İstanbulmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 mart / 2010 İçindekiler...

82

Upload: others

Post on 21-Feb-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı
Page 2: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

“Uygarlığımızın geleceği” demiş John Dewey “bilimsel düşünme alışkanlığı-mızın gitgide yayılmasına ve derinleşmesine bağlıdır.” Eğitim, çağdaş toplumolma yolunda çabalayan ve medeni milletler seviyesini yakalamak isteyenmilletler için vazgeçilemez bir araçtır. Küreselleşen dünyamızda söz sahibiolmak için milli ve manevi değerlerle yetişmiş, ülkesini, milletini seven, tarihbilinci kazanmış, kalbi sevgiyle dolu, donanımlı gençler yetiştirmek bizim enbüyük hedefimizdir. Hiç şüphesiz, genç nüfusun varlığı; ülkemizin sürdü-rülebilir kalkınmasında ve demokratik hayatın gelişmesinde en önemli araç-tır.

Ülkemizdeki her beş öğrenciden birinin İstanbul’da okuduğunu düşünecekolursak; İstanbul, eğitim potansiyeli bakımından da dünyanın önde gelenşehirleri arasındadır. Bu yüzden İstanbul’da eğitim öğretim hizmetleri ve ya-tırımları daha da önem arzetmektedir. Pek çok alanda model olan ülkemi-zin model şehri olan İstanbul, eğitim standartları, başarıları ve eğitimçıktıları itibariyle belirleyici olmalıdır. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz vepaydaşlarımızla bunu gerçekleştirmek amacındayız.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’müzün “eğitim” ve “kültür” odaklı birdergi yayınlamaktaki amacı, eğitim camiamızın sorunlarına akademik dü-zeyde ortak çözümler üretmek, kurumlarımız arasında üst bir dille iletişimkurmak, vizyonumuzu idarecilerimizle ve öğretmenlerimizle paylaşmaktır.Bununla birlikte İstanbul’un kültürel birikiminin gün yüzüne çıkarılma-sına katkıda bulunmak, eğitim tarihimizle ilgili bilinmeyenleri ortaya koyupyeni kazanımlar elde etmektir.

Dergimize yazılarıyla katkıda bulunan akademisyenlere, yazarlara, öğret-men arkadaşlarıma ve sevgili öğrencilerimize teşekkür eder, İstanbul Eğitimve Kültür Dergisi’nin eğitim camiamıza hayırlı olmasını diler, saygılar su-narım.

Dr. Muammer YILDIZİstanbul Milli Eğitim Müdürü

T. C.İSTANBUL VALİLİĞİ

İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

İSTANBULEğitim ve Kültür Dergisi

İl Milli Eğitim Müdürlüğü Adınaİmtiyaz Sahibi

Dr. Muammer YILDIZ

Yayın KuruluMustafa USLU

Şerafettin TURANHalime TOROS

Tahsin YILDIRIMİslam ALPARSLAN

Bülent PARLAKAdem YILMAZ

Aziz ERDOĞAN

Yayın YönetmeniAdem YILMAZ

Editörlerİslam ALPARSLANTahsin YILDIRIMBülent PARLAK

FotoğraflarHakan KURT

Adresİl Milli Eğitim Müdürlüğü

Ankara Cad. No: 2 Cağaloğlu A- Blok / 3. Kat No: 2

T: 212 4550435 - F: 5261382 Mail: [email protected]: http://istanbul.meb.gov.tr

BaskıMatsis Matbaa Hizmetleri A. Ş.

Başlarken

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:56 Page 1

Page 3: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 20102

İç indeki ler

4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10

4“Okullarımızı Yaşam Merkezi Haline Getireceğiz” / 14

4Mustafa Kutlu / Kara Önlük, Beyaz Yaka / 22

4Selim İleri / İstanbul’u Sevmek / 24

4Halis Kuralay / Okuma Engelliler / 26

4Nevzat Tarhan / Okullarda Şiddet Nasıl Önlenir? / 28

4Bengi Semerci / Boşanmanın Çocuklar Üzerindeki Etkileri / 32

4Adem Güneş / Atatürk ve Montessori Eğitim Sistemi / 35

4Lütfü İlgar / Küreselleşme ve Eğitim / 38

4Yaşar Avşar / Çevre Kültürünün Toplumsal Olarak Kazanılması / 40

4İslam Alparslan / Abbas Güçlü Röportajı / 42

4Hülya Çalışkan / Gelecek Nesil Öğrenme Ortamları / 46

4Hatice Ergin / Çocuk ve Gençlerle İletişim / 49

4Gıyasettin Aytaş / Yaratıcı Drama / 52

4Adem Eyüp Yılmaz / İstanbul Modern / 54

4Elif Dağlıoğlu / Okul Öncesi Dönemde Bilimsel Düşünme ve Duyular / 58

4Sadık Yalsızuçanlar / Doğunun En Batısı Batının En Doğusu / 61

4Bâki Ayhan T. / İstanbul / 64

4Seyfettin Ünlü / Muallim Ahmet Halit’in Hatıraları / 68

4Bülent Parlak / Cumhuriyet Eğitim Müzesi / 70

4Tahsin Yıldırım / Mehmet Âkif’e Dair / 74

4Turan Bayrak / Keşşaf Ocağı’ndan Günümüze İstanbul’da İzcilik / 76

4Etkinlik Haberleri / 3

4Kültür Sanat Haberleri / 8

4Zeliha Yurdaer / Carpe Diem Yaşadığınız Günü Kavrayın / 80

4Uçların Buluşması / 20

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 2

Page 4: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

3

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

İstiklâl Marşı’nı Güzel Okuma Yarışmasında Muhteşem Final

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen İlk-öğretim Okulları Arası İstiklâl Marşı’nı Güzel Okuma Yarış-ması’nın finali Bahçelievler Mümtaz Turhan Sosyal BilimlerLisesi’nde gerçekleştirildi.

16 finalist öğrencinin katıldığı yarışma büyük çekişmeye sahneoldu. Büyük katılımın gerçekleştiği programa İl Milli EğitimMüdürü Dr. Muammer Yıldız, Bahçelievler Kaymakamı, Bah-çelievler Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdür Yardımcıları,öğretmenler, öğrenciler ve çok sayıda veli katıldı. İstiklâl Marşıyarışmasının finalinde sürpriz konuk ise Kenan Işık oldu.

Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayan törende, geçtiğimizyıllarda İstanbul birinciliği kazanan Nur Haktan Aydoğdu’nunİstiklâl Marşı’nı okudu. Büyük alkış alan ve salondakileri duy-gulandıran Aydoğdu izleyicilerin büyük takdirini kazandı. İlMilli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, yaptığı konuş-mada finale kalan çocukların hepsinin çok güzel şiir okuyaca-ğına inandığını dile getirerek onlara moral destek verdi. Yıldız,yarışacak bütün öğrencilerin büyük başarı elde ettiğini belir-terek, gelecek nesillere daha güvenle baktıklarını belirtti. Sa-natçı Kenan Işık da kısa bir konuşma yaparak duygularını dilegetirdi. Karacaoğlan’dan bir şiir okuyan Işık, yarışmada izle-yici olmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Büyükalkış alan konuşması salona ayrı bir heyecan kattı.

16 öğrencinin sırayla İstiklal Mârşı’nı okuduğu yarışmada öğ-rencilerin zaman zaman duygulanarak ağladığı görüldü. Birçokaşamadan geçerek finale kalan öğrencilerin sahnede kimizaman heyecanlandıkları da gözlerden kaçmadı. Kadıköy AvniAkyol Lisesi öğrencilerinin yarışma sonunda gerçekleştirdik-leri müzik ziyafeti salondakiler için sürpriz oldu.

Büyük çekişmeye sahne olan yarışmayı Kâğıthane Atatürk İlk-öğretim Okulu öğrencisi İrem Nisa Gündoğdu kazandı. Ya-rışmada ikinciliği Çatalca Çanakça İlköğretim Okulu öğrencisiEsra Çeker, üçüncülüğü ise Maltepe Gülsuyu İlköğretimOkulu öğrencisi Dilek Burcu Arslan kazandı. Program so-nunda finalde yarışan öğrencilere çeşitli hediyeler verildi.

MUHTEŞEM FİNAL

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 3

Page 5: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 20104

I. İstanbul Bilim Olimpiyatları ve UluslararasıYarışmalar Ödül Töreni

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından matematik,fizik, kimya, biyoloji ve bilgisayar dallarında düzenlenen I. İs-tanbul Bilim Olimpiyatları ile 2008-2009 eğitim öğretim yı-lında bilim, beceri, kültür ve sanat alanlarında uluslararasıyarışmalarda derece alan öğrencilerin ödül töreni Bağcılar Be-lediyesi Halk Sarayı`nda gerçekleştirildi. Vali Yardımcısı HarunKaya, Bağcılar Kaymakamı Veysel Yurdakul, Bağcılar BelediyeBaşkanı Lokman Çağırıcı, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılarıİlhami Oral ve Mustafa Uslu, Bağcılar İlçe Milli Eğitim Mü-dürü Kadir Kuş ve birçok ilçenin milli eğitim şube müdürleri ileçok sayıda davetlinin katıldığı törende, I. İstanbul Bilim Olim-piyatları ve uluslararası yarışmalarda derece alan öğrencilere veöğrencilerin okullarına, protokol konuşmalarının ardındanödülleri ve başarı sertifikaları verildi. Gençlerin başarıya gidenyolda gösterdikleri gayret ve çalışma salonda bulunan davetlilertarafından büyük alkış aldı. Bağcılar Belediyesinin verdiği kok-teyl ile başlayan ödül töreni, Bağcılar Belediye Başkanı Lok-man Çağırıcı`ya İl Milli Eğitim Müdürlüğü adına MüdürYardımcısı İlhami Oral`ın plaket vermesi ve toplu hatıra fotoğ-rafı çektirilmesiyle sona erdi.

Mehmet Akif Ersoy’u Anma Programı

Vefatının 73. Yıldönümünde "Mehmet Akif Ersoy`u AnmaProgramı ve Mehmet Akif`in Şiirlerini Güzel Okuma YarışmasıÖdül Töreni" 25 Aralık 2010 Cuma günü İBB Fatih Ali EmiriEfendi Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Törene Vali Yar-dımcısı Harun Kaya, İl Milli Eğitim Müdür Vekili Recep Ka-rabulut, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı EğitimMüdürü Mehmet Doğan, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcıları,Mustafa Uslu, Ahmet Faik Güler, Şube Müdürleri NalanDemir, Halis Kuralay; bazı ilçelerin Milli Eğitim Müdürleri,şube müdürleri, okul müdürleri, öğretmenler, veliler ve çok sa-yıda öğrenci katıldı. M. Akif`i anlatan kısa belgesel filmin iz-lenmesi ve protokol konuşmalarının ardından "Mehmet AkifErsoy`un Şiirlerini Güzel Okuma Yarışması"nda ilköğretim öğ-rencileri arasında birinci olan Küçükçekmece Arif Nihat Asyaİlköğretim Okulu öğrencisi Burcu Hancı ile ortaöğretim öğ-rencileri arasında birinci olan Sancaktepe Samandıra ATL,AML, TL ve EML öğrencisi Ömer Faruk Bayram okudukları şi-irlerle programa katılanlara duygulu anlar yaşattılar.

I. İSTANBUL BİLİM OLİMPİYATLARI

Etk in l ik Haber ler i

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 4

Page 6: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

5

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Türkiye 1. Halk Eğitim Günleri Fuarı, Lütfi Kırdar Kongre veSergi Sarayı’nda gerçekleştirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdo-ğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Milli Eğitim Bakanı Nimet Çu-bukçu’nun da katıldığı açılış töreninde 81 vilayetimizin halkeğitim merkezine ait eserler, el emeği ürünler sergilendi. Tö-rende konuşan Emine Erdoğan, emeği geçen herkese teşekküretti. Siirt’te halk eğitim merkezlerinin açtığı kurslara devameden Elif Can isimli bir hanımın bu kurslardan aldığı eğitim sa-yesinde bir yuva geçindirdiğini, Van vilayetimizde eşini kaybet-miş, iki çocuk sahibi Ayhan Cankatar isimli hanımın dakurslardaki başarısından sonra artık orada “usta öğretici” olarakgörev yaptığını belirten Erdoğan, her ilde buna benzer örneklerolduğunu vurguladı.

Erdoğan, “Ben inanıyorum ki bugün bu fuarda sergilenen hereserin bir öyküsü var. Her motifin, her desenin, her nakışın veher ilmiğin bir hikâyesi var. Bu eserlerin hemen hepsi gözya-şıyla, sevdayla, umutla, en çok da aşkla işlendiğine ben şahidim.İşte onun için halk eğitim merkezlerimize şükranlarımı sunu-yorum. İşte onun için her kademedeki öğretmenlerimize, ida-recilere, kurumlarımıza şükranlarımı sunuyorum.” şeklindekonuştu.

Törende konuşan Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da, hergelenin kendi nakşını bıraktığı İstanbul'da, geleneksel el sanat-ları açısından muazzam birikime sahip olan Türkiye'nin zen-ginliklerini ve kursiyerlerin üreticiliklerini görme fırsatıbulmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Türkiye genelinde970 halk eğitim merkezinde üretilen ürünleri bir arada görmeyeimkan veren fuarın bundan sonra gelenekselleşerek sürmesinidilediğini ifade eden Bakan Çubukçu, halk eğitim merkezleri-nin örgün eğitimin dışında kalan 50-55 milyon insana hitap et-tiğini kaydetti.

Bakan Çubukçu, halk eğitim merkezlerinin değişen dünyayauyumlu, toplum ihtiyaçlarını doğru okuyan, sorunlara etkili çö-zümler sunan modüler programlarla gelecekte daha çok öneçıkan yerler olacağını belirtti. Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklıkve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü’nün titiz ve uzun bir ça-lışma sonucu ortaya çıkarmış olduğu 924 modüler programınkursiyerlere daha iyi ve etkili bir şekilde eğitim almanın yolunuaçtığını vurgulayan Bakan Çubukçu, mesleklerin kodlandığı buprogramın aynı zamanda AB ve OECD ülkelerinin eğitim stan-dartları ve yeterlilikleri dikkate alınarak geliştirildiğini dile ge-tirdi.

EL EMEĞİ GÖZ NURU FUARI

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 5

Page 7: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

6

Etk in l ik Haber ler i

Yönetici Oryantasyon Programı Tamamlandı

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz ve Kültür Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştiri-len Yönetici Oryantasyon Programı sona erdi. Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Dur-sun KOÇER`in açılış konuşmasının ardından İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr.Muammer YILDIZ`ın ilk dersi ile başlayan 4 günlük seminerde okul yönetimindenresmi yazışmalara, insan ilişkilerinden protokol kurallarına 14 oturum gerçekleşti.

Sadece kurallar gereği değil, severek isteyerek ve fedakârlıkla yürütülebilecek bir görev ol-duğuna değinen YILDIZ, ezberci eğitim anlayışından çok öte her zaman yeniliğe ve ge-lişmeye açık olmak gerektiğini vurguladı. “Yönetim” kelimesi yerine özellikle ‘yönetişim’kelimesini kullanan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürümüz Dr. Muammer YILDIZ, yö-netimin bir ekip işi olduğunu ve mevcut kaynakları en verimli şekliyle kullanmaya da-yandığını söyledi.

Refet Öğretmen Vefat Etti

İlk kadın öğretmenlerden olan ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde uzun yıllar-dır Bakanlık Danışmanı olarak görev alan Refet ANGIN 30 Ocak 2010 Cumartesi günüvefat etti. Mustafa Kemal Atatürk ile yolları birçok kez kesişen Refet ANGIN, birinci kar-şılaşması olan ilk okul yıllarında Atatürk`ün "Büyüyünce ne olacaksın çocuk?" sözüne,"Öğretmen" diye cevap verir. İkinci karşılaşmalarında ise Öğretmen Okulu öğrencisidirve Atatürk`e "Bakın sözümü tuttum Paşam. Öğretmen olacağım işte" dediğinde, Atatürkonun Gelibolu`daki küçük kız olduğunu hatırlar ve bunu belirterek, ne öğretmeni olmakistediğini sorar. Matematik cevabını alınca "Hayır, tarih öğretmeni olacaksın. Çünkünesillere tarihlerini öğretmek en önemli vazifedir." sözü üzerine Refet ANGIN, tarih öğ-retmeni olmaya karar verir. Tarih öğretmenliğinden 1982`de emekli olan Refet Angın,Yıldız Teknik Üniversitesi senatosunun 29 Haziran 2006 tarihinde aldığı kararla onur-sal doktora unvanını yapılan bir törenle almıştı.

Kazakistan`dan 10 Madalya ile Döndük

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından oluşturulan olimpiyat takımı, Kazakis-tan`ın Almatı şehrinde 11-17 Ocak tarihleri arasında düzenlenen 6. Uluslararası Zha-utykov Matematik, Fizik ve Bilişim Teknolojileri Olimpiyatı`nda iki altın, üç gümüş vebeş bronz madalya kazanarak İstanbul`a döndü. Takım liderliklerini İstanbul İl MilliEğitim Müdür Yardımcıları Mustafa Uslu ve Mustafa Altınsoy ile Özel Fatih Fen LisesiBilgi ve İletişim Teknolojileri öğretmeni Faruk Bulut ve Fizik öğretmeni HakanOlgun`un yaptığı ve yedişer öğrenciden oluşan iki takımın başarısı sevinçle karşılandı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz tarafından oluşturulan olimpiyat takımı, Kaza-kistan`ın Almatı şehrinde 11-17 Ocak tarihleri arasında düzenlenen 6. Uluslararası Zha-utykov Matematik, Fizik ve Bilişim Teknolojileri Olimpiyatı`nda 14 Öğrencimiz 3 daldatoplam 10 madalya ile hem gözleri hem de gönülleri doyarak Türkiye`ye döndüler.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 6

Page 8: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

7

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Fatih’te Akıllı Sınıflar Hizmete Açıldı

Fatih İlçesi Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda 02.01.2010 Cumartesi günü gerçek-leşen Akıllı Tahta Tanıtım Toplantısı’na Milli Eğitim Bakanımız Nimet ÇUBUKÇU,Vali Yardımcısı Harun KAYA, İl Milli Eğitim Müdürümüz Dr. Muammer YILDIZ, FatihBelediye Başkanı Mustafa DEMİR, ilçe milli eğitim müdürleri ve okul müdürleri ka-tıldı. Törende Deutsche Bank Urban Age Ödülü alan okulun akordeon grubu, akordeoneşliğinde İstiklâl Marşı okudu ve ardından mini bir konser verdi. Milli Eğitim Bakanı-mız Nimet ÇUBUKÇU yaptığı konuşmada, eğitim ve öğretimin teknolojik gelişmelerledesteklenmesi ve yaygınlaştırılması eğitimde niteliğin yükseltilmesi bakımından büyükönem arz ettiğini dile getirdi. Fatih Belediye Başkanı Mustafa DEMİR ise yaptığı ko-nuşmada, öğrencileri akıllı tahta ile tanıştırmanın hem eğitim camiası için hem de öğ-rencilerin gelecekleri açısından çok önemli bir aşama olduğunu ifade etti.

Okullarda Engelli Öğrenci Devrimi

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, bütün eğitim yapılarında fiziksel engelli öğrenci-ler için yapılmasına ihtiyaç duyulan düzenlemeleri genelgeyle açıkladı. Buna göre, okulbina girişlerinde rampalar inşa edilecek, fiziksel engelli asansörü yapılacak, derslikler en-gelli öğrencilere göre düzenlenecek, okul bahçelerinde otopark zincirleri olmayacak.

5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğişiklikYapılması Hakkında Kanunu'nun yürürlüğe konulduğunu anımsatan Çubukçu, konu-nun önemi ve bugüne kadar yapılan uygulamaların izlenmesi sonucunda, Milli EğitimBakanlığı'na (MEB) bağlı bütün eğitim yapılarında fiziksel engelli öğrenciler için yapıl-masına ihtiyaç duyulan düzenlemelerin bir kez daha açıklanmasının gerekli görüldü-ğünü belirtti.

Esenler'de Okula Dönüş Başladı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir süredir yürütülen ve okul çağında olmasına rağmen,çeşitli nedenlerden ötürü aileleri tarafından okula gönderilmeyen çocukları tekrar okullabuluşturmayı amaçlayan “Yetiştirici Sınıf Öğretim Programı ” program kapsamındaEsenler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülen ve Esenler Belediyesi’nin dedestek verdiği çalışma kapsamında ilk aşamada 450 çocuk okula başlatıldı.

Başta maddi sıkıntılar olmak üzere çeşitli bahaneler öne sürülerek okula gönderilmeyençocuklar için başlatılan program kapsamında, yaşıtlarından çok geri kalan ilköğretim ça-ğındaki bu çocuklar 4 aylık hızlandırılmış eğitime tabi tutuluyor. Böylece çocuklar al-dıkları hızlandırılmış eğitim sonrası yaşıtlarıyla aynı sınıftan tekrar normal eğitimlerinedevam etme olanağı buluyor.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 7

Page 9: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

8

Kültür Sanat Haber ler i

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ünde katılımıyla Çankaya Köşkü'nde sahiplerine verildi. Köşk'teki ödül törenine kabineüyeleri, bürokratlar, sanatçılar ile medya temsilcilerinin de aralarında bulunduğu çok sa-yıda davetli katıldı. Geleneksel sanatlar dalında Uğur Derman, sinema dalında NuriBilge Ceylan, kültür ve sanat kurumu olarak Sakıp Sabancı Müzesi, 2009 yılı Cum-hurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Törende konuşan Cum-hurbaşkanı Abdullah Gül, ülkelerin yalnız ekonomi ve teknoloji alanında değil kültürsanat alanında da gelişmesinin önemine değinerek şunları söyledi: "Eğer ülkeler gelişir-ken sanat hayatı, kültür hayatı fikir hayatı entelektüel dünyası derinliği de genişliyorsa,etkili hale geliyorsa, dünyaya bu yönde de bir katkı yapıyorsa esas büyüme gelişme buanlamda söz konusu olmaktadır."

Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Etkinlikleri Konya’da Yapıldı

2009 yılı Aralık ayında, Türkiye'nin en büyük ve modern kültür merkezi olan 2.500 ki-şilik Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen Mevlana'yı Anma Vuslat YıldönümüProgramını 2.400 kişi izledi. Geçen yıla göre seyirci sayısının ve gösterilen ilginin art-tığını dile getiren İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çıpan, Konya’nın tanıtımı açı-sından da çok önemli bir hizmet yaptıklarını belirtti. Mevlana'yı Anma VuslatYıldönümü Programında ayrıca Ahmet Özhan’ın solistliğini yaptığı tasavvuf müziğikonseri de verildi. Program kapsamında düzenlenen Şems-i Tebrizi Sempozyumu'ndaise ünlü Mevlana araştırmacıları California'dan Camille Helminski ve Carl Ernst, Ulus-lararası Mevlana Vakfı 2. Başkanı Esin Çelebi, İran'dan Muhammed Ali Movahhid gibiçok sayıda önemli kişi de bildirilerini sundu. Etkinliklerin finali 17 Aralık 2009 tari-hinde gerçekleştirildi.

Türk Yayıncılar Uluslarası Fuara Katılacak

Türk yayıncılar bu yıl uluslararası birçok fuara katılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nınöncülüğünde gerçekleşecek olan etkinlikleri ''Türkiye Ulusal Yürütme Komitesi'' yürü-tecek. İlk olarak 23-26 Mart tarihlerinde 47. si düzenlenecek olan ve 67 ülkeden 1300yayıncının iştirak edeceği “Bologna Çocuk Kitapları Fuarı”na katılacak olan Bakanlığınikinci durağı da Paris olacak. Türk Mevsimi Etkinlikleri çerçevesinde Paris’teki fuarabüyük önem veren bakanlık, burada imza günleri ve paneller düzenleyecek. 5-15 Mayıstarihleri arasında düzenlenecek “Tahran Uluslararası Kitap Fuarı”, 1-6 Eylül tarihleriarasında gerçekleştirilecek “Moskova Uluslararası Kitap Fuarı” ve 6-10 Ekim tarihleriarasında gerçekleştirilecek Frankfurt Kitap Fuarı ise Türk yayıncıların katılacağı diğer fu-arlar. Bakanlık yetkilileri, bu yılın Türk yayıncılığı açısından oldukça verimli bir yıl ola-cağını belirtti.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 8

Page 10: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

9

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

İstanbul'da Kültür Başkenti Gecesi

Yaklaşık 6.000 kişinin hazırlık çalışmalarını yürüttüğü İstanbul Avrupa Kültür Baş-kenti'nin açılışı İstanbul'un 7 merkezinde aynı anda farklı etkinliklerle gerçekleştirildi.''İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'' etkinliklerinin resmi açılış töreni, Cumhur-başkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ve Başbakan Recep TayyipErdoğan'ın katılımıyla Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleştirildi. Avrupa Kültür Baş-kenti Ajansı ve ajansın koordinatörlüğünü de yürüten Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nınev sahipliğinde gerçekleştirilen törene, Bakanlar Kurulu üyelerinin yanı sıra KKTC Baş-bakanı Derviş Eroğlu, Almanya Federal Meclisi Başkanı Norbert Lammert, Fener RumPatriği Bartholomeos, Türkiye Süryanileri Cemaati lideri Yusuf Çetin, İstanbul ValisiMuammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul İl MilliEğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ve çok sayıda davetli katıldı.

Şair Ziya Osman Saba Anıldı

Şair ve yazar Ziya Osman Saba'nın doğumunun 100. yılında İstanbul Büyükşehir Be-lediyesi Kültür A.Ş. tarafından Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde 30 Ocakta ''İs-tanbul Aşığı Bir Edebiyatçı: Ziya Osman Saba'' başlıklı özel bir etkinlik düzenlendi.

''Sebil ve Güvercinler'', ''Geçen Zaman'', ''Beyaz Ev'', ''Sessizlik'', ''Çocukluğum'',''Kim Bilir'' ve ''Bir Ölünün Arkasından'' gibi ölümsüz şiirlerinin seslendirileceği et-kinlikte Saba'yı, Selim İleri, Tahsin Yıldırım ve Prof. Dr. Abdullah Uçman anlattı.

Bu arada Saba'nın şiirleri aynı gün akşam saatlerinde Yerebatan Sarnıcı'nın mistik at-mosferinde gerçekleşecek etkinlikte de okundu.

Mimar Sinan belgeseli tamamlandı

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yapı Kredi işbirliği ve Cengiz Özdemir'in yapımcılığı veyönetmenliği ile çekilen Mimari ve Aşk adını taşıyan Mimar Sinan belgeselinin çekim-leri tamamlandı. Prof . Dr. İlber Ortaylı, Dr. Sinan Genim ve Prof. Azmi Özcan'ın da-nışmanlığında ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmaları çerçevesindehazırlanan belgesel Mimar Sinan'ı yalnızca bir mimar ve bilim insanı olarak değil aynızamanda eserlerine damgasını vuran 'erişilmeze ve ilahi olana aşkıyla' anlatıyor. Mimar Sinan beş farklı padişah döneminde aralarında Süleymaniye ve Selimiye Ca-mii'nin de bulunduğu 92 cami, 52 mescit, 57 medrese, 22 türbe, 17 imaret, üç hastane,beş su yolu, sekiz köprü, 20 kervansaray, 36 saray, sekiz mahzen ve 48 hamam olmaküzere toplam 375 yapı inşa etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun mimari kimliğini oluş-turmuştu.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 9

Page 11: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201010

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’yle 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, “2010 Okullarda” projesini bir-likte hayata geçirmektedir. Her düzeyde devlet okullarından seçilen, müzik, resim, edebiyat ve tiyatroylailgilenen öğretmen ve öğrencilerle oluşturulan tartışmalı toplantılar düzenlenmiş, bu toplantılardaortaya konulan görüş ve eleştiriler ışığında proje uygulanmaya başlanmıştır.

1999’da Avrupa Birliği’nin, Avrupa Kül-tür Başkenti projesini AB’nin üyesi ol-mayan ülkeleri de kapsayacak şekildegenişletme kararını öğrenen bir grupsivil toplum gönüllüsü Türkiye-AB iliş-kilerine önemli bir katkı sağlayacağıinancıyla 7 Temmuz 2000’de bir toplantıdüzenledi. Bu toplantı sonrasından birGirişim Grubu oluşturulması kararıçıktı.

Girişim Grubu, İstanbul’un Avrupa Kül-tür Başkenti olması için yerel ve merkeziyönetimin desteğini yanına alarak diğersivil toplum örgütleri, kültür sanat ku-ruluşları, kentin yaratıcı insanlarıyla te-maslarda bulundu. 2005 yılının Martayında, Başbakan Recep Tayyip ERDO-ĞAN, yayınladığı genelgeyle GirişimGrubuna desteğini açıkladı.

Bu tarihten itibaren başlayan yoğun yol-culuk, 13 Kasım 2006’da Avrupa Parla-mentosu’nun görüşü ve Avrupa BirliğiKültür Bakanları Konseyi’nin onayıyla,İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Baş-kenti ilan edilmesiyle sonuçlandı.

Az sayıda gönüllünün değerli emekleri, merkezi ve yerel yönetimin desteğiyleyürütülen çalışmalar, bu tarihten itiba-ren hız kazanarak devam etti.

Bu enerjiyi okullara taşımak amacıyla2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla,Milli Eğitim Bakanlığı ortak projelerüretmeye başladı. Bu projelerden biriolan “2010 Okullarda” projesi hayata ge-çirildi.

2010 Enerjisi Okullarda

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’yle2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı,“2010 Okullarda” projesini birlikte ha-yata geçirmektedir. Her düzeyde devletokullarından seçilen, müzik, resim, ede-biyat ve tiyatroyla ilgilenen öğretmen veöğrencilerle oluşturulan tartışmalı top-lantılar düzenlenmiş, bu toplantılardaortaya konulan görüş ve eleştiriler ışı-ğında proje uygulanmaya başlanmıştır. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentieğitim programının tanıtımı 16 Aralık2010 Çarşamba günü Kandilli AdilleSultan Sarayı’nda yapıldı.

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve İs-tanbul 2010 AKB Ajansı’nın organizeettiği yemekli toplantının ev sahipliğiniİstanbul Valisi Muammer Güler yaptı.Akşam yemeğiyle başlayan toplantıya İs-tanbul’un 39 ilçesinin kaymakam, bele-diye başkanı ve milli eğitim müdürlerikatıldı. İstanbul Milli Eğitim MüdürüDr. Muammer YILDIZ, yaptığı konuş-mada şunları söyledi: “2010 Avrupa Kül-

ENERJİSİNİ MİLLİ EĞİTİM’DEN ALANAVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL

İ stanbul 2010

Aziz ERDOĞAN

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 10

Page 12: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

11

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

tür Başkenti olmayı fazlasıyla hak edenİstanbul, zarafetiyle şehirlerin sultanı;kültürüyle, sanatıyla medeniyetlerin bu-luşma noktasıdır. İstanbul, dünyada eşibenzeri bulunmayan bir sanat kaynağı-dır. Görsel sanatların her dalı örnekleriniona borçludur. Mimarinin, müziğin,heykelin ve şiirin kaynağıdır. Her adımbaşı, Sinan’ın ayak seslerini; Itri’nin,Dede Efendi’nin bestelerini; Nedim’innağmelerini; Baki’nin, Orhan Veli’nin,Yahya Kemal’in dizelerini duyarsınız. İs-tanbul insanı geliştirir; insana bilgi ve bi-rikim kazandırır.

Her semti ayrı bir dünya, her yanı kül-türel bir deryadır. Farkına varmadaninsan ilişkilerini, kardeşliği, dostluğu öğ-retir tüm insanlığa. Medeniyetlerin be-şiğidir İstanbul.

Avrupa ile Asya’nın, doğu ile batının,soyut ile somutun, deniz ile toprağın ku-caklaştığı bu rüya şehir birçok sanatçıyailham kaynağı olmuştur. Napolyon’un:“Dünya tek ülke olsa başkenti İstanbulolurdu.” sözünün haklı gururunu üze-rinde taşımaktadır.

Enerjimizi İstanbul’dan alarak, değişimibirlikte yaşıyoruz. Bu uzun soluklu yü-rüyüşümüzde yanımızda olan ve destek-lerini esirgemeyen başta Avrupa KültürBaşkenti Ajansı’na, İstanbul Valiliği’ne,ilçe kaymakamlarımıza, belediye baş-kanlarımıza, milli eğitim müdürlerimizeteşekkürü bir borç bilirim.”

İstanbul 2010 Eğitim Programı

İstanbul 2010 Eğitim Programı, kültürve sanat etkinliklerinin yaygınlaştırıl-ması, öğrenci ve öğretmenlerin 2010 sü-recine üretici ve faydalanan olarakkatılmalarının sağlanması, İstanbul’dasürdürülebilir kültür tüketicilerinin artı-rılması, okulların ve öğrencilerin sanat

ve kültür altyapılarının gelişime katkıdabulunmaları ve 2010 sonrasında kültürve sanat eğitiminde gerçekleşmesi öngö-rülen değişimin önünün açılması, İstan-bul’un kültürel tarihi ve çevresel mirasıüzerine farkındalık yaratması gibi he-defleler doğrultusunda ilerleyerek, İstan-bul’un 39 ilçesinde bulunan 2.500okula, 20.000 kültür sanatla ilgili öğret-mene, 3 milyon öğrenci ve onların aile-

lerine ulaşmayı amaçlamaktadır. 2010Okullarda projesi, “Müziğin Dokun-duğu Yaşamlar, Rengarenk, HayatımızTiyatro ve Yaşamı Değiştiren Edebiyat”bileşenlerinden oluşmaktadır.

“2010 Okullarda” Proje Ekibi

Projeler için 2010 Ajansı’yla İstanbulMilli Eğitim Müdürlüğü birlikte çalış-maktadır. İl Milli Eğitim MüdürYardımcısı Şerafettin TURAN, başkan-lığında yedi proje koordinatöründenoluşan ekip projenin her aşamasındaetkin görev üstlenmektedir. Edebiyat ko-ordinatörü Aziz ERDOĞAN, tiyatrokoordinatörü Hüseyin TUNALI, resimkoordinatörü Gökhan DURAN, müzikkoordinatörü Hakan ALIÇ, projeler ko-ordinatörleri, Filiz GÖKTÜRKER,Meral PEHLİVAN ve Ayşegül GÖK-MENER görev almaktadır. Milli EğitimKoordinatörleri, Avrupa Kültür Baş-kenti Ajansı Eğitim Koordinatörü GaziSELÇUK başkanlığında kurulan ekiplekoordineli çalışarak 2010 enerjisiniokullara yaymaktadır. “2010 Okullarda”proje ekibi, İstanbul’un bütün ilçele-rinde edebiyat, müzik, resim ve tiyatroetkinliği organize ederek sanatı, kültürü,müziği, edebiyatı ulaşılır kılmaktadır.

Müziğin Dokunduğu Yaşamlar

İstanbul 2010 Müzik Yönetmenliği’ninyanı sıra çeşitli sanatçılar ve orkestra şefiCem Mansur’un katılımıyla İstanbul’un

Mart / 2010

İstanbul 2010 Eğitim Programı;kültür ve sanat etkinliklerininyaygınlaştırılması, öğrenci ve öğ-retmenlerin 2010 sürecine üreticive faydalanan olarak katılmaları-nın sağlanması, İstanbul’un kültü-rel tarihi ve çevresel mirası üzerinefarkındalık yaratması gibi hedefle-ler doğrultusunda ilerleyerek,İstanbul’un 39 ilçesinde bulunan2.500 okula, 20.000 kültür sanatlailgili öğretmene, 3 milyon öğrencive onların ailelerine ulaşmayıamaçlamaktadır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 11

Page 13: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201012

ilçelerindeki müzik öğretmenlerini vemüziğe ilgi duyan öğrencileri buluştur-maya devam ediyor. Bu kapsamda 11Aralık 2009 Cuma günü BayrampaşaKültür Merkezi, 18 Aralık’ta KartalHasan Ali Yücel Kültür Merkezi, 25 Ara-lık’ta Pendik Yunus Emre Kültür Merke-zi’nde konser düzenlendi.

İki bölümden oluşan bu konserlerin sa-bahki bölümünde müzik öğretmenle-riyle söyleşi yapan Cem Mansur, öğledensonraki bölümlerinde beş yüz lise öğren-cisine açıklamalı konserler verdi. Kon-serlerinde müziğin evrensel diline dikkatçeken Mansur, eğitimcilerle icracıların

sıkı diyalog içerisinde olması gerektiğini,klasik müzik tanımının yetersizliğini,nice başarılı bestecilerin hayatlarının sı-radanlığını, öğretmenlerin yeteneklerikeşfetmedeki vazgeçilmezliğini dile ge-tirdi.

Müzik öğretmenlerinin sorularıyla sıcaksohbetine devam eden Cem Mansur,müziğin dünyadaki durumuyla ülkeleringelişmişlikleri ve mutluluğu arasında pa-ralelliklerin olduğuna dikkat çekmeyedevam ediyor.

2009’da 400 müzik öğretmenin katılı-mıyla, atölye çalışmaları gerçekleştirildi.Program kapsamında öğretmenlerinmesleki becerileri geliştirilerek, vücutperküsyonu gibi metotlar, müzik öğret-

menleriyle Mısırlı Ahmet Galata Ritim-hanesi’nden Hikmet Yıldırım tarafındanuygulamalı olarak paylaşılıyor. Müziköğretmenlerinin eğitimdeki iyi örnekleriatölye çalışmalarıyla sunum haline geti-rildi. Proje kapsamında bu örnekler ile-riki yıllarda okullarda kullanılmak üzerekitaplaştırılarak müzik öğretmenlerinedağıtılacağı belirtildi.

Rengarenk

“2010 Okullarda” Rengarenk Projesikapsamında 2009’da 400 görsel sanatlaröğretmeni bir araya getirildi. 3 Aralık’taSancaktepe İbn-i Sina İlköğretim

Okulu, 17 Aralık’ta Kartal İhsan Zaki-roğlu İlköğretim Okulu, 22 Aralık’taEsenyurt Borusan Asım KocabıyıkAnadolu Teknik ve Meslek Lisesi’ndegerçekleştirilen eğitim çalışmalarına,Sancaktepe, Esenyurt ve Kartal kayma-kamları katılarak destek verdiler.

2010 Okullarda projesi genel koordina-törü Gazi Selçuk’un giriş konuşmaları veproje hakkında genel bir sunum ile baş-layan eğitim çalışmaları, görsel sanatlaryönetmeni ve sanat eleştirmeni küratörBeral Madra, akademisyen, müzeci, sa-natçı Süleyman Saim Tekcan ve Prof. Dr.Devrim Erbil’in katılımıyla gerçekleşti-rildi. Akademisyenlerin bilgi ve birikim-leriyle renk kattığı eğitim çalışması dörtoturumda gerçekleştirildi. Resim öğret-

menleri uyguladıkları ve başarılı bul-dukları çalışmaları sunma fırsatı buldu.Başarılı ve örnek projelerin uygulanabi-lirliği zümre öğretmenlerince paylaşıldı.Atölye çalışmalarına katılan görsel sa-natlar öğretmenleri, kendilerine sunulanbu imkânlardan ve projelerin paylaşı-mından duydukları memnuniyeti belirt-tiler.

Kültür ve sanatı şehrin dokularına taşı-mayı amaç edinen bu proje kapsamında1100 resim öğretmenine ulaşılacak.“Rengarenk” eğitim çalışmasına katılanöğretmenlerin memnuniyetlerini kendi-lerine ulaştırdıklarını dile getiren İstan-bul Milli Eğitim Müdürü MuammerYıldız: “Görsel sanatlar eğitimi 2010 yı-lında İstanbul’un değişik ilçelerindedevam edecek. Proje kapsamında öğret-menlerimizin birikimlerinden de yarar-lanarak içerisinde sanat eğitim yöntemve tekniklerinin olduğu “Rengarenk”adlı bir kitap oluşturacağız. Çalışmaları-mızda başarı gösteren öğretmenlerimize,öğrencileriyle kullanacakları 2000 adetsanat kitabı vereceğiz. Okullarda sanatkalitesini artırmayı, sanat talep eden bi-linçli bireyleri oluşturmayı amaçladığı-mız projemize öğretmenlerimizingösterdiği ilgi bizleri memnun etmiştir.Sanatın evrensel diliyle okullarımızı bu-luşturmaya 2010’da da buluşturmayadevam edeceğiz.”dedi.

Yaşamı Değiştiren Edebiyat

Edebiyatın, kültürün, sanatın okullardayaygınlaştırılması için bir dizi faaliyetinprojesi hazırlandı. İstanbul’un değişik il-çelerinde görev yapan yedi bin Türkçe veTürk edebiyatı öğretmenlerine yönelikmesleki gelişim, eğitim ve seminer yapı-lıyor. Seminerler, Ataşehir ZübeydeHanım Öğretmenevi, Prof. Dr. MümtazTurhan Sosyal Bilimler Lisesi ve CemalReşit Rey salonlarında gerçekleştiriliyor.Edebi türlerde adından söz ettiren icra-cılarla okullarda edebiyatı öğretenler fi-kirlerini paylaşıyor. Proje kapsamındaokullarımızda edebiyatın ve sanatın yay-

İ stanbul 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 12

Page 14: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

13

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

gınlaştırılması, öğrencilerin yetenekleri-nin tespit edilmesi, özgün ve güzel ör-neklerin paylaşılması amaçlanmaktadır.Yüz okulumuzun kütüphanesine yüztemel eserden oluşan kitap seti dağıtıla-caktır.

Hayatımız Tiyatro

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, 2010AKB ajansıyla birlikte organize ettiği,‘2010 Okullarda’ projesinin ‘HayatımızTiyatro’ etkinlikleri kapsamında 2009yılında 320 tiyatro gönüllüsü öğretmeneAralık ayı içerisindeki hafta sonlarındaikişer günlük eğitim programı düzen-lendi. 2010 Kadırga Sanat Üretim Mer-kezi’nde gerçekleştirilen tiyatro eğitimprogramında ısınma, algılama, imgelem,duyu çalışmaları, canlandırma ve değer-lendirme etkinlikleri; masaldan yola çı-karak parodi yapma yöntemlerinin yanısıra ses ve vücut kullanımı, doğaçlamateknikleri verildi.

