yesilay dergisi-ekim-945.sayi-bagimliliklara eglence maskesi

64

Upload: tuerkiye-yesilay-cemiyeti

Post on 31-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Yesilay Dergisi-Ekim-945.Sayi-Bagimliliklara Eglence Maskesi

TRANSCRIPT

Kişinin kullandığı madde üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlaması diye tanımlanan bağımlılığı masumlaştırmak için bağımlılık çerçevesi içerisine yeni bir anlam, yeni bir boyut geldi: Masumiyet algısı.

Özellikle yaz aylarında artan konserler ve yapılan müzik festivalleriyle birlikte festival alanı içerisinde alkol de dâhil olmak üzere, uyuşturucu ve fuhuş ayyuka çıkmış duruma geldi. Efes’in One Love Festivali ile gençleri zehir tacirlerinin kollarına atan bir faaliyet Yeşilay Cemiyeti’nin tepkisi ve Valiliğe verdiği dilekçe ile son anda durduruldu. Yeşilay’ın bu protestosu ile müzik ve benzeri festivallerde alkol satışı yasaklandı ve bu tür faaliyetlere alkol markasının sponsor olması kaldırıldı.

Son zamanlarda artan bu olaylar ve bu tür bağımlılık yapıcı maddelerin eğlence adı altında gençlere sunulması konusu Yeşilay

Dergisi’nin bu sayısında yerini almış bulunmaktadır.Bir masumiyet algısı olarak bakılan müzik fes-

tivallerinin ardında yatan gerçekleri “Müzik Mas-umdur Ama Alkol Asla!” yazısıyla Emniyet Müdürü Zafer Ercan tüm yönleriyle ele alarak siz değerli okuyucularımıza sunmuş bulunmaktadır. Doç. Dr. Osman Abalı ise “Ödülden Bağımlılığa Giden Yol” yazısıyla gençlerin yanlış aile tutumunu incelemiş, uygun olmayan arkadaş ortamını ebeveynlerin iyi bir şekilde irdelemesini istemiştir. Uz. Dr. Alper Aksoy

da kumara bir eğlence gibi bakılmasının yanlış bir algıdan ibaret olduğunu, kumar oynayanların bahislerini ve kayıplarını yalan söy-leyerek kapatmaya çalıştıklarını “Kumar Şans ve Beceri İşi midir?” yazısıyla bizlere aktarmıştır. Bunların yanı sıra Prof. Dr. Sefa Saygılı uyuşturucunun zararlarını anlattığı yazısını bu sayımızda kaleme almıştır. Uzun yıllar bağımlılıklarla mücadele eden Hacı Ömer Du-man ile de söyleşimiz bu sayımızda yerini almıştır.

Kültür-Sanat bölümümüzde ise kısa haberlerimizin yanı sıra film, kitap, kültür tanıtımları ile Sepetçiler Kasrı-Yeşilay Kültür Merkezi’nin tarihini sizlere sunmuş bulunmaktayız. Narkotik Uzmanı aynı zamanda sanatçı olan İbrahim Dizlek ile de keyifli bir söyleşimiz bu sayımızda yerini almıştır. Bağımlılıklara eğlence maskesinin düşürülmesi ve halkımızda masumiyet algısının yıkılması için daha nice çalışmalar yapmak dileğiyle.

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1924

TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Av. Muharrem Balcı

EDİTÖRProf. Dr. İbrahim Keleş

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

YAYIN KORDİNATÖRÜAv. Adalet Canlı Akbaş

HABER VE FOTOĞRAFSümeyya OlcayAybüke EkiciKadir Metin AkbaşRabia KoyuncuEsra ÖnalŞerife BarutAsude Zeynep Cömert

REKLAM PROJE KOORDINATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected] 557 8035www.sekans.com

YAYIN KURULUAv. Muharrem Balcı, Prof. Dr. İbrahim Keleş,Prof. Dr. Burhanettin Can, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, Prof. Dr. Mustafa Şentop, Yrd. Doç. Dr. Vehbi Altınçul, Av. Adalet Canlı Akbaş, Av. Arzu Besiri, Arif Çiftçi, Ahmet Zeki Olaş

İDARE YERİNuruosmaniye Cd. No: 17/1 Cağaloğlu/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLPosta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTANBUL

Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır.

Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Bağımlılıklara eğlence masumiyeti giydiriliyor

PROF. DR. İBRAHİM KELEŞYeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri

EDİTÖR

14

KUMAR ŞANS VE BECERİ İŞİ MİDİR?Çalışmadan, kısa yoldan zengin olmak için çıkar yol olarak gösterilen kumar, pek çok ülkede medya ve devlet onayıyla teşvik edilmektedir.

D O S Y A

18

BAĞIMLILIKLARA KARŞI EN ETKİLİ ÖNLEM KÜLTÜREL FAALİYETLERİ YAYMAK44

SİGARA VE ALKOL KULLANIMINDA REKLAMLARIN ROLÜ24

SEPETÇİLER KASRI- YEŞİLAY KÜLTÜR MERKEZİ34

MÜZİK MASUMDUR ALKOL ASLA!10

GÜÇ, KOORDİNASYON, SABIR: OKÇULUK50

‘BİR KERE YEŞİLAYCI OLDUYSAN O BİLİNÇ ÖLENE DEK AYRILMIYOR’26

BİLİNENİN ÖTESİNDE BİR DERİNLİĞE SAHİP OLAN İL54

BAĞIMLI OLAN BAĞIMSIZ YAZARLAR32 22

ÖDÜLDEN BAĞIMLILIĞA GİDEN YOL

“OTTUR ZARARI YOKTUR” MU ACABA?

14

KUMAR ŞANS VE BECERİ İŞİ MİDİR?Çalışmadan, kısa yoldan zengin olmak için çıkar yol olarak gösterilen kumar, pek çok ülkede medya ve devlet onayıyla teşvik edilmektedir.

D O S Y A

18

BAĞIMLILIKLARA KARŞI EN ETKİLİ ÖNLEM KÜLTÜREL FAALİYETLERİ YAYMAK44

SİGARA VE ALKOL KULLANIMINDA REKLAMLARIN ROLÜ24

SEPETÇİLER KASRI- YEŞİLAY KÜLTÜR MERKEZİ34

MÜZİK MASUMDUR ALKOL ASLA!10

GÜÇ, KOORDİNASYON, SABIR: OKÇULUK50

‘BİR KERE YEŞİLAYCI OLDUYSAN O BİLİNÇ ÖLENE DEK AYRILMIYOR’26

BİLİNENİN ÖTESİNDE BİR DERİNLİĞE SAHİP OLAN İL54

BAĞIMLI OLAN BAĞIMSIZ YAZARLAR32 22

ÖDÜLDEN BAĞIMLILIĞA GİDEN YOL

“OTTUR ZARARI YOKTUR” MU ACABA?

Dünya ve insanlık tarihinin belki de en hareketli dönemini yaşıyoruz. Kara ve deniz savaşlarında kullanı-lan konvansiyonel silahlardan son-ra şimdi nükleer silahlara eviriliyor dünyamız. İnsanlığın sürekli birbiri-ni yemesini düşleyen insanlık düş-manları da biteviye teknoloji sa-vaşlarını tetiklediler. Onlara göre insanlığın zayıf unsurları bu savaş-ta teknolojik silahlara sahip güçlü-ler karşısında yenilecek, ezilecek ve boyun eğerek köleleşecekler.

İnsanlığa düşmanlık besleyenler, insanlığı kö-leleştirerek siyasal ve ekonomik iktidarlarını sür-dürebilmek için bu köleleştirme faaliyetlerine de-vam etmeleri gerektiğine inanmaktalar. Bunun için de 1980’li yıllarda başlayan “insan hakları te-melli politikalar”dan sonra bu çok uluslu zararlılar “güvenlik temelli politikalara” yönelmiştir.

Her iki politika türü, insanların doğrudan kö-leleştirilmesi konseptini değil; insanlara, özellik-le gençlere ve çocuklara cazip gelen eğlence sek-törünün palazlanarak bağımlılaştırma stratejisi-nin geliştirilmesi gerektiğini saptadı. Zira insan-lık artık temel insan hakları ve güvenlik doktrininin belli merkezlerin iktidarlarının korunmasına ya-

rarlı hale getirilmekte kullanıldığını gördü. İnsan-lık kendi temel hak ve hürriyetlerine kavuşabilme-nin yolunun siyasal ve örgütsel mücadeleden geç-tiğini de gördü.

Şimdi taktik değiştirme zamanıdır. İnsanlığa düşman çevreler, kendi elleriyle hazırladıkları kü-resel dünyada savaşların da alenen seyretmesi-nin insanlığın fazlaca dikkatini çekeceğini hesapla-maktadırlar. O halde onlar için denebilir ki, insanlı-ğı esir almak, köleleştirmek, konvansiyonel silah-larla olamayacağı gibi, nükleer silahlarla da müm-kün olamamaktadır. İnsanlığın gözü önünde in-sanlığı köleleştirmek, öyle “kör gözüm parmağı-na” yöntemiyle kaba kaçmaktadır.

O halde ülkelerin genç nüfuslarını bağımlılık yapıcı madde üreterek, yaygınlaştırarak bağım-lı hale getirmek, ülkelerin sömürülmesi için en ge-çerli yöntem olmaktadır. Nitekim bu gün saat 24 olduğunda bu ülkede asgari 24 milyon paket siga-ra satılmış olacaktır. Bunda devletin bir türlü ön-lemediği kaçak sigaranın payı dâhil değildir. Tüm ödemeler uluslar arası sermayeye ve yasadışı terör guruplarına yapılmaktadır. (Aydınımız bu facianın farkında mıdır?)

Bağımlılık üreticiliği geçmişte olduğu gibi, kıs-mi törensel ayinlerle değil, kitlesel eğlencelerle ya-pılmaktadır. Özellikle gençler, “ferdi iradenin kül-li irade içinde erimesi” gerçeği içerisinde değerlen-dirilerek, kitleler halinde bağımlılaştırma yoluna gidilmektedir. Bu da “bağımlılığa eğlence maske-si” takılarak yapılmaktadır. Söz konusu festivaller,

BAŞYAZI

eğlence maskesi altında bağımlılık üreticiliğinden, bağımlılık üreticiliği de insanlığa karşı düşmanlık-tan başka bir şey değildir.

Geçtiğimiz günlerde 11 yıldır devam eden bira festivalleri çılgınlığının son ikisine şahit olduk ve sonuncusunda Yeşilay’ın Valilikten talebi doğrultu-sunda, girişte yaş denetimi ve alkollü içki satış ve dağıtımının engellenmesi sağlanmıştır. Ancak ya-sal düzenlemeler yapılmadıkça, festival adı altında eğlenceler bağımlılıkların maskesi olmaktan kurta-rılmadıkça gençliğimizin, geleceğimizin bağımlılık-tan kurtulma şansı yoktur.

Ülke genç nüfusunun yarıya yakınının sigara ve alkol, beşyüzbinin uyuşturucu bağımlısı olduğu bir ülkenin sağlıklı nesil, sağlıklı geleceğe sahip olması mümkün değildir.

Değerli Yeşilay Dostları,Ülkemiz bürokrasisinin hala tehlikeyi göreme-

diğinin farkındasınız. - Sigara ile mücadelede, henüz ‘masumiyet

algısı’nın yıkılmadığını,- Alkolle mücadelede, ‘seviyesiz sekülerliğin’

aşılamadığını,- Teknoloji (internet, ekran, cep telefonu, sos-

yal medya) bağımlılığının hala ‘isteğe bağlı filtrele-melere’ bırakıldığını,

- Bir nesli bedavacılığa iten kumar/şans oyun-larının devlet eliyle üretilmesi ve oynatılmasında-ki ‘siyasi ve bürokratik aymazlığın’ yok edilemedi-ğini görmekteyiz.

Üstelik yine farkındasınız ki tüm bu bağımlılık

türleri, eğitime, spora, eğlenceye bağımlılık üreten madde markalarının sponsorluğunda gerçekleşti-rilmektedir. Yeşilay olarak tüm siyasilere ve bürok-ratlara sesleniyoruz:

Lütfen eğlence maskesi altında bağımlılıkla-ra kapı açan uygulamalardan vazgeçiniz. Eğitim ve spor çoğu zaman eğlence kültürü ile birlikte yürü-tülmektedir. Eğlence maskesi altında çocuklarımı-zı ve gençlerimizi bağımlılık girdabına sürükleme-yiniz. Sürüklenmesine izin vermeyiniz. Bağımlılığa sürüklemek isteyenlere imkân tanımayınız.

Lütfen biraz empati yapınız. Festival adı altın-da gençliğin felaketlere sürüklenmesini, Galata/Kuledibi’ndeki rezaletin evinizin önünde yapılma-sını istemediğiniz gibi, masum vatandaşlarımızın sokaklarında, evlerini önünde alkollü, uyuşturucu-lu, fuhuşlu eğlencelere prim vermeyiniz.

Lütfen empati yapınız. Bir gece, kendileri-ne yapıldığının masum hali olan eğlence çeşitleri-nin, horon, halay ve kolbastı gibi oyunların evlerini-zin önünde yapıldığını gördüğünüzde canınızın sı-kılmasın.

Eyüp sakinlerini, Galata sakinlerini düşünün. Park ve bahçelerde, meydanlarda, caddelerde ma-sum vatandaşın haklarını gasp eden, değil eğlen-melerine, yaşamalarına imkân tanımayan, bağım-lılık pompalayarak eğlenceleri maske olarak kulla-nanların eylemlerinin insanlığa karşı suç olarak ka-bulünü bir kere daha düşünün.

Sağlıklı gelecek, sağlıklı nesil temennilerimle esen kalınız.

Bağımlılıklara eğlence maskesi

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Dünya ve insanlık tarihinin belki de en hareketli dönemini yaşıyoruz. Kara ve deniz savaşlarında kullanı-lan konvansiyonel silahlardan son-ra şimdi nükleer silahlara eviriliyor dünyamız. İnsanlığın sürekli birbiri-ni yemesini düşleyen insanlık düş-manları da biteviye teknoloji sa-vaşlarını tetiklediler. Onlara göre insanlığın zayıf unsurları bu savaş-ta teknolojik silahlara sahip güçlü-ler karşısında yenilecek, ezilecek ve boyun eğerek köleleşecekler.

İnsanlığa düşmanlık besleyenler, insanlığı kö-leleştirerek siyasal ve ekonomik iktidarlarını sür-dürebilmek için bu köleleştirme faaliyetlerine de-vam etmeleri gerektiğine inanmaktalar. Bunun için de 1980’li yıllarda başlayan “insan hakları te-melli politikalar”dan sonra bu çok uluslu zararlılar “güvenlik temelli politikalara” yönelmiştir.

Her iki politika türü, insanların doğrudan kö-leleştirilmesi konseptini değil; insanlara, özellik-le gençlere ve çocuklara cazip gelen eğlence sek-törünün palazlanarak bağımlılaştırma stratejisi-nin geliştirilmesi gerektiğini saptadı. Zira insan-lık artık temel insan hakları ve güvenlik doktrininin belli merkezlerin iktidarlarının korunmasına ya-

rarlı hale getirilmekte kullanıldığını gördü. İnsan-lık kendi temel hak ve hürriyetlerine kavuşabilme-nin yolunun siyasal ve örgütsel mücadeleden geç-tiğini de gördü.

Şimdi taktik değiştirme zamanıdır. İnsanlığa düşman çevreler, kendi elleriyle hazırladıkları kü-resel dünyada savaşların da alenen seyretmesi-nin insanlığın fazlaca dikkatini çekeceğini hesapla-maktadırlar. O halde onlar için denebilir ki, insanlı-ğı esir almak, köleleştirmek, konvansiyonel silah-larla olamayacağı gibi, nükleer silahlarla da müm-kün olamamaktadır. İnsanlığın gözü önünde in-sanlığı köleleştirmek, öyle “kör gözüm parmağı-na” yöntemiyle kaba kaçmaktadır.

O halde ülkelerin genç nüfuslarını bağımlılık yapıcı madde üreterek, yaygınlaştırarak bağım-lı hale getirmek, ülkelerin sömürülmesi için en ge-çerli yöntem olmaktadır. Nitekim bu gün saat 24 olduğunda bu ülkede asgari 24 milyon paket siga-ra satılmış olacaktır. Bunda devletin bir türlü ön-lemediği kaçak sigaranın payı dâhil değildir. Tüm ödemeler uluslar arası sermayeye ve yasadışı terör guruplarına yapılmaktadır. (Aydınımız bu facianın farkında mıdır?)

Bağımlılık üreticiliği geçmişte olduğu gibi, kıs-mi törensel ayinlerle değil, kitlesel eğlencelerle ya-pılmaktadır. Özellikle gençler, “ferdi iradenin kül-li irade içinde erimesi” gerçeği içerisinde değerlen-dirilerek, kitleler halinde bağımlılaştırma yoluna gidilmektedir. Bu da “bağımlılığa eğlence maske-si” takılarak yapılmaktadır. Söz konusu festivaller,

BAŞYAZI

eğlence maskesi altında bağımlılık üreticiliğinden, bağımlılık üreticiliği de insanlığa karşı düşmanlık-tan başka bir şey değildir.

Geçtiğimiz günlerde 11 yıldır devam eden bira festivalleri çılgınlığının son ikisine şahit olduk ve sonuncusunda Yeşilay’ın Valilikten talebi doğrultu-sunda, girişte yaş denetimi ve alkollü içki satış ve dağıtımının engellenmesi sağlanmıştır. Ancak ya-sal düzenlemeler yapılmadıkça, festival adı altında eğlenceler bağımlılıkların maskesi olmaktan kurta-rılmadıkça gençliğimizin, geleceğimizin bağımlılık-tan kurtulma şansı yoktur.

Ülke genç nüfusunun yarıya yakınının sigara ve alkol, beşyüzbinin uyuşturucu bağımlısı olduğu bir ülkenin sağlıklı nesil, sağlıklı geleceğe sahip olması mümkün değildir.

Değerli Yeşilay Dostları,Ülkemiz bürokrasisinin hala tehlikeyi göreme-

diğinin farkındasınız. - Sigara ile mücadelede, henüz ‘masumiyet

algısı’nın yıkılmadığını,- Alkolle mücadelede, ‘seviyesiz sekülerliğin’

aşılamadığını,- Teknoloji (internet, ekran, cep telefonu, sos-

yal medya) bağımlılığının hala ‘isteğe bağlı filtrele-melere’ bırakıldığını,

- Bir nesli bedavacılığa iten kumar/şans oyun-larının devlet eliyle üretilmesi ve oynatılmasında-ki ‘siyasi ve bürokratik aymazlığın’ yok edilemedi-ğini görmekteyiz.

Üstelik yine farkındasınız ki tüm bu bağımlılık

türleri, eğitime, spora, eğlenceye bağımlılık üreten madde markalarının sponsorluğunda gerçekleşti-rilmektedir. Yeşilay olarak tüm siyasilere ve bürok-ratlara sesleniyoruz:

Lütfen eğlence maskesi altında bağımlılıkla-ra kapı açan uygulamalardan vazgeçiniz. Eğitim ve spor çoğu zaman eğlence kültürü ile birlikte yürü-tülmektedir. Eğlence maskesi altında çocuklarımı-zı ve gençlerimizi bağımlılık girdabına sürükleme-yiniz. Sürüklenmesine izin vermeyiniz. Bağımlılığa sürüklemek isteyenlere imkân tanımayınız.

Lütfen biraz empati yapınız. Festival adı altın-da gençliğin felaketlere sürüklenmesini, Galata/Kuledibi’ndeki rezaletin evinizin önünde yapılma-sını istemediğiniz gibi, masum vatandaşlarımızın sokaklarında, evlerini önünde alkollü, uyuşturucu-lu, fuhuşlu eğlencelere prim vermeyiniz.

Lütfen empati yapınız. Bir gece, kendileri-ne yapıldığının masum hali olan eğlence çeşitleri-nin, horon, halay ve kolbastı gibi oyunların evlerini-zin önünde yapıldığını gördüğünüzde canınızın sı-kılmasın.

Eyüp sakinlerini, Galata sakinlerini düşünün. Park ve bahçelerde, meydanlarda, caddelerde ma-sum vatandaşın haklarını gasp eden, değil eğlen-melerine, yaşamalarına imkân tanımayan, bağım-lılık pompalayarak eğlenceleri maske olarak kulla-nanların eylemlerinin insanlığa karşı suç olarak ka-bulünü bir kere daha düşünün.

Sağlıklı gelecek, sağlıklı nesil temennilerimle esen kalınız.

Bağımlılıklara eğlence maskesi

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

ürkiye Yeşilay Cemiyeti’nin İstanbul’da Yeşi-lay kollarının yeniden canlandırılması amacıy-la İstanbul Kalkınma Ajansı’na sunduğu pro-je kabul edildi. Projenin uygulamaya geçirilme-siyle, İstanbul’daki 1386 ilköğretim okulunda Yeşilay Kulübü kurulacak. Bu okullarda oku-yan Yeşilay Kulübü üyesi çocuklara üç aşama-lı seminerler verilecek. Türkiye Yeşilay Cemiye-ti Basın Danışmanı ve Proje Koordinatörü Ali Yiğit, “Bu proje ile İstanbul’daki tüm okullarda Yeşilay’ı bilmeyen hiçbir çocuğumuz kalmaya-cak. Okullarda kurulacak Yeşilay Meclisleri’nde çocuklarımız bağımlılıklarla mücadele edecek-

ler. Bu kulübe üye her çocuğumuz birer Yeşilay gönüllüsü olacak. Böylesine büyük ve önemli bir projeyi yürütmek gerçekten heyecan verici” dedi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin son dönem-de önemli bir mesafe kaydettiğini söyleyen Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Mu-harrem Balcı ise “Yeşilaycı olmak, öteki için bir şey yapmaktır. Bu proje ile çocuklarımıza doğ-rudan ulaşma ve onları birer Yeşilay gönüllü-sü yapma şansına sahip olacağız. Yeşilay bu ve benzeri projelerle istikrarlı büyümesine devam edecek. Emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” diye konuştu.

ençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteğiyle İstanbul’da Yeşilay‘a tahsis edilen Damat İbra-him Paşa Medresesi’nde Yeşilay Gençlik Merkezi kuruluyor. Gençlik ve Spor Bakanlı-ğı, gençliğin kişisel ve sosyal gelişimini desteklemek amacıyla başlattığı 2012 yılı Genç-lik Projeleri Destekleme Programı kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin projesini destekleme kararı aldı. Damat İbrahim Paşa Medresesi’nin “Yeşilay Gençlik Merkezi” olarak düzenlenmesini içeren proje, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda imzalandı. İmza tö-renine Türkiye Yeşilay Cemiyeti Basın Danışmanı ve Proje Koordinatörü Ali Yiğit, Pro-je Yöneticisi Gülistan Özdemir ve Gençlik Kolları Başkanı Furkan Okudan katıldı.

06 HABER

Yeşilay’dan dev bir proje Yeşilay Gençlik Merkezi kuruluyorT G

ürkiye Yeşilay Cemiyeti’nin İstanbul’da Yeşi-lay kollarının yeniden canlandırılması amacıy-la İstanbul Kalkınma Ajansı’na sunduğu pro-je kabul edildi. Projenin uygulamaya geçirilme-siyle, İstanbul’daki 1386 ilköğretim okulunda Yeşilay Kulübü kurulacak. Bu okullarda oku-yan Yeşilay Kulübü üyesi çocuklara üç aşama-lı seminerler verilecek. Türkiye Yeşilay Cemiye-ti Basın Danışmanı ve Proje Koordinatörü Ali Yiğit, “Bu proje ile İstanbul’daki tüm okullarda Yeşilay’ı bilmeyen hiçbir çocuğumuz kalmaya-cak. Okullarda kurulacak Yeşilay Meclisleri’nde çocuklarımız bağımlılıklarla mücadele edecek-

ler. Bu kulübe üye her çocuğumuz birer Yeşilay gönüllüsü olacak. Böylesine büyük ve önemli bir projeyi yürütmek gerçekten heyecan verici” dedi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin son dönem-de önemli bir mesafe kaydettiğini söyleyen Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Mu-harrem Balcı ise “Yeşilaycı olmak, öteki için bir şey yapmaktır. Bu proje ile çocuklarımıza doğ-rudan ulaşma ve onları birer Yeşilay gönüllü-sü yapma şansına sahip olacağız. Yeşilay bu ve benzeri projelerle istikrarlı büyümesine devam edecek. Emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” diye konuştu.

ençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteğiyle İstanbul’da Yeşilay‘a tahsis edilen Damat İbra-him Paşa Medresesi’nde Yeşilay Gençlik Merkezi kuruluyor. Gençlik ve Spor Bakanlı-ğı, gençliğin kişisel ve sosyal gelişimini desteklemek amacıyla başlattığı 2012 yılı Genç-lik Projeleri Destekleme Programı kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin projesini destekleme kararı aldı. Damat İbrahim Paşa Medresesi’nin “Yeşilay Gençlik Merkezi” olarak düzenlenmesini içeren proje, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda imzalandı. İmza tö-renine Türkiye Yeşilay Cemiyeti Basın Danışmanı ve Proje Koordinatörü Ali Yiğit, Pro-je Yöneticisi Gülistan Özdemir ve Gençlik Kolları Başkanı Furkan Okudan katıldı.

06 HABER

Yeşilay’dan dev bir proje Yeşilay Gençlik Merkezi kuruluyorT G

08 HABER

ağımlılıklarla mücadelede toplumun kılcal damaklarına ulaşmayı hedefleyen Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Muhtarları Da-yanışma Derneği ile protokol imzaladı.

Yeşilay Sepetçiler Kasrı Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda konu-şan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Baş-kanı Muharrem Balcı, son iki yılda cemi-yet olarak her türlü bağımlılıkla mücade-le kapsamında çeşitli kurumlarla işbirli-ği yaptıklarını belirtti. Bağımlılıkla mü-cadelenin, Türkiye’de her liderin, siyasi-nin, bürokratın veya kanaat önderlerinin gündeminde olması gerektiğini dile geti-ren Balcı, Türkiye’de 500 bin kişinin uyuş-turucu bağımlısı olduğunu ifade etti. Bal-cı, Türkiye’de erkeklerin yüzde 49′unun, ka-dınların ise yüzde 21.3′ünün sigara bağım-lısı olduğunu söyledi. Bu gece yarısına ka-dar en az 23 milyon paket sigaranın satıl-mış olacağına dikkati çeken Balcı, bu oran-da kaçak sigaranın dâhil olmadığını, çünkü

istatiski bilgisinin olmadığını belirtti. Her çeşit bağımlılığın insanlığa karşı suç oldu-ğunu vurgulayan Balcı, bu amaçla cemiyet olarak bağımlılığa karşı mücadelelerini so-nuna kadar devam ettireceklerini dile getir-di. Bu kapsamda, İstanbul Muhtarları Da-yanışma Derneği ile işbirliğine gittiklerini ifade eden Balcı, bu çerçevede kentteki tüm mahalle muhtarlarıyla eğitim çalışması ya-pacaklarını, her türlü broşür ve bilgilendir-me faaliyetlerinde bulunacaklarını anlattı. Balcı, muhtarların mahallelerinde en yetkili insanlar olduklarını, yolu muhtardan geç-meyen vatandaşın olmadığını söyleyerek, amaçlarının çalışmayı ülke geneline yay-mak olduğunu kaydetti.

İstanbul Muhtarları Dayanışma Derneği Başkanı Selami Aykut ise işbirliği çalışması kapsamında muhtarların sorumluluk bölge-lerinde her türlü bağımlılıkla mücadele ede-ceğini, sorunları olan vatandaşlara ulaşarak gerekli yardımı sağlayacağını aktardı.

B

Yeşilay’ın çabaları neticesinde Bilgi Üniversitesi’nin kampüsünde düzenle-nen festivalde alkol satışının yasaklan-masının ardından, bütün üniversite-lerde alkol satışı yasaklandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, üniversite yerleşke-leri içinde alkol satışı yapılması ile ilgi-li olarak “Öğrenci alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bu-lacak?” açıklamasından iki hafta son-ra YÖK harekete geçerek tüm üniversite yerleşkeleri içindeki restoranlarda içki satışını yasakladı. Uygulama Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi’ndeki Akademi Restoran’da başladı. Başba-kan Erdoğan Temmuz ayı sonunda ka-tıldığı bir televizyon programında, One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağından önce İstanbul Bilgi Üniver-sitesi yöneticilerini bizzat arayıp uyardı-ğını açıklayarak, “Allah aşkına bir üni-versitenin içinde, restoranlarında al-kollü içki satılmasına müsaade edile-bilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Öğ-renci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak, yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak?”açıklamasını yapmıştı.

YÖK, 8 Ağustos tarihinde, yani Erdoğan’ın söz konusu açıklamasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişken üniversite rektörlüklerine “Kampus içi ve dışı düzenlemeler” konu başlıklı bir yazı gönderdi. Yazıda,“Kurulumuza, yükseköğretim kurumlarına ait yerleş-ke içi ve dışındaki mekânlarda alkol-

lü içki tüketimi ve sigara yasağına iliş-kin mevzuat hükümlerine aykırı uygu-lamalar yapıldığı yönünde haber ve bil-giler intikal etmiştir” denildi. YÖK ya-zısında, anayasanın “Gençliğin korun-ması” başlıklı 58’inci maddesi ile Tü-tün Mamulleri ve Alkollü İçkileri Satı-şına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esas-lar Hakkındaki Yönetmelik anımsatı-lırken üniversitelere, “hassasiyetle gere-ken tedbirleri alın” talimatı verildi. Ay-rıca kampüste alkol tüketen öğrencilere disiplin cezası hükmünü içeren Yükse-köğretim Öğrenci Disiplin Yönetmeliği de gerekçeler arasında sayıldı.

Üniversitelerde alkol satışı yasaklandı

Bağımlılıkla mücadelede muhtarlarla işbirliği

08 HABER

ağımlılıklarla mücadelede toplumun kılcal damaklarına ulaşmayı hedefleyen Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Muhtarları Da-yanışma Derneği ile protokol imzaladı.

Yeşilay Sepetçiler Kasrı Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda konu-şan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Baş-kanı Muharrem Balcı, son iki yılda cemi-yet olarak her türlü bağımlılıkla mücade-le kapsamında çeşitli kurumlarla işbirli-ği yaptıklarını belirtti. Bağımlılıkla mü-cadelenin, Türkiye’de her liderin, siyasi-nin, bürokratın veya kanaat önderlerinin gündeminde olması gerektiğini dile geti-ren Balcı, Türkiye’de 500 bin kişinin uyuş-turucu bağımlısı olduğunu ifade etti. Bal-cı, Türkiye’de erkeklerin yüzde 49′unun, ka-dınların ise yüzde 21.3′ünün sigara bağım-lısı olduğunu söyledi. Bu gece yarısına ka-dar en az 23 milyon paket sigaranın satıl-mış olacağına dikkati çeken Balcı, bu oran-da kaçak sigaranın dâhil olmadığını, çünkü

istatiski bilgisinin olmadığını belirtti. Her çeşit bağımlılığın insanlığa karşı suç oldu-ğunu vurgulayan Balcı, bu amaçla cemiyet olarak bağımlılığa karşı mücadelelerini so-nuna kadar devam ettireceklerini dile getir-di. Bu kapsamda, İstanbul Muhtarları Da-yanışma Derneği ile işbirliğine gittiklerini ifade eden Balcı, bu çerçevede kentteki tüm mahalle muhtarlarıyla eğitim çalışması ya-pacaklarını, her türlü broşür ve bilgilendir-me faaliyetlerinde bulunacaklarını anlattı. Balcı, muhtarların mahallelerinde en yetkili insanlar olduklarını, yolu muhtardan geç-meyen vatandaşın olmadığını söyleyerek, amaçlarının çalışmayı ülke geneline yay-mak olduğunu kaydetti.

İstanbul Muhtarları Dayanışma Derneği Başkanı Selami Aykut ise işbirliği çalışması kapsamında muhtarların sorumluluk bölge-lerinde her türlü bağımlılıkla mücadele ede-ceğini, sorunları olan vatandaşlara ulaşarak gerekli yardımı sağlayacağını aktardı.

B

Yeşilay’ın çabaları neticesinde Bilgi Üniversitesi’nin kampüsünde düzenle-nen festivalde alkol satışının yasaklan-masının ardından, bütün üniversite-lerde alkol satışı yasaklandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, üniversite yerleşke-leri içinde alkol satışı yapılması ile ilgi-li olarak “Öğrenci alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bu-lacak?” açıklamasından iki hafta son-ra YÖK harekete geçerek tüm üniversite yerleşkeleri içindeki restoranlarda içki satışını yasakladı. Uygulama Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi’ndeki Akademi Restoran’da başladı. Başba-kan Erdoğan Temmuz ayı sonunda ka-tıldığı bir televizyon programında, One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağından önce İstanbul Bilgi Üniver-sitesi yöneticilerini bizzat arayıp uyardı-ğını açıklayarak, “Allah aşkına bir üni-versitenin içinde, restoranlarında al-kollü içki satılmasına müsaade edile-bilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Öğ-renci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak, yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak?”açıklamasını yapmıştı.

YÖK, 8 Ağustos tarihinde, yani Erdoğan’ın söz konusu açıklamasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişken üniversite rektörlüklerine “Kampus içi ve dışı düzenlemeler” konu başlıklı bir yazı gönderdi. Yazıda,“Kurulumuza, yükseköğretim kurumlarına ait yerleş-ke içi ve dışındaki mekânlarda alkol-

lü içki tüketimi ve sigara yasağına iliş-kin mevzuat hükümlerine aykırı uygu-lamalar yapıldığı yönünde haber ve bil-giler intikal etmiştir” denildi. YÖK ya-zısında, anayasanın “Gençliğin korun-ması” başlıklı 58’inci maddesi ile Tü-tün Mamulleri ve Alkollü İçkileri Satı-şına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esas-lar Hakkındaki Yönetmelik anımsatı-lırken üniversitelere, “hassasiyetle gere-ken tedbirleri alın” talimatı verildi. Ay-rıca kampüste alkol tüketen öğrencilere disiplin cezası hükmünü içeren Yükse-köğretim Öğrenci Disiplin Yönetmeliği de gerekçeler arasında sayıldı.

