü olan gruplarda yüzde 2,6 oranında ve 35 ila 64 yaş grupları arasında ise yüzde 15 oranında olduğunu açıkladı.

CBS açıklamasında 2007 yılından bu yana alınan verilerde tüketicinin devamlı kötümser bir düşünce için-de olduğu belirtildi. Tüketici güveni seviyesi geçtiğimiz yaz aylarında en düşük seviye olan -40’a kadar düşmüştü.

Son yıllarda yaşlıların ortala-ma gelirinin gençlerin ortalama gelirinden daha fazla arttığının saptandığını söyleyen SCP, 1990 ve 2010 yılları arasında yaşlıların geliri yüzde 23 oranında artarken yaşları 34 ila 64 arasında olanların yüzde 17 oranında arttığını belirti.

CPB’ye göre bu fark, sözü edilen dönemde AOW-ödeneklerindeki net artışlardan kaynaklanıyor. Ayrıca, yaşlılar son zamanlarda giderek artan bir tamamlayıcı emeklilik ödeneği de alıyorlar.

BTW değerlerini artırılmasının yanı sıra gıda fiyatlarının da enflasyona maruz kaldığı belirtildi. Özellikle bu yıl hasattaki azalmanın gıda fiyatlarının artmasına neden olduğu kaydedildi. Bu yılki patates, sebze ve meyve fiyatlarının geçen yılki fiyatlara göre zamlı olacağı uyarısı yapıldı. Avrupa genelindeki hesaplamalara göre Hollanda’da Ekim ayındaki enflasyon oranı yüzde 3,3 olarak belirlendi. Bu rakam son 10 yılın en yüksek rakamı olarak görülüyor. Euro Bölgesinde ortalama enflas-yon oranı ise yüzde 2,5 oranında kaldı.

Ülkede yaşanan ekonomik gelişmeler , yeni hükümetin mali kararları, bu kararların kişinin cebine yansıması gibi konular ele alındığında, tüketicinin yüzü son beş yıldır hiç gülmedi.

Mevcut AOW (Genel Yaşlılık Yasası) yoksulluğa karşı yeterli koruma sağlıyor. Yaşlılar arasındaki yüzde 2,6 olan yoksulluk oranının tüm diğer yaş gruplarından daha düşük olduğu bildirildi.

Merkez İstatistik Bürosu verilerine göre enflayon son 4 yılın zirvesini yaşıyor. Son alınan verilerde enflasyon oranı yüzde 2,9 artış gösterdi

Page 8: 175

16 Doğuş - Aralık 2012

Söyleşi Oral: ‘Vatandaşlarımızdan isteğimiz birlik olmalarıdır.’

Doğuş:Togan Oral nerede doğdu? Nerede büyüdü? Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdi? Nasıl bir eğitim gör-dü ve aldığı ilk görev neydi? İlk yurt dışı görevi ne zaman başladı? İlk soru grubunu böylece yöneltiverdik.

Togan Oral:1972 Ankara doğumlu-yum. Babamın görev icabı bulunduğu Ankara’da doğmuşum. Ama aslen anne-baba Ordu’luyum. Çocuklu-ğum ve gençliğim, orman mühendisi olan babamın görevi sebebiyle farklı şehirlerde geçti diyebilirim. Bunlar Erbaa, Ünye, Ankara, Giresun, Çorum ve Amasya. Buralar ilkokula kadar. Daha sonra devlet parasız yatılı bursuyla Samsun’da Anadolu Lisesi ve ardından da Ankara Üniversitesi

20 Ekim Salı günü saat 10:30’da randevulaşmıştık. Tam saatinde, yar-dımcım Doğukan ile birlikte Westbla-ak 2 adresinde bulunan konsolosluk hizmet binasına vardık. Randevumuz olduğunu söylediğimiz giriş kontrol görevlisi Başkonsolosu durumdan haberdar ettikten sonra bize salonda biraz beklememizi söyledi. Bizden önce program dışı olarak Türkiye’den gelen misafirlerin kabul edildiğini daha sonra öğrendik. Karaman Be-lediye Başkanı ve yanındaki üç kişilik bir heyeti kabul etmiş. O nedenle biz aşağıda vatandaşlarımızın bulun-duğu salonda kısa bir süre bekledik. Bu bekleyiş esnasında konsolosluk işlemleri ile ilk kez tanıştığım yetmişli yıllar geldi gözümüz önüne. Neydi o günler.. Hınca hınç doldurduğumuz küçücük salonlar.. O küçük salonlar içinde uzun bekleyişler.. ve en unu-tulmaz olanı da o bekleyiş sırasında herkesin durmadan sigara içmesiydi. İlk yıllarda her yerde sigara içiliyor-du. Daha sonra hatırladığım kada-rıyla Eindrachtsweg’de arka bahçe sigara içenlere tahsis edilmişti. Önce pasaportu vermek için uzun saatler beklerdik. Sonra da almak için. Kısa-ca benim gibi Brabant bölgesinden gelen bir kişi için pasaport uzatma işlemi tam bir gününe mal oluyordu. Oysa şimdi şükürler olsun ki şartlar olumlu yönde çok değişti ve değişme-ye devam ediyor. Salona bir göz gez-diriyorum çok az insan var bekleyen. Bir kısmı gelirken diğer kısmı gidiyor. Yani bir yığılma görülmüyor. Sakin sessiz bir bekleyiş hâkim. Arada bir çalarak ekranlara yeni yansıyan sıra numarasına dikkat çeken ding dong sesleri yukarılarda yoğun bir çalışmanın yapıldığını anlamaya yetiyordu. Bu arada yanımıza gelen görevli bize refakat ederek konsolos beyin makamına götürdü.

Başkonsolos bizi kısa da olsa bekletti-ği için birazcık mahçup ama oldukça samimi bir şekilde karşılayarak o an ayrılmak üzere ayağa kalkmış olan misafirleri ile tanıştırdı. Bu arada bir de ricası vardı bizden. Misafirleri ile birlikte toplu resimlerini çekmemizi istiyordu. Tabii memnuniyetle kabul edip yerine getirdik ricalarını. Bu arada kısa da olsa Karaman Belediye Başkanı ve yanında bulunan heyetle tanışmış olduk. Daha sonra onlar ayrıldılar.

Biz de yerlerimize oturduktan sonra konsolosumuzun yoğun program trafiğinin dikkate alarak hiç vakit kay-betmeden söyleşimize geçmeyi teklif ettik. Böylece söyleşimize bu arada gelen çaylarımızı da yudumlayarak başlamış olduk.

Önce kendisini okurlarımıza kısaca tanıtmasını istedik.

Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslara-rası İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Ve peşinden yine bursla İngiltere’de Kent Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde master yaptım. 1995 yılında Ankara’da, Dışişleri Bakanlığı’nda ilk olarak görev aldım. Dediğim gibi çocukluğum ve gençli-ğim daha çok Karadeniz bölgesi ol-mak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerin-de geçti. Babamın orman mühendisi olması nedeniyle onunla birlikte çok zamanımız bilhassa yazları orman köylerinde geçti. Ben bu dönemi ha-yatımın çok şanslı bir dönemi olarak telakki ediyorum.

Doğuş: İlk yurtdışı göreviniz hangi ülkeye oldu?

Togan Oral: İlk görevim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Lefkoşe Büyükelçili-ğimiz oldu. O da çok özel bir görevdi. Çünkü o zamanlar Kıbrıs davası en önemli dış politika konularından bir tanesi idi. Annan Planına kadar giden müzakere sürecinin başladığı dönemdi. Ben oraya tayin olduğumda iki taraf arasında herhangi bir görüş-me dahi yapılmıyordu. Benim orada olduğum dönemde hazıklıklar yapıldı ve aracılar vasıtasıyla başlayan görüşme süreci Annan Planına kadar gitti. O yüzden enteresan bir dönem-de orada bulundum denebilir. Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrıs konusundaki en bilgili diplomatlarından Ertuğrul Apakan beyin mahiyeti altında çalış-tım. Daha sonraki yurt dışı görevim Hollanda oldu. 2000 – 2003 yılları ara-sı Hollanda Lahey büyükelçiliğimizde üçüncü kâtip olarak üç yıl görev yaptım. Ardından Ankara’da Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünde görev yap-tım. Sonrasında 2005-2009 yıllarında Strazburg’da Avrupa Konseyi nezdin-deki Daimi Temsilciliğimizde müste-şar olarak 4 yıl görev yaptım. Dönüşte Bakanlıkta İdari Mali İşler Dairesinde daire başkanlığı görevim oldu. Doğuş: Ve en son durağınız Hollanda Rotterdam Başkonsolosluğu oldu. Hollanda’da üç yüz binden fazla insanımıza hizmet vermeye çalışan Konsolosluğumuzun dış temsilcilikler açısından konumu nedir biraz ondan bahseder misiniz? Togan Oral: Rotterdam Başkonso-losluğu kayıtlı vatandaş ve günlük bazda hizmet alan vatandaş sayısı bakımından Türkiye’nin en büyük başkonsolosluğudur. Bu çok bilinen bir şey değildir. Çünkü Almanya çok kalabalık olduğu için sanki Alman-ya’dakiler daha büyükmüş, daha yoğunmuş gibi bir algılama var. Fakat Almanya’da 13 tane başkonsoloslu-ğumuz var. Hollanda’da 2 tane var. Deventer bölgemiz bulunduğu yer itibariyle daha az vatandaşımıza hizmet veriyor. Bizim şu anda 320 bin kayıtlı vatandaşımız var. Bu gerçekten müthiş bir rakamdır. Bakıldığında Türkiye’de bu nüfusa sahip çok az ilçe olduğu görülür. Ve bütün bu vatandaşlarımızın ahvali şahsiye işleri dediğimiz vatandaşlıkla bağlantılı işlemlerinin hepsi başkonsolosluğu-muzda yapılmaktadır. Yani bir ilçe merkezinde ne varsa, vatandaşların bürokratik işlemlerini yaptırdığı ki bunlar emniyet, nüfus, tapu, noter, askerlik, vesaire işlemlerdir. Yani kısaca kişinin doğumundan ölümü-ne kadar vatandaşlıkla ilgili bütün hizmetleri bu binada arkadaşlarımızın özverili çalışmaları ile yapılmaktadır. Şu an burada tayin ile Türkiye’den gelenlerle birlikte 39 personelimiz çalışmaktadır.

Doğuş: Peki bu sayı ve bu bina hiz-metleri karşılamaya yetiyor mu?

Togan Oral: Burası esasen devletimi-zin örnek gösterilecek başkonsolosluk altyapısına sahip olan binalarından bir tanesi. Fakat vatandaşların işle-rinde o kadar hızlı bir artış var ki bu binayı büyütmek optimum hizmet için bir çözüm değil. Evet, ilk alındığında yeterli imiş ama şu anda sıkıntılar var ama bunun çözümü ne binayı büyütmek bence ne de personel sayısını artırmak. Bunun çözümü yeni başkonsoloslukların açılmasıdır.

Doğuş: Üçüncü bir konsolosluk açılması gündemde mi? Böyle bir dü-şünce varsa yer olarak neresi uygun deniyor?

Togan Oral: Burayı daha önceden bildiğim için esasen benim en çok üzerinde durduğum bir konudur bu. Dediğim gibi burada bizim amacımız Hollanda’da yaşayan vatandaşları-mızın Türkiye ile bağlarını korumak ve daha da güçlendirmek. Bunu yap-manın temel şartı vatandaşımızı mutlu etmektir. Eğer buraya gelen vatandaş buradan mutsuz ayrılırsa devletle ilgili olumsuz bir imaja sahip oluyor, mutlu ayrılırsa olumlu bir imaja sahip olu-yor. Kısaca söylemek gerekirse güler yüzle ve güzel bir şekilde vatandaşın işini yapmakla bunu sağlamış oluyor-sunuz zaten. Bunun da yolu konsolos-luk hizmetlerini iyileştirmektir. Ancak şu anki iki konsolosluğun Hollanda’ya az geldiğini söylememiz gerekir. Şunu da memnuniyetle söylemeliyim ki devletimiz bu ihtiyacı tespit etmiş durumdadır. Ben bu konuda yakın bir zamanda bir ilerleme sağlanacağına eminim diyebilirim. Yer olarak nereler olabilir derseniz benim önceliğim ilk olarak Amsterdam kentidir. Eindho-ven ve Utrecht de göz önünde bulun-durulması gereken şehirlerdir.

Doğuş: Aslında kapasitesinin çok öte-sinde bir kitleye hizmet vermeye ça-lışan konsolosluğumuzda her zaman bir yoğunluk gözlenmektedir. Bilhassa tatil dönemi öncesi bu yoğunluk had safhaya ulaşmaktadır. Konsolosluk çalışanlarını en çok meşgul eden hizmetlerden bir kaçını sıralayacak olsak ilk sırayı hangi hizmetler alır?

Togan Oral: Bu dönem dönem değişebiliyor. Eskiden özellikle yaz dönemlerinde pasaport yenileme ve uzatma işlemleri çok yoğun bir şekilde yapılıyormuş. Fakat yapılan bazı değişiklikler çerçevesinde bu şimdi bir düzene bağlandı. Şu anda halen pasaport işlemleri için rande-vulu olmakla birlikte yoğun bir şekilde hizmet veriliyor. Bunun yanı sıra noter hizmetleri için de yoğun başvuru yapılıyor. Bu aynı zamanda çok vakit alan bir çalışma gerektiriyor. Askerlik konusu bildiğiniz gibi bir dönem çok çok yoğundu. O bizi gerçekten hayli sıkıntıya sokmuştu. O dönemde de ar-kadaşlarımızın özverili çalışmalarına siz de şahit olmuştunuz. Açıkçası çok mahcup olmadan o dönemi de atlat-tık. Ama o konuyla alakalı çalışmalar halen devam ediyor.

Doğuş: Bu dosyayı vatandaş henüz kapamadı. Halen bir iyileştirme bek-lenmekte.

Togan Oral: Devlette kapamadı. Ben şunu söyleyebilirim. Gerek o dönem-de gerek ondan sonraki dönemde yapılan düzenleme iyi niyetli ve olumlu bir düzenleme. Bunda hiçbir şüphe yok. Fakat düzenleme esasen o sırada bedelli askerlikle ilgili yapıldığı

için belki buradaki vatandaşımızın tüm kesimlerinin görüşleri tam olarak alınamadan yapılmış olabilir. Dedi-ğim gibi iyi niyetli bir şey yapılmaya çalışıldığı için o dönemde hızlıca bir düzenleme yapıldı. Neticede vatanda-şımız için en azından Türkiye’ye gitme şartı ortadan kalkmış oldu. Bu da onlar için büyük bir rahatlık sağladı. Ancak bedelle ilgili olarak ciddi sıkın-tılar dile getirildi. Bu sıkıntılar gerek burayı ziyaret eden devlet büyükleri-mize gerekse doğrudan devletimizin ilgili mercilerine iletildi. Konu Türkiye Cumhuriyeti devletinin gündeminde ve bununla ilgili şikayetleri giderme yönünde nasıl adımlar atılabilirin çalışmaları yapılıyor. Ben bu konuda gerçekten ümitliyim. Esasen devle-timizin arzusu buradaki vatandaş-larımızın Türkiye ile olan bağlarını güçlendirecek yönde politikalar ge-liştirmektir. O bağı en ufak bir şekilde bile olsa zayıflatacak şeylerin olma-ması yönünde politika geliştirmeye çalışılmaktadır. Takdir edersiniz ki bu vatan savunması ile ilgili çok hassas bir konu. O nedenle çalışmalar büyük bir özenle yapılmaya çalışılıyor.

Doğuş: Peki gelişen teknolojiden gerektiği gibi istifade ediliyor mu?

Togan Oral: Teknoloji kullanımı konu-sunda gerçekten T.C Dışişleri Bakan-lığı hep öncü rol oynamış bir kurum-dur. Vatandaşlarımıza konsolosluk hizmeti verme alanında da teknolojik imkânları pratiğe koyma konusunda da gerçekten çok aktif rol oynayan bir bakanlıktır. Özellikle bu işlerden doğrudan sorumlu olan Sayın Bakan Yardımcımız Naci Koru bey geçmişte de Bakanlığın teknolojik alt yapısını kuran kişidir. Dolayısıyla bu konulara çok önem vermektedir. Bu alanda ya-pılanlardan çok örnekler verebilirim ama bence en önemli örnek ‘Konso-losluk Çağrı Merkezi’ uygulamasıdır. Eskiden vatandaşlar basit bilgileri dahi alabilmek için konsolosluklara gelmek zorunda kalabiliyordu. Zira 320 bin kişiye telefonla hizmet vermek imkânsızdı. Ama şimdi Bakanlığımızın uygulamaya koyduğu Konsolosluk Çağrı Merkez ile 7 gün 24 saat hizmet alabiliyorsunuz. Sanki Hollanda’da bir yeri arıyormuş gibi arıyorsunuz ve karşı taraf size gerekli bütün bilgileri veriyor.

Doğuş: Bu bir bant kayıt konuşması mıdır? Togan Oral: Hayır kesinlikle canlı kişiler. Hatta Başkonsolosluğumuzun bir artısını da söylemek istiyorum. Çağrı merkezinde çalışan kişilerin

hepsi 2012 yılı içinde konsolosluğu-muzda staj yaptılar. Hem de her gün bir başka birimde çalışarak bir hafta boyunca bilgilendirildiler. Dolayısıyla buradaki sorunları buradaki hassasi-yetleri daha yakından biliyorlar. Bu-nun da buradaki vatandaşlarımız için bir ayrıcalık olduğunu belirtmeliyiz. Bunun çok önemli bir hizmet olduğu-nu düşünüyorum. Her ay bize bu çağ-rı merkezinden istatistik raporu gelir. Çok detaylı bilgiler ediniriz. Hangi ülkelerden ne kadar kişi aramış, han-gi konularda aramış vesaire. Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir ki çağrı merkezinin tüm aylardaki yönlendir-me raporlarına baktığımızda Rotter-dam Başkonsolosluğu en çok çağrı yönlendirilen başkonsolosluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Çağrıların ilk arayışta karşılanış oranının yüzde doksan beş olduğu bize bildiriliyor. İkinci arayışta ise görüşme şansınız yüz de yüzdür. Yani ulaşamama söz konusu değildir. (Çağrı merkezine http://www.konsolosluk.gov.tr internet adresinden veya 0090-312 292 2929 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz) Bunun dışında e-pasaport uygula-ması. Bunun sadece pasaport için değil, bütün hizmetlerimizde etkilerini görüyorum. İlk defa konsolosluklarda randevu ile işlem yapılmaya başlandı. Başlangıçta biraz sıkıntı oldu ama şimdi herkes alıştı. Vatandaş internete girip randevusunu alıyor ve hangi saatte gelmesi gerektiğini biliyor. O saatte geliyor ve işlemi yapılıyor. Yani her şey şu an tıkır tıkır işliyor.

Doğuş: Çok sayıda vatandaşımızın sizinle özel olarak görüşmek istediğini sanıyoruz. Bunlar daha çok hangi konularda sizinle görme talebinde bulunuyorlar?

Togan Oral: Benimle bizatihi görüş-mek isteyenler daha çok buradaki sayıları hayli kabarık olan örgütleri-mizdir. Hem tanışmak hem de fikir alışverişinde buluşmak amacıyla gelmekteler. Ayrıca kendi projelerini bizimle paylaşarak o konu da hem fikrimizi hem de manevi anlamda desteğimizi almak için gelmekteler. Bu da zaten bizim görevimizin bir parçasıdır. Bir diğer grup ise içinden çıkamadığı bir konuda yardım ve yönlendirme almak için gelmektedir. Bu iş hayatıyla ilgili olduğu gibi ailevi sorunlar yüzünden de olabiliyor. Biz bunları da dinliyor ve ilgili konular-daki ataşelerimize yönlendirerek yardımcı olmaya çalışıyoruz. Başta da söylediğim gibi bize ulaşamama gibi bir şey söz konusu değildir. İsteyen istediği her konuda bize ulaşabilir.

Yaklaşık bir yıldır aramızda bulunan T.C. Rotterdam başkonsolosu Togan Oral ile bir söyleşi yaparak, hem bu süre zarfında Hollanda’daki izlenimlerini öğrenmeye çalıştık hem de kendisini kişi olarak biraz daha yakından tanımak istedik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

Page 9: 175

17Aralık 2012 - Doğuş

Söyleşi Oral: ‘Vatandaşlarımızdan isteğimiz birlik olmalarıdır.’

Hollanda’daki görev süreci ve 400. Yıl etkinlikleri

Doğuş: Göreve başlar başlamaz 400. yıl kutlamaları ile bir yoğunluk yaşadınız. Ve halen devam ediyor. Bu etkinliklerle neler amaçlandı ve netice olarak neler elde edildi?

Togan Oral: 400. yıl kutlamalarına karar verilirken bunun bir amacı vardı. O da buradaki vatandaşları-mızın konumunu güçlendirmekti. Bu programların da bu amaca hizmet ettiğini memnuniyetle söyleyebilirim. Tabi bu güçlendirmenin çeşitli yolları var. Hollanda ile Türkiye arasındaki ekonomik, ticari, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkiler geliştikçe Hollandalı yetkililerin, medyanın ve sokaktaki vatandaşın Türkiye’ye bakışı olumlu manada değişiyor. Ben bunu net bir şekilde görebiliyorum. Tabi bu prog-ramların bir resmi kısmı vardı. Bir de bunun yarattığı dinamikle vatandaşla-rımızın kendiliğinden biz de bu işin bir parçası olalım anlamında yaptıkları programlar vardı. Zaten amaçlanan da buydu. Bence maksat hasıl olmuş-tur. Böylece Türk insanı layık olduğu konuma bir adım daha yaklaşmıştır.

Doğuş: STK’larla çok sıcak ilişkiler içine girdiniz. Onları birkaç kez ziya-ret ettiğiniz oldu. Hatta bir bayram sabahı onlarla bayramlaşmaya git-tiniz ve ‘buralar benim evim’ diyerek çok sıcak mesajlar verdiniz. Onlardan neler bekliyorsunuz? Vatandaşlarımı-zın yönlendirilmesinde, eğitilmesinde bir takım hizmetlerin yapılmasında STK’lara hangi rolü biçiyorsunuz? Onların Türkiye’den, Türkiye’nin on-lardan beklentileri nelerdir sizce?

Togan Oral: Hollanda’daki Türk toplumu gerçekten akla gelebilecek pek çok konuda örgütlenmiş durum-da. Ve çok faal bir çalışma içindeler. Bu bir şans diyebiliriz. Örgütlere yönelik temel yaklaşımımız şudur. Vatandaşımız kendisini hangi çatının altında daha rahat ifade edebiliyor-sa ve daha üretken olabileceğini düşünüyorsa o çatının altında faaliyet göstersin. Bu biraz dağınık bir görün-tü sergileyebilir. Burada önemli olan güzel hizmet yarışında bir rekabet ortamının oluşmasıdır. Tabi bu reka-betin birbirimizin ayağına basarak değil de elinden tutarak yapılması önemlidir. Devletimizin prensibi hiçbir fark gözetmeksizin bütün kişilere ve kuruluşlara eşit mesafede durarak hepsini aynı şekilde kucaklamaktır. Bunu sağlamanın yolu bire bir temas içinde olmaktır. Yüzyüze görüşüp ko-nuşmaktır. Sayı çok ve dağınık olduğu için hepsine ulaşabilmek epey zaman alabiliyor. Ama mümkün olduğunca

kapımızı ve gönlümüzü açarak bunu sağlamaya çalışıyoruz.

Doğuş: Cumhuriyetin 89. yılı münase-betiyle güzel bir resepsiyon düzenle-diniz. Hem katılımın oldukça yoğun oluşu anlamında hem de hareket halindeki bir geminin içinde olması bakımından baş döndürücü idi. Sivil toplum temsilcilerimiz, işadamlarımız ve siyasetçilerimizin yanı sıra çok sa-yıda Hollandalı resmi davetliniz vardı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Togan Oral: Bizim resmi olarak kut-ladığımız milli ve dini bayramlarımız var. Tabi bu tür kutlamaların büyük bir mali boyutu olduğu için hepsini bu şekilde yapamıyoruz. Ama bizim için çok önemli olan Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünü başkonsolos-luklar olarak özel bir düzenleme ile kutluyoruz. Temel amaç tüm insan-larımızı bir araya getirerek ortak bir sevinci paylaşmalarına devletin de bulunduğu bir ortamda imkân sağla-maktır. Tabi bunu yaparken sadece kendi vatandaşlarımızı değil, onlarla tanışmalarının faydalı olabileceğini düşündüğümüz Hollandalıları da da-vet ederek belli tanışmaların oluşma-sına zemin hazırladık. Bu kutlamayı bu kez değişik bir biçimde yaptık. Rotterdam’ı ikiye bölen Maas nehri üzerinde bir gemi içinde yaptık. Hem gemiye hem de rıhtıma bayraklarımızı asarak güzel bir manzara oluşturduk. Açıkçası ben de çok gurur duydum bu manzaradan.

Siyaset arenasındayız

Doğuş: Hollanda millet meclisinde şuan toplam 5 tane Türk kökenli tem-silcimiz var. Siz de her fırsatta onlarla görüşüyor onları destekliyorsunuz. Siyasetteki yerimizi nasıl gözlemliyor-sunuz?

Togan Oral: Öncelikle şunun altını çizeyim. Başkonsolosluk olarak Hollanda’nın iç siyasetine müdahil olma veya o konuda bir yorum yapma veyahut yönlendirmede bulunma gibi bir görevimiz yok. Biz biliyoruz ki bu-radaki vatandaşlarımız Hollanda’nın sağladığı imkânlarla bir şekilde burada vatandaşlık haklarını almışlar. Bu da onlara bazı kapıları açıyor. Siyasette daha aktif yer almalarına imkân sağlıyor. Bu da çok büyük bir şans ve vatandaşlarımız da bu şansı gerçekten güzel değerlendiriyor.

Hollanda siyasetinde aktif görev alan Türk asıllı siyasetçiler, Türkiye ile Hollanda arasında köprü vazifesi görüyorlar. Yani diyalog kanallarına çok güçlü bir yenisi eklenmiş oluyor. Onlar Hollanda’nın milletvekilleridir.

Hollanda toplumunu temsil ederler. Ve Hollanda’nın geneline fayda sağlayacak yasaların müzakeresinde ve sonuçlanmasında görev alırlar. Fakat bir artıları vardır. Onlar göçmen olarak gelmiş ve buranın bir parçası olmuş en büyük grubun içinden yetiş-miş oldukları için çok özel bir konum-dalar. Dolayısıyla o grubun duygula-rını varsa sıkıntılarını, problemlerini Hollanda siyasetinin gündemine taşıyabilecek ve Hollandalı yönetici-lere, karar alıcılara vatandaşımızın hissiyatını doğrudan nakledebilecek çok sağlıklı bir kanal kuruyorlar. Bu bizim vatandaşımız için çok büyük bir şans olduğu gibi Hollandalılar için de bir şans. Çünkü helal et kesimi, sosyal yardımlar, vize, sünnet vb konularda vatandaşın ne düşündüğünü doğru-dan onlara sorup öğrenebiliyorlar. Onlar da orada vatandaşımızın sesi oluyorlar. Ancak sadece Türklerin haklarının savunucusu değildir onlar. Bilakis Hollanda’nın tümünün huzur ve refahı için oradalar. Buradaki Türk-lerin mutlu ve huzurlu olması bu ülke-ye daha faydalı olmalarını, daha çok katkıda bulunmalarını sağlayacak, o da Hollanda’nın gelişmesine katkıda bulunacaktır. O yüzden onların varlığı büyük bir şanstır Hollanda için.