Tiyatro gönüllüsü öğretmenlerden, can-landırma ve değerlendirme etkinliklerineaktif olarak katılması, masaldan yola çı-karak parodi yoluyla masalı yenidenyazma çalışması yapması ve forum ti-yatro çalışmalarını devam ettirmesi is-tendi. Program sonunda her grubunoyunları sergilendi. 2010 boyunca İs-tanbul’un değişik ilçelerinde tiyatro eği-timine devam edilecek. 2010’da daTiyatro eğitimine devam edilecek veproje kapsamında yabancı ve yerli yüzoyun teksti, yüz okula dağıtılacak ve tümokulların paylaşılması için internet üze-rinden paylaşıma açılacak.

Mart / 2010

“Okullarda sanat kalitesini artır-mayı, sanat talep eden bilinçli bi-reyleri oluşturmayı amaçladığımızprojemize öğretmenlerimizin gös-terdiği ilgi bizleri memnun etmiştir.Sanatın evrensel diliyle okullarımızıbuluşturmaya 2010’da da buluştur-maya devam edeceğiz.”

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 13

Page 15: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201014

Röportaj

Okulları bir yaşam merkezi haline getirmek, yaşanabilir mekânlar kılmak amacındayız. Yani belli saat-lerde eğitim öğretim yapılıp daha sonra terk edilen alanlar değil de orada çevre halkının da işin içerisindeolduğu, birlikte olduğu, spor alanlarından, sosyal etkinliklere kadar faydalanabileceği, dolayısıyla okullarasahip çıkılan bir yapıya büründürmek istiyoruz.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Âşık Sümmanilerin, Kırmızı Peribaca-larının, Abdullah Avni Eserlerin yaşa-dığı Erzurum’un Narman ilçesine bağlıSütpınar Köyü’nde doğdum. İlkokuluköyümde, ortaokulu Şekerli Köyü’ndetamamladım. O yılları andıkça bahardakoyunların kuzuladığı zaman tekrar ak-maya başlayan köy meydanındakiçeşme gelir aklıma. Liseyi ise İstanbulÜmraniye Lisesi’nde okudum. Belki dememlekete olan özlemimden olsa gerek1983 yılında Erzurum Atatürk Üniver-sitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matema-tik bölümüne kaydoldum. Dört yılsüren üniversite hayatım Erzurum’unparmaklarımızı donduran ama içimiziısıtan soğuğunda geçti.

Mezun olduğumuz yıl “ÖğretmenlikYeterlilik ve Yarışma Sınavı”nı kazana-rak Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinin yatılıbölge ilköğretim okuluna atandım. İkiyıl Peygamberler diyarında öğretmen-lik yapmak bana çok şey kattı. Bir yan-dan öğretmenlik yaparken diğertaraftan Van Yüzüncü Yıl ÜniversitesiFen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek li-

sans ve doktoramı tamamladım. Dok-toradan sonra iki yıl yardımcı doçentolarak orada çalıştım. 1996 yılında Kı-rıkkale Üniversitesi’ne geçtim ve bu-rada sekiz yıl yardımcı doçent olarakgörev yaptım. MEB Talim ve TerbiyeKurulu üyesi olarak göreve başlamamise 2004 Temmuz’una rastlar. Kurulüyeliğinin yanında kurul başkan yar-dımcılığı görevini de yürüttüm. Ulus-lararası bazı dergi ve projelerdekoordinatörlük çalışmalarını yürüttüm.Program geliştirme sürecinde hem ko-ordinatörlük hem de öğretmenlerinhizmet içi çalışmalarında aktif görevle-rimiz oldu. Son olarak da bildiğinizgibi İstanbul Milli Eğitim Müdürlü-ğü’ne atamamız gerçekleşti. Şu anda dasizlerle birlikte bu görevi yürütüyoruz.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’neatanmanıza ailenizin bakışı nasıl oldu?

Bir babayı, bir eşi, kendilerince evin herşeyini bir anda kaybetmiş gibi oldularilk başlarda ama daha sonra bununböyle olmadığı anlaşıldı. Nihayetindeonurlu bir görev olduğunu, bunu ya-parken de hayatın devam edebileceğini

Konuşanlar: Tahsin YILDIRIM, İslam ALPARSLAN, Adem YILMAZ

“OKULLARIMIZI YAŞAM MERKEZİ HALİNE GETİRECEĞİZ”

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 14

Page 16: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

15

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

gördüler. Bu çerçevede kabullenme nok-tasına gelinse de ayrılığın getirmiş olduğuburukluk ve bir takım sorunlar olmuyordeğil.

Bunca yoğunluk içerisinde ailenize vakitayırabiliyor musunuz? Onlarla diyaloğunuznasıl?

Mekân olarak şu an ailemden ayrıyımama kalbim her zaman ailemle, çocukla-rımla birlikte atıyor. İnsanın ailesinin ol-ması demek, evinizin dış kapısınıkapattığınız vakit dünyanın bütün meş-galelerini dışarıda bırakmak demektir. Birbabanın evdeki rolü neyse benim rolümde o. Çocuklarıma daha çok anlayış gös-terme, demokrat tavır ortaya koyma veonları dinleme eğilimindeyim. Çocukla-rım her türlü konuyu benimle rahatlıklakonuşabilirler, kendilerini ifade ederler.

En son hangi kitabı okudunuz? Sinemaya,tiyatroya gider misiniz?

Buradaki görevime başladığım ilk gün-lerde madde bağımlılığı ile ilgili bir ti-yatro sahnelendi. “Kız KardeşimMommo” adlı sinema filmi hem senaryohem de görsel olarak çok ilginç ve güzelbir filmdi. En son izlediklerim bunlar.Okumaya gelince; kitap okumayı bireylem, bir yaşam biçimi olarak algılıyo-rum. Şimdilerde İstanbul’a dair kitaplarokuyorum. Bu vesileyle İstanbul’un kül-türel yapısını tanımaya gayret ediyoruz.Şehrimize eğitimci olarak bu gözle debakmak istiyoruz. İstanbul’a dair kitaplarharicinde Alev Alatlı’nın “Aklın Yolu daBir Değildir”, Amin Maalouf ’un “ÇivisiÇıkmış Dünya”, Halime Toros’un “As-ya’nın Kandilleri”, Michel Foucault’un“Dostluğa Dair” ve Serdar Özkan’nın“Kayıp Gül”ü yakın zamanda okuduğumkitaplar arasında.

Kişisel gelişim kitaplarına bakışım farklıama “Kuantum Düşünce Yöntemi” isimliilginç bir kitap var elimde. Eğitime dairbir kaç kitapla birlikte söylediğim bu eser-leri de okumaya çalışıyorum. Sonuç iti-bariyle kitaptan hiç kopmadık. Bir yaşam

biçimi, bir nefes alış şeklinde algıladığı-mız okuma eylemini olabildiğince sürdü-rüyoruz.

MEB’in beyni olarak bildiğimiz Talim veTerbiye Kurulu’ndan sonra sahaya indiniz.Buraya gelirken sizi nelerin beklediği konu-sunda bir öngörünüz var mıydı? Buradasizi şaşırtan ilk ne oldu?

Talim ve Terbiye Kurulu, Türk eğitim sis-temine yön veren dünyadaki gelişmeleriizleyen ve eğitimin yönünü ve standartla-

rını belirleyen, mevzuatını düzenleyen,her türlü mevzuatın, yönetmeliğin, dersçizelgelerinin, programların ve yönerge-nin çıktığı yer. Bütün bunları yaparkenuygulamada ne tür karşılık bulduğunumerak etmiyor değildim. Talim ve TerbiyeKurulu’ndayken uygulama alanındanzaten hiç kopmadım. Kurul çalışmalarınıgerçekleştirirken olabildiğince uygulayıcı-nın düşüncelerini önemsedim ve burayagelmeden de burada birçok sorunun ol-duğunu biliyordum. Buraya gelince uy-gulayıcıların bunları seslendirdiğini vebeni yüreklendirdiğini gördüm. Talim ve

Terbiye Kurulu’nda mevzuat düzenler-ken, yönetmelik çıkarırken, çizelge veprogram yaparken çok iyi çalışırdık. Buaçıdan bakınca Talim Terbiye Kurulu ileuygulama alanı arasında farklı algılamala-rın ve sürpriz olarak görülecek herhangibir durumla karşılaşmadım. Talim ve Ter-biye Kurulu’nda birçok konuda aykırıgibi algılanan fikirler de olsa uygulamayıdikkate alarak görüşlerimi beyan ettim.Bunun da karşılığını bulduğunu gördüm.Program geliştirme sürecinde yapılan ça-lışmalar çerçevesinde gittiğim her yerde

her ilde sisteme veya uygulamalara ilişkinsorunları ve beklentileri alma bakımındanişlevsel bir bakış açısı takip ettik. Bununsonucu olarak uygulayıcıların taleplerinidinlediğimizi fark ettik. Talim TerbiyeKurulu içerisindeki karar alan pozisyonu-muz şimdi talep eden pozisyonu nokta-sındadır. Durumumuzdaki tek farkı buoluşturuyor. Buraya geldikten sonra sa-hada büyük sıkıntıların olduğunu farkettik. Bu sorunları derli toplu bir şekildeTalim ve Terbiye Kurulu Başkanıma ve ar-kadaşlara ilettim. Sorun olarak gördüğümnoktalarla ilgili kararların yeniden gözden

En son Alev Alatlı’nın ‘Aklın Yolu da Bir Değildir’ isimli kitabını okudum. Bir de‘Amin Maalouf’un Çivisi Çıkmış Dünya’ isimli kitabını okudum. Kitaptan hiçkopmadım. Okumayı bir yaşam biçimi, nefes almak gibi algıladığım için bunuolabildiğince sürdürüyorum.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 15

Page 17: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201016

Röportaj

geçirilmesi gerektiğini ifade ettim. Örne-ğin, son çıkan ders çizelgesinde öğrenci-lerin kendi alanlarında seçmeli dersiseçememesi diye bir kural söz konusu.Hâlbuki öğrenci kendi seçtiği alandaiddia sahibidir. Dolayısıyla öğrenci fenalanı seçtiyse, matematikten dört saat du-ruma göre yetmeyecektir; bu dersten ikisaat daha alması alanındaki iddiasını sür-dürmesi bakımından önemli. İki saat koy-duk, dört saatin programı var, iki saati debırakalım zümre kurulu karar versin.Talim ve Terbiye Kurulu olarak karşılaş-tığımız çoğu öğretmen ders saatinin yet-mediğini söylüyordu. Dolayısıyla eğermüfredat yetişmemişse bu seçmeli iki sa-atte programlarını telafi edebilirler ya dadersle ilgili problem çözerler.

İstanbul için ciddi projeleriniz var. Bun-larla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Zamanı geldiğinde dergimizin diğer sayı-larında bunların her birine detaylı bir şe-kilde yer verebiliriz. Şimdilik ilk projemizİstanbul’a yakışır bir dergi çıkarmak. Ovesileyle ilk büyük projemizin çıkarılandergimiz olduğunu belirtelim.

Basında eğitim kampüsleriyle ilgili haber-ler yer aldı. Bu konuda detaylı bilgi verebi-lir misiniz?

Temelde eğitim sorununun merkezindeinsan unsuru vardır; öğrenci, öğretmen veveli bu unsurları oluşturuyor. Sorunun birdiğer unsuru ise eğitim ortamıdır. Mese-leye böyle bütünlük içerisinde baktığı-mızda İstanbul’un temel anlamda fizikî

altyapı yetersizliği öne çıkıyor. Birçokyerde okullarımız ve sınıflarımız çok ka-labalık. Hâlâ yoğun göç ve mobil nüfu-sun olması İstanbul’da birçok planlamayıaltüst ediyor. Dolayısıyla İstan-bul’umuzda çok hızlı bir şekilde fizikîkapasiteyi artırarak soruna kalıcı çözüm-ler bulmamız gerekiyor. Bu sorunun çö-zümüne ilişkin başlattığımız ilk projekampüs tarzı okulların yapılmasıdır.Sayın Başbakanımızın İMKB ile imzala-dıkları protokol gereği İstanbul’un ders-lik ihtiyacını çözmek için 100 milyonliralık bir kaynak İstanbul’a aktarılacak.Göç ve yeni yerleşim bölgeleri gibi un-surlar dikkate alınıp planlama yapılarakyeni kampüs alanları oluşturulacak. Buçerçevede fizikî şartların getirdiği olum-

suzlukların birçoğu çözüme kavuşmuşolacak. Bunun, maddi kaynakları daharasyonel ve verimli kullanmak gibi temelbir fonksiyonu olmasının yanında, sosyalve sportif mekânların daha çok öğrencitarafından kullanılması gibi olumlu birdurum söz konusu. Aynı zamanda okul-ların güvenlikleri de temin edilmiş olacak.Diğer okullarda da aynı çalışmaları yap-maya çalışacağız. Okulları bir yaşam mer-kezi haline getirmek amacındayız. Bellisaatlerde eğitim-öğretim yapılıp dahasonra terk edilen alanlar yerine çevre hal-kının da işin içerisinde olduğu spor alan-larının olduğu, sosyal etkinliklerinyapıldığı okulların oluşması amacındayız.Dolayısıyla okullarına sahip çıkan bir çev-reye ve yapıya sahip ortamlar oluşturmakistiyoruz. Bazı bölgelerimiz var ki oralardahiç okul arsası bulamıyorsunuz, yatırım

yapamıyorsunuz. İşte bu tür yerlerin eği-tim merkezlerini de bir şekilde belli böl-gelerde toplamış olacağız.

Bu projenin uygulama alanları için birpilot bölge seçildi mi?

Birkaç bölgemiz var. Avrupa yakasındaBeylikdüzü ve Başakşehir, Anadolu yaka-sında Sancaktepe ve Beykoz söz konusu.Ayrıca üzerinde çalıştığımız bazı bölgele-rimiz daha var. Bununla ilgili planlama-lar sürüyor.

Öğretmenlerin etkinliğinin artırılması içinseminerler yapılıyor. Siz seminerlerin yerineöğretmenlerin niteliğini artırmaya yönelikçalışmalar yapacağınızı ifade ettiniz. Bunubiraz açar mısınız?

Bunlar biraz önce konuştuğumuz husus-lar içerisinde zaten ortaya çıkmıştır. Fizikîortamların donatımı, ders materyalleri,içerikler ve müfredat eğitim-öğretiminunsurlarıdır. Eğitime yüzde yüz destekkampanyası çerçevesinde son yıllarda sa-dece kendi sınırlı bütçemizle değil mille-timizin de desteğiyle yeni okullarakavuşuyoruz. İstanbul’da hayırsever va-tandaşlarımızın katkılarıyla son yedi yıldatoplam 19 bin derslik yapılmıştır. Hayır-severlerimize katkıları ve çabaları için çokteşekkür ederiz. Demek ki milletimizi de-ğerleriyle buluşturduğumuz, onlara ken-dimizi ifade edebildiğimiz takdirderahatlıkla bu hizmeti alabiliyoruz. Yinebiliyorsunuz geçmişle geleceği buluştur-mayı ifade eden Osmanlı, Selçuklu tarzıferah mekânlı geçmişten geleceğe okulmodelleri var. Bu milletimizin desteği sa-yesinde gerçekleşiyor. Bu bakımdan mil-letimize müteşekkiriz. Bir diğer noktamüfredat değişikliğidir. Bu işin mutfa-ğında olduğumuz için söylemiyorum amaTürkiye’de kırk yıldır yapılamayan bir işyapılmıştır. Bu sıradan bir mevzuat dü-zenlemesi değil, zihniyet değişikliğidir veTürkiye’nin bu manada çağ atlamasıdır.Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde ol-ması hasebiyle buradaki eğitim öğretimsüreçleri bakımından da buradaki varlığı-nın ifadesidir. Bu sebeple çok önemli biradımdır. Önemli hususlardan biri de öğ-

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 16

Page 18: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

17

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

retmen eğitimidir. Türkiye genelinde yediyüz elli bin öğretmenimiz var. İstanbul’daise örgün eğitimde 93.161, yaygın eği-timle beraber toplamda 113.355 öğret-menimiz var. Buraya geldiğim zaman entemel hedef olarak öğretmenlerin eğiti-mini düşündüm. Bunun için bir takımçalışmalar başlattık. Yöntem olarak öğret-menlerin belirli fizikî mekânlarda topla-narak orada alışık olduğumuz formattaeğitim-öğretim içeriklerini vermek yerinebiraz da çağdaş teknolojileri, bilgi tekno-lojilerini kullanarak eğitim görmeleri ar-zusundayım. İstanbul’a bir il gibimuamele edemiyorsunuz, davranamıyor-sunuz. Beş bine yakın örgün ve yaygıneğitim kurumu var. Kurumlarımızın yö-neticileriyle toplantılar yapıyoruz. Bu top-lantıları bir kez yapıyorsunuz, ikincisineya cesaret edemiyorsunuz ya da planlaya-mıyorsunuz. Çünkü İstanbul’un birucundan diğer ucuna gitmek sıkıntılı.Toplantılar da öğretmen eğitimi de sü-reklilik istiyor. Avrupa’da katıldığım Arionprogramında video konferans şeklinde ya-pılan toplantı bize yeni fikirler verdi. Buçerçevede İstanbul’da böyle bir model ara-yışı için çalışmalarımızı başlattık. Bellimerkezlerde ve bölgelerde yapacağımızfaaliyetlere diğer merkezlerdeki öğretmenve yöneticilerimiz de çevirim içi (online,interaktif ) bir şekilde katılmasını hedefle-yen bir çalışma. Bu çalışma büyük bir alt-yapı gerektiriyor ama şu an okullarayapılan yatırımlar neredeyse bunları kal-dıracak durumda. İnterneti olmayan oku-lumuz yok ve bilgi teknolojileri ileridüzeyde kullanılabiliyor. Bundan cesaretalarak bu çalışmayı yapabileceğimizi dü-şünüyorum. Sürekliliği sağlamak ve aka-demik destek için de üniversitelerleişbirliği düşünüyoruz.

İstanbul bir üniversite kentidir. Dolayı-sıyla öğretmenlerimizin eğitimi için üni-versitelerle birlikte hareket etmekgerekiyor. Öğretmenlerimizin yeni müf-redatın uygulanması noktasında daha du-yarlı davranmalarını ve bu noktadabilgilenmelerini üniversitelerle işbirliğiiçerisinde temin edeceğiz. Bunun için ilkuygulama olarak ücretli çalışan öğret-menlerimizin hizmet içi eğitimini başlat-

tık ve tamamladık. Şu anda ortaöğretimprojesi var ve formatör öğretmenler ara-cılığıyla devam ediyor. Onlara da üniver-sitelerimiz vasıtasıyla akademik desteksağladık. Tabi bunların bütün öğretmen-lere ulaşması ve süreklilik kazanmasıgerekiyor. Bunun sağlanması için çalış-malara devam ediyor. Bunların bir andayapılıp bitmesi mümkün değil, uzun birsüreç istiyor.

Teknolojiyle ilgili söyledikleriniz çerçeve-sinde şunu sormak istiyorum. Biliyorsunuzher öğretmenin evinde internet yok. Bundafiyatların yüksekliği etkili. İlgili şirketlerleanlaşama sağlanıp interneti eğitim camia-sına daha uygun sunabilmek mümkün mü?

Teknik olarak mümkün olduğu aşikârama bunu talep etmemiz gerekiyor. Sizhatırlattınız, bunu bir proje olarak düşü-nebiliriz. En azından teşvik edici olmasıyönüyle önemli. Daha önce öğretmenlerebilgisayar kampanyası yapıldı ama sınırlısayıda kaldı. Yine de bunun bir ihtiyaç ol-duğu ortaya çıktı. Bu konu da bir amacahizmet eder, bir ihtiyacı ortaya koyar, diyedüşünüyor ve not alıyorum. Göreve gel-memizle birlikte bizimle sosyal sorumlu-luk projesi yürüten birçok firma oldu.Bunlardan birisi de Metro Turizm. On-larla iş birliği içerisindeyiz ve yakındabasın toplantısını da yapacağız. Dergimizaracılığıyla duyuralım: İstanbul’da görevliöğretmenlerimiz Metro Turizm ile yapa-cağımız protokol çerçevesinde neredeolurlarsa olsunlar yüzde otuz indirimli se-yahat edebilecekler. Sizin söylediğiniz

durum da öğretmenlerimiz için temel birihtiyaçtır ve bunu da dikkate alacağımızıburada beyan etmek isterim.

Teknolojiyle beraber öğrencilerin büyük birbölümü ders araştırmalarını internet yo-luyla yapıyorlar. Bu da kütüphanelerinfonksiyonunu ciddi anlamda düşürüyor veöğretmenlerimiz çok büyük sıkıntı çekiyor.Kütüphaneler kullanılmaz durumda. Kü-tüphanelerimizin aktif olabilmesi için nelerdüşünüyorsunuz

Bence bilgi kaynaklarına ulaşmanın şeklideğişmiştir. Kitaptaki bilgileri internet or-tamında bulmak çok kolay artık. Fakatbazı soruların sorulması da gerekiyor: “İn-

ternetten bilgiye ulaşmak kitap sayfalarınıkarıştırmak gibi bir şey midir? İnternet biralışkanlık mıdır? Çocuklarımızın davra-nışlarında değişikliklere yol açıyor mu?”Bunların hepsi ayrı ayrı irdelenmelidir.Ama şunu da görüyoruz ki kütüphanelerokullarımızda bir çıkıntı gibi duruyor.‘Kütüphanelerimiz bir mahzuniyet içeri-sinde.’ diyor Sezai Karakoç. Sanki dışarı-dan eklenmiş ve dışarıda duran bir şey.Kütüphaneleri içselleştirmemiz gerekiyor.Şu anda oralara ne kadar kitap koysanızorayı fonksiyonel hale getiremezsiniz. Bufonksiyonelliği teknolojiyle birlikte des-teklemek gerekiyor. Teknolojiyi de kü-tüphanelere soktuğumuz takdirde hiçolmazsa öğrencinin kitap dünyasıyla dabir teması oluşacaktır. İnternetten bul-duğu bilgiyi kütüphaneden de bulup gör-düğü zaman bir kazanç olacaktır. Bence

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 17

Page 19: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201018

Röportaj

internet ortamından ziyade çocukları kü-tüphaneye çekmek gerekiyor. Dolayısıylada kitapla dijital ortamı birleştirmenin so-nucunda öğrencinin ister istemez kitaplateması olacaktır. Çocuk bu vesileyle kitapokumanın tadına vardığı takdirde gerisigelecektir. Ben de kütüphanelerimizin şuhaliyle çok fonksiyonel olduğunu, kulla-nılabilir olduğunu düşünmüyorum. Dahaspesifik olarak bu konuya el atmamız ge-rekiyor.

İstanbul’un 39 ilçesi var. Bu ilçeler arasındaçok ciddi kültürel, ekonomik ve sosyal, eği-tim yönüyle farklılıklar mevcut. Bu farklı-lıkların asgariye indirilmesi ya da birbirineyaklaştırılması noktasında bir çalışma varmı?

Bu konuda çok haklısınız. Bir taraftabölge, fizikî yapı, ailenin kültürel du-rumu, sosyal çevre gibi birçok yönden çokiyi okullarımız var; diğer tarafta dezavan-tajlı pozisyonda olan okullarımızın ol-duğu bir tablo maalesef. Bunun için temelbir proje başlattık ve şu anda tespitler ya-pıyoruz: Uçları buluşturuyoruz. Bahsetti-ğimiz yönleriyle zayıf ve güçlü uçlarıbirleştirerek esnek bir yapı oluşturmayıdüşünüyoruz.

Dolayısıyla hem akademik olarak hemsosyal hem de fizikî ortamın paylaşılmasıbağlamında ne tür katkı sunabiliriz? Biri-sinden alıp başkasına verme gibi çokkolay formüle edilen bir şey değil amaeğitime erişimi daha zayıf olanın dahagüçlü olan taraftan beslenmesi, kalkındı-

rılması, belli bir seviyeye çekilmesi anla-mında bir projemiz var. Buna ‘uçlar bu-luştu’ diyoruz. Bu bizim için temel birprojedir, bir çatıdır. İstanbul’un bütün so-runlarını bu çatı altına koyabiliyoruz. Bu-nunla bağlantılı olarak bir çalışmayapılmak istendiğinde hemen haritamızıçıkarıp hangi ilçelerde hangi okulların so-rununun olduğu tespit edilerek hemen oalana ya da okula çözüm kanalize edilmesigerekiyor.

İstanbul ilçeleri arasında sosyal ve ekonomikanlamda birbirinden uzak uçlar var. O uç-ları birleştirmekten bahsettiniz. İstanbul’damecburi hizmet yılı dört yıl. Ataköy, Beşik-taş gibi bir yerde görev yapan öğretmen dörtyıl mecburi hizmet görüyor. Esenler’de, Bağ-

cılar’da veya Çatalca’nın bir köyünde demecburi hizmet süresi aynı. Bu kadar fark-lılık varken öğretmenlerin aldıkları puan-lar eşit. Bu eşitsizlik giderilecek mi?

İstanbul olarak bizim görevimizin dışındaolan bir durum bu. Türkiye genelinde deaynı sorun var. Okul bazlı yapmak gere-kiyor ki orada hizmet puanına etki etsin,daha fazla öğretmeni orada tutabilelim.Bunun bir başka yönü de maddi açıdanöğretmeni desteklemek lazım. Bakanlığınyapması gereken bir çalışma ki, ücret yö-netmeliği değişmeli. Bu manada kanundada bir değişiklik gerekiyor herhalde. Buda büyük çaplı bir çalışma olduğunu gös-teriyor. İstanbul’un sorunlarına ilişkin ka-mulaştırma, arsa temini, öğretmenlere ekücret (bölgesel ya da ilçe olarak hatta okul

bazlı) gibi hususlarda belli muafiyetler ta-nınmalı diye düşünüyorum. Kalıcı çö-zümler için ekstra tedbirler ve kontraçözümler getirmemiz gerekir.

Özellikle büyükşehirler ve kalkınmış bölge-lerde bulunan okullarda kurs ve etüt birhayli yaygın. Bu nedenle kırsal ya da kal-kınmamış bölge öğretmenlerinin buralaramüthiş bir talebi var. Maddi imkânlardanyararlanmak adına geri kalmış bölgedekiöğretmen üç beş yıl çalıştıktan sonra kal-kınmış bölgelere gitmek istiyor. Sürekli buyerlere bir akış var, gidişat var. Bunun önüalınamaz mı?

Bunun da biraz önce bahsettiğimiz konuçerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor.Ayrıca İstanbul genelinde geçmişte yapı-lan etüt çalışmalarının tüm okullarımızdayapılması, yapılıyorsa da devam etmesigerekiyor. Dolayısıyla bu etüt çalışmalarıneticesinde dezavantajlı çocuklarımızaakademik bir katkı olacaktır. Aynı za-manda öğretmenlerin orada kalmaları açı-sından bir unsur ortaya çıkacak, pozitifkatkısı olacaktır.

Okullara kayıt artık adrese dayalı sistemegöre yapılıyor. Bu uygulama İstanbul gibibüyük şehirlerde bazı sorunları da ortayaçıkardı. Bu konuyla ilgili neler düşünüyor-sunuz?

Bu doğru bir adım ve devam etmesi gere-kiyor. İstanbul’un temel sorununu çöze-cek projelerden birisi de budur. Çünküİstanbul’da mobil bir öğrenci dağılımı var.Bir kısım öğrenci merkezî sınavla başka il-çelere yerleşiyor. Dolayısıyla onlar zo-runlu olarak hareket halinde. Diğer türlüolunca veli okul beğenmiyor. Kendisineuzak, yakın demeden ekstra bir maliyetolan servis ücretine katlanıp trafiği etkile-yerek çocuğunu başka bir yere gönderi-yor. Kendince çok iyi bildiği okulu dahabaşarılı diye tercih ediyor.

Burada temel bir yanılgı var. Bu okulları-mızın başarısı seçme öğrencilerimizden vedolayısıyla başarılı bir okulda kalan öğ-retmenden kaynaklanıyor. Eğitim siste-mimizin en önemli sorunu seçkinci

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 18

Page 20: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

19

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

anlayıştır. Merkezi sınavla öğrenci alanokullar için öğrenci seçiliyor. Öğretmensınavla alınıyor; o da seçiliyor. Sınıf mev-cutları yönetmelik gereği 24 veya 30 kişi-lik. Sınıf donatıları ve teknolojik altyapıda dikkate alındığında başarı kaçınılmazoluyor. Bir de buna veli ilgisini eklemekgerekir. Dolayısıyla bu okulların dışındakalan öğrenci de belli okullara yönlendi-rilince okullar arasındaki kalite farkı iyicebüyüyor. Bunun tersyüz edilebilmesi içinadrese dayalı kayıt sisteminin devam et-mesi ve öğrencilerin bulunduğu mekân-daki okula kaydolması gerekiyor.

Bu iyi okul ile kötü okul diyebileceğimizokulların arasındaki kalite farkını da azal-tacak bir çalışmadır. Bu sorunun çözümü‘en iyi okul, eve en yakın okul’ sloganınınhayata geçirmek. Bunun için öğrenci vevelilerin ikna edilmesi gerekiyor.

Hem adrese dayalı kayıt sistemi hem debiraz önce bahsettiğiniz “kampüs okul” pro-jesiyle bağlantılı olarak cevaplarsanız nüfusyoğunluğu fazla olan bölgelerdeki okullarınöğrenci yoğunluğu nasıl azaltılacak?

Nüfus artışı ve nüfus hareketliliği olanbölgelere yatırım yapılacağı için o prob-lemi çözecek. Özellikle ortaöğretim ku-rumlarımızın yoğun olduğu bölgelerdeyoğunluğu en aza indirmek için oradakibazı ortaöğretim kurumlarını kampüsbölgesine almak gibi temel bir fonksiyonolacak. Anadolu türündeki okullara öğ-rencilerin çoğunluğu zaten başka bölge-lerden geliyor. Dolayısıyla bu türokulların yoğunluğun fazla olduğu bölge-lerde olmasının bir anlamı yok. ÖzellikleAnadolu türü okulların kampüs okullarakaydırılması yoğunluğu azaltacaktır.

“İstanbul 2010 Kültür Başkenti” ile ilgiliyürütülmekte olan birçok projeniz var. Buprojelerin öğrenci ve öğretmenlere pratikolarak kazandıracağı değerler somut olaraknelerdir?

Her şeyden önce İstanbulluluk bilinci. İs-tanbul’un farkında olacaklar. En temelçıktısı da budur. Bu projelerde öğrenciprofilini seçerken dezavantajlı bölgeler-

den, İstanbul’la buluşamamış çocukları-mızın olmasına itina gösteriyoruz. Bu çer-çevede bu etkinlikler sayesinde çocuklar“İstanbulluluk bilinci”ne sahip olacaklar.Zaten buradaki temel amaç ve kazanımda budur.

Derslik sayılarıyla ilgili çok ciddi sıkıntılarvar. Sınıf mevcutlarının düşürülmesi konu-sunda ne gibi çalışmalar söz konusu?

İşte biraz önce söylediğimiz yerleşke pro-jesi, hayırseverler ve kamu bütçesi çerçe-vesinde her yıl daha fazla okul yaparakçözmemiz, daha makul seviyeye getirme-miz gerekiyor. Bunun dışında da başkaçalışmaların yapılması şart. Şu an bir isimkoymadık ama farklı bir takım argüman-

ların geliştirilmesi gerekiyor. Yoksa rutiniyerine getirerek bu işin bu şekliyle çözü-lemeyeceği aşikâr. Örneğin okul öncesin-den başlamak üzere kiralama yoluyla busorunu çözmeyi denemeliyiz.

Bugüne kadar kaç okulumuzda güçlen-dirme çalışması yapıldı?

İstanbul bu noktada iyi bir seviye yaka-ladı. Güçlendirme ve güçlendirmeyle bir-likte yıkılıp yeniden yapılan okullarımızvar. Kapasiteyi artırarak on derslikli birokulu yirmi dört dersliğe çıkarabiliyoruz.Arsası müsaitse kırk dersliğe kadar çıka-biliyor. Normal güçlendirmeler ise devamediyor. 2010 içerisinde de iki dönemdeyapılıyor bunlar. Bunların bir eğitim-öğ-retim dönemini aksatmayacak şekilde,

planlı ve programlı olmasına da itina gös-teriyoruz. Şu anda da İl Özel İdaresi ileböyle bir plan ve program üzerinde çalış-malarımız devam ediyor.

Tadilat ve güçlendirmelerin yıl içerisindeyapılması hem yıkılan okul için hem deokulun geçici olarak gidilen okul için sıkıntıoluşturuyor. Öğrencilerin taşınması dabaşka bir sorun. Bunların yaz tatilinde ya-pılması ve tatil döneminde bitirilmesimümkün değil mi?

Bu teknik bir konu. Şu ana kadar yetkili-lerden aldığımız bilgiler yapılamadığı yö-nünde. Plan ve programsızlıktan değil,ihale süreciyle ilgili bir şey. Böyle de olsahem bunların getirmiş olduğu maliyet

hem okullardaki eğitim-öğretim sürecineolumsuz etkisi sıkıntı oluşturuyor. Amaönemli olan bunların yapılması ve sorun-ların en aza indirilmesidir. İstiyoruz ki yazdöneminde bunlar yapılıp bitirilsin. Bun-dan böyle güçlendirmeler haziran-eylüldönemlerinde yapılacak.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ede-riz.

Ben teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızdabaşarılar diliyorum.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 19

Page 21: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

20

Proje ler

Köyden kente göç nedeniyle kontrolsüz genişleyen ve beraberinde sorunlu bir nüfusu taşıyan şehrimizinuçlarını birleştirerek, İstanbul’un eğitim ihtiyaçlarını planlamak, başarıyı artırarak ülkemizin geleceğiçocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirebilmek en büyük hedefimizdir.

İstanbul imkanları, imkansızlıkları,sorunları ile uçları içinde barındıranbüyük bir metropol ve aynı zamandabüyük bir dünya şehri. 2010 AvrupaKültür Başkenti unvanını kazanan,taşıdığı tarihî ve kültürel miras ile bu-lunduğu coğrafî konum itibariyle dün-yanın göz bebeği durumundaki büyük

şehrimizde birbirinden farklı pek çokeğitim sorunuyla karşı karşıya olmamızkaçınılmazdır. Köyden kente göç nede-niyle kontrolsüz genişleyen ve berabe-rinde sorunlu bir nüfusu taşıyanşehrimizin uçlarını birleştirerek, İstan-bul’un eğitim ihtiyaçlarını planlamak,başarıyı artırarak ülkemizin geleceği

çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirebil-mek en büyük hedefimizdir. Bu amaçdoğrultusunda bir çok proje hazırladık.Bu projelerimizin bir kısmı uygula-maya konulmuş, bir kısmı da henüzhazırlık aşamasındadır.

UÇLARIN BULUŞMASI

1. YÖNETİCİ - ÖĞRETMEN EĞİTİMLERİ

4Vekil Ve Sözleşmeli Öğretmenlere Mesleğe Adaptasyon Eğitimi Verilmesi Projesi (Proje gerçekleştirildi.) 4Ortaöğretim Programlarının Tanıtım Çalışması Projesi (Proje başladı.)4 Yeni Programların Öğretmenlere Tanıtılması ve Özümsenmesi Amacıyla, Programların Branş Bazında Modüler

Şekilde Kitap Haline Getirilmesi (Hazırlıkları bitti, basım aşamasında.)4Öğretmenlerin Moral ve Motivasyonunun Artırılması 4Yeni Göreve Başlayan Aday Öğretmenlerle Buluşma4Zümre Kurulu Başkanları İle Buluşma4Öğretmenler Günü Nedeniyle Öğretmenlere Mektup (Gerçekleştirildi.)

2. VELİ EĞİTİMLERİ

4Okul Aile Birliği Başkanları İle Buluşma (Gerçekleştirildi.)4Okul Aile Birlikleri Şeffaflaşıyor Projesi4Veli bilgilendirme broşürü “Evdeki Öğretmenlerimiz”

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 20

Page 22: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

21

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

4ÖSS Başarı Değerlendirmesi4 İstanbul'un ÖSS Performansının Arttırılması Projesi4 SBS Başarı Değerlendirmesi4Okullar Arası İşbirliği Projesi (Proje aşamasında)4 İl Genelinde ÖSS ve SBS Deneme Sınavları Yapılması (Bakanlıktan izin alındı.)

4Müzik: Müziğin Dokunduğu Yaşamlar4Görsel Sanatlar: Rengarenk4Tiyatro: Hayatımız Tiyatro4 Edebiyat: Yaşamı Değiştiren Edebiyat

4 Eğitimde Beyaz Yolculuk Projesi 4Her İlköğretim Okuluna Bir Ana Okulu Projesi4 Altı Yaşındaki Her Çocuk Okullu Projesi4Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme Projesi

4 PEDES Projesi (İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda performans ölçe ve denetim projesi)4 Elektronik Yazışma Projesi (Kurum İçi)4 Bilgi Masası Projesi4 İnsan Kaynaklarının Verimli Kullanımı Projesi4Hijyen Projesi (Projeler Bölümü)

3. ÖSS ve SBS BAŞARILARININ ARTIRILMASI

EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ FİZİKİ ALTYAPININ İYİLEŞTİRİLMESİ İLE İLGİLİ PROJELER

İNSAN KAYNAKLARI KAPASİTESİNİN VERİMLİ KULLANILMASI İLE İLGİLİ PROJELER

5. OKUL ÖNCESİ İLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

4. 2010 KÜLTÜR BAŞKENTİ (2010 OKULLARDA PROJESİ)

Mart / 2010

4 İlk ve Orta Dereceli Okulların Kampus Alanında Toplanması Projesi4 Sorunsuz Arsa Tespiti4Merkezde Kalan Okul Binalarının Daha Verimli Kullanımı Projesi 4Tarihi Eserleri Koruma Ve Kollama Projesi4Hayırseverlerle Buluşma Projesi4 İstanbul Milli Eğitim Merkez Bina Yapımı Projesi4Hizmet Araçlarının Özelleştirilmesi Projesi

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 21

Page 23: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

22

Deneme

Kitap-defter bez torbaya konurdu, marangoza tahta çanta yaptıran vardı. Kış günleri, okul çıkışı, bu çan-talara binip yokuş aşağı kayarak yarışırdık.Kar durmaksızın yağardı. Sobaya, mangala yanaşıp, gaz lambası ışığında ders çalışır, sonra günün yor-gunluğu ile başımız öne düşer, oracıkta uyurduk.

Kızların saçları iki sıkı örük ile iki yanaatılır, ucuna kurdele bağlanırdı. Kısa-cık kesilip bir kısmı tepede toplanarakkurdelenin tepeye takıldığı da olurdu.

Oğlanların başı üç numara.

Mahallede bir Hacer Teyze vardı. Ne-reden bulmuşsa bir makine bulmuş,

tıraş etmeyi öğrenmişti. Vakti gelinceönüne dizilirdik. Hepimizi koyun kır-par gibi güzelce tıraş eder, para almaz,üstelik cebimize birer avuç dut kurusukoyardı.

Önlükler kara, yakalar beyaz.

Pantolonların dizleri ve arkaları yamalı.

Ayaklarda kara lastik, naylon ayakkabı;iyice fukara kızlardan bir ikisinin tahtatakunya ile geldiğini biliyorum.

Kitap-defter bez torbaya konurdu, ma-rangoza tahta çanta yaptıran vardı.

Kış günleri, okul çıkışı, bu çantalarabinip yokuş aşağı kayarak yarışırdık.

Kar durmaksızın yağardı. Sobaya,mangala yanaşıp, gaz lambası ışığındaders çalışır, sonra günün yorgunluğuile başımız öne düşer, oracıkta uyur-duk.

Öğretmenimiz bize hem ana, hembaba idi. Sever, sayar, çekinir, söz din-lerdik.

Birimizin ayağına diken batsa yüreğiyanardı. Bu kuş uçmaz kervan geçmezyurt köşesine tayin olduktan sonrakendini öğrencilerine adamış; arayatorpiller koyarak bir an önce buradankaçmayı düşünmemişti.

Tıpkı arkasındaki ağaç gibi okulun

Mustafa KUTLU

KARA ÖNLÜKBEYAZ YAKA

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 22

Page 24: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

23

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

çorak toprağına kök salmış, bizi gölge-sine almıştı.

Onu ömür boyu unutamadık.

Ne rengârenk sırt çantalarımız, ne dü-zinelerle boya kalemlerimiz, kokulu sil-gilerimiz, suluğumuz, beslenmeçantamız vardı.

Avuç dolusu para ödeyip ekose etekler,renkli hırkalar ile okulumuza has birforma edinmemiştik.

Yağmurda çamurda bizi okula taşıyanservis araçları yoktu.

Ne Tadella, ne çikolata, ne tost, nesucuk... Bulgur aşı ve ayran, pekmez ilepatates...

Ama sırım gibiydik.

Kolay hastalanmaz, düşünce ağlamaz-dık.

Şu yüzlerdeki, duruşlardaki ciddiyetebak. Şanlı bir mazinin fakir amaonurlu nesilleri idik.

Özel hocamız, kursumuz, test kitapla-rımız, İngilizce hevesimiz, bisikletimizve tatilde gideceğimiz bir yer yoktu.“Vatan – Millet –Sakarya” bize yeti-yordu.

Çocuktuk, yani özgür. Kara önlük ilebeyaz yaka özgürlüğümüzü engellemi-yordu.

Nereden esti, kim çıkardı, nasıl kararabağlandı. (Bunları biliyoruz ama an-latması uzun sürer.) Memlekette birkara önlük, beyaz yaka düşmanlığıpeyda oldu.

Ve bizi onlardan ayırdılar. Artık dahaşık, daha varlıklı, daha donanımlı idik.

Bilgisayarımız varsa dünya bizimdi.İyi. Çağa ayak uydurmamız buyrul-

muştu. Tüketim beşikten mezara sü-recekti.

O zaman şunu sormama müsaadeedin. Şu fotoğraftaki yurdum çocuk-ları bu memlekete yeterince hizmetedemediler mi?

Bir tenha kasabaya tayin oldukla-rında oradan sıvışmanın, ta yurt dı-şına kadar kaçmanın yollarını mıaradılar? Parayı baş tacı edip, “nekadar köfte o kadar ekmek” mi de-diler?