Üniversitelerde alkol satışı yasaklandı

Bağımlılıkla mücadelede muhtarlarla işbirliği

Z A F E R E R C A N

4. Sınıf Emniyet Müdürü / Yazar / Bağımlılık danışmanı

MÜZIK MASUMDUR ALKOL ASLA!

Bağımlılık yapıcı maddeler günümüz insanı için en bü-yük tehlikedir. Bilhassa yetişkinlik yolunda ilerleyen er-gen, gençliğinin sağlıklı, kendine güvenen bireyler ola-rak yetişmesini engeller. Hiçbir bağımlılık yapıcı madde-ye, bağımlı olmak için başlanmaz! Bağımlılık yapıcı mad-delerin daveti “eğlence” argümanları vasıtasıyla yapı-lır. Ve tabii ki bu davetin davetiyesinin yalancı yaldızlarla kaplı olduğunun ilk başlarda anlaşılmaması için her türlü kandırıcı-sahte tedbir, bağımlılıktan menfaat temin eden-lerce, kusursuz olarak alınır. Bağımlılık tuzaklarının ha-zırlandığı en önemli yer; eğlence mekânlarıdır. Eğlence mekânlarının da, bu konuda bağımlılık yapıcı maddelere yardım ve yataklık etmesinin en önemli nedeni her insa-nın hayatında olan, olmazsa olmaz; müziktir!

Evet, müzik masumdur! Müzik insanoğlunun vazgeçil-mezidir! Her müzik, her insana hitap etmez, ancak her mü-ziğin seveni ve dinleyicisi vardır. Sevdiğimiz müziği yapan bir insanın konserine hiç gitmesek de, onu kulaklarımıza misafir etmek dışında, kanlı-canlı hayatımızda bir kez bile görmesek de, çok severiz. Yaptığı müziğe, Allah vergisi se-sine tartışmasız hayranızdır. Sevdiğimiz müziği yapan sa-natçıyı hiç tanımasak da, aleyhinde bir eleştiri yapılsa sonu-na kadar onu savunuruz. Sevdiğimiz müzik işte bu kadar

Günümüzde orman ya da açık-düz arazilerde çadır-ların kurularak, birçok müzik topluluğunun müzik yaptığı ve binlerce gencin aylar öncesinden biletle-rini aldığı organizasyonlar birçok ergen gencin ilk alkolünü tattıkları ya da ilk kez yasadışı maddeler denedikleri ortamlar haline dönüşebiliyor.

Z A F E R E R C A N

4. Sınıf Emniyet Müdürü / Yazar / Bağımlılık danışmanı

MÜZIK MASUMDUR ALKOL ASLA!

Bağımlılık yapıcı maddeler günümüz insanı için en bü-yük tehlikedir. Bilhassa yetişkinlik yolunda ilerleyen er-gen, gençliğinin sağlıklı, kendine güvenen bireyler ola-rak yetişmesini engeller. Hiçbir bağımlılık yapıcı madde-ye, bağımlı olmak için başlanmaz! Bağımlılık yapıcı mad-delerin daveti “eğlence” argümanları vasıtasıyla yapı-lır. Ve tabii ki bu davetin davetiyesinin yalancı yaldızlarla kaplı olduğunun ilk başlarda anlaşılmaması için her türlü kandırıcı-sahte tedbir, bağımlılıktan menfaat temin eden-lerce, kusursuz olarak alınır. Bağımlılık tuzaklarının ha-zırlandığı en önemli yer; eğlence mekânlarıdır. Eğlence mekânlarının da, bu konuda bağımlılık yapıcı maddelere yardım ve yataklık etmesinin en önemli nedeni her insa-nın hayatında olan, olmazsa olmaz; müziktir!

Evet, müzik masumdur! Müzik insanoğlunun vazgeçil-mezidir! Her müzik, her insana hitap etmez, ancak her mü-ziğin seveni ve dinleyicisi vardır. Sevdiğimiz müziği yapan bir insanın konserine hiç gitmesek de, onu kulaklarımıza misafir etmek dışında, kanlı-canlı hayatımızda bir kez bile görmesek de, çok severiz. Yaptığı müziğe, Allah vergisi se-sine tartışmasız hayranızdır. Sevdiğimiz müziği yapan sa-natçıyı hiç tanımasak da, aleyhinde bir eleştiri yapılsa sonu-na kadar onu savunuruz. Sevdiğimiz müzik işte bu kadar

Günümüzde orman ya da açık-düz arazilerde çadır-ların kurularak, birçok müzik topluluğunun müzik yaptığı ve binlerce gencin aylar öncesinden biletle-rini aldığı organizasyonlar birçok ergen gencin ilk alkolünü tattıkları ya da ilk kez yasadışı maddeler denedikleri ortamlar haline dönüşebiliyor.

yer eder hayatımıza ama bir de bazı mü-zikler bilerek ya da bilmeyerek insanla-rın tüm hayatının içine eder ki işte bu ya-zının konusu budur!

Hangi tür olursa olsun yalnızca dinle-mekle kalınan müzik, asla ve kata bir in-sana zarar vermez-veremez! Ancak in-sanın eğlenmek dediğinde aklına ilk ge-len müziğin yanına diğer bağımlılık yapı-cı maddeleri eşleştirmesiyle müziğin rolü değişir. Doğrusunu söylemek gerekir-se bu durumdan müziğin tabii ki habe-ri yoktur. Her iyiyi kötülüğe devşirmede mahir olan insanoğlu masum olan müzi-ği bile alkolik yapar(!).

Bağımlılık Danışmanlığım sırasın-da karşılaştığım bağımlılara ve aileleri-ne, bağımlılıkla mücadele edebilmeleri için benim ve tüm uzmanların ilk öneri-si her zaman, mevcut ortamlarının değiş-tirilmesi olmaktadır. Bağımlılıklarını te-tikleyen, kullandıkları maddenin hege-

monyasından çıkamadıkları her tür or-tam, bir madde bağımlısı için bağımlılığı-nın tedavisine adım atamamak anlamına gelir. Bağımlı hayatları süresince kullan-dıkları maddeye eşlik eden müzikler de maalesef maddeye ortam hazırlayan tını-lara dönüşür.

Günümüz eğlence anlayışı içerisin-de, eğlence sektörüne yatırım yapan; ister bir mekân, ister bir gece kulübü olsun, is-terse bir konser alanı olsun, müzik yapa-lım da yanında da diğer bağımlılık ya-pıcı maddeleri satalım diye bir girişim-de bulunmazlar. Ancak müzik amaçlı ha-zırlanan bu ortamlar, başta yasal olan al-kol ile diğer yasadışı maddelerin, kulla-nıcı ve yepyeni kullanıcı adayları ile bu-luşmasına vesile olurlar. Bu vesile oluş bir tesadüf değildir. Çünkü bu organizas-yonların sponsorları çoğu zaman alkol firmalarıdır! Bilhassa günümüzde orman ya da açık-düz arazilerde çadırların ku-

Alkol, yasal olmasının sinsili-ği ile yasadışı bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç basama-

ğında yer alır. Kendisi salt olarak bağımlılık ya-pıcı bir maddeyken diğer maddelerle de işbirliği yaparak insanların ikili, hatta üçlü çoğul mad-de kullanmalarının en büyük sebebidir.“

13

rularak, birçok müzik topluluğunun müzik yaptığı ve binler-ce gencin aylar öncesinden biletlerini aldığı organizasyonlar, üzülerek dile getiriyorum ki birçok ergen gencin ilk alkolünü tattıkları ya da ilk kez yasadışı maddeler denedikleri ortamlar haline dönüşebiliyorlar. Bu ortamları yıllardır bir narkotikçi olarak çok iyi bildiğimi iddia ediyorum ve bir baba olarak di-yorum ki; ben böyle bir eğlence ortamına müziğin masumlu-ğuna inanarak çocuğumu göndermem!

Ülkemiz için alkol tartışmaları çok yanlış bir mecrada yol al-maktadır. Bağımlılık yapıcı maddelere karşı olup da alkolü sa-vunmak durumunda kalan insanların varlığı bu yanlışın en güçlü delilidir. İnançları sebebiyle alkol almayıp, bu nedenle başka da hiç kimse alkol içmesin demekte bu yanlış tartışma-nın bir diğer örneğidir. Alkolün bir bağımlılık yapıcı madde ol-duğunu anlatarak mücadele etmek başka, bunu bir ideoloji ha-line getirmek ise çok başkadır. Bu yanlış yürütülen tartışmanın her iki tarafı da kusurludur ve bu kusur bazı insanların, inadı-na alkol içmek gibi bir saçmalığa düşmesine neden olmaktadır. Ve bu durumda kaybedenler, çok erken yaşta alkolü deneyen ve alkolün kullanıcısı haline gelen çocuklarımızdır.

Eskimeyen bir Narkotik Polisi olarak, yılların tecrübe-si bana şunu öğretti; alkol, yasal olmasının sinsiliği ile yasa-dışı bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç basamağında yer alır. Kendisi salt olarak bağımlılık yapıcı bir maddeyken diğer maddelerle de işbirliği yaparak insanların ikili, hatta üçlü ço-ğul madde kullanmalarının en büyük sebebidir. Müziğin ol-duğu eğlence ortamında alınan alkol, yasa dışı bir maddeyi denemeyi hiç düşünmeyen birini hızla arkasından iterek, di-ğer bağımlılık yapıcı bir maddeyle hiç ayrılmamacasına ku-caklaştırabilir. Alkol kullanıcıları, müzikli eğlence ortamların-da durabilmenin ya da eğlenceye daha da ortak olabilmenin felsefesini, maalesef alkol içmeye bağlamaktadırlar. Ve bu du-rumda anlıyoruz ki, masum olan müzik, promilsiz kafalarda, notalarını ortaya çıkaramamaktadır!

Biz sadece müzik yapıyoruz ile biz sadece alkolsüz bira satıyoruz-içiyoruz diyenlerin ortaklaşa yürüdükleri hedef umarım bağımlılık olmaz dediğim anda bir hanımefendi de cevaben; “ben az hamileyim” diyebilir! Müzik masumdur ama az hamilelik ASLA!

yer eder hayatımıza ama bir de bazı mü-zikler bilerek ya da bilmeyerek insanla-rın tüm hayatının içine eder ki işte bu ya-zının konusu budur!

Hangi tür olursa olsun yalnızca dinle-mekle kalınan müzik, asla ve kata bir in-sana zarar vermez-veremez! Ancak in-sanın eğlenmek dediğinde aklına ilk ge-len müziğin yanına diğer bağımlılık yapı-cı maddeleri eşleştirmesiyle müziğin rolü değişir. Doğrusunu söylemek gerekir-se bu durumdan müziğin tabii ki habe-ri yoktur. Her iyiyi kötülüğe devşirmede mahir olan insanoğlu masum olan müzi-ği bile alkolik yapar(!).

Bağımlılık Danışmanlığım sırasın-da karşılaştığım bağımlılara ve aileleri-ne, bağımlılıkla mücadele edebilmeleri için benim ve tüm uzmanların ilk öneri-si her zaman, mevcut ortamlarının değiş-tirilmesi olmaktadır. Bağımlılıklarını te-tikleyen, kullandıkları maddenin hege-

monyasından çıkamadıkları her tür or-tam, bir madde bağımlısı için bağımlılığı-nın tedavisine adım atamamak anlamına gelir. Bağımlı hayatları süresince kullan-dıkları maddeye eşlik eden müzikler de maalesef maddeye ortam hazırlayan tını-lara dönüşür.

Günümüz eğlence anlayışı içerisin-de, eğlence sektörüne yatırım yapan; ister bir mekân, ister bir gece kulübü olsun, is-terse bir konser alanı olsun, müzik yapa-lım da yanında da diğer bağımlılık ya-pıcı maddeleri satalım diye bir girişim-de bulunmazlar. Ancak müzik amaçlı ha-zırlanan bu ortamlar, başta yasal olan al-kol ile diğer yasadışı maddelerin, kulla-nıcı ve yepyeni kullanıcı adayları ile bu-luşmasına vesile olurlar. Bu vesile oluş bir tesadüf değildir. Çünkü bu organizas-yonların sponsorları çoğu zaman alkol firmalarıdır! Bilhassa günümüzde orman ya da açık-düz arazilerde çadırların ku-

Alkol, yasal olmasının sinsili-ği ile yasadışı bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç basama-

ğında yer alır. Kendisi salt olarak bağımlılık ya-pıcı bir maddeyken diğer maddelerle de işbirliği yaparak insanların ikili, hatta üçlü çoğul mad-de kullanmalarının en büyük sebebidir.“

13

rularak, birçok müzik topluluğunun müzik yaptığı ve binler-ce gencin aylar öncesinden biletlerini aldığı organizasyonlar, üzülerek dile getiriyorum ki birçok ergen gencin ilk alkolünü tattıkları ya da ilk kez yasadışı maddeler denedikleri ortamlar haline dönüşebiliyorlar. Bu ortamları yıllardır bir narkotikçi olarak çok iyi bildiğimi iddia ediyorum ve bir baba olarak di-yorum ki; ben böyle bir eğlence ortamına müziğin masumlu-ğuna inanarak çocuğumu göndermem!

Ülkemiz için alkol tartışmaları çok yanlış bir mecrada yol al-maktadır. Bağımlılık yapıcı maddelere karşı olup da alkolü sa-vunmak durumunda kalan insanların varlığı bu yanlışın en güçlü delilidir. İnançları sebebiyle alkol almayıp, bu nedenle başka da hiç kimse alkol içmesin demekte bu yanlış tartışma-nın bir diğer örneğidir. Alkolün bir bağımlılık yapıcı madde ol-duğunu anlatarak mücadele etmek başka, bunu bir ideoloji ha-line getirmek ise çok başkadır. Bu yanlış yürütülen tartışmanın her iki tarafı da kusurludur ve bu kusur bazı insanların, inadı-na alkol içmek gibi bir saçmalığa düşmesine neden olmaktadır. Ve bu durumda kaybedenler, çok erken yaşta alkolü deneyen ve alkolün kullanıcısı haline gelen çocuklarımızdır.

Eskimeyen bir Narkotik Polisi olarak, yılların tecrübe-si bana şunu öğretti; alkol, yasal olmasının sinsiliği ile yasa-dışı bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç basamağında yer alır. Kendisi salt olarak bağımlılık yapıcı bir maddeyken diğer maddelerle de işbirliği yaparak insanların ikili, hatta üçlü ço-ğul madde kullanmalarının en büyük sebebidir. Müziğin ol-duğu eğlence ortamında alınan alkol, yasa dışı bir maddeyi denemeyi hiç düşünmeyen birini hızla arkasından iterek, di-ğer bağımlılık yapıcı bir maddeyle hiç ayrılmamacasına ku-caklaştırabilir. Alkol kullanıcıları, müzikli eğlence ortamların-da durabilmenin ya da eğlenceye daha da ortak olabilmenin felsefesini, maalesef alkol içmeye bağlamaktadırlar. Ve bu du-rumda anlıyoruz ki, masum olan müzik, promilsiz kafalarda, notalarını ortaya çıkaramamaktadır!

Biz sadece müzik yapıyoruz ile biz sadece alkolsüz bira satıyoruz-içiyoruz diyenlerin ortaklaşa yürüdükleri hedef umarım bağımlılık olmaz dediğim anda bir hanımefendi de cevaben; “ben az hamileyim” diyebilir! Müzik masumdur ama az hamilelik ASLA!

ağımlılık denince birçok kişide kötü çağ-rışımlar oluşur. Bir şeye kötü bir şekilde mecbur olmak, ona bağımlı kalmak her-kesin istemediği bir durumdur. Buna te-zat olarak ise milyonlarca kişinin her-hangi bir maddeye bağımlı olduğunu gö-rürüz. Bir yanda istenmeyen bir durum diğer yanda ise bağımlı hale gelmiş kit-leler… Peki, bu süreç nasıl gerçekleşiyor, hiç birimiz doğuştan bağımlı değiliz, ne-den bağımlı hale geliyoruz ve bunda et-kili olan faktörlerden özellikle ödül siste-mi bizleri nasıl bağımlı yapıyor? Bu soru-ların cevabını bulmaya çalışalım…

Bebeklikten itibaren biyolojik olarak bizleri hayata bağlayan ödül mekaniz-malarının etkin bir şekilde çalıştığını gö-rürüz. Yemek, içmek, sevilmek, onaylan-mak bebekleri ödüllendirir ve onların hayatı mutlu ve yaşanabilir görmelerine yardımcı olur. Yaş ilerledikçe bu ödül sis-temine farklı konular eklenir. Oyun ça-ğındaki bir çocuğun arkadaşları ile oy-narken beyninde çalışan ödül sistemi onu o oyunlarda etkin olmaya ve bunu devam ettirmeye teşvik eder. Zaman-la üretkenlik, sosyal etkileşim, cinsel-lik, gezmek, yenilikler, manevi unsurlar-

la meşguliyet gibi ödül sistemimize ekle-nen farklı alanlar oluşur. Normal bir kişi yaşadığı süreçte bu ödüllerin peşinden koşar ve hayatı bu ödüllerle daha mutlu hale gelir. Beyindeki ödül merkezinin ça-lışmasında vazifeli olan ‘’dopamin’’ bizle-rin ‘’haz’’ almasında başrolü oynar.

Birçoğumuz günlük hayatta zararlı olmayan ve bizlerde problem oluşturma-yan ‘’fizyolojik’’ veya ‘’normal’’ diyeceği-miz sistemlerle ödül merkezimizi çalış-tırmaya ve hayatta mutlu bir şekilde ya-şamaya devam ederiz. Ancak ödül mer-kezini ‘’patolojik’’ veya ‘’anormal’’ diyebi-leceğimiz konularla uyaran ve bu sebep-le kendine zarar veren birçok kişinin hat-ta milyonlarca kişinin olduğunu da gö-rüyoruz. Bu kişiler neden normal bir ze-minde hayatlarını devam ettireceklerken anormal bir alana kaymaktadır? Doğru ve onaylayan davranışlarla mutlu bir şe-kilde yaşarken neden yanlış ve onaylan-mayan zararlı süreçlere girmekteler? İşte burada insanoğlunun var olduğu gün-den beri önemli olan normal ile anorma-li ayırt etme, fizyolojik ve tabiata uygun olanı tercih ederek patolojik ve anormal olandan uzaklaşma önem kazanmak-

D O Ç . D R . O S M A N B A L L I

İst. Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim dalı Öğretim Üyesi

ÖDÜLDEN BAĞIMLILIĞA GİDEN YOL

B

“Bağımlılık denince birçok kişide kötü çağrışımlar oluşur. Bir şeye kötü bir şekilde mecbur olmak, ona bağımlı kalmak herkesin istemediği bir durumdur.

14

ağımlılık denince birçok kişide kötü çağ-rışımlar oluşur. Bir şeye kötü bir şekilde mecbur olmak, ona bağımlı kalmak her-kesin istemediği bir durumdur. Buna te-zat olarak ise milyonlarca kişinin her-hangi bir maddeye bağımlı olduğunu gö-rürüz. Bir yanda istenmeyen bir durum diğer yanda ise bağımlı hale gelmiş kit-leler… Peki, bu süreç nasıl gerçekleşiyor, hiç birimiz doğuştan bağımlı değiliz, ne-den bağımlı hale geliyoruz ve bunda et-kili olan faktörlerden özellikle ödül siste-mi bizleri nasıl bağımlı yapıyor? Bu soru-ların cevabını bulmaya çalışalım…

Bebeklikten itibaren biyolojik olarak bizleri hayata bağlayan ödül mekaniz-malarının etkin bir şekilde çalıştığını gö-rürüz. Yemek, içmek, sevilmek, onaylan-mak bebekleri ödüllendirir ve onların hayatı mutlu ve yaşanabilir görmelerine yardımcı olur. Yaş ilerledikçe bu ödül sis-temine farklı konular eklenir. Oyun ça-ğındaki bir çocuğun arkadaşları ile oy-narken beyninde çalışan ödül sistemi onu o oyunlarda etkin olmaya ve bunu devam ettirmeye teşvik eder. Zaman-la üretkenlik, sosyal etkileşim, cinsel-lik, gezmek, yenilikler, manevi unsurlar-

la meşguliyet gibi ödül sistemimize ekle-nen farklı alanlar oluşur. Normal bir kişi yaşadığı süreçte bu ödüllerin peşinden koşar ve hayatı bu ödüllerle daha mutlu hale gelir. Beyindeki ödül merkezinin ça-lışmasında vazifeli olan ‘’dopamin’’ bizle-rin ‘’haz’’ almasında başrolü oynar.

Birçoğumuz günlük hayatta zararlı olmayan ve bizlerde problem oluşturma-yan ‘’fizyolojik’’ veya ‘’normal’’ diyeceği-miz sistemlerle ödül merkezimizi çalış-tırmaya ve hayatta mutlu bir şekilde ya-şamaya devam ederiz. Ancak ödül mer-kezini ‘’patolojik’’ veya ‘’anormal’’ diyebi-leceğimiz konularla uyaran ve bu sebep-le kendine zarar veren birçok kişinin hat-ta milyonlarca kişinin olduğunu da gö-rüyoruz. Bu kişiler neden normal bir ze-minde hayatlarını devam ettireceklerken anormal bir alana kaymaktadır? Doğru ve onaylayan davranışlarla mutlu bir şe-kilde yaşarken neden yanlış ve onaylan-mayan zararlı süreçlere girmekteler? İşte burada insanoğlunun var olduğu gün-den beri önemli olan normal ile anorma-li ayırt etme, fizyolojik ve tabiata uygun olanı tercih ederek patolojik ve anormal olandan uzaklaşma önem kazanmak-

D O Ç . D R . O S M A N B A L L I

İst. Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim dalı Öğretim Üyesi

ÖDÜLDEN BAĞIMLILIĞA GİDEN YOL

B

“Bağımlılık denince birçok kişide kötü çağrışımlar oluşur. Bir şeye kötü bir şekilde mecbur olmak, ona bağımlı kalmak herkesin istemediği bir durumdur.

14

tadır. Kişinin ödül sistemi nor-malden anormal bir alana kaydı-ğında günlük hayatta elde ettiği ödüller ona yetmemekte ve gide-rek patolojik bağımlılıkların esiri haline gelmektedir.

Kişi ödül sistemini neden anormal alanlara kaydırır? Bu-nun birçok sebebi vardır. Bun-lardan her birisi ayrı bir yazı ko-nusu olan mizaç özellikleri, ya-şanan tecrübeler, travmatik geç-miş, eğitim eksikliği, rol model-lerin etkisi, psikiyatrik sorunlar anormal ödül sisteminin oluşma-sındaki bazı etkenlerdir. Kişinin ödül merkezi normal bir şekilde çalışırken ve normal davranışlar-la kendini uyarıp biyolojik ve psi-kolojik bütünlüğü bozmuyorken anormal çalıştığında ise o ödü-le ulaşmak için biyo-psiko-sosyal bütünlük bozulmaktadır. Kişi kendini bağımlı yapan unsurla-rın etkisi altında kaldıkça biyo-psiko-sosyal bütünlük daha da bozulmaktadır. Zaman geçtikçe bağımlılığın şiddeti daha da art-makta ve bağımlılığa bağlı oluşan sorunlar daha net hale gelmekte-dir. Bağımlılığın zararları ayrı bir yazı konusu olduğu için ben özel-likle ödül sistemindeki bozulma ile ilgili belirtileri sıralamak is-tiyorum. Çünkü eğer ödül siste-mini yanlış kullanma veya aşırı ödül eksikliği yaşama gibi bir du-

rum varsa bunun daha önceden farkına varılması o kişiyi bağım-lılıktan kurtarmak için de önemli bir fırsat oluşturacaktır.

Kişideki mizaç özelliği bunun en önemli sebeplerinden birisidir. Hiperaktif, aceleci, sabırsız, çabuk sıkılan, risk almayı seven kişiler-de ödül merkezi farklı bir şekilde çalışmaktadır. Bu kişilerde nor-mal ödül sistemi fazla çalışmak-tadır. Kişi sürekli bir ödül arayı-şı içerisindedir. Normal yolla elde edilen ödüller bittiğinde bağımlı-lığa yol açan unsurlar devreye gi-rebilir. Bu açıdan mizaç olarak bu özellikle olan kişilerin bağımlılık potansiyelleri daha fazladır. Buna ek olarak depresif mizaç kişinin kendini mutlu etmek için fark-lı bağımlı yapıcı maddelere ulaş-masını hızlandırabilir. Bu açıdan depresyonun özellikle ergenler-de tedavi edilmesi önemlidir. Bu kişiler mutluluğu farklı bir şekil-de bir maddede arayarak bağımlı hale gelebilirler. Doyumsuz, hiç-bir şeyden uzun süreli mutluluk sağlamayan sürekli arayış içinde olan kişilerde mevcut ödül siste-minden çıkarak maddenin pen-çesine düşebilir.

Bahsedildiği üzere ödül siste-minde farklılıklar olan kişilerde madde bağımlılığı riski artmak-tadır. Bu kişilerin çevreden daha kolay etkilendiği, ödül sistemi ile

BİREY, AİLE VE TOPLUM OLARAK TEMEL DÜZENLE-MELERİN BU ÇERÇEVEDE YA-

PILMASI VE BAĞIMLILIĞIN BİR ÖDÜL GİBİ DEĞİL TAM TERSİNE ÖDÜL SİSTEMİNİ ALT ÜST EDEN UNSURLAR OLDUĞUNUN FARK ETTİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR. “

17

ilgili olarak ödül arayışının daha fazla oldu-ğu, mevcut ödüllerle daha az yetindiği ve bağımlılık riskinin yüksek olduğu bilinir. Bu grup bağımlıların belli bir yüzdesinin oluşturur. Ancak daha büyük bir kitle ya-pısal olarak ödül sistemlerinde sorun olma-masına rağmen bağımlılığın esiri haline gel-mektedir. Bu kişiler yanlış aile tutumu, uy-gun olmayan arkadaş ortamı, medya tesiri, sosyokültürel etkenler sebebi ile ödül arayış-larını bağımlılık yapıcı maddelere kaydıra-rak bu yolla kendilerini ayakta tutmaya ça-lışmaktalar. Ergenlik döneminde kimliğini oluşturmada zorluk yaşayan genç birey ek-siklikleri madde kullanarak giderme yolu-na girebilmektedir. Sosyal olarak problem-li olan bir kişi sosyal kabul açısından ken-dini madde ile tanıştırabilmekte sonrasında onun esiri haline gelebilmektedir. Ödül sis-temimiz bizim kontrolümüzde olduğu müd-detçe bize zarar vermezken bu şekilde mad-denin kontrolüne geçtiğinde bize ciddi dere-cede zarar vermektedir. Çağımızda bağımlı kişilerin düştüğü en büyük hata ilk deneme-leri yaptıklarında kendi kontrolünde oldu-ğunu düşündükleri bu maddeleri kullanma-ya devam etmeleri ve sigara gibi basit mad-de bağımlılığı şeklinde görülen maddelerin

bile ciddi esiri haline gelmektedirler. Özel-likle gençlik döneminde hayata ait ödül ara-yışının çok fazla olduğu dönemlerde madde kullanma riski artmakta dolayısı ile madde bağımlılığı riski artmaktadır.

Birey, aile ve toplum olarak temel düzen-lemelerin bu çerçevede yapılması ve bağım-lılığın bir ödül gibi değil tam tersine ödül sistemini alt üst eden unsurlar olduğunun fark ettirilmesi gerekmektedir. Kişi bağım-lılık yapan maddelerle bir yandan kendini anormal bir şekilde ödüllendirirken diğer yandan normal ödül davranışları ile oluşan sistemi bozmaktadır. Bu sebeple başlangıç-ta oluşan suni keyif ve zevk giderek kedere ve kendine verilen eziyete dönmektedir. Si-gara bağımlılarında gördüğümüz ‘’ölürken mutlu olmak’’ gibi bir anlayışın bütün ba-ğımlılarda olduğu ve bu anlayışın değişme-si için ülkemizde yaşayan her bir ferde ciddi görevler düştüğü açıktır. Özellikle çocuk ve gençlerin madde bağımlılığına hiç bulaşma-ması için çok ciddi toplumsal projelere ihti-yaç duyulmaktadır. Tuzaktaki ödülü almak için hızla tuzağa koşan kişi o ödüle ulaştı-ğında alacağı hazzı düşünürken kendi ha-yatına mal olan bir sürece girdiğini fark etti-ği an bağımlılıktan kurtulacaktır…

tadır. Kişinin ödül sistemi nor-malden anormal bir alana kaydı-ğında günlük hayatta elde ettiği ödüller ona yetmemekte ve gide-rek patolojik bağımlılıkların esiri haline gelmektedir.

Kişi ödül sistemini neden anormal alanlara kaydırır? Bu-nun birçok sebebi vardır. Bun-lardan her birisi ayrı bir yazı ko-nusu olan mizaç özellikleri, ya-şanan tecrübeler, travmatik geç-miş, eğitim eksikliği, rol model-lerin etkisi, psikiyatrik sorunlar anormal ödül sisteminin oluşma-sındaki bazı etkenlerdir. Kişinin ödül merkezi normal bir şekilde çalışırken ve normal davranışlar-la kendini uyarıp biyolojik ve psi-kolojik bütünlüğü bozmuyorken anormal çalıştığında ise o ödü-le ulaşmak için biyo-psiko-sosyal bütünlük bozulmaktadır. Kişi kendini bağımlı yapan unsurla-rın etkisi altında kaldıkça biyo-psiko-sosyal bütünlük daha da bozulmaktadır. Zaman geçtikçe bağımlılığın şiddeti daha da art-makta ve bağımlılığa bağlı oluşan sorunlar daha net hale gelmekte-dir. Bağımlılığın zararları ayrı bir yazı konusu olduğu için ben özel-likle ödül sistemindeki bozulma ile ilgili belirtileri sıralamak is-tiyorum. Çünkü eğer ödül siste-mini yanlış kullanma veya aşırı ödül eksikliği yaşama gibi bir du-

rum varsa bunun daha önceden farkına varılması o kişiyi bağım-lılıktan kurtarmak için de önemli bir fırsat oluşturacaktır.

Kişideki mizaç özelliği bunun en önemli sebeplerinden birisidir. Hiperaktif, aceleci, sabırsız, çabuk sıkılan, risk almayı seven kişiler-de ödül merkezi farklı bir şekilde çalışmaktadır. Bu kişilerde nor-mal ödül sistemi fazla çalışmak-tadır. Kişi sürekli bir ödül arayı-şı içerisindedir. Normal yolla elde edilen ödüller bittiğinde bağımlı-lığa yol açan unsurlar devreye gi-rebilir. Bu açıdan mizaç olarak bu özellikle olan kişilerin bağımlılık potansiyelleri daha fazladır. Buna ek olarak depresif mizaç kişinin kendini mutlu etmek için fark-lı bağımlı yapıcı maddelere ulaş-masını hızlandırabilir. Bu açıdan depresyonun özellikle ergenler-de tedavi edilmesi önemlidir. Bu kişiler mutluluğu farklı bir şekil-de bir maddede arayarak bağımlı hale gelebilirler. Doyumsuz, hiç-bir şeyden uzun süreli mutluluk sağlamayan sürekli arayış içinde olan kişilerde mevcut ödül siste-minden çıkarak maddenin pen-çesine düşebilir.

Bahsedildiği üzere ödül siste-minde farklılıklar olan kişilerde madde bağımlılığı riski artmak-tadır. Bu kişilerin çevreden daha kolay etkilendiği, ödül sistemi ile

BİREY, AİLE VE TOPLUM OLARAK TEMEL DÜZENLE-MELERİN BU ÇERÇEVEDE YA-

PILMASI VE BAĞIMLILIĞIN BİR ÖDÜL GİBİ DEĞİL TAM TERSİNE ÖDÜL SİSTEMİNİ ALT ÜST EDEN UNSURLAR OLDUĞUNUN FARK ETTİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR. “

17

ilgili olarak ödül arayışının daha fazla oldu-ğu, mevcut ödüllerle daha az yetindiği ve bağımlılık riskinin yüksek olduğu bilinir. Bu grup bağımlıların belli bir yüzdesinin oluşturur. Ancak daha büyük bir kitle ya-pısal olarak ödül sistemlerinde sorun olma-masına rağmen bağımlılığın esiri haline gel-mektedir. Bu kişiler yanlış aile tutumu, uy-gun olmayan arkadaş ortamı, medya tesiri, sosyokültürel etkenler sebebi ile ödül arayış-larını bağımlılık yapıcı maddelere kaydıra-rak bu yolla kendilerini ayakta tutmaya ça-lışmaktalar. Ergenlik döneminde kimliğini oluşturmada zorluk yaşayan genç birey ek-siklikleri madde kullanarak giderme yolu-na girebilmektedir. Sosyal olarak problem-li olan bir kişi sosyal kabul açısından ken-dini madde ile tanıştırabilmekte sonrasında onun esiri haline gelebilmektedir. Ödül sis-temimiz bizim kontrolümüzde olduğu müd-detçe bize zarar vermezken bu şekilde mad-denin kontrolüne geçtiğinde bize ciddi dere-cede zarar vermektedir. Çağımızda bağımlı kişilerin düştüğü en büyük hata ilk deneme-leri yaptıklarında kendi kontrolünde oldu-ğunu düşündükleri bu maddeleri kullanma-ya devam etmeleri ve sigara gibi basit mad-de bağımlılığı şeklinde görülen maddelerin

bile ciddi esiri haline gelmektedirler. Özel-likle gençlik döneminde hayata ait ödül ara-yışının çok fazla olduğu dönemlerde madde kullanma riski artmakta dolayısı ile madde bağımlılığı riski artmaktadır.

