uds sözlük
TRANSCRIPT
www.bademci.com
ÜDS SÖZLÜĞÜ
Kullanım Kılavuzu:
• Sözlükteki kelimelerin tanımlaması için üç farklı renk kullanılmıştır:kırmızı, siyah ve mavi.
a. Kırmızı kelimeler, fen, sağlık ya da sosyal ayrımı gözetmeksizinher adayın hazinesinde bulunması gereken türdendir.
b. Siyah kelimelerin büyük çoğunluğu bilim dallarının özelterminolojisine aittir. Bu renk kelimelerin ezberlenmesine gerekyoktur.
c. Eşanlamlı kelimeler mavi renge boyanmıştır. Birçok kelimenin zıtanlamları da verilmiştir.
• Aradığınız kelime, belli bir bilim dalına ait (ezberlenmesi gereksiz)özel bir terim ise ya da ÜDS’ye hazırlanan bir adayın çekirdek kelimehazinesi içinde mutlaka yer alması gereken türden ise (örn: give up:vazgeçmek; call: aramak, çağırmak; define: tanımlamak), ÜDSSÖZLÜĞÜ’nde bu kelimeye yer verilmemiş olabilir.
• ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde aradığınız bir kelimeyi Ctrl+F komutu ilebulabilirsiniz.
• ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bazı kelimelerin tanımları iki kez verilmiştir. Butanımlardan biri fiil, diğeri ise isim ya da sıfattır. Bazı kelimelerin isebirden fazla tanımları vardır.
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 1
a case in point : iyi bir örneka day out in the country : dışarıda kırlarda geçirilen
bir güna desperate situation : vahim bir duruma full recovery : tam bir iyileşme / düzelmea good many : birçok, hayli, a large number ofa great deal : oldukça fazla, çok, a lot, much,
zıt anl.: a little, a bita people : bir halka sure sign of : (bir şeyin) kesin işareti olmakabandon : terk etmek, bırakmak, vazgeçmek,
discontinue, stop, zıt anl.: persue, carry onabandonement : terk etme, bırakma, vazgeçmeabate : azal(t)mak, hızını kesmek, die away,
diminish, zıt anl.: amplify, intensifyaberrant : sapkın, anormal, abnormalaberration : anormallikaberration : sapmaability : yetenek, kabiliyet, capability, capacity,
zıt anl.: inadequacy, limitationablution : abdestaboard : (gemi, uçak, tren gibi vasıtalar için) içine,
içindeabolition : kaldırma, ilga, fesih, cancellation, repealabort : çocuk düşürmekabortion : kürtajabound (in / with) : (bir yerde) bol / çok olmak, be
abundant with, zıt anl.: be lacking / short ofabrasion : sıyrık, aşınmaabrupt : ani, beklenmedik, ani ve kaba, dik, sarp,
suddenabruptly : aniden, birdenbire, ani ve kaba bir şekilde,
suddenlyabsence : yokluk, bulunmamaabsent : namevcut, yok, unavailable,
zıt anl.: present, availableabsolute : tam, halis, saf, mutlak, (bir şeyin) hepsi,
tamamı, complete, pure, zıt anl.: imperfect,limited
absolutely : tamamen, kesinlikle, totally, definitelyabsorb : emmek, soğurmak, suck in,
zıt anl.: discharge, emitabsorption : emiliş, emme, emilme, soğurma,
bütünleşme, kaynaşmaabstract : soyut, conceptual, unreal,
zıt anl.: concrete, actualabundance : bolluk, çokluk, zenginlik, bounty,
wealth, zıt anl.: scarcityabundant : bol, bereketli, ample, zıt anl.: scant,
scarce, inadequate
abundantly : bolca, büyük miktarda, bountifully,zıt anl.: rarely, scarcely
abuse : kötüye kullanmak, suiistimal etmek, misuse,mistreat, spoil, zıt anl.: defend, respect
academia : akademisyenler camiasıaccelerate : hızlan(dır)mak, ivme kazandırmak,
speed up, zıt anl.: retardacceleration : hız arttırma, giderek hızlanmaaccentuate : vurgulamak, emphasise, underlineaccess : girmek, nüfuz etmek, enteraccess (to) : giriş, geçiş, erişim, (birisiyle) görüşme
imkanı, (bir şeyden) faydalanma hakkı veyaimkanı, entry, contact
accessible : ulaşılabilir, yararlanılabilir, available,usable, zıt anl.: inaccessible, restricted
accessory : tamamlayıcı, tali, supplementary,secondary
accidentally : kazara, yanlışlıkla, tesadüfenaccident-prone : kaza yapmaya yatkınacclaim : bağırarak beğendiğini göstermek,
alkışlamak, hail, applaudacclimatisation : yeni bir ortama / iklime alıştırmaaccommodate : karşılamak, cevap vermek, hizmet
etmek, serveaccompaniment : eşlik etme, (bir şeyin)
beraberinde gelen, attachment, supplementaccomplishment : başarı, üstesinden gelme,
success, achievement, zıt anl.: failure, defeataccord : mutabakat, anlaşma, uyuşma, agreement,
zıt anl.: discord, disagreementaccording to : (bir şey)’e göreaccordingly : dolayısıyla, bu nedenle, so,
consequentlyaccount (isim) : 1) anlatım, narrative; 2) hesapaccount (fiil) : saymak, addetmek, consider, deemaccount for : (nedenlerini) anlatmak, açıklamak,
izah etmek; hesap vermek, clarify, justify,explain
accumulate : toplamak, yığ(ıl)mak, birik(tir)mek,gather, collect, zıt anl.: disperse, scatter
accumulation : birikme, birikintiaccumulative : toplanmış, birikmişaccuracy : doğruluk, kesinlik, precision, exactness,
zıt anl.: inaccuracyaccurate : doğru, titiz, eksiksiz, precise,
zıt anl.: erroneous, inaccurateaccurately : doğru, tam (olarak), correctly, exactly,
zıt anl.: inaccurately, erroneouslyaccuse : suçlamak, itham etmek, blame,
zıt anl.: acquit
www.bademci.com
2 - ÜDS Sözlüğü
accused : sanıkachieve : başarmak, (zorlu bir uğraştan sonra) elde
etmek, kazanmak, accomplish,zıt anl.: fail, lose, quit
achievement : başarı, elde etme, kazanma,accomplishment, success, zıt anl.: failure,defeat
acknowledge : (bir gerçeği) kabul etmek, admit,recognise, zıt anl.: deny, ignore
acknowledgement : 1) (kitaplarda) teşekkürbölümü; 2) kabullenme, recognition
acquire : elde etmek, kazanmak, gain, obtain,zıt anl.: forfeit, lose
acquired : doğuştan olmayan, sonradan elde edilmişacquisition : elde etme, sahip olma, gainact : yasaactivation : harekete geçirmeactuate : harekete geçirmek, çalıştırmak, activateacute : ağır, vahim; (tıp) akutadapt (to) : adapte etmek, uyarlamak, intibak etmek,
adjust, accommodate, zıt anl.: dislocateaddendum : ek, ilaveaddicted to : bağımlıaddictive : bağımlılık yapanadditive : katkı maddesiaddress : değinmek, - ile uğraşmak, deal withadequate : yeterli, enough, sufficient,
zıt anl.: inadequateadequately : yeterince, enough, sufficiently,
zıt anl.: inadequatelyadherence : bağlılık, yapışma, dedication,
obedience, zıt anl.: disobedienceadhesive : yapıştırıcıadjoin : bitişik olmak, link, border, attach,
zıt anl.: detach, disconnectadjoining : bitişik, bitişikteki, neighbouringadjust : ayarlamak, arrange, tune, zıt anl.: confuse,
upsetadjustment : ayarlama, adapte olma, regulation,
setting, orientationadminister : (ilaç vs.) vermekadministration : idareadmiralty : amirallikadmiration : takdir, beğeniadmission : kabul, giriş, itiraf, acceptance, entrance,
confessionadmission to hospital : hastaneye kabuladmit : itiraf etmek, kabul etmek, (gelmesine,
girmesine vs.) izin vermek, accept, allow,zıt anl.: deny, reject
admittedly : genel kabule göre, kuşkusuz,confessedly
adolescence : ergenlikadolescent : ergenadopt : 1) benimsemek, accept, assume
zıt anl.: reject; 2) evlat edinmekadoptee : evlat edinilen çocukadoption : 1) evlat edinme; 2) edinme, benimsemeadoptive : evlat edinen, evlatlık olarak alınanadvance : ilerleme, gelişme, progress, development,
zıt anl.: regressadvanced : gelişmiş, ileri düzeydeadvanced age : ilerlemiş yaşadvent : geliş, başlama, arrival, beginning,
zıt anl.: departure, endadverse : kötü, elverişsiz, zararlı, menfaatine aykırı,
aleyhte, ters (yönlü), harmful, contrary,reverse, zıt anl.: beneficial, favourable
adversely : kötü bir şekilde, elverişsiz şartlarda,aleyhte, negatively, zıt anl.: positively
advert : reklam, advertisement, adadvice : öğüt, tavsiye, nasihatadvisable : akıllıca, makul, doğru, appropriate,
sensible, zıt anl.: improper, unwiseadvise : öğüt vermek, tavsiyede bulunmak, counsel,
suggestadvocate (fiil) : savunmak, desteklemekadvocate (isim) : destekçi, savunucu, avukat,
supporter, lawyeraerial : havada bulunan, havaya aitaerobic : serbest oksijen veya havaya bağımlı,
oxidative, aerobiotic, zıt anl.: anaerobioticaffect : etkilemek, influenceaffection : şefkat, sevgi, concern, love, zıt anl.:
hatredaffiliation : yakın ilişki, bağlılık, yakınlıkaffirm : doğrulamak, onaylamak, confirm, ratify,
zıt anl.: deny, annulafflict : (pasif) hastalığa tutulmak / yakalanmak,
ağrı / acı çekmekaffluent : zengin, refah içinde, rich, wealthy,
prosperous, zıt anl.: poor, needyafford : (bir şey) yapmaya gücü / parası yetmek,
(maliyetini) karşılayacak durumda olmakage-linked : yaşa bağlıagency : iş, faaliyet; acenteagenda : gündemagent : temsilci, aracı, etmen, acenteages past : geçmiş çağlar
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 3
aggravate : 1) (zaten olumsuz bir durumu)kötüleştirmek, zorlaştırmak, ağırlaştırmak,worsen, zıt anl.: facilitate, alleviate, ease;2) canını sıkmak, irritate
aggregate : agrega, çakıl vs. gibi dolgu maddesiaggression : saldırganlık, hostility,
zıt anl.: resistance, defenceaggressive : saldırgan, offensive, hostile
zıt anl.: passive, peacefulagility : çeviklik, atiklikaging : yaşlanmaagronomist : tarım uzmanıaid : yardım, help, reliefailment : hastalık, rahatsızlık, sickness, illness,
disorderaim (isim) : hedef, amaç, goal, targetaim (at) (fiil) : hedeflemek, amaçlamak, nişan
almak, --e doğrultmak, targetairborne : havadan gelen, hava yoluyla taşınanairliner : uçakairship : (zeplin vs. gibi) hava gemisiair-starved : havasız kalmışakin to : yakın, benzer, ile ilgili, similar toalarming : ürkütücü, korkutucu, appallingalarmingly : endişe verici bir şekilde, shockingly,
disturbinglyalertness : uyanıklık, tetikte olma halialga (çoğul : algae) : alg (su yosunu)algal : deniz yosununa aitalienate : soğu(t)mak, uzaklaş(tır)mak, part, turn
away, zıt anl.: unite, endearalienating : yabancılaştıran, (gerçeklerden)
uzaklaştıranalienation : yabancılaşmaalike : 1) benzer; 2) eşit şekilde; 3) hem..., hem...,
similar, in the same way, bothalkaloid : striknin ve morfin gibi kuvvetli ve tehlikeli
ilaçlardan her biriall manner of : her çeşitall things considered : her şey göz önüne
alındığındaall too often : çoğunluklaallegation : suçlama, itham, iddiaallelopathy : bir bitkinin ürettiği kimyasallarla diğer
bir bitkinin gelişmesini engellemesialleviate : yatıştırmak, dindirmek, hafifletmek,
azaltmak, relieve, ease, zıt anl.: intensify,aggrevate
alliance : ittifak, birleşme, association, accordallied : müttefik
allocate : ayırmak, tahsis etmek, appropriateallocation : tahsis, ayırma, ödenek, allotment,
allowanceallot : tahsis etmek, (pay vs.) ayırmak, dağıtmak,
apportion, allocateallow : izin vermek, permit, zıt anl.: prohibitallow for : (bir şey) için olanak / fırsat yaratmakalloy : maden alaşımıallusion : ima, anıştırma, imputationally : müttefik, friend, partner, zıt anl.: enemy, foealmshouse : darülaceze, yoksullar evi, imarethanealong with : ile birlikte, yanı sıra, together withalongside : yanında, together withalter : (özüne dokunmadan kısmen) değiş(tir)mek,
change, modifyalternate between : (iki durum) arasında gidip
gelmek, shift, fluctuate, zıt anl.: remainalternate with : (bir durumun başka bir durumu)
izlemesialternately : dönüşümlü olarak, by turnsaltiplane (=altiplano) : buzul çağında oluşmuş
yüksek yaylaaltitude : yükseklik, rakım, irtifa, height, elevationamazing : insanı hayrete düşüren, şaşırtıcı,
astonishing, surprising, zıt anl.: banal, dullamber : kehribarambiguous : belirsiz, bulanık, muğlak, müphem,
unclear, vague, zıt anl.: explicit, lucidambition : hırs, ihtiras, passion, zıt anl.: contentmentambitious : (başarmak veya elde etmek için)
tutkuyla dolu, eager, zealous, zıt anl.: humble,indifferent
amendment : düzeltme, değişiklik, correction,change
amnesia : hafıza kaybıamong other things : diğer etmenler yanındaamount to : ile eşanlamlı olmak, anlamına gelmek,
(miktar olarak) karşılık gelmek, correspond to,add up, sum up, zıt anl.: differ from
amusing : eğlendirici, matrakan awful lot : çok fazlaanalogy : benzerlik, benzeşim, similarityancient : antik, eski, antique, archaic,
zıt anl.: modernangle : açıanimal husbandry : hayvancılıkannotate : dipnot koymak, açıklayıcı notlar koymakannounce : ilan etmek, duyurmakannoy : can sıkmak, rahatsız etmek, sinir bozmak,
irritate, bother
www.bademci.com
4 - ÜDS Sözlüğü
annoying : sıkıntı veren, sinir bozucu, disturbingannual : yıllık, yılda bir yapılan, yearlyannual rate of growth : yıllık büyüme oranıanonymity : kimliklerin belirsiz oluşuanorexia : anoreksi, iştahsızlık vs. nedenlerle yemek
yememe hastalığıanthrax : şarbonanti- : aleyhinde, --e karşıanticipate : (olacakları) sezinlemek, tahmin edip ona
göre davranmak, beklemek, ummak,(başkasından) önce davranmak, foresee,predict
antimissile defence : güdümlü füzeye karşısavunma
antiquity : antik çağlaranti-shrink : (kumaşlarda) çekme önleyicianxiety : endişe, kaygı, tasa, worry, uneasiness,
zıt anl.: tranquillityanxious : kaygılı, kuruntulu, tedirgin, worried,
uneasyapart from : (bir şey)’den başka, (bir şey)’in
haricinde, other thanapathetic : apatik, duygularını göstermeyen, tepki
vermeyen, indifferentapathy : ilgisizlik, kayıtsızlık, disinterest, listlessness,
zıt anl.: concern, involvementapnoea : apne, (uyku vs.esnasında) nefes alma
işlevinin geçici olarak durmasıapparatus : düzen, aygıt, cihaz, system, equipmentapparent : açık, belli, aşikâr, görünürdeki, göze
çarpan, obvious, visible, evident,zıt anl.: obscure, hidden
apparently : belli ki, görünüşe gore, evidentlyappeal (to) (fiil) : çekici gelmek, hoşuna gitmek,
attract, charm, zıt anl.: repelappeal (isim) : 1) çekicilik, cazibe, attraction, charm;
2) başvuru, request, applicationappealing : çekici, attractive, zıt anl.: repulsiveappear : 1) (gibi)görünmek, seem; 2) ortaya çıkmak,
belirmek, emerge, arise, zıt anl.: disappear,vanish
appearance : görünüş, görünüm, image, featureappendage : eklenti, aksesuarappliance : alet, gereçapplicable : uygulanabilirapplication : 1) uygulama, tatbikat, exercise,
practice; 2) başvuruapplied physiology : uygulamalı fizyolojiapply : 1) başvurmak; 2) uygulamak, tatbik etmek,
implement, utilize
appoint : atamak, görevlendirmek, assign,zıt anl.: discharge, dismiss
appointment : randevuappraisal : değerlendirme, assessment, evaluationappreciably : fark edilir derecede, considerably,
zıt anl.: negligiblyappreciate : takdir etmek, değerini anlamakappreciation : 1) takdir, minnettarlık; 2) değer artışıapprehend : yakalamak, tutuklamak, capture, arrest,
zıt anl.: discharge, releaseapprehension : 1) anlayış, kavrayış, understanding,
grasp, zıt anl.: misunderstanding; 2) endişe,korku, kuruntu, fear, worry
apprentice : çırak, stajyer; (fiil=) (birinin yanına)çırak olarak vermek
approach : yaklaşmak, yanaşmak, reach, near,(isim) yaklaşım, attitude
approach (isim) : yaklaşım, stanceappropriate : uygun, yerinde, suitable, proper,
zıt anl.: inappropriate, unsuitableappropriately : uygun bir şekilde, yerinde, suitably,
properly, zıt anl.: inappropriately, unsuitablyapproval : onay, consentapprove : onaylamak, authorise, ratify,
zıt anl.: disapprove, deny, rejectaqueduct : su kemeriarbitrary : keyfi, despotça, gelişigüzel, irrational,
imperious, random, zıt anl.: reasonable,democratic, objective
arboriculture : ağaç ve fidan yetiştirmearch : kemerarch bridge : kemerli köprüarchipelago : takımada, içinde çok ada bulunan
denizarduous : güç, çetin, yorucuargue away : tartışarak çürütmek, aksini kanıtlamakargument : sav, iddia; tartışma; çekişme, assertion;
debate; controversyarise from / out of : (bir şey)’den meydana gelmek,
ortaya çıkmak, originate, emerge,zıt anl.: disappear, fade
Ark : 1) Musa Peygamber’in on emrinin bulunduğulevhaların taşındığı sandık; 2) Nuh’un Gemisi
armament : silahlanma, teçhizat, silaharmistice : ateşkesarmoured car : zırhlı otomobilarmpit : koltuk altıarms race : silahlanma yarışıarouse : uyandırmak, activate, stir, wake,
zıt anl.: pacify
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 5
arrange for : ayarlamak, (bir şey için) hazırlık / planyapmak, organise for
arrangement : düzenleme, anlaşma, plan,agreement
arrest : 1) durdurmak, kesmek, stop; 2) tutuklamak,seize
article of diet : yiyecek maddesiartifact : insan eliyle yapılan şey (özellikle ilk
insanların eserleri)artificial : yapay, suni, sahte, man-made, imitation,
zıt anl.: real, genuineartificially sweetened : suni olarak tatlandırılmışas a matter of fact : aslında, aslına bakılırsaas a rule : kural olarakas compared with : ile karşılaştırıldığındaas directed : talimata uygun şekilde, tarif edildiği gibias far as .... is concerned : söz konusu ....
olduğunda, .... yi ilgilendirdiği kadarıylaas is true of other … : diğerlerinde olduğu gibias opposed to : (bir şey)’den farklı olarak, in
contrast toas regards : (bir şey)’e gelince, konusunda,
consideringas such : bu sıfatla; kendi içinde, in that capacity;
in itselfas to : (bir şey)’e gelince, -- konusunda, --e uygun
olarak, about, relating toas yet : daha, henüz, şimdiye kadar, so far, until nowascendancy : üstünlük, güçascent : çıkış, tırmanış; yükseliş, yokuşascertain : (araştırarak) tespit etmek, belirlemek,
saptamak, ensure, determine, verifyascribe to : (bir şey)’e atfetmek, attributeaspect : açı, yön, bakım, görünüş, feature, facet,
perspectiveaspire to : (bir şeyi) şiddetle istemek, kuvvetle arzu
etmek, seek, desireassassinate : suikast yapmakassassination : suikastassault : saldırı, (fiil= ) saldırmak, attactassemble : 1) topla(n)mak, gather; 2) monte etmekassembler : montör, takyapçıassembly : montajassert : (zorla) kabul ettirmek, öne sürmek, insist,
press, declareassertion : savunma, iddia; açıklama, bildiri,
affirmation; declarationassess : değerlendirmek, değer biçmek,
hesaplamak, evaluate, upraise
assessment : değerlendirme, değer biçme,evaluation, judgement
asset : kazanç, fayda getirecek şeyassiduously : dikkatli ve sürekli çalışarak, diligentlyassign : 1) ayırmak, tahsis etmek, allot, allocate,
portion; 2) atamak, tayin etmek, appoint,designate
assign (fiil) : 1) (görev) vermek, tahsis etmek,ayırmak, allot, allocate, portion; 2) atamak,tayin etmek, appoint, designate
assign (isim) : (ödev, görev, iş vs.) vermek, give,allocate
assimilation : özümseme, sindirimassist in : (bir şeyde) yardım etmek, yardımcı
olmak, help inassociate : iş ortağı, bağlı kuruluşassociation : 1) ilişki, relation; 2) dernek, birlik,
kurum, societyassume : 1) farz etmek, varsaymak, suppose;
2) (iş, görev vs.) üstlenmek, undertakeassure : temin etmek, güvence vermek, certify,
guaranteeastonishingly : şaşırtıcı / hayrete düşürücü bir
şekilde, astoundingly, amazinglyastounding : şoke eden, hayret verici, surprising,
breathtaking, zıt anl.: normal, ordinaryat all : hiç mi hiç, hiçbir surette / şekilde, whatsoeverat all costs : ne pahasına olursa olsunat bargain prices : kelepir fiyatlardanat best : en iyi durumda, en iyi şartlarda, under the
most favourable conditions, zıt anl.: at worstat ease : rahat, huzurlu (askerlikte ’Rahat’ komutu)at fault : suçlu, kabahatli, in the wrong, guilty,
zıt anl.: innocentat first sight : ilk bakıştaat great expense : büyük harcamalar yapılarakat large : genelinde, çoğu, çoğunluğu, in generalat least : en azından, at any rateat least to a certain extent : en azından belli bir
dereceye (düzeye) kadarat little expense : az bir maliyeteat long last : nihayet, en sonundaat once : derhal, hemen, immediately, right awayat someone’s disposal : birinin emrinde /
kullanımında / elinde (olma durumu)at the expense of : pahasınaat the rate of … : hızındaat the turn of : (bir şey)’in sonu ile takip edenin başı
arasında, dönüm noktasında
www.bademci.com
6 - ÜDS Sözlüğü
at this rate : bu hızlaat will : istendiğinde, istenilen zamanda; istendiği
gibi, as / when one wishesatrophy : dumura uğra(t)mak, körel(t)mek; dumur,
körelme, decay, disintegrate, zıt anl.: develop,grow
attached to : bağlıattack : saldırıattain : elde etmek, kazanmak, achieve, fulfil,
zıt anl.: failattempt : deneme, girişim, teşebbüs, effort, trial, (fiil)
girişimde bulunmak, teşebbüs etmekattendance : (okula, kursa, spora vs.) devam etme,
devamlılık; hazır bulunmaattitude : tutum, tavır, yaklaşım, approach, stanceattract notice : dikkat çekmekattribute : vasıf, nitelik, sıfat, aspect, element,
featureattribute to : (bir nedene) bağlamak, yormak; (bir
şey)’e mal etmek, atfetmek, associate with,connect to, ascribe to
attune to : (bir şey)’e uydurmak, alıştırmak, adjust,accord
auction off : açık arttırma ile satmak, eldençıkartmak
audience : dinleyiciler, izleyiciler, hazır bulunanlarauditor : dinleyici, listenerauditory : işitme ile ilgili, işitselauditory system : işitme sistemiaustere : 1) ciddi, ağırbaşlı; 2) sert, zor, çetinauthentic : otantik, hakiki, gerçek, genuineauthoritarian : otoriterauthorize : izin vermek, yetki vermek, permit,
empoweravalanche : çığavalanche proper : asıl / gerçek çığavant-garde : avangard, öncüavoid : kaçınmak, sakınmak, --den kurtulmak,
escape, stay away, zıt anl.: contact, face,confront
avoidable : kaçınılabilir, önlenebilir, evitable,avertable, zıt anl.: inevitable, unavoidable
await : beklemek, gözlemek, expectawaken : uyandırmak, wake, arouseawareness : farkında olma, perception, recognition,
zıt anl.: unawarenessawful : berbat, korkunç, terrible, horrible,
zıt anl.: beautiful, nicebaby sticker : küçük çıkartma / etiket
back up : desteklemek, arka çıkmak, support,reinforce
back and forth : ileri geriback out : caymak, sözünden dönmekback up with : (bir şey ile) desteklemek, arka
çıkmak, support, reinforcebacker : savunan, destekleyenbackground : geçmiş, arka planbackpack : sırt çantasıbackward : zeka geriliği olanbackwardness : gerilik, geri kalmışlık,
underdevelopmentbail out : (acil durumda bir aracı) terk etmebake : fırında pişirmek (hamur işleri için)ballot : oy verme işlemi, oy pusulasıban : yasaklamak, forbid, prohibit, bar, zıt anl.: allow,
permitband : takım, zümrebank : (nehir, göl vs. için) kıyı, kenarbank (fiil) : yığılmak, kümelenmekbank (isim) : küme, yığınbar : çubukbare : yalın, çıplak, basit, merebarely : zar zor, güçlükle, çok az, hardly,
zıt anl.: enough, sufficientlybarren : kıraç, verimsiz, infertilebarricade : barikatbarrier : engel, bariyerbarter : değiş tokuş, takasbasal : temel, bazalbasal-cell : bazal hücrelibase : (askeri) üsbase on : dayandırmak, üzerine kurmakbat : yarasabath : (suya) gömülmek, (bir şey ile) yıkanmakbaton : değnekbattering : hırpalanmabattle : meydan savaşı, muharebe, mücadele,
war, fight, endeavourbattle (against) : (--e karşı) savaşmak, mücadele
etmek, fight againstbattle (with) : (ile) savaşmak, mücadele etmek,
fight withbattlefield : er meydanı, savaş / muharebe alanıbauxite : alüminyum cevheri, boksitbe affiliated with : ile ilgisi / ilişkisi olmak, be
associated / connected withbe alarmed (by) : korkuya / dehşete düşmek
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 7
be anxious to : (bir şeyi) çok istemekbe associated with : ile ilgisi / ilişkisi olmak,
be affiliated / connected withbe at a standstill : durmuş olmakbe at ease : rahat olmak, be comfortable / relaxedbe at fault : kusurlu / hatalı olmak, be in the wrongbe based on / upon : dayanmak, be built on,
depend onbe behind bars : demir parmaklıklar arkasında
olmak (hapiste olmak)be biased against : (bir şey)’e karşı durmaya yatkın
olmak, (bir şey)’in aleyhinde bir eğilime sahipolmak
be bothered with : ile rahatsız edilmekbe bound up with : çok yakın ilişkisi / bağlantısı
olmakbe committed to : (bir şeye) kendini adamak,
devote oneself tobe composed (of) : (bir şey)’den oluşmak, --den
ibaret olmak, comprise, consist ofbe concerned with : ile ilgili olmak, --i konu etmek,
be aboutbe confined to : (bir şey) ile sınırlı olmak,
be limited tobe conscious of : farkında olmak, be aware ofbe convinced of : ikna olmak, inanmakbe critical of : (bir şey)’e karşı eleştirel olmak,
eleştirmek, criticizebe delighted with : (bir şeye) çok sevinmekbe deprived of : (bir şey)’den mahrum olmak, lackbe disposed to : eğiliminde olmak, tend, be inclinedbe due : hak etmek, deservebe engaged in : yer almak, dahil olmak, be involved
inbe exposed (to) : maruz kalmakbe fascinated by / with : (bir şey)’e kendini
kaptırmak, be wrapped up inbe for : desteklemek, lehinde olmak, support, favour,
zıt anl.: be againstbe given publicity : yazılı ve görsel basında yer
almak,hakkında haber çıkmakbe given to : (bir şey yapmak) alışkanlığında olmak,
huy edinmekbe grounded : 1) yere konmak, uçmasına izin
vermemek; 2) temeli sağlam olmak, donanımlıolmak
be in possession of : sahip olmak, elindebulundurmak, have
be in power : iktidarda olmakbe in the grip of : (bir şeyin) yönetiminde /
denetiminde / kontrolünde olmakbe in the habit of : alışkanlığında olmakbe in the lead : başta gitmek, lider olmak, önde
olmakbe in the making : yapım / kurulum / üretim
aşamasında olmakbe indexed (to) : endekslenmiş olmakbe involved in : (bir şey)’e karışmak / katılmak, ile
uğraşmak, görevli olmak, participate inbe keen (on) : istekli olmakbe likened to : benzetilmekbe made up of : (bir şey)’den oluşmak, be
composed ofbe marked by : ile belirginleşmekbe mistaken : yanılmak, be wrongbe noted for : ünlü / tanınmış olmak,
be famous / well-knownbe obliged (to) : zorunlu olmakbe of interest : ilginç / ilgi çekici olmak, be
interestingbe on the horizon : ufukta belirmekbe on the rise : yükselişe geçmek, yükselişte olmakbe pleased with : (bir şey)’den memnun / hoşnut
olmak, be happy withbe prejudiced against : (bir şey)’e karşı önyargılı
olmakbe prey to : yenik düşmek, kurbanı olmakbe reduced to : (kötü) duruma düşmek, yetinmek
zorunda kalmakbe referred to as : olarak anılmak, be calledbe restricted to : ile kısıtlı / sınırlı olmak, be limitedbe rumoured : söylentisi dolaşmak, ağızdan ağıza
yayılmakbe set on : kararlı / azimli olmak, be determinedbe settled : (bir yere) yerleşmiş olmakbe short of : (bir şeyin) eksiği olmak, azalmış
bulunmak, lackbe situated : bir yerde bulunmak, be locatedbe struck : (bir şeyin güzelliği, ilginçliği vs.