Üzerine titrediğimiz, “ga” deyincesu, “gı” deyince et verdiğimiz; bir de-diklerini iki etmediğimiz bu gününnesilleri ülkenin başına kuş mu kon-durdu?

Yoksa Amerikan yaşam tarzı uya-rınca kulakta küpe, kravat kaymış,etek boyları kısalmış, hiçbir şeyi tak-mamayı marifet sayan, sekiz derstenzayıf alıp sınıf geçen, yerli ve milliolan her şeye burun kıvıran, “hala”ile “hâlâ”yı aynı zanneden yeni nesil-ler mi daha çok umut veriyor?

Ey Milli Eğitim’i deneme tahtasınaçeviren siyasiler, bürokratlar , akade-misyenler ve bütün yetkililer; şu fo-toğrafa bir bakın, sayıyla kendinizegelin.

Şu yüzlerdeki, duruşlardaki ciddi-yete bak. Şanlı bir mazinin fakirama onurlu nesilleri idik. Özelhocamız, kursumuz, test kitapla-rımız, İngilizce hevesimiz, bisikle-timiz ve tatilde gideceğimiz biryer yoktu. “Vatan – Millet –Sa-karya” bize yetiyordu.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 23

Page 25: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Deneme

24

“Büyükdere çayırının başlangıcı, o yüzyıllık çınarlarıyla, o sevimli deresiyle dünyaca ünlü güzelliğini şimdibir uçak hangarına bırakmıştı. Eski bülbüllerin yerinde şimdi göklerin çelik yürekli kocaman hışlanhomurdanıyordu. Doğa güzelliklerine karşı yıkıcı ilgisizliğimizin vereceği üzüntüden hıçkıra hıçkıraağlasak azdır.”

İstanbul'a ilişkin gözlemlerini, tespitlerinieserlerine geçiren yazarlarımız, yaşlarıilerledikçe, bu kentin yeşilliği, doğal gü-zellikleri konusunda enikonu karamsar-lığa kapılmışlar.

Öngörüsü uçsuz bucaksız HüseyinRahmi, daha 1928 yılında, seksen yılönce, 'çevre koruma'nın gerekliliğindensöz açmış. Onun romanı Namuslu Ko-kotlar bir gazetede tefrika edilmiş. Na-muslu Kokotlar 1973'e kadar kitapolarak yayımlanmadığından, HüseyinRahmi'nin ciddî uyarılan kimselerin öylepek dikkatini çekmemiş.

Doğrusu, şu iki paragrafı alıntılamadangeçemeyeceğim: "Büyükdere çayırınınbaşlangıcı, o yüzyıllık çınarlarıyla, o se-vimli deresiyle dünyaca ünlü güzelliğinişimdi bir uçak hangarına bırakmıştı. Eskibülbüllerin yerinde şimdi göklerin çelikyürekli kocaman kuşları homurdanı-yordu. Doğa güzelliklerine karşı yıkıcı il-gisizliğimizin vereceği üzüntüden hıçkırahıçkıra ağlasak azdır. Şehir yakınlarındakien güzel yerlerimizin ve ormanlarımızın,bizde değeri, onları baltayla devirip çe-kiye vurduğumuz zaman getirecekleri

para oranındadır. Büyükdere piyasasınınen güzel yalıları yanmış, şimdi yerlerinetahta parmaklıklı, ayçiçekli âdi kahvelerkurulmuştu. Mesarburnu'nu dönüp Sa-rıyer'e girerken otomobilin tekerlekleriyine avuç içi gibi açılmış yangın tarlaları-nın küllerini savurmaya başladı."

Doğup büyüdüğü, güzelliklerini unuta-madığı, aksaklıkların zamanla düzelece-ğini umduğu, tarihî dokusundan herzaman ürperdiği bir kentte, insanın, helebir romancının, sanatçının günün bi-rinde yabancı gezgin gibi dımdızlak kalı-vermesi, o güzelliklerin git git silindiğinigörmesi, aksaklıkların hızla ve çığ gibi ço-ğaldığım fark etmesi herhalde sevindiriciduygular uyandırmıyor. Gelgelelim, çığı-rından çıkmışlığa "hıçkıra hıçkıra" ağla-yan tek tük kişi var. İstanbul'da; biryandan güncel siyasanın ucuz çıkarcılığı,bir yandan şehir halkının, üstelik fakirizengini, gözü dönük mülkiyet tutkusu,bakir alanları, kamu hizmetine açılması

gerekli yerleri nice yıldan beri yok etti.Tarihî yapılar ya merhametsizce yıktırıldıya da bakımsızlığa, korunmasızlığa terkedilerek göçürtüldü. Bugün elde kalanıkorumaya çalışıyoruz. Koruyabilecekmiyiz, bilinemez.

Çeyrek yüzyıldır, doğup büyüdüğüm İs-tanbul üzerine yazıyorum. Bu yazılar,çoğu kez, nostaljinin ardına takılmış ya-zılar sanıldı. Derdim başkaydı; hiç de-ğilse, elde kalanı korumak... Daha1989'da nostalji edebiyatından bunalmı-şım:

"Uzak ya da yakın geçmişin, hatta ço-cukluğumuzun İstanbul'unu boş yerearamayalım, özlemeyelim, düşünmeye-lim." Sebebini de belirtmişim: "O İstan-bul'lar bir daha nasıl olsa gerigelmeyecek. O İstanbul'lara ilişkin birkaçsayfa yazı, bir iki resim, kimselerin artıkokumadığı kitaplarda, köşebaşı tezgâhla-rında satılan tek tük solmuş kartpostal-larda, kimselerin görmediği, göremediğipeyzajlarda ya kaldı ya kalmadı."

Geçen zaman eski kartpostallara kıymetbiçti, 'antika' özelliği kazandırdı. Tezgâh-

Selim İLERİ

İSTANBUL’U SEVMEK

Öngörüsü uçsuz bucaksız HüseyinRahmi, daha 1928 yılında, seksenyıl önce, 'çevre koruma'nın gerekli-liğinden söz açmış.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 24

Page 26: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

25

lardan müzayedelere yol aldı İstanbulkartpostalı. Böyle mi olması gerekiyordu;belki diye yanıtlayabiliyorum. Ressamla-rımızın eserlerini tanıtan ve değerlendi-ren kitaplar yayımlandı. Muhakkak kiolumlu bir gelişmeydi. Hiç değilse me-raklısı, bu yapıtlarda dünkü İstanbul'uressamların fırçasından 'hissedebiliyor'.

Her şehir değişmeye yazgılı. Fakat tarihîşehirlerin değişmesi çok ayrı bir dikkatigereksiniyor. Nişantaşı, Osmanbey ko-naklarının yerine ve yanı başına yedi sekizkatlı, yüzleri oymalı, şatafatlı Şişli 'apart-man’ları yapıldığında, bu yapılar üslûp-suzlukla küçümsenmiş.

Bugün Nişantaşı, Osmanbey konaklarıbüsbütün hayal olduğundan, dünün Şişliapartmanlarına gün görmüş yapılar diyeâdeta hayranlıkla bakıyoruz. Yepyeni gök-delenlere, azman alışveriş merkezlerinede, yarın, gün görmüş yapılar diyebilecekmiyiz?

Hüseyin Rahmi'nin 1920'lerin sonundasaptadığı ayçiçekleri, 1980'lerde, han-diyse 'İstanbul çiçekleri' arasına karış-mıştı. Şişli'den yola çıkın, BüyükdereCaddesi'ne uzanın, Maslak'a gelir gelmezbaşlardı ayçiçekleri. Kirli yolların hız çıl-gını taşıtlarınca öylesine toza toprağa bü-ründürülmüştü ki ayçiçekleri, hepsinintaçyaprakları paslı alacaydı.

Hüseyin Rahmi, bir başka yazısında, İs-tanbul'un asıl çiçeği güzelim gülleri, ha-nımellerini, fulya tarlalarını, lâlebahçelerini söktüler, yok ettiler; o,"ablak" çehreli ayçiçekleri dört bir yanıkuşattı diye yakınır.

Oysa, toz toprak içindeki günebakanlarbile güzeldi. Demin, geçmiş İstanbul'uartık 'resim sanatı'nın aracılığıyla hisse-debileceğimizi söyledim. Özellikle 1970sonrasının 'başka' İstanbul'unu düşüne-rek. Bununla birlikte, yazarlarımızın ta-nıklığı, İstanbul'da büyük değişimlerin1950 sonrasına rastladığını açık seçik sap-tıyor. Daha 1955'te Abdülhak ŞinasiHisar "Bir Boğaziçi yalısı müzesi" kurul-

masını teklif etmiş, evet, bir 'müze'.O zamanki Türk Yurdu dergisinde yaz-mış. Önce, "Boğaziçi medeniyeti dediği-miz bu ince ve zarif mucizenin"tanıklarım, hele "ecnebi" tanıklarını azbuluyor, buna yeriniyor. Boğaziçi tut-kunları arasında Fransız, İngiliz, İtalyanve Alman seyyahlarını, tarihçileri, şairleri,hikâyecileri, ressamları hatırlıyor. "Fakat"diye eklemiş, "teşkil ettikleri kafile, bek-lemeye haklı olduğumuz kadar kalabalıkolamamış, hele bunlar istediğimiz kadarilhamlı bulunmamışlardır. Boğaziçi dahabüyük muharrirler, müverrihler, şairler,romancılar ve bilhassa ressamlarım yetiş-tirebilmiş olmalıydı."

Yazar, artık 'geçmiş' bir zamandan ko-nuşmaktadır. Kendi gününün, yazısınıkaleme aldığı dönemin Boğaziçi yazarları,ressamları olsa bile, bu 'şimdiki zaman'ıngeçmişteki mucizeyi yansıtamayacağı ka-nısındadır. Bir kez daha vurgulamak ge-rekirse, 1955'te! Yani, Hisar'ınhatırladığı, bir zamanlar yaşamış olduğuBoğaziçi'nden ve İstanbul'dan o tarihtepek bir şey kalmamış geriye. Bense, ancak1955 sonrasını hatırlayabiliyorum, geç-miş İstanbul dendiğinde...

Boğaziçi Yalıları'nın yazarı, hem müze

kurulmasını istiyor, hem de geçmişle ba-ğımızı koruyamadığımızdan, müzeyi varedecek eşyanın, resimlerin, gereçlerin,birçok şeyin savrulup gittiğini bilerek,bunların bir an önce toplanmasını te-menni ediyor.

"Bu tahayyül ve ümit edilen Boğaziçimüzesinin asıl hedefi, bilhassa bizim millîBoğaziçi medeniyetimizin etnografyasınıteşkil edecek olan bütün bu eski zamanyalısı eşyasının, gözleri kamaştıracak su-rette, hepsinin oldukları gibi, bir yalınıniçine yerli yerlerine konarak toplanması-dır." Sonra acı bir boyun eğiş: "Medeni-yetler tarihî rollerini ikmal edince,onların hatıralarının bir mahfaza, yani birmüze içine konulması lâzım gelir."

Şu sorulamaz mı: Medeniyetler tarihî rol-lerini neden, ne zaman tamamlar, nokta-lar? Refik Halid Karay, böylesi birmüzenin yandaşı değil. Gerçi müzelerdegeçmiş zaman medeniyetinin örneklen-dirilmesine karşı çıkmamış. Ama,1939'da kaleme aldığı bir yazıda, ogünkü "harap" Boğaziçi'nin olduğu gibidurmasını salık vermiş. Bilhassa "çi-mento"dan ürkmüş. Yaşamak dolu RefikHalid'e müzeler herhalde pek cansız,ölgün, kasvetli gelirdi.

On altı yıl sonra, yine 1955'te AbdülhakŞinasi, bu kez de, "yalıların sonuncu-ları"nı ille korumamız gerektiğini hü-zünle söyler. Geçen zaman, RefikHalid'in "harap" haliyle kalmasını iste-diği Boğaziçi'ni büsbütün çökertmiştir."Zaten bunların sayılan, bugün, Rumelikıyısında, belki bir, iki ve Anadolu kıyı-sında belki sekiz, on olmak üzere, bütünBoğaziçi'nde bir düzineyi doldurama-maktadır."

Boğaziçi'nin başına gelen, İstanbul'un dabaşına gelmiştir, birçok Anadolu kenti-nin de. Bilinçsiz yenilik özlemleri veyaptırımları, besbelli, şehirlerimizin özanlamlarını bir canavar iştihasıyla silip sü-pürmüş.

(İstanbul, İlk Romanımda Leylâk)

"O İstanbul'lar bir daha nasıl olsageri gelmeyecek. O İstanbul'lara iliş-kin birkaç sayfa yazı, bir iki resim,kimselerin artık okumadığı kitap-larda, köşebaşı tezgâhlarında satılantek tük solmuş kartpostallarda, kim-selerin görmediği, göremediği pey-zajlarda ya kaldı ya kalmadı."

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 25

Page 27: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201026

Makale

Geçen yıl Tataristan’ın başkenti Kazan’da bir körler kütüphanesi ziyaret etmiştim. İnanmayacaksınız amatam 351,000 adet kabartma yazılı kitap vardı kütüphanede. Ve görevlilerin söylediğine göre, görme en-gelli bir öğrenci yılda en az 40 kitap okuyor.

Ülkemizde kitap okuma oranlarının is-tenen düzeyin çok gerisinde olduğu bi-linmektedir. Hatta bununla ilgili olarakRusya’da kişi başına 13 kitap düşerkenTürkiye’de maalesef kitap başına şukadar kişi düşmektedir gibi mukayeseleryapılır.

Hatta yayıncıların bir kısmı “Türkiye’deokuyandan çok yazan var” derken kimi-leri de “acaba okuma oranlarını arttır-mak için okuma bakanlığı mı kursak?”sorusunu sormaktadırlar.

Doğrusu, okumanın güzelliği ve gerek-liliğini tartışacak değiliz. Biz bu yazı-mızda daha çok okuma engellilerdendeğil de okuyan engellilerden bahse çalı-şacağız.

Evet, bundan birkaç ay önce bir baba ya-nıma geldi. Kendisinin görme engelli birkızı olduğundan, ders kitapları dışındakabartma kitap bulamadıklarından, hal-buki kızının tam bir kitap kurdu oldu-ğundan heyecanlı heyecanlı bahsetmeyebaşladı. Ben de merakla ve ağzım açıkdinliyorum. Adamcağız devamla;

“Hocam, görme engellilerin okuyabile-ceği kabartma yazıyla yazılmış romanhikaye bulamıyoruz. Zorla bulabildikle-rimizi de benim kız birkaç gün içindehemen okuyup bitiriyor.”

“Kabartma kitap basan şirketler var, git-

mediniz mi?” diyorum,“Gitmez miyim hocam, vallahi bastır-maya para yetiremiyorum.” diyor. “Sabancı Görme Engelliler Okulu’ndanalsanız.”“Hocam ödünç dışarıya vermiyorlar-mış.” diyor. Nasıl vermezlermiş deyip telefona sarılı-yorum. Okul müdürü kendi açısındanhaklı:

“Sayın müdürüm, diyor, öncelikle çoksayıda kitabımız bizim de yok. Olanı dakendi okulumuzun öğrencilerine nere-deyse ancak yetiyor. Dışarı verirsek yasağlam alamıyoruz ya da zamanında eli-mize geçmiyor. Biz de bu sebeplerden dı-şarıya vermeme kararı aldık. Yoksa dahaönceleri veriyorduk.” diyor.

Okul müdürümüze hak vermekle bera-ber, sağlam ve zamanında getirmek şar-tıyla bu çocuğumuza vermeleriniistiyorum.

Düşünsenize bir kez, bir tarafta sayısızkitap ama okuyan yok, bir tarafta daokumak isteyen görme engelli bir çocuk

Halis Kuralay İl Milli Eğitim Şube Müdürü

OKUMA ENGELLİLER VE OKUYAN ENGELLİLER

Ülkemizde kitap okuma oranları-nın istenen düzeyin çok gerisindeolduğu bilinmektedir. Hatta bu-nunla ilgili olarak Rusya’da kişi ba-şına 13 kitap düşerken Türkiye’demaalesef kitap başına şu kadarkişi düşmektedir gibi mukayeseleryapılır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 26

Page 28: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

27

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

ve okuyacak kabartma kitap yok, ne il-ginç değil mi?

Geçen yıl Tataristan’ın başkenti Kazan’dabir körler kütüphanesi ziyaret etmiştim.Tahmin edin bakalım kabartma yazılıkaç kitap vardır? Ama tahminlerinizi enüst sınıra kadar zorlayın. İnanamayacak-sınız ama tam 351,000 adet kabartmayazılı kitap vardı kütüphanede. Ve gö-revliler devam ediyorlardı: Bizde en azokuyan bir görme engelli yılda 40 kitapbitirir. Dikkat buyurun lütfen en az oku-yan ve 40 kitap.

Şimdilerde teknoloji çok ilerledi. Benimöğrenim gördüğüm yıllarda bir görmeengelli olarak haliyle kitaplarımı okut-mak, derslerimi çalışmak için sürekli bi-rilerinden yardım talep ederdim. Amaşimdilerde teknoloji körlere müthiş im-kanlar sunuyor. Mesela cep telefonunayüklenmiş bir program sayesinde birkitap sayfasının fotoğrafını çekiyorsunuzve 10 saniye içinde telefon sayfada ya-zanları size okumaya başlıyor.

Belki bunlar son teknoloji ve uç örnek-ler. Ama görme engellilerin ülkemizdehalen bir kabartma kitaplığının olmadı-ğını söyleyelim. Kabartma kitap çokpahalı bir teknoloji. Birkaç kez denen-mesine rağmen kabartma yazılı bir süreliyayın Türkiye’de tutmadı.

Bu sebeplerdendir ki görme engelli kitap

okurları, en yoğun, kolay ve ucuz kitapokuma yöntemi olarak en çok sesli ki-taptan faydalanıyorlar. Yani birisi kitabıbaştan sona bilgisayar ortamında kayde-diyor ve onu görme engelliler için seslikitap hizmeti veren sitelere veriyor. İhti-yaç duyan bir görme engelli de internet-ten indirip mp3 çalarına yükleyipfaydalanıyor.

Mevzuatımız, ticarî maksat taşımamakkoşuluyla görme engellilerin kitap ses-lendirmesini telif hakları bakımından so-runsuz güvence altına almış durumda.

Ama gözleri gören bir kişi, “aman negüzel şeymiş, ben de istifade edeyim, bende kitap dinlemiş olurum” diyemez. Busiteler özürlü raporu olmak şartıyla buimkanı veriyor.

Gerek bu sitelerden faydalanmak iste-yenler gerekse de gönüllü katkı yapmakisteyenler için aşağıya bazı site adresle-rini alıyorum. Anlayabilmek ve anlaşıla-bilmek için okumaya daha çok vakitayıralım.

ww.seslikitapgonulluleri.comwww.seslikitapgonulluleri.comwww.getem.boun.edu.trwww.mkutup.gov.trwww.kitapdinlermisin.comwww.kitapsevenler.com

Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Laboratuvarı (GETEM)

GETEM, Boğaziçi Üniversitesi bün-yesinde görmeyenlere yönelik ücretsizhizmet vermek amacıyla kurulmuşolan bir kurumdur. GETEM hem la-boratuvar hem de dijital kütüphaneci-lik hizmetlerine ek olarak engellilikalanından duyarlılık çalışması olaraknitelendirebileceğimiz “sesli kitap”projesini de uygulamaktadır. Haziran2006 tarihinden itibaren GETEM’deoluşturulan İnternet Kütüphanesi Pro-jesi (dijital kütüphane) görme engelli-lerin bilgi kaynaklarına erişiminisağlamaktadır. Yalnızca üniversitemiz-deki engelli öğrencileri değil Türkiyegenelindeki tüm engellilere hizmet ver-meyi hedefleyen sosyal sorumlulukprojemiz görme engellilerin yanı sıra(Türkiye’de sayıları 400 bin civarındaolan), diğer engel gruplarını da içinealmaktadır. Özellikle öğrenme güçlük-lerinden biri olan okuma bozukluğu(disleksia) olan bireyler de GETEM’in faaliyetlerinden yararlanabilmekte-dir. Kullanıcılarımız kütüphanemizdesayıları 7587’ye ulaşan hikaye-roman-şiir türü kitapların (4431 sesli kitap)yanısıra 19 adet günlük gazeteye ula-şabilmektedirler. GETEM, şimdiyekadar kitap okutmuş ve halen okut-makta olan kütüphaneler, kurumlar vesivil toplum kuruluşları arasındaki eş-güdümü sağlama görevini de üstlen-miştir. Bu çerçevede, Mayıs 2007’deilki Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekle-şen sesli kitap üreten kütüphaneler ara-sındaki eşgüdümü sağlamak amacıylakoordinasyon toplantısına ev sahipliğiyapmıştır. GETEM laboratuvarındanbulunan bazı destek teknolojileri iseşunlardır: Ekran okuyucular, ekran bü-yütme programları, ekran büyütme ci-hazları, Braille ekranlar, Brailleyazıcılar, Braille not alma aletleri, ka-bartma resim cihazlar. GETEM ile il-gili detaylı bilgiler üniversiteanasayfasında destek birimleri altındabulunmaktadır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 27

Page 29: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201028

Röportaj

Günlük sosyal hayatın neredeyse her yerinde şiddeti görmek mümkün... Şiddetin öğrenilen bir davranışolduğunu öncelikle unutmamalıyız. İletişim birbiriyle ilişkili olma kavramıdır. İletişimde yalnız mesaj alış-verişi yeterli değildir. Mesajların birbiriyle ilişkili olması da gereklidir. Öğrencilerin de okulda doğru ileti-şimi öğrenmesi ve uygulaması şiddetin sonlanması bakımından önemlidir.

Lise öğrencileri arasında yaralama veölümle sonuçlanan kavgaların olması, şid-detin nedenleri üzerinde daha fazla düşü-nülmesi gerektiğini gösteriyor. Uzmanlar,şiddetin gençler arasında yaygınlaşmasındaaile ve çevre ilişkilerinden, televizyon di-zilerine ve medyanın şiddete yaklaşımınakadar bir dizi etkeni tartışıyorlar.

Bu alanda çeşitli eserleri ve çok sayıda ya-yını bulunan Memory Center Nöropsiki-yatri Merkezi Yönetim Kurulu ve İnsanîDeğerler ve Ruh Sağlığı Vakfı (İDER) Baş-kanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şiddetingençler arasında hak arama ve sorunçözme yöntemi olarak kabul ve onay gör-mesinin aileden başladığını belirtiyor.“Otoriter aile tipinde eleştiriye kapalılık,kendi fikrini zorla kabul ettirme, başka-larının fikrine saygı duymama varsa şid-det kaçınılmazdır” diyen Prof. Dr.Tarhan, anne babadan birisi ile çatışmalıilişki kuran gençlerin topluma karşı daşiddete eğilimli olduklarının altını çiziyor.Prof. Dr. Tarhan, gençlerin saldırgan eği-limlerinin öfke duygusunun korku duygu-suyla birleşmesi sonucu ortaya çıktığını,öfke duygusunun sevgi duygusu ile birleşti-

ğinde ise iletişim kurma çabasının ortayaçıktığını ifade ediyor. Okullarda şiddet ta-nımı altında ifade edilen çeşitli olaylarınyaygınlaşmasından televizyon dizileri vemedyanın şiddeti sunum biçimi de so-rumlu tutuluyor. Prof. Tarhan medyanınbu konuda ciddi sorumluluğu olduğunudüşünüyor ve “Medya şiddeti onaylamadı-ğını hissettirmelidir.” diyor. Konuyla ilgiligörüşlerine başvurduğumuz Tarhan ileyaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

Şiddetin aile ve toplum yapımız içindekiyeri hakkında neler söylersiniz?

Günlük sosyal hayatın neredeyse her ye-rinde şiddeti görmek mümkün... Şidde-tin öğrenilen bir davranış olduğunuöncelikle unutmamalıyız. Aile içi ileti-şimde yaşanan diyalogların şekli bununiçin fikir verebilir. Kendisine bir şey so-rulamayan bir babanın anneye karşı katıtutumu çocuklar için bir davranış mo-delidir. Aile içerisinde filizlenen sözlü veduygusal şiddet büyüyerek toplumda yeralır.

Toplumumuzda gün içinde de şiddet gö-rüntülerine pek çok yerde rastlanır. Tra-fikte yaşanan kavgalar, toplu taşımaaraçlarında görülen tartışmalar, hiçbir şe-kilde eleştirilemeyen insanlar şiddetinbirer unsurudurlar. İş yerinde uygulananduygusal taciz olan “mobbing” de birşiddet türüdür.

İnsanlar, gruplar ve toplumlar arası iliş-kilerin temelini iletişim kavramı oluş-turmaktadır. İletişimi yaygın halegetirerek ve empati duygumuzu çalıştı-

Uğur İlyas CANBOLAT

OKULLARDA ŞİDDET NASIL ÖNLENİR?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 28

Page 30: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

29

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

rarak şiddeti azaltmaya ve hayatımızdançıkarmaya çalışmalıyız.

Okullardaki şiddetin önlenmesinde öğren-ciler arasında doğru iletişimin kurulma-sını mı öngörüyorsunuz?

İletişime sosyal hayatın tüm alanlarındaihtiyaç var. Ailede ve her yerde süreklidoğru iletişim hedeflenmeli. İki kişininbile birlikte yaşadığı her yerde iletişimvardır ve önemlidir.

Yaşanan olumsuzlukların pek çoğununaltında araştırılması halinde iletişim ka-zalarının olduğu görülecektir.

İletişim birbiriyle ilişkili olma kavramı-dır. İletişimde yalnız mesaj alış-verişi ye-terli değildir. Mesajların birbiriyle ilişkiliolması da gereklidir. Öğrencilerin deokulda doğru iletişimi öğrenmesi ve uy-gulaması şiddetin sonlanması bakımın-dan önemlidir.

Geçmiş asırlara göre zengin ve daha kül-türlüyüz ama daha fazla mutlu değiliz.En büyük savaşlar bu çağda çıktı, enbüyük terör eylemleri bu çağda gerçek-leşti. Çünkü Batı’nın değerleri, ekono-miyi canlandırmak için tüketimi verekabeti alabildiğine teşvik etti.

Bu ise insanları daha çok kazanmaya,daha fazla şeye sahip olmaya, daha çokşey istemeye sevk etti. Böylece her şeyesahip olmak isteyen, bencil, çıkarcı vebaşkalarının haklarına saygı duymayanbir insan modeli gelişti.

Antisosyal kişiler yetiştiriyoruz. Bu kişi-lerin beyninde acıma, pişmanlık, suçlu-luk duygularının faaliyet gösterdiğialanlarda fonksiyon azalması vardır.Buna karşılık, kin ve öfkelilikle ilgilibeyin hücreleri daha işlevseldir. Böyle ki-şiler suçu normal bir olay gibi işlerler.

Şiddetin çocuklar üzerinde hakim olu-şunda aileye düşen sorumluluklardan bah-sedebilir misiniz?

Aile içinde şiddet toplumsal bir sorunolarak bütün dünyada medenileşmeyeparalel olarak azalması beklenirken hızlaartıyor. Fransa’da her ay 6 kadın koca da-yağından ölüyor. ABD’de bu rakam100’ü geçiyor.

Türkiye bu konuda her geçen gün iyiyegitmiyor ne yazık ki. Şiddetin bir de psi-kolojik türü var. Azarlama, aşağılama,hakaret etme, ihtiyaçlarını karşılamama,kıskançlık krizleri gibi. Modern yaşamaileleri varlıklı yaptı ama aynı oranda

mutlu yapamadı. Boşanma bu hızla ar-tarsa 20-30 sene sonra aile kurumu kal-mayacak. Ailenin olmadığı ortamdasağlıklı çocuk büyütülemeyeceğine göreçözüm bulmak gerekiyor.

İyi iş adamı olmak, iyi baba ve iyi eşolmak ayrı ayrı rollerdir. Eşini mutlueden erkek evde sıcak bir ortam oluştu-rur. Yuva sıcaklığının olduğu ortamda iyiçocuklar yetişir. İyi çocuk yetiştirmek ih-male gelmemeli.

Okullarda güvenlik birimleri oluşturul-ması sıkça konuşulmaktadır. Bu yöntemiuygulanabilir buluyor musunuz?

Burada özgürlükler tehdit altında gibigörülmemelidir. Çözüm yolları düşünü-lürken çocukların psikolojileri düşünü-lerek empati yapılarak çalışılmalıdır.Gençlik dönemlerinin kendine has özel-likleri vardır. Eğitimcilerin ve ülkeyi yö-netenlerin bunları dikkate alması gerekir.İnsanda iki beyin vardır. Düşünen beyin,hisseden beyin.

İnsanoğlu gezegenimizin en üstün var-lığı ise bu güçlü olduğu için değil, akıllıolduğu içindir. İnsan beyninin kuru ger-çekleri kaydeden bölümü hipokampus-tur. Duygusal çeşniyi kaydeden bellekteAmigdala isimli badem şeklindeki hüc-reler grubudur. Korku, öfke, heyecan,depresyon, neşe, sevinç, kıskançlık, şüp-hecilik beyinde kimyasal olarak özellikleamigdal bölgesinin yönetimindedir. Yüzifademizi burası belirler.

Duygusal anılar, korkular, heyecanlarbeynin ilgili bölgelerinde “network” ola-rak kaydedilir. Beynin amigdal bölgesiçıkarıldığında duygusal körlük oluşur.

Çok iyi konuşabildiği halde yakınlarınakarşı sevgi, nefret, acıma hissetmez.

Beyne bir uyarı geldiğinde talamus böl-gesi süzgeçten geçirir bilgileri beyin ka-buğuna gönderirken bazı bilgileridoğrudan amigdale gönderir. Bu duygu-sal şartlanmalarla ilgilidir.

Çocukluk dönemlerinde korkutularakyetiştirilmiş insanlarda beyinlerde böylerefleksler oluşmakta sormadan, düşün-meden itaat etmek konusunda duygusalşartlanmalar meydana gelmektedir.Dünyanın şu anda elde ettiği bu bilgilerbilinmeden ve doğru değerlendirilme-den sağlıklı çözüme ulaşmak zordur.

Bu yaş döneminin risklerine dikkat çeki-yorsunuz!

İnsanlar, gruplar ve toplumlar arasıilişkilerin temelini iletişim kavramıoluşturmaktadır. İletişimi yaygınhale getirerek ve empati duygu-muzu çalıştırarak şiddeti azaltmayave hayatımızdan çıkarmaya çalış-malıyız.

Çözüm yolları düşünülürken çocuk-ların psikolojileri düşünülerek em-pati yapılarak çalışılmalıdır. Gençlikdönemlerinin kendine has özellik-leri vardır. Eğitimcilerin ve ülkeyiyönetenlerin bunları dikkate almasıgerekir.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 29

Page 31: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201030

Röportaj

Evet, bu yaş çete yaşıdır. Bu dönemdehem aile hem de eğiticiler hassas olma-lıdırlar. Öncelikle aynı yaştan olançocuklar bir arada bulunmak, aynı yi-yecekleri paylaşmak, sır ortaklığı yap-mak, bazı eşyalara sahip olmaktanhoşlanırlar. Koleksiyon yaparlar, dînikonular konuşurlar, yıldızlarla uğraşır-lar. Bazı gençlerde suç işlemeyi, kural-lara aykırı davranmayı amaç edinirler.

Suçlarda artış gözleniyor mu bu dö-nemde?

Ergenlik döneminde işlenen suçlarda,gençlerin dörtte üçü suçu yalnız işleme-

miştir. Çete grupları mârifeti ile işlenensuçlar çoğunluktadır. Çocuk hırsızlıkla-rının %89’unun grup hâlinde işlendiğibilinmektedir. Bu durum gençlerdekiaidiyet duygusu ile ilgilidir. Bir grubaait olma, paylaşım içinde olma gençli-ğin psikolojik doğasında vardır.

Gencin önünde olumlu, tatmin edicigrup seçenekleri yoksa, sadece hoşunagiden gruba katılacaktır. Bu özentilerlede şiddet körüklenmiş olacaktır.

Bu dönemde aile yine önemli bir pozis-yonda değil mi?

Evet, bu dönemi iyi ana-baba iletişimiile geçirirse gençte olumluluk dönemibaşlar, gücü ve bilgeliği kendi içinde ge-liştirme zarureti görür. Fırtınalı dönem-deki genç kimlik arayışı ve bunalımyaşamaktadır. Kimlik bunalımı içeri-sinde olan gencin yalancı önderlere vegüç gösterilerine kapılması çok kolay-dır. Geçiş yaşında bulunan gencin gö-zünde ana-babanın geçici olarakdeğerini yitirmesi olgunlukla karşılan-malıdır.

Ana-baba gerekli ortamı hazırlamışsakimlik karmaşası kolay aşılır. Eğer gençkendisini düşman bir dünya içinde

eksik ve güçsüz buluyorsa ruh sağlığıbozulabilecek veya çetelere karışabile-cektir. Bir tehlike de bağımlılığı bağım-sızlığa tercih etmesidir.

Bir gencin kendini biçimlendirmesiyürek gerektirir. Vereceği kararın yara-tacağı sonucu ve sorumluluğu üstlenmekararlılığını göstermek kolay değildir.Birçok genç bu durumda ana kuzusu ol-mayı tercih edebilir veya grup bağımlısıolarak kendisini güvende hissedecektir.

Bir gençte toplumun bağımsız bir üyesikimliğinin oluşması ancak iç fırtınalar

sonucu gelişir. Ana-baba genci zamanladeğişik ve kendilerinden uzak bulur. İkitarafta bu durumdan tedirgin olur.Gençler, psikolojik değişim süreci için-dedirler. Kendini anlamak için soru so-rarlar, hırçın ve tepkilidirler. Sorunlarınıpaylaşmaz, kendilerine saklarlar. Bazıgençler ilgisiz kişilerle dostluk kurarlar,sonra da hayâl kırıklığı yaşarlar. Birçokamaca birden yönelmenin karmaşasıiçinde saflık ve tecrübesizliğin çelişkile-rini yaşamaktadırlar. Deneme yanılmayöntemi ile bir amaca yönelirler.

Neden şiddete bulaşırlar?

Ergenlik döneminin kendisine has psi-kolojik güçlükleri nedeniyle gençkendisinin “isyancı” olarak nitelendiril-mesinden hoşlanır.

Mezarlık bekçileri ile anlaşıp ilahilerokuyan genç aidiyet duygusunu tatminetmektedir. Sevmediği insanları lanetle-mek de yöntemlerinden birisidir. İnti-kam ve lânetleme projeksiyon savunmamekanizmasının doyumudur.

Sorunlu gençler şiddete aday mı?

Zeki gençler ergenliği daha bunalımlı,sancılı ve fırtınalı geçiriyorlar. Varlıklıailelerin zeki çocukları sorularına cevapbulamazlarsa kendilerini kaos içerisindebuluyorlar. Psikolojisi bozuk, zeki vevarlıklı aile çocukları şiddete bulaşmabakımından en büyük risk grubudur.

Bu gençler farklı arayışları olan, soyut-lanmış hissini taşıyan, anlaşılmadığınıdüşünen, hayatı anlamsız ve amaçsızgören düşünce biçimine sahip olangençlerdir.

Depresif ruh hali üzüntü ve karamsar-lık içindeki bu genç birçok ekonomikimkana rağmen mutlu olamadığını his-settiğinde önüne çıkan kısa ve anlıkzevk veren yöntemleri benimsemekte-dir.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 30

Page 32: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

31

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Anne ve babalar mutlu, sağlıklı üretkençocuklar yetiştirmede ciddi zorlanıyor-lar. Bilim adamları akademik dergilerdegömülü kalmış bilgileri toplumun yara-rına sunmak zorundadır.

Öfke tatlı bir duygu gibi ifade edildikçeazalmıyor, artıyor. İnternet spor sayfa-ları ve oyunları dövüş kulübü gibi flaşanimasyonlar şiddeti özendiriyor.

Eğitimsiz, deneyimsiz, hisleri hakkındabilince sahip olmayan gençler öfkeyikontrol edecek zihinsel ustalığa sahipolamıyorlar.

Neler yapılabilir?

İyi adamlarla, kötü adamlar arasındakikavga bitmeyecektir. Uzun vadeliçözüm iyi adamların çoğalmasıdır. Ortavadeli çözüm iyi adamların organize ol-mayı doğruyu doğru şekilde savunmayıbaşarabilmeleridir.

Kendini beğenmiş kurtarıcılar bekle-mek itaat kültürünün bir devamıdır.Bilim sürekli gerçeği arama çabasıdır.Gençlere daha çok zaman ayırmak çokönemlidir.

Gençlerin birinci sınıf zekaya sahip ol-ması yeterli değil, birinci sınıf karakterede sahip olması için hayat felsefesi ver-mek herkesin görevidir.

Yanlışı konuşma yöntemi ile gençlerleolayları tartışmak denenmelidir.

Anne-babaların görevi çocuğu üzüntü-den korumak değildir. Bazı zevklerinikısıtlamayı ve ertelemeyi onlara öğret-mek gerekiyor. Şiddeti kültür haline ge-tiren, maça değil ölmeye giden gençlerbüyükleri model alıyorlar. Önce kendi-mizi sonra gençleri düzeltmek, ebe-veynlik pratiğinin vazgeçilmezidir.

Okul şiddetine nasıl bir çözüm önerisi su-narsınız?

Ergenlik dönemindeki bir gence acıveren duygular, önemsenmemek, değerverilmemek ve kontrol edilmektir. Er-genin kendi kimliğini arayıp bulma ça-bası içerisinde olduğu biliniyor. Bunedenle genç kendisine iyi davrananabağlanır.

Düzenli yaşam genci sıkar, heyecan vedeğişiklik arar. Gürültülü ortama, mü-ziğe bayılır. Kardeşini yanına sokmaz,arkadaş sadakatini önemser.

Bağımsızlık arayışı vardır, sevdiği kişi-leri model alır. “Ben kimim, nereye yö-nelmeliyim, niçin?” sorularını soran

gençleri kendilerini ifade edeceklerealanlar bulmak gerekiyor.

İletişim çağında yaşıyoruz, 90 sonrasıkuşak, önceki kuşaklardan farklı. Birçokşeyle erken tanıştı. Bu sebeple yeni uy-gulamalar gerekir.

Birinci önerim; rehber öğretmenlerinkontrolünde iletişim dersleri, etkileşimgrupları oluşturmaktır.

İkinci önerim; okul meclisleri oluştura-rak gençlere öfkeyi sözel ifade etme yol-ları açmak. Gençlerin tehlikesi artık

politik kutuplaşma değil ahlaki kutup-laşmalar olmuştur. İyi özellikleri besle-yen okul politikalarına ihtiyaç herzamankinden daha fazladır.

Hocam bize zaman ayırdığınız ve verdi-ğiniz değerli bilgiler için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Anne-babaların görevi çocuğuüzüntüden korumak değildir. Bazızevklerini kısıtlamayı ve ertelemeyionlara öğretmek gerekiyor. Şiddetikültür haline getiren, maça değilölmeye giden gençler büyüklerimodel alıyorlar. Önce kendimizisonra gençleri düzeltmek, ebe-veynlik pratiğinin vazgeçilmezidir.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 31

Page 33: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201032

Makale

Ayrılan anne-babalar birbirlerine ilişkin olumsuz duygularını çocuklara yansıtmamalıdır. Çocuğa diğerebeveyn hakkında söylenecek olumsuz şeyler, çocuk aracılığı ile yollanacak olumsuz haberler çocuğunruh sağlığını bozar. Anne baba dışında, çocuğa yakın olan diğer büyüklerin boşanmadan bir tarafı suçla-ması, çocuğa diğer ebeveyne ilişkin olumsuz nitelikler söylemesi çocuk için yıpratıcıdır.

Tüm dünyada boşanmalar artmaktadır.Bu artış tek ebeveynli ve anne ya da ba-banın yeni eşi kavramıyla tanışan çocuksayısını da etkilemektedir. Boşanan aile-lerin çocuklarının ruhsal sağlıklarının ko-runması için dikkat edilmesi gerekenkurallar vardır. Çünkü boşanma çocuklariçin risk taşıyan olaylardan biridir.

Her çocuk anne ve babasıyla birlikte ya-şamak ister. Ancak evlilik sürdürülemi-yorsa, evde huzursuzluk varsa veanne-baba mutsuzsa bu durum çocuklarıolumsuz etkiler. Evlilikler çocuklar içinyapılmadığı gibi çocuklar için de sürdü-rülmez. Ama boşanma çocuğun gelişi-minde bir travmadır. Bu nedenle gerekkararın alınması, gerekse sonraki ilişkilerçocuğun ruh sağlığı açısından, çok önem-lidir.

Nasıl Söylenmeli?

Anne baba ayrılık kararı alıp bu kararı ke-sinleştirene değin çocukla konuşmamalı-dır. Sık sık ayrılacaklarını söyleyip tekrarbarışma, kısa süre sonra yeniden ayrılıkçocuk için zararlı olur. Her defasındaümit ve hayal kırıklığı yaşayan çocuğun

ruh sağlığı olumsuz etkilenir. Karar veril-dikten sonra ebeveynlerden biri evden ay-rılmadan mutlaka çocuğa durumaçıklanmalıdır. Ayrılık kararı anne-babatarafından birlikte çocuğa söylemelidir.Bu açıklama suçlamalar içermemelidir.Çocuğa, anne-babaların bazen birlikteoturduklarında birbirlerini mutsuz ede-

bildiklerini, anlaşamadıklarını, artık ayrıevlerde olacaklarını, ama bunun onunlabir ilgisi olmadığını, hâlâ onun anne vebabası olduklarını ve onu çok sevdiklerinibelirtmeleri gerekir. Çocuk hangi ebe-veynle kalacaksa, onun evinin orası ol-duğu ve diğer eve uygun zamanlardagidebileceği de söylenmelidir.

Boşanma Sonrası Nasıl Davranmalı?