Bizim onlarla elbette ki ilişkilerimiz, çok yakın temaslarımız var. Onlar Hollanda devletinin milletvekilleri, belediye başkanları, meclis üye-leridir. Biz o bilinçle onlarla temas kuruyoruz. Ama onların gönül bağı ile bağlı oldukları Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcileri olaraktan farklı bir ilişkimiz var. Bundan hiç kimse-nin şüphe duymaması gerekir. İyiki varlar diyorum. İnşallah sayıları daha da artar. O potansiyel de var zaten. Gelecek dönemlerde inşallah bu potansiyeli daha iyi değerlendiririz.

Bizim bir tek gayemiz var. Biz bura-daki Türk toplumunun mutlu olmasını istiyoruz. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapma çabasındayız. Vatandaşı-mızdan gelmeyen bir talebin takipçisi değiliz. Biz onların talep ve sıkıntıla-rının takipçisiyiz. Vatandaşımız biz başka bir şey istemiyoruz derse biz bir şey yapmayız. Ama vatandaş gelir de mesela ben çocuğuma Türkçe öğretmek istiyorum veyahut kendi dini gereklerime göre bir yaşam tarzı sürmek istiyorum derse tabii ki biz onlarında takipçisi oluruz. Ama Allah’a şükürler olsun ki, vatandaş-larımız kendi taleplerini zaten kendi sözcüleriyle dillendiriyor, sivil toplum kuruluşlarıyla bu konuların takibini yapıyorlar. Biz sadece ayrı bir kanal-dan destek olmaya çalışıyoruz.

Doğuş: Bir yara haline gelen yani sorunlu oldukları gerekçesiyle ailele-rinden bir şekilde alınan çocukların durumu söz konusu. Bu konuda Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının da desteklediği prog-ramlar düzenlendi. Siz de bunlara katılıyorsunuz. Durum nedir?

Togan Oral: Bu konuya şöyle bakmak lazım. Burada büyük bir Türk toplumu var artık. Yüzbinlerle ifade edilen bir toplum. Tüm toplumlarda tabii ki istenmeyen aile içi sorunlar yaşana-biliyor. Çocukların bir şekilde ortada kalmasına veya ailelerinden alın-masına neden olabilecek durumlar olabiliyor. Bu boşanma olabilir, ölüm veya hastalık vesaire olabilir. Yani çocukları koruma altına alınması-na neden olan başka şeyler olmuş olabilir. Biz bu sistem kökünden yanlış demiyoruz. Demek ki bu ülkede böyle bir ihtiyaç var. Bizde aile bağlarının daha sıkı oluşundan dolayı böyle bir ortama mahal bırakılmadan mese-leler halledilmiş. Ama burada devlet işe müdahil olmuş ve sonuç olarak bir

sistem kurmuş. Çıkışı itibariyle olumlu bir şeydir. Amaç sadece çocuğun ortada kalmasını önlemek, mutlu bir aile ortamında büyümesini sağla-maktır. Ama her sistemde aksayan bir şeyler olabilir veya her sistem her topluma aynı şekilde uymayabilir. Bunun için de bazı ayarlamalar, bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor. İşte bizim işimiz burada başlıyor. Biz diyoruz ki burada mevcut sistem Türk ailelerin çocukları söz konusu oldu-ğunda bazı hassasiyetleri gözetmek durumundadır. Bunun en başında onların manevi dünyaları gelmekte-dir. Bütün uluslararası sözleşmeler şunu şart koşar. Her çocuk doğduğu dini ve kültürel ortamın içinde yaşa-ma hakkına sahiptir. Eğer bir çocuk Müslüman bir ailede dünyaya geliyor-sa, onun da o kültüre göre, o adetlere göre yetiştirilme hakkı vardır. Bu bir lüks değil haktır. Şimdi o çocuğun oradan alınması gerekiyorsa, onun da verileceği koruyucu ailelerin bu çerçeve içinde değerlendirilmesi lazım. En başta Hollanda kurumları-nın bu konuda bilinçlenmesi gerekir. Ondan önce de çocuğun alınacağı ailenin kültür yapısı ve ona nasıl yak-laşılacağı ayrıntılı olarak bilinmelidir. Maalesef bu konuda toplumumuz çok bilinçli değil. Bu konuda biraz daha istekli olmamız lazım. Bu işin dini ve manevi boyutu da var. Toplumumu-zun bu konuda bilinçlenmesi için Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluk-ları Başkanlığının desteklediği bir projeye katılarak katkıda bulunduk. Bu kısa vadeli bir konu değil. Eğer burada kalacaksak bu konuyla daha yakından ilgilenmemiz lazım. Avrupa Birliği

Doğuş: Avrupa’da neler oluyor. Son yıllarda bazı ülkelerin ekonomik krize girmeleri taşları yerinden oynattı san-ki. Birliğin geleceği hakkında neler söylenebilir? Buradaki yatırımcıları-mızın konumu nedir? Türkiye ilişkileri bağlamında bir değerlendirme yap-mak gerekirse neler söylenebilir?

Togan Oral: Benim olduğum ko-numdan Avrupa Birliği’ne bakışım çok nettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa Birliğinin çok iyi olmasını istiyor. Neden? Çünkü bizim bura-da milyonlarca insanımız yaşıyor. Hollanda’nın Almanya’nın Fransa’nın ekonomisinin iyi olması, istikrarlı bir sisteme sahip olması, burada kal-kınmanın, gelişmenin olması en çok bizi sevindirir. Çünkü bu doğrudan benim burada yaşayan vatandaşıma etki ediyor. Ve aynı şekilde burada olan her türlü olumsuzlukta ilk olarak bizim insanımızı buluyor. Bu nedenle biz Avrupa’nın refahını ve kalkınma-sını istiyoruz. Şunu da göz ardı etme-mek gerekir. 50 yıl önce buraya gelen vatandaşlarımız bu ülkelerin kalkın-masına dişleriyle, terleriyle, kanlarıy-la hiç te azımsanamayacak çok ciddi

katkıda bulundular. O yüzden bir kere bunun takdir edilmesi lazım. Görünen o ki insanlarımızın bu ülkeye yapaca-ğı daha çok şey var.

Hollanda’da nüfus yaşlanıyor. Türkiye’ye müthiş bir ilginin olduğunu gözlemliyorsunuzdur. Bütün temas-larımda, bugün de dahil gelecek yıl-larda Hollanda’nın çok büyük oranda yetişmiş eleman ihtiyacı olacağını anlıyorum. Tüm istatistikler böyle olduğunu söylüyor. Hollanda her şeyi teknolojiye dayalı olarak çalışan bir ülkedir. İyi yetişmiş genç insan-lara ihtiyacı var ve şu anda bunun eksikliğini çekiyor. Bu açığı kapatmak için de ilk bakılan yer Türkiye’dir. O yüzden buradaki gençlerimizin iyi eğitim almaları çok önemlidir. Şunu çok samimi bir şekilde söylüyorum. Eğer bizim gençlerimiz iyi bir eğitim alırlarsa bilsinler ki burada kendilerini parlak bir gelecek beklemektedir. Şu anki konumdan daha iyi bir konuma geleceğimizi çok muhtemel görüyo-rum. Çünkü müthiş bir açık var ve bu açığı doldurabilecek olan da bizim toplumumuz. Tek şart iyi bir eğitim al-mak. Gidişatın gayet güzel olduğunu söylemek gerekir. Bilhassa kızlarımı-zın yüzde 45’i ve erkek çocuklarımızın yüzde 35’i üniversiteye devam ediyor-lar. Bunun daha da artması gerekir. Ailelerin çocuklarının eğitimine çok yakın ilgi göstermesi lazım.

Doğuş: Son olarak vatandaşlarımıza vermek istediğiniz bir mesajınız var mıdır?

Togan Oral: Benim hep verdiğim mesaj şu. Buradaki toplumumuzun en büyük hedefinin birlik ve beraberlik olmasını istiyorum. Bizim başımıza ge-len bütün sıkıntılar birlik ve beraberli-ğimizi korumadığımızdan, birbirimize sarılmadığımızdan, el ele tutuşma-dığımızdan geliyor. Ama bittiğimi-zin sanıldığı zamanlarda da el ele tutuşarak yeniden ayağa kalkmasını becerebiliyoruz. Özellikle yurt dışında yaşayan Türklerin, özelde Hollan-da’daki Türk toplumunun birbirine sıkı sıkıya kenetlenerek, birbirlerinin farklı olan yönlerine değil de ortak olan noktalara sarılarak bir arada hareket etmesi lazım. Bu herkesin aynı şekilde düşünmesini gerektirmez. Farklı fikirler olmalı. Ama bunlar birbirine zarar vermesin. Biz aynı topraklardan geldik buraya. Aynı ülkenin suyunu içtik ekmeğini yedik. Ve orasıyla bü-yük bir gönül bağımız var. Bu kolayca harcanacak bir şey değildir. Bunun kıymetini bilelim ve diyalog kanalları-nı asla kapatmayalım.

Doğuş: Çok teşekkür ederiz bize kıymetli vaktinizi ayırdığınız için.

Togan Oral: Estağfurullah, ben teşek-kür ederim.

Adnan Şahin – Doğukan Ergin

Page 10: 175

18Eğitim

Doğuş - Aralık 2012

İnsan fıtratı (yaratılışı) başlangıçta temiz ve lekesizdir. Yani her çocuk tertemiz bir fıtratla dünyaya gelir. Onu bozan, şirazesinden çıkaran, kirleten ebeveyn’dir, kirli çevredir, kötü eğitimcilerdir. Müslüman anne-babalar kendilerine tertemiz teslim edilen yavrulara gereken ilgiyi gösterip, fıtratlarına uygun ter-biye/eğitim vermezlerse, kirli çevre onları kirletir.

İnsanın insanla iletişimi sadece sözle olmaz. Öz’le, göz’le yüz’le ve beden’le de konuşmak mümkün-dür. Bunları yerinde kullanmak hem daha etkili, hem daha kolay olabilir.

Çocuğa ilgi konusunda pek çok me-tod olmakla birlikte, söz dili, yürek dili, beden dili, göz dili, yüz dili ve hal dili de devreye sokulabilir.

Söz dili

Yani konuşmak, öğretmek, nasihat etmek, yol göstermek, uyarmak, kız-mak, bağırmak vb. Çocuk eğitimin-de en önemli araç ‘söz dili’ zanne-dilir. Ancak eğitimde sadece ‘söz dili’ni kullanmak yeterli değildir. Hatta sadece söz diline mahkum olmak eğitimde ciddi bir eksikliktir. Söz önemlidir ama, sözün bittiği yerlerde diğer alternatifleri de de-nemek gerekir.

Yürek dili

‘Yürek dili’ aslında anne-babanın çocuğuna sevgisidir. Ebeveynin ço-cuğuna onu sevdiğini, onun iyiliğini istediğini, onun yerinin ta yürekte olduğunu hissettirmesidir. Candan sevme, candan ilgilenme, onun için gerekirse candan vazgeçme tavrı budur.

Bunu kullanmak isteyen anne –babalar seven bir kalbe, sevgiyi kanalize edebilecek bir akla, aklın yerinde kullanabileceği bilgiye sahip olmaları gerekir. Söz dilinden etkili olabilecek bu ‘öz dili’nin sınır-ları geniştir. Çünkü insanı terbiyede

/ eğitmede en soylu metod sevgidir.

Beden dili

Anne-babanın çocuğun karşısında duruşu onu olumlu veya olumsuz etkiler. Kişi bazen bedeniyle konu-şur. Söz gelimi, hoşlaamadığınız bir kimseye sırtınızı dönmeniz ona çok şey anlatır. Eve bir büyük geldiği zaman ayağa kalmanız, birisini ka-pıya kadar uğurlamanız, birisini hoş ve sevecen bir şekilde ağırlamanız

ona değer verdiğinizi gösterir. Yanınıza gelene dönüp bakmamak, bacak bacak üstüne atıp yaylana-rak oturmak, karşılamamak, uğurlamamak gibi davranışlar karşınızdakini

istemediğinizi gösterir.

Bu çocuk eğitiminde de böyledir. Ebeyn çocuklarının karşısında nerede duruyorlar? Dikkat etmeleri gerekir. Söz gelimi bir şey sormak, bir haber vermek, bir başarısını paylaşmak isteyen bir çocuğa –yaşı kaç olursa olsun- sırt dönmek, aldırmamak, başka bir şeyle oyalanmak, git şim-di işim var demek, çocuk için yıkım olur. Bedenen ve ruhen yakın olduğunu hissettirmek, bazen –küçükse – kucağına almak, -büyükse- onu kucaklamak, alnından öpmek, kolu-nu boynuna dolarak onları onura etmek, ‘ defalarca seni çok seviyorum’ demekten faydalıdır.

Göz dili

Çocuk eğitimde anne-babanın bakışının bir yeri, bir anla-mı vardır. Çocuğunuza nasıl bakıyorsunz? Kızgın, sinirli, haşin, hesap sorucu, ürkücü, vahşi, alay edici ve kaba bakışlar olumsuz sonuç doğurur. Sevecen, sevimli, tatlı, yumuşak, müşfik, sıcak ve merha-metli bakışlar çocuklar üzerinde olumlu etki yapar.

İyi bir eğitimci olan ebeveyn gözleriyle bile mükafat ve ceza verebilir. Bazen anlamlı bir bakış yerine göre saatler-ce konuşmadan etkili olabilir. Mesela; ‘Niçin ağlıyorsun? Sorusuna; ‘senin şu yaptığına veya şu yapmadığına’ şek-lindeki cevap fiziki cezadan daha iyi sonuç verir. Çocuğun olumlu davranışları gözle onaylanabilir, olumsuz dav-ranışları bakışla kınanabilir. Yalnız bu metodun yerinde kullanılması önemlidir.

Yüz dili

Yüz kalbin aynasıdır. Yürekte olan şeyler yüzde bir biçime dönüşür. Yüz kişiliğin mührü, insan karakterini ele veren izdir. Ebeveyn çocuk eğitiminde yüz dilini ihmal etmemeli. Bu çok yönlü kullanılabilecek bir imkandır. Hem çocukları tanımak açısından, hem onlara karşı gösteilrmesi gereken tavır açısından. Anne-babanın çocuğa karşı tavrı yüzlerin-de şekillenebilir. Çocukların yaptıklarını yüz ile onaylamak da mümkün, tesvip etmemek de.

Tebessüm eden bir yüzün çocuğa vereceği umut ve sevinç ile, somurtan bir çehrenin vereceği umutsuzluk ve ürküntü bir olur mu? Bakıldığı zaman sevgi damıtılan bir baba yüzü ile, bakmaktan korkulan sert ve haşin bir baba yüzü aynı olur mu? Her şeye somurtan bir anne yüzü çocukların kol ve kanatlarını kırarken, yerinde gülümseyen ve tatlı tatlı bakan bir anne yüzü çocukların gönlünde baharlar açtırır.

Hal dili

İnsanı tanıyan ârifler derler ki ‘hal dili kâl dilinden mües-sirdir”. Kişini duruşu, kişiliği, tavrı, başkasının üzerinde bıraktığı intiba sözden, anlat-maktan, iddia etmekten daha etkilidir. Canlı örnek canlı öğretmendir. Hal dili canlı okul veya canlı antreman gibi-dir. O okulu takip edenler çok şey öğrenirler.

Aynı gerçek çocuk eğitiminde de geçerlidir. Anne-babalr çocuklarına halleriyle, onların önüne koyacakları kişilikle-riyle, somut gerçekleriyle çok şey öğretirler.

Ailede temel eğitim 5Çocuk eğitimde ‘ilgi’den bahsediyorduk. Ebeveyn’in çocuklarına ilgi konusunda mazereti olmaması gerektiğini hatırlayalım. Çocuklar ihmale gelmez. Çocuklar enin-de sonunda anne-babanın eseridir. Çocuk bir su ise, anne baba kaptır. Kabın şekli neasılsa içine dökülen s o şekli alır. Kap temiz ise içine dökülen su da temiz olur veya temiz kalır. Kap kirli ise içine dökülen su zemezem suyu da olsa o kapta kirlenir. Kabın içinde hangi kir varsa suya o bulaşır. Kabın içinde hangi boya var ise suya o boyanın rengi dokunur.

Hüseyin K. Ece

Page 11: 175

19Aralık 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Sonbahar tatilini değerlendire-rek Bosna’da Doboj belediyesine bağlı Klokotnica köyünde bir okulun tadilat işlerini üstlenen 40 genç kız yaptıkları bu başarılı çalışmanın ar-dından bir değerlendirme toplantısı düzenlediler. Düzenlenen toplantıya Emmaus Uluslararası Dayanış-ma Forumu Koordinatörü Edina Subasiç ve eşi Damir Subasiç, Tuzla sorumlusu Muhammed Yaser Sabbagh ve Doboj kenti Emmaus kuruluşu sorumlusu Damir Dicis katıldılar. 25 Kasım 2012 tariğhinde Leerdam kentinde mütevazı bir salonda yapılan toplantıya NIF baş-kanı Mehmet Yaramış ve Kadınlar Teşkilatı Başkanı Bediha Karade-mir’ de katılarak birer konuşma yaptılar.

Kızlarımız çok kıymetli tecrübe ile döndüler

Açılış konuşmasını yapan KGT baş-kanı Özlem Köklü projeye katılan kızların paha biçilmez tecrübeyle geri döndüklerini belirterek ‘eğer

Birlik Genclik Teşkilatı 24 Kasım Cumartesi günü Rotterdam’lılara aşure ikram etti.

Rotterdam Zuid bölgesinde Müslü-man gençlere hizmet veren Birlik Gençlik Teşkilatı adına açıklama yapan gençler bu çalışmaları toplu-mun diğer kesimleriyle paylaşmak istediklerini belirttiler. Müslim gayrimüslim ayrımı yap-madan 400 Rotterdam’lıya aşure ikram eden gençler aşure yanında yaptıkları çalışmaları anlattıkları kitapçık dağıttılar.

Aşure çorbası

Hz. Nuh gemisini yapar, her canlıdan birer çift alır. Yi-

yeceklerden de yeteri kadar alır. Tufan diner, gemi karaya

oturur. Bu arada ambarda yiyecekler bitmiştir. Torbaların

dibinde kalanlar bir kazana konur, bununla bir çorba yapılır

ve insanlara dağıtılır. Çeşitli gıdaları içerisinde barındıran

bu çorbaya aşure denir.

biz onlara bu yaşayacakları olayları ve edinecekleri tecrübeleri anlat-maya kalksaydık asla aynı şeyleri anlatamazdık’ diyerek bazı şeylerin ancak yaşanarak elde edilebilece-ğinin altını çizdi. Köklü, merhum Aliyye İzzetbegoviç’in ‘Bosna’da bize yapılanları sakın unutmayın’ şeklindeki tembihatına bir cevap olarak yapılan bu çalışmaları gösterdi ve ‘Biz onları unutmadık’ diyerek kızların başarılarını tebrik etti. Daha sonra proje sorumlusu Esra Yılmazer, Bosna’da yaptıkları çalışmaları gösteren bir video sey-rettirdikten sonra kısa bir konuşma ile yaşadıkları bazı önemli olayları nakletti. Bediha Karademir’de kızları bu başarılı çalışmalarından ötürü tebrik etti. Karademir ‘İlk defa olmasına rağmen çok başarılı bir çalışma oldu. Allah hepinizden razı olsun. Bu tür çalışmaların devamını diliyorum’ dedi.

Srebrenica’da çocuklar kasten cahil bırakılıyor

‘Size Bosna’dan, özellikle okuldan selam getirdim, esselamualeykum’ diyerek sözlerine başlayan Em-maus Saraybosna koordinatörü Edina sözlerini 1999 yılında savaş mağdurlarına yardım için kurulan vakıfla ilgili bazı bilgiler verdi. Şu an 400 savaş mağduruna baktık-larını belirten Edina ‘Vakıf olarak Srebrenica’da da çok zor şartlar-da eğitim alan çocuklara yardım amaçlı yeni projeler yapmaya başladık. İlkokulun zorunlu olduğu bölgede ağır kış şartlarında okula gidemeyen çocuklara ‘geçti’ dene-rek karne veriliyor. Bu çok tehlikeli bir gidişat’ diyerek bu tehlikeyi farkettiklerini ve bu nedenle yatılı yurtlar açarak o köylerden gelen çocuklara eğitim vermeye başladık-larını söyledi.

Türkiye’nin güçlü olması bizi cesaretlendiriyor

Çok düzgün Türkçe konuşan Edina ve eşi Damir İstanbul’da eğitim almışlar. Kızların Bosna’da gerçek-

leştirdikleri projeye değinen Edina ‘Doğrusu kızları ilk gördüğümde onların bu işi becereceklerine inan-mamıştım. Ama sonuçta onlar beni ve herkesi yanılttılar. Üç gün içinde muhteşem bir çalışma sergilediler ve okulu tekrar hizmete açıp döndü-ler. Bunlar çok güzel şeyler tabi ki ama okulun boyanmasının ötesinde her zaman yanımızda olduğunuzu göstermeniz daha da önemliydi. Biz Boşnaklar zaten Türkiye’yi ikinci va-tan olarak görüyoruz ve Türkiye’nin güçlü olması bizi cesaretlendiriyor’ diyerek sözlerini tamamladı. Emma-us vakfı olarak hem kızlar için hem de bölge başkanı için getirdikleri hediyeleri Esra Yılmazer ve Mehmet Yaramış’a takdim ettiler.

Amatör ruh ve aşkla başardınız

Son olarak konuşan Yaramış ise kızlara hitaben ‘‘ Ne mutlu bizlere ki şu an yapmış olduğumuz hayırlı bir işi değerlendiriyoruz. Cenabı Allah bizi hayır yapmaktan geri koyma-sın’ dedi. İşe amatör ruh ve aşkla sarılınca başarının yakalanacağını vurgulayan Yaramış kızlara ve Bosna’dan gelen misafirlere teşek-kür ederek sözlerini tamamladı.

Birlikte yenen yemeğin ardından program sona erdi.

Adnan Şahin

Türkiye güçlendikçe kendimizi güvende hissediyoruz

Birlik Gençlik aşure ikram etti

Abdullah Güven

Gözlerimi Yakub ile değişesim geldi...

Muştular

Filistin’de işgal var, Filistin’de soy-kırım. Kemik kıran Rabin ve Beyrut kasabı Şaron zihniyetli kandan bes-lenen terörist devlet! İsrail yaptığı bu zulümlerin cezasını bir gün gelecek akıttığı o masumların kanında boğu-larak verecektir. Gün oldu tarih bunu böyle yazdı ve bir daha yazmak için bu sayfaları hep açık bıraktı. Umudumuz odur ki çıkacak bir yiğit meydanın tam orta yerine. Bir Selahaddin Eyyubi narasıyla sesle-necek bütün ümmeti Muhammed’e: ‘Ey Müminler Filistin ağlarken bize gülmek yaraşır mı? Filistin uykusuz geçirirken gecelerini, bomba sesleri, kurşun vınlamaları altında bize kuş tüyü yataklarda yatmak yaraşır mı?

Ey müminler kalkın ve yakın yürek kandillerinizi. Filistin ki bağrında ba-rındırır Hz Davud’u, Hz Süleyman’ı. Mescidi Aksa’dan yayıldı yıllarca kutsal emirler. Süleyman mührünü vurdu Filistin’e. Mescidi Aksa’dan seslendi kuşlara kurtlara, hükmetti rüzgara, fırtınaya. Emrine aldı cinleri perileri de sallandı Belkıs’ın kaleleri

de. Bir yola gelmedi Beyrut kasabı mantıklı sütü ve zihniyeti, tiyneti bozuk kandan beslenen azmanlar, kemik kırmaktan ağızları sulananlar.

Çıkacak yine cennetmekan Sultan Abdülhamit Han’ın irade ve azmini, kararlı cesaretini taşıyan bir lider. ‘Filistin bizimdir. Orada Rasulullahın hatıraları titretir yüreğimizi. Onun mirac heyecanı ile yükselir manevi merdivenlerimiz. On dört yıl kıblemiz olmuş Mescidi Aksa’mız. Filistin bizimdir. ‘Ecdadımızın, kanlarıyla aldıkları bu kutsal toprakların bir avucunu bile milyonlarca altına değişmem’diyerek kendisine teklif edilen yüz elli milyonluk altına gö-zünün ucu ile bakmayan bir sultan Abdülhamit Han çıkacaktır.

Fakat bu umudumuzun yerine gel-mesi için asıl önce bizlerin işgalden kurtulması gerekir. Şu anda en az Filistin kadar, Irak, Suriye kadar, hatta onların işgalinden daha teh-likeli bir işgal bizim beyinlerimizde mevcuttur. Müminler büyük bir zihin

işgaliyla karşı karşıyadırlar. Ülke-lerin işgali düşmanı o topraklardan sürünceye kadardır. Sonra biter. Ya zihin işgallerine ne demeli? Beyinle-rimiz dumura uğradı.Bütün iyi niyet hassasiyetlerimizi kaybettik. Basın-da, medyada, Facebook’ta, Twitter’ da gördüğümüz, ayağı bacağı kopmuş, ellerine kan bulaşmış, vü-cutları paramparça, lime lime olmuş küçücük masumların resimlerine bir beyeni tıklaması yapıyor ve sanki görevimizi tamamladık zannediyo-ruz. Hani sosyal paylaşım sitelerinin amacı? Nerede kaldı harekete geçirme gücü?

Eskiden boyalı basın vardı. Şimdi ise kanla beslenip boyanmış face´imiz (!) var. Televizyonlar derseniz insanı yeni bir dünyaya doğurdular: ‘Dizi dünyası’. Müthiş bir ahlak erozyonu, zihinlerimiz bambaşka bir işgalin al-tında, inliyoruz. Sevgili dostlar önce bu zihin işgalimizden kurtulmalıyız.Her şeyi olağan kabul eder duruma gelmişiz. Artık tepki veren bir toplum olmaktan çıkıp, vurdum duymaz bir

anlayışın kurbanı olmuşuz. Zihni-mizi kurtarmadan bu asrın sanal işgalcilerinden ne çocukların, ne kadınların, ne masum bebeklerin kolunu kanadını kırmaktan sadistçe zevk alan Rabin zihniyetlilerden ne de Beyrut kasabı olarak ün yapmış insan kanı içen Ariel Şaron’ların, Netehenyahu’ların zihniyetinden Filistin’de kurtulamaz bizler de kurtulamayız.

