yıl: 2014-2015 sayı...esiyor bahar rüzgârı. bir mutubeklerim ben yaz mevsimi gelmeden. en eski...
TRANSCRIPT
![Page 1: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/1.jpg)
Sanat - Edebiyat
Yıl: 2014-2015Sayı: 2
1
GECE SANCISI
Mum ışığında yazıyorum… Kalbim hızlı hızlı atıyor. Yağmur,
kalbimden de hızlı düşüyor yeryüzüne. Tüm hislerim ve
düşüncelerim, gecenin bu vaktinde gelip dikiliyor önüme.
Sırdaşım bir küçük mum, o da tükenmek üzere. Kendi canının derdine
düşmüş. Mum ışığı sadece beni izlemekle kalıyor. Sözlerimi kulak
ardı ediyor. Derdime çare olmuyor. Elimin ani hareketleriyle bir o
yana bir bu yana savruluyor mum ışığı. Sanki benden tokat yiyor gibi.
İçimde biriken bu sessizliği dindirecek bir dosta ihtiyacım var.
Sessizliği dindirmek zormuş. Meğer bir sese ihtiyaç varmış, bir
güvenli dost sesine…
Barışsın gece ile gündüz. Geceden gündüze selam olsun. Ay’a ve
Güneş’e selam olsun. Geceye saklanan ne varsa dökülsün ortaya.
Gündüzler hep aydınlık olsun.
Kalemden kâğıda selam olsun. Kalemdir hep konuşan. Kâğıt daima
susar.
Kim bilir belki bir gün o da dile gelir, tüm sırlar açığa çıkar.
Sena ÇAKIRGÖZ
YAŞAMI PAYLAŞMAK
İnsan; dünyasını, ülkesini, şehrini, mahallesini, apartmanını
başka insanlarla paylaşmaktadır. Aile üyeleriyle de aynı evde
yaşamaktadır. Bu durum, insan için bir zorunluluktur. Çünkü
yalnız yaşamak, biz insanlar için imkânsızdır. Mademki içinde
bulunduğumuz ortamı daima başkaları ile paylaşmak
durumundayız, o halde oluşabilecek kıskançlık cimrilik,
sevgisizlik, tahammülsüzlük gibi duygularla da baş etmek
zorundayız. Eğer bu mücadeleyi vermezsek doğacak kavga,
küskünlük ve hatta savaşlardan en çok biz zarar görürüz.
Huzursuz olur, hayatın tadını çıkaramayız. Bu geniş dünya bize
dar gelir.
Birlikte yaşamının en güzel örneğini, âlemlere rahmet olarak
gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) gösteriyor. Medine’de
Müslümanlardan başka Yahudiler de vardı. Huzurun sağlanması
için Medine Antlaşması imzalanmıştı. Yahudiler, dinî ve sosyal
hayatlarında herhangi bir engelle karşılaşmamışlardır. Hz.
Peygamber, her zaman bu antlaşmaya sadık kalmıştır. “Benim
gibi olacaksınız! Yoksa size tahammül edemem!” dememiştir.
Evs ile Hazreç kabileleri yüz yirmi yıldır savaşıyorlardı. Birlikte
yaşayamaz hale gelmişlerdi. Gönüllerinde de bir yığın kin, nefret
ve intikam ateşi bulunmaktaydı. Barış ve rahmet Peygamberi,
Allah’ın izniyle, onları da barıştırdı. Gönlündeki insan sevgisi,
gözlerindeki iman ışığı onları da aydınlığa kavuşturmaya yetti.
Eski anlaşmazlıklar unutuldu.
Ensar ile muhacir kardeşliğine gelince, o, Hz. Peygamber’in belki de
en güzel projesiydi. Böylece Mekke’den gelen muhacirler evsiz
barksız kalmadı. Ensar, bütün malını muhacirlerle paylaşarak birlikte
yaşamanın en güzel örneklerini gösterdi. Ensarın cömertliğini
unutmayalım diye, kıyamete dek bize örnek olsun diye, Yüce Allah,
kitabında ensarı övmüştür.
Günümüzde çocukların anne-babalarına, anne-babaların da evlatlarına
tahammül edemediklerini görüyoruz. Özellikle Avrupa’daki çocuklar,
aileleriyle erkenden yollarını ayırıyorlar. Hâlbuki “Sizin en hayırlınız
ailesi için en hayırlı olanıdır.” diyen Hz. Peygamber’in sevgi ve saygı
sınırları korunmuş olsaydı böyle bir sorun baş göstermezdi.
İnsanlar, komşularıyla da birlikte yaşamak mecburiyetindedirler.
Fakat aynı apartmanı paylaşan insanlar birbirlerinden habersiz,
birbirlerine selamsız ve ikramsız yaşıyorlar. Oysaki Peygamberimiz,
komşumuzun o gün aç mı yoksa tok mu yattığından haberdar
olmamızı istiyor. Hediyeleşmeyi, komşunun güneşine engel
olmamayı, ikramda bulunmayı tavsiye ediyor. Bizler de bu tavsiyelere
uygun davranırsak komşularımız ile hiçbir sorunumuz kalmaz.
