turkish studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03262/2016_17/2016_17_islamoglua.pdf · 36...

34
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/17 Fall 2016, p. 35-68 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.11260 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 11.11.2016 Accepted/Kabul: 15.12.2016 Referees/Hakemler: Prof. Dr. Ali YILMAZ - Doç. Dr. Hikmet ATİK This article was checked by iThenticate. MUSTAFA AZBÎ’NİN NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN “İÇRE” REDİFLİ GAZELİNE ŞERHİ Abdülmecit İSLAMOĞLU * ÖZET Edebiyat tarihimizde şiirleri en fazla şerhedilen şâirlerin başında Niyâzî-i Mısrî gelmektedir. Mısrî’nin tekke şiiri mahsûlü olan şiirleri üzerine yazılan şerhlerden birisi de on sekizinci asır mutasavvıf şairlerinden olan Mustafa Azbî’ye aittir. Azbî, Niyâzî-i Mısrî’nin Rodos sürgününde yolda yanına görevli olarak verilen saray çavuşudur. Ancak Azbî Mustafa Çavuş, Niyâzî-i Mısrî’nin manevî hasletlerinden etkilenerek görevinden istifa etmiş, ona intisâb ederek dervîşi olmuş ve yirmi yıla yakın bir süre hizmetinde kalmıştır Azbî’nin Dîvân’ı ve Dîvân-ı Tahmîs-i Niyâzî-i Mısrî isimli eserlerinin dışında, bir de makalemize konu olan Şerh-i Gazel-i Mısrî adlı eseri bulunmaktadır. Şerh-i Gazel-i Mısrî’nin tespit edebildiğimiz tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi Koleksiyonu, 3056 numarada kayıtlıdır. Hem şâiri hem de şârihi mutasavvıf olan şerhler kategorisinde değerlendirilebilecek olan bu eserde Mustafa Azbî, Niyâzî-i Mısrî’nin “içre” redifli yedi beyitlik bir gazelini açıklamıştır. Eser, kırk üç varaktan müteşekkildir. Bu makalede Azbî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş; eserin nüsha tavsîfi, müstensihi, muhtevası, metot ve anlatım teknikleri değerlendirildikten sorna transkripsiyonlu metni verilmiştir. Vahdet-i vücûd nazariyesinden tasavvufun temel mevzûlarını - beyitlerin anlam alanı içerisinde- muhtasar bir şekilde ele alan şârih, sâlikin insan-ı kâmil olma yolunda gerçekleştirdiği mânevî yolculuğu bazı temsiller ve hikâyeler eşliğinde ele almıştır. Eser, remizler kullanılarak alegorik bir üslupta yazılmış, tasavvufî derinliği olan bir şerhtir. Anahtar Kelimeler: Niyâzî-i Mısrî, Azbî, şerh, gazel, tasavvuf. * Doç. Dr. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı, El-mek: [email protected]

Upload: others

Post on 12-Mar-2021

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/17 Fall 2016, p. 35-68

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.11260

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 11.11.2016 Accepted/Kabul: 15.12.2016

Referees/Hakemler: Prof. Dr. Ali YILMAZ - Doç. Dr. Hikmet ATİK

This article was checked by iThenticate.

MUSTAFA AZBÎ’NİN NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN “İÇRE” REDİFLİ GAZELİNE ŞERHİ

Abdülmecit İSLAMOĞLU*

ÖZET

Edebiyat tarihimizde şiirleri en fazla şerhedilen şâirlerin başında

Niyâzî-i Mısrî gelmektedir. Mısrî’nin tekke şiiri mahsûlü olan şiirleri üzerine yazılan şerhlerden birisi de on sekizinci asır mutasavvıf

şairlerinden olan Mustafa Azbî’ye aittir. Azbî, Niyâzî-i Mısrî’nin Rodos

sürgününde yolda yanına görevli olarak verilen saray çavuşudur. Ancak

Azbî Mustafa Çavuş, Niyâzî-i Mısrî’nin manevî hasletlerinden etkilenerek

görevinden istifa etmiş, ona intisâb ederek dervîşi olmuş ve yirmi yıla yakın bir süre hizmetinde kalmıştır Azbî’nin Dîvân’ı ve Dîvân-ı Tahmîs-i Niyâzî-i Mısrî isimli eserlerinin dışında, bir de makalemize konu olan

Şerh-i Gazel-i Mısrî adlı eseri bulunmaktadır.

Şerh-i Gazel-i Mısrî’nin tespit edebildiğimiz tek nüshası

Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi Koleksiyonu, 3056

numarada kayıtlıdır. Hem şâiri hem de şârihi mutasavvıf olan şerhler

kategorisinde değerlendirilebilecek olan bu eserde Mustafa Azbî, Niyâzî-i

Mısrî’nin “içre” redifli yedi beyitlik bir gazelini açıklamıştır. Eser, kırk üç varaktan müteşekkildir.

Bu makalede Azbî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş;

eserin nüsha tavsîfi, müstensihi, muhtevası, metot ve anlatım teknikleri

değerlendirildikten sorna transkripsiyonlu metni verilmiştir.

Vahdet-i vücûd nazariyesinden tasavvufun temel mevzûlarını -beyitlerin anlam alanı içerisinde- muhtasar bir şekilde ele alan şârih,

sâlikin insan-ı kâmil olma yolunda gerçekleştirdiği mânevî yolculuğu bazı

temsiller ve hikâyeler eşliğinde ele almıştır. Eser, remizler kullanılarak

alegorik bir üslupta yazılmış, tasavvufî derinliği olan bir şerhtir.

Anahtar Kelimeler: Niyâzî-i Mısrî, Azbî, şerh, gazel, tasavvuf.

* Doç. Dr. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı, El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

36 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

MUSTAFA AZBÎ’S COMMENTARY ON NİYAZÎ-İ MISRÎ’S GHAZAL WITH THE REDIF “İÇRE”

ABSTRACT

Niyâzî-i Mısrî is among the poets who has most-commented

poetries. One of the comments which is written for Mısrî’s poetry as a

product of tekke (dervish lodge) poetry belongs to Mustafa Azbî, a sufî

poet of XVIII th. century. Azbî is the palace sergeant who was in charge of bringing Nîyazî-i Mısrî into exile in Rodos. However, because he was

affected by Mısrî’s inner characteristics, sergeant Azbî Mustafa laid down

his job, attached himself to Mısrî, became his dervish and served him for about twenty years. Apart from his works Dîvân and Dîvân-ı Tahmîs-i Niyâzî-i Mısrî, Azbî has a work titled Şerh-i Gazel-i Mısrî which is the topic

of this article.

The only copy of Şerh-i Gazel-i Mısrî that we could confirmed is

registered at Suleymaniye Library, Hacı Mahmut Efendi Collection

number 3056. In this work which can be categorised as a commentary

work of both sufi poet and commentator since contains poetries of a sufi

poet and also commentaries of a sufi commentator, Azbî commented a

seven couplets ghazal with the redif (repetitive words at the end of every couplets of poetry) “içre”. The commentary composed of 43 folios. In this

article, firstly Azbî’s life and work is mentioned in a detailed way; then,

transcripted text is fallowed by evaluation of the work’s description,

scribal, content, method and expression technique.

Azbî, the commentator who explains basic issues of sufism (tasawwuf) briefly from the aspect of unity of existance theory (vahdet-i

vucûd) within the frame of the meaning of the couplet, discusses spiritual

journey to be a perfect human-being (insan-ı kâmil) by using stories and

metaphors. This mystically deep work is a commentary work that written

by using emblems in an allegorical style.

STRUCTURED ABSTRACT

Exegesis (Şerh in Turkish), described as “explaining and

interpreting the obscure points of and epigrams included in a text”, has

come to light as a result of efforts to understand the religious texts. That

is why, it is appear in the literature that religious-mystical works have a more important and larger place than the others. Exegeses of mystical

poems written in Turkish ensured the creation of an important literary

tradition in our cultural history. While Yûnus Emre (d. 1320-21) is known

as the first poet by his poems being practiced exegesis on, the man whose

poems were practiced exegeses most is mystic-poet Niyâzî-i Mısrî (d.1694). This fact shows that Niyâzî-i Mısrî has an important place not

only in religious-mystical Turkish poetry but also in our exegesis literature. Mustafa Azbî having a work namely Şerh-i Gazel-i Mısrî is one

of the exegetes of Mısrî, a large number of the poems in his work Diwan

being practised exegesis.

Azbî is the palace sergeant who was in charge of bringing Niyâzî-i

Mısrî into exile in Rodos (1085/1674). However, because he was affected by Mısrî’s inner characteristics, sergeant Azbî Mustafa laid down his job,

attached himself to Mısrî, became his dervish and served him for about

Page 3: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 37

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

20 years. Besides his works namely Diwan and Diwan-ı Tahmîs-i Niyâzî-i Mısrî, Azbî, who attached himself to Elvan Çelebi in Bektashi Tekke

known as Şahkulu Sultan after the death of Nîyazî-i Mısrî and was elected

as “postnişin”(head of a dervish lodge) by Elvan Çelebi, has a work namely Şerh-i Gazel-i Mısrî which is the subject of our paper.

In the work of Şerh-i Gazel-i Mısrî, which can be categorized into

exegeses of which both the exegetes and poets are mystic, Azbî explained a seven-verse gazel by Mısrî having “içre” repeated voice (redif in Turkish).

Only one copy of the work that we could find is registered in Suleymaniye Library Hacı Mahmut Efendi Collection, 3056 number. Its cover is

originally paper and back is leather. The work has 15 lines having 43

folios with dimensions of 170x115 mm. The text being quite weak in

terms of spelling was written as naskh.

The work classically begins with “besmele”, “hamdele” and

“salvele”. Then, Azbî placed the seven-verse gazel for exegesis and continued with “sebeb-i telif/teşrih” (the section of the reason statement

for creating the work). Exegete who begin with the exegesis of first verse

of gazel in 4a, puts light on the very beginning of the creation and

presents the truth of existence: The God was there and no one and

nothing instead of Him was there.

“Air, water, earth and fire”, called as “Anâsır-ı erba‘a” or “mevâdd-i

erba‘a” and regarded to be the basic unit of matter, is the leading subject

among those mentioned much. Exegete often mentions about some

symbolic numbers together with these four elements related with the

creation of human/universe.

“Love” is one of the significant terms used in exegesis. Azbî sees love at the beginning/core of the existence, mentions on this isuue in the

text as “That is why there is no man without love”.

While he was explaining the verses, the exegete stressed on the

concepts such as “zâhir ve bâtın âlemleri, Celâl ve Cemâl, fenâ ve bekâ,

hakîkat-i Muhammediye, marifetullâh, irâde-i ezeliyye, küfür, îmân, seyr, nefs”, placed his missing which he described as “ârzû-yı vahdet-i ezel”

into the exegesis concretely and described his acts on the earth as “sa‘y-

ı vuslat” (shadow of meeting).

The work that we analyzed consists of prosaic exegesis of a poetic

work. However, the exegete sometimes uses poetic quotations in order to

enrich the content. While he is doing so, sometimes he gives the name of the author the quotations, and sometimes he just mentions like “That is

why it had been said, they had mentioned” and continues with the verse.

The poets who Azbî quoted from in the exegesis are Yûnus Emre (d.1320-

21), Nesîmî (d.1417?), Yazıcıoğlu Mehmed (d.1451), Şâh İsmail-i Safevî

(d.1524), Edirneli Hüseyin Âlî Çelebi (d.1648), Nakşî Ali Akkirmânî (d.1655) ve Niyâzî-i Mısrî (d.1694). Another issue taking attentions in the exegesis is the affluence of the quotations (iktibas in Turkish) from ayat

and hadith.

Mustafa Azbî’s work is a mystical exegesis that contains the

elements of telmih, temsil and tahkiye and it is written with alegorical

style. It is seen that the basis of this exegesis is structured on the relationship among Allah, earth and human within the frame of “the unity

of existence”. The exegete mentions about the creation of man, “seyr u

suluk” that means the spiritual travel, the struggle with nafs, the inner

Page 4: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

38 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

world of mystical traveler (salik), knowing oneself and lastly knowing creator using metaphorical expression. Therefore, this exegesis that we

present its transcription according to contemparary registers should be

analyzed by tasawwuf researhers and it should be examined in terms of

the symbols that poet used and the world of concepts.

Keywords: Niyâzî-i Mısrî, Azbî, commentary, ghazal, sufism.

Giriş

“Bir metnin anlaşılması güç inceliklerini ve içerdiği nükteleri açıklamak ve yorumlamak”

(Kadri, 1943, III/217) şeklinde tanımlanan şerh, dinî metinleri anlama çabaları neticesinde ortaya

çıkan, müşterek İslâm kültürünün bir ürünüdür. Bu vâdîde şârihlerimiz “müşkil, mübhem ve mahfî”

olarak gördükleri metinleri “keşf ve izhâr eylemek” (Mütercim Âsım Efendi, 2013, II/1157)

amacıyla; hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf gibi ilim dallarında manzûm-mensûr çeşitli eserler kaleme

almışlardır. Şerh geleneğimiz içerisinde felsefe, mantık, geometri, astronomi, tıp, tarih, sarf, nahiv,

belâgat gibi çeşitli alanlarda eserler yazılmakla beraber, dinî-tasavvufî muhtevalı eserler diğerlerine

oranla önemli ve büyük bir yer işgal etmektedir. Literatüre bakıldığında en fazla şerh edilen eserlerin

“Kırk Hadis mecmûaları, evrâd mecmûaları, hilye-i nebî mecmûaları, Esmâ-i Hüsnâ risâleleri, Fıkh-

ı Ekber, Fusûsü’l-Hikem, Mesnevî, Gülşen-i Râz, Bostân, Gülistân, Bahâristân” (Ceylan, 2000, s.

25) olması bu tesbiti doğrulamaktadır.

Türkçe yazılan tasavvufî manzûmelere yapılan şerhler, kültür tarihimizde önemli bir edebî

geleneğin oluşmasını sağlamıştır. Bununla ilgili olarak Ömür Ceylan, Tasavvufî Şiir Şerhleri adlı

eserinde, “Türkçe manzûmelere yapılmış şerh külliyâtımız toplu halde gözden geçirildiğinde,

Tâhirü’l-Mevlevî’ye kadar yapılmış bütün şerhlerin tasavvufî manzûmelerden seçildiğini, hem şâir

hem de şârihlerin mutasavvıf olduklarını görüyoruz. Bu durum Türkçe şiirleri şerh etme geleneğinin

tasavvuf erbâbı arasında tesis edildiğini ve daha da önemlisi bu şerhlerin tasavvufî terbiyenin

yaygınlaştırılması amacıyla birer eğitim aracı olarak kaleme alındıklarını ortaya koymaktadır.”

(Ceylan, 2000, s. 34-35) demektedir. Edebiyat tarihimizde şiirleri şerhedilen ilk şair Yûnus Emre

(v.1320-21) olarak bilinirken, şiiirleri en fazla şerhedilen kişi ise mutasavvıf-şâir Niyâzî-i Mısrî

(v.1694)’dir. Mustafa Erodoğan, Niyâzî-i Mısrî’nin şiirlerini şerh eden mutasavvıfları şöyle

sıralamaktadır: “Nasûhî Muhammed Efendi, İsmail Hakkı Bursevî, Sahfî Muhammed Efendi,

Sezâyî-i Gülşenî, Selîm-i Dîvâne, Nâzirâ İbrâhim Efendi, Salâhî-i Uşşâkî, Köstendilli Mollazâde

Süleyman Şeyhî, Mürîdzâde Mustafa Âczî, Harîrîzâde Seyyid Muhammed Kemâleddin, Seyyid

Muhammed Nûru’l-Arabî, Ali Örfî Efendi, Ali Rıza Bey, Şeyh Mustafa Şevkî Efendi, Hüseyin

Vassâf, Tokatlı Azmi Yaman ve M. Agâh Harfî (ikisi birlikte) ile İbrahim Yurdören.” (Erdoğan,

1996, s. 15-17)1 Verilen bu şârihler listesi, Niyâzî-i Mısrî’nin dinî-tasavvufî Türk şiirinde olduğu

kadar şerh edebiyatımızda da ne kadar önemli bir mevkiye sahip olduğunu göstermektedir.

Dîvân’ındaki şiirlerin büyük bir bölümü şerhedilen Mısrî’nin şârihlerinden birisi de makalemizin

konusunu teşkil eden Şerh-i Gazel-i Mısrî adlı eserin sahibi Mustafa Azbî’dir. Hem şâiri hem de

şârihi mutasavvıf olan şerhler kategorisinde değerlendirilebilecek olan bu esere geçmeden önce

Azbî’nin hayatı ve diğer eserleri hakkında bilgi vermemiz uygun olacaktır.

1 Bu şerhlerden Mehmed Nasûhî, İsmail Hakkı Bursevî, Suhufî Mehmed, Hasan Sezâî-i Gülşenî, Abdullah Salâhaddîn-i

Uşşâkî, Mustafa Aczî, Harîrî-zâde Seyyid Mehmed Kemâleddîn ve Hüseyin Vassâf’ın şerhleri bir araya getirilerek

günümüz alfabesi ile yayınlanmıştır. Bkz.: Abdullah Çaylıoğlu (1999), Niyâzî-i Mısrî Şerhleri, İstanbul: İnsan Yayınları.

Mısrî Dîvânı’nındaki şiirlerin tamamına yakınını yorumlayan Melâmiyye pîri Muhammed Nûr’un şerhi için ise bkz.:

Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (2014), Niyâzî-i Mısrî Dîvânı Şerhi, Haz.: Mustafa Tatcı, İbrahim Özay, İstanbul: H

Yayınları.

Page 5: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 39

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

A. Mustafa Azbî’nin Hayatı

XVIII. asır mutasavvıf şairlerinden olan Azbî, Kütahya’da doğmuştur. Asıl adı Mustafa’dır.

Azbî Mustafa Dede/Baba (Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, 2012, s. 84; Bağdatlı İsmail Paşa, 1972,

I/517; Uzunçarşılı, 1932, s. 223; Gölpınarlı, 1992, s. 9) ya da Dervîş Azbî (Bursalı Mehmed Tâhir,

1333, I/128) olarak tanınan şâir/şârih, “dergâh-ı âlî çavuşluğu”2 yapmıştır. Uzun yıllar yanında

kalacağı Niyâzî-i Mısrî ile tanışmaları da bu vesile ile olmuştur. Mustafa Azbî, Niyâzî-i Mısrî’nin

Rodos sürgününde (1085/1674) yolda yanına görevli olarak verilen saray çavuşudur. Ancak Azbî

Mustafa Çavuş, Niyâzî-i Mısrî’de gördüğü “âsâr-ı kemâl”den son derece etkilenerek görevinden

istifa etmiş, ona hizmet etmek üzere yanında kalmıştır. Azbî’nin mânevî yolculuğunun Niyâzî-i

Mısrî’ye duyduğu bu büyük muhabbet ve bağlılıkla başladığı bilinmektedir. Azbî, Mısrî’ye intisâb

ederek dervîşi olmuş ve yirmi yıla yakın bir süre hizmetinde kalmıştır.3 Bununla beraber Azbî’nin

Halvetî kimliğinden çok Bektâşîlik’e mensûbiyetinin ön plana çıktığı söylenmelidir. Bunun sebebi

Azbî’nin, Niyâzî-i Mısrî’nin vefâtından sonra İstanbul Merdivenköy Şahkulu Sultan diye bilinen

Bektâşî Tekkesi4’nde Elvan Çelebi (v.1729-30)’ye intisâb etmesi ve bu zâttan hilâfet alarak dergâhta

post-nişîn olmasıdır. Kısa süreli bu görevi esnasında vefât eden Azbî, mezkûr tekke hazîresinde

medfûn bulunmaktadır. (Ayvansarâyî, 2012, s. 85; Osmânzâde Hüseyin Vassâf, 2006, V/79, 122-

123; Mehmet Nâil Tuman, 2001, II/655; Gölpınarlı, 1992, s. 9) Azbî, Elvan Çelebi’ye intisâbını

Dîvân’ında şu şekilde ifade eder:

Bu dem ElvÀn Efendi mürşidimdir

Balım SulùÀn naôarıyla diriyim (Erol, 2002, s. 195)

Azbî’nin Mısrî’den hilâfet alıp almadığı hususu ise tartışma konusu olmuştur. Yukarıda

verdiğimiz bilgilerden yola çıkan bazı araştırmacılar, Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin yanında seyr ü

sülûkünü tamamladığı ve ondan hilâfet aldığını söylerken (Ayvansarâyî, 2012, s. 84; Uzunçarşılı,

1932, s. 223; Erdoğan, 1998, s. CXXX; Erol, 2002, s. 4)5 Mustafa Tatcı, Azbî için “Hazret-i Pîr’e on

sekiz sene hizmetten sonra sülûkunu tamamlayamadığı için Merdivenköy Şahkulu Dergâhı’nda

Elvan Çelebi’ye intisâb etmiş ve bu zâttan hilâfet alarak Bektâşî Dergâhına Şeyh olmuştur.” (Tatcı,

2012, s. 143) demektedir. Her hâl ü kârda Azbî, uzun yıllar mânevî eğitimini kendisinden aldığı

Mısrî’ye karşı büyük bir sevgi beslediğini hem hayatı hem de eserleriyle ortaya koymuştur. Vefât

tarihini bazı kaynakların 1149/1736-37 (Mehmet Nâil Tuman, 2001, II/655; Ergun, ty, I/133),

bazılarının ise 1160/1747-48 (Ayvansarâyî, 2012, s. 85; Bursalı Mehmed Tâhir, 1333, I/128; Bağdatlı

İsmail Paşa, 1972, I/517; Gölpınarlı, 1992, s. 9; Uzunçarşılı, 1932, s. 223) olarak gösterdiği şâirimiz,

Mısrî’ye karşı duyduğu muhabbet ve minnet hislerini Dîvân’ında şöyle dile getirir:

Bu úuş diliniñ remzidir vücÿdum anıñ şehridir

2 “Dergâh-ı âlî”, mecaz yoluyla saray yerinde kullanılan bir tabirdir. “Dergâh-ı âlî çavuşu” ise Dîvân-ı hümâyûn çavuşları

hakkında kullanılmaktadır. Bkz.: Mehmet Zeki Pakalın (2004), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (I-III),

İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, I/426. 3 Mustafa Tatcı bu süreyi on sekiz sene olarak gösterirken, Mehmet Erol yaklaşık olarak yirmi bir yıl demektedir. Bkz.:

Mustafa Tatcı (2012), Burc-ı Belâda Bir Merd-i Hudâ: Niyâzî-i Mısrî, İstanbul: H Yayınları, s. 143; Mehmet Erol (2002),

Azbi Baba Divanı (İnceleme-Metin), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi,

Çanakkale, s. 4. 4 Merdivenköy Şahkulu Sultân Dergâhı, İstanbul’un en ünlü dergâhlarından birisidir. Bu dergâha Şâhkulu Sultân Dergâhı

denildiği gibi Merdivenköy Dergâhı da denilmiştir. Yirminci yüzyılın başında bu dergâhta post-nişîn olan Mehmet Ali

Hilmi Dedebaba, son çağın en ünlü Bektâşîlerinden ve Bektâşî şairlerindendir. Geniş bilgi için bkz.: Bedri Noyan Dedebaba

(2002), Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Ankara: Ardıç Yayınları, V/150-175. 5 Mustafa Kara da Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’den hilafetnâmesini aldığı görüşündedir. Nitekim Kara, Mısrî’nin yirmi beş

halifesini tanıtırken Azbî’ye dokuzuncu sırada yer vermektedir. Bkz.: Mustafa Kara (2001), Bursa’da Tarikatlar ve

Tekkeler, İstanbul: Sır Yayıncılık, s. 382.

