t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ felsefe...
TRANSCRIPT
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (MANTIK) ANABİLİM DALI
KLASİK MANTIKTA ÖNERMELER
Doktora Tezi
Şenol ARIDURU
Ankara-2008
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (MANTIK)
ANABİLİM DALI
KLASİK MANTIKTA ÖNERMELER
Doktora Tezi
Şenol ARIDURU
Tez Danışmanı
Prof. Dr. M. Tahir YAREN
Ankara-2008
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (MANTIK)
ANABİLİM DALI
KLASİK MANTIKTA ÖNERMELER
Doktora Tezi
Tez Danışmanı:Prof.Dr.M.Tahir YAREN
Tez Jürisi Üyeleri:
Adı ve Soyadı İmzası
Prof. Dr. M. Tahir YAREN .................
Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ .................
Prof. Dr. Şaban Ali DÜZGÜN .................
Doç. Dr. İsmail KÖZ .................
Doç.Dr.Bayram Ali ÇETİNKAYA ................
Tez Sınav Tarihi:01/08/2008
IV
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ IV
KISALTMALAR ................................................................................................... VII
ÖNSÖZ...................................................................................................................VIII
GİRİŞ …………………………...……………………………………..…………….1
KAVRAM BİLGİSİ…………………………………………………………………1
BİRİNCİ BÖLÜM
KLASİK MANTIĞIN ÖNERME ANLAYIŞI
Sayfa
A-ÖNERME........................................................................................................... 9
B-ÖNERMENİN UNSURLARI.......................................................................... 16
1. Konu ( Mevzu) ................................................................................... 19
2. Yüklem ( Mahmul)............................................................................. 21
3. Bağ (Rabıta) ....................................................................................... 22
C- İSLAM MANTIKÇILARINA GÖRE ÖNERME ÇEŞİTLERİ. .................... 26
1. Yüklemli Önermeler........................................................................... 26
1.1. Olumlu ve Olumsuz Önermeler. ............................................... 26
1.2. Yüklemli Önermelerin Nicelik İfade ( Sûr)leri. ........................ 39
1.3. Yüklemli Önermelerin Değerlendirilmesi................................ 43
2. Şartlı Önermeler……………………………..………..………………45
2.1. Bitişik Şartlı Önermeler. .......................................................... 51
2.2. Ayrık Şartlı Önermeler ............................................................ 54
2.2.1. Hakikiye. ............................................................................ 55
V
2.2.2. Maniatü’l.Cemi. ................................................................. 57
2.2.3. Maniatü’l.Hulu. .................................................................. 59
2.3. Şartlı Önermelerin Nicelikleri (Sûr İfadeleri). ............................ 63
2.3.1. Bitişik Şartlı Nicelik (Sûr) İfadeleri. .................................. .64
2.3.2. Ayrık Şartlı Önermelerin Sûr İfadeleri. .............................. 65
2.3.3. Şartlı Önermenin Belirlisi, Belirsizi ve Tekili ................. . 65
İKİNCİ BÖLÜM
BATI MANTIKÇILARININ ÖNERME ANLAYIŞI
A- BASİT VE BİLEŞİK ÖNERMELER………………………………68
1. Basit Önermeler…………………………………………………...….68
2. Bileşik Önermeler………………………………………………...…..69
2.1. Bileşiklikleri Açıkça Belirtilmiş Olanlar………………………...…71
2.2. Bileşiklikleri Gizli Olanlar……………………………………..…..72
3. Karmaşık Önermeler……………………………………………...…..73
B- ÖNERMELERDE MODALİTE (MÜVECCEHAT)……………..…75
1. Modal Önermelerin Çeşitleri ............................................................ .79
1.1.Aristoteles’te Modal Önermeler ................................................. .79
1.2. Mütekaddimine Göre Modal Önermeler ................................... .81
1.2.1. Zorunluluk ......................................................................... .81
1.2.2. Aristoteles, Farabi, İbn Sina ve Gazali’ye Göre Zorunluluk
. Kavramının Karşılaştırılması ...................................................... 82
1.2.3 . İmkânsız ............................................................................. 85
1.2.4. Mümkün ............................................................................ .86
1.3. Müteahhirine Göre Modal Önermeler............................................ 89
VI
1.3.1. Zorunluluk ......................................................................... .89
1.3.2. Devam ............................................................................... .90
1.3.3. Fiil ..................................................................................... .90
1.3.4. İmkân ................................................................................. .90
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DOĞRUDAN ÇIKARIMLAR
A- ÖNERMELER ARASI İLİŞKİLER (AHKÂM-I KAZAYA)....................... 101
1. Karşı Olum Karesine Göre Önermeler Arası İlişkiler........................... .101
1.1. Çelişik Önermeler ....................................................................... .102
1.1.1. Çelişik Önermelerin Şartları .............................................. 108
1.2. Karşıt Önermeler.......................................................................... 110
1.2.1. Üst Karşıt Önermeler ......................................................... 110
1.2.2. Alt Karşıt Önermeler Önermeler........................................ 110
1.2.3. Karşıt Önermelerin Şartları ................................................ 111
1.3. Altık Önermeler ........................................................................... 112
1.3.1. Altık Önermelerin Şartları................................................. 113
2. Önermelerin Döndürülmesi (Aks) ......................................................... 114
2.1. Düz Döndürme (Aks-i Müstevi) . ............................................... 118
2.2.Ters Döndürme (Aks-i Nakîz) . ................................................... 124
3. Modal Önermeler Arası İlişkiler ......................................................... 125
4. Modal Önermelerin Döndürülmesi. ..................................................... 128
4.1. Olumlu Modal Önermelerin Döndürülmesi ................................ 129
4.2. Olumsuz Modal Önermelerin Döndürülmesi.............................. 130
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME ........................................................... 132
ÖZET......................................................................................................... 135
SUMMARY .............................................................................................. 136
KAYNAKÇA ............................................................................................ 138
VII
KISALTMALAR
9E.Ü.Ed. Fak. : 9 Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
a.g.e. : Adı Geçen Eser
AKM : Atatürk Kültür Merkezi
AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
b. : bin
Bak. : Bakanlığı
bk. : Bakınız
Bşk. : Başkanlığı
C. : Cilt
çev. : Çeviren
dzl. : Düzenleyen
Fak. : Fakültesi
h. : Hicri
Hzl. : Hazırlayan
nşr. : Neşreden
öl. : Ölümü
s. : Sayfa
S. : Sayı
thk. : Tahkik
vd. : ve devamı
Yay. : Yayınları
Y : Yanlış
D : Doğru
IV
ÖNSÖZ
Önermeler konusu mantığın en temel konularından birisidir.
Kavramdan sonra ve Kıyastan önce önermeler konusu gelir. Aristoteles Organon
dediğimiz mantık külliyatının ikinci kitabı olan “Peri Hermenias” (Önermeler
Üzerine) ‘ı bu konuya hasretmiştir. İslam Mantıkçıları da Tasdikat başlığı altında
önce önermeleri işlerler.
Bu konunun genel adı İslam Mantık geleneğinde”Ahkam-ı Kazaya”dır.
Hükmün ifadesi olan önermeler doğru ya da yanlış değerini alırlar. Buna da doğruluk
değeri denir. Önermenin doğruluğu ve yanlışlığı içerdiği hükmün gerçekliğe uygun
olup olmaması ile ilgili görülmüştür.
Mantık için önermelerin tespiti, önerme kalıplarının belirlenmesi çok
önemlidir. Mantıkta asıl önemli olan yargıların dildeki ifadesi olan en temel önerme
formlarının kalıplarının ortaya çıkarılmasıdır. Çünkü bu önermelerle akıl yürütme ve
kıyas yapılmaktadır. Bir bakıma önermeler çalışması dille de ilgilidir. Bir mantık
dilinin gelişmesi kavram mantığı ve önermeler mantığı ilkelerine ihtiyaç gösterir.
Tasavvurâtın ilkeleri ile varlığın rasyonel bir sınıflaması yapılırken, tasdikâtın
ilkeleri ile ise, doğru hüküm vermeyi (yani tam bilmeyi) sağlayarak varlıkla düşünce
arasındaki mütekabiliyeti ortaya çıkarmaktadır.
Bununla birlikte önerme terimi, mantıktaki anlamının biraz daha geniş bir
anlamı için de kullanılır. Buna göre, önerme terimi, yalnızca aktüel bir yargı ya da
inancın sözel ifadesini değil, aynı zamanda bir öneri ya da bir kabul ya da yalnızca
potansiyel bir yargının sözel ifadesini gösterir.
Öneriler ve kabuller, düşünceli ve eleştirel düşünen insanlar arasında, salt
birer öneri ve kabul olmak bakımından önemli bir rol oynar. Fakat eleştirel
V
düşünmeyen, kibirli bir insan, kafasının içindeki her şeyi, tartışılmaz bir sezgi
parçası olarak görür. Aksine, bir bilim adamının temel özelliklerine sahip olan
eleştirel düşünen kişi, bu türden düşünceleri zihninde evirir çevirir, onları yalnızca
öneriler ya da kabuller ya da "önermeler" olarak değerlendirir ve onları eldeki verilerin
ışığında özenerek tahkik eder. Bütün bu öneriler, dilde ifade edildiklerinde, aynı
zamanda önermeler olarak da adlandırılırlar. O hâlde inanılan ya da inanılmayan, ya
da yalnızca anlaşılan ve değerlendirilen bir “düşüncenin, dilde ifade edilmiş olan
içeriği için doğru ya da yanlış olabilen bir hükme “önerme” terimini kullanmak
uygun ve yerinde olur.
Ayrıntıya girmeksizin kısaca konuyu ele alışımız hakkında bilgi vermek
istiyoruz: Çalışma konusu olan tezimizi üç bölüm halinde ele aldık. Birinci bölümde
klasik mantığın önerme anlayışı; ikinci bölümde batı mantıkçılarının önerme
anlayışı; üçüncü bölümde ise doğrudan çıkarımlar ve önermeler arası ilişkileri ele
almaya çalıştık. Olabildiğince filozofların kendi eserlerine müracaat etmeye çalıştık.
Aynı bilgiyi veren kaynakları dipnotlarda ayrıca zikrettik.
Bu Tezin hazırlanmasında maddi ve manevî yardımlarını esirgemeyen,
tez danışmanım Prof. Dr. M. Tahir YAREN hocama teşekkür etmeyi bir borç
bilirim. Ayrıca bu aşamada katkıları olan hocalarıma ve özellikle Doç.Dr. İsmail
KÖZ hocama, Ar.Gör. Necmettin PEHLİVAN’a da yardımlarından dolayı
teşekkürü bir borç biliyorum.
Şenol ARIDURU
Ankara 2008
1
GİRİŞ
KAVRAM BİLGİSİ
Kavram bilgisi Mantığın temel konusudur. Aristoteles Kategoriler
kitabında, İslam Mantıkçıları da Tasavvurat bölümünde bu konuyu ele almışlardır.
Kavramın mantığın giriş konusu olması önermeleri kuran ana öğe
olmasındandır. Kavram Klasik mantığa göre en temel birimdir.
Kavramla ilgili sorgulamalar filozoflara göre farklı yaklaşımların ortaya
çıkmasına sebep olmuştur. Fakat hepsinin kavramdan ortak olarak algıladıkları, bir
objenin zihne ait tasarımı olduğudur. Bu filozoflar arasında, Sokrates’i, Aristoteles’i,
Hume’u ve Kant’ı sayabiliriz.1
Kavram, bir taraftan psikoloji ve bilgi teorisi, diğer taraftan da ontoloji
ile ilgili görülmüş, zihnimizde kavramların nasıl oluştuğu, bu kavramların eşya ile
bağlantısının ne olduğu uzun uzun tartışılmıştır. Bir şeye verilen ad, o şeyin
kavramının bir ifadesi olmaktadır. Biz aynı türden olan şeyleri bir arada
göremediğimiz halde zihnimizde sanki onlar bir aradaymış gibi hepsine şamil bir
tasavvur meydana gelmektedir. Zihnimiz, bu türden olan şeylerin farklı yanlarını bir
tarafa bırakmakta, bize genel bir çerçeve vermektedir.2
Kavram “bir objenin zihindeki tasavvurudur”. Buna fikir (idée) de
diyebiliriz. Bu, objenin tanımının bir kelime ile ifadesidir. Kavram, dil ile ifade
edildiğinde mantıkta “terim” olarak isimlendirilir.3 Buna rağmen neopozitivist
filozoflar, “kavram” yerine, dil içerisinde anlam taşıyan ve tanımlanabilir olan
sözcüklerden, “terim”lerden söz edilebileceğini, “kavram”ın dilden bağımsız bir
1 Özlem, Doğan,Mantık,8.bsk.,İnkılap Yay.,İstanbul 2006., s. 65. 2 Yaren, M.Tahir,Kıyaslarda Kullanılan Bilgiler,Ankara 2003,s.9. 3 Öner,Necâti , Klasik Mantık, Ankara 1991,s.16.
2
mahiyetinin olamayacağını ileri sürmüşler ve bu yolla, “kavram” konusunu mantığın
dışına çıkarmışlardır.4
Bir şeyin kavramı o şeyin bilgisidir. İnsan kavramlar arasında bağ kurar;
onların daha belirginleşmesini sağlar. Bilgi aktarılması da kavramlar arsı bağ
kurularak yapılır. Tek terimle kavram aktarması olmaz. Tek terimle ancak muhatabın
zihinde, o terimin manasını biliyorsa, kendisinde mevcut tasavvur canlanır; yeni bir
şey kazanmaz. Bilgi aktarması ancak hükümle olur.5
“Kavram” ile “hayali” birbirinden ayırmak gerekir. Hayal daima özeldir,
belli bir objenin tasavvurudur. Hayalde niteliğin rolü büyüktür. Bir şeyin imgesi, tek
ve somut bir varlığa aittir. Kavram geneldir, objenin şu veya bu özelliğini taşımaz.
Örneğin, at hayali; rengiyle duruşuyla belli bir atın, görünür gibi zihinde
canlandırılmasıdır. At kavramı ise geneldir. İçerisine bütün atlar girer.6Yine örneğin,
bir çiçeğin hayali yani imgesi, belli bir çiçeğe aittir. Biz bir çiçeği hayal ederken,
zihnimizde belli bir çiçeği yani evimizin bahçesindeki çiçeği anımsarız. Buna
karşılık çiçek kavramı, belli şekil ve özellikleriyle anımsayarak hayal ettiğimiz bir
çiçeği değil, genel ve soyutlanmış çiçeğin tasarımını verir.7
Kavramlar kelimelerden farklıdır. Zira kelimelerin bizzat kendileri
kavram değildir. Kavramlar çeşitli isim halleriyle fiil çekimlerinden bağımsızdır.
Mantık, sözgelimi “ölüyorsun” ile değil “ölmek” ile ya da “sınıflarda” ile değil
“sınıf” ile ilgilenir. Çeşitli kelimeler aynı kavramı ifade ettiği gibi, bir kelime de
çeşitli kavram manası verebilir.8
4 Özlem, age, s. 65. 5 Öner, Necâti, Felsefe Yolunda Düşünceler, Ankara 1999, s.93. 6 Öner, Klasik Mantık, Ankara 1991, s.18. 7 Çüçen, A. Kadir, Mantık, Bursa 1999, s.49. 8 Emiroğlu, İbrahim, Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, İstanbul 1999, s.66.
3
Klasik mantıkta Aristoteles (M.Ö. 384–322) mantığına bağlı olarak
kavram, bir obje veya olgunun düşüncedeki karşılığıdır. Terim ise bu karşılığın dile
getirilmesidir.9 Yani terim, önermenin, kendisine ayrıştığı unsurlar olan yüklem ve
yüklemin kendisi hakkında tasdik edildiği konudur.10
İslam Mantıkçıları terimlerle anlamlar arasındaki ilgiyi sistematik bir
şekilde incelemiş sözleri bu bakımdan mütevatı, müşterek, mütebayin ve müteradif
olarak dörde ayırmışlar, bazen de müşekkek ve müteşabihi de katarak bu sayıyı altıya
çıkarmışlardır.
Mütevatı: çeşitli varlıklara, aralarında ortak olan anlamdan dolayı ,delalet
eden söz olarak tanımlanmıştır. Bundan, aynı tür içindeki varlıklara, o türü ifade
eden terimin delaleti kastedilmektedir. İnsan sözünün Ali ve Ahmet’e delaleti de
böyledir.
Mantıkçıların müşterek derken kastettikleri ise, birbirinden farklı şeylere
aynı adın verilmesi durumunda, iki veya daha fazla şeye ad olan terimdir.
Mütebayinden kasıt birbiriyle hiç alakası olmayan varlıklar için kullanılan
terimdir.
Müteradif ise aynı şey için farklı adların kullanılması durumunda bu
adların birbiriyle olan ilgisini anlatmak için kullanılmıştır.11
Zihin, kavramları, duyulur şeylerin hayallerindeki kavranabilir
biçimlerinden elde eder. Kavram, algılama ile hayal sonucunda, şeyin biçiminin, tek
bir anlamı ifâde edecek şekilde, zihinde kendiliğinden oluşmasıyla vücuda gelir.
Kavramın zihinde teşekkül etmesinde, iradenin bir rolü yoktur. O, bir yargı içerisinde,
konu yahut yüklem olarak düzenlenmediği için, bir iddia bildirmediğinden, nesnesine
9 Çüçen , age, s.49. 10 Aristoteles, Organon III, Birinci Analitikler, Atademir terc. İstanbul 1950,s.5. 11 Yaren , age, .s.11.
4
işaret edip etmemek dışında, doğru yahut yanlış değildir. Kavram ile kategorilerden
hiçbiri, kendi başlarına tasdik ifade etmezler. Yargı, kategorilere mensup olan
kavramların, tasdik yahut inkâr biçiminde birleştirilmesiyle oluşur.12
Gelenbevî (1730–1790), ise kavramı şöyle tanıtıyor: “Biz bir şeyi idrak
ettiğimizde, zihnimizde ondan bir suret hâsıl olur. İşte hâsıl olan bu suretin hariçteki
varlığının zihnimizin özelliği sebebiyle orada canlanması, ilim olur. Hariçteki
varlığına bakılmaksızın bir objenin sadece zihindeki tasavvuru ise kavramdır”13
Kavramlar, temsil ettikleri varlıkların var olanların özelliklerini taşırlar.
Maddî var olanlara delâlet eden kavramlara somut (müşahhas), manevî var olanlara
delâlet eden kavramlara da soyut (mücerret) kavramlar denir.
Kavram zihin dışında gerçekliği bulunan bir var olana delâlet ediyorsa buna
gerçek kavram ( at, insan, göl gibi); eğer zihin dışında gerçekliği yoksa buna gerçek
olmayan kavram ( Anka, dev kavramları gibi) denir.Kavramlar tek bir var olana
delâlet ediyorsa özel, bir sınıfa delâlet ediyorsa genel kavram denilir. Meselâ,
tanıdığımız belli bir Ahmet ya da Çiğdem, Ankara, Adana, özel; insan, şehir genel
kavramlardır.14
İslâm mantıkçıları, kavramların ifadesi için kullanılan vasıtalara “delâlet”
delâlet demişler ve Delâleti de şöyle tanımlamışlardır: “Delâlet öyle bir şeydir ki,
onu anlamaktan başka bir şeyi anlamak lâzım gelir”.15
Verilen örneklerden anlaşıldığı gibi tek bir var olana (sınıfın bir ferdine)
delâlet eden kavramlara özel ya da tekil; bir sınıfa (sınıfın tümüne) delâlet eden
kavramlara genel ya da tümel kavram denilebilir.
12 Türker, Sadık, Aristoteles Gazâlî ile Leibniz’ de Yargı Mantığı, Ankara 2002, s.114. 13 Bingöl, Abdulkuddüs, Gelenbevî’nin Mantık Anlayışı, İstanbul 1993, s.25. 14 Öner, Necati, Felsefe Yolunda Düşünceler, Ankara, 1999, s.92. 15 Emiroğlu, age, s.67.
5
Bir tek şeye delâlet eden sözcüğe “tekil (muayyen ya da cüz’î)” kavram
denir. Tekil kavram, mefhumu sadece bir tek şey olan sözcüktür. Şayet başka
şeylerin de buna müşterek olmasını kastedecek olursak bizzat sözcüğün mefhumu
buna engel olur. Yani tekil kavram mefhumunda ortaklık bulunmasını engelleyen
kavramdır. Tekil kavramlar için doğruluk veya yanlışlık söz konusu değildir, başka
bir ifade ile tekil kavramlar doğrulanmaz ve yanlışlanamaz. Çünkü doğrulama sadece
hüküm bildiren önermede söz konusu olur.
Eğer kavram bir sınıfın tümüne delâlet ediyorsa tümel, bir sınıfın bir
ferdine delâlet ediyorsa tekil kavram denir. Meselâ, şehir, tümel; Ankara, tekildir.16
Tikel kavram ise bir önermede özne durumunda olan ve bir sınıfın bir kısmını
gösteren kavramdır. Örneğin; “ Bazı hayvanlar eklembacaklıdırlar.” tikel
önermesinde “Bazı hayvanlar” tikeldir. Bununla birlikte tümel ve tikel kavramlar,
sadece, tümel ve tikel önermelerin özneleri olmayı ifade ederler. Bu özellikleri
dışında bağımsız bir anlamları ya da tanımları yoktur.17
Bir anlam altında yer alan birçok şeye delâlet eden sözcükler olan tümel
(küllî) kavramlar, mefhumu manasında ortaklığın gerçekleşmesine mani olmayan
sözcüktür. Siyah, hareket, at ve insan sözcükleri tümel kavramlardır. Gazâlî (1058–
1111 ), tümel kavramı “mutlak” kavram olarak da adlandırmaktadır. Dünyada bir
attan başka hiçbir at bulunmasa da at kelimesi, tümel bir kavramdır. Çünkü bilfiil
olarak bulunmasa da bilkuvve olarak ortaklığı mümkündür. “Bu at” denildiğinde ise,
terim tekil olmuş olur. Bundan dolayı “bu güneş” teriminin yerine güneş denirse
tümel bir terim kullanmış olur. Çünkü birden fazla güneş takdir edilmiş olsaydı bu
16 Öner, Necati, Klasik Mantık,Ankara,1991., s.18. 17 Özlem, age, s.71.
