yaŞamlarin ÖzÜ olan mevsİmsel bahÂr ......sen de gel rabb’e yalvar gönlümün mabedinde,...
TRANSCRIPT
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/8 Summer 2013, p. 1575-1586, ANKARA-TURKEY
YAŞAMLARIN ÖZÜ OLAN MEVSİMSEL BAHÂR ZEMİNİNDE ULUSAL BAHÂR*
Ahmet ADIGÜZEL**
ÖZET
“Kelimelerin anlamları yok, kullanımları vardır.”
P. Giruod
Kuzey yarım kürede mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan 21
Mart-22 Haziran arası zaman aralığı ilkyaz, bahâr, bitkilerin canlandığı,
canlıların kanlandığı kış ve yaz arasındaki mevsimdir. Bahâr, yılın dört mevsiminden biridir. Bu mevsim dilimi, evrenin olağan dışı yenilemeler
ve değişerek gelişmeler gösterdiği capcanlı, rengârenk güzel kokulu
ipeksi bir yaşam kreasyonu, karesidir. Bahâr bir yeniden doğuştur,
diriliştir, ihyadır. Bizler, bu güzel yaşam tablosunu irdelemeyeceğiz.
Bahâr kelimesinin “bir farklı anlam halesi”ni oluşturan bir milletin
manevi bahârını, maddi ve mevsimsel bahâr ekseninde yorumlayacağız.
Halide Nusret Zorlutuna’nın Git Bahâr, Ağla Bahâr, Gel Bahâr,
Bahâr Geldi şiirleri ayrı birer manzume olmakla beraber bir birinin
devamı niteliğinde olan eserlerdir. Şair, Mondros mütarekesiyle
başlayan bu makûs kaderi, manzumeleriyle fotoğraf ize etmektedir. Git
Bahâr, Ağla Bahâr, Gel Bahâr, Bahâr Geldi dörtlü manzume tedrici olarak esaretten kazanımlara, kurtuluşa uzanan ulusal başarıları
anlatmaktadır. Belirtik ve örtük manalarla mücehhez olan bu
manzumelerde bahâr mevsimi ile Türk milletinin yaşadığı hadiseler ve
atlattığı badireler ifade edilmektedir. Türk tarihinde iz bırakan bu
hadiseler, Türk milli şuurunda ve mizacında derunî bir tekevvün
oluşturmuştur. Sanatkârın bu dört manzumesine damgasını vuran bu dominant unsurları, imajların zengin doku oluşturduğu güçlü döngüsel
kavramlarla terennüm etmektedir. Willemaine’nin ifade ettiği; eserin
içinde doğduğu ortam, memleket, medeniyet anlam blokları ile Türk
milletinin psikolojisini, şuurunu, Anadolu’daki mücadelesini ve
muştusunu dile getirmiştir, sanatkâr, Türk milletinin dili, tercümanı olmaya çabalamıştır. Sanatkâr, toplumsal aidiyet ve bireysel duruşuyla
millet vicdanın sesi olma çabası içerisindedir. Vicdanın ve aklın egemen
olduğu bu ruh hali, Türk milletinin yaşadığı halet-i ruh iyenin tüm
hüviyetiyle izharıdır. Hayatın bir şubesi hatta kendisi olan edebiyat,
toplumun sosyal meselelerini ve mefhumlarını şümullü bir idrak,
insicamlı ve olgunlaşmış bir zevkle terennüm etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bahar, şair ve şiir, Türklerin bağımsızlığı
* Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir. ** Doktora Öğrencisi, Girne Amerikan Üniversitesi, Yeni Türk Dili, El-mek: [email protected]
1576 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
NATIONAL SPRING IN GROUND SEASONAL SPRING BEING ESSENCE OF LIFE
ABSTRACT
There isn’t meaning of words, there is usage of them
P. Giruod
North hemisfere is a season in which takes place march, april,
may and in spring animation of plants between summer and winter. Spring is one of the four seasons. This season include alterations in
everything such as animations of plants, colorful and a good smell life.
The spring is a new life, beauty. We won’t examine this beauty. We will
examine spring’s Word which from spring of anation. Although Halide
Nusret Zorlutuna’s “ Git Bahar, Ağla Bahar, Gel Bahar, Bahar Geldi” poems are piece of verse they are poems which follow each other. The
poet, who starts her bad life with Mondros treaty, shows pictures with
her piece of verses. İn her Works such as Git Bahar, Ağla Bahar, Gel
Bahar, Bahr Geldi, she tells about the success of nation and save from
captivity.
In this piece of verses, it is told about season of spring and Turkish nation had events and unforeseen dnager left a deep traces in
Turkish nations life. These dominant components, which affact four
verses of poet, form rich images and strong concepts. As willemaine
mentioned, The poet express country, the civilization Turkish nation’s
psychology and strugle in Anatolia in her work. The poet efforts to be Turkish nation’s language, guide. The poet also efforts to be nation’s
voice with her standing individual. This shows Turkish nation’s
situation. The literature which is a branch of life form the society
problems with a big pleasure.
