turkish studiesisamveri.org/pdfdrg/d03262/2017_2/2017_2_altuni.pdf · mosque on earth following the...

22
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/2, p. 1-22 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9956 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 08.09.2016 Accepted/Kabul: 06.02.2017 Referees/Hakemler: Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN Prof. Dr. Osman GÜRBÜZ This article was checked by iThenticate. HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE KUDÜS’TE MESCİD-İ AKSA VAR MIYDI? İsmail ALTUN * ÖZET Kur’ân-ı Kerim’de çevresinin mübarek kılındığı ifade edilen Mescid- i Aksâ, Hz. Peygamber’in hadislerine göre Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit ve Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevî’den sonra ibadet maksadı ile ziyaret edilebilecek üçüncü mescittir. Binaenaleyh Mescid-i Aksâ yeryüzündeki üç büyük mescidden biridir. Bu kutsal mabed, birçok peygamberin tevhid mücadelesine şahitlik ettiğinden tevhidin sembolü, bulunduğu coğrafyada meydana gelen bilgi ve tecrübe birikiminin dünya medeniyetine önemli katkılar sağlamasından dolayı medeniyetlerin merkezi ve birçok peygamber tarafından inşa edilip ibadet mekânı olarak kullanılmasından ötürü peygamberlerin mirası olarak nitelendirilebilir. Mezkûr mescidin Kudüs topraklarında yer aldığı hemen herkes tarafından bilinen ve kabul edilen bir husustur. Çünkü Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te olduğuna delalet ya da işaret eden ayetler, hadisler ve tarihî rivayetler bir tarafa, bu Mescid’in Kudüs’te bulunduğuna dair haberler ve bilgiler tarih boyunca nesilden nesile tevatüren nakledilmiştir. Ancak Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te böyle bir mescidin bulunmadığı düşüncesiyle söz konusu mescidin Kudüs’te değil, başka yerlerde aranması gerektiğine dair günümüzde farklı görüş ve iddialar ileri sürülmüştür. Bu çalışmada, sözü edilen görüş ve iddiaların arka planı araştırılıp incelenecek, sadece İslam dünyası için değil Yahudi ve Hıristiyanlar için de büyük öneme sahip olan Mescid-i Aksâ’nın, Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te yer alıp almadığına ilişkin tespit ve değerlendirmelerde bulunulacak, elde edilen sonuçlar araştırmacıların ve okuyucuların dikkatlerine sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Hz. Peygamber, Kudüs, Mescid-i Aksâ, Beytü’l-Makdis. * Doç. Dr. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları, El -mek: [email protected]

Upload: others

Post on 26-Jul-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/2, p. 1-22

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9956

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 08.09.2016 Accepted/Kabul: 06.02.2017

Referees/Hakemler: Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN – Prof. Dr.

Osman GÜRBÜZ

This article was checked by iThenticate.

HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE KUDÜS’TE MESCİD-İ AKSA VAR MIYDI?

İsmail ALTUN*

ÖZET

Kur’ân-ı Kerim’de çevresinin mübarek kılındığı ifade edilen Mescid-

i Aksâ, Hz. Peygamber’in hadislerine göre Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit ve Mescid-i Haram ile Mescid-i

Nebevî’den sonra ibadet maksadı ile ziyaret edilebilecek üçüncü

mescittir. Binaenaleyh Mescid-i Aksâ yeryüzündeki üç büyük mescidden

biridir. Bu kutsal mabed, birçok peygamberin tevhid mücadelesine

şahitlik ettiğinden tevhidin sembolü, bulunduğu coğrafyada meydana gelen bilgi ve tecrübe birikiminin dünya medeniyetine önemli katkılar

sağlamasından dolayı medeniyetlerin merkezi ve birçok peygamber

tarafından inşa edilip ibadet mekânı olarak kullanılmasından ötürü

peygamberlerin mirası olarak nitelendirilebilir.

Mezkûr mescidin Kudüs topraklarında yer aldığı hemen herkes

tarafından bilinen ve kabul edilen bir husustur. Çünkü Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te olduğuna delalet ya da işaret eden ayetler, hadisler ve tarihî

rivayetler bir tarafa, bu Mescid’in Kudüs’te bulunduğuna dair haberler

ve bilgiler tarih boyunca nesilden nesile tevatüren nakledilmiştir. Ancak

Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te böyle bir mescidin bulunmadığı

düşüncesiyle söz konusu mescidin Kudüs’te değil, başka yerlerde aranması gerektiğine dair günümüzde farklı görüş ve iddialar ileri

sürülmüştür. Bu çalışmada, sözü edilen görüş ve iddiaların arka planı

araştırılıp incelenecek, sadece İslam dünyası için değil Yahudi ve

Hıristiyanlar için de büyük öneme sahip olan Mescid-i Aksâ’nın, Hz.

Peygamber döneminde Kudüs’te yer alıp almadığına ilişkin tespit ve

değerlendirmelerde bulunulacak, elde edilen sonuçlar araştırmacıların ve okuyucuların dikkatlerine sunulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Hz. Peygamber, Kudüs, Mescid-i Aksâ,

Beytü’l-Makdis.

* Doç. Dr. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları, El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

2 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

WAS THERE MASJD-AL AQSA IN JERUSALEM DURING THE PERIOD OF THE PROPHET MOHAMMAD?

ABSTRACT

It had been stated in the Holy Quran that the surroundings of Al-Aqsa Mosque (Al-Masjid al-Aqsa) was blessed. According to hadiths

(sayings) of the Prophet Muhammad (PBUH), it is the second built

mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third mosque which is worth visiting for

the purpose of worship, after the Masjid Al-Haram and Al-Masjid an-

Nabawi (the Prophet's mosque in Madinah). Therefore, it is one of the

three greatest mosques on earth. This holy temple can be considered as the symbol of Tawhid (oneness or unity of Allah) because it had witnessed

to the tawhid struggles of many prophets, as a center of civilizations

because of its important contributions to world civilization through the accumulation of knowledge and experience emerged on its surroundings.

At the same time, it can be characterized as the legacy of prophets; as it

had been built by many prophets and used as a place of worship.

It has been known and accepted by almost everybody that the said

mosque exists on the territory of Al-Quds (Jerusalem). Because verses from the Quran, sayings of the Prophet (PBUH) and historical narrations

imply or indicate this fact. Moreover, this truth has been also conveyed

from generation to generation with a strong chain of narrations through

tidings and knowledge. However, different views and claims have been

asserted nowadays, stating that "in the times of the Prophet (PBUH) there

had not been a mosque in Jerusalem and thus, the said mosque should be searched elsewhere." This study will investigate the background of

those views and claims, will make some evaluations on the claim whether

Al-Aqsa Mosque had taken place in Jerusalem in the times of the Prophet

(PBUH), which bears a great importance not only for the Islamic world

but also for Jews and Christians. Then the findings will be offered to the attention of researchers and readers.

STRUCTURED ABSTRACT

This study will scrutinize the thought that a mosque in the name

Al-Aqsa did not appear in Jerusalem when the event of ISRA (the miracle of Night Journey from Mecca to Jerusalem) took place. Also, comments

and approaches stating that Al-Aqsa Mosque (which was mentioned in

the Quran) and Baitul Maqdis (which is in Jerusalem) are different places,

will be investigated and evaluated.

In order to determine whether Al-Aqsa Mosque did exist in Jerusalem in the era of the Prophet (PBUH) primarily, we need to find out

the different names attributed to the said mosque and need to establish

the date of its construction.

Zerkeşi is the author of the first separate work (book) which

gathered provisions about the mosques. He mentioned that Al-Aqsa

Mosque had 17 different names and among them he counted the names

Page 3: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 3

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Masjid Al-İliya and Baitul Maqdis, as well. (Zerkeşî, 1999: 277-79). Islamic scholars who made researches on the construction date of Al-

Aqsa Mosque, have stated that its history goes back a lot further than the

Prophet David's era. They noted that both Prophet David and Prophet

Solomon erected the base of Baitul Maqdis -which suffered from several

collapses in the earlier times- or renewed the damaged building. (Kurtubî,

2006: V, 207; Ebû Adirrahman es-Selefî, without date: II, 22; Zerkeşi, 1999: 29-30). Al-Aqsa Mosque was also exposed to several destructions

in the times following Prophet Solomon, and it was reconstructed in the

era of Caliph Omar. (İbn Teymiye, 2005: XXVII, 11; F. Buhl, 1993: VI,

956). But it never lost its feature of being a mosque.

There are verses in the Holy Quran about a certain temple taking place in the territory of Jerusalem. (Ali İmrân 3/37, 39; İsrâ 17/1, 7;

Meryem 19/11; Sa’d 38/21). When we examine those verses, we

conclude that they refer to Al-Aqsa Mosque.

Furthermore, there are numerous authentic hadiths and historical

narrations indicating that the extraordinary journey in the event of ISRA

(the Night Journey) was made from Mecca to Jerusalem and also the temple mentioned in the first verse of Surah al-Isra was Al-Aqsa Mosque,

which is the Baitul Maqdis in Jerusalem. In sayings of the Prophet

(PBUH) and historical narrations, names of Al-Aqsa Mosque, Masjid Al-

İliya and Baitul Maqdis were used for the mosque in Jerusalem. (See

main text)

Old Sunnite commentators of Quran and historians agreed upon

the fact that Al-Aqsa Mosque (mentioned in the Quran) is the Baitul

Maqdis which is in Jerusalem/Iliya. (See main text)

Nowadays, what lies in the background of different approaches and

views set forth regarding the place of Al-Aqsa Mosque is that there did

not exist a building called Al-Aqsa Mosque in Jerusalem, in the times when the event of ISRA (the Night Journey) happened. Yes, in the times

of the Prophet Muhammad (PBUH), there was not a temple with a dome

in Jerusalem, as in the form it has today. However, foundations and ruins

of Al-Aqsa Mosque - which was built by the Prophet Solomon and later

was destructed- were existent and their places were known. The companions of the Prophet Muhammad (PHUB) had even known the

certain site where Prophet Muhammad (PHUB) prayed (performed salat

(worship)) in Baitul Maqdis. Supporting this; the Caliph Omar entered Al-

Aqsa Mosque after the conquest of Jerusalem, established the place of

the mosque and performed salat (worship) at Prophet David's altar where

also the Prophet Muhammad (PHUB) performed salat. (İbn Kesîr, 1998: IX, 656). Subsequently, he constructed a big mosque there. It can be

deduced from the verse of the Quran that the concept of Al-Aqsa -

mentioned in the Quran- is a spatial definition. Therefore, it won't be a

correct approach to assert that this concept implies only a building

surrounded by walls and covered by a dome.

It is necessary to state that, the words "bayt (house)" and "masjid

(mosque)" were used in the sense of place of worship. (Bakara 2/125,

127, 158; Âl-i İmrân 3/96, 97; Enfâl 8/35; Hac 22/26; Kureyş 106/3;

Bakara 2/144, 149, 150; Mâide 5/2; Tevbe 9/7, 19, 28). These words

serve for the same purpose but the word "bayt" mostly refers to a closed,

Page 4: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

4 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

limited and certain place of worship, whereas the word "masjid (mosque)" implies anywhere with or without a boundary, open or closed. Supporting

this notion, a saying of the Prophet (PBUH) states that "The whole earth

surface was made a place of worship (masjid) and was made clean for

me." (Buhârî, 1315/1897: Śalât, 56, Teyemmüm, 1; Müslim, 1998:

Mesâcid, 3-5). It is understood from this hadith that it is possible to name

the sacred places not closed within walls as masjids, not only temples with domes. It is not a must that the place of worship should be a building

with or without a dome. In the time of the Prophet Muhammad (PHUB),

the expression of Al-Aqsa Mosque referred to especially the concept of Al-

Haram al-Sharif (the Noble Sanctuary) which means a place of worship

with a wide plain and its surroundings. (Şefik, 1984: 200-201; Harman, 2002: XXVI, 324). This is just like naming the free space around the

Kaaba as Masjid al-Haram, before it was surrounded with walls.

Similarly, the Holy Quran names the Kaaba -which was not yet surrounded with walls but had its foundations- as Beytike’l-Muharrem

(your sacred house)/ beytullah (house of Allah) (İbrahim 14/37). Just like

this, the temple of Solomon was named in Surah al-Isra (in the Holy

quran) as Al-Aqsa Mosque, which had the foundations and ruins existent in those times.

In the period following the Prophet Solomon, churches were built

instead of the destroyed Al-Aqsa building, but this situation did not hinder the naming of this very place still as "the masjid (place of worship"

or did not change its nature. Because some verses of the Quran (Kehf

18/21) and hadiths (Buhârî, 1315/1897: Salât, 48; “Menâkıbu’l-Ensâr”, 37; Müslim, 1998: “Mesâcid”, 16-23) mention the temples of "People of the Book" (a Quranic concept referring to Jews and Christians) as " masjids (places of worship)" Therefore, it is incoherent with religious and

historical facts to assert that the nature of Al-Aqsa Mosque changed due

to construction and destruction phases throughout the long historical

process or to claim that it turned into a church or synagogue and thus, the temple in Jerusalem cannot be named as Al-Aqsa any more. Even if

the places of worship are destroyed, or they suffer from the dominance

and control of non-Muslims; they do not lose their nature and keep their

existence as holy places. Supporting this, the Prophet Abraham and

Prophet Ishmael rebuilt the Masjid Al-Haram. Later on, the building

suffered destruction many times but rebuilt again, even the pagans renewed it. In spite of this, no one claimed that the characteristics or

name of Masjid Al-Haram changed, so far.

In conclusion, the claims asserting that Al-Aqsa is not Baitul

Maqdis (which is in Jerusalem) which was mentioned in the first verse of

Surah al-Isra in Quran; based on the reason that there did not exist a temple with a dome in Jerusalem in the times of the Prophet Muhammad

(PBUH), as in the form it has today, is totally ungrounded and not valid.

Those views and claims do not comply with meanings referred to in the

verses of the Quran and authentic hadiths related to the subject and also

they contradict with Quranic commentaries and historical narrations.