6
ismin altına girerdi. Bu isimler türlerin ve cinslerin isimleridir, manaları ise
külliyet’ül-amme’dir.18
Tümellerle ilgili sorulan sorular, her zaman düşünenle düşünülen
arasındaki ilişkiyi aydınlığa kavuşturmada büyük rol oynamıştır. Tümelleri anlamak,
kavramak; düşünmeyi, düşünme sürecini anlamaya, kavramaya başlamak için son
derece önemlidir.19
Prophyrios (233–304) Aristoteles’in mantık kitaplarına giriş olarak
yazdığı “İsagoji” adlı kitabında cins, tür (nevi), ayırım, hassa ve ilinti’den
bahsetmiştir.20
Gazâlî’ye göre, özsel (zâtî) olan nitelik, cins, tür ve ayırım (fasıl) olmak
üzere üç kısma ayrılırken, ilinti (âraz), özel ilinti ve genel ilinti olmak üzere iki kısma
ayrılır.21
Beş tümelin kolayca anlaşılabilmesi için Prophyrios Ağacı denen şu
şemayı göz önünde bulundurmak faydalı olur:
18 Çapak,İbrahim , Gazâlî’nin Mantık Anlayışı, Ankara 2005, s.40–41. 19 Çapak, age, s.49–50. 20 Öner , age, s.24. 21 Çapak, age, s.50.
7
Varlık
Prophyrios cinsi şöyle tanımlıyor: “Bir tek varlığa nispetle herhangi bir
tarzda bulunan fertler topluluğudur”. Başka deyimle “altında türlerin sıralandığı
şeydir”. İslam mantıkçılarının tanımı daha açıktır: “Cins gerçeklikleri (hakikatleri)
çeşitli olanlardan, “Bunlar nedir?” diye sorulunca verilen cevaptır”. Meselâ, insan,
kuş…nedir? Denilince verilecek cevap “hayvandır” olacaktır. Hayvan bir cinsin
ifadesidir. İçlem açısından da cinsin tanımı yapılabilir: “Cins bir vasıflar yığınıdır”.
Aristoteles’in tanımı da içlem açısındandır: “Cins birçok türde ortak olan ve cevher
kategorisinde onlara yüklenebilen şeydir”.
Tür: Gerçeklikleri aynı olan birçok şeye “Bunlar nedir?” diye sorulunca
verilecek cevaptır. Meselâ, Ali, Ahmet, Fatma vs… nedir? Diye sorulunca “insandır”
denilir. İşte insan bir türdür. Prophyrios’un tanımı: “Tür, cins altında sıralanan ve
cinsin öz bakımından kendisine yüklendiği şeydir”.
Cismi olmayan Cismi olan
Cansız Canlı
Duygusuz Duygulu(hayvan-animal)
Akılsız Akıllı(insan)
8
Ayırım(fasıl): Ayırım, cins içinde türü gösteren karakter veya karakterler
toplamıdır. Ayırımın izahında Port-Royal mantığı daha açıktır. İki türlü bir cins
düşünelim, her türün cinste bulunmayan bazı şeyleri ihtiva etmesi zorunludur. Aksi
takdirde yalnız cins vardır. Yani türlerin ihtiva ettiğini cins de ederse, cins ve tür
ayırımı yapılmaz. Böylece cinsten farklı olarak her türün ihtiva ettiği birinci esas,
vasıf ayırımıdır. Her türün kendisine has ayırımları vardır. Meselâ, cisim ve ruh,
cevher’in iki türüdür. Cisim öyle bir şey ihtiva etmesi gerekir ki cevherde olmasın,
ruhun da öyle. Cisimde birinci olarak gördüğümüz bu ayrı vasıf, yayılım (étendu)dır,
ruhunki ise düşüncedir. Öyle ise cismin ayırımı yayılım; ruhun ayırımı ise
düşüncedir.
İslâm mantıkçıları bu üç tümele özsel tümeller (külli-i zati) der ve
tanımlarını şöyle yaparlar: “nelikler (mahiyet) birisi kendisine eşit diğeri kendisinden
genel olmak özere iki “cüz” den meydana gelmiştir. İşte nelike tür, genel cüz’üne
cins; eşit cüz’üne ayırım denir. Meselâ, insan neliki (mahiyeti) hayvan ile konuşan
(natık)dan dünyaya gelmiştir. Burada, hayvan cins; insan tür, konuşan ayırımdır”.
Yine örneğin; “nefesli çalgı” genel kavramı cins, “saksafon” genel
kavramı ise tür olacaktır.22
Hassa: Hassa bir türe ait olan ve zorunlu olarak ayırıma bağlı bulunan
vasıftır. Prophyrios’a göre dört türlü hassa olur:
1. Türün bazı fertlerine ait olan hassa. Meselâ: Hekimlik insanın
hassasıdır ve bazı fertlerine aittir.
2. Türün bütün fertlerine ait olan hassa. Meselâ: İki ayaklı olma
insanın bütün fertlerine ait olan hassadır.
22 Özlem, age, s. 90.
9
3. Türün fertlerine belli bir anda ait olan hassa. Meselâ: İnsanın
ihtiyarlarınca saçlarını ağarması gibi.
4. Türün bütün fertlerine ait olmakla beraber daimi değildir.
Meselâ: İnsan için gülme bu tip hassadır.
İlinti: Aristoteles ilintiyi şöyle tanımlıyor: “ilinti ne tanım ne
hassa, ne de cins olmayıp nesneye ait olan şeydir veya hangisi olursa olsun bir tek ve
aynı şeye ait olabilen veya ait olmayan şeydir. Söz gelimi oturmuş olmak aynı bir
varlığa ait olabildiği gibi ak da böyledir, çünkü hiçbir şey aynı nesneyi kâh “ak” kâh
“ak-olmayan” olmaktan alıkoyamaz”. Bu şu demektir: İlintinin ait olduğu şeyin
varlığı ilintiye bağlı değildir.
Bu iki tümelin tanımlarında da İslâm mantıkçılarının tanımları daha
açıktır. İslâm mantıkçıları, hassa ile ilintiye “ilintisel tümel” (küll-i arızî) deyip şöyle
tanımlarlar: “Bir türe bir takım sıfatlar ilinti olur. Bu sıfatlar eğer bir türe ait ise
hassa, çeşitli türlere mahsus ise ilinti denilir”. Meselâ: Gülmek insanın hassası,
uyumak ilintisidir. Çünkü gülmek vasfı yalnız insan türüne hastır, uyumak ise bütün
hayvanlara has bir niteliktir.23
“Beş tümel kavramı açıklamak üzere Prophyrios’un İsagoji’yi yazdığı, bu
kitabın mantıkçılar tarafından daima Aristoteles’in Organon’u ile birlikte ele alındığı
bilinmektedir. İbn Sina , Prophyrios’un birinci bölümünde beş tümeli açıklayıp ikinci
bölümde de onları karşılaştırdığını , bu karşılaştırmanın hem çok baştan savma
olduğunu hem de birinci bölümde söylenenlerden fazla olarak yeni bir şey
içermediğini söyleyerek onu eleştirmektedir.
23 Öner, age, s.24–28.
10
Prophyrios Ağacı olarak bilinen bölümlemeyi de yetersiz bulan İbn
Sina‘nın, bu şemaya yönelttiği eleştirilerden biri de, burada meleklere yer verilmemiş
olmasıdır. Prophyrios’a yöneltilen daha temel bir eleştiri de “cins” ve “türü”
tanımlarken ”bir kavram bilinmesi kendisine bağlı olan bir kavramla tanımlanamaz”
kuralına uymamış olması yönündendir.
İhvanu’s-Safa ‘nın Prophyriosu eleştirdiği nokta ise”ferdin” İsagoji’ de
muhtevasına dahil edilmesi gerekliliği hakkındadır. Mademki İsagoji bir terminoloi
çalışmasıdır, bu çalışmada türün altında yer alan ferdin de söz konusu edilmiş olması
gerektiğini söylemektedir.”24
24 Yaren , age, .s.18-19.
11
BİRİNCİ BÖLÜM
KLASİK MANTIĞIN ÖNERME ANLAYIŞI
A. ÖNERME
Kıyasların yapıları gereği tümel bilgiden hareketle elde edilen bir akıl
yürütme türü olduğunu biliyoruz. Bu da tümel önerme olmaksızın hiçbir şekilde
kıyas yapılamayacağı anlamına gelir. Kıyas tam anlamıyla tümel önermelere
dayanmaktadır. Bu nedenle önermeler konusunu çok iyi kavramak ve öğrenmek
zorundayız.
Aristoteles; önermeyi, bir şey hakkında bir şeyi onaylamak veya o şeyi
onaylamamaktır şeklinde tanımlamıştır.25 Olumlu olduğunda bir şeyin, bir şey
üzerine hüküm verilmesi; olumsuzunda ise bu hükmün kaldırılması vardır.26
Fârâbî (Ö.950)’ye göre hüküm bildiren, yapısı ve şekli gereği doğru;
yahut yanlışlıkla nitelenebilen söze “önerme” denir. Hüküm bildiren söz dışındaki
söz türleri ise doğruluk; yahut yanlışlıkla nitelenemez. Bununla birlikte, bir istek
cümlesiyle birinden bir şey istendiğinde, isteğin mümkün olması ve yerine
getirilmesi durumunda bu sözün doğru olduğu; mümkün olmayan bir şey
istendiğinde ise yapılamamasından dolayı yanlış olduğu düşünülmüştür. Ancak
Fârâbî'ye göre yargı bildiren söz dışındaki diğer söz türleri, doğruluk yahut
yanlışlıkla nitelenemezler. Sadece daha önce geçen sözle ilişkili olmaları gibi geçici
bir durumdan dolayı doğru; yahut yanlış olurlar. O’na göre hüküm bildiren söz,
bilfiil diğerleri de bilkuvve (fikren) doğruluk; yahut yanlışlıkla nitelenebilir.27
25 Aristoteles, age, s. 3 26 Mehdi Fadlallah, Medhal ila ilmi’l- Mantık, Beyrut 1990, s.90. 27Türker Sadık, ‘ Farabi de Dil ve Mantık İlişkisi’ , Kutadgubilig , S.1, Ocak –2002,s.137.; İbn Sînâ, Remarks and Admonitinons Translated by Şhams Constantine Inati, Logic, s. 22.
12
Klasik kaynaklarda önermenin tanımında geçen Fârâbî’ye göre tasdik,
üzerinde hüküm verilmiş herhangi bir şeyin zihin dışındaki varlığının, zihinde var
olan şekliyle aynı olduğuna inanılmasıdır. Doğru ise zihin dışındaki şeyin, insan
zihnindeki şekille aynı olmasıdır. Buna göre tasdik, hakikatte doğru ve hakikatte
yanlış olan her şeyin tasdikidir.28 Ancak her söz bir tasdik ya da inkâr ifade etmez.
Sadece belli bir yargı ifade eden, bilgi veren sözler önerme olabilir. Önermeden
bahsedebilmek için hem “form” hem de “içerik” bakımından bazı şartların olması
gerekir.
Diğer bir ifadeyle konu ve yüklem bütünlüğü içinde önerme hâline
getirilebilen her terkip, söz yani bir cümledir. Meselâ; "Zeyd giden" (Zeydun
zâhibun) sıfat tamlamasına "-dır" (inne) eki bitiştirildiğinde, "Zeyd gidiyor" (inne
Zeyden zâhibun) ifadesi elde edilir. Müfret lafızlardan bir kısmının diğeriyle
birleşerek oluşturduğu birçok terkip türü vardır. İki ad, biri niteleyen diğeri nitelenen
olmak üzere bir terkip oluşturur. Buna örnek olarak: "Amr ayrılıyor" (Amrun
muntâlikun) denebilir. Bu örneklerde adlar, biri niteleyen ve diğeri de nitelenen
olmak üzere bir terkip meydana getirmiştir. Terkibi oluşturan iki addan niteleyene
(es-sıfatu) gelince; "Zeyd gitmektedir." (Zeydün hüve zâhibun) örneğindeki gibi, "o"
(hüve) zamiriyle bitiştirildiğinde ifadenin anlamını bozmayan veya "o" zamirinden
sonra gelebilen bütün lafızlar niteleyendir (es-sıfat). Meselâ: Her ikisi de ad olan
"at" ve "hayvan" lafızlarından terkip edilen "At hayvandır" (el-ferasu hüve
hayvânun) cümlesinde "o" zamiri "hayvan" kelimesinden sonra da gelebilir. Arap
dilbilimcileri, niteleneni (el-mevsûf), kendisine dayanılan (müsnedün ileyh),
kendisinden haber verileni (muhberun anh) ve niteleyeni ise dayanan (el-müsned),
28 Fenârî, Fevaidu’l-Fenariyye, s.32;Cevdet,Ahmet, Miyar-ı Sedat, s.26.
13
haber yahut kendisiyle haber verileni (muhberun bih) diye adlandırmışlardır. Bu
adlar aynı şeyi ifade ederler. "Zeyd", hem nitelenen, hem kendisine dayanılan hem de
kendisinden haber verilendir: "Gidiyor" ise hem niteleyen, hem haber ve kendisiyle
haber verilen, hem de dayanandır. İfade içinde lafızların çoğaltılması, bir lafzın
diğerinin yerine konulması (et-tebdil), sözdizisinin (et-tertîb) değiştirilmesi; yahut
süslenmesi (et-tahsîn) suretiyle ifadede genişleme (tevessû' fi'l-ibare) meydana
gelir. Sözün özünüyse, mantıkta önerme adı verilen ifade oluşturur. Demek oluyor ki
önermenin çeşitli yöntemlerle genişletilmesi mümkündür.29
Kendisini meydana getiren unsurlar (konu ve yüklem) bir bağ ile
birbirine bağlandığı; doğruluk veya yanlışlık ihtimali gösterdiği zaman tam olur ve
böyle bir söze önerme denir. İşte bu şekilde konu ile yüklemin bir bağ ile birbirine
bağlanmasıyla meydana gelen tam söze önerme denir. Mesela: ‘‘İnsan cevherdir.”30
önermesinde olduğu gibi.
“Gâzâlî (1058–1111 )’ye göre önerme, zatı itibariyle iki tekil parçaya
ayrılır: Birincisi, haber diğeri ise kendisinden haber verilendir. “Zeyd ayaktadır.”
dendiğinde “Zeyd”, kendisinden haber verilen; “ayaktadır” kısmı ise haberdir. Yine
“Âlem hadistir” dendiğinde, âlem kendisinden haber verilen, hadis ise haberdir.
Gâzâlî, nahivcilerin önermenin ilk kısmını mübteda ikinci kısmını ise haber;
kelamcıların birini vasıf diğerini mevsuf; mantıkçıların birini konu (mevzu) diğerini
yüklem (mahmul); fakihlerin ise birini önerme diğerini kendisine hükmedilen olarak
adlandırdıklarını ifade eder. Yukarıda da geçtiği gibi Gâzâlî, konu için mahkûmun
29 Türker,age, s.137. 30 Ahmet es-Safi, Tevdihu’l-Mantıkı’l-Kadim, s.62.
14
aleyh, yüklem için ise haber ifadelerini kullanmaktadır. Fakat o, genellikle
mantıkçıların isimlendirmesini kabul etmektedir.” 31
Urmevi(1350–1430)’ye göre önerme; özne, yüklem ve bunlardan birini
diğerine bağlayan bir nispetten oluşmaktadır. 32
Yüklem, isim değil de fiil olursa, cümle de isim cümlesi değil, fiil cümlesi
olur. Bu durumda fiiller, hem üç zamandan birine delalet eder, hem de bağ olur.
Nitekim: “Hava açıldı.”, “Hava açılır.”, “Hava açılıyor.”, “Hava açılacak.”
dediğimizde “hava” konu (mahkûm aleyh); açıldı, açılır, açılıyor, açılacak fiilleri
hem yüklem (mahkûm bih) hem de bağ olur.33
İbn Sînâ, önce müellef ve mürekkeb lafız dediği söz’ü açıklar. Bu
terkipler içinde haber niteliği taşıyanla taşımayanı şöyle ayırmaktadır: İlimlerde
yararlı olan ya kavramların öze ait ve ilintiye ait tarif ve benzerleri kanalıyla
kazanılması şeklinde yapılan- sınırlama yoluyla yapılan- terkiptir; ya da tasdikatın
kıyaslar ve benzeri akıl yürütme işlemleriyle elde edilmesi şeklinde haber ifade eden
terkiptir.34
Örneğin: Bir öğretmen “Sayfa doksan dokuzu açın.” dediğinde bu
ifadenin birincil amacı bir emir iken, bu ifade yine de Öğretmen “Ben sizden doksan
dokuzuncu sayfayı açmanızı istiyorum.” demiş gibi bir kesinlik gösterir. Ancak bu
kesinlik ikinci sıradadır. Aynısı soru cümleleri vb. için de geçerlidir.; ancak kesinlik
ifadelerinde durum farklıdır: Bunların birincil amacı kesinlik göstermektir.35 Gâzâlî,
ilimlere ve kıyasa ulaştıran burhânları elde etmenin; ancak haber cümleleri ile müm-
31 Çapak, age s.103. 32 Urmevi, age s.28. 33 Ahmet Cevdet, Miyar-ı Sedat,İstanbul,1903. s.26-27 34 İbn Sînâ, eş-Şifa, III, s.31-32; İşârât, I, s.267-268. 35 İbn Sînâ, Mantık el-Meşrikiyyin, s.60.
15
kün olduğunu ve bu tür cümlelerin “önerme” ve “kesin söz “ (el kavlu’l-câzim)
olarak isimlendirildiğini ifade eder.
Buna göre haber, bir kimsenin bir şey hakkında ârazla (ilintiler) değil;
zatla (öz/cevher) doğrudur veya yanlıştır dediği şeydir. Yani kendisiyle doğrudur
veya yanlıştır sonucuna varılan hükümdür. Çünkü böylece hakkında konuşulan şeye
“doğrudur” veya “yanlıştır” demek mümkün olur. Meselâ: “Âlem sonradan
olmadır.”, “Güneş doğmuşsa yıldızlar gizlenmiştir.” veya “Âlem ya sonradan
olmadır ya da öncesizdir.” diyen bir kimseye doğru söyledin; “İnsan taştır.”, “Güneş
doğmuşsa yıldızlar görünür.”, “Zeyd ya Irak’tadır ya da Hicaz’dadır.” diyen bir
kimseye de yanlış söyledin denilebilir.36
Urmevi’ye göre, tekil söz, dinleyeni -mananın zihnine oturması
bakımından- tatmin eder; onu işiteni tatmin etmiyor. İki isim veya bir isim ve bir
fiilden oluşuyorsa sınırlayıcı bir hükümdür; çünkü birincisi ikincisiyle
sınırlanmaktadır. Böyle değilse, bir isim, bir edattan; bir fiil ve bir edattan oluşan
bileşik gibidir. Urmevi, önermede olması mümkün olmayanlarla ilgili bazı iddia ve o
iddialara verilen cevapları şu şekilde ele almaktadır: İlkin Kelamın, ancak iki isim
veya bir isim ve bir fiilden oluştuğu, onun da nida ile nakzedildiğidir. Bu iddiaya,
“nidanın ancak fiilin takdirinde olabileceğiyle” cevap verilmiştir. Bu kez de, eğer
böyle olsaydı kendisinde doğruluk ve yanlışlık bulunurdu.” denilmiştir. Buna da
şöyle cevap verilmiştir: “Fiilin takdirinde bulunan şey, kurucu (inşa) değil de tıpkı
ve benzerleri gibi tamamlayıcı (ukud) lafızlara delalet eden haberler olduğu zaman
o, doğruyu ve yanlışı içerir.” şeklinde olmuştur.37
36 Çapak ,age, s.102.
16
Fenari(1350–1430), inşailerin (dilek/istek) önerme olarak kabul
edilmemesinin gerekçelerini açıklarken şu ifadeleri kullanmaktadır: Sözün (kavl)
doğruluğu vakıaya veya itikada veyahut ikisine birden uyulması ya da
uyulmamasıdır. İnşai ve takyîdî (şartlı) mürekkeblerde hüküm yoktur. Çünkü
hüküm, nispetin her iki tarafında vakideki durumu bildirmektir ki bu bildirme mazi,
hal veya istikbal olabilir. İnşai mürekkeblerde ise bu bildirme yoktur ve bu sebeple
de önerme olamazlar.38
Bileşik lafızlar konusunda açıklandığı üzere terimler arasında tam bir
bağıntı ile bilgi ifade eden ve vakıayı anlatan cümleye “haber cümlesi” denir.