Key Words: spring, poet and poem, nation, independence of
Turkish
Giriş
Git Bahâr; esareti, Ağla Bahâr; yası, Gel Bahâr; çağrıyı, Bahâr Geldi; muştuyu sembolize
etmektedir. Türk milletinin esaretten, yastan; hürriyete, bağımsızlığa kavuştuğunu, kurtuluşa
eriştiğini bu dört manzume ile vazıh bir biçimde izah etmektedir. Milli edebiyat ekolü mensubu
olan Halide Nusret Zorlutuna, ait olduğu topluluğun edebi özelliklerini en iyi biçimde eserlerinde
temsil ediyor. Halide Nusret Zorlutuna bireysel menkıbe, totemsel ve tabusal sapmalardan uzak,
ayrıca ideolojik ve siyasi kaygılar gütmeden, sentezci yaklaşım ve analitik metoduyla Türk ulusal
bilincinin odak noktası, künhü, merkezi olan tam bağımsızlık tem’ini yalın, sade, açık, duru ve
anlaşılır bir üslupla kaleme almıştır. Anadolu’da gerçek bir bahârın yaşanabilmesi için Türk
ulusunun bağımsızlık arzusunu, anlayışını amentü haline gelmiş bir metaforla ifade etmeye
çalışmaktadır.
Zorlutuna, bu önemli hadiseler mecmuasını tarih dizim sırasına göre eserlerinde
işlemektedir. Sanatkâr, şiirlerini inşa ederken kelimelerle ses, anlam ve hayal yönünden tam bir
korelasyon sağlamıştır. Ses dokusu ve âhenk manayı kuvvetlendirecek bir biçimde kullanılmıştır.
Dört manzumeye de bir orkestra ses düzeyi hâkimdir. Sanatkâr, kelimeleri belki özenle seçip
Yaşamların Özü Olan Mevsimsel Bahâr Zemininde Ulusal Bahâr 1577
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
tezhipten geçirmemiştir, ama ses-mana arasında uyumlu bir âhenk söz konusudur. Mihanikî
sayılabilecek ses unsurları mana ile samimi bir şekilde müte’azzi olmamışsa bile olgun bir zevkle
mütecezzi olmuştur. 1901 yılında İstanbul doğumlu olan Halide Nusret Zorlutuna, annesinin babası
93 harbinde şehit oldu, çocukluk yılları Kerkük’te geçen Zorlutuna Birinci Dünya savaşının
başlamasıyla İstanbul’a döner, babasının ölümü üzerine “Ağlayan Kahkahalar” şiirini 1917 yılında
yayımlar.
Halide Hanım 1924 yılında öğretmenlik görevine başladı, sırasıyla; Kırıkkale, Kars,
Ardahan, Urfa, Karaman, İstanbul ve Ankara gibi ülkenin çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca
görev yaptı. Zorlutuna, mütareke yıllarında şiir yazmaya başladı. Milli mücadelenin başlamasıyla
kurtuluş savaşının etkisi ve heyecanıyla milli edebiyat akımına katıldı. Milli duygularla kaleme
aldığı ‘’GİT BAHÂR’’ şiiri tanınmasını sağladı. Hece anlayışını benimsedi. Türk kültür temsilcisi,
entelektüel sermayesi ve abidesi YAHYA KEMAL’in tesirinde kaldı.
I
GİT BAHÂR
Çekil bu gölgeli yolda gezinme,
Bahâr bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme.
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
Mabettir orası, meyhane değil…
Işıklar, kokular, sesler, çiçekler…
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda açtı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..
Gerçekten güzelsin, efsane değil:
Altınlı başında papatyalar niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın
Git bahâr… Gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızları ürkütme sakın,
Kalbime girme, o kaşane değil!..
Git bahâr, git bahâr! Uzaklarda gül,
Denize renginden bırak hediye,
Ufuklarda gezin, semalarda süzül…
1578 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Kalbime sokulma ‘’ Peymane!’’ diye,
Gördüklerin kandil, peymane değil!
Avrupa’nın ‘’hasta adam’’ olarak nitelediği Osmanlı 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros
mütarekesini imzalar. Türk yurdu maalesef düşman işgaline uğrar. Bin yıllardır İslam’a
bayraktarlık eden, çağ kapatıp çağ açan bu necip millet bahâr mevsimini matemle karşılıyor,
“ Şuur devrinde şiir susar.”
Şair kendisini Türk milletinin sesi, yüreği ve vicdanı olarak görüyor. Onun ifadeleri
milletinin hissettikleri ile aynıdır. Mütareke sonrası Türk’ün taşıdığı ruh hali “Git Bahâr” şiiriyle
müşahhas bir biçim alıyor. Bahârın saadet duygusunu yok eden, vatanın esaretidir. Doğadaki
döngü, mevsimsel işleyişini rutin olarak devam ettiriyor. Bahâr, zamanında gelmiş, çiçekler açmış,
tabiat adeta bir gelin gibi süslenmiştir. Nebatat, hayvanat neşeyle sevinçle bu mevsimi karşılıyor.
