yıl: 23 / sayı: 265 / ocak 2004...

27
SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ÖZGÜR YAfiAM Ö⁄RET‹S‹ SERXWEBÛN 23 YAfiINDA Serxwebûn geleneği bağımsız düşünmenin ve aydınlanmanın tarihimizdeki en güçlü sesidir. Düşüncede bağımsızlığın en yetkin organıdır. Ve Serxwebûn düşüncesinin bütün yönleriyle özümsendiğini de sanmıyoruz, fakat tek yaşayan değer buradaki düşünce gerçekliğimizdir. Serxwebûn yolculuğu, ulusal kurtuluş yolculuğudur. Serxwebûn’un bütün sayılarında yaşanan gerçekler bir halkın dirilişinin adımlarıdır. Hepsini orada görmek, izlemek mümkündür. Ve bu anlamda tarihe ileride ışık tuta- cak en temel belge niteliğindedir. Serxwebûn Kürdistan halkının beynini oluşturduğu gibi, iradesini de giderek geliştirmektedir” www.arsivakurd.org

Upload: others

Post on 30-Jan-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

SERXWEBÛNJI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE

Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004

ÖZGÜR YAfiAM Ö⁄RET‹S‹SERXWEBÛN 23 YAfiINDA

“Serxwebûn geleneği bağımsızdüşünmenin ve aydınlanmanın tarihimizdeki en güçlü sesidir.

Düşüncede bağımsızlığın en yetkinorganıdır. Ve Serxwebûn

düşüncesinin bütün yönleriyle özümsendiğini de sanmıyoruz,

fakat tek yaşayan değer buradakidüşünce gerçekliğimizdir. Serxwebûn

yolculuğu, ulusal kurtuluşyolculuğudur. Serxwebûn’un bütünsayılarında yaşanan gerçekler bir

halkın dirilişinin adımlarıdır. Hepsiniorada görmek, izlemek mümkündür.Ve bu anlamda tarihe ileride ışık tuta-

cak en temel belge niteliğindedir.Serxwebûn Kürdistan halkının

beynini oluşturduğu gibi, iradesini de giderek geliştirmektedir”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 2: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 2 SerxwebûnOcak 2004

Serxwebûn’danSerxwebûn internet adresi:www.Serxwebun.com

E-mail adresi:[email protected]

1982Ocak ayından bu ya-na yurtdışında çıkanSerxwebûn gazete-

si, Avrupa’daki bu uzun yayın yaşamının biryılını daha geride bırakıp 23. yaşına ayakbasıyor. Oysa Serxwebûn’un bir de ülke ze-mininde geçen ve iki yıl kadar devam edenbir yayın pratiği var. ’78’de Kürdistan’da ille-gal olarak yayınına başlayan ve ilk sayısın-da “Kürdistan Devriminin Yolu” adını taşı-yan manifestonun yer aldığı Serxwebûn, busüreçte ikinci sayısını yayınlama olanağınıbulamadı. İlk sayının ardından kadroya ula-şan öteki sayılar hep özel sayı olarak kaldı.Merkez Yayın Kurulu’nun başında bulunanMazlum Doğan yoldaşın yakalanıp cezaevi-ne düşmesiyle gazete yayınına ara verdi. 12Eylül askeri faşist darbesi sonrasında Kür-distan’da uygulanan azgın devlet terörü, butopyekün saldırıyı göğüsleyecek yeterli ha-zırlığı olmayan devrimci güçlerin Ortado-ğu’nun uygun alanlarına çekilmesine yolaçınca, gazetenin yayınında yaşanan kesin-ti de bir süre daha devam etti.

Serxwebûn’a her bakımdan damgasınıvuran Başkan Apo’nun ’79 yılının temmuzayı başındaki tarihsel hicreti, gazetemizinbu uzun soluklu ve istikrarlı yayın yaşamın-da da belirleyici rol oynadı. Muazzam biröngörünün ve Önderlik dehasının eseriolan bu hicret, büyük Kürt dirilişinin taze fi-lizlerini kırıp kurutmakta kararlı görünen 12Eylül rejiminin menfur amaçlarını önemli öl-çüde boşa çıkardı. Dönem, öngörüdenuzak ve dar pratikçilikle yetinen sol güçleraçısından bir savrulma dönemi halini aldı.Ancak Apocu hareket, Önderliği sayesindebu dönemi hızlı bir toparlanma ve hazırlıkdönemi olarak değerlendirmesini bildi. Diz-ginsiz faşist saldırganlığın öfkesini üzerinekustuğu devrimci tutsakların ve halkın sesiolmak ve bu sesi Batı’nın demokratik ka-muoyuna ulaştırmak, dönemin en temel gö-revi durumundaydı. Nitekim Mazlum Doğanyoldaşın “sesimizi dünya halklarına duyu-run” çağrısı, tam da bu anlama geliyordu.Böyle bir görev ve bu görevin yerine getiril-mesi zorunluluğu Serxwebûn’un yenidenyayın yaşamına başlamasına neden oldu.

UUlluussaall vvaarrll››kk vvee kkiimmlliikk bbiilliinnccii öözzggüürr ddüüflflüünnmmeekkllee mmüümmkküünnddüürr

Serxwebûn’u yalnızca devrimci direni-şin sesi olma misyonuyla yola çıkan bir ga-zete biçiminde değerlendirmek, elbette ek-sik bir tanımlama olur. Bu tür bir tanımlama,onu bir bakıma sıradan bir yayın organı ko-numuna düşürmek anlamına gelir. OysaSerxwebûn, Kürdistan halkı için mutlak an-lamda gerekli olan yaratıcı bir düşünsel ey-lemliliğin merkezi olmuştur. Üzerinde görül-memiş bir inkar ve imha politikasının hükümsürdüğü Kürt halkının en temel zaafı, düşün-ceden koparılmış bir halk olmasıdır. İnkarınhedefi, geçmişinden kopmuş, gelecek tasa-rımından yoksun, kimlik ve kişiliğini yitirmişbir halk ortaya çıkarmaktır. Düşünceden ko-parılmaksızın bir halkın bu duruma düşürül-mesi olanaksızdır. Çünkü düşünmek, kendivarlığı ve kimliğinin bilincinde olmak dışındabir anlam taşımaz. Yani ulusal varlık ve kim-lik bilinci, özgür düşünmekle mümkündür.Kendi kimliği ve tarihsel gerçekliğinden budenli uzaklaştırılmış bir başka halk neredey-se yoktur. Yaşama eyleminin düşüncedenbu denli koparılması, bir halkı hayvanlaştır-manın eşiğine getirir. Nitekim daha ilk sayı-sında Serxwebûn’un Kürt halk gerçekliğineilişkin olarak ulaştığı tespit budur.

Serxwebûn adı, öyle rastgele seçilmişbir ad değildir. Onurla taşınan bu ad, önce-likle düşüncede bağımsız olmayı, aynı an-lamda herhangi bir dogmatik merkeze bağ-lı hareket etmemeyi ve özgürlüğü esas al-mayı anlatır. Başka bir deyişle, özgürlükmücadelesinde halka güvenmeyi ve halkınözgücüne dayanmayı ifade eder. Kuşkusuzözgüç, ancak özgür düşünmekle ortaya çı-karılabilir. Milliyetçilik, halkın ulusal duygu-larına hitap ettiği ve öteki halklara karşı ön-yargılı davranmayı esas aldığı için bilimselolmaktan oldukça uzaktır. Buna karşılık bi-lim yöntemi, özgür düşünce ve onun eyle-mine götürür. Dolayısıyla bilime dayanmakve bilim yönteminde ısrar etmek, emekçile-rin özgürlük hareketinin başarısını belirler.Apocu hareketin şekillendiği dönemde dün-ya sosyalist hareketinin yaşadığı ciddi par-çalanma ve reel sosyalizmin olumsuz prati-ği göz önüne getirildiğinde, bilimsel sosya-lizmi doğru kavrayıp onu Kürdistan koşulla-rına yaratıcı bir biçimde uygulama ve so-mut durumu çözümlemenin ne denli önem-li olduğu çok daha iyi görülecektir. Bu an-lamda Serxwebûn, adına layık bir pratiğinsahibi olmuştur. Apocu hareketin ortayaçıkmasından önce ‘herkesin askeri’ olarakdeğerlendirilen ve aşağılanan Kürtlerin, ba-ğımsız ve özgür yaşamakta kararlı bir halkdüzeyine yükselmesi, Serxwebûn’un üst-lendiği misyona ne denli uygun davrandığı-nın en çarpıcı göstergesidir.

Sosyal şovenizm de sosyalizmin milli-yetçi önyargılarla kirletilmiş olmasının pra-tik ifadesidir. Kürt sorunu karşısında inkar-cı bir yaklaşım içine düşen Türkiye solununbugün bile tamamen etkisinden kurtulama-dığı illet işte budur. Bu illetin sirayet ettiğiemekçi halk hareketinin egemen güçlerinyedeğine düşmesi kaçınılmazdır. Sosyalşovenizmin etkisi sadece bununla da sınır-lı kalmaz; ezilen ulus içinde ilkel ve küçükburjuva milliyetçiliğinin sınırlı da olsa des-tek bulmasına ve güç kazanmasına yolaçar. Bu durum, hem sosyal şovenizme

hem de ilkel milliyetçiliğe karşı kapsamlı birideolojik mücadelenin yürütülmesini zorun-lu hale getirir. İdeolojik mücadele, esas ola-rak düşünsel alanda verilen bir mücadele-dir. Ama bu durum, ideolojik mücadeleninönemini azaltmaz. Eğer ’70’li yılların ortala-rından itibaren Kürdistan’da bu eklektik vesistemden yoksun yanlış düşüncelere karşısistemli bir mücadele verilmemiş olsa vebunların emekçi halk üzerindeki etkisi kırıl-masaydı, Apocu hareketin daha sonrakipolitik mücadelesinde başarılı sonuçlar el-de etmesi mümkün olamazdı. Serxwebûn,daha o zaman bu mücadelede kadrolarınideolojik donanımını sağladıkları bir cepha-nelik işlevini gördü. İdeolojik mücadeledekibu kararlılık ve tutarlılığı, Apocu militanlarınhalk tarafından benimsenmesini ve halklabütünleşmesini sağladı. Buna karşılık res-mi ideolojinin yanı sıra sosyal şovenizm, il-kel milliyetçilik ve reformist küçük burjuvamilliyetçiliği, halk nezdinde teşhir ve tecritoldu. Başkan Apo’nun deyişiyle ideolojikcephaneliğinde iki sözcüğün yer aldığıApocu hareket, öteki hareketlerin yüz bin-lerce sözcüğü barındıran ideolojik cephesi-ni dağıtmasını bildi.

Serxwebûn hiçbir zaman milliyetçiliğedüşmedi, milliyetçiliğin Kürtler içinde geli-şen biçimi haklıdır demedi, milliyetçi önyar-gılara kesinlikle ödün vermedi. Her türdenmilliyetçiliğe karşı halkların özgür birliği se-çeneğini her koşul altında esas aldı. Karşı-laştığı her soruna bir sorumlu bularak gü-nah keçileri yaratmakta ustalaşan milliyetçieğilimin çözümsüzlükte ısrar etmesine kar-şılık Serxwebûn, çözüm önerileriyle orta-ya çıkmayı ve çözüm gücü olmasını istedi-ği militanı şekillendirmeyi asli görevi saydı.Buna bağlı olarak sorunlar karşısında sız-lanmayı ve çözüm için uygun koşullarınoluşacağı eşref saatini beklemeyi reddetti.Bu noktada ilkel milliyetçilik ve küçük bur-juva milliyetçiliğinin kurtuluşu belirsiz birzamana erteleyen mücadelesiz yaklaşım-larını mahkum etti.

SSeerrxxwweebbûûnn hheerrkkeesstteenn öönnccee BBaaflflkkaann AAPPOO’’nnuunn eesseerriiddiirr

Genelde düşünceden ve özelde devrimcidüşünceden kopuk her eylem, hele Kürt ger-çeğinde görüldüğü gibi son derece geri birtoplumsal ortamda gelişiyorsa, halkı en teh-likeli sonuçlarla yüz yüze getirir. Kürdis-tan’da yaşanan geçmiş isyanların akıbeti debu olmuştur. Somut koşulları değerlendirme-nin gereğini bile düşünmeyen, strateji ve tak-tikten yoksun olan tüm Kürt isyanları ağır ye-nilgilerle karşılaşırken, yenilgilerin faturasınıen ağır biçimiyle emekçi Kürt halkı ödemiştir.Halk bir yandan hakim ulus-devletin, öteyandan isyancılıktan işbirlikçiliğe yönelenkendi hakim sınıflarının dayanılmaz zulümve zorbalığı altında ortaçağ karanlığındanbeter bir karanlığa mahkum edilmiştir. Dil ya-sağına kadar varan dayanılması zor ulusalbaskı ve açlık sınırının altında seyreden ağırekonomik koşullar altında tam bir zulüm cen-deresi içine hapsedilen Kürt halkı, kendiliğin-den bile olsa zulüm ve zorbalığa tepki vere-mez bir duruma düşürülmüştür. Serxwebûnbu gerçeği bilerek hareket etmiş, halkı ay-dınlatmayı ve bunun için de özgürlük savaş-çısının ideolojik donanımını sürekli yenile-meyi vazgeçilmez görev edinmiştir.

Serxwebûn herkesten önce BaşkanAPO’nun eseridir. O’nun insanlığa ışık tutandevrimci düşüncesinin sağlam bir kürsüsüdurumundadır. İnsanlığın düşünsel gelişimi-nin günümüzde ulaştığı en üst düzeyin ifa-desi olan Apocu düşünce, sınıflı uygarlıktoplumunun tüm kirlerinden arınmış insanaulaşmayı esas almakta, bunu uzak bir gele-ceğe ertelemeden bugünün en temel sorunuolarak çözmeye çalışmaktadır. Sade ve öz-gür insana ulaşmak, ancak bir zihniyet dev-rimiyle mümkün olabilir. Başkan Apo’nun de-yişiyle, zihniyet devrimi yapılmadan, devrim-ci olmayı bir yana bırakın, dürüst ve ahlaklıbir insan bile olunamaz. Zihniyet devrimininyolu ise, tarihi doğru yorumlamak ve tarih bi-lincini geliştirmekle mümkün olabilir. Bu dev-

rim gerçekleştirilmeden, başarılmış bir devri-min sahibi olarak ortaya çıkılsa bile kaybet-mek kaçınılmaz olacaktır. Reel sosyalizminçözülüşü bunun en somut örneğidir. Devlet-çi düşünceden kopmaması, teoride devletinsönmesini öngörse bile, reel sosyalizmin çö-zülüşünün asıl nedenidir. Bu açıdan devletçive milliyetçi düşünceden kopuş, Apocu dü-şüncenin en önemli çıkış noktası olmaktadır.Başkan Apo, Özgür İnsan Savunması’ndabu konuya ilişkin kapsamlı bir değerlendirmeyapmakta ve pratik uygulaması için somutbir projeyle ortaya çıkmaktadır.

Kapitalist sistemin yaşadığı bunalımdançıkış yolu arayan ve bu amaçla Irak somu-tunda Ortadoğu’ya askeri müdahalede bulu-nan ABD’nin Kürt sorunuyla yakından ilgilen-mesi ve Kürt kozunu öne çıkarması, kimileri-ne asla kaçırılmaması gereken bir fırsat gibigörünse de, Serxwebûn, ABD’nin olası birKürt çözümünün halkların çıkarına olmadığı-na ve bunun altında tehlikeli emellerin yattığı-na inanmaktadır. Güney Kürdistan’da ilkelmilliyetçi eğilimin etkili olup halk üzerinde et-kide bulunması, onun Kürdistan’ın bu parça-sında yükselen değer olarak görülmesine yolaçmakta, bu da halklar arası bir çatışmanınzeminini doğurmaktadır. Kürdistan’ın en bü-yük parçasını egemenliği altında tutan TC’ninhala Kürt sorununun barışçıl demokratik birçözüme yanaşmaması, bu eğilime güç ver-mekte ve bu çözümsüzlük yalnızca dış güç-lerin işine yaramaktadır. İsrail’in güvenliğinisağlama almak isteyen uluslararası Yahudisermayesini bu güçlerin başına yerleştirmekgerekir. Başkan Apo bağımsız ya da federa-tif bir devlet kurmayı öngören bu projeyi ‘İkin-ci İsrail’ projesi olarak adlandırmakta, bunungerisinde ABD, İngiltere ve İsrail’in bulundu-ğunu belirtmektedir. TC’nin bölgede statüko-cu güçleri kendi etrafında birleştirip ABD üze-rinde baskı yaratmaya ve böylesi bir Kürt olu-şumunu önlemeye yönelik çabalarının sonuçvermesi, fazlaca mümkün görünmemektedir.Çıkarlarının bunu gerektirmesi durumunda–ki gerektirmektedir–, ABD-İngiltere-İsrail itti-fakını bundan alıkoyabilecek bir güç olmaya-caktır. Bölgede kabul görmeyen ABD’nin,müdahaleye olumlu yaklaşan Kürtleri dışla-mak yerine daha fazla esas alması en ger-çekçi yaklaşım olacaktır.

İşin gerçeği böyle olmasına rağmen,Serxwebûn’un Güney Kürdistan’da bir fede-ratif çözüme karşı çıkması elbette beklene-mez. Ama gazetemiz, gerçeği bütün boyutla-rıyla ortaya koymaktan da geri duramaz.Başka bir deyişle ‘Kürtlük aşkı’nı, emekçihalkın ve insanlığın genel çıkarlarına tercihedemez. Demokratik bir karakteri olmayan,her şeyiyle dışa bağımlı ve dış güçlerin elin-de bölge halklarının sırtında şaklayacak birkamçı rolüne soyunmakta hiçbir sakıncagörmeyen temelsiz bir ilkel milliyetçiliğindevletleşmesini özgürleşme diye lanse et-mek bizim işimiz değildir. Serxwebûn herzaman halkların özgür birlik seçeneğinin ya-nında olmuştur ve öyle kalmaya devam ede-cektir. Kürt halkını herkesin kendi çıkarlarıdoğrultusunda istediği gibi kullandığı bir halkolmaktan çıkarmak, Başkan Apo’nun en an-lamlı çabalarından biri olmuş ve bu çaba, çı-karları sarsılan uluslararası ve bölgesel güç-leri kendi esaretiyle sonuçlanan tarihin enbüyük komplolarından birini tezgahlamayagötürmüştür. Bu komplo ve ardından gelenesaret, halkımızın özgür yaşama kararlılı-ğından asla vazgeçmeyecek bir düzeye ge-tirilmesinin bedelidir ve Başkan Apo bu be-deli ödemeyi göze almıştır.

MUTLAK ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİNİN SESİ SERXWEBUN 23 YAŞINDA

“Serxwebûn ad›, öyle rastgele seçilmifl bir ad de¤ildir. Onurla tafl›nan bu ad, öncelikle düflüncedeba¤›ms›z olmay›, ayn› anlamda herhangi bir dogmatik merkeze ba¤l› hareket etmemeyi ve

özgürlü¤ü esas almay› anlat›r. Baflka bir deyiflle, özgürlük mücadelesinde halka güvenmeyi ve halk›nözgücüne dayanmay› ifade eder. Kuflkusuz özgüç, ancak özgür düflünmekle ortaya ç›kar›labilir. ”

Devam› sayfa 26’da

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 3: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 3Ocak 2004

Serxwebûn 16 yaşında rolünü oy-namaya devam ediyor.

12 Eylül faşizminin etkisini bütün yönle-riyle dayattığı ve her tarafı alacakaranlığaboğduğu günlerde, çok az imkanlarla Serx-webûn gazetesini çıkarmaya cesaret et-memiz, başlı başına önemli bir adımdır.Hatta bundan önce de 1978’de ilk defaSerxwebûn’u aylık biçimde çıkarma teşeb-büsümüz de çok önemlidir. Dolayısıyla,mevcut şekliyle Serxwebûn’u 16 yaşındadeğerlendiriyorsak da, onun gerçek yaşı-nın 1978 ile başladığını ve 20. yılına girdi-ğini de belirtmemiz gerekiyor.

Serxwebûn geleneği, bağımsız düşün-menin ve aydınlanmanın tarihimizde engüçlü sesi olmasından ileri gelmektedir.

Düşüncede bağımsızlığın en yetkinorganıdır.

Ve Serxwebûn düşüncesinin bütünyönleriyle özümsendiğini de sanmıyoruz.

Fakat tek yaşayan değer buradaki dü-şünce gerçekliğimizdir.

Tarih ileride bu rolünün bütün ulusalve toplumsal yaşamımız üzerindeki de-ğerinin etkisinin ne olabileceğini, belir-

gin olarak ortaya koyacaktır. Serxwebûn yolculuğu, ulusal kurtuluş

yolculuğudur. Serxwebûn’un bütün sayılarında ya-

şanan gerçekler bir halkın dirilişininadımlarıdır. Hepsini orada görmek, izle-mek mümkündür. Ve bu anlamda tariheileride ışık tutacak en temel belge niteli-ğindedir. Şüphesiz ana hatlarıyla bu or-taya konulmuştur. Gönül isterdi ki Serx-webûn’un oldukça güçlü, teorik yönleri,daha da güncelleştirme, yaşama geçiril-me biçiminde değerlendirilseydi. Aslın-da Serxwebûn’daki birçok görüş ve tezfazla pratiğe aktarılamadı. Neden?Çünkü üzerinde inceleme ve araştırmageliştirilemedi. Pratikle bağı kurulmadı,hareketin birçok kadrosu bunu yapmaimkanına da kavuşamadı, imkanı olan-lar da bunun pek derinliğini ve öneminikavrayamadı. Bu görev hâlâ önümüzdedurmaktadır. Ve bunun yaşadığı tarihigerçeklik hâlâ güncel önemini korumak-tadır. Serxwebûn, Kürdistan halkınınbeynini oluşturduğu gibi, iradesini de gi-derek geliştirmektedir.

Hiç şüphesiz, bundan sonra Serxwe-bûn kendisini daha da güncelleştirerek vedönemin yakıcılığını dile getirerek kendi-sini ilerletmesini bilecektir.

Hâlâ söylenmesi gereken çok sözü-müz vardır.

Düşünce bağımsızlığı bütün bağım-sızlıklardan önce gelir!

Serxwebûn, önemini hiçbir şekilde yi-tirmeksizin bizim için önemini korumakta-dır. Biz hayatı, bağımsızlığı özgürce yeniyeni ele alıyoruz. Bu nedenle gerek Serx-webûn olsun, gerek diğer bütün basın-yayın organları olsun, ulusal beynimizingeliştirilmesinde ve halkımızın iradesininbükülmez hale gelmesinde; bu yayın or-ganlarımız, Serxwebûn öncülüğünde herzamankinden daha fazla savaşçı rollerinibaşarıyla yerine getireceklerdir.

Bu kurumlarda faaliyet yürüten bütündeğerli çalışanlar işlerini küçümsemesin-ler. Ben onların çalışmalarını savaşımınen kızgın alanlarınkinden daha az önemligörmüyorum. Basın-yayın çalışması en azsavaş kadar önemlidir.

Basın-yayın emekçiliği, günümüzde

belki de rolü en gelişkin olan emekçiliktir. Dolayısıyla çalışanları, onu takdir

ederek zorlukları ne olursa olsun, anlamve önemini bilerek kendilerini daha fazlabu çalışmalara vermeyi ve daha fazla ba-şarmayı esas almalıdırlar.

Kendimizin de, faaliyetimizin de enönemli özelliğinin basın-yayın olduğunubelirtebiliriz.

Mücadele bu silahla büyük kazanmıştır.En az silahlı savaşım kadar bu basın

silahı da halkımıza önemli kazanımlarsağlamıştır. Bundan sonra hiç şüphesiz,daha fazla kazandırmasını da bilecektir.Güncelliği yakalayarak, ayrıntıyı yakalaya-rak ve en önemlisi de düşmanın medya-daki muazzam savaşımına, kendi medya-sını daha da yetkinleştirerek gereken kar-şılığı verecektir. Dolayısıyla daralma, tı-kanma değil, giderek daha da derinleşmeve genişleme ufku altında biz bundan son-rasının görevleri üzerine yürüyeceğiz.

Devrimimiz çok zengindir. Yaşamımız yeni yeni canlanıyor. En

eski bir halkın, çocuklar gibi en yeni ya-şama gözlerini açması, o sevinci yaşa-

ması söz konusudur. Basın-yayın kuruluşlarımız kendilerini

dev aynası olarak değerlendirecekler.Dolayısıyla Serxwebûn geleneğimizi

biz 16. yılında bir kez daha değerlendirir-ken, hem ardımızda bıraktığımız yıllarınkıvancıyla ve en önemlisi de önümüzdekisürecin yüksek komutlarıyla daha fazlabaşarılarla dolu bir sürece girdiğimizeeminiz.

Biz de Serxwebûn’un bir yazarı gibiy-dik. Bundan sonra daha da derinleşmişçözümlemelerle güçlendirmeye devamedeceğiz.

Işık tutulmaya, daha fazla aydınlatıl-maya çalışılacaktır.

İnancın aydınlatılmasında, inancıngeliştirilmesinde, bilincin örgüt gücü hali-ne gelmesinde oynanan rol, fazlasıylabundan sonra da yerine getirilecektir.

Bu temelde bütün Serxwebûn çalışan-larını başarılı çalışmalarından dolayı kut-luyorum. Bundan sonra başarılar diliyorve selamlıyorum.

30 Ocak 1997

Tek yaşayan değerSerxwebûn'daki düşünce gerçekliğimizdir

PKK Genel Başkanı Abdullah ÖCALAN yoldaşın Serxwebûn gazetesinin 16. yıldönümüne ilişkin mesajı

Yüzlerce yıllık sömürgeci egemenliğinsürekli baskı altında tuttuğu, bağrında, ta-rihin en ilerici ve en gerici öğelerini iç içetaşıyan Kürdistan’daki toplumsal birim,’60’lara gelindiğinde dünya çapında tasfiyeolan sömürgeler sorununun, Ekim sosyaldevrimi ile proletarya devrimlerine bağlan-ması, ’60’lardan sonra Kürdistan’a girenkapitalizmle birlikte, nihai kurtuluşunun ob-jektif temellerinin de oluşmaya başlaması;’75’lerden sonra kendi adına örgütlenebile-cek duruma gelen Kürdistan proletaryası-nın, mücadelenin başına geçerek ulusalkurtuluş sürecini başlatmasının etkileri ilebirleşince; adeta bir sel gibi, bu gidişe ayakuyduramayan en iyi niyetli çabalar da dahilolmak üzere mücadelenin doğası ile çeli-şen ilkel ve gerici ne varsa önüne katarak,büyük bir hızla dünya proletarya hareketi-nin engin denizine doğru akmaya başladı.

Ne var ki, böylesine zengin bir içeriğesahip olan Kürdistan devriminin dayandığıtarihi, sosyal ve siyasal gerçekler, bugünekadar PKK Programı ve Kürdistan Dev-riminin Yolu adlı Manifesto’da yapılangenel ve özlü belirlemeler dışında ciddi bi-limsel inceleme ve değerlendirmelere ko-nu olmamıştır. Yüzeysel yaklaşımlar veyaonu kendi sınıf çıkarlarına uydurmak içinyapılan yorumlar, ya Kürdistan’ın tarihi vetoplumsal gerçeklerini çarpıtma ve onuzengin içeriğinden boşaltmayla sonuç-lanmış veya toplumsal mücadelede enufak bir iz bırakmadan, silik çabalar olarakkalmışlardır. Nitekim, özellikle 1975’ler-den sonra burjuva milliyetçi kılıflara sığ-mayacak, sosyal şovenizmin iğreti tezleri-ne takılıp kalmayacak, kısaca sömürgeci-likten kaynaklanan gerici düşüncelerin darkalıplarını çatlatacak kadar güçlenmiş bu-lunan Kürdistan Devrimi’nin doğasını kav-ramayan sosyal şovenler ve yerel burjuvamilliyetçileri, karşısında dehşete kapıldık-ları bu devrimin engin gücünü kendi ara-balarına koşmak için, onun dayandığı te-melleri, kendi sınıf çıkarlarına göre yo-rumlayan ciltler dolusu incelemeler ve tez-

ler yazmışlardır. Ama çok değil, ’75’lerdensonra bu çizgiler tarafından yayınlanandergiler ve broşürler incelendiğinde dahigörülecektir ki, son altı yılda yaşanan pra-tiğin, gerçekleri karşısında, ileri sürülmüşbulunan sözde görüşlerin önemli bir kesi-mi belki bugün yazanları bile şaşırtacakkadar açık saçmalıklar durumuna düş-müştür. Daha dün bu akımların temsilcile-ri ve özellikle de Kürt küçük-burjuva milli-yetçileri dergilerinin bir sayfasında sömür-geciliği ve sömürge Kürdistan’ı tarif eder-ken, diğer sayfasında “Kürdistan’da parla-mento seçimlerinde taktik ne olmalıdır”sorusunu inceliyorlardı.

Türk burjuvazisine olan sıkı bağlıklarınedeni ile, kendi sınıf çıkarları için dahiciddi bir mücadeleye atılmayan bu akım-lardan, Kürdistan bağımsızlık hareketininsorunlarına sahip çıkmalarını ve bu hare-ketli savunmalarını beklemek kendi kendi-ni aldatmak veya mücadeleden vazgeç-mek olurdu. Özellikle reformist yerel burju-va milliyetçiliğinin varlık gösterebildiği tekalan olan yayın faaliyetleri incelendiğindegörülecektir ki, sırf kendi örgütsüzlüklerini,programsızlık ve eylemsizliklerini gizle-mek için dünya sosyal ve ulusal kurtuluşpratiklerinin ortaya çıkardığı somut ger-çekleri bile ustaca çarpıtıp, bunları kendi-lerine tanık olarak göstermiş olan buakımların temsilcileri, böylece, Kürdistanbağımsızlık mücadelesinin ülkemizi vehalkımızı nihai kurtuluşa götürecek olancanlı özünü boşaltmaya çalışmış, hareke-timizin özgül pratiğinden söz etmek gerek-tiğinde ise, bağımsızlık mücadelemizinönderlerine ve onların tarihi eylemlerine,hiç de sömürgecilerden aşağı kalmayanküfür ve karalamalar yöneltmeyi, süreklibir yöntem haline getirmişlerdir.

Kürdistan Devrimi’nin önderlerini, tari-hin onlara yüklediği görevleri gerçekleştir-mek için gerekli temel adımları atmak yö-nünde yürüttükleri yoğun çabaları fırsatbilen yerel burjuva milliyetçileri, kökleriçok eskilere dayanan cemiyetçilik ve der-

gicilik tecrübelerine dayanarak belki tarih-te çok ender rastlanabilecek bir tarzdamücadeleye saldırmaya başlamışlardır.

Ortaya çıktığı ve gelişmeye başladığıdönemden bu yana, gerek sömürgecilerve gerekse sosyal-şovenlerle yerel burju-va milliyetçileri tarafından, Kürdistan ba-ğımsızlık mücadelesi ve onun önderi PKKhakkında çok şey söylenmiş çok şey yazı-lıp çizilmiştir. Denilebilir ki, bu güçlerin he-men hepsi, politikalarının ve eylemlerininmerkezine koydukları, bu hareketi orta-dan kaldırma amaçlarını gerçekleştirmekiçin her yolu denemişlerdir. Özellikle sonyıllarda, gösterdiği hızlı gelişme nedeniy-le, gerek sömürgecilerin, gerekse sosyalşovenler ve yerel burjuva reformistlerininmanşetlerinden inmez olan bağımsızlıkhareketimiz ve PKK, sömürgecilerin gün-deminde devletin yapısını değiştirecek birtehlike olma düzeyine yükselirken; diğerakımların gündemlerinde ise “anti-PKK’ci-lik!” ilkesi gibi biçimlere bürünerek baş he-def durumuna gelmişti.

Bu arada hemen şunu belirtelim ki, dö-nemin zorlukları ve gerçekleştirilmesi gere-ken görevlerin ağırlığı ne olursa olsun ken-di zengin pratiklerinin sonuçlarını kitleleremal etmek, Kürdistan Devrimi’nin da-yandığı temelleri, siyasal hedeflerini vedüşmanın durumunu açıklamak, sömürge-ciliğin emperyalist dayanaklarının özünüteşhir etmek ülkemizdeki tarihi ve toplum-sal gelişmeleri tahlil ederek halkımıza doğ-ru bilinç götürmek ve gerek sömürgecileringerekse yanlış akımların tahribat yapmala-rını engellemek için Kürdistan bağımsızlıkhareketi ve PKK’nin önderlerini yayın ala-nında da uygun araçlar geliştirerek onlarıngerçekleri çarpıtarak kitleleri yanıltmasınafırsat vermemeliydiler.

Ama PKK, yaygın ve sürekli bir faaliyethaline getirmese de bu alanda da üzerinedüşeni temel olarak yapmıştır.

1975 sonlarından başlayarak birçok-ların alelacele, kulaktan duyma ve der-me çatma düşüncelerle yayın malzemesi

haline getirdikleri Kürdistan Devrimi’neait tezler esas olarak Kürdistan devrimci-leri tarafından ve ’73’lerden itibaren sis-temli bir biçimde geliştirilmiş, önce ideo-lojik bir grubun dayandığı ortak ilkeler,daha sonra da Parti Programı ve Mani-festo düzeyine yükseltilip formüllendiri-lerek, mücadelesine yol gösteren canlıbir rehber haline getirilmiştir.

Örgütlenme ve mücadele alanında daöncelikle, Kürdistan Devrimi’ni yönetecektemel birimleri yaratmakla uğraşan Kürdis-tan devrimcileri yeri geldiğinde sendikalarve derneklerden de esas amaca hizmetedecek tarzda yararlanmışlardır.

Bu nedenle günümüz siyasal gerçekle-ri karşısında fazla ileri süremezseler de ye-rel burjuva milliyetçilerinin “PKK bu tür faa-liyetleri reddeden maceracı bir harekettir”biçimindeki esasta kendi programsızlık veeylemsizliklerini örtbas etme amacına yö-nelik iddiaları tam bir sahtekarlık örneğidir.

PKK’nin, Kürdistan bağımsızlık müca-delesini sahte bir legalizmin batağına çek-mek isteyen bu akımlara duyduğu devrim-ci tepkiyi istismar etmeye kalkan küçük-burjuva reformistlerinin PKK’nin yürüttüğümücadelenin taktik ve stratejilerinin doğru-luğunu kanıtlamış olan bugünkü gerçeklerkarşısında söyleyebilecekleri hiçbir şeykalmamıştır. Bugün söz söyleme hakkıher zamankinden daha fazla olarak Kür-distan bağımsızlık mücadelesinin yükünüomuzlayanların ve bu mücadeleyi bugünde en zor koşullar altında, büyük kayıplarpahasına azim ve kararlılıkla sürdürenle-rindir. Tarih, sömürgeciler ile Kürdistanproletaryası önderliğindeki bağımsızlıkmücadelesi arasında sürmekte olan sıcakmücadelenin erittiği orta sınıf ve tabakları-nın ölü doğmuş hareketleri için hükmünüvermiştir ve bu mücadele PKK önderliğin-deki Kürdistan ulusal kurtuluş hareketininsömürgeciliği laik olduğu yere kaldırıp ata-cağı noktaya doğru hızla ilerlemektedir. Ohalde proletarya önderliğindeki Kürdistanbağımsızlık mücadelesini sonuna dek sa-

vunmayı ve zafere götürmeyi varlık nede-ni haline getirmiş olan bizlerin, kısa fakatzengin deneylerle dolu mücadelemizedünya halklarının zaferle taçlanmış enginulusal ve sosyal kurtuluş pratiklerine vebunları temel alarak geliştirdiğimiz örgütstrateji ve taktiklerimize ve her alandaonurla yükselttiğimiz direniş ruhumuza da-yanarak başta sömürgeciler ve uşaklarıolmak üzere tarihin mahkum ettiği tüm bugüçlere söylenecek çok sözümüz vardır.

Ayrıca sömürgecilerin ve yerel gericile-rin karanlığına ittiği tarihi ve toplumsal ger-çeklerimizi gün ışığına çıkarmak için ger-çekleştirmemiz gereken görevlerimiz var-dır. Dayatan bu görevlerin üstesinden gel-mek için yayın hayatına başlayan Serxwe-bûn üzerine düşeni yerine getirmek içinelinden gelen her şeyi yapacaktır.

Serxwebûn, Kürdistan gerçeğinin vebağımsızlık mücadelesinin sesini duyur-mak, faşist Türk sömürgeciliği ile ülkemiz-deki dayanaklarını teşhir edip bunlarakarşı amansız bir mücadele yürütmek, fa-şist Türk sömürgeciliğinin emperyalist da-yanaklarını, emperyalizmin ülkemiz, bölgeve dünya halkları üzerindeki planlarını teş-hir edip buna karşı mücadele eden dünyadevrimci güçleri ile dayanışmayı güçlendir-mek, sosyal-şovenizmi ve reformist yerelmilliyetçiliği teşhir ve tecrit etmek, gerekKürdistan’da, gerekse Türkiye’de sömür-geciliğe ve sömürgeci faşist cuntaya karşımücadele etmekte olan güçlerin birliğinigerçekleştirmek için tüm imkanlarını sefer-ber edecek ve bu uğurda amansız müca-dele yürütecektir.

Fakat açıktır ki Serxwebûn bu görevle-rini ancak Kürdistanlı devrimcilerin, yurt-severlerin ve emekçilerin aktif desteği ilegerçekleştirebilir.

Serxwebûn yazı kurulu olarak biz, ge-rek ülkemizde, gerekse Avrupa’da bağım-sızlık mücadelemizin gür sesinin bu alan-da da duyurulmasının özlemi içinde olanhalkımızın, çağrımıza büyük bir içtenliklecevap vereceklerine inanıyoruz.

ÇIKARKENBu değerlendirme 1982 Ocak ayında Avrupa’da düzenli olarak yayın hayatına başlayan Serxwebûn’un ilk sayısından alınmıştır

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 4: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 4 SerxwebûnOcak 2004

Serxwebûn gazetesi 23. yaşınagirdi. 22 yıldır zaman zaman çokzorlu koşullarda çıkmak zorunda

kalan gazetemiz, egemen güçlerin bütünengellemelerine rağmen son derece ka-rarlı bir biçimde yayın hayatını sürdürerekbugünlere geldi. Okurlarıyla kavuşmasınınönüne dikilen yasaklamalara, onca taki-bat, kovuşturma, toplatma engellerine rağ-men istikrarlı bir biçimde çıkmaya devametti. İnadına çalışanları ve okurları tarafın-dan elden ele dağıtıldı ve okundu. Kürdis-tan halkı onun penceresinden dünyaya veolaylara bakmaya, anlamaya, kavramayaçalıştı. 22 yıllık bu hikayenin etrafında çokbüyük gelişmeler yaşandı. Bunun ne ka-dar büyük ve heyecan verici bir olay oldu-ğunu anlamak için Kürt halkının Serxwe-bûn öncesi içinde bulunduğu durumu ilebugün ulaştığı düzey karşılaştırılınca çokdaha iyi anlaşılacaktır.

Gazetemiz yayın hayatına başlamadanönce Kürt halkının durumu kelimenin ger-çek anlamıyla içler acısıydı. İdeolojisiz,felsefesiz, edebiyatsız, sanatsız, siyaset-siz kupkuru bir yaşama mahkum edilmişti.Ufku karartılmış durumdaydı. Egemengüçler onun özgür bir düşünce ve iradeyesahip olamaması için ne gerekiyorsa yap-mıştır. Hatta inkar ve imha politikası gere-ği asimilasyon ile yok etmek için ellerindengelen hiçbir şeyi esirgememişlerdir. Kürt-lük adına bir dergi, kitap, gazete çıkartıl-masına izin vermek şurada kalsın, böylebir şeyi akıldan geçirmek bile en tehlikelisuç sayılmıştır.

Kürt halkının çağdaş bilimsel düşün-ceyle, ideoloji, siyaset, felsefe, sanat veedebiyatla tanışmasından ve aydınlanma-sından korkan egemenlerin bütün tedbir veengellemelerine rağmen Serxwebûn gaze-tesi Apocu hareketin ‘PKK Bülteni’ndensonra ilk aylık yayın organı olarak çıkmışve halka ulaşmıştır. Hem de Kürt inkarcılı-ğının, imha ve asimilasyon siyasetinin do-ruğa çıktığı ’82 yılında, yani 12 Eylül döne-minde bunu başarmıştır. Türkiye ve Kür-distan koşullarında çıkabilmesinin hiçbirolanağı bulunmadığı için sürgünde yayınhayatına başlayan gazetemizin geride bı-raktığımız 22 yıl içinde neler başardığınıanlamak için Kürt halkının bugün ulaşmışolduğu aydınlanma, politikleşme ve örgüt-lenme düzeyine bakmak yeterli olacaktır.

Daha yirmi yıl öncesine kadar dünya-nın bu en bilinçsiz, en apolitik ve en örgüt-süz halkı gitmiş, onun yerine bugün dünyave bölgedeki siyasal gelişmeleri en yakın-dan izleyen ve hararetle tartışan, en çokpolitika yapan, her alanda sivil toplum ör-gütleri, siyasi partiler ve vakıflar inşaeden, en çok yürüyen bir halk gelmiştir.Eğer bunlar somut, gözle görülebilir birergerçekse, bu gerçeğin yaratılmasındaSerxwebûn gazetesinin tartışmasız katkı-ları bulunmaktadır.

Kuşkusuz gazetemizin Kürt halkı üze-rinde yarattığı bu etki ona yön veren ideo-lojik kimlikten ve bu kimliğin mimarı olanBaşkan Apo’dan bağımsız ele alınamaz.Bütün okurlarımızın da bildiği gibi gazete-mizin baş mimarı, kurucusu ve başyazarıdün olduğu gibi bugün de Başkan Apo’dur.İsmi de dahil Serxwebûn projesini gelişti-ren Abdullah ÖCALAN yoldaş olmuştur.

Gazetemizin düzenli okurları da hatır-layacaktır ki, Serxwebûn ilkin bir kitap ola-rak ’78 yılında çıkmıştı. 20. yüzyılda yaşa-nan temel çelişki ve çatışmaların etkilerialtında içerik ve biçim kazanmıştı. İki ku-tuplu dünya koşullarında bir bakıma Doğu-Batı sentezi olarak ortaya çıkan Apocu ha-reketin kılavuzu idi. Serxwebûn adını taşı-yan bu kitapta çözümlenen çağ, bölge ve

Kürdistan toplumu ve ulusal kurtuluş prob-leminin çözümüne ilişkin perspektifler, 12Eylül’den sonra illegal bir gazete olarakyayın hayatına başlayan Serxwebun’a yönveren temel kaynak olmuştur. BaşkanApo’nun İmralı zindanında kaleme aldığı‘Demokratik Uygarlık Manifestosu’nakadar bu ideolojik çizgisi devam ede gel-miştir. Serxwebun gazetesi bugün de Baş-kan Apo’nun inşa ettiği yeni ideolojik kim-lik doğrultusunda 21. yüzyıla giriş yapmışbulunmaktadır. Dün olduğu gibi bugün deKürt halkının önünü aydınlatmaya devametmektedir.

Serxwebûn okurları, geride bıraktığı-mız 22 yıllık yayın döneminde onun aracı-lığı ile ikinci ideolojik kimlik etrafında birlikve örgütlülüklerini sürdürmektedir. Öz ba-kımdan birbirinden farklı olan ilk ideolojikkimlikten ikincisine geçişte okurlarının cid-di bir kopuş veya bölünmeyi yaşamaması,Serxwebûn’un yayıncılık açısından büyükbir başarı gösterdiğini kanıtlamaktadır.Dünya solunda bunun başka bir örneğine

rastlamak mümkün değildir. Böylesineköklü ideolojik çizgi değişimi yaşayan hergazete kaçınılmaz olarak şu veya bu dü-zeyde okurlarının bir kısmını yitirmiştir.Bunun sayısız örneği bulunmaktadır. An-cak Serxwebûn böyle bir sorun yaşama-mıştır. Bunda Serxwebûn’un başarılı ya-yıncılığı önemli bir yer tutsa da, esas ola-rak bu başarı Başkan Apo’ya aittir. O’nunkişiliği ve inşa ettiği yeni ideolojik kimliğinbilimsel, çağdaş niteliği belirleyici bir roloynamıştır.

Bunun ne anlama geldiğini ve ne kadarönemli bir başarı olduğunu anlamak içindünya solunda yaşanan dağılmaları ince-lemek bize yeterli bir fikir verebilir.

Hatırlamakta büyük yarar var. Serxwe-bûn 22 yıl boyunca 20. yüzyıla da damga-sını vuran katı sınıf ve ulus çelişkisine da-yanan ve bu çelişmenin devrimci zor yön-temiyle çözümünü esas alan, sonuçtadevleti ve iktidarı hedefleyen, kendi çağı-nın genel geçer egemen doğrularını içe-ren PKK’nin dünya görüşünü kitlelere taşı-dı. Onları bu çizgi doğrultusunda bilinçlen-dirip örgütleyerek biçimlendirdi. Onun et-rafında yoğunlaşan Serxwebûn okurlarıörgütlü bir kütle oluşturdular. Bu çizgi doğ-rultusunda her türlü gelişmeyi yorumlaya-bilecek kadar sistemli bir görüş, zihniyetyapısı kazandılar. Ortaya çıkan her geliş-meden görev çıkartıp harekete geçtiler.Bunu asla küçümsememek gerekir. ÇünküKürt halkı ve gençliği PKK’nin bu ideolojikformu ile egemen güçlerin inkar-imha si-yaseti ve ulusal eritme gayreti içinde oldu-ğu o zorlu koşullarda kendi ulusal kimlikle-rini yeniden inşa ettiler. Onda kendilerinibuldular. Elbette bunda gerillanın payı ol-dukça belirleyici oldu. Ancak Kürtler ulusal

kültürel aydınlanmalarını, bilinçlenip ör-gütlü bir halk düzeyine gelmeleriniPKK’nin merkez yayın organı olan Serx-webûn’un aydınlatma gücüyle başardılar.

Ancak bu ideolojik kimlikle hem gerilla-nın hem de Serxwebûn’un aydınlatıp ör-gütlediği ve ayağa kaldırıp yürüttüğü Kürthalkı çok istediği halde kurtuluşa gideme-di. Diriliş gerçekleşmişti, ama bütün özve-rili çabalara rağmen kurtuluş sağlanamı-yordu. Savaş tıkanmıştı. Uyanış ve dirilişiçin yeten eski ideolojik kimlik ve onun et-rafında örgütlenen gerilla ve halkın çabasıkurtuluşu sağlamaya yetmemekteydi. So-run ne halkın ve gerillanın çabasının ve fe-dakarlık düzeyinin yetersizliği idi ne de

Önderliğinin yoğunlaşma ve çaba yeter-sizliği idi. Sorun uygarlığın ve geleneğindoğru çözümlenmesine dayanan, çağınruhuna denk düşen ideolojik kimliğin inşaedilememesinden kaynaklanıyordu. Yanisorun ideolojik cephede yaşanan tıkanma-dan kaynaklanıyordu. Temelinde ideolojikkimliğin yetmezliği yatıyordu.

Başkan Apo bunu sezgisel olarak görsede aşamamaktaydı. Yeni ideolojik doğuşubaşarabilmek için kendisini oldukça zorla-dığını, onu yakından izleyen herkes gör-müştür. Ancak Önderlik yeni bir ideolojikdoğuşu geliştirebilmek için gerekli olan ça-lışma imkanlarından fazlasıyla yoksundu.Ağırlaşan pratik buna engeldi. ’93’ten itiba-ren geliştirmeye çalıştığı yeni perspektifler-le yaşanan tıkanmayı aşmaya çalıştı. Serx-webûn okurları bunu anı anına izleme şan-sını yaşadılar. ’93 sonrası Serxwebûn’dayayınlanan kimi çözümlemeler dikkatle ye-niden okunursa bunu tespit etmek müm-kündür.

Başkan Apo’ya derinlemesine bir araş-

tırma inceleme çalışması yürütebilmesiiçin ne egemen sistem ne PKK yönetimi,örgüt yapısı ve gerilla fırsat verdi. İçerden,dışardan herkes aynen Kürt sorunununaçığa çıkartılması sürecinde olduğu gibiçözümünü de onun omuzlarına bıraktı.Buna Sexwebûn da dahildir. Kürt özgürlükhareketinin merkez yayın organı olmasınarağmen Serxwebûn da bu görevi başyaza-rının omuzlarına yıkmıştır. Oysa başyaza-rının arayışlarından yola çıkarak ciddi biraraştırma inceleme ve tartışma başlatabi-lirdi. Ne yazık ki Serxwebûn böyle bir ça-ba içine girmemiştir. Kendisini ciddi birmerkez organ olarak görmekten ve cidditartışmaları başlatan ve buna yön veren

bir ideolojik teorik platform olduğunu kav-ramaktan uzak bir duruş sergilemiştir. Hat-ta böyle bir görevinin olduğunu bile hatır-lamak istememiştir. Sadece yazarlarınıngönderdiği çalışmaları teknik olarak dü-zenleyip yayınlamakla yetinen bir çalışmayürütmeyi yeterli görmüştür.

Kuşkusuz PKK yönetimi içinde sözdeideolojik donanımları en güçlü olan kadro-lar da böyle bir ihtiyacın kendisini dayattı-ğını bile görememişlerdir. Oysa yaşanantıkanmanın nedeninin; değişen çağın vezamanın ruhuna uygun, onun çelişki vesorunlarına doğru karşılık veren yeni ideo-lojik kimliğin inşa edilememesinden kay-naklanabileceğine dair Önderliğin dolay-lı/direkt dikkat çekmeleri mevcuttu. Hattadeğişim ve dönüşüm çağrılarını daha V.Kongre’ye sunduğu Politik Rapor’da dilegetirmişti. Ancak biz bunu anlamak bile is-temedik. Her şeyi olduğu gibi ideolojik üre-timi de Önderliğin omuzlarına yüklemeyedevam ettik. Kongreye önerdiği değişimve dönüşümü geliştiremedik. Sadece bay-rak vb gibi biçimsel değişikliklerle kendimi-zi avuttuk veya kandırdık.

Kürt özgürlük mücadelesinde yaşanantıkanmanın esas olarak ideolojik kimliktenkaynaklandığını düşünmek bile istemedik.Sonuçta devlete ve iktidara götüren eskiideolojik kimlik ile uygarlık tarihi ile bilimteknik devriminin yol açtığı ekonomik, si-yasal, sosyolojik, askeri gelişmeler ve içi-ne girilen çağ arasındaki ilişki ve çelişkiyiçözümlemeyi düşünmek şurada kalsındogmatik zihniyet kalıpları içinde biraz da-ha daraldık. Adeta dogmatizmin içine da-ha çok gömüldük. Oysa sorun tam da bu-radan kaynaklanmaktaydı. Her şey yeniideolojik kimliğin inşa edilmesini emret-mekteydi. Yeni ideolojik kimlik inşa edilme-den eski sistemin aşılması ve yenisininkurulma sürecinin açılabilmesi mümkündeğildi. Sorun yeni ideolojik kimliğin inşaedilmesi kadar, onun damgasını vuracağıyeni, çağdaş, bilimsel, kapsayıcı örgüt,program, siyaset ve mücadele yöntem vearaçlarının yaratılamamasındaydı. Bunla-rın geliştirilmesi gerekiyordu.

Kürt sorununun çözüm aşamasındayaşanan tıkanmanın bir türlü aşılamama-sının en derinde yatan nedeni bu idi. Dev-lete götüren modern paradigma iflas et-mişti. Yeni ideolojik kimlik inşa edilmeden,ondan kaynaklanan program, taktik, siya-set, örgütlenme modeli ve mücadele yön-temleri geliştirilmeden mevcut tıkanmanınaşılabilmesi mümkün değildi.

Kürt özgürlük hareketini ve halkını ol-duğu gibi Serxwebûn’u da bu açmazdankurtaran yine Başkan Apo oldu.

Nitekim Başkan Apo tıkanan savaşı vesavaşa neden olan Kürt sorununu diyalogyöntemiyle ve siyasal olarak çözmenin enakılcı yol olduğunu ’93’ten beri görüp ilanetmişti. Ama bu perspektif henüz kapsamlıve sistemli bir dünya görüşü haline getirile-memişti. Yine de O’nun bu çabaları karma-şıklaşan, tıkanan, büyük acılara yol açansavaşın insani ve akılcı yöntemlerle çözü-me kavuşturulmasını öngören hümanist birpratik çözüm arayışını ifade ediyordu. Buarayışın bir sistem haline getirilebilmesi an-cak günlük ağır savaş pratiğinden ve örgüt-sel sorunlardan kurtulmakla mümkündü.Çok ağır tecrit koşullarında da olsa günlükpratikten kopuş Önderliğin ideolojik yoğun-laşmasına olanak sundu. Ve bir iki yıllık biraraştırma inceleme ve yoğunlaşma sonu-cunda Kürt halkının olduğu kadar Ortadoğuve dünya halklarının en çok ihtiyacı olanyeni ideolojik kimliği yine önderlik inşa etti.

2233.. yyaaflfl››nnaa ggiirreerrkkeenn SSeerrxxwweebbûûnn’’ddaa yyeenniiddeenn yyaapp››llaannmmaa ssoorruunnllaarr››

“Serxwebûn 22 y›l boyunca 20. yüzy›la da damgas›n› vuran kat› s›n›f ve ulusçeliflkisine dayanan ve bu çeliflmenin devrimci zor yöntemiyle çözümünü esas alan,

kendi ça¤›n›n genel geçer egemen do¤rular›n› içeren PKK’nin dünya görüflünü kitlelere tafl›d›. Kitleleri bu çizgi do¤rultusunda bilinçlendirip örgütleyerek

biçimlendirdi. Bu çizgi do¤rultusunda her türlü geliflmeyi yorumlayabilecek kadarsistemli bir görüfl, zihniyet yap›s› kazand›rd›.”

Devam› sayfa 26’da

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 5: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 5Ocak 2004

Ortadoğu, 2004 yılına siyasi ve as-keri bakımdan oldukça hareketligirdi. Irak’taki çatışmalar kısmen

azalsa da, devam ediyor. Yine Filistin-İsrailçatışması sürüyor. Bununla birlikte ABD’ninIrak’taki asker değişimi çerçevesinde İncir-lik’i kullanma temelinde kapsamlı bir askeriharekata hazırlandığı belirtiliyor. Bir de bugelişmelere paralel yaşanan diplomatik tra-fik var. Birçok ülke arasında mekik diploma-sisi denilen türden görüşmeler gerçekleşi-yor. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hate-mi Mısır’a gitti ve her iki devlet arasında enüst düzeyde görüşmeler yapıldı. Daha son-ra Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat Türki-ye’ye gitti. 60 yıldan sonra gerçekleşen builk ziyaret çerçevesinde yoğun tartışma vegörüşmeler yapıldı. Türkiye basını, SuriyeCumhurbaşkanı Beşar Esat’a ve özelliklekarısına günlerce övgüler yağdırdı. TürkiyeDışişleri Bakanı Abdullah Gül bunun ardın-dan Tahran’a gitti ve iki ülke arasındaIrak’taki durum başta olmak üzere çeşitli ko-nuları içeren görüşmeler yapıldı. Irak’a kom-şu ülkelerin rutin toplantılarının sonuncusuKuveyt’te yapıldı. Bunlar Ortadoğu’da gözlegörülen ve çok tartışılan diplomatik görüş-meler. Bir de bunların dışında Ortadoğu ileilişkili olarak ABD, AB ve Rusya’nın yü-rüttüğü diplomatik girişimler var. Yine alt dü-zeyde çok yönlü görüşmeler sürüyor. İsrailCumhurbaşkanı, Suriyeli meslektaşını iki ül-ke arasındaki sorunları görüşmek için İsra-il’e davet etti. Irak’lı Şii lider Abdülaziz El-Hekim Türkiye’ye davet edildi ve bir dizi gö-rüşmeler yapıldı. Yine YNK Yerel HükümetBaşbakanı Berham Salih Türkiye’ye çağı-rıldı. Irak Geçici Yönetim Konseyi Selahad-din’de Irak’ın geleceğini ve yeniden yapılan-masını tartışan kapsamlı bir toplantı gerçek-leştirdi. Bunlara benzer alt düzey diplomatikgörüşmeler, toplantılar, kısaca siyasi ilişkilerdevam ediyor.

Belirttiğimiz bu diplomatik ve siyasi ha-reketlilik, Ortadoğu’nun nasıl bir siyasi mü-cadeleye sahne olduğunu gösteriyor. Aslın-da bunun böyle olacağı 2003 yılından bel-liydi. Saddam Hüseyin rejiminin çözülmesiile başlayan siyasi askeri sürecin bölge açı-sından köklü değişikliklere yol açacağı,uzun ve yoğun bir siyasal diplomatik müca-deleyi beraberinde getireceği zaten herkes-çe tahmin ediliyordu. Nitekim, 2004 yılınındaha ilk ayında yaşanan gelişmeler bu de-ğerlendirmeyi doğrular niteliktedir.

OOrrttaaddoo¤¤uu’’ddaa yyeennii ssiiyyaassaall ssiisstteemmIIrraakk mmeerrkkeezzllii ggeelliiflfleecceekkttiirr

Öyle anlaşılıyor ki, 2003 yılında Irak’tayaşanan savaş ve Saddam Hüseyin

rejiminin çözülüşü ardından ortaya çıkanyeni durumun politik etkileri bölge düzeyin-de yayılmaya devam edecek. Bazı güçlerbuna dayanarak yeni bir siyasi yapılanmageliştirmeye çalışacaktır. Önümüzdeki dö-nem bölgede yeni bir siyasi sistem gerçek-leşecekse, bu kuşkusuz Irak merkezli geliş-mek durumundadır. 2004 yılında bu sağla-nabilir mi? Yoksa bu yönlü atılan bazı adım-lar giderek daha yoğun ve yaygın bir siyasalmücadeleye mi neden olur? Siyasetin çö-züm üretemediği ve kısmi anlamda savaşındevreye girdiği durumlar da ortaya çıkabilirmi? Bunlar günümüz Ortadoğu gerçeğindençıkan sorulardır ve hiç kimse bu sorularahenüz net ve kesin cevap verecek durumdadeğildir. Bu soruların cevapları, süreç içeri-sinde politik, askeri ve diplomatik mücadele-nin gelişim seyrine göre verilecek.

Öncelikle İran-Mısır yakınlaşması üzerin-de durmak gerekiyor. İran CumhurbaşkanıMuhammed Hatemi ile Mısır Cumhurbaş-

kanı Hüsnü Mübarek’in Mısır’da yaptığı gö-rüşme, İran İslam Devrimi ardından iki dev-let arasında gerçekleşen en üst düzey gö-rüşmedir. Bu görüşme üzerinde durmak el-bette önemlidir. Zira İran İslam Devrimi ar-dından İran-Mısır ilişkileri uzun süre kopuk,karşıt ve giderek düşmanca bir seyir izlemiş-tir. İki ülke ilişkileri özellikle İran-Irak Savaşısürecinde neredeyse savaş durumunu arzetmiştir. Çünkü Mısır savaş sırasında Irak’aen üst düzeyde siyasi ve askeri destek ver-miş, hatta Irak’ın ABD ile ilişkilerini sağlayantemel devlet olmuştur. Sadece silah ve cep-hane de değil, çok sayıda Mısırlı gönüllü,Irak ordusu içinde 8 yıl İran’a karşı savaş-mıştır. Bundan dolayı Mısır-İran ilişkileri ko-puk, çatışmalı ve gergin olmuştur. İran’dangelişen İslami Devrim rüzgarlarının Arap ale-mini etkilemesi, özellikle Sünni yönetimlerizorlaması, Mısır’ın politik tavır almasına yol

açmıştır. Savaş bittikten sonra, özellikle Ku-veyt krizi ve Körfez Savaşı ardından bu kar-şıtlık giderek zayıflasa da, Mısır-İran ilişkile-rinde uzun süre ileri bir düzey yakalanama-mıştır. Alt düzeyde kurulan ilişkiler ve bazıgörüşmelerle yetinilmiştir. Bu tarzda siyasidiplomatik ilişkilerle geçen 20 yılı aşkın birsürecin ardından, şimdi cumhurbaşkanları-nın görüştüğü bir düzeye gelinmiştir? Böylebir ilişki düzeyine yol açan gelişmenin ne ol-duğunu ortaya koymak kuşkusuz çok zordeğil. Bu düzeyde ilişkilerin geliştirilmesine,ABD’nin genel Ortadoğu politikası çerçeve-sinde Irak’a yaptığı askeri müdahalesi veSaddam Hüseyin rejimini yıkarak Irak’ı aske-ri denetim altına alması neden olmuştur.Irak’ta bir Arap yönetiminin olmaması veABD’nin bu alanda askeri denetim kurarakbütün Ortadoğu’yu buradan etkilemeye ça-lışması, iki ülkeyi de oldukça derinden etkile-miştir. Zaten etkilenmemeleri de düşünüle-

mezdi. Mısır, ABD’nin Irak ve Filistin üzerin-den Arap alemine karşı yürüttüğü politikalar-dan rahatsızlık duymaktadır. ÖzellikleABD’nin cumhuriyetçi hükümeti doğrudanArap alemine müdahale eden, Arap milliyet-çiliği ve radikal İslam ile üst düzeyde çatışanbir siyaset izlemektedir. Bu durum, İngilte-re’nin I. Dünya Savaşı ardından oluşturduğuArap rejimlerini tehdit etmektedir. İngiltere odönem her büyük kente kendi sistemi doğ-rultusunda bir melik oturtarak sorunu çöz-meye çalışırken, ABD’nin şu an Irak üzerin-den geliştirdiği müdahale İngiltere’nin yüz yılönceki o çözümünü tümden dıştalar ve teh-dit eder bir hale gelmiştir. Bütün krallıklar,ABD çıkarına artık hizmet etmeyen rejimlerolarak, müdahale karşısında kendilerini yı-kımla tehdit edilir durumda görmektedirler.Mısır bile, ABD ile ilişki içinde olması, bir türcumhuriyet veya oligarşik yapılanmayı orta-

ya çıkarmış olmasına rağmen, ABD müda-halesine uygun bir siyasi yapılanmaya sahipdeğildir. Mısır, krallıklar kadar olmasa da,ABD müdahalesinden şu veya bu oranda et-kilenmektedir. Dolayısıyla, hem Arap alemi-nin ABD müdahalesinden duyduğu rahatsız-lık ve olumsuz etkilenme, hem de Mısır’ınolumsuz etkilenmesi onu ABD dışında politikarayışlara itmektedir. Bu çerçevede bir bölgeülkesi olarak İran, elbette Mısır’ın bu arayışıiçin elverişli bir konum arz etmektedir. Mısır’ıİran’la ilişkiye iten gelişmeleri böyle değer-lendirmek hatalı değildir.

İran’daki gelişmeler de benzer özelliklertaşımaktadır. Irak’ta Saddam Hüseyin rejimi-nin çözülmesi, en fazla Irak’la uzun bir sını-ra sahip olan İran’ı etkilemektedir. Bundanöte ABD İran’ı da Saddam Hüseyin rejimiylebirlikte şer ekseninde yer alan ülkeler ara-sında saymaktadır. Bu nedenlerden dolayı,İran İslam Devrimi’nden günümüze kadar

devam eden ve çeşitli dozajlar içeren birİran-ABD karşıtlığı, çelişki ve çatışması var.ABD Irak’ta askeri denetimini sağladıktansonra İran’a yönelik tehditlerini çok daha sık-laştırmıştır. Elbette ABD İran’ı sadeceIrak’tan değil, Körfez’deki askeri varlığı ile detehdit ediyor. Yine Afganistan’a yaptığı aske-ri müdahale ve kuzeyden Tacikistan Azer-baycan gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkilerle detehdit ediyor. ABD İran’ı tam bir kuşatmayaalma politikası izliyor. Mevcut koşullardaTürkiye dışındaki bütün sınır hatlarında ku-şatmayı sağlamış bulunuyor. Türkiye-ABDilişkileri de ABD siyasetini izleyecek düzeyegelirse, kuşatma tamamlanmış denilebilir.Fakat Türkiye, ABD’nin İran’a karşı yü-rüttüğü siyaseti henüz kabul edip uygulama-ya geçirmemiştir. Kuşatmanın tamamlan-ması için sadece Türkiye’nin ABD siyasetinitümüyle uygulayan bir konuma getirilmesi

gerekmektedir. Dolayısıyla İran, ABD’ninIrak üzerinde askeri denetim kurmasındanen fazla zarar gören ve rahatsızlık duyan ül-kelerin başında gelmektedir. Bu nedenleABD’nin kendisine yönelik yakın tehdidinidengeleyecek bir siyaset izlemekte, bunauygun çok yönlü bir diplomatik çalışma yü-rütmektedir. Rusya ve AB ile geliştirdiği ilişki-ler bunun dış boyutunu oluştururken, Türki-ye ve Arap ülkeleri ile de ilişki geliştirerekABD müdahalelerine karşı bölgesel düzeydebir direnç geliştirmeye çalışmaktadır.