Page 6: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

40 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Mıãrí vücÿdum mıãrıdır NiyÀzídür sulùÀn bana

èAõbí Óaúdan ùoluyum òaã baàçeniñ gülüyüm

NiyÀzíniñ úuluyum cÀnımdır mihmÀn baña (Erol, 2002, s. 262)

B. Eserleri

Azbî’nin üç eseri bulunmaktadır. Bunlardan ilki şiirlerinin toplandığı Dîvân’ıdır. Bu Dîvân

üzerine iki lisansüstü çalışması yapılmıştır.6 Şairin diğer eseri, Niyâzî-i Mısrî’nin Dîvân’ında

bulunan Türkçe gazelleri tahmis ettiği Dîvân-ı Tahmîs-i Niyâzî-i Mısrî’dir. Bu eserde Mısrî’nin 140

gazelinin tahmîsi bulunmaktadır. (Erol, 2002, s. 16) Azbî’nin üçüncü eseri ise -makalemizde tam

metnini vereceğimiz- Mısrî’nin “içre” redifli yedi beyitlik gazelinin şerh edildiği Şerh-i Gazel-i

Mısrî’dir.

C. Şerh-i Gazel-i Mısrî

Nüsha Tavsîfi

Eserin tesbit edebildiğimiz tek nüshası7 Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi

Koleksiyonu, 3056 numarada kayıtlıdır. Cildin nev‘i kâğıt, sırtı meşindir. 170x115 (120x70) mm.

ebadında 43 varaktan oluşan eser 15 satırlıdır ve nesihle yazılmıştır.

Başı: Ve bihí nestaèín. Bismi’llÀhi’r-RaómÀni’r-Raóím. el-Óamdü li’llÀhi Rabbi’l-èÀlemín.

/1b/

Sonu: Bende bir kimsenüñ taãarrufı úalmadı. Hÿ benüm virdüm ve ismüm Hÿ’dur. /43a/

Bazı konu başlıkları, özel isimler, alıntı cümleleri, “mısra” ve “beyit” gibi ifadeler ile âyet

ve hadîslerde kırmızı; metinde siyah mürekkep kullanılmıştır. 1b müzehhep ser-levhalı, 1b ve 2a

altın yaldızla, diğer sayfalar kırmızı mürekkeple mücedveldir. Yazar adını “Bu bende-i enbiyÀ-yı

èiôÀm ve sÀ´il-i evliyÀ-yı kirÀm, el-óaúír èAõbí-i faúír, èÀlem-i istiàrÀúda mest-i sersem-zede-i nÀçíz

iken... Óaøret-i Mıãrí Efendi -kaddesa’llÀhu esrÀrehum ve nevvera’llÀhu merúadehum- óaøretleriniñ

bu àazel-i mÀye-gevherlerini... èarø-ı nezÀket ve hezÀr leùÀfet ile zebÀna getürdi.” şeklinde ifade

etmiştir. Telif ve istinsah tarihi zikredilmeyen eserde 43a’nın sonunda “ÒÀdimü’l-fuúarÀ es-Seyyid

Revnaúí Òalíl” ismi bulunmaktadır. Eserin sonunda istinsâh kaydı bulunmamakla beraber, metinle

aynı kalemden çıkan bu ibare, eserin müstensihinin Halil Revnakî olduğunu düşündürmektedir.

6 Mehmet Erol (2002), Azbi Baba Divanı (İnceleme-Metin), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Doktora Tezi, (Danışman: Prof. Dr. Kemal Yüce), Çanakkale; Sibel Bayram (2006), Azbi Baba Hayatı-Eserleri-

Sanatı ve Divanı (İnceleme-Tenkitli Metin), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,

(Danışman: Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Mine Yeşiloğlu), Edirne. 7 Azbî Baba ve Dîvân’ı üzerine bir Doktora tezi hazırlayan Mehmet Erol, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshanın

dışında, şerhin bir diğer nüshasının İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Türkçe Böl. Nu: 2910’da kayıtlı olduğunu

bildirmektedir. Bkz.: Mehmet Erol (2003), “Azbî Baba ve Dîvânı”, Türkbilig, 6/73. Ancak yaptığımız incelemeler

neticesinde İ.Ü. Merkez Kütüphanesi’nde kayıtlı söz konusu eserde yer alan şerhin Azbî’ye değil Aczî’ye ait olduğunu

gördük. Kaynaklarda Edremitli Mürîdzâde Mustafa Aczî Ağa olarak tanınan Aczî’nin asıl adı -tıpkı Azbî gibi- Mustafa’dır.

Aczî’nin Dîvân’ı dışında Niyâzî-i Mısrî’nin beş beyitlik “andadır” redifli gazeline bir şerhi bulunmaktadır. Aczî’nin bu

şerhi günümüz alfabesine çevrilerek yayınlanmıştır. Bkz.: Çaylıoğlu, Niyâzî-i Mısrî Şerhleri, s. 117-126.

Page 7: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 41

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Eserin Müstensihi: Halil Revnakî

Metnin müstensihi ya da dikte ettireni olan Revnakî,8 Mustafa Azbî’den yaklaşık yüz yıl

sonra Şahkulu Dergâhı’nda post-nişîn olmuş, çeşitli açılardan Azbî ile benzerlikler gösteren bir

isimdir. 1849 yılında Çorumlu Hüsnü Dedebaba tarafından Şahkulu Postnişînliği’ne atanan Halil

Revnakî Baba, Azbî gibi Halvetî tarikatı kökenlidir.9 Revnakî’nin Şahkulu Dergâhı tarihinde önemli

bir yeri vardır. II. Mahmut döneminde bu dergâh kapatılmış; Abdülmecid döneminde dergâhların

açılmasına izin verilince yeniden açılan bu dergâhta ilk âyîn Halil Revnakî Baba tarafından

yürütülmüştür. Revnakî’nin post-nişîn olmasıyla, -bir başka adıyla- Merdivenköy10 Dergâhı yeniden

“uyandırılmış”, öteki Bektâşî dergâh ve zâviyeleri de bunu müteâkiben açılmaya başlamıştır.

(Dedebaba, 2002, V/151, 156) Dergâhta bir yıl görev yaptıktan sonra vefât eden (1267/1851) Halil

Revnakî, Silivrikapı dışında Seyyid Nizam (Halvetî-Sinânî şeyhi) Câmii ve türbesinin karşısındaki

mezarlıkta medfûn bulunmaktadır. (Yüksel, 2002, s. 15)

Halil Revnakî Baba hakkında bu aktardıklarımızdan yola çıkarak kendisinin -makalemiz

açısından- sıradan bir müstensih olmaktan öte, Azbî ile manevî anlamda özel bir ilişki içerisinde

olduğu söylenebilir. Halvetî irfân geleneğinden gelmeleri, Şahkulu Dergâhı’nda postnişîn olmaları

ve Niyâzî-i Mısrî sevgisinin bu ikisinin öne çıkan ortak yönleri olduğu ifade edilebilir.

Gazelin 3. Beyti İçin Küçük Bir Açıklama

Niyâzî-i Mısrî şerhlerini incelediğimizde, makalemizin konusunu teşkil eden “içre” redifli

bu gazel üzerine yapılmış başka bir şerh çalışmasına rastlamadık. Ancak Milli Kütüphane Yazmalar

Koleksiyonu 06 Mil Yz.A. 1960/1 numarada kayıtlı olan Niyâzî-i Mısrî Dîvânı’nda 48a’da yer alan

“içre” redifli gazelin,

Nice geldüm nice gitdüm nice ùoàdum nice öldüm

Nice açıldum nice ãoldum şu gül gibi cihÀn içre

şeklindeki üçüncü beytinin hemen yanında beytin şerhi mâhiyetinde aşağıdaki açıklamalar yer

almaktadır11:

“Bu sözüñ nÀsuñ fehmine aúreb olan te´víli budur ki: SulùÀnu’l-enbiyÀ ãalla’llÀhu èaleyhi ve

sellem buyurdı ki “Evvelü mÀ-òalaúa’llÀhu èaúlí.” el-Óadíå. Ehl-i taóúíú öyle taóúíú iderler ki èaúl-

ı evvel cümle maòlÿúÀta hem mebde´ ve hem meèÀddur. Her ne gelür bu èÀleme O’ndan gelür. Ve

her ne ki bu èÀlemden gider O’na varur. İmdi her kim èaúl-ı külle irse dÀ´im dir ki, niçe kerre ùoàdum

ve niçe kerre öldüm. Zira ùoàan da odur bi-iètibÀri’l-aãl ve ölen de odur bi-iètibÀri’l-merciè. Ve lÀkin

bu söz ãaóíó olmaz èaúl-ı külle vÀãıl olmayan kimseye. Ehlu’llÀhuñ bunuñ gibi muùlaú kelÀmın fehm

idemeyen tenÀsüòe óaml itdügi içün ol meõheb-i bÀùılı Şeyò Ömer FÀrıø óaøretleri õemm idüp

8 Bu hususta ihtiyatlı olmak uygun olacaktır. Zira ileride örnekleriye açıklanacağı üzere, metnin istinsâhında pek çok yazım

yanlışı ve hatalar bulunmaktadır. Halil Revnakî gibi Şahkulu Dergâhı’nda post-nişîn olmuş bir zâtın bu hataları yapmaması

umulur. Bu ise eserin sonunda yer alan Halil Revnakî adının, müstensihe değil de metni dikte ettiren zâta işaret etmiş

olabileceğini akla getirmektedir. Zaten metnin orijinali incelendiğinde, başka bir metinden kopya edilmekten çok, bir

şahıstan dinlenerek istinsâh edildiği izlenimi uyandırdığı görülecektir. 9 Halil Revnakî Baba ve Şahkulu Bektâşî Dergâhı hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Şevki Koca (2005), “Şâhkulu Bektâşi

Dergâhı’nın Son Babagân Postnişinleri ve Bektâşîlerin Zor Yılları”, Bektâşîlik ve Bektâşî Dergâhları, İstanbul: Cem Vakfı

Yayınları, s. 247-275. 10 Dergâhın adı bazı yerlerde “Merdevenköy” şeklinde geçmektedir; biz bu dergâhın adını günümüzde bilinen şekliyle

“Merdivenköy” olarak kullandık. 11 İlgili gazelin yanında şiirin şerhi mâhiyetinde bazı açıklamaların yer aldığı bilgisini Erdoğan haber vermektedir. Bkz.:

Kenan Erdoğan (1998), Niyâzî-i Mısrî Dîvânı, Ankara: Akçağ Yayınları, s. 190.

Page 8: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

42 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

buyurur ki: Fe min-úÀ´ilin bi’n-nesòi, fe’l-mesòu lÀ´iúun / Bihi ibre´, ve kün èamma yerÀhu bi-

èuzletin.”

Muhteva

Eser, klasik tertîbe uygun olarak besmele, hamdele ve salvele ile başlamıştır. Azbî bundan

sonra şerhedeceği yedi beyitlik gazeli vermiş ve sebeb-i telîfe/teşrîhe geçmiştir. Buna göre şârih,

Niyâzî-i Mısrî’nin “içre” redifli şiirini vecd hâlinde iken bir topluluğun önünde okumuş; orada

bulunanlar bu manzûmeyi çok beğenmiştir. Azbî, daha sonraları bu şiiri âriflerin meclislerinde, farklı

muhitlerde kendisinden geçmiş âşıkâne bir hâlde okumaya devam ettiğini söyler. Sonrasında ise

çevresinde bulunan yârânın isteği ve gönlüne gelen ilhâmın gereği olarak bu şerhi yazmaya karar

vermiştir. Azbî bu yaptığını “maènÀsını dile getürdüm ve óÀl-i mÀ-fi’l-bÀlini ele getürdüm.” şeklinde

ifade etmektedir. Bu arada “el-Òaùùu bÀúí ve’l-èömrü fÀní: Yazı bâkî, ömür fânîdir.” diyerek, kalıcı

bir eser bırakma isteğini de dile getirmiştir. Azbî, eserine ne ad verdiğini ( )12 ifade ettikten

sonra bu şerh vesîlesiyle mânevî yardım ve lütuflara erme arzusunu beyan eder.

4a’da şârih artık gazelin ilk beytinin şerhine geçmiştir. “Ezelden nÀr-ı èaşúla ben yana

geldüm cihÀn içre” mısraını izah etmeye başlayan Azbî, -şerhin tamamında yer yer yansımalarını

göreceğimiz- yaratılışla ilgili bazı açıklamalarda bulunmaktadır. Gazelin ilk mısraı bu anlamda

yaratılışın başlangıcına ışık tutmakta, varlığın hakikatini idrâklere sunmaktadır: Allah vardı ve

O’nunla birlikte/O’ndan başka hiçbir şey yoktu.

“Anâsır-ı erba‘a” ya da “mevâdd-i erba‘a” olarak isimlendirilen ve varlıkların yapıtaşı

olarak görülen “hava, su, toprak ve ateş” eserde yoğunluklu olarak işlenen konuların başında gelir.

Şârih, insanın/kâinatın yaratılışıyla ilgili olan bu dört unsur etrafında bazı sembolik sayılara da

sıklıkla yer verir.

“Aşk”, şerhte geçen mihver kavramlardan birisidir. Azbî, varlığın temelinde/başlangıcında

aşkı görmekte, “Nitekim èaşúsuz Àdem olmaz.” diyerek bu hususu teyid etmektedir.

Beyitleri açıklarken “zâhir ve bâtın âlemleri, Celâl ve Cemâl, fenâ ve bekâ, hakîkat-i

Muhammediye, ma’rifetullâh, irâde-i ezeliyye, küfür, îmân, seyr, nefs vb.” kavramlar üzerinde duran

şârih, “ârzû-yı vahdet-i ezel” şeklinde ifade ettiği özlemini şerhin genel dokusu içerisine hissedilir

bir şekilde yerleştirmiş; yapıp-etmelerini ise “sa‘y-ı vuslat” olarak tanımlamıştır.

Vahdet-i vücûd nazariyesinden tasavvufun temel mevzûlarını -beyitlerin anlam alanı

içerisinde- muhtasar bir şekilde ele alan şârih, sâlikin insân-ı kâmil olma yolunda gerçekleştirdiği

mânevî yolculuğu bazı misaller, temsiller ve hikâyeler eşliğinde ele almıştır.

Metot-Anlatım Teknikleri

Tasavvufî eserlerin kendine has özel bir dile/mânâ diline sahip olması, kullandığı özel

kavramlar ve kâl ilmi olmaktan öte hâl ilmi olarak tanımlanması, bu sahada yazılmış olan eserlerin

anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Bu tür metinlerin doğru anlaşılması ve açıklanması gayretleri ise

tasavvufî şerh çalışmalarını doğurmuştur. Kültür ve edebiyat tarihimizin önemli

12 Azbî’nin eserine verdiği bu ismi lügatlarda tesbit edemedik ve bir anlam veremedik. Ömür Ceylan da eserin adından

bahsederken “ يردزو ” şeklinde kelimeyi Osmanlı dönemi alfabesi ile vermiş ve sonuna bir soru işareti (?) koymuştur. Bkz.:

Ceylan, Tasavvufî Şiir Şerhleri, s. 306. Sadık Yazar ise kelimeyi “Dezvîr” şeklinde günümüz alfabesine çevirmiş; ayrıca

bir açıklamada bulunmamıştır. Bkz.: Sadık Yazar (2011), Anadolu Sahası Klâsik Türk Edebiyatında Tercüme ve Şerh

Geleneği, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, (Danışman: Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç), İstanbul,

s. 656. Ancak biz “Dezvîr” şeklinde bir kelimeyi lügatlarda bulamadığımız ve bir anlam veremediğimiz için metinden

kopyalayarak vermeyi uygun gördük.

Page 9: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 43

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

alanlarından/kaynaklarından birisi olan metin şerhlerinde, okuyucunun anlayamayacağı, anlamakta

güçlük çekeceği ya da yanlış anlayabileceği metinleri açıklamayı hedefleyen şârihler, kullandıkları

bazı anlatım teknikleri, yaptıkları iktibaslar ve verdikleri ek bilgilerle metnin/eserin kapalı

kısımlarını daha anlaşılır kılmayı; böylece yazarın/şâirin ne demek istediğini ortaya koymayı

hedeflemişlerdir. Şârihlerin şerh çalışmaları esnasında kimi zaman kendilerine özel, kimi zaman ise

ortak olarak nitelendirilebilecek bir üslup ve teknik takip ettikleri görülür. Bu anlamda Azbî ve

şerhinin özellikleri hakkında şunlar söylenebilir:

- Şerhlerde genellikle önce şerh edilecek metin verilir. Bu durum Azbî’nin şerhi için de

geçerlidir. Şârih, eserin başında 2a ve 2b’de öncelikle şerh edeceği gazel metnini vermiştir.

- Şerhlerde genellikle iki metodun kullanıldığı görülür. Bunlardan ilki şerh edilecek metinde

geçen kelimelerin/tabirlerin zâhirî/şekilsel mânâları üzerinde durmak; vezin, nazım şekli ve

söz sanatlarını göstermek; bazı dilbilgisi kuralları çerçevesinde açıklamalarda bulunmaktır.

İkinci yöntem ise doğrudan anlam üzerinde durulmasıdır. Azbî bu metotlardan ikincisini

tercih etmiş, kelimelerin lügat mânâlarından öte “mânâ dili”nde ne anlama geldiklerini

tasavvufî derinlik içerisinde ele almıştır. Bu durum aslında mutasavvıf şâir ve yazarların

ortak özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Lafızdan öte mânâya önem verme; sanat ya da

vezin kaygısından öte, hedef okuyucu kitlesinin anlayacağı bir dil ve üslûbu benimseme sûfi

şâirlerin/yazarların tercihi olmuştur.

- İncelediğimiz eser, manzum bir parçanın mensûr şerhinden oluşmaktadır. Bununla beraber

şârih, ifadeyi kuvvetlendirmek/delillendirmek, anlamı zenginleştirmek adına yer yer

manzum alıntılar da yapmaktadır. Bunu yaparken kimi zaman alıntı yaptığı şahsın adını

vermekte, kimi zaman ise sadece “Nitekim dinilmişdür, nitekim buyurmışlardur, nitekim

dimişlerdür, nitekim şÀèirÀn-ı selef dimişlerdür” gibi ifadelerle doğrudan beyte geçmektedir.

Azbî’nin şerhte alıntı yaptığı şairler: Yûnus Emre (v.1320-21), Nesîmî (v.1417?), Yazıcıoğlu

Mehmed (v.1451), Şâh İsmail-i Safevî (v.1524), Edirneli Hüseyin Âlî Çelebi (v.1648), Nakşî

Ali Akkirmânî (v.1655) ve Niyâzî-i Mısrî (v.1694)’dir.

