yy osmanlı coğrafyasında karanlıkta kalmış yesevl ve...

42
16. yy Yesevl ve Kübrevl Mustafa Koç• AND KÜBREvl SHEIKS NEGLECTED IN 16th CENTURY OTTOMAN TERRITORY ABSTRACT This tnvestigation. a first of Muhyi-1 (d. 1604) translation that narrates the condltion of Ahrari sheiks tn Ot- toman era and this book's supplement Zeyl to the of the assessment of lhe contents of these books, the transc- of the texts and a Muhyi-1 translation Re- and the Zeheb that was supplemented as a pre· face are the origtnal r esources that illumioate the course of Nak- movement In Ottoman era from different aspects wlth an Im- mediate polnt of view. Keywords: Ahrarism, History of Suftsm Ottoman Era, Kübrevism Muhyi-i Yesevism. ÖZET Bu ilk defa ilim kamuoyuna sunulan Muhyi-i (ö.l604) dönemindeki vaztyetlertni ortaya ko- yan tercümesi ile Zeylfnln muhtevi oldugu malumat metnin ve degerlendlrllme Muhyi-1 tercümesi ile eserin önüne ilAve edilen Zencir-i Zeheb rlsale, dö· nemini ilk el den ve birkaç veçheden orijinal bir kaynak özel- Anahtar Kelimeler: Ahrariltk, Kübrevilik, Muhyi-1 dillk, tasavvuf tarihi, Yesevilik. Tam bir cemiyet olan Ubeydullah (ö.l490) kuvvetli siyet!, oldugu bütün sosyal katmanlardan kab- sürede büyümesini ve çok bir cografyada örgütlenmesini temin siyasi kurdu gu ve büyük ara- zilerde ziraatleelde zenginlik, sufiligin dünyevi baglardan ka- gösteren bir tecrübe olarak kendisinden sonra gelenle- Dr. Edebiyat Fakültesi. 1ürk Dlll ve Bölümü. Kutadgubilig Duglsi, Man 2005. s. 2JJ-254

Upload: others

Post on 29-Dec-2019

24 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 16. yy osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşi-Ahrarl, Yesevl ve Kübrevl şeyhleri

    Mustafa Koç•

    NAKŞİ-A.HRARl, YESEVİ AND KÜBREvl SHEIKS NEGLECTED IN 16th CENTURY OTTOMAN TERRITORY

    ABSTRACT

    This tnvestigation. a first presentatıon of Muhyi-1 Gülşeni's (d. 1604) translation Reşehô.t that narrates the condltion of Ahrari sheiks tn Ot-toman era and this book's supplement Zeyl to the sctentıflc communıty, consısts of the assessment of lhe contents of these books, the transc-riptıon of the texts and a conclusıon. Muhyi-1 Gülşeni's translation Re-şehat and the treatıse Zencir-ı Zeheb that was supplemented as a pre· face are the origtnal resources that illumioate the course of Alırari Nak-şibendism movement In Ottoman era from different aspects wlth an Im-mediate polnt of view.

    Keywords: Ahrarism, History of Suftsm ın Ottoman Era, Kübrevism Muhyi-i Gülşeni, NakşibendJsm. Yesevism.

    ÖZET

    Bu araştırmada. ilk defa ilim kamuoyuna sunulan Muhyi-i Gülş.eni"nln (ö.l604) Alırari şeyhlerın Osmanlı dönemindeki vaztyetlertni ortaya ko-yan Reşehô.t tercümesi ile Zeylfnln muhtevi oldugu malumat de~erlendlrilmiş; metnin çevirimyazısı verilmiş ve degerlendlrllme yapılmıştır. Muhyi-1 Gülşeni'nln Reşehat tercümesi ile eserin önüne ilAve edilen Zencir-i Zeheb adlı rlsale, AlırAri Nakşibenclilik cereyanırun Osmanlı dö· nemini ilk elden ve birkaç veçheden aydınlatan orijinal bir kaynak özel-ııgı taşır.

    Anahtar Kelimeler: Ahrariltk, Kübrevilik, Muhyi-1 Gülşeni. Nakşibendillk, Osmanlı tasavvuf tarihi, Yesevilik.

    Tam bir cemiyet adamı olan Ubeydullah Ahrar'ın (ö.l490) kuvvetli şahsiyet!, şeyht oldugu Nakşibendiligın bütün sosyal katmanlardan geniş kab-lımlarla kısa sürede büyümesini ve çok genış bir cografyada örgütlenmesini temin etmJş; siyasi şahsiyetlerle kurdu gu ilişkiler ve satın aldıgı büyük ara-zilerde ziraatleelde ettıgı zenginlik, sufiligin dünyevi baglardan bagı.m.sız ka-lamayacagını gösteren bir tecrübe örnegı olarak kendisinden sonra gelenle-

    • Dr. İ.Ü . Edebiyat Fakültesi. 1ürk Dlll ve Edebiyatı Bölümü. Kutadgubilig F~lseftt·Bilinr Araffırmaları Duglsi, Sayı:7, Man 2005. s. 2JJ-254

  • 214 Mustafa Koç

    re intikal etmişti. Nakşibendiligtn. uzlete çekilmeden cemiyet hayatında da halvetin mümkün olduguna işaret eden 'halvet der-encümen' ilkesinin, Ah-rar pratlgiyle aldıgı renk, bu tarikatın diger sufi hareketlerden daha çok be-n:iınsenmesinde ve yayılmasında müessir unsurlardan biri olarak degerlen-dirilebilir.

    15.yy'da Ubeydullah Ahrar tecrübesinden sonra Nakşibendilik, ona nis-petle 'Ahrarillk' kolunu dogurdu. AbdulHili-ı İlahi (ö.l490) ve halifesi Emir Ahmed-i Buhari (ö.l516) lle Anadolu'ya taşınan ve 16.yy başlannda Emir Buhari'nin İstanbul'da teşkilatlandırdıgı Ahrarilik, takipçileriyle Osmanlı kültür hayatında birçok cepheden ele alınabllecek tesirler meydana getirdi. 1 Osmanlıdaki başlangıç devresi sınırlı kaynakların imkantan ruspetinde açıga çıkartılabilen bu sufi cereyarıın esas inkişaf etugı 16.yy'daki seyrini, müs-takil ve içeriden anlatan bir metin temin edilemedlgi için, daha çok sUslle mlhvertnde ve şeyhlerin tezkirelerdeki daha çok tazim yüklü kısa biyografl-lertnden takip edebiliyoruz. Bu eserler arasında ilk mühlm eser Nejehdtü'l-üns tercümesidir. Alırari sUsilesinden gelen Lfunl1 Çelebi'nin MoJ.la Cfunl'den çevirdigi Nejehdtü'l-üns'e ilave ettigi Ubeydullah Ahrar'ın bazı takipçllertne ait bölümlerle Ahrariligtn Osmanlı cephesine giriş yapılır.

    Osmanlı cogTafyasında 16.yy'da müesseseleşen bu tarikatın, ulularını ve doktrinini içeren temel biresere duydugu ihtiyacı Nejehdtü'l-üns tercüme-si karşılayamadıgı için Safi mahlaslı Fahrüddin Ali bin Hüseyin Va.J.z Kaşifi'nin2 (ö.l532-33) 1503'te yazdıgı Nakşiligtn hacegan silsilesine ve menkıbelerine ait Farsça Reşehdt-ı Aynü'l-haydt adlı eserinin, bilhassa İstanbul'da tabanı genişleyen Alırari mensupları için tercümesi zaruri hale geldi. Alıtar'ın halifelerinden bahseden ancak Osmanlı boyutuna degınmeyen bu ese-rin telifinden yarım asır sonra Türkçeye iki tercümesi yapıldı.

    Muhyi-i Gülşeni'nin3 (ö.l604) Reşehdt tercümesi Trabzonlu Mehmet Marufunkinden 16 yıl önce 1569 tarihinde tamamlanmış ve Alırari şeyhlertn Osmanlı dönemindeki vaziyetlerini ortaya koyan bir zeyille' zenginleştirilmiş olmasına karşın. Trabzonlu Mehmet Maruf Efendi'nin (ö.l594) l585'te tamamlayarak III. Murad'a takdim ettigi çalışma (Matbu Mısır 1236/ 1820), Osmanlı döneminde yapılmış ilk Türkçe tercüme olarak kabul edildi.

    Şüphesiz Muhyi'nin çevirisinin önemi, kronolojik sıralamada ilk olma degerinden kaynaklanmaz. Yarım asır önce Fuat Köprülü'nün çalışmalarında adını verdigt ve şahsi kütüphanesinde oldugunu kaydettigt bu Reşehat

    Nakşlligin İstanbul'daki Uk keşif kolu Horhor'da tesıs edilen Hlndiler Tekkesl'dir. Fatıh Sultan Mehmed'in Nakşibencü şeyhi H

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalrmş Nakşi-Ahr/irl, Yesevi ve Kübrevi Şeyhleri 215

    tercümesi" ve bu eserin önüne ilave edilen Zencir-i Zeheb adlı bir rısale , Ah-rari Nakşibendilik cereyanının Osmanlı dönemini ilk elden ve birkaç veçhe-dcn aydınlatan orijinal bir kaynak özelligt taşır.s

    İçerik olarak orijinaline sadık kalan Marufun tercümeslnden bir çok noktada ayrılan Muhyi'nfn çeviriSi, Kahire Gülşeni Dergaru'nın l.kincl postnışini Ahmed-i Hayati'nin (ö.l570) ıstegıyle gerçekleşir. Muhyi. bu hususu, Me-nd.kıb-ı İbrd.hlm-1 Gülşeni dibacesinde şöyle dile getirir:

    "Şeyh İbrAhim-l Gülşeni'nln ava.kıbını tak:rir ve Halvetiyyeden sayir me-şayıh-ı ızam ve piran-ı klramun ahvruınt silsile-ı Nıiriyyede beyan kılmagı ve tarik-ı Nakşbendiyyede olan mürşldan ve ulema-yı mürebblya-nun a'matlnl silsile-t zehebde ayan ıtmegı çün pir-ı agah ve mürşid-i rclh-ı Uclh Şeyh Ahmed-i Hayati ıbn Gulşeni. bu hAk-ı dergruı ve abd-i bi-tştibaha emr ttdi. ·6

    Gerek merkezde İbrah.lm Gülşeni'nln işlendigı Halvetillgın menkıbesi olan Menalcıb-ı İbrd.him-t Gülşeni gerekse Nakşillgin ele alındıgı Zencir-i Zeheb ve Reşehd.t-ı Muhyi, yukandakl vasıyete uyularak Ahmed-i Hayati'nin öldügü yıl kaleme alınmaya başlanır. Muhyl. 1570'te tercümesini yaptıg:ı Reşehd.t ıçın 'Cenah-ı yesar-ı sadr-ı asker' (977), 'Bab-ı sactat-ı Nakş-bend' (977) ve 'Zen-cir-1 zeheb' (977) tarihlerlnl düşürür. Bu çalışmasını Mentilab-ı Ibrdhim-i Gül-şent isimli eserinde de 'Zenclr-L zeheb' adıyla tespit edcr.7

    Elimizde Muhyi'nin bizzat kendisinin yeniden gözden geçirerek birtakım ilaveler le genişlettıgı eserinin ı O 13 tarihU ısunsahı vardır. s Bu husus u ~ve bu dibaceyt tekrar yazar f.ken slnnüm yetmiş yediye yetmiş idi." kaydıyla lfa-de eder.9 Ömrünün sonyıllarında İmam Şafii türbesinde ttikafa çekilen Muh-yi (ö.l604), ölmeden kısa bir süre önce eserine son şeklini verir.

    Mubyi'rıln tercümesi, çevırıye kaynaklık eden Fahrüddln All'nin eserinin serbest, ilaveli tercümesidir. Reşehd.t tercümesinin başına ilave etugı dibace-de Osmanlı tasavvuf tarihJ için degerll bilgller aktarır. Özelllkle Nakşiligın Anadolu'daki yerleşme ve gelişme seyrinde Abdullah-ı İlahi ve Emir Buhan dışındaki h~cegan baglanblannın karanlık kalan ısimlertyle Muhyi dogJ'udan ilişki kurarak ilk elden bilgiler verir. Haddizatında Ubeydullah Ahrar etrafında dönen Reşehdt. başına Osmanl1 co~;rafyasındaki takipçilerini ilave eden Muhyi'nin tercümesiyle tamamlanmış olur:

    "Çün ki bu fakir mülAkat itdügüm Nakş-bendtyye uluları vasıtası Ue nıçe nlçe eltM-ı Uaru vası.l olup a'taf-ı na-mütenahi hasıl oldı, pes anlarun

    4 Fuat Köprulü. ·Aşık Çelebi", Is/dm Anslklopedisl. Istanbul, 1942, c. ı. s . 699. 5 Yazmadan haberdar etugımıı Necdet Tosun. Balldeddin Nakşbend Hayatı. Göruşlert.

    Tarikatı (Istanbul. 20021 adlı çalışmasında merkeze Osmanlı dönemını almadıgı Için bu eserden kısmen yararlandı.

    6 Muhyi-yt Giılşeni. Menlıkib-I Ibrdhim-ı Cii/şenl ue Şemlell-zdde Mmed Efendi Şiııe-1 Ta-rikat-ı Cülşeniye. yay. Tahsin Yazıcı, Ankara. ı 982. s. 2.

    7 Muhyi-yi Gülşeni. Mendkib, s . 3 ı. Yazıcı. söz konusu esere ulaşamadıgı Için. eserin lçe-rıgı hakkında net bir yorumda bulunamaz (s XXN).

    8 Yapı Kredi Sermet Çifter Ktp. No: 265. 9 Reşehdt. yaprak 20b.

  • 216 Mustafa Koç

    menakıbı lle cümlestnün ahvrut ol evvel olan Reşehô.t'dan icAz tarikı ile ayan oldı. ta. ki hı.fzı asan oldı. Aını:nit bu mahalde hernan sohbet-ı sa'adet-bahşlarıyla muşerref oldugum sadat-ı klramat-ayatun lsmlerı ve ba'zı resmiert beyan oldı ve ba'zısınun menakıbları ruurcta ayan oldı."