Bütün insanlık ve İslam alemi bu konuda kendisini büyük bir muha-sebeye tabi tutmalıdır.Kudüs’un ilk fatihi olan Hz Ömer (r.a) ‘Fırat kenarında bir kuzu kaybolsa, Allah bunu Ömer’den soracaktır’derken kaybolan bir neslin hesabı, bu büyük soy kırımın hesabı kimden sorula-caktır? Bütün müminlerin bir farzı ayını terk etmiş olma endişe ve kor-kusuyla mutlaka hepimizin bunda acı payı olacaktır. Filistin’i yüz üstü bırakamayız. Bu millet tarih boyunca hep mağdura, mazluma kol kanat germiş necip bir millettir. Bu yüzden manzarayı seyredip geçmeyecektir.

Bir babanın kanatları altına aldığı yavrusunu saklamaya calışırken kucağına düşen şehitte onunla beraber ağlayacaktır. Çünkü tarihte bizim kadar şehitlerine ağlayan, ev-latlarına göz yaşı döken onları kanlı al bayrağına saran bir millet daha çıkmamıştır. O halde bütün avazımız çktığı kadar gelin şöyle haykıralım, kimi zaman kendimize , kimi zaman müsebbiblere.

Geceleri ellerini semaya kaldıranlar,İbadette dilleri duayla buluşanlar,İnsanlığa merhamet, huzur, barış dağıtanlar,Ve siz duaları kabul, nazlı niyazlı kullar,Ya gönülden yapın duanızı, kabul olsun dilekler,Ya da kalkın kıyama, bükülmesin bilekler.

Dostun gözünde bir tufan gördüm, ağladım, utandım, gözlerimi Yakub ile değişesim geldi.

Page 12: 175

Free-Parts

DelfshavenNieuwe Binnenweg 4213023 EM RotterdamTel: 010-276 30 04Fax: 010-244 75 26

AfrikaanderpleinPretorialaan 50A3072 EP RotterdamTel: 010-485 77 54Fax: 010-486 50 33

WaalhavenSluisjesdijk 863087 AJ RotterdamTel: 010-294 02 40Fax: 010-429 99 40

VlaardingenGeorge Stephensonweg 193133 KJ VlaardingenTel: 010-434 60 14Fax: 010-434 50 58

IjsselmondeRidderkerkstraat 413076 JT RotterdamTel: 010-291 74 68Fax: 010-291 74 69

Kralingen CrooswijkJonker Fransstraat 84-863031 AW RotterdamTel: 010-411 11 95Fax: 010-411 98 00

BredaBoschstraat 1104811 GK BredaTel: 076-520 93 53Fax: 076-514 98 23

DordrechtVan Oldenbarneveltplein 143317 EP DordrechtTel: 078-651 52 53Fax: 078-618 40 76

SchiedamVan Berckenrodestraat 173029 AT RotterdamTel: 010-473 47 46Fax: 010-473 86 08

Hollanda genelinde bayilikler verilecek olup,daha geniş bilgi için şahsen başvurmanızrica olunur.

GroothandelSpaanse Polder

Linschotenstraat 743044 AW rotterdamTel: 010-485 43 30Fax: 010-415 00 99

Yedek parça ithalatıve

BENELUX bölgesine dagıtımı

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır.Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

Page 13: 175

20Haber Toplum

Doğuş - Aralık 2012

Leiden Girişimciler Fonu kurucu başkanı Aart van Bochove tarafın-dan ödüle aday gösterilen ve yapı-lan değerlendirmeden sonra ödül almaya hak kazanan öğrenciler bir ilki başardılar. Özellikle Leiden Üni-versitesinde, Leiden ve çevresi Türk Girişimciler Derneği (TOVER) ile beraber yapılan 400. Yıl kutlamaları ile ilgili çalışmalar Leiden kentinde-ki diğer öğrenci derneklerine örnek olarak gösterilmiş, ve öğrenciler bu çalışmaları ile ödülü kazanmışlardı.

Leiden Girişimciler Fonu kurucu başkanı Aart van Bochove konuş-masında ‘Asiye Gedik ve Nejla Bekdur 2009 yılında Biruni Öğrenci Derneği’ni kurdular ve öğrencile-

Hollanda İslam Federasyonunun gönderdiği 235 hacının son kafilesi de 11 Kasım 12 Pazar akşamı Ams-terdam havaalanına indiler.

Yakınları ve federasyon yetkilileri tarafından güllerle karşılanan hacı-lar bu kez yakınlarına kavuşmanın mutluluğu ile gözleri yaşardı.

Amsterdam havaalanını dolduran hacı yakınları ellerinde güllerle coşkulu bir karşılama yaptılar.

Federasyon başkanı Mehmet Yara-mış ve Teşkilatlanma başkanı Tahir

Karademir iki ayrı kapıda durarak gelen hacılara hoş geldiniz diyerek güller verdiler.

Yüzlerinden mutlulukları okunan hacılar yakınlarının sıcak sevgi gösterisiyle karşılaştılar.

Kafile başkanı Ahmet Yılmaz her yıl olduğu gibi bu yılda sorunsuz ola-rak güzel bir hac ibadeti yaparak döndüklerini söyledi.

Adnan Şahin - Schiphol

rin daha aktif hale gelmeleri için gayret gösterdiler. Bunun yanı sıra öğrencileri ve girişimcileri bir araya getirmek için uğraş verdiler. Bu ödül onların başarılarını teşvik etmek için verilmiştir ve diğer öğ-renciler için örnek olmalıdır’ dedi. Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam başkonsolosu Togan Oral, bu ödülün verilmesinin kariyerinde öne çıkan olaylardan birisi olduğunu belirtti. Hollanda’daki Türk öğren-cilerin azmini ve şevkini, Türkiye ile bağlarını güçlü tutup Hollanda toplumunda iyi yerlere gelmelerini takdir ettiğini belirten Oral, Türk öğrencilerin rol modellere ihtiyacı olduğunu ve Asiye Gedik ile Nejla Bekdur’un bu konuda önemli bir rol

oynadıklarını dile getirdi.

Aldıkları helyum atomunu temsil eden ödül ve para ödülü için teşek-kür eden Asiye Gedik ile Nejla Bek-dur bu ödülü girişimci öğrenciler konulu bir kitap yazarak değerlen-direceklerini ve önümüzdeki sene düzenlenecek olan ödül töreninde kitabı çıkartacaklarını belirttiler. Biruni Öğrenci Derneği’ni kurdukla-rı günden itibaren çok çabaladıkla-rını, bugün ödül almanın kendilerini teşvik ettiğini ifade ettiler ve Biruni Öğrenci Derneği’ni herkesin takip etmesini istediler. Leiden Üniversitesi rektör yardımcı-sı Simone Buitendijk, Leiden Üniver-sitesi öğrencilerinin ve özellikle Tıp Fakültesi öğrencilerinin bu ödülü al-malarının kendisini gururlandırdığı-nı, Asiye Gedik ve Nejla Bekdur’un diğer öğrenciler için rol model leri olduklarını belirtti.

Toplantıya Türkiye Cumhuriyeti Rot-terdam Başkonsolosu Togan Oral, Leiden Üniversitesi Rektor Yar-dımcısı Simone Buitendijk, Leiden Girişimciler Fonu kurucu başkanı Aart van Bochove, Leiden Girişimci-ler fonu başkanı ve üyeleri, Türk Gi-rişimciler Derneği (TOVER) başkanı Durmul Doğan ve TOVER üyeleri, HOTIAD yönetim kurulu üyesi Ali Bekdur, Rabobank temsilcisi Kaya Koçak, Biruni Öğrenci Derneği yönetimi ve üyeleri ile öğrencilerin aileleri katıldılar.

Girişimcilik ödülü

Güney Hollanda Hacıları Döndüler

Hengelo’da açılış heyecanıBu yıl Leiden kentinde ilk kez düzenlenen Girişimcilik Ödülü, Leiden Girişimciler Fonu (Onderne-mersfonds Leiden) tarafından Asiye Gedik ve Nejla Bekdur ‘a verildi. Gedik ve Bekdur, Biruni Öğrenci Derneğinin kurucuları olarak, bugune kadar öğrenci ve girişimcileri bir araya getirmek için yaptıkları çalışmalardan dolayı bu ödüle layık görüldüler.

Ahmet Yılmazın kafile başkanlığını yaptığı Güney Hollanda uzun kafile hacıları da sağ salim döndüler

Hengelo’da faaliyetlerini beğeni ile sunan Hengelo Türk Kültür Derneği yeni binasının açılışını gerçekleştirdi.

Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Hengelo Türk Kültür Derneği niha-yet yeni binasına kavuştu. Yoğun ilginin gösterildiği açılışta Hengelo ve çevresinden çok sayıda katılımcı vardı. Eski bir okul olan Hengelo Türk Kültür Derneği’nin yeni binası geniş alanda hizmet vermeye mü-sait olup Hengelo şehrinin merke-zinde bulunmakta.

Açılış duasının yapılmasının ardın-dan Hengelo Türk Kültür Derneği başkanı Şakir Tekçe ve Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik tarafından açılış kur-dalesi kesildi. Okunan İstiklal Marşı ve 1 dakikalık saygı duruşu sonrası Hengelo Türk Kültür Derneği başka-nı Şakir Tekçe konuşma yaptı.

Şakir Tekçe konuşmasında birlik ve beraberlik içerisinde bugünlere

gelindiğini ve yeni hizmet binası ile daha kapsamlı faaliyetler yapabile-ceklerini dile getirerek katılımcılara teşekkürlerini belirtti. Sınıfların da var olduğu binada çocukların eğiti-mine daha fazla eğilebileceklerini dile getiren Tekçe bundan sonra da çalışmalara ara verilmeden devam edileceğini söyledi.

Hollanda Türk Federasyon ge-nel başkanı Murat Gedik ise Hengelo’da Türk insanına daha güzel hizmetler verebilmesi için bu yeni hizmet binasının çok değer katacağını söyleyerek Hengelo Türk Kültür Derneği yönetimini ve üyelerini kutladı.

Yapılan konuşmaların ardından çeşitli kültürel gösteriler ve sunum-lar yapıldı.

Page 14: 175

21Aralık 2012 - Doğuş

Hukuk

Çocuk bakımı yardımı - Vergi Dairesi kontrolü! (2)doldurmamış çocuğuna bakan kişi olarak belirleyerek, Vergi Dairesine başvurup, çocuk başı belirlenen saat ücreti olmak üzere, Çocuk Bakı-mı Yardımı alma hakkına sahipti. Çocuğa bakan kişiye pek fazla şart konulmamaktaydı ve bu durumda herhangi birisini çocuk bakımı ajansı aracılığı ile bakıcı olarak gösterme imkanı vardı. Bir çok vatandaşımız bu imkandan yararlanmıştır. 1 Ocak 2010 tarihi sonrası şartların ağırlaştırılması (mesela bakıcı kişinin bakıcı olarak gereken kurumlarda kaydedilmiş olması gerekmektedir, saat ücreti düşürülmüştür) sonucu, çocuk bakımı çoğunlukla başka şekilde ayarlan-mıştır. Bu yazıda kast ettiğim durum, 1 Ocak 2010 tarihi öncesi olan durumu kapsamaktadır.

Verilen yardım ve şahsi katkı

Vergi Dairesi yardım hakkını belirler-ken, ailenin gelirine bakarak, ailenin ödemesi gereken şahsi katkıyı belirle-yip, geri kalan bakım ödemelerini kar-şılamaktaydı. Mesela kişi çocuğuna ayda 100 saat bakıcı ayarlamış ise, çocuk bakımı masrafları 100 x € 6,10 (saat ücreti) = € 610,- tutmaktaydı. Ailenin gelirine bakarak, Vergi Dairesi € 550,- yardım yapıyordu ise aile € 60,- şahsi katkı ödemesi gerekiyordu.

Mevcut olması gereken sözleşmeler

Şahsi katkının yanısıra, bakıcı aile ile çocuk bakımı ajansı arasında

Sayın okurlarımız,

Bir kaç sayı öncesi bir çok vatandaşı-mızın Vergi Dairesinden almış olduğu Çocuk Bakımı Yardımı (Kinderop-vangtoeslag) hususunda araştırmaya alınmış olduğunu bildirmiştim ve bu konuyu yazımda işlemiştim. Maale-sef bu konu hakkında yoğun olarak yardım talebi gelmiştir. Zira vatan-daşlarımız Vergi Dairesinin aldığı geri ödeme kararları ile sıkıştırılmaktadır. Huzur bozucu bir durum.

Hatırlatırım. 1 Ocak 2010 tarihi öncesi, çalışan bir aile, akrabasını, komşusunu veya tanıdığını, 12 yaşını

Ne yapılması gerekmektedir?

Vergi Dairesi tarafından araştırılan vatandaşlarımızın bu konuya gereken özeni göstermesi gerekmektedir. Şahsi katkının ödenmiş olduğunun belgeleri ile kanıtlanması gerekmek-tedir. Yani ödemeleri gösteren aylık dekontlar veya makbuzların Vergi Dairesine sunulması gerekmektedir. Şahsi katkının ödenmiş olması Çocuk Bakımı Yardımı alınabilmesi için önemli şarttir.

Bahsettiğim konular önemlidir. Ancak burada Vergi Dairesinin de büyük bir sorumluluğunun olduğunu düşünü-yorum. Zira verilen yardım kararları içerisinde şahsi katkı ödeme yüküm-lülüğü bildirilmemistir ve imzalanan sözleşmelerin hangi kriterlere uyum sağlaması gerektigine dair herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Bunun için tüm vatandaşlarımıza çağrı ya-pıyorum. Bu konu hakkında herhangi bir geri ödeme kararı ile karşı karşıya kalır iseniz lütfen itiraz hakkınızı kullanın. Karar tarihi sonrası en geç 6 hafta içerisinde itiraz dilekçesi Vergi Dairesine sunulmuş olması gerekmektedir. İtirazınızı kendiniz yapabilirsiniz. Ancak geri istenilen miktarların bir hayli yüksek olduğunu göz önünde bulundurarak bir avukata yönelmenizi özellikle tavsiye ediyorum ki itiraz gerekçeleri tam anlamıyla itiraz komisyonu önüne ve daha sonra hakim önüne çıkartılabilsin.

katkıyı almamıştır.

Bu şahsi katkının ödenmemiş olması, çocuk yardımı alma hakkını tama-mıyla yok etmektedir. Nitekim, Çocuk Bakımı Yasası (Wet Kinderopvang (Wko)) 5’inci maddesinde, yardım alma hakkını ailenin maddi katkı yapmış olmasını içermektedir. Yani sadece Vergi Dairesinden alınmış olan yardım bakıcıya ödenip, şahsi katkı ödenmemiş ise, aileye her-hangi bir maddi etki olmamıştır ve yardım hakkı düşmektedir. Verilen yardım yapılan masraflar içindir. Aile kendi cebinden herhangi bir ödeme yapmadığı takdirde kendisine masraf çıkmamış sayılmaktadır ve yardım hakkıda yoktur.

İctihatlar ne söylüyor

Bu uygulama ictihatta mahkemeler tarafından teyit edilmistir. Alınan yardım bakıcıya ödenmiş olsa dahi aile kendi cebinden ödeme yapma-mış olması sonucu aile maddi yönden etkilenmemiştir ve yasa şartlarına uyulmamış sayılmaktadır. Bakıcı ba-ğışta bulundu, şahsi katkş ödenmedi ama her hafta bakıcıya alış veriş yap-tık diye sunulan gerekceler hakimler tarafından geçersiz sayılmaktadır. Şahsi katkının gerçek anlamda öden-miş olması gerekmektedir.

Sözleşmelerin hangi kriterlere uyması gerektiğine dair henüz ictihat yoktur.

sözleşme, aynı zamanda baktıran aile ve çocuk bakım ajansı arasında sözleşme, yapılmış olması gerek-mekteydi. Bu sözleşmelerde haklar ve yükümlülüklerin detaylı bir şekilde belirtilmesi gerekiyordu.

Yapılan araştırma

Vergi Dairesi, çocuk bakımı ajansla-rında olan düzensizlikler sonucu, alı-nan yardımın gerçekten çocuk bakımı için kullanılmış mıdır ve sözleşmeler gerektiği şekilde hazırlanıp imzalan-mış mıdır konularını araştırmaktadır. Yani, hukuksal anlamda yasal sözleş-melerin var olması ve alınan yardımın çocuğa bakan kişiye ödenmiş olduğu-nu kapsayan bir arastırmadır ve bunu belirlemek için sözleşmeler ve ödeme belgeleri istenilmektedir.

Sözleşmelerin var olması büyük önem taşımaktadır ve Vergi Dairesine akta-rılması gerekmektedir. Ayrıca şahsi katkı ödendiğine dair ödeme belge-lerinin ibraz edilmesi gerekmektedir. Yapılan ödemeler banka aracılığı ile yapılmış ise dekontları, eğer nakit ya-pılmış ise ödeme makbuzlarını ibraz etmek yeterlidir. Ancak, sözleşmeleri ve belirlenen şahsi katkının ödendiği-ne dair belgelerin ibraz edilmesinde sorun yaşanmaktadır. Zira bir teyze veya yakın akraba çocuğa baktı ise çocuk bakımı ajansı tarafından dü-zenlenen sözleşmeyi okumadan im-zalamıştır ve sadece Vergi Dairesinin verdiği yardım ile yetinilerek, şahsi

Av. Nursel KöseKose Advocaten [email protected]

Çifte vatandaşlık

Bakanlar kurulu toplantısında alı-nan kararla, kişinin nüfus kaydına işlenen ikinci vatandaşlık ibaresi ortadan kaldırılıyor. Alınan karara göre Hollanda’da doğmuş fakat ebeveynlerinden dolayı çifte vatan-daşlığı bulunan kişiler de istedikleri takdirde ikinci vatandaşlıklarını nüfus kaydından sildirebilecek. İçişleri Bakanı Ronald Plasterk 16 Kasım tarihinde yaptığı açıklama-da, hükümetin aldığı bu kararla birlikte, günlük hayatta herzaman ikinci vatandaşlığı dolayısıyla zor durumlara maruz kalan ve bunu istemeyen vatandaşlar için bir adım atıldığını dile getirdi.

Otomatik nüfus kaydı uygulaması Kurul tarafından verilen kararda ki-şinin çifte vatandaşlık hakkının orta-dan kaldırılmadığı fakat bu kaydın otomatik olarak yapılmayacağı be-lirtildi. Şu ana kadar yürürlükte olan kurallara göre karma evliliklerden doğan çocukların nüfus kayıtların-da otomatik olarak iki vatandaşlığı-nında yer alması mecburiyeti vardı. Örnek olarak Faslı ve Hollandalı bir anne babadan olan çocuğun nüfus kaydında, ailesi bunu talep etmese dahi Fas ve Hollanda vatandaşı olduğu belirtiliyordu. Otomatik olarak yapılan bu kaydın ortadan kalktığı, ailelerin istemesi halinde ikinci vatandaşlığın nüfus kaydına işleneceği belirtiliyor.

Çifte Vatandaşlık konusunda yürürlükte olan kişinin ikinci vatandaşlığının nüfus kayıtlarına işlenmesi zorunluluğu artık ortadan kalktı.

Page 15: 175

22Haber Toplum

Doğuş - Aralık 2012

IOT’nin yayınladığı bildiriye göre, SVB önü-müzdeki günlerde hak sahiplerine mektup göndererek 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren ödeneklerin azalacağını bildirecek. Hangi alanda ve ne kadar kısıtlama ola-cak? Yaşanılan ülkeye göre ödeneklerde azalma olacağı belirtilen açıklamada Türkiye’ye gönderilen ödeneklerde 1 Ocak 2013 ta-rihinden itibaren önemli oranda azalma olacağı kaydedilen açıklamada kısıtlamaların özellikle dul ve yetim ödeneği (Nabesta-andenwet), malülen emeklilik ek ödeneği (WGA-vervolguitkering), ek ödenekler (toes-lagenwet), ve çocuk parası (kinderbijslag) alanlarda olacağı belirtildi. Yapılacak kesinti miktarlarının ödenek miktarını yüzde 60‘ına kadar çıkabileceği uyarısında bunulundu.

Siz de itiraz edin IOT ödeneklerde yapılacak kısıtlamaya karşı çıkarak, kısıtlamaların AB - Türkiye Ortaklık Konseyi kararlarına aykırı olduğu gerekçe-siyle şikayet başvurusunda bulundu. IOT’nin girişiminin başarıyla sonuçlanması, ödenek-lerde yapılan kesintileri otomatikman geri alabileceğiniz anlamına gelmiyor. Yapılan kesintiyi geri alabilmek için karara itiraz etmek gerekiyor.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın girişimi ve Hollanda merkezli Festival Vakfı tarafından Rotterdam’da dü-zenlenen bir konferansta, çeşitli nedenlerden dolayı gençlik koruma daireleri tarafından ailelerinin yanında alınarak başka bir ailenin himayesine verilen Türk çocuklarının durumu ele alındı.

Konferansta bir konuşma yapan Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, aile-lerinden alınan çocuklara ilişkin sorunların giderek arttığını belirterek, özellikle Türklere koruyucu aile olmaları çağrısında bulundu.Yaklaşık yarım asırdır Avrupa toprakları üzerinde ikamet eden Türklerin artık kalıcı hale geldiğini belirten Oral bu gelişme ile ailevi sorunların da baş gösterdiğini vurgula-dı. Başkonsolos, ailelerin çeşitli nedenlerden dolayı dağıldığını bu durumun da çocuklara kötü yansıdığını ve onların sahipsiz kalması-na neden olduğunu dile getirdi. Bu tür çocukların gençlik koruma daire-leri tarafından alınarak koruyucu ailelere verildiğini anlatan Oral, “Bu, Hollanda’nın kendi ihtiyaçlarından dolayı oluşturduğu bir mekanizma. Devlet bu kurumu, çocuklar sahipsiz ve ortada kalmasın diye kurmuş. Do-layısıyla çıkış noktasında bir sorun yok. Ama bu koruyucu aile ortamı çoğu kez bizim milli ve manevi değerlerimizle örtüşmeyebiliyor” diye konuştu.

Ailelerinden alınan Türk çocuklarının milli ve manevi değerlerinden uzak bir şekilde yetiştirilmelerinin önüne geçmenin en iyi yo-lunun, Türklerin koruyucu aile olmalarından geçtiğine değinen Başkonsolos Oral, Türkiye

IOT, bu konuda da hukuki mücadelesine devam edeceğini belirtirken bunun yanı sıra kısıtlanan bölümün geri alınabilmesi için öde-nek alan kişilerin bizzat karara itiraz ve hatta temyiz başvurusunda bulunmaları gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında da ne kadar çok kişi karara itiraz ederse, bu davada başarılı olma şansı da o ölçüde artacağı belirtiliyor.

İtirazlar nasıl yapılabilir? Ödeneklerdeki bu kesintilere karşı itirazların doğrudan SVB’ye yapılması gerekiyor. İtiraz mektubunda isim, adres ve vatandaşlık nu-maranızın (BSN) belirtmesi şart. İtiraz mektubu için sadece bir cümle yeterlidir

Ik maak bezwaar tegen de in uw brief van ( … datum … ) aangekondigde verlaging van mijn uitkering, omdat deze in strijd is met het associatierecht EU – Turkije en in het bijzon-der Besluit 3/80.

Temyiz için

İtirazınızın reddedilmesi durumunda bir avukat aracılığıyla temyize başvurmanız gerekmekte. Temyize gidecek olan kişiler için IOT’nin web sitesinde (www.iot.nl ) Ortaklık Hukuku uzmanı avukatların bir listesini bula-bilirsiniz.

Cumhuriyeti devletinin bu konuda elinden gelen tüm desteği verdiğini söyledi.

Oral, “Koruyucu aile olmazsak bu gençleri-mizin geleceğini kurtarmak zor olur. Herkesi elini taşın altına koymaya davet ediyorum. Bu çocuklar bizim çocuklarımız, geleceklerini kurtarmak bizim elimizde” dedi.

2009 yılında toplam 23 bin 355 çocuk ailele-rinden alındı

Konferansın diğer konuşmacıları Rotterdam Gençlik Koruma Dairesi görevlisi Gülay Karadurmuş koruyucu aile olma prosedürleri hakkında bilgi verirken, psikolog Serpil Ateş Hıdır ‘koruyucu ailelere verilen çocukların duygusal ve psikolojik durumları’ hakkında bilgiler verdi. ‘

Psikolog Hıdır, konuşmasında Prof. Jo Hermanns’ın bir araştırmasına dayanarak, Hollanda genelinde 2009 yılında 23 bin 355 çocuğun mahkeme kararıyla ailelerinden alındığını aktardı. Serpil Ateş Hıdır son yıllar-da ailelerinin yanından alınan Türk çocukları-nın sayısında da artış olduğuna dikkat çekti.

Hıdır, başka ailelerin yanında verilen bu çocukların bazı durumlarda koruyucu aileler tarafından fiziksel ve duygusal şiddete de maruz kaldığına dikkat çekti. “Aslında bu ço-cukların hepsi haksız bir şekilde ailelerinden alınmıyor, zorunluluk sonucu alınan çocuklar da var” diyen Hıdır, yine de Türk toplumunun bu konuda daha duyarlı davranması gerekti-ğini sözlerine ekledi.

Ödeneklerdeki kesintiye itiraz edin! Ailelerinden alınan Türk çocuklarının sayısı artıyorKısa adı IOT olan Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu , Hollanda’dan

Türkiye’ye gönderilen ödeneklerde önemli oranda azalma olacağını belirterek, bu konuda Sosyal Sigortalar Bankası (SVB)’na itirazda bulunulması gerektiğini belirtti. Farklı nedenlerden dolayı ailelerinin yanından alınarak başka bir ailenin veya

kurumun himayesine verilen Türk çocuklarının sayısında artış olduğu belirtiliyor.

Page 16: 175

23Aralık 2012 - Doğuş

Haber Toplum

Hollanda savunma bakanlığında 66 bin görevli/çalışan bulunmak-ta. Hükümetin hedeflediği norma göre bunlarını en az yüzde altısını yabancı kökenli Hollandalılar oluşturması gerekiyor. Edindiğimiz bilgiye göre tespit edildiği kadarıyla Hollanda ordusunda görev yapan Müslüman sayısı 2 bin civarında. Son dört yıldan beri bu Müslüman guruba başta helal yemek konusu olmak üzere, ibadet etme yerleri, bayramları, çeşitli kutlamaları gibi değişik konularda bir takım hizmetler götürülmeye çalışılıyor. Geçtiğimiz 30 Ekim 2012 Salı günü bu Müslümanların bir kısmı bay bayan yaklaşık 30 kişilik bir gurup sunulan bu imkânı değerlendire-rek Einhoven’de bir restoranda bir araya gelerek kendi araların-da bayramı kutlaması yapıtlalar. Programda konuşmalar yapılarak bu alanda yapılan hizmetler ve yapılması amaçlananlar dile geti-rildi. Programda ozan Ömer Kadan Türkçe ve Hollandaca olarak mix yaptığı göndermeleriyle sazı ve sözüyle programa renk kattı.