- Şerhte dikkat çeken bir diğer husus ise âyet ve hadîs iktibaslarının çokluğudur.

- Azbî her defasında, şerh edeceği mısraı/beyti verdikten sonra “Óaøret-i pírüñ bu mısraèı

AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu gerek, úanı bir uãlu deli

sözümden añlaya.” ifadelerini tekrar etmektedir. Bu şekilde şârih öncelikle, herşeyi en iyi

Cenâb-ı Hakk’ın bileceğini vurgulamaktadır. İkinci cümlede belirtilen, “muhâtapta

bulunması gereken “seviye/nitelik” vurgusu da dikkat çekicidir. Bu ibare aynı zamanda

okuyucuya bir önceki beytin açıklamasının sona erdiğini ve yeni bir beyte geçildiğini de -bir

nevi ara bölüm- haber vermektedir.

- Azbî’nin şerhinde, dinî-tasavvufî eserlerde görülen çeşitli anlatım tekniklerini kullandığı

görülür. Şârih bu anlamda, yer yer okuyucu sanki karşısındaymış gibi bir anlatımı tercih

etmiştir. Bu şekilde şârih, hitap yoluyla anlatım tarzını esas alarak muhâtabını etkilemeyi ve

anlattıklarına dikkat çekmeyi istemektedir: “İmdi ey sÀlik-i óaúíúat”, “Bir òoşça idrÀk eyle

ey ùÀlib-i esrÀr!”, “İmdi ey ùÀlib-i dídÀr!”, “Ve yine fehm eyle...”, “Nitekim secde emr oldı,

gör ne seyrÀn oldı.” “Çünki mekÀn ãÀóibi oldum, diñle ne oldum.”, “Óasedüm belÀsı gör

baña neyledi.”, “Bir òoşca fehm eyle ne oldum.”, “Gel, seyri gör.”, “Fehm eyle”, “İmdi; ben,

sen èÀlem ü Àdem yoàdı.”

Page 10: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

44 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

- Şârihin sıklıkla kullandığı bir diğer anlatım tekniği ise tahkiyedir. Sembollerle örülü, ledünnî

bir dilin kullanıldığı metinlerde, anlatının okuyucunun anlayabileceği bir seviyeye

indirilmesi temsîlî hikâyelerle daha kolay bir hâle gelmektedir. Bu sebeple Azbî, açıklamak

istediği kimi hususları hayâlî bazı hikâyelerle örneklendirmektedir. Şârihin bu tekniği

uygularken kullandığı ifadelerden bazıları şu şekildedir: “Eger kendü óÀlüñden ÀgÀh iseñ,

yine saña senden ve baña benden bir òoşça rivÀyet eyleyem.”, “Bir gökçek óikÀyet eyleyem”,

“Bir rÿşen óikÀyet eyleyem”, “Óırsum belÀsın diyem, meåelÀ bir miåÀl rivÀyet eyleyem.”,

“Nitekim herkesüñ èaúlı irdigi gibi bir miåÀl eyleyem.”

Azbî’nin hayâlî bir plan içerisinde sunduğu bu hikâyelerde yer alan

olaylardan/sembollerden bazıları: “Ayıcı, ayı, pars, kelb, padişah”; “Tilki, avcılar, tazılar, av

köpekleri”; “Buğday ambarında buğday ile yapılan yolculuk ve nihâyetinde toprağa

kavuşarak aslına dönmek.”

- Şerhte çok olmasa da “soru-cevap” yöntemine de başvurulduğu görülür. Şârih böylece

muhâtabın dikkatini çekmek ve merak duygusunu uyandırmak istemiştir: “èÁlemde kimi

gördüñ ãafÀlıdur?”, “Bu yirmi sekize óayrÀn iken diñle ve hem fehm eyle ne yüzden ve ne

sebebden otuz iki oldum?”

Metin ve Transkripsiyona Dâir

Eser imlâ hususiyetleri açısından son derece hatalı bir metindir. Yazım yanlışlarının yanı

sıra, yer yer kelime atlamalarına da rastlanmaktadır. Bununla birlikte bazı âyet ve hadîs ibarelerinin

bile yanlış/eksik yazıldığı olmuştur. Buna dair bazı örnekler şu şekilde verilebilir:

èiôÀm

óÀøırÀn

ruòãat

aèôam

haøm

buàøı

buàø

óÀøır

øabù

èurÿc

óırãum

óasedüm

bünyÀd

ùılsım

haøm

nÀ´il

el-èAbdu yudebbiru

festaúim kemÀ ümirte

Page 11: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 45

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

aùíèu’llÀhe ve atíèu’r-resÿle

İõÀ zülzileti’l-arêu zilzÀlehÀ ve

aòreceti’l-arêu eåúÀlehÀ

Metinde olmadığı halde, anlam itibariyle bulunmasını gerekli gördüğümüz ek ve kelimeler

tarafımızca metne eklenmiş ve bunlar köşeli parantez [] içerisinde gösterilmiştir. Bunun dışında “ôÀ”

ile yazılması gereken bir kelime “ze” ile yazıldığında ya da “elif” yerine “ èayn” harfi kullanıldığında,

bu gibi yanlışlıklar ayrıca belirtilmemiş; sadece doğru yazılışları verilmiştir. Elimizde şu an itibarıyla

eserin tek nüshasının bulunması; bu nüshanın ise pekçok yazım yanlışı vb. barındırması sebebiyle

bazı kelimeleri okuyamadık. Okuyamadığımız kelimeler, metinden kopyalanarak ilgili yerlere

yapıştırılmıştır. İkinci bir nüshanın bulunması hâlinde okunamayan bu kısımların netlik kazanacağı

kuvvetle muhtemeldir.

Şerhte geçen âyet ve hadîslerin kaynakları gösterilmiş ve anlamları dipnotta verilmiştir.

Metinde geçen Arapça cümleler de ayrıca tercüme edilmiştir. Şârihin zaman zaman açıklamalarını

kuvvetlendirmek adına başvurduğu örnek beyitlerin kimlere ait olduğu, ulaşabildiğimiz kadarıyla

kaynaklarıyla beraber gösterilmiştir. Bu çerçevede hazırladığımız transkripsiyonlu metin şu

şekildedir:

D. Metin

/1b/ Ve bihí nestaèín. Bismi’llÀhi’r-RaómÀni’r-Raóím.

el-Óamdü li’llÀhi Rabbi’l-èÀlemín. Ve yuúarribÿnehÿ ünsü’l-èÀrifín. Ve èalÀ-külli şey´in

óÀfiôuhÿ ecmaèín. Ve ãalla’llÀhu èalÀ-seyyidinÀ Muóammedin ãÀhibi’s-sırrı ve’ã-ãÀdıúín ve èalÀ-

Àlihí ve aãóÀbihi [ve] tÀbièín. Óamd-ı bí-óad, Àn CenÀb-ı lÀ-yezÀl, VÀóid ü Óayy u Úadím-i pür-

kemÀl. MuãùafÀ nÿr-ı ÒudÀdur. Óaú imÀm Àline, aãóÀbına yüz biñ selÀm. Baède’ã-ãalÀt ve’t-taóiyyÀt,

bu bende-i enbiyÀ-yı èiôÀm ve sÀ´il-i evliyÀ-yı kirÀm, el-óaúír èAõbí-i faúír, èÀlem-i istiàrÀúda mest-

i sersem-zede-i nÀçíz iken úalb-i hezÀr-bÀr-ı şuèle-bÀzumla hem-ãoóbet /2a/ olup Óaøret-i pír, úutb-

ı èÀrifÀn ve mürşid-i sÀlikÀn ve rehber-i cÀnÀn, Óaøret-i Mıãrí Efendi -kaddesa’llÀhu esrÀrehum ve

nevvera’llÀhu merúadehum- óaøretleriniñ bu àazel-i mÀye-gevherlerini

1. Ezelden nÀr-ı èaşúla ben yana geldüm cihÀn içre13

Aúıtdum nice dem yaşlar gözümden ùolu úan içre

2. Óaú’ıla bí-nişÀn iken úamu cÀnlara cÀn iken

Düşürdi bí-mekÀn iken beni kevn ü mekÀn içre

3. Nice geldüm nice gitdüm nice ùoàdum nice öldüm

Nice açıldum nice ãoldum şu gül gibi cihÀn içre

13 Manzûme arûzun “MefÀèílün MefÀèílün MefÀèílün MefÀèílün” kalıbı ile yazılmıştır.

Page 12: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

46 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

4. Olup úaùre yire yaàdum buluù olup göge aàdum

Güneş olup gehí ùoàdum zemín ü ÀsumÀn içre

5. NebÀt oldum niçe eyyÀm niçe demde olup óayvÀn

Geyürdi ãÿret-i insÀn baña devr-i zamÀn içre

6. Çün insÀn ãÿretin buldum Óaú’a óamd u åenÀ úıldum

/2b/ FenÀ-ender-fenÀ oldum beúÀ-yı cÀvidÀn içre

7. İrişdi maèrifet nÿrı göñül oldı Óaú’uñ nÿrı

NiyÀzí duydı çün sırrı gümÀn gitdi èayÀn içre14

her-bÀr lisÀn-ı óÀl ile dilde úalb èarø-ı nezÀket ve hezÀr leùÀfet ile zebÀna getürdi. HemÀn-dem

eyvallÀh, óaúúan bÀrekallÀh. èÁşıú-ı güzel, pür-esrÀr-ı lem-yezeli ve àazel-i feyz-i feyyÀø-ı bí-bedeli

didüm. HemÀn-dem hÀøırÀn u àÀ´ibÀn istiósÀn eylediler ve ben daòi bu àazel-i sırr-ı lÀ-yezÀli, levó-

i dilde mesùÿr eyleyüp cÀ-be-cÀ abdalÀne vü levend ü èÀşıúÀne zebÀna ve meclis-i èÀrifÀnda lisÀna

getürdüm. HemÀn-dem ôÀhirden ve bÀùından dile su´Àl ve cÀn úulaàına bí-úíl ü úÀl óÀl göründi.

MaènÀ-yı óaúíúatden me´Àl yönendi. Men daòı èalÀ-úadri’l-imkÀn ber-mÿcib-i óadíå-i şeríf-i

“Kellimu’n-nÀse èalÀ- /3a/ úadri èuúÿlihim.”15 fehvÀsı üzere bu àazel-i heft-beyt-i pür-èibretüñ

maènÀsını dile getürdüm ve óÀl-i mÀ-fi’l-bÀlini ele getürdüm.

İmdi ey sÀlik-i óaúíúat, görmeyem beni görmeyeni. HemÀn ãaón-ı èÀrifÀn ve bezm-i èayn-ı

cemm-i dervíşÀn içre maènÀ-yı óaúÀyiúde esb-i himmeti reftÀr gördüm. Ve baór-ı muóíù-i aèôam içre

sefíne-i cismÀníyi liman-ı maúãÿda yetürdüm. ÔÀhir ü bÀùından fermÀn geldi ve ùaraf-ı Óaú’dan rıøÀ

bulundı. Men daòı bildüm ki “el-Òaùùu bÀúí ve’l-èömrü fÀní”16dür. Bu maømÿn üzere bu óaúír,

meõkÿr àazeli her ne vechile terceme eylemek murÀd eyledümse, cevelÀnı tabè-ı ùarafa ruòãat olmadı.

ÓÀãıl-ı kelÀm bu derd-mendüñ óÀli taóúíú dile gelürdi. Bir vechile àayra lisÀna iõin olmadı. èÁúıbet

her bir beytini kendü óÀlümden başúa görmeyüp; nitekim Óaøret-i /3b/ Faòr-ı èÁlem ve Nebiyy-i

Muóterem Resÿl-i Ekrem óaøretleri buyurmışdur: “Men èarefe nefsehu feúad èarefe Rabbe[hu].”17

İmdi maèlÿm oldı ki, o èulÿm-ı evvelíni ve Àòiríni bilmekden bir kişi özi óÀlini bilmek efêaldür. Ve

cemíè-i õí-rÿóuñ ôÀhir ü bÀùın óÀlin bilmekden özi óÀlini bilmek elzemdür. Ve èumÿmen èÀlem

òalúını müstaàní-i her óÀl eylemekden kendüyi úanÀèat õilletinde ãÀhib-i devlet eylemek efêaldür.

Nitekim dinilmişdür:

14 Bu gazel, Kenan Erdoğan’ın hazırladığı tenkitli metinde -bazı küçük farklılıklarla beraber- 153. manzume, Mustafa

Tatcı’nın metninde ise 163. manzûme olarak yer almaktadır. Bkz.: Erdoğan, Nîyâzî-i Mısrî Dîvânı, s. 190; Mustafa Tatcı

(2015), Niyâzî-i Mısrî Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, İstanbul: H Yayınları, s. 521. 15 “İnsanlara akılları ölçüsünde konuşunuz.” Benzer bir rivâyet için bkz.: Muhammed Abdurrahmân es-Sehâvî (1405), el-

Makâsidü’l-Hasene, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, s. 164. 16 Yazı bâkî, ömür fânîdir. (Söz uçar, yazı kalır.) 17 “Kendini bilen Rabbini bilir.” Bkz.: İsmail b. Muhammed el-Aclûnî (1351), Keşfü’l-Hafâ ve Muzîlü’l-İlbâs

amme’ştehera mine’l-Ehâdîsi alâ-Elsineti’n-Nâs (I-II), Kâhire: Mektebetü’l-Kudsî, II/262 (Hadîs nr.: 2532).

Page 13: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 47

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Sen saña gel, sen saña gel, sen saña

Serserí gezdüñ yeter gel sen saña

İmdi, saña sen lÀzımsın. Hergiz saña benden ve baña senden medÀr yoúdur. Hadíå-i şeríf[de]

buyurulmışdur: “ed-DünyÀ mezraèu’l-òayrÀt.”18 maèlÿmdur. İmdi fehm-i mefhÿm beyÀnında ve özi

Óalebí úatında bu hadíå-i şeríf saóíódür. “Ve men kÀne fí-hÀõihí aèmÀ fehuve fi’l-Àòireti aèmÀ… ”19

beyÀndur ve maènÀ bilene èayÀndur, bilmeyen bilmez. Nitekim dinilmişdür: /4a/

Óaúíúat baórinüñ èilmin ne bilsün her ùahÀretsüz

Ki CebrÀ´íl-i Emín uçmaz o deryÀnuñ kenÀrından20

İmdi ey sÀlik-i óaúíúat! CÀnum úurbÀn olsun, ol telebbüs kim ben söylerüm ol añlar

dimişlerdür. Bu faúírü’l-óaúír daòi senlik ve benlik belÀsından geçmeyüp bu àazel[i] bir lisÀn-ı èacíb

ile terceme eyleyüp, bu risÀlenüñ ismini -nÀm taòalluã eyledüm ki bÀèiå-i yÀd-ı himmet

olam. Sürçek özüm óÀlin beyÀna getürdüm. EvvelÀ mıãraè

Ezelden nÀr-ı èaşúla ben yana geldüm cihÀn içre

Óaøret-i pírüñ bu mısraè[ı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli söz[ümden] añlaya.

İmdi; ben, sen èÀlem ü Àdem yoàdı. Belki aúdemden aèôam idüm. Bir özge èÀlemüm var idi.

Baór-ı semender idüm, semender içre mÀ hiye. /4b/ Ve yine fehm eyle ne semender idüm. Kendü

celÀlüm Àteşiyle cemÀlde ve èÀlemde ve bir miåÀl-i èayn-ı cemède idüm ki henüz küfr ü ímÀndan ve

èaşú-ı hicrÀndan nişÀn yoàdı. Cümle óÀl ve muømer-i özüm lemèa-i özüm idi. Bir nidÀ geldi baña

bende[n] ve bir ãadÀ geldi bildüm. Bilmedüm ne nidÀdur. äandum ki benüm; meger ben degülmişüm.

Özüm meskenet içre pi[n]hÀn u nihÀn ùutarken ol nidÀ baña rehber ü dilber olup sÀkin dururken;

yaèní èayn-ı kendü idüm èayn-ı èaşú oldum. Bir yirde mekÀn bulmadum. Benden àayrı bir nişÀn ve

bir zamÀn görmeden hemÀn-dem böyle dururken baña benden èaşú göründi. Nitekim dimişlerdür:

Bende sıàar iki cihÀn men bu cihÀna sıàmazam

Gevher-i lÀ mekÀn menem bu mekÀna sıàmazam

Gerçi bugün Nesímíyim HÀşimíyim Úureyşíyim

Bundan uludur Àyetüm Àyet-i şÀna sıàmazam21

/5a/ Men yirlere göklere ùolu iken èaşú beni óarekete getürdi. Bir kere úaynadum, ùaşdum,

köpürdüm, coşdum. Bir bende bir ben ôuhÿra geldi. Ben, benüm didi. Eyitdüm, epsem durayın didi.

Ben daòı celÀl ü cemÀli küfr ile örtülü gördüm. Bu benden ben olana, ben ile biñ yıl úırmızı Àlet ile

18 “Dünya, iyilikler tarlasıdır.” Benzer bir rivâyet “ed-Dünyâ mezra‘atü’l-âhireti.” şeklindedir. Bu rivâyet için bkz.: es-

Sehâvî, el-Makâsidü’l-Hasene, s. 351. 19 “Kim bu dünyada körlük ettiyse âhirette de kördür…” İsrâ 17/72. (Bu çalışmada verdiğimiz âyet meâlleri için bkz.:

Kur’an-ı Kerim Meâli (2006), Haz.: Halil Altuntaş, Muzaffer Şahin, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 20 Beyit, S.N. Ergun’un hazırladığı Hatâyî Dîvânı’nda şu şekildedir: “Hakîkat ilminin sırrın ne bilsün her tahâretsiz / Bu

sırra ermedi münkir anın katlin revâ gördüm.” Bkz.: Sadeddin Nüzhet Ergun (1956), Hatayî Divanı-Şah İsmail-i Safevî,

Hayatı ve Nefesleri, İstanbul: İstanbul Maârif Kitaphanesi, s. 158. 21 Bu iki beyit Nesîmî’nin “sıàmazam” redifli gazelinin matla ve makta beyitleridir. Gazelin tamamı için bkz.: Nesîmî

Dîvânı (1990), Haz.: Hüseyin Ayan, Ankara: Akçağ Yayınları, s. 241-242. Ayan’ın bu yayınında beytin ikinci mısra’ı şu

şekildedir: “Cevher-i lÀ mekÀn benim kevn ü mekÀna sıàmazam”

Page 14: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

48 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

úırmızı bÀd[e]ler içirürdüm. Yaèní celÀlüm ile terbiye eyleyem gördüm, olmadı. Biñ yıl cemÀlüm ile

beyÀø Àlet ile beyÀø Àb-ı ãÀfíler içirdüm. Yaèní cemÀlüm ile terbiye eyleyem gördüm, olmadı. Biñ yıl

siyÀh Àlet ile siyÀh mürekkebler içirdüm. Yaèní küfr ile terbiye eyleyem gördüm, olmadı. èÁúıbet

içirdigüm mürrekkebi haøm idemeyüp, otuz iki ãıfat ile bir ãıfat oldı. Ben kendüm semender balıàı

olmışum. Áteş èaõÀb içün imiş. Ben didüm, ben baña eyitdüm. Sen didüm, yine ben baña eyitdüm.

ÓÀãıl-ı kelÀm henüz /5b/ Àb u bÀd u òÀk u Àteş, celÀl ü cemÀl ü küfr ü rıøÀ oldı. HezÀrÀn yirde küfr ü

rıøÀ beyÀn olmışdur. AmmÀ otuz iki ãıfat kim benden ôuhÿra geldi otuz iki başuma õevú-i mÀtem

eyledüm. èÁúıbet kendü kendüyi pinhÀna çekmek içün dört dívÀra otuz iki başumı ãaúladum.

HemÀn-dem ancaú ve bu dem başumı gören kendü başum oldı. Ve ùaşradan gören dört başum gördi.

ÒulÀãa-ı kelÀm ben Àteşden uãandum. Áteş ile beynimizde müfÀraúat ôuhÿr eyledi. Áteşi çoú aradum;

illÀ elüme girmedi. PeşímÀn oldum. èÁúıbet firÀú Àteşinde biryÀn oldum. Her kim sırrum yaàından

alup süründi, Àteş ana kÀr eylemedi. Benüm òod yanmaú ezelden èÀdetümdür. Nitekim AllÀh TeèÀlÀ

Kur´Àn-ı Kerím’inde buyurur. SübóÀne [men] teferrede bi’l-èizzeti ve’l-beúÀ´i ve úahri’l-èibÀd.22 /6a/

Yaèní ãıfÀt-ı òayr u şer mina’llÀhi TeèÀlÀdur, çünki böyledür. “ÕÀlike faêlu’llÀhi yu´tíhi men yeşÀ´u

va’llÀhu õü’l-faêli’l-èaôím.”23 üzere istiúÀmet eyledüm.