    Giriş rlsaleslnde dogrudan mülakat etligl Ubeydullah Ahrfır'ın halifeleri ile Ahrar'ın ogıu Muhammed Yahya'run halifeleri ele alınır. Bunlar, Hace Ka-sım, Hace Muhammed. Hace isi-i Fazıl (İsa-yı Murtaz. isa-yı Buhar!), Şeyh Ahte, Mevlana Muhammed Emin, Şeyh Abdullah-ı A'ma-yı Semerkandi, Ha-fız Muhammed-ı Semerkandi, Sultan Muhammed-i Laciverd-şuy ve burıların beraberinde bulunan halifelerldir. Tercümenin bir dıger orijinal yönü, geçici Orta Asya kökenU Nakştlcr dışında, İslanb.ul'da Nakşillgt müessesele.şerek devam ettiren yerli Ahrari-Nakşiler hakkında verdigı bilgilerdir. Muhyi, 'Zen-cir-l Zeheb' adını alan bu rtsalenın sonunda Ahrariltgtn 16.yy'dakl üç önem-U temsllclsine işaret ederek bunların menakıbına kitabın sonunda yer vere-cegtni kaydeder. Bunlar: Edirnell Abdullatif Efendi, Bekir Halife ve Sünlri Efendi'dir. Ancak tercümenin sonuna dogru kopuk varaklar, Abdullatif Efen-dt ve Bekir Halife lle ilgili kısımların tespitine imkan vermiyor; SürCıri Efen-di tse, kopuk ve yırtık yerlerin imkanları alspetinde tespıt edilebWyor. Ayrıca tercümede. Muhyi'nin gerek duydugu yerde, şahsi dünyasına aıt tecrübe-lerle ve yaşadıgı süreçlerle ilgili zengın katkılar yer alır.

    Alırari Nakşiligi.ne dair daha çok tezklre ve tekke mecmualarına dayanan ve yerleş tk Alırarileri konu alan çalışmalar yapıldı. ı o Bu makalede. Muhyi'nin Osmanlı cografyasında adları bilinmeyen Alırarneri anlatan ve Nakşlbeadillk tarihi çalışmalarında kullanılmayan Zencir-ı Zeheb - Reşehô.t Tercümesfni, ıçerdigi zengin malzemeyi ilim alemine tanıtmak amaçlandı. Son bölümde ilk tel!f Ahrarütk metni olan ve tek nüshası bulunan Zencir-i Zeheb rlsalcsı Latin harflerine aktarılarak gün ışıgına çıkarıldı. Alırari şeyhlere. Kübrevillgin meşhur Isimlerinden AbdüllaUf-i camı ile 16. yy sonlanyla 17. yy başlarında Ka-htre'de bulunmuş olan ve Yesevilik tarthl lçin önem taşıyan Emir Nur Mu-hammed'! katmayı çalışmanın bütürılük arz etmesi için uygun bulduk.

    Ahrariltk ve Osmanlıda İlk Temsileller

    Daha Fatih dönemtnde tstanbul'a halifelerinden önce şöhretı gelen Ah-rar'ın ı ı Orta Asya'nın karışık siyasi ve dini vaziyctinden bunalan halifeleri ıçın Kanuni dönemt Osmanlısının himayekar ortamı cazip geliyordu. Kay-

    LO Kasun Kufralı. "Molla İJ~i ve Kendisinden Sonraki Nakşiberıdlyye MuhiU", iOEF Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 1949. s. 129-151: Mustafa Kara. "Molla İlAhi'ye Dair", Osman-lı Araştımıalan Vll-VUJ, istanbul. 1988. s. 365-392.

    ı ı Reşehaı tercumeslndekı kayda göre Fatih. Istanbul muhasarasında Ahrar'ı gorur. Ya-nında bulunan meşayıhtan onun kim oldugunu sorar. Semerkand'da Ahrar'la görüş· mi.ış olanlar. onun Ahrar oldugunu söylerler Reşehcit muterclmi Muhyi, Ahrar'ın bu-rada Akşemseddln'le müla.kat ettigi.nl de kaydeder. Bir ay boyunca ortadan kaybolan Ahrar'ı yeniden Semerkand'da görenler. onda sefer Izleri bulmuşlar; hatla muritlerin-den birinde tufek yarası mevcutmuş: Muhyi. Reşehdt Tercumesı. yaprak 286a. Bu bu-luşma degışlkllklerle Nejehtıtu'l-Uns'de de yer alır: Lamii Çelebi, Nejehatu'l-uns Terciınıesl. Istanbul. 1275. s. 451

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkra Kalmış Nakşf-Alır/irf, Yesevl ve Kübrevf Şqhleri 217

    naklarda Fatıh ve ll . Bayezıd döneminde Anadolu'ya geldigi kaydedilen Ah· rari şeyhlerin cemtyetli olmadıgı, daha çok hac yolunu takip tçin geldikleri anlaşılıyor. 16. yy'da Semerkand ve Buhara'dan hac Için Hicaz'a gelmek is-teyenlerin kullandJklan guzergarun yol emniyetının bulunmaması. bir alter-natif olarak Kefe üzerinden Edirne-İstanbul istlkamctlnl öne çıkardı.l2 Kefe üzerinden kara yoluyla Dobruca güzergAhıyla ya da deniz yoluyla Samsun'a geçenlerden Edirne ve lstanbul'a ugrayanlar oluyordu.ı3

    Seçkin sufilerle zenginleşen bu misafirlikler ve uzun vadeli yerleşmeler, 'kem babaya fi'z.zevaya· (köşelerde nice sırlar bulunur) diyen ·erkanda erka-nı tecessüs' (köşe bucakta Ueri gelenlerı arama) sahibi olan ve çocuklugu Ah-rari-Nakşi muhit içinde geçmiş bulunan genç Mubyi'nin dikkatini çekiyor, birçogu melami nitelikli şeyhlerle ayru dili konuşması derbal sıcak bir orta-mı temin ediyordu. Ancak bu mızaç sayesinde, bugün bizim Için meçhul Ah-ran sufilerinin Osmanlı co~rafyasındakl maceraları açıga çıkar.

    AlırariiLk 16. yy' da Emir Ahmed'in bilhassa damadı ve halifesl Mahmud Çelebi (ö.l531-32) ve diger hall.fesi Hakim Çelebi (ö.l566) vasıtasıyla İstanbul'da genişleme imkanı buldu. Muhyi-i Gülşeni, Hakim Çelebı Ue kurdugu yakın teması 14 bilhassa Mahmud Çelebi'nin damadı ve hall.fesi Abdüllatlf Çe-lebi (ö.l563-64) ve Gelibolulu Süruri Efendi (ö.l562) ile devam etUrdi. Çalışmasını öne çıkardıgı.ını.z Muhyi. bu sebeple içinden çıktıgt Ahrari-Nakşiligı kaynaklarından bize taş ıyahUecek malumata salıiptır.

    Kübrevilik ve Nakşüigin Edirne'de Buluşması

    Buhara ve Semerkand'da Kübreviye tarikatının Hemedaruyye-Zehebiyye kolundan gelen Kemalcddln Hüseyn-1 Harezm i (ö. 1551 ). Hüseyniyye kolu-nun kurucusu olarak geniş bir tesir daıresi teşkil eder. TakipçUerlnden Mev-Lana Şeyh Payende-1 Sakteri. Fahreddln All ve Hacı Muhammed-i Habılşaru. Buhara ve Semerkand'da Kübrevi neşesini devam etllrirler.ıs Muhammed-i Habılşani'nin kaynaklarda adı zikredilen kalabalık halife kadrosu arasında özelllkle Abdullatif-i Cami öne çıkar. Babası gibi Hacı Muhammed bin Sıddik el-Habılşanl'ntn tasavvuf terbiyesinden geçtigi gibi, ıs ayrıca Üvey si olarak da manevi egitinıirıl neslirıden geldiği Şeyhülislam Ahmed en-Nanııki el-Ca-mi"den (ö.530) tamamlar.l7

    ı2 7 Numaralı Muhlmme Defteri (975-97611567-1569). 1, Ankara. 1998. s. 325. bkm. 667'de Semerkand. Buhara ve Maveraunnehtr'den Mekke'yc haccebneye gelen hacılann Şark taraflarmda yol emniyetlerı bulunmadı~ ıçın Kefe taraflanndan gıtrnek Iste-diklerını bildirmeleri üzerıne bu hususta kendilerine gereken yardurun yapıtması Için Kınm Hanı·na emir gönderUdigı hükmu yer alır.

    ı 3 Ona Asya'dan gelen hacı adaylarının yol guzergalılan ıçın bkz. Suralya Faroqhl. Hacılar ue Sultan/ar- Osmanlı Doneminde Hac 1517-1638. !stanbul. ı995. s ı55 vd. Safe-viierin kapadıgt yol. denız yoluyla Hindistan-Hicaz hattını da geliştirdi.

    ı4 Muhyi, ReşeMl Tercümesi. yaprak 13a. 23: Muhyi-yi Gulşeni. Meruiktb. s. 364. 15 Devln DeWecse. "The Ecllpse of the Kubraviyah ın Central Asla". Irantan Studies. 2l:ı-

    2 (1988). s. 67-68. 75. ı 6 Reşehdt, yaprak ı 92a. ı 7 Muhammed bin Süleyman el-Kefevi, Kttdbu A'Uimü"l-Ahyar mtn FukaMi Mezhebi

    Nu'mf1nt'l-Muhtdr, Suıeymanlye Ktp. HaJet Efendi. no. 630. yaprak 5 I 7a-518a, Nev'izA-

  • 218 Mustafa Koç

    Maveraünnehir'de büyük bir şöhret temin etmiş olan Abdullatif, hac için ugradıgı İstanbul'da Kanuni'den Ugı görür. Bir süre burada kalan şeyh, Ka-nuni'nin arzusuyla ona refakat ederek Edirne'ye geıır.ıs Abdullatü-i Ca-mi'den bahseden Osmanlı kaynakları, Kanuni'nin tartkat adabı ve zikir tel-kinini ondan da aldıgıru kaydcdcr.I9 Carru, bir süre sonra Kefe üzerinden Se-merkand'a döner

    Muhy1 Ue Abdullatif-1 Cami'nin karşılaşması, Abdullatifin Kefe üzerin-den hac güzergahı olan Edirne'de gerçekleşU. Bu Kübrevi şeyhı , Semer-kand'dan tanışlıklan Hace Kasım-ı Taşkendi'nin vefatından sonra, ogtu Mu-hammed'i ziyaret etmek isteyince, bu karşılaşmaya Muhyi tavassut eder. Gö-rüşmede Muhyi'nin dikkatini çeken Uk husus, Cami'nin Kübrevi olmasına karşılık Nakşi bir şeyhe duydugu sıcak alakadır.ıo

    16. yüzyıl Tirnuriler dönemı Orta Asyası'nda, kuwetll bir şahsiyet olan Kübrevi şeyhi Hüseyin Harezmi ve takipçileri özellikle Semerkand, Taşkent. Hlsar ve Bedahşan'da yarı bagunsız Özbek hanları üzerinde etkin bir nüfuz tesıs etti. Bu Kübrevi nüfuz, bu yüzyılın ilk yansının sonlarından Itibaren. bilhassa Abdullah Han'ın merkezi otoriteyl saglamlaştırmasıyla, Nakşibendillk karşısında gücünü yitirdi. Taşkent'te Nakşiligt destekleyen Barak Han'ın hakimlyetiyle kınlmaya başlayan Kübrevi tesir, Barak Han'la, babası Ebu Said'den Kübrcvi hamillginJ tevarüs eden Sultan Said arasındaki mücadele-de azaldı ve nihayet, siyasi çalışmartın Nakşillk ve Kübrevilik. rekabetine yol açmasıyla iyice kan kaybetmeye başladı. Ardından-Abdullah Han'ın Semer-kand ve Buhara'da katı bir şekilde otoritesını kurmasıyla Nakşillk sarayca resmi bir nltellk kazandı.21 Muhyi, Kübrevi Abdullat"tf-1 Cami ile Nakşi Mu-hammed'ln karşılaşmasında Maveraünnehlr'de cereyan eden bu hususa dik-kat eder:

    "Hace Kasım'ın vefatından sonra merhum Şeyh Abduilatif-t Cami. Edir-ne'ye geldi, Hace Muhammed'in yanına varmak istedi. Şeyh çok yaşlı oldugu tçtn henüz on sekiz yaşında olan Hace Muhammed'e gitmesını uygun görmedim. Muhammed'e, Şeyh Abdullatü'in geldigı habertnı gönderdim. O gun Muhammed. Timurtaş Köy\ı'nden geldi. Şeyh haber aJır aJmaz kaJkıp yaJın ayak kapıya vardı. İki yüz derviş! vardı. hepsi Muhammed'! karşıladılar. Şeyh tazim Ue Muhammed'! getirip maka-mında oturttu, kendisi de ayak üzere durdu. Hacezade hemen kallup

    de AtM. Şakaik-ı Nu'maniye ve Zeyllleri Hadaiku'l-HakaikflTekmileLI'ş-Şakalk. haz. Ab· dulkaclir özcan. [stanbul, 1989. c 2. s. 72.

    18 Aşık Çelebi, (Gubari bahsi) AbduUatlf Için "Ol asrun kıdvetu'l-ebran ve nAztn-1 gencine-ı esrArı Şeyh Abdullatif-1 Buhari diyAr-ı Acem'den Rum'a gelip rikab-ı hümayiln-ı pAcli-şMıiye mfılAzemet ederek Edrlne'ye bile gelmişcli" notunu kaydeder.

    19 AtM, a.g.e .. s. 72; Seycli AlJ Rels. Harezm'de iken Şeyh Abdullatifln vefat habertni alır almaz, daha orıce kendisine lnUsap etugı şeyhln kabrini ziyaret Için Vezlr şehrtne gel-miş. olumüne "Eyle yA Rabbi makAmını cennet (962/ 1555) tarih IIUSraını duşürmuştur: Seycli AlJ Rels. Mlr'aru'l-Memdllk. Oersaadet. 1313. s 71.

    20 AtM, Abdullatif-1 CAmi'nin Nakşi şeyh! oldugunu kaydeder: A.g.e, s. 81. Bu yanlış bil-gl modern çalışmalarda da tekrarlanır. hatta Hartıizade'nln vercligt blr sUslleyle onun Nakşillgl tevslke çalışılır.