Birey, aile ve toplum olarak temel düzen-lemelerin bu çerçevede yapılması ve bağım-lılığın bir ödül gibi değil tam tersine ödül sistemini alt üst eden unsurlar olduğunun fark ettirilmesi gerekmektedir. Kişi bağım-lılık yapan maddelerle bir yandan kendini anormal bir şekilde ödüllendirirken diğer yandan normal ödül davranışları ile oluşan sistemi bozmaktadır. Bu sebeple başlangıç-ta oluşan suni keyif ve zevk giderek kedere ve kendine verilen eziyete dönmektedir. Si-gara bağımlılarında gördüğümüz ‘’ölürken mutlu olmak’’ gibi bir anlayışın bütün ba-ğımlılarda olduğu ve bu anlayışın değişme-si için ülkemizde yaşayan her bir ferde ciddi görevler düştüğü açıktır. Özellikle çocuk ve gençlerin madde bağımlılığına hiç bulaşma-ması için çok ciddi toplumsal projelere ihti-yaç duyulmaktadır. Tuzaktaki ödülü almak için hızla tuzağa koşan kişi o ödüle ulaştı-ğında alacağı hazzı düşünürken kendi ha-yatına mal olan bir sürece girdiğini fark etti-ği an bağımlılıktan kurtulacaktır…

ağımlılık kavramı geçmiş yıllarda genel-likle alkol, madde ve nikotin gibi madde-lerle birlikte kullanılmıştır. Son yıllarda be-yin ve beynin işlevi üzerine yapılan çalış-malarda birçok davranışın kimyasal ba-ğımlılığa yol açtığını bulunmuştur. Kumar bağımlılığı da bu davranışlardan birisidir.

Kumar günümüzde hoşça vakit geçir-me, eğlence ve dinlenme aracı olarak ka-bul edilmekte ve popülaritesi gün geçtik-çe artmaktadır. Çalışmadan, kısa yoldan zengin olmak için çıkar yol olarak gösteri-len kumar, pek çok ülkede medya ve dev-let onayıyla teşvik edilmektedir. Kumar, is-teyerek riske girme temelinde, kazanan ve kaybeden tarafların olduğu ve genellikle her iki tarafta da bir üretim işi olmaksızın servetin yeniden dağılımıdır. Bu servet da-ğılımına karar veren süreç daima bir şans elementi içerir veya yalnızca şansa daya-nır. ‘Şans ve beceri’ bu iki sözcük neyin kumar davranışı olduğunu anlamlandır-makta önemlidir.

Ülkemizde devlet tarafından oynatılan kumar türleri; milli piyango, kazı kazan, spor-toto, sayısal loto, iddaa, bilyoner ve at yarışları üzerine oynanan ganyandır. Özel sektörün işlettiği casinolardaki kumarha-nelere önceki yıllarda izin verilmişken, daha sonra çıkarılan yasayla bu izin kaldı-rılmıştır. Bunların dışında kahvelerde, der-neklere bağlı lokal ve kulüplerde “bitirim-

hane” (kahvelerin özel bölümleri) olarak adlandırılan yerlerde yasadışı olarak yay-gın şekilde kumar oynatılmaktadır. Son günlerde çeşitli şekillerde kumar oynama alışkanlığının gittikçe yaygınlaştığını gör-mekteyiz. Bilhassa bilgisayar ve internete ilgi gösteren gençlerin internet üzerinden oynadıkları bahis oyunlarının tahrip edici etkisi asla göz ardı edilmemelidir.

Bağımlılık açısından kumar oynama davranışına baktığımızda kumar bağımlı-lığında kötüye kullanılan madde “para”dır. Hastanın beyin kimyasını değiştirecek ve bağımlılık yaratacak kadar güçlü eylem ise “bahis”tir. Heyecanı ve adrenalin düze-yini körükleyen araç paradır. Bu dinami-ğin özü, madde bağımlılığından farklı ol-mamakla beraber, sonuçta her iki bağımlı-lık tercihinde de beyin kimyası değişmek-tedir. Bitmeyen enerjileri ve hayata pozitif yaklaşımları kumar bağımlılarının genel özelliklerindendir. Bu bireyler hemen her alanda risk almaktan hoşlanırlar, bu dav-ranış özellikleri mali konular söz konusu olduğunda daha sık karşımıza çıkar. Bahis yapamadıkları veya risk almadıkları tak-dirde huzursuzdur. Bahisleri ve kayıpla-rı ya yalan söyleyerek kapatmaya çalışır ya da kayıpları için başkalarını suçlarlar. Ka-zançlar konusunda böbürlenerek kendile-rini üstün görürler. Kumar bağımlısı hiçbir şeyi kalmayana dek bahse girer. Kumarı 19

U Z M . P S K . A L P E R A K S O Y

Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi

B

Kumar şans ve beceri işi midir?

“ÇALIŞMADAN, KISA YOLDAN ZENGİN OL-MAK İÇİN ÇIKAR YOL OLARAK GÖSTERİLEN KUMAR, PEK ÇOK ÜLKEDE MEDYA VE DEV-LET ONAYIYLA TEŞVİK EDİLMEKTEDİR.”

ağımlılık kavramı geçmiş yıllarda genel-likle alkol, madde ve nikotin gibi madde-lerle birlikte kullanılmıştır. Son yıllarda be-yin ve beynin işlevi üzerine yapılan çalış-malarda birçok davranışın kimyasal ba-ğımlılığa yol açtığını bulunmuştur. Kumar bağımlılığı da bu davranışlardan birisidir.

Kumar günümüzde hoşça vakit geçir-me, eğlence ve dinlenme aracı olarak ka-bul edilmekte ve popülaritesi gün geçtik-çe artmaktadır. Çalışmadan, kısa yoldan zengin olmak için çıkar yol olarak gösteri-len kumar, pek çok ülkede medya ve dev-let onayıyla teşvik edilmektedir. Kumar, is-teyerek riske girme temelinde, kazanan ve kaybeden tarafların olduğu ve genellikle her iki tarafta da bir üretim işi olmaksızın servetin yeniden dağılımıdır. Bu servet da-ğılımına karar veren süreç daima bir şans elementi içerir veya yalnızca şansa daya-nır. ‘Şans ve beceri’ bu iki sözcük neyin kumar davranışı olduğunu anlamlandır-makta önemlidir.

Ülkemizde devlet tarafından oynatılan kumar türleri; milli piyango, kazı kazan, spor-toto, sayısal loto, iddaa, bilyoner ve at yarışları üzerine oynanan ganyandır. Özel sektörün işlettiği casinolardaki kumarha-nelere önceki yıllarda izin verilmişken, daha sonra çıkarılan yasayla bu izin kaldı-rılmıştır. Bunların dışında kahvelerde, der-neklere bağlı lokal ve kulüplerde “bitirim-

hane” (kahvelerin özel bölümleri) olarak adlandırılan yerlerde yasadışı olarak yay-gın şekilde kumar oynatılmaktadır. Son günlerde çeşitli şekillerde kumar oynama alışkanlığının gittikçe yaygınlaştığını gör-mekteyiz. Bilhassa bilgisayar ve internete ilgi gösteren gençlerin internet üzerinden oynadıkları bahis oyunlarının tahrip edici etkisi asla göz ardı edilmemelidir.

Bağımlılık açısından kumar oynama davranışına baktığımızda kumar bağımlı-lığında kötüye kullanılan madde “para”dır. Hastanın beyin kimyasını değiştirecek ve bağımlılık yaratacak kadar güçlü eylem ise “bahis”tir. Heyecanı ve adrenalin düze-yini körükleyen araç paradır. Bu dinami-ğin özü, madde bağımlılığından farklı ol-mamakla beraber, sonuçta her iki bağımlı-lık tercihinde de beyin kimyası değişmek-tedir. Bitmeyen enerjileri ve hayata pozitif yaklaşımları kumar bağımlılarının genel özelliklerindendir. Bu bireyler hemen her alanda risk almaktan hoşlanırlar, bu dav-ranış özellikleri mali konular söz konusu olduğunda daha sık karşımıza çıkar. Bahis yapamadıkları veya risk almadıkları tak-dirde huzursuzdur. Bahisleri ve kayıpla-rı ya yalan söyleyerek kapatmaya çalışır ya da kayıpları için başkalarını suçlarlar. Ka-zançlar konusunda böbürlenerek kendile-rini üstün görürler. Kumar bağımlısı hiçbir şeyi kalmayana dek bahse girer. Kumarı 19

U Z M . P S K . A L P E R A K S O Y

Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi

B

Kumar şans ve beceri işi midir?

“ÇALIŞMADAN, KISA YOLDAN ZENGİN OL-MAK İÇİN ÇIKAR YOL OLARAK GÖSTERİLEN KUMAR, PEK ÇOK ÜLKEDE MEDYA VE DEV-LET ONAYIYLA TEŞVİK EDİLMEKTEDİR.”

sürdürebilmek için suç işlemeyi göze alabilir ve ailesini kötüye kullanır.

Kumar bağımlılarının bazı ortak karakteristik özellikleri vardır. Bunlar:

• Kumar oynadıklarında kendilerini güvende hissederler. Kumar oynamadıklarında kendileri-ni sosyal bir çevrede hissetmeyebilirler.

• Büyük miktarda para kazanmak zorunda olduklarını düşünürler.

• Maddi sıkıntıya düştüklerinde, kumar oy-nayarak tekrar büyük paralar kazanabilecekleri-ni ve maddi sorunlarını çözebileceklerini düşü-nürler.

• Yaşamlarındaki gerçeklerden uzaklaşmak ve problemlerini unutmak isterler.

• Özel olarak ilgilendikleri konular ya da ho-bileri olmadığı için zamanlarını harcayabilecek-leri bir meşgale ararlar.

• Para kazanmak ve rahat bir yaşama kavuş-mak için fazla çalışmak istemezler.

• Art arda gelen ekonomik kayıplarına rağ-men zengin olma hayallerinden

vazgeçmezler.• Güçlü bir imaja sahip olmak isterler. • Kumar oynadıklarında heyecanlanırlar ve

endişelerinin, asabiyetlerinin kararsızlıklarının ve

hayal kırıklıklarının yok olduğunu hissederler. Genel olarak baktığımızda patolojik kumar

oynayan kişilerin özelliklerini dört şekilde özet-leyebiliriz. Gerçekleri kabul etmede isteksizlik ve zorlanma, duygusal güvensizlik yaşama, olgun-laşmamışlık ve hayalperest olma.

Kumar çok çeşitli aktiviteleri içerir; iskambil, rulet, zar, spor bahisleri, oyun makineleri, piyan-golar, tombala, borsa, beceri isteyen oyunlar…vb. Kumar oyunları üç grupta toplanmaktadır.

1. Yalnızca şansa dayanan oyunlar; rulet, ba-rut gibi. 2. Becerinin şansla birlikte kombine ol-duğu oyunlar; borsa, poker, at yarışları gibi. 3. Yalnızca beceriye dayanan oyunlar; briç gibi

Bu oyunlara baktığımızda hepsinin bağımlı-lık derecesi birbirinden farklıdır. Devamlı olan oyunların bağımlılık yapma potansiyeli daha yüksektir. Örneğin oyun makineleri sürekli oy-nanabilen oyunlardır ve insanlar makineye para attıkları sürece oyun devam eder. Spor loto gibi oyunlar devamlı olmayan haftada bir olan oyun-lardır. Bu yüzden devamlı oyunların devamlı ol-mayan oyunlara göre bağımlılık yapma potansi-yeli daha yüksektir.

Kumar oynama davranışının seyrine baktığı-mızda kazanma, kaybetme, tükenme ve vazgeç-

KUMAR BAĞIMLILARI BAHİS YAPAMA-DIKLARI VEYA RİSK ALMADIKLARI TAK-DİRDE HUZURSUZDUR. BAHİSLERİ VE

KAYIPLARI YA YALAN SÖYLEYEREK KAPATMAYA ÇALI-ŞIR YA DA KAYIPLARI İÇİN BAŞKALARINI SUÇLARLAR.“me evreleri olduğunu görmekteyiz.Kazanma Evresi: Kumar oynamanın

başlangıcında genellikle bir ‘kazanç’ ola-yı vardır (yıllık gelirin en az yarısı kadar miktarın bir defada gelmesi gibi). Oyun-la ilgili zihinsel kayış, tolerans ve denetim kaybı bu dönemde gelişmeye başlar. Bu dönem kumara harcanan emek ve zama-nın arttığı bir dönemdir. Şans beklenirken beceri geliştirilmeye başlanır. Güç, zen-ginlik, tam güçlülük duygularının oluş-tuğu bu dönemde eylemlilik kazanan kişi “uçma” duygusu yaşarken savunma tep-kilerini önemsemez. Kişi yakın ilişkiler-den uzaklaşır. Tüm güçlülük duygusu ve beraberinde giderek gelişen kumar bece-risi kendilik değerinin yükselmesine yol açar. Bu dönemde kayıplar da vardır. Ama kişi daha çok kazançları üzerinde durma-yı tercih eder.

Kaybetme Evresi: Bu evre büyük bir ka-yıpla başlar ve “berbat bahis” yaşantı-sı olarak adlandırılır. Tam kazanacakken kaybetme diye tanımlanan bu yaşantı aynı zamanda sanal kazancın kariyeri niteliği-ni de taşır. Bu kayıp olağan kumarbaz için huzursuzluk verici bir olay iken patolojik kumarbaz için “narsistik darbe” niteliğin-dedir. Kayıpların peşine düşme davranışı bundan sonra başlamaktadır. Kayıplar art-tıkça kumar eylemi giderek öncelik kazan-maya başlar. Borç alma, kredi alma bu dö-nemde başlar. Patolojik kumar oynayanlar para bulmak için önce yasal yolları dener-ler. Bu yüzden patolojik kumar oynayan-larda bir borcu bir başka borçla kapatmaya çalışmak en sık görülen davranışlardandır. Bunu yapabilmek için de bu kişilerde, kre-di kartlarının son limitine kadar para çek-me veya sahip olduğu mülkü satarak ku-

mar için gereken parayı elde etme veya borçları kapatmaya çalışma görülebilmek-tedir. Kazandığı para borca ve tekrar ku-mara yatırılmaktadır.

Tükenme Evresi: Bu dönemde kişinin elinde hiçbir şey kalmadığı dönemdir. Ku-mar oynayan kişi mutsuzdur. Bu dönemde depresyon ve intihar girişimi oranı yük-sektir.

Vazgeçme Evresi: Bu dönem kişinin her şeyi kaybettiği dönemdir. Kişi kumar oy-namayı sürdürür fakat kumar oynama davranışı gelişigüzeldir. Bu dönemde af-fektif komorbiditenin arttığı bir dönemdir.

Ülkemizde kumar sorununa bağlı baş-vurularda özellikle kumarhanelerin açık olduğu dönemde belirgin bir artış izlen-miştir. Bununla beraber, patolojik kumar ülkemizde psikiyatri kliniklerinde diğer bozukluklara göre daha az gündeme ge-len bir bozukluktur.

Bunun bir nedeni patolojik kumarın, çoğu zaman alkol ve madde bağımlılı-ğı ve majör depresif bozuklukla birlikte karşımıza çıkmasıdır. Kumar sorunları-nı gizleme eğilimde olan patolojik kumar bağımlıları çoğu zaman kumarın yol açtı-ğı diğer ruhsal sorunlar nedeniyle psiki-yatristlere başvurmakta ve asıl tanı olan patolojik kumar çoğu zaman klinisyenle-rin gözünden kaçmaktadır.

Patolojik kumar yalnız kişiyi etkile-mekle kalmayıp tüm toplumu etkiledi-ğinden, bu bozukluğun bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu bozukluğun daha iyi anlaşılmasını sağlamak, uygulanabilir sonuç ve alınabilecek sağaltımların niteli-ğini arttırmak için ileri araştırmaların ya-pılması gerekmektedir. 21

sürdürebilmek için suç işlemeyi göze alabilir ve ailesini kötüye kullanır.

Kumar bağımlılarının bazı ortak karakteristik özellikleri vardır. Bunlar:

• Kumar oynadıklarında kendilerini güvende hissederler. Kumar oynamadıklarında kendileri-ni sosyal bir çevrede hissetmeyebilirler.

• Büyük miktarda para kazanmak zorunda olduklarını düşünürler.

• Maddi sıkıntıya düştüklerinde, kumar oy-nayarak tekrar büyük paralar kazanabilecekleri-ni ve maddi sorunlarını çözebileceklerini düşü-nürler.

• Yaşamlarındaki gerçeklerden uzaklaşmak ve problemlerini unutmak isterler.

• Özel olarak ilgilendikleri konular ya da ho-bileri olmadığı için zamanlarını harcayabilecek-leri bir meşgale ararlar.

• Para kazanmak ve rahat bir yaşama kavuş-mak için fazla çalışmak istemezler.

• Art arda gelen ekonomik kayıplarına rağ-men zengin olma hayallerinden

vazgeçmezler.• Güçlü bir imaja sahip olmak isterler. • Kumar oynadıklarında heyecanlanırlar ve

endişelerinin, asabiyetlerinin kararsızlıklarının ve

hayal kırıklıklarının yok olduğunu hissederler. Genel olarak baktığımızda patolojik kumar

oynayan kişilerin özelliklerini dört şekilde özet-leyebiliriz. Gerçekleri kabul etmede isteksizlik ve zorlanma, duygusal güvensizlik yaşama, olgun-laşmamışlık ve hayalperest olma.

Kumar çok çeşitli aktiviteleri içerir; iskambil, rulet, zar, spor bahisleri, oyun makineleri, piyan-golar, tombala, borsa, beceri isteyen oyunlar…vb. Kumar oyunları üç grupta toplanmaktadır.

1. Yalnızca şansa dayanan oyunlar; rulet, ba-rut gibi. 2. Becerinin şansla birlikte kombine ol-duğu oyunlar; borsa, poker, at yarışları gibi. 3. Yalnızca beceriye dayanan oyunlar; briç gibi

Bu oyunlara baktığımızda hepsinin bağımlı-lık derecesi birbirinden farklıdır. Devamlı olan oyunların bağımlılık yapma potansiyeli daha yüksektir. Örneğin oyun makineleri sürekli oy-nanabilen oyunlardır ve insanlar makineye para attıkları sürece oyun devam eder. Spor loto gibi oyunlar devamlı olmayan haftada bir olan oyun-lardır. Bu yüzden devamlı oyunların devamlı ol-mayan oyunlara göre bağımlılık yapma potansi-yeli daha yüksektir.

Kumar oynama davranışının seyrine baktığı-mızda kazanma, kaybetme, tükenme ve vazgeç-

KUMAR BAĞIMLILARI BAHİS YAPAMA-DIKLARI VEYA RİSK ALMADIKLARI TAK-DİRDE HUZURSUZDUR. BAHİSLERİ VE

KAYIPLARI YA YALAN SÖYLEYEREK KAPATMAYA ÇALI-ŞIR YA DA KAYIPLARI İÇİN BAŞKALARINI SUÇLARLAR.“me evreleri olduğunu görmekteyiz.Kazanma Evresi: Kumar oynamanın

başlangıcında genellikle bir ‘kazanç’ ola-yı vardır (yıllık gelirin en az yarısı kadar miktarın bir defada gelmesi gibi). Oyun-la ilgili zihinsel kayış, tolerans ve denetim kaybı bu dönemde gelişmeye başlar. Bu dönem kumara harcanan emek ve zama-nın arttığı bir dönemdir. Şans beklenirken beceri geliştirilmeye başlanır. Güç, zen-ginlik, tam güçlülük duygularının oluş-tuğu bu dönemde eylemlilik kazanan kişi “uçma” duygusu yaşarken savunma tep-kilerini önemsemez. Kişi yakın ilişkiler-den uzaklaşır. Tüm güçlülük duygusu ve beraberinde giderek gelişen kumar bece-risi kendilik değerinin yükselmesine yol açar. Bu dönemde kayıplar da vardır. Ama kişi daha çok kazançları üzerinde durma-yı tercih eder.

Kaybetme Evresi: Bu evre büyük bir ka-yıpla başlar ve “berbat bahis” yaşantı-sı olarak adlandırılır. Tam kazanacakken kaybetme diye tanımlanan bu yaşantı aynı zamanda sanal kazancın kariyeri niteliği-ni de taşır. Bu kayıp olağan kumarbaz için huzursuzluk verici bir olay iken patolojik kumarbaz için “narsistik darbe” niteliğin-dedir. Kayıpların peşine düşme davranışı bundan sonra başlamaktadır. Kayıplar art-tıkça kumar eylemi giderek öncelik kazan-maya başlar. Borç alma, kredi alma bu dö-nemde başlar. Patolojik kumar oynayanlar para bulmak için önce yasal yolları dener-ler. Bu yüzden patolojik kumar oynayan-larda bir borcu bir başka borçla kapatmaya çalışmak en sık görülen davranışlardandır. Bunu yapabilmek için de bu kişilerde, kre-di kartlarının son limitine kadar para çek-me veya sahip olduğu mülkü satarak ku-

mar için gereken parayı elde etme veya borçları kapatmaya çalışma görülebilmek-tedir. Kazandığı para borca ve tekrar ku-mara yatırılmaktadır.

Tükenme Evresi: Bu dönemde kişinin elinde hiçbir şey kalmadığı dönemdir. Ku-mar oynayan kişi mutsuzdur. Bu dönemde depresyon ve intihar girişimi oranı yük-sektir.

Vazgeçme Evresi: Bu dönem kişinin her şeyi kaybettiği dönemdir. Kişi kumar oy-namayı sürdürür fakat kumar oynama davranışı gelişigüzeldir. Bu dönemde af-fektif komorbiditenin arttığı bir dönemdir.

Ülkemizde kumar sorununa bağlı baş-vurularda özellikle kumarhanelerin açık olduğu dönemde belirgin bir artış izlen-miştir. Bununla beraber, patolojik kumar ülkemizde psikiyatri kliniklerinde diğer bozukluklara göre daha az gündeme ge-len bir bozukluktur.

Bunun bir nedeni patolojik kumarın, çoğu zaman alkol ve madde bağımlılı-ğı ve majör depresif bozuklukla birlikte karşımıza çıkmasıdır. Kumar sorunları-nı gizleme eğilimde olan patolojik kumar bağımlıları çoğu zaman kumarın yol açtı-ğı diğer ruhsal sorunlar nedeniyle psiki-yatristlere başvurmakta ve asıl tanı olan patolojik kumar çoğu zaman klinisyenle-rin gözünden kaçmaktadır.

Patolojik kumar yalnız kişiyi etkile-mekle kalmayıp tüm toplumu etkiledi-ğinden, bu bozukluğun bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu bozukluğun daha iyi anlaşılmasını sağlamak, uygulanabilir sonuç ve alınabilecek sağaltımların niteli-ğini arttırmak için ileri araştırmaların ya-pılması gerekmektedir. 21

yuşturucu ve uyarıcı maddelerin ortak özelliği ba-ğımlılık yapmalarıdır. Yani bir maddenin uyuş-turucu sayılması için şu ortak özelliklere sahip ol-ması gerekir: • Çok fazla ve uzun süreli kullanı-mın sonlanmasına veya azaltılmasına bağlı olarak yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. • Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya veya toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli işlevsellik (fonksi-yon görme) alanlarında bozulmaya sebep olur. • Bağımlılık ise; kişinin maddeye bağlı bilişsel, dav-ranışsal ve psikolojik problemleri olmasına rağmen o maddeyi kullanmaya devam etmesine denir.

Şimdi uyuşturucu bazı maddelerin özellikle-rinden bahsedelim.

Kannabis

Haşhaş, esrar veya marihuana da denilen kannabi-si haftalar veya aylar boyunca günlük olarak kul-lananlarda bağımlılık gelişmesi yüksek ihtimaldir. Yapılan çalışmalarda beş kereden fazla kullanım-ların % 17’si bağımlı olduğu gösterilmiştir. Her gün kannabis kullanan 18 yaşındaki popülasyo-nun yarısından fazlasında 16 yaşından itibaren ağır içme paterni başlamaktadır. Özellikle şu faktör-ler bağımlılık için risktir: • Düşük akademik başa-rı • Çocukluk veya ergenlik davranım problemle-ri • Uyumsuzluk ve kurallara karşı gelme • Kişisel gerginlik ve muhakeme (yargılama) bozukluğu • Ebeveynler arası zayıf ilişki • Kannabise erken baş-lama • Ebeveynlerde alkol-madde sorunu olması

Kokain

Kokaine bir defa bile kullanmayla bağımlılık geli-şebilmektedir. Kokainin ileri derecede güçlü öfo-rik (aşırı iyimserlik hali) etkisi vardır. Bu madde ile karşılaşan kişiler, bu maddeyi çok kısa bir süre için kullandıktan sonra bile bağımlılık geliştirebilmek-tedirler. İlk yılda kullanıcıların % 5 - 6’sı bağım-lı hale gelmektedir. Kullanım süresi ve miktarı art-tıkça bağımlılığa yakalananların oranı da artmakta-dır. Kokain bağımlılığı olan kişiler, iş sorumluluğu, ana-babalık gibi önemli sorumluluklarını kokain bulmak veya kullanmak için göz ardı edebilirler.

Opiyatlar (Eroin)

Eskiden beri opiyatların bir defa denenmesi so-nucunda bile değişmez şekilde bağımlılık ge-

liştiğine inanılır. Ancak günümüzde bazen cid-di problemler gelişmeyeceği ileri sürülmektedir. Opiyat maddeleri ağır bir şekilde, en az haftada bir defa, kullananların çoğunlukla bağımlı oldu-ğu bilinmektedir. Eroini kullanan bir kişi önce kaygısız bir hayat, kendini iyi hissetme, uçar gibi olma duygularına kapılır. Eroinin etkisi geçin-ce yine aynı sanal dünyaya girmek ister ve tek-rar kullanma arzusu doğar. Ancak sürekli kul-lanım yüzünden tolerans gelişir ve aynı etkiyi sağlamak için kullandığı dozu sürekli artırmak zorunda kalır. Sonuç olarak çok ciddi kişisel ve mesleki problemler yaşamaya başlar. Birkaç haf-talık düzenli kullanımdan sonra beyin kendi en-dorfinini yani morfin ile aynı özellik taşıyan do-ğal rahatlık taşıyan doğal rahatlatıcıyı üretmek-ten vazgeçer ve dışarıdan gelen opiyatlara gü-venmeye başlar. Sonuç olarak kişi opiyatlara alış-kanlık kazanır ve günde bir veya daha fazla doz almak zorunda kalır. Almazsa veya aldığı mik-tar yetersiz kalırsa üşüme ve terleme krizleri, kas titremesi, mide krampları şeklinde yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Dünyada 8 milyon kişi-nin eroin kullandığı düşünülmektedir. Eroin ba-ğımlıları % 50’sinden fazlasında tek ebeveynli aile söz konusudur. Yani bu kişiler ya anne veya babadan oluşan bir aileye sahiptirler.

Uyuşturucunun tedavisi var mı?

Beden uyuşturucuya alıştığı zaman bütün hücreler bağımlılığa uygun salgılar üretir. Kişi uyuşturucu-ya ara verdiğinde hücrelerdeki bu salgılar yine bu-lunmaya devam eder. Aradan yıllar geçse bile alı-nan bir damla uyuşturucu hücreleri uyarır ve ba-ğımlılık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Bu yüzden uyuşturucuda şifa bulma söz konusu değildir. An-cak uyuşturucuya ara vermeden veya uyuşturucu-dan temiz kalmadan bahsedilir. Bir kişi uyuşturu-cuya on yıl ara verse de yine uyuşturucudan kur-tulmuş sayılmaz. Uyuşturucuya on yıl ara ver-miş kişi uyuşturucu bağımlısı sayılır. Uyuşturu-cuya bağımlılığın tedavisi zor, zaman alıcı, mas-raflı ve uğraştırıcıdır. Bu yüzden bu tip maddele-ri merak saikıyla bile olsa almamak ve kullanma-mak, kesinlikle uzak durmak gerekir. Uyuşturu-cu ile mücadelede esas hedef bu maddeleri özel-likle gençlerden uzak tutmak olmalıdır.

22 P R O F . D R . S E F A S A Y G I L I

Psikiyatrist

“OTTUR ZARARI YOKTUR” MU ACABA?

U

yuşturucu ve uyarıcı maddelerin ortak özelliği ba-ğımlılık yapmalarıdır. Yani bir maddenin uyuş-turucu sayılması için şu ortak özelliklere sahip ol-ması gerekir: • Çok fazla ve uzun süreli kullanı-mın sonlanmasına veya azaltılmasına bağlı olarak yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. • Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya veya toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli işlevsellik (fonksi-yon görme) alanlarında bozulmaya sebep olur. • Bağımlılık ise; kişinin maddeye bağlı bilişsel, dav-ranışsal ve psikolojik problemleri olmasına rağmen o maddeyi kullanmaya devam etmesine denir.

Şimdi uyuşturucu bazı maddelerin özellikle-rinden bahsedelim.

Kannabis

Haşhaş, esrar veya marihuana da denilen kannabi-si haftalar veya aylar boyunca günlük olarak kul-lananlarda bağımlılık gelişmesi yüksek ihtimaldir. Yapılan çalışmalarda beş kereden fazla kullanım-ların % 17’si bağımlı olduğu gösterilmiştir. Her gün kannabis kullanan 18 yaşındaki popülasyo-nun yarısından fazlasında 16 yaşından itibaren ağır içme paterni başlamaktadır. Özellikle şu faktör-ler bağımlılık için risktir: • Düşük akademik başa-rı • Çocukluk veya ergenlik davranım problemle-ri • Uyumsuzluk ve kurallara karşı gelme • Kişisel gerginlik ve muhakeme (yargılama) bozukluğu • Ebeveynler arası zayıf ilişki • Kannabise erken baş-lama • Ebeveynlerde alkol-madde sorunu olması

Kokain

Kokaine bir defa bile kullanmayla bağımlılık geli-şebilmektedir. Kokainin ileri derecede güçlü öfo-rik (aşırı iyimserlik hali) etkisi vardır. Bu madde ile karşılaşan kişiler, bu maddeyi çok kısa bir süre için kullandıktan sonra bile bağımlılık geliştirebilmek-tedirler. İlk yılda kullanıcıların % 5 - 6’sı bağım-lı hale gelmektedir. Kullanım süresi ve miktarı art-tıkça bağımlılığa yakalananların oranı da artmakta-dır. Kokain bağımlılığı olan kişiler, iş sorumluluğu, ana-babalık gibi önemli sorumluluklarını kokain bulmak veya kullanmak için göz ardı edebilirler.

Opiyatlar (Eroin)

Eskiden beri opiyatların bir defa denenmesi so-nucunda bile değişmez şekilde bağımlılık ge-

liştiğine inanılır. Ancak günümüzde bazen cid-di problemler gelişmeyeceği ileri sürülmektedir. Opiyat maddeleri ağır bir şekilde, en az haftada bir defa, kullananların çoğunlukla bağımlı oldu-ğu bilinmektedir. Eroini kullanan bir kişi önce kaygısız bir hayat, kendini iyi hissetme, uçar gibi olma duygularına kapılır. Eroinin etkisi geçin-ce yine aynı sanal dünyaya girmek ister ve tek-rar kullanma arzusu doğar. Ancak sürekli kul-lanım yüzünden tolerans gelişir ve aynı etkiyi sağlamak için kullandığı dozu sürekli artırmak zorunda kalır. Sonuç olarak çok ciddi kişisel ve mesleki problemler yaşamaya başlar. Birkaç haf-talık düzenli kullanımdan sonra beyin kendi en-dorfinini yani morfin ile aynı özellik taşıyan do-ğal rahatlık taşıyan doğal rahatlatıcıyı üretmek-ten vazgeçer ve dışarıdan gelen opiyatlara gü-venmeye başlar. Sonuç olarak kişi opiyatlara alış-kanlık kazanır ve günde bir veya daha fazla doz almak zorunda kalır. Almazsa veya aldığı mik-tar yetersiz kalırsa üşüme ve terleme krizleri, kas titremesi, mide krampları şeklinde yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Dünyada 8 milyon kişi-nin eroin kullandığı düşünülmektedir. Eroin ba-ğımlıları % 50’sinden fazlasında tek ebeveynli aile söz konusudur. Yani bu kişiler ya anne veya babadan oluşan bir aileye sahiptirler.

Uyuşturucunun tedavisi var mı?

Beden uyuşturucuya alıştığı zaman bütün hücreler bağımlılığa uygun salgılar üretir. Kişi uyuşturucu-ya ara verdiğinde hücrelerdeki bu salgılar yine bu-lunmaya devam eder. Aradan yıllar geçse bile alı-nan bir damla uyuşturucu hücreleri uyarır ve ba-ğımlılık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Bu yüzden uyuşturucuda şifa bulma söz konusu değildir. An-cak uyuşturucuya ara vermeden veya uyuşturucu-dan temiz kalmadan bahsedilir. Bir kişi uyuşturu-cuya on yıl ara verse de yine uyuşturucudan kur-tulmuş sayılmaz. Uyuşturucuya on yıl ara ver-miş kişi uyuşturucu bağımlısı sayılır. Uyuşturu-cuya bağımlılığın tedavisi zor, zaman alıcı, mas-raflı ve uğraştırıcıdır. Bu yüzden bu tip maddele-ri merak saikıyla bile olsa almamak ve kullanma-mak, kesinlikle uzak durmak gerekir. Uyuşturu-cu ile mücadelede esas hedef bu maddeleri özel-likle gençlerden uzak tutmak olmalıdır.

22 P R O F . D R . S E F A S A Y G I L I

Psikiyatrist

“OTTUR ZARARI YOKTUR” MU ACABA?

U

ükümetler, madde bağımlılığına karşı çocukların ve ergenlerin “Hayır” diye-bilmesi için yoğun çabalar göstermele-rine rağmen, 25 milyar dolarlık bütçe-ye sahip sigara ve alkol reklamları bu maddelerin kullanılmasına “Evet” de-mek için var güçleriyle çalışmaktadır-lar. Bunun yanında TV programları ve filmler kayda değer ölçüde bu madde-leri teşvik edici unsurlara yer vermek-tedir. Geleneksel reklamcılığın aksine, yasal madde kullanımına ilişkin med-yadaki tasvirler genelde olumlu yön-de servis edilmekte ve bu durum hiç-bir tepki ve eleştiri çekmemektedir. So-nuç olarak bu reklamlar madde kulla-nımına dair karışık ve bulanık mesaj-lar içermekte ve gençlerin madde kul-lanmasına yol açmaktadırlar.