EvvelÀ beyt :

Ezelden nÀr-ı èaşúla ben yana geldüm cihÀn içre

Aúıtdum nice dem yaşlar gözümden ùolu úan içre

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

İmdi; èÀdetüm üzere sÀkin dururken, baña benden gelen èaşú beni bilmem neyledi. Áteş-i

müfÀraúat ile biryÀn iken yana yana eridüm. GÿyÀ Àb oldum. Bir yirde mekÀn bulmadan cümle yir

ile gök dem-beste idi. Nitekim buyurmışlardur:

Beyt :

ÚÀêí mest ü müftí mest ü ãÿfí mest ü ãÀfí mest

Cürèa-i cÀm-ı elestden mü´min ü küffÀr mest24

ÓÀãıl-ı kelÀm úaynadum, düşdüm, otuz iki /6b/ başuma on iki ãıfatla bir bí-ãıfat nÿr oldum.

Gör ne ãıfatile on iki felek miåÀli ve on iki burç ile dört kapulı ve altı dívÀrla bir bí-cebhe kÀn idüm.

Ne kÀn idüm; belki öz özümden bí-òaber idüm. Yaèní mest idüm; belki èayn-ı mest idüm. HemÀn

benden ôuhÿra gelen ben, çünki otuz iki yaşına girdi. Yetmiş iki cihÀnı küfr ü úahr ile vücÿd-ı ôulm

ile ùoldurmış. ŞekvÀ geldi gÿşuma. Henüz bir pÀdişÀh idüm. Lafô-ı “kün”25den àayrı bir söz

bilmezdüm. Bir kere “kÀf” u “nÿn”ı gezegince lisÀna getürdüm. HemÀn-dem otuz iki kÀndan ve

yetmiş iki cihÀndan vücÿdum ile vücÿd bulduàum içün AllÀh TeèÀlÀ buyurur: “Aùíèu’llÀhe ve aùíèu’r-

resÿle.”26 Bir kere çalúandum. Bir vücÿd idüm, vücÿdum yaşların dökdüm. Küfr ile ôulmı /7a/

22 Bu ibâre bir duâ cümlesidir: İzzeti, bekâsı ve yaratıkları dilediği gibi yönetmesiyle biricik olan Cenâb-ı Hak noksan

sıfatlardan münezzehtir. 23 “İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” Hadîd 57/21. 24 Nesîmî Dîvânı, Haz.: Hüseyin Ayan, s. 86. Bu yayında, beytin birinci mısraındaki “ãÀfî” kelimesi “ãafÀ” olarak

yazılmıştır. 25 “Bir işe hükmetti mi ona sadece ‘ol!’ der, o da hemen oluverir.” Bakara 2/117. 26 “Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin...” Nisâ 4/59.

Page 15: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 49

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

sökdüm. Ben ben diyenler, Haú Haú didiler ve bir vücÿd-ı muùlaú ikrÀra geldiler. “LÀ ilÀhe illa’llÀh”

didiler. Öz dilimden iúrÀr eylediler. Bu ben daòı “LÀ ilÀhe illa’llÀh” didüm. İsmüm yÀd eyledüm.

Baède “LÀ ilÀhe illa’llÀh Muóammedü’r-Resÿlu’llÀh” bir ímÀnum oldı. Ve otuz iki óarf ãıfat-ı iúrÀr

u inkÀr gösterdi. äuçum bildüm. Ehlu’llÀh menüm. Nitekim AllÀh TebÀreke ve TeèÀlÀ buyurur “el-

Óamdu li’llÀhi Rabbi’l-èÀlemín.”27 Bunı ben daòı her dem dirüm. “el-Óamdu li’llÀhi Rabbi’l-

èÀlemín.” Nitekim livÀ-i óamdin üç şuúúası üzere yazılmışdur: “Bismi’llÀhi’r-RaómÀni’r-Raóím” ve

birinde “el-Óamdu li’llÀhi Rabbi’l-èÀlemín” ve birinde “LÀ ilÀhe illa’llÀh Muóammedü’r-

Resÿlu’llÀh.” Ve bÀb-ı cennetde daòı bu kelime-i tevóíd yazılmışdur. Cennet-i èirfÀnda õevú-i küllí

óÀãıl olur. HemÀn-dem arada ne Muóammed var ne Ádem var. áaøab-ı ezel acı ve ùopùolu /7b/ bir

ãudur. Cÿşa geldüm, acı ùopùolu bir ãu oldum. Yaèní heybet-i ulÿhiyyetden eridüm. Arada ben,

benden àayrı degüldüm. HemÀn-dem “HÀõÀ firÀúu beyní ve beynik.”28 yüzi göründü. Ve hemÀn-dem

emr-i secde ôÀhir ü bÀùın èayÀn oldı. Henüz Ádem’den nişÀn yoàdı. Cenneti ãıdúum içinde ve

cehennemi inkÀrum içinde gördüm. Ben ben, sen sen mükerrem evcinden òÀk oldı. Bir zamÀn èÀlem

bensüz ve sensüz úaldı. Yaèní “Ve [kÀn]AllÀhu bi-külli şey´in muóíù[À]”29 göründi. äuçum bildüm.

Gözümden Níl’i ve deryÀyı aúıtdum. Pes niçün deryÀ acı ve Níl ùaùlu oldı. Pes acı ve ùaùlu olmasa,

acı adını ve ùaùlu dadını kim bilürdi. Böyle mest, niçe demler otuz iki baş ile yetmiş iki cihÀna on iki

burçlu bir bí-vücÿd şehr-i aèôam ve nehr-i /8a/ úadím oldum. “Vaãbir ve mÀ ãabruke illÀ bi’llÀh”30dan

àayrı mekÀn bulmadum.

EvvelÀ beyt/mısraè:

Óaú’ıla bí-nişÀn iken úamu cÀnlara cÀn iken

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

MeåelÀ ãadef-i baór-i şems-i óaúíúatde idüm. Yaèní ãadef-i baór-i şems-i óaúíúatde bir dürr-

i yektÀ idüm. Belki dürr-i yektÀ idüm, diñle ne yüzden şeyùÀn idüm. Henüz Àb u òÀk u bÀd u Àteşden

nişÀn yoàdı. äadef içre bir incü ve incü óıfôına bir ãadef idüm. AllÀh TeèÀlÀ èÀlemi ve Ádem’i CelÀl

ü CemÀl içinde vardan vara getürdi. Nitekim Kur´Àn-ı Kerím’inde buyurmışdur: “İnneme’l-óayÀtu’d-

dünyÀ laèibün ve lehvün.”31 Gör bu oyun ne yüzden göründi. Baña benden CelÀl ü CemÀl bir òÿb-

/8b/ ãıfat dilber göründi. Yaèní Ádem her neye baúsa anı görür; çünki böyledür. Ben daòı bir Àyíne

idüm. Áyíneye úarşu bir Àyíne oldum. Herkes èaksin görürmiş, seyrÀn budur. Ben daòı èaksüm

gördüm. Nitekim Naúşí Efendi buyurur. Beyt:

İden çü eyleyen sensün nedendür böyle ãaúlanmaú

èAceb kimden úaçarsuñ sen benüm ey èömrü[mün]ñ varı32

27 “Hamd, âlemlerin Rabbi, Allah’a mahsustur.” Fâtiha 1/2. 28 “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir.” Kehf 18/78. 29 “Allah, her şeyi kuşatıcıdır.” Nisâ 4/126. 30 “Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir.” Nahl 16/127. 31 “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.” Muhammed 47/36. 32 Bu beyit Nakşî Ali Akirmânî’nin sekiz beyitlik bir gazelinin ikinci beytidir. Gazelin tamamı için bkz.: Hikmet Atik

(2007), Nakşî Ali Akkirmânî Divânı, Sivas: Buruciye Yayınları, s. 283. Atik’in hazırladığı tenkitli metinde beytin ilk mısraı

şu şekildedir: “Görünen çün gören sensüñ neden yÀ böyle saúlanmaú”.

Page 16: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

50 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Bu görüp bu görünmekden bir èaşú baña gerek imiş. TÀ kim “[Ve ceèalnÀ mine’l-]mÀ´i külle

şey´in óayy.”33 imiş. èAşú-ı èÀşık èayn-ı èaşú oldı. Ben daòı ôÀhir ü bÀùın bir kÀn-ı èaşú idüm. äıfÀtum

mir´atine baúdum. Bir õerrede èaşúı èayÀn gördüm. Ve èayÀn bu iki èÀlemi müşÀhede eyledüm. Ve

niçe biñ ãıfÀt ile õÀtum seyrÀn eyledüm. HemÀn-dem baña da bir nişÀn òaber yine olup göründi.

Çünki ben beni gördüm; úaydum çoú oldı. /9a/ Ve ne şÀh olduàum bildüm. Baña lÀzım olan úaydına

düşdüm ve gör kim tamÀm eyledüm. Nitekim AllÀh TeèÀlÀ èÀlemi ve Ádem’i kendüyi bildirmek içün

var eyledi. MurÀdı böyle imiş, böyle göründi. Kişi baúdıàın görür. èÁlemüñ zíneti Àdemdür ve

Àdemüñ zíneti èÀlemdür. Çünki böyledür, anuñçün şöyledür. Seyr eyle ben ne oldum. Şems-i

óaúíúatde pinhÀn oldum ãandum. Meger èayÀn olmışum. ÓÀãıl-ı kelÀm õevúüm èirfÀnında cenneti ve

cehlüm mÀteminde cehennemi vücÿdumla ùolu gördüm. Ne baúdum, ne gördüm, her ne eyledüm,

baña ben eyledüm. Her ãıfat, õÀtum beyÀnı için lÀzımum imiş. Bu iki èÀlemi yetmiş iki èÀlem içinde

temÀşÀ eyledüm. Nitekim Àyetü’l-kürsí-i aèôama varınca, èÀlemlerüñ mihridür, bu on sekiz biñ

èÀlemi ióÀùa-yı õÀt u ãıfÀt eyleyen, “LÀ ilÀhe illa’llÀh”dur. el-Óamdu li’llÀh, benüm /9b/ yüzümden

bí-èaded dilden “LÀ ilÀhe illa’llÀh” geldi. Evvel sözüm “el-óamdu li’llÀh” ve Àòir sözüm “el-óamdu

li’llÀh”dur. Bu sebepden úamu cÀnlara cÀn oldum, anuñçün bí-nişÀn oldum. Nitekim bir Àteşden niçe

yüz biñ şemèa uyanur. Biñ bir esmÀyı bir müsemmÀ bildirür. Ve otuz iki müsemmÀ bir esmÀyı

bildirür. Ve otuz iki ãıfat benüm içün vÀcib oldı. Kendümi bilem ben ki kendümi bilmeyem. Ancaú

“LÀ ilÀhe illa’llÀh” didüm. ÕÀtum belli ve ãıfÀtum èayÀn oldı. Nitekim dimişlerdür. Beyt:

äÿret-i aòlÀúa baksañ cümlesi bir kevndür

“ èAlleme’l-esmÀ” 34 ki dirler óadd-ı bí-pÀyÀn budur

HemÀn-dem şimdi baña lÀzım “festaúim kemÀ ümirte”35 oldı. Nitekim İmÀm-ı Aèôam

óaøretlerine sÀ´il su´Àl eyledikde AllÀh TeèÀlÀ úandadur. Óaøret-i İmÀm bir ùas süd getürüp bunuñ

yaàı /10a/ úandadur deyü sÀ´ili ilzÀm eylemişdür. İmdi maèlÿm oldı ki süd yaàdan ve yaà süddendür.

Çünki böyle ola ãıfat-ı èirfÀn-ı ehl-i ímÀn, òayruhu ve şerruhu mina’llÀhi TeèÀlÀdur. èÁrif-i Óaúú’a

ãafÀ, cefÀ birdür. EvvelÀ beyt:

Óaú’ıla bí-nişÀn iken úamu cÀnlara cÀn iken

Düşürdi bí-mekÀn iken beni kevn ü mekÀn içre

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

èÁlem-i külde bí-çeşm idüm, õí-çeşm idüm; yaèní èayn-ı çeşm idüm. Pey-À-pey vaúÀr

bilmezdüm. Tekmíl vÀcibi otuz iki ile bir öz õÀt ile bir ãıfatla yüz biñ ãıfÀt idüm. HemÀn-dem bir

ãadef-i lü´lü idüm. Ve òalvet vuãlat mı, müfÀraúat-ı dilber ile hem-ãoóbet ve belki /10b/ èayn-ı ãoóbet

idüm. LÀzım geldi, bir zamÀn bí-mekÀn u bí-zamÀn oldum ve dilberden cüdÀ oldum. Bu ciddü’l-àam

içinde dilberden emir geldi ve fermÀn-ı secde-i rü´yet “Fesecedÿ illÀ iblís”36 Àyeti baña benden yaúın

göründi. HemÀn-dem sÀcid oldum, belki mescÿd oldum. Bu lisÀn ancaú bu lisÀn bildüm. ÓÀãıl-ı

kelÀm mevcÿddan mevcÿd idüm. Altı erkÀn ile èÀrif-i Óaú olam ve çÀr libÀs ile kendüyi tezyín

eyleyem. Ve çÀr úalbe müteveccih oldum. HemÀn-dem bir imÀm ve hem cemÀèat idüm. VaútÀ ki

33 “Diri olan her şeyi sudan meydana getirdik...” Enbiyâ 21/30. 34 “Allah Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” Bakara 2/31. 35 “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Hûd 11/112. 36 “İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişlerdi…” Bakara 2/34.

Page 17: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 51

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

AllÀh TeèÀlÀ “Vescüd vaúterib”37 emrini [virdi] ben daòi “el-óamdü li’llÀh”, “AllÀhu ekber” didüm.

LibÀs-ı çÀr ile beş yoldaş olduú. NamÀz vaúti geldi ve Óaúú’a iúrÀrdı. Baña benden lÀzım oldı. Pes

iúrÀrum Óaú ve ímÀnum Óaú, özüm Óaú, /11a/ sözüm Óaú, õikrüm Óaú, fikrüm, küllí vücÿdum Óaú.

İmdi çünki ímÀnum Óaú oldı. Baña gelen èaşú yine benden ayru degülmiş. èAşúıyla kendümi yalñuz

ãandum. Bir kere “AllÀhu ekber” didüm, meger èÀlem ùolu èaşú imiş. ÓÀãıl-ı kelÀm niyÀz u namÀza

şürÿè eyledüm. Yaèní küllí varumdan geçdüm, yoúluú içinde bulundum.

äadÀ-yı “Allahu ekber”üm cümle işidmişler. Bí-baãar u bí-òaber olanlar gelüp baña uymışlar.

Benüm ise yüzüm Óaú yüzine úarşu. Nitekim secde emr oldı, gör ne seyrÀn oldı. Bu cümle baña

uyanlar yüzüm görmege müştÀú imişler ve Óaúú’a irmege ùÀlib imişler. Benüm anlardan òaberüm

yoú idi. Bí-òaber olduàum Óaú bilür. Baña hemÀn-dem òiùÀb geldi, baña. Yaèní òaùÀ itmişüm,

òaùÀmdan daòi òaberüm yoú. “YÀ Rabbi günÀhum ne?” didüm. ÒiùÀb-ı “Vaódehu lÀ-şeríke /11b/

lehü, lehü’l-mülkü ve lehü’l-óamdü ve Hüve èalÀ- külli şey´in úadír.”38 geldi. Óükm-i sulùÀn ne

dimege ve ne yire emr eylediyse gitmege baña óabs-òaber bir emr geldi. Nitekim “ed-DünyÀ sicnü’l-

mü´mini.”39 MekÀnum òayr yire firÀú oldı. Úırú biñ yıl epsem ü ebkem durdum. ÒiùÀb “İúra´ bismi

Rabbike’l-leõí”40 oldı. On iki ãıfat ile otuz iki vÀcibi bir bir icrÀ eyledüm. Didüm: “Fa’llÀhu òayrun

óÀfiôan ve Huve eróamü’r-rÀóimín”41 ve fikrüm bu oldı.

Gel, seyri gör. Baña cemÀèat olan, èiãyÀn-ı küllí içinde úalmışlar ve serserí gümÀn içinde

úalmışlar. Meger anlar bí-baãar u bí-òaberlikden òalÀã yüzin bulmışken, secde baña ve böyle seyr

olmaú ne óÀldür deyü mest ü óayrÀn, aç u nÀlÀn olmışlar. èÁúıbet cümlesi beni bulmaàa ve etüm

loúma loúma, èahd-i muókem ve ÒÀlıú’a niyÀz-ı ebkem itmişler. òÀnuñ úulları benüm

“AllÀhu /12a/ ekber” didügüm sözi øabù eylemişler. Bu bir kimsenüñ ismi olmaú gerek deyü namÀz

u niyÀza başlamışlar. SulùÀnuma òoş gelüp niyÀzları úabÿl olmış. AmmÀ ne yüzden murÀd óÀãıl

olmış. Bu kere men cezíre içre aèlÀ mekÀn u meydÀn issi olmışken, vücÿdum bir lerze ùuùdı. Yaèní

AllÀh TeèÀlÀ “İõÀ zülzileti’l-arêu zilzÀlehÀ ve aòreceti’l-arêu eåúÀlehÀ”42 òiùÀbın emr eylemiş. Bir

vücÿd-ı vÀóid iken, òÀk u Àb u bÀd u Àteş benden ôuhÿra geldi. Bilmedüm ne seyrÀndur. Áb

úuvvetiyle ve bÀd leõõetiyle ve Àteş germiyyetiyle ve òÀk terbiyyetiyle bir kÀn-ı aèôam oldum. Böyle

iken böyle olduàum seyrÀn òaberin, bÀd alup baña ùÀlib olanlar[a] götürmiş. Anlar daòi bÿyum

sebebiyle gelüp meni buldılar; ammÀ ki bulmadılar. Herkes baña eyledigi buàøı èarø eylediler. Ve

baña her ne kim ôann /12b/ eylediler, buldılar. Taóúíú budur ki “ed-DünyÀ mezraèatu’l-Àòireti.”43

Çünki herkes metÀèın bÀzÀra dökdi. Ve yine herkes fürÿòt eyledigünüñ menfaèatin buldı. Yaèní buàø

eken àaraø biçdi ve kín eken úahır biçdi. Herkes kesbin dürer-enbÀn eyledi. Benüm cürmüm èafv

ola. MeåelÀ bir mekÀn olduàum úaldı. Ben daòi yine bu óÀle “el-óamdü li’llÀh” didüm ve Óaú’dan

37 “Secde et ve Rabbine yaklaş.” ‘Alak 96/19. 38 “Eşsiz olan ve ortağı olmayan Allah’tan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, hamd O’nadır ve O her şeye güç

yetirendir.” Bkz.: Muhammed b. İsmail el-Buhârî (1981), Sahîhü’l-Buhârî (I-VIII), İstanbul: Çağrı Yayınları, 80/Da‘avât

54 (VII/163.) 39 “Dünya müminin zindanıdır.” Hadîsin tamamı “Dünya müminin zindanı ve kâfirin cennetidir.” şeklindedir. Bkz.: Müslim

b. el-Haccâc (1981), Sâhîhu Müslim (I-III), İstanbul: Çağrı Yayınları, 53/Zühd ve’r-Rekâik (III/2272). 40 “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” ‘Alak 96/1. 41 “Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” Yûsuf 12/64. 42 “Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı zaman...”, Zilzâl 99/1-2. 43 “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” Bkz.: es-Sehâvî, el-Makâsidü’l-Hasene, s. 351.

Page 18: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

52 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

bu Àyeti oúudum. Úavluhu TeèÀlÀ: “Yefèalu’llÀhu mÀ yeşÀ´”44 “ve yaókümü mÀ yüríd”45. Ve benüm

daòi Yÿnus[um] buyurur:

N’itsün bu Yÿnus n’itsün bu yola niçe gitsün

Göñlüni saña viren èaúlını òumÀr itsün46

Bu óÀlüm içinde, óÀlüm gÿşına bu nidÀ geldi. Yaèní bínÀ-yı şeríèat budur: “İnne’lleõíne

keferÿ [bi-ÀyÀti’llÀhi] lehüm èaõÀbün şedídün va’llÀhu èazízün õü’ntiúÀm.”47 Çünki böyledür. Óaúú’ı

bilmek Óaúú’a yaraşır ve ãuçun bilen Óaúú’a ulaşır. Gizliydüm ùÀlibüm babam idi. ÁşikÀre oldum,

/13a/ dÀdum gitdi. Áb, dídÀrum lemèasın gördi, benden ayru olmadı. Ve òÀk, dídÀrum şuèlesin gördi,

benden ayru olmadı. Ve Àteş, dídÀrum şemèasın gördi, [benden ayru olmadı.] BÀd, dídÀrum noúùasın

gördi, benden ayru olmadı. Nitekim herkes gördügün görür ve “Naónu úasemnÀ”48da baòş olan

úısmetin alur. Benüm geregüm dilberdür. Gör beni, belÀya ãafÀya óÀôır u nÀôır olup dururken, èÀlem

baña ùÀlib oldılar. Nitekim “èAşú belÀlı, yÀr cefÀlıdur.” dimişler. èÁlemde kimi gördüñ ãafÀlıdur?

Muóammediye ãÀhibi Muóammed Efendi buyurmışdur: “Kişi kimi severse anuñla úopar. Ùaş daòi

severse óaşren ve neşren.” Pír buyurur:

Dost göründi çün èayÀn úalmadı bir şey nihÀn

ÙÿfÀn olursa cihÀn bir úaùre ùÿfÀn baña49

Ancaú bu ãuç böyle olmam lÀzım olduàıdur. Ve bí-nişÀn iken sunè-ı aúdemden eyitdüm,

olup õí- /13b/ mekÀn olduàumdur.