    21 Devln DeWeese'ln makalesi, bu çelüşme haklunda ayrıntılı bllgUer içerir.

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasmda Karanlıkra Kalnuş Nakşi-Aiırliri, Yesevi ve Kübrevi Şeyhleri 219

    Şeyh'in eUnı öpmek Istedi. Şeyh 'Sen bizlm Hacezademizsln' diyerek en-gelledi. Merhum Hace Kasım'ın çok menakıbını nakletu. Muham-med'den de babasının bazı menakıbını anlatmasını Istedi. Hacezade, faktre bakıp o Iki hJkayeyt beyan etti: Şeyh sürekli edep üzere oturur Idi. Fakir buna taaccup ederdim ki Şeyh. Kübrevi tarıkatında olup Ila-cezade Nakşibendiyeden Iken ve aralarmda Maveraünnehr'de nice nızalar olmuş lken, belki Iki tarafa muhlb olan sultanlar nıcc kanlar

  • 220 Mustafa Koc

    yatarak gösterdiklerı 'kendini alçalbna'run bu şekli, Muhyi'de Uk evrede müspet bir netJce vermemiş olsa da menkabevi bir hayat yaşayan Muhyi'de 'maksuduna erme', genış bir topluluğ;u yaruna alarak gerçekleşecektir. Yu-nus'ta menkıbevi olarak böyle bir vakanın ardından coşma, Uah.Uertni söyle-me; Seyyid Ata'da, bu zUletten sonra tecelillere erişme motifi, Muhyi'de de tekrarlanır:

    "Aşk niteliklerını ısternede gönülde coşkunluk ve varlık kavgasında canda kabarına oldugu sırada bir gece teheccüt vakti. yücell.klertn yu-valandıgı Asıtane'nın eştglnl kendime yastık yaptım. O gece hayli soguk olup üzerime yagan kar beni bürüdü. Şeyh AbduUatif, mesclde gıtrnek ıçın dışarı çıktıgında üzerime basıp geçti. Sabah, tşrak ve kuşluk na-mazları geçtıkten sonra 'Bu gece eşikte yatıp kendini alçaltarak yuksel-meyl uman ham kişi bilslrl k1 gururu onu arzusundan uzaklaştırdı.' de-dJ. Bana öyle bir titreme geldi k1 ölüm kesın dedim. Eve gittim, üç gün takatten keslldim. abctestı bile başkal.arının yardımıyla aldım. yalnız namazları şevkle kıldım. Bir gece kendimden geçmJş malıvolmuş bir hatdeyken birden varlıktan 'Muhyi diri olsun· diye bir ses geldi. Hemen o an öyle bir canlılık geldi k1 asla ölüm onun karşısına çıkamaz. Gece-nin Uerleyen saatlerınde Abdullatif-1 Cfuni yiızı.i aşkın müridiyle bu fa-kirin hanesıne geldi, 'Kendinden geçmeyince Allah'la olmadın ve canı öldürmeyince ebedi dtrıugı bulmadın' dedi. O gece bir hayli kalabalıktı, kardeşimin vasıtasıyla Defterdar Şerlfezade, Münşi EfencU28 başta ol-mak üzere çok klşt Abdullatife b tat e ltı ler."

    Tasavvuf kültüründe şeyhln eşiğ;inde yatma motif!, Kehf hikayesinde ye-di uyurların köpegı Kıtmlr'l hatırlatır.

    Muhyi'nin Abdullatif-1 Cfu:ni etrafında anlattıkları, 16.yy Osmanlı tasav-vuf tarihinin bilinmeyen bir veehesini aydınlatır. Bursa'da gelişme zemini bulan Kübrevlligın. sarayda ve ilmiye sınıfında muhtemelen süreklill.k gös-termeyen bir yansıması Abdullatif-i Cfuni testriyle küçük de olsa istanbul ve Edirne'de muhit oluşturmuştur. 200 mürlUt Cfuni'nln hususi şahsiyetlnln, Edirne'de kaldıgı süre boyunca mistik bir harekeWlik meydana getirecegt ta-bildir. Buna Kanuni'nin gösterdigl hususl atakayı da kabnak l.ktlza eder. Muhyi'nin testriyle annesi ve kardeşi daha önce Şeyh Abdullatife lntlsap et-mişlerdi.

    Cami'nin Edirne'de bulundugu sırada bütün zamanım ona vak.feden Muhyi. onunla yaşadıklarını ömrünün sonuna kadar batırlayacaktır:

    "Edirne'de Merhum Şeyh Abdulatü-ı Canu Ue kablr ziyaretine gıttık. Her birinde acayip keşifler vuku buldu. GureşçUer Tekkesfade Mah-mud Pürzür-ı Veli takıpçllerınden Pelılıvan Cemaleddin mezarına In-dim. Şeyh hazretlerı faktre muvafakat edip müteveccib oldular. Sonra fakire mütevecclh olup buyurdular ki 'Pur-zür merdist'. yani 'kuvvetli kişidir' dediler. Fakir 'Ser-ı kuştigırruıesf29 dedlm. Buyurdular k1 'Ma

    28 Munşi (Mehmed) Efendi. mahlası Münşi lle şöhrel buldu. Muhtelif yerlerde kadılıktan sonra şeyhülharemlik yaptı. AtAi, onun Nakşi oldugunu kaydeder. AtAi, a.g.e .. s. 321.

    29 'Güreşçilerln başıdır' ,

  • 16. yy Osnıanlt Cografyasmda Karanltkta Kalrmş Nakşf-Ahrôri, Ytsevf ve Kiibrevf Ştyhltri 221

    hem galat negufliın. '30 Faklre dahl bir acep kuvvet hasıl olmuştu. Ve Hoca buyurdular ki Hak taala Gavs-ı azam'a buyurmuştur kJ 'Ya Gav-se kul U-ashablke bHhtlyarfl-fakrl stimme bl'l-fakrl anl'l-fakrt fe-ıza si.ıınme fakruhum fela hum llla ene'."

    Kendls ine inabet eden genç Muhy'i'deki kablHyet ve samimiyeti gören Şeyh Abdullatif, ona Kübrevi hilafetını verir.31 Birkaç yıl sonra Ahmed-i Ha-yali'nin önünde girecegt Gülşenilik. bu genç Kübrevi halifesini sıkıntıya so-kar. Mısır'da Gülşeni asıtanesinde mustakbel şeyh! Abmed-I Hayali'ye inti-sap etmek arzusuyla, iradesini teslim ettı~i AbduBatif-i Carru'ye ba~gı ara-sında seçim yapmak tkUeminde bunalan Muhyi'nln rahatlamasına o sırada gördügü bir düş yardım eder:

    "Ruyada gördüm kJ merhum Şeyh Abdullatif-1 Ccimi abctest a.ln:uş na-maza gıder. Dikkat ettim merhum Şeyh Ahmed-i Hayaü karşısında onu bekler halde duruyor. Şeyh AbduUatif-1 Cami vardı. muhabbetle onu kucakladı. Bu vaziyetın verdıgı zevkten bir mıktar kendtrnı kaybettım. Tekrar uykuda kendime geldim. Efendi (Ahmed-ı Hayali) yalnız kalmış. şeyh gitmlş. Efeneti bana bakıp 'Biri birden göresin.' dedi. 'Merhum Şeyh AbduUatif-1 Cfımi gitti. sız baki olun· diyerek ayagına duştüm. Bu halde uyandım. Sabah huzurlarına vardım. Selamdan sonra buyurdu-lar ki:

    Gör evvel ü ahırı bAtında zahtr Gelen birdir gıden birdir kalan bir

    Vahdet teceıusı beni o derece mahvetti kı ne ben ne de mahv kaldı; be-nı bir vücuda mazhar etti ki mutlak olup cümle kayıtlardan arı kıldı. Ardından buyurdular k1 'Merhum Şeyh Abdullatif-1 Cfuni intikal etu.' Anladım. Rüyada gördügüm gıbı ayaklarına düşüp 'Siz baki olun' de-dim".32

    155l'de beraberinde 200'ü aşkın dervişiyle Edlrne'den Dobruca yoluyla Semerkand ve Buhara'ya dogru hareket eden Abdullatü-1 cami'nın ugurlan-masında Kazasker Abdurrahman Efendi, Anadolu Ka.zaskerugı vazifesinde bulunmuş olan İsk.Ulpll Cafer Efendi [(ö.l553). oglu Sunuilah Efendi şeyhüllslam olacaktır). vezirler ve kalabalık bir devlet adamı toplulugu, hazır bu-lunur. Muhyi, şeyhtyle beraber gitmeye karar vermiş, hazırlıgını yapmış bek-lemektedir. Nejehdtü'l-Eshô.r'da Cami'nin. Muhyi'ye Mısır'a gitmesini tavsiye etti~lni. İbrahim Gülşeni dergahından nasibi oldugunu söyledıgını biliyoruz. Ancak o. kendisini vahdet strrına eriştırmiş şeyhlnin, cananın aşkı için yola düşmek sevdasındadır.

    Kanuni, gizlice Cami'ye yüz bin filorı vertr. Diger devlet ricalinden gelen meblag, üç yüz bin filorl civarındadır. Muhyi, bütün bunların karşıhgıncta. şeyhın sadece bir fatiha okumakla yetınctıgını kaydeder. Hareket sırasında, Carru'nin nakibl Mevlana Şihabüddin, Muhyi'ye. "Şeyhin atı yok, neye bine-

    30 'Biz de yanlış söylemedlk' 3 ı Reşehat. yaprak ı 92a. 32 Merıfıkıb. s. 193.

  • 222 Mustafa Koç

    cek?" der. Şeyh. bir gün önce. abru bir faktre bagışlamış ve nakibine, kendi-sine verilen bütün parayı borçlulara, yetımlere ve dullara emretmiştir. Elin-de bir kuruşu kalmayan şeyhln artık ab da yoktur. Şeyhtyle gidecegint dü-şunen Muhyi. MBenlm atım. onların degu miT cevabını vertr.33

    Edirne'de İlk Ahrari Şeyhleri: Hace Kasun. Hace Muhammed

    Ahrarilık. Edirneye Hace Kasrm

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkıa Ka/mı~ Nakşi-Aiırfiri, Yesevf ve K übre vi Şt'yhltri 223

    vefatından sonra postuna oturacak olan Muhammed. Muhy1"nin en yakın ar-kadaşı olur:

    "Hace Kasım ki Hazret-i Ubeydullılh-ı Taşkencli torunlanrıdandır, Edir-ne'ye gelip orada yerleşti. Huzurlarına fakir kuçuk iken pederlın alıp gitmiş ve oguııuga kabul buyurmuş. TA atııra degin "Tü ferzend-1 me-nif35· diye buyururlar ldL Mahdwnları Hace Muhammed'! fakirden gay-rlye ltimat buyurmaz idi. Hace Muhammed. faktre 'blrader' diye hitap ederdi".

    Muhy1, HaceKasım etrafında şahit oldugu tki olaganüstü tecrübeye yer verır: Şeyhln oglu Muhammed'le beraber Timurtaş Köyü'ne geçrnek için bin-dikleri çırnakın,36 Arda ve Meriç'In dalgalı sularında batına Ihtimalinin belir-mesi üzerine "Birader, hiınrnet eyle!" diyen Muhy1'ye, Muhammed: "Burada birader himmetı olmaz. peder hlmmetı gereklidir" der ve yüksek sesle "Ya Hace Kasım!" diye seslenir. Muhy1, gözünü açtıgında sahUe yanaşmış sanda-Im başını tutan mütebesslın Hace Kasırn'ı görür. Ogluna: "Biraderln daha önce senden medet Istedi" demesi uzerine elini öpen Muhy1'ye "Şimdiden sonra sen de beni aracısız talep et" der.

    Muhammed'le bir ikindi sonrası Sul tan Bayezit Köprüsü'nden geçerken yedi soyguncu tarafından saldırıya ugrarlar. Muhammed'In artık medet sırasının kendisinde oldugunu hatıriatmasıyla Muhyi, ·ya. Hace Kasım. meded!" der. Hemen o an. birçok atlı ve ellerinde fanusla birçok kışı kendilerine dog-ru aceleyle gelir. HaramUerin korkup kaçması ve gelenlerin de selfun verip gülerek geçmesiyle rabaliayan iki arkadaşı, bir süre sonra tekrar korku kap-lar. Bu sırada önlerine Kuran okuyarak yürüyen birisi çıkar. "Ela lnne evll-ya'ellahi la havfun aleyhım ve la hum yahzenlın."37 ayetl okunurken artık korkuları kaybolur. O gece, danişınendi oldugu Sultan Bayezlt Medrese-si'nde kalırlar. Sabah Haee Kasım'ın yanına vardıklannda onu aynı ayet! okurken bulurlar.

    Hace Kasım'ın ölümü sırasında yanında Hace Muhammed'le birlikte bu-lunan Muhyt bu hadiseyi tasvir eder:

    "Blr gün Hace Muhammed, fakiri davet etti. Vardıgımda onu agıar gör-düm. Buyurdu ki ·sıya. ta be-vecta·-ı Hace Kasım burevim kJ be-dergah-ı Uah hahed reft." Yani 'Gel Hace Kasım vedaına gıdelim kJ derga.tı-ı Ila-ha gıtrnek diler." Hace Kasım'ın huzuruna vardık. Hace Hi kapıya geldi, Hace Muhammed'in eline yapıştı. İçeri girip murakabe halınde oturdu-lar. Hace Kasım başını kaldırıp buyurdu kı "Vakl lengest. Yasin btha-nid. ·38 'Selam un kavlen min rabbın rahimin!"39 derken nefes ı kesildi. Rahınetulla.bi aJeyhl. Cümlemiz agıactık, llace"yl uzatıp namazını kıldık . O gece yer sarsıldı ve n1ce vakıat zuhur ettl ki demek olmaz. Ilace Mu-

    35 'Sen benim o~umsun.' 36 "lkJ başı egrt balıkçı veya tahıl kayıgı · 37 'lyt bU k1 Allah'ın velilerine (sevdiklerine) korku yoktur ve onlar uzulmeyecekl~rdlr.' Yu-

    nus. 10/62. 38 'Vakit dar. Yasin oku. 39 'Çok eslrgeyen Rabden (onlara) sözle selam (verUir).' Yasin. 36/ 58.