Hangi ırk, renk ve inançtan olursak olalım birlikte yaşadığımız
insanlarla iyi geçinmek, en çok da bizim faydamıza olacaktır. Bu
konuda da Peygamberimizin sözlerinde ve uygulamalarında pek çok
örnek vardır.
Fatma KURTOĞLU
Beyza Pehlivan
![Page 2: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/2.jpg)
Fotoğrafçılığa biraz ara verdim. Birkaç hafta sonra babamın
tavsiyesiyle yeniden fotoğraf makinemi boynuma taktım.
Deklanşöre basmayı çok özlemiştim. Bundan sonra kenarda
köşede kalmış eski arabaların fotoğraflarını çekecektim. Böylece
kimseyle de atışmak zorunda kalmayacaktım. Başlarda eski
arabaların fotoğraflarını çekmekten çok zevk alamadım. Ama
daha sonra bu işe iyice ısındım. Daha eski arabaları bulmaya
çalıştım. Benim için en değerlisi yaşlı olmasına rağmen hâlâ diri
kalmayı başarabilmiş arabalardı.
Bir gün okuldan dönerken evimizin iki alt sokağında terk
edilmiş bir araba gördüm. Oldukça yaşlı olan bu arabayı daha
önce hiç görmemiştim. Çok merak ettim. Arkadaşlarımdan
ayrılıp arabanın yanına gittim. Fotoğraf makinem yanımda
değildi. O nedenle fotoğraf çekemedim. Hemen eve koştum.
Okul kıyafetlerimi çıkarmadan fotoğraf makinemi aldım.
ARABA SEVDASI
Her erkek çocuk gibi ben de arabalara meraklıyım.
Küçüklüğümden beri gördüğüm her arabayı incelerim. Sadece
arabalar değil; minibüs, otobüs ve kamyon gibi pek çok taşıtı da
dikkatle süzerim. Bazen parkta arkadaşlarımla otururken “araba
bilmece oyunu” oynarız. Bu oyunun kuralları çok basit.
Sıradaki oyuncu, yoldan geçen ilk arabanın markasını tahmin
eder. Bunun için de fazla süresi yok. Çünkü peşinden gelen
araba, oynama sırasının diğer oyuncuya geçtiğinin işaretidir. Bu
oyunu açık farkla hep ben kazanırım. Çünkü arabaların sadece
markalarını değil, modellerini dahi rahatlıkla söyleyebilirim..
Bir gün bu araba sevdamı, fotoğrafçılık hobimle birleştirmeye
karar verdim. Fotoğraf makinemle istediğim arabanın
fotoğrafını çekebilecektim. Hemen işe koyuldum. Sokakta
gördüğüm ve beğendiğim arabaların fotoğraflarını çektim.
Heyecanlı fotoğraf çekimlerim çok sürmedi. Çünkü arabaların
sahipleri, arabalarının fotoğraflarını çekmemden rahatsız
oldular. Hatta birkaçının elinden zor kurtuldum. Neden böyle
yaptıklarına anlam veremedim. Arabalarına dokunmadan nasıl
zarar verebilirdim ki? Bu olaylar beni biraz ürküttü.
Arabanın fotoğraflarını çekmeye başladım. Arabayı çok beğenmiştim.
Markasının “Mercedes” olduğunu hemen anladım. Fakat eski bir araç
olduğundan modelini bilemedim. Hemen telefonumdan internete
girerek arabanın modelini araştırdım. Elimde telefonla arabanın
etrafında bir tur attım. Arabanın modelini hemen öğrenmeliydim.
Arabanın arkasına geçtim ve kirden görünmeyen bagajını sildim.
Arabanın bagajında sadece bir rakam kalmıştı: “3”. Ne yazık ki, bu
rakamı görünce dahi modelin ne olduğunu bilemedim. Bu “3”
rakamıyla başlayan kısım, araştırmamda yardımcı oldu. Nihayet
başardım. Bu araba Mercedes’in 300 SEL modeliymiş. 1968-1972
yılları arasında üretilmiş. Araba beklediğimden daha yaşlı çıkmıştı.
Bu nedenle modelini bilememem gayet doğaldı. Bu arabayı ilk haliyle
hayal edince zamanında ne kadar da güzel bir araba olduğunu
düşündüm. Sizce?
Hakan ARİF
2
YAĞMUR
Nicedir uğramadın buralara
Sensiz bıraktın sokakları.
İncittiler mi seni yoksa?
Temiz yüreğini kırdılar mı?
Vakit sabah şimdi
Buralarda yoksun hâlâ
Yollar ıslanmış gibi
Çiy miydi düşen toprağa,
Yoksa sen mi?
.
Sen gelirsen ansızın
Güller burcu burcu kokar,
Buğdaylar ayağa kalkar.
Mahallenin afacan çocukları
Senin altında top oynar.
Sabrettim, çok bekledim.
Ve nihayet sen geldin.