EvvelÀ beyt:

Nice geldüm nice gitdüm nice ùoàdum nice öldüm

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

Çünki mekÀn ãÀóibi oldum, diñle ne oldum. Bir gökçek óikÀyet eyleyem ve gerçek rivÀyet

eyleyem. Çünki başlı başıma oldum, nÀm u úayd başıma üşdi. Derd ü àam èaskeri başıma üşdi. Bir

hengÀm içün ãad hezÀrÀn- ender-hezÀr hengÀm baña fièlüm belÀsından otuz iki vÀcib gibi vÀcib oldı.

Fenn-i efsÿndan bir kÀmil ùıfl-ı úÀbil idüm. Seyr eyle ne çenberden geçmiş ÓallÀc idüm. Yaèní

nefsüm içün loúmaya muhtÀc idüm. Bí-kanÀèat celb-i loúma içün bir oyun ícÀd eyledüm. Gör ne

oyun oynadum. ÓÀøır olan seyirciler benümle bile seyrÀnumda nÀôır /14a/ idi. Böyle olur, şöyle

diñler. Bu oyunumdan bir lemèa göstermeyem deyü óırãum belÀsından baña ziyÀn göründi. Meger

ben oyun-bÀzum dirken, benden iyi bir üstÀd bulundı. Fehm eyle, gör ne oyun eyledi. Óırsum belÀsın

diyem, meåelÀ bir miåÀl rivÀyet eyleyem. Dostuñ ile kÿs oynarken bir dostuñ ùaşradan taèlím eylese,

óaôôuñ olmaz, yoú. Fikr eyle; zírÀ beyt:

44 “Allah diledigini yapar.” İbrahim 14/27. 45 “Şüphesiz Allah istediği hükmü verir.” Mâide 5/1. 46 Tatcı’nın hazırladığı tenkitli metinde beytin ikinci mısraı şu şekildedir: “Gönlini sana virüp gözlerin humâr itsün”. Bkz.:

Mustafa Tatcı (2005), Yûnus Emre Dîvânı-Tenkitli Metin, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, s. 233. 47 “Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.”

Âl-i İmrân 3/4. 48 “Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık.” Zuhruf 43/32. 49 Bu beyit Niyâzî-i Mısrî’nin “Baór içinde úaùreyüm baór oldı óayrÀn baña/ Ferş içinde õerreyüm èarş oldı seyrÀn baña”

matla‘lı ve beş beyitten oluşan gazelinin ikinci beytidir. Bkz.: Erdoğan, Nîyâzî-i Mısrî Dîvânı, s. 15; Tatcı, Niyâzî-i Mısrî

Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, s. 375.

Page 19: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 53

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Çün şerík aãlı şirkdür gel óikmetden oúı

ÔÀhir ü bÀùın niçün bir ad ùakarsın her işe

Ehl-i idrÀke mefhÿm maèlÿmdur. Böyle böyle sözler, baña seyrÀn ehlinden geldi. Ben daòi

benlik daèvÀsın eyledüm. TekrÀr òatÀ itdüm. HemÀn-dem oyunum oynamaàa mübÀşeret eyledüm.

Áb ile Àteşi bir yüzden gösterem ve bÀd ile òÀki bir yüzden gösterem. Yaèní başlı başuma bir luèb-ı

/14b/ èacíb eyledüm. Ve efsÿnum èilmin, benlik ãıfatıyla òalúa gösterdüm. Bu òod, èÀdet-i ezeliyyeye

muòÀlifdür, didiler. Ben daòi kimseyi diñlemeyüp kÀrum ve bÀzÀrum üzere der-miyÀn iken, òaberüm

yoú, meftÿnı olduàum şÀh-ı òÿbÀn ve Àfet-i òÀnmÀn maòlÿt imiş. Benüm bu gÿne vaøèumdan

óaôôetmeyüp, àÀfil, baña benden dilberligi sebebiyle aòõ itdügi efsÿndan bir efsÿn eylemiş. Anı

gördüm, vücÿdum bir kere soylayup dÀm-ı efsÿna düşdügüm bildüm ve başuma tedÀrik görmek

úayd[ın]a düşdüm. HezÀr-ender[-hezÀr] iúrÀr-ı Óayy u CebbÀr eyledüm. ÇÀre idemeyüp teslím-i rıøÀ

oldum. Neden ãoñra híç fÀ´ide ve elime èÀ´ide óÀãıl olmayup esrÀr-ı efsÿndan bir ayu oldum. Herkes

bu óÀlüm görüp “ÚÀdir AllÀh, gör benlik buña neyledi” deyüp herkes kÀra gitti. Ve bu iş kimden

/15a/ olduàı kimsenüñ maèlÿmı olmayup, “AllÀh’dan” deyüp óall-i müşkil eylediler.

Bir ayu[cı] var imiş, aña bu óÀlümden òaber irmiş. äafÀlar eyleyüp “el-óamdü li’llÀh, hele

ölen ayu yirine geldi gibi” deyüp baña doàrı èÀzim olup, gelüp beni bir fend ile ùutup øabù eyledi.

HemÀn-dem burnuma ucu zencírli bir óalúa geçürüp, baña benüm ezelki oyunlarumı bir bir taèlím

eyledi. Ben daòi nÀ-çÀr oynamaàa ve işÀretiyle úalkup çalmaàa başladum. el-Úıããa èÀúıbet kibrüm

úÀlıbında büyüdüm, yire vü göge ãıàmaz oldum. Ayucı benden ve her yüzden bí-zÀr oldı. Meger

pÀdişÀh-ı dehr ùarafından emr gelmiş. Beni, üstÀd ayucı “İşde bulduñ belÀñı” deyü söyleyerek alup

gitti.

Bilmedüm aãlı ne ola, bir èÀlí meydÀna yitdüm. Bir demir úazıú yanına beni üstÀd ayucı

getürüp çÀr-zencír ile /15b/ baàlayup beni úoyup gitdi. Anı gördüm, iki pars benüm içün güleşüp

dövüşmege getürdiler. PÀdişÀh-ı dehr, seyrimüz ile ol iki parsı baña doàrı ãalıvirdiler. Ben daòi óÀl

nidügin bildüm. NÀ-çÀr cenge ve iki ejderhÀ ile Àhenge başladum. Meger baña iden, èÀşıúı ve bu

ãıfata lÀyıúı olduàum seyrÀnımuz idermiş. Benüm zebÿn olduàum görüp baña meróamet eylemiş ve

bir efsÿn idüp beni bir èÀlí maymun eylemiş. VaútÀ ki ceng içinde gördüm, bir ãıfat içindeki cengden

bir oldum. Meger seyrÀnımuz iden pÀdişÀh benüm óÀlüm görince, böyle olduàumdan “Bu ne

óÀldür?” deyü óayrÀn olmış. èÁúıbet benüm ayu olduàum, şÀh[a] óikÀyet eylemişler. Öldürmek

murÀd eylemiş. Nedímleri “PÀdişÀhum, cÀn terki buna bÀz ola ve bunuñ aúrabÀları daòi ola, pÀdişÀha

/16a/ bir ziyÀnları gele. Bunlar mekkÀredür; ancaú bunı ãaórÀ yire atsınlar, anda nice olursa olsun.”

dimişler.

Anı gördüm, gelüp beni úazıúdan ve çÀr-zencírden òalÀã idüp benden cebr-nÀk beni alup bir

ãaórÀya ãalıvirdiler. SeyrÀnı yine üstÀdum ayucı arduma düşüp gelüp beni ùuta, üzerime gelüp beni

ùutup alup gide. Ben de bu óÀlümi görüp bir yaña firÀr u èazm-i der-kenÀr eyledüm. ÜstÀdum daòi

benüm arduma düşüp bir òayli yir meni úodu. Benüm ve anuñ óarekete mecÀlimüz úalmayup bí-

ùÀúat bir yaña ben ve bir yaña üstÀdum düşüp, birbirimize baúup úalduú. ÜstÀdum fikr deryÀsına

baùup ve ãaàına vü ãolına baúup ve yaùùıàı yirde olan otlaúları divşürmege başladı. Ben daòi “èAceb

neyler ola?” deyü seyrÀna meşàÿl oldum. Anı /16b/ gördüm. Ol otları eline vü ayaàına münÀsib

postal eyleyüp giydi. Men daòi hemÀn fehm-i murÀd eyleyüp yaúınumda olan otları divşürüp elime

Page 20: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

54 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

vü ayaàıma münÀsib postallar yapup óÀøır oldum. Anı gördüm. ÜstÀdum postalları giyüp baña úaãd

eyleye. Ben daòi giydüm ve óÀøır olup durdum; yaèní òalÀã olam. ÜstÀdum baña doàrı gelmege niyet

eyledi. Ben daòi firÀra himmet eyledüm. AmmÀ aãlÀ bir adım aùup gitmege mecÀlüm olmadı, düşüp

şaşdum. el-Úıããa gelüp meni ùutdı ve döge döge alup gitdi. Ben daòi feryÀd eyleyüp zÀr iderek

gitdüm.

Meger meftÿnı vü mecnÿnı olduàum dilber-i èÀlem, avda itmiş. Benüm bu óÀlüme vÀúıf olup

ve baña meróamet eyleyüp bir efsÿn idüp èÀlí usta ayucı úucaàında giderken /17a/ bir balaban gelüp

oldum. Bir kere cÀn óavliyle çaàırdum. ÜstÀdum benüm bu şeklümden ve bu feryÀdumdan bir kere

“Óay” diyüp cÀn teslím eyledi. Ve ben daòi bu óÀli görüp óÀlüme şükr ve şeklüme fikr eyleyüp

èÀúıbet bir yaña ùutup gitdüm.

Gide gide bir şehre irdüm. Úarnum aç ve bir loúmaya muhtÀc idüm. Bu kere seyr eyle nefsüm

ãıfatı beni ne óÀle getürdi, fikr eyle ne dÀma düşürdi. Şehir kelbleri beni görüp dört yanumdan ortaya

alup didim didim eylediler. ÓÀãıl-ı kelÀm èÀrif meclisine düşmiş münkire döndüm. Bu keş-À-keş

içinde serserí úaldum. Nitekim óikÀyet olunur: İki dilkü úarındaş olurlar ve ãaórÀya şikÀra çıúarlar;

yaèní şikÀr ideler. Meger birkaç avcılar, tazılar ile ve zaàarlar ile ãaórÀda gezerlermiş. ŞeyùÀn çomaàa

rÀst gelür gibi bu iki dilküye rÀst gelürler. /17b/ HemÀn-dem tazıların yularların ãalıvirirler. Bunlar

daòi úaçmaúda olup giderler. èÁúıbet iki dilkü birbirlerine èarø-ı óasret idüp “BirÀder, bizim şimden

girü senüñle görüşmemüz úıyÀmete úaldı.” söylerler. Ol bir dilkü daòi cevÀb verüp eydür kim

“BirÀder, elem çekme. Bu firÀr ve bu ıøùırÀr bizde var iken kürkçi dükkÀnında buluşıruz.” dir.

İmdi maèlÿm oldı buàday, ne kadar gerekse degirmene gelürmiş. Ben daòi “Bu belÀ içre yine

meftÿnı olduàum baña gelür, bir imdÀd eyler.” deyü çoú intiôÀr çekdüm. Yaèní ölmekden óaõer

olmayı èÀlí gördüm. Meger benüm meftÿnı olduàumuñ benden òaberi yoú imiş ve benüm gibi

bendesi çoú imiş. Gördüm baña yÀrümden çÀre yoú, hemÀn-dem kitÀb-ı efsÿnı ögüme getürüp ve

òÀùıruma düşürdüm ve başuma bir èilÀc bulmak içün çalışırdum. HemÀn-dem /18a/ kilÀblardan òalÀã

olmaú içün cengden ferÀàat eyler gibi oldum. Bir yüksek dam üzerine kendümi götürüp pertÀv

eyleyüp atdum. Ve göz kızàınlıàıyla öñüme bir delik gelmiş, kendüyi ol delige aúdum. Meger buàday

anbÀrı imiş. Boàazıma varınca batdum. Bir dürlü içinde òalÀã olmaàa çÀre yoú. èÁúıbet buàday ile

ülfet ede ede èayn-ı buàday oldum.

Ekin zamÀnı geldikde buàdayın ãÀóibi gelüp anbÀrı açdı. Buàday ile beni buàday deyü bir

çuvÀla doldurdı ve götürüp tarlaya toòum deyü ekdi. Ben daòi terbiye sebebiyle èÀlí buàday oldum,

bitdüm ve yitdüm. Niçe zamÀn buàday ile hem-dem oldum. Birgün buàday “Belli, sen ùaşradan

gelmesin.” deyü “ve ãoñradan olmasın” deyü beni azàındı. Ben daòi yolda ekildüm, buàday ile

úarmaú bitdüm. /18b/ Bir niçe zamÀn buàdayın øıddına gitdüm. Birgün beni gelüp aldılar ve un itmek

içün úalburladılar ve beni buàdaydan ayırup yabaña atdılar. Ben daòi lÀ-èilÀc düşdügüm yeri mesken

duùup bitdüm ve kendü õevúime gidem, anı gördüm. Birgün kemÀl bulmış idüm, bir kimse gelüp

beni derdi, divşürdi, furunuñ biriyle beni bişürdi. AèlÀ furunuñ biriyle úarındaş eyledi.

Fehm eyle, ne zehr-i zaúúÿm ãıfatıyla terbiye oldum. Bir pír-i bÀzergÀní gelüp beni derdi,

divşürdi. Ve bir gemiye yükledüp ãatmaàa alup gitdi. MuòÀlif rÿzgÀr ile bir òilÀf semte düşdük.

Cümle èÀlem bunda şehd ü şekker yirler imiş. Píre kimse bakmayup sÀye-i dídÀrlarda èazíz iken reõíl

oldum. Yata yata çürüdüm, münÀsib rÿzgÀr olmadı. èÁúıbet beni yabaña dökdiler, òÀkdan gelüp

/19a/ yine òÀka úavuşdum. Çünki aãluma buluşdum. Seyr ile ne güzel ãÿretler bulsam gerekdür.

Page 21: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 55

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

ÓÀãıl-ı kelÀm nice nice èazíz ü õelíl oldum. Eger başuma geleni bir bir söylesem ve bu mısraèa bir

òoş beyÀn eylesem óikÀyetüm uzar. Nitekim dimişlerdür: Beyt:

èÁrif isen bir gül yeter úoúmaàa

NÀdÀn isen gir bÀàçeye yıúmaàa

EvvelÀ beyt:

Nice geldüm nice gitdüm nice ùoàdum nice öldüm

Nice açıldum nice ãoldum şu gül gibi cihÀn içre

Mıãraè:

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

Çünki aãlum ile buluşdum. Áb u òÀk u bÀd u Àteş ile görüşdüm. Bu çÀr-ãÀóib-i erkÀn baña

rehber olup her biri bir yola çekdi. èÁúıbet óükm-i Àteş baña dürlü dürlü /19b/ cemÀller èarø idüp

beni kendü şekline úoydı. Bir derbeder gezer kimse iken terbiye-i Àteş ile bir dil-ber-i sürò-rÿya òoş

Àmed oldum. Yaèní bir gül-i tere döndüm. Baña bÀd-ı terbiyetle perverde olmuş kimse èÀşıú olup

baña medó ü åenÀya ve gÿne gÿne duèÀya başladı ve bülbül gibi fiàÀna ve beni nihÀn olduàum yirde

èayÀna başladı. Ben daòi kendümi bir dilber-i èÀlem-ÀrÀ-yı bí-bedel ve bí-hemtÀ ôan idüp, bundan

evvel meftÿnı vü zebÿnı, mecnÿnı olduàum dilberden kendümi èÀlí görmege başladum. Yaèní óükm-

i Àteş ile hevÀya baş çekdüm. Ùoúsan ùoúuz biñ ùoúsan ùoúuz biñ yıl óabs-i fende olduàum ferÀmuş

eyledüm. Áh ben baña eyledüm. Nitekim úaràa ki güle taúlíd idüp kendü reftÀrıñ unudur, ben daòi

öyle oldum. Fehm eyle ne oldum, Àteşi daòi /20a/ Àdem yirine sıàmaz oldum. Çün Àteş benüm bu

cünbüşüm gördi, baña fi’l-óÀl bir ãanèat eyledi. Bir kere kemÀl-i celÀl ile bir Àh idince èÀlem şerÀr ile

bir oldı ve her bir şerÀrı baña beni bildirmek içün dil-dÿz eyleyüp beni óÀrr-ı belÀya der-

aàÿş iderdi. Bu fendi görince gÀh úızardum gÀh bozardum. Elinde uàrulıú esbÀb bulunmış uàrıya

döndüm ve èaynıyla naúış eve girmiş müsÀfire benzedüm. Benlik ve güzellik daèvÀsın eyledüm, seyr

eyle ne gÿne èisyÀn eyledüm. Günlerde[n] bir gün, anı gördüm. Áteşile Àbuñ cengi var; yaèní èÀlemin

tengi var. Áteş, Àb ile cengde bir olmayup teskín buldı. Çünki bu èÀlemde Àteşden verdikleri ùaşdan

nişÀn úalmadı. Áb cüst ü cÿ-yı èÀlem iderken beni hevÀdÀr görüp maóbÿb olduàum èayne’1-yaúín

eyleyüp /20b/ iki úolların açup beni der-Ààÿş eyledi. Ben daòi Àbdan bu iştiyÀúı görüp teslím oldum.

HemÀn-dem anı vuãlatum şerbetiyle úandırdum. Bu kere bÀd óarekete gelüp èÀlem lerze-nÀk oldı.

Áb daòi yalñuz olmasa kendüye lÀzım oldıàına sebebden ve èÀşıú-ı didÀr ve ùÀlib-i vÀãıl-ı yÀr oldıàı

vecihden bÀda úarşu aèôam daàlar gibi yürüdi. el-Úıããa, èÀlí Àb ile bÀda yüridi. Bu kere men

dilberligüm ferÀmuş eyleyüp taóammül-i óelÀl idüp itmeyüp, nÀ-çÀr ara yirde óayrÀn úaldum. Híç

bilmez[em] ne oldum, kendümi unutdum. BeyÀn u èayÀn oldı anı gördüm. Bir kere òÀk ùarafa

hÀtifden beyÀn u èayÀn oldı. èAşúıyla cÿş eyleyen Àbı bir loúma eyleyüp ve dehşetile esen bÀda gögüs

gerüp, sedd-i İskender durdı. Her-giz èÀlemde Àbdan ve /21a/ òÀkdan ve Àteşden bir nişÀn úalmadı.

Ben daòi, bu velvele ve àulàuleden ãoñra bu teskínligi görüp ve furãatı àanímet bilüp úuvve-

i ezeliyye berekÀtiyle bir kere başum alup hevÀya; yaèní semÀya èurÿc eyledüm ve selÀmet buldum

deyü ezelki èÀdetüm elüme alup maóbÿbluàum yÀd eyledüm. BerekÀt-ı úuvvet-i ezeliyye ve esír-i

Àteş ile ve dehşet-i Àb u bÀd u òÀk ile pür-øiyÀ olup dilberligüm taòtını evc-i semÀda gördüm ve

òÀúÀn-ı muèaôôam gibi benligüm elime aldum. Bí-ziyÀn u bí-düşmÀn úÀf-ber-úÀf nÀz u şíve ile reftÀr

Page 22: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

56 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

eyledüm. Ve ezelki libÀs o yüz ikiye biñ bir ãıfatda, benüm benligüm ãıfatında görüp şÀdmÀn olup

seyrÀn-ı kevn ü mekÀn iderken ve dilberlere sulùÀnum dir iken ve meftÿnı vü mecnÿnı olduàum

dilberden kendümi èÀlí görüp bundan /21b/ böyle her bir Àteş ve rehberüm Àb, mürşidüm òÀk ve

ùahÀretüm bÀd olduàın òÀùırumdan iòrÀc idüp Àb u òÀk u Àteş ü bÀdı baña èÀşıú olmış gördüm.

Yine benden hemÀn-dem ôuhÿr iden benlik èayÀn oldı. Bí-niyÀz nÀza başladum; çünki ben

ben oldum. Otuz iki ãıfatdan el yudum, èayn-ı otuz iki ãıfat oldum. Bir òoş fehm ile böyle fikrüm ü

èaúlum hevÀsıyla gezerken seyr eyle ne oldum. Meger otuz iki ãıfat otuz iki vilÀyet, her vilÀyet biñ

bir esmÀya müsemmÀ imiş, òaberüm yoú. Böyle rÿşen, õevúüm cehlinde dururken, reftÀrum meydÀnı

tükendi. Kendü kendüme celÀl oldum. Bundan evvel baña olanlar òÀùırumdan iòrÀc eyledüm. Ve

böyle celÀlüm ôulmetinde ùÀlib-i cemÀl dururken anı gördüm. Ôulmetüm içinde sekiz nefer kimseler

èayÀn ve baña doàrı hem-èinÀn /22a/ olup geldi.

İçinde birisi benüm miålüm gibi yedi cinsüm gibi gelüp çÀr yanumdan beni ortaya aldılar ve

her biri nÿrumdan nÿr gevherin çaldılar. Bu men ãolmış güle ve períşÀn kÀküle dönüp óayrÀn úaldum.