  • 224 Mustafa Koç

    hammed: 'Bu zelzele meşayıha mahsustur ki Hace Ubeydullah Hazret-lerinde dahi oldu' dedi.·

    Muhyi, onun ölüm tarihini bellrtmez. Ancak onun 1551 'de Abdullatif-1 camı·nın Edirne'ye gelişınden önce vefat etugını biliyoruz. Kasım'ın ölümün-den sonra. oglu Muhammed'In terbıyestrıl yedi yıl boyunca Hace Muhammed üstlendi. Muhyi'nJn "Amma Hace Muhammed-ı Taşkendi yedi yıl Hace Ka-sım'dan sonra kaldı, oglu llace Muhammed'! terbiye etu" lfadesJnden Hace Muhammed. bu süre sonunda vefat mı etti. yoksa Maveraünnehlr'e mı dön-dü, anlaşılmıyor. Artık on sektztrıe varmış olan Muhammed, babasından bo-şalan posta oturdu.

    istanbul'da Melfuni bir Ahrari: Hace isi-i Fazıl (Isa-yı Murtaz, lsa-yı Buhari)

    Kimi Rumelili kıyafetJne bürünmüş, kimi HJnt taeiri kılıgında, tanınmamaya özen gösteren 20 mürtt İstanbul'un çarşısında, sokagında dagınık do-laşmakta. namaz vakitlerinde bir araya gelmektedir. Şeyhlerı Ayasofya Ca-mil'nde lnzivaya çekilen ve tanınmamak için Rumeli giysilertyle kimligını et-raftan sakınan Hace İsa'dır. 1547 tarihtrıde. mürttlerJyle geldigı İstanbul'da dostu Baba Haydar'La bile görüşmeden Semerkand'a dönecek olan aşırı per-bizkar İsa, Allah dostlarını köşe bucakta gözleyen Muhyi'nJn dikkatinden kaçmaz. Hace İsa da, Ubeydullah Ahrar'ın hallfesl HaceKasım ve Hacc Mu-hammed'Jn oguUuga kabul ettigt Muhyi'ye ısınmakta gecikmez:

    ·sen seni oguııuga kabul ettim, nitekim beni Hace Ubeydullab-ı Taşkendi razıyalirum anhü ogulluga kabul buyurdu. sen dahi beni babalıga kabul eyle."

    Bir süre yanında mülazemet etugını söyleyen Muhyi. Şeyh isa'nın tekkc-lere yaklaşmamak hususundaki tJtizliğ1ni kaydeder. istanbul'da ramazanın son on gününü ttikafta geçirmek için tenha bir mescil göstermesini talep et-ugı Muhyi. Fatih'te EmJr Buhari Tekkesfnin biraz aşagısında. mahalle hal-kından başka kimsenin bilmedlgi bir mescJdl salık verince, İsa'dan "Tekke ve ribata kur b caiz degildir." cevabını alır. Hace isa, Kahtre'de Ahmet Hayali'nin tekkeye davetini de aynı gerekçeyle kabuJ etmeyecektir. Kendisini keşfeden Muhyi'ye gönlü ısınan ve onu oguUuga kabul eden Hace İsa, ona, ısmını ve varlıgını , niyet ettıgi hac yolculugtına çıkıncayakadar başkalarına duyurma-masını tembihler.

    Muhyi, uzun sure sohbetine devam ettıgı şeyhtn, tçerıgıni beUrtmedigt bir ayet ve hadisin sırlarına vakıf olmak için gösterdig.ı gayrete raglnen neti-ce alamaması üzerıne, sabır telkinlerıyle beklerken ltlkafından çıkan şeyhini Üsküdar'a götürür. Şeyhln, avucuna sıkıştırdıgı paranın bereketlyle maddi rahatlık yanında arzuladıgı manevi feyizlere kavuştugunu söyleyen müelllfi-mJzde ömür boyu derın iZler bırakacak hadtselerden biri bu sırada cereyan eder. Şeyh İsa. mcscltle iki rekat namaz kılar ve Muhyi'ye yönelerek mura-kabeye dalar. Kendisinden geçen Muhyi. ayıldıgında camide kimseyi buJa-maz. Dışarıda, şeybin hallfelerinden Molla Payende'ye aglayarak şeyhisoran

  • 16. >:v Osmanlı Co~mfyasında Karanlıkta Kalmış Nakşi-Aiırliri, Yesevf ve Kiibrevf Şeylı/m 225

    Muhyi. halifeden onun dervişleriyle gıLUginl, kendisinin şeyhin emriyle ya-mnda kalaca~ı. istanbul'a gelip gıtugını bir yıl boyunca kimselere söyleme-mesini temblhlcdıgını ögrenir. İsa, gıderken o sırada ı 9 yaşında olan Muh-yi'ye şerh etmesi Için verdıgı Ay nu 'l-hayô.t adlı eseıi.nl de bırakmıştır. Bir yıl sonra Şeyh isa'nın haberint tki Nakşl şeyhi Hakim Çelebı ve Abdullatif Efen-di'ye (ö.l564) duyuracaktır.

    Şeyh İsa, istanbul'dan Mısır'a geldıgınde Alırnet Hayali'nin mısafirl olur ve ona Muhyi'den ve şerh etmesi ıçın bıraktıgı eserinden bahseder. Muhyi. yıllar sonra Ahmet Hayali'nin de ıstegıyle bu eserin şerhini tamamlar. ıo

    Ahmet Hayali. şeybin şeriat iliınieri dışında Muhyiddin Arabi'nin eserlerine ve Mesneui'ye derin vukufiyetlnl ve babasından sonra ondan daha züht ve tak-va sahibi birini görmedlgini ifade ettikten sonra onun bizzat beş esertni okudu-gunu. Arapça ve Farsça elliyı aşkın eserın müelllfl oldugunu Muhyiye aktarır.

    İstanbul'da Kendini Tesettür için Dilsizllge Vuran Ahrari Şeyh Ahte

    Muhyi henüz 17 yaşındayken 1545'te İstanbul'a yanında tki Hlndi hlz-metkarıyla gelen Şeyh Ahte'yle karştlaşır. Ubeydullah Ahrar'ın halifelerinden olan Ahte, Eski İbrahim Paşa CamU'nde itlkafa çekilı:nJşken Muhyi'nin dik· katini çekti. Tanınmamak lçln kendısını dilsızııge vuran şeyhill davranışları için Muhyi, ~mecnfın-var bir aceb pir Idi" der. Ahte, hiZmetine bir süre de-vam eden ve kendisine güven telkin eden Muhyi'ye ısınır, muhtemelen dün-ya kclamından kaçınmak. dilini masıvanın klrlnden arı tutmak için benlm-sedigı dilslzlikten. genç Muhyi'de gördügü samintlyet ve kcndJsine gösterdlgı riayet Ue vazgeçer ve konuşmaya başlar. Muhyi. yıllar sonra Ahte'yı anlatırken ıizerinde bıraktıgı derın tesirden söz edecektir:

    " İki Hlnlll hizmetkarı vardı. Onlara yiyeceklerını verir. kendisi de gayet az zeytln, bal ve üzüm suyu yer tdl. Bir gün tazarru edip kaldıgım ha-neye davet ettim, 'Kltabetlm ucretinden bir pllav ve bir kalye plşirtp bir-likte ytyelim' dedim. Kabul buyurdu, 'yalnız olmak şartı ile' dedi. Gayet yaşlı oldugundan hizmetkarlarına dayanarak geldi. Yemekten btr kaşık aldı, elini çekti. Üç gün boyunca yemek yemecli. Ne yerden harç etugını hiZmetkarları dalli bilmezler !eli. Ne zaman Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerini zlkretseler aglarlardı ve biZi de muteessir eder. eüm-lemtzı aglatırdı. Bir kere buyurdular ki 'Hace UbeyduUah. olı.im vakll ashabı toplayıp vasiyet eyledi ve 'Hak taala stztnledir. Gayret edin ki siz dahi Hak lle olasınız. hıç degııse Hak ehllntn hiZmetinde olasınız' dedi Akşam namazını lma yoluyla kıldı. Kendisiıle çok yakındım. surekli Al-lah Allah der tdl. Mubarek agzından bir nur çıkardı. alnında o nur par-lardı. Vefat etugınde perşembe gunü Ikindi vakti, Reblulevvel ayının ba-şı. 895 yılıydı. RahmetuUahl aleyhi rahmeten vasıaten.' Şeyh Ahte bu-nu agıayarak beyru1 etti, agzından bir nur çıktı; gözümden agzımdan ve kulagımdan. belki cümle azamdarı bu nur kalblme dogdu ki otuz beş yıldır o tecelli zıyadeleomektedir. Ne vakit kendilerını ansam veya te· vecci.ıhle onları yanımda hazır eylesem, o halet ziyadeslyle zuhur eder.·

    40 Bu çalışma. Muhyi'nln birçok eseri glbl kayıptır.

  • 226 Mustafa Koç

    Mısır'da AhrArtlik: Molla Cami'nin Yegern MevlAna Muhammed Emin

    Muhyi, Molla Cami'nin (ö.l492) kız kardeşının ogıu Muhammed Emin< X

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkıa Kalnıı[ Nakşf-Ahrarf, Yesevi ve Kübreı:i Şeyhim ::ı;

    Buhfui haztr bulunuyordu. Muhammed Emin, AbdullAh-ı A'ma-yı Se-merkand.i lle musafahalaşan herkesin ıs1mlerinl ve hususlyetlertnı söy· lüyordu. Bunlar ve agabeyim. musafahası bittigi h~lde, hc1J.a bekler va-zıyetteydiler. Kimse gelmeytncc. 'Kuc~t bırader-ı sMılb·l hane ki fer-zend-1 m~t?', yani 'Hane sahibinin kardeşi nerededır ki o blzlm oglu-muzdur' dedJler. Bana aglamak vakl oldu, ayaklarına duştüm. Başımı kaldırdı. bulunanların hepsine dua etti. Meşayıh ve fasih kimseler çok-tu. ama tatlı dille öyle nadlrattan sözler söylediler ki Şeyh Bekri Lal ol-du. Abdulvehhab-ı şa·ravi bana baktı. hayretle başını salladı".

    Bir gün efendimiz Şeyh Ahmed-i Oülşeni, Şeyh Abdullah'ı bahçelerine davet etti. Davet etmeye ben gittim. Sınırsız lütuflar etti; Ueride meydana ge-lecek olan baııerimi keşfetU. Bahçede. efendimin yanında bana "ferzend-i ma" (oglum) diye hitap edince efendimden çekindlm. O an kalbtmden geçene muttali oldu, Abmed-I Hayelli'ye MGerçl ferzend-l mast, amma bende-ı şumastl" (BiZim oglwnuz. ama siZin de kulunuz) dedi. Keytilenen şeyhim. Şeyh AbduUah'a cevaben "bende-ı bende-ı şumast" (kulunuzun kulu) dedi.

    Muhyi. son olarak şeyhin Mekke'den Hlnd'e, oradan da Maveraünnehlr'e gtttıginl kaydeder. Şeybin ınürıtlerinden Pir Baba Hasan, Kabe'den Kahlre'yc gelerek Muhyi'nirı yanında Lk1 yıl kalır. Molla Cfuııi Ue dostıugu olan Baba Hasan, öldügünde 90 yaşlarındaydı. Cenaze namazını Alımed-i Hayaırnın kıldırdıgı bu şeyh. Oülşenihanede Molla za·n·nın fıskiyesine defnedildi.

    Küçük Ayasofya'da HMız Muhammed-i Semerkandi

    Ubeydullah Ahrar'm (ö.1490) vefatından sonra Tlmurlular hanedanında meydana gelen siyasi mücadele, Ahrar'ın iki oglu arasında da gergtnllge yol açtı. Sultan All Mirza'ya yardım eden Ahrar'ın büyük oglu Muhammed Abdul-lah Haceka ile All Mirza'nın muhalifi Baysungur'un evine sıgınmasına izin ve-ren Ahrar'ın küçük oglu Muhammed Yahya'nın bozulan ilişkilerı bir daha dü-zelmedi. Baysungur'un ı 499'da öldürülmesiyle Semerkand tahtına çıkan Sultan All Mirza'ya destek veren Muhammed Yahya. Özbek Şeybani Han'ın Semerkand'a girerek Sultan All Mirza'yı öldürtmesinden sonra, şehrin güven-siZ ortamından kurtulmak tçtrı, Şeybani Han'ın izniyle, allesiyle Horasan'a dogru hareket etti, ancak yolda 1kl ogluyla birlikte öldürüldü. Alırar'ın post· nişin olarak işaret ettıgı Muhammed Yahya'nın bu erken ve travmatik ölümu, Nakşi zümrede büyük bir yeis meydana getirdi. Muhyi. bu katllamda Muham· med Yahya'nın yanında bulunan iki halifesıyle, bu vakadan yarım asır sonra, istanbul'da ilişki kurdu. Kaynaklarda kendilerinden bahsedilmeyen bu Iki halife, HMız Muhammed-i Semerkandi ve Muhammed-ı Uictverdşfıy'dur.

    Ubeydullah Ahrar'la başlayarı mistik egJtlm.l. Ahrar'ın vefatından sonra ogiu Muhammed Yahya tarafından tamamlanan Hafız Muhammed, öldürü-lüşüne degın yanından ayrılmadıgı ve büyiik bir sevgiyle baglandıgı şeyhinin feci akıbetinin üzüntüsunü. üzerinden yarım asır geçtıgt halde sUemez. Muhyi. garip bir tesadüOe yaşı seksene yaklaşan Hatız Muhammed-ı Semer-kandi'ye ilk ziyaretını 15 Muharrem 953'te (17 Mart 1546) Istanbul Küçük Ayasofya'da gerçekleştlrir. Bu tarih. Muhammed Yahya'nın ölüm yıldönümüdür. Muhyi, acılı şeyhle ilk karşılaşmasını Reşehat'ta anlatır:

  • 228 Mustafa Koç

    ''Yanlarına vardığımda karalar bürünmüş. a~yorlardı. Bir süre mora-kabeye daldılar. Ben de müteveccih oldum. Ustüme bir tuhaf gam hali çöktü, ölüyorum sandım. Ardından bugüne kadar duymadığını bir fe-rahlık hissettim. Mübarek başlarını kaldınp: 'Gam ve mutluluk lkiıdlr, nitekim şehit olana bu duygu erişmtştir; ölümle ebecli dirilik elde edi-lir.' dedi. 'Btt gün Muharremin on beşldür, merhum şehll Hace Muham-med Yahya bin Hace Ubeydullah-ı Taşkendi kuddise sırruhuma hazret-lerinin kırk yedi yıldır her defasında bu ayda bu vakit geldiğinde gayri-lhtlyari şehadetini duyar. sanki o bugün şehit olmuş gıbı olurum' diye-rek ağladı. bizi de ağlattı."