Toprak koktu her taraf
Sefa geldin, hoş geldin.
Beyza ÇAKIR
Hava bugün kapalı,
Esiyor bahar rüzgârı.
Bir muştu beklerim ben
Yaz mevsimi gelmeden.
En eski dostlarınla bir olup
Yağarsın sağanak sağanak.
Sessizliğimize ses olup
İnersin dağa, ovaya çabucak
![Page 3: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/3.jpg)
3
Merve AYAN
UÇAN HALI
Dün sabah çizgi film izlerken uçan bir halı gördüm. Bildiğimiz halı, havada
kuş gibi süzülüyordu. Çizgi film biter bitmez odama koştum. Oyuncak
direksiyonumu, gaz ve fren pedallarımı halının üstüne yığdım. Direksiyonu
elime aldım, gaz ve fren pedallarını da halının püsküllerine bağladım.
Arabamızın anahtarını da cebime koydum. Karşı pencereyi açtım. Halının
üstüne oturdum. Kontağı çevirdim fakat halı çalışmadı. Babama seslendim.
Ondan yardım istedim. Galiba aküm bitmişti. “Baba, akü takviyesi yapar
mısın?” dedim. Babam gülerek dediğimi yaptı. Ben neden güldüğünü
anlamadım. Takviye yaptığımız halde halı uçmadı. Galiba bu kez de halının
benzini bitmişti. Doğru babamın arabasına koştum. Arabadan bir küçük bidon
benzinle döndüm. Benzini halının üstüne döktüm. Annem, benzin kokusunu
alınca odaya geldi ve bana fırça attı. Ben işimle meşguldüm. O yüzden
annemin azarını tam olarak işitemedim. Tekrar denedim. Halı yine çalışmadı,
yine çalışmadı. Bunun üzerine halıyı bir güzel temizledim. Hatta halıyı yana
doğru kaldırıp çırptım. Üzerindeki ağırlıktan dolayı uçmadığını düşündüm.
Evet, halı ağır olduğu için uçamıyordu. Hemen makası aldım ve halıya
giriştim. Halının yarısını kestim. Kesmek biraz yordu beni. Nefes nefese
kaldım. Alnımdaki teri silip yeniden direksiyonu elime aldım. Halı bu kez
mutlaka uçacak, dedim. Fakat halı yerinden dahi kıpırdamıyordu. Sonra
aklıma yolda kalan arabalar geldi. Şoför, yolda kalan arabasını iterek
çalıştırıyordu. Evet, ben de halıyı itersem halı uçabilirdi. Halının arkasına
geçtim ve halıyı itmeye başladım. O sırada ayağım kaydı ve yere
kapaklandım. Ama pes etmedim. Yeniden halıyı itmeye başladım. Tüm
gücümle halıyı ittim. Halıya biraz fazla yüklenmişim. Frenlerim tutmadı ve
duvara çarptım. Kafamı “küttt!” diye duvara vurdum. Canım çok acıdı. Birden
acıyla haykırdım. Bir de ne göreyim: Yatağımda buldum kendimi. Meğer
hepsi bir rüyaymış.
Murat ATLI
Raziye BAL
RENK KIVILCIMI
İçimi sımsıcak yapan
Renkler vardı hayalimde.
Gün ışığında canlanan,
Yansıyan ve parıldayan…
Renk kıvılcımı görüyordum
Gündüz gülümsemesinden…
Gece ışığında parlayan,
Bir yıldız gibi gönüllere akan,
Yüreğimi ısıtan bir şey,
Renkler vardı derinden.
Renk kıvılcımı görüyordum,
Gece tebessümünden…
Sümeyye KILIÇ
![Page 4: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/4.jpg)
Hemen yerimden kalktım. Ellerimle rüzgâra tutundum. Birden
havada uçmaya başladık. Uçarken aşağıya eğildim. Şehrin
ışıklarını yıldızlara benzettim.
- Ne güzelmiş. Meğer yıldızlar her yerdeymiş, dedim.
Rüzgâr gülümseyerek:
- Tabii ki, dedi. Yıldızlar her yerdedir. En çok da güzel insanların
yüreğinde.
Hemen sordum:
- Sence benim içimde de bir yıldız var mıdır?
- Elbette, sen minnacık bir yıldızsın.
Bu cevaba çok sevindim. Rüzgârla konuşmaya devam ettim:
- Ay beni niye çağırdı?
- Sen istedin ya! Hem senin uçurtmanın ipi ona takılmış, gelsin de
düzeltsin, dedi.
- Peki, sen düzeltemez miydin?
- Hayır, ben Ay’da hiç hareket edemem. Bu yüzden de
düzeltemem.
- Yani sen Ay’da esmez misin?
- Esmem.
- Fakat şimdi Ay’a gitmiyor muyuz?
- Gidiyoruz ama ben sadece seni bırakıp döneceğim. Sabah
olmadan da seni alacağım.
Az sonra Ay’ı gördüm. Gerçekten de uçurtmanın ipi takılmış.