CMO bu işler için kuruldu

Günün konuşmacısı CMO’nun başkanı Raşit Bal CMO’nun kuruluş aşamasını ve bu gün gelinen notayı anlattı. CMO, 2001 yılında içinde Hollanda İslam Federasyonu (NIF) ve Diyanet’in de bulunduğu Müslü-man kuruluşların temsilcilerinin bir araya gelmesiyle resmen kurularak hükümet tarafından Müslümanlarla hükümet arasında resmi iletişim kurumu olarak tanınmıştır. Süratle çalışmalarına başlayan kurum 2007 yılında ise resmi manevi rehber su-nabilir hale gelerek Adalet bakan-lığı bünyesinde, başta hapishane ve hastanenler olmak üzere benzer yerlere manevi rehberler atamaya başlamıştır. CMO dört yıl önce de savunma bakanlığı tarafında orduda görev yapan Müslümanlara yönelik resmi manevi rehber ataya-bilecek bir kurum olarak da kabul edilmiştir. Islamitische Geestelijke Verzorging adıyla CMO’nun bir alt komisyonu olarak çalışıp bu ata-maları yapan kurum dört yıl önce de savunma bakanlığında görev yapan Müslümanların dini ihtiyaçla-rını karşılamak için iki manevi reh-ber atamış bulunuyor. Ali Eddou ve Suat Aydın adındaki bu imamlar bu alanda hizmet vermekteler. Kurum bu güne kadar toplam 60 manevi rehber atadı. CMO’nun şuan ki mü-

dürü Ebubekir Öztüre’nin de özverili çalışmasıyla kısa süre önce helal kesimi yasaklama amacıyla çıkarıl-mak istenen bir yasanın son anda senatodan geçmesine engel olarak tarihi bir başarıya imza atmıştır.Neler yapılmakta

Bu alanda verilmek istenen hizmet-ler konusunda yetkililerden bilgi edinmeye çalıştık. Aynı zamanda Inholland yüksek okulunda İmam yetiştirme bölümü müdürü Raşit Bal, ve askeriyede Hollandalı Hristiyan ve diğer inançlara sahip kesime hizmet veren Algeme-en Christelijke Organisatie van Militairen, (ACOM) sendika genel başkanı Jan Kleian ile konuşarak bilgi edinmeye çalıştık. Bal şunları söyledi. ‘‘Hollanda ordusu kendi-sine göre büyük bir ordudur. Bunu başka ülkelerle kıyaslamıyorum. Bu ordu içinde dağınık bir şekilde görev yapan Müslümanlar bulun-maktadır. Tabii büyük bir orduda az sayıda Müslümanın bulunması, dik-kat çekmiyor ve birbirlerinden uzak oluyorlar. Dört yıl önce Islamitische Geestelijke Verzorging tarafından görevlendirilen iki manevi rehber burada görev yapan Müslümanlara ulaşarak onların bu gün olduğu gibi bir araya gelmesini ve dini konular-da daha başka ihtiyaçlarına çözüm aramaya çalışmaktalar. Bu gün bu-rada kurban bayramı münasebetiy-le bir araya gelindi ve hem gülünüp eğlenildi hem de bazı sorunlar dile getirildi’’ diyen Bal daha yapılacak çok işin olduğuna dikkat çekiyor. Bal, resmi olarak orduda görev yapanların dini ve etnik kimliklerinin kayıt edilmesinin ve açıklamasının ‘ırkçılık’ olarak algılanıp bir süre önce kanunen yasalandığını hatırla-tıyor. Orduda daha çok sayıda Müs-lüman olduğunu, ancak bunların Müslüman kimliklerini kendilerince bir gerekçeyle öne çıkarmadıklarını belirterek bunlara da ulaşılmaya çalışıldığını söylüyor. Çünkü Müslü-

man sayısı oranına göre hak talep edilebileceğini belirtiyor.

ACOM sendikası başkanı Kleian ilk kez böyle bir ortamda bulunduğu-nun ve son derece memnun olduğu-nu dile getiriyor. Askeriyede görev yapan ama ayrı bir inanca sahip olan herkesin kendi inancının gere-ğini yerine getirebilmesinden yana olduklarının altını çiziyor. Askeriye-nin içinde görev yapan askerlerin karşılaşıp yaşayabilecekleri bir dini meseleyi götürebilecekleri, ya da danışabilecekleri bir merciinin olmasının da çok önemli olduğuna işaret etti.

Manevi Rehber

Şu an manevi rehber olarak görev yapan iki kişiden biri olan Suat Aydın’dan edindiği tecrübeler hakkında şöyle konuştu. ‘‘Böyle bir ortamda görev yapma imkânı verdikleri için savunma bakanlığı-na şahsen çok teşekkür ediyorum. Amacımız orduda ve savunma bakanlığının diğer kademelerin-de görev yapan Müslümanların kendi inançlarını gereğini, içinde bulundukları ortamla iyi bir uyum sağlayarak yerine getirebilmele-rini sağlamaktır. Bununla birlikte İslam’ın her ortamda yalanılabilir toparlayıcı, birleştirici ve bir barış dini olduğunu anlatmaya çalı-şıyoruz’’. Bilhas-sa helal yiyecek konusunda çok sorunlarla karşılaşıldığına özellikle dikkat çeken Aydın bu konuda çalış-maların devam ettiğini belirtti. Meslektaşı ve aynı zamanda amiri olduğu-nu hatırlattığı Ali Eddaou’nu rahatsızlığı nedeniyle bu gün programa katılamadığını da sözlerine ekledi.

Programı Zuid Holland Eyalet meclis üyesi ve aynı zamanda bölge kraliyet jandarmasında görevli Mustafa Bal sundu.

Adnan ŞahinEindhoven

Hollanda savunmasındaki müslüman görevliler kurban bayramını birlikte kutladılarSavunma bakanlığı bünyesinde çalışan Müslümanlar iki yıldan beri kendilerine sunulan din hizmetini değerlendirerek kurban bayramı kutlamak maksadıyla Eind-hoven bulunan Hanedan restoranda bir araya geldiler

Page 17: 175

24Haber Dünya

Doğuş - Aralık 2012

ABD başkanlığına ikinci kez seçilen Barack Obama ‘yı, Beyaz Saray’a dönüşünde en başta seçim kam-panyalarında da büyük ilgi odağı olan ekonomik gelişmelerin bekle-diği belirtiliyor. Bu anlamda ilk zorlu konu olarak ‘’mali uçurum’’ olarak da adlandırı-lan, büyük çaplı harcama kesintileri ve yıl sonunda devreye girmesi düşünülen vergi artışlarının yer alacağı tahmin ediliyor. Obama’nın öncelikle yurtiçi alt yapı yatırımlarına önem vereceği tahmin ediliyor. Bu noktayı seçim kampan-yaları döneminde de dile getiren

Duruşma 21 Şubat 2013’e ertelendi. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruş-mada, taleplere ilişkin ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanık avukatlarının, tebligat parçaları dönene kadar yargılamanın durdurulması taleplerini herhangi bir usule aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddetti.

Müşteki avukatı Müşir Deliduman’ın soruşturmanın ge-nişletilmesi talebini reddeden mahkeme heyeti, sanık-lara gönderilmek üzere hazırlanan tebligat işlemlerinin sonucunun beklenmesine karar verdi. Mahkeme heyeti, sanıkların tutuklanması yönündeki talebin ise tebligat sonuçlarına göre değerlendirilmesine hükmetti.

Olayda Mavi Marmara gemisinde personel ve isim sayısı ile yolcu listesinin de istenilmesine hükmeden

Son yıllarda artan göç nedeniyle Avrupa Birliği batı Balkan ülkelerine tekrar vize uygulamasını gündeme getirdi. Bu yılın Ocak ayı ile Eylül arasında geçen 9 aylık dönemde geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 73 daha fazla göç talebi geldiği belirtiliyor. AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström konu hakkında yaptığı açıklamada bu durumu “çok ciddi bir sorun” olarak değerlendirirken

Geçtiğimiz dönem içerisinde özel-likle Orta Doğu ülkelerinde büyük protestolara neden olan, İslam karşıtı filmin Amerikalı yapımcısı şartlı tahliye koşullarını ihlal ettiği gerekçesi ile bir yıl hapse mahkum edildi.

İki yıl önce dolandırıcılık suçundan hüküm giyen Nakoula Basseley Nakoula, bu suçundan dolayı 21 ay hapis cezası almıştı. Cezasının büyük bölümünü tamamlayan film yapımcısı daha sonra şartlı olarak tahliye edilmişti.

Kaliforniya eyaletindeki mahkeme, 55 yaşındaki Nakoula’nın kendi-si için uygulanan şartları yerine getirmediğine karar vererek bir kez daha mahkum etti.

Nakoula’nın “Müslümanların Ma-sumiyeti” adlı filmi, Orta Doğu’da bir çok yerde protesto edilmiş, bu protestolarda onlarca kişi hayatını kaybetmişti.

Obama’nın önceliği ABD

Mavi Marmara davası ertelendi

Balkan ülkelerine vize Nakoula’ya hapis cezasıİkinci kez ABD başkanlık koltuğuna oturan Barack Obama’yı, yeni

dönemde hem iç hem de dış politikada büyük sorunlar bekliyor.

Mavi Marmara’ya saldırı davasına bakan mahkeme heyeti, duruşmalarda dinlenilen mağdur ve müştekilerin davaya katılma talebini kabul etti.

Balkan ülkelerinden Avrupa’nın diğer ülkelerine yapılan göç başvurularının artması Avrupa Birliğini rahatsız etti. AB bu ülkelere tekrar vize uygulamasını gündeme getirdi.

Geçtiğimiz dönem içerisinde özellikle Orta Doğu ülkelerinde büyük protestolara neden olan, İslam karşıtı filmin Amerikalı yapımcısına bir yıl hapis cezası verildi.

Obama Irak ve Afganistan’daki sa-vaşların sona erdirilmesiyle birlikte, bu kaynakların artık ulus inşaasın-da kullanılabileceğini vurgulamıştı.

ABD’nin dış politikası ile ilgili konularda da Obama’yı bekleyen en önemli noktalardan biri Suriye konusunda daha aktif olarak hare-ket etmesi. Öte yandan İran’la ilgili olarak nükleer dosya ve bu konuyla bağlantılı ABD – İsrail ilişkilerinin yanı sıra, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki Arap Baharı’nın etki-leri, Rusya ve Çin ile olan ilişkiler Obama yönetiminin ele alacağı konular olarak nitelendirilmekte.

mahkeme heyeti, duruşmalarda dinlenilen müşteki ve mağdurların davaya katılma talebini ise kabul etti.

Heyet, duruşmayı 21 Şubat 2013 gününe erteledi.

bir çok AB ülkesinin bu yılın sonuna kadar, bu ülkelere vize uygulanıp uygulanmayacağı konusunda ce-vap beklediğini sözlerine ekledi. Belçika’nın önderliğinde Almanya, Hollanda, Fransa, Lüksemburg ve Avusturya özellikle son yıllarda Sırbistan, Karadağ ve Moldova gibi Batı Balkan ülkelerinden gelen göçmen sayısının arttığına işaret ederek, yeniden vize uygulamasına geçilmesi için AB komisyonuna önerge sunmuş, bu konu AB içeri-sinde tartışmalara yol açmıştı.

Page 18: 175

25Aralık 2012 - Doğuş

Haber Toplum

NIF KT bayram ziyaretleriyle gönül aldı

Her 8 kişiden 1’i tükeniyor

NIF Kadınlar Teşkilatı kurban bayramında güzel bir faaliyete imza atarak hastane, huzurevi, rehabilitasyon merkezlerini ziyaret ettiler. Kurban bayramı münasebetiyle yapılan ziyaretler hasta ve yaşlılara büyük bir sevinç ve moral kaynağı olurken özel bir bayram geçirmelerini sağladı.

Yapılan araştırmalar son yıllarda daha fazla çalışan kişinin halk arasında ‘tükenmek’ olarak tabir edilen ‘Burn-out’ rahatsızlığından sıkıntı çektiğini ortaya koydu.

Hem merkez hem de şubelerden ziya-retleri gerçekleştiren hanımlar özellik-le yaşlı ve hastalara unutulmadıklarını hissettirdiler ve bu güzel bayram gününde onların yanında olduklarını gösterdiler. Ziyaretlerde hasta ve yaşlılarımızla bolca sohbetler edildi ve birlikte yemek yenildi. Yaşlılara güller, çiçekler ve çikolatalar hediye

Devlet İstatistik Enstitüsü (Centraal Bureau voor de Statistiek -CBS) tara-fından 20 Kasım tarihinde açıklanan 2011 yılı raporuna göre ortalama her 8 kişiden 1’i halk arasında ‘tüken-mek’ olarak tabir edilen ‘Burn-out’ sorunu yaşıyor. Bu kişilerin en fazla çektiği sıkıntı ise yorgunluk hissi ve duygusal olarak tükenme hissi.

Çalışanlardan özellikle fazla iş yükü ağır olan ve meslektaşları ile yöne-ticilerinden daha az sosyal destek

gören kişilerin yüzde 37’si Burn-out rahatsızlıkları yaşayan kişiler oluyor. Bir partneri bulunan ve çocukları olan kişilerde bu oran yaklaşık her 9 kişide 1’e düşüyor.

Yalnız yaşayan ve çalışan kişiler-de ise her 6 kişiden 1’i burn-out rahatsızlığı yaşıyor. Öte yandan çocuk sahibi olan ve yalnız yaşayan bir çalışanda, burn out rahatsızlığı görülme oranı her 7 kişide 1’e düşü-yor. Bu oran partneri olan çocuksuz

bir kişi içinde aynı düzeyde olduğu belirtiliyor.

İş yoğunluğu

CBS tarafından hazırlanan rapora göre her 10 çalışandan 4’ü yoğun bir tempoda çalışıyor. Bunlardan yüzde 22’lik bir kesim burn-out yaşarken iş yoğunluğu az olan kişilerde burn-out şikayetleri yüzde 7’ye düşüyor.

edildi. Bayram gününde büyüklerin bir nebzecik bile olsa yüzlerinin gül-mesi ziyaretçileri memnun eden en önemli konu oldu.

Arnhem kentinde Klimmendal Rehabilitasyon Merkezinde hastalar ziyaret edilirken Rotterdam kentin-de Laurens, Wonen Dienst Zorg yaşlılar bakımevinde 150 kişilik pilav, et ve salata hazırlanıp ikram edildi. Kadınlar Teşkilatı’nın hazırladığı he-diyeleri teyzelere ve amcalara takdim ederken hem hediye alanlar hem de hediye verenler duygulu anlar yaşa-dılar. Tilburg Lale huzurevinde ise bizi hiç tanımayan, farklı kültürlerden insanlarla bayramlaştık. Çocuklar bü-yüklerin ellerini öptü ve onlara şeker ikram ettiler. Büyüklerde çocuklara çok dua ettiler. Verdiğimiz çiçekleri ve ablaların yaptığı paketleri bir an el-

lerinden bırakmadılar. Çocuklarımızın mehteran ve sema gösterilerini izleyip aynı zamanda okudukları namaz surelerini dinlediler. Bu onların çok hoşlarına gitti.

Bu ziyaretlerde gençlerimiz çok ciddi tecrübeler edindiler. Gençleri-mizin yaşlılarımızla yaptıkları sıcak sohbetler gerek gençlerimizi ve gerekse büyüklerimizi çok mutlu etti. Yaşlılarımızın her fırsatta çocukları ve torunlarından bahsetmesi, heran onlarla yaşadıkları anıları anlatmaları bizler için farklı bir deneyim oldu. Bu tür ziyaretlerin sayısını çoğaltmamız, çocuklarımız ve gençlerimizle birlikte daha sık bu tür ziyaretler organize etmemiz gerektiğini bu vesile ile bir kez daha anladık.

Hatice Kartal

HTF Yatılı Eğitim Semineri Hollanda Türk Federasyon Kadın Kollarının düzenlediği yatılı eğitim seminerine olağan üstü ilgi vardı. Kasım ayında düzenlenmiş olan 7. yatılı eğitim semineri bu senede genç kızlarımızı ve bayanları bir araya getirdi. Bladel’da gerçekleşen 3 günlük yatılı eğitim seminerine 55 kişi katıldı. 12 ve 65 yaş arası olan bayanlar iki gruba ayırıldılar. Cumar-tesi günü genç kızlara hitabet edilirken, pazar günü annelere ve anne adaylarına yönelik dersler sunuldu.

Turkiyeden yatılı eğitim seminerine katılan Zeynep Oktay ve Hollanda Türk Federasyon eski kadın kolları başkanı Yonca Alpar 3 gün boyun-ca eğitim verdiler.

Cumartesi akşamı genç kızlar ilahi soylediler, şiirler okundu, türküler söylendi. Bunların yanı sıra Hollan-da Türk Federasyon Kadın Kolları-nın 7. senesi pasta kesme merasimi ile havai fişekler eşliğinde kutlandı.

Pazar günü kahvaltıdan sonra eğitimci Zeynep Oktay egitim der-

sine kaldığı yerden devam etti. Bu verimli eğitimden sonra bayanlar dilek ve temennilerini dile getirdiler. Çok verimli bir hafta sonu geçiren bayanlar oldukça memnun idiler.

Kapanış olarak Federasyon’un faaliyetleri ve 2012 senelik prog-ramları sunulurken, Hollanda Türk Federasyon Kadın Kolları başkanı Neslihan Büyükhan emeği geçen herkese ve katılımcılara teşekkür ederek seminercilere hediyelerini takdim etti.

Page 19: 175

26 Doğuş - Aralık 2012

Sifil: İslam’ı moderniteye uydurmak yanlış duramaz. Teorik olarak dahi böyle olabileceğini düşünmek tatmin edici değil. Söz gelimi kadın-er-kek ilişkileri, kadının toplumdaki yeri ve rolü.. Modern Müslüman kadın, eğitim görmüş entelektüel yanı gelişmiş, erkekle birlikte iş sahasında olmak istiyor. Dışardaki hayatı erkekle birlikte inşa etmek istiyor. Buna İslam’dan imkan arıyor. Burda vakıa ile naslar çatı-şıyor. Böyle bir durumda nassı tevil etmeye çalışıyoruz. Olguyu esas kabul ettiğimiz için, onu değiş-tirmeyi düşünmüyoruz da, nassı bir şekilde olguya dönüştürmek için çabalıyoruz. Oysa doğru olan olguyu nassa uydurmaktır. Allah’ın rızasını arayan bir insan için aksi söz konusu olamaz.

Kadının dışardaki varlığından vazgeçmesi olgunun nasa dönüş-mesi midir? Bunun nasıl olacağı-nı düşünüyorsunuz?

Vazgeçmesi değil ama dışarda kadına ne kadar ihtiyaç duyuluyor-sa, o kadar dışarda olması lazım. Mesela kadın hastaların tedavisin-de kadın doktorlara duyulan ihti-yaç burda baz nokta oluşturabilir. Kadının olması gerekir dediğimiz sahalarda elbette kadınlar olsun. Ama ‘İslamcı feminist’ yazarların bununla yetinmediğini biliyoruz. Onlar hayatı ortadan ikiye bölelim, kadın erkek hayatı ortak paylaşa-lım diyorlar. Burda çatışma çıkıyor. Bu naslar ile bağdaşmıyor. Kuran-ı Kerim’de saliha kadın itaatkar ka-dındır buyuruluyor, burada verilen mesajı anlamakta zorlanıyorlar. Nebevi mesajlar toplumda bunun oluşması için gönderilmiş ve müt-hiş bir dönüşüm sağlanmış.

Kadının itaatkar olmasından kasıt nedir?

Günümüzde kadını erkekle yarışan bir varlık olarak düşünüyorlar. Sanki kadının rolü tarihte erkek-ler tarafından çalınmış, şimdi ise modern zamanda kadının dışarda daha fazla var olmasını savunarak kendilerince geçmişin rövanşını alıyorlar. Kadın toplumu inşaa eden bir varlıktır. Kadın kendisine verilen misyonu yani anneliği yeri-ne getirdiğinde cennet ayaklarının altına seriliyor. Dikkatinizi çekerim cennet kadınların değil annelerin ayakları altındadır!

Kimi kadınlar, geçimini sağlamak için çalışmak zorunda. Doktor olamayan kadın çalışmasın mı?

Eşinden ayrılmış ya da eşi vefat etmiş kadının ailesinin geçimini sağlamak amacıyla çalışmasında bir beis görmüyorum. Bugünün şartları onu buna mecbur ediyor. Aslolan bu durumda ona devletin sahip çıkması, kol-kanat germe-sidir. Ama bugün böyle bir imkân olmadığı için bu durumdakı kadın, meşru sınırlar içinde çalışabi-lir. Kadınlar töre baskısından, eğitimsizlikten, İslami anlamda yoksun zihniyetlerden kaynaklı çok sıkıntılar çektiler. Fakat bunlar bizi modernitenin dizayn ettiği kadın erkek ilişkilerine götürmemeli.. Bunları İslam’ın pratize ettiği şekil-de düzenlemeliyiz.

‘Modern İslam Düşüncesi’ derken tam olarak nasıl bir çerçeve çiziyorsunuz?

Modern İslam Düşüncesi derken, Batı’nın Rönesans, Reform, Aydın-lanma gibi süreçlerden geçerek geldiği dönemde ortaya konulan varlık tasavvurunu, din ve dünya telakkisini, bunların oluşturduğu fikriyat ve değerler sistemini kast ediyorum. Bu sistemin merkezinde Batılı insan vardır. Onun dini dışla-yan, insandan başka otorite kabul etmeyen, nesneler alemi dışında bir hakikat bulunmadığını iddia eden pozitivist, rasyonalist, seküler fikriyatını kast ediyorum. Elbette Batılı insana mahsus bu fikriyat ve değerler sistemi, Batı’nın ekono-mik, askerî, teknolojik alanlardaki baskın konumu sebebiyle İslam aleminde de etkili olmuş, bir takım Müslümanların Batı’nın geldiği bu noktayı mutlaklaştırması sonucu İslam Dünyası’nda bir “çözülme ve tuğyan” süreci başlamıştır: “Batı, geldiği bu noktaya Protestan din anlayışı sayesinde gelmiştir. Dola-yısıyla biz de ancak eski/klasik din anlayışımızı terk ederek bu noktayı yakalayabiliriz” şeklindeki bu pe-şin kabul, Ümmet-i Muhammed’i itikaddan fıkha, Sünnet’ten Kur’an’a bütün varoluş alanlarında Batılı değerler sistemi doğrultu-sunda bir “yabancılaşma”ya, bir “savrulma”ya itmiştir. Kasdettiğim budur.

Modernlik bize her türlü tüketim kültürünü aşılıyor. Bir yandan müslüman bir kimliğimiz var. Müslümanca bir modernlik oluş-turmak mümkün değil mi?

İslam ve modernite yanyana

Gelenek-modernite bizi nereye götürür?

Modernite bir sapmadır. Aslolan-dan uzaklaşmadır. Biz asıl olana gelenek dersek, belki bir anlama-da onu kategorize etmiş oluyoruz. Geleneğin miadı dolar mı? İsla-miyeti bir gelenek olarak görenler var. Aslında geleneksel ve modern olan birşey yok. İnsanoğlunun bir dünya algısı var. Mümin müşrik farketmez. Şu an tanık olduğumuz küreselleşmeyi tarih boyunca görmedik. Modern zamanlarda idrak ettiğimiz kitlesel ölümlere daha önce şahit olmadık. İki dünya savaşında 100 milyon insan öldü. Yani şu an vardığımız sonucun, in-sanoğlunun yoldan çıkmış halinin sebebi modernitedir.

Modernite içinde kalarak Müslü-manca bir modernlik oluşturmak mümkün değil mi?

Hayır değil. Çünkü modernitenin üzerine oturduğu temel protestan-lıktır. Bunda katolisizmin de etkisi var. Onun Batı’da toplum üzerinde kurduğu dayanılmaz bir baskı vardı. Bu süreci yaşayan batılı insanlar dini hayatın dışına itmeye başladılar. Kiliseden bağımsız kalınarak hala dindar olunabi-leceğini söylediler. Bu bir eşikti ve eşik protestanlığın katolikliği devre dışı bırakmasıyla aşıldı. Protestanlık bireyin din yorumunu öne çıkardı. Aydınlanma Çağı’na gelince protestanlığın katolilisizme yönelttiği tenkid, bütün olarak akıl tarafından dine yönlendirildi. Bu defa din kurumu yani kilise hedefe konuldu. İnancın yerini bilim, kilisenin yerini seküler kurumlar aldı. Din bütün olarak devre dışı kaldı. Artık amentü diye birşey varsa onu da bilim yazacak. Zaten gelinen noktada şuan insanı aşan bir amentü de yok. Aydınlanmayla birlikte insanoğlunun hayatına ahireti hiçe sayan sekülerizm girdi. Dindışılık ya da dünyaya özgülük insanının çıkarlarını merkeze alan zihniyete iyice yerleşti. Sekülerizm din eksenli ya da dünya ötesi bir yaşamı kabul etmiyor. Ruhu olmayan seküler maddesel insanı ortaya çıkarıyor. Ekonomik olarak ne düşünüyorsa aslolan odur.

İslam dünyasında dinde reform hareketini savunan insanları da bu sınıfta sayabilirmiyiz?

Bunlara Avrupalılar İslam’ın Lutherler’i diyorlar. Çünkü Luther’in Hrıstiyanlık’ta gerçekleş-tirdiği kırılmayı, bunlar da İslam’da gerçekleştirmek istiyorlar. Yani nihai noktada Weber’in protestan-laşmadan kapitalistleşemezsiniz tesbitinin gereği olarak İslam’ın protestanlaşması ve sonrasında kapitalistleşme meydana gelecek. Sekülerleşme Batı içinde makul sa-yılabilir, çünkü kilisenin baskısı var; ekonomik kalkınmayı yasaklıyor, cennetten arsa satıyor, engizisyo-na götürüyor, ayaklara ve akıllara pranga vurduruyor. Ama İslam’da böyle bir despotizm yokki seküler-leşmeye gerek kalsın.. Dolasıyısıyla İslam’a karşı protestan bir hareket bizi tırnak içinde ‘normalleşmeye’

değil, dinde tahrife götürüyor. Biz biliyoruz ki Kur-an ve sünnet tahrif olmadı.

İslam’ı protestanlaştırma girişim-lerine neden ihtiyaç duyuyorlar?

