von der goltz paşa_devlet-i aliyenin zaaf ve kuvveti

58
Von der Goltz Paşa Devlet-i Alîye’nin Zaaf ve Kuvveti Mütercimi Zaim zâde Hasan Fehmi Yazı Çevrimi :M. Gürhan BAŞARAN

Upload: gurhan-basaran

Post on 04-Jul-2015

342 views

Category:

Documents


9 download

TRANSCRIPT

Page 1: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Von der Goltz Paşa

Devlet-i Alîye’nin Zaaf ve Kuvveti

Mütercimi

Zaim zâde Hasan Fehmi

Yazı Çevrimi :M. Gürhan BAŞARAN

Page 2: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti
Page 3: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti
Page 4: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti
Page 5: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Wilhelm Leopold Colmar Freiherr von der Goltz12 Ağustos 1843-19 Nisan 1916

Page 6: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Memleketimize pek büyük hizmet etmiş olan von der Goltz Paşa Yunan Muharebesi'ni müteakkip, Berlin'de intişar eden <Doyçe Rondşau>

mecmua-ı şehriyesinde (1897 teşrinevvel nüshası) "Devlet-i Aliye'nin Zaaf ve Kuvveti" ünvanı altında uzun bir makale neşrederek irad ettiği efkâr-ı

sâibe1 ve malumat-ı amika ile umumun nazar-ı dikkatini celp etmişti. Makale-i mezkureyi evvelce lisanımıza nakletmiş ve ancak bundan üç sene

evvel burada haftada bir çıkarken tatil edilen "Türk"de tefrika suretinde meşretmeye muvaffak olmuştum.

Devr-i hazır-ı hürriyetten bilistifade ayrıca risale şeklinde tab' ettirerek bütün Osmanlılar'ın nazar-gâh-ı vukûfuna arz etmeyi münasip gördüm. Muhterem

generalin hayırhahlığına ve alicenabane bir hüccet-i belge teşkil eden şu makaleyi okurken hakkında derin bir hiss-i şükran duymamak kabil değildir. Pek derin düşünen bu zat bizi de düşünmeye davet ediyor. O halde biz de iyi

düşünelim.

Teşrin-i sani 1325- Mısr-el'kahireZaimzade Hüseyin Fehmi

Page 7: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

DEVLET-İ ALİYE'NİN ZAAF ve KUVVETİ

Memalik-i Osmaniye'de terakiyat-ı ciddiyenin müstehîl2 olduğuna ve İslam'ın düşman-ı ta'lim ve tenvir bulunduğuna dair etrafa yayılan efkarın ne mertebe sathî olduğunu, Hıristiyan Alemi'nde şarkı bugün en iyi tanıyanlardan Vambery bir sıra asâr-ı mergûbesinde3 ispat etti. Kendisinin mülâhazâtı kırk senelik, benimki ise on dört senelik bir devri ihtivâ ediyor. Mehâfil-i muhtelifenin hayat-ı hâne-gî4 ve ictimâiyesine nüfûz etmeye o muvaffak olduğu halde ben ber-müktezâ-ı meslek dış yüzeyini görüp münhasıran meslektaşlarla ülfette bulundum. Ama on iki seneden fazla bir müddet faaliyet esnasında gözümün önünden geçen alaim-i der-pîş-i5 mülâhaza edince ben de aynı netâyice destres oluyorum. Türk Kavmi'nin tabakat-ı bâlâsında, ezcümle gençleri meyânında tekmil ile suret-i halisanede medeniyet-i garbiyeye iltihak etmek ve istifadede bulunmak şevk ve gayreti hükümran idi. Garba imtisâlen6 maddi ve manevi tekmil cidâl-i avâlim-şumûlüne iştirak etmek arzu-u ateşini kendileriyle münasebâtım olan gençlerin hemen hepsine nefh-i7 rûh ediyordu. Nezaret-i müşterekeme tevdî' edilen mekâtib-i askeriyenin 1 gördüğü rağbet-i şedide sırf harici bir nişane olmak üzere telekki edilebilir. 1885-95 senelerinde mû'essesât-ı mezkûre şakirdanı adedinin 4 binden 14 bine bâliğ olması husule gelen terakkiyât zemininin hayli vâsi' olduğunu gösterir. Her ne kadar vatan ve millet sözleri bâlanın hedef-i kin ve zülmü olmakta idiyse de yine uyanmış olan habb-ı vatanın husus-u mezkûrede dahl-i küllisi vardı. Pek ziyade dal ve budak salan bu intibahın son sebeblerini keşf etmek intibah-ı marabayanın mevcudiyetini tastikden daha güçtür.Evvel-bâ-evvel Kemal Bey gibi pîşvâyân-ı8 fikretin bunda hisse-i iştirakleri vardı. Sonra da Rusya Muharebesi'nin hitâm-ı felâket encâmı gönülleri pek amîk surette zedelemişti. Düşmanın İstanbul kapılarında zuhûru gözü görenlerin kaffesine hakimiyet-i Osmaniye'nin izmihlâl-i tammı tehlikesini yakından göstermişti. İşte bu ihtar, devletin halâsı için ne lâzımsa yapılsın arzularını tevlîd etti. Aynı fikir genç, ihtiyar zabitan ile görüştüğümde "bizim bir kere daha mukavemet edebileceğimizi zanneder misiniz?" diye bana tevcih ettikleri pür havf su'alden tezâhür ediyordu. "Yirmi milyondan fazla hadd-ı 1 1883 senesinde hzimet-i Devlet-i Aliye'ye dahil olduğum zaman tedrisat-ı askeriye nazır-ı umumiliğine tayin olunmuştum.

Page 8: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

zatında bir olan bir kavmin büyük milletleri ribka-i9 hakimiyetine geçirecek kuvveti hâiz olmasa bile düvel-i mezkûrenin en kuvve-el-şekimesine kendi topraklarında yine galibane mukavemet etmek için kâfî dercede kuvveti olduğu" yolunda verdiğim cevap pek çok def'a bedbinlikle telakki edilmekle beraber memnuniyetle dinlenirdi. "Bugünkü efendi ve paşaların hamiyet-i Osmaniye'den vâye-dârdırlar10. vatanlarının ma'rûz olduğu hatarı11 biliyorlar. Esna-i müsâhabâtımda evvelki meskenet ve uyuşukluk yerine candan, gönülden hürriyet ve zamana muvâfık bir tarz-ı hükümete nailiyet arzuları kaim olduğuna bir kanaat-i kalbiye hasıl ettim. Vambery'nin sözlerini benimseyeceğim. Hiç şüphe yoktur ki şu son on sene devletin dahilen takviyesine ve haricen şan ve itibarının iade ve teşyîdine - belki de bu ana kadar emsali görülmemiş surette- muvâfık bir devir teşkîl etmiştir.

Henüz hitam bulan Teselya Muharebesi bundan bir nebzedir. Burada meydana çıkan kuvvet al'el-ekser yeni olarak gösterilmek isteniliyorsa da mukârin-i12 sıhhat değildir. Bilcümle mâfevk amirler eski zaman ve eski mektep mahsulu idi. İntizarın hilafına olarak pek çok şeyin eskisinden daha iyi çıkması esasen bir miktar gencin el birliğiyle işe karışmaları neticesidir ki muhârebenin devam ettiği müddetçe bunun tesiri görülmüştür.

Yunanistan ilan-ı harp etmeksizin arazi-i Osmaniye'yi, Girit'i istilâ ile devlet her mersideyi cane-kâr eder bir surette sarakaya alınca -ki bu hukuk-u umumiye nokta-i nazarından cây-i tefekkürdür- hükümet tekalîfine bütün halkın suret-i icabatı biraz intibâh-ı milliye delâlet eder. Son senelerde yerlerinden yurtlarından çok def'a cuda edilip işlerinden mahrûm bırakılan bu müdâfiin, bilâ cebir ve tazyîk yeniden halifenin emrine itâat ettiler. Ahalinin her tabakası ordunun techîzine, neferâtın it'âmina, yaralıların müdâvâtına13 yardım ettiği gibi Bâb-ı Seraskerî de masârifât-ı seferberîyi kısmen hususi sandıklarından tesviye edebildi. Bu hususi sandıkları padişah zaptettirince hiç bir taraftan ses çıkarılmamıştı. Zabitan ve neferat maaşsız, ailelerine medâr-ı istinâd olacak bir şey bırakmadan harbe gittiler. Lakin devletin bulunduğu hal karşısında herkes bunu tabii bularak kimse sızlanmadı. Ahiren bir silâh tecrübesi yapmak iktizâ edince ahalinin her tabakası fedâ edilebilecek ne varsa etti. Bu bâbda şâyân-ı zikir bir mukavemet ve muhalefet kimsenin mesmûu olmadı.

Bu husus ile tâ'kip eden hidemât-ı cengâverâne ile ihtimâl ki bir zaman-ı muvakkat için "hasta adam" ta'birini hükümden iskât ile Avrupa gazetecilerinin vâhimesi kanatlarını kırpar. Bunlar ahîren Memleket-i Osmaniye'nin taksimi planlarıyla uğraşıp Afrika'ya heyet-i seferiye-i

Page 9: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

askeriyenin gönderilmesi gibi mümkünâttan imişcesine bilhassa Almanya'ya bol keseden Anadolu'nun bir kısmını işgal etmeyi tavsîye ediyorlardı.

Fakat evvelce de göze çarpan su'i-ahvâli harici tereddüt ve zaaf, dahili uyuşukluk alaimini görerek yine mu'âheze uyanacak ve Türkiye'nin yaşamağa kabiliyeti, bekâsı imkânını zâhiren reddi nâkâbil bir takım edilleye14 istinaden yeniden nefy edecektir.

Çok def'a tekerrür edecek olan bu tebâyün-ü15 ahkâm ma'lum Vambery'nin ta'rîz ettiği millet ile hükümet-i hâzırası beynindeki farkı anlamaktan aciz olan "esas mes'eleden bî-haber muâhezelerden" sâdır oluyor.

Ma'lûm Vambery'nin ispat ettiği vechile eğilmez, bükülmez bir mutlakiyet, keyf, ve istibdat ve teceddütat-ı ciddiye ve hayriyeye karşı adâvât asârı -ki fırsat düştükçe Avrupa'da bihakk16 tezyîf edilip layık olduğu hiddeti celp etmiştir.- bizde olduğu gibi Türk alem-i arifânında da aynı suretle düçar-ı takbîh oluyor. "Alman ve Fransız matbuatının padişahın lehinde olan beyanatı sarayın hoşuna gider. Osmanlı Milleti'nin değil. Necîp, müsta'id lakin bedbaht olan bu milletin iyiliğini isteyen, millet ile bugünkü hakimini birbirinden iyice ayırmalıdır." İşte koca müşteşrik efkârını bu suretle topluyor. Efkâr-ı mezkûre benimkinden daha iyi olduktan başka herkese daha ziyade bitarafane görünecektir. Çünkü hissiyat ve cûy-ı hakikatte alim-i müşâr-il'leyhi ızlâl17 edecek hiç bir sebeb-i zâhirî yoktur.

Şimdi padişahın büyük ve pâk bir habb-ı vatan ile meşhun18 olup muvaffakiyete yeniden o derece yardım eden harekete nasıl mukabele ettiğini gözönüne getirelim. Gazeteler birçok tevkifattan, hususi muhakemin teşkilinden, maznunların nefyinden yâhûd gaib oluşundan bahsediyorlar. Bunda biraz mübalağa bulunsa bile hususi mektuplar sıhhatini kafi derecede tasdik ediyor. Bütün bunlar haricen azıcık bir sebeb keşf edilemeden vuku buluyor. Daha hiçbir suikast, hiçbir isyan görülmedi. Şevketmeab'a ve irâdâtına kimse karşı koymadı ve yâhûd hiddetini mûcib olacak bir şey yapmadı. Esas mesele sözüm ona "Genç-Türk Entrikaları"ndan ibâret ki hadsiz hesapsız hafiyeler ve jurnalciliği san'at ittihaz edenler için bir me'kül19 oldu. Meydanda olan faaliyet değil, belki temenniyat, âmâl, hayâl daha fenası hükümet alehinde cesaret-i muhterizâne ile serdedilen mu'âhezâttır. Harbin telaşlı günlerinde mübâhasâtın20 daha serbest yol alması tabiidir. Bu yüzden o zamanki casusuluk ve raporculuk semerâtı artık şebânı21 ta'zîb22 edenler tarafından iktitâf23 ediliyor.

Page 10: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Bilhassa payitaht ahalisine edilen nezaret, vesayet, dikkat bir "fuşe"ye şan verecek bir asar-ı üstâdânedir.Daha bu bir çok yıl evvel o kadar şiddetli idi ki Türk umerasından birinin: "Aleme tekmil bir millet-i usera temaşa-i acaibini gösteriyoruz." yolundaki ifadatına medar-ı tasdik oluyordu.