Kendi kendine düzeltmeye çalışıyordu. Bizi görünce çok sevindi.
- Merhaba, dedi. Seni gördüğüme sevindim.
- Ben de çok sevindim ve çok heyecanlıyım, dedim.
Gerçekten de çok sevimliydi. Önce uçurtmanın ipini düzelttim,
sonra da onunla oyunlar oynamaya başladık. Yıldızların arkalarına
saklanarak saklambaç oynadık. Daha sonra da top oynamaya
başladık. Gezegenlerden birini fırlattı bana.
- Tut, bu Merkür.
- Merkür’ü tuttum.
- Bu Venüs, dedi ve Venüs’ü fırlattı.
- Onu da tuttum.
Tam Dünya’yı fırlatacaktı ki ona engel oldum.
Ne yapıyorsun, dedim. Dünyayı sallandıracaksın! Ben depremden
çok korkarım.
Neyse ki Dünya’yı kurtardım. Sonra diğer gezegenleri fırlattı. Bu
Mars, bu Satürn, bu Neptün, bu Platon, bu Uranüs… Bütün
gezegenler kucağıma doldu. Bu sırada rüzgâr geldi ve bana:
- Haydi, artık gidelim, dedi. Sabah olmadan gitmeliyiz.
Bunun üzerine Ay’a son kez bakıp:
- Hoşça kal, dedim. Sana çok teşekkür ederim. Allah’a emanet ol.
Yine geleceğim.
Ay’la vedalaşıp kendimi rüzgârın kollarına bıraktım. Rüzgâr, açık
penceremden içeri girdi. Yatağıma bıraktı beni. Ona da teşekkür
ettim. Arkasından el salladım. Çok mutluydum. Çok geçmeden
sabah oldu, saatimin zili çaldı. Annem seslendi:
- Elifsu, kalk hadi!
Annemin sesini rüzgâr sandım.
- Biraz daha uyuyayım rüzgâr. Lütfen, lütfen…
Annem dayanamadı ve kalkmam için dürttü.
- Ne rüzgârı kızım, dedi.
Gözlerimi açtım. Annemi gördüm. Ona tatlı tatlı gülümsedim.
Elifsu KOÇ 4
BİR “AY” YOLCULUĞU
Bir yaz akşamı, kardeşimle evimizin balkonunda oturuyorduk. Tatlı
tatlı konuşuyorduk ki gökyüzü ilgimizi çekti. Gökyüzü ışıl ışıldı.
Ay gülümsüyordu. Küçükayı ve Büyükayı takımyıldızları da
uçurtma gibi salınıyorlardı. Kardeşime:
- Gökyüzüne dikkatli bak, dedim. Küçükayı ve Büyükayı
uçurtmaya ne kadar da benziyorlar.
- Evet, haklısın, dedi gülümseyerek. Gerçekten de uçurtmaya
benziyorlar. E, haydi uçuralım o zaman.
- Benim yaşım büyük; senin de hayallerin. Büyükayı’yı uçurmak
senin hakkın.
İkimiz de uçurtmanın ipinden tutar gibi yaptık. Kendi kendimize
eğleniyorduk. O sırada bir yıldız kaydı. Kayan yıldızı kardeşime
gösterdim. Kardeşim hayranlıkla yıldıza doğru baktı. Kafasında
birtakım hayaller döndüğünü tahmin ediyordum. Çok geçmeden
tahminim doğru çıktı. Kardeşim:
- Keşke şu yıldızın kuyruğuna takılsam da gökyüzüne çıksam.
- Eskiden ben de isterdim. Hatta oraya merdivenle çıkılacağını
sanırdım. Peki, diyelim ki çıktın gökyüzüne, ne yapmak istersin?
- Bilmiyorum ama yapacak birçok güzel şey bulurdum herhalde.
Belki yeni arkadaşlar da bulurdum kendime.
- Kimlerle? Orada kimse yok ki. Kimlerle arkadaş kuracaksın ki?
- Bilmiyorum. Bu sadece bir hayal.
- Uçurtmalarımız gibi mi?
- Belki de…
- Evet kardeşim, gökyüzüyle ilgili başka hayallerin var mı?
- Olmaz mı?
- Hadi anlat bakalım ablacığına.
- Abla, sence Ay’a gitsem, Ay benim arkadaşım olur mu?
- Arkadaşın mı? Bakıyorum da sen iyice uçtun?
- Gökyüzünde değil miyim abla, tabii ki uçacağım.
- Ama az önce hayallerim sayesinde bana büyüksün dedin.
- Evet, hayaller insanı büyütür. En büyük başarıların ardında en
büyük hayaller vardır. Örnek vereyim istersen: İnsanlar Ay’a
gitmeyi hayal etmeselerdi asla Ay’a ayak basamazlardı. Önce
hayaller doğar, sonra da başarılar.
- Öyleyse, ben hep hayal kuracağım.
Kardeşim bu sözleri söylerken Ay’a meraklı gözlerle bakıyordu.