Bahâr, doğa için ihyadır. Topraktan mütefavit, mütefarık müteaddit çiçekler fışkırtmaktadır. Kış
mevsimi; soğuk, soluk, donuk tüm vasıflarını kar gibi eritip doğadan çekilmiştir. Fakat bahâr, Türk
yurdunun üstüne örtülen, çekilen kara perdeyi aralayamamıştır. Türk ülkesi işgal altındadır:
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
Mabettir orası, meyhane değil…
Dizeleriyle Türk yurdu, kutsiyetiyle bir mabede benzetilmiştir. Mabed ehli, uyanıktır,
gaflet perdesini aralamıştır. Miskinlerin, sarhoşların pineklediği bir mekân, yani meyhane değildir.
Türk milleti yastadır. Bu yas, vatan yasıdır. Hiçbir tabiî unsur, bahâr coşkusu, tazeliği bile bu kara
yası kaldıramaz. Türk’ün ruh haline, onuruna tezat bu esaret, kalkmadıkça, son bulmadıkça bahârı
Türk ulusu bahâr tadında yaşayamaz.
Işıklar, kokular, sesler, çiçekler…
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda açtı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..
Gerçekten güzelsin, efsane değil:
Sanatkâr, bahâr realitesini, hakikatini kabul ediyor. Fakat işgal altında bulunan bir ülkede
“Bülbüller koynundan açtı çiçekler… gerçekten güzelsin, efsane değil…” ifadeleriyle bu hakikati
teyit etmekle beraber bu panoramik manzaranın Türk milleti için bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Bahâr, ancak hürriyet ve bağımsızlıkla bir mana kazanır: Kalbime girme, o kâşane değil!
Şair yurdun işgaliyle kalbinin, kırık, karanlık ve harap olduğunu terennüm ediyor. O kalbin
kâşane olabilmesi için ülke üzerindeki kara esaret bulutunun kalkması gerektiğini dile getiriyor.
Kalbime sokulma “peymane!” diye
Gördüklerin kandil, peymane değil!
Şair yasta olan milletin ferdi olarak, kendisini bahârın sarhoşluğuna kaptırmaz. Türk
Milleti’nin istikbali için müteyakkız olmak durumundadır.
Sanatkâr, vicdanın ve aklın egemen olduğu bir şuur ile milletinin derdiyle dertlenmekte,
milletinin dilini konuşma gayreti içerisindedir. Türk halkı esarete karşı bir mezar taşı gibi
suskunlaşamaz. Onun istiklâl çığlığı bu şiirde vazıh bir şekilde tezahür ediyor.
Yaşamların Özü Olan Mevsimsel Bahâr Zemininde Ulusal Bahâr 1579
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
II
AĞLA BAHÂR
AĞLA BAHÂR
-O Meş’um Mütareke Bahârında-
Doldun mu kalbime, yine her sene gibi,
O nazlı renklerinle, çiçeklerinle bahâr?
Üstünde dolaştığın toprağı dinle, bahâr!..
Her zerresi taşıyor binlerce şehit kalbi
Gülme bu sene bahâr, bağır, ağla bu sene!
Niçin yanıyor böyle tatlı, yeşil gözlerin?...
Günahkâr mısın, yoksa sarhoş musun sen, güzel?
Ne olur, bir kere de günahsız gel, sessiz gel…
Bir kere de gamına aşina çık bu yerin:
Bu viran belde de, bak, inleyen inleyene.
Nerede, bülbüllerine arkadaş olan kızlar?
Nerede, eski günlerin neşeli hatırası?
Hepsinin yüreğinde gizli bir derdin yası,
Hepsinin gözlerinde son bahârın hüznü var.
Dudaklar uzanıyor senin tatlı busene
Bahâr, uykudan ayıl, bir lahza yerine in de
Toprakların altından gelen sesleri dinle
Solan dudaklarınla, bükülen dizlerinle
Sen de gel Rabb’e yalvar gönlümün mabedinde,
Gülme bu sene bahâr, bahâr ağla bu sen!
Bu şiir “Git Bahâr”ın devamıdır. 1919 mütareke yılını müteakiben yazılan bu şiirden
hemen sonra, yani mütareke sonrası ilkbahârda yazılan “Ağla Bahâr” şiiri o meş’um mütareke
bahârında yazılmıştır. Şair bahâr mevsimini tasvir ediyor. Bahârın o güzelliğini, canlılığını
resmediyor, fakat sanatkâr;
“Gülme bu sene bahâr, bağır, ağla bu sene!”
dizesiyle aslında Türk milletinin ruh hali ile bahâr arasında bir korelasyon örmeye
çalışıyor. Biz millet olarak tarih boyunca seninle hep güldük, tarihi zafer ve kazanımlarımızla
1580 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
kusursuz bir orkestra gibi sana eşlik ettik bahâr, ama bu sene biz esaretteyiz, sen bize uy, diyor,
bağır, ağla ifadeleriyle de bunu teyit etmeye çalışıyor. Bu sene demesi bir ümit ifade ediyor.
