tolgacinarkml.meb.k12.trtolgacinarkml.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/34/40/969395/... · web...

46
1. ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜRENLER: Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar. Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü özel bir imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler, dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir. Dilde saflaşma düşüncesi, kendini rahat şiir yazma şeklinde başat öğe olarak gösterir. Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir. Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler olarak şiir yazmaya yöneltmiştir. Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler. Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar. Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir. Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır. Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şiirin Özellikleri: Milli Edebiyat Döneminin şiir hareketleri bu dönemin oluşmasında etkili olmuştur. Şiir dili her şeyin üzerindedir. Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk söyleyiş tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır. Amaç iyi ve güzel şiir yazabilmektir. Dilde saflaşma, sadeleşme görülür. Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir. En değerli şey dizedir. Şairlerin kendilerine özgü bir imge düzenleri vardır. İçsel bir yaklaşımla insan anlatılır. Şiirin toplum için değil sanat için olduğunu iddia ederler ve şiirlerini sanat için yazarlar. Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır. Güzel şiir ancak çalışarak elde edilir. Şiir emek işidir. NECİP FAZIL KISAKÜREK: 26 Mayıs 1905’te İstanbul’da doğan sanatçının çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş’taki konağında geçmiştir. Bahriye Mektebi’nde, 1

Upload: others

Post on 03-Feb-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1. ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜRENLER:

Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar.

Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü özel bir imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler, dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir. Dilde saflaşma düşüncesi, kendini rahat şiir yazma şeklinde başat öğe olarak gösterir. Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir.

Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler olarak şiir yazmaya yöneltmiştir.

Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.

Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.

Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir.

Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.

Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şiirin Özellikleri:

· Milli Edebiyat Döneminin şiir hareketleri bu dönemin oluşmasında etkili olmuştur.

· Şiir dili her şeyin üzerindedir.

· Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk söyleyiş tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır.

· Amaç iyi ve güzel şiir yazabilmektir.

· Dilde saflaşma, sadeleşme görülür.

· Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir.

· En değerli şey dizedir.

· Şairlerin kendilerine özgü bir imge düzenleri vardır.

· İçsel bir yaklaşımla insan anlatılır.

· Şiirin toplum için değil sanat için olduğunu iddia ederler ve şiirlerini sanat için yazarlar.

· Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır.

· Güzel şiir ancak çalışarak elde edilir.

· Şiir emek işidir.

·

NECİP FAZIL KISAKÜREK: 26 Mayıs 1905’te İstanbul’da doğan sanatçının çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş’taki konağında geçmiştir. Bahriye Mektebi’nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenim görmüş ve Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak 1924’te Paris’e gitmiştir. Yurtdışındaki felsefe öğrenimini de yarıda bırakarak yurda dönmüştür, İstanbul’da çeşitli bankalarda çalışmış, 1939-1943 arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuarı, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde dersler vermiştir. İlk şiirleri 1922’de “Yeni Mecmua”da yayınlanan sanatçı çok çeşitli dergilerde yazılar yayımlamış, Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır. Hayatının dönüm noktası Beyoğlu Ağa Camii’nde vaaz vermekte olan Nakşibendi Şeyhi Abdulhaki Arvasi ile tanışmasıdır. Tüm düşünce dünyası değişmiş ve yaşamına yeni bir yön çizmiştir. 25 Mayıs 1983’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Cumhuriyet döneminin din, tasavvuf, politika, öykü, roman, tiyatro, şiir gibi birçok alanında eserler veren önemli bir sanatçısıdır.

· İki döneme ayırabileceğimiz şairlik yaşamının ilk dönemini teşkil eden 1925 ve 1930’lu yıllarda şair Kaldırımlar, Otel Odası, Gel, Geçen Dakikalarım gibi bireysel şiirler yazmış ve tüm Türkiye tarafından tanınmıştır. Özellikle “Kaldırımlar” şiiri Necip Fazıl’ın, 21 yaşında herkesin tanıdığı bir şair olmasını sağlamıştır.

· İlk dönem şiirlerinde bireysel yalnızlık, ölüm, tabiat, kadın gibi konuları ön plana çıkaran şair; 1934’ten itibaren tasavvufi konulara ağırlık vermiş, mistik bir anlayışla ve yer yer ideolojik söylemlerle kendine özgü bir şiir oluşturmuştur. Sanatının ilk devresinde yazdığı kimi şiirlerini dünya görüşü ile alakalı olarak sonradan reddedecektir.

· Necip Fazıl şiirlerinde Halk ve Tekke şairlerimize ait biçim ve konulan Batılı, modern Fransız şiiri ölçüleri ile değerlendirmiştir.

· Bütün şiirlerinde hece ölçüsünü başarılı bir şekilde kullanmış, hecede en zor biçimleri denemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Edebiyatımızda 7+7 hece ölçüsünü en iyi kullanan şairdir.

· Sağlam, temiz bir dilinin olması, güçlü bir teknikle şiir yazması ve şekildeki kusursuzluk onun büyük bir şair olmasını sağlamış ve Necip Fazıl yıllar boyu taklit edilmiştir.

· İnsan, ruh, fizikötesi, felsefi buhranlar, şehir insanının kalabalıklar içinde yalnızlaşması, insanın ve eşyanın bilinmeyen iç yüzünü hissettirmesi, dini-mistik duyuşlar Necip Fazil’ın konularıdır. Materyalist dünya görüşü karşısına mistik şiirle çıkan sanatçı için “gizem” son derece önemlidir.

· Düzyazılarında da sağlam bir anlatım tekniği ve son derece güçlü bir fikirsel kurgu meydana getirmiştir.

· Yazdığı tiyatro oyunlarında korku ve kaygı psikolojisini işleyen sanatçı; anı, makale, inceleme türünde yazdığı eserlerinde de genellikle dinsel ve siyasal konular işlemiştir.

· Şairin yazdığı ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı”(1925), en ünlü kitabı ise “Çile”(1962)dir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Halk şiiri geleneğinden yola çıkan şair, hece ölçüsünü kullanmıştır.

· Şiirleri biçim bakımından kusursuzdur.

· Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin “mistik şairi”dir.

· Felsefeye olan ilgisiyle şiirde mistik bir anlayış ve duyuşa yönelmiştir.

· Şiirlerinde sürekli bir arayış içinde olan modern insanın arayışı ve huzursuzlukları yer alır. Daha sonra dinsel duyuşu yansıtan şiirler yazmıştır.

· Şiirlerinde madde-ruh tezadını, insan-evren ilişkisini; insanın iç dünyasını, tutkularını işlemiştir.

· Korku, ürpertici hayaller, vehimler onun şiirlerinde sıkça yer alan öğelerdir.

· Şiirlerinde esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini; etkileyici bir anlatım, temiz ve berrak bir Türkçeyle dile getirmiştir.

· İlk şiir kitabı “Örümcek Ağı” büyük bir beğeniyle karşılanmıştır. Bu yapıttaki şiirlerinde eşyanın ve insanın bilinmeyen iç yüzünü hissettiren, ıstırabın temsilcisi olan bir şairdir.

Eserleri:

· Şiir: Çile, Kaldırımlar, Sonsuzluk Kervanı, Örümcek Ağı, Ben ve Ötesi, Şiirlerim, Esselam, Mukaddes Hayattan Levhalar

· Tiyatro: Künye, Sabırtaşı, Tohum, Ahşap Konak, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Para, Mukaddes Emanet, Yunus Emre, Kanlı Sarık, İbrahim Ethem, Abdülhamit Han, Siyah Pelerinli Adam

· Hikâye: Birkaç Hikâye Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler

· Roman: Aynadaki Yalan

· İnceleme-Monografi: Namık Kemal, İlim Beldesinin Kapısı Hazreti Ali, Son Devrin Din Mazlumları, Ulu Hakan II. Abdülhamit Han

· Makale-fıkra: At’a Senfoni, Çerçeve, Halkadan Parıltılar, 1001 Hadis, Cinnet Mustatili, Büyük Doğu’ya Doğru, Büyük Kapı, Peygamber Halkası, İdeolagya Örgüsü, Çöle İnen Nur, Hacdan, Hitabe

· Anı: Yılanlı Kuyudan, Babıâli

· Otobiyografi: Kafa Kâğıdı

AHMET HAMDİ TANPINAR: 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğan sanatçı Baytar Mektebi’ni bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun olmuştur. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat dersleri vermiştir. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirilmiştir. Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de giren Tanpınar, milletvekilliğinden sonra Milli Eğitim Müfettişliği yapmıştır. 1949’da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne tekrar dönen sanatçı bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de enfarktüs krizi yüzünden İstanbul’da yaşamını yitirmiştir. Mezarı Yahya Kemal’in mezarının yanındadır.

Edebi Kişiliği:

· Şiir, roman, öykü, deneme, inceleme gibi türlerde eserler vermiş ve edebiyat profesörlüğüne kadar yükselmiş sanatçımızdır.

· Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, serbest şiirin moda olduğu bir dönemde heceye soluk aldırmıştır. Kendisi de sonraları serbest ölçü ile örnekler vermiştir.

· Eserlerinde zaman temasını çok fazla önemseyen sanatçıda geçmiş, yaşanan an ve gelecek bir bütündür. “Bursa’da Zaman” şiirinde “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” diyen Tanpınar, zaman mefhumunun ne denli karmaşık ve çok katlı olarak algıladığını gözler önüne sermiştir. Bu zaman kavramı, etkilendiği Bergson felsefesinden kaynaklanmaktadır.

· Eserlerinde bilinçaltı ve psikolojik anlar da son derece önemlidir. Romanlarında sadece bireysel değil toplumsal bilinçaltını da yakalamaya çalışmış, dış dünyadan daha çok bu bilinçaltıyla ilgilenmiştir. Tanpınar dış âlemi iç dünyasına aksettirerek kendi dünyasında değiştirip okuyucusuna aktarmıştır.

· Şiirlerinde derin bir müzikalite kuran sanatçı; Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Fransız sembolistlerin etkisinde kalmış; zaman, rüya, bilinçaltı gibi temaları işlemesiyle sembolist özellikler göstermiştir.

· Sanatçı kimliği yanında profesör unvanı ile yazdığı araştırma yazıları ve inceleme kitapları ile de günümüzde hâlâ çok sayıda araştırmacının yararlandığı bir isim olmuştur.

· Doğu-Batı sorunu, yurt sevgisi, zaman, rüya, geçmişe özlem, İstanbul ve bilinçaltı Tanpınar’ın eserlerinin başlıca konularıdır.

· Mecazlarla, soyut sözcüklerle dolu kendine özgü zengin bir cümle yapısı kurmuş, “Şiirlerimde sustuğum şeyleri roman ve hikâyelerimde anlatırım.” diyerek nesir dili ile şiir dili arasında büyük bir ayrım yapmamış, şiirde söylenemeyecek şeyleri romanlarında dile getirmiştir. Hikâye ve romanlarında şiirsel bir niteliğin olması bu durumdan kaynaklanmaktadır.