Keywords: The Prophet Mohammad, Jerusalem, Al-Masjid-Al-Aqsa, Bayt-ul Maqdis.

Page 5: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 5

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Giriş

Hz. Peygamber’in miracı esnasında meydana gelen bazı hadiseler ve miraç hadisesinden

sonra gelişen birtakım tarihî olaylarla ilgili olarak kaynaklarda ve araştırmalarda Kudüs ve Mescid-

i Aksâ hakkında mufassal bilgiler bulunmaktadır. Miraçla ilgili detaylı bilgi veren kaynakların ve

araştırmaların bir kısmında miraç öncesi ve sonrasında meydana gelen bazı olaylar hakkında

birbirinden farklı, ihtilâflı nakillere ve görüşlere rastlamak mümkündür. Ancak Mescid-i Aksâ’nın

Kudüs topraklarında yer aldığı hususunda Sünni kaynaklar ittifak halindedir. Dolayısıyla bu hususta

özellikle kadim Ehl-i Sünnet uleması arasında kayda değer bir görüş ayrılığı yoktur. Fakat son

dönemlerde Mescid-i Aksâ’nın yeri ve konumuyla ilgili olarak çeşitli iddialar ortaya atılmış, bu

hususta şüpheye sevk edici yorumlar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Sözgelimi, Şiilerin

cumhuru Hz. Ömer dönemine kadar Kudüs’te herhangi bir mescid bulunmadığı gerekçesiyle Mescid-

i Aksâ’nın semada olduğunu iddia etmişlerdir.1 Son zamanlarda kimi araştırmacılar da Mescid-i

Aksâ’nın yeri hususunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te bu

adla bilinen bir mabed bulunmadığını, eski mâbedin İslamiyet’ten çok önce ortadan kaldırıldığını,

şimdiki Mescid-i Aksâ’nın ise henüz yapılmadığını, mezkûr mescidin Hz. Ömer ya da Emeviler

döneminde inşa edildiğini, dolayısıyla Kur’an’da zikri geçen Mescid-i Aksâ’nın gerçekte Kudüs’teki

Mescid-i Aksâ olamayacağını savunmuşlardır (Ateş, 1997-2003: X, 317-18, XIII, 270; Bayram,

2001: 46-47; Azimli, 2010: 161-172; A. Mlf., 2009: 43-58).2 Bu araştırmacılar Mescid-i Aksâ’nın

Mekke yakınlarındaki Ci’râne bölgesinde olduğunu iddia etmişlerdir. Aslında bu iddianın ilk sahibi

İngiliz şarkiyatçısı Guillame’dir (Bkz. Guillame, 1953: 323-336). Mezkûr araştırmacılar Mescid-i

Aksâ’nın yeri hususunda Guillame’nin görüşünü paylaşmış görünmektedirler.

Bu çalışmanın amacı, Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te değil, başka yerlerde aranması

gerektiğine dair günümüzde ileri sürülen farklı görüş ve iddialalara cevap aramak değildir. Asıl

mesele bu görüş ve iddiaların zeminini oluşturan düşünceyi kritiğe tabi tutmaktır. Günümüzde

Mescid-i Aksâ’nın yeri ile ilgili ileri sürülen farklı yaklaşımların ve görüşlerin arka planında esasında

İsrâ hadisesinin gerçekleştiği dönemde Kudüs’te el-Mescidü’l-Aksâ adında bir mescidin

bulunmadığı düşüncesi ya da ön kabülü yatmaktadır. Bu nedenle evvela Kur’an ayetleri, sahih

hadisler ve tarihî rivayetler ışığında Asr-ı Saadet’te Mescid-i Aksâ namında bir mabedin Kudüs’te

yer alıp almadığına ilişkin bir kısım tespit ve değerlendirmelerde bulunmak ve meseleyi vuzuha

kavuşturmak gerekmektedir. Ancak konunun daha iyi anlaşılması bakımından öncelikle Mescid-i

Aksâ’ya verilen farklı isimler ve Mescid-i Aksâ’nın inşa tarihi üzerinde kısaca duralım.

1 Geniş bilgi için bkz. Tarık Ahmed Hicazi, Şia ve Mescid-i Aksâ, Konya, 2010, s. 5-20. Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te değil,

semada olduğunu iddia eden Şii âlimlerden biri, Lübnanlı Cafer Murtaza el-Âmili’dir. 1945 doğumlu el-Âmili, ayette

adı geçen Mescid-i Aksâ’nın gökyüzünde olduğunu ispat etmek amacıyla ‘Mescid-i Aksâ nerede?’ adıyla bir kitap

yazmış ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’dan da ödül almıştır. Bkz. Hicazi, s. 5 (2. dipnot); Mustafa Özcan, “Mescid-

i Aksâ ve Üçüncü Mabedin Kaderi” Mescid-i Aksâ Sempozyumu, İstanbul Barış Platformu, İstanbul, 2009, s. 69-70.

Çağdaş araştırmacılardan Muhammed Hamîdullah da bazı gerekçelerle Mescid-i Aksâ’nın semada olabileceğini iddia

etmekte ve bu konudaki argümanları farklı olsa da sonuç itibariyle Şiilerle aynı kanaate varmaktadır. Bkz. Muhammed

Hamidullah, İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), İrfan Yayınları, İstanbul, 1993, I, 141 (254 nolu dipnot açıklaması). 2 Mikail Bayram’ın kaleme aldığı yazının başlığı “Kur’an’da Adı Geçen Mescidü’l-Aksa Nerededir?” şeklindedir. Aslında

bu başlık hatalıdır. Zira Kur’an’da adı geçen mescid, Mescidü’l-Aksa değil, el-Mescidü’l-Aksâ’dır. Yani terkip, izafet

terkibi değil, sıfat tamlamasıdır.

Page 6: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

6 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Mescid-i Aksâ’ya Verilen Farklı İsimler

Arapça “Mescid-i Aksâ” tabiri “en uzak mescid” anlamındadır ve mâbed, Mekke’ye

uzaklığından/bir aylık mesafede bulunduğundan dolayı bu ismi almıştır. 3 Ancak bu mescid, daha

değişik isimlerle de anılmıştır. Fıkıh sahasında kaleme alınan ve mescidlerle ilgili hükümlerin bir

araya getirildiği ilk müstakil eser olarak kabul edilen “İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid” isimli

eserinde (Gürkan, 2013: XLI, 291) Zerkeşi, Mescid-i Aksâ’ya 17 ayrı isim verildiğini kaydetmiş ve

bunları maddeler halinde sıralamıştır (Zerkeşî, 1999: 277-79).4 Buna göre Mescid-i Aksâ için

Beytü’l-Makdis,5 Mescid-i Îliyâ,6 Beytü’s-Selâm, Urşelim, Yebûs/Bâbûş, Beytü’l-Küds/el-Kudsü’ş-

Şerîf gibi farklı isimler verilmiştir (Zerkeşî, 1999: 277; Âyiş Abîd, 1991: 212-13).7 Nitekim Mescid-

i Haram (Bakara 2/144, 149, 150; Mâide 5/2; Tevbe 9/7, 19, 28) için de Kâbe (Mâide 5/2, 97), el-

Beyt (Bakara 2/125, 127, 158; Âl-i İmrân 3/96, 97; Enfâl 8/35; Hac 22/26; Kureyş 106/3), el-Beytü’l-

Atîk (Hac 22/29, 33), el-Beytü’l-Harâm (Mâide 5/2, 97), Beytüke’l-Muharrem (İbrâhîm 14/37), el-

3 Ya da ziyaret edilen mescitler arasında, Mekke'ye en uzak yerde bulunduğu için bu mescid, el-Aksâ diye nitelendirilmiştir.

Ayrıca onun ötesinde bir ibadet yeri olmadığı için veya kötülüklerden ve pisliklerden uzak olduğu için ya da dünyanın

ortasında yer aldığı için bu ismin verildiğine dair görüşler de bulunmaktadır. Bkz. Zerkeşî, Muhammed b. Abdillah,

İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, thk. Ebu’l-Vefâ Mustafa el-Merâğî, Kahire, 1999, Zerkeşî, s. 277. Ayrıca bkz. İbn

Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd, Sünen, İstanbul,1981, İkame, 198; Taberî, Tefsiru’t-Taberî Câmi’u’l-beyân

an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Kahire, 2001, XIV, 420; Râzî, Fahreddin, Mefati-ul

Ğayb, Dâru’l-Fikr, 1981, XX, 147; Nevevi, Sahîhu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, Beyrut, 1929, IX, 168; Âlûsî, Ebu’l-Fadl

Şihâbuddîn, Rûhu’l-Meânî, Beyrut, tsz., XV, 9; Ebû Adirrahman es-Selefî, İs’âdu’l-Ahissâ bi Zikri Sahihi Fedâili’ş-Şâm

ve’l-Mescidi’l-Aksâ, byy., tsz., II, 21. Muhammed Âyiş Abîd, el-Mescidü’l-Aksâ fi’l-Kitâb-i ve’s-Sünne, Terbiye, sayı:

99, Doha, 1991, s. 212-13; Nebi Bozkurt, “Mescid-i Aksâ”, DİA, Ankara, 2004, XXIX, 268. 4 Ayrıca bkz. Heyet, el-Mevsûatu’l-Fıkhiyye, Haz. Vezâretu’l-Evkaf ve’ş-Şu’ûni’l-İslâmiyye, Kuveyt, 1980, XXXVII, 231. 5 İslam tarihi kaynaklarında bugünkü Kudüs şehrine “kutsal şehir, bereket yurdu, mukaddes mekân” anlamında Kuds veya

“kutsal ev” anlamında Beytulmakdis/Beytulmukaddes adı verilmiştir İbraniler bu şehre Beth Makdeşe veya Beth Ha-

Mikdaş adını vermişlerdir. Bu isim Arapça kaynaklara Beytü’l-Makdis şeklinde yansımıştır. Dolayısıyla Beytü’l-

Makdis, İbranice mabed anlamına gelen ‘Bet ha Mikdaş’ kelimesinin karşılığıdır ve bu terimle Süleyman mabedi

kastedilmiştir. Bkz. Ahmet Ağırakça, “Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın İslam’daki Yeri” Mescid-i Aksâ Sempozyumu,

İstanbul Barış Platformu, İstanbul, 2009, s. 82. Ancak Beytü’l-Makdis tabiri Kudüs şehri ve Mescid-i Aksâ için de

kullanılmıştır. Bkz. Zerkeşî, İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, s. 277-79; Heyet, el-Mevsûatu’l-Fıkhiyye, XXXVII,

231. Kur’an-ı Kerim’de ise bu kutsal mabede “etrafını bereketli kıldığımız el-Mescidu’l-Aksa” adı verilmiştir. Makdis,

temizlik ve bereket anlamına gelen kuds kelimesinden türemiştir. Yani şirkten ve günahlardan arınmış mekân demektir.

Zira orası hem temiz hem temizleyicidir. Orası, hem putlardan temizlenmiştir hem de orada günahlardan temizlenilir.

Bkz. Nevevi, Sahîhu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, II, 211; Zerkeşî, İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, s. 277; Muhammed

Âyiş Abîd, el-Mescidü’l-Aksâ fi’l-Kitâb-i ve’s-Sünne, s. 213. 6 Îliyâ, Beytü’l-Makdis şehri’nin diğer bir adıdır. Bkz. Mâlik b. Enes, Muvatta’, thk. Muhammed Mustafa el-A’zamî, byy.,

2004, III, 403; Belâzurî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-Büldân, thk. Abdüllah Enis et-Tübbâ’-Ömer Enis et-

Tübbâ’, Beyrut, 1987, s. 188; Taberî, Ebû Cafer Mummed b. Cerîr, Târîhu’r-Rusûl ve’l-Mulûk, thk. Muhammed Ebu’l-

Fadl İbrahim, Kahire, 1119/1707, III, 607 (I, 2403). Bazı araştırmacılara göre Îliyâ, Romalıların Kudüs şehrine verdikleri

Latince Aellia isminin Arapçalaşmış şeklidir. Bkz. Nebi Bozkurt, “Mescid-i Aksâ”, DİA, XXIX, 270. Bazılarına göre ise

İslam öncesi Arapları, şehre dönemin Roma İmparatoru Adriyanos’un asıl adı olan “Alius”tan dolayı Alius’un şehri

anlamında Îliyâ demişlerdir. Bkz. Ahmet Ağırakça, “Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın İslam’daki Yeri”, s. 81. Bu hususta

farklı ya da benzer bilgiler için bkz. Zerkeşî, İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, s. 277; Evliya Çelebi, Seyahatname

(Kısaltılmış Versiyon), Sadeleştirerek çev. Tevfik Temelkuran-Necati Aktaş-Mümin Çevik), İstanbul, 2006, s. 565;

Muhammed Âyiş Abîd, el-Mescidü’l-Aksâ fi’l-Kitâb-i ve’s-Sünne, s. 212-13. 7 Beytü’s-Selâm, selamet yurdu anlamına gelmektedir. İçerisinde meleklerin selamı çok olduğu için Mescid-i Aksâ’ya bu

isim verilmiştir. Urşelim, Beytü’r-Rab demektir. Yebûs ise İlk Arap oymaklarından Kudüs’ü MÖ. 3000 yıllarında vatan

edinen bir oymak/batın adıdır. O oymağa nispetle bu isim verilmiştir. Bkz. Muhammed Âyiş Abîd, el-Mescidü’l-Aksâ

fi’l-Kitâb-i ve’s-Sünne, s. 212-13.

Page 7: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 7

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Beytü’l-Ma‘mûr (Tûr 52/4), Beytullah, el-Harem, el-Haremü’l-Mekkî, Harem-i Şerif ve Durâh”

tabirleri kullanılmıştır (Bozkurt-Küçükaşcı, 2004: XXIX, 273).

Görünen o ki, bu iki mescid daha değişik isimlerle de anılmıştır. Tıpkı Kur’ân-ı Kerîm’de

on beş yerde geçen Mescid-i Harâm tabiriyle Kâbe (Bakara 2/144), Mekke (İsra 17/1) veya Mekke

hareminin (Tevbe 9/28) kastedilmesi gibi (Zerkeşî, 1999: 59-60).8 Mescid-i Aksâ tabiriyle de

Beytü’l-Makdis, Kudüs veya mescidi kuşatan harem alanı kastedilmiştir.