Ay’a çıkmak için tüm oyuncaklarını vermeyi göze alacak kadar
meraklanmıştı. Merakını gidermek için sorular soracağından
emindim. Kardeşim:
- Ay, nasıl bir yer?
- Kayalık. Dağlar ve çok derin çukurlar var.
- Keşke oraya gidebilsem.
Artık yatma vakti gelmişti. Birbirimize “İyi geceler.” dedik ve
yataklarımıza uzandık.
(Bundan sonrasını kardeşim anlatsın. Gelin dinleyelim.)
Gökyüzünü çok merak ediyordum. Bu nedenle o gece gözüme
uyku girmedi. Açık pencereden tekrar gökyüzüne ve Ay’a baktım.
Gözlerimi kapadım. Tatlı bir serinlik hissettim. Gözlerimi açtım,
rüzgârı gördüm. Rüzgâr uzun saçlı, gül yüzlü bir eceye benziyordu.
Bana tatlı tatlı gülümsüyordu.
- Elifsu sakın uyuma! Beni Ay gönderdi. Seni onun yanına
götüreceğim, dedi.
- Peki, sabahleyin evime dönebilecek miyim?
- Elbette.
![Page 5: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/5.jpg)
KAYIP KELEBEK
Anadolu’nun güzel bir şehrinde bir küçük kelebek ve annesi
yaşarmış. Küçük kelebek arkadaşlarıyla oynamak için annesinden
izin istemiş. Annesi, kelebeğe izin vermiş ama akşam ezanından
önce mutlaka yuvalarına dönmesini tembih etmiş. Küçük kelebeğin
renkli kanatlarında saat yokmuş. Hava kararınca ve ezan sesini
duyunca hemen eve uçarmış. O gün oyun çok heyecanlı geçmiş.
Havanın karardığını görmemiş. Ezanın okunduğunu duymamış. Bir
de bakmış ki akşam oluvermiş. Her yer kapkara olmuş.
Arkadaşlarının yuvaları oyun parkının yakınındaymış. Küçük
kelebeğin yuvası ise uzaktaymış. Herkes yuvalarına dağılmış.
Küçük kelebek ortada kalakalmış. Ne yapacağını bilememiş. Daha
önce karanlıkta hiç tek başına kalmamış ki... Zaten karanlıktan da
çok korkarmış. Yuvasında bile gece lambası ile uyurmuş. Küçük
kelebek etrafına göz gezdirmiş. Nerede olduğunu anlamaya
çalışmış. Evlerinin hangi yönde olduğunu hatırlayamamış.
Korkudan titremeye başlamış. Bayılacak gibi olmuş. Tam o sırada
küçük bir ışık görmüş. Hiç düşünmeden ışığın geldiği tarafa kanat
çırpmış. Nefes nefese kalmış. Nihayet ışığın yanına yaklaşabilmiş.
Bu ışık bir ateşböceğine aitmiş. Ateşböceği, kelebeğin perişan halin
görünce üzülmüş. Gecenin bu vaktinde burada ne aradığını sormuş.
Kelebek başına gelenleri anlatmış. Ateşböceği, kelebeği bir güzel
dinlemiş. Ona sakin olmasını anlatmış. Meğer bu ateşböceği küçük
kelebeğin annesini tanıyormuş.
Küçük kelebeğin yuvasını da biliyormuş. Ateşböceği, küçük
kelebekten peşine takılmasını istemiş. Küçük kelebek tüm gücüyle
ateşböceğini takip etmiş. Çok geçmeden yuvaya gelmişler.
Ateşböceği, küçük kelebeği annesine teslim etmiş. Hiç beklemeden
geri dönmüş. Yavrusunu çok ama çok merak eden anne kelebekten
sevinç gözyaşları dökülmüş. Küçük kelebeği kanatlarıyla sımsıkı
sarmış. Küçük kelebek de korkusunu hemen unutup rahat bir nefes
almış.
Sudenur BOLAT
5
ÇÖMLEKÇİ KAPLUMBAĞA
Sonbahar gelmiş ve ormanda okullar açılmış. Kaplumbağa da
diğer arkadaşları gibi okula gitmiş. Okuldaki arkadaşları,
kaplumbağa ile hep alay etmişler. Hep bir ağızdan şöyle demişler:
-Kaplumbağa ayağa kalkamaz ki, kaplumbağa ayağa kalkamaz
ki…
Arkadaşları, kaplumbağayı canından bezdirmişler. Kaplumbağa
bundan çok rahatsız olmuş. Kaplumbağa her saat ve her dakika bu
sorundan nasıl kurtulacağını düşünmüş. Okul sonraları ödevlerini
bitirdikten sonra çalışmalar yapmış. Ne yaparsa yapsın, bir türlü
ayakta durmayı başaramamış. Birkaç saniye içinde yere üzerine
düşmüş. Kaplumbağa, ancak bir şeye tutunabilirse ayakta
kalabildiğini fark etmiş. Bunun üzerine çok kafa yormuş. Nihayet
bir çözüme ulaşmış.