Esaretin kısa süreceğine dair bir remz, bir işarettir. Sanatkârın muhayyilesinde hürriyet dokusu
örülmüş “Kararan gecenin sabahının erken olacağı”nı âdeta müjdeliyor.
“ Her zerresi taşıyor binlerce şehid kalbi”
‘’Fransız milletini, bin yılda Fransa’nın toprağı yarattı.” Anadolu’nun her karışı Türk
milletinin kanı ile sulanmıştır. Bu vatan için ödenen bedel onu bir toprak unsuru olmaktan
çıkarılarak, yani soyut ve çıplak vatan kelimesi bahâr imajı ile sanatkârane duyuşun tezahürünü
terennüm etmektedir. Vatan, kutsal bir mana taşıyan eşsiz bir unsur hüviyetine, ulviliğine ermiştir.
Şair, Ağla Bahâr’ı adeta kişileştirmektedir. Evet, bahâr sen geldin, ama yurdum viranedir,
diyor. Onunla diyaloga geçiyor. Memleketin ahvalini bahâr mevsimine ifşa ediyor. İnsanla vatan
arasındaki bağı, alakayı tezahür ediyor. Bahâr, çiçekli ağaçları, çiçek ve çimen kokuları, kuşların
güneşli cıvıltıları, ezeli fecri, nihayetsiz mülevven unsurlarıyla teşrif ediyor. Fakat güzel yurdum
Anadolu, Avrupa’nın mülevves eliyle ilhak edilmiş. Ebedi kederiyle bulunan bu vatan coğrafyası,
büyük matemler geçirmiş, felaketler görmüştür. Mahzun, masum, mazlum Türk milleti, bu ölüm
örtüsü olan esareti, söküp atmadan gerçek bahârını yaşayamaz, sana eşlik edemez.
…Sen de gel Rab’e yalvar gönlümün mabedinde,
Gülme bu sene bahâr, bağır, ağla bu sene!
Şair, bahârı dert ortağı olarak görmek istiyor. Bahârın kendisine mahsus güzelliklerini,
zevklerini ve eğlencelerini zikreden şair, bu sene için bunların tul’ûnu istemiyor. Bahârın bu şahsi
ve hususi unsurlarını, ülke yasından dolayı tezahür etmemesini umuyor. Ayrıca bahârı gafletle
suçlayarak; “Bahârı, uykundan ayıl, bir lahza yere in de toprakların altından gelen sesleri dinle”
ifadesi ile uyarıyor.
Türk milletinin bu devrilişiler, çökülüşler ve yıkılışlar arasında modern çağa uygun, uygar
bir devlet kurması övünülecek bir hadisedir.
III
GEL BAHÂR
GEL BAHÂR!
Gel bahâr, erit bu yolun karını,
Geçen seneleri anmayalım hiç.
Dinle bülbüllerin şarkılarını,
Güllerin kıpkızıl şarabını iç
Bu dünya bir büyük meyhanedir, gel!
Saçında baygın bir gül kokusu var…
Dudakların kızıl, karanfil gibi.
Gözlerinde gülsün mine ışıklar,
Seninle büyüle çarpan her kalbi.
Bu hayat zaten bir efsanedir, gel!
Yaşamların Özü Olan Mevsimsel Bahâr Zemininde Ulusal Bahâr 1581
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Ben mi çıldırmışım, sen mi delirdin?
Yalvaran sesimden bu kaçış neye?
Git, dediğim zaman koşar gelirdin;
Gel şimdi de inan bu efsaneye;
Şimdi günler birer peymanedir, gel!
Gel bahâr, gel bahâr, yakınlarda gül!
Denize renginden armağan bırak;
Ufuklarda gezin, semaya süzül.
Sonra yavaş yavaş in, içime ak!
Gönlüm hasretinle divanedir, gel!,
Bu şiir, Sanatkârın git deyip gelmesini istemediği, daha sonra geldiysen bana yaran ol,
arkadaş ol, benimle hemhal ol, dediği bahâra bir davet, bir çağrıdır. Bu şiirini 1939 yılında yazar.
Düşman Anadolu’yu terk etmek zorunda kalmış, esaret zinciri kırılmış, büyük Türk Milleti bîhemta
bir zaferle müjdelenmiştir. Esaretten hürriyete kavuşmuştur. Şairin peşini bırakmadığı, şairi
rahatsız, huzursuz eden bahâr, şimdi davet ediliyor. Sanatkâr, bu güzel muştuyu bahârla paylaşmak,
bahârla yaşamak istiyor. Sanatkâr, sırtını geçmişe döner ve o devri hatırlamak, tahayyül ve tasavvur
etmek istemez.