Genellikle bir ebeveyn belli zamanlardaçocuğu alır. Bu zamanlar çok önemlidirve aksatılmamalıdır. Çocuk boşanma ilebir ebeveynini kaybettiği duygusu yaşa-mamalıdır. Gidiş-geliş zamanlarının belliolması, çok önemli durumlar dışında ak-satılmaması çocuğun ebeveynlerine gü-veni için önemlidir. Alınacağını bekleyenve bilgisi dışında zamanı değişen ya daalınmayan çocuk büyük bir hayal kırık-lığı ve güven kaybı yaşar. Bazı çocuklaryanında kaldığı ebeveynin de gideceği, ta-mamen yalnız kalacağı endişesine kapılır-lar. Bu nedenle okula gitmek istemez,ebeveyni işe giderken ağlar ve devamlı ya-nında kalmasını isterler. Ayrılan anne-ba-balar birbirlerine ilişkin olumsuzduygularını çocuklara yansıtmamalıdır.

Prof.Dr. Bengi SEMERCİBengi Semerci Enstitüsü

BOŞANMANIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 32

Page 34: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

33

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Çocuğa diğer ebeveyn hakkında söylene-cek olumsuz şeyler, çocuk aracılığı ile yol-lanacak olumsuz haberler çocuğun ruhsağlığını bozar. Anne baba dışında, ço-cuğa yakın olan diğer büyüklerin boşan-madan bir tarafı suçlaması, çocuğa diğerebeveyne ilişkin olumsuz nitelikler söyle-mesi çocuk için yıpratıcıdır. Kısa dö-nemde bu söylemler, söyleyen tarafaüstünlük sağlamış gibi görünse de, uzundönemde hem çocukla ilişkilerinde sıkıntıyaratır, hem de ayrılık durumunda özel-likle küçük çocuklar ayrılığın kendileriyleilgili bir sorundan kaynaklandığını dü-şündükleri için suçluluk duyarlar.

Kendilerinin ayrılığa neden olduğunagöre birleşmeyi de yapabileceklerini dü-şünerek gereksiz bir çaba içine girerler. Busıkıntıyı engellemek için çocukların ayrıl-mada rolleri olmadığı onlara anlatılmalı-dır. Yeniden beraber olma konusundaşüphe içinde bırakılmamalı, ayrılma ke-sinse bu net bir şekilde çocuğa söylenme-lidir.

Anne babaların ilişki düzeylerini ayarla-maları çok çok önemlidir. Hiç görüşme-meleri, çocuk hakkında birlikte verilenkararları verememeleri, devamlı birbirle-rini suçlamaları çocukların başıboş kal-masına ve uygun olmayan gelişimgöstermelerine neden olur. Benzer şekildehiç ayrılmamış gibi davranmaları, çok sıkve samimi görüşmeleri, beraber tatile git-meleri gibi durumlar da çocuğun aklınıkarıştırır.

Yeniden beraber olabilecekleri beklentisiile sürekli hayal kırıklığı yaşamasının yanısıra, anne ya da babanın daha sonraki bir-likteliklerinden çok zarar görmesine vesorun çıkarmasına neden olur. İki evdeuygulanan kurallar benzerlik göstermeli-dir. Ayrılan eşler aynı tutumları göster-meli, böylece çocuğun bocalamasını ya dayanlış yönlerdirilmesini engellemelidir.

Boşanma Sonrası Çıkabilecek Sorunlar

Okul öncesi dönemde (0-6) yaş arası ço-cuklar boşanma sonrası bağımlılık, bir

önceki döneme gerileme, kızgınlık gibibelirtiler gösterebilir. Okul dönemi ço-cuklarında (7-11) geleceğe ilişkin endişe-ler, okul başarısında ve arkadaşilişkilerinde bozulma gözlenebilir. Ergen-lik döneminde ise öncelikle boşanmanınkendi hayatını nasıl etkileyeceğini düşü-nen ergen davranım bozuklukları göste-rebilir.

Yeni gelişim dönemlerine girişlerde, okulabaşlama gibi özel durumlarda çocuklardayeni sorunlar çıkması, mevcut sorunlarınboyutlarının büyümesi sık rastlanan du-rumlardandır. Erkek çocuklarda daha çokdışa vuran saldırganlık, yalan söyleme,ders başarısızlığı gibi davranışlar gözlenir-

ken, kız çocuklarda içe kapanma daha faz-ladır. Boşanma ergen için bir travmadır.Ergenler boşanma sırasında durumu red-dedebilirler. Engellemek için saldırgan vekatı davranabilirler. İki ebeveyne de kötüdavranma, bir arada kalmaları için sorunçıkarma gibi yöntemler deneyebilirler.Ebeveynlerden birini, özellikle gidecekolanı kendisini istememekle suçlayabilir-ler. O sırada kendi sorunlarına ve boşan-manın getirdiği zorluklara yoğunlaşanebeveynler durumun farkında olmayabi-lirler. Ebeveynlerden biri kendi olumsuz

duyguları nedeni ile ergenin bu tepkisinidiğer ebeveyne karşı kullanırsa ergenin so-runları artar. Boşanmadan sonra en çoketkilenen ergenler yeni yaşamlarında hu-zurlu bir yuva bulamayanlardır. Boşanmaöncesi huzursuz bir ortam varsa ve budurum ergeni psikolojik olarak sarsmışsaetkilenme artabilir.

Ergen kendini boşanma nedeni olarak gö-rebilir. Anne-babasının kendi davranışlarınedeniyle tartıştığı ve ayrılığa kendisininneden olduğu düşüncesi ruhsal sorun ya-ratır. Küçük çocuklardan farklı olarak, bo-şanmada ergenlere nerede yaşamakistedikleri sorulabilir. Her iki ebeveyniniüzmek istemeyen ve annesi ile babası ara-

sında seçim yapma zorunluluğundan hoş-lanmayan ergen, gerçek isteğinisöylemekten çekinir. Ergenliğin sonunarastlayan boşanmalarda daha önceki er-genlik dönemlerine göre ergen daha ta-rafsız kalma eğilimindedir.

Ergen, boşanma sürecinde özellikle bazıkonuları kesin bilmek ister. Ergen için ne-rede kalacağı ve kiminle yaşayacağı, kar-deşleri varsa birlikte olup olmayacaklarıönemlidir. Birlikte yaşamadığı ebeveynini ne kadar ve ne zamanlar görebileceğini de

Ayrılan anne-babalar birbirlerine ilişkin olumsuz duygularını çocuklara yan-sıtmamalıdır. Çocuğa diğer ebeveyn hakkında söylenecek olumsuz şeyler,çocuk aracılığı ile yollanacak olumsuz haberler çocuğun ruh sağlığını bozar.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 33

Page 35: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201034

Makale

merak eder. Ayrılmanın nedenlerini öğ-renmek, kendisinin suçu olup olmadığınıbilmek ister. Evden ayrılan ebeveynin sev-gisinin sürüp sürmeyeceği, bu ayrılmanınbir ebeveynin diğerine olduğu gibi kendi-sine de olan sevgisinin bitmesi anlamınıtaşıyıp taşımadığı kafasında soru işaretle-ridir.

Ergen kendine dönük yapısı nedeniyle ay-rılmanın getireceği para durumunu, yaşa-yacağı evin durumunu ve çevredeğiştirmek, arkadaşlarından ve okulun-dan ayrılmak zorunda olup olmadığı ko-nularını önemser. Bir başka merakı daboşanmaya neden olan birinin olup ol-madığı ve kendisinin o kişiyle ilişki kur-ması gerekip gerekmediğidir. Bu türendişeleri ve soruları ebeveynlerden biritarafından körüklenirse yaşadığı sorunlarartar.

Ebeveynden biri boşanmaya isteksizse veergene diğer ebeveynin yuvalarını yıktığı,kendilerini terk ettiği, zor durumda bı-raktığı gibi konularda kendi yanına çek-meye çalışırsa ciddi problem yaşanır.

Eğer iyi anlatılır, anne-baba boşanma son-rası çocuğa karşı olan tutumlarını ayarla-yabilir ve çocuk her iki ebeveynle ayrıayrı, yeterli zaman geçirirse boşanma ço-cuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiyapmadan geçirilebilen bir süreçtir.Çocuk yeni bir gelişim dönemine girer-

ken, okula başlama ya da bitirme gibi de-ğişimlerde yeni sorunlar çıkabilir. Eğer ay-rılan eşler, doğru bir düzen ve iletişimkurmuşlarsa bu sorunların üstesinden ge-leceklerdir. Boşanmalarda unutulmamasıgereken iki önemli şey vardır.

Birincisi bunun her koşulda bir travmaolduğu ve gerekirse yardım alınması ge-rektiği, ikincisi ise çocukların da bu süre-cin içinde bulunduğu, ayrılanılanınsadece eş olup çocuklardan “boşanılma-yacağı” gerçeğidir.

Yeni Eşler ve Çocuklar

Boşanma sonrasında birçok çocuk ebe-veynlerinin yeniden evleneceği endişesitaşır. Bunu sık sık ailelerine sorarlar. Eğerkararı verilmiş bir evlilik varsa, çocuğamutlaka haber verilmelidir. Yeni annen,yeni baban gibi tanımlar çocuğu rahatsızeder. Zaten anne ya da babasının yerinialacağından endişelendiği kişinin bu şe-kilde tanıtılması, endişelerini arttırır.Oysa her çocuğun bir anne ve bir babasıolur. Uygun ve saygılı, birlikte kararlaştı-rılacak bir hitap kullanılabilir.

Önceden tanıştırmak, ilişki kurulmasınısağlamak yararlıdır. Eğer böyle bir kararyoksa, çocuğun ‘Evlenecek misin?’ soru-suna ‘Hiçbir zaman’ diye yanıt vermekhatalıdır. Gelecekte böyle bir durum ol-duğunda, hayal kırıklığına uğrayançocuk, ebeveyne güvenini kaybeder ve birkez daha kayıp duygusu yaşayabilir. Bunedenle, ‘Şu anda hayır, ama bir günolursa, sana önceden haber veririm ve se-ninle konuşuruz.’ demek daha doğrudur.

Ebeveynin evlendiği kişi aynı evde yaşa-yacaksa yeni düzen gelecektir. Çocuk ken-dini ikinci plana atılmış hissedebilir. Bunedenle yapılacak değişikliklerin çocuklapaylaşılması, gelen kişinin sevgisiyle, ken-disine duyulan sevginin farklı ve kıyas-lanmayacak sevgiler olduğu, kendikonumuna ilişkin bir değişim olmadığıanlatılmalıdır. Gelen kişiyi zorla sevdir-meye çalışmak yanlış olur.

Aslında anne ya da babasının yeni eşinisevme zorunluluğu yoktur. Bu tanıdıkçahissedebileceği bir duygudur. Zorlamakters etki yaratabilir. Ama anne ya da ba-banın çocuğa gelen kişinin kendisi içindeğerli olduğunu, onu sevme kararını ço-cuğun kendisinin vereceğini ancak eviniçinde kurallı ve saygılı bir toplu yaşamsürdürülmesinin kendini mutlu edece-ğini, bunu istediğini söylemesi gerekir.

Aynı kurallar yeni eşin varsa çocukları içinde geçerlidir. Onlarla artık kardeş olduk-larını ve birbirlerini sevmek zorundaolduklarını söylemek ters tepkileri arttı-rabilir.

Ebeveynin evlendiği kişi aynı evdeyaşayacaksa yeni düzen gelecektir.Çocuk kendini ikinci plana atılmışhissedebilir. Bu nedenle yapılacakdeğişikliklerin çocukla paylaşılması,gelen kişinin sevgisiyle, kendisineduyulan sevginin farklı ve kıyaslan-mayacak sevgiler olduğu, kendi ko-numuna ilişkin bir değişim olmadığıanlatılmalıdır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 34

Page 36: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

35

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Maarif Kongresi toplandı. Mustafa Kemal, cepheden gelerekkongreyi açtı. Anadolu'nun her tarafından gelen 250 dolayında kadın, erkek öğretmenin katıldığıkongrenin gündemi iki ana konuyu içeriyordu: İlk mekteplerin programları ve öğretim süreleri, ortaöğretim programları ve dersleri.

Uzman Pedagog Adem GÜNEŞFatih Üniversitesi

90 YIL ÖNCESİNİN BİR VASİYETİ;

Sene 1921, aylardan Temmuz… Millimücadele yılları…

İşgal askerleri onlarca cepheden saldır-maktadır.

Cephelerde direnen Türk askerleri veAnadolu insanı, son kurşuna kadar di-renme ve bir milletin var olma mücade-lesi vermektedir.

Mustafa Kemal cephede askerlerle bera-berdir. Bir yandan ölüm kalım savaşı ve-rilmektedir ama Gazi’nin aklının birköşesinde beynini kemiren, hiç kimse-nin aklına dahi gelmeyen sorular gezin-mektedir; “Yeni kurulacak devletin MilliEğitim Sistemi nasıl olmalıdır? Okulla-rında hangi dersler okutulmalıdır?”Hatta bırakın hangi derslerin okutula-cağı, Gazi’nin zihninde gezinen detaylaröyle hassastır ki şarapnel parçalarının al-tında, kulağı sağır eden bomba sesleriiçinde, gençleri düşünmektedir ve hattaonların okullarda kaç saat ders almalarıgerektiğinin hayallerini kurmaktadır.

Ve tarihler 21 Temmuz 1921’i gösterdi-

ğinde cephenin o en yoğun olduğu gün-lerde Gazi Mustafa Kemal cephedeki sa-vaştan daha da önemli bir savaşa doğruatını mahmuzlar.

"16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasındaMaarif Kongresi toplandı. MustafaKemal, cepheden gelerek kongreyi açtı.Anadolu'nun her tarafından gelen 250dolayında kadın, erkek öğretmenin ka-tıldığı kongrenin gündemi iki ana ko-nuyu içeriyordu: İlk mekteplerinprogramları ve öğretim süreleri, ortaöğ-retim programları ve dersleri. DüşmanınBursa ve Uşak üzerinden saldırıya geç-tiği; Bursa, Uşak, Gediz, Emet, Tavşanlı,

Afyon, Kütahya ve Eskişehir'in işgale uğ-radığı günlerdeki bu toplantı anlamlı-dır."

Düşman sekiz cepheden saldırıya geçmişiken Gazi Mustafa Kemal’in ilköğretimokullarının müfredatını hazırlamaküzere Ankara’ya gelmiş olması, bir müf-redat hazırlığının savaşta sekiz cephedebulunmaktan daha önemli olduğununçok açık bir ifadesidir.

Günümüzde üstünde durmaya değme-yecek bir konu gibi görünen bir başkahusus da yine bu toplantının ikinci gün-dem maddesini oluşturuyor. O da; öğre-tim süreleri...

Ne kadar dikkat çekici bir ayrıntıdır bu.Ordular başkomutanı bir milletin varolma savaşını idare ederken, okullardaokutulacak olan derslerin süresini ko-nuşmak üzere bir toplantıya katılmakta-dır. Evet, bir milletin eğitim sisteminindetayları bu kadar önemlidir. Savaştacephe terk ettirecek kadar önemlidir.Eğer eğitim sisteminin “detaylar” kısmıince ince ayarlanamaz ise öylesi bir siste-

ATATÜRK VE MONTESSORİ EĞİTİM SİSTEMİ

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 35

Page 37: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201036

Makale

min ürünleri olacak olan öğrencilerin nekendilerine ne de o ülkeye yeterincekatkı sağlayabilmesi oldukça zordur. Vedaha da ötesi, eğer uygulanan eğitim sis-temlerinde dünya ile ve modern eğitimsistemleri ile uyum içinde hareket edil-memez ise halihazırda elinizde tuttuğu-nuz sistem hantallaşır, yorgunlaşır,sistem hurdaya dönüşür. Çünkü eği-timde durağanlık bir intihardır. Eğitim,bilimdir. Bilim her an yeni verilere muh-taçtır. Yeni veriler yeni bir sistemi oluş-turur. Yeni sistem yeni bilgileremuhtaçtır ve bu kısırdöngü hiç durmak-sızın böyle devam eder gider. Nerededurdu, orada sistem kendini yok etmeküzere kendi içine doğru sorunlar üret-meye başlar.

Burada sorulacak olan temel soru şu;“Mademki Gazi Mustafa Kemal cepheyiterk edecek kadar eğitim sistemlerineönem veriyor, ve kendisi, yaşadığı çağıen iyi okuyabilen bir liderdir, o haldeeğitim sistemleri açısından Türkiye’yeönerdiği, genç öğretmenlere önerdiği birsistem, bir metod var mıdır?”

Galiba bu sorunun cevabını bulamazisek bugün çokça şikayet edilen eğitimsistemimizin nerelerde tıkandığını göre-meyiz. Bu sorunun cevabını MustafaRahmi Balaban şöyle veriyor; “Gazi PaşaHazretleri'nin Maarif Umdesinin veMaarif Misakının ruhî ve içtimaî ehem-miyet ve derinliği hakkında etraflı malu-mat edinmek isteyen, lisan bilen gençmuallimler ve terbiye ile alâkadar olan-lar, “John Dewey”, “Alfred Binet”, WilliamStern, “Maria Montessori”nin eserleriniokumalıdır. Bu zevatın (Maria Monte-sori) terbiyede şaheser denmeye lâyıkeserlerinin lisanımıza tercümesi de pekfaydalı olacaktır.

Hayat ve faaliyet düsturu üzerine müs-tenit terbiye usulünü büyük bir muvaf-fakiyetle tatbik eden İtalyalı DoktorMaria Montessori olmuştur. Çocuk bah-çeleri hususunda “Fröbel”i tarihine

gömen bu büyük kadına yeni terbiyeammesi çok medyundur.”

Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuru-cusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk yeti-şecek olan genç öğretmenlere bir görevveriyor (ve hatta bu görevi bütün MilliEğitim camiasına veriyor.) Bu görev, eği-tim sistemleri içinde ciddi çalışmalaryapmış batılı bazı bilim insanların eği-timdeki düşünce, felsefe ve kitaplarınınTürkiye’ye kazandırılması görevidir.Peki, o tarihten bu güne kadar Gazi’ninverdiği bu tavsiye ne kadar yerine geti-rilmiştir? İsterseniz rakamlara bakarakkonuyu daha da detaylandırmadan önce,Gazi’nin ısrarla vurguladığı Maria Mon-tessori’ye biraz değinelim.

İtalyalı Profesör Maria Montessori,bütün bir yaşamını eğitime adamış vegeliştirdiği bir eğitim sistemi ile klasikeğitim sistemlerine ait düşünceleri yerle

bir etmiştir. Klasik eğitim sisteminde,eğitici güç ve kudret sahibi “çok bilen”kişi ve eğitilen de bilgi almaya muhtaç“edilgen” kişidir. Eğitilen kişi, eğiticiyeitaat etmeli, onun öğrettiği şeyleri ezber-leyerek “sınav” adı verilen bir geri bildi-rim yöntemi ile öğrendiği şeyleri geriiade edebilmelidir. Eğitilen kişi, sınıfiçinde uygunsuz davranışlar sergiler,etken hale gelmeye çalışır ise, ceza vemükâfat yöntemi kullanılarak onu yeni-den edilgen hale getirmek gerekir.

Hâlbuki Montessori eğitim sisteminde,ceza ile çocuğu incitmek, mükafat ile desunileştirmek yoktur. Çocuğun bu gibidış tazyiklerle özbenliğini yitirmemesine,kişiliğini kaybetmemesine özen gösteri-lir. Çocuk başkalarının beklentisinecevap vermek için çırpınmamalıdır.Çocuk önce öğrenmenin ne demek ol-duğunu öğrenmeli ve sonra da öğren-meden keyif alarak ve doğal bir yaşamiçinde öğrenme sürecini devam ettirme-lidir. Montessori okullarından mezunolan çocuklar, öğrenme heyecanını yitir-memiş, meraklı, kişilikli ve özbenliğinesaygı duyan bireyler olarak toplumdayerlerini almaktadır.

İşte bu ve bunlar gibi onlarca nedendendolay Gazi Mustafa Kemal, Türk MilliEğitimi’ne Montessori Eğitim Sistemi-nin araştırılıp öğrenilmesini ve bu sis-temden istifade edilmesini tavsiyeetmiştir.

Atatürk’ün Maria Montessori ismini tav-siye etmesi sıradan ve rastgele bir tavsiyedeğildir, zira Gazi yaşadığı çağı çok iyiokuyabilen bir liderdir. Maria Montes-sori için kullandığı yukarıdaki övücüsözler Batılı bilim insanları tarafından daaynı tonda seslendirilmiştir. Örneğineğitim sistemleri üzerine göz kamaştırıcıçalışmalar yapan Dr. Heike Beuschlein,Maria Montessori için şu ifadeleri kul-lanmıştır; “Dünyada hiçbir reform pe-dagojisi uluslararası alanda MariaMontessori pedagojisi kadar geniş bir

Madem ki Gazi Mustafa Kemalcepheyi terk edecek kadar eğitimsistemlerine önem veriyor, ve ken-disi, yaşadığı çağı en iyi okuyabilenbir liderdir, o halde eğitim sistem-leri açısından Türkiye’ye önerdiği,genç öğretmenlere önerdiği birsistem, bir metod var mıdır?

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 36

Page 38: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

37

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

alana yayılmamıştır. Çoğu aile de aileiçinde eğitimi onun prensiplerine göredüzenlemişlerdir. onun çağdaş çocukeğitimi konusunda en önemli isim ol-duğu, bu alanda Rönesans olarak adlan-dırılabilecek kadar hizmet ettiği artıkkesinlikle kabul edilmektedir.”

Sadece Dr. Beuschlein değil, eğitim pe-dagojisinin en önemli isimlerinden biriolan Rita Kramer Maria Montessori veonun geliştirdiği eğitim sistemi hakkındaşu ifadeleri kullanmıştır; “...Dünya eği-tim sisteminde devrim yapan kadın;...Onun başarıları o kadar harikadır ki,o’nun metotları bir ülkeden diğerlerineyayılmış, Doğu’da Çin ve Kore’ye, Ba-tı’da Honolulu ve Güney’de Arjantin’ekadar uzanmıştır.”

Evet, klasik eğitim sistemlerini alt üstetmiş olan Montessori Eğitim Sitemidünya üzerinde oldukça hızlı bir şekildeyayılmıştır.

Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cum-huriyet’ini kurarken genç öğretmenlereısrarla tavsiyede bulunduğu ve bütündünyada hızla yayılmış bulunan bu mo-dern eğitim sisteminin Türkiye’de vedünyada bazı ülkelerdeki uygulanış ra-kamlarına bakalım; Örneğin, Amerika’da1909 adet, Kanada’da 511 adet, Al-manya 318 adet, Hollanda’da 228 adetMontessori Okulu bulunmakta.

Sadece Batı ülkelerinde değil Orta Do-ğu’dan Arap Yarımada’sına kadar yaygın-lık kazanan okullardan bazılarını dasöylemek gerekir ise; Pakistan’da 23 adet,Ekvator’da 15 adet, Suudi Arabistan’da 4adet ve hatta Etiyopya’da 2 adet okulda

Montessori Eğitim Sistemi uygulanıyor-ken Türkiye’de kaç okul Montessori Eği-tim Sistemi’ni uyguluyor, diyebaktığımızda maalesef rakam “sıfır” ola-rak karşımıza çıkıyor. Evet, yanlış oku-madınız, Gazi Mustafa Kemal’in cepheyibırakıp geldiği Maarif Kongresinde öne-mine vurgu yaptığı modern eğitim sis-temlerinden biri olan MontessoriOkulları, Türkiye’de maalesef bulunma-maktadır.

Çok Geç DeğilMadem ki Montessori Eğitim SistemiTürkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu GaziMustafa Kemal Atatürk tarafından öne-rilmiş, teşvik edilmiş ve tavsiye edilmişbir sistemdir, o halde bu konu ile ilgiliolarak Milli Eğitim Bakanlığı inisiyatifkullanmalıdır.

Ömrünün büyük bir bölümünü Avru-pa’da geçirmiş, Rotterdam Üniversite-sinden mezun olmuş, MontessoriOkullarını bizzat görmüş, dokunmuş veincelemiş bir uzman olarak düşüncemodur ki; Montessori Eğitim Sistemi Tür-kiye’de eğitimde tıkanmış olan birçok so-runun da çözümüdür.

Hepimizin, uzunca bir zamandan beriözlediği öğrenci modeli olan, kişilikli,onurlu, karakterli ve başarılı öğrencilerMontessori Eğitim Sistemin içinde ko-laylıkla yetişmektedir. Bu gün itibari ileGazi’nin Montessori Eğitim Sistemi tav-siyesinin üzerinden tam 90 yıl geçti. Sa-nırım çağı bu kadar geriden takip etmekyeter. Yüz yıllık bir gecikme yaşanmadanMontessori Eğitim Sistemi ile Türk MilliEğitimi tanışmalıdır.

Kaynakça: Maarif Kongresi ve Birinci Hey'et-i İlmiye, Osmanlı'dan Günümüze Eğitim Tarihi, Necdet Sakaoğlu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.160. Mustafa Rahmi (Balaban), Ankara, Matbuat ve İstihbarat Matbaası, 1339/1923, s.20-21. Mehmet Arslan, Günümüzde Montessori Pedagojisi, Milli Eğitim Dergisi, Yıl:16, Sayı:177, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, Kış 2008Rita Kramer, Maria Montessori -Leben und Werk einer groBen Frau, Müchen 1977 (als Fisc- her TB Frankfurt a.M. 1995); akt: Mehmet Arslan.Birtakım şahsi gayretler ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel okullardan okul yönetimlerinin şahsi inisiyatifleri ile Montessori Eğitim Sistemi uygulamaya çalışılsa da, Merkezi Montessori Vakfı bu okulları akredite etmemekte ve uygulamaları yetersiz bulmaktadır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 37

Page 39: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201038

Makale

Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eğitim üzerinde de etkisini göstermektedir. Günümüzde eğitimeskisinden daha fazla önemli olmaktadır. İnsanlık binlerce yıllık bilgi birikimini eğitim aracılığıyla yenikuşaklara aktarmaya devam etmektedir. Bilgi hızla artmakta, bilgiyi kullanacak bireylerin yetiştirilmesiönem kazanmaktadır.

Eğitim; bireyin davranışlarında kendiyaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak isten-dik değişme meydana getirme sürecidir.(Ertürk, 1986:12-13) Küreselleşme, ço-ğunlukla ekonomik ve siyasal ilişkilerdeözellikle doksanlı yıllardan sonra en çokkullanılan terimlerden biri olarak karşı-mıza çıkmaktadır. Küreselleşme, engeniş olarak, dünyanın herhangi bir ye-rinde meydana gelen sosyal, siyasal ya daekonomik olayın yakın veya uzaktakibaşka yerlerinde de kendini hissettirmesişeklinde tanımlanabilir.(Oktay, 2004:17)En basit tanımıyla küreselleşme top-lumlar ve devletler arasındaki sınırlarınkalkması, toplumların ve devletlerin ar-tarak homojenleşmesi ve toplumlar ara-sındaki etkileşim hacminin büyümesiolarak 3 şeye işaret eder. (Halliday,2001:61)

Son yıllarda dünyada özellikle ekonomikbağlamda büyük bir küreselleşmeyetanık olundu. Daha fazla insan gerektatil, gerekse çalışma amaçlı olarak deği-şik ülkelere gidiyor. İşletmeler dahakolay ticaret yapabiliyor, eğitim gibi hiz-metler uluslararası alanda alınıp – satıla-

biliyor. (O’Hara, 2006:17) Radyo,televizyon, internet, uydu ve dijital tek-nolojilerin hızla yayılması dünyanınfarklı bölgeleri arasında hızlı ve doğru-dan iletişimi olanaklı kılmaktadır.(Heldve McGrew, 2005:33) Bu da kültürlerinher geçen gün artan bir şekilde birbirleriile daha yoğun bir şekilde temas etmele-rine neden olmaktadır.

İçinde yaşadığımız çağ “bilgi çağı”, buçağın gereklerini yerine getirerek çağaayak uyduran toplumlara da “bilgi top-lumu” adı verilmektedir. Eğitim do-ğumla başlayan ve ölümle sonlanan birbireysel süreç olmanın yanında aynı za-manda toplumsal bir süreçtir. Eğitimbilgi toplumu olmanın önemli bir aracı-dır ve herkes tarafından da bu şekilde an-laşılmalıdır.

Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eği-tim üzerinde de etkisini göstermektedir.Günümüzde eğitim eskisinden dahaönemli olmaktadır. İnsanlık binlerce yıl-lık bilgi birikimini eğitim aracılığıylayeni kuşaklara aktarmaya devam etmek-tedir. Bilgi hızla artmakta, bilgiyi kulla-nacak bireylerin yetiştirilmesi önemkazanmaktadır. Üretilen bir bilgi inter-net kanalıyla birkaç saniye içinde dün-yanın her yerindeki insanlarınkullanımına açılabilmekte, dünyanınherhangi bir yerinde olan bir ürünü(bilgiyi) satın alarak getirtmek mümkünolmaktadır. Ulaşım kolaylaşmakta; dahaucuz, daha kısa sürede ve daha az emek

Yrd. Doç. Dr. Lütfü İLGARİstanbul Üniversitesi

KÜRESELLEŞME VE EĞİTİM

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 38

Page 40: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

39

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

ve çaba ile dünyanın en uzak noktalarınagidebilmektedir. Küreselleşme süreci ileeğitimde ortaya çıkan gelişme ve değiş-melerin bazıları şunlardır:

• Eğitim uluslararası alanda dolaşımaaçık, karlı bir sektör olarak karşımızaçıkmakta, diğer ülkelerde eğitim görenöğrenci sayısı hızla artmaktadır. • Eğitimin kalitesi sorgulanmakta, kalitearayışlarına girilmekte, eğitimde stan-dartlar belirlenmekte, akreditasyon ça-lışmaları hızlanmakta, diplomadenklikleri kurulmaktadır. • Okul öncesinden yüksek öğretimin herkademesine kadar amaç, içerik, yöntem,araç-gereç ve ölçme-değerlendirmede de-ğişimler söz konusu olmaktadır. • Dünyanın her yerindeki eğitim ku-rumları arasında iletişim ve işbirliği güngeçtikçe artmakta, öğrenci-öğretmen veuzman değişimleri yapılmaktadır. • Öğrenci, öğretmen ve uzman değişim-leri bireylerin farklı sosyo-kültürel or-tamlarda bulunmasını gerektirmektedir.Bu da farklı kültürlerin bilinmesini veöğretilmesini zorunlu kılmaktadır. • Eğitimde yaşam boyu eğitim (beşiktenmezara kadar) ilkesi ön plana çıkmakta-dır. • Eğitimde bilgi yüklemesi yerine az veöz bilgi vermek ve bilgiyi yapılandıra-bilme becerisi gelişmiş bireyler yetiştir-mek amaçlanmaktadır. • Bireylerin diğerleriyle birlikte ve fark-lılıklarını koruyarak bir dünya vatandaşıolmasını sağlamak eğitimin işlevleri ara-sında yer almaktadır.

Dünyamız büyük bir hızla dönmekte,dönüşüp değişmekte, yeniden şekillen-mekte, coğrafik ve kültürel sınır ve du-

varlar ortadan kalkmakta, dünya küçül-mekte ve küresel bir köy haline gelmek-tedir. Yeni kuşaklar öncekilerden daha iyieğitilmek durumundadır. Eğitim ku-rumları küreselleşmenin getirdiği ve ge-rektirdiği değişimi yapmak zorundadır.Bireyler ve toplumlar (ülkeler) arasında

gittikçe artan bir rekabet söz konusudur.Eğitim kurumları, bireyleri sadece ülkeihtiyaçlarını değil aynı zamanda dünya-daki gelişmeleri de dikkate alarak yetiş-tirmelidir. Okullarda okutulan dersler ilediploma dereceleri diğer ülkeler ile aynıstandartta ve kalitede olmalıdır. Günü-müzde eğitim almak amacıyla ortayaçıkan hareketlilik iş dünyasında da sözkonusudur. Bu da işgücünün, bilgiyidavranışlarıyla bütünleştirmiş bir şe-kilde, çağın gereklerine uygun olarak ye-tiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Kalitelimesleki ve teknik eğitim ile nitelikli işgücünün yetiştirilmesine önem verilme-lidir.

Küreselleşme sürecinde; hızla değişenteknolojiye ayak uyduran, demokrat vekatılımcı olan, bilgi üretmeyi, üretilenbilgiye sahip olmayı, bilgiyi kullanmayıbaşarabilen, bilişim teknolojilerini en iyişekilde kullanabilen, değişime-gelişimeinanan, yenilikçi-yaratıcı, ekiple çalışmayeteneğine ve takım ruhuna sahip, giri-şimci, artan rekabet ortamında diğerle-riyle rekabet edecek bilgi ve beceriyesahip, öğrenmeyi öğrenen sürekli öğre-nen, diğerleriyle birlikte yaşama beceri-sine sahip, kendi kültürel değerleriniözümsemiş, diğer kültürel değerlerin far-kında olan, farklılıklara saygılı ve hoşgö-rülü, farklılıkların zenginlik olduğununbilincinde olan ve farklı kültürlerin

ve/veya kültürel farklılıkların asimile ol-madan yaşamasını isteyen, ayrımcılıkyapmayan, ayrımcılığa karşı çıkabilen,küresel boyutta sorumluluklar üstlene-bilen, etkin, demokratik yaşam biçiminiözümsemiş, dil, din, ırk, cinsiyet vb. ay-rımı yapmayan, geniş görüş açısına sahip(farklı yönlerden bakabilen), empati ye-teneği gelişmiş, Türkçeyi çok iyi bilen vegeçerli bir yabancı dili iyi bilen insanlar-dan oluşan bir toplum yaratma eğitimi-mizin en önemli amacı olmalıdır.

Kaynakça: Ertürk, S. (1986). Eğitimde Program Geliştirme, 5. Baskı, Ankara: METEKSAN Ltd. Şti.Halliday, F. (2001). e World at 2000, Great Britain: Palgrave.Held, D. and McGrew, A. (2005). Globalization/Anti-Globalization,Cambridge:Polity Press.O’Hara, P.A. (2006). “e Contradictory Dynamics of Globalization”, Globalization and the ird World: A Study of Negative Consequences, (Edited by B.N.Ghosh and H.M. Güven), U.K: Palgrave Macmillan Ltd.Oktay, A. (2004). “Yirmibirinci Yüzyılda Yeni Eğilimler ve Eğitim”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Türk Eğitim Sistemi, (Yayına Hazırlayanlar: O.Oğuz, A.Oktay ve H.Ayhan), 2. Baskı, İstanbul: DEM Yayınları.

Küreselleşme sürecinde; hızla değişenteknolojiye ayak uyduran, demokratve katılımcı olan, bilgi üretmeyi, bilgiyikullanmayı başarabilen, bilişim tekno-lojilerini en iyi şekilde kullanabilen,değişime-gelişime inanan, yenilikçi-yaratıcı, ekiple çalışma yeteneğine vetakım ruhuna sahip insanlardan olu-şan bir toplum yaratmak eğitimimizinen önemli amacı olmalıdır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 39

Page 41: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201040

Makale

Çevresel kirlenmenin neden olduğu olumsuzluklar şu an itibari ile büyük bir hızla dünya hayatını tehditedecek boyutlara gelmiştir. Ve bu tehdit küreselleşen dünyada kirlenmenin meydana geldiği bölgeyle sı-nırlı kalmamakta olumsuz etkileri küresel ölçekte hissedilmektedir. Çevre kirliliğinin önlenmesi her bireyinbu konuda duyarlılık sahibi olması ve bu duyarlılığın pratik hayatta uygulanması ile gerçekleşebilecektir.

Çevre; insanların ve diğer canlıların ya-şamları boyunca ilişkilerini sürdürdük-leri ve karşılıklı olarak etkileşim içindebulundukları fiziki, biyolojik, sosyal,ekonomik ve kültürel ortamları ifade et-mektedir. Bir başka ifade ile çevre, birorganizmanın var olduğu ortam ya daşartlardır ve yeryüzünde ilk canlı ile bir-likte var olmuştur. Sağlıklı bir yaşamınsürdürülmesi ancak sağlıklı bir çevre ilemümkündür.

Çevrenin kirlenmesini insanın çevre ileolan ilişkilerindeki dengenin yitirilmesişeklinde tarif edilmesi bu anlamda çokfazla yanıltıcı olmayacaktır. İnsan ya-şamı, çeşitli dengeler üzerine kurulmuş-tur. İnsanın çevresiyle oluşturduğu doğaldengeyi meydana getiren zincirin halka-larından biri ve birkaçının kopmasıyla,bu denge bozulmakta ve çevre sorunlarıoluşmaktadır. Çünkü insanın ilişkileri-nin bozulduğu çevrede gerek canlı ve ge-rekse de cansız birçok olgu mevcuttur.Bunlar insanlar, hayvanlar, bitkiler vediğer nesneler şeklinde tanımlanabilir.Çevre kirliliği, temelde insan kaynaklıetkenlerin doğal dengeleri bozmasıyla

başlamıştır. İnsanı aşan durumlarda dabazı çevre kirliliği oluşumları tarih bo-yunca meydana gelmiş olsa da yeryüzü-nün geçmişten gelen genel çevre değişimseyrinde bunların etkisi çok fazla olma-maktadır. Örneğin, doğal afetlerden olandepremler, volkanik patlamalar, seller veyangınlar gibi olumsuzlukların çevreyevermiş oldukları zararlar genelde bölge-sel bazda kalmakta ve bu olumsuzlarınortadan kalkması ile kısa veya belli bir

süre sonra bunların çevresel etkileri ken-dini yenileyebilmektedir. Fakat insanoğ-lunun sürekli ve gerek bilinçli ve gereksede bilinçsiz şekilde yapmış olduğu yer-yüzü tahribatı günümüze kadar katlana-rak gelmiş durumdadır. Yeryüzünün teksahibi insan olmadığına göre, yeryü-zünde yaşayan diğer varlıkların da hak-larını korumak ayrı bir çevreci bakışaçısını oluşturmamızı gerektirmektedir.Problemin kaynağında insanın oldu-ğunu söylemek yanlış bir ifade olmadığıgibi, çözümün de kaynağının insan ol-duğunu söylemek yanlış olmayacaktır.Günümüz genel yaşam seyrinde insanla-rın çevre açısından karşı karşıya kaldığıbaşlıca problemler şöyle özetlenebilir: • Havanın kirlenmesi • Küresel ısınma ve kuraklık• Suların kirlenmesi• Katı atıkların oluşması• Gürültü problemi• Ozon tabakasının tahribatı• Doğal kaynakların hızla tüketilmesi• Çevresel kirliliklerden dolayı kanser vebenzeri hastalıkların artması

Yukarıda ifade edilen olumsuzlukların

Yrd. Doç. Dr. Yaşar AVŞARYıldız Teknik Üniversitesi

ÇEVRE KÜLTÜRÜNÜN TOPLUMSAL OLARAK KAZANILMASI

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 40

Page 42: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

41

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

temelinde çevresel faktörlerin yattığı aşi-kârdır. Çevresel kirlenmenin neden ol-duğu olumsuzluklar şu an itibari ilebüyük bir hızla dünya hayatını tehditedecek boyutlara gelmiştir. Ve bu tehditküreselleşen dünyada kirlenmenin mey-dana geldiği bölgeyle sınırlı kalmamaktaolumsuz etkileri küresel ölçekte hissedil-mektedir. Her ne kadar bu bir karamsartablo olsa da yine de bunun çözümü yokdeğil. Yapılacak en temel girişim, çevre-nin artık yerel değil küresel ölçekte etki-lerinin olduğu düşünülürse her birbireyin atacağı olumlu bir adım tümdünya genelinde olumlu bir şekildeküçük de olsa karşılık bulacaktır.

Çevre kirliliğinin önlenmesi her bireyinbu konuda duyarlılık sahibi olması ve buduyarlılığın pratik hayatta uygulanmasıile gerçekleşebilecektir. Bundan dolayıbanane mantığı kabul edilemez yanlışbir düşüncedir. Herkesin yapacağı mut-laka bir şey vardır. Çünkü kirlenen buçevre hepimizin. Şu anda içinde bulun-duğumuz ortamda yaşayabiliyorsak, geç-mişten bize bırakılan sağlıklı bir çevreyesahip olduğumuz içindir. Peki ya bizdensonrakiler için biz ne bırakacağız? Neyapmalıyız? Ülkemizde günde yaklaşık65 bin ton çöp üretilmektedir. Bu atık-larla baş etmenin üç temel ilkesi vardır.Bunlar:• Az atık üretmek,• Atıkları geri kazanmak,• Ve atıkların çevreye zarar vermeden ber-taraf edilmesini sağlamaktır.

Şayet atıkları evimizde gruplandırıp ayrıayrı torbalarda biriktirip onları en yakıntoplama kutularına ayrı ayrı atarsak, budurumda çevreye en büyük yardımı yap-mış olacağız. Buna atıkların tekrar gerikazanımı denilmektedir. Peki, ama han-gilerini ayıracağız?

• Cam • Kağıt • Metal • Plastik • Or-ganik atıklarGeri kazanımla, doğal kaynaklarımız ko-runur, enerji tasarrufu sağlanır, ekono-miye katkı sağlanır, çöplüğe giden atık

miktarı azalır ve geleceğe yatırım yapıl-mış olur. Türkiye’de çöp miktarının yak-laşık % 15-20 ’si geri kazanılabilirnitelikli atıklardan oluşmaktadır.

Geri Kazanım- Herhangi bir ürünü alırken geri dönü-şümlü olmasına dikkat edelim. - Kâğıtlarımızı, defterlerimizi tutumlukullanıp kullanılmış kağıtları geri kaza-nalım.- Tükettiğimiz kağıtları çöpe atmak ye-rine toplayıp ekonomiye kazandırabilirve çevre kirliliğini önleyebiliriz.- Bir ton kullanılmış kağıt, geri kazanıl-dığında 16 adet çam ağacının, bir ton

kullanılmış gazete kâğıdı kullanıldığındaise 8 adet çam ağacının kesilmesi önlen-miş olacaktır.- Bir kere kullanıp atacağımız poşetleryerine, sürekli kullanabileceğimiz beztorba, sepet ve fileleri tercih edelim. - İhtiyacımız olmayan bir şeyi satın al-mayalım. Sadece ihtiyacımız kadar olanıalalım.- Geri dönen her bir ton cam için yakla-şık 100 litre petrol tasarruf edilmiş ola-caktır.- Bir cam şişe doğada 400 yıl, plastikler1000-5000 yıl, çiklet 2-5 yıl, bira kutusu10-100 yıl, sigara filtresi 2 yıl süre ile yokolmamaktadır. Havayı kirletecek bilinç-siz davranışlardan kaçınmaya gayret gös-termeliyiz.

