tecellİ fanzin 2
TRANSCRIPT
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 1/12
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 2/12
EBEBİYAT ve İNTİHAR II: Sadullah Paşa ( 1838 - 1891)
Erzurum’da doğan Tanzimat Dönemi devlet adamı, şair, hattat. İstanbul’da eğitim gördü. Bunun yanı sıra özel
hocalardan Fransızca, Farsça, Arapça, fıkıh, kimya dersleri aldı.
İyi Fransızcası sayesinde henüz 15 yaşındayken Divan-ı Hümayun Tercümanlığı görevine başladı. Siyasi kimliğinin
yanı sıra edebiyata da yönelip çeşitli çeviriler yaptı ve şiir yazdı. Ancak yazdıklarının pek azı günümüze ulaştı. Yenilikçi
fikirlere ve müspet bilimlere önem verilmesi gerektiğini eserlerinde dile getirdi. Çağdaşı divan şairlerinin aksine daha
sade bir dil kullanmaya özen gösterdi. Eserlerinde insan aklının kudretinden ve batıdaki gelişmelerden bahsedip,
toplumun bu gelişmelere ayak uydurması gerektiğini savundu.
Gelelim intiharına. V. Murat'ın başkâtipliğine yükselmiş başarılı bir devlet adamıdır artık Sadullah. Ne var ki V.
Murat akli dengesi bozulduğu gerekçesiyle tahtan indirilip katledilir. Bunun üzerine II. Abdülhamit’in tahta geçmesiyle
her şey değişir. II. Abdülhamit, amcası olan V. Murat'ın katlinin sorumlularını cezalandırmak ister. Ortada açık bir
delil olmamasına rağmen, amcasının katline karışan Hüseyin Avni Paşa'nın sevdiği biri olması nedeniyle Sadullah
Paşa’dan şüphelenir. Bu yüzden onu görevinden alır ve önce Berlin'e daha sonra da Viyana' ya elçi olarak gönderir.
Sadullah Paşa 1881'de Viyana elçiliğine gönderildiğinde ne İstanbul'a dönmesine ne de eşini yanına aldırmasına
izin verildi. Yalnızlığın etkisinden bunalan Sadullah Paşa oda hizmetçisi olarak çalışan Anna Schuman adlı kadınla
ilişkiye girdi ve bu ilişki sonucunda kadın hamile kaldı. Paşa öğrenildiğinde skandala neden olacağına kanaat getirdiği
bu durumu örtbas edecek bir çözüm yolu bulamadı. Sürgün, yalnızlık ve son yaşanan skandala daha fazla
dayanamayan Sadullah Paşa, 1891 yılında banyosundaki havagazı borusunu ağzına alarak intihar etti. Sadullah
Paşa'nın ölümüyle sonlanan olayları öğrenen eşi Necibe Hanım akli dengesini kaybederek, eşinin kendisine
çok yakıştırdığı, pembe tüllerle kaplı elbisesini giyerek ölünceye kadar şuanda bilinen ''Sadullah Paşa Yalısı”nda adeta
bir hayalet gibi dolaştı. Bu yüzden Necibe Hanıma ''pembeli kadın'' dendi.
Eserleri;Sadullah Paşa’nın kendisine ait yazınlarından oluşan bir kitap yoktur.
* En önemli eseri ''On Dokuzuncu Asır Manzumesi'' dir.
Bu manzume dil bakımından eski olmasına rağmen, dönem özelliklerinden bağımsız, divan edebiyatının sanat
anlayışından sıyrılmış sade bir if adeye sahiptir
*Berlin Mektupları'' adlı eseri Tanzimat dönemi seyahat edebiyatının ilk örneklerinden sayılmaktadır.
*Charlottenbourg Sarayı
*Paris Ekspozisyonu
*Cevdet Paşaya Mektup bilinen diğer eserleridir.
* En önemli çevirisi ise Lamartine'nin ''Göl''adlı eseridir. Özgenur YANIKDAĞ
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 3/12
YaraSırtımdan yediğim yanlış hikayelerin izi kalmış
dinlediğim şarkılarda.
Gitmek istemiştim, olmamıştı. Gölgesi kalmıştı
gözlerimde sevdiklerimin. Islak mıydı gözbebeklerim hatırlamıyorum ama,
Sen neredeydin?
Damla damla gitmek vardı gözlerinde. Pusulan
bile yoktu.
Nereye?
Sevmeyi öylesine israf etmiştim ki, kendime bile
itiraf edemedim sevmediğim şeyleri.