Habere ait alakayı, akılla kavramak, onaylamak demek olduğundan haber cümlesi,
onayı da içine alırsa buna önerme (kazıyye) denir. 39
B. ÖNERMENİN UNSÛRLARI
Aristoteles’e göre fiil ne tasdik ne de inkâr ifade eder. Çünkü “-dır”,
olacak, idi, olmaktadır…” gibi deyimler birtakım fiillerdir ve onlar kendi öz
anlamlarına zaman anlamını eklerler.40 Ona göre “dır” fiilinin giremeyeceği,
“Seyahatte olur”, “Geziniyor” gibi önermelerde yerleştirilmiş olan fiil, tatbik olunan
“dır” fiiliymiş gibi aynı sonucu verir.41 Aristoteles’te önermenin unsûrları üç tanedir:
Konu, yüklem ve bunları bir birine bağlayan bağ (kopula).42 Kopula yüklem ve konu
37 Urmevi, age, s.11. 38 Fenârî, Fevaidu’l-Fenariyye, s.32. 39 Ahmet Cevdet, age, s.26. 40 Aristoteles, age, s. 22. 41 Aristoteles, age, s. 25. 42 Kopula: Klasik mantıkta, kategorik bir önermenin öznesiyle yükleminin birbirine bağlayan terimdir. Kopulanın işlevinin ne olduğu konusu Permenides’ten başlayarak yalnızca mantık tarihini değil, fakat felsefe tarihini de kaplamış olan tartışmalara neden olmuştur. Buna göre “Sandalye vardır” önermesinde olduğu gibi, kopulanın her şeyden önce bir şeyin var olduğunu ifade eden ontolojik bir işlevi vardır. Bu çerçeve içinde kopula, gerçekten var olanlara olduğu kadar, yalnızca düşünülmüş ya da hayal edilmiş olan varlıklara da yönletimde bulunabilir. Kopulanın mantık açısından işleviyse, bir önermede kendi başların ayrı duran iki ayrı terim arasında bir bağ kurmak, özne ile yüklem arasında bir bağıntı bildirmektir.(Ahmet Cevizci-Felsefe Sözlüğü, s. 317). Mantık alanında pek ilerleme olmadan geçen uzun yılların ardından gerçek bir devrim gerçekleştiren Frege’nin çalışmaları, önermenin yapısıyla ilgili yeni bir görüşe yol açmıştır. Özne ve yüklemden oluşan önermeleri, varlık
17
arasında içerme yoluyla bir bağ kurmaktadır. Örneğin “Bütün filozoflar
düşünürlerdir.” Bu cümle değişik bir ifade tarzıyla “Eğer herhangi bir kişi filozof ise
o kişi düşünürdür.” şeklinde ifade edilebilir; “Hiçbir politikacı düşünür değildir.”
önermesindeki Kopula politikacı sınıfıyla düşünür sınıfı arasında herhangi bir ortak
yönün olmadığı şeklinde anlaşılır. Bir başka ifadeyle “Eğer bir kişi politikacıysa
düşünür değildir.” sonucu çıkar. Yeri gelmişken: Kopula’nın aynı zamanda bir sınıf
mensubiyetini ifade ettiğini de söyleyebiliriz. “Sokrates bir filozoftur.”
önermesindeki konu olan Sokrates’in filozof oluşu onun filozoflar sınıfına üye
olduğunu da ifade eder.43 Aristoteles, “Seyahatte oluyor”, “Geziniyor.” gibi sonu
“yor” ekiyle biten önermeleri ele almıştır. Buradaki Kopula ile ilgili harf el-ceza
diğer bir deyişle “al-rabıta li cevab eş-şart” cevabı duruma bağlayan edat: “Sonucu
ve öncülü bağlayan edattır.” ifadesini kullanabiliriz.44
“Mütekaddimin’den olan araştırmacılar “nispet beyne beyne (orta
nispet)” adını verdikleri bizatihi nispet ile ittisal (birleşme) ve infisali (ayrılmayı)
yukarıdaki üç cüzün dışında saydılar. Bununla beraber Gelenbevî (1730–1790),
İsaguci şerhinde, önermelerin cüzlerinin dört olduğunu iddia edenlere göre hükmü,
önermenin dördüncü cüzü olarak zikrettiklerini söylüyor ve bunu, nispetin vuku
bulmasını veya vuku bulmadığının idrakidir diye tanımlıyor. Gelenbevî, Âlâ Mîr al-
Tehzib’de ise, müteahhirine göre önermenin dört cüzü olduğunu ve “nispet-i tamme-i
haberiyye”ye müteahhirinin “hüküm” adını verdiklerini açıklıyor. Hâlbuki
mütekaddimine göre icap (olumluluk) ve selbin (olumsuzluğun) çıkış noktası olan
bildiren önermelerden ayırmamız gerektiğini, zira özneyi yükleme bağlayan kopulayla (dır) var oluşsal (dır) arasında bir ilişki bulunmadığını dile getiren bu yeni görüş özne-yüklem formundaki önermeleri, üç parçaya değil de, “Ahmet” ve “dazlaktır” gibi iki parçaya ayırır. Önerme, ‘Ahmet’e dazlaklık yükler. Varlık bildiren önermeye gelince bu, özne-yüklem formunda ifade edilemez. Bunun için matematikteki değişken fikrine ihtiyaç duyarız. ‘Ahmet vardır’ önermesi bize, Ahmet olan bir şeyin bulunduğunu söyler. (Ahmet Cevizci-Felsefe Sözlüğü, s. 403-404). 43 Yıldırım, Cemal, Logic, Ankara, 1973. s.34. 44 İbn Sînâ, Remarks and Admonitinons Translated by Şhams Constantine Inati, Logic, s.79.
18
nispetin tasavvuru yoktur. Müteahhhirine göre ise konu ile yüklem arasında sabit
olan nispetin idraki hükümdür ve bu önermenin bir cüzüdür. Bunun ispatı ise
müteahhirinin tetkikleri arasındadır. Bu sûretle Gelenbevî, müteahhirinin görüşünü
kabul ederken, nispet beyne beyneyi inkâr eden mütekaddiminin bu iddiasının batıl
(geçersiz) olduğunu söylüyor.
Gelenbevî’ye göre bu hususta mütekaddimin ile müteahhirin arasındaki
anlaşmazlık konusu, sadece olumluluk ve olumsuzluğun çıkış noktası olan nispetin
isbatında değildir. Bilakis başka ihtilaflar da vardır. Nispet beyne beyne, kendisine
hükme ait idrakin taalluk ettiği nispetin manasıdır. Bu da “vaki olma” veya “vaki
olmama” dan ibarettir. Bu ikisi mütekaddimine göre yüklemin iki sıfatıdır. O ikisinin
anlamı, konu ile yüklemin ittihadı (birleşmesi) veya adem-i ittihadı
(birleşmemesi)’dir. Öyleyse “Zeyd ayaktadır.” sözünün anlamı, “ayakta olma”nın
“Zeyd” ile birleşmesidir. Yine aynı şekilde “Zeyd ayakta değildir.” sözünün anlamı
ise “ayakta olma”nın “Zeyd” ile birleşmemesidir.
Müteahhirinin görüşüne göre ise, o ikisi nispet beyne beynenin iki
sıfatıdır. Nispet beyne beyne, konu ile yüklemin birleşmesinden ibarettir. O hâlde bu
ikisinin anlamı, bizzat özünde uygun olması veya uygun olmamasıdır. Öyleyse
“Zeyd ayaktadır.” sözünün anlamı, “Zeyd” ile “ayakta olma”nın uygun olmasıdır.
“Zeyd ayakta değildir.” sözünün anlamı ise, “Zeyd” ile “ayakta olmanın” uygun
olmamasıdır.
Gelenbevî’ye göre önermenin kesinleşmesinde bir de dördüncü unsûr
(iz’an) vardır. İz’an: Konu ile yüklem arasındaki ilişkinin (nispetin) vuku bulması
veya bulmaması idrakine kalpten kesin inanmaktır.”45.
45 Bingöl, age, s.44-46.
19
Önermenin iki isimden veya bir isim ve bir fiilden oluştuğunu göz önünde
tuttuğumuzda “konu” görevini gören ismin tabiatına değinmek istiyoruz. Eğer
manası tek ise ve bir tek şeyi ifade ediyorsa buna âlem “özel isim” ; bir tek şeyi ifade
etmiyorsa “cins isim” denir. Eğer içine giren fertlerin hepsi o ismi alıyorsa buna
distributif (mütevati)’ denir. Örneğin: “insan” gibi. 46
Urmevi “Eğer lafız bir anlama ve bir zaman sıygasına işaret ederse buna
“kelime” denir. Bunun dışında tam bir manaya işaret ederse yani tek başına bir şeyin
anlamından haber verebiliyorsa buna da “isim” denir. Aksi takdirde bu ikisi dışında
kalana da “edat” denir.”demektedir.47
1.Konu ( Mevzu):
Önerme ikiden çok terimle yapılmış doğru ya da yanlış olabilen sözdür
yani bir hükümdür demiştik.. Burada konu, kendisine hükmedilen (mahkumu’n
aleyh) terimdir.48 Hüküm için “kendisi üzerine hükmolunacak bir şey” ile
“kendisiyle hükmolunacak diğer bir şey”in var olması zorunludur.49 Örneğin;
“Tebeşir beyazdır.” önermesinde “tebeşir” yüklenileninin bulunması zorunludur.
Yoksa bu önerme anlamsız olur yani önerme olmaktan çıkar.. Konu, bazen tekil,
bazen de birleşik terimlerden meydana gelebilir. Fakat bileşik terimleri tek bir
terimin karşılaması da görülen bir durumdur. Örneğin; “Konuşan hayvan, ayaklarının
yer değiştirmesiyle yer değiştirir.” önermesinde olduğu gibi. Bu önermede “konuşan
hayvan” ifadesi birleşik terimlerden oluşmuş, aslında tekil olan “insan”ın yerine
kullanılan “konu” olur.50
46 Abdulmüteal Saidi, Tecdidu İlmi’l-Mantık, s. 26. 47 Urmevi, Metâliu’l-Envâr, s.7 48 Emiroğlu, age, s.115 49 Bingöl, age, s.43 50 Çapak age, s. 106
20
Basit önermelerin bir kısmında önermenin “yüklem”i “konu”sunda
olanı tekrar ederken, dolayısıyla konuya yeni bir bilgi eklemezken, bir kısmında
yüklem konuda bir bilgi artışına sebep olur. İkinci türden olan önermelerin tümü
deney ve duyumlardan kaynaklandıkları yani sentetik yapıda oldukları halde, birinci
türden olanlar deney ve duyumlara dayanmadıkları için analitik yapıdadırlar. İngiliz
Emprizmi’nin önde gelenlerinden John Locke ile David Hume‘un fizik dünyanın
deneye ve duyuma konu olabilen fenomonolojiye ilişkin tüm önermelerin sentetik,
deney ve duyumlardan hemen hemen hiç etkilenmeden kurulmuş bulunan
matematiğin alanında yer alan önermelerin de analitik karakterde olduğunu öne
sürer51
Önerme konusunun niceliği yönünden; tekil, tikel ve tümel olarak
sınıflandırılır. “Ahmet zekidir.” önermesi tek bir varlığı gösterdiğinden dolayı tekil,
formu açısından ise tümeldir. Çünkü tekil önermede konu bütün toplamıyla alınır.
Mantıkta tümellik konuyu bütün olarak ele almak demektir. Bu örnekte yüklem,
konunun bütünü için söylenmiştir. Dolayısıyla bu önerme tümel bir önermedir. Tikel
önermede ise konu bir kısmıyla alınmış ve “bazı öğrenciler zekidirler.”52
Örneğindeki gibi yüklem konunun bir bölümü için söylenmiş ve onaylanmıştır53.
Tekillik ise konunu toplamına işaret etmez; o sadece konunun tekliğini gösterir54.
Örneğin “Sokrat zeki bir adamdı.”55 Buradan da konunun şekline göre 4 tip önerme
varlığı ortaya çıkar:
Tümel Olumlu (Universal Affirmative): Bütün S’ler P’dir. (A ile
gösterilir)
51 Urhan ,Veli, “Kant’ın Bilgi Kuramı ve Sentetik Önermeler”, Felsefe Dünyası sayı 38, s. 3. 52 Hasırcı ,Nazım , “Tümel Önerme”, Felsefe Dünyası, sayı 42., Ankara, 2005, s. 219. 53 Yıldırım ,age, s. 37. 54 Hasırcı, age, s.219. 55 Yıldırım, Cemal, age, s. 37.
21
Tümel Olumsuz: Hiçbir S, P değildir.( E ile ifade edilir)
Tikel Olumlu: Bazı S’ler P’dir (I ile gösterilir)
Tikel Olumsuz: Bazı S’ler P değildir. (O ile gösterilir)
Klasik mantıkçılara göre yukarıdaki 4 önerme çeşidinin en mükemmeli
tümel olumlu önermedir.56
Buradaki olumluların sembolleri olan “A” ve “I” Latince “Affirmo”
yani “Evetliyorum” kelimesinden alınmıştır. ”E” ve “O” harfleri ise Latince “Nego”
yani “Olumsuzluyorum” kelimesinden alınmıştır57
2. Yüklem ( Mahmul) :
Kendisi ile hükmedilen (mahkum’un bih) niteliktir veya sıfattır58.Önermenin
yüklemi konunun kendisinin zarfı olmak üzere yuklenileni olmasıyla yüklemden
daima kavram kastedilir ve konunun kendisinin konunun ismiyle nitelendirilmesine
akdi vaz’ı (sözün konusu) ve yüklem ile nitelenmesine akdi hamli (sözün
yüklenmesi) denir.
Örneğin “insan gafildir.” Denildiğinde, insanın ma sadaka aleyhi (doğruluk
üzerine hükmedilen) olan fertlerin “insanlık” ile nitelenmesi sözün konusu ve gaflet
ile yüklenmesi ise sözün yüklenmesidir59.
Gazali yüklemi aynı zamanda “haber” olarak da kabul etmektedir. “alem
sonradan olmadır” önermesindeki “sonradan olmadır” ifadesi yüklemdir.60
Klasik mantıkçılar önermenin niceliğinden daima önemenin konusunun
niceliğini anlamışlardır, yüklemin niceliğine önem vermemişlerdir. İslam
mantıkçıları da yüklemin niceliğinin belirtildiği önermeleri “kazaya-i münharife”
56 Cevdet ,Ahmet, Mi’yar-ı Sedat, İstanbul, 1293 , s.70. 57 Yıldırım, age, s.38. 58 Emiroğlu age, s.115 59 Cevdet ,Ahmet Miyarı-ı Sedat ve Adab-ı Sedat, Sadi Necati Demir Arık , 1998, s.59. 60 Çapak, age,s.106.
22
kural dışı önermeler olarak telakki etmişler işlem dışı bırakılmışlardır. Bunlara göre
yüklem konunun bir sıfatı olması sebebiyle, daima kavram olarak telakki edilir, bu
kavramın delalet ettiği fertler dikkate alınamazlar, bu sebeple de onun için bir nicelik
düşünülemez61.
William Hamilton (1788-1856) önermede yüklemin niceliğinin de dikkate
alınması gerektiğini belirtir. Ona göre tümel önerme
a) Konusu ve yüklemi tümel
b) Konusu tümel, yüklemi tikel olmak üzere ikiye ayrılır62
İsim gibi yüklem de bir manaya delalet eder; ancak manaya delaleti
bilinen üç zaman yoluyladır. Bunun örneği “dövdü” sözü gibidir; çünkü o, bir
anlama delalet eder ve o da, “dövmek” eylemidir. Bu “dövdü” kelime (-si) ayrıca
diğer iki şeye de delalet eder: Onlardan biri, onun nispetinin belirsiz bir konuya
olması; ikincisi ise onun vukuunun onun dışında, hariç bir zamanda olmasıdır ki o da
mazidir. “Dün”e gelince o, bir şeye delalet etmez ve hariç zamana da delalet etmez
bilakis o zamanın kendisine delalet eden şeydir. “Önce”ye gelince ne bir manaya
delalet eder ne de yakın (bitişik) bir zamana delalet eder bilakis o, bu mananın
nefsinin zatının hakikatine delalet eden zamana delalet eder. Böylece “dün” ve
“önce”nin isim olduğu görülür.63
3. Bağ (Râbıta)
Kategorik önerme, konu ve yüklemle birlikte birde bunları birbirine bağlayan
“Bağ” ihtiva eder. Konu görevini yerine getiren bir kavram, yüklem görevi gören
bir kavram ve bunların arasında bir ilgi kurucu. Eğer bu münasebet yoksa zihinde,
insan ve hayvan kavramlarının bulunması bir hüküm meydana getirmez. Aynı
61 Öner age, s.52. 62 Öner, age, s.53. 63 İbn Sînâ, a.g..e, s.57; Fârâbî, ages.136.
23
şekilde önermede de konu ilk yüklem arasındaki münasebet, bu münasebeti
gösteren bir terimle gösterilmiş olmak zorundadır. Bu terime Rabıta (Bağ) adı
verilmektedir.64
“Her insan akıllıdır” önermesinde “insan” konuyu, “akıllı” yüklemi,”dır” ise
bağı gösterir.Burada bağın fonksiyonu önemlidir. Bağ birbirinden ayrı duran
terimler arasında ilişki kurma imkanı sağlamaktadır. Dolayısıyla önerme, en az iki
terim arasında varolan bir ilişkiyi bildirmektedir. Bağın bir şeyin “var” olduğunu
ifade eden ontolojik işlevinin bulunduğu söylenebilir. “Masa vardır.” dediğimizde
buradaki “dır” hem masanın ontolojik olarak var olduğunu bildirme hem de
konuyu yükleme bağlama gibi iki işlevi birlikte yüklenmiştir.Bağın dört anlamı
vardır. Bağ “konunun bir kavrama ilişkin olduğunu, bir niteliği olduğunu, başka
objelerle bağlantısı olduğunu ve var olduğunu anlatabilir. Mantık açısından bağın
ontolojik ve epistemolojik işlevinden ziyade iki terimi birbirine bağlama işlevi
önemlidir.65
Bağ konusu, önermede açıklığı veya gizliliği dolayısıyla mantıkçılar
arasında tartışma konusu olmuştur. İslâm mantıkçıları, kullandıkları dil olan
Arapçada çoğu zaman bağın kaldırıldığını söylerler. Örneğin: “Zeydun katibun”
(Zeyd kâtiptir.) önermesinde iki isim arasındaki nispet gizlidir. İslâm mantıkçıları, bu
problemleri aşmak için Arapçadaki eril (erkek) ve dişi olan zamirleri
kullanmışlardır. Örneğin: “Zeydun huve katibun.” Bundan dolayı İslâm mantıkçıları
önermeleri bağın açıklığı ve gizliliğine göre “ikili” (sünai) ve üçlü (sülasi) olarak
sınıflandırdılar. İslâm mantıkçıları, bağ konusunu işlerken Arapçayı bağın açıkça
64 Yaren, age, s. 57. 65 Hasırcı , age, s.218.
24
zikredilmek zorunda olduğu Farsça ile karşılaştırmışlardır.66 Bazı İslâm mantıkçıları,
bu problemi aşmak için eril veya dişi zamirleri sürekli bağ olarak kullanmışlardır.
Örneğin: Endülüslü filozof İbn Rüşd ( 1126 – 1198 ) bunlardandır. İbn Rüşd,
yüklemli önermeleri ifade ederken zamirleri açıkça kullanır. Örneğin: O “küllü cim
ba” yerine “küllü cim huve ba” şeklinde kullanır. Zihinde insan ve hayvan fikri
(manası) hasıl olsa bile, aradaki bağ bulunmadığı müddetçe önerme oluşmaz. Yine
yüklemli önermede konu ile yüklem arasındaki bu ilişki ayrıca bağ (rabıta-alâka )
denilen bir lafızla ifade edilmesi gerekir. Buradan anlaşılıyor ki önermede, konu ve
yüklemin manasından ayrı konu ile yüklemi manaca birleştiren ve aralarındaki
nispete delalet eden bir lafız vardır ki buna bağ denir. Bu bağ edat hükmündedir.
Fakat bununla beraber Arap dili bu bağı, zihinde manası kendiliğinden oluşuyor diye
bazen kullanmaz, bazen de ondan söz eder. Bu bağ bazen isim görünüşünde, bazen
de kelime kalıbı içinde zikredilmiştir. İsim kalıbı içinde olana örnek: “Zeyd hüve
hayy: Zeyd canlıdır”, “huve” lafzı burada bir isim (şahıs zamiri) görünüşünde
olmakla birlikte özel bir mana taşımamaktadır; sadece konu olan Zeyd ile yüklem
olan canlı arasında bağlantı kuran bir bağ durumundadır. Kelime veya fiil kalıbı
içinde görünene de İbn Sînâ şu örneği veriyor: “Zeyd kâne keza, ve yekûnu
keza:Zeyd şöyledir, Zeyd böyledir”. “Kane, yekûnu” burada varlık ve oluş ifade eden
kelime veya fiil kalıbı içinde zikredilmiştir. Bilinir ki aslında varlık ve oluş bildiren
“kane” fiili burada konu ile yüklem arasındaki irtibatı sağlayan, zaman ifade etmeyen
bir bağ durumundadır. İbn Sînâ bu konuda bir örnekle meseleye tam bir açıklık ge-
tirmektedir; Kur’ân’ın şu ayeti: “Ve kâne Allahu ğafûran rahimân”67 gibi. Aslında
burada kâne oldu manasına gelmektedir. Asıl manasıyla alındığı takdirde geçmiş
66 İbn Sînâ, İşaretler ve Tenbihler, Çev. A.Durusoy vd. İstanbul 2005, s.20. 67 Bolay, age, s.24; Ayrıca bkz.,Kuran-ı Kerim, Nisa Suresi,23.Ayet.