Bunlar benüm nÿrum yaàmÀ eyleyüp her biri pür-nÿr olup, benüm böyle dem-beste úaldıàıma

úahúaha ile gülişdiler. Ben daòi yine èÀlem-i efsÿna düş oldum. äandum bunlar niyÀz. BÀd u Àb u

òÀk u Àteşsiz olduàum beyÀn eyledüm ve benden àayrı kimse yoú ãandıàum èayÀn eyledüm. HemÀn-

dem benüm miålüm gibi olan şaòãın adını su´Àl eyledüm. Meger anuñ adı mÀh imiş, benüm ise adum

güneş idi. Bu kere otuz iki ãıfatuñ èaynum dirken, ùoúuz müsemmÀ, otuz iki ãıfÀt, çÀr erkÀndan òÀlí

olmadıàın fehm eyledüm. Bu kere gÀh aàladum gÀh güldüm. Böyle hem-ãoóbet iken rÿşenlik /22b/

benden èayÀn oldı.

Mezbÿr sekiz nefer benden baèíd olup nÿrum alup gitdi. Bu kere ne “ben” diyebildüm, ne

“sen” diyebildüm. el-Úıããa úırú biñ yıl engüşte ber-dehÀn ve vÀlih ü óayrÀn úaldum. Bundan beter,

yÀ MüsteèÀn, diyüp durdum. Nitekim yÀ MÿsÀ “len-terÀní”50 maèlÿmdur. EvvelÀ ancaú otuz iki ãıfat,

biñ bir esmÀnuñ rÿóı imiş bildüm. Ve vird-i zebÀnum bu oldı. Beyt:

Estaàfiru’llÀhe tübtü ila’llÀh

Ve neheytu úalbí èan-mÀ-siva’llÀh51

Bu óÀl üzere seyr ile niçe müddet úaldum. Böyle meskenet içre ãafÀda dururdum. AmmÀ

baña óased müstevlí oldı. Yaèní miålüm ve cinsüm gibi olanlardan úalbime ne geldi. Gerçi bí-úalb

idüm; ammÀ èayn-ı úalbdüm. Evvela beyt-mıãraè:

Olup úaùre yire yaàdum buluù olup göge aàdum52

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu /23a/ aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan

uãlu gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

İmdi özinde òaùası olanuñ ziyÀnı kendüye. Óasedüm belÀsı gör baña neyledi. Çünki ben

kendümi óÿb u meràÿb oldum ve bu reftÀr u güftÀr iderdüm, nÀgehÀn n’olduàum bilmeyüp miónetüm

deryÀsında müstaàraú dururken, henüz benden baña rehber olan benden nihÀn olunca èubÿåetüm

àavàÀsına düş oldum. Bir òoşca fehm eyle ne oldum, èaşúdan bí-òaber. Beyt:

50 “Allah da, ‘Beni (dünyada) katiyen göremezsin... dedi.’” A‘râf 7/143. 51 Allah’tan bağışlanmayı diler; O’na tövbe ederim. Kalbimi mâ-sivâdan menederim. 52 Mısra metinde “Úaùre olup yire yaàdum buluù olup göge aàdum” şeklindedir. Ancak mısraın yukarıda verdiğimiz şekli,

vezne daha uygun olacaktır. Nitekim şerhin başında (2a) şiirin tamamı verilirken de mısra bu şekilde yazılmıştır.

Page 23: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 57

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

GÀh muètekif-i deyrem gÀh sÀkin-i mescid

Yaèní ki torÀ mî-ùÀlebem òÀne-be-òÀne53

Bir yirde óÀãıl-ı maúãÿd ve cÀnÀn-ı mevcÿd bulmadum. Bu kere benden óasedüm èayÀn u

beyÀn görindi. Çünki böyle oldı, diñle ne oldı. Yaèní bundan evvel on iki edeb ve otuz iki óicÀb ve

çÀr erkÀn ve èaşú-ı canÀn, /23b/ óasedüm yanında bir õerreye döndüm. Anı gördim èubÿåetüm benden

baş gösterdi. äandum ki gÿyiyÀ èÀlem pür dÿd-mÀn oldı. Dibelik kendümi àÀ´ib eyledüm. Bir òoşca

idrÀk ile bir dÿd-mÀn èÀlemi úapladı. Yaèní hevÀda buluù durur gibi mevc mevc deryÀ-yı aòterÀn

miåÀli pür-ÀsumÀn çalúandum. Bundan evvel terbiye-i Àteş daòi henüz dimÀàumda mezbÿr idi. Bu

kere bu óÀlüme baúup ve şems-i cÀnibe aúup ve bir kere bir Àh-ı Àteş-nÀk çekdüm. Ve bu èÀlemi

şavú-ı nÀrum ile ùoldurdum. Çünki èÀlemi pür-øiyÀ gördüm ve Àhum, vücÿd èÀleminde raèd u berú

olmış bulmadum. Áh, bÀèiå-i efkÀra inkÀrum olduàın daòi bildüm. Ve hÀdí-i iúrÀrum daòi olduàın

bildüm. Ve òÀkdan èurÿc-ı semÀ eyledigüm yÀd eyledüm. Yaèní üzerime lÀyıú olmayan óÀlde

kendümi seyrÀn eyledüm ve /24a/ benligüm èayÀn eyledüm. Fehm eyle n’eyledüm. HemÀn-dem òÀk

ezelki kibrüm derÿnumda mezbÿr bÀúí görüp kibrüm evc-i semÀsından òÀk üzere Àteşlerüm ãaçdum.

èArø-ı düşmÀnlıú eyleyüp sÀbıúan úanın içdüm. Ve rÿzgÀr-ı Àhumla şeş cÀnibe ãıfat-ı celÀl-i dilbere

maùlÿb-ı mÀ ile úanad açdum. èÁlemi, vuãlat õevúinden maórÿm eyledüm. äandum ki àayra

eyledüm, ben baña eyledüm. èAyÀn-ı àaraø eyleyüp esdüm, ãavurdum. Yaèní bÀd-ı Àhum ve Àb-ı

çeşmüm ve Àh-ı firÀú u müfÀraúat ile síne-i òÀki delik delik eyledüm. Biraz zamÀndan kendü

kendüme gelüp kendümi buldum ve seyr gör bundan evvel kibrüm ü óırãum u kínüm ü óasedüm

belÀsını òÀùıruma getürdüm. Ve hemín meftÿnı ve mecnÿnı ve her vechile zebÿnı olduàum dilberiñ

baña dürlü dürlü nÀzların yÀd eyledüm. Aradan çoú zamÀn mürÿr eyledi. Biñ bir ãıfat, /24b/

birbirinden èayÀn oldı ve nihÀn oldı. Fe ammÀ, henüz èaşú yine benden baña bÀúí görindi. Ve bu vaøè

henüz ki benden bir bir ãÀdır oldı, seyrÀnı gör úuvvet-i èaşúıyla imiş. Yine bende èaşúı bÀúí gördüm.

Bir kere Àh idüp cehlüm ôulmetinde feryÀd eyledüm ve gözyaşların dökdüm. el-Úıããa kendi gözim

yaşına àarú oldum ve èÀlemi mÀnende-i ùÿfÀn eyledüm. äıdú-ı ãafÀm üzere düşen Àb ùapùatlu oldı. Ve

kibrüm, cehlüm üzerine düşen Àb acı oldı. Bu iki ãu bir gözüm yaşından vücÿda geldi. Ve yine baña

benden ezelki mestlik elzem görindi. Çünki ben benden mest oldum. Vücÿdum èÀlemi Àsÿde-óÀl

úaldı. Henüz èÀlem-i vücÿdumda ne esír-i ôulmet ve ne esír-i fıùrat úaldı.

Böyle mest-i cürèa-i èaşú ve otuz iki peymÀne-i àaflet ile dem-best[e] iken èÀlem bí-àıll u

àış /25a/ ãÀf-dil olup on iki dürlü yaranuñ çÀresin èaşú ve otuz iki berenüñ devÀsın ãıdú görüp, ùÀlib-

i óÀl-i èÀlem-i èadem olup çünki èÀlem-i zírden mÀ-verÀya dek mücellÀ bir Àyíne-i İskender-ÀsÀ díde-

i úuvve-i ezeliyyeye nÀôır olup bu kere men daòi ùÀlib-i temÀşÀ oldum. Vechüm èaksinde biñ bir

ãıfatı on iki vecih üzere otuz iki erkÀnı özüm onda müşÀhede eyledüm. Bu sebebden sözin doàrısın

söyledüm. HemÀn-dem “el-óamdü li’llÀh” didüm ve sevdigüm dilbere teslím oldum. Óüccet ü

burhÀn-ı úÀùıè budur ki AllÀh TeèÀlÀ buyurur: el-Óükmü “li’llÀhi’l-VÀóidi’l-ÚahhÀr”54 Hemín ancaú

kÀrum ve eõkÀr[um] bu oldı; zírÀ bundan àayrıya çÀre yoúdur. Nitekim şÀèirÀn-ı selef dimişlerdür.

Beyt:

53 Kimi zaman câmiye, kimi zaman meyhaneye kapanıyorum. Ev ev, hâne hâne seni arıyorum. 54 Âyet-i kerîme şu şekildedir: “...Limeni’l-mülkü’l-yevm. Li’llâhi’l-Vâhidi’l-Kahhâr: Bugün mülk (hükümranlık)

kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır.” Mü’min 40/16.

Page 24: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

58 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Olıcaú Òuda olur elbetde aña çÀre ne var

YÀ bu insÀnuñ èaceb úıldıàı tedbír nedür

/25b/ Çünki böyledür, diñle neyledür. Bundan úuvve-i terbiye Àteşiyle òÀka gareø-i intiúÀm

eyledügüm yÀdıma geldi. Gerçi peşímÀn oldum; çünki èÀlemi ve èademi Àyíne-i ãÀf içre müşÀhede

eyledüm. HemÀn-dem yire naôar eyledüm. AãlÀ øaòm-ı Àhumdan ve bunca aàlayup gözyaşları

dökdigimden híç eåer yoú. Böyle görince òÀkdan óasedüm belÀsından itdügüm úaãdlara su´Àl

eyledüm. Hergiz òÀkdan cevÀb gelmedi; ancaú rÿ-yı ãafÀ müşÀhede olundı. Bildüm ki òÀk, óaúúÀ

abdÀl-ı bí-pÀk imiş. Her kim Àteşden gözüm yaşıyla el yudum ve òÀkdan òÀk oldum. Nitekim kişi

itdigünden utanır imiş, böyle oldum. Çünki òÀkda teslím ü ãıdú u rıøÀ gördüm. ÒÀk ile hem-dem

olmaàı cÀn u dilden ùaleb eyledüm ve hemÀn-dem durduàum yirden kendümi òÀka ber-À-ber

müşÀhede /26a/ eyledüm. Ve Àyíne-i ãÀf içre, èayn-ı Àyíne-i ãÀf oldum. ÔÀhir-i Àyínede àubÀr olsa

baúsañ ol àubÀr mÀniè-i naôar olur; ammÀ ol àubÀrı silseñ murÀdın üzere temÀşÀ-yı CemÀl olunur.

MeåelÀ böyle èÀlem-i vücÿd, síne-ãÀf olmasıyla cümle CemÀl ü CelÀl meskenet içre müşÀhede olundı.

Nitekim dimişlerdür. Beyt:

Nÿr-ı èaynum hecr ü ãafÀ hep bir çerÀàuñ pertevi

Çeşm-i èirfÀn ile baúsañ arada bígÀne yoú55

èAşúı, bÀúíden bÀúí gördüm. Áb ùalebüm óicÀbıdur, bÀd ùahÀretüm óicÀbıdur, Àteş şeyòüm

ve òÀk mürşidüm; yaèní ezelki ülfetden óicÀb itdüm. Meskenet içre özüm èayn-ı òÀk gördüm. Ve

yine meftÿnı ve mecnÿnı ve her zamÀn ve mekÀnda zebÿnı olduàum dilberden àayrı, bende benden

úalmadı. İşde böylece vechimüñ mübtelÀsı ve başlar belÀsı oldum.

/26b/ èÁşıú, maèşÿú men oldum. Nÿrum ãafÀsıyla Àteş ve nÀrum ãafÀsıyla bÀd ve èaşúum

ãafÀsıyla Àb ve ãıdkum ãafÀsıyla òÀk oldum. Çünki bu çÀr erkÀnı şu iki ãıfat içinde ve on iki õÀt içinde

müşÀhede eyledüm. Yaèní bí-vücÿd idüm, èayn-ı vücÿd idüm. Nitekim cÀnsız beden olmaz. Nitekim

dimişlerdür. Beyt:

NihÀn pinhÀn gör èayÀn õÀtum ãıfÀt büründüm

Áyíneyüm dilbere èayn-ı dilber göründüm

Fehm eyle kim kim oldı. Çünki böyle oldum, gÀh buluù olup göge aàdum ve gÀh úaùre olup

yire yaàdum. Bu çÀr erkÀnile muãÀóib ve otuz iki vÀcibe Àlet ve on iki gence ùılsım oldum. Yaèní bu

cümle ôÀhir ü bÀùın, bÀùın u ôÀhir bir imiş, vechüm Àyínesinde temÀşÀ eyledüm.

HemÀn-dem meftÿnı vü mecnÿnı /27a/ olduàum dilberi daòi bir naôarımda müşÀhede

eyledüm. Ve yine ezelki çekdigüm belÀları ferÀmuş eyledüm. Ve henüz Àrzÿ-yı viãÀl eylemek

úaydına şürÿè eyledüm. Meger óÀl ehline böyle eylemek küfr imiş. Dilber sevmek daòi sÀlik-i mecÀz

içindür; sÀlik-i óaúíúat içün degüldür. Mestligüm èÀlemi, vücÿdum èÀlemin mest eyledi. Bilmem ne

söylerüm, kim diñler. Nitekim Naúşí Efendi dimişdür. Beyt:

55 Bu beyit Edirneli Hüseyin Âlî Çelebi (v.1648)’ye aittir. Beyit Âlî’nin “yok” redifli bir gazelinin 4. beytidir. Eser üzerine

İsmail Arıkoğlu bir Yüksek Lisans çalışması yapmıştır. Bu tezde beytin ilk mısraı şu şekildedir: “NÀr-ı àam nÿr-ı ãafÀ hep

bir çerÀàıñ pertevi”. Bu şekildeki okuyuş hem vezin hem de anlam açısından daha uygun olacaktır. Bkz.: İsmail Arıkoğlu

(1999), Âli (Edirneli Hüseyin Efendi) Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni, Fırat Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Yrd. Doç. Dr. Zülfü Güler), Elazığ, s. 139.

Page 25: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 59

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Ki zírÀ mest olanlardan gelen söz kendünüñ olmaz

Anuñçün söyler èÀşıkdan “ene’l-Óaú” rÿó-ı sulùÀní56

Gel şimden sonra òÀka teslím olduàum seyr eyle. Ne yüzden èÀlemlere berú virdüm; yaèní

ãıdúum şevúiyle èÀlemi doldurdum. Bir òoşca fehm eyle ber-ter rumÿz eyleyem. ÇerÀà dibi aàdan

olur mı, olmaz.

İmdi kişi kendüyi úaçan idrÀk eyle[ye]. EvvelÀ beyt:

Olup úaùre yire yaàdum buluù /27b/ olup göge aàdum

Güneş olup gehí ùoàdum zemín ü ÀsumÀn içre

Mısraè

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu [aèlem] böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

İmdi her zamÀn bir fende ne ziyÀn ve küfr ne fende, çünki sÀlik-i remz oldum. Bir òoşça

idrÀk eyle ey ùÀlib-i esrÀr! Taóúíú çünki bu çÀr erkÀnuñ her birinde bir óÀlet durur. Hem-dem olmaúda

baña bende leùÀfet göründi. el-Úıããa iki èÀlemde eylük gibi olmaz ve düşmÀndan intiúÀm almaú içün

tíà-i ãabr gibi silÀó olmaz. Ben daòi òÀkdan kibrüm àarazın úaldırdum ve bÀddan èucbum àarazın

úaldırdum ve Àbdan ùalebüm àarazın úaldırdum ve Àteşden óasedüm àaraøın úaldırdum. Ezelki

düzenüm buldum. Bu devr ile hem-dem ü hem-ãoóbet oldum. Ve her vech ile õevúüm kÿşesine /28a/

òÀúÀn-ı muèaôôam gibi taòt-ı selÀmete şÀh oldum. Çünki ben Àteşlikden rehÀ oldum. Áb ile pÀk ve

bÀd ile tÀbnÀk ve òÀk ile òÀk oldum. Bu çÀr erkÀn daòi şu iki vÀcib, on iki èulÿm ve hem her işi

benümle tekmíl oldıàın taóúíú imiş. Bu benüm böyle teslím oldıàımı bu çÀr erkÀn görüp, her biri

baña beni óıfô itmek içün ve belÀdan emín olsun içün şeş yanum ióÀùa eyleyüp [ne] denlü muóabbet-

i cismÀnísi var ise èarø eyleyüp mÀnende-i èÀşık-ı bí-çÀre beni der-Ààÿş idüp; yaèní meni rÀh-ı mÀ-

sivÀdan óıfô içün bahÀr u şitÀ, baña benden gÿyiyÀ rÿz u şeb óíãÀr ve bir pÿlÀd ùılsım-ı aèôam içinde

úaldum. Yine el-óamdü li’llÀh rü´yet-i rıøÀ gösterem. Yaèní esbÀb-ı õÀtum içün ve on iki müşkilÀt,

otuz iki vÀcib /28b/ ãıfatı bende nihÀn u èayÀn bulundı. Bu ben daòi bu emínligi görüp, èaksim

mir´Àtına èÀleme bir naôar ile naôar eyledüm. Henüz ôÀhir ü bÀùın ebcedden àayr bir var görmedüm.

Çünki ebced èayn-ı çÀr erkÀndur, hemÀn-dem idrÀk eyledüm. Bu kere benligüm ebced içinde

gördüm, kendümi unutdum. Niçe zamÀn teslím-i ôuhÿrÀt oldum. Hergiz benüm içün aããı vü ziyÀn

olmadı. Herkesüñ òÀnesine göre rÿşenlik ve her cÀnuñ maúãÿdı gibi bulundum. Bir òoşça dÀ´ire-i

idrÀka úadem baãdum. èAyn-ı ôulumÀtum èÀleminde baña küşÀde olan yed-i hem cinsimi ve bir hem

miålimi èÀlem-i óÀlíde müşÀhede eyledüm. Ben sen diyen daòi keõÀlik. Çünki otuz iki ãıfat vÀcib-i

ebced nidÀsın eyleyen beş cÀnın göñli bir olmasıyla on iki müşkilÀt-ı pür-çín èayn-ı ÀfitÀb-ı /29a/ dü-

èÀlem-tÀb oldı. Bu kere yine èaksimüñ Àyínesinde naôarıma sÀlik-i èilm olduàum ecilden “ebced,

hevvez, óuùùí, kelemen, saèfeã, úaraşet, åeòaõ, êaôıà” göründi. Bu yirmi sekize óayrÀn iken diñle ve

hem fehm eyle ne yüzden ve ne sebebden otuz iki oldum? Bu yirmi sekizi beyÀn eylemek içün ve

her vech ile èayÀn söylemek içün otuz iki ãıfat içinde on iki revzenli ve çÀr dívÀrlı ve şeş cÀnible ber-

seyrÀn oldum. Yaèní bir lisÀn bilinmez ve bir úolay oúunmaz ve hem bir idrÀke gelmez binÀ-yı

aèôam. Yaèní bu çÀr erkÀn ile bir mevcÿddan bir aèlÀ vücÿd oldum. Òoş bildüm ki bu vücÿd olmadan

56 Bu beyit Nakşî Ali Akirmânî’nin on iki beyitlik bir gazelinin ikinci beytidir. Gazelin tamamı için bkz.: Atik, Nakşî Ali

Akkirmânî Divânı, s. 291.