    Haflz Muhammed, kendisine halisane yaklaşan genç Muhyi'yi hemen benimser. ona ogul sevgtsi gösterir. Muhyi ilk dönem Nakşilerl hakkında aynntılı btigı temin ettiği Hafız Muhammed'in tavsiye ve telkin!eriyle zengın bir telif ve tercüme faaliyetinin içine glrdi.46 Özellikle Reşehd.t tercümesi ta-nıştıgı Nakşi şeyhlerine ödediği bir vefa borcudur. O sırada 77 yaşında olan Hafız Muhammed. Muhyi'ye kendi yaşından bahisle, 'Sana dahı yetmiş yedi-de çok hakikatler nasip olacak.' keşflnde bulunur. Yıllar sonra. 1569 tarlhin-de Hafız Muhammed'le görüşmesini naklederken bu sözleri hatırlayan Muh-yi, birçok risale ve kitabını bu tarihte telif ettigini, şeyh! Ahmed-i Hayati'nin bu yıl vefat ettigtni, bu satırları yeniden kaleme alırken kendi yaşının da yet-miş yedi oldu~unu hayretler içinde kaydeder. Bilhassa Hafız Muhammed'in kendisi için söylediği 'Makam-ı izze vasıl olursun· cüm.lesindeki 'iz' kelimesi-nin sayısal degerinin yetmiş yediyi karşılaması ve •ızzet'in Mısır aziZlerine mahsus olmasını kendi gelecegine dair şeyilin bir keşif ve kerameti oldugu düşüncesını destekler bir verı olarak degerlendirir.

    Hafız Muhammed. İstanbul'a geldiğinde beraberinde üç yaşlı dostu da bulunuyordu. Muhyi, bunlardan sadece Abdullah-ı Hazari'nin adıru kayde-diyor. Mantık ve kelam timinde tarbşmacı kişiliklerine dikkat çekilen bu ki-şilerin, Hafız Muhammed'in i.lmi kudreti karşısında duramadıklan da Muh-yi'nin kayıtlarında yerini alır.

    İstanbul'daki diğer Nakşi şeyhleriyle ilişki kurmaktan kaçınan Hafız'ın, btihassa Baba Haydar'la ilişkiye geçmemesi onun melfuni cephesinden kay-naklanır. Muhyi, merak ettigt bu tuhaf durumun nedenini bir süre sonra öğrenecektir. Uzun yıllardır hizmetinde bulunan Saadet isimli müridi, Hafız'ın geçimini nasıl sürdürdügünü soran Muhyi'ye. "On iki yıldır hiımetlndeyirn, kimseden bir habbe kabul etmez; ama herkesin ihtiyacını görür. Şimdi beş yüz fılori ve bazı hediyeler göndermiştir benimle. Bir salıUyan kesesi var on-dan çıkarır. Blz elimize alsak, içinde nesne bulamayız" cevabını verir.

    Muhyi'yi bir oğul gibi seven Şeyh Hafız Muhammed, İstanbul'dan gemi yoluyla önce Mısır'a, oradan Kabe'ye gıder. Yillar sonra. Saadet isimli azat et-tigt müridiyle Muhyi'ye mektup gönderir. Muhyi, kendisine Nakşibendillk doktrini etrafında nasihatlarda bulunan bu mektuptan sonra Hafız Muham-med'den artık haber alamaz.

    46 Muhyi. "Pes Iki yüz adet miktan kltap yazmaya himmetıerı bais oldu." cümlesini Hafız Muhammed için sarfeder.

  • /6. yy Osmanlı Cografyasında Karanlıkta Kalmış Nakşf·Aiırôrl, Yesevf ve Kiibrevf Şeyhleri 229

    Şehit Alırari Sullan Muhammed-i Laciverd-şuy

    Muhyi'nin ·sır cczbedar pir idi kJ mübarek gözlerine bakan mcczup olurdu~ dedigı Laclverdşuy·u da Muhammed Yahya'nın hatıralarıyla şehade· t1 bekler bir vaziyette Hakim Çelebi'nin tekkesinde bulur. Hafız Muhammed Yahya'nın istanbul'a gelen tkinci hallfesl Sultan Muhammed-i Lacıverdşuy hakkında Muhyi dışında hiçbir kaynak bilgi vermez. Muhammed Yahya'nın öldürülmesi sırasında yanında bulunan bu halife. Muhyi'ye, şeyhinden ken· dJsintn de şehit olarak ölecegi müjdesını dınlcdiglni söyler.

    Muhyi, onun Kabe'ye dogru yola çıktıktan bir süre sonra. Konya güzer-gahında bütün mürlUerlyle şehit oldugunu aktanr.47

    Baba Haydar

    Ubeydullah Ahrar'ın istanbul'da sürekil kalan iki halifesinden btrl Baba Haydar'dı (ö.l550). Eyüp'te kendi adına tahsis edilen camide riyazet ve Iba-det ile vaktini geçtren Baba Haydar, kendisine inabet etmek ıçin Muhyi'nin yaptıgı müracaatı. annesiyle ilgilenınesl tavslyesiyle geri çevtrir.48 Ubeydul-lah Ahrar'dan sonra Muhammed Yahya'nın da halifeligini sürdüren Baba Haydar, Mekke'de bir süre geçirdikten sonra İstanbul'a gelerek ömrünün so-nuna kadar burada kaldı.

    Şeyh Hafız Muhammed'in mektubuyla Muhyi'ye gelen Saadet, yanında Baba Haydar'a verilmek üzere bir dcste hatai kagıt49 ve mektup da bulunan armaganlar getlrtr. Müritllk başvurusu daha önce reddedilen Muhyi. bu se-fer Saadet'le Eyüp'e gellr. Görüşmeyi Muhyi şöyle aktarır:

    ·saadet'le Baba Haydar'a vardık. Onu Eyup Camii'nin bir köşesinde murakıp bulduk. ög.te namazından sonra elini öptük. 'Sizden dost ko-kusu geltr' dediler. Saadet de elini öpunce. 'Mekke'den gelir' dedim. Biz başka söz söylemeden 'Blraderımtı llafız Muhammed-ı Semerkandi Ka· be'de ımış. Acaba hiç bilir ml ola kı şimdi onunlaydım' buyurdular. Sa-adet, tekrar elini öpüp HMı.z Muhammed'In selamını söyleyip mektubu· nu ve hedlyelerlnl verdi. Baba hazrctlerl. onu yüzüne, gözüne sürüp Hafız'ın tazlınle olaganüstü menkıbelerini nakletti ve 'Eger Allah'ın tra· desinde benim ama kalmam olmasaydı. gönderctıglni gözüıne sıirmek· le gözü mu n açılması muhakkaktı' dedi.-

    Muhyi. Baba Haydar'ın da menakıbını eserin sonunda teferruatıyla an-latacagını söylemesine karşın, ilgili bölümler metinde yer almaz.

    Kahire'de Ahmed-i Yesevi Tarikatı Şeyhlerinden Emir Nur Muhammed

    Reşehd.t Tercümesi'nin girişinde yer alan risalede Ahrari olınadıgı Için bahsedilmeyen Em1r Nur Muhammed. Ahmed-ı Yesevi'nln biyografisintrı bu-

    47 Reşehô.t. yaprak 23a-23b. 48 Menô.kıb, s. 39. 49 Hatai ka~t . agaç elyafından yapılan bir ka~t turudur.

  • 230 Mustafa Koç

    lundugu l;:ıölüme ilave edilir:So

    "Malum ola ki 1598-99 tarihinde Hace Ahmed-ı Yesevi tarikında Mısır'a Emir Nür Muhammed adlı bir aziz geldi: Cezbe, evrad ve ztkir, muraka-be ve keramet sahibi bir pir idi. Kalede Sariye Camii'nde halkı irşat et-ti. kendisinden birçok tasarrufat zuhur etti. Geldigı günden itibaren bu fakir lle görüştü, zaman zaman da gelerek beni şereflendirdi. Bir gün bir acep cezbe lle yanında yalın ayak, bogazına zincir bır mü-rldiyle yalnız geldi. 'Bu mübtedi ve ilahi sırların ifşacısı magruru, bir güzel dayakla tedip et; korkarım rübubiyet sırrını keşfettigt için başına şer ve ceza gelecek. zahirtne tesir etugı gtbl batınma da tesir edecek.· dedi. Ben de rica ettim, alakadar oldum, Derviş de bundan sorıra bir daha ehil olmayana vahdete müteallik sözlerden bir şey söylemeyece-gım diye istigfar etti; şeyh de onu affetU. Şeyhe müridin ne dedigini sor-dum. Şeyhte bir acep kırmızılık meydana geldi, beni de bir hal bürüdü ki zorla kendime geldim. Şeyh 'Ya Ata Yesevi!' diye haykırdı. O an ze-min zelzeleye geldi, tüm hazır bulunanlara korku verdi."

    Dogrusu o sUsUede ehl-i hal çoktur ve tasarruflarına nihayet yoktur.

    Reşehat-ı Muhyi

    (lb) Hamd ol Allah ta'ala'ya ki elvan u nukuş a'razırıı cevahir-1 batın u zahirde nümayan itdi ve vahdet-1 vücudını kesret-inist-i hest-nümada pin-han idüp ayanını ayan ıtdi. Ve salat ü selam ol hadi-ı asfıya-yı ızam ve meh-di-i evliya-yı kirama olsun ki envar-ı al-i şümus-asarıyla kulub-ı salil(ıni pür-zıya kılup ervalı-ı ha.J.ikini ihya itdi ve aslıab-ı nücum-asası ihdasıyla ümmetlni cinane revan itdi.

    Amma ba'dü, "Reşehat-ı Muhyi'' (977) (2a) tarih ve nam olan kitabdan "Cenab-ı yesar-ı sadr-ı asker" (977) ki SUsUetü'z-zehebSl·de m.ürtebit olan sactat-ı Nakş-bendiyyeyi ta'likan beyanındadur ki ası tarihi "Zencrr-1 ze-heb"dür (977).

    Çün ki bu fakir müıakat itdügüm Nakş-bendiyye uluları vasıtası lle ni-çe nlçe eltM-ı ilahivasıl olup a'tM-ı na-mü tenahi hasıl oldı, pes anlaruiı me-nakıbı lle cümlesinüiı alıvali ol evvel olan Reşehat'dan icaz tarikı ile ayan ol-dı, ta ki hıfzı asan oldı.

    Amma bu mahalde hernan sohbet-ı sa'adet-bahşlarıyla müşerref oldugum sadat-ı kıramat-ayatuiı ısmieri ve ba'zı resmieri (2b) beyan oldı ve ba'zısmuiı menakılılan abırda ayan oldı. Garaz zikrden şükrdür, ne an ki ahar fikrdür.

    Hace Kasım-ı Buhari

    Evvela Hace Kasım ki nebere-i Hazret-i Ubeydullab-ı Taşkendi'dür ki Edirne'ye gelüp anda tavattun ltdi. Hıdroetlerine faKır küçük iken pederüm

    50 Reşehdt Tercümesi. yaprak 34a. 51 "Altın silsile" anlamına gelen "sUslletü'z-zeheb .. , Nakşibendillkte sllsUelerl on iki iınaın

    yoluyla Hz. All'ye ulaşan ve "HacegAn" diye anılan Uk Nakşi şeyhleri için kullanılan bir terimdir. RA. 14-8.9; Kufralı. a.g.e .. s. 24.

  • 16. yy Osmanlı Co~rafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşi-Aiırdri, Yesevf ve Kiibrevi Şeyhlerı 231

    alı gttmiş ve oguıııga kabul buyurmış. Ta atııra degin "Tü ferzend-1 meni!52" diyü buyururlar idi. MahdUmları Hace Muhammed'! fakirden gayrıya ftlmact buyurmaz ldL Hace Muhammed, fakire 'birader· diyü hitab ıderdt.

    Edırne'de bir gün Ada bagçelerlnde Ttmurtaş Köyi'ne gemı ile Meriç'den geçer ldül

  • 232 Mustafa Koç

    ce-zade Nakş-bendiyyeden iken ve ma-beynlcrinde Maveraünnehr'de niçe ni· za'lar oluuş iken, belki tarafeyne muhib olan sultanlar niçe kanlar dökmiş lken böyle mahabbeUere ba'is ne ola. (5a) Fakirüfı hatırına Şeyh hazretlerı müşrif olup fakire bakup buyurdılar. Mesnevi:

    Can-ı gurgan u segan ez-hem cudast Muttehld canha-yı şiran-ı Hudast54

    N esr: Merdan-ı Hudanefs-ı vahidend: ba'z-ra Halvettyye, ba'z-ra Nakş-bendıy

    yc, ba'z-ra Kubreviyye. ba'z-ra Zeynlyye nam nihadend. Meger ba'z-ı mukal-lidin-i işan kı der-mıyan-ı !şan ihtilafest. Ya'ni "Tanrı erenleri bir nefsdür: Ba'zısına Halvetiyye, ba'zısına Nakş-bendiyye, ba'zısına Kübreviyye, ba'zısına Zeyniyye ad kodıJar. Meger anlaruiı ba'zı mukallidleri ki anlarufı ortasında ihtllafvardur." Pes muhakkakoldıki muhakkıklar ma-beyninde ihtUM ol-maz, enbiya salavatullahl aleyhim ecma'irı ma-beynlerinde tefrika olmadugı gıbı (5b) ki Huday ta'a.Ia buyurur: "La nuferriku beyne ehadin min rusulih"55 k1 cümlesi Hakk'a da'vet ider. Pes ehl-i Hak oldugı ma'lum oldı, lakin mera-Ubde tefavüt vardur, nitekım Allah ta'a.Ia buyurur: lilke'r-rusulu fazzalna ba'zallUm ala ba'ztn"SG Çün ki mu'iz ve müzU ve latü ve kahhar Allah ta'a.Ia'dur. Pes her bir lsme mazhar olanlar derecat üzered.ür, amma cümle esmaya mazhar-ı tam Hazret-ı Resfılullah sallallatıü aleyhi ve sellem'dür. Ve ümmetinüfı evliyasınun her biri bir isme ya bir nlçc isme mazhar olup anun-la terbiyet-t eşya Ider ve her biri ala kalbi Muhammed ve ala kalbi İbrMı1rn ve aıa kalbi Süleyman diyü ehl-i keşf olanlar vasf iderler. Şeyh Ekber'ün ra-zıyallahu anhu Kitab-ı Abadile'sinde tetebbu' olına.

    (6a) Ma'lum ola ki Hace Kasım'un menakıbı bi-haddür ki kitaba sıgmaz. Edirne'ye Hace Muhammed-i Taşkendi ile gelmlşlerdür. HaceKasım afla pe-deri gıbı ri'ayet !derdi ve Hace Muhammed anlara hvacesı gibi ta'zim ıderdı.