karşısında) büyülenmek, şaşırmakbe subjected to : maruz bırakmak, tabi tutmak,
undergobe suited to : (bir şey)’e uygun olmakbe supplied with : ile donatılmış, teçhiz edilmiş,
be furnished withbe suspected of : hakkında (bir suç vs’den) ötürü
kuşku duyulmakbe taken ill : hastalık kapmak, hastalığa
yakalanmak
www.bademci.com
8 - ÜDS Sözlüğü
be taken in : kanmak, aldanmak, be deceivedbe under way : yapılmakta olmakbe unfamiliar with : (bir şey)’e aşina olmamak,
yabancı olmakbe up to : 1) (bir şeyi) yapabilmek, be able to do or
deal with; 2) bağlı olmak, be dependent onbe well ahead of : (birinin) hayli önünde olmakbe wrapped up in : kendini (bir şeye) kaptırmış
olmak, (düşünceye) dalmış olmakbeam : ışın, kiriş, taşıyıcı kolonbean : fasulye, (kahve vs.) tanesibear : 1) katlanmak, kaldırmak, put up with; 2) sahip
olmak, taşımak, üzerinde bulundurmak, have,carry
bear in mind : akılda tutmak, akıldan çıkarmamakbear little relation : çok az ilgisi olmakbear out : 1) desteklemek, support; 2) dışarı
taşımak, carry outbearer : taşıyıcı, porterbearing : ilgi, ilişki, ilintibeat : kalp atışıbed-wetting : altını ıslatmabehavioural : davranışçı, davranışla ilgilibelie : örtmek, yanıltmak, conceal, deceive,
zıt anl.: revealbelligerent : savaşçı, savaşan tarafbelly : karın, abdomenbelonging : ait olma duygusubench : tezgâhbeneficial : yararlı, hayırlı, useful, helpful,
zıt anl.: useless, harmfulbeneficiary : yararlanan (kişi veya şey)benefit : yarar, fayda, advantage, use, zıt anl.: harm,
lossbenefit (from) : (bir şey)’den yarar / fayda sağlamak,
yararlanmak, capitalise, profit from,zıt anl.: suffer
benign : yumuşak, iyi huylu, zararsız, mild,zıt anl.: severe
benignly : yumuşakça, tehlikesizce, kindly,harmlessly, zıt anl.: maliciously
besides : yanında, yanı sıra, --den başkabest course to take : tutulacak en iyi yol, yapılacak
en iyi işbest interests : en iyi şekilde korumabet : bahisbetter : (fiil) daha iyi olmakbeverage : (alkolsüz) içecek, soft drinkbeyond recognition : tanınmaz halde, unnoticeable,
zıt anl.: apparent
bid : ihalebile : öd, safrabind (to) : bağla(n)mak, fasten, attach,
zıt anl.: free, loosenbit : parça, parçacıkbite : ısırık, lokmabitterly : sert bir şekilde, acımasızca, dayanılması
zor bir şekildebizarre : garip, tuhaf, acayipbizarreness : tuhaflık, acaiplikblack bass : kara levrekblacken : karar(t)makblade : yaprak ayasıblame (fiil) : suçu (birinin) üstüne atmak, suçlamak,
accuse, zıt anl.: acquitblame (isim) : suç, suçlama, kabahat, töhmetblanket : üstünü örtmek, (bir duyguyu vs.) örterek
bastırmak, kaplamak, cover, suppress,zıt anl.: uncover
blast : patlama, infilak, explosionblast bomb : ses bombası, infilak şiddetiyle geniş
alanları etkileyen bombablasting : şiddetli ses çıkaranblatantly : gizlemeye gerek görmeden, apaçık bir
şekildebleach : beyazlatıcı maddebleak : rüzgâra açıkbleed to death : kanamadan ölmekblend (fiil) : karıştırmak, harmanlamak, mix,
zıt anl.: separateblend (isim) : karışım, harmanblight (fiil) : soldurmak, berbat etmek, mahvetmek,
ruin, damage, spoilblight (isim) : patates vs.bitkileri vuran bir tür
hastalıkblind (to) : kör etmek, görmeyi / algılamayı
engellemekblister : kabarcık, su toplamablock : tıkamak, engellemek, kesmek, obstruct, cut
off, zıt anl.: let go, releaseblockage : tıkama, tıkanma, blokaj, obstruction,
zıt anl.: releaseblocking : engelleme, blokaj, set çekmeblow (fiil) : savurmak, üfürmek, (rüzgar) esmekblow (isim) : (kafaya vs.) vurma, darbeblow on : (bir şey)’e doğru üflemek / esmekblow out : üfleyerek söndürmekblunt : köreltmek, etkisizleştirmek, dull, disable,
zıt anl.: sharpen
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 9
blur : bulandırmakboard : (uçak, tren, otobüs, gemi gibi büyük taşıt
araçlarına) binmekboast (of) : 1) (aşırı) övünmek, brag; 2) --e sahip
olmak, own, possessbody : organ, kurum, teşekkülboil over : kontrolden çıkmak; kaynayarak taşmakbombard : bombalamak, (top vs. ile) dövmekbone marrow : kemik iliğibonfire : şenlik ateşibony : kemiksi / kemikliboom : canlılık, patlama, ani gelişmeboost : artırmak, yükseltmek, destek olmak,
improve, support, zıt anl.: prevent, underminebooster : güçlendiricibooth : kabin, kulübebore-hole : sondaj deliğiboring : sondajbother : sıkıntı, rahatsızlık, trouble, annoyancebottled gas : tüp gazbotulism : ağır bakteri zehirlenmesiboulder : iri kaya parçasıbounce off : sektirmekboundary : sınırboundless : sınırsız, sonsuz, tükenmez, infinite,
unlimited, zıt anl.: limited, scarcebountiful : cömert, generousbourgeois : burjuvabout : (hastalık) nöbeti, hastalık, fitbrain-imaging : beyin görüntülemebrake : frenbranch off : kollara / dallara ayrılmak, diverge,
subdividebranch out : genişlemek, expand, zıt anl.: shrinkbranch out (into) : yeni alanlara açılmak, bölünerek
yeni işlere girişmekbrand : markabreak down : 1) parçalara ayırmak, analiz etmek,
analyze; 2) (motor vs.) bozulmak; 3) ruhenveya zihnen çökmek, fail
break into : 1) (zorla) girmek, enter; 2) birden (birşey yapmaya) başlamak, burst into
break one’s promise : sözünü tutmamakbreak out : patlak vermek, birden ortaya çıkmak,
eruptbreak out of : kaçmak, escapebreak through : (bir yerden engelleri aşarak)
ilerlemek, zorla geçmek, pass through, force away through
break up : 1) (gösteri vs.) dağıtmak, bitirmek, sonaerdirmek; 2) (daha küçük) parçalara ayırmak
breakdown : sinir bozukluğu, ruhen çökme;bozulma, arıza, collapse, failure
breakthrough : çığır açan şey, greatinnovation / discovery
breastfeeding : emzirerek beslemekbreathe life into : (bir şey)’e yaşam üflemek,
(bir yeri) canlandırmakbreathlessness : soluksuzluk, soluk alamamabreed : cins, türbreed ground : zemin hazırlamakbreeding : yetiş(tir)me, üre(t)me, (bitki ve hayvan
türleri) ıslah etmebreeze : esintibrew : gelişmek, yayılmak (kötü şeyler için)brewing : demle(n)mebrick : tuğlabridge : köprü kurmak, (açığı) kapatmakbrief : kısa, shortbriefly : 1) kısa bir süre için, for a short time;
2) kısaca, shortlybrilliance : deha, mükemmellik, genius, perfectionbrilliant : dahice, parlak, harika, intelligent, bright,
wonderfulbrilliantly : harika bir şekildebring about : meydana getirmek, sebep olmak,
give rise, producebring down : 1) aşağıya çekmek, azaltmak;
2) yıkmak, yerle bir etmekbring forth : yaratmak, meydana getirmek, yol
açmak, doğurmak, get, produce, yieldbring in : 1) (birisini veya bir şeyi tanıdık bir ortama)
getirmek, sunmak, introduce; 2) (para, gelirvs.) getirmek, earn
bring into (action) : (harekete) geçirmekbring into relief : rahatlatmak, yumuşatmak,
alleviate, moderate, zıt anl.: aggrevate, worsenbring off : başarmak, başarılı bir şekilde yapmak,
accomplishbring on : ortaya çıkarmak, sebep olmak, producebring out : (bir şey) geliştirmek, ortaya çıkarmak,
neden olmak, develop, causebring over : deniz aşırı bir yerden getirmek, (birini
kendi) değerlerine, inançlarına tekrardöndürmek
bring through : birinin (bir hastalığı, zor durumu vs.)atlatmasını sağlamak, save, pull through
bring to an end : son vermek, terminate,zıt anl.: start, commence
www.bademci.com
10 - ÜDS Sözlüğü
bring to the fore : ön plana çıkartmakbring to the notice : (birisinin) dikkatini sunmak,
farkına varmasını sağlamakbring up : 1) gündeme getirmek, değinmek, refer;
2) çocuk yetiştirmek, yükseltmek, raisebring up to : (bir toplama, miktara) ulaştırmakbrisk : canlı, hareketli, energeticbrisk : hızlı ve enerji harcatan tarzdabroadly : geniş çaplı, generallybroken generation : acılı nesilbrunt : yük, darbe, burdenbrutally : vahşice, cruelly, barbarously,
zıt anl.: gently, humanelybubonic plague : hıyarcıklı vebabudget : bütçebudgetary : bütçe ile ilgilibug : (bilgisayar) hata, arıza,virusbuild up : birikmek, büyümek, oluşmak, develop,
amplify, zıt anl.: lessenbuilding blocks : yapı taşlarıbuilding code : bina / inşaat yasasıbuild-up : birikme, accumulationbuilt to a common standard : aynı standartta
yapılmışbullet-proof : kurşun geçirmezbumpy : tümsekli, engebeliburden : külfet, yük, strainburglar : (ev, dükkan vs. soyan) hırsızburglary : ev / bina soymaburnish : cilalamak, parlatmak, polish, wax,
zıt anl.: tarnishburst : patla(t)makbuy up : (bir şeyin) tamamını satın almakby a third : üçte bir oranındaby any means : her ne şekilde olursa olsunby far : çokça, ziyadesiyle, fersah fersah, far and
awayby implication : ima yoluylaby means of : vasıtasıyla, yoluylaby no means : asla, katiyen, hiçbir şekilde, in no
sense, certainly notby one third : üçte bir oranındaby reference to : (birşey)’e göre, ilişkin olarakby this means : bu yolla, using thisby this time next year : gelecek yıl bu vakte kadarby-product : yan ürüncall for : (bir şey) istemek, (bir şeyi) gerektirmek,
ask, require
call in : davet etmek, invitecall in (at) : uğramakcall on : (birisinden bir şey yapmasını) istemek, (bir
şey yapması için) davet etmek, (birisini birişte) kullanmak
call out : devreye sokmak, (yüksek sesle ad,numara vs.) söylemek
camouflage : kamuflajcampaign (isim) : (seçim) kampanyasıcampaign (fiil) : mücadele etmek, kampanya
yapmakcancel out : ortadan kaldırmak, silip süpürmek,
offset, wipe outcannibalism : yamyamlık, kendi türünü yemecanopy : ormanda ağaç tepelerinin oluşturduğu en
üst tabaka, gölgelikcanvas : branda bezi, tuvalcapability : yetenek, istidat, ability, capacity,
zıt anl.: incompetencecapable : muktedir, ehliyetli, yetenekli, able,
competent, zıt anl.: incapable, unableCape of Good Hope : Ümit Burnucapital punishment : idam cezası, death penaltycapitalize on : (birşey)’den yararlanmak, benefit
from, exploitcaptive : kapatılmış, esircapture off-guard : hazırlıksız / savunmasız
yakalamakcarcinogenecity : kanser yapma eğilimicarcinoma : karsinoma, epitel dokudan ortaya çıkan
dört temel kanser türünden biricare about : 1) sevmek, hoşlanmak, be fond of;
2) (bir fikir vs.) ile ilgilenmekcare for : özen göstermek; hoşlanmakcargo hold : kargo ambarıcarriage : vagon, arabacarrier : taşıyıcıcarry away : ikna etmek; heyecanlandırmak,
persuade; excitecarry on : devam etmek, sürdürmek, continue,
persevere, conductcarry out : yapmak, yerine getirmek, uygulamak,
accomplish, fulfil, implement, performcarve : oymakcarving : oymaCaspian sea : Hazar Denizicast (fiil) : (gölge) yapmak / düşürmek, (maden)
dökmekcast (isim) : oyuncu kadrosu
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 11
cast-in-place : yerinde dökülmüşcasual : tesadüfi, rastgele, gayriresmi, accidental,
incidental, informal, zıt anl.: deliberate, formalcatalysed by breakthroughs : yeni buluş / keşiflerle
güçlenmişcatastrophe : felaketcatastrophic : feci, felaket getiren, disastrouscatch the public attention : halkın dikkatini çekmekcater : (özellikle düğün vs. için yemek) hizmeti
vermekcattle : sığırcausation : (bir hastalık vs’ye) neden olan şeycause : 1) amaç, gaye, hedef, dava, ülkü, purpose,
objective; 2) neden, sebep, reasoncaution : ihtiyat, uyarı, ikaz, alertness, attention,
zıt anl.: recklessnesscautious : ihtiyatlı, tedbirli, sakıngan, careful,
prudent, zıt anl.: careless, thoughtlesscautiously : ihtiyatlı, tedbirli, carefully, thoughtfully,
carelesslycavity : oyuk, boşluk, (dişte) çürükcavity-wall : arasında boşluk bulunan duvarcease : dur(dur)mak, sona er(dir)mek, stop, end,
quit, zıt anl.: begin, continuecelebrate : övmek, kutlamak, praise, observecelebrated : ünlü, meşhur, şöhretlicelebrity : ünlü kimsecelestial : gök ile ilgilicelestial body : gökcismicensor : sansür etmekcensus : sayım, nüfus sayımıcentenarian : (en az) yüz yıllık, yüz yıl yaşamış olancentral : merkezi, ana, main, fundamental,
zıt anl.: minor, secondarycentre upon : odakla(n)mak, concentrate, direct,
zıt anl.: disregard, overlookcereal : tahıldan yapılmış hazır yiyecek; tahılcerebral : serebral, serebrum ya da beyinle ilgilicerebral cortex : serebral korteks, beyinde, myeline
olmamış nöronların oluşturduğu (gri madde)tabaka
cervical : boyun ile ilgilichafe : (sürtme sonucu) yaralamak, berelemek,
kızartmakchain of events : olaylar zincirichairman : başkanchalk : kireç taşıchallenge (fiil) : meydan okumak, kafa tutmak,
(gücünü, yeteneğini vs.) sınamak, confront
challenge (isim) : (insana meydan okuyan türden)zorluk, zor iş
chamber : odachange one’s mind : fikrini değiştirmekchange over (to) : tamamen değiştirmekchaotic : karmakarışık, düzensiz, confused,
disorganised, zıt anl.: harmoniouscharacterize : nitelendirmek, tanımlamak,
karakterize etmek, define, describecharge : hücum etmek, saldırmak, hamle yapmak,
(belli bir miktar patlayıcı ile) doldurmak, attack,zıt anl.: flee, retreat
charge (isim) : harç, ücretcharity : hayır cemiyeti, yardım derneğicharm : cazibe, çekicilikcharming : hoş, cana yakın, çekicicharter : eski Avrupa’da şehir kuruluşu ve yönetimi
için kuralları belirleyen belgecheating : kandırma, aldatmacheering : keyif vericichemically charged : kimyasallar kullanılarak
yapılan şeychest : sandık, kutu; göğüschestnut : kestanechiefly : başlıca, en çok, her şeyden önce, mostly,
above allchoice : seçenek, seçim, çare, alternative, optionchronic : kronikchronicle : tarihi olay kaydıchurchyard : kilise bahçesi / avlusucipher : şifrecirculate : deveran etmek, dolaşmak, go about,
move aroundcirculation : dolaşım, dağıtım miktarı, tirajcircumference : daire çevresi, çembercircumnavigate : denizden etrafını dolaşmakcircumstance : olay, vaka, durum, koşul, keyfiyet,
situation, case, incidentcircumstance : şart, durum, condition, situationcircumstances being what they are : şartlar
(ahval) böyle oluncacivic : yurttaşlık / vatandaşlık ile ilgilicivil disturbance : sosyal kargaşa, iç kargaşacivilisation : medeniyetclaim (fiil) : talep / iddia etmek, demand, request,
zıt anl.: disclaim, denyclaim (isim) : iddia, talep, hak talebi, assertion,
demand, request, zıt anl.: disclaimer
www.bademci.com
12 - ÜDS Sözlüğü
clarify : açıklığa kavuşturmak, make clear, illuminateclassify : sınıflandırmak, break down, sort outclean bill of health : sağlık belgesicleanse : temizlemek, arıtmak, yıkamak, clean,
wash, zıt anl.: polluteclear away : kaybolmak, ortadan kaldırmak,
disappear, removeclear out : sıvışmak, tüymek, slip out ofclear up : (hastalık) gidermek, geç(ir)mek,
iyileş(tir)mek, heal, cure; tamamentemizlemek, ortadan kaldırmak, remove
cliff : uçurum, sarp kayalıkclimate : durum, iklimclimatic : iklimsel, mevsimselclockwork : saat düzeneğiclose down : (bir işyerini vs.) kapatmak, shut downclose in : 1) (sinsice) yaklaşmak, approach;
2) (gündüz, gün ışığı) kısalmak, azalmakclose on : hemen hemen, yaklaşık (daha çok
rakamlardan önce kullanılır), close toclose up : 1) (bir şeyi) tıkamak, kesmek, kapamak,
faaliyetini durdurmak, block, shut; 2) (birbirine)yaklaşmak, come closer
closed circuit : kapalı devreclot : pıhtıclothing chain stores : hazır giyim zincir
mağazalarıclue : ipucu, hintclumsy : hantal, kaba, biçimsiz, awkward, ungainlycluster : küme, grup, diziclutch : bir kerede yumurtlanmış yumurtalarcoal-derived : kömürden elde edilencoal-mining : kömür madenciliğicoastal : kıyı, sahilcoastline : kıyı boyu, sahil şeridicobalt : kobaltcobbled : kaldırım taşı döşelicode : 1) kanun, yasa; 2) kod, şifrecognitive : bilme / kavrama / idrak ile ilgilicognitive function : kognitif fonksiyon, algılama,
öğrenme ve mantıksal bir temele oturtmaişlemlerinin psikolojik sonucu olarak ortayaçıkan durum
coherent : tutarlı, uygun, ahenkli, mantıklı,consistent, rational, zıt anl.: incoherent
cohesion : bütünlük, birleşme, bağlılıkcoincide (with) : ile rastlaşmak, (aynı zamana) denk
gelmek, çatışmak, coexist, accompany,zıt anl.: differ, deviate
collaborate : birlikte çalışmak, işbirliği yapmak,cooperate
collapse : göçme, çökme, yıkılma, downfall, failure,zıt anl.: success, triumph
collar : boyunluk, tasmacolleague : meslektaş, iş arkadaşıcollection : toplama, koleksiyoncollective : kolektif, ortaklaşa, joint, shared,
zıt anl.: individual, solocollectively : ortaklaşa, jointly, zıt anl.: individuallycollide : çarpışmak, çarpmak, clash, crashcollision : çarpışma, çatışmacollusion : gizli anlaşmacolonist : koloni kurancolossal : kocamancolour : saptırmak, önyargı katmak, distort,
prejudicecombat (fiil) : savaşmak, mücadele etmek, fight,
struggle, zıt anl.: surrender, compromisecombat (isim) : savaş, muharebecombination : birleşme, birleşim, birleştirme,
mixture, unification, zıt anl.: dissolutioncombine : birleş(tir)mek, unite, embody,
zıt anl.: separatecombustion : yanma, tutuşmacombustion driven : yanma ile çalışancome about : meydana gelmek, ortaya çıkmak,
olmak, take place, arisecome about : meydana gelmek, ortaya çıkmak,
olmak, take place, arisecome across : rastlamak, tesadüf etmek, encounter,
meet, zıt anl.: avoidcome along : gelmek, ulaşmak, birlikte gelmekcome by : elde etmek, edinmek, acquirecome from : (bir şey)’den kaynaklanmak, result fromcome in : gelmek, ulaşmak, alınmaya başlamak,
ortaya çıkmak, arrive, appearcome into being : ortaya çıkmak, belirmek, come
into existence, come to life, emergecome into close contact : yakın temasta bulunmakcome into force : yürürlüğe girmek, uygulanmaya
başlamakcome into high favour : çok tutulmaya başlamakcome into prominence : ünlenmek, tanınmak,
become well-knowncome on : sahneye (ortaya) çıkmak, appear, show
up, zıt anl.: go off, disappearcome out : görünmek, açıklığa kavuşmak, appear,
become clear
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 13
come out against : karşı çıkmak, opposecome over : (kısa bir yol kat ederek veya ziyaret
için) gelmekcome round : (operasyon sonrası) derlenmek,
kendine gelmekcome through : (beklendiği gibi) ulaşmak / varmak,
arrive (as expected)come to pass : olmak, gerçekleşmek, happen,
become realcome to the attention of : (birinin) dikkatini çekmekcome to the fore : ön plana çıkmakcome up : ortaya çıkmak, söz konusu olmakcome up with : (karşılık, yanıt, fikir vs.) bulmak,
ortaya atmak, önermek, think of, suggestcomeback : geri dönüşcomet : kuyrukluyıldızcomfort : rahatlıkcomfort care : rahatlatıcı bakımcommand : hakim olmak, etkisi altına almak,
influence, zıt anl.: followcommemorate : anmak, anısını yaşatmak, honour,
immortalisecommence : başlamak, begin, start, set out,
zıt anl.: cease, finish, terminatecommendable : övgüye değer, praiseworthy,
zıt anl.: unworthycomment : fikrini söylemek, yorumda bulunmak,
express, remark; (isim) yorumcommentator : yorumcu, eleştirmencommerce : ticaret, tradecommercial : ticaricommercial interests : ticari çıkarlarcommission : atamak, görevlendirmek, ısmarlamak,
assign, delegate, order, (isim) görev, atama,komisyon
commissioner : komisyon / kurul üyesicommit : 1) söz vermek, taahhüt etmek, pledge;
2) (suç vs.) işlemek; (intihar vs.) etmekcommit oneself to : kendini adamak; söz vermek,
devote; promisecommitment : vaat, taahhüt, söz, yükümlülük,
pledge, obligationcommodity : mal, eşya, goodscommon sense : sağduyucommonly : çoğunlukla, usually, zıt anl.: rarely,
seldomcommonplace : sıradan, olağan, bayağı, usual,
ordinary, zıt anl.: exceptionalcommunal : toplumsal, halka ait
communicate : haberleşmek, iletişim kurmak, be intouch
communication : iletişim, haberleşmecommunity : topluluk; toplum, halkcomparable : karşılaştırılabilir, kıyaslanabilir, benzer,
equivalentcomparatively : oransal olarak, nispeten, relativelycompare favourably with : (bir şey) ile
karşılaştırıldığında daha iyi / üstün durumdaolmak
compare well with : (bir şey)’e benzemek,(bir şey)’den farksız olmak
comparison : karşılaştırma, ilişki, benzerlik,contrast, relation, similarity
compartment : bölüm, kısım, bölmecompatibility : uyumluluk, harmony, agreement,
zıt anl.: incompatibilitycompatible : birbiriyle uyumlu, well-matched;
zıt anl.: incompatible, discordantcompel : zorlamak, mecbur etmek, force, obligecompelling : zorlayıcı, compulsive, zıt anl.: flexiblecompensate for : telafi etmek, make up forcompete : rekabet etmek, yarışmak, rivalcompetent : ehil, yetenekli; yetkili, capable, able,
zıt anl.: incompetent, unablecompetition : yarışma; rekabetcompetitive : rekabetçi, rekabete dayanan, rekabet
edebilencompetitive power : rekabet gücücompile : derlemek, collect, accumulate,
zıt anl.: dispersecomplacency : kendinden hoşnut olma,
self-satisfaction, zıt anl.: agony, sufferingcomplacent : kendinden hoşnut, self-satisfied,
zıt anl.: troubled, uneasycomplaint : şikayet, yakınma, grievancecomplex : karmaşık, complicated, zıt anl.: simple,
straightforwardcomplexity : karmaşıklık, çapraşıklık, complication,
zıt anl.: simplicitycomply with : uymak, uygun davranmak, itaat
etmek, conform to, abide by,zıt anl.: disregard, resist
component : unsur, öğe, parça, eleman, ingredient,part
compost : bitkilerin veya mutfak artıklarınınçürümesiyle elde edilen gübre
compound : karışım, bileşimcomprehend : 1) (tam olarak) anlamak, kavramak,
grasp; 2) kapsamak, içine almak, include
www.bademci.com
14 - ÜDS Sözlüğü
comprehensive : kapsamlı, geniş, etraflı, inclusive,overall, in depth, zıt anl.: exclusive, narrow,limited
compress : sıkıştırmak, bastırmak, condense,zıt anl.: expand
compression : sıkıştırmacomprise : kapsamak, içermek, --den oluşmak,
oluşturmak, constitute, consist of, make upcompromise : 1) (karşılıklı ödün vererek) uzlaşma,
uyuşma, agreement, settlement, 2) (bir işinsonucunu) tehlikeye atmak, riske sokmak
compromised : zayıf düşmüş, weakcompulsive : zorlayıcı, compelling, zıt anl.: flexiblecompulsively : önüne geçilmez bir şekilde,
obsessively, zıt anl.: flexiblycomputing : hesaplama, bilgisayar kullanımıconceal : saklamak, gizlemek, hide, zıt anl.: revealconceivable : akla yatkın, makul, reasonable,
zıt anl.: inconceivableconceive : anlamak, kavramak, algılamak,
düşünmek, tasarlamak, think, consider, deviseconceiving : gebe kalma, pregnancyconcentrate : odakla(n)mak, yoğunlaş(tır)mak,
focusconcentration : yoğunluk; yoğunlaşma, odaklanma,
intensification; focusingconcept : kavramconception : gebe kalmaconception : 1) kavram, düşünce, görüş, concept,
idea, Notion, 2) gebe kalmaconceptual : kavramsalconcern : ilgi, ilgilenilen şey; kaygı, interest; worry,
zıt anl.: indifference, neglectconcession : imtiyaz, privilegeconclude : 1) sonuç çıkarmak, determine;
2) bitirmek, sonuçlandırmak, completeconclusive : kesin, son, nihai, definite, final,
zıt anl.: questionable, uncertainconclusively : kesin olarak, nihai olarak, definitely,
finally, zıt anl.: questionablyconcrete : 1) somut, actual, solid, zıt anl.: abstract;
2) betonconcussion : bayılmayı gerektirecek şiddetli darbecondemn : kınamak, ayıplamak, suçlu bulmak,
blame, zıt anl.: acquitcondense : 1) yoğunlaş(tır)mak, koyulaş(tır)mak,
concentrate; 2) özetlemek, abridgecondition (fiil) : 1) şartlandırmak, etkilemek, equip,
adapt, zıt anl.: incapacitate; 2) şart koşmak
condition (isim) : hal, durum; şart, koşul, situation,requirement
conditional : koşullara bağlı, contingent,zıt anl.: unconditional
condor : Güney Amerika akbabasıconduct : 1) yürütmek, yönetmek, uygulamak,
administer, carry out, perform; 2) iletmek,götürmek, yön vermek, transmit, convey
conduct (isim) : davranış, tavır, hareket tarzı,behaviour, attitude
conduction : ısının katı maddelerde parçacıktanparçacığa geçerek iletilmesi
conductive : iletken, geçirgenconfer : 1) (on) vermek, bahşetmek, (ünvan vs.)
vermek, render, bestow; 2) (with) danışmak,consult
confide : 1) (to / in) sırrını açmak; 2) (to) (bir işin)sorumluluğunu vermek, entrust
confidence : güven, itimat, trust, zıt anl.: distrustconfident : güvenli, emin, sır paylaşılabilir, be sure
of oneself, trustworthyconfidential : gizli, secret, zıt anl.: open, publicconfidentiality : gizlilikconfidently : güvenle, fearlesslyconfine to : ile sınırlamak, ile sınırlı kalmak,
hapsetmek, (yatağa, eve vs.) bağlamak, limit,restrict
confined to bed : yatağa bağlı, yatağa mahkumconfirm : teyit etmek, doğrulamak, validate, affirm,
zıt anl.: deny, disproveconfiscation : zorla el koyma, müsadere, haciz,
istimlak, kamulaştırma, seizureconflict : anlaşmazlık, ihtilaf, çatışma,
disagreement, fight, zıt anl.: accord, peaceconflict with : (birisi) ile çatışmak / çekişmek, clash,
disagree, zıt anl.: agree, conform toconflicting : üzerinde anlaşılamayan, ihtilaflı,
controversialconflicting : (birbiriyle) çatışan, çelişen,
contradictoryconform (to / with) : uymak, --e uygun davranmak,
comply with, abide by, zıt anl.: object to,oppose, conflict
confront (with) : (bir şey ya da kişiyle) karşı karşıyagelmek, karşılaşmak, face, challenge,zıt anl.: avoid, retreat from
confuse : aklını karıştırmak, şaşırtmak, puzzle,zıt anl.: clarify
confusion : kafa karışıklığı, şaşkınlık; düzensizlik,perplexity; disorder, zıt anl.: clarity; order
congested : kan toplanmış, tıkanık, kalabalık
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 15
congestion : tıkanıklık, sıkışıklık, izdiham, blockagecongestive : kan veya su toplanması ile ilgilicongressional : kongre kaynaklıconjointly : birlikte, beraberconjure up : akla getirmek, anımsatmak,
uyandırmak, evokeconquer : fethetmekconquest : fetih, zaferconscience : vicdanconscious : bilinçli, farkında, bilinci yerinde, alert,
aware, zıt anl.: unconsciousconscious memory : bilinçli / açık bellek / hafızaconsciousness : bilinç, farkında olma haliconsecutive : art arda, peş peşe, successiveconsensus : oy / görüş birliğiconsequence : sonuç, semere, (ardından gelen)
etki, result, effect, zıt anl.: cause, sourceconsequent on : sonucu olan, sonucunda ortaya
çıkanconsequently : sonuç olarak, dolayısıyla, bu
nedenle, accordingly, subsequentlyconservation : koruma, muhafaza etmeconserve : korumak, (enerji, güç vs.) saklamak,
dikkatli, tutumlu kullanmak, economise,zıt anl.: waste
considerable : önemli, hatırı sayılır, büyük, hayli,fazla, sizable, substantial, zıt anl.: little,insignificant
considerably : epeyce, oldukça, significantly,substantially, zıt anl.: slightly
considerately : düşünceli bir şekilde, thoughtfully,zıt anl.: inconsiderately, thoughtlessly
consideration : ilgi, düşünce, özen, solicitude,zıt anl.: unconcern, disregard
considering : dikkate alındığındaconsidering that : (bir şey) göz önüne alındığında,
dikkate alındığındaconsist of : (bir şey)’den meydana gelmek, ibaret
olmak, be made up ofconsistent : tutarlı, steady, undeviating,
zıt anl.: changing, inconsistentconsistently : tutarlı bir şekilde, invariably,
zıt anl.: divergentlyconspicuous : göze çarpan, dikkat çeken,
obtrusive, prominent, zıt anl.: inconspicuous,unseen
conspicuous consumption : gösteriş için tüketimconspiracy : komplo, entrika, plotconstant : 1) sürekli, devamlı, continuous,
perpetual, relentless, zıt anl.: terminable;
2) sabit, stable, fixed, zıt anl.: variableconstantly : devamlı, sürekli, continually,
perpetually, zıt anl.: rarely, seldomconstellation : takımyıldız, burçconsternation : hayret, şaşkınlık, dehşetconstituent : öğe, unsur, element, factor,
zıt anl.: aggregate, wholeconstitute : 1) oluşturmak, comprise, make up;
2) kurmak, tesis etmek, establishconstitution : anayasaconstitutional : anayasalconstitutional : (doğuştan gelen gibi) kendiliğinden
sahip olunan, inherentconstriction : sıkma, büzme; boğaz, dar geçit,
contraction, shrinkage, zıt anl.: expansion,swelling
constructive : yapıcı, yardımcı, positive, helpful,zıt anl.: destructive
consult : danışmak, conferconsult (over) : (hakkında, konusunda) danışmak,
confer onconsultation : danışma, müzakere, conference,
discussionconsumer : tüketiciconsumption : tüketimcontact : temasa / bağlantıya geçmek, dokunmakcontagious : bulaşıcı, infectiouscontained in : içinde olan, kapsamında bulunancontaminate : kirletmek, (hastalık vs.) bulaştırmak,
pollute, infectcontaminated : kirlenmiş, (hastalık vs.) bulaşmış,
polluted, infectedcontamination : bulaştırma, kirlenme, pislik,
pollution, blemishcontemporary : (birinin) çağdaşı (olmak), aynı
çağda (yaşamış olmak); çağdaş, güncel, yaşıt,modern, current, zıt anl.: archaic, ancient
content : 1) içerik, composition; 2) memnun, hoşnut,happy, satisfied
contentment : tatmin, memnuniyet, hoşnutluk,satisfaction, zıt anl.: discontentment,dissatisfaction
contest : yarışma, mücadele, çekişme, competition,challenge, zıt anl.: cooperation
contestant : yarışmacıcontext : bağlam, çevre ve koşullarcontinental : kıtasalcontinual : sürekli, devamlı, kesintisiz, constant,
perpetualcontour : düzey çizgisi, yükselti eğrisi
www.bademci.com
16 - ÜDS Sözlüğü
contract : (hastalık) kapmak, obtain, pick up,zıt anl.: infect, give, transmit
contraction : kasılma, daralma, büzülme,constriction
contradict : çelişmek, ters düşmek, oppose, deny,zıt anl.: agree
contradiction : çelişki, aykırılık, tutarsızlık, conflict,inconsistency, zıt anl.: agreement
contradictory : çelişkili, tutarsız, conflicting,inconsistent, zıt anl.: confirming, consistent
contraption : belli bir iş için kurulan mekanizmacontrary to : karşın, aksine, as opposed tocontrast : karşıtlık, zıtlık, fark, difference, distinction,
zıt anl.: similarity, likenesscontribute (to) : katkıda bulunmak, support, helpcontribution : katkıcontributor : (gazete, dergi vs.de) yazı yazan kimsecontrive : düzen kurmak, dolap çevirmekcontroversial : hakkında konuşulan, tartışma
konusu olan; tartışmalı, ihtilaflı, debatable,zıt anl.: uncontroversial, unquestionable
controversy : tartışma, çekişme, anlaşmazlık,uyuşmazlık, dispute
contusion : ezik, bere, çürük, bruiseconvection : sıvı veya gaz dalgalanması yoluyla ısı
iletimiconvenience : uygunluk, rahatlık, elverişlilik,
comfort, facility, suitabilityconvenient : elverişli, kullanışlı, müsait, uygun,
useful, suitable, zıt anl.: inconvenientconvention : gelenekconventional : geleneksel, konvansiyonelconventionally : konvansiyonel / geleneksel olarak,
traditionallyconversely : tersine, aksine, contrarilyconversion : dönüşümconvert (into) : değiştirmek, dönüştürmek,
çevirmek, transform, turn intoconvertible : değiştirilebilir, çevrilebilir, versatile,
zıt anl.: inflexible, rigidconvey : 1) iletmek, taşımak, pass along;
2) bildirmek, expressconveyor : taşıyıcı bantconvict : suçlu bulmak, mahkum etmek, declare
guilty, zıt anl.: acquit, releaseconvince : inandırmak, ikna etmek, persuade, talk
intoconvincing : inandırıcı, credible, realistic,
zıt anl.: unconvincingconvincingly : doyurucu / inandırıcı bir şekilde,
satisfactorily
cool down : soğumakcooperate : işbirliği yapmak, beraber çalışmak,
collaboratecope (with) : baş etmek, başa çıkmak, üstesinden
gelmek, deal with, manage,zıt anl.: mismanage
copious : bol, çok, bereketlicopper : bakırcoral : mercancore : derinden alınan numunecore : 1) iç, öz, esas, merkez, centre, nucleus,
zıt anl.: exterior; 2) derinden alınan numunecorporate : (genellikle A.Ş. halinde) şirketleşmiş,
şirkete aitcorporatisation : şirketleşme, büyük şirketlere
dönüşmecorrective measure : düzeltici / iyileştirici önlemcorrelate : karşılıklı ilişkisi olmakcorrelation : karşılıklı ilişki, korelasyoncorresponding : karşılık olan, tekabül edencorruption : yolsuzluk, bozulma, yozlaşma,
rüşvetçilik, dishonestycost-conscious : maliyete duyarlıcost-effective : uygun maliyetlicostly : maliyetli, pahalı, expensive, zıt anl.: cheapcost-overrun : maliyet artışıcostwise : maliyet açısındancottage : küçük ev, kulübecouncillor of state : eyalet meclisi üyesicounsel (isim) : dava vekilicounsel (fiil) : öğütlemek, öğüt vermek, advice,
suggestcount : kontcounter : karşı gelmek, karşılık vermek, gidermek,
respond, oppose, ward offcounterpart : karşılık, kopya, akrancounterproductive : amaca hizmet etmeyen, ters
etkisi olancounterweight : denge sağlayıcı ağırlıkcountless : sayısız, innumerable, myriad,
zıt anl.: few, limitedcountryman : vatandaş, hemşericountry-wide : ülke çapındacouple (with) : bağlamak, birleştirmek, bağlantı
kurmak, connect, link, zıt anl.: separate,detach
course : gidişat, süreç, yön, rotacourt proceedings : duruşma, celse, hearingcoverage : haber konusu olma, işlenme
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 17
covering : zar, örtü, membrancrack : çatlak, yarıkcracking : çatlamacradle : beşikcraft : 1) tekne, gemi, vessel; 2) zanaat, meslek
(daha çok esnaf ve sanatkarlar için)crave : çok istemek, --e can atmak, die for,
zıt anl.: detestcrave attention : ilgi çekmek istemekcrawl : emeklemek, sürünmekcraze : geçici modacreature : yaratıkcredibility : güvenilirlik, reliabilitycredible : inanılır, güvenilir, believable, reliable,
zıt anl.: incredible, unreliablecreepy-crawly : sürünerek veya yere yakın ilerleyencrevice : yarık, çatlakcrew : mürettebat, takımcriminal : 1) suç oluşturan, suça ait; 2) suçlucriminal justice system : ağır ceza adalet sistemicrippling stiffness : aksamaya / sakatlığa neden
olan, sertlik / kaskatılıkcritic : eleştirmencritical : eleştirelcriticize : eleştirmekCroesus : Lidya medeniyetinin son kralı, çok zengin
adamcrop : mahsulcrop yield : ürün verimicross over : (sınır, nehir vs.) geçmek, pass beyondcrossword puzzle : çapraz bulmacacrown : taçcrucial : can alıcı, kritik, çok önemli, pivotal, vital,
zıt anl.: trivialcrucially : can alıcı bir şekilde, essentially,
significantlycrude : ham, çiğ, pişmemişcrudely : ham / olgunlaşmamış bir biçimde, kabaca,
cahilce, artlessly, inexpertly, zıt anl.: artfullycrumble : parçalanmak, ufalanmakcrusade : 1) mücadele etmek, savaşım vermek,
kampanya yapmak, struggle, fight, campaign;2) haçlı seferi
crust : kabuk, dış tabakaculminate : sonuçlanmak; doruğa varmak, end;
climax, zıt anl.: begin, startculmination : 1) doruk, zirve; 2) son, bitişculprit : suçlu, guilty, offender, zıt anl.: innocent
cultivate : geliştirmek, zenginleştirmek, yetiştirmek,(toprağı) işlemek, develop, enrich
cultivation : yetiştirmeculture : kültürcumulative : kümülatif, toplu olarakcup : (elini) bardak / fincan tutar gibi yapmakcurb : kısıtlamak, sınırlamak, gem vurmak, restrain,
limitcure : şifa, tedavi, çare, ilaç, remedy, reliefcured : tuzlanmış, salamuracuriosity : merakcurious : 1) tuhaf veya benzersiz olması nedeniyle
ilgi çeken; 2) meraklıcurrent : şimdiki, halihazırdaki, güncel; cari,
contemporary, presentcurrently : şu sıralarda, bu günlerde, hâlihazırdacurriculum : (çoğul : curricula) ders programıcurtail : azaltmak, kısaltmak, decrease, shorten,
zıt anl.: increase, prolongcurve upwards : yukarı doğru bombe yapmakcushion of air : hava yastığıcustom : gelenek, adetcustomary : alışılmış, adet olan, accepted,
common, zıt anl.: unusual, abnormalcut : kesinticut a pitiable figure : acınacak bir tip çizmek
(biçmek)cut back on : (özellikle tasarruf amacıyla) kısıntı
yapmak, azaltmak, cut down oncut down on : (bir şeyi) azaltmak, decrease,
economise, zıt anl.: increase, wastecut free from : (bağlayan bir şeyi) keserek serbest
bırakmak / kalmakcut off : (yolunu) kesmek, blockcut off from : ayrı kalmak, ayırmak, ilişkisini
kesmek, separate, zıt anl.: unitecut out : (belli bir biçimde) kesip çıkarmak, (bir
metinden vs.) çıkarmak, silmek, cut offcut size : kesim boyutucutting-edge : yenilikçi, en gelişmiş, lidercyclic : periyodik, dönemselcytologic : hücreye ilişkindaily : günlük gazetedairy farming : mandıracılıkdam : barajdamming a river : bir akarsu üzerine baraj yapmadamp : nemli, rutubetli, moist, wetdare : göze almak, --e cesaret etmek, venturedaring : cüretkar, gözüpek
www.bademci.com
18 - ÜDS Sözlüğü
dart : füzedashed : (ümit, plan vs. için) suya düşmüş, boşa
çıkmışdate back to : tarihlenmek, tarihine uzanmak, date
fromdate from : tarihinden kalmak, tarihinden başlamakdaunting : yıldırıcı, göz korkutucudawn : doğuş, gün ağarması, şafak sökmesiday-care : gündüz çocuk bakımıdaydreaming : hayal kurma, hayallere dalmaD-Day : Normandiya çıkartması günüdeadly : öldürücüdeafness : sağırlıkdeal blows (to) : darbe vurmakdeal with : ele almak, ilgilenmek, idare etmek,
üstesinden gelmek, get involved in, manage,zıt anl.: disregard, ignore
dealings : iş, alışveriş, iş ilişkisi, ilişki, business,relations
death penalty : ölüm cezasıdebate (fiil) : tartışmak, müzakere etmek, argue,
discussdebate (isim) : tartışma, müzakere, argument,
discussiondebellatio(n) : fetihdebilitate : kuvvetten düşürmek, zayıflatmak,
takatini kesmek, incapacitate, undermine,weaken, zıt anl.: invigorate, strengthen
debris : döküntü; yıkıntı, enkazdebris disk : döküntü halkasıdebut : (sahneye) ilk çıkış, başlangıçdecade : on yıldecay (fiil) : çürü(t)mek, decomposedecay (isim) : yıkılma, çürüme, bozulma, azalma,
collapse, corrosion, degeneration, declinedeceive : aldatmak, mislead, deludedecelerate : hızını azaltmakdecent : saygın, makul, aklı başında, respectable,
acceptable, properdeception : aldatma, aldanma, hile, düzen, deceit,
fraud, zıt anl.: honestydeceptive : aldatıcı, yanıltıcı, false, misleading,
zıt anl.: straightforward, uprightdeciduous : yaprak dökendecipher : şifresini / anlamını çözmekdecisive : kesin, kararlı, definite, zıt anl.: indecisive,
questionabledecisively : kesin olarak, kararlı bir biçimde,
certainly, determinately
declaration : ilan; bildiri, announcementdeclare : ilan etmek, bildirmek, make known,
announce, zıt anl.: deny, revokedecline (fiil) : azalmak, düşmek, gerilemek, çökmek,
drop, decay, deteriorate, zıt anl.: increase,progress, recover
decline (isim) : azalma, düşüş, gerileme, çöküş,drop, decay, deterioration, zıt anl.: upturn,progress, recovery
dedicate : vermek, adamak, devotededuce : (anlam) çıkarmak, çıkarsamak, infer,
realizededuction : mantıksal çıkarım, mantık yürütülerek
varılan kişisel yargı, implicationdeed : eylem, iş, fiil, achievement, action,
zıt anl.: failuredeem : saymak, addetmek, regarddeeply : derinden, derinlemesine, profoundly,
intensely, zıt anl.: moderately, slightlydefeat : bozgun, yenilgi, (fiil ) bozguna uğratmak,
yenmek, overthrow, conquestdefect : kusur, bozukluk, eksiklik, imperfection,
deficiency, zıt anl.: excellencedefendant : davalıdefensive : savunmacı, protective, zıt anl.: offensivedefer : ertelemek, geciktirmek, put off, retard,
zıt anl.: expeditedefiantly : cüretkar / küstah / meydan okuyan bir
şekilde, boldly, rebelliouslydeficiency : eksiklik, yetersizlik, inadequacy,
insufficiency, shortage, zıt anl.: adequacy,sufficiency, excess
deficiency : eksiklik, yetersizlik, inadequacy,insufficiency, shortage; zıt anl.: adequacy,sufficiency
deficit : açık, yetersizlik, inadequacy, shortage,zıt anl.: excess, surplus
definition : kesinlik, netlik, çözünürlük, tam anlamınıverebilme özelliği
deflation : (bir şeyin) havasının boşalması, sönme,deflasyon, fiyatların düşmesi
deforestation : ormansızlaştırmadeforested : ormansız kalmışdeformity : çarpıklık, biçimsizlik, sakatlıkdegenerate : yozlaşmak, dejenere olmak,
deteriorate; (isim) yozlaşmış, soysuz,dejenere, corrupt, deteriorated, zıt anl.: healthy