Geçen seneleri anlamayalım hiç,
Dinle bülbüllerin şarkılarını
Diğer iki şiirde, matem ve mahzun mana ile yüklü olan kelimeler, bu şiirde, yani müspet
mana hususiyetleriyle yükleniyor. Manzumede, bahâr coşkusu, neşesi ve zevkleriyle uyumlu bir
biçimde teşekkül edilmiştir.
Güllerin kıpkızıl şarabını içi
Bu dünya bir büyük meyhanededir, gel! Git bahâr şiirinde: kapısı kilitli mihrabı bomboş
mabettir orası, meyhane değil! Ruh halini taşıyan şair, camid esaretin bitmesiyle tamamen bahârın
tüm unsurlarıyla tam bir korelasyon içine girer ve mütelezizane bir zaviyeden, bahârın canlılığını,
tazeliğini ve güzelliğini görmeye başlar. İnsan ruh haline göre bir gözlük takar ve öylece eşya ve
olayları algılar. Manzumeler, hürriyet ve bağımsızlık muştusunun, şairin iç dünyasında yaptığı
inkılâbın bir dışa vurumudur. Şair, artık bahârı, bahâr tadında yaşayabileceğini deklere eder. Bu
sevinç ve heyecanını bahârla paylaşmak ister. Şairin bu ruh hali bahârda bir şaşkınlık yaratmıştır.
Sanatkârın git-gelleri bahârı mütereddit kılmıştır. Adeta bahâr ile şair arasında git-gel köşe
kapmaca oyunu oynanmaktadır. Bu işin merkezinde Sanatkârın algısı vardır. Bu durum, Onun
perspektifini belirliyor.
Şair, ısrarla bahârı davet eder. Mutluluk tablosunun bir karesini oluşturan bahâr mevsimi,
Sanatkârın coşku ve heyecanına hem mekânsal bir katkı sunacak hem de onun yaşadığı ruh halinin
tezahüründe müteharrik, mütehaşşid bir rol üstlenecek.
Halide Nusret Zorlutuna “Gel Bahâr” şiirin yazdığı tarihte Serhat şehrimiz Kars’ta ikamet
etmektedir. Sanatkârın ısrarlı bahâr davetinde Kars soğuğu ne kadar etkilidir, bilinmez .(Gel bahâr,
erit bu yolun karını), ama bir bestsellere dönüşen bahâr dörtlemesinin ziyadesiyle bir vatan şiir
güldestesi olduğu da aşikârdır.
1582 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
IV
BAHÂR GELDİ
Yıllardır kaybettim o tatlı sesi,
Bir türlü içimde ötmez o bülbül.
Bir ömre bedeldi bir tek nağmesi;
Hem ötmez, hem içten gitmez o bülbül.
Kalbim sükûtuna kaşane oldu.
Dediler: ‘’ Gelecek, sen bekle biraz;
“Saçlarında sümbül, yüzünde gül var;
“Dilinde nağmeler, bakışında naz,
“Bütün haşmeti ile gelecek bahâr!”
Bu müjde, dillerde efsane oldu.
Hasret dedikleri zorlu ateştir;
Bekledim, bağrımı dağladı gül gül.
Artık gelse de bir, gelme de bir.
‘’Dermanı yanmada bulan bu gönül’’
Vahdet şarabına mey-hane oldu!
Yürekten, derinden fışkındı bir ah.
Erişti imdada rahmet-i Rahman.
Işıkla doldu can, elhamdülillah,
Gönülde göründü en büyük sultan…
Bezminde kandiller peymane oldu,
Nusret bu aşk ile divane oldu
1949 yılında yazdığı dördüncü bahâr şiiri, 1951 yılında Hisar dergisinde yayımlanmış. Bu
şiiri yaklaşık ellili yaşlarında yazıyor. Bir yandan kendi yaşamının güzel gençlik yıllarının geri
gelemeyeceğine olan hayıflanma, öte yandan bu şiirin dokusunda ön plana çıkan mistik tem ve
Tanrı’ya yöneliş söz konusudur. Sanatkâr, manevi bir boyuttadır. Ayrıca bahâr maddi bir bahâr
olmaktan ziyade bir özlemin adı olur. Bunda Sanatkârın yaşı ve büründüğü manevi ruh hali büyük
bir tesir oluşturmuş olabilir:
Yaşamların Özü Olan Mevsimsel Bahâr Zemininde Ulusal Bahâr 1583
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Erişti imdada rahmet-i Rahman.