    H;ke Muhammed-i Taşkendi

    Amma Hace Muhammed-ı Taşkendi, bl'z-zat Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerine nlçe yıllar hıdmet idüp hemşehrisl olmagın Hace Ubeydullah hazretleri külli ri'ayet ider imiş. Bir gün Hace Kasım buyurdılar ki: Ceddüm Mir Abdülevvel ki menakıbı gelür, pederüm Emir Mlyan'a buyurdı ki "Oglufı Hace Kasım'ı Şeyh Muhammed-i Taşkendi'ye sipariş eyle ki ceddi.ıfı, valide tarafıyla, Hace UbeyduUah-ı Taşkendi hazretleri bir gün fakire nazar idüp buyurdılar ki 'Şeyh Muhammed bizüro perverdemüzdür, her kimi ki perveriş eyleye, hernan ol bizum (6b) mürebbamuzdur. Pes Şeyh Muhammed lle Ka'be'ye irsa.I eyle, andan Rlım'a mütevcccih olalar; kısmeti anda olacak." dir". Pes Hace Kasım buyurdılar ki "Ben üm Hace Muhammed'e rl'ayet ve hürmetüro cedd-ı a'lam Hace UbeyduUah hazretleri ışaretlyledür. Pes her

    54 "Kurtların ve köpekterin ruhlan birbirinden uzaktır. Tann aslanlannın canlanysa blll-şlktir.·

    55 ·onun elçileririden hJçblrirıl dilterinden ayırt etmeylz." Bakara. 2/285. 56 •işte o elçilerden kJmlnl klminden üstün tuttuk." Bakara. 2/253.

  • /6. yy Osmanlı Co§ rafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşt-AhrfJrt, Yesevf ve Ktıbrevf Şeyiıleri 233

    kim usill-1 Nakş-bendiden bu vilayetde behre-mend olmak ıster, Şeyh Mu-hammed-i Taşkendi'den istimdad itsün" dlyüp bu fakire nazar ıtdl.

    Ba'dehu bu fakir, Hace Muhammed-ı Taşkendi hazretlerıne bir nıçe yıl h ıdmet itdüm ki mahallemüze karib idi: şeb ü ruz hıdroetinde cema'at olur-duk. Gayet pir olup slnni yüze karib olmagın ekscrıya Hace Kasım anda ge-lürdi, amma Hace Muhammed yerinde oturmayup Hace Kasını hıdroetinde mü'eddeb otururdı. Ve gcihi ki Hace Muhammed-ı Taşkendi Ue Hace Kasım hazretlerıne varur ldük, gerçi Hace Kasım dahı yerinde oturmazd1, amma Hace Muharrınıed yıne Hace'ye ta'zimı (7a) zıya.de ıderc.U.

    Bir gün Hace Muhammed, fakiri da'vet ı tdı. Vardukda gıryan gördüm. Pes buyurdı ki "Biya ta be-veda'- ı Hace Kasım burevim ki be-dergalı-ı Uah hvabed reft." Ya'ni "Gel Hace Kasım veda'ına gıdellm ki dergah·ı ilaha gıtrnek diler." Pes çün Hace Kasım ludmetine varduk. Haceta kapuya geldi, Hace Muhammed'ün elirte yapışup tçerü girüp murakıb oturdllar. Hace Kasım baş kaldurup buyurdı ki "Vakt tengest, Yasin blhanid. "57 Çü n "Selam un kavlen min rabbirt rahimirtt"58 didük. nefes! munkatı' oldı. Rahmetullahl aleyhl. Cümle gıryan olup Hace'yi uzadup namazını kılduk. Ol gıce yer deprendı ve oıçe vakı'at zuhur ıtdi ki diınek olmaz. Hace Muhammed eyitdi "Bu ıelzele meşayıha mahsusdur ki Hace Ubeydullah hazretlerinde daru oldı."

    Eger bu hvacelcrüfı menakıbını tahrir (7b) ilsem niçe kilab olur. Amma Hace Muhammed-i Taşkendi yedi yıl Hace KAsım'dan sofıra kaldı. ogıı Hace Muhammed'i terblyel itdi ve fakire 'huş der-dem' ve 'halvet der-cncümen' makamını ınayet ıtdt. Haliya elli yıldan ztyadedür, huşıla bi-huşam ve eelvet-de halvet safasıyla pür-cuşam.

    Hace İsi-i Fazıl ('lsa-yı Murtaz, İsa-yı Buhari)

    Ve hıdroet-ı şerifiyle müşerref oldugum e'ızzenün biri dahı Hace İsi-1 Fa-zıl'dur kı isa-yı Murtaz dimekle mevsuf ve mazhar-ı Feyyazııgııa me'ICıf ldl. Sene erba'a ve hanısin ve us·a-mfede Kostan tıniye'de AyasCıfiyyc'nüfı bir gCışesınde münzevi olınagın müstahbi olup kimse alıvaliıle vakıf degil ldl. Fa-kir, Mısra':

    Kem habaya n·z-zevayas9 Nesr: c.Uyüp erkanda (8a) erkanı tecessüs tderdüm. Çün hıdroetine hu-

    lCısıla bir nıçe zaman mülazemet itdüm. Bir gün lutf nazarın tdüp buyurdı: "Men tura be-ferzendi kabul kerdem,

    çunan ki me-ra Hace Ubeydullah-ı Taşkendi razıyallabu anhu be-ferzendi kabul fermCıdend, tu hem me-ra be-pederi kabül kun.ft Ya'ni "Ben seni ogul-ııga kabul itdüm, nıtekını beni Hace Ubeydullah-ı Taşkendi razıyalJahu an-hu ogullıga kabül buyurdı. sen dahı beni babatıga kabul ey le ... F'akir dahı hıdmet id üp eyltdüm: "Bende der-iradet- ı scyytdesl." Ya'ni "Kul, efendi ıradettndedür." Ve buyurdı ki "Benüm ısmümi ve rcsmümi kimseye dtmeyesirt, ta ben hacca gıdınce." Çün ki hacca mütc'allık esbabını halifesıMolla Payen·

    57 "Vakit dar. Yasin oku". 58 "Çok esırgeyen Rabden (onlara) sözle selAm (verilir).· Yasin, 36/58. 59 Köşelerde nice sırlar bulunur.

  • 234 Mustafa Koç

    de ile görür ldük; her esbabı bayi' niçeye dirse (8b) Hace'nüfı emrile ol mik-ctara alurduk. Gerçi meclis-ı şerif-i ferah-fezasından hakayık-ı bi-gaye ayan ve mahfil-i latif-1 terah-zedasından dekayık-ı bi-nihaye nümayan olurdı; am-ma ol hadis ki maksuduru idi, andan haber ima ve ol ayet ki mevdudum idi, hiç eser ifşa itmezdl. Bir gün buyurdı ki sabr u himmet kuşagını berk eyle ve şitab u ıstı'cali terk eyle, ta ki m uradavasıl olup münatiı hasıl kılasm. Pes kırk gün sabr itdüm ve nefsümi kesrile cebr itdüm.

    Çün ramazanun aşr-ı ahir! karib oldı, buyurdı ki "Btzı bir mescide alı gitseft, andavarup i'tlkafitsek." Fakir eyltdüm: "Sultan Muhammed Camn kurbında olan (9a) Şeyh Buhari Tekyesi'nden aşagı bir tenha mescıd vardur ki mahalle ehlinden gayrı kirnesne varmaz." Pes Hace tebessüm itdl. Gerçi hemişe havf-ı Hak müstevll olmagm hiç ferehan görmezdüm, amma hande-ru olup hemişe meclisi ferah-bahş ldl ve bir mehib pir idi ki her dem mahfi-linde tecelliyat-ı hudayi leme'an ve sübühat-ı sübhani nümayan idi. Çün ol mescidi vasf itdüm, buyurdı ki "Btzüm Ahmed-i Buhari Tekyesi kurbında olan mescid midürT Eyltdüm: "Belli" Buyurdı ki "Tekye ve rlbata kurb caytz degildür. N'olaydı Ahmed-i Buhari dahı sultan vakfıru kabul ıtmeyeydl, am-ma senüfı dahı fethüfı bir hankatı kapusmdan olacakdur ki sultani degtldür, amma sultanufıdur." (9b) Pes yine AyasUfiyye'de i'ti.kafitdiJer, amma her gün bir guşede ve dervişleri dahı müteferrik i'tikaf ıtdiJer. Ve on gün bir nesne yl-dügine muttali' olmadum ve taşra çıkmak dahı vakı' olmadı. Çün ba'de'l-'id Üsküdar'a geçürdüm. Dünyevi vaf'ır nesne virdi, kabul itmedüm ve didüm: "Ben üm hıdmetüm stze lillab idi." Buyur dı ki "Bu dahı lillahi ve min indilla-hidür. Elbette kabul eyle ki Hakk'ufı rızasını bu kabillde bulursm." Bereke-tı niçe müddet payidar oldı ve ma'nevi ol kadar ma'na, ibadet, ıhsan rü'yetl hasıl oldıki du'a ricasına ihtiyac komadı. Buyurdı ki ··seni Allah'a ısmarladum." Pes mescidde te'enni ile iki rek'at namaz kılup dönüp fakire mütevec-cih olup murakıb oldı. (lOa) Fa.kire bir hal müstevli oldıki bihod oldum. Çün kendüme geldüm, gördüm cami'de kimse kalmamış. Taşra çıkdum, hernan Molla Payende Halife kalmış. Aglayup "Hace hazretlerı kanı?" diyü sordum. Molla eyltdi: "Hace hazretlerı dervişleri ve abmali ile çokdan gıtdl, beni se-nüfı Jçün kodı ve buyurdı ki 'Benüm Rum·a gel üp gttdügüm ta bir yıla degin kimseye dimesün, sofıra bulışmaduk di yü te'essüf idenlere ol savab yeter' ... Ve bafıa Aynü'l-haydt nam bir risa.Jesirıi virmlş, buru Muhyi şerh ıtsün diyü emr itmiş ve bir teselli mektubı bile olmagın şimdiye degin hırz olmışdur.

    Çün fakir sene tıs'a ve hamsin ve tıs'a-ml'ede Mısr'a varup Şeyh Ahmed ıbn Şeyh İbrilliim-1 Gülşeni ( lOb) nevverallahü mazca'ahuma's-seniyye hıdmetine irişdüm. Bir gün Hace hazretlerinüfı hikayetın itdüm. Buyurdılar ki "'Aynü'l-hayat nice olclı?" Eyitdüm: "Hazretüfıüz ile cem' aldılar mı?" Şeyh Ah-med buyurdı ki bir gün bagçeye gıder iken gördüm ki bir müsatlr şeyh, der-vişleri ile gelürdt. Bagçeye karib olmagın "Elbette gelüfı!" diyü da'vet itdüm. icabet itdi. "Ahmali ve eskruüfıüzl zaviyeye alı gıtsünler" didüm. Eyltdi ki "Ze-vayacta konmak mu'tadum degildür." Eyitdüm ki "Bende-haneye gıtsünler ki vüs'at dahı vardur." KabUl buyurdı. Birniçe derviş ile esbabı hanemüze gıtdi. Bagdan gayet haz ıtmegın iki gıce dervişler ile bagçede yatduk. Çün Nakşbendi idügi ma'lfun oldı. Dervişler zikrde şevke geldükçe (1 la) sabr !derlerdi.

  • 16. Y.)' Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Na4i-Aiırüri, Yeseı•/ ı·e Kubrevi Şeyhleri 235

    Ve bir kerre bi-lhtiyar ol ihtiyar ayagüzere kalkdı. Dervişler sema:a meşgül ol-clılar. Ol pir-ı faru baka gördl, bi-aram olup sema'a girmek diledi. Dervişleri zabt ıtdı. amma 'hu hu h Cı' dir idi. Çü n sema' tamam oldı , hMız Sure-ı Neınl'l evveUnden okıdı. Çün "Ya Musa innebu enallahu'l-'Azizu'l-Hakim"60 ayetini okıdı . du'a olup Şeyh ol kadar tahkikat beyan ltd! ki merhum pederüm Gül-şeni hazretlerinüiı an mecllslnüiı blrt ldl. Ve Hace buyurdı ki: "Merhtlm, mag-flır Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerı bir mecllsde buyurdıJar ki "Egcrçı Hace Ba.M.üdd.in-1 Nakş-bend hazretlerinden beri fukarayı zikr-1 hafiye mah-sus ıtdiler, a.mnıa Hace Mahmud-ı Fagncvi'den Emir-i Külal.'e gellnce zikr-1 alfıniyye ile malılut ldl. (ll b) Asi Sertyy-ı Sakali ve Cüneyd razıyallahu anhu-ma'dan ta Mahmud-ı Fagnevi hazretlertne gelince cümle meşayıh sema· ve sa-fa ile süluk iderler idi." Pes Şeyh "Bu sema' ve safamuzı ma'zur tutun~ di yu kendü ile gelen pirlere özr eyledi. Andan ma'lum oldı kı Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerinüfı. hazretine irişmiş ola. Çün hvacegandan ldügı ma'lum oldı, ısmierin ve ne vilayetden idügin ve Mısr'a kankı tarafdan vasıl oldu~n istlfsar ıtdüm. Buyurdalar ki "İsmüm lsa-yı Bubari'dür: Kefe'den İstanbul'a geldük. Anda Muhyi nam bir daoışmend bize l'tikad-ı tammıla hıdmet ttme-gin anı ogultd.indüm ve afı.aAynü'L-haydt nam bır rısaıemı vırdüm ki şerh lde: siZ dahı aiıa himmet eylefı." dldl ve falôre (l2a) bakdı." dldükde Şeyh Ahmed bin Gülşeni hazretlerı Mu h yi bendelerine nazar idüp buyurclılar ki "Yohsa Ay-nü'l-haydt mazhan siZ mlsiz?" Fakir eyttdüm: "Beü!" ve Aynü'l-haydt yanum-da oımagın Şeyh'e vtrdüm. Alup Hace'nün hattuu gördükde öpüp gözlerine sürdl ve mübarek gözleri yaşardı ve buyurclılar ki "Pederüm Gülşeni hazret-lerinden sofıra Hace Isa-yı Fazıl'dan evra' ve ezhed ve a'lem kirnesne görme-düm."