Gülüşün kaldı aklımda, bir de hani o dolu
gözlerle bakıp da ağlamadığın anlar, anılar…
Yaş olup akasım gelirdi yüreğinden. Bazen olurağlardım hiç olmadık zamanlarda, bazen seni hiç
sevmediğimi düşünür, ölesiye özlerdim beni
sevdiğin saat dilimlerini. Eğilip kulağına fısıldardım
seni sevdiğimi. Uzundu zamanlar ama ben
beşlerdim, ibadetmişçesine…
Ben hep buradaydım, alnım secdeye varır gibi,
dudaklarım dokunurdu dudaklarına. Ellerim
saçlarında, kanım dolaşırdı kalbinde. Soluk soluğa
bir cenk yeri, terim karışırdı terine…
Sen neredeydin?Uçsuz bucaksız denizlerde kulaçsız kalırdım,
aşamazdım dalgaları, sonra o dağları… hüzünler
misali… sonra kendi gölümde gölgelerle kavga
etmekten yorgun düşerdim. Seni düşlerdim, seni
özlerdim. Kaşlarını çatıp bana bağırmanı dilerdim.
Sen susardın. Ben içimden ağlardım. Dik durmaya
çalışırdım. Hani güçlüydüm ya, gelmesin sırtım yere
isterdim. Sen bakardın, susardın.
Susuz kalmış bedevi misali zihnimin çölünde
dudaklarım çatlardı. Kum fırtınasına yakalanırdım,açamazdım gözlerimi. Gözlerin kapkaranlık bir ela…
Bir bakışın yeterdi oysa.
Sen neredeydin?
Bir tek kelime söylemedim kimseye, gidişine
bahaneler aradım. Hep aynı hikaye…
Yanı başımda kalan gözlerine bakarak ağladım,
yalnızlığıma aldırmam. Sil istemedim bile
gözümdeki yaşları. Kimseye anlatamadım kendimle
yaptığım savaşları.
Peki ya sen neredesin? Cumali KORKMAZ
Kötücül masallar diyarının,
ölü bedenlerine yapışmış, çürükçül ruhlar..
Hapsettiğiniz aşkım kurtulamaz asla hilekar
boyunduruğunuzdan.
Aşınır zaman, kenara vurduğundaki dalganın taşa
yaptığı
gibi kurtulsa bile..
Bir hataydı evvel zaman içinde ve bir hayat aşkı
yoksun içinde..
Her biriniz birer gül parçasısınız ey insanlar.
Kiminiz dal kiminiz diken. Kiminiz taç yapraksınız,
bu yolda ipi çeken.
Ne yazık ki gül bir bütün.
Olmasa bile ihtiyaç,
dikeni de var gülün.
Bi masal kahramanı taç yapraklar,
damla, damla nur dururken, anca diken ararlar..
Sonu varsa da bu masal, sonuna gelmeden uykuya
dalıyor insan.
Uykusunda bi şişe şarap ve biraz da gözyaşı
sayıklıyor...
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 4/12
Seni unutmayacağız, unutursak kalbimiz kurusun!
VEDA
şimdi karşılaşılacak bir sokak olmayacak...
konuşulacak bir köşe başı
içilecek iki yudum çay.
ikinci kez olmayacak içten kahkahalarımız.
buruk,sitemkar,özlemli
...
bu kadar erken değil,daha geçte değil,
hiç olmamalı ölüm…
Begüm ŞAHAN
e
g
ü
m
Ş
A
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 5/12
İ
Silinebilecek her şeyi yırttım Tina. Sevilebilecek herkesi öldürdüm!
Sırf sen seviyorsun diye bütün kediler nankör oldu
Tina!
Emerken yeni doğmuş bebekler annelerinin
memelerini
bütün anneler bebeklerini sütten kesti
bütün bebekler annelerini katletti Tina
Sırf sen seviyorsun diye bütün üzümler alkol oldu
Tina
ve birbirlerini çok seven iki kadeh kırıldı
seni sevmiyorlar artık, unut gitsin Tina.
Sırf sen Katolik bir Hıristiyansın diye
Kudüs’ün vajinasında dişleri büyük bir köpek balığıAteist oldu Tina
sırf sen Katolik bir Hıristiyansın diye…
Senin seçimin bu Tina
sektör olup gidebilirsin bu gezegenden
ya da bu gezegendeki herkesi sadece tırnaklarınla
öldürebilirsin
sadece tırnaklarınla
ya da en iyisi sen sektör et Tina
yak bu gezegenitutuştur paçalarından
bütün denizleriyle yıldızlara sulu şakalar yap Tina.
Sırf sen küfrettin diye bu gezegenle Tanrı’nın
arasında olan
göbek bağı kesildi Tina!
Şimdi istediğin kadar tapabilirsin üç toshacklı
kahramanlara.
Tina!
Adını emip dudaklarımda dilimde ıslattığım
ve
seninle seviştiğimiz o üç saat onyedi dakika
yirmialtı saniye var ya
sus Tina
Sus!Biraz daha günaha sok cümlelerimi
Sus Tina
Sus!
Dinle yalnızca sekeceğim yalnızlıktan yakınan bütün ergenleri!
Sırf sen seviyorsun diye her mevsim yağan o kar var
ya
sen gittin diye bu gece hepsi yatağıma yağdı Tina
artık benden kardan adam bile çıkar yani
anlayacağın
her ne kadar adam olduğum doğru olmasa da kar-lı
bir yatırım olduğum
doğru Tina.