Vukuat pek sathî olmayan bir müşâhidin enzârına yine hükümet-i hâzıranın ahkâm ve desâtîr-i mer'iyesi ile Türk alem-i arifânı beynindeki uçurumu arz ve ifşâ ediyordu. Vukuat-ı mezkûre hal-i hazır-ı resmîye nazaran milletin kıymet-i bâtıniyyesi ile tenvîre kâbiliyeti yâhût adem-i kâbilîyeti hakkında verilecek hükmün çürük olacağını ispat ediyor. Evvelâ memleketteki batn-ı hâzırın amâl-i necîbesi ve ulviyesini unutturarak irtidâda24 ve bittekerrür manevî uyuşukluk ile hükümete bilâ mukavemet inkiyâda sevk edilip edilemeyeceği takarrür edinceye kadar işin sonu beklenilmek ve hüküm tehîr edilmek lâzımdır.

- 1 -

Bir milletin kıymet-i batıniyyesini hakkıyla tahlil ederek bu vechiyle istikbaldeki tekamül-ü irfan payelerinden hangisini ihrâz edeceğini istinbât25 ve istidlâl26 etmek bir müdekkik için en güç vezâiftendir. Hadde-i tetkikten geçirilecek alaim o kadar çoktur ki işin içinden şıkmak usul ve mümârese27 ile kâbil olur. Binâberîn ben bu cihete az yanaşarak mütehassısının hükmüne istinâd ettim. Bir emniyet-i kâmile ile Devlet-i Osmaniye'nin devam ve bekâsı hatta hâricen (.......)si sualine cevap verebileceğimi ve elde kalan ve yâhûd da elde edilecek olan vesait-i kudret ve şevket hakkında oldukça tam bir fikir peydâ ettireceğimi zan eylerim. Bu bâbda kabl'el-vukû' bir şey de söylenilemez. Çünkü hayat-ı milelde tesadüfat bir rol oynadığı gibi ekserisi değilse de çok şey re's-i kârda bulunan eşhâsın, bilhassa gelecek padişahların elindedir.

Tesadüften ne kasdolunğunu izah için bir misal irad edelim: Boğaziçi hala Karadeniz'e karşı açık bulunur2, hâlbuki Çanakkale Boğazı tedabir-i müessire sayesinde müdafaa edilebilir bir hale vaz' olunmuştur. Bunu İstanbul'da herkes biliyor. Boğazlar'ın bîtaraflığı diplomasi hayallerinden biridir. O halde Türk Donanması sene-be-sene takviye edilen Rus donanmasının - vakıa-i ahire ile bütün cihana ma'lûm olduğu üzere-

2 Mevcut olan birkaç sahil bataryası bir mukâbele-i ciddiyeye karşı herhalde pek zayıftır.

Page 11: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

geçemeyeceğinden Çar'ın bir emri üzerine Rus Donanması İstanbul'un önünde lenger-endâz olabilir.

Binâenaleyh ahvâl-i hâzıraya göre hükümet ve devlet artık Rusya'nın eline geçer ve şâyet düvel-i sâire müdâhalesi vuku' bulmazsa Rusya istediği gibi mes'eleyi halleder.

Sultan Abdulhamid-i sânî yaşadığı müddetçe bu hâl devam edecek görünüyor. Çünkü bunun kendi usul-i siyaseti ile irtibât-ı kâmili vardır.

Fakat şevket-penâh fikrini değiştirir ve yâhûd mümkünâttan olduğu veçhile ehlâfından biri kimseye meçhul olmayan bu su'i-hâle atf-ı enzâr ederse bunun bertaraf edilmesi hatt-ı zâtında kolaydır. Devletin mukavemete kâbiliyeti o halde yalnız tezaif etmekle kalmayıp eskisi ile nâkâbil-i kıyâs bir dereceye gelir. O zamana kadar bekâ veya inkırâz kaziyesi bir cümlede bunca mesai-i necîbiyeyi akîm bırakacak bir istilâ-i nâgihâniyenin28 vukuuna vâbestedir.

Bu gibi hesaba gelmez nâgihâni tecavüzattan bittabi mesrûdât-ı29 atiyyemizde sarf-ı nazar edilip vukuatın ağır ve rabıtalı olarak cereyan edeceği farzolunmuştur.

26 Kânûnevvel 1699 da mün'akid olup Macaristan, Podolya, Ukranya ve Azofi'yi galip ettiren Karlovic muâhdesinden itibaren devletin ahval-i hariciyesinde asâr-ı tedennî30 rû-numâ oldu. Bundan sonra açılan her muhârebe Bâb-ı Alî'nin arazi kaybetmesi ile neticelendi. Şevket-i hariciyenin bu inhitâtı bazı def'a hâl-i tevkife getirildi ise de son 1878 darbesi hepsinden vahim çıktı, zira Avrupa Kıtası'ndaki hudûd devleti payitahta hayli yaklaştırıp Balkan Şibe-Ceziresi'nde devletin elinde kalan mülke öyle bir şekil verdi ki bâdî-i emirde bir istimlâk muvakkat gibi göründüğünden komşuların sair hücûmlarına sebebiyet veriyor. Önüne geçilemeyen bu tedennî en yektâ31 erbâb-ı hamiyetin kulûbünü bir hiss-i nûmîdî32 ile meşhûn ederek zebûn hükmü eylemiş ve öyle bir bedbînlık husule getirmiştir ki bu hal ihyâ-i devlet emr-i mühiminin adetâ düşman-ı cânı kesilmiştir. Hakikatte mahvolmuş addedilebilen ancak bir teslimiyet-i tamı gösterendir. "Koçyoşku" nun kendine isnâd edilen "Polonya bitti" sözüne karşı bihakk protesto etmesi gibi Türkiye'nin bekâsını arzu eden de herşeyden evvel İstanbul'da ale-l-ekser işitilen "Türkiye bitti" sözünü şiddetle reddetmelidir.

Page 12: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Vakıa son iki asırlık zâyiât adeta nâkâbil-i itirâz bir hüccet kuvvetini haiz olup "Bir zaman Viyana kapılarına Rusya bilâd-i33 baîdesine34 kadar tevsi' eden ve ma’azelik35 düşmanlarının hücümlarına mukavemet edememiş olan Türkiye, yarı arazisinin elinden çıktığı bugünkü günde mukâvemete nasıl kâdir olur" kaziyesi pek sade ve doğru görünüyor. Lakin bunda bir hata vardır.

Bunu anlatmakiçin kısaca devlet ve şevket-i Osmaniye'nin menşeine rücû etmek taht'el-lazımiyettedir. Münakaşasına girişmeden tarihte müessir-i azime ibrâz etmiş, sonra da kendi hatası ile, vahn-ı36 tedricisi ile, su'i idaresi ile inkirâza yüz tutmuş bir millet-i azimeyi bütün mahiyeti ile gözümüzün önünde zannediyoruz. Mekteplerimizde coğrafyanın Türkiye kısmı mütalaa edilince, matbuatımızda "hasta adam"dan bahis geçince bunun aynını isitiyoruz "tarih uydurulmuş bir masaldır". Bizden uzak olan memleketin ahvâl-i sâbıkâsı hakkında da bir düstûr sarf ederek işin içinden çıkıyoruz. Lakin yakından tetkîk edilince bunu sahîh bir yeri kalmaz.

Devlet-i Osmaniye'yi tesis eden toplu bir kavim, hatta büyük bir kabile bile değildi, belki kaybedecek birşeyleri bulunmayıp çok şeyler kazanacak olan küçük, cengâver, üteşebbis aşiretin başına geçmiş bir fâtih, Asya-i vüsta'lı bir Ferdinand Kortez idi3.

Bu menşe daima unutuluyor. Halbuki istikbâl-i devlet bununla nasîbe-dâr olmuştur.

Cengiz Han on üçüncü asrın bidayetinde Devlet-i Harzemşye'yi istilâ ile münkariz ettiği zaman Oğuz-Tatar Kabilesi Reisi Kay-han Süleyman Şah Moğol zulmünden kurtulmak üzere Horasan'daki me'vâlarını37 terk ile garbe çekilip 1224 de Fırat'ın yukarı tarafında Erzincan Ahlât havali-i münbitesinde tevettûn38 etti. Lakin reis ile aşiret daüssılaya müptelâ olarak yedi sene mürûrundan sonra me’vâ-i kadîmelerine ric'at ettiler. Süleyman Şah Fırat'ı geçerken düşüp gark olduğundan ıtbâyii ayrılıp oraya buraya dağıldı.

Dört yüz çadır halkı Süleyman Şah'ın küçük oğullarından Ertuğrul Bey'in idaresinde tekrar garba teveccüh etti. Bahtı yaver çıktı. Bîhude öteye beriye dolaştıktan sonra Selçuklular'dan Alaeddin'e rast geldiler. Alaeddin müstakil bir takım derebeyleri ile harbe tutuşmuş ve fakat düşmanın kesreti sebebiyle

3 Meşhur İspanyol kaptanlarından olup, Meksika'nın fâtihidir. (1470-1548)

Page 13: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

fena bir mevkiide kalmış idi. Bunu görmesi üzerine Ertuğrul zayıf tarafa geçerek dilâver bir bir cengâver olduğundan muharebeyi Aleaddin'in muzafferiyetiyle hitâma erdirdi. Buna mükâfâten kendisine Aleaddin zapt olunan beyliklerden Olimp Silsilesi'nin şarkında Domaniç, (......) ve Söğüt dahil olduğu halde Karacadağ havâli-i mürtefiasını39 bahş etti. İşte (......-dâr) olan bu mülk Al-i Osman'ın menşei ve Ertuğrul da bânisi olmuştur. Alelade bir çadıra beş kişi hesap edilir. İki katı farz olunduğu takdirde bile dört bin kişi çıkar ki bunlar şevket-i Osmaniye'nin tohumudurlar. Ertuğrul ve ve 1 sâib : sevâb’dan 1-yanlışsız, doğru, hata yapmayan;2-maksada, hedefe uygun,3-hedefe doğru ulaşan

2 müstehîl: 1-mümkün ve kâbil olmayan;2-manasız ve saçma3 mergûb:1-rağbet ve arzu olunan, istenilen, sevilen2-Umumi rağbete mazhar, herkes tarafından rağbet olunacak sûrette güzel, makbul4 hâne-gî:Hanede, evde bulununanlardan, evde5 der-pîş:En önde, gözönünde bulunanDer-pîş etmek: gözönünde bulundurmak

6 imtisâl: misl’den1-icap edeni yapmak, bir örneğe gore hareket etmek2-alınan emre boyun eğme7 nefh:1-üfürme2-boru vs üfleme8 pîşvâyân: pîşvân’ın çoğuluReisler, başkanlar

9 ribka:Kemend bağı, boyna atılan halka, ilmik10 vâye-dâr:Nasibi olan, kısmetli11 hatar: tehlike, muhatara, emniyetsizlik12 mukârib: bitişik, erişmiş, yaklaşmış, bir yere gelmiş13 müdâvât : deva arama, hastaya ilaç verme14 edille : delil15

? tebâyün: 1-iki şey arasındaki tezat, birbirini cerh etme 2-müşterek bir rakamla taksimi kâbil olmayan iki rakam arasındaki münâsebet16 bihakk: hakkıyla, layık17 ıdlâl=ızlâl :delalete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma18 meşhûn : doldurulmuş, dolu

Page 14: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

hususiyle oğlu Osman sürâtle tarîk-i fütühatta hatve40-zen oldular. Selçuk ile Bizans devletleri hududunda hüküm süren keşâkeş esnasında Ertuğrul ile Osman'ın fiilen müdahaleleri ve rasîn bir hükümet-i cedîdenin te'sisi halk tarafından bir nimet olarak hissedilmiş gibi görünüyor. Müşâr’il-leyhuma gerek hristiyanlar ve gerek müslümanlar miyânında kendilerine müttefik buldular. Bu ilk muharebâtta dinin tefrikaya bâis olacak bir sûrette hiç bir gûnâ dahli yoktu. Vaktâ ki 1300 de Devlet-i Selçukiye yeni bir Moğol istilâsına uğrayıp Sultan Aleaddin serkeş ümerası tarafından terk edilerek

19 me’kul : 1-yenecek şey, zahire, rızık2-medar-ı istifade, irad

20 mübâhasât: mübâhase’nin çoğulu1-bir iş hakkında iki ya dad aha çok kisi arasında edilen sözler, konuşmalar;2-iddialı konuşmalar, bahse girmeler

21 şebân: şeb’in çogulugeceler

22 ta’zîb : azap’tanEziyet etme, boşuna yorma23 iktitâf :mevye toplam, devşirme, toplanma, devşirilme24 irticâd: redd’denDin-I İslâm’ı terk ile diğer bir dine intikâl