‹‹rraann kkeennddiinnii yyaaflflaattaabbiillmmeekk iiççiinnAABBDD kkaarrflfl››ttllaarr›› iillee iilliiflflkkiilleennmmeekktteeddiirr

Günümüz İran siyaseti buna göre şe-killenmektedir. İran bu siyaset çerçe-

vesinde Mısır’la ilişki geliştirmeyi zorunluve kendi yararına görmüştür. Arap alemininABD müdahalesinden duyduğu hoşnutsuz-

luğu görmüş, bu temelde Arap ülkeleri ileilişkilerine dayanarak ABD’nin tehditlerinihafifletmeyi umut etmektedir. Bunun içinbütün ABD karşıtları ile ilişkilenme siyasetiizlemektedir. İran’ın bu dönemde Mısır’labu düzeyde bir siyasi-diplomatik ilişki geliş-tirmesinin temel nedeni budur. İran bu iliş-kiyle aynı zamanda bütün Arap alemini et-kilemek, onlarla da yakın ilişki geliştirmeninönünü açmak istemektedir. Yine Mısır’lageliştirdiği ilişkilere dayanarak, Arap kom-şuları ile olan çelişkilerini çözümlemeyi he-deflemektedir. Geçmişten gelen sınır so-runlarını hafifletmek, böyle bir dönemdezorlayıcı olmalarını engellemek için, Mı-sır’ın kendisine komşu olan Arap devletleriüzerindeki etkisinden yararlanmaya çalışa-caktır. Çünkü ABD, İran’ın Arap ülkeleri ileyaşadığı bu çelişkilerden yararlanmaktadır.Eğer sınır olayları sorun haline gelirse,ABD körüklemesi ile daha da büyüyerekABD ve müttefiklerinin İran üzerinde siyasiaskeri baskılarının artmasına vesile olabilir.İran bundan duyduğu korkuyla, geçmiştevarolan çelişkilerin günümüzde sorun hali-ne gelmesini engelleyebilmek için Arap ale-mi ile ilişkilerine önem vermektedir. Arapdünyası ile ilişkilerde de en fazla etkili ola-cak ilişki kuşkusuz Mısır’la geliştirilecekolandır. Dolayısıyla, geçmişteki diplomatikkopukluğu, hatta siyasal karşıtlığı tümdenaşıp en üst düzeyde diplomatik ilişki kura-rak, ABD karşısında kendini ayakta tutmakistemektedir. Aslında her iki ülkenin de ben-zer bir politika izlediği açıktır ve İran-Mısıryakınlaşmasının temel nedeni budur.

İran-Mısır ilişkilerinin Filistin-İsrail çatış-ması ile de bağlantısı vardır. Zira her ikidevlet de İsrail karşısında Filistin’i destekle-yen bir politika izlemektedirler. Buna karşı-lık İsrail’i de ABD desteklemektedir. Bu ül-keler ABD’nin Irak’a müdahale ile kendileriaçısından yarattığı tehdidi azaltmak için,ABD’yi Filistin-İsrail çatışmasında zayıflat-mayı gerekli görmektedirler. Ayrıca ABD’ninmüdahalesi sadece Irak’a değil, Irak üze-rinden bütün Ortadoğu’ya siyasi müdahale-yi içermektedir. ABD bunun dışında İsrailüzerinden de Arap alemi ve Ortadoğu’yayönelik bir müdahale yürütmektedir. İsrail-Filistin çatışmasının da ABD müdahalesi ileböyle bir bağlantısı vardır. Nitekim SaddamHüseyin rejiminin çözülmesi ve Irak’ınABD’nin askeri denetimine girmesi Filistin-İsrail çatışmasında İsrail tarafını güçlendir-miştir. Zira Saddam Hüseyin rejimi Filistin’ifazlasıyla destekleyen bir rejimdi. ’91’dekiKörfez Savaşı’nda Irak ve Filistin yönetim-lerinin en ileri düzeyde ittifak halinde hare-ket ettiklerini biliyoruz. Dolayısıyla, SaddamHüseyin rejiminin yıkılması, Filistin siyaseti-ne zayıflatıcı bir etkide bulunmuştur. İşte buzayıflığı gidermek, Filistin tarafını dahagüçlü ve direnir hale getirebilmek için, dışdesteğin güçlendirilmesine ihtiyaç duyul-muştur. Mısır-İran görüşmelerinde Filistin’edestek verme de tartışılmıştır. DolayısıylaFilistin-İsrail çatışması da, bu gelişmelerebağlı bir bölgesel çatışma biçiminde sür-mektedir. Önümüzdeki süreçte de devamedeceği anlaşılan bu çatışmanın, uluslara-rası boyutlarının olduğunu da görmek gere-kiyor. Sorun sadece Kudüs sorununun na-sıl çözümleneceği, İsrail-Filistin devletleri-nin birbiri ile nasıl ilişkilenecekleri veya ikihalkın bir arada nasıl yaşayacağı sorunudeğildir; aslında sorun, Ortadoğu’nun nasılyapılanacağı ve yeni uluslararası sisteminnasıl şekilleneceği sorunudur. Nitekim, ba-zıları hep Filistin sorununu yalnız başına birsorun olarak gördüler ve kendi başına çö-zümlenebileceğini sandılar. Fakat gerçeğinöyle olmadığı ortaya çıktı. Irak rejimi çö-

ÇÖZÜM DEMOKRAT‹KFEDERASYONDUR

ÇÖZÜM DEMOKRAT‹KFEDERASYONDUR

“Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin çözülmesi, en fazla Irak’la uzun bir s›n›ra sahipolan ‹ran’› etkilemektedir. Bundan öte ABD ‹ran’› da Saddam Hüseyin rejimiyle birlikte fler ekseninde yer alan ülkeler aras›nda saymaktad›r. Bu nedenlerden

dolay› ‹ran ‹slam Devrimi’nden günümüze kadar devam eden ve çeflitli dozajlar içeren bir ‹ran-ABD karfl›tl›¤›, çeliflki ve çat›flmas› var. ABD Irak’ta askeri denetim

sa¤lad›ktan sonra ‹ran’a yönelik tehditlerini çok daha yak›nlaflt›rm›flt›r.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 6: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

züldü ve Filistin-İsrail çatışmasının bu çö-zülüşle ne kadar bağlantılı olduğu açığaçıktı. Bu çatışma şimdi bölgesel bir müca-dele olarak devam ediyor. 2004 yılı boyun-ca da devam edecektir.

YYaallnn››zz bbaaflfl››nnaa bbiirr FFiilliissttiinn--‹‹ssrraaiill ççaatt››flflmmaass›› oollmmaadd››¤¤›› ggiibbii

ççöözzüümmüü ddee yyookkttuurr

Filistin-İsrail çatışması, bölge sorunlarıile çok fazla iç içe olan bir sorundur.

Nitekim Bush yönetimi, Irak’taki askeri mü-dahaleye destek oluşturabilmek için önce-likle Filistin-İsrail çatışmasını durdurmak is-tedi. Bu yönlü yoğun bir çalışma da yürüttü,ama başarılı olamadı. Çünkü yalnız başınabir Filistin sorunu yoktur ve dolayısıyla yal-nız başına çözüm de olamaz. O nedenle Fi-listin-İsrail çatışması önümüzdeki dönemdehem Irak’taki mücadeleye bağlı, hem debaşta Suriye olmak üzere Arap alemi ve Or-tadoğu’daki siyasi askeri mücadeleye bağlıolarak gelişme gösterecektir. Savaş mı ola-cak, barışa mı gidilecek, sorun derinleşerekdevam mı edecek, yoksa çözüme mi kavu-şacak sorularının yanıtını bölgesel gelişme-ler belirleyecektir. Bölge düzeyinde sorun-lar çözülmez, çelişki ve çatışmalar derinle-şirse, Filistin-İsrail çatışması da bunun birparçası olarak sürer. Yok eğer bölge düze-yinde mevcut sorunlara çözüm bulma süre-ci gelişirse, bunun önemli bir parçasının daİsrail-Filistin sorunu olacağı, dolayısıylabölgesel çözüme paralel olarak bu sorundada çözüm arayışlarının gelişeceği açıktır.Ortadoğu’daki mücadeleden bağımsız birFilistin-İsrail mücadelesi ve çözümü yoktur.Filistin sorunu günümüzde de fazlasıylaSuriye sorunu haline gelmiştir. Şöyle de di-yebiliriz: İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriyesorunları ortak bir sorun durumundadır. Busorun hali hazırda Filistin-İsrail çatışmasıbiçiminde sürüyor, ama İsrail-Suriye gergin-liği ve çatışması da var. Suriye ve İsraildevletleri resmen savaş halinde bulunuyor-lar. Mevcut durum geçici ateşkeslere daya-narak sürdürülse de, İsrail iki ay önce Suri-ye’deki bazı alanları bombaladı. Dolayısıy-la gerginlik, çelişki ve sorun sadece İsrail-Filistin sorunuyla sınırlı değildir. Asıl sorunArap-İsrail çelişki ve çatışmasıdır. Dar alanolarak da Filistin-Lübnan-Suriye ile İsrailarasındaki bir sorundur.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail ve Suriyedevletlerinin mevcut savaş durumunu gider-mek için geçen aylarda gizli görüşmeleryaptıklarını açıkladı. Demek ki, zorlanmavar ve çözüm aranıyor. Yine ABD’nin Suriyeüzerindeki ekonomik ve siyasi ambargoyuartırma yönünde kararlar aldığını biliyoruz.Dolayısıyla gerginlik sadece İsrail ile Arapdevletleri arasında değil, ABD ile bu güçlerarasında da var. ABD, Arap devletleri üze-rinde baskı uyguluyor ve İsrail-Arap çatış-masında İsrail’i çok açık ve üst düzeydedestekliyor. Dolayısıyla yalnız başına bir Fi-listin-İsrail çatışması olmadığı gibi, çözümüde olmayacak. Eğer çözüm olacaksa, bütünbu devletleri kapsayacak düzeyde olacaktır.Böyle bir çözümün oluşabilmesi için de poli-tik mücadele devam etmektedir.

Suriye-ABD yine Lübnan-ABD arasında-ki yoğun politik ve ekonomik mücadele sürü-yor. ABD bu güçleri kendi politik çizgisineçekmeye çalışıyor. Eğer ABD, Suriye veLübnan yönetimlerini tümüyle kendi siyasalçizgisine çekerse, bu alanda böyle köklü birsiyasal değişikliği yapabilirse, yine FKÖ’nündirencini –giderek siyasal bakımdan geriyedüşüyor– kırabilirse, o zaman ABD çıkarla-rını gözetecek bir çözüm geliştirebilir. Bu ol-madan, mevcut durumda ABD müdahalesiile bir çözümün gelişeceğini beklememekgerekiyor. Diğeri de karşılıklı anlaşmaya da-yalı bir çözüm olabilir ki, bunun için de,ABD’nin AB ve Rusya ile anlaşması gerekir.Uluslararası alanda, nasıl bir Ortadoğu’nunkurulması gerektiği yönünde politik bir uzlaş-ma ortaya çıkarsa, onun bölgesel yansımasıolarak da söz konusu Arap devletleri ile İsra-il arasında politik bir anlaşma gelişebilir.

Mevcut durumu kısaca mücadele olarakadlandırabiliriz. Esas itibariyle politik müca-dele sürüyor. Filistin hattında ise çatışmalarIrak’taki gibi zaman zaman yoğunlaşarak

devreye giriyor, bazen de ateşkes süreçlerigelişiyor. Bunun böyle devam edeceği an-laşılıyor. Sona ermesinin iki yolu vardır bi-rincisi, Suriye-Lübnan-Filistin yönetimleri-nin tümüyle ABD çizgisine kayması; diğeriise ABD, AB ve Rusya arasında siyasi biruzlaşmanın gerçekleşmesidir. Bu iki durumgerçekleşmedikçe, mevcut çatışmalara sonvermek ve çözüm bulmak mümkün değildir.

Kısa bir süre önce gerçekleşen Türkiye-Suriye görüşmesini de bu gelişmelerden ko-puk ele almamak gerekir. Zira biz Türkiye-Suriye ilişkilerinin ’98 yılındaki Adana muta-bakatı ile başladığını ve bunun da PKK’yeyöneltilmiş uluslararası komplonun bir par-çası olduğunu iyi biliyoruz. Bu durumda Su-riye-Türkiye ilişkilerinin anti PKK veya antiKürt temelde kurulduğu ortaya çıkıyor. Yinebu mutabakatın sağlanmasında Mısır Cum-hurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in oynadığı bü-yük rol de bilinen bir gerçektir. Dolayısıylaanti Kürt temelde kurulan bu ilişkiler, Suri-ye’nin ABD baskıları karşısında kendisinigüvenceye alması arayışları çerçevesinde

gelişerek devam etmektedir. ÖzellikleABD’nin Irak’ı askeri denetim altına alması,bu iki ülkeyi de çok yakından etkileyen, zor-layan ve mevcut rejimlerini tehdit eden birözellik taşımaktadır. Bu açıdan her iki rejimde, ABD müdahalesine karşıt bir politik va-ziyettedir. Dolayısıyla uluslararası komploçerçevesinde başlayan ilişkiler, ABD’nin Irakmüdahalesi karşısında giderek daha ileri birboyut kazanmıştır. Irak’taki değişimin yenibir siyasi yapılanma arayışına varması, na-sıl bir Irak sisteminin kurulacağının yaygıntartışılır olması ve bu temelde Kürt federas-yonu oluşturma arayışlarının güncelleşme-si, bu iki devleti en üst düzeyde diplomatikilişki kurmaya yöneltmiştir. Suriye ve Türki-ye’yi mevcut gelişmeleri birlikte değerlendi-rerek, ortak siyaset izlemeye itmiştir.

Suriye-Türkiye arasında gerçekleşengörüşmeyi böyle özetlemek mümkündür.Yoksa görüşmeler sürecinde Türk basınınındile getirdiği hususlar çok gerçekçi değildir.Basının sanki Suriye ve Esat ailesini yenikeşfediyor gibi bir tutum takınması bir al-datmadır; ondan da öte, Türkiye’nin politikaçıdan ne kadar zor durumda olduğunu veSuriye’ye ne kadar muhtaç bir konuma düş-tüğünü gösteriyor. Halbuki İran-Mısır kar-şıtlığı gibi, Suriye ve Türkiye de uzun sürepolitik karşıtlık içinde olmuşlardır. Hatta bukarşıtlık Mısır-İran karşıtlığından çok daha

uzun süreli ve çelişkili olmuştur. İki kutupludünya düzeninde Sovyet-ABD blokları ara-sındaki çatışmada, uzun bir kara sınırındakarşı karşıya gelen ülkeler Türkiye ve Suri-ye olmuştur. Buna dayalı çok uzun süreli birpolitik karşıtlık, hatta düşmanlık devam et-miştir. Buna bir de Hatay meselesi ve susorunu da eklenirse, Suriye-Türkiye karşıt-lığının ne kadar derin ve düşmanca bir dü-zey arz ettiği rahatlıkla anlaşılabilir.

Geçmiş durum böyleyken, şimdi birdenbire Suriye’nin Türkiye’yi, Türkiye’nin deSuriye ve Esat ailesini yeni keşfediyor gibidavranması, aldatıcı bir yaklaşımdır. Aslın-da bunlar geçmişte de birbirlerini tanıyor-lardı, hem de çok iyi tanıyorlardı. Şimdi ne-den birbirlerine bu kadar övgü diziyorlar?Bu durum biraz da denize düşenin yılanasarılmasına benziyor. Ortadoğu’daki mev-cut değişim süreci karşısında yıkımla tehditedilen iki rejimin ömürlerini uzatmak içinbirbirlerine sarılmasını ifade ediyor. Suri-ye’nin Türkiye ile bu düzeyde siyasi ilişkilergeliştirmesi tamamen ABD’nin Irak üzerin-

den Ortadoğu’ya yönelttiği müdahale ilebağlantılıdır. Zira ABD’nin Irak müdahalesişimdi en fazla Suriye rejimini tehdit eden birduruma gelmiştir. Neredeyse topun ağzın-da Suriye vardır denebilir. ABD siyasi veekonomik ambargo temelinde Suriye üze-rinde baskılarını iyice artırmış durumdadır.Yine ABD’nin Irak üzerinde bu denli ege-men olması bir Arap devleti olarak Suriye’yizayıf düşürmektedir. Bu durumda Suriyekendisini ABD müdahalesi ile yüz yüze gö-rüyor ve büyük bir yıkım tehdidi altında his-sediyor. Tabii bu bir gerçektir. Kendini budurumdan kurtarabilmek için yoğun bir poli-tik arayış içerisinde olduğu ve diplomatikçalışma yürüttüğü de görülüyor. AB ile iliş-kilerini buna göre geliştiriyor, Rusya ile iliş-kileri böyledir, yine diğer Arap devletleri veİran’la ilişkilerini sürdürüyor. Tüm bunlaradayanarak, ABD tehdidi karşısında kendiniayakta tutacak ve ömrünü uzatacak gücüyaratmak istiyor. İşte burada Türkiye, Suri-ye’nin en çok dayanmak istediği bir güç ola-rak gündeme gelmiştir. Türkiye’nin ABD ilede ilişkili bir devlet olduğunu dikkate alarak,Türkiye ile geliştirdiği ilişkilere dayanarakkendisini korumayı amaçlıyor. Türkiye ilekurduğu ilişkilerdeki temel hesabı kesinliklebudur. Türkiye-ABD ilişkileri iyidir, dolayı-sıyla Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirirsemABD’nin üzerimdeki baskılarını hafifletebili-

rim; ABD’nin yıkım tehdidini ortadan kaldı-rabilirim hesabını yapıyor. Suriye’deki rejimbuna dayanarak ömrünü uzatmak istiyor.Tabii ekonomik ilişkileri geliştirmeye dönükhesapları da var. Bunlar da ambargo altın-daki Suriye’nin ekonomik durumunu düzelt-mesi açısından elbette önem arz ediyor,ama esas amaç ABD müdahalesinin yıkıcıtehditleri karşısında Türkiye’ye dayanarakkendini yaşatmak olduğu kesindir.

Peki Türkiye böyle bir durumda Suri-ye’ye neden bu kadar yakınlık gösteriyor?Bunun da esas nedeninin Irak’taki gelişme-ler olduğu kesindir. Kuşkusuz Türkiye’ninde ekonomik arayışları var. Özellikle Suriyepazarını kendi ekonomisinin gelişimi açı-sından yeni bir alan olarak kullanmak isti-yor. Bu Türkiye’ye önemli bir ekonomik ka-zanç da getirebilir, ama birinci planda mev-cut ilişkinin bu amacı güttüğünü söylemekdoğru değildir. Türkiye’nin birinci plandakiamacı, Irak’taki gelişmeler karşısında Suri-ye ile ortak bir politika izlemektir. TürkiyeSuriye ile politik ittifak ve güç birliği oluştur-

ma arayışındadır. Irak’taki gelişmelerdenTürkiye’yi rahatsız eden nedir? KuşkusuzGüney Kürdistan’daki gelişmeler ve geliş-mekte olan Kürt federasyonlaşmasıdır. Tür-kiye bundan büyük rahatsızlık duymaktadır.Bu açıdan nasıl ki, Adana mutabakatı ilebaşlayan ilişkiler anti PKK ve anti Kürt ek-senine oturmuşsa, şimdi cumhurbaşkanlarıdüzeyinde diplomatik görüşmelere varanilişkilerin de yine anti Kürt eksenine oturdu-ğu kesindir. Türkiye Güney Kürdistan’da birfederasyonun gelişmesini kendi açısındanstratejik düzeyde bir tehlike olarak görmek-tedir. Buna karşı çok yoğun bir siyasi faali-yet yürütmekte, hatta askeri tehditte bulun-maktadır. Suriye ile ilişki ve ittifak geliştir-menin de, Türkiye’nin yürüttüğü siyasi ça-lışmaların önemli bir ayağını oluşturduğuaçık. Irak’ı bir Arap devleti sayıp, Kürt fede-rasyonlaşmasının bu Arap ülkesini bölmekanlamına geldiği tezini işleyerek Suriye’yikendi Kürt karşıtı stratejisine çekmeyiamaçlamaktadır. Türkiye sadece Suriye’yeyönelik böyle bir yaklaşım içinde değildir,aynı yaklaşımı İran ile ilişkilerinde de sür-dürüyor. Nitekim, Suriye ile görüşmelerinardından Türkiye Dışişleri Bakanı AbdullahGül hemen Tahran’a gitti ve benzer konu-ları içeren diplomatik görüşmeleri İran yö-netimi ile de yaptı. Güney Kürdistan’daKürtler yararına gelişebilecek herhangi bir

oluşuma, bir Kürt federasyonlaşmasınakarşı Türkiye, İran ve Suriye ittifakını yarat-maya çalıştılar. Türkiye’nin bütün çabasıkendi Kürt karşıtı stratejisini İran ve Suri-ye’ye kabul ettirmek, buna dayanarakIrak’ta Kürtler yararına yeni bir siyasi yapı-lanmanın gelişmesini engellemeye çalış-maktır. Türkiye bütün gücünü bu hedefigerçekleştirmeye yöneltmiş bulunuyor. Do-layısıyla bu hedefi gerçekleştirmek için Su-riye’yi kendisine temel dayanak yapmayıamaçlıyor. Türkiye, bu iki ülke ile stratejikbir mutabakat oluşturarak Irak’taki halk top-lulukları üzerinde baskı kurabilirse, Kürtlerlehine oluşabilecek bir siyasi yapılanmayıengelleyebileceğini ve böylece ABD’yi za-yıflatabileceğini düşünüyor. Kürtlerin Irak’tabelli bir siyasi yapılanmaya gitmesini engel-leyemese de, Suriye ve İran’la geliştirmekistediği stratejik ittifaka dayanarak ABD’ninbenzer politik yaklaşımı Irak dışındaki alan-lara taşırmasını, özellikle Türkiye’den Kürtsorununun çözümünü istemesini engelle-meyi hedefliyor.

Türkiye’nin mevcut yönetimi, Irak gitti,hiç olmazsa diğer alanları elde tutalım yak-laşımı içerisindedir. Suriye ve İran’la güçlübir ittifak oluşturarak, ABD’yi bu ittifakla iliş-ki kurmaya zorlamayı amaçlıyorlar. Türki-ye, ABD’nin Kürtlerle ilişki geliştirmesineortam bırakmak istemiyor. Türkiye-Suriyeyakınlaşmasının Türkiye açısından temelamacı, anti Kürt bir ittifak oluşturmaktır.Türkiye İran’a da benzer bir politik yakla-şım gösteriyor. Hatta bunlarla sınırlı kalma-yan Türkiye, Irak’ın Şii lideri Abdülaziz El-Hekim’i ve YNK yöneticisi Berham Salih’idavet etmesi de aynı amaca yöneliktir. El-Hekim ile, Kürtlere bazı hakların verilmesi-ni önleyecek bir politik ittifak yapılmaya ça-lışılmıştır. “Madem Irak’ta federasyon oluş-turuluyor, bu etnik temellere değil coğrafiesaslara dayansın” denilerek, Kürtlerinkendi kimlikleri ile bir yönetim gücü kazan-malarının önü alınmaya çalışılıyor. EğerKürtler kendi kimlikleri ile bir federasyon-laşmaya giderlerse bunun Irak’ın birliğinitehdit edeceği tezini işleyerek, Irak’ın ŞiiAraplarını bölünme korkusuna kaptırıp,milliyetçi duyguları geliştirerek Kürt-şii çe-lişkisini geliştirmek istiyorlar. Diğer yandanBerham Salih’i çağırarak aslında açıkçatehdit etmek istiyorlar. Zaten hükümet yet-kilileri basına yaptıkları açıklamalardaaçıkça tehdit içeren ifadeler kullandılar.

22000044 yy››ll›› yyeennii ssiisstteemm aarraayy››flfl›› iillee ggeeççeecceekk

Bütün bunların ışığında yeni yıla giriş-te Irak’ta ne tür gelişmeler yaşanı-

yor? 2003 yılının sonuna gidilirken SaddamHüseyin’in yakalanması önemli bir olay ola-rak gerçekleşti. Bu yakalanma olayı o dö-nemde yoğun tartışıldı ve çok yönlü değer-lendirmelere tabii tutuldu. Herkes gibi bizde bu olayı somut verilere dayanarak de-ğerlendirmeye ve kendi çizgimiz açısındangerekli sonuçları çıkarmaya çalıştık. Yeniyılın ilk ayındaki gelişmeler bu değerlendir-melerimizi önemli ölçüde doğrular nitelikte-dir. Zira yeni yıla girişle birlikte Güney Kür-distan’dan başlamak üzere yeni Irak’ın na-sıl şekilleneceği, Irak’ta federasyon ve de-mokratik yapılanmanın nasıl olacağı konu-sunda yoğun bir tartışma başlamıştı. Mev-cut gelişmeler 2004 yılının yeni Irak’ın nasılolacağı sorusuna cevap aranan bir yıl ola-cağını göstermektedir.

Diğer yandan rejimin çözülüşü ardındanIrak’ta yaşanan mücadeleyi değerlendir-mek gerekiyor. Zira biz değerlendirmeleri-mizde çatışmaların durmayacağını, amaeski yoğunlukta da olmayacağını ifade et-miştik. Yeni yılın ilk ayında bu yönlü geliş-melerin yaşandığı gözükmektedir. Nitekimdaha şimdiden Irak’taki çatışmalarda kısmibir azalma görülmektedir. Kuşkusuz çatış-ma bitmemiştir ve tahrip gücü olan çatış-malar devam etmektedir, ama yoğunluk2003 yılındaki gibi değildir. Çatışmalarınyoğunluğu giderek biraz daha azalacaktır.Bunun yerine siyasal mücadele daha çoköne çıkacaktır. Siyasal mücadeleyi de yenisistem arayışı ve halkın ABD işgaline, istik-rarsızlığa ve yoksulluğa karşı protestosu bi-

Sayfa 6 SerxwebûnOcak 2004

“Filistin’de çat›flmalar Irak’taki gibi zaman zaman yo¤unlaflarak devreye giriyor,bazen de ateflkes süreçleri gelifliyor. Bunun böyle devam edece¤i anlafl›l›yor. Sonaermesinin iki yolu vard›r birincisi, Suriye-Lübnan-Filistin yönetimlerinin tümüyleABD çizgisine kaymas›; di¤eri ise ABD, AB ve Rusya aras›nda siyasi bir uzlaflman›ngerçekleflmesidir. Bu iki durum gerçekleflmedikçe, mevcut çat›flmalara son vermek

ve çözüm bulmak mümkün de¤ildir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 7: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

çiminde ele almak gerekir. Nitekim yeni sis-tem arayışını ifade eden diplomatik ilişki vegörüşmeler, yoğun biçimde gelişmektedir.Diğer yandan değişik alanlarda halkın mev-cut duruma tepkisi de gelişmektedir. Silahlışiddet yerine halkın kitlesel tepkisinin bir-çok nedenle giderek daha fazla geliştiğinigörüyoruz. Bu durum 2004’te Saddam Hü-seyin’den de etkilenerek daha fazla gelişe-bilir. Siyasi mücadele şimdiye kadar dahaçok halka dayalı sürüyordu, bundan sonraSünni Arap toplumunda Saddam Hüseyin’edayalı kitlesel hareketler gelişebilir. Bu da2004 yılında Irak’taki çelişki ve mücadele-lerde bir eksilmenin olmayacağı, ama mü-cadele yöntemlerinde belirttiğimiz gibi deği-şikliklerin yaşanacağını göstermektedir.

Diğer bir husus, Saddam Hüseyin’in na-sıl yargılanacağı konusuydu. Yakalanır ya-kalanmaz Saddam Hüseyin’e ilişkin çok şeysöylenmiş, hatta rencide edici deyimler kul-lanılmıştı. Herkes kendi çıkarına göre birSaddam Hüseyin tanımını geliştirmeye ça-lıştı. Irak’ta son 30 yılda gelişen diktatörlü-ğün nedenlerini sorgulamak, Saddam Hü-seyin diktatörlüğünü iç ve dış dayanakları ilebirlikte çözümlemek yerine, her şeyi Sad-dam kişiliğine bağlayan dar ve sığ yakla-şımlar ortaya çıktı. Bu tartışmalara paralelolarak Saddam’ın nasıl yargılanacağı konu-su da daha ilk günden tartışma gündeminegeldi. Hatta ne kadar sürede asılabileceğinedair görüş belirtenler de oldu. Yine Sad-dam’ın mevcut duruşunun kabul edilmez ol-duğunu, ilaç verilerek Saddam’ın o durumadüşürüldüğünü iddia edenler de ortaya çıktı.Bu yoğun tartışmalar 2004 yılının başındabiraz durulmuş ve bir yörüngeye girmiş gö-rünüyor. Eskisi kadar ölçüsüz tartışmalaryok, ama Saddam Hüseyin’in nasıl yargıla-nacağı sorusu hala gündemde. Bu konudayeni yılın ilk ayında ABD’den önemli biraçıklama geldi. ABD yetkilileri Saddam Hü-seyin’i savaş suçlusu saydıklarını ve bunagöre muamele yapacaklarını açıkladılar.Kuşkusuz bu önemli bir açıklamaydı. Çünküsavaş suçlusu sayılan bir kişinin bazı hak-ları var. Bu karar yargılama sürecini etkile-yecektir. Saddam Hüseyin istediği soruyacevap verecektir ve her konuda yargılana-mayacaktır. Yargılanması ancak savaşı ilgi-lendiren hususlar üzerinden gerçekleşebile-cektir. Tabii bu da önemli noktaları içeriyor.Saddam Hüseyin’in çok belirgin bazı savaşdurumlarının esas alınması temelinde yar-gılanacağı anlaşılıyor. Çok dar ve yüzeyselbir yargılanmanın olacağı, Saddam Hüseyingerçeğinin yeterince çözümlenmesinin en-gelleneceği görülüyor. Oysa Saddam Hüse-yin için zamanın en tehlikeli diktatörü denil-mişti. Yine en büyük düşman olarak değer-lendirilmişti. Madem öyleyse o zaman ne-den yargılanması bu kadar dar ve yüzeyselele alınıyor? Saddam Hüseyin’in sorgulan-masının birçok konuda savaş suçlusu adıaltında engellenerek gündemden düşürüle-ceği görülüyor. Oysa Saddam HüseyinAmerika’ya karşı savaşmadı bile. Ne ’91’de-ki Körfez Savaşı’nda ciddi bir savaş yürüttüne de 20 Mart 2003’te başlayan savaştadevleti savaşa sürdü. Aslında sadece pro-paganda savaşı yürütmüştü. Dolayısıyla,böyle bir kişinin ABD tarafından savaş suç-lusu sayılması maksatlıdır.

SSaaddddaamm’’›› yyaarraattaann BBaatt›› ssiisstteemmiiddiirr

Amerika Saddam’ın çok yönlü sorgula-nıp yargılanmasını engellemeye çalı-

şıyor. Çünkü aksi durumda Amerika’nın 50yıldır öncülük ettiği ve adına demokratik de-nen Batı sisteminin kirli yüzü ve komplolarıortaya çıkacaktır. Bu sorgulamalar aslındaSaddam’ın yalnız olmadığını, onu bir siste-min yarattığını ortaya çıkaracaktır. Bu dadiktatörlüğü yaptırtanın ve Halepçe gibi in-sanlık suçu sayılan katliamları ortaya çıkar-tanın ABD’nin öncülük ettiği sistem olduğu-nu kanıtlayacak ve Saddam şahsında ABDsistemi yargılanıp mahkum olacak. İşteABD bunu engellemeye çalışıyor.

Avrupa ile ABD bu konuda ittifak halinde-dir. Nitekim Saddam yakalandığı an, ABD’yiilk kutlayanlar Fransa ve Almanya olmuştu.Halbuki bu devletler Amerika’nın Irak müda-halesine karşıydılar. Peki Saddam’ın yaka-

lanmasından niye bu kadar hoşnut oldular?Neden ilk açıklamayı onlar yaptı? Bu açıkla-maların birer uzlaşma mesajı olduğu gide-rek kanıtlanıyor. “Saddam yargılamasını de-rinleştirmeyelim, kendi aramızda bir müca-deleye konu yapmayalım, sistem zarar gör-mesin” mesajını verdi bu devletler. Ameri-ka’nın Saddam Hüseyin’i savaş suçlususayması da, Avrupa’dan gelen bu mesajı ka-bul ettiğini gösteriyor. Amerika Saddam’ı sa-vaş suçlusu saydığını ilan ederek de, Sad-dam Hüseyin’in kendisine uzlaşma çağrısıyapmış oluyor. Saddam Hüseyin’e “biz seniyormayacağız, suçlamayacağız, yaşamanaimkan vereceğiz, sen de bizi zor duruma dü-şürecek tutum ve açıklamalardan vazgeç”denilmiştir. Rahat yaşama karşılığında Sad-dam Hüseyin’in susması istenmiştir. Böylebir uzlaşma çağrısı var. Tüm uluslararasıdemokratik güçlerin, bölge halklarının özel-likle de Kürt halkının, insan hakları savunu-cularının ve hukukçuların buna karşı uyanıkolması gerekiyor. Saddam Hüseyin’in yargı-

lanmasının böyle yüzeysel geçiştirilmesinekesinlikle izin vermemek gerekiyor. 30 yılboyunca, Saddam Hüseyin yönetimi altındaIrak’ta yapılanların didik didik edilerek açığaçıkartılması, bundan kim ne kadar sorumluve suçluysa netleştirilip mahkum edilmesigereklidir. Biz intikamcı değiliz, aynı derece-de cezalandırılsın demiyoruz, ama hiç ol-mazsa gerçekler açığa çıksın. Şii ve sünnikesimleri ile Arap halkı ne kadar katliamdangeçti? Türkmen ve Asuriler ne kadar katle-dildi? En önemlisi Kürtler nerede ne kadarkatledildi? Halepçe katliamı neye dayanarakve nasıl yapıldı? Enfal hareketleri Kürdis-tan’da nasıl düzenlendi? Ne kadar insankatledildi? Katliamlarda hangi yöntemler uy-gulandı? Saddam Hüseyin bütün bunları ya-parken ekonomik, siyasi ve askeri olarak ki-me dayandı? Gücünü nereden aldı? Bütünbu baskı araçlarına nasıl sahip oldu? Halep-çe’deki kimyasal gazları kimden aldı? Kim-yasal gaz üreten fabrikaya nereden sahip ol-du? İnsanlık vicdanının rahatlatılması içintüm bunların açığa çıkartılması gerekiyor.Geçmiş rejimin bu biçimde irdelenip sorgu-lanması ardından ancak Irak’ta demokratik,özgürlükçü ve adil bir rejim ortaya çıkabilir.Geçmiş sorgulanmadan, bölge halkları içinkardeşlik ve birlik içeren bir siyasi yapılanmaortaya çıkamaz.

Irak’taki federasyon tartışmalarının na-sıl sonuçlanacağı ve Irak’ın yeniden yapı-lanmasının nasıl olacağı, eski diktatörlükrejiminin yargılanıp mahkum edilmesi ileyakından ilişkilidir. Çok yüzeysel ve dar biryargılama yapılır ve eski sistem çözümle-nip mahkum edilmezse, Irak’ta kalıcı istik-rarlı bir demokratik yapılanmanın gelişme-si mümkün değildir. İstikrarlı ve Ortadoğubirliğine hizmet eden bir demokratik yeni-den yapılanma ancak, bu kadar çelişki veçatışmaya neden olan diktatörlüğü ortayaçıkaran eski sistemin çok köklü yargılanıpmahkum edilmesi temelinde gerçekleşebi-lecektir. Yeni yılla birlikte hem Irak’ta hemde bölge ve uluslararası alanda bu çerçe-vede yoğun bir tartışma başlamış bulun-maktadır. Irak’ın yeniden yapılanmasınınnasıl olacağı tartışması siyaset gündemi-ne iyice oturmuştur.

Bu konuda öncelikle hemen herkesin fe-derasyonun zorunlu olduğunu kabul ettiğinibelirtmek gerekiyor. Çünkü ortada bö-

lünmüş bir Irak var ve bunu ancak federas-yon birleştirebilir. Yine Irak’ın değişik halk-lardan oluşması, farklı özellikler arz edenbölgeleri içermesi ve siyasi yapılanması dabir federasyonu zorunlu kılmaktadır. Kalıcıve istikrarlı bir siyasi sistem yaratılmak iste-niyorsa bu ancak federasyonla sağlanabilir.

Diğer yandan ABD’nin bölgedeki çıkar-ları ve İsrail’in güvenliği gibi hususlar Irak’taçok merkezileşmiş bir siyasi yapıyı isteme-mektedir. ABD ve İsrail’in çıkarları açısın-dan da merkezi yapının zayıf ve gücün da-ğınık olduğu bir sistem uygun düşmektedir.Tüm bunlar dikkate alınırsa, Irak’ın yeni si-yasi sisteminin federasyon temelinde geli-şeceği kesindir. Federasyonlaşma konu-sunda çok büyük bir mutabakat vardır. Sa-dece Türkiye gibi birkaç istisna güç fede-rasyona karşı çıkmaktadır. Onlar da Kürtkarşıtlığını psikolojik hastalık düzeyinde ya-şadıkları için böyle bir siyaset izlemektedir.Zira yüz bini bile bulmayan Kuzey Kıbrıshalkı için ayrı devlet isterken, bunun için kılıkırk yararcasına mücadele ederken, nüfusuon milyonlara varan bir halk için federasyo-na bile karşı çıkan bir zihniyetin ne kadarmilliyetçi, dar, kendinden başkasını düşün-meyen ve katliamcı bir zihniyet olduğuaçıktır. Bu nedenle Türkiye’den yükselen,“üniter devlet kurulsun, merkezi yapı oluş-

sun” seslerinin Irak’ta rağbet bulması müm-kün değildir. Türkiye bunu Irak Türkmenleri-ne dayandırarak geliştirmek istedi, amaTürkmenlerin önemli bir kısmı şimdi bu ne-denle Türkiye’den kopmuş durumdadır.Çünkü Türkmenler üniter devleti savunur-larsa kendilerini inkar ederler; kendi kimlik-lerini yok sayan bir sistemin kurulmasını is-temek gibi çok mantıksız bir durumadüşmüş olurlar. O nedenle Irak içinde bufikri destekleyecek aklı başında kimseyibulmak mümkün değildir. Türkiye bu teziSuriye ve İran’a kabul ettirmeye çalışsa da,o sistemleri kendisi gibi bir Kürt karşıtlığınaçekmekte de zorlanmaktadır. Belki bu ülke-lerde Türkiye stratejisine yakın veya aynıdüşünceye sahip kişi ya da gruplar olabilir,ama devlet olarak Türkiye ile aynı çizgiyegelmekte onlar bile zorlanmaktadır. O açı-dan Türkiye istediği kadar federasyonakarşı olduğunu ve üniter devlet istediğinisöylesin, Irak içinde veya uluslararası alan-da destek bulamayacağı, bölgesel destek-

leyicilerle de ciddi bir güç oluşturamaya-cağı açıktır. Nitekim Türkiye de, mevcut ge-lişmelerin kendisini aştığını gördüğü içinpropagandada federasyona karşı çıksa da,siyaseten bu yaklaşımı aşmış görünüyor.Belki içinden geçen budur ama onun ger-çekleşmeyeceğini de artık görüyor. Bu ne-denle istemese de, mevcut realiteyi dikkatealan bir politika izlemek zorunda kalıyor.Türkiye bu nedenle federasyonu kabul et-me noktasına gelmiş bulunuyor.

Tartışma şimdi esas itibariyle nasıl birfederasyonlaşmanın olması gerektiği üze-rinde yoğunlaşıyor. Bu konuda da gündem-leştirilen husus, etnik federasyon mu yoksacoğrafi federasyonlaşmanın mı oluşacağıyönündedir. Etnik federasyonlaşma fikri da-ha çok Kürtler tarafından savunuluyor.Çünkü Kürtler kendi kimliklerine dayalı, dilve kültürlerini özgürce geliştirdikleri ve bu-na dayalı bir ekonomik ve sosyal yaşamiçin böyle bir federasyonlaşmanın zorunluolduğunu belirtiyor. Tarihsel olarak inkaredilmişlik ve yok edilme sürecine sokul-muşluk durumu da Kürtlerde böyle bir has-sasiyeti geliştirmiş bulunuyor.

Irak’taki diğer halkların etnik federas-yon fikrini aynı düzeyde savunduğu söyle-nemez. Aslında Türkmen ve Asurilerin çı-karları da, kültürel gelişmelerini özgürce

sağlamaları açısından bundan yana. Fa-kat nüfusları az olduğu için ve geniş coğ-rafyalara yayılmış bulundukları için, böylebir federasyonlaşmada Kürtlerin baskısıaltında kalacaklarını düşünüyorlar.

Şii Arap topluluğunun ise etnik gelişmegibi bir sorunu yok. Şiilerin sorunu ise dahaçok ekonomik kaynaklar üzerinde yoğunla-şıyor. Özellikle petrol yataklarına kimin sa-hip olacağı sorunu, aslında nasıl bir siste-min olması gerektiği konusunu gündemegetiriyor. Şiiler, Kürtlerin etnik federasyonlageniş bir alanı denetlemeleri altına almala-rının ve özellikle zengin petrol kaynaklarınasahip olmalarının kendilerini zayıflataca-ğını düşünüyor. Özellikle Kerkük, bu konu-da baş sorun durumundadır. Kerkük’e sa-hip olma, esas itibariyle zengin ve kalitelipetrol kaynaklarına sahip olma anlamınageliyor. Bu noktada Kerkük’ün de içindebulunduğu bir Kürdistan federasyonunaArap topluluğu elbette sıcak bakmıyor.

FFeeddeerraassyyoonn IIrraakk iiççiinn kkeessiinn bbiirr zzoorruunnlluulluukkttuurr

ABD’nin yaklaşımı çok net açı-ğa çıkmamış olsa da, Kür-

distan federasyonlaşmasını destekler ni-telikte olduğu gözleniyor. Zira Güney Kür-distan’daki gelişmelerin Amerika’nın bilgi-si ve teşviki temelinde gerçekleştiği söyle-niyor. ABD ve İsrail’in Arap gücünü zayıf-latıp kendi denetimlerini artırmak içinKürtleri daha güçlü kılacak bir federas-yonlaşmayı kendi çıkarlarına daha uygungörecekleri anlaşılıyor. Bu bakımdan KDPve YNK’nin kendi yönetimlerini ortadankaldırarak ortak bir yönetim altında birleş-me karar almalarının ABD tarafından teş-vik edildiğini düşünmek gerekir. Bu ba-kımdan, ABD ve İsrail yaklaşımlarınınKürdistan federasyonlaşmasını kabuleder nitelikte olduğu söylenebilir. AncakABD’nin tek yaklaşımının bu olduğunu dadüşünmemek gerekiyor. Etnik federas-yonlaşma ABD’nin çıkarına uygun olduğugibi, coğrafi esaslara dayalı bir federas-yonlaşmanın da, eğer istikrar onunla sağ-lanırsa ABD tarafından reddedileceğinisanmıyoruz. ABD o tarz bir federasyon-laşmayı da çıkarlarına uygun görebilir.

Bunların dışında Avrupa’nın nasıl biryönetim istediği veya BM’nin nasıl bir çö-zümü gündemleştireceği henüz belli değil-dir. Belli olan Türkiye’nin tutumudur. Fede-rasyona karşı çıkmanın bir sonuç verme-yeceğini gören Türkiye, nasıl bir federas-yon olacağı fikrini en çok tartıştıran, etnikfederasyona karşı çıkarak eyalet sistemi-ne dayalı bir federasyonlaşmayı gündem-leştiren, hatta tehdit edercesine Irak’a da-yanan bir çizgi izlemektedir. Türkiye Kür-distan federasyonlaşmasını kendi güvenli-ği ve çıkarları açısından tehdit edici gör-mektedir. Dolayısıyla Irak’taki federasyon-laşmayı Kürt inkarı stratejisine uygun birçizgide geliştirme çabası içerisindedir. Ha-la Kürt karşıtı stratejinden vazgeçmemiş,inkar politikasını bırakmamıştır. Bu politi-kasını Irak’ta nasıl hayata geçireceğininarayışı içerisinde olan Türkiye, Suriye veİran’a da kabul ettirmeye çalışmaktadır.Etnik federasyonlaşmanın Irak’ı böleceğitezini savunarak, bölünmüş Irak’ın Suriyeve İran açısından da tehlike yaratacağınıbelirterek, bu devletlerle birlikte etnik fede-rasyonlaşmaya karşı bir politik ittifak oluş-turmaya çalışmaktadır. Suriye ve İran’lason görüşmelerinde böyle bir politik arayı-şın gündemleştiği kesindir. Şii lider Abdü-laziz El-Hekim’in Türkiye’ye davet edilme-si de bununla bağlantılıdır. Türkiye’de butemelde görüşmeler yapılarak Şii Araplaretnik federasyon fikrine karşı çıkarılmaya,coğrafi temele dayanan federasyonlaşmasiyasetinde mutabakat oluşturulmaya çalı-şılmıştır. YNK’li Berham Salih de bu konu-da uyarılmak ve benzer bir çizgiye çekil-mek için çağırılmıştır. Türkiye Irak’ın nasılyapılandırılacağı ve nasıl bir federasyo-nun şekilleneceği konusunda bir taraf hali-ne gelmiştir. Bu nedenle yoğun bir çalışmave mücadele içerisinde bulunmaktadır.

Serxwebûn Sayfa 7Ocak 2004

“Kürdistan üzerinde uygulanan inkar ve imha süreci dikkate al›n›rsa, elbette kimliksorunu öne ç›kmaktad›r. Dolay›s›yla Kürdistan federasyonlaflmas›n› basitealmamak, önemsemek gerekir. Elbette eyaletlere dayal› federasyonlaflma da

halklar›n kendilerini ifade etmelerine bir biçimde imkan verebilir, Kürtler birkaçeyalet biçiminde kendilerini ifade edebilirler, ama ulusal ve kültürel geliflimin

sa¤lamas› için Kürdistan federasyonu önem tafl›maktad›r.”

Devam› sayfa 27’de

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 8: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 8 SerxwebûnOcak 2004

Değişim devlet, örgüt ve toplum-lar için vazgeçilmez bir ihtiyaç-tır. Zamanında değişemeyen

devletler, örgütler ve toplumlar aşılmayamahkumdur. Her gün toplumda yeni ihti-yaçlar, sorunlar ortaya çıkmaktadır. Eko-nomik, sosyal ve kültürel yaşam durağanolmadığı gibi, bunları dikkate alması ge-reken siyasal alan da durağan değildir.Yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal ge-lişmeler devletlerin, örgütlerin ve toplum-ların ona göre yeniden örgütlenip değiş-mesini zorunlu kılmaktadır. Bu, toplumla-rın en temel yasasıdır. Hiçbir güç bu ger-çekten kaçamaz. Ekonomik ve sosyal ge-lişmeler aslında ortaya çıkan değişim ih-tiyacını da belirler. Ancak bunun karşısı-na her zaman dikilenler olmuştur. Özellik-le eski ekonomik, sosyal, kültürel ve siya-sal yaşamdan beslenen, onunla güç ka-zanan çevreler değişime karşı her zamandirenmişlerdir. Tarihin yaşadığı en temelgerçeklerden biri de budur. Bunlara statü-kocu, tutucu güçler diyoruz. Bunlar enin-de sonunda değişim ihtiyacı karşısındaduramayarak çözülmüşler, siyasal, sos-yal, ekonomik yaşamdan çekilmişlerdir.

DDeevvrriimmcciilleerr oollmmaaddaann yyaaflflaamm oollmmaazz

Toplum tarihi içinde bu statükocu, tu-tucu güçlerin yanında her zaman

değişimden yana olan, geleceği görenstatükocu ve muhafazakar güçlere karşımücadele vererek toplumların önünü aç-mak isteyen devrimci güçler de bulun-muştur. Tarih, bir bakıma statükocu güç-lerle toplumların önünü açan ve tıkanık-lıkları aşan devrimci güçler arasındakimücadele tarihidir. Bu yönüyle tarihin te-kerleğini döndüren, insanlığı sürekli iler-letmeye çalışan, devrimci güçler olmuş-tur. Devrimci güçlere aynı zamanda top-lumun canlı, dinamik yeni güçleri demekde doğrudur. Onlar olmadan yaşam daolamaz. Yaşamı anlamlı kılan, insanlığınsürekli yeni ufuklar kazanmasını sağla-yan, umut ve özlem içinde tutanlar bugüçler olmuştur. Nitekim tarih tutucu, sta-tükocu kesimleri mahkum ederken, dev-rimci güçleri sürekli saygıyla anmıştır.Toplum ve insanlık onlara değer vermiş,edebiyatta, sanatta, kültürde en fazladevrimci kişilik ve güçler işlenmiş ve onu-re edilmiştir. Edebiyatın, sanatın, kültürüntutucu, statükocu, değişim karşıtı güçleriişlediği ve onure ettiği görülmemiştir. On-ları yalnızca değişime öncülük eden dev-rimci güçlerin değerinin daha iyi anlaşıl-masını ve onure edilmesini sağlayan bi-çimde işlemiştir. Kötülükler, çirkinlikler,gerilikler ortaya konmadan, devrimci vedeğişimci güçlerin değeri anlaşılamaz.

Toplumların bu yasası, Kürt halkı içinde geçerlidir. Kürt halk tarihi daha çokolumsuzluklarla anılıyorsa, bunun nedenitutucu, statükocu, gerici güçler karşısın-da devrimci güçlerin zamanında ortayaçıkmamasıdır. Bir toplumda devrimcigüçler ortaya çıkmazsa, o toplumlar ya-şamın akışına kapılmaktan kurtulamaz-lar. Değişen sosyal, ekonomik, kültürelihtiyaçlara cevap veremediklerinden do-layı da irade kazanamazlar. Nitekim Kürt-ler kendilerini irade yapacak değişim güç-lerini ortaya çıkarmadıkları için başkagüçlerin egemenliklerine girmişler ya dasosyal, ekonomik, kültürel yaşamları di-ğer toplumların gerisinde kalmıştır. Kür-distan tarihinde bu talihsiz duruma sonveren, Kürt’ün iradesiz kalması ve başkagüçlerin denetimine girmesini ortadankaldıran bir güç olarak PKK’nin ortayaçıkmasıyla birlikte, Kürtler de tarih sahne-sinde yerlerini almaya başlamışlardır.

Binyılların durağanlığı ve ortaya çıkardığısonuçlar PKK ile birlikte aşılmaya, Kürttoplumu dinamizmini ortaya çıkarmayave irade olmaya başlamıştır. Bu, Kürt’ünkendi elleriyle yazdığı bir tarih olmuştur.Dolayısıyla PKK yalnız günümüze ait birgüncel mücadele değil, tüm tarihle he-saplaşarak, onun tüm kirini ve pasını ata-rak Kürt halkını geleceğe taşıma hareke-ti olmuştur. O açıdan da Kürdistan tari-hindeki yeri hiçbir zaman unutulmaya-caktır ve Kürt tarihinin saygıyla anacağıbir mücadele olacaktır.

PKK, çıkışından itibaren gericiliğin, tu-tuculuğun, statükoculuğun Kürt halkınaçok şey kaybettirdiğinin, Kürtlerin sosyal,ekonomik, siyasal ihtiyaçlarına zamanın-da cevap verilmediğinin bilincinde olarak,siyaset tarzını sürekli değiştirip dönüştü-ren bir çizgi haline getirmiştir. Başkan Apoşahsında Kürt halkı, sürekli kendini yenikoşullara uyarlayan bir önderliğe sahip ol-muştur. Başkan Apo bu özelliğiyle Kürthalkının tarih boyunca kazandığı en bü-yük değer olmaktadır. Çünkü kazanımları-nı bu zihniyete ve siyasal anlayışa sahip

olan önderlikle elde etmiştir. Yine gelece-ğini de böyle bir zihniyet ve siyaset tarzıy-la kazanacaktır. Eğer Kürt halkı BaşkanApo’nun önderliğini iyi anlar, bunu bugünolduğu gibi yarın da tüm ekonomik, sos-yal, kültürel ve siyasal yaşamına uygular-sa, Kürt halkının geçmiş tarihte olduğu gi-bi artık geri ve iradesiz kalması mümkünolmayacaktır. Bu nedenledir ki BaşkanApo için Ulusal Önder ve Kürt Halk Ön-deri sıfatları layık görülmüştür.

Başkan Apo daha ilk çıkışından itiba-ren toplumsal ve siyasal yaşamın bu diya-lektiğini çok iyi anladığından ve bunu birtarz ve üslup haline getirdiğinden, önüneçıkan olaylar karşısında bırakalım tıkan-mayı, her olguyu çözümleyerek her günyeni bir gelişme ortaya çıkararak gelece-ğe taşımıştır. Bunu hem ideolojide hempolitikada hem de örgütsel yaşamda sü-

rekli gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bir in-san olarak yaşadığı dünya, toplum veçevreyle bir diyalektik bağ içindedir. Etki-lemekte ve etkilenmektedir. Ancak eldengeldiği kadar olumsuzluklardan etkilen-memeye, bağımsız bir irade ve özgür dü-şünceyle en doğru çözümlemeyi ve prati-ği geliştirmeye çalışmıştır. Tabii ki ilk orta-ya çıkış koşullarındaki dünya durumu vesiyasal atmosfer, Başkan Apo’yu vePKK’yi de şöyle veya böyle etkilemiştir.Zaten o dönemde varolan bütün siyasalanlayışlar iki kutuplu dünyadan fazlasıylaetkilenmiştir. Neredeyse kapitalist ve sos-yalist sistemden etkilenmeyen tek bir dev-let, örgüt ve birey kalmamıştır. O dönem-de tüm siyasal örgütlenmeler, daha çokda bu iki eksene göre bir mevzilenme vedüzenleme içindedir. Ancak Başkan Apo,özgür düşünce ve bağımsız iradesiylebunlardan asgari düzeyde etkilenmeyisağlayacak bir yaklaşımı başından itiba-ren göstermiştir. Nitekim yaklaşımıyla reelsosyalizmin etkilerinden uzak durmaya,bağımsız bir çizgi uygulamaya özen gös-termiştir. Eğer PKK sürekli bir gelişme

göstermişse bunun en temel nedenini bututumda aramak gerekir. Hatta şunu söy-leyebiliriz; reel sosyalizm koşullarındaBaşkan Apo da bir zorlanma yaşamıştır.Reel sosyalizmin yıkılması sonrasındabağımsız tutum ve özgür düşünce düzeyiönündeki engel kalkmış, rahatlamış, çö-zümlemeleri, tutum ve pratiği daha gelişti-rici ve sonuç alıcı hale gelmiştir.

Başkan Apo’nun ideolojik ve politikgelişimi, en fazla da ’80’li yılların ortasın-dan sonra olmuştur. Başkan Apo ’90’lı yıl-lara doğru dünyanın hızlı bir biçimde de-ğiştiğini, bunun ezilen sınıf ve halklarınörgüt ve mücadele yöntemlerine de yan-sıtılması gerektiğini görmüştür. Özelliklereel sosyalizmin yıkılmasıyla birlikte bugerçek daha fazla ortaya çıkmıştır. Zatenreel sosyalizm de ekonomik, sosyal, kül-türel anlamdaki gelişmelere siyasal ola-

rak cevap veremeyen konumu nedeniyledağılmıştır. Dünyadaki ekonomik, sosyalve kültürel gelişmeler artık geçmiş yüzyıl-lardakinden daha hızlı biçimde toplumla-rı etkilemekte ve etkisi altına almaktadır.Başkan Apo bu gelişme ve değişimin ka-çınılmaz ve geri dönüşü olmayan bir sü-reç olduğunu ve zamanın ruhuna görekendilerini dönüştüremeyenlerin silinipgideceğini tespit etmiştir.

BBaaflflkkaann AAppoo’’nnuunn ddee¤¤iiflfliimm ççiizzggiissii kkeennddiinnii ssüürreekkllii yyeenniilleeyyeerreekkmmüüccaaddeellee eettmmee ççiizzggiissiiddiirr

Başkan Apo bu bilinçle PKK’de ideo-lojik, politik ve örgütsel değişimleri

yaratmayı gerekli görmüştür. Çünkü mü-cadele etmek, sonuç almak, ancak somutkoşulların somut tahlilini yapmakla müm-kündür. Eğer gelişen yeni koşullarda es-kide ısrar edilerek marjinal durumadüşülmeyecek ve mücadelesizkalınmayacaksa değişim zorunludur.PKK bir mücadele örgütüdür, BaşkanApo’nun da mücadeleci bir kişiliği oldu-

ğundan, artık yeni koşullarda mücadeleetmenin, mücadeleyi yeni koşullarda ge-liştirebilmenin araçlarını ve örgütünü ge-liştirmek durumundadır. PKK de hangikoşulda olursa olsun mücadeleyi geliştir-me örgütü olduğuna göre, mücadelesizkalmamak, yeni koşullarda mücadelesinigeliştirmek ve başarıya gitmek için1990’ların başından itibaren bir değişimsüreci başlatmıştır. Bunu BaşkanApo’nun bütün çözümlemelerinde, özel-likle de IV. ve V. Kongre’ye sunduğu poli-tik raporlarda görmek mümkündür. Politikraporlar, gelişen sosyal, ekonomik, kültü-rel düzeye göre kendisini değiştiren birönderliğin ve partinin değişim belgeleri veprojeleridirler. Bu belgelerle gelişen dün-ya koşullarında mücadele edilemez ya daartık teslim olmaktan başka çare yokturdiyen anlayışların aksine, bu dünya ko-

şullarında da mücadele edilir diyen doğrudevrimci değişimin tutumu ortaya konul-muştur. Tarihte böyle dönemlerde sıkçagörüldüğü gibi değişimi doğru anlayan,kendisini değiştiren, reformist tarzda de-ğil devrimci tarzda kendisini yenileme gü-cü gösteren, yeni koşullara gerçek an-lamda cevap veren, irade kazanan deği-şim güçleri sahnede kalırken; değişimedevrimci tarzda değil de reformist tarzdayaklaşarak kendisini zamanında ve doğ-ru biçimde değiştirmeyenler, mücadele-siz ve etkisiz kalarak sonuç itibariyle tarihsahnesinden silinip gitmişlerdir. Konuözellikle devrimci örgütleri ve mücadeleörgütlerini ilgilendiren bir durum olduğun-da, iki seçenek ortaya çıkmıştır. Bunlar-dan biri; kendini değiştirip dönüştürerekmücadele etme gücü bulan ve bu temel-de değişim sürecinde inisiyatif kazananbir yol çizerken; diğeri kendisini değiştiripdönüştürerek mücadele için yeni bir mev-zilenmeye tabi tutma yerine, kendisini de-ğiştirip dönüştüremeyerek değişim etken-leri karşısında güçsüz kalan, teslim olan,başka güçlerin kontrolüne giren ya datasfiye olan bir çizgi olmuştur.

Bu bağlamda, Başkan Apo’nun deği-şim çizgisi, kendisini ideolojik, politik veörgütsel anlamda değiştirerek mücadeleetme çizgisidir. Çünkü her koşulda bumücadeleyi yürütecek önderlik ve hare-ket olduğunu iddia etmiştir. Dolayısıylada dünya koşulları ne olursa olsun ortayaçıkan durumun avantajlı yanını kendi gü-cü haline getirerek mücadeleyi esas al-mıştır. ’90’lar sonrası PKK ve Kürt özgür-lük hareketi açısından yeni mücadele im-kanları artarken, diğer yandan dünyadakigelişmeler kendisini değiştirmesi duru-munda daha iyi mücadele etmesine bü-yük fırsatlar sunmuştur. Ama bu bazı zor-lukları da beraberinde getirmiştir. Dahadoğrusu eski politika ve örgütlenme açı-sından zorluklar ortaya çıkmıştır. Kendisi-ni değiştirip, dönüştürüp yeniden mevzi-lendiği taktirde daha çok da avantajlıyanlar ortaya çıkacak ve daha iyi müca-dele etmenin ve başarı kazanmanın yol-ları açılacaktır.

Başkan Apo başarılı olma imkanlarınıgörmüş, yeni koşullarda mücadele ile da-ha fazla kazanımlar elde edileceğini ön-görerek, kendi önderliği ve PKK açısın-dan yeni bir dönem başlatmıştır. ’93 yılın-da ilan ettiği ateşkes ve demokratik ko-şullarda mücadele etme fırsatını elde et-me politikası, bu temelde yürürlüğe kon-muştur. Ne var ki, içte ve dışta ortaya çı-kan provokasyonlar nedeniyle bu ateş-kes amacına ulaşamamıştır. Burada,PKK’nin yeterince hazırlıklı olmaması,öngördüğü değişimi ideolojik, politik veörgütsel olarak tümüyle bir sistem halinegetirememesi yanında, bu provokasyon-ların rolü de önemli bir etken olmuştur.Başkan Apo buna rağmen değişim ve dö-nüşüm çizgisinden vazgeçmemiş, V.Kongre’de özellikle ideolojik ve politikalanda yeni açılımları yaparak örgütü de-ğişim sürecine sokmak istemiştir. Örgü-tün önemli bir kadro yapısı Önderliğin ön-gördüğü bu değişimi ve yeni mücadeleçizgisini anlamamış, bu nedenle Önderli-ğin ideolojik, politik alandaki bu açılımınacevap verememiştir. İşbirlikçi çete çizgisidediğimiz Şemdin Sakık’ta temsilini bu-lan eğilim ise, Önderliğin değişim ve dö-nüşüm ihtiyacını bir mücadele çizgisi ola-rak anlamak yerine, bunu tersten ele ala-rak bir teslimiyet ve olmaz tutumunu be-nimsemiştir. Önderlik yeni dünya koşulla-rında yeni bir mücadele çizgisi ortaya çı-karmak isterken, işbirlikçi çete eğilimi “budünya koşullarında mücadele edilemez,ancak çeşitli güçlere teslim olunarak bir

DE⁄‹fi‹M B‹R MÜCADELE Ç‹ZG‹S‹D‹R

“Baflkan Apo flahs›nda Kürt halk› sürekli kendini yeni koflullara uyarlayan bir önderli-¤e sahip olmufltur. Baflkan Apo bu özelli¤iyle Kürt halk›n›n tarih boyunca kazand›¤› en

büyük de¤er olmaktad›r. Çünkü kazan›mlar›n› bu zihniyete ve siyasal anlay›fla sahipolan önderlikle elde etmifltir. Yine gelece¤ini de böyle bir zihniyet ve siyaset tarz›yla

kazanacakt›r. E¤er Kürt halk› Baflkan Apo’nun önderli¤ini iyi anlarsa, geçmiflte oldu¤ugibi art›k geri ve iradesiz kalmas› mümkün olmayacakt›r.”

❖ Bilim Sanat Komitesi

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 9: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

şey elde edilebilir” biçiminde bir çizgiyiörgütlemeye çalışmıştır. Bu tutumuyla“değişeceğiz, dönüşeceğiz, kendimizi ye-niden mevzilendirerek daha etkili müca-dele edeceğiz” düşüncesini bir hayal ola-rak görmüş, değişimi ortaya koyan Ön-derliğe ‘bundan vazgeç, artık bu olmaz’tutumunu dayatmıştır.

Burada dünyadaki gelişmeler, sosyal,ekonomik, kültürel ve siyasal ihtiyaçlarkarşısında birbirine zıt iki yaklaşım sözkonusudur. Birincisi; değişim ve dönüşü-mü bir mücadele çizgisi olarak ortaya ko-yan Önderlik çizgisidir. İkincisi ise; müca-dele ihtiyaçlarına göre kendini yenidendüzenleme yerine kendisini tersten birdeğişime uğratarak teslimiyeti esas alanişbirlikçi çete çizgisidir. İşbirlikçi çete çiz-gisi mücadele içinde ortaya çıkan sıkıntı-ların, zorlukların, tıkanmanın yarattığı birirade kırılmasını ifade ederken, diğeryandan da dünyada gelişen yeni siyasaldurum karşısında kendini yeniden örgüt-leyip mevzilendirme gücünü göstermeye-rek o gün etkili görünen dünyanın siyasalgüçlerine teslim olmayı ifade etmektedir.İşbirlikçi çete çizgisi, sadece Önderliğinyaratmak istediği değişimi tersinden elealmamış, aynı zamanda PKK’nin değişimve dönüşüm çabasına da sekte vurmuş-tur. Çünkü değişim ve dönüşüm ancakdoğru biçimde yapıldığı taktirde bir müca-dele çizgisi haline gelebilir ve önüne koy-duğu hedeflere ulaşabilir. Bu nedenle ör-güt, doğru bir değişim yaratarak mücade-le eden bir hareket haline gelmek içinmücadelesizliği ve teslimiyeti öngören iş-birlikçi eğilimi etkisizleştirmek zorundakalmıştır. Bu eğilim etkisizleştirilmediğitaktirde, yaratılmak istenen değişim sap-maya ve yozlaşmaya uğrayacak ve hare-ket güçten düşecekti. Çünkü bu eğilim,kendini belli düzeyde parti içinde örgütle-mişti. Başkan Apo bu nedenle değişimçizgisinin doğru gelişmesi ve rayına otur-ması için bu eğilime karşı mücadele ver-miş ve etkisizleştirmiştir. Bu eğilim etki-sizleştikten sonra Başkan Apo öngördü-ğü değişimi ve yeni politikaları devreyesokmanın çabalarını hızlandırmıştır.

ÖÖzzggüürrllüükk vvee mmüüccaaddeellee ttaarriihhii bbiittmmeemmiiflflttiirr

Nitekim işbirlikçi çete çizgisinin etki-sizleştirilmesinden sonra ’98 bahar

ve yazında daha çok da yeni strateji vepolitikaya doğru yol alan ve bunu sistem-leştirmeye çalışan çözümlemeler yap-mıştır. Bunun çok sayıda belgesi mevcut-tur. Öte yandan Başkan Apo, uluslararasıkomplonun geliştirilebileceğini uzun süre-den beri öngörmekteydi. Değişimi bir debu yönüyle gerekli görmekteydi. Geliştir-meye çalıştığı çizgi ile komployu boşa çı-kartmayı da hesaplamaktaydı. Bu çalış-mayı komployu boşa çıkartma mücadele-si ve bunun çizgisi olarak da görüyordu.’93 ve ’95 ateşkesleri tamamen bu temel-de atılan adımlardır. Bununla bir yönüyleörgütün kendisini değiştirip dönüştürerekdaha iyi mücadele edebilecek konumunaulaşmasını hedeflerken, diğer yandan dagelişen uluslararası komployu boşaçıkarmayı amaçlamıştır.