Yatır beni asfalttan kaldırımlara
yatır beni soğuk taş parçalarına
ve sadece dilinle tecavüz et bana Tina dilinletecavüz et! O çat pat konuştuğun Türkçeyi de zenci bir çocuğa
hediye et.
Gittin Tina.
Sektör olup gittin bu boğazına düşkün kentten şimdi sırf sen gidiyorsun diye
hem de bu mevsimde
Silinebilecek her şeyi yırttım Tina. Sevilebilecek herkesi öldürdüm!
Bir tek sana kıyamadım Tina…
Bu şiiri(!) yazan Onur Şahin resmide
seçmiştir. Lütfen değerli küfürlerinizi:
[email protected] a iletiniz, saygılar.
Hazırlayanlar : Devran ARAMGAH
Onur ŞAHİN Redaksiyon : Begüm ŞAHAN
Desenler : Arak ÇALANYAN, Yörük
Soru, öneri, eleştiri ve eserleriniz için
İletişim : [email protected]
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 6/12
Sinema tarihinin en sıra dışı filmlerinden biri olan
“Freaks” şu cümlelerle başlıyor;
“Az sonra izleyeceğiniz yüksek derecede sıra dışı olayı
göstermeye geçmeden önce, bu şaşırtıcı olay ile ilgili bir
kaç sözcük sarf edilmeli. İnanın ya da inanmayın;
göründüğü kadar tuhaf. Antik dönemlerde normalden
sapan her şey kötü talihin işareti olarak görülür ve
şeytanı temsil ettiğine inanılırdı. Felaket ve Kaos tanrıları
her zaman canavar kılığında görünür, adil olmayan
hareketlere ve sıkıntılara, Asya ve Avrupa’nın özürlü
hükümdarlarının ya da sakat insanlarının neden olduğuna
inanılırdı. Tarih, din, folklor ve edebiyat bu sakat
insanların dünyanın gidişatını değiştirdiğine dair bilgilerle doludur. Goliath, Calaban, Frankenstein,
Gloucester, Tom Thumb ve Kayzer William bunların en ünlülerinden sadece birkaçı. Anormal
doğum kazalarının ürünleri rezalet olarak nitelendiriliyor ve bu sakat çocuklar ölüme terk
ediliyordu. Eğer şans eseri bunlardan yaşayan olursa, ona şüpheyle bakılıyordu. Sakatlığındandolayı toplum onlardan sakınıyor, aileleri bu lanetten dolayı her zaman utanıyordu. Bazen de bu
talihsizlerden biri, soyluların dalga geçmesi ve eğlenmesi için bir meydana konuluyordu. Diğerleri
de dilenciliğe, hırsızlığa ya da açlığa terk edilerek yaşamları güçleştiriliyordu. "Güzellik aşkı”
derin kökleri olan, medeniyetin başlangıcına dayanan bir dürtü. Anormal, çarpık yapılı ve sakat
insanlara duyulan bu tiksinti atalarımızdan bugüne uzanan bir süreçtir. Ucubelerin büyük
çoğunluğuna normal insanın düşünce ve duyguları bahşedilmiştir. Kaderleri ise üzücüdür. Bu kişiler
yapay hayatların en kötüsüne itilmişlerdir. Bu yüzden kendilerine, birbirlerini normal insanların
barbarlıklarından korumak için bir ahlak yasası geliştirmişlerdir. Kuralları adanmışlıktır. Birini
incitmek hepsini incitmektir; birini memnun etmek, hepsini memnun etmektir. Birazdan anlatılacak
öykü, bu kuralın yaşamlarına etkisi üzerinedir. Bir daha asla böyle bir öykü filmleştirilmeyecek,
çünkü modern bilim ve teratoloji bu tür hataları hızla dünyanın bünyesinden temizlemektedir.
Kendilerine yapılan birçok haksızlığa boyun eğen, kaderlerini kontrol edecek güce sahip olmayan
anormal ve istenmeyenlerle ilgili bu en ürpertici korku öyküsünü sunuyoruz.
Sessiz sinema döneminin hemen sonrası, 1932 yapımı “Freaks” baş döndüren bir kült.
Gösterime girdikten kısa bir süre sonra, tepkilerden kaynaklı geri çekilmiş. 30 yıl yasaklanmış.
1960’lara gelindiğinde yeniden keşfedilen başyapıt, halen bazı ülkelerde yasaklı olduğu için; bir
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 7/12
kesintiye uğramış. Filmin sonunu içeren yarım saatlik bir kısım söylentilere göre kesilmiş. Öyle
olsa bile yaklaşık bir saatlik uzunluğuyla halen izlenebilir durumda.
Filmi ilginç kılan ise yönetmenin, makyaj ve kostümle yaratabileceği karakterler yerine;
gerçekten de fiziksel deformasyona uğramış insanları oynatmasıdır. Filmin konusu da bir hayli ilginç. Bir sirkte beraber çalışan “hilkat garibeleri” nden birinin
başından geçen yalancı bir aşk serüveni ve alt metinde; bu insanların nasıl güçlü bir ilişkiyle
birbirlerine bağlı olduğu işlenmiş.