Bazı araştırmacılara göre fethinden önce mukaddes harem bölgesinin tamamına Mescid-i

Aksâ ismi verilirken, fetihten sonra sadece orada inşa edilen mescide Mescid-i Aksâ ismi verilmeye

başlanmıştır. Bu durum günümüze kadar böyle devam etmiştir. (Şefik, 1984, 200-201). Buna göre

Hz. Peygamber döneminde harem alanının tamamına Mescid-i Aksâ ismi verilmiştir.

Mescid-i Aksâ’nın İnşa Tarihi

Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksâ’nın mevcut olup olmadığının tespiti için

söz konusu mescidin inşa tarihinin tespit edilmesi gerekmektedir. Kur’ân ayetleri, sahih hadisler ve

tarihî rivayetler ışığında Mescid-i Aksâ’nın inşa tarihini tespit etmek mümkündür.

Mescid-i Aksâ’nın yeryüzünde kurulan ikinci mescid olduğu hadisle sabittir. Sahih hadis

kaynaklarında nakledildiğine göre, Ebu Zer (r.a.) şöyle demiştir: “Bir gün Allah Resûlü’ne; ‘Ey

Allah’ın Resûlü! Yeryüzünde ilk önce hangi mescit inşa edilmiştir?’ diye sordum. Resûlullah;

‘Mescid-i Haram.’ buyurdu. ‘Sonra hangisi’ diye sordum. ‘Mescid-i Aksâ.’ buyurdu (Abdurrezzâk,

1983: I, 403, no: 1578, III, 348, no: 5925; İbn Ebî Şeybe, 2006: XIX, 572, no: 37082; Buhârî,

1315/1897: Ehâdîsü’l-Enbiyâ’, 10). Ben; ‘İkisi arasında kaç (yıl fark) vardır?’, dedim. Bunun

üzerine; ‘Kırk yıl.’ şeklinde karşılık verdi ve ilave etti: Nerede namaz vaktine ulaşırsan orada

namazını kıl, orası mescittir.” (Abdurrezzâk, 1983: I, 403, no: 1578, III, 348, no: 5925; Buhârî,

1315/1897: Ehâdîsü'l-Enbiyâ’, 40; Müslim, 1998: Mesâcid, 1, 2).9

İsnadı sahih olan (Kurtubî, 2006: V, 207; Zerkeşi, 1999: 29) bir başka hadis-i şerifte de

Resûlullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Süleyman b. Dâvûd (a.s.) Beytü’l-Makdis’i bina ettiğinde Allah

Teâlâ'dan üç dilekte bulunmuştur. Bunlar, Allahın hükmüne uygun hüküm verme gücü ve kabiliyeti,

kendisinden sonra kimselere nasib olmayacak bir mülk ve saltanat ve yalnızca namaz kılmak niyetiyle

Mescid-i Aksâ’ya gelenlerin bağışlanmasıdır.” Hadisin devamında Hz. Peygamber’in şu açıklaması

yer almaktadır: "Cenab-ı Hak, Süleyman’a bunlardan ilk ikisini vermiştir. Üçüncü dileğinin de kabul

edilmiş olmasını umarım.” (Nesâî, 1986: Mesacid 6, no: 1408).10

Bu durumda Hz. Peygamber döneminden çok önce Kudüs’te Mescid-i Aksâ adında bir

mabedin bulunduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak burada şöyle bir soru akla gelmektedir: Bakara

suresinde yer alan bir ayete göre Beytullah’ın temelleri Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından

yükseltilmiştir (Bakara 2/127). İkinci hadis-i şerife göre de Kudüs’teki Mescid-i Aksâ, Hz. Süleyman

tarafından bina edilmiştir. Tarihî bilgilere göre ise Hz. İbrahim ile Hz. Süleyman arasında bin yıldan

fazla zaman geçmiştir (Kurtubî, 2006: V, 207; İbn Kesir, 1998: II, 341; Heyet, 1980: XXXVII, 233).

8 Ayrıca bkz. Râzî, Mefati-ul Ğayb, 1981, XX, 147; Nebi Bozkurt-Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Mescid-i Haram”, DİA,

Ankara, 2004, XXIX, 273. 9 Benzer ifadeler için bkz. Mâlik b. Enes, Muvatta’, I, 266 (no:360); Ahmed b. Hanbel, Müsned, thk. Şuayb Arnavut-Adil

Mürşid, Beyrut, 1995, V, 157; Buhârî, Muhammed b. İsmâîl, Sahîhu'l-Buhârî, İstanbul, 1315/1887, Ehâdîsü’l-Enbiyâ’,

10; İbn Mâce, Sünen, Mesâcid, 7; Nesâî, Ahmed b. Şu’ayb, Sünen, thk, Abdulfettah Ebû Ğudde, Haleb, 1986, Mesâcid,

3; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, thk. Abdullah b. Abdu’l-Muhsin et-Türkî, Cîze, 1998, I, 374-75. 10 Benzer ifadeler için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176; İbn Mace, İkame, 196. İlk iki dilek ayetlerde de zikredilir.

Bkz. Sâd 38/35; Enbiya 21/78-79.

Page 8: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

8 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Bu durumda Ebû Zer hadisinde belirtilen iki mescidin yapım tarihleri arasındaki kırk senelik fark

nasıl izah edilebilir?

Bu soruya cevap verebilmek için gerek Beytullah’ın, gerekse Mescid-i Aksâ’nın te’sis

tarihinin gözden geçirilmesi gerekmektedir: Bazı Kur’ân ayetlerinden anlaşıldığı kadarıyla

Beytullah’ın te’sis tarihi Hz. İbrahim’den çok öncedir (Âl-ü İmrân 3/96; İbrahim 14/37; Hac 22/26).11

Hz. İbrahim ise oğlu Hz. İsmail ile birlikte daha önce var olan Beytullah’ın temellerini yükseltmiştir

(Bakara 2/125-127; Beyhakî, 1988: II, 45-46). Tefsircilerin, hadisçilerin ve tarihçilerin beyanına göre

Mescid-i Aksâ’nın te’sis tarihi de Hz. Süleyman döneminden çok daha eskiye dayanmaktadır.12 Hz.

Süleyman ise Mescid-i Aksâ’yı yeniden inşa etmiştir (Kurtubî, 2006: V, 207; Ebû Adirrahman es-

Selefî, tsz: II, 22; Zerkeşi, 1999: 29-30; Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 9; Ahmed Ömer Haşim,

1981: 1304-05; Önkal- Bozkurt, 1993: VII, 47).

Ancak bu mabedlerin ilk olarak kim tarafından, hangi tarihte inşa edildiği hususunda görüş

birliğine varılamamış, farklı görüşler ileri sürülmüştür. Mescid-i Aksa’yı te’sis edenin Hz. Âdem

olduğunu benimseyen âlimler vardır (Zerkeşi, 1999: 30; Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 8; Ahmed

Ömer Haşim, 1981: 1304; 1970: 50; Abdulkerim, tsz: 14, 17). Bazı âlimler de Mescid-i Aksâ’nın

Sam b. Nuh tarafından te’sis edildiğini belirtmektedirler (İbnu’l-Cevzî, tsz:1; Zerkeşi, 1999: 283;

Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 8, 9; Ahmed Ömer Haşim, s. 1981: 1304; el-Ezher, 1970: 50).

Bazıları ise Hz. İbrahim’in Beytullah’ı bina etmesinden 40 yıl sonra Mescid-i Aksa’yı Hz. Yakub’un

te’sis ettiğini ileri sürmektedirler (İbn Kesir, 1998: I, 375; Âlûsî, tsz: XV, 12; Zerkeşi, 1999: 30;

Heyet, 1980: XXXVII, 233; Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 8; Ahmed Ömer Haşim, 1981: 1304).

Biz birinci görüşün isabetli olduğu kanaatindeyiz. Zira Beytullah’ı te’sis eden kişinin Hz. Âdem

olduğuna dair kayıtlar bulunmaktadır (Beyhaki, 1988: II, 45-46; Zerkeşi, 1999: 30; Abdulkerim, tsz:

14, 17). Ebû Zer hadisinde ise Mescid-i Aksâ’nın, Mescid-i Haram’dan 40 yıl sonra te’sis edildiği

bildirilmektedir. Bu durumda Mescid-i Aksâ’nın da Hz. Âdem döneminde te’sis edilmiş olması

gerekir. Bu görüşleri te’lif etmek gerekirse Mescid-i Aksa’nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından te’sis

edildiğini, sonra sırasıyla Sâm b. Nuh, Hz. Yakub, Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman tarafından tecdid

edildiğini ifade etmek mümkündür. Nitekim Beytü’l-Makdis’in bir peygamber tarafından değil,

peygamberler tarafından bina ve tamir edildiğine dair İbn Abbas’tan (Yâkût el-Hamevî, 1977: V,

167) ve İbn Ömer’den birer rivayet nakledilmektedir (Ahmed Ömer Haşim, 1981: 1305). Ancak

hangi görüş kabul edilirse edilsin kesin olan, Mescid-i Aksâ’nın Hz. Süleyman’dan önce mevcut

olduğu bilgisidir. Dolayısıyla hadise, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in daha önce mevcut olan Kâbe’nin

temellerini yükseltmeleri gibi Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın da13 Beytü’l-Makdis’in eski temellerini

yükseltmesinden yahut tahrib olan binayı yenilemesinden ibarettir. Bir başka ifadeyle Hz. Dâvûd ve

Hz. Süleyman’ın yaptığı şey, te’sis değil tecdiddir (Kurtubî, 2006: V, 207; Ebû Adirrahman es-Selefî,

11 Bu âyetlerden, Kâbe’nin Hz. İbrâhim’den önce var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve Hz.

İbrâhim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Zia ayetlerde bildirildiğine göre Beytullah’ın mekânını

Allah Taâlâ, Hz. İbrahim’e bildirimiş, Hz. İbrahim de Beytullah’ı henüz inşa etmeden önce zürriyetinden bir kısmını (eşi

Hz. Hâcer ile oğlu Hz. İsmal’i Mekke’ye götürmüş ve) Beytullah’ın yanına yerleştirmiştir. Bu ayetler Kâbe’nin Hz.

İbrahim’den önce var olduğuna açık ve net bir biçimde delil teşkil etmektedir. Bu durumda insanlar için yeryüzünde

kurulan ilk ev/ilk mescid, Hz. İbrahim tarafından yeniden inşa edilmiş olsa gerektir. Yani daha önce var olan Beytullah’ın

temelleri, daha sonra ayet-i kerimenin ifadesiyle Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yükseltilmiştir. 12 Mescid-i Aksâ’nın te’sis tarihi ile ilgili birçok değişik görüş varsa da dikkati çeken husus, bu görüşlerin tamamının

Mescid-i Aksâ’nın, Hz. Dâvûd döneminden çok daha eski olduğu hususunda müttefik olmalarıdır. Bu konuda bazı görüş

ve değerlendirmeler için bkz. İbnu’l-Cevzî, Cemalüddin Ebu’l-Ferec, Târîhu Beyti’l-Makdis, byy, tsz, s. 1. 13 Bazı tarihçilerin kanaatine göre, Mescid-i Aksâ’nın yapımına başlayan Hz. Dâvûd, tamamlayan ise Hz. Süleyman’dır.

Bkz. Zerkeşi, İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, s. 281-82. Evliya Çelebi de aynı bilgiyi nakleder. Çelebi, s. 567.

Page 9: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 9

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

tsz: II, 22; Zerkeşi, 1999: 29-30; Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 9; Ahmed Ömer Haşim, 1981:

1304-05; Önkal-Bozkurt, 1993: VII, 47).

Mescid-i Aksâ’nın inşa tarihi ile ilgili olarak nakledilen bu bilgilerden açıkça anlaşılıyor ki

Hz. Süleyman’dan önce de sonra da Kudüs’te Mescid-i Aksâ isminde bir mescid bulunmaktadır. Hz.

Süleyman’dan sonraki dönemlerde de çeşitli yıkımlara maruz kalan Mescid-i Aksâ (Bkz. Tanyu,

1988: I, 474-75; Bozkurt, 2004: XXIX, 270), Asr-ı Saadette de mahiyet, mekân ve isim itibariyle

mevcudiyetini muhafaza etmiştir. Halife Hz. Ömer döneminde ise yeniden inşa edilmiştir (İbn

Teymiye, 2005: XXVII, 11; Evliya Çelebi, 2006: 566, 568; F. Buhl, 1993: VI, 956; Önkal- Bozkurt,

1993: VII, 48; Güç, 2013: XXXXIII, 209; Bozkurt, 2002: XXVI, 305; Raid Salah, 2009: 23).

Kur’an’da Kudüs ve Mescid-i Aksâ

Kur’an-ı Kerim’de Kudüs ismi doğrudan zikredilmemekle birlikte müteaddid ayetlerde bu

topraklardan bahsedildiği anlaşılmaktadır. Bu ayetlerden bir kısmı ‘التي باركنا فيها’ ifadesini kullanarak

(Araf, 7/137; İsra 17/1; Enbiya 21/71, 81; Sebe 34/18) Kudüs topraklarının bereketli kılındığını

beyan ederken, biri de bu toprakları ‘االرض المقدسة’ şeklinde mukaddes topraklar diye nitelemektedir

(Maide, 5/21). Dolayısıyla mübarek ve mukaddes kelimeleri aynı mekânın iki ayrı sıfatı olarak

kullanılmaktadır.14 Kudüs topraklarının bereketli kılındığını ifade eden ayetlerin tamamı Mekkî’dir.