· Bir şairin hayatı etrafında şekillenen Huzur en önemli romanıdır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı ise toplumumuzdaki yanlış tutumları ironik bir bakış açısı ile ele aldığı tanınmış romanıdır. Ayrıca Beş Şehir adlı deneme kitabında Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u anlatmıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Tanpınar, çok yönlü bir insan ve sanatçıdır.

· Roman, öykü, deneme, makale, edebiyat tarihi, şiir türlerinde eser vermiştir. Asıl önemli yanı şairliğidir. Öz şiir anlayışına sahiptir. Şiirlerinde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’den etkilenmiştir.

· İlk şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, daha sonra serbest ölçüye geçmiştir.

· Fransız şairlerini yakından tanıyıp sembolistlerden etkilenmiştir.

· Şiirlerinde “ahenk”e önem veren sanatçı, musiki ve his ağırlıklı şiirler de yazmıştır.

· Şiirlerinde çok titiz davranmış, bu nedenle de az sayıda şiir yazmıştır.

· Rüya, bilinçaltı ve zaman şiirlerindeki en önemli kavramlardır.

· Şiirleri yalın bir dille yazmıştır. Şiirlerini kendine özgü sıfatlarla süslemiştir.

· Zaman kavramı üzerinde duran sanatçı, tarihi konulardan uzak durmaya çalışmıştır ancak onun en önemli şiir olan “Bursa’da Zaman”da geçmişle bugünü birlikte anlamaya çalışmıştır.

· Romanlarında geçmişe özlem temasını işlemiştir.

· Tanpınar, “Şiirde sustuğum şeyleri roman ve hikâyemde anlatırım.” der.

Eserleri:

· Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aynadaki Kadın

· Şiir: Şiirler

· Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları

· Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi

· Araştırma: 19. Asır Türk Edebiyatı, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler

Huzur: Annesini ve babasını küçükken kaybetmiş olan Mümtaz, amcasının oğlu İhsan tarafından büyütülür. Mümtaz, edebiyat fakültesinde asistandır ve aynı fakülteden mezun Nuran’ı sever. Nuran, dul bir kadındır ve Mümtaz’la evlenmeyi kabul eder. Ancak Nuran’ı seven Suat’ın kendisini asması üzerine, Nuran bu ölümün kendi yüzünden olduğunu düşünerek Mümtaz’la evlenmekten vazgeçer. Nuran, eski kocasıyla tekrar bir araya gelme kararı alır ve bunun üzerine Mümtaz, iyice ümitsizliğe düşer. Bir gün merdivenlerden çıkarken radyodan II. Dünya Savaşı’nın başladığı haberleri duyulmaktadır. Mümtaz ise merdivenlerde yere yığılır kalır.

Sahnenin Dışındakiler: Cemal, 1920 yılında üniversite eğitimini tamamlamak için altı yıl sonra İstanbul’a döner. Hocası İhsan, ona Nasır Paşa’nın hatıralarını yazma görevi verir. Bu arada Cemal’in gençlik aşkı Sabiha, yaramaz bir adamla evlenmiştir. Bir süre sonra Cemal, Sabiha’nın resmi altında “Sahneye çıkan ilk Türk kadını” yazısını görür. Zihni oldukça karışık olan Cemal, daha kötü bir haber alır. Nasır Paşa öldürülmüş, Cemal’in hocası İhsan da şüpheli olarak tutuklanmıştır. Artık sahnenin dışı da içi kadar karışık ve zor bir durumdadır.

AHMET MUHİP DRANAS: 1908’de Sinop’ta doğan sanatçı ilkokulu Sinop’ta okumuştur. Ankara’ya gelerek, öğretmenleri arasında Faruk Nafiz Çamlıbel ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da bulunduğu Ankara Erkek Usesi’nden 1930’da mezun olmuştur. Hakimiyet-i Milliye gazetesinde de bir süre çalışmıştır. Ankara Hukuk Fakültesi’ne girmiş ama 2 yıl sonra eğitimini bırakarak İstanbul’a gitmiş olan Ahmet Muhip, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiştir. Çeşitli memurluklarda çalışan ve müdürlük görevlerinde bulunan Ahmet Muhip, 1942’ye kadar Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları’nın yönetmenliğini üstlenmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu yayın müdürü de olan sanatçı birçok dergi ve gazete de yazılar şiirler yayımlamıştır. 1966 ve 1972 yılları arasında Anadolu Ajansı, Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı gibi üst düzey bürokratik görevlerde bulunmuştur. Bir süre milletvekilliği de yapmış olan sanatçı 21 Haziran 1980’de Ankara’da yaşamını yitirmiştir. Mezarı Sinop’tadır.

Edebi Kişiliği:

· Az şiir yazmasına rağmen, seçkin şiirleriyle dikkati çeken sanatçı Fransız sembolist şiirini halk şiiriyle kaynaştırmaya çalışmıştır. En çok etkilendiği şair Baudlaire’dir.

· “On iki ve on üç” gibi az kullanılan hece kalıplarını tercih eden, hece ölçüsündeki durakları atan sanatçı, biçimi son derece önemsemiş, sağlam dil yapısıyla, sese ve ahenge önem verdiği şiirler yazmıştır. Hece vezni, kafiye, nazım şekli gibi şiirin biçimsel yapısı şairin şiirdeki vazgeçilmez unsurlarıdır.

· Ahmet Muhip şiirlerinde Anadolu ağızlarına ilk defa yer veren ve konuşma diliyle yazan şairlerdendir.

· Şiirlerinde insanın iç dünyası, tarih, metafizik, doğa, güzellik, aşk, yaşama sevinci, umut ve umutsuzluk gibi konuları işlemiş ve bu konulan mecazlı, sembollü, destansı bir anlatımla okuyucusuna sunmuştur.

· Şiir dışında tiyatro türünde de eserler veren sanatçının Olvido, Kar, Serenad, Fahriye Abla edebiyatımızın unutulmaz şiirleri arasındadır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Sembolizmin etkisinde kalmıştır.

· Şiirde biçim, ses ve söyleyişe önem veren sanatçı; ölçü ve uyağı da şiirin önemli unsurlarından saymıştır.

· Hece ölçüsünü kullanan şair, heceyi yumuşatarak serbest şiir için ortam hazırlamıştır.

· Halk şiiri geleneğinden ustalıkla yararlanmıştır.

· Özgün imgeleri rahat bir söyleyişle dile getirmiştir.

· Aşk, doğa, yurt güzellikleri konularını işlemiştir.

· Umutsuz ve hüzünlü duygular şiirlerinde önemli yer tutar.

· “Fahriye Abla, Olvido, Serenad, Kar” en tanınmış şiirleridir.

Eserleri:

· Şiir: Şiirler, Fahriye Abla, Kırık Saz (Tevfik Fikret’in şiirlerinden toplamıştır.)

· Tiyatro: Gölgeler, O Böyle İstemezdi, Çıkmaz

ASAF HALET ÇELEBİ: 29 Aralık 1907’de İstanbul’da doğan sanatçı, Galatasaray Lisesi’nde 8 yıl eğitim görmüş, kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde okumuş ve Adliye Meslek Mektebi’nden mezun olmuştur. Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yapan Asaf Halet Çelebi; Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi’nde çalışmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken 1958 yılında yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Asaf Halet Çelebi Batı’yı taklit etmeyen kendi kültürümüz ile Doğu kaynaklarından beslenen şiir anlayışının öncülerindendir.

· “Dünyada ne kadar şiir varsa o kadar şekil vardır.” düşüncesini savunan Asaf Halet Çelebi, vezin ve kafiyeye kesin bir şekilde bağlanmamak gerektiğini belirtmiş ve hece sayılarından yararlanarak “içi musiki dolu” şiirler yazdığını söylemiştir. Onda şiirin şekil özelliği manasından önemli olduğu için, manası anlaşılmayan “Om mani padme halakassemavat-i vel-ard” gibi formüller kullanmıştır. Şiirlerinde sesler büyük önem arz eder.

· Zamanı ve mekanı farksız görerek birbirine karıştırdığı zengin bir şiir dünyası vardır.

· Açık anlamı gereksiz bulan sanatçı, somut malzemeyle yapılmış soyut şiiri gerçek şiir olarak görmektedir.

· Şiirlerinde mistik bir hava bulunan sanatçı; tasavvufa, Asya inançlarına, Budizm’e ait kavramlara çokça yer vermiştir. Şiirlerinde okuyanları masal havasına sürükleyecek bir yapı vardır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Bir “sezgi şairi”dir, şiirlerinde soyut bir âlemi anlatmıştır.

· Eski Doğu medeniyetini, Hint kültürünü tanımış, İslam tasavvufu ile Hint mistisizmini birleştirmiştir.

· Şiirleri; masallardan, dinlerden, şairin rüya ve hayallerinden gelme sembollerle doludur.

Eserleri:

· Şiir: He, Lamelif, Om Mani Padme Hum

· Biyografi: Mevlana, Molla Cami, Naima, Ömer Hayyam

CAHİT SITKI TARANCI: 4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da doğan sanatçı Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuştur. Mülkiye Mektebi’ne (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) devam etmiş, bir süre de Ankara Yüksek Ticaret Okulu’nda öğrenim görmüştür. Sümerbank’ta memur olarak çalışan Tarancı 1939’da Paris’e gitmiş, Paris Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikerliği yapmış ve II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda dönmüştür. Dönüşünde çevirmenlik yapmış ve Çalışma Bakanlığı bünyesinde bir süre görev almıştır. Geçirdiği kısmi felç sonucu konuşma yeteneğini yitiren sanatçı, tedavi için götürüldüğü Viyana’da 12 Ekim 1956’da 46 yaşındayken yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· 1946 yılında Otuz Beş Yaş şiiriyle şiir yarışmasında birincilik kazanan şair, herkes tarafından ölüm şairi olarak tanınmıştır. Yolun yarısının 35 olduğunu dile getiren şair 46 yaşında ölmüştür.

· Cahit Sıtkı hece veznine ve kafiyeye sonuna kadar bağlı kalmış, şekle düşkün bir sanatçıdır. Hece ölçüsünde değişmeyen kalıpların duraklarını atarak heceye yeni bir bakış açısı getirmeye çalışmıştır. Garipçilerin etkisiyle yazdığı serbest şiirleri de vardır.

· Dili son derece canlı, saf ve temiz olan Cahit Sıtkı, uzun cümlelerden kaçmış, bol ve güzel halk deyimleri kullanmış, ahenkli bir dille şiirlerini meydana getirerek başarılı bir üslup oluşturmuştur.

· Şiirlerinde günlük aşklar, gençlik, insanlık tasaları, mutluluklar, kısa süreli dertler, yaşama sevinci gibi konuları işleyen sanatçı birçok şiirinde kendisini anlatmış; ölüm korkusunu açığa vuran, karamsar bir ruh hali ile yaşama sevgisi arasında gelgitler yaşadığı şiirler kaleme almıştır. Şiirlerinde derin bir düşünce, fikir ve felsefe bulunmamaktadır.