Hava Kirliliğini Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler:

• Sanayi tesislerinin bacalarına filtre ta-kılması sağlanmalı, • Evleri ısıtmak için yüksek kalorili kö-mürler kullanılmalı, her yıl bacalar vesoba boruları temizlenmeli, • Pencere, kapı ve çatıların izolasyonunaönem verilmeli, • Kullanılan sobaların TSE belgeli olma-sına dikkat edilmeli, • Doğalgaz kullanımı yaygınlaştırılarak,özendirilmeli, • Kalorisi düşük olan ve havayı daha çokkirleten kaçak kömür kullanımı engellen-meli, • Yeşil alanlar arttırılmalı, imar planla-rındaki hava kirliliğini azaltıcı tedbirleruygulamaya konulmalı, • Toplu taşıma araçları yaygınlaştırılmalı.

Gelecek için yapılacak en büyük yatırımhiç şüphesiz çocuklarımız için çevredir.Alışkanlıkların sonradan kazanımı ol-dukça zordur. O halde çocuklarımızı ev-vela aile içinde çevreye duyarlı birerinsan olarak yetiştirelim. Bu duyarlılıkonlarda bir yaşam biçimi halini alsın.Okul dönemindeki çocuklarımız için iseözellikle onlara alansal çalışmalarda bu-lunmalı için gerekli imkanlar sağlanma-lıdır. Özellikle ilköğretim çocuklarımıziçin zorunlu çevre projeleri dersleri ko-nulmalı ve bu kapsamda çocuklarımızbu projelerini bire bir uygulamalı olarakçevre ile ilgili tesislerde yapabilmeli. Veyaen azından ders müfredatlarımıza çevreile ilgili özel bir dersin konulması sağ-lanmalı.

Çocuklarımız bir kirlenmenin veyabunun arıtımının nasıl olduğunu yaşa-yarak öğrenmelidir. Kirlilik önlenemezbir sorun değildir. Bunun için mutlakayapabileceğimiz bir şeyler olduğunuunutmayalım. Kendi iç dünyamızdanbaşlayarak dış dünyayla barışık ve adetabir bütünün parçası olduğumuzu unut-madan, doğayı bir rakip olarak değil birdost olarak görebilmeyi ilke edinmeliyiz.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 41

Page 43: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201042

Öğretmen yeterlilik sisteminin getirilmesi ve öğretmene yeniden saygınlık kazandırılması lazım. Cumhu-riyetin ilk yıllarında öğretmenlerin durumu bugünkünden daha iyi değildi ama idealizmleri vardı. Öğret-menlerde en büyük eksiklik idealizmin körelmesidir. Eğitim fakültelerinde düzey çok düşük. O düzeylerinyükseltilmesi gerekiyor.

Klasik bir soruyla başlayalım isterseniz.Abbas Güçlü kimdir?

Gazetecilikte benim yirmi yedinci yılım.Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakül-tesinden mezunum. Mezun olduğum-dan beri Milliyet’te çalışıyorum. İlkgünden itibaren de hep eğitim üzerineyazıyorum. Lise yıllarında eğitimin öne-mini keşfettim.

Eğitim kişi açısından, aile açısından,ülke açısından çok çok önemliydi. Üni-versiteyi bitirdikten sonra gazeteci olaca-ğım diye yola çıkmıştım, sonuçta daolduk. Gazete dışında televizyon veradyo programı, üniversite dersleri yineuğraş alanlarım ve hepsinde gençlik veeğitim odaklı çalışmalar yapıyorum.

En fazla üzerinde durduğunuz bu ikikonu, sanıyorum.

Evet, bu ikisi kime sorsanız çok önemli-dir ama kim ne yapıyor derseniz, eğitimeve gençliğe yönelik çok fazla bir şey ya-pıldığını söylemek zor. Türkiye’nin enönemli sorunu hızlı nüfus artışıdır. Şu

anda sadece ilköğretimdeki öğrenci sayı-mız Avrupa birliği ülkelerinin çoğununnüfusundan fazla. Bir milyon üç yüz binöğrenci demek bir milyon üç yüz bin in-sana her yıl istihdam sağlanması demek.

MEB bütçesini biliyorsunuz, yüzde yet-mişten fazlasını öğretmen maaşına gidi-yor. Bütçeyi iki katına çıkarsanız sadeceöğretmen maaşlarını iki katına çıkarmışolursunuz ki o bile öğretmenler için ye-terli olmaz, öğretmenlerin hayat stan-

dardını yükseltmez. İkili eğitim yapanhala otuz binden fazla okul var. Eğitimeailelerin katkısı yok gibi. Eğitime sadecedevlet katkıda bulunuyor. Özel okulla-rın oranı çok düşük. Türkiye’de ithal ara-balara kozmetiğe, sigaraya, yazlığa,kışlığa ayrılan paralara baktığınız zamanözel okullardaki öğrenci oranının yüzdeonun üzerinde olması lazım. Yüzde birbuçuklarda kalıyorsa bu, eğitime kaynakayrılmadığının bir göstergesi oluyor.

Çeyrek asır eğitim gazeteciliği yapmanızabağlı olarak eğitim tarihi, eğitim felsefesiolarak değil Türkiye’nin eğitim sistemi çer-çevesinde pozitif ya da negatif yönde negibi değişimler oldu?

Bir ülkeyle oynamak istiyorsanız eğitimsistemiyle, özellikle öğretmen yetiştirmesistemiyle oynamanız gerekli. Cumhuri-yet tarihine, özellikle son elli yıla baktı-ğınız zaman mühendis, doktor, hukukçuyetiştirme sisteminde çok büyük deği-şiklik olmamış, gelişmeler olmuştur.Fakat öğretmen yetiştirme düzeni her onyılda bir değişmiştir. Daha iyi olacağınadaha kötü olmuştur.

İslam ALPARSLAN

“ÖĞRETMENLERİN EN BÜYÜK EKSİKLİĞİİDEALLERİNİN KÖRELMESİDİR”

Röportaj

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 42

Page 44: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

43

Fen dersinde onca dershane dopinginerağmen otuz ÖSS sorusunda Türkiye or-talaması dört... Ölçme değerlendirmesistemimiz çok bozuk. Bunun bozuk ol-duğu yerlerden birisi de yeterliliğin öğ-retmenler üzerinde ölçülmemesidir.Öğretmen yeterlilik sisteminin geliştiril-mesi, sürekli yenilenmesi ve atama siste-minin değiştirilmesi lazım. Mesleğeöğretmen olarak yeni başlayanlarınbüyük kent ve usta öğreticilerin yanındaöğretmenliğe başlamaları lazım.

Öğretmenlik çok kutsal bir meslek ol-duğu kadar öğrenilecek meslektir. Tekbaşına kendi ayakları üzerinde durama-yan, kendi hayatını kuramayan bir in-sana bir köyün bütün sorumluluğunuverdiğiniz zaman başarısız kaçınılmazoluyor.

Öğretmenlerin kendi kendilerini yenile-meleri veya kendi kendilerine organize ol-maları biraz zor olur. Haftada beş gün buişe gerçekten gönül vermiş insan, öğrenci-lerle uğraşıp kendisini de yenilemesi bencezor. Hizmet içi eğitim standardı getiril-mesi gerekir. Sıradan bir hizmet içi eği-timden bahsetmiyorum. Kesinlikle ikiyılda üç yılda, çağın gereklerini, öğretile-rini veya sahasında çıkan yenilikleri, bu-luşları bir şekilde o insanların özümsemesive bir arada görmesi lazım.

Yeterlilik sisteminin geliştirilmesi gereki-yor. Öğretmen yeterlilik sisteminin geti-rilmesi ve öğretmene yeniden saygınlıkkazandırılması lazım. Cumhuriyetin ilkyıllarında öğretmenlerin durumu bu-günkünden daha iyi değildi ama idea-lizmleri vardı. Öğretmenlerde en büyükeksiklik idealizmin körelmesidir.

Burada eğitim fakültelerinin de rolünü de-ğerlendirmek gerekiyor sanırım.

Eğitim fakültelerinde düzey çok düşük.O düzeylerin yükseltilmesi gerekiyor.Mühendislik fakülteleri birbirlerini ak-redite etmeye başladılar ve kalite yük-seldi. Niçin eğitim fakülteleri bunu

yapmıyor? Eğitim fakülteleri Türkiye’ninhangi temel eğitim sorununda çıkıp dagörüş ortaya koydular. Hiçbir konudahiçbir söylemleri yok. Bu durumdakieğitim fakülteleri nasıl öğretmen yetişti-recekler?

Atanamayan üç yüz bine yakın öğretmenvar. Atanamama da başka sorun olarakduruyor.

Tabi ki… Sizin üç yüz bin öğretmen faz-lanız varsa öte yanda da iki yüz bin öğ-retmen açığınız var. Diğer yanda seksenbin tane sözleşmeliniz, yüz bin ücretli-

niz var. Siz hiç sözleşmeli hâkim, avukat,polis gördünüz mü? Bu öğretmenlere ve-rilen değerin göstergesi. Bu ülke velisiyle,öğrencisiyle, siyasetçisiyle niye sözleşmeliavukat, hâkim olmuyor da öğretmenoluyor diye ayağa kalkması lazım. Bunusağlayacak olan öğretmenlerin kendisi.

Türkiye’de en büyük meslek grubu öğ-retmenler… Etkileyecekleri kitle otuzmilyon veli… Toplumu etkilemeli vegüç haline gelmelidir öğretmenler.Kendi sorunlarına sahip çıkacak birile-rini yükseltmeliler. Sendikalar da işlevle-rini yerine getirmiyor.

Eğitime dair etkin bir internet platformu-nun olmamasına ve eğitimcilere karşı

medyanın duruşunu nasıl değerlendiriyor-sunuz?

Türkiye’de onca öğrenci var, onca velivar, onca okul var ve eğitime yönelik in-ternet platformunun olmaması büyükbir eksiklik. Gazetelerde eğitim sayfaları,eğitime yönelik yazı yazan yok. Herkes“sorun eğitim” diyor. Bakıyorum, üni-versitelere gidiyorlar, yılın ödülleri veri-yorlar. Diziciden şarkıcıya herkese ödülvar ama bir tane içlerinde eğitimci yok.Türkiye’de eğitimciye moral verilmiyormaalesef.

Sitenize her gün onlarca şikâyet geliyor eği-timle ilgili sistemle ilgili. Bu genel sorun-larla ilgili bir şeyler yapabiliyor musunuzbunları duyurmanın dışında? Kamuoyuoluşuyor mu?

Bizim gazeteci olarak işimiz duyurmak,gündeme taşımak. İcra makamı değilizki. Kamuoyu oluşuyor tabi. Atama ko-nusunda, katsayı meselesinde kamuoyuoluştuğu kanısındayım. Mesela katsıyı-lar konusunda yapılan tartışmalarda ay-rıntıları bilen pek yok. Eğer katsayıkaldırılacaksa liselere girişte de kaldırıl-malıdır. Mademki bölümlerin önemiyok, liselerdeki alanlar da lise çeşitliği dekaldırılmalıdır. Eğer başarı istiyorsak eği-timi bir bütün ele almak gerekiyor. Üni-versitelere girişte farklı liselere giriştefarklı uygulamalar yaptığınız zaman sı-kıtılar ortaya çıkacaktır. Şu andaki sis-temde sadece dershaneler kazanıyor.

Katsayı uygulaması sürecinde meslek lise-lerinde ne kalite arttı ne de bu okullara yö-nelme oldu. Aksine nitelik düştü. Cazipbir meslek lisesi durumu yok.

Cazibeyi katsayılarla sağlayamazsınız.Yapılacak tek şey kendi alanlarıyla ilgilimeslek yüksek okullarına ve üniversiteyegeçişi sağlamaktır. Hem teknik elemanyetiştirmeye çalışıp hem de yetişen ele-manların hepsini alanlarının dışındakibölümlere yönlendirdiğiniz zaman yan-lış olur. Ortaöğretimde yüzden fazla ders

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 43

Page 45: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201044

okutup sınavda sadece dokuz derstensoru sorduğunuz zaman geriye kalanderslerin hiçbir anlamı kalmıyor.

Farklı okul ve bölgeler arasında da katsa-yıya benzer bir farklılık var. Okulların ba-şarı durumuna göre değişen ağırlıklıortaöğretim başarı puanı da bir haksızlıkdeğil mi?

Ortaöğretim başarı puanındaki farklılık,hesaplama yapılırken okulun sınav orta-lamasına dayanıyor. Fen lisesine giden

öğrenciler zaten seçilmiş öğrenciler ol-duğu için onların başarısı sınav ortala-ması yüksek oluyor. Öylesine saçmasapan bir sistem ki, eğer siz başarılı birokulda başarısız bir öğrenciyseniz yandı-nız. Onun için de nakiller oluyor. Fakatfen lisesinin verdiği başka donanımlarvar. Orada ortaöğretim başarı puanıdüşük oluyor ama alınan eğitimle de çö-zülen soru sayısı çok fazla oluyor. Temeleğitim kanunu, anayasa diyor ki: “Ço-cukların ilgi ve yeteneklerini belirleyinve bu alanda eğitim görmelerini sağla-yın.” Üniversiteye girildiğinde de “Dahaönce aldığınız eğitimin hiçbir anlamıyoktur.” deniyor. Bir başka noktada da“İstediğin gibi sınava gireceksin, bensana eşitlik veriyorum.” deniyor. Mes-

lek lisesi mezunu matematik, tarih, coğ-rafya, fizik derslerini tam anlamıyla gör-müyor. Bunları görmeden sınavda nasılbaşarılı olacak? Mümkün değil.

Eğitimde kısa vadede değişlilikler yapıl-mamalı. Fakat dört yanlış bir doğruyu gö-türür, çoktan seçmeli soru mantığı dayanlış. Bir kişi edebiyattan anlamasa datest çözerek sınavı kazanabilir.

Bir buçuk milyon kişiyi siz nasıl sözlü sı-navdan geçireceksiniz? Her üniversite sı-

navını kendisi yapsa güvenilir olmaz.ÖSS sıkıntılı da olsa en iyi özelliği güve-nirliği. Türkiye’de bütün sorunların al-tından hızlı nüfus artışı çıkıyor.

Nüfus artışının önünü kesemeyeceğimizegöre o zaman mevcut şartlar içinde yapıl-ması gereken nedir?

Herkesin devlete katkıda bulunmasılazım. Nasıl, ev alıyorsa, araba alıyorsaeğitime de para ayırması gerekiyor. Ge-lişmiş ülkelerde kazancın yedide biri eği-time ayrılması şarttır. Türkiye’demaalesef bu yok. Eğitim için para sadecedershaneye harcanıyor. Bunun da eğitimsistemine faydası yok. Bölgeler arasında eğitim uygulamaları açı-

sından farklılık olmalı mı? Diğer ülkelerdedurum nasıl acaba?

Ağrı ile İstanbul’daki mevsim birbirin-den çok farklı. Yasalar iş günü yüz seksengündür, diyor. Buna göre bölgenin du-rumunu da düşünüp eğitim takvimioluşturulmalıdır. Mevsim farklılıkları ol-duğu halde aynı anda eğitim başlayıp bi-tiyor. Bu da devam oranını düşürüyor.Batılı eğitim sistemlerindeki en temelfarklılık öğrencinin neyi bildiğini ölç-mesidir. Biz öğrencinin neyi bilmediğiniölçüyoruz.

Üniversite sisteminde de öyle. Siz istediği-niz bölüme gitmiyorsunuz, yapabildiğinizbölüme gidiyorsunuz.

Sonra da eğitim aldığınız alanda değil defarklı alanlarda çalışıyorsunuz. Bu da eği-time harcanan kaynakların bir şekildetükenmesi demektir. Mesela meslek lise-lerinde bir öğrenciye harcanan para düzlisedekinin yedi katı. Öğretmenlere ve-rilen paralar, kurulan atölyeler, aldığınızmalzemeler… Edebiyat dersinde masra-fınız yok. Ama bir torna tesviye dersi ve-rirken torna alacaksınız beş tane,malzeme alacaksınız, elektrik kullana-caksınız.

Bu kadar masrafı yaptıktan sonra “Hadisen başka alanlara git.” demek olmaz. Oyüzden üniversiteye giriş sorunu çözül-mek isteniyorsa üniversite sınavı ile değilliselerin kendi içinde çözülmesi lazım.Liselerde branştan branşa, okuldan okulageçilebilmeli, ara kademeler hep açık ol-malı. Bu geçişleri çok kolay, milli eğitimbunu yapabilir.

Dışarıdan bakıldığı zaman başarılı ilçelerhangileri size göre?

Bu başarı neye göre? Başarılı okullar Be-yoğlu’nda diye Beyoğlu en başarılı ilçemi olacak? Bağcılar yeni bir ilçe. Öğret-meni de öğrencisi de toplama… Bağcı-lar’ın çok başarılı olmasını beklemekmümkün değil. Her okulun kendi

Röportaj

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 44

Page 46: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

45

içinde başarılı olması için çaba harcamasıve her okulun kendi içinde değerlendi-rilmesi lazım. İki sene önce neydi, şimdine, gelecek yıl beklentiler ne? Yetkilile-rin her okula performans çizelgesi koy-ması lazım. Geçen yıl performansınneydi, gelecek yıl, bir sonraki yıl ne ola-cak?

Bir okulda hiçbir öğrenci üniversite sı-navını kazanamıyorsa sorunun nerede,kimde olduğu araştırılıp tedbir alınmalı-dır. Sınav tek başına bir ölçü değildir.Başarı ölçütünü belirlemek lazım.Dünya artık sosyal bir insan istiyorsasosyal insan yetiştirmemiz.

Öğretmenlere epey bir görev düşüyor dedi-niz ama bölgeler arasında öğretmenin öğ-renciye bakışı farklılaşıyor. Bakırköy’dekiöğretmen yirmi, yirmi beş kişilik sınıflardaders verirken Bağcılar’da bu sayı elliye, alt-mışa çıkıyor. Resmî olarak aldıkları karşı-lık ise her iki yer için de aynı.

O zaman Bağcılar halkına ve yetkilileregörev düşüyor. Bağcılar’da görev yapanöğretmene biz lojman tahsis ediyoruz,ekstradan özel idareden ya da belediye-den şu parayı, başarılı olan öğrenci ya daöğretmene şu primleri veriyoruz, diye-bilmeliler. Milli Eğitim yetkilileri, İstan-bul’daki öğretmenler için yüksek şehirtazminatı istemeli. Şırnak’taki öğretmende aynı parayı alıyor İstanbul’daki öğret-men de… Onun yol parası, yüksek ki-rası yok. İstanbul’daki öğretmensürgünde gibi… Aldığı parayla geçin-mesi mümkün değil. Kesinlikle büyükşehirlerde yaşayan öğretmenlere büyük-şehir tazminatı verilmeli.

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen şim-dikinden fazla almıyor dediniz ama o dö-nemde refah, mutluluk seviyesi çok farklı.

Ama o dönemde, idealizm vardı, man-evi değerler vardı. Atatürk’ün sofrasınaoturabiliyordu öğretmen, kentin en ilerigelenlerinden birisiydi. Bugün o yok.Herkes için eğitim önemli ama önem sı-

rasında ilk sırada çıkmıyor. Devlet bu-rada devreye giriyor. Devletin eğitimdestandardı sağlaması lazım. En doğuda-kinden en batıdakine neresi olursa olsunherkese eşit eğitim koşulları sağlanmasıgerekir.

Eğitimde öğrenci ve öğretmenler açısındankılık kıyafet serbestliği olmalı mı sizce?

Kesinlikle belirli bir kıyafet olmalı. Eği-tim disiplin işidir. Türkiye hala yetmişseksen yıllarının koşullarını aşabilmiş de-

ğildir. Aynı sınıfta çok zengin de var çokfakir de var. O dengeyi koruyabilmekiçin bir üniformaya her zaman ihtiyaçvardır. Aksi halde o markalar çocuklarıezer. Onun önüne de geçemezsiniz.

Sonuçta eğitimde standartların olmasıgerekir. Kılık kıyafet standartlardan bi-risidir. Adana’daki okul müdürü baka-cak +40 derecede kravatı çıkarıp tişörtlegelebilirsin, diyebilmeli. Kars’taki öğ-renci de gerekirse kafasını da burnunuda kapatabilmeli. Ama hedefler ve ku-

rallar hep pedagojik olmalıdır.

Adrese dayalı kayıt sistemi hakkında nedüşünüyorsunuz?

Bir öğretmen görev yaptığı okula kendiçocuğunu gönderemiyor. Karşı cadde-deki insan gönderemiyor. Kardeşlerdenbiri orada okuyor biri başka yerde. Sağ-lıklı uygulanmıyor. Esnek olmak lazım.İş bakımında baba başka yerde, annebaşka yerde, ev başka yerde olunca sı-kıntılar da oluyor haliyle. Bu durum

büyükşehirlerde büyük bir sıkıntı oluş-turuyor. Bunun çözülmesi lazım. Ya ilçemilli eğitim müdürlerine ya da okula es-neklik tanınmalı. Okul da gerçekten oihtiyacı olana o olanağı sağlamalı.

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlerin durumu bugünkünden dahaiyi değildi ama idealizmleri vardı. Öğretmenlerde en büyük eksiklik idea-lizmin körelmesidir. Atatürk’ün sofrasına oturabiliyordu öğretmen,kentin en ileri gelenlerinden birisi oluyordu.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 45

Page 47: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201046

Makale

Geçmişte okuma yazma bilmeyen birçok insanın çektiği sıkıntılar gibi günümüzde teknoloji okuryazarıolmayan kişiler aynı sıkıntıyı çekmektedir. Gelecekte ise teknoloji okuryazarı olmayan bireyler ile teknolojiokuryazarı olan bireyler arasındaki bu fark ve eksiklik, spordan kültüre, bilimden eğlenceye, eğitimdenekonomiye kısacası toplumun her köşesinde her disiplinde kendini daha baskın bir şekilde hissettirecektir.

Her geçen gün biraz daha hayatımızagiren teknolojiden kaçınmak ve ona ka-yıtsız kalmak artık imkânsız olmayabaşlamıştır. Online alışverişlerde, gün-lük hayatımızdaki mutfak ve ev eşyala-rımızda, otomobillerimizden tutun daaraç takip sistemlerine kadar, 3G tek-nolojisi ile haberleşmeler, online ban-kacılık gibi bir çok uygulamada kendinigöstereren teknoloji, bu anlamda haya-tımızın bir parçası haline gelmiştir.

Geçmişte okuma yazma bilmeyen bir-çok insanın çektiği sıkıntılar gibi günü-müzde teknoloji okuryazarı olmayankişiler aynı sıkıntıyı çekmektedir. Gele-cekte ise teknoloji okuryazarı olmayanbireyler ile teknoloji okuryazarı olan bi-reyler arasındaki bu fark ve eksiklik,spordan kültüre, bilimden eğlenceye,eğitimden ekonomiye kısacası toplu-mun her köşesinde her disiplinde ken-dini daha baskın bir şekildehissettirecektir.

Teknoloji, ekonomi, sosyoloji, psikolojive hukuk gibi birçok disiplinde bilgi-

nin üretilmesi, analiz edilmesi, kullanı-cılara sunulması gibi süreçlerde önemlibir katalizör görevini üstlenirken eğitimalanında da bir çok yenilikler sunmuş-tur.

Teknolojinin, dolayısıyla bilgisayar veinternetin baş döndürücü gelişimi ne-ticesinde eğitim ve öğretimde e-öğ-

renme ortamları ortaya çıkmıştır. Eş-za-manlı (synchronous) ya da eş-zamansız(asynchronous) olarak gerçekleşebilene-öğrenme; internet ya da bir bilgisayarağı üzerinden, eğitmen kılavuzluğundaöğrencinin kendi kendine öğrenmesi ilegerçekleşen, bilgiye ulaşmada zaman vemekan bağımsızlığı olanağı sunan,diğer öğrencilerle ve öğretim elemanı ilee-mail, chat, video konferans v.b. tek-nolojinin sağladığı görsel ve işitsel araç-larla etkileşim kurulabilen, bireylereyaşam boyu öğrenme fırsatı sunan biröğrenme ortamıdır.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere, e-öğ-renme doğası gereği yüzyüze eğitimlede kesişen bazı beceri ve uygulamalarasahiptir. Holmes ve Gardner (2006), e-öğrenme ortamının barındırdığı bece-rileri ve uygulamaları aşağıdaki şekilderesmetmiştir.

Gardner'ın çiçek modelinde görüldüğüüzere e-öğrenme ortamı işbirliği, ana-liz, yaratıcılık, tartışma, uygulama, an-lama, sentezleme, geliştirme, araştırma,

Prof. Dr. Hülya ÇALIŞKAN, Yrd. Doç. Dr. Fatih GÜRSUL İstanbul Üniversitesi

GELECEK NESİL ÖĞRENME ORTAMLARI:

Holmes ve Garner'ın Çiçek Modeli

E-ÖĞRENME

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 46

Page 48: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

47

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

seçme, keşfetme, test etme gibi beceri-leri ve uygulamaları içerisinde bulun-durmaktadır.

Homan ve Macpherson (2005), e-öğ-renmenin avantajlarını iki ana temadatoplamıştır; bunlardan birincisi, mali-yet ikincisi ise esnekliktir. E-öğrenmesayesinde öğrencilerin ve eğitmenlerinulaşım maliyetinden tutun, zaman ta-sarrufuna kadar birçok alanda maliyet-lerde azalmalar olur. Dersin depolanıpistenildiği kadar istenilen sayıda tekraredilmesi, öğrencilerin ders zamanınıkendi işlerine göre organize etmelerigibi birçok alanda da esneklik sağlar.

E-öğrenme, öğrenimini devam ettir-mek isteyen her bireye yaşına ve yaşa-

dığı yere bakmaksızın yaşam boyu öğ-renme imkanı tanır. E-öğrenme,öğrenci merkezli olduğundan “construc-tivism” yani yapılandırmacılık gibi bir-çok çağdaş öğrenme yaklaşımlarınaelverişli bir ortamdır.

E-öğrenmenin birçok aksaklığı olduğubazı araştırmacılar tarafından belirtil-miştir. Aşağıdaki tabloda bu aksaklık-lardan bazılarına değinilmiş ve söz

E-öğrenmenin aksaklıkları Çözüm Önerileri

Eş zamanlı olmayan e-öğrenmedeanında geri bildirimin olmayışı

Öğrenciler tarafından e-posta ya da forum yolu ile gönderilen sorular ve sorunlar daha sıkaralıklarla kontrol edilerek cevap yazılabilir, öğretim elemanın yetişemediği durumlarda öğ-retim yardımcısı destek sağlayabilir.

Öğretim elemanlarının alışık olmadığı yöntem olması

Eğitim kurumlarında e-öğrenme öncelikle yüzyüze eğitime destek olarak harmanlanmış öğ-renme şeklinde kullanılıp, daha sonra e-öğrenmeye tamamen geçilebilir. E-öğrenmeye geçiş sü-recinde e-öğrenme ile tanıtımlar, bilgilendirmeler ve hizmetiçi eğitimler öğretim üyelerinine-öğrenmeye ısınmaları için bir katalizör vazifesi görecektir. Özellikle öğretim elemanlarına,digital çağda doğan çocukların öğrenme alışkanlıklarının kendilerinkinden farklı olduğunu ha-tırlatan farkındalık eğitimleri de verilmelidir.

Öğrenciyi güdülemenin zayıfoluşu

E-öğrenme araçlarını etkin bir şekilde kullanarak öğrenci motivasyonu daha etkin bir hale ge-tirilebilir. Gürsul (2008), yapmış olduğu araştırmasında, çevrimiçi grupta ders alan öğrenci-lere uygun etkileşim ortamları (grup içi ve gruplar arası forumlar, öğrenci – öğrenci arasıe-mailler, öğrenci öğretim elemanı arası e-mailler, cep telefonu üzerinden bağlantılar, senkronchat, msn v.b.) sağlandığında yüzyüze grupta ders işleyen öğrencilere göre etkileşimin istatis-tiksel anlamda çevrimiçi grup lehine sonuçlar alındığı bulgusuna erişmiştir.

Teknik aksaklıklarTeknik aksaklıkların minimum olması için altyapının sağlamlaştırılması ve güçlü bir teknikdestek biriminin kurulup 7 gün 24 saat öğrenci ve öğretim elemanına destek sağlanması ge-rekir.

Bazı ders uygulamalarının sanalortamda işlenmesinin zorlukları

Bazı dersler içerikleri gereği sanal ortamda işlenmesi zor olabilir. Örneğin kimya labaratuva-rındaki bir deneyin yapılması gibi. Bu tür uygulamalar için çeşitli simülasyon yazılımlar kul-lanılabilir. Eğer bu imkanlarda sağlanamıyorsa yüzyüze bazı uygulamalar ile e-öğrenmeortamına harmanlanarak e-öğrenme ortamı daha etkin kılınabilir.

E-öğrenmenin bazı aksaklıkları ve bu aksamalara ilişkin çözüm önerileri

E-öğrenme ortamı işbirliği,analiz, yaratıcılık, tartışma, uygu-lama, anlama, sentezleme, geliş-tirme, araştırma, seçme,keşfetme, test etme gibi becerilerive uygulamaları içerisinde bu-lundurmaktadır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 47

Page 49: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201048

Makale

konusu aksaklıklara ilişkin çözüm öne-rileri sunulmuştur. E-öğrenme gelişenteknoloji sayesinde her geçen gün dahada etkin bir hale gelecektir.

Mobil iletişimin artması ile e-öğrenme-nin yerini m-öğrenmeye bırakacaktır(Ryu ve Parsons, 2009). Hangi tekno-loji olursa olsun eğitim sürekli teknolo-jiden faydalanarak öğrenenlere dahazengin bir ortam sunmaya devam ede-cektir.

Sonuç ve Öneriler

Gerek Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eği-tim Teknolojileri Genel Müdürlüğü

bünyesinde yürüttüğü, gerekse üniver-sitelerin uzaktan eğitim merkezlerininyapmış olduğu birçok çalışma olsa dabu çalışmalar çoğu kez birbirinden ba-ğımsız yürümektedir. Milli Eğitim Ba-kanlığı’na bağlı kuruluşlar ileüniversitelerin daha etkin bir şekilde iş-birliği yapması hem e-öğrenmenin hemde m-öğrenmenin ülkemizde yaygın-laşmasına hız katacaktır.

E-öğrenmenin başarıya ulaşmasında enönemli etmenlerden birisi eğitmenlerine-öğrenmenin başarılı bir öğrenme or-tamı olduğu kanısına varmalarıdır. Ya-pılan birçok bilimsel çalışma ilee-öğrenmenin en az yüzyüze eğitim

kadar başarılı olduğu sonucuna ulaşıl-mıştır fakat gelenekselci eğitmenlerbuna hâlâ direnmektedir.

Bu önyargının kırılması için kurumlar,e-öğrenme ortamını kullanmadan önceeğitmenlerine, e-öğrenmenin doğasını,avantajlarını ve nasıl etkin bir şekildekullanılması gerektiğini gösteren hiz-metiçi eğitimlere tabi tutmaları gerek-mektedir. Bu eğitimlerde e-öğrenmeninzayıf yönleri de vurgulanarak bu zayıfyönlerin nasıl etkisiz hale getirileceğineilişkin deneyimler uygulamalı bir şe-kilde verilmelidir.

E-öğrenmenin başarısına inanan bireğitmenin, e-öğrenme ortamında öğ-rencilere daha etkin bir şekilde yol gös-terici olacağı şüphesizdir.

Kaynakça:

Gürsul, F. (2008). Çevrimiçi ve Yüzyüze Problem Tabanlı Öğrenmenin Öğrencilerin Başarısına ve Matematiğe Yönelik Tutumlarına Etkisi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.Holmes, B., Gardner, J. (2006). E-learning: Concepts and Practice. Sage Publications, California, USAHoman, G. and Macpherson, A. (2005). E-learning in the corporate university. Journal of European Industrial Training, Vol. 29 No. 1, pp. 75-90.Ryu, H., Parsons, D. (2009). Innovative Mobile Learning: Techniques and Technologies. IGI Global Publications, PA, USA

E-öğrenmenin başarıya ulaşma-sında en önemli etmenlerdenbirisi eğitmenlerin e-öğrenmeninbaşarılı bir öğrenme ortamıolduğu kanısına varmalarıdır.Yapılan birçok bilimsel çalışma ilee-öğrenmenin en az yüzyüzeeğitim kadar başarılı olduğusonucuna ulaşılmıştır fakat gele-nekselci eğitmenler buna hâlâdirenmektedir.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 48

Page 50: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

49

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Öğretmenlerin ve anne-babaların ortak amacı eğitim yolu ile çocuklarda ve gençlerde olumlu, kalıcı dav-ranış değişikliği oluşturmaktır. Etkili iletişim becerilerine sahip olma hem öğrencilerle iyi bir iletişim ku-rulmasına yardım eder, hem de öğretmenin kendi kişisel ihtiyaçlarını daha etkili bir biçimde karşılamasınave mesleki amaçlarına ulaşmasına fırsatı verir.

Birçok araştırma, öğretmen-öğrenci veebeveyn-çocuk iletişiminin çocuğunakademik başarısı ve davranışları üze-rinde etkili olduğunu ortaya koymakta-dır. Çocuklarla kurulan olumlu iletişimakademik başarının artmasını sağlarken,olumsuz iletişim başarısızlığın ve isten-meyen davranışların en önemli kaynak-larından birisi olarak görülmektedir.

Etkili iletişim iyi bir sınıf yönetimininde temelini oluşturur. İyi bir sınıf yöne-timi sınıfta etkili bir iletişim ortamınınoluşturulmasıyla gerçekleştirilebilir. Et-kili iletişimin olmadığı bir sınıf orta-mında olumlu bir öğrenme ortamıoluşturmak için atılan tüm girişimler sı-nırlı kalacak ve genellikle bu girişimlerinetkisi de kısa süreli olacaktır.

Etkili iletişim becerilerine sahip olma,hem öğrencilerle iyi bir iletişim kurul-masına yardım eder hem de öğretmeninkendi kişisel ihtiyaçlarını daha etkili birbiçimde karşılamasına ve mesleki amaç-larına ulaşmasına fırsatı verir. Bir öğret-menin iletişim becerilerini geliştirmesionun öğrencilerle doğal, samimi ve içten

ilişkiler kurmasına yardım eder. Builişki, hem öğretmen hem de öğrenciiçin sınıf ortamında etkileşimi ve öğ-retme-öğrenme etkinliklerini daha an-lamlı zevkli ve doyum sağlayıcı kılar.Etkili iletişim becerilerine sahip bir öğ-retmen öğrencilerini daha iyi anlar on-ları daha kolay kabul edebilir veöğrencilere karşı daha olumlu duygularasahip olur. Böyle bir iletişim ortamında

öğrenciler de öğretmenlerine, öğren-meye ve akranlarına karşı olumlu tutumve davranışlar geliştirirler.

Öğretmenlerin ve anne-babaların ortakamacı eğitim yolu ile çocuklarda vegençlerde olumlu, kalıcı davranış deği-şikliği oluşturmaktır. Hem öğretmenlerhem de anne-babalar bu amaç için çabaharcamaktadırlar. Ancak çaba harcarkenanne-babaların ve öğretmenlerin hangidavranışları daha çok gördükleri vehangi davranışlara sıklıkla geribildirimverdikleri son derece önemli olmaktadır.Ayrıca bu davranışların kabul edilebilirolup olmadığını bilmek de oldukçaönemlidir.

Örneğin, 2,5 yaşındaki bir çocuğunolumsuz davranışları sık göstermesi veyabir ergenin saatlerce aynanın karşısındayüzündeki bir sivilce ile ilgilenmesi ya daaşırı hareketli olan bir çocuğun yaşıtlarıkadar oturamaması, eve misafir geldi-ğinde veya misafirliğe gidildiğinde ya daçocuk acıktığında, yorulduğunda davra-nışlarının değişmesi kabul edilebilir. Birdavranışın kabul edilebilir olup olmadı-

Yrd. Doç. Dr. Hatice ERGİNİstanbul Üniversitesi

ÇOCUK VE GENÇLERLE İLETİŞİM

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 49

Page 51: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201050

Makale

ğını çocuğun yaşı, gelişim düzeyi, sağlıkproblemi olup olmadığı, içinde bulun-duğu ortamın koşulları vb. durumlar be-lirler. Anne-baba ve öğretmenleröncelikle çocuğun veya gencin davranı-şının kabul edilebilir olup olmadığınıbelirlemelidir. Çocuğun veya gencindavranışlarını değiştirmek üzere gönde-rilen bazı mesajlar ne yazık ki davranış-ları olumlu yönde geliştirmediği gibionların susmasına, savunmaya geçme-sine, önemsenmediklerini hissetmelerineyol açabilmektedir. Kabulsüzlük dili ola-rak kabul edilen bu mesajlar 12 başlık al-tında toplanmaktadır.

Çocuk ve gençlerin eğitiminde olumluve kalıcı davranış değişikliği sağlamayanbu mesajların yerine anne-babaların veöğretmenlerin etkili iletişim becerilerinigeliştirmeleri ve kullanmaları gerekir. Ye-tişkinlerin iletişim becerilerini geliştir-melerinin iki amacı olmalıdır. Birincisibu becerileri kullanarak çocuklara modelolmak diğeri ise bu becerileri çocuklarave gençlere nasıl kazandıracaklarını bil-mektir. Çünkü iletişim becerileri geliş-miş çocukların, yaşıtları tarafından dahakolay kabul edildiği, sosyal mesafeyidaha kolay ayarlayabildikleri tespit edil-miştir. Duyguları sözel olarak ifade etme,çocukların duygularını başarılı ve uygunbir şekilde düzenlemelerinin bir yolu

olarak kabul edilmektedir. Araştırmalardaha fazla saldırganlık gösteren çocukla-rın duyguları düzenlemede daha fazlagüçlük yaşadıklarını ortaya koymaktadır.

Ayrıca, araştırmalar saldırgan çocuklarınolmayanlara göre kızgınlık duygusunusözel olarak daha az ifade ettiklerini, be-lirli bir duygunun nedenlerini tanımla-mada daha az duyarlı olduklarını vedeneyimlerden daha az yararlandıklarınıortaya koymaktadır. Duyguları anlamakonusunda beceri sahibi olan çocuklarınise akranları tarafından daha sevilebilirolarak algılandıkları görülmektedir.

Duygularını kontrol etme becerisini ka-zanan çocukların, engellenmelerine rağ-men bağırma veya hiddet davranışlarıgösterme yerine daha yapıcı çözümlerüretmeye çalıştıkları belirlenmiştir. Bubecerinin sadece arkadaş ilişkilerini değilaynı zamanda ebeveyn-çocuk iletişiminide olumlu yönde etkilediği gözlenmek-tedir.

Yine araştırmalara göre sözsüz iletişimianlayan ve kullanan çocuklar, kişilerarasıiletişim ve ilişkileri, bu yeteneği gelişme-miş çocuklardan daha iyi anlarlar. Bu türçocuklar okullarda daha uyumlu ve dik-katlidirler. Diğer çocuklar problemlerinçözümleriyle uğraşırlarken, onlar saklı

ipuçlarını daha iyi sezebilir ve diğer ço-cukları şaşırtabilecek durumları çabucakkavrayabilirler.

Empati bir insanın diğerine sevgi ve şef-katle yaklaşması için gerekli bir iletişimbecerisidir. Empati eksikliği ise basit birhırsızlıktan, okuldaki yaralanmalarakadar çeşitli suçların temel nedeni olabi-lir. Kehret, çocukların kendilerini başkabirinin yerine koymayı öğrenmeleri ge-rektiğini ifade etmektedir. Çocuklar birhırsızın kişisel eşyalarını çalmasının yada korkutulmanın ne kadar acı verici ol-duğunu veya ihtiyacı olan birine yardımetmenin ne kadar tatmin edici olduğunuöğrenmelidirler.

Yukarıda sıralanan nedenlerden dolayıanne-babaların ve öğretmenlerin; ço-cuklara ve gençlere duyguları anlama,duyguları ifade etme, duyguları kontroletme, empati, dinleme, beden dilini veses tonunu etkili kullanma gibi iletişimbecerilerini kazandırmaları gerekir. Ör-neğin, duyguları ifade etme becerisi; söz-cükleri kullanarak, müzik, drama, bedendilini kullanma (özellikle mimikler),resim , oyun gibi çeşitli yollarla öğretile-bilir. Örneğin, çocuğa verilen bir duy-guyu mimiklerini kullanarak göstermesiya da yüzüne maske takarak beden diliile anlatması istenebilir. Çocuğa farklıdurumlar verip hissettiği duyguyu ifadeetmesi istenebilir.

Okul yıllarında kazanılan bu becerilerinetkisi yaşam boyu sürecektir. Örneğin eş-lerarası çatışmalarda eşlerin iki önemliiletişim becerisine sahip olmaları gerekir.Bunlardan birincisi savunmaya geçme-den dinleme, diğeri de kendini kontroletme becerisidir. Bu becerilerin yaşamınerken yıllarından itibaren kazanılmasıgerekir.

Yetişkinlerin olumlu bir dil kullanmasıhatta çocuğa beş olumlu davranışınıifade ettikten sonra bir olumsuz davra-nışını söyleme (ki genellikle tersi gözle-nir) çocukların olumlu davranışlar

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 50

Page 52: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

51

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

geliştirmesinde etkili olacaktır. Çocuğayapamadıkları değil yapabildikleri söy-lendiği için özgüven duygusu gelişecek-tir. Olumlu dil kullanan bir anne-babaya da öğretmen “Ayağa kalkma”, yerine“Oturur musun?”, “Koşma.” yerine “Yavaşyürüyelim.”, “Konuşma.” yerine “Sessizcedinleyelim.” diyecektir.

Yine yetişkinlerin çocuk ile ben dili kul-lanarak iletişim kurmaları onların davra-nışlarının sorumluluğunu üstlenmesinisağlayacaktır. Çocuklarla empati kurarakonları dinleme, çocuklarda “anlaşıldım”duygusunun yaşanmasına yardımcı ola-caktır. Empatik dinleme, çocuğun söy-lediklerinden ne hissettiğini anlama veyeniden ifade etmeyi içerir ve böyleceçocuk sizin onu gerçekten anladığınız-dan emin olur.