1998 ateşkesi de bu çerçevede gün-deme gelmiştir. ’98 ateşkesi sonrası enmakul çözüm önerilerinin ortaya konul-masını da yeni koşullarda mücadele çiz-gisinin gereği olarak anlamak gerekir. Ni-tekim uluslararası komplocu güçler debunu bir teslimiyet değil, bir mücadeleçizgisi olarak gördüklerinden komploları-nı sürdürmüşlerdir. Özcesi, uluslararasıkomplocu güçler bir çözüm anlayışı için-de değil de, teslim almayı, tümden

PKK’yi tasfiye etmeyi amaçladıklarından,PKK’nin demokratik koşullarda varlığınave mücadele etmesine de tahammül gös-termemişlerdir.

Başkan Apo yakalanarak Türkiye’yeteslim edildikten sonra da, PKK’nin de-mokratik koşullarda varlığını ve demokra-tik özgür birlik çizgisini demokratik müca-dele stratejisiyle yürütme politikasını de-vam ettirmiştir. Başkan Apo’nun değişimve demokratik birlik çizgisi, PKK içinde vePKK dışındaki kimi siyasal çevreler tara-fından da doğru anlaşılmamıştır. İçimiz-deki bir kesim de değişimi yeni bir müca-dele çizgisi olarak değil, değişimi bir da-ğılma ve teslimiyet olarak anlamıştır. Bu-nun örgüt içindeki en somut örneği, 2000yılında kaçan küçük bir grupta ifadesinibulmuştur. Bunlar da yeni çizgiyi bir mü-cadele çizgisi olarak anlamadıklarından,örgütü mücadele etmekten alıkoyacak bi-çimde bir örgütsel savrulmayı ve teslimi-yet çizgisini PKK’ye dayatmışlardır. Bun-lar işbirlikçi çete eğilimini temsil eden Ze-ki gibi “artık mücadeleden ne söz ediyor-sunuz, mücadele yerine uluslararası güç-lere ve ilkel milliyetçi güçlere teslim ola-rak bir şey yapabiliriz, bunun dışında Kürtsorununa bir çözüm aramak günümüz demümkün değildir” demişlerdir. Değişimiböyle bir teslimiyet biçiminde anlayanla-rın yanında milliyetçi bir kafayla, PKK’ninKürt sorununu Türkiye’yle demokratik bir-lik içinde çözüm aramasını Kürt davasınısatmak olarak görenler de olmuştur. Buher iki eğilim de, Kürt halkının özgürlüğü-nü ve demokratik haklarını elde edebil-mesinin en doğru yolu olarak bunu gör-meyen yaklaşımla değişimi boşa çıkar-maya çalışmışlardır.

Tüm bu gerçeklerden anlaşıldığı gibideğişim süreçleri, ancak sağlam bir ide-olojik ve politik yaklaşım içinde olundu-ğunda doğru gerçekleşebilir. Eğer dün-ya durumu, bölge durumu, Kürt halkınınmücadele ettiği ülkeler ve Kürt halk ger-çekliği doğru değerlendirilmezse ya de-ğişime karşı çıkılır ya da değişim yerineteslimiyet ve savrulmayı esas alan birkonuma düşülür.

Başkan Apo’nun başlattığı değişimçizgisinin ideolojik ve politik ilkeleri ol-duğu kadar buna uygun örgütsel esas-ları da vardır. İdeolojik ve politik esasla-rı milliyetçilikten uzak, halkların kardeş-liğine dayanan, devlet kurmayı değil dedevletleri değiştirip dönüştürmeyi, yanimevcut devletler içinde demokrasiyi ge-liştirerek Kürt halkının özgürlüğünü sağ-lamayı esas almaktadır. Örgütsel çizgisiise, bu ilkeleri esas alan ve halk çizgisi-ni geliştiren örgüt modeli olmaktadır.Çünkü bu ideolojik ve politik ilkeleriegemen sınıflar değil, ancak halk güçle-ri benimser ve gereklerini yerine getire-bilir. Halk güçlerinin de egemen sınıflarve milliyetçi güçler tarafından etkisiz kı-lınması tehlikesi her zaman bulundu-ğundan, kendisini güçlendirecek örgütmodelini ortaya koyması gerekmektedir.

Başkan Apo, AİHM savunmalarındademokratik mücadele çizgisinin ideolojikpolitik ilkelerini ortaya koymuştur. PKK debuna uygun olarak VII. ve VIII. Kongre’sin-de bu ideolojik ve politik dönüşümü önem-li oranda gerçekleştirmiştir. Aslında KA-DEK’in kurulduğu kongrede bu ideolojik-politik esaslara uygun örgütsel modelin degerçekleştirilmesi gerekiyordu. Ancak ide-olojik politik değişimin gerektirdiği örgüt-lenmenin ne olacağı yeterince anlaşılama-dığından, örgüt modeli eskiyi aşamamıştır.Başkan Apo, AİHM savunmalarında orta-ya konulan değişime uygun örgütsel mo-deli de tüm yönleriyle açmış ve bunu KA-DEK’in önüne koymuştur. KONGRA-GEL

21. yüzyılda mücadeleyi geliştirecek ideo-lojik ve politik çizginin örgütsel modelinibenimseyerek mücadelenin pratik sahadada etkili olmasının yolunu açmıştır.

KONGRA-GEL’in ortaya koyduğu ör-güt modeli ve bunun pratikleşme biçimiolan demokratik toplum koordinasyonu,mücadelemizin otuz yıl içersinde ortayaçıkardığı halk gücünün daha etkili halegetirilmesinin örgütsel modeli olmaktadır.Eski örgüt modelleri, Sümer rahiplerininicat ettiği ve kurumlaştırdığı devlet ve ör-güt yönetiminin ezilen sınıf ve halklar ta-rafından kullanılmasının biçimiydi. Halkıgüç yapabilecek örgütsel model ve yöne-tim anlayışı değildi. Bu nedenle halkı bel-li düzeyde mücadele içine çekip güç yap-sa da, egemen sınıf anlayışını, kültürünüyaratmaktan başka bir sonuç vereceközelliğe sahip değildir. Nitekim reel sosya-lizmin çöküşünün ve birçok sol örgütünyozlaşarak bürokratik bir aygıt haline gel-mesinin nedeni, bu zihniyetin izdüşümüparti ve işleyişinin bir sonucuydu. KON-GRA-GEL’le birlikte hem daha geniş kitle-lerin örgütlenme içerisine çekilmesi sağla-nacak hem de işleyiş tarzındaki hiyerarşikve merkezi yapı demokratik bir işleyişekavuşturularak bürokratlaşmanın ve yet-kiye, ekonomik imkanlara, aşiret gücüneya da bir yerlere dayanarak bunları avan-taj haline getirip örgütte etkili olmanın önükapatılacaktır. Böylelikle halkın mücade-lesine ve örgütüne egemen sınıfların ha-kim olması, halkın mücadelesiyle yarattı-ğı değerlerin üzerine konulmasının önünegeçilmiş olacaktır. Örgütsel değişimi birde bu çerçevede anlamak doğrudur.

Özgürlük ve mücadele tarihi bitme-miştir. Halkın özgürlük ve mücadele tari-hi, yeni çağda ideolojik politik yenilen-meyle yeni bir mecraya girmiştir. Müca-dele stratejisi, taktiği, biçimleri ve eylem-leri değiştiği gibi, halkın gerçek anlamdagüç olacağı, özgürlük ve demokrasiyedamgasını vurarak bir irade olacağı ör-gütsel dönem çağı da başlamıştır. Herşeyden önce bu değişimi doğru anlaya-rak, yanlış eğilimlere karşı durarak, dahada sorumlu yaklaşıp mücadeleyi yükselt-mek gerekir. Çünkü değişimi örgütsüzlükolarak anlayan ve mücadele dinamizminidüşüren eğilimler mevcuttur. İdeolojik,politik ve örgütsel değişimi bir mücadeleçizgisi olarak değil de, bir teslimiyet çizgi-si ya da mücadelede gevşeme çizgisiolarak anlama eğilimi vardır.

KKOONNGGRRAA--GGEELL hhaallkk›› ggüüçç vvee iirraaddee ssaahhiibbii yyaappaaccaakk

bbiirr öörrggüüttlleennmmee mmooddeelliiddiirr

Bu eğilim şöyle bir köklü yanılgıdankaynaklanmaktadır: Önceki çağlar-

da mücadeleler cepheden veriliyordu.Farklı sınıf ve tabakaların birbirine ta-hammül eden değil de birbirini tümdenbertaraf etmek isteyen bir anlayış, siyasalmücadelenin esasıydı. Bu durum, müca-dele ve teslimiyet olgularını muğlaklığayer vermeyecek biçimde ortaya koyuyor-du. Daha doğrusu cepheden yapıldığın-da bir mücadele çizgisi olarak görülüyor,ancak keskin bir karşı karşıya geliş olma-dığında, bu bir mücadele çizgisi olarakgörülmüyordu ya da objektif koşullardan

dolayı cepheden mücadele etmemek, birteslimiyet olarak gündeme geliyordu. Ça-ğımızda demokratik değerler geliştiği, de-mokratik mücadele imkanları ortaya çıktı-ğı için, mücadele eskisi gibi keskin biçim-de cephelerin karşı karşıya gelmesiyleverilir ya da verilmez anlayışı değişikliğeuğramıştır. Günümüzde mücadeleleresas olarak araya sınırlar koymadan,cepheden karşı karşıya gelmeden, asga-ri demokratik koşullarda yan yana ve içiçe bir biçimde vermeyi mümkün ve ge-rekli hale getirmiştir. Bu durumu anlama-yanlar, bu yeni mücadele gerçekliğininesprisini kavramayanlar, eski zihniyetledüşünmeyi bırakmayanlar, demokratikmücadele çizgisini bir mücadele çizgisiolarak değil de, bir teslimiyet ya da müca-deleyi çok pasifist biçimde ele almayaeğilimlidirler. Halbuki günümüz koşulla-rında demokratik mücadele çizgisi, eski-nin savaşlarından ve cepheden karşı kar-şıya mücadele etmekten daha fazla so-nuçlar ortaya çıkaracak imkanlara sahip-tir. Bu durum, bırakalım gevşemeyi, azçaba göstermeyi, tam tersine kazanmaimkanlarının büyüdüğünü görerek, dahafazla çabayı, emeği gerektirmektedir. Yada eskinin özgürlük ve demokrasi müca-delesinde verilen emeğin ve çabanınfarklı koşullarda özüne uygun bir müca-dele tarzına dönüştürülmesini gerektir-mektedir. Mücadele ve yaşam felsefesin-de bir değişiklik yoktur. Değişen, onun ör-gütsel biçimi ve mücadele tarzlarıdır. Ye-ni mücadele tarzı, üslubu, temposudur.

‘Egemen sınıflar dünyada hakim ol-muştur, etkili hale gelmiştir; bu nedenlehalkların gücüne dayanan mücadele dö-nemi geçmiştir. Ancak teslimiyetçilik, pasi-fizm veya kendiliğindencilikle bir şey eldeedilir’ anlayışı yanlıştır. Böyle bir zorunlu-lukla karşı karşıya gelinme gerçekliği yok-tur. Demokratik mücadele yöntemleri böy-le bir gerçeklikten dolayı gündeme gelme-miştir. Aksine halkların özgürlük ve de-mokrasi mücadelesiyle egemen güçler vesınıflar önemli düzeyde geriletilmiştir. Ege-men sınıfların baskıcı diktatörlük rejimleri,ideolojik ve politik düzeyde büyük orandayenilgiye uğratılmıştır. Yeni mücadele ola-nak ve koşulları, egemen sınıflar ve güçlergeriletildiği için ortaya çıkmıştır. Bu neden-le demokratik mücadele ve örgüt biçimleribir güçsüzlüğün, bir teslimiyetin sonucudeğil, aksine halkların güç olmasının veyeni mücadele biçimleriyle egemen sınıf-ları ve demokratik olmayan güçleri dahafazla geriletebilmesinin ve daha fazla ba-şarı şansı kazanabilmesinin imkanlarınıarttırdığı için benimsenmektedir. Bu ger-çeklik, devrimciliğin ve devrimci tarzın bit-tiğini, tarihin sona erdiğini değil yeni im-kanlara ve biçime kavuşmasını ifade et-mektedir. Bu devrimci tarz, devlet yıkmayı,karşı gücü tümden tasfiye etmeyi amaçla-yan bir mücadele vererek değil, bunun ye-rine daha fazla örgütlenip daha yaratıcımücadele araçları ortaya çıkararak, de-mokrasi ve özgürlüğü her gün daha fazladerinleştirme ve geliştirmeyi hedef alan birdinamizmi yakalamayı ifade etmektedir.Bazı ilerlemelerin evrimci biçimde ya dareformlarla ortaya çıkarılmak istenmesi,bu hedefleri gerçekleştirmede tarzın dev-rimci olmayacağı anlamına gelmemekte-dir. Bu yönüyle devrimciliğin anlaşılma bi-çimi ve tanımı da değişikliğe uğramıştır.Ama özü ve ruhuyla devrimci tarz ve üslupdün olduğu gibi bugün de, yarın da sürdü-rülecektir. İnsanlığın ve toplumun dahahızlı dönüşümü, değişimi ve ideallerine ençabuk biçimde ulaşması yine böyle biryaklaşımla olacaktır. Farklı bir anlayış, in-sanlığın kendisine saygısızlık yapmasıolur. İnsanlığın değişimini ve yaşamını

kendiliğindenciliğe bırakmak olur. İnsanındoğası da her zaman en iyiye, en güzele,en kısa sürede ulaşma eğilimi gösterdiğin-den böyle bir eğilimi kabul etmez. Aksinesürekli köklü ve hızlı değişimlere nasıl ula-şırım sorusuna cevap olmaya çalışır.

Bizim değişim felsefemiz de bu çerçe-vede ele alınmak durumundadır. Biz tümdeğişimleri mücadelesiz kalmamak, mar-jinalleşmemek, küçülmemek ve daha etki-li mücadele etmek için yaptık. Bunun ak-sini düşünmek, tarihimize ve BaşkanApo’nun felsefesine ters bir yaklaşım olur.Kaldı ki biz hala kimliği inkar edilen, endoğal haklarını ve özgürlüğünü ve de-mokratik yaşamını sürdürme koşullarınasahip olmayan bir halkız. Hala kimliğimizinkar edilmektedir. Kimliğin ve özgür ya-şamın elde edilmesine en kısa süredeulaşmak tabii ki hedefimizdir. Kimliksiz biryaşama tek bir insanın da, bir halkın dabir gün tahammülü olamaz. Dolayısıylabırakalım gevşemeyi, imkanı ve fırsatınıbulduğunda çabasını, tarzını, temposunuen yüksek düzeyde tutarak ve bütün im-kanlarını seferber ederek özgürlüğünü vedemokrasisini elde etmeyi amaçlamasın-dan daha doğal bir şey olamaz. Bunuyapmak sorumluluğu ve göreviyle karşıkarşıyadır. Sadece bu durum bile değişimibir gevşeme ve az çaba gösterme süreciolarak değil, daha fazla mücadele etme,daha fazla çaba ve emek sarf etme olarakanlamamızı zorunlu hale getirmektedir.

Bizim bugüne kadar ki çabamız, hal-kın bilincini, sorumluluk düzeyini, çabası-nı artırmayı hedefliyordu. Onu daha fazlaörgütlendirmeyi, daha fazla mücadele içi-ne çekmeyi amaçlıyordu. Ancak klasik ör-gütlenme modeli bunu gerçekleştirmedeyetersiz kalıyordu. PKK ve KADEK birkadro örgütüydü. Bir kadro örgütü olarakhalkın mücadele düzeyini, örgütlenmedüzeyini yükseltmek istese de, halkla bü-tünleşmesini, birlikte ve iç içe mücadelevermesini ortaya çıkarmadığı gibi, halkıniçinde olduğu diğer örgütlenmeler kendi-lerini bir yan örgüt olarak görüyor, müca-delenin esas sahibi olarak görmüyor, so-rumluluk ve katılım düzeyi düşük kalıyor-du. Öte yandan PKK dışındaki örgütlen-meler de hiyerarşik yapıları nedeniylehalkın etkili olmasını, iradeli katılımını veisteğini yüksek tutmuyordu. Yükseltmi-yordu. Türkiye’deki DEHAP ve diğer ör-gütlenmeler buna örnektir. Bu nedenleörgüt modelini halkı güç ve irade sahibiyapacak, halkın sorumluluk düzeyini yük-seltecek bir biçime kavuşturmak gereki-yordu. Eğer kendimizi ezilenlerin ve hal-kın çizgisi olarak ortaya koyuyorsak, bu-nun örgütsel modelini gerçekleştirmekgerekiyordu. KONGRA-GEL’le bu yapıl-mıştır. Halk örgütlenmeleriyle kadro ör-gütlenmeleri ayırımı ortadan kalkmış, tekbir örgüt içinde çalışma ve mücadele et-menin dönemi başlatılmıştır. Böyleliklehalkla kadro arasındaki mesafe kapatıla-cak, hiyerarşik yapılanma yerine halkınve kadroların demokratik süreçlere birlik-te katılacağı bir örgütlenme ve mücadeledüzeyi hakim kılınacaktır. Burada kadro-ların bir ayrıcalığı olmayacak, sadece ni-teliğini ve yeteneğini daha fazla katan,bütün halkın örgüt, mücadele ve yaşamölçülerini yükselten bir maya olma, ölçü-leri yükselten bir dinamizmi sağlama so-rumluluğu ile görevlerine yüklenecekler-dir. Bilinci, yeteneği ve kapasitesi olanlarbunu atıl bırakmayacaklar, aksine atıl ka-lan halkın yeteneğini, bilincini, kapasitesi-ni tümüyle harekete geçirerek, demokra-tik örgüt modelinde rollerini daha iyi oy-nayacaklardır. Dolayısıyla yeteneği, bilin-ci ve kapasitesi olanların ortaya çıkardığıdüzeyin altına düşmesini bir yana bıraka-

Sayfa 9 SerxwebûnOcak 2004

“Baflkan Apo’nun bafllatt›¤› de¤iflim çizgisinin ideolojik ve politik ilkeleri oldu¤u ka-dar buna uygun örgütsel esaslar› da vard›r. ‹deolojik ve politik esaslar› milliyetçiliktenuzak, halklar›n kardeflli¤ine dayanan devlet kurmay› de¤il de, devletleri de¤ifltirip, dö-nüfltürmeyi, yani mevcut devletler içinde demokrasiyi gelifltirerek Kürt halk›n›n özgür-lü¤ünü sa¤lamay› esas almaktad›r. Örgütsel çizgisi ise, bu ilkeleri esas alan ve halk çiz-

gisini gelifltiren örgüt modeli olmaktad›r.”

“KONGRA-GEL’in ortaya koydu¤u örgüt modeli ve bunun pratikleflme biçimi olandemokratik toplum koordinasyonu mücadelemizin otuz y›l içersinde ortaya ç›kard›¤›halk gücünün daha etkili hale getirilmesinin örgütsel modeli olmaktad›r. Eski örgüt

modelleri Sümer rahiplerinin icat etti¤i ve kurumlaflt›rd›¤› devlet ve örgüt yönetimininezilen s›n›f ve halklar taraf›ndan kullan›lmas›n›n biçimiydi. Halk› güç yapabilecek

örgütsel model ve yönetim anlay›fl› de¤ildi.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 10: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

lım, halkın ve tüm toplumsal kesimlerinmücadele ve yaşam felsefeleri daha dayükselecektir. KONGRA-GEL’i bu yakla-şım dışında ele almak abesle iştigaldir.

DDee¤¤iiflfliimm,, yyaaflflaamm vvee mmüüccaaddeellee ffeellsseeffeessiinniinn ggeerriiyyee

ççeekkiillmmeessii oollaarraakk aannllaaflfl››llaammaazz

KONGRA-GEL tabii ki eski örgüt mo-deli gibi olmayacaktır. İçinde halkın

tüm kesimleri bulunacaktır. Tek bir adayprofili aramak yanlıştır. KONGRA-GELözgürlük ve demokrasi mücadelelerinekatılım ve yaşam düzeyleri farklı olanlarıiçine alan bir örgütsel modeldir. Eski mo-del öncü örgüt modeli olduğundan, tümkadroları aynı ölçülere ve aynı niteliğeulaştırmak için ölçüleri en yüksek düzey-de tutarak tüm kadroları böyle bir hedefekavuşturmayı esas alırdı. Bu, öncü örgütolmanın bir gereği idi. Bu nedenle de böy-le bir örgüte üye olmanın koşullarının çıta-sı yüksek tutulurdu. KONGRA-GEL’le bir-likte yüksek düzeyde tutulan çıta aşağıyaindirilmiş, tüm halkın katılımını sağlaya-cak bir biçimde düzenlenmiştir. Burada biryanlışlık yoktur. Artık öncü örgüt ve halkörgütü ayırımı ortadan kalkmıştır. Öncü-lük, aynı örgüt içinde ideolojik politik doğ-rultuyu gözeten, eğitim, anlayış ve bilinç-lenme sağlayarak dinamizmi korumayayerini bırakmıştır. Demokratik mücadeleimkanları ve koşulları böyle bir örgütlen-menin pratikleşmesine imkan vermekte-dir. Kadro niteliği taşıyanlar da halkın birparçası olarak, ideolojik-politik bilinci yük-sek olan bireyler olarak bu örgütlenmedeyerlerini alacaklardır. Bu yetenekler, de-mokratik örgüt modeli içinde bir ayrıcalıkdeğil de, demokratik örgütlenmeyi ve mü-cadeleyi geliştiren ve yükselten bir rolesahip olacaklardır. Hiç kimse çalışmasınıve yeteneğini bir diğerine karşı ayrıcalıkkonusu haline getirmeyecek, herkesin ye-teneğine ve gücüne göre bir işbölümününsağlandığı bir örgütlenmeye gidilecektir.Özgürlüğü, demokrasiyi, mücadeleyi veeylemi kavrama düzeyi, katılımın niteliği-ne tabii ki etkide bulunacaktır. En yüksekdüzeyde katılanlara, yaşam ve mücadelefelsefesini Başkan Apo’nun ölçülerindeyaşamaya çalışanlara tabii ki; ‘neden budüzeyde çaba veriyorsun, ölçüleri yüksektutuyorsun’ denilmeyecektir. Bilakis mü-cadele ve yaşam felsefesi BaşkanApo’nun ölçülerinde olan ya da bu ölçüle-re ulaşmak isteyenler teşvik edilecektir.Bu teşvik tabii ki mevkiler verilerek yapıl-mayacak, ideolojik moral ve bilinç düzey-lerine seslenerek yapılacaktır. Emeği veçabasıyla verimli olanlar, bu yeteneklerinipratikleştirme imkanına kavuşacaklardır.

KONGRA-GEL’de kimin nasıl yaşaya-cağı, sosyal yaşamını nasıl örgütleyece-ği, özgürlük ve demokrasi için pratikleş-meyi hangi düzeyde gerçekleştireceği,bireyin bilincine, tercihine ve gönüllü katı-lımına dayalı hususlar olacaktır. Bu konu-da da her konuda olduğu gibi, Kürt halkı-nın en yüksek ölçülerini temsil eden Baş-kan Apo’nun sosyal yaşam anlayışınaulaşmak ve bunu pratikleştirmek isteyen-ler, KONGRA-GEL’in yaşam felsefesiniyükseltenler ve temsil edenler olarakbundan sonra da rollerini oynamaya de-vam edeceklerdir. Bundan daha doğal birşey olamaz. Üyelerinin hepsinin mücade-le ölçüsü, yaşam ölçüsü ve yaşama ba-kış açısı böyle olmalıdır diyerek, KON-GRA-GEL daraltılmayacağı gibi, yaşamve mücadele ölçülerinin ortalama üyeninölçüleri olması yeterlidir denilerek, KON-GRA-GEL’in özgürlük ölçüleri, yaşam vemücadele felsefesinin dinamizmi geriyeçekilemez. En geniş katılımı sağlayacakbir yaklaşım içinde olunacaktır, bu konu-da daraltıcı bir tutum gösterilmeyecektir,ancak KONGRA-GEL’in özgürlük düzeyive mücadele dinamizmi sağlanarak, güç-lü mücadele vermenin ve başarıya ulaş-manın gerekleri de yerine getirilecektir.

KONGRA-GEL halk çizgisinin ideolo-jik ve politik gelişiminin örgütsel modeli-dir. Bu modelle egemen sınıf anlayışları-nın güçlenmesinin önüne geçilecek ve

mücadelenin tamamen halk çizgisininkontrolünde sürdürülmesi güvence altı-na alınacaktır. Başkan Apo’yu en iyi an-layanların, en iyi yaşayanların ve en iyipratikleştirenlerin, halkı eğiterek, bu çiz-ginin en iyi bir biçimde yürütülmesi içinideolojik politik doğrultuyu gösterenlerin,bu konuda bilimsel araştırma ve çabala-rıyla KONGRA-GEL çizgisinin önünüaçan ve sürekli geliştiren bir çaba içindeolmalarını gerektirecektir. Bu açıdanBaşkan Apo, bu nitelikteki üyelerin BilimSanat Komitesi içinde örgütlenmesinigerekli görmüştür. KONGRA-GEL’in bir-çok komitesi kendi alanlarında görevleri-ni ve sorumluluklarını yerine getirirken,Bilim Sanat Komitesi de ideolojik ve po-litik çizgiyi derinleştiren, geliştiren, bunuyaygınlaştıran, bunun tüm topluma ya-yılmasını sağlayan çalışmalarla kendiüzerine düşen sorumluluğu yerine geti-recektir. Bu temelde Bilim Sanat Komite-si’nin üyeleri, kendilerini her alanda ör-gütlemeye ve ideolojik politik konudaher çalışmaya katkı sunmaya çalışacak-lardır. Tüm çalışmalara bir derviş pratiğiolarak katılacaklardır. Tüm alanlara budoğrultuda güç verecek ve katkı suna-cakları gibi, en fazla da basın yayın,edebiyat, kültür sanat çalışmalarınaBaşkan Apo’nun çizgisini yansıtma so-rumluluğunu yerine getireceklerdir. Bu-nun için birçok kurumlaşma örgütlene-cektir. Bunların başında Abdullah Öca-lan Sosyal Bilimler Akademisi gelmekte-dir. Bu akademinin çalışmaları başla-mış, yakında pratikleşerek bütün alanla-ra yansıtılması için gerekli örgütlenme-ler gerçekleştirilecektir.

Başkan Apo’nun özgürlük çizgisi, enfazla da Kadın Özgürlük Hareketinde ifa-desini bulmuştur. Dolayısıyla Kadın Öz-gürlük Hareketi, Bilim Sanat Komitesi’ninve bu komitenin çalışmalarının düzeyinin,Halk Savunma Kuvvetleri alanı dahil tümalanlara yansıtılması konusunda önemlirol oynayacaktır. Önderliğin ölçülerini enyüksek düzeyde temsil eden kadınlar ta-rafından Önderlik çizgisinin yansıtılma vepratikleştirme çabaları dün olduğu gibibugün de sürecektir. Başkan Apo kendiniörnek yaparak, kendi ölçülerini örgüte vetüm kadrolara yansıtmaya çalışarak, öl-çüleri yükseltme görevini nasıl yerine ge-tirdiyse, Başkan Apo’ya bağlı olanların veO’nun ölçülerini tümüyle benimseyenle-rin, Önderliğin bu ölçülerini her alandakendi şahıslarında somutlaştırarak yan-sıtmaları sorumluluğu vardır. Otuz yıllıkmücadelenin gelişmesinin ve başarısınınesas etkeni olan ölçüleri yüksek tutmayadevam edeceklerdir.

Başkan Apo’nun Kürt halkının ölçüleri-ni yükselterek mücadeleyi bu noktaya ge-tirdiği tartışmasızdır. Bugün yalnız kadro-ların değil, Kürt halkının da kabul ve retölçüleri vardır. Kürt halkının ölçüleri hiçbirkonuda otuz yıl önceki gibi değildir. Kürt

halkının yaşam ve mücadele ölçüleri yük-seltildiği için bugünkü kazanımlar ortayaçıkmıştır. Başkan Apo’nun en büyük ba-şarısı, Kürt halkına ölçüleri yüksek olanyaşam ve mücadele felsefesini vermiş ol-masıdır. Zaten bir toplumda, bir halkta vebireyde bu yaratılmışsa, başarı kazanıl-mış ve kesinleşmiş demektir. Gerisi bumücadele ve yaşam felsefesinin pratik-leşmesine kalmıştır. ‘Başkan Apo’nun vePKK’nin en büyük başarısı nedir?’ diyesorulursa, ‘Kürt halkına ölçüleri yüksekbir mücadele ve yaşam felsefesi vermişolmasıdır’ biçiminde cevaplandırabiliriz.Çünkü Kürt halkı esas olarak doğru birmücadele ve yaşam felsefesinin olma-ması nedeniyle kaybetmişti. Başarısı dakaybettiği noktada gerçekleşmektedir.Başkan her zaman örgüte de, kadrolarada “kaybettiğiniz yerde kazanmasını bile-ceksiniz” diyerek başarının sırrını göster-miştir. Dolayısıyla değişim, yaşam ve mü-cadele felsefesinin geriye çekilmesi ola-rak anlaşılamaz. Öyle anlamak, BaşkanApo’ya en büyük saygısızlık olduğu gibi,KONGRA-GEL çizgisine ve Kürt halkınınözgürlük mücadelesine de en büyük za-rarı vermek olur.

HHaallkkaa öörrggüüttüünn vvee mmüüccaaddeelleenniinn eessaass ssaahhiibbii oollmmaa ssoorruummlluulluu¤¤uu

yyüükklleenneecceekkttiirr

Önderliğin yaşamı göstermiştir ki;her yıl ideolojik düzey, inanç, çaba

ve tempo daha da yükselmiştir. Önderli-ğin ideolojik ve moral düzeyi yıllar içindeBaşkan’ı yıpratmamış, yorgun düşürme-miş, bilakis O’nun mücadeleye dahafazla sarılmasını beraberinde getirmiştir.Özgürlük tutkusu ve aşkı hiçbir şeyebenzemez. Böyle bir tutkuya sahip ol-mak, Ferhat’ın dağları delen aşkına sa-hip olmak demektir. Önderliğin çabasıher zaman için böyle bireyleri ortaya çı-karmak olmuş ve bu bireyleri insanlığınözü olarak ifade etmiştir. Başkan Apo’yabağlı olanlar, kendilerini insanlığın özüolarak ifade etmek isteyenler bırakalımyorulmayı, aksine elde ettikleri birikimle-ri daha fazla pratikleştirmenin, insanlığave topluma daha fazla mal etmenin im-kanı olarak görüp gereklerinin yerine ge-tirilmesini sağlamalılar. Özgürlük vicdanıbudur. Nitekim Başkan Apo, zihniyetdevrimi ile vicdan devrimini bir arada ifa-de etmiştir. Zihniyet devrimi, vicdan dev-rimini koşullandırmaktadır. Zihniyet dev-rimini yaşayanlar, doğal olarak vicdandevrimini de yaşamış olan bireylerdir.Vicdan devrimi, insanlığın tarih boyuncaverdiği bütün mücadelelerin sorumlulu-ğunu, dağ başında, çölde, çadırda veyabir mağarada özgürlük özlemi taşıyanve bunun mücadelesini veren insanlarınözlemlerini gerçekleştirme sorumluluğutaşıyıp, bunun gereklerini yerine getir-

mektir. Vicdan devrimi daha az çabayı,daha az mücadele etmeyi değil, aksinedaha fazla fedakarlık yapmayı ve bunuda en büyük sorumluluk ve görev olarakbilmeyi gerektirir. Dolayısıyla değişimianlamak, değişimin gereklerini yerinegetirmek, vicdan devrimini anlamak vegereklerini yerine getirmektir. Vicdandevrimini anlamadan ve gereklerini yeri-ne getirmeden Başkan Apo’yu kavramakve ona en bağlı olanlar biçiminde kendi-ni ifade etmek mümkün değildir. Bu de-ğişimin Önderliğe bağlı olanlar açısın-dan ifadesi; yaşanan vicdan devrimiyleçabalarını kat be kat yükseltmektir. Böy-le görmemek ve anlamamak, Önderliğeiçi boş ve anlamı olmayan bir bağlılıkolur. Bunu herkes açısından söylemekdoğru değildir. Ama ‘ben Önderliği bütünölçüleriyle anladım ve doğru uygulaya-cağım’ diyenler için bunları ortaya koy-mak doğrudur. Dolayısıyla Önderlik çiz-gisindeki değişimi ilk önce bu felsefi ba-kış açısıyla ele almak, pratik ifadesinifelsefi değişimden ve bakış açısındanayrı tutmamak önemli olmaktadır.

Değişimin doğru çizgisi bu konularayaklaşımla belirlenebilir. Eğer değişimideolojik, politik ve örgütsel olarak böyleanlaşılırsa, KONGRA-GEL’e ve bütünhalka da doğru yansıtılır. Değişimin felse-fesi doğru yansıtılırsa; halkın bu örgütle-me ve mücadeleye en geniş biçimde vegüçlü düzeyde katılımı sağlanır ve bu biryaşam biçimi haline gelir. Başkan Apo,PKK ve KADEK’de bu çalışmasını önem-li düzeyde yapmış, belirli düzeyde sonuçda almıştır. Yalnız örgüte ve kadroya de-ğil, halka da olabildiğince yansıtmıştır. An-cak şimdiye kadar Başkan Apo’nun çizgi-si en fazla da örgüt içine yansıtılmaya ça-lışılmış ve bu temelde de halka ulaştırıl-ması hedeflenmişti. KONGRA-GEL’le bir-likte çalışmaları eski tarzda yansıtma biçi-mi aşılıyor. Böylelikle çizgiyi ve yaşam fel-sefesini doğrudan halka yansıtma, halkıbu çalışmanın esası haline getirme döne-mini de başlatmış bulunuyoruz.

Bu nedenle özellikle Apocu gelenek-ten gelen kadroların ‘uzun yıllar çok fe-dakarlık yaptık, çok çaba harcadık, artıkKONGRA-GEL’le birlikte bu yükü halkınomuzlarına vereceğiz, biz biraz rahatla-yacağız’ biçiminde bir yaklaşımı benim-semeleri mümkün değildir. Bazı böyleyanlış yaklaşımlar vardır. Bu, değişimive KONGRA-GEL’i yanlış anlamaktır.Halk tabii ki eskiden varolan yanlış yak-laşımlarını aşacaktır. Örgütten bekle-yen, her şeyin dışarıdan yapılmasını veörgütlenmesini isteyen tutumunu bıraka-caktır. Geçmiş öncü örgüt modeli kitle-lerde böyle bir yanlış eğilimi ortaya çı-karmıştı. Halk bunu aşarak, örgütün vemücadelenin esas sahibi olma sorumlu-luğunu yüklenecektir. Ancak bu eskikadroların yükünü hafifletme biçimindeanlaşılmayacaktır. ‘Örgüt ve mücadele

daha çok halkın örgütü ve mücadelesihaline geldi, bu nedenle bizim yükümüzhafifledi’ denilmeyecektir. ‘Yeni örgütmodeli, Önderliği daha fazla yansıtma-mızı gerektiriyor’ biçiminde bir yaklaşım-la tamamlanacaktır.

KONGRA-GEL’in örgütlenmesi böy-le bir anlayışla tamamlandığında, deği-şim tümüyle doğru anlaşılmış olacaktır.Bunun sonucunda KONGRA-GEL özü-ne, ruhuna ve amaçlarına uygun bir bi-çimde pratikleşecektir. Bu yaklaşım dı-şındaki her türlü yaklaşım, ÖnderliğinKONGRA-GEL projesini tersinden elealma anlamına gelir. Mücadele ve öz-gürlük çizgisi değil de, mücadeleyi veözgürlük ölçülerini geriye çeken bir yak-laşım olur. Önderliğin hiçbir adımı mü-cadeleyi ve ölçüleri geriye çeken temel-de olmayacağına göre, bunun anlamıKONGRA-GEL’in içini boşaltmak olur.

Değişimi, siyasi anlamda da çizgi ba-ğımsızlığını koruma, bu çizginin başarılıolacağına inanma, hem bölge gericigüçlerine hem hamle yapan Kürt milli-yetçiliğine hem de ABD’nin bölgede de-ğişim yaratıp yeniden düzenleme çizgi-sine alternatif proje olarak görmek duru-mundayız. İdeolojik, felsefi ve örgütseldeğişim böyle bir siyasal yaklaşımla elealındığında, değişim tamamıyla doğruanlaşılmış ve gerekleri yerine getirilmişolur. Bugün hem Kürt halkının özgürlükve demokrasi sorununa hem bölgenindeğişim ve demokratikleşme sorunları-na hem de dünyanın yaşadığı tüm so-runlara cevap verecek ve çözüm bulabi-lecek tek siyasi proje bize aittir. Bizim dı-şımızda Kürt sorunu ile bölge sorunları-nı çözecek ve bu konuda hazırlıklı olanhiçbir hareket yoktur. Bizim siyasal çö-züm projelerimiz dışındaki tüm siyasalprojeler, bölge ve Kürt sorununun çözü-münü sağlamaktan uzaktır. Bu temeldesiyasal mücadele alanında inisiyatif ka-zanabilecek ve başarı şansı olan tekgüç biziz. Önderliğin ortaya koyduğu si-yasete inandığımız taktirde, sağa solasapmadan siyasal mücadelemizi başarı-lı yürütmemiz mümkündür. Siyasal mü-cadelede sağa sola sapmak, çizgi ba-ğımsızlığını kaybetmek, esas çabamızıçizgimizin pratikleşmesine vermemek,sonuçta Başkan Apo’nun ortaya koydu-ğu siyasal çözüm projelerine inançsızlıkanlamına gelir. Eğer kendi siyasal çö-züm projelerimize, çizgimize ve bununbaşarısına inanmazsak, sapmalar gün-deme gelebilir. Bu mücadele ve başarıçizgisini anlamayanlar, mücadelesizliğiesas alarak sorunların çözüm yollarınıbaşka yerde arayanlar, yanlış anlayışasapmaktan kurtulamazlar.

Sonuç olarak; Başkan Apo’nun ideo-lojik politik çözümlemeleriyle önemli birnetliğe ulaştık. Geleceğimizi net olarakgörebiliyoruz. Örgütsel model ve siyasalprojelerle de çözümü pratikleştirme hızı-na ve imkanlarına kavuşmuş bulunuyo-ruz. KONGRA-GEL çizgisinde tüm halkıbu mücadeleye katmak ve bu mücadele-nin Başkan Apo’nun gösterdiği doğrultu-da yürütmek, bunları Apocu tarz, tempove üslupla pratikleştirmek, her zaman-kinden daha fazla duyarlı olmak, özgür-lük ve demokrasiyi elde etmenin coşku-suyla pratiğe yüklenmek başarıyı kesin-leştirecektir. Otuz yıllık mücadele tarihi-mizde büyük kazanımlar ortaya çıkaranApocu militanlık, onun yaşam tarzı vemücadele felsefesi, KONGRA-GEL’inmayası, özgürlük ruhu ve pratikleşmetarzı haline getirilirse, dün olduğu gibibugün de tarihimize büyük başarılar sığ-dırabiliriz. Halkımız ve tüm dostlarımızApocu ruh ve tarzla pratikleşecek KON-GRA-GEL’in başarılı olacağına inan-maktadır. Başkan Apo, “İmralı’da yüzyılayakta, yüzüm duvara dönük olsam da,duygularımda ve mücadele çizgimdehiçbir değişiklik ortaya çıkmaz” demek-tedir. Dolayısıyla değişimin felsefesi,Başkan Apo’nun kendisinde yarattığıvicdan devriminin somut ifadesi olan“yaşam olacaksa ya özgür olacak yada hiç olmayacak” sözündedir.

Serxwebûn Sayfa 10Ocak 2004

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 11: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

MMeeflflrruu ssaavvuunnmmaa ggüüççlleerriinniinn ttüümm kkoommuuttaa vvee ssaavvaaflflçç›› mmiilliittaannllaarr››nnaa

Kürdistan özgürlük hareketi, müca-dele tarihinin en önemli bir aşama-sına girmiş bulunmaktadır. ABD

öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak’amüdahale ederek halkların başına musallatolan Saddam rejimini devirmesi, bölgede ye-ni bir süreci başlatmıştır. Bu müdahale, Sad-dam rejimi şahsında Ortadoğu bölgesindekimevcut statükoya yapılan bir müdahaledir.Bölgedeki statükoyu ve bu statükoya daya-nan rejimleri değiştirmeyi hedefleyen, bölge-de yeniden bir dizaynla yeni bir sistemi öngö-ren ve bu temeldeki bir konsepte dayanan birmüdahale olduğu herkes tarafından teyit edi-len bir gerçekliktir. Ortadoğu bölgesinin dün-ya genelinde jeostratejik bir konuma sahip ol-duğu ve bu nedenle dünya açısından büyüköneme sahip bir coğrafya parçasını teşkil et-tiği de bilinmektedir. Bu önem hem tarihselhem de güncel olarak dünyanın yönünü tayinedecek bir düzeydedir. Bu açıdan Ortado-ğu’da gelişecek olan şekillenme ve yeni sis-temin, tüm dünyanın esas alacağı yeni siste-mi önemli oranda belirleyeceği, öngörülenyeni dünya sistemi açısından belirleyici biröneme sahip olacağı da kesin bir biçimde bi-linmektedir. Ortadoğu’da gelişecek olan dü-zen ve sistem, yeni dünya düzeninin gelişimiaçısından büyük bir önem arz etmekte ve ye-ni bir dönemi başlatmaktadır. Bugün tümdünya Irak ve Ortadoğu’daki gelişmelereadeta kilitlenmiş durumdadır. Yeryüzündekibütün güç odaklarının Ortadoğu’ya dönükpolitika geliştirmeye çabaladıkları, politikaları-nın eksenine Ortadoğu’daki gelişim sürecinegöre yeni politikalar geliştirdikleri açık bir şe-kilde ortadadır. Hemen hemen hiçbir güç Or-tadoğu’da yaşanan bu sürece ilgisiz değildir.Aksine herkesin şu veya bu düzeyde alakalıolduğu görülmektedir. Çünkü Ortadoğu’dagelişecek olan sistem, dünyanın yeni sistemiiçin önemli oranda belirleyici olacaktır.

Dünyamız bütün yönleriyle hızlı, güçlü veköklü bir değişim sürecini yaşarken, alacağıyeni biçim, gelişecek olan yeni dünya düze-ni ve sistemi, insanlığın geleceği açısındanbüyük bir önem taşımaktadır. Bu açıdandünyadaki bütün güç odakları, Irak üzerindeşu veya bu düzeyde bir politikaya sahip ol-makla birlikte yaşanan çekişme sürecine dedahildir. Bölgedeki sorunlar çok ağır, karma-şık ve kökleri tarihin derinliklerine dayanansorunlardır. Bu bakımdan Ortadoğu’daki so-runların kolay çözülemeyeceğini, köklü, ger-çekçi ve tarihsel olduğu kadar güncel realite-yi de göz önüne alan politikalar olmaksızınçözümün söz konusu olmayacağını belirt-mek doğru olacaktır. Bu çerçevede bölgeyemüdahale eden güçlerle çıkarları gereği böl-genin statükosunu savunmak durumundaolan güçler arasında çatışma süreci boyut-lanmaktadır. Bölge üzerindeki çekişme ulus-lararası düzeydeki güçlerin bir çekişmesidir.Özellikle bölgenin ve dünyanın tek başınaABD öncülüğündeki bir koalisyonun önderli-ğinde şekillenmesini istemeyen çeşitli ulus-lararası güçlerin dolaylı ve dolaysız bir he-saplaşma ve çekişmesinin olduğu bilinmek-tedir. Ortadoğu bölgesindeki statükocu güç-ler şu veya bu düzeyde ABD öncülüğündegelişen yeni dünya düzeni hamlesinden ra-hatsız olan bir takım bölge dışı güçlerin tutu-mundan yararlanıp güç alırken, özü itibariylebir çıkmazı, kısır döngüyü yaşadıkları daaçık bir şekilde ortadadır. Her şeyden öncebu statükocu devletler halkların iradesini

temsil etmekten uzaklaşmışlardır. Bölgede,bölge halklarının değil, bir avuç egemen sı-nıfın çıkarına dayanarak sistemini kuran burejimler oligarşik, otokratik ve monarşik re-jimler biçiminde şekillenerek gerçek halk kit-lelerinden uzaklaşmışlardır. Bugün bu siya-sal rejimlerin bölge halklarının çıkarlarınıtemsil etmediklerini, tersine bir avuç egemensınıfın çıkarını temsil eden birer siyasal rejimbiçiminde formülasyon kazandıklarını biliyo-ruz. Bununla birlikte şimdiye kadar dayan-dıkları kapitalist sistem ve onun sermayesi-nin çıkarlarına da cevap verme konumun-dan uzaklaştıklarını görüyoruz.

HHaallkkllaarr››nn çç››kkaarrllaarr››nnddaann yyaannaa yyeennii bbiirr ppoolliittiikk ssüürreeçç bbaaflflllaamm››flfltt››rr

Değişim, dönüşüm ve yenilenme sürecibaş döndürücü bir hızla yaşanmakta-

dır. Bu değişim dönüşüm süreci, uluslararasısermayenin kesin hakimiyeti temelinde glo-balleşen dünya gerçeğine doğru gitmektedir.Bunun bir gereği olarak siyasal sistemlerin busürece ayak uydurabilmesi ve sürecin ihti-yaçlarına cevap olabilmesi için eskide ısraryerine, kendilerini sürecin gereklerine göredeğişikliğe uğratmaları gerekmektedir. Özel-likle küreselleşen dünya gerçeğine göre siya-sal rejimlerini biçimlendirmeleri, sermaye akı-şı ve serbest piyasa anlayışını kolaylaştırıcıdaha demokratik, daha açılımcı bir siyasalsisteme doğru evrilmeleri gerekmektedir. An-cak çoğunlukla bölgedeki siyasal rejimlerde,rejimin şekillendiği mantık gereğince tutucu-luğu esas alarak değişim-dönüşüme kendisi-ni kapatan, bildik siyasal sisteminde ısrareden bir anlayış ve zihniyetin hakim olmasıdurumu söz konusudur. Bu rejimler çoğun-lukla halka dayanmadığından, açılım ve de-mokratikleşmeden, dünyada gelişen yenidenyapılanma sürecine göre adım atmaktan çe-

kinmektedirler. Dolayısıyla tutuculuğun vemuhafazakarlığın ağır etkisi ile kendisinde ıs-rar tutumu, bu siyasal rejimlerin temel politi-kası olmaktadır. Sonuç olarak bu rejimler,dünya genelinde yaşanan gelişme süreci ileçelişen bir pozisyonu arz ederken, uluslara-rası sermayenin çıkarlarına cevap vermektende uzaklaşmışlardır. Uluslararası sermayeninçıkarlarına cevap verecek düzeyde bir yeni-lenmeyi, değişim dönüşümü gerçekleştirmebecerisini gösterememişlerdir. Bundan dolayıuluslararası sermaye müdahale etme gerek-lilik ve zorunluluğunu görmüştür. Bu rejimlerde, bölge halklarının başına adeta musallatolmuş olan iktidarlarının sürdürülmesi için tu-tuculukta ısrar etmeyi çıkarlarına uygun gör-mektedirler. Bu politik duruşlarından ötürühem bölge halklarının istemi ve hem de ulus-lararası sermayenin çıkarları ile çelişen birpozisyonda bulunmaktadırlar. Bugün Irak’ayönelik gerçekleştirilen müdahale ile beraberIrak halklarının önemli oranda müdahaledenyana tavır almasının ana nedeni bu gerçek-likten kaynaklanmaktadır. Irak’a yapılan mü-dahalenin bu temelde sonuç alıcılığa doğrugitmesi ve özellikle de son dönemlerdeIrak’taki rejimin baş temsilcisi durumundakiSaddam Hüseyin’in de yakalanmış olmasıbölgedeki siyasal rejimlere vurulmuş en ciddidarbe olmuştur. Artık olmazsa olmaz kabilin-den bu rejimlerin değişeceği, değişmemektedirenmelerinin anlamsız olduğu, değişme-yenlerin değiştirileceği ve bu statükocu güçle-rin tümden aşılacağı bir sürecin kesin bir bi-çimde başladığını görmek gerekmektedir.

ABD müdahalesi ile başlatılan bu süreç,gericileşen rejimleri devre dışı bırakacağın-dan, halkların çıkarlarından yana yeni bir po-litik sürecin de başladığını görmek gerek-mektedir. Bugün her ne kadar Irak sahasın-da bir direniş yaşanıyor olsa da, bunun adımadım aşılacağını ve giderek marjinalleşece-

ğini belirtmek doğru olacaktır. Bununla bera-ber artık bölgede başlatılan değişim dönü-şüm sürecinin adım adım bölgenin tümünükapsayacak tarzda gündemleşeceği ve kaçı-nılmaz bir biçimde rejimlerin ya değişeceğiya da değiştirileceği gerçeği temelinde süre-cin gittikçe boyutlanacağı artık açığa çıkmış-tır. Bölge halklarının hiçbir çıkarını temsil et-meyen ve bölgede yaşanan ağır sorunlarıçözme kabiliyet ve yeteneğini göstermeyenbu rejimlerin aşılması, elbette ki, bölge halk-larının çıkarları açısından olumlu bir sürecinbaşlamış olması anlamına gelmektedir. An-cak bu siyasal rejimler değişimi yaşarken,bunların yerine halkların öz iradesini esasalan demokratik siyasal sistemlerin ne kadargelişip gelişmeyeceği de bir o kadar önemarz etmektedir. Bölgeye müdahale edengüçlerin bölge halklarının çıkarlarından ziya-de, kendi çıkarlarına uygun bir siyasal yapı-lanmayı geliştirecekleri aşikardır. Demokra-tik muhtevası ön planda olacak olan bu yenisiyasal yapılanmaların gerçek anlamda böl-ge halklarının çıkar ve iradesini temsil edipetmeyeceği ise tartışma konusudur.

OOrrttaaddoo¤¤uu’’ddaakkii ssoorruunnllaarr››nn ççöözzüümmüü ççaa¤¤ddaaflfl ddeemmookkrraattiikk uuyyggaarrll››kk

ççiizzggiissiiyyllee oollaaccaakktt››rr

Uluslararası güçlerin bölgeyi değiştirme,dönüştürme ve yeniden yapılandırma

çizgisi vardır. Yeni dünya düzeni eksenineoturtulan bu çizgi az çok bilinmektedir. Bu-gün bunun karşısında şu veya bu düzeydedirenişe geçen, değişimden yana olmayanstatükocu güçlerin de bir çizgisi vardır. Buçizginin de bölge halklarının çıkarlarını ger-çek anlamda temsil etmediği, daha çok bellibir zümreyi içine alan mevcut siyasal rejimle-ri temsil etmekte olduğu bilinmektedir. Esasolarak bölge halklarının çıkarlarını temsil

eden ve bölgedeki halklar arasında kökenitarihin derinliklerine dayanan tüm sorunlarıköklü bir biçimde çözecek olan üçüncü birçizginin, halkların çizgisinin ortaya çıkmasıdurumu söz konusudur. Bugün bu çizginintemsilcileri olan bölgedeki demokratik örgüt-lenmeler her ne kadar kendi içlerinde yete-rince koordineli bir düzeye ulaşıp güçlü birörgütsel yapılanmayla çıkışı gerçekleştirme-miş olsalar da, mevcut çekişme ve çatışmaortamından esas güç alacak, gerçek anlam-da sorunları köklü çözüme kavuşturup de-mokratikleşmeyi geliştirecek olan ve halkla-rın öz çıkarını esas alan bu üçüncü çizgi ola-caktır. Bu çizgi, Başkan Apo’nun baştan beriyaptığı değerlendirmeler ve geliştirdiği mü-cadele temelinde vücut bulurken, yine Ön-derliğimizin son olarak geliştirdiği Demokra-tik Uygarlık Manifestosu ile çağdaş demok-ratik uygarlık çizgisi, halkların demokrasi,özgürlük ve kurtuluş çizgisi olarak temel teo-rik perspektiflerine kavuşmuştur. Bu temeldeortaya çıkan olumlu koşullara dayanarakApocu hareket ve Kürt halkının, bölgedekisorunları köklü çözüme kavuşturacak olan,halkların birliği, kardeşliği ve eşitliği esasınadayanan çağdaş demokratik uygarlık çizgisitemelinde tarihsel rolünü oynaması bir zo-runluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Ortadoğu’daki sorunların köklü çözümüne dış müdahalelerle, ne şabloncu, taklitçiçözüm formülleri ile ne de dar milliyetçi çiz-giyi esas alan formüllerle gerçekleşecektir.Aynı biçimde dinci fanatik akımların formü-le ettiği politikalarla da hiçbir şekilde çözü-me gidilemeyecektir. Dine dayalı siyaset ilemilliyetçiliğe dayalı siyaseti esas alan çö-züm formülleri, çözümü değil, çözümsüzlü-ğü derinleştirecek, özellikle Ortadoğu böl-gesinde yaşanan sorunlara cevap olmaya-caktır. Bu noktada halen devam etmekteolan İsrail-Filistin çatışmasının çözümsüz-lüğü buna en çarpıcı örnek olarak gösterile-bilir. Dolayısıyla bölge halklarının sorunları-nı çözecek olan temel anahtar, çağdaş de-mokratik uygarlık çizgisidir. Halkların eşit,özgür birlikteliğini esas alan, halklar arasıeşitliği ve kardeşliği geliştiren, uzun vadedeOrtadoğu demokratik federasyonunu öngö-ren ve halklar arasındaki sorunları şimdi-den bu temel perspektif ışığında kalıcı birbiçimde en makul yaklaşımlarla çözmeyiesas alan çağdaş demokratik uygarlık çiz-gisinin çözüm formülleri, halkların sorunla-rını köklü çözüme kavuşturacak temel for-müller durumundadır. Bu açıdan bölgehalklarının mevcut olumlu koşullardan ya-rarlanarak öz iradelerine dayalı bir şekildekendilerini örgütlemeleri, halklar arası birli-ği, kardeşliği geliştiren çözüm formülleriniöne çıkararak demokratik halk hareketlerinigeliştirmeleri büyük bir aciliyet kazanmak-tadır. En başta Kürt halkının bu temeldekendini örgütleyerek öz iradesini açığa çı-karması ve bölge halklarının demokrasi veözgürlük mücadelesinde öncü rolüne yara-şır bir biçimde tarihsel çözümleyicilik rolünesoyunması gerekmektedir. Artık çizgilernetleşmiştir. Halkların, demokratik uygarlıkçizgisinin uluslararası güçlerle herhangi birbiçimde karşı karşıya gelmesine gerek yok-tur. Yer yer tezatlık olabileceği gibi, yer yerittifakların da gelişmesi, sıcak ya da yumu-şak geçiş biçiminde, diyalog, tartışma vemücadelenin iç içe geçtiği bir mücadele ek-seninin esas alınması gerekmektedir. Halk-ların öz iradesine dayalı ve gerçek çıkarla-rını esas alan demokratik sistemlerin geliş-tirilmesi ve bu temelde sonuç alıcılığa doğ-ru gidilmesi için gerekli koşullar yaratılmış

Serxwebûn Sayfa 11Ocak 2004

ÖÖnnddeerrlliikk ççiizzggiissiinnddee yyeennii ddöönneemm ggöörreevvlleerriinnee bbüüyyüükk bbiirr ssoorruummlluulluukk bbiilliinnçç vvee kkaarraarrll››ll››kkllaa yyaakkllaaflflaall››mm

ggeelleeccee¤¤iinn bbaaflflaarr››ss››nn›› kkeessiinnlleeflflttiirreelliimm❖ HHPPGG AANNAAKKAARRAARRGGAAHH KKOOMMUUTTAANNLLII⁄⁄II

“Bölge halklar›n›n hiçbir ç›kar›n› temsil etmeyen ve bölgede yaflanan a¤›r sorunlar› çözme kabiliyet ve yetene¤ini göstermeyen bu rejimlerin afl›lmas›, elbette ki bölge halklar›n›n ç›karlar› aç›s›ndanolumlu bir sürecin bafllam›fl olmas› anlam›na gelmektedir. Ancak bu siyasal rejimler de¤iflimi yaflarken,

bunlar›n yerine halklar›n öz iradesini esas alan demokratik siyasal sistemlerin ne kadar geliflip geliflmey-ece¤i de bir o kadar önem arz etmektedir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 12: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

bulunmaktadır. Bu anlamda ABD önderli-ğindeki koalisyon güçlerinin müdahalesiolumlu koşullar yaratırken, esas olarak halkgüçlerinin bu koşullar temelinde açığa çık-ması ve kendini temsil edecek siyasal for-masyonu kazanarak halkların gerçek irade-sine dayalı siyasal demokratik rejimleringeliştirilmesi gerekmektedir. Bölge halkları-nın kendi öz kimlik ve iradeleri temelindetarihteki yerlerini alması, çıkarları ve gele-ceği açısından en önemli bir husus olarakgündemde durmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, Kürt özgürlük da-vası açısından yeni bir dönemi beraberin-de getirmiştir. Her şeyden önce Kürdistanüzerindeki inkar ve imha siyaseti sadecebölgesel değil, aynı zamanda uluslararasıbir siyasettir. Bilindiği gibi ’20’lerde bütüntarafların kabulü temelinde geliştirilen odönemin dünya ve bölge sistemi, Lo-zan’da gerçekleşen antlaşma ile uluslara-rası bir ittifak temelinde gerçekleşmişti.’23’te Lozan’da imzalanan bu antlaşma ileOrtadoğu’da öngörülen sistem Kürt halkı-nın hiçbir hakkını tanımayan, hatta yoksayan bir inkar ve imha siyasetiydi. Buanlamda Kürtler üzerinde o tarihten buyana yürütülen inkar ve imha siyasetininen önemli ayağı, uluslararası ayağıdır.Bugün ABD ve İngiltere öncülüğünde Irakşahsında bölgeye yönelik olarak geliştiri-len müdahale, Kürt olgusuna daha fazladayanarak Kürdistan üzerindeki uluslara-rası inkar ve imha siyasetinin aşılma süre-cini de beraberinde getirmiştir. Bugün herne kadar halen bir kısım uluslararası çev-relerde eski inkar ve imha siyasetinin etki-leri olsa da, müdahale ile beraber Kürdis-tan üzerindeki uluslararası inkar ve imhapolitikası da aşılmıştır veya aşılmasınadönük çok ciddi bir süreç başlamıştır. Lo-zan Antlaşması’nın baş aktörü durumun-daki İngiltere’nin ABD ile birlikte müdaha-le etmiş olması ve bu müdahalenin Kürtolgusuna fazlasıyla dayanıyor olması, bugüçlerin Kürtlere dönük politikasındaönemli bir değişikliğin de işaretidir. Dola-yısıyla müdahale ile birlikte ilk kez ulusla-rarası inkar ve imha siyasetinin aşılmayabaşladığını görmek ve bunun Kürtler içintamamen yeni bir dönemin başlangıcı ol-duğunu tespit etmek gerekiyor. Bununlabirlikte müdahale ile beraber inkar imhasiyasetinin uluslararası boyutu aşılırken,bölgesel düzeydeki inkar ve imha siyase-tinin Irak ayağı da kırılarak Irak zeminindebu inkar ve imha siyaseti yerle bir edilmiş-tir. Bugün Kürdistan üzerindeki inkar veimha siyaseti dört ayaklı değil, üç ayaklı-dır. Bu üç ayağı teşkil eden devletler, mü-dahale ile birlikte kendilerine dayatılandeğişim dönüşüm süreci karşısında ciddizorlanmaları yaşarken, aynı zamandaKürtler üzerindeki inkar ve imha siyaseti-nin sürdürülmesinde de büyük bir çıkma-zı, zorlanmayı ve daralmayı yaşamakta-dırlar. Bugün zorlanan taraf Kürt özgürlükhareketi değil, daha fazla bu güçler ol-maktadır.

‹‹nnkkaarr vvee iimmhhaaddaa ddiirreettiillmmeessii,, hhaallkkllaarr››nn ttaahhrriibbaattaa uu¤¤rraammaass››

aannllaamm››nnaa ggeelleecceekkttiirr

Öte yandan bilgi ve enformasyon çağıgerçekliği temelinde halkların kendi iç

yapılanmalarıyla her türlü ilişkilenme ve da-yanışma geliştirilebilirken, aynı zamandahalkların birbirleriyle uluslararası düzeydeilişkilenme olanakları da artmıştır. Artık çağı-mızda halkların şiddete dayalı bir biçimdebastırılması ve haklarının gasp edilmesininolanakları da ortadan kalkmaktadır. Bu dev-letlerin ellerindeki ordu gücüne ve tekniğedayanarak Kürt halkının en tabii hakları olan,dilini, kültürünü, kimliğini inkar etme politika-sını daha fazla sürdürmeleri de gittikçe ola-nak dışı bir hale gelmektedir. Çünkü çağı-mız; demokrasinin, özgürlüklerin, insan hak-larının, hukukun üstünlüğünün, azınlık hak-larının, halkların kendi kaderini tayin hakkı-nın, kültürel hakların yükselişe geçtiği birçağdır. Bu çağda Kürt halkı gibi kökeni tari-hin derinliklerine dayanan ve Mezopotam-ya’da insanlığın doğuşuna beşiklik etmiş ta-rihin en eski halklarından birisi olan bir halkın

dilini, kültürünü ve kimliğini inkar etmek, çağ-la ve çağın yükselen değer yargılarıyla çeliş-mek demektir. Dolayısıyla bu güçlerin Kür-distan üzerindeki inkar ve imha politikasınıgeçmişte olduğu gibi rahat sürdüremeyecek-leri, salt ordularına, jandarma ve polis gücü-ne dayanarak bunu halkımıza dayatamaya-cakları ve uluslararası camiaya da bunu ka-bul ettiremeyecekleri bir süreç gelişmektedir.Bu nedenle en mantıklı yol; çağla çelişen de-ğil, çağla bütünleşen, uyumluluk arz eden birpolitik değişikliğin yapılmasıdır. Biz bu dev-letlere bunu en uygun bir biçimde ve en uy-gun bir dille ifade ederek halkların ortak çı-karları temelinde, makul ölçüler çerçevesin-de sorunun çözümünü önerirken, demokra-tik çözüm ekseninde çözüm formülünü veyol haritasını geliştirirken; bu durum, salt hal-kımıza değil, bölge halklarına karşı da duy-duğumuz derin sorumluluğun bir gereği ola-rak anlaşılmalıdır. Çünkü bu sorun er veyageç çözülecektir. Bunda daha fazla diretmekve ısrarcı olmak, sadece daha fazla kanındökülmesi, daha fazla tahribatın, baskınıngelişmesi demektir. Çözümsüzlük de, sonuçvermeyen, beyhude çabalardan başka biranlam ifade etmeyen, dar ve çağla bütünleş-meyen gerici politikaların bataklığına saplan-mak anlamına gelecektir. Bu tür politikalarlaancak bir tekrar yaşanacak, halklara zarar

verilecek, fakat son tahlilde zorunlu olarakçözüme gelinecek bir durum yaşanacaktır.Bu açıdan, Önderliğimiz Başkan Apo’nunİmralı savunmalarıyla birlikte geliştirdiği, de-mokratik çözüm formülü tüm halkların çıkarı-na en yakın bir formül olarak bugün günde-mimizde bulunmaktadır. İnkar ve imhada da-ha fazla diretilmesi, zamanın boşa harcan-ması, halkların tahribata uğraması anlamınagelecektir. Özellikle bu inkar ve imha politi-kasının en katmerli uygulayıcısı ve baş tem-silcisi durumundaki Türkiye Cumhuriyetidevleti bu geri, dar ve çözüm üretmeyen zih-niyet nedeniyle ciddi bir zorlanmayı yaşa-maktadır. Bölgeye dayatılan değişim dönü-şüm sürecinin ağır baskısı ve tazyiki karşı-sında zorlanırken, bölgenin yeniden yapılan-dırılması temelinde yeni, demokratik federalIrak’ın inşası projesi karşısında da ciddi birzorlanmayı yaşadıkları ve yaşayacaklarıaçık çok ortadadır.