25 istinbât : bir söz veya işten gizli mana çıkarmak, zımnen ankamak26 istidlâl : Bir delil ya da bürhâne istinâd ederek bir şeyden bir netice çıkarma, delil ile anlama27 mümârese : tekrâr ve kesret-i iştigâl kuvvetiyle kesbolunan maharet, alışkanlık, el alışkanlığı

28 nâgihânî: Ansızın, ansızın vaki olan29 mesrûd : serd’den Serd ve beyân olunmuş, mezkûr, mestûr30 tedennî : denaet’denAşağı inme, düşüş, gerileme

31 yektâ :1-tek, yalnız, münferid2-misal ve naziri olmayan32 nûmîdî: ümitsizlik, mey’usiyet33 bilâd : belde’nin çoğulu34 baîd : uzak, ırak, dûr35 ma’azelik: Bununla beraber36 vahn: zaaf, gevşeklik, kuvvetsizlik

37 me’vâ: yurt, mesken, mahal, makam

38 tevettün : vatan’danYerleşme, bir yeri vatan ittihâz etme

Page 15: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Mihail Paleogolos'un sarayına kaçtı. Osman evvel gözden nihân olan derebeylerin başına geçip şevket ve satvetleri enkazını zîr-i41 asâsında tevhîd etmek zamanının hulûl ettiğini derk42 etti. Ama saltanat-ı kadimeyi yeniden tesis etmeyerek Padişah-ı Al-i Osman namını aldı ve bu sûretle meydana yeni bir fikir çıkardı. İşte o andan itibaren teşekkül üzere olan devlet için İslamiyeti bir râbıta-i ittihâd ittihâz ile civâr Rum Beyleri'ni kabul-u İslam etmek, cizye-güzâr olmak yâhûd mağlubiyete katlanmak beyninde muhayyer43 bıraktı. Kendi muhibi ve kadîm silah arkadaşı Köse Mihal bütün tevâbi' ile44 birlikte Hristiyanlık'ı terk etmek misalini gösterdi. Evrenos gibi sair ekâbir de kendisine imtisâl ettiler yâhût cizye-güzâr oldular. Bu sûretle sülâle-i cedîde hayli kudret ve satvet ihrâz etti. Daha Osman berhayat iken 1326 da oğlu Orhan Anadolunun en kuvvetli mahallerinden olan müstahkem Bursa'yı zaptedip pâyitaht ittihâz etti. Moğollar çekildikten sonra Şelçuk bakâyâsı olarak birtakım derebeylikler türemişti. Ez-ân cümle45 Konya şehr-i atîki de müzâfâtından46 olup devlet-i kadîmenin devamı mesabesinde bulunan Karaman, Germiyan, Karasi, Saruhan, Aydın, Sinop ile birlikte Kastamonu, Sivas ve Sivas, Hamid, Menteşe, Likye ve Teke. Osmanlı padişahları bütün bu derebeyliklerini bir miras ve meşrû bir şikâr diye telakkî ettiler. Binaenaleyh müşâr’il-leyhum ancak istilâ ile kendilerini bunlara karşı emniyet almağa ve birinin arkasından öbürünü harben itaate getirmeye mecbûr idiler. Görüldüğü veçhile Devlet-i Osmaniye şarka doğru, Şelçukîler'in mirasına konarak tevsî etmemiştir. Devlet-i müşâr’il-leyha kendi kendine küçükten büyüyen bir mahsûl-u cedîd idi ki istinâd edebilecek mütecanis bir kavme bile rast gelmedi. Bilakis birçok istilâdan sonra Anadolu'da kalmış bir takım akvâm-ı sagîre kâr-âzmâ47 padişahların dest-i

39 mürtefia: ref’denIrtifâ eden, yükselen, yükselmiş, yüksek, yüce40 hatve: adım, ölçü addedilen itibari adım41 :zîr :altında, altına42 derk: anlama, tefhîm43 muhayyer : hayr’danSeçmeli, beğenmeye bağlı, beğenmece44 tevâbi’ : 1-Bir adama tâbi olup, arkası sıra gidenler,2-Bir adamın fakir ve dehasına tabi olanlar3-hüdema, avane, yardaklar,4-mülhakât, bir merkeze merbut ve tâbi olan yerler45 ez-ân cümle: O cümleden olarak

46 müzâfât : birşeyin ilaveleri, ekleri; bir merkezin şubeleri, kolları (ilâvât, mülhakat)

47 kâr-âzmâ: tecrübeli, görgülü; iş bilen (kâr-âzmûde)

Page 16: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

himmetiyle bir hamur edilip bunlardan mütecânis bir hey'et husûle getirmek lâzım idi.

Devlet-i cedîdenin mâ-bih-il-temyîzini48 nazarlarda daha ziyâde ayân etmek için Sultan Orhan'ın cülûsu ile yeniçerilerin ihdâsı husûslarını zikir edelim. Orhan, Osman'ın ekber evlâdı değildi, kendisinden büyük daha bir kardeşi vardı. Ama Aleaddin alim olup evsâf ve temayülât-ı harbiyeden bî-behre idi. Bekâsı muhârebât-ı mütemâdîye ile kâbil olan ve teşekkül etmek üzere bulunan bir devlet-i cedîdenin serkârına geçmek böyle bir adam için imkân dâhilinde değildi. Binaenaleyh kendi rızası ile padişah muharip Orhan'ı halef tayîn edip Aleaddin de ve Osmanlı vâz-ı kanûnu oldu ki ilk nizâmât-ı müessese-i devlet kendi mahsûlüdür. Bu sûretle doğrudan doğruya tevârüs-ü saltanat usûlü ilga edilmişti. Husûs-u mezkûre filhakika fütûhâtın devam ettiği ve halkın akıncı ordu ile hem-hüvviyet olduğu müddetçe gayrı münâsip idi. Ordunun başına bir çocuğu geçirmek mümkün değildi. Halbuki padişahlar da adi muharipler gibi her türlü tehlikeye marûz olarakk birlikte muharebe ettiklerinden bu hal pek kolaylıkla vaki olabilirdi.

Alaeddin Paşa kezâlik muntazam ve ulûfeli bir ordu vücûda getirmek tecrübe-i evveliyesinde bulunmuştu. Fakat bu eser bizzat eshâb-ı ulûfenin cür'et ve adem-i itaati üzerine semere-dâr olmadı. Hem de o anda Orhan tarafından mutasavver büyük mikyâsta seferler için kâfi derecede nüfus-u zaide yoktu. Eski kabile tevâbiiyle Bizans'tan gelip kendisine iltihâk edenler ile bu kadar askeri meydana getiremezdi. Umerâdan Çandarlı Kara Halil'in tavsiyesi üzerine Sultan Orhan cıvâr kıt'âatın Hristiyan çocuklarını askere almak usûlünü vâz etti. Bu çocuklar kendi nezareti altında terbiye olunup harp ve darba kadar bir hâle getirilerek Müslüman edilirdi. Ailelerinden ayrılan bu çocuklar devletin en mutemed istinât-gâhı olacaklardı. Çok geçmeden bunlar büyükve yek vücûd yegâne bir cemaat halinde padişahın nüfûz-u şahsiyesine karşı bir kuvve-i muvâzene teşkîl ettiler. İşe evvelâ ufaktan başlanılmıştı. Hacı Bektaş-ı Veli'nin daisiyle ihdâs olunan Yniçeri Alayı bidâyette bin neferden ibaret olup devşirmeye her sene devam edilmiş ve mürûr-u zaman ile sene başında toplanılan neferâtın mecmûu kırk bine bâliğ olmuştu ki o zaman yeryüzünde hiç bir devletin bu kadar kuvvetli bir ordusu yoktu.

Bu sûretle Devlet-i Osmaniye bir devlet-i askeriye-i fâtiha sûretine girmiştir ve bu hâli, gerçi sâha-i fütühât çoktan kapandı ise de, asr-ı hâzırın bidâyetine

48 mâ-bih-il-temyîz::temyize sebeb olan

Page 17: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

kadar muhâfaza etmiştir. Fütühât-ı mezkûrenin yeniçerilerin ihdâsından sonra ne azim sür'at ile ilerleyeceğini münâkaşaya hâcet yoktur. Ma'lûm olduğu üzere daha Orhan berhayât iken büyük oğlu Süleyman Paşa 1358 de Avrupa toprağına kadem-nihâde olup henüz hareket-i arz ile sûrları yıkılmış olan Gelibolu'yu bil-hücûm zaptetti. İslâm taht-ı itaâte alınan akvâmı nevamâ49 ülkeye rabt ediyordu. Fakat fâtihînin mehd-i50 şevket ve azametlerinden yani hemen tamamen İslamiyete mütekalîb olan Anadolu kıt'âatından Hristiyan Avrupa memalikine doğru uzaklaştıkları ve çiğneyip geçtikleri arâzinin tevsii nispetinde bu râbıta-ı ittihâdın al'el-devâm gevşeyeceği aşikâr idi. Şimâlî ve garbî Balkan Memâliki'nde ise yalnız bazı çiflik sahipleri hâkimiyet-i cedîde devrinde mevki-i mümtâzlarını hıfz edebilmek için maiyetleriyle birlikte şerîat-ı ahmedîyeye dehâlet ettiler. Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar ve Arnavutlar'ın kısm-ı azamına bir şey olmadı. Tuna'nın berisindeki yerlere ise müstemlekât-ı askeriye nazarıyla bakılabilir ki bunlar ordunun müfârekatıyla51 ortadan kalkardı. Bizans İmparatorları tarafından kabl-el istilâ Teselya'nın şimâlinde Serfiçe ile Kozana iskân ve tevettün edilen Konya'lı Selçuk Türkleri İslâm'ın en parlak zamanında Avrupa toprağında yaşayan birkaç milyon Müslüman'ın erkân-ı mühimmesinden idi.

Balkan şebh-ceziresinde fâtihlerin kendilerine karâbeti olup kolaylıkla temsîl edebilecekleri bir ark ve ordulara muhâcirîni pey-rev52 ettirecekleri bereketli bir kuvve-i milliye menba'ı mefkûd53 idi. "Anadolu'da hâkimiyet Selçukiye'nin varisleri olan asıl Türk anasırı yabancı milletler yanında daima ekalliyetde kalmış ve anasır-ı mezkûr altı asır harp ve cenk ederek asla tezâyid edememesinden bidâyette sûret-i hasanede mevki-i icraya vaz' edilen Türkleştirmek husûsu müsmir olamayarak bir hükümet-i vahîdeye elzem olan ekseriyet-i milliye husûle gelememiştir."4 Binüfsa fâtihler Türkmenler'den, Selçuklar'dan, Çerkesler'den, Gürcüler'den, Lazlar'dan Ermeniler'den, Kürtler'den, Araplar'dan , Rumlar'dan, Arnavutlar'dan ve İslavlar'dan mürekkep bir halîta teşkîl etmişler ve İslamiyet de bu halîtaya "Osmanlı" damgasını yapıştırmıştır. Binaenaleyh önüne geçilemez olan fütühât ile bunu velî54 eden inhitât-ı seri basit bir sûrette izâh edilebilir. Bir istilâ-ı galibânenin verdiği sermestî ile sun'i olarak vücûda getirilen heyet-i milliye çok ileri varmıştı. Heyet-i mezkûre Avrupa

4 Vambery’den

49 nevamâ: bir türlü, bir sûretle, bir vechi ile, bir bakmaya göre, bir dereceye kadar.50 mehd: beşik51 müfârekat::ayrılma, uzaklaşma

Page 18: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

toprağında kaybedilmiş olan eyalâtı iyi temellük etmemiş nüfûz-u kavmi ve içtimâiyesi altında bulundurmayarak yalnız hâricen hükümete rabt ile zamîme-i55 memâlik eylemişti. Bu hâl Besarabya'da, Tuna Prenslikleri'nde, Bulgaristan'da, Bosna'da, Yunanistan'da, bittabi daha büyük mikyâsta Cenûbî Rusya'daki Memâlik-i Osmaniye'de Transilvanya'da ve Macaristan'da meşhûddur. Pek mükemmel olan Osmanlı askere alma usûlu muhassımların karşı çıkarmak istedikleri perişan devşirme ve gönüllü usûlune teşkîlâtca pek fâik idi. Türk orduları fütühâtın devam ettiği müddetçe hemen her tarafta adeden pek fâik olarak harp ettiler. Galebeleri toplu efrâdın kemâl-i mahâretle ve müttehiden isti'mâli sâyesindedir. Fakat muhassımların aynı vesaite mürâcaat ettikleri zaman hâl değişti. Son muhârebât-ı azîme hayırsız çıktı diye artık millette hisâil-i cengâverânenin müntefî56 olduğundan bahsetmek câiz değildir. Adeden tefevvuk keyfiyetinin ber-akis57 olduğu hatırdan çıkarılmasın. Bazı mertebe son Rus Muhârebesi'nde Plevne, Lofça müdâfaâtı, Zevin, Delibaba muhârebeleri şimdiye kadar Türk Orduları'nın ifâ ettikleri hidemâtın en ber-güzîdelerindendir58. Bir de iki şey asrımızdaki hâl ve mevkii kâmilen tebdîl etti. Umumi hizmet-i askeriye usûlünün vaz'ı Devlet-i Osmaniye komşularının kuvve-i tabiiye-i fâikasını bil-külliye59 meydana çıkardı. 1848 den beri uyanan milliyet kaidesi toplu bulunan yabancı milletleri memûrîn-i mükiye ve askeriye ma'rifetiyle taht-ı hükümde bulundurayı nihayetsiz derecede güçleştirmişti.