Modernitenin dünya hakimiyeti, teknolojinin insanları getirdiği nokta bunun arka planında olan sömürü ve kölelik gibi unsurlar görünür anlamda Batı’ya bir ‘avantaj’ sağladı. Batı ülkeleri zengin oldu, kalkındı buna karşılık islam dünyası geri kaldı. İslam’ın bu konuda bir arızası yok ki, sorun batıyı yanlış anlamaktan ve iyi tahlil edememekten kaynaklanıyor. Batı sermaye birikimini sömürü üzerinden sağladı. Eğitimi dahi bu altyapıya yaslanarak sağladı. Batı ahiretini kaybettiği için hayatı dünyadakinden ibaret sayıyor. Max Weber birşeyin altını çiziyor: “Protestanlaşmayla birlikte artık makbul Hrıstiyan kiliseye giden, vergisini ödeyen, kendisini tanrıya adıyan değil çok çalışan, üreten, rekabet yapan Hırıstiyan oldu.’

İslam’ın protestanlaştırılma çabaları da dinin sadece ahiret hayatına ilişkin söylemlerde bulunmasını istiyor…

İslam modernistleri bize bunu söy-lüyor işte… Ahiretinize yatırım ya-parken dünyanızı kaybediyorsunuz diyorlar. İkisini dengeli götürmek lazım. Ama bu bizi hiçbir zaman modern Batılı’nın geldiği seviyeye getirmez. Yani düşünün Müslü-man’sınız, zenginsiniz, sermaye sahibisiniz ve İslam sizi infaka öyle bir teşvik ediyorki bir anda gözünüzü yumup bütün servetini-zi tasadduk edebilmenizi istiyor. Hz.Ebubekir’i Hz.Osman’ı düşü-nün… Bu örnek insan tipini batıda da doğuda da göremezsiniz. Oysa bugün dünyada ayakta kalmak için sermayenizi korumakla bile

yetinemezsiniz, durmadan büyü-mek zorundasınız. İşte o yüzden en başında söylediğim gibi İslam ve modernite bir arada bulunamaz. İslam’da isâr diye bir kavram var; ilk önce kardeşini kendine tercihi teşvik ediyor. Bu aslında infak ve tasaddukun zirvesidir. Müslüman yarınını düşünerek hareket eden insan değildir.

Modern zamanların Müslüman kimliklerinde neleri eksik görü-yorsunuz?

Modernitenin getirmiş olduğu din algısı hepimize bir miktar bulaştı. Ekonomiye bakışımızda, dünya yaşantımızda, kadın-erkek ilişkile-rinde vb. bir çok alanda kendisini ortaya koyuyor. İmanımızda, algı-larımızda, bilgi seviyemizde sorun var. İkincisi İslam’ın pratiğinden büyük ölçüde yoksun olduğumuz için o Müslüman bireyi bulamı-yoruz. Bütün ölçüler Kur-an’da.. İslami ilimleri yeterince hayatımıza entegre edemiyoruz. Akli (mate-matik, edebiyat, mantık ilmi vb) ve nakli (tefsir, kelam, hadis, fıkıh ilmi vb.) olarak ayırt etmeden ilim Çin’de olsa gidip öğrenmemiz ge-rekiyor. En önemli eksiğimiz bu..

Peki modernizme karşı en genel manada neler yapmalıyız?

Modern hayat çoğulcu bir toplum gerektiğini ve kimsenin bir baş-kasının yaşam tarzına müdahele etmemesi gerektiğini vurguluyor. Sen ona saygı duyacaksın, o sana saygı duyacak. Nasslar bize diyor ki emri bil ma’ruf nehyi anil münker yapmalısın, olgular ise hayır bir başkasının yanlışına saygı duya-caksın… Peki ama biz Müslüma-nız, bir başkasının yanlışına göz yumacaksak, onu güzel bir dille ikaz etmeyeceksek ne anlamımız kalır. Bu bizim sorumluluğumuz, bu bizim varoluş gayemiz.

Ebubekir Sifil

Hazırlayan: Merve Sena KılıçHazırlayan: Merve Sena KılıçHazırlayan: Merve Sena KılıçHazırlayan: Merve Sena KılıçHazırlayan: Merve Sena KılıçHazırlayan: Merve Sena KılıçSöyleşi

İslam ve modernizm üzerine yap-tığı ilmi çalışmalar başta olmak üzere, edebi alandaki eserleri ile de tanınan Dr. Ebubekir Sifil moderniteyi İslam’a uydurma çabalarının Müslümanları kaosa sürüklediğini, bunun teorikte bile mümkün olamayacağını dile getiriyor.

Küreselleşme, ırkçılık, sömürgeci-lik, modernizm vb. gibi kavramlar bize hayatı, tarihi, şimdiyi, gele-ceği ve hatta ‘dini’ yanlış oku-maya davet ediyor. Müslümanca düşünme ve algılama kodlarının kaybedildiği, düşünme ve yaşama biçiminin bütün varlığımızı ku-şattığı bir ortamda belki de ‘esas neyi kaybettiğimizi’ sormamız daha bir öncelik kazanıyor.

Daru’l Hikme Derneği Başkanı ve yazar Dr.Ebubekir Sifil, mo-dern Müslümanlar’ın İslamiyet’i hayatlarına yeterince pratize edemekleri için vakıa ve nassların çatıştığını söylüyor ve ekliyor: “Gündelik yaşantımızda vakıa (olaylar, durumlar, davranışlar) ile naslar (kurallar) çatışıyor. Böyle bir durumda nassı tevil etmeye, yani kuralları hayatımıza uydurmaya çalışıyoruz. Olguyu esas kabul ettiğimiz için, onu değiştirmeyi düşünmüyoruz da, nassı bir şekilde olguya dönüştür-mek için çabalıyoruz. Oysa doğru olan olguyu nassa uydurmaktır. Allah’ın rızasını arayan bir insan için aksi söz konusu olamaz.’

Page 20: 175

27Aralık 2012 - Doğuş

Haber İnanç

Efendimiz (as), önce peygamber sonra örnek alınacak yegane insan-dı. Din ve devlet işleri ile uğraşır-ken, aile reisi olarak bir de mes’ul olduğu ailesi, akrabaları ve en önemlisi arkadaşları vardı; onlarla da yakından ilgilenmesi gerekiyor-du. Dolayısı ile sorumlu bir insan olarak günlerini plan ve program dahilinde tanzim ederdi. O’nun bu halini Hz. Ali (ra), şu şekilde anlat-mıştı: “Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bö-lerdi. Bir kısmını Allah‘a (ibadet), bir kısmını ailesine ve kendisine, sonra da insanlara ayırırdı.” Elbette insanlığa örnek olsun diye yaratılmış bir yüce insanın hayatının bir gününü de olsa bir makalede anlatmak zordur. Fakat bazı nümu-neler sunmakla yetineceğiz.

Peygamber Efendimiz (sas), gece-nin son üçte birine doğru uyanır ve “Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamd olsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O’dur” diye dua ederdi. Bazen Al-i İmrân Sûresi’nin son on bir âyetini okurdu. Sağ tarafından başlayıp gömleğini giyer ve mübarek dişleri-ni misvaklardı. Abdest için hazırlık yapar, tuvalete giderken “Allah’ım! Her tür şeytandan (kötülüklerden

Hicret Hürriyettir

Hicret, karanlıktan aydınlığa çıkmaktır.

Hicret, işkenceden, baskıdan, zulümden kurtulmaktır.

Hicret, esaret zincirlerini kırmaktır.Hicret, Mekke’den Medine’ye mü-min taşımaktır.

Hicret, hurma bahçelerini imana feda etmektir.

Hicret, malı mülkü imana feda etmektir.

Hicret, imanın çalışmasıdır.

Hicret, imanın kalbe sığmamasıdır.

Hicret, imana zemin hazırlamaktır.

Hicret, alenen ezan okumaktır.

Hicret, namaz kılacak yer aramaktır.

Hicret, cuma namazı kılmaktır.

Hicret, hakkı batıla galip kılmaktır.

Hicret, batılın önüne sed çekmedir.Hicret, batılın arkasına sed çekme-dir.

Hicret, batılın gözünü kör, kulaklarını sağır etmektir.

Hicret, batılın kalbine “geçersizdir” mührünü vurmaktır.

Hicret, batıla sırt çevirmektir.

Hicret, batılı terketmektir.

Hicret, hak yolda yürümektir.

Hicret, zamanı hakka göre ayarlamaktır.

Hicret, günleri, haftaları ve ayları hakka göre okumaktır.

Hicret, yılları ve asırları hakka göre okumaktır.

Hicret, mekanı hakka göre isim-lendirmektir.

Hicret, Sevr’dir, Kuba’dır, Medine’dir.

Hicret, varlıkları hakkın emrine vermektir.

Hicret, güvercine görev vermektir.Hicret, örümceğe görev vermektir.

Hicret, koyuna görev vermektir.

Hicret, sütten kesilmiş koyunu

sağmaktır.

Hicret, ak süte doymaktır.

Hicret, atların kuma gömülmesidir.

Hicret, dostlarla kol kola girip hakkın yolunda sefere çıkmaktır.

Hicret, müminlerin çölde kaybolma-yan ayak izleridir.

Hicret, çölde bir yudum su, bir hurmadır.

Ahmet Şefik Doğan

ve günahlardan) sana sığını-rım” diye dua ederdi. Tuvaletten uzaklaşırken de “Allah’ım! Beni bağışlamanı dilerim” anlamında “Gufrânek” diye dua ederdi.

Abdestini alır teheccüd namazını kılardı. Teheccüdden sonra tekrar istirahata çekilirdi. Bazan Bakî Mezarlığı’na kadar gider, ashabına dua ederdi. Sabah vakti girdiğin-de kalkar sabah namazının iki rekat sünnetini odasında kılar, bir müddet geçtikten sonra mescide girer ve cemaate sabah namazını kıldırırdı. Namazı kılan ashabın bir kısmı evlerine dönerken, acil işi olmayanlar mescidde beklerlerdi. Mihraba bağdaş kurarak oturan Peygamberimiz (sas), güneş do-ğuncaya ashabı ile sohbet ederdi. Bazen ashabından rüya görenlerin rüyalarını tabir ederdi. Bazen de kendi rüyasını anlatırdı.

Güneş doğduktan sonra Efendimiz (as), evine döner, ev halkına selam vererek içeri girerdi. Eşlerinden hangisinin yanında ise, evde yiye-cek bir şey olup olmadığını sorar, yiyecek bir şey yoksa oruca niyet ederdi. Evde bulunduğu zaman-larda eşlerine her konuda yardımcı olur, gerekirse evi süpürür, hay-

Peygamber efendimiz (sas)’in bir günü

M. Hulusi Ünye

vanları sağar, elbisesini yamar, kendi işini kendisi yapardı. Diğer eşlerinin de hatırlarını sorar, ihti-yaçlarını öğrenir, sonra da bunları temin ederdi. Hz. Peygamber (sas) bunu akşam namazına yakın saat-lerde de yapar, eşlerinin her birinin yanına gider, azar azar oralarda kalır, hatırlarını sorardı. Eşlerine karşı hep güzel ahlakla davranır, ümmetine de güzel ahlakla davran-malarını emreder ve şöyle buyu-rurdu: “İmanı en mükemmel olan mü’min, huyu en güzel olandır. Sizin de en hayırlınız, ailesine daha iyi davrananızdır.”

Kuşluk vakti geldiğinde Duha namazı denilen bir nafile namaz kı-lardı. Bu namazı bazen dört, bazen sekiz rekat olarak eda ederdi. Bu hali öğle namazına kadar devam ederdi. Öğle vakti gelince hazırlık yapar ve mescide girerdi. Farz öncesindeki nafileleri kılar, daha sonra da farzı kıldırırdı. Öğle sıcağı iyice bastırınca kaylule yapar yani öğle uykusuna yatardı. Kayluleyi bazen de sevdiği insanların evinde yapardı.

Vaktinin önemli bir kısmını mescid-de geçirir, ashabı ile orada görüşür, onlarla sohbet eder, sorularını

cevaplandırır, öğüt isteyenlere öğüt verirdi. Bir konuyu duyuracağı zaman herkesi mescide toplar, gönderilecek heyet varsa yola koyar, askerî birlikleri ve başların-daki kumandanları belirler, valileri, zekât memurlarını, dini öğretecek öğretmenleri tayin eder, yabancı bir heyet gelmişse kabul eder, onları ya mescidde ya da mescidin yanın-da kurulan çadırlarda ağırlardı.

İkindi ve akşam namazlarını da yine mescidde ashabı ile birlikte onlara imam olarak eda ederdi. Akşam namazından sonra adına “Evvabin namazı“ denilen bir nafile namaz kılar, akşam ve yatsı namazları arasında zikir, tesbihat ve nafile ibadetlerle meşgul olurdu. Peygamber Efendimiz (as), yatsı namazını kıldıktan sonra önemli bir işi yoksa, dişlerini misvaklar, abdestini alır, yatağına gider, İhlas ve Muavvizeteyn surelerini okur, el-lerine üfler, sonra da ellerini yüzüne ve vücuduna sürerdi. Yavaşça sağ yanına uzanır, yanağını avucuna koyar ve bazı dualar okurdu. Kimi zaman kısaca “Allah’ım! Senin adınla ölür, senin adınla dirilirim” anlamında “Allâhümme bi‘ismike emûtü ve bi’ismike ahyâ” der,

bazen de daha uzun dualar okurdu. Vitir namazını ise, gece kalkar ve kılardı. Nitekim şöyle buyurmuştu: “Gece geç vakitlerde kalkma-maktan endişe eden kimse, vitir namazını yatmadan önce kılsın. Kim, gece geç vakitlerde kılmak isterse kılabilir. Zira gece kılınan namazda rahmet melekleri hazır bulunurlar, şahit olurlar ve daha faziletlidir.” Hz. Peygamber (sas), yatsı namazından sonra konuşmayı sevmezdi.

Gün içerisinde, günde yüz defa tövbe eder ve ümmetine de tövbe etmesini emretmiş şöyle buyur-muştu: “Ey insanlar! Allah’a tövbe ediniz. Ben günde yüz sefer tövbe ederim.” O’nun bir gününe göz kırpabildi isek bize ne mutlu….

Page 21: 175

28 Doğuş - Aralık 2012

Genel Kültür

Sansho the Bailiff: Annelerinden koparılan çocukların filmi

Aforizma ne, Pendname ne? Farkları ne?

Merhametsize insan denir mi?

Aleyhinde sürgün kararı verilen eski vali oğluna seslenir: ‘Anlamak için çok küçük olabilirsin. Ama dinle! Merhamet olmadan, bir insan insan değildir. Kendine karşı sert, ama başkalarına merhametli ol!’ Sonra ailesini ve kendisini çok seven rea-yasını geride bırakarak yurt edindi-ği bölgeden ayrılmak zorunda kalır.

Cehenneme açılan gülümseme!

Hikayenin sonrası ayrılıktır, zor-luktur, acıdır. Anne Tamaki, kızı Anju ve oğlu Zushio ile sürgündeki

ter gibi görünse de gerek akıl içinde gerekse de aklı aşan meselelerde nasihate kulak vermekle insan ne kaybeder ki?

Bugün, içi tamamen aynı dışı ise farklı olarak iki kitaptan birine, “Na-sihatler” diğerine de “Aforizmalar” ismini versek herhalde birincinin yüzüne bakan olmaz. Buna karşılık ikinci kitap kısa zamanda hem çok satar hem de herkesin dilinde olur.

Nasihat, “nasihatname” veya diğer bir adlandırma ile “pendname” başlığı bizim kültürümüzü temsil etmektedir. Buna karşılık “özdeyiş” anlamına gelen aforizma ise, Fran-sızcadan yani Batı’dan bize gelmiş-tir. Belki yüzyıllar içinde nasihatlerle büyüyen insanlar olarak Fransız-cası bize cazip gelse de, bize öğüt vereceklerin bizi bilmesi, anlaması temel esastır. Bizi Feridüddin Attar mı daha iyi anlar, anlatır; Franz Kafka mı?

Kimler nasihat yazmış, yazıyor?

Bizim geleneksel hayatımızın büyüklerimizin nasihatleriyle dolu olduğunu söylemiştik. Bir eserin nasihat tadında olması için elbette adında bu kelimenin geçmesi şart değildir. Feridüddin-i Attar’dan Sadi-i Şirazi’ye, İmam-ı Gazali’den İbn-i Ataullah el-İskenderî’ye pek çok âlimimiz bizlere nasihatlerini yazmış ve bırakmıştır.

“Nasihat” Arapça kökenli bir kelime ama bizim dilimizin ve gönlümüzün en aslî kelimelerinden birisi.

Bunun ne anlama geldiğini maale-sef şimdiki nesil öğrenmek, görmek, kavramak istemiyor. Bir isyan ko-rosu halinde “Kimsenin nasihatine ihtiyacım yok.” diyen birilerini her zaman görürüz. Bu, gerçekten insa-noğlunun nasihate ihtiyacı yoktur, anlamına gelir mi?

“Din nasihattir” diyen bir peygam-berin ümmeti olarak, nasihatten ne kadar uzak durabiliriz? Bugünkü insanın aklı kendisine fazlasıyla ye-

Günümüzde ise, muhterem Osman Nuri Topbaş Bey’in Bin Nasihat Binbir İbret adlı eseri başta olmak üzere, Şerafettin Kalay’ın Anne Babaya 50 Nasihat, Abdullah Sevinç’in Baba ve Anneden Kızına Nasihat, Ali Nar’ın Oğluma ve Kızıma Nasihat adlı kitapları bu adı korumak üzere nasihat geleneğinin bir devamı olarak yazılmıştır.

Biz insanı biliyoruz

Bir anlamda nasihatnameler, pend-nameler en eski, en eskimez, en anlamlı, en derin “kişisel gelişim” kitaplarıdır. “Kişisel gelişim”, şayet merkezine salih bir kul ve insan ol-mayı hedef ve esas alıyor ise, bizim geleneğimiz bütünüyle bunun üze-rine kuruludur. Teknoloji her gün gelişebilir ancak insan Hz. Adem aleyhisselamdan beri aynı insandır ve kıyamete kadar öyle kalacaktır; hırslar, öfkeler, sevinçler, pişmanlık-lar, dargınlıklar, intikamlar…

İnsanın sadece bir insan olduğunu hatırlatmak için

Feridüddin-i Attar’ın Pendname adlı kitabı, iki farklı yayınevinden tercüme ettirilerek dilimize kazan-dırılmıştır. Yağmur Yayınları ve Semerkand Yayınları tarafından basılan eser, hacmi küçük olma-sına nasihatleri bakımından derin ve büyüktür. Yağmur Yayınları çevirisini Ahmet Metin Şahin yapar-ken, Semerkand çevirisi Mehmet

Ali Özkan imzasını taşımaktadır. Ahmet Metin Şahin çevirisinde bazı bölüm başlıklar şunlardır: Susma-nın Faydalarına Dair; Bahtiyarlığa Götüren Dört Şey; Nefis ile Savaş Bahsi; Yoksulluğa Sabır Bahsi; Ahmaklığın Vasıfları; Düşman Kazanmak ve Borçlanmak; Ömrü Uzatan Sebepler; Öfke ve Sertlik Bahsi; Misafire İkram ve Ağırlama; Kederin Faydaları; Kanaat ve Fa-kirlik Hakkında; Cimrilik Belirtileri;

Sadakanın Faziletleri Hakkında…

Buradaki başlıklar bir fikir edinmek için verilmiştir. İnsanın sadece bir insan olduğunu hatırlatmak için.

“Yokluğun üstüne zorluk yoksa da/ Ey oğul, varlık kanaat etmede” diye nasihat eden Attar, içimizdeki den-geleri kurmakta, kendini geliştirmek isteyenlere bulunmaz cevherleri sunmaktadır.

eşini ziyaret için yollara düşer. Bir rahibenin cehenneme açılan gü-lümsemesine aldanırlar. Çocuklar anneden koparılır. Anne bir sandal-la götürülüp fuhşa zorlanır.

Dehşetin sindirdiği köleler!

Çocuklar için bir malikanede kölelik günleri başlar. Şartlar çok ağırdır. Baskı inanılmazdır. Küçücük çocuk-lar dehşet ve korkuyla büyütülürler. Zulüm iktidarca desteklenmektedir. Efendi Sansho zulmün çarkını çok iyi döndürdüğü için ödüllendiril-mektedir. Ve en kötüsü de buradan kaçmak adeta imkansız gibidir.

Çünkü kaçmaya çalışanlar kızgın demirlerle alınlarından dağlanmak-tadır.

Annenin ağıda dönüşen sevgisi-nin kabulu...

Yıllar yılları kovalar. Oğul Zushio artık 18 yaşında bir delikanlıdır. Kız-kardeşi kendisinden iki yaş küçük-tür. Oğul sindirilmiş ve değiştirilmiş gibi görünmektedir. Ama ormanda bir şey olur; bir dal kırılır. Esarete ve zulme alışmış gibi görünen ağabe-yin gönlüne çocukluğunun safiyeti ve güzelliği akın eder. Kızkardeşine kaçmayı teklif eder. Yıllarca su

gibi direnen kızkardeş Anju’nun dualarının kabuludür bu. Hayır hayır uzaklardaki adada, hergün çocuklarının adını yürek paralayıcı bir şekilde ağıtlaştıran annelerinin duasına cevaptır bu.

Tanrım! Su suya katılıyor

Oğul kaçar ormanda. Sırtında; ölüme terketmek için ormana bırakmakla görevli olduğu kişiyi de taşıyarak… Sansho’nun zalim inzibatları heryeri aradıkları halde bulamazlar kaçkın oğulu. Kızkardeş su gibiydi zaten. İşkencelerden korkup bir merhamet mucizesiy-le oradan kaçar ve ama kendini durgun suya teslim eder. Trajedi Tanrı’ya açılsa bile, bu mertebede trajedidir.

Kahrolsun dengeler!

Bundan sonrası ölümü göze alarak hükümdarın karşısına çıkıp derdini anlatma mücadelesidir. Filmin en önemli sahnelerinde, babasından aldığı ‘merhamet’ bir heykelcikle somutlaşarak devreye girer ve kay-ra yetişir. Başkentten bir vali olarak dönen oğul, babasının kabrini ziya-ret eder evvela. Sonra on yıl boyun-ca köle olarak çalıştırıldığı vilayete gelir. Sansho’ya dokunması kanu-nen mümkün değildir. Çünkü Efendi Sansho’nun özel mülküdür tüm o köleler. Bir valinin de özel mülke dokunmaması gerekmektedir. Ama Zushio dengeleri gözetmez ve zul-mün tekerine çomak sokar. Zulmün oradaki temsilcisini bertaraf eder.

Sonra istifasını vererek arkasına bakmadan çeker gider.

İnsanın bu dünyadaki dalgalı ruh maceralarını muhteşem bir dille an-latan bu Japon işi filmi, bir yerlerden edinip izlemek size de çok şeyler katacaktır.

Zulüm, haksızlığa, acılara direnen insanı severiz. Çünkü bozulmamış kalbimizin dirilmesi ve ayaklanmasıdır o. Merhametle ( kalbe ) akan bir Japon masalının hikayesidir bu film. 1954 yapımı bir Japon filmi. Yönetmen Kenji Mizoguchi. Filmin ismi Sansho the Bailiff…

Mustafa Nezihi

Faruk Çınar

Page 22: 175

29Aralık 2012 - Doğuş

Haber Genel Kültür

Yoksulluk İçimizde

Yeni “okur”una Mustafa Kutlu ne bırakmış?

Mustafa Kutlu

‘Yoksulluk İçimizde’nin orijinalliği nereden ileri geliyordur? Bunu Kutlu’nun Kutlu olduğu, Uzun Hikaye öncesi harika kitaplarından birini ilk defa okumuş birinden dinleyelim.

Mustafa Kutlu’nun kitaplarının met-hini çok duymama rağmen daha önce hiç okumamıştım. Aslında sü-rekli aklımın köşesinde bir yerlerde vardı ama bir türlü nasip olmamıştı. Bir seminer dersi sebebiyle Yoksul-luk İçimizde adlı kitabını okudum sonunda. Kitabı daha okumaya başlamadan önce güzel olduğuna dair bir his vardı içimde.

Yoksulluk İçimizde’nin orijinalliği nereden ileri geliyor?

İlk başta yazarın üslubunu çok fazla anlamadım, daha doğrusu biraz tuhaf buldum. Bir hikâye olmasına rağmen konuşma cümleleri çok faz-la yoktu ve olayın akışını anlatırken basit bir dille değil de daha ağdalı cümlelerle anlatıyordu. Aslında ağdalı cümleden ziyade, demek istediğim, bazı cümlelere baktığım-da “bunlarla burada ne anlatmaya çalışmış acaba?” diye kendime sorduğum cümlelerdi. Sonradan anladım ki, asıl bu cümlelermiş esere orijinallik hissi veren. Bu hikâye basit bir dille anlatılsa, belki bu kadar zevk vermeyecekti.

Kutlu’nun betimleme ve tasvir gücü o kadar kuvvetli ki, insan kendini ister istemez hayal dünyasından alamıyor. Eserde anlatılanlar bir anda verilmiyor. Yani siz hikâyeyi okurken ne olacağını bir anda kestiremiyorsunuz. Sizin, “evet tamam, bundan sonrası böyle olur” dediğiniz yerde bir arka sayfaya geçiyorsunuz ki sizin tahmininiz tamamen yerle bir oluyor. Eserin bir özelliği de biraz parça parça gibi görünüyor olması. Aslında dağınık gibi görünüyor ama okudukça parçalar yerine oturuyor.

Hele kitaptaki son bölüm yok mu…

Ayrıca yazar, esere ‘ahlak der-si’ başlığı altında Ataulllah İskenderî’nin Hikem-i Ataiye’sinden sözler almış. Onlardan bir kaçını paylaşmak yerinde olacaktır:

-Taleb şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömül-meyen şey, nabit olmaz.

-Dünya sûretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.

-Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen, zaten ölüsün.

- Marifetin mukabili inkâr, ilmin mukabili cehalettir.

İnsanın, bu cümleleri okuduğunda şöyle bir durup düşünmesi kaçınıl-maz oluyor. Eserde araya bunların girmesi gayet güzel olmuş ve eser tekdüzelikten çıkmış.

Eser hacim olarak çok küçük gibi görünse de içerik olarak azım-sanmayacak kadar güzel. Eserde anlatılan sevgi, aşk; ama bunların yanında aslında bizim ‘şer’ olarak nitelendirdiklerimizin bize nasıl ‘hayır’ olarak döndüğünü, insa-nın, istediğinde hayatının tümünü olumlu yönde istediği gibi değişti-rebileceği gibi mesajlar da veriyor. Bunların haricinde yazar son başlık-ta Ebu Nuaym’ın Hilye’sinden aldığı Peygamber Efendimiz zamanında yaşanmış bir olayı da anlatmış. Bana öyle geliyor ki, bu hikâye bu olaydan esinlenilerek kurgulanmış gibi, ama yanılıyor da olabilirim. Belki de yazar bu olayı, bu hikâye ile uygun olduğu için anlatmış da

olabilir. En nihayetinde ikisi de birbiriyle uymuş ve son başlık biraz kitabın özeti gibi olmuş.