· Baudlaire’e özenen Cahit Sıtkı, sembolizm ve romantizmin etkisinde kalmıştır.

· Şiir türü kadar başarı sağlayamamış olsa da deneme, mektup, hikâye, makale gibi türlerde de yazmıştır. Şair, çocukluk arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektupları “Ziya’ya Mektuplar” adıyla yayınlamıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Sanatta insanı, bireyi ön planda tutmuştur.

· Ona göre: “İnsanoğlu, dünyanın en zengin madenidir.”

· Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmıştır.

· Şiirde, sanatını toplumsal ideolojinin emrine vermeyi düşünmemiştir.

· Başlangıçta şiirleri, Fransız şairlerinin etkisindedir. Daha sonra halk şiirinden de yararlanarak kendine özgü şiir tarzı ortaya koymuştur.

· Sembolizmin; özellikle Verlaine, Baudelaire gibi şairlerin etkisinde kalmıştır.

· Halk edebiyatının genel öğeleri olan hece ölçüsünü, deyimleri, tekerlemeleri başarıyla kullanmıştır.

· “Ölüm”, şiirlerinde en çok işlediği temadır. “Yaşama sevinci” şiirlerinde ele aldığı temalardandır.

· Otuz Beş Yaş adlı şiiriyle bir şiir yarışmasında birinci olduktan sonra üne kavuşmuştur.

· Çok yalın ve ahenkli bir şiir dili kullanmış, konuşma dilini şiire yansıtmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası

· Mektup: Ziya’ya Mektuplar

2. YEDİ MEŞALECİLER:

1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını “Yedi Meşale” adlı kitapta toplamışlardır.

Türkiye’de Cumhuriyet döneminde “sanat sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir. Şiirlerini Yedi Meşale adlı bir kitapta toplayan Muammer Lütfi Bahşi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok, Ziya Osman Saba ve Kenan Hulusi Koray adlı gençlerin oluşturduğu bir harekettir. Bunlar eserlerini “Meşale” adlı bir dergide yayınlıyor ve bunlara Ahmet Haşim de yazılar gönderiyordu. Bu grup artık Ayşe, Fatma edebiyatından bıktıklarını ilan ediyor ve ne olduğu çok da açık seçik belirtilmeyen ancak Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şiir anlayışlarına yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler yazıyorlardı.

Bu sanatçılara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan şiirdir.

Yedi Meşale’nin Mukaddimesi: “Bu eser size her türlü müşkülata rağmen yalnız sanat aşkıyla çalışan birkaç gencin bir senelik edebi mahsulünü takdim ediyor.” diye başlar.

Mukaddimede gençler, kendilerinin de zamanla önemsiz kalacaklarını, buna rağmen taklitçi edebiyattan kurtulmak için vazifeye atıldıklarını belirtirler.

Yedi Meşalecilerin Özellikleri:

· Dünün mızmız ve soluk hisleri ve Ayşe Fatma terennümleri terk edilecek.

· Yalnız duygular ifade edilecek.

· Şiirin konu ve temaları genişletilecek.

· Yıllardır değiştire değiştire verilen fikir ve konulardan vazgeçilecek.

· Şiirde canlılık samimiyet ve yenilik esas olacak.

· Gerçek bir sanat eseri meydana getirmek için şiirlerde sanat ve inceliğe dikkat edilecektir.

· Bu önsöz, edebi bir tatminsizlik ve mevcut edebiyattan bıkış ile edebiyatın bozulduğu bittiği hakkında, hemen her devirde söylenegelen sözlere bir tepkiden ibarettir. Bu ifadelerin çoğu Abdülhak Hamid ve Recaizade Mahmut Ekrem’in şiirin hiçbir şekilde sınırlandırılmayacağını anlatan yazı ve şiirlerini andırır.

· Bu şairler Türk edebiyatından Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şairlerinin etkisinde kalmışlardır. Bu hareket fazla uzun sürmez. Yedi Meşale’yi çıkaran gençlerin çoğunda şiir faaliyeti bir gençlik hevesi olarak kalır.

Bu topluluğun edebiyat anlayışını şöyle özetleyebiliriz:

· Sanat, sanat için olmalıdır.

· Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.

· Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.

· Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.

· Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.

· Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.

· Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.

· Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandıran Yedi Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden dağılmışlardır.

ZİYA OSMAN SABA: 30 Mart 1910’da İstanbul’da doğan sanatçı, Galatasaray Lisesi’nde okumuş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası’nda çalışmış, daha sonra Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu’nda görev yapmıştır. Sonraları kalp hastalığı nedeniyle evine çekilerek Varlık Yayınevi’nin yayın işleriyle meşgul olmuştur. 29 Ocak 1957’de İstanbul’da kalp hastalığından yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Yedi Meşale topluluğunun en başarılı ismi sayılan Ziya Osman, topluluğun şiir türüne en sadık kalan şairidir. İlk şiirlerini on yedi yaşında yazan sanatçı, bu toplulukta yaşamının sonuna dek şiir yazan tek kişi olmuştur.

· Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde Batı nazım biçimlerini kullanmasına rağmen, içeriğinde 19’uncu yüzyıl edebiyatı anlayışına bağlı kalmıştır.

· Şiirlerinde çocukluk anıları, ev ve aile sevgisi, yoksullara karşı duyarlılık, küçük mutlulukların sevinci, Tanrı’ya ve yazgıya boyun eğiş, ölüm ve ötesi gibi konuları işlemiştir.

· Hece ile yazdıklarının yanında, serbest şekillerle açık ve anlaşılır şiirler de kaleme almıştır.

· Yazdığı öykülerinde genellikle anılarını anlatan sanatçının her şeyde bir güzellik, her olayda bir iyimserlik araması ve yaşam sevgisi ile dolu olması sanatının temelini oluşturmaktadır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Yedi Meşalecilerin şiire en sadık ismidir.

· Şiirlerinde anılara düşkünlük, çocukluk özlemi, ev-aile sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Allah’a kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları işledi.

· Gözlemci ve dışa vurumcu bir tarzı benimsemiştir.

· Hikâyelerinde de genellikle bir anı karakteri vardır.

Eserleri:

· Şiir: Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak, Geçen Zaman

· Öykü: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul

YAŞAR NABİ NAYIR: 25 Aralık 1908’de Üsküp’te doğan sanatçı, 1929’da Galatasaray Lisesi’ni bitirmiştir. Bir dönem bankacılık da yapmış; Ulus gazetesinde, Türk Dil Kurumu’nda, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışmıştır. İlk sayısını 15 Temmuz 1933’te çıkardığı Varlık Dergisi’ni yayınlamaya başlayan Yaşar Nabi Nayır, 1946 yılında bakanlıktaki görevinden istifa edip Varlık Yayınevi’ni kurmuştur. Ölümüne kadar Varlık Yayınevi’ni yönetmiştir. 15 Mart 1981’de mide kanamasından İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· Sanat yaşamına şiirle başlamış; roman, öykü, oyun, çeviri, deneme gibi çok çeşitli türlerde eserler vermiştir.

· Yaşar Nabi Nayır yapıtlarından daha çok yayıncılık alanındaki çalışmaları ile edebiyatımızın mihenk taşlarından olmayı başarmıştır. Varlık Yayınevi’ni kurmuş ve çıkardığı Varlık dergisi ile yeni edebiyatçılarımızın yetişmesine büyük katkıda bulunmuştur.

· Şiir, roman ve öykülerinin yanı sıra yazdığı yazılarla genç şairleri yönlendirmiş; edebiyatla, sanatla ilgili düşüncelerini açıklamış, Türkçenin yaygınlaşması için çaba göstermiştir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Kendi adıyla ya da Muzaffer Reşit takma adıyla derlediği, hazırladığı antoloji ve tanıtma kitaplarının sayısı altmışı geçer. Bir ara yalnız çağdaş dünya edebiyatını konu edinmiş, aylık Cep dergisini çıkardı.

· Asıl ününü yayıncılıkla sağlamıştır.

· 1933’te çıkarmaya başladığı “Varlık” adlı dergi edebiyatımızın en uzun ömürlü dergisidir. Hala çıkarılmaktadır.

Eserleri:

· Şiir: Onar Mısra, Kahramanlar

· Öykü: Sevi Çıkmazı

· Roman: Âdem ile Havva, Bir Kadın Söylüyor

· Tiyatro: Köyün Namusu, Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir

·

KENAN HULİSİ KORAY: Hikâye yazarıdır. İstanbul’da doğan sanatçı, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne devam etmiştir. Vakit Gazetesinde çalışmış ve aynı gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır. Birçok gazete ve dergide yazılar yayınlayan sanatçı askerlik görevindeyken 1943 yılında tifüs hastalığından ölmüştür. Mezarı Adapazarı’ndadır.

Edebi Kişiliği:

· Yedi Meşaleciler arasında şiir yazmayan ve altı şairin arasına öykü türüyle katılan tek yazardır.

· Küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet Dönemi’nin korku türünde eser veren ilk hikâyecisidir.

· “Bahar Hikâyeleri” adlı eserindeki bazı öykülerinde “korku” ve “esrar” temasını işlemiştir.

· Kurgusu sağlam hikâyeler yazan Kenan Hulusi Anadolu insanının yaşama koşullarını gerçekçi biçimde anlatmış, ancak erken yaştaki ölümü sebebiyle daha yetkin ürünler verememiştir.

· İlkin ahenkli, şiirsel öyküler yazmış; daha sonra gerçekçi öyküye yönelmiştir. Halkı, işçiyi, köylüyü konu edinmiştir. Psikolojik konularda da öykü yazmıştır.

Eserleri:

· Öykü: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş (uzun hikâye)

· Roman: Osmanoflar

Bir Yudum Su: Yazarın Yedi Meşale dönemine ait bir hikâyesi olan “Bir Yudum Su”, “Leylâ ile Mecnun” hikâyesini anımsatan bir aşk hikâyesidir. Bu hikâyede adı geçen üç kişiden biri şair Kays’tır. Diger iki kişinin adı ise Lübna’dır.

VASFİ MAHİR KOCATÜRK:

1907 yılında Gümüşhane’de doğan sanatçı, çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği yapmış ve idareci olarak çalışmıştır. Bakanlık müfettişi olarak da görev alan sanatçı, milletvekilliğine kadar yükselmiştir. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmen olarak görev almış ve bu görevdeyken 1961’de Ankara’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Yedi Meşale şairleri arasında epik tarzda, halk şiirinin biçim ve özelliklerinden yararlanarak hece ile yazdığı şiirlerle ön plana çıkmıştır.

· Yazdığı epik şiirlerden sonra âşık tarzı şiire yönelmiştir.