Bu anlamda 2004 yılı Kürt hareketininönemli bir aşamaya geldiği bir yıl olacaktır.Özellikle 2004 yılında yeni Irak rejiminin for-müle edilmesinin yıl ortalarına doğru şekil-lenmesi planı çerçevesinde Federal Demok-ratik Irak bünyesinde Demokratik KürdistanFederasyonu gerçeği, diğer parçalar üzerin-

de sürdürülen inkar ve imha siyasetleri içinürkütücü bir gelişme olarak görülmektedir.Şöyle veya böyle, Irak’ta demokratik bir fe-deral sistem gelişecek ve Güney Kürdistanhalkı özgür iradesini temsil edeceği bir statü-ye kavuşacaktır. Bu gerçeklik, Kürt özgürlükdavası için önemli bir kilometre taşı olurken,Kürdistan üzerinde yürütülen inkar ve imhasiyaseti için de ciddi bir darbe anlamına gel-mektedir. Başta Türk devleti olmak üzere budurum karşısında Kürdistan üzerindeki ege-men devletler, Kürtlere dönük politikalarınıdeğiştirmek zorundadırlar. Bu devletler an-cak şimdiye kadar sürdürülen inkar ve imhasiyasetinin ve bunun yarattığı zihniyetin de-ğişmesiyle rahatlayabileceklerdir. Bu, yenibir Kürdistan devletinin oluşması anlamınagelmeyecektir. Hiçbir devletin sınırları değiş-meden, halkların eşit, özgür birliğine dayalıyeni bir sisteme, demokratik cumhuriyetleregidişle çözülecek bir sorundur. Bu noktadaTürk devleti özellikle 2004 yılında bir yol ay-rımına gelip dayanmıştır. Ya demokratikcumhuriyete doğru evrilerek Kürt sorununundemokratik çözüm çizgisi temelinde adımadım siyasal bir yapılanmaya gidecek,AB’ye rahat giriş yaparak çağdaş dünya ilebütünleşme sürecini hızlandıracak, bu te-melde demokratik modern bir ülke olarakbölgede gelişen ve güçlenen bir düzeye yük-

selecek –ki Kürt-Türk halklarının gönüllü bir-liği temelindeki bir demokratik cumhuriyetTürkiye’ye böyle bir vizyon kazandıracaktır–ya da ’50’lerden önceki paradigmalarla geri-ci zihniyette ısrar edecek, inkar ve imha po-litikasında direterek kendini değişim dönüşü-me kapatacaktır. Bu da çağdaş dünyadanuzaklaşmak, üçüncü sınıf bir ülke olmayı ter-cih etmek, dar, kendi içine kapalı, şiddetedayalı oligarşik rejimin her yönüyle pekiştiğive bir özel savaş devleti olarak çağın ger-çekliğine ters düşen, inkar ve imha siyaseti-ni şiddete dayalı bir biçimde sürdürmeyi ön-gören bir politik yönelime girmek anlamınagelecektir. Bu biçimde Türkiye’nin önündebelirginleşen iki yol gözükmektedir: Türki-ye’nin ise hangisini, nasıl tercih edeceği2004 yılı içerisinde netleşecektir. KuşkusuzTürkiye’deki demokrasi hareketinin, demok-ratik Kürt özgürlük hareketiyle bütünleşerekmücadeleyi yükseltmesi bu sonucun tayinedilmesinde belirleyici bir faktör olacaktır.Özellikle 28 Mart’ta gerçekleşecek yerel se-çimlerle beraber demokrasi cephesinin tümTürkiye’de gelişim göstermesi ve Kürdis-tan’da önemli oranda yerel iktidarların halkageçmesiyle sağlanacak gelişme ve politik at-mosfer, Türkiye’nin yönünün tayin edilme-

sinde etkin bir yere sahip olacaktır. Gerici,rantçı ve çeteci eğilimin Türkiye’de henüzaşılmadığı, Çiller, Güreş ve Ağar üçlüsünderesmileşen ve bugün değişik biçimlerde var-lığını devam ettiren rantçı çeteci eğiliminkendisini Türkiye ortamına dayatarak süreciKürt özgürlük mücadelesi ve onun Önderliği-ne yönelik şiddete dayalı politikalar temelin-de geliştirmeye yeltenecekleri, bu yönlü yo-ğun bir çaba içerisinde oldukları tarafımızcabilinmektedir. Ama bunun karşısında çıkarınıdemokratikleşmede ve çağdaş dünyayla bü-tünleşmede gören geniş bir çevre de söz ko-nusudur. Dolayısıyla, antidemokratik, dar,ulusalcı, rantçı çeteci güçlerin bloğuyla, de-mokrasiden yana olan güçlerin bloğunun çe-kişmesi esas sonucu tayin edecektir. Bu an-lamda 2004 yılı hem Türkiye’nin mukadde-ratının belirlenmesi açısından önemli bir yılolurken, hem de Kürt ulusal özgürlük hare-ketinin yeni bir aşamaya geçişi açısındançok önemli bir yıl olmaktadır. Sonuç olarak2004 yılının bir netleşme yılı olacağını belir-tebiliriz. Bu yıl içerisinde uluslararası güçle-rin Ortadoğu ve Kürt sorununa yaklaşımı ilebirlikte Türkiye’nin kendisi için tayin edeceğiyol da daha fazla netleşecektir. Bu nedenleKürt özgürlük mücadelesi de çağdaş de-mokratik uygarlık çizgisinde hamlesel çıkışı-nı bu yılda gerçekleştirerek mücadeleyi yeni

bir aşamaya taşımayı önüne hedef olarakkoymuştur. Bütün bu nedenlerden dolayı he-nüz başında bulunduğumuz bu yılın, tümbölge halkları ve özellikle de Kürt ulusal öz-gürlük davası açısından önemli, hassas vekritik bir yıl olacağı şimdiden bellidir.

KKüürrtt hhaallkk›› 22000044 yy››ll››nnaahhaazz››rrll››kkll›› ggiirrmmiiflflttiirr

Önderliğimiz, hareketimizi böyle bir sü-rece hazırlamak için öteden beri çok

yoğun çabalar sergilemiş ve sergilemekte-dir. Özellikle Önderliğimizin 2001 yılındageliştirdiği Demokratik Uygarlık Manifesto-su, hareketin böyle bir sürece kapsamlı birşekilde hazırlanması için en önemli temeliteşkil etmiştir. Fakat buna yeterince anlamveremememiz ve pratikleştirme noktasındayetersiz ve eksik ele alışımızdan ötürü enson geçen yılın ortasında Atina Savunmasıile Önderliğimiz. döneme ilişkin projesini enaçık, net ve tartışmasız bir biçimde ortayakoymuştur. Esas olarak hareketin yaşaya-cağı köklü yenilenme temelinde bir bütünolarak eskinin etkisinden kurtulma ve yenidemokratik ekolojik toplum paradigmasınınesasına dayalı olarak köklü bir değişim dö-

nüşümü gerçekleştirmekle hareketimiz yenidönemin temel görevlerine en kapsamlı birbiçimde hazır hale gelebilir. Önderliğimizingeliştirmiş olduğu Demokratik Uygarlık Çiz-gisi, diğer bir deyişle demokratik ekolojiktoplum ve cins devrimine dayalı paradig-manın pratik ifadesini bulacağı bir örgütselyapılanmaya gitme ile hareketimizin hamle-sel bir çıkışı gerçekleştirmesi olanak dahili-ne girebilecektir. Bu paradigma kuşkusuz kiyeni bir bakış açısını ifade eden demokra-tik, çağdaş doğrultu temelinde yeni bir çiz-giyi ve anlayışı ifade etmektedir ve bu yenibir ekoldür. Önderliğimizin Demokratik Uy-garlık Manifestosu’nda en kapsamlı bir bi-çimde teorik temellerini ortaya koyduğuyüzyılın yeni devrimci demokratik çizgisiolan demokratik uygarlık çizgisinin ifade-lendirilmesidir. Önderliğin en geniş bir bi-çimde koyduğu yeni paradigmaya göre,geçmişin sınıf, parti, devlet hiyerarşisinedayalı örgütsel modelini aşan, bunun yeri-ne demokratik ekolojik toplum paradigma-sının esasına dayanan, demokratik siyaset,demokratik toplum ve demokratik devletihedefleyen yeni uygarlıksal demokrasi ek-seninde bir örgütsel model öngörülmekte-dir. Yakın geçmiş, sınıf için parti ve iktidarıhedefleyen paradigmaya dayalı hareketle-rin, her ne kadar kendilerini halk hareketi,demokratik sosyalist hareket olarak ifade-lendirseler de, demokrasiyi, özgürlüğü ge-tirmeyeceklerini ve son tahlilde devlet erki-ne dayanarak yeni bir sınıfın diktatörlüğünedönüşeceklerini oldukça net bir şekilde is-patlamıştır. İnsanlığın yeryüzündeki sorun-larını çözen, toplumların kendi içerisindekive birbirleriyle olan sorunlarını, yine doğaile olan sorunlarını köklü bir şekilde çözü-me kavuşturan yeni bir çizgiyi geliştirmekbu yeni paradigmanın esasıdır. Bu açıdanda demokratik ekoloji paradigmasına daya-nan doğrultu, insanlığın günümüze kadarçözümsüzlükte bıraktığı sorunların köklüçözümünü öngören, gerçek anlamda öz-gürlüğü, demokratikleşmeyi, insanca yaşa-mayı, insanın kendisiyle, doğayla ve diğerbütün canlılarla uyum içerisinde adalet veeşitliğe dayalı bir sistemde özgürce yaşa-masını esas alan bir siyasal ve toplumsalsisteme doğru yol açan yeni bir ideolojik,felsefi doğrultuyla yeni bir örgütsel modelingeliştirilmesiyle sürece cevap olmayı öngö-ren bir yaklaşımı içermektedir. Bu, geçmiş-te bizler tarafından yeterince kavranama-mış, bu nedenle değişim sürecine köklü veradikal bir tarzda yaklaşılamamış, bununyerine eskide ısrar eden tutucu bir duruşladeğişim süreci yavaşlatılmıştır.

Bu noktada PKK’den KADEK’e geçer-ken, bazı değişiklikler yapılmış olsa da, de-mokratik uygarlık projesine cevap olabile-cek yeni örgütsel model apayrı bir model ol-masına rağmen, PKK’nin örgütsel modeliolduğu gibi devam etmiştir. Bunun için Ön-derlik Atina Savunması’yla gelişen örgütselsürece müdahale etmiş, köklü bir örgütseldeğişimi öngören yeni bir örgütsel modelinprojesini kapsamlı bir biçimde önümüzekoymuş ve bu temelde kongre sürecine ha-zırlanılmıştır. Önderliğin önümüze koyduğubu projenin özü, demokratik uygarlık çizgisive meşru savunma ekseninde en kapsamlıbir açılımı sağlamaktır. Bir yandan HPG fa-aliyetlerinin siyasal örgütsel faaliyetlerdenayrılarak özerkleşmesi temelinde ayrı veözerk bir örgütlenme olarak geliştirilmesiöngörülmüştür. Diğer yandan, KADEK’ineski örgütsel modelini tümüyle fesheden veyeni esaslar üzerinde yeni zeminlere vedengelere dayalı olarak sivil, demokratik si-yaseti öngören, en geniş halk kesimleriniiçine alan bir halk hareketinin örgütlenmesi-ni geliştiren yeni bir örgütsel modelin de-mokratik ekolojik toplum gerçeğine dayalıolarak geliştirilmesi esas alınmış, tümüylePKK ve KADEK’in devamı olmayan yeni birörgütlenmenin önü açılmıştır. Hareketi birkadro hareketi olmaktan çıkararak bir halkhareketine dönüştüren, halkın davaya sa-hiplenerek her düzeyde katılımını sağla-yan, bu temelde halkın demokratik kurum-laşmasını geliştiren ve bu kurumlaşmalararasında demokratik koordinasyon biçimin-de rol oynayacak bir üst örgütlenme mode-li ile tüm parçalarda demokrasi ve özgürlük

Sayfa 12 SerxwebûnOcak 2004

“2004 y›l› Kürt hareketinin önemli bir aflamaya geldi¤i bir y›l olacakt›r. Özellikle 2004 y›l›nda yeni Irakrejiminin formüle edilmesinin y›l ortalar›na do¤ru flekillenmesi plan› çerçevesinde Federal Demokratik

Irak bünyesinde Demokratik Kürdistan Federasyonu gerçe¤i, di¤er parçalar üzerinde sürdürülen inkar veimha siyasetleri için ürkütücü bir geliflme olarak görülmektedir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 13: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

mücadelesini yeni bir aşamaya taşıyan birörgütsel modelle KONGRA-GEL gerçeğineulaşılması hedeflenmiştir. KONGRA-GEL,örgütsel olarak PKK ya da KADEK’in bir de-vamı değil, sivil kesimlerin de her düzeydeyoğun bir şekilde katılım gösterdiği, merke-ziyetçiliği değil demokratik sistemi esasalan, siyasetin tümüyle halka dayandırıldığıbir örgütlenme ve kurumlaşma projesiyleulusal toplumsal örgütlenmenin en ileri dü-zeyde ve en demokratik bir şekilde geliştiril-mesini temel alan, açılımcı, demokratik ya-şam ve özgür birey ekseninde mücadeleyiderinleştirmeyi hedefleyen yeni bir örgütselmodeldir. Önderlik, bu projeyi “benim vehalkın projesidir” sözleriyle ifadelendirmişve eski PKK’lilerin yetkiyi bırakarak dahaçok ideolojik, politik, kültürel ve sanatsalyönüyle çizgiye hizmet sunan bir pozisyon-da katılmalarını öngörmüştür.

Çağdaş demokratik uygarlık eksenindegelişecek olan KONGRA-GEL örgütlenme-si, iktidarı hedeflemeyen, halkı demokratikgüç haline getirerek devleti demokratikleş-meye zorlayan, demokratik mücadele iledeğişimi herkese dayatan, böylece devletideğişime yönlendiren bir örgütlenme mode-lidir. Legal ve meşru olan demokratik sivil si-yaseti esas alan bu örgütlenme modeli ileKürdistan özgürlük hareketi, tarihinin enkapsamlı ve köklü değişim dönüşüm ve re-form sürecini yaşamaktadır. KONGRA-GEL, bu değişim dönüşüm temelinde de-mokratikleşmenin zirvesini yaşayarak halkı-mızın özgürlük mücadelesinde hamlesel birçıkışı ve yenilmez bir halk gücünü, halk ör-gütlülüğünü ortaya çıkaran, değişim dönü-şüm ve çözümü olmazsa olmaz kabilindenherkese dayatan, halkın öz gücünden oluş-muş bir irade ve temsil gücünün ortaya çı-karılmasını esas alan yeni ve demokratik birörgütsel yapılanmadır. Böylesine kapsamlıbir yeniden yapılanma projesiyle, halkımızı2004 yılına en kapsamlı bir biçimde hazırla-mayı hedefleyen bir hamlesel çıkış esasalınmaktadır. Bununla birlikte inkar ve imhasiyasetinin halen devam ettiği ülkemizde,yasal güvencelerin hiçbir biçimde olmadığı,Önderlik dahil, tüm Kürdistan halkının herşeyiyle tehdit altında olduğu, her zamantehlike ile yüz yüze gelebileceği gerçeğinide dikkate alarak, meşru savunma çizgisin-de örgütlenen HPG güçlerinin nitelik ve ni-celik açısından bir büyümeyi yaşayarak hertürlü olasılığa hazırlanması öngörülmekte-dir. Sonuç olarak Önderlik projesi alternatif-li, her türlü olasılığı düşünen ve her halükar-da halkın özgür iradesinin temsilini esasalan bir projedir. Demokratik çözümü, diya-logu en makul ölçülerle dayatarak halkındemokratik, eylemsel gücüyle inkar ve imhasiyasetini aşmayı ve Kürt sorununun özgürbirlik temelinde çözümünü olmazsa olmaztarzında dayatmayı, bunun için sonuna ka-dar demokrasi, özgürlük ve barış çizgisindemücadeleyi esas alırken, egemen güçlerinolası imha ve şiddete dayalı saldırıları karşı-sında savunma güçlerini her zaman hazırbir biçimde devrede tutmayı esas alan birprojedir. İki ayaklı, alternatifli, hiçbir şeyi te-sadüfe bırakmayan, her olasılığı göz önünealıp kendi özgücüne dayanmayı esas alanyeni bir örgütlenme konseptidir.

Saldırıya uğrayan halkın kendini

savunması en meşru haktır

Meşru savunma çizgisi, çağdaş de-mokratik uygarlık çizgisinin en önem-

li ve temel bir ilkesidir. Çağdaş demokratikuygarlık çizgisinin mücadelesini dayandırdı-ğı bir mücadele ekseni ve stratejisidir. Meş-ru savunma özü itibariyle ilkeli, onurlu vehiçbir biçimde teslimiyeti öngörmeyen bir si-yasal mücadele stratejisidir. Bu mücadelestratejisinde teslimiyet ve çözümsüzlük yok-tur. Her türlü olasılık karşısında cevabı olanbir mücadele anlayışını içermektedir. Esasolarak siyasal demokratik mücadeleyi yürüt-meyi, halkın demokratik iradesinin açığa çı-kartarak sonuç almayı öngören bir mücade-le konseptidir. Hakların anayasal güvencealtına alındığı ve hukukun geçerli olduğu ül-kelerde meşru savunma, siyasal demokratikyöntemler ve hukuk yoluyla geliştirilir. Amaeğer bir yerde hukuksuzluk varsa, hukuku

çiğneme temelinde saldırılar gelişiyorsa,meşru savunma burada halkın örgütlü siya-sal gücüne dayanarak yürütülür. Demokra-tik kitlesel eylemlerle karşı koyuşların geliş-tirilmesi ve kitlelerin gelişen saldırılar karşı-sında tepkilerini direniş şeklinde ifadelendi-rerek kendisini savunmasını gerektirir. Hattabunun için gerekli olursa, sivil savunma biçi-mindeki çeşitli örgütlenmelerin geliştirilme-siyle meşru savunma anlayışı pratikleştirile-bilir. Bütün bunların yeterli olmadığı ve kar-şı güçlerin şiddete dayalı saldırılarının siste-matik bir şekilde geliştiği bir yerde, gerekligörüldüğünde bu saldırıları karşılamak içinaskeri örgütlenme de dahil olmak üzere, kit-lelerin gücünü harekete geçirmeyi öngörenbir mücadele stratejisidir. Meşru savunmaçizgisi, siyasal mücadelenin engel tanımak-sızın gelişmesi, halkın iradesinin hiçbir en-gel tanımayarak, kendini güç haline getir-mesi demektir. Bu durum siyasal, örgütselve demokratik hukuk yoluyla sağlanabiliyor-sa bu yollar tercih edilir. Fakat bu girişimlersaldırılara maruz kalıyorsa, silahlı örgütlen-me de dahil, her türden örgütlenmeyle sal-dırıya uğrayan halkın kendini savunması enmeşru haktır. Bu hak, uluslararası yasalardaifadesini bulmuş evrensel bir haktır.

Bugün Kürdistan’da bir inkar ve imha si-yaseti halen gündemdedir. Bununla birlikteÖnderliğimizin yaşamı ve halkımızın gelece-ği bir tehdit ve tehlike altında bulunmaktadır.Halkımızın meşru savunma anlayışına görekendini ve değerlerini koruyabilmesi için, si-yasal, örgütsel planda meşru savunma anla-yışının her alanda yaşama geçirilmesi ge-rekliliği vardır. Bütün bunlar halkın örgütlügüçleri ile durdurulamıyor, buna karşı silahlıbir örgütlenmeye ihtiyaç duyuluyorsa, böylebir örgütlenme de böylesi durumlar için mev-cut durumda HPG şahsında ifadesini bul-maktadır. HPG, Kürdistan halkının 30 yıllıkmücadele birikiminin bir sonucu olarak ör-gütlenmiş bir gerilla gücüdür. Bu noktadaKürdistan özgürlük hareketinin meşru sa-vunma stratejisine uygun olarak siyasal, ör-gütsel ve toplumsal boyutta mücadele espri-sini geliştirmesi olanak dahilinde olduğu gi-bi, saldırıların dozajının artması halinde ön-ceden örgütlü bulunan meşru savunma ör-gütlenmesi HPG’nin de devreye girmesi im-kan dahilinde olacaktır. Burada anlaşılmasıgereken husus; meşru savunma anlayışınınsadece özgün koşullarımızda uygulanan birmücadele çizgisi olmadığı, ideolojik felsefibir gerçeğe dayanan, dünyada son yaşanandeğişim dönüşüm süreci ve 21. yüzyıl ile içi-ne girilen çağ gerçekliğinde ezilen kesimle-rin mücadelesini dayandırması gereken birmücadele konsepti, bir stratejidir. Dolayısıy-la bu stratejiye hiçbir şekilde gelip geçiciyaklaşılmamalıdır. Önderliğimiz ezilen ke-simlerin içerisine girmiş olduğu tıkanıklığıaşma noktasında birçok konuda yaptığı ye-ni değerlendirmeler gibi, mücadele stratejisi-ne ilişkin de yeni bir değerlendirme yaparakmeşru savunma stratejisini geliştirmiştir. Bu,halkların mücadele stratejisinde yeni bir for-müldür. Ne eskisi gibi kaynağını reel sosya-lizmden alan bir yaklaşımla şiddete tapma,şiddetin her şeyi çözeceğini sanarak heralanda şiddeti esas alma ne de şiddettenuzaklaşma adı altında sağa savrulup tesli-miyet yolunu tutmadır. Şiddetin her sorunuçözemeyeceği, esas sonuç alacak olanınhalkın örgütlü demokratik iradesinin açığaçıkarılması olduğu bir gerçektir. Fakat huku-kun çiğnendiği, her türlü inkar ve imha saldı-rısının geliştiği bir ortamda da, devrimcilerteslim olmayacağına göre, mücadeleyi ulus-lararası yasaların öngördüğü meşru çerçe-veye oturtma temelinde silah dahil, kendinisavunma hakkı yasal ve meşrudur. Haklı te-mellere dayanan mücadelemizin yeni dö-nemde evrensel yasalara uygun bir biçimdeyeni bir stratejiyle formüle edilmesinin temelnedeni de budur. Bu nedenle bu stratejiyegelip geçici bir gözle bakmak, olur olmazyerde buna ters düşen tutumlar sergilemekÖnderliğimizin ortaya koymuş olduğu de-mokratik ekolojik toplum paradigmasının an-laşılmaması anlamına gelmektedir.

Çağdaş demokratik uygarlık çizgisininen temel ilkelerinden birisi meşru savun-ma ilkesidir. Meşru savunma ilkesi, zorluk-lar karşısında teslim olmamak, gerektiğin-

de direnmektir. Hiçbir biçimde çözümsüz-lüğe düşmemek, her halükarda çözümüesas almak ve mücadeleyi engel tanımak-sızın ilerletmek anlamına gelmektedir. Do-layısıyla bugün Önderliğimiz ve halkımızıngeleceğinin güvenceye alınması noktasın-da anayasal ve hukuksal güvenceler ge-lişmediği ve inkar imha siyaseti tümdenortadan kaldırılmadığı müddetçe HPG herzaman için varlığını koruyacaktır. Bütünbu gerçekler söz konusuyken, HPG’ninvarlığının tartışma konusu yapılması ke-sinlikle çizgimizle, stratejimizle çelişen birkonuma düşmek anlamına gelmektedir.Meşru savunma çizgisinin demokratik uy-garlık mücadelesinde ana eksen yapılma-ması, çizginin muğlaklaştırılması ve mü-cadele tarzının belirlenmemesi anlamınagelmektedir ki, bu durum yarın ne olacağıbelli olmayan bir rotada mücadelenin birçizgisizlik ve belirsizlik içerisinde sıkışma-sıyla sonuçlanacaktır. Meşru savunmagüçlerinin şu veya bu zamanda gerekliolup olmayacağını söylemek veya tartış-mak bu çizginin esprisiyle bütünüyle çeliş-mek anlamına gelmektedir. Halbuki geril-lanın devreden çıkması için öncelikle inkarve imha siyasetinin ortadan kaldırılmasıve onun yerine anayasal ve hukuksal gü-vencenin sağlanması gerekmektedir. Busağlanmadığı taktirde Kürdistan gerillası-nın varlığını her koşul altında devam etti-receği ve meşru savunma çizgisi temelin-de nicel ve nitel büyümesini sürdürereksürecin demokratik çizgide gelişmesi içinüstüne düşen rolü oynayacağı çok açık birgerçekliktir. Bu koşullar gerçekleşmedensilahsızlanmaktan bahsetmek, çizgidensapmak anlamına geleceği gibi, teslimiye-te de kapıyı aralamak olacaktır. Kürdistanözgürlük mücadelesi öyle sıradan herhan-gi bir olguya değil, güçlü ideolojik, politikve felsefi temellere dayanmaktadır. De-mokratik ekolojik toplum ve cins devrimieksenine dayalı paradigmanın temel hal-kasına dayanmaktadır. Buna göre Kürdis-tan halkı siyasal, kültürel, sosyal ve heralandaki örgütlenmesini en geniş bir bi-çimde yürütürken, aynı zamanda meşrusavunma esprisiyle de bütün bu örgütlen-melerini koruyacak ve meşru savunmanınörgütlü gücü olan HPG’yi de güçlendiripgeliştirecektir. Çünkü demokratik ekolojiktoplum paradigmasında herhangi bir bi-çimde gerileme ve teslim olma anlayışıyoktur. Her koşul altında onurlu, ilkeli birduruşu sergileyen yeni paradigmamız, ba-rış, özgürlük ve demokrasi amacına ulaş-mayı hedeflemektedir.

Önderliğimiz, bu konuya ilişkin dahaaçımlayıcı ve netleştirici değerlendirmeleryapmıştır. Kendi sağlık sorunu ile siyasetibağlantılı bir biçimde değerlendirerekdevletin içinde rantçı çeteci çevrelerin ol-duğunu, bunların halen etkisini sürdürdü-ğünü belirterek kendisine yönelik bir kon-septin bulunduğunu ifade etmiştir. Önder-liğimiz sağlık durumunu, siyasetle ve Tür-kiye Cumhuriyeti devleti içindeki güçleriniç çatışma ve çekişmesiyle bağlantılı birbiçimde üç aşamaya ayırmaktadır. Birinciaşamayı, bir yıl öncesine kadar olan aşa-ma olarak değerlendirirken, ikinci aşama-yı da bir yıldan bu yana giderek sağlık ko-nusunda sorunların artması ve en sonolarak da deri dökülmesi vb biçimlerdebelirtisi görülen çeşitli hastalıkların türe-mesiyle ifadelendirmekte ve muhtemelenüçüncü aşamaya geçileceği ve üçüncüaşamanın da imha olacağını ifade etmek-tedir. Bu anlamda Önderliğimiz politika ilesağlık sorununu birlikte ele alıp bir yöneli-min olması endişesini taşıdığını belirt-mekte ve bu anlamda gelişebilecek tehli-kelere işaret etmektedir. Kuşkusuz müca-delemiz, hareketimiz ve tüm halkımız için,

hatta tüm Türkiye ve Ortadoğu halklarıiçin bu çok ciddi bir durum anlamına gel-mektedir. Önderliğimizin tespit ve değer-lendirmelerinden, sürecin bu şekilde gidi-şinin önü alınmaz ve demokrasi mücade-lesinin Türkiye’de gelişmesi temelindedevlet içindeki çeteci, rantçı güçlerin geri-letilmesi gerçekleşmezse, tehlikenin bo-yutlanacağı ve bu boyutlanma temelindeKürdistan zemini üzerinde de ikinci bir İs-rail-Filistin benzeri halklar arası çatışma-nın ortaya çıkacağı görülmektedir. Önder-liğin hedeflenmesi ve imha ile karşı karşı-ya bulunuyor olması, gerek hareketimizve gerekse de tüm halkımız için en ciddibir şekilde üzerinde durulması gereken birhusustur. Önderliğin imhası halkımız vegeleceğimizin imha edilmesi anlamınagelmektedir. Bir arada yaşamanın, Kürt,Türk ve tüm halkların bir arada yaşaması-nın tek güvencesi Önderliktir. Önderliğikorumak geleceği, özgür birlik ortamını vebarışı korumak anlamına gelmektedir.Halkların kardeşliğini, demokrasiyi, barışve bir arada yaşamanın zeminini korumakanlamına gelmektedir. Bunun için Önder-liğin sağlığı ve yaşamı Türkiye’deki tümhalklar için önemli bir konudur. Böyle birşeyi hedefleyenler ise, ancak halklarındüşmanı olan rantçı, çeteci, katliamcı, şo-venist kesimlerdir.

Önderliği korumak ise çizgiyi korumak-tan geçmektedir. Çünkü Önderlik bir kişideğil, kurumsal bir güç, önderliksel birsistem ve çizgidir. Önderlik ancak kendiçizgisi ile varolabilir ve ancak çizgisininteminat altına alınması ile yaşamı teminataltına alınmış olabilir. Öte yandan çizgi,halkımızın yeni dönemde varolmasının,çağdaşlaşmasının kimliğidir. 20. yüzyılınkapatılması ve 21. yüzyıla girişin kimliği-dir. Çağdaş demokratik özgürlük mücade-lecisi olan Kürt halkının kimliği Önderlikçizgisidir. Bu anlamda çizgisizlik kimliksiz-liktir. Çizgisizlik teslimiyet ve köleliktir.Kimliksiz bir halk asla özgür olamayacak,diğer halklarla eşit bir şekilde bir aradayaşayamayacaktır. Ve bu da köle olmayamahkum bir halk konumuna düşmek anla-mına gelmektedir. Bu açıdan Önderlik çiz-gisi bizim için, halkımız için ve geleceği-miz için yaşamsal bir konuyu teşkil et-mektedir. Her şeyin Önderlikle bağlantılıele alınması ve bağlantılı kılınması bazı-larının sandığı gibi sadece Önderliğimizeduygusal bağlarla bağlı olduğumuzdan yada ahlaki açıdan Önderliğe sahip çıkmazorunluluğunu hissettiğimizden dolayı de-ğildir. Önderliğe ve çizgiye sahip çıkmakhalkımızın özgür geleceğine sahip çık-mak demektir. Çünkü Önderlik ve çizgisigeleceğin, başta Kürt-Türk halkları olmaküzere, Kürtlerle diğer halkların bir aradayaşamasının, kardeşliğin, özgürlüğün,demokratik sistemin ve barışın geleceği-ne sahip çıkmak demektir. Önderlik çizgi-si ve Önderliğin yaşamı bizim için bu an-lama gelmektedir. Önderliğimize yönelikgelişebilecek daha değişik yaklaşımlar,gerçeğin ters yüz edilmesi ve halkımızıniradeleşmiş kimliğini tanımamak anlamı-na gelecektir. Bu anlamda Önderliksiz çö-züm projeleri ancak ve ancak köleleştirmeprojeleri olacaktır. Bu noktada geliştiril-mesi düşünülen herhangi bir sözde çö-züm, kölelik çözümü ve teslimiyet olacak-tır. Kendine; Apocuyum, yurtseverim, de-mokratım diyen hiç kimse Önderliksiz çö-zümü asla düşünmek bile istemeyecektir.Bu konuda örgüt olarak, halk olarak kesinve netiz. Bu açıdan bize dayatılan bu türgirişimlere karşı tavrımızın peşinen her-kes tarafından bilinmesinde büyük bir fay-da vardır. Kürdistan halkı geleceğini veiradeleşmesini bir bütün olarak bir çizgidebirleştirmiştir ve bunun sembolü, bu çizgi-

nin temsil gücü de Başkan Apo’dur. Bu-nun birbirinden koparılması, ayrı ayrı elealınması hiçbir şekilde düşünülemez.Böyle düşünmek isteyen güçlerin enindesonunda başarısızlığa uğrayacakları ke-sindir. Bu tür çabaların beyhude çabalarolacağı, Kürdistan halkı açısından hiçbirfayda sağlamayacağı ve sonuç almaya-cağı da çok açıktır.

Sonuç olarak Önderliğimizin yaşam veözgürlüğünü garantiye almak ancak veancak, Önderlik çizgisine her açıdan sa-hip çıkmak, onu pratikte yaşamsallaştır-mak, Kürt sorununun çözümünde yeganebir çizgi haline getirmek, KONGRA-GELşahsında halklaştırarak kitleyle kopmazbir biçimde bütünleştirmekle sağlanacak-tır. Bütün Apocu militan yoldaşların bu bi-linçle hareket edip Önderliğin çizgisini ya-şamsallaştırmak üzere her türlü fedakarlı-ğı ve çabayı göstermesi gerektiği bir dö-nem içerisinde bulunmaktayız. Bu görevtüm Apocu militanların, sempatizanlarınve taraftarların bir görevi olarak herkesinönünde durmaktadır. Önderliğe endekslibir biçimde hareketimize dönük olası yenikomplolara karşı tedbir almamızın ve ted-birli olmamızın yolu da buradan geçmek-tedir. Kaldı ki, uluslararası komplo bununiçin geçersiz kılınmıştır. Önderliğin ulusla-rarası komploya karşı verdiği mücadeleekseninde mücadele ve direnişle ulusla-rarası komplonun çatladığı, durakladığıve bugün geçersiz bir hale geldiğini tespitetmek mümkündür. Ancak bu durum,uluslararası komplonun bir daha günde-me gelmeyeceği anlamına da gelmemek-tedir. Özellikle Önderliğimizin 31 Aralık ta-rihli görüşme notunda belirttikleri, sürecibelirleyen, sürecin olası gelişme boyutu-nu ve bağrında ne kadar tehlikeleri taşıdı-ğını ortaya koyan önemli tespit ve pers-pektifler içermektedir. Zaten Önderliğimizbu değerlendirmelerini bir yıllık perspektifolarak tanımlamıştır. Bu perspektiften ha-reketle sürecin politik gelişmelerine baktı-ğımızda, her an değişik boyuttaki bir ulus-lararası komplo sürecinin gündeme gele-ceğini düşünmemek saflık olacaktır. HemTürkiye’deki oligarşik devlet yapılanmasıiçindeki iç çekişme ve çatışmanın boyut-lanma düzeyi ve hem de Ortadoğu’da ha-reketimizin çeşitli güçler arasında süreklibir tartışma konusu yapıldığı gerçeğinigöz önüne alırsak, önümüzdeki sürecinönemli gelişmelerle dolu bir süreç olaca-ğını görmek zor olmayacaktır. Bu süreç,esas itibariyle gelişme ve sonuç almayauygun bir zemin arz etmekte, Kürt ulusalözgürlük hareketinin mesafe kat etmesive yeni bir aşamaya sıçrama yapmasınıgeçmişe nazaran çok daha yüksek bir şe-kilde olanak dahiline sokmakta, fakat bağ-rında çok çeşitli tehlikeleri de taşımakta-dır. Özellikle Kürdistan üzerindeki ege-men devletlerin son dönemlerde dahafazla geliştirdikleri ittifak ve yakınlaşmadurumu ve bölgeye yeniden biçim verilir-ken gelişen tartışma süreci dikkate alındı-ğında, her ne kadar gelişme zemini herzamankinden daha fazla olgunlaşmışsada, çeşitli düzeylerde saldırı olasılıkları dagündemde bulunmaktadır.

HHPPGG iiddeeoolloojjiikk bbiirr ççiizzggii ggüüccüünnee ddaayyaannaann öörrggüüttlleennmmiiflfl

aasskkeerrii oorrggaanniizzaassyyoonndduurr

Önderliğimizin önümüze koyduğu de-mokratik ekolojik toplum ve cins

devrimine dayalı paradigmanın temel birilkesi olan meşru savunma çizgisi, hemgelişmeye imkan vermekte, demokratikçözüm çizgisi doğrultusunda çözümügündemleştirmekte ve hem de olası tehli-kelere karşı her türlü tedbirin geliştirilme-

Serxwebûn Sayfa 13Ocak 2004

“Önderli¤in imhas› halk›m›z ve gelece¤imizin imha edilmesi anlam›na gelmektedir.Bir arada yaflaman›n, Kürt, Türk ve tüm halklar›n bir arada yaflamas›n›n tek güvencesi

Önderliktir. Önderli¤i korumak gelece¤i, özgür birlik ortam›n› ve bar›fl› korumak anlam›na gelmektedir. Halklar›n kardeflli¤ini, demokrasiyi, bar›fl ve bir arada

yaflaman›n zeminini korumak anlam›na gelmektedir. Bunun için Önderli¤in sa¤l›¤› ve yaflam›Türkiye’deki tüm halklar için önemli bir konudur.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 14: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

sini öngörmektedir. Bu nedenle herhangibir biçimde salt savunmaya geçmek, sa-vunma konumunda bulunmak değil, bütüngücümüzle yüklenerek varolan imkanlarıen iyi bir şekilde değerlendirmek, geliş-menin zemini haline dönüştürmek, bu te-melde değişim dönüşüm ve demokratikçözümü olmazsa olmaz kabilinde en etkilibir biçimde dayatan bir siyasal, örgütsel,diplomatik hamleyle beraber meşru sa-vunma çizgisinde çelikleşmiş, iradeleş-miş, nicelik ve nitelik büyümesini sağla-mış bir mevzilenmeyi geliştirmek, gelece-ğin teminat altına alınması anlamına gele-cektir. Bu konuda Kürdistan özgürlük mü-cadelesinin bütün güçlerinin bu eksendesürece yüklenmesi, hamlesel çıkışlarlavarolan fırsatları değerlendirerek Kürt so-rununun demokratik çözüm ve özgür birliktemelinde çağdaş demokratik uygarlıkçizgisinde çözüme kavuşturulmasını he-defleyen bir yürüyüş tarzı ile sürece yük-lenmesi gerektiği çok açık ortadadır. Bu-nunla birlikte Önderliğin meşru savunmagüçlerine dönük özgün mesajlarını daHPG güçlerinin daha fazla dikkate alarakbunların yaşamsallaştırılması noktasındakendini daha fazla sorumlu görmesi haya-ti önemdedir.

Meşru savunmanın örgütlü gücü ola-rak HPG’nin öncelikli görevi Önderliğimi-zi, halkımızı, devrimci mücadelenin kaza-nımlarını ve demokratik ortamı korumakve kollamaktır. Demokratik sürecin gelişi-mine destek sunmaktır. HPG ideolojik po-litik bir çizgi gücüne dayanan, örgütlenmişaskeri bir organizasyondur. Ulusun değeryargılarını korumakla mükellef ulusal birgüçtür. Bu açıdan herkesin, tüm Kürt yurt-severlerinin her zaman gurur duyacağı vebir güvence olarak dayanacağı savunmagücüdür. Tüm halkımızın ve örgütlerin,kurumların, eğilimlerin sahip çıkması ge-reken, gelişimine ve güçlenmesine desteksunması gereken bir güçtür. Bu güç her-kes için bir savunma gücü ve geleceğinteminatıdır. Barışın, özgürlüğün, demok-rasinin güvencesidir. KONGRA-GEL ilebirlikte yaşanan tartışma sürecinde HPGde bir çizgi gücü olarak tutum sahibidir vebu tutumunda nettir. Özellikle KONGRA-GEL sürecinden bu yana HPG, kendi için-de gerek Kuzey ve gerekse de Güney’de-ki bütün organlarıyla yürüttüğü değişiktartışma düzeyleriyle bir bütünlüğe ve yekvücut duruşa kesin bir biçimde ulaşmış birgüçtür. Komutası, kadın ve erkeği ile tümyapısı, bütün kolları ve kurumları ile HPG,ulusal demokratik mücadelenin çıkarlarıtemelinde; Apocu çizgide, kendisini kesin-leştirmiş bir güçtür. HPG’nin çizgisi Baş-kan Apo’nun fedailik çizgisidir ve HPGBaşkan Apo’nun savunma gücüdür. Onunideolojisinin, çizgisinin tereddütsüz uygu-layıcısı, askeridir. Her HPG üyesi ve mili-tanı bu çizgi temelinde fedailik ruhuyla yo-ğunlaşarak dönemin kendisine yüklediğigörevleri yerine getirmek için her türlü fe-dakarlığı ve mücadele biçimini geliştirme-ye hazırlanmaktadır. Kendisini Önderlikçizgisinin gücü olarak tanımlarken, KON-GRA-GEL bünyesi içinde gelişen tartış-malarda hiç kimsenin, ne karşısındadır nede arkasındadır. Bu dönemde çekiştiricive geriye çeken yaklaşımlara, gösterece-ği ideolojik politik performans ve demok-ratik yaşam tarzıyla yer vermeyecektir.Hiç kimsenin kendini uyguladığı, kendinegöre biçimlendirmeyi geliştirdiği bir zeminolmayacaktır. HPG, Önderlik çizgisindeörgütlenmiş ulusal bir güçtür ve herkesingücüdür. Herkese yakınlığı da, uzaklığıda aynı mesafededir. Ama kuşkusuz ki,çizgisiz değildir. Mücadelesizliği de yaşa-mamaktadır. Bir mücadelesi vardır ve çiz-gisi Başkan Apo’nun çizgisidir. Bu anlam-da da HPG bir taraftır ve tarafı BaşkanApo’nun tarafıdır. Başkan Apo’nun çizgi-siyle çelişen eğilim ve kişilere karşı somutve net bir tavır sahibi olması onun görevi-nin bir gereğidir. Başka anlamlarda her-hangi bir taraf değildir. HPG’nin bu aşa-madaki tek uğraşı, meşru savunma çizgi-sinde kendisini yetkin bir biçimde hazırla-maktır ve gündemi budur. Gündemini Ön-derliğin perspektiflerine endeksleyerek

birlik çizgisini esas almakta ve herkesiÖnderlik çizgisinde birleşmeye, bütünleş-meye çağırmaktadır.

KONGRA-GEL demokratik bir örgüt-lenmedir ve demokrasinin en temel olgusuda, değişik görüşlere hoşgörü ile yakla-şımdır. KONGRA-GEL sadece kendisinindeğil, ötekinin görüşüne de yer veren birdemokratik sisteme sahiptir. Bu açıdandeğişik konularda değişik görüş ve yakla-şıma sahip olan hiç kimseye ön yargılıyaklaşmamalıdır. En azından özerk bir ku-rum olarak HPG, demokratik teamülleredayanarak böyle düşünmektedir. Ama ba-şarının ve zaferin tek yolu olan Önderlikçizgisindeki ısrarını her koşulda ve herplatformda net bir biçimde ortaya koyacakve sürdürecektir. HPG bu konuda kendisi-ni oldukça netleştirmiş, şeffaflaştırmış birörgütsel düzeye ulaşmıştır. Önderlik çizgi-sinde birliği ve bu konuda yürütülmesi ge-reken mücadeleyi yürütecek; tüm halkı-mız, yoldaşlar ve Önderlik karşısındakiyükümlülüğünü bu çerçevede netleşmiş il-keli bir tutumla yerine getirecektir. HPG,özerk bir kurum olarak bütün düzenleme-lerini, yaklaşımlarını yönetmelik esasları-na göre geliştirecek, demokratik kültür veişleyişi esas alırken, disiplin sistemiyle bü-tünlüklü bir biçimde yaşama geçirmeyi ön-görecektir. Bu anlamda kendi kendine ye-terli olabilecek bir örgütsel düzeyi yakalar-ken, bütün faaliyetlerini ve pozisyonunuKONGRA-GEL’in siyasal çizgisini esasalarak belirlemekte ve onu geliştirmeyi te-mel bir ölçü olarak ele almaktadır.HPG’nin KONGRA-GEL ile bir örgütselilişkisi yoktur, ama KONGRA-GEL Önder-lik ve halkın projesidir. HPG de Önderlikve halkın en temel bir savunma gücü oldu-ğuna göre, KONGRA-GEL’in de bir sa-vunma gücüdür. Dolayısıyla Kürdistanhalkının bir iradi gücü olan KONGRA-GEL’in çizgisini mevzilenme ve harekettarzında esas alacağı ve bundan şaşma-yacağı kesin bir biçimde nettir. Fakat bu-nun yanında Kürdistan’daki bütün yurtse-ver, demokratik güç ve örgütlenmelerinHPG’nin zayıflatılması ve geriye çekilmesideğil, meşru savunma çizgisinde güçlen-mesi ve daha etkili bir güç olarak rolünüoynayabilmesi için gereken tutumu geliş-tirmeleri gerekmektedir. Önderlik çizgisinikendisine ana eksen alan Kürdistan’dakibütün ulusal demokratik kurumlaşmalarınve örgütlenmelerin birbirini destekleyiciyaklaşmaları, kendi faaliyetlerini yürütür-ken, diğer bir kurumsal faaliyetin zarargörmemesini öngören programsal bir ça-lışmayı esas almaları gerektiği çok açıkortadadır. Hareketimizin ve halkımızın çı-karları açısından bütün ulusal demokratikkurumların bu konuya sorumlu yaklaşma-ları en temel koşuldur.

Bu proje, köklü bir zihinsel değişim dö-nüşümle yenilenerek demokratikleşmeyiana eksen yapan, geniş kitleleri kucaklaya-rak içine alan, toplumun tüm kesimlerineaçılım yaparak siyaseti halka indirgeyen,halkı siyasete, değerlere ve örgütlenmeyesahip çıkar hale getiren bir projedir. Bu an-lamda büyümeyi, gelişmeyi ve yeni dönem-de hamlesel bir çıkış yaparak başarıya kilit-lenmiş yeni demokratik örgütsel modeli or-taya çıkarmayı hedeflemektedir. Amacıgevşemek, gerilemek, ‘yenilik yapıyoruz’ di-ye sıradan kitlelerin düzeyine gelmek, mü-cadeleci kadroyu sıradan insanlar düzeyineçekmek değil; büyümek, güçlenmek, ka-zanmak ve mücadeleci, demokratik, özgür-lük savaşçısı bir toplumsal gerçeği yarat-maktır. Bu anlamda köklü değişime yaklaşı-lırken, ne sol dogmatik, reel sosyalistçe tu-tumlarda ısrar etmek ne de değişim adı al-tında sağa savrularak hareketi liberalize et-mek doğru değildir. Doğru değişim çizgisidemokratik ekolojik toplum ekseninde ger-çekleşecek demokratik yeniden yapılanmaolmak durumundadır. Yeniden yapılanma-nın ana ekseni, demokratik ekolojik toplumparadigmasına dayanmaktadır. Sonuna ka-dar değişim, yenilenme ve geçmişin tüm tu-tucu, geri, dogmatik anlayış ve tarzlarındansıyrılmaktır. Apocu hareketin Kürdistan top-lumuna kazandırdıkları ve ortaya çıkardığımeziyetleri yükselterek, geçmişin tüm

olumlu özelliklerini yeni dönemde somutkoşulların gerçeğine uyarlayarak ve onlarıtemsil ederek kapsamlı, büyük bir yenidenyapılanma sürecine yürümek imkan dahili-ne girecektir. Kendini geçmişten tümdenkopararak ‘yenileniyoruz, yeni bir başlangıçyapıyoruz’ diyerek geçmişin reddedilmesiy-le hiçbir yere varılamayacaktır. Ama aynızamanda sürece, aşırı düzeyde örgütselkaygılarla yaklaşıp yenilenmeye gelme-mek, dogmatik, tutucu tutumlarla büyük de-ğişim ve yeniden yapılanma sürecine yete-rince katılmamak değişim sürecini ağırlaştı-rıp hareketimizi kısır döngülerle karşı karşı-ya getirmekten başka bir sonuç vermeye-cektir. Doğru olan ne tutuculuk ne de sağasavrulmadır. Doğru olan demokratik ekolo-jik toplum paradigmasını esas alan, tered-dütsüz, ilkeli ve hesapsız bir yaklaşımla de-ğişim yaparak büyük bir mücadele gücünüortaya çıkarmayı hedefleyen Önderliğimizindeğişim dönüşüm çizgisidir.

EEnn iiyyii hhaazz››rrll››kkeenn ggüüççllüü ee¤¤iittiimmllee yyaapp››llaabbiilliirr

Önümüzde, mücadele tarihimizinönemli bir safhası bulunmaktadır. Bu

sürece tüm ulusal demokratik örgüt ve ku-rumların hazırlıklı bir şekilde giriş yapmasıve doğru bir pratik politika ile süreci cevap-laması durumunda, mücadelenin yeni biraşamaya taşınması mümkünken, sürecehazırlıksız bir giriş, mücadeleyi çok kritik,hassas ve tehlikeli durumlarla karşı karşıyagetirebilecektir. Sürecin gelişim doğrultu-sundan çıkarılarak tersine çevrilmesi halin-de, demokratik çözüm, diyalog ve barış çiz-gisi yerine inkar-imhaya dayalı bastırma,saldırı durumunun ve uluslararası komplo-yu aşan bir yönelimin gelişebileceğini he-saplamak gerekmektedir. Geçmişte hare-ketimize ve Önderliğimize karşı geliştirilenuluslararası komplonun bölgesel ayaklarızayıf olmasına rağmen, yeni dönemde ge-lişebilecek böyle bir yönelimin bölgeselayaklarının daha güçlü olacağını hesapla-mak ve buna göre Kürt halkının özgürlükmücadelesi ve onun iradeleşmiş gücü ola-rak her türlü olasılığı göz önünde bulundu-rup kapsamlı bir hazırlık sürecini şimdidenbaşlatmak, geleceğin kazanılması açısın-dan büyük bir önem taşımaktadır. Bu kap-samda örgütsel, siyasal ve diplomatik faali-yetlerin güçlü bir planlama dahilinde ele alı-nıp yürütülmesi gerektiği açıktır. Ama özerkbir kurumlaşma olan HPG’nin de kendi gö-rev dahilindeki faaliyetlere yeterli cevabıgeliştirebilmesi ve dönemin üstüne yükledi-ği rolü layıkıyla yerine getirebilmesi içinşimdiden tarihimizin en güçlü, kapsamlı ha-zırlık faaliyetlerini yürütmesi gerekmekte-dir. HPG’nin buna ilişkin sezon başındanbu yana üzerinde yoğunlaştığı bir kış vehazırlık planlaması vardır. Bu planlamayıyeterli bir biçimde yaşama geçirmek ve ba-harla birlikte hazırlıkları en yüksek seviye-sine çıkararak döneme hazırlıklı ve güçlübir giriş yapmak temel hedeftir. Öncelikletüm HPG güçlerinin, gerek Kuzey, gereksede Güney’de meşru savunma çizgisi çerçe-vesinde savunma pozisyonlarını güçlendir-mesi ve üslenmede dikkat edilmesi gere-ken kural ve kaidelerin tamamıyla yaşamageçirilerek olması gereken güvenlik sistemive hareket tarzının mutlaka yaşama geçiril-mesi gerekmektedir. Her alanda üslenmeplanlamasına uygun hareket edilmesi vegizlilik vb kurallara uyularak savunma sis-teminin güçlü oturtulması tüm birliklerin enbaşta gelen görevi durumundadır.

Diğer nokta ise hazırlık faaliyetlerinineğitim çerçevesinde kapsamlı bir biçimdeyürütülerek derinleştirilmesidir. Bizde en iyihazırlık, en güçlü eğitimle yapılabilir. Buaçıdan hazırlıklarımızın ana halkasını eği-tim faaliyetlerinin somut, sonuç alıcı ve sis-temli bir biçimde sürdürülmesi oluşturmak-tadır. Bilindiği gibi I. HPG Konferansı’ndanbu yana yeniden yapılanma projesi çerçe-vesinde çok yönlü bir eğitim faaliyeti yürü-tülmüştür. Bu eğitimle sağlanan yoğunlaş-ma ve derinleşme düzeyine dayanarakHPG yeni mevzilenme düzeyine ve örgütlü-lük sistemine ulaşmayı başarmıştır. Bugünise elde edilen bu mevzilenme düzeyi ve ör-

gütlenme sisteminde II. HPG Konferan-sı’nın yeniden yapılanma, köklü değişim-dönüşüm çizgisi doğrultusunda derinleşme-nin sağlanması ve güçlü bir pozisyonun herbakımdan yakalanması hedeflenmektedir.Bizde güçlü olmak, ideolojide kesin ve ka-rarlı bir duruşu sergilemekten geçmektedir.Bununla birlikte yaşama doğru katılmak,yaşamı yoldaşlık çizgisi çerçevesinde ko-lektif bir tarza dayandırarak güçlendirmek,bu temelde moralize olarak sürecin ve dö-nemin görevlerine hazırlanmak güçlü olma-nın, yeterli bir duruşu geliştirmenin ana hal-kası olmaktadır. Bu açıdan öncelikle ideolo-jik politik derinliği yakalama noktasında eği-timi derinleştirmek, vicdan ve zihniyet devri-mi temelinde köklü bir yenilenmeyi yaşa-mak, demokratik ekolojik toplum paradig-masında derinleşmiş, yenilenmiş, aydınlan-mış ve netleşmiş bir kafa ve kişilik yapısıy-la dönem görevlerine sarılmak, bunu sağla-yacak tüm açılım ve yoğunlaşmayı geliştir-mek öncelikli görevdir. Eğitim çalışmalarınısıradan bir çalışma olarak değil, hazırlık fa-aliyetlerinin en önemli bir parçası olarak elealmak ve bu temelde tüm komuta kademe-si ve yapının en yeterli bir biçimde katılımı-nı sağlamak, eğitimin sonuç alıcılığı bakı-mından bir gerekliliktir. Eğitimin sonuç alıcıolması noktasında özellikle gündemin doğ-ru tutturulması, doğru bir atmosferin oluştu-rulması önemli bir etkendir. Sınıftaki, tartış-ma platformundaki gündem ile mangadakigündemin ayrı ayrı değil, aynı olması, özel-likle yoğunlaşmanın derinleşmesi ve sonuçalması noktasında önemlidir. Bu nedenlebiz eğitimi ele alırken, sadece bir öğrenimolgusu olarak değil, özümseme, içselleştir-me temelinde kişilik dönüşümünde güçlü birsilah olarak ele almaktayız. Eğitim ancak buçerçevede ele alındığında, sonuç alacak,kişiliğin gelişimine yol açarak militanlaşmave askerleşmeyi geliştirecektir. Sadece öğ-renmek ve öğrendiğini de yaşama geçirme-den sadece söz düzeyinde ele almak, bunukişiliğin gelişimine zemin yapmamak bizimeğitim tarzımız değildir. Bu nedenle sezonitibariyle tüm alanlarımızın bir yoğunlaşma-yı, derinleşmeyi, eğitim olayına doğru yak-laşım temelinde bir gelişmeyi ve yenilenme-yi yaşaması imkan dahilindedir. Bütün alan-ların eğitim programına bu temelde yakla-şarak bu konuda adeta bir seferberlik yak-laşımıyla çalışmalara katılım göstermesi,eğitim faaliyetlerini en sonuç alıcı, randı-manlı, gelişme ve yenilenmeye hizmeteden bir faaliyete dönüştürmesi gerekmek-tedir. Bütün yoldaşlar, içinde bulunduğumuzbu eğitim sürecine bu temelde yaklaşmalı,eğitimi köklü bir kişilik dönüşümü, gelişimive zemini haline getirmeyi mutlaka başar-malıdır. Bunun için başta yönetim olmaküzere, tüm yapımızın bu dönem eğitiminedaha sorumlu yaklaşması, daha katılımcıve katkıcı bir tarzda kendini eğitim faaliyet-lerine katması en temel görev biçiminde elealınmalıdır. Bu eğitimlerle tüm güçlerimizin,bütün HPG birimlerinin yeni dönemin gö-revlerine, netleşmiş, yenilenmiş, aydınlan-mış, güçlü bir ideolojik, politik, felsefi perfor-mansa ulaşmış, askeri sanatta derinleşmişbir biçimde hazırlanması öngörülmektedir.

““‹‹yyii bbiirr kkoommuuttaann ssaavvaaflfl›› kkaammppttaa kkaazzaann››rr..””

Eğitim sadece sınıf içindeki tartışmaplatformları ile sınırlı bırakılmamalı,

yürütülen tartışmalar yaşamın diğer alan-larına da yansıtılmalı ve eğitim ile yaşamgündemi birleştirilmelidir. Bu açıdan bakıl-dığında yürütülen eğitim faaliyeti iki bölü-me ayrıştırılabilir. Birincisi komisyonlar ta-rafından yönlendirilen, dershanelerde yü-rütülen tartışmalarla geliştirilen ideolojik,politik, felsefi, kültürel ve askeri eğitimken,ikincisi ise yaşam eğitimidir. Dershane dı-şındaki yaşamın planlı, düzenli olmasınısağlayan, demokratik yaşam kültürü ilekatılımcı, kolektif, yoldaşlığı geliştiren,saygı ve sevgiyi derinleştiren, yoldaşlararası ilişkiyi bu temelde demokratik ve öz-gürlükçü kılan, günlük yaşamı zenginleşti-ren, derinleştiren eğitimdir. Bu eğitimi dedaha çok yönetimler yürütecektir. Bu an-lamda yönetimlerin hem sınıf derslerine

katılım göstermesi, onu kavratıcı kılması,özümsetmesi, derinleştirmesi gerekirkenhem de bu eğitimleri sınıf dışında yaşam-la da bütünleştirecek, yaşama indirgeye-cek, bunun için çeşitli grup ve birey tartış-malarını geliştirme temelinde herkeseözümsetecek yoğun bir faaliyetlilik içeri-sinde olması gerekmektedir. Askeri birlik-lerde gerek eğitim faaliyetlerinin, gerek ya-şam sorunlarının çözümünün ve gereksede bir bütün olarak formasyonun gelişme-si ya da gelişmemesi tümüyle yönetimle-rin, komuta kademesinin duruşuyla bağ-lantılı bir husustur. “Ordular komutanlarıngölgesidir” sözü boşuna söylenmiş bir sözdeğildir. Dolayısıyla komuta kademesininkendi denetimindeki gücün bu eğitim süre-cinde yoğunlaştırılması, derinleştirilmesive döneme hazır hale getirilmesindenkendisini sorumlu görmesi gerekmektedir.Komutan ancak, doğru bir öncülükle katı-lım göstererek, yaşamda eşitliği, demok-ratik kültürü ve disiplinli bir duruşu esas al-ma temelinde tüm yapısıyla kaynaşarak,varolan sorunları paylaşarak, çözüm yolla-rını ortaklaşa geliştirerek bir netleşme vegelişmeyi yaratabilir, ancak bu şekildedoğru bir öncülüğü geliştirebilir. Tersineyapıdan ayrı ve özerk yaşayan, bireyci vekeyfi yaklaşımları kendisinde barındıran,bu tür davranışları ya kendisi yaşayarakya da göz yumarak meşrulaştıran, yapıylayeterince ilgilenmeyen, kendini sürecekatmayan, köşesine çekilip kendini yaşa-yan yönetim anlayışı ve komuta duruşuyeni dönemin komuta duruşu olamaz.

Bir kişi eğer bir yerde komutan ise, ön-celikli görevi yapıyı korumak, güvenlik sis-temini doğru oturtmak ve bununla birlikteyapıyı dönem planlamasına uygun bir şekil-de geleceğe hazırlamaktır. Güvenlik siste-miyle birlikte yapıyı dönem görevlerine ha-zırlamak için de gereken fedakarlığı, özve-riyi her bakımdan göstermek gerekmekte-dir. Yoksa sadece talimat vermek veya tek-millerle kendini sınırlamakla hiçbir komu-tan, yapısını dönem görevlerine uygun birbiçimde yetiştiremez, geliştiremez. Bu açı-dan başta komuta kademesi olmak üzere,tüm yapımızın bu eğitim sürecine daha so-rumlu yaklaşması, kendisinden istenilenöncülük rolünü doğru oynaması ve bu te-melde yürütülen eğitsel faaliyetlerin sonuçalıcı kılınması için gereken tüm çabayı ser-gilemesi gerekmektedir.

Kış süreci boyunca esas alınacak gün-lük yaşam ve faaliyet planlamasına göregünün yarısında ideolojik, siyasi dersler,diğer yarısında da askeri dersler görüle-cektir. Geçmişten bu yana askeri derslerdeyeterince bir yoğunlaşma ve derinleşmeninyaşanmadığı açık bir gerçektir. Fakat sonüç-dört yıldan bu yana bu konuda bir hayligelişme yaşandığını ve önemli bir ilerlemekaydedildiğini de belirtmek gerekmektedir.Yaşanan bu gelişme ve kaydedilen ilerle-meye dayanarak güçlerimizde tam bir pro-fesyonel düzeyin geliştirilmesi hedeflen-mektedir. Savaş tekniğini iyi bilen, tekniğitaktiğin hizmetine sokan, taktikte çok yön-lülüğü esas alan, zengin taktik yaklaşımıyakalayan ve bu temelde gerillanın bütüntaktiksel esneklik ve detaylarında derinle-şen bir komuta yapısının mutlaka geliştiril-mesi gerekmektedir. Taktikte netleşen, ze-ka ve kafa gücü ile kendisini taktiğin en iyibir şekilde uygulanmasına veren, bunutüm yapısına özümseterek yapısını Apocufedai ruhla donatan, bu temelde yapısınıideolojik-politik açıdan netleştirip moralizeeden, onun askeri duruşu, disiplini, siste-mi, demokratik yaşam tarzı, özgürlükçü veeşitlikçi irade birliğini geliştiren bir komuta-nın pratik sahada başarı göstermemesimümkün değildir. Yapısı ve komutasıyla bubiçimde netleşen, çizgi mücadelesi teme-linde kendisini ideolojide derinleştirerekApocu çizgide militanlaşan, askerlik ve tak-tikte zenginliği yakalayarak tekniğe hakimi-yeti sağlayan, gerilla taktiğinin detayların-da derinleşerek askeri sanatı özümseyenbir askeri duruş biçimine ve ideolojik politikmilitan duruşuna mutlaka ulaşmak, döne-min en temel görevi durumundadır.

Önümüzdeki süreç büyük bir ihtimalleçok hareketli, içinde büyük zorlukları barın-

Sayfa 14 SerxwebûnOcak 2004

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 15: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

dıran, iniş çıkışları olan bir süreç olacaktır.Bu açıdan ideolojide netlik, taktikte zengin-lik, sağlam ve kararlı bir duruşla bu yeni dö-nemin getirebileceği bütün zorlukları aşabi-lecek bir iradeye, kararlılığa ulaşmak, zafe-ri şimdiden kesinleştirmek anlamına gel-mektedir. Bu yüzden “iyi bir komutan sava-şı kampta kazanır” denmektedir. Savaşı sa-vaş meydanında değil, daha kamptaykenkazanmanın yolu güçlü bir hazırlık, doğrubir planlama anlayışından geçmektedir. Bu-gün itibariyle böyle bir düzeyi geliştirmemi-zin imkan ve olanakları vardır. Ve bu eğitimsüreci ile birlikte her HPG militanı bu göre-vi gerçekleştirmekle karşı karşıyadır. Bugörevin gereklerinin sağlıklı bir biçimde ye-rine getirilmesi durumunda, geleceğin vezaferin yolu açılmış olacaktır.

Bununla birlikte HPG II. Konferansıönemli kararlar almış, başta HPG örgütlen-mesinin özerkleşmesi olmak üzere HPGsisteminde köklü değişiklikler yapmıştır.Apocu hareketin yeni dönemde köklü birdeğişim dönüşümle önemli bir süreci yaşa-dığı bilinmektedir. Bu köklü değişim dönü-şüm ve reform hareketi sadece KONGRA-GEL’de yaşanmamaktadır. Aynı perspek-tifler ışığında HPG bünyesinde de köklü biryenilenme ve değişim dönüşüm süreci ge-lişmektedir. Bu sürece ilişkin olarak daHPG II. Konferansı çok önemli ve detaylıkararlar almıştır. Öncelikle başka herhangibir orduda olmayan, özgün olarak HPG’degeliştirilmesi öngörülen yeni bir örgütselmodelin geliştirilmesi kararı alınmıştır.HPG sistemi öncelikle iki yılda bir yapılankonferansla en üst yönetimi olan meclisinidemokratik yöntemle seçerek iki konferansarası dönemde tümüyle yapının öz iradesi-nin temsil gücü olan meclisi bütün HPG ya-pısını düzenleme, mevzilendirme, yönet-me ve yürütme görevi ile sorumlu kılacaktarzda yeni bir sistem geliştirmiştir. Kendiiç yapısında, her şeyin yönetimlerin elindeolduğu bir sistem değil, demokratik yakla-şım anlayışı çerçevesinde birçok şeyin ya-pı ile paylaşıldığı, demokratik tartışma or-tamı ve platformu ile kararlaştırıldığı birsistemin geliştirilmesi esas alınmıştır. Ayrı-ca kendi iç sorunlarını ele alan ve bunlarıtüzüksel, yönetmelik esaslarına göre kara-ra bağlayan, en üst düzeyde askeri mah-keme olmak üzere alt karargahlar bünye-sinde de disiplin kurullarının oluşturulma-sıyla iç sorunların çözülmesinin sadeceyönetimlerin inisiyatifinde değil, bu bağım-sız organların katılımıyla sağlanmasını ön-gören yeni bir sistem geliştirilmiştir. Esasolarak ekolojik demokratik toplum ve cinsdevrimi paradigmasına dayanan bir örgüt-sel yaşam ve askeri sistemin oturtulmasınıöngören yeniden yapılanma projesi bu çer-çevede gündeme gelmiştir. Yeniden yapı-lanma projesinin ana halkası komuta yapı,erkek bayan, tüm üyeler arasında eşitliğiesas alan, eşit, özgür, iradeli duruşu geliş-tiren, böylelikle militan yaşam tarzını yenibir sisteme kavuşturan bir örgütlenme mo-delinin geliştirilmesidir.

HHPPGG,, ddeemmookkrraattiikk yyaaflflaamm bbiiççiimmii oollaann bbiirr oorrdduudduurr

Sistem her alanda esas ve belirleyici-dir. Eskiden olduğu gibi, kişinin siste-

mi kendisine göre ayarladığı ve örgütlemesürecinde belirleyici olduğu bir model değil,kişinin kendisini sisteme göre ayarladığı,sistemin belirleyici olduğu bir örgütsel mo-delin geliştirilmesi öngörülmüştür. Tama-men yönetmeliksel esaslara bağlı, yönet-meliğin öngördüğü hukuku esas alan, yapıve komuta arasında bu temelde eşitlikçi birdüzeni geliştiren, herkesin kendini kattığı,tartışma ortamlarına özgürce katıldığı birortam ve sistemin geliştirilmesinde herke-sin pay sahibi olduğu, tamamen demokratikkültüre dayalı yeni bir askeri örgütsel modelöngörülmektedir. Demokratik yaşam kültü-rü ile askeri disipline dayanan sistemin bü-tünlüklü bir biçimde birbirini güçlendirdiği,pekiştirdiği bu yeni örgütlenme modelininyaşam bulması için öncelikle herkesin çabagöstermesi ve mücadele etmesi gerekmek-tedir. Demokrasi ile disiplin birbirinin karşıtıdeğil, birbirini bütünleyen, tamamlayan, biri

olmadan diğerinin de olamayacağı iki olgu-dur. Çağdaş, demokratik ve uygar ülkeler-de, demokratik kültürün geliştiği orandaplanlı, örgütlü, disiplinli yaşam da gelişmek-te ve buna dayanarak demokratik bir ya-şam sistemi geliştirilmektedir. Hak ve huku-kun, kural ve kaidenin olmadığı bir yerdedemokrasi hiçbir zaman gelişemez. Bu an-lamda en ileri ve gelişmiş demokratik ya-şam biçimi ancak en gelişmiş disiplinli, ku-rallı, planlı bir yaşam tarzı ile bütünleştiğioranda hayat bulabilir. Aksi taktirde, de-mokrasi adı altında anarşizm ve liberalizmboy gösterip karmaşık bir ortam gelişecek-tir. Ya da bunun tam tersi olarak salt disip-lin öngörülür ise, disiplin adı altında baskıcıbir diktatörlük sistemi gelişecektir. Bu açı-dan bizim yeni askeri örgütlenme modeli-mizde, esas olarak demokratik özgür irade-nin kendisini bütün platformlarda ifade etti-ği, eşitliğin esas alındığı bir sistem öngörül-mektedir. Bununla birlikte örgütsel görevinyürütülüşünde, yaşamın bu çerçevede ge-liştirilmesinde, disiplin sisteminin egemenolduğu yeni bir örgütsel modeli geliştirerekdemokratik kurallarla sıkı sıkıya bağlanmışdisiplinli bir örgütsel modeli geliştirmek ye-niden yapılanmanın temel görevidir.