İşte şimâl vilâyetleriin ziyâı ahvâl-i tabiiye sâikasıyla vücûda gelmiş bir alâmet olup tekâmül-i tarihî tecellîyâtındandır.İyi tetkîk edilince bu zayî' mucîb-i mey’ûsiyet bir hâl olmadığı gibi inkırâz-ı devletin zarûriyât-ı kat'îyeden bulunduğuna dair bir delîl de teşkîl etmez.

İngiltere bir vakit Louvre (?) a kadar istilâ ettiği kıt'âyı muhafaza edemediği, Fransa 1816 senesinden evvel Birinci Napoleon'un bıraktığı hudûddan

52 pey-rev: arkası sıra giden, izinden giden, uyan53 mefkûd:kayıp, yok, olmayan, bilinmeyen54 velî: Bir biri ardından gelme

55 zamîme: zam ve ilave olunmuş şey, sonradan arttırılıp ilhak olunmuş kısım,

56 müntefî:sönmüş, sönük, bastırılmış

57 ber-akis: tersine

58 ber-güzîde: seçme, seçkin

59

Page 19: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

vazgeçtiği, İsveç Şimâl Denizi vilâyâtını terke mecbûr olduğu ve Almanya şovalyelerin fütûhâtından ferâgat ettiği için ızâa-ı60 istiklâl etmedikleri gibi bir kere zaptedilmiş olan Tuna Memâliki'ni tekrâr kayıp etmesi Devlet-i Osmaniye'nin bekâ ve devama kâbilîyeti olmadığı da iddia edilemez. Her kavim edvâr-ı müteâhire-i tekâmülünde daha dar bir dairede kendine metanet vermek ve daha küçük fakat kavi muhassemenin tahâccümüne karşı daha mûttemin bir hâkimiyet tesis etmek üzere zaman zaman şiddetli hamlelerle ileri atılıp kuvve-i hakîkiyesi hududunu tecâvüz etmiştir, Türkiye'nin istikbâli dâhilen kendini toplayıp kesb-i kuvvet edebilmesine mütevakkıftır. Bu vâsi' devlet-i kişver-güşâdan daha küçük, ma'mâfîh hatt-ı zâtında daha kuvvetli bir medenî devlet zuhûra gelmelidir. Şarkta rû-numâ olan yâhûd öyle olması lâzım gelen işte bu istihâledir.Daha ziyâde dikkatle mütâlaa edilirse görülür ki bugün Bâb-ı Alî'nin vesâit-i hâzıra-i kudret ve şevketine nispeten mutasarrıf olduğu memâlik kuvve-i dâhiliye için pek çok vâsi'dir. Arabistan ve Traslusgarp istisnâ edilince, evvelce beyân olunduğu vechile arâzi-i mücâverede sâkin olan nüfusun adedi 21, 22 milyona iblâğ edilebilir. Ama tamâmî-i devletin müdâfaası husûnda bu ahâliden kemâliyetle istifâde edilmiyor, orduya, donanmaya hâlâ yalnız müslümanlardan asker alınıyor.Hem de sarfiyat-ı kuvvete bunlar da tamamiyle muâvenet etmiyor. Pâyitah ile cihân-ı muhtelife hizmet-i askeriyeden muâf tutulduğu gibi sair mahaller de elyevm hâl-i isyandadır, harp ve sulh zamanında orduya bilfiil ihtiyât hizmeti ifâ edecek ahalinin miktarı 16 milyornu pek tecâvüz etmez5 . Balkan şebh-i cezîresi ile Anadolu'dan başka vâsi' Arabistân, Hicâz, Mısır (?), Yemen vilâyetlerinin ve ayrıca Trablusgarp ve Bingazi'nin temellük ve müdâfaasına lâzım olan kuvvetin menbaı işte odur. Girit de bu ana kadar bunlar adedinde idi. Bu memâlik orduya hiçbir nefer vermedikten başka hâkimiyet-i Osmaniye’nin idâmesi için muhafız sıfatıyla birçok asker gönderilmesini istilzâm ediyor.

Makâmât-ı mukaddese ile birlikte Hicâz hazîne-i devlete bâr61 olup sair Arabistan ve Afrika eyaletlerinin de varidatı yok ve yâhût hiç mesâbesindedir. Oralarda istihdâm edilen neferât meyanında vefiyât ziyâde olduğundan dâima acemî neferât irsâline mecbûriyet hâsıl olduğu ve iklim nazar-ı itibâre alınarak hizmet-i askeriyenin iki seneye tenzîl edildiği husûsâtı da buna bir zamîme teşkîl ediyor. Hizmet-i askeriye sair ordularda

5 en fazla tahmînât 15 milyonu geçiyor

60 ızâa: mahrumiyet, kaybetme

Page 20: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

nizâmen üç ve mevâkide dört senedir. İşte el-hâletü hâzihide62 Arabistan ve Afrika'da bulunan 67 tabur, 12 suvari bölüğü ve 17 batarya iki misli kıt'aat-ı askeriyenin istilzâm ettiği kadar acemi neferât irsâlini taht-ı vucûbede bırakıyor. Hatta bunları memâlik-i mezkûrede iâşe etmek tamamen mümkün olamıyor. Trablusgarp'ta asâkir-i Osmaniye'nin yediği pirinç İtalya'dan iştirâ olunup İstanbul'a ve badema Afrika sahiline gidiyor. Kuvve-i müdâfaanın bu kısmına müstemire63 ordusu nazarıyle bakmak zarûrî olup memleketin bu yüzden tahammül ettiği yükün ne kadar ağır olduğu kolayca anlaşılır.

Zaman-ı asâyişte Girit'te ale-l-ekser 14 tabur, 4 bilahare 2 cebel bataryası karışıklık esnasında - ki burada nadirattan değildir- 25 tabur bulunurdu. Bir yerde bir muhârebe ve yâhûd vahîm bir karışıklık zuhûr etti mi, asâkir-i mevcûdanın miktarı tezyîd edilirdi, zira hükümet Giritli’lerin de ayaklanacaklarından emin idi.

İşte evân-ı64 hatarnâkta65 mülkün bu parçasında kuvvetli topçu ve hayli suvari askeriyle beraber lâakal 90 tabur sabit kalırdı. Bu kuvve-i mühimme hem cıvarber devlet-i muazzamaya karşı memleket müdâfaasına -bekâ ve inkırâz mes'elesi bile olsa- azıcık olsun yardım edemezdi. Makedonya -hizmet-i askeriye müslümanlarda kaldıkça- orada arâmsâz66 kıt'âat-askeriyeye al'el-temâdî asker ilâve edilmek lâzım geliyor.

Hâl-i hazırda asâkirin adedi pek zîyade olup takrîben 250 bine bâliğdir ki devletin mâliyesi için pek çok ve s’ab67-ül-mürûr dağlarla muhât68 olan arazide temin-i emn ve asâyis için de pek azdır. Bir yerde isyan zuhûr edince, yâhût kabâil beyninde arbede çıkınca daima redîf asâkiri toplanılır ve bunlar ekseriye aylarca yıllarca vatanlarından, ailelerinden, kâr ve kesblerinden uzak olarak silah altında kalırlar. Son zamanlarda efrâd-ı

61 bâr : yük

62 el-hâletu hazihi: henüz, şimdi, bugün, bugünkü günde, hâlâ, şimdik zamanda, şimdiye kadar

63 müstemire:muhacirin sevk ve iskanı ile mamur ve abad hale konmuş memleket

64 evân: vakit, zaman, hengâm

65 hatarnâk: korkulu, muhataralı, tehlikeli, emniyetsiz

66 arâmsâz: mukim, sakin67 s’ab: (su'ûbet)ten1-çetin, zor, müşkül;2-kuvvetli, zorlu68 muhât: çevrilmiş, kuşatılmış

Page 21: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

mezkûre hemen rahat yüzü görmemişlerdir. Halbuki bunlar bilâ-istisnâ aile babalarıdır.

Bu bir kan vergisidir ki bâr-ı sakîl-i harpten ikide birde o kadar şikâyet ettiğimiz Almanya'da bizce külliyen meçhûldür. Bu vergiyi şevket-i Osmaniye'nin çekirdeğini teşkîl eden Anadolu Türkleri tekrâr âl'el-tekrâr vermeye mecbûrdurlar. Biz zaman hristiyan etfâlinin yeniçeri ordusuna kabûlu ile ihdâs edilip kolayca anlaşılacağı vechile muhâfaza-i nefs için mâhirâne bir tedbir olan takvîye-i saniye iki asırdan beri mevcût değildir. Binaenaleyh icâb-ı tabiat ile al'el-tedrîc ahâli-i İslâmiye azalip bir gûnâ ser-zede-i zuhûr olmadığı takdirde devlet-i Osmaniy'nin menba-i kuvveti zevâl-pezîr olacaktır. Bunun asârı Anadolu'nun bazı cihetlerinde artık göze çarpıyor. Köyler gözlerden nihân oluyor. Bir çok kıt'ât tenhâlaşıyor, yâhût akın akın gayr-i müslim sekene ile doluyor.

Bu cihetten Türkiye'nin uğradığı hâl İskender-i Kebîr'in fütûhâtından sonra türeyen devletlerin, hepsinden evvel kadîm Makedonya'nın dûçar olduğu hâlin aynıdır. Daha Üçüncü Filip'in zîr-i hâkimiyetinde olup Anadolu üzerinden Kilikya Sahili'ne kadar imtidâd diğer taraftan Atika ve Pelopones'e kadar ittisâ'69 eden mülkün, gerçi İskender'in hâkimiyet-i azimâsı ile mukâyese edilince çekile çekile dâhilî bir çekirdeğe münkalib olmuş gibi idiyse de, yine bir zaafı varsı ki o da mehd-i zuhûr olan kıt'anın kuvve-i tabiiyesine nispetle tekmîl ülkenin pek büyük olmasından ibâret idi. Perse zamanındaki Makedonya ale-l-ıtlâk İskender'in hükümrân olduğu Makedonya'dan başka sonradan gelme birtakım muhtelif ahâli-i muhâcere ile meskûn nîm vahşi bir mülk idi. Ahâli-i mezkûreyi ancak kadîm Makedonya teşkilât-ı askeriyesi sayesinde bir arada tutmak kâbil oldu. Daha Pidna civarında eskiden olduğu gibi falanksların kalkanları, zırhları ve kargıları parlayıp Romalı'ların bile endişe ile karışık hayretlerini celbediyordu. Lakin bu eslihayı taşıyanlar büyük kralın kahramanlarına hiç benzemiyorlar, müttehid bir Makedonya Halkı değildiler.

Hâkimiyet-i Osmaniye'nin istihlâf70 ettiği Bizans hâkimiyetinin bin sene kadar inkırâz beliyyesinein71 mütehamil olması Romalı'lardan tevârus edilen hayret-efzâ teşkîlât-ı idâriye, emsâlsiz marifet-i hükümet sâyesinde idi.

69 ittisâ’: genişleme, boylanma, iktisab-ı vüs'at70 istihlâf: Birinin yerine geçme71 belliye: felâket, keder, kasâvet, tasa

Page 22: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

marifet-i mezkûre hasâisinden biri de ale-l-ekser içinde ferd-a-ferda kalmayan mülkün barbarların celp ve tevettünü ile meskûn edilmesidir.

İşte Bâb-ı Alî'nin geçirdiği şu keş-â-keş tarihte emsâli olmayan ahvâlden değildir. Aynı hâdiseye aynı mahalde çok kere tesâdüf ediyoruz. Hatta tecârib-i isti'mâriyeyi72 taklîd bile nazarımıza çarpıyor. Bu tecârib asr-ı sâbıkın evâhirine doğru Küçük Kaynarca Musâlehesi'nden sonra Türkiye'nin satvet-i hariciyesinin tedennisiyle birlikte başladı. Kırım'lı Tatarlar, Kafkasya'dan Çerkesler, Gürcüler, Lazlar ve kaybedilen eyâlâtın sekene-i müslimesinin kısm-ı azamı ikâmetgâhlarını terk edip Devlet-i Alîye'ye hicret ettiler. Bugün de muhacirlerin bu hâli berdevâmdır. Eksik olan bir şey varsa Bizanslılar'ın tevettün husûsundaki mahâret ve dirâyetleridir. Yüzbinlerce muhacir münasebetsiz tedâbir yüzünden mahvolmuş ve olmakta bulunmuştur.Tevettün edenler kadîm anasır-ı sekene ile bir hamur olamayıp misâl Çerkesler gibi devlet içinde bir nev'i devlet teşkîl ediyorlar ve hatta askerlikten çekiniyorlar. Sekene-i müslimenin tenâkuz-u tedriciyesi seyyiası bu sûretle ancak muvakkaten bertaraf olunuyor, sûret-i dâimide değil. Bu husûsta da esaslı tedâbire ihtiyâc vardır.