Kaplumbağa çömlek yapmaya karar vermiş. Bu şekilde hem
ayakta durabilecek hem de güzel çömlekler yapabilecekmiş.
Kaplumbağa, Nevşehirli arkadaşından kendisine yardım etmesini
istemiş. Nevşehirli arkadaşı, kaplumbağaya bir çömlek tezgâhı
bulmuş. Kaplumbağa düşüncelerini gerçekleştireceği için çok
mutlu olmuş.
Kaplumbağa, okulda hiç kimseye çömlek işinden bahsetmemiş.
Evde denemeler yapmış. Önceleri başarısız olsa da ümidini hiç
yitirmemiş. Bir zaman sonra çömlek işinde ustalaşmaya başlamış.
Bir sabah, çömlek tezgâhını ailesiyle birlikte okula taşımış.
Teknoloji Tasarım dersinde öğrenciler, yeteneklerini ortaya koyan
çalışmalar yapmışlar. Kaplumbağa da arkadaşlarının bakışları altında
çömlek tezgâhına tutunmuş ve ayağa kalkmış. Herkes kaplumbağanın
bu haline çok şaşırmış. Kaplumbağa, dikkatini hiç dağıtmamış.
Kimseye bakmadan işine koyulmuş. Ders bitimine kadar iki tane
çömlek yapmış. Bu çömlekleri öğretmeni çok beğenmiş.
Arkadaşlarının ağzı açık kalmış. Hayran hayran çömleklere bakmışlar.
Kaplumbağa daha önceden yaptığı çömlekleri okula getirmiş.
Çömlekleri tek tek paketleyerek arkadaşlarına hediye etmiş.
Arkadaşları çömlekleri alınca çok mutlu olmuşlar. Mutlulukları çok
kısa sürmüş. Çünkü kaplumbağa ile alay ettikleri günler akıllarına
gelmiş ve üzülmüşler. Bunun üzerine pişman olduklarını söyleyerek
sırayla kaplumbağadan özür dilemişler. Kaplumbağa onları affetmiş ve
hakkını helal etmiş. Artık her teneffüste birlikte oynayıp eğlenmişler.
Kimseyle de alay etmemişler.
Havvanur KIRCABEL
![Page 6: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/6.jpg)
6
Rümeysa DÖNELİ
İYİ YÜREKLİ KUŞ
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ormanın birinde bir kuş
yaşarmış. Henüz yavruyken bu kuşun tüyleri dökülmeye başlamış.
Tüyleri seyrelen kuşun görünüşü diğer kuşlardan farklı olduğu için
bütün arkadaşları onunla alay etmişler.
Yavru kuşun süt gibi saf yüreği varmış. Kötülük nedir bilmezmiş.
Önceleri kendisi hakkında söylenenleri kulak ardı etmiş, pek
önemsememiş. Fakat yavru kuş olmaktan çıkıp yetişkin bir kuş haline
gelmeye başladığında alaylı sözlerden incinmeye başlamış. Yüreği
burkulmuş. Ormandaki diğer hayvanlar da bu alay işini iyice
abartmışlar. Bunu kendilerine bir eğlence olarak görmüşler. Kuşu
gördüklerinde alaycı bakışlar atmışlar, küçümseyici sözler söylemişler.
Ormanın kralı aslan da artık yaşlandığı için eski gücünde değilmiş. Bu
sebeple ahalisine söz geçiremiyormuş. Ancak içten içe kuşun perişan
haline üzülüyormuş. Bu kuşla alay edenlerin başında bir bülbül
geliyormuş. Billur gibi sesiyle şarkılar söyleyen bülbül ormandaki tüm
hayvanları etkilemeyi başarırmış. Rengârenk ve parlak tüylerini tüm
ormana sergilermiş..
Kuşun artık sabrı kalmamış. Ormandan gitmeyi kafasına koymuş.
Doğduğundan beri ormanının dışına çıkmayan kuş, tüm tehlikeleri göze
almış. Birkaç gün aç kalmış. Konacak bir dal bulamamış. Artık ümidini
kaybettiği anda yanından bir kuş sürüsü geçmiş. Can havliyle kanat
çırpmış ve bu sürüye yetişmiş. Onlarla arkadaş olmuş. Üç yıl, üç ay, üç
hafta, üç saat boyunca onlarla birlikte kalmış. Yeni arkadaşlarıyla o
kadar güzel vakit geçirmiş ki seyrek tüylü görünüşü aklına bile
gelmemiş. Kendisiyle hiç alay edilmemiş. İyi niyetli ve temiz kalpli
arkadaşları onun bu durumunu bir eksiklik olarak görmemişler. Yılların
hızla geçtiğinin farkında olmayan kuşun aklına bir ara eskiden yaşadığı
orman gelmiş. Kendisiyle alay edildiği günleri düşünmüş. Sonra uçarak
bir su kenarına gelmiş. Suyun üstünde birkaç tur atarak başını aşağıya
doğru eğmiş. Yıllardır bakmadığı görüntüsünü merak etmiş. Güneşin
parlattığı suyun üzerinde dolanan kuş, gözlerine inanamamış. Tüysüz
vücudundan eser kalmamış. Bedeninde capcanlı tüyler çıkmış.