Bağımlılıkta Reklamların Etkisi

Reklamların çocukları ve gençleri madde kullanmaları yönündeki etki-

si tartışılmaz bir gerçektir. Yoksa rek-lam kampanyaları ve şirketleri bağım-lılık yapan bu maddelerin kullanımına teşvik için milyarlarca dolar yatırımda bulunmazlardı. Çoğu reklamlar genç-leri cezbeden çekici genç yıldızları, rok müziği modellerini ve kutlamaları kul-lanmaktadır. Reklamlar madde kulla-nımını normal bir uygulama gibi gös-tererek, gençleri kurnazca madde kul-lanmaya yönlendirmektedir. Araştır-malar, sigara ve alkol kullanan gençle-rin %30’unda reklamların sorumlu ol-duğunu göstermektedir”

Sigara Kullanımı

Yaklaşık 15 milyar dolarlık bir pay ile sigaraya ayrılan reklam bütçesi baş-ka hiçbir maddeye harcanmamaktadır. Tütün endüstrisi sigara kullanım yaşını daha gerilere çekmek için yıllardır çok yoğun ve sistematik çalışmalar yap-maktadır. En son araştırmalar tütün

SİGARA VE ALKOL KULLANIMINDA REKLAMLARIN ROLÜ

ÇEVİRİ

H

SİGARA KULLANICILARI GENELDE MEDYADA “ÖZGÜR, SAĞLIKLI, MACERACI VE İSYANKÂR” OLARAK RESMEDİLİP SERVİS EDİLMEKTEDİR.“ endüstrisinin bu konudaki başarısını gös-

termektedir. 2009’da yapılan “Geleceğe Ba-kış” adlı çalışma, %20’sini 8.sınıfların oluş-turduğu 13-19 yaş aralığındaki tüm genç-lerin yarısının sigara kullandığını göster-miştir. Sigara kullanıcıları genelde medya-da “Özgür, Sağlıklı, Maceracı ve İsyankar” olarak resmedilip servis edilmektedir. Oy-saki sigara kullanımının olumsuz sonuçla-rı asla gösterilmez. Sonuç olarak ABD Sağ-lık Dairesi Başkanlığı, sigara reklamlarının madde kullanım riskini artıran bir faktör olduğunu söylemektedir. Çok yoğun bir şe-kilde servis edilen sigara markaları da ayrı bir popülerliğe sahiptir. Sigara reklamları güçlü bir profile sahip ebeveynleri koz ola-rak kullanabilmektedir. 1965’den beri genç-lere yönelik çıkarılan dergi ve benzeri mec-mualar git gide artan bir oranda sigara rek-lamlarını içermektedir. Birçok araştırma bu reklamlara yakından ilgi gösteren gençle-rin ileride potansiyel madde kullanıcıları olacağını ortaya çıkarmıştır.

Alkol Kullanımı

Alkol reklamlarına yılda ortalama 6 mil-yar dolarlık bir pay ayrılmaktadır. Bira üre-ticileri, sigara reklamlarına benzer bir şekil-de çocukları ve gençleri madde kullanımı-na özendirmek için eğlenceye düşkün, cin-sellik üzerine kurulmuş olan motifleri kul-lanmaktadır. Sigara reklamlarının aksi-ne alkol reklamları birtakım kısıtlamalarla karşılaşmaktadır. Tütün endüstrisi 1960’lar-da sigara reklamlarını bırakmaya başladı-ğında, bira ve şarap gibi alkollü içecekler TV’de en önemli zamanlarda gösterime gir-mişti. Bu nedenle gençler de yılda ortala-ma 1000-2000 civarında bu içerikte rekla-ma maruz kalmıştır. Reklamların çoğu ise gençleri merkeze alan spor ve diğer gençlik programlarında kullanılmıştır. Amerika’da Gençlik merkezli dergi ve mecmualar %48 oranında bira reklamı, %20 oranında sert içki reklamı ve %92 oranında da sert olma-yan içki reklamı içermektedir. *Bu yazı Amerikan Pediatri Akademisi Dergisi 27 Eylül 2010 tarihli yazısından derlenmiştir.

Ç E V İ R İ M U R A T K A R A C A

ükümetler, madde bağımlılığına karşı çocukların ve ergenlerin “Hayır” diye-bilmesi için yoğun çabalar göstermele-rine rağmen, 25 milyar dolarlık bütçe-ye sahip sigara ve alkol reklamları bu maddelerin kullanılmasına “Evet” de-mek için var güçleriyle çalışmaktadır-lar. Bunun yanında TV programları ve filmler kayda değer ölçüde bu madde-leri teşvik edici unsurlara yer vermek-tedir. Geleneksel reklamcılığın aksine, yasal madde kullanımına ilişkin med-yadaki tasvirler genelde olumlu yön-de servis edilmekte ve bu durum hiç-bir tepki ve eleştiri çekmemektedir. So-nuç olarak bu reklamlar madde kulla-nımına dair karışık ve bulanık mesaj-lar içermekte ve gençlerin madde kul-lanmasına yol açmaktadırlar.

Bağımlılıkta Reklamların Etkisi

Reklamların çocukları ve gençleri madde kullanmaları yönündeki etki-

si tartışılmaz bir gerçektir. Yoksa rek-lam kampanyaları ve şirketleri bağım-lılık yapan bu maddelerin kullanımına teşvik için milyarlarca dolar yatırımda bulunmazlardı. Çoğu reklamlar genç-leri cezbeden çekici genç yıldızları, rok müziği modellerini ve kutlamaları kul-lanmaktadır. Reklamlar madde kulla-nımını normal bir uygulama gibi gös-tererek, gençleri kurnazca madde kul-lanmaya yönlendirmektedir. Araştır-malar, sigara ve alkol kullanan gençle-rin %30’unda reklamların sorumlu ol-duğunu göstermektedir”

Sigara Kullanımı

Yaklaşık 15 milyar dolarlık bir pay ile sigaraya ayrılan reklam bütçesi baş-ka hiçbir maddeye harcanmamaktadır. Tütün endüstrisi sigara kullanım yaşını daha gerilere çekmek için yıllardır çok yoğun ve sistematik çalışmalar yap-maktadır. En son araştırmalar tütün

SİGARA VE ALKOL KULLANIMINDA REKLAMLARIN ROLÜ

ÇEVİRİ

H

SİGARA KULLANICILARI GENELDE MEDYADA “ÖZGÜR, SAĞLIKLI, MACERACI VE İSYANKÂR” OLARAK RESMEDİLİP SERVİS EDİLMEKTEDİR.“ endüstrisinin bu konudaki başarısını gös-

termektedir. 2009’da yapılan “Geleceğe Ba-kış” adlı çalışma, %20’sini 8.sınıfların oluş-turduğu 13-19 yaş aralığındaki tüm genç-lerin yarısının sigara kullandığını göster-miştir. Sigara kullanıcıları genelde medya-da “Özgür, Sağlıklı, Maceracı ve İsyankar” olarak resmedilip servis edilmektedir. Oy-saki sigara kullanımının olumsuz sonuçla-rı asla gösterilmez. Sonuç olarak ABD Sağ-lık Dairesi Başkanlığı, sigara reklamlarının madde kullanım riskini artıran bir faktör olduğunu söylemektedir. Çok yoğun bir şe-kilde servis edilen sigara markaları da ayrı bir popülerliğe sahiptir. Sigara reklamları güçlü bir profile sahip ebeveynleri koz ola-rak kullanabilmektedir. 1965’den beri genç-lere yönelik çıkarılan dergi ve benzeri mec-mualar git gide artan bir oranda sigara rek-lamlarını içermektedir. Birçok araştırma bu reklamlara yakından ilgi gösteren gençle-rin ileride potansiyel madde kullanıcıları olacağını ortaya çıkarmıştır.

Alkol Kullanımı

Alkol reklamlarına yılda ortalama 6 mil-yar dolarlık bir pay ayrılmaktadır. Bira üre-ticileri, sigara reklamlarına benzer bir şekil-de çocukları ve gençleri madde kullanımı-na özendirmek için eğlenceye düşkün, cin-sellik üzerine kurulmuş olan motifleri kul-lanmaktadır. Sigara reklamlarının aksi-ne alkol reklamları birtakım kısıtlamalarla karşılaşmaktadır. Tütün endüstrisi 1960’lar-da sigara reklamlarını bırakmaya başladı-ğında, bira ve şarap gibi alkollü içecekler TV’de en önemli zamanlarda gösterime gir-mişti. Bu nedenle gençler de yılda ortala-ma 1000-2000 civarında bu içerikte rekla-ma maruz kalmıştır. Reklamların çoğu ise gençleri merkeze alan spor ve diğer gençlik programlarında kullanılmıştır. Amerika’da Gençlik merkezli dergi ve mecmualar %48 oranında bira reklamı, %20 oranında sert içki reklamı ve %92 oranında da sert olma-yan içki reklamı içermektedir. *Bu yazı Amerikan Pediatri Akademisi Dergisi 27 Eylül 2010 tarihli yazısından derlenmiştir.

Ç E V İ R İ M U R A T K A R A C A

Hacı Ömer Amca bize biraz kendinizden bahse-der misiniz?Sivas’ın Zara kazası Karacahisar köyün-de annem tarlada çalışırken doğmu-şum. Ben yedi yaşına gelmeden Padişa-hın köyümüzdeki eski Türkçe eğitim ve-ren okulu, artık eğitim Latince verilece-ğinden kapandı. Köydekiler Latince oku-la karşı çıkınca da yeni okul da açılmadı. Köyün bizim gibi çocukları da okulsuz kalınca kendi kendimize ahırlarda birbi-rimize bir şeyler öğretmeye, oralarda ya-zıp çizmeye çalışırken bulduk. Çocuklu-ğumuz, gençliğimiz de buralarda, bu ko-şullar altında geçti. Yeşilay ile olan bağınız gençlik yıllarına mı da-yanıyor? Hayır, o yıllarda zaten sağlıklı çocuklar-dık, bağımlılık nedir bilmezdik ki sava-şalım. Bizim Yeşilay’la olan bağlantımız 1965- 66 yıllarına dayanıyor. Biz Sivas’ta

Yeşilay’ın ismini ilk olarak duyuran, bu konuda hassasiyetini belli eden ve insan-ları da bu konuda bilgilendirmeyi ciddi ciddi kafasına koymuş bir grup arkadaş olarak bir araya geldik.Peki, bu grup İstanbul’daki Genel Merkez ile bağlantılı bir şube olarak mı ortaya çıktı? Aslına bakılırsa İstanbul’da bir genel merkezin olduğunu bile bilmiyorduk. Biz Sivas’ta sigarayla mücadele eden bu bir grup arkadaş, kendimizi Yeşilay-cı hissettiğimiz için, bir sorumluluk bi-linciyle kendi kendimize böyle bir gö-revi üstlendik. Ama o dönemlerde Yeşi-lay şimdiki gibi tüm Türkiye’de bilinen bir kurum değildi. Altmışlı yılların orta-sında –karışık dönemlerde- olduğumuz için de ne zaman Yeşilay ile ilgili bir top-lantı düzenlesek adında “yeşil” geçtiğin-den midir bilmem, irticai faaliyet şüp-hesiyle yaklaşılıyordu bu toplantılara.

Hâlbuki bizim tek derdimiz; “insanla-rı bu sigara denen illetten nasıl kurta-rabiliriz” di. Yeşilaycı olarak faaliyetlerinize ne kadar de-vam ettiniz?Bir kere Yeşilaycı olduysan o bilinç sen-den ölene kadar ayrılmıyor zaten. Ama Sivas’taki aktif cemiyet faaliyetleriyse sorduğun, ben bu durumu fiilen 10 yıl devam ettirdim. Daha önce hiç sigara kullandınız mı?Hayır, hiç kullanmadım ve inançlı bir insanın da sigara içmesine bir tür-lü akıl erdiremiyorum.” İnanıyor mu-sun?” diye soruyorsunuz, “evet” diyor, ama çoluğunun çocuğunun süt, ekmek parasını gözünü kırpmadan o zehre yatırabiliyorlar. İşte bu yaşımda bile in-sanların sigarayı bırakması için onlar-

la oturup konuşuyorum. Sadece sağ-lık açısından zararı değil anlattıklarım. Bunun kul hakkı olduğundan bahsedi-yorum konuştuğum insanlara. Kul hakkı derken ne demek istediniz Hacı Ömer Amca?Anlatayım. Soruyorum insanlara “hiç kul hakkı yedin mi?” diye, “hayır” di-yorlar, “peki sigara içiyor musun?”, “evet”. “Öyleyse en büyük kul hakkı-nı yiyorsun da farkında değilsin” diyo-rum. Hem çoluğunun çocuğunun rız-kından kes ateşe ver, hem dumanınla sana emanet olan vücuda ve çevrende-kilere zarar ver, sonra da ben kul hakkı yemedim de. Ben konuştuğum insan-larda bu farkındalığı oluşturmaya çalı-şıyorum. Rabbim bana bunu nasip etti-ği için de ona şükrediyorum.

26

SİGARA İÇENE “İNANIYOR MUSUN?” DİYE SORUYORSUNUZ, “EVET” DİYOR, AMA ÇOLUĞUNUN ÇOCUĞUNUN SÜT, EKMEK PARASINI GÖZÜNÜ KIRPMA-DAN O ZEHRE YATIRABİLİYOR.

BİR KERE YEŞİLAYCI OLDUYSAN O BİLİNÇÖLENE DEK AYRILMIYOR

H A C I Ö M E R D U M A N :

S Ö Y L E Ş İ Ş E R İ F E B A R U T F O T O Ğ R A F F E R D İ N A Z K O Y U N C U

söyleşi

Hacı Ömer Amca bize biraz kendinizden bahse-der misiniz?Sivas’ın Zara kazası Karacahisar köyün-de annem tarlada çalışırken doğmu-şum. Ben yedi yaşına gelmeden Padişa-hın köyümüzdeki eski Türkçe eğitim ve-ren okulu, artık eğitim Latince verilece-ğinden kapandı. Köydekiler Latince oku-la karşı çıkınca da yeni okul da açılmadı. Köyün bizim gibi çocukları da okulsuz kalınca kendi kendimize ahırlarda birbi-rimize bir şeyler öğretmeye, oralarda ya-zıp çizmeye çalışırken bulduk. Çocuklu-ğumuz, gençliğimiz de buralarda, bu ko-şullar altında geçti. Yeşilay ile olan bağınız gençlik yıllarına mı da-yanıyor? Hayır, o yıllarda zaten sağlıklı çocuklar-dık, bağımlılık nedir bilmezdik ki sava-şalım. Bizim Yeşilay’la olan bağlantımız 1965- 66 yıllarına dayanıyor. Biz Sivas’ta

Yeşilay’ın ismini ilk olarak duyuran, bu konuda hassasiyetini belli eden ve insan-ları da bu konuda bilgilendirmeyi ciddi ciddi kafasına koymuş bir grup arkadaş olarak bir araya geldik.Peki, bu grup İstanbul’daki Genel Merkez ile bağlantılı bir şube olarak mı ortaya çıktı? Aslına bakılırsa İstanbul’da bir genel merkezin olduğunu bile bilmiyorduk. Biz Sivas’ta sigarayla mücadele eden bu bir grup arkadaş, kendimizi Yeşilay-cı hissettiğimiz için, bir sorumluluk bi-linciyle kendi kendimize böyle bir gö-revi üstlendik. Ama o dönemlerde Yeşi-lay şimdiki gibi tüm Türkiye’de bilinen bir kurum değildi. Altmışlı yılların orta-sında –karışık dönemlerde- olduğumuz için de ne zaman Yeşilay ile ilgili bir top-lantı düzenlesek adında “yeşil” geçtiğin-den midir bilmem, irticai faaliyet şüp-hesiyle yaklaşılıyordu bu toplantılara.

Hâlbuki bizim tek derdimiz; “insanla-rı bu sigara denen illetten nasıl kurta-rabiliriz” di. Yeşilaycı olarak faaliyetlerinize ne kadar de-vam ettiniz?Bir kere Yeşilaycı olduysan o bilinç sen-den ölene kadar ayrılmıyor zaten. Ama Sivas’taki aktif cemiyet faaliyetleriyse sorduğun, ben bu durumu fiilen 10 yıl devam ettirdim. Daha önce hiç sigara kullandınız mı?Hayır, hiç kullanmadım ve inançlı bir insanın da sigara içmesine bir tür-lü akıl erdiremiyorum.” İnanıyor mu-sun?” diye soruyorsunuz, “evet” diyor, ama çoluğunun çocuğunun süt, ekmek parasını gözünü kırpmadan o zehre yatırabiliyorlar. İşte bu yaşımda bile in-sanların sigarayı bırakması için onlar-

la oturup konuşuyorum. Sadece sağ-lık açısından zararı değil anlattıklarım. Bunun kul hakkı olduğundan bahsedi-yorum konuştuğum insanlara. Kul hakkı derken ne demek istediniz Hacı Ömer Amca?Anlatayım. Soruyorum insanlara “hiç kul hakkı yedin mi?” diye, “hayır” di-yorlar, “peki sigara içiyor musun?”, “evet”. “Öyleyse en büyük kul hakkı-nı yiyorsun da farkında değilsin” diyo-rum. Hem çoluğunun çocuğunun rız-kından kes ateşe ver, hem dumanınla sana emanet olan vücuda ve çevrende-kilere zarar ver, sonra da ben kul hakkı yemedim de. Ben konuştuğum insan-larda bu farkındalığı oluşturmaya çalı-şıyorum. Rabbim bana bunu nasip etti-ği için de ona şükrediyorum.

26

SİGARA İÇENE “İNANIYOR MUSUN?” DİYE SORUYORSUNUZ, “EVET” DİYOR, AMA ÇOLUĞUNUN ÇOCUĞUNUN SÜT, EKMEK PARASINI GÖZÜNÜ KIRPMA-DAN O ZEHRE YATIRABİLİYOR.

BİR KERE YEŞİLAYCI OLDUYSAN O BİLİNÇÖLENE DEK AYRILMIYOR

H A C I Ö M E R D U M A N :

S Ö Y L E Ş İ Ş E R İ F E B A R U T F O T O Ğ R A F F E R D İ N A Z K O Y U N C U

söyleşi

Siz sigaranın zararlarını anlattıktan sonra sigarayı bı-rakanların sayısı söylediğinize göre oldukça fazla. Siga-rayı bıraktırdığınız insanlar arasından bize anlatacağı-nız bir örnek geliyor mu aklınıza?Gerçekten sigarayı bırakmasına vesile oldu-ğum insan sayısı bir hayli fazla çok şükür. Size aklımda kalanlardan bir tanesini anlatayım. Medine-i Münevvere’de kaldığım yıllarda o topraklara hac vazifesi için gelmiş kardeşleri-mize rehberlik yapıyordum. Hacca gelecek ka-dar inançlı insanların elinde sigara gördüğüm-de onlara bu durumu hiç yakıştıramıyordum ve onlara da bunu sık sık dile getiriyordum. Bir gün hacılardan birini de uyarınca 46 yıl-lık tiryaki olduğunu söyledi. -Düşünün bir kere; ömrünün yarısını bu meretle heba et-miş- kendisiyle oturduk konuştuk onu bu ze-hirden uzak durması için ikna etmeye çalıştım. Ne oldu biliyor musunuz? Aradan 3 yıl geçtik-ten sonra yine o mübarek topraklarda bir adam gelip “beni hatırladın mı? diye sordu. Ben “çı-karamadım” deyince. “Ben, sigarayı bırakması-na vesile olduğun 46 yıllık tiryakiyim” deyin-ce size o anda hissettiğim mutluluğu kelimeler-le anlatmamın imkanı yok. Yeşilaycılara söylemek istediğiniz son birkaç cümleyle bu güzel sohbeti tamamlasak…Yeşilay şu an Türkiye çapında büyük imkânlara sahip. Teknolojinin de gelişmesiyle siz Yeşilaycı gençlerin tüm bu imkânları en iyi şekilde kullanarak Yeşilay’ın sesini her yerde duyurabilmeniz lazım. Çünkü sadece sigara değil bağımlılık yapıcı her türlü illet maalesef Türkiye’de herkesi etkileyecek kadar yaygın-laşmış durumda. Biz artık yaşlanıyoruz ama ölene kadar da bu hassasiyetimizi korumaya devam edeceğiz. Biz bile yaşlandık, kenara çe-kildik demiyorken sizlerin en az bizler kadar bu davaya sahip çıkmanız gerekiyor. Sizden istediğimiz bundan fazlası değil.

28 Üsküdar Belediyesi, Sosyal Belediyecilik alanındaki başarısı dışında sportif alanda yapmış olduğu başarılı çalışmalarla Belediyecilik kavramına farklı boyutlar kazandırıyor. Çağdaş ve yenilikçi hizmet anlayışı ve sportif alandaki başarılı projeleri ile yeni ufuklara yelken açan Üsküdar Belediyesi, gerek bireysel ve gerekse takım sporlarında ulusal ve uluslararası alanda kazandığı başarılarla tüm Türkiye’ye örnek teşkil ediyor. Tarihi, kültürü ve sanatıyla, bir tarih ve kültür şehri, bir dünya şehri olan Üsküdar, spora yaptığı yatırımlar ve projeleri neticesinde şimdi de “şampiyonlar şehri” olmanın onurunu ve gururunu yaşıyor…

Başta Hentbol ve Atletizm olmak üzere birçok branşta önemli başarılar kazanılması sonrası 2009 yılının En Başarılı Spor Kulübü seçilen Üsküdar Belediyesi, 1.500 metrede önce Helsinki’de yapılan Avrupa Şampiyonası’nda zirveye çıkan,

ardından da Olimpiyat Şampiyonu olan Aslı Çakır Alptekin gibi isimleri de bünyesinde barındırıyor. Üsküdar Belediyesi ayrıca yine sayısız şampiyonluk ve başarılara imza atan Alemitu Bekele, Bahar Doğan, Özlem Kaya ve Meryem Erdoğan gibi önemli atlet-lerin her zaman zirve mücadelesi verdiği bir spor okulu adeta…

Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü; atletizm, hentbol, judo, karate ve taekwon-do’dan sonra bilek güreşi ve ata sporumuz olan güreşte de sporcu yetiştirerek Türk sporunun alt yapısına önemli destek sağlıyor. Halen 7 branşta toplam 1600 lisanslı sporcuya sahip Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda kazandığı kupa ve madalyalarla spor dünyasında adından sıkça söz ettiriyor.

İşte Üsküdar’ın Atletizm’deki gurur tablosu…

Şampiyonlar şehri Üsküdar…

ATLETİZMTakım BaşarılarıBüyük Bayanlar kategorisinde mücadele eden Üsküdar Belediyesi Atletizm Takımı, 2008 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonluğu, 2009 Kulüpler Avrupa Kros Şampiyonluğu, 2010 Kulüpler Avrupa Kros İkinciliği, 2011 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Kros Yarışması Şampiyonluğu, 2012 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Kros Yarışması Şampiyonluğu, üst üste 5. Kez Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu elde etti. Üsküdar Belediyesi ayrıca 3 bin ve 5 bin metre Avrupa rekorlarını kırdı.

Ayrıca, Gençler Puanlı Atletizm Ligi Türkiye üçüncülüğü, Yıldızlar Puanlı Atletizm Ligi Türkiye ikinciliği, 16 yaş altı Puanlı Atletizm Ligi Türkiye Şampiyonluğu elde etmiştir.

Sporu Tabana Yayma ProjesiBir yandan Sporda alt yapı çalışmalarına hız verip önemli yatırımlar gerçekleştiren Üsküdar Belediyesi, bir yandan da gençlerin sporu bir yaşam tarzı olarak benimsemeleri için hemen hemen her biri bir ilk olan sürdürülebilir projeler ve sportif etkinlikler gerçekleştiriyor.

Bu anlamda, Üsküdar Belediyesi’ni, spor yatırımlarıyla birlikte sportif etkinliklerde başarıya taşıyan, Sporu Tabana Yayma Projesi, birçok projenin çatısını oluşturuyor.

Proje kapsamında, Üsküdar İlköğretim okullarında bulunan, 120 bin öğrencinin katılımıyla her yıl eleme müsabakaları yapılıyor. Müsabakalar sonunda başarılı gençler belirleniyor ve kendi branşlarında gelişme imkânı sağlanarak türk sporuna kazandırılmaları için destekler veriliyor.

Atletizm’de bireysel başarılarMilli atletimiz Aslı Çakır’ın 1500 metrede Londra Olimpiyatları’ndaki Şampiyonluğu, Helsinki’de Avrupa Şampiyonluğu, İstanbul’da Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda bronz madalya, Alemitu Bekele’nin 2010 yılında İspanya Avrupa Kros Şampiyonası Şampiyonluğu, 2010 yılında Stockholm IAAF Permit GE Galan Salon Yarışında bayanlar 5 bin metrede Avrupa, Balkan ve Türkiye rekoru kırarak kazanılan ikincilik 2010 yılında 20. Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 5 bin metrede Şampiyonluk, Meryem Erdoğan’ın Avrupa 23 yaş altı kros şampiyonluğu, Özlem Kaya’nın Balkan Kros Şampiyonluğu ve Avrupa 23 Yaş Altı Şampiyonası’nda 3000 metre engelli yarışında finalistlik, Batuhan Buğra Eruygun’un 110 m engelli Türkiye rekoru ve balkan yıldızlar rekoru, 2010 Dünya Gençler Şampiyonası 110m engelli yarı finalistliği, elde edilen bireysel başarılardan bazılarıdır.

Siz sigaranın zararlarını anlattıktan sonra sigarayı bı-rakanların sayısı söylediğinize göre oldukça fazla. Siga-rayı bıraktırdığınız insanlar arasından bize anlatacağı-nız bir örnek geliyor mu aklınıza?Gerçekten sigarayı bırakmasına vesile oldu-ğum insan sayısı bir hayli fazla çok şükür. Size aklımda kalanlardan bir tanesini anlatayım. Medine-i Münevvere’de kaldığım yıllarda o topraklara hac vazifesi için gelmiş kardeşleri-mize rehberlik yapıyordum. Hacca gelecek ka-dar inançlı insanların elinde sigara gördüğüm-de onlara bu durumu hiç yakıştıramıyordum ve onlara da bunu sık sık dile getiriyordum. Bir gün hacılardan birini de uyarınca 46 yıl-lık tiryaki olduğunu söyledi. -Düşünün bir kere; ömrünün yarısını bu meretle heba et-miş- kendisiyle oturduk konuştuk onu bu ze-hirden uzak durması için ikna etmeye çalıştım. Ne oldu biliyor musunuz? Aradan 3 yıl geçtik-ten sonra yine o mübarek topraklarda bir adam gelip “beni hatırladın mı? diye sordu. Ben “çı-karamadım” deyince. “Ben, sigarayı bırakması-na vesile olduğun 46 yıllık tiryakiyim” deyin-ce size o anda hissettiğim mutluluğu kelimeler-le anlatmamın imkanı yok. Yeşilaycılara söylemek istediğiniz son birkaç cümleyle bu güzel sohbeti tamamlasak…Yeşilay şu an Türkiye çapında büyük imkânlara sahip. Teknolojinin de gelişmesiyle siz Yeşilaycı gençlerin tüm bu imkânları en iyi şekilde kullanarak Yeşilay’ın sesini her yerde duyurabilmeniz lazım. Çünkü sadece sigara değil bağımlılık yapıcı her türlü illet maalesef Türkiye’de herkesi etkileyecek kadar yaygın-laşmış durumda. Biz artık yaşlanıyoruz ama ölene kadar da bu hassasiyetimizi korumaya devam edeceğiz. Biz bile yaşlandık, kenara çe-kildik demiyorken sizlerin en az bizler kadar bu davaya sahip çıkmanız gerekiyor. Sizden istediğimiz bundan fazlası değil.

28 Üsküdar Belediyesi, Sosyal Belediyecilik alanındaki başarısı dışında sportif alanda yapmış olduğu başarılı çalışmalarla Belediyecilik kavramına farklı boyutlar kazandırıyor. Çağdaş ve yenilikçi hizmet anlayışı ve sportif alandaki başarılı projeleri ile yeni ufuklara yelken açan Üsküdar Belediyesi, gerek bireysel ve gerekse takım sporlarında ulusal ve uluslararası alanda kazandığı başarılarla tüm Türkiye’ye örnek teşkil ediyor. Tarihi, kültürü ve sanatıyla, bir tarih ve kültür şehri, bir dünya şehri olan Üsküdar, spora yaptığı yatırımlar ve projeleri neticesinde şimdi de “şampiyonlar şehri” olmanın onurunu ve gururunu yaşıyor…

Başta Hentbol ve Atletizm olmak üzere birçok branşta önemli başarılar kazanılması sonrası 2009 yılının En Başarılı Spor Kulübü seçilen Üsküdar Belediyesi, 1.500 metrede önce Helsinki’de yapılan Avrupa Şampiyonası’nda zirveye çıkan,

ardından da Olimpiyat Şampiyonu olan Aslı Çakır Alptekin gibi isimleri de bünyesinde barındırıyor. Üsküdar Belediyesi ayrıca yine sayısız şampiyonluk ve başarılara imza atan Alemitu Bekele, Bahar Doğan, Özlem Kaya ve Meryem Erdoğan gibi önemli atlet-lerin her zaman zirve mücadelesi verdiği bir spor okulu adeta…

Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü; atletizm, hentbol, judo, karate ve taekwon-do’dan sonra bilek güreşi ve ata sporumuz olan güreşte de sporcu yetiştirerek Türk sporunun alt yapısına önemli destek sağlıyor. Halen 7 branşta toplam 1600 lisanslı sporcuya sahip Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda kazandığı kupa ve madalyalarla spor dünyasında adından sıkça söz ettiriyor.

İşte Üsküdar’ın Atletizm’deki gurur tablosu…

Şampiyonlar şehri Üsküdar…

ATLETİZMTakım BaşarılarıBüyük Bayanlar kategorisinde mücadele eden Üsküdar Belediyesi Atletizm Takımı, 2008 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonluğu, 2009 Kulüpler Avrupa Kros Şampiyonluğu, 2010 Kulüpler Avrupa Kros İkinciliği, 2011 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Kros Yarışması Şampiyonluğu, 2012 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Kros Yarışması Şampiyonluğu, üst üste 5. Kez Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu elde etti. Üsküdar Belediyesi ayrıca 3 bin ve 5 bin metre Avrupa rekorlarını kırdı.

Ayrıca, Gençler Puanlı Atletizm Ligi Türkiye üçüncülüğü, Yıldızlar Puanlı Atletizm Ligi Türkiye ikinciliği, 16 yaş altı Puanlı Atletizm Ligi Türkiye Şampiyonluğu elde etmiştir.

Sporu Tabana Yayma ProjesiBir yandan Sporda alt yapı çalışmalarına hız verip önemli yatırımlar gerçekleştiren Üsküdar Belediyesi, bir yandan da gençlerin sporu bir yaşam tarzı olarak benimsemeleri için hemen hemen her biri bir ilk olan sürdürülebilir projeler ve sportif etkinlikler gerçekleştiriyor.

Bu anlamda, Üsküdar Belediyesi’ni, spor yatırımlarıyla birlikte sportif etkinliklerde başarıya taşıyan, Sporu Tabana Yayma Projesi, birçok projenin çatısını oluşturuyor.

Proje kapsamında, Üsküdar İlköğretim okullarında bulunan, 120 bin öğrencinin katılımıyla her yıl eleme müsabakaları yapılıyor. Müsabakalar sonunda başarılı gençler belirleniyor ve kendi branşlarında gelişme imkânı sağlanarak türk sporuna kazandırılmaları için destekler veriliyor.

Atletizm’de bireysel başarılarMilli atletimiz Aslı Çakır’ın 1500 metrede Londra Olimpiyatları’ndaki Şampiyonluğu, Helsinki’de Avrupa Şampiyonluğu, İstanbul’da Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda bronz madalya, Alemitu Bekele’nin 2010 yılında İspanya Avrupa Kros Şampiyonası Şampiyonluğu, 2010 yılında Stockholm IAAF Permit GE Galan Salon Yarışında bayanlar 5 bin metrede Avrupa, Balkan ve Türkiye rekoru kırarak kazanılan ikincilik 2010 yılında 20. Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 5 bin metrede Şampiyonluk, Meryem Erdoğan’ın Avrupa 23 yaş altı kros şampiyonluğu, Özlem Kaya’nın Balkan Kros Şampiyonluğu ve Avrupa 23 Yaş Altı Şampiyonası’nda 3000 metre engelli yarışında finalistlik, Batuhan Buğra Eruygun’un 110 m engelli Türkiye rekoru ve balkan yıldızlar rekoru, 2010 Dünya Gençler Şampiyonası 110m engelli yarı finalistliği, elde edilen bireysel başarılardan bazılarıdır.

ANNE SEXTON (1928 - 1974): ALKOL, UYUŞTURUCU1967 Pulitzer ödüllü şair 45 yaşındayken aşırı alkollü bir halde intihara kalkıştı.

HUNTER S. THOMPSON (1937 - 2005): HERŞEY!Thomson bağımlılıkları-nı şöyle anlatıyor: Sek-si, uyuşturucuyu ve delili-ği herkese tavsiye etmem fakat bunlar her zaman be-nim işime yaradı.

DYLAN THOMAS (1914 - 1953): ALKOLModernizm ve Romantizm’den çok etki-lenmiş Galli şair alkol alış-kanlığının kurbanı oldu.

SINCLAIR LEWIS (1885-1951): ALKOL1930 yılında Nobel Edebi-yat ödülü alan yazar, ruh-ban sınıfını eleştiren yazıla-rıyla bilinirdi. Alkol bağım-lılığını da hiçbir zaman red-detmedi.