25
zaman ifade etme durumu olabilir. Hâlbuki daha önceki örnekte ve özellikle bu
ayetteki durumlarda kane asla zamana taalluk etmez. Yine sadece konu ile yüklem
arasındaki ilişkiyi sağlayan bir bağdan başka bir şey olmuyor. Böylece bu ayetin
manası: ‘‘Allah (sınırlı olan zamanın dışında) affedicidir, merhametlidir,
esirgeyicidir.”68
Gazâlî'ye göre bazen “mukaddem” de “talî” de olumsuz, onlardan
meydana gelen şartlı önerme ise olumlu olabilir. "Eğer güneş doğmamışsa; gündüz
olmuş değildir." önermesi olumlu bir önermedir. Çünkü gündüz olmamasının
gerekliliği, güneşin doğmamış olmasına bağlanmıştır bu ise olumluluk ifade eder.
İşte burada bir yanılgı oluşabilir. Bu tür yanılgılar yüklemli önermelerde de meydana
gelebilir. Ona göre, "Zeyd gören değildir." önermesinin olumsuz olduğu zannedilir.
Oysa bu önerme de olumludur; çünkü bu önermenin anlamı "Zeyd kördür." demektir.
"Zeyd, görmeyen değildir." denilebilir; bu durumda "gören değildir" nitelemesi
Zeyd'den kaldırılmaktadır. Gazâlî'ye göre, "Zeyd görmeyendir.(gayri bâsir)"
önermesi olumlu bir önermedir; çünkü "ğayru bâsir" (görür olmayan) tek bir
manadır, "Zeyd leyse bâsirdir." önermesi ise olumsuzdur. İşte bu tür önermelere
"ma'dule" ve "gayri muhassala" denir. Yani gerçekte bu önermeler olumludur; fakat
olumsuz birer siga ile ifade edilmişlerdir.69
Yeri gelmişken Gelenbevi’nin, konu ve yüklemin müspet ve menfi
oluşuna göre önermeleri “Ma’dule” ve “Muhassala” olarak ikiye ayırdığını da
belirtmek gerekir. Önermede eğer iki taraf (konu – yüklem) lafız ve anlam yönünden
mevcut olursa bu tür önermelere Muhassala denilir. Bunun olumlu ve olumsuzuna
örnek olarak ‘İnsan hayvandır.’ ve ‘İnsan at değildir.’ önermelerini verebiliriz. ilki
68 Bolay, age, s.23. 69 Çapak, age, s.112.
26
olumlu ikincisi ise olumsuz muhassalaya örnektir. Eğer önermenin konusu ile
yüklemi lafız ve anlam bakımından mevcut olmaz ise bu tür önermelere Ma’dule adı
verilir ki bu da üçe ayrılır:
1. Ma’duletü’l- Mevzu: Önermede sadece konunun varlığı yoktur.
Örnek: “Canlı olmayan cemaddır.”
2. Ma’duletü’l-Mahmul: Önermede sadece yüklemin varlığı yoktur.
“Akrep kördür.” örneğinde olduğu gibi buradaki ‘Kör’ anlam
olarak görmenin yokluğuna delalet eder.
3. Ma’duletü’l-Tarafeyn: Önermede her iki tarafın da varlığının yok
olması halidir. Örnek: “Canlı olmayan âlim olmayandır.”70
C. İSLAM MANTIKÇILARINA GÖRE ÖNERMELERİN ÇEŞİTLENMESİ
1. Yüklemli Önermeler
1.1. Olumlu ve Olumsuz Önermeler
Yüklemli önermelerde; nitelik (quality), bir önermenin olumlu (pozitif) veya
olumsuz (negatif) olması demektir.71
Yüklemli önermelerin olumluluğu ve olumsuzluğu demek, önermede bir
şeyin tasdik veya inkâr edilmesi demektir. “Ağaç yeşildir.” örneğinde, yüklenilen
“yeşil” sıfatı “ağaç” konusuna yaklaştırılmış, böylece yeşillik, ağaç için
onaylanmıştır. “Tahta yumuşak değildir.” örneğinde ise “yumuşak” sıfatı “tahta”
konusundan uzaklaştırılmış ve böylece yumuşaklık tahta için onaylanmamıştır. 72
Aristoteles’e göre her önerme, herhangi bir şey hakkında bir tasdik veya bir
inkâr ifade etmek durumundadır. Tasdik, bir şeyin başka bir şeyle bağlanmasının,
70 Bingöl, Abdülkuddüs, Gelenbevi’nin Mantık Anlayışı, İstanbul, 1993,s.53-54. 71 Özlem, age s. 139. 72 Emiroğlu, age, s.122
27
inkâr da bir şeyin başka bir şeyden ayrılmasının ifadesidir.73Aristoteles’e bir tasdikin,
konu üzerinde inkâra kıyasla daha kesin bilgi verdiğini ifade ediyor.74 M.T.Yaren’e
göre birincisinin yani tasdikin, ikincisinden yani inkârdan üstün olup olmadığı
hakkındaki tartışmalar, Aristoteles’in bu sözünün uygulandığı her alanda aynı şekilde
sonuç vermemesinden kaynaklandığıdır.75
İbn Sînâ’ya göre olumluluk, bir ilişkinin vücuda getirilmesidir yani bir şeyin
inkârı, kendisinden önce bir tasdikin olmasını gerektirmektedir. Yüklemli önermede
olumluluk: Yüklemin konu hakkında mevcudiyetini tasdik etmek yani konunun
yüklemin içine sokulması ile hükmetmektir.76
İbn Sîna’nın nazarında “olumsuzluk” Aristoteles’teki gibi, iki şey
arasındaki mevcut olan ilişkiyi yok etmek ve ortadan kaldırmaktır. Yüklemli
önermede olumsuzluk konu hakkında yüklemin mevcut olmaması ile yani konunun
yüklemin bütün kaplamının dışında bırakılmasına hükmetmektir. Mesela: ‘‘İnsan taş
değildir.’’ önermesinde olduğu gibi.77 Bu önerme olumsuz yüklemli bir önermedir.
Böyle bir önermede konu olan insan, yüklem olan taşın bütün kaplamının dışında
bırakılmak durumundadır. Başka bir deyişle yüklem konudan uzaklaştırılmış, konu
hakkında ortadan kaldırılmıştır.
İbn Sînâ’ya göre bitişik şartlıların olumlusuna gelince: Örneğin: “Her ne
zaman güneş doğarsa gündüz olur.” Yani şartı taşıyan harfin de kendisine bitiştiği
mukaddem denilen birinci tasdikin varlığının gerçekleşmiş bulunduğu kabul edildiği
takdirde, cevabı ifade eden harfin kendisine bitişik olduğu tâli, onu takip eder
veyahut da hiç bir ilave olmaksızın tâli mukaddemin sonucu olarak onunla birlikte
73 Aristoteles, Önerme,Çev. H.R. Atademir, Ankara 1963, s.12-13; İbn Sînâ, Necât, s.18; İbn Hazm, et-Takrib, s.82; Muzaffer, age s.132. 74 Yaren,age, s.62. 75 Yaren, age, s.63. 76 Bolay, age s.42 77 Bolay, age s.42.
28
bulunur.78 Burada, “her ne zaman güneş doğarsa” mukaddemi şart bağı ile birlikte
gerçekleştiği takdirde; onu, “gündüz olur”, cevabını da taşıyan tâli takip edecektir.
Bu türden önermelere bir örnek daha vermek gerekirse: “İnsan ne zaman hareket
ederse a’zaları da hareket eder.” Örneği verilebilir.79
Bitişik şartlı önermelerin olumsuzunda, mukaddem ile tâli arasındaki
lüzum, birlikte bulunma hâli ortadan kaldırılır. Böyle olunca mukaddem ile tâli
birbirinden uzaklaşmış olur. Mesela:“Her ne zaman güneş doğarsa gece olur
değildir.”80 önermesinde olduğu gibi “güneş doğar” mukaddemi ile; “gece olur”
tâlisi, “değildir” olumsuzlaması ile birbirinden uzaklaştırılmıştır.
Ayrık şartlı önermelerin olumlusunda, İbn Sînâ’ya göre “sayı ya çift olur
veya sayı tek olur” önermesinde olduğu gibi mukaddem ile tâli arasında ayrılık ve
inat zorunludur.81
“Ayrık şartlı önermelerin olumsuzunda ise “Ya bu sayı çift değildir veya
bu sayı iki eşit parçaya bölünebilir değildir.” örneğinde olduğu gibi İbn Sînâ
“mukaddem” ile “tâli” arasındaki bu ayrılık ve inadın olumsuz kılınmasını öngörüyor
veya; “Ya insan konuşan değildir veya insan gülen değildir.” önermesi gibi. Bu tür
önermelerde mukaddem ile tâli arasında yakınlaşma yani ilişkinin vücuda
getirilmesi, gerçekleştirilmesi güç olur.”82
Hamilton’un bu çeşitlendirmesi N.Öner’de daha açıktır. Şimdi bu
çeşitlemenin N.Öner’de nasıl ele alındığını ve tenkit edildiğini görelim:
78 Bolay,age.s.43. 79 Şirvani ,Ahmet Hamdi,Muhtasar Mantık,İşaretYay., İstanbul 1998, s. 42.(Mantık Metinleri -I- içerisinde) 80 Bolay, age s.43. 81 Bolay,ages.43;Öner,Necâti , age s.48. 82 Bolay,ages.44.
29
“Klâsik mantıkta önemsenmeyip işlenmeyen bu konu XIX. asır İngiliz
mantıkçılarınca ele alındı. George Bentham'ın öncülüğü ile Hamilton yüklemin
niceliği problemini işleyip geliştirmiştir.
Bütün insanlar ölümlüdür, derken burada önermenin yüklemi olan
ölümü’nün niceliği belirtilmemiştir. Hamilton'a göre bu hâl dilin bir eksikliğinden
ileri gelir. Aslında düşüncede yüklemin de niceliği vardır. “Bütün insanlar
ölümlüdür.” demek gerçekte, bütün insanlar, bazı ölümlülerdir demektir. Çünkü
insanlardan başka ölümlüler de vardır. O halde mantık, düşüncede gizli olan bu
durumu açıkça ifade etmelidir.
Bu açıdan önermelerin niceliğine göre bölünmesi ele alınınca, evvelce
yalnız konunun niceliği dikkate alınarak yapılan ikili ayırma bu sefer de dörde
çıkmış olur.
I. Konusu ve yüklemi tümel olan (toto-totale),
II. Konusu tümel, yüklemi tikel olan(toto-partielle),
III. Konusu tikel, yüklemi tümel olan(parti-totale),
IV. Konusu tikel, yüklemi tikel olan(parti-partielle).
Önermelerin olumlu ve olumsuzluğu da dikkate alınınca "mahsurat-ı
erbaa" denen yukarıda gördüğümüz dört önerme çeşidi sekize çıkmış olur.
1. Olumlu(toto-totale): Burada konu ve yüklem bütün kaplamlarıyla
alınmıştır. Misal: “Her üçgen her üç kenarlı poligondur.”
2. Olumlu olan (toto-partielle): Konu tümel, yüklem tikel olarak
alınmıştır. Misal: “Her üçgen bazı şekillerdendir.”
3. Olumlu(parti-totale): Konu tikel yüklem tümel olarak alınmıştır.
Misal: “Bazı şekiller bütün üçgenlerdendir.”
30
4. Olumlu(parti-partielle): Konu ve yüklem tikel olarak alınmıştır. Misal:
“Bazı eşkenarlı şekiller bazı üçgenlerdir.”
5. Olumsuz(toto-totale): Konunun bütün kaplamı, yüklemin bütün
kaplamının dışındadır. Misal: “Hiç bir üçgen hiç bir kare değildir.”
6. Olumsuz(toto-partielle): Konunun bütünü, yüklemin kaplamının bir
kısmından çıkarılmıştır. Misal: “Hiç bir üçgen bazı eşkenarlı şekillerden değildir.”
7. Olumsuz(parti-totale): Konunun kaplamına girenlerden bir kısmı
yüklemin bütün kaplamının dışında bırakılmıştır. Misal: “Bazı eşkenarlı şekiller hiç
bir üçgen değildir.”
8. Olumsuz(parti-partielle): Konunun kaplamının bir kısmı yüklemin
kaplamının bir kısmında bırakılmıştır. Misal: “ Bazı üçgenler bazı eşkenarlı şekiller-
den değildir.”
Hamilton'un “Yüklemin de niceliğini dikkate alarak önermelerin
incelenmesi” pek rağbet görmemiş, bu açıklaması bazı itirazlara hedef olmuştur.
l. Olumlu önermelerde yüklemi teşkil eden terimin bütün kaplamı ile
alınabileceği iddiası doğru değildir. Olumlu toto-total ve olumlu parti-totale mute-
ber önermeler olamaz. Hatta yüklem yalnız konuya hasredilmiş bile olsa. Çünkü:
a. “İnsan akıllı hayvandır.” önermesinde, eğer yüklemin tümel olduğu
iddia edilirse, o zaman önermenin asıl anlamından başka anlam taşıyan, ikinci bir
önerme daha ortaya çıkar. O da, şudur: “Bütün akıllı hayvanlar insandır.”. Bu
önerme ile birinci önermenin farklı tasdikler olduğu şu farklı sorulara cevap
vermeleri ile anlaşılır:
— İnsan akıllı bir hayvan mıdır?
— İnsan dışında başka akıllı hayvanlar var mıdır?
31
Bu sorulardan birincisi, insan kavramının incelenmesi ile ikincisi insan
dışındaki hayvanlar sınıfının incelenmesiyle anlaşılır. Bu durumda toto-totale kabul
edilen, ele aldığımız önermenin analizinden birbirinden farklı şu iki hüküm çıkmış
olur:
1. “Bütün insanlar akıllı hayvandır.”
2. “Bütün akıllı hayvanlar insandır.”
Demek ki olumlu önermelerde yüklemi tümel telâkki etme fikri
karışıklığa sebep olur.
b. Eğer yüklem tümel olarak alınırsa, konunun her ferdine de tümel
olarak uygulanmalıdır. Bu ise saçma olur. Meselâ, bütün üçgenler bütün üç kenarlı
poligonlardır, önermesinde, bazı üçgenler bütün üç kenarlı poligonlardır demek
imkânsızdır.
2. Olumsuz önermelerde yüklemin kaplamının bir kısmı ile ele
alınabileceği iddiası da doğru değildir. Yani, olumsuz toto-partielle ve olumsuz parti-
patielle muteber önermeler olamaz.
“Hiçbir üçgen bazı eşkenarlı şekil değildir”, toto-partielle önermesini
alalım. Bunun döndürülmesi, “Bazı eşkenarlı şekil hiç bir üçgen değildir”, olur. Ha-
milton burada, "Bazı eşkenarlı şekil" in tike} olduğunu söylüyor ki doğru değildir.
Hamilton'un üzerinde durduğu “Bazı” kelimesidir. “Bazı”kelimesi iki anlamlıdır.
1.“Bazı”belirtilmemiş herhangi bir miktar olabilir. Bu anlamda eldeki
önerme şunu ifade eder. Hiçbir üçgen herhangi bir sayıda eşkenarlı şekil değildir.
Yani tane bir dahi olsa değildir demektir. Bunun anlamı ise hiçbir üçgen hiçbir
eşkenarlı şekil değildir, olur. Burada ise görüldüğü gibi yüklem, tümel olarak
alınmıştır.
32
2. Hamilton, “bazı” kelimesinden belirtilmiş bir miktarı anlıyor.
Yukarıdaki önermede şu veya bu eşkenarlı şekiller demektir. Bu durumda da bazı
eşkenarlı şekiller tümel (tekil de olsa) yani kaplamının tümüyle alınmıştır. Konu bütün
olarak dışarıda bırakılmıştır. O halde, olumsuz bir önermenin yüklemi hiçbir zaman tikel
olarak alınamaz.83
İngiliz mantıkçılarından Hamilton önermeleri sekiz kısma ayırmaktadır:
1. Külli olumlu âmme (genel) önerme: Buna örnek olarak şu cümleyi
vermektedir: “Her dörtgenin dört açısı vardır.”
2. Külli olumlu hâssa (özel) önerme: Bunun örneği de: “Her dikdörtgen
matematiksel bir şekildir.”
3. Külli olumsuz âmme (genel) önerme: Buna örnek olarak: “Hiçbir
hayvan cemâd değildir.”
4. Külli olumsuz hâssa (özel) önerme: Bunun örneği: “Hiçbir hayvan
konuşan cemâd değildir.”
5. Cüz’i olumlu önerme: Bunun örneği:“Bazı hayvanlar bütünüyle
insandırlar.”
6. Cüz’i olumlu hâssa (özel) önerme: Bunun örneği: “Bazı hayvanlar bazı
insandırlar.”
7. Cüz’i olumsuz âmme (genel) önerme: Örneğin: “Bazı eşit açılar
üçgenin bir parçası değildirler.”
8. Cüz’i olumsuz hassa (özel) önerme: Örneğin: “Bazı üçgenler bazı eşit
açılar değildirler.”
83 Öner , age s.98-99.
33
Hamilton bu değerlendirmeyi yüklemin konu gibi belli bir kemiyette
olduğunu ifade ederek söylemektedir.84
Önermenin iki tarafinda bulunan mahkum-i aleyh ve mahkum-u bih,
müfret veya müfret hükmünde ise buna hamliyye kaziye yani yüklemli önerme
denir.85 Yüklemlinin iki tarafında müfret lafız var demek, aradaki bağ atılınca iki
tarafın müfret kalması demektir. 86
Gâzâlî, önerme konusunda yüklemli önermeleri öncelikle ele alır. Ona
göre yüklemli önerme, bir mananın başka bir manaya yüklenmesi veya bir manaya
yükleme yapılmadan, hükmün kendisinde gerçekleştiği şeydir:“Âlem hadistir.”,
“Âlem hadis değildir.” önermeleri gibi.87
Eğer önermede bu bağ zikredilirse önerme üçlü (sülasî) olarak
isimlendirilir, aksi hâlde nefiste gizli kalır ve önerme ikili (sünaî) olarak
isimlendirilir. Bağ bir edattır ve kâne gibi kelime kalıbında olabilirken, “o _ه( )” gibi
bir isim kalıbında da olabilir. Birincisi zamansal, ikincisi de zamansal olmayan
olarak isimlendirilir. O ikisinin birlikte kullanılması veya imkân (cevaz) ve
imkânsızlık olarak ayrılmaları bakımından da diller farklılık gösterebilir. Kelime
“Zeyd yazıyor”. gibi ya da türemiş (müştâk) isim “Zeyd yazıcıdır.” gibi bütün
yüklemlerin bağa olan ihtiyacı, camit ismin bağa olan ihtiyacı gibi değildir. Çünkü
bağa olan ihtiyaç, belirli bir özneye yapılan nispete yönelik delaletten dolayı olmakla
birlikte o ikisinin Kelime veya türemiş isim kendilerinde herhangi bir özneye yapılan
nispete yönelik bir delaletin bulunmasından dolayı camit isim gibi değildirler. O
hâlde önerme ya tıpkı kendisinde zamansal olmayan bir bağın zikredildiği önerme
84 Fadlallah,ages.101. 85 Halis, Mehmet, Mizanü’l Ezhan, Mantık Metinleri I içinde , Haz. Kudret Büyükçoşkun , İşaret Yay., s. 40. 86 Cevdet Ahmet, Mi’yar-ı Sedat, Mantık Metinleri II içinde , Haz. Kudret Büyükçoşkun , İşaret Yay., s. 40. 87 Bolay, age, s. 27-28.
34
gibi tam üçlü bir önermedir ki kendisinde belirli bir özneye yapılan nispete delalet
edilir ya da tam olmayan bir önermedir ki kendisinde belirsiz bir özneye yapılan
nispete delalet edilir. Tıpkı kendisinde zamansal bir bağın zikredildiği bir önerme
veya yüklemi bir kelime ya da türemiş bir isimden meydana gelen önerme gibi.88
Yüklemli Önermenin Çeşitleri
Konusuna göre yüklemli önermeler ya tikel ya da tümel olur. Cüz’ide ise
ya belli bir şahıs ya da belli olmayan bir şahıs vardır.
Önermenin konusu isim, ya zamir ve diğerleri gibi yüklemli müşahhas
(belirli) ya da hakiki cüz’i ise önermeler:
a. Müşahassa veya mahsusa olarak isimlendirilir: Bunlar konusunun
müşahhas olduğu önermelerdir. Örneğin:“Muhammed ayaktadır.”,
“Sen oturuyorsun.”,“Bu ev oturulan bir evdir.”,“Sokrat filozoftur.”
gibi…
b. Külliye: Bunlar konusunun külli (tümel) olduğu önermelerdir.
Bunda bütün fertler üzerinde bir hüküm verilmektedir. Örneğin:
“Her altın madendir.” ve“ Her karga siyahtır.” gibi… Olumsuzuna
ise “Hiçbir karga beyaz değildir.” örneği verilebilir.
c. Cüz’iyye: Bunlar konusunun cüz’i olduğu önermelerdir. Örneğin:
“Bazı madenler gümüştür.” Olumsuzuna ise; “Bazı madenler
gümüş değildir.” Örneği verilebilir.
d. Mühmele: Bunda konunun niceliği ile ilgili bilgi verilmez.