Son olarak, bu kitapla beraber uzun zamandır okumadığım bir tür olan hikâye de okumuş oldum.

Kitabın güzel olduğunu ve bana bir şeyler kattığını rahatlıkla söyleye-bilirim. Aynı zamanda ilk defa bir Mustafa Kutlu eseri okumuş oldum ve aslında biraz da geç kalmış olduğumu fark ettim.

Soldan sağa 1. Sesle yapılan duyuru 5. Norveç’in başkenti 6. Kanuni’nin şiirlerinde kullandığı mahlas11. Adaletli, doğruluktan ayrılmayan kimse.13. İlk Abbasi sultanı14. İlk cebir kitabını yazan müslüman alim17. 1984 adlı romanın yazarının soyadı18. Güneş sisteminde bulunan en büyük gezegen19. Elazığ ilinin eski adı20. Van Gölü’nde bir ada

Yukarıdan aşağıya 2. Fransa ile İspanya arasında küçük prenslik 3. Lozan anlaşmasının imzalandığı saray 4. Siyasetname adlı eserin sahibi ünlü Selçuklu veziri 7. Şeyh Galib’in manzum eserlerinden biri 8. İslamiyeti resmi din olarak kabul eden ilk Türk devleti 9. Küçültücü söz veya davranış10. Matematikte bir kuram12. Suyun kaldırma gücünü bulan filozof15. Çiçek, dal ve yapraklarla yapılmış halka16. Umman Sultanlığı’nın başkenti

BULMACA

Bulmacamızı doğru çözen

ilk 3 okurumuza Bedri

Gencer’in ‘ Hikmet

Kavşağında Edmund Burke

İle Ahmed Cevdet ‘ kıtabını

hediye ediyoruz. Cevabınızı

[email protected] ye gönder-

ebilirsiniz.

Adresinizi yazmayaı

unutmayınız

BULMACA-

Tuğba Savaş

Page 23: 175

3Aralık 2012 - Doğuş

Haber Sunuş

Raşit Bal

Aktualite ve biz

II. Rutte hükümeti yemin etti Doğan: ‘Başarılarımızın farkına varıyorlar.’

İçinde yaşadığımız zaman old-ukça hızlı geçiyor. Bazen takip etmekte güçlük çekiyoruz. Nerde kaldı bu kadar olayı ve değişimi yorumlamak ve kendimize bir rol biçmek. Hollanda da şeçimler oldu. ‘Eski’ politika bitti. Wilders ciddi bir yenilgi aldı. Hollanda toplumu artık onun söylemine pek ilgi duymadığı sinyalini verdi. Zaten bu seçimde ‘İslam’, ‘göçmenler’ ve ‘uyum meseleleri’ konu değildi. Hollanda ve Avrupa’yı ciddi şekilde tehdit eden ekonomik kriz başka konuları tartışmaya pek imkan ver-miyor. Seçimden iki parti, sağında, solunda ortası, kazançlı çıktı.Sorumlulukları ağır. Çok ama pek çok tasarrufa gidilmesi gerekiyor. Aksi halde Hollanda tamir edilmesi imkansız olan ekonomik bir düşüşe geçer. Devletin giderlerinde büyük bir tasarrufa gitmesi gerekiyor. Bu konuda bütün partiler hem fikirler. Anlaşmazlıklar bu kısıntının hızı ve zamanlaması hakkında.

Seçimden en büyük çıkan iki parti oldukça kısa bir zamanda anlaştılar. Oldukça hızlı hükümet kurdular. Hollanda içinde tasarruf odaklı, uluslararası ilişkilerde ise Avrupa odaklı. Belli ki bu tasarru-flar hepimizi vuracak. Bu dönemde insanın işine sahip çıkması ve üretkenliğini artırması önemli. Hükümete de, vatandaşlara da başarılar dilemek gerekir.

6 Ekim 2012 Cumartesi günü, Almanya`nın Bielefild şehrinde IGMG Kadınlar Teşkilatının düzenlemiş olduğu Kur`an Tilavet Yarışması ve Eğitim fuarı gerçekleşti. Eğitim fuarında Avrupa`nın farklı yerlerinden katılan bölgelerin hazırlamış olduğu standlar göz doldurdu.

Güney Hollanda`nın da yer aldığı bu çalışmada birbirinden güzel çalışmalar tanıtıldı. Bir çok bölgeden eğitim standları kurmak için orada bulunan eğitimciler birbirinden güzel, göz alıcı çalışmalarını sergilediler. Kurulmuş standlarda misa-firler tarafından ilgi ve beğeni ile karşılandı ve ziyaret edildi.

Her bölgenin seçmiş olduğu eğitim ile alakalı bir thema doğrultusunda çalışmalar gerçekleştirildi. Bu çalışmalarda birbirinden özel ve güzel sunumlar ortaya konuldu. Standlarda Hacc tanıtımı, çocuk

Bu yıl kurban bayramıyla aynı haftaya denk gelen Cumhuriyet bayramı dolayısıyla vatandaşlar çifte bayram kutladılar. T.C. Lahey Büyükelçiliği’ de her yıl olduğu gibi bu yıl da bir resepsiyon verdi. Resepsiyona Türk kuruluş temsilcile rinin yanı sıra çok sayıda Hollandalı kurum temsilcisi de iştirak etti. Büyükelçi Uğur Doğan misafirlerini tek tek kapıda kabul ederek hal hatır sordu. Hollanda İslam Federa-syonu adına resepsiyona katılan Mehmet Yaramış büyükelçiyi tebrik ederken kurumlarına gönderdikleri bu nazik davet için teşekkür etti.

Resepsiyonda gazetemize verdiği özel demeçte günün mana ve önemine değinen Büyükelçi Uğur Doğan ‘Cumhuriyetimizin kuruluşunun 89. yılını gerçekten büyük bir mutluluk ve kıvançla kutluyoruz. Özellikle bu yıl Hol-landa ile diplomatik ilişkilerin 400. yılını kutlamanında vermiş olduğu ivme ile Türkiye - Hol-landa ilişkileri çok güzel bir düzey yakaladı. Dolayısıyla bu 89. yıl kutlamamıza da yansıdı. Bu akşam başta kraliyet, dışişleri bakanlığı, meclis, senato, bakanlıklar olmak üzere diğer kordiplomatiğin de neredeyse tam kadro burada oluşu tabiki bizi mutlu etti. Buraya gelen misafirler Türkiye’nin elde etmiş olduğu başarıların farkına varmış oluyorlar. Tabiki son dönemde Türkiye’nin sağlamış olduğu ilerleme ve dönüşüm de bunda büyük rol oynuyor. İnsanlarda bu katılımlarıyla buna tanık oluyorlar. Bu da bizi çok mutlu ediyor. Gurur duyuyoruz’ dedi.

Büyükelçi Uğur Doğan basın mensuplarının isteği üzerine son genel seçimlerde İşçi Partisi’nden (PvdA) Hollanda meclisine girmeyi başaran Türk kökenli milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Keklik Yücel ile birlikte resim çekindi.

Bu resepsiyonda Hollanda’nın iki Türkiye büyükelçisi bir araya geldiler. Hollanda ile ilişkilerin dört yüzüncü yılı kutlamaları münase-betiyle sık sık gündeme gelen Bayan Monique Sturm kendisini yıllar önce Hollanda’nın Belçika sınırına yakın bir yerde bulunan

Turkeye adlı 20 haneli küçük bir Hollanda köyünde fahri Türkiye kültür elçisi olarak atamış. Ve yıllar sonra evini Türkiye’yi tanıtan, akla gelebilecek her türlü eşya ile adeta tıka basa doldurarak bir müze haline getirmiş. Kısaca kendisi Türkiye sevdalısı bir bayandır. O da bu gün bu resepsiyona hazır bulu-nuyordu. (Doğuş gazetesinin 171. sayısında o köy ve çevrede bulunan diğer Türkiye’yi ilgilendiren tarihi mekânlarla alakalı geniş bir haber yayınlandı.)

Adnan ŞahinLahey

el becerileri, ebru, hat sanatı tanıtımları, farklı şehirlerde eğitim veren eğitim kursları, yatılı kursların tanıtımları (Belçika`da bulunan İbn-i Sina İslami İlimler Enstitüsü gibi) ve daha bir çok konuların işlendiği tanıtımlar gerçekleştirildi.

Kur`an Tilavet yarışmasında Güney Hollada Bölgesinde Büyükler kategorisinde Ayşenur Aktalan 2. küçükler kategorisinde ise Emine Tunç birinci , Yuseyrenur Yılmaz ikinci oldu.

Bizlerde Doğuş gazetesi olarak Güney Hollanda bölgesinden katılan 3 yarışmacı kardeşlerimizi, hocalarımız Leyla Yılmaz, Ay-ten Urgenç ve NİF Kadınlar teşkilatını tebrik ediyor, Rabbim-den başarılarının devamını niyaz ediyoruz.

Ekonominin iyiye gitmesi, toplumun krizden çabuk çıkması oldukça önemli görünüyor. Özellikle yeni gelen İslami nesil için. Onların işsiz kalması, toplumsal konumları için oldukça önemli. Kimliğini oluşturan gençlerin, topluma katılımları, geleceklerini burada inşa etme-leri, toplumun kültüründe kabül ve saygı görmeleri oldukça önemli. Işsizlik artarsa, bu gençlerin şansı ve imkanları da azalmakta. Bu ise tabiki kaygı vermekte. Hollanda’da yetişen müslüman gençlerin denge-li ve Hollanda ya uyumlu İslami bir kimlik geliştirmeleri, İslamın Hol-landa da kök salması için oldukça önemli.

Radikal, aşırı ve içinde yaşadığı topluma yabancı insanların Hollanda ya da İslama da pek bir katkıları olmaz gibi geliyor bana. Böyle kişilerin kendileri, ilk etapte ‘ötekileştirmekte’. Hal-buki, toplumun ‘ötekileştirici’ mekanizmalarına rağmen ‘öteki’ olmaya direnç göstermek gerekir. Böyle bir ortamda toplumda başarılı olan gençlere dikkat çekmek iyi olabilir. Zehra Sarıaslan oldukça başarılı bir gencimiz. Hem dini kimliğini ifade etmekte ve hem de toplumsal olarak kendini iyi konumlandırmakta. Birleşmiş Milletler’de Hollanda’nın gençlerini temsil etmekte. Umarız söyleşiyi

beğenirsiniz ve size ilham verir.

Türkiye hükümetinin politikaları ta buralara kadar geliyor. Gittikçe daha çok insanın ‘Türkiye bize sahip çıkıyor’ dediğini duyuyo-rum. Konsolosluklar ve temsilciler buradaki halka ve örgütlere sanki daha ‘yakın’ duruyorlar gibi. Rot-terdam başkonsolosumuzla yapılan söyleşide bu yakınlığı bir daha görmek mümkün. Yurtdışındaki Türklerle ilgilenmek için kurulmuş (YTB) kurum Hollanda’daki to-plumsal problemler için poli-tika üretiyor. Koruyucu aile, ev ortamından alınan çocuklar için uygulamalar üretiyor, toplantılar düzenliyorlar. Türk kökenli nesillerin Türkçeyi unutmaması için kurum oluşturuyorlar. Bu kadar yakınlık buradaki insanlar için iyi olur mu bilmiyorum.

Geçtiğimiz iki hafta Gazze’deki müslümanlar için oldukça zor bir dönemdi. İsrail kendine atılan etkisi oldukça hafif olan bir kaç füzeyi bahane ederek Gazze’yi topa tutu. Hem havadan hem karadan. Yine pek çok insan can verdi. Ekserisi sivil. İsrail’in Filistin meselesinde ‘sivil ve askeri’, ‘çocuk, kadın veya asker’ ayrımı yapmadığı bir daha açıkça görüldü. Hol-landa hükümetinin tıpkı Amerika Birleşik Devletleri gibi İsrail’in saldırısını ‘kendini savunma’ olarak

değerlendirip saldırıları önceden ‘meşru’ bulması ve ‘anlayışla’ karşılaması oldukça kaygı verici. Böylece Hollanda hükümeti İsrail’in acımasızlık ve saldırganlığına çanak tutmakta. Ben bunun CMO tarafından bakan ile görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum. Hollanda hükümetinin bu derece İsrail’e yakın olmasına rağmen Gazze halkına bir kaç milyon yardım söz vermesi de tabiki güzel. Bu ka-dar mağdur ve mustazaf insanın yarasını belki biraz da olsa hafifle-tir. İsrail’in yaptığı hasar o derece derin ki bu tip yardımlar pek etkin olmamakta. CMO’nunda bunu da takdir etmesi kayda değer.

İslam dünyasında o kadar çok mesele var ki. Hangi birini gün-deme taşıyalım ki? Müslümanların kendi aralarındaki gerilimlerini ‘kavga etmeden’nasıl çözeceklerini bilemediklari açık. Aralarındaki en ufak bir gerilim veya farklılık dahi ‘kavgaya’ neden olmakta. Bu gidişat ve gerçeklikte ümitli olmak ‘saflık olmak anlamına geliyor. Suriye yanmaya devam ediyor, her gün insanlar ölüyör. Mısır yine başladı karışmaya. Gazze’de başarılı oldu ama kendi içinde karışık. Anayasa yapacaklar. Bu-nun için geniş katılımlı bir anayasa komisyonu oluşturdular. Komisyon çözülüyor ve cumhurbaşkanı git-tikçe diktatör oluyor. İran devri-

minden sonra İslami haraket uzun süre yeni bir fırsat bekledi. Buda Mübarek sonrası Mısır’da oluşmuş gibi. İslami hareketin liderleri bu fırsatı iyi kullanırlar mı bilmiyo-rum. İnşaallah hayal kırıklığına uğramayız. Modern zamanlarda İslam’ın toplumun inşası için halen anlamlı olabileceğinin pratiğini ortaya çıkartırlar.

Hicri yılbaşını kutladık. İnşaallah hayırlara vesile olur. Hz. Hüseyin’in ve bir avuç mustazafın hunharca katlini andık. Tüm İslam dünyası için bu anlamlı bir vaka. Bir taraftan zulmün ve gözü dönmüşlüğün insanı nasıl bozabileceğini görüy-oruz. Bir taraftanda peygamberin ve ümmetin gözdelerinin başına gelenlerin hepimizi yaralaması, sızlatması. O günden bu yana ne Yezid’ler bitti nede Hüseyin’ler.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 89. yılı münasebetiyle 29 Ekim Pazartesi akşamı elçilik binasında büyükelçi Uğur Doğan tarafından verilen resepsiyona çok sayıda Hollandalı üst düzey temsilci ve Türk sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.

Page 24: 175

30Bizim Sayfa

Doğuş - Aralık 2012

Eşinizle kimsenin yanında tartışmayınİlişkiyi sağlıklı olarak yürütmenin temeli sağlıklı iletişimden geçiyor. Sağlıklı iletişim kurmak için de bazı basit kuralları gözetmek gerekiyor.

Düşüncelerinizi paylaşma konusunda açık olun. Kafanızı kurcalayan ya da eşinizin size yanlış gelen bir tavrını ona açıkça belirtmektense içinizde saklamayı tercih ederseniz, bu yara içinizde büyüyüp kangrene dönüşe-bilir ve her şey için çok geç kalabilir-siniz. Sorunlar hakkında konuşmak için yeterince zaman ayırın. Eşinizle konuşmak için onu işe yetişmek üzereyken telefonla aramak ya da hafta içi öğle arasında konuşmaya çalışmak doğru bir seçim olmaz. Çünkü dar zamanda size minimum dikkatle yaklaşması sizi mutsuz ede-cektir. Gerçekten önemli bir meseleyi konuşmaksa niyetiniz, her ikiniz de yeterli zamanı ayırabiliyor olmalısınız.

Bu, hem onun dar zamanları kendi-ne ayırmasına fırsat verip saygınızı göstermenizi hem de eşiniz tarafın-dan dinlenildiğinizden emin olmanızı sağlar.

Onun yerine düşünmeyin

Eşiniz dile getirmeden, sizin onun aklından geçenleri bilmenize imkan yoktur. Onun ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışmaktansa direkt olarak ona sormak daha iyidir. Sormak, yanlış tahminleri ya da yanlış izle-nimleri eliminize etmenize yardım eder. Bugünü konuşurken geçmişi karıştırmayın. Hatalarınızın sorum-luluğunu alın. Eğer bir yanlış yaptıy-

sanız sorumluluk alın ve bir başkasını suçlamayın. Verdiğiniz bir sözü tutma-dığınızda ya da kendinizi savunmak istediğinizde bahaneler yaratmaya çalışmayın. Dürüst olduğunuzda kendinizi daha iyi hissedeceksiniz ve eylemlerinizin sorumluluğunu üstlendiğinizde eşiniz size daha fazla güvenmek isteyecektir. Sinirlenmeye başladığınızı hissettiğinizde kısa bir mola verin. Topluluk içinde tartışma-yın. Başkalarının yanında ilişkinize ait sorunlar hakkında konuşmanız, eşinizi otomatikman savunmaya teşvik eder. Bu durumda, konuşmada odaklanılan konu, önemli özel mese-leler yerine zorluklar olur.

Koruyucu Aile Deniz Çatıkkaş

Koruyucu aileye verilen çocuklar kimlerdir? Veriliş sebepleri neledir?

Koruyucu aileye verilen çocuklar genellikle 0-12 yaş grubunu oluştur-maktadır. Bunun sebebi ise küçük çocukların sıcak aile ortamına daha çok ihtiyaç duymalarıdır. 12-18 yaş arası çocuklar genellikle yatılı yurda yerleştirilmektedir.

Bunun onemli sebeblerinden bir tane-si, genelde yasi ilerlemis olan cocuk-larin koruyucu aileye adapte olmakta zorluk cekmeleridir. Bunun kaynagida cocugun 12 yasina kadar almis oldugu aile ve toplumsal degerlerdir.

Ailelerin uyuşturucu ve alkol bağımlılı-ğı, aşırı geçimsizliği, çocukların ihmal edilmesi, fiziksel veya ruhsal şiddet görmesi, fiziksel veya ruhsal geliş-melerini tehdit edebilecek her türlü durumlarda çocuk geçici olarak başka bir aileye verilmekle karşı karşıya kalmaktadır.

Çocuğun hangi tür koruyucu aileye verileceği, çocuk ve aile hakkında edinilen bilgilerden sonra, hazırlanan raporlar da göz önüne alınarak karar verilir.

Ayrıca çocuğun koruyucu ailede kaldığı sürece ailesiyle hangi sıklıkta görüşeceğine, çocuğun durumu da göz önüne alınarak yapılan görüşme-lerden sonra karar verilir.

Koruyucu aile çeşitleri

Perspectief zoekend (kısa süreli koru-

yucu aile)Kriz dönemi ailelerden alınan küçük yaştaki çocuklar genellikle kısa süreli koruyucu aileye verilir. Bu tür ailelere yerleştirilen çocukların perspektifleri henüz netlik kazanmadığından dolayı geçici süre olarak (3–6 ay arası) bura-da kalırlar.

Perspectief biedend (uzun süreli koru-yucu aile)Bu ailelerin yanına yerleştirilen ço-cuklar burada uzun süre kalmak için yerleştirilir. Bu süre boyunca duruma göre çocuğun ailesi ile görüşmesi aile vasisi tarafından sağlanır.

Therapeutisch Pleeggezin (tedavi amaçlı koruyucu aile)Çocukların bu tür koruyucu aileye veriliş sebebleri tedavi amaçlıdır. Bu ailelere yerleştirilen çocuklara örnek verecek olursak davranış bozuklu-gu olan çocuklar, psikolojik travma geçirmis çocuklar, veya uyusturucu bağımlısı olarak doğan bebekleri sıralayabiliriz.

Gelecek sayıda buluşmak üzere

Hoşçakalın

Bu sayımızda sizlerle paylaşacağımız konular hangi çocukların koruyucu aile yanına verileceği ve veriliş sebepleri ile koruyucu aile türleri olacaktır.

Page 25: 175
Page 26: 175

Gençler! ‘‘TAKE CARE NOW’’ ile daha ucuza sigorta olun ve 75€ prim iadenizi alın!

11 YILDIR sektöründe lider BenimsigortaM.nl güvencesinde TÜRKÇE ve HIZLI hizmetten hemen yararlanın!

Saglık SigortanızıBenimsigortaM ile Yaptırın;

˘

Türkiye’deki ameliyatlarınız için BEDAVA

uçak biletinizi ’tan alın!

Saglık Sigortasında Öncü!˘

BenimsigortaM.nl Agis, CZ, Delta Lloyd, VGZ, De Amersfoortse ve Avéro Achmea acentesidir.

t: (013) 467 52 67

@: [email protected]/BenimsigortaM

Lazer göz ameliyatınızı Rotterdam ’te sigorta kapsamında %75 INDIRIMLI yaptırın!

. . . .

ile basis sigortanızı 98.55€’ya yaptırın!

primlerinizde %12 indirim ile ailenizle yılda 800€’ya kadar tasarruf saglayın!˘

00712Benimsigortam_278x398mm_UfukIlan_r3.indd 1 11/27/12 10:02 AM

Page 27: 175

4Haber Toplum

Doğuş - Aralık 2012

Hollanda’da yaşayan bazı sorun-lu ailelerin çocuklarının gençlik daireleri tarafından mahkeme yoluyla ellerinden alınarak, çoğu kez Müslüman olmayan ailele-re verildiği bilinmektedir. Buna karşılık koruyucu aile olma konu-sunda insanlarımızın da çok duyarlı olmadıkları ayrıca bilinmektedir. Bu konuda paneller, seminerler ve toplantılar düzenlenmektedir. En son 7 Kasım ‘12 de Rotterdam’da düzenlenen ve Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının

da desteklediği bir paneli izlemek için Rotterdam’da bulunan Melek Yücel Salur ile Alican Koç panelden sonra bazı sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ettiler. Bu çerçevede geniş tabanı ve altyapısı olan Hollanda İslam federasyonu ile de görüşmek üzere Rotterdam’daki merkez bina-sına giden YTP temsilcileri başkan Mehmet Yaramış, Eğitim başkanı Hüseyin Yanmaz ve kadınlar teşki-latı başkanı Bedia Karademir ile bir süre görüştüler.

konusunda söylenecek çok şeyin olduğunu belirterek, ‘koruyucu aile olmak önemli ancak daha da önemlisi ilgili kurumlarca bu ailelerin ciddiye alınmasıdır’ diyen Yanmaz, bazı Müslüman koruyucu ailelere, talep ettikleri halde, bir takım bahanelerle çocuk verilmeyi-şini, olayın bir başka endişe verici boyutunu ortaya koyduğunu dile

getirerek bunun da ayrıca araştı-rılmasının gerektiğine işaret etti. Görüşmeden sonra NIF binasını gezen konuklar Doğuş gazetesinin eski ve yeni sayılarını incelediler. Ardından bir başkan STK ziyaretini gerçekleştirmek üzere federasyon-dan ayrıldılar.

Hem koruyucu aile ve ailele-rin karşılaştığı sorunlara ilişkin konularda hem de çocuklara verilebilecek Türkçe eğitimin daha da yaygınlaştırılması konusunda neler yapılabileceği üzerinde fikir alış verişinde bulundular. Yaramış Türkçe dil eğitimi konusuyla ilgili olarak, kendilerine bağlı olan cami-lerde zaten uzun zamandır binlerce çocuğa çeşitli konularda derslerin verilmekte olduğunu ve dolayısıyla bunun yanı sıra Türkçe derslerin de verilmesinin çok kolay olabileceğini belirterek bu konuda bir proje suna-bileceklerini söyledi. Alican baş-kanın konuya gösterdiği duyarlılığı memnuniyetle karşıladığını belirte-rek geniş tabanı olan bu kuruluştan eğitim ile alakalı gelecek olan bir projenin çok ciddi bir şekilde ele alıp incelenebileceğini söyledi. Me-lek Salur ise Bedia Karademir’den; çocukları bir şekilde ellerinden alınan sorunlu aileleri tespit ederek onların bir araya getirilip dinlene-bilmeleri konusunda bir çalışmanın yapılıp yapılamayacağını araştır-masını önerdi. Karademir konuyla ilgileneceğini söyledi.

Aynı zamanda bir koruyucu aile olan federasyon eğitim başkanı Hüseyin Yanmaz koruyucu aile

Gençlik Teşkilatı çalışmaları ko-laylaştırmak ve verimi artırmak için toplantıları üç bölgede düzenliyor. Randstad bölgesinde düzenlenen toplantıya Den Haag, Dordrecht, Leiden, Rotterdam İskenderpaşa, Rotterdam Ayasofya, Rotterdam Bir-lik, Rotterdam Kralingen, Rotterdam Bizim Ev ve Schiedam şubeleri, Bra-bant bölgesinde düzenlenen toplan-tıya Eindhoven Mevlana, Eindhoven Yunus Emre, Gorinchem, Leerdam, Oss, Tilburg ve Uden şubeleri, Gelderland bölgesinde düzenlenen toplantıya ise Arnhem, Ede, Ulft ve Veenendaal şubeleri katıldılar.

Toplantılar NIF Gençlik Teşkilatı yöneticilerinin tanışma faslıyla başladı. Teşkilatlanma başkanı Mustafa Aktalan tarafından yöneti-len toplantılarda keyifli ve samimi bir ortamda birim eğitim çalışması gerçekleşti. Toplantılarda başkan Erkan Turan son gelişmeler ve çalışmalar hakkında kısaca bilgiler de verdi.

Kur’an tilavetiyle başlanan toplan-tılar aynı şekilde Kur’an tilavetiyle bitirildi.

YTB Temsilcileri NIF’i Ziyaret Ettiler

NIF GT 3B toplantılarını yaptı

Rotterdam kentinde ‘koruyucu aile’ konulu bir panele gözlemci olarak katılmak üzere Hollanda’da bulunan Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı temsilcileri Melek Yücel Salur ve Alican Koç NIF’i ziyaret ederek başkan yaramış ve diğer yetkililerle bir süre görüştüler.

NIF Gençlik Teşkilatı 3B toplantılarını 18 ve 19 Kasım 2012 tarihlerinde yaptı. Eğitim amacıyla düzenlenen toplantılar Randstad, Brabant ve Gelderland bölgelerinde yapıldı.

Toplantı yatsı namazı sonrası birlikte yenen yemekten sonra cami imamı Kazım Güldü’ nün okuduğu aşrı şerifle başladı. Teşkilatlanma başkanı Aydemir Doğruyol’un yaptığı yoklama ile devam eden toplantıya yaklaşık 45 üyenin katıldığı tespit edildi. Toplantı-da cemiyet birim başkanları birimleri hakkında bilgilendirmede bulundular. Eğitim başkanı ve şuan başkan vekili Ali Çetin, çocuklara verilen eğitimin hız kesmeden devam ettiğini söyler-ken bazı çalışmalar ve toplantılar yüzünden eğitime verilen arayı en aza indirmeye çalıştıklarını belirtti. Sosyal hizmetler başkanı Eyip Çetin biten bir hac çalışması sonrası derhal yeni se-zon çalışmalarının başladığını duyur-du. Hasene yaptığı yardım çalışmaları çerçevesinde yaptığı su kuyusu, yetim projesi ve katarak projeleri ile alakalı detaylı bilgiler verdi.