Bir diğer ayrıntı, filmin sadece filmden ibaret olmadığı. Vücutlarında çeşitli engelleri
bulunan bu karakterlerin tamamı gerçek kişiler olduğu için filmden sonraki hayatları da benzer
şekilde devam ediyor. Dolayısıyla rolleri hayatlarından birer kesit. Normal insanlara tiksinç gelen
bu karakterlerin birçoğu ise, tabiri caizse, boyundan büyük işler başarmış.
Kolları ve bacakları olmayan adamı ele alalım. Prince Randian; çıktığı şovlarda, elleri ve
bacakları olmadan sigarasını yakmasıyla hayranlık uyandırmış, bir sirk sanatçısı. Dört dil bilen
karakterimiz, ağzıyla ufak tefek marangozluk işleri bile yapabiliyormuş.
Filmdeki zayıf adam Pete Robinson ortalama kırk kilo civarında ama yaklaşık 250 kiloluk bir
kadınla evleniyor ve sahip oldukları iki çocukları arasında 225 kilo fark var.
Johnny Eck belinden sonrası olmayan adam, filmin sonuna doğru silahını temizlediği sahne ile
akıllara da yer edinmiş. Felsefeye, sanata, özellikle de fotoğrafçılığa meraklı ve bu konularda
derin bilgi sahibi. Bu yetenekleri ve hayata pozitif bakış açısıyla tanınmış ve o kadar sevilmiş ki;
doğduğu yer olan Baltimore’da anısını yaşatmak için, eserlerinin de sergilendiği bir müze açılmış.
Zor bir izlenimi olsa da film bıraktığı uyuşturucu etkisinden kaynaklı, “sonraki günün
başağrısı alışkanlığı” sevenler için birebir.
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 8/12
Aynştayn ile tanıştığımda, ortabire gidiyordum. Ancak onun aynştayn olabilmesi için, tanıştığımız günün üzerindenbirkaç hafta geçmesi gerekti.
Ortaokula ilk yazılan olabilmem için annem büyük bir çaba sarfediyordu, bu ne anlama gelecekti, bana nekazandıracaktı bilmiyorum ama, ilkokulum, sekiz senelik zorunlu eğitime geçiş aşamasında aynı anda ortaokula dadönüşünce, yani aslında adı barbaros hayrettin ilkokulundan, ilköğretim okuluna devrilince, ben beşinci sınıfı henüzbitirmiştim ve o zamanlar, devletin beni adım adım takip ettiğini bilmiyordum, bundan, liseyi bitirdiğim sıradagerçekleşen, meslek liseli çıkışlıları meslek yüksekokuluna kapatma fikirleri açığa çıkınca şüphe ettim, ertesi sene sınavaikinci girişimde gerçekleşen sınav sorularının çalınması ve sınavın ertelenmesi skandalıyla emin oldum ki; birileri benim
yaşamamı gözetliyor ve bir yöne doğru çekmeye çalışıyordu, o bir aylık gecikme, benim bir ay ders çalışmadan aylak aylakgezmeme ve dershanede iken aldığım puanların altında bir puan almama sebep oldu, oysa diyorlardaki dershanelerinyaptıkları sınavlar daha zordur, gerçek sınavda, eğer heycanını yenebilir ve bunun da bir deneme sınavı olduğunu farzedersen, daha yüksek bir not alırsın, herkes de öyle yaptı zaten, benim dışımda ve ben sonra üniversiteye girdiğim sıradada anladım ki, işin ucunda amerikalılar vardı çünkü benim okula girdiğim sene yaptıkları yardım sayesinde, okulumuzdanen başarılı sekiz öğrenciyi kendi ülkelerine kaçırıyorlardı, ve bu sebeple bölüm koordinatörümüz sürekli benimle
uğraşıyor, sadece benimle uğraşıyor ve örneğin ben bir dersten cc ile geçmişsem, o dersi bana ertesi sene tekraraldırtıyordu çünkü benim o dersten, dahası tüm derslerden aa ile geçmem gerekiyordu, böyle diyordu bana, ve ben okulagitmediğimde, beni arattıyordu kampüste, ve eğer o an okula girip derse girmediysem beni mutlaka buldurturdu.. çünküona tehbih etmişlerdi, ilk sekize sokmaları gerekiyorlardı beni, ve belki anneme de tembih etmişlerdi, ortaokula ilk yazılançocuk olmalıydım, numaram 1 olmalıydı ve bilinçaltıma kazınan bu numara ile, her yerde 1 numarasına ulaşmak için çabasarfetmeliydim.. ancak bilinçaltı mesajları ile her zaman herkes de aynı sonucu elde edemezsiniz, çok sayın illuminatielçileri.. ve bu sebeple, benim 1 ile ilgili tek takıntım, fanzinlerimin üzerine, bir lira, bir kayme, bir kağıt, bir demir gibifiyatlar koymamla son buldu. Ve tabi birde, bir yan etki olarak, üniversite hayatım boyunca birinci sınıftan ileriyegidemedim, dört sene boyunca ve burada numorolojiye dalıp biraz kehanet ve komple teorileri ile haşir neşir olmakisteyenler için şunu söylememe izin verin; söz konusu kıyamet, 21.12.2012 de değil de, 12.01.2012 de kopacak efendiler,neden derseniz, o gün ben otuz yaşıma gireceğim ve dahası 12.0.120.12 şeklinde irdelediğimiz de bu hiç de kutsal olmayanotuzuncu doğum gününde, illümatik güçlerin otuzbin senedir aradığı gerçeği yakalayacağımızdan eminim, çünkü bir insanotuz yaşına girerken, rakamlar da otuzu ele veriyorsa, 2 artı 1'i deneyiniz bunun için, yanına sıfır, ve dahası toplumunbaşına açtığım cehalet sandığı olarak bilinen sokak edebiyatı da onikinci yılına giriyorsa, ve dahası tüm bu hengamedensıkılmayanlarımız için bugün burada aynştayn'ın hiçbir yer de duyamayacağınız gerçek hikayesini anlatacağını vaat ediyorsa size, illuminatinin tek 34. derece adamı, o zaman söyleyeceklerini de dikkate almaya başlamalısınız.. nediyordum?