BRENDAN BEHAN (1923 - 1964): ALKOLİrlandalı işçi bir aileden ge-len şair alkol bağımlısıydı. Öyle ki kendini şöyle tanım-lıyordu; “sadece iki durum-da içerim; susadığımda ve susamadığımda.”

JACK KEROUAC (1922 - 1969): ALKOLBeat neslinin ünlü yaza-rı çok genç başladığı alkol alışkanlığından kurtulama-dı ve bu sebepten öldü.

EDGAR ALLAN POE (1809 - 1849): ALKOL, AFYONABD’li şair ve kısa öykü ya-zarı ve Amerikan Romantik Akımı’nın öncülerindendir. Çoğu bağımlı gibi çok uzun yaşamadı. Döneminde değe-ri pek anlaşılmamış olsa da, günümüzde oldukça saygı duyulan bir edebiyatçıdır.

STEPHEN KİNG (1947 - ): ALKOL, KOKAİN, ÇEŞİTLİ İLAÇLARGünümüzün en çok okunan yazarlarından King, şu anda yazdığı çoğu romanı hatır-layamıyor. Birçok bağımlı-lığının olduğunu itiraf eden King, sürekli kanayan burnu yüzünden daktilosuna ko-ruma kılıfı bile yaptırdı.

CHARLES BAUDELAİRE (1821 - 1867): ALKOL, AFYONÜnlü şair Baudelaire şu di-zeleri söylüyordu; “Her za-man sarhoş olun, her şey burada. Tek sorun bu. Za-manın yükünü omuzları-nızdan atmak için toprakla olan bağlarınızı koparmak için sarhoş olun...”

JEAN COCTEAU (1889 - 1963): AFYON‘Afyon içmek hareket eden bir trenden atlamaya ben-zer’ diyerek kendi duru-muyla dalga geçen yazar daha sonra rehabilite olup bağımlılığından kurtuldu.

ERNEST HEMİNGWAY (1899 - 1961): ALKOLAmerikalı gazeteci, yazar. Romanları kurgu romanla-rına esin kaynağı olmuştur. Savaş yıllarında ambulans şoförlüğü sırasında başla-dığı alkol, daha sonra ba-ğımlılığa dönüştü.

WİLLİAM S. BURROUGHS (1914 - 1997): EROİN‘Beat’ neslinin dahi çocu-ğu aynı nesle ait birçok ya-zar gibi uyuşturucu bağım-lısıydı.

DOROTHY PARKER (1893 - 1967): ALKOLÜnlü Amerikan yazar Holl-ywood için birçok senaryo yazdı. Alkol sorunu nede-niyle birkaç defa intihar gi-rişiminde bulundu.

LOUISA MAY ALCOTT (1832 - 1888): AFYONAmerikan Sivil Savaşı sı-rasında morfine alışan ya-zar bağımlılığından hiç kur-tulamadı.

F. SCOTT FİTZGERALD (1896 - 1940): ALKOL‘Kayıp Kuşak’ın yazarı ken-dini gece hayatına ve alkole kaptırdı ve erken yaşta ya-şamını yitirdi.

JOHN CHEEVER (1912 - 1982): ALKOL, ÇEŞİTLİ İLAÇLARÜnlü roman yazarı alkol ve uyuşturucu bağımlısıydı ancak rehabilite olduktan sonra tamamen farklı bir hayat tarzı benimsedi.

BAĞIMLI OLAN BAĞIMSIZ YAZARLAR

Bu bilgiler www.ntvmsnbc.com esas alınarak hazırlanmıştır.

ANNE SEXTON (1928 - 1974): ALKOL, UYUŞTURUCU1967 Pulitzer ödüllü şair 45 yaşındayken aşırı alkollü bir halde intihara kalkıştı.

HUNTER S. THOMPSON (1937 - 2005): HERŞEY!Thomson bağımlılıkları-nı şöyle anlatıyor: Sek-si, uyuşturucuyu ve delili-ği herkese tavsiye etmem fakat bunlar her zaman be-nim işime yaradı.

DYLAN THOMAS (1914 - 1953): ALKOLModernizm ve Romantizm’den çok etki-lenmiş Galli şair alkol alış-kanlığının kurbanı oldu.

SINCLAIR LEWIS (1885-1951): ALKOL1930 yılında Nobel Edebi-yat ödülü alan yazar, ruh-ban sınıfını eleştiren yazıla-rıyla bilinirdi. Alkol bağım-lılığını da hiçbir zaman red-detmedi.

BRENDAN BEHAN (1923 - 1964): ALKOLİrlandalı işçi bir aileden ge-len şair alkol bağımlısıydı. Öyle ki kendini şöyle tanım-lıyordu; “sadece iki durum-da içerim; susadığımda ve susamadığımda.”

JACK KEROUAC (1922 - 1969): ALKOLBeat neslinin ünlü yaza-rı çok genç başladığı alkol alışkanlığından kurtulama-dı ve bu sebepten öldü.

EDGAR ALLAN POE (1809 - 1849): ALKOL, AFYONABD’li şair ve kısa öykü ya-zarı ve Amerikan Romantik Akımı’nın öncülerindendir. Çoğu bağımlı gibi çok uzun yaşamadı. Döneminde değe-ri pek anlaşılmamış olsa da, günümüzde oldukça saygı duyulan bir edebiyatçıdır.

STEPHEN KİNG (1947 - ): ALKOL, KOKAİN, ÇEŞİTLİ İLAÇLARGünümüzün en çok okunan yazarlarından King, şu anda yazdığı çoğu romanı hatır-layamıyor. Birçok bağımlı-lığının olduğunu itiraf eden King, sürekli kanayan burnu yüzünden daktilosuna ko-ruma kılıfı bile yaptırdı.

CHARLES BAUDELAİRE (1821 - 1867): ALKOL, AFYONÜnlü şair Baudelaire şu di-zeleri söylüyordu; “Her za-man sarhoş olun, her şey burada. Tek sorun bu. Za-manın yükünü omuzları-nızdan atmak için toprakla olan bağlarınızı koparmak için sarhoş olun...”

JEAN COCTEAU (1889 - 1963): AFYON‘Afyon içmek hareket eden bir trenden atlamaya ben-zer’ diyerek kendi duru-muyla dalga geçen yazar daha sonra rehabilite olup bağımlılığından kurtuldu.

ERNEST HEMİNGWAY (1899 - 1961): ALKOLAmerikalı gazeteci, yazar. Romanları kurgu romanla-rına esin kaynağı olmuştur. Savaş yıllarında ambulans şoförlüğü sırasında başla-dığı alkol, daha sonra ba-ğımlılığa dönüştü.

WİLLİAM S. BURROUGHS (1914 - 1997): EROİN‘Beat’ neslinin dahi çocu-ğu aynı nesle ait birçok ya-zar gibi uyuşturucu bağım-lısıydı.

DOROTHY PARKER (1893 - 1967): ALKOLÜnlü Amerikan yazar Holl-ywood için birçok senaryo yazdı. Alkol sorunu nede-niyle birkaç defa intihar gi-rişiminde bulundu.

LOUISA MAY ALCOTT (1832 - 1888): AFYONAmerikan Sivil Savaşı sı-rasında morfine alışan ya-zar bağımlılığından hiç kur-tulamadı.

F. SCOTT FİTZGERALD (1896 - 1940): ALKOL‘Kayıp Kuşak’ın yazarı ken-dini gece hayatına ve alkole kaptırdı ve erken yaşta ya-şamını yitirdi.

JOHN CHEEVER (1912 - 1982): ALKOL, ÇEŞİTLİ İLAÇLARÜnlü roman yazarı alkol ve uyuşturucu bağımlısıydı ancak rehabilite olduktan sonra tamamen farklı bir hayat tarzı benimsedi.

BAĞIMLI OLAN BAĞIMSIZ YAZARLAR

Bu bilgiler www.ntvmsnbc.com esas alınarak hazırlanmıştır.

Sepetçiler Kasrı-Yeşilay Kültür Merkezi

Sepetçiler Kasrı-Yeşilay Kültür Merkezi

Sepetçiler Kasrı’nın İstanbul yaşamına ilişkin önemi saraya ait kayıkların bulunduğu yer-de olmasıdır. Demiryolu Top-kapı Sarayı ile bağlantısını kes-meden önce sultanların kayık-ları burada korunmaktadır. G. J. Grelot, burada kayıklar ve kü-çük kadırgalar için 5-6 kayık-hane olduğunu yazmıştır.

34

Sepetçiler Kasrı-Yeşilay Kültür Merkezi

Sepetçiler Kasrı-Yeşilay Kültür Merkezi

Sepetçiler Kasrı’nın İstanbul yaşamına ilişkin önemi saraya ait kayıkların bulunduğu yer-de olmasıdır. Demiryolu Top-kapı Sarayı ile bağlantısını kes-meden önce sultanların kayık-ları burada korunmaktadır. G. J. Grelot, burada kayıklar ve kü-çük kadırgalar için 5-6 kayık-hane olduğunu yazmıştır.

34

Sepetçiler Kasrı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçe içerisinde, deniz surları üstün-de, bugüne kadar yıkılmadan tamamı kalmış olan kasırlardan biridir. Sepet-çiler Kasrı’nın yapımına Sultan III. Mu-rat (1574–1595) döneminde Sadrazam Si-nan Paşa tarafından 1591’de başlanmış ve Ferhat Paşa’nın sadrazamlığının ilk yı-lında tamamlanmıştır. Bizans İmparato-ru II. Theodosius zamanında yapılan sur-ların üzerine inşa edilen kasrın inşaatın-da kullanılan malzemeler Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirtilmiştir: Kırmızı mermerler Darıca ve Rusçuk’tan, çinile-ri İznik’ten, demir aksam ve çiviler de Sa-makoy ve Selanik’ten getirilmiştir. Kasrın kapı kemeri üzerindeki kitabesin-deki metne göre (1); Yapıldığı dönemde Topkapı Sarayı sınırları içinde kalan kasır, Sultan İbrahim (1640–1658) döneminde 1643’te yeniden yapılmış, Sultan I. Mah-mut (1730–1754) döneminde 1739’da ye-nilenmiştir. Bunun ardından XIX. yüzyıl ortalarında da yeni bir onarım yapılmış-tır. Bu onarımlar yapının mimari üslubu-nu değiştirmemiştir ancak Robertson’un Kırım Savaşı sırasında çektiği bir fotoğraf-ta görülebilen Sepetçiler Kasrı’nın açık di-vanhanesinin tümüyle kapatıldığı ve ya-pının bir kışlaya benzetildiği görülmekte-dir. Osmanlı döneminde yapılmış köşkle-rin en görkemlilerinden biri olan Sepetçi-ler Kasrı ile ilgili çeşitli söylentiler bulun-maktadır. Bunlardan birisine göre, Edir-ne Sarayında yükseltilmiş fevkani yapı-lara Sepetçi veya Sultani ismi verildiğin-den bu kasra Sepetçi denilmiştir. Bir baş-ka söylentiye göre de Sultan İbrahim bu kasrın arkasında bulunan hasırcı ve se-petçi esnafını koruduğu, buradaki eski köşkü yeniden yaptırmaya karar verdi-ği zaman da sepetçi esnafının yardımla-rını görmüştür. Kasrın yapımından son-ra çevresindeki sepetçi esnafı çalışmaları-nı sürdürmüş ve sepetçilerin burada bu-lunmasından ötürü de kasra bu isim ve-rilmiştir. Sepetçiler Kasrı’nın İstanbul ya-şamına ilişkin önemi saraya ait kayıkların bulunduğu yerde olmasıdır. Demiryolu Topkapı Sarayı ile bağlantısını kesmeden

önce sultanların kayıkları burada ko-runmaktadır. G. J. Grelot, burada ka-yıklar ve küçük kadırgalar için 5-6 ka-yıkhane olduğunu yazmıştır.

Kasrın I. Mahmud döneminde, 1739’da tümüyle yenilendiğinden ve limana doğru Yalı Köşkü’ne bakan “bir maksure, kubbeli ya da kebir oda, deryaya nazır sofa, orta sofa, bahçe-ye nazır sofa, taşrada deryaya nazır taht-ı hümayun, abdest odası ittisa-linde sagir (küçük) oda, ağa odası, ke-niften (hela)” söz edilmektedir. Bura-da sözü edilen üç sofa asıl köşk odası-nın üç cephesinden taşan çıkmalardır. 19. yüzyılın ortasında Robertson’un fotoğrafında deniz tarafındaki çıkma-lar görülmediğine göre, bunların son-radan yenilendiği anlaşılmaktadır. I. Mahmud dönemindeki onarımdan sonra yapının değişmediği, 1813’te Baker’in ve 1835’te Lewis’in yaptığı de-senlerde görülmektedir.

Sepetçiler Kasrı kesme taştan kare planlı, üzeri kubbeli dört köşesi ey-vanlı mimari bir düzen göstermek-tedir. Bu kubbe ahşap olup, çatı içeri-sine gizlenmiştir. Üzeri kubbeli olan kare mekândan çıkmalarla dışa ta-şan eyvanlı bölümler yarım kare plan göstermektedir. Bu mekânın önünde üç bölümlü ortası kubbeli, iki yanı tonozlu bir giriş kısmına yer verilmiştir. Bu mekânın altında ser-vis bölümleri bulunmaktadır.

Cumhuriyet dönemi başında askeri ecza deposu olarak kullanılan Sepetçi-ler Kasrı, restorasyondan önce tümüyle kendi haline terk edilmiş, güvensiz bir alan haline gelmiştir. 1955 yılında sahil yolunun açılışı sırasında istimlâk edil-me konumuna gelmişse de tarihi özel-liğinden ötürü bundan vazgeçilmiş-tir. Uzun süre kendi haline terk edilen yapı 1980 yılında Eski Eserler ve Müze-ler Genel Müdürlüğü tarafından resto-re edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlü-ğü tarafından 1980 yılında yapılan res-torasyonlardan sonra Basın Yayın Ge-nel Müdürlüğü’nün Uluslararası Basın Merkezi olarak kullanılmıştır. Eminö-

nü Hizmet Vakfı 1998 yılında kasrı res-tore etmiştir. Basın Merkezi kullanımı-nın ardından restoran gibi farklı alan-larda hizmet veren Sepetçiler Kasrı, 2011 yılı Haziran ayına kadar Avrupa Kültür Başkenti Proje Ofisi olarak kul-lanılmıştır. 2011 yılından itibaren Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti’ne tahsis edilen Sepetçiler Kasrı şu anda Yeşilay Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır.

Ş E R İ F E B A R U T

Osmanlı döneminde ya-pılmış köşklerin en gör-kemlilerinden biri olan Sepetçiler Kasrı ile ilgili çeşitli söylentiler bulun-maktadır. Bunlardan biri-sine göre, Edirne Sarayın-da yükseltilmiş fevkani yapılara Sepetçi veya Sul-tani ismi verildiğinden bu kasra Sepetçi denilmiştir.

“36

Sepetçiler Kasrı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçe içerisinde, deniz surları üstün-de, bugüne kadar yıkılmadan tamamı kalmış olan kasırlardan biridir. Sepet-çiler Kasrı’nın yapımına Sultan III. Mu-rat (1574–1595) döneminde Sadrazam Si-nan Paşa tarafından 1591’de başlanmış ve Ferhat Paşa’nın sadrazamlığının ilk yı-lında tamamlanmıştır. Bizans İmparato-ru II. Theodosius zamanında yapılan sur-ların üzerine inşa edilen kasrın inşaatın-da kullanılan malzemeler Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirtilmiştir: Kırmızı mermerler Darıca ve Rusçuk’tan, çinile-ri İznik’ten, demir aksam ve çiviler de Sa-makoy ve Selanik’ten getirilmiştir. Kasrın kapı kemeri üzerindeki kitabesin-deki metne göre (1); Yapıldığı dönemde Topkapı Sarayı sınırları içinde kalan kasır, Sultan İbrahim (1640–1658) döneminde 1643’te yeniden yapılmış, Sultan I. Mah-mut (1730–1754) döneminde 1739’da ye-nilenmiştir. Bunun ardından XIX. yüzyıl ortalarında da yeni bir onarım yapılmış-tır. Bu onarımlar yapının mimari üslubu-nu değiştirmemiştir ancak Robertson’un Kırım Savaşı sırasında çektiği bir fotoğraf-ta görülebilen Sepetçiler Kasrı’nın açık di-vanhanesinin tümüyle kapatıldığı ve ya-pının bir kışlaya benzetildiği görülmekte-dir. Osmanlı döneminde yapılmış köşkle-rin en görkemlilerinden biri olan Sepetçi-ler Kasrı ile ilgili çeşitli söylentiler bulun-maktadır. Bunlardan birisine göre, Edir-ne Sarayında yükseltilmiş fevkani yapı-lara Sepetçi veya Sultani ismi verildiğin-den bu kasra Sepetçi denilmiştir. Bir baş-ka söylentiye göre de Sultan İbrahim bu kasrın arkasında bulunan hasırcı ve se-petçi esnafını koruduğu, buradaki eski köşkü yeniden yaptırmaya karar verdi-ği zaman da sepetçi esnafının yardımla-rını görmüştür. Kasrın yapımından son-ra çevresindeki sepetçi esnafı çalışmaları-nı sürdürmüş ve sepetçilerin burada bu-lunmasından ötürü de kasra bu isim ve-rilmiştir. Sepetçiler Kasrı’nın İstanbul ya-şamına ilişkin önemi saraya ait kayıkların bulunduğu yerde olmasıdır. Demiryolu Topkapı Sarayı ile bağlantısını kesmeden

önce sultanların kayıkları burada ko-runmaktadır. G. J. Grelot, burada ka-yıklar ve küçük kadırgalar için 5-6 ka-yıkhane olduğunu yazmıştır.

Kasrın I. Mahmud döneminde, 1739’da tümüyle yenilendiğinden ve limana doğru Yalı Köşkü’ne bakan “bir maksure, kubbeli ya da kebir oda, deryaya nazır sofa, orta sofa, bahçe-ye nazır sofa, taşrada deryaya nazır taht-ı hümayun, abdest odası ittisa-linde sagir (küçük) oda, ağa odası, ke-niften (hela)” söz edilmektedir. Bura-da sözü edilen üç sofa asıl köşk odası-nın üç cephesinden taşan çıkmalardır. 19. yüzyılın ortasında Robertson’un fotoğrafında deniz tarafındaki çıkma-lar görülmediğine göre, bunların son-radan yenilendiği anlaşılmaktadır. I. Mahmud dönemindeki onarımdan sonra yapının değişmediği, 1813’te Baker’in ve 1835’te Lewis’in yaptığı de-senlerde görülmektedir.

Sepetçiler Kasrı kesme taştan kare planlı, üzeri kubbeli dört köşesi ey-vanlı mimari bir düzen göstermek-tedir. Bu kubbe ahşap olup, çatı içeri-sine gizlenmiştir. Üzeri kubbeli olan kare mekândan çıkmalarla dışa ta-şan eyvanlı bölümler yarım kare plan göstermektedir. Bu mekânın önünde üç bölümlü ortası kubbeli, iki yanı tonozlu bir giriş kısmına yer verilmiştir. Bu mekânın altında ser-vis bölümleri bulunmaktadır.

Cumhuriyet dönemi başında askeri ecza deposu olarak kullanılan Sepetçi-ler Kasrı, restorasyondan önce tümüyle kendi haline terk edilmiş, güvensiz bir alan haline gelmiştir. 1955 yılında sahil yolunun açılışı sırasında istimlâk edil-me konumuna gelmişse de tarihi özel-liğinden ötürü bundan vazgeçilmiş-tir. Uzun süre kendi haline terk edilen yapı 1980 yılında Eski Eserler ve Müze-ler Genel Müdürlüğü tarafından resto-re edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlü-ğü tarafından 1980 yılında yapılan res-torasyonlardan sonra Basın Yayın Ge-nel Müdürlüğü’nün Uluslararası Basın Merkezi olarak kullanılmıştır. Eminö-

nü Hizmet Vakfı 1998 yılında kasrı res-tore etmiştir. Basın Merkezi kullanımı-nın ardından restoran gibi farklı alan-larda hizmet veren Sepetçiler Kasrı, 2011 yılı Haziran ayına kadar Avrupa Kültür Başkenti Proje Ofisi olarak kul-lanılmıştır. 2011 yılından itibaren Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti’ne tahsis edilen Sepetçiler Kasrı şu anda Yeşilay Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır.

Ş E R İ F E B A R U T

nın üç cephesinden taşan çıkmalardır.

--

Baker’in ve 1835’te Lewis’in yaptığı de-

Sepetçiler Kasrı kesme taştan kare

-

Sepetçiler Kasrı şu anda Yeşilay Kültür Merkezi olarak kullanılmaktadır.

Osmanlı döneminde ya-pılmış köşklerin en gör-kemlilerinden biri olan Sepetçiler Kasrı ile ilgili çeşitli söylentiler bulun-maktadır. Bunlardan biri-sine göre, Edirne Sarayın-da yükseltilmiş fevkani yapılara Sepetçi veya Sul-tani ismi verildiğinden bu kasra Sepetçi denilmiştir.

“36

38 Kitap

Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru İsa Altun, uyuşturucu bağımlısı bir gencin öl-meden önce kendisine söylediği, “uyuşturucu madde suiistimalinden onlarca genç hayatını kaybediyor. Aile-ler acı çekiyor. Biliyorum benim sonum diğer bağımlı-lar gibi olacak. Sen bir polis olarak yaşadığın deneyim-leri paylaşmalısın. Ulaşabildiğin kadar ailelere ve okul-lara ulaşmalısın. Bu sana vasiyetim.” sözleri üzerine bu kitabı yazmıştır. Kitap anlatıma uyuşturucunun ta-rihçesinden başlamış. Uyuşturucu madde çeşitleri, bu maddelerin fiziksel etkileri, sebep olduğu hastalıklar ve bu hastalıkların belirtilerinin ele alınması ile kitap

ailelere de bir bilinç ve farkındalık kazan-dıracak nitelikte. Kitapta ayrıca Türkiye’de bağımlılık yapan maddelerin tüketim oranları detaylı bir şekilde işlenmiş. Ba-ğımlılığın tedavisi ve bu süreç içerisinde ebeveynlere düşen görevlerin de anlatıldı-ğı kitapta ebeveynlere çocuklarının başka yetişkinlerle iletişim kurmasında yardımcı olmaları, çocuğun ilgi alanlarına yönelme-sinde destekleyici olmaları, çocuğun fikir-leri ve kararlarının önemli olduğunu gös-termeleri, çocuğun kendi kararlarına ve sorumluluklarına karşı saygı gösteril-meleri belirtilmiştir. Kitap ayrıca ba-ğımlıların yaşam hikâyeleri ve ai-

lelerinin bu süreçte yaşadıkları zorlukları çar-pıcı bir şekilde okuyucuya aktarmıştır. Ki-tabın sonundaki gazetelerden alınmış ha-berlerle de durumun ne kadar ciddi ve içler acısı olduğunu desteklemiştir. Toplumu ve ebeveynleri bilinçlen-dirmek adına yazılmış bu kitap tehlikenin ayak seslerini fark etmemizi sağlayıp gençlerin bu batağa girmeden kurta-rılması noktasında pusula-nız olma niteliğindedir.

Bir kereden çok şey olurSERAP AYDIN

BİR KEREDEN ÇOK ŞEY OLUR İSA ALTUN

Sonbahar gelince İstanbullu sinemaseverlere ‘güz şenli-ği’ yaşatan Filmekimi’nin programı açıklandı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 11. kez düzenlenen etkinlik, 29 Eylül-7 Ekim tarihlerinde düzenlenecek. Fil-mekimi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sinema keyfini ekim ayı boyunca İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin fark-lı kentlerine taşımaya devam edecek. Bursa, İzmir, An-kara, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep, Filmekimi’nin uğrayacağı iller. Ayrıca Van ve Batman’da da ücretsiz gösterimler yapılacak. Filmekimi’nde, aralarında Gü-ney Koreli yönetmen Kim Ki-Duk’un Altın Aslan’lı ‘Pieta’sının da olduğu 39 film gösterilecek.

ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times (NYT), Mimar Sinan’ın mimari eserlerine tam sayfa ayırdı. Gazetenin haftasonu çıkan gezi ekinde, Andrew Ferren tarafından kaleme alınan, “Türkiye’nin İlk Yıldız Mimarının Peşinde” başlıklı yazıda, 300’ün üzerinde mimari esere imza atan Mimar Sinan’ın, sadece Türkiye’nin değil, belki de dünyanın ilk “Yıldız Mimarı-Starchitect” olduğu belirtildi. Yazıda İstanbul’u ziyaret eden ve Mimar Sinan’ı tanımayan Batılı turistlere bilgi veren tur rehberlerinin, Mi-mar Sinan’ı aynı dönemlerde yaşayan İtalyan heykeltraş ve mimar Michelangelo ile karşılaştırdıklarını, oysa bu tür bir karşılaştırmanın aslında Mimar Sinan’a haksızlık olduğu vurgulandı. Mimar Sinan’ın, Belgrad’dan Mekke’ye kadar bugün hala ayakta olan ve hergün kullanılan yüzlerce eserinin bulundu-ğunu belirten gazete, “Sinan’a dünyanın ilk yıldız mimarı diyebilirsiniz” ifadesine de yer verdi.

39 Kültür-Sanat

Filmekimi’ne merhaba

Dünyanın ilk yıldız mimarı; Mimar Sinan

38 Kitap

Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru İsa Altun, uyuşturucu bağımlısı bir gencin öl-meden önce kendisine söylediği, “uyuşturucu madde suiistimalinden onlarca genç hayatını kaybediyor. Aile-ler acı çekiyor. Biliyorum benim sonum diğer bağımlı-lar gibi olacak. Sen bir polis olarak yaşadığın deneyim-leri paylaşmalısın. Ulaşabildiğin kadar ailelere ve okul-lara ulaşmalısın. Bu sana vasiyetim.” sözleri üzerine bu kitabı yazmıştır. Kitap anlatıma uyuşturucunun ta-rihçesinden başlamış. Uyuşturucu madde çeşitleri, bu maddelerin fiziksel etkileri, sebep olduğu hastalıklar ve bu hastalıkların belirtilerinin ele alınması ile kitap

ailelere de bir bilinç ve farkındalık kazan-dıracak nitelikte. Kitapta ayrıca Türkiye’de bağımlılık yapan maddelerin tüketim oranları detaylı bir şekilde işlenmiş. Ba-ğımlılığın tedavisi ve bu süreç içerisinde ebeveynlere düşen görevlerin de anlatıldı-ğı kitapta ebeveynlere çocuklarının başka yetişkinlerle iletişim kurmasında yardımcı olmaları, çocuğun ilgi alanlarına yönelme-sinde destekleyici olmaları, çocuğun fikir-leri ve kararlarının önemli olduğunu gös-termeleri, çocuğun kendi kararlarına ve sorumluluklarına karşı saygı gösteril-meleri belirtilmiştir. Kitap ayrıca ba-ğımlıların yaşam hikâyeleri ve ai-

lelerinin bu süreçte yaşadıkları zorlukları çar-pıcı bir şekilde okuyucuya aktarmıştır. Ki-tabın sonundaki gazetelerden alınmış ha-berlerle de durumun ne kadar ciddi ve içler acısı olduğunu desteklemiştir. Toplumu ve ebeveynleri bilinçlen-dirmek adına yazılmış bu kitap tehlikenin ayak seslerini fark etmemizi sağlayıp gençlerin bu batağa girmeden kurta-rılması noktasında pusula-nız olma niteliğindedir.

Bir kereden çok şey olurSERAP AYDIN

BİR KEREDEN ÇOK ŞEY OLUR İSA ALTUN

Sonbahar gelince İstanbullu sinemaseverlere ‘güz şenli-ği’ yaşatan Filmekimi’nin programı açıklandı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 11. kez düzenlenen etkinlik, 29 Eylül-7 Ekim tarihlerinde düzenlenecek. Fil-mekimi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sinema keyfini ekim ayı boyunca İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin fark-lı kentlerine taşımaya devam edecek. Bursa, İzmir, An-kara, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep, Filmekimi’nin uğrayacağı iller. Ayrıca Van ve Batman’da da ücretsiz gösterimler yapılacak. Filmekimi’nde, aralarında Gü-ney Koreli yönetmen Kim Ki-Duk’un Altın Aslan’lı ‘Pieta’sının da olduğu 39 film gösterilecek.

ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times (NYT), Mimar Sinan’ın mimari eserlerine tam sayfa ayırdı. Gazetenin haftasonu çıkan gezi ekinde, Andrew Ferren tarafından kaleme alınan, “Türkiye’nin İlk Yıldız Mimarının Peşinde” başlıklı yazıda, 300’ün üzerinde mimari esere imza atan Mimar Sinan’ın, sadece Türkiye’nin değil, belki de dünyanın ilk “Yıldız Mimarı-Starchitect” olduğu belirtildi. Yazıda İstanbul’u ziyaret eden ve Mimar Sinan’ı tanımayan Batılı turistlere bilgi veren tur rehberlerinin, Mi-mar Sinan’ı aynı dönemlerde yaşayan İtalyan heykeltraş ve mimar Michelangelo ile karşılaştırdıklarını, oysa bu tür bir karşılaştırmanın aslında Mimar Sinan’a haksızlık olduğu vurgulandı. Mimar Sinan’ın, Belgrad’dan Mekke’ye kadar bugün hala ayakta olan ve hergün kullanılan yüzlerce eserinin bulundu-ğunu belirten gazete, “Sinan’a dünyanın ilk yıldız mimarı diyebilirsiniz” ifadesine de yer verdi.

39 Kültür-Sanat

Filmekimi’ne merhaba

Dünyanın ilk yıldız mimarı; Mimar Sinan

-

Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 11. kez düzenlenen etkinlik, 29 Eylül-7 Ekim tarihlerinde düzenlenecek. Fil-

ekim ayı boyunca İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin fark-ekim ayı boyunca İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin fark-ekim ayı boyunca İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin fark

kara, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep, Filmekimi’nin

ğunu belirten gazete, “Sinan’a dünyanın ilk yıldız mimarı diyebilirsiniz” ifadesine de yer verdi.

Filmekimi’ne merhaba

40 Kültür-Sanat

Türkiye bir ayıptan daha kurtuluyor. Aralarında Abdurrahim Karakoç’tan Nazım Hikmet’e kadar birçok ünlü yazarın kitaplarının bulunduğu ‘yasaklı 453 kitap’ üzerindeki yasak kalkacak. Ankara Emniyet Müdürlüğü, ‘’3. Yargı Paketi’’ndeki düzenleme doğrultusunda, 31 Aralık 2011’e kadar, An-kara mahkemeleri veya Bakanlar Kurulu kararıyla hakkında toplatma, yasaklama, dağıtım ve sa-tışın engellenmesi kararı bulunan yayınların listesini, yasaklama kararının değerlendirilmesi ama-cıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Hakkında toplatma kararı verilen 453 kitap ile 645 gazete, dergi, broşür ve pankartın yer aldığı liste, piyasada satılan Nazım Hikmet, Yaşar Kap-lan, Lenin, Sultan Galiev, İsmail Beşikçi, Karl Marx ve Abdurrahim Karakoç’un da arasında bulun-duğu birçok yazarın kitapları üzerinde yıllardır yasak kararı bulunduğunu ortaya çıkardı.

Diyarbakır surları, 2014’te UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye hazırlanıyor. Bu kapsamda, surlarda 4 burcun onarımı yapılacak. Kalkınma Bakanlığı tarafından uygulanan Cazibe Merkezini Destekleme Programı kapsamında, Diyarbakır’ı bölgede ve ülkede farklı kılan dinamikler ortaya çıkarılacak. Söz konusu çalışmalarla Diyarbakır’ın, turizm alanında hak ettiği noktaya ulaşarak turizm endeksli kalkınmasının büyük bir hız kazanması hedef-leniyor. Proje kapsamında, 2011 yılında 6 proje çalışmasına toplam 16 milyon lira hibe deste-ği sağlandı. 2012-2013 yılında, Diyarbakır’ın kültürel mirasının korunması ve tanıtılması adı-na 60 milyon lira kullanılacak. Diyarbakır suları da bu kapsamda onarıma alınacak.

Venedik Film Festivali’nde her yıl ilk filmlere verilen “Geleceğin Aslanı” (Lion of the Future) ödülünü bu yıl, “Küf” isimli ilk uzun metrajlı filmiyle yönet-men Ali Aydın kazandı. Dünya prömi-yerini 2 Eylül’de festivalin Uluslararası Film Eleştirmenleri Haftası Bölümü’nde yapan filmin Türkiye gösterimi ise 6-12 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışma bölümün-de gerçekleştirilecek. Başrollerinde Er-can Kesal, Muhammet Uzuner ve Tan-su Biçer’in yer aldığı Küf, 18 yıldan bu yana kayıp oğlunu arayan, demiryolların-da yol bekçisi olan Basri’nin insanlar tara-fından yalnızlaştırılmasını konu ediniyor. Küf ile kayıplara dikkat çeken yönetmen Aydın ödülünü alırken, “Bugün dünya-da binlerce kayıp var. Ödülü, kayıplarını aramaktan asla vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’ne adıyorum.” dedi.

Yasaklı 453 Kitap Serbest

Diyarbakır surları, Dünya Kültür Mirası’na aday

Küf Filmi Venedik’te

Mehmet Akif Ersoy’un 1961 yılın-da yakıldığı belirtilen Kur’an mea-linin üçte birlik bölümü yıllar son-ra gün yüzüne çıktı. Akif’in meali-nin 25 yıldır ilahiyatçı Prof. Dr. Re-cep Şentürk’te olduğu ortaya çıktı. İlahiyatçı Prof. Dr. Recep Şentürk, Akif’in meali emanet ettiği Yozgat-lı İhsan Efendi’nin öğrencisi Mus-tafa Ruyun’un oğlu Yahya’dan al-dığı meali 25 yıldır sakladığını, an-cak uygun şartların oluştuğuna ka-naat getirince yayınlamaya karar verdiğini söyledi. Bedelsiz yayınla-nan mealin geliri Akif’in hayrı için harcanacak. Mahya Yayınları tara-fından basılan ve bugün kamuoyu-na tanıtılacak olan meal, Şentürk ile Âsım Cüneyd Köksal tarafından ya-yına hazırlandı. Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın yayınlanmasına onay verdiği mealin son okumasını bir Mehmet Akif Ersoy uzmanı olan Er-tuğrul Düzdağ gerçekleştirdi.