Bu toprakları Mukaddes olarak vasıflandıran ayet ise Medenîdir. Bu iki vasıf kullanmaksızın

Kudüs’e işaret eden daha başka Mekkî ve Medenî ayetler de vardır (Bkz. Bakara, 2/58, 259; Al-i

İmran, 3/37-39; Yunus, 10/93; Meryem, 19/16-17; Muminun, 23/50).15

Buna ilaveten Kur’ân-ı Kerim, Allah Resûlü’nden asırlar önce Hz. Dâvûd ve Hz. Zekeriyya

dönemlerine ait bir mihrabdan/mabedden de bahsetmektedir (Ali İmrân, 3/37, 39; Meryem, 19/11;

Sa’d, 38/21). ‘Mihrâb’ bilindiği üzere cami ve mescitlerin ön tarafında imamın duracağı belli yerdir.

‘Zikr-i cüz, irade-i kül’ yoluyla mescide mihrab denilmiştir (Elmalılı, 1979: II, 1094). İlgili ayetlerde

zikredilen mihrabdan maksadın, Hz. Dâvûd’un iki hasım arasında hüküm verdiği bir mabed16 ve Hz.

Zekeriyya’nın içerisinde namaza durduğu bir mescit olduğu anlaşılıyor. Esasen Kur’an’da biri çoğul

(mehârîb) olmak üzere beş yerde geçen mihrâb kelimesi dilcilerin çoğuna göre mescid anlamındadır

(Önkal - Bozkurt, 1993: VII, 47). Dolayısıyla söz konusu ayetler, Hz. Dâvûd ve Hz. Zekeriyya

döneminde Kudüs’te bir mabedin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca Mâide sûresinde Kudüs’ün ‘االرض المقدسة’ şeklinde tavsif edilmesi (Maide, 5/21),17

bazı sûrelerde Kudüs ve civarı için ‘التي باركنا فيها’ (içerisinde bereketler kıldığımız) ifadesinin

kullanılması (Araf, 7/137; Enbiya, 21/71, 81; Sebe, 34/18), İsrâ suresinin birinci âyetinde ise Mescid-

i Aksâ’dan ‘الذي باركنا حوله’ şeklinde söz edilmesi Mescid-i Aksâ’nın Kudüs topraklarında

bulunduğuna işaret eder mahiyettedir. Zira İsrâ suresinin birinci âyetinde geçen ‘ellezî bâraknâ

havlehû’ ifadesinin Kudüs ve civarı için kullanılmış olması imkân dâhilindedir. Bu böyle kabul

edildiği takdirde Merhum Seyyid Kutub’un da belirttiği gibi denilebilir ki, Allah Teâla Kudüs’ün

bereketinden bahsettiği tüm ayetlerde ‘onu bereketli kıldık’ ifadesini kullanmışken İsrâ suresinin

birinci âyetinde ‘çevresini mübarek kıldık’ ifadesini kullanmak suretiyle ince bir ayrım yapmıştır.

14 Mukaddes ve mübarek kelimelerinin aynı mekânın iki ayrı sıfatı olarak kullanıldığına dair ayrıca bkz. Tâha, 20/12, Kasas

28/30, Nâzi’ât, 79/16. 15 Bakara ve Al-i İmran surelerindeki ayetler hariç diğerleri yine Mekki’dir. 16 Nitekim Hz. Dâvûd, Sahre’nin (kutsal kaya, hacer-i muallak) üzerine bir mescid yapmakla emrolunmuştur. Bkz. İbn

Asâkir, Ebu’l-Kasım Ali b. Hasan, Târîħu Medînet-i Dımaşķ, thk. Muhibbuddin Ebu Saîd Ömer b. Garâme el-Amrevî,

Beyrut, 1995, XXVI, 368. Ayrıca bkz. Nebi Bozkurt, “Kubbetü’s-Sahre”, DİA, Ankara, 2002, XXVI, 305. Buna göre

mezkûr mabed Kudüs’tedir. 17 Zerkeşî şöyle der: “el-Ardu’l-Mukaddese üçtür. Bunlar, Filistin, Ürdün ve Dımaşk’tır.” Bkz. Zerkeşî, İ’lâmu’s-Sâcid bi

Ahkâmi’l-Mesâcid, s. 278.

Page 10: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

10 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Bu demektir ki o mübarek toprakların merkezi ve kalbi Mescid-i Aksâ’dır. ‘Çevresini bereketli

kıldık’ ifadesi, bereketin Mescid-i Aksâ’nın üzerine yağdığını ve bu bereketin çevresine de

yayıldığını resmetmiştir. Bir diğer ifadeyle ‘çevresini mübarek kıldığımız’ şeklinde nitelendirilmesi,

Mescid-i Aksâ’nın bütünüyle bereketle kuşatıldığını ve bu bereketin çevresine taştığını sergileyen

bir nitelendirmedir. Bu ifadenin yerine ‘onu mübarek kıldık’ veya ‘onda bereket husule getirdik’ gibi

ifadeler kullanılsaydı bu fevkalâde anlamı veremezdi. Bu da Kur’an’ın hayret uyandıran ifade

inceliklerinden birisidir (Kutub, 1971: IX, 283; Cabarin, 2009: 43).

Mescid-i Aksâ’nın Kudüs topraklarında bulunduğuna işaret eden ayetlerin yanı sıra bu

mescidin Kudüs’te olduğuna delil teşkil eden bir ayet daha mevcuttur. Mezkûr ayette (İsrâ, 17/7)

geçen ‘el-Mescid’ kelimesi, birinci ayette geçen ‘el-Mescidü’l-Aksâ’ tabirinin tefsiri mahiyetindedir.

Zira ayetlerin konteksi, Kudüs ve çevresinin tahrip edilmesinden bahsetmektedir. Öyle anlaşılıyor

ki, ayetteki mescidden kasıt, İsrâiloğullarının taşkınlıkları sebebiyle M.S. 70 yılında Roma Valisi

Titus tarafından ikinci defa yıkılan (Tanyu, 1988: I, 474-75; Bozkurt, 2004: XXIX, 270) Beytü’l-

Makdis’tir. Onun içindir ki ayetlerin sibak ve siyakını göz önünde bulunduran tefsirciler, bu ayetin

Kudüs’te meydana gelen olaylara ve Mescid-i Aksâ’ya işaret ettiği görüşünü benimsemişlerdir.

Ayrıca ayette zikredilen ‘el-Mescid’ kelimesinin marife olmasına dikkatleri çekmişler, bu mescidin

birinci ayette zikredilen ‘el-Mescidü’l-Aksâ’ ile aynı şey olduğunu ve ‘el-Mescid’ kelimesindeki ‘el’

edatının, birinci ayette zikredilen mescid ile doğrudan ilgili olduğunu belirtmişlerdir (Bkz. el-Khatip:

2004: 130-31; Abdulkerim, tsz: 20). Zira Arapça gramer kaidesine göre, ‘el-Mescid’ kelimesinin

başındaki tarif edatı, mütekellim ile muhatap arasında önceden bilinen bir yere işaret eder. İsra

suresinin yedinci ayetinde zikredilen ‘el-Mescid’ kelimesinden önce iki Mescidden bahsedilmiştir.

Biri, Mescid-i Haram, diğeri Mescid-i Aksâ’dır. Burada muhataplar İsrail oğulları olduğuna göre

mezkûr ayet, bu bilinen ve Kudüs’te olan Mescidin, Mescid-i Aksâ olduğunu göstermektedir. Kaldı

ki Yahudiler, milattan önce de mabedleri için Mescid kavramını kullanmışlardır. Nitekim M.Ö. 1.

yüzyılda yaşayan ve “ölüdeniz yazmaları” kendilerine izafe edilen Esseniler’in ibadet yerlerine

mescid dedikleri belirtilmektedir (Bozkurt, 2009: 85. Bu durumda İsra suresinin yedinci ayetindeki

mescitten kastın birinci ayetteki el-Mescidü’l-Aksâ için kullanıldığı aşikârdır.

Kısacası Kur’an-ı Kerim’de gerek Kudüs, gerekse Kudüs topraklarında yer alan belli bir

mabed ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Bu ayetler incelendiğinde bahse konu olan mabedden kastın

el-Mescidü’l-Aksâ olduğu anlaşılmaktadır.

Hadislerde Kudüs ve Mescid-i Aksâ

İsrâ sûresinin ilk âyetinde Resûlullah (as)’ın geceleyin Mescid-i Haram’dan Mescid-i

Aksâ’ya yürütürülmesinden bahsedilmiştir. Bunun amacının da, Allah Teâlâ’nın kuluna bazı alâmet

ve işaretlerini göstermek olduğu belirtilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de İsrâ hadisesi ile ilgili fazla teferruat

yoktur. Fakat hadis kaynaklarında bu vak’a ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Asr-ı Saadetten önce ve

Asr-ı Saadet döneminde Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te olduğuna delalet ya da işaret eden; İsra ve

Mi’rac hadisesine ilişkin Hz. Peygamber’in Mekke’den Kudüs’e yaptığı seyahatini bildiren ve

muhaddislerce sahih olduğu bildirilen birçok hadis vardır. Bu hadislerde, Mescid-i Aksâ’dan

kastedilen mabedin Kudüs’teki Beytü’l-Makdis olduğu açıkça ifade edilmektedir.

Başta Abdürrezzâk (211/826) ve İbn Ebî Şeybe (235/849) gibi erken döneme ait hadis

otoriteleri el-Mescid’ül-Aksâ kavramının Kudüs veya Beytü’l-Makdis ile ilgili olduğuna dair birçok

rivayet kaydetmişlerdir. Meselâ Abdürrezzâk’ın ‘el-Musannef’ isimli hadis kitabında İsrâ hadisesiyle

ilgili şu rivayet yer alır: “Hz. Peygamber geceleyin Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğünde, sabahleyin

insanlara geceleyin yürütüldüğünü haber vermeye başladı. Bunun üzerine daha önce onu tasdik eden

ve ona iman eden bir kısım insanlar irtidat ettiler, hayrete düştüler ve bu hususta onu yalanladılar.

Müşriklerden biri Ebû Bekir’e koştu ve dedi ki: ‘Arkadaşın bu bu gece Beytü’l-Makdis’e

Page 11: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 11

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

götürüldüğünü ve geriye dönüp geldiğini iddia ediyor.’ Hz. Ebû Bekir dedi ki: ‘Onu o mu söyledi?’

‘Evet’ dediler. Hz. Ebubekir dedi ki: ‘Ben şahitlik ederim ki eğer o böyle demişse muhakkak doğru

söylemiştir.’ Onlar; ‘onun geceleyin Şam’a (Kudüs’e) gidip sabah olmadan geri döndüğünü

doğruluyor musun?’ dediler. Hz. Ebubekir dedi ki: ‘Evet, ben onu bundan daha ötesinde

doğruluyorum. Sabah akşam ona göklerden haber geldiğini doğruluyorum.’ Bunun üzerine

Ebubekir’e Sıddîk ünvânı verildi.” (Abdurrezzâk, 1983: V, 328, no: 9719).

İbn Ebî Şeybe de, daha önce bahsi geçen Ebû Zer hadisini naklederek el-Mescidü’l-Aksâ

ismini zikrettikten sonra “yani Beytü’l-Makdis” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur (İbn Ebî

Şeybe, 2006: XIX, 572, no: 37082).

Görüldüğü gibi her iki muhaddis de Mescid-i Aksâ ile Beytü’l-Makdis’in aynı yerin iki ayrı

ismi olduğuna ve dolayısıyla mezkûr mescidin Kudüs’te bulunduğuna işaret etmişlerdir.

Mâlik b. Enes, Ahmed b. Hanbel, Buhârî ve Müslim gibi diğer hadis otoriteleri de Allah

Resûlü’nün, Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü, oradaki mescitte namaz kıldığını ve Mekke’ye

döndükten sonra mescidin niteliklerini kavmine anlattığını nakletmektedirler (Mâlik b. Enes, 2004:

II, 307; Ahmed b. Hanbel, 1995: I, 309, III, 377, 378; Buhârî, 1315/1897: Menâkıbu’l-Ensâr, 41,

Tefsir, (İsrail), 3; Müslim, 1998: İman, 276, 278).18

İbn Sa’d’da yer alan Ümmü Hâni rivayetinde de bazı insanların mescidin kaç kapısı

olduğunu Allah Resûlü’ne sordukları, Allah Resûlü’nün de Beytü’l-Makdis’in kapılarını teker teker

saydığı nakledilir (İbn Sa’d, 2001: I, 183).

Müslim’de yer alan ve Enes b. Mâlik’ten gelen sahih bir rivayette ise (Müslim, 1988: İman,

259) Allah Resûlü Kudüs’teki mescitten söz etmiş ve şöyle buyurmuşlardır: “Burak getirildi. O,

beyaz, uzun, merkepten büyük, katırdan küçük, ön ayaklarını gözünün gördüğü en son noktaya koyan

bir hayvandı. Ona bindim, Nihayet Beytü’l-Makdis’e geldim. Onu peygamberlerin bağladığı halkaya

bağladım ve mescide girdim.19 İki rekât namaz kıldım, sonra çıktım. Cibril (as) bana bir kâse şarap,

bir kâse süt getirdi. Ben sütü seçtim. Bunun üzerine Cibril, ‘Fıtratı seçtin.’ dedi...”20

Yukarıda kaydedildiği üzere Nesâî’de yer alan bir rivayette de (Nesâî, 1986: Mesacid 6, no:

1408).21 Allah Resûlü, Beytü’l-Makdis’in Hz. Süleyman (a.s.) tarafından bina edildiğine ve Beytü’l-

Makdis ile Mescid-i Aksâ’yı bir arada zikrederek bunların aynı yeri niteleyen iki ayrı isim olduğuna

dikkat çekmiştir.