-2-

Şimdi göründüğü gibi Girit evvelâ istiklâle nâiliyetle bilahare zuhûr edecek bir büyük buhrân esnasında tamâmen elden çıkarsa Türkiye zâhir hâlde mülkün küçülmesi ile yeni bir zaafa uğrar. Gerek ve sâir tekâlîfib ziyâı ile fîlhakîka mâddî bir noksan hâsıl olursa da evvelce mütemâdiyen zuhûr eden isyanların istilzam ettiği mesârifi o vâridatın kapadığı pek meşkûkdur.

Esâsen - bilhassa harp nokta-i nazarından- birşeyin terki tezyîd-i kuvvet-i devlet eder. Hâl-i harpte bil-mecbûriye Girit'te bulundurulacak olan 25 tabur mütebâkî mülkün müdâfaası için hazır bulunur. Müslüman Giritliler'in kısm-ı azamının daha milyonlarca ahâliyi istî'âb edebilen Türkiye toprağına muhaceret etmeleri de dâhil-i hesaptır. Yemen, Asir(?), Hicaz, Trablus ve Bingazi Memâliki'nde emn ve asâyiş için yerli anâsırdan bir milis teşkîli müyesser73 olarak oralarda artık asker-i Osmaniye'nin vücûduna hâcet kalmayacağı faraziyesi de buna ilâve edersek bu sûretle büyük bir muharebe

72 isti'mâr:1-imar etme2-bir yerin imarını isteme3-istimlak etme73 müyesser: kolayı bulunup icra olunan, kolay gelen, asân

Page 23: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

zuhûrunda Balkan Şebh-i Cezire'sinde ve yâhût Kafkas hududunda bugünkünden fazla tamam bir ordu bulunmuş olur. Hem de Arabistan Savahında kolera ve tağun yatağı olan ve bunca telefâta sebebiyet veren mahalin iklimine asker göndermek zarûreti ortadan kalkar.

Kuvve-i dâhiliye-i devletin cem' ve tevhîdini nazar-ı im'âna74 almakta devam edersek kâbil-i istifâde daha bir takım menbaı keşfederiz. Darlaşan mülkün dâhilinde yani Anadolu ve Rumeli'de daha birçok kıymettâr fütûhat ihrâzı lâzımedendir. Yukarı Arnavutluk f'il-vakî kısmen müstakildir. Bazı mahaller vardır ki buraların redif taburları, meselâ Hakova ve İpek redifleri gibi, silah altına istedikleri zaman gelirler. son isyanlardan öğrendiğimiz vechile yalnız Zeytun Ermeni Kıt'a'sının değil, belki Havran Dürzi Cebeli'nde hâkimiyet-i devlete münkâd75 edilmesi muktezidir. Kürdistan'da, bilhassa Dersim taraflarında, Hakkari'de, Musul, Bağdat Vilâyât-ı cesîmesinin muhtelif cihetlerinde hâl böylecedir.

Fütûhât-ı dâhiliye husûsunda ahîren hayli netâyic-i haseneye destres olunmuştur. Moltke'nin Sultan Mahmut'un vefâtında o kadar canlı bir sûrette tasvîr ettiği ahvâl ile şimdiki ahvâl bir mukayese edilsin; muhârebe-i ahireden terettüb76 eden zâiyâta rağmen, ahvâl-i mezkûre bugünkünden pk ziyâde yeis-âver idi, mülkün yarısı hâl-i isyanda idi. Bir kere Bursa cıvarına kadar hatve-zen-i galibiyet olan İbrahim Paşa Nizip Muharebesi'nden sonra İstanbul yolunu açık gördü. Pederi Mehmet Ali Paşa'ya gönderdiği raporda "düşmanı takip etmek istiyorum ama artık kimseyi bulamıyorum." diyordu. Hazine tükenmiş ve ordu mevcût değil gibi idi. Ancak ittifâk-ı murabba' : İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya tarafından inkırâzın önü alınmıştı.

Moltke'nin Kürdistan'da iştirâk ettiği muhârebelere mümâsil olarak bugün müstakil yaşayan derebeyleri ile bayağı harp etmek falan yoktur. Ceddi Sultan Mahmud'un Mısır'lı Mehmet Ali'den başka Tepedelenli Ali Paşa ve İşkodra Paşası ile adeta harp etmek mecbûriyetinde kalması gibi padişahın (?) asi tebaadan hiç bir korkusu yoktur. Mülkün en uzak köşesine varıncaya

74 im'ân:1-mübalağa etme; bir işte çok ileri varmanazar-ı im'ânla bakma: dikkatle bakma;2-cehd, dikkat, itina75 münkâd: inkiyâd eden, mutî, tabi, râm

76 terettüb:1-sıralanma, sırasında olma, sırası gelme2-taalluk etme, ait olma, icâp ve iktizâ etme

Page 24: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

kadar ricâl-i hükümetin itâat ve inkâdı tamdır. En zorlu bir vali adi bir memur gibi telgrafla azledilebilir.Vahdet-i devletin tesisi husûsunda Sultan Abdülhamid-i Sani'nin hidemât-ı müberra ibrâz ettiği kâbil-i inkâr değildir. Bâb-ı Alî devâiri dâhilinde bir mahâret-i harikulade ile şahsî olarak hayli kuvvet ve kudret ihrâz etmiştir ki bu kendinden evvelki padişahlara pek güç nasîb olmuştur.

İşte mülkce zaiyat dâhilen izdiyâd-ı77 kuvvet ile telâfi edildi. Şurası unutulmamalıdır ki Afrika'daki vasi' Trablus ve Bingazi ve Arabistan'daki Yemen ve Asir arâzîsi ancak son zamanlarda sûret-i müteemminede tekrâr mülke rabt olunmuştur. Halbuki evvelce mülke tâbiîyetleri pek meşkûk idi.

İngilizler'in işgalinden evvel Urâbî Paşa tarafından Mısır'da çıkarılan karışıklık esnasında bu mülk-ü tâbiî tekrâr ele geçirmek fırsatı hulûl ettiği aşikârdır. Hidiv Yusuf Paşa bunun husûlu için kendiliğinden arz-ı hizmet etmiştir. Asr-ı ahirin zaiyatı bir çırpıda bununla tazmîn edilebilirdi. Bilhassa sinîn-i ahîre zarfında Sunusiler'in ittihâd-ı dindarânesi sâyesinde yeniden hayat ve kuvvet kesbeden İslamiyet'in Afrika içerilerinde ihrâz ettiği futûhât-ı azime ile irtibât tariki oradan itibaren açık idi. Fırsat istifâde edilmeksizin fevt oldu ise de avdet edebilip tekrâr istignâm78 olunabilir. Umumiyet itibarıyla Devlet-i Osmaniye şimâlden ve garbdan sarf-ı nazarla cenûba ve şarka teveccüh ederse en tabii tarik-i tekâmülünü bulmuş olur.

İskenderun Körfezi'nden Van Gölü'nün cenûb müntehâsına79 kadar resmedilen hattın cenûbundan itibâren Arap Alemi başlayıp cenûba doğru mümtedd80 olundukça Türk Alemi'nden o nispette farkı artar. Arabistan'da ve cenûbta Türk ile gavur hemen aynı mesâbededir. Şaşaa-i kadîmeyi tekrar tesis edecek bir hilafet-i arabiye sâye-endaz-ı zuhûr olmaya başlayıp bir rüya-i müstakbel tarzında tekmil cenûbu tayy81 etmektedir.

Ancak bu adâvet kuvve-i Osmaniye'nin zaafı ve idarenin keyfiliği ve yolsuzluğu yüzünden husûle gelen hoşnutsuzluk neticesidir.İttihad-ı dindârâne râbıta-i kaviyesinin mevcût olduğu yerlerde i'tilâf mümkûn-el-husûldür. Devlet-i Osmaniye'nin bekâsı için bu i'tilâf taharri edilmelidir. Arap Alemi'nin hilafet-i Osmaniye ile cidden i'tilâf etmesi Türkiye için

77 izdiyâd: ziyâde'denziyadeleşme, artma, çoğalma

78 igtinâm:1- ganimet suretiyle alma, yağma ve talan etme2- zahmetsiz bir kazanç gözüyle bakma

Page 25: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Makedonya, Yunanî yâhûd Teselya'nın bir kısmın zayi' edilmesinden pek çok ehemmiyetlidir. Yalnız 6 bin alman mil-i murabbaı mesahati sathiyesinde bulunan Yemen'in sırf müslüman olarak lâakal iki buçuk milyon ahâlisi olduğu teemmül edilmelidir. Bu duruken on kere daha küçük olan Balkan Şebh-i Ceziresi'nde hudûd tashihinden ne çıkar. Devletin zayıf bir Bizans Devleti'nden kuvvetli bir Türk ve Arap devleti haline ifrâğ82 edilmesine ahkâm-ı muhtelife pek müsâittir.

Teselya Muharebesi -ki sırf askeri ehemmiyeti bittabi haddinden ziyâde takdîr edilmelidir.- tekmîl alem-i islamda bir tesir-i azîm icrâsından hâlî kalmayacaktır; çünkü Bâb-ı Alî'nin çoktan beri icrâ ettiği muhârebâtın birinci def'a kat'i bir muvaffakiyetle netîce-pezîr olanıdır. Fi’l-hakîka Sırp Muhârebesinde de galebe edildi ise de akabinde Rus beliyyesi zuhûr etmiştir. Kırım Muhârebesi ise hesaba dahil değildir, çünkü Türkiye kuvvetli müttefiklerinin gerisinde kalmıştır. Bu anda hilâfet tekrâr zîya-pâş-ı galibiyettir ki bu hâl elbette nüfûz-u hâkimânesini takviye edecektir. Kırım Muharebesi'nde mübtezîlinden83 henüz kurtulmuş olan ordu 1877 ve 78 de mağlup olduysa da şimdi kuvvetini deneyip galebe çalabileceğini ispat etmiştir.

Son zamanlarda Avrupa'da zannedildiğinden pek ziyâde zindelik iktisâb eden islamiyet gayret-i taklîb84 hususunda müsâittir.Vambery son eserinin hâtimesinde bu bâbda nazar-ı dikkati celbediyor, yani matbuat-ı islamiyenin tezâyid eden nüfûzuna işaret ediyor ki bu hâl büsbütün yenidir. "Türkiye'de,

79 müntehâ: nihayet'den1-nihayet buluş, birşeyin varabileyeceği en uzak yer, son derece, son kerte2-son uç80 mümtedd: uzayan, imtidâd eden, zaman veya mekanda çok süren, sürekli, devamlı, mütemadi81 tayy: 1-sarma, bükme, dürüp bükme2-sarıp toplar gibi kat' etme, kesmetayy-ı zaman, tayy-ı mekan etmek: zaman ve mekanı atlamak, bir kuvve-i hareke ile geçmek3-çıkarma, hezf ve lağvetme, kaldırma82 ifrâğ: ferağ'dan1-bir kalıba dökme, 2-şekillendirme, bir şekle sokma

83 mübtezîl: 1-hor kullanılan, itibarsız, hakir, kepaze, 2-pek bol ve ucuz84 taklîb: kalb'den1-döndürme, çevirme, alt-üst etme2-bir şeyin şekil ve kalıbını değiştirme

Page 26: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Hindistan'da, Acemistan'da, Asya-i Vusta'da Cava'da, Mısır'da ve Cezayir'de yerli evrâk-ı yevmiye ve şehriye bir nüfûz-u amîk icrâ etmeye başlıyor. Avrupa'nın İslam'a karşı düşünüp taşındığı şeyler bir ser'iat-ı berkiye ile oralarda şayi olup pazarlar, kervanlar vasıtasıyle ta Çin'e, hattı üstüvâya kadar gidiyor, hatta sûret-i acîbede tefsîr olunuyor. Kırım'daki Tercüman'ın ifâdât-ı zımniyesi İkdam ve Tercüman-ı Hakikat tarafından tekrâr edilip Kalkuta'daki "Müslim Kronikl" tarafından da daha vâzıh sûrette şerh olunuyor." Zamanın bu ittihâd-ı İslam cereyanı, mahâretle istifâde olunduğu takdirde, vahdet-i dâhiliye-i siyâsiyenin terakkisine ve husûsiyle Arap ve Türk kavmini mezcine pek çok yardım edebilir; zaten tabiatı iktizasından bilcümle müslüman milletlerinin ittihâdını dâiyyedir85.