Yaşamın her alanında herkes eşittir veherkesin hakkı ve hukuku vardır. Görev sözkonusu olduğunda ise, herkes görevini tamve eksiksiz bir şekilde yapmakla mükelleftir.Komutan komutanlık görevini, savaşçı isesavaşçılık görevini yapacaktır. Kimin görevine ise, o kişi görevinin gereklerini eksiksizbir biçimde yerine getirmekle yükümlüdür.Bu sorumluluğun gereklerini yerine getirme-yenler disiplin kurulunda yönetmelik esasla-rına göre cezalandırılır. Herkesin görev çer-çevesi vardır ve bu çerçeveye göre herkesüstüne düşen rolün gereğini yerine getirmekzorundadır. HPG’nin yeni örgütsel modeli-nin esasını oluşturan, demokratik yaşam veonun bağrından çıkan askeri disiplin siste-mine dayalı örgütsel modeli geliştirmemiziçin herkesin eski, geri alışkanlıklara karşımücadele etme görevi vardır. Keyfi, dilediğigibi uygulama yapan, her şeyi kendine görebiçimlendirmeye çalışan anlayış ve alışkan-lıklara karşı mücadele edildiği taktirde buyeni örgütsel sistem hakim kılınabilecektir.Bunun için öncelikle klasik ve tutucu komu-ta yaklaşımlarının aşılması gerekmektedir.Bu yeni sistemin oturtulmasında klasiklik nekadar aşılır ve komuta kademesi bundankendini ne kadar sorumlu hissederek öncü-lüğe soyunursa, o kadar ilerleme ve gelişmekaydedilecektir. Sonuç olarak yeni örgütselmodelin geliştirilmesinde komuta kademesi-nin önemli bir öncülük rolü vardır. Komutan,en başta kendisinde değişimi başlatmalı,eski klasik tarzlarını aşarak daha yenilikçi,daha halkçı, yapıyla bütünleşen, kaynaşan,her şeyi tartışabilen bir komuta düzeyini ge-liştirmelidir. Bu biçimde bir kararlaşmayı ya-şayan bir komutan, tüm yapının da iradeleş-miş karar gücünü arkasına alarak daha güç-lü bir inisiyatif, daha güçlü bir yürütme, yön-lendirme, yönetme gücü haline gelebilecek-tir. Ordudaki demokratik yönetim tarzı da bubiçimde oluşacaktır. Tüm komuta kademe-sinin görüş ve önerilerini alarak onları da yö-netim olgusuna katan, hatta bunu daha dagenişleterek ana konularda tüm yapının gö-rüş ve önerileri temelinde karara giden, yük-sek bir kararlılık gücü ve geniş bir inisiyatif-le kararlaştırılan olguyu pratikleştiren, pra-tikleştirirken hiçbir tereddüdü yaşamadankesin bir kararlılıkla uygulayan bir komutaduruşunu mutlaka yakalamak gerekmekte-dir. Önce yoğunlaşma, konsensüs ve karar-laşma sonra emir talimat düzeninin oturtul-ması gerekmektedir.

HPG, demokratik yaşam biçimi olan birordudur, fakat askeri disiplin bütün boyutla-rıyla bu demokratik eksene oturtularak uy-gulanacaktır. Yaşamın hiçbir safhasındaboşluk bırakmayan, bütünüyle planlı, prog-ramlı bir yaşam ve hareket tarzını öngören,gelişmiş bir örgütsel düzeyi yakalayan vebu temelde kendisini yenileyerek yenidenyapılanma projesini tamamlayan bir gerillagücü, yenilmez bir gerilla gücü olacaktır.Örgütüne sonuna kadar güvenen, bu gü-venle kendisini her biçimde katan, kendisi-ni örgüt karşısında kapalı tutmayan bir sa-

vaşçı düzeyi daha savaşkan, girişken veatılgan olacaktır. Savaşların geliştirilmesin-de savaş gücünün kendi arasındaki güvenunsuru çok önemli bir unsurdur. Apocu ha-reketin güven olgusunu geliştirmesi ve de-rinleştirmesi sonucunda büyük gelişmelerkaydettiği bilinmektedir. Bu noktada en bü-yük güven kaynağımız Başkan Apo veO’nun çizgisi, yoldaşların samimi, dürüst,güven verici yaklaşımlarıdır. Bütün bunlarıgeliştiren bir ordu yenilmez bir ordu olacak-tır. Bu orduda kararlılık, cesaret, gözü pek-lik ve fedakarlık en ileri düzeyde pratikleşe-cektir. Yeni dönemde 20 yıllık savaş tecrü-besine dayanan Apocu gerilla ordusunu ye-nilmez bir ordu haline getirmek istiyorsak,öncelikle ideolojide netliği, kararlılığı, taktik-te zenginliği ve örgütsel sistemde demokra-tik kültür, eşitlikçi, özgürlükçü ve askeri sis-teme dayanan yeni örgütsel modeli geliştir-memiz gerekmektedir. Bu temelde gerçekanlamda profesyonelleşmiş, her alanda gö-rev yürütebilecek düzeyde formasyon ka-zanmış, yüksek manevra kabiliyeti ve sa-vaş gücü olan gerçek anlamda yenilmez birgerilla ordusunun yaratılması hedeflenmek-tedir. Bu esaslarda örgütlenen bir ordulaş-ma ve sistem, önümüzdeki dönemin görev-leri ne kadar zor olursa olsun, bu görevlerinüstesinden gelecektir. Önderliğin ışıklı yolu-nu takip eden ve halkımızın güçlü desteğinikazanan böyle bir gerilla ordusunun başar-maması, rolünü oynamaması mümkün de-ğildir. Bunun için de yirmi yıllık askeri veotuz yıllık ideolojik politik birikimin bir sonu-cu olarak gerillalaşmada zirveleşme olanbu yeni örgütsel model hedeflenmektedir.

Ordumuz düz, kuru ve salt askeri bir or-du değildir. İdeolojik, politik ve felsefi muhte-vası olan, demokratik ve ekolojik toplum ilecins devrimi paradigmasına dayanan, o te-melde en çağdaş bir bakış açısı ile savun-ma görevini meşru savunma çizgisinde ger-çekleştirmeyi hedefleyen bir ordudur. İdeo-lojisi, felsefesi, kültürü ve zenginliği vardırve yaşam tarzı da bu olgulara dayanmakta-dır. Bu nedenle ordumuzda kuru emir tali-mat ve mekanikçiliğe dayalı bir sistem değil,esas olarak öz disipline, isteğe ve gönüllülü-ğe dayalı bir sistem söz konusudur. Bu ne-denle esas olarak öz disiplini öne çıkarmak,onu tüm yapı içerisinde pekiştirip derinleştir-mek ordumuzun genel karakterine ve muh-tevasına da uygundur. Ordumuzun yaşamzenginliğini, çok yönlülüğünü, demokratikmuhtevasını, özgürlükçü yanını geliştirme-de en büyük rol ise, özgür kadın hareketinedüşmektedir. Özgür kadın hareketinin HPGbünyesinde YJA olarak örgütlendiği, HPGAnakarargah Komutanlığı’nda bir YJA Ko-mutanlığı olarak kendini örgütleyip bir siste-me kavuşturduğu bilinmektedir. Geçmişteolduğu gibi, günümüzde ve önümüzdeki dö-nemde de özgür iradeli kadın kurtuluş ideo-lojisi ekseninde örgütlenmiş, iradeleşmişözgür kadın komutanı ve militanının, gerillaordusunun geliştirilmesi ve zenginleştirilme-sinde önemli bir rolü vardır. Gerillalaşan öz-gür kadın militanın Kürdistan toplumundabüyük bir sosyal devrimi geliştirmede önem-li bir rol oynadığı ve bu anlamda toplumüzerinde önemli bir etkide bulunduğu, Kür-distan gibi feodal yapılanmanın egemen ol-duğu bir toplumsal yapıda erkek egemenli-ğinin gerileyerek özgürlükçü, eşitlikçi müca-dele anlayışının toplumun tüm katmanların-da derinleştiği, gelişip güçlendiği bilinmekte-dir. Bütün bu gelişmelerin yaratılmasındaÖnderliğimizin kadın kurtuluş çizgisi doğrul-tusunda kadını gerillalaştırması ve asker-leştirmesinin büyük rolü vardır.

‘‘YYaaflflaamm oollaaccaakkssaa ÖÖnnddeerrlliikkllee oollmmaayyaaccaakkssaa aassllaa’’

Gerilla saflarındaki özgür kadın milita-nın bu rolünün önümüzdeki süreçte

de devam edeceği, hem gerillanın güçlen-dirilmesinde, hem toplum üzerinde yarata-cağı etkiyle özgürlükçü demokratik müca-delenin geliştirilmesinde önemli bir rolü üst-leneceği açıktır. Bu açıdan gerilla ordumuzyeni sistemini oturturken, yeni bir örgütselmodele ulaşmak üzere yeniden yapılanmaprojesini gündemine koyarken, bundaYJA’nın yerini ve rolünü daha net bir biçim-

de ortaya koymuştur. Ordu bünyesindeYJA’nın rolünün bundan böyle daha fazlagelişeceği, özellikle kadın bakış açısınıntüm orduya yansıtılması, bu anlamda öncü-lük rolü çerçevesinde mücadelenin bütündallarında daha aktif bir rol üstleneceği, et-kili bir güç olarak özgürlükçü, eşit, demok-ratik bir yaşam biçiminin geliştirilmesindekadın kurtuluş ideolojisi ve onun militan gü-cünün etkili bir rolünün olacağı tartışmasız-dır. Bu nedenle ordu yapımız içerisinde ye-ni örgütsel model oturtulurken, özellikleYJA’nın belirgin bir yere sahip olacağı, butemelde daha etkili bir gelişmeyi yaşayaca-ğı ve yaşatacağı, hem ordumuz hem de ge-nelde özgür kadın hareketinin gelişimi açı-sından ordu saflarındaki YJA örgütlenmesi-nin bu biçimde bir rol üstleneceği, böyle birmisyonun gereklerini yerine getireceği şim-diden görülmektedir. Bütün ordu yapımızın,bayan ya da erkek tüm komuta ve savaşçıyoldaşlarımızın yeniden yapılanma süre-cinde bu gerçeği bilince çıkarması gerek-mektedir. Her türlü egemenlikçi yaklaşımınizini ortadan kaldıran, özgür sosyal yaşamprojesine doğru evrilmeyi yaşayan, bu te-melde doğru ilişkilenmeyi öngören yeni öz-gür bir ordu modelini geliştirmekle esas ola-rak Önderlik çizgisinin pratikte yaşamsal-laştırılması, onun sosyal boyutunun siya-sal, ideolojik boyutuyla bütünlüklü bir şekil-de ele alınması gerçekleşecektir. Bu temel-de eğitim programımızda öngörülen özgüneğitimlerin tüm yapımız tarafından dahaciddi ele alınması, gerçekçi ve çözümleyicitartışmalarla bir derinliğin sağlanması, sos-yal olgunun ele alınmasında herkesin netlikkazanması, eşit, özgür iradeli yaklaşımıngerçekçi bir tarzda gelişerek düzeyin yük-seltilmesi ve geliştirilmesi hedeflenmelidir.Her konuda netleşmeyi yaşamış, yaşamınbütün boyutlarında ideolojik, politik, felsefive sosyal yaklaşıma sahip bir militan düze-yinin geliştirilmesiyle daha etkili, sonuç alı-cı bir örgütsel yapıya ve cinsler arası sağ-lıklı ve doğru ilişkilenmeye ulaşılabilecektir.

Yenilenme, yeniden yapılanma projesiekseninde hazırlık faaliyetlerimizin kapsa-mı bu çerçevede gelişirken, önümüzdekisürecin pratik planlamasını da şimdidengündeme alıp tartışmak, pratik planlama-nın detaylarını netleştirerek bütün boyutla-rıyla gündeme koymak gerekmektedir.Başta Anakarargah olarak önümüzdeki sü-reçte gerçekleşecek tartışma toplantılarıy-la beraber, HPG’nin 2004 yılına ilişkin ge-nel planlaması ve taktik yaklaşımını netleş-tirmek üzere çeşitli boyutlarda tartışmalarsürdürülmektedir. Kuşkusuz ki, siyasal sü-recin gelişimi ile paralel ilerleyen ve alter-natifli bir çalışmayı geliştiren bir planlama-yı öngörmek gerekmektedir. Anakarargahgenel planlamayı bu biçimde gündeminekoyup gerekli tartışma ve faaliyetleri yürü-türken, bütün sahalar, eyaletler ve bölgelerde kendi özgülünde planlama tartışmaları-nı gündemlerine koymalıdır. Özellikle 2003yılı planlamasının ortaya çıkardığı sonuç-ları dikkatle inceleyerek ‘2004 yılı planla-ması faaliyetine nasıl yaklaşabiliriz?’ soru-su temelinde daha gerçekçi, somut koşul-ları iyi gözeten bir planlama yaklaşımınıgeliştirmek gerekmektedir. Yeni ve pratiktecrübesi olmayan bir hareket olmadığı-mızdan, gerçeklikten uzak, hayalci bir ta-kım planlama tasarılarıyla uğraşılmamalı-dır. Somut koşullara göre en gerçekçi, herihtimali hesap eden, bütün ihtimallere yerveren, her olguyu ayrıntılarıyla analize tabitutarak ona uygun bir planlama anlayışı veyaklaşımını geliştiren bir faaliyeti sürdür-mek gerekmektedir. Bütün bölgeler bu çer-çevede ek bir gündem olarak tartışarakkendi alan özgülünde bir planlama anlayı-şına ulaşmak üzere, çeşitli düzeylerde tar-tışmalar geliştirmeli ve geleceğin pratikplanlamasında kendisini netleştirmelidir.Kuşkusuz ki, öncelikle meşru savunma çiz-gisi temelinde bir pratik planlamaya gidil-mek zorundadır. Meşru savunma çizgisiniaşmayan, bu çizgi ekseninde bir mevzilen-meyi ve hareket tarzını öngören bir planla-ma anlayışına ulaşmamız gerekmektedir.Ama bununla birlikte her türlü olasılığı dahesaba katan, bu temelde alternatifli birplanlama anlayışına sahip olan bir yaklaşı-

mımız da olmalıdır. Bu noktada özellikle2003 yılı pratiği önemli derslerle doludur.2003 yılı planlamasının başarıları kadar,yetersizliklerini de göz önünde bulundur-mak gerekmektedir. Hareket tarzı, üslen-me ve gerillanın kural kaidelerinin her sa-hada yaşama geçirilmesi konularında 2003yılı pratiği ders çıkarılması gereken önemlisonuçlarla doludur. Kendini bir sürece görekilitleme, sürekli ona angaje olarak hazırla-ma değil, değişik süreçlerin gelişebileceği-ni hesap edebilen, bu temelde çok yönlüolabilen, alternatifli planlamaya sahip olanbir planlama anlayışının gelişmesi temelin-de önümüzdeki süreç daha sağlıklı ele alı-nabilecektir. Esas olarak meşru savunmaçizgisini öngören, demokratik mücadeleningelişerek sonuç almasını esas alan, de-mokratik çözüm, barış, özgürlük ve de-mokrasinin gelişimine göre kendisini ayar-layan, demokratik çözümün gelişmesi içinhareket tarzını meşru savunma çizgisi te-melinde kesin bir biçimde oturtan bir plan-lama yaklaşımı öngörülmelidir. Ama bu-nunla birlikte karşıt güçlerin saldırılarını dahesaba katan, bu karşıt güçlerin saldırıları-na karşı savunma savaşı planlamasını dageliştiren ve kendini buna göre de hazırla-yan bir taktik planlama yaklaşımımız da ol-mak durumundadır.

KONGRA-GEL’in yürüteceği siyasal sü-recin ordumuz için belirleyici olduğunu, busiyasal sürecin çözümleyiciliğinin gelişmesiiçin HPG olarak bizim de kendi cephemizdeüstümüze düşen rolü oynayacağımızı belir-tiyor ve bu temelde planlama yaklaşımımı-zı öncelikli olarak ele almamız gerektiğinivurguluyoruz. Fakat bununla birlikte, tersidurumların gelişebileceğini de hesap ede-rek alternatif planlamalar da geliştirmek du-rumundayız. Kısaca 2004 yılı hem Türkiyeiçin, hem Ortadoğu bölgesi için ve hem deKürdistan özgürlük hareketi için netleşmeve kararlaşmanın yaşanacağı gerçektenönemli bir yıl olacaktır. Bu açıdan biz de buyıla her ihtimale hazır bir planlama anlayışıile girmek durumundayız. Esas olarak barışve demokratik çözüm için tüm çabalar ser-gilenecek, bunun için gerekli bütün hassa-siyet ve fedakarlık öngörülecek, fakat kap-samlı bir savunma savaşına da hazır olu-nacaktır. Bu hassas ve önemli dönemdeKürdistan özgürlük mücadelesinin barışada, savaşa da hazır olması, öncelikle barışiçin çaba göstermesine rağmen, savaşında gelişebileceği ihtimalinden hareketle al-ternatifli bir planlama anlayışına sahip ol-ması gerektiği çok açıktır.

HPG olarak Önderliğimizin geliştirdiğidemokratik ve ekolojik toplum paradigmasıekseninde siyasal demokratik çözümü ön-gören bir mevzilenmeyi ve hareket tarzınıgeliştirirken, aynı zamanda meşru savunmasavaşına da hazırlanarak yeni süreci karşı-lamayı ve bu temelde üstümüze düşen rolüoynamayı öngören bir perspektifle süreceyaklaşmak durumundayız. Her halükardahazırlığımızı kapsamlı yapmamız, sürecininceliklerini ve hassasiyetini dikkate alarakhazırlıklarımızı geliştirmemiz gerekmekte-dir. Tüm yoldaşların, bu hassas ve önemlidönemi göz önünde bulundurarak eskisi gi-bi değil, eskisinden çok daha fazla bir feda-karlık ve sorumlulukla yeni dönem görevle-rine hazırlık faaliyetlerine katılması, bu te-melde tüm güçlerimizin kendisini tarihin buönemli döneminde yüksek bir sorumluluklaçalışmalara katması gerekmektedir.

Geleceğin kazanılması, 2004 yılınınhalkımızın ve Önderliğimizin özgürlüğünedoğru yürüyüşün güçlü bir aşamasının ya-kalanacağı bir yıl olması için ‘yaşam ola-caksa Önderlikle, olmayacaksa asla’sloganı etrafında daha yüksek bir sorum-luluk, bilinç ve fedai ruhla dönem görevle-rine kendimizi katmamız gerekmektedir.Bu temelde komuta ve savaşçı yapısının,tüm yoldaşların kendi sorumluluklarınasahip çıkmasının gerekli olduğunu bir kezdaha vurgularken, bu yılı ve bu tarihi sü-reci yüksek bir kararlılık ve güçlü bir du-ruşla karşılamanın başarıyı getireceğiinancıyla tüm yoldaşlara yürütülen ve yü-rütülecek olan bu önemli hazırlık faaliyet-lerinde üstün başarılar diliyor, selam vesaygılarımızı sunuyoruz.

Serxwebûn Sayfa 15Ocak 2004

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 16: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

de olmak istiyorsa, en azından olup biteni görmek zo-runda. Tolstoy, savaş tarihinin en iyi incelemesini yapı-yor. O dönemin Rusya toplumunun müthiş bir sosyalanalizini yapıyor, tiplerini ortaya çıkarıyor. Yeni tip, es-ki tip inanılmaz boyutlarda incelenmiştir.

Kürt ayd›nlar›n›n yüre¤i henüz kendi halk› için çarpm›yor

Gorki’nin Ana’sı, Dostoyevski’nin müthiş tipleme-leri büyük ilgi çekiyor. Peki, bizdeki bu yılları

kim anlatacak? Kürdistan tamamen unutulmuşlarınülkesiydi, adı olmayan ülkeydi. Daha da yerle bir edil-di. Herkesin kaçmak için sıraya girdiği bir ülke konu-muna getirildi. Kürt göçebeliğinin bu konuda ilginçözelliği de vardır: Bir yandan Maraş katliamında oldu-

ğu gibi ölümün ucunu gösteriyor, diğer yandan basitkapitalist yaşam nemalarını sunuyor. Önce bir aileyiyurtdışına gönderiyor, “burada yaşam müthiş” diyor.Ardından pasaportun yolunu ardına kadar açıyor,özel pasaport şebekelerini polis ile bağlantılı olarakoluşturuyor ve yetmişlik ninelere, dedelere kadarhepsini yolluyor. Bir de böyle gönüllü boşaltılmış köy-ler var; üç bini eğer zorla boşaltmışsa, birkaç bini degönüllü boşaltılmıştır. Hepsi özel savaşın eseridir.

Bunları göz önüne getirmeyen bir aydına bırakaydın demeyi, sıradan ülkesiyle, halkıyla ilgili bir in-san bile diyemem. Hele bir bilim adamı hiç denile-mez. Zindanlarda ömrü geçen İsmail Beşikçi’yi hatır-lamalıyız. O fazla gerçeğimizle içli dışlı değildi. Birbilim adamı namusuyla ilgilendi ve yazma gereğiduydukça seve seve zindanlara da katlandı. Kürt ay-

dınlarının ondan öğrenmeleri gereken çok önemliözellikler var. Ekonomiyle, tarihle, sosyolojiyle, ede-biyatla uğraşan insanlarımız çok. Ama kendi ülkele-rinin yakım yıkım sürecinde hiçbir şey görmediklerigibi, halen “PKK’nın kusurları, hataları nedir?” diyekafa yoruyorlar. Düşmanı görmek istemiyorlar. Bin-yıldır kendi ülkelerini talan eden düşmanı çözmek is-temiyorlar. Bu, ancak kafa yapılarının sömürgeciliktarafından işgal edilmesiyle izah edilebilir.

Aydınların yürekleri ellerinden alınmıştır. Asılproblem şimdi buradadır. O aydın diye tabir ettikleri-nizin –sizi buna dahil etmek istemiyorum– kafaları veyürek işgalleri çok önemli oranda gerçekleşmiştir.Önemli bir kavramı da kafa ve yürek işgalidir. Ru-hun, beynin çok ilginç ve özgür bir tarzda Türk sö-mürgeciliği tarafından satın alınması söz konusu. Di-

ğerleri de bununbasit bir taklitçili-ğidir. Arap ta,Acem de sonra-dan gelir. Asıl birbüyük işgali, acı-masızlığı Türklerkafada ve yürekteyapmıştır. Buyüzden kendi ger-çeklerine yaklaş-mıyorlar. Çünküy a k l a ş a b i l m e kiçin beyin ve yü-rek gerekiyor.Eğer o da elindenalınırsa korkar,yapmaz. Şimdiaydın için bu tes-pit edilebilir. Amayine de bu olguyadöne dolaşa yak-laşım göstermeli-yiz. Bu ülkede ya-pılan acımasızlıkdeğerlendirilmekzorunda. Başkatürlü bu ülkenin,bu halkın aydınıolunamaz.

Varsa yüreğin-de bir haykırış, bu-nu şiir halinde dilegetir. Bilim ada-mıysan incelemeyap. Daha çok de-rinleşmek istiyor-san romanını yaz.Ama şimdi bunlaryok. Düşmanınıtasvir eden biredebiyatçı var.“Düşman, ülkedeköyleri tahripederken, şu insan-ları şöyle öldürdü”diyerek, bununkapsamlı bir de-ğerlendirmesinebile girmiyorlar.Yürekleri henüzkendi halkı için ça-lışmıyor. Afrikalısiyahların da mü-cadelesini küçüm-semiyorum. Onlariçin duygulanıyor-lar, ama kendi hal-kı için duygulan-mayı bilmiyorlar.Avrupa için duygu-lanıyor, ama kendiülkeleri için her-hangi bir duygu-lanmaları yok. Bir-çok güzelliğin ola-bileceğini akılları-na getiremiyorlar.

Ciddi edebiyat-çılar dönemi baş-latmak istiyoruz,maddi ve manevitüm desteğimizikarşılıklı sunmakistiyoruz. Yapma-ları gereken şeyPKK’yi incelemek-tir. Şu anda bütün

dünyanın önemli yazarları tarafından incelenmeyealındığımız bir gerçektir. Amerika, Fransa, İngiltere, Al-manya adına birçok aydın, yazar bizi görmek istiyor.Bunlara, vaktim yok dedim. “Biraz kitap yazmak istiyo-ruz” diyorlar. Bu kadar ilgili bir durum ortaya çıkmıştır.Ama Kürt aydını halen “PKK günahtır, dokunmamalı-yız” biçiminde tam bir safsata tarzıyla –maalesef acıda olsa söylemek zorundayım– yaklaşım gösteriyorlar.

Şimdi dünyanın bu kadar gündemine girmişiz.Son dönemlerde beğenilmeyen Araplar bile ilgi duy-maya başladılar. Bizimkiler halen uyanmadı. Mesela,bizim hakkımızdaki ilk kitapları, ne kadar eksikliklerive yanlışlıkları olursa olsun Türkler yazıyor. Ama bi-zim aydın “bir tabudur, yaklaşmayın” diyor. Bu, kendi-lerini daha da zayıflatır.

Mesela Zeynep Kınacı olayı belki de günümüzdeadına roman yazılacak en büyük olgudur. FerhatKurtay’lar, yine ölüm orucundaki olay kesinlikle biredebiyat konusudur. Aynı zamanda gerilla birlikleri-nin çok çarpıcı direnişleri var. Her dağda inanılmazboyutlarda direnişçilikler vardır. Yüreğini ancak elin-le bastırırsan durdurabilirsin. Bu kadar heyecan ve-ricidir. Ölümle burun buruna o kadar olay var ki, iste-diğin kadar hikaye yaz, bitirmezsin. Varsa sende biryetenek, istediğin kadar romanlaştırabilirsin.

İkincisi, PKK içindeki çözümleme düzeyimiz bilemüthiş bir edebi çalışma olarak değerlendirilebilir. Çö-zümlemeler ilkel roman türüdür ve roman taslağı olarakgörülmelidir. Son dönemlerin çözümlemeleri inanılmazölçüde beni edebiyata doğru sürüklüyor. Kürt tiplemesi-ne neredeyse ulaşıyorum. Kendiliğinden buraya gel-medim, savaşın müthiş acımasızlığı içinde yer alıyo-rum. Bu insanı nasıl çözeyim dediğim dönemler oldu.Çünkü ölmekten başka elinde bir şey gelmiyor, yapabil-diği tek şey ucuzundan ölmek. Bu müthiş etkiliyor tabii.Benim yaşam tutkularımla bu gerçeklik müthiş bir çeliş-ki arz ediyor. Burada bu ölüm tipi nasıl ortaya çıktı?

Ben buna sadece ölüm tipi de demiyorum; yenilgi ti-pi, umutsuz tip, güvensiz tip diyorum. Bu düşünce beniklasik Kürt tipinin incelemesine götürdü. Bu tam bir ede-bi çözümlemedir. Karşımdaki tiple tam bir sinir savaşımıyürütüyorum. Ne askeri sanata, ne siyasi sanata, ne dediplomatik sanata göredir. En temel ilişki biçimlerindenbiri aile ve kadın erkek ilişkisidir. Onda da artık bitmiş, tü-kenmiştir. Bu dehşet beni bir psikolog gibi incelemeye,araştırmaya götürdü. Bu halen devam ediyor.

Yine kendini övmeye başladı falan diyecekler. Ha-yır! Edebiyatın öncesini görmek durumunda kaldım.Aslında giderek çabam devrimci edebiyatın öncülüğü-ne oynamak gibi oluyor. Dilim hem romana doğru gidi-yor, hem şiirselleşiyor. Hitabım çok güçlü, etkileyici.Devrimin kendisi bunu arzuluyor. Aslında bunu arzueden ben değilim, böyle bir yeteneğim de yoktur. Amaolgular geliştikçe kendimi tutamıyorum. Yaşamak içinçare olmalıyım ve bu sarmalayıp duruyor, kartopu gibibüyüyüp gidiyor. Eğer edebiyat ve roman açısından budurumu değerlendirirsek, edebiyat ve roman çalışma-sı müthiş ilerler. Kürtlerde yetenekleri tamamen açığaçıkartabilir. Aydın, edebiyatçı açısından müthiş bir kay-nak sunar. Şiir, roman, hikaye, röportaj, sinema, tiyat-ro için müthiş bir kaynaktır. Hatta folklorun, şarkının,müziğin müthiş bir motifi, hareketlendirici konumu sözkonusu. Şimdi bunu sömürgeciler bile değerlendiriyor.

Bizimkilerin halen buna cesaret edemeyişlerinin birnedeni, kafa ve yürek işgali ile bağlantılıdır. Bu konu-da beklemedikleri bir olay bomba gibi gökten başları-na düşmüştür, henüz onun şokunu yaşıyorlar ve göz-leri çok köreltilmiştir; aydınlanmayı bilemiyorlar. Aydın,aydınlanmadır. Eğer bu şok etkisinden sonra gözleraçılabilirse, yeni dönemin edebiyatı gelişme sağlayabi-lir. Roman için de bazı adımlar atılabilir.

Örneklerle yeni dönemin edebileri içinde mükem-mel bir kaynak oldu bu. Aydınlarımızın bunu mutlakadeğerlendirmeleri gerektiği ortadadır. Bunun dışındane Kürt edebiyatı, ne Kürt bilimi yapılabilir. Roman sözkonusu olduğunda da, şimdiye kadar o bahsettiğimizbazıları yazılmıştır. Onlar klasik ölçülerdedir. Toplumunbeklentilerine, dönemin temel sorunlarına cevap ver-medikleri için de –ister Türkçe, ister Kürtçe yazsınlar–fazla alıcı bulamazlar. Kesinlikle bununla bağlantılıdır.Yoksa halkı suçlamanın hiçbir anlamı yok.

Devrimin yüre¤i olunam›yor

Kürt edebiyatının sorunlarına değinmek gerekiyor.Devrimin kesin bir yürek tarzı olmak durumunda.

Devrimin yüreği olunamıyor. Bu bizim için de geçerli.Savaşta arkadaşlarımız yürek derinliğine ulaşamıyor.Tabii yürekler çok çorak; yürek biraz kültürle, edebiyat-la, şiirle, şarkıyla, geleneklerle beslenir. Dönem genç-liği bunların hepsinden kopuk. Müthiş bir sömürgecikatliamı yaşamışlar. Bunları suçlamak için belirtmiyo-rum. Büyük bir yürek katliamı yaşanmıştır. Dillerine pe-lesenk ettikleri şiir, yalanın şiiridir.

Çözümlemeleri Kürt edebiyatının temel kla-sikleri olarak değerlendirmek gerektiği kanı-sındayım. Çözümleme yöntemi, aslında salt

siyasi ve askeri boyutuyla değil, sosyal boyutuyla dagiderek önem kazanmaktadır. Roman için en önemlikaynak olarak bunları göstermek durumundayım. Top-lumlar gerçeğinde edebiyat her zaman bir yer bulmuş-tur. Edepsiz toplumlar, edebiyatsız toplumlar olamaz.Bir toplumun, dolayısıyla bir halkın toplumsal gerçekli-ği mutlaka edebini de şart kılar. Adı üstünde, yani ede-biyatla terbiye edilmesi anlamına geliyor.

Düşman Kürdistan’ı tarihi boyunca siyasetsiz, ekono-misiz, tarihsiz bıraktığı gibi, edebiyatsız da bırakmak is-temiştir. Edebiyatı, irfanı, estetiği olmadığı biçiminde çoksistemli bir tahrip edişi de eksik etmemiştir. Günümüzdeedebiyat sömürgeciliği de çok ileri bir noktadadır. Bu daçok ilginç bir konu. Acaba Kürt edebiyat gerçekliği üze-rinde sömürgeci tahribat nedir? Bir de çok ilginç bir türortaya çıkmıştır. Kürt kökenli olup da genelde sanatta,özelde edebiyatta çok önemli roller oynayan Kürt tipleri-nin durumunu nasıl ele almak gerekecek? Bunlar Türkedebiyatına mı veya diğer sömürgeci edebiyatlara mı gi-rer? Bunları da Kürt edebiyatı içerisinde nasıl bir katego-riye sokacağız? Ben hemen örnekler de verebilirim. Arapedebiyatının en büyük şairi Kürt’tür. Sanırım adı AhmetŞevki idi. Türk edebiyatında da Ahmet Arif, sinemada Yıl-maz Güney, romanda Yaşar Kemal ve adını hatırlaya-madığım –gerek de duymadığım– birçok isim var. Kürtkökenli olmasına rağmen, kendi hakim uluslarının engözde edebiyatçılarıdır. Sömürgecilik, edebiyat üzerindede büyük söz sahibidir. Asimilasyonisttir ve son dereceçarpıtıcıdır. Aydınlatmak gerekecek. Bundan da dahaönemlisi, bu kadar yakılmış yıkılmış Kürdistan’da acabaedebiyatın rolü ne olabilir? Bu soruya verilecek karşılığımukayeseyle görmek gerekir.

Fransız Devrimi’ni, Rus Devrimi’ni doğuran en te-mel etmenlerden birisi de edebiyattır. Fransız Devri-mi’nin hazırlanışı, bir edebiyat hazırlanışıdır. Felsefesi-ne Aydınlık felsefesi derler, o müthiş romansı süreçdevrimin adeta temel taşlarıdır. Rus Devrimi için de ay-nı şeyler söylemek mümkündür. Tolstoy, Dostoyevski,Gorki, hatta Puşkin olmadan, Rus Devrimi’ni düşün-mek adeta imkansızdır. Ortadoğu’da da bunu benzergelişmeler var. Kendi üslubunca bir edebiyatları vardır.

Bugün İslam Devrimi’nde hitabet çok güçlüdür. Da-ha önceki Arap edebiyatçılarının, hatta Kuran’ın dili deedebiyat dilidir, hem de şiir dilidir. Acaba Kuran ve ede-biyat diye bir tartışma açsak, Kuran’ın edebi değeri içinne söyleyeceğiz? Bunun üzerinde fazla durmadım. Amailk elden söylenecek olan, Kuran’ın mükemmel bir ede-bi yapıt olduğudur. Roman gibidir, şiir kitabı gibidir. Be-lagatın, yani çok açık konuşmanın en güçlü bir dilidir.Kuran başlı başına bir edebiyat olayıdır. İslamın bütünklasikleri baş edebi yapıt olarak da düşünülebilir. İslami-yet ve edebiyat arasında mükemmel bir ilişki vardır. Bu-nu aydınlatmak gerekiyor. Ortaçağ boyunca islam ede-biyatına, ilim irfan sahiplerince geliştirilen yapıtlara, birde günümüzün çağdaş ölçüleriyle yaklaşmakta büyükbir yarar vardır. Bin bir Gece Masallarından tutalım Si-yasetname’ye, Firdevsi’nin Şahname’sinden tutalımMevlana’nın Mesnevi’sine kadar, bunlar bana göre yarıromansı ve çok görkemli yapıtlardır.

Malesef genelde Avrupa dışı aydınlar aşağılıkkompleksinde oldukları için kendi tarihi gerçeklerini buyönlü inceleyememişlerdir. Ortadoğu’daki halkların ay-dınları açısından da durum böyledir. Aslında çok zen-gin mitolojileri, efsaneleri, klasikleri vardır. Kürt edebi-yatını fazla inceleme imkanım olmadı, ama tespitliolanlar vardır. Örneğin Feqi Teyran’ın şiirleri var, Ah-medê Xanê’nin manzum diliyle yazmış olduğu Mem ûZin bir romandır aslında. Ki bunların bir de arka cep-hesi var. Dönemin toplumsal yapısı ve siyasi gelişim-leriyle ilişki kurulmalı, Kürt halkının şekillenmesi için-deki yeri konulmalı. Bunlar ilerde yapılması gerekentarih, edebiyat tartışmalarıdır. Burada vurgulamak iste-diğim, bu halklar köksüz ve edebiyatsız değiller.

Kürt halkı da Ortadoğu’nun yerleşik en eski halklar-dan biridir. Bu yüzden çok köklü bir edebi geleneğe sa-hiptir. Ben Türk halkını küçümsemek için söylemiyorum,ama mutlaka edebiyatsız bir halktan bahsedeceksek,belki de Kürt halkından daha edebiyatsız olan halk,Türk halkıdır. Tarihi şekillenme itibariyle Kürtler edebiolarak daha iyi şekillenmiş bir halktır. Bunun araştırılma-sı edebiyatçılara düşer. Kürt halkının edebi şekillenme-si ne zaman başlar ve acaba bugüne kadar nasıl gel-miştir? Bu apayrı bir inceleme konusudur. Ama ilk tes-pitlerime göre, toplumun şekillenmesinde Kürt edebibaşlı başına büyük bir rol oynuyor. Belki sözlüdür, belkifolkloriktir, ama çok çok önemlidir. Türk halkından, hattaArap halkından da daha fazla bazı yönleri ile terbiyeedilmiş bir halktır. Siyasi olarak mahvedilmiştir, tarih bi-linci yok edilmiştir. Ama Kürt halk gerçekliğinin bazıözelliklerine baktığımızda, güçlü bir edebiyatın sahibi ol-duklarını rahatlıkla belirtmem mümkündür.

Kürt ayd›n› Kürdistan’daki devrimci sürece haz›rl›ks›z yakaland›

Acaba Kürt halkının edebiyat gerçekliği nedir, çağlarboyunca nasıl şekillenmiştir, varsa bir edepsizlik

kimler buna yol aşmıştır? Bazı Kürt aydınlarının tarih veedebiyat konusunda çalışmaları olanlar varsa, toplumsalve siyasal gerçeklik içinde bilimsel olarak bunu inceleyipbazı önemli saptamalara, dolayısıyla değerlendirmelereulaşırlar. Devrim sürecine giren Kürdistan’da edep, ede-biyat ve onun en moda ifadesi olan roman konusundaneler söylenebilir? Sanırım aydınlar arasında, Kürt ede-biyatı mümkün müdür, özellikle Kürt romanı nasıl yazıl-malı konuları tartışılıyor.

Maalesef, Kürt aydını Kürdistan’daki devrimci süre-ce çok hazırlıksızyakalandı. Hatta bi-raz da küskün ve öf-kelidir. Bu aydınlaraslında ilkel milliyet-çilik sürecine göreşekillenmişti. Böyle-sine büyük bir de-vinmeye kafa yapısıitibariyle hazır değil-di. Kürdistan’ın dire-nebileceğine, özel-likle şu son süreçte-ki büyük kurtuluşsavaşımına girebi-leceğine ve başara-bileceğine dair enufacık bir umuduyoktu. Kendileri bu-nu artık itiraf etmeli-dir, başka türlü kafasıçraması, yüreksıçraması yapıla-maz. Açık itiraf et-meliyim ki, biz debaşarılı olacağımızıfazla tahmin edemi-yorduk. Bu hareketiilk ortaya çıkardığı-mızda adına mo-dern Kürdistan ulu-sal kurtuluş hareketidiyorduk, ama sa-dece küçük birgruptuk. Büyüyüpbüyüyemeyeceğikuşkuluydu. Bir to-humdur, yeşerir di-yorduk. Değerlen-dirmelerimiz buyönlüydü.

Ama fırsatları iyideğerlendirmemiz,yüklenmemiz, bu ta-rihi süreci böyle gö-ğüslememiz bir ger-çek oldu. Şu andaher ne kadar kabuletmesek de, gör-mek istemesek deKürdistan büyük biraltüst oluş sürecinegirmiştir. Güneyi,kuzeyi, doğusu vebatısıyla tarihine ka-dar uzanan ve gele-ceği de oldukça iyiplanlayan, program-layan bir süreciniçindedir. Hani der-ler ya, oldu bir kere;istesek de isteme-sek de bir vaka, birolgudur.

Aydınlar artık bukonuda artık samimibir itirafa yönelmeli-dir. İster çok sevin-sinler, ister çok yer-sinler; yaşanan,gerçekleşen birolay, bir olgu var.Şimdi dünya çapın-da tartışılıyor. Ha-rold Pinter, Diyarba-kır Zindanı’nı ziya-ret etti, hemen ulus-lararası çapta da

önemi olan bir tiyatro yapıtı ortaya çıkardı. Demek ki,çok önemli bir altüst oluş var. Pinter gibi ünü olan biryazar üç gününü bir kitapla değerlendirdi. Demek ki,değerlendirilmesi gereken ciddi kaynaklar var. Kürt ay-dını beni fazla ciddiye almasa bile, Pinter’i ciddiye alır-lar sanırım. O üç günlüktür ve bizi de fazla tanımaz.Ama duyarlı bir sanatçı olduğu için kısa süre içerisin-de gözlemlere dayanarak o yapıtı verebildi.

Bir örnek daha verirsek, sanırım daha iyi aydınlatıcıolur. Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı yazarken bir yöntemivardır. Olay 1800’lerde, o dönemin Rusya’sında geçiyor.O romanı ben okumadım, okuyanlar anlattı. Savaşın ve-rildiği yerlere gidiyor, iliklerine kadar özümseyerek yaşı-yor. Karşılıklı çatışmalar hangi vadide gelişti diye kütüp-hanelere kapanıyor, bununla ilgili ne varsa inceliyor. Dö-nemin birçok şahsiyeti ile konuşuyor ve dünya çapında

ünlü olan klasiği ortaya çıkarıyor. Rus tarihinde savaşlarçoktur. O yalnızca birkaç gün süren bir savaşı anlatıyor.Günümüzde Kürdistan’daki savaş, bu kapsamda ilk veson savaştır; ölüm kalım savaşıdır, her şeyin kaderinibelirleyecek olan savaştır. Birçok belirti şimdiden bu sa-vaşın böyle tanımlanabileceğini gösteriyor.

Bununla birlikte gerçekten mutlaka değerlendirilmesigereken büyük bir direnişimiz var. Zindan boyutu, dağboyutu, serhildan boyutu ve yurtdışı boyutu inanılmaz birdireniş özelliğine sahiptir. Her bir boyutun başlı başınaincelenmesi gerekir. Siyasal açıdan incelemelerini öncel-likle tavsiye ederim. Bu yapılmadan Kürt’ü, Kürdistan’ıanlamak kesinlikle mümkün değil; aydın olmak bir yana,sıradan bir yurtsever olmak bile mümkün değil.

Şunun için bu hususları açıklama gereği duyuyo-rum: Eğer aydın, rolüne denk gelen bir yaklaşım için-

16 17

“Kürt ayd›n› Kürdistan’daki devrimci sürece çok haz›rl›ks›z yakaland›. Hatta biraz da küskün ve öfkelidir. Bu ayd›n asl›nda ilkel milliyetçilik sürecine göre flekillenmiflti.

Böylesine büyük bir devinmeye kafa yap›s› itibariyle haz›r de¤ildi. Kürdistan’›n direnebilece¤ine, özellikle flu son süreçteki büyük kurtulufl savafl›m›na

girebilece¤ine ve baflarabilece¤ine dair en ufac›k bir umudu yoktu. Kendileri bunu art›k itirafetmelidir, baflka türlü kafa s›çramas›, yürek s›çramas› yap›lamaz.”

“PKK içindeki çözümleme düzeyimiz bile müthifl bir edebi çal›flma olarak de¤erlendirilebilir.Çözümlemeler ilkel roman türüdür ve roman tasla¤› olarak görülmelidir. Son dönemlerin

çözümlemeleri inan›lmaz ölçüde beni edebiyata do¤ru sürüklüyor. Kürt tiplemesine neredeyseulafl›yorum. Kendili¤inden buraya gelmedim, savafl›n müthifl ac›mas›zl›¤› içinde yer al›yorum.

Bu insan› nas›l çözeyim dedi¤im dönemler oldu. Çünkü ölmekten baflka elinden bir fley gelmiyor, yapabildi¤i tek fley ucuzundan ölmek.”

YÜRE⁄‹ BÜYÜEYLEM‹ DE B

K OLMAYANINÜYÜK OLMAZ

APO DE⁄ERLEND‹R‹YORULUAL ÖNDER BAfiKAN

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 17: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Okudukları roman sadece kafa karışık-lığı geliştirmek içindir veya kültür dü-

zeyleri kafa karışıklığını geliştirmekten öte-ye bir şey yapmaz. Yüreklenişleri tam birhain gibidir. Çünkü onlara yürek diye veri-len bir haininkinden farksızdır.

Kürt insanını nasıl bir yüreğe kavuştura-cağız? Yürek derinliği, yürek hassasiyeti na-sıl ortaya çıkarılacak? Bu başlı başına birkonudur. Buna seyir kabiliyeti, iyi duyma ek-lenebilir. Bunlar sanatın ve edebiyatın konu-larıdır. Ama öncellikle duygularımızı bileye-cek yürek gerekiyor. Sık sık şunu sorarım:Siz bu muhteşem dağları dolaşırken, hattaonun üzerinde yürüyen bütün varlıkları gö-rürken neden heyecanlanmıyorsunuz? Ör-neğin, Diyarbakır surları, Diyarbakırlılarıngördüğünden başka türlü de görülebilir. Okayalardan kimler geldi, kimler geçti... Ayrıcao muhteşem coğrafya başlı başına süreklibir romansı serpinti sunar ruhun üzerine.Duyamıyorlar bunları. Çok ilginç! “Ülkemdenderinden etkileniyorum” diyen birisi yok. Hat-ta kaçmaya çalışıyorlar. Düşmanın o kaçışpsikolojisi halen çok egemen. Mesela, benizincirle de bağlasalar Avrupa’da rahatlaya-mam. Burada amacıma büyük çalışma im-kanı bulduğum için rahat kalabiliyorum. Baş-ka türlü çıldırıyorum. Aydınlarımız Avrupa’danasıl rahat kalıyorlar diye soru soruyorum.Fiziki olarak kalınmaz demiyorum, söz konu-su olan bu değil. Katliama uğrayacağınıza,sürgün aydın olarak da kalınabilir ve çok de-ğerli çalışmalar da yapılabilir. Benim buradasöylediğim daha da farklıdır.

Yüreğiniz, söyleminiz nasıl ülkesiz kalabi-liyor? Böyle rahat bir yürekle nasıl yaşayabi-liyorsunuz? Ben bunu halkımıza da söylüyo-rum. Ekonomik zorluklarla ve katliam tehdidiile göçertilmelerini anlıyorum. Ama yüreğinigiderek satma, pazarlama, yürekten kendinialıkoyma bana çok daha tehlikeli geliyor. Sizioraya götüren bir katliamcıdan hesap sormadurumunuz yoksa, yine ülkenizin asıl yaşamyuvanız olduğunu çoktan unutmuşsanız, si-zin insanlığınızdan kuşku duyarım. İster bilimadamı ol, ister Avrupa’da süper birisi ol, be-nim için metelik değeri olmaz. Bir bu yönüyledeğerlendiriyorum. Yani bırakalım vicdanıhür, aklı hür olmasını, birkaç yerden zincir-lenmişler. Bu da tabii onları oldukça verimsizkılıyor. Yüreğin ve vicdanın hür olmadı mı,hiçbir yeteneğin gelişmez. Bunu nasıl gidere-yim diye kendime sıkça sorarım. Bu devrimzaten bunun en çarpıcı cevabıdır. Direnişlerbaşlı başına bir yürek hareketidir.

Daha da geliştirmek istediğim ilginç şey-ler var. Kendim nasıl etkili olacağım? Buhalkın yüreğini ve beynini sarsmak içinhangi komisyonlara girmeliyim diye, bayağıartistik –kelimeyi sanatçı anlamında söylü-yorum– hareketler yapma gereği duyuyo-rum. Son dönemde hareketlerimdeki artis-tik yön giderek öne çıkmaktadır. İnsanlarınbir tiyatroyu, bir sinemayı seyretmesi gibibeni seyretmesini bu özellikle de izah ede-bilirsiniz. Büyük öfke duyduğum bu yürek-sizliğe bir cevap olmak istiyorum. Bir tipolarak kendimi öyle ayarlamışım ki, şu an-da zaten düşman da dahil, herkes “bu kim-dir, nedir, nasıl yaşıyor?” diyor. Ben de her

gün sorunları karmaşık hale getirerek, sar-sıcı kılarak, özgün kılarak bu işe devam et-mek istiyorum. Şu anda bu işte bayağı iler-lemişim, daha da ilerleyeceğim.

Hem amaçlarım, hem umutlarım, hemde öfkelerim var. Bunlara çıkış yolu bulmakzorundayım. Son gelişmelerim edebi an-lamdadır. Bu değindiğim hususla, bu yönüy-le bir gelişmeyi yalnız yazım dilinde değil, şi-ir dilinde, yaşam dilinde, hareket dilinde çokdaha iyi yapıyorum. Diğer devrimleri biliyor-sunuz, belki de onlarca yıl edebiyatla bes-lendiler. Mesela Fransız Devrimi elli yıl öncehazırlanmıştır, Rus Devrimi otuz yıl öncehazırlanmıştır. Kürt’te bu olay olamaz.Kürt’e bir şey yazdırdın mı, sanki belini sık-mış gibi ceza veriyorsun. Dolayısıyla hemteorisini, hem pratiğini birlikte yapman gere-kiyor. Hem yüreği olacaksın, hem ateşi ola-caksın. Hepsi birlikte olacak. Bu, Kürt devri-minin bir özelliğidir. Anlamayanlar incelemeyaparsa ne demek istediğimi daha iyi anlar-lar. Yani önce Kürt edebiyatı yapalım dasonra devrim olsun denilemez. Çünkü sö-mürgeci sana tek bir söylemi söyletmeye-cek tarzda organize olmuştur. Lütfen bunuanlamanızı istiyorum. Kürtçe iki kelime ko-nuşmanın karşılığı idam cezasıdır. Ha bir fi-şek sıkmışsın, ha Kürtçe bir kelime söyle-mişsin; bu aynı ceza ile karşılık bulur. Dola-yısıyla Kürtler için ifade tarzını birlikte yapa-cağız. Bunun anlaşılmayacak hiçbir yönüyok. Bunu biraz uygulamaya çalışıyorum veoldukça çarpıcı sonuçlara ulaşıyorum.

Ahmede Xanê’nin Mem û Zin’i yazışınınüç yüzüncü yıldönümü dolayısıyla neler ya-pabiliriz diye düşündüm ve çözümlemelerdebuna biraz ağırlık verdim. Yaptığım tespitlerbana şunu söylettirdi: Eğer çok gerçekçi, bi-limsel olarak değerlendirilirse, o dönem dün-ya genelinde uluslaşmanın ilk kıpırtılarınınolduğu, yine feodal değer yargılarına karşıda öfkelerin geliştiği bir dönemdir. Ulusalmanzumelerin yazıldığı ve epik dediğimizdestan türünün yavaş yavaş ortaya çıktığıbir dönemdir. Ahmede Xanê’nin de bir aydınolması nedeniyle, Kürt ulusal şekillenmesin-de bunun duyulmaması mümkün değildir.Kaldı ki, Araplarda, Acemlerde, Türklerdebirleştiren krallıklar, sultanlıklar çok güçlü.Kürtlerde bu olay yok. Krallık rejimi uluslaş-mada çok önemli bir yere sahiptir. Krallarprensliklere karşı halkı, ulusu birleştirici biretken oluyorlar. Tam da bu yıllarda Avru-pa’da krallık dönemi var, yine İran krallarıvar. Kürtlerde bu yok.

Ahmede Xanê, feodal beyliğin toplum-sal yapımızdaki tahribatlarını anlatıyor; gö-nülleri nasıl parçaladığını, nasıl birleştirme-diğini anlatıyor. Orada anlatılan gönül, ulu-sal gönüldür. Asıl tema odur. Mem û Zinşahsında dile gelmiş de olsa, bir birleştiriciöğe, bir gönül öğesi var. Ama feodal çirkefbunu asla mümkün kılmıyor. Büyük acılariçinde kalıyorlar. Bu aşkın gelişmeyişiniKürt birliğinin, Kürt yüreğinin gelişmeyişiolarak değerlendiriyor. O dönemin bir ikiegemen gücü onları ayırmaya girişiyor.Ama feodal de zindanda yıkılıp kalıyor.

Bundan çıkaracağınız sonuç, Kürt yüreğiüç yüz yıl önce bile oluşamıyor. Sömürgecilik

şimdiki kadar acımasız değil. Kürtçe de yazı-yor ve Botan Emirliği tam bir Kürt emirliğidir.Ama buna rağmen ulusal birlik ve ulusal yü-rek önünde engel var. Mem û Zin’de bu mü-kemmel dile gelmiştir. Orada edebiyat var, odönemin gelişmesini mükemmel anlatıyor.Halkın sızılarını, acılarını mükemmel dile ge-tiriyor. Ama bunun incelenmesi, değerlendiril-mesi bana göre gerçekçi yapılmıyor.

Yüre¤i büyük olmayan›n ayd›nlanmas› da olmaz

Üç yüz yıl sonra acaba durum nedir di-ye düşündüm. İlk bulduğum tespit, bi-

zimkilerin de Mem û Zin’den hiçbir farkı ol-madığıdır. Ortada Ahmede Xanêler yok.Dağda sadece ucuz ucuz ölüyorlar. Üç yüzyıl önce onların yürek duyuşları daha gör-kemlidir. Yaşamın savaşını bayağı veriyor-lar. Feodal ölçülerde de olsa direnişleri hay-li önemli. Bizimki bir hiç uğruna ölüme doğ-ru koşuyor. Yürekler çok çorak ve nedenböyle oluyor diye halen sormuyor. Şimdicoğrafyadaki duyuşlar bile neden hiç dilegelmiyor? Üç yüz yıl geçtikten sonra yüreküzerindeki yok edici çaba belki de sıfıradoğru gelmiştir. Sonuç almıyor.

Kendi vicdanımı da hür kıldım ve satma-dım. Bu benim için önemli bir kelime ve be-ni çok heyecanlı kılıyor. Toprak kokusuyla,yağmur yüklü bulutlarla, şimşeklerle, gök-kuşağıyla, kuş sesleriyle heyecanlanırım.Bunların hepsi ilham kaynağıdır. Ama bakı-yorum, hiç kimsenin bundan sonuç çıkardı-ğı yok. Yalnız ülke kavramına ilişkin söylü-yorum. Bir de insan özelliklerimiz çok dahaçarpıcıdır. Bir yaşlı ananın babanın yüzün-deki hüzün, ondaki zavallılık, çaresizlik,okunacak bir romandan farksızdır. İyi biryazar bir Kürt çocuğunu incelesin eğer on-da biraz yürek varsa zor ayakta kalır. Bun-ların hepsi bir devrimci, ulusal kurtuluşçuiçin savaş gerekçesidir aslında. Bir yazariçin de şiir, roman vb.

Ama şu çelişkiyi de görmek gerekiyor. Ai-leler çocuklarını doğru büyütemiyor. Ben sıksık analara babalara şunu da söylüyorum:Siz çocukların üzerine çok düşüyorsunuz veikide bir sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz.Ben burada ikiyüzlülük görüyorum. Çünküonların geleceği o kadar karanlık ki, o kadaronlara bir şey vermeyecek durumdasınız ki,ikide bir çocuğu kucağınıza alıp ucuz sevgigösterisinden, bir put gibi tapınmaktan baş-ka bir şey elinizden gelmiyor.

Avrupalılar böyle yapmaz. Avrupalılarınböyle sevme tarzları yoktur. Onlar çocuklarıiçin daha değişik şeyler yapmışlardır ve sev-gileri de rasyoneldir. Maddi temelde onlarabir şeyler hazırladıkları için öyle ucuz göste-riye gerek duymazlar. Bizde ise çok çarpıcı-dır. Kucağından çocuğu eksik etmezler. Bu-nu yapacaklarına çocuğu güzel yürütselerdaha iyi yaparlar. Bırak çocuk bir ormanıniçinde kendi ayakları üzerinde yürümeyi öğ-rensin. Bu kadar zavallıcadır. Bunu anambana uygulamak istediğinde ben şiddetli birkavgaya girdim. Sen benim üzerimde ne hakiddia ediyorsun? Kaldı ki, beni hiç de yaşa-tamayacağın bir dünyaya getirmekle suç iş-

ledin dedim. Tavuk, civcivleriyle önümdengeçiyordu. Nasıl o örneği gösterdim, şaşıyo-rum. Tavuğun, civcivleriyle ilişkisi ile seninbana yaklaşımın arasında pek fark yok, üze-rimde hak hukuk iddia etme, sen beni çokbüyük bir zorlukla karşı karşıya bırakıyorsundedim. Böyle bir özgürlük tercihi yaptım.Anam bana, “tamam, tamam sen aklını bul-muşsun” diyordu. Anamın beni ele alış tarzı,iyi biliyorum ki, çocuğun pek hayrına olma-yacak, bir şey verecek durumda değil. Bütünanaların çocuklarına bir yaklaşım tarzı var.Benimkinin değişik bir yaklaşım tarzı vardı.Çoğu arkadaş bilmez, klasik tarzda sevece-ğini sanır. Olmaz! Çocuklarını büyütme şe-killerine bakıyorum, büyük sevgisizlik vesaygısızlık görüyorum. Eğer çocuk bakmaanlayışınız doğru ise, bunu dünyanın neresi-ne götürüyorum, bunun geleceği ne olacakdiye düşünmeniz gerekiyor.

Hiçbir şey yok değil mi? Kendin belada-sın, ona nasıl yer bulacaksın? Eğer gerçek-ten seviyorsanız, gerçekten ana baba yüre-ğiniz, vicdanınız varsa, ne olacak bu çocu-ğun hali demelisiniz. Dilleri gidiyor, hiçbirmaddi teminatları yok. O halleriyle hangiulusa hizmet edecekler? Çünkü tüm uluslargelişmiştir, kendilerine fazla iş veremezler.Bir iş bulabilmek için kırk defa boyun eğe-cekler. Bu müthiş bitirici, yüreğin varsa yü-rek dağlayıcıdır. Hiçbir yazarımız onu dü-şünmek istemez. Ama ben düşünüyorumve savaşıyorum da. Bunun gibi çok şeyi dil-lendirebilirim. Şimdi dışla uğraşmıyorum,bu savaşan insanlarla uğraşıyorum.

Yani savaş yüreksiz olmaz, yüreği bü-yük olmayanın eylemi de büyük olmaz di-yorum. Aynı şeyi aydınlarımız için de söyle-mek durumundayım. Dili, yüreği büyük ol-mayanın kesinlikle aydınlanması da olmaz.Dünya klasiklerinin aydınlarına bakın, müt-hiş yürekleri, dilleri vardır. Mesela, Zeki Mü-ren’in eleştirilecek çok yanı olsa da, ilginçbir özelliği müthiş duygusal olmasıdır. Duy-gu diliyle yaşama o kadar bakıyor ki, hayretediyorum. Onu ses düzeyinde dışa vurma-sına gerçekten saygı duymak gerekir. Enson özel savaş onu da ele aldı. Onu ölümegötüren de özel savaşın hilesiydi. Mehmet-çik Vakfı yardım için oraya getirdi, yüz mil-yar filan aldı. Adam da anında öldü zaten.Oldukça duygulu ve duygularını sanat ilederlemede büyük bir ustaydı.

Şimdi bizimkilerin duyguları ne düzey-de? Burada duygu kesinlikle ciddi bir sorunolarak işlenmelidir ve bunu öyle sıradan elealmayın. Bazı ulusların gerçeğine takılmışgüzellikleri tespit ettim.

Aflk edebiyat›n temel kavramlar›ndan birisi olarak düflünülmeli

Aşk kavramı üzerinde de çalışıyorum.Bu da edebiyatın en temel kavramla-

rından birisi olarak düşünülmelidir. Bu konu-da Mem û Zin’i de aydınlatmak gerekir. Açık-ça söylemeliyim: Mevcut duygulanmalar ol-dum olası benim nefretimi çekti. Örneğin,halkımızın en devrimcileşen bir kesimi içeri-sinde kadro biraz para ele geçiriyor ve bir ba-yan buluyor, ilk yaptığı iş kaçışı örgütlemeoluyor. Bu beni neden etkiliyor? O parayıkendi yoldaşı için de iyi harcayabilirdi. O ka-dınla saflarımız içinde güzel sevgi yollarınıdöşeyebilirdi. Hiç bunları göz önüne getirme-den, ihanet neden akıllarına geliyor? Nereyegidecek? Gidecek fazla bir yer de yok. Poli-sin kucağına gidecekler, o kaba cinselliği bir-kaç gün yaşayacaklar. Ondan sonra dövülür-ler, atılırlar. Öfkelendiğim husus bu. Sevmeyeteneği yok. Keşke sevebilseydiniz, sonunakadar ona hizmet etseydim. Şimdi Kürt ger-çeği biraz budur. Aşk yok, yüreği yok. Elindengelen tek şey, imkanları ihanet temelinde kul-lanmadır. Şimdi bunu çözmemiz lazım.

Bu bir örnektir, ama ulusal gerçekliğimi-zin yüzde doksanı böyledir. Burada dili olankadınlar geliştiriliyor. Her bakımdan ayaklarıüzerinde yürüyen kadınlar geliştiriliyor. Köleile dillenme olmaz. Kölenin dili ve yüreği ol-maz. Düzene kıskıvrak bağlanmış birinin diliolmaz. Onu alsa kaç para eder? Kaba cin-sellikten ne çıkar? Bu kadar açık söylüyo-rum. Halen anlamaya yanaşmama var. Kürtolayında ilişki klasik anlamdadır. Edebiyatçı-

nın bunun üzerinde durması gerekir.İpucu verme gereği duyuyorum. Edebiyat

geliştirirken yalnız devrimin altüst oluş süre-cinde değil, ondan önce karanlık tipi, çözüm-süz tipi, yürekten zincirlenmiş tipi, çok kezyüreği yok edilmiş tipi açığa çıkarmalıyız. Di-ğer sanat etkinliklerinde de, romanda daağırlıklı olarak bu işlenir. Romanda bitikKürt’ü nasıl tarif edeceğiz? Kürt nasıl bitirildi?Eğer birkaç ciltlik roman olacaksa, bir cilt bu-na hasredilmeli. Biten Kürt, bu kadar düşenKürt, yenilen Kürt, aşağılık hale gelen Kürt,kaçan Kürt, toprağını bu kadar ucuz bırakanKürt, ilişkiyi bu kadar çirkinleştiren Kürt kim-dir? Nasıl bu hale geldi? Birinci husus budur.

İkicisi, direniş mümkün mü? Bunu sevgi-ye, savaşa çağırmak mümkün mü? Yenilgi-den yengiye, yüreksizlikten yürekliliğe, çir-kinlikten güzelliğe kaldırış imkanı var mı?Nasıl kaldıracaksın? Onu bu duruma geti-ren düşmana bakacaksın. Bu kavganı düş-mana karşı yürüteceksin. Kürt halkının düş-manını gör diyeceksin. Önce bir görüşeçağrı yapacaksın. Ardından direnme imka-nın varsa diren. “Direnmek yaşamaktır” sö-zü boşuna söylenmemiştir. Bu şarttır! Yaşa-mak direnmektir, direnmek yaşamaktır. Buçok önemlidir ve büyük saygı göstermek ge-rekir. Sadece direnmek de yetmez, başarı-ya doğru giden saldırı da önemlidir. Hercepheden saldırıya geçiriyorum. Bu kişi ba-şarıya doğru gitmezse, yediği yemek de ha-ramdır. Bunu yedirip içirmeyeceksin, yatır-mayacaksın, hep diken üzerinde tutacaksın.

Yeni Kürt’ü yaratırken, hak kazanabil-mek için bazı başarılara ihtiyacın var diye-ceksin. Benim yöntemlerim bu temeldedir.Çünkü başka yolu yok. Bunu en çok kendi-me uyguluyorum. Örgütle, eylemle hazırla,uzun vadeli yaşat ve birçok önemli başarı-ya yol aç. Bunları yaptığın zaman rahat ola-bilirsin. Bu şart! Bu Kürt’ü yaratmadan herşey haram, her şey alçakçadır.