Akif’in meali 51 yıl sonra ortaya çıktı

40 Kültür-Sanat

Türkiye bir ayıptan daha kurtuluyor. Aralarında Abdurrahim Karakoç’tan Nazım Hikmet’e kadar birçok ünlü yazarın kitaplarının bulunduğu ‘yasaklı 453 kitap’ üzerindeki yasak kalkacak. Ankara Emniyet Müdürlüğü, ‘’3. Yargı Paketi’’ndeki düzenleme doğrultusunda, 31 Aralık 2011’e kadar, An-kara mahkemeleri veya Bakanlar Kurulu kararıyla hakkında toplatma, yasaklama, dağıtım ve sa-tışın engellenmesi kararı bulunan yayınların listesini, yasaklama kararının değerlendirilmesi ama-cıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Hakkında toplatma kararı verilen 453 kitap ile 645 gazete, dergi, broşür ve pankartın yer aldığı liste, piyasada satılan Nazım Hikmet, Yaşar Kap-lan, Lenin, Sultan Galiev, İsmail Beşikçi, Karl Marx ve Abdurrahim Karakoç’un da arasında bulun-duğu birçok yazarın kitapları üzerinde yıllardır yasak kararı bulunduğunu ortaya çıkardı.

Diyarbakır surları, 2014’te UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye hazırlanıyor. Bu kapsamda, surlarda 4 burcun onarımı yapılacak. Kalkınma Bakanlığı tarafından uygulanan Cazibe Merkezini Destekleme Programı kapsamında, Diyarbakır’ı bölgede ve ülkede farklı kılan dinamikler ortaya çıkarılacak. Söz konusu çalışmalarla Diyarbakır’ın, turizm alanında hak ettiği noktaya ulaşarak turizm endeksli kalkınmasının büyük bir hız kazanması hedef-leniyor. Proje kapsamında, 2011 yılında 6 proje çalışmasına toplam 16 milyon lira hibe deste-ği sağlandı. 2012-2013 yılında, Diyarbakır’ın kültürel mirasının korunması ve tanıtılması adı-na 60 milyon lira kullanılacak. Diyarbakır suları da bu kapsamda onarıma alınacak.

Venedik Film Festivali’nde her yıl ilk filmlere verilen “Geleceğin Aslanı” (Lion of the Future) ödülünü bu yıl, “Küf” isimli ilk uzun metrajlı filmiyle yönet-men Ali Aydın kazandı. Dünya prömi-yerini 2 Eylül’de festivalin Uluslararası Film Eleştirmenleri Haftası Bölümü’nde yapan filmin Türkiye gösterimi ise 6-12 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışma bölümün-de gerçekleştirilecek. Başrollerinde Er-can Kesal, Muhammet Uzuner ve Tan-su Biçer’in yer aldığı Küf, 18 yıldan bu yana kayıp oğlunu arayan, demiryolların-da yol bekçisi olan Basri’nin insanlar tara-fından yalnızlaştırılmasını konu ediniyor. Küf ile kayıplara dikkat çeken yönetmen Aydın ödülünü alırken, “Bugün dünya-da binlerce kayıp var. Ödülü, kayıplarını aramaktan asla vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’ne adıyorum.” dedi.

Yasaklı 453 Kitap Serbest

Diyarbakır surları, Dünya Kültür Mirası’na aday

Küf Filmi Venedik’te

Mehmet Akif Ersoy’un 1961 yılın-da yakıldığı belirtilen Kur’an mea-linin üçte birlik bölümü yıllar son-ra gün yüzüne çıktı. Akif’in meali-nin 25 yıldır ilahiyatçı Prof. Dr. Re-cep Şentürk’te olduğu ortaya çıktı. İlahiyatçı Prof. Dr. Recep Şentürk, Akif’in meali emanet ettiği Yozgat-lı İhsan Efendi’nin öğrencisi Mus-tafa Ruyun’un oğlu Yahya’dan al-dığı meali 25 yıldır sakladığını, an-cak uygun şartların oluştuğuna ka-naat getirince yayınlamaya karar verdiğini söyledi. Bedelsiz yayınla-nan mealin geliri Akif’in hayrı için harcanacak. Mahya Yayınları tara-fından basılan ve bugün kamuoyu-na tanıtılacak olan meal, Şentürk ile Âsım Cüneyd Köksal tarafından ya-yına hazırlandı. Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın yayınlanmasına onay verdiği mealin son okumasını bir Mehmet Akif Ersoy uzmanı olan Er-tuğrul Düzdağ gerçekleştirdi.

Akif’in meali 51 yıl sonra ortaya çıktı

Anneleri’ne adıyorum.” dedi.

42

Yönetmenliğini Danny Boyle’un yaptığı film yer altı edebiyatının önemli yazarlarından Irvine Welsh’in ünlü romanı Trainspotting’ten 1996 yı-lında sinemaya uyarlanmıştır. Konusu itibariy-le birçok eleştiriye maruz kalan Trainspotting, Avustralya, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde in-sanları uyuşturucuya özendirip özendirmediği konusunda tartışmalara yol açmıştır. Tartışma-

larla birlikte film yaratıcılığı açısın-dan övgüler almış ve aynı yıl için-de En İyi Senaryo Uyarlama dalın-da Akademi Ödüllerinde aday ola-rak gösterilmiştir. İngiltere’de BFI Poll’da 1999 yılında onuncu olan film 2004 yılında İngiliz sinema dergisi olan Total Film isimli dergi tarafından tüm zamanların en iyi dördüncü İngiliz filmi olarak gös-terilmiştir. Amerikan yapımı Re-quiem For a Dream adlı filmle kı-yaslanmaktadır. Edinburgh’ da ya-şayan ve filmin başrol oyuncusu

Mark Renton’un kendisi gibi eroin bağımlısı ar-kadaş grubu vardır. Her birinin farklı özelliği olan arkadaşlardan Spud Murphy saf, iyi niyetli bir eroinman, Sick Boy film boyunca filmlerden bahseden ve anlatmak istediği teorileri James Bond serisinden örneklendirerek anlatan bir tip, Tommy eroin kullanmayan, her gün spor yapan bir karakter, Begbie ise eroin bağımlısı olmayıp ama şiddet bağımlısı olan, durup dururken kav-ga çıkarmaktan son derece haz alan bir karak-terle çıkıyor karşımıza.

Trainspotting’in kelime anlamı Irvına Welsh’in romanında geçen ama filmde olmayan bir olaya dayanmaktadır. Begbie ve Renton’un, Begbie’nin babasına tren istasyonunda rastlama-

ları sırasında Baba onlara esprili bir şekilde onla-rın da Trainspotting olup olmadıklarını soruyor. Trainspotting’in anlamına baktığımızda ise bir-çok anlamla karşılaşabiliyoruz: İskoçya’da yay-gın olan gelecek tren numaralarını bilmeye yö-nelik bir tür bahis oyununa trainspotting denir. Filmin konusu olan eroin bağımlılığı gibi, amaç-sız ya da sonucu sadece hedonizm olan obsesif bir süreçtir. Bir başka anlamı ise uyuşturucunun damardan enjekte edilmesi durumudur. Film-le bağdaştırma yaptığımızda trainspotting’in an-lamlarını her yerde görebiliyoruz. Renton’un ar-kadaşlarıyla bir tren istasyonunda İskoçların İn-giltere karşısındaki ezilmişlik muhabbetini yap-ması ve her an damara enjekte edilen uyuşturu-cular konusunu almıştır bu film.

Filmi izlemeye başladığınızda tıpkı eleştiril-me konusu olan “eroine özendirme mi var cid-den bu filmde?” diye soru işaretleri kafanıza doluyor. Tabi hemen vazgeçmek olmaz. İzle-meye devam ettiğinizde ise aslında yönetmenin anlatmak istediği ama bunu izleyenlerin gözü-ne sokmadan yaptığı müthiş bir filmi izlediğini-zi fark ediyorsunuz. Uyuşturucunun neler yap-tırdığını, eroin bağımlılarının dünyasının na-sıl olduğunu ki bunu yönetmen başrol oyuncu-su Renton’un klozete dalış yaptığı sahneyle vur-gulamıştır ve filmin en iyi sahnelerinden biri-dir. Bir bağımlının uyuşturucu ile oluşturdu-ğu fantastik dünyasında buluyoruz kendimi-zi. Renton bir bağımlıdır ama kurtulmak ister. Bunun için çabalamaktadır. Bir süre başarır fa-kat bir tren istasyonunda İskoçların ezilmişlikle-ri üzerine yaptığı o meşhur konuşmasının aka-binde, kendini yeniden hiçbir yere, hiçbir şeye ait hissetmemesinden sonra eroine yeniden baş-lar. Eroin aldıkları evde ortalıklarda emekleyen

TRAINSPOTTING YÖNETMEN:

DANNY BOYLEOYUNCULAR:

EWAN MCGREGOREVEN BREMMER

JONNY LEE MILLERYAPIM YILI: 1996

SÜRE: 134 DAKIKA

AYIN FİLMİ

esra önal

Sinema

Hayatı seç

bir bebek vardır, kimsenin ilgilenme-diği. Bir gün Sic Boy’un kız arkada-şının çığlıklarıyla uyanırlar. Akıbe-tini umursamadıkları bebek Dawn’ı yatağında ölü bulmuşlardır. Onla-rın eroine sığınmaları sadece hayatın sorumluluklarından kaçmak ve baş-ka dünyalara uçmak. Bütün sorum-luluklar önemini yitirir aslında uçar-ken ve kafa güzelken. Artık doz-lar iyice artırılmalıydı beyinler uyuş-malıydı! Renton ve Sic Boy’un arka-daşları Tommy’nin sevgilisiyle olan özel videokasetini alıp izlemeleri so-nucu kız arkadaşının Tommy’i terk etmesi ve bu süreci Tommy’in eroi-ne başlayarak atlatmak istemesi ar-kadaşlığın sözde arkadaşlık olduğu-nu göstermektedir. Daha sonradan Tommy’nin tamamen eroin bağımlı-sı olup hayatını mahvedip ölmesini görüyoruz. Renton’un bağımlılıktan kurtulmak için çabalaması, altın vu-ruş, son vuruş deneyimiyle kendini hastanede bulması ve artık gerçekten kız arkadaşı Diane‘in dediği “dün-ya değişti, müzik değişti, hatta uyuş-turucular değişti” cümlesine inana-rak yeni bir hayatı seçmek istemek-

tedir. Ailesinin desteğiyle eroinden kurtulmuştur ve Londra ‘da kendine yeni bir hayat kurar. Her şey normal seyrinde giderken sözde arkadaşla-rı Renton’u bulur ve arkadaşları başı-na bela olur.

Film dört arkadaşın hayatından kesitler sunduktan sonra Renton ar-kadaşlarını geride bırakıp onlara kü-çük bir ihanet sahnesiyle sona ulaşır. Kapanış Renton’un normal bir insan olmak istediğini “artık değişeceğim, sizin gibi olacağım, temize çıkıp ya-şamayı seçeceğim, iş, aile, lanet bü-yük ekran televizyon, çamaşır maki-nesi…” dile getirmesiyle olur.

Olaylara bakış açısının objektifli-ğinden karakterlerin kişilik analizle-rinden, Renton’un hastaneye kaldı-rılması sahnesinde fonda çalan Lou Reed’in “Perfect Day” isimli parçası-na kadar her şey kayda değer olmuş. Hayatın tamamen seçimlerimizden ibaret olduğu vurgusu, uyuşturucu kullanmanın kanalizasyonda yüz-mek gibi iğrenç bir dünyada yaşa-mak olduğunu profesyonel sahnele-riyle anlatan ve başladığı gibi bitme-yip son vuruşu iyi yapan bir film.

Hayatın tamamen seçimlerimizden iba-

ret olduğu vurgu-su, uyuşturucu kul-

lanmanın kanali-zasyonda yüzmek

gibi iğrenç bir dün-yada yaşamak oldu-

ğunu profesyonel sahneleriyle anla-

tan ve başladığı gibi bitmeyip son vuruşu

iyi yapan bir film.

42

Yönetmenliğini Danny Boyle’un yaptığı film yer altı edebiyatının önemli yazarlarından Irvine Welsh’in ünlü romanı Trainspotting’ten 1996 yı-lında sinemaya uyarlanmıştır. Konusu itibariy-le birçok eleştiriye maruz kalan Trainspotting, Avustralya, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde in-sanları uyuşturucuya özendirip özendirmediği konusunda tartışmalara yol açmıştır. Tartışma-

larla birlikte film yaratıcılığı açısın-dan övgüler almış ve aynı yıl için-de En İyi Senaryo Uyarlama dalın-da Akademi Ödüllerinde aday ola-rak gösterilmiştir. İngiltere’de BFI Poll’da 1999 yılında onuncu olan film 2004 yılında İngiliz sinema dergisi olan Total Film isimli dergi tarafından tüm zamanların en iyi dördüncü İngiliz filmi olarak gös-terilmiştir. Amerikan yapımı Re-quiem For a Dream adlı filmle kı-yaslanmaktadır. Edinburgh’ da ya-şayan ve filmin başrol oyuncusu

Mark Renton’un kendisi gibi eroin bağımlısı ar-kadaş grubu vardır. Her birinin farklı özelliği olan arkadaşlardan Spud Murphy saf, iyi niyetli bir eroinman, Sick Boy film boyunca filmlerden bahseden ve anlatmak istediği teorileri James Bond serisinden örneklendirerek anlatan bir tip, Tommy eroin kullanmayan, her gün spor yapan bir karakter, Begbie ise eroin bağımlısı olmayıp ama şiddet bağımlısı olan, durup dururken kav-ga çıkarmaktan son derece haz alan bir karak-terle çıkıyor karşımıza.

Trainspotting’in kelime anlamı Irvına Welsh’in romanında geçen ama filmde olmayan bir olaya dayanmaktadır. Begbie ve Renton’un, Begbie’nin babasına tren istasyonunda rastlama-

ları sırasında Baba onlara esprili bir şekilde onla-rın da Trainspotting olup olmadıklarını soruyor. Trainspotting’in anlamına baktığımızda ise bir-çok anlamla karşılaşabiliyoruz: İskoçya’da yay-gın olan gelecek tren numaralarını bilmeye yö-nelik bir tür bahis oyununa trainspotting denir. Filmin konusu olan eroin bağımlılığı gibi, amaç-sız ya da sonucu sadece hedonizm olan obsesif bir süreçtir. Bir başka anlamı ise uyuşturucunun damardan enjekte edilmesi durumudur. Film-le bağdaştırma yaptığımızda trainspotting’in an-lamlarını her yerde görebiliyoruz. Renton’un ar-kadaşlarıyla bir tren istasyonunda İskoçların İn-giltere karşısındaki ezilmişlik muhabbetini yap-ması ve her an damara enjekte edilen uyuşturu-cular konusunu almıştır bu film.

Filmi izlemeye başladığınızda tıpkı eleştiril-me konusu olan “eroine özendirme mi var cid-den bu filmde?” diye soru işaretleri kafanıza doluyor. Tabi hemen vazgeçmek olmaz. İzle-meye devam ettiğinizde ise aslında yönetmenin anlatmak istediği ama bunu izleyenlerin gözü-ne sokmadan yaptığı müthiş bir filmi izlediğini-zi fark ediyorsunuz. Uyuşturucunun neler yap-tırdığını, eroin bağımlılarının dünyasının na-sıl olduğunu ki bunu yönetmen başrol oyuncu-su Renton’un klozete dalış yaptığı sahneyle vur-gulamıştır ve filmin en iyi sahnelerinden biri-dir. Bir bağımlının uyuşturucu ile oluşturdu-ğu fantastik dünyasında buluyoruz kendimi-zi. Renton bir bağımlıdır ama kurtulmak ister. Bunun için çabalamaktadır. Bir süre başarır fa-kat bir tren istasyonunda İskoçların ezilmişlikle-ri üzerine yaptığı o meşhur konuşmasının aka-binde, kendini yeniden hiçbir yere, hiçbir şeye ait hissetmemesinden sonra eroine yeniden baş-lar. Eroin aldıkları evde ortalıklarda emekleyen

TRAINSPOTTING YÖNETMEN:

DANNY BOYLEOYUNCULAR:

EWAN MCGREGOREVEN BREMMER

JONNY LEE MILLERYAPIM YILI: 1996

SÜRE: 134 DAKIKA

AYIN FİLMİ

esra önal

Sinema

Hayatı seç

bir bebek vardır, kimsenin ilgilenme-diği. Bir gün Sic Boy’un kız arkada-şının çığlıklarıyla uyanırlar. Akıbe-tini umursamadıkları bebek Dawn’ı yatağında ölü bulmuşlardır. Onla-rın eroine sığınmaları sadece hayatın sorumluluklarından kaçmak ve baş-ka dünyalara uçmak. Bütün sorum-luluklar önemini yitirir aslında uçar-ken ve kafa güzelken. Artık doz-lar iyice artırılmalıydı beyinler uyuş-malıydı! Renton ve Sic Boy’un arka-daşları Tommy’nin sevgilisiyle olan özel videokasetini alıp izlemeleri so-nucu kız arkadaşının Tommy’i terk etmesi ve bu süreci Tommy’in eroi-ne başlayarak atlatmak istemesi ar-kadaşlığın sözde arkadaşlık olduğu-nu göstermektedir. Daha sonradan Tommy’nin tamamen eroin bağımlı-sı olup hayatını mahvedip ölmesini görüyoruz. Renton’un bağımlılıktan kurtulmak için çabalaması, altın vu-ruş, son vuruş deneyimiyle kendini hastanede bulması ve artık gerçekten kız arkadaşı Diane‘in dediği “dün-ya değişti, müzik değişti, hatta uyuş-turucular değişti” cümlesine inana-rak yeni bir hayatı seçmek istemek-

tedir. Ailesinin desteğiyle eroinden kurtulmuştur ve Londra ‘da kendine yeni bir hayat kurar. Her şey normal seyrinde giderken sözde arkadaşla-rı Renton’u bulur ve arkadaşları başı-na bela olur.

Film dört arkadaşın hayatından kesitler sunduktan sonra Renton ar-kadaşlarını geride bırakıp onlara kü-çük bir ihanet sahnesiyle sona ulaşır. Kapanış Renton’un normal bir insan olmak istediğini “artık değişeceğim, sizin gibi olacağım, temize çıkıp ya-şamayı seçeceğim, iş, aile, lanet bü-yük ekran televizyon, çamaşır maki-nesi…” dile getirmesiyle olur.

Olaylara bakış açısının objektifli-ğinden karakterlerin kişilik analizle-rinden, Renton’un hastaneye kaldı-rılması sahnesinde fonda çalan Lou Reed’in “Perfect Day” isimli parçası-na kadar her şey kayda değer olmuş. Hayatın tamamen seçimlerimizden ibaret olduğu vurgusu, uyuşturucu kullanmanın kanalizasyonda yüz-mek gibi iğrenç bir dünyada yaşa-mak olduğunu profesyonel sahnele-riyle anlatan ve başladığı gibi bitme-yip son vuruşu iyi yapan bir film.

Hayatın tamamen seçimlerimizden iba-

ret olduğu vurgu-su, uyuşturucu kul-

lanmanın kanali-zasyonda yüzmek

gibi iğrenç bir dün-yada yaşamak oldu-

ğunu profesyonel sahneleriyle anla-

tan ve başladığı gibi bitmeyip son vuruşu

iyi yapan bir film.

45

Kahramanmaraşlısınız. Yani Anadolu’nun kültü-ründen beslendiniz. Hem narkotik uzmanısınız hem de sanatçı. Öncelikle lise yıllarınızdan başla-mak isterim. O zamanlarda şiir yazmaya başladı-nız. Neydi sizi şiire iten ve bu süreç nasıl gelişti?84’lü yıllardı. Benim şiire karşı bir iştiyakım vardı. Sürekli okuyordum. Yeşilay haftala-rında ve benzeri günlerde yarışmalar yapı-lıyordu. O yarışmalara katılıp derece almış-tım. O zaman fark ettim ki güzel şiir yaza-biliyorum. O aldığım derece ile, biraz kaba olacak ama, gaz aldım, başladım şiir yazma-ya. Askerde bu durumum daha da netleşti. Bir de şiir yazmaya iten nedenler var. Genç-siniz, birine âşık oluyorsunuz, onun için bir şeyler yazıyorsunuz, ona duygularınızı ifa-de etmek için bir çaba sarf ediyorsunuz. Bunu da Anadolu’da yapacağınız en gü-zel şey ya şiir ya da mektup yazmak. Şiir se-ven büyüklerimize rastladığım zaman ‘biz de bir şeyler yazıyoruz, bakar mısınız’ dedi-ğim de aldığım cevap ‘sen yazmaya çalışmı-yorsun, baya yazıyorsun’ oluyordu. Tabi on-ların tavsiyeleri çok önemli. Bol kitap oku, araştırma yap çevrenle ilgilen diye öğütler-de bulunuyorlardı. Böyle yaptıkça da kale-mim güzelleşti. Evliyim. İki tane de fıstık gibi kızım var. Biri aşkım, biri sevgilim. On-ların da bana şiir yazma da ilham verdikle-rini söyleyebilirim.Polis oldunuz. Buna nasıl karar verdiniz?Ben 93-94 yıllarında Güneydoğu’da asker-lik yaptım. Bundan önce futbolla ilgileniyor-dum. Aile topu fazla sevmiyordu. Asker dö-nüşü ailedeki asker büyüklerimiz babamı ziyarete geldiklerinde, bana polislik sınav-larına girmemi önerdiler. Askerden gelmiş-

tim, Eruh’ta yapmıştım askerliğimi. Bundan cesaret alarak gittim, başvurdum, polislik sınavını da böylece kazandım. Bu yıl polis-likte 16.yılım.İlk albümünüz olan “Elele”den konuşmak iste-rim. Tüm besteleriniz özel. Yalnız ‘uyuşturucu-ya hayır’ sloganı ile bir anlamda mücadelesini yaptığınız alanı, bir de ünlü sanatçıları bir araya getirerek, duyurusunu yaptınız. ‘Zeynep’ şiiriniz hakikaten gençlerin nasıl zehir tacirlerine kan-dığını gösteriyor bize bir kliple. Bu şiire özel ola-rak mı verdiniz albümün ismini?Meslek hayatım boyunca, narkotikte çalıştı-ğım süre içerisinde bu tür olaylarla çok kar-şılaştım. Ben çok güzel bestelere imza atmış-tım. Öyle bir meslektesiniz ki gençlerin neler çektiğini görüyorsunuz, nasıl bir teh-likenin büyüdüğünü görüyorsunuz. Ben de bu duruma dikkat çekmek için ne yapabi-lirim diye düşündüm. Böyle bir konu gel-di aklıma. O zaman Mersin dolaylarında bir kızımız uyuşturucudan dolayı ölmüştü. Ben de sanatsal kurguyla uyuşturucunun kötülüklerini, gençlerin nasıl bulaştığını, na-sıl bulaşabileceklerini ya da ne yapmaları gerektiğini, toplum içinden ne yaşandığını anlatabilmek için bir şiir yazdım. Çok güzel tepkiler aldım; mesleki anlamda, sanat an-lamında ödüller aldım. Ama bana her gitti-ğim ilde ya da gelen telefonlarla kadıncağız-ların benim böyle bir durumum vardı, Al-lah senden razı olsun demeleri kadar büyük bir şey yok. Ya da her şeyi bir kenara bırak-tım; bir gencin gelip bana ‘bir gün önce biri böyle bir şey demişti, klibi izledikten sonra hayatta onların oyunlarına gelmem ve direk polise de ihbar ederim’ dedikten sonra bana

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E S R A Ö N A L

söyleşi

Bağımlılıklara karşı en etkili önlem kültürel faaliyetleri yaymak

IBRAHIM DIZLEK:

em Narkotik Uzmanı hem de bir sanatçı İbrahim Dizlek. Hal böyle olunca hayatı da olaylarla dolu. Sanatçılığı da yeteneklerinden en önde gideni! Görev yaptığı Kartal İlçe

Emniyet Müdürlüğü’nde ziyaret ettiğimiz İbrahim Dizlek ile şiirleri ve hayatı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

H

45

Kahramanmaraşlısınız. Yani Anadolu’nun kültü-ründen beslendiniz. Hem narkotik uzmanısınız hem de sanatçı. Öncelikle lise yıllarınızdan başla-mak isterim. O zamanlarda şiir yazmaya başladı-nız. Neydi sizi şiire iten ve bu süreç nasıl gelişti?84’lü yıllardı. Benim şiire karşı bir iştiyakım vardı. Sürekli okuyordum. Yeşilay haftala-rında ve benzeri günlerde yarışmalar yapı-lıyordu. O yarışmalara katılıp derece almış-tım. O zaman fark ettim ki güzel şiir yaza-biliyorum. O aldığım derece ile, biraz kaba olacak ama, gaz aldım, başladım şiir yazma-ya. Askerde bu durumum daha da netleşti. Bir de şiir yazmaya iten nedenler var. Genç-siniz, birine âşık oluyorsunuz, onun için bir şeyler yazıyorsunuz, ona duygularınızı ifa-de etmek için bir çaba sarf ediyorsunuz. Bunu da Anadolu’da yapacağınız en gü-zel şey ya şiir ya da mektup yazmak. Şiir se-ven büyüklerimize rastladığım zaman ‘biz de bir şeyler yazıyoruz, bakar mısınız’ dedi-ğim de aldığım cevap ‘sen yazmaya çalışmı-yorsun, baya yazıyorsun’ oluyordu. Tabi on-ların tavsiyeleri çok önemli. Bol kitap oku, araştırma yap çevrenle ilgilen diye öğütler-de bulunuyorlardı. Böyle yaptıkça da kale-mim güzelleşti. Evliyim. İki tane de fıstık gibi kızım var. Biri aşkım, biri sevgilim. On-ların da bana şiir yazma da ilham verdikle-rini söyleyebilirim.Polis oldunuz. Buna nasıl karar verdiniz?Ben 93-94 yıllarında Güneydoğu’da asker-lik yaptım. Bundan önce futbolla ilgileniyor-dum. Aile topu fazla sevmiyordu. Asker dö-nüşü ailedeki asker büyüklerimiz babamı ziyarete geldiklerinde, bana polislik sınav-larına girmemi önerdiler. Askerden gelmiş-

tim, Eruh’ta yapmıştım askerliğimi. Bundan cesaret alarak gittim, başvurdum, polislik sınavını da böylece kazandım. Bu yıl polis-likte 16.yılım.İlk albümünüz olan “Elele”den konuşmak iste-rim. Tüm besteleriniz özel. Yalnız ‘uyuşturucu-ya hayır’ sloganı ile bir anlamda mücadelesini yaptığınız alanı, bir de ünlü sanatçıları bir araya getirerek, duyurusunu yaptınız. ‘Zeynep’ şiiriniz hakikaten gençlerin nasıl zehir tacirlerine kan-dığını gösteriyor bize bir kliple. Bu şiire özel ola-rak mı verdiniz albümün ismini?Meslek hayatım boyunca, narkotikte çalıştı-ğım süre içerisinde bu tür olaylarla çok kar-şılaştım. Ben çok güzel bestelere imza atmış-tım. Öyle bir meslektesiniz ki gençlerin neler çektiğini görüyorsunuz, nasıl bir teh-likenin büyüdüğünü görüyorsunuz. Ben de bu duruma dikkat çekmek için ne yapabi-lirim diye düşündüm. Böyle bir konu gel-di aklıma. O zaman Mersin dolaylarında bir kızımız uyuşturucudan dolayı ölmüştü. Ben de sanatsal kurguyla uyuşturucunun kötülüklerini, gençlerin nasıl bulaştığını, na-sıl bulaşabileceklerini ya da ne yapmaları gerektiğini, toplum içinden ne yaşandığını anlatabilmek için bir şiir yazdım. Çok güzel tepkiler aldım; mesleki anlamda, sanat an-lamında ödüller aldım. Ama bana her gitti-ğim ilde ya da gelen telefonlarla kadıncağız-ların benim böyle bir durumum vardı, Al-lah senden razı olsun demeleri kadar büyük bir şey yok. Ya da her şeyi bir kenara bırak-tım; bir gencin gelip bana ‘bir gün önce biri böyle bir şey demişti, klibi izledikten sonra hayatta onların oyunlarına gelmem ve direk polise de ihbar ederim’ dedikten sonra bana

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E S R A Ö N A L

söyleşi

Bağımlılıklara karşı en etkili önlem kültürel faaliyetleri yaymak

IBRAHIM DIZLEK:

em Narkotik Uzmanı hem de bir sanatçı İbrahim Dizlek. Hal böyle olunca hayatı da olaylarla dolu. Sanatçılığı da yeteneklerinden en önde gideni! Görev yaptığı Kartal İlçe

Emniyet Müdürlüğü’nde ziyaret ettiğimiz İbrahim Dizlek ile şiirleri ve hayatı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

H

bunu demeleri kadar daha da bundan bü-yük bir ödül var mı?Hakikaten ‘elele’ verdiğimizde bu sorunun üstesinden gelebilecek miyiz?Halk bu sorunun üstesinden gelir. Bu iş polisiye önlemlerle olmaz. Benim bugüne kadar edindiğim tecrübelerle söyleyebili-rim ki bu iş polisle olmaz. Neden olmaz? Çünkü siz polisiye işlerle, kanun çerçeve-sinde bir yere kadar bir şeyler yapabiliyor-sunuz. İnsanların, ailelerin, evlerin içerisi-ne girip bir önlem alamazsınız. Her evin önüne bir bekçi, polis dikemezsiniz. Bura-da yapmanız gereken şey ‘elele’ vererek, doğru bir şekilde sanat, spor ve diğer kül-türel faaliyetlerini kullanmanız. İnsanlara bak şunu yaparsan böyle olur diye anlat-makla bu işler olmuyor. Tepki çekerseniz. Bunu duyguyla, sanatla, sporla anlatırsa-nız daha bilinçli hareket etmiş olursunuz. Ekim sayısı kapak konumuzda da masumi-yet algısını işliyoruz. Şiirinizde de ‘Bir kerecik-ten bir şey olmaz’ diye geçiyor. Bu algıyı na-sıl yıkabiliriz?Eğer size filmle, müzikle veya başka eğ-lenceli! bir araçla bu algıyı yerleştiriyor-larsa sizler de onlara karşı onların araçla-rı ile cevap vermeniz lazım. Yani gerillayla gerilla gibi savaşırsan kazanırsın. O, mü-zik, film adı altında sana bir şeyler empo-ze edecekse sen de onlara sanatla karşılık vereceksin. Bu yolun daha doğru olacağı-na inanıyorum.Bir polis olarak bu tür olayların bizzat içeri-sindesiniz. Ülkemiz konumundan dolayı bı-rakın uyuşturucu pazarını, uyuşturucuda di-rek hedef ülke konumuna gelmiş durumda. Bu tehlikeye karşı ülkemizin aldığı önlemler

yeterli mi? Uyuşturucuya karşı ülkemizin ge-lecekteki durumunu öngörünüze bırakırsam nasıl yorumlarsınız?Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücade-le Daire Başkanlığı bu işi çok iyi yapıyor. Çalıştığım birim olduğu için çok güzel ça-lıştığını söyleyebilirim. Biz bu konuda je-opolitik konumumuzdan dolayı maale-sef şanssız bir ülkeyiz. Bizim ülkemizde bu konum itibariyle üç tane hat var. Ülke-ler arası geçiş güzergâhına sahip olduğu-muz için şanssızız. Bu konuda kanunların sertleşmesi lazım. Polisin teknolojisi iyi. Fakat cezaların caydırıcı olduğuna inanı-yorum. Daha ağır olması lazım cezaların. Bir de cezaevlerine düşen insanların eğitil-mesinden yanayım. Eğitmeseniz de bu ko-nular hakkında bilgi vermeniz lazım. En azından kişi çıktığında bu işe bulaşmaz. Tehlike büyük. Eğer gidişat bu yönde de-vam ederse dünyada uyuşturucu felake-tini çok büyük yaşayacağız. Okullarda da durum hiç iyi değil. Bu konuların okullar-da da ders olarak işlenmesi lazım. Eğiti-min verilmesiyle bu durumların daha da düşeceğine inanıyorum. Ailenin önemi de büyük bu noktada. Klipte de genç kız aile-den bir ilgi, sevgi görmediği için uyuştu-rucuya bulaşmış. Bağımlılıklar kesinlikle eğitimle hallolur, çözüme kavuşur.Hayatınız aslında bu konuda gençlerimize ör-nek olacak nitelikte. Siz şiir ve bu güzel mes-leğinizin yanında bir de spor ve tiyatro ile ilgi-leniyorsunuz. Bizler de Yeşilay olarak gençle-ri bağımlılıklardan uzak tutmak için gençleri alternatif olarak spor ve sanata yönlendirme-ye çalışıyoruz. Bu konuda daha nasıl çalışma-lar yapılabilir?