Örneğin: “Cisimler sıcakta uzar.” , “İnsanın öğrenme kabiliyeti
vardır.” gibi… 89
88 Urmevi, age, s.28; Muzaffer, age, s.134-135. 89 Ahmet es-Safi, Tavdihu’l-Mantıkı’l-Kadim, s. 65,66.
35
1- Olumlu önermede önermenin konusunun varlığı itibariyle taksimi:
a. Zihni, Haricî ve Hakiki Taksim: Yüklemli olumlu önerme, bir şey
için bir şeyin sübutunu ifade eder. Şüphe yok ki, bir şey için bir şeyin sübutu, sübutu
sabit olandan çıkar. Yani olumlu önermedeki konu, yüklemin sübutunun farz
edilmesinden önce var olarak farz edilmesi gerekir; çünkü konuyu var olarak kabul
etmezsek, şeyin sübutu mümkün olmazdı. Ya da, örneğin: Said ayakta olmasa da
Said’in ayakta olmasını kabul etmediğimiz gibi. Bu olumsuz önermenin
döndürülmesi konunun varlığını gerekli kılmaz; çünkü madum, her şeyden
olumsuzlanmayı kabul eder. Olumsuz önermenin doğrulanması konunun yokluğu ile
ilgilidir. Şu örnekteki: İsa ve Meryem’in babası yemedi, içmedi, konuşmadı,
uyumadı vb. doğrulamaları gibi. Çünkü bütün bu eşyalara sahip değildir ve sahip
olduğu da tespit edilemedi. Bu olumsuz önermenin örneği için şöyle denilmiştir:
“Olumsuzluk” konunun kaldırılmasıyla beraberdir.
Bu açıklamadan maksat ise olumlunun doğrulamada yanlış olması
dışında, kendi konusunun varlığını farz etmesi gerektiğidir.
Önermenin konusunun varlığı üç şekilde bulunur:
a.1 Bazen sadece zihinde bulunur. O zamanda “zihni” olarak
isimlendirilir. Örneğin: “Her iki çelişiğin bir araya getirilmesi veya her yakut dağın
mümkünü’l-vucut olması gibi iki meselenin bir araya getirilmesi için mugayirdir.”İki
çelişiğin bir araya getirilmesinin ve yakuttan bir dağın anlamı, bunların dışarıda
varlıklarının olmamasıdır. Ancak zihinde iki çelişiğin bir arada bulunması veyahut da
bir dağın var olması hükmü her ikisine de verilebilir.
a.2 Bazen önermenin konusunun varlığı, üç zamandan birinde
gerçekleşen mevcud fertlerin özelliklerinin önermede gözlenmesiyle, zihin dışında
36
olur: “Ordudaki her asker, silah taşımada deneyimlidir.”, “Medresedeki her öğrenci
onurludur.” vb. Bu önermelerde konular, zihin dışında oldukları için “haricî” olarak
isimlendirilmiştir.
a.3 Bazen de önermenin konusunun varlığı nefsu’l-emr’de90 ve
vakada olur. Bunun anlamı hükmün var olan gerçek fertler üzerine ve varlığı takdir
edilen şeylerin ikisi üzerinedir. Her ne zaman onun varlığını farz etsek, o asla
bulunmaz ve o, konuya dâhildir ve hükmü kapsar. Örneğin : “Her üçgen iki dik açıya
eşit açıların toplamıdır.” ,“Bazı üçgenler açıyla kaimdir.”, “Her insan yüksek eğitim
almaya kabiliyetlidir.”,“Her su temizdir.”gibi…
Bu örneklerdeki her şey, fertlerden konu için farz edilmiştir: İster bil-fiil
varolsun, ister yok olsun fark etmez, ancak varlığı mukadderdir.
Bundan sonra “udül” ve “tahsil” kavramlarının tanımını yapmamızda
fayda vardır.
Udül: Bir udül önermedeki özne, yüklem veya ikisi birden; bir basit,
mutlak ifade ve bir olumsuz edattan oluşur. Örneğin: “Zayd leyse huve gayr basir.”
(Zeyd görmeyen değildir). Birincisi (olumsuz edat) olumsuzluk amacıyla kopulanın
önüne geçer ve ikincisi de onu yüklemin bir parçası yapan kopuladan sonra gelir.
Yüklemi böyle olan önermelere “udül”, “değişken” ve “olumlu olmayan” denir
90 “Nefsu’l emr” kavramı “açıkça anlatılmayan ama tamamen müphem de olmayan” bir kavramdır.(1)(Tehafütü’l-Felasife(Kitabü’z-Zuhr), çev.R.Duran,Kültür Bak.Ankara 1990,s.147.Nefsu’l-emr’den amaç ‘hariç’ değildir, çünkü nefsu’l-emr’de mümkün olan bir varlık olan ‘Anka’ hariçte var değildir.Nefsu’l-Emr’den amaç “zihin” de değildir, çünkü bir düşünen zihin ister var olsun ister olmasın “Anka”vardır.(2)Aynı eser, aynı yer. Sözcük olarak “nefsu’l-emr” Türkçe’ye kısaca “kendinde şey “ olarak çevrilebilir.(3)H.A.Prichard’ ın Kant’s Theory of Knowledge, Oxford,1909,s. 71-100’deki başlık “Phenomena and Things in Themselves”dir. Ama daha uzun bir karşılık kullanmaktan kaçınılmazsa “ olduğu-hal-üzere-oluş” daha tercih edilebilir bir karşılıktır.
37
Tahsil: “Mutlak” diyerek, “var oluş” manasına gelen “gerçek”
kastedilmiştir. Fakat terim herhangi bir olumlu ve basit ifade anlamına da gelebilir.
Yani canlının bir eksikliğini gösteren “kör” olumlu bir ifade olarak alınmıştır.91
Yani “Görmeyen”, doğasında görme olan canlının görüş eksikliği ya
doğasında olan canlının ya da doğasında görmeme olan canlının görüş eksikliğini
kasteder.
Bu da şu demektir: Bir önermenin udül olabilmesi için ya yüklemi ya da
öznesi udül bir ifade olmalıdır. Buna örnek: “İlahî olmayan varlıklar ölümlüdür.” İbn
Sînâ’ya göre yüklemi udül olan bir önerme mutlak udüldür ve öznesi udül olan bir
önerme kısıtlı udüldür. İbn Sînâ, kısıtlı udülden çok mutlak olanla ilgilenmiştir.
Bunun sebebi, mutlak udül önerme ve basit olumsuz önerme arasındaki çeşitli
farkları açıklayıp ikisinin arasındaki karışıklığı önlemek istemesindendir; fakat kısıtlı
udül önerme bu karışıklığın bir parçası olmak tehlikesi içinde değildir.92
2. Önermenin konusunun veya yükleminin elde edilmesi (tahsili) ve konu
ve yükleme arız olan olumsuzlamanın elde edilmesi açısından taksimi:
a. Madule ve mahsuse önerme: Ma’dule ile ilgili olarak daha evvelce
bilgi vermiştik. Önermenin konusu veya yüklemi veya her ikisi beraberce açıkça elde
edilen bir şey olabilir, yani mevcut bir şeye delalet ederler. Örneğin: İnsan,
Muhammed, aslan gibi veya var olan bir sıfata delalet eder: Âlim, adil, cömert gibi.
Önermenin konusu veya yüklemi madule bir şey olabilir, yani olumsuzluk harfi,
konu veya yüklemin bir cüzü olarak onların üzerine yüklenmesidir. Örneğin: “la
insanun (insan olmayan), la- alimun (âlim olmayan), la kerimun (cömert olmayan),
91 Shams Constantine Inati, (İbn Sînâ) Remarks and Admonitinons Part One: Logic, s. 83. 92 Shams, age, s. 84.
38
gayru basırin (görücü olmayan)… Böylece önerme konusu veya yüklemini elde
etmesi ve her ikisinin udülu bakımından iki kısma ayrılır:
a.1 Muhassal önerme: İster olumlu olsun, ister olumsuz olsun
önermenin konusu veya yükleminin açıkça elde edilen olmasıdır.
a.2 Madule önerme: İster olumlu olsun, ister olumsuz olsun
önermenin konusunun veya yükleminin veya her ikisinin madule olma (bunlar
üzerine olumsuzluk harfinin gelme)sıdır. Bu tür bir önerme udülun konuya veya
yükleme veya her ikisine dâhil olmasına göre “konunun madulesi, yüklemin
madulesi ve her iki tarafın madulesi” olarak isimlendirilir.
a.2.1 İki taraflı madulenin örneği: “Her âlim olmayan görüşünde
isabet olmayandır.”
a.2.2 Yüklemin madulesi veya konunun muhassalasının örnekleri:
“Hava bozuk değildir.”, “Hava bozuk değil değildir.”gibi…
a2.3 Konunun madulesi yüklemin muhassalasının örnekleri: “Âlim
olmayan dalgındır.”, “Âlim olmayan mutlu olmayandır.”93
3. Nispetin ciheti itibariyle taksimi.
Bu konu ayrı bir bölüm başlığı altında işlendiği için burada ayrıntıya
girmeyeceğiz.
Burada dikkat edilmesi gereken, yüklemin ma’dulesiyle yüklemin
olumsuzluğunun nasıl birbirinden ayırt edilebileceği hususunu Muzaffer şu iki şıkta
izah ediyor:
a. Mana açısından bilinmesi: Olumsuzluktan maksat, yüklemin
olumsuzlanmasıdır; yüklemin ma’dulesi’den maksat ise olumsuzlamanın
93 Muzaffer, age, s.142-144; Cevdet, Ahmet, age, s.31-32.
39
yüklenmesidir, yani ma’duledeki olumsuzlama, yüklemden bir cüzdür; akabinde de
mahiyetiyle olumsuzlanan konuya yüklenir.
b. Lafız açısından bilinmesi: Olumsuz önerme, yüklemin olumsuzluğuna
delalet etmek için olumsuzluk harfinden sonra bağla bağlanır. Ma’dule ise
olumsuzlamanın yüklenmesine delalet etmek için olumsuzluk harfinden önce bağla
bağlanır.
Olumsuz önermede “leyse-değil” kullanılırken, ma’dulede “la- olmayan,
gayru-dışında/ olmayan” kullanılır.”94
1.2. Yüklemli Önermelerin Nicelik İfade (Sûr)leri
Sûr; bir önermede önermenin etrafını belirleyen, kemmiyet ve keyfiyet
olarak ifade eden sözlere denir. Böyle söylenmesinin sebebi o önermenin anlamını
çepeçevre kuşatmasıdır. Bir bahçenin etrafını çevreleyen sûrlar (örgüler, teller vs.)
anlamında kullanılmaktadır. Genelde önermelerin başına konulur. Dört türlüdür:
1. Olumlunun sûrları: Külli, cemi, kaaffe, aamme, kaatıbe, eyyümen
vb. Bunun örneği “Bütün kadılar (hâkimler) adildirler.”
2.Tümel olumsuzun sûrları: “Küllü.. leyse”, “La vahidun min..”, “La
şeyun min”, “La ehadun” vb. Buna örnek olarak “Sınıfın öğrencileri başarısızdırlar
(Hiçbirisi)”, “İnsanlardan hiçbiri zulmü sevmez” verilebilir.
3.Olumlu cüz’inin sûrları: Bunlar: Ba’d, mu’zim, a’leb, kesir, kalil,
vahid, cüz, rubbema, kallema, rubbe vb. bunun örneği de “Öğrencilerin büyük kısmı
başarılıdırlar.” (Yani burada büyük kısmından kasıt yarısından fazlası demektir.)
“Bazı hayvanlar iki ayaküstünde yürürler”
“Nice yiyecekler vardır ki yenmeleri yasaktır .”
94 Muzaffer, age, s. 144.
40
4.Tikel olumsuzunun sûru: Bunlar “Leyse”, “Leyse küllü”, “Leyse
ba’dü”, “Leyse cemiu”, “Leyse kaafe”, “Ba’du.. leyse”, “Ma küllü..”. Bunun
örneklerine gelince “Bazı hâkimler adil değillerdir.”, “Bütün Lübnanlılar Arap
değillerdir.”, “Hadi başarılı değildir.”95…
İslâm mantıkçıları önermeleri şu harflerle göstermişlerdir:
A: م-, E:ل, I: ح, O: 96 ب
Mahsûrat-ı Erbaa’nın şematik olarak gösterilmesini şu şekilde yapabiliriz:
1. Tümel olumlu için:
a.
İnsan Zaildir
Burada “konu”nun cümle içine girişi, külli bir şekilde olmuştur.
Yüklemin cümle içine girişi ise cüzi bir şekilde olmuştur.
b.
Burada konu ve yüklemin cümlenin içine girmesi tam bir girişle olmuştur.
95 Fadlallah, age, s.102-103. 96 Öner, age, s. 52.
İnsan Zaildir
İnsan Konuşucudur
41
2. Tümel olumsuz için:
Tümel olumsuzun hem konusunda hem yükleminde tam bir içine
girmemeyle meydana gelir.
3. Tikel olumlu için
BAZI
Burada “Bazı Lübnanlılar doktordur.” önermesinde hüküm: Konunun
bütün fertleri üzerine değildir (bütün lübnanlıların), sadece bazı belirli bir cüzünün
üzerinedir. Bu durum aynen yüklem için de geçerlidir. Bütün doktorlar için değil
doktorların bir kısmı için hüküm verilmiştir. Şayet burada bu şekilde bir anlam
çıkmamış olsaydı, diğer kalanların doktor olmaması gerekecekti. Çünkü burada
Lübnanlı olmayıp da doktor olanların da olabileceğini göz ardı etmememiz gerekir.
Tikel olumlu önermede konu ve yüklem cümlenin içerisine cüzi bir
şekilde girdirilmiştir.
Canlıdır Canlıdır Cemaddır Cemaddır
Lübnanlılar Doktordur
42
4. Tikel olumsuz için:
Bazıları değildir
Burada “Bazı öğrenciler başarılı değildir.” önermesinde hükmün konunun
bazı fertleri üzerinden, yüklemin bazı fertleri üzerine olması şeklinde
hükmedilmiştir. Bu demektir ki yüklem cümlenin içerisine tam olmayan bir giriş ile
girmiştir. Aynı zamanda da konu, cümlenin içerisine cüzi bir şekilde girmiştir.
Çünkü hüküm sadece belli olmayan bir kısmı üzerine verilmiştir.
Netice olarak tikel olumsuz önermede yüklem cümlenin içerisine tam
olmayan bir giriş ile girmiştir; fakat konu cümlenin içerisine eksik bir giriş ile
girmiştir.
Öğrenciler Başarılı
43
Bu anlatılanları şu şekilde gösterebiliriz:
Önerme Konu Yüklem
Tümel olumlu م ك
Cümlenin içine tam
bir girişle girmiştir.
Konusu tümeldir.
1. Genel bir sûrette
cüzi şekilde cümlenin
içine girmiştir.
2. Bazı durumlarda
cümlenin içerisine tam
bir giriş ile girmiştir.
Tümel olumsuz س ك Cümlenin içine tam
bir girişle girmiştir.
Cümlenin içine tam bir
girişle girmiştir.
Tikel olumlu م ج Cümlenin içine cüzi
bir şekilde girmiştir.
Cümlenin içine cüzi
bir şekilde girmiştir.
Tikel olumsuz س ج Cümlenin içine cüzi
bir şekilde girmiştir.
Cümlenin içine tam bir
girişle girmiştir.
1.3. Yüklemli Önermelerin Değerlendirmesi:
Şartlı Önermelere geçmezden evvel Yüklemli yani Kategorik önermelerin
yorumunu yapmak ve “Mahsurat-ı Erbaa” dediğimiz önermelerin olumlu ve olumsuz
yönlerini tartışmak istiyoruz. Bu tartışma sayesinde klasik mantıkçıların neden bu
dört tür önermeyi tercih ettiklerini, daha kolay anlamamız mümkün olabilecektir.
Kategorik önerme: Bir objeye bir nitelik yükleyen ya da bir objeyi bir
kavram altına koyan her önermedir.97Konusunun niceliği bakımından tekil, tikel ve
97 Ernst von Aster,Bilgi Teorisi ve Mantık,çev.Macit Gökberk,Soysal Yay.,İst.1994,s.114.
44
tümel adlarını alırlar. “Ahmet zekidir.” Önermesinin konusu tek bir varlığı
göstermesi bakımından tekil, formu açısından ise tümeldir. Çünkü tekil önermede
konu bütün kaplamıyla alınır.98 Mantıkta “tümellik” konuyu bütün olarak ele almak
demektir. Yukarıdaki önermede yüklem, konunun bütünü için söylenmiştir.
Dolayısıyla bu önerme, tümel bir önermedir. Tikel önermelerde ise konu bir kısmıyla
alınmış veya yüklem konunun bir bölümü için söylenmiş ve tasdik edilmiştir. O
halde nicelik: Önermenin biçimsel bir özelliği olup, onun tümel veya tikel olduğunu
gösterir. Buna göre nicelik yönünden önerme, tümel ve tikel olmak üzere ikiye
ayrılır. Tümellik konunun bütün kaplamıyla; tikellik de konunun kaplamının bir
kısmıyla alınmış olmasını ifade eder. Tekillik ise konunun kaplamına işaret etmez; o
sadece konunun tekliğini gösterir.99
Verilen hükmün niteliği yönünden de önerme, olumlu ve olumsuz
şeklinde sınıflandırılır: Olumlu önerme, olumsuza göre daha güçlüdür ve
olumsuzdan daha çok şey bildirir. Olumlu önermelerde bir belirlilik hatta belirleme
vardır; olumsuz önermede ise konuda olmayan bir durumu söyleme söz
konusudur.100
Epistemolojik değerleri açısından da olumlu önermeler, olumsuzdan daha
üstündür. Çünkü olumsuz önermenin bilgi değeri olumlu kadar olamaz. Biz
varlıklarda hangi niteliklerin bulunmadığını değil; hangi niteliklerin bulunduğunu
öğrenmek isteriz.101 Bu şekliyle de olumlu önerme, olumsuzdan önce gelir. Yine
“olumlu bir önerme, kendinden önce mutlaka başka bir önermeye dayanmak
durumunda olmadığı halde, olumsuz önerme kendinden önceki başka bir önermeye
98 Öner, Necati, Felsefe Yolunda Düşünceler, Ankara, 1999, s.3-4. 99 Özlem, age, s.129. 100 Özlem, age , s.140. 101 Özlem, age s.141.
45
dayanır.”102 Olumsuz önerme “Ahmet zeki değildir.” önermesinde olduğu gibi
olumlu bir önermenin ileri sürdüğünü olumsuzlamak için kullanılır.
Klasik mantıkta belirsiz önerme, niceliğe göre sınıflandırılmış ve eğer
hüküm“ konunun fertleri üzerine olup nicelik bildirmezse”103 belirsiz önerme
denilmiştir. Örneğin: “İnsan ölümlüdür.”önermesi böyledir. Klasik mantıkçılar
belirsiz önermeyi, bazen tümel bazen de tikel önerme gibi kabul etmişlerdir. Klasik
mantıkçılara göre bu dört tür önerme içinde en mükemmel olanı tümel olumlu
önermedir.104
Her külli ve cüz’i önerme mutlaka bir isim ve bir fiilden oluşmaktadır.
Konu ve yüklemin önüne gelen olumsuzluk işareti ile bu önermelerin sayısını da
dörde çıkarmaktadır. Buradan da anlaşıldığı gibi aynı konudan “aks” ve “tenakuz”
olmak üzere birbirine zıt dört önerme doğar. Yani ikisinin konu ve yüklemi basittir.
Bu sebeple farklı önermelerde olumsuzluğun yeri değiştirilirse, farklı önermeler
arasındaki ilişki tamamen değişir. Biz bunları iyi anlamamış isek büyük tenakuza
düşebiliriz.105
2. Şartlı Önermeler
N.Öner’e göre ise aradaki bağın kaldırılıp kaldırılmama durumuna göre
yüklemli ve şartlı önerme taksimi yapılmıştır.
Önermede bağ kaldırıldığında iki tarafta tek kavram kalırsa böyle önermelere
yüklemli önermeler denir. Meselâ: “Hava açıktır.” önermesinde, bağ kaldırılırsa geriye
hava ve açık diye iki terim kalır. Bu tip önermelerde kendisine hükmedilene konu;
kendisi ile hükmedilene de yüklem denir. Yukarıdaki önermede de hava, konu; açık,
yüklem; tır da bağ'dır. 102 Emiroğlu, age, s.116–117. 103 Öner,age, s.50. 104 Cevdet, Ahmet, Mi’yar-ı Sedat, İstanbul,1293,s.70. 105 Ülken, Hilmi Ziya, Mantık Tarihi, İstanbul, 1942,s.41.
46
Eğer önermedeki bağ kaldırıldığında iki tarafta tek kavram değil de birer
önerme kalırsa bu tip önermelere de şartlı önermeler denir. Örneğin: “Yağmur
yağarsa sokaklar ıslanır.” “Ya gündüz olur veya güneş batmış bulunur.” önermeleri
düşünülürse: Birincisinde “sa”, ikincisinde “ya, veya” bağlarını kaldırınca geriye,
birincide “yağmur yağar” ve “sokaklar ıslanır”. İkincisinde ise “gündüz olur” ve
“güneş batmış bulunur.”, cümleleri kalır. Şartlı önermelerde kendisine hükmedilene
“mukaddem” (antecedent), kendisi ile hükmedilene “tâli” (conseguent) denir.”106
Haberi terkip, üç çeşittir: Birincisi bir anlamın bir anlama yüklenip
yüklenmediği yargısını içeren ve yüklemli adı verilen önermedir. Örneğin “İnsan
canlıdır.” veya “İnsan canlı değildir.” gibi. Bu şekil önermelerdeki insan ve onun
yerine geçen şeye, özne; canlıya ise yüklem adı verilir. Buradaki değil, olumsuzluk
edatıdır. İkinci ve üçüncüler ise, şartlı adı verilenlerdir. Bu ise her biri habere dair
bileşim olmaktan çıkarılıp sonra da bir araya getirilen iki habere dair bileşim
arasında gerçekleşir. Yüklemli önermede olduğu gibi bunlar, biri diğerinin aynıdır
denilecek şekilde değil, aksine ikisinden biri diğerini gerektirecek ve izleyecek
biçimde yaklaştırılırsa buna, bitişik şartlı veya (varsayımsal/vaz’i) önerme denir. İki
önermeden biri diğerini itecek ve uzaklaştıracak tarzda olursa buna da ayrık şartlı
önerme denir. Bitişik şartlı önermenin örneği: “Paralel iki çizgiyi kesen bir çizgi
çizildiği zaman, meydana gelen iç ve dış ters açılar birbirine eşittir.” sözümüzdür.