degenerative : dejeneratif (bir doku veya organınzamanla yapısal veya fonksiyonel bozulmagöstermesi hali)
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 19
dehumanize : insanlıktan çıkarmak, insaniözelliklerini yok etmek
dehydrate : suyunu almak, kurutmakdelay : gecikme, retardation, (fiil ) ertelemek,
geciktirmek, postponedelegate : görevlendirmek, (bir işi) devretmek,
commission, empower, (isim ) delege, temsilcideliberate : 1) kasıtlı, on purpose; 2) temkinlideliberately : kasten, bile bile, intentionally,zıt anl.: accidentallydeliberation : mütalaa, üzerinde düşünme;
müzakere, tartışma, consideration; discussiondelicate : nazik, narin, hassas, fragile, subtle, tender,
zıt anl.: tough, soliddelight : sevinç, memnuniyet, keyifdeliver : teslim etmek, vermek, bırakmak, dağıtmak,
mesaj iletmek, transfer, hand over, distribute,zıt anl.: keep, retain
delivery : teslim, dağıtım, doğum, handing over,distribution
delusion : aldanma, yanılma, misconception,deception, zıt anl.: reality
demand : talep etmek, istemek, request, claimdemanding : (çok çaba, ilgi vs.) isteyen, bekleyendemented : bunamış, aklını yitirmişdementia : bunamademographic : demografik (nüfus ile ilgili
değişkenlere ait)demolish : yok etmek, ortadan kaldırmak, destroy,
exterminate, wipe out, zıt anl.: preserve,restore, construct
demonstrate : kanıtlamak, göstermek, illustrate,depict
demonstration : gösteridenied by : (birisi ya da bir kurum) tarafından
dışlanmışdenomination : birimdenote : göstermek, belirtmek, anlamına gelmek,
mean, stand for, point todenounce : kınamak, condemn, zıt anl.: praisedense : yoğun, sıkdensely : yoğun bir şekilde, heavily, zıt anl.: loosely,
sparselydental caries : dişte çürümedental cavity : diş çürüğü, dental cariesdeny : yadsımak, yalanlamak, reddetmek, yoksun
bırakmak, refuse, reject, zıt anl.: admit, acceptdeparture : 1) sapma, deviation, divergence;
2) ayrılış, kalkış, leaving, take-offdependence : bağımlılık
dependent : bağımlı, reliant, zıt anl.: independent,self-reliant
depict : betimlemek, anlatmak, resmetmek,describe, picture
depiction : betimleme, resmetme, description,picture
deplete : tüketmek, bitirmek, exhaust, consume,zıt anl.: add, restock
depletion : tükenmedeploy : konuşlanmak, mevzilenmek, bir plana göre
yerleştirmek, positiondeposit (fiil) : koymak, bırakmak, yığmak, placedeposit (isim) : maden yatağıdeposition : çökme, tortudepressed : 1) azalmış, miktarı düşmüş; 2) morali
bozuk, depresyondadeprivation : yoksunluk, mahrumiyet, lack,
zıt anl.: availability, surplusdeprive (of) : yoksun bırakmak, mahrum etmek,
strip of, zıt anl.: offer, supplyderive (from) : elde etmek, çıkarmak, türemek,
obtain, originatedesalination : tuzunu gidermedescend : alçal(t)mak, in(dir)mek, lower,
zıt anl.: ascenddescend from : (birin)’den intikal etmek, (biri)’nin
soyundan gelmek, originate fromdescription : betimleme, tarif, eşkal, depiction,
picturedescriptive : tanımlayıcı, betimseldesert : terketmek, bırakmak, abandon, leavedeserve : hak etmek, layık olmak, earndesignated : dizayn edilmiş, tasarlanmışdesirable : arzulanır, çekici, cazip, preferred,
attractive, zıt anl.: undesirable, unsuitabledesolate : terkedilmiş, ıssız, boş; harap, perişan;
yalnız, kimsesiz, abandoned; destroyed;solitary
desperate : umutsuz, ümitsiz, hopeless,zıt anl.: hopeful, promising
despite : (bir şey)’e karşın, rağmendestiny : kader, yazgı, talih, kısmet, fatedestroy : yok etmek, ortadan kaldırmak, demolish,
exterminate, wipe out, zıt anl.: preserve,restore, construct
destruction : yıkım, yok etme, imha, extermination,zıt anl.: construction, renovation
destructive : yıkıcı, zararlı, devastating, detrimental,zıt anl.: constructive
destructively : yıkıcı olarak, yıkıcı bir şekilde,damagingly, harmfully, zıt anl.: constructively
www.bademci.com
20 - ÜDS Sözlüğü
detain : gözaltına almak, alıkoymak, apprehend,withhold, zıt anl.: release, liberate
detect : ortaya çıkarmak, bulmak, fark etmek,keşfetmek, discover, identify
detectable : bulunabilir, saptanabilir, noticeabledetection : bulma, ortaya çıkarmadetention : alıkoyma, engelleme, tevkif, restraint,
custody, zıt anl.: releasedeter (from) : (bir şey)’den caydırmak /
vazgeçirmek, discourage, inhibit,zıt anl.: encourage, promote
deteriorate : bozulmak, kötüleşmek, decline,worsen, zıt anl.: recover
deterioration : kötüleşme, bozulma, decline,worsening, zıt anl.: enhancement,improvement
determinant : belirleyici etkendetermine : 1) belirlemek, saptamak, establish,
shape; 2) karar vermek, amaçlamak, resolvedetermined : kararlı, azimli, persistent, decisive,
zıt anl.: irresolute, hesitatingdetermining : belirleyicidetonator : ateşleme mekanizmasıdetract (from) : eksiltmek, (değerinden, öneminden,
kalitesinden) düşürmek, belittle, lowerdetractor : kötümseyen / küçümseyen kişidetrimental : zararlı, harmful, damaging,
zıt anl.: beneficial, helpfuldevalue : değerini düşürmekdevastate : harap / perişan etmek, mahvetmek,
destroy, ruin, zıt anl.: construct, restoredevastating : yıkıcı, yok edici, harap edici,
destructive, disastrous, zıt anl.: constructivedeviation : sapma, ayrılma, diversion, variance,
zıt anl.: conformity, uniformitydevice : alet, aygıtdevious : sinsi, dolambaçlı, deceitful, insidiousdevise : tasarlamak, plan geliştirmek, düzenlemek,
formulate, invent, organise,designdevoid (of) : yoksun, mahrum, lackingdevote : adamak, --e ayırmak, dedicatedevotion : sadakat, içten bağlılık; adamadevoutly : içten, ciddi, kendini adamış, sincerely,
devotedlydictate : zorla kabul ettirmek, emretmek, impose,
commanddie down : hafiflemek, sönmeye yüz tutmak,
azalmak, fade awaydie out : yok olmak, ortadan kalkmak, fade away,
perish, zıt anl.: develop, expand
dietary : (sıfat ) perhizle ilgili, (isim ) perhiz yemeği,dietetic
differ from : (bir şey)’den farklı / değişik olmak,diverge from, zıt anl.: conform to, resemble
differential : diferansiyel dişlisi, farklı, ayırıcıdifferentiate : ayırmak, ayırt etmek, farklılaşmak,
distinguishdiffering : birbirinden farklıdiffuse : yay(ıl)mak, dağıtmak, dağılmak, spreaddiffusible : yayılabilir, dağılabilirdigest : sindirmek, hazmetmekdilemma : çıkmaz, açmaz, ikilemdiminish : azal(t)mak, eksil(t)mek, decrease,
zıt anl.: increasediphtheria : difteridire : 1) acil, çok ciddi; 2) korkunç, dehşetli, berbat,
critical; dreadful, terribledirect : yönlendirmek; talimat vermek, guide; instructdirect public attention to : kamu dikkatini –e
çekmek / yöneltmekdisability : sakatlık, maluliyet, handicap, invaliditydisadvantage : dezavantaj, sakınca, drawback,
inconvenience, zıt anl.: advantage, benefitdisappearance : ortadan kalkma, yok olma,
vanishing, zıt anl.: appearance, emergencedisappointing : düş kırıklığı yaratan, discouraging,
zıt anl.: encouraging, inspiringdisappointingly : hayal kırıklığı yaratacak şekilde,
discouragingly, zıt anl.: inspiringlydisappointment : düş kırıklığı, discouragement,
zıt anl.: fulfilment, successdisapproval : onaylamama, doğru bulmama, itiraz,
objectiondisapprove (of) : doğru bulmamak, onaylamamak,
find unacceptable, zıt anl.: approvedisaster : felaket, yıkım, afet, catastrophe, tragedydisastrous : feci, yıkıcı, detrimental, terrible,
zıt anl.: fortunate, successfuldisband : dağıtmak, dağılmak, disperse,
zıt anl.: combine, unitediscard : aklından çıkarmak, reddetmek, yok
saymak, dismiss, rejectdiscernible : fark edilebilir, görülebilir, perceptible,
noticeable, zıt anl.: imperceptible, obscuredischarge (from) : 1) (hastayı) taburcu etmek;
2) tahliye etmek, releasedisclose : açmak, ifşa etmek, açığa vurmak, reveal,
display, zıt anl.: hide, concealdiscomfort : rahatsızlık, sıkıntı, annoyance, trouble,
zıt anl.: comfort, ease
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 21
discomforting : rahatsız edicidisconcert : 1) şaşırtmak, perplex; 2) düzenini
bozmak, altüst etmek, disturb, upsetdisconnection : kopukluk, bağlantı kesilmesi,
dissociation, zıt anl.: connection, associationdiscontent : hoşnutsuzluk, dissatisfaction,
zıt anl.: contentment, satisfactiondiscontinue : kesmek, durdurmak, yarıda bırakmak,
cease, quit, end, zıt anl.: keep on, proceeddiscordant : birbiriyle çelişen, aralarında uyuşmazlık
bulunan, conflicting, incompatible,zıt anl.: compatible, concordant
discount : 1) önemsememek, küçümsemek,disregard, minimise, 2) indirim yapmak
discourage : cesaretini / hevesini kırmak, gözünükorkutmak, deter, dissuade, zıt anl.: urge,encourage
discouraging : cesaret kırıcı, unfavourable,zıt anl.: encouraging
discredit : gözden düşürmek, güvenini sarsmak,disapprove, degrade, zıt anl.: praise, honor
discreetly : (ağzından çıkana ve hareketlerine)dikkat eder bir şekilde, ihtiyatlı, tedbirli,carefully, thoughtfully, cautiously,zıt anl.: recklessly, heedlessly
discrepancy : farklılık, fark, ayrım, çelişme,tutarsızlık, uyuşmazlık, conflict, distinction,variance, zıt anl.: agreement, consistency
discrete : ayrı, farklı, distinct, separate,zıt anl.: associated, similar
discretely : farklı bir şekilde, (birbirinden) ayrıolarak, distinctly, separately
discretion : takdir yetkisi, considerationdiscriminate (against) : (aleyhine) ayrım yapmak,
disfavour, show prejudicediscrimination : ayrımcılık, ayırım yapma, bias,
unfairness, zıt anl.: impartialitydisdain : küçük / hor görmek, tepeden bakmak,
scorn, zıt anl.: admire, praisedisfigurement : kozmetik bozukluk, vücutta şekil
kaybıdisgraced : utanç verici, rezildisgust : iğrenme, tiksintidisgusting : iğrençdisintegration : parçalanma, bölünme, ufalanmadismantle : sökmek, parçalara ayırmak, take apart,
zıt anl.: assembledismiss : aklından çıkarmak, reddetmek, discard,
rejectdismissive : hafife alan, baştan savma,
uninterested, zıt anl.: interested
disorder : bozukluk, hastalık, düzensizlik, kargaşa,illness, ailment, confusion, mess, trouble,chaos, turmoil, zıt anl.: health, order
disoriented : yönünü kaybetmiş / şaşırmışdisparate : farklı, apayrı, different, zıt anl.: alikedisparity : eşitsizlik, farklılık, inequality, difference,
zıt anl.: parity, equalitydispatch : göndermek, send offdispense with : (bir şey)’siz yapmak, ihtiyaç
duymamak, do away withdispersal : dağıtmadisperse : dağıtmak, yaymak, saçmak, disband,
break up, zıt anl.: accumulate, gatherdisplace : yerini almak, yerinden etmekdisplacement : 1) yerinden oynama / kayma;
2) deplasman (bir cismin kapladığı alandaki suveya havanın ağırlığı)
display : göstergedisplay : göstermek, sergilemek, görüntülemek,
show, illustrate, demonstratedisposal : yok etme, ortadan kaldırmadispose of : 1) yok etmek, bertaraf etmek; 2) (para,
zaman vs.) (belirli bir biçimde) harcamak,elden çıkarmak, dağıtmak, consume, partwith, get rid of, zıt anl.: keep, save
disposition : 1) yaradılış, mizaç, tabiat,temperament; 2) düzenleme, yerleştirme,tertip, düzen, dağılım, arrangement
disproportionate : oransız, aşırı, unbalanced,excessive, zıt anl.: proportionate, balanced
disprove : aksini kanıtlamak, invalidate,zıt anl.: prove, confirm
dispute (fiil) : 1) doğruluğundan kuşku duymak,doubt, question; 2) tartışmak, argue
dispute (isim) : anlaşmazlık, uyuşmazlık, tartışma,çekişme, controversy, argument,zıt anl.: agreement, understanding
disregard : hiçe saymak, boş vermek, aldırmamak,ignore, overlook, zıt anl.: consider, payattention
disrupt : bozulmasına yol açmak, altüst etmek,aksatmak, disturb, spoil, upset,zıt anl.: arrange, organise
disruption : aksama, kesilme, failure, collapse,zıt anl.: success
disruptive : aksatan, kargaşaya yol açan, yıkıcı,disorderly, troublesome, chaotic,zıt anl.: disciplined
dissatisfy : hoşnut / tatmin etmemek, disappoint,displease, zıt anl.: satisfy
dissipate : dağıtmak, dağılmak, yay(ıl)mak, scatter,spread, zıt anl.: gather, collect
www.bademci.com
22 - ÜDS Sözlüğü
dissipation : yay(ıl)ma, dağılma, saç(ıl)ma,dispersion
distant : uzakdistend : şiş(ir)mek, dilate olmak, genişlemek, swell,
enlarge, zıt anl.: contract, shrinkdistinct : ayrı, belirgin, farklı, müstakil, separate,
apparent, discrete, zıt anl.: similar, associateddistinction : ayırt etme, fark, üstünlük, superiority,
differentiation, peculiarity,zıt anl.: resemblance, similarity
distinctive : tipik, kendine özgü, kolaylıkla ayırtedilebilen, characteristic, zıt anl.: ordinary
distinctly : açık / belirgin bir şekilde, clearlydistinctness : netlik, seçiklik, clearness, accuracy,
zıt anl.: obscuritydistinguish : ayırmak, ayırt etmek, recognize,
identify, tell (the difference)distinguish (between) : (arasında) ayrım yapmak,
ayırmak, ayırt etmek, recognize, identify, tell(the difference)
distinguished : seçkin, güzide, remarkable,prominent, zıt anl.: common, ordinary
distort : biçimini bozmak, çarpıtmak, deformdistorted : çarpıtılmışdistract : (dikkati) başka tarafa çekmek, meşgul
etmek, confuse, disturb, zıt anl.: concentratedistraction : dikkat dağılması, disturbance,
zıt anl.: concentrationdistress : üzüntü, acı, endişe, misery, pain, worry,
zıt anl.: alleviation, comfort, reliefdistribute : dağıtmak, bölüştürmek, allot, hand outdistributor : bayi, dağıtıcıdistrict : mıntıka, bölge, yöre, area, regiondisturb : endişelendirmek, rahatsız etmek, huzurunu
kaçırmak, bother, annoy, zıt anl.: calm, confortdisturbance : kargaşa, çalkalanma, düzeni bozucu
şey, turmoil, zıt anl.: order, stillnessdisturbance of flow : akışın bozulmasıdisturbing : rahatsız edici, endişe verici, annoying,
troublesome, zıt anl.: agreeable, convenientdisturbingly : rahatsız edici bir şekilde, alarmingly,
dreadfullydisunite : ayırmak, separate, sever, zıt anl.: unite,
connectdisuse : kullanmayı kesmek / bırakmakdiverge : ayrılmak, (birbirinden) uzaklaşmak,
sapmak, farklı olmak, branch off, deviate,zıt anl.: converge, unite
diverse : çeşitli, farklı, different, variousdiversely : çeşitli şekillerde, variously
diversify : çeşitlendirmek, farklılaştırmak, spreadout, zıt anl.: narrow down
diversity : çeşitlilik, farklılık, variety, assortment,zıt anl.: uniformity
divine : ilahidivine intervention : ilahi müdahaledivision : bölüm, departmandivorce : ayırmak, ayrılmak, boşa(n)mak, separate,
sever, zıt anl.: unitedizziness : baş dönmesido away with : ortadan kaldırmak, eliminatedo well (by) : (bir şey için) iyi etmek, iyi yapmak,
durumu iyi olmak, come along, recover,flourish, zıt anl.: fall back, fail
do with : yetinmek, baş etmek, manage with, put upwith
dome : kubbedomed : kubbelidomed arcades : kubbeli sıra kemerlerdominance : egemenlik, hakimiyet, üstünlükdominant : başat, üstün, egemen, controlling,
zıt anl.: inferior, recessivedominate : hakim / egemen olmak, govern, prevaildominion : egemenlik, hakimiyet, sovereigntydon : giymek, put ondonate : bağışlamak, hibe etmek, bestow on / upon,
zıt anl.: retain, withdrawdonation : bağış, hibedonor : bağışçıdormancy : uyku halidormant : uykuda, sleeping, inactivedoubtful : şüpheli, kuşkulu, dubious,
zıt anl.: undoubted, certaindoubtless : kuşkusuzdown to the last detail : en ince ayrıntıya kadardownfall : çöküş, yıkılış, düşüş, collapse,
destructiondownstream : akıntı yönünde, aşağı doğrudowny : havlı, hav gibi ince tüylüdraft : taslak, outline, sketchdrag : su veya havanın içinde ilerleyen bir cisme
mukavemeti, hız kesme gücüdrag on : uzayıp gitmek, (uzun zamandır) sürmek,
keep going, zıt anl.: shorten, curtaildrain : suyunu akıtmak, kurutmak, drenaj yapmakdrainage : drenaj, atık su vs., su akıtma sistemidramatically : dramatik / çarpıcı bir biçimde,
strikingly, sensationally, zıt anl.: unexcitingly
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 23
drastic : şiddetli ve çabuk etki eden; sert, şiddetli,severe, dire, zıt anl.: mild, modest
draught : geminin çektiği su, su kesimidraw : almak, elde etmek; çekmek, extract; pull,
zıt anl.: push, repeldraw attention to : (birşey)’e dikkat çekmek, attract
attentiondraw in : içine çekmek, pull indraw new meaning : yeni anlam çıkarmakdraw the line (at) : sınır koymakdrawback : sakınca, mahzur, dezavantaj,
disadvantage, setback, inconvenience,zıt anl.: advantage, convenience
dread : çok korkmak, dehşete düşmek, endişeetmek, fear, worry, zıt anl.: welcome
dressing : pansuman; (salata vs.) sosudrift : sürüklenmek, flow, slide, zıt anl.: aimdrill : delmek, make a holedrilling : delmedrive : 1) hareket ettirmek, döndürmek, move, turn;
2) sevk etmek, tahrik etmek, urge, impel,zıt anl.: inhibit
drive off : kovmak, defetmek, chase away, dispeldrive out : çıkarmak, yerinden oynatmakdriving force : itici güçdroop : sarkmakdrop off : uykuya dalmak, fall asleepdroplet : damlacık, zerredrought : kuraklıkdrowsiness : aşırı uyuklama halidrug : 1) uyuşturucu madde; 2) ilaç, eczadrug addiction : uyuşturucu bağımlılığıdrug crops : uyuşturucu elde edilen bitkilerdrug enforcer : narkotik polisidrug overdose : ilaçta aşırı dozdrug-trafficking : uyuşturucu taşımadual : ikili, çifte, çift yönlüduality : ikilikdub : çağırmak, adlandırmakdubious : kuşkulu, şüpheli, belirsiz, kararsız,
doubtful, unreliable, zıt anl.: certain, definiteductile : sünek, dövülgen, kolay biçimlendirilebilirdue : zamanı / vadesi gelmiş, maturedue in part to : kısmen (bir şey) nedeniyledue to : nedeniyle, because ofdull : sıkıcı, donuk, duygusuz, tekdüze; 2) anlama
güçlüğü çekenduplicate : kopyalamak, aynısını yapmak, copy
durability : dayanıklılıkdurable : dayanıklı, sağlam, sturdy, long-lasting,
zıt anl.: fragileduration : süre, süreklilik, term, continuitydust devil : hortum gibi dönen toz bulutudweller : yöre halkı, sakin, inhabitantdwindle : küçülmek, azalmak, diminish, shrink,
zıt anl.: enlarge, expanddye : boyadynasty : hanedandysentery : dizanteridysfunction : bir uzvun görevini yapmaması,
disorderdyslexic : okuma zorluğu çekeneager : istekli, hevesli, willing, zıt anl.: reluctantearly warning : erken uyarıearplug : kulak tıkacıearthenware : pişmiş topraktan yapılmış çanak,
çömlek vs.earth-retaining : toprak içindeki, toprağa temas
edenease (fiil) : kolaylaştırmak, sıkıntıdan kurtarmak,
improve, facilitate, simplify, zıt anl.: aggravate,worsen
ease (isim) : kolaylıkeasy going : uysal, rahat, mild, gentle,
zıt anl.: fractiouseasy prey : kolay aveccentricity : tuhaflık, eksantriklik, bizarreness,
weirdness, zıt anl.: conventionalityecclesiastical : kiliseye ait, dinieclogue : pastoral şiireczema : egzemaedition : baskıeditorial board : yayın kurulueffect (fiil) : yerine getirmek, gerçekleştirmek,
başarmak, carry out, actualise, perform,zıt anl.: fail
effect (isim) : etki, sonuç, influence, outcomeeffective : etkili; yürürlükte, efficient, powerful,
zıt anl.: ineffectiveeffectively : etkili bir şekildeefficacy : etkinlik, yararlılık, istenilen etkiyi üretme
güç veya kapasitesi, effectiveness,zıt anl.: inefficacy, inefficiency
efficiency : (çalışmada, işte) verim, etkinlik,effectiveness, productivity, zıt anl.: inefficiency
efficient : verimli, randımanlı, etkin, effective,zıt anl.: inefficient, ineffective
www.bademci.com
24 - ÜDS Sözlüğü
efficiently : etkin / verimli bir şekilde, effectively,zıt anl.: inefficiently
effort : çaba, gayret, hard workeffortlessly : çaba göstermeden, kolaycaeffusion : dökme, akıtma, serpmeelaborate (fiil) : ayrıntılarına inmek, özenli bir
şekilde hazırlamak / yapmak, develop fullyelaborate (sıfat) : karmaşık, girift, ayrıntılı, intricate,
zıt anl.: simpleelapse : (zaman) geçmekelective : seçmeli derselicit : açığa çıkarmak, arouse, bring abouteliminate : gidermek, yok etmek, throw out, defeat,
get rid ofelimination : eleme, çıkarma, discharge, deduction,
zıt anl.: inclusioneloquence : etkili ve güzel söz söyleme yeteneğielsewhere : başka yer(de)elude : kaçmak, kaçınmak, --den sıyrılmak, escape,
evadeembark on / upon : girişmek, başlamak, begin,
engage in, zıt anl.: cease, endembarrassing : rahatsız edici; utanç vericiembassy : büyükelçilikembed : oturtmak, gömmek, insert, implantembellish : süslemek, ornament, decorateembodiment : (bir şeyin) somut hali, kendisi, symbolembody : kapsamak, include, combine,
zıt anl.: exclude, divideembrace : sarılmak, kucaklamak, kabullenmek, hug,
accept, zıt anl.: reject, shunemerald : zümrütemerge : çıkmak, meydana çıkmak, appear, arise,
come forth, zıt anl.: disappear, fadeemergence : ortaya çıkma, appearance,
zıt anl.: disappearanceemergency : acil durum, urgencyemigrant : göçmeneminently : gayet, son derece, exceptionally,
extremely, zıt anl.: ordinarilyemission : dışarı verme, yaymaemit : dışarı vermek, göndermek, yaymak,
çıkarmak, discharge, zıt anl.: absorbemotion : duygu, his, heyecan, feeling, sentimentemotional : duygusal, duygulu, passionate,
sentimental, zıt anl.: cold, unemotionalemotional intelligence : duygusal zekaemotionally charged : duygu yüklüemphasis : önem, vurgu, importance, significance
emphasise : vurgulamak, altını çizmek, stress,underline
emphatic : 1) ısrarlı; 2) göze çarpan, vurguluempirical : deneysel, ampirikemploy : kullanmak, yararlanmak, utilizeemulsify : emülsiyon yapmak, bulamaç haline
getirmekenable : sağlamak, imkân vermek, mümkün kılmak,
yetki vermek, allow, let, empower,zıt anl.: forbid, hinder
enclosed : kapalıencode : kodlamak, şifrelemekencompass : kuşatmak, sarmak, etrafını çevirmek,
içine almak, cover, includeencounter (fiil) : karşı karşıya gelmek, rastlamak,
face, come acrossencounter (isim) : karşılaşma, yüz yüze gelmeencourage : teşvik etmek, özendirmek, cesaret
vermek, yüreklendirmek, promote,zıt anl.: deter, discourage
encouragement : teşvik, özendirme, yüreklendirmeencouraging : umut verici, özendirici, yüreklendirici,
favourable, promising, zıt anl.: discouraging,unfavourable
encrypt : şifrelemekencryption : şifrelemeend up : sonunda (bir şey) olmak, sonunda (bir şey /
yer)’e varmak, kendini (bir yer)’de bulmakendanger : tehlikeye düşürmek, riske atmak,
jeopardise, risk, zıt anl.: save, aidendangered : tehdit altındakiendeavour (fiil) : çabalamak, gayret etmek,
struggle, tryendeavour (isim) : çaba, gayret, effort, struggleendemic : endemik, (belirli bir bölgede) salgın
(hastalık)endurance-type : dayanıklılık gerektiren türendure : dayanmak, katlanmak, çekmek, bearenforce : 1) kuvvetlendirmek, takviye etmek,
strengthen; 2) mecbur etmek, (uymaya)zorlamak, uygulamak, yerine getirmek,impose, prosecute
enforcement : icra, infaz, uygulama, execution,zıt anl.: waiver; 2) uygulayıcı, yaptırımcı (lawenforcement authorities : polis teşkilatı)
engage in : (bir şey) ile meşgul olmak, be involved inengaging : sevimli, hoş, çekici, charming, attractive,
zıt anl.: repellentengender : doğurmak, yaratmak, yol açmak,
produce, create, bring about
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 25
engrave : kazımak, oymakengulf : yutmak, yutarak yok etmek, swallow up,
drownenhance : artırmak, yükseltmek, çoğaltmak,
geliştirmek, increase, improve,zıt anl.: decrease, weaken
enhance : zenginleştirmek, çeşitlendirmek, makebetter
enhanced : gelişmişenlarge : büyü(t)mek, genişle(t)mek, amplify,
broaden, zıt anl.: reduce, diminishenlighten : aydınlatmak, bilgilendirmek, explain,
advise, educateenlightened : aydınenlightenment : aydınlanma (çağı), bilgilenmeenormous : muazzam, çok büyük, tremendous,
immense, zıt anl.: tiny, littleenormously : muazzam bir şekilde, çok büyük
miktarlarda, immensely, zıt anl.: minimallyenquiry (inquiry) : soru, soruşturma, araştırma,
question, quest, researchensue : çıkmak, meydana gelmek, ardından gelmek,
arise, occur, follow, zıt anl.: precedeensure : garanti etmek, sağlamak, temin etmek,
secure, guaranteeentail : içermek, gerektirmek, involve, requireentangle : karıştırmak, dolaştırmak, karmakarışık
etmek, snarl, complicateenterprise : girişim, teşebbüsenthusiasm : şevk, istek, hevesenthusiastic : şevkli, hararetli, heyecanlı, excited,
devoted, zıt anl.: disinterestedentice : kendine çekmek, ayartmak, kandırmak, lureentire : tüm, bütün, complete, whole, zıt anl.: partialentirely : tamamen, bütünüyle, completely,
zıt anl.: partiallyentitled : adlı, başlıklıentombment : gömme, mezar olmaentrap : hapsetmek, kapana kıstırmak, captureentrepreneurial : girişimcienviable : gıpta edilecek, desirable,
zıt anl.: unenviable, unfavourableenvironmental conditions : çevre şartlarıenvy (fiil) : kıskanmak, imrenmek, be jealous ofenvy (isim) : kıskançlık, haset, gıpta, jealousyepidemic : salgınepistle : mektupepitomize : örnek oluşturmak, özetlemekequate : eşit saymak, eşitlemek
equatorial : ekvatorla ilgili, ekvator bölgesindekiequip : donatmak, furnishequivalent (to) : eşit, eşdeğer, same, alike,
zıt anl.: different, unequalera : devir, çağeradicate : yok etmek, ortadan kaldırmak, eliminate,
exterminate, wipe outerect : dikmek, kurmak, inşa etmek, build, put up,
zıt anl.: demolish, destroyerode : erozyona uğramakerosion : aşınma, erozyon, attrition, deterioration,
zıt anl.: reinforcementerroneous : yanlış, hatalı, wrong, incorrect,
zıt anl.: right, correcterupt : (volkan) patlamak, püskürmekeruption : (volkanik) patlama, püskürme; 2) deride
döküntü, rashescape : kaçış, fleeescape the suspicion : (bir şeyin) kuşkusundan
kurtulmakessential : asıl, esas, temel, zaruri, vital, crucial,
fundamental, zıt anl.: incidental, peripheralessentially : esas itibariyle, aslında, primarily,
fundamentallyestablish : 1) kurmak, tesis etmek, oturtmak, form,
found, constitute; 2) saptamak, tespit etmek,authenticate, verify
established : oturmuşestablishment : 1) kurma, tesis etme, foundation;
2) kuruluş, enterpriseestimate : tahmin etmek, kestirmek, guess, reckonestimated : tahminiestimation : tahmin, kanı, guess, beliefeternity : sonsuzluk, ebediyetethnicity : etnik bir guruba bağlı olma halietiologic : etyolojik, hastalık nedenleriyle ilgilievaluate : değerlendirmek, değer biçmek,
hesaplamak, assess, upraiseevaluation : değerlendirme, assessment, appraisalevaporation : buharlaşmaeven so : yine de, neverthelesseven without : olmadan bileeventual : daha sonraki, nihai, future, consequenteventuality : olasılık, probabilityeventually : sonunda, at last, finallyever-growing : sürekli artan / büyüyenevery-other-day : gün aşırıevidence : kanıt, delil, proof, clue
www.bademci.com
26 - ÜDS Sözlüğü
evident : açık, belli, apparent, clear,zıt anl.: concealed, obscure
evoke : (bir duygu) uyandırmak, aklına getirmek,çağrıştırmak, recall, stimulate
evolution : evrimevolutionary : evrimselevolve : (uzun bir zaman diliminde) geliş(tir)mek,
evrim geçirmek, progress, developexactness : kesinlik, kusursuzluk, accuracy,
precision, zıt anl.: inaccuracy, inexactnessexaggerate : abartmak, overemphasise,
zıt anl.: minimizeexaggeration : abartma, overstatement,
zıt anl.: understatementexcavate : kazı / hafriyat yapmak, kazıp ortaya
çıkarmak, unearth, zıt anl.: buryexcavation : kazıexceed : aşmak, taşmak, fazla gelmek, surpass, be
more than necessary, go beyond, zıt anl.: beinferior, fall behind
exceedingly : fazlasıyla, son derece, extremely,zıt anl.: little, mildly
exceedingly : aşırı bir şekilde, ihtiyaçtan çok fazlabir şekilde, extremely, passing
excel : üstün olmak, surpass, outperform, zıt anl.: beinferior
excellence : mükemmellik, kusursuzluk, perfectionexception : istisnaexceptional : olağandışı, istisnaiexceptionally : olağandışı / istisnai bir şekilde,
extremely, zıt anl.: slightly, moderatelyexcess : aşırılık, fazlalık, artık, surplus,
zıt anl.: shortageexcessive : aşırı miktarda, fazla, too much,
redundant, zıt anl.: moderate, reasonableexcessively : aşırı derecede, overly, redundantly,
zıt anl.: moderatelyexchange : değiş tokuş etmek, trade, swapexcitement : heyecanexciting : heyecan vericiexcluding : dışında, haricindeexclusive : dışta bırakan, tam / bütün, (bölünmemiş
veya paylaşılmayan), (kişiye, kuruluşa vs.)özel, sadece belli bir zümreye açık, restricted,complete, zıt anl.: open, public, shared
exclusively : sadece, yalnızca, solely, entirelyexcreta : dışkıexcrete : (idrar vs.) boşaltmakexcretion : salgı, salgılamaexcursion : kısa süreli gezi
excuse : mazur görmek, bağışlamak, pardon,forgive, zıt anl.: blame, accuse
execution : uygulama, yerine getirme, yapma, infazetme, completion, realisation
executive : yürütmeye aitexemplary : örnek oluşturan, örnek alınacak
(davranış vs.)exemplify : örnek olmak, örneğiyle açıklamakexemption : muafiyet, bağışıklık, immunityexercise : uygulama, tatbikatexert : (bir kişi üzerindeki etkisini, hatırını vs.)
zorlayarak kullanmak, kendini zorlamak (exertoneself)
exertion : çaba, gayret, emek, effortexhaust (fiil) : gücünü tüketmek, wear out,
impoverish, zıt anl.: revive, invigorateexhaust (isim) : egzozexhausting : yorucu, bitap düşürücü, very tiring,
zıt anl.: refreshingexhaustion : bitkinlik, tükenmişlik hali, fatigueexhibit : sergilemek, göstermek, ibraz etmek, reveal,
illustrate, present, zıt anl.: conceal, cover, hideexhibit (fiil) : sergilemek, göstermek, ibraz etmek,
reveal, illustrate, present, zıt anl.: conceal,cover, hide
exhibit (isim) : sergilenen şeyexhibition : sergi, display, showexoplanet : güneş sistemi dışındaki bir yıldız
etrafında dönen gezegenexpand : genişle(t)mek, büyü(t)mek, extend,
broaden, zıt anl.: shrink, contractexpanding : genişleyenexpansion : genişle(t)me, büyü(t)me, development,
growthexpectation : beklentiexpectorate : balgam çıkarmak, kan tükürmekexpedition : araştırma gezisiexpend : harcamak, spend, consumeexpenditure : harcama, masraf, expenseexpiration : soluk / nefes verme, exhalationexplanatory : açıklayıcıexplicit : belirli, açık, sarih, definite, specific,
zıt anl.: ambiguous, unclearexplicitly : tam ve açık bir biçimde, expressly,
zıt anl.: implicitlyexploit : 1) (kendi çıkarı için) kullanmak,
yararlanmak, utilize; 2) sömürmek, abuseexploitation : sömürme; kullanma, yararlanmaexploration : araştırma, inceleme
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 27
exploratory : keşif, inceleme ile ilgili / amacınayönelik
explore : (keşif için) dolaşmak; araştırmak,incelemek, search, examine
explosion : patlamaexplosive : patlayıcıexpose : maruz bırakmak, etkisine açık bırakmak,
reveal, uncover, zıt anl.: shroud, concealexposure : maruz bırakma / kalma, teşhir etmeexpress : ifade etmek, anlatmak, beyan etmek,
state, articulateexpression : ifade, deyim, anlatım, dışavurum,
expositionexpressionism : dışavurumculukexpressive : anlamlı, manalı, açıklayıcı, meaningful,
indicative, zıt anl.: expressionlessexpressly : açıkça, clearlyextend : uza(t)mak, sürmek, prolong,
zıt anl.: shortenextend support : destek vermek / sunmakextension : büyüme, genişleme, uzatma,
development, expansion, zıt anl.: curtailment,shrinkage
extensive : geniş, kapsamlı, comprehensive,zıt anl.: limited, narrow
extensively : yaygın bir şekilde, büyük miktarda,substantially, largely, zıt anl.: partly
extention : uzatmaexterminate : imha etmek, yok etmek, eradicate,
destroyexternal stimulus : dış / harici uyarıcıexternalise : dışa vurmak, nesnelleştirmekextinct : nesli bitmişextinction : soyu / nesli tükenme, yok olmaextinguish : 1) öldürmek, yok etmek, kill, eliminate,
zıt anl.: build, create; 2) söndürmek, put out,zıt anl.: ignite, light
extort : (para) sızdırmak, (haraç) almak; zorla veyagözdağı vererek almak, squeeze
extract : çekmek, çekip çıkarmak, elde etmek, drawout
extraneous : 1) dışsal, harici; 2) konu dışı, ikincilöneme sahip, secondary
extraordinary : olağanüstü, fevkalade, exceptional,outstanding, zıt anl.: common, usual, ordinary
extraterrestrial : dünya dışı (ile ilgili), dünyadışından gelen
extravagance : israf, savurganlık, aşırılık,wastefulness, exaggeration, zıt anl.: economy,thrift
extravagant : tutumlu olmayan, savurgan, thriftlessextravagantly : müsrifçe, aşırı, abundantly,
bountifully, zıt anl.: sparinglyextreme : aşırı, çok fazla, maximal, utmost,
zıt anl.: mild, moderateextremity : son, uç nokta, frontier, limit,
zıt anl.: minimumextrinsic : dışarıdan gelen, dışeyeball : göz küresieyesight : görüşfabric : kumaş, bez, dokuface : karşı karşıya kalmak, karşısına çıkmak,
confront, encounter, zıt anl.: avoid, evadefacet : yön, taraf, aspect, featurefacial : yüzle ilgilifacial expression : yüz ifadesifacilitate : kolaylaştırmak, bir şeyin olma ihtimalini
arttırmak, alleviate, help, zıt anl.: worsen,hamper, impede
facility : 1) tesisat; tesis; 2) kolaylık, imkanfaçade : binanın ön yüzü, cephesifair : (derece, not vs. için) orta, ne iyi, ne kötü,
average, mediocrefairly : 1) oldukça, somewhat, quite,
zıt anl.: extremely; 2) adilce, justly, equitably,zıt anl.: unfairly
fair-skinned : açık tenlifairy tale : peri masalıfaithfully : sadakatle, vefakarca, devotedlyfall : meyilfall back on : (son çare olarak) tutunacak dalı
olmak, (yardım edecek birine) başvurmak, turnto for help
fall behind : geri kalmak, lag behind, zıt anl.: lead,outperform
fall in with : 1) -- ile aynı fikirde olmak, agree with;2) -- ile ilişkisi olmak, have a relationship with
fall into disfavour : gözden düşmek,rağbetgörmemek, fall into disrepute
fall into disrepute : adı kötüye çıkmak, gözdendüşmek
fall into disuse : kullanılmaz olmak, kullanılmazhale gelmek, bırakılmak, terkedilmek, beabandoned
fall on : karşılaşmak, encounterfall short of expectations : bekleneni
karşılamamakfall through : bitmemek, yarıda kalmak, başarısız
olmak, fail, zıt anl.: succeedfall to : yenilmek, bozguna uğramak, be defeated
www.bademci.com
28 - ÜDS Sözlüğü
fall-off : azalma, düşme, decrease, zıt anl.: increasefall-out : serpinti, döküntüfalse : sahte, güvenilmez, wrong, unreal, fake,
zıt anl.: real, genuinefalsify : çarpıtmak, tahrif etmek, misrepresentfamed : ünlü, famousfamilial : ailevi, aileden gelenfamiliarize (with) : tanıtmak, bilgilendirmek,
alıştırmak, acquaint, informfamily history : aile öyküsü, bir hastalığın ailenin
başka üyelerinde görülmesi halifamine : kıtlık, açlıkfan : 1) yandaş, taraftar, fanatik; 2) yelpazefanciful : hayali, imaginary, zıt anl.: realfantastic : akıl almaz, gerçek dışı, hayali, illusive,
incredible, zıt anl.: common, ordinaryfar afield : uzak diyarlarafar below : çok çok altındafar beyond : çok aşkın, çok ilersinde, way aheadfar exceed : (başkasıyla kıyaslandığında, her hangi
bir şeyin) kat kat fazlasına (sahip) olmakfar from : (bir şey olmak)’tan çok uzakfar from satisfactory : tatminkar olmaktan çok
uzak, unsatisfactory, disappointingfar more : çok daha fazla, much morefar too much : aşırı miktardafarfetched : gerçek payı çok az olan, uydurma,
doubtful, unconvincing, zıt anl.: likely, realisticfar-off : uzak, sapa, distant, zıt anl.: close, nearfar-reaching : geniş kapsamlıfascinating : çok ilginç, etkileyici, büyüleyici,
interesting, attractive, zıt anl.: boring, dullfashion : şekil, wayfashionable : revaçta / rağbette olanfasten : bağlamak, tutturmak, iliştirmek, affix, attachfat gain : yağ birikimifatal : ölümcül, vahim, deadly, mortalfatality : ölüm, ölümle sonuçlanan kazafate : akıbet, yazgı, kader, destinyfateful : ölümcül, feci, fatalfatigue (fiil) : yormak, tire, zıt anl.: relax, restfatigue (isim) : yorgunluk, tiredness,
zıt anl.: strength, vigourfaultless : kusursuz, flawless, perfect, zıt anl.: faulty,
imperfectfaulty : kusurlu, defolu, defective, imperfect,
zıt anl.: flawless, perfectfauna : fauna, direy, (belli bir bölgedeki) hayvan
topluluğu
favour : lehine olmak, tercih etmek, tarafını tutmak,kayırmak, fancy, prefer, zıt anl.: dislike
favourable : avantajlı, uygun, advantageous,zıt anl.: unfavourable
favourably : olumlu biçimde, approvingly, positively,zıt anl.: unfavourably
feasible : (ekonomik olarak) yapılabilir, uygulanabilir,beneficial, practicable, worthwhile,zıt anl.: unfeasible, impractical
feature (fiil) : takdim etmek, öne çıkarmak, markfeature (isim) : özellik, characteristic, elementfeedback : geri bildirim, responsefeel the urge : kuvvetli istek duymak, be temptedfeel up to : kendini (bir şeyi) yapacak kadar güçlü
hissetmekferrous : içinde demir bulunanfertile : verimli, bereketli, prolific, productive,
zıt anl.: infertile, fruitlessfertilization : dölleme, gübrelemefertilize : gübrelemek, -- ile zenginleştirmekfertilizer : gübre, compost, manurefetal : fetüse ilişkinfib : küçük bir yalan söylemekfibre : iplik, liffiction : roman ve hikaye edebiyatıfictional : kurgusal, hayali, uydurmafierce : şiddetli, sert, brutal, violent, zıt anl.: tame,
gentlefight off : püskürtmek, yanına yaklaştırmamak, drive
back, repelfight out : (bir sonuç çıkıncaya dek) savaşmak,
dövüşmekfighter : avcı uçağıfigurative : temsili, tasviri; mecazifile : (resmi) işleme koymak, dosya halinde teslim
etmek, dosyalamakfill in : 1) tamamen doldurmak; 2) (boşluk)
doldurmak, yazmak, write outfill out : (form vs.) doldurmak, fill in, completefinding : bulgufine : para cezasıfingerprint : parmak izifinite : sonu olan, sınırlı, ölçülebilir, limited,
zıt anl.: infinitefirm : sıkı, sert, sağlam, rigid, solid, zıt anl.: flexiblefirmly : kararlılıkla, ödün vermez biçimde, sıkıca,
sağlam bir şekilde, tightly, strongly,zıt anl.: loosely
fissure : (toprak veya kayada ya da bağırsaktaderin) yarık, çatlak,fisür
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 29
fit (fiil) : yerleştirmek, oturtmak, takmakfit (isim) : nöbet, krizfit in with : uymak, uygun düşmek, (bir yere, gruba
vs.) ait olmak, be suited to, belongfit into : sığ(dır)mak, uy(dur)mak, uygun olmak,
go / place in, be suitablefit to : bağdaşmak, uymak, match, suitfitting : uygun, yakışan, appropriatefittings : tesisat malzemelerifix : onarım, repairfix up : 1) ayarlamak, arrange; 2) bulmak, temin
etmek, provideflair : yetenek, kabiliyet, ability, talentflame : alevflare : parlamaflashback : geriye dönüşflatten : dümdüz etmek, yerle bir etmekflaunt : gösteriş yapmak, hava atmak, show offflavour : tat, lezzet, çeşni, tasteflavoured : (bir şey katarak) tatlandırılmışflavourful : lezzetliflavouring : tatlandırıcıflawless : kusursuz, noksansız, faultless, perfect,
zıt anl.: faulty, defectiveflee : kaçmak, firar etmek, run away, escapefleet : filoflex : eğilmek, bükülmek, bendflexible : esnek, elastiki, adjustable, elastic,
zıt anl.: inflexible, rigidflexor muscle : bükücü / fleksör kasfloat : yüzmek, yüzeyde durmakflood : sel, su baskınıflooding : su basmasıflora : bitey, bitki örtüsüflorescence : çiçeklenme, başarı dönemiflourish : gelişmek, büyümek, ilerlemek, grow,
develop, zıt anl.: fadeflow : akışflow down : aşağı doğru akmakflowering : çiçek açanflow-line : akış hattıfluctuate : inip çıkmak, değişmek, dalgalanmak,
alternate, varyfluctuation : dalgalanma, oynama, inip çıkmaflux : akıntı, oynaklıkfly in : uçakla getirmekfly in formation : belli bir düzende uçmak
focal point : odak noktasıfocus : odak noktasıfocus (on / upon) : (üzerinde) odaklaşmak,
yoğunlaşmak, concentratefog : sisfold : kat, kıvrımfold over : katlamak (back, down, over, up edatları
ile de aynı anlamı verir. Kullanılacak edat,kapamanın yönüne göre değişir.)