-4-

Burada sûr-u istikbâl tarzında kabataslak tasvîr edilen husûsat dâire-I imkân dahilindedir. Fazla söylemeye hâcet de yoktur.

Bunların mevki-i icrâya vaz'ına mevâni-i azime hail oluyor. Evvel-bâ-evvel devlet-i atîkaya devlet-i cedîde, husûle gelmeden zorlu bir hücûm tehlikesi mevcûttur. Hatta en ümid-bahş terakki ve tekemmül yarı yolda bir tazyîk-i harici ile ilelebed sekte-dâr olabilir. Bir de devletin dahilen takvimi ile merkez-i sikletin aynı zamanda cenûba naklini icâp eden vazîfe-i müşküle için, vaktinden evvel ittihâd-ı islam saikasıyla öyle kazalı şeylere girişmeyerek sûret-i kâr-şinâsânede86 bir siyaset-i milliye icrâ edebilecek

hakikaten büyük bir hükümdârın dest-i (...)nı lâzımdır.

Hâl-i ihtimârda87 bulunan, ileri atılmak isteyen kuvvetlere yer açmalı, faideli yollar tahsîs edilebilir. Bu öyle kolay ve tehlikesiz değildir. Hükümet-i hâzıra be kere şekl-i hâricisi itibarıyla bu gibi şeylere müstaid görünmüyor, bu cihet meskût-anha kalmasın. Hükümet müşâr’il-leyha bir kabine-i hükümettir ki, umur-u Osmaniye'nin hîn-i münâkaşasında ale-l-ekser nazardan dûr kalıyor. Avrupa'da Bâb-ı Alî'den, istişârelerinden, sadr-ı azamın efkâr ve mukarrerâtından bahsedilince mudîr-i umur bir heyet ile padişah halifenin fail-i muhtâr bir vekili bulunduğu zehâbına varılır. Halbuki

85 dâiyye: sebep, müsebbib, baîs

86 şinâs:1-bilen, anlayan, tanıyan, haber ve malumatı olan2-riayet eden, bakan87 ihtimâr: hamr'dan mayalanma, kendiliğinden köpürüp kabarma, ekşiyip mayalanma

Page 27: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

bütün bunlara mukabîl bir kalem ile müdürü iş görür. Hatta en cüz'i umura ait kararlar bile sarayda verilir. Nezaetleri,n bilcümle inhâları, bütün tekâlîf, istidâlar, lâyihalar, tek bir mahal-i resmîden, başkatip dairesinden geçer. İnanılmaz evrâk yığınları oraya akar. Öyle günler olur ki 1200 kadar tahrîrât gelip birikir. Bunlardan husûle gelen bâr-ı girânı88 zâhiren olsun üzerinden atan memur-u sadık en ziyâde mazhar-ı takdîrât olur. Herşey kayıt ve tanzîm olunup bir ma'ruzât pusulası yapılır ve paketler temiz bezlere sarılı olarak padişahın devairinde kaybolup gider. Avrupa'da Hünkâr'ın kendisine vaki' olan ma'rûzâtdan haberdar olmayıp bunların tembel mabeynciler ve vazîfe nâ-sinâs memurlar tarafından hasır altı edildiği fikri tamamiyle yanlıştır. Devletin bu merkez kaleminde işler pek yolunda gider. Kalem-i mezkûr müdürü Avrupa'nın vazîfesi en ağır ekâbirinden biridir. Günün yirmi dört saatinden mutlak on üç, on dördünü yazı masası başında geçirir. Ma'lûm olduğu üzere bizzat Sultan Hamid pek erken kalkar ve pek faaldir. Ama bu gibi tertîbât, hükümete lâzım olan işi görebilecek hâlde değildir.

1806 muhârebe-i hüsrân-engîzine kadar Prusyanın kabine-i hükümeti vardı. Klauzeviç'in o zamana dair olan tabsira-i89 üstâdanesinde bast90 ve temhîd 91ettiği vechile gittikçe his olunan ihtiyacata bu da kifâyet etmiyordu. Ma'mâfih harbiye, hariciye ve dahiliye için Klayst, Lombard ve Bayme gibi üç reis vardı. fazla olarak bu kabine müşavirleri kral nezdinde doğrudan doğruya ma'rûzatta bulunuyorlardı. Yıldız Kasrı'nda kabine-i hükümetde bunun hiçbiri yok. Askerî, siyasî, bahrî, dinî, malî ve maarife ait husûsât, umur-u şahsiye, kontratolar, imtiyaz hüccetleri, nizamnameler, şikayetler, istidalar ve daha birçok şey tek bir kabine reisinin elinden çıkıyor. Faaliyet-i rûz-merrenin92 bilcümle şa'bâtını (?) malumatıyla ihata etmesi için reis bir dâhi-i allâme-gîr (?) olmalıdır Böyle olsa bile tesiri yoktur. Zira çağırılmadıkça reis padişahın yanına doğrudan doğruya giremez. Başka bir

88 girân:1-ağır, sakil2-fena, kokmuş3-bıktırıcı, usandırıcı4-ser, katı89 tabsıra: basr'deninsanın ferasetini artırıp mahiyet-i eşyayı anlamaya alet olan kuvvet90 best:yayma, serme, açmauzun uzadıya anlatma91 temhîd: medh'den1-yayma döşetme2 düzeltme, düzenleme

92 rûz-merre: her günkü

Page 28: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

saray memuru, ale-l-ekser bir musahib yâhûd bir mutemed vürûd eden evrâkı takdim edip ma'rûzât hülâsasından hünkârın arzu ettiklerini okur ve ma'rûzâtın kenarına kararı kaydeder. Hepsini tetkîk etmek ne kadar kâmil olursa olsun yalnız bir adam için imkân dairesinde değildir. İşte böylece sel gelip dayanır; padişahın nazar-ı dikkati celbolunmak için de eshâb-ı hâcât her türlü vasıtaya müracaat ederler ve mabeynciler, memurlar hatta aralık aralık içeriye girebilen Yıldız hademe-i muazzafası ve iğvaatı (?) delaletiyle iş görürler. Bu bâbda bir lüzûm-u mübrem93 hissediliyor. Ulya-i umurun ve padişahın dirâyet-i fâikasına, mesâlih-i hükümeti bu tarzda temşiye94 etmeleriyle işlerin yine yüzüstü kalmaması bir delildir. Bu da gösteriyor ki sabrı tükenmez, daima tenbihatta bulunur bir kimsenin teşkilata ait mesail-i mühimmeyi senelerce sûret-nümâ95 bir neticeye isâl etmek üzere hal etmesi hatta mümkünattandır.

Fakat bir iş görmek havahişinde96 bulunup târik-i resmîye merbût olduklarından dolayı yollarını kapalı gören kâbil-i istifâde zevâta nispetle böyle bir şeye muvaffak olacakların adedi dâima pek cüz'idir. Devlet makinası yüzde doksan kuvvet kaybedererek işliyor.Avrupa uyuşukluk ve meskenet var zehâbında bulunduğu halde ortada hiçbir menfez bulamayan, adeta kaynatıcı, ileri atılmak ister bir hareket mevcûttur. Binlerce kimse düşünür, çalışır, hazır eder, zahmetlere katlanır da yalnız bir kişi karar verir; onun kararı olmaksızın birşey ilerlemez. Hakikat , on yirmi def'a yazan, lâyihalar veren, ricâle teklifte bulunan ve bir kerecik olsun netice-i hakikiyeye destres olamayan yelkenleri suya indirip bedbin olur ve "Türkiye bitti" düstûr-u umumiyesinde karar kılar. Kabine-i hükümetin hidamâtı bazı azasına şeref-bahş olsa bile netâyic-i müstahsile-i zamane hükümet için büsbütün nâ-kâfîdir.

Bu asrın bidayetinde küçük Prusya hükümetinin umur-u basitası ile kâbil-i tevkîf olmayan birşey asr-ı mezkûrun nihâyetinde câlib-i nazar-ı dikkat bunca kuvva ve temâyülât-ı muhtelifeyi ihtivâ eden Devlet-i Osmaniye'nin daha pek çok vâsi' olan umur ve mesâlihi için elbette kâfî gelmez. Her gün bir çok cüz'iyat-ı umuru düşünüp bunlarla iştigal eden ve ayrıca bir sürü hafiyenin tevehhüm ve icât ettiği hesapsız jurnallerin lâ-inkat (?) tetkîkiyle 93 mübrem: kaçınılmaz, vazgeçilmez, önlenemez

94 temşiye:1-yürütme, yürütülme2-meydana gelmesini kolaylaştırma

95 sûret-numâ: şekil ve suretini gösteren, meydana gelen

96 havâhiş: isteyiş, arzu

Page 29: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

kuvveti hebâ olan bir hükümdar zîr-i idâresindeki akvâmın tarz-ı taayüşünde97 bir inkılâb-ı azîm vücûda getirecek rahat ve kuvveti nasıl bulabilir. Halbuki bu inkılâb Devlet-i Osmaniye'nin tebeddülü keyfiyenin sâha-âra-ı husûl olmasını müstelzimdir.

Sultan Abdükhamid-i Sanî ittihât-ı İslâm daire-i fikrinden uzak bulunmuyor; bilhassa aynı fikre hizmet eden müteveffâ Yusuf Rıza Paşa senelerce müşâvir-i hâsı idi. Hünkâr bilhassa hocalar vasıtasıyla Alem-i İslâm'ın aksâm-ı muhtelifesiyle türlü türlü râbıtâ tesis etmiştir. Ancak şimdiye kadar ciddi, zâhirî bir netice zuhûr etmedi. İhtimal ki İngilizlaren musırrâne98 şikayet ettikleri vechile Hindistan hududundaki entrikaların buna taalluku vardır.

Fakat bunun yerine nazar-ı im'âne alınacak şey seyr-i milliyi dâhile tevcîh etmek, fî-yevminâ-hazâ99 zerre kadar terk etmek istenilmeyen Avrupa devlet-i muazzaması rolunü hâtırlardan çıkarmak, Anadolu vilâyâtının maddî ve manevî tekemmülüne sarf-ı zihin ile Bursa, Konya, Kayseri, Şam, Musul ve Bağdat'ı ilh... civâr ahâlisinin hayat-ı maneviye ve gayret-i ilmiyesinin merâkizi yapmak, Arabistan eyâlâtını kuvva-i mahalliye ile idare ve müdâfaa eylemek6 , sekenesini İdâre-i Osmaniye ile kâmilen te'lîf ederek göçebe halinde yaşayanları tevettün ve bunları her türlü memuriyet, vezâif ve hukuktan müstefîd etmek husûslarıdır.

Bunlar o kabîl-i müsaîddendir ki mevkii icrâya va'zına bir batından ziyâde bir müddet lâzımdır. Bu bahis bizi bir diğer mâ'nayı tetkîke sevkediyor. Türkiye'de saltanatın ekber evlada intikâl usûlu cârîdir. Bizde büyük ailelerde babadan ekber evlâda yâhûd azâ-i ailenin ekber ve erşadına intikâl usûllerinin mazarratına dair nice sözler söylenip yazılmıştır da Devlet-i Alîye ile padişahın tarz-ı hareketi hakkında bir hüküm verilirken bu husus-u mühimme hemen daima unutuluyor. Çok def'a ahvâl-i Osmaniye hakkında bir emniyet-i kâmile ile beyân-ı mutâlaat eden adamlara rastgeldim ki bu bâbda kendilerine mâlûmât verince büsbütün mütehayyir kaldılar. Aleaddin ve Orhan zamanında olduğu gibi bugün de padişahın yerine tahta oğlu değil 6 Trablus ve Bingazi'de 1885 den beri mahalli milis askeri teşkilât-ı ümit-bahşanesine ibtidâr olunmuşsa da bu ordu da arâm-sâz on beşinci fırkanın yerini daha tutamadı

97 taayyüş: ayş'denyaşama, geçinme, maişet98 musırr: ısrar'danısrar eden, ayak basıp vazgeçmeyen, bir söz veya bir talepte mu'annutane sebat eden

99 fî-yevminâ hazâ: bugünkü günde, günümüzde, zamanımızda

Page 30: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

belki ailenin en büyüğü -nazariyede en liyâkatlısı- meselâ bir yeğen, bir küçük kardeş geçer. kardeşler ekseriya başka bir anadan doğduklarından tabîat-ı beşeriye iktizâsı valîdeler, sahîb-i zamânın nazarından yekdiğerine düşürerek bu sûretle hiçbir vakit aralarında dirlik olamaz. Onların kini kolayca çocuklara geçer. Esasen bakılısa yalnız başına icrâ-i saltanat eden bir padişahın nazarında hâkimiyet-i şahsiyesi emniyetinin devletin muş'aşaasından100 evvelâ olması beşeriyet icâbâtındandır. Devler ilerleyip fütûhâtta bulunduğu, iş bazı serlerin, tebdîlât-ı hayriye-i siyâsiyenin sûret-i hasanede tertîbinden ibâret kaldığı müddetçe sahib-i kuvvet adamların, yakından karabetleri olmasa bile, istihlâf etmeleri belki en ziyâde hayırlıdır. Fakat râhat ve sükûn devri başlayıp vezaif-i temadiniyenin icâp ettiği zahmetli ve sürekli mesai arz-ı dîdâr edince temâdî keyfiyeti farz-ı ayn101 olur; o zaman oğul babanın yaşlandığını itmâm edebilmeli ve baba da kendi ailesine terk edeceği cezm-i102 kavîsiyle bizzat bitiremeyeceği bir şeye başlamalıdır. Türkiye kadîm devlet -i fâtiha sıfatını terk ile hakîkaten hami-i ulûm ve kanun bir devlet ve islâmın kuvve-i evvelinin temdînkârîsi103 yerine geçecek ise verâset-i saltanat kânûnunun tebdîli lâ-büdd'dür.