Işıkla doldu can, elhamdülillah,
Gönülde göründü en büyük sultan…
Bezminde kandiller peymane oldu,
Nusret bu aşk ile divane oldu
Vatan duyuş ve düşünüşün kozasını ördüğü bu dört manzumeden Bahâr Geldi’nin
özellikle son dizeleri bir iman şairi olan Mehmet Akif’i çağrıştırmaktadır. Şairin artık dünyevi ve
beşeri, yani maddi herhangi bir beklentisi yok gibidir. O, saf, poezi pür bir duyguyla Allah’a
yöneliyor, şükrünü eda ediyor. O, bu dünyanın geçici, zahiri tarafını terk ederek, yalancı dünyanın
geçici bahârından ziyade asli vatan olan ahiretin, cennettin ebedi bahârını, yani bekayı arzu ediyor.
Bu dört manzume, gerekli toplumsal tutkalı sağlayabilecek “Vatan” unsuruna olan
bağlılığını tezahürüdür. Mehmet Akif bir iman, Mehmet Emin Yurdakul bir millet, Arif Nihat Asya
bir bayrak şairi ise Halide Nusret Zorlutuna da bir vatan, hürriyet, bağımsızlık aşığı ve şairidir.
Ali Şîr Nevaî, hayatını dört fasıla bölüyor. Her fasla münasip bir isim veriyor. Sigar (7-20),
Şebab (20-35), Bedai (35-45), Fevaid (45-60) Zorlutuna’nın bu dört manzumesi de Türk milletinin
tedrici olarak kat ettiği, aştığı badireleri hatırlatıyor, bunları: “Esaret, yas, çağrı, muştu” olarak
tanımlayabiliriz.
Beşeri ve tabiî felaketler, kendi kişisel ve kolektif kaderini belirler. Sanatkâr, kozmik
âlemi, maddi dünyayı, tarihi zamanı, vatan aşkını bir potada eritip kendi şahsi hayat macerası ile
birleştirerek hayata karşı derin bir hayranlık duygusuyla milletinin şuuru ve vicdanı olmaya
çalışmıştır. Sanatkârın şiirinde imajlar bir tezyin unsuru veya kelime oyunu değil, işlevleri olan his
ve düşüncelerinin hüviyet, mahiyet ve tesir derecelerini ifşa eden bir tecezzidir. Bu dört
manzumede dış ile iç, mücerret ile müşahhas, eşya ile insan tam bir uyum içerisinde görülmektedir.
Şiirlerin dördünde de görülen bu korelasyon, işlenen mana ve hayat görüşünün bir tezahürüdür.
Sade ve akıcı bir üslupla kaleme alınan bu dört manzumede de hayat manzarası, çok net ve somut
olarak görülmektedir. Yer yer pitoresk unsurlar göze çarpmaktadır. Bahâr, bütün olarak dört
manzumeye hâkim olan, derin ve kuvvetli bir bağ ile sosyal hayata raptedilmiş asli bir temdir.
Şairin şiiri güzel gösteren, tesirli kılan terkipler için özel bir çaba harcamadığı
anlaşılmaktadır. Bu manzumelerin kompozisyonuyla birlikte, canlı teferruatla dolu olan üslubunun
dokusunda veya kelimelerin örgüsünde santimantal bir duygu yoğunluğu buluruz. Milli edebiyatın
özelliklerini taşıyan bu manzumeler, devrin özelliklerini kâmil manada tezahür ediyor. Eserlerde,
mekânsal bir homojenlik söz konusudur. Devrin hadiseleri ve edebi özellikleri şiire damga
vurmuştur. Türk milletinin yaşadığı merhaleler, atladığı badireler, aslî tem olarak işlenmiştir. Bu
dört manzume âdeta bir şiir güldestesidir. Şiir, tekrarlanan unsurlarla değişen unsurlardan meydana
gelmektedir.
Şekil ve İç Özellikler
Hece vezni ile yazılan dört manzumede ses dokusu ve ahenk, manayı
kuvvetlendirmektedir. Ritim unsurları olan vezin, kafiye ve kelime tekrarları önemsenmiştir. Git
Bahâr’da: değil, kalp; Ağla Bahâr’da: gel, bahâr, ağla; Gel Bahâr’da: gel, gül, bahâr; Bahâr Geldi:
gül, bülbül, gönül kelimeleri sık sık tekrarlanmaktır.
Armoni unsurları olan aliterasyon, asonans ve diğer tekrarlar Sanatkâr tarafından
ziyadesiyle yapılmıştır. Türk dilinde ahenk unsuru sayılabilen “ç, k, l, m, n, s, ş, t, y” sesleri de
yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ünlü seslere de sıklıkla başvurulmuştur. Özellikle düz sesler
1584 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
diye tanımlanan “a, e, ı, i” seslerine bir hayali müracaat edilmiştir. Git Bahâr’da k:15, l:41, Bahâr
Geldi’de k:18, l:48, Ağla Bahâr’da k:18, l: 52, t:28 defa kullanılmıştır.
Asonans ve aliterasyon şiirin hemen hemen tamamına hâkimdir. Ses dokusu manaya
kuvvet vererek, ona hizmet etmektedir.