follow suit : bir başkasının yaptıklarını yapmak, aynışekilde hareket etmek
follow through : sonuna kadar götürmek / uymak,complete, obey, zıt anl.: quit, give up
follow up : (daha önce başlanmış bir işi) bitirmeyeveya daha etkin hale getirmeye yönelik işleryapmak
folly : çılgınlık, ahmaklık, akılsızlıkfondness : düşkünlük, fancy, preference,
zıt anl.: aversionfoodstuff : yiyecek maddesifoolish : aptalca, ahmakça, stupid, unwise,
zıt anl.: wise, sensiblefooting : taban, temelfootprint : ayak izifor ages : çok uzun bir zamandır, for a very long
timefor and against : lehinde ve aleyhindefor good : temelli, bir daha dönmemek üzere,
permanentlyfor that matter : aynı anlama gelmek üzerefor the most part : genel olarak, generally, mostlyfor the most part : genel olarak, in general, usuallyfor the sake of : hatırı için, uğruna, (bir şey olsun)
diyefor years to come : daha uzun yıllarforce a way through : (zorlayarak, engelleri aşarak)
kendine yol açmak, break throughforce on / upon : zorla vermek / yüklemek, enforceforce out : zorlayarak çıkartmakforcibly : zorla, coercively, zıt anl.: voluntarilyforebear : ata, cetforecast : önceden tahmin etmek, predict,
anticipate, foreseeforecourt : dış avluforefront : en öndeki yer, ön planforemost : en önemli, başta gelenforensic : adli, mahkemeye aitforerunner : haberci, müjdeci
www.bademci.com
30 - ÜDS Sözlüğü
foresee : önceden görmek / sezmek, anticipate,predict
foreseen : önceden sezilmiş / görülmüş, predictedforeshadow : (bir şeyin) habercisi olmak, foretell,
anticipateforetell : tahmin etmek, önceden söylemek, predict,
guess, anticipateformation : oluşumformer : önceki, eski, previous, old, zıt anl.: latter,
future, nextformerly : önceden, eskiden, previously, zıt anl.: in
futureformidable : dişli, zorlu, çetin, difficult, zıt anl.: easyfortean : olağandışı ve tuhaf olaylarla ilgiliforth : önforthcoming : yakında(ki), önümüzde(ki),
approaching, upcomingfortunately : iyi ki, şükürler olsun ki, luckilyfortunes : (birisinin hayatında) talihin döndüğü anlarfound : kurmak, tesis etmek, establish, institutefoundation : temel, dayanak, kuruluşfounder : kurucufountain : çeşme, fıskiyefraction : (küçük) parça, kesir, bit, piece,
zıt anl.: total, wholefracture : kırılmak, parçalanmakfragile : nazik, narin, kırılgan, delicate, brittle,
zıt anl.: sturdy, strongfragment : kırılmış parçafragmentary : bölük pörçük, sadece bir kısmını
içerenfragrant : güzel kokulufrail : zayıf ve güçsüz, hafif ve kırılganframe (fiil) : şekil vermek, tasarlamak, düzenlemek,
build, plan, composeframe (isim) : (sinemada) kare, resimfraud : sahtekarlık, hile, aldatma, deception,
zıt anl.: honestyfree : bedava, without chargefreezing of assets : varlıkların dondurulmasıfreight : yükfriction : sürtünmefriendly fire : dost ateşifringe benefits : sosyal haklar, ücret dışı ödemelerfrivolous : hafif, havai, uçarıfrom its April low : Nisan’daki en düşük
seviyesindenfrom Plato onwards : Plato’dan bu yana
from time to time : zaman zaman, arada sırada,now and then, once in a while, occasionally
front : cephefrontier : hudut, sınır, boundaryfrustrated : engellenmiş, hüsrana uğramış,
kösteklenmiş, thwarted, discouraged,zıt anl.: encouraged
frustrating : (yoğun çabaların karşılıksız kalmasıdurumları için) asap bozucu, sinirlendirici,annoying, exasperating
frustration : cesaretin kırılması, hayal kırıklığı,huzursuzluk, discouragement, disappointment
fry : yağda kızartmakfuel the flames : ateşe körükle gitmekfulcrum : dayanak noktasıfulfil : yerine getirmek, yapmak, accomplish, satisfy,
meet, zıt anl.: fail to meetfull-term : normal süresinde dünyaya gelenfume : dumanfumes : kötü kokan gazlarfundamental : esaslı, temel, asıl, basic, central,
primary, zıt anl.: secondaryfundamentalist : köktendincifundamentally : esas itibariyle, aslında, primarily,
essentiallyfunding : finansmanfungus : mantar veya mantar türünden bitkifurnace : kalorifer kazanıfurnish : 1) sağlamak, provide, supply; 2) döşemekfurther : daha da, ayrıca, daha öteye (ötede), morefuse : (birbiriyle) kaynaşmak, eritmekfuturism : gelecekçilikfuturistic : gelecekçi, çağ ötesi ile ilgiligain a footing : ayak basacak yer bulmak,
tutunacak dal bulmakgain ground : yayılmak, ilerlemek, rağbet
kazanmak, advance, make progress,zıt anl.: lose ground
gain in : (bir şeyde) artış veya ilerleme göstermekgain in favour : rağbet görmek, taraftar toplamakgain recognition : kabul görmekgallery : balkon, galerigame : av hayvanıgame fishing : balık avlamagang : çetegap : açık, fark, uçurum, gedik, boşlukgas-laden : gaz yüklügather : toplamak, raise
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 31
gauge : ölçmek, ölçümlemek, measure, evaluategay : neşeli, şengender : cinsiyet, sexgeneralize : genelleme yapmakgenerate : üretmek, producegeneration : nesilgeneration : (elektrik vs.) üretimgenerous : cömert, eli açık, bol, liberal,
zıt anl.: tight-fistedgenerously : cömertçe, bountifully, abundantly,
zıt anl.: sparingly, inadequatelygene-spliced : gen eklenmiş / bağlanmışgenetic mutation : genetik değişimgenetically modified : genleriyle oynanmış, genetik
değişime uğramışgenetically-based : genetik temelligenius : dehagentle : hafif ateşte (kaynatmadan)genuine : 1) içten, samimi, sincere; 2) gerçek,
hakiki, realgenuinely : gerçekten, içtenlikle, really, sincerelygenus : tür, cins, soygeodetic survey : arazi ölçümüGeorgia : Gürcistangermicide : mikrop öldürücügermination : filizlenme, çimlenmegerontologist : yaşlılık uzmanıgestate : gebeliği sürmek, gebelik süresi geçirmekgesture : el, kol veya baş hareketiget across : (yol, su vs.) geçmek, go acrossget along : geçinmek, uzlaşmak, get on well withget along with : iyi geçinmek, be in good terms withget around : hareket etmek, dolaşmak, move
aroundget away : kaçmak, çıkmak, go away, escapeget away with : yanına kar kalmakget greater hold : daha çok yaygınlaşmakget in touch with : temas kurmak, aramak, contact,
communicateget into : (yaramazlık, inatçılık vs.) etmek, başını
(belaya, sıkıntıya vs.) sokmak, be involved inget into the moats of the palace : korunan bir yere
girmekget irritated : rahatsız olmakget off : 1) (bir taşıttan) inmek; 2) paçayı kurtarmak,
(birini) cezadan kurtarmak; 3) yola çık(ar)mak,yolculuğa başla(t)mak
get on with : (işte, meslekte vs.) ilerlemek, devametmek, advance, carry on
get out of control : kontrolden çıkmakget over : (hastalık, zorluk vs.) atlatmak, savmak,
üstesinden gelmek, recover from, defeat,overcome, zıt anl.: retreat, surrender
get rid of : kurtulmak, elden çıkarmak, başındansavmak, defetmek, abolish, eliminate
get their plane back on course : uçaklarını yenidenrotaya oturtmak
get to know : tanımak, tanışmakgiant : devasa, çok büyük, huge, gigantic,
zıt anl.: miniaturegiant squid : dev mürekkep balığıgifted : Allah vergisi yeteneği olan, talented,
zıt anl.: ineptgigantic : devasa, muazzam, enormous, huge,
zıt anl.: tinygive erroneous impression : yanlış intiba vermekgive off : dışarı vermek, send outgive out : 1) dağıtmak, distribute; 2) çok yorulmak,
bitmek, become exhaustedgive priority : öncelik vermekgive rise to : yol açmak, neden olmak, lead to, bring
about, produce, zıt anl.: eradicate, destroygive the lead : üstünlük kazandırmak, öne geçirmekgive up : vazgeçmek, terketmek, bırakmak, quit,
zıt anl.: seize, stick togiven : (bir şey)’i gerçek / gerçekleşmiş / olmuş
kabul edersekglacial : buz çağına aitglaciation : buzullaşmaglacier : buzulglacierized : buzullaşmışglance : göz atmaglandular : salgı bezlerine aitglimpse : bir an için görmek, kısaca göz gezdirmekglitter : parıldamak, ışıldamak, sparkle, shineglobalisation : küreselleşmeglobally : küresel olarakglobe : yerküregloomy : umutsuz, iç karartıcı, kasvetli, depressing,
dull, zıt anl.: upliftingglory : ihtişam, vakarglossy : parlakglottis : nefes borusunun ağzı, glotisglow : (kor gibi) kızarmak, parlamakgo about : ele almak, yapmak, undertake, approachgo astray : sapmak, yoldan çıkmakgo bankrupt : iflas etmekgo bust : iflas etmek, go bankrupt
www.bademci.com
32 - ÜDS Sözlüğü
go into effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek,come into force, take effect, zıt anl.: annul,repeal
go off : 1) kaçmak, run away; 2) (bir aygıt için)bozulmak, durmak
go on strike : grev yapmakgo through : (bir dönemden) geçmek, yaşamak,
experience, zıt anl.: avoidgo unappreciated : takdir edilmemekgo unnoticed : fark edilmemekgoal : amaç, hedef, aim, target, objectivegoddess : tanrıçagoodness : Aman Tanrım!goodwill : iyi niyet, benevolence, zıt anl.: ill-will,
malevolencegorge : dar ve dik yamaçlı vadi, boğazgorgeous : harika, muhteşem, beautiful, splendidgorgeously : harika bir şekilde, beautifullygovern : yönetmek, yönlendirmek, etkisi altında
olmak, administer, guide, influencegradient : eğim, meyilgradual : aşamalar halinde, yavaş yavaş,
step-by-step, slow, zıt anl.: abrupt, suddengradually : aşamalar halinde, yavaş yavaş,
step-by-step, progressively, zıt anl.: abruptly,suddenly
grain : tahılgrand : büyük, görkemli, ulu, majestic, impressivegrant : burs, ödenek, tahsisat, bağışgrant (fiil) : vermek, bahşetmek, give, awardgrant (isim) : ödenek, tahsisat, bursgrapple with : boğuşmakgrasp : anlamak, kavramak, understand,
comprehend, zıt anl.: missgratify : hoşnut etmek, tatmin etmek, satisfy, please,
zıt anl.: dissatisfygratifying : memnun / tatmin edicigrave : 1) ciddi, vahim, serious; 2) mezargravel : çakılgraveyard : mezarlıkGreat Barrier Reef : Büyük Bariyer Resifi
(Avustralya’nın kuzey doğu açıklarındakidünyanın en büyük mercan kayalığı)
greed : hırs, açgözlülükgreenhouse : seragrenade : el bombasıgrid : şebekegrievance : yakınma, şikayet, şikayete yol açan şey,
complaint
grind : öğütme biçimigrip : tut(un)mak, yakalamak, hold, grasp,
zıt anl.: releasegrip : kontrol, idaregritty : çakılımsı, grit kumtaşı, çakılgroin : kasıkgroove : olukgross : 1) geniş çaplı, büyük, broad; 2) brüt, totalgross domestic product : gayri safi milli hasılagrossly : genellikle, büyük ölçüde, generallyground water : taban / yeraltı suyugrounding : dayanma, temeli olmagroundnut : yer fıstığıgrounds : gerekçe, dayanak, basis, rationalegrove : meyve ağacı bahçesi; korugrow active : hareketlenmek, faaliyete geçmekgrow in public stature : toplum gözünde yükselmekgrow up : 1) meydana gelmek, vuku bulmak,
develop; 2) büyümek, matureguarantor : kefil, garantörguard (against) : (--e karşı) korumak, önlem almak,
protectguardianship : vasilik, himayeguidance : rehberlik, yol gösterme, supervisionguide (towards) : (--e doğru) kılavuzluk etmek, yol
göstermek, yönlendirmekguide the way the audience feels : izleyicilerin
duygularını yönlendirmekguide through : kılavuzluk etmek, yol göstermekguidelines : (yol gösterici) ilkeler, kurallar, ana hatlargunnery : topçulukgun-shot : kurşun yarasıgut : bağırsak, intestinehabitat : doğal ortamhabit-forming : alışkanlık geliştirenhad their fair share of : (bir şey)’den paylarına
düşeni eksiksiz aldılarhaemorrhage : hemoraj, kanamahail : selamlamak, seslenmek, welcome, acclaimhair dye : saç boyasıhallucination : sanrı, halüsinasyon, head trip,
illusionhalt : dur(dur)mak, stop, zıt anl.: starthalve : yarıya indirmek, ikiye bölmekham : abartarak oynayan oyuncuhamper : engellemek, güçleştirmek, prevent, hinder,
impede, obstruct, zıt anl.: help, facilitatehand : (elle) vermek, uzatmak, give, bestow
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 33
hand gesture : el hareketihand out : (elden) dağıtmak, bölüştürmek, deliver,
distributehandful : bir avuçhandle : işlemek, kullanmak, ele almak, manipulate,
managehandlebar : gidon, tutma çubuğuhandling : (bir sorunu vs.) ele alma şekli, muamele,
care, treatment, zıt anl.: neglecthangover : kalıntı, arta kalan şeyhappen to know : (şans eseri) bilmekhard facts : inkar edilemeyecek gerçeklerhardened : sertleşmişharder wearing : daha zor eskiyenhardliner : uzlaşmaz, tutucu kimsehardly : hemen hemen hiç, zar zor, güç bela,
scarcely, barelyhardness : soğuklukhardship : güçlük, sıkıntı, darlık, burden, trouble,
zıt anl.: ease, prosperityhardware : donanım, madeni aksamharness : (doğal bir gücü dizginleyerek)
yararlanmak, kullanmak, employ, utilizeharsh : sert, acımasız, rough, bitter, zıt anl.: mildhasten : acele et(tir)mek, hızlandırmak, hurry,
accelerate, zıt anl.: delay, slow downhatch : güverteye açılan kapakhatchway : ambar ağzıhave on hand : elde bulundurmakhave to do with : ilgisi / bağlantısı olmak, have
connection withhayfever : saman nezlesi, alerjik rinithazard : tehlike, risk, risk, danger, zıt anl.: safety,
securityhazardous : tehlikeli, dangerous, zıt anl.: safe,
securehaze : pus, hafif sishead for : (bir yere doğru) yolculuğa hazırlanmakheadlight beam : far ışığıheal : iyileştirmek, sağaltmak, cureheal wounds : yaraları iyileştirmek / sağaltmakhealer : sağaltıcı, iyileştiricihealth promotion : sağlık geliştirmehealth visitors : (hastaya bakmak ya da önerilerde
bulunmak için) eve gelen sağlık görevlisihealthcare schemes : sağlık planları / programlarıhearing : duyum, celseheat resistant : ısıya dayanıklı
heatedly : hararetli bir şekilde (tartışmak)heathen : kafirheavens : gökyüzü, semaheed : dinlemek, önemsemek, dikkate almak, care,
attend, pay attention, zıt anl.: disregardheight : dorukheighten : artırmak, çoğaltmak, yükseltmek,
increase, intensify, zıt anl.: lower, decreaseheighten : yüksel(t)mek, art(tır)mak, çoğal(t)mak,
raise / rise, intensify, zıt anl.: lessenhelix : helezon, burguhelmet : kaskhelmet : miğfer, kaskhemlock : baldıran, ağıotuhence : böylece, dolayısıyla, thus, thereforeherb : ot, şifalı bitkiherbicide : (istenmeyen) bitkileri öldürücü ilaçhereditary : kalıtsal, irsi, inherited, genetic,
congenital, zıt anl.: acquired, learnedheredity : kalıtım, soyaçekim, genetics, inheritanceheretical : bir dinin veya topluluğun inançlarına ters
düşenheritage : miras, kalıthesitate : çekinmek, duraksamakhibernation : kış uykusuhiccup : hıçkırmakhide away : saklanmak, conceal (oneself)hierarchy : hiyerarşihigh fast : yüksek ve çabuk ödenmesi gereken ücrethigh seas : enginler, açık denizhighlander : dağlıhighlight : öne çıkarmak, dikkat çekecek hale
getirmek, make prominent, play uphigh-profile : göze çarpan, dikkat çekenhigh-ranking professional body : üst düzey
meslek adamıhigh-rise : yüksek, çok katlıhigh-standing : (bir şeyin) üzerinde duranhigh-yielding : yüksek verimlihijack : (uçak, gemi) kaçırmakhiker : uzun yürüyüş yapan kimsehilltop : tepe üstü / doruğuhindbrain : beynin arka bölümlerihinder : engellemek, impede, obstructhint : ipucu, cluehint at : akla getirmek, izlenim bırakmak, ima etmek,
point to, suggesthit : vurmak, zarar vermek, strike
www.bademci.com
34 - ÜDS Sözlüğü
hit hard : ciddi acı / zarar vermekhoist : kaldırmak, yukarı çekmekhold an office : bir makamda / görevde bulunmakhold back : tutmak, tıkamak, alıkoymakhold in check : kontrol altına almak / altında tutmakhold in place : yerli yerinde tutmakhold the promise : sözünde durmak, vaadini yerine
getirmekhold up : geciktirmek, engellemek, delay, obstructhome rule : özerklikhome telecare : evde tele-bakım (eve kurulan
görüntülü ve sesli bir haberleşme cihazıyla, kibuna tansiyon ölçer, termometre vs. gibi aletlerde bağlanabiliyor, hastane veya doktorlarlatemas kurup sağlık hizmeti alma sistemi)
hookworm : çengelli solucan, kancalı kurthorde : kavim, aşiret, kalabalıkhorrible : korkunç, berbathorrific : korkunç, tüyler ürperticihorrify : korkutmak, dehşete düşürmek, scare,
terrifyhorrifying : korkunç, dehşete düşürücühorticulture : çiçekçilik, bahçecilikhospitality : konukseverlik, neighbourlinesshost : ev sahibi, (mikrop vs.) taşıyıcıhostile : düşmanca, saldırgan, aggressive,
antagonistic, zıt anl.: friendlyhostility : düşmanlık, husumet, enmity, antagonismhot topic : hararetle tartışılan konuhot whirlpool : sıcak jakuzihotly disputed : üzerinde çok tartışılanhouse : barın(dır)makhousehold : evsel, eve aithousing : barınma, habitationHousing Bill : imar ve iskan yasa tasarısıhug : sarılmak, sarmak, kucaklamak, embracehugely : büyük oranda, geniş çapta, greatly,
zıt anl.: slightlyhull : gemi veya uçak gövdesihum : (şarkı) mırıldanmakhumanoid : insansı robothumid : rutubetli, nemlihumorous : mizah yollu, şakacı, komik, funny,
comical, zıt anl.: serioushumour : mizah, (with humour = işi şakaya vurarak)humus : humus, besince zengin toprakhunger : açlıkhurricane : kasırga, hortum
hydrological : su bilimi ile ilgilihymn : ilahihypersensitive : aşırı duygulu / duyarlıhypochondriasis : hastalık hastası olma durumuhypothermia : vücut ısısında düşme, vücutta düşük
ısıICU : Intensive Care Unit (Yoğun Bakım Ünitesi)Industrial Relation(ship)s : İşveren – işçi ilişkileriice sheet : buz tabakasıice up : buzla kaplanma nedeniyle iş göremez olmakicing : buzlanmaidentical : aynı, tıpkı, özdeş, alike, same,
zıt anl.: different, unlikeidentification : 1) tanı, teşhis; 2) kimlik, hüviyetidentify : tanılamak, teşhis etmek; kimliğini teşhis
etmek, determine, diagnoseidiosyncrasy : yapısal özellik, mizaç, yaradılışidol : ilah, tanrıça, tapılası şeyif any : eğer varsa / olursaif anything : eğer bir fark varsaif left untreated : tedavi edilmezseignition : ateşleme, tutuşmaignore : aldırmamak, boş vermek, görmezden
gelmek, disregard, overlook, zıt anl.: care for,notice
ill : kötü, ters, uğursuz, hasta, adverse, bad,zıt anl.: good, beneficial
ill effect : kötü etkiillegitimate : 1) evlilik dışı, gayri meşru, adulterine;
2) yasadışı, illegalill-paid : az ücretli, düşük maaşlıill-treat : kötü davranmak, abuse, injureilluminate : 1) aydınlatmak, ışıklandırmak, light,
brighten; 2) eğitmek, aydınlatmak, educate,enlighten
illuminating : aydınlatıcıillumination : aydınlatmaillusion : hayal, kuruntu, yanılsama, fantasyillustration : resim, şekilimaginary : imgesel, hayali, fictitious, zıt anl.: actual,
realimaginative : yaratıcı, creativeimaging : görüntülemeimbalance : dengesizlikimitate : taklit etmek, taklidini yapmak, simulateimitation : taklitimmature : olgunlaşmamış, toy, young, unripe,
zıt anl.: mature, ripe
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 35
immeasurable : ölçülemez, tahmin edilemeyecekboyutlarda, incalculable, zıt anl.: measurable
immediacy : vasıtasızlık, arada bir zaman veyavasıta olmaması hali, doğrudan etki
immediate : acil, yakın, şimdiki, ilk akla gelen,urgent, current
immediate aftermath : (bir savaşın, doğal afetin)hemen sonrası
immediate post-disaster period : felaketten hemensonraki dönem
immense : muazzam, çok büyük, tremendous,enormous, zıt anl.: tiny, little
immensely : gayet, pek çok, büyük oranda,enormously, zıt anl.: slightly
immigrant : göçmenimmoral : ahlaka aykırı, edepsiz, unethical, corrupt,
zıt anl.: ethical, moralimmunasation : aşılamaimmune-compromised : bağışıklıkları tehlikede
olanimmunization : bağışıklık kazandırmaimpact : etki; vuruş, çarpışma, effect, influence; hit,
collusionimpair : bozmak, zayıflatmak, damage, hurt,
weaken, zıt anl.: enhance, improveimpaired hearing : zayıf / az işitmeimpairment : boz(ul)ma, zayıfla(t)ma, damage,
harm, zıt anl.: repair, improvementimperceptively : seçilmez / fark edilmez bir şekilde,
unnoticeablyimperfect : eksik, kusurlu, faulty, defective,
zıt anl.: perfect, flawlessimperfectly : eksik, kusurlu bir şekilde, kısmen,
partially,defectivelyimperial : imparatorluğa ait, emperyalimpetus : hız, güç, güdüimplant : implantasyon (dikme, aşılama)implement : uygulamak, yerine getirmek, put
through, carry out, performimplicated : (bir şeyin) altında aranan, altta yatanimplication : saklı anlam, ima, suggestion,
connotation, zıt anl.: explicit statementimplications : (bir şeyin) olası sonuçlarıimply : (dolaylı olarak) göstermek, --e işaret etmek,
ima etmek, indicate, suggest, intimateimpose on / upon : zorla kabul ettirmek, dayatmak,
(yasa, kural, yaptırım vs.) uygulamak, obtrudeon
impoverish : 1) yoksullaştırmak, make poor;2) gücünü kesmek, exhaust, wear out
impoverishment : fakirleşme, yoksullaşmaimpractically : uygulanamaz / gerçekleştirilemez /
mantıksız bir şekildeimpregnate : emdirmek, içirmekimpress : (genelde iyi yönde) etkilemek, (iyi) izlenim
bırakmak, influenceimpress on / upon : aklına sokmakimpression : izlenim, etki, intiba, sense, influenceimpressionist : izlenimci, empresyonistimpressive : (iyi yönde) etkileyici, remarkable,
striking, zıt anl.: ordinaryimpressively : (iyi yönde) etkileyici, remarkably,
strikingly, zıt anl.: ordinarilyimprobable : ihtimal dahilinde olmayan, olası
olmayan, unlikely, zıt anl.: probable, likelyimprovement : gelişme, düzelme, ilerleme,
progress, advance, zıt anl.: impairment,deterioration
improvise : birdenbire çaresini bulmakimpulse : dürtü, itici kuvvet, drive, urgeimpulsive : tepisel, instinctive, emotional,
zıt anl.: thoughtful, cautiousimpurity : kirlilik, katışık şeyin a given situation : belirlenmiş bir ortamda /
durumdain a sorry state : hazin / üzücü bir durumdain a way : bir bakımain accord : uyumlu, tam bir anlaşma içinde, in
unison, zıt anl.: in conflict, in disputein accord with : in accordance within accordance with : (bir şey)’e uygun olarak,
uyarınca, in compliance with, zıt anl.: contraryto
in addition to : (bir şey)’e ek olarakin advance : önceden; peşin olarak, beforehandin all likelihood : büyük bir olasılıkla, most likelyin an advisory capacity : danışman sıfatıylain an effort to : amacıylain any way : hiçbir şekildein bulk : toptan, yığın halindein case of : halinde, durumundain close association with : ile yakın ilişki / işbirliği
içindein combination with : ile birlikte, together within conjunction with : ile birlikte, ile bağlantılı olarak,
together within consequence : (bunun) sonucunda, (buna) bağlı
olarak, as a resultin consultation with : ile danışma içerisinde
www.bademci.com
36 - ÜDS Sözlüğü
in contrast to / with : (bir şey)’in tersine, ilekarşılaştırıldığında
in deed : elbette, tabii ki, of course, certainlyin excess of : (bir şey)’den fazla, -i geçenin fact : aslında, esasen, in reality, in truthin favour : revaçtain favour of : lehine / lehinde, in support of,
zıt anl.: againstin favour of : lehinde, lehtein fulfilment of : gerçekleştirmek / yerine getirmek
içinin instalments : bölümler / kısımlar halinde, taksitlein instalments : bölümler halinde; taksitlein its wider sense : daha geniş anlamıylain line with : ile aynı doğrultudain many respects : birçok açıdan / yöndenin no small measure : hiç de küçümsenmeyecek bir
boyuttain office : görevde, görev başındain opposition to : (bir şey)’e karşı / muhalif olarak,
contrary toin other words : başka bir deyimle, put differentlyin particular : özellikle, especiallyin parts : kısmen, bazı açılardanin place of : yerinein preference to : (bir şey)’den ziyade, tercihen,
rather thanin readiness for : (bir şey)’e hazır bir biçimdein response to : (bir şey)’e cevaben / karşılık
vermek amacıyla, as a reaction toin return (for) : karşılığında, karşılık olarakin short supply : üretimi / piyasaya arzı yetersizin so far as : olduğu sürece, olduğundan ötürü,
becausein some respects : bazı açılardan, in a wayin some ways : bazı yönlerden / açılardanin spite of : rağmen / karşın, regardless of, despitein succession : sırayla, by turns, one after anotherin terms of : ilgili olarak, açısından, bakımından, on
the basis of, in relation toin that : yüzünden, dolayı, nedeniyle, as, because,
sincein the best of circumstances : en iyi şartlardain the context of : bağlamında, çerçevesindein the course of : sırasında, esnasında, duringin the face of : karşısındain the last resort : son çare olarak, as a last resortin the limelight : genel ilgiyi üzerinde toplamış
olarak
in the long run : uzun vadede, in the endin the meanwhile : bu süre içinde, bu aradain the modern sense : modern anlamdain the public interest : kamu yararına / çıkarınain time : zamanlain utero : rahimde, henüz doğmamışin view of : (bir şey)’i göz önüne alarak, -den dolayıinability : beceriksizlik, yeteneksizlik, güçsüzlük,
yetersizlik, incapability, weakness, zıt anl.:ability
inaccessible : girilemez, ulaşılamaz, unreachable,zıt anl.: accessible
inaccurate : yanlış, kusurlu, hatalıinactivate : hareketsiz hale getirmek, elini kolunu
bağlamakinadequacy : yetersizlik, eksiklik, insufficiency,
shortage, zıt anl.: adequacyinadequate : yetersiz, eksik, insufficient,
zıt anl.: enough, ampleinadequately : yetersiz bir şekilde, insufficiently,
zıt anl.: adequately, sufficientlyinadmissible : kabul olunmaz, uygun görülmez,
unacceptable, irrelevant, zıt anl.: admissibleinadvertent : kasıtsız, elde olmayan, accidental,
unintentional, zıt anl.: deliberate, intentionalinappropriate : yanlış, uygunsuz, yersiz, improper,
awkward, zıt anl.: appropriate, properinattention : dikkatsizlik, ihmal, neglect,
carelessness, zıt anl.: attention, carefulnessinborn : tabiatında olan, doğuştan gelen, kalıtsal,
congenital, hereditary, innate, zıt anl.: acquiredincapable : ehliyetsiz, yeteneksiz, unable,
incompetent, zıt anl.: capableincapable : ehliyetsiz, yeteneksiz, unable,
incompetent, zıt anl.: capableincentive : özendirici şey, bonus, inducementincessant : sürekli, ardı arkası kesilmeyen,
never-ending, zıt anl.: occasionalincidence : tekrar oranı, oluş sıklığı, insidans,
occurrence, happeningincident : olay, hadise, occurrence, event,
happeningincision : kesi, yarma, cutincline : eğiminclusion : dahil edilme / olmaincompatible (with) : (ile) bağdaşmaz, uyuşmaz,
conflicting, unsuitable, zıt anl.: compatibleincompetent : yetersiz, yeteneksiz; yetkisiz,
incapable, unskilled, zıt anl.: competent,capable
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 37
inconclusive : bir sonuca varmayan, inandırıcıolmayan, incomplete, unsatisfactory,zıt anl.: conclusive
inconvenient : uygunsuz, elverişsiz, zahmetli,müşkül, awkward, inappropriate,zıt anl.: convenient, appropriate
incorporate : dahil etmek, katmak, birleştirmek,include, amalgamate, consolidate,zıt anl.: exclude, separate
increasingly : gittikçe artan bir şekildeincredible : inanılmaz, akıl almaz, unbelievable,
zıt anl.: credible, reasonableincubation : inkübasyon, kuluçka devresiincubator : kuluçka makinesi, kuvözincur : karşı karşıya kalmak, maruz kalmak, meet
withincurable : tedavi edilemezindeed : gerçekten, doğrusu, certainlyindefinitely : belirsiz bir süre için, sürekli, continually,
zıt anl.: temporarilyindicate : işaret etmek, göstermek, point to, denoteindication : belirti, delil, gösterge, işaret, evidence,
hintindicator : gösterge, ibre, signindifferent : aldırmaz, umursamaz, disinterested,
zıt anl.: heedfulindigenous : yerli, nativeindirect : dolaylıindirectly : dolaylı bir şekildeindiscriminately : ayrım yapmaksızın; lalettayin,
arbitrarilyindispensable : vazgeçilmez, essential, vital,
zıt anl.: dispensableindispensable : vazgeçilmez, essential, vital,
zıt anl.: dispensableindistinguishable : ayırt edilemez, seçilemezindividualistic : bireyciindoors : içeride, içeriye, inside, zıt anl.: outdoors,
outsideindraw : içe çekmekinduce : neden olmak, sevk etmek, (birşey
yapmaya) ikna etmek, activate, persuade,zıt anl.: prevent
induce : (elektrik akımı) meydana getirmekinduce : 1) neden olmak, cause; 2) ikna etmek,
kandırıp yaptırmak, convince, persuadeindulge : kendini vermek, kendini kaptırmak,
severek yapmakineffective : etkisiz, useless, unproductive,
zıt anl.: effective
inefficiency : etkisiz olma, verimsizlik,randımansızlık, ineffectiveness,zıt anl.: efficient, effective
inert : hareketsiz, eylemsiz, durağan, inanimate,motionless, zıt anl.: active
inevitable : kaçınılmaz, inescapable, unavoidable,zıt anl.: avoidable, avertable
inevitably : kaçınılmaz bir şekilde, unavoidably,inescapably, zıt anl.: avoidably
inexhaustible : tükenmez, infinite, unlimited,zıt anl.: exhaustible, finite
inexpensively : ucuza, cheaply, zıt anl.: expensivelyinfallible : yanılmaz, şaşmaz, güvenilir, unfailing,
reliable, zıt anl.: fallibleinfant : bebek, yavruinfanticide : bebeklerin öldürülmesiinfantry : piyadeinfect : bulaşmak, contaminate, spread toinfected : enfekte olmuş, infeksiyon kapmışinfectious : bulaşıcıinfer from : (bir şey)’den anlamak / çıkarmak, --den
sonuç çıkarmak, gather, deduceinferior (to) : aşağı, düşük, değersiz, lesser, lower,
under, zıt anl.: superiorinfinite : sınırsız, sonsuzinfinitely : sonsuz olarak, sınırsızca, son dereceinfirm : zayıf, güçsüz, ill, weak, zıt anl.: healthy, wellinfirmity : zayıflık, sakatlık, disorder, debility,
zıt anl.: wellnessinflame : enflamasyona yol açmak, (bir tür)
iltihaplanmakinflammable : yanıcı, kolay tutuşan, combustible,
zıt anl.: fireproofinflate : şiş(ir)mek, blow up, zıt anl.: deflateinflation : (bir şeyin) hava ile dolması, şişmeinflict : (ağrı / acı / ceza) vermek, impose, bring
downinfluence (isim) : etki, tesir, nüfuz, effect, impact,influence (fiil) : etkilemek, lead, affect, shapeinfluential : sözü geçen, nüfuzlu, powerfulinformal : gayriresmiinformative : bilgilendirici, tanıtıcı, aydınlatıcıinformed : bilgili, haberdar, knowledgeableinfrared : kızılötesiinfrastructure : altyapıinfringement : (yasa, kural vs. için) aykırı hareket,
karşı gelme, ihlalingest : yemek, ağızdan almak, eatingestion : yeme, ağızdan alma, intake from the
mouth
www.bademci.com
38 - ÜDS Sözlüğü
ingredient : içerik, öğe, parça, elemaninhabit : içinde oturmak, yuvalanmak, dwell, occupyinhabitant : bir yerde oturan kişi, sakininhale : nefes almak, içine çekmek, breathe in,
zıt anl.: expire, breathe outinhaler : solukla ciğerlere (narkoz vs.) verme aygıtı,
zehirli gazlardan vs. korunma aygıtıinherent : doğasında var olan, doğuştan gelen,
intrinsic, innateinherently : esasında, aslında, özünde, basically,
fundamentallyinherit : (birisin)’den (kalıtımla) almak, miras almak,
acquire, receiveinheritance : kalıtımla geçmeinherited : kalıtsal, irsi, congenital, ancestralinhibit : yavaşlatmak, zorlaştırmak, restrain,
zıt anl.: allow, facilitateinhuman : insanlık dışıinitial : ilk, başlangıç, baştaki, birinciinitiate : başlatmak, start, launch, pioneer,
zıt anl.: complete, terminateinitiation : başlangıç, başlatmainjurious : zararlıinjury : yara, hasar, harm, damage, woundinland : (denizden uzak) iç kısımlara (doğru)inlet : girişinnate : (bir şeye) özgü / has, tabiatında olan;
kalıtsal, inherent, intrinsic, zıt anl.: acquiredinner : içe dönük, ruhsal, internal, spiritual,
zıt anl.: outerinnocent : masum, suçsuzinnovation : yenilik, buluş, icat, noveltyinnovative : yenilikçi, yaratıcı, creative,
zıt anl.: conservativeinnumerable : sayısız, sayılamaz, countlessinoculation : aşı, aşılama, vaccination, injectionin-patient : hastanede yatan hasta, resident patientinquiry : soruşturma, araştırma, sorgu, questioning,
questinscription : kitabe, yazıtinsecticide : insektisit, böcek öldürücü ilaçinsecurity : emniyetsizlik, güven duygusundan
yoksunluk, jeopardy, risk, zıt anl.: safety,security
inseparable : (birbirinden) ayrılamazinsert : sokmak, (arasına) koymak, embed, implantin-service training : hizmet içi eğitiminsight : anlayış, olayların iç yüzünü kavrama,
awareness, comprehension,zıt anl.: ignorance, dullness
insight : anlayış, olayların iç yüzünü kavrama,awareness, comprehension,zıt anl.: ignorance, dullness
insignificant : önemsiz, değersiz, unimportant,zıt anl.: significant, important
insist : diretmek, direnmek, ısrar etmek, assertinsoluble : erimez, çözünmezinsomnia : uykusuzlukinspection : kontrol, yoklama, teftiş, denetlemeinspiration : ilham, esin, influence, stimulusinspire : ilham etmek, esinlemek, telkin etmek,
encourage, stimulateinstability : istikrarsızlık, dengesizlik, kararsızlık,
imbalance, fluctuation, zıt anl.: stabilityinstall : kurmak, tesis etmekinstallation : kurma, döşeme; tesisat, tertibat,
dozen, establishment; fittinginstance : örnek, durum, vaka, case, example,
occurrenceinstantly : hemen, anında, urgently, immediatelyinstil : aşılamak, telkin etmek, inject, inspireinstinct : içgüdüinstitutional : kurumsalinstruct (on) : (hakkında) talimat vermek, yol
göstermek, enlighten, informinstructional : eğitime ait, eğiticiinstructions : direktif, yönergeinsufficiency : yetersizlik, eksiklik, inadequacy,
deficiency, zıt anl.: sufficiency, amplitudeinsufficient : yetersiz, eksik, inadequate,
zıt anl.: sufficient, enough, ampleinsulate : yalıtmak, izole etmek, protect, shieldinsulation : yalıtım, izolasyoninsurance cover : sigorta kapsamıinsurer : sigortacıinsurmountable : başa çıkılmaz, güç yetmezintake : (içeri) alım, alınan şey, giriş, giriş ağzıintake : alım, consumptionintegral : bir bütünün ayrılmaz bir parçası olan,