Bazı hadislerde de İsra yolculuğunun güzergâhı hakkında bilgiler yer almaktadır. Buna göre

Allah Resûlü, Yesrib’e/Medine’ye ve Medyen’e uğramış, sonra Beytü’l-Makdis’e gitmiştir

(Beyhakî, 1988: II, 355-56).22

18 Ayrıca bkz. Abdurrezzâk, Ebû Bekir es-San’ânî, el-Musannef, thk. Habîburrahman el-A’zamî, Beyrut, 1983, V, 329; İbn

Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed, el-Musannef, thk. Muammed Avvâme, Beyrut, 2006, XX, 247 (no:

37727); İbn Sa’d, Ebu Abdillah Muhammed, et-Tabakatü’l-Kübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire, 2001, I, 183;

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsâ, Sünen (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir), İstanbul 1981, Tefsîru’l-Kur’ân, 17; Ebû

Bekir Amed b. Hüseyin, nşr. Abdulmut’î Kal’acî, Delâilu’n-Nübüvve ve Ma’rifetu Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, Beyrut, 1988,

II, 363-64. 19 İbn Ebî Şeybe’de “oraya girdim” şeklinde kayıtlıdır. Bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIX, 244 (no: 37725). Bu

mescitten kastın Beytü’l-Makdis mescidi olduğu anlaşılıyor. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 387. 20 Yakın ifadeler için ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIX, 244 (no: 37725). Buhârî Ebu Hureyre’den naklen bu

kadehlerin Îliyâ’da/Kudüs’te Allah Resûlü’ne sunulduğunu kaydeder. Buhârî, Tefsir, (İsrail), 3. 21 Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176; İbn Mace, İkame, 196. 22 Beyhakî, bu hadîsi Ebu İsmâîl et-Tirmizî kanalıyla rivayet etmiş ve isnadının sahih olduğunu belirtmiştir.

Page 12: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

12 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Bütün bu rivayetler, mukaddes yolculuğun Kudüs’e yapıldığına, Mescid-i Aksâ ile Beytü’l-

Makdis’in aynı yerin iki ayrı ismi olduğuna ve Mescid-i Aksâ’nın Hz. Süleyman (a.s.) tarafından

bina edildiğine gayet açık ve net bir biçimde delalet etmektedir.

Kimi araştırmacılar (Bayram, 2001: 46; Azimli, 2010: 161), Kudüs’teki mescide Arapların

genel olarak Beytü’l-Makdis dediklerini hadislerde de bu mescidin genelde Beytü’l-Makdis olarak

isimlendirildiğini ve Mescid-i Aksâ olarak kullanımının çok az olduğunu ileri sürmüşlerdir. Böylece

Beytü’l-Makdis’in Kudüs’teki el-Mescidü’l-Aksâ olamayacağını delillendirmek istemişlerdir.

Belirtmek gerekir ki Kudüs’teki mescidin Mescid-i Aksâ olarak kullanımının hadislerde çok

az olduğu iddiası doğru değildir. Zira nice sahih hadislerde Kudüs’teki Beytü’l-Makdis için el-

Mescidü’l-Aksa ifadesi kullanılmıştır.23 Hatta İbn Ebî Şeybe “Beytü’l-Makdis’te Namaz Hakkında”

şeklinde bir başlık atmış, bu başlık altında naklettiği rivayetlerde Beytü’l-Makdis tabirini de Mescid-

i Aksâ tabirini de kullanmıştır (İbn Ebi Şeybe, 2006: V, 174). Yine Buhârî, bab başlığı olarak Beytü’l-

Makdis tabirini kullandığı halde rivayetlerde Mescid-i Aksâ tabirine yer vermiştir (Buhârî,

1315/1897: Fadlu’s-Salât, 6). Nesâi ise tam tersine bab başlığı olarak Mescid-i Aksâ tabirini

kullandığı halde rivayette Beytü’l-Makdis tabirini kullanmıştır (Nesâî, 1986: Mesâcid, 6). Birçok

hadis kitabında sahih olarak nakledilen bir hadisi şerifte de Resûlullah’ın (as) şöyle buyurduğu

bildirilmiştir: “(İbadet kastıyla olan özel) yolculuk, ancak şu üç mescidden birine olur: Mescidi

Haram’a, Mescid-i Resûl’e ve Mescid-i Aksâ’ya.” (İbn Ebi Şeybe, 2006: VIII, 720 no: 15785;

Ahmed b. Hanbel, 1995: III, 7; Buhârî, 1315/1897: Fadlu’s-Śalât, 1, 6).24 Bazı rivayetlerde Mescid-

i Aksâ yerine Beytü’l-Makdis (İbn Ebi Şeybe, 2006: V, 175, no: 7619, VIII, 720, no: 15787),

bazılarında ise Mescid-i Îliyâ (Müslim, 1998: Hac, 513) tabiri kullanılmıştır. Bu durum bu üç ayrı

tabirin aynı yeri ifade ettiğini ve Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te yer aldığını göstermesi bakımından

büyük önem arz etmektedir.

Hulasa, hadislerde Kudüs’teki Mescid için Mescid-i Îliyâ,25 Beytü’l-Makdis26 ve Mescid-i

Aksâ tabirlerinin her biri kullanılmıştır.

23 Mescid-i Aksâ tabirinin kullanıldığına dair bkz. Mâlik b. Enes, Muvatta, I, 266, II, 433, III, 22; Abdurrezzâk, el-

Musannef, I, 403 (no: 1578), III, 348 (no: 5925), IV, 347 (no: 8014), V, 132 (no: 9158, 9159, 9160), 135 (no: 9171), 321

(no: 9719); İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, V, 176 (no: 7620, VI, 308 (no: 9762), VIII, 720 (no: 15785), 721 (no: 15790,

15792), 722 (no: 15793), XIX, 572 (no: 37082), XX, 248 (no: 37728); Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 257; II, 278, III, 7

V, 157; Buhârî, Fadlu’s-Salât, 1, 6, Cezâu’s-Sayd, 26, Savm, 67, Ehadisü’l-Enbiya, 10, 40; Müslim, Ebü'l-Hüseyn b.

Haccâc, Sahîhu Müslim, Riyad, 1998, Mesâcid, 1,2, Hacc, 15/415, 511, 512; Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş'as es-

Sicistanî, Sünen, Kahire, 1988, Menâsik, 8, 94, 98; İbn Mâce, Mesacid, 7, İkame, 196, 198; Tirmizî, Sünen, Śalât, 326;

Nesâi, Mesacid, 3, 6, 10. Görüldüğü gibi gerek erken dönem hadis kitaplarında gerek daha sonraki hadis kaynaklarında

bu tabir yeterince kullanılmaktadır. 24 Benzer ifadeler için bkz. Abdurrezzâk, el-Musannef, V, 132 (no: 9158, 9159, 9160); İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, V, 176

(no: 7620), VIII, 721 (no: 15790, 15792), 722 (no: 15793); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 278; Buhârî, Cezâu’s-Sayd,

26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 15/415, 511, 512; Ebû Dâvûd, Sünen, Menâsik, 98; İbn Mâce, Sünen, İkame, 196; Tirmizî,

Sünen, Śalât, 326; Nesâî, Sünen, Mesâcid, 10. İbn Teymiye bu hadisin sıhhati hususunda ümmetin ittifak ettiğini

kaydeder. Bkz. İbn Teymiye, Mecmû-ul-Fetâvâ, thk. Amir el-Cezzar, byy, 2005, XXVII, 105. 25 Mescid-i Îliyâ tabirinin kullanıldığına dair bkz. Mâlik b. Enes, III, 22; Abdurrezzâk, el-Musannef, IV, 348 (no: 8016),

350 (no: 8025), VIII, 455 (no: 15889); Buhârî, Tefsir, (İsrail), 3; Müslim, Hac, 513. 26 Beytü’l-Makdis tabirinin kullanıldığına dair bkz. Mâlik b. Enes, I, 523, II, 103, 307; Abdurrezzâk, V, 133 (no: 9162,

9165, 9166, 9167), VIII, 455 (15890, 15891, 15892); İbn Ebi Şeybe, V, 174 (no: 7615, 7616, 7617, 7618, 7619), VIII,

720 (no: 15787,15788, 15789), XX, 244 (37725), 247 (no: 37727) 248 (37728), 251 (37732); Ahmed b. Hanbel, I, 309,

II, 176, III, 148, 377, 378, V, 387, 392, 394; Müslim, İman, 259, 276, Mesâcid, 11, 12, 15; Ebû Dâvûd, Tahâret, 12,

Salat, 14, 457, 507, 1045, 1111, Menâsik, 8, İman, 20, 23, Melâhim, 3, Sünnet, 15; İbn Mace, Taharet, 18, İkame, 56,

196, Menasik, 49, Fiten, 33; Tirmizi, Tefsîru’l-Kur’ân, 17; Nesâî, Taharet, 22, Salât, 22, Mesâcid, 6.

Page 13: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 13

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Konuyla ilgili rivayet edilen hadisler bu kadarıyla sınırlı değildir. İsrâ ve Mi’râc hadisesini

rivayet eden sahabilerin sayısı en az yirmi beştir ki istiksâ/detaylı inceleme ile bu sayı kırk beşe kadar

çıkmaktadır. Bu rivayetlerin en etraflıcası Enes b. Mâlik, Ebû Hureyre, Ebu Saîd el-Hudrî, Mâlik b.

Sa’saa, Ebû Zer el-Gıfârî, Şeddâd b. Evs, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Mes’ûd ve Ümmü Hânî’nin

(r.anhum) rivayet ettikleridir.27 Sözü fazla uzatmamak için biz bu kadarıyla yetiniyoruz. Ancak

belirtmemiz gerekir ki hadislerde etraflıca verilen bilgilerin üzerinde ittifak ettiği husus, Resûlullah

(as)’ın, geceleyin bazı rivayetlere göre Mescid-i Haram’dan Beytü’l-Makdis’e, bazı rivayetlere göre

ise Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülmüş olmasıdır. Bu sebeple İslâm âlimleri/İslâm

müfessirleri, Kur’ân-ı Kerîm’de el-Mescidü’l-Aksâ adıyla anılan ve çevresinin mübarek kılındığı

belirtilen yerin Beytü’l-Makdis olduğu konusunda ittifak etmişlerdir (Râzî, 1981: XX, 147; Bozkurt,

2004: XXIX, 268). Görülüyor ki, ayet-i kerime, Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’i el-Mescidü’l-Aksâ

diye isimlendirmiştir.28 Asr-ı Saadetteki Müslümanlar ise mezkûr Mescidi; Mescid-i Aksâ, Mescid-

i Îliyâ ya da Beytü’l-Makdis olarak isimlendirmişlerdir.

Konu İle İlgili Tefsircilerin Görüşleri

Tefsir kitaplarında da Mescid-i Aksâ’yı açıklama sadedinde Kudüs’e işaret eden “Beytü’l-

Makdis” sözcüğü kullanılmakta ve el-Mescidü’l-Aksa’nın, Kudüs’teki Beytü’l-Makdis olduğu

açıkça belirtilmektedir29 Hatta büyük tefsirci Fahreddin Razi bu ayet hakkında şunları kaydeder:

“Tefsirciler Mescid-i Aksâ’dan kastın, Beytü’l-Makdis olduğunda hem fikirdirler.” (Râzî, Fahreddin,

1981: XX, 147). Biz burada birkaç misal verelim:

Taberî’nin tefsirinde İsra suresinin birinci ayeti açıklanırken konu ile ilgili pek çok rivayete

yer verilmekte ve ayette geçen Mescid-i Aksâ’nın da Beytü’l-Makdis mescidi olduğu özellikle

belirtilmektedir (Taberî, 2001: XIV, 420).

Zemahşerî tefsirinde ise “Mescid-i Aksâ” ibaresi açıklanırken, “Burada kastedilen, Beytü’l-

Makdis’tir. Çünkü o zaman orada (duvarlarla örülmüş kubbeli) bir mescid mevcut değildi”

denmektedir (Zemahşerî, 1998: III, 493). Aynı ibarenin Beydavî ve Nesefî tefsirinde de aynen

geçtiğini görüyoruz (Beydavî, 2001: XI, 435; Nesefî, 2005: II, 254).

Yine İbn Kesir, tefsirinde Mescid-i Aksâ’nın Îliya’daki (Kudüs’teki) Beytü’l-Makdis

olduğunu kaydetmektedir (İbn Kesir, 2000: VIII, 373).

Kezâ Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde ayette geçen ‘Mescid-i Aksâ’ ibaresiyle ilgili olarak

şu açıklama yapılmaktadır: “Mescid-i Aksâ, Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’tir. Nitekim İsra hadisinde

de, ‘Burak’a bindim. Beytü’l-Makdis’e vardım’ diye varid olmuştur.”30 Bunun etrafı da Kudüs ve

civarı demek olur.” (Elmalılı, 1979: V, 3144-45).

27 Geniş bilgi için bkz. İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Mustafa Seyyid Muhammed ve

Arkadaşları, Kahire, 2000, VIII, 373 vd. 28 Beyt-ül Makdis ifadesi, Kur’ân-ı Kerim'de geçmez, hadis-i şeriflerde zikredilir. Ama Mescid-i Aksâ ismi, hem Kuran-ı

Kerim'de, hem de hadislerde geçer. 29 Bu tefsirlerden bir kısmı için bkz. Taberî, Tefsir, XIV, 420; Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an

Hakaiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekavîl fî Vucûhi’t-Te’vîl, thk. Adil Ahmed-Ali Muhammed, Riyad, 1998, III, 493;

Beydavi, Abdullah b. Ömer b. Muhammed Nâsıruddin, Hâşiyetü’l-Kûnevî alâ Tefsîri’l-İmâmi’l-Beydâvî, Beyrut, 2001,

XI, 435; Nesefî, Ebu’l-Berekât, Abdullah b. Ahmed, Tefsir, Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2005, II, 254; İbn Kesir, Tefsîru’l-

Kur’âni’l-Azîm, VIII, 373; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XV, 9; Celaleddin Muhammed-Celaleddin Abdurrahman, Tefsîru’l-

Celaleyn, Mardin, 1948, s. 281; Elmalılı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1979, V, 3144. 30 Bu ve buna benzer ifadeler için bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIX, 244 (no: 37725); Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,

148, V, 387, 392, 394; Müslim, İman, 259.

Page 14: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

14 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Görüldüğü üzere tefsirciler, âyette geçen el-Mescidü’l-Aksâ’nın Beytülmakdis, mübarek

kılındığı haber verilen çevresinden kastın da Kudüs ve civarı olduğunu belirtmektedirler.