Sanatkâr, yukarıda ad değindiğimiz gibi, kelimeleri belki özenle seçip tezhipten
geçirmemiştir, ama ses-mana arasında uyumlu bir ahenk söz konusudur. Mihanikî sayılabilecek ses
unsurları mana ile samimi bir şekilde müte’azzi olmamışsa bile mütecezzi olmuştur.
İmaj Örgüsü (Hayaller) :
Sanatkâr, Git Bahâr şiirinde: sarhoş, mabet, mihrap, meyhane imajları ile muhayyilesindeki
esareti somutlaştırmaya, ifade etmeye çalışıyor. Bu kavramlar arasında bulunan tezatlık, bahâr ile
esaret arasındaki çelişkinin şiire olan yansımasıdır, izdüşümüdür. Gül, kalp, kâşane, peymane
arasında örtük bir ilişki teşekküllü söz konusudur. Ruh hali ve çevre akisleri resmedilmiştir. Ağla
Bahâr şiirinde: “şehit kalbi” dil birliği, vatan için ödenen bedelin simgesi olarak kullanmaktadır.
Toprak, hem bahâr hem vatan anlamları ile yüklü bir mana taşımaktadır. Viran belde, yurdun
işgalini temsil ettiği gibi gül bülbül de bahârı haber veren unsurlardır. Gel Bahâr şiirinde: şarap,
meyhane terimleri tatlı bir telaşın, sevinçli mutluluğun şairde uyandırdığı heyecanın zevkli bir
ifadesidir. Efsane imaj ifadesi ile Sanatkâr şiirdeki mutluluk kozasını tamamen örüyor. Bulunduğu
an, onun için gerçek, asude bir bahârdır.
Şiirde işlenen tema ile kullanılan hayal unsurları arasında insicam söz konusudur. Sanatkâr
estetik bir yapı inşa etmek o zevki ortaya çıkarmak için imkânlar yumağını zorlamıştır. Alışılmış
bağdaştırmalar yoğun olmakla beraber yer yer alışılmamış bağdaştırmalardan da yararlanmaktadır:
Denize renginden armağan bırak
Ufuklarda gezin, semâya süzül
Sonra yavaş yavaş içime ak!
Bahâr Geldi şiirinde mistik unsurlar yoğunluktadır. İslam terminolojisinden
yararlanmaktadır.
Sanatkâr, dört şiirin birçok dizesinde kişileştirme, istifham, tecahülü arif sanatlarını
başarıyla uyguladığı gibi şiirlerin dokusunda hissedilen sehl-i mümteni edebi sanatı, Sanatkârın
yüksek manada bir şiir ve sanat dili tezahürü içerisinde olduğu hissini uyandırmaktadır.
Sonuç
Doğada doğal olan işleyiş ilk günden modern çağa kadar süregelmiştir. Dünya var oldukça
da bu süreç işleyecektir, insicam devam edecektir. Bu süreç ekseninde insanlık doğaya müdahil
olmakla beraber sosyal hayatın koşulları gereği zaman zaman doğa ile çatışmış, kimi zaman galip
gelmiş kimi zaman da doğal bir algı perspektifi ile yaşamını sürdürmüştür. Halide Nusret Zorlutuna
maddi bahârı belirtik bir tem olarak kullanıyor. Doğanın işleyen bu döngüsel sistemi “İnsan kâinat
ile alakadardır. “ sözü ile özetlenmiştir. Açık hava insanlık evi olan doğada, vukua gelen hadiseler,
insanları fazlasıyla ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu ilgi ve etkinin uyumlu olması
gerekmektedir. Zorlutuna “Vatan ve millet, insanın ferdi varlığını aşan ve âdeta dine has, kutsal
mana taşıyan varlıklardır.” algı ve anlayışıyla Türk milletinin duygu ve düşünce dökümünü
resmetmiştir. Bu dört manzumede de yer yer Mehmet Akif’in fotoğraf realizmine tevafuk
edilmektedir. Zorlutuna dış âlem, eşya, yani Anadolu ve tabiî ki onun insanın ruh halini dört tablo
suretinde fotoğrafize etmektedir. Anadolu insanın yaşadığı dört merhaleyi dört manzume ile tüm
amilleri, her unsur ve münasebetlerle derin bir duyuş ve his edişle izhar etmiştir. O meş’um
Yaşamların Özü Olan Mevsimsel Bahâr Zemininde Ulusal Bahâr 1585
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
mütareke bahârıyla başlayan Türk milletinin mücadelelerini ve sergüzeştini, bahâr mevsimi ile
bütünleştirerek ifade ediyor.