essential, intrinsic, zıt anl.: incidentalintegrate into : (bir şey)’e katmak, incorporate,
unify, zıt anl.: separateintellectual : akla dayanan, zihinselintend : niyet etmek, tasarlamak, planlamak, aim,
planintense : şiddetli, güçlü, fierce, powerful,
zıt anl.: mildintensely : yoğun bir şekilde, greatly, zıt anl.: slightlyintensification : yoğunlaşma, şiddetlenme, büyüme
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 39
intensify : şiddetlen(dir)mek, yoğunlaş(tır)mak,aggravate, concentrate, zıt anl.: lessen
intensity : yoğunluk, keskinlik, şiddet, force, power,volume
intensive : yoğun, şiddetli, in-depth, thorough,zıt anl.: partial, superficial
intention : maksat, niyet, kasıt, purpose, aimintentionally : kasten, bilerek, deliberately,
zıt anl.: unintentionally, accidentallyinteract : birbirini etkilemek, birbiriyle ilişkide olmak,
relate tointeraction : etkileşiminterchangeably : yer değiştirerek, birbirinin yerineinterdisciplinary : bilimler arasıinterestingly : ilginç bir şekildeinterfere (in) : karışmak, müdahale etmek, meddle,
interveneinterfere (with) : ile çatışmak, engellemek, hinder,
prevent, zıt anl.: facilitateinterference : müdahaleinterim : ara, geçiciinterior : iç, iç kısıminterject : araya katmak, eklemekintermediary : aracı, arabulucu, mediator, negotiatorintermediate : ara, ortainternal : dahili, iç taraftainternalise : içe atmak, kişiselleştirmek,
öznelleştirmek, özümsemekinterpret : yorumlamak, açıklamak; sözlü çeviri
yapmakinterpretation : yorum, yorumlama, açıklama,
commentary, remarkinterpreter : 1) yorumcu; 2) müterciminterrelated : birbiriyle ilgili / ilişkiliinterrupt : sözünü kesmek, engellemek, yarıda
kesmek, bother, break in, suspendinterstate : eyaletler arasıintertwine : birbirine dolanmak, birbirini sarmakinterval : aralık, fasılaintervene : araya girmek, interfere, mediateintervention : müdahale, intercessionintimidate : gözünü korkutmak, gözdağı vermek,
bulldozeintimidation : gözünü korkutma, yıldırma, sindirme,
gözdağı, threateningintolerably : dayanılmaz bir şekilde, unbearablyintonation : tonlama, diksiyonintoxication : zehirlenme, poisoningintracranial : kafatası içinde bulunan
intravenous : damar içiintricate : karışık, çapraşık, girift, complicated,
complex, zıt anl.: simple, straightforwardintrigue : merak veya ilgisini çekmekintriguing : merak uyandıranintrinsic : kendine özgü, kendi tabiatında olan,
peculiar, innate, zıt anl.: acquiredintroduce : 1) başlatmak, initiate, institute; 2) ortaya
koymak, tanıtmak, present; 3) piyasaya arzetmek / sunmak
introduction : 1) giriş, önsöz; 2) devreye girme /sokma, commencement
inundate : su ile kaplamak, su basmakinundation : su basması, selinvade : istila etmek, saldırmak, overrun, assault,
zıt anl.: withdrawinvader : istilacıinvalid : 1) geçersiz, hükümsüz, null, void; 2)
(yatalak) hasta, sakat, disabledinvariable : değişmez, her zaman olan, constantinvariably : değişmez, şaşmaz bir şekilde, her
zaman, always, ever, zıt anl.: neverinvasion : istila, saldırı, akın, intrusioninvasive : deri altına inen, vücut içiinvent : icat etmek, yaratmak; uydurmak, create;
make upinventive : yaratıcı, creative, innovative,
zıt anl.: uninventiveinventor : yaratıcı, icat eden (bir şeyi ilk düşünen
veya yapan kişi)inverse : ters, aksi, opposite, contrary, reverseinvert : tersine çevirmek, tersyüz etmek, reverseinvest in : (bir şey)’e yatırım yapmakinvestigate : araştırmak, soruşturmak, teftiş etmek,
incelemek, inquire, inspect, examineinvestigatory : araştırma, dedektiflikinvestor : yatırımcıinvigorate : canlandırmak, güçlendirmek, stimulate,
zıt anl.: bluntinvisible : görünmezinvoke : başvurmak, (yardım, koruma vs.) istemek,
resort toinvoluntary : gönülsüz, istemsiz, reflexive,
unintentional, unwilling, zıt anl.: voluntary,deliberate
involve : söz konusu olmak, işin içinde olmak,gerektirmek, include, entail, zıt anl.: exclude
involve in : karıştırmak, bulaştırmakinvolved : (pasif) tutulma, karışma, pay sahibi
olmak, affected
www.bademci.com
40 - ÜDS Sözlüğü
involved (in) : (olaya) karışmış, işin içinde olaninvolvement : ilgi, ilişki, katılma, içinde yer / rol
alma, karışma, bulaşma, concern,engagement
involving : kapsayanironically : ironik olarak (ironi = beklenmeyenin
gerçekleşmesi, umulanın aksi bir sonuççıkması)
irrational : mantıksız, akıldışı, illogicalirregularly : düzensiz olarak, randomly,
zıt anl.: regularly, steadilyirrelevant : konu dışı, alakasız, ilgisiz, unrelated,
inappropriate, zıt anl.: relevantirremediable : çaresi olmayan, tedavisi imkansız,
irreparableirreparable : onarılamaz, tamir edilemezirresistible : karşı durulmaz, compellingirresponsible : sorumsuz, sorumsuzca, incautious,
thoughtless, zıt anl.: responsibleirreversible : geri döndürülemezirrigation : sulama, wateringirritability : sinirlilik, hırçınlık, asabiyet, petulanceirritation : tahrişischemic stroke : iskemiye (yetersiz kan akımı)
bağlı felçisle : adaisolate (from) : ayırmak, tecrit / izole etmek,
separate, sever, zıt anl.: integrateisolated : (diğerlerinden) ayrı, kendi başınaisolated : toplumdan uzakisolation : ayırma, tecritissue (fiil) : yayınlamak, releaseissue (isim) : konu, sorun, mesele, point, matter,
questionit takes higher and higher dosages to work : etkili
olması için gittikçe daha büyük dozlar gerekiritch : kaşınmakitching : kaşınmajail : hapishane, prisonjail fever : tifoJanissary : Yeniçerijealousy : kıskançlıkjelly : jöle, peltejeopardise : tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak, riskjeopardy : tehlike, risk, danger, risk, zıt anl.: securityjet lag : yüksek hızlı araçlarla (jet uçağı) başka saat
dilimlerine yolculuk yapıldığında vücutritimlerinin geçici olarak bozulması
jet wind : dağlık alanlardaki geçitlerde esen yüzeyrüzgarları
jigsaw puzzle : parçalara ayrılmış bir resmi tekrarbir bütün haline getirme şeklindeki bilmece
join in : katılmak, yer almak, take partjoint : ortak, müşterek, collective, mutual,
zıt anl.: individual, unilateraljudge : yargılamak, hüküm vermek, decide,
concludejudgement : yargı, değerlendirme, assessment,
evaluationjudicial : yargıya aitjudiciary : adliye, yargıçlarjunior : az, küçükjunk food : yüksek kalorili ama düşük besin değerli
hazır yiyeceklerjunkyard : hurdalıkjustify : doğrulamak, haklı çıkarmak, temize
çıkarmak, substantiate, validatejuvenile diabetes : genellikle çocuklar ve ergenlerde
görülen insüline bağımlı diyabetjuveniles : gençlerkeen : hevesli, düşkün, meraklı, isteklikeep a check on : (bir şey üzerinde) denetim
kurmakkeep abreast of : geri kalmamak, ayak uydurmak;
olan bitenden haberdar olmak, keep up withkeep ahead : yakından izlemek, üstünlüğü korumak,
başlarda yer almakkeep at the ready : hazır tutmak / bulundurmakkeep down : düşük düzeyde tutmak, restrain,
restrict, zıt anl.: encouragekeep forgetting : hep / daima unutmakkeep going : devam etmek, sürdürmek, carry on,
zıt anl.: discontinuekeep off : uzak durmak, stay away fromkeep on : devam etmek, proceed, carry on, zıt anl.:
stop, cease, quitkeep one’s word : sözünü tutmakkeep out : dışında kalmak, dışarıda bırakmakkeep pace with : ayak uydurmak, aynı düzeyi / hızı
yakalamakkeep to : bağlı kalmak, adhere tokeep track of : izlemek, göz kulak olmak, monitorkeep up : devam etmek, sürdürmek, sustain,
maintainkeep up (with) : (bir kişi ya da şey)’e yetişmek, -den
geri kalmamak, keep abreast ofkettle : çaydanlık
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 41
kill off : tamamını öldürmek, yok etmek,exterminate, wipe out
kindness : sevecenlik, iyilikknee to pelvis : dizden leğen kemiğine kadarknock back : (içki vs.) yutmak, devirmekknowledgeable : bilgili, konuya vakıflabel (fiil) : etiketlemeklabel (isim) : etiketlaborious : yorucu, zahmetli, güçlaboriously : yorucu / zahmetli bir şekilde, güç belalaceration : laserasyon, yırtılmaya bağlı oluşan yaralack : (bir şey)’den yoksun olmak, be without,
zıt anl.: have, ownlacking in sympathy : merhamet göstermemekladder : el merdiveni, basamaklandfill : arazi doldurma (çöplerin toprakla karıştırılıp
yığılması)landing : (uçak için) inişlanding gear : iniş takımlarılanding-wheel : iniş tekerleğilandlocked : her tarafı karayla çevrililandmark : sınır taşı, nirengi noktası, dönüm noktasılandmine : kara mayınılandslide : seçimde oyların çoğunu toplama; toprak
kaymasılandslip : toprak kaymasılanugo : yaprak, böcek veya doğumdan önce bebeği
kaplayan ince tüylerlapse : duraklama, break, pauselargely : büyük ölçüde, greatly, mostlylarge-scale : geniş çaplılast resort : son çarelasting : kalıcılate starter : (konuşmaya vs.) geç başlayanlatent : belirti göstermeyen, gelişmemiş, gizlilaterally : yana doğrulatitude : enlemlatter : sonraki, ikincisi, latest, second,
zıt anl.: former, previouslaughter : gülüş, kahkahalaunch (fiil) : başlatmak, initiate, zıt anl.: terminatelaunch (isim) : başlama, kullanıma sunma,
introductionlauncher : fırlatıcı, iticilaunching : fırlatmalavish : savurgan, müsriflaw-abiding : yasalara uyan / saygılı
lawbreaker : yasalara aykırı işler yapan kişilaw-breaking : yasaya karşı gelme, yasadışı işler
yapmalay : döşemek, yatırmak, sermek, put, placelay down : koymak, sermek, put downlay down : koymak, yapmak; sermek, set downlay the foundations : temelini atmaklayer : tabakalayman : mesleği olmayan kişilead (fiil) : yönetmek, önderlik etmek, guide, conductlead (isim) : 1) başrol, önderlik; 2) kurşun elementilead exposure : kurşunla temaslead shot : kurşun saçmalead to : (bir şey)’e yol açmak, -e neden olmak,
causelead to : (bir şey)’e yol açmak, causelead-based : kurşun bazlıleading : önde gelen, başlıca, outstanding,
zıt anl.: secondaryleading cause : önde gelen neden / sebepleague : birlikleak : sızmak, seepleak : sızmakleak away : sızarak tükenmek / kaybolmaklean : zayıf, sıska, yağsızlean tissue : kas dokuleaning : yana yatmış, eğrileap forward : ileriye doğru sıçramak, atlamak,
fırlamaklearning : ilim, tahsilleave office : görevi bırakmakleave out : dışarıda bırakmak, hariç tutmak, atlamaklecture : konferans vermek, (üniversitede) ders
vermeklegion : lejyon (Romalıların ordusu)legislation : yasama, kanun yapma; yasalar,
kanunlar, enactment; lawslegislator : yasa yapıcılegitimate : yasal, meşru, valid, crediblelegume : baklagiller familyasına dahil bitkiler ve
bunların tanelerileisure : serbestlik, boş zamanleisure time : boş zamanleisurely : telaşsız / sakince yapılan, relaxed,
unhurried, casual, zıt anl.: formallengthy : uzun, uzun uzadıyaless still : daha da az
www.bademci.com
42 - ÜDS Sözlüğü
less than half as much : (daha önce bahsi geçenin)yarısından daha az
lest : (bir şey ol)’masın diye, korkusu ile, in caselet down : 1) (ağır ağır) inmesini sağlamak; 2) boşa
çıkarmak, yüzüstü bırakmak, hayal kırıklığınauğratmak, forsake, disappoint
let go : serbest bırakmak, koyuvermek, salıvermeklet through : geçmesine izin vermeklethal : öldürücü, fatal, mortal, zıt anl.: harmless,
safelethal : öldürücü, ölümcüllethal : ölümcül, deadlylethargy : letarji, uyuşuklukleukemogenic : kan kanserinin nedeni olarak
gösterilen faktörle ilgililever : kaldıraçlevy : vergi, harç, tax, dutyliability : sorumluluk, yükümlülük, borç,
responsibility, obligation, debt,zıt anl.: immunity, exemption
liberally : cömertçe, generously, amply,zıt anl.: insufficiently
liberate : özgürlüğüne kavuşturmak, serbestbırakmak, free, zıt anl.: enslave, restrict
liberty : özgürlük, hürriyet, serbesti, freedom,zıt anl.: slavery
librarianship : kütüphaneciliklie ahead : gelecekte (birisini) (kötü veya zor bir işin)
beklemesi, başına gelmeklie around : miskinlik yapmak, tembellik etmek,
hang around, laze, zıt anl.: work, toillie in : (şeklinde) bulunmak, mevcut olmak, yatmak,
exist in the form oflife expectancy : ortalama ömür uzunluğu, life spanlife span : ömür, lifetimelife will : yaşama isteğilifelong : ömür boyu (süren)life-threatening : hayatı tehdit edenlift (isim) : teleferik, asansörlift (fiil) : yüksel(t)melight up : aydınlatmak, aydınlanmak, illuminate,
brighten, zıt anl.: darken, fadelight-hearted : telaşsız, endişesiz, kaygısızlighting fixtures : elektrik / aydınlatma tesisatılike finding a needle in a haystack : saman
yığınında iğne aramaya benzerlikelihood : olasılık, ihtimal, possibility, chancelikely : olası, muhtemel, probable, expected,
zıt anl.: improbable, unlikely
likely : olası, muhtemel, probable, expected,zıt anl.: improbable, unlikely
like-minded : aynı düşüncede olan, görüşleribirbirine benzeyen
liken to : benzetmek, compare, equatelimb : kol veya bacaklardan her birilime scale : kireç tortusulinear strip : doğrusal şeritlinen : keten, keten kumaş, ev tekstililingua franca : değişik ülkelerin kullandığı ortak dillinguist : dilbilimcilining : astar, iç kaplamalink (to) (fiil) : bağlanmak, bağlantı kurmak,
birleştirmek, connect, combine, zıt anl.: detachlink (isim) : bağ, bağlantılistlessness : kayıtsızlık, kaygısızlık, apathyliterally : tam anlamıyla, gerçekten, actually, truly,
zıt anl.: figurativelyliterary : edebi, yazınsallithography : taş basması, litografilive : canlılive out : sonuna kadar yaşamaklive up to expectations : beklentileri karşılayacak
düzeye gelmeklivelihood : geçim, geçim yolu, subsistence,
sustenancelivestock : çiftlik hayvanlarılivestock pasture : otlak, meraload (fiil) : yüklemek, doldurmakload (isim) : yükloan : kredi, creditloan assassin : kiralık katil / suikastçılocate : yerini saptamak; (bir yerde) yerleşmek, spot;
stationlodge in : (bir şeyin içinde) sıkışıp kalmak, içine
gömmek, saplamaklog : ağaç kesip kütük haline getirmeklogging : ağaç kesip kütük yapma işilong (for) : hasretini çekmek, çok arzulamak, desirelong-closed : uzun süredir kapalılongevity : uzun ömürlülüklongitude : boylamlook after : (bebeğe, köpeğe vs.) bakmak, keep an
eye onlook down on : küçümsemek, hor görmek, tepeden
bakmak, despise, scorn; zıt anl.: exalt, glorifylook forward to : sabırsızlıkla beklemek, iple
çekmek
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 43
look in on : (kısa bir) ziyaret yapmak, uğramak, visitlook into : araştırmak, soruşturmak, incelemek,
check out, inspectlook out for : dikkat etmek, watch forlook over : incelemek, göz gezdirmek, examine,
inspectlook through : 1) gözden geçirmek, incelemek,
examine, search; 2) (bir şeyin arasından,içinden) bakmak
look up : 1) iyileşmek, düzelmek, improve;2) (sözlükte, kitapta vs. bir şey) aramak,search
lookout : gözetleme yeri, arayışloom : dokuma tezgahılooting : yağmalamalorry : kamyonlose faith : inancını / güvenini kaybetmeklose ground : gerilemek, rağbet görmemek,
regress, fall back, zıt anl.: gain groundlose out : başarısız olmak, fail, zıt anl.: succeedlose the favour of : (birisi)’nin gözünden düşmekloss : kayıp, zararloss of muscle : güç kaybılouse (çoğ. lice) : bitlow in : (bir şey) açısından fakir (…low in
vitamins…)lowland : düz arazi, ovaloyal : sadık, vefalı, faithful, zıt anl.: disloyalloyalty : sadakat, vefa, bağlılıklubricant : kayganlaştırıcı; madeni yağlubrication : yağlamalucid : kolay anlaşılır, açık, berrak, obvious, clear,
transparent, zıt anl.: ambiguouslumen : lumen, (bağırsak vs. tüp şeklindeki bir
organın) iç boşluğulunar : aya ait, ayla ilgililure : ayartmak, kandırmak, imrendirmek,
cezbetmek, charm, temptlurk : gizlenmek, saklanmak, pusuya yatmak, hide,
lie in waitLyme disease : lyme hastalığı (kenenin taşıdığı bir
bakteri yoluyla bulaşan bir infeksiyon)magnificence : ihtişam, görkemmagnificent : görkemli, harikamagnificent five : muhteşem beşlimagnitude : büyüklük, boyutmain stream of music : müziğin ana eğilimi /
gidişatımainland : anakara
mainstream : ana / genel görüş. bir topluluğa hakimtutum, düşünce veya davranışları temsil eden
maintain : 1) muhafaza etmek, bakmak, keep,retain; 2) sürdürmek, devam ettirmek, sustain
maize : mısır, cornmajor : büyük, başlıca, asıl, chief, primary,
zıt anl.: minor, unimportantmake a break with : yıkmak, kırmakmake a living : hayatını kazanmak, earn a livingmake a point of : özen göstermek. dikkat etmekmake do (with) : (bir şey) ile yetinmek / idare etmek,
subsist, get bymake for : yapmak, ortaya çıkarmak, ileriye
götürmek, produce, advancemake inroads into : gedik / yol açmakmake off : aceleyle gitmek / çıkmak / terk etmek,
make away, escapemake on : (bir şey üzerinden) kar yapmak, para
kazanmakmake one’s way : ilerlemek, yol kat etmek, hayatta
başarılı olmak, advancemake out : 1) (bir şeyin ne olduğunu) kestirmek,
çıkarmak, seçmek, anlamak, çözmek,perceive, understand; 2) başarmak, besuccessful
make out to : ima etmek, üstü kapalı söylemek,intimate, imply, suggest
make over : (bir malın) mülkiyetini (başkasına)vermek
make sense of : (bir şey)’den anlam çıkarmak,doğru yorumlamak
make sure of : emin olmak, ascertain, zıt anl.: beuncertain
make up : 1) düzenlemek, hazırlamak, oluşturmak,uydurmak, compose, form, invent;2) (kaybedilen veya eksik kalan bir şeyi)tamamlamak, yerine koymak, kapatmak, telafietmek, compensate, settle
make up one’s mind (about) : (konusunda) kararavarmak, decide on
make up to : yaranmaya çalışmak, flirt withmake use of : kullanmak, yararlanmak, utilise,
benefit frommake way for : yol vermek, önünü açmakmake-up : yapı, structure, composition, formationmalady : hastalık, disease, illnessmalnourished : yetersiz / kötü / dengesiz beslenmiş,
undernourished, zıt anl.: well-nourishedmalnutrition : kötü beslenme, beslenme bozukluğumammal : memeli
www.bademci.com
44 - ÜDS Sözlüğü
manage : 1) becermek, başarmak, accomplish,succeed; 2) yönetmek, idare etmek,administer, run
management regime : yönetim sistemimandate : (resmi olarak) emretmek, zorunlu kılmak,
commandmanifest : açıkça göstermek, belirtmek, display,
reveal, zıt anl.: hidemanifestation : belirti, gösterge, indication,
symptommanipulate : (bir çıkar veya amaç için) kullanmak,
değiştirmek, kurcalamak, fiddle with, tamperwith
manipulator : idare edici cihazmanner : 1) şekilde, biçimde, way; 2) tavır, usulmanually operated : elle kullanılan / çalıştırılanmanufactured : imal edilmişmanure : gübre, muckmanuscript : el yazması, müsveddemarble : bilye, misket; mermermarginal : düşük, önemsiz, ufak, minor, slight,
zıt anl.: gross, vastmarine : denize / denizciliğe ait, maritime, deniz
piyadesimaritime : deniz veya denizcilikle ilgili, marinemark : göstermek, işaret etmek, ortaya çıkarmak,
point out, showmarked : belirgin, göze çarpan, obvious, noticeable,
zıt anl.: inconspicuousmarkedly : belirgin şekilde, açıkca, noticeably,
clearlymarker : işaret, im, belirtimarketplace : pazarmarrow : ilik, öz, kemik iliğimass : yığınmass production : seri üretimmass vaccination : kitlesel aşılama, aşı
kampanyasımasses : halk yığınlarımassive : büyük çapta, muazzam, enormous,
immense, zıt anl.: tinymaster : iyice öğrenmek, uzmanlaşmak, learn, graspmasterly : ustaca, ustalıklımasterpiece : başyapıtmat : hasır, paspasmatchstick : kibrit çöpümate : (hayvanlar için) çiftleş(tir)mekmaterialise : gerçekleşmek, be realised, actualise,
zıt anl.: fail
maternal : anneliğe özgü, anne tarafından, motherlymaternity : annelikmathematical reasoning test : matematiksel
muhakeme (mantık yürütme) testimatriculate : (üniversiteye) öğrenci olarak
kaydedilmekmatter : madde, özdekmature (fiil) : 1) olgunlaşmak; 2) (borç vs.) vadesi
gelmekmature (isim) : olgun, ergin, fully developed, ripe,
zıt anl.: immaturemaul : (hayvanlarla ilgili) yaralamak, hırpalamakmaxim : özdeyiş, özlü sözmeagre : yetersiz, eksik, az, inadequate, poor,
zıt anl.: abundant, sufficientmean : saldırgan, tehlikeli, hostile, dangerous,
zıt anl.: kindmeans : 1) araç, vasıta, yol, method, way; 2) varlık,
gelir, para, wealth, income, fundsmeans : 1) yol, yöntem; 2) imkan, bütçe :means of : vasıta, yol (tekil; a alır)means of production : üretim araçlarımeanwhile : bu arada, bu esnada,measles : kızamıkmeasure : 1) miktar, düzey; 2) önlem, tedbir, ölçü,
precautionmeasure : önlem, tedbir, ölçü, precautionmeasure up : istenilen ölçülere / kriterlere uygun
olmakmedia : araçlar, ortam, medyamedial epicondylitis : dirsek orta kesiminde kemik
üzeri dokularda yangımediate : aracılık / arabuluculuk etmek, araya
girmek, intercedemedication : ilaçmedieval : ortaçağa ait / özgümedium : araç, medya (tekil)meet : (belli bir gün için) uymak, kaçırmamak,
atlamamakMellon junior : oğul Mellonmemorise : ezberlemekmenace : tehdit, baş belasımeningeal : membranlarla ilgilimeninges : beyni örten 3 membrandan birimeningitis : menenjit hastalığımental retardation : zeka geriliğimentally handicapped : zihinsel özürlümerchant : tüccar, tradesman
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 45
merciful : merhametlimere : sadece, yalnızca, basit, simplemerely : sadece, yalnızca, only, just, solelymerge : birleş(tir)mek, combine, unite,
zıt anl.: separate, splitmerge (into) : içine karışmak, mix, join, zıt anl.: splitmerit : değer, erdem, fazilet, worth, virtue,
zıt anl.: disadvantagemetastasize : tüm vücuda yayılmakmeteor shower : meteor yağmurumiddle children : ortanca çocuklarmiddle-ground position : orta yollu bir tutummiddle-of-the-road : ılımlı bir yol veya politika
izleyen, ılımlı, moderatemiddling : orta (büyüklükte), mediummidshipman : deniz yardımcı subayımidwife : ebemight : güç, kuvvet, kudret, power, strengthmighty : güçlü, kudretlimigrating : göç edenmild : hafif, ılımlı, ılıman, moderate, slight,
zıt anl.: severe, intensemilestone : kilometre taşı, aşamamilitancy : militanlıkmilitary campaign : askeri harekatMilky Way : Samanyolumillennium : bin yılmimic : taklit etmek, kopya etmek, benzemek,
imitate, copymine-sweeping : mayın taramaminor : önemsiz, küçük, unimportant, insignificant,
zıt anl.: majorminority : azınlıkminute : 1) (okunuşu : maynıt) çok küçük, very
small, tiny; 2) tutanak,miracle : mucizemiraculous : mucizevi, doğaüstümirror : yansıtmak, reflectmiscalculate : yanlış hesaplamakmischief : yaramazlık, haylazlık, fesat, kötülük,
naughtiness, trouble, zıt anl.: good behaviourmisconception : yanlış kavram / yorum / kanı,
delusionmisdirect : yanlış yol göstermek, yanlış öğüt
vermek, kötü yönetmek / yönlendirmek,mislead, misinform
misery : perişanlık, sefalet, büyük üzüntü, suffering,distress
mislead : yanıltmak, misguide
misleading : yanıltıcı, deceptive, zıt anl.: true, actualmisplace : yanlış yere koymak, mislaymispricing : yanlış fiyatlandırmamisrepresentation : bilerek yanlış tanıtmamission : özel görev, uzay uçuşlarımistakenly : yanlışlıkla, incorrectlymistrust : güvensizlik, itimatsızlık, doubtfulness,
zıt anl.: trustmisunderstanding : yanlış anlama / anlaşılmamoat : kale / saray hendeğimobilize : harekete geçirmek, seferber etmekmode : usul, tarz, üslupmodest : alçakgönüllü, gösterişsiz, ılımlı, humble,
plain, zıt anl.: grand, immodestmodification : değişiklik, tadilat, alteration,
reshapingmodify : tadil etmek, (küçük) değişiklikler yapmak,
altermoist : nemli, rutubetli, damp, wet, zıt anl.: drymoisture : nem, rutubetmold : kalıpmolten : erimiş, sıvılaşmışmomentum : hızmonetary : parasal, malimonitor : izlemek, denetlemek, observe, supervisemonitor : izlemek, takip altında tutmakmonotonous : tekdüze, monotonmonsoon : musonmood : ruh halimoral judgements : ahlaki değerlendirmelermore or less : aşağı yukarı, az çokmoreover : bundan başka, ayrıca, üstelik,
additionally, furthermoremores : töre, görenekmorphological : morfolojik (bir dilde kabul edilebilir
sözcükler türetilmesi ile ilgili)mortality : ölümlülük, ölüm oranımosquito borne : sivrisinek tarafından taşınanmount : monte etmek, asmak, takmak, kurmak,
install, place; 2) tırmanmak, yükselmek,artmak, climb, rise, ascend, zıt anl.: descend,fall
move off : yola çıkmak, (bir yerden) ayrılmakMr. Mellon senior : baba Mellonmucous coat : bazı uzuvların iç yüzünü kaplayan
salgılı zar, sümüksü örtümucus : sümüksü salgımultidisciplinary : birçok bilim dalını ilgilendiren
www.bademci.com
46 - ÜDS Sözlüğü
mummify : mumyalamakmunitions : savaş gereçleri, mühimmat, cephanemuscle power : kas gücümushroom out : mantar gibi açılmakmutant : mutasyona uğramış organizmamysterious : gizemli, esrarlımystery : gizem, sır, esrar, secret, enigmamyth : söylence, efsane, mit, story, talenaively : safça, artlessly, zıt anl.: deviouslynaked eye : çıplak göznap : kestirmek, şekerleme yapmaknarrative : anlatım, accountnarrow (fiil) : daral(t)mak, contract, tighten,
zıt anl.: broadennarrow (isim) : dar görüşlü, kısıtlı, dar,
narrow-minded, partial, zıt anl.: broadnasty : kötü, çirkin, ayıp, pisnational health scheme : ulusal sağlık planınationalise : devletleştirmek, kamulaştırmaknative : yerlinatural causes : doğal nedenler / sebeplernaturalist : doğabilimcinaturalization : vatandaşlığa kabul etmenature : nitelik, tür, doğa, mizaç, character, typenaval : denize ait, deniz kuvvetlerine aitnaval explorer : deniz araştırmacısınavigate : yönlendirmek; (bir deniz aracıyla) denizde
gezmek, seyretmeknavigation : deniz veya uçak yolculuğu, seyrüsefernearly : neredeyse, hemen hemen, almostneatly : düzgün / tertipli bir şekilde, tidily, carefully,
zıt anl.: carelessly, untidilynecessarily : ister istemez, muhakkak, illa ki,
unquestionably, undoubtedly, zıt anl.: possiblynecessitate : gerektirmek, zorunlu kılmak, require,
call forneedlessly : gereksiz yere, unnecessarilyneglect : ihmal etmek, savsaklamak, aldırmamak,
ignore, zıt anl.: care for, concernnegligent : ihmalkar, inattentive, zıt anl.: diligentnegligible : önemsiz, yok denecek kadar az,
insignificant, minor, zıt anl.: considerable,significant
negotiation : müzakere, görüşme, debateneonatal : doğumdan sonraki dört hafta (ile ilgili)neoplasia : neoplazi, yeni ve anormal hücre
çoğalmasınetwork : ağ, şebeke
neurodegenerative : sinir dokusunun zamanla yokolması ile ilgili
neuron : nöron, sinir hücresineutrality : tarafsızlıknevertheless : yine de, bununla birlikte, however,
even soniche : niş (duvar içinde bırakılan oyuk, göz, hücre)nickname : takma ad, lakapnightmare : kabus, karabasanno less than : en az (başka bir şey ya da birisi)
kadarno more than geometrical : geometrik olmaktan
öteye geçmezno point : yararı / anlamı yokNoah’s flood : Nuh Tufanınobleman : asilzadenodule : yumru, düğüm, nodülnoise pollution : gürültü kirliliğinoise-induced : gürültü kaynaklı, gürültünün neden
olduğunominally : önemsiz / düşük orandanominate : 1) aday göstermek; 2) atamak,
görevlendirmek, appointnomination : adaylıknon-compliance : uymama, uygun davranmamanon-depletable : tükenmez, tüketilemeznonetheless : bununla birlikte, her şeye rağmen,
however, even sonon-evergreen : hep yeşil olmayannon-fiction : kurgusal olmayan düz yazınon-lethal : öldürücü / çok zararlı olmayannonsense : saçmalık, rubbishnot that I know of : bildiğim kadarıyla yok / değilnot to my knowledge : bildiğim kadarıyla hayır /
değilnotable : dikkate değer, remarkablenothing less than : hiç de önemsiz olmayan,
yabana atılamayacaknothing short of perfection : mükemmelin altında
hiçbir şeynoticeable : belli, açık, farkedilir, apparent, visible,
detectable, zıt anl.: ambiguous, hiddennoticeably : belli / açık / fark edilir bir şekilde,
apparently, remarkably, zıt anl.: ambiguously,vaguely
notion : düşünce, fikir, inanç, idea, thoughtnotorious : dile düşmüş, aşikâr, well-known, obviousnovel : yeni, yeni çıkmış, orijinal, original, fresh,
unique, zıt anl.: old, traditional
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 47
novelty : yenilik, yeni çıkmış şeynoxious : zararlı, öldürücünuance : nüans, ince ayrıntınucleation : nüve halini almanucleus : çekirdeknuisance : baş belası, pain in the necknumerous : sayısız, çok, pek çok, many, several,
zıt anl.: fewnursery : 1) fidanlık; 2) çocuk yuvası, kreş; çocuk
odasınutrient : besin, gıda, foodnutrient composition : besin bileşiminutrition : beslenme, nourishmentnutritional : beslenmeyle ilgilinutritious : besleyici, nourishing, wholesomenutritive : besleyiciobject : amaç, hedef, purpose, goal, objectiveobject to : itiraz etmek, karşı çıkmak, disagree,
disapprove, zıt anl.: agree, approveobjection : itiraz, karşı çıkma, opposition, criticism,
zıt anl.: agreementobjective : 1) amaç, gaye, goal, aim; 2) (sıfat )
nesnel, objektif, unbiased, zıt anl.: subjectiveobjectivity : nesnellikobligation : yükümlülük, zorunluluk, responsibility,
commitmentobligatory : (uyulması) zorunlu, compulsory,
binding, zıt anl.: optional, voluntaryoblige : mecbur etmek, zorunlu / yükümlü kılmak,
compel, obligateobscure : belirsiz, bulanık, karanlık, dim,
mysterious, zıt anl.: clearobsessive : saplantılı; aşırı, compulsive; excessiveobsolete : demode olmuş, terk edilmiş, yürürlükten
kalkmış, old-fashioned, outmoded,zıt anl.: new, contemporary, modern
obstacle : engel, hindranceobstinately : inatla, dik başlılıkla, stubbornlyobstruct : engellemek, tıkamak, block, impede,
zıt anl.: clearobstruction : engelleme, zorluk çıkarma,
impediment, hindrance, zıt anl.: releaseobstructive : engelleyenobtain : elde etmek, acquire, earnobtrusive : göze batan, kendini belli eden,
conspicuous, prominent, zıt anl.: unobtrusive,inconspicuous
occasion : olay, fırsat, vesile, gerek, neden, event,opportunity, cause
occasional : ara sıra olan, infrequent,zıt anl.: frequent
occasionally : bazen, ara sıra, now and then, fromtime to time, once in a while,zıt anl.: frequently, often
occupation : 1) işgal, invasion, seizure; 2) iş,meslek, uğraş, profession, vocation
occupational : meslekioccupy : işgal etmek, yerleşik olmak, resideoccur : olmak, meydana gelmek, happen, take placeodds : olasılık, ihtimal, chances, probabilityodour : kokuof its own accord : kendiliğinden, by itselfof this nature : bu türden, bu mahiyetteoff : açıklarındaoff the coast of : (bir yerin) kıyısından açıktaoffence : suç, crimeoffender : saldırgan, suçluoffensive : saldırgan, aggressive, zıt anl.: defensiveoffset : karşılamak, dengelemek, counterbalanceoff-stage : sahne dışındaoftentimes : sık sık, çokça, often, frequentlyoil-palm : yağlık hurmaold-age pension : yaşlılık sigortası, emeklilik sistemion a large scale : geniş çaptaon a mass scale : kütlesel boyuttaon a massive scale : muazzam boyutlardaon a scale unseen for decades : on yıllardır
görülmeyen bir boyuttaon a vast scale : çok geniş ölçekte, büyük orandaon account of : (bir şey)’den dolayı, için, nedeniyle,
because of, for the sake ofon moral grounds : ahlaki açıdanon one condition : bir şartlaon site : yerinde, mahallindeon such a scale : bu boyuttaon that account : o nedenle, o yüzdenon the grounds : nedeniyle, --e dayanarakon the increase : artışta olmakon the other hand : diğer taraftanon the whole : genel olarak, bütün olarak
alındığında, generally, by and large, overallon their own : kendi başlarınaon trial : deneme safhasındaone in a million : milyonda birone way or another : bir şekildeone way or the other : bir şekilde
www.bademci.com
48 - ÜDS Sözlüğü
one-to-one : birebir, yüz yüzeongoing : süregelen, devam eden, continuing,
zıt anl.: completedon-going : devam eden, süregelenonset : (birşeyin) başlangıcı, ilk adım, hücum,
saldırı, hamle, atılım, beginning, start,zıt anl.: end, termination
open up : başlatmak, yol açmak, pave the way for;(bir yerin) gelişmesine imkân vermek,ulaşılabilir hale getirmek
operate : çalış(tır)mak, işle(t)mek, run, functionoperating theatre : ameliyathaneoperation : harekat, operasyonopioid : uyuşturucu etki yapan şeyopium poppy : haşhaşopponent : rakip, düşman, competitor, enemyopportunity : fırsat, prospectoppose : karşı koymak, karşı çıkmak, itiraz etmek,
protest, resist, zıt anl.: supportopposed to : karşı, aleyhinde, against, zıt anl.: in
favour ofopposition : muhalefet, karşı koyma, direniş,
resistanceopposition : muhalefetoppressed : ezilmiş, baskı altında, exploitedoptimism : iyimserlikoptimist : iyimseroption : seçenek, seçim hakkı, opsiyon, alternative,
choiceoptional : isteğe bağlı, ücrete tabi, seçmeli, free,
voluntary, elective, zıt anl.: obligatory,compulsory
orbit : yörüngeorbital : yörüngesel, yörüngedekiorchard : meyve bahçesiordeal : karakter veya dayanıklılık denemesi; büyük
sıkıntıordered arrangement : düzenli yerleşimorderly : düzenli, düzgün, sistemli, regulated,
zıt anl.: disorderlyore : cevherorient : yöneltmek, ayarlamak, align, adjustorientate : yönlendirmek, yöneltmek, alıştırmak,
familiariseorientated : odaklıorientated : odaklı, (chemically orientated =
kimyasal odaklı)originate : (ilk defa) ortaya çıkmak, doğmak,