Gençlik başkanı Fatih Şahin birimiyle ilgili bilgi verirken, sözlerine Peyami Safa’dan alıntıladığı şu cümlelerle başladı ‘‘Gençlik bir toplumun umut ışığıdır. İstismar edilirse söner, doğru yönlendirilmezse hayatı yaşanmaz hale getirir. Gençlik bir toplum için en büyük güçtür. Her toplumun ömrünü sürdürebilmesi, yarınlarda kendi varlıklarının mücadelesini verebil-

mesi ve idealinde kurmuş olduğu bir dünyayı gerçekleştirebilmesi için bazı dinamiklere ihtiyaç hisseder. Bu ihtiyaçlar temin edilmeden hayat ve gelecek adına bir düzenlemeye girişilemez. Bu noktada elzem olan dinamiklerden en önemlisi şüphesiz ki gençliktir. Gençlik; duygu olarak, hareket olarak, güçlülük ve gayret olarak bir toplumun en dinamik unsuru olup, geleceği inşa edecek en önemli değerdir. Bunun için yanlış veya doğru, her toplum ve fikir gençli-ğe hitap edip bu dinamiği kazanmaya çalışır. Her hayat görüşü, planlarının en önemli noktasına gençliği yerleştir-mektedir.

Çünkü hiçbir toplumun gençliğe sahip çıkmadan cemiyetini ayakta tutması düşünülemez‘‘. Bu sözlerle gençliğin çok önemsenmesi gerektiğinin altını çizen Şahin gençlere yönelik çalış-maların tüm dalları ile devam ettiğini söyledi. Bu sezon gençlere güzel bir ortam da bir eğitim kampı düzenleye-ceklerinin müjdesini veren Şahin bu konuda çalışmaların devam ettiğini belirtti. Toplantının gündem dışı iki önemli konuşmacısı vardı. Oktay Akın ve Enes Çetin. Hasene kurban gönüllüsü olarak gidip döndükleri Nijerya ve Burma Arakan’da yaptık-

ları çalışmaları, çektikleri resimler eşliğinde üyelere anlattılar. Çok ilginç hikâyelerle Nijerya’dan dönen Oktay yaptıkları çalışmaların etkisinde kalarak bazı insanların Müslüman olduklarını söyledi. Genel merkezin Nijerya’da yapmayı planladığı bir yurt projesinin olduğunu da sözle-rine ekledi. Burma Arakan’da çok kısıtlı imkânlarla yardım çalışmaları yapabildiklerini belirten Enes Çetin bu ülkede halen durumun çok vahim olduğunun altını çizdi. Budistler tara-fından çeşitli bahanelerle engellen-meye çalışılan kurban çalışmalarının güçlükle ve gizlice yapılabildiğini söyledi. Bu genç ler birer çekle taltif edildiler.

Üyelerden ciddi bir sorun dile getiril- mezken yetişkinlere yönelik faaliyet- lerin de yapılması yönünde talebin olduğu belirtildi. Federasyon adına toplantıya katılan eğitim başkanı Hü-seyin Yanmaz kısa bir değerlendirme konuşması yaptı. Oss cemiyetinin her alanda başarılı çalışmalar yaptığı-nı belirten Yanmaz bu günde yine çok güzel bir toplantının yapıldığını söyledi. Toplantı Kuran tilavetiyle son buldu.

Adnan Şahin

Mescidi Cuma’da üyeler toplantısı yapıldı Oss Mescidi Cuma cemiyeti 9 Kasım’da rutin üyeler toplantısını yaparak hem üyelerini dinledi hem de çalışmaları ile ilgili üyelerine bilgiler verdi.

Page 28: 175

5Aralık 2012 - Doğuş

Haber Dünya

Ergün Madak

Başörtüsünün Çığlığı 2

Okur: Son zamanlarda özellikle sosyal medyada ve ilahiyatçılar tara-fından kadınların nasıl giyineceğini hatırlatan pek bi çoğaldı. Peki merak ediyorum, erkeklerin gözlerini haram-dan sakınmaları gerektiğine dair ayeti kerimeler neden hatırlatılmıyor?

E.M. Sosyal medya ve ilahiyatçıları hiç takip edemiyorum. Benim maka-lenin sebebi, üst üste gelen bir kaç düğün ve o düğünde gözüme çarpan-ların beni çok üzmesi idi. Erkeklerin gözlerini haramdan sakınmaları ayeti tabii ki hatırlatılmalı ama benim konum o değildi. Fakat burada sizin söylemek istediğin şu mu?: “onlar tamam haram işliyorlar, siz de gözü-nüzü sakının!” Tabii ki herkes gözünü haramdan sakınmalı. Ama benim yazımın konusu gözün haramdan sa-kınılması değil, şekil değiştiren Kur’an örtünme felsefesiydi...

Okur: Kadınlardan ideal müslüman kadın duruşu beklenirken, neden erkekler en alçak nefis seviyesinde normalleştirmenin de ötesinde rahat bırakılıyorlar?E.M. Mesele tencere dibin kara,

Doğuş’un Ekim sayısına, Başörtüsünün Çığlığı başlıklı bir yazı yazmıştık. Aşağıda, okuyucularla paylaşma ihtiyacı duyduğum bir tepki geldi. Tepkiyi veren değerli okurun ismini ver-meyerek ve iznini de almış olarak sizi aşağıdaki yazışmayla başbaşa bırakıyorum.

senin ki benden kara mıdır? “Tamam durum bu ama, erkekler de az berbat durumda değil”, demeye getiriyor-sanız, haklısınız ama ben yazıda bunu tartışmıyorum (üstelik erkekle-rin seviyesini tartışacaksak onların durumunun daha da vahim olduğunu zaten söylememe gerek yok). Eğer erkeklerin şu an ki seviyesi benim o yazıyı yazmama ya da öyle düşünme-me engel olduğunu düşünüyorsanız, sizinle aynı fikirde değilim.

Okur: Kadının kıyafeti ile sapıkla-rın (sizin deyiminizle) cinsel objesi arasında bağ kurmak bana çok incitici geldi. Ben sizin kadar süslü anlatamam belki, fakat ahlakı incitici dil kullanmaya efendimiz de müsade etmezdi bence.

E.M. Kadınları incitici bir dil kullan-mak amacıyla o cümleyi yazmadım. üstelik tek gayem onları, alçaltmak değil, bilakis müslüman gönüllerin baştacı etmektir (süslü cümle olsun). Kadınlar bu tarz giyinerek, erkeklerin zihinlerinden neler geçtiklerini bir duyabilselerdi, kendi kendilerini incit-tiklerinin farkına da varabilirlerdi.

Okur: Onunla, Rasulullah’la karşılaş-sam ne mi olur? Seninle dertleşmek istiyorum ya Rasullallah derim, içimi dökerim. İslam’ın tek temsilcisi müs-lüman kadın ve tek emri başörtüsü olmadığına göre, konuşacak çok şey olur.

E.M. Doğuş’un Ekim sayısındaki cüm-le şöyle devam etmiyor mu? “ Oysa ben gönül rahatlığıyla, kalpleri mut-main olarak hareket etmelerini, kim-likleriyle ve dış görünüşleriyle uyumlu bir müslüman profili çizmelerini ar-zuluyorum...” Makalede, İslam’ın tek temsilcisinin müslüman kadın ve tek emrinin başörtüsü olduğu gibi zaten bir iddiam yok. Ama makale konusu olarak bunu seçmişim. Eğer benim karşıma Rasulullah çıksa, altımda şort olsa ben kendi adıma konuşamam. Ama eleştirisini yaptığım, başörtüsü takmış, altına strech pantolon çekmiş, her tarafı belli olan bir bayan, O’nunla karşılaşıp hiç birşey yokmuş gibi konuşacaksa, böyle bir metafordan hareketle ben de buna üzülüyorum.Okur: Özlem Albayrak`ın “Dindar er-keklere gönderme” yazısındaki önem-li bir tespiti de cevabıma eklemek

isterim: Başörtülüler yeterince açık değil diye Kemalistlerin hedefiydi, şimdi yeterince kapalı değil diye din-darların. Başörtülüleri hizaya getirme heveslisi ne çokmuş. Bu tavrın nedeni ne? Aslında dindar erkekler süslenen, daracık kıyafetlerle sokağa çıkan, lükse tutku duyan, deniz tatili arzula-yan örtülü kadını eleştirirken aynaya baktıklarını farkettiklerinden bu kadar bozuluyorlar. Bu temsil biçimi onları kendilerinin de kaybettiği değerlerle yüzyüze getiriyor… Ama namaz kılıp zina yapan, Hac’ca gidip işçinin hak-kını vermeyen dindar erkekler de var. Hepsini tartışalım.

E.M. O da diyor tencere dibin kara... Herkesin tenceresi karaysa susa-cak mıyız? Ya da benim yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, bugün müslüman kadının giyimini konu-şalım, yarın müslüman erkekleri konuşalım, öbür gün, işçinin hakkını burnundan getirerek, sigorta primini yatırmayarak sömüren müslüman etiketlileri konuşalım, ama konuşalım ve makalede bahsetmeye çalıştığım gibi, ‘Sizden Hayr’a davet eden; iyiliği emreden, kötülükten nehyeden

bir ümmet bulunsun. İşte kurtuluşa erenler yanlız onlardır’ ayetini uygu-layalım. O yüzden Albayrak kimden bahsediyor bilmiyorum, üslubunu zaten hiç beğenmedim, içeriğini ise daha da açsın. Kimmiş o aynadaki iki-yüzlüler??? Ve o ikiyüzlüler yüzünden ben kendi düşüncemi ortaya koyama-yacak mıyım?

*******

Yukarıdaki yazışmalardan sonra hem benim hem de okurun altını çiz-diği bir diğer önemli konu ise, İslami düşünce konusunda uzun süre ne kadar da statik kaldığımız ve böyle bir tartışmanın zihnimizi ne kadar da beslediği olmuştu. Umarım bundan böyle, belki Doğuş’un da insiyatifiyle, bir zamanların moda terimiyle, ‘beyin fırtınası’ program-ları düzenlenir de bu konuları daha geniş zamanda ve yüzyüze konuşa-biliriz.

[email protected]

Hollanda veliaht Prensi Willem Alexander ile eşi Prenses Maxima, Türkiye ile Hollanda arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin güç-lendirilmesi amacıyla yapılan et-kinliklere katılmak üzere İstanbul’a gittiler. Prens ve prensesin Tak-sim’deki Hollanda Konsolosluğu’na geldiği sırada Türkiye’de bulunan Hollandalılar sevinç çığlıkları attı.

Sempatik tavırlar sergileyen ikili üzerinde ‘Türkiye-Hollanda’ yazılı olan ve Hollanda’yı simgeleyen portakal renkli bisikletlere bindiler. Konsolosluğun bahçesinde basın mensuplarına görüntü veren ikili yaklaşık 300 metre mesafedeki Pera Palas Otel’e gitmek üzere bisikletle-riyle yola çıktı.

Hollanda prens ve eşini deyim ye-rindeyse bir basın ordusu takip etti. İkiliyi Hollanda basınından da çok sayıda gazeteci izledi. Gazeteciler prens ve eşini görüntülemek için birbiriyle yarıştı. İkili güçlükle Pera Palas Otel’e girdi.

Bu sene Hollanda ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin 400. yıl dönümünün kutlandığını ifade eden Hollanda Konsolosu Onno Kervers ‘Bu güzel şehirde bisikletin bir ulaşım aracı olarak değerlendi-rilmesi için bu yapılanların ilk adım olmasını diliyorum’ dedi.

‘Bu yönüyle bizim olmasa bile bizdendir’... Bizden olan Halep ve Halep’e nasıl ihanet ettiğimiz, Derin Tarih’in yeni sayısında.“Fransızlar 20 Ekim 1921 günü Ankara’da Mustafa Kemal’le masaya oturdular. Bu olay üzerine başta Halep olmak üzere Suriye’de adeta kıyamet koptu. Özellikle kendisini tıp-kı Antep gibi Türkiye’nin bir parçası kabul eden Halep’te halk sokaklara döküldü. İhanete uğradıklarına, satıldıklarına inanıyorlardı.’Üstelik, ‘kalesi, bedesteni, çarşıları halkı ve kültürel dokusu ile Selçuklu ve Osmanlı’ya ait bir şehirdir Halep. Hem de pek çok Türkiye şehrinden daha fazla... Bu yönüyle de bizim olmasa bile ‘bizdendir’.”Bu çarpıcı ifadeler, Mehmet Çelik’e ait.Derin Tarih’in ‘Sıradışı Tarih’ bö-lümünde Mehmet Çelik, Halep’in Ankara’dan ayrılışını (belki de Ankara’nın Halep’i satışını demeliyiz) çok farklı bir açıdan gözler önüne seriyor.Yaygın görüş olan, Arapların bize

ihanet etmesi, bu önemli çalışmayla bambaşka bir boyut kazanacak.Esed güçlerinin Halep ve Suriye’nin çok büyük bir kesiminde yoğun bir tahribata yol açtıkları şu dönemde, hiç kuşkusuz ki, Suriyeli kardeşleri-mizin gözü bizim üstümüzde, İslam dünyasının gözü üstünde. Bizden yardım bekliyorlar. Fakat ne yazık ki, görünen oyunların perde arkasında, Suriyeliler için net adımlar atılmıyor. Katliamlara her gün bir yenisi ekle-niyor. Her gün suçsuz siviller, haksız yere yaralanıyor, ölüyor. Ve görüyo-ruz ki, Halep’in durumu eskiden de pek farklı değilmiş.İhanetin belgeleri Suriye arşivlerindeİhanetin belgelerine Suriye arşiv-lerinde ulaştığını söylüyor Mehmet Çelik ve ekliyor:“Evet, Halep’e ihanet etmiş, hatta onu satmıştık! Nasıl mı?İngilizler ve Fransızlar, Mondros’un imzalanmasını ve Sevr’i bekleme-den, Sykes-Picot Antlaşması’yla (16 Mayıs 1916) Ortadoğu’yu aralarında paylaşmışlardı.(...)

İşgalden sonra Fransızlar, Suriye’de mezhep kimlikli 3 devlet öngö-rüyorlardı: Kuzey’de bir Nusayri devleti, merkezde bir Sünnî devleti ve güneyde bir Dürzî devleti. Bu 3 devlet federatif Suriye çatışı altında birleştirilecekti. Ayrıca Suriye’deki dinî ve bölgesel farklılıklar göz önüne alınarak 5 ayrı otonom bölge teşek-kül ettirilecekti: Cebel-i Dürzî, Halep, Lazkiye Şam ve İskenderun. Bunanla ‘Arap Birliği’ özlemi içinde olan Arap milliyetçilerinin duyguları törpülen-miş olacaktı. Bu yapılandırma, Suriye halkının huzur, sükûn ve çıkarı göz önüne alınarak yapılmamış, aksine Fransız hedef ve çıkarlarını öncele-yen bir anlayışla tanzim edilmiştir.”Halepliler gözü yaşlı bekledilerFransızların bu çabalarına karşın, Halep halkı kendini Türkiye’ye yakın hissediyordu.

Bu fikir hızlıca Beyrut çevresinde, Suriye içlerinde yayıldı. Fransızlar, durumun tehlikesinin farkında olsa-lar da buna karşı koyamadılar. En sonunda çareyi Ankara’yla anlaş-makta buldular.“Bu olay üzerine başta Halep olmak üzere Suriye’de adeta kıyamet koptu. Suriyeliler arasında, özellikle kendi-sini tıpkı Antep gibi gören Halep’te büyük bir infial yaşandı. Halk sokak-lara döküldü. İhanete uğradıklarına, satıldıklarına inanıyorlardı.(...)Fısıltı gazetesiyle şu haber kısa süre-de Halep’te yayıldı: Merak etmeyin, şu Yunanlıları halledince Suriye’ye döneceğiz. Hep beraber Fransızların icabına bakacağız!”Suriyeliler bu haberle umutlandılar. Beklediler...Ve işte ne olduğu ortada!

İşte Ankara Halep’i böyle satmıştı! Hollanda prensi İstanbul’daHengelo’da faaliyetlerini beğeni ile sunan Hengelo Türk Kültür Derneği yeni binasının açılışını gerçekleştirdi.

Mehmet Çelik’in Halep dosyasını okumak için bakınız: Derin Tarih Kasım sayısı, sayfa: 104-106)

Page 29: 175
Page 30: 175

7Aralık 2012 - Doğuş

Söyleşi Hazırlayan: Hatice KartalHazırlayan: Hatice KartalHazırlayan: Hatice KartalHazırlayan: Hatice KartalHazırlayan: Hatice KartalHazırlayan: Hatice Kartal

H.K.: Kendinizi bize tanıtır mısınız?

Zehra Sarıaslan: Ben Zehra Sarı-aslan. Aslen Yozgat’lıyım. 3 çocuklu bir ailenin büyük kızıyım. Benden küçük iki tane erkek kardeşim var. 1989 yılında Harderwijk de dünya`ya geldim. Utrecht Üniversitesinde hukuk son sınıf öğrencisiyim. Oku-lumun yanı sıra sizlerinde bildiği gibi Hollanda`nın Birleşmiş Milletler gençlik temsilcisi olarak seçildim. Okul hayatıma master ile gelecek yıl devam edeceğim. Şimdi seçilmiş ol-duğum temsilcilik nedeni ile bir sene ara vereceğim. Master bölümüne uluslararası hukuk dalında devam etmek istiyorum.

H.K.: BM Gençlik Temsilcisi seçildi-niz. Bulunduğunuz konum hakkında bize bilgi verir misin?

Zehra Sarıaslan: Bu çalışma bir gençlik organizasyonu tarafından düzenleniyor. Bu çalışmayı Dışişleri Bakanlığı ile birlikte yürütüyorlar. Farklı dallarda Hollanda içersin-de gençlik temsilcisi mevcut. Biz Birleşmiş Milletler gençlik temsilcileri olarak seçiliyoruz. Seçimler öncesin-de sıkı bir çalışma ile kampanyalar düzenliyoruz, seçimlerin ardından seçilen temsilci Birleşmiş Milletler’de konuşma yapıyor. Bu bence çok büyük bir nokta. Çünkü dünyanın en büyük organizasyonlarından biri. Sana Hollanda temsilcisi olarak konuşma hakkı veriyor. Gençlik temsilcisi ne yapar sorusu-na şöyle cevap verebilirim. İki sene boyunca Hollanda içerisinde gençlik temsilcisi olarak çalışmalarda bulu-nacağım. Hollanda`da yaşayan genç kitleyi yakalayıp onlara workshop, konuk konuşmacı olarak katılacağım açık oturum, konuşmaların orga-nizesini yapıp Hollanda içerisinde yaşayan gençlerin belirli konulardaki fikirlerini anlamaya çalışacağım ve bunları Hollanda`da yaşayan gençleri temsilen Birleşmiş Milletler-de aktaracağım. Bir örnek verecek olursam, bir gence ‘Sana Birleşmiş Milletlerde 7 dakika verilmiş olsa neler konuşmak isterdin?’soruları gibi sorular yöneltip gençlerin fikirlerini bu şekilde taşımayı hedefliyorum.

Bunun yanı sıra gençlik temsilcisi olarak katılacağım bir çok faliyetler olacak. Geçen sene gençlik temsilcisi olan kişi bu sene bana kılavuzluk edi-yor. Bende seneye seçilen kişiyi bir sene boyunca kılavuzluk edeceğim. Örneğin geçen sene seçilmiş olan gençlik temsilcisinin kasım ayında

gerçekleştireceği faaliyetlerden biri Filistin’e gitmek olacak. Orada gençler ile görüşecek. Bende bir çok çalışma gerçekleştireceğim.

H.K.: Bu seçimler için istenilen özel-likler var mıydı?

Zehra Sarıaslan: Hayır, bizden özellikle şu özelliklere sahip olman gerekli diye bir şey istenmedi.Başvuran kişiler içinde faklı bölüm-lerde okuyan öğrenciler mevcuttu. Önemli olan bu yönde isteğinin olma-sı. Konuşmanız esnasında anlatmak istediklerinizi doğru bir şekilde akta-rabiliyor musunuz? Düzgün çalışabi-leceğinize inanıyor musunuz? Bunun yanı sıra kendini nasıl tanıttığın, gençler ile irtibatın gibi özellikleri taşıman gerektiğini düşünüyorum.

H.K.: Bu görev için teşvik edildiniz mi? Yoksa tamamen kendi girişimi-nizle mi gerçekleşti?Zehra Sarıaslan: Seçimlere katılmak tamamen kendi isteğim doğrultusun-da gerçekleşti. Bu konuda destek veren çok kişi oldu. Fakat söylediğim gibi tamamen kendi isteğim doğrultu-sunda katıldım bu gençlik temsilciliği-nin seçimlerine. H.K.: Neden “kadın hakları” konusu-nu seçtiniz?

Zehra Sarıaslan: Seçimlerden önce bir konu verilmesi gerekiyordu. Bense doğruyu söylemek gerekirse hiç konu üzerinde düşünmemiştim. Aklıma o an kadın hakları geldi. Bunun sebebi de, geçen yaz Türkiye`ye gittiğimde bir gün babaannem ile otururken, onun arkadaşları geldi. Onlar çaylarını yudumlarken birde baktım geçmiş hakkında konuşmaya başla-dılar. Babaannem geçmişte yaşamış olduğu şeyleri anlatmaya başladı. Babaannemin hayatını bilirdim, fakat o an anlattıklarını daha önce duyma-mıştım. Yaşamış olduğu zorlukları anlattı. Bu olayın sonrasında ben bir araştıma yaptım ve kadınların bilmediğimiz bir çok sorunlarla kar-şılastığını gördüm ve bu sorunların günümüzde halen yaşandığı için bu konuları günümüz gençliğine sunup onların dikkatlerini çekmek istedim. Bir çok önemli konu var tabi ve bu konular ilgi çekiyorda. Fakat bu konu baştada dediğim gibi babaannemin yaşamış olduğu tecrübelerden dolayı aklıma gelen ilk konu oldu.

Fakat Hollanda`daki gençler tarafın-dan farklı alanlarda ki konular daha ilgi çekebilir ve bu yönde çalışmalar,

faliyetler yaparsak bunlarıda ekim ayı yapacağım konuşmanın içerisine alacağım. Hollanda`da yaşayan gençlik hangi konunun işlenmesini ve benim Birleşmiş Milletlere hangi konuyu sunmamı istiyorlarsa o yönde de gelişebilir çalışmalarımız. Ben herzaman kadın haklarını ön planda tutmak istiyorum.

H.K.: Bulunduğunuz konum itiba-riyle gerçekleştirmek istedikleriniz nelerdir? Seçmiş olduğunuz konuyu gençlere nasıl aktarmayı, sunmayı düşünüyorsunuz?

Zehra Sarıaslan: Bu konuyla alakalı kadın organizasyonları ile projeler ve konuşmalar gerçekleştirmek isti-yorum. Bu konuyu nasıl gençler için çekici hale getiririm bunun düşüncesi içerisindeyim. Kampanyam sırasında okullarda konumla ilk etapta ilgilen-meyen gençler konuşmam esnasında vermiş olduğum örnekler ile ilgilerini çekmeyi başardım.

Örnek verecek olursam Kongo`da saatte 46 kadın tecavüze uğruyor. Bunun gibi bir çok örnek ile onların dikkatlerini çekmeyi başardım. Bu konuşmaların yanı sıra kendimi tanıtı-yor ve hedefimin ne olduğunu onlara anlatıyordum. Bu çalışmalarımı yine bu şekilde devam ettireceğim. Bunun yanı sıra yapmak istediğim projele-rim var Avrupa parlementolarında ki Türk milletvekillerini gençler ile bir-likte ziyaret etmek bunlara bir örnek olabilir. Bunun gibi bir çok çalışmala-ra imza atmak istiyorum.

H.K.: Hollanda Birleşmiş Milletler Gençlik Temsilcisi olarak sizden beklenenler nelerdir?

Zehra Sarıaslan: Öncelikle Hollanda`da yaşayan gençlerin belirli konular hakkında düşüncele-rini öğrenip bunu Hollada temsilcisi olarak Birleşmis Milletlere doğru bir şekilde sunmak ve aktarmak. 2013 ocak ayında Birleşmiş Milletlere gideceğim ve ondan sonra görevim tam olarak başlıyor. 2013 ekim ayın-da ise Birleşmiş Milletlerde yapmış olduğum çalışmları sunacağım, orada yapacağım bir konuşma ile.

H.K.: Sizi bu seçime katılmaya teşvik eden ne oldu?

Zehra Sarıaslan: Benim çok istedi-ğim bir çalışmaydı. Ben uluslararası bir çalışma yapmak istiyordum ve bu yönüyle bu gençlik temsilciliği için doğru kişi olduğuma karar verdim. Okuduğum bölüm ile bağlantılı olmasıda bir etken oldu. Kendimi bu konuda gayet iyi anlatabileceğimi düşündüm.

H.K.: Etrafınızdan herhangi bir tepki ile karşılaştınız mı? Örtülü olmanız pozitif veya negatif bir tepki almanı-za sebep oldumu? Bu durum süreç içersinde engel teşkil etti mi?

Zehra Sarıaslan: Seçimler sürecin-de ve sonrasında dış görünüşüm ile alakalı negatif bir tepki almadım desem yeridir. Bir çok kişi bana ba-şörtülü olduğum için destek verdiğini söyledi. Bu kişiler Hollanda`lı olduğu kadar yabancı kişilerdi aynı zaman-da. Bu seviyeye gelebildiğim için tebrik edip, destek verdiler. Türklerin desteği beklediğiniz birşey oluyor fa-kat bunu yabancılardan da duymak insanı sevindiriyor. Insanların sadece dış görünüşü gerekçesiyle oy kullan-malarını pek de doğru bulmuyorum.

Negatif bir tepki olarak sadece şu olayı hatırlıyorum. Kampanya haftam-da yapmış olduğum bir konuşmadan sonra yanıma bir yaşlı hanım geldi ve dış görünüşümü sebep göstererek ‘senin beni temsil etmeni istemem’ dedi. Benim başörtülü olmam aynı zamanda müslüman olduğumun bir göstergesi olduğu için bundan rahat-sızlığını dile getirmişti. Bu başörtüm ve benimle ile ilgili aldığım ilk ve tek negatif tepkiydi diyebilirim.

Dış görünüşümden ziyade Birleşmiş Milletlerin gençlik temsilciliğine neden aday olduğum konusunda şikayetler aldım. Bu kuruluşta örtülü olarak bir farklılık veya çalışmala-rında bir değişiklik getirmeyeceğini savunan kişiler oldu. Bu kuruluşun güzel şeyler yapmadığını söyleyenler-de oldu. Bunlar şahsıma ait değildi. H.K.: Hollanda Birleşmiş Milletler Gençlik Temsilciği müslim ve gayri müslimleri aynı zamanda savunma-nız gereken bir platform olacak. Bu konu ile ilgili beklentiler nelerdir?