Binaenaleyh, Kur’ân-ı Kerîm’de el-Mescidü’l-Aksâ adıyla anılan ve çevresinin mübarek kılındığı

belirtilen yerin Beytü’l-Makdis olduğu konusunda tefsirciler de31 ittifak halindedir. Beytü’l-

Makdis’in de Kudüs’te yer aldığı malumdur.

Konu İle İlgili Tarihçilerin Görüşleri

Tefsir kitaplarında olduğu gibi Tarih kitaplarında da el-Mescidü’l-Aksâ’nın, Kudüs’teki

Beytü’l-Makdis olduğu beyan edilmektedir.

Örneğin İbn İshak (151/768) ve İbn Hişam (218/233), المسجد األقصى وهو بيت المقدس من إيلياء ,

Belâzurî (279/892), المسجد األقصى وهو بيت المقدس, Mes’ûdî, يت المقدس، وهو المسجد األقصىب ve İbn Kesir,

,ifadelerine yer vererek el-Mescidü’l-Aksa’nın المسجد األقصى وهو بيت المقدس من إيلياء

Îliya’daki/Kudüs’teki Beytü’l-Makdis olduğunu açıkça belirtmektedirler (İbn İshâk, 1981: 274 (md.

461); İbn Hişâm, tsz: I, 396; Belâzurî, 1996: I, 255; Mes’ûdî, 1990: I, 18; İbn Kesir, 1998: IV, 271).

Bazı müsteşrikler ve bazı araştırmacılar, Vâkıdî (207), Belâzurî (279) ve Taberî gibi önemli

otoritelerin, eserlerinde İsrâ hadisesinin Kudüs’le bağlantısından hiç söz edilmediğini ileri

sürmüşlerse de32 bu kanaatin, sathî ve yüzeysel araştırmaların bir ürünü olduğu anlaşılmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, pek çok tefsir, hadis ve tarih kaynaklarında bu olağanüstü

yolculuğun Mekke’den Kudüs’e yapıldığı anlatılmışken, söz konusu tarihçilerin İsrâ hadisesinin

Kudüs’le bağlantısından hiç söz etmemiş olmaları Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te olmadığına delil

teşkil etmez. Zira bu tarihçilerden çok önce yaşamış olan İbn İshak, eserinde المسجد األقصى وهو بيت

ifadelerine yer vererek el-Mescidü’l-Aksa’nın, Îliya’daki/Kudüs’teki Beytü’l-Makdis المقدس من إيلياء

olduğunu açıkça belirtmiştir (İbn İshâk, 1981: 274 (md. 461); İbn Hişâm, tsz: I, 396). Kaldı ki Taberî,

Tarih’inde Hz. Cebrail’in Hz. Peygamber’i İsra gecesinde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya

götürdüğünden ve Buhtunnasır’ın İsrail Oğulları üzerine yürüyüp Mescid-i Aksâ’yı tahrip

etmesinden bahseder (Taberî, 1119/1707: I, 69-70, 559 (I, 69, 673). Tefsir’inde ise İsrâ hadisesinin

Kudüs ile bağlantısından söz eder ve İsra suresinin birinci ayetini açıklarken konu ile ilgili pek çok

rivayete yer verir. Mezkûr ayette zikredilen Mescid-i Aksâ’nın da Beytü’l-Makdis mescidi olduğunu

kaydeder (Taberî, 2001: XIV, 420). Kezâ Belâzurî Mescid-i Aksâ’nın Beytü’l-Makdis mescidinin ta

kendisi olduğunu özellikle belirtir (Belâzurî, 1996: I, 255). Yine Vâkıdî her ne kadar el-Meğazî isimli

eserinde İsrâ hadisesinin Kudüs’le bağlantısından söz etmese de daha başka bazı eserlerde bu konuda

Vâkıdî’den nakledilen ve İsrâ hadisesinin Kudüs’le bağlantısından söz eden rivayetler

bulunmaktadır. Bu rivayetlerden birine göre Allah Resûlü, Harem-i Şeriften geceleyin çıkıp Beytü’l-

Makdis’e gitmiş, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile karşılaşmıştır. Bu rivayeti İbn Sad, kendi

eserinde Vâkıdî’den nakletmektedir (İbn Sa’d, 2001: I, 182). Yine Vâkıdî’den nakledilen buna

benzer bir rivayet de Belâzurî’nin eserinde yer almaktadır (Belâzurî, 1996: I, 256). Özellikle İbn

Sad’ın, Vâkıdî’nin kâtibi olduğu dikkate alınırsa mezkûr rivayetin, bu iddianın geçersizliği

bağlamındaki önemi ortaya çıkar.

Değerlendirme ve Sonuç

İsra hadisesinin gerçekleştiği dönemde Kudüs’te el-Mescidü’l-Aksâ namında bir mescidin

bulunmadığına ya da Kur’ân’da zikri geçen Mescid-i Aksâ ile Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’in farklı

31 Burada özellikle kastedilen Ehl-i Sünnet tefsircilerdir. 32 İsrafil Balcı, İsra ve Mi’râc Gerçeği, Ankara 2014, s. 109. Benzer iddialar için ayrıca bkz. Mehmet Azimli, Siyeri Farklı

Okumak, Mekke Yılları, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2010, s. 165. Bazı müsteşriklerin de Taberî’nin Tarih’inde

İsrâ hadisesinin Kudüs’le bağlantısından hiç söz edilmediğini ileri sürdüğünü müşahade etmekteyiz. Bkz. B. Schrieke,

‘İsra’, İA, İstanbul, 1993, V/II, 116.

Page 15: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 15

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

yerler olduğuna ilişkin yapılan yorum ve yaklaşımların doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü

Kur’an-ı Kerim’de Kudüs topraklarında yer alan belli bir mabed ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Bu

ayetler incelendiğinde bahse konu olan mabedden kastın el-Mescidü’l-Aksâ olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca İsra gecesindeki fevkalade yolculuğun Mekke’den Kudüs’e yapıldığına ve İsrâ

suresinin birinci ayetinde zikri geçen Mescid-i Aksâ ile kastedilen mabedin Kudüs’teki Beytü’l-

Makdis olduğuna delalet eden çok sayıda sahih hadis ve tarihî rivayet vardır. Hadislerde ve tarihî

rivayetlerde Kudüs’teki mescid için Mescid-i Aksâ, Mescid-i Îliyâ, Beytü’l-Makdis tabirleri

kullanılmıştır. Mescitler hakkında ciddi araştırmalarıyla tanınan Zerkeşi’nin de belirttiği gibi

Mescid-i Aksâ, Mescid-i Îliyâ ve Beytü’l-Makdis, aynı yerin üç ayrı ismidir ve dolayısıyla mezkûr

mescid Kudüs’te bulunmaktadır. Yine belirtmek gerekir ki Hz. Peygamber döneminde Müslümanlar,

namazlarını belli bir süre Beytü’l-Makdis’e yönelerek kılmışlardır (Nesâî, 1986: “Tefsir”, 13).33

Beytü’l-Makdis ise sahih hadislere ve tarihî rivayetlere göre Mescid-i Aksâ’nın bir diğer ismidir. Bu

durumda Mescid-i Aksâ’yı Kudüs’ten başka bir yerde aramak anlamsızdır. Binaenaleyh Kur’ân-ı

Kerîm’de zikredilen el-Mescidü’l-Aksâ’nın Îliya’daki/Kudüs’teki Beytü’l-Makdis olduğu

konusunda kadim Sünnî tefsirciler ve tarihçiler ittifak etmişlerdir.

İslam âlimleri, Mescid-i Aksâ’nın tarihinin Hz. Dâvûd döneminden çok daha eski olduğunu

belirtmişlerdir. Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın ise daha önceki dönemlerde çeşitli yıkımlara maruz

kalan Beytü’l-Makdis’in temellerini yükselttiklerini yahut tahrib olan binayı tecdid ettiklerini

kaydetmişlerdir. Hz. Süleyman’dan sonraki dönemlerde de çeşitli yıkımlara maruz kalan Mescid-i

Aksâ, Hz. Ömer döneminde yeniden inşa edilmiştir. Ancak hiçbir zaman mescit olma niteliğini

kaybetmemiştir.

Günümüzde Mescid-i Aksâ’nın yeri ile ilgili ileri sürülen farklı yaklaşımların ve görüşlerin

arka planında İsrâ hadisesinin gerçekleştiği dönemde Kudüs’te el-Mescidü’l-Aksâ adında bir binanın

bulunmadığı düşüncesi yatmaktadır. Evet, Allah Resûlü döneminde Kudüs’te bina olarak bu günkü

şekliyle kubbeli bir mabed yoktu. Ancak Hz. Süleyman tarafından inşa edilen ve daha sonra

yıkımlara maruz kalan Mescid-i Aksâ’nın temelleri ve kalıntıları bulunmakta (Tanyu, 1988: I, 474-

75; Salah, 2009: 22, 27), mekânı bilinmekte34 ve burası Beytü’l-Makdis olarak da

isimlendirilmekteydi (Zerkeşî, 1999: 277; Âyiş Abîd, 1991: 212-13). Allah Resûlü’nün Beytü’l-

Makdis’te namaz kıldığı yer dahi sahabe tarafından biliniyordu. Nitekim Kudüs’ün fethinden sonra

Mescide giren Hz. Ömer, tekbir getirmiş ve şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki burası,

Resûlullah (as)’ın bize anlattığı Dâvûd (as)’un mescididir ki kendisi geceleyin oraya yürütülmüştü.”

Hz. Ömer daha sonra Rumların İsrail Oğullarına öfkelenerek mezbele haline getirdikleri bu mekânı

Müslümanlarla birlikte temizlemiş (Mucîruddîn el-Hanbelî, 1999: I, 226-27; el-Khatip, 2004: 121),

Hz. Dâvûd’un mihrabında/Allah Resûlü’nün namaz kıldığı yerde (Ahmed b. Hanbel, 1995: I, 38; İbn

Kesîr, 1998: IX, 662, 656) tahiyyetü’l-mescid namazı kılmış, ertesi gün de Müslümanlara sabah

namazı kıldırmıştır (İbn Kesîr, 1998: IX, 656).35 Bilahare burada büyük bir mescid yaptırmıştır (İbn

Teymiye, 2005: XXVII, 11; Evliya Çelebi, 2006: 566, 568; Buhl, 1993: VI, 956; Önkal - Bozkurt,

1993: VII, 48; Salah, 2009: 23).36 İbn Teymiye, Hz. Ömer’in bu mescidi Mescid-i Aksâ’nın ön

33 Allah Resûlü ve sahabe hicretten önce Mekke’de, hicretten sonra da 16 ay kadar Medine’de namazlarını Beytü’l-

Makdis’e yönelerek kılmışlardır. Bkz. Taberî, Târîh, II, 417 (I, 1281). 34 Nitekim Hz. Dâvûd, Sahre’nin (kutsal kaya, hacer-i muallak) üzerine bir mescid yapmakla emrolunmuştur. Bkz. İbn

Asâkir, Târîħu Medînet-i Dımaşk, XXVI, 368. Ayrıca bkz. Nebi Bozkurt, “Kubbetü’s-Sahre”, DİA, XXVI, 305. Buna

göre Mescid-i Aksâ’nın yeri bellidir. 35 Benzer ifadeler için bkz. Taberî, Târîħ, III, 611 (I, 2409). 36 İbn Teymiye, Hz. Ömer’in bu mescidi Mescid-i Aksâ’nın ön tarafında bina ettiğini ve bazı insanların buraya el-Aksâ

ismini verdiklerini belirtmektedir (İbn Teymiye, 2005: XXVII, 11).

Page 16: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

16 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

tarafında bina ettiğini ve bazı insanların buraya el-Aksâ ismini verdiklerini belirtmektedir (İbn

Teymiye, 2005: XXVII, 11).

Hadis kaynaklarından bir kısmı da İsrâ hadisesinin gerçekleştiği tarihte vahyin muhatapları

arasında Kudüs’e gidip mescidi görmüş olanların bulunduğunu kaydetmektedir (İbn Ebî Şeybe,

2006: XX, 247 no: 37727; Ahmed b. Hanbel, 1995: I, 309; Beyhakî, 1988: II, 363-64). Ayrıca Hz.

Peygamber döneminden itibaren İbn Ömer başta olmak üzere (İbn Teymiye, 2005: XXVII, 141) Ebû

Ubeyde, Muâz b. Cebel, Bilâl b. Rabâh, Temim b. Uveys ed-Dârî ve Abdullah b. Selâm gibi

sahabilerin ibadet ve ziyaret maksadıyla Mescid-i Aksâ’ya yolculuk yaptıkları belirtilmektedir.

(Hicazi, 2010: 54, 57. Ayrıca bkz. Güç, 1993: 270).

Anlaşılıyor ki, o tarihte Kudüs’e ayrı bir önem verilmekte ve Resûlullah’ın namaz kıldığı

yere varıncaya kadar Kudüs’e dair birçok şey sahabilerce bilinmektedir. Ayrıca ayetteki el-

Mescidü’l-Aksâ kavramının mekânsal bir tanımlama olduğu ortaya çıkmaktadır (Harman, 2002:

XXVI, 324; Balcı, 2014: 105, 120). Dolayısıyla bu kavramın sadece duvarlarla çevrilmiş ve üzeri

kubbe ile örtülmüş bir binayı ifade için kullanıldığını iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir.