Kürt sevgisini gelifltirmek Kürt edebiyat›n›n görevidir

Kürt sevgisini, Kürt yaşam tarzını geliş-tirmek Kürt edebiyatının temel görevi-

dir. Yaşamı çok çekici, çok estetik, çok yürek-li, çok beğenilir kılmak resmin de, şiirin de,müziğin de görevidir. Bunun doruk noktasıaşktır, tabii eğer gerçekleştirebilirsek. Benaşka karşı değilim. Tam tersine, onun büyükyaratıcı gücü olarak kendimi değerlendiriyo-rum. Bu savaş, yaratılan bu kadar değer bu-nun ifadesidir. Bu halkı da, bu toprakları dakolay bırakmak istemiyorum. Bunun için hemiç hem de dış düşmana karşı müthiş bir sa-vaş gerekiyor. Benim de müthiş arzularımvardı, arzularım nereye kapı çaldıysa baktımhep düşman engelliyor. Savaşımı buna da-yandırarak geliştirdim. Beni bir Kürt çocuğuolarak incelemenizi isterim. En basit arzuları-mın önünde anam, babam, köy toplumu vesonra devlet engel oluşturuyordu. Kürt insanısözde büyürken, ben buna büyürken deme-yeceğim, büyümeden bitmiştir. Yetmişine gel-meden raşitizm hastalığına tutulmuştur, dola-yısıyla büyümeyen bir çocuk gibidir. Ben bu-rada direndim. Bence savaş budur.

Hiçbir şeye gücüm yetmiyordu. Ne ola-cak bu çocuğun hali diye aylarca, yıllarcadüşündüm. Okula gidiyorum, çok zor öğre-niyorum. Ekmek almak istiyorum, çok zorelim ulaşıyor. Hatta kana kana su içmek is-tiyorum, ona bile imkanım yok. Bunlar be-nim için hep sorundu. Diyebilirim ki, o ilko-kul sürecini işlerseniz müthiş bir romandır.

Çünkü komşu köye bir saatte gidiyordum,bir saatte geliyordum. Her sabah kalkışım-dan, her akşam dönüşüm büyük bir olay.

O taşların üzerinde zıplıyordum. Birkaçyokuş vardı, inerdim, çıkardım. Her biri benimiçin Ağrı dağı gibiydi. Yemek dediğin nedir?Bir yumurta, bir darı ekmeği alırdık, beze sa-rıp cebimize koyardık. Bir de utanırdık, kom-şu köyün zeytinliklerinin içinde yerdik. Hep-sinde bir zorluk vardı. Tabii her bir sınıfı atla-dığımda bana göre bir dünya kazanıyordum.Hele okulu bitiriş günleri geldiğinde, benimiçin neredeyse büyük zafer söz konusuydu.

Benim de yaşam kesitlerim bugüne kadargeldiğinde birbirine çok zincirleme bağlıdır.

Sayfa 18 SerxwebûnOcak 2004

Devam› sayfa 27’de

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 18: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 19Ocak 2004

Sevilecek kadını yaratmak

en temel görevimdir

Bunu görmem zor değildi. Kadın üzeri-ne yıllarca yoğunlaşma gereği duy-

dum. Bu ilişkiden ’86’nın sonlarında kurtul-dum. ’87 Martı’nda ilk çözümlemeye yönel-dim. Onuncu yılına giriyoruz. Çok kapsamlıbir çözümlemedir, ama benim için yetersizdi.Daha sonra kadın ordulaşmasına yöneldim,çok kapsamlı ele aldım.

Bir kadını kahramanlaştırmak kolay de-ğil. Sanırım bunu anlayabilecek durumdası-nız. Belki adı unutulmuş Kürt halkının dahafazla unutulmuş Kürt kadınından, dünyanınender rastlayacağı bir kahramanlığa yol aç-mak büyük bir hünerdir ve çok büyük biredeptir. Her şeyden önce çok büyük bir yü-rek, cesaret olayıdır. Aslında bu önemlioranda edebiyatın işidir. Bunu gerçekleşti-rebildik. Sadece kahraman kadını değil, sa-vaşan kadını, yaşamsal kadını da ortaya çı-karmak benim için önemli.

Kadını etrafıma almak zorundayım.Ben olmazsam bunların ordusunu kimoluşturacak? En iyi adamlarımız bayılı-yorlar, düşüyorlar, ihanete gidiyorlar. Açıksöyleyeyim: Birisi ‘bu görevi ver, ben gö-türeyim’ desin, eğer en büyük teşekkürüona sunmazsam bana ne derseniz deyin.Kızların keşke beyleri, efendileri olsa dasağlıklı bir biçimde, kendilerine de ihanetetmeden, kimliklerine, özgürlüklerine veeşitliklerine biraz saygılı olsalar. Birazkendilerini mücadele edecek düzeyde tut-sunlar. Bu kızlar, erkekler birbirlerine neyapıyorlarsa yapsınlar, ben buna karşıdeğilim. Ama ihaneti kabul edemiyorum.

İçimdeki duyguları söylesem herhaldedaha çarpıcı olur. Bu kadın yüzünden iha-net eden, savaşmayan, ulusal amacı te-pen, basit tatmin uğruna güzelim ülkeyi buhale getirmeye göz yuman erkeğin elindenen başta kadınları almam lazım. Tabii ka-dına da öfkem bir başka türlü. Sen buolayları nereden öğrendin, bu basit ka-dınlığı nasıl yaşıyorsun, seni hiç beğenmi-yorum diyorum. İlginç bir özellik! Bunun dahikayesi çok uzundur. Yani anamla uğraş-maktan tutalım bacılarımla, daha sonra bukızlarla uğraşmaya kadar sürüyor.

Ben kadını beğenmek istiyorum, be-ğenmek istediğim kadını da ortaya çıkar-mak zorundayım. Başka uluslardan ara-sam mükemmel bulabilirim, ama istemiyo-rum. Bu devrim süreci içindeki kadını ya-ratmamız gerekiyor. Çok ilginç bir özelliktirbu. Mesela her şeyden önce kendimi iyi birilişki adayı olarak geliştirmek istiyorum. Ör-nek bir Kürt tipolojisini çizmem gerekiyor.Bütün kadınları etkileyen bir tip olmalı. İlik-lerine kadar etkilenmeleri lazım ki, yürekle-ri olsun, biraz sarsılsınlar, beyinleri çalış-sın. Yoksa kadın bela olur.

Kadını kesinlikle küçümsemiyorum. Ka-dın konusunda heyecanlanma, duygulan-ma bana göre en doğal ve oldukça değerverilmesi gereken bir yürek işi. Kadını sev-mek güzel bir iş, belki de savaştan dahadeğerli bir iş. Bizde sorgulamalık durumlarvar, felaket tahrip ediyorlar. Bin bir emeklehazırladığımız kadını bir çırpıda bitiriyorlar.Tabii bu ilişki değil, bunları yaşatmak müm-kün değil. Hele yaratığımız kadını böylekullanmak, anamı kullanmak gibi bir şeydir.Buna fırsat vermem imkansız.

Sevmek çok heyecan verici bir olay,güzelliği geliştirmek çok heyecan verici birolay. Ve bu, Kürtler için de çok önemlidir.Edebiyatın tam can alıcı noktalarından bi-risine doğru geliyorum. Sevilecek kadınıyaratmak, sanatın aksine savaş kadarönemlidir ve edebiyatçının da en önemliişlerinden birisidir. Kürt güzelliğini ortayaçıkarırız, bu niye ayıp olsun? Dünya ça-pında edebiyatçıların, romancıların, res-samların, müzisyenlerin yaptığı bu değilmidir? Hepsinin içeriği de kadında somut-laşan bir güzelliği ortaya çıkarmak içindir.

Kadınla uğraşmamın çerçevesi budur.Birlikte yatılabilecek kadından tutalımsöyleşi yapılabilecek kadına kadar, şiiryazabilecek kadından tutalım türkü söyle-yebilecek kadına kadar geliştirmem gere-kiyor. Bunun hiç ayıpla ilgisi yok! Bu ka-dını ortaya çıkarmak gerekiyor, keşke ya-pabilseydiniz. Ama alıp kaçarak, bir oda-ya kapatarak değil, güneş gibi göz ka-maştırıcı, bütün ulusun bravo diyebileceğibir çarpıcılığa ulaştırarak yapmak gereki-yor. Bunda benim öyle fazla özel amaçla-rım yok. Benlik anlamında benim ihtirasla-rım daha çok ulusal boyutlu oluyor.

Mesela geliştirdiğim kadın şimdiden bel-li olmuştur, bütün ulusu etkiliyor. Geçen yıl

buraya Bulgaristan’dan altmış yetmiş yaşın-da eski bir sosyalist gelmişti. Oralarda bili-yorsunuz kadınlar epey gelişmiştir. Şusözcüğü söyledi: “Sizde en sevilecek kadın-lar yaratılıyor.” Demek istediğim, yapılan işibiraz hissediyor. Her kadın fazla sevilmez.Sevilecek kadını yaratmak başlı başınaönemli bir iştir. Bunu kontrgerilla “Apo şöyleyaşıyor” diye yansıtıyor. Keşke yaşayabil-sem. Beni sürükleyecek, kendisiyle çok ileridüzeyde yaşama çekebilecek kadın olsa al-kışlarım. Büyük bir yarış olsun, bu güzel birşey olur, çok tarihi ve çağdaş olur. Hatta bü-tün ulusa da bir şeyler verebilir. Başlık para-sıyla, yönetim gücüyle, para gücüyle bir fu-kara kadın bulmada veya aşiret usulüyle ka-dını bir odaya kapatmada asıl çirkinliği gör-düm. Bu olmaması gereken bir durumdur.Kürt için de bu artık böyle kalmasın. Sizi de-nemeye çalışıyorum, ayıp değil.

Kızlarla söyleşmeliyiz. Sevgi üzerinebüyük tartışmalar, büyük yaşam savaşlarıolmalı. Hiç kimse bunu yanlış anlamasın.Bizim içimizde de bazıları çıkmış, “Önder-lik de böyle sevmek istemiyor mu?” diyor.Hayır! Benim nasıl sevmek istediğimi ince-le, bulursan bravo derim sana. Komutansa

ben alkışlarım. En sevdiğim kadını bile bi-risi bu anlamda daha da güçlendiriyorsayine alkışlarım. Kıskançlığım yok. Amaeğer geri bir namusluluktan bahsedecek-se, geriletecekse, senin karın da olsa elin-den alırım. “Apo ne demek istiyorsun, be-nim helalim olan bir kadını da mı bırakmakistemiyorsun” diyemezsin.

Ben özgürlük konusunda baştan çıkarı-cıyım. Kabul etmiyorum ve sana ya erkekgücüne, ya para gücüne, ya da düzene,kurala, geleneğe dayanarak kadını kullan-dın, kandırdın diyorum. Bunu söylerkenaklıma köyümüzün kızı geliyor. Adamın bi-raz mülkü vardı, güzel olan o kızı aldı. Okız benimle yürüseydi, büyük bir abidesel

değer olurdu. Demek ki, bu karılaşma işikötü. Bu, ulusal gerçekliğimizdir, bundanintikam almalıydık ve aldık. Duygular birazböyle işlenmeli ve bütün Kürtlerin gizli duy-gularını bulabilmek zorundayız. Edebiyatyapabilmek için bu tehlikeli bütün ilişkileriaçığa çıkarmak zorundayız. Korkmayın,kendi duygularınızı da açığa çıkarın.

Ülkeyi yaratmadan

kadınla ilişki olmaz

Ben kadın bulamadım diye ağlayacakmıyım? Hayır! Aşkın peşindeyim. Bu

çok görkemli bir olay! Ortaya kızlar çıkmış,görüyorsunuz, ne kadar cesur ve yiğitler. Ni-ye devam etmeyelim, yürek işini niye büyüt-meliyim? Güzelliği geliştirmeden sevgiyi na-sıl geliştireceğiz? Ulusal Önderim diyeabartmıyorum kendimi. Sanıyorum her taraf-ta büyük yürek işine yol açmışım. Bütün kız-lar koşmak istiyorlar. Ben niye onlara kendi-mi açmayayım? Raporlarında yazıyorlar:Hayatta en önemli istemlerinin benimle gö-rüşmek, beni dinlemek olduğunu söylüyor-lar. Bütün ülkenin genç kızları bunu istiyorsa,benim kendimi alçakça kapatmamam gere-

kir. Onların bazı özlemleri var, onlara cevapolmam gerekiyor. Burada namus, cevap ol-manın imkanlarını kendinde çoğaltmaktır.“Kızım, ben halim selim bir Kürt önderiyim,karım ve çocuklarım var, bana yaklaşma”desem, Kürt aşkına ihanet etmiş olacağım.

Bunu ilk defa söylüyorum, ileride geliştir-mekte gerekir. Aşka ihanet kötü bir şeydir.Kürt aşkını adım adım geliştirirken, büyükbir usta gibi hareket edeceksin. Kürt kızı ge-liyor, bu ciddi bir olay. Birçok ortamı hazırla-yacaksın, birçok önderlik zemini hazırlaya-caksın, birçok yüreklendirici ve duygulandı-rıcı çareler tespit edeceksin ve kızın özlem-lerine biraz cevap olacaksın. Siz erkeklereher gün soruyorum: Yanı başınızdaki bu kız-

lar için ne yapıyorsunuz? Hangi çarelerinizvar? Bütün yaptığınız kandırmaktır.

Yanı başınızdaki adam bu işin üzerindebüyük duruyor. Bu gerekmiyor mu? Gereki-yor. Çünkü bu kızların ciddi bir partneri yok.Onunla söyleşecek kimse, onu yüceltecekhiçbir şey yok. En değme adamımıza birkızı versek, –bu kavram yanlıştır, amiyanetabirle söylüyorum– bir hafta sonra kız da,adam da gider. Aşkı yürütecek yeteneğiyok. “Hep benim olsun da ne olursa olsun”diyor. Kürt kadını, ulusun olsun diyoruz.Zeynep olayı burada büyük bir çağrıdır vekızlar öyle kalkıp geliyorlar. Erkeklerdendaha fedakarca, cesurca geliyorlar. Onasaygılı olmam gerekiyor. Saygılı olabilmemiçin de cevap olmam gerekiyor.

Bunu nasıl anlayamadınız? Benim hak-kımda halen bazıları yazı yazıyor. Amayürekleri varsa biraz da bu yönlü inceleme-sini bilsinler, yazsınlar. Sözüm ona onlarınkızları var, kadınları var. Yüzleri kızarma-dan bakacaklarsa, biraz bizi incelemeyeçalışsınlar. Kürt kızını böyle kapatmak çokalçakça bir durum. Onların çok büyük sev-meleri için ortam açacaksın, ülke yarata-caksın. Tek kelimeyle, ülkeyi yaratmadan

kadınla ilişki olmaz! Bu büyük bir kural diye-ceksin. Onu yaratmak, şartı buna bağla-mak çok zor, ama ben buna cesaret etmekzorundayım. Bir ulusa ihanet etmek olmaz.Militanlara da bunu dayatmak zorundayım.Bu gerçekçidir. İkiyüzlü olamayız. Kadınındili, yüreği yoksa neyle birleşeceksin? Ka-ba cinsellikle birleşmek çok çirkindir. Bununiçin bile çaba gerekecek.

Tekrar söylemeliyim: Bunu söyleyenlerdoğrusunu gerçekleştirebilirlerse ben çokmemnun olurum. Sizler kızlarınızı çok iyiyetiştirseniz ben memnun olurum. Kadınla-rınızı yetiştirmenizden yine memnun olu-rum. Size bağlı olacak kadar çalışsanız bi-le benim için çok değerlidir. Aşk düzeyindede bu sağlansa, zaten Apo’nun kızları yanı-na çekmesi mümkün değil. Bu delikanlılarda çalışsın. Ben kimseyi zorlamıyorum.Kızlar ortada, ben kimseye zincir takmışdeğilim. Kaldı ki, her gün güçlendiriyorum.Delikanlılar da burada, hepsi iç içeler. Ne-den hepsi Apo’ya bağlı olma gereği duyu-yor? Neden bize geliyorlar? Militanlarımız,erkeklerimiz biraz bunu çözsün.

Demek ki, ben onlar için bir şey yapı-yorum. Saygı kurallarım var, onların çokönemli buldukları durumlar var, hepsi içinbazı çalışmalarım var. Onlar da yapsın ki,onlara da bağlı olsunlar. Tam bir yarış var.Bütün bu önde gelen arkadaşlarımıza gö-rev olarak söylüyorum, onları da sevsin-ler. Geçen gün bir arkadaşımız şunu söy-ledi: “Kadınlar için fazla çalışmadığım vebaşarılarım da az olduğu için fazla sevile-miyorum.” Samimi ve yerinde bir itiraftı.Ama ben biraz çalışmışım. Bu yüzdensevenlerim de, sevmeyenlerim de çok.Bunlar görkemli gelişmelerdir.

Neden yaptın değil de, daha fazla na-sıl yapmalısın diye bana dayatmalarınızolmalı. Beni cesaretlendirmelisiniz. Müm-künse kızlar da beni cesaretlendirmeli.Şunu itiraf etmekten çekinmiyorum: Birkadının özlemlerine cevap verecek gücütam kendimde göremiyorum. Çok çalışı-yorum, dikkat ederlerse belki de hayattaen yakınlarının dahi veremeyeceği hizme-ti de vermek istiyorum. Ama gerçektenonları tatmin edecek durumda değilim,bunu çok iyi biliyorum. Bu, ulusal gerçek-likle ilgili bir olay. Bir genç kızı, sevdiğimbir kızı ben de allayıp pullayabilirim, şuandaki prestijime dayanarak ulusa da ka-bul ettirebilirim, ama bunu uygun bulmu-yorum, tehlikeli buluyorum. Diğer arka-daşlarımız için de işler aleyhte sonuç ve-rebilir. Bu açıdan biraz sabır diyorum.Yüzyılların kapatılmış, çarpıtılmış, hattayok edilmiş ilişkileri, yürekleri yenidenserpiştirerek, nemalandırarak, filizlendire-rek yaratamaz mıyız diye düşünüyorum.Kürt’ün bu konudaki büyük darbe yiyişini,acaba başarılı bir çıkışla diriltmeli miyimdiye düşünüyorum.

Gelişmeler var. Aydınlara da, bu dediko-duyu geliştirenlere de açıkça söylemeliyimki, bundan sonra daha iyi uğraşacağım. Ka-dın ordusundan gurur duyuyorum. Kızlarıngüzelliğiyle de uğraşmalıyım. Gerektiği ka-dar benimle olabilirler, onlar ne kadar isti-yorsa o kadar olabilirler. Dikkat et, ben nekadar istiyorsam demiyorum. Onlar ne ka-dar istiyorsa, onlara gücüm ölçüsünde doğ-ru cevapları verebilmeliyim. Bu, aşktan tu-talım onların fiziki esenliklerine, cinsi olarakyenilenmelerine, güzelliklerine kadar ola-caktır. Açıkça söyleyeyim: Fiziki olarak dakadını geliştirmek benim için önemlidir, ruh-sal derinlik olarak da, düşünce güçlerini art-tırmak çok heyecan vericidir. Onlarla yoğunyaşamak çok değerlidir.

Köhnemiş bir koca gibi yaşamaktansa,böyle büyük bir aşk tutkunu olarak yaşa-mak bana göre daha değerlidir. Büyük birsavaşçı yoldaşları, büyük bir yaşam yol-daşları olarak birlikte olmak da çok önemli-dir. Yalnız tekrar söyleyeyim: Bu konuyu iyianlayarak konuşmaları gerekir. Ben kızları-mızla düşmanıma büyük cevaplar vermi-şim. Kontrgerilla, savaşı daha da geliştire-bilir. Kadın ordusu onları da yenecektir.

“Bir kad›n› kahramanlaflt›rmak kolay de¤il. Belki ad› unutulmufl Kürt halk›ndan daha fazla unutulmufl Kürt kad›n›ndan, dünyan›n ender rastla-

yaca¤› bir kahramanl›¤a yol açmak büyük bir hünerdir ve çok büyük bir edeptir. Her fleyden önce çok büyük bir yürek, cesaret olay›d›r. Asl›nda bu

önemli oranda edebiyat›n iflidir. Bunu gerçeklefltirebildik. Sadece kahraman ka-d›n› de¤il, savaflan kad›n›, yaflamsal kad›n› da yaratt›k.”

Bafltaraf› sayfa 28’de

SEV‹LECEK KADINI YARATMAK EN TEMEL GÖREV‹MD‹R

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 19: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 20 SerxwebûnOcak 2004

Geçmişte gerçekleşenlerden da-ha fazla bileşenli yerel seçim at-mosferi finale doğru giderek, yo-

ğunlaşan bir görünüm kazanmaktadır. Budurum 2004 yerel seçimlerinin hacmindendaha büyük bir rol ve işlev yüklü olmasın-dan kaynaklanmaktadır. Gerçekten de,2004 yerel seçimlerinden hem halk hem deyönetim kademeleri ve organlarınca bekle-nenler yerel hizmetler ve hatta işsizlik, pa-halılık gibi sorunların çözümünde bir hamleolmasından çok daha genel düzeyde ülkeve halk sorunları, bölgesel düzeyde ilişkilerve hızla ilerleyen dünya düzenlenişinin birvagonunda yer edinebilme veya mevcutolanı muhafaza etme kaygılarının cevabı-dır. Yerelliğin ve yerel yönetimlerin amaç veişlevleriyle bir çelişki gibi görünen bu tablodeğişen dünyaya uyum sağlama çaba vekaygılarının önemini yansıtmaktadır.

Türkiye halkları ve kültürel kimliklerinindirimselliği adeta bir sınav kapısındadır. Alı-nacak sonuç sadece beş yılı değil dahauzun bir sürecin karakterini belirlemedeönemli bir etkide bulunacaktır. Tarafların tü-münün farklı yoğunlukta da olsa bunun bi-lincinde oldukları görülebilmektedir. Değişiknedenlerle henüz tüm çıplaklığıyla dışayansımamış olsa da seçim atmosferinin buyoğunluğu kendini değişik çabalar ve taktikadımlar şeklinde göstermektedir.

Yerel seçimlere ilişkin atmosfer; bileşen-lerinin çokluğu, aktörlerin sayısı ve kullanı-lan argümanların zenginliğiyle sınırlı değil-dir. Sürece damgasını vuranın değişme dö-nüşme çabaları ile engelleyenleri arasında-ki mücadele olduğu katılımcıların işlerinciddiyetine uygun yöntem ve araçları bulmaarayışlarında da görülmektedir. Ayrıca yerelseçimlerin demokrasi mücadelesinin önem-li bir aşaması olarak görülmesi tutumlarınısrarı ve çabanın yoğunluğunda kendisinigöstermektedir. Bu mücadelenin hamlele-rinde güç ve imkan dengesizlikleri potansi-yelin kendini gerçekleştirmesi üzerinde et-kilidir. Ama buna rağmen gerekçelere sığın-manın ve mazeretler üretmenin çok fazlaanlamlı olamayacağı gerçeği, demokrasigüçlerinin sorumluluğunu artırmaktadır.

O halde, göründüğünden çok dahaönemli ve kapsamlı etkiye sahip olan 2004yerel seçimlerinin, Türkiye’nin demokratik-leşmesinde bunun en temel bileşeni olarakKürt sorununun demokratik çözümünde et-ki gücüne denk bir derinlikle ele alınmasızorunludur. Yöntem ve yaklaşım olarak;merkezin etkinliği yanında çevresel koşulla-rı gözetmek, konjonktürel gelişmelerin rolükadar dönüşümsel bir hamle olarak imkan-larını değerlendirmek, hem başarıya ulaş-mak hem de süreklileştirmek için önemlidir.temel perspektif, demokrasi güçlerinin bu-nu 2004 yerel seçimlerine ilişkin dönemselbir çalışma ilişkisi ve başarısı gibi bir sınır-lanmayla değil, sonuçlarının uzun vadelidönüşüm mücadelesine yansıtıldığı strate-jik önemde bir çalışma alanı olarak görme-leridir. Kuşkusuz bu uzun erimli hedefler vegenel çıkarlar söylemiyle sınırlı kalarak pra-tik güncel ve dönemsel hedeflere ve varıla-cak sonuçlara önem verilmemesi anlamınagelmemektedir.

Bu yaklaşım kaynağını Türkiye’nin so-mut, güncel koşulları kadar, tarihsel top-lumsal sorunlarına demokratik çözümleringeliştirilmesinde yerel yönetimlerin rolün-den almaktadır. Yerel yönetimlerin merke-zi yönetim karşısında artan önemi küre-selleşme olgusuyla bağlantılıdır. Ve küre-selleşmeye hegemonik hedefler ile de-mokratik işlevler yükleme arasındaki ide-olojik yorumların farklılığını içermektedir.

Küreselleşen dünyada bilişim iletişimolanaklarının somut gerçekleşme düzey-

leriyle toplumsal sorunların çözümünde,siyaset yapma, örgütlenme yöntem ve bi-çimlerinde önemli değişiklikler yarattığıgünlük uygulamalarla tartışılmaz gerçek-lik haline gelmiştir. Dünyaya bütünsel ba-kış sadece ekonomik gelişmelerde değil,toplumsal yaşamın tüm alanlarındaönemli çözüm imkanları yaratmıştır. Buimkanlar üzerinde yeni dünya düzeniadıyla emperyal güçlerin hegemonikemellerini küresel boyutta bir sistemeulaştırma hedefi, bir arayış ve düşünselçatışma alanı olmaktan çıkarak, pratikgerçekleşme düzeyinde ilerlemektedir.

1111 EEyyllüüll oollaayyllaarr›› ssiisstteemmsseell ççeelliiflflkkiilleerriinn bbiirr üürrüünnüüddüürr

Küreselleşme olgusunun ekonomik,teknik, iletişimsel tüm imkanlarının

bu hegemonik hedefler doğrultusunda kul-lanılması gizlenmeye ihtiyaç duyulmayanbir çaba olarak tüm yoğunluğuyla geliştiril-mektedir. Dünya ölçekli temel güç odakla-rı, içinde uzun vadeli öngörü ve planlama-lar, kültürler çatışması temelinde ve sınıfegemenlikli tarihin tüm deneyiminin ka-zandırdığı hile ve aldatmalar ile komplola-ra varan yöntemleri kullanılarak geliştiril-mektedir. Özellikle ABD, Doğu Batı ayrımı-nı motivasyon kaynağı haline getirmekte-dir. Hıristiyanlık-islam çatışması şeklindekonumlandırdığı kültürler ve inançlar dün-yasında yarattığı karşıtlık üzerinden siya-set yapma, siyasal planlamalar geliştirmehedef ve çabası bilinmektedir. Bu, son bir-kaç yılda yaşanan önemli olaylarda ger-çekleştirilmeye çalışılan stratejik yaklaşımolmaktadır. 11 Eylül olaylarının bu sistem-sel çelişkilerin bir ürünü ve sonrasında Af-ganistan ile Irak işgallerinin de bunun de-vamı olduğu artık tartışmaya yer bırakma-yacak açıklıktaki gelişmelerdir.

Genel bir değerlendirmeyle; küreselimparatorluk kurma peşindeki Amerika’nıngeçen yüzyıldan kalan siyasal kurum veilişki biçimlerini kendi çatışma mantığıylave hedeflerine uygun bir şekilde değiştir-mek istediği bilinmektedir. Objektif bir olguolarak küreselleşmenin yol açtığı değişimimkanlarını kendine göre şekillendirme ça-basındaki ABD’nin Irak’ı işgali en yakınolaydır ve halen tüm sıcaklığıyla yaşan-maktadır. ABD’nin Irak’ta başlayan Orta-doğu müdahalesinin demokrasiyi yaymave taşıma isteminden çok güçlenen deği-şim imkanlarını kendi hedefi ve çıkarı doğ-rultusunda yönlendirme eylemi olduğu engerçekçi değerlendirme olmaktadır. Sad-dam diktatörlüğüne yönelik Amerikan eyle-minin işlevini demokratikleşmeyi halklarinisiyatifine bırakmama ve hegemonikemellerini gerçekleştirme çabası olarakdeğerlendirmek doğrudur.

Özcesi, Irak müdahalesi miadı dolan20. yüzyıl statükosunun değişen güçlerdengesine göre Amerikancı yeniden yapı-landırılmasıdır. 20. yüzyıldan kalan statü-ko bileşenleri olan anlaşma, ilişki, işbirlik-leri ve diyalog düzeyleri 21. yüzyılın küre-selleşme düzeyinin bileşenleriyle yer de-ğiştirmektedir. İronik olan ABD’nin emper-yal emellerini demokratik değerler ve öl-çüler savunuculuğuyla halklara ve ilericiinsanlığa sunuyor olmasıdır.

Başkan Apo’nun Demokratik UygarlıkManifestosu’nda çok derinlikli ve etraflı de-ğerlendirdiği gibi yükselen demokratik de-ğerler karşısında hemen hiçbir güç dura-mamaktadır. Bu nedenledir ki, ABD emper-yal dürtü ve dünya ölçekli imparatorlukemelleriyle hareket ederken, demokrasi ya-yıcısı rolünde görünmek çabasındadır. Oy-sa Amerika’ya dünya kamuoyunda haklılık

ve meşruluk kazandıran demokratik değer-lere sahip çıkma ve geliştirme konusundadürüst ve adil oluşu değil, karşısındaki güç-lerin çağdışı olmasıdır. Saddam gibi insanhak ve özgürlüklerini tanımayan, halklarındoğal ve meşru haklarını katliamlarla bastı-ran ve adalet istemlerine diktatörlükle ce-vap veren birisine karşı olmak ABD’nin kur-nazca bir taktiği olarak işgalini çok insancılve demokratik göstermesinde önemli biravantaj olmaktadır. Bunun devamında böl-gede değişime bütün varlıklarıyla direnenmonarşik, oligarşik, dinsel, milliyetçi bütüngüçlerin son savunma kaleleri olan ulusdevletin “Çin sedleri” karşısında ABD’nindemokrasi silahını, insan hak ve özgürlük-leri söyleminin çekiciliğini ve bütün kültürlerve dillerin yaşam hakkına saygı gibi adil biryaklaşımı kullanması büyük bir meşrulukimkanı yaratmaktadır.

Ancak ABD’nin sınıf egemenlikli konu-munu sürdürme ve güçlendirme çabası, si-yasal etiğinin en temel argümanı olarak de-mokratik, vicdan ve ahlak ölçülerinin göze-tilmesine engeldir. Bu bakımdan ABD’ninulus devlet kalıplarını aşma öngörüsü halk-ların milliyetçi önyargılardan arındırılarak,eşit ve kardeşçe birlikteliklere ulaşmasınısağlayacak bir karaktere sahip değildir. As-lında bu yaklaşım sadece ABD’nin değil,dünyanın temel güç odakları durumundakiAB, Japonya ve hatta Rusya’nın da temelkarakter bileşeni durumundadır. Bu bakım-dan aralarındaki dönemsel politika ve tu-tum farklılıkları taktik düzeydedir.

Bu bağlamda ABD’nin Ortadoğu müda-halesinin özü; demokratik uygarlıksal geliş-menin imkanlarını denetim altına almak,demokratik değerlerin yükselişini en alt dü-zeyde tutmak, asgari demokratiklik düze-yiyle de halkların kabulünü sağlamaktır. Budurum tespiti halklar cephesinin mücadeledinamiklerini ve imkanlarını en verimli dü-zeyde pratikleştirmeleri anlamına gelecekolan örgütsel, siyasal çalışmalarını dahayakıcı kılmaktadır. Dağınık ve parçalı, dola-yısıyla etkin olmayan potansiyelin sonuçalıcı bir işlevselliğe kavuşturulması gerek-mektedir.

Bu görevin aciliyeti dünya genelindeolduğundan çok daha fazla Türkiye veKürdistan için geçerlidir. Kürdistan bu ge-lişmelerin en sıcak alanı, Türkiye ise enfazla etkisi altında olandır. Bu nedenle depolitik tutum 2004 yerel seçimlerininönemli bir bileşeni olmaktadır. Sol ve de-mokratik güçler açısından küreselleşme-nin imkanlarını halklar ve kültürler için hakve özgürlükler alanı haline getiren bir yak-laşımla sürece müdahale önemli bir mü-cadele konusu olmaktadır. Küresel de-mokratikleşmenin halkçı ve emekten yanabir yorumla geliştirilmesi, demokratik de-ğerlerin yükselişi, somut ve güncel adım-larla demokratik mevzilerin ve değerlerinpratikleşmesi anlamına gelecektir.

DDeemmookkrraattiikk eekkoolloojjiikk ttoopplluumm mmeevvccuutt ssoorruunnllaarr››nn ççöözzüümm ppeerrssppeekkttiiffiiddiirr

Ortadoğu’da binyılların dogmaları veinanç kalıplarıyla kabuk bağlamış

vicdani duyarlılığı canlandırma çabası yo-ğun ve derin bir mücadele yürütülmesinigerektirmektedir. Zira ister milliyetçi, isterdinsel, isterse emperyal renkte olsunlar bü-yük avantajlara sahip bulunan hegemonikgüçlerin yine kan ve göz yaşıyla bulanıkla-şan bir ortamda halkları karşı karşıya getir-meleri mümkündür. Bu ise demokratikleş-me mücadelesini sekteye uğratacak, sömü-rücü ve egemenlikli yaklaşımları güçlendi-

recek, en azından ömürlerini uzatacaktır.O halde halkların zamanı olan yüzyılı-

mızda tarih boyunca mücadelelerinin adıolan demokrasiyi geliştirme çabalarındason derece ısrarlı, tutkulu ve koparıcı olma-ları yakıcı bir ihtiyaçtır. Bunun için bilimsel-teknik gelişme zemininde, toplumsal siya-sal düzeyin örgütsel, pratik imkanları olduk-ça fazladır. Gerekli olan çağcıl dönüşümündiline ve zihinsel yapısına sahip olmadır.Sınıflı egemenlikler tarihi boyunca emekçihalklara sunulan yanıltıcı ve daraltıcı argü-manlar yerine demokratik değerlerin özgür-leştirici düşünüş yapısına ulaşmak enönemli başlangıç olmaktadır. Böylesi bir ay-dınlık bakış açısı karanlıkları gömülmeyeçalışılan bütün özgürleştirici insani değerle-rin açığa çıkarılmasını sağlayabilir. 2004yerel seçimlerinin Kürtler başta olmak üze-re tüm Türkiye halklarına kazandıracakları-na bu şekilde doğru anlam verilebilir.

2004 yerel seçimlerinin Türkiye demokra-si güçleri açısından önemi küreselleşen dün-yada Kürt ve Türk halkları ile bütün kültürel,inançsal kimliklerin çözüm bekleyen sorunla-rına gereken ve beklenen çözümleyici katkı-yı yapmasıdır. Seçim takvimi henüz başla-mamış olmasına rağmen hükümetin bütünulusal ve uluslararası imkanları kendi başarı-sını kitlelere lanse etmede kullanmasınınaçıklayıcı nedeni budur. Bu nedenle 28 Mart2004’de gerçekleşecek olan yerel yönetimseçimlerine yönelik çalışmaları en başarılısonuçlara ulaşmak amacıyla pratikleştirmekve başarı zemini üzerinde uzun vadeli bir si-yasal oluşumun adımı haline getirmek dahada önem kazanmaktadır. Bunun için küreselbir perspektif ile yerel pratikleşme birbirinibütünleyen yanlar olmalıdır.

Yerelliğin küreselleşme ortamında ka-zandığı önem demokratikleşme düzeyiyleve yönetim olgusunun kazandığı hukuksal,yasal ve pratik işlevle bağlantılıdır. Klasikulus devlet merkeziyetçiliğinin küresel ihti-yaçlar karşısında yerelliğe daha fazla alanaçma zorunluluğu 2004 yerel seçimlerinedaha fazla işlev yükleyen bir diğer husustur.

Küreselleşmenin toplumsal ve siyasalpratikleşmesine paralel önem kazanan ye-rellik ve yerel yönetim olgusu halen süreklioluşum halindeki bir düzey olarak artan birönem kazanmaktadır. Küresel aidiyetinrenksizleştirici ve eritici etkisi karşısındagerçekleşme imkanı en fazla bulunan yerelrenklilik gücünü derin tarihsel, kültürel kök-lerinden almaktadır. Ulus devlet, kültürel-ta-rihsel bilinç birliği, mega kentler, metropol-ler, kentler ve en küçük yerleşim birimi şek-linde birbiriyle ilişkili değişik mekansal varo-

luşlar içinde göreceli bir anlamı olan yerellik,özde insan merkezci bakışın sonucu olansürekli merkezileşme arayışlarının bunaltı-cılığı karşısında bir çıkış arayışıdır. İnsanıntoplumsal var oluşunun doğanın bir bütünle-yeni olmaktan, giderek doğaya ve kendiözüne yabancılaşmasının yarattığı tehlike-lere çözüm arayışı, yerel özgünlükleri veözellikleri geliştirmeyi getirmektedir. Benmerkeziyetçiliğin değişik düzeylerde ger-çekleşmesi olan inanç dogmatikliği, milliyet-çilik ve kültürel bağnazlık, küreselleşmeyleberaber toplumsal farklılıkları eritmekte, in-sanı tek renk, tek tip haline getirmekte, top-lumsal bunalımı derinleştirmektedir. Ekolojikbunalımın da temel kaynağı durumundakibu toplumsal bunalımın aşılabilmesi arayış-ların asıl nedenidir. İnsan doğa uyumununen fazla gerçekleşme imkanlarına sahipolan yerellik, yeni bir çıkış alanı haline gel-mektedir. Bu temelde demokratik ekolojiktoplum mevcut sorunların çözümleyicisi ola-rak görülmektedir. Ekolojik bakış açısının in-san merkeziyetçiliği aşan perspektifi insanaçözüm gücü kazandıracak bir felsefi bakışaçısı olarak esas alınmaktadır. Böylece çev-re merkez ilişkisinin yeniden düzenlenmesi,merkezi esas alan ve bütünü gerçekleşmepotansiyelini bu anlayışla değerlendirerekçevresel etkenleri araçsallaştıran zihniyetinaşınması ön görülmektedir. Bu şekilde do-ğanın araçsallaştırılmasının kaynağı olaninsanın araçsallaştırılması yaklaşımı da aşı-labilecektir.

Bu perspektifle yerelin kazandığı önem,toplumsal yaşamdaki işlevinin artmasınıgetirmekte, aşırı merkezileşmenin bütünolumsuzluklarının aşılması hedeflenmekte-dir. Bu bakımdan da giderek artan düzeydeyerel yönetimlerin demokratikleşmedekirolleri tartışılmakta, denemeler ve uygula-malar gerçekleşmektedir. Yerel yönetimle-rin toplumsal yaşamdaki rollerinin demok-ratikleşme düzeylerini gösteren temel kri-terlerden biri olarak görülmesi artan ölçüdeilgi kazanmaktadır. Yerellik kavramı yeni-den anlamlandırılmakta kapitalist sisteminzihinsel şekillenmesini yaratan modernistbakış açısının anlamlandırdığı gibi geriliğingeleneksel tutuculuğun ve dinsel bağnazlı-ğın temsil alanı olarak görülmemektedir.Yeni yaklaşımla yerellik özgürlüklerin vefarklılıkların demokratik hoşgörü temelindetemsil alanı haline gelmektedir.

Yerel yönetim seçimleri konfederal yapı-lardan federal, özerk, kantonal ve üniterdevletlerdeki ademi merkeziyetçi biçimlerekadar pek çok farklılıklar göstermektedir.Zihinlere yerleşmiş biçimiyle belediyecilikle

YEREL YÖNET‹MLER VETOPLUMSAL EME⁄E SAYGI

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 20: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

özdeşleştirilen yerel yönetim olgusununpek çok modeli uygulamada gelişmektedir.Ortak kabul gören demokratikleşme düze-yine göre klasik belediyecilik olarak da ad-landırılan ve merkezi yönetimin siyasi ira-desine bağımlı yerel yöneticilik artık aşıl-maktadır. Bir yandan hantallaşan devlet ya-pısını işlevselleştirme ihtiyacı, diğer yandanartan hizmetlerin karşılanması gereği tutu-cu kesimlerinde yerel yönetimlere dahafazla yetki ve rol biçilmesi konusunda arayı-şa girmelerini sağlamaktadır. En katı üniterdevlet yapılarında bile merkezde yoğunlaş-manın kentsel düzeyde metropol yaşamınıçekilmez ve düzenlenemez hale getirmesiçevreye doğru yayılma arayışını geliştir-mektedir. Paris belediyeciliği bunun önemliörneklerindendir. Eğitim öğretim kurumla-rından bürokratik kuruluşlara kadar pek çokkurum ve kuruluş çevreye dağıtılarak met-ropolün yoğunluğu azaltılmaya çalışılmak-tadır. Endüstriyel kuruluşlar konusunda iseaynı yaklaşım daha öncesinden başlamışbulunmaktaydı. İspanya örneğinde olduğugibi özerk bölgelerin yerel yönetim işlevsel-liğinin geliştirilmesi ile İskandinav modelin-deki katılımcılığı arttırma arayışları yerelyönetim modelleri olarak devam eden de-neme ve uygulamalardır. Brezilya’nın PortoAllegra kentinde uygulanan uygulama, aynıadla anılan katılımcı bütçe belediyeciliğimodelinde yerel yönetim arayışlarında hal-kın katılım ve denetimine açık bir denemeolarak yer almasını sağlamıştır. Bu aradaViranşehir belediyeciliği son beş yıllık uygu-lamada merkezi hükümetin bütün engelle-melerine rağmen kent konseyi oluşturma,bunun için kentteki sivil toplum kuruluşlarıy-la yakın işbirliği içinde olma, hizmet üreti-minde halkın maddi ve moral katılımınısağlama ve önemli projelerde halkın onayı-na başvurma gibi uygulamalarıyla yeni birmodel olarak gösterilmektedir.

ÖÖzzggüürr,, kkaatt››ll››mmcc›› bbiirr yyeerreell yyöönneettiimm tteemmeell hheeddeeff oollmmaall››dd››rr

Bu temelde yerel yönetimlerin hiz-metlerle sınırlı bir işleve sahip olma-

sının değişen dünyada toplumun demok-rasi talebini karşılayamaması, klasik bele-diyecilik yerine özgür belediyecilik adıylayeni arayışların deneme ve uygulamalardüzeyinde gelişmesini sağlamaktadır. Öz-gür katılımcı belediyecilik olarak adlandı-rılan yerel yönetim anlayışı, yerelin çağcılişlevini gerçekleştirmesinde ve yükselendemokratik değerlerin temsilinde etkin birmodel ve en gerçekçi yaklaşım pratiği ola-rak görülmektedir.

Özgür katılımcı belediyecilik yerel de-mokrasinin en gelişkin biçimini uygulamakiddiasındadır. Bunun için merkez yerel iliş-kilerinin hizmet üretiminde mali ve teknikimkanlar bakımından, yereller arası ilişki-lerde inisiyatif ve hareket serbestisi yönüy-le, kent ve çevre düzenlemesinde yetkidüzeyiyle yeterli ve geçerli bir işleyişe(mevzuata) sahip olması gereklidir. Bu dabaşlı başına bir demokratikleşme konusu-dur. Özgür katılımcı belediyeciliğin özü ye-rel halkının belediye çalışmalarına katılı-mı, denetim imkanı ve karar verme inisiya-tifidir. Bunu doğrudan demokrasi uygula-maları düzeyine ulaştırmak halen sürdürü-len bir arayıştır. Bazı denemeler olumlusonuç vermiştir. Doğrudan demokrasiyeen yakın katılım düzeyinin demokratik ger-çekleşmede en verimli düzey olduğu kabulgörmektedir. Uygulanması önündeki en-gellerin bilişim iletişim tekniğinin sağladığıimkanlarla aşılması imkan dahilinde görül-mektedir. Halkın katılımını kent konseyi,semt ve mahalle komiteleri, sivil toplumkuruluşları ile geliştirmek, referandum veanketlerle doğrudan demokrasiye gidenyolu güçlendirmek özgür katılımcı beledi-yeciliğin hedefidir. Özgür katılımcı beledi-yeciliğin geliştirilmesinde merkezi yönetimengellemelerinin aşılması yerel halka da-ha fazla sorumluluk yüklemektedir. Dahafazla sorumluluk duygu ve bilinci ise katı-lımla geliştirilebilir. Demokrasi mücadele-sinin ruhu kendisini engellemek isteyengerici ve hegomonik zihniyetleri aşma be-cerisinde gizlidir. Aynı ruhun 2004 yerel

seçimleri sonrasında Türkiye’de yaşatıl-ması demokrasi isteminin gereği olacaktır.Türkiye’nin mevcut tablosunun değişimibu istemin gücüne bağlıdır.

2004 yerel seçimleri öncesinde Türkiyetablosu, devletçi sahiplenmeyi tarz halinegetiren siyasal partiler ve etkin zihniyetinaşılması açısından demokrasi mücadeleci-lerini ağır görevlerin beklediğini göstermek-tedir. Bunun için yeterli moral motivasyonkaynağı mevcuttur. İğne ile kuyu kazarcası-na kazanılan demokratik mevzilerin görke-mi, bu görevlerin zorluğundan çok kutsallı-ğını hatırlatmaktadır. Değişen dünyaya uy-mamak için direnen inkarcı ve antidemok-ratik bir Türkiye savunucularının güç ve im-kan üstünlüğüne karşı, büyüyen demokrasitalebinin cezbediciliği en ciddi avantajdır.Bu avantajı 2004 yerel seçimlerinde değer-lendirmek için ısrarlı bir çaba içinde olmakgerekmektedir. Mevcut Türkiye gerçeğin-den kaynaklı tüm engellerin aşılmasındakaralılık her zamankinden daha fazla ihti-yaç duyulan şeydir.

İstanbul’daki patlamaların 11 Eylül olay-larının Türkiye versiyonu olduğu, sistemselçelişkilerin Türkiye boyutuyla dışa vurumu-nun bu tarzda tezahür ettiği kesin bir ger-çekliktir. Olayların ardından hükümetin fail-lere yönelik sonuç alıcı bir yönelim içine gir-meyip çevresinde dolaşma gibi yüzeysel biryaklaşım içinde olması, bu değerlendirmeyidoğrulayan bir tutumdur. Nitekim olaylaresnasında meçhul kaynaklarca “hükümetegereken mesaj verilmiştir” açıklamasınınetkisi kendisini başbakanın diline ve davra-nışına yansıtmıştır. İstanbul patlamaları ar-tan demokratik dönüşüm istemleri karşısın-da tıkanan Türkiye siyasetine egemen sis-tem çıkarına yön verme amaçlı olmuş, buamaçta da başarı elde edilmiştir. Güçlerdengesine de bir müdahale anlamı olanpatlamalardan sonra iç siyasette çelişkilerdaha da keskinleşmiş görünmektedir. Sondönemlerde hükümet ile ordu ve değişikkemalist çevrelerin birbirini yalanlayanaçıklamaları bunun bir göstergesidir. Bupatlamaların sonuçlarından kendisine karşıgibi görünmesine rağmen en karlı çıkan yi-ne iktidar partisi ve çevresi olmuştur.

KKüürrtt ddüüflflmmaannll››¤¤›› CCHHPP’’nniinn AAKKPP iillee iittttiiffaakk››nn››nn yyaapp››flfltt››rr››cc›› ggüüccüü hhaalliinnee ggeellmmiiflflttiirr

İktidar partisinin yerel seçimler öncesiiçte ve dışta politik ve diplomatik giri-

şimleriyle kamu oyunda başarı imajı yarat-ma çabası, vicdani ölçülere uymayan birçarpıtma ve demogoji ile devam etmekte-dir. Demokrasi anlayışının “muhafazakarderin demokrasi” olarak tanımlayan Baş-bakan Erdoğan, hükümeti süresinde Kürtgerçeği hakkında tek kelime etmemiş,edenleri de yoğun baskılarla yıldırmayaçalışmış bir uygulamanın sahibidir. Bu yö-nüyle demokrasi anlayışının gerçekleri in-kar etmede muhafazakarlığı derinleştirmeolduğu daha gerçekçi bir değerlendirme-dir. Nitekim inkarcı sistemin bile halkınmücadele gücü karşısında göstermek zo-runda kaldığı esnekliği hazmedemeyerekon yıl öncesinin kazanılmış hakları halinegelen ana dilde konuşma serbestisini bileçok görmekte ve ceza uygulamanın konu-su yapmaktadır. Kürt halk önderi AbdullahÖcalan’a yönelik çürütme ve izolasyon po-litikasını iktidarı boyunca kendinden önce-kini aratmayacak düzeyde katılaştırmıştır.Kürt renginin ve sesinin duyulmasını haz-medememiş, sürekli olarak gözlerden vekulaklardan uzak tutmaya çalışmıştır. Kür-distan şehirlerinin yurtsever ve demokratbelediye yönetimlerini mali, yasal ve pratikolarak kuşatma altında teslim almaya ça-lışmıştır. Türk genel kurmayının 30 yıllıksavaştan kaynaklanan hassasiyetini kulla-narak Kürt özgürlük güçlerine yöneltmeçabası sürekli olmuş, bunun için provaka-tif girişimlerde bulunmuştur. ABD’nin Irak’ıişgali ile başlattığı değişimde yönetim or-tağı olan Kürtleri tehdit ve şantajla baskıaltında tutmakta, ABD’yi bile Irak’ı karıştır-makla korkutmaya çalışmaktadır.

CHP ve ordu ise kemalizm söylemle-

riyle Türkiye’nin sorunlarına çözüm ola-mayan ve geçen yüzyıldan kalan bir zihni-yetin politik askeri temsilini yapmaktadır-lar. Temel motivasyon kaynakları inkarcısistem ve dar ulusçuluktur. Bu ise artandemokratikleşme istemlerinin baskısı al-tında en geri bir tutumla AKP’nin islamcısiyasallığına teslim olmalarına yol açmak-tadır. Kürt düşmanlığı CHP’nin AKP ile it-tifakının yapıştırıcı gücü haline gelmiştir.Neredeyse siyasal açıdan bitkisel yaşamagirmişken diriltilerek siyaset arenasınasürülen Deniz BAYKAL, yaşamdan ve ya-şama iradesinden intikam alırcasına birçırpınışla demokratik güçlerin enerjilerinidağıtmak ve işlevsizleştirmek için büyükbir çaba sarf etmektedir. İktidarı ve muha-lefetiyle demokratikleştirme çabaları kar-şısında yek vücut olan AKP ve CHP siya-sal islamın laiklikle gayrı meşru evliliğiniresmedercesine bir hoyratlıkla yerel se-çimlerde Kürt ve demokrasi karşıtı rolleri-ni oynamada hesapsız bir iş birliği içinde,Kürdistan şehirlerinin belediye başkanlık-larını birbirlerine peşkeş çekmektedirler.

Bu yaklaşım 30 yıllık savaşta devletimkanları ve resmiyeti ile geliştirilip palaz-landırılan çeteciliğin büyük bir yozlaşmave çürüme kaynağı olarak yaşamasınında nedenidir. Demokratik hak ve özgür-lüklerin en küçüğüne tahammül göstere-meyen Recep Tayyip Erdoğan çeteciliği,sivil asker kanatlarına ise dokunmamadatitiz davranmaktadır. Irak işgalindeABD’ye yardım etmemesinin sonuçlarıntelafi etmek için başvurduğu yöntem, Av-rupa ile yakınlaşma çabası gibi klasik ma-nevralar olmaktadır. Ama AB’ye girmekamacıyla gerçekleştirilen yasal düzenle-meler uygulamaya konmamaktadır. 10 yı-lı aşan Kürt vekillerinin tutukluluğu AvrupaKonseyi Başkanı’nın bizzat ısrarına rağ-men devam ettirilmektedir. Bütün politikuygulamalar 5 yıldır tek yanlı sürdürülenateşkesin bozulması ve savaşın başlatıl-masını sağlama yönündedir. Şoven, ırkçıkışkırtıcılık ve faşist terör özellikle son dö-nemlerde boy vermektedir. SanatçılarınKürt kimliğine sahip çıkmasına yöneliktehditler karşısında iktidar ve muhalefetisuskun ve seyirci kalmaktadır.

Bütün bunlar iktidar ve muhalefeti, as-keri ve bürokratik yapısıyla, Türkiye siyasalyapısının demokrasi karşıtı duruşunu res-metmektedir. Böylesi bir ortamda yerel se-çimlerin demokratik iradenin tezahürü biçi-minde gelişmesinin zorlukları kaygı vericiboyutlardadır. Ama aynı zamanda demok-rasi güçlerinin yerel seçimlerde güçlerinibirleştirmelerinin ve doğacak sinerjiyi yerelseçimlerde kazanımlara dönüştürmelerininzorunluluğunu da göstermektedir. Mevcutdurumuyla siyasal tabloda demokratikleş-me karşıtlığı meclis içi ve taraftarlığı dameclis dışındaki sol demokratik güçler ko-numlanması şeklindedir.

Demokrasi güçlerinin meclis dışı ko-numlarının dezavantajlarını aşmada ye-rel seçimlerde yönetim gücü haline gele-rek halkın demokrasi taleplerini pratikleş-tirme imkanlarına kavuşmaları daha fazlaönem kazanmıştır.

Türkiye’de emekçi kitlelerin sürekliayakta oluşlarıyla yarattıkları demokratik-leşme baskısı altında oligarşik güçlerarasındaki çelişkiler derinleşmektedir.Hükümetle ordu temsilcilerinin birbirinisuçlayan ve boşa çıkaran açıklamalarıbunun açık göstergesidir. Bu yönüyle deyerel seçim sonuçları yeni bir açılımın im-kanlarını yaratabilir. Demokrasi güçleri-nin birlik ve ittifakının yansıtacağı demok-ratik potansiyelin gücü, mevcut meclis bi-leşimini de tartışmalı hale getirebilir. Buolasılık Türkiye’de tartışmaların odağıhaline gelmiş bulunmaktadır. Demokrasigücünün ve isteminin bir çekim gücünekavuşmasında yerel yönetimin sonuçlarıartan bir önem kazanmıştır.

Yerel seçimlerin kazandığı bu önemkarşısında Kürt demokrasi güçleriningörevi daha da ağırlaşmaktadır. Otuzyıllık mücadele birikiminin kazandırdığısiyasal olgunluk bu sürecin bütün zor-luklarının ve darlıklarının aşılmasınısağlayabilecek düzeydedir. Önemli olan

yüzbinlerce aktif katılımcısıyla büyük birkitle gücüne sahip Kürt özgürlük hare-ketinin temsilcilerinin basit hesaplar ne-deniyle yanılgılara düşmemesi, düşür-mek isteyenlere de meydan vermeme-sidir. Unutulmamalıdır ki Kürt halkınınderinliğine yaşamakta olduğu demokra-tik devrimin yarattığı ülke ve halk so-rumluluğu yanında halen bireysel, grup-sal ve aşiretsel çıkarları ön planda tutankesimler ve çevreler bulunmaktadır. Yi-ne gözden uzak tutulmaması gerekenbir diğer husus ise otuz yıllık mücadele-de Türkiye devletinin geliştirdiği rantçı-lık ve çetecilik etkisini Kürt demokratikhareketi saflarına da yansıtmıştır. De-rinlikli bir demokratikleşmenin bütünyozlaşmaları, köklü bir düzeltmeyle gi-deren düzeyde yeniden yapılanmayıgerektirdiği unutulmamalıdır. Kürt de-mokratik güçlerinin böylesi bir sorumlu-luk duygu ve bilinciyle sürece yaklaşımgöstereceklerine dair güven verici geliş-meler gerçekleşmektedir.

İzlenebildiği kadarıyla bir süredir yü-rütülen sol ve demokratik güçler ittifakıçalışmaları önemli ilerlemeler kaydet-miştir. Katılımcıların temsil düzeyi vekimliği demokratik güçlerin birliği konu-sunda iyimserliği teşvik etmektedir. Buçabaların sonuç alma umudu artmakta-dır. Türkiye’de meclis içi siyasete alter-natif bir değişim gücünün gelişmekte ol-duğu görülmektedir. Bu bağlamda SHP-DEHAP ittifakı yerel seçimlerde alınabi-lecek sonuçların daha verimli olmasınısağlayacaktır. Bu ittifakın önemi yerelseçimlerin de ötesinde bir büyüklüğe sa-hiptir. Türkiye’de demokrasi güçlerininKürt kimliğine ve gerçeğine yaklaşımın-daki olumlu değişimi göstermekte Türki-ye’nin ortak vatan esprisiyle Türk’ü,Kürt’ü, Çerkez’i, Arap’ı, Ermeni’si veLaz’ıyla sahiplenilmesi anlamına gel-mektedir. Böylesi bir bileşimin motivas-yon gücü hak ve özgürlükler mücadele-sinin beslenme kaynağı olacaktır.

Yerel seçimler için yürütülen sol itti-fak çalışmalarına hassas yaklaşmak ka-dar ısrarlı olmak ta gereklidir. Türkiyegerçeğinde Kürt sorununa yaklaşımın-da görülen özgürlükler, demokratik hakve özgürlükler kültürüyle çelişen ve kor-kulu ürkek yaklaşımlar Kürt demokrasigüçlerine daha fazla görev yüklemekte-dir. Zaman ve koşullar Türkiye demok-ratik güçlerinin görevlerine sahip çıkmadüzeyini sorgulamaya fazla imkan tanı-mamaktadır. Aslında bu yaklaşım Türki-ye demokrasi güçlerinin potansiyelenerjilerini birleşik pratik bir gerçekleş-meye dönüştürmelerindeki zayıflıktantemellenmektedir. Bu da Kürt özgürlükve demokrasi güçlerini 30 yıllık keskinmücadele içinde olgunlaşan yapılarındaçok daha fazla fedakarlık ve esneklikiçinde olmaları gereğini göstermektedir.Bu duyarlılığın kazandıracakları ittifakıngerçekleşmesi için harcaması gerekençabayı büyütmektedir.

SHP-DEHAP şahsında ilerleyen veÖTP yanında 2002 kasım seçimlerindeblok oluşturan partiler SDP ve EMEP’inde katıldığı, Mümtaz Soysal ve YektaGüngör ÖZDEN’in yer aldığı ittifak çalış-ması Kürt sorununda çözüme yaklaşımbakımından stratejik önemde ele alın-maktadır. Kürt sorununun çözümündeesas alınan demokratik barışçıl siyasalçözüm arayışı ve ortak vatan espirisi KürtTürk ittifakının demokratik siyasal güçbirliği yaratmadaki önemini artırmaktadır.Türkiye kamuoyuna yedirilmiş Kürt fobisi-nin aşılmasını sağlamak çözüm arayışın-da en doğru çözüm olacaktır. Türkiye hal-kına mal olmuş bir kardeşlik ve barış ara-yışı önünde inkarcı oligarşik güçlerin bu-lunması çok daha zor olacaktır.

Demokrasi güçleri şahsında gelişecekbir Kürt Türk ittifakı, ABD’nin sunduğu im-kanlarla Güney’de palazlanan, Kuzey’dede boy vermeye başlayan ilkel milliyetçiçabaların da önüne dikilecek en güçlüdemokrasi barikatı olacaktır.

Kuzey Kürdistan’da etkin, Türkiye’devarlık gösteren yerel yönetim gücü olmak,

demokratik çözümün de etkinliğini değiş-tirecektir. Kuzey Kürdistan’ın yerel yöne-timler düzeyinde temsilinin demokratikgüçler tarafından yapılması, uluslararasıilişkilerin gelişmesinde Kürt tarafının mu-hatap bulma zeminini güçlendirecektir. Bunedenle sol ve demokratik güçlerin en ge-niş ittifakına yerel seçimlerle sınırlı olma-yan bir perspektifle yaklaşmak önemlidir.

Bu bakımdan Türkiyelileşmek çaba-sındaki Kürt siyasal örgütleri ve demok-ratik kurum ve kuruluşları gelişmeninönemine denk bir duyarlılıkla ittifak ça-lışmaları önündeki engelleri kaldırmalı-dır. Bu engeller içte de yansımasını bu-lan dar milliyetçi yaklaşımların grupsalve bireysel çıkarları öne çıkarma tutum-larıdır. Bu çaba, adayların belirlenme-sinde temel alınacak kriterlerde kendisi-ni yansıtmalıdır. Rantçı tutum ve yakla-şımlar ile halk çıkarına ters biçimde ge-lişen tasarrufçuluklar, içine girilmesi veduyarlılıkla karşı çıkılması gerekenolumsuzluklar ve engellerdir.

Aday adayları içinden aday belirlemeyönteminde halk iradesinin en etkili rolüoynaması demokratik gerçekleşmenindüzeyini gösterecektir. Halka rağmenhalk adına halkçılık yapmak olarak daadlandırılabilecek bir tutumla yanlışyapmayı önleme ve dengeyi kollamakaygılarıyla halk iradesi yerine gruplarınve parti merkezlerinin belirleyiciliğinikoymak, demokrasiyi daraltan, özündehalka güvensizlik olarak anlaşılabilecekhakimiyet dürtüsünün etkinliğini göste-ren bir düzeydir. Ve tasvip edilebilirliğiyoktur. Demokratik devrimi büyük be-deller ödeyerek gerçekleştiren ve derin-liğine yaşayan Kürt halkına duyulan gü-vensizlik, bireysel çıkar arayışlarının di-ğer adıdır. Kuşkusuz değişik toplumsalkesimlerin olayları değerlendirme vebeklentileri farklılık gösterecektir. Ancakasgari ortak kabul demokratik uygarlıkölçüleri ve yurtseverlik, böylesi olum-suzlukların önünü almaya yetmelidir. Buyaklaşım aday adayları arasında de-mokratik yarışın hoşgörü ile sonuçlan-ması açısından geçerlidir.

Sonuç olarak siyasal mücadeleleringeçerli bir özelliği sonuçların niyetler ve-ya karşıt çabaların engelleyiciliği ile açık-lanamamasıdır. Mevcut koşullarda Türki-ye halkların değişim istemlerine direneneskide ısrarlı oligarşik, gerici çağcıl ölçü-lerin dışındaki tüm yapı, kurum, alışkan-lık, gelenek ve tutumlar karşısında aydın-latıcı ve örgütleyici çabanın kendisini se-çim sonuçlarına yansıtması elzem bir ih-tiyaçtır. İktidarın payandası durumundakimuhalefet partisi ve değişik odakların de-mokratikleşme çabalarını boşa çıkarmaçalışmalarını aşan bir pratikleşme düzeyiyakalanması zorunludur.

Bunun için zorluklar ve engeller kadarve hatta ondan çok daha fazla potansiyelve pratik imkanlar vardır. Demokratikgüçlerin kendi alanlarına, söylemlerine,taleplerine ve hedeflerine pratik ve örgüt-sel sonuçlarla sahip çıkma sorumluluğubüyüktür.

Türkiye 2004 yerel seçimlerine solve demokratik güçlerin bir ittifak teme-linde katılımının önemi yerel seçimlerebiçilen rolün diğer adıdır. Kitleler nez-dinde kazanılması gereken güven vedesteğin, demokratikleşme mücadele-sinde yerel seçim sonuçlarını çok aşanbir önem ve perspektifle ele alınmasıhalinde daha sonuç alıcı birlikleri ve da-yanışmalara ulaşmak mümkündür. Se-çim çalışmalarına yönelik engellemeçalışmalarının tek tek parti, örgüt ve bi-reylere yönelik taktik girişimlerle yürü-tülmesi karşısında tökezlenmeyen birduruşun sahibi olmak, doğrudan amaçve hedeflere bağlılığın ve gerçekleşebi-lirliğine olan inancın da göstergesidir.Türkiye’nin demokrasi mücadelesi tari-hinden sonuç çıkarmanın yakıcılığı birkez daha kendisini bu noktada göster-mektedir. Aksi durumda sonuç çıkarıl-mamış bir tarihsel mirasın yaratılmasın-da harcanan engin emeklere de saygılıolunamayacaktır.

Serxwebûn Sayfa 21Ocak 2004

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 21: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 22 SerxwebûnOcak 2004

““kkaarraannll››¤¤››nn iiççiinnddeekkii bbiizzlleerree,, yyaannii kkeennddii kkaaddeerriinnee iinnaann››llmmaazz bbiirr uummuuttllaa bbaakk››yyoorrdduu..””

Bir mayıs günüydü. Bugünler gü-zelliklerin kaybolmadığı, doğanınen küçük ayrıntısına kadar varlığı-

nı ve önemini hissettirdiği günlerdi. Doğanınadaleti her canlıya özgürce yaşama hakkınısunuyordu. Bu canlı renkler, bu cıvıltılı ses-ler, bu içten içe kaynayan yaşam sevinci, bukutsal yasanın yaratımıydı. Oysa insanlarbinlerce yıldır bu yasayı unutmuşlardı. Onuniçin binlerce yıldır güzellikleri göremez ol-muşlardı. Yasayı unutunca, yaşam insanlariçin bitmek bilmez bir kış mevsimine dön-müştü. Mayıs günlerinde bile insanlar kışıyaşar olmuşlardı. Kış; hak edilmeyen zorluk-lar, acılar, kayboluşlar, işkenceler... Yalnızlık,korku ve savaşlardı.

Bir mayıs günüydü, ama biz hala kışıyaşıyorduk. Kışa karşı savaşıyorduk, amakış bazen bizi bir anda kuşatıyordu. Mayısortasında kış günlerini yaşıyorduk binlerceyıldır.

Böyle bir günde, hava henüz kararmayabaşlamıştı ki, ormanlık arazideki yeni nokta-mızdan ayrılmak üzere yola koyulduk. Altıkişilik grubumuzda benim dışında bir bayanarkadaş daha vardı. Silahlarımız omzumuz-da, kefiyelerimiz boynumuzda koşar adım-larla vadiye doğru iniyorduk. Ayaklarımızınaltında bahar yağmurlarıyla ıslanmış eskipalamut ağacı yaprakları ikide bir kayıp düş-memize neden oluyordu. Toprağı sıkı sıkıyaörten sarı zeminin bu kadar kaygan olmasıhızımızı kesemiyordu. Neşe içinde, düşekalka, her düştüğümüzde şakalaşarak ço-cuk kalan ruhumuzu dışa vurarak, doğanınadaletini kendimizde duyumsamaya çalışa-rak ilerliyorduk. Vadiye indiğimizde hava ar-tık kararmıştı. Gökyüzünde hızla hareketeden kara bulutların arasında arada bir gö-rülen minik yıldızlar, bize acele etmemiz ge-rektiğini söylüyordu. Çünkü bulutlar birbirineulaştığında artık yağmur ve karanlıkla boğu-şarak yürümek zorunda kalacaktık. Oysaulaşmamız gereken köye kadar bir buçuksaat daha yürümemiz gerekiyordu.