· Yedi Meşale topluluğunda vatan ve millet sevgisi, kahramanlık gibi milli konuları işleyen tek sanatçıdır.

· Yazdığı şiirler dışında edebiyatla ilgili birçok antoloji, kitap ve araştırma yazılarına da imza atan sanatçı manzum hikâyeler ve çocuk hikâyeleri de yazmıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Halk şiiri biçim özelliklerinden yararlanarak hece ölçüsüyle vatan, millet sevgisi, ulusal bilinç, kahramanlık, fedakârlık konularını işledi. Epik şiirleriyle tanınmıştır.

· Manzum oyunlar da yazmıştır.

· Bir sanatçı olmaktan çok edebiyatla ilgili kitap ve araştırmalarıyla tanınmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Ergenekon, Bizim Türküler, Hayat Şarkıları, Dağların Derdi

· Oyun: Yaman, On İnkılâp, Sanatkâr

· Araştırma-İnceleme: Saz Şiiri Antolojisi, Türk Edebiyatı Antolojisi, Türk Nesir Antolojisi, Meşhur Beyitler, Türk Edebiyatı Tarihi…

·

SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL : 1907’de İstanbul’da doğan sanatçı, İstanbul Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi’nde başladığı eğitimini Fransa’da Dijon ve Lyon üniversitelerinde felsefe bölümünde tamamlamıştır. Türkiye’ye döndükten sonra yaptığı çalışmalarla profesörlüğe kadar yükselmiştir. Fransızca ve İngilizce bilen sanatçı Türk Psikoloji Cemiyeti başkanlığını yapmıştır. İlk şiirleri 1927’de “Güneş” ve “Hayat” dergilerinde yayınlayan sanatçı, 1968’de İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Yedi Meşalecilerin önde gelen sanatçılarından olan Sabri Esat, şiirleriyle sanat yaşamına başlamış ancak yazarlığının şairliğinin önüne geçtiğini düşünerek şiir yazmayı bırakmıştır.

· Canlılık, yenilik ilkelerini benimseyen Siyavuşgil, inceleme çalışmaları ve Fransız edebiyatından yaptığı çevirilerle ün kazanmıştır. Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili birçok yazısı yayımlanan Sabri Esat’ın yaptığı çevirilerin en çok ses getireni Cyrano de Bergerac’ın çevirisidir.

· Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde günlük yaşamdaki her şeyi dışavurumcu bir kimlikle ve yer yer alaycı bir üslupla anlatan sanatçı, empresyonist ve ekspresyonist özellikler gösteren şiirlerinde fotoğraf gözlemciliği ile etrafındaki olayları şiire yansıtmaya gayret göstermiştir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Sanat hayatına şiirler yazarak başladı.

· Empresyonist bir ressam tutumuyla eşya ve görünüm tasvirlerinde canlı şiirler yazmıştır.

· Bir süre çeşitli gazetelerde fıkra yazarlığı, tiyatro eleştirmenliği yapmıştır.

· Psikoloji, eğitim ve folklor alanında çalışmaları vardır. Psikoloji profesörüdür.

· Önemli çeviriler de yapmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Odalar ve Sofalar

· İnceleme: İstanbul’da Karagöz ve Karagözde İstanbul, Psikoloji ve Terbiye Bahisleri, Karagöz, Folklor ve Milli Hayat, Roman ve Okuyucu

·

CEVDET KUDRET SOLOK:

1907’de İstanbul’da doğan yazar, I. Dünya Savaşı sırasında babasının ölümü üzerine annesi tarafından büyütülmüştür. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Kayseri Lisesi, Ankara Atatürk Lisesi ve Ankara Devlet Konservatuarı’nda edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 1952’den başlayarak önce takma adlarla sonra kendi adıyla edebiyat ders kitapları yazmış olan sanatçı, öğretim görevlisi olarak girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan emekli olmuştur. 1992 yılında İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· Edebiyata şiirle başlamış; daha sonra öykü, roman ve tiyatro türünde eser vermiştir.

· Şiirlerinde bireysel duygular, özlem, yalnızlık, kıskançlık gibi konuları işlemiştir.

· Romanlarında daha çok kendi yaşamını anlatmıştır.

· Edebiyatla ilgili önemli inceleme ve araştırmaları vardır. Dil üzerine denemeler de yazmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Birinci Perde

· Öykü: Sokak

· Tiyatro: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara, Kurtlar

· Roman: Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız, Sınıf Arkadaşları

· Araştırma: Edebiyat Bilgileri, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, Orta Oyunu, Karagöz

· Deneme: Dilleri Var Bizim Dile Benzemez

3. BEŞ HECECİLER:

Şiire 1.Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş  Hececiler, Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve  yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.

Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş  ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya  başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Özellikle Ziya Gökalp’ ten etkilenerek Milli edebiyat akımına yönelmişlerdir.

Beş Hececiler’in Genel Özellikleri

· Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli  edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır.

· Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.

· Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.

· Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.

· Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.

· Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.

· Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.

· Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz  dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir.

HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)

· Aruzla şiire başlamış sonraları heceyle şiirler yazmış ve Beş Hececiler’e katılmıştır.

· Bir öğretmen olan şair, şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün konularını sıkça işlemiştir.

· Eserleri:

· Şiir: Cenk Duyguları, Rüya, Efsaneler

· Tiyatro: Sönen Kandiller (Manzum)

· Roman: Sulara Giden Köprü

· Anı: Edebiyatçılar Geçiyor

ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892-1949)

· Şiire arzula başlamış Ziya Gökalp’ in etkisiyle heceyi kullanmaya başlamıştır.

· “Gemiciler” şiiri başta olmak üzere, Türk denizciliğiyle ilgili şiirleriyle tanınmıştır.

· Son yıllarında tasavvufi şiirler de yazmıştır.

· Eserleri:

· Şiir: Miras, Güneşin Ölümü, Varidat-ı Süleyman (Tasavvufi)

YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)

· Hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır.

· Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır.  Akbaba adlı  mizah dergisini çıkarmıştır.

· Eserleri:

· Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Yanardağ, Kuş Cıvıltıları (Çocuk Şiirleri)

· Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları)

· Roman: Göç, Uç Katlı Ev

· Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

· Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa

ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)

· Şiire aruzla başlamış sonraları heceyle yazmaya  başlamıştır.  Hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler de yazmıştır.

· “Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi” adlı manzum masalıyla  sevilmiştir. Mizah çalışmaları da vardır.

· Eserleri:

· Şiir: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi, Gönülden Sesler

· Mizah-Hiciv Hikâyeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi

· Makaleleri: Dün-Bugün-Yarın

· Fıkra: Kulaktan Kulağa

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)

· Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır.

· Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de ustaca kullanmıştır.

· “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır.

· Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını şiirlerinde işlemiştir.

· Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki şiirler yazmıştır.

· Realist-romantik özellikler taşır.

· “Han Duvarları” şiiriyle sevilmiş bir şairdir.

· Eserleri:

· Şiir: Dinle Neyden. Şarkın Sultanları, Çoban Çeşmesi,  Sudaki Halkalar,  Han Duvarları, Zindan Duvarları, Akıncı Türküleri…

· Tiyatro: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı… (Çoğu manzumdur)

· Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru

4. SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920-1940)

Serbest Nazım: Genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir. Servet-i Fünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Ölçü ve kafiye şiire ahenk verir. Serbest nazımlarda ise bu ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.

Serbest nazmın, şairlerin kullanışlarına göre pek çok çeşitleri vardır. Bunun için de henüz belirginleşmiş bir kuralı yoktur.

Toplumcu Şiir: Halkı ve halkın sorunlarını anlatan şiir türüdür. Nazım Hikmet ve Rıfat Ilgaz’ın şiirleri buna örnektir. Yirminci yüzyılın başlarında, neredeyse tüm dünyada eş zamanlı olarak gelişen siyasal ve toplumsal hareketlere bağlı olarak yeni bir edebiyat akımı doğar.

Toplumsal gerçekçilik ya da sosyalist gerçekçilik adı verilen bu akım; şiirden, edebiyatın ve sanatın her alanına kadar geniş bir yelpazede etkisini gösterir. Emekçilerin sorunlarını, emek-sermaye çelişkisini ve yaşamsal kaygılarını konu alan bu akım, “toplum için sanat” görüşünü temsil eder.

Serbest Nazım ve Toplumcu Şiirin Özellikleri:

· Pragmatik, yani çıkarcı şiirdir.

· Şiir tezlidir, savunulan bir görüş vardır ve bu görüş kendini şiirde belli eder.

· Şair, toplumun bir parçası olduğu için şiirlerini toplumsal bir kaygı ile yazmalıdır.

· Şair ancak toplum şiirleri yazarak kendini geliştirebilir. Bireysellikten önce kolektiflik vardır.

· Dilin harekete geçiren gücünden, etkisinden yararlanılmıştır.

· Söylev üslubundan yararlanılmıştır.

· Geniş kitlelere hitap etmek, onları harekete geçirmek için yazılmıştır.

· Şiirde biçimden çok içeriğe önem vermişler bu sebeple de ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır.

· Gelecekçilik (Fütürizm) akımından etkilenmişlerdir.

Gelecekçilik (Fütürizm): 20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkan bu akımın sanatçıları, şiirde temel öğelerin cesaret, isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Edebiyatın durgun değil hareketli, barışçıl değil kavgacıl olmasını istemişlerdir. Savaşı övmüşler ve geçmişi kötülemişlerdir. Türk Edebiyatında Nazım Hikmet, ünlü Rus şairi gelecekçi Mayokovski’den etkilenmiştir.

NAZIM HİKMET RAN:

15 Ocak 1902’de Selanik’te doğmuş, Heybeliada Bahriye Mektebi’nden mezun olmuş, Hamidiye Kruvazörü’ne güverte subayı olarak atanmıştır. Daha önce yakalandığı zatülcenp hastalığı tekrar edince sağlık kurulu raporuyla ordudan çıkarılmıştır. Askerlikten çıkarıldıktan sonra Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmiştir. Ancak Bolu’da öğretmen olarak kaldığı yıllarda güvenlik sorunu nedeniyle Moskova’ya gitmiştir. Moskova’da Doğu Üniversitesi’nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur. İlk serbest şiirlerini de Moskova’da yazmıştır. Yurda tekrar döndüğünde çeşitli dergiler çıkarmış ve dergilerde şiirler yayınlamıştır. Bundan sonra da yaşamı tutuklamalar ve sürgünlerle geçmiştir. Akşam, Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık da yapan Nazım Hikmet, Türkiye’deki cezaevi yıllarından sonra hasta olması ve düzenli bir gelir edinmemesinden dolayı çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten de korkan şair Romanya bandıralı bir gemiyle tekrar Rusya’ya gitmiştir. Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963 yılında Moskova’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· İlk şiirlerini Cumhuriyet öncesi yıllarda yayımlamıştır. Başlangıçta ölçülü uyaklı şiirler yazmış, sonra serbest ölçüye geçmiştir.