Bir çocuğun kendi ile ilgili olumlu şeylerdüşünmesi için ailesinin ve öğretmenle-rinin ona önem verdiğini ve onunla ilgi-lendiklerini bilmesi gerekmektedir. Aileetkileşiminin çocuk üzerinde güçlü vesürekli bir etkisi vardır. Olumsuz sorularsormaktan, itham etmekten, küçük dü-şürücü ve iğneleyici laflar söylemektenvb. şekilde iletişim kurmaktan kaçınıl-ması gerekir. Olumsuz bir iletişim türüçocuğun benlik saygısını zedeleyecektir.

Çocuk sürekli olarak kendi ile ilgiliolumsuz sözler duyduğu sürece kendisiile ilgili görüşü de olumsuz olacaktır. İyiiletişim kurabilmek ve problemleri ailesiile birlikte çözebilmek çocuğun benlik

saygısını arttıracaktır.

Bazı çocukların çok fazla hata yapmaeğilimi vardır ve bu çocuklar zamanzaman kendilerini işe yaramaz, başarısızhissederler. Bu çocuklar okulda zorlana-bilir, arkadaşları ile geçinemeyebilir, birbelanın içine düşebilir veya söylememesigereken şeyleri söyleyebilirler. Çocuğa“Bunu neden yaptın?” diye sormak yerineona “Bu hatadan neler öğrendin?” soru-sunu sormak gerekir. Ayrıca çocuklarınbazı başarısızlıklarında sonuca değil sü-rece odaklanılması ve çocuğun da so-nuçtan (başarı veya başarısızlık) çoksürece odaklanması sağlanmalıdır.

Her çocuğun bir becerisi vardır. Bu be-ceri resim, spor, müzik, dans, hayvan-larla uğraşmak, gönüllü çalışmalaryapmak olabilir. Çocuğun becerisini ge-liştirmesine destek olmak için çaba har-camak gerekir. Kendi becerileri ileuğraşırken çocuk daha fazla olumlu ge-ribildirim alacak ve böylece de benliksaygısı artacaktır.

Sonuç olarak sıralanan bu iletişim bece-rileri, doğuştan getirilen özellikler değil-dir. Bu beceriler eğitim yolu ilekazanılmaktadır. Yetişkinlere veya ço-cuklara verilecek iletişim becerileri eği-timlerinin bir ya da iki oturum şeklindedeğil düzenli, zamana yayılmış, etkinlik-lere dayalı olması gerekir. Bu şekilde ve-rilen eğitimler iletişim becerilerininiçselleşmesini sağlayacaktır.

KaynaklarBloomquist, M.L. (2006). Skills training for children with behavior problems. New York: e Guilford Publications.Bohnert, A.M., Crnic, K.A. & Lim, K.G. (2003). Journal of Abnormal Child Psychology, 31(1), 79-91.Gander M. & Gardiner, H (1998). Çocuk ve ergen gelişimi. (Çev. A. Dönmez, N.Çelen ve B. Onur) 3. Basım. Ankara:İmge Kitabevi.Gordon, T. (1993). E.Ö.E. Etkili öğretmenlik eğitimi. İstanbul: Sistem YayıncılıkGreenspan S.I. & Salmon, J. (1998) Meydan okuyan çocuk. (Çev. İ. Ersevim) İstanbul: Özgür Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi t.y.)Jones, V.F. & Jones, L.S. (2001). Comprehensive classrom manegement: creating communities of support and solving problems. Boston, USA: Allyn and Bacon, Kehret, P. (2001). Encouraging empathy. [Elektronik nüsha] (www.pegkehret.com) Sayıl, M. (2001). Children’s drawings of emotional faces. British Journal of Development Psychology. 19, 493-505.Seman, H (2000). Preventing classrom discipline problems: A classroom manegement Handbook. USA:e Scarecrow Press, Inc. Sroufe, L.A, Cooper, R.G., Dehart, G.B. & Marshall, M.E. (1996). Child development. U. Bronfenbrenner (Ed.). New York:McGraw-Hill, Inc.Zabel, R.H. (1996). Classroom manegement in context orchestrating positive learning environments. New Jersey, USA: Houghton Mifflin Company

1. Emir vermek, yönlendirmek:Yerine otur, odanı topla.2. Uyarmak, tehdit etmek: Ödeviniyapmazsan… yerine oturmazsan…3. Ahlak dersi vermek: “Yapmalıy-dın.” “Senin sorumluluğun.” “Şöyleyapmak gerekir.”4. Öğüt vermek: Bence kardeşinenazik davranmalısın.5. Öneride bulunma: Birinci terci-hine öğretmenlik bölümü yazmanıöneririm.6. Yargılama, eleştirme, suçlama:Çok yaramazsın, ödevlerini yapmı-yorsun. 7. Övme: Ödevini çok güzel yap-mışsın.8. Ad takmak, alay etmek, utandır-mak: Bebek gibi davranıyorsun.9. Yorumlamak, analiz etmek,teşhis koymak: Senin derdin…10. Güven vermek, teselli etmek:Boşver, zamanla geçer, arkadaşlararasında olur.11. İnceleme, araştırma, soruş-turma: Neden yaptın, neden sıraböyle, neden konuşuyorsunuz.12. Konuyu değiştirme, işi alayaalma: Daha güzel şeylerden sözedelim.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 51

Page 53: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201052

Makale

Derslerde geleneksel öğretim yöntemleri tek başına yetersiz kaldığı için, yaratıcı drama, bir öğretim yön-temi olarak kullanılmaya başlandı. Bu yöntemin etkin kullanımı ile dil ve anlatım becerilerinin olumluyönde geliştiği, öğrencilerin derse zevkle katıldığı, öğretmenin daha rahat sonuca ulaştığı görülmüştür.Geleneksel eğitim tekniklerinde öğrenenler pasif, öğreten ise aktif durumdadır.

Yaratıcı drama kavramı hakkında ileri sü-rülen görüşler daha çok drama kavramıçerçevesinde ele alınmaktadır. Drama,Yunanca “dran” kelimesinden türetilmişolduğu varsayılmaktadır. “Dran” ise yap-mak, etmek, eylemek anlamına gelmek-tedir. Metin And dramayı, sahnede bireylemin benzetmecesi anlamına gelendromenon eyleminden geldiğini ileri sür-mektedir.(AND, 2003:30)

Genel anlamda bir değerlendirme yapa-cak olursak drama, her türlü olay ve ol-guların başlangıç ve sonuçları arasındakisürecin tamamında ortaya çıkan bir du-rumdur. Sadece insanlar arasında gerçek-leşen bir durum olmayıp, nesnelerarasında da dramatik yapılar her zamanolabilmektedir. (SAN, 1990:573)

Drama, doğrudan olabildiği gibi, dolaylıolarak da ortaya çıkmaktadır. Doğrudanolan dramalarda etkileyen ve etkilenenbellidir. Bu etkilere verilen tepkilerinçoğu da tahmin edilen veya varsayılandavranışlardır. Dolaylı etkileşimler isetahmin edilmeyen veya varsayılmayandavranışlar şeklinde kendini gösterir.

Eğitim-öğretimde birçok yöntem ve tek-nik kullanılmaktadır. Bu yöntem ve tek-niklerin kullanılmasında kimi zamanproblemler ortaya çıkmakta, bu durumda eğitimcileri yeni arayışlara sevk et-mektedir. Geliştirilen eğitim yöntemleri-nin büyük bir kısmı bu arayışların birsonucudur.

Derslerde geleneksel öğretim yöntemleritek başına yetersiz kaldığı için yaratıcıdrama, bir öğretim yöntemi olarak kul-lanılmaya başlandı. Bu yöntemin etkinkullanımı ile dil ve anlatım becerilerininolumlu yönde geliştiği, öğrencilerin dersezevkle katıldığı, öğretmenin daha rahatsonuca ulaştığı görülmüştür.

Yaratıcı dramanın bir yöntem olarak kul-lanımının birçok yararı bulunmaktadır.

Geleneksel eğitim tekniklerinde öğre-nenler pasif, öğreten ise aktif durumda-dır. Aktif olan öğretici ne kadar etkiliolursa olsun pasif durumda olan öğre-nenlerin dikkatlerini sürekli sağlayamaz.Öğrenenlerin dikkatleri dağılmaya, öğ-renme ortamından uzaklaşmaya başlar-lar. Diğer yandan öğrenenler, duygularınıyeterince harekete geçiremezler, bilgileriikinci elden aldıklarından onu yeterinceözümseyemezler. Hâlbuki etkili öğren-menin yolu, bilgileri birinci elden al-maktır. Bunun en etkili yöntemi deyaparak ve yaşayarak öğrenmektir.

Yaratıcı drama, bilgilerin birinci eldenöğrenilmesini sağlayan en etkin yönte-midir. Bu yöntemle öğrenenler, pasif du-rumdan kurtularak, aktif hâle geçer,düşüncelerini özgürce ifade ederler. Göz-lem yaparlar, denerler ve kendilerini keş-federler. Bu anlamıyla yaratıcı dramaezberci ve dayatmacı eğitim anlayışınakarşı güçlü bir alternatiftir.” (ASLAN,1999:11)

Eğitimde yaratıcı drama çalışmaları bir-çok ülkede 20. yüzyılın başlarında bir öğ-

Doç. Dr. Gıyasettin AYTAŞGazi Üniversitesi

EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE ALTERNATİF BİR YÖNTEM:

YARATICI DRAMA

İnsanlar psikolojik olarak rahatla-mak için dramayı kullanır. Yaşananya da yaşanması muhtemel olanolaylar drama ile uygulamayadönüştürülür ve rahatlama sağla-nır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 52

Page 54: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

53

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

retim yöntemi olarak kullanılmaya baş-lamasına rağmen, ülkemizde henüz1950’li yıllarda drama ismi duyulmayave programlarda yer almaya başlamıştır. Nimet Erkunt’un 1966 yılında, İlköğre-tim Genel Müdürlüğü’nün 6 nolu yayınıolarak basılan “Okul Öncesi Eğitimi”isimli kitabında “Çocuk Tiyatrosu (Dra-matizasyon)” başlığı altında 50 sayfalıkbir bölüm yer alır. 1968 yılında yineMEB’in “İlkokul Programı’nda “Drama-tizasyon” olarak isimlendirilen çalışma-lardan sık sık söz ediliyor. Ancakyöntemli uygulamalar hâline getirilemi-yor. MEB 1968 İlkokul Programı ve 26Ekim 1981 tarih ve 2098 sayılı TebliğlerDergisi’nde yayımlanan Temel EğitimOkulları Türkçe Programında “drama”konusuna değinilmiştir.

Yaratıcı drama yönteminin temelinioyunlar oluşturmaktadır. Oyun ise, öğ-reneni pasif durumundan kurtararak,onu aktif pozisyona geçirir. Aktif du-rumda olan bir öğrenen, öğrenmeyi dahahızlı gerçekleştirir. Yaratıcı dramanın sağ-ladığı yararlardan bir diğeri de, öğreneni,bütün yaşamı boyunca katılımcı ve is-tekli hâle getirmesidir. Bu yöntemle öğ-renenler, sorumluluk alma, aldığısorumlulukları yerine getirme, olay vedurumları sebep ve sonuçları ile birliktedeğerlendirme yeterliliği elde ederler.(TOBDAL, 2004:55)

Yapılan araştırma ve uygulamaların so-nuçları göstermektedir ki yaratıcı dramayöntemiyle işlenen derslerde, gelenekselyöntemlerle işlenenlere göre daha verimlisonuç elde edilmekte, öğrencilerin an-lama ve anlatma becerileri gelenekselyöntemlere oranla daha çok gelişmekte-dir. Yaratıcı drama uygulamalarında ti-yatroda olduğu gibi sınırlılıklar söz

konusu değildir. Katılımcılar olay vedurum merkezli oluşturdukları çekimalanı içinde, içlerinden geldiği gibi hare-ket ederler. Grup lideri ise, grubun keş-fetmesi ve gelişmesinde; fikirlerini,duygularını dramatik oyunlar yoluylaifade etmelerinde rehber olur. Sanatsaletkinlikler, bireyin içinde var olan yete-

nekleri ortaya çıkarır. Yaratıcı drama biryönüyle öğrencilerin içinde var olan ye-tenekleri ortaya çıkarmanın en önemlizeminidir. Bu zeminin oluşturulmasında,iyi bir planlama ve uygulamaya, yaratıcıdramanın önemine ve gerekliliğine ina-nan eğitimcilere ihtiyaç duyulmaktadır.

İlk uygulamalarda, yaratıcı dramayasadece anaokulları ve kreşlerde yer veri-lirken günümüzde eğitimin her aşama-sında, kişisel gelişim ve liderlikeğitimlerinde de yer verilmektedir. Be-densel engelli, zihinsel engelli, görme en-gelli, işitme engelli çocukların eğitimindede yaratıcı dramadan yararlanılmaktadır.Engellilerin yaparak, yaşayarak öğren-meye daha çok ihtiyaç duydukları gerçeği

göz önünde bulundurulduğunda, onlariçin özel olarak hazırlanmış yaratıcıdrama uygulamalarının ne kadar önemliolduğu daha iyi anlaşılmış olacaktır. Nor-mal insanların engelli insanları anlamasıve günlük hayatta ona göre davranmasıiçin de drama yöntemi kullanılır.

Yabancı dil öğretiminde de yaratıcıdrama etkinlikleri kullanılarak kelimeler,jest ve mimiklerle somutlaştırılıp dahakalıcı hâle getirilir. Aynı zamanda öğre-nilen kelimelerin bir durum veya olayçerçevesinde kullanılması da kalıcılığı pe-kiştirir. Bütün bunları yaratıcı dramauygulamaları ile gerçekleştirmek müm-kündür. Zihinde öğrenilen bir kavrambedenle de canlandırılırsa öğretim kalıcıolur.

Eğitim ortamlarının dışında davranış eği-timinde de yaratıcı drama etkinliklerin-den yararlanılmaktadır. Güvenlikelemanları herhangi bir olay karşısındaneler yapması gerektiği, sorunları ve du-rumları doğru değerlendirmek için ken-dini karşısındakilerin yerine koyabilmeyidrama uygulamaları ile öğrenir.

İnsanlar psikolojik olarak rahatlamakiçin dramayı kullanır. Yaşanan ya da ya-şanması muhtemel olan olaylar drama ileuygulamaya dönüştürülür ve rahatlamasağlanır. Olayların etkisini en olumlu vehafif bir şekilde atlatmak için dramauygun bir yöntemdir. Tıp öğrencileri uy-gulamalı derslerinde dramayı kullanır. Yakendi vücutlarında ya da bir mankenüzerinde uygulama yaparak gerçek ha-yatta karşılaşacakları durumlara hazırlıklıolurlar.

Kaynakça:AND, Metin. (1978). “İlköğretimde Tiyatro”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, S. 7, Ankara. SAN, İnci. (1990). “Eğitimde Yaratıcı Drama”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, C.23, S.2, s.573-582. ASLAN, Naci. (1999). “Türkiye 1. Drama Liderleri Buluşmasına Merhaba”. Oluşum Tiyatrosu ve Drama Atölyesi Türkiye 1. Drama Liderleri Buluşması. TOBDAL, Emine Bayram (2004). “İletişim ve Eğitimde Yaratıcı Drama Süreci”. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi. Ankara: MEB Yay.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 53

Page 55: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201054

Röportaj

İstanbul Modern, çocukları ve gençleri sanatçılarla buluşturan etkinlikleriyle onların kendilerini ifade etme,yaratıcı düşünme ve iletişim becerilerini geliştirmelerine aracı oluyor. Sanat eserlerini farklı yaş grupla-rından ziyaretçilerle buluşturan, onların sanat eserlerini anlamlandırma süreçlerine katkıda bulunanİstanbul Modern’in eğitim sorumlusu Neslihan Varol’la eğitim programlarını konuştuk...

İstanbul Modern’de neler yapıyorsunuz?

İstanbul Modern, sanat üzerine uzman-laşan bir müze. Burada farklı yaş grup-larından ziyaretçilerimizi sanat eserleriylebuluşturan, onların bu eserleri anlam-landırma süreçlerine katkıda bulunan et-kinlikler düzenliyoruz. Bu etkinlikleriniçinde söyleşiler, atölye çalışmaları, sergiturları ve paylaşım odaklı etkinlikler bu-lunuyor. Faaliyetlerimizi hem müze me-kanında hem de müzeye ulaşmaktagüçlük çeken lise öğrencileri için okul-larda yürütüyoruz. Genellikle sergilereparalel gerçekleştiriyoruz bu etkinlikleri.Bu sayede sanat yapıtlarını anlamlan-dırma sürecine katkıda bulunarak, sa-nata duyarlılığı arttırmayı hedefliyoruz.

Sergilerinizle çocukları ne tür etkinliklerlebuluşturuyorsunuz?

Şu dönemde kalıcı kolleksiyon sergimizve Site sergimizle eş zamanlı iki eğitimprogramı gerçekleştiriyoruz. Kalıcı ko-leksiyon sergimiz kapsamında resimdekolaj, soyut, figür ve manzara konularınaodaklanan sergi gezileri ve sanat uygula-

maları düzenliyoruz. Site sergimize pa-ralel yürütülen Site Atölyeleri ise sanatıve yaşamıyla çağdaş sanatçı Sarkis’i veeserlerini ele alan eğlenceli aktiviteleriiçeriyor. Bu uygulamalı bir program ileçocuklar Site sergisini geziyor ve özellikleöğrenmek istedikleri bilgileri müze uz-manlarımızdan alabiliyorlar. Onlaradoğrudan bilgi vermiyor, düşüncelerini

yönlendirmiyoruz. Bu sergi gezisi, bilgi-nin ve fikirlerin karşılıklı paylaşımına da-yanıyor. Çocuklar gezinin ardındanatölyeye geçip Sarkis’in ‘Su içinde sulu-boya’ tekniğini uyguluyor. ‘Su içinde su-luboya’ aslen bir sanat icrasıdır. Buicranın yaratıcısı olan Sarkis, çalışmasıylasanatsal yaratımda, sonuçtan çok sürecevurgu yapar. Çocuklar atölyede su dolubir kabın içine suluboya yaparken, ren-gin dağılımına, kırmızının sarıya karışı-mına, renksel patlamalara, odaklanarak,sanatçının vurguladığı bu sanatsal yara-tım sürecinin tadını çıkarıyorlar. Bugünyaşadığımız dünyada her şeyin değerininyitirildiğini ve hızla tüketildiğini görü-yoruz. Süreç değil, sonuç odaklı yaşıyo-ruz. Bu çalışma, çocukları farklı birgörsel algılamaya davet ederken, sabır,değer, süreç, geçicilik, kalıcılık gibi kav-ramları düşünmeye de teşvik ediyor.

Tatil dönemlerinde de bu etkinliklerinizdevam ediyor mu?

Yaz dönemlerinde çocuklara yönelik ya-ratıcı atölye çalışmaları düzenliyoruz.Çocuklarının sanatsal gelişimlerini, be-

Adem Eyüp YILMAZ

İSTANBUL MODERN, EĞİTİMPROGRAMLARIYLA DİKKAT ÇEKİYOR

Neslihan Varol / Eğitim Sorumlusu

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 54

Page 56: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

55

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

cerilerini geliştirmek ve teknik bilgilerinigüçlendirmek isteyen ailelerin güveniliralan arayışları daha müze kurulmadanönce takip ettiğimiz bir konuydu.

İstanbul Modern 2004 yılında kuruldu-ğunda bu bağlamda ailelerden yoğun ta-lepler almaya başladık. Bu beklentilerikarşılamak için çözümü ara tatil ve yaztatili dönemlerinde sanat projeleri geliş-tirmekte bulduk. Bu projeler sayesindeçocuklar, teknik bilgi edinmenin yanısıra, fikirlerini sanatla somutlaştırırken,sorumluluklarını paylaşıyor ve paylaşa-rak üretmenin tadını çıkarıyorlar. Proje-lerin bazıları müzede sergilenen eserlerle,bazılarını ise sergilerin ana temalarıylailişkili tasarlanıyor. Çocuklarla bir arayagelerek kimi zaman bir akvaryum kimizaman da uzay gemisi tasarlıyoruz.

Peki yetişkinler için...

Belli bir süre herhangi bir kursa katıldı-ğınızda, bir işi yapabilme becerisini ka-zanmayı hedeflersiniz. Yetişkinleresunduğumuz programlarımızda, kurs-lardan çok daha farklı bir bakış açı or-taya koymak istedik. Düzenlediğimizetkinliklerde ayda bir sanatçılarla yetiş-kinleri buluşturarak paylaşım odaklı biralan yaratıyoruz.

Etkinliklerde, sanatçının yaratım sürecihakkında bilgi edinme, bu üretim süre-cindeki bakış açılarını görme ve sanatsalifadede sanatçının ürettiği çözümleri de-neme şansını elde ediyorlar. Bu süreç, sa-nata ilgi duyan tüm yetişkinlerinsanatçıyla ilişki kurma ve bir bağ oluş-turma gereksinimine önemli ölçüdeyanıt veriyor. Üstelik katılımcıyı merkezealarak...

Bu atölye çalışmalarında yakın zamandasanatçı Mehmet Güleryüz, katılımcılarlaortak bir resim çalışması yaptı. Sanatçıİnci Eviner’in programında, katılımcılarprogram için özel olarak belirlenen şiir-lerden hareketle sözel imgeleri sanatçıylabirlikte görselleştirdi. Bu ve bundan

sonra gerçekleşecek tüm etkinlikler ileİstanbul Modern, sanatçı ve tüm katı-lımcılar arasında benzerliklerin ve fark-lılıkların, ortak noktaların ve fikirayrılıklarının hoşgörülü bir biçimde elealınabildiği bir paylaşım ortamı sunmayasürdürecek.

Bir bakıma kendilerinde varolan yetenek-leri keşfetmelerine imkan sağlanıyor.

Elbette hepimizde bir takım yeteneklervar ama tıkandığımız noktalar oluyor.Dolayısıyla sanatçıyı bir kahraman ola-rak görürüz, çünkü o yaratabiliyor. Ka-tılımcıların tıkandığı bu noktayaaçılımlar getirebilecek olan sanatçılarlabuluşmalarını sağlıyoruz ki bu çözüm-lerden yola çıkarak kendi çözümleriniüretebilsinler. Bu atölye çalışmalarına sa-dece sanatla uğraşan insanlar katılmıyor.

Felsefeci, psikiyatrist, ev hanımları gibifarklı deneyimlere ve birikimlere sahipsanatla uğraşan veya uğraşmayan birçokkişi katılabiliyor. Ortak noktaları ise sa-nata ilgi duymaları.

Çocuklar için ne tür programlar düzenli-yorsunuz? Bu etkinlikler nelere dikkat edi-yorsunuz?

Bir çok farklı konuda etkinlik düzenle-dik. Resim, heykel, fotoğraf, yerleştirme,performans gibi sanatın farklı uygulamaalanlarında çocuklarla çalıştık. Dikkatettiğimiz temel konu, programın biramacının ve çocuklara sunacağı kaza-

nımlarının olmasıdır. Sakındığımıznokta ise onlara taşıyabileceklerindendaha ağır sorumluluklar vermemek, çö-zebileceklerinden daha zor problemlersunmamaktır.

Bu elbette emek sarfetmeye ya da çabaharcamaya teşvik etmediğimiz anlamınagelmez. Programlarımızda gereken emekve çaba hep bir çeşit oyun kurgusundabeklenir. Örneğin ‘Gölgeye Övgü’ sergi-miz süresince performans çalışmalarıyaptık. Gölgeyi bir anlatım dili olarakkullanarak, Bremen Mızıkacıları’nı yo-rumladık çocuklarla. Bu masaldaki ka-rakterleri analiz ettik. Ardından hiç

“Bir çok farklı konuda etkinlik düzenledik. Resim, heykel, fotoğraf, yerleş-tirme, performans gibi sanatın farklı uygulama alanlarında çocuklarlaçalıştık. Dikkat ettiğimiz temel konu, programın bir amacının ve çocuklarasunacağı kazanımlarının olmasıdır.”

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 55

Page 57: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201056

Röportaj

yazılı, çizili bir şey kullanmaksızın bumasalı nasıl yorumlayabileceğimizi tar-tıştık. Doğaçlama bir performans çalış-ması ortaya koyduk. Çocuklar tamamenkendi gölgeleri, sözcükleriyle bir tiyatrooyunu sahneleyerek, bu özgür iradeye,yaratıcılığa dayalı performanslarını aile-lerine sundular. Çok eğlenerek sergiledi-ler oyunlarını.

Bunun gibi diğer tüm programlarımızdaçocukların, boşluk, doluluk, doku, renk,ışık gölge gibi kavramları yaşayarak veeğlenerek öğrenmelerine özen gösteriyo-ruz.

Bütün bu kavramları tanımlamalarladeğil pratize ederek öğretmiş oluyorsunuz.

Kesinlikle öyle. Uygulayarak öğretmeyeçalışıyoruz. Verdiğimiz yazılı veya başkahiçbir materyal yok. Çocuklara o kav-ramları kullanabilecekleri malzemelersunmak ve uygun bir ortam tanımak ye-terli. Eğitim programlarının çerçevesinibu bağlamda planlıyoruz. Hangi keli-meleri kullanalım, bu masalı çocuklaranasıl anlatalım.

Çocukların gelişim özelliklerine göreprogramımızı belirliyoruz. Uygulama-lardan sonra değerlendirmelerimiz olu-yor. Belirlediğimiz kazanımlara ulaşıpulaşmadığımızı ölçüyoruz. Büyük ço-

ğunlukta başardığımızı görüyoruz.

Özel eğitim gereksinimli çocuklar için netür programlar düzenliyorsunuz?

Kapsayıcı bir müze olabilmek adına, İs-tanbul Modern’den yararlanmasını iste-diğimiz kurumlarla bağlantıya geçtik.Özel eğitim gereksinimli çocuklarınyaşam kalitelerini zenginleştirmeyeyönelik neler yapabileceğimizi uzman-larla görüştük. 2007 yılında bu programıhayata geçirdiğimizde, onların gereksi-nimlerinden yola çıkmıştık. İlk progra-mımızda trafik ışıklarındaki renklerinanlamlarını irdeledik, iç mekanda hangikullanım alanlarının var olabileceğini ve

bu alanlarda neler yapabileceğimizi ko-nuştuk.

Onları teşvik edebilecek unsurlarla temelbecerileri hedefledik. Fırça tutmak, boyakarıştırmak gibi. Bu sayede gündelik ha-yatlarını sürdürmelerinde gerekli olan

bilgileri, sanat uygulamalarında eğlene-rek tekrar etme şansı yakaladılar. İkinciyıl ise bazı sanatçılardan eserler seçerekçalışmalarımızı devam ettirdik. Onlarasanatçıların eserlerini üretme biçimlerinebenzer çalışma olanakları sunduk. Busayede müzedeki sanat yapıtlarının birbölümünü tanıdılar. Gereksinimler doğ-rultusunda tasarladığımız programımızıbu yıl kaynaştırma vizyonuyla yapılan-dırdık.

Dikkat ederseniz, her yıl programları-mızı adım adım geliştiriyoruz. Bu yılprogramımızın hedef kitlesini biraz ge-nişlettik. Bu çocukların sosyalleşebilme-lerine olanak tanımak ve toplumdafarklılıklarıyla kabul edilmelerine aracıolmak için gençleri bu projeye dahil et-meye karar verdik. Lise öğrencileriylekaynaştırma programları yapmaya başla-dık.

Dört aşamalı bu projenin ilk adımındaprograma katılan gençlere bir seminerverdik. Bu seminerde uzmanlar, progra-mın içeriği, üstlenilmesi gereken rollerve özel eğitim gereksinimli kelimesininne anlama geldiği hakkında gençleri bil-gilendirdi. Liseli gençlerin kimlerle kar-şılaşacaklarını bilerek buraya gelmeleriniamaçladık. Bu programa katılan bütünöğrencilerin gönüllü olduğunun altınıçizmek lazım, çünkü gönüllülük esastı.

Uygulayarak öğretmeye çalışıyoruz.Verdiğimiz yazılı veya başka hiçbirmateryal yok. Çocuklara o kavram-ları kullanabilecekleri malzelelersunmak ve uygun bir ortam tanımakyeterli. Eğitim programlarının çerçe-vesini bu bağlamda planlıyoruz.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 56

Page 58: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

57

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Diğer üç aşamada ise özel eğitim gerek-sinimli çocuklar, liseli gençlerle birliktesanat çalışmaları yapıyorlar.

Sergide kuş figürlerini inceledikten sonrabirlikte kuş evleri yaratıyor, damlatmatekniğiyle resim ve karalama çalışmalarıgerçekleştiriyor ve son olarak da düşle-rindeki bir kentin yerleşimini kuruyor-lar. Birlikte üretmek ve eğlenmek odaklıbir programdı bu.

Bu programda ağabeylik ve ablalıkyapan lise öğrencilerinden son dereceolumlu geri dönüşler alıyoruz. Onlarabir vizyon kazandırdığımıza inanıyorum.Programlarımız devam edecek. Gelecekyıl ise sadece uzmanlarla değil, prog-ramda gönüllü olarak çalışan liseli genç-lerimizle de bir araya gelerek bu projeningeliştirilmesini tartışacağız. Projelerimizetek başımıza karar vermiyoruz, gereksi-nimlere yanıt verebilecek yöntemlerbulup, bu doğrultuda hareket ediyoruz.Ayrıca özellikle vurgulamak istiyorum,bu saydığım etkinliklerin, atölye çalış-malarının tümü ücretsiz.

İstanbul Modern’i yıl boyunca kaç öğrenciziyaret ediyor?

Müzeyi ziyaret eden öğrenci sayısındançok, bu öğrencilerin içinde eğitim prog-ramlarımızdan yararlanan ortalama üç

yüz bin öğrencimizin olduğunu söyleye-bilirim.

Peki öğretmenlerden veya diğer meslek gu-

ruplarından size ne tür talepler geliyor?

Bazen öğretmenler bizi arayarak “İstan-bul Modern’de biz kendi çalışmamızı yü-rütmek istiyoruz” diyorlar. Biz de onlarabeklentilerini, ihtiyaçlarını soruyor, öne-rilerimizi sunuyoruz. Ardından belli birplan çerçevesinde programlarını gerçek-leştirmelerine olanak sağlıyoruz.

Örneğin Beyoğlu Belediyesi’nin yönlen-

dirdiği okul grupları var ve bu gruplariçin bir takıma eğitim verdik. Bu takım,bir müze rehberi gibi çocukların müzegezilerine eşlik ediyor ve bilgiler sunu-yorlar. Bu gezilerin ardından onlara mal-zeme sağlıyoruz, resim yapıyorlar.

İlk açıldığımızda bize telefon açıp, ‘Yarınaltmış kişi geleceğiz.’ diyorlardı. Şimdiise, ‘Biz yarın geleceğiz, ne tür çalışmayapabiliriz?’ diye soruyorlar. Müzeyi biröğrenme alanı olarak nasıl kullanabilirizsorusu artık yerleşmiş durumda ve buçok önemli bir aşama.

İstanbul Modern’i diğer müzelerden farklıkılan nedir?

İstanbul Modern, bir uygulama alanı.Yaşayan bir müze, içinde üretebildiğinizve paylaşabildiğiniz bir müze. Bugünmüzeler genellikle durağanlıkla eleştiri-lirler. Taşıdığı bilgiden ve bu bilginin po-tansiyel alıcılarından çok objeninvarlığını vurgularlar.

Biz müzeyi statik bir mekan olarak değil,değişken, sanat eserlerini anlamlandırmasüreçlerine katkıda bulunan, bilgiyi pay-laşan ve çoğaltan aktif bir mekan olarakgörüyoruz. Eğitim birimimizi de üretimve paylaşım ortamında aracı olarak ko-numlandırıyoruz.

İstanbul Modern, bir uygulamaalanı. Yaşayan bir müze, içinde üre-tebildiğiniz ve paylaşabildiğiniz birmüze… Bugün müzeler genellikledurağanlıkla eleştirilirler. Taşıdığıbilgiden ve bu bilginin potansiyelalıcılarından çok objenin varlığınıvurgularlar. Biz müzeyi statik birmekan olarak değil, değişken,sanat eserlerini anlamlandırma sü-reçlerine katkıda bulunan, bilgiyipaylaşan ve çoğaltan aktif birmekan olarak görüyoruz. Eğitim bi-rimimizi de üretim ve paylaşımortamında aracı olarak konumlan-dırıyoruz.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 57

Page 59: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201058

Makale

Küçük çocuklar doğaları gereği çevresini merak etmeye, öğrenmeye ve düşünmeye güdülenmiş olarakdoğarlar. Çocukların tıpkı kediler gibi nesneleri araştırmaya dönük karşı konulmaz bir eğilimi vardır ve bueğilimin yetişkinlikteki meraklılığın ve yaratıcılığın temelini oluşturduğu bilinmektedir. Nesnelerle uğraşançocuklar, içinde bulundukları durumu değerlendirirken bile sayısız özgün fikir üretebilmektedirler.

Küçük çocuklar doğaları gereği çevreyimerak etmeye, öğrenmeye ve düşün-meye güdülenmiş olarak doğarlar. Okulöncesi eğitim, onların bu doğal güdüle-rini yöneten, teşvik eden ve geliştirençok önemli bir görevi üstlenmiştir. Ço-cuklar, okul öncesi eğitime başladıklarısırada soru sorma, araştırma, yönlen-dirme, deneme ve oyun yoluyla çeşitliöğrenme becerilerini kazanmaktadırlar.Bu beceriler sayesinde çocuklar, erkenyaşlarda çevreleriyle iletişim kurarak yenibilişsel beceriler oluşturmaya başlamak-tadırlar.

Başlangıçta etraflarında olanları uzaktanizlemekle yetinirler ancak; bu onlarınmerakını tatmin etmez, daha yakındanincelemeye, dokunmaya ihtiyaç duyar-lar. Bunu yaparken de karşılaştıklarıdurum ve problemleri irdeleyerek olay-ların nedenlerini-sonuçlarını araştırır vebu süreçte pek çok soru sorarlar. Dü-şünme aracılığıyla problemlerine çö-zümler ararlar. Bu noktada çocuklarınmerak ettikleri şeyleri öğrenmeleri veproblemlerini çözebilmeleri için birtakım becerileri edinmeleri gerekir. Bu

beceriler içerisinde en temel olanı bilim-sel düşünme becerileridir ki bunun ilkbasamağı duyularını kullanarak gözlemyapabilmektir.

Sagan (1998) çocukları bilime yönlendi-ren en önemli kişilerin anne-babaları ol-duğunu belirtmektedir. Ayrıca Sagan,anne-babaların bilimle doğrudan ilgileriolmamasına rağmen çocuklarını meraketmeleri, araştırma yapmaları, keşfetme-leri ve yeni bilgiler öğrenmeleri için teş-vik ettiklerini vurgulamaktadır. Buna

karşın bazı yetişkinler genellikle çocuk-ların dünyayı keşfetme arzusuna pek çoksınırlama getirmekte, "Kediyi öldürenmerakıdır." diyerek onların cesaretini kı-rabilmektedirler. Yetişkinler dürüst ol-mayı başarabilirse, merakın kediye iyişeyler kazandırdığını ve kedilerin sınır-ları test etmede ve neyin tehlikeli neyingüvenli olduğunu belirlemede büyük be-ceri sahibi olduğunu görebilirler. Ço-cukların tıpkı kediler gibi nesneleriaraştırmaya dönük karşı konulmaz bireğilimi vardır ve bu eğilimin yetişkinlik-teki meraklılığın ve yaratıcılığın temelinioluşturduğu bilinmektedir. Nesnelerleuğraşan çocuklar, içinde bulunduklarıdurumu değerlendirirken bile sayısızözgün fikir üretebilmektedirler.

Çocukların duyularının geliştirilmesiniönemseyen eğitimcilerden biri olanMontessori de 0-6 yaş arasındaki çocuk-ların önemli bir süreçten geçtiklerini vebu süreçte giderek duyularının hassas-laştığını ve bu hassaslıklarına uygun birçevre sunulmazsa tüm gelişim alanları-nın bundan olumsuz etkileneceğini be-lirtmiştir. Bu nedenle Montessori

Yrd. Doç. Dr. H. Elif DAĞLIOĞLUGazi Üniversitesi

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE BİLİMSEL DÜŞÜNME VE DUYULAR

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:57 Page 58

Page 60: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

59

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

çocukların duyularının hassaslaştırılma-sına dönük duyu materyalleri geliştir-miştir. Montessori bu materyallerin,çocuğun zihinsel çalışmalarında ona yar-dımcı ve onu yönetici unsurlar taşıdı-ğını; çocuğun zihinsel yapısı üzerineodaklandığını ve zihinsel gelişimini des-teklediğini; zihnin temel işlevlerinin,duyuları geliştirici materyaller ile uyarı-larak ve deneyimler sağlanarak yerinegetirilebileceğini savunmuştur.

Çocuklar çevrelerinden topladıkları bil-gileri gözler, kulaklar, deri, burun ve dilyoluyla beyne ulaştırırlar. İnsanlar ge-nellikle bir şeyleri öğrenmeyi ve bilmeyigüçlü duyular yoluyla algılamaktadır veher birey bunu kendine özgü bir takımyollarla deneyerek elde etmek zorunda-dır. Duyuları kullanarak bilgiler eldeedilebilmesi için aynı zamanda duyuyollarının açık, hazır ve hassas olması ge-rekir ki ancak böylelikle çevreden çokdaha fazla bilgi alınması mümkün halegelir. Örneğin; eller yıkanarak, burun te-mizlenerek bu duyular yoluyla elde etti-ğimiz bilgiler çok daha ayrıntılı ve netolabilir.

Duyuların hassaslaştırılması kadar ço-cukların çevrelerindeki çeşitli objeleridinlemeleri, koklamaları ve dokunma-ları için bütün duyularını kullanmalarıkonusunda onlara fırsat vermek ve on-ları gözlemlemek de gereklidir. Çocuk-ların duyularını kullanmaya vebunlardan elde ettikleri bilgileri önem-semeye başladıklarını, bir öykü okun-duğunda ya da tekerleme söylendiğindetekrar okunmasını istemelerinden, nes-nelerin “var olmasından” etkilenmele-rinden, yeni veya değişik bir nesne ilekarşılaştıklarında “Bakabilir miyim?”“Dokunabilir miyim?”, “Onu hissetmekistiyorum” ,“Onu denemek istiyorum.”“Onu tutabilir miyim?” diye sürekli yal-varmalarından rahatlıkla anlayabiliriz.

Büyüme süreci içerisinde çocukların du-yularını kullanırken düşünme, üretme

ve problem çözmenin pek çok yolunuizledikleri gözlemlenebilir. Çocuklar du-yularını kullandıklarında gözlemyapma, veri toplama, deneme, manipüleetme, iyice inceleme, değişkenleri tanı-lama, görüşme, gözünde canlandırma,rol oynama, taklit etme ve model yapmagibi becerileri gelişmektedir. İzlenimle-rini, “….gibi hissediyorum”, “Banadokundu.”, “Anlattıklarını duydum.”,“Ağzımda kötü tat bıraktı.” gibi duyu ke-limelerini içeren çeşitli cümleler kulla-narak ifade etmeyi tercih etmeyebaşlarlar.

Bilim adamları, çevresindeki bilgileriduyuları yoluyla toplayan ve topladığıbilgileri organize edip tahminler yürü-ten kişilerdir. Çocukların da bilimadamları kadar olmasa bile bilimsel dü-şünceyi geliştirebilmeleri için duyularınıetkili bir şekilde kullanabilmeyi öğren-meleri gerekmektedir. Bu da evde veokulda çeşitli etkinlikler yoluyla beş du-yularını kullanma becerisini geliştirme-leri ve bilgilenmeleri, analiz ve sentezyapabilmeleri ile gerçekleşebilir. Ço-cukların duyularını kullanmalarını sağ-layacak etkinlikler konusunda öğretmenve ailelerin bilgili ve bilinçli olmaları ge-rekmektedir. Bu konuda öğretmen ve ai-lelere yardımcı olmak amacıyla aşağıda

çocukların beş duyusunu geliştirmeküzere neler yapabileceklerine dair ör-nekler sunulmuştur:

Görme: En geniş bilgi toplama kayna-ğımız görme duyusudur. Elde edilen ve-rilerin yaklaşık %90’ını görmeduyumuz aracılığı ile sağlarız. Çevreselgörüşü geliştirmek için kafalarını çokfazla hareket ettirmeden sadece gözlerinisağa sola oynatarak etraflarında görebil-dikleri şeyleri anlatmaları istenebilir. Bu-lundukları odada etraflarına bakmadanon saniye süreyle on farklı objeye odak-

lanmaları istenebilir. Daha sonra odayagöz atıp onları gördüklerinde sırasıylaobjelerin isimlerini söylemeleri sağlana-bilir.

Dokunma: En geniş organımız tenimiz-dir. Gözler kapatılarak çeşitli dokudakiobjeler çocuklara hissettirilebilir (örne-ğin; keten, ipek, zımpara kağıdı, ağaçkabukları vb.). Ardından hissettiklerişeyleri tanımlamaları istenebilir.

Ses: Duymamızı geliştirmemiz müm-kün değildir ancak dinlemeyi geliştire-biliriz. Çocukların gözlerini kapattırıptek bir sese odaklanmaları sağlanarakçevredeki diğer sesleri duymamaları ko-

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 59

Page 61: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201060

Makale

nusunda beceri kazanmaları sağlanabi-lir. Ayrıca müzik dinlemek ve izlemekiçin bir müzik aleti (örneğin; gitar veyakeman) seçebilir, çeşitli yer ve zaman-larda kaydedilen sesler dinletilerek nesesi olduğunu ayırt etmeleri istenebilir.

Koklama: Çeşitli güzel kokular eldeederek (örneğin; parfüm, tarçın, karan-fil, kuru üzüm veya lavanta gibi) kokla-dıkları şeyi tanımlamaları ya da pişirilenbir yemeğin kokusundan içerisindehangi baharat olduğunu veya gelen kişi-nin parfümünde bu kokulardan hangi-sinin olabileceğini tahmin etmeleriistenebilir.