Kuş, o kadar sevinmiş, o kadar sevinmiş ki gözlerinden iki
damla yaş süzülüvermiş.
Kuş, kanatlarını hızla çırparak eski ormanına doğru yola çıkmış.
Nihayet ormana gelmiş. Kuşun bu güzel halini görenler hayran
kalmışlar. Kuş, bir o yana bir bu yana süzülmüş. Hemen
bülbülün yuvasına doğru uçmuş. Bülbülün yuvasına gelince
şaşırmış. Çünkü güzelliği dillere destan olan bülbülün tüyleri
solmuş ve birbirine karışmış. Billur gibi sesi de kısılmış. Meğer
bülbül geçen sene bir kaza geçirmiş. Kazadan sonra bir türlü
kendine gelememiş.
Kuş, bülbülün bu zavallı haline acımış. Bülbül ise yaptıklarının
farkına varmış ama iş işten geçmiş. Kuş yine de temiz kalbinin
sözünü dinlemiş ve bülbüle tek kötü söz etmemiş. “Geçmiş
olsun.” diyerek kanat çırpmış. Umut ve neşe dolu günlere
uçmuş.
Sümeyye BAYRAK
NERELERDEYDİN
Gittin! Sadece gittin! Arkana bakmadan.
Düşündün mü geridekileri ufaktan?
Umutsuzca yolunu bekleyen yârini,
Sevgisi asla, asla bitmeyen anneni.
Acı çektiler hep senin uğruna.
Haykırdılar, haykırdılar ama ne fayda?
Duyuramadılar ki seslerini sana,
O haykırışları duyuyor muydun yoksa?
Nerelerdeydin sen, söyle nerelerdeydin?
Aç mıydın, susuz mu? Üşür müydün?
Anlat, düşündün mü bir kez olsun onları,
Bir kerecik de olsa geçtiler mi aklından?
Sude Nur KALAYCI
DEĞİŞTİN
Bilirdin sevgimi,
Anlamaz oldun.
Beğenirdin saygımı,
Umursamaz oldun.
Dinlerdin sözlerimi,
Aldırmaz oldun.
Bir fırtına kopsa
Benden bilirsin.
Dilin konuşsa
Gözlerinle susarsın.
Anlatmazsın duygularını,
Duymamı istemezsin.
Sümeyye KÜÇÜK
![Page 7: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/7.jpg)
7
DOĞA
Merak ediyorum kuşların cıvıltısını.
Merak ediyorum denizin içindeki mercanları, balıkları, deniz
kabuklarını ve daha nicelerini…
Tüm bunlar birer mucize olsa gerek.
Soruyorum kendime ve tüm dostlara:
Yaradan’ın insanlara armağan ettiği güzelliklerin farkında mıyız?
Bu konuda derin düşünceler içindeyim. Hangi gözle baksam
mucizenin bu akıl almaz sırrını çözemiyorum. İnsan konuşur, duyar
ve hareket eder. Fakat doğa, bu özelliklere sahip değil. O, kendine
has bir renk cümbüşünü gözümüzün önüne serer. Sarı, mavi, yeşil,
kırmızı… Tüm renkler hayat bulur doğada. Canlanır ve gözümüze
yansır.
Rüzgâr da ses veriyor bize. Cevaplıyor sorumuzu.
Esintisi bir şeyler anlatmak ister gibi: “Anlatabildim mi?” diye
fısıldıyor sanki.
Muhteşem güzelliğine rağmen doğa yok ediliyor. Ağaç kesiliyor,
ormanlar kül oluyor.
Ve bir dost daha kül oluyor. Doğaya yazık oluyor.
Doğa ölüyor…
Şevval ESİM
Şeyma GEYİK
İLKBAHAR
Yine ilkbahar geldi,
Her yer yeşile büründü.
Kırlarda çiçekler renk renk,
İlkbahar hoş geldi, sefa geldi.
Koşun çocuklar koşun,
Kırlara, bayırlara, ovalara…
Böcekle, arıyla, kelebekle
Dost olun, kardeş olun.
Doğa canlandı, sanki
Seninle konuşur gibi.
Ağaçlar çiçekle bezendi,
Bakın ilkbahar geldi.
Tarlalarda ekinler,
Bahçelerde meyveler
Yeşerdi, filizlendi.
İyi ki ilkbahar geldi.