Page 26: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

60 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

çoú maúãÿd var, illÀ bilemedüm ne vardur. Ancaú õikr eyledigüm kibr ü kín ü óased ü èucbı terk

eyleyüp meõkÿr çÀr erkÀn ile bir /29b/ beş olup èaşú u muóabbet ve meõkÿr dilberden óükm-i rÀhıla

ferÀàat eyledüm. İmdi, bir rivÀyet eyleyem. Kişiye cümleden kendü lÀzımdur, èakrebdür. MeåelÀ,

vücÿdun ãaà iken bir dilber sevseñ, ôÀhir ü bÀùın istegüñ dilber olur. AmmÀ bir òastalıú saña senden

gelse, sen yaturken sevdigüñ dilber saña gelse ve èarø-ı vuãlat eylese, zamÀnı degül bilürsüñ. Ve saña

sen gerek, sen. Çünki böyledür. Baña benüm úaydum gerek oldı. Ben daòi bu çÀr erkÀn ile bir beş

hem-dem olup teslím-i rıøÀ oldum. ÓÀãıl-ı kelÀm, ben bile bilmezüm ne oldum. Ancaú bu çÀr erkÀn

ile bir, otuz iki cümle-i cemíle-i ebced ile bir vücÿd oldum. Cevr-i yÀre ve ãafÀ-yı yÀre óÀøır u nÀôır

oldum. Fi’l-óaúíúa, bu çÀr erkÀnuñ her biri bir kitÀbdur. Úanda úaldı ki otuz ikiye libÀs u maúÀm

olmaya. Eger iúrÀr u inkÀr /30a/ bu çÀr erkÀn olmasa èÀlem ü Àdem kÀ´im ü dÀ´im olmazdı. Fehm

eyle, ebced ibtidÀ-yı èulÿmdur ve çÀr óurÿfdur. Her óurÿfı bu çÀruñ birisine lÀzımdur. Bu çÀr, ebced

ile dÀ´imdür. Meõkÿr vücÿdum Àyínesinde nihÀn u èayÀn naôarumda görünmişdür. Nitekim Naúşí

Efendi dimişdür. Beyt:

èAyn ile èaynuñ görenler bildi èaynuñ èaynını

Baúmadı ol àayr-ı èayna kim o gözdür muèteber57

İmdi ey ùÀlib-i dídÀr! LÀ-şek bu men ise çÀr erkÀnı egnime libÀs idüp geydüm. Ol Àyínede

ebcedi yirmi sekiz óurÿf içinde meni libÀs-ı çÀr ile ebced gördi. Şu ãıfat ile çÀr kitÀbı bí-mürekkeb

lisÀn u beyÀna getürdi. Menüm daòi ãıfat-ı vücÿda ebcedüm mir´Àt-ı çÀr kitÀb ve mübdiè-i çÀr meõheb

oldı. Ve her kim ki ôÀhirüm yüzinden yüzin temÀşÀ eyledi, ehl-i ôÀhir oldı. /30b/ Ve her kim ki

bÀùınum yüzin temÀşÀ eyledi, ehl-i bÀùın oldı. Benüm óÀlüm ne èayÀn u ne nihÀn biline. NihÀn

bilmeyene èayÀn oldı. Çünki benüm özüm óÀliñ özin bildi. Anuñçün bí-reng oldı. Ve sÀ´ir rengler

mióenk oldı. Nitekim herkesüñ èaúlı irdigi gibi bir miåÀl eyleyem. Bu ôÀhir gözi èayn-ı güneşdür.

İrdigi kadar irer. Ehl-i idrÀka nihÀn, èayÀndur. N’ola dirsem zemín-i güneş rÿşenlik virdüm. Şübhesiz

bu çÀr erkÀn ile şeş cihÀtum nÿrdur. Çünki böyledür, otuz iki ãıfat ve on iki revzen-i óikmet ile

bÀúídür. Ve fÀníde úÀ´im ü dÀ´im oldum. Bir rÿşen óikÀyet eyleyem. MeåelÀ bir ôÀhir devletlü

Muóammed Aàa nÀm kimesne, bu dünyÀda bir sarÀy yapdırsa, ol sarÀy bünyÀd iden neccÀr u ıràatdur.

Muóammed Aàa eline bir Àlet almış degülken söze gelse ol sarÀyı Muóammed /31a/ Aàa yapdı, deyü

söylerler. AóvÀl-i BÀrí bu yüzden maèlÿm ola. Nitekim dimişlerdür. Beyt:

Men o nÿr-ı mübhemüm kim yoàıdı èarø u semÀ

Var idüm olmazdan evvel ãanma òalú oldum türÀb

İmdi bir yirde daòi Óaøret-i Pír buyurur. Beyt:

Yirde gökde her ne kim var baàlıdur başı baña

ÁşikÀr[e] vü nihÀn[e] bir ùılısm-ı aèôamum58

EvvelÀ beyt:

NebÀt oldum niçe eyyÀm niçe demde olup óayvÀn

57 Bu beyit Nakşî Ali Akirmânî’nin dokuz beyitten oluşan bir gazelinin sekizinci beytidir. Gazelin tamamı için bkz.: Atik,

Nakşî Ali Akkirmânî Divânı, s. 209. 58 Bu beyit Niyâzî-i Mısrî’nin yedi beyitten oluşan bir gazelinin altıncı beytidir. Erdoğan ve Tatcı’nın hazırladığı

metinlerde, beytin ikinci mısraındaki “bir” yerine “ben” yazılmıştır. Bkz.: Erdoğan, Nîyâzî-i Mısrî Dîvânı, s. 146; Tatcı,

Niyâzî-i Mısrî Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, s. 491. Gazelin kısmî şerhi için bkz.: Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (2014),

Niyâzî-i Mısrî Dîvânı Şerhi, Haz.: Mustafa Tatcı, İbrahim Özay, İstanbul: H Yayınları, s. 251-252.

Page 27: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 61

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Mısraè:

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

İmdi, ùÀlibÀna ve cÀna yüz gösterdi, bir òoşça fehm eyle. Eger kendü óÀlüñden ÀgÀh iseñ,

yine saña senden ve baña benden bir òoşça rivÀyet eyleyem. Çünki iktiøÀ-yı devriyye-i èarşiyye

himem oldı. Men daòi /31b/ bu çÀr erkÀn ile nedím ve ber-mÿcibe-i óükm-i úadím birle otuz iki yirmi

sekizden vücÿda geldi. Ve tekmíl on iki daòi ekrem olmış. Bu çÀr erkÀna şeş cihÀt ile èarø-ı cemÀl

ile. Çünki úadím ile nedím idüm, fehm eyle ne didüm. İmdi benden ezelki senlik ve benlik gitdi.

Óükm-i èanaãır ile seyr [ü] sülÿka başladum. Bu èanaãırı bí-reng ü libÀs eyledüm. Ve sebeb-i ülfetüm

berekÀtıyla bu dört ile bir beş olup menÀr-ı ebced oldum. Yaèní úabøa-yı èanÀãırda bí-reng ü õí-reng

sÀkin dururken ben ãanurdum gözüm irdügi yirde èanÀãır tekmíl olur. Bu èaúlum meydÀnında seyrÀn

iderdüm. Meger devr-i èarşiyye ôuhÿra gelmek zamÀnı bí-zamÀn iken õí-zamÀn olmış. Meõkÿr

úabøa-yı çÀr erkÀnda idüm. Bir gÿne õevúum ve bir mertebe şevúüm ile idüm. Òaberüm yoú yine

mecnÿnı olduàum dilberden; yaèní /32a/ efsÿn-ı feyyÀø beyÀna gelmiş. Áteşile bÀd u Àbile òÀk

birbiriyle àavàÀ eylemiş. MeåelÀ fırúa fırúa olup nizÀè eylemiş. Bu keåret içinde men daòi sersem

dururken anı gördüm ve bu keåretden uãandum. Árzÿ-yı vaódet-i ezel eyledüm. Yaèní meftÿnı ve

ùÀlibi olduàum yÀr ile hem-vuãlat olam. Bu çÀr erkÀn daòi benüm bu óÀlüm içün raóm eyleyüp meni

kendü óÀlüme úoydı. Yaèní yabaña ãaçup beni atup kendü àavàÀlarına düşüp ben daòi gÿyiyÀ úabøa-

yı CebrÀ´íl’den iõn-i ÒudÀ ile zemín[e] ãaçılmış toòum oldum. Yaèní bir òoşça idrÀk ile çünki zemín

üzere ãaçıldum. Ezelden òÀka iştiyÀúum var idi, óÀãıl oldı. AmmÀ yine èanÀãıruñ muóabbeti

göñlümde muømer idi ve zemín üzere òÀk meni görüp hemÀn-dem yir yir aàız açup ve sevdiginden

/32b/ síne síne ãarup óıfô eylemiş. Çünki yine böyle oldum, Àb u òÀkile hem-dem olup, òÀk daòi Àbı

menüm gibi óıfô eyledi. Çünki Àb benüm ile buluşdı. Ve baña dürlü dürlü rengler idüp beni şaşırdı.

ÒÀkile ülfetüm şaşırdı. ÒÀk daòi beni böyle şaşmış gördükde beni red eyledigi gibi pür eyleyüp

aàzından ùaşra iòrÀc eyledi. Çünki iòrÀc oldum, iòrÀc-ı òÀk ile ve eåer-i Àb ile ve terbiye-i Àteş ile ve

hevÀ-yı bÀd ile seyr eyle ne yüzden yüz gösterdüm. Henüz ùÀlib-i maóbÿb ile úuvvet-i feyyÀø ile ve

otuz iki ãıfat-ı ezelí ile ve on iki revzen ile ve terbiye-i çÀr èanÀãır ile òÀkdan baş úaldırdum ve şeş

cÀnibe cÿş eyledüm òÀka. Şimdi bir òoşça fehm eyle. Áb u bÀd u Àteş ü òÀk eåerin benden niçe niçe

benden ola. /33a/ Çünki óarekÀtum sebebiyle niçe niçe õÀtum nihÀn ve ãıfatum èayÀn eyledüm. Bu

kere Àb kendü hevÀsına tÀbiè itmege ve bÀd kendü hevÀsına tÀbiè itmege ve èÀteş kendü hevÀsına

tÀbiè itmege ve òÀk kendü hevÀsına tÀbiè itmege çalışdılar. Ben bí-çÀre daòi benüm içün bu çÀr erkÀn

yÀr-ı úadímler keåret-i gavgÀ idiyorlar gördüm. Yaèní gözüm irdügüñ gördüm ve bildüm. LisÀn-ı óÀl

ile lisÀna gelüp bunlara niyÀza başladum. Yaèní bundan evvel benlik daèvÀsın eyledüm. Nice nice

seyrÀnlar geldi başuma. èÁúıbet teslím-i ebced oldum. MeåelÀ èanÀãır ile hem-dem oldum. Otuz iki

emr èaksüm mir´Àtında ebced ile ve yirmi sekiz ile otuz iki ãıfat ile on iki revzen ile bir úaùre-i èaôím

olmaàa sizler ile bir beş yÀr oldum. Çünki ben ebcedümi gördüm, teslím-i çÀr oldum. Yaèní òÀce-i

/33b/ ebced oldum. Bu kere gördüm, benden benlik sizlere devr eylemiş. Bí-hÿde àavàÀ eylemege

şurÿè eylediñüz. Ve ben daòi àavàÀyı gördüm. Gözüm úorúmış ùalebüm ile bí-ùaleb òÀka ãaçıldum.

ÒÀk baña ãÀóib çıkdı ve Àb baña rehber oldı. Gelüñ bu àavàÀdan geçüñ. Sizüñle evvelki gibi bir beş

olalum, didüm. ÓÀãıl-ı kelÀm, bu çÀr erkÀn daòi benüm sözüme teslím oldı. Henüz bende úuvvet-i

çÀr erkÀn mevcÿd idi. Diñle ne yüzden vücÿda geldüm. Ve çünki yüze çıúdum. Úuvvet-i çÀr erkÀn

ile otuz iki ãıfatı nice bir bir beyÀn eyledüm. Yaèní gördüm àayrı yüzden görünmek[e] èilÀc yoú. Ben

Page 28: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

62 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

daòi óÀlüm çÀr erkÀn[a] èarø-ı cemÀl eyledüm. GÀh hicrÀnumızı yÀd idüp, sine-èuryÀn, abdÀl-ı

óayrÀn, lÀle-i óamrÀ oldum. Ve gÀh meftÿnı vü mecnÿnı olduàum dilberüñ şuèlesin beyÀna getürüp,

bundan muúaddem åenÀ-gÿyum /34a/ óÀøır görüp eyledigüm cefÀlardan úızardum, bozardum.

ÓicÀbumdan derledüm, bir gül-i òandÀn oldum. Ve gÀh yine bundan evvel dürlü dürlü başuma gelen

aóvÀli fikrüme düşürüp, períşÀn sünbül-i elvÀn oldum. Ve gÀh benligüm yÀd eyleyüp meftÿnı

olduàum dilbere müteşÀbihlendigüm fikr idüp, enesine dil viren oldum. Ve gÀh kendü hevÀm ile

semÀya baş çeküp eràuvÀn-ı ser-cünbÀn oldum. Ve gÀh müfÀraúat-ı dilberden bí-hÿde bí-hÿde giyÀh

oldum. el-Úıããa terbiye-i çÀr erkÀn ile rÿ-yı zemíni gÿne gÿne şükÿfe-i elvÀnlar ile zeyn eyledüm.

Böylece úÀf-ber-úÀf yaèní gözüm irdügi yirde göñlüm eglendirirdüm. Meger úuvvet-i ezeliyye otuz

iki ãıfat ile on iki revzen ile bir yüzden baña èarz-ı CelÀl eyledi. Ben ise, kibrüm ü èucbum ü kínim

ü hasedüm yoú, úalmadı, deyü ãafÀda iken /34b/ meger bunlar bir bir vücÿd imiş. Diñle nice vücÿda

geldi. Bundan evvel kibrüm ãıfatı bir fíl olup, bir ùarafdan ben beni yimege başladum. Ve

óasedüm ãıfatı bir soàulcan olup, gelüp köküm úazmaàa başladı. Ve kínüm ãıfatı bir ayu olup, dalum

budaàum ùaşlamaàa başladı. Ve èucbum ãıfatı bir ãu ãıgırı olup, yeşil yapraàum yolmaàa başladı.

Yine gördüm, bende bu çÀr erkÀn mevcÿddur ve bu çÀr ãıfat daòi mevcÿd imiş. NÀ-çÀr nÀ-çÀr teslím

olup, maúÀm-ı fenÀda úaldum. Gide gide külllí oldum. Vücÿdum èÀlemi ve benlik libÀsını

èanÀãır eyledi ve ùaşram bí-nÀm u bí-nişan eyledi. Çünki bí-rÿólar ile hem-dem iken õí-rÿólara

maórem oldum. Hergiz èÀlemde bu ãıfatlardan àayrı híç kimsede úalmadı. Çünki ben maórem olur

loúma degül idüm. Seyr eyle /35a/ ne yüzden cism oldum. Çünki meni àıdÀ eyleyenler haøm

eylemeyüp vaúti geldikde vaúti gelince anlaruñ bend ve içre benüm bu óÀlümi çÀr erkÀn görüp, her

biri üzere vÀcib olan òiõmeti edÀ eylediler. Ben daòi óabs olduàum yirde celÀlüm vechiyle úızardum,

úıpúızıl úan oldum. Ve cemÀlüm vechiyle bí-bÀk u bí-pervÀlık yüzinden aàardum. TÀ kim imdÀduma

bu mezbÿr çÀr erkÀnuñ kerími gelüp yir yir meni ùutup, hele tÀ zamÀnı gelince seyr eyle ne yüzden

vücÿda geldüm. ÓÀãıl-ı kelÀm fílden fíl, ayudan ayu, ãoàulcandan ãoàulcan ve ãu ãıàırından ãu ãıàırı.

Ne yüzden ùoàdum. Otuz iki ãıfat şimdi benden nihÀn oldı. Ùalebüm on iki revzen ile òÀníde vÀãıl

oldum. Ve nefsüm belÀsından duòÿl eyledigim óulÿl eyledüm. Ve kibre iştiyÀúum bir iken beş oldı.

/35b/ Ve bir zamÀn ãÿret-i müfÀraúatından óayvÀn-ãıfat oldum. Óüküm benüm elimde idi. ÒÀk u Àb

u bÀd u Àteş, nÀz niyÀz iderdüm. èÁúıbet óükm èanÀãır elinde úaldı. İstedüm, buldum, dostum

yoúladum. Yolum yañıldum. Mest-ender-mest oldum. Nitekim Óaøret-i Pír buyurur. Beyt:

Kendü ãunar ùolu ùolu peymÀn[e]ler èÀşıúlara

Bir kez elinden nÿş iden olur ebed mestÀnesi59

ÓÀãıl-ı kelÀm, gördügüm ebced varlıú ãıfatum idi. Anuñçün kibrüm ü kínüm ü èucbum u

óasedüm bir bir ãıfÀtile mürebbim oldılar. Henüz şeyùÀndum. Ebced idüm. Ebced didüm. Gör baña

úÀbiliyyetüm yoúluk ebced levóiñ teslím eyledi. Ol levóa baúdum, úaldum. Yaèní emr-i úalbe duòÿl

itdüm. Seyr eyle n’eyleyüp n’itdüm. EvvelÀ beyt:

NebÀt oldum niçe eyyÀm niçe demde olup óayvÀn

Geyürdi ãÿret-i insÀn baña /36a/ devr-i zamÀn içre

59 Bu beyit Niyâzî-i Mısrî’nin yedi beyitten oluşan bir gazelinin ikinci beytidir. Bkz.: Erdoğan, Nîyâzî-i Mısrî Dîvânı, s.

233; Tatcı, Niyâzî-i Mısrî Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, s. 558.

Page 29: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 63

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

Herkesüñ infÀúı kendü kesbidür. “el-èAbdu yudebbiru va’llÀhu yuúaddiru.”60 Diñle nice

taúdír ile taúdír oldum. Fehm olmayan sözi úulaú işidür. Bu òod sÀlik-i Óaú içündür. Böyle olsa

evvelki sözdür. Sözi virenden alan uãlu gerekdür. Çünki taúdírüm tedbíriyle ÀsiyÀb-ı devr-i

èarşiyyeye düş oldum. Terbiye-i èanÀsır ile giyÀh oldum. Ve kibrüm ãıfatına àıdÀ oldum. ÓÀãıl-ı

kelÀm, çün úÀdir úulum, fehm eyle neye úÀdirüm. áıdÀ oldum, emr-i úalbe duòÿl itdüm; übiyyetle

et oldum. Òod úuvvet-i bendiyye mevcÿddur. Bu sebebden vücÿda geldüm. Yaèní maènÀ-yı Àyet-i

“VemÀ erselnÀke illÀ raómeten li’l-èÀlemín.”61 Óaú iken bÀùıl oldum. Bu Àyet-i şerífe òod óaúdur.

/36b/ Ve Óaúú’uñ raómeti maènÀ-yı Àyetdür. Eger maènÀ-yı Àyet idrÀk olunsa erkÀn lÀzım gelmezdi.

Böyle olsa maènÀ-yı Àdem Àyínedür ve sezÀ-yı raómet-i Àdemdür ve sezÀ-yı raómet-i úalıpdur.

İnsÀndan ve Ádem’den maúãÿd Muóammed’dür. Ve Muóammmed’den maúãÿd Ádem’dür. Ve

Ádem’den maúãÿd Óaú’dur. Çünki geregin gör kim fehm eyle. Ne gör kim bir òoşça libÀs-ı èanÀãır

ile rengín CemÀl èarø oluna. Ve CelÀl ile CemÀl bir rengde müşÀhede oluna. Böyle olsa cümle altı

Àdem bir Àdem elindedür. Ve Àdem mevcÿddan vücÿda geldi. Ádem èayn-ı altı èÀlemdür. Ádem daòı

olsa èaceb olmaya. Eger taóúíú èÀleme Muóammed gelmese rü´yet-i nÿr yüze gelmezdi. Çünki

böyledür, Muóammed olmasa èÀlem ü Àdem olmazdı. Taóúíú èÀleme Àdemüñ gelmesine sebeb

Muóammed’dür. Ve èÀlemine Muóammed’üñ gelmesine sebeb /37a/ Àdemdür.

Muóammed óaú ResÿlullÀh’dur. Ve Muóammed yaèní óaú Muóammed’dür. Ve Àdem èayn-ı

Muóammed’dür. Yaèní Àdem èayn-ı Àdemdür. Niçe kütüb-i muèteberede ùopùolu yıl beyÀn olmışdur.

Muóammed ne õÀt-ı şerífdür ki ãıfÀt-ı aósen ile göründi. Óaúíúat-i Muóammed, èaks-i CenÀb-ı

MevlÀ’dur ve Àyíne-i ÒudÀ’dur. İmdi, ben daòi Àyíne-i MevlÀ’ya naôar eyledüm. Muóammed’i èayÀn

u beyÀn özümde meger kim óÀøır u nÀôır gördüm. Naôarum özime oldı ve Àyíne daòi özüm oldı. Ve

bÀùın èÀleminde özüm lÀ-naôar gördüm. Ve èaşú-ı ÒudÀ’yı özümde buldum. Ve naôarum özime oldı.

Ben daòi ùÀlib-i vÀãıl-ı taóúíú-i dilber oldum. Meger baña mÀniè olan bu çÀr erkÀn ve çÀr ãıfat-ı nefs

ve otuz iki vÀcib ve on iki óicÀb ve şeş cihÀt imiş. Ve beni èayÀn iden daòi bunlar imiş. Bundan evvel

bu õikr olanlar /37b/ hem-demüm, mÿnisüm idi. Şimdi baña libÀs lÀzım geldi. MekÀnum ve zamÀnum

bunlar oldı. Çünki Àyíneden mezbÿr àubÀrlar sildüm; yaèní özüm bildüm ve ceddüm Ádem’i gördüm.

Bu cümle vÀcib ü óicÀb u ãıfÀtdan ùÀlibi olduàum özüm ùÀlibi bu oldı. Teslím-i ãıdk u rıøÀ bu kere

otuz iki vÀcibden emr-i nehy ü münker baña gerek düşdi. Her iş kim baña gerek oldı, otuz iki

vÀcibden oldı. Meõhebüm nehy-i èanÀsır, on iki imÀmum münkerüm oldı.