Burada “…dığı zaman” ve “… dır”, bağı olmasaydı iki sözden her biri kendi başına
bir haber olurdu. Ayrık şartlı önermenin örneği: “Bu açı, ya dar ya geniş ya da dik
106 Öner ,age, s.$46-47.
47
açıdır.” sözümüzdür. “… ya” ile “… ya da” edatları kaldırılınca da birden çok
önerme meydana gelir.107
Bitişik şartlı önermede mukaddem (ön bileşen) tâli (ard bileşen) ile
beraberken tâliden, tabiî olarak ayırt edilir. Dolayısıyla şey, aksi olmaksızın
başkasıyla gerektirilen olabilir. Ayrık şartlı önermede ise mukaddem, ancak
varsaymayla (vaz’) tâliden ayırt edilir; çünkü ikisinden birinin diğerine aykırı
olması, diğerinin de ona aykırı olmasının gücü dâhilindedir.
Şartlı önerme analizle birlikte yüklemli önermeye ayrılırsa, yüklemli
önerme basit olarak isimlendirilir. Onun en basiti ise olumlu önermedir. Çünkü her
şeyin olumsuzlanması ancak kendi olumlusuna göreli olarak akledilip zikredilebilir.
Dolayısıyla her şey, akletme ve zikretmede ancak olumlamayla önce gelir. Üç
olumlunun olumlu olarak isimlendirilmesi hakiki yolla olur. Üç olumsuzun, olumsuz
olarak isimlendirilmeleri ise olumlularının benzerinin mecazıdır.
“Eğer önermedeki bağ kaldırıldığında, iki tarafta tek kavram değil de
birer cümlecik kalırsa bu tip önermelere de şartlı önermeler denir. Meselâ: “Yağmur
yağarsa sokaklar ıslanır.”, “Ya gündüz olur veya güneş batmış bulunur.”
önermelerini alalım. Birincisinde "sa", ikincisinde "ya, veya" bağlarını kaldırınca
geriye, birincide yağmur yağar ve sokaklar ıslanır, ikincisinde ise gündüz olur ve
güneş batmış bulunur, cümleleri kalır. Şartlı önermelerde kendisine hükmedilene
mukaddem (antecedent), kendisi île hükmedilene tâli (conseguent) denir.
Klasik Batı mantıkçılarının bu açıdan yaptıkları çeşitlemede bazı
farklılıklar vardır. Bunlara göre bir önermede, bir konu ve bir yüklem bulunursa bu
107 İbn Sînâ, İşaretler ve Tenbihler, Çev. A.Durusoy vd. İstanbul 2005, s.21; Fenari, age, s.33; Muzaffer, el-Mantık, s.131-132; Dr.Abdulhadi El-Fadli, Müzekkeretü’l-Mantık, s.93,96; Gâzâlî, Makâsıd, s.54, Gâzâlî, Mi’yar, s. 110, Mihakkü’n-Nazar fi’1-Mantık, Beyrut 1966, s.32.
48
önermelere basit veya "cathegoriyue" veya "attribıttive" önermeler; birden fazla konu
ve birden fazla yüklem bulunursa bunlara da bileşik önermeler denir.
Batı mantıkçılarının basit ve kategorik diye adlandırdıkları önermeler;
islâm mantıkçılarının yüklemli dedikleri önermelerdir. İslâm mantıkçılarının şartlı
dedikleri önermeler içerisindedir. Aşağıda göreceğimiz gibi, Bileşik önermelerin
birçok çeşidi vardır. İslâm mantıkçıları bunlardan yalnız ikisini bitişik şartlı
(conditionnelle) ve ayrık şartlı (disjonctif) önermeleri işlemişler.”108
Şartlı önerme yüklemli olan önermelerden meydana gelmiş olabilir. Buna
basit şartlı önerme denir. Aynı zamanda bunun kısımları şartlı önermelerden de
meydana gelebilir. Şimdi bunun kaç türlü olabileceğini görelim:
Muttasıla: İki yüklemliden oluşmuş olabilir. Örneğin: “Eğer güneş
doğmuş ise gündüz mevcuttur.”
Bir şartlı ve bir yüklemliden meydana gelmiş olabilir. Bu ya bitişiklik
şeklinde ya da ayrıklık şeklinde olabilir. Oluşumu bitişik ve yüklemliye örnek
verelim. Bu örnekte ön bileşen yüklemli olsun: “Eğer güneş gündüzün sebebi ise
güneş her doğduğunda gündüz vardır.” Şimdi ikincisi de ard bileşen yüklemli olsun.
Örneğin; “Eğer her güneş doğduğunda gündüz mevcut ise güneş gündüzün
sebebidir.”
Oluşumu yüklemli ve ayrık şartlı olana gelince ki buradaki yüklemli ön
bileşen konumundadır. Örneğin: “Eğer bu bir sayı ise ya çifttir ya tektir.”
Yüklemlinin ikinci olmasının örneği: “Eğer bu ya beyaz ya da siyahsa bu bir
renktir.”
108 Öner, age, s. 46-47.
49
İki bitişik şartlıdan oluşabilir. Örneğin: “Eğer güneş doğduğunda gündüz
mevcut ise gündüz var, yok değil ise güneş doğmuş değildir.”
İki ayrık şartlıdan da oluşabilir. Örneğin: “Eğer cisim ya sakin ya
hareketli ise bazı cevherler de bir cisimdir.”
Bir ayrık şartlı ve bir bitişik şartlıdan oluşabilir. Burada bitişik şartlı ön
bileşen olsun. Örneğin; “Her güneş doğmuş olduğunda gündüz mevcut ise ya güneş
doğmuştur ya da gündüz mevcut değildir.”
Ayrık şartlının tâli olduğuna örnek; “Bu sayı ya çifttir ya tektir. Eğer çift
ise tek değildir.”
Ayrık şartlı önermelerin bu şekilde bölümlenmesinin sonucunda şu tipler
ortaya çıkmaktadır. Bunlar:
1. Oluşumu iki yüklemliden meydana gelebilir. Örneğin: “Bu sayı ya
tektir ya da çifttir.”
2. Oluşumu bir bitişik şartlı ve bir yüklemliden meydana gelebilir.
Örneğin: “Her ne zaman gündüz var ise güneş doğmuştur ya da güneşin olmaması
gecenin sebebidir.”
3. Bir ayrık şartlı ve bir yüklemliden meydana gelebilir. Örneğin: “Bu ya
çifttir ya da tektir ya da sayı değildir.”
4. Oluşumu iki bitişik şartlıdan meydana gelebilir. Örneğin: “Ya güneş
her doğmuş olduğunda gündüz mevcut olmamış olabilir.”
5. Oluşumu iki ayrık şartlıdan meydana gelebilir. Örneğin: “Bu balgam ya
safralıdır ya da kanlıdır ve bu ifrazat ya balgamdır ya da siyahtır (sevdeviyye).”
50
6. Oluşumu bitişik ve ayrık şartlıdan meydana gelebilir. Örneğin: “Ya her
güneş doğduğunda gündüz mevcuttur ya da ya güneşin doğmuş olmasıdır, ya da
gündüzün mevcut olmasıdır.”
7. Bilinmelidir ki ayrık şartlı iki cüzden oluşabilir. Ya iki olumlu ya iki
olumsuz ya da bir olumsuz bir olumludan oluşabilir. Aynı zamanda fiilde ve kuvvette
sınırlı pek çok cüzden de oluşabilir. Örneğin: “Bu sayı ya tamdır ya fazladır ya da
nakıstır.” Kuvvette gayrı mütenahi (sınırsız) bir şekilde de olabilir.” Bir başka
örnek: “Bu sayı ya ikidir ya üçtür ya da dörttür.” Bu cüzler olumlu veya olumsuz
olabilir.
Bitişik şartlı önermeye gelince mukademden ve tâliden oluşmak üzere
ancak iki cüzden oluşur. Fakat çoğu zaman ön bileşen kuvvet ve fiil bakımından pek
çok önermeleri ihtiva edebilir. Bununla beraber cümle tek bir önerme olur. Örneğin:
“Eğer bu insanda yapışkan bir sümük, kuru bir öksürük , nefes darlığı , yoğun bir acı
ve hızlı nabız atışı varsa bunda zatülcenp hastalığı vardır.” Eğer bu çokluk hâli
tâlinin tarafında olursa o zaman önerme tek olmaz bilakis fiil bakımından pek çok
önerme olur. Yani yukarıdaki ifadeyi ters dönderdiğimiz zaman şöyle deriz: “Eğer bu
insanda zatülcenp hastalığı varsa onda sümük, kuru öksürük, nefes darlığı yoğun acı
(şiddetli) ve hızlı nabız atışı vardır.” İşte bu tek bir önerme değildir. Bilakis pek çok
önermedir.
Örneğin: “Eğer o kimse zatülcenpli ise (mecnup) onda sümük vardır.”
İşte bu tam bir sözdür. Aynı şekilde bunun yerine “Onda kuru öksürük var.” da desen
ve diğer cüzleri de söylesen bu da bir önerme olmuş oluyor.109
109 Amr b. Sehlan es-Savi, el-Besairu’n-Nasıriyye fi ilmi’l-Mantık, s.94-95.
51
2.1. Bitişik şartlı önermeler
Eğer şartlı önermede mukaddem ve tâlinin olumluda birleşmesi ve
olumsuzda birleşmemeleri ile hükmolunursa bunlara “bitişik şartlı önermeler” (ka-zaya-i
şartiye-i muttasıla) denilir.
“Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur.”
“Her ne zaman güneş doğarsa gece olur değildir.”
Yukarıdaki iki önermeden birincisinde, “mukaddem” ile “talinin” birleşmesi,
ikincisinde ise birleşmemesi hükmedilmiştir. Yani birincisinde mukaddem olan "güneş
doğar" ve tali olan "gündüz" bir araya getirilmiştir. İkisi aynı zamanda bir arada olur.
İkinci önermede mukaddem olan "güneş doğar"la; tâli olan "gece olur"un birleşmemeleri
ile hükmolunmuştur. Bunların ikisinin bir arada bulunamayacağı bildirilmiştir. Bu
durumda birinci önermeye, bitişik şartlı olumlu; ikinci önermeye de bitişik şartlı
olumsuz denilir.”110
Bunlara bitişik şartlı denmesinin sebebi, bu önermelerin olumlusunda
mukaddem ile tâli arasında şart-cevap veya sebep-sonuç ilişkisi bulunmasındandır.
Bu sebeple mukaddem ile tâli birbirinden ayrılmazlar; adeta birbirine bitişiktirler. İbn
Sînâ, bu ayrılmazlığı: “İşaret edatının kendisine bitişmesiyle şart ifade eder hale
gelen mukaddem; cevabını bekler, işte bu cevabı ona verecek olan da tâlidir. 111
Olumlu bitişik şartlı önermelerde mukaddem ile tâlinin birleşmesi; bitişik
şartlı olumsuz önermelerde ise birleşmemesi ile hükmedilmiştir. Yani birincisinde
mukaddem olan “güneş doğar” ile tâli olan “gündüz olur” bir araya getirilmiştir.
Dolayısıyla mukaddem ile tâli bir arada bulunur. İkincisinde ise mukaddem olan
110 Öner, age, s. 58. 111 Bolay, age, s.29; ayrıca bk.,Urmevi, Metâli, s.51-54; Ahmet Cevdet, age, s.36-39
52
“güneş doğar”la tâli olan “gece olur”un birleşmemeleri ile hükmolunduğundan,
mukaddem ile tâlinin bir arada bulunması mümkün değildir.112
Bitişik şartlı önermelerin çeşitlenmesi:
Bitişik şartlı önermeler gerekli (lüzumiye) ve raslantılı (ittifakiye) diye ikiye
ayrılır.
l. Gerekli bitişik şartlı önermeler: Eğer "mukaddem" ile, "tali" arasında
nedenlik gibi belli bir bağ bulunursa bu tip önermelere “gerekli bitişik şartlı önermeler”
denilir. Bunlarda da ya mukaddem talinin veya tali mukaddemin nedenidir ve yahut her
ikisi aynı nedenin eseri olurlar. Meselâ:
“Her ne zaman güneş, doğarsa gündüz olur.” önermesinde mukaddem
tâli'nin nedenidir.
“Her zaman gündüz olursa güneş doğmuş bulunur.” önermesinde ise tâli,
mukaddemdin nedenidir.
“Her ne zaman gündüz olursa etraf aydınlanır.” önermesinde, "mukaddem"
ve "tali" aynı nedenin, yani güneşin doğmuş olmasının eseridirler.
2. Raslantılı olan bitişik şartlı önermeler: Eğer bitişik şartlı önermede
mukaddem ile tâli arasında belli bir ilişki olmayıp da iki taraf arasındaki ilişki tesadüfe
bağlı ise bu tip bitişik şartlı önermelere de “rastlantılı olan bitişik şartlı önerme”
(ittifakiye) denilir. Meselâ: “Her ne zaman çarşıya çıksam Ahmet’e rastlarım.”
önermesinde, mukaddem ile tâli arasında yani çarşıya çıkmakla Ahmet’e rastlamak
arasında nedenlik gibi belli bir ilişki yoktur, tamamen tesadüfe bağlıdır.”113
Urmevi’ye göre, bitişik şartlı önermede mukaddem, tâli ile beraberken
tâliden tabii olarak ayırt edilir. Dolayısıyla aksi olmaksızın başkasıyla gerektirilen
olabilir. Ayrık şartlı önermede ise mukaddem, ancak varsaymayla (vaz’) tâliden
112 Öner, age, s.67. 113 Öner, age s. 58-59.
53
ayırt edilir; çünkü ikisinden birinin diğerine aykırı olması, o diğerinin de ona aykırı
olmasının gücü dâhilindedir. Bitişiğin şartlı olarak isimlendirilmesi, kendisinde şart
anlamı ve şart edatının bulunmasından dolayı hakikidir. Ayrığın şartlı olarak
isimlendirilmesi ise benzerinin mecazıdır. Yüklemlinin yapı bakımından önce
gelmesi, konu bakımından da önce gelmesini gerektirmektedir.114
Muzaffer, aynı tanımı yapmakla birlikte farklı örnekler verdiği için
burada zikretmeyi uygun gördük.
Şartiyye’ye örnek: “Güneş doğmuş ise gündüz mevcuttur.”, “Eğer insan
dedikoducu değilse güvenilirdir.”, “Lafız ya müfrettir ya da mürekkeptir”, “İnsan ya
kâtiptir ya da şairdir.”vb. Bu önermeleri incelediğimizde şunu görüyoruz: Buradaki
her önermenin iki tarafı vardır. Bu iki taraf da aslen iki önermedir. İlk örnekte
“iza”(eğer) ve “iza”nın karşılığı olan “fe”(hemen) olmasaydı “güneş doğmuştur”
sözümüzün bizzat kendisi haber olurdu. Aynı şekilde “gündüz mevcuttur” sözümüz
de böyle olurdu. Fakat konuşan kimse iki haberin arasını birleştirdiğinde ve onlardan
birini diğerine dayandırdığında o ikisini tek bir önerme hâline getirmiş olur. Her
ikisini doğruluk veya yanlışlıkla itham etme noktasında suskun kalmanız sahih
olduğu müstakil birer haber olması konusundan çıkmış olur. Eğer o şöyle söylese:
“Güneş doğdu.” dese ve sussa bu nakıs bir bileşke sayılır.
Aslında bu iki haberin arasındaki ilişkiye gelince, bu ilişki hamliyyedeki
gibi birleşme ve sabit olma ilişkisi değildir. Çünkü o önermelerin arasında bir
birliktelik yoktur. Bilakis o ya ilk iki örnekte olduğu gibi ittisal birliktelik (tesahub)
ve tâlik (ilişki) nispetidir yani ikincinin birinciyle alakalı olmasıdır veya bunu
114 Urmevi, age, s.27.
54
nefyetmesidir ya da son iki örnekte olduğu gibi ayrılık (teanud) infisal ve tebayün
nispetidir veya bunların nefyidir.
Bütün bu geçenlerden birçok durumu çıkarmamız mümkündür.
Birincisi şartlı önermenin tanımı: Bir önerme ile diğer önerme arasındaki
ilişkinin varlığıyla veya yokluğuyla kendisinde hükmedilen önermedir.
İkinci sonuç: Şartiyye muttasıl ve munfasıl olarak ikiye ayrılır:
1. Eğer iki önerme arasında bir ittisal ise ve onlardan birini diğerine
bağlama şeklinde ise ya da bunu nefyetme şeklinde ise son iki örnekte olduğu gibi bu
muttasıla olarak isimlendirilir.
2. Eğer bu nispet iki önerme arasında bir infisal ve inat şeklinde ise veya
bunun nefyi şeklinde ise son iki örnekte olduğu gibi bu munfasıla olarak
isimlendirilir.115
2.2. Ayrık Şartlı önermeler
Bu tip önermelerde “mukaddem” ile “tali” arasında birbirini ortadan
kaldırma yoluyla hükmolunan bir ilişki vardır.116 Yani bir şartlı önermeyi oluşturan
önermelerden sadece bir tanesi doğru olmak zorundadır.117
Ayrık şartlı önermeyi İbn Sînâ, mukaddem ile tâlinin birbirinden
uzaklaşması ve birbirine aykırı olması diye tanımlamıştır. Örneğin: “Ya bu açı dar
açıdır veya geniş açıdır veyahut dik açıdır.”118 önermesi gibi. Şartlı önermeler birçok
önerme ihtiva eden bir hükümler bütünüdür.
Ayrık şartlı önermelerle olumluluk durumu, önermeyi oluşturan iki
tarafın ayrılığının meydana gelmesinde; olumsuzluk durumu ise bu ayrılığın
115 Muhammed Rıza Muzaffer, el-Mantık, s.131–132, Beyrut 1980. 116 Emiroğlu, age, s.128. 117 Çapak, age, s.108. 118 Bolay, age, s.31.
55
meydana gelmemesinde ortaya çıkar. Genelde Arapça “imma” edatıyla kurulur. Bu
edatın Türkçe karşılığı “ya”, “yahut” tur.119
Ayrık şartlı önermelerin, bitişik şartlı gibi türleri vardır: Bunlar “gerekli”
ve “rastlantılı” dır. Ayrık şartlı önermelerin farklı bir şekilde doğruluk değeri
bakımından da tasnifi vardır. Bu bakımdan ayrık şartlı önermeler “hakikiye”,
“maniatul-cem”,ve “maniatul-hulu” şeklinde ayrılır. Şimdi sırasıyla bunları görelim:
2.2.1. Hakikiye
Eğer mukkaddem ile tâli arasında, gerek doğruluk ve gerek yanlışlık
bakımından aykırılık ile veya bu aykırılığın olumsuz kılınması ile hükmolunursa bu
önermelere hakikiye denilir.120 Örneğin “ Sayı ya çift olur ya tek olur.” Burada sayının
çift yahut tek olması arasında doğruluk ve yanlışlık açısından münafat vardır.121
Doğruluk ve yanlışlık bakımından birbirini nefyetmesi demek, mukaddem ile tâlinin
hem doğruluk bakımından, hem yanlışlık bakımından birleşmemeleri, diğer ifadeyle
mukaddem ve tâlinin ikisinin birden doğru ve ikisinin birden yanlış olmaması
demektir. Böyle olunca bütün hâllerde, mutlaka biri doğru, diğeri yanlış olacaktır. Bu
durumda da gelişigüzel iki unsûr arasında böyle bir önerme yapılamaz.
Bu hususu İbn Sînâ, şu şekilde dile getirmektedir: “Hakikiye bir şey ile
onun çelişiğinden veya çelişiğinin nöbetleşmesinden, meydana gelir. Mukaddem ile
tâli ikilisinden tercih etmediğimiz, seçmediğimiz (hariç bıraktığımız), kalan
(seçilen)in karşıtıdır. Kalan da, hariç bırakılanın karşıtıdır. Mesela: “Bu sayı ya çifttir
veya tektir.”122 Bu örnekte tek ile çift arasında bir tercih durumu, bir seçme
mecburiyeti söz konusudur. “Bu sayı ya çifttir veya tektir.” örneğinde diyelim ki bu
119 Emiroğlu, age, s.128 120 Öner, age, s.60., Sait, Paşa, Hulasa-i Mantık, İşaret Yay., İstanbul 1998, s. 79. (Mantık Metinleri -I- içerisinde) 121 Sait Paşa, age, s.79. 122 Bolay , age, s.31.
56
sayı çifttir öyleyse tek değildir. Diyelim ki bu sayı tektir o hâlde çift değildir 123. “Bu
sayı çifttir.” dediğimiz zaman doğru olan bu önermeyi seçtik. “Bu sayı tektir.”
önermesini hariç bıraktık. Tercih etmediğimiz, “Bu sayı tektir.” önermesi aslında çift
olmayan demek olduğundan, seçmiş bulunduğumuz, “Bu sayı çifttir.” önermesinin
karşıt hâlidir. “Bu sayı tektir.” önermesini seçtiğimiz zaman, seçmediğimiz, “Bu sayı
çifttir” önermesi aslında, “Bu sayı tek olmayandır.” demek olduğundan, seçtiğimiz;
“Bu sayı tektir.” önermesinin karşıt hâline eşittir.”