İrem Nur ÖZMENRümeysa DÖNELİ
![Page 8: Yıl: 2014-2015 Sayı...Esiyor bahar rüzgârı. Bir mutubeklerim ben Yaz mevsimi gelmeden. En eski dostlarınlabir olup Yağarsınsağanaksağanak. Sessizliğimizeses olup ... Mars,](https://reader034.vdocuments.site/reader034/viewer/2022051906/5ff83a1b64a40f4bec18d328/html5/thumbnails/8.jpg)
8
İMTİYAZ SAHİBİAyhan GÖKMEN
GENEL YAYIN YÖNETMENİAhmet KOCABAŞ
OKUL ADRES TELEFONÇUBUK İMAM HATİP ORTAOKULUİmam Hatip Cad. Çubuk /ANKARA
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜMelahat ERİMEZ
GÖRSEL DANIŞMANNurdan BİÇER
YAYIN KURULUHakan YAVUZ
Tuncay TUNCERNurullah ÇAKMAK
MERHABA KİTAP KURTLARI,
Elif’imizin bu sayısında sizlere severek
okuduğum bir kitabı tanıtmak istiyorum: Kelile
ve Dimne.
Hepimiz okul sıralarında pek çok fabl
okumuşuzdur. Bu küçük öykülerde kahramanlar
genellikle hayvanlardır. Bu kahramanlar,
çevremizdeki hayvanlara pek benzemezler. Bir
insan gibi düşünür, konuşur ve bir insan gibi
davranırlar. Fabllar, bu yönüyle tüm insanlara
ayna tutmaktadır. Fabl, eski tarihlerden beri
okunan bir türdür. Ezop, Beydeba ve La
Fontaine, meşhur fabl yazarlarıdır. Biz bu üç
yazardan en çok La Fontaine’nin hikâyelerini
biliyoruz. Ezop Masalları’nı da az çok
okuyanımız vardır. Beydeba ise bu yazarlar
arasında en az bilinenidir. Haydi, Beydeba ve
Kelile ve Dimne’yi tanımaya başlayalım.
Beydeba’nın yaşadığı dönem kesin olarak
bilinmemektedir. Kitapta bununla ilgili bir bilgi
bulamadım.
Bilge Beydeba, bu eseri Hint Hükümdarı
Debşelem Şah için kaleme almış. Kelile ve
Dimne, adını, ilk bölümdeki bir hikâyenin
kahramanı olan iki çakaldan almış. Kelile
doğruluğu ve dürüstlüğü, Dimne de yalan ve
yanlışlığı temsil etmektedir. Kitapta, giriş
bölümü dışında, on dört bölüm bulunuyor. Her
bölümde farklı öyküler bizi karşılıyor. Her
öyküde de farklı hayvanlar karşımıza çıkıyor:
Aslan, Kaplan, Tilki, Çakal, Yılan, Tavşan,
Kelebek, Güvercin, Keklik, Karga, Serçe, Fare,
Kaplumbağa…
Elimdeki kitap, Sadık Yalsızuçanlar tarafından
yayına hazırlanmış. Timaş Yayınları tarafından
2005 yılında, İstanbul’da basılmış. 302
sayfadan oluşan Kelile ve Dimne’yi bir hafta
içinde okudum. İlk başta gözüm korksa da
sayfaları çevirdikçe “Bu kitap hiç bitmesin.”
dedim. Değerli kitap kurtları, bu kitabı mutlaka
okumalısınız.
Ebubekir BULUT
Kitabın orijinal dili Sanskritçe. 9.
Yüzyılda Arapçaya çevrilmiş. Daha
sonra da İngilizce, Almanca,
Latince, Farsça, İtalyanca,
İspanyolca, Türkçe, İbranice,
Felemenkçe ve Fransızca gibi birçok
doğu ve batı diline çevrilmiş.
.
DUA
Sabahın coşkunluğunda
Bir tek sana koşarım.
Yalnız sana secde eder,
Dilimdedir dualarım.
Gecenin karanlığında
Kalbimde taşırım seni.
İmanımla huzurunda
Tespih ederim seni.
Affet bizi Ya Rab!
Bizi bağışla…
Sümeyye ÇETİN
SEÇİLMİŞ REHBER
Bir kimse aç kalsa, açıkta kalsa
Gelirdi Peygamberimizin yanına.
Söylerdi, anlatırdı derdini
Paylaşırdı Peygamberimiz ekmeğini.
Komşusu açken o tok yatmazdı,
Elinde ne varsa dağıtırdı.
Aç kalsa, açlıkla sınansa da
Hep şükrederdi Rahman’a.
Gece kalkar, Rabb’a yakarırdı,
Ayakları şişene dek namaz kılardı,
Taif’te taş yağmurunda kalsa da
Daima Yüce Allah’a sığınırdı.
Kutlu peygamberisin ümmetinin,
Tüm kâinatın rehberisin.
Bu sonsuz ve kutlu yolculukta
Bir ve değişmez liderimizsin.
Aslı Buse BEK
ŞİİR RÜZGÂRI
Şiirle paylaştım acıları,
Açtı kalbimdeki yaraları.
Rahatladı sızılarım
Bir tutam şiir ile.
Dert, derman, acı
Açılır şiirde her kapı.
Tutam tutam, buram buram
Esti şiir rüzgârları.
Şiirle gönül gönüle
Kalpler açılsın sevgiye,
Bahar gibi koksun diye
Esti şiir rüzgârları.
Dergimizin yayınlanması için katkıda bulunan Sadık Kuruyemiş’e Teşekkür Ederiz.