ÓÀãıl-ı kelÀm murÀdu’llÀh Àdem imiş. İsmüm Àdem, aãlum Àdem oldı. Ben böyle olduàum,

kibrüm ü kínüm ü óasedüm ü èucbumdan oldı. Úurb-ı víãÀl-i cennet iken yerüm èanÀsır ve mekÀnum

sivÀ ile cehennem oldı. Ùalebümde küfr ve saèyümde şirk var imiş. Bu õikr eyledigüm bÀlÀda õikr

olan mıãraè

/38a/ Ezelden nÀr-ı èaşúla ben yana geldüm cihÀn içre

dimişler. Fehm oluna. Özüm Àyínesinde ùÀlib ü èayn u mübdiè göründüm. Ve özüm dilberine èÀşıú

oldum. Yaèní úÀlıb-ı Àdeme nÀ´il oldum. èAşúum Àyínesinde kendü özümi gördüm ve baña benden

otuz iki ãıfÀt vÀcib oldı. Saèy-ı edÀya başladum. Saèy ise maèlÿmdur, maúãÿda rehberdür. ÓÀlüm

60 Kul tedbîr alır. Allah takdîr eder. 61 “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Enbiyâ 21/107.

Page 30: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

64 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

içinde vÀcib ve müsteóab Àdem içündür. Ben daòi èaksüm Àyínesinde özüm èayn-ı Ádem gördüm ve

dilberüm ÓavvÀ oldı. Úayd-ı saèy-ı vuãlat fikrine düşdüm. Yine bu çÀr ãıfat nefs-i èanÀsır hükmi

baña müstevlí göründi. Áh eyledüm, Àyíne pus oldı. Maóall-i inkÀr bu dem imiş. Ádem idrÀk-ı

èÀlemdür. èÁlem miheng-i Ádem’dür. èAşú-ı yÀre Àdem rehberdür. Nitekim èaşúsuz Àdem olmaz.

Elbetde çünki böyledür. Ádemden /38b/ èÀlem ayru degüldür. Ve èÀlemde hevÀ ve şitÀ vardur.

Ádemde daòi hevÀ-yı nefs ü Àteş vardur. Nitekim dimişler:

Beyt:

Çünki èaşúdur getüren seni fenÀ èÀlemine

Yine èaşúdur götüren seni bekÀ èÀlemine

Çünki èaşú-ı fenÀ ile fenÀya geldüm. Gözüm açdum, hemÀn-dem yalñuz kendümi gördüm

ve feryÀda gelüp ezelki demi ve ãoóbeti yÀd eyleyüp efàÀn eyledüm. Ve naúş-ı rü´yet-i ezeliyye baña

fenÀ varında seyr itdürmek içün seyr eyle ne yüzden oldı. Ve ayrılıú içinde kÀrum iúrÀra bende ve

õillet-i vuãlat ikrÀrı tende göründi. äanki evvel yoú idüm. Evvel ol sıfÀtum Àdem idi, yine ol ãıfatı

buldum. Nitekim Óaøret-i Pír buyurur:

Beyt:

Her biri izinden çıkup Àòar yola gitmez

Her birisi bir yolile bÀzÀra gelürler62

Şimdi el-óamdü li’llÀh èayn oldum. Kendü /39a/ úayduma düşdüm. Olup geçenleri ferÀmÿş

eyledüm. Ancaú dilümde ve gözümde naúş-ı ebcedden àayrı bir şey úalmadı. Bundan evvel õikr

eyledigüm otuz iki bende mevcÿd ve on iki daòi mevcÿd ve úuvve-i èanÀsırdan úÀ´im olduàum

bildüm. Úuvvetüm yirinde, ùaşı sıúdum ãu çıkdı. Bildüm ki ùaşda su ola. Ben daòi èanÀsırdan bir

vücÿd oldum. Ve şeş yanum baña CemÀl ü CelÀl èarø eyledi. HemÀn-dem ancaú müşkilüm ebcedde

úaldı. Diñle ne sırra ùıfl-ı ebced-gÿ oldum. Yaèní èÀlem-i bÀùından mest-ender-mest èÀlem-i ôÀhire

geldüm. Nitekim Naúşí Efendi bu àazeli63 dimişdür:

Ùoàdum yekden bir iki devrÀna irişdüm

Ùutdum o yolı emr ile fermÀna irişdüm

Gezdüm niçe dem òiõmet idüp iş bu arada

/39b/ èÖmrüm geçürüp Àòiri bir cÀna irişdüm

Gördüm yine rÀm olmayuben ol büt-i tersÀ

Girdüm boyanup rengine iósÀna irişdüm

BÀ yÀ vü elif ismi anuñ lÀm ile sínde64

62 Bu beyit Niyâzî-i Mısrî’nin dokuz beyitten oluşan “gelürler” redifli bir gazelinin yedinci beytidir. Bkz.: Tatcı, Niyâzî-i

Mısrî Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, s. 419. Erdoğan’ın hazırladığı tenkitli metinde, beytin ilk mısraındaki “Her biri” yerine

“Hiçbiri” tercih edilmiştir. Bkz.: Erdoğan, Nîyâzî-i Mısrî Dîvânı, s. 61. 63 Bu kısım Nakşî Ali Akirmânî’nin on dört beyitlik “irişdüm” redifli gazelinin 1, 2, 5, 10, 13 ve 14. beyitlerinden

oluşmaktadır. Gazelin tamamı için bkz.: Atik, Nakşî Ali Akkirmânî Divânı, s. 233-234. 64 “sínde” kelimesi Atik’in hazırladığı tenkitli metinde “sindür” şeklinde yazılmıştır.

Page 31: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 65

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Kim nÿr-ı siyeh èÀşıú-ı pinhÀna irişdüm

Virdüm seri ben aldum anuñ luùf ile úahrın

Küfrin bürünüp65 devlet-i ímÀna irişdüm

Gel fehm idegör kÀf u nÿnun şín ile remzin

TÀ ki haõer it ãanma ki pÀyÀna irişdüm66

Mıãraè. EvvelÀ beyt:

Çün insÀn ãÿretin buldum Óaú’a óamd u åenÀ úıldum

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

MÀøí ve müstaúbel şehrinde Àteş-i èilme’l-yaúín ile èayne’l-yaúín úazanında var úuvvetüm

pÀzÿya getürüp /40a/ ãabr u rıøÀ-yı ãalÀó idünüp óaúúa’l-yakín olunca óaúúa’l-yakín aldum ãabrı ve

rıøÀyı daòi atdum. Dile geldüm yine şirk söyledüm; yaèní “el-óamdü li’llÀh” didüm.

ÓÀãıl-ı kelÀm kendümi gördüm, bir sulùÀn-ı èÀlí-şÀn öñünde gördüm. HemÀn-dem niyÀza ve

èarø-ı åenÀya başladum. Elümden èarø-ı óÀlüm alup, baña bir úaftÀn giydürdiler. Kendümi bir

şehristÀna pÀdişÀh gördüm. Óükme ve óükÿmetine başladum. Ne bir sözümden kimse bilür var, ne

bir anlar gördüm. áÀ´ibden bir ôÀlim gelüp şehri yaàmÀya virdiler. Dürlü dürlü àavàÀya başladum.

Gÿn-À-gÿn cenkler ile meni daòi bende eyleye. BÀzÀrı yirde gökde gördüm. Kimsem yoú, bu ôÀlimüñ

elinden òalÀã olam. Yine èarø-ı óÀl ve pÀdişÀhuma ifÀde-i aóvÀl eylemege başladum. Híçbir şey

ôuhÿra /40b/ gelmedi ve híç kimseden yardım olmadı. Böyle iken baña bir pír rehber oldı. Diñle nice

insÀn-ı muèteber oldı.

Beyt:

Çün insÀn ãÿretin buldum Óaú’a óamd u åenÀ úıldum

FenÀ-ender-fenÀ oldum beúÀ-yı cÀvidÀn içre

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

Ol bir rehber didigüm özümden ayru ve àayrı degül; ancaú diñle ve fehm eyle, ne yüzden

seyrÀnum. Henüz pÀdişÀh iken dest-i ôÀlimden òalÀã olmaàa èilÀc ve bir dermÀna muhtÀc iken èÀúıbet

baña benden rehber olan teslím ol, deyü nidÀ eyledi. Men daòi teslím-i cevr ü ãafÀ oldum. Ol baña

her dem ôulm iden ôÀlim, cefÀsını ziyÀde /41a/ eylemege başladı. Men daòi böyle teslím oldum ki

ôÀlim ile menüm aramda híç farú úalmadı. Maóv-ı ãırf óÀãıl eyledüm. Çünki benligüm fenÀ idi. Baña

daòi rehberüm taèlímiyle maóv u fenÀ yüz gösterdi. èAyn-ı fenÀ kendü oldum. Gerçi beúÀ içre fenÀ

buldum. AmmÀ salùanat ve memleketi yine øabù eyledüm. Bildüm ki èÀlemden maúãÿd Àdemdür.

Yaèní vücÿdum ve mevcÿdum olmasa ÀsumÀn-ı mínÀda yüz biñ şems ü úamer olsa neylerler. AmmÀ

vücÿd ve mevcÿdum sebebiyle bir şems, bir úamer kifÀyet ider.

65 Atik’in hazırladığı tenkitli metinde “bürünüp” kelimesi yerine “götürüp” tercih edilmiştir. Bkz.: Atik, Nakşî Ali

Akkirmânî Divânı, s. 234. 66 “TÀ ki” ibaresi Atik’in hazırladığı metinde “Yaèní” şeklindedir.

Page 32: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

66 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Beyt:

İrişdi maèrifet nÿrı göñül oldı Óaú’uñ nÿrı

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

/41b/ MeåelÀ daàda bir pelíd aàacın mívesi olsa, kemÀl-i óaôôile yinmez. Fe ammÀ bÀàçede

olsa terbiye-i insÀn-ı kÀmil ile yinmesinde óayÀt-ı cÀvidÀn müşÀhede olunur. Böyle olsa bÀlÀda õikr

eyledigüm terbiyeler ile müşÀhede-i cemÀl-i maènÀ ve tecellí-i rÿ-yı dilÀrÀya Àyíne oldum. Her úande

baúsam bir görürüm. Nitekim cÀmiè-i maènÀ-yı küll “LÀ ilÀhe illÀ Hÿ”dur. “LÀ” ile isúÀt-ı lÀ-yı nefy

eyledüm, hemÀn “Hÿ” úaldı. Maèlÿm oldı ki; Evvel Hÿ, Áòir Hÿ, ÔÀhir Hÿ, BÀùın Hÿ. EsmÀ Hÿ,

müsemmÀ yine Hÿ’dur. Nitekim üstÀd küller bir evi yapmaàa úÀdirdür. VelÀkín aña Àlet olmasa

mesken vücÿda gelmek mümkin degüldür. “Hÿ”dan daòi maèlÿm olsun /42a/ murÀd ebceddür; elif,

bÀ, cím, dÀl’dur. Meskenüñ maèmÿrına ebced kÀ´im oldı, maúãÿd Àdemdür. Ádemden mevcÿd

nÿrdur. Nÿrdan cemÀl-i dilberdür ve dilberden murÀd rÿ-yı CelÀl’dür. ÓÀãılı nÿr Àdem ve Àdem

nÿrdan başúa degüldür. Belki Àdem èayn-ı nÿrdur ve nÿr-ı maèrifetullÀhdur ve irÀdet-i ezeliyyedür.

Ve irÀdet-i ezeliyye kemÀl-i Àdemüñ nÿrı ve her demidür.

Beyt:

İrişdi maèrifet nÿrı göñül oldı Óaú’uñ nÿrı

NiyÀzí duydı çün sırrı gümÀn gitdi èayÀn içre

Óaøret-i pír[üñ bu mısraèı] AllÀhu aèlem böyle dimek ola. Yaèní sözi virenden alan uãlu

gerek, úanı bir uãlu deli sözümden añlaya.

Nitekim Óaú celle celÀluhu Kur´Àn’da buyurmışdur: /42b/ “Küllü şey΄in hÀlikün illÀ

vecheh.”67 İmdi èayÀn nihÀndur ve nihÀn èayÀndur. Nitekim semÀda úamer birdür. Eger şehlÀ baúsañ

iki görünür. Maèlÿm oldı ki èÀlem nedür ve Àdem nedür. Gör, ebced ne oldı. Elif’i keser, bÀ’sı buràu,

cím’i desdere, dÀl’ı egser oldı. ErkÀn-ı taòtlar[ı] meydÀna dökdi. Emrüm ve saèyum ile óaúíúat ve

şeríèat ve ùaríúat ve maèrifet olardan bünyÀda geldi. MeåelÀ ebced Àletüm oldı. Otuz iki vÀcib ve on

iki sünnet ve çÀr erkÀn cihÀt-ı sitte ile bünyÀd olan evlere düşdüm. Henüz başuma sulùÀn oldum. Ne

bir kimseden recÀm ve ne bir kimseden revÀm. İbrÀhím’e teslímüñ ile nÀr gülşen oldı.

/43a/ Baña maóv-ı vücÿd yüzi göründi. Bu õikr eyledigüm erkÀnlar içre nihÀn oldum. Kimse

bilmedi, nihÀn nice èayÀn oldı. Ancaú meydÀnda gümÀn úaldı. Ve baña cümle mevcÿd olan èÀlemler

gülistÀn, ne gülistÀn bir sünbül bir reyóÀn. Yine kemÀ-kÀn úaldum. Sözümden bir bilür ve óÀlümden

bir añlar olmadıàı gibi bilÀ-úuãÿr mevcÿd oldum. Maóv içinde Óaøret elinden Àb-ı óayÀt içdüm.

MeåelÀ kendüm óÀøır bulundum. Kendü elümden óayÀt-ı cÀvidÀn buldum. Ve her efèÀl ü óÀlden

münezzeh ve bí-zevÀl-i vücÿdí olundum. Bende bir kimsenüñ taãarrufı úalmadı. Hÿ benüm virdüm

ve ismüm Hÿ’dur.

ÒÀdimü’l-fuúarÀ es-Seyyid Revnaúí Òalíl.

Sonuç

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “içre” redifli yedi beyitlik gazelini açıkladığı bu eseri,

telmih, temsîl ve tahkiye unsurlarını barındıran, remizler kullanılarak alegorik bir üslupta yazılmış,

67 “O’nun zâtından başka her şey yok olacaktır.” Kasas 28/88.

Page 33: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi 67

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

tasavvufî derinliği olan bir şerhtir. Şerhin temel örgüsünün “vahdet-i vücûd/varlığın birliği” ilkesi

çerçevesinde Allah, âlem ve insan ilişkileri üzerine kurulduğu görülür. Şârih, beyitlerin anlam

dünyası içerisinde; insanın yaratılışını, mânevî yolculuğu ifade eden seyr ü sülûku, nefis ile

mücâdeleyi, sâlikin iç dünyasını, kendini bilmeyi ve nihayetinde insanın Rabbini tanımasını

metaforik bir anlatım kullanarak derinlemesine ele almaktadır. Bu itibarla, güncel kayıtlara göre tek

nüshasına ulaşarak transkripsiyonlu metnini sunduğumuz bu şerh, tasavvuf araştırmacıları tarafından

ayrıca ele alınmalı, muhtevası, şârihin kullandığı semboller ve kavram dünyası geniş bir şekilde

incelenmelidir.

KAYNAKÇA

Aclûnî, İsmâîl b. Muhammed (1351), Keşfü’l-Hafâ ve Muzîlü’l-İlbâs amme’ştehera mine’l-Ehâdîsi

alâ-Elsineti’n-Nâs (I-II), Kâhire: Mektebetü’l-Kudsî.

Arıkoğlu, İ. (1999), Âli (Edirneli Hüseyin Efendi) Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Divanının Tenkitli

Metni, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Yrd.

Doç. Dr. Zülfü Güler), Elazığ.

Atik, H. (2007), Nakşî Ali Akkirmânî Divânı, Sivas: Buruciye Yayınları.

Ayvansarâyî, Hâfız Hüseyin (2012), Vefeyât-ı Ayvansarâyî, Haz.: Ramazan Ekinci, İzmir: Tibyan

Yayıncılık.

Bağdatlı İsmail Paşa (1972), Keşfü’z-Zunûn Zeyli (I-II), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Bayram, S. (2006), Azbi Baba Hayatı-Eserleri-Sanatı ve Divanı (İnceleme-Tenkitli Metin), Trakya

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Yrd. Doç. Dr.

Ayşegül Mine Yeşiloğlu), Edirne.

Buhârî, Muhammed b. İsmâîl (1981), Sahîhü’l-Buhârî (I-VIII), İstanbul: Çağrı Yayınları.

Bursalı Mehmed Tâhir (1333), Osmanlı Müellifleri (I-III), İstanbul: Matba‘a-i Âmire.

Ceylan, Ö. (2000), Tasavvufî Şiir Şerhleri, İstanbul: Kitabevi.

Çaylıoğlu, A. (1999), Niyâzî-i Mısrî Şerhleri, İstanbul: İnsan Yayınları.

Dedebaba, B. N. (2002), Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, Ankara: Ardıç Yayınları.

Erdoğan, K. (1998), Niyâzî-i Mısrî Dîvânı, Ankara: Akçağ Yayınları.

Erdoğan, M. (Ocak-1996), “Niyâzî-i Mısrî Şerhleri”, Dergâh, S. 71, İstanbul, s. 15-17.

Ergun, S. N. (ty.), Bektaşi Şairleri ve Nefesleri (I-III), İstanbul: İstanbul Maarif Kitaphanesi.

Ergun, S. N. (1956), Hatayî Divanı-Şah İsmail-i Safevî, Hayatı ve Nefesleri, İstanbul: İstanbul Maârif

Kitaphanesi.

Erol, M. (2002), Azbi Baba Divanı (İnceleme-Metin), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, (Danışman: Prof. Dr. Kemal Yüce), Çanakkale.

Erol, M. (2003), “Azbî Baba ve Dîvânı”, Türkbilig, 6/69-88.

Gölpınarlı, A. (1992), Alevî Bektâşî Nefesleri, İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Hüseyin Vassâf, Osmânzâde (2006), Sefîne-i Evliyâ (I-V), Haz.: Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz,

İstanbul: Kitabevi.

Kadri, H. K. (1943), Türk Lügatı (I-IV), İstanbul: Maârif Matbaası.

Kara, M. (2001), Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, İstanbul: Sır Yayıncılık.

Koca, Ş. (2005), “Şâhkulu Bektâşi Dergâhı’nın Son Babagân Postnişinleri ve Bektâşîlerin Zor

Yılları”, Bektâşîlik ve Bektâşî Dergâhları, İstanbul: Cem Vakfı Yayınları.

Page 34: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_17/2016_17_ISLAMOGLUA.pdf · 36 Abdülmecit İSLAMOĞLU Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

68 Abdülmecit İSLAMOĞLU

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/17 Fall 2016

Kur’an-ı Kerim Meâli (2006), Haz.: Halil Altuntaş, Muzaffer Şahin, Ankara: Diyanet İşleri

Başkanlığı Yayınları.

Müslim B. El-Haccâc (1981), Sâhîhu Müslim (I-III), İstanbul: Çağrı Yayınları.

Mütercim Âsım Efendi (2013), Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi (I-VI), Haz.: Mustafa Koç, Eyyüp

Tanrıverdi, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları.

Nesîmî Dîvânı (1990), Haz.: Hüseyin Ayan, Ankara: Akçağ Yayınları.

Pakalın, M. Z. (2004), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (I-III), İstanbul: Milli Eğitim

Bakanlığı Yayınları.

Sehâvî, Muhammed Abdurrahmân (1405), el-Makâsidü’l-Hasene, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî.

Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî (2014), Niyâzî-i Mısrî Dîvânı Şerhi, Haz.: Mustafa Tatcı, İbrahim

Özay, İstanbul: H Yayınları.

Tatcı, M. (2005), Yûnus Emre Dîvânı-Tenkitli Metin, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Tatcı, M. (2012), Burc-ı Belâda Bir Merd-i Hudâ: Niyâzî-i Mısrî, İstanbul: H Yayınları.

Tatcı, M. (2015), Niyâzî-i Mısrî Halvetî-Dîvân-ı İlâhiyât, İstanbul: H Yayınları.

Tuman, M. N. (2001), Tuhfe-i Nâilî (I-II), Haz.: Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, Ankara: Bizim Büro

Yayınları.

Uzunçarşılı, İ. H. (1932), Kütahya Şehri, İstanbul: Devlet Matbaası.

Yazar, S. (2011), Anadolu Sahası Klâsik Türk Edebiyatında Tercüme ve Şerh Geleneği, İstanbul

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, (Danışman: Prof. Dr. M. A. Yekta

Saraç), İstanbul.

Yüksel, M. (2002), Bektaşîlik ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba, İstanbul: Bakış Yayınları.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

İslamoğlu, A. (2016). “Mustafa Azbî’nin Niyâzî-i Mısrî’nin “İçre” Redifli Gazeline Şerhi / İ Mustafa

Azbî’s Commentary on Niyazî-i Mısrî’s Ghazal With the Redif “İçre””, TURKISH STUDIES

-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-,

ISSN: 1308-2140, (Prof. Dr. Mehmet Akkuş Armağanı) Volume 11/17 Fall 2016,

ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number:

http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.11260, p. 35-68.