Ortaokula yazılabilmem için annem büyük bir çaba sarfediyordu ve biz okula kayıt olmak için, sabahın köründegeldiğimiz de, okulda yasemin adında bir kız vardı, annesi ile beraber bizden önce gelmişlerdi, ama şu işe bakın ki, annemkayıt esnasında hemen seri bir atak yapıp kimliğimi uzattı ve zaten başından beri kurulu olan düzenek işlemeye başladı vebenim o tüm hayatımı değiştireceğine ve zihnimi allak bullak edeceğine dair planlar yaptıkları numarayı bana verdiler: 1
ardından 253 öğrenciye, birer birer numara verdiler ve tek sayılar erkek, çift sayılar kızdı, ve sonlara doğru değişendenge nedeniyle çift numara alan erkeklerin gelecek yaşamlarında cinsiyet değiştirip değiştirmediklerini bilmiyorum ama
okulda diğer çocuklar arasında o talihsiz çift numaralı erkeklerin uzun süre eğlence konusu olduğunu size söyleyebilirimve her neyse dostlar, bu kadar uzun cümle kurmamam gerektiği üzerine aldığım eleştirelere aldırış etmiyor ve cümle veanlam ve nokta ile zaman kaybetmeden her şeyi “ve” ile bağlayıp virgüller yardımı ile konuşmayı sürdürüyorum içimden..çimden bir adamım ben, o nedenle yani..
ortaokula başladığım ilk gün, henüz okulumuz yeni başladığı için ortaokul yaşamına, öğretmen sayısı kısıtlıydı vedersler ilk haft a başlamamıştı ancak ikinci gün sınıfa bir öğretmen girip (ilk gün kimse gelmedi bile boş boş oturduk aradabir müdür gelip kesin sesinizi dedi), camı açtı, masa örtüsünü düzeltti sınıfa şöyle bir bakıp, gülümsedi ve gitti ve ben o g ünanneme gelip bugün bir öğretmen geldi, fen bilgisi öğretmeni imiş ve sınıf öğretmenimiz imiş dedim ve annem degülümseyip ne güzel demişti sınıf öğretmeninin gözüne girmeye çalış, o zamanlar ne demeye çalıştığını bilmiyordum amaüniversitede bunu anladım, çünkü bölüm koordinatörü benim gözüme girmeye çalışıyordu, başaramayınca da öfkelenip“hayatın boyunca sürüneceksin bu gidişle” diyordu ben de ona yılanlar da sürünüyor ama derileri için avlanıyorlardemiştim, üstelik o deriden yapılan şeyleri giyen sümkürükler de senenin belli dönemlerinde deri değiştirdikleri için, bu
daha çok hayvan katliamına neden oluyor, bunu biliyor muydun? Sizi neyin zehirlediğini asla bilemezsiniz efendim..