emerge, arise, zıt anl.: terminateornament : süsleme, süs
ornamental : dekoratif, süs olarak kullanılanornamentally : süs olarak, süsleme amacıylaoscillate : salınmak, gidip gelmek, dalgalanmakosteoclast : kemik hücrelerinin yıkımından ve
rezorpsiyonundan sorumlu hücrelerother than : dışında, haricindeotherwise : yoksa, aksi takdirde, or else, orotter : su samuruoust : yerinden etmek, çıkarmak, kovmakout of proportion : ters orantılı, zıt anl.:in proportionoutboard : (motor için) kıçtan takmaoutbreak : 1) ortaya çıkma, baş gösterme,
happening; 2) salgın, epidemicoutcome : sonuç, result, aftermathoutcry : protesto, haykırış, bağırma, protest, uproaroutdated : modası geçmiş, kullanımdan kalkmışoutgrow : (büyüyünce) -den vazgeçmek, (yaşça)
geride bırakmakoutlawed : yasaklanmış, yasadışı ilan edilmiş,
prohibited, banned, zıt anl.: allowed, permitedoutlay : masraf, gider, harcama, expense,
expenditureoutlet : çıkış noktası / yoluoutline (fiil) : taslağını çizmek, ana hatlarıyla
belirtmek, lay out, describeoutline (isim) : taslak, sketch, draftoutlook : bakış açısı, görünüm, gelecek, manzara,
viewpointoutnumber : sayıca geçmek, exceed, surpassout-of-favour : gözden düşmüşoutpatient : ayakta tedavi edilen hastaoutperform : daha iyi performans göstermek,
surpass, excel, zıt anl.: fall behindoutput : randıman, çıktı, üretim, verim, product,
yield, zıt anl.: inputoutrageous : haddi aşan, ahlaksız, çirkin, insafsız;
fahiş (fiyat); frapan (giysi), disgraceful,horrible, wicked, zıt anl.: decent
outright : kesin, tam, düpedüz, complete, definite,zıt anl.: hidden
outset : başlangıç noktası, beginningoutsider : bir grubun dışında olan kişioutstanding : önde gelen, başlıca, leading,
zıt anl.: ordinaryoutward : dışa doğru, outer, zıt anl.: inwardoutweigh : daha ağır basmak, exceed, surpassover a cup of tea : bir yandan çay içerkenover against : tersine, karşısında, as opposed to
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 49
overall : genel, toplam, kapsamlı, general, total,comprehensive, zıt anl.: particular, specific
overbearing : otoriter, zorba, ezici, despotic,oppressive, zıt anl.: democratic
overcast : bulutlu / kapalı havaovercome : aşmak, üstesinden gelmek, yenmek,
defeat, get over, zıt anl.: retreat, surrenderovercorrect : düzeltirken aşırıya kaçmakover-emphasised : aşırı vurgulanmışoverestimate : fazla tahmin etmek, abartmak,
overrate, zıt anl.: underestimateoverflow : taşmakovergrow : (bir yeri) sarmak, kaplamakoverhaul : onarım için elden geçirmeoverland : karadanoverloading : aşırı yüklemek, doldurmakoverlook : dikkate almamak, gözden kaçırmak,
disregard, ignore, miss, zıt anl.: notice, spotoverlooking : tepeden / yüksekten bakanoverly : fazla, aşırı derecede, excessivelyover-protected : aşırı korunanover-protective : aşırı koruyucuoverrate : (gereğinden) fazla önemsemek, magnify,
overestimate, zıt anl.: underrateoverride : (önemce) üstüne çıkmak, (diğerini) ikinci
plana itmekoverrun : 1) istila etmek, invade, occupy; 2) üzerini
kaplamak, üzerinden geçmekoverrun : üzerini kaplamak, üzerinden geçmekoverseas : denizaşırıoversee : göz kulak olmak, bakmak, supervise, look
afterovert : açık olarak, ortada, obvious, apparent,
visible, zıt anl.: hidden, covertovertime : fazla mesaioverturn : altüst etmek, devirmek, bozmak, upsetoveruse : gereğinden fazla kullanmak,
over-consumption, zıt anl.: spareoverwhelmingly : büyük / ezici bir çoğunlukla,
predominantlyoverworked : aşırı çalışmışowing to : nedeniyle, due tooxidative stress : oksidatif (oksijenli ortamda) baskıpace : hız; adımpack : sıkı sıkıya doldurmakpagan : putperestpainkiller : ağrı kesici / dindiricipale : soluk, uçuk renkli, donuk, faint, zıt anl.: dark,
bright
papillary dilation : gözbebeğinin açılması /genleşmesi
paralysed : felç olmuş, işlevini kaybetmişparalysis : felç, inmeparalyze : felç / kötürüm etmek, sakatlamak,
çalışamaz hale getirmek, cripple, disableparamount : üstün, en önemli, başlıca, principalparatyphoid : paratifoparent company : ana şirket (başka şirketlere sahip
olan veya onları kontrol eden şirket)parental : ebeveyne aitpartial : kısmi, zıt aln. completeparticipant : katılımcıparticipate : katılmak, yer almak, take partparticle : parçacıkparticular : belirli, muayyen, özel, specific, special,
zıt anl.: common, overallparticularly : özel olarak, özellikle, especially,
specifically, zıt anl.: generallyparticulate : çok küçük tanecik, zerre, partikülpartition : taksim, bölünme, bölmepartly : kısmen, partially, zıt anl.: completelypass : (yasa) geçirmek / çıkarmak, enactpass along : (insandan insana) aktarmak, conveypass off : (zamanla) kaybolmak, fade away,
disappearpass on (to) : (bir bilgi, söz vs.) (kişiden kişiye)
iletmek / göndermek, sendpass over : üstünden geçmekpass sentence on : kararı bildirmek / iletmekpassage : geçişpassionately : heyecanlı / ateşli / aşırı tutkulu /
hiddetli bir şekilde, intensely, movingly,zıt anl.: moderately, unemotionally
patch : arazi parçasıpatch : yama, benek, parça, arazi parçası, piece,
spotpatent (fiil) : patentini almakpatent (sıfat) : görünür, açıkpaternal : baba tarafındanpathological : patolojikpathology : patoloji (hastalıkların nedeni olan
yapısal ve fonksiyonel sapmaları inceleyenbilim dalı)
pathway : yol, patikapatrol : devriye gezmek, gözlemek, kontrol altında
tutmak, inspect, watchpatron : 1) hami, koruyucu, 2) sadık müşteripattern : diziliş şekli
www.bademci.com
50 - ÜDS Sözlüğü
pattern : tür, tarz, model, yöntem, style, type,method
pauper-school : yoksullar okulupave : (cadde, kaldırım vs.) döşemek, kaplamakpaved : üstü (asfalt, beton vs.) kaplıpay attention to : dikkat etmek, ilgilenmek, take
notice, zıt anl.: disregard, ignorepay consideration : saygı göstermek, --e karşı
düşünceli davranmak, göz önüne almak, payattention
pay off : tamamını ödemek, (borç) kapatmak; kargetirmek
peacekeeping : barışı korumapeak : doruğa çıkmak, en yüksek düzeye ulaşmak,
climax, crestpeak : doruk noktasıpeasant : köylü, villager, farmerpebble : çakıl taşı, çakılpedestrian crossing : yaya geçidipeel : kabarıp pul pul dökülmek; (kabuğunu, derisini)
soymakpeer : akran, emsalpenetrate : girmek, içine işlemek, nüfuz etmek,
enter, get in, go throughpenetrating : içe işleyen, etkilipeoples : halklar (people= halk)pepper spray : biber gazıper head : adam başı, kelle başıperceive : algılamak, anlamak, kavramak, fark
etmek, sezmek, understand, comprehend,notice, recognise, zıt anl.: misunderstand,miss
perception : algılama, algı, idrak, sezgi,understanding, apprehension, viewpoint
perfect : mükemmelleştirmek, refineperfectly : tamamen, tam anlamıyla, totallyperforation : delme, delik, delik açma, hole,
apertureperipheral : 1) dış yüzey veya kenara ait, çevresel,
external; 2) ikincil, marjinal, secondary;3) periferik, civarda, etrafta bulunan
perishable : dayanıksız, kolay bozulur, short-lived,spoilable, zıt anl.: durable
permanent : kalıcı, daimi, sürekli, lasting,unchanging, zıt anl.: temporary
permanently : kalıcı / daimi / sürekli olarak, forgood, zıt anl.: temporarily
permeable : geçirimli, geçirgenperpetually : daima, sürekli olarak, constantly,
continuously, zıt anl.: never, rarely
perplex : kafasını karıştırmak, şaşırtmak, confuse,astonish
perplexed : şaşkınpersecution : zulüm, eziyet, cruelty, brutality,
zıt anl.: benevolencepersist : 1) (bir şeyde) ısrar etmek, inat etmek,
persevere, zıt anl.: give up; 2) devam etmek,sürüp gitmek, prevail, zıt anl.: stop
persistence : süreklilik, devamlılık, sebat, continuity,decisiveness
persistency : kalıcılık, inatpersistent : ısrarlı, inatçı, sürekli, determined,
insistent, relentless, zıt anl.: irresolutepersonalised medicine : kişiselleşmiş tıpperspective : perspektif, bakış açısı, viewpoint,
approachpersuade : ikna / razı etmek, inandırmak, convince,
induce, zıt anl.: dissuade (from)persuasion : ikna etme, inandırma, convincingpertain : ait olmak, ilgili olmakpertaining to : ile ilgili olarak, with regard to, related
topervade : istila etmek, kaplamak, yayılmak,
bürümek, sarmak, spreadpessimistic : kötümser, karamsarpest : bitkilere zarar veren küçük hayvan, böcek,
mantar vs.pesticide : tarım ilacıpetiole : yaprak sapıpetition : dilekçe vermek, başvurmakpharaoh : firavunphase : evre, safhaphenomenal : olağanüstü, şaşılacakphenomenon : önemli / olağanüstü olay, fenomenphilanthropist : yardımsever, hayırseverphilanthropy : hayırseverlik, yardımseverlik, charity,
generosityphonological : sesbilimsel, fonolojikphysical education : beden eğitimiphysically demanding jobs : bedensel güç
gerektiren işlerpick up : 1) (başkasından bir alışkanlığı, hastalığı
vs.) kapmak, contract, zıt anl.: infect, transmit;2) (bir şeyi yerden ve genellikle elle)kaldırmak, lift
picturesque : tablo gibipier : (binada) kolonpile foundation : kazıklı temelpillar : sütun, dikme
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 51
pioneer (fiil) : yol açmak, öncülük etmek, initiatepioneer (isim) : öncüpioneering : öncülük eden, öncü, leadingpiracy : korsanlıkpitch : ses tonu / perdesipitcher : yaprakları ibrik şeklinde olanplace in charge of : (bir işin, görevin) başına
getirmek, sorumluluğunu vermekplace in context : yerli yerine oturtmakplague : acı, dert, rahatsızlık vermek, başa bela
olmak, annoy, botherplain : ova, düz alanplanetary : gezegenlerle ilgiliplaning : planyalama, rendelemeplant : fabrika, tesis, enerji santraliplaque : plaka, diş taşıplateau : düzey, plato, levelplateau (çoğ.) : (plateaux veya plateaus) yayla, platoplausible : akla yakın, makul, reasonable, logical,
zıt anl.: implausible, unlikelyplausibly : makul / akla yakın bir şekilde, reasonablyplay a part : rol oynamak, etkisi / katkısı olmak,
contributeplay down : hafife almak, önemsememekplay down to : (birinin) seviyesine inmekplay out : (mücadele, uğraş vs.) vermek, yapmak,
performplay up : 1) (bir şeye) dikkat çekmek, olduğundan
önemli göstermek, draw attention; 2) kötüdavranışlarda bulunmak, yaramazlık yapmak,misbehave
playwright : oyun yazarıpleasingly : hoşnut edici bir şekilde, memnuniyet
verici bir şekilde, pleasantlypleasurable : zevkli, keyifli, enjoyable, pleasant,
zıt anl.: mean, nastypledge : 1) söz, vaat, promise; 2) teminat, rehin,
guarantee, suretyplentiful : bol, çok, bereketli, verimli, abundant,
fertile, zıt anl.: meagre, scarceplentifully : bolca, çokça, bereketli bir şekilde,
abundantly, zıt anl.: sparinglyplot : (sinemada) olayların kurgusu veya ana öyküplunge : (fiyatlar vs. için) aniden ve büyük oranda
düşmek, baş aşağı gitmek, dropplurality : çoklukpoach : yasak bölgede avlanmakpoint out : (bir şeye) dikkat çekmek, call attention,
indicate, bring up
point to : işaret etmek, göstermek, denote, indicatepolar bear : kutup ayısıpolicing mission : polislik görevipolicy : 1) sigorta poliçesi; 2) siyaset, politika, tutumpolio : çocuk felcipolished : cilalanmış, parlatılmışpollinate : tozlanmak, polen yaymakpollution : kirlenme, kirlilik, contaminationpolyphony : çokseslilikpool : birikmek, toplanmakpopulous : yoğun nüfuslu, kalabalık, crowdedporch : sundurmaport : iskele tarafı (sol)portray : betimlemek, tanımlamak, resmetmek,
illustrate, depictports of call : ziyaret edilen limanlarpose : (sorun, zorluk vs.) yaratmakpose a threat : tehdit oluşturmakpossess : sahip olmak, have, ownpost : makam, mevki, pozisyonposterity : gelecek kuşaklar, next generationpost-traumatic : travma / sarsıntı sonrasıpostulate : gerçek olduğunu varsaymakposture : duruş, hal, tutum, position, attitudeposture : postür, bedenin (oturma vs. esnasındaki)
duruş şeklipost-war : savaş sonrasıpotent : güçlü, etkili, strong, effective, zıt anl.: weak,
impotentpotentially : potansiyel olarakpour into : (içine) akıtmakpour into : büyük kalabalıklar halinde gelmek,
üşüşmekpourable : dökülebilirpoverty : yoksulluk, fakirlikpower : itici güç vermekpower-operated : makine yardımıyla çalıştırılanpracticable : uygulanabilir, yapılabilir, elverişli,
possible, zıt anl.: impracticablepraise : övgü, appreciation, zıt anl.: criticismprayer hall : namaz salonuprecarious : güvenilmez, istikrarsız, kuşkulu,
doubtful, delicate, zıt anl.: secure, safeprecast concrete : önceden dökülmüş betonprecaution : tedbir, önlem, safeguardprecede : önce gelmek, önde olmak, come first,
zıt anl.: succeed, follow
www.bademci.com
52 - ÜDS Sözlüğü
precious : değerli, valuableprecipitation : yağışprecise : 1) tam, kesin, definite; 2) dikkatli, titiz,
rigorous, zıt anl.: indefinite, inaccurateprecisely : tam olarak, kesinlikle, titizlikle, exactly,
definitely, zıt anl.: probably, questionablyprecision : kesinlik, doğruluk, açıklık, accuracy,
zıt anl.: imprecision, inaccuracypredator : yırtıcı hayvanpredecessor : 1) ata, cet, ancestor; 2) aynı amaçla
daha önce yapılmış araç, forerunnerpredict : tahmin etmek, öngörmek, anticipate, guesspredictable : önceden söylenebilir, öngörülebilir,
foreseeable, zıt anl.: unpredictableprediction : tahmin, kestirimpredictor : belirleyici, ölçüpredictor : uçaksavar atış noktasını belirleyen aletpredominant : ağır basan, hakim olan, çoğunlukta
olan, en etkili, ruling, prime, prevailing,zıt anl.: minor, subsidiary
predominantly : genelde, çoğunlukla, above all, ingeneral, zıt anl.: least of all
predominate : üstün olmak, hakim olmakpre-eminence : üstünlük, seçkinlik, superiority,
dominance, zıt anl.: inferioritypre-eminent : üstün, seçkin, superior, distinguished,
zıt anl.: inferior, second-ratepreface : önsöz, (fiil ) önsözü olmakpreferably : tercihen, more desirablypreference : tercihprehistory : tarih öncesipremature : erken doğmuş, gelişmemiş,
olgunlaşmamış, immature, undeveloped,unripe, zıt anl.: mature, developed
preoccupation (with) : (zihni bir şey) ile meşgulolma
prescribe : 1) emretmek, kural olarak koymak,enjoin, dictate; 2) (ilaç, tedavi vs.) reçeteyazmak / vermek
prescription : reçetepresence : varlık, (hazır) bulunma, existence,
attendance, zıt anl.: absencepresent : sunmak, takdim etmek, ortaya koymak,
introduce, demonstrate, manifestpresent with : vermek, göstermek, givepresentably : prezantabl / sunulabilir bir şekilde,
suitablypresentation : sunum, sergilemepreservative : koruyucu
preserve : korumak, maintain, conserve, securepress ahead : (zorluklara rağmen) ilerlemek, devam
etmek, push aheadpress conference : basın toplantısıpress-coverage : basına konu olmapressing : acil, ivedi, sıkboğaz edenpressurising : basınç altında tutanpresumably : tahminen, galiba, by reasonable
assumptionpresume : sanmak, tahmin etmek, varsaymak,
believe, suppose, thinkpretended : sözde, gerçek dışıprevail : hüküm sürmek, hakim olmak, yaygın
olmak, be common, dominateprevailing : geçerli, yaygın, hakim olan, dominant,
current, widespread, zıt anl.: unusual, rareprevalent : 1) olagelen, yaygın, common, current,
widespread, zıt anl.: rare, uncommon;2) hüküm süren, etkin, predominant, ruling
prevalent : yaygın, sıkça rastlanan, prevailingprevent (from) : (bir şey)’den alıkoymak, önlemek,
önüne geçmek, hinder, stop, zıt anl.: let, allowpreventable : önlenebilirprevention : önleme, engelleme, avoidance,
protectionpreventive : önleyici, engelleyici, defensivepreviously : önceden, daha önceleri, earlier,
formerly, zıt anl.: subsequentlyprey : avprimarily : öncelikle, aslında, esasen, initially,
essentiallyprimary : birincil, ana, temel, main, principle,
zıt anl.: secondary, subordinateprimate : primat (en gelişmiş ve zeki memeli
gruplarına ait herhangi bir üye)prime (isim) : asıl, baş, başlıca; mükemmel, birinci
kalite, chief; perfectprime (fiil) : harekete hazır hale getirmek, make
readyprimeval : tarih öncesi çağlara ait, başlangıçtan beri
var olan, aboriginalprimitive : ilkel, basit, simple, uncivilisedprinceling : küçük prensprincipally : esas olarak, mainly, chieflyprinciple : ana, esas, main, majorprior (to) : önceden, önceki, precedingpriority : öncelik, precedenceprisoner : mahkum, tutuklu, esir, tutsakpristine : bozulmamış, saf
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 53
privatisation : özelleştirmeprivilege : ayrıcalık, concessionprivileged : ayrıcalıklı, imtiyazlı, advantaged,
favoured, zıt anl.: underprivilegedpro- : lehinde, --den yanaproactive : muhtemel sorunları, ihtiyaçları vs.
öngörüp ona göre harekete geçenprobe : araştırmak, incelemek, investigate, exploreproblems of this nature : bu türden sorunlarprocedural : usule aitproceed : 1) ilerlemek, devam etmek, advance,
continue, zıt anl.: stop; 2) (bir şeyden)kaynaklanmak / ortaya çıkmak
processing : işleme, treating, working onproclaim : ilan etmek, açıklamak, declare, announceproduce : ürün, tarım ürünleriproductive : üretken, prolific, fruitful,
zıt anl.: unproductiveproductivity : üretkenlik, output, efficiencyprofit-oriented : kar amacı güdenprofound : derin, büyük, kapsamlı, deep, serious,
intense, zıt anl.: superficialprofoundly : derin, kuvvetli, deeply, thoroughly,
zıt anl.: weakly, superficiallyprofusely : çokça, bolcaprognosis : prognoz (bir hastalığın süresi ve gelişimi
hakkında tahmin)progress : ilerleme, gelişme, advancement,
development, zıt anl.: regressprogress : ilerleme, gelişme, advanceprogressive : 1) ilerici, reformist, zıt anl.:
conservative; 2) (hastalık için) ilerleyen;3) derece derece, tedrici
progressively : gittikçe, gitgide, graduallyprohibit : yasaklamak, forbid, banprohibition : yasak, banproject : planlamak, tasarlamak; yansıtmak,
izdüşürmekprolific : üretken, verimli, doğurgan, productive,
fruitfulprolong : uzatmak, sürdürmek, extend, carry on,
zıt anl.: shortenprolonged : uzun süreliprominence : ün, çarpıcı şey, celebrity, distinctionprominent : öne çıkan, dikkat çeken, remarkable,
outstandingpromise : 1) (bir olguya) işaret etmek, (bir şeyin
olacağını) vaat etmek; 2) söz vermekpromising : umut verici, geleceği parlak, hopeful,
bright, zıt anl.: unfavourable
promote : (reklamla) tanıtmak, desteklemek,advocate, encourage, publicise,zıt anl.: impede, obstruct
prompt : çabuk, acele, speedy, rapid, zıt anl.: late,slow
promptly : çabucak, hızla, kolayca, rapidly, easily,readily, zıt anl.: slowly, late
prone (to) : eğilimli, yatkın, sensitive, susceptible,zıt anl.: immune, resistant
propagate : üre(t)mek, çoğal(t)mak, reproduce,multiply; yay(ıl)mak, spread
propel : itmek, ileriye hareket ettirmekpropeller : itici güçle çalışan; pervaneproper handling : gereği gibi ele alma / halletmeproperly : doğru dürüst, gerektiği gibi, uygun bir
şekilde, correctly, duly, zıt anl.: improperly,unduly
property : özellik, characteristic, featureprophecy : kehanetprophesy : kehanette / tahminde bulunmakproportion : oran, orantı, nispet, percentage,
zıt anl.: disproportionproportionally : orantılı (olarak), relativelyproposal : öneri, teklif, suggestionpropose : önermek, teklif etmek, ileri sürmek,
recommend, offer, suggestproposition : öneri, teklif, suggestionpropulsion : itici güçprose : nesir, düzyazıprosecute : (aleyhine) dava açmak, litigate, sueprosecution : 1) ceza davası, cezai takibat; 2) iddia
makamıprospect : başarı şansı, olasılık, ihtimal, expectancy,
likelihoodprosperity : refahprosperous : refah içinde, müreffehprotection : koruma, shelter, securityprotective : koruyucuprove : 1) (bir şey olduğu) ortaya çıkmak /
anlaşılmak, (proved problematic : problemliçıktı); 2) kanıtlamak, ispatlamak
proverb : atasözüprovide (with) : sağlamak, bulmak, temin etmek,
supply, render, zıt anl.: withholdprovide for : geçimini sağlamak, imkan hazırlamak,
bring up, foster, zıt anl.: neglect, ignoreprovided that : koşuluyla, şartıylaprovision : 1) sağlama, tedarik, sağlanan imkanlar,
supply; 2) hüküm
www.bademci.com
54 - ÜDS Sözlüğü
psychic : psişik, ruhsalpsychosocial : psikososyalpublic apology : kamu önünde özür dilemepublic finance : kamu finansmanıpublication : yayın, basılı metinpublicise : reklamını yapmak, promote, advertise,
zıt anl.: conceal, suppresspull down : yıkmak, demolish, destroy,
zıt anl.: erect, set uppull in : toplamak, gatherpull out of : (bir yerden)’den ayrılmak / çıkmak, quit,
leave, zıt anl.: joinpull through : (bir bela veya hastalıktan) kurtulmak /
kurtarmak, paçayı kurtarmakpull up (to / with) : (diğer bir yarışmacı vs. ile) aynı
düzeye gelmek, (diğerini) yakalamakpulley : makara, kasnakpulmonary : akciğere aitpulse : nabızpump out : dışarı pompalamak, püskürtmekpunching : zımbalamapunitive : cezai, penalpurchase : satın alma, buyingpurely : 1) yalnızca, sadece, exclusively;
2) tamamen, bütünüyle, completelypurgatory : Araf (cennetle cehennem arasındaki
yer)pursue : izlemek, peşine düşmek, aramak, (bir
uğraşı) sürdürmek, chase, trail, seek,zıt anl.: give up, quit
pursuit : izleme, takip, peşinde olma, chase,accomplishment
put a premium on : prim / değer vermekput across : etkili bir şekilde anlatmak / açıklamak /
söylemek, convey, expressput ahead of : (bir şey)’in önüne / ilerisine geçirmekput an end to : (bir şey)’e son noktayı koymak,
onu bitirmekput aside : bir kenara koymak, biriktirmek,
saklamak, save, spareput at risk : tehlikeye atmak, riske sokmakput down : 1) (yere, geri veya aşağı) koymak, lay;
2) yazmak, kaydetmek, enter, make a recordof
put emphasis on : vurgulamak, emphasise, stressput forward : önermek, ileri sürmek, proposeput high on its list of priorities : öncelik listesinin
üst sıralarına koymakput in : (zaman) harcamak, spend
put in its simplest terms : en basit anlatımlaput into effect : yürürlüğe koymak, put into forceput into force : yürürlüğe koymak, put into effectput into practise : uygulamaya koymak / geçmekput like that : o şekilde ele alınırsaput off : 1) (bir şeyden) soğutmak, tiksindirmek,
repel; 2) ertelemek, postponeput on : 1) (elbise vs.) giymek, wear; 2) (ışık vs.)
açmak, turn on; 3) eklemek, addput out : 1) söndürmek, extinguish;
2) sinirlendirmek, upsetput out of : (bir yerden) çıkarmak, dışarı atmakput over : (bir şeyin) anlaşılmasını sağlamakput pressure on : baskı yapmak, (bir şey yapmaya)
zorlamakput right : düzeltmek, yoluna koymak, rectify,
zıt anl.: damage, worsenput through : 1) (başarılı bir) sonuca ulaştırmak,
implement; 2) (telefonda) bağlamak, connectput to good use : iyi bir şekilde kullanmakput to the test : test etmek, teste tabi tutmakput together : bir araya getirmek, birleştirmek,
toplamakput up with : tahammül etmek, dayanmak, toleratepuzzle (fiil) : şaşır(t)mak, hayrete düş(ür)mek,
confuse, bafflepuzzle (isim) : bilmecequalified enough : yeterince vasıflıqualify for : (bir iş) için gerekli niteliklere sahip
olmak, hak kazanmak, be eligiblequalitative : nitel, niteleyiciquantifiable : miktarı belirlenebilir / ölçülebilirquantify : nicelemek, sayıya dökmek, count,
measurequantitative : nicelquantitative trait : nicel özelliklerquarter : makamquarter : yer, yön, çevre, topluluk (kendisinden bir
şey gelen veya beklenen merci)queue : sıra, kuyruk, waiting linequintessence : mükemmel bir örnekquit : bırakmak, vazgeçmek, leave, give uprabies : kuduzrace : yarışracial discrimination : ırk ayrımcılığıracially : ırk yönündenracism : ırkçılıkradiation : yüksek hızlı parçacık veya
elektromanyetik dalgalar yoluyla enerji iletimi
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 55
radionuclide : radyonüklid, bir elementin radyoaktifizotopu
rage : şiddetle devam etmek, storm, surgeraid : baskın, akınrain down : (yağmur gibi) yağarak düşmekraise : 1) (para) toplamak, collect, gather;
2) yetiştirmek, büyütmek, nurture, breedrampant : alıp yürümüş, gemi azıya almış, dal budak
sarmış, widespread, uncontrollable,zıt anl.: under control
random : rasgele, tesadüfi, haphazard, accidental,zıt anl.: systematic
range : 1) dizi, sıra; 2) erim, menzil; 3) mutfak ocağırange (from -- to) (fiil) : dizmek, sıralamak,
sınıflandırmak, rate, rank, classify, (bir şey) ile(başka bir şey) arasında değişmek,
rank above / below : (birinden) yüksek / aşağırütbede / düzeyde olmak
rank first : birinci olmak, birinci sırayı almakrank high : üstlerde olmak, (sıralamada) yukarıda
olmakrapid : çabuk, hızlı, tez, quick, zıt anl.: slowrapidly : hızla, çabucak, quickly, fast, zıt anl.: slowlyrare : nadir, az bulunur, scarce, zıt anl.: commonrarely : nadiren, barely, seldom, zıt anl.: often,
frequentlyrarity : nadirlik, seyreklik, infrequency,
zıt anl.: commonness, amplituderash : kurdeşen, isilik, deride ortaya çıkan
kızarıklıklarrate of damage : hasar oranırather than : (bir şey)’den çok / ziyadereach : ulaşmak, varmak, arrive, comereact (to) : tepki göstermek, respondreadily : kolayca, zamanında, seve seve, easily,
promptly, willinglyreadily : hazırda / kolayda (olan şey), promptlyreadiness : hazır olma, çabukluk, isteklilik,
preparednessreasonable : makul, mantıklı, fair, sound,
zıt anl.: unreasonablereasonably : makul oranda / düzeyde, oldukça,
acceptablyreassurance : (birinin) endişelerini gidermeye
çalışma, encouragementrebound : düzelme, recoveryrebound : çarpıp geri sıçramak, geri tepmekrecall : anımsamak, hatırlamak, remember,
zıt anl.: forget
recast : yeniden biçim vermekreceive the blame : suçlamaya maruz kalmak,
suçlanmak, suç onun üstüne kalmakreceived more than his share of praise : payına
düşen övgüden fazlasını aldıreceptacle : kap, hazne, container, holderrecession : (ekonomide) durgunlukrecessive : çekinik, geri plandaki, diğeri tarafından
bastırılan, withdrawing, zıt anl.: dominantrecipe : formül, yöntem; yemek tarifirecipient : alıcı, hizmet görenreciprocating : karşılık gelen, dengi olanreckon : sanmak, düşünmek, saymak, hesaplamak,
think, calculatereclaim : kullanılabilir hale getirmek, regainrecognise : 1) farkına varmak, realise, be aware of;
2) tanımak, identifyrecognise (as) : (olarak) tanımak, remember,
identify, distinguish, zıt anl.: forgetrecognised : kabul görenrecognition : kabul, onay, tanıma, acceptance,
approval, acknowledgement, zıt anl.: refusal,rejection
recognizable : tanınabilir, ayırt edilebilir, discernible,distinguishable
reconcile : uzlaştırmak, aralarını bulmak,harmonise, integrate, zıt anl.: alienate
reconnaissance mission : keşif görevireconsider : tekrar ele almak, yeniden incelemekreconstruct : (kısmen bilinen bir şeyin) bütününü
belirgin hale getirmek, (olayları) yerli yerinekoymak, restructure
reconstruction : yeniden inşa, yeniden yapma /düzene sokma
record-breaking : rekor kıranrecorded history : kayıtlı / yazılı tarihrecount : anlatmak, hikaye etmek, (bir şeyin
öyküsünü) aktarmak, tell, narraterecover : iyileşmek, kendine gelmek, improve, get
well, zıt anl.: deterioraterecoverable : yeniden kazanılabilirrecovery : (hastalıktan, yok olmaktan vs.) kurtulma,
iyileşme, telafi, yeniden elde etme, cure,remedy, retrieval, zıt anl.: deterioration,worsening
recovery ward : ameliyat sonrası kendine gelmeodası
recreational : eğlence türündenrecreational opportunity : eğlenme fırsatı
www.bademci.com
56 - ÜDS Sözlüğü
recruit : 1) asker toplamak, asker yazmak, enlist;2) (bir iş için) eleman aramak, işe almak,employ
recruitment : eleman / personel aramarecurrence : yineleme, tekrarlama, repetitionrecurrent : yinelenen, tekrarlayan, repetitive,
zıt anl.: single, uniquerecurring : tekrarlayan, recurrentrediscovery : tekrar keşfetmeredistribute : dağılımını değiştirmek, yeniden
dağıtmakreduced : (içindeki cevher oranı) azaltılmış,
indirgenmişreef : resif, sığ su kayalığıre-establish : eski haline dön(dür)mek, restorerefer to : 1) başvurmak, turn to, resort to; 2) söz
etmek, bahsetmek, mention, bring upreference : 1) başvuru, kaynak, source; 2) bahis,
remark, mentionrefine : saflaştırmak, arıtmak, düzeltmek, purify,
improverefined : rafine, arıtılmış, zıt anl.: coarse, cruderefinement : arıtma, saflaştırmarefit : yeniden kullanıma hazır hale getirmekreflect : yansıtmak, göstermek, showreflection : yansımarefrain from : çekinmek, sakınmak, kendini tutmak,
abstain from, avoid, zıt anl.: give in, indulgerefreshed : tazelenmiş, canlanmışrefreshingly : canlandırıcı / diriltici / umut verici
şekilde, stimulatingly, zıt anl.: exhaustinglyrefute : (delillerle) çürütmek, yanlışlığını kanıtlamak,
discredit, invalidate, zıt anl.: confirmregain : yeniden elde etmek / kazanmakregard : 1) (as ile birlikte) saymak, gözüyle bakmak,
(olduğuna) inanmak, believe, deem;2) ilgilendirmek, dikkate almak, pay attention,consider
regarding : ile ilgiliregardless of : (bir şey’)e bakılmaksızın, without
considering, in spite ofregister (fiil) : kayıt etmek, tescil etmek, recordregister (isim) : sicil, kayıtregistry : sicil, kayıtregret : pişmanlık duymak, esef etmek, feel sorry,
repent, zıt anl.: welcomeregrettable : üzüntü veren, pişmanlık uyandıran,
unfortunate, pitiful, zıt anl.: desirableregrettably : ne yazık ki, maalesef, unfortunately
regulate : düzene sokmak, düzenlemek, ayarlamak,denetim altında tutmak, adjust, arrange,monitor, zıt anl.: upset, confuse, mess up
regulator : düzenleyici, kural / kanun koyucureign : saltanat, hükümdarlıkreinforce : desteklemek, takviye etmek,
sağlamlaştırmak, güçlendirmek, pekiştirmek,strengthen
reinforced concrete : betonarmereinforcing : destekleyici, takviye edicireinstate : eski mevkiini / görevini geri vermekreintroduce : yeniden tanıştırmak, tekrar piyasaya
sunmak, bir yasa vs.’yi tekrar yürürlüğekoymak
reintroduction : tekrar ortaya çıkmareiterate : tekrarlamak, repeatreject : reddetmek, refuse, deny, zıt anl.: acceptrejected : yadsınmış, reddedilmişrejection : ret, geri çevirmerelapse : sağlığı kötülemek, depreşmek, eski kötü
huylarına geri dönmek, get worserelate to : ile ilgili olmak, ilgilendirmek, have
connection withrelated to : ile ilgilirelative to : görecerelatively : göreceli olarak, nispeten, comparativelyrelativism : bağıntıcılık, görecelikrelay : nakletmek, aktarmak, pass on, transmitrelease (fiil) : (haber, bildiri vs.) basıp yaymak, (filim,
albüm vs.) piyasaya çıkarmak, salıvermek,kurtarmak, issue, discharge, liberate,zıt anl.: detain, imprison
release (isim) : salma, dışarı verme, yayma,discharge
relentless : 1) bitmez tükenmez, endless;2) acımasız, merhametsiz, insafsız, pitiless,merciless
relevance : ilinti, (konuya) uygunluk, ilişki, bearing,connection
relevant : konuyla ilgili, yerinde, appropriate,zıt anl.: irrelevant
reliability : güvenilirlik, credibilityreliable : güvenilir, emin, sağlam, trustworthy,
dependable, zıt anl.: unreliablereliably : güvenilir bir biçimde, trustily,
zıt anl.: unreliablyrelic : kalıntırelief : 1) ferahlama, rahatlatma, alleviation;
2) yardım, help; 3) nöbeti devralan kişirelief supplies : yardım malzemesi
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 57
relieve : 1) rahatlatmak, ferahlatmak, alleviate,comfort, zıt anl.: aggravate, intensify;2) kurtarmak, rescue; 3) nöbeti devralmak,
reluctant : isteksiz, gönülsüz, unwilling, hesitant,zıt anl.: willing, eager
reluctantly : isteksizce, gönülsüzce, unwillingly,zıt anl.: willingly, eagerly
rely on : güvenmek, bel bağlamak, depend, entrust,zıt anl.: distrust
REM : uykuda rüyaların görüldüğü süreç, (REM :rapid eye movement)
remain : kalıntıremain uncurtailed : azalmadan kalmakremaining : geriye kalanremarkable : dikkate değer, olağanüstü, notable,
extraordinary, zıt anl.: ordinaryremarkably : dikkate değer bir şekilde, belirgin bir
şekilde, considerably, noticeably,zıt anl.: slightly
remedy (fiil) : çaresini bulmak, düzeltmek, cure,treat, restore
remedy (isim) : çare, ilaç, deva, cure, reliefreminder : hatırlatma, hatırlatıcı şeyremission : hafifle(t)me, azal(t)ma, alleviation,
relaxation, zıt anl.: worseningremnant : kalıntı, arta kalan şeyremote : uzak, etkisini geç gösteren, distantremote-controlled : uzaktan kumandalıremotely : uzaktan, from a distance, zıt anl.: closelyremotely : uzaktan yakından, en ufak ölçüderemotely operated : uzaktan kumandalıremoval : yerini değiştirme, ortadan kaldırmaremove : ortadan kaldırmak, kaldırmak, çıkarmak,
take away, eliminate, zıt anl.: installrender : vermek, sağlamak, give, provide, supplyrenew : yenilemek, onarmak, re-establish, mendrenewable : yenilenebilirrenewable resources : yenilenebilir kaynaklarrenewable-energy : yenilenebilir enerjirenovate : yenilemek, tadilat yapmak, recondition,
restorerenovation : yenileme, tadilatreorder : yeniden düzenlemekrepay : geri vermek, ödemek, return, pay backrepeatedly : tekrar tekrar, defalarca, over and overrepetitive : tekrarlamalı, yinelemeli, recurrentreplace : (başkasıyla) değiştirmek, yenilemek,
change, substitute, supplant
replacement : ikame, yenileme, değiştirme,replasman, yerine koyma
replacement pancreas : yedek pankreasreplenishment : (bir kaptaki eksilmiş olan sıvıyı vs.)