Yine de kendimize güvenerek yürüyor-duk. Sayısız gece yağmur ve karanlıkta yolbulmak, dizlerimize kadar çamurlara batıpçıkmak, el ele tutuşarak yürümek zorundakalmış, bu acımasız saldırıları gençliğimiz-le yenmiştik. Yine öyle olacaktı. Gençlik detıpkı bahar gibi güzel, direngen ve özlenen-di; tıpkı mayıs gibi kışı yenmeyi bilirdi.

Yalnız bu kez gece köye ulaşması ge-reken dört yeni savaşçıyı da birlikte getire-

cektik. Esas zorlanacak olan dağın vegökyüzünün çıplak saldırısına yabancıolan yeni arkadaşlardı. Böyle bir gecedeilk kez dağlık arazide yürümek zorundakalmaları gerçekten de talihsizlikti. Üsteliksabah olmadan noktaya ulaşmamız içinhızlı yürümemiz gerekecekti.

Peş peşe ve birbirimize birer adım me-safede yürüyorduk. Hiç mola vermeden vehızlı yürüdüğümüz için sırtımız terden sırıl-sıklam olmuştu. Sırt çantalarımızın altını bi-le ıslatan terimiz, durduğumuz anda buz gi-bi yapışıyordu. Köpek seslerini duyunca kö-ye yaklaştığımızı anladık. Bu dağ köyündebir iki ailenin dışında herkes metropollerekaçmıştı. Diğer evlerde yalnızca ihtiyar biriki çift kalıyordu. Önümüzdeki küçük tepeyide aşınca köy evlerinin pencerelerinden sı-zan gaz lambalarının solgun ışığını gördük.Biz yaklaştıkça köpek sesleri giderek arttı.

Komutan arkadaş fısıltıyla mevzilenme-mizi emretti. Hepimiz kayalıkların arasınauygun bir biçimde mevzilendik. İki arkadaşköye düşman olup olmadığını kontrol etmekiçin önden gidecekti ve biz ani bir temas du-rumunda o arkadaşların savunmasını yapa-rak geri çekilmelerini sağlayacaktık. Bu ara-da yağmur hafiften çiselemeye başladı. Sertbir rüzgar vücudumuza dolanıyor, içimizedek işliyordu. On dakika kadar dişlerimiz bir-birine vurarak titremeyi durdurmak için kas-larımızı kaskatı yaparak bekledik.

Arkadaşların köye girdiğini çılgınlaşanköpek seslerinden anladık. Uzaktaki birdüşman birliği bu köpek seslerinden köyeyabancıların girdiğini rahatlıkla anlayabilirdi.Bu ıssız dağ köyüne akşamın bu saatlerin-de gerilladan başka kim uğrardı ki? Köpek-lerin çevreye yaydığı bu tehlikeli mesaj he-pimizde huzursuzluğa neden oluyordu. Bi-raz sonra seslerinden sakinleşmeye başla-dıklarını anladık. Gözlerimizi kırpmadan sol-gun ışığa doğru bakıyor, bizi çağıracak olanişareti bekliyorduk. Karanlıkta yanıp sönenbir çakmak bize köyde bir tehlikenin olmadı-ğını söyledi. Hemen mevzilerimizden çıkıpköy yoluna girdik. Köy evine yaklaştığımız-da ev sahibi yaşlı adamın iki arkadaşla bir-likte bizi dışarıda beklediğini gördük.

Evin kapısı ardına kadar açıktı ve sol-gun ışığın içinden küçük bir kız çocuğununsilueti görülüyordu. Biraz daha dikkatli ba-kınca sarı saçlarının dağınıklığı, üzerindekiyırtık elbisesi ve çorapsız kirli ayakları belir-ginleşti. Sakince kapının eşiğinde durmuş,aşina gözlerle bizi izliyordu. Bu dağınıksaçlar, bu yırtık elbise, bu yalın ayaklar kış

mevsimince kuşatılmış yaşamının izleriydi.Karanlığın içindeki bizlere, yani kendi kade-rine inanılmaz bir umutla bakıyordu.

İhtiyarla merhabalaşarak tek tek içeriyegirdik. Küçük kız, ilk giren arkadaşın kuca-ğında mutlu gülücükler saçarak içeriye gir-mişti bile. Başını ince bir tülbentle örten an-nesinin kara gözleri ürkek bakıyordu. “Hoşgeldiniz” diyen cılız sesi, anlamsız kılınan,hiçleştirilen varlığının farkında olan ölgünbir sesti. Bu ölgün ses ve ürkek bakışlar dakış mevsiminin izlerini taşıyordu.

Odadaki toprak zemin tertemiz süpürül-müştü. Odayı bir baştan diğerine kaplayansedire oturan yeni arkadaşlar bizi görünceayağa kalktılar. Merhabalaştık. Dört köşebir masanın kenarındaki kürsülere oturaraksilahlarımızı elimizi uzattığımızda alabile-ceğimiz mesafede, uygun bir yere dayadık.Karşıdaki şöminede yanan ateşin ısısıodayı sıcacık yapmıştı. Ateşin üzerinde ağ-zına kadar dolu olan çaydanlık fokurduyor-du. Küçük kızın annesi çayı demlerken,gözlerim yeni gelen arkadaşlara takıldı.Dört arkadaş sedirin üzerine suçlu çocuk-lar gibi oturmuşlar, çekingen, ama umutlu,hayran bakışlarla bizi izliyorlardı.

Bir yandan çaylarımızı yudumlarken, biryandan da onlarla sohbet ediyorduk. Yeni biryaşama başlayacak olan arkadaşların gözle-ri sevinçle parlıyor, heyecanlarını ve toylukla-rını her davranışlarında hissettiriyorlardı. He-nüz onlar bize, biz onlara yabancıydık, amasanki birbirimizi yıllardır tanıyormuş gibi his-sediyorduk. Ortak duygular, aynı arayışlar,kaybolmuş yaşamlarımızın peşinden koşuş,bahar özlemiydi bizleri yakınlaştıran. İçlerin-den yalnızca bir bayan arkadaş vardı. Küt ke-silmiş saçları, uzun boyu ve güzel yüzündeparlayan simsiyah gözleri hemen dikkat çeki-yordu. Kot pantolon üzerine kalın bir kazakgiymişti. Onun bu pantolonla yürürken zorla-nacağını düşündüm. Bizim onlarla sohbeti-mizi ihtiyar adam, eşi ve gelini de hiç ses çı-karmadan, gülümseyerek dinliyorlardı. Kü-çük kız ise arkadaşların kucağından inme-den, sevilmenin mutluluğuna varıyordu. Halk,yılların tecrübesiyle kimin nasıl bir devrimciolacağını anlamaya çalışır, tahminler yürütür,bazılarının güçlü bir komutan olacağına, ba-zılarının zorluklara dayanamayıp ihanet ede-ceğine inanırdı. Onun için yeni gelenlerin herhareketini tepeden tırnağa dikkatle izliyorlar-dı. Sonra bir fırsatını bulduklarında komutanarkadaşa gizlice kimin güvenilir, kimin güve-nilmez olduğunu söyleyeceklerdi.

Sohbetimiz dışarıda kopan fırtınanıngürültüsüyle ara sıra kesiliyordu. Çakanşimşekler içerdeki gaz lambasının ölgünışığıyla alay edercesine aniden pencereyehücum ediyor, hemen geri çekiliyordu. Yenigelenler bu havada dışarıya çıkma olasılı-ğının imkansız olduğunu sandıklarından ra-hattılar. Eski gerillalar ise, hiç bir şeyin yap-maları gerekeni yapmalarına engel olama-yacağını, olmaması gerektiğini biliyorlardı.Kurşun yağmıyordu ki?

Yeni arkadaşları yola çıkarmak için ya-vaş yavaş hazırlamaya başladık. Önce şa-şırdılar, inanmak istemediler, ama bizim ka-rarlılığımızı ve kendimize güvenimizi görün-ce onlar da güçsüz davranmak istemediler.Saat 22.00 civarıydı. Ev halkıyla vedalaşa-rak karanlığa daldık. Yol yürüyüşünde yeniarkadaşları eski arkadaşların arasına dağıt-tık. Yeni gelenlerin eşyalarını ve yarınki er-zağımız olan yufka ekmek ve peyniri sırtçantalarımıza yerleştirmiştik. İçimizden biri-nin kopup, kaybolmaması için birbirimizeçok yakın yürüyor, önümüzdekinin ani birduruşunu fark edemeyecek kadar karanlıkolduğundan zaman zaman çarpışıyorduk.Çamurlaşmış toprak yürümemizi zorlaştırı-yor, ikide bir kayıp düşüyor, su göletlerine,küçük dereciklere girip çıkarak ilerliyorduk.

Önümde eski bir arkadaş, arkamda iseyeni bayan arkadaş yürüyordu. Önümdeki-nin çok hızlı yürümesine rağmen, arkamda-

ki çok yavaş yürüyor ve bağlantıyı sağlamaişi bana düşüyordu. Sık sık arkamda yürü-meye çalışan yeni arkadaşın elini tutuyor,hızlı yürümesini, grubu koparacağımızısöylüyordum. Fakat bundan daha hızlı yü-rüyemiyordu. Bu sefer önümdeki arkadaşaöncüye haber göndermesini, yavaş yürü-melerini söylüyordum. Nedense grup birtürlü yavaşlamadı. Öncümüz yöre halkın-dan, bu coğrafyayı çok iyi tanıyan, tecrübe-li bir arkadaştı. Çok karanlık olmasına rağ-men doğru yolda olduğumuzdan emindik.Ara sıra çakan şimşekler önümüzü aydınla-tıyordu. Vücudumuz yürüdüğümüz için yağ-mur ve rüzgara rağmen sıcaktı.

Bir ara önümdeki arkadaşın uzaklaştığı-nı fark ettim. Arkamdaki arkadaşa hızlı yü-rümesini, benden kopmamasını söyleyerekgruba yetişmek için hızlandım. Bir ara arka-ma baktığımda kimsenin gelmediğini gör-düm. Ama önümdekileri durdurmak dahaönemliydi. Onun için hızlanmayı tercih et-tim. Neredeyse koşarak ilerliyordum. Islıkçalarak, arkadaşın ismini seslenerek dur-durmaya çalışıyordum. Ama kimse sesimiduymadı. Bir ara yolun ikiye ayrıldığını farkettim. Çok karanlık olduğu için izler farkedilmiyordu. Şansımı denemekten başkaçarem yoktu. Karşıdaki yola girdim ve koş-maya başladım. Kimse yoktu. Birden ayak-larıma küçük çalılar dolandı. Eğilip baktı-ğımda bunların doğal ağaçlar olmadığını,özenle birbirine geçirilerek yapılmış çitlerolduğunu fark ettim. Öyleyse bu bir bahçeveya tarlayı çevreleyen çitlerdi. Öyleyse kö-ye yakındı ve ben yanlış yöne sapmıştım.İçime tuhaf bir korku girdi. Çevrede doğa-nın ürkütücü uğultusundan başka hiçbir sesyoktu ve ben şimdi yapayalnızdım. Hemengeldiğim yoldan geriye döndüm. Bu seferbütün gücümle koştum, arkadaşlara yetiş-mek için. İçimde henüz grubun arkasındayürüyenlere yetişebileceğim umudu vardı.Yol ayrımının olduğu yere gelince durupbekledim. Ancak kimsecikler yoktu. Ger-çekle aniden yüzleşmenin dehşetiyle do-nup kalmıştım. Bütün gücümle mantıklı dü-şünmeye çalıştım. Gerillada bir kural vardı:Koptuğum yerde arkadaşları bekleyecek-tim. Belki de benim koptuğumu fark etme-mişlerdi bile. Bir taşın üzerine oturup bekle-dim. Ben de henüz bir yıldır gerilladaydımve coğrafyaya hakim değildim. Buradan ay-rılırsam kaybolma ihtimalim yüksekti. Eniyisi burada beklemekti. Nasıl olsa arkadaş-lar fark edince geri dönerler ve geldiğimizyolu takip ederek beni ararlar.

İlk kez tek başıma kalıyordum ve içim-deki tarifsiz sıkıntıya anlam verecek gücümyoktu. Karanlık, soğuk, yağmur, çamur, ça-resizlik, bilinçsizlik; koca bir tarihin gerçekyüzü tarafından kuşatılmış gibiydim. Silahı-mı farkında olmadan sıkı sıkıya kavrayıpgöğsüme bastırdım. Bir kaya dibine büzüle-rek oturdum. Rüzgarın savurduğu yağmurvücudumu döverken, kefiyemi sadece göz-lerim dışarıda kalacak biçimde başıma sıkı-ca bağladım. Hareket edemeyecek kadaryorulmuştum ve durduğum için vücudumgiderek soğuyordu. Silahımı bacaklarımınüzerine yatırmış, iki büklüm olmuştum. Biryandan nefesimle ısınmaya çalışırken, biryandan da seslere dikkat ediyor, en ufak birsesi kaçırmamaya çalışıyordum. Uyuma-malıydım. Yoksa arkadaşlar gelse de benigöremezler, geçip giderlerdi. Bu fırsatı ka-çırırsam belki de günlerce tek başıma ara-zide kalmak ve onları aramak zorundakalabilirdim. Ya gelmezlerse, ya kayboldu-ğumu çok geç fark ederlerse ne olacaktı?

Silahımı düşündüm. Şu anda beni koru-yacak olan tek şey bu demir parçasıydı. Göğ-süme batıp duran bu soğuk ve sert demirparçasına bu kadar muhtaç olmak canımısıktı. Şarjörümde ise sadece on beş adetmermi vardı. Eyalette cephane sıkıntısı oldu-ğundan ancak bu kadar mermi vermişlerdi.Kafamda bir sürü soru belirmiş, bütün olası-

lıkları düşünüyordum. Yarın düşman araziyeçıksa izlerimizi fark eder miydi? Acaba yağ-mur tüm izleri silmiş miydi? İzler takip eder-lerse direkt üzerime geleceklerdi ve ben onbeş adet mermiyle ne kadar savaşabilirdimki? Bir dakika mı? İki dakika mı? Böyle bir ge-cede tek başına dağda olmak bir genç kıziçin neyi anlatıyordu? Kendime acımalı mıy-dım? Yoksa bu kış mevsimine karşı yiğitçesavaşmalı mıydım? O küçük kızın umutlugözleri için bunları yaşamak zorunda değilmiydim? Bu acımasız kış binlerce yıldır in-sanların yaşamlarına saldırmıyor muydu? Sı-cacık evinden bu karanlığa dalıp, bu meydanokuma yüreğini ısıtmak için değil miydi? Ka-dın için yaşam hep böyle soğuk, korkutucuve yalnızlık yüklü olmamış mıydı? Her şey,savaş yıllarının bu mayıs gecesine sıkıştırıl-mış, üzerime geliyordu. Bilmediğim geçmişi-mi, şu anda her duygusunu iliklerimde hisse-derek yaşıyordum. Bu kaybolmuşluk, bu hiç-lik dört bin yıllık yaşamın özetiydi sanki. Ya-şamın en güzel mevsimi mayısın gerçek ta-dına hiç varamamış olmak, çiçek mevsimininkan mevsimine dönüştüğünü görmek, mayısortasında kışı yaşamak nedendir? Tıpkı şim-di benim dakikaları sayarak güneşi bekledi-ğim gibi, insanlar kışın bitmesini beklemişler,hiç bitmeyecek sanmışlardı. İnsanlar tıpkıbenim gibi böyle yaşamın kıyısında titreyerekbeklemişlerdi. Tıpkı benim gibi silaha muhtaçkalmışlardı ve silahtan kurtulmadıkça mayıstadında yaşamayacaklardı.

İşte nihayet hava aydınlanıyordu. Soğuk-tan kaskatı kesilen vücudumu hareket ettir-mekte zorlanıyordum. Patika yolun üst kıs-mındaki küçük kaya parçalarının arasınagizlenmiştim. Yoldan geçen biri yanıma ka-dar gelmeden beni göremezdi. Yavaş yavaşyükselen güneşin ışınları vücuduma mucize-vi dokunuşlar yapıyordu. Gökyüzü sanki düngeceden hiç haberi yokmuş gibi masmavi veberraktı. O kadar üşümüştüm ki, bu sıcakdokunuşlar tüm kaslarımı gevşetiyor, ağır biruyku vücudumu yavaş yavaş sarıyordu. Bi-lincimin reddetmesine rağmen uykuya teslimolma istemi daha etkiliydi. Göz kapaklarımıaçamıyordum, açmak istemiyordum. Savaş-tan çıkmış gibi yorgun ve kafamdaki bütünkaygılarda kaçmak istiyordum. Bu arada ge-len bir sesle yarı ölümün etkisinden sıyrıl-dım. Evet, benim adımı sesleniyorlardı. De-mek, nihayet beni aramaya gelmişlerdi. Taş-ların arasından kafamı uzatarak aşağıyabaktım. İki arkadaş silahlarının üzerini kefi-yeleriyle pelerin gibi örtmüşler, sabahın busaatinde açıkça dolaşıyorlardı. Bu kadar ra-hat dolaştıklarına göre demek keşif yapmış-lardı ve çevrede düşman yoktu.

“Heval” diye seslendim. “Buradayım!”Sevinçle bana doğru gelmeye başladılar.Ben de onlara doğru sallana sallana iler-ledim. Onlar çocuk gibi sevinçli, ben ço-cuk gibi küskündüm. Küskünlüğüm onlaramıydı, bir geceye sıkıştırılmış tarihimemiydi? Bana nasıl kaybolduğu mu sordu-lar... İçimden hangisini soruyorlar acabadiye düşündüm. Sonra;

“Bilmiyorum” dedim.Gülerek; “kusura bakma, fark etmedik”

dediler.“Bütün sorun da o değil mi?” dedim.Anlamadılar. Şakalaşarak teselli etme-

ye çalıştılar. Fark edilmemenin kırıcılığını,varlığı yokluğu belli olmamanın acısını,hiçleştirilmiş gerçeğimin dün geceki acı-sız tekrarını nereden bileceklerdi. Ve bennasıl anlatacaktım?

Yıllar önce, savaşın en şiddetli günlerin-de yaşanmış sıradan bir mayıs günüydü bu.Ve her Mayıs gerçek arayıcılarının kanıylayıkanmıştı. Mayıs güzelliği kanın gölgesindekalmıştı. Peki ya bugün? Silahların sustuğu,barış olasılığının güçlendiği bu mayısı kenditadında ruhumuzda çiçekler açarak yaşaya-bilecek miyiz? Çiçeklerin gölgesinde doğa-nın adaletine ulaşabilecek miyiz?

Ç‹ÇEKLER‹N GÖLGES‹NDE

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 22: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 23Ocak 2004

✪Ad›, soyad›: MMaahhssuunniiNNeessiimmiiggiillKod ad›: NNeessiimmiiDo¤um yeri ve tarihi:KKaarraakkooççaann,, 2255--0077--11997711Mücadeleye kat›l›m tarihi: 11999922fiehadet tarihi ve yeri: 2233 OOccaakk22000000,, XX››nneerree aallaann››

Aslında bu satırları daha erken birzamanda karalamam gerekiyor-du, ama düşüncelerimi bir türlü

toparlayamamam böyle gecikmesine yolaçtı. Nesimi’yi ya da şu bizim Mahsuni’yianlatmaya çalışacaktım kendi kendime.Çığ altında kalıp bizi bu dünyada yalnız bı-raktığı 23 Ocak 2000 tarihinden bu yanagözümün önünden bir çok fotoğrafı ile geçi-yor Nesimi. Hepsinde de vardığım yeganesonuç; “Bir numarası yoktu!” oluyor.

Bu sözü kendisine her söyleyişimde oher tarafının oynadığı Nesimi gülüşüylekahkahayı patlatırdı. Dışardan bakan birionun çok şey çevirdiğini düşünürdü. Çünkütüm birliklerle ilişki kurmuş, birliğimizin ki-tapçısı olarak en güzel kitapları bize getiri-yordu. Buralarda kimsenin kolay kolay be-ceremediği bu işi Nesimi’nin nasıl olup dayaptığına pek kimseler akıl erdiremiyordu.Ama ben biliyordum, bir numarası yoktu,sempatikliği, içtenliği ve açık tavırlarıyla ya-pıyordu bunu...

Onunla tanışmamız altı yıllık bir süreyiaşıyor. Bunun dört yılını aynı cezaevinde,Bayrampaşa’da geçirdik. O benden 8 ayönce tahliye olmuştu. Ne var ki, talihsizliklersonucu bir türlü ülkeye ulaşamıyordu.O’nun bu talihsizliği benim talihim oldu.Çünkü ben çıktıktan sonra Onunla buluş-tum. O, Seyit Rıza ve ben bu kez ortakçagiriştik ülkeye ulaşma çabasına...

İstanbul’da Ağustos 1998’in başların-dan Eylül 1998’in sonlarına kadar geçeniki aylık süre sonucunda bir kanal bularakyola koyulduk, ama bu kez talihsizlik sıra-sı bendeydi. Yolda ben takıldım, O ve Se-yit geçtiler. Nihayetinde Balkanlar, Rusya,İran derken bir yıl sonra Ağustos 1998’debuluşabildik onlarla. Üstelik yanımızdaMazlum da vardı. Seyit ise, iki adım öte-mizde karargahtaydı. Keyfime diyecekyoktu. Ta ki, 23 Ocak 2000’deki o lanetliölüm anına kadar...

Cezaevinde sempatik ve sessizdi. Or-tama alıştıkça sempatikliği fazlalaşıyor,sessizliği azalıyordu. Onunla bir kitapçılıkmaceramız vardı sormayın. O 4. Koğu-ş’un kitap işlerine bakıyordu, ben ise 17.Koğuş’un. Aynı zamanda genel kitap işle-rine de bakıyor, bu konudaki günlük so-runları veya gelişmeleri yönetime aktarı-yordum. O sıralar geliş-gidişler çok oldu-ğu için özellikle kısa sürede tahliye olmaolasılığı olan arkadaşlara hızlandırılmışeğitim programı uygulanıyordu. Bu ne-denle mümkün olduğu kadar bu arkadaş-lara parti yayınları ve çözümlemeler verili-yordu. Özcesi, roman okuma kısıtlanmış-tı. Tabii bu konuda sekiz koğuşumuz için-de en şansız olanı 4. Koğuş’tu. Onlar Ne-simi’nin hışmına uğramıştı. Battaniye al-tında gizlice roman okuyanı bile çıkarıyor-du. Tabii bu konudaki “saltanatı” fazla sür-medi. İlk koğuş toplantısında yapı onu ki-tapçılıktan aldı, komüncü yaptı. Kitap ko-nusundaki “ilk tecrübelerini” burada edin-di. O meşhur gülüşü, açık sözlülüğüyle“artık dengeleri gözeteceğini” söylüyordu.

Komüncü (lojistikçi) iken, Avrupa’da be-raber çalıştığı Mahir arkadaşa yaptığı şakaise, hemen her sohbetin konusuydu. Mahirarkadaş da tıpkı O’nun gibi Avrupa’nın etki-leyemediği bir arkadaştı. Hatta biz şaka ilekarışık “Sen Avrupa’yı ne kadar etkiledin”diyorduk.

Her neyse; Nesimi’nin Mahir ile Avru-pa’dan kalma bir hikayesi, hesaplaşmasıvar. Mahir ise, Onunla aynı koğuşa dü-şünce bu hesabın görülmesi için uygunortam oluşmuştu. Mahir’in gece nöbetçisiolduğu bir günde, Nesimi arkadaş, bununönüne bir teneke zeytin koyuyor, bunlarıtek tek saymasını ve sabaha koğuştakiarkadaş sayısına göre bölerek kahvaltıiçin hazırlamasını istiyor. Mahir de bu işisaf saf yapınca bu olay uzun süre tümsohbetlerin konusu olmuştu.

Yine cezaevine gelen ziyaretçiler ara-sında cephe çalışanı arkadaşların dışarı-da iken gidip geldiği yurtsever ilişkiler olu-yordu. Tabii bunun ayrı bir havası oluyor-du. Nesimi arkadaş da çoğu kez, “ziyaret-çin kim?” sorusuna; “yurtsever bir ilişkimveya kız arkadaşım” diyerek ardındanhince kahkaha atarak cevap verirdi. Yurt-sever ilişkisi de, kız arkadaşı da annesin-den başkası değildi.

Bir de felsefe merakı vardı. Bir çırpıda

Aristo, Platon, Sokrates gibi ilkçağ Yunanfilozoflarının hayatları ve yaşadıkları dö-nemler konusunda uzman olmuştu. Bunla-ra ilişkin çok zevkli, bol kahkahalı, renkli birders vermişti.

Zindan anıları böyle O’nu sekiz aysonra dışarıda gördüğümde; yaşam ger-çeğini daha iyi anlayan, kişilik olarak birtaraftan O doğal, yapmacık yaklaşımlar-dan uzak, samimi özelliklerini geliştirmiş,diğer taraftan insanların küçük hesapları-na öfkeli, kendini İstanbul’un ve çevresi-nin yönelimlerinden kararlıca koruyan birNesimi gördüm. O, Aralık 1997’nin so-nunda çıkmıştı. Ben ise, ’98 yazında. İs-tanbul’da iki ay Nesimi, Seyit ve ben bir-likte kaldık. Bu dönemde çok güzel günlergeçirdik. Seyit’in beş yaşındaki oğlu Fıratbu dönemde bizim neşe kaynağımızdı.Onun dondurma iştahı bizi iflas ettirecektineredeyse... Her beş dakikada bir külahı

nasıl bitirdiğini araştırdığımızda altındanNesimi çıkıyordu. Fırat ile elbirliği etmişİstanbul’un dondurmalarını bitirmeye ka-rarlıydılar. Tabii bu arada Fırat’ın babasıSeyit’e dayılanmalarına da gülüşleri ilekarşılık vermekten geri kalmıyordu. Fıratile diyalogu mükemmeldi. Başımıza yenibir Fırat olarak dadanmıştı adeta...

Derken, hem güvenlik amacıyla, hemde bekleme amacıyla bir arkadaşın Ege kı-yılarındaki yazlık evine gittik. Yazın sonunadoğru ıssızlaşan bu tatil beldesinde bir haf-ta iyi bir tatil yaptık. Nesimi’yi burada balıktutma sevdası kapladı. Tabii bu ilk deneme-sinde oltasını iskeledekiler denizden çıkar-mışlardı. Onun çevre ile ilişkileri, rahat di-yalogu bizim espri ve neşe kaynağımızdı.İllegalite adına kendine öyle bir hava veri-yordu ki gören de kırk yıllık tatilci diyecek,oysa bilmiyorlardı ki; bir numarası yok!

Dedim ya gerillada bir yıl sonra buluş-tuk. Birliğinde neşe kaynağıydı. Aynı za-m a n d a

rakipsiz kitapçısıydı. Kitap konusunda ge-çirdiği deneyimlerden, epey dersler çıkar-mıştı. Xinêrê’deki bütün kitap işleri ondansoruluyordu. Hatta arkadaşlar şaka ile ka-rışık, “kitap mafyasının baş elemanı” diyor-lardı. O ise, tüm bu söylenenlere Nesimigülüşü ile karşılık veriyor, yeni kitaplaraulaşmanın yolunu arıyordu. Bu konudaelinde güçlü kozları vardı. Kimden ne ala-cağını biliyordu. Onu görenlerin aklına ilkgelen ise çoğu zaman kitap oluyordu.

Kendisi bu konuda ilişki ağlarını ördü-ğünden dolayı kendisi dışında birliğin kitap-larının verilmesine çok kızıyordu. Bu tür za-manlarda kızgınlığını iyice belli eder bazenhuysuzlaşırdı. Kızgınlığı da anlıktı. O andahiçbir şey kabul etmiyor, fakat kısa bir süresonra yatışıp hangi arkadaşla tartışmışsaonun gönlünü kendine has yöntemleriylealmasını biliyordu. Zaten arkadaşa biraztakılması ve Nesimi gülüşü yetiyordu. Bu

nedenle kimse O’na kızamıyordu.Rahattı, istemlerini, duygularını açık

açık söylerdi. Güzellikleri, eksiklikleri, basitve sempatik kurnazlıkları, bireyler hakkın-daki düşünceleri tüm açıklığıyla ortadaydı.İçten pazarlıklı değildi. Cezaevinin sempa-tik, sessiz Nesimi’si ülkede sevimli, haylazve daha da sempatik biri olmuştu.

Hareketliydi. Yerinde duramıyor fırsatınıbuldu mu gezip dolaşacak yer arıyordu. Bukonudaki taktikleri tüm yönleriyle deşifre ol-masına rağmen nasıl oluyorsa oluyor, birlikkomutanından izni koparıyordu. Kopardık-tan sonra da yanıma geliyor, koca burnunusağa doğru çekerek yine gidiyorum diyordumeşhur gülüşüyle...

Tarih komisyonunda beraberdik. Çalış-madan önce kucağında dolu odun, çaydan-lık ve değişik yollardan elde ettiği kulplubardaklarla önce çayını yapıyor sonra enfazla bir saat çalışıyor daha sonra ise yenibir iş çıkarıyordu. Yani anlayacağınız ko-

misyonda da bir numarası yoktu.O lanet çığ günlerinde, konu nereden

açıldıysa ölüme geldi. Ha bizim Fikri çığ al-tında kalmış, 15-20 dakika sonra yenidendoğarak aramıza gelmişti. Karabasanınüçüncü veya dördüncü günüydü. BirdenNesimi “ben ölürsem ne yapacaksınız” diyesordu. Ona; “mezar taşına bir numarasıyoktu diye yazacağız” dediğimizde kahka-hayı patlatarak; “kesin yazın” demişti.

O günlerde kar, tipi ve fırtına aralıksızdevam ediyordu. Her taraf bembeyaz birörtünün altındaydı. Nereye baksan beyaz,tek siyahlık ağaç dalları ve iri kayalar. Bi-zim birliğin kaldığı dol (vadi) ise adeta kardeposu. Yağan kar yetmiyormuş gibi te-pelerdeki karı da fırtına bizim dola doldu-ruyordu. Dolun eğimi de çok fazla olduğuiçin, Karargah yönetimi, yerimizi boşaltmatalimatı vermişti. Bizim mangaya haberiNesimi verdi. Apar topar karargaha gittik.

Oradaki mangalarda soba yanmadığı içinsoğuktan tir tir titriyorduk. Andok, Fırat,Zafer ve Aras arkadaşla basın mangasın-dan odun çıkarıp kırmaya başladık. O es-nada Nesimi elinde iki su bidonu ve hiçunutmayacağım gülümsemesi (kahkahadeğil) ile suya gideceğini söyledi. Andokarkadaş, “beni şaşırtıyorsun Nesimi he-val” dedi. Ben, “o seni her zamanşaşırtıyor” diye şaka ile takıldım. Bizyoğun kar yağışı altında odun kırmayadevam ediyorduk. Beş-on dakika sonrapatikadan Nesimi arkadaşın sesi geldi.Aramızda 20-30 metre mesafe vardı.“Ben gittikten sonra buraya çığ düşmüş,ölüm beni istemiyor” diyerek bata çıka bi-ze doğru geliyordu. Andok arkadaş tamyardımına gitmek için yöneldiğinde aşağıdoğru uzanan vadinin her iki yamacındankorkunç bir ses geldi. Büyük deniz dalga-larına benzeyen kar dalgası ilk etapta Ne-simi arkadaşı aldı. Bize doğru gelirkentam karşımızdan bir dalga daha koptu.Can havliyle kaçtık. Dalga beni de yakala-mıştı. Kendimi Muhabere mangasının du-varına vurdum. Tam batmamıştım. Boyunkısmım dışarıda idi. Zerdeşt arkadaşınyardımı ile çıktım. Andok, Aras ve Zaferarkadaşlar kendi çabaları ile kurtuldular.

Ama Nesimi yoktu. Çevreden bütün ar-kadaşlar kurtarma çalışmalarına başla-dılar. Ne var ki, kar çok yüksekti. Üst üsteiki çığ dalgası altına almıştı O’nu. İçimdeyaşayacağına dair umudu güçlü tutmayaçalışıyordum. Diğer ihtimali beynimdenkovmaya çalışıyordum. Öyle ya daha ikigün önce bizim Fikri 15-20 dakika sonraçığın altından sağ çıkarılmamış mıydı?Bunu sevinç çığlıkları ve gözyaşlarıylakarşılamamış mıydık. Aynısı neden olma-sındı ki.

45 dakikalık uğraş sonucu O’na ulaşa-bilmiştik. Ortalığı bir sevinç dalgası kapladı.Ben ise içimde bin bir şüphe ile kovmayaçalışıp da beceremediğim düşüncelerle ya-nına gittim.

Yüzü bembeyazdı. Tırnakları morar-mıştı. Kar onu yüz üstü yatırmıştı. Maz-lum kalp masajı yapıyordu. İnanmak iste-miyor, son bir umutla mutlu haberi bekli-yordum. Arkadaşlar vücuduna masaj ya-pıyorlardı. Mazlum’un yüz ifadesini görün-ce her şeyin bittiğini anladım. Yerimde do-nup kalmıştım.

Tekrar yüzüne baktım, sonsuz uykununo ilk anlarında masumiyeti tüm yüz hatları-na yansımıştı.

Evet, o bizim neşe kaynağımızdı. Sami-miyet ve içtenlik ölçütümüzdü. Dedim ya,hareketliydi, yerinde durmuyordu, ülkedekikısa yaşamı da yıllara bedel güzelliklerlegeçmişti.

Ama Onunla daha yeni başlamıştık.Bir sürü projemiz vardı. Hoş, tatlı, kimi za-man gerçeklikten uzak, kimi zaman müte-vazı, kimi zaman çılgınca bir sürü proje...En son projemizde ise; eğer çözüm olu-yorsa ayakkabı boyacılığı yapıp hem mü-tevazı olmayı öğrenecektik, hem de soka-ğı daha iyi anlayacaktık. Olmadı. Bizibırakıp göz açıp kapayıncaya kadar deni-lecek bir zaman diliminde ansızın gittiaramızdan.

Hep beklenmedik işler yapardı. Gidişi,şehadeti de beklenmedik bir anda oldu.

Sözün özü; O, uzun yıllardır uzak olma-sına rağmen tam bir Dersim Zazasıydı.

O, her şeyiyle güzeldi.O, çocuk saflığını ve masumiyetini taşı-

yordu. O, insandıYani anlayacağınız;Bir numarası yoktu, tertemizdi...

Vedat Çolemerg

bir numaras› yoktu

“‹stanbul’da iki ay Nesimi, Seyit ve ben birlikte kald›k. Bu dönemde çok güzel günler geçirdik. Seyit’in befl yafl›ndaki o¤lu F›rat bu dönemde bizim nefle kayna¤›m›zd›.

Onun dondurma ifltah› bizi iflas ettirecekti neredeyse... Her befl dakikada bir külah› nas›lbitirdi¤ini araflt›rd›¤›m›zda alt›ndan Nesimi ç›k›yordu. F›rat ile elbirli¤i etmifl ‹stanbul’un

dondurmalar›n› bitirmeye kararl›yd›lar. Tabii bu arada F›rat’›n babas› Seyit’e day›lanmalar›nada gülüflleri ile karfl›l›k vermekten geri kalm›yordu. F›rat ile diyalogu mükemmeldi.

Bafl›m›za yeni bir F›rat olarak dadanm›flt› adeta...”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 23: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 24 SerxwebûnOcak 2004

✪Ad›, soyad›: Erol BULKod ad›: ‹saDo¤um yeri ve tarihi: Kaçarlar Köyü-Pertek-Dersim, 1975Mücadeleye kat›l›m tarihi: 1997fiehadet tarihi ve yeri: 20 Kas›m 2003,Ayn›k Köyü m›nt›kas›-Karl›ova-Bingöl

Şehadet gerçeği en kutsal, en yalıngerçeğimiz. İnsan doğasının aslında hiç-bir zaman alışamadığı ölüm gerçeğiyleyüzleştiren bu nedenle bir yandan acıtan,diğer yanıyla ise onurlandıran; bizi geçmi-şimize ve geleceğimize daha fazla bağla-yan değerlerimizin bileşkesi...

Ne yaşamdan koparırcasına soyutsözcükler ne de kişisel tanımışlıkla anlat-mak doğru olur bir şehidi. Bunların her iki-si de kahramanlaşan kişilikleri ve onlarınmücadelelerini ifade etmeye yetmez.

Kürt özgürlük hareketinin bütünü yazı-larla ifade edilmeyecek denli büyük des-tanlar yarattı, her bir günü, her bir değeri,gencecik yüreklerin büyük sevdaları uğru-

na fedakarlıkları, emekleri çabaları ile ta-rihe geçti. Bu büyük değerler özgürlüğüve ülkesi uğruna kendisini feda eden öz-gür kişiliklerle yani şehitlerimizle yaratıldı.Kürt özgürlük hareketinin bugün gelmişolduğu düzeyden daha fazla bunları anla-tabilecek tek bir söz, kalemin işleyeceğitek bir sayfa yok aslında. Bunlar Kürt öz-gürlük hareketinin sayfalarında, her biribir özgürlük abidesi olan şehitlerimizin ki-şiliklerinde gizli. Onlar Başkan Apo’nunyaratmak istediği ‘yeni insan’ tipinin ör-nekleri, Apocu yaşamın zenginliğinde bi-rer renktiler.

İsa arkadaş da böyle yükselen bir pira-midin taşlarından biriydi işte...

Asi suların çığlığına, anaların ağıtları-nın karıştığı Dersim’den ‘yosun kokulukent’e ve tarihe ev sahipliği yapan Cu-dî’ye uzanan bir yaşam öyküsü... Cu-dî’den yeniden ana toprağına dönüşte,Dersim’in asi toprakları ‘hoş geldin’ diye-meden O’na, Bingöl’de; Komutan İsmail,Dilan, Adil ve diğerlerinin yattığı dağlarkonuk etti İsa’yı son kez...

1994 yılında tanıdım O’nu. ÇanakkaleÜniversitesi’ne Türkiye’nin, Kürdistan’ındört bir yanından bin bir düşünceyle, fark-lı dünyaların farklı arayışları ile gelmiştikher birimiz. Kimimiz Kürdistan gerçeğini,ölüm ve yaşamın nasıl iç içe yaratıldığını,analarının yüz çizgilerinde her gün okuya-rak, kimimiz ise yanımızda eti yanan birvatandan bihaber gelmiş, ortak bir nokta-da buluşmuştuk. Yaşamımızın akışını de-ğiştirmek olsa da amacımız, nasıl bir yönvereceğimizi bilemeden adaydık yaşamlatanışmaya. Üniversite ortamında birçoğu-muz, arayışlarımız bizi doğru kimlikle bu-luşturuncaya dek birçok sınavdan geçtik,farklı ortamlarda sınadık kendimizi, kişilik-lerimizi. Kimi zaman uzaklaştık kendimiz-den ‘farklılıklar’ adına ve yitirdi kimileriiçindeki çocuğu... Kimileri ise yeniden ya-ratılmanın yolunda yürüdüler cesaretle.Üniversite yılları birçoğumuzda olduğu gi-bi İsa arkadaşta da yeni başlangıçlaraadım atmanın ilk adresi oldu. Ama Ondakifarklılık özenti duymadan, o güne kadaracılarını, yoksulluğunu, yetimliğini, yaşadı-

ğı gerçeklikten kopmadan benlik kazanmaarayışıydı. Halk gerçeğinden hiç kopmadıüniversite yıllarında da. İlk geldiği gündenpartiye katılımına kadar da sadeliğini koru-du. Dersim’den miras kalan yönü yaşamı-na damgasına vurarak; sessiz, ama için-deki dinmek bilmeyen varolma tutkusu ilebir o kadar asi söyledi Red Türkülerini.

Tipik bir Dersimliydi. ’75 yılında Der-sim-Pertek’e bağlı Kacarlar köyünde doğ-muştu. Daha küçük yaşlardayken kaybet-mişti babasını. 8 çocuktan yedincisiydi.Babasının ölümüyle O da erken atılmıştıyaşam kavgasına. İki annesi vardı; baba-sı ilk eşinden çocuğu olmayınca bir baş-kasıyla –İsa arkadaşın annesiyle– evlen-mişti. Besê yani ilk annesi, Onlar için hiç-bir zaman bir üvey anne gibi olmamıştıhatta çocuklar çoğu zaman Besê anayıdaha çok sevmişlerdi. Gulê (öz annesi) ilebir arkadaş gibi hem anne hem baba ol-dular çocuklarına. Birinin otoriterliği diğe-rinin fedakarlığı çoktan rolleri belirlemiştibile...

İlkokulu köyde, ortaokulu ve liseyi Per-

tek’te bitirdi. Bu süre içinde Dersim’i hiçbirzaman terk etmeyen sol düşünce O’nunkişiliğinin şekillenmesinde de etkili oldu.Çevresindekiler Halkın Kurtuluşu’na sem-pati duyuyordu. Alevilik, Bul ailesi için debir yaşam biçimi, felsefesiydi. TemeldeO’nun kişiliğine ve yetiştirilme tarzınadamgasını vuran da bu olmuştu. Bir bu,bir de ‘yetim’ büyümesi, O’nun, içine ka-panık, ezik duruşunda bir etken olmuştu.

Bu, O’nun düşüncelerinin şekillenme-sindeki en önemli etken de olsa, pratiktekendine yabancılaşmamasının en temelzeminini de emekçi yönü oluşturdu. Köyortamındaki kıt kanaat geçinme, okul sıra-larına geldiğinde kafi gelmiyor, O’nun daçalışmasını zorunlu kılıyordu. Liseyi ’91 yı-lında bitirdi. Ancak ekonomik nedenlerdendolayı hemen üniversiteye başlayamadı.Liseden itibaren tatiller O’nun için işbaşı ta-rihleriydi artık. Türkiye’nin çeşitli yerlerindeDersim’in dağ havasıyla çelikleşen yüreğikah tarihi yerlerin gizemli büyüsüyle, kahdenizlerin ılık rüzgarlarıyla perçinlendi.

Üniversite sınavlarında Çanakkale 18

Mart Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğibölümünü kazanmıştı. Okul bir üniversite-den çok faşist ideolojinin propagandaedildiği bir lise düzeyindeydi ancak. İsaarkadaş okula ilk geldiği yıldan beri yurt-sever ortam içerisinde yer aldı. Okuldabirçok fraksiyon arasından hangisine ya-kınlık duyduğunu da bizi ‘çömez’ saydık-larından çağırmadıkları o eylemde anla-dım. Özgür Ülke bombalanmış ve tümüniversitelerde olduğu gibi bizim üniversi-te de eylemlerle karşılanmıştı bu saldırı.Aynı sınıfta olmamıza rağmen içerlemiştikbizi çağırmamalarına. O eylemden sonrailişkilerimiz daha da gelişti. Arkadaşlığımı-zın ilk başlangıcıydı o eylemler.

Okulda da, sınıfta da genelde sessiz,gerektiği yerde gerektiği kadar konuşanbiriydi. O’nun için de bireyci diyordukO’na. Kendi kendine öyküler yazardı, birçelişki gibi gelecek, ama öyküleri hem so-yut hem de yaşamdan kopuk değildi. Ya-şadığı toprakların diline biraz da kendidünyasından bir şeyler katardı. Soyut ol-ma belki bizim için bir eleştiri olur kimi za-

man. Ama O’nun için soyutlama bir incelik-ti. Direkt anlatamadığı duygularını, içindebiriken kanalize edemediği zenginliği birbiçimiyle ifade ederdi öykülerinde. Ha birde unutmadan, zaman zaman yazdığı ya-rı mizahi kısa şiirleri de unutmamak gerek.Çoğu zaman ortamın klasik anlamdaki tip-lemesine uymadığı için espri konusu olur-du yoğunlaşmaları. Sloganvari söylemler-den asla hoşlanmadı, ama mütevazı birbiçimde sahiplik etti düşüncelerine. Hiçbireylemden geri durmadı, ama dediğim gibibunu ön plana çıkararak değil, son nefesi-ne kadar olduğu gibi sadık bir savaşçısı,pratikçisi oldu Apocu düşüncenin. Zamanzaman bu sloganvari söylemlerle kendiniyaşatmak isteyenlere tepkisi farklı ortam-lara çekti O’nu. ‘İnsancıl’ dergisi çevresin-de toplanan bir grup öğrenciyle de ilişki-lendi bir süre. Bu nedenle ‘insancıl Erol’ di-ye takılıyorduk O’na zaman zaman. Buadlandırma Ondan çok uzakta değildi, fa-kat zamanla kendisi anladı onlarla farkını;O insancıl değil, insan canlısı insan sevgi-sini en derininden yaşatan yolu seçti.

Eylemlerle, düşünce jimnastiğiyle, yo-ğun tartışmalarla geçse de üniversite yıl-ları, bunlar artık hiçbirimizi doyurmaz ol-muştu. Yosun kokulu küçük kent sadececoğrafik olarak değil, düşünce ve eylemolarak da yetmez olmuştu bizlere. Türki-ye’deki sistem gerçeğinin eninde sonun-da bizi kendi dar sınırlarına hapsedeceğigerçeği giderek kendini daha fazla hisset-tiriyordu. İlişkilerimizi ne kadar farklı tut-maya çalışsak da gitgide reddettiğimizgerçeğe benzeşiyorduk sanki. İlk olarakRojbin (Sadegül) duydu içindeki çocuğunsesini... Okula ilk geldiğinde makyaj ya-pan, mini etek giyen o Serhat kızı, hiç gör-mediği ülkesinin yolunu tutmuştu bile. He-pimizin günlük olarak yaşadığı gel gitlereRojbin kendi açısından son noktayı koy-muştu ve artık O bir gerillaydı...

İşçi ve öğrenci yurtseverlerin eylemle-rine sürekli tanık olsa da Çanakkale, uzunsüredir gerillaya katılım sağlanmamıştı.Utangaçça içimizde kıpırdayan çelişkile-rin en ciddi çatışmasıydı bu olayla yaşa-dıklarımız. Uzun süredir her birimizin ken-

di içerisinde yaşadığı çatışmada sisteminbizi bir yanıyla geri çeken yanları yavaşyavaş güçten düşüyor, arayışlarımızın se-si giderek güçleniyordu. Birçoğumuz 3. yada 4. sınıfa gelmiştik. Bu bir anlamıyla ka-rarımızı çabuklaştıran bir etkendi. Ya oku-lu bitirip öğretmen olup bir yönüyle yeralacaktık o yaşamın içerisinde ve arayış-larımızın bizi getirdiği noktadan geri dö-nüp öğrencilik yıllarının anıları olarak ba-kacaktık attığımız adımlara, ya da buadımları kendimize, kimliğimize yönelme-de bir basamak olarak değerlendirecektik.

İnsanı farklı kılan şey buydu bize göre;yaşadıklarına anlam biçmek... Biz yaşadık-larımıza anlam biçmiştik. Çelişkilerimize,arayışlarımıza, sevgiye dair umutlarımızainsana olan inancımıza değer vermiştik.Biz orada Apoculuğu çok sınırlı dolaylı yol-lardan tanıyarak öğrenmiştik ve buna sırtı-nı dönmek insanlığımıza sırtını dönmekti.

Bilgi erdem içindi. Öğrendiğimiz ideo-loji, insan ve yeni toplum gerçeği de bizierdemli olmaya davet ediyordu.

Bu düşünceyle 13 kişi özgürlük safları-na katılmaya karar vermiştik. Aynı zaman-da her birimizin düşüncesi birleşmişti ara-yışlarımızı sonsuzlaştırmaya. Arayışları-mızı küçük yaşamlarla tüketmeyecektik,bu kararla katıldık parti saflarına.

Çanakkale’den uzun süredir beklen-meyen bir çıkış yapmıştık, Arap’ı, Kürt’ü,Türk’ü ile Özgürlük mücadelesinin renklili-ğini taşıyan 13 kişilik bir gruptuk. Birkaçaylık bir bekleme süresinin ardından iki-şer üçer kişilik gruplar halinde ayrılmıştıkyosun kokulu kentten. İsa arkadaşla aynıgrupta son olarak cezaevini 8 Mart1997’de ziyaret edip koyulduk yola.

İlk durağımız Romanya idi. Hemen-cecik özgürlük mekanı dağlara ulaşma-sak da kıpır kıpırdı içimiz. Partiyi, Ön-derliği kitaplardan, cezaeviyle olan ilişki-lerden tanıdığımız için hepimiz açısın-dan zorlanmalar da oldu. Kendi gerçeği-mizi tanımadan ‘kurtarmaya’ geliş bizler-de de beklenen sancıları yarattı. Kişilik-lerimizi, kişiliklerimizde yaratılan tahri-batları, ama aynı zamanda gizli kalangüzellikleri bir ayna gibi tutuyordu sor-gulamalarımız. Birbirimizi şimdi daha iyitanıyor, katılımımıza daha bir anlam bi-çiyorduk. Gerçek sevginin tanımını, sev-giyi yüceltmenin erdemini yudumluyor-duk her anımızda. Kendimize yeni ya-şamda gerçekten bizi ifade edebilecekisimler arıyorduk. Adını İsa yapmıştı.Katılmadan önce son okuduğu ‘GünahaSon Çağrı’ romanından etkilenerek koy-muştu bu ismi. Biraz kendini bulmuştu oromanda. Çünkü yaşamı boyunca İsa’daolduğu gibi yoğun bir insan sevgisiyledoluydu yüreği. Evet, yaşam felsefesibuydu; sevgi! Karşısındaki kişinin hatasıne olursa olsun onu yeniden kazanacakbir sevgi seliydi O’nun yüreğindeki. O ki-taptaki anlatımlardaki gibi sevginin gü-cünü hiçbir şeyin kıramayacağına inanı-yordu. Romanya, Bulgaristan gibi geçişalanlarından sonra İsa arkadaşta Yuna-nistan’da aldı ilk eğitimini.

Ardından birçoğumuz yaşam öğretme-nimizin yanında, gerçek okulumuzun öğ-rencileri olabilmeye aday olarak yöneldikÖnderlik Sahası’na. ’97 Temmuz ayındaYunanistan sahasından ayrıldığımda İsaarkadaş Yunanistan’daki eğitim sahasın-daydı hala. Aradan 7 ay geçtikten sonra Oda Önderlik Sahası’na geldi. Hepimizinsahaya ilk geldiğinde yaşadığı heyecanı,Önderliğe olan merakını, şimdi O’nun ye-

Yosun kokulu kentin Günefl sevdal›s›

Ayr›l›k zor gülüm

senden, memleketten ve

dostlardan

yaklaflt›kça ayr›l›k vakti

yüre¤im yanar

senden el çekemem

bak›fllar›n sevda dolu

özgürlü¤e götürür

anlatamam gülüm, sana

anlatamam

sevdana, sevdal›

oldu¤umu

sonra al›flt›m buralara

geceleri radyoyu, Betho-

ven’› çalan kufllar›, v›z›l-

dayan ar›y›

alt›n yaprakl› kava¤›

anlatamam...

anlatamam gülüm

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 24: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 25Ocak 2004

şil parlayan gözlerinden okuyordum. İlkyaşam arkadaşlığımız, yol arkadaşlığımı-zın bizi böylesine kutsal bir sahaya ulaş-tırmasının sevincini paylaşıyorduk. Dahaönceki tanışmışlığımızın verdiği bir yakın-lıkla Önderlik Sahası’ndaki yoğunluğubizlerden öğrenmek, aynı aşamalardangeçeceği için sonuçlar çıkarmak istiyordu.’98 süreci uluslararası komplonun giderekçemberi daralttığı yıl olarak Önderlik Sa-hası’nın da en sıcak gelişmelerine tanıkoluyordu. Önderlik çizgisiyle uluslararasıkomplonun hem iç hem de dış kollarıylamücadelesi hepimizin yakınında yaşanı-yordu. Bunu yeterince anlamadığımız,anlam zamanı olarak değerlendiremediği-miz açığa çıktı sonradan...

Birçoğumuz gibi O da hem bu yakıcısüreci hem de gerçek anlamda o günler-de tanıştığı halk, kişilik gerçeğinin şokuiçerisindeydi. O da bizler gibi asıl olarakÖnderliği tanıdıktan sonra katılmıştı par-tiye. O’nun yoğunlaşmalarını bir ay ka-dar bir süre takip edebildim. ArdındanAkademi’deki yoğunlaşma sürecini ta-mamlayıp halk denizinde bir damla olmayolunda Halep’in yolunu tutmuştum. ’98Nisan ayı, O’nu son olarak gördüğüm ta-rih oldu. Ayrılırken son kez dönüp geriyepaylaştıklarımızın, geride kalan yaşamı-mızın muhasebesini yaptık. Gerçek an-lamda orada birbirimizi, kendimizi tanı-yan insanlar olarak bir kez daha kararlı-lığımızı yineledik özgürlük yürüyüşümüz-de. Son sözünü unutmuyorum; “her in-sanda güzellikleri arayacağım” dedi, “herinsanda senden bir parça arayacağım.”Biliyorduk ki, o yosun kokulu kentte fark-lı dünyalardan bizi bir noktada buluştu-ran, birbirimizde değer verdiğimiz tümgüzel yanlar bizi aynı zamanda mücade-leyle buluşturan yanlardı. Ve o güzellik-ler bir değil, karşılaştığımız her insanda,Apocu düşünce varoldukça vücut bula-caktı yeni yoldaşlıklarda. Yeni İsalar, Ye-ni Rojbinler katılacaktı sevdamıza...

O’nun Önderlik Sahası’ndaki yoğun-laşmasının özetini en iyi Önderlikle ülkeyeyönelişindeki sözleşmesi ifade eder sanı-yorum.

Parti Önderliği: Nedir en iyi anladığınşey burada, en iyi, en anlamlı, en yıldızdeğerinde olan?

(Denetim altında olan halkların müca-delesinin somut bireylere indirgenmesi,bireyi iktidar olma noktasında geliştirme

ve bunca zamandır yaşadığı ezikliği ken-di üzerinden atma çabası, parti içindekikişilik mücadelesinde çok somuttu.)

İsa: Başkanım katılırken çizgi durumu,yani partiyi yakından tanıma durumu yok-tu. Eğitim süreçlerinde, burada oldukçasonuç aldım, tanıştım.

– Felsefen, hayat tarzın tümüyle deği-şikliğe uğruyor.

– Ben kendimde çok büyük değişiklik-ler görüyorum. Yalnız yeterli değil, bununfarkındayım.

– Temeli iyi attım diyorsun, yeni bir oku-lun, yeni bir öğrencisi olduğunun tamamenfarkındasın. Diğerinde hiçbir şey olamaz-dın, değil mi? Ben de o süreçlerin hepsiniokudum, ama halen bir şey anladığımı san-mıyorum. Sadece görüntü olsun diye, etra-fı kandırmak için okudum. Asıl okulun, be-nim bu okulumdur değil mi? ‘Benim okulum’diyorum, çünkü bana gerekli olan şeyleriöğretiyor. “Bu okulun iyi bir öğrencisi olmak-ta iddialıyım” diyorsun. Tabii öğrenci olma-sını bilen, herhalde eylemcisi olmayı da bi-lir.

– Başkanım, davranışlar düşünceninlisanıdır. Eğer ben burada düşüncemi de-ğiştirebilme gücünü gösteremiyorsam,davranışlarım da o yönlü olur.

– Pratikte dayanma gücünü göstere-cek misin?

– O yönde çabam olacaktır.– Yarı yolda kazaya gidersen, üzülür

insan. Ne diyorsun?– Hayır, yaşayacak özellikler yaşar,

bundan şüphe yok. İnsanın fizikte yaşa-ması şart değil Başkanım.

– Yani insan şunu istiyor; büyük başar-san, güzel bir duygu olur.

– Çok güzel bir duygu.– Olacaksa yaşam, bunun için olmalı.

Bilmiyorum, olacaksa bir Dersim, bu te-melde anlamlı olabilir. Bu temelde olma-yacaksa, –-dediğim gibi– her şey yok ol-sun. Böyle bir tanrı emri de var biliyorsun.

Ama tanrının, “böyle yaşayacaksın”dediği noktada da, o yaşam gücünü gös-termeliyiz.

– O yönlü inancım var Başkanım.– İnancın var, tamam. Sonuna kadar

yürüyebilirsin ve umarız bir talihsizlik ol-maz. Sana da bu temelde, yaşamda he-men her anını, bunun tüm savaşlarını ka-zanmış, hatta anlı şanlı bir komuta gücü-ne kavuşmuş bir yaşam şansı dileyece-ğiz. İğne ucu kadar fırsat buldun mu, doğ-ru kullan. Hele bir ulaştın mı, bayram et.

“Ne mutlu bana ki; bu büyük fırsatı yaka-ladım” de. Oldu mu?

– Oldu Başkanım.– Anlamlıdır. Kararın yerinde. Umarız

bir talihsizlik olmaz. Temel zorlukları aşar-sa, daha sonra doğacak imkanları iyi de-ğerlendirecektir ve üstün başaracaktır,selamlıyoruz.

Kutsal topraklara dönüş

Evet, bu sözlerle yaşam öğretmenininiyi bir öğrencisi olarak yöneldi ülkeye Der-sim grubuyla.

Katıldığımız grupta en büyük hayalleri-mizden biri de birbirimizi gerilla kıyafetle-riyle görmekti. Rojbin’i, Ferhan’ı, İsa’yıgöremedim o giysilerin içinde, ben Onlarayetişemeden Onlar özgürlüğün baharındaeriştiler topraklarına... Daha üniversite yıl-larında gerillanın sohbetlerimizi doldurdu-ğu dönemlerde, hararetli tartışmaların or-tasında İsa arkadaşa bu konuda da takı-lırdık. Hepimiz birbirimizi gerilla giysileriiçinde tasvir etmeye çalışırken, İsa arka-daşın bir hayali vardı, gerillada fotoğrafçekebilmek... “O dağlara gerilla olarak gi-der miyim bilmiyorum, ama o dağların fo-toğraflarını çekeceğim” diyordu.

O dağların fotoğraflarını çektin emi-nim. Yüreğine, beynine kazıdın her kare-sini. O’nun gerillada zorlandığını zannet-miyorum. Kişiliği kadar, yaşam tarzı dahep sadeydi. Katılım kararı aldığımızda“oh be, gerillaya gidince artık ikide bir, şuüstünü değiştir Erol, diye başımın etiniyemeyecek kimse” diyordu. Ağaçların al-tında oturmayı, saatlerce doğayı izleme-ye bayılırdı. Bir köy çocuğuydu O, doğa-ya yabancılaşmadı hiçbir zaman. Doğa-dan, her şeyi aslından üretmeyi severdi.Hatırlıyorum Yunanistan’dayken bile oağaç dallarından elinde mutlaka yaptığıbir şeyler olurdu. Doğanın taklidinden isenefret ederdi. Örneğin hepimizin içiningittiği çiçekleri koparıp sevgi ifadesi ola-rak sergilemeyi, çiçekleri dalından ko-parmayı hiç düşünmezdi. Bir arkadaşınakoparıp çiçek vermek ise O’nun için gü-lünç bir şeydi sadece.

Ve Botan... Agitlerin, Agitleşmenin diya-rı, Kürdistan’ın kalbi Botan. Dersim’e yö-nelen İsa arkadaşın grubunun ilk durağıMetina, ikincisi ise Botan’dı. Onlar Botan’aulaştıklarında ise Başkan ateşkes süreciniilan etmiş, 2 Ağustos 1999 tarihinden itiba-ren Kuzey’de konumlanan güçlerinin geri

çekilmesini belirtmişti. Dersim’e ulaşama-dan daha yarım bırakmak zorunda kaldılaryürüyüşlerini. Grubun hemen hemen hep-si geri çekilme grupları ile Güney’e çekildi.İsa arkadaş dışında... O bir kere fotoğrafı-nı çekmişti o toprakların. O da sevdalan-mıştı Cudî’nin sisli tepelerine. Geri dönme-meye kararlıydı. Önderliğe söz verdiği gibiolacaksa bir Dersim, artık bir başka yürek-le gidilecekti Dersim’e. Ve grubunu Gü-ney’e yolculayarak Cudi’de kaldı kendisi.

Ülkedeyken bir sohbet sırasında öğ-rendim, Asya arkadaş geri çekilme grup-ları ile Güney’e geçerken, silahını ver-mişti O’na. Silahı Zeynep (Gurbetelli Er-söz) arkadaşın silahıydı. O’nun Botan’dageçirdiği günleri düşünmeye çalışırkenhep Gurbetelli’nin silahını omuzlarkencanlandırmaya çalışıyorum kafamda. Nebüyük onur öyle bir insanın silahınıomuzlamak ve ne büyük onur –bilmiyo-rum son nefesinde yanında mıydı ama–Gurbetelli’nin diyarında Gurbetelli’yle bu-luşmak, yani Bingöl’de...

Bu yazıda O’nun gerilladaki duruşunuyoğunlaşmasını, özgürlük mekanı dağlar-da gelişimini anlatmak isterdim. AncakOnunla pratikte kalan arkadaşlarla oturuptartışma imkanım olmadı ne yazık ki. Sonolarak Cudî’de olduğunu duymuştuk. Birara muharebeci olduğu haberi gelmişti.Botan’dan daha Kuzey’e de ne zamangeçtiğini tam olarak bilemiyorum. Ama ge-çen satırlarda da bahsettiğim gibi O’nunmutlaka Kuzey’e, Dersim’e geçeceğinihissediyordum. Ve başka mekanlardasürdürürken mücadelemizi, her alandafarklı yoldaşlıklar katarken dünyamıza,İsa arkadaş Bingöl’e geçmişti.

20 Kasım 2003... O da diğer barış mi-litanları gibi barışı yaratmanın zorlukları-nı göğüslerken, Önderliğin özgürlük çiz-gisinin modeli olarak nitelendirdiği KON-GRA-GEL’in kuruluş coşkusunu yaşar-ken katıldı 14 yoldaşı ile birlikte şehitlerkervanına. Bingöl Karlıova’da halen detam olarak nasıl geliştiğini bilemediğimiz,ama vahşice bir katliamla katledilip ar-dından boş bir araziye gömdükleri be-denleriyle biliyoruz şehadetini.

Bingöl’e geçişini, o kutsal topraklarlabütünleşme haberini de birlikte öğrendim.Gurbetelli’nin silahını omuzlayan Dersimevladı Gurbettelli’nin diyarındaydı. Evetyaratılacaksa bir Dersim, böyle kararlı birduruşla yönelecekti Dersim’e. Önderliğesözünü tutmuştu; Dersim’e Erol’dan

İsa’ya dönüşerek gitti. Önderliğin bir sözüvar Türkiye’ye ilişkin; “Türkiye’ye dönmekdeğil, Türkiye’yi dönüştürerek geleceğim,ve siz dönüşerek beni göreceksiniz!” İşteİsa arkadaştaki Dersim’e dönüş de böyleoldu. Dönmek değil, gerçek Dersim kişili-ğine dönüşmekti Onda gerçekleşen de.

Dünyada tam anlamıyla güneşin doğu-şu iki yerden izlenirmiş. Birincisi İsviç-re’nin Alp dağlarından, ikincisi de Bingöl-Karlıova’nın Kala tepesinden... İsa arka-daş güneşin doğduğu yerde Güneş’le bu-luştu. Karlıova’nın tepelerinde seyre dur-muşken, hepimizden daha net gördü ogün belki de Güneş’in doğuşunu.

O Güneş’le buluştu, takip ettiği tüm şe-hitlerimiz gibi. Ardıllarına Güneş’le buluş-manın yolunu miras bırakarak...

Evet İsa yoldaş; sana bu hitapla seslen-menin, kazandığın yüce mertebenin onuru,aynı zamanda sorumluluğu ile anlatmayaçalıştım. Çalıştım diyorum hiçbir şehit ar-kadaşta yapamadığım gibi seni de bu sa-tırlara sığdırmak zordu. Önderlikle olansözleşmende söylediğin gibi, “yaşayacakolan özellikler yaşar.” Ve senden öğrendi-ğim her güzellik, emekçiliğin, sadeliğin, gü-ven veren kişiliğin her zaman yaşayacak.Bir yanıyla acıyacak yüreğim yokluğuna,seni arayacak Ahmed Arif’in dizelerinde.Bazen bir gerilla yürüyüşünde, bir ağaç al-tında uyurken, bazen yosun kokulu kentinarayışlarında bulacağım seni. Ve yaşaya-caksın, senin kararlılığınla, sevgiye biçtiğinanlamla varolduğumuz müddetçe yaşaya-cağını bilecek ve senin özgürlük aşkını içi-mizde büyüteceğiz.

20 Kasım 2003’te şehadete erişen yol-daşlarımız; İsa, Serbest, Doğan ve diğer-leri... Her birinizin toprağına eriştiği günbirer serhildan oldu. İsa arkadaş 4 Aralık2003’te ulaştı ana kucağına. 1000 kişi“şehit namirin” sloganlarıyla uğurladı O’nuson yolculuğuna. Sevdalandığımız o üçrenge sarıldı bedenin, gencecik bedenin-de doyamadığın baharın üç rengine, ya-rım bir türküyü tamamlamak istercesine...

Sevgili yoldaşım Güneş’le buluştu-ğun o yerde bil ki Güneş’e sevdalanan-lar için Güneş’in doğuşu hep izlenecek.Özgür yarınlarda Dersim’de buluşmakumuduyla.

Daima bize ışık tutan mücadeleni ya-şatma sözü veriyoruz!