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 9/12
sonra işte, ben anneme yalan söyledim ve annem benim yalan söyleyebildiğimi henüz bilmiyordu, ben de o zamanlar
yalan söyleyemediğimi bilmiyordum ama zamanla annem beni ben de annemi öğrendim ve sonra bir daha ona yalansöylediğimde gözlerime bakıp olur öyle demekle yetinmişti bir daha olmasın.. mesela ben okuldan erken çıkıp anne derserken bitti dediğim de bana diyordu ki: “olur öyle, öğretmenine söyle, bir daha erken bitirmesin, bunun için para alıyorlaronlar”. Anlıyordum, okula gideyim diye para veriyorlardı bana ve ben de o parayla kitap filan alıp, ya da ateri salonunagidip, okula da yayan gidiyordum çoğu zaman, ta ki bilet yerine kent kart icad edilene kadar.. ondan sonra hayatım zindan
oldu çünkü annem veya babam önceden kartı doldurtuyordu çoğunlukla, ben de napacağını bilemez, bi otobüse binip,bilmediğim bir yere giderdim bazen.. ve işte, çocuklar, daha sonraki bir gün, o pencereyi açan ve anneme bir yalansöylememe sebep olan kadın, sınıfa girdi ve ben fen bilgisi öğretmeninizim dedi, adım filiz, aynı zamanda da sınıf öğretmeninizim. O gün şunu düşündüm: istediğim bir şeyin gerçekleşmesi için, o konu da yalan söylemem yeterli. Buyüzden tanrı yalan söylemeyi yasaklamış, çünkü insanlar o zaman her konuda yalan söylerek istedikleri her şeyin gerçekolmasını sağlayabilirler. Yıllar geçince, bu konuda haklı olduğumu gördüm.. sonra?
Sonra işte, hoca herkesi numara sırasına göre oturttu ve ben 2 numaralı yaseminin yanına düşüp kendimden nefret ettim, çünkü bu kızı sevmiyordum, ben derya'nın yanına oturmak istiyordum ama o da beni sevmiyordu, çünkü onun csınıfından ilhan adında bir sevgilisi vardı arkadaşlar, ve üstelik derya'nın numarası da ondu, on, aradaki dokuz sayıyıekarte edip ona ulaşamazdım, bu imkansızdı ve daha sonra kızlı erkekli oturma grupları son buldu, erkek erkeğe ve kızkıza oturtma kararı alındı ve ben de mustafa adında yine sevmediğim 3 numaralı bir herifin yanına düştüm.. oha diyordum,oha, sevmediğim herkes neden bana yakın konumda mevzileniyor, arka sırada iki ve dört numaralı kızlar, dört numarayı
da sevmiyorum, aşırı çalışkan ve üstelik kibirli, sürekli her şeyi bildiğini sanıyor ve aslında sadece gösteriş yapıyor vedahası sınıf başkanı seçildi bu, ve bana gıcık gidiyor..
sonra işte, sınıftaki kimsenin beni pek sevmediği gerçeği ile yüzleştim, aslında nefret de etmiyorlardı, ben ordadeğilmişim gibi davranıyorlardı, çünkü ben hiç konuşmuyordum, çünkü kekemeydim ve öğretmenler yoklama yapınca,benim adım okunuyor, ve herkes gülüyordu sınıfta, herkes, bazı öğretmenlerin bile güldüğünü görmüştüm,söyleyemiyordum işte, belki burda değildim, belki kekeme değil de burda değildim ben, olamazmıydı yani? Olabilirdi öyledeğil mi? Yalan söylerek sınıfta var olmak istemiyordum, ben sınıfta değildim, ben o günlerde okuduğum kitapta anlatılanafrika nehirlerinde yüzüyordum, ve orada kimse kimsenin adını söyleyince, adı söylenen burda demezdi, kimse kimsenin
adını söylemezdi bile, bir isme ihtiyaçları bile yoktu belki de, toplu olarak isimlendirmişlerdi kendilerini, aslan maymunyılan papağan, falan filan falan filan, olabilir öyle değil mi? Ve hiç insan barınmayan bir çocuk romanında var olan tek çocukolarak, satırlar arasında kayboluyordum, burda değildim, hiçbir yerde değildim, hatta afrika da bile değildim, o kitabın
içinde kaybolmuştum, sonra biri beni bulmasın diye, başka bir kitaba saklanıyordum, burda olmamak için yapabileceğimbaşka bir şey bulamamıştım.. sonra ateri salonlarını keşfettim ve bu kez de okula gitmediğim zamanlar, henüz ortaokuldabile okula gitmiyordum ben ve okula gitmediğim zamanlar anneme yalan söylememek için ateri salonunda öğlene kadarbekliyordum, sonra annem bir şey sormuyordu ve ben ders yapmak için geçtiğim oturma odasındaki köşemde, odamyoktu, oturma odasında kendime bir köşe yapmıştım, ve köşeye geçip, kayboluyordum bir süre.. sonra işte, beklenenhiçbirşey olmadı.. beklenmedik bir şekilde gerçekleşen bir şey oldu ama: aynştayn hayatıma girdi..