doldurma, yenilemereplica : kopyarepository : ambar, deporepresent : 1) temsil etmek, act as; 2) göstermek,
betimlemek, nedeni olmak, depict, display,correspond to
representation : tasvir, betimlemerepresentative : örnek, tipik, exemplary, typical;
mümessil, temsilcireproduce : 1) kopyalamak, taklit etmek, imitate;
2) üremek, çoğalmak, yavrulamak, propagate,redo, make more
reproduction : üreme, reprodüksiyonreproductive : üreyen, yavrulayan, çoğalan, fruitful,
fertile, zıt anl.: infertilereputable : saygın, respectable, esteemed,
zıt anl.: disreputablereputably : saygın bir şekilde, honourablyreputation : itibar, ad, ün, credit, esteemrepute : ad, şöhretreputedly : sözde, güya, rivayete göre, according to
general beliefrequirement : gereksinim, ihtiyaç, talep, necessity,
claimrequisite : gerekli, (isim ) gerekli şey, necessary,
necessityresemblance : benzerlik, similarity,
zıt anl.: distinctionresemble : benzemek, andırmak, look / be like, take
after, zıt anl.: differ fromresentful : küskün, dargın, gücenik, offendedreserve : saklı tutmakreservoir : hazne, havza, deporeset : yeniden ayarlamak / başlatmakreshape : yeniden şekillendirmek, alterreside : ikamet etmek, oturmak, live, dwellresidency : 1) doktorluk ihtisas devresi;
2) ikametgah, mesken, residenceresidential : yatılıresidual : artık, arta kalan, leftover, remainingresin : reçineresist : direnmek, karşı koymak, withstand, confrontresist : direnmek, karşı koymak, oppose, withstand,
confront, zıt anl.: surrender, yield toresistance : direniş, karşı koyma, opposition
www.bademci.com
58 - ÜDS Sözlüğü
resistant : dayanıklı, dirençli, enduring, hardy,zıt anl.: delicate, tender
resolution : karar, çözüm, decisionresolve : 1) azalmak, iyiye gitmek, recover; 2) karar
vermek, decide; 3) çözmek, solveresolve : 1) çözmek, solve; 2) karar vermek, decide;
3) azalmak, iyiye gitmek, recoverresort : tatil beldesi, dinlenme yeriresort to : (çare olarak bir şey)’e başvurmak, employresource : kaynak, olanak, supply, meansrespectability : saygınlık, dignity, zıt anl.: vulgarityrespective : (birden fazla unsur için) her birinin ayrı
ayrı (özelliklerinden bahsederken), (therespective dangers of flying and driving)
respiration : soluma, hava alıp vermerespiratory : solunumla ilgilirespiratory system : solunum sistemirespite : erteleme, soluk alma, pause, reliefrespond to : tepki göstermek, reactresponse : yanıt, karşılık, tepki, reply, reactionrest on : (bir şey)’e dayanmak, --den destek almak,
count on, depend on, be supported byrest with : (birisinin) sorumluluğunda olmak, be the
responsibility ofrestless : hiç durmayan; huzursuz, hurried; uneasy,
zıt anl.: calm, peacefulrestore : restore etmek, eski haline döndürmek,
fix, reestablish, reconstructrestraint : kısıtlama, (kendini) dizginleme, baskı,
restriction, self-control, suppression,zıt anl.: relief, indulgence
restrict : kısıtlamak, sınırlamak, limit, restrain,zıt anl.: broaden, enlarge
restricted : kısıtlı, sınırlı, limited, confined,zıt anl.: free, unlimited
restriction : kısıtlama, limitationrestrictive : kısıtlayıcı, sınırlayıcı, limitingrestructure : yeniden yapılandırmak, reorganiserestructuring : yeniden yapılandırmaresume : yeniden başlamak, kalınan yerden devam
etmek, restart, carry on, zıt anl.: abandon,suspend
resumption : yeniden başlama, sürdürmeresurgence : tekrar faaliyete geçme, aktif hale
gelme, revivalresurrect : yeniden diriltmek / canlandırmak / ortaya
çıkarmak, reviveresuscitation : yaşama döndürme, canlandırma,
diriltme, revival
retain : tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek, keep,hold, zıt anl.: give up, let go
retain : tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek, keep,hold; zıt anl.: give up, let go
retaliation : misilleme, reactionretardation : retardasyon, (zeka vs. için) gerilikretention : alıkoyma, tutma, hatırda tutma, holding,
keeping, memory, zıt anl.: releaseretire : emekliye ayrılmakretirement : emeklilikretract : geri / içeri çek(il)mek, withdrawreturn to favour : (birisinin) şansının dönmesi,
(bir şeyin) yeniden popüler olmasıreturn to power : iktidara dönmekreturn to prominence : tekrar ünlenme / rağbet
görmereturn to the fore : tekrar ön plana çıkmakreveal : göstermek, açığa vurmak, ortaya çıkarmak,
tell, show, disclose, zıt anl.: conceal, hiderevelation : 1) açığa çık(ar)ma, keşif, disclosure,
zıt anl.: covering up; 2) vahiy, ayetrevenue : gelir, kazanç, hasılat, incomereverberate : yankılanmak, aksetmekreversal : (bir siyasi anlayışı, kararı vs.) köklü bir
şekilde değiştirme, (işlerin vs.) tersinedönmesi
reverse : aksi, ters, geri, opposite, contrary,backward, zıt anl.: parallel, same, forward
reversible : geri döndürülebilir, eski halinegetirilebilir, zıt anl.: irreversible
revert to : (bir şey)’e geri gitmek, --e dönmekreview : yeniden gözden geçirmek, yeniden
incelemek, go overrevise : gözden geçirip düzeltmek, modify, (isim :
revision)revitalize : yeniden canlandırmak, diriltmek, reviverevival : yeniden canlanma, diriliş, uyanışrevolt : isyan, ayaklanmarevolution : devrimrevolutionary : devrimci, çığır açan, devrim
niteliğinderevolutionise : devrim niteliğinde değişiklik
yaratmak, tabuları yıkmakrevolve : bir nokta veya eksen etrafında dönmekreward : ödül, prize, zıt anl.: punishmentrewarding : doyurucu, tatmin edici, satisfactoryrhetorical : söz sanatına özgürhyme : uyak, kafiyerich in vitamins : vitamince zengin
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 59
rickets : raşitizmrid of : (bir şey)’den kurtarmak, free, relieveridge : dağ silsilesiridiculous : gülünç, saçmaright : düzeltmekright away : hemen, derhal, at once, immediatelyright from the very start : ta en başından beriright / left-wing : sağcı, solcurightly : haklı olarak, correctlyrigidity : katılık, sertlik, strictness, zıt anl.: leniencerigidly : sıkıca, sağlam bir şekilde, stiffly,
zıt anl.: looselyrigorous : özenli, dikkatli, sıkı, kurallardan
şaşmayan, strict, tight, zıt anl.: lax, relaxedriot : ayaklanma, başkaldırma, isyanrioter : isyancı, ayaklanmacı, rebelripe : olgunripen : olgunlaş(tır)mak, maturerise to importance : önem kazanmakritual : ayin, adetrival (isim) : rakip, opponent, competitorrival (fiil) : (birisi) ile rekabet etmek / kadar iyi olmak,
compete withroar : gürlemeroast : fırında pişirmek (et ve diğer yemekler için),
kavurmak (kahve vs.)rob (of) : yağma / talan etmek, elinden almak,
çalmak, yoksun bırakmak, take, stealrobotics : robot bilimrobust : sağlam, gürbüz, güçlü, dinç, sound, strong,
zıt anl.: frail, weakrole model : (başkaları için) örnek alınan kişi veya
şeyrot : çürümek, decompose, go badrotary : dönel, (bir eksen etrafında) dönenrotate : (kendi ekseni veya merkezi etrafında)
dön(dür)mek; (bir işi) sırayla yapmakrough : 1) kaba, takribi, approximate,
zıt anl.: accurate, precise, exact;2) zor, sıkıntılı
roughly : kabaca, yaklaşık olarak, aşağı yukarı,approximately, about, more or less;zıt anl.: accurately, exactly
route : hat, güzergâh, rotaroyalty : 1) imtiyaz / patent / telif hakkı ücreti;
2) krallık, saltanatrubber bullet : plastik kurşunrubber-coated : plastik kaplı
rubbish : 1) saçma, saçmalık, nonsense; 2) çerçöp,döküntü, garbage
ruin : harap / perişan etmek, yıkmak, devastate,destroy, zıt anl.: restore, construct
rule : karar vermek, hükmetmek, judge, deciderule of law : hukuk kuralı, hukukun üstünlüğürule out : yok saymak, ortadan kaldırmak, exclude,
zıt anl.: includeruler : ülke yöneticisiruling : yasa, kural, hükümrun : işletmek, çalıştırmak, yönetmek, operate,
managerun off the same system : aynı sistemi kullanarak
çalışmakrun on : 1) durmadan konuşmak; 2) (zaman)
geçmek, pass; 3) ile çalışmak, operate onrun out (of) : 1) yit(ir)mek, bit(ir)mek, tükenmek,
tüketmek, exhaust, deplete; 2) geçerliliğiniyitirmek, expire
run over : ezmek, taşmak, tekrarlamak, gözdengeçirmek
run through : 1) çabucak tüketmek, israf etmek,use up; 2) delmek, delip geçmek, pierce
run up : art(tır)mak, yüksel(t)mek, rise, raise,increase, zıt anl.: fall, decrease
running costs : işletme giderlerirunning water : (taşıma su değil) evde mevcut su
tesisatından sağlanan surunway : pistrupture : kırmak, yırtmak, break, tear apartrural : köylerde oturanrush (fiil) : koşarak gitmek, acele et(tir)mek, hurry,
zıt anl.: dawdlerush (isim) : koşuşturma, acele etmerushing : hızla akansacrifice : feda etmek, give up, forfeitsafety : emniyet, güvenlik, security, refuge,
zıt anl.: danger, hazardsail : yelkensales literature : satış sloganları, reklam / tanıtım
yazılarısaline injection : tuz enjeksiyonusalmon farming : çiftliklerde somon balığı
yetiştiriciliğisample : örnek, numune, example, specimensampling : örneklemesanction : 1) yaptırım, ceza; 2) onay, kanun, kararsanitary : sıhhi, sağlıkla ilgilisassafras : Amerika’ya özgü bir ağaç
www.bademci.com
60 - ÜDS Sözlüğü
satellite-borne : uyduya yerleştirilmişsatiation : doygunluksatiety : doyum, doygunluk, fullnesssatisfactory : tatmin edici, acceptable, adequate,
zıt anl.: unsatisfactory, poorsaturate : doyurmak, emdirmeksaturated : doymuşsaturation : doyma, doygunluksave up : bir süre içinde yavaş yavaş biriktirmeksay : örneğin, söz gelimiscale : ölçekscaling : pullanma, pul pul olmascan : tarama, yakın inceleme; (fiil ) taramak,
browse, look throughscant : sınırlı, yetersiz, az, limited, inadequate,
zıt anl.: abundant, amplescar : yara izi, yara izi bırakmakscarce : az bulunur, kıt, rare, scantscarcely : nadiren, güçlükle, çok az, barely, hardly,
zıt anl.: enough, sufficientlyscarcity : kıtlık, az bulunma, deficiency, inadequacy,
zıt anl.: abundancescare : korkuscarlet fever : kızıl humma hastalığıscary : korkutucu, ürkütücüscatter : serpmek, saçmak, dağıtmak, yaymak,
dispersescene : manzara, görüntü, sahne, olay, sightscene of disaster : felaket bölgesiscenery : doğal manzarascent : koku, smell, odoursceptic : şüpheci kimsesceptically : kuşkucu bir şekilde, suspiciouslyscepticism : kuşkuculuk, şüphecilikschedule : program, tarifescheduled : programlanmışscheme : hareket planı, proje, düzen, tertip, strategyschizophrenia : şizofrenischolar : bilgin, akademisyenscholarship : 1) bilim; 2) bursschool : ekolscience fiction : bilimkurguscope : kapsam, saha, alan, faaliyet alanı, range,
extent; fırsat, olanakscourge : bela, felaket; kırbaçscouring : aşındırmascrape : sürtmek
scratch : kaşımak, tırmalamakscreen : perdelemekscreening : eleme (belirli niteliklere sahip şey veya
kişilerin tarama sonucu belirlenmesi),perdeleme
screening test : eleme testi, tarama testiscrew thread : vida dişiscript : el yazısıscuba diver : balıkadam (oksijen tüpü ile dalan)sculpt : heykel yapmaksculpture : heykel, heykeltıraşlıkscurvy : iskorbüt (yetersiz vitamin C alımına bağlı bir
hastalık)seabed : deniz dibiseafloor : deniz tabanıseafood harvest : deniz mahsulleriseal : fokseal off : sızdırmayacak şekilde kapamak,
mühürlemek, block offseaport : limanseaweed : deniz yosunusecond year running : üst üste ikinci yılsecondary : ikincil, tali, subordinate, subsidiary,
zıt anl.: fundamental, essentialsecondary condition : ikincil sağlık sorunusecond-rate : ikinci sınıfsecrete : salgılamaksecretion : salgılama, salgısecular : laiksecular : dünyevi; laiksecure : güvence altına almak, ele geçirmek,
sağlamak, ensuresedate : (hastayı operasyon vs. öncesi) uyutmaksedative : sakinleştirici, sedatif (ilaç)sedentary : oturarak geçirilen / yapılansediment : tortu, çökeltisedum : damkoruğu bitkisisee he eats plenty of meat etc. : bol miktarda et vs.
yesin / yedirinsee off : (birini) geçirmek / uğurlamak / yolcu etmeksee through : (zor bir durumda) desteklemek,
yardım etmek, support, helpseed coat : tohum kabuğuseek : aramak, araştırmak, peşine düşmek, look for,
pursue, inquireseek (for) : aramak, araştırmak, look forseeker : arayan kişiseemingly : görünüşe göre, evidently
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 61
seep : sızmaksegment : parça, bölüm, kısım, kesim, dilimsegregation : fark gözetme, ayrı tutma, ayrımseize : tutmak, yakalamak, el koymak, ele geçirmek,
grab, catch, zıt anl.: relinquishseize on : alıp kullanmaya hevesli olmak, hook ontoseldom : nadiren, pek az, seyrek, rarely,
zıt anl.: oftenselected : seçilmişselective : seçici (kişi), özellikle itinayla seçilmiş
(şey)selectively : seçicilik gözeterek, titizlikle,
discriminatingly, carefullyself supporting : kendi kendine yeterliself-confidence : kendine güvenself-perception : kendini idrak / algılama / kavramaself-satisfaction : kendinden hoşnut olmaself-sufficient : kendine yeterlisemi-dome : yarım kubbesemi-settled : yarı yerleşiksend for : (birisini) çağırtmak, (bir şey) getirtmek,
summonsend off : (mektup, paket vs.) göndermek, postaya
vermek; 2) yolcu etmeksend out for : (bir şeyin) gönderilmesi için sipariş
vermeksenile : bunaksenior management : kıdemli / üst düzey yöneticilersensation : duyu, duygu, duyarlık; heyecan
uyandıran olay, sansasyon, feeling, emotionsense : algılamak, anlamak, sezmek, perceive,
graspsense of community : cemaat / topluluk / birliktelik
duygususense of pattern : desen anlayışısensibility : ayırt etme yetisi, duyarlılıksensible : mantıklı, akla uygun, aklı başında,
realistic, rational, zıt anl.: foolishsensibly : mantıklı bir şekilde, akıllıca, reasonably,
zıt anl.: foolishlysensitive : duygulu; duyarlı, hassas, alıngan,
emotional; delicate, zıt anl.: insensitive; thick-skinned
sensitivity : duyarlılık, hassasiyet, responsiveness,zıt anl.: insensitivity
sensuous : duyulara hitap eden, exciting, sensualsentence : ceza vermek, --e mahkum etmek, punishsentence : karar, hükümsentence of death : idam kararı
sentiment : duygu, düşünce, emotion, opinionseparation : ayırma, birbirinden uzaklaştırmaseparation : ayrılma, ayırma, break-up, split,
zıt anl.: unificationseparatism : ayrılıkçılıkseptic sore throat : septik farenjitsequence : ardışıklık, birbiri ardına gelme, sıra, dizisequencing : sıraya sokmaserene : berrak, durgun, dingin, huzurlu, tranquil,
peacefulserialization : tefrika halinde yayımlamakserve a purpose : bir amaca hizmet etmekserve as : görevini görmek, --e yaramakserve up : sağlamak, temin etmek, provideservice : hizmet etmek, serveserving : porsiyonsession : oturum, celseset back : (ilerlemesini) geciktirmek, geriye atmak,
delayset down : 1) (kural vs.) koymak / belirlemek, fix,
establish; 2) yazarak kaydetmek, recordset down to : (bir şeyi) bir nedene bağlamakset foot : (bir işe / yere) adımını atmakset in : yerleştirmek, yerine oturtmak, fit into, fix inset in : 1) yerine otur(t)mak, yerleş(tir)mek, fit into,
fix in; 2) kalıcı hale gelmek, becomeestablished
set in motion : harekete geçirmek, başlatmak, startset off : çalıştırmak, başlatmak; (bir işe) girişmek;
yola çıkmak, startset out : başlamak, yola koyulmak, begin,
commence, zıt anl.: stay, haltset over : (bir şeyi bir şeyin) üstüne yatırmak /
koymakset up : kurmak, dikmek, inşa etmek, institute, erect,
build, zıt anl.: destroy, demolishsetback : aksama, başarısızlık, misfortune,
disappointment, zıt anl.: breakthroughsetting : zaman ve mekan, ortam, dekorsettle : 1) (bir yere) yerleş(tir)mek, iskân etmek,
dwell, inhabit; 2) halletmek, çözmek, kararavarmak, conclude, resolve
settle down : uslanmak, yola gelmek, sakinleşmek,calm
settle on : (konusunda) karara varmak, mutabıkkalmak, decide on
settlement : yerleşim yerisevere : sert, katı, şiddetli, ciddi, firm, hard, rigid,
serious, difficult, zıt anl.: soft, mild
www.bademci.com
62 - ÜDS Sözlüğü
severely : sertçe, şiddetle, harshly, sharply,zıt anl.: leniently, softly
severity : sertlik, şiddet, ciddiyet, harshness,seriousness
sewage : pissu, lağım suyu, wastesewerage : kanalizasyonsewing machine : dikiş makinesishaft : şaft, milshallow : sığshare in : pay sahibi olmak, rol almak, participate insharply : sertçe, harshly, sternly, zıt anl.: lightly,
gentlyshatter : 1) paramparça etmek, tuzla buz etmek,
smash; 2) bozmak, harap etmek, ruinshear : kırpmak, (yün) kırkmak, biçmekshearing : kesme, kırkmashed : 1) (bir şey)’den kurtulmak, üstünden atmak,
dökmek, fall off; 2)shed : (ışık vs.) yaymak, diffuse; (yaprak, gözyaşı,
tüy) dökmek, pour forthshed light on : (bir şey)’i aydınlatmaksheep-rearing : koyun yetiştirmesheer : saf, halis, yalnız, ancak, tam, pure, completesheer weight of evidence has swept away all
doubt : somut deliller bütün kuşkuları silipsüpürdü
shell : kabukshelter : sığınmak, take refugeshelter (fiil) : korumak, örtmek; sığınmak, cover;
take refugeshelter (isim) : sığınak, barınak, korunaksheltered : korunmuş, korunaklı, mahfuzshield : korumak, siper olmak, protectshift : kaymak, yönelmek, değişmek, switch, altershoot (fiil) : ateş etmekshoot (isim) : filiz, sürgünshop display material : dükkanda sergilenecek
malzemeshoplifting : dükkanlardan mal çalmashortage : eksiklik, kıtlık, deficiency, scarcity;
zıt anl.: abundanceshortfall : eksik, açık, deficit, shortageshort-lived : kısa süreli, geçicishort-term : kısa vadelishoulder : sırtlamakshow off : gösteriş yapmak, caka satmakshow up : gözükmek, meydana çıkmak, appear,
zıt anl.: disappear
show up : ortaya çıkmak, appearshower : (bir şey)’e boğmak, yağdırmakshrewd : kurnaz, açıkgöz, clever, artful,
zıt anl.: stupidshrine : yatır, türbeshrink : 1) (kumaş vs.) çekmek contract;
2) azal(t)mak, değeri(ni) azal(t)mak, diminishshrinkage : fireshroud : kaplamak, örtmek, gizlemek, gömmek,
bury, conceal, zıt anl.: expose, revealshrubby : çalılıkshun : (bir şey)’den uzak durmak, avoid, evadeshut down : kapamak, faaliyetini durdurmak, close
downsibling : kardeşside-effect : yan etkisidestep : bertaraf etmek, --den kaçınmak, avoid,
bypass, zıt anl.: confront, seeksift out : inceleyerek bir grubu diğer bir gruptan
ayırmak, sort out, classifysight : görüş, görme yetisi, manzara, vision, scenesign language : işaret dilisignificance : önem, importancesignificantly : önemli ölçüde, büyük oranda,
considerablysignify : 1) göstermek, show; 2) anlamına gelmek,
mean, stand forsilent : sessiz, quiet, zıt anl.: audible, loudsimplicity : sadelik, basitlik, plainness,
zıt anl.: difficultysimultaneous : aynı anda, eşzamanlı, concurrentsimultaneously : aynı anda (olan, yapılan),
eşzamanlı, concurrently, synchronicallysincere : içten, samimi, açık yürekli, frank, genuine,
zıt anl.: insincere, falsesingle-storey : tek katlısingly : tek başına, individuallysinister : uğursuz, kötüsink : 1) (değer, seviye vs.) azalmak, decrease;
2) batmaksink into poverty : yoksulluğa düşmeksit on : üstüne oturmak, işlem yapmayı geciktirmeksite : inşaat sahası, şantiye, sit alanısite-specific : mekana özgüsizeable : oldukça büyük, big, large, zıt anl.: small,
tinyskeleton : iskeletskilfully : becerikli bir şekilde, maharetle
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 63
skip : (gidilmesi gereken bir yere) gitmemek, (bir işivs.) es geçmek, (okul) asmak, avoid, escape
ski-resort : kayak tatili beldesiskull : kafatasıskylight : dam penceresiskyscraper : gökdelenslab : kalın dilim / levhaslave : esir, köleslavery : köleliksleep aid : uyumaya yardımcı ilaçsleep through : (bir gürültü vs. rağmen) uyumaya
devam etmek, (bir şey boyunca) uyumaksleepiness : uyuklama halislender : ince uzunslightly : az miktarda, yüzeysel, bir parça, a little,
insignificantly, zıt anl.: immenselyslip : kaymak, slide, glideslippage : performans düşüklüğü, kayma, düşüşsloping : meyillislotting : yarık / delik açmaslowdown : yavaşlama, azalma, retardation, declinesluggish : yavaş, durgun, kesat, dragging,
zıt anl.: active, energeticslump : (fiyat, oy, müşteri sayısı vs.’de) düşüşslurred : sözü ağızda geveler biçimdesmall-scale : küçük çaplısmart : yetenekli, brilliantsmelt : madeni eritmeksmog : kirli hava kütlesi, dumanlı sissmoke plume : havada uzanan dumansmother : boğmak, havasız bırakmaksnack on : (bir şeyler) atıştırmaksnore : horlamaksnowflake : kar tanesiso far : şimdiye kadar, şu ana kadar, until now, to
dateso far as : kadar, kadarıyla, as far as, (So far as I
am concerned : Bana kalırsa / göre)so far as possible : mümkün olabildiğinceso long as : sürece, müddetçe, as long assoar : yükselmek, artmak, (yukarıya) fırlamak;
süzülerek uçmak, ascendso-called : 1) sözde; 2) denilen, adı verilen (fazlaca
bilinmeyen şeyler için)socket : oyuk, yuvasoften : yumuşatmaksoil : toprak(lar)solar : güneşle ilgili
solar-type : güneş benzerisolely : sadece, tek başına, only, merelysolicitor : avukatsolid : 1) sağlam, güvenilir, sound, reliable,
zıt anl.: unreliable; 2) bütünsolid wood : masif ahşapsolidity : elle tutulur olma, belli bir şekle sahip olmasolo : tek başına (yapılan gösteri vs.)solvable : çözülebilir, halledilebilir, resolvable,
zıt anl.: insolvablesooner or later : er (ya da) geçsoot : is, kurumsooty : isli, kurumlu, duman rengisophisticated : ince zevk sahiplerine hitap eden,
ileri düzeyde, gelişmiş, komplike, rafine,elaborated, refined, zıt anl.: naive
sophistication : olgunlaşma, gelişmişliksort out : 1) düzenlemek, sınıflandırmak, classify;
2) (sorun vs.) çözmek, yoluna koymak, settle,solve
sound : sağlam, sağlıklı, esaslı, güvenilir, solid,healthy, reliable, zıt anl.: unhealthy, unreliable
sound barrier : ses duvarısource : kaynak, köken, origin, rootsouring : ekşime, bozulmasovereignty : egemenlik, dominionspace port : uzay limanıspace shuttle : uzay mekiğispace-bound : uzayda mahsur kalmışspan : 1) süre, duration, term, 2) (fiil ) (bir süreyi)
kapsamak, bir yandan bir yana uzamak,stretch 3) köprünün ayakları arasındaki açıklık
spare : (tatsız bir şeyden) kurtarmak, relieve / savefrom
sparingly : tutumlu bir şekilde, thriftily,zıt anl.: extravagantly
spark (fiil) : tetiklemek, kışkırtmak, trigger, provokespark (isim) : kıvılcımsparklingly : pırıltılı bir şekilde, brilliantly, glowinglyspatial tasks : uzamsal işler (uzaklık, yön, alan gibi
mekana veya içindekilere ait özelliklerikavramayı gerektiren işler)
special effects : özel efektlerspecialisation of labour : işgücünün uzmanlaşmasıspecialisation : uzmanlaşmaspecialty : uzmanlık alanı, professionspecies : (hem tekil hem çoğul) cins, türspecific : belirli, distinct, particular, zıt anl.: general
www.bademci.com
64 - ÜDS Sözlüğü
specifically : özel olarak, özellikle, especially,particularly, zıt anl.: generally
specified : belirlenmişspecify : 1) belirtmek, indicate; 2) koşul olarak öne
sürmek, stipulatespectacular : muhteşem, harika, görkemli,
wonderful, astonishingspectator : seyirci, izleyicispeech defect : konuşma bozukluğuspeed up : hızlandırmak, çabuklaştırmak,
accelerate, zıt anl.: delay, retardspeedboat : sürat motoruspeedily : hızlı / çabuk bir şekilde, fast, quickly,
zıt anl.: slowlyspell : 1) süre; 2) nöbetspend on : (bir şey için) para harcamakspending power : alım gücüsperm whale : kaşalot balinasısphere : alan; kürespice : baharatspicy : baharatlıspin : 1) dön(dür)mek, (yün, pamuk vs.) eğirmek,
örmek, turn, rotate, 2) daireler çizerek dikinedüşme
spiral nebula : sarmal yapılı yıldız takımıspirit : ruh, anlam, gayret, hevesspirometer : nefes ölçer, spirometresplendid : harika, muhteşem, beautiful, gorgeoussplit : çatlamak, yarmak, bölmek, break up, come /
pull apart, zıt anl.: joinspoil : boz(ul)mak, berbat etmek, ruin, impair,
zıt anl.: enhance, helpsponge : süngerspontaneity : kendiliğinden oluşspontaneous : kendiliğinden olan; spontane, anında
yapılan, unplanned, automatic,zıt anl.: planned, calculated
spontaneously : aynı andasporadically : münferit, dağınık, düzensiz, tek tükspot (isim) : seçmek, görmek, (yerini) bulmak,
detect, locatespot (fiil) : nokta, küçük yerspouse : (evlilikte) eşspread (fiil) : yayılmak, yaygınlaşmak, dağılmak,
expand, zıt anl.: shrinkspread (isim) : yayılma, yaygınlaşma, expansion,
zıt anl.: reductionspring from : (bir şey)’den kaynaklanmak, originate,
emerge
spring up : türemek, birdenbire meydana gelmek,emerge, zıt anl.: disappear, fade
spring-loaded : yay ile kurulmuşspur : mahmuzlamak, dürtüklemek, teşvik etmek,
incite, triggerspy : casussqueeze : ezmek, sıkmak, suyunu çıkarmak,
zorlayarak almak, press, extract, extortsqueeze into : dar bir geçitten içeri girmek,
sıkışarak girmekstabilize : sabitle(n)mek, dengele(n)mek,
otur(t)mak, settle, balancestable : istikrarlı, kararlı, sabit, sağlam, steady,
zıt anl.: variablestaged play : sahnelenmiş oyunstaggering : çok şaşırtıcı, neredeyse inanılmazstagnant : durgunstained : lekelenmişstamp out : yok etmek, eradicatestance : tutum, duruş, attitude, approachstand accused of : suçlanır durumda olmak,
sorumlu tutulmakstand for : simgelemek, yerine geçmek, signify,
representstand in awe : korku ve hayranlık duymakstand to reason : makul olmak, akla yatmakstand up to / against : karşısına dikilmek,
korkusuzca karşı çıkmakstandstill : durma noktasıstaple : temel (gıda vs.) maddesistarboard : sancak tarafı (sağ)stark : gerçekleri (olduğu gibi) yansıtan, sade,
katıksız, absolute, downright, zıt anl.: fuzzy,indistinct
starkness : ıssızlık, çıplaklık, boşlukstart off : başlamak, başlangıç yapmak, begin, set
off, zıt anl.: finish, endstart out (as) : (olarak) çalışmaya başlamakstart up : (bir işe) başlamak, (iş) kurmak, begin (a
business)startling : çok şaşırtıcı, astonishing, amazing,
zıt anl.: ordinary, dullstarvation : şiddetli açlık, açlıktan ölmestarve : çok acıkmak, açlıktan ölmekstarving : açlık çeken, açlık çekmestate assets : devlet malları / varlıklarıstate of affairs : işlerin durumu, keyfiyetstate of emergency : acil durumstate of war : savaş hali
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 65
statesman : devlet adamıstationary : hareketsiz, yerinde duran, kıpırdamayanstationery : kırtasiyestatue : heykelstature : 1) başarı sonucu kazanılmış önem, ün;
2) boy, pos, endamstatute : kanun, yasa, tüzük, kuralsteadily : tutarlı, istikrarlı, devamlı, invariably,
regularly, zıt anl.: falteringlysteady : tutarlı, istikrarlı, sabit, değişmeyen, devamlı,
sağlam, stable, consistent, zıt anl.: unsteady,shaky
steal a glance / glances at : çabuk ve farkettirmeden bir bakış / bakışlar atmak
stealthy : kendini fark ettirmeyen, sinsi, sessiz,secretive, silent
steam room : buhar odasısteer : (direksiyon, dümen vs. ile) yön vermekstem : sapstem cell : kök hücrestem from : (bir şey)’den gelmek / kaynaklanmak,
originate fromstep out : dışarıya adımını atmakstep up : hızlandırmak, speed upstickiness : yapışkanlıkstiff : katı, sıkı, hard, rigid, zıt anl.: easy, slackstiffness : sağlamlık, dayanıklılık, sertlik, firmness,
rigidnessstifle : boğmak, bastırmak, gelişmesini engellemek,
choke, prevent, suppressstifling : boğucustill : dingin, durgun, hareketsiz, sessiz, calm, stable,
silent, zıt anl.: activestillborn : ölü doğmuşstimulant : uyarıcı, uyarıcı maddestimulate : uyarmak, teşvik etmek, excite, inspire,
motivate, zıt anl.: discouragestimulating : canlandırıcı, uyarıcı, reviving,
invigoratingstimulation : teşvik, uyarmastimulus : uyarım, uyarıcı şeystink bomb : kötü koku bombasıstipulate : şart koşmak, condition, specifystipule : yaprak sapının dibindeki çift yaprakçıkstir up : kışkırtmak, bulandırmak, karıştırmak,
provokestock market : borsa, hisse senedi piyasasıstockbroker : borsa simsarıstoke : ateşe kömür atmak
stomach upset : mide bozukluğustore up : depolamakstorehouse : depostorm : şiddetle saldırmak, fırtına gibi esmek, ragestow away : (gemide, uçakta) gizlice yolculuk etmekstowaway : kaçak yolcustraight away : derhal, hemen şimdistraighten : (eğri iken) düzel(t)mekstraightforward : 1) basit, kolay, simple,
zıt anl.: complicated; 2) apaçık, gizlisi saklısıolmayan, açık sözlü, candid, zıt anl.: evasive
strain (fiil) : 1) germek, gerginleştirmek, stress,stretch, zıt anl.: relax; 2) (kendini) zorlamak,çok gayret etmek, strive, struggle, zıt anl.: laze
strain (isim) : gerginlik, stres, stress, tensionstrait : boğazstrangely : işin tuhafı, gariptir kistrap : kemerle bağlamakstream : 1) akım; 2) dere, çaystrengthen : güçlendirmek, sağlamlaştırmak,
reinforce, invigorate, zıt anl.: weaken,undermine
strenuous : yorucu, ağır, zor; gayretli, tiring, heavystress : vurgulamak, altını çizmek, emphasise,
underlinestretch (fiil) : ger(il)mekstretch (isim) : (zaman) dilimi; bölüm, kısım, parçastretch (into) : (boyunca) uzamak, yayılmakstrict : 1) tam, birebir, exact; 2) sert, katı, sıkı,
kurallara tam olarak uyan, tight, rigorous,zıt anl.: lax, relaxed
strict symmetry : tam bir simetristrictly : tartışmasızca, tamamen, exclusively,
entirelystrictly speaking : doğrusunu söylemek gerekirsestricture : kınama, yerme, criticism, condemnationstrike (fiil) : 1) bulmak, ulaşmak, come upon,
discover; 2) çarpmak, etkilemek, etkibırakmak, affect, move
strike (isim) : grevstrike up : (bir şeye, özellikle müzik çalmaya)
başlamak, beginstriking : göze çarpan, dikkat çeken, göz
kamaştıran, astonishing, outstanding,zıt anl.: ordinary
striking a good bargain : iyi bir ticaret yapmak, iyikar elde etmek
stringer : geçirgen kayastrip : hava sahası şeridi
www.bademci.com
66 - ÜDS Sözlüğü
strip (of) : soymak, çıkarmak, sıyırmakstrive : çabalamak, gayret etmek, uğraş vermek,
struggle, endeavourstroke : felç, inmestructural : yapısalstructure : yapıstructured : yapısal, yapılandırılmışstructured : biçimlendirilmiş, yapısallaştırılmışstud (fiil) : çıtçıtla iliştirmek, tutturmakstud (isim) : dikme, saplama, saplanmış çubukstunning : nefis, hayret vericistunningly : akıl almaz (şekilde, boyutlarda vs.)sturdy : sağlam, dayanıklı, gürbüz, sağlam, firm,
solid, zıt anl.: weakstylistic : üslupsal, üslup ile ilgilisubconscious : bilinçaltısubdue : (bir korkuyu, isteği vs.) bastırmak,
suppresssubject : denek, kobay; konu, mevzusubject matter : konusubject to : tabi, maruz, conditional, dependingsubjective : öznel, sübjektif, personal, zıt anl.:
objectivesubmarine : denizaltı, deniz dibisubmerge : batırmak, daldırmak, su altında
bırakmaksubmerged : suya batmış, su altındasubmersion : suya batma / dalma, sular altında
kalmasubmission : 1) arz, sunma, presentation;
2) teslimiyet, boyun eğme, surrender, yieldingsubmit : 1) arz etmek, sunmak, present; 2) boyun
eğmek, teslim olmak, surrendersubscription : aboneliksubsequent : sonraki, sonra gelen, (zaman ya da
sıra olarak öncekini) takip edensubsequently : sonraları, daha sonra, afterwards,
zıt anl.: previouslysubside : dinmek, azalmak, diminish, ease off,
zıt anl.: risesubsidence : göçük, çöküntüsubsidize : sübvansiyonla desteklemek, (kısmen)
finanse etmeksubsidy : sübvansiyon, mali yardım / desteksubsistence : (kıt kanaat) geçinme, ekmek kapısı,
livelihood, sustenancesubsistence production : temel ihtiyaçlar için
üretimsubsoil : yüzeyin hemen altındaki toprak
substance : 1) madde, material, entity; 2) öz, esas,asıl anlam, essence
substantial : önemli, bol, important, amplesubstantially : önemli ölçüde, oldukça çok,
considerablysubstantiate : kanıtlamak, ispat etmek, prove,
confirm, establish, zıt anl.: disprove, denysubstitute (fiil) : yerine koymak, ikame etmek,
exchange, replacesubstitute (isim) : (bir şeyin veya kişinin) yerine
geçen, yedek, replacement, reservesubstratum : alt tabaka, temelsubtle : ince, narin, fark edilmesi zor, delicate,
insidioussubtlety : incelik, ince ayrıntı, delicacy, detailsubtly : azıcık, belli belirsiz, slightlysubtropics : yarı tropik bölgeler, tropik bölgelere
yakın bölgelersuburban : banliyöye ait, banliyöde bulunansucceed : 1) takip etmek, izlemek, --den sonra
gelmek, follow, zıt anl.: precedesuccession : birbirini izleme, dizi, sequencesuccessive : peş peşe, ard arda, consecutive,
zıt anl.: interruptedsuccessively : peş peşe / üst üste / arka arkaya
gelen, olan, consecutivelysuccumb : yenilmek, teslim olmak, surrender, give
in, submit, zıt anl.: conquer, resistsuck away : emip uzaklaştırmak / götürmeksuds : köpüksuffer (from) : (bir hastalığın vs.) sıkıntısını çekmek,
(bir şey)’den zarar görmeksuffering : ıstırap, acı, dert, çile, cefa, eziyet, misery,
painsufficient : yeterli, enough, adequate,
zıt anl.: insufficient, inadequatesufficiently : yeterince, enough, adequately,
zıt anl.: insufficientlysuggest : 1) izlenimini bırakmak, hissini vermek,
indicate, imply; 2) ileri / öne sürmek, önermek,advise, propose
suggestion : öneri, ileri sürülen fikir, advicesuicide : intiharsuicide attack : intihar saldırısısuicide, both committed and attempted : hem
gerçekleşen hem de girişilen intiharsuit : uygun gelmek / düşmek, --e göre olmak, be
appropriate, fit insuitably : uygun bir şekilde, gereği gibi,
appropriately
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 67
suited to : (bir şey)’e uygun olmaksum up : özetlemek, summarisesuperb : enfes, fevkalade, mükemmel, first-rate,
excellent, zıt anl.: poorsuperbly : enfes / mükemmel bir şekilde, excellently,
zıt anl.: poorlysuperdam : büyük barajsuperficial : 1) derin olmayan, yüzeysel, shallow,
external, zıt anl.: deep, profound; 2) sahte,özensiz, gelişigüzel, false, inattentive,zıt anl.: genuine
superficially : yüzeysel olarak, lightly, partially,zıt anl.: profoundly, thoroughly
superflous : gereksiz, lüzumu olmayan,unnecessary
superior : üstün nitelikli, kaliteli, üstün, better,high-class, zıt anl.: inferior, worse
superiority : üstünlük, dominance, supremacy,zıt anl.: inferiority
supernatural : doğaüstüsupersede : (yeni bir şey eskisinin) yerini almak,
replace, take oversuperstition : batıl inanç, hurafesuperstitious : batıl itikatlısupervision : gözetim ve denetim, superintendence,
administrationsupplant : yerini almak, yerine geçmek, replacesupplement (fiil) : (etkisini) arttırmak, enrich,
reinforcesupplement (isim) : ek, tamamlayıcı şey, additivesupplier : tedarikçisupplies : erzak, malzemesupply : stok, rezerv, arz, stock, reservesupportive : destekleyicisuppress : bastırmak, durdurmak, çıkmasını
önlemek, restrain, withhold, zıt anl.: encouragesuppression : gizli tutma, durdurmasupremacy : üstünlük, egemenlik, domination,
superioritySupreme Court : Temyiz Mahkemesi, Yargıtaysurface : su yüzüne çıkmak, görünmek, ortaya
çıkmak, emerge, appear, come up,zıt anl.: submerge, sink, disappear
surface treatment : yüzey işlemlerisurge : aniden yükselmek, soar, climbsurpass : geçmek, geride bırakmak, exceed,
overweigh, zıt anl.: fall behindsurplus : fazlalık, artakalan miktar, excess,
zıt anl.: shortage
surpress : baskılamaksurround : çevrelemek, çevirmek, kuşatmak,
enclose, bordersurrounding : çevresindeki, etrafındaki, encirclingsurveillance : gözetleme, gözetimsurvey (isim) : anket, inceleme, genel bakış, inquiry,
scrutiny, scan, reviewsurvey (fiil) : inceleme / araştırma yapmak, etüt
etmek, examine, observesurvive : ayakta / sağ kalmak, yaşamayı
sürdürebilmek, live on, remain, zıt anl.: diesurvivor : (bir kaza, afet vs. sonrası) sağ kalan,
kurtulansusceptibility (to) : dirençsizlik, kolay hedef olma,
yatkınlık, vulnerabilitysusceptible : kolaylıkla etkilenen, dirençsiz,
vulnerable, non-resistant; zıt anl.: resistantsuspect (fiil) : kuşku duymak, have doubt,
zıt anl.: knowsuspect (isim) : şüpheli, sanık, zanlısuspend : askıya almak, postpone,
zıt anl.: continue, sustainsuspended : (bir sıvı içinde) asılı kalmışsuspension bridge : asma köprüsuspicious : kuşkulu, şüpheli, doubtful,
zıt anl.: trustworthysustainable : çabuk tükenmeyen, kolay bulunur;
sürdürülebilir, adequate; maintainablesustained : sürdürülen, belli bir sıklıkla, ara
vermeden yapılan, maintainedsustained release : gereken dozu başta verip sonra
isteğe bağlı aralıklarla bu dozajı sürdürentabletlere verilen ad
swallow : yutmakswamp : bataklıksweep across : (boyunca) süpürülmek,
sürüklenmeksweep along : (rüzgar, akıntı vs. sayesinde) kolayca
ilerlemek, akıp gitmeksweeping : geniş alanlara yayılmışswell : şişmek, kabarmak, expand, zıt anl.: contractswell(ing) : şişme, şişkinlik, kabarmaswiftly : hızla, süratle, çabucak, quickly, speedilyswiftness : çabuklukswollen : şiş, şişmiş, distendedswollen joint : şişmiş eklemsycamore : çınar, Frenk incirisyndicalism : sendikacılık (özellikle genel grev
yoluyla üretim araçlarını işçi örgütlerinedevretmeye çalışan siyasi hareket)
www.bademci.com
68 - ÜDS Sözlüğü
synonymous : anlamdaşsyntactic : sözdizimselsystem operation : sistemin çalıştırılmasıtabulate : cetvel / tablo haline getirmektackle : (bir sorunu) ele almak, çözmeye çalışmak,
deal with, work on, zıt anl.: avoidtailor : (isteğe / ihtiyaca göre) biçmek,
şekillendirmek, shape, adjusttake a firm stand against : kararlılıkla karşı çıkmaktake a heavy toll of : çok zarar vermek, büyük bir
kayba neden olmaktake a huge step forward : çok büyük ilerleme
kaydetmektake a look at : bakmak, gözden geçirmektake a new turn : yeni bir dönemece gelmek, yeni
bir şekle bürünmektake action : harekete geçmek, önlem almak,
intervenetake after : 1) (birine fiziki olarak) benzemek,
resemble; 2) (biri gibi) davranmak, do as onedoes, zıt anl.: differ from
take back : 1) (bir sözü, malı) geri almak; 2) anılaragötürmek, bring back
take by surprise : gafil avlamaktake car accidents, for instance : örneğin araba
kazalarına baktake care of : gözetmek, bakmak, attendtake cue : işaret / sufle almaktake down : 1) sökmek, parçalara ayırmak,
dismantle; 2) kibrini kırmaktake effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek, come
into force, go into effect, zıt anl.: annul, repealtake for granted : doğal karşılamak, olmuş farz
etmektake hold : (bir yere) yerleşmek, (bir yeri) eline
geçirmektake in excess : aşırı miktarda, fazla almaktake into account : dikkate almak, hesaba katmak,
göz önünde tutmak, allow fortake into consideration : dikkate almak, göz
önünde bulundurmak, keep in mindtake it in turn to lead : sırayla liderlik yapmaktake on : 1) girişmek; 2) (işi, sorumluluğu, görevi vs.)