· Gerek biçim gerekse tema bakımından şiirimize büyük bir genişlik getiren şair, şiir diline de kendisinden sonra gelenleri etkileyecek ölçüde yenilik getirmiştir.

· Şiirde kullanılan, kullanılmayan sözcükler diye bir ayrım yapmayan Nazım Hikmet, dizeleri kullanmaya getirdiği özgünlükle de özgür koşuk biçiminin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.

· Hitabete dayalı propaganda şiirleri yazmıştır. (Yirmi dört Saat Marks / Yirmi dört Saat Lenin)

· Komünizmin propagandasını yapan şairin etkili bir üslubu vardır.

· Fütürizm akımından etkilenmiştir. Makine hâkimiyetinin özlemini çeker, hatta makine olmak ister. Özellikle Rus şair Mayakovski’nin etkisinde kalmıştır.

· Uzun şiirlerindeki senaryo havası diğer şiirlerinde de vardır.

· Edebiyatımızda serbest ve toplumcu gerçekçi şiirin öncüsüdür.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Yazdığı ilk şiirleri ölçülü ve uyaklı olmasına rağmen sonraları serbest şiire yönelmiş ve serbest şiirin tanınmasını ve yerleşmesini sağlamıştır.

· Divan ve Halk şiiri özelliklerini çağdaş bir anlayış içinde kaynaştırmış, eserlerinde son derece başarılı ve canlı bir dil kullanmıştır.

· Rus şair Mayakovsky’nin etkisinde kalarak Fütürizm akımından etkilenerek şiirler yazmıştır.

· Yazdığı eserlerde genellikle toplumsal konuları dile getiren sanatçı “toplumcu gerçekçi” şiirin öncülerinden olmuştur.

· Şiir dışında oyun, mektup, öykü türlerinde de eserler vermiş; özellikle “835 Satır, Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir kitapları ile tanınmıştır.

· Şiirlerinde az sayıda uyak kullanmış, uzun dizelerle birlikte son derece kısa dizeler de meydana getirmiş, ilk dize dışındaki diğer dizeleri hep küçük harfle başlatmıştır.

Eserleri:

· Şiir: 835 Satır, Jakond ile Si-Ya-U, Varan 3, 1+1= Bir, Sesini Kaybeden Şehir, Gece Gelen Telgraf, Portreler, Taranta Babu’ya Mektuplar, Simavne Kadısının Oğlu, Şeyh Bedrettin Destanı, Kurtuluş Savaşı Destanı, Dört Hapishaneden Rubailer, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Kuvâyi Milliye, Yatar Bursa Kalesinde, Memleketimden İnsan Manzaraları, Yeni Şiirler, Son Şiirleri, İlk Şiirler, La Fontaine’den Masallar

· Oyun: Kafatası, Ferhad ile Şirin, Yusuf ile Menofis, Demokles’in Kılıcı, Kadınların İsyanı

· Roman: Kan Konuşmaz, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Yeşil Elmalar

· Öykü-Masal: Hikâyeler, Çeviri Hikâyeler, Masallar

· Yazılar: Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil, Yazılar, Konuşmalar

· Mektup: Piraye’ye Mektuplar, Cezaevinden Mehmet Fuat’a Mektuplar, Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar

·

RIFAT ILGAZ:

1911’de Kastamonu Cide’de doğmuştur. İlkokula Cide’de başlamış ve Terme’de bitirmiştir. Orta öğrenimine Kastamonu’da başlayan sanatçı, liseden ayrılıp yatılı olan Muallim Mektebine girmiş ve 1930’da mezun olmuştur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirmiş olan Rıfat İlgaz, yurdun birçok yerinde öğretmenlik yapmıştır. 1940’ta Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girmiştir. Ocak 1944’te yayınlanan “Sınıf” adlı şiir kitabı toplatılmış ve yazar bir süre cezaevinde kalmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra bir yıl öğretmenlik yapmıştır. 1950’li yıllarda gazeteciliğe başlamıştır. “Yürüyüş” dergisinin sorumlu yönetmenliğini üstlenen sanatçı, Aziz Nesin’le “Markopaşa” dergisini çıkarmış ve yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. Mizah dergileri çıkartmış ve mizah dergilerinde yazılar yazmış olan Rıfat İlgaz yazılarından dolayı tekrar ceza almış ve yıllarca hapis yatmıştır. Hababam Sınıfı serisi ile tüm Türkiye onu tanımıştır. 1970’te Basın Şeref Kartı almış ve 1974’te emekli olmuştur. Hayatının sonuna doğru bir süre daha gözaltına alınan sanatçı 7 Temmuz 1993’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· 1960’lardan sonra özellikle yazdığı mizahi romanlar ve oyunlarıyla tanınan önem!i bir sanatçıdır.

· Şiire tutkulu olan bir sanatçı olmasına rağmen, “öykü-oyun-roman” denilebilecek, güldürme öğelerini de içine alan karma bir tütün yazarı olarak tanınmış ve okunmuştur.

· Yazdığı toplumcu şiirlerle isim yaptıktan sonra mizah yazarlığına geçen Rıfat İlgaz, 1940’a kadar romantik, 1940 sonrası yazdıklarında ise toplumsal gerçekçi bir özellik göstermiş ve bu kuşağın en tanınmış sanatçılarından olmuştur.

· “Her şey açık açık söylenmelidir.” düşüncesi Rıfat İlgaz’ın şiir anlayışının temelidir.

· Eserlerinde olaylara, gerçeklere büyük önem veren sanatçı siyasal ve ideolojik sorunları anlatmaktan çekinmemiş ve yazdığı eserlerini yalın bir dille, yapmacıksız bir üslupla anlatmıştır.

· Mizah-öykü-roman gibi üç türü karıştırarak yazdığı gülmece eserleri yanında; şiirler, romanlar, anılar, çocuk kitapları kaleme alan sanatçının en tanınmış eseri Hababam Sınıfı serisidir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· 1940-1950 yıllarında toplumcu şiirin önde gelen temsilcilerinden olmuştur.

· Yoksul insanların yaşamını sorunlarıyla ele almıştır.

· Toplumcu gerçekçiliği köy ve kent sorunsalında birleştirir.

· Hem edebiyat yaşamında hem de kişisel yaşamda toplumcu bir tutum izlemiştir.

· Özellikle “Hababam Sınıfı” romanıyla tanınmıştır.

· Yapıtlarında yoksulların yaşamını, mizahi öğelerle yansıtmıştır.

· Türk edebiyatının gülmece (mizah) ustalarındandır.

· Son dönemlerinde anı ve çocuk edebiyatı alanlarına ağırlık vermiştir.

Eserleri:

· Roman: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Karadeniz Kıyıcığında, Meşrutiyet Kıraathanesi, Yıldız Karayel, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde

· Öykü: Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Radarın Anahtarı, Saksağanın Kuyruğu, Nerde O Eski Ustalar

· Tiyatro: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı Uyuyor, Rüşvetin Alamancası

· Şiir: Üsküdar’da Sabah Oldu, Karakılçık, Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Soluk Soluğa, Güvercinim Uyur mu, Kulağımız Kirişte, Ocak Katırı Alagöz

· Anı: Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra, Biz de Yaşadık

AHMET ARİF (1927 – 1991)

· Toplumcu gerçekçi şairler arasındadır.

· Anadolu insanını anlatmıştır.

· Doğu Anadolu insanının sorunlarını ele almıştır.

· Marksist bir anlayışa sahiptir.

· Halk türkü, ağıt ve masalların hem içli, hem gür sesi ve özüyle beslenmiştir.

· Eseri:

· Şiir: Hasretinden Prangalar Eskittim

HASAN İZZETTİN DİNAMO (1909 – 1989)

· İlk şiirlerinde Faruk Nafiz’in etkisinde kalan sanatçı daha sonra Nazım Hikmet’in etkisinde kalmıştır.

· Marksist anlayışla şiirler yazmıştır.

· Toplumcu gerçekçi bir sanatçıdır.

· Eserleri:

· Şiir: Adsız Kitap, Deniz Feneri, Karacaahmet Senfonisi, Özgürlük Türküsü, Mapusanemden Şiirler, Sürgün Şiirleri, Gecekondumdan Şiirler, Kavga Şiirleri, Çoban Şiirleri, Tuyuglar, Nazım’dan Meltemler

5. MİLLİ EDEBİYAT ZEVKİNİ SÜRDÜRENLER:

Cumhuriyet dönemi saf şiirini andırır. Tema yönünden onlardan ayrılır. Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve millet sevgisini işler. Memleketçi bir şiir anlayışı hâkimdir.

Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirin özellikleri:

· Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından etkilenmiştir.

· Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük önem verilmiştir.

· Yabancı dillerin dil kuralları terk edilmiştir.

· Yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunda Türkçe karşılıkları kullanılmıştır.

· Hece vezni kullanılmıştır.

· Millî konulara yer verilmiştir, millî hisler ön plândadır.

· Sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılır.

· Şiirlerde halk arasından seçilmiş sıradan insanlar vardır.

· Şairler şiirlerini, Kültür Haftası, Hisar, Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır.

Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirin tema ve içerik bakımından Halk şiiri ve Millî edebiyat dönemi şiiriyle benzer ve farklı özelliklere göre karşılaştıracak olursak;

· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirlerde genellikle bireysel nitelikli konular işlenmiş gibi görünse de aslında şairler bireysel olarak çıktıkları yolda milli ve yerli konuları ve manzaraları işlemişlerdir.

· Halk şiiri ve Millî edebiyat dönemi şiirleriyle Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiir benzer temalar etrafında şiirler yazılmıştır.

· Şiirlerde hece ölçüsü ve ahenk unsurları başarıyla kullanılmıştır.

· Şiirlerde hemen hemen aynı edebî sanatlar kullanılmıştır.

· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler birer dergi etrafında kümelenmişlerdir.

· Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler, batı edebiyatçılarından diğerlerine göre daha fazla etkilenmişlerdir.

AHMET KUTSİ TECER

1901’de Kudüs’te doğan sanatçı Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunudur. Çeşitli illerde öğretmenlik yapmış, müdürlük görevlerinde bulunmuş ve iki dönem milletvekili olarak mecliste yer almıştır. Paris’e Kültür Ataşeliği’ne öğrenci müfettişi olarak gönderilmiş ve yurda döndüğünde Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ve Belediye Konservatuarında emekliliğine kadar çeşitli dersler vermiştir. Ahmet Kutsi Tecer 1967 yılında İstanbul’da ölmüştür.

  Edebi Kişiliği:

· İlk eserlerinde bireysel duygulanmalarını dile getiren ve aşk, ölüm, ıstırap konularını işleyen şair daha sonraları Faruk Nafiz’in açtığı yolda memleket şiirlerine yönelmiştir.

· Memleket şiiri kavramını özellikle “köy havası” içerisinde dile getirmiş, bu anlayışla şiirler yazarak yıllar boyu çok fazla şairin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.