bir gün yine, öğretmen yerlerimizi değiştirdi ve herkes istediği kişinin yanına oturabilir dedi ve ben yerimdenkalkamadım, yanıma da kimse gelmedi, ve sonra benim gibi duran bir herifin yanına gittim, oturdum ve sonra edebiyat
öğretmeni gelip ödevlerimizi sordu, ve ben de her hafta yaptığım gibi, defteri açıp, sınıfta geçen derste yazdırdığı şeyinüzerine sorular, altına cevaplar ve bazı satırlara da kırmızı kalemle bir iki üç yazarak, onu gösterdim, bunu evdehazırlıyordum, herif bakıyor, imza atıp geçiyordu, kolaydı, ama turgay, yani yanımdaki çocuk, dersini yapmamıştı vebenden daha zeki olsa da, kurnaz değil diye düşünüyordum, ve hocam defterimi evde unutmuşum dedi, yalan söylüyordu,
öfkeyle baktı hoca ona ve, git evine al gel dedi, evi yakındı, 3 dakika uzaklıktaydı okula, turgay gitti, evden bir defter aldıgeldi sınıfa oturdu, ve hoca gelmeden ona önümdeki onun edebiyat defterini uzattım, çantasından çıkarmıştım o eve gittiğisırada, bana gülümsedi, ödevi yapmamıştı ama defter yalanı da açığa çıkmamıştı, bir kulak çekilmesi ve birkaç hakaret sonrasında, -herif çok kötü hakaretler ediyordu bize- hareketi tamamladı ve bereket olarak da bize arkadaş olmak düştü.Böyle başladık, iki sevilmeyen herif, bir anda, dost olmuştu..
ardından biz, hasan ve hüseyin ve gürkan ile de arkaş olduk ve sonra her tenefüste okulda maç yapmaya başladık,beş kişiydik o yüzden her tenefüs biri hakem olur, ve ikiye iki minyatür kale top oynar, her derse de geç kalırdık ve azarişitip yerimize otururduk. Artık iyice sorun olmaya başladı bizim top işi, hocalar topumuzu alırdı, biz de diğer tenefüssıkıntıdan patlar ama ertesi gün yeni bir topla gelirdik okula. Ta ki bizim kale olarak kullandığımız basket potalarının ikiayağı, (bir potanın iki ayağı vardı, arası da bir metreden azdı), teke indirilene kadar, sırf bizim için müdür okulda bir tadilat yaptı, ve ben o gün yalan söylerek değil ama inat ederek her şeyi değiştirebileceğimi anladım.. ama yanlış anlamışım, inat etmek sadece kendimin değişmemesine sebep oldu yıllar boyunca, dünya hala aynı dünya ve ben hala aynı ufak çocuğum..
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 10/12
sonra ortaokul günleri yol aldı ve sınıf öğretmenimiz turgay'a dedi ki: aynştayn. ona sürekli aynştayn dedi ve sonrabiz de ona aynştayn demeye başladık ve sonra herif kendisini aynştayn diye tanıtmaya başladı: yani benim kendime girdapdemeye başlamamla aynı hikaye.. sonra, çok saygıdeğer öğretmenlerim, zaman geçti, ve yaz tatilinde biz aynştayn ilesatranç oynamaya başladık, başlarda hep o kazanıyordu, bana oyunu da o öğretmişti ama sonra giderek ustalaştım ve yinede masustan yenildiği ve bunu anladığım halde ses etmediğim zamanlar dışında hep o kazanıyordu ama olsun, böylece benikaybetmeye mahkum bir insan olarak hayata hazırladığını düşünüyordu belki de, o aynştayn'dı, herşeyin doğrusunu
bilirdi, bütün dersleri pek iyi idi, ben canım isterse pek iyi alırdım, istemezse sıfır. Mesela resimden sıfır aldım.
Hoca sene başında, 200 sayfalık bir resim defteri aldırttı bize, ben de ona hiçbir şey çizmedim, hoca sınıfa girer,konuyu verir ve masasına oturup kitap okurdu, bazen de tahtaya tebeşirle bir şeyler çizer, bize nasıl adam kuş baykuş veyahelikopter yapıldığını gösterirdi: aah hayır, bunları değil elbette, çok iyi atatürk resmi yapardı kadın, ve yapabildiği başkaşeyler var mı merak ettiğim halde sormaya çekiniyordum çünkü bir gün defterime büyük bir umutla bakarsa, hayalkırıklığına uğrardı, ve bir gün not vermek için herkesi tek tek çağırdı, en yakınındakinden başlayıp, ve herkese pek iyiverdi, herkese, ben hariç. bomboş bir defter, üzerine adımı bile yazmamışım, o derece boş.. ve ortabirde ilk kez zayıf getirip, anneme gösterdiğimde, bana dedi ki, bunu nasıl başardın, başarmak için bir çaba sarfedilmiyor anne dedim,hiçbirşey yapmadım ben bunun elde etmek için.. kızdı bana. Çok kızdı ve ben de ertesi sene resimlerimi evde annemeablama falan yaptırdım, geçip gitti zaman..