Ben sanatın bu konuda çok güçlü olduğuna inanıyorum. Polisiye önlemlerle bir yere kadar bir şeyler yaparsınız. Bunu daha fazla ileri gö-türeme şansınız yok. Dışarıda içmezse adam evinde içecek çünkü. Biz bu tür önlemleri bir de tiyatro vasıtası ile yaptık. Konular ne üzerine idi?Uyuşturucu üzerine. Emniyet ile beraber yap-tık. Benim bu anlamdaki bütün çalışmala-rım hep bu konuda oldu. Hep buna çabala-dım. İstanbul maalesef garip bir yer. Ben bir şeyler yapmak istedikçe yanıma kimse yanaş-mıyor, destek vermiyor. Şu anda da uyuşturu-cu üzerine bir film yapmak için çalışmalar ya-pıyorum. Sanatın gücünü göstermek için size şu anımı paylaşmak isterim. Tiyatro oyunla-rımızda bizler girişe bir masa ve defter koyar-dık. Oyun bitiminde izleyenlerin ne hissettik-lerini, oyunu nasıl bulduklarını yazmaları için. Sakarya’da oyun bittikten sonra deftere bak-tık ne yorum yapılmış diye. Bir genç şunu yaz-mıştı: “Ben dün akşam arkadaşlarımla bir şey içmeye gidecektim. Ama annem beni bırak-madı. Ben de yarın gelirim dedim. Bugün de gelip bu oyunu izledim. Size söz veriyorum böyle bir şey yapmayacağım ve böyle bir şey olursa da derhal ihbar edeceğim.” Bunu Ka-çakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı’na gösterdim. Başkan ‘sen vatani gö-revini yapmışsın’ dedi. Biz vatana hizmet için devam edeceğiz, uğraşacağız her zaman. Bir insanı kurtarmak nasıl bir şey ben o gencin yorumunu okurken anladım. Bunu bir çocuğa asla söyletemezsin! Demek ki o duyguyu öyle bir vermişiz ki, o oyun, anlatım, ambiyans öyle başarılı olmuş ki çocukta da böyle bir et-kiyi bırakmış. Öyle bir zevk yoktu. Sakarya İl Emniyet Müdürüne de gösterdik bunu. Ken-disi oyunu başlatmadan önce ‘istediğiniz şeye ulaşabiliyor musunuz’ diye sormuştu bize. Ce-vabını da o gencin yazdığı yazı ile verebildik. Yalnız burada şöyle bir şey var. Bu işlerin sa-natçılar üzerinden yürümesi daha iyi sonuçlar verir. Bir profesörün orada gelip anlatmasıyla bir sanatçının gelip bu konuları anlatması ara-sında dağlar kadar fark ve etki vardır. Konfe-ranslardan ziyade bunlar tat veriyor insanlara.Sizin de dediğiniz gibi halkımızın ve rol model olarak görünen sanatçılarımızın bu tür hassas ko-nularda daha duyarlı olmaları gerekmez mi?Şüphesiz. İnsanlar sanatçıya inanıyor, onla-rı idol olarak kabul ediyor. Neden? Çünkü sa-

natçılar kendi duygularını anlatıyor veya o sa-natçı gibi olmak istiyor genç. Bir sanatçı bunu yapmayın, bu tür alışkanlıklarınız olmasın derse gençler daha çabuk kabullenecek. Be-nim idolüm böyle söylüyor diyecek. Duyarlı-lar elbette var. Bizim klipte de duyarlıları bir araya getirdik. Orada bir de bir mozaik oluş-turduk. Aslında böyle durumlarda bazı sa-natçılar oynuyor, bazıları da yaşıyor. Nasıl? Bu anlamda biz o dönem birçok sanatçı dostu-muza gittik. Hani kanallarda iyi duyarlı port-re çizenlerle çok hayal kırıklığına uğradım. Ama bazı insanların da o kapıdan hiç ayrıl-madığını gördüm. Klip işi bitene kadar başka bir şey yapabilir miyiz diye arayanlar da var-dı. Bunlardan biri de rahmetli Kıvırcık Ali idi. Daha ne yapabiliriz diye soruyordu. Sanatın gücü çok büyük. Ben bunun sonuçlarını al-dım. Yaşadım, gördüm. Sanatın gücü tartışıl-46

İNSANLAR SANATÇIYA İNANIYOR, ONLARI İDOL OLARAK KABUL EDİYOR. NEDEN? ÇÜNKÜ SANATÇILAR GENCİN DUYGULARINI ANLA-

TIYOR VEYA O SANATÇI GİBİ OLMAK İSTİYOR BİR GENÇ. BİR SANATÇI BUNU YAPMAYIN, BU TÜR ALIŞKANLIKLARINIZ OLMASIN DERSE GENÇLER DAHA ÇABUK KABULLENECEK.“

bunu demeleri kadar daha da bundan bü-yük bir ödül var mı?Hakikaten ‘elele’ verdiğimizde bu sorunun üstesinden gelebilecek miyiz?Halk bu sorunun üstesinden gelir. Bu iş polisiye önlemlerle olmaz. Benim bugüne kadar edindiğim tecrübelerle söyleyebili-rim ki bu iş polisle olmaz. Neden olmaz? Çünkü siz polisiye işlerle, kanun çerçeve-sinde bir yere kadar bir şeyler yapabiliyor-sunuz. İnsanların, ailelerin, evlerin içerisi-ne girip bir önlem alamazsınız. Her evin önüne bir bekçi, polis dikemezsiniz. Bura-da yapmanız gereken şey ‘elele’ vererek, doğru bir şekilde sanat, spor ve diğer kül-türel faaliyetlerini kullanmanız. İnsanlara bak şunu yaparsan böyle olur diye anlat-makla bu işler olmuyor. Tepki çekerseniz. Bunu duyguyla, sanatla, sporla anlatırsa-nız daha bilinçli hareket etmiş olursunuz. Ekim sayısı kapak konumuzda da masumi-yet algısını işliyoruz. Şiirinizde de ‘Bir kerecik-ten bir şey olmaz’ diye geçiyor. Bu algıyı na-sıl yıkabiliriz?Eğer size filmle, müzikle veya başka eğ-lenceli! bir araçla bu algıyı yerleştiriyor-larsa sizler de onlara karşı onların araçla-rı ile cevap vermeniz lazım. Yani gerillayla gerilla gibi savaşırsan kazanırsın. O, mü-zik, film adı altında sana bir şeyler empo-ze edecekse sen de onlara sanatla karşılık vereceksin. Bu yolun daha doğru olacağı-na inanıyorum.Bir polis olarak bu tür olayların bizzat içeri-sindesiniz. Ülkemiz konumundan dolayı bı-rakın uyuşturucu pazarını, uyuşturucuda di-rek hedef ülke konumuna gelmiş durumda. Bu tehlikeye karşı ülkemizin aldığı önlemler

yeterli mi? Uyuşturucuya karşı ülkemizin ge-lecekteki durumunu öngörünüze bırakırsam nasıl yorumlarsınız?Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücade-le Daire Başkanlığı bu işi çok iyi yapıyor. Çalıştığım birim olduğu için çok güzel ça-lıştığını söyleyebilirim. Biz bu konuda je-opolitik konumumuzdan dolayı maale-sef şanssız bir ülkeyiz. Bizim ülkemizde bu konum itibariyle üç tane hat var. Ülke-ler arası geçiş güzergâhına sahip olduğu-muz için şanssızız. Bu konuda kanunların sertleşmesi lazım. Polisin teknolojisi iyi. Fakat cezaların caydırıcı olduğuna inanı-yorum. Daha ağır olması lazım cezaların. Bir de cezaevlerine düşen insanların eğitil-mesinden yanayım. Eğitmeseniz de bu ko-nular hakkında bilgi vermeniz lazım. En azından kişi çıktığında bu işe bulaşmaz. Tehlike büyük. Eğer gidişat bu yönde de-vam ederse dünyada uyuşturucu felake-tini çok büyük yaşayacağız. Okullarda da durum hiç iyi değil. Bu konuların okullar-da da ders olarak işlenmesi lazım. Eğiti-min verilmesiyle bu durumların daha da düşeceğine inanıyorum. Ailenin önemi de büyük bu noktada. Klipte de genç kız aile-den bir ilgi, sevgi görmediği için uyuştu-rucuya bulaşmış. Bağımlılıklar kesinlikle eğitimle hallolur, çözüme kavuşur.Hayatınız aslında bu konuda gençlerimize ör-nek olacak nitelikte. Siz şiir ve bu güzel mes-leğinizin yanında bir de spor ve tiyatro ile ilgi-leniyorsunuz. Bizler de Yeşilay olarak gençle-ri bağımlılıklardan uzak tutmak için gençleri alternatif olarak spor ve sanata yönlendirme-ye çalışıyoruz. Bu konuda daha nasıl çalışma-lar yapılabilir?

Ben sanatın bu konuda çok güçlü olduğuna inanıyorum. Polisiye önlemlerle bir yere kadar bir şeyler yaparsınız. Bunu daha fazla ileri gö-türeme şansınız yok. Dışarıda içmezse adam evinde içecek çünkü. Biz bu tür önlemleri bir de tiyatro vasıtası ile yaptık. Konular ne üzerine idi?Uyuşturucu üzerine. Emniyet ile beraber yap-tık. Benim bu anlamdaki bütün çalışmala-rım hep bu konuda oldu. Hep buna çabala-dım. İstanbul maalesef garip bir yer. Ben bir şeyler yapmak istedikçe yanıma kimse yanaş-mıyor, destek vermiyor. Şu anda da uyuşturu-cu üzerine bir film yapmak için çalışmalar ya-pıyorum. Sanatın gücünü göstermek için size şu anımı paylaşmak isterim. Tiyatro oyunla-rımızda bizler girişe bir masa ve defter koyar-dık. Oyun bitiminde izleyenlerin ne hissettik-lerini, oyunu nasıl bulduklarını yazmaları için. Sakarya’da oyun bittikten sonra deftere bak-tık ne yorum yapılmış diye. Bir genç şunu yaz-mıştı: “Ben dün akşam arkadaşlarımla bir şey içmeye gidecektim. Ama annem beni bırak-madı. Ben de yarın gelirim dedim. Bugün de gelip bu oyunu izledim. Size söz veriyorum böyle bir şey yapmayacağım ve böyle bir şey olursa da derhal ihbar edeceğim.” Bunu Ka-çakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı’na gösterdim. Başkan ‘sen vatani gö-revini yapmışsın’ dedi. Biz vatana hizmet için devam edeceğiz, uğraşacağız her zaman. Bir insanı kurtarmak nasıl bir şey ben o gencin yorumunu okurken anladım. Bunu bir çocuğa asla söyletemezsin! Demek ki o duyguyu öyle bir vermişiz ki, o oyun, anlatım, ambiyans öyle başarılı olmuş ki çocukta da böyle bir et-kiyi bırakmış. Öyle bir zevk yoktu. Sakarya İl Emniyet Müdürüne de gösterdik bunu. Ken-disi oyunu başlatmadan önce ‘istediğiniz şeye ulaşabiliyor musunuz’ diye sormuştu bize. Ce-vabını da o gencin yazdığı yazı ile verebildik. Yalnız burada şöyle bir şey var. Bu işlerin sa-natçılar üzerinden yürümesi daha iyi sonuçlar verir. Bir profesörün orada gelip anlatmasıyla bir sanatçının gelip bu konuları anlatması ara-sında dağlar kadar fark ve etki vardır. Konfe-ranslardan ziyade bunlar tat veriyor insanlara.Sizin de dediğiniz gibi halkımızın ve rol model olarak görünen sanatçılarımızın bu tür hassas ko-nularda daha duyarlı olmaları gerekmez mi?Şüphesiz. İnsanlar sanatçıya inanıyor, onla-rı idol olarak kabul ediyor. Neden? Çünkü sa-

natçılar kendi duygularını anlatıyor veya o sa-natçı gibi olmak istiyor genç. Bir sanatçı bunu yapmayın, bu tür alışkanlıklarınız olmasın derse gençler daha çabuk kabullenecek. Be-nim idolüm böyle söylüyor diyecek. Duyarlı-lar elbette var. Bizim klipte de duyarlıları bir araya getirdik. Orada bir de bir mozaik oluş-turduk. Aslında böyle durumlarda bazı sa-natçılar oynuyor, bazıları da yaşıyor. Nasıl? Bu anlamda biz o dönem birçok sanatçı dostu-muza gittik. Hani kanallarda iyi duyarlı port-re çizenlerle çok hayal kırıklığına uğradım. Ama bazı insanların da o kapıdan hiç ayrıl-madığını gördüm. Klip işi bitene kadar başka bir şey yapabilir miyiz diye arayanlar da var-dı. Bunlardan biri de rahmetli Kıvırcık Ali idi. Daha ne yapabiliriz diye soruyordu. Sanatın gücü çok büyük. Ben bunun sonuçlarını al-dım. Yaşadım, gördüm. Sanatın gücü tartışıl-46

İNSANLAR SANATÇIYA İNANIYOR, ONLARI İDOL OLARAK KABUL EDİYOR. NEDEN? ÇÜNKÜ SANATÇILAR GENCİN DUYGULARINI ANLA-

TIYOR VEYA O SANATÇI GİBİ OLMAK İSTİYOR BİR GENÇ. BİR SANATÇI BUNU YAPMAYIN, BU TÜR ALIŞKANLIKLARINIZ OLMASIN DERSE GENÇLER DAHA ÇABUK KABULLENECEK.“

maz, sanatçıların bu işin içerisinde yer alması gerekir. Bir de medyanın boyutu var. Medya da bu konuda çok etkili. Biz bu projeyi televizyon-da duyurmaya çalışıyorduk. Biri sizi ret edince bir de bakmışsınız hiç beklemediğiniz bir kanal sizi kucaklayıp götürüyor. Cebimden para har-cıyordum bu iş için? Derdim neydi ki benim? Bir sorun bakayım senin derdin ne diye?Sizin derdiniz neydi( gülüşmeler)?Ben bu ülkenin gençliğini seviyorum, insan-larını seviyorum. Ben bu ülkeye hizmet et-mek istiyorum. İnsanlığa küçük de olsa güzel bir türkü de yapsam bundan tatmin oluyorum. Dünyada kalıcı bir eseriniz yoksa diğer taraf-tan kalıcı bir şey beklemeyin derler. Derdim bu benim. Ama o dönemler çok kötüydü. O klip-te bana yardımcı olanlara bu konuya dikkat çe-kenlere çok teşekkür ediyorum. Her kitabımın başında da vurgularım bunu; yoktan, yoksul-luktan kırılsa kolum, haktan, hakikatten vaz-geçmez yolum. Ben hakikatten vazgeçmem. Kırgınlıklarım var. Çok güzel işler yapmak iste-dim ama İstanbul bunu pek değerlendirmedi. İkinci albümünüze gelelim. Albüme ismini ver-diğiniz ‘Düşme’ şiiriniz yorumlardan gördüğüm kadarıyla sanırım özel bir parça. Bu şiirinizin bir hikâyesi var mı?Kendime yazdım bu şiiri. Hayranlarım İbra-him Tatlıses’e uyarlamış bu şiiri. İbrahim Tat-lıses benim eserlerimden ‘Bileydim, Ante-bin Kalesi, Neler Gördüm’ parçasını okumuş-tu. Bir de insanlar Tatlıses’e şarkı yapan adam diye size yaklaşınca bu da kariyerinize bir kat-kı oluyor haliyle. Hiçbir şarkımı ve şiirimi sah-te yazmadım. Bunu hep sorarlar. Sen bu şiirle-ri eşine mi yazdın diye? Cinayet romanı yazan adam her gün bir adamı mı öldürüyor? Ha-yır. Etkilenmemek ya da sahtekâr olmanın bir anlamı yok. Empatim çok kuvvetli benim. Siz oturun özel bir anınızı anlatın, ben yaşıyormuş gibi hissederim. İnandığım, sohbetimin olduğu, güvendiğim insanların durumundan etkile-nip şiir yazabiliyorum. İyi bir gözlemciyim. Sos-yal şeyleri yazmayı seviyorum. Düşme şiiri de benim için sosyal mesajlar içeriyor. Mesela sizi üzenleri hayatınızdan sileceksiniz. Silmezseniz, üzülürsünüz. Hasreti de, gurbeti de seviyorum. Hasret çekenlere şiir yazmayı da…

Siz tüm bu güzel yönlerinizin yanında bir de uyuştu-rucu köpeklerini yetiştirme uzmanısınız. Dereceleriniz de var. Bu yönünüzden bizlere bahsedebilir misiniz?2000 yılında başlamıştım köpek yetiştirme uz-manlığına. 2003’te de yapılan yarışmada Türki-ye birincisi olmuştum. Belçika Kurdu dediğimiz Malinois ırkından köpeğim vardı. 20 ilin katıl-mış olduğu, ülkemizi de dışarıda yapılacak olan şampiyonda temsil etme hakkı verilecek olan yarışmayı kazanmıştım. Yurtdışına bazı durum-lardan dolayı gidemedik. 2007’de de yapılan bir sınavla da hocalık belgesi aldım. Uyuşturucu köpeklerini yetiştiren bir narkotikçi oldum ama 2010’da da hepsine son verdim. Şu anki görevim ise bölgedeki sportif faaliyetlerle ilgilenmek. Ya-kında Medya FM’de de haftada iki defa olmak üzere radyo programım başlayacak. Progra-mımda muhakkak bu konuları ufak ufak işle-yip, mesajlarımı vereceğim.Birçok beste ve güfteniz Alişan, İzzet Yıldızhan, Cey-lan, Müslüm Gürses, Latif Doğan gibi sanatçılar tara-fından seslendirildi. İbrahim Tatlıses’in de yorumla-dığı ‘Bileydim’ parçasının beste ve müziği de size ait. Bu şekilde beste yapmaya devam ediyor musunuz?Bizim oralarda ‘ara veren, sıra veren, yanar’ der-ler. Devam ediyorum tabi. Allah’a şükür güzel gidiyor. Şu ana kadar beste sayım iki yüzü geç-ti. Türk Halk Müziği ve fantezi parçalar yapıyo-rum çoğunlukla.Meslektaşlarınız sanatçı yönünüzü nasıl karşılıyor? İki mesleğiniz de birbirine engel oluyor mu?

Engelliyor tabi. Bir konferans oluyor, bir din-letiye çağırıyorlar sizi. O gün göreviniz oluyor gidemiyorsunuz. Mesleğimiz içinde ressam-lar, şairler, sporcular var. Meslek kendi içeri-sinde nedense sosyal adamları çıkarmaktan garip bir şekilde uzak duruyor. Adam şiir ya-zıyor. Halkla ilişkiler elemanı mı istiyorsun, al sana halkla ilişkilerin kralı. Bunu cop salla-makla yapamazsınız. Birimin, teşkilatın ken-disi yapıyor bunu. Sanata meyilli olana yar-dım et. Kalbi taş değil, benim polisim insan! Bizim polis olduğumuzu duydukları zaman insanlar çok mutlu oluyorlar, gerçekten mi diye soruyorlar; sanki polis taş! Çok iyi oyun-cular var. İnşallah bu durumu fark ederler. Meslektaşlarım seviyorlar beni, takdir ediyor-lar. Bir programa çıktıktan sonra, program bi-timinde arayıp tebrik ediyorlar.Bir de Ekim ayında bir Avrupa turneniz var?Evet. Gurbetçilerimizin yoğun isteği üzerine turneye çıkacağız. Hafta sonları yapılacak olan bir turne bu. Şunu da eklemek istiyorum. Ben ülkenin şiirine hizmet etmek istiyorum. Ne-cip Fazıl’ın da dediği gibi şiirsiz toplum şuursuz toplumdur. Toplum şuursuz olmasın diye bir şey yapalım. Ben şiire hizmet edeyim. Siz böyle çok ulvi bir sosyal proje içerisinde olun. Toplum böyle gelişir. Yolda yalpalayan olacak. Yalpalaya-nı bir de tutun, onlara destek verin. Şiir yazmayı kimse benden alamaz. Allah verdi, O’nun hedi-yesi, şiir yazmayı da bir tek O alır benden.

48 BEN BU ÜLKENİN GENÇLİĞİNİ SEVİYORUM, İN-SANLARINI SEVİYORUM. BEN BU ÜLKEYE HİZ-MET ETMEK İSTİYORUM. İNSANLIĞA KÜÇÜK

DE OLSA GÜZEL BİR TÜRKÜ DE YAPSAM BUNDAN TATMİN OLUYORUM. DÜNYADA KALICI BİR ESERİNİZ YOKSA DİĞER TARAFTAN KALICI BİR ŞEY BEKLEMEYİN DERLER. “

TEŞEKKÜRZeynep klibiyle ‘Elele’ verip uyuşturucu bağımlılığına dikkat çekerek duyarlılıklarını gösteren değerli sanatçılarımız Alişan, Pınar Aylin, Latif Doğan, Baha, Tarık Mengüç, Bülent Serttaş, Türkü, Hülya Bozkaya ve rahmetli Kıvırcık Ali’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz.

maz, sanatçıların bu işin içerisinde yer alması gerekir. Bir de medyanın boyutu var. Medya da bu konuda çok etkili. Biz bu projeyi televizyon-da duyurmaya çalışıyorduk. Biri sizi ret edince bir de bakmışsınız hiç beklemediğiniz bir kanal sizi kucaklayıp götürüyor. Cebimden para har-cıyordum bu iş için? Derdim neydi ki benim? Bir sorun bakayım senin derdin ne diye?Sizin derdiniz neydi( gülüşmeler)?Ben bu ülkenin gençliğini seviyorum, insan-larını seviyorum. Ben bu ülkeye hizmet et-mek istiyorum. İnsanlığa küçük de olsa güzel bir türkü de yapsam bundan tatmin oluyorum. Dünyada kalıcı bir eseriniz yoksa diğer taraf-tan kalıcı bir şey beklemeyin derler. Derdim bu benim. Ama o dönemler çok kötüydü. O klip-te bana yardımcı olanlara bu konuya dikkat çe-kenlere çok teşekkür ediyorum. Her kitabımın başında da vurgularım bunu; yoktan, yoksul-luktan kırılsa kolum, haktan, hakikatten vaz-geçmez yolum. Ben hakikatten vazgeçmem. Kırgınlıklarım var. Çok güzel işler yapmak iste-dim ama İstanbul bunu pek değerlendirmedi. İkinci albümünüze gelelim. Albüme ismini ver-diğiniz ‘Düşme’ şiiriniz yorumlardan gördüğüm kadarıyla sanırım özel bir parça. Bu şiirinizin bir hikâyesi var mı?Kendime yazdım bu şiiri. Hayranlarım İbra-him Tatlıses’e uyarlamış bu şiiri. İbrahim Tat-lıses benim eserlerimden ‘Bileydim, Ante-bin Kalesi, Neler Gördüm’ parçasını okumuş-tu. Bir de insanlar Tatlıses’e şarkı yapan adam diye size yaklaşınca bu da kariyerinize bir kat-kı oluyor haliyle. Hiçbir şarkımı ve şiirimi sah-te yazmadım. Bunu hep sorarlar. Sen bu şiirle-ri eşine mi yazdın diye? Cinayet romanı yazan adam her gün bir adamı mı öldürüyor? Ha-yır. Etkilenmemek ya da sahtekâr olmanın bir anlamı yok. Empatim çok kuvvetli benim. Siz oturun özel bir anınızı anlatın, ben yaşıyormuş gibi hissederim. İnandığım, sohbetimin olduğu, güvendiğim insanların durumundan etkile-nip şiir yazabiliyorum. İyi bir gözlemciyim. Sos-yal şeyleri yazmayı seviyorum. Düşme şiiri de benim için sosyal mesajlar içeriyor. Mesela sizi üzenleri hayatınızdan sileceksiniz. Silmezseniz, üzülürsünüz. Hasreti de, gurbeti de seviyorum. Hasret çekenlere şiir yazmayı da…

Siz tüm bu güzel yönlerinizin yanında bir de uyuştu-rucu köpeklerini yetiştirme uzmanısınız. Dereceleriniz de var. Bu yönünüzden bizlere bahsedebilir misiniz?2000 yılında başlamıştım köpek yetiştirme uz-manlığına. 2003’te de yapılan yarışmada Türki-ye birincisi olmuştum. Belçika Kurdu dediğimiz Malinois ırkından köpeğim vardı. 20 ilin katıl-mış olduğu, ülkemizi de dışarıda yapılacak olan şampiyonda temsil etme hakkı verilecek olan yarışmayı kazanmıştım. Yurtdışına bazı durum-lardan dolayı gidemedik. 2007’de de yapılan bir sınavla da hocalık belgesi aldım. Uyuşturucu köpeklerini yetiştiren bir narkotikçi oldum ama 2010’da da hepsine son verdim. Şu anki görevim ise bölgedeki sportif faaliyetlerle ilgilenmek. Ya-kında Medya FM’de de haftada iki defa olmak üzere radyo programım başlayacak. Progra-mımda muhakkak bu konuları ufak ufak işle-yip, mesajlarımı vereceğim.Birçok beste ve güfteniz Alişan, İzzet Yıldızhan, Cey-lan, Müslüm Gürses, Latif Doğan gibi sanatçılar tara-fından seslendirildi. İbrahim Tatlıses’in de yorumla-dığı ‘Bileydim’ parçasının beste ve müziği de size ait. Bu şekilde beste yapmaya devam ediyor musunuz?Bizim oralarda ‘ara veren, sıra veren, yanar’ der-ler. Devam ediyorum tabi. Allah’a şükür güzel gidiyor. Şu ana kadar beste sayım iki yüzü geç-ti. Türk Halk Müziği ve fantezi parçalar yapıyo-rum çoğunlukla.Meslektaşlarınız sanatçı yönünüzü nasıl karşılıyor? İki mesleğiniz de birbirine engel oluyor mu?

Engelliyor tabi. Bir konferans oluyor, bir din-letiye çağırıyorlar sizi. O gün göreviniz oluyor gidemiyorsunuz. Mesleğimiz içinde ressam-lar, şairler, sporcular var. Meslek kendi içeri-sinde nedense sosyal adamları çıkarmaktan garip bir şekilde uzak duruyor. Adam şiir ya-zıyor. Halkla ilişkiler elemanı mı istiyorsun, al sana halkla ilişkilerin kralı. Bunu cop salla-makla yapamazsınız. Birimin, teşkilatın ken-disi yapıyor bunu. Sanata meyilli olana yar-dım et. Kalbi taş değil, benim polisim insan! Bizim polis olduğumuzu duydukları zaman insanlar çok mutlu oluyorlar, gerçekten mi diye soruyorlar; sanki polis taş! Çok iyi oyun-cular var. İnşallah bu durumu fark ederler. Meslektaşlarım seviyorlar beni, takdir ediyor-lar. Bir programa çıktıktan sonra, program bi-timinde arayıp tebrik ediyorlar.Bir de Ekim ayında bir Avrupa turneniz var?Evet. Gurbetçilerimizin yoğun isteği üzerine turneye çıkacağız. Hafta sonları yapılacak olan bir turne bu. Şunu da eklemek istiyorum. Ben ülkenin şiirine hizmet etmek istiyorum. Ne-cip Fazıl’ın da dediği gibi şiirsiz toplum şuursuz toplumdur. Toplum şuursuz olmasın diye bir şey yapalım. Ben şiire hizmet edeyim. Siz böyle çok ulvi bir sosyal proje içerisinde olun. Toplum böyle gelişir. Yolda yalpalayan olacak. Yalpalaya-nı bir de tutun, onlara destek verin. Şiir yazmayı kimse benden alamaz. Allah verdi, O’nun hedi-yesi, şiir yazmayı da bir tek O alır benden.

48 BEN BU ÜLKENİN GENÇLİĞİNİ SEVİYORUM, İN-SANLARINI SEVİYORUM. BEN BU ÜLKEYE HİZ-MET ETMEK İSTİYORUM. İNSANLIĞA KÜÇÜK

DE OLSA GÜZEL BİR TÜRKÜ DE YAPSAM BUNDAN TATMİN OLUYORUM. DÜNYADA KALICI BİR ESERİNİZ YOKSA DİĞER TARAFTAN KALICI BİR ŞEY BEKLEMEYİN DERLER. “

TEŞEKKÜRZeynep klibiyle ‘Elele’ verip uyuşturucu bağımlılığına dikkat çekerek duyarlılıklarını gösteren değerli sanatçılarımız Alişan, Pınar Aylin, Latif Doğan, Baha, Tarık Mengüç, Bülent Serttaş, Türkü, Hülya Bozkaya ve rahmetli Kıvırcık Ali’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz.

OK

ÇULU

KGÜ

Ç, K

OO

RD

İNA

SYO

N, S

ABI

R

OKÇULUK; İNSAN, YAY VE OKTAN OLUŞUR. OKÇULUKTAKİ AMAÇ UZAKTAKİ HEDEFİ VUR-MAKTIR.OKÇULUK GÜ-NÜMÜZDE SON DERE-CE MODERN MALZEME-LERLE VE KURALLAR ÇERÇEVESİNDE YAPI-LAN OLİMPİK BİR SPOR DALIDIR.OK ATMANIN EN ÇEKİCİ VE GÜZEL TA-RAFI UZAKTAKİ BİR CİS-Mİ VURMANIN HAZZINI YAŞAMAKTIR. OK ATAN KİŞİ BEDENİNİ VE RU-HUNU EĞİTİP; KENDİSİ-Nİ MAKSİMUM DÜZEY-DE KULLANMASINI ÖĞ-RENİR. OKÇULUK SPO-RU YAPILIRKEN MUTLA-KA ÖNCE EMNİYET TED-BİRLERİ ALINMALI, KİM-SENİN ZARAR GÖRME-YECEĞİ BİR MEKANDA OKÇULUK ÇALIŞMALARI YAPILMALIDIR.

S A L İ H A B Ü Ş R A S E L M A NA H M E T K A Y N A R

SPOR

OK

ÇULU

KGÜ

Ç, K

OO

RD

İNA

SYO

N, S

ABI

R

OKÇULUK; İNSAN, YAY VE OKTAN OLUŞUR. OKÇULUKTAKİ AMAÇ UZAKTAKİ HEDEFİ VUR-MAKTIR.OKÇULUK GÜ-NÜMÜZDE SON DERE-CE MODERN MALZEME-LERLE VE KURALLAR ÇERÇEVESİNDE YAPI-LAN OLİMPİK BİR SPOR DALIDIR.OK ATMANIN EN ÇEKİCİ VE GÜZEL TA-RAFI UZAKTAKİ BİR CİS-Mİ VURMANIN HAZZINI YAŞAMAKTIR. OK ATAN KİŞİ BEDENİNİ VE RU-HUNU EĞİTİP; KENDİSİ-Nİ MAKSİMUM DÜZEY-DE KULLANMASINI ÖĞ-RENİR. OKÇULUK SPO-RU YAPILIRKEN MUTLA-KA ÖNCE EMNİYET TED-BİRLERİ ALINMALI, KİM-SENİN ZARAR GÖRME-YECEĞİ BİR MEKANDA OKÇULUK ÇALIŞMALARI YAPILMALIDIR.

S A L İ H A B Ü Ş R A S E L M A NA H M E T K A Y N A R

SPOR

Okçuluk sanatı, bir yay kullanımı ile okları iten bir uygulamadır. Okçuluk, ateşli silahların keşfinden önce savaşlar-da ve avcılıkta kullanılmıştır. Şimdiler-de ise sportif maksatlarla kullanılmak-tadır. Ok ve yay insanların zaman za-man hem silahı, hem arkadaşı hem de güvencesi olmuştur. Her uygarlık ok ve yayı biraz daha geliştirmiş, günümüze kadar getirmiştir. Ama geçmişten bugü-ne ok ve yayın çalışma prensibi temel-de hiç değişmemiştir. Ok atmak, uygun kalınlıkta ve uzunlukta düz bir ağaç da-lını hafif eğip, iki ucundan bir sicimle gergin olarak bağlayıp, daha ince ucu sivriltilmiş uygun uzunluktaki düz bir dalı da sicimin üstüne yerleştirip, sicimi çekerek dalı gerip dalın esneme gücü sayesinde sivri uçlu dal parçasını uzağa fırlatmaktır. Okun, sap ve ucu sivri bir demir başlıktan oluşup, uzunluğu, ağır-lığı ve genişliği yaya göre değişmekte-dir. Her ok her yayda kullanılmaz ve yayın ağırlığı azaldıkça okun ağırlı-ğı da azalır. Okçuluk; insan, yay ve ok-tan oluşur. Okçuluktaki amaç uzakta-ki hedefi vurmaktır.Okçuluk günümüz-de son derece modern malzemelerle ve kurallar çerçevesinde yapılan olimpik bir spor dalıdır.Ok atmanın en çekici ve güzel tarafı uzaktaki bir cismi vurma-nın hazzını yaşamaktır. Ok atan kişi be-denini ve ruhunu eğitip; kendisini mak-simum düzeyde kullanmasını öğre-nir. Okçuluk sporu yapılırken mutlaka önce emniyet tedbirleri alınmalı, kimse-nin zarar görmeyeceği bir mekanda ok-çuluk çalışmaları yapılmalıdır. Okçuluk sporu günümüzde gelişmiş malzeme-lerle yapılmaktadır ve tekniğe dayalı bir spordur, bu nedenle ilk etepta tek ba-şınıza ok atmaya kalkışmayınız mutla-ka bir antrenör eşliğinde bu spora baş-layınız

Okçuluk Eğitimi İçin Gerekenler

Güç koordinasyon ve sabır iyi bir okçu-da bulunması gereken üç ana özellik-tir Elbette her sporcudan beklenen ça-lışkanlık ve hırs da bunlara eklenince

52

iyi bir Okçuluk sporcusunu tanımını yap-mış oluruz. 12-14 yaşları okçuluğa başla-manın en uygun dönemidir İyi bir ok atı-cısı olmak için de 2 yıl gerekir. Başlangıç döneminden gençlere (16-18 yaş) geçtik-ten sonra 18 yaş üstü yani büyükler klas-manına ulaşırsınız ki bu da 4-6 yıl gibi bir zamanı kapsar Günde 3-4 saat haftada en az 5 gün antreman gerekir.

Malzemeler

Bu spor için gerekli malzemeler ok, yay ve hedef tahtasıdır. Bunlar basit malze-melermiş gibi görünseler de aslında yapı-mı hayli incelik ve uğraş gerektiren mal-zemelerdir. Okçuluk malzemeleri yurt-dışından getirtilir ve pahalı malzemeler-dir. Malzemeler kişiye özel hazırlanır.Tecrübe,bilgi ve itinayla hazırlanması ge-reken okçuluk malzemeleri sporcunun bir parçasıdır.