üstüne almak, kabul etmek, undertake;3) işe almak, employ
take out : (belge, evrak, sigorta poliçesi vs.) eldeetmek, satın almak, obtain
take over : 1) (bir şeyin) yerini almak / yerinegeçmek, replace, supersede; 2) (yönetimi,nöbeti vs.) devralmak, assume; 3) egemenolmak, predominate, zıt anl.: abandon, obey
take part in : (bir şey)’e katılmak, --de yer almak,participate, join in
take place : olmak, meydana gelmek, happen, occurtake pride in : (bir şey)’den gurur duymaktake something at its face value : bir şeyin değerini
sorgu sual etmeden söylendiği gibi kabuletmek
take steps : önlem almak, girişimde bulunmak, (bellibir hedefe yönelik olarak) adımlar atmak
take the lead : başa geçmektake things easy : aldırmamak, dert etmemektake to : alışkanlık edinmek, hoşlanmaya başlamak;
(bir yere) gitmektake up : 1) ele almak, başlamak, start; 2) (gaz, sıvı)
tutmak, içine almak, absorb; 3) (süre)doldurmak, kullanmak
take up with : 1) (biriyle) tartışmak üzere bir konuortaya atmak; 2) arkadaş olmak
takeoff : havalanma, kalkıştakeover : devralmatamper with : oynamak, kurcalamak, fiddle with,
manipulatetangible : elle tutulur, somut, real, concrete,
zıt anl.: intangible, conceptual, abstracttanning : (ciltte) bronzlaşmatap into : hatta girmektapeworm : tenyatarget : hedef, amaç, goal, aimtarget (fiil) : hedeflemek, amaçlamak, aimtarget (isim) : hedef, amaç, goal, aimtarget group : hedef kitletariff : ithalat veya ihracat üzerine konan vergitask : iş, görev, ödev, job, duty, worktask force : özel görev kuvvetitask-specific : göreve / işe özeltaut : gergintaxiing : uçağın bir arabayı izleyerek terminale
yanaşmasıtear : gözyaşıtedious : can sıkıcı, usandırıcı, dull, boring,
tiresome, zıt anl.: interesting, entertainingteem with : ile dolu olmakteens : 13 ila 19 arasındaki yaşlar ya da 13-19
yaşları arasındaki kişilertemperament : mizaç, huy, tabiat, yaradılış,
dispositiontemperate : ılımantemple : tapınaktemporarily : geçici olarak, for the time being,
zıt anl.: permanently
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 69
temporary : geçici, interim, provisional, transitory,zıt anl.: permanent
tempt : ayartmak, kandırmak, imrendirmek,cezbetmek, lure, charm
tenable : savunulabilir, makul, defendable,reasonable
tend (to) : eğiliminde olmak, be disposed to, belikely to
tendency : eğilim, inclinationtenderness : sevecenlik, şefkat, kindness, affectiontense : gergintension : gerilim, stress, strain, zıt anl.: calmness,
relaxationtension : gerilme kuvvetitensioning : germe eylemitentacle : ince uzun kavrama / dokunma organıterminal : son, nihai, last, finalterminate : son vermek, sona ermek, bit(ir)mek,
bring to an end, finish, start, begintermination : bitiş, sona erişterms : koşullar, şartlar, conditionsterrain : arazi, bölge, mıntıkaterrestrial : yer yuvarlağına ait; karasal, karada
yaşayan, temporal, zıt anl.: cosmicterribly : son derece, awfullyterritory : toprak, alan, bölgeterrorize : korkutmak, yıldırmaktetanus : tetanostexture : desen; sertlik derecesitexture : yüzey, bünye, yapı, characteristicThank goodness! : Allah’a şükürthanks to : sayesinde, owing tothere is nothing in the least wrong with him : en
ufak bir rahatsızlığı bile yokthat’s news to me : bu benim için yeni bir haberthat’s not often enough : çoğunlukla bu yetersiz
kalırthaw (isim) : erime, çözülmethaw (fiil) : (donmuş şey) erimek, çözülmekthe absence of hope stands in the way of
recovery : umudunuz yoksa iyileşme gecikirthe course of history : tarihin akışıthe highest pitch of mastery : uzmanlaşmanın en
yüksek noktasıthe now : içinde bulunulan anthe registrar : 1) İngiltere’de orta konumda hastane
doktoru (stajyere üst, uzman doktora ast);2) kayıt memuru
the wild : yabani hayat / çevre
theistic : tanrıcılığa aittheme : tematherapeutically : töropatik, tedavi amaçlıthereby : öylece, öylelikle, by that means, because
of thatthicken : kalınlaşmakthicket : fundalık, çalılıkthink out : (bir şeyi) ayrıntılı ve özenli bir biçimde ele
almak, incelemekthirst : susamathorough : tam, baştan aşağı, complete, whole,
zıt anl.: partialthoroughly : tam olarak, tamamen, baştan aşağı,
completely, wholly, zıt anl.: partiallythread-like : iplik benzerithreadworm : kıl kurduthreat : tehdit, warningthreaten : tehdit etmek, gözdağı vermek, warn,
jeopardise, zıt anl.: relieve, protectthreatening : tehdit edici, menacingthreefold : üç yönlüthreshold : kapı eşiği, giriş, başlangıç, opening,
beginningthrill : heyecanthrive : istikrarlı bir şekilde büyümek, gelişmek,
prosper, flourishthroughout : boyuncathrow in : eklemek, addthrow light on : aydınlatmak, açıklığa kavuşturmak,
clarify, explainthumb-sucking : (çocuklarda) parmak emmethunder : gürlemekthus : böylece, bu yolla, bu nedenle, thereforetick : kenetidal : gelgit ile ilgilitidal pull : gelgit çekimitidal range : gelgit olayında suyun yüksekliği /
derinliğitidally driven currents : gelgitle oluşan akıntılartide : gelgit, med cezirtie to : bağlamak, ilişkilendirmek, connect, linktile : seramik, fayans, kiremittilted : yatık, eğimlitimber : kerestetimber-rich : keresteden yana zengintime-consuming : zaman alıcıtimely : zamanındatiny : küçücük, minicik, minuscule,
zıt anl.: enormous, huge
www.bademci.com
70 - ÜDS Sözlüğü
tireless : bitmez tükenmez, yorulmak bilmez,energetic, vigorous, zıt anl.: weary, worn out
tissue : dokuto a certain extent : bir yere kadar, to some extentto a great extent : büyük orandato a very insignificant extent : çok az / önemsiz bir
orandato and fro : bir yandan öbür yana, bir aşağı bir
yukarı, back and forthto back claims : iddialara arka çıkmakto grind : öğütmek, çekmekto invade : saldırmak, istila etmekto my way of thinking : benim düşünce tarzıma
göreto some extent : bir yere kadar, to a certain extentto start with : ilk evvela, ilk önce, örneğinto such an extent that : o kadar ki, o derece kito that effect : bu hususta, bu mealdeto the contrary : tersine, aksineto the exclusion of : (bir şey)’i hariç tutacak /
dışlayacak kadarto the fore : öne çıkmışto what extent : ne derece, nereye kadartoddler : yeni yürümeye başlayan çocuktolerate : 1) katlanmak, dayanmak, endure, bear;
2) hoş görmek, müsamaha etmek, allowtomb : mezar, lahit, türbetomb-figures : mezar figürleritonnage : tonaj, tonilatotop (fiil) : en üste çıkmak, başa geçmektopmost : en üsttop-security : üstün güvenliğe sahiptorment : eziyet etmek, azap çektirmek, işkence
yapmak, plague, torture, zıt anl.: please,delight
tormented : eziyet edilmiş, azap çekmiştorrid : ateşli, sensuous, hot, zıt anl.: cold, frigidtortured : işkence edilmiş, acı dolu, kederli,
anguishedTory : İngiltere’deki Muhafazakar Parti’nin 1832
yılından önceki adıtouch-down : uçağın pistle temas etmesitouch-screen : dokunmatik ekrantouch-sensitive : dokunmaya duyarlı, dokunmatiktouchstone : denek taşı, mihenk taşı, kriter, ölçüt,
benchmark, criteriontrace (fiil) : (ipuçları vs.) izleyerek saptamak /
bulmak, track, trail
trace (isim) : iztrace back : geriye / eskiye doğru izini sürmek /
bulmaktrace mineral : insan vücudunun çok az miktarlarda
gereksinim duyduğu mineraller, micro mineraltrack (fiil) : izlemek, iz sürmek, izini takip etmek,
pursue, trailtrack (isim) : raytrack back : geriye doğru iz sürmek, kaynağını
araştırmaktrack down : izleyip bulmak / yakalamak, pursuetraction : götürme, çekmetrade-union : işçi sendikası, labour-uniontraditionally : geleneksel olarak, conventionallytrain tracks : tren raylarıtraining ground : eğitim alanıtrait : özelliktransaction : işlem, action, deedtranscultural : kültürler arasıtransform (into) : dönüştürmek, değiştirmek,
change, convert, zıt anl.: preservetransformation : dönüştürme, dönüşüm, conversiontransient : gelip geçici, transitory, zıt anl.: permanenttransiently : gelip geçici olarak, transitory,
zıt anl.: permanentlytransition : geçiş, değişim, passagetranslocation : yer değiştirme, başka yere nakiltransmissible : geçmesi / bulaşması olasıtransmission : iletim, aktarım, yayılmatransmit : iletmek, aktarmak, (hastalık) bulaştırmak,
carry, conveytransparent : saydamtransverse : çaprazlama, eninetrap (fiil) : kapana kıstırmak, tuzak kurarak
yakalamaktrap (isim) : kapan, tuzaktreacherous : tehlikeli, güvenilmez, hain, kalleş,
dangerous, unsafetreat : 1) davranmak, muamele etmek, behave, act;
2) tedavi etmek, curetreatment : 1) işlem, işleme, muamele; 2) tedavitreaty : antlaşmatremendous : muazzam, enormoustremendously : son derece, çok büyük çapta,
greatly, enormously, zıt anl.: slightlytremor : titreme, ürperme, sarsıntı, quiver, trembletrench : çukur, hendektrial : 1) (mahkemede) duruşma, court action,
litigation; 2) deneme, sınama, experiment
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 71
tribal : kabileye aittributary : ırmak ayağı (ırmağa karışan akarsu)trick (isim) : hile, üçkağıt, triktrick (fiil) : kandırmak, tuzağa düşürmektrick into : (birini) tuzağına düşürmek, kandırarak
(bir şey yapmaya) yöneltmektrigger (fiil) : tetiklemek, harekete geçirmek,
başlatmak, ateşlemek, activate, sparktrigger (isim) : tetik, bir şeyin tetikleyicisi / nedenitrimester : üç aylık dönemtriumph : 1) zafer, yengi, victory; (fiil ) zafer
kazanmak, galip gelmek, wintriumphant : muzaffer, galip, victorioustrivial : cüzi, önemsiz, bayağı, sıradan, insignificant,
unimportant, zıt anl.: significant, importanttroop : askeri birliktrophy : hatıra, ödül, ganimettroublesome : sorun çıkaran, zahmetli, burdensometrough : yalak, teknetrust : güventrustworthy : güvenilirtry out : (birini veya bir şeyi) denemek, experimenttulip : laletune : melodi, ezgi, nağmetune into : yakından takip etmek, belli bir radyo
istasyonuna ayarlamakturbulence : çalkantı, girdapturgid : şişmişturn : olmak, becometurn away : 1) (kapıdan vs.) geri çevirmek;
2) reddetmek, refuseturn away from : (birin)’den uzaklaşmak, --e yüz
çevirmekturn back : geri dönmek, geri çevirmekturn down : geri çevirmek, reddetmek, refuseturn in : teslim etmek, hand in, deliverturn into : (bir şey)’e dönüş(tür)mek, convertturn off : 1) (ışığı, suyu vs.) kapatmak, put off;
2) (yolda) başka tarafa yönelmekturn on : 1) (özellikle cinsel açıdan)
heyecanlandırmak, excite, stimulate;2) (radyo, TV vs.) açmak
turn on / upon : 1) (ışık vs.) --e doğrultmak, üzerineçevirmek, direct onto; 2) --e bağlı olmak,depend on
turn out : ortaya çıkmakturn out : 1) (bir hatası nedeniyle birini) dışarı
çıkarmak, throw out; 2) (ışık vs.) kapamak,söndürmek; 3) üretmek, produce
turn out to be : (bir şey) olduğıu ortaya çıkmakturn over : 1) devirmek, çevirmek, invert;
2) düşünmek, akılda tartmak, think about,consider
turn to : başvurmak, yardımını istemek, invoke, referto, resort to
turn up : 1) (radyo, müzik vs.) sesini yükseltmek,2) (beklenmedik bir şekilde) ortaya çıkmak,gelmek
turn-of-the-century : yüzyılın değişimine yakıntwist : büklüm, burmatwofold : iki mislitwo-shoe : iki pedallıtwo-storey façade : iki katlı cephetwo-thirds : üçte ikityphoid : tifoultimate : 1) son, nihai, final; 2) esas, temel,
fundamental; 3) en büyük, en yüksek, greatestultimately : son / nihai olarak; esasen, finally,
fundamentallyumbilical cord : astronot kordonu; göbek bağıunaccountable : açıklanamayan, anlatılamaz,
anlaşılmaz, inexplicable, peculiar,zıt anl.: explicable
unaided : yardım almadan / almayanunanimous : oybirliğiyle verilenunappreciated : değeri anlaşılmamış,
küçümsenmiş, underrated,zıt anl.: appreciated
unarmed : silahsızunavoidable : kaçınılmaz, inevitable, inescapable,
zıt anl.: avoidable, avertableunbearable : dayanılmaz, çekilmez, intolerable,
zıt anl.: bearable, tolerableunbiased : tarafsız, nesnel, objektif, objectiveunbreakable : çözülemezunconcerned : ilgisiz, umursamaz, indifferent,
inattentive, zıt anl.: concerned, interestedunconscious : bilinçaltıunconsciousness : bilinçsizlik, baygınlıkuncover : açığa çıkarmak, deşifre etmek, unveil,
zıt anl.: concealuncut : kesintisizunder debate : tartışılmakta olanunder-activity : az hareket, yetersiz faaliyetunderestimate : küçümsemek, değerinin altında
paha biçmek, undervalue,zıt anl.: overestimate, exaggerate
underfund : yetersiz finanse etmek
www.bademci.com
72 - ÜDS Sözlüğü
undergo : (sıkıntı, acı vs.) çekmek, (zorluk, işkencevs.) maruz kalmak, (ameliyat, vs.) geçirmek,(tamirat vs.) görmek, be subjected to, gothrough, experience, zıt anl.: commit, execute
underlie : altında bulunmak / yatmak, asıl nedeniolmak, temelini oluşturmak
underline : vurgulamak, altını çizmek, stress,emphasise
underlying : altında yatan, temelindekiundermine : temelini aşındırmak, yavaş yavaş yok
etmek, zayıflatmak, weaken,zıt anl.: strengthen, build up
undernourished : yetersiz beslenmiş, ill-fed,underfed
undernutrition : yetersiz beslenmeunderperform : daha düşük performans göstermek,
daha az icra etmek, gereğinden veyaolabileceğinden) az ilerleme kaydetmek
understandably : anlaşılır, makul bir şekilde,conceivably, reasonably, zıt anl.: ambiguously,unreasonably
undertake : üstlenmek, taahhüt etmek, take incharge
undertaking : girişim, üstlenmeundetected : gözden kaçmış, farkedilmemiş,
unnoticedundoubtedly : şüphesiz / kuşkusuz bir şekilde,
unmistakably, convincingly, zıt anl.: doubtfully,questionably
undue : yakışıksız, uygunsuz, yersiz, aşırı,unjustified, untimely, excessive
undulant fever : Bruselloz, Akdeniz / Maltahumması
unduly : boş yere, gereksizce, unnecessarily;zıt anl.: sensibly
unease : huzursuzluk, endişe, kaygı, unrest, worryuneasy : kaygılı, tedirgin, restless, uncomfortable,
zıt anl.: at easeunethical : etik olmayan, ahlaka aykırı, immoral,
zıt anl.: ethical, moraluneven : eşit olmayan, dengesiz, imbalanced,
zıt anl.: even, uniformunexplored : araştırılmamışunfair : haksız, unjust, zıt anl.: fair, justunfairly : haksızlıkla, adaletsizce, unjustly,
zıt anl.: fairly, justlyunfamiliar : aşina olmayan, yabancı, unknown,
strange, zıt anl.: familiar, knownunfashionable : modaya uymayan, modası geçmiş,
outmoded, zıt anl.: fashionable
unfeasible : yapılamaz, gerçekleştirilemez,impracticable, zıt anl.: feasible, practicable
unfold : açıklamak, açıklığa kavuşturmak, clarify,reveal, zıt anl.: conceal
unforeseen : beklenmedik, umulmadık, unexpected,zıt anl.: expected
unfounded : temelsiz, mesnetsiz, dayanaksız,groundless
ungainly : hantal, kaba, biçimsiz, awkward, clumsyunharmed : zarar görmemiş, sağlam, intact,
undamaged, zıt anl.: harmed, damageduniformity : aynılık, tutarlılık, bir örnek oluş,
consistency, similarity, zıt anl.: diversityuniformly : aynen, eşit bir şekilde, her yanı aynı
şekilde, equally, evenly, zıt anl.: differentlyunify : birleştirmek, bir bütün haline getirmek,
combine, unite, zıt anl.: detach, separateunimaginable : hayal / tasavvur edilemez,
incredible, unbelievable, zıt anl.: believableunintentionally : istemeden, kazaen, accidentally;
zıt anl.: deliberately, on purposeuninviting : çekici olmayan, itici, unattractive,
zıt anl.: invitingunique : benzersiz, eşsiz, yegane, tekuniquely : benzersiz / eşsiz bir şekilde, solely,
zıt anl.: commonlyunite : birleştirmek, bir araya getirmek, combine,
consolidate, zıt anl.: disunite, severuniversal : evrenselunjustifiable : gerekçesiz, haksız, yersiz,
inexcusable, indefensibleunjustly : haksız bir şekilde, unfairly, zıt anl.: justlyunlike : (bir şeyden) farklı olarakunlikely : mümkün olmayan, olanaksız, çok az bir
olasılıkla, improbable, zıt anl.: likelyunload : boşaltmakunmanned : insansızunmatchable : emsalsiz, benzersiz, incomparable,
unrivalled, zıt anl.: ordinaryunmistakably : şüphesiz, şüphe götürmez bir
şekilde, certainly, undoubtedly,zıt anl.: questionably, doubtfully
unobtrusive : dikkat çekmeyen, göze çarpmayan,alçak gönüllü, unnoticeable, humble,zıt anl.: obtrusive, noticeable
unorthodox : geleneksel olmayan, alışılmışındışında
unparalleled : eşsiz, emsalsiz, bezeri olmayan,superlative, unmatched, zıt anl.: inferior
unpleasant : hoş olmayan, tatsız, undesirable,nasty, zıt anl.: pleasant, delightful
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 73
unprecedented : görülmemiş, emsalsiz,exceptional, zıt anl.: usual
unpredictability : belirsizlik, bilinemezlik, volatility,zıt anl.: predictability
unpredictable : önceden bilinmez, kestirilemez,unforeseeable, variable, zıt anl.: predictable,unchanging
unprescribed : reçetesizunprotected : korunmamışunravel : çöz(ül)mek, sök(ül)mek, solve, figure out,
zıt anl.: code, encodeunreachable : ulaşılamaz, inaccessible,
zıt anl.: reachableunrealistically : gerçekçi olmayan bir şekilde,
unbelievably, zıt anl.: realisticallyunrelenting : amansız, acımasız, merciless,
zıt anl.: compassionate, mercifulunreliability : güvenilir olmama, kaypaklık,
changeableness, zıt anl.: reliability,dependableness
unreliable : güvenilmez, sağlıksız, uncertain,dubious, zıt anl.: reliable
unrequited : karşılık görmeyen, karşılıksızunrest : huzursuzluk, kargaşa, disturbance,
dissatisfaction, zıt anl.: peace, harmonyunsatisfying : tatmin etmeyenunsaturated : doymamışunsettled : tedirgin, huzursuz, huysuzunstable : dengesiz, kararsız, değişken, inconstant,
zıt anl.: stableunsustainable : sürdürülemez, (aynı şartlarda)
devam edemezuntold : tarifsizunusual : müstesna, alışılmadık, tuhaf, ender,
uncommon, strange, zıt anl.: familiarunwary : dikkatsiz, tedbirsizunwilling : isteksiz, gönülsüz, reluctant, uneager,
zıt anl.: willing, eager, readyunwillingly : isteksizce, gönülsüzce, reluctantly,
zıt anl.: willingly, eagerlyunwillingness : isteksizlik, gönülsüzlük, reluctance,
zıt anl.: eagerness, willingnessunwise : akıllıca olmayan, foolish, silly, unintelligent,
zıt anl.: wise, thoughtfulunyielding : sert, mukavim, geçit vermezup against : karşı karşıya, facingupdate : modernleştirmek, güncelleştirmek,
modernise, renewupgrade : geliştirmek, düzeyini yükseltmek, improve,
advance, zıt anl.: worsen, weaken
uphold : tarafını tutmak, desteklemek, onaylamak,back up, advocate
upkeep : bakım, muhafaza, idame, maintenanceupset : 1) bozmak, altüst etmek, disturb, disrupt;
2) üzmek, sinirlendirmek, bother, afflictupsetting : üzücü, sinir bozucu, annoyingupstream : akıntının tersi yönündeurban : şehirlere ait, şehirlerde oturanurge (fiil) : (birisini bir şey yapmaya) teşvik etmek,
kışkırtmak, encourage, incite, zıt anl.:discourage, deter
urge (isim) : şiddetli arzu, tutku, desire, passion,zıt anl.: dislike, hate
urgency : aciliyet, ivedilik, emergencyurticaria : ürtiker, bir tür kaşıntılı deri hastalığıuse to the full : sonuna kadar kullanmakuse up : bitirmek, tüketmek, deplete, run throughusher in : öncülük etmek; (içeri) getirmek, bring inutilitarian : faydacıl, fayda / yarar gözetici, useful,
practical, zıt anl.: unpracticalutility : kamu hizmetiutilize : yararlanmak, use, make use ofutter : 1) tamamen, complete; 2) kesin, kesinkes,
mutlak, absoluteutterly : tamamen, totally, absolutelyvacation : tatilvaccine : aşı, injectionvacuum : boşlukvagary : kaprisvague : belirsiz, bulanık, şüpheli, dim, obscure,
zıt anl.: definedvaguely : tam anlamını vermeyecek şekilde, belli
belirsiz, ambiguously, zıt anl.: clearly, explicitlyvalid : geçerli, sağlam, yasal, credible, solid,
legitimate, zıt anl.: invalid, unacceptablevalidity : geçerlilik, meşruluk, legitimacy,
zıt anl.: invalidityvalue : değer vermek, appreciatevalve : radyo lambasıvalve radio : lambalı radyovanguard : öncü (birlik, kol)vaporise : buharlaş(tır)mak, evaporatevapour : buhar, buğuvariation : farklılık, çeşitlilikvaried : değişiklik gösteren, çeşitlivariety : çeşitlilikvarious : çeşitli, miscellaneousvary : değiş(tir)mek, çeşitlen(dir)mek, change, differ,
alter, zıt anl.: remain, stay
www.bademci.com
74 - ÜDS Sözlüğü
vasoconstriction : kan damarlarındaki daralmavast : çok geniş, engin, çok büyük, huge, immensevast sums : çok büyük miktarlarda (para)vastly : çok, büyük oranda, highly, greatlyvastness : büyüklük, enginlikvegetation : bitkiler, bitki örtüsüvegetative : 1) büyüme yeteneği olan; 2) bitkiselvehemently : şiddetli / hiddetli / ateşli bir şekilde,
passionatelyvehicular : taşıtlara ilişkinVelcro : cırt cırtvellus : ince tüyvelocity : hızvent : delik, yarıkventilate : havalandırmakventilation : havalandırmaventure (fiil) : 1) tehlikeye atmak, stake, jeopardize;
2) göze almak, dare, stakeventure (isim) : girişimverbal : sözlü, oral, zıt anl.: writtenverbally : sözlü olarak, orallyverdict : jüri kararıverify : doğrulamak, gerçeklemek, teyit etmek,
onaylamak, confirm, validate,zıt anl.: invalidate
versatile : çok yönlü, many-sidedversatility : çok yönlülük / fonksiyonluluk,
many-sidednessvertebrate : omurgalı, craniatevessel : 1) gemi, tekne; 2) damarvest : yelekvested : kazanılmış, mutlak, sabitvex : canını sıkmak, sinirlendirmek, kızdırmak,
irritate, upset, zıt anl.: sootheviable : (bir şeyi) yapmaya / başarmaya gücü yeten,
muktedir, feasible, practicable,zıt anl.: unachievable
viable : (bir şeyi) yapmaya / başarmaya gücü yeten,muktedir, feasible, practicable,zıt anl.: unachievable
vibrant : parlak, canlıvibrate : titre(t)mek, shake, zıt anl.: be stillvibration : titreşimvibrotactile : titreşim yoluyla çalışanvice versa : tersi(ne), aksi(ne)vicinity : civarvicious : kötü, çirkin, acımasız, nasty, brutalvicious circle : kısır döngü
victim : mağdurview : görüş, fikir, düşünce, inanç; bakış, opinion,
conceptionvigorous : kuvvetli, etkin, gayretli, enerjik, zealous,
energetic, zıt anl.: impotent, inactivevigorously : kuvvetlice, gayretli bir şekilde, actively,
energeticallyvindication : temize çıkarma, suçsuzluğunu
kanıtlamavine : sarmaşık yapılı, (kazığa vs.) tutunarak
büyüyen bitkivineyard : bağviolate : (yasa, kural vs.) çiğnemek, ihlal etmek,
breach, infringe, zıt anl.: obey, observeviolation : (yasa, kural vs.) ihlal, breachviolence : şiddet, zorbalık, disturbance, riotviolent : yıkıcı, sert, şiddetli, zorlu, destructive,
strong, zıt anl.: mild, passiveviolent motion sickness : şiddetli hareket / sarsıntı
tutmasıvirtual takeover : fiili / gayriresmi devralmavirtually : neredeyse, hemen hemen, nearly, actuallyvirtue : 1) meziyet, yarar, avantaj, asset, advantage;
2) erdem, fazilet, goodness, zıt anl.: evilviscid : yapışkan, stickyvisible : görünebilir, görülür, açık, belli, apparent,
conspicuous, detectable, zıt anl.: obscured,concealed, hidden
vision : görüntü, hayal, düş, öngörü, image,daydream, foresight
visionary : hayalperest, ileriyi gören kimsevisual : görselvital : yaşamsal, hayati, çok önemli, yaşam için
gerekli, canlı, critical, essential, pivotal,zıt anl.: insignificant, trivial
vitality : canlılık, hareketlilik, liveliness, vigourvitally important : hayati öneme sahipvivid : canlı, etkili, güçlü, intense, colourful,
zıt anl.: weak, dullvividly : çok canlı / güçlü bir şekilde, lively, clearly,
zıt anl.: vaguelyvocational : mesleki, mesleğe ilişkin, occupationalvoice : dile getirmek, anlatmak, tell, narratevoluntary : gönüllü, isteğe bağlı, willing,
zıt anl.: involuntary, obligatoryvolunteer : gönüllüvoyage : deniz yolculuğuvulnerability : saldırıya açık olma, susceptibility,
weakness
www.bademci.com
ÜDS Sözlüğü - 75
vulnerable : saldırıya / eleştiriye / riske açık / maruz,susceptible, exposed, at risk, zıt anl.:protected, secure
wage : (savaş vs.) açmak, başlatmak, sürdürmek,carry on, undertake, zıt anl.: cease, stop
wage-earning : maaş kazandırıcıwakefulness : uyanıklık haliwalnut : cevizwarfare : savaşwarfare agent : savaş aletiwarm-blooded : sıcakkanlıwarm-up : (motoru) ısıtmakwarn : uyarmak, ikaz etmek, ihtar etmekwarning : uyarıwarp thread : çözgü ipliği (kumaşın boyuna olan
iplik)warrant : izin vermek, garanti etmek, ruhsat vermek,
permit, approve, guaranteewarring : savaşanwarrior : savaşçıwastage : zayiatwaste : 1) boş arazi, ıssız yer; 2) atık madde, israfwaste product : atık maddewasteful : savurgan, müsrifwastefully : müsrifçe, savurganca, extravagantly,
zıt anl.: thriftilywastefulness : israf, savurganlıkwasting : zayıflama, kuvvetten düşmewatch out for : (bir tehlikeye) karşı uyanık olmak,
dikkat etmek, look outwater delivery system : su dağıtım şebekesiwater table : su tabakası seviyesiwater-borne : sudan gelen, suyoluyla taşınanwaterfall : şelalewave-exposed : dalgalara açıkway of life : yaşam biçimiway off : çok dışında / uzağındaweak pulse : zayıf nabızweaken : zayıfla(t)mak, hafifle(t)mek, lessen,
undermine, zıt anl.: strengthen, build upwealth of information : bilgi hazinesiweapons of mass destruction : kitle imha silahlarıwear : yıpranmawear and tear : aşınma ve yıpranmawear out : yıpranmak, aşınmak, eskimek, wear
down, deteriorateweathering : hava etkisiyle değişime uğramaweave : dokumak, örmek
weave together : birlikte örmek, değişik öğelerdenbir bütün oluşturmak
weave-like : örgü benzeriwebbed together : perdeyle birbirine bağlıwedge : kıskı, kama, takozweed : yabani otweekly : haftalık gazete veya dergiweigh on : endişelendirmek, endişeye sevk etmek,
cause to worryweigh up : aklında ölçüp biçmek, considerweigh up : tartmak, değerlendirmek, evaluate,
assessweight training : (spor) ağırlık çalışmasıweightlessness : ağırlıksız / yerçekimsiz ortamwelfare : refah, prosperity, well-beingwell : kuyuwell before : çok öncewell beyond : oldukça ötesinde / üzerindewell done : aferin, iyi olmuşwell-annotated : dipnotlarla iyice açıklanmışwell-compiled : iyi derlenmişwell-drawn : iyi çizilmiş, tiplemesi iyi yapılmışwell-established : iyice yerleşmiş, deep-rootedwell-founded : sağlam temele dayalı, substantiatedwell-informed : iyi bilgilendirilmişwell-nourished : iyi beslenmiş, well-fostered,
zıt anl.: ill-nourishedwell-nourished : iyi beslenmiş, iyi gıda almışwell-off : iyi durumdakiwell-regarded : saygı uyandıran, kabul gören, iyi
karşılananwell-rested : iyi dinlenmişwet : (altını) ıslatmak, işemekwhat is more : dahası, furthermorewhat was in the best interests of the animals :
hayvanlar için en iyisi / en doğrusu ne isewhatsoever : hiçbir surette, at allwheeze : hırlamak, hırıltılı ses çıkarmakwhen it comes to : iş (bir şey)’e gelince, …When it
comes to writing compositions, I am hope-less…
whereas : oysa, iken, inasmuch aswhereby : onunla, onun vasıtasıyla, by means of,
through whichwhilst : (=while)whirlwind : hortumwhisper : fısıldamak, fısıltıwhistle : ıslık, düdük
www.bademci.com
76 - ÜDS Sözlüğü
whole grain : tam tahıl (kepekli; dış yüzeylerialınmamış)
wholeheartedly : içtenlikle, samimi olarak, sincerelywholesome : sağlıklı, besleyiciwhooping cough : boğmacawiden : genişlemek, (arası) açılmakwidespread : yaygın, extensive, prevalent,
zıt anl.: limited, rarewidowed : dul kalmışwilderness : (el değmemiş) boş arazi, çöl, kırwildlife : yaban hayatı (insan hariç doğal ortamında
yaşayan tüm canlılar)willing : istekli, gönüllü, eager, ready,
zıt anl.: reluctant, unwillingwind-borne : rüzgarla taşınanwindbreaker : rüzgar kesenwindpipe : soluk borusuwipe out : silip süpürmek, ortadan kaldırmak,
destroywise : akıllı, akıllıca, sensible, zıt anl.: foolishwitchcraft : büyücülükwith great ease : çok büyük bir kolaylıklawith reference to : (bir şey)’e ilişkin olarak, ile ilgili
olarakwith regard to : (bir şey)’e gelince, ile ilgili olarak,
with respect towith the exception of : dışında, haricindewith / in regard to : (bir şey)’e gelince, ile ilgili
(olarak, with respect towithdraw : 1) geri çek(il)mek, retreat, zıt anl.: attack,
assault; 2) (para) çekmekwithdrawal : içine kapanma, çekilme, ayrılma,
alienationwithdrawal symptom : yoksunluk belirtisi, belirli
ilaçlar kesilince ortaya çıkan semptomwithdrawn : çekingen, içine kapanık, unsociable,
zıt anl.: sociable, outgoingwithhold : 1) saklamak, vermemek, detain, hide,
zıt anl.: release, let go; 2) kesmek, discontinuewithin and without : içerden ve dışardan (gelen)within reach : ulaşılabilir, available, attainable,
zıt anl.: remote, distantwitness : tanık / şahit olmak, observewitness : tanık / şahit olmak, tanıklık / şahitlik
etmek, observewonder : merak etmek, düşünmek, hayret etmek,
question, thinkwork into : (yavaş hareketlerle) yerleştirmek,
oturtmak, uydurmak, (yuvasına) alıştırmak
work out : (plan, proje vs.) planlamak, başarmak,iyi sonuçlandırmak, (bir sorunu) çözmek,accomplish, solve, zıt anl.: fail, miss
work under pressure : baskı altında çalışmakworkable : işlenebilirworkaholic : işkolikworkforce : işgücüworking : işleme tarzı, functioningworkload : iş yüküworkmanship : işçilik, ustalıkworldwide : dünya çapındaworrisome : endişe / kaygı vericiworsen : kötüleş(tir)mek, ağırlaş(tır)mak, aggravate,
deteriorate, zıt anl.: relieve, ease, facilitate,alleviate
worship : tapınmak, ibadet etmekworthwhile : zaman harcamaya / zahmete değer,
beneficial, rewarding, zıt anl.: worthlessworthy : (bir şey)’e değer / layık, kıymetli, deserving,
zıt anl.: unworthyworthy of : layık, değer, valuable forwound : yarawounded : yaralıwrap up : (paket vs.) sarmakwreck (isim) : enkazwreck (fiil) : harap / paramparça etmek, enkaz
haline getirmek, ruin, shatterwrite off : 1) başarısız / önemsiz görmek;
2) (muhasebede) hesaptan düşmek;3) gözden çıkarmak,
write out : tam olarak yazmak; (resmi bir şey)yazmak
yet unborn generations : henüz doğmamış nesilleryield (fiil) : (sonuç, ürün vs.) vermek, (kar, kazanç)
getirmek, produce; 2) boyun eğmek, give inyield (isim) : verimyield to : teslim olmak, boyun eğmek, yenik düşmek,
submit, capitulate, succumbyou have got to illustrate : örneklerle
açıklamalısın, you have to illustratezap with : ani bir darbeyle öldürmek, kill suddenlyzenith : doruk, zirve, peakzone : bölge, mıntıka