Tatma: İnsanlar dört temel tadı algılar;tatlı, acı, ekşi, tuzlu... Dil üzerindeki herbir tat örneğinin yeri vardır. Gözler ka-patılarak şekerli, tuzlu, limonlu ve sir-keli yiyecekler tattırılıp yedikleri şeyitanımlamaları ve daha önce bunabenzer tatmış oldukları yiyeceklerle kar-şılaştırmaları istenebilir.

Yukarıda belirtilen örnekler aracılığı ileevde ve okulda çocuklar bilimsel dü-şünme basamaklarında ilerleyebilirlerancak bunun okulda belirli bir programdahilinde gerçekleştirilmesi gerekmekte-dir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından2002 yılında oluşturulan 2006 yılında

güncellenen 36-72 Aylık Çocuklar içinOkul Öncesi Eğitim Programının genelyaklaşımı, çocuğu evi, okulu ve çevresiile bir bütün olarak ele almaktır. Buradatemel amaç, çocuğun okulda aldığı eği-timin evde devamlılığını sağlamaktır.

Böylelikle çocuğun okulda öğrendiklerievde de pekiştirilerek kalıcı öğrenmelergerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Ya-pılan araştırmalarda, eğitim sürecine aile

katılımı sağlanabildiğinde çocuklarıngelişimlerinin olumlu ve kalıcı şekildeetkilendiği belirlenmiştir.

Anne-babaların programa katılım alan-ları genişledikçe çocukların başarı dü-zeylerinin de aynı oranda arttığıgözlemlenmiştir. Bu bağlamda çocukla-rın bilimsel düşünme sürecinde duyula-rını kullanabilmeleri konusundaçocukların öğrenmelerinde büyük etkisiolan ebeveyn ve öğretmenlerin iyi birermodel olması gerektiği ortaya çıkmak-tadır.

Okul öncesi dönemde taklit etme vebenzememeye çalışma en temel öğ-renme biçimleri olduğundan ebeveyn veöğretmenin bir model olarak süreklikendini denetlemesi, çevredeki olumlumodellerden çocukların yararlanmasınısağlaması ve alanda meydana gelen yenigelişmeleri takip etmesi gerekmektedir.

Çocukların öğretmenleri ve ebeveynleriile arasında oluşan pozitif etkileşimdenve onları cesaretlendirmelerinden yarar-lanarak, onlara sunulan zengin uyarıcıortam sayesinde duyularını kullanmaksuretiyle bilimsel düşünme yolunda iler-lemeleri sağlanmalıdır.

Kaynaklar:Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E. ve Wall, S. (1978). Patterns of attachment, a psychological study of the strange situation (Hillsdale, NJ, Erlbaum).Arı, M. ve Öncü Çelebi, E. (2007). Okul öncesi dönemde fen-doğa ve matematik uygulamaları. Ankara: Kök Yayıncılık.Costa, A.L. (2000). Developing your child’s habits of success in school, life and work. Habits of Mind.(s:8-13). Virginia: Association for Supervision and Curricu-lum Development Alexandria.Dağlıoğlu H. E. (2007).Okul öncesi öğretmenin özellikleri ve okul öncesi eğitime öğretmen yetiştirme. (Ed. G. Haktanır). Okul öncesi eğitime giriş (s:39-70). An-kara: Anı YayıncılıkEgeland, B. ve Hiester, M. (1995). e long-term consequences of infant day-care and motherinfant attachment. Child Development, 66, 474-485.Goossens, F. A. ve van IJzendoorn, M. H. (1990). Quality of infants’ attachments to professional caregivers: relation to infant–parent attachment and day-care cha-racteristics, Child Development, 61, 832–837.Howes, C., ve Hamilton, C. E. (1992). Children’s relationships with caregivers: Mothers and child care teachers. Child Development, 63, 859–866.MEB (2006). Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü Okul Öncesi Eğitim Programı (36-72 Aylık Çocuklar İçin) Kitabı. T. Gürkan ve G. Haktanır (Ed.) Ankara:Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.Oktay, A.(2000).Yaşamın sihirli yılları: okul öncesi dönem. İstanbul.2. Baskı. İstanbul: Epsilon Yayıncılık. Pianta, R.C., ve Nimetz, S.L. (1991). Relationships between children and teachers: Journal of Applied Developmental Psychology, 12, 379-393.Şişman, M.(2006). Eğitim bilimlerine giriş. Ankara: Pegem Yayıncılık.

Okul öncesi dönemde taklit etmeve benzememeye çalışma entemel öğrenme biçimleri olduğun-dan ebeveyn ve öğretmenin birmodel olarak sürekli kendinidenetlemesi, çevredeki olumlumodellerden çocukların yararlan-masını sağlaması ve alandameydana gelen yeni gelişmeleritakip etmesi gerekmektedir.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 60

Page 62: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

61

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

Dünyanın bir çok büyük kentini gördüm, gezdim, lakin İstanbul gibisini bulamadım, tadamadım. İs-tanbul, bugün kentsel sorunları giderek daha da büyüyen, kronikleşen bir şehir olarak bu çekiciliğinikoruyabiliyor. İstanbul’da binlerce bilge, aziz ve sanatkar yatıyor. Bu azizlerin öğretileri, iklimin zemi-nini besliyor, belleğini koruyor.

Anadolu, ‘güneşin doğduğu yer’dir. Ho-rasan da aynı anlama gelir. Viyana’yagöre Budapeşte Anadoludur. Budapeş-te’ye göre Belgrad, Belgrad’a göre Sofya,Sofya’ya göre Edirne, Edirne’ye göre İs-tanbul Anadoludur. İstanbul, Doğununen Batısı, Batının en Doğusudur. İstan-bul, kültürel ve entelektüel merkezdir.Bugün, bir zamanlar Osmanlı coğrafya-sının sakinleri olan örneğin Sırpların bilekolektif hafızasında İstanbul, siyasi ol-masa da bir kültürel merkez olmayı sür-dürmektedir.

İstanbul için bilgeler, dünyanın kalbidir,derler. İstanbul, birleştiren, derleyen, bü-tünleyen, toplayan ve birleyen bir kent-tir. İstanbul, bilgelik geleneklerini toplar,farklı etnisiteleri birleştirir, dinleri cemeder, suları, toprakları, iklimleri bir arayagetirir, iktisadi servet burada birikir, do-laşır ve dağılır, bilgi buradan yayılır.

Bu birlik, İstanbul’un ruhunda hala ger-çekleşmektedir. Prof. Dr. Mehmet AliKılıçbay’ın ironik biçimde belirlediği

gibi, “İstanbul’u, Osmanlılar 1453’te fet-hetmiş, Türkler 1950’lerde, Lazlar1970’lerde, Kürtler ise 1980’lerde ‘işgal’etmiştir.” Buradaki ironi, şehrin çeyrekyüzyılda onbeş milyona yakın göç almışolmasındandır.

İleriye dönük projeksiyonların zama-nında yapılamayışı ve içteki düzensizlik-ten altyapı, ulaşım vb. sorunlar

büyümüş; kent, yerel yönetimlerin hertürden tedbirlerine, geliştirdikleri ve uy-guladıkları projelere karşın şehri yorucuve çekilmez hale getirmiştir. İki kıtanınüzerine kurulu bu dünya güzeli, bütünbu çarpıklığa rağmen hala insanları çek-mekte, insanla tabiat arasındaki ilişkininkopmaması için direnmekte, bizim bil-gelik geleneklerimizin ve medeniyetbirikimlerimizin yuvası olmayı sürdür-mektedir. İstanbul, toplayan, birleştirenve birleyen ruhuyla, yeryüzünün kalbiolmaya devam etmektedir.

İstanbul’a geldiğinde, güzellik, görkemve karmaşa karşısında afallayan, orta öl-çekli bir şok yaşayan her taşralı gibi bende 1979 yılında Haydarpaşa garından ilkgirdiğimde, Yeşilçam filmlerindeki o sah-neyi yaşamış, sonra o coşkunun, kaosunve güzellin içine girerek kendimi yitir-miştim. Bir öykücü olarak sonradanyavaş yavaş keşfetmeye başladığım İstan-bul’un bu coşkun yanı beni de daimaçekip durdu. Ankara’da yaşamama rağ-men bir İstanbul âşığı oldum.

Sadık YALSIZUÇANLAR

DOĞUNUN EN BATISIBATININ EN DOĞUSU

İstanbul’da binlerce bilge, aziz vesanatkar yatıyor. Bu azizlerin öğre-tileri, iklimin zeminini besliyor, bel-leğini koruyor.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 61

Page 63: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201062

Deneme

Dünyanın bir çok büyük kentini gör-düm, gezdim, lakin İstanbul gibisini bu-lamadım, tadamadım.

İstanbul, bugün kentsel sorunları gide-rek daha da büyüyen, kronikleşen birşehir olarak bu çekiciliğini koruyabiliyor.

İstanbul’da binlerce bilge, aziz ve sanat-kar yatıyor. Bu azizlerin öğretileri, ikli-min zeminini besliyor, belleğini koruyor.

İstanbul’un merkezi olarak Fatih Camiive türbesi, sur içi, bir başka manevi vekültürel merkez olarak Üsküdar, AzizMahmud Hüdayi, Merkez Efendi, SeyitNizam, Ak Şemsettin, Yûşa ve dünyanınen güzel manzarasına bakılan bir yer ola-rak Çamlıca... Bütün bunlar, bizimmedeniyet belleğimizin menzillerinioluşturuyor.

İstanbul, ötekini yok ederek var kılına-mayacağının en değerli tarihsel gelenek-lerini ve öğretilerini de bünyesindesaklıyor.

Rum’u, Ermeni’si, Çingene’si, Yahudi’si,Müslüman’ı, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i,Kürd’ü, Arab’ı, Acem’iyle yüzlerce etni-sitesi, dindarı, dinsizi, günahkarı, din-darı, mümini ve kafiri, sanatçısı, sokakinsanı, aristokratı, taşralı burjuvazisiyle,İstanbul, dünyanın bütün renklerini içe-risinde barındırabiliyor. Birlikte yaşama

kabiliyetleri bakımından da dünyanınönde gelen şehri İstanbul.

Necip Fazıl’ın deyişiyle, sanki ‘Ruhumuzu eritip de kalıpta dondurmuşlar Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar’dense yeridir.

İstanbul aynı zamanda, Türkiye’miziniktisadi yaşamının da odağını ve merke-

zini oluşturuyor. Ülkemizin mali, eko-nomik ve sinai varlığının büyük birbölümü bu kentte soluk alıp veriyor.Ana ve yan sanayi kollarının, ticaretin,mali piyasaların yoğunlaştığı birkent…Göç alması, hala ‘taşı toprağıaltın’ oluşu, şehrin doğal dokusunu datahrip eder biçimde büyümesine, geniş-lemesine ve kalabalıklaşmasına yol açı-yor.

Kültürel, ekonomik ve mali açıdan dabir çekim merkezi olması, şehrin geç-mişten bugüne intikal eden şehircilik so-runlarının büyümesine olumsuz

anlamda katkı sağlıyor. Oysa dünyanındiğer büyük kentlerine bakıldığındaböylesi bir kaotik yapı pek göremiyoruz.

Pek çok büyük kent, altyapı, ulaşım vebenzeri sorunlarını, ileriye dönük pro-jeksiyonlarla aşmış iken, İstanbul,‘devam ederek değişmek, değişerekdevam etmek’ gerçekliğinin şaşırtıcı,üzücü sürprizlerine kendisini bırakmışgibi görünüyor.

Bütün bu yorucu, zaman zaman umut-suzluğa düşürücü yanlarına rağmen İs-tanbul, insanı büyük, sarhoş edici bircoşkunun içine çekebiliyor. Bu açıdan,özellikle yazarlara, sanatçılara ve bir fik-rin peşine düşmüşlere besleyici bir zeminolabiliyor, onları besliyor. İnsanın içindekendini yitirebileceği, bir bulut gibi ken-dinden geçebileceği coşku dolu bir kentolarak İstanbul şairi şöyle söyletebiliyor:

“İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.”

Ay ve güneşin ezelden beri iki İstanbulluolması, bu kentin hem bir değer veerdem ortamı olduğunu hem de buözelliğini ezelden beri taşıdığını ima edi-yor. Denizle toprağın kavuşması, bir rü-yanın gerçekleşmesine benziyor. Bu da

İstanbul, ötekini yok ederek varkılınamayacağının en değerli tarih-sel geleneklerini ve öğretilerini debünyesinde saklıyor... Dünyanın bir

çok büyük kentini gördüm, gezdim,

lakin İstanbul gibisini bulamadım,

tadamadım.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 62

Page 64: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

63

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

kente, ‘zamanı, mekanı aşan’ bir sevgiliniteliğini kazandırıyor. Bu coşkuyla şair,sevgiliye sesleniyor gibi konuşuyor:

“İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul...”

İstanbul’un ‘can’ olması, yeryüzüne ruhveren evrensel bir soluğa sahip olmak an-lamına geliyor. Burada, ‘surlarda delikdelik tarihin gözleri’ bakmaktadır. Hei-degger’in dediği gibi, ‘bir taşın bile,kendi içinde bir tarihselliği vardır.’ İs-tanbul’da nereye baksanız, bir tarihsel hi-kaye, bir menkıbe, bir anı ve neşvegörürsünüz.

Çınar ve servi, hem zamana karşı daya-nıklılığı hem de sevgiliyi ve birliği tem-sil eder. Şaire, ‘servi, endamlı servi,ahrete perdelik’ dedirten sırdır bu. Servi,eliftir, birdir, birliktir. Serin serviler al-tında yatan kutlu kişiliklerdir İstanbul’abirlik ve dirlik veren. Onların evrenselöğretileridir.

Bu bilgelerin İstanbul’un ruhuna kattığıneşve, şehrin bir medeniyet merkezi ol-masında başlıca belirleyici etken olmuş-tur. Böylesi bir kentin üstündeki bulutabakınca, insan, Fatih’ten kalma bir atınşahlanmış olduğunu görür. Kubbelerpırlantadandır, minareler göğe doğru

birliğin tanığı olarak yükselir. Gerçeğindikey boyutunu simgeler. Aşkın olanı,göksel olana yücelişi sembolize eder.

Kemerler ise içkin olana, kalbe yönelişeişaret eder. Şehir, bütün bu görkemiiçinde, sürekli aynı gerçeği fısıldar: ‘öle-ceğiz ne çare…’ Şairin ifadesiyle, ‘her na-kışta o mana’ vardır. Ölüm, buradayaşamdan daha canlı, hüzün neşedendaha baskındır.

İstanbul her bakana, her sokağı, evi, ya-pısı, doğal unsuru ile daima sonsuz ger-çeğe ilişkin bir sır aktarır. Bunu,gündelik olanın karmaşası içinden yapar.Aslolan o anlamı bulmak, o sırra ulaş-maktır.

Bu, dünyanın bütün büyük şehirlerindebenzer örneklerine rastladığımız bir du-rumdur. Ama İstanbul, her türden çeliş-kisiyle, karmaşa içindeki düzeni ile,coşkusuyla, tarihsel zenginliği ve mede-niyet perspektifiyle bunu yapar. Çünkü

İstanbul, Doğunun en Batısı, Batının enDoğusudur. Çünkü Batılar da Doğularda O’nundur. Sözü, şairlerin sultanınabırakalım:

“Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi...

Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan, İstanbul, İstanbul...”

Çınar ve servi, hem zamana karşıdayanıklılığı hem de sevgiliyi vebirliği temsil eder. Şaire, ‘servi, en-damlı servi, ahrete perdelik’ dedir-ten sırdır bu. Servi, eliftir, birdir,birliktir. Serin serviler altındayatan kutlu kişiliklerdir İstanbul’abirlik ve dirlik veren.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 63

Page 65: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

64

Kadıköy’ünden Cihangir’ine, Çamlıca’sından Beyoğlu’suna, Eyüp’ünden Bebek’ine böyle bu. Günün hangisaatinde hangi semtine giderseniz gidin mutlaka şiirle karşılaşırsınız. Bir yerde tarih size şiir olarakgülümserken bir başka yerde günlük hayatın karmaşası, telaşı, tazeliği sizi şiirin içinde yaşatır.

Şehirler sandıklara ve dolaplara benzer.Bazı şehirler kılık kıyafetin karmakarı-şık yığıldığı sandıkları andırırken bazı-larında tek bir kırışık taşımayankıyafetlerin özenle sıralandığı moderndolapları görürsünüz.

Bazıları ise yerine göre, günün saatinegöre değişir, hem eskidir, her an yıkıla-cakmış gibi durur hem de her dem ta-zedir. İstanbul bu sonuncular arasındayer alır. Bazen sonsuz bir karmaşanınyaşandığı bu şehirde bazen doyulmazbir sükûnet içinde hissedersiniz kendi-nizi. Bazen gitti gidiyor dedirtecekmanzaralar görürsünüz arka sokaklardabazense dünyanın henüz yaratıldığınıdüşünürsünüz tazeliğine baktıkça.

2010 Avrupa kültür başkenti ilan edi-len ve dünyanın dört bir yanına binbirpencere açmaya başlayan İstanbul as-lında yüzyıllardır şiirin ve şairlerin baş-kentin birkaç başkentinden biri.

Kadıköy’ünden Cihangir’ine, Çam-lıca’sından Beyoğlu’suna, Eyüp’ünden

Bebek’ine böyle bu. Günün hangi saa-tinde hangi semtine giderseniz gidinmutlaka şiirle karşılaşırsınız. Bir yerdetarih size şiir olarak gülümserken bir

başka yerde günlük hayatın karmaşası,telaşı, tazeliği sizi şiirin içinde yaşatır.Tarih olduğu kadar hayattır İstanbul.Bir başka ifadeyle tarihi hayat, hayatıtarih kılabilen bir şehirdir.

Yahya Kemal’e kulak verirseniz,

diyecektir. Neredeyse hayatla, ömürlebir tutacaktır İstanbul’u. Haksız da de-ğildir; çünkü nice şairlere ilham vermiş,nice şairin ömrüne ömür katmıştır gü-zellikleriyle. Orhan Veli’yle konuşursa-nız İstanbul hakkında, ezberlediği buşehri gözleri kapalı anlatacaktır size:

Bâki Ayhan T.Marmara Üniversitesi

İSTANBUL

Deneme

“Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”

“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı”

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 64

Page 66: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

65

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Anadolu’nun gözbebeği şehirlerinde ye-tişen Cahit Külebi bir başka pencere-den bakacaktır bu büyülü başkente.Öyle ya, İstanbul vefasızlıkların, unu-tuşların, aldanışların da şehridir. Aşklar,dostluklar kadar ayrılıklar ve hayal kı-rıklıkları da vardır bu şehirde.

“Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti.”

Ve Attilâ İlhan; İstanbul’un, modern vekaotik İstanbul’un nabzını en iyi tutanşairlerden biri. Heyecanlarıyla, gerilim-leriyle, doğruların ve iyiliklerin yanı sırakötülükleri ve çirkinlikleriyle de İstan-bul’a bakan bir şair. Büyük şehirleribüyük yapan, biraz da bu paradoksları-dır; güzellikle çirkinlik kucak kucağa-dır büyük şehirlerde.

“Sirkeci Garı’nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa’danAnadolu üstlerine bakıp bakıp Ağlayan”

bir şehirdir Attilâ İlhan’ın İstanbul’u.

Her şair onda kendinden bir şey bul-muş, ona kendinden bir şey vermiştir.Şairler için taşı toprağı değilse de gü-zellikleri, Boğaz’ı, tarihi ve bugünü altınbir şehir olmuştur.

Ben İstanbul’la 1985’te tanıştım. Tamıtamına yirmi beş yıl geçmiş. Daha düngibi, gerçekten daha dün gibi. Güzel şe-hirler onlardır ki insan onlarda zamanıhem doya doya yaşar hem de zamanınnasıl geçtiğini anlamaz. Nostaljiyle ânıberaber yaşarsınız böyle şehirlerde. Za-manın “hem içinde hem dışında” duyar-sınız kendinizi. Gününüz tarih,tarihiniz gün olur. Şiirle buluşur, şiiriyaşarsınız.

Bazı şehirler sadece taştan iba-rettir, yığın halinde sıralanır ta-rihsel yapılar. Soğuk musoğuk! Bazı şehirlerse yalnızcadoğaya kucak açmakta, doğa-nın kucağında hayat bulmak-tadır. İstanbul’da taşla doğa içiçedir. Tarihsel yapıların du-varlarındaki hercai sarmaşıklartaşla doğayı buluşturur, birleş-tirir.

Zengin insan profiliyle, her anher türlü sürprize açık şaşırtıcıkimliğiyle binlerce şiir taşırkalbinde ve bedeninde. Bir va-purun camlarından, bir evinbalkonundan İstanbul’a şöylebir bakmak bile onlarca sayfayıdoldurmaya yeter.

Bazen, İstanbul dışında yaşa-yan şairlerimiz nasıl şiir yazı-yorlar diye şaşırmıyor değilim!

Bazı şehirler sadece taştanibarettir, yığın halinde sı-ralanır tarihsel yapılar.Soğuk mu soğuk! Bazı şe-hirlerse yalnızca doğayakucak açmakta, doğanınkucağında hayat bulmak-tadır. İstanbul’da taşladoğa iç içedir. Tarihsel ya-pıların duvarlarındaki her-cai sarmaşıklar taşladoğayı buluşturur, birleşti-rir. Zengin insan profiliyle,her an her türlü sürprizeaçık şaşırtıcı kimliğiyle bin-lerce şiir taşır kalbinde vebedeninde.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 65

Page 67: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201066

Mekteb-i Âli, Valide Mektebi olarak anılan ve Osmanlı’nın ilk sivil lisesi olan okul zamanla isim değiştire-rek günümüze kadar gelmiştir. Okulun ismi Müdür Kemal Efendi’nin çabalarıyla Darülmaarif olarakdeğişmiş, nizamnamesi de bu esnada yenilenmiştir.

Osmanlıda Lale Devriyle başlayan mo-dernleşme hareketleri II. Mahmut’tansonra daha da hızlanarak devam etmiştir.Öncü olup toplumu yönlendiren bazı pa-dişahlar gibi onların eşleri de hayır işle-rinde önde olmuşlardır.

Hayırsever padişah eşlerinden ve padişahannelerinden biri de Bezmiâlem ValideSultan’dır. Bezmiâlem Valide Sultan, II.Mahmut’un(1) eşlerinden biridir. Doğumtarihi ve yeri belli olmayan Valide Sultan2 Mayıs 1853’te İstanbul’da vefat etmiştir.Sultan Mahmut zamanında diğer eşlerarasında fazla varlık gösteremeyen Bez-miâlem Valide Sultan oğlu Abdülme-cit’in(2) tahta çıkması ile Valide Sultanünvanı alarak sarayda kadın bürokrasisiiçinde ilk sıraya gelmiştir. Bu tarihtensonra Bezmiâlem Valide Sultan hayır iş-lerinde daha aktif olmaya başlamıştır. Bir-çok eser yaptırarak halkın hizmetinesunan Valide Sultan eğitim faaliyetlerinede önem vermiştir. Valide Sultan’ın eği-time önem vermesinde iki ana sebep var-dır: İlki dönemi itibariyle Batılılaşmayabaşlayan devletin ve halkın eğitime önemvermesi diğeri ise kendisinin bunu bir ek-

siklik olarak görmesindedir. Kendisi bueksikliğini oğlu Sultan Abdülmecit’e yaz-dığı mektuplarda belirtmiştir. SultanMecid iyi evlat idi, annesinin arzusunuyerine getiriyordu. Fakat annesinin birderdi vardı. O da yazısının okunaksız ol-ması idi. Sultan Abdülmecit, Valide Sul-tan'ın yazısını okumakta zorlanıyor,bunu bir şikâyet vesilesi yapıyordu. Bez-miâlem Valide Sultan bunu, bir mektu-bunda şöyle cevaplıyor: "...Arslanım

efendim, yazımı okuyamıyorsanız ayıbla-mıyasmız. Mürekkeb ile kağıdı birbirineuyduramıyorum, güzelim efendim."

Bezmiâlem Valide Sultan'ın pek çokmektubu var. İmza yerinde, yani mü-hürde “Devletlû, İsmetlû, Valide Sultan-ıAlişan Hazretleri” yazmıştır. Ne çare kiValide Sultan, artık, mürekkeple kağıdıbirbirine uyduramıyor, yazısını bir türlüdüzeltemiyordu. Belki de bu acıyı hafif-letmek adına bir okul yaptırma kararı al-mıştır. Bunun için modern eğitimiuygulayacak hatta saray erkanının çocuk-larının da gönderilebileceği bir okulaçmak için eşi Sultan Mahmut’un türbe-sine yakın bir yer seçer.

Okulun açılması için çalışmalara başlanır.Okul açılmadan önce okulun yönetme-liği hazırlanarak öğrenci seçiminde uyu-lacak ölçütler belirlenir. Okulun açılmasıiçin hasta haliyle çabalayan BezmiâlemValide Sultan bu isteğine 21 Mart 1850tarihinde nail olur. Okulun açılışı için birtören yapılır. Törene padişahın yanındadönemin önemli isimleri de katılır. Tö-rende padişahın dışında devrin sadrazamı

Tahsin YILDIRIM

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 160 Yıllık Bir Eğitim Çınarı:

Cağaloğlu Anadolu Lisesi

Eğit im Tar ih i

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 66

Page 68: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

67

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mustafa Reşit Paşa da konuşma yapar.Yeni açılan okula Dönemin Milli EğitimBakanı olan Kemal Efendi atanır.

Okulun masrafları Valide Sultan tarafın-dan kurulan vakıf tarafından karşılan-maktadır. Yeni açılan okul saray erkanıiçinde önemlidir. Zira okulun açıldığıgün Padişah Abdülmecit’in yanında ço-cukları Murat Efendi ve Esma Sultan’davardır. Bu iki padişah çocuğu Okul Mü-dürü Kemal Efendiye teslim edilerek ilköğrencilerden olmuştur. Mekteb-i Âli veValide Mektebi olarak anılan ve Osman-lı’nın ilk sivil lisesi olan okul zamanlaisim değiştirerek günümüze kadar gel-miştir. Okulun ismi Müdür Kemal Efen-di’nin çabalarıyla Darülmaarif olarakdeğişmiş, nizamnamesi de bu esnada ye-nilenmiştir.

1911 yılına kadar değişik isim ve müfre-datla eğitim ve öğretim faaliyetlerindekullanılan okul, bu tarihten 1933 yılınakadar İnas İdadisi adı ile kızlara yönelikeğitim vermiştir. Cumhuriyet’in kurulu-şunun 10. yılında yenilenerek Türki-ye’nin ilk kız lisesi olarak 1983 yılınakadar hizmet vermiştir. 1983 yılından iti-baren Almanca eğitim veren okul “Ana-dolu Lisesi” statüsüne geçip “CağaloğluAnadolu Lisesi” ismini almıştır. 2006 yı-lında isminin başına “İstanbul” unvanınıalarak “İstanbul Cağaloğlu Anadolu Lisesi”adıyla eğitim ve öğretim faaliyetlerinedevam etmektedir. “İstanbul CağaloğluAnadolu Lisesi” 2006–2007 eğitim ve öğ-retim yılından itibaren hazırlık ve dört yılolmak üzere beş yıllık eğitim veren Tür-kiye’deki on okuldan biridir. Milli eğitimcamiamızın gözbebeği kurumlarındanbiri olan “İstanbul Cağaloğlu Anadolu Li-sesi” her geçen yıl kendinden daha fazlasöz ettirir olmuştur. Bu başarılarını azimliçalışmaya bağlayan Okul Müdürü Meh-met Bengli;“Tarihi dokularla donanmışbir mekânda, eğitimde oluşmuş köklü bir

geleneği sürdüren, Atatürk ilke ve inkılâp-larına bağlı, Cumhuriyetin temel değerle-rini benimsemiş, başarılarını sadeceöğretimde değil, iş hayatında da sergileyengençler yetiştiriyoruz. Düşünen, düşüncele-rini yaşama aktaran ve uygulayan, zamanıve mekânı en verimli şekilde kullanan, ül-kesine, milli ve manevi değerlere bağlı gele-ceğin neslini yetiştiriyoruz. Gençlerimiz

çağdaş teknolojinin gerektirdiği tüm bilgive donanımı etkin bir şekilde kullanan, sos-yal ve kültürel yönden aktif bireyler olarakyetişmektedir.” diyerek okulun değerleriniifade etmiştir. Sayın Bengli, misyonlarınıise “Öğrencilerin ilgi, istek ve yeteneklerinedeğer verilen, çağdaş teknolojinin gerektir-diği tüm eğitim ve öğretim araçlarının kul-lanıldığı, bilimsel düşüncenin hâkimolduğu, Cumhuriyet ilkelerine bağlı, vata-nını ve milletini seven öğrenciler yetiştirenbir kurum olmaktır.” şeklinde özetle-mektedir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e160 yıllık bir eğitim çınarı olan “İstanbulCağaloğlu Anadolu Lisesi” yetiştireceğinice talebelerle adından sıkça söz ettire-cektir.

Mart / 2010

Okutulan Almanca dersleri içinmerkezi Köln’de bulunan bir ku-rumla işbirliği yapılmaktadır.Bu işbirliği Türkler ve Almanlararasında kültürlerarası diya-loga katkı sağlamaktadır.

(1) 30. Osmanlı Padişahıdır. 1785-1839. 1808 ile 1839 arasında tahtta kalmıştır.(2) 31. Osmanlı padişahıdır. 1823-1861. 1839 ile 1861 arasında tahtta kalmıştır.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 67

Page 69: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

68

Her talebenin 200 yapraklı birer çizgili bulunacaktı. Her desrte defterin başına dersin saati, adı yazılır veçocuk: Hocamız geldi, şu bahsi verdi diye kayıt ederdi. Muallim verdiği dersin kısa bir hülasasını, yaptırı-lan bütün hesap meselelerinin kopyesini bu deftere geçirtirdi. Her çocuk derslerle alakadar oluyor, aile-leri dersleri kontrol edebiliyor, kitaba müracaat etmeden bu notlarla ders hazırlamak kabil oluyordu.

Ahmet Halit Yaşaroğlu Kimdir?Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren eği-tim alanında öne çıkan değerlerden biriolan Ahmet Halit Yaşaroğlu, sadece bir öğ-retmen olarak değil aynı zamanda okul veeğitim sahasında yaptığı çalışmaların yanısıra kurmuş olduğu yayınevi ile de kültürhayatımızda iz bırakmıştır. 1891 yılındaEğin’de doğan Ahmet Halit YaşaroğluMülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonraeğitim-öğretim alanını seçmiş ve 1918 yı-lında Muallimler Cemiyeti’nin kurulu-şunu sağlamıştır. Uzun yıllar müfettişlikleryapmış ve 1924 yılından itibaren 1946 yı-lına kadar liselerde öğretmen olarak çalış-mıştır. Öğretmenliğinin yanında kendisiniöne çıkaran faaliyeti yayımcılığı olmuş-tur.1928 yılında kurduğu Muallim AhmetHalit Kitabevi’ni yönetirken eğitici ilkelereöncelik tanıyan Ahmet Halit Yaşaroğlu,Çocuk Dünyası, Türk Kadın Mecmuasıgibi dergileri kurup yayınlamıştır. İlk defaokul ve aile konulu ansiklopedilerini yayınhayatımıza sokması, okul kitaplarıyla eği-tim işlerine yardımcı olması önemli çalış-malarındandır. Hocaların hocası olarakda anılan Muallim Ahmet Halit Yaşaroğlu1951 yılında vefat etmiştir. Burada oku-

yacağınız hatıraları da hocalığının 25. yıldönümünde meslektaşı ve yakın arkadaşıAhmet Ekrem tarafından kendisiyle yapı-lan görüşmeler çerçevesinde talebelik ha-tıraları ekseninde yayına hazırlanmış veM. Faruk Gürtunca tarafından çıkarılanOkul ve Öğretmen dergisinin Şubat 1936tarihli 2. sayısında yayımlanmıştır. Sözkonusu yayının sunuşunda 1 Şubat1936’da Muallim Ahmet Halit’in öğret-menliğinin 25. yılına girdiği ve kendisi-nin yazdığı okuma kitaplarıyla, kurduğuyayınevi ile sadece hocalık hayatı değil ta-

lebelik hatıraları kapsamında da eğitimhayatımızın 37 yıla uzanan bir tür tarih-çesini de vermiş olduğu ifade edilmektedir.1936 yılının kendisi için bir gümüş jübileolduğu belirtilen sunuşta Muallim AhmetHalit’in hocalıkta azim, irade, sebat ileyokluktan varlık çıkaran bir örnek oldu-ğuna vurgu yapılmaktadır.

İki Şehadetname Birden Nasıl Aldım?

O vakitler mektepler arasında nakil il-muhaberi gibi şeyler pek yoktu. İlk üçmektepte kaydım duruyordu. Anadolu-hisarında imtihana girdim. Her derstentam numara aldım. Fakat bu hal mü-meyyizleri telaşa düşürdü. Çünkü Hisareşrafından Süreyya Bey’in oğlu A… (kien eski arkadaşlarımdan ve şimdi Sü-merbank memurlarındandır) bir ders-ten, iki numara az almıştı. Mümeyyizlerarada kapı olmıyan ikinci odada yükseksesle konuşuyorlardı. İçlerinden biri;- Sonra Süreyya Beyi darıltırız; herhaldeAhmedi birinci yapmalıyız; diyordu.Nihayet yazı dersinden benim üç numa-ramı kırdılar. (O tarihten beri hiçbir

Seyfettin ÜNLÜ

MUALLİM AHMET HALİT’İN HATIRALARI

Mart / 2010

Hatırat

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 68

Page 70: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

69Mart / 2010

zaman güzel yazı yazamadım ve bu nu-marayı kırmakta da haklı idiler.) böyleceikinci oldum.

Eve hiçbir şey söylemedim. İstanbulmekteplerinin imtihanı bir hafta sonraolacaktı. İmtihan günü İstanbula indim.Doğru Mahmut Paşa Mektebi’ne gittim.Bir imtihan da orada verdim. Bir müd-det sonra iki tarafın da şahadetnamelerigeldi. Hisarın şehadetnamesini yırttım.Tam numara ve birincilikle bitirdiğimMahmut Paşa’nın şehadetnamesini evegötürdüm.

Beceremediğim Bir Çavuşluk

Son sınıf birincisi olduğum için altıncısınıfta beni çavuş yaptılar. Perşembegünü bütün talebe bahçede toplanır-lardı. Mükafat ve mücazatlar okunurdu.Müdür ve ders nazırı gelirken kolundasırmalı şerit taşıyan çavuşun:-Bak! demesi adetti. Benim sesim çokince idi. Arkadaşlar arasında en ufak ya-pılı idim. İlk defa: -Bak!Derken çıkan ince sesime herkes güldü.Ben de utandım. Bir daha söyliyeme-dim. Esasen arkadaşlarıma tahakküm et-meyi hiç sevmezdim.

Bir Talebeyi Müdür Nasıl Misafir Zannetti?

Mülkiyedeki bizden büyük arkadaşlar-dan eski Van valisi, şimdi İzmir idare he-yeti azasından Bay İbrahim, çokgösterişli ve iri yarı idi. Gayet şık gezerdi.Bir gün müdürümüz Rakım Beyin oda-sına girer, Rakım Bey misafir zannede-rek sandalye ikram eder. Bay İbrahim: - Estağfurullah efendim der, Rakım Beyısrar eder. Böylece uzun bir teşrifattansonra Bay İbrahim:- Efendim, bendeniz talebeyim! der.O zamana kadar ayakta misafire san-dalye ikramile uğraşan Rakım Bey:-Ya öyle mi? Diye yerine oturur.

Sınıfımızda Türkten başka Arap, Arna-vut, Romen, Bulgar, Rum, Ermeni,Musevi hulasa her milletten çocuk vardı.Bunların içinde 35 yaşında talebe devardı. Her mektebin Anadolu ve Rumelivilayetlerinin en güzide çocukları buradatoplanmıştı. Fakat esmer, gözlüklü ve

Galatasaraydan gelme bir çocuk vardı kibu bilhassa dikkatimi celbediyordu. İşteneticede birincimiz olan ve hala gençli-ğini hepimizden çok saklıyan (Şimdi İz-mirde ticaretle meşgul) bu arkadaş, ŞerifRemzidir.

Remzi daha o zaman beş lisan bilir vebütün dersleri yabancı dillerdeki asılla-rından takip ederdi. Yedi yaşında ikeneser yazmıştı. Çok kez Muallim sınıfagirdikten sonra kapı açılır, koltuğunda oders hocasının takrir edeceği bahsi ihtivaeden Fransızca, Almanca ve İngilizce ki-taplar olduğu halde ayaklarının ucunabasarak hocasının önünden geçer ve sı-rasına otururdu.

Muallimliğe Münhasıran Meslek Yapışım

1911 Şubat’ının birinci Çarşamba günüBakırköyüne gittim. Müdürü gördüm.Temiz bir mektep. Sınıflarında talebemahdut, kuvvetli bir tedris heyeti ve tam

manasile bir müdür. Yanyalı MustafaBey hakikaten iyi seçilmiş bir müdürdü.Ondan sonra gelen, sabık Kandilli mü-dürü Bay Akil de hepimizin hürmetinikazanan ve bir büyük ağabey tanıdığımızkıymetli bir müdür idi.

Altıncı sınıfta ilk rastladığım talebe 377Mustafa Vedit oldu. O vakit nümunemekteplerinde bir usul vardı. Her tale-benin 200 yapraklı birer çizgili buluna-caktı. Her derste defterin başına dersinsaati, adı yazılır ve çocuk: -Hocamız geldi, şu bahsi verdi diye kayıtederdi. Muallim verdiği dersin kısa birhülasasını, yaptırılan bütün hesap mese-lelerinin kopyesini bu deftere geçirtirdi.Doğrusu bu usulden çok fayda gördük.Her çocuk derslerle alakadar oluyor, ai-leleri dersleri kontrol edebiliyor, kitabamüracaat etmeden bu notlarla ders ha-zırlamak kabil oluyordu.

Peyami Safa’yı Nasıl Tanıdım?

Maariften bir tezkere aldım. Bir haftasonra beni mümeyyizin dersine mümey-yiz yapıyorlardı. Öğleye yakın mektebegittim. İmtihan kapısında üç çocuk do-laşıyor ve bunların en küçüğü sabırsızla-nıyor, şikayet ediyordu. Kendi sırasıgeçtiği halde içeri almamışlar, sona bı-rakmışlardı.

İşin derhal farkına vardım, muallim kuv-vetli talebesini bana saklamıştı. İmtihanadavet ettik. Küçük çocuk sorulan bütünsuallere ateş gibi cevap veriyor, birazevvel geç kaldığı için sabırsızlandığıhalde şimdi dışarı çıkmak istemiyor.

- Daha sorun, ben Ahmet Rasim’in dörtcildini hazırladım, diyordu.

Kim derdi ki bu küçük çocuk bugünedebiyat aleminde bir çok kıymetli eser-ler yetiştiren ateşli muharrir Peyami Safaolacaktı.

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 69

Page 71: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

70

Bu tarihi binadan içeri girer girmez in-sana geçmişin serinliği çarpıyor. Şaşırıpkaldık doğrusu. İstanbul’a tekrar hayranoluyor insan. İstanbul’a, tarihe, içindeki-lere... Bizi hayrete düşüren binayı, tari-hini, içindekilerini bize anlatır mısınız?

1998 Yılında açılan Cumhuriyet EğitimMüzesi’nin enteresan bir tarihi var. FatihSultan Mehmet’in 1454 yılında, İstan-bul’u fethettikten kısa bir süre sonra yap-tırmış olduğu silah fabrikası olan tarihîkılıçhane binasında hizmet veriyormüze.

İçindeki odalarda kömürden elde edilenateş ile ısıtılan demirden örs ve çekiç ya-pılmaktaymış. Zamanla küçültülen binaesasında dört kubbe üzerine oturtulmuş.Ayrıca bina kılıç yapımının da öğretil-diği bir mektep olarak biliniyor.

550 yıllık binanın karşısında yeniçeri as-kerlerine elbise dikilen başka bir yer var.17. yüzyılda denizcilik müzesi olarakkullanılan bina, kılıcın rağbet yitirme-mesi neticesinde tekrar eski işlevini ye-rine getirmeye başlamış. 1800’lü yıllarda

elektrik kullanımına açılan binanın KoreSavaşına dair de ilginç bir hatıratı var.Dönemin İstanbul Valisi Fahrettin

Kerim Gökay tarafından Kore TugayKomutanı Tahsin Paşa’ya yine buradaüretilmiş fahri kahramanlık nişanesi ola-rak kılıç hediye edilmiş.

Sultanahmet Meydanı Hipodromu ileRoma ve Bizans dönemine ait hipo-dromların da dönüş noktası müze. Yere-batan Sarayı ile Binbirdirek Sarayı’nınüçüncüsü olan Soğuksu Sarnıcı da mü-zenin altında bulunuyor. Topkapı Sara-yı’nın tam simetriğinde bulunanbinadan Haliç ve Marmara Denizi’nin oeşsiz görüntüsüne bakmak da mümkün.

Müzede birbirinden ilginç bir çok tarihieser göze çarpıyor. Bize bunlardan birazbahsedebilir misiniz?

Müzede ilginç olan eserlerden Ukraynave Amerikan tipi portatif film oynatmamakineleri, eski daktilolar, hesap maki-neleri, gazyağıyla çalışan projeksiyonmakineleri dikkat çekiyor. Birçok insa-nın gaz lambası zannettiği bu elektrikliprojeksiyon makinelerini görmek gere-kiyor. Görüntülü eğitim tarihimizi mü-zedeki fotoğraflardan görmek mümkün.

Bülent PARLAK

CUMHURİYET EĞİTİM MÜZESİ

Sadri Alışık'ın (Sadrettin RefetAlışık) 1936 yılında, Beykoz Orta-okulu tarafından düzenlenenöğrenci dosyasındaki fotoğrafı.

Cumhuriyet Eğitim Müzesi’nden içeri girer girmez insanı tarih kuşatıyor. Şaşırıp kaldık doğrusu. İstanbul’a,tarihe, içindekilere tekrar hayran oluyor insan. Müze, Sadri Alışık’tan Ahmet Kabaklı’ya, ilk eğitim yılla-rına ait vesikalardan eğitim materyalleri ve müzik aletlerine kadar pek çok zenginliği barındırıyor. İki bin-den fazla belgenin sergilendiği müzenin Müdürü Ümit Ateş ile ilginç detaylar üzerine söyleştik.