Halide Nusret Zorlutuna 1919’da Git Bahâr, 19211’de Ağla Bahâr, 1936’da Gel Bahâr ve
1949’da Bahâr Geldi şiirlerini yazmıştır. Babasının annesi 93 harbinde şehit olan Zorlutuna 1901
yılında dünyaya geldiğinde Osmanlı imparatorluğu bir felaketler silsilesini yaşıyordu. Kadın bir
şair olan Zorlutuna ipek kalpli bir şair olarak tanınıyor. Sevdiği gençle nişanlanan fakat ailelerin
anlaşmazlıkları sonucu nişan yüzüğünü iade etmek zorunda kalan Zorlutuna, ömür boyunca bir aşk
şiirini bile kaleme almıştır. Bu kadar narin, nahif olan Sanatkâr; yıkılışlar, devrilişler ve savaşların
eşliğinde şahsiyetini inşa ediyor. Dramatik bir yapı olan Git Bahâr, Ağla Bahâr şiirlerinden sonra
Gel Bahâr, Bahâr Geldi şiirleriyle kara, kör talihin sonlandığını müjdeliyor. İmajist ve sembolist dil
birlikleri ve unsurlarla mevsimsel bahârı ve bir milletin kurtuluş bahârını tersim ediyor. Bu dört
manzumede, Milli edebiyat bütün vasıflarıyla teşekkül etmiştir. Hem şiirin yapısı, hem de şiirin
manası, bu ekolü izah etmektedir, yani ruhla beden, dille düşünce aynı potada eritilmektedir. Bu
dörtlü şiirde görüldüğü üzere mevsimsel bahâr ile Türk ulusunun samimi bir ferdi, aktif bir ulusal
öznesi ve bir aktivist olan sanatkârın halleri, hisleri ve duyuşları homojen bir mekânsal bütünlük
içerisinde olgunlaşmış bir zevk ve aynı duyarlılıkla birleşmiş ve bütünleşmiştir.
KAYNAKÇA
ALTIN KAYNAK, Hikmet, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, Doğan kitap, İstanbul,
2007
AKYÜZ, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul (?)
AKYÜZ, Kenan, Batı Tesirinde Türk şiiri Antolojisi Ankara Üniv. Yayınları, Ankara, 1953,
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul, 1983
ÇINARLI, Mehmet, Sanatçı Dostlarım, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1979,
EVRİMER, Rıfat Necdet, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri, Üçler Basımevi, İstanbul, 1949
ESİN, Necmettin, Kemalettin KAMU, Toker Yayını, İstanbul, 1975
ENGİNÜN, İnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2003
ERSAVAŞ, Fahri, Tanzimat’tan Bu Yana Hamasi Türk şiiri Antolojisi, İstanbul, 1997
ENGİNÜN, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001
EDİPOĞLU, Baki Süha, Bizim Kuşak ve Ötekiler, (?),1968,
GÖKÇE, Mustafa, Kemalettin Kamu, Güvercin Yayını, Ankara, 1958
GÖZLER, H. Fethi, Yunus’tan Bugüne Türk şiiri, İnkılâp ve Aka, İstanbul, 1981
Hayat Ansiklopedisi Cilt IV, İstanbul (?)
KAPLAN, Mehmet, Şiir Tahlilleri II, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001
KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Cilt III, İstanbul, 1978
KARAALİOĞLU, Seyit, kemal, Resimli Türk Edebiyatları Sözlüğü, İnkılâp ve Ak, İstanbul, 1982
KAPLAN, Mehmet-Necati Birinci, Atatürk Şiirleri TDK yayınları, Ankara, 2008
KOLCU, Ali İhsan, Milli Edebiyat Şiiri 1,Salkımsöğüt Yayınları, Erzuurum,2007
1586 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
KOLCU, Ali İhsan, Çağdaş Türk Dünyası Edebiyat I, Salkımsöğüt Yayınları, Erzurum, 2006
Meydan Larousse Cilt VI, İstanbul, 1971
NAYIR, Yaşar Nebi, Yeni Türk şiiri Antolojisi (Cumhuriyetten Bugüne Kadar) Varlık yayınları,
İstanbul, 1954
Not: Ayrıca Doktora ve Yüksek Lisans Ders Notları
NECATİGİL, Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 2004
ÖNDER, Ayşe, Kemalettin Kamu’nun Şiirlerinin Lügati, İTÜ Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi,
İstanbul, 1975,
ÖZKAN, Abdullah-Refik DURBAŞ, Cumhuriyetten Günümüze Türk şiiri Antolojisi, Boyut Dosya
yayınları, Ankara, 2003
ÖZÖN, Mustafa Nihat, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1945
SAMANOĞLU, Gültekin, Kemalettin Kâmi Kamu’nun Hayat’ı Sanatı ve Şiirleri, Kültür ve
Turizm, Bakanlığı, Ankara, 1986
SEVÜK, İsmail Habib, Türk Teceddüt Edebiyatı, İstanbul, 1925
Tercüman Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, 1985
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982
Türk Ansiklopedisi Cilt V, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1985
ÜNLÜ, Özcan, 100 yıllık Türk şiir Atlası II, Birey yayıncılık, İstanbul, 2004
ÜNLÜ, Mahir – Ömer Özcan, 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı (1900-1910), İnkılâp yayınları, İstanbul,
2003
YILDIZ, Saadettin, Arif Nihat Asya’nın Şiir Dünyası, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1997