Esasen Kur’ân’da ‘beyt’ ve ‘mescid’ kelimeleri ibadethane anlamında kullanılmıştır. Mesela

Kâbe’ye hem ‘beyt’ (Allah’a ibadet için tahsis edilmiş şânı yüce ev) hem de ‘mescid’ denilmiştir

(Bakara 2/125, 127, 158; Âl-i İmrân 3/96, 97; Enfâl 8/35; Hac 22/26; Kureyş 106/3; Bakara 2/144,

149, 150; Mâide 5/2; Tevbe 9/7, 19, 28). Bu kelimeler aynı fonksiyonu icra etmekle birlikte ‘beyt’

kelimesi daha ziyade ibadete ayrılan kapalı, sınırlı ve belirli bir mekânı gösterirken ‘mescid’ kelimesi

sınırlı sınırsız, açık veya kapalı her yeri kapsamaktadır. (Güç, 2003: XXVII, 279). Nitekim bir

hadiste, “Bana yeryüzü mescid yapıldı ve temiz kılındı” buyrulmuştur (Buhârî, 1315/1897: Śalât, 56,

Teyemmüm, 1; Müslim, 1998: Mesâcid, 3-5). Yine Hz. Peygamber’in Ranuna’da Cum’a namazı

kıldığı yer (İbn Hişâm, tsz: I, 494) ve Tebük Seferi esnasında etrafına taşlar dizilerek sınırları

belirlenen ve Hz. Peygamber tarafından namazgâh olarak kullanılan on beş kadar açık mekân mescid

olarak anılmıştır (Vâkıdî, 2004: II, 386; Bozkurt, 2006: XXXII, 358). Hadis-i şeriften ve tarihî

rivayetlerden anlaşılıyor ki, sadece kubbeli mabetlerin değil, etrafı duvarlarla örülmemiş belli kutsal

mekânların da mescid olarak isimlendirilmesi mümkündür. Mescidin kubbeli ya da kubbesiz bir bina

olması şart değildir.

Kezâ Hz. Peygamber döneminde de Mescid-i Aksâ tabiriyle özellikle Harem-i şerif yani

sahra37 ve etrafından oluşan ibadet mekânı kastedilmiştir (Şefik, 1984: 200-201; Harman, 2002:

XXVI, 324).38 Bu durum tıpkı duvarlarla çevrilmeden önce Kâbenin etrafını oluşturan boş alana

Mescid-i Haram isminin verilmesi gibidir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir

dönemlerinde Mescid-i Haram, Kâbe’nin etrafını çevrelemiş evlerle sınırlanmış boş bir sahadan

ibarettir. Müslümanların sayısı artınca bu saha yetersiz kalmış ve Hz. Ömer H.17 /M.638 yılında bu

sahayı sınırlayan evlerden bir kısmını yıktırarak mescidi genişletmiş ve etrafını da bir adam

boyundan daha alçak bir duvarla kuşatmıştır. Bir başka ifadeyle İslam’ın zuhuru ile birlikte Kâbe’nin

37 Sahra, yaklaşık 18m. uzunluğunda 13m. genişliğinde bir taş olup Mescid-i Aksâ’nın avlusunun ortasında yer almaktadır.

Bkz. Nâsır b. Abdirrahman, Sahratü’l-Kudüs fî Dav’i’l-Akideti’l-İslâmiyye, byy. tsz. I, 2, 7. Yani Sahra, Mescid-i

Aksâ’nın sınırları dâhilinde yer alan bir taştır. 38 Kudüs’ün en kutsal bölümü, eski kentin doğu ucunda duvarlarla yükseltilmiş 300x480m. genişliğinde bir düzlüktür.

Burası Harem-i Şerif adıyla anılmıştır. Bkz. F. Buhl, “Kudüs” İA, VI, 953. Mescid-i Aksâ tabiri, İslâm’ın ilk

dönemlerinde bazan Kudüs için de kullanılmakla birlikte asırlar boyunca bununla özellikle Harem-i şerif kastedilmiştir.

Bkz. Harman, “Kudüs”, DİA, XXVI, 324. Bugün bile Kâbe’ye çevresiyle birlikte Mescid-i Harâm denildiği gibi Mescid-

i Aksâ’ya da çevresiyle birlikte Harem-i şerif denilmekte ve bununla eski Kudüs’teki kuzeyi 321, güneyi 283, doğusu

474 ve batısı 490 m. uzunlukta olan ve yer yer 30-40 m. yüksekliğe ulaşan surlarla çevrili bulunan, içinde Kubbetü’s-

sahre’nin de yer aldığı kutsal mekân kastedilmektedir. Bkz. Nebi Bozkurt, “Mescid-i Aksâ”, DİA, XXIX, 268.

Page 17: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 17

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

etrafındaki daire biçimindeki alana Mescid-i Haram ismi verilmiştir. Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir

dönemlerinde Kâbe çevresinde herhangi bir duvar bulunmamaktadır. İlk defa Hz. Ömer döneminde

ihtiyaca binaen Kâbe’nin etrafındaki evlerin bir kısmı yıkılarak saha genişletilmiş ve etrafı duvarla

kuşatılmıştır (Belâzürî, 1987: 62).39 Ancak duvarla kuşatılmadan önce de bu alan, ayetlerde Mescid-

i Haram diye isimlendirilmiştir (Bkz. Bakara 2/144, 149, 150, 191, 196, 217; Maide 5/2; Enfal 8/34;

Tevbe 9/7, 19, 28; İsra 17/ 1; Hac 22/25; Fetih 48/25, 27).40 Aynen bunun gibi 17/638 yılında Hz.

Ömer (r.a.) döneminde Kudüs fethedildikten sonra (Belâzürî, 1987: 189; Taberî, 1119/1707: IV, 68

(I, 2528)) yukarıda beyan edildiği üzere Beytü’l-Makdis’in yerinde bir Mescid (el-Aksa) inşa

edilmiştir. Şu kadar var ki duvarlarla çevrilmeden önce Kâbenin etrafını oluşturan boş alana Mescid-

i Haram isminin verilmesi gibi, Hz. Ömer döneminde el-Aksâ mescidi yapılmadan önce de bu

mescidin, üzerine konulduğu alan ve çevresi Kur’an’da ve hadislerde el-Mescidü’l-Aksâ olarak

isimlendirilmiştir. Tefsir ve İslam Tarihi kaynaklarında da o araziye el-Mescidü’l-Aksa isminin

verildiği açıkça belirtilmiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, binası bulunsun ya da bulunmasın bizzat mescidin mekânı mukaddes ve

mübarek kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu mekânın üzerindeki binanın yüzyıllar içinde yıkılıp yeniden

yapılması veya zaman zaman mevcut olmaması mekânın mânevî konumunu etkilememiştir (Yavuz,

2005: XXX, 133).

Yine Kur’ân-ı Kerim, Hz. İbrahim döneminde temelleri henüz yükseltilmemiş ve duvarlarla

örülmemiş bulunan Kâbe’yi, بيتك المحرم Beytike’l-Muharrem(beytullah) olarak isimlendirdiği gibi

(İbrahim 14/37) Hz. Muhammed döneminde de temelleri ve kalıntıları bulunan Süleyman mabedine

el-Mescidü’l-Aksâ ismini vermiştir. Hz. İbrahim’e, daha önce temelleri bulunan المسجد األقصى

Beytullahın yerini bildiren/gösteren Allah (Hac, 22/26), Hz. Peygamber’e de kalıntıları bulunan

Beytü’l-Makdis’in/el-Mescidü’l-Aksâ’nın yerini bildirmiş ve Allah Resûlü Mescid’e girip namaz

kılmıştır.41

Hz. Süleyman’dan sonraki dönemlerde yıkılan Mescid-i Aksâ’nın yerine kiliselerin inşa

edilmiş olması da buranın mescid olarak isimlendirilmesine mani olmamış ve mahiyetini

değiştirmemiştir. Zira bazı ayet ve hadislerde Ehl-i kitab’ın mabedlerine de mescid ismi verilmiştir.

Mesela, Kehf sûresinde anlatılan Ashâb-ı Kehf’in üzerine yapılan binanın mescid olarak zikredilmesi

(Kehf 18/21), Ehl-i kitab’ın peygamber ve azîzlerinin kabirleri üzerine yaptıkları binaları bu şekilde

adlandırdıklarını ve bunların içinde ibadet ettiklerini göstermektedir. Ayrıca Buhârî ve Müslim’de

yer alan bir hadisi şeriften de Ehl-i kitab’ın mabedlerine mescid denilebileceği anlaşılmaktadır. Buna

göre Ümmehatu’l-Mü’minîn’den Ümmü Habîbe ve Ümmü Seleme Habeşistan’a hicret etmiş ve

orada resimlerle süslenmiş mescidler görmüşlerdir. Bu durumu Hz. Peygamber’e haber verince

Resûlullah, hıristiyanların, içlerinden sâlih bir kişi öldüğünde onun kabri üstüne mescid inşa

ettiklerini ve içine resimler yaptıklarını, bu kişilerin kıyamet gününde Allah katında mahlûkatın en

şerlileri olacağını belirtmiş, Peygamberlerin kabirlerini mescit edindiklerinden dolayı yahudi ve

hıristiyanları lânetlemiştir (Buhârî, 1315/1897: Salât, 48; “Menâkıbu’l-Ensâr”, 37; Müslim, 1998:

“Mesâcid”, 16-23. Ayrıca bkz. Önkal - Bozkurt, 1993: VII, 47). Anlaşılıyor ki, Mescid-i Aksâ’nın

39 Ayrıca bkz. Taberî, Tarih, IV, 68 (I, 2528); Yılmaz Can, “İlk İslâm Mescidlerine Genel Bir Bakış”, Diyanet İlmi Dergi,

1995, cilt: XXXI, sayı: 4, s. 97; Sadık Erarslan, Kâbe ve Mescid-i Haram, Editör: Ali Bakkal, Hz. İbrahim [1. Hz. İbrahim

sempozyumu bildirileri], 17-18 Ekim 1997, Şanlıurfa, 2007, s. 217. 40 Ayetlerde Mescid-i Haram ifadesiyle ya Kâbe veya Mekke yahut da Harem alanı kastedilmektdir. Fakat akla ilk gelen

Kâbe-i Muazzama’yı çevreleyen mesciddir. Abdullah Yılmaz, “Mescid-i Haram”, Hakses, 1977 sayı: 155, s. 9; Orhan

Baykal, İslâm İctimaî Hayatında Mescid ve Câmi, İslâm Medeniyeti, 1979, cilt: IV, sayı: 2, s. 14. 41 Hz. Peygamber’in Mescid’de namaz kıldığına dair bkz. Mâlik b. Enes, Muvatta’, II, 307; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I,

309, III, 377, 378 (XXIII, 281); Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 41, Tefsir, (İsrail), 3; Müslim, İman, 276, 278; İbn Kesir,

Tefsir, VIII, 400; A. Mlf., el-Bidâye, IV, 276.

Page 18: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

18 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

defalarca yıkılmış olması veya yerine hıristiyanlarca kilise inşa edilmiş olması mahiyetinin ya da

isminin değişmiş olmasını gerektirmemektedir. Binaenaleyh uzun tarihî sürecinde imar ve yıkım

aşamaları sebebiyle Mescid-i Aksâ’nın mahiyetinin değiştiğini yahut kilise veya havraya

dönüştüğünü ileri sürerek Kudüs’teki mabede Mescid-i Aksâ denilemeyeceğini iddia etmek dinî ve

tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır (Salah, 2009: 22-23). Mescitler yıkılsa da, gayr-i Müslimlerin

hâkimiyet ve denetiminde bulunsa da vasıflarını kaybetmezler ve kutsal mekânlar olarak varlıklarını

sürdürürler. Nitekim Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s.) Mescid-i Haram’ı yeniden inşa etmişlerdir.

Daha sonra defalarca yıkılan yapı, her seferinde yeniden yapılmış bazen de putperestler tarafından

tecdid edilmiştir. Buna rağmen bugüne kadar hiç kimse, Mescid-i Haram’ın mahiyetinin yahut

isminin değiştirildiğinden söz etmemiştir. Tarih boyunca çeşitli yıkımlara maruz kalıp yeniden inşa

edilen Mescid-i Aksâ da aynı şekilde mahiyet, mekân ve isim itibariyle her dönemde olduğu gibi

Allah Resûlü döneminde de mevcudiyetini muhafaza etmiştir.42 Şu halde mescit veya cami, tuğla

veya beton bloklarından ibaret değildir, aksine manevi bir mekândır ve ruhanilerin ve müminlerin

buluştukları ve ibadet ettikleri yerdir (Özcan, 2009: 70).

Bu arada şu soruya da cevap aramak gerekir. Bazı hadis-i şeriflere göre Hz. Peygamber miraç

mucizesinde Mekke müşriklerine Beytü’l-Makdis’e gittiğini söyler, fakat muşrikler inanmazlar.

Allah Teâlâ o anda Beytü’l-Makdis’i gözünün önüne getirir. Hz. Peygamber de mescide bakıp

alametleri ve kapıları hakkında bilgi verir (Mâlik b. Enes, 2004: II, 307; Abdurrezzâk, 1983: V, 329;

İbn Sa’d, 2001: I, 183; Ahmed b. Hanbel, 1995: I, 309 (V, 29), III, 377, 378 (XXIII, 281, 282);

Buhârî, 1315/1897: “Menâkıbu’l-Ensâr”, 41, “Tefsir”, (İsrail), 3; Müslim, 1998: “İman”, 276, 278;

Tirmizi, 1981: “Tefsîru’l-Kur’ân”, 17). Burada şöyle bir soru akla gelebilir: “O tarihte Kudüs’te

etrafı duvarlarla örülmüş dikili bir mescid bulunmadığına göre Hz. Peygamber’in mescidin

alametleri, kapıları hakkında bilgi vermesi nasıl mümkün olabilir?” Bu soruya şöyle cevap verilebilir:

Hz. Peygamber döneminde Kudüs, surlarla kuşatılmış vaziyettedir ve şehre kapılardan

girilmektedir.43 Hatta Kudüs’ün fethinde Hz. Ömer, İsra gecesi Resûlullah’ın girdiği kapıdan

Mescid’e girmiştir (İbn Kesîr, 1998: IX, 656). Suyûtî el-İsrâ ve’l-Mi’râc isimli eserinde bu kapının

‘Muhammed kapısı’ olarak isimlendirildiğini kaydeder. (Suyûtî, 2002: I, 10). Ayrıca yukarıda da

belirtildiği üzere Mescid-i Aksâ tabiri, İslâm’ın ilk dönemlerinde bazan Kudüs için de kullanılmakla

birlikte asırlar boyunca bununla özellikle Harem-i şerif kastedilmiştir (Harman, 2002: XXVI, 324).