· Şiirlerinin temel malzemesi türküler, destanlar, efsaneler, gelenek ve göreneklerdir.

· Şiirlerini sade bir dille, az mecazlı, süsten uzak, saf bir üslupla kaleme almış ve şiirlerinde daima hece ölçüsünü kullanmıştır.

· Halk şiirinin son büyük ustası Âşık Veysel’i tüm Türkiye’ye tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük şairlerimizin hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur.

· Şiirleri ile adını duyurmuş olan Ahmet Kutsi, inceleme, araştırma, tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. İnceleme yazılarının çoğu birçok dergide okuyucusu ile buluşmuştur.

· “Nerdesin” şiiriyle tanınan Ahmet Kutsi’nin “Orda Bir Köy Var Uzakta” adlı şiiri de çok ünlenmiştir. Bu şiir Faruk Nafiz’in yazdığı “Sanat” adlı şiirle aynı mesajı vermektedir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Halk kültürüne verdiği önem Ülkü dergisinde görülür.

· İlk şiirlerinde aşk, ölüm, ıstırap gibi bireysel konuları işlemiş, daha sonra ise “Memleket şiiri” diyebileceğimiz köy havası ağırlıklı, Anadolu’yu anlatan şiirler yazmıştır.

· Didaktik şiirler yazmasına rağmen daha çok duygusal yönü ağır basan “lirik” şiirleriyle tanınmıştır.

· Türk halk şiiri geleneğinden yararlanmış, şiirlerinde halk motiflerini kullanmıştır.

· Orda Bir Köy Var Uzakta şiiri önemlidir.

· Ziya Gökalp’ten etkilenen sanatçı, onun “halka doğru” ilkesini sürekli uygulamaya çalışmıştır.

· Köroğlu, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi halk şiirimizin büyük ozanlarıyla ilgili pek çok veri elde etmiştir.

· Türk halk şiirinin araştırılmasında olduğu kadar yaygınlık kazanmasında ve sevilmesinde de etkili olmuştur.

· Âşık Veysel’i keşfeden, onun edebiyatımızda tanınmasını sağlayan odur.

· Tiyatro türünde de yapıtları vardır. Bunların konularını halk biliminden almış, bu oyunlarında yer yer orta oyunu tekniğinden yararlanmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Şiirler, Tüm Şiirleri (Ölümünden sonra yayımlanmıştır.)

· İnceleme: Köylü Temsilleri

· Oyun: Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Yazılan Bozulmadan, Bir Pazar Günü, Satılık Ev

KEMALETTİN KAMU:

1901 yılında Bayburt’ta doğmuştur. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu öğrencisiyken Anadolu’ya giderek, Anadolu Ajansı’nda çalışmış ve okulu bitirdikten sonra Paris’e gitmiştir. Burada Siyasal Bilgiler Okulu’nda öğrenim gören Kemalettin Kamu, Erzurum ve Rize milletvekili olarak TBMM’ye girmiş; 1948’de Ankara’da kalp krizinden ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· “Gurbet şairi” olarak tanınmıştır. Gurbet duygusunu bizzat yaşamış ve çok iyi yansıtmıştır.

· Şiirlerinde “aşk, savaş, vatan sevgisi, siperde ve daima gurbette olan Mehmetçik” konularını işlemiştir.

· Başlangıçta aruz ölçüsüyle yazan şair, daha sonra hece ölçüsünü kullanmıştır. Hece ölçüsünün özellikle 11’li kalıbını kullanmıştır. Halk şiiri geleneğinden yararlanmıştır. Lirik şiirleriyle tanınmıştır.

· “Memleket Edebiyatı”nın önde gelen şairlerindendir.

· “Bingöl Çobanları” adlı şiiriyle tanınmıştır. Bu şiir Türk edebiyatında en önemli pastoral şiir örneklerinden biridir. “Gurbet, Kimsesizlik, İrşad” diğer önemli şiiridir.

· Şiirleri ölümünden sonra Rıfat Necdet Evrimen’in hazırladığı “Kemalettin Kamu Hayatı Şahsiyeti ve Şiirleri” adlı kitapta toplanmıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Savaş duygularını dile getiren şiirlerinin yanında aşk, gurbet, yurt konularında şiirler de kaleme almış olan şair Cumhuriyet döneminin bağımsız sanatçılarındandır.

· Vatanın işgalini bizzat yaşamış ve doğduğu şehir Bayburt’u terk etmek zorunda kaldığından dolayı vatan ve gurbet şiirlerine yönelmiştir.

· Hece ölçüsüyle lirik ve epik tarzda yazdığı şiirlerin dili sağlam ve sadedir. Şair İlk şiirlerinde kısa süreyle aruzu da kullanmıştır.

· Şiir dışında başka bir türde adını duyuramamış olan sanatçının en tanınmış şiiri Bingöl Çobanları ve Gurbet’tir.

· Özellikle Gurbet şiirindeki “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” dizeleri çok ünlenmiştir.

Eserleri:

· Şiir: Gurbet, Bingöl Çobanları, Gurbet Geceleri, Gurbette Renkler, Kimsesizlik, Güz, İzmir’e Tahassür, Hazan Yolcusunda, İrşad, Söğüt

ZEKİ ÖMER DEFNE:

1903 yılında Çankırı’da doğan sanatçı İlkokulu doğduğu şehirde okumuş, Ankara Muallim Mektebi ve İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nden mezun olmuştur. İstanbul’un çeşitli okullarında Edebiyat öğretmenliği yapan sanatçı emekliliğe ayrıldıktan sonra 1992 yılında yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· İlk şiirlerinde halk şairlerinin havası hissedilen sanatçı, daha sonraları yeni şiir anlayışına uygun eserler vermiştir.

· Halk şiiri ile modern şiir arasında köprü kurmak amacını taşıyan Zeki Ömer Defne, şiirlerinde son derece sade ve ince bir halk dilini kullanmıştır.

· Bütün şiirlerinde lirizmin hakim olduğu şair, öğretmenlik duyarlılığını da eserlerine yansıtmıştır.

· Öğrencileri için yazdığı bazı şiirleri hâlâ dilden dile dolaşmaktadır.

· Erzurum, Eğin, Isparta, Bursa, Konya, İstanbul ve Ilgaz üzerine yazdığı güzellemeleri ile ses getirmiştir.

· İlk şiirini 1923 yılında yazmasına rağmen, şiirlerini “Denizden Çalınmış Ülke” adıyla ancak 1971 yılında kitap haline getirmiştir.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Halk şiirinin geleneğinden yararlanan Defne, son şiirlerde serbest tarza yönelmiştir.

· İlhamını çevresindeki eşya ve olaylardan alan sanatçı; sözcüklere derin, sembolik bir anlam yükler.

· Halk şiir geleneği ile modern dünyayı kucaklayan bir şair olarak değerlendirilir.

· Erzurum, Eğin, Isparta, Bursa, İstanbul, Konya üzerine yurt güzellemeleri yazdı.

Eserleri:

· Şiir: Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler

· Araştırma: Dede Korkut Hikâyeleri Üzerine Edebi Sanatlar Bakımından Bir İnceleme

ORHAN ŞAİK GÖKYAY:

16 Temmuz 1902’de Kastamonu İnebolu’da doğan sanatçı, ortaöğrenimini Aydın ve Kastamonu’da tamamlamış ve 1922’de Ankara Muallim Mektebini bitirmiştir. Kısa bir süre ilköğretim öğretmenliği yapmış ve 1927’de Kastamonu Lisesinden, 1930’da İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuştur. Değişik liselerde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1939’da Ankara Musiki Muallim Mektebine müdür olarak atanmıştır. Daha sonra İngiltere’de öğrenci müfettişliği ve kültür ateşeliği, Londra Üniversitesinde Türk Dili okutmanlığı, Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde Divan Edebiyatı dersi hocalığı gibi görevlerde bulunmuştur. 1994’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Halk şiiri geleneğinden etkilenerek yazdığı içten, samimi şiirleri ile tanınmış, özellikle ulusal konularda yazdığı lirik-epik tarzdaki şiirleri ile sevilmiş bir sanatçıdır. “Bu Vatan Kimin?” lirik-epik tarzdaki şiirlerinin en tanınmış olanıdır..

· İlk şiirlerini aruzla kaleme almış olan sanatçının dili duru, pürüzsüz ve son derece sadedir.

· 1940 yıllarından itibaren folklor ve halk edebiyatı çalışmalarına yönelen sanatçı, özellikle Dede Korkut üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekmiştir.

· Şiir ve inceleme alanında eser veren sanatçı şiirlerini kitaplaştırmamış, sadece beş şiirini İngilizce olarak “Birkaç Şiir-Poems” kitabına almıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· İlk şiirlerini aruzla yazmıştır. Sonra hece ölçüsüyle halk edebiyatı nazım biçimleriyle şiirler yazmıştır. 61 şiirinden 21’i aruzla, 29’u heceyle, 11’i serbest ölçüyle kaleme alınmıştır.

· “Bu vatan Kimin”, “Yas” adlı şiirleriyle tanınmıştır. Saz ve tekke şiirini özümsemiş, güzelleme ve koçaklama türünü kullanmıştır.

· Eleştiri ve edebiyat araştırmalarıyla tanınır. Türk divan ve halk edebiyatının pek çok sorununu işlemiş, metinler yayımlamıştır.

· “Dede Korkut” ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır.

Eserleri:

· Eleştiri: Destursuz Bağa Girenler

· Araştırma: Dede Korkut, Mercimek Ahmet, Kâtip Çelebi…

CEYHUN ATIF KANSU:

1919 yılında İstanbul’da doğmuş olan sanatçı küçük yaşta annesini kaybetmiş, Babasıyla birlikte 1921’de Ankara’ya gitmiştir. Ankara Gazi Lisesi ardından da, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiştir. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları uzmanı olmuş; Turhal Şeker Fabrikası, Ankara Şeker Fabrikası ve Etimesgut Şeker Fabrikası’nda hekimlik yapmış, Şeker Fabrikaları Sağlık Müfettişi görevine getirilmiştir. Etimesgut Şeker Fabrikası’nda çocuk doktoru olarak görevliyken 1978 yılında yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· İlk şiirlerini hece vezniyle ve halk şiiri etkisiyle yazmış daha sonra Garip şiirine yakın bir şiir anlayışı benimsemiştir. Orhan Veli etkisindeki bu döneminden sonra “Toplumcu” anlayışla şiirler yazmıştır.

· Görevi nedeniyle gittiği Anadolu’nun en ücra köşelerinden, memleketin farklı yöresindeki insanların acılarını dile getirmiştir.

· Çocuk doktoru olarak gittiği köylerde insanların, özellikle çocukların yoksulluğunu, acılarını, hastalıklarını tüm samimiyetiyle şiirlerinde dile getirmiş ve gözlemlerinden dolayı üzüntü duymuştur.