    Kütüb-i sitte-i hadis ve müttln-ı erba'a-ı fıkh ekser-1 şüruhıla hatırında Idi ve kütüb-1 Şeyh-ı Ekber ve İhyd ve sayir meşayıh ve Mesnevi mah.fU.zı ldl ve kendinüfı Arabi ve Farisi elliden ziyade kitab-ı mü'ellefi vardı. Beş pare ki-tabını brt-tamam müta.Ia'a itdüm. Pes emrieri üzere (12b) '"Aynü'l-haydt'ı şerh eylefı" dlyü buyurdılar. Çün iki şeyhüfı. işareti ile şerh ttdüm. Her müşkUde ki Hace isa'ya mütevecclh olurdum, keşf !derlerdi, amma ''La hala ve la mela, bel huve's-Samed" didügt mahalli halidemedüm. Yedi gün teveccüh lt-düm, feth olmadı. Ahır Şeyh Ahmed hazretlerı mecUs trşactında Samed ısmınüfı ol kadar ma' arif ve hakayık ve dekayıkın bez! eyledi ki cümle dervişana meralibince safa hasıl olup sema·a meşglıl oldılar. Kaleme geleni mezkur olan şerhde tahrir eyledüm, tetebbu' olına.

    Amma Hace isa'nufı. Mısr'da Şeyh Ahmed Ue olan musahabetinüfı ba'zını Amastyyell Muhammed Efendi ile Layibi Mustafa Efendl lsti'ab eyleyüp be-yan ildükierinde acayib hakayık zuhur (ı 3a) !derdi. Çü n Hace isa, Rum'dan gıtdl. bır yıldan sofıra fakir Hakim Çelebı Efendi'ye Hace'nüfı gelüp gıtdügin zikr ltdüm. Ol kadar te'essüf ıtdt ki gözlnden yaş geldi ve eyttdi "Eger Ka'be'de mücaveret !derse Kabe'ye gıtrnek farzdur." Fakir eyltdüm: "Hace buyurmış idi ki 'BiZe bulışmayarılara te'essüf savabı yeter'." Eyttdl ki "Bari Sultan Süleyman'dan bir külli nesne alup göndersek!'" Eyttdüm: "İncinur,

    60 "Ey Musa, gerçek şu kJ ben, güçltı. hüküm ve !zzet sahibi olan AlJahıın." Neınl, 27/9.

  • 236 Mustafa Koç

    kabul ıtmez, andandur ki ytgırmi derviş! ile İstanbul'a gelüp gildügın kimse bilmed1. Kendünüfı ve bir kaç dervişlnüfı melbusatı Rum ilU üslubında ve bir kaçı Hind bazirganı şekilnde ldller ve ekser müteferrik olurlar idi, meger na-mazda cem· olurlar idi." (13b) Haklın Efendi, Hace'nün ahval veefal ve ak-vallnden gah ga.h tstıfsar tdup istima' ttdükde safalar kcsb !derdi. Ba'dehu çün Buhari Tekyesi şeyhi olan Abdullatif Efendi dahı Hace'nün vasfıru tstl· ma' ider. Bu fakiri da'vct itdi. Çü n tafslle vakıf aldı , ol dahı Haklm Efendi gt· bt te'essüfden savab hasıl ıtdi. Rahmetullaht aleyhim ecma'in.

    Şeyh Ahte

    Ve bir dahı müşerref oldu~m. fena vlren tık u tahta ve revac irgüren ehl-1 bahta Hazret-i Şeyh Ahte'dür ki istanbul'da sene ısneyn ve hamsin ve tts'a-mfede ol dahı tesettür ıçün dilsizllge urmış ldl ve mecnun-var bir aceb pir ldl. Eski İbrahim Paşa Caınt'i'nde mu'tekif ldl, hiç nesne kabul (14a) ıtmezdı. Çün ha11ne vakıf oldum, çok mülazemet ltdüm. Safıra lutf tdüp be-nümle söyleşdi. İki Hlndi hıdmet-karı vardı, anlara ta'amlyyelerın vtrüp ken-di gayetle kalil zeyt ve asel ve duşab yir ldl. Bir gün tazarru' tdüp menzilüme da'vet ltdüro ve dldüm ki UKHabetüm ücretinden bir pilav ve bir kalye bişürüp bile yiyelim." Kabul buyurdı ve eyttdı !enha olmak şartı ile." Pes gayet pir olmagın yolda hıdroet-karlarına tayanup geldi. Çün birerkaşık aldı, elin çekdl, ba'dchu üç gün ytmek ytmedi. Ne yerden harc ltdügın hıdmet-karJarı dahı bilmezler ldl.

    Her kaçan Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerini zikr !tse aglardı (14b) ve te'sir ldüp cümlemüzt agladurdı. Bir kerre buyurdılar ki "Çün Hace Ubeydullah muhtazır aldı, ashabı cem' idüp vastyyet eyledi ve buyurdı kl 'Hak ta'ala sizüfıledür. cehd eylefı ki siz dahı Hakk'ıla olasız, bari ehl-i Hak hıdroetinde olasız'. Çü n magribl ima ile kıldı, katı karib !düm, muttasıl "Al-lah Allah" dır idi. Mübarek agzından bir nur çıkardı, alnında leme'an olurdı. Ta ki intikal ıtdi, ışa vaktinde şenbe g.ıcesi rebi'ü'l-evvelüi1 seJhi sene hamse ve tısln ve scmani-ml'ede Idi. rahmetullahi aleyhl rahmeten vasf'aten." Çün Şeyh Ahte bunı aglayurak beyan ltd!, agzmdan bir nur çıkdı ki gözümden ve agzumdan ve kulagumdan belki cümle a'zamdan kalbüme tulu' ltd! (l5a) ki otuz beş yıldur ol tecelli izdlyad üzeredür. Her ga.h zikrlerln ıtsem ya tevec-cühle ihzar kılsam ol halet ma·a ziyadetın zuhur Ider.

    Mevlana Muhammed Emın

    Ve bir dahı mustefid oldugum Molla Cami merhumufı lıemşire-zadest Mevlana Muhammed Emin'dur ki sene semanın ve siltin ve Us'a-mt'ede mısr-ı Kahtre'de cem' olduk. Hadlm Ali Paşa6t Mısr'da intikal itdükde mer-hum Şeyh Ahmed bin Gülşeni ile cenazesinde cem· aldılar. Şeyh-I merhum Imameti Mevlana Muhammed Emin'e teklif id üp "Siz ehaksız" diyü buyurdılar. Fakir ta'accüb itdüm ki Mevlana lle Şeyh mukaddema ruçe kerre cem' al-dılar: Mevlana Muhammed Emin, Şeyh Ahmed'e şeyhl gıbı ri'ayet !derdi, hat-

    61 Iiadim All Paşa, 7.5.1559-25.8.1560 arası Mısır beylerbeyi olmuş, bu görevdeyken ve-fat etmıştır. Mısır'da Karafe denllen mahalle gömülınuştür.

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Nak.şi-Ahrtırl, Yesevl ve Kübrevl Şeyhleri 237

    ta bir şeyhe rl'ayet ve hürmet Itmegün niçesinl Mevlana'dan ta'allüm ltdük. Pes cenaze namazından sofıra MevH1na, fakire (15b) buyurdılar ki "Şeyh haz-retlerı bize 'ehaksız' didüklerl, Paşa sabıkan bize iradet getürmegı.n namazın kılmagı bize vasiyyet Itmiş idi." Her gah ki Efendi Ue Mevlana cem' olsalar sohbetleri ekser ınurakabe Ue olurdı, gahi mükaleme itseler kelamullah Ue mücavebe olurd.ı. Menfı.kıbınuiı tafsili ahır-ı kitabda gelür.

    Şeyh Abdullah-ı A'ma-yı Semerkand'i

    Ve bir dahı dldar-ı ayine-ınisal-i bakikat-nüması rü'yetl ile çeşm-ruşen olan ehl-i rü'yetüfı sa'adet-mendl Şeyh Abdullah-ı A'ma-yı Semerkandi haz-retleri ki yüz iki yaşında ıd ı. R.iyazet ve hiffet üzere olroagın namazı ayag üze-re kılup kırk yaşında olanlar gibi zatına müte'allik olan mesalibde kafa (16a) müsa'id Istemez idi. Abctestı yigltler gibi tiz alurdı. amma namazı gayet te'en-ru Ue kılur idi.

    Sene isneyn ve seb'in ve tis'a-mfede hac !çü n Mısr'a geldi. Çün evvela mü-şerref olmadum idi. Biraderüro bir gün anları da'vet itdi. Fakir dahı hfu:ır ol-dum. Menzillerl.nde müşerref olmama~ın Wcabdan der-yaft itmedüm, amma kalbüme layıh oldıki lutilanndan kendüler ref -i hicab ttseler ki ben acizem di-yü nlyyet ıtdüm. Ol meclisde Şeyh Abdulvehbab-ı Şa'ravi ve Hatib-i Ştrbtni ve Şeyh Muhammed-i Bekri ve Muhammed Emin-i Buhari hazır idi. Pes her biri ki musafaba iderdi, Muhammed Emin iSmlerin ve resmlerin beyan lderdi. Çün biraderün ve burılarufi musarabası tamam old.ı. {16b) Henüz muntazır durd.ıIar, çün kimse gelmedi, buyurd.ılar ki "Kucast birader-ı saJ.lib-1 hane ki fer-zend-1 mast." Ya'ni "Sahib-i hanenüfı k ardaşı kandadur ki bizüm o~lumuzdurT Pes fakire gtrye anz olup mübarek ayaklarına düşdüm. Başumı kaldu-raF cümle buzzara du'a itdi. Gerçi meşayıh ve fusaha çogıdı. amma azb-i llsa-nıla ol kadar nevadir buyurd.ılar ki Şeyb Bekri ıaı olup Şeyh Abdulvehhab-ı Şa'ravi bu fal

  • 238 Mustafa Koç

    Mürldlerinden Pir Baba Hasan, Ka'be'den gelüp fakir yanında iki yıl ol-dı ve intildllitdi. Benümle Efendi hazretlerJne bile varurdı. Efendi hazretleri anun hakkında "ehlullahdandur" dtyü şehadet Udiler. Molla Cami ile çok musahabelltmlş. Ol dahı toksanında vardı. Namazını Efendi kıldı . Hankah-da Molla Za'fi Fıskıyyesi'nde kodılar. Rahimebumullahü rahmeten vasi'aten.

    Bu zi.kr olan azizan cümle Hace Ubeydullah-ı Taşkendi kuddise sırruhu hazretlerine hıdmet idüp behremend almışlardur ve hatt-ı irşadın almışlardur; Baba Hasan'dan ma'ada ki o, Şeyh Abdullah-ı A'ma'dan almışdur.

    (l8a) Ba'dehu bir bölük dahı vardur ki fakir anlar ile sohbet idüp anlar ya bi'z-zat ya bi'l-vasıta ya bi'l-vasıtateyn Hace Ubeydullah-ı Taşkendi haz-retlerine vasıldur hilafet tarikı ile.

    Hafız Muhammed-i Semerkandi

    Cümleden biri cümleden takarrüb-1 Hak'da mukaddem ve ilm ü arnelde ekrem. meşayıh-ı ızamufı ereüroendi HM12. Muhammed-i Semerkandi razıyallahu anbu hazretlertdür ki Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlerinü:ö sohbet! ile mugtenim olmışlar, amma hatt-ı 1rşadı Hace'nüft intikalinden sofıra malıdümları Hace Muhammed Yahya'dan almışlardur. ta Hace Mu-hammed Yahya şehid olınca hıdroetinden cüda obnamışlar.

    Sene seıase ve hamsin ve tis'a-ıni'e muharreminüii on beşinde İstanbul'da Küçük Ayasfıfiyye'de hıdroetlerine vardum. Siyahlar (18b) geymişler idi ve gtrye iderler idi. Bir zaman murakıb oldılar, fakir dahı müteveccih oldum. Bir aceb gam ve kalak müstevü oldı. Sandurn ki helak oldum. Softra bir ferah tarioldıki ol zamana gelince fakir eyle ferehan olmak vakı' olmadı. Mübarek başların kal-durup buyurdılar ki "Gam ve şadi tev'emdür, nitekiın şehid olana Yelsıldur ki mevtile hayat-ı ebed hasıldur." Ve buyurdılar ki "Bu gün ki muharremü:ö on be-şidür, merhum şe.hid-1 sa'id Hace Muhammed Yahya ibnü'l-merhfım Hace Ubeydullah-ı Taşkendi kuddise sırruhuma hazretlerini kırk yedi yıldur ki her bar ki bu ayda bu vakt gele, bi-ihtiyar Hace'nü:ö şehadetl meşhıldum olup gir-ye arız olur, (19a) ke-ennehu bu gün şehid olmış gıbı müşahede olur" diyü hay-ll gtrye itdl, bizi dabı giryan Jtdl. Ba'dehu şehactetlertnüfı bi-sebeb oldugını zikr ldüp safa-yı hatırla ba'zı menakıbların ve pederleri Hace Ubeydullah-ı Taşkendi hazretlertnüfı akvat ve efal ve abvalinl beyan idüp ferahlar vlrdi ve buyurdılar ki "Senüfı fethüfı Mısr'da olacakdur. Gerçi tarik-ı Halvetlyye'ye intisabufı zi-yadedür, arnnıa çün ki seni ogullıga kabıllitdüm. Pes tarik-ı hvacegan-ı Mela-mıyye olmagın olmaya ki zaviye şeyhi olasın, belki her halde tesettür ÜZere ola-sın ve inkar-ı halkdan elem çekmeyesin, eger bi-sabr u aram olasın, (19b) tak-rif ıtmezsefı tahrir ey le." Pes iki yüz aded mi.kdarı kütüb yazmaga himmetlerı ba'is oldı. Hemişe buyururlardı ki "Hak'dan gayrıyı görme ve Hak'dan gayrıyı bilme ve cebd eyle ki Hak'dan gayrı seni görmeye ve Hak'dan gayrı seni bilme-ye." Ol nazar lle bu fakir pür-hatır oldıki hergtz gclib olmaz. Amma sureta Ha-fiz Muhammed [silik] oldıki hemişe aglamak Meti idi. Üç yarı vardı, arılar da-hı pirler ldl, amma ınantık ve kelamda aceb babhaslar ldi. Kaçan Muhammed HMız hıdınetlne gelürler idi, ıaı olurlar ldl ki Şeyh ol kadar hakayık nisarların bezliderler idi ki zabt u hıfzına kiınse kadir olmazdı.