Harem alanının etrafındaki surlar da şehri çevreleyen surların bir kısmını oluşturmuştur (Hey’et,

2001: III, 65). Yani Allah Resûlü dönemindeki Mescid-i Aksâ, kapsadığı alan ve kalıntıları itibariyle

bu gün bu isimle anılan binadan daha kapsamlıdır. Kapıları bulunan büyük surların iç kısmında kalan

alanın tamamına şer’î anlamda mescid adı verilmiştir (Abdulkerim, tsz: 10). Bütün bu bilgiler dikkate

alındığında açıkça anlaşılır ki Allah Resûlü, kendi döneminde Mescid-i Aksâ olarak isimlendirilen

geniş bir alanı çevreleyen surların ahvalinden, alametlerinden ve kapılarından haber vermiştir.

Sonuç olarak Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te bugünkü şekliyle yer alan kubbeli bir

mabedin bulunmadığını gerekçe göstererek orada el-Mescidü’l-Aksa namında bir mescidin

bulunmadığına ya da İsra suresinin birinci ayetinde kastedilen Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’teki

Beytü’l-Makdis olmadığına dair ileri sürülen görüş ve iddiaların temelsiz ve geçersiz olduğu ortaya

çıkmaktadır. Bu görüş ve iddialar, konuya ilişkin ayetlerde işaret edilen anlamlara ve sahih hadislere

uymadığı gibi tefsir kaynaklarına ve tarihî rivayetlere de ters düşmektedir. Bu tür iddiaların, Mescid-

i Aksâ’nın yeri hususunda İslam dünyasında görüş birliği olmadığı gerekçesiyle Kudüs’ü küresel bir

İslam davası olmaktan çıkarmayı ve Müslümanların Mescid-i Aksâ’yla gönül bağlarını koparmayı

amaçlayanların değirmenine su taşıdığını ve onların işini kolaylaştırdığını da belirtmek gerekir.

42 Öyle anlaşılıyor ki, te’sis, tahrip, tecdid ve tesmiye hususunda Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksâ’nın kaderi birbirine

benzemektedir. 43 Söz konusu kapılar 7 adettir. Bkz. Hey’et, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİB Yayınları, Ankara-2007, III, 461.

Page 19: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 19

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

KAYNAKÇA

Abdulkerim, Muhammed (tsz). Kitâbu’l-Mescidi’l-Aksa, byy.

Abdurrezzâk, Ebû Bekir, es-San’ânî (1983). el-Musannef, thk. Habîburrahman el-A’zamî, Beyrut.

Ağırakça, Ahmet (2009). “Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın İslam’daki Yeri” Mescid-i Aksâ

Sempozyumu, İstanbul Barış Platformu, İstanbul.

Ahmed b. Hanbel (1995). Müsned, thk. Şuayb Arnavut-Adil Mürşid, Beyrut.

Ahmed Ömer Haşim (1981). el-Mescidü’l-Aksâ ve Mekânetuhu fi’l-İslâm, Mecelletü’l-Ezher, 53/7,

Kahire.

Âlûsî, Ebu’l-Fadl Şihâbuddîn (tsz). Rûhu’l-Meânî, Beyrut.

Ateş, Süleyman (1997-2003). Kur’an Ansiklopedisi, ‘İsra ve Mirac’, İstanbul.

____________ ‘Mescid-i Aksâ Nerede?’, Vatan Gazetesi; (28.01.2006).

Âyiş Abîd, Muhammed (1991). el-Mescidü’l-Aksâ fi’l-Kitâb-i ve’s-Sünne, Terbiye, sayı: 99, Doha.

Azimli, Mehmet (2010). Siyeri Farklı Okumak, Mekke Yılları, Ankara Okulu Yayınları, Ankara.

Azimli, Mehmet (2009). İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar, Bilimname: Düşünce

Platformu, 2009/1, cilt: VII, sayı: 16, s. 43-58.

Balcı, İsrafil (2014). İsra ve Mi’râc Gerçeği, Ankara.

Baykal (1979). Orhan, İslâm İctimaî Hayatında Mescid ve Câmi, İslâm Medeniyeti, cilt: IV, sayı: 2.

Bayram, Mikail (2001). “Kur’an’da Adı Geçen Mescidü’l-Aksa Nerededir?”, İktibas, Sayı: 274

(Ekim), Ankara.

Belâzürî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya (1996). Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Muhammed Hamidullah,

Beyrut.

____________ (1987). Fütûhu’l-Büldân, thk. Abdüllah Enis et-Tübbâ’-Ömer Enis et-Tübbâ’,

Beyrut.

Beydavi, Abdullah b. Ömer b. Muhammed Nâsıruddin (2001). Hâşiyetü’l-Kûnevî alâ Tefsîri’l-

İmâmi’l-Beydâvî, Beyrut.

Beyhakî, Ebu Bekir Amed b. Hüseyin (1988). nşr: Abdulmut’î Kal’acî, Delâilu’n-Nübüvve ve

Ma’rifetu Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, Beyrut.

Bozkurt, Nebi (2009). Kur’an ve Sünnet’te Mescid Kavramı, Sosyal ve Ferdi İşlevleri Açısından

Namaz ve Cami -Tartışmalı İlmi Toplantı-, 18-19 Ekim 2008, Üsküdar Belediyesi

Altunizade Kültür Merkezi.

____________ (2002). “Kubbetü’s-Sahre”, DİA, Ankara.

____________ (2004). “Mescid-i Aksâ”, DİA, Ankara.

____________ (2006). “Namazgâh”, DİA, İstanbul.

Bozkurt, Mustafa-Küçükaşcı, Sabri (2004). “Mescid-i Haram”, DİA, Ankara.

Buhârî, Muhammed b. İsmâîl (1315/1897). Sahîhu'l-Buhârî, İstanbul.

Buhl, F. (1993). “Kudüs” İA, İstanbul.

Page 20: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

20 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Cabarin, Raid Fethi Halid (2009). “Tarihî Süreçte Mescid-i Aksâ”, Çağdaş Araştırmalar Merkezi

(Merkez Dirasat al-Muasarah) Arapçadan çev. Suna Demir, Mescid-i Aksâ Sempozyumu,

İstanbul Barış Platformu, İstanbul.

Can, Yılmaz (1995). “İlk İslâm Mescidlerine Genel Bir Bakış”, Diyanet İlmi Dergi, cilt: XXXI, sayı:

4.

Celaleddin Muhammed-Celaleddin Abdurrahman (1948). Tefsîru’l-Celaleyn, Mardin.

Ebû Adirrahman es-Selefî (tsz). İs’âdu’l-Ahissâ bi Zikri Sahihi Fedâili’ş-Şâm ve’l-Mescidi’l-Aksâ,

byy.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistanî (1988). Sünen, Kahire.

Elmalılı, Muhammed Hamdi (1979). Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul.

Erarslan, Sadık (2007). Kâbe ve Mescid-i Haram, Editör: Ali Bakkal, Hz. İbrahim [1. Hz. İbrahim

sempozyumu bildirileri], 17-18 Ekim 1997, Şanlıurfa.

Evliya Çelebi (2006). Seyahatname (Kısaltılmış Versiyon), Sadeleştirerek çev. Tevfik Temelkuran-

Necati Aktaş- Mümin Çevik), İstanbul.

Ezher (1970). Mecmau’l-Buhûsi’l-İslamiyye, Mart.

Guillaume, Alfred (1953) Where was al- Masjidd al-Aqsâ, al-Andalus dergisi, sayı: 18, s. 323-336.

Güç, Ahmet (1993). “Yeryüzünde Üç Büyük Mescid”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, cilt: V, sayı: 5, s. 270.

____________ (2003). “Mabed”, DİA, Ankara.

____________ (2013) Yahudilik, DİA, İstanbul.

Gürkan, Menderes (2013). “Zerkeşi, Bedreddin”, DİA, İstanbul.

Harman, Ömer Faruk (2002). “Kudüs”, DİA, Ankara.

Hamidullah, Muhammed (1993). İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), İrfan Yayınları, İstanbul.

Hey’et (1980). el-Mevsûatu’l-Fıkhiyye, Haz. Vezâretu’l-Evkaf ve’ş-Şu’ûni’l-İslâmiyye, Kuveyt.

Hey’et (2001). el-Mevsûatu’l-Arabiyye, “el-Aksâ (el-Mescid)”, Dımaşk.

Hicazi Tarık Ahmed (2010). Şia ve Mescid-i Aksâ, Konya.

el-Khatip, Abdullah (2004). Kur’an’da Kudüs, çeviren: Ramazan Işık, Fırat Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, cilt: IX, sayı: 1, s. 130-31.

İbn Asâkir, Ebu’l-Kasım Ali b. Hasan (1995). Târîħu Medînet-i Dımaşķ, thk. Muhibbuddin Ebu Saîd

Ömer b. Garâme el-Amrevî, Beyrut.

İbn Ebî Şeybe, Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed (2006). el-Musannef, thk. Muammed Avvâme,

Beyrut.

İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik (tsz). es-Sîretü'n-nebeviyye thk. Mustafa es-Seka ve

Arkadaşları, Kahire.

İbn İshâk, Ebû Bekr b. Muhammed b. İshâk b. Yesâr (1981). Kitâbü'l-Mübtede' ve'l-Meb'as ve'l-

Megâzî: Sîretü İbn İshâk (thk. Muhammed Hamîdullah), Konya.

Page 21: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? 21

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail (2000). Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Mustafa Seyyid Muhammed ve

Arkadaşları, Kahire.

____________ (1998). el-Bidaye ve’n-Nihâye, thk. Abdullah b. Abdu’l-Muhsin et-Türkî, Cîze.

İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd (1981). Sünen, İstanbul.

İbn Sa’d, Ebu Abdillah Muhammed (2001). et-Tabakatü’l-Kübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer,

Kahire.

İbn Teymiye (2005). Mecmû’u’l-Fetâvâ, thk. Amir el-Cezzar, byy.

İbnu’l-Cevzî, Cemalüddin Ebu’l-Ferec (tsz). Târîhu Beyti’l-Makdis, byy.

Hey’et (2007). Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİB Yayınları, Ankara.

Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed (2006). el-Câmiu’l-Ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b.

Abdilmuhsin et-Türkî, Beyrut.

Kutub, Seyyid (1971). Fî Zilali’l-Kur’an, çev. İ. Hakkı Şengüler-M.Emin Saraç-Bekir Karlığa,

Hikmet Yayınevi, İstanbul.

Mâlik b. Enes (2004). Muvatta, thk. Muhammed Mustafa el-A’zamî, byy.

Mes’ûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin (1990). Murûcu’z-Zeheb ve Meâdinu’l-Cevher, Beyrut.

Mucîruddîn el-Hanbelî (1999). el-Ünsü’l-Celîl bi Târîhi’l-Kuds ve’l-Halîl, Amman.

Müslim, Ebü'l-Hüseyn b. Haccâc (1998). Sahîhu Müslim, Riyad.

Nâsır b. Abdirrahman (tsz). Sahratü’l-Kudüs fî Dav’i’l-Akideti’l-İslâmiyye, byy.

Nesâî, Ahmed b. Şu'ayb (1986). Sünen, thk, Abdulfettah Ebû Ğudde, Haleb.

Nesefi, Ebu’l-Berekât (2005). Abdullah b. Ahmed, Tefsir, Dâru’n-Nefâis, Beyrut.

Nevevi (1929). Sahîhu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, Beyrut.

Önkal, Ahmet – Bozkurt (1993). Nebi, “Cami”, DİA, İstanbul.

Özcan, Mustafa (2009). “Mescid-i Aksâ ve Üçüncü Mabedin Kaderi” Mescid-i Aksâ Sempozyumu,

İstanbul Barış Platformu, İstanbul.

Razi, Fahreddin (1981). Mefati-ul Ğayb, Dâru’l-Fikr.

Salah, Raid 2009). “Aksa Tehlikede”, çev. Mustafa Salah, Mescid-i Aksâ Sempozyumu, İstanbul

Barış Platformu, İstanbul.

Suyûtî, Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr (2002). el-İsrâ ve’l-Mi’râc (el-Âyetu’l-Kübrâ fî Şerhi

Kıssati’l-Kübrâ), Beyrut.

Şefik, Ahmed Mahmud (Medine İslam Üniversitesi Tarih bölümü başkanı) (1984). Târîhu’l-Kuds,

Amman.

Taberî, Ebû Cafer Mummed b. Cerîr (2001). Tefsiru’t-Taberî Câmi’u’l-beyân an Te’vîli Âyi’l-

Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Kahire.

____________ (1119/1707). Târîhu’r-Rusûl ve’l-Mulûk, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim,

Kahire.

Tanyu, Hikmet (1988). “Ağlama Duvarı”, DİA, İstanbul.

Page 22: Turkish Studiesisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_ALTUNI.pdf · mosque on earth following the Masjid Al-Haram (Great Mosque of Mecca or The Kaaba). Besides, it is the third

22 İsmail ALTUN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsâ (1981). Sünen (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir), İstanbul.

Vâkıdî, Muhammed b. Ömer (2004). el-Meğâzî, tah. Muhammed Abdulkadir- Ahmed Atâ, Beyrut.

Yavuz, Salih Sabri (2005). “Mi’râc”, DİA, İstanbul.

Yılmaz, Abdullah (1977). “Mescid-i Haram”, Hakses, sayı: 155.

Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer (1998). el-Keşşâf an Hakaiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve

Uyûni’l-Ekavîl fî Vucûhi’t-Te’vîl, thk. Adil Ahmed-Ali Muhammed, Riyad.

Zerkeşî, Muhammed b. Abdillah (1999). İ’lâmu’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid, thk. Ebu’l-Vefa

Mustafa el-Merâğî, Kahire.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Altun, İ. (2017). “Hz. Peygamber Döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksa Var mıydı? / Was There

Masjd-Al Aqsa in Jerusalem During the Period of the Prophet Mohammad?”, TURKISH

STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or

Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 12/2, ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net,

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9956, p. 1-22.