Zehra Sarıaslan: Gençlik temsilci-si olarak bütün kültürlerden gelen insanları temsil edeceğim. Yapaca-ğım çalışma içerisinde Hollanda`da yaşayan bütün gençleri yer alacak. Bu platformda yapmak istediğim şeylerden biri şu olabilir. Türk kökenli olan kişilerin yapacağım çalışmalara teşviklerini daha fazla sağlamak ola-bilir. Böylelikle onları daha aktif hale getirmek. Bu düşündüğüm çalışmala-rı Hollanda içerisinde bir çok mevcut olan öğrenci kuruluşları ile beraber yürütebilirim. Bu yapmak istediğim şeyler tabi öncede vurguladığım gibi bütün kültürlerden gelen gençler için olacak. Yapacağım aktivitelerde din, dil, ırk ayrımı yapmayacağım. Işleyeceğim konular bu anlamda her gencin ilgi alanına giren konular olacak.

H.K.: Gençlik temsilciliğin size getirmiş olduğu artı ve eksi yönleri nelerdir?

Zehra Sarıaslan: Öncelikle şunu söyleyebilirim ki bir çok yeni tanı-dığım kişiler oldu. Bir çok branşdan bir çok insan tanımama vesile oldu. Politakadan, normal günlük işinde meşgul olan kişilere kadar. Bir çok kişide beni tanıdı bu katıldı-ğım seçimler sayesinde. Bu yapa-cağım görevin CV de güzel bir yer alacağını ve ileride kullanabileceğim bir çalışma olması artı yönü. Bunun yanı sıra yaşayacağım güzel çalışma-lara imza atacağım.

Tabi bu güzelliklerin yanında eksi yönleride var. Mesela kendime çok zaman ayırdığım söylenemez, çok

sıkı bir şekilde plan yapmam gere-kiyor. Ben bir çok şeyi erteleyen bir kabiliyete sahibim fakat şimdi onu tamamen değiştirmem gerek çünkü planlamam ve yapmam gereken bir çok çalışma var. Bu da bana artı yön-de geri dönecek bir eksi nokta. Çok yoğun olmam sebebi ile aileme, arkadaşlarıma ve akrabalarıma çok zaman ayıramıyorum malesef. Fakat benim için eksi yönünden çok artı yönlari mevcut diyebilirim.

H.K.: Etrafınızda aileniz, akrabaları-nız, arkadaş ve tanıdıklarınız tarafın-dan aldığınız tepkileri destekler nasıl, ne yönde oldu?

Zehra Sarıaslan: Ailem çok destekçi oldu onlara bu vesile ile tekrar teşek-kür ediyorum. Özellikle babam çok yakinen ilgileniyor çalışmalarımla. Yapacağım çalışmalar veya randevu-lerin öncesi babamla konuşuyorum. Neler ve nasıl yapmam konusunda çok yardımcı oluyor sağolsun.

Kampanya süresi özellikle ailem, ak-rabalarım, arkadaşlarım, amcalarım çok destekçi oldular.Bizim geniş bir ailemiz var. Kampan-yadan önce nasıl yapabileceğimiz konusunda bir araya geldik , fikir alışverişi yaptık. Böylelikle bir çok kişiye ulaşmama sebep oldular. Sonuç açıklandığında sanki onlar kazanmış gibi bir sevinç sergilediler.

H.K.: Doğuş okuyucularına özellikle genç kardeşlerimize bizlerin aracılığı ile iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Zehra Sarıaslan: Öncelikle kendine-lerine inansınlar. Kendine inanmak çok önemli bir şey. Hiç bir zaman kendilerine karşı güvenlerini yitirme-sinler. Cesaret etsinler ve yapsınlar. İnandıkları bir şey varsa onun kesin-likle peşinden koşsunlar. Yapacakları şey konusunda negatif şeyler söylen-se bile bu onların yapacağı şeyden alıkoymasın. Ne yapmak istedikleri ve nereye gelmek istedikleri konusunda kendilerine güvensinler. Bunu yap-mak için herzaman cok akıllı olmak veya üniversite okumak gerekmiyor. Yeter ki inanç olsun. Bu şekilde bir yerlere varabileceklerin farkında ol-sunlar ve tabi ki bol bol dua etmek ve elimizdekiler için şükretmemiz lazım. Nereden geldiklerini unutmayalarak, nereye gitmek, varmak istediklerini hedeflesinler.

Bizde Doğuş gazetesi olarak bu gü-zel söyleşi için Zehra Sarıaslan`a teşekkür ediyor, başarılarının deva-mını diliyoruz.

Gazetemizin Kasım sayısında Hollanda`nın Birleşmiş Milletler Gençlik Temsilcisi Zehra Sarıaslan kardeşimizle söyleşimizi gerçekleştirdik. Bakın bize siz değerli okuyucularımız için neler anlattı.

Page 31: 175

8Görüş

Doğuş - Aralık 2012

Birçok konuda olduğu gibi okuma konusunda da nicelikten ziyade nitelik önemli. Yeni rejime muha-lefetinden dolayı Mısır’a göçmek zorunda kalan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Kahire’deki evindeki oldukça mütevazı kütüphanesini görerek şaşıranlara “Fazla kitap, insanı cahil bırakır” karşılığını verirmiş.

“Döne döne okuma” tabirinin de belirttiği gibi eskiden ilim ehli, hıfza, hazma yönelik olarak kararlı kitap okurmuş. “Sürekli damlayan su, taşı deler” sözünün fehvasınca Fârâbî, Aristo’nun De Anima adlı eserinin kenarına “Bu kitabı yüz defa okudum” notunu düşmüş, yine Aristo’nun Fizika adlı eseri için de

Öncelikle okuma listemi nasıl oluşturduğumdan bahsedeyim. Popüler yazarları okumam, okuma-dım. “Herkesin elinde, gazetelerin eklerinde, gündemde tartışılan bu kitap var, öyleyse ben de okuya-yım” diyerek alıp okuduğum kitap yok. Ben öncelikle yazar, şair takip ederim.

Edebî tür olarak bir ayrım yap-mam. Şiir, öykü, roman, deneme, anı, tasavvuf, tarih vs. Her şeyle ilgilenirim; alanında özgün, nitelik sahibi, dil duyarlığı olan her yazar, şair ilgi alanımdadır. Bazılarının sıcağı sıcağına okuduğu bir kitabı, aradan birkaç yıl geçtikten sonra okuduğum çok olmuştur.

“Ben bunu kırk defa okudum, daha da okuma ihtiyacını hissediyorum” demiştir.

Bu genel tespitten sonra bahsede-ceğim okuma tarzımın da kısmen genelleştirilebileceği kanaatin-deyim. Malumdur ki formasyon dönemimizde daha ziyade “hasbî” olarak adlandırılabilecek bir okuma tarzı söz konusudur.

Bu süreçte kitapları daha ziyade ilim, fikir veya sanat uğruna tama-men okurduk. Örneğin hatırlıyorum, bu süreçte kendi kendime İslâmî ilimlere giriş için temel Türkçe kitaplardan bir liste çıkarmış, bu lis-teden özellikle terimleri çok dikkatli kullanan derin bir âlim olan Ahmed Naim’in Sahih-i Buhari Tercüme ve Şerhi adlı eserinin başındaki usûl-i hadise dair oldukça ağır 500 sayfalık mukaddimeyi henüz 14-15 yaşında iken satır satır okumuştum.

Ancak yetişme döneminden üretim dönemine geçtikçe maalesef zorunlu olarak hasbî okumadan selektif okumaya geçtik. Bir bakıma yazma-odaklı bir çalışma tempo-sunda vaktin kısıtlılığından dolayı araştırdığımız, kafa yorduğumuz konulara bağlı, selektif olarak okur hale geldik. Hem okunacak kitap, hem de işlenecek mesele miktarının çığ gibi artmasına karşılık zamanın

İmam-ı Azam Efendimiz, “Kuran’ı yılda iki defa hatmetmek, onun hakkını vermek sayılır; zira Rasulul-lah aleyhisselam, vefat edeceği yıl, Cibril-i Emin’e, Kuran’ı iki kere arz etti.” demiştir.

Büyüklerimiz yılda en az iki hatim yapmamız gerektiğini söylüyor. Bu da günde ortalama 3-4 sayfaya te-kabül eder. Fakat ‘meal’ okumaktan değil; Kur’an okumaktan bahsettiği-mizi özellikle belirtmek isteriz.

Riyazü’s Salihin ya da El Lü’lüü ve’l Mercan gibi kitaplardan, aslında Kütüb-i Sitte’den, az da olsa, her gün, diyelim üç hadis, mutlaka okumak gerekir. Yılda ortalama bin hadis eder.

Hadislerin güvenilirliği konusunda kafamızı karıştırmaya ve bizi şüphe-ye düşürmeye çalışan oryantalistle-re de asla prim vermemek gerekir.

Bir tefsiri, günde üç sayfa bile olsa,

her gün düzenli olarak takip etmek gerekir. Yılda ortalama bin sayfa yapar.

Günde bir sayfa bile olsa, bir mese-le bile olsa, mutlaka ilmihal okumak lazım

Büyüklerimiz, Kur’an’ın ve hadisle-rin ardından, Mektubat, Risale-yi Kudsiyye, Halidiye, Nefehatü’l Üns ve Reşehat okumamızı tavsiye ediyorlar.

Biz de öyle yapıyoruz. Adı geçen kitaplardan, günde bir sayfa bile olsa okunmalı. Mesela Abdulkadir Geylani hazretlerinin sohbetle-rinden oluşan Fethü’r Rabbani… Mesela Tahir’ül Mevlevi şerhiyle Mesnevi…

Yine, günde bir sayfa bile olsa, bir mesele bile olsa, mutlaka ilmihal okumak lazım; ama reformistlerin / modernistlerin kaleme aldıklarını değil, mesela Mızraklı İlmihal’i, mesela Saadet-i Ebediyye’yi, Büyük İslam İlmihali’ni.

Akaid ve Siyer okumak da şart. Günde bir sayfa bile olsa. “Nasılsa biliyorum” dememek lazım. Bu söz şeytandandır.

Yukarda sayılan okumalar günde yaklaşık bir buçuk saatimizi alır. Sene sonunda ise kocaman bir toplam çıkar ortaya.

Bu okumaları günün farklı saatle-rine yaydığımızda; diyelim tefsiri sabah namazından sonra on beş

dakika; hadisleri öğlen on dakika, Kur’an’ı ikindiden sonra on dakika, tasavvufî kitapları yatsıdan sonra on dakika vesaire… (siz sorunuz-da ‘sistematik’ diyorsunuz ama) sabırla ve ısrarla devam ettiğimiz-de, Allah’ın izniyle, maksat hâsıl olacaktır.

Cemil Meriç’in dediği gibi; edebiyat ilminin bazı inceliklerini bilmemek, dâhiler için bile, fikrî bir avamlık işaretidir. Bu yüzden Türk edebiya-tından ve Batı edebiyatından temel eserleri de mutlaka bilmek gerekir. Bu konuda ortalama bir listeye her yerden ulaşmak mümkündür. Fakat önce yukarıdakiler; sabırla, ısrarla…

Bazı yazarları, şairleri döne döne okurum.

Okuma şeklime gelince. Özel bir yer aramam okumak için. Her yerde okurum. Kahvede, otobüste, çalış-ma odamda, koltukta, iş yerinde, sınıfta… Okurken müzik dinlemem. Fakat çay içerim.

Okuduğum kitabın arasında mut-laka not alacağım bir kâğıt vardır. Kâğıt bulamadığım zamanlar önemli sayfaların ucundan hafif kıvırırım, ilk fırsatta o sayfada neyi önemsedimse not alırım. Bunun için son zamanlarda cep telefonumun mesaj kısmını kullanıyorum. Satırla-rın altını çizerim.

Sayfa boşluklarına notlar düşerim. Tarama cihazı çıktıktan sonra bunu daha az yapar oldum, çünkü bazen sayfayı taramak icap ediyor, altı çizili satırlar iyi taranmıyor.

Bazen kitabın içindeki boş sayfala-ra öykü, deneme, eleştiri yazdığım da olur. Bazı öykülerim, deneme-lerim, eleştirilerim bu metinlerin temize çekilmiş halidir.

bereketinin kaybolması, maalesef bizi daha da selektif okumaya mec-bur hale getirdi. Kitap okumadan zi-yade mütalaa ve istifade tabiri belki bu tarza daha uygun düşer. Artık ta-mamen okuyamasak bile araştırdı-ğımız bir konu, meseleyle ilgili pek çok kitap mütalaa ediyor, tarayarak istifade ediyoruz. Bu anlamda ben, hızlı okumanın bir teknik değil, her insanın kendi kendine geliştirdiği bir meleke olduğu kanaatindeyim.

Bu durumda hasbî okuma günleri-mi elbette özlüyor ve ayıracağımız vakit iyice azaldığından artık hasbî olarak okuyacağım kitapları daha titiz bir şekilde seçmeye çalışıyo-rum. Hadis, tefsir, fıkıh gibi İslâmî ilimlerle ilgili temel okumalar dışında ben genelde sağladığı entelektüel zenginlikten dolayı eski-yeni olduğuna bakmaksızın Türkçe, Osmanlıca, Arapça ve İngilizce gibi değişik dillerden ve konulardan esaslı kitapları aynı anda okurum.

Örneğin şu anda, Abdullah Kartal’ın İlahî İsimler Teorisi, Abdurrahman Sami Paşa’nın Rumûzu’l-Hikem, İbrahim Gûrânî’nin Tenbîhü’l-‘Ukûl ‘alâ Tenzîhi’s-Sûfiyye ile Pauline Marie Rosenau’nun Post-Modernism and the Social Scien-ces adlı eserlerini okuyorum.

tığım bir merakım da var. Şeyler arasındaki kesintisiz bağı keşfet-meye odaklı bir okuma sisteminden bahsediyorum. Her zaman bun-dan yanayım. Ama yöntem olarak kendiminkini fazlasıyla ‘doğaçlama’ bulduğum için pek önermiyorum.

Bunun dışında daha disiplinli okumalarım da vardır. Bir yazarı seviyor ve ondan esinleniyorsam, her kitabına ulaşmak isterim. Bir dönem, sevdiğim yerli ve yabancı edebiyatçılara bu şekilde -bütü-nüyle- yaklaşmaya çalışarak kendi dünyamdaki yansımalarını ele aldı-ğım denemeler yayınlamıştım.

Nihayetinde derinlemesine okuma-lar yapmaktan yanayım. Sadece bir yazara ait değil, sözgelimi belli bir döneme veya belli bir temaya ait olan her çeşit okumadan bahsedi-yorum. Ama bir şartla. Neyi okuyup neyi okumayacağınıza dair kendi adınıza sağlam bir ölçü tutturmanız gerekir.

Gereksiz okumalardan vazgeçe-bilmek, yazıdaki fazlalıkları atmak gibidir. Neyin gerekli neyin fuzuli olduğunu ayırabilecek bir tecrübe için, kendi iç disiplininizi oluşturup onu her ne pahasına olursa olsun korumalısınız.

Belli bir okuma disiplininden bah-sedebilmek için de odaklanmak ve kendini okumalarına tam anlamıyla verebilmek gerekir. İnsan neyin peşinde olduğunu zamanla kav-rayabiliyor. Ama zamanın giderek hızlandığı bir dünyada usul usul okumaya devam etmek kolay değil.

Kendi okuma tecrübelerimin başka-larına bir örnek teşkil edeceğini ve “böyle bir okuma yöntemi mutlaka olmalı” dedirteceğini hiç düşünmü-yorum. Bazen düzenli bir okuma yaparken bir kelimeye takılır ve iz sürmeye başlarım. Bu bazen birkaç yıla bile yayılabilir. İnternet bu araştırma yöntemine dâhil olduğun-dan beri, daha da yoğunlaşabiliyor ulaştığım referanslar. Kısacası bir kelimenin peşine takılarak birçok kelimeye açılır ve her birinin açtığı yeni yollara sapmaktan çekinmem. Böyle olunca çeşitli okumalar ara-sında kendimi fazlasıyla yorarım.

Kelimelerin anısı vardır bu yüzden benim için. Sözlük okumak, kelime-lerin kökeni üzerine farklı dönem ve dillerden karşılaştırma yapmak, internete bile giremeyecek denli ‘teferruat’ta kalmış bilgilerin peşine düşmek gibi şimdilerde biraz azalt-

Bir yazar olarak, kalemle imtihanınız,yaptığınız okumalarla başlar biraz da. ‘Açık uçlu’ okuma-lar da bu yolculuğunuzda size eşlik edebilir.

Son derece hududu belirli, keskin biçimde çerçevelenmiş okumalar da eşlik edebilir. Bu okuma biçimle-rinin her birimizin kendi simyasına en uygun şekilde formüle edilebile-ceğine ve sistem dâhilinde okundu-ğunda giderek bir adap ve bir edep oluşturacağına inanıyorum.

‘Kötü niyetli’ okumalara karşıyım sadece. Birisine had bildirmek üzere veya bir polemiği köpürt-mek üzere ya da mesela ille haklı çıkmak üzere yaptığınız okumaların belki bir disiplini olabilir ama bir edebi ve ahlakı olamayacağını, evrensel ölçekte insanlığın anlam dünyasına hizmet edemeyeceğini düşünüyorum.

Bedri Gencer

Leyla İpekÖmer Faruk Dönmez

Kamil Yeşil

Yazarlara nasıl okuduklarını sorduk

Fazla kitap, insanı cahil bırakır

Kelimelerin anısı vardır benim için Mutlaka üç hadis

okumak gerekir

Popüleryazarları okumam

Okumalarımızın nicelik açısından azlığına sürekli vurgu yapar ve çok okumadığımızdan yakınırız. Ama okumanın niteliği, nasıl bir sistem ve disiplinle olması gerektiği konusuna değinmeyiz. Oysa okuma kadar okumanın usulü üzerinde de durmak gerekir. Doğru ve nitelikli okumanın nasıl olabileceği sorusunun ilk sorulabileceği kişiler şüphesiz yazarlar.. Yazarlarımıza bu anlamda nasıl okuduklarını sorduk. Kitap oburuna dönüşmeden “asıl”ı ve usulü gözeterek okumanın nasıl olabileceğinin cevabını aldık...

Page 32: 175

9Aralık 2012 - Doğuş

Haber Toplum

T.C. Rotterdam başkonsolosu To-gan Oral kurban bayram namazını Hollanda Diyanet Vakfı Rotterdam Gültepe camisinde kıldıktan sonra yurttaşlarımızla bayramlaştı. Togan Oral daha sonra Hollanda İslam Federasyonunu ziyaret ederek yöneticilerle bayramlaştı ve bir süre sohbet etti. Togan Oral’a Rotterdam Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi İsmail Hilmi Bilgi’ye vekâlet eden Gültepe Camii imamı Yusuf hoca efendi eşlik etti.

Bölge başkanı Mehmet Yaramış başkonsolosun NIF’i ziyaretinden büyük bir onur duyduklarını dile getirerek, Oral’a teşekkür etti. Baş-konsolos sohbeti sırasında bayram-da ziyaretin ve hediyeleşmenin çok önemli olduğunu vurguladı. Bay-ramda çocuklara verilen harçlıkla-rın unutulmaz izler bıraktığını ifade eden Oral gelenek ve kültürümüzün

4 Kasım 2012. Cemiyet başkanları, teşkilatlanma başkanları, kadınlar teşkilatı ve genç kızlar teşkilatlanma başkanları Schiedam’da bir araya gelerek aylık olağan toplantılarını yaptılar. Genel merkezden Teşki-latlanma başkanı ve genel başkan yardımcısı Murat İleri teşkilatlanma başkan yardımcısı İbrahim Kaygısız’ın katıldığı toplantı iki ayrı salonda eşzamanlı başladı. Cemiyet baş-kanlarının ayrı, diğer idarecilerin de ayrı salonlarda yaptığı toplantı saat 11.00’de başladı. Birim başkanlarının kısa sunumlarla birimleri hakkında bilgiler sunmasının ardından Murat İleri ve İbrahim Kaygısız idarecilere teşkilatlanma konulu birer konuşma yaptılar.

Faklıyız

Murat İleri ilk olarak teşkilatlanma başkanlarını selamladı. Milli Görüşün dünya çapında yaptığı hizmetlere değinerek ‘Biz her zaman faklıyız. Ve bu farkımız devam etmektedir. Bu yıl Allah’a hamdolsun 64 ülke ve bölgede 130 binini üzerinde kurban hissesi

dağıtarak başarılı bir kampanyayı daha gerçekleştirdik’ dedi. İleri daha sonra teşkilat çalışmalarının önemini anlatmak için peygamber efendimizin Hayber kuşatması esnasında Hz. Ali efendimizi arayarak söylediği ‘’Ey Ali, eğer senin vesilenle Allah bir insanı hidayete kavuşturuşa, doğru yola eriştirirse, bu senin için dünya ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır.

Bunu unutma ya Ali.’’ mealindeki hadisi şerifi hatırlatarak ‘’teşkilat-lanma olarak bu bizim hedefimizdir. İnsanımızın nefes alıp verdiği, rabbim Allah’tır diyenin var olduğu köylere kadar inip oradaki insanları teşkilat-landırıp organize edeceğiz ‘’ dedi. Teşkilatlanmanın her şeyin başı ve başarının sırrı olduğunu belirten İleri bunun ileri gitmesinin insanların hida-yete ermesinin bir besmelesi oldu-ğunu söyledi. Mesajımızın gönüllere, kalplere ulaşabilmesi için sizin yolları açmanız lazım. Siz önemlisiniz’’ dedi. Daha sonra cemiyet başkanlarına da hitap eden İleri toplantıların önemine de değinerek. ‘’Konuşacak hiçbir şeyimiz olmasa dahi biz toplantı-larımızı aksatamayız. Zira bizi diri tutan, haberleşmemizi, bilgi akışımızı

sağlayan, genel merkez bölge ve bölge şube iletişimini canlı tutan en önemli toplantılarımız şube başkanla-rı toplantılarımız ve ilgili birim toplantı-larımızdır’’ şeklinde konuştu.

Bu bizlere bir lütuftur

Genel merkez teşkilatlanma başkan yardımcısı İbrahim Kaygısız ‘’Mil-li Görüş gibi güzide bir teşkilatın bünyesinde Müslümanların yarası-na merhem olmaya çalışıyoruz. Bu her zaman şükredilmesi gereken Allahuteala’nın bizlere bahşetmiş olduğu büyük lütuflardan bir tanesidir. Farklı yerlerde, farklı işlerin peşinde de olmuş olabilirdik. Allah’ın rızasının değil şeytanın rızasının peşinde de olabilirdik. Dolayısıyla bu teşkilatta almış olduğumuz görev vasıtasıyla eğer sırtımıza her hangi bir yük yük-lenmişse ya da bir sıkıntıyla girmişsek bundan dolayı asla mahzun olma-malıyız. Şükretmeliyiz’’ diye konuştu. Kaygısı konuşmasını teşkilatlanmayla alakalı teknik çalışma bilgileri vererek sürdürdü.

Takvalı olalım

Yöneticilere çok kısa bir konuşma yapan bölge başkanı Mehmet Yara-mış kadınlar teşkilatına ve tüm emeği geçenlere en son, Avrupa genelinde yapılan kızlar Kur’an okuma yarışma-larında elde ettikleri bir birincilik ve iki tane ikincilikten ötürü teşekkür ederek başarılarının devamını diledi.

Kadınlar gençlik teşkilatının Bosna okul bakımı projesine de değinen başkan bunun çok başarılı ve örnek bir çalışma olduğunu belirterek bunun genç erkekler tarafından da yapılmasının da güzel olacağını söyledi. Yaramış cemiyet başkanla-rına da konuşarak bölge çalışmaları hakkında bilgilendirmede bulundu. Her toplantı öncesi 20 dakika ders ya-pılması konusunda cemiyet başkanla-rını teşvik eden Yaramış takvalı olmak için hep birlikte gayret edilmesini önerdi. Hiç bir şekilde namazların kesinlikle aksatılmaması gerektiğinin altını çizen Yaramış, ‘’Tüm işlerimizi Allah rızası için ve adaletli bir şekilde yapalım. Ölçümüz bu olsun’’ diyerek sözlerini tamamladı.

Adnan Sahin - Schiedam

geleceğe taşınmasını istiyorsak bunu canlı olarak yaşayarak yani bizzat çocuklara harçlık vererek yapmalıyız, şeklinde konuştu. ‘‘Bay-ramlar çok özel günler‘‘ diyen Oral, şöyle konuştu. ‘‘Buralarda başka insanların kendi bayramlarını veya kendi özel günlerini nasıl kutladıkla-rını görmekteyiz.

Bizler de, özellikle yurt dışındakiler olarak, sayıca daha az olduğumuz yerlerde, birbirimize daha çok kenetlenebilmek ve daha sıkı sıkıya sarılabilmek için, kendi kültürü-müzde olan milli ve manevi değer-lerimizi ve özel günlerimizi aynı coş-kuyla hep bir arada yaşamalıyız‘‘. STK’ları ziyaretlerini kastederek, buralarda kendimi evimde hissedi-yorum diyen Oral, ‘‘Ben bu sevincin, bu coşkunun bir parçası olabilmek için buralardayım. Ziyaretlerimdeki maksadım budur‘‘ diye konuştu.

Togan bu milli ve manevi değerlerin gelecek nesillere aktarılmasının daha önemli olduğunu söyledi. Togan, bu sabah bayram namazı için gittiği Gültepe camiinde toplu olarak getirilen teşrik tekbirleri sırasında bir an kendisini çocukluk yıllarındaki bir camide ve basının yanı başında hissettiğin hatırlata-rak, birlikte kutlanan milli ve manevi günlerin bilhassa gençler üzerinde unutulmaz olumlu etkiler bırakabile-ceğine işaret etti.

Togan yaklaşık yarım saat süren görüşmenin ardından başkan ve hazırda bulunan yöneticilere çalışmalarında başarılar dileyerek NIF’ten ayrıldılar.

Adnan ŞahinRotterdam

Buralarda Kendimi Evimde HissediyorumBaşarının Sırrı TeşkilatlanmadadırTogan Oral: Murat İleri:

Göreve geldiği ilk günlerden beri sivil toplum kuruluşlarını ile sıkı bir ilişki içine giren, onları her zaman ka-bul eden ve bizzat onları ziyaret eden, Rotterdam başkonsolosu Togan Oral bu sıcak ilişkiyi bayramlaşma ziyaretleri ile pekiştirdi.

Schiedam Merkez camii salonunda, bay bayan çok sayıda teşkilatlanmadan sorumlu NIF idarecisi olağan aylık çalışma toplantısı için bir araya geldiler.