· Çocukların acılarının edebiyatımızda sembolleştiği isim, Ceyhun Atıf Kansu’dur.

· Şiirlerinin kaynağı hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğadır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Asıl mesleği doktorluktur, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunmuştur.

· Başlangıçta halk şiir geleneğine bağlı kalmış, 1940’lı yıllardan sonra serbest tarzda şiirler yazmıştır.

· Toplumcu şiir anlayışı, Marksist anlayışı benimsemiştir.

· Eserlerinde Anadolu’nun mahalli rengini, sıkıntılarını, hasta çocuklarını mutsuz insanları anlatmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Bir Çocuk Bahçesinde, Bağbozumu Sofrası, Çocuklar Gemisi, Yanık Hava, Haziran Defteri, Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı, Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü, Devrimcinin Takvimi

· Düzyazı: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Köy Öğretmenine Mektuplar, Tonguç’un Kitapları, Atatürkçü Olmak, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, Balım Kız Dalım Oğul, Halk Önderi Atatürk, Cumhuriyet Ağacı, Sevgi Elması, Cumhuriyet Bayrağı Altında

BEHCET KEMAL ÇAĞLAR:

1908 yılında Erzincan’da doğan sanatçı, Kayseri Lisesi’nde okurken kazandığı Zonguldak yüksek Maden Mühendisi Mektebi’ni bitirmiştir. Maden mühendisi olarak üst düzey memurluklarda bulunan Behçet Kemal, halkevleri müfettişi, İstanbul Radyosu edebî müşaviri, TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı gibi görevlerde çalışmış; bir ara milletvekili olarak mecliste yer almıştır. 1969 yılında ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· Devrim, tarih ve memleket konularında yazdığı şiirleriyle tanınmış bir şairdir. Şiirleri Atatürkçü, memleketçi, devrimci bir özellik göstermektedir.

· Yazdığı ve Halkevlerinin açılışında bizzat oynadığı Çoban piyesi ile Ergenekon adlı oyunuyla Atatürk’ün dikkatini çekmiştir.

· Şairin Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla yazdığı halk şiirleri de vardır.

· Şiirlerini hece ölçüsü ile kaleme almış, halk şiirinin bütün biçimsel özelliklerinden yararlanmıştır.

· “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmış ve geniş kitleler tarafından tanınmıştır.

· Şiir, oyun, inceleme, antoloji, söylev gibi türlerde yazmış; özellikle yazdığı şiirlerle ün sağlamıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Atatürkçülük şiirleriyle tanınmıştır, bunun yanında halk şiirinden yararlanarak yazdığı ve milli duyguları işlediği şiirleri, yurt güzellemeleri ile öne çıkmıştır.

· Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla âşık tarzı şiirler de yazmıştır. Hece ölçüsünü kullanmıştır.

· Faruk Nafiz ile birlikte “Onuncu Yıl Marşı”nı yazmıştır.

· Şadırvan adlı bir dergi çıkarmıştır.

· Milli konuları işleyen tiyatro yapıtları vardır.

Eserleri:

· Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri (bütün şiirleri)

· Manzum Oyun: Çoban Atilla

· Diğer Yapıtları: Battal Gazi Destanı, Kuran-ı Kerim’den İlhamlar, Hür Mavilikte, Dolmabahçe’den Anıtkabir’e Kadar, Atatürk Denizinden Damlalar

ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI:

1904’te Uşak’ta doğan sanatçı, ilk şiirlerini yükseköğrenimi sırasında Milli Mecmua’da yayımlamıştır. 1927’de Mülkiye Mektebi’nden mezun olmuştur. Çeşitli yerlerde memurluk ve kaymakamlık görevlerinde bulunmuş, bir dönem de Kütahya milletvekili seçilerek meclise girmiştir. Ömer Bedrettin 1946’da İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· Memleket edebiyatı çığırını açan sanatçıların önde gelenlerinden olan Ömer Bedrettin Uşaklı, gezdiği her yeri ressam duyarlılığı ile anlatmış, Anadolu’yu pastoral bir güzellikle mısralaştırmıştır.

· Devlet görevlerinden dolayı Anadolu’da gezip gördüğü yerleri şiirlerine konu olarak seçmiştir.

· Beş Hececilere biçim açısından benzemesine rağmen öz olarak onlardan ayrılır.

· Toplumsal konulara karşı duyarlılığı bulunan sanatçı, sanatının son döneminde Fransız şairlerden de etkilenmiştir.

· Yazdığı şiirlerin kimileri bestelense de değerinin pek anlaşılmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

· Özellikle Artvin, Ardahan, Antakya’yı eserlerine konu edinen sanatçı deniz, gurbet, özleyiş, tabiat konularını büyük başarıyla anlatmıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Hece ölçüsünü kullanan sanatçı memleket edebiyatının temsilcisidir.

· Şiirlerinde Anadolu’nun güzelliklerini anlatmıştır.

· “Anadolu şairi” olarak bilinir.

Eserleri:

· Şiir: Deniz Sarhoşları, Deniz Hasreti, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri

ARİF NİHAT ASYA:

7 Şubat 1904’te İstanbul Çatalca’da doğan sanatçı İstanbul Üniversitesi Yüksek öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirmiş ve Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs’taki liselerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Adana milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de bulunan sanatçı, milletvekilliğinden sonra tekrar öğretmenliğe dönmüş ve Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962’de emekliye ayrılmıştır. 5 Ocak 1975’te Ankara’da yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Adana’nın kurtuluş günü nedeniyle kaleme aldığı ünlü “Bayrak” şiirinden dolayı “Bayrak Şairi” olarak anılmıştır.

· Aruzla başladığı şiir hayatına hece ile devam etmiş ve hece ölçüsünde büyük başarı kaydetmiştir. Aruzla yazdığı şiirleri arasında en çok rubaileri ile beğeni toplamıştır. Hece ve aruzla yazdıkları dışında serbest şiir alanında da güzel örnekleri vardır.

· Yaşadığı topraklan “vatan” olarak düşünmesi ulusalcı düşüncelerle yüklü şiirler yazmasını sağlamış, “toplum için sanat” anlayışıyla kaleme aldığı şiirlerinde konuda olduğu kadar “sanat” endişesiyle biçime de önem vermiştir.

· Şiirlerinin dili halk değişlerinden de yararlandığı, herkese hitap eden, son derece canlı bir dildir.

· Lirik, epik ve didaktik tarzda yazdığı şiirleri “destanî şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleri” olarak üç bölümde incelenmektedir. Din konularında yazdığı şiirler yanında nükteye ve yergiye önem verdiği şiirler de kaleme almıştır.

· Nesir türünde de eserler vermesine rağmen asıl şöhretini yazdığı şiirlere borçludur.

Kısaca özetleyecek olursak;

· Hem hece hem aruz ölçüsünü kullanmıştır.

· Ölçüsüz ve kafiyesiz şiirler de yazmış, bu şiirlerinde bile iç ahengi oluşturmuştur.

· Şiirlerinde milli tarih ve kültürden yararlanmıştır.

· Kahramanlık, bayrak, vatan, millet, tarih, din, aşk ve doğa güzellikleri şiirlerinin başlıca konularıdır.

· Divan şiiri nazım biçimlerinden rubaiyi sıkça kullanmıştır.

· Edebiyatımızda “bayrak şairi” olarak tanınmıştır.

· Halk ve divan şiiri biçimlerinin yanında modern şiir biçimlerini de kullanmıştır.

Eserleri:

· Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Dualar ve Âminler, Kökler ve Dallar, Kundaklar, Takvimler, Emzikler, Basamaklar, Köprüler, Yürek, Heykeltraş, Aynalarda Kalan Kubbe-i Hadra, Fatihler Ölmez, Takvimler, Rubaiyyat-ı Arif I, Rubaiyyat’-ı Arif II (Kıbrıs Rubaileri), Rubaiyyat-ı Arif III(Nisan), Rubaiyyat-ı Arif IV(Kova Burcu), Rubaiyyat-ı Arif V (Avrupa’dan Rubailer)

· Mensur Şiir: Ayetler, Yastığımın Rüyası

· Özdeyişler: Kanatlar ve Gagalar

· Düzyazı: Enikli Kapı, Terazi Kendini Tartmaz, Aramak ve Söylememek, Kanatlarını Arayanlar, Sevgi Mektupları

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA:

1901 yılında İstanbul’da doğan sanatçı ilköğrenimini özel olarak yapmış, daha sonraları Erenköy Kız Lisesi’ni bitirerek Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne girmiştir. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış olan Halide Nusret Zorlutuna, amcasının oğlu Mustafa Necati ile beşik kertmesi yapıldığı için 18 yıl süren nişanlılığı sona erdikten sonra 1926 yılında süvari yarbayı Aziz Vecihi Zorlutuna ile evlenmiştir. Evlilik hayatı, eşinin 45 yıl sonraki vefatına kadar sürmüştür. Çok severek yaptığı öğretmenlik görevinden 1957’de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu’nda çalışmaktayken kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır. 1984 yılında İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

· Aruzla da yazdığı şiirleri bulunmasına rağmen heceyle kaleme aldığı şiirleri ile ünlenmiştir. Şairin ayrıca serbest tarzda yazdığı şiirleri de bulunmaktadır.

· Halide Nusret ilk önce aşk şiirleri kaleme almış, sonra yurt güzelliklerini işlemiş, sonraları ise mistik bir havaya bürünmüş şiirler kaleme almıştır.

· 1983’te “ümmül muharrirat” (yazarların annesi) ilan edilmiştir.

· Şiir, roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, “Git Bahar” şiiri ile tanınmıştır.

· Şiirlerinde kendi yaşamına ait izlere yer veren sanatçı hüzünlü, lirik şiirler kaleme almıştır.

Eserleri:

· Şiir: Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş

· Roman: Küller, Sisli Geceler, Gül’ün Babası Kim, Aşk ve Zafer

· Öykü: Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı

NECMETTİN HALİL ONAN:

1902’de doğan sanatçı ortaöğrenimini Vefa Lisesi’nde tamamladı. 1919 yılında Darülfünun Edebiyat Fakültesinde açılan sınavı kazanarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. İstanbul’un işgali üzerine okul geçici olarak kapatılınca milli mücadeleye katılmak üzere Ankara’ya geçti. Milli mücadele bittikten sonra İstanbul’a dönerek yarım kalan eğitimine devam etti, 1924 yılında mezun oldu. Bir süre tekrar Anadolu Ajansı’nda ve özel okullarda çalıştı. 1929 yılından itibaren İzmir, Adana, Ankara illerinde pek çok lisede edebiyat öğretmenliği ve lise müdürlüğü yaptıktan sonra maarif müfettişi oldu. 1942-1946 yıllarında Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü yaptı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne Eski Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. 18 Ağustos 1968’de İstanbul’da hayatını kaybetti.

Edebi Kişiliği:

· Şiire aruz ölçüsü ile başlamıştır.