Hakikiye ‘de tarafların aynı anda doğru veya aynı anda yanlış olmaları
mümkün değildir. Ama taraflardan biri doğru ise diğeri mutlaka yanlış olur. Veya
biri yanlış ise diğeri mutlaka doğru olur. Burada taraflar yani mukaddem ile tâli, bir-
birinin çelişiğidir. İki karşıtın (zıt) özlerinin (zat) aynı anda birleşmesi ve iki karşıtın,
ikisinin birden aynı anda ortadan kalkmayacağı ilkesi gereğince, “hakikiye”de
mukaddem ile tâli (iki karşıt) doğruluk bakımından bir araya asla gelemedikleri gibi;
ikisi birden yanlış da olamazlar. Birisi mutlaka doğru; öteki mutlaka yanlıştır.
“Hakikiye”de mukaddem ile tâli arasında hem doğruluk hem de yanlışlık
bakımından aykırılık vardı. İşte “hakikiye”de, bu iki konuda bulunan aykırılıktan biri
kaldırdığında hakikî olmayan (gayr-i hakikî) ayrık şartlı önermeler elde edilir. Bu
şekilde elde edilen ayrık şartlı önermeler “Maniat’ül Cemi” ve Maniatü’l-hulu diye
anılırlar.124 Hakikiye aynı anda hem mani’atul-cem hem de mani’atu’l-huludur.125
Hakikiye’de tarafların hakikat değerine göre birbiri ile olan ilişkisini
aşağıdaki tabloda gösterebiliriz.126
123Bolay, age, s.34. 124 Bolay, age, s.34. 125 Sait Paşa, age, s.79. 126 Öner , age, s.62.
57
Olumlu hakikiye Olumsuz hakikiye
Mukaddem
D Y
Mukaddem D Y Y D
Tâli
Y D
Tâli
Y Y D D
2.2.2. Maniatü’l-Cem
İbn Sînâ’ya göre hakikiyenin sadece doğruluk yönünden ele
alınmasıdır.127 Bu, olumlu önermede sadece doğruluk bakımından
“mukaddem” ile “tâli” arasında aykırılık olduğunu, mukaddem ve tâlinin,
aynı anda doğru olamayacağını gösterir. Maniatü’l-cemi sadece
doğruluk bakımından (sıdkan) “hakikiye” olduğu için yarım
“hakikiye”dir. Tam ‘‘hakikiye” olmadığı için de gayri hakikiyedir. Söz
gelimi, bu şey hayvandır veya ağaçtır, diyen kimseye verilen cevap,
Maniatü’l-cemidir.128 Bu örnek bazı nesnelere uygulandığında “Bu şey
hayvandır veya ağaçtır.” Örneğindeki “veya” ekin kaldırılması yoluyla;
“Bu şey hayvandır”; “Bu şey ağaçtır.”diye iki önerme elde edilir. Bu
önermeler; at, ceviz, taş gibi nesnelere uygulandığında:
a. At için.
Bu şey hayvandır. D (doğru)
Bu şey ağaçtır. Y (yanlış)
İki önermeden birincisi doğru, ikincisi yanlıştır.
b. Ceviz için.
127 Bolay, age, s.35. 128 Bolay, age, s.36.
58
Bu şey hayvandır. Y
Bu şey ağaçtır. D
İki önermeden birincisi yanlış, ikincisi doğrudur.
c. Taş için.
Bu şey hayvandır. Y
Bu şey ağaçtır. Y
İki önerme de yanlıştır.
Görüldüğü gibi yalnız doğruluk bakımından mukaddem ile tâli arasında
aykırılık bulunan Maniatü’l-cemi’nin cüzlerinin aynı anda doğru olması mümkün
değildir. Sadece doğruluk bakımından “hakikiye” olduğu için; sadece doğrulukta,
mukaddem ile tâli birbirinin karşıt hâline eşit oluyor demektir. Bu itibarla iki karşıtın
aynı anda doğru olması mümkün değildir.
Maniatü’l-cemi’ nin mukaddem ve tâlisi aynı anda yanlış olabilir. Çünkü
Maniatü’l-cemiyi “hakikiye”den ayıran taraf, onun yanlışlık bakımından “hakikiye”
olmayışıdır. Başka bir deyişle yanlışlık bakımından mukaddem ve tâlisi arasında
aykırılık olmadığı için Maniatü’l-cemi’nin tarafları aynı anda yanlış olabilir.
Maniatü’l-cemi de tarafların mümkün hakikat değerleri şu şekildedir:129
129 Öner, age, s.64.
59
Maniat-ul cemi
Olumlu
Maniat-ul cemi
olumsuz
Mukaddem
D
Y
Y
Mukaddem
D
Y
D
Tâli
Y
D
Y
Tâli
Y
D
D
2.2.3. Maniatü’l-hulu
Maniatü’l-cemi’nin aksine Maniatü’l-hulu, İbn Sînâ’ya göre
“hakikiyenin” sadece yanlışlık bakımından ele alınmasıdır. Böyle olunca ayrık şartlı
önermede mukaddem ve tâli arasında yalnız yanlışlık bakımından aykırılık vardır. 130
“Zeyd ya denizdedir ya da boğulmamıştır”Önermesi Maniatu’l –
Hulu’dur.Bu önermenin karşıt hali ile gerçekleşmesi mümkün olan bir Tali beyan
edilmektedir.”Zeyd denizdedir.”önermesinin karşıtı “Zeyd denizde değildir.”şeklinde
olur.Zeyd’in denizde olmadığı gerçek ise zeyd’in boğulmadığı ortaya çıkar.Çünkü
Zeyd denizde değil ise onun boğulduğu düşünülemez.Bu durumda mukaddem ve tali
birlikte yanlış olamaz fakat ikisi birden doğru olabilir.Çünkü Zeyd, denizde olduğu
halde boğulmamış olabilir, karada ise zaten boğulması söz konusu olamaz.131
Maniatu’l-hulû’da tarafların mümkün hakikat değerleri tablodaki gibi
olmaktadır:
130 İbn Sînâ, age, s. 297. 131 Çapak, age, s.108-109.
60
Olumlu maniat-ul hulû Olumsuz maniat-ul hulû
Mukaddem
D
Y
D
Mukaddem
D
Y
Y
Tâli
Y
D
D
Tâli
Y
D
Y
Fârâbî, özet hâlindeki Kitâbu’l-İbâre adlı eserinde şartlı önermelerin
sadece tanımıyla yetinmiş ve ayrıntılara girmemiştir.132
Şartlı Önermeler konusu, Gelenbevî ve diğer İslâm mantıkçılarında şu
şekilde ele alınmaktadır:
Gelenbevî, diğer İslâm mantıkçıları gibi, şartlı önermelerin mukaddem
ile tâlilerinin yapısına göre altı türünden bahsediyor. Zira mukaddem ile tâli:
a. İkisi birden yüklemli önerme olurlar: “Her ne zaman güneş doğarsa
gündüz mevcut olur, Bu sayı ya tektir ya çifttir.” önermelerinde olduğu gibi.
b. İkisi birden bitişik şartlı önerme olurlar: “Her ne zaman güneş
doğduğunda gündüzün mevcut olduğu sabit olursa, her ne zaman gündüz mevcut
değil ise güneşin doğmamış olması lazım gelir.” önermesi gibi.
c. Yahut ikisi birden ayrık şartlı önerme olur: Her ne zaman sayı ya tektir
ya çifttir sabit olursa, onun daima ya iki eşit kısma bölünmesi ya da bölünmemesi
lazım gelir.” önermesi gibi.
d. Ya da Mukaddem ile Tâli olan iki önerme muhtelif olurlar.
Gelenbevî, “Ya da bu ikisi muhtelif olurlar.” dedikten sonra, “Öyleyse bu
taksimin neticesi altıdır.” kaydıyla, bitişik şartlı önermelerin bu açıdan altı kısım
132 Çapak, age, s,110.
61
olduğunu söylüyor133 Buna göre Gelenbevî, “muhtelif olma” tabiriyle şu üç şekli
kastettiğini ifade ediyor:
1. İki taraftan biri yüklemli, diğeri bitişik şartlı önerme olur.
2. İki taraftan biri yüklemli, diğeri ayrık şartlı önerme olur.
3. İki taraftan biri bitişik şartlı, diğeri ayrık şartlı önerme olur.
Hâlbuki bu son üç şekilde iki ihtimalin olduğu muhakkaktır.
Şöyle ki:
1. Mukaddemi yüklemli, tâlisi bitişik şartlı,
2. Mukaddemi bitişik şartlı, tâlisi yüklemli,
3. Mukaddemi ayrık şartlı, tâlisi yüklemli,
4. Mukaddemi yüklemli, tâlisi ayrık şartlı,
5. Mukaddemi bitişik şartlı, tâlisi ayrık şartlı,
6. Mukaddemi ayrık şartlı, tâlisi bitişik şartlı.
O hâlde bu ihtimaller de göz önüne alınırsa, mukaddem ile tâlinin
yapıları açısından, şartlı önermelerin sayısının Gelenbevî’nin de iddia ettiği gibi altı
değil, dokuz olduğu ortaya çıkar. Nitekim Kazvinî, şartlı önermenin oluştuğu iki
tarafın durumlarına göre, bitişik şartlı önermeleri altı, ayrık şartlı önermeleri de
dokuza ayırmaktadır. 134
Kutbuddin er-Razi, şartlı önermelerle ilgili olarak İbn Sînâ’ya katılarak
“Şartlı önerme iki önermeden oluşan bir önermedir.” diyor. Devamında bu iki
önermeden her birisinin ya yüklemli ya bitişik şartlı veyahut da ayrık şartlı
olabileceğini belirtiyor. Şartlı önermenin ya iki yüklemli önermenin ya iki bitişik
şartlının ya iki ayrık şartlının ya bir yüklemli ve bir bitişik şartlının ya bir yüklemli
133 Bingöl, age, s.81-82. 134 Bingöl, age, s.82.
62
ve bir ayrık şartlının ya da bir bitişik ve bir ayrık şartlının bileşkesi olabileceğini
ifade ediyor.135
Örneğin “Güneş doğucudur.” sözü doğru veya yanlış bir yüklemli
önermedir. Fakat bu önermeye bir şart edatı ilave ettiğimiz zaman, söz gelimi; “her
ne zaman güneş doğarsa” dediğimizde, önerme bozulur ve önermeden doğru veya
yanlış olma durumu kalktığında o önerme bozulur. Aynı şekilde “Gündüz
mevcuttur.” sözü de doğruluk veya yanlışlık ifade etmek bakımından bir önermedir.
Fakat bu söze bir iki ziyade harf katılınca; mesela: “Öyleyse gündüz mevcuttur.”
dediğimiz zaman, önerme bozulur ve önerme olmaktan çıkar. Ayrıca “Bu sayı
çifttir.” ve “Bu sayı tektir.” önermeleri kendilerine, “ya bu sayı çifttir veya tektir”
ayrık şartlı önermesinde olduğu gibi “ya”, “veya” lafızlarının katılmasıyla bozulur ve
önerme olmaktan çıkarlar.136
Gâzâlî bitişik şartlı önermelerle ilgili olarak şu ayrıntıya dikkat çekiyor:
Bitişik şartlı önermeden ceza ve şart edatları kaldırıldığı zaman iki ayrı
yüklemli önerme meydana gelmiş olur; sonra her yüklemli önerme, tekil yüklem ve
tekil konu hâlini alır. Böylece bitişik şartlı önermenin ilk önce mukaddem ve tâli
şeklinde iki ayrı önermeye; bu önermelerin her birinin de birer konu ve yükleme
sahip olması gerekir.
Bitişik şartlı önermelerle, yüklemli önermeler arasında bir takım farklar
vardır. Gâzâlî, bu farkları iki madde altında incelemektedir:
a. Bitişik şartlı önerme; iki parçadan yani birer önerme olan mukaddem
ve tâliden meydana gelir ve yüklemli önermenin aksine bunların her birini, tekil bir
terim ile ifade etmek mümkün değildir.
135 Kutbuddin Er-Razi, Şerhu’ş-Şemsiye fi’l-Kavaidi’l-Mantıkiyye, s.76 136 Bolay, age, s.32.
63
b. Yüklemli önermede konu hakkında “O yüklem midir?” diye sormak
mümkündür. Örneğin: “İnsan canlıdır.” denildiğinde “İnsan canlı mıdır?” diye
sorulabilir. Fakat bitişik şartlı önerme hakkında bu soruyu sormak mümkün değildir.
Ayrıca bitişik şartlı bir önermedeki mukaddem, tâli olamaz. Fakat tâli, bazen
mukaddemden başka bir şey olabilir; ancak bu durumda bile, ona bitişik ve onun var
olması için varlığında tâli ve lazım olarak bulunur.137
Urmevi, yüklemli ve şartlı önerme arasındaki farkı ve maniatu’l-cem’i ve
maniatü’l-hülu’da kullanılan edatları şu şekilde tasnif eder:
Ayrıklık ve bitişiklik harfi, mukaddemin öznesinden sonra gelebilir,
dolayısıyla şartlı önerme yüklemliye benzer olur. Ancak o ikisi, ayrık şartlıda değil
de bitişik şartlıda birbirlerini gerektirirler.138 Çünkü hakikiye öznede ortak olan iki
tümelden oluşmaktadır. Ayrıklık harfi özneden öne alındığında139 ise maniatü’l-hulü
değil de maniatü’l-cem’ olur. ‘...se/…sa’ (lإ) kelimesinin gerekliliğe (lüzum)
delaleti güçlüdür. Sonra da ‘...dığında’ (إذ) ve ‘…sa’ (_o) gelir. Bunun içine geri kalan
‘…dığında’ (إذا); ‘her ne zaman… sa’ (qrsr); ‘...dığı zaman’ (tur); ‘ne zaman …sa’
( qroآ ) ve ‘…dığında’ (qro) gibi bitişme harfleri girmez.
2.3. Şartlı Önermelerin Nicelikleri (Sûrları)
Aynen hamliyyedeki gibi şartlılarda da önermeyi niteleyici, niceleyici,
tayin edici ve sınırlayıcı ifadeler (sûr) kullanılmaktadır. Fakat şartiyyenin sûr
ifadeleri, öyle sözlerdir ki bunlar önermenin tarafları (mukaddem ve tâlisi)
arasındaki halleri, zamanları belirler ve bunların varlığını ve yokluğunu da ifade
137Çapak, age, s.109. 138 “Eğer güneş doğarsa gündüz olur” şeklindeki şartlı önerme doğru olursa “güneş eğer doğarsa gündüz olur” şeklindeki yüklemliye benzer önerme de doğru olur. 139 Ya her sayı çifttir ya da her sayı tekdir.
64
ederler. Bu sûr ifadeleri şartlı önermelerin türlerine göre bir önermeden diğer bir
önermeye göre değişebilir.140
2.3.1. Bitişik Şartlı Önermelerin Nicelik ( Sûr) İfadeleri:
1. Tümel olumlunun nicelik (sûr) ifadeleri:
Bu ifadelerin bütün zaman ve hallerde önermenin mukaddem ve tâlisinin
gerekliliğine hükmeden sözler olması gerekir.
Külleme, mehma, meta, haysüma, keyfeme vb. sözlerdir. Bunlara
örnekler verilmek istenirse:
“Her ne zaman kişinin malı artarsa onun mala olan sevgisi artar.”
“Her ne zaman güneş doğmuş bulunursa gündüz mevcuttur.”
“Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur.”
2. Tümel olumsuzun nicelik (sûr) ifadeleri:
Bu ifadeler önermenin tarafları arasındaki gerekliliği her hal ve zamanda
kaldırırlar.
Leyse elbette, leyse ebeden... gibi sözlerdir
Bunlara şu örneği verebiliriz:
“Öğrenci ciddi olmadığı müddetçe asla başarılı değildir.”
3. Tikel olumlunun sûr ifadeleri.
Bu ifadeler önermenin tarafları arasındaki gerekliliği -bazı hal ve
zamanlarda- hükme bağlarlar.
“Gad Yekünü “sözüdür. Örneğin:
“Öğrenci dersini ciddiye aldığı müddetçe imtihanında başarılı olacaktır.”
4. Tikel Olumsuzun Sûr İfadeleri:
140 Ahmet Cevdet, age, s.36-39
65
Bu ifadeler önermenin tarafları arasındaki gerekliliği bazı hallerde
kaldıran ifadelerdir.
“Gad la yekünü” ve “ leyse küllema” ifadeleridir. Örneğin:
“Öğrenci çalışmadığı sürece başarılı olur değildir.”
2.3.2. Ayrık Şartlı Önermelerin Sûr İfadeleri:
1. Ayrık şartlı tümel (külli) önermelerin sûr ifadeleri:
a. Olumlu olmaları durumunda; “daima” ifadesidir. Örnek olarak:
“Daima bir öğrenci ya çalışkandır ya tembeldir.”
b. Olumsuz olmaları durumunda; “leyse elbettete” örnek olarak:
“Sayı daima ya tek değildir veya iki eşit parçaya bölünebilen değildir”
2. Ayrık şartlı tikel (cüz’i) önermelerin sûr ifadeleri:
a. Olumlu olmaları durumunda; “gad yekünu”ifadesidir. Örnek olarak:
“Hâdi bazen başarılı olur veya başarısız olur.”
b. Olumsuz olmaları durumunda; “gad la yekünu” ifadesidir: Örnek
olarak:
“Bazen hava yağmurlu olmaz bazen de karlı olmaz.”141
Bunların dışında eğer şartlı önermelerde, hiçbir zaman kaydına bağlı
olmaksızın ve iki tarafın durumu tayin edilmeksizin verilirse bu “Mühmele” olur.
Bunların sûr ifadeleri ise; “lev in” (eğer) ve “iz” (vakıtta, vaktaki) sözleridir. Zira bu
sözler burada ihmal içindir.142
2.3.3. Şartlı Önermenin Belirlisi, Belirsizi ve Tekili
Gerekli (lüzumiyye) bitişik ve ayrık şartlının tümelliği, varsayımlar,
zamanlar ve durumlardan dolayı gerekliliğin ve ayrılmanın genelliğine bağlıdır.
141 Fadlallah, age, s.114-115;Ahmet Cevdet, age, s. 40. 142 Bingöl, age, s.78.
66
Bunlarla, mukaddemin bir duruma bağlı olarak farzedilmesine dikkat ederek onun
tâliyi gerektirmesinin veya ondan ayrılmasının aykırı olmadığı varsayımları,
zamanları ve durumları kastedilir. Mukaddemin bağlı kaldığı durum ise ne
mukaddemin genelliği ne de mukaddemin defalarca olmasının genelleştirilmesi değil
ki mukaddem süreğen bir şey olabilir, tümel gereklilik ve ayrılıktan dolayı tâlinin
mukaddeme gerekmediği veya ona aykırı olarak ondan ayrılmadığı bir durumdur.
Bitişik ve ayrık şartlının tikellikleri, onların tikelliğine, tekil olmaları da zamanlar ve
durumlardan bazısının tayinine bağlıdır. Tıpkı “Bugün gelirsen sana ikramda
bulunurum.” sözünde olduğu gibi. İkisinin niceliğinin belirsiz olması da onların
belirsizliğine bağlıdır. Raslantılı tümel önermede aynı şekilde iki tarafın hakikat
bakımından olması şart koşulur. Çünkü o ikisinin dışarıda bazı zamanlarda yanlış
olması mümkündür.
Tâlinin bazı zaman ve durumlarda gereklilik ve ayrılmasını olumsuzlayan
lüzumiyye ve inadiyye, olumsuzlamanın gerekliliğini ve ayrılmasını sabit kılan şey
değildir. Bitişik ve ayrığın kipliği ve mutlaklıkları, gerekliliğin ve ayrılmanın
kipliğiyle ve mutlaklığıyla olur.
Tümel bitişik olumlunun niceleme edatı “ne zaman” “…sa’ (qroآ);”…dığı
zaman” (tur) ve “her ne zaman …sa’ (qrsr) iken tümel ayrık olumlunun “sürekli”dir.
Tümel olumsuzun her ikisinde de niceleme edatı “kesinlikle değil”dir. Her ikisinde
de tikeli olumlamak için kullanılan niceleme edatı “olabilir” (l_آw xy)dir. Tikeli
olumsuzlamak için kullanılan niceleme edatı bitişikte “her ne zaman, …sa…
değildir” (qroآ zwo) iken ayrıkta “sürekli değil” (qr{اx zwo)dir. Diğer taraftan
67
“…se/…sa” (lإ); “…dığında” (إذا) ve “…sa” (_o) gibi harfler bitişikte, “ya” (qrا) da
ayrıkta belirsizlik (ihmal) için gelir.143
Ahmet Cevdet Paşa’nın diğerlerine ek olarak ayrık şartlı önermelerin
nerelerde ve nasıl kullanıldığını açıklamak için şu bilgileri verdiğini görüyoruz:
Herhangi bir maddede mâniat’ül–hulu’nun olumlusu doğru olur ise onun
olumsuzu yanlış ve mâniatü’l–cem’in olumsuzu doğru olur. “Ayrık şartlı önerme”nin
bu üç kısmı yüklemli önermelerde, yüklemli tereddütlü önerme ve “bölme”lerde de
cereyan eder.
“Ayrık önerme”nin cüzleri bazen ikiden fazla olur. Nitekim “Matematik
biliminde sayı ya fazla ya eksik yahut da eşit olur” denilir. Çünkü bir sayı (1/2 den
1/9) kadar içinde tam olarak bölündüğü sayıların toplamı, kendisinden fazla ise, ona
esit sayı denir. Bu anlamda Mesela: 12 sayısı, artan sayıdır. Çünkü (12)nin l/2si, 6;
l./3ü. 4, l/4ü, 3; 1/6’sı. 2’dir. (6+4+3+2) toplamı 15 olup bu ise, 12 den büyüktür.