    Bir gün sabah namazını kılup ba'de'l-evract ta zuhra varınca (20a) mu-

  • /6. yy Osmanlı Colfrcifyasmda Karanlıkta Kalmış Na4i-Aiıriiri, Yesevi ve Kiibrevi Şeyiıleri 239

    rakıb oldılar. Zuhrı kılup yine murakıb oldılar. Ol üç pirüfı bilisi kl Haci Ab-dullah-ı Hizari dirler idi, fakir ile gayet me'nus olmagın ol gün buyurdı ki "Çün fakir hacdan Semerkand'a vardum, Şeyh hazretlerini [silik) olan me-zar-ı hvaceganda buldum. Ahval-1 hacdan blr mikdar sü'al itdL Çün ravza-ı şerife vasıl oldugum beyan itdüm. hernan bi-lhtlyar !yırtık) azm oldı ve ttraş olmayup adab-ı ıhramı ıcra itdi. ila yevmına on bir yıl iki aydur fakir [silik) lazım [silik) gayrıya vasıl olmayup hıdroetinde bile geldüm. Amma Lhrama mecalüm olmadı kı hıdmetılazımdur. Şeyh gcytcekde müsamaha itdı [silik) müte'allık kelirnat gayet dahı nadir vakı' olmışdur.

    (20b) Hace HMız Muhammed buyururlar Idi ki "Sinn ü salüm yelmlış ye-dlye yetmlşdür kl sekiz yüz yetmlş dörtdc mütevellid oldum." Ve fakirc bu-yurdılar tdi kl "Safıa dahı yetmlş yedlde çok hakayık nasib olsa gerek.~ Fl'l-vakı' ewela bir ntçe kütüb ü resayili ol sene tahrir itdüm. Cümleden blrl bu kttabdur ki yüze karib, tokuz yüz yetmiş yediye tevarth vak:ı' oldı ve merhlım ve magffir Şeyh Ahmed bin Gülşeni rahlmehumallcllıü gülşen-i cennete bu senede tayeran ıtdı, nitekim merstyyestnde dinildL Ll-mü'ellifih1:

    Gülşeni-zade fevttne tarth Şeb-1 cum'ada sadıs-ı şa'ban (977).

    Ve bu dibaceyt tekrar yazar iken slnnüm yetmiş yediye yetmiş tdl. Ve bu-yurdı; "Makam-ı lzze vas ıl olursın." Pes 'tzz' yetmiş yedidür. (2 ı a) Aziziere ma'lumdur ki izzet Mısr azizine mahsusdur. Çün cümlesi gemiye gtrüp Mısr'a mütcvcccih oldı. Andan Ka'be'ye varmışlar. Andan bir buçuk yıldan sofıra Sa'adet nam bir azad-kerdesl ile mcktubı gelcU ki süreli budur: Ruk'a:

    "Ba'de's-selam, be-ferzend-1 ba-ikram Muhyi's-sunneti ve'l-İstam, i'lam-1 muhlbb-t ml1steham. An ki çiın be-Beytuuatıu'l-haram resielim yek sat mucavir şüclim. in zaman be-carub-ı HLnd nıyyet d.fuim. Amma şuma ez-lhzar der-huzür bfışid ve hakk-ı an nisbet-ı hak-ra ki be-şuırui rabt-ker-de şude est mudavim bfışid ki hüş der- dem hasıl şeved ve her çı ez-Hu-cta be-ıstı'dad-ı hod tecelli kuned kanl'-başid ki nazar der kadem numa-yfuı kerd ve der-cemr-ı esma Vabid u Ehad u Samed-ra muşahid bfışid ki dcr-makam-ı halvet der-encurnen bLnişinid ve der-esına ve sıfat seyr ku-md (2 ı b) ki sefer dcr-vatan-ra biyabid. Çün in currıle-ra mudavim bfışid be-tecelliyat-ı zat musta'ld kerdid. Ba'dehu muteşebbls-ı varka-ı du'a Sa'adet-1 ma çün be-hıdmet-1 şuma biresed be-re'y-1 lat.if-1 hod be-Mave-raunnchr befirlstid ki ırui be-hak-I 1 Und h vahim mand. Baki du'a be-ca-nlb-1 Huda ekall-i hudelfun-ı Nakş-bendi Hafız Muhammed-ı Semcrkandi."

    Ba'dehu çl1n Sa'adet sa'adet ile İstanbul'a geldi. Hafız Muhammed haz-retleri fakire blr deste hatayi kagaz lrsal eylemişler ve Eyyüb'de Baba Hay-dar hazretlerıne bile varmagı emr Itmişler ve ba'zı nesne irsru ilm işler, çün ki Hace zamanmda hukuk-ı sabıkaları varmış. Çün Sa'aderle Baba'ya varduk. Hazret-ı Eyyüb Camfl'nüfı bir güşesınde murakıb bulduk. Çün ba'de sala-tl'z-zuhr dest-büs ttdük. Buyurdılar (22a) ki "Sizden büy-ı düsl gelür" Çün Sa'adel dest-büs itdl, "Mekke'den gelür" didüm. Baktyye kelfunı takrir Ilme-den buyurdı ki MB1raderümüz Hafız Mulıammed-ı Semerkandi Ka'be'de Imiş, acaba hiç bU ür ml ola ki şlmdl anuıüa id um." Sa'adet, tekrar dest-büs tdl1p

  • 240 Mustafa Koç

    Hafız Muhammed'ün selclıtun isaı idüp mektubını ve tuhafını Virdl. Baba hazretleri yüzine gözine sürüp Hafız'un ta'zimile acay1b menakıbın nakl ıtdı ve buyurdı ki "Eger lradetuUahda ben a·ma kalmak olmasa, ırsaı itdügini gö-züme sürmekle feth-I ayn muhakkak idi."

    Ba'de'l-müfaraka. Sa'adet'e armagandan sü'alıtdüm. Ey1tdi: MMekke tu-hafından ma'ada bir tekyc vardı, bilmem Hace UbeyduUah hazretlerinün mı Idi yohsa Hace Muhammed Yahya'nun mı ldl yohsa kendülerinün ml Idi. .. (22b) Eyitdüm ki "Çün Baba ile bu kadar hukuk ola, nlçün bunda bulışmadılar?" Sa'adet eyitdi: "Gerçi Hace bafıa dimedl, amma zann iderem ki çün Baba vaıo.r olup hıdmetine gele, Sultan Süleyman dahı mukayyed ola. n is-bet-i hakikata tevakkuf vıre dlyü ola ... Ve eyltdüm: "Haee'nüfı. geçinmesi ne yerden idi?" Eyildi ki "On Iki yıldur hıdmetındeyem, kimseden bir habbe ka-bul ttmedi ve cümlenün mühl.ınınatını görür. Hallya beş yüz fllori nakd ve ba'zı tuhaf, ehllne ırsaı Itmişdür benümle. Bir sahtıyan ldsesı var. andan çıkarur. BIZ elümüze alsak. ıçınde nesne bulımazuz."

    Ba'dehu çün Sa'adet'le Edirne'ye varduk. Merhum Şeyh Abdullatü-1 Ca-nıi. hünkarla Edirne'ye geldi ve Semerkand'a Kefe'den müteveccih oldı; sa'adetle Sa'aden bile gönderdük. Ba'dehu Hafız Muhammed-i (23a) Semer-kandi'den haber bUmcdük. Rızvanullahi aleyhim ecma'in.

    Ve biri dahı şeyh-i tarikat ve pir-i hakikat sabıku'z-zikr Baba Haydar- ı A'ma kuddlse sırruhu's-scni'dür k1 tafsil-i ınenakıbı ahırda gelür.

    Amma anlar ki Hace UbeyduUah-ı Taşkendi hazretlcrine bi'l-vasıta vasıllardur, cümleden Hakim Çelebi Efendi'dür k1 Şeyh Ahmed-i Buhari vasıtası iledür. ınşaatlah ahırda ittihadumuzufı tafsili beyan olur.

    Sultan Muhanuned-i Laciverd-şfıy

    Ve biri dahı Sultan Muhammed-i Lacıverd-şuy'dur ki Hakim Çelebi'nün tekyesillde hayli musahabet ıtdüm. Bir cezbe-dar pir ldl ki mübarek gözlerine bakan meczfıb olurdı. Bunlar dahı Hace Muhammed Yahya'dan müsterşeddür. Ve buyurur Idi ki (23b) "Ahbab Hace Muhammed Yahya'dan istld'a ltdller ki ol havaric ki kendülcrün katline çıkdılar, du'a Uc ref ldeler. Buyurdılar ki "İradetullah ne ise tefviz evladur." Hakir d id üm ki "Rcfden mukaddem def ide-lüm." Buyurdılar ki "Çün ki tasarrufı kendüfıe nisbet ltdüfı., sen dahı şehadet devletine irlşesın." Amma bir n ıçe müddetden soılra pes ol devlet ve sa'adete muntaııram, bilmem seyfile mı yolısa maraz lle ml şe h id oluram." Vakı'a çü n Ka'be'ye müteveccih aldılar. Çün Konya'dan bir konak gitmişler, haramHer cümle fukarasıyla şehid ltmlşler. Rahmetullahl aleyhl rahmeten vasraten.

    Amma anlar ki Hace UbeyduUah hazreUerlne Iki vasıta ile peyveste oldı lar ve bu fakir anlar Uc külli ittihad (24a) ltdüm.

    Ewela, Edirnell Abdullatif Efendi'dür ki mcnakıbumuz ahırda gelür ki Buhari Tekyesi'nün şeyh! ldl ve Mahmud Halife'nün damadıdur ve anlar Ah-med-i Buhari damactıdur.

    Ba'dehu Bekr Halife ki anufı dahı menakıbı ahırda gelür. Ba'dehu Sün1ri Efendi ki anufı. ile fttlhadumuz dahı menakıbı ile ahırda

    gel ür.

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Nalqi-Ahrôri, Ye sev/ ı•e Kübrevi Şeyhleri 24 J

    KAYNAKÇA

    Ali-şir Nevayi, Nesaylmü'l-mahabbe min şemaylml'l1ütüvve, Hzr.: Kemal Eraslan, Ankara 1996.

    Ayvansarayi, Hadikatu'l-cevdml', c. I, Istanbul trsz. DeWeese. Devin '"The Ecltpse of the Kubraviyah tn Central Asla". Iranian Stu-

    dies, 21:1-2 (1988). s. 67-68, 75. Faroqhl, Suralya. Hacılar ve Sultanlar-Osmanlı Döneminde Hac 1517-1638.

    İstanbul 1995. Kara. Mustafa. ~Molla İlahi'ye Dair". Osmanlı Araştırmaları VII-VIII. İstanbul

    ı 988, s. 365-392. Koç. Mustafa, "BabUden Baleybelene: ilk Yapma DU. İlk Kutsal DU". Kutad-

    gubillg Felseje-BUlm Araştırmaları. İstanbul, (5) 2004, s. 211-240. Köprülü, Fuat, "Aşık Çelebi". İslıim Ansiklopedisi. c. ı. İstanbul 1942. Köprülü, Fuad, İlk Mutasavviflar, Ankara 1991. Kufralı. Kasım, "Molla İlahi ve Kendisinden Sonraki Nakşibendlyye Muhitl".

    İÜEF Türk Dlll ve Edeblyatt Dergisi, 1949, s. 129-151, Lamii Çelebi, Nejehatü'l-üns Tercümesi, İstanbul 1275. Muhammed bin Süleyman ei-Kefevi, Kltdbü A'lıimü'l-Ahyar min Fukahai Mez-

    hebi Nu'manl'l-Muhtdr, Süleymaniye Ktp. Halet Efendi, no. 630. Muhyi-yt Gülşeni, Mendkib-l İbrdhim-1 Gülşenl ve Şemlell-zdde Ahmed Efendi

    Şive-i Tarikal-l Gülşen1ye, Yay.: Tahsin Yazıcı, Ankara 1982. Necdet Tosun, Bahdeddln Nakşbend Hayatı, Görüşleri, Tarlkatı, İstanbul

    2002. Muhyi-y1 Gülşeni. Asl al-Makasıd ve Fasl al-Mardsıd, BibHotheque Nationale

    de France, Persan 188. Muhyi-yt Gülşeni, Mecmua. Mısır Milli Kütüphanesi, Meca.mt-ı Türkl no. 23. Nev'izade Ata!. Şakaik-ı Nu'manlye ve Zeylllerl Hadaiku'l-Hakaikfi Tekmile-

    tl'ş-Şakalk, haz. Abdülkadir Özcan, c. ll, İstanbul 1989. Seydi Ali Rels, Mir'atü'l-Memdllk, Dersaadct, 1313.

    Sudi. Şerh-t Divan-ı Hdjız. İskendertye-Bulak, 1250.

  • 242 Mustafa Koç

    '\vv

  • /6. yy Osmanlı Cotrafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşf-Ahrliri, Yesevf ve Kllbrevf Şeyhlerı 243

  • 244 Mustafa Koç

    ·~ .,.

  • 16. yy Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşf-AJıriirf, Yesevl ve Kübrevf Şeyhleri 245

  • 246 Mustafa Koç

  • /6. yy Osmanlt Coğrafyasmda Karanlıkra Kalmış Nakşf-Aiırfirl. Yesevf ve Kübrevf Şeyiıleri 247

    ~ .

  • 248 Mustafa Koç

  • /6. yy Osmanlı Cografyasında Karanlıkta Kalmış Nakşf-AiırlJrf, Yesevf ve Kiibrevi Şeyiıleri 249

    --- -- ---... ~ ----

  • 250 Mustafa Koç

  • 16. yy Osmanlı Cografyasında Karanlıkta Kalmış Nakşi-Aiırliri, Yt>sevi ve Kübrevf Şeyhleri 25 ı

    ---=- ·- - - - -~l!,j !l'c~~tr-" IJ.-"''"" ..fir, ....,, ; ~ • • ., v ·.. .. ;_ıJ;::7,:JJ(~/.(.JJI~J~

    y~/.~~UL(~ furi)tJ:,[.) lti) :t if6 'iJJ' o/4/_;:;~J.J/i~~~ ~,r~~~ı,;·~.t~~(t; -~JS/r,{f,0t;~Je.~.l c . ~ tt(/ -ri; ~~f1'}if. ~"'>i~k.t;~lf ~f3Jk;~~:;i~6"jj;~~ ~~;& ~' ."k-J.~.~~t}:

  • 252 Mustafa Koç

    ---==-===========

  • 16 . .YY Osmanlı Coğrafyasında Karanlıkta Kalmış Nakşi-Alır/iri, Yesevi ve Kiibrevf Şeyhleri 253

  • 254 Mustafa Koç