Mücadele arkadaşları

✪Ad›, soyad›: CCeemmaall GGÖÖVVSSAAKod ad›: fifiiiyyaarrDo¤um yeri ve tarihi: DDeerriikk--MMaarrddiinn,,11997788Mücadeleye kat›l›m tarihi: 11999922fiehadet tarihi ve yeri: 22 MMaarrtt 11999944,,DDeerriikk--MMaarrddiinn

Cemal yoldaş 1978 yılında Mardin’inDerik ilçesine bağlı, Şeba jer köyündedoğdu. Ailenin en büyük çocuğu idi. İkisierkek, beş kız toplam yedi kardeştiler.Orta halli bir ailenin en büyük çocuğuolduğu için ilk okulu ancak bitirebildi.Ailenin ekonomisine katkı amaçlıçalışmaya başladı.

Şiyar daha çocukluk yaşamında, atikve cesur bir kişiliğe sahipti. Bu yüzdenbütün köyün sempatisini kazanmıştı. Asibir kişilik yapısına sahipti. Bu yüzdenhaksızlıklara asla tahammül edemezdi.

1990’lı yıllarda gerillanın köye yoğungelişiyle, henüz on üç yaşındayken, partiy-le sıcak ilişkiler geliştirmişti. Ardından da’91 yılında milislik yapmaya başlamıştı.Köyde sevilen bir kişi olduğu için, kısa birzaman içinde birçok genci örgütleyerek

gerillaya katılmasına sebep olmuştu. Amamilislik O’nu tatmin edemezdi. O gerillaolmak ve ülkesinin dağlarında düşman-larına karşı savaşmak istiyordu. Bu amaçla’92 yılının üçüncü ayında üç arkadaşıylabirlikte gerillaya katılım sağlamak amacıylaBotan’a giderken, Cizre yolu üzerinde yolkontrolunda yakalanıyorlar. Yirmi gün sürengözaltı sürecinde yoğun işkencelergörmüş, ama O, hem kendini hem de arka-daşlarını savunmasını bilmişti.

Daha önceden arkadaşlarıyla sözleştiğiiçin hepsi aynı ifadeyi vermiş ve bundanısrar etmişti. Bu yüzden de bırakılmışlardı.Bu yakalanmadan sonra milislik görevinedevam etti. Gördüğü işkencelerin etkisiyledüşmana daha büyük bir kin ve öfke duyuy-or, çalışmalarına da büyük bir şevklesarılıyordu. Bu süreçte onlarca genci gerillasaflarına katmış, askeri eylemlere katılmıştı.

1992 yılının onuncu ayında deşifre ol-duğu için partinin kararıyla gerilla saf-larına katılmıştı. Askeri ve siyasi eğitiminitamamladıktan sonra birlik sorumlusuolarak gerilla faaliyetlerine başlamıştı.Partinin ideolojisini ve kültürünü kısa sü-rede içselleştiren ve pratikleştiren bir kişi-liğe ulaşmıştı. Görev alanı olan Mar-

din’de, düşman ve yerel işbirlikçiler açı-sından korku ve endişe durumuna gelir-ken, yurtsever halk açısından da güç vemoral kaynağı olmuştu.

1993 aralık ayında hareketli bölük ko-mutanı olan Agit arkadaşın, üç yoldaşıylaberaber Mardin’in Derik ilçesine bağlıMezra köyünün kırsal alanında çıkan ça-tışmada şehit düşmesinden sonra Agit ar-kadaşın görevini üstlenmişti. Üzerinealdığı görevin ağırlığını iyi bilen Cemalyoldaş, bütün gücüyle görevlerini yerinegetirmeye çalışmış, hem komutasıaltındaki savaşçıları eğitirken, askerieylemlilikleri de yoğunlaştırmıştı.

2 Mart 1994’te Cemal arkadaşın gru-bundan bir kişi kaçarak düşmana teslimolmuştu. Kaçan unsurun düşman güçlerigrubun bulunduğu yere getirmesi sonucuçatışma başlamıştı. Akşama kadar sürençatışmada, bir avuç gerilla binlerce aske-re karşı direnen Cemal ve yoldaşları, bü-tün cephanesini düşmana karşı kul-landıktan sonra kalan son bombalarınıpatlatarak Aydın yoldaşla birlikte şehitlerkervanına katılmışlardı.

Anıları mücadelemize önder olacaktır.

‹HANETE TESL‹M OLMADI

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 25: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Sayfa 26 SerxwebûnOcak 2004

Yılların verdiği mücadele deneyimi, entelek-tüel birikimi, yaratıcı zekası ve yeteneği ile ezi-lenleri yeni dünya görüşüne kavuşturan Önderlikoldu. Komplocu egemenlikli sistemin ezilenleriideolojik olarak silahsızlandırma ve kendi ideolo-jik hegemonyasını sürdürme çabasına, kapatıldığızindandan en güçlü cevabı verdi. Böylece sadecekomployu boşa çıkarmakla kalmadı ezilenleri enfazla muhtaç oldukları silaha kavuşturdu. Bu çokönemli. Bu gelişme eğer beş bin yıldır bir türlü bi-limsel doğrultuya sokulamayan ve çok büyük acı-lara kaynaklık eden ezilenlerin mücadelesi açısın-dan düşünülürse müthiş bir olay olduğu daha iyianlaşılacaktır.

AİHM ve Atina Savunmaları ile çağın yeniideolojik kimliğine kavuşan Serxwebûn ve çalı-şanları, bizce dünyanın en şanslı yayın organı vebasın çalışanları durumundadırlar. Bugün bu yeniideolojik kimliği bir merkez yayın organı olarakaydınlara, halklarımıza ve insanlığa taşırma çalış-masında yer almak bizce dünyanın en büyük veonurlu işidir.

Yeni ideolojik kimliğe damgasını vuran“demokratik ekolojik toplum paradigması”Serxwebûn’un ideolojik, teorik, siyasi karakter-li yayınlarıyla Kürt özgürlük hareketine ve hal-kına yön vermektedir.

İflas eden modern paradigmanın, devlete veiktidara götüren zihniyetin demokratik ekolojiktoplum paradigması karşısında uzun süre tutuna-bilmesi olanaklı değildir. Bilimsel teknik devri-min yol açtığı nesnel gelişmeler, değişen çağınrüzgarı onun yelkenlerini dolduracak ve pupa yel-ken yol almasını sağlayacaktır, sağlamaktadır. Bubakımdan Serxwebûn büyük bir üstünlüğe veavantaja sahiptir. Ancak bundan demokratik eko-

lojik toplumun kendiliğinden gelişeceği sonucu-nu çıkartmak en büyük yanılgı olur. Tam tersineSerxwebun çağdaş teknolojinin nimetlerinden deyararlanarak bu toplum modelinin nasıl ve hangiaraçlarla gerçekleştirilebileceğini kitlelere kavrat-mak; bilinçli, kültürlü, örgütlü demokratik birtoplum yaratmak için daha çok çabacı olması ge-rekmektedir. Buna mecbur ve hatta muhtaçtır.

Belki çok iddialı bir söz olarak değerlendirile-cektir, ama biz yine de ifade etmeden geçemeye-ceğiz. Meseleye neresinden bakarsanız bakın,Serxwebûn gazetesi bugün Ortadoğu’da en çağ-daş, kafası en açık ve en bilimsel ideolojik kimli-ğe sahip yayın organlarından birisidir. Küresel de-mokrasinin başarısı, Ortadoğu halklarının kardeş-liği ve özgür birliği için; hukukun üstünlüğü, in-san hakları ve temel özgürlükler için en fazla çır-pınan veya çaba sarf eden gazetelerin başında gel-mektedir. 22 yıl boyunca illegal yayın yapmak zo-runda bırakılan bir gazete olarak bütün bu değer-lerden yoksunluğun ne demek olduğunu her za-man teninde hissetmiştir. Dolayısıyla, aynen Kür-distan ve Ortadoğu halkları gibi ifade özgürlüğübaşta olmak üzere temel özgürlüklere ve demok-rasiye en fazla ihtiyacı olan bir gazetedir. Sadecebu nedenle de olsa Ortadoğu’nun Rönesans, re-formasyon ve aydınlanma süreçlerini başarıylayaşayabilmesinde Serxwebun’a öncülük düzeyin-de görev düşmektedir. Nesnel durum ona böylesibir görevi dayattığı gibi, bağlı olduğu ilkeler vedeğerler de bunu emretmektedir. Bu anlamdaSerxwebûn Ortadoğu’nun Rönesans, reform veaydınlanmasına varını yoğunu ortaya koyarak ön-cülük etmek durumundadır. Onun temel varlıknedeni budur. Böylesine kapsamlı bir görevin çokbüyük bir duyarlılık, yoğunlaşma ve çaba istedi-ğinden kuşku yoktur. Biz Serxwebûn okurları ola-rak bunu kendisinden beklemekteyiz. Beklemeye

hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Bunun başarılmasının çok kolay bir görev ol-

madığını elbette biliyoruz. Fakat bunu başarabile-cek potansiyelin bölgemizde mevcut olduğundanda hiçbir kuşkumuz yoktur. Bölgemiz aydınları,bilim adamı ve kadınları, sanatçı ve siyasetçileriile sağlıklı bir ilişki geliştirilir, onlarla ciddi tartış-malar yapılır, katkıları sağlanabilirse her alandaçok ciddi gelişmeler yaratabilirler. Başta din,mezhep, etnik yapı, sınıf ve cins çelişkilerindenkaynaklanan çatışmaların bölgemize has özgün-lüklerinin bilimsel ve doğru çözümlemesi olmaküzere, bunların kalıcı, adil ve en gerçekçi çözüm-lerine ilişkin projeler geliştirmelerini teşvik etmekgerekir. Eğer bölgemizin entelektüel birikimi ha-rekete geçirilebilirse Ortadoğu’nun hala şiddetleçözülmeye çalışılan çelişkileri başta olmak üzereher sorununa karşı yapıcı, adil ve kalıcı çözümlergeliştirilebilir. Bu konuda Serxwebun gazetesikendisini bir tartışma platformu haline getirebilir.Basit, küçük ve sözde örgütsel kaygılara kapılma-dan, darlığa düşmeden bunu gerçekleştirebilmekiçin artık kollarını sıvamalıdır. Bunu yaparkenBatı’nın ciddi kalemlerini; bilim, düşün ve sanat-çı kişiliklerini de değerlendirmesi tartışmalara bü-yük derinlik ve bilimsellik kazandıracaktır. Doğu-Batı sentezinin sağlıklı gelişimi için de buna bü-yük ihtiyaç vardır. Medeniyetler arası güvensizlikve çatışmanın aşılmasında olduğu kadar karşılıklıbirbirini doğru besleyebilmesi için de bu yaşam-sal düzeyde gereklidir.

Bunu başarabilmek için Serxwebûn’un sade-ce teknolojik kapasitesini genişletmesi elbette ye-terli olamaz. Esas olarak editöryal yapısını geniş-letmesi gerekmektedir. Kapsamlı bir proje teme-linde kendisini yeniden yapılandırması gerekir.Bu bağlamda Ortadoğu’nun Rönesans, reform veaydınlanma problemi kapsamında tarih, din, sos-

yoloji, kültür, ideoloji, sanat, bilim, kadın ve çev-re alanları başta olmak üzere pek çok alanda edi-törlükler geliştirilebilir. Çok dilli bir kadrolaşma-ya gidilmesi gerekir. Kapasitesi olan herkese ka-pısını açması gazetemize ciddi bir düzey kazandı-racaktır.

Bütün bunlarla birlikte Serxwebûn’un yaygınokur kitlesine ulaşmasını sağlayabilmek için deciddi tedbirler, geliştirme projeleri hazırlamak ge-rekiyor. Gerçi gazetemiz ’98’de internette siteaçarak bu doğrultuya girmiştir. Ancak bu yeterlideğildir. Mevcut kapasitenin genişletilmesi ve si-tenin bir tartışma platformuna dönüştürülmesi,yürütülen tartışmaların daha da derinleştirilmesi,bütün topluma yayılması için ciddi bir çaba sarfetmek gerekiyor. Mevcut teknolojik düzey, sınırtanınmamasına olanak sunuyor. Her yayın organıistediği kadar enternasyonalleşebilme olanağınasahip. Eğer gerçekçi bir proje ve kadrolaşmaylabu doğrultuda adım atılabilirse etkili olabilmekolanak dahilindedir. Bir El Hayat kadar olamaya-cak durumda olduğumuzu kimse bize kabul etti-remez. Mevcut ideolojik kimliğimiz, iddia veereklerimiz buna izin vermez. Düşün dünyasındaetkili olabilmek için bunu yapmak durumunda-yız. Eğer Serxwebun yeni bir perspektifle ve ye-niden yapılanarak yayın hayatını sürdürecekse,bunun en temel nedeni kendi ideolojik kimliğinive bundan kaynaklanan toplumsal, etnik, dinsel,kültürel, cinsel vb sorunlar karşısında geliştirdiğiçözümleri halklarımıza ve insanlığa taşımak vemal etmek için ciddi proje ve çabaların sahibi ol-mak durumundadır. Eğer böylesi bir ciddiyetlemeseleye yaklaşılırsa sonuç alınabilir. Dolayısıy-la, düşün dünyasının gündemini etkileme veyabelirleme olanağı ortaya çıkabilir. Mevcut uygar-lığın çelişkilerini halklar lehine yönetme çaba-mız, ezilenler ve egemenler arasındaki dengeyi

yönetme ve dönüştürme ereğimiz, devlet dışı si-yasetin gelişimini besleme ve dolayısıyla siyase-tin demokratikleştirilmesine öncülük etme iddia-mız belli sonuçlar verebilir. İşte bunun bir gereğiolarak hem bütün demokratik güçlere ve sivil top-lum örgütlerine sayfalarımızı açmalı, hem de tek-nolojinin sağladığı kolaylıklardan yararlanarakçizgi bakımından Serxwebûn’a yakın veya eşde-ğer kaynaklardan hiçbir kibre kapılmadan beslen-meliyiz.

Bir Serxwebûn okuru olarak gazetemin birbaşka hususta da adım atmasını bekliyorum.Serxwebûn artık yasallaşmalıdır. İllegal yayın ol-maktan çıkmalıdır. Savunduğu değerler temelin-de legal, uluslararası yayıncılık ilkelerine bağlı,uluslararası yayın kuruluşlarıyla alış veriş içindeolan, zaman zaman paneller, seminerler, sempoz-yumlar düzenleyen, demokrasi, insan hakları,cins ve etnik sorunlar, tarih, teoloji vb alanlardatezler kuran araştırmacı, gazeteci yazarları ve bi-lim adamlarını ödüllendiren programlar yapmasıçok yararlı olacaktır. Demokrasi kültürünü ve ya-şam tarzının derinlemesine yayılmasına hizmeteden her çalışma ve çabanın içinde ve arkasındadurmak Serxwebûn’a en çok yakışan duruş ola-caktır inancındayız.

Bazı yenilikler yapma arayışı içinde olduğu-nu bildiğim gazetemizin ismini koruması gerekti-ğini de düşünüyorum. Bizce Serxwebûn ismi ol-duğu gibi kalmalıdır. Ve bu isimle uluslararası birtanınma ve saygınlık kazanma çabasında olmalı-dır. Hatta yapabilirse orijinal ismiyle İngilizce veAlmanca olarak da çıkmaya çalışmalıdır.

Kurucu üye ve başyazar olarak büyük düşün-ce ve siyaset adamı Abdullah ÖCALAN’ın eseriolan Serxwebûn’un 23. kuruluş yıl dönümünükutluyor, gazetemiz ve çalışanlarına yayın haya-tında ve çalışmalarında üstün başarılar diliyoruz.

2233.. yyaaflfl››nnaa ggiirreerrkkeenn SSeerrxxwweebbûûnn’’ddaa yyeenniiddeenn yyaapp››llaannmmaa ssoorruunnllaarr››Bafltaraf› sayfa 4’te

HHaallkkllaarr iiççiinn ggeerreekkllii oollaann ddeevvlleett ddee¤¤iill öözzggüürrllüükk vvee ddeemmookkrraassiiddiirr

Başkan Apo’nun “yaşam olacaksa öz-gür olacak ya da hiç olmayacak” sö-zü Serxwebûn’un da temel şiarıdır.

Bu sözün bir ütopyanın ifadesi olmaktan çıkıp ya-şanabilir bir gerçekliğe dönüşmesinin yolu,KONGRA-GEL projesinin hayata geçirilmesiylegerçekleşecektir. Demokratik Kürdistan projesiolarak da adlandırılan bu proje, Başkan Apo’nundeyişiyle, gerisinde dış güçlerin bulunduğu ‘dev-letçi ve milliyetçi Kürdistan projesi’nin panzehi-ridir. Dolayısıyla mevcut durumda Kürdistan üze-rinde uygulamaya konulan, birbirinin alternatifiolan ve tüm bölgenin kaderini belirleyecek ikiproje bulunmaktadır. Milliyetçi Kürdistan projesiemekçi halkı dışlar ve Kürt egemen sınıflarınınhakim kesimlerine dayanır. İkinci projenin başa-rısı, halkın kendi özgücüyle harekete geçmesinebağlıdır. Kürt hakim sınıfları, dış güçler olmaksı-zın bir gün bile ayakta durma yeteneğinden yok-sundur. Kendi gücünü halkın güçsüzlüğü ve ör-gütsüzlüğünde bulmakta, bu yüzden demokratikgelişmeye izin vermemektedir. Güney Kürdis-tan’daki mevcut durum budur. Bu çerçevede Baş-kan Apo’nun “Kerkük milliyetçiliğin, Diyarbakırise demokrasinin merkezidir” sözü, doğru anla-şılmak ve pratikte karşılığını bulmak zorundadır.

Diyarbakır’ın demokrasinin merkezi olaraktanımlanması, bir tercih değil somut durum de-ğerlendirmesinden çıkan bir sonuçtur. Bunun di-ğer anlamı, KONGRA-GEL projesinin asıl hayatbulacağı alanın Kuzey Kürdistan olması gerçeği-dir. Kürdistan’ın bu parçası, otuz yılı aşkın birmücadele sonucunda kapsamlı bir demokratikdevrimi yaşamıştır. Halkın demokratik kurumlaş-ması ve eylemliliği, bölgenin hiçbir ülkesinde gö-rülmeyecek ölçüde ileri boyutlardadır. Ailecilik,kabilecilik ve aşiretçilik gibi geleneksel feodalbağlar, halkın eylemliliğiyle önemli ölçüde parça-lanmış, bu alanda muazzam bir değişim ve dönü-şüm yaşanmıştır. Bu parçada halkın demokratik

seçeneği hiç kimsenin görmezlikten gelemeyece-ği kadar kendisini kabul ettiren çıplak bir gerçekdurumundadır. Dolayısıyla otuz yılı aşkın dev-rimci mücadelenin kazanımları üzerinde demok-ratik toplumun kuruluşuna başlamak fazla zor de-ğildir. Daha doğrusu ortaya çıkacak her zorluk veengelleme çabası, halkın direnişi ve meşru savun-ma duruşu temelinde aşılabilir. Burada karşımızaçıkan en büyük zorluk, böylesi bir projenin ilk ol-ması ve ilk kez hayata geçirilmeye çalışılmasıdır.Devleti doğrudan karşısına almayan, bunun yanısıra devletten de bir şey beklemeyen bir yakla-şımla uygulanması gereken böyle bir projenin uy-gulanma başarısı, öncelikle doğru anlaşılmasınabağlıdır. Zihniyet devrimi işte tam da bu noktadabir zorunluluk olarak karşımıza dikilmektedir.

Bu noktada Ekim Devrimi’yle bir karşılaştır-ma yapmak, sorunun doğru anlaşılması açısındanbelki daha yararlı olabilir. Bilindiği gibi Bolşevik-ler, işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün ittifakı teme-linde Ekim Devrimi’yle Çarlık rejimini yıkıp ikti-darı ele geçirdiler. Kanlı geçen iç savaştan başa-rıyla çıkmalarının ardından sosyalizmin inşasınageçildi. Emekçi halkın devleti olarak değerlendi-rilen proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmininşasına başlandı. Öyle ki, sosyalist inşa, görül-memiş bir emek kahramanlığı temelinde kendiaçısından başarı kazandı. Kuşkusuz yaşananıngerçekten sosyalist inşa olup olmadığını tartışmakkonumuzun dışındadır. Burada dikkat çekilen şey,halkın dev gibi bir eyleme girişmesi ve müthiş birseferberlik ruhuyla hareket edip imkansız görüne-ni başarmasıdır. Kürt halkını bekleyen görev de,biçimsel açıdan buna benzer bir yaklaşımla de-mokratik Kürdistan’ın kuruluşu eylemine giriş-mektir. Her iki olgu arasındaki temel farklılıklar-dan en önemlisi, Sovyet halkının devlete dayan-masına karşılık, Kürt halkının devlete gereksinimduymaksızın kendi projesini uygulamasıdır.

Halkların seçeneği devlet kurmak değil,kendi kaderine hükmetmek ve kendi kendisininefendisi olmaktır. Bu belirleme, Apocu düşün-cenin ayırt edici yanlarından biridir. Kuruluşaşamasında devletin bir ölçüde özgürlüğe hiz-met etmesi mümkündür. Ancak devlet dahasonra giderek özgürlükleri yadsıyan bir kurumadönüşür. Halklar için gerekli olan devlet değil

özgürlük ve demokrasidir. Demokratik kuruluş,emekçi halka yaşamın her alanında kendisini ensağlıklı bir biçimde ifade etme olanağını sunar.Baskı ve sömürüden uzak bir yaşama kavuşma-sını sağlar. Emeğine sahip çıkmasına, emek har-camayı bir zevk haline getirmesine ve emeğininsahibi olarak ülkesiyle bütünleşmesine yol açar.Gerçek yurtseverlik de bu temelde anlam bulur.

KONGRA-GEL projesi, sadece Kürdistan’ıntek bir parçasıyla ve hatta sadece Kürdistan’la sı-nırlı kalan bir proje değildir. ABD ve müttefikle-rinin Irak’ı ve Irak bünyesinde de Güney Kürdis-tan’ı esas alması, nasıl ki tüm bölgeyi yeniden dü-zenlemenin temel adımı olarak öngörülüyorsa, ol-gunlaşmış koşulları nedeniyle Kuzey Kürdistan’ıesas uygulama alanı olarak ele alan KONGRA-GEL projesi de Demokratik Ortadoğu hedefinekilitlenmek durumundadır. Ortadoğu’nun kördü-ğüm halini almış sorunlarının çözümü, bir emper-yalist müdahaleyle değil bu sorunlardan bitapdüşmüş halkların demokratik seçeneğinin ortayaçıkarılmasıyla gerçekleşebilir. Bu açıdan yeni dö-nemde Serxwebûn, geçmişte olduğu gibi esasolarak Kürdistan halkına seslenmekle sınırlı kala-maz. Serxwebûn ulusal çerçevenin dışına çıkarakOrtadoğu halklarına ve hatta tüm insanlığa ses-lenmekle yükümlüdür. İnsanlığın sorunlarına ev-rensel çerçeveden bakmak ve Kürt gerçeğinin ro-lünü bu kapsam içinde anlamlandırmak, en doğruyaklaşım olacaktır. Apocu düşünceye bağlılık, bu-nu bir zorunluluk haline getirmektedir. Apocu dü-şünceyi kavramak, evrensel bir bakış açısına sa-hip olmayı başarmakla mümkün olabilir.

PKK’nin temel ideolojik yayın organı ol-mak, her zaman Serxwebûn’un en büyük guru-ru olmuştur. PKK’nin kendisini feshedip yeriniKONGRA-GEL oluşumuna terk etmesi,Serxwebûn’un önemini azaltmamakta, tersinedaha fazla öne çıkarmaktadır. Çünkü böylesikapsamlı bir devrimci projenin başarıyla uygu-lanması, ideolojik yol göstericiliğinin sağlamyapılmasına bağlıdır. İdeolojik öncülük, De-mokratik Kürdistan Projesi’nin mayasıdır. Fes-hedilen şey, elbetteki PKK’nin örgütsel çerçe-vesidir. Buna karşılık PKK’nin ideolojik özükorunmuş ve daha da geliştirilmiştir. Teşbihtehata olmayacaksa, örgütsel çerçeve bir kaba ya

da biraz daha karmaşık bir mekanizmaya ben-zetilebilir. Kabın ya da mekanizmanın yeri vezamanı geldiğinde değiştirilmesi gerekir; özüngelişmesi de bunu gerektirir. Ne var ki,PKK’nin feshine deyim yerindeyse testiyi kırıpsuyu dökmek biçiminde yaklaşımların olduğuda görülmektedir. Bu tür sağ yorumların sakın-calı olduğu ve ısrar edilmesi durumunda inkar-cılığa kadar götüreceği açıktır. Serxwebûn böy-lesi yorumlara karşı kararlı bir duruşun sahibiolacak ve inkarcılığa geçit vermeyecektir.

Kürdistan halkının demokratikleştirilmesiprojesinin Apocu militan ölçülerin yanı sıra mili-tanın çalışma ve yaşam tarzında bir düşüşe yolaçtığını söylemek, kesinlikle yanlış bir yaklaşım-dır. Bu yaklaşım, dönemin giderek ağırlaşan ko-şullarından fazlasıyla etkilenen ve bir hamle tar-zında uygulanması gereken KONGRA-GEL pro-jesine yan çizen küçük burjuva inançsızlığındankaynaklanmaktadır. Apocu militan, bu yeni ham-le döneminde yetkisine değil ideolojik yetkinliği-ne ve halkla bütünleşme yeteneğine dayanarak fa-aliyette bulunacaktır. Eskinin, gücünü esas olarakyetkiden alan devrimciliği bir yana bırakılacaktır.Apocu militan, devrimci çalışmanın bütün alanla-rında yine en önde olacak, kendisini bir fedai gi-bi mücadelenin başarısına verecek, deyim yerin-deyse ruhu ve bedeniyle mücadelenin hizmetindeolacaktır. Düşüncesi kadar eylemi ve pratik yaşa-mıyla da herkes için örnek oluşturacak; inancı,coşkusu, kararlılığı ve fedakarlığıyla halkın moralkaynağı olmasını bilecektir. Onun her koşul altın-da esas alacağı çizgi, mutlak özgürlük çizgisidir.O emekçi halk çizgisinin uygulayıcısı ve koruyu-cu gücüdür. Yaşanması olası sapmaları düzelte-cek ve mücadelenin doğru rotada yürümesini sağ-layacak güçtür. Serxwebûn, işte bu militanın şe-killenmesinde üzerine düşeni yapacak, mutlaközgürlük çizgisinin sesi olacaktır.

KONGRA-GEL projesinin gündeme girme-siyle birlikte özgürlük militanı için yaşamın heralanında çıtanın daha da yükseldiği ortadadır.Süreç gerçek Apocu militanın şekillenmesi vemücadeleye damgasını vurma sürecidir. Özgür-lük militanı halkın en büyük güven kaynağı ola-cak, Başkan Apo’nun deyişiyle Sümer rahibinibile geride bırakan muazzam ikna gücü ve yete-

neğiyle kitleleri demokratik kuruluş ve kurtulu-şa seferber edecektir. Sümer rahibinin insanıgönüllü köle olarak kolektif çalışmaya razı et-mesini bildiği dikkate alındığında, militandanistenen ikna gücü ve yeteneğinin ölçüsü de ra-hatlıkla anlaşılacaktır. Yeni dönemin Apocu mi-litanı, özgürlüğü sürekli hayal edilmekten çıka-rıp yaşanılabilir bir gerçekliğe dönüştürecekolan KONGRA-GEL projesinin başarısına ilkinkendisi inanacak, ardından herkesi inandıracak-tır. İnanmak ve inandırmak, zafere kenetlenmekdemektir. Ufkunda zafer perspektifi bulunma-yan birinin kendisini Apocu militan olarak ta-nımlaması artık mümkün olmayacaktır.

Buradan da anlaşılacağı üzere KONGRA-GEL oluşumunun yönetim kademelerinde yeralmak, özgürlük militanı için fazlaca önemli vebelirleyici değildir. Gerek gerilla saflarında ge-rekse siyasal mücadelede bir kesim kadronungeçmişte nasıl yetki peşinde koştuğu ve adetayetki devrimciliği yaptığı göz önüne getirildi-ğinde, bu yaklaşımı terk etmenin nasıl ciddi ge-lişmelere yol açabileceği rahatlıkla kestirilebi-lir. Böyle bir militanın en sıradan bir imkanı bi-le ciddi biçimde değerlendireceği, herkesin kat-kısına saygıyla yaklaşacağı, her çalışanın düze-yini ileriye doğru çekeceği, devrimciliği halkınözgürlük davasına hizmet olarak algılayacağıve birinciliği burada arayacağı, yaptığı hizmetinkarşılığı olarak asla hak arayıcılığına düşmeye-ceği kesindir.

Böylesi bir militan tipinin KONGRA-GEL’in Bilim ve Sanat Komitesi’nde yoğunlaş-ması, halk seçeneğinin başarısı açısından hemgerekli hem de zorunludur. Başka bir deyişleBilim ve Sanat Komitesi, KONGRA-GEL hare-ketinin ideolojik öncülüğünü yapacak bir olu-şum olacaktır. Serxwebûn, bir bakıma PKK’ninyeni dönemde yeni temelde yapılanmasını ifadeeden Bilim ve Sanat Komitesi’nin yayın organıolarak daha da ağırlaşan görevlerini layıkıylayerine getirmeye çalışacaktır. Gazetemiz, insan-lığın ve onun bir parçası olarak Kürt halkınınözgürlük yürüyüşünde aydınlatıcı bir rol oyna-maya çalışacak, “hiçbir yasa özgürlük yasası-nın üstünde bir güce sahip değildir” ilkesindenasla şaşmayacaktır.

MUTLAK ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİNİN SESİ SERXWEBUN 23 YAŞINDABafltaraf› sayfa 2’de

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 26: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Serxwebûn Sayfa 27Ocak 2004

Irak’taki yeniden yapılanma tartışmaları ilesiyasal mücadelenin devam edeceği ve gi-derek Kerkük üzerinde yoğunlaşacağı an-

laşılmaktadır. Nasıl bir federasyona gidileceği ko-nusu esas itibariyle, Kerkük’ün statüsünün nasıloluşacağı noktasında düğümlenecektir. Çünkümevcut iç ve dış mücadelenin esas nedeni zenginpetrol kaynaklarıdır. Yine Irak’taki bütün halktopluluklarının belli düzeyde Kerkük’te yaşama-ları, her halkın kendi kimlik ve kültürünü özgür-ce geliştirebileceği bir sistemin nasıl yaratılacağıkonusunda hassasiyet yaratmaktadır. Bu hassasi-yetin bir mücadeleye yol açacağını görmek gere-kiyor. Irak’taki federasyonlaşma tartışmalarınıngiderek Kerkük üzerinde bir mücadeleye dönüş-mesi kaçınılmaz görünüyor. Şimdiden başlayanbu mücadele giderek yoğunlaşabilir. Bu mücade-lenin şiddet yöntemleri ile yürütülmemesi ve kandökülmemesi hususu önemlidir. Çünkü Ker-kük’te öyle bir duruma açık bir zemin vardır. Çe-şitli güçler kendi politikalarını hayata geçirmekiçin burayı kullanmak isteyebilirler. Özelliklehaksız politika yürütenler çözümü engellemekiçin Kerkük’te provakatif tutum içerisine girebi-lirler. Bu açıdan nasıl bir Irak’ın kurulacağı tartış-malarının Kerkük üzerinde bir çatışmaya dönüş-me ihtimali var. Bu da başta Kürtler olmak üzere,Irak’taki bütün halk toplulukları açısından yenibir tehlikeye işaret etmektedir. Bu halklar yeterikadar kan dökmüştür, bir de Kerkük sorunununçözümü noktasında kan dökerlerse, daha büyükkayıplara uğrayacaklardır. Bu dikkat edilmesi ge-reken önemli bir husustur.

Bizce federasyon Irak için kesin bir zorunlu-luktur. Bunu tartışmak bile anlamsızdır. Diktatör-lük sistemini aşacak, halkların demokratik katılı-mını sağlayacak, dil ve kültürlerini özgürce geliş-tirmelerine imkan verecek bir yapılanmanın an-cak federasyonla olacağı açıktır. Yine Irak’ı ancakbir federasyonun birleştireceği ortadadır. Biz fe-derasyonu KONGRA-GEL olarak destekliyoruzve esas alıyoruz. Fakat nasıl bir federasyon konu-sunda mevcut realiteyi elbette gözetmek gereki-

yor. Irak esas itibariyle Arap ve Kürt toplumların-dan oluşuyor; Türkmenler, Asuriler ve diğer halktoplulukları azınlık konumundadır. Bu durumumevcut gelişmeler çerçevesinde daha iyi değer-lendiren bir çözümü geliştirmek gerekmektedir.Özellikle Kürdistan üzerinde uygulanan inkar veimha süreci dikkate alınırsa, elbette kimlik sorunuöne çıkmaktadır. Dolayısıyla Kürdistan federas-yonlaşmasını basite almamak, önemsemek gere-kir. Elbette eyaletlere dayalı federasyonlaşma dahalkların kendilerini ifade etmelerine bir biçimdeimkan verebilir, Kürtler birkaç eyalet biçimindekendilerini ifade edebilirler, ama ulusal ve kültü-rel gelişimin sağlaması için Kürdistan federasyo-nu önem taşımaktadır. Uygun bir biçimde Arap,Türkmen ve Asuri topluluklarını buna ikna et-mek, herkesin özgürlüğü esasına dayalı bir fede-rasyonlaşmayı öngörerek bu halkların rızasını al-mak önemlidir. Milliyetçi yaklaşımlar bunu ke-sinlikle engeller.

Kerkük’te esas itibariyle Kürt çoğunluğu-nun yaşadığı biliniyor. Bu tarihsel olarak da sa-bit bir durumdur. Bu anlamda Kerkük birinciderecede bir Kürt şehridir, fakat orada Arapla-rın, Türkmenlerin ve Asurilerin yaşadığı da birgerçektir. Baas milliyetçiliği altında Araplaştır-ma politikası izlendiği için bir nüfus dengesizli-ği yaratılmıştır. Tüm bunları gözeterek Kerkükiçin daha gerçekçi çözümler üretmek gerekiyor.Kerkük bir çatışma etkeni değil, barış, demok-ratik yaşam ve özgür ifade alanı olmalıdır.

Tüm bu açılardan baktığımızda nasıl bir fede-rasyon sorusuna vereceğimiz en önemli cevap,demokratik federasyon cevabı olmaktadır. İsteretnik, isterse eyaletlere dayalı federasyon olsun,gerçekten özgürlüklere dayalı demokratik bir fe-derasyonlaşma ancak halkların çıkarını ifade edenbir siyasi yapılanmayı ortaya çıkarır. Demokratikbir federasyonlaşma olmazsa, ister etnik istersecoğrafi federasyon olsun, kesinlikle bir kesiminbaşka bir kesime baskısını getirecektir. Bu da is-tikrarsızlık, gerginlik ve çatışmaya yol açacaktır.Bir tarafa gelişme imkanı sağlarken, diğer tarafınzayıflamasına ve zorlanmasına yol açacaktır. Bunedenle her bakımdan toplumsal özgürlüklere da-

yalı bir demokratik yapılanmanın esas alınması,federasyon tartışmaları kadar önemlidir.

KKaall››cc›› bbiirr OOrrttaaddoo¤¤uu ssiisstteemmii ddeemmookkrraattiikk yyaapp››llaannmmaa iillee

ggeerrççeekklleeflfleecceekkttiirr

Günümüzde Irak için en çözümleyici hu-sus, demokratik gelişmedir. Demokratik

devrimin çok yönlü bir biçimde gerçekleştirilme-sine kesinlikle ihtiyaç vardır. Mevcut Arap zihni-yeti oldukça dogmatik, hükmedici, egemen vebaskıcıdır. Milliyetçilik bunu daha da katmerlihale getirmiştir. Aileden devlete kadar toplumunköklü bir demokratik devrimi yaşamaya kesin-likle ihtiyacı vardır. Zihniyet devrimi ve demok-ratik devrim Irak’ın en fazla ihtiyaç duyduğu ge-lişmelerdir. Saddam diktatörlüğünü aşmanın yo-lu demokratik devrimi gerçekleştirmektir. Dü-şüncede, yaşamda, siyasette ve ilişkilerde de-mokratizm Irak için ilaç gibidir. Demokratik ol-madıkça hangi federasyon olursa olsun, kesinlik-le gerçekçi bir çözüm içermeyecektir. Bu neden-le biz Irak’ta demokratik federasyonu savunuyo-ruz. Hem Irak’ın içinde yaşayan halklar hem debölge halkları için yarar getirecek sisteminin de-mokratik federasyon olacağına inanıyoruz. Hemfederasyon olmalıdır, hem de demokratik devri-me dayalı, toplumsal özgürlükleri geliştiren birdemokratik yapılanma geliştirilmelidir. Böyle birdemokratik yapılanma temelinde elbette Kürdis-tan federasyonlaşması, yine şii ve sünni kesimle-rin etnik özelliklerini gözeten federasyonlaşma-lar temelinde Irak, bir federal birliğe kavuşturu-labilir. Bu zor olmayacaktır. Kürdistan federas-yonlaşmasının demokratik esaslar temelinde da-ha geliştirici olacağı açıktır.

Demokratik yapılanma esas alınırsa Kerküksorunu daha kolay çözümlenebilir. Milliyetçi,dar çıkarcı ve bencil siyasal tutumlar Kerkük so-rununu çözmeyeceği gibi, Kerkük’te yeni bir ça-tışmaya da yol açacaktır. Bunun karşısında de-mokratik zihniyet ve buna dayalı paylaşımcıyaklaşım Kerkük sorununu çözecektir. Kerkükister Kürdistan federasyonunda olsun, ister başka

federasyonlara katılsın, halklar demokratik biryapılanmaya kavuştukça kendilerini özgürce ifa-de edecekler ve kendi güçlerine göre toplumsalyaşama katılacaklardır. Bu çerçevede büyük ihti-malle Kerkük özerk bir statüye sahip olacaktır.Mevcut koşullar dikkate alınırsa, Kerkük’teKürtlerin daha etkin olduğu bir demokratik özerkyapı gelişebilir. Çatışmaları önleyecek ve Irak’ıdemokratikleştirecek çözüm bu olacaksa, Kürtlerbundan da yana olmalıdır. Kürtler Kerkük’ü birçatışma alanı değil, bir barış, demokrasi, özgür-lük, ortak yaşam ve paylaşım alanı haline getir-meye herkesten çok öncülük etmelidir. Doğruçözüm bu olacaktır.

Mevcut güç dengesi, çelişkiler ve çatışmalarortamında yalnız başına Irak’ta böyle bir çözümgelişebilir mi? Biz bunun gerçekleşemeyeceğidüşüncesindeyiz. Çünkü Türkiye bir demokra-tik sistemin kurulmasından yana olmayacaktır.Zaten federasyona karşı, ama gerçekleşse dekendine göre bir federasyon dayatması içerisin-dedir. Suriye ve İran’ı etkileyerek, Irak’ı sürek-li bir çatışma alanı haline getirme politikası iz-lemektedir. Türkiye anti Kürt pozisyonunu vestratejik durumunu değiştirmedikçe, böyle birçaba içerisinde olacağı da açıktır. Bunun içinyalnız başına Irak’ta yeni bir siyasal yapılanma-nın veya demokratik federasyonun gelişeceğinibeklememek gerekiyor.

Yeni bir Irak kurulacaksa ancak bölge ça-pında yeni bir siyasi yapılanmayı öngörme te-melinde olabilir. En başta da Türkiye’nin Kürtinkarına dayanan politikasından vazgeçmesitemelinde bir çözüm gelişebilir. Bu bakımdanIrak çözümünün yalnız başına gerçekleşeceği-ni düşünmüyoruz. Özellikle Türkiyesiz bir çö-zümün olacağını hiç düşünmüyoruz. Çözümesasta bölge çapında ve Türkiye’de Kürt soru-nunun demokratik çözümüne bağlı olarak geli-şecektir. Bu görülmezse, yalnız başına Irak’taçözüm arayan yaklaşımlar başarılı sonuçlarvermez. O tür politikaları Türkiye her zamanboşa çıkarıp başarısız kılabilir. Bu nedenle çö-züm Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’dedir.Irak’ta demokratik federasyonun gelişmesi,

Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt soru-nunun demokratik çözümüne bağlıdır.

Türkiye’nin AB’ye girişi bu açıdan önemli-dir. 2004 yılı aynı zamanda Türkiye’nin AB’yegirişi konusunda önemli kararın verilebileceğibir yıldır. Bunun için Kıbrıs sorununa çözümtartışmaları giderek yoğunlaşıyor. Bu konudaçözüme ulaşılırsa, yıl sonuna doğru Türkiye’ninAB’ye girip girmeyeceği netleşecektir. Türki-ye’nin AB’ye girişi demek, en azından Kürt so-rununun Avrupa normlarında çözümü ve Türki-ye’nin demokratik yapılanmasının gelişmesinedönük adımların atılması demektir. Bu çerçeve-de demokratik çözüm yönünde adımlar atılırsa,Irak’ta demokratik bir federasyonun yaratılmasıçabaları kalıcı sonuçlar verebilir.

Bu bakımdan çözüm Türkiye’de yürütülendemokrasi mücadelesindedir. Bu mücadele dedemokratik serhildanla geliştiriliyor. Başta Kürthalkının demokratik serhildanı böyle bir demok-ratik değişimi ve Kürt sorununun demokratik çö-zümünü dayatıyor. Mart ayında yapılacak yerelseçimler bu açıdan önemli bir yere sahip. Bu se-çimler Türkiye’nin nasıl bir siyasi yön izleyece-ğini belirleyecek gibi görünüyor. Bu bakımdandemokrasi güçlerinin seçimden etkin çıkarakTürkiye’de demokratik değişimi öngören yenibir siyasi ufku yaratmaları büyük önem arz edi-yor. Bunlar birbirine çok bağlı ve güncel olarakyoğun biçimde yaşadığımız hususlardır. Neredenbakarsak bakalım, Irak, Türkiye ve Ortado-ğu’nun birbirini zayıflatan değil, güçlendirenalanlar haline gelmesinin, Kürt sorununun de-mokratik çözümünden geçtiği görülüyor. Dolayı-sıyla “Demokratik Irak Özgür Kürdistan, De-mokratik Türkiye Özgür Kürdistan, Demokra-tik Ortadoğu Özgür ve Birleşik Kürdistan” for-müllerinin önümüzdeki siyasi mücadele sürecin-de çok daha fazla gündeme geleceği, yeni Orta-doğu’nun bu çizgi doğrultusunda gerçekleşeceğiortaya çıkıyor. Halkların yararına olacak, özgür-lük ve demokrasiyi geliştirecek, barışı tesis ede-cek ve birliği sağlayacak çözüm budur. Yeni vekalıcı bir Ortadoğu sistemi, demokratik yapılan-ma ile gerçekleşecektir.

ÇÖZÜM DEMOKRAT‹K FEDERASYONDURÇÖZÜM DEMOKRAT‹K FEDERASYONDURBafltaraf› sayfa 5’te

Ben bu büyütülüş şeklini, özgürlük yolundabir çocuğun yaşaması gereken yıllar ola-

rak değerlendirebilirim. Aslında imkanım olsay-dı da anılarımı canlandırabilseydim! Öğretme-nin beni ilk ele alışı, ilk harfleri söküşüm, birin-ciliği ele geçirişim çok önemlidir. O komşu köyhalen beni çok sever ve o köyden yedi arkadaşşehit oldu. Türkçe konuşan eski Ermeniler gibi-ler ve büyük bir kısmı bizim taraftarlarımızdı.Benim çocukluk dönemimin sempatizanıdırlar.İnanılmaz böyle etkilenmelere yol açıyor. Kendiiçimde bir oluşumun bütün ipuçlarını veriyo-rum. Öğretmenim beni evine aldı, kendi masa-sında ilk bana yemeği yedirdi. Şimdi bunları şu-nun için söylüyorum: Bugüne geliş ve yürekliolmaya ulaşmak kesinlikle çok önemli. BirKürt’ün gidişini anlayabilmek çok önemli.

Ben her zaman söylüyorum: Kendimi ciddibir adam yerine de koymuyorum. Bazı faaliyet-lerim var, şu anda kendimi büyük bir olay hali-ne getirmişim. Dünya çapında bazı şeylere kafatutuyorum. Sonu nasıl olacak diye ben de bü-yük bir heyecanla bekleyip duruyorum. Fakatkesin durmayacağım. Yani öyle ölüme ucuzdurmak, basit bir sonla kendimi sonlandırmakmümkün değil. Benim de büyük korkularımvardı. Onlara karşı kendimi örgütlüyorum. Eğerbu korkular bilimsel olmazsa, siyasal olmazsayapamam. Herkes ağa olmamı ister. Herkes biz-de süper bir uşak olur. En güçlüsünün de ne du-rumda olduğunu biliyorsunuz. Ama ben hemenvicdanımı satmıyorum. Böyle birisi olmak içinkorkunç kendimi yoğunlaştırdım. Şimdi birazhürüm diyebilirim. Hürlüğü nasıl ele alıyorum?Şu anda kendi halk gerçekliğimi benden dahaiyi tanıyan yok. Örgüt içinde ve dışında kendiulusal amaçlarımı benim kadar haykıran yoktur.Savaşı benim kadar götüren yoktur. Düşmanına

benim kadar zarar veren yoktur. Kendi gerçek-liği konusunda benim kadar iddialı olan yoktur.

Tabii ben derken, –ki bu cümleyi deçarpıtmaya gerek yok. ‘Ben’den kastımyaratılan halk ve militan gerçekliğidir– buradaartık o fukara köylü çocuğu yok. Burada ger-çekleşen bir halk var. Halk, “sen bize çok la-zımsın” diyor. Biraz da ben kendimin olayımdiyorum, ama mümkün değil. Yani ben tama-men kişilik kazanmış Kürt halkı oluyorum. Ek-siklerim çok, ama bir gerçekleşme biçimi var.

Şöyle bir değerlendirmeyi daha eklemeliyim:Keşke birisi bunu tamamlasa veya benim elimdenkapıp alsa diyorum. Bunu yapsalardı iyi olurdu.Ama gerçekten bunu yapacak kimseyi göremiyo-rum. Bu nedenle kendimde yeniden inanılmaz birgençlik yarışı başlatıyorum. Şimdi burada dikta-törlük kavramlarına hiç yer yok. Çok yaşlanmış,ama altı yaşındaki çocuktan daha fazla büyüme-miş bir halk gerçekliği ile karşı karşıyayız. Buhalkı büyütmek gerekiyor. Dünyanın en eski hal-kı, ama bir karış boyunda, altı yaşındaki çocuk gi-bi. Ben bunu değerlendirmek zorundayım. O yaşsınırlılığını normal bir yaşama dönüştürmeliyim.Bunu da yapabilmek gerçekten bir hüner istiyor.Aslında bu halkın adı yoktur, dünya adını koyma-mış, hak sahibi saymamış. Hiçbir güç bu halkınulusal hakları olacak, yaşam hakları olacak, hattainsan hakları olacak demiyor.

Şimdi bunlar ciddidir. Aydın bunları görmez-se, halkıyla bağlantısını kuramamış demektir. Buşekliyle hiçbir yapıt veremez, edebiyat yapamaz.Bunu size vurgulamak için açıklama gereği du-yuyorum. Ben biraz kabul etmeye çalışıyorum.Bu çocuk büyüyor. Beni siz ciddiye almazsanızda bu halk bir şeyler yapabilir. Kendini örgütle-miş, kolay ölmez, sizinle uğraşabilir, dikkatealın. Mesajdır bu. Aydına da bunu söylüyorum:Bu çocukta bir gelişme imkanı var, bir büyümeimkanı var. Bir noktaya kadar geldim. Yaşama

arzuları gerçekleşmeye doğru gidebiliyor. Çocukbenim gibi büyüyebiliyor; çok ilkel olabilir, do-nanımsız olabilir, herkes beğenmeyebilir, amayine de bence bir gerçekleşme biçimidir. Kaldıki, kimseye kendimizi dayatmıyoruz. Ben şimdi-ye kadar kimseyi ricayla yanıma çağırmadım.Mesela hiçbir devlet gücüne de kesinlikle rica te-melinde bir yaklaşımım olmamıştır. Bu benimbir kuralımdır. Bu gelen gençlerden en ufacık birricam yoktur. Kendime göre bir yaşam tarzımvardır ve şimdi bunu dinletebiliyorum. Bu anla-şılmadan dirilen Kürt’ü anlayamazsınız. DirilenKürt anlamında, uyanan Kürt anlamında savaşanve bir şeyler yapmaya çalışan Kürt tanımıdır bu.Böyle bir durum söz konusu.

Tabii ben de şu anlamda varım: Bunun hiz-metinde olan birisi olarak varım. Bunun büyükhizmetkarı, çok amansız çaba sahibi birisi olarakvarım. İyi bir siyasetçi, iyi bir askeri yönlendiri-ci olarak halen işin başındayım. Ama büyüyenbir çocuk olarak da yaşamı öğrenmeye çalışıyo-rum. Aşkı da geliştirmeye çalışıyorum. Bu konu-da da çok objektif olmalıyız. Çünkü aşk edebiya-tın bir hedefidir. Onu yakalamadan edebiyatçıolunamaz. Bu kavram da anlaşılmış değil. Kürtaşkı başlı başına edebiyatın bir kavramıdır. Nasılolacak bu aşk? Yürek bir aşk amacına bağlı olur-sa gelişebilir. Aşkı nasıl tanımlayacağız?

Zeynep K›nac› aflk ça¤r›s›d›r

Ahmede Xanê gibi yazar da olmak yetmi-yor. Onun arzuladığı kral gibi olmak, hatta

bazen o da yetmez diyorum. Bir yandan Mem’i,bir yandan Zin’i yaratmak gerekiyor. Zaman za-man kendim böyle olmak durumundayım. Başkatürlü çare bulamazsın. Kürt olayını, Kürt aşkını,Kürt edebiyatını yaratmak kesinlikle bu sorularacevap vermekle bağlantılıdır. Şimdi kolay edebi-yatçı olunamaz; nasıl kolay bir savaşçı olunama-

yacaksa, kolay edep sahibi de olunamaz. Edepçok ciddi bir olaydır. Edebin olabilmesi için Kürtilişkisini çözmeniz gerekiyor. Kürt kadınını, Kürterkeğini, Kürt yiğidini çözmeniz gerekiyor.

Bütün arkadaşlara söylüyorum: Sizlerle bera-ber çalışmış birisini nasıl görmüyorsunuz? Buhalkın umutlarına, savaşımına hiç mi saygınız ol-mayacak? Fırsat buldu mu hemen kaçışı planla-mak bana göre ciddi bir meseledir. Benim sa-hamda kimse kaçmıyor. Gelen haini de kıskıvrakbağlıyorum, yüreği beş paralık olmuş olanı dayüreklendiriyorum. Çok büyük örgütçüyüm. Ge-rektiğinde olmayan yüreği de veriyorum ve me-kanizmalarımla yaratmaya çalışıyorum. Kimsebana bu kadar imkanı neden değerlendirmedindiyemez. Tırnakla söküp çıkarlarınıza sunuyo-rum. Ama halen kendimi bile bu konuda çok za-vallı görüyorum. Kürt olayında emekleyen, sözsöyleme hakkı, yüreklenme hakkı olan birisi gibideğerlendiriyorum. Ama ortada büyük aşk yok.

Zeynep Kınacı’yı bu anlamda değerlendir-mek istedim. O bir aşk çağrısıdır. Halen yorum-lamaya çalışıyorum. O bir tanrıçadır. Gittiğiyolda mümkünse O’nun gibi olmalıyız. Şimdibunun yaşama geçirilmesi nasıl olacak? Düşü-nün, öyle eylemci olacaksın, öyle cesaretin ola-cak, öyle bir planın olacak. Ben burada güç ge-tiremiyorum. Git o sömürgeci toplumun içine–zırh gibi her tarafı örülmüş– gir ve kendinipatlat! O da yetmiyor, bir de yaşamı yaratmakgerekiyor. Belki atomu çözmek bunun yanındaçok zayıf kalır. Olay hiç basite alınamaz.

O kızcağız o haliyle bunu ortaya koydu. Pe-ki, büyük edebiyatçı ne yapacak? Büyük edebi-yatçı ulus adına bunu göremezse, neyin edebi-yatçısı olacak? Sen bu büyük olayı görmezsen,birazcık yüreği olmuş kızcağızı görmezsen, sen-de yürek var mı, sende haysiyet var mı, sendeulusal onur var mı? Bu sorular mutlaka cevap is-ter. Aksi halde edebiyat kelimesini bile ağzınıza

almayacaksınız. Bunun gibi yüzlercesi var. Bun-ları da fazla öne almayalım. Peki, büyük sevme-yi nasıl sağlayacağız? Sevmek başlı başına bü-yük savaş işi ve savaştan daha zor bir uğraş.

Bu konuda yine anamı dillendirme gereği du-yuyorum. “Bizim bu oğlan kız bulamaz, kimsekızı ona vermez” diyordu. Bu konuda da beniumutsuz görüyordu. Anlıyorum, bu sözün de biranlamı var. Ne birileri beni kolay kolay alabilir,ne benim öyle bir yeteneğim var, ne de gelişen‘ben’ bunu kabul eder. Şimdi halen öyleyim. Hiçkimse başka türlü yorumlamasın. Bana göre ha-len bu yeteneği yakalamış değiliz. Büyük hayran-lık sahibi birisiyim ve kimseyi de küçümsemekiçin söylemiyorum. Ben kızlar için de büyük de-ğer yargılarına sahibim, ama beğenme ve ilişkilerkonusunda zorlanıyorum, yani beni düşürebilirdiye endişeliyim. Tabii ben derken, ulusal çaptakiorganizeyi, bütün gençleri düşünmek gerekiyor.

Açıkça söylemek gerekiyor: Benim kadar ha-reketli bir tip yok, benim kadar kızlarla uğraşanbir kişi yok. Belki de size bağlı eşleriniz vardı,ama bizim kızlar yaptığım her türlü yaşam çağrı-sına inanılmaz bir rahatlıkla gelirler. Buna rağ-men yapılması gereken, dikkat edilmesi gerekençok iş var. En önemlisi de kendimi çok iyi terbi-ye etmem gerekiyor. İpucu olarak size söylüyo-rum: Kendinizi terbiye etmeyi hiç basite almayın.

Tekrar söyleyeyim: Ben diye bir olay yok,bir Kürt tipi yaratılıyor. Bu kadar millet beni al-kışlıyor, ben buna ihanet edemem. Bu kadar ka-dın ayağa kalkıyor, ben onlara ihanet edemem.Bir tutkum uğruna, kör bir duygum uğruna teh-likeli bir biçimde cevap olamam. Terbiyesiz birbiçimde, özellikle edepsiz bir biçimde cevapolamam. Bu kadar ayağa kalkan insanlara say-gılı olmam gerekiyor. Hepsinin yüreğine cevapolmam gerekiyor. Ve bütün bunlar Kürt edebi-yatının can damarıdır.

11 Ekim 1996

YÜRE⁄‹ BÜYÜK OLMAYANIN EYLEM‹ DE BÜYÜK OLMAZBafltaraf› sayfa 16’da

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 27: Yıl: 23 / Sayı: 265 / Ocak 2004 ...arsivakurd.org/.../arsiva_kurd/kovar/serxwebun_sal_2004/serxwebun_265.pdf · SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Yıl:

Mücadele anlayışımda enönemli görevlerden birisi ka-dınlarla, genç kızlarla uğraş-

madır. Sanırım bundan sonra daha iyiuğraşabilmek ve düşmana kahredici ce-vabı da verebilmek için çalışacağım.Zeynepler nedir? Yani yüzlercesi benimulaştığım kızlar ve onlar da en öldürücücevabı verdiler. Tabii bu da yetmez. Beneylemci yapmak için kızlarla ilgilenmiyo-rum, belki de bu işin yüzde beşidir. Şim-di en önemli bir çalışma olarak değerlen-dirmem gerekiyor.

Klasik namus anlayışıyla bağımıçoktan koparmışım. Uğraşma tarzım birAvrupalıyı, bir Amerikalıyı aşabilir. Bü-tün bunların da nedenini şuna bağlama-lısınız: İlişkiler çok haince, çok basit, ka-dınca veya erkekçe. En güvendiğim ka-dın veya erkek yaşamak istediği bir iliş-kiyle en kutsal amaçları tekmeleyebili-yor. Bunu görüyorum. Bir ilişki uğrunaen kutsal örgütlenmeyi ve bazı savaşsorunlarını görmezlikten gelebiliyor. İliş-kiye duyduğu ilgi kadar bu kutsal işe ilgiduysaydı, kişiyi kurtarabilecektik. Amakız da erkek de bunu yapmıyor.

Benim karşımda kalkıp konuşsunlar.Ben de bir Kürt delikanlısıyım ve özgü-rüm. Hem fiili olarak hem de resmi olaraközgürüm. Moral açıdan da oldukça iyi du-rumdayım. Benimle söyleşi çok iyi gelişti-rilebilir, ama buna gelmiyorlar. Erkekte de,kadında da içeriği olmayan çok geri biçim-ler söz konusu olduğundan sabahlara ka-dar dedikodu yaparlar. Ama bu bende ta-bii ki büyük öfke yaratıyor. Ben diyorum ki,

kalk büyük aşk söyleşisini yap. O “benimerkeğim, benim kadınım” diyor. Bunlarlanereye gideceksin? Senin söyleşinin içeri-ği neydi? Senin söyleşin örgütlemeden,temel birçok görevden alıkoyuyor. Aslındakeşke birbirlerini büyütebilseler. Tamamenondan da alıkoyuyor.

Tabii buna benim öfkem büyük ola-cak. Bu bir ilişki olamaz diyorum. Ben builişkilere karşı büyük isyan halindeyim.Daha çocukken erkeklerin ve kızların ha-lini gördüğümde isyan ettim. O zamanfazla değerlendirme gücüm, kabiliyetimde yoktu. Ama kızların öyle alınıp satıl-malarına ne anlam verdim ne de kabulettim. Kızlar böyle gitmemeli diyordum,ama gidiyorlardı. Üniversite sıralarında,ortaokullarda, liselerde siluetleri halenaklımda olan kızlar ve erkekler var. Böy-le olmamalıydı diye kendime büyük me-sele yaptım. Tek kelime de konuşmamış-tım. Tek kelime konuşmadığım gibi, kö-yümüzün hocasına “hocam, düğündegovend tutmuş kadınlara bakmak günahmı, değil mi” diye sordum. Hoca “bir şeyolmaz, bakabilirsin” dedi. Yani böyle birterbiyenin de sahibiyim. Tabii bütün bun-lar büyük bir sorun yumağıydı.

PKK’deki kadın ilişkisini de örnek ver-dim. Başlı başına bir roman olayı, bunafazla girmek istemiyorum. Benim için bubir siyaset olayıdır, bir intikam hareketi-dir, bir birlik hareketidir, bir ruh hareketi-dir, bir çözüm hareketidir vb anlamı haylikapsamlı olan bir ilişkidir. Böyle bir dene-mem var. Bu da benim için o kadarönemli değil. Daha sonraki tüm ilişki sü-

reçlerimi kendi içinde sıraya dizdiğimdemutlaka bir gün cevabını vermem gerek-ti diyeceğim. Dolayısıyla normal biçimler-le kendi kendimi büyütmedim. Yirmisinegelinir kız alınır, kız verilir; erkek evlenir,evlendirilir. Bu kavramlarla fazla ilişkimolmadı ve ruhumu fazla yaklaştırmadım.

Dışlanmış bir kadın

devrimin başarısızlığıdır

Şimdi Kürdistan Devrimi belli bir aşa-maya doğru yol alıyor. İşler bü-

yüdü, toplumsal altüst oluş ilerledi. PKKiçinde bir başka aile yaratılıyor: PKK aile-si, Kürdistan ailesi. Tabii kadınla ilgilen-mezsek yaşam gelişmez, Kürt çözümüolmaz. Bu aşamaya geldiğinde, tabii ha-in erkeği ve çok zavallı kadını görmemekmümkün değil. Eğer örgütü ve onun sa-vaşını büyütmek istiyorsam çare bulmamlazım. Hem de edebiyatçının, psikolo-gun, sosyologun yapamayacağını yapa-cak kadar gözlemi, siyaseti oluşturarakyapmam gerekiyor. Çünkü aynı zaman-da siyasetçiyim. Tüm bu birikimlerle bir-likte erkeği ele aldığım gibi kadını da elealmak zorundayım. Bunun anlaşılmaya-cak hiçbir yanı yok.

Toplum yarı yarıya kadın ve erkekleolur. Kürt uluslaşmasında bu çok dahaönemli. Çünkü özel savaşın en çok kul-landığı ilişki, aile ve kadın ilişkisidir. Mut-lak çözüm gerekiyor. İlk ele aldığım ilişki-de TC’yi çözdüm. Sözde evlenmişiz; ka-dın “dağdaki çobanla çok rahatlıkla şuveya bu biçimde ilişkiye girebilirim, konu-

şabilirim, ama bu adamla olamaz” diyor.Bu çok önemli bir saptamadır. Ben onunbilinçli ajan olup olmadığını da söylemekdurumunda değilim, kendine göre yapa-bilir de. Ama bir tarz olarak çok müthiş birörneklendirme.

Ben ilkede neyim, ne değilim? Onu daanlamanız için bunları söylüyorum. Kont-rgerillanın da ne olduğunu anlamanıziçin söylüyorum. Bu kadın, kontrgerillakültürünün kadınıydı, büyük bir ihtimallede bilinçliydi. Aile kırk yıl Kürtlere karşısavaşmış bir aile. Çocukları beşikten iti-baren yetiştirilmiş. Geliş tarzları da, eğerKürdistan’ı biz oluşturacaksak, halkı öz-gürleştireceksek, onu elimizden alıp peş-keş çekmek içindi. Bunu tespit etmekherkesin rahatlıkla yapabileceği bir iş.

Tam burada zalim ilişki dayatıyor. Oda Kürt erkeğinin bilinen zaafıdır. Kadınıistiyorsan ülkenden, halkından vazge-çeceksin. “Benimle şöyle bir ilişki isti-yorsan partinden vazgeçeceksin; erkek-lik onurun, halkına, partine bağlılığınvarsa, bunu yavaş yavaş bırakacaksın”diyor. Tam on yıl büyük sabır gösterdim.Cuma arkadaşla Kemal Pir onu bir güngörüyorlar, aralarında ‘öldürelim’ diyebir karar çıkarıyorlar. Mesela, sen evlibir adamsın. Sizin eve de gelmiştim. İm-kanlarınız çok azdı, ama eşin güzel ye-mek yaptı. Bizim bu kadın, hoş geldindemek şurada kalsın, gülümsemezdi bi-le. “Partinin önderisin, yoldaşların var,rahat bir yüzle bir gün geçirteyim” de-medi. Sabrettim tabii. Bir özelliğimdir,bir ilişkiyi tam anlamadan peşini bırak-

mam. Tabii aynı zamanda politikacıyım.Olağanüstü politik ve örgütsel yaklaşı-yorum. Bütün güdülerimi hakimiyetimealdım. Bütün Kürt erkeklik özelliklerimihakimiyetime alıyorum, dizginliyorum,kendimi ayarlıyorum. İnanılmaz bir sa-bırla tahammül gücünü ortaya koyuyo-rum. Sonuçta çözüm olayı geliyor.

İlk defa bana göre bir Kürt yenilme-di. İlk defa bu konuda büyük devrimigerçekleştirdik. O zamanki halimin biredebiyatçı gözüyle incelenmesini ister-dim. Arkadaşlara da bir gün bile yansıt-madım. Örgüt konusunda yetersizim, tı-kanmışım demedim. Tam tersine, müt-hiş bir tempoyla çalıştım. Bu örgütü ya-şatayım dedim. Örgütü anı anına öldür-mek istiyordu, benim ise anı anını ya-şatmam gerekiyordu. Ben büyük tırma-nışa bunun için başladım. Yanımdakile-ri şapır şapır dökülüyordu.

Şimdi yeni anlıyorum ki, bunu devle-te karşı yapmışım. İnanılmaz ölçüdebeni politikacı, örgütçü, sabırlı yaptı.Beni eğitti ve terbiye etti. Tansu Çillercepheden nasıl saldırıyor? O ise içimi-ze gizli girmiş ve beni çözmeye çalışı-yor. Çok somuttur bu. Büyük sonuçlarçıkarmam gerekiyordu, çıkardım da.Neden bu zaafı göstermedim? Az kal-sın bu zaaf bir ulusun hayatına mal ola-caktı. Bunun için kendini şiddetle terbi-ye edeceksin. Kadın da piyasada yok-tu, olmazdı da. Kemalist ölçülerdeki ka-dın bu müthiş olayı ortaya çıkardı.

SEV‹LECEK KADINI YARATMAKEN TEMEL GÖREV‹MD‹R

Ulusal Önder Abdullah Öcalan de¤erlendiriyor

“Sevmek,

güzelli¤i gelifltirmek

çok heyecan verici bir olay.

Ve bu, Kürtler için de

çok önemlidir.

Sevilecek kad›n› yaratmak,

sanat›n aksine savafl kadar

önemlidir ve edebiyatç›n›n da

en önemli ifllerinden birisidir.

Kürt güzelli¤ini ortaya

ç›kartmak,

bu niye ay›p olsun?

Dünya çap›nda edebiyatç›lar›n,

romanc›lar›n, ressamlar›n,

müzisyenlerin yapt›¤›

bu de¤il midir?

Hepsinin içeri¤i de

kad›nda somutlaflan bir güzelli¤i

ortaya ç›karmak içindir.”

Devam› sayfa 19’da

www.ars

ivaku

rd.o

rg