Röportaj

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 70

Page 72: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

71

1896’dan itibaren cumhuriyete kadar İs-tanbul’daki ilkel şartlar altında yapılaneğitimi görünce hayrete düşüyorsunuz.Cumhuriyetle birlikte eğitimdeki coş-kuyu fotoğraflara bakarak daha iyi anlı-yorsunuz.

Sanırım Osmanlı Devleti’nin ilk bursluöğrencisi Ermeni uyruklu Vahan’a ait ve-sika da burada bulunuyor.

Evet, müzedeki en orijinal vesikalardanbiri Vahan adlı bir Ermeni çocukla ala-kalı… 1914 yılına ait vesikada OsmanlıDevleti’nin ilk kez parasız yatılı okut-tuğu teşhis ediliyor. Beş papazın devletemüracaatı neticesinde okutulan ilk para-sız yatılı öğrenci olan Ermeni Vahan,Osmanlı’da şovenizmin, ırkçılığın olma-dığının da en güzel kanıtı…

Atatürk dönemine ait talebelerin ve öğ-retmenlerin sevinçlerini, öğretmenlerincoşkusunu da buradaki fotoğraflardangörmek mümkün. Fotoğraflarda gördü-ğümüz öğrenci kıyafetleri bize o devir-deki kaliteyi, intizamı, tertibi derahatlıkla anlatıyor. Yine müzede bir ta-rafı Kiril, diğer tarafı Osmanlıca yazılmışbir diploma var. O devre ait bir öğrencikarnesi ayrıca müzede bulunuyor.

Bu gördüğümüz nedir peki? Çok ilgi çekicigerçekten…

Yazlık sinemalarda film oynatma maki-nesi Milli Türk Talebe Birliği’nden alın-mış 1934 yılında. Hala çalışan bir aletbu. Osmanlı tarafndan yapılan ve çokfazla ayrıntısı olmadığı için bozulmasıpek mümkün olmayan makineyi mut-laka görmek gerekiyor. Size ilginç gele-cek eserler sadece bunlardan ibaret değil.Burada çok orijinal belgelerimiz de var.

Sadri Alışık’a ait, Ahmet Kabaklı’ya ait,Abdülkadir Karahan’a ait evrak var. On-ların ilk eğitim yıllarına ait diplomaları,okul belgeleri, taahhütnameler... Şimdiburada biraz önce 1900’lü yılların ba-şında sinema olarak kullanıldı burası

diye bahsetmiştik. O döneme ait sinemabiletleri de mevcut.

Eğitimle alakalı başka vesikalardan bah-sedebilir misiniz?

Bunlar eğitim araçları, deney araç-gereç-leri. Beş tane stantta sergiliyoruz. Sanayidevriminden başlayarak elektrik-elektro-nik devrimine kadar olan deney araç ge-reçleri. Bunlar yine sağlıkla ilgili deney araç-gereçleri.

Biraz önce bahsetmiş olduğum Anado-lu’nun o zamanlar için küçücük yerleşimyerleri olan Beşikdüzü’ndeki köyenstitüsünün öğrencilerin resimlerindenörnekler... Öğrencilerin eğitim-öğretim-lerinin ne kadar iyi olduğunu üstlerinin,başlarının ne kadar titiz, intizamlı, güzelolduğunu görebiliyorsunuz. Her birisi,resimlerden de anlıyorsunuz, tertipli,düzenli, huzurlu, mutlu ve sevinçli.

Her biri birbirinden güzel. Yine buradaders araç gereçlerinden kum havuzu var.Çocuklar burada parmaklarıyla yazı yaz-mayı öğreniyorlardı. Yani refleksten fay-dalanıyorlardı.

Teknik cihazlar dikkatimizi çekti. Onlarlailgili de bizleri bilgilendirir misiniz?

Burada yine daktilolar var. Portatif filmoynatma makineleri var. Fotokopi maki-nesinin ilk şekli olan teksir makinesi var.Fotoğraf makineleri var. Şurada bulunansinema makinesi daha ilkel. Bunlarındaha ilkel olanlarını çocukluk yıllarımdagördüm ben.

Veremle ilgili sağlıkla ilgili eğitim film-lerini seyrediyorduk. Yani 1970’li yılla-rın başlarında bunlar vardı. Bunlar, buküçük ve bu büyük yaklaşık seksen yüz

yıllık mazisi olan fotoğraf makineleri.Eski fotoğraf makineleri. Şunlar da diamakineleri, slayt makineleri.

Şurada aşçılık ve yemek bölümüne aitders araç gereçleri var. İşte bakırdan vesarı demirden kazanlar. Küçük mutfakkörüğü, çatal-bıçak-kaşıklar gümüşten.Porselenler yaklaşık seksen-yüz yıllık.

Bakın hala bembeyaz. Porselene süt veyaçay takımı. Altın yaldızlı, altın varaklı.Burada da kırk yıldan 150 yıla eskiliğekadar varan müzik aletleri var. Radyolar,pikaplar, teypler, piyanolar, gitarlar, ke-manlar var.

Ondan da bahseder misiniz bize? Rahleyebenziyor sanki…

Cumhuriyet döneminden kalma öğretmen kürsüsü.

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 71

Page 73: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

72

Röportaj

Rahle değil o giyotin. Yaş sebze ve meyvedoğrama makinesi. Evet, burada da ikitane standımız var. Endüstri MeslekLisesi’nin standı burası. Elektrik, elek-tronik, motor, döküm, bilgisayarbölümlerine ait ders gereçleri var. Gör-düğünüz gibi bunlarda yine motor bölü-münde kullanılan ders araç gereçleri.Almanların özellikle motorda otomotivsanayinde ileri gitmelerinin sebeplerinirahatlıkla görebilirsiniz. Motor kesitleri, motor parçasının ana kesitlerini rahat-lıkla öğrenci görebiliyor. Çalışma siste

mini buradan kendisi rahatlıkla öğrene-biliyor. Burası kız meslek lisesi giyim bö-lümü ve terzilik okuluna ait kısım, stant.

Türkiye kullanılan ilk elektrikli süpürge,ilk elektrikli ütü, ilk mekanik dikiş ma-kinesi, kolla çevrilir. İlk elektrikli dikişmakinesi. Bundan yaklaşık otuz yıl ilkelektrikli dikiş makinesi.

Geçmiş döneme ait ders araç-gereçlerinden bahseder misiniz?

Burada bir harita var. 60-70 yıl öncesine ait fizikî harita. Tabii arkası alçı kabart-malı. Tabir-i caizse üç boyutlu bir harita.Bu haritalar eskiden ya okul müdürününya da okul müdür yardımcısının odası-nın önünde asılı olurdu. Bir tane olurdu.Çünkü ders araç-gereçleri bundan otuz-kırk yıl önce fazla değildi. Dolayısıylaözel bir itinayla bakılırdı bunlara.

Öğrenciler derslerindeki görmüş olduk-ları şehir, bölge veya Türkiye haritalarınıgölleri, nehirleri bunlara bakarak çizer-lerdi. Şurada yine 80-100 yıllık dergilerkitaplar mevcut. Sergilenmekte. Buradayine 60-70 yıllık almanaklar, ajandalar,ansiklopediler mevcut. Mesela Nutuk var1927 yılından kalma. Burada zamanzaman sizin işinize yarayacak şöyle der-giler var eski görüntülerin olduğu.Kullanabileceğiniz çok eski İstanbul fo-toğrafları var.

Sınıfların donanımıyla ilgili neler var?

Buradaki sıra ve masalar çam ağacından.Ahşap geçme ve yapıştırma. Öğrencile-rin ayakları üşümesin diye tahta konul-muş. Zaman içerisinde öğrenciler geçmeve yapıştırma olarak imal edilen sıralarıtahrip ettikleri için itinasız bir şekilden

Ahmet Kabaklı’nın Edebiyat Fakültesi’ndeki kayıt defteri ve mezuniyet notları.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 72

Page 74: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

73

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

okul tarafından çivi ve vidalar kullanıl-mış. Eski özelliği ve güzelliği nispetenkaybolmuş. Burada yine orijinal bir öğ-retmen masası da var. Bu öğretmen ma-sası geçme ve yapıştırma. 1900’lü yıllarınbaşında yapılmış. Yaklaşık yüz yıllık.Açılır kapanır kapağı var. Öğretmen is-terse dersin bitiminde ders araç-gerecinikoyuyor kapatıyor ve gidiyor.

Daha sonra yine açıyor ve dersine devamediyor. Fişlikleri var. Kalemlikleri var.Yine öğretmene ait döner koltuk var.Bunlar birinci sınıf malzemeden yapıl-mış. Yani ne malzemeden çalınmış neemekten çalınmış. Cumhuriyetin eği-time-öğretime, öğretmene ve öğrenciyedeğeri açıkça gösteriyor.

Bu malzemeler ülkenin her tarafında kul-lanılıyor muydu o tarihlerde?

Hemen hemen devletin imkânları ölçü-sünden bütün okullarda vardı, ama köyokulunda vardı desek aynı kalite malyalan olur.

Bu arada aklıma gelmişken önemli biryanlışı düzeltmek istiyorum. İnternettemüze ile bilgileri araştırırken karşımaçıktı bu yanlışlık. Atatürk’ün Saraybur-nu’nda Harf İnkılâbını anlatırkenkullanmış olduğu tahtayı burada zanne-diyorlar. Böyle bir yanlış bilgi girilmiş in-ternete. Bunu düzeltmemiz mümkünolmadı hiç.

Burada bulunan tahta 30-35 yıllık birtahta. Atatürk’ün kullandığı tahta değil.Olması da mümkün değil. Bakın zatenfarkı rahatlıkla görebiliyorsunuz.

Müdür odası diye bahsettiğiniz yerle ala-kalı neler söyleyeceksiniz?

Çok enteresan bir müdür odası var. Birmüdürün ihtiyaç duyacağı her şey...Bakın telefonu, okkası, divitliği, soğukdamgası, kartvizitliği, daktilosu, zili, fe-neri, para kasası, bekçi uyarım saati, hiz-metli çağırma numaratörü, Avrasya fizikî

haritası, radyosu, pikabı, kitaplığı, deği-şik kalem serileri, kalem uçları…

Müzede yer alan kitaplar orijinal mi?

Evet, müzede yer alan kitaplar orjinaldir.Seksen – yüz yıllık orijinal kitaplar varmüzemizde. 1931’de basılan tarih kitap-ları. Bunlardan bazıları Osmanlıca, bazı-ları da Latin alfabesiyle yazılmış eserler.Bu kitapların kopyalarından bir kısmı dasanırım Beyazit Kütüphanesi’nde bulu-nuyor.

Cumhuriyet Müzesi’nin diğer müzelerdenfarkı nedir?

Bu müzenin diğer müzelerden en büyükfarkı şu: İlk ve tek meslek müzesi millieğitim açısından. İkincisi diğer müzeler-den farklı olarak biz muhakkak suretteher gruba yerli ve yabancı öğrenci, öğ-retmen veya sivil halka müzedeki eşya-larla ilgili, müzenin oluşumuyla ilgili vemüzenin bulunduğu mekânla ilgili tanı-tım yapıyoruz.

Osmanlı döneminde ilk devlet bursu alan Ermeni asıllı öğrenciye (Vahan Efendi) İstanbul Valiliği tarafın-dan parasız okuması için verilen fakirlik belgesi. (12 Haziran (1914)

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 73

Page 75: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

74

Mehmet Âkif, her şeyden önce bir karakter adamı, karakterinin adamıdır. O, her zaman doğruluğun, ha-kikatin sözcüsü olmayı yeğlemiştir. “Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapmayan”, “aldırmadan ge-çemeyen” , sözünün “hakikat” olmasına gayret eden bir karaktere sahiptir. Prof. Dr. Orhan Okay’a göre“Pek az eser, Mehmet Âkif’in ki kadar yazarının şahsiyetini aksettirebilir.”

Tarih boyunca önemli ve değerli insan-lar gelmiştir. Önemli insanlar mevki,makam veya rütbeleri, servet ve güçlerisayesinde insanlar üzerinde etkinlikkurmuş ancak bunları kaybedince tari-hin mezarlığına gömülmüşlerdir.

Değerli insanlar ise ölseler bile, gömü-len bir hazine gibi her zaman beşerinteveccühüne mazhar olmuşlar, saltanat-ların en büyüğü olan gönül tahtındayerlerini almışlardır. Sokrat'ı, Galile'yi,Fatih’i ölüme mahkûm edenler, şüphe-siz zamanlarının önemli insanları idiler.Ama ölen Sokrat, Galile veya Fatih ol-madı. Onlar değerli oldukları için hâlâbütün görkemi ile yaşıyorlar. Bu insan-lardan biri olan Âkif, bugün Türk genç-liğinin önünde bir karakter timsali ola-rak ışık saçmaya devam etmektedir.

Babamın bana verdiği mahlâs ‘Ragîf ’tır.(…) ‘Ragîf ’ ev halkı ve mahalleli ara-sında kullanılamamış. ‘Âkif ’e çevirmiş-ler. Nüfus kâğıdına da Âkif geçmiş. İştebu suretle adım Mehmet, mahlâsım da

Âkif kalmıştır. Fakat babam hep “Ragîf ”derdi. ‘Ragîf ’ tevellüd tarihimi de ifadeeder.” diyen Milli şarin doğum tarihiebcet hesabı ile hicrî 1290 yılıdır. YaniMiladi takvimle 1873 yılı. Ailesi Âkif ’eisim verirken bile bir geleneği sür-dürmüştür. Bu geleneğin icrası Âkif ’inailesinin nelere dikkat ettiğini göster-mesi bakımından önemlidir. Ona isim

verilmesinden tutun da yaşantısınınhemen hemen her safhasında “geç-miş”in değerli her türlü ilkesine sahipçıktığını görmek onu anlamamızı ko-laylaştıran en büyük göstergelerdendir.

Mehmet Âkif, her şeyden önce bir ka-rakter adamı, karakterinin adamıdır. O,her zaman doğruluğun, hakikatin söz-cüsü olmayı yeğlemiştir. “Üç buçuk soy-suzun ardından zağarlık yapmayan”,“aldırmadan geçemeyen” , sözünün “ha-kikat” olmasına gayret eden bir karak-tere sahiptir. Prof. Dr. Orhan Okay’agöre “Pek az eser, Mehmet Âkif ’inkikadar yazarının şahsiyetini aksettirebi-lir.”

Âkif ’in karakterini anlamak bakımın-dan Mithat Cemal Kuntay’ın söyledik-leri çok isabetlidir: “Cevdet Paşa Kur’ânnâsiridir, Âkif Kur’ân şairi. Ancak ikisi-nin arasında fark var; Kur’ân, CevdetPaşa’nın yalnız kültürünü, Âkif ’in kül-türüyle beraber seciyesini de yaptı.”Âkif ’in karakterinin anlaşılması bakı-

Tahsin YILDIRIMKısıklı İlköğretim Okulu

MEHMET ÂKİF’E DAİR

İnceleme

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 74

Page 76: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

75

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

mından çağdaşlarının onun hakkındasöylediklerine bakılmalıdır. SüleymanNazif onun mizacı hakkında şöyle der:

“Malumdur ki şiir ve şâiriyetin ikimenba’-i ilhâmı var: Din, kin! Biri aşkve iman, ümid ve huzur, sabr ü taham-mül, bu toprakların altında bile birpenâh-ı refâha i’tikaddan mütevellid it-mi’nân-ı mesûd terennüm ettirir. Dindar,cemiyeti ve eşhâsı tenkid ve hattâ şetm ütel’în ederken de ağladığının hem demat’ûnunun hasta başını şâir göğsüne da-yamış, için için ağladığının farkında de-ğildir. Bu tıynetten, Fransız iseLamartine, Türk ise Mehmet Âkif doğar.”

Mehmet Âkif ’in başarıları-nın temelinde eğitimininmükemmelliği vardır. ODoğu ve Batı dünyasınındillerini bildiğinden hemDoğu medeniyetini hem Batımedeniyetini tanımak fırsatınıbulmuştu. Üstelik vatanını,milletini büyük bir aşkla ve sa-mimiyetle seven, çok dürüst,çok fedakâr, çok inançlı bir in-sandı. Ülkesinin içine düştüğühalden büyük bir üzüntü duyuyorve bir aydın olarak kurtuluş çare-leri arıyordu.

Âkif bu milletin ruh köküne bağlı,manevî ve moral değerlerine saygılı,inanç ve geleneklerini kabullenen biraydın profili çizmiştir. Âkif, sahip ol-duğu erdemleri, mensubu olduğu bumilletin inandığı yüksek inanç siste-minden almıştır.

Milletimiz için ölüm kalım savaşı olan“Kurtuluş Savaşı”nda herkes bir şeyleryapmanın gayreti içindedir. Bu gayretherkesin kalbinin tüm zerrelerine kadarsinmiştir.

Bir gönül insanı olan Mehmet Âkif degönlünün sesini dinlemiş ve Milli Mü-

cadele’deki saflara katılmıştır. Atatürk,Mehmet Âkif ’in Milli Mücadeleye kat-kılarını her zaman övgüyle zikretmiştir.

Sanatını inancının emrine veren Âkif,fikirlerini, dertlerini, ümitlerini, heye-canlarını yedi ayrı kitaptan oluşan Sa-fahât’ta toplamıştır. O; sanatını,cemiyeti daha ilerilere götürmek içinvasıta yapmıştır. Fakat bunu yaparkensanatından taviz vermediği gibi, şiirinide kuru sloganlara âlet etmemiştir.Âkif ’in şiirinde hayatın tüm renklerivardır.

Âkif, hayat ve onun getirdikleri karşı-sında:

‘Hayal ile yoktur benim alış-verişimİnan ki her ne demişsem, görüp de söyle-mişim.’ diyecek kadar realisttir. Âkif, milleti-

mize İstiklâl Marşı gibi, dünyanın engüzel marşlarından birini hediye etme-nin yanında, Çanakkale gibi bir müca-deleyi destanlaştırmış, ülkesininmaddî–mânevî problemleri üzerindekafa yormuş ve bunlara çağının çok ile-risinde çözüm yolları üretmiştir.

Mehmet Âkif, Türk edebiyatının ençok üzerinde konuşulan, en çok araştı-rılan ve en çok okunan şanslı ediplerin-dendir.

Üzülerek belirtelim ki fikir ve şiir tari-himizde çok önemli bir yeri olan Meh-met Âkif, günümüzde tam olarakanlaşılmış değildir. Millî kültürümüzeönemli katkılar sağlayan MehmetÂkif ’i daha iyi anlamak için başta MilliEğitim Bakanlığı olmak üzere çeşitlibakanlıklarda bu konuda çalışmalaryapmaktadır.

Bu çalışmalar kapsamında İstiklalMarşı Okuma Yarışması, MehmetÂkif Ersoy hakkında bilgi yarış-ması, İstiklal Marşı ve Âkif ’i konualan tiyatro yarışmaları, sempoz-yumlar ve seminerler düzenlen-mektedir.

Âkif, ömrünü düşüncelerin-den taviz vermeden, paraya vemevkiye yaltaklanmadan,vicdanına hıyanet etmeden,gururunu çiğnetmeyen birinsan olarak Hak bildiğiyolda yalnız da olsa gide-rek tamamlamıştır.

27 Aralık 1936’da vefat eden Âkif ’inölümünün 73. yılında onu anlamakadına yapılan çalışmalar milletimize de-ğerlerine de sahip çıkıldığını göstermesiyönü ile bizi ümitvar kılmaktadır.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 75

Page 77: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201076

Araşt ı rma

Türk izcilerinin bilinen ilk İzci Andı: “Tanrıya ibadet ve Hakana itaat edeceğime, daima vicdanlı, vazifesinitanır, kanuna hürmet eder, yiğit bir adam olarak hareket eyleyeceğime, vatanımı sevip sulh ve harpzamanında fedakarlıkla hizmet yapacağıma, izcilik türesine baş eğeceğime namusum ve şerefim üzerinesöz veririm.”

Birleşik Krallık ordusu subaylarındanBaden Powell’ın, 1908 yılında Brown-sea adasında düzenlediği ilk kamp, Av-rupa’da olduğu gibi ülkemizde de ilgi ileizlenmişti. Ragıp Nurettin’in, 1910 yılısonlarında Say ve Terakki adlı dergideyayımlanan keşşaflık konulu bir yazısıile izcilik, Türk toplumunun da günde-mine girmiş oluyordu. (Pura,1939:12) Ülkemizde izciliğin, (erken dönemdekiadı ile keşşaflığın) yer bulmasının tarihi,bir bakıma İstanbul’daki çalışmalar ileözdeş görünmektedir. Gerek OsmanlıDevletinde Genç Dernekleri ve KeşşafOcağı; gerekse gayrimüslim topluluklarıizcilik örgütlenmelerinin merkezi İstan-bul olacaktır.

İstanbul İl İzci Kurulu eski başkanların-dan Rıza Bediz, izciliğin ülkemizde or-taya çıkışına ilişkin olarak “İzcilikTeşkilatı, 1909 yılında İstanbul’ da, biriGalatasaray Lisesi, diğeri Kabataş LisesiBeden Terbiyesi Öğretmenleri bulunanAhmed ve Abdurrahman Robenson kar-deşlerin şahsi teşebbüs ve gayretleri ilememleketimizde ilk defa Keşşaflık adı ilekurulmuştur. Balkan harbinin zuhuruna

kadar iyi bir inkişaf göstermeye başlayanizcilik, Balkan Harbinin başlamasıyledurgunluk devrine girmiştir” demekte-dir. (Bediz,1955:7)

Robenson Kardeşler 1911’de İstanbulve Üsküdar Sultanilerinde, ardındanVefa, Kadıköy ve Nişantaşı İdadilerindeizci oymakları kurdular. Saint Benoit’dayedi değişik milletten izci bulunuyordu.(Toprak,1999,sayı 24:22) (1912’de ku-

rulan İstanbul Erkek Lisesi Sakarya İzciOymağı halen faaliyetini sürdürmekte-dir.)

İstanbul Maarif Müdürü Safvet Bey,Vefa ve İstanbul Sultanilerinde izciliğingelişimini sağlamışlardı. Behçet Bey veAhmet Bey, Haydarpaşa İttihat Mekte-binde İlk Kız İzcilik Örgütünü kur-muştur. Ameli Hayat, Gelenbevi,Mercan, Davutpaşa İdadilerinde faali-yet gösteren izci grupları da bu dö-nemde izci çalışmalarını yapanokullarımızdan olmuştur.

Mütareke döneminde işgal güçleri hertürlü askeri ve sivil teşkilatları kaldırmış,Genç Derneklerinin faaliyetlerini de ya-saklamıştır. İşgal İstanbul’un da izcilikulusal kimlik gösterisine dönmüştü. İs-tanbul’da işgal güçleri dahil her tür top-luluğun ya da cemaatin bir izci örgütüvardı. (Toprak,1999, sayı 24:23)

İstanbul Uluslar arası Erkek İzci Kon-seyi olarak da adlandırılan örgütün ba-şında İngiliz Ordusundan AlbayMaxvell vardı. Uluslara göre ayrılan bu

Turan BAYRAKGüzin Dinçkök İlköğretim Okulu

KEŞŞAF OCAĞI’NDAN GÜNÜMÜZE İSTANBUL’DA İZCİLİK

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 76

Page 78: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

77

İ stanbul Eğ i t im ve Kültür Dergis i

Mart / 2010

örgütler, Amerikan, Ermeni, İngiliz,Rum, İtalyan, Rus, Yahudi ve Türk İzciörgütleridir.

Sayısı 2000’leri bulan Rum İzci Örgü-tüne gelen en temel eleştiri, yapının as-keri oluşu idi . Nitekim örgütün bu türgösterileri İstanbul Polis Müdüriyeti ta-rafından Mayıs 1921’de yasaklanmıştır.(Toprak, 1999, sayı 24:26)

Harbiye Nazırı Enver Paşa öncülü-ğünde Belçika İzciler Birliği KurucuBaşkanı Harold Parfitt, 1913 yılınınsonlarına doğru Türkiye’ye davet edilir.Böylece, Keşşaf Ocağı kurulur. Bu ça-lışmalarda biçimlenen Türk izcilerininbilinen ilk İzci Andı:

“Tanrı’ya ibadet ve Hakana itaat edece-ğime, daima vicdanlı, vazifesini tanır,kanuna hürmet eder, yiğit bir adam ola-rak hareket eyleyeceğime, vatanımı sevipsulh ve harp zamanında fedakarlıkla hiz-met yapacağıma, izcilik türesine baş eğe-ceğime namusum ve şerefim üzerine sözveririm.”

Mustafa Kemal, kendisine İstanbul’daaralarında Selim Sırrı’nın da bulunduğubir grup tarafından 1923’de kurulan"Türk İzci Ocağı" karargahı tarafındankendisine yapılan Başbuğluk teklifini,gönderdiği bir telgraf ile kabul etmiştir.(Uzgören, 2000:28) 1 Mart 1923’te ku-rulan bu örgüt Mustafa Kemal’in hima-yesindedir ve kendisi 25 Şubat 1923’teBaşbuğluğa getirilir. Kazım Karabekirtarafından kurulan Çocuklar Ordusu

Örgütü bu sırada Genç Dernekleri ça-lışmalarını anımsatan bir etkinlik sergi-lemişti. Sarıkamış Şehitlerininçocuklarından oluşturulduğu belirtilenGürbüz Alayı, İstanbul Gezisi progra-

mında Beyoğlu’nda da bir yürüyüş ger-çekleştirmişti. (Karabekir, 2001:125)

Keşşaf Dergisi, Mart 1923’te İstanbul’daTopkapı Sarayında düzenlenen töreneilişkin bilgi vermekte. Tören, BaşbuğVekili -İstanbul Valisi- Esad Bey’in Top-kapı Sarayına gelişi ile başlamış, dua vekonuşmalar ardından tören bitimindeizciler sokaklarda yürümüşlerdir. Keş-

şaf ’a göre, 1000’den fazla izcinin katıl-dığı törende Maarif Müdürü Saffet Beyde hazır bulunmuştu. Bu arada İstan-bul’da “İzci Ocağı” adı ile İzci Karargahıkurulmuştu. İstanbul’da hemen herokulda izci örgütleri kurulmaktaydı.Maarif Vekaleti bir tamim yayınlayarakyapılan gezi faaliyetlerine düzenleme ge-tirmiştir. Bu arada Tedrisat-ı İbtidaiyyeMeclisi, İstanbul İzcileri üniforması ola-rak haki renk ceket ve kısa pantolon,siyah çorap ve potin olarak belirlemişti.

Cumhuriyet sonrasından günümüze İs-tanbul İzcileri, Milli Eğitim Bakanlığıyapısı içerisinde yasal düzenlemeler çer-çevesinde faaliyelerini gerçekleştirmiş;Resmi bayramlarda, ulusal-uluslararasıkamplarda ve topluma hizmet projele-rinde yerini almıştır.

İstanbul’da Milli Eğitim Bakanlığı izci-leri, İl İzci Kurulu Başkanlığı eşgüdü-münde çalışmalarını sürdürmektetir.Türkiye İzcilik Federasyonu da ülke ge-nelinde yürüttüğü faaliyetler içerisindeİstanbul Ofisi adlı bir yapıyı hayata ge-çirmiştir.

Bu bağlamda İstanbul Büyükşehir Be-lediyesi bünyesinde kurulan İzcilik Ku-lübü’nün Federasyon çatısı altındagerçekleştirdiği çalışmalar sonucu heryıl yaz aylarında on binlerce öğrencikamplarda izcilik eğitiminden geçiril-mektedir.

Kaynakça

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda yapılan “Sosyolojik Bakımdan Türkiye’de İzciliğin Serüveni” başlıklı Yüksek Lisans Te-zinden (2009) yararlanılarak yayına hazırlanmıştır.1-Fuat Pura, Bizde ve Dünyada İzcilik,Ankara-İstanbul,Alaeddin Kıralı Basımevi,19392-Rıza Bediz, İzcilik ve İzci Kampları, İstanbul, Pedagoji Cemiyeti Yayınları,1955 3- Zafer Toprak,"II.Meşrutiyet' ten Mütareke Yıllarına: Türkiye'de İzciliğin İlk Evresi," Tombak, 1999, S.24, ss.19-27 4- Selahattin Soysal, Türk İzciliği’nin 60 .Yılı: 1912-1972,Ankara, İzcilik Genel Müdürlüğü Yayınları 5- Gökhan Uzgören, İzcilik Tarihi, İstanbul, Papatya, 2000 6- Kazım Karabekir, Çocuk Davamız: Öğütlerim,İstanbul,Anadolu Matbaacılık,1990

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 77

Page 79: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

78

Kitap

Çivisi Çıkmış Dünya / Amin Maalouf / Yapı Kredi Yayınları

Türk okurunun daha çok tarihsel romanlarıyla tanıdığı Maalouf, bu kez “medeniyetler çatışması”adı altında kuramsallaşıp yasallaşan ve dünyadaki bütün kültürler ve halklar için felakete yol açacakpolitikaları eleştiriyor. Yazar, yaşamın devamlılığının olmazsa olmazı olarak gördüğü hoşgörü çığlı-ğını yeniden duymaya davet ediyor insanlığı. Çivisi Çıkmış Dünya bir yandan küresel ısınma, enerjikaynakları ve doğal felaketlerle, bir yandan da yanlış politikaların doğurduğu ekonomik ve siyasal kriz-lerle mücadele eden insanlık için bir yol haritası... Kitabın satır aralarında Amerikan politikaları, Av-rupa Birliği, 20. yüzyıl Arap siyasi tarihi ve Türkiye’den bahsediliyor. Maalouf ’un bu eseri, her şeyerağmen birbirimize saygı duymayı ve birlikte yaşamayı başarmak isteyenler için bir tür pusula...

Kurgulanmış Benlikler / Nazan Aksoy / İletişim Yayınları

Nazan Aksoy, Kurgulanmış Benlikler’de yakın tarihimizi, o döneme tanıklık eden kadınların dilin-den, onların otobiyografilerinden okuyor. Özellikle son yıllarda yayımlanan kadın otobiyografileri-nin de genel olarak odak noktası modernleşme ve özel olarak Cumhuriyet tarihidir. Bir yakınokumayla, kadın otobiyografi yazarlarının hayatlarında hangi sorunlar öne çıkıyor ve bu hikâyeler oto-biyografi türünün Batı’daki örneklerine hangi yönlerden benzerken nerelerde ayrışıyor sorularınınüzerine eğiliyor. Kurgulanmış Benlikler, modernleşme projesi içinde kimliğini kurmuş, bu projeninkadınlara sunduğu imkânlardan yararlanmış, böyle meslek ve kimlik edinmiş kadınların hikâyelerinianlatıyor.

Nasreddin Hoca Bir Gün / Mustafa Delioğlu / Can Yayınları

Nasreddin Hoca Her Gün… Ünü Anadolu sınırlarını aşıp tüm dünyaya yayılan bilge, hazırcevapNasreddin Hoca, tüm zamanların en büyük nüktecilerinden biri. Can Yayınları tarafından çocuklarıiçin hazırlanan Nasreddin Hoca Bir Gün, çocukların renkli dünyalarına gülücükler bırakan şirinli-ğiyle dikkat çekiyor. Türkçemizi öyle güzel kullanıyor ki gülüyorsunuz, ama yüzünüzde asılı kalmış bir gülümsemeyle dü-şünüyor, düşünüyorsunuz. Önerimiz, Mustafa Delioğlu’nun, seçtiği Nasreddin Hoca fıkralarını usta fırçasıyla renklendirdiği bugüzel kitabı her gün okumanız, her gün gülümsemeniz…

İstanbul Şarkısı / Çelik Gülersoy / TTOK Yayınları

Şarkı mı kaldı İstanbul'da, bunca kalabalık, reklâm karmaşası ve trafik gürültüsü arasında, diyecek-tir, kitabın adını duyan birçok İstanbul hemşehrisi. Uzun tarihinin içerisinde 30-40 yıl gibi kısacıkbir zaman parçasında, on misli birden kalabalıklaşan, eski konutları, çerçeveleri, kırılıp bozulan, pa-patyalık birçok kırları çimentolaşan bir diyarın, büyük ölçüde, rengi solar, sesi kısılır ve kendi havasıduyulmaz olur. Resmi kalmaz ki, müziği olsun. Çelik Gülersoy’un; Ara Güler, Haluk Özözlü gibi fo-toğraf sanatçılarının fotoğraflarıyla zenginleştirilmiş bir albüm hüviyetindeki bu kitabı, İstanbul gibibir şehrin geçmişi üç bin yıllık bir zamana ulaşan ve bunu da 'boş geçirmeyen' yani, üç imparator-luğa başkentlik etmiş bir şehrin, bu zengin tarihle iç-içe bir hayat yaşamasını anlatır.

Mart / 2010

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 78

Page 80: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

79

İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi

Mart / 2010

Gölgeye Övgü / Kolektif / İstanbul Modern

İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin "Gölgeye Övgü" sergisi, gölge tiyatrosu gelenekleriyle çağdaş sa-nattaki yeni anlatı ruhu arasındaki paralellikleri araştırarak, geleneksel sanat biçiminin son yıllardaçağdaş sanat dünyası üzerindeki izlerini aktarıyor. Sergide dans, opera ve müzik içeren gölge tiyatro-ları, siluetler, çizimler, metinler, elyazmaları, filmlerle birlikte 100'ün üzerinde eser sunuluyor. "Göl-geye Övgü" sergisinde Haluk Akakçe (Türkiye), Nathalie Djurberg (İsveç), William Kentridge(Güney Afrika), Katariina Lillqvist (Finlandiya), Jockum Nordström (İsveç), Lotte Reiniger (Al-manya), Christiana Soulou (Yunanistan), Ladislas Starewitch (Polonya), Andrew Vickery (BüyükBritanya) ve Kara Walker'ın (A.B.D.) işleri ve filmleri yer alıyor.

Abide Şahsiyet Mehmet Âkif Ersoy / Aziz Erdoğan / Yağmur Yayınevi

Halkla iç içe yaşayan Akif, aydın kimliğiyle toplumun ağlayan gözü, sızlayan yüreği olmuştur. Dünolduğu kadar bugün de evrensel değerlere bağlılığı, vatanseverliği, feraseti, cesareti ve gönül zengin-liğiyle aramızda yaşamaktadır. Aziz Erdoğan, okuru Mehmet Akif ’in hayatına öykü tadında bir yol-culuğa çıkartıyor. Akif ’in çocukluğunu, mücadelesini, azmini, hüznünü, sevincini, ahde vefasını sadebir üslupla dile getiriyor. Bölüm başlarına Akif ’in berceste dizelerini yerleştirdiği eser, diliyle okurukucaklıyor. İstiklâl şairinin bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. Dönemin atmosferini, yaşayışını ay-rıntılı betimlemelerle anlatan eser, gençlere örnek bir kişilik sunuyor. Akif, insanlık değerlerini ge-leceğe taşıyan sağlam bir köprüdür, eser, okuru bu köprüde yürümeye davet ediyor.

İstanbul’un Meşhur Edebiyatçıları / Yusuf Çağlar / İBB Kültür A.Ş.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan “Bir Fotoğrafın Aynasında İstan-bul’un Meşhur Edebiyatçıları” isimli kitapta, Cumhuriyet döneminin meşhur fotoğrafçısı Wein-berg'in objektifinden devrin mecmualarına ve fotoğraf albümlerine taşınan bu hatıra-i cemiyetfotoğrafında Türk edebiyatına damgasını vurmuş 42 usta isim yer alıyor. Halid Ziya Uşaklıgil'denHalid Fahri Ozansoy'a, Ziya Osman Saba'dan Vâlâ Nurettin'e, Necip Fazıl Kısakürek'ten Faik AliOzansoy'a, Peyami Safa'dan Florinalı Nâzım'a kadar pek çok meşhur simayı aynı fotoğraf karesindebuluşturan sebep ise Güzel Sanatlar Birliği Edebiyat Şubesi’ni oluşturmak. Cumhuriyet dönemininünlü edebiyatçılarının bir arada görüldüğü fotoğraf 1928 yılında Alay Köşkü önünde çektirilmiş.

Kahve Molası / Muhterem Yüceyılmaz / Bilgeoğuz Yayınları

Bir insan bir evrendir görüşünden yola çıkan yazar, hayatın değişik yönlerine doğru okurunu gizemlibir yolculuğa çıkartıyor. Hazır bulunup, ziyan edilmiş sevgilerden, hiç tanışılmamışlardan, bulmakümidiyle çıkılmış yolculuklardan söz ediyor. Bir kadının, bir babanın, esnafın, gencin, bazen bir bu-nağın veya bir kedinin, bir köpeğin iç âleminde gezinirken, hayatın aslında ne kadar güzel, ele geçi-rilmiş ne kadar değerli bir fırsat olduğunu da fısıldıyor kulaklarımıza. Yazar insanları sevilesi yanlarıylaama insanca kusurlarıyla birlikte seviyor. Zaman kısa. Hayat çok hızlı akıp gidiyor. Öyleyse biz ne-resindeyiz hayatın? Cevabı, bir “Kahve Molası’nda” Muhterem Yüceyılmaz’ın kısa hikâyelerinde bu-lacaksınız. İyi okumalar.

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 79

Page 81: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı

Mart / 201080

“vakit varken tomurcukları toplaZaman hala akıp gidiyorVe bugün gülümseyen bu çiçek, Yarın ölüyor olabilir”

Hangimiz dilemedik, bu dünyaya gözle-rimizi kapatacağımız an geldiğinde, ar-dımızda yaşanmış olmak için yaşanandeğil, gerçek bir yaşam öyküsü bırakmışolmayı. Belki de hep erteledik ruhunçığlıklarını bastırarak. Gün geldi, ger-çekliğin duvarına çarptı saklı hayaller.Gün geldi; yeşermeden soldurduk on-ları. Nihayetinde de geç kaldığımızı dü-şündük düşlerimize, onları yorgundüşürdüğümüzde.

Ölü Ozanlar Derneği, hayata bakış açı-mızdaki anlamı, eğitimle, insana duyu-lan gerçek sevgiyle birlikte sorgulayan,dünya sinemasının unutulmazlarındanbiri. 1960’ların Amerikası’nda, ülkeninen disiplinli lisesi Welton Akademi-si’ndeki yedi genci ve onların hayatınıdeğiştiren edebiyat öğretmenleri Bay Ka-teing’in öyküsünü anlatan filme verilenisim, Bay Kateing’in öğrenciliğinde kur-duğu bir kulübün adıdır.

Akademi öğrencilerinin her birinin bir-birinden farklı hayalleri, içinde büyüt-tüğü ama dışa vuramadığı beklentilerivardır hayattan. Ailelerinin ise bu genç-lerden beklediği büyük işler, önemli ka-riyerler, hedefler, toplumda saygınlık gibideğerler var. Akademi’nin de gençlerdenbeklediği disiplin, gelenek ve onur gibisarsılmaz, tartışma kabul etmez prensip-leri…Ve o yıl, akademiye gelen eski aka-

demi mezunu edebiyat öğretmeni BayKateing, bu gençlerin derslerine girdiğiilk günden itibaren sıra dışı ders işleyişi,her öğrenciye birey olarak duyduğu saygıve onlara gösterdiği sonsuz anlayış ileönce öğrencilerin kalplerine ulaşacak,sonra onlara gösterdiği farklı bakış açı-ları ile, herkesin çizdiği kalıpların dışınaçıkma çağrısı, düşünmeye ve sorgula-maya açtığı kapılarla öğrencilerin zihin-lerindeki atıl hazineleri ortayaçıkaracaktır.

Ölü Ozanlar Derneği adıyla Bay Kate-ing’in başlattığı, şiir, nesir, tiyatro gibisanat dallarının ateşiyle yapılan toplan-tılar, Welton’un, Todd, Neil, Cameron,Charlie, Pitts gibi yeni öğrencileri tara-fından devam ettirilecektir. Bay Kateing,sanata, aşka, insana karşı duyduğu busevgiyi, her biri farklı karakterde, farklızevklere , katı bir aile disiplini ve kural-lar içerisinde, mükemmellik beklentisi

içinde sıkışmış ruhlara sahip bu gençlereaşılayarak, gençlerin içindeki gerçek tut-kularını ortaya çıkarmıştır. İnsan ırkınındoğasındaki coşku gereği şiire koştu-ğunu, insanın her daim kendi düşünce-sinin üzerine giderek düşünmeninözgürlüğünü yaşamasını salık vermiştir.Ve onları “ güçlüler mizansenine bir dizekatmaya” davet etmiştir.

Kateing, dışlanmayı göze alarak sıra dışı,yaratıcı tekniklerle öğrencilerinin, birinsan olarak kendi değerlerini fark et-meleri için tüm samimiyetini ortayakoymuş ve bunu meyvelerini görmüştür.İnsanlar içinde bir kelime dahi edeme-yen Todd’un içindeki şairliği, babasınınkorkusundan dolayı isteklerini bastıranNeil’in, içindeki tiyatro aşkının peşindenkoşacak cesaretini ortaya çıkarmıştır.

Yıllar boyu sevgiden yoksun bir disipliniçinde kendi değerini unutan bu genç-leri, kısa sürede bu kadar değiştiren şey,eğitimin özünü oluşturan, doğanıntemel kanunu “sevgi”dir. Kateing’in ba-şardığı mucize, kendinden değil, insanıinsan yapan bu duygudadır. Ezberlerikalbe sindirip hayata aksettiren, samimi-yettir. Ve mühim olan, bize bahşedilenen büyük hediye olan “anı” anlamak vedeğerini bilmektir. Bay Kateing’in dediğigibi “biz buradayız ve hayat var.”

Zeliha Yurdaer

CARPE DİEM YAŞADIĞINIZ GÜNÜ KAVRAYIN

Sinema

Ve mühim olan, bize bahşedilen enbüyük hediye olan “anı” anlamak vedeğerini bilmektir. Bay Kateing’in de-diği gibi “biz buradayız ve hayat var.”

son:Mizanpaj 2 01.03.2010 14:58 Page 80

Page 82: İSTANBULmontessori.org.tr/wp-content/uploads/2010/07/istanbul-il...2 Mart / 2010 İçindekiler 4Aziz Erdoğan / İstanbul’un Enerjisi Milli Eğitim’den / 10 4“Okullarımızı