· Bireysel veya milli duygularla örülü hece şiirleriyle tanındı.

· Milli Edebiyat hareketinin geliştiği sırada yetişen şair, şiirlerinde bireysel duygulanışlarıyla, ulusal duyguları birlikte işlemiştir.

· “Bir Yolcuya” şiiri hamaset edebiyatının en güzel örneklerindendir.

Eserleri:

· Şiir: Çakıl Taşları, Bir Yudum Daha

· Roman: İşleyen Yara, Kolejli Nereye

· Araştırma: İzahlı Divan Şiiri Antolojisi

ŞUKUFE NİHAL BAŞAR:

1896’da İstanbul’da doğan sanatçı İstanbul Darülfünun’u Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız Lisesi’nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Başlangıçta Tevfik Fikret’in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı. Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan sanatçı 1973’te İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Edebi Kişiliği:

· İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Sonra Milli Edebiyat akımını benimseyerek hece ölçüsüne döndü.

· Şiirlerinde romantik duyguları, hikâye ve romanlarında ise toplum sorunlarını, kadın problemlerini işledi.

Eserleri:

· Şiir: Yıldızlar ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Gayya, Su, Şile Yolları, Sabah Kuşları, Yerden Göğe

· Hikâye: Tevekkülün Cezası

· Roman: Renksiz Istırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum, Domaniç Dağlarının Yolcusu, Çölde Sabah Oluyor

· Gezi: Finlandiya

ALİ ULVİ ELÖVE:

1881 yılında Selanık'te doğdu. Bir süre Selanik İdadisi'nde okudu; Selanik Darulmuallimîn-i İdadisi'ni bitirdi. Tesalya Golos Telgrafhanesi'nde posta katipliği, Serez Ecnebi Muharebe Telgraf memurluğu, Fevziye Mektebi'nde öğretmenlik yaptı (1898-1905). Özel dersler verdi. Bu şehirde Kazım Nami Duru ile Çocuk Bahçesi dergisini çıkardı (1905). 1908'den sonra İstanbul, Adana ve Bursa'da edebiyat öğretmenliğine devam etti. 1939 yılından itibaren Gazi Eğitim Enstitüsünde ders vermeye başladı. 1945 yılında emekliye ayrıldı. 'M. Neşat, Ali Necat' imzalarını da kullandı.

Bir süre Türk Dil Kurumunda Terim Kolu uzmanı olarak çalıştı. Türk dili araştırmaları ile tanındı. Ayrıca çocuk şiirleri yazdı. 'Dağ Başını Duman Almış' sözleriyle başlayan 'Gençlik Marşı' onun eseridir.

15 Ağustos 1975 tarihinde vefat etti.

ESERLERİ:

Şiirleri:

Çocuklarımıza Neşîdeler (1912) Çocuklarımıza Şiir (1959)

Derlemeleri-araştırmaları:

Türkçe Hekimlik Terimleri Üzerine Bir Deneme (Dr. I. İşçil ile, 1944) Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü (M. A. Ağakay ve A. Dilaçar ile, 1948) Dilbilim Terimleri Sözlüğü (Mehmet Ali Ağakay ve Agop Dilaçar ile, 1949)

Çevirileri:

Küçüklere Çamur İşleri Nasıl Yaptırmalı (Garsen'den) Türk Dili Grameri (Jean Deny'den, 1941) Mikyasü'l-Lisan ve Kıstasü'l-Beyan (Konuşmanın ve dilin ölçüleri Kütahyalı Abdurrahman Hoca'nın eserinin açıklamalı tercümesi, 1952)

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU:

1911’de Görele’de doğan sanatçı ilk şiirlerini lise yıllarında yazdı. Trabzon Lisesi’nde okurken, ünlü ressam Zeki Kocaemmi’nin öğrencisi olması Eyüboğlu’nun yaşamını değiştirdi. Zeki Kocaemmi’nin yönlendirmesi sonucunda, İstanbul’a giderek Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Mezun olduktan sonra Fransa’ya gitti. İki yıl, Paris’te eğitim gördü. André Lhote’un yanında resim çalıştı. Fransa’da Rumen asıllı (daha sonra eşi olan) Eren Eyüboğlu ile tanıştı. Türkiye’ye döndükten sonra, Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak göreve başladı. 1960 ve 1961 senelerinde, iki kez ABD’ye gitti. Birçok geziye katılan, konferanslar veren Eyüboğlu; resim çalışmalarıyla 1969 yılında, Sao Paulo Bienali’nde onur madalyası kazandı. 1927’de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne dek sürdüren ve çok sayıda öğrenci yetiştiren Eyüboğlu, 1975 yılında vefat etti.

Edebi Kişiliği:

· “D grubu” ressamları arasındadır.

· Ressam kişiliğinden gelen ögeler şiirlerinde önemli yer tutar. Ressamlığın verdiği bakış açısıyla adeta renklerle tablo çizmiştir.

· Şiirlerinin sosyal içeriği de vardır. Anadolu insanının yoksul yaşamını anlatmıştır.

· Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş, gibi türlerine karşı duyduğu hayranlık şiirlerine yansımıştır; halk kültüründen esinlenmiştir. Şiirlerinde gözlemlerine de yer vermiştir.

· Şiirlerinde biçim, ölçü, uyak kaygısı taşımamıştır. Şiirlerini doğal ve akıcı bir üslupla yazmıştır.

· Gezi ve deneme türündeki yapıtlarında halk kültürü, halk sanatı konusundaki düşüncelerini ortaya koymuştur.

Eserleri:

· Şiir: Dol Karabakır Dol, Karadut, Tuz, Yaradan’a Mektuplar, Üçü Birden, Dördü Birden, Yaşadım

· Düzyazı: Tezek, Delifişek, Canım Anadolu

6. GARİPÇİLER (1. YENİCİLER):

Garipçiler; Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu’nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet “Garip” adlı ortak bir kitap yayımladılar. Şiirle ilgili görüşlerini bu yapıtın ön sözünde açıkladılar. Bu ön sözde yerleşik şiir anlayışına meydan okuduklarını açıkladılar.

Onlara göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı. Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest şiir egemen olmuştur.

Dil, sürekli bir özleşme ve arınma çabasındadır. Roman ve hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır. Şairaneliğe kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi, günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık vardır.” diye düşünürler. En çok görülen temalar: yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşktır.

1941 yılından sonra Türk şiirinde görülen ve öncülüğünü Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat üçlüsünün yaptığı edebiyat akımıdır. Bu üç şair, şiirde sürüp gitmekte olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe baş kaldıran şiirlerini toplayarak Garip adında bir kitap yayımladılar.

Daha sonra “Birinci Yeni” olarak adlandırılmıştır. Bu akım, Orhan Veli’nin 1950 yılındaki beklenmedik ölümüyle sona ermiştir.

Garip akımının (Birinci Yenicilerin) özellikleri:

· Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı çıkmışlardır.

· Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır.

· Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul etmediler.

· Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar.

· Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar.

· Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler.

· İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.

· Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer vermişlerdir.

· Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam, şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır. “Şiir, bir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan ibarettir.”

· İlk çağlarda “İkinci dizenin daha kolay hatırlanması için bir araç olarak kullanıldığına inandıkları ölçü ve uyağı şiirden dışlamış. “Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir.” felsefesini ilke edinmişlerdir. Serbest şiir benimsenmiştir.

· Şiirde “tarihinin aç gözünü doyurmuş olan edebi sanatlara” artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her türlü söz ve anlatım sanatı bırakılmalıdır.

· Kişiler dünyasını sıradan insanlar veya küçük insan tipi oluşturur.

· “Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar.

· Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltı, düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık kullanmışlardır. Kuralsızlığı kural edinmişlerdir.

· Şairanenilikten kaçınmışlar, günlük konuşma dilini (sade bir dili) kullanmışlardır.

· Şiirin müzik, resim gibi sanatlarla olan ilişkisine son vermişlerdir.

· İroni ve mizah Garipçilerin ayırıcı özelliklerindendir.

· Siyaset dışı kalmışlardır.

· “Şiir duyguya değil, akla seslenmelidir” görüşünü benimseyen sanatçılar, şiirin bütün geleneklerden uzaklaşması gerektiğini ifade etmişlerdir.

· Bütün güzelliği öne çıkarılmıştır.

· “Yaşama sevinci”ni dile getirmişlerdir.

· Şiirde toplumsal aksaklıkları eleştirmişlerdir.

· Söylev havasından uzaklaşmışlar, doğa betimlemelerine başvurmuşlardır.

· Edebiyat eleştirmenlerinin değişik yorumlarına uğrayan Garip akımını Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu desteklemiş, Ahmet Hamdi Tanpınar ise şiirden uzaklaşma saymıştır.

ORHAN VELİ KANIK:

13 Nisan 1914’te İstanbul’da doğan sanatçı, Galatasaray Lisesi’nde başladığı eğitimini, babasının tayini nedeniyle Ankara’da tamamlamıştır. 1933’te Ankara Gazi Lisesi’nden mezun olduktan sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etmiştir. Yarıda bıraktığı bu okuldan sonra 1936’da Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü’nde çalışmıştır. 1945’te Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na girmiş ve 1947’de bu görevden ayrılıp yaşamını yazarlık ve çevirmenlikle kazanmaya başlamıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve şiirler yazan sanatçı 1 Ocak 1949’da yayımlamaya başladığı “Yaprak” dergisini 15 Haziran 1950’ye değin 28 sayı çıkarmıştır. Ankara’da belediyenin açtığı bir çukura düşüp yaralanmış ve bu olaydan dört gün sonra İstanbul’da bir dostunun evinde rahatsızlanarak kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde beyin kanaması sonucu 14 Kasım 1950 tarihinde yaşamını yitirmiştir.

Edebi Kişiliği:

· Garip hareketinin kurucusu olan ve sadece kendi dönemine değil, şiir sanatıyla ilgili düşünceleri ile Türk edebiyatına damga vuran sanatçı bir “şiir ihtilalcisidir” ve şiir sanatına dair görüşlerini “Garip” adlı kitabının önsözünde belirtmiştir.

· İlk şiirlerinde vezin ve kafiye gibi geleneksel anlayışa uygun, şiirin biçimsel bütün özelliklerini kullanan, hatta Divan şirine ait aruzla yazılmış rubaileri çeviren sanatçı; 1940’tan itibaren başlattığı Garip hareketi ile eski şiire ait hemen hemen her şeyi yıkma eğilimine girmiştir.

· Orhan Veli vezin ve kafiyenin gereksiz olduğunu savunmuş, şiirin diline büyük önem vermiştir. Özellikle halk diline yönelmiş, halkın konuştuğu kelimeleri şiirinde kullanmıştır. Onun en büyük amacı şiiri süsten kurtararak soyut şiir yerine, özüne ulaştığı somut bir şiir yazmaktır.

· Mecaz ve edebi sanatlar gibi şiirin söyleyiş özell