Pekala biliyorum ki bu meselenin ortaya çıkarılması ile şark aile hayatının külliyen tebdîli meselesine temas olunuyor; ama sadedden pek çok harice çıkmamak için bunu mevzu-u bahis edemem. Vambery bu hususta ne gibi muvaffık-ı alem-i meşhûd olduğunu serd ve beyân ediyor.

Genç-Türk mahâfilinde Midhat Paşa Kânûn-u Esâsî'sinin tekrâr ihyâsına seiyyât ve hasârât-ı idârîye için çâre-i yegâne nazarıyla bakılıyor. Şüphe yok ki bu o anda gönüllere bir zülal-i104 hayâtbahşâ gibi icrâ-i tesir ederek kâffe-i ahâliyi daha iyi bir istikbâl ümidi ile leb-rîz105 edecektir. Bundan beklenilen şeyin devamlı olup olmayacağına karışmam. Türkiye'de Kânûn-u Esâsî'nin en tatlı zamanlarını geçirmiş ciddi adamlar başlangıcın çık iyi olduğunu, nice dirâyetli kimselerin ilk parlamentoda nazara çarptığını ve bilhassa Suriye'li Arap me'bûsların fevkalade liyâkât ve ihlâs ibrâz ettiklerini temin

100 muş'aşaa:1-parlayan, parıldayan 2-şa'şaalı, debdebeli, tantanalı, sunturlu

101 farz-ı ayn: Allah'ın teker teker her müslümanın yerine getirmek zorunda olduğu emri102 cezm: kesin karar, niyet (azm)

103 temdîn: medenileştirme

104 zülâl: saf, hafif, soğuk, tatlı su105 leb-rîz : taşmak üzere olan, ağızına kadar dolmuş

Page 31: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

ediyorlar. Fakat herkes ve herşey hakkında karar verecek bir tek merciye hacet bırakmamak ve " bekle, bekle-sabır" terâne-i edebîsine muhatap olan müştak106 faaliyet kuvvetler için münbit sahalara doğru mikdâr-ı kâfî menfezler açılmak husûsunda idârenin merkezden tefrîki ve bazı nezâretlerin, devâir rüesasının daha ziyâde müstakil bulunmaları lâ-budd'dur.

Dâhiliye, mezâhib, harbiye, bahriye, umur-u hariciye için müstakil şu'baâtı bulunan vâsi' bir kabine-i hükümeti de, vükelânın itimâd-ı tamm-ı şâhâneyi celb edip doğrudan doğruya ma'rûzât bulunabilmeleri ve derece-i tâliyedeki mesâlihin tesviyesi hakkında selâhiyet-i kâfiyeyi hâiz olmaları şartıyla, ilk bir terakki addedilebilir. Bu yalnız ahvâl-i mevcûdadan daha müstahsen107 ahvâle intikâl için bir devre teşkil edecektir.

Şimdi sıra başka bir mes'eleye, yani pâyitahtı iyi intihâb mes'elesine geliyor ki bunun halli diğerlerinden sonraya kalacak. Bu fevk-âl-had hâiz-i ehemmiyettir. İstanbul, cazibesine kapılanların cümlesini giriftâr-ı belâ eden şark denizkızına benzer. İatanbul'a mâlikiyet her devlete bâis-i şeâmet olagelmiştir. Genç İmparator Jan'ın sarayına Mihail Paleolog tarafından İstanbul'un Latinler'in elinden istirdâd108 edilip tekrâr pâyitaht ittihâz edildiği haberi vâsıl olduğu zaman a'kal109 bir mabeynci "öyle ise artık iş bitti!" diye mey’usâne bağırmıştı. Fî'l-vaki Nise'deki hâkimiyetin o zorlu günleri ebediyen zevâl-pezîr olmuştu. Şehrin mevki-i dil-nişîni, cıvârın letâfeti, mâi,

berrâk semâ, ılık, hevâ-i insanı büsbütün meshûr ederek al'el-tedrîc faâliyetten bırakır. Küberanın emrâr-ı hayât ettikleri ve nazar-rübâ110 köşklerin dağınık bulunup yolların uzamasıyla pek çok vakit zâyi olur. Bunlardan sarf-ı nazar olunsa bile bir takım câlib-i nazar-ı dikkat mehâzir vardır. Türk donanması cıvâr denizlere hâkim olamayalıdan beri şehrin bir hücûma ne kadar ma'rûz bulunduğu evvelce zikredilmemişti. Hükümet orada oldukça daima bu tehlikenin taht-ı tazyîkinde kalacaktır. Bir de boğazların muvâsala-i alem olması hasebiyle İstanbul tekmîl memâlik-i ecnebiye ile münasebetdâr bulunması yüzünden beynelmilel bir şekil alıyor. İstanbul'da

106 müştâk: şevk'denözleyen, arzu eden, göreceği gelmiş olan, can atan

107 müstahsen: güzel sayılmış, beğenilmiş, istahsân edilmiş108 istirdâd:1-geri alma, alınma2-verlmiş veya gönderilmiş birşeyin geri gönderilmesini veya verilmesini isteme, geri isteme109 a'kal: (daha, en, pk, çok) akıllı110 rübâ: kapan, kapıcı dil-rübâ misal

Page 32: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

ne olup ne bittiği bilinmiyor da Londra, Paris, Viyana, Berlin ve Petersburg ahvâline kesb-i vukûf ediliyor. İstanbul'dan idâre edilen dâhil-i memlekete diyâr-ı ecnebiyeden daha az ehemmiyet veriliyor. İşte mücerret pâyitahtın karabeti hasebiyle bazı mesail menâfi-i devlet itibarıyla kat'â mühim olmadığı halde bir ehemmiyet kesbediyor. Yeni Pazar, Yanya ve Teselya gibi bir sancak parçası Asya'da binlerce mil-i murabba' mesahasında olan arâziden daha ziyâde zihinleri işgal ediyor. Daha geçende Tesalya'da bir kaç yüz kilometre murabba vüs'atinde bir yer için bir cidâl-i müthîş hüküm-fermâ olup adeta yeniden bir muhârebe zuhûr etmek tehlikesi baş göstermişti. Nizâmât-ı şedîde ve bir idâre-i müstakimane sâyesinde cenûbda ve şarkta kazanılabilen kıtaata karşı bu gibi yerlere temellükden ne çıkar. İstanbul nazarları memleketten çevirip Avrupa'ya atfettiriyor. Hükümet-i Osmaniye'nin ef'âl ve harekâtını takîp eden al-el-ekser hükümet-i müşar-el-leyhânın mesaîl-i hayâtiye-i Osmaniyeden ma'dûd111 olmayan bir takım yabancı şeylerle iştigâl ettiğini derhal görür. Bunların başlıcası şimdi ehemmiyeti azalmış olan boğazlar mes'elesidir.Türkiye için bu artık bir siper değil bir bâr-ı sakîldir. Konya yâhûd Şam'ı makarr-ı hükümet ittihâz ile İstanbul'un yalnız büyük, her iki kıt'a-i Osmaniye'yi rabt eder bir mevki-i müstahkem haline girdiği anda kapitülasyonların ehemmiyeti, süferânın bitmez tükenmez, akîm, mucîb-i teşevvüşat112 olan müdâhalâtı pek cüz'î dereceye kadar tenzil edebilir. Ecnebi prenslerin yâhûd ekâbirin sık sık mürûrları esnâsında tahaddüs edip Zat-ı Şahane'yi o derece işgâl eyleyen teşrîfat mesaîli hemen tamamiyle ortadan kalkar. Bunlar hiç bir vechile ehemmiyetsiz değildir. Çünkü devlet makinası bu yüzden alelâde işinden kalıyor. Bu gibi vezâif-i içtimaiye padişahı işgâl ettiği sırada günlerce saraydan karar istihsal etmek kâbil olmuyor.

İstanbul tabîr-i diğer ile Der-Saadet hem payitaht hem de ikâmet için bir şehr-i müstesnâ olması hasebiyle bilcümle merâkiz-i vilâyâta o derece tefavvuk ediyor ki tesirine kapılmamak elden gelemiyor. En hoş hâyat orada geçiyor. En ziyade suhûletle113 mevkii, nüfûz, servet orada kazanılıyor; bundan dolayı her asker, her memur kâffe-i vesaite mürâcaatla İstanbul'a gelmeye gayret ediyor.Orada bulunanlardan kimse taşraya gitmek istemiyor

111 ma'dûd: sayılı, sayılmış112 Teşevvüş(ât) :karışma, karmakarışık olma, karışıklık."ye" muhtemelen baskı hatası113 : suhûlet:1-kolaylık, asanlık2-kolaylığı mucib olan vesait3-yavaşlık, usul, mülayimet, nazikane tavir ve muamele

Page 33: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

ve gitmemek için son derecede uğraşıyor. Ekâbir-i memurin bile vilâyâtta istihdâma kendilerince muvakkat ve payitaht cennetinin ilk kademesi nazarıyla bakıyorlar. Bu hâl vilâyâtı pîşvân-ı fikretten mahrûm ediyor; bu nokta-i nazardan da merkezden tefrîk usûlü pek münâsip olur.

İstanbul şarka medeniyet-i garbiye miyâncısı olmak gibi büyük bir hizmet ettiği gibi daha hayli zaman bu hizmetinde devam edecektir. Lakin bu cihetce de bir istihâle-i külliye sûret-pezîr oluyor. Süveyş kanalı ticaret alem-i tarîkini tebdîl ettiğinden dolayı İstanbul'un ehemmiyeti azalmıştır. İzmir'den teşâ'ub114 eden şebeke-i cedîde dâhil ile karîb-i kesb-i irtibât edince payitahtın ehemmiyetinin bir kısmı şehr-i mezkûra isabet edecektir. Demiryolu şebekkesinin tevsii İstanbul'un medeniyet-i garbiye meyâncısı olmasına hâcet bırakmayacaktır.Şimendifer muvâsalâtı müktesebât-ı hâzırâ-i medeniyeyi akibet her tarafa isâl eder. Memleketin tahlîs ve taklîbini bir ciddiyet-i ihlâs-perverâne ile arzu eden bir hükümdar payitahtı Türk ve garp hududuna, meselâ Konya'ya yâhûd Kayseri'ye yâhûd daha ileriye, cenûba nakletmelidir. Orada sâhib-i saltanat sekene-i memleketin her iki esaslı kısmını gözüyle görür ve bunlarım ihtiyâcâtını mecz ve te'lîf eder. Aynı zamanda Avrupa-i Osmaniye ta'alluk eden ve şahsı için umûr-u esâsiyeden ma'dûd bulunan mesail ve teşevvüşat-i tâliye-i adiyeden(?) kurtulmuş olur.

İstanbul kaybeder ama devlet ve vilâyât kazanır.

Lakin Türkiye'ye bugünkü ehemmiyetini veren yalnız İstanbul'dur, denilecek. Öyle ama bu, Türkiye'nin İstanbul'u Avrupa nazarında şâyân-ı itibâr bir hâle getirmesi ile doğru olabilir.Bu "itinâ"nın bütün memlekete ve sekenesine felâketten ziyâde selâmeti bâis olup olmayacağı ise başka bir mes'eledir.