Kurallar ve Yarışlar

• Hedefin çapı ok atış uzaklığına göre be-lirlenir. 122 cm çapındaki hedef 90, 70, 60 metre atışlarında, 80 cm çapındaki he-def ise 50 ve 30 metre atışlarında kullanı-lır. Salon yarışlarında; 25 metre uzaklıkta-ki hedefin çapı 60 cm, 18 metre uzaklıkta-ki hedefin çapı ise 40 cm olmalıdır.• Hedef, çember çizgilerle beş renge bo-yanır. Bu renkler merkezden dışa doğ-ru sırasıyla sarı, kırmızı, mavi, siyah ve beyazdır. Her renk şerit de ikiye ayrı-lır. Böylece hedef içten dışa doğru 10’dan 1’e inen sayılarla numaralanır. Yani, he-def kağıdının en ortasındaki sarı renk 10 puan, dış sarı 9 puan, iç kırmızı 8 puan,dış kırmızı 7 puan... dır.• Her ok hedefte vurduğu yere göre puan alır. Bir ok, halkaları ayıran çizginin tam

üzerine saplanmışsa daha yüksek olan puanı alır. • Ok atışları;uzak mesafelerde 6’şar ok-luk serilerle, yakın mesafelerde 3’er okluk serilerle yapılır.• 3 ok atışı için verilen süre 120 sn.dir. • Açık havada erkek sporcular,90m.,70m.,50m. ve 30m.’den,bayan sporcular 70m.,60m.,50m. ve 30m.’den ok atışı yaparlar. Her mesafe-ye 36’şar ok atılıp,toplam 144 ok atışı ya-pılır. Salonda 18 m.’den 60 ok atışı yapılır.• Yarışma kıyafeti rengi beyazdır. Bayan-lar beyaz etekte giyebilirler.• Yarışmalar hakemlerin gözetiminde ve kontrolünde yapılır.• Her sporcuya sırt numarası takılır ve sporcular oklarına isimlerini mutlaka ya-zarlar.• Hedef kağıdından oklarını çeken spor-cu ok deliklerini işaretler, daha sonra her-hangi bir ok çarpar düşer veya hedefi de-ler ise tespit edilmesi için.• Hedef kağıdına vurulan okların puan kağıdına yazılmasını hakem ve sporcu-lar yapar. • Yarışmanın birincisi toplam puana göre belirlenir.

Okçuluk yıl içinde 7 ay açık havada, 5 ay salonda yapılır. Türkiye çapında 6-7 adet açık hava, 3-4 adet salon okçuluk ya-rışması yapılır. Her yarışma Milli Takım-lar için seçme niteliğindedir. Büyükler, gençler, yıldızlar ve minikler olmak üze-re dört kategori üzerinden gruplandırı-lır. Okçuluk gelişmiş malzemeye ve gü-zel tekniğe dayanan mukavemet gerekti-ren zor ama zevkli bir spor dalıdır.Kişiye; mücadeleci bir ruh, konsantrasyon, koor-dinasyon, enerjisini planlı kullanmayı ve vücut sağlığı kazandırır.

Bu spor için gerekli malzemeler ok, yay ve hedef tahtasıdır. Bunlar basit malze-melermiş gibi görünseler de aslında yapı-mı hayli incelik ve uğraş gerektiren mal-zemelerdir. Okçuluk malzemeleri yurtdı-şından getirtilir ve pahalı malzemelerdir. Malzemeler kişiye özel hazırlanır.

Okçuluk sanatı, bir yay kullanımı ile okları iten bir uygulamadır. Okçuluk, ateşli silahların keşfinden önce savaşlar-da ve avcılıkta kullanılmıştır. Şimdiler-de ise sportif maksatlarla kullanılmak-tadır. Ok ve yay insanların zaman za-man hem silahı, hem arkadaşı hem de güvencesi olmuştur. Her uygarlık ok ve yayı biraz daha geliştirmiş, günümüze kadar getirmiştir. Ama geçmişten bugü-ne ok ve yayın çalışma prensibi temel-de hiç değişmemiştir. Ok atmak, uygun kalınlıkta ve uzunlukta düz bir ağaç da-lını hafif eğip, iki ucundan bir sicimle gergin olarak bağlayıp, daha ince ucu sivriltilmiş uygun uzunluktaki düz bir dalı da sicimin üstüne yerleştirip, sicimi çekerek dalı gerip dalın esneme gücü sayesinde sivri uçlu dal parçasını uzağa fırlatmaktır. Okun, sap ve ucu sivri bir demir başlıktan oluşup, uzunluğu, ağır-lığı ve genişliği yaya göre değişmekte-dir. Her ok her yayda kullanılmaz ve yayın ağırlığı azaldıkça okun ağırlı-ğı da azalır. Okçuluk; insan, yay ve ok-tan oluşur. Okçuluktaki amaç uzakta-ki hedefi vurmaktır.Okçuluk günümüz-de son derece modern malzemelerle ve kurallar çerçevesinde yapılan olimpik bir spor dalıdır.Ok atmanın en çekici ve güzel tarafı uzaktaki bir cismi vurma-nın hazzını yaşamaktır. Ok atan kişi be-denini ve ruhunu eğitip; kendisini mak-simum düzeyde kullanmasını öğre-nir. Okçuluk sporu yapılırken mutlaka önce emniyet tedbirleri alınmalı, kimse-nin zarar görmeyeceği bir mekanda ok-çuluk çalışmaları yapılmalıdır. Okçuluk sporu günümüzde gelişmiş malzeme-lerle yapılmaktadır ve tekniğe dayalı bir spordur, bu nedenle ilk etepta tek ba-şınıza ok atmaya kalkışmayınız mutla-ka bir antrenör eşliğinde bu spora baş-layınız

Okçuluk Eğitimi İçin Gerekenler

Güç koordinasyon ve sabır iyi bir okçu-da bulunması gereken üç ana özellik-tir Elbette her sporcudan beklenen ça-lışkanlık ve hırs da bunlara eklenince

52

iyi bir Okçuluk sporcusunu tanımını yap-mış oluruz. 12-14 yaşları okçuluğa başla-manın en uygun dönemidir İyi bir ok atı-cısı olmak için de 2 yıl gerekir. Başlangıç döneminden gençlere (16-18 yaş) geçtik-ten sonra 18 yaş üstü yani büyükler klas-manına ulaşırsınız ki bu da 4-6 yıl gibi bir zamanı kapsar Günde 3-4 saat haftada en az 5 gün antreman gerekir.

Malzemeler

Bu spor için gerekli malzemeler ok, yay ve hedef tahtasıdır. Bunlar basit malze-melermiş gibi görünseler de aslında yapı-mı hayli incelik ve uğraş gerektiren mal-zemelerdir. Okçuluk malzemeleri yurt-dışından getirtilir ve pahalı malzemeler-dir. Malzemeler kişiye özel hazırlanır.Tecrübe,bilgi ve itinayla hazırlanması ge-reken okçuluk malzemeleri sporcunun bir parçasıdır.

Kurallar ve Yarışlar

• Hedefin çapı ok atış uzaklığına göre be-lirlenir. 122 cm çapındaki hedef 90, 70, 60 metre atışlarında, 80 cm çapındaki he-def ise 50 ve 30 metre atışlarında kullanı-lır. Salon yarışlarında; 25 metre uzaklıkta-ki hedefin çapı 60 cm, 18 metre uzaklıkta-ki hedefin çapı ise 40 cm olmalıdır.• Hedef, çember çizgilerle beş renge bo-yanır. Bu renkler merkezden dışa doğ-ru sırasıyla sarı, kırmızı, mavi, siyah ve beyazdır. Her renk şerit de ikiye ayrı-lır. Böylece hedef içten dışa doğru 10’dan 1’e inen sayılarla numaralanır. Yani, he-def kağıdının en ortasındaki sarı renk 10 puan, dış sarı 9 puan, iç kırmızı 8 puan,dış kırmızı 7 puan... dır.• Her ok hedefte vurduğu yere göre puan alır. Bir ok, halkaları ayıran çizginin tam

üzerine saplanmışsa daha yüksek olan puanı alır. • Ok atışları;uzak mesafelerde 6’şar ok-luk serilerle, yakın mesafelerde 3’er okluk serilerle yapılır.• 3 ok atışı için verilen süre 120 sn.dir. • Açık havada erkek sporcular,90m.,70m.,50m. ve 30m.’den,bayan sporcular 70m.,60m.,50m. ve 30m.’den ok atışı yaparlar. Her mesafe-ye 36’şar ok atılıp,toplam 144 ok atışı ya-pılır. Salonda 18 m.’den 60 ok atışı yapılır.• Yarışma kıyafeti rengi beyazdır. Bayan-lar beyaz etekte giyebilirler.• Yarışmalar hakemlerin gözetiminde ve kontrolünde yapılır.• Her sporcuya sırt numarası takılır ve sporcular oklarına isimlerini mutlaka ya-zarlar.• Hedef kağıdından oklarını çeken spor-cu ok deliklerini işaretler, daha sonra her-hangi bir ok çarpar düşer veya hedefi de-ler ise tespit edilmesi için.• Hedef kağıdına vurulan okların puan kağıdına yazılmasını hakem ve sporcu-lar yapar. • Yarışmanın birincisi toplam puana göre belirlenir.

Okçuluk yıl içinde 7 ay açık havada, 5 ay salonda yapılır. Türkiye çapında 6-7 adet açık hava, 3-4 adet salon okçuluk ya-rışması yapılır. Her yarışma Milli Takım-lar için seçme niteliğindedir. Büyükler, gençler, yıldızlar ve minikler olmak üze-re dört kategori üzerinden gruplandırı-lır. Okçuluk gelişmiş malzemeye ve gü-zel tekniğe dayanan mukavemet gerekti-ren zor ama zevkli bir spor dalıdır.Kişiye; mücadeleci bir ruh, konsantrasyon, koor-dinasyon, enerjisini planlı kullanmayı ve vücut sağlığı kazandırır.

Bu spor için gerekli malzemeler ok, yay ve hedef tahtasıdır. Bunlar basit malze-melermiş gibi görünseler de aslında yapı-mı hayli incelik ve uğraş gerektiren mal-zemelerdir. Okçuluk malzemeleri yurtdı-şından getirtilir ve pahalı malzemelerdir. Malzemeler kişiye özel hazırlanır.

Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman ken-ti olan Mersin , palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakınların-daki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları ge-zenlere her türlü olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsuslu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan’ın Kleopatra’ya evlenme he-diyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki top-rakları vermesi ile hatırlanır.

Binlerce yıldan buyana verimli topraklarıyla yaşanılan, insanlarını besleyen, doğası ve şifalı sularıyla hayat veren, doğa ile dağın ölmez sev-gilerini barındıran İçel ili, birçok uygarlığın ku-rulduğu önemli bir yerleşim bölgesidir. İçel, ta-rihi ve arkeolojik değerleri, Akdeniz kıyıların-da bol güneşli günlerinin ilkbaharda başlayıp sonbahara kadar uzaması, 108 km’ye varan do-ğal koylarla, çam ormanlarıyla süslenmiş kıyı bandı, Toros dağları ile deniz arasında bulunan sayısız doğal güzelliklerin yanında; yöresel ve uluslararası şenlikleri, efsaneleri, Türkmen ve Yörük kültürü, yayla yaşantısı, yöresel el sanat-ları bakımından çok zengin bir bölge olarak, tu-rizm sektörü için önemli bir konuma ve potan-siyele sahiptir. Tatil turizminin de belirli bir yeri olmasına karşın, İçel turizmi 1970’lerin sonunda daha çok iş turizmi yönünde önem kazanmış-tır. Özellikle, 1980’de limanın Ortadoğu çapın-da önem taşıyan bir niteliğe kavuşması ve yine aynı yıllarda, Türkiye’deki transit karayolu taşı-macılığının İçel’de yoğunlaşmasına koşut olarak “iş turizmi” çok canlanmıştır.

İldeki tatil turizmi, daha çok iç turizme yö-neliktir. 1960’larda Silifke-Anamur yöresinde başlayan ve 1980’lerden itibaren Silifke-Mersin kıyı bandında narenciye bahçelerinin yok olma-sı pahasına sürdürülen yazlık ev ve site yapımı, iç turizmi canlandırmıştır.

Hıristiyanlığın önemli bir haç yeri olan St. Paulus’un doğduğu evin ve kutsal bir yer olan Eshab-ı Kehf’in mağarasının ve Tarsus’da Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesinin Gülnar yakı-nında bulunması, ilk kadın Azize Thekla’nın Silifke’de Meryemlik denilen dini bir alanda ya-şamış olması, Mut Alahan Manastırı, İncil’in bu-rada kaleme alınması, konsül toplantılarının bu-ralarda yapılması gibi özellikleri nedeniyle, Hı-ristiyanlar ve Müslümanlar için çok sayıda din-

sel amaçlı ziyaret yerleri bulunmaktadır. Bilinen klasik tanımını çoktan aşmış bulunan turizm, tarihi yerler görmenin de dışına taşırmak önem-lidir. Kongre turizmi, yayla turizmi, kış turizmi, termal turizmi, üçüncü kuşak yaş turizmi ve inanç turizminin fonksiyonel ve kurumsal bo-yutta yapılması gündemdedir. Mersin ve çevre-sinde bu potansiyel fazlasıyla bulunmaktadır.

Mevcut potansiyeller değerlendirildiğin-de daha başka turizm alanları yaratılabilecek-tir. Son yıllarda, turistik ürün bileşimini zengin-leştirmek ve çeşitlendirmeye dönük çalışmalar sistematik bir yoğunluğa ulaşmıştır Böylece tu-rizm hareketlerinde faaliyet tüm yıla yayılarak, yaz sezonu gibi klasik kalıpların dışına çıkılmış olacaktır Bu bağlamda, yaz turizminden çok az pay alan yöreler ve tesisler de sisteme dahil ola-cak, ulaştırma faaliyetleri, istihdam, eğitim ve araştırma gibi diğer alanlarda da yıl boyunca bir hareketlilik ve canlanma sağlanacaktır.

MERSIN.

kültür TANITIM

BİLİNENİN ÖTESİNDE BİR DERİNLİĞE SAHİP OLAN İL

AHMET NAS Yeşilay Mersin Temsilcisi

Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman ken-ti olan Mersin , palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakınların-daki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları ge-zenlere her türlü olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsuslu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan’ın Kleopatra’ya evlenme he-diyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki top-rakları vermesi ile hatırlanır.

Binlerce yıldan buyana verimli topraklarıyla yaşanılan, insanlarını besleyen, doğası ve şifalı sularıyla hayat veren, doğa ile dağın ölmez sev-gilerini barındıran İçel ili, birçok uygarlığın ku-rulduğu önemli bir yerleşim bölgesidir. İçel, ta-rihi ve arkeolojik değerleri, Akdeniz kıyıların-da bol güneşli günlerinin ilkbaharda başlayıp sonbahara kadar uzaması, 108 km’ye varan do-ğal koylarla, çam ormanlarıyla süslenmiş kıyı bandı, Toros dağları ile deniz arasında bulunan sayısız doğal güzelliklerin yanında; yöresel ve uluslararası şenlikleri, efsaneleri, Türkmen ve Yörük kültürü, yayla yaşantısı, yöresel el sanat-ları bakımından çok zengin bir bölge olarak, tu-rizm sektörü için önemli bir konuma ve potan-siyele sahiptir. Tatil turizminin de belirli bir yeri olmasına karşın, İçel turizmi 1970’lerin sonunda daha çok iş turizmi yönünde önem kazanmış-tır. Özellikle, 1980’de limanın Ortadoğu çapın-da önem taşıyan bir niteliğe kavuşması ve yine aynı yıllarda, Türkiye’deki transit karayolu taşı-macılığının İçel’de yoğunlaşmasına koşut olarak “iş turizmi” çok canlanmıştır.

İldeki tatil turizmi, daha çok iç turizme yö-neliktir. 1960’larda Silifke-Anamur yöresinde başlayan ve 1980’lerden itibaren Silifke-Mersin kıyı bandında narenciye bahçelerinin yok olma-sı pahasına sürdürülen yazlık ev ve site yapımı, iç turizmi canlandırmıştır.

Hıristiyanlığın önemli bir haç yeri olan St. Paulus’un doğduğu evin ve kutsal bir yer olan Eshab-ı Kehf’in mağarasının ve Tarsus’da Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesinin Gülnar yakı-nında bulunması, ilk kadın Azize Thekla’nın Silifke’de Meryemlik denilen dini bir alanda ya-şamış olması, Mut Alahan Manastırı, İncil’in bu-rada kaleme alınması, konsül toplantılarının bu-ralarda yapılması gibi özellikleri nedeniyle, Hı-ristiyanlar ve Müslümanlar için çok sayıda din-

sel amaçlı ziyaret yerleri bulunmaktadır. Bilinen klasik tanımını çoktan aşmış bulunan turizm, tarihi yerler görmenin de dışına taşırmak önem-lidir. Kongre turizmi, yayla turizmi, kış turizmi, termal turizmi, üçüncü kuşak yaş turizmi ve inanç turizminin fonksiyonel ve kurumsal bo-yutta yapılması gündemdedir. Mersin ve çevre-sinde bu potansiyel fazlasıyla bulunmaktadır.

Mevcut potansiyeller değerlendirildiğin-de daha başka turizm alanları yaratılabilecek-tir. Son yıllarda, turistik ürün bileşimini zengin-leştirmek ve çeşitlendirmeye dönük çalışmalar sistematik bir yoğunluğa ulaşmıştır Böylece tu-rizm hareketlerinde faaliyet tüm yıla yayılarak, yaz sezonu gibi klasik kalıpların dışına çıkılmış olacaktır Bu bağlamda, yaz turizminden çok az pay alan yöreler ve tesisler de sisteme dahil ola-cak, ulaştırma faaliyetleri, istihdam, eğitim ve araştırma gibi diğer alanlarda da yıl boyunca bir hareketlilik ve canlanma sağlanacaktır.

MERSIN.

kültür TANITIM

BİLİNENİN ÖTESİNDE BİR DERİNLİĞE SAHİP OLAN İL

AHMET NAS Yeşilay Mersin Temsilcisi

56 57Alıntılar Şiir

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

SELAM OLSUN !..

Selam olsun bizden güzel dünyaya, Bahçelerde hala güller açar mı? Selam olsun sonsuz güneşe, aya, Işıklar, gölgeler suda oynar mı? Hepsi güzeldi. Kar, tipi, fırtına, Günlerin geçişi, ardı ardına. Hasretsiz bir kanat şakırtısına, Mavi gökte kuşlar yine uçar mı? Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan, Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan. Dönmeyen gemiler olduk açıktan, Adınızı soran, arayan var mı?

Ahmet Hamdi Tanpınar

YETİM BAHÇE Senin güllerin her yerde açar Dağda, bayırda, kırda, bozkırda Bozkır biraz şüpheli ama Günlerden bir gün açar mı açar Bozkır dediğin sakar Senin güllerin her yerde açar Ya benim güllerim Sevinen çocuk gözlerinde bir Bedava iyilik yapanların gözlerinde iki Bağışlamasını bilen yüreklerin en kuytu yerinde açar üç Benim güllerimle senin güllerin el ele En güzel bahçe Benim güllerim olmadıkça Senin bahçelerin yetim, yitik

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Hayal kurmak belki de dünyanın en politik, en isyankâr, en devrimci kalkışmasıdır. Çün-kü hayal kurmak, insanın kendisiyle beraber tüm toplumun ve dünyanın da halihazırda sü-regiden durumundan hoşnut olmadığını, başka türlü bir hayat arzuladığını ve başka türlü bir hayat için mücadele ettiğini gösterir.K. Murat Güney

Hayal, ipleri elden kaçırmaktır. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, o ipin ucu elinizden bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveri-yor. Ondan sonra siz hayal ediyorsunuz, ama bir başkası yaşıyor.İsmet Özel

Merak ve hayranlık, en ari biçimde yetişkinde değil, ancak çocukta ya da çocuklukta bulunur. Buna göre deha, sadece uzatılmış bir çocukluk-tur, çocukluğun uzatılmasıdır ya da çocuk kal-mış olmaktır.Vecdi Aral

Egemen, olağanüstü hale karar verendir.Carl Schmitt

Düşündüğü gibi yaşamak için güreşmeyen ay-dın, uşaktır.Hikmet Kıvılcımlı

Mucizeler tabiata aykırı değildir, sadece tabiat hakkında bildiklerimize aykırıdır.Aziz Augustine

Müziği duyamayanlar, dans edenlere deli gö-züyle bakar.George Carlin

Ağaçlar yerin gök üstüne yazdığı şiirlerdir. Biz onları devirir, kağıda çeviririz, Üstüne kofluğumuzu kaydedebilelim diyeHalil Cibran

Kimileri bilgi nehrinden kana kana içer, kimile-ri ise yalnızca ağzını çalkalar.Woody Allen

Ormanı görmedin… Ağacı görmedin… Rüzga-rın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı, in-san zekasının bütünü sanıyorsun...Cemil Meriç

56 57Alıntılar Şiir

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

SELAM OLSUN !..

Selam olsun bizden güzel dünyaya, Bahçelerde hala güller açar mı? Selam olsun sonsuz güneşe, aya, Işıklar, gölgeler suda oynar mı? Hepsi güzeldi. Kar, tipi, fırtına, Günlerin geçişi, ardı ardına. Hasretsiz bir kanat şakırtısına, Mavi gökte kuşlar yine uçar mı? Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan, Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan. Dönmeyen gemiler olduk açıktan, Adınızı soran, arayan var mı?

Ahmet Hamdi Tanpınar

YETİM BAHÇE Senin güllerin her yerde açar Dağda, bayırda, kırda, bozkırda Bozkır biraz şüpheli ama Günlerden bir gün açar mı açar Bozkır dediğin sakar Senin güllerin her yerde açar Ya benim güllerim Sevinen çocuk gözlerinde bir Bedava iyilik yapanların gözlerinde iki Bağışlamasını bilen yüreklerin en kuytu yerinde açar üç Benim güllerimle senin güllerin el ele En güzel bahçe Benim güllerim olmadıkça Senin bahçelerin yetim, yitik

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Hayal kurmak belki de dünyanın en politik, en isyankâr, en devrimci kalkışmasıdır. Çün-kü hayal kurmak, insanın kendisiyle beraber tüm toplumun ve dünyanın da halihazırda sü-regiden durumundan hoşnut olmadığını, başka türlü bir hayat arzuladığını ve başka türlü bir hayat için mücadele ettiğini gösterir.K. Murat Güney

Hayal, ipleri elden kaçırmaktır. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, o ipin ucu elinizden bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveri-yor. Ondan sonra siz hayal ediyorsunuz, ama bir başkası yaşıyor.İsmet Özel

Merak ve hayranlık, en ari biçimde yetişkinde değil, ancak çocukta ya da çocuklukta bulunur. Buna göre deha, sadece uzatılmış bir çocukluk-tur, çocukluğun uzatılmasıdır ya da çocuk kal-mış olmaktır.Vecdi Aral

Egemen, olağanüstü hale karar verendir.Carl Schmitt

Düşündüğü gibi yaşamak için güreşmeyen ay-dın, uşaktır.Hikmet Kıvılcımlı

Mucizeler tabiata aykırı değildir, sadece tabiat hakkında bildiklerimize aykırıdır.Aziz Augustine

Müziği duyamayanlar, dans edenlere deli gö-züyle bakar.George Carlin

Ağaçlar yerin gök üstüne yazdığı şiirlerdir. Biz onları devirir, kağıda çeviririz, Üstüne kofluğumuzu kaydedebilelim diyeHalil Cibran

Kimileri bilgi nehrinden kana kana içer, kimile-ri ise yalnızca ağzını çalkalar.Woody Allen

Ormanı görmedin… Ağacı görmedin… Rüzga-rın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı, in-san zekasının bütünü sanıyorsun...Cemil Meriç

Sıhhatte Çocukların BakımıÇocuk bakımında hedefimiz çocuğun bedeni ve ruhi terbiyesidir. Her çocuk daha cursume halinde iken bünyesinde bir hususiyet taşır. Vazifemiz hususi-yetler veya evsafın terbiye ve inkişafını temin et-mektir. O halde evvela çocukta görülen tezahürat-ı hayatiyeyi müşahede ve öğrenmek, ruhi teheyyüç kabiliyetlerini bilmek lazımdır. Bu noktaları iyice tetkik edersek çocuğun bedeni ve ruhi inkişafını te-min ve bu inkişafta vukua gelen hata ve noksanları izale, hiç olmazsa azaltmış oluruz.

Çocukları arzu edilen kalıba sokmak istenildiği gibi terbiye etmek gayet kolaydır. Fakat bazı çetin çocuklar da vardır ki bunlar daha doğuşta bir şahsi-yet sahibidirler. İstenilen şekilde terbiyeleri müşkül olduğu kadar muvaffakiyeti de o nispette tatlı olur.

İlk nısf seneden sonra çocuklar memeden ke-silince süt çocuğu devri geçmiş demektir. Bun-dan sonra süt, çocuğun mevcudiyetinde en büyük rolü süt şişesi oynar. Ve sütle beraber diğer gıda-lar, muhtelif ezmeler, bisküvi, et suları, sebzeler ge-lir. Nihayet dişler çıktıktan sonra yumurta ve etlere sıra gelir. Süt çocuğu küçük çocuk devresine girer.

Sebzelere altıncı aydan sonra başlamak pek muvafıktır. Zira bunlarla çocuğun bedenine hadid ve fosfor gibi anasır-ı madeniye girerek çocuğu ra-şitizm “kemik hastalığı” vigaye eder.

Süt çocuğu devresinde yapılacak başlıca ihti-mamlar gıdaidir tegazi meselesidir. Bu devreden sonra diğer bedeni faaliyetler başlar. Bilhassa çocu-ğun ruhunda süratli bir inkişafın alametleri görülür.

Hal-i tabide inkişaf halinde bulunan bir çocuğun bedeni bakımı evvel emirde gıda ile başlar. Gıda ço-cuğun devre-i inkişafına uygun bir şekilde olmalıdır. Sonra elbise meselesi gelir. Çocuğun tarz-ı haya-tı, muhiti, odası, yatağı, istirahat ve hareketi, uyku müddeti nazarı dikkate alınarak muntazam bir şekle sokulmalıdır. Adalat ve rieler, göz ve kulaklar, el ve ayaklar, dişler, tırnaklar, saçlar vs. bedenin her kısmının nezafet ve bakımını temin edecek muva-fık bir bakım temin edilmelidir.

Vücut bakımı aynı zamanda ruhun da terbiyesi-

dir. Mesela yemek yeme usulleri, elbisenin intihabı, yevm-i hayatın muntazam bir surette taksimi ve nezafet-i bedeniye birçok terbiye amillerini havidir.

Bilhassa terbiye-i ruhiye en ufak şeylerden en büyük ruhi teheyyüçlere, mefkûrelere varınca-ya kadar birçok safhalar ihtiva eder. Çocuğun her an tahvil eden şahsiyetine uygun düştükçe hedefe doğru gidilmiş olur. Çocukların şahsiyetlerinde gö-rülen büyük farklardan dolayı terbiye mesailinde bizim arz edeceğimiz noktalar yalnız umumi hat-lardan ibarettir. Hakikatte her çocuk başlı başına bir kitaptır.

Çocukta bedeni inkişaf 8 yaşına kadar devam ettikten sonra bu seneden itibaren diğer bir terbi-yeye başlamak iktiza eder ki o da terbiye-i tenasü-liyyedir.

O halde evvela tegaddiden başlayıp elbiseler, tarz-ı hayat, vücut bakımı, ruhi terbiye ve tenasüli terbiyeyi ayrı ayrı zikredeceğiz.

TegaddiÇocuğun gıdası evvela menşe-i hayvani olan

sütle başlar. Sonra nebati agdiya ile karışır. Nebati gıdalarda tuzlar ve sudan maada albüminler, yağlar tatlı maddeler vardır. Tegaddide fenni mikyas kalo-ri hesabıdır.

• 100 gram albümin maddeleri 40 kalori,• 100 gram şeker ve emsali maddeler 410 kalori• 100 gram yağ 930 kalori kuvvetindedir.Yalnız gıda maddelerinin kalorisi hesap edilir-

se agdiya biri birinin yerine kaim olursa hayvani al-bümin maddeleri vücut için fevkalade mühim bazı maddeleri nukle-i proteitleri ihtiva ediyorlar. Neba-ti albümin maddelerinde, yağlar ve şekerlerde bu maddeler yoktur.

Çocuğun kalori ihtiyacını tayinde çocuğun sini nazarı itibara alınmaz, sıkleti hesap edilir. Çocuk büyüdükçe kalori ihtiyacı muntazaman azalır. 2-3 yaşlarında albümin yağ ve su ihtiyacı azalmakta devam eder. Şekerlere ihtiyaç çoğalır. 5-7 yaşların-da albümin ve şekerlere ihtiyaç tekrar çoğalır. Buna mukabil yağlar ve suya ihtiyaç azalır.

Ç E V İ R E N A R İ F Ç İ F T Ç İ

58 Hilal-i Ahdar

Sıhhatte Çocukların BakımıÇocuk bakımında hedefimiz çocuğun bedeni ve ruhi terbiyesidir. Her çocuk daha cursume halinde iken bünyesinde bir hususiyet taşır. Vazifemiz hususi-yetler veya evsafın terbiye ve inkişafını temin et-mektir. O halde evvela çocukta görülen tezahürat-ı hayatiyeyi müşahede ve öğrenmek, ruhi teheyyüç kabiliyetlerini bilmek lazımdır. Bu noktaları iyice tetkik edersek çocuğun bedeni ve ruhi inkişafını te-min ve bu inkişafta vukua gelen hata ve noksanları izale, hiç olmazsa azaltmış oluruz.

Çocukları arzu edilen kalıba sokmak istenildiği gibi terbiye etmek gayet kolaydır. Fakat bazı çetin çocuklar da vardır ki bunlar daha doğuşta bir şahsi-yet sahibidirler. İstenilen şekilde terbiyeleri müşkül olduğu kadar muvaffakiyeti de o nispette tatlı olur.

İlk nısf seneden sonra çocuklar memeden ke-silince süt çocuğu devri geçmiş demektir. Bun-dan sonra süt, çocuğun mevcudiyetinde en büyük rolü süt şişesi oynar. Ve sütle beraber diğer gıda-lar, muhtelif ezmeler, bisküvi, et suları, sebzeler ge-lir. Nihayet dişler çıktıktan sonra yumurta ve etlere sıra gelir. Süt çocuğu küçük çocuk devresine girer.

Sebzelere altıncı aydan sonra başlamak pek muvafıktır. Zira bunlarla çocuğun bedenine hadid ve fosfor gibi anasır-ı madeniye girerek çocuğu ra-şitizm “kemik hastalığı” vigaye eder.

Süt çocuğu devresinde yapılacak başlıca ihti-mamlar gıdaidir tegazi meselesidir. Bu devreden sonra diğer bedeni faaliyetler başlar. Bilhassa çocu-ğun ruhunda süratli bir inkişafın alametleri görülür.

Hal-i tabide inkişaf halinde bulunan bir çocuğun bedeni bakımı evvel emirde gıda ile başlar. Gıda ço-cuğun devre-i inkişafına uygun bir şekilde olmalıdır. Sonra elbise meselesi gelir. Çocuğun tarz-ı haya-tı, muhiti, odası, yatağı, istirahat ve hareketi, uyku müddeti nazarı dikkate alınarak muntazam bir şekle sokulmalıdır. Adalat ve rieler, göz ve kulaklar, el ve ayaklar, dişler, tırnaklar, saçlar vs. bedenin her kısmının nezafet ve bakımını temin edecek muva-fık bir bakım temin edilmelidir.

Vücut bakımı aynı zamanda ruhun da terbiyesi-

dir. Mesela yemek yeme usulleri, elbisenin intihabı, yevm-i hayatın muntazam bir surette taksimi ve nezafet-i bedeniye birçok terbiye amillerini havidir.

Bilhassa terbiye-i ruhiye en ufak şeylerden en büyük ruhi teheyyüçlere, mefkûrelere varınca-ya kadar birçok safhalar ihtiva eder. Çocuğun her an tahvil eden şahsiyetine uygun düştükçe hedefe doğru gidilmiş olur. Çocukların şahsiyetlerinde gö-rülen büyük farklardan dolayı terbiye mesailinde bizim arz edeceğimiz noktalar yalnız umumi hat-lardan ibarettir. Hakikatte her çocuk başlı başına bir kitaptır.

Çocukta bedeni inkişaf 8 yaşına kadar devam ettikten sonra bu seneden itibaren diğer bir terbi-yeye başlamak iktiza eder ki o da terbiye-i tenasü-liyyedir.

O halde evvela tegaddiden başlayıp elbiseler, tarz-ı hayat, vücut bakımı, ruhi terbiye ve tenasüli terbiyeyi ayrı ayrı zikredeceğiz.

TegaddiÇocuğun gıdası evvela menşe-i hayvani olan

sütle başlar. Sonra nebati agdiya ile karışır. Nebati gıdalarda tuzlar ve sudan maada albüminler, yağlar tatlı maddeler vardır. Tegaddide fenni mikyas kalo-ri hesabıdır.

• 100 gram albümin maddeleri 40 kalori,• 100 gram şeker ve emsali maddeler 410 kalori• 100 gram yağ 930 kalori kuvvetindedir.Yalnız gıda maddelerinin kalorisi hesap edilir-

se agdiya biri birinin yerine kaim olursa hayvani al-bümin maddeleri vücut için fevkalade mühim bazı maddeleri nukle-i proteitleri ihtiva ediyorlar. Neba-ti albümin maddelerinde, yağlar ve şekerlerde bu maddeler yoktur.

Çocuğun kalori ihtiyacını tayinde çocuğun sini nazarı itibara alınmaz, sıkleti hesap edilir. Çocuk büyüdükçe kalori ihtiyacı muntazaman azalır. 2-3 yaşlarında albümin yağ ve su ihtiyacı azalmakta devam eder. Şekerlere ihtiyaç çoğalır. 5-7 yaşların-da albümin ve şekerlere ihtiyaç tekrar çoğalır. Buna mukabil yağlar ve suya ihtiyaç azalır.

Ç E V İ R E N A R İ F Ç İ F T Ç İ

58 Hilal-i Ahdar

60 Hikmetli Çizgiler