ve sonra bir gün, ortaokulun ikinci sınıfı da bitti, yaz tatilinde aynştayn bizim mahalleye geldi ve mahalledeki
çocuklar buraya yabancıları getirmemelisin dedi bana, size ne ya dedim, onlar da dövücez sizi dediler, aynştayn'ın yüzüsivilce doluydu, çocuğu ittiler, bi sivilcesi kanadı diye korktu bir tanesi, kaçalım yüzü kanıyor dedi, diğeri dövelim dedi, ben
de ittim onu, sonra noldu hatırlamıyorum ama ben ne kadar çağırırsam çağırayım aynştayn bir daha bizim mahalleyegelmedi, senin başını belaya sokmak istemiyorum dedi bana, oysa benim başım zaten beladan kurtulmuyordu ki, çingenemahallesinde yaşıyordum ben, hergün bir sorun, her gün bir kavga olurdu mahallede, hatta bazen satırlar ve bıçaklarbaşlardı konuşmaya ve polisler bile giremezdi mahallemize, polisler bile.. sonra bir gün, mahalleyi de kontrol altına almayıbaşardılar, sabahın köründe baskın, birilerini götürdüler, sonra hep devriyeler başladı, oradaki evlerin bazılarını boşaltıpbaşka yere yerleştirdiler filan, sonra ortaokul bitti, ve sonra ben bir gün aynştayn ile karşılaştım yolda, tesadüfen,üniversiteyi kazanmıştı, bilgisayar mühendisliği, ben de kazanmıştım, aziz düzenbazlar sayesinde dünya bankasındanyardım alan birkaç meslek yüksekokulundan birini, ve sonra ona napıyorsun dedim, çalışıyorum dedi, çok çalışıyorum,ama gözlerinden gördüğüm kadarıyla hala ama hala istenmeyen çocuktu o, yüzünde sivilce yaraları vardı, onu seven de
yoktu tahminen okulda, çok azdı veya, ve o, otobüse binip giderken, ben orada öylece kalıp, düşündüm, size anlatmadığım
bir olayı, bana o gün, nasıl yaptın dediği bir olayı düşündüm, sınıfta, matematik dersinde, hoca tahtaya çok zor bir proble myazmıştı, ve bunu bilene yüz vericem ama tahtaya gelip nasıl çözdüğünü anlatıcak demişti, kimse çözemedi onu, bendeftere çözüp aynştayn'a gösterdim ve şaşırdı, çıksana dedi, anlat, yapamam dedim, biliyorsun, onla konuşurkenkekelemiyordum ve o da bana gülmüyordu burda diyemediğim zamanlarda, ve o da yoktu aslında o sınıfta, çünkü evindeliseye ait fizik kimya soruları ile meşgul olan bir çocuktu o, boşuna aynştayn demedi ona sınıf öğretmenimiz, ama o soruyuçözemedi her nasılsa, benden daha az zeki olduğu için değil, aklına gelmedi sadece, hepsi bu, ve sonra hoca soruyu çözdüve ben defterime baktım, her şey aynıydı, her şey, gidilen yol, rakamlar, method, ve sonra işte, ben hayatım boyuncatahtaya kalkıp, o soruyu çözmek istedim, hala bunu istiyorum, ama biliyorum ki, dünyanın en zeki insanı da olsanız, bir işeyaramayacaktır, yüzünüz sivilceli ise mesela, ya da konuşurken kekeleliyorsanız, veya saçınızın bir tarafında beyaz bir lekevarsa, ya da burnunuz normal burunlar gibi değilse, veya eliniz de bir p armak noksansa, anlatabiliyor muyum? Elleriniz
makastansa ya da.. ne yaparsanız yapın, derdinizi anlatamazsınız, ne yaparsanız yapın..
o yüzden, tüm çok saygıdeğer harlequin sendromlu bebekler için de, güzel bir gelecek düşü kurmamaları için,
tavsiyelerde bulunun, çünkü güzel olan her şeyin içine eder bu dünya, o yüzden sen, güzel hissetmediğin halde, kaçıpsaklanmak istersin, ve kaçıp saklanacak, hiç bir yer olmadığı için, evden çıkmazsın mesela, mümkün oldukça çıkmazsın, veiyi hissediyorum dediğin sürece sen, yani böyle iyiyim, şu an iyiyim, üzerine çullanır insanlar ordusu, ve kötü hissediyorumdeseydin de, değişmezdi sonuç, yine çullanırlardı, çullanırlardı çünkü, sorun iyi veya kötü değil, herhangi birşey hissediyor
olmanda yatardı.
Girdap Zack Unthatow
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 11/12
Paul Eluard’a
anlamı yok elimin kıvranışlarının, dokunuş
ancak kan pıhtılaştır ölü zemininde kağıdın çoktandır yabancı iki eski ahbap ya da asırlık eş
öyle yabancı
iyi oyuncu o robot mükemmelliğinde
tıkır tıkır pembe dizi sahihliğinde
elim oynuyor teninde sandırıyor
sanıyorum oynuyor sanıyorum
öyle yalancı
anlatımsız, boş uzaklık beyaz ve siyah
arasında -sahte kurgu- dönüp duruyorum çekiliyorum gerisin geri aramızdaki boşluk
bakışımın biçimini saklıyor
öyle..
7/31/2019 TECELLİ Fanzin 2
http://slidepdf.com/reader/full/tecelli-fanzin-2 12/12
dese
n:
Y Ö R Ü K