-5-

Cenevre'de emrâr-ı evkât eden hamiyet-perver-i ma'rûf Murat Bey geçenlerde "Devlet-i Aliye'nin Zaaf ve Kudreti" ünvânı altında bazı cihetce şâyân-ı dikkat bir risâle neşretti. İslam ve islamın tabîat-ı esâsiye ve kâbiliyet-i ıslâhiyesi ile Türk kavminin istidât-ı bâtıniyesi hakkındaki efkârı Vambery'nin mesrûdâtı ile tevâfuk ediyor. O da Türk kavmini genç, kavî, kanâatkâr ve mu’tekid115 olarak tasvîr ve şöyle devam ediyor: "Millete doğru yol gösteren yoktur. Her ne kadar bazı edâdîye116 körü körüne münkâd

114 teşâ'ub:şubelere ayrılma, dal budak peyda etme, dallanma, çatallaşma

Page 34: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

olması ta'yîb117 edilebilirse de ahvâl-i muhtelifenin bu itâatı mukaddes bir dereceye getirmesi hasebiyle bundan dolayı pek de dûçar-ı itâb edilemez. Avrupa'lı kâriyinin ahvâl-i hüküm-fermâ hakkındaki şikâyet-i edideye karşı: her kavim müstehak olduğu idâreye naîl olur diye tevcîh edeceği itâb herhalde bu sûretle red ve cerh edilir. Fi'l-vâki Türk kavmi dediğimiz hâl-i hâzır için ihtilâle sâlih118 değildir. Yalnız büyük ve adîl hükümdarlardan yardım bekleyebilir. Müşâr’il-leyhüm milletin itâat-ı kat'îye müthedânesine istinâden şâyân-ı hayret measir119 vücûda getirilebilir. Ekseriyâ mû'âhaze edilen hataiyât-ı milliye ciddiyet ve sabır ile mukâbele edildiği takdîrde ortadan kalkar. Hükümetin namus ve gayreti iltizâm ettipi bir kerre tahakkuk edince şarka mahsûs olan melâ..miyet hârikalar izhâr eder.7 "

Murad Bey kitabının medhalinde esbak sadrazamlardan Fuad Paşa'nın bir fıkrasını naklediyor ki bize daha muhtasar olarak ma'lûmdur. Ecnebi diplomatları bir vakit ictimâ' edip herbiri sefiri olduğu memleketin hâricî hücûmlara ve teşebbüsât-ı tahrikâraneye karşı kuvve-i dâhilîyesini ve mukâvemete kâbiliyetini medh ve senâ ettiği esnada dokunaklı nükteleri ile iştihâr eden dâhî diplomat sâkıtâne bir tarafa çekilmiş. Fakat hangi devletin kuvve'el şekîme120 olduğunu söylemesi ilhâh121 ile talep edilince Fuad Paşa şu cevabı vermiş: Devlet-i Alîye! Zîrâ biz Türkler asırlardan beri kendi kendimizi mahvetmeye çalışıtığımız halde hâlâ buna muvaffak olamadık 8

7 Devlet-i Alîye'nin Zaaf ve Kuvveti sahife 588 Murad Bey'in ta'rîfine göre Fuad Paşa'nın cevabı ki buraya kamilen derc edilecek derecede dikkate şâyestedir- şöyle imiş: Devlet-i Alîye'nin yerinde keyf mâ yeşâ bir devlet farz ediniz, bu devleti aynı hırs ve tamâh dâhilen ve hâricen aynı yağmacılığa ma'rûz bırakınız, o zaman Devlet-i Alîye'nin kıymet-i hakikiyesini takdîr etmiş olursunuz. hemen yarım asırdan beri bütün dünya yere sermek istiyor, siz devletler hâriçte çalışıyorsunuz biz dâhilde. Bununla berebar alabildiğine devam eden bu tahrîbât-ı maddiye ve maneviyeye karşı yine mukâvemet ediyor. Yalnız mukavemetle kalmıyor, hatta zaman zaman şâyan-ı hayret gençlik asâr-ı hâyatiyesini izhâr ediyor ve ben eminim ki Devlet-i Alîye zâ'yiaya düçar olsa bile (.....) zuhuruna kadar daha müddet-i müebbedde mukâvemet edecektir.

115 mu'tekid: akd'deninanan, dini bütün, itikad etmiş116 edadî: adüvv'ün çoğuludüşmanlar117 ta'yîb: ayb'danayıplama

118 sâlih:1-yarar, elverişli, uygun, yakışır.2-yetkisi ve hakkı olan3-dinin emrettiği şeylere uygun harekette bulunan

Page 35: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

Bu şekl-i ma'rûfta biraz bî-pervâ görünen bu latife Devlet-i Alîye'nin kâbiliyet-i hâyatiyesine ve metânetine delildir. Devlet-i müşâr'il-leyhâ bunları sair hesâis gibi Bizans Devleti'nden tevârüs etmiş gibi görünüyor. Bunu 1877 de zaten ispât etti. Sene-i mezkûrede muhârebe başlayınca bütün dünya hiç değilse Avrupa'da hâkimiyet-i Osmaniye'nin sonu geldiğine zâhib olduğu halde gösterdiği mukâvemet her türlü intizârın fevkinde çıktı. Ahiren Teselya muhârebesi ile bunu te'yîd etti. Senelerce iğtişâşâttan ve emsâlsiz bir izmihlâl-i malîden sonra devlet zâhiren artık muhârebe edemeyecek bir halde iken her vakitkinden daha serî olarak hudûdda bir mehîb122 ordu tahşîd123 ve bu sûretle ihrâz-ı galebe etmiştir.

Hasta adamın bu istidâd-ı mahsûsu bu hayret-engîz kâbiliyet-i hâyatiyesii cidden nazar-ı dikkatimizi celb eden bu acaip devletin tabîatını tetkîke sevk eder. Nitekim biz de buracıkta hiç olmazsa muayyen bir hatt-ı harekete tab'en buna teşebbüs ettik.

Netâyic-i tetkîkâtımızı bir kerre daha hülâsa edelim.

Yine Devlet-i Alîye'nin kuvveti meziyet-i asliyesini kaybetmemiş yiğit, kanâatkâr, basit ve rızâcı bir kavmin evsâf-ı tabiiyesinde, yine tâ bidâyette mevcût olan iştirâk-ı menfaat hiss-i mahsûsunda, devr-i fütûhat an'ânatından mütehassıl olan hâkimiyet hissiyâtında ve örf ve adet ile taayyüd124 eden bilâ kayd-ü şart itâatında mündemicdir.

İki asırdan beri vukua gelen câlib-i nazar- dikkat zâiyât-ı mülkiye fesâd-ı tabiata ve zaaf-ı kat'îye bürhân olamaz. Şerre alamet olabilecek birşey varsa husûsât-ı mezkûrenin sathîce tetkîkinden tahassül ve zaten her türlü ümitten tecrit eden bedbinliktir. Hâl-i teşekkülde bulunan bir millet-i fâtiha sıfatıyla Türkler 17 inci asrın nihayetine kadar yatağından taşarak cıvar çayırları basan ve fakat al-el-devam bir derin bir göle tahvîl edemeyen bir nehir gibi

120 şekîme: sebat, kolay ram olmayan, mukavemet kuvve'el şekîme: mukavemete muktedir, dayanır, sebatlı

121 ilhâh: üzerine düşme, zorlama122 mehîb: (heybet'ten)1-heybetli, azametli, korkunç2-aslan

123 tahşîd: yığma, biriktirme, toplama

124 taayyüd: kuvvetlenme, sağlamlaşma

Page 36: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

kuvve-i hakikiyeleri hududunu tecâvüz ettiler. Böylelikle kuvva-i tabiiyelerini uyandırdıkları komşularını tefavvuku ortaya çıktı, bundan tahaddüs eden tedenni keyfiyeti şâzz125 değil ve izâhı kâbildir. Nitekim tarihte de emsâli vardır.

Devlet-i Alîye'nin zaafı memleketin çok küçük olmasından değil, bilakis muhâfazası için bu anda mevcûd olan kuvvete nispetle ülkenin bugün bile pek vasi' bulunmasından münbaistir. Askere alınan halk ise hakikatte Almanya-i Cenûbî hükümeti ile Toringr Prenslikleri nüfûsu kadardır. Bundan çıkan erat Almanya, Fransa ve İspanya'nın birlikte teşkîl ettigi arazi kadar büyük bir kıt'ayı işgâlden maada hududun bir kısminda bulunan mahali asayiş ve yâhûd mütefevvik komşuları göz altında bukundurmak mecburiyetindedir. Kuvve-i esasiye hatt-ı zâtında tenâküs etmemiştir. Talimname-i cedide tevfîkan askere alınanların miktarı devr-i fütûhattaki en azim miktardan yine 9 hayli fazladır. Fakat nispetsiz sûrette hizmet gördürmek mahzûru hâlâ bertaraf edilememiştir.

Zaiyat-ı mülkiye min-cihet-i cenûbdaki tevsiât-ı ahire ve dâhil-i memâlikte bulunan cihât-ı müstakilenin taht-ı inkiyâda alınması sâyesinde telâfi edilmiştir. Dâhil-i memleketin takvîyesi, Anadolu'nun asıl ana vilâyetlerinin maddi ve manevi tekamülü ve Arap mes'elesinin halli sayesinde zarar-ı vâkinin tamamen karşılığı bulunmuş olur. Buna bir devlet-i müselme-i mütemeddine halini iktisap keyfiyeti de inzimâm eder ve bu sûretle devletin mekâsid-i hâyatiyesi feth ve istilâya ve yâhûd fütûhat-ı kadîmeyi muannidâne ibkâya ma'tûf olmayıp belki nüfûsca fâikiyet-i müslimesi ve bundan dolayı nâ-kâbil-i itirâz hukuku bulunan bir toprakta terakki ve tekemmülden ibâret kalır. Memleketin hatta bugünkü hudûd-u vâs'isinin al'el-ıtlâk fâideli olması şartıyla, hıfz ve idamesiyle tamamiyeti mülkiye için bir takım teminata hâcet-ı mess etmeyecek sûrette teşyîd-i erkân-ı devlet edebileceği şekk ve şüpheden vârestedir. Bir devlet-i muazzama-i islamiye sıfatıyla Türkiye'nim bu şekl-i cedîdedine büyük bir siyasi rol icrâ edebilmek için iktidârı bâki kalır ve Avrupa münâzaât ve mücâdelâtından uzak kalmasının kendisine mücerret fâidesi dokunur. Kesb-i kuvvet etmek neticesi olarak hristiyan mesêlesi de halledilmiş olur. Tebâ-i hristiyaniyeye karşı vukua gelen son (...) ve tecâvüzât-ı müdhîş için, acz-i zâtiyeden mütevellid gizli bir öfke az kuvvetli mihraklardan değildi. İstidâd-ı zaman -ki kolaylıkla ahâliye teşmîl edilebilir- bir devlet-i mütemeddine vücûde

9 40 bine karşı takriben 55 bin

125 şâzz: kaide-i umumiyeye uymayan, haric-ez kaide

Page 37: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti

getirmek husûsuna müsâiddir. Hakikatte ne islam ne de taassubu dinî bu inkilâb-ı hayre mâni değildir. Demiryolu, telgraf şebekelerinin tevsii gibi kanun tatbîka-i müktesbâtı kezalik bunu mürevvecdir126.Buna mukâbil saltanatın aza-ı hanedanın ekber ve erşâdına intikâli inkılâba mübâyin127 ve temerküz usûl-u mer'iyesi ise bununla nâ-kâbil-i tevfîktir. Usûl-u temerküz tek tük istisnâlarla beraber birçok kuvva-i mümtâzeyi kâbil-i istifâde bir hale getirmeyip belki mahvediyor. Devlet-i Alîyenin zaafı buradadır, muhâripliğin zevâl-yâb olması da, askerin yâhûd mesâha-i sathiyenin noksanında değildir.

Bu zaaf kâbil-i izâledir. Acaba iş oraya varacak mı; Fuad Paşa'nın haber verdiği sahib-i himmet zuhûr edecek mi; bütün bunlar bir istikbâl-i meşkûkun hafâyâsindedir. Niyetim gaibden haber verebilmeğe kalkışmak değildir. Arzu ettiğim şey tahlîs ve ihyâ imkânını isbât ve kadîm ahibba ve şakirdânı pek sathî bir bedbinlikten tehzîrdir128. Artık hükümet-i Osmaniye'nin hâricen şan ve itibârı muzafferiyetten sonra eskisinden ziyâde arttığından bu tehzîr kendilerine bu def'â daha ziyâde te'sîr edecek ve vatanlarının istikbâl-i müteyemmini129 hakkındaki ümitler daha kolaylıkla yerleşecektir

126 mürevvec: revac'danrevaclandırılmış, itabar edilmiş, propagandası yapılmış127 mübâyin:1-başka türlü olan, diğerlerinden ayrı ve gayrı olan, muhalif2-diğerinin zıddı ve aksi olan,

128 tehzîr: sakındırmak129 müteyemmin: mübârek, kutlu, bereketli kademli

Page 38: Von der Goltz Paşa_Devlet-i Aliyenin Zaaf ve Kuvveti