(4) eksik sayıdır. Çünkü 4’ün l/2 si, 2; 1/4, 1 dir; toplamı (1+2)= 3’ tür.
Bu ise 4’ ten azdır.
(6) eşit sayıdır. 6’nın ½ si, 3;1/3, ü 2;1/6 sı,1 dir,toplamı (3+2+1)=6’ dır,
bu da kendisidir.144
143 Urmevi, age, s.51-54. 144 Ahmet Cevdet, age, s.40.
68
İKİNCİ BÖLÜM
BATI MANTIKÇILARINDA ÖNERME ANLAYIŞI
A. BASİT VE BİLEŞİK ÖNERMELER
Önermeler kuruluşları ve yapıları bakımından “basit” ve “bileşik”
olarak ikiye ayrılırlar. Bu ayrımın sebebi bu önermeleri meydana getiren konu ile
yüklemi birbirine bağlayan bağın durumu ve dolayısıyla önermedeki hükmün
sayısıdır.145
Klasik Batı mantıkçıları önermeleri basit ve bileşik diye ikiye
ayırmışlardır. İslâm mantıkçılarının yüklemli dedikleri önerme çeşidi, basit önermeyi
karşılamaktadır.146
1. Basit Önermeler:
Tanınmış batı mantıkçıları ile İslam mantıkçıları arasında önermelerin
çeşitlenmesinde farklı metotlar izlenmiştir. Batılara göre, bir önermede bir konu ve
bir yüklem varsa basit (kategorik); birden fazla konu veya yüklem varsa bileşik
önermeler olarak isimlendirilmişlerdir.147
Yıldırım’a göre; kategorik yapıdaki bir önerme; modalitesi olmayan bir
önermenin olumlulaması veya olumsuzlaması şeklinde açıklanmıştır. Onda direkt
olarak herhangi bir modalite ifadesi taşımadan hüküm verilmiştir. Mesela; “Bütün
filozoflar düşünürlerdir.” “Bazı üniversite öğrencileri zekidirler.” “ Ay yüzeyinde
hiçbir hayat belirtisi yoktur.” gibi.148
Kategorik önermelerin 4 değişik standart biçimi olduğunu ifade eden
Irving M.Copi, bunlarla ilgili de şu örnekleri vermiştir:
145 Emiroğlu, age, s.123. 146 Öner , age, s. 72. 147 Öner; age, s. 46. 148 Yıldırım, age, s. 33.
69
1. Bütün politikacılar yalancıdır. (A)
2. Hiçbir politikacı yalancı değildir. (E)
3. Bazı politikacılar yalancıdır. (I)
4. Bazı politikacılar yalancı değildir. (O)
Bunlar da sırasıyla Tümel olumlu, Tümel olumsuz, tikel olumlu, tikel
olumsuz, olarak belirtilmiştir.149
Klasik batı mantıkçıları bu önermeleri genellikle “S is P” formunda
kullanmışlardır. S, özne, P, ise yüklem yerine kullanılmıştır. Aradaki “is” ise
Copula yani bağ’ın yerini tutmuştur. Bu ifade olumlu yada olumsuz olsun
kategorik bir ifade olacaktır.150
4 standart form konusunda Özlem, yukarıdaki harfleri ikili terim
eklemleri olarak isimlendirmiştir. ona göre bütün önermeler bu dört standart
formun temelinde kurulabilecek ve geliştirilebileceklerdir.151
Bir anlamda Aristo mantığına alternatif olarak çıkan Stoa mantıkçılarına
göre basit önerme, mantıksal bağlantının yardımı olmaksızın konu ve yüklemden
oluşan şeydir. Bunların arasında olumlu,olumsuz, yoksun kılıcı, açıklayıcı, belirtili
ve belirtisiz önermeler vardır.152
2. Bileşik Önermeler:
Bileşik önerme: Birden fazla konu veya birden fazla yüklemi olan
önermelere denir. İki grupta incelenir. Yani iki basit önermenin bir önerme eklemi ile
birleşmesi sonucu elde edilirler. Örneğin: “Hava sıcaktır.” ve “Hava güneşlidir.”
önermeleri “ve” önerme eklemi ile birleştirilerek “Hava sıcak ve güneşlidir.” bileşik
149 M. Copi, Irving, Introduction to Logic, Second Edition, New York 1961, s. 5. 150 M. Copi, age, s, 154. 151 Özlem, age, s. 34 152 Çapak, Stoa Mantığında Önermeler, Felsefe Dünyası, Ankara, 2005/2, sayı 42, s. 184.
70
önermesi elde edilir.153 Bu tür önermeler birden çok önermelerden oluşur ve aynı
zamanda ”ise”, “ya”, ”veya”, ”fakat”, ”ancak ”gibi önerme eklemleriyle de birbirlerine
bağlanırlar.154
Birinci gruba girenler bileşiklikleri açıkça belirtilmiş olanlar; ikinci gruba
girenler ise bileşiklikleri gizli olanlardır.
Yukarıda tanımı yapılan kategorik önermeleri de birden fazla yüklem ve
birden fazla konu bulunursa bunlara bileşik önermeler denir.155 Bileşik önermeleri
“ve”,“veya”,”ise”,”ancak ve ancak……….ise”, “değil” gibi bağlaçlarla eklemlenmiş
kategorik önermelerden oluşur.156
Klasik mantıkta bu bağlaçlardan sadece “veya” ve “ise” kullanılmıştır;
sembolik mantıkta ise bileşik önermeler şu şekilde yer almıştır:
1. Tümel evetleme.(ve)
“Dünya gezegendir ve dünya yuvarlaktır.”
2. Tikel evetleme. (veya)
“Hava bulutlu veya (hava) açıktır.”
3. Koşul (ise)
“Hava bulutlu ise yağmur yağar”
4. Karşılıklı koşul (ancak ve ancak…..ise)
“Sınıfını geçmesi ancak ve ancak çalışır ise mümkündür”
5. Değilleme (değil)
“Dünya düz değildir.”
153 Çüçen ,age , s.64. 154 Emiroğlu, age, s.126. 155 Öner, age, s., 137 156 Özlem, age, s, 137
71
Stoalılara göre ise , iki veya daha fazla önermenin “eğer”, ”ve”, ”mademki”, ”hem hem
de” gibi bağlarla birbirlerine bitişmesinden oluşan önermeler bileşik önermelerdir.157
2.1. Bileşiklikleri açıkça belirtilmiş olanlar
Bunların birden fazla hüküm taşıdığı şekil bakımından açıkça belli olur.158
Bağlantılı (copulative), ayrık şartlı (disjonctive), bitişik şartlı (hypotheticjue), nedenli
(causale, göreli (rela-tive),ekli (discretive) önermelerdir.
a. Bağlantılı (copulative) önermeler: Birbirine tasdik ve inkâr bağlacı
"conjonction" ile bağlanan, bir çok konu veya yüklemden yapılan önermelerdir.
Bağlantılı önermeler ya birçok konulu, ya birçok yüklemli ya da birçok konu ve
birçok yüklemli olabilir. Meselâ:
“Ali ve Ahmet çalışkandır.”
“Ali çalışkan ve zekidir.”
“Ali ile Ahmet çalışkan ve zekidirler.” .
b. Nedenli (causale) önermeler: Sebep bildiren bir kelime ile birbirine
bağlı iki önermeyi ihtiva eden önermelerdir. Meselâ:
Öğrenciler çalışıyorlar çünkü imtihan var.
c. Göreli (relative) önermeler: Bazı ilişki ve mukayeseyi ihtiva eden
önermelerdir. Meselâ:
“Ahmet Ali nin babası ise Ali de Ahmet'in oğludur.”, “Doğduğuna inandığına
göre öleceğine de inanman gerekir.”
d. Ekli (discretive) önermeler: Fakat, mamafih gibi kelimelerle yapılan
önermelerdir.
“Para malı satın alabilir; fakat kalbi alamaz.”159
157 Çapak, age, s. 187 158 Emiroğlu, age, s.126. 159 Öner, age, s.80-81, Ayrıca bkz. Emiroğlu, age, s. 128-129.
72
2.2. Bileşikliği gizli olanlar:
Bunlar şekil bakımından bileşikliği belli olmayıp da anlam bakımından
bileşik olan önermelerdir.
a. Özgülü (exclusive) önermeler: Yüklemin yalnız bir konuya
hasredildiği önermelerdir. Bu durum: "ancak" ve "yalnız" gibi kelimelerle belirtilir.
Bu önermeler iki farklı hüküm ihtiva ederler; fakat imlamda bu hükümler birleşir.
“Yalnız Ahmet ev vazifesini yaptı.” önermesi özgülü bir önerme olup şu iki hükmü
ihtiva eder:
l. Ahmet vazifesini yaptı,
2. Diğerleri vazifesini yapmadı.
Bu iki hüküm, yukarıdaki önerme içinde anlamda birleşmişlerdir. “İnsan ancak
ektiğini biçer. Ancak fazilet insanı asil kılar.” önermeleri de özgülüdür.
b. Çıkarmalı (expective) önermeler: Konunun bir kısmını çıkararak bütün
konu üzerine verilen hüküm, çıkarmalı bir önermedir:
“Eflatuncular hariç, bütün eski felsefe öğretileri Allah'ın cisimsiz olduğunu
kabul etmezlerdi.”
Bu önerme şu iki hükmü ihtiva eder:
I. Eski filozoflar cismani bir tanrıya inanırlardı.
II. Eflatuncıılar bunların aksine.
Başka bir örnek: “Pazar hariç her gün çalışırım.”Burada da iki hüküm
vardır:
I. “Her gün çalışırım.”
II. “Pazar günü çalışmam.”
73
c . Karşılaştırmalı (comparative) önermeler: Bir karşılaştırma ile
fikri ifade eden önermelerdir. Bunlar da iki hüküm ihtiva ederler ve bu iki hüküm an-
lamda birleşir. Meselâ:
“Bütün kayıpların en büyüğü bir dostun kaybıdır.”, “Ali Ahmet'ten
çalışkandır.”, “İbn Sina ,Ebheri’den daha bilgilidir.” önermeleri gibi.
d . "Sınırlandırıcı" önermeler: Ne zaman bir şey şöyle olmaya başladı
veya şöyle olmayı bıraktı denildiğinde, iki hüküm verilmiş olur. Biri o şeyin
bahsedilen zamandan evvelki hâli, diğeri o tarihten sonraki hâlidir. Böylece bu
önermelerden birine "înce'ptive" diğerine ise "desitive" denir. Her ikisi de anlamda
birleşip bileşik bir önerme olur. Örneğin: “Kırk altı seneden beri fes, Türkiye'de
erkekler için başörtüsü olmaktan kaldırıldı.” Bu bileşik önermede şu iki hüküm
mevcuttur:
I. “Kırk altı sene önce Türkiye'de erkekler fes giyerlerdi.”
II. “Kırk altı senedir Türkiye'de erkekler fes giymez.”
Bir başka örnek; “Ülkelerin sanayileşmesiyle birlikte çevre kirliliği de
artmıştır.”önermesinde de iki hüküm vardır:
I. “Ülkelerin sanayileşmesi çevre kirliliğini artırmıştır.”
II. “Sanayileşmeden önce çevre kirliliği fazla değildi.” 160
3. Karmaşık Önermeler
Bu zamana kadar basit ve bileşik önermeleri açıkladık. Bu önermelerin,
İslam mantıkçılarınca yüklemli ve şartlı diye adlandırıldıklarını gördük. Bu önermelere
ilaveten İslam mantıkçılarının itibar etmeyip, Batı mantıkçılarının ele aldığı bir önerme
türü daha vardır. Bu önermelere “Karmaşık Önermeler” adı verilir.
160 Öner, age, s. 72-74; Ayrıca krş. Emiroğlu, age, s. 126-130.
74
Bazen önermelerde konu ve yükleme karmaşık bir vaziyette rastlanır, yani
bunlarda bazı tamamlayıcı fikirler vardır; bunları bileşik önermelerden ayırmak gerekir.
Çünkü her ne kadar karmaşık olsalar da bunların tek konu ve yüklemleri vardır.161
Karmaşıklık bazen konuda bazen de yüklemde olabilir. Konunun karmaşık
oluşu ile ilgili “Anne ve babası tarafından sevilen Zeynep 3. sınıftadır.” asıl önerme “
Zeynep 3. sınıftadır.” konu “Anne ve babası tarafından sevilen” cümlesi ile karmaşık
hale getirilmiştir, yani yan cümlecik eklenmiştir.162 Konunun karmaşıklığına bir örnek
daha verecek olursak:
“Müsabakalara katılmak için para ödemeyi kabul eden hiçbir atlet amatör
değildir.” Konunun karmaşıklığına örnektir.163
Yüklemin karmaşık oluşuna örnek; “Azim insanı başarıya götüren
meziyettir.” Buradaki “meziyet” yüklemi, insanı başarıya ulaştıran cümlesi ile
kayıtlanmıştır.164
Hem konusu hem yüklemi karmaşık olana örnek “ Tembel ve şımarık
çocuklar, onların çevrelerinde bulunan insanlarca sevilmezler.” Burada konu “çocuklar”
yüklem ise “sevilmezler” ifadesidir. Bu ikisi de bir yan cümle ile kayıtlanmıştır.165
Bu önermelerin bilinmesi karşımıza çıkan uzun, karmaşık ifadeleri daha
kolay anlamamıza yardımcı olur.166
Gerek Aristo tefsircileri, gerekse Ortaçağ Batı mantıkçılarına göre modal
önermeler karmaşık önermelerdir. Basit önermelerde ise modalite bulunmamaktadır.
Eskilerden farklı olarak Kant ise her hükmün bir modalitesi olduğunu söylemektedir.167
Şimdi modalite konusunu ele alalım.
161 Öner, age, s. 56. 162 Emiroğlu, age, s. 125. 163 M. Copi, age, s. 137. 164 Emiroğlu age, s. 126. 165 Öner, age, s. 57. 166 Emiroğlu, age, s.126. 167 Öner, age, s.87.
75
B. ÖNERMELERDE MODALİTE (MÜVECCEHAT)
Batı mantıkçılarıyla İslam mantıkçıları arasında modalite anlayışı
açısından farklılıklar olduğu gibi; İslam mantıkçıları kendi aralarında da modalite
konusunu farklı olarak ele almış ve işlemişlerdir.168
Konu ile yüklem arasındaki ilişki (imkân, imkânsızlık, zorunluluk)
açıklanmışsa buna müveccihe (modal önerme) denir. Açıklamanın kendisiyle
yapıldığı ifadeye ise cihet denir.169
İzmirli’ye göre kompleks (mukayyede/muhtalata) önermelerde ihtilat
(kayd) bazen konu ya da yüklemde bulunmayıp fiilde yani isnatta bulunur ise isnatta
bulunan bu kayda “cihet”, bu tip önermelere de “modal önermeler” denir. 170
Modalite konusunu iyi bilmek dil, mantık ve usul bakımından oldukça
önemlidir. Özellikle kıyasta, sonucun kesinliği ve içerik değeri öncüllerin kesinliğine
ve onların yüklemelerinin tahakkuk biçimine bağlı olduğundan modal önermeleri
bilmek önemlidir. “Mantık ilmini layıkıyla bilmek isteyenlerin modal önermeleri
bilmeleri gerekir. Çünkü bu tür önermelerin zorunlu, mutlaka, örfiye-i âmm, örfiye-i
hâss, imkân-ı âmm, imkân-ı hâss gibi önemli olanları iyi bir şekilde bilinirse kelam
ve fıkıh usulu gibi ilimlerin incelenmesi, hüküm çıkarma yolları ve fıkhi meseleler
daha rahat anlaşılabilir. Bu tür ilmi inceliklerden habersiz olanlar yukarda sayılan
ilimlere hakkıyla vakıf olamazlar. Bunlar faydasız felsefi incelemeler olmayıp, İslam
alimlerinin büyükleri tarafından özenle korunulmuş aklî kâidelerdir. Bu konuda
taassup göstermek ahmaklıktır.” demektedir.171
168 Öner, age, s.67. 169 Abdulmüteal Saidi, Tecdidu İlmi’l-Mantık, s. 63. 170 İzmirli, Felsefe Dersleri, s.136. 171 Emiroğlu, age, s.138.
76
Önermenin modalitesi konusunu felsefeye dâhil eden Aristoteles’tir.
Çünkü reel, mümkün ve zorunlu ayrımına düşünce tarihinde ilk defa Aristoteles’te
rastlanmaktadır. A, B’dir; A’nın B olması zorunludur; A’nın B olması mümkündür
gibi önermeler, açık bir şekilde Aristoteles tarafından belirlenerek ortaya konmuştur.
Zorunlu, olmamazlık edemeyen, başka suretle olamayandır; mümkün ise, aynı
zamanda, var veya yok olabilen şeydir.172
Rondelet, Aristoteles'in zorunlu ve mümkün için verdiği misallere
dayanarak ona göre üç türlü zorunluluğun yanında üç türlü mümkünün de olduğuna
işaret ediyor ve bunları şu şekilde gruplandırıyor:
l. Gelecekte zorunlu olarak gerçekleşmeğe mecbur olan,
2. Yalnız konuşulduğu anda mevcut olan,
3. Mutlak olması yönünden zorunlu olarak var olan ve olmağa mecbur
olan.
“Mümkün” de geleceğe göre üç türlüdür:
l. Eğer gelecek hadise zorunlu ise ona mümkün denir.
2. Gelecek hadise mutlak olarak önceden kestirilemez ve iki ihtimal de
eşit olursa ona da mümkün denir.
3. Eğer belirsizlik mutlak değilse, iki alternatiften biri için bazı amiller
varsa şu alternatif muhtemeldir deriz, buna da mümkün denir.173
Aristoteles'e göre mümkün gerçekte mutlak bir terim değildir. Bazen
mümkün fiil halinde olması yönünden gerçeği ifade eder. Örneğin: “Bir adam
gerçekte gezdiği için gezebilir.” denildiğinde olduğu gibi. Genel olarak bir şey,
mümkün olması tasdik edilenin daha önceden fiil halinde gerçekleşmiş
172 Aristoteles, age, s. 110-111. 173 Öner, age, s.121-122.
77
bulunmasından ötürü mümkündür.174 Aristoteles'te mümkün, bazen zorunluluğun
olumsuz hali bazen da imkânsızlığın olumsuz hali olmaktadır. O mümkünü ne
zorunlu ne de imkânsız olmayan şey olarak kabul eder. Aristoteles'in bazı
durumlarda zorunluyu ve fiili durumu mümkün gibi saymasından anlaşılıyor ki ona
göre bir şey ortaya çıkmışsa imkânsız değildir; yine fiili durumu zorunlu
saymasından da anlaşılıyor ki bir şey mademki ortaya çıkmıştır, onun bu ortaya çıkışı
zorunludur.175
Önermenin parçaları olarak alınan bazı lafızlara “modalite” denir.
Modalite, önermenin yüklemine bitiştirilen, ağızdan bir defada çıkan sestir ve
önermenin yükleminin, önermenin konusuna, yükleme keyfiyetine delâlet eder.
Mümkün, zorunlu, muhtemel, mümteni, vacib, çirkin, güzel, gerekli, olabilir v.s.
gibi. İki parçalı bir önermede cümle “Zeyd’in konuşması lazımdır”, “Zeyd’in
yürümesi mümkündür”, “Ay’ın tutulması zorunludur” şeklinde olur.176
Fârâbî de aslında Aristoteles gibi temelde iki modalite kabul eder.
Mütekaddimin denilen İslâm mantıkçıları, daha sonra Fârâbî'den farklı olarak imkân,
imkânsızlık ve zorunluluk modalitelerini kabul etmişlerdir. 177
İbn Sînâ’ya göre modalite, yüklemin konuya olan bağıntısının (nisbet)
derecesini göstermek için önermenin üç elemanına eklenen bir lafızdır. O halde
modalite, yüklemin konuyla olan münasebetiyle alakalı olmaktadır. Bu modalitelerin
sayısı üçtür. Bu nedenle modal önermeler,“Basit önermeler”in ihtiva ettiği konu,
174 Aristoteles, Önerme, s. 41 175 Yaren, age, s.75. 176 Çapak, age, s.118; Ayrıca bkz., Muzaffer, age, s.146. 177 Öner, a.g..e., s. 82
78
yüklem ve bağ gibi üç elemana ilaveten dördüncü bir elemana daha sahiptir; o da
modalitedir.178
Bir önermede bazen konu ile yüklem arasındaki nispet bir kayıtla
kayıtlanır. Önermenin doğruluğu o kaydın doğruluğuna bağlıdır, işte o kayda
önermenin modalitesi (ciheti) denir.179 Cihet, konu ile yüklem arasındaki bağın
derecesini göstermek için önermenin üç elemanına eklenmiş bir terimdir.
İbn Sînâ modalitelerin sayısını “zorunluluk”, “imkân” ve “imkânsızlık”
olmak üzere üç olarak tespit etmiştir. Modalitesi olmayan önermelere mutlak önerme
diyen İbn Sînâ bunun konu, bağ ve yüklemden meydana geldiğini, modalitesi olan
önermelerde ise bu üç unsura ilave olarak konu ile yüklem arasındaki ilgiyi
göstermek üzere dördüncü bir unsurun bulunduğunu ifade etmektedir. Birinci tip
önermelere “Allah vardır.” örneğini verirsek, ikincilere ise “ Allah zorunlu olarak
vardır.” örneğini verebiliriz.180
Urmevi ise modalite derken önermenin maddesi tabirini kullanmaktadır
ve bunu şu şekilde tarif etmektedir: “Önermenin yükleminin öznesine, şeyin
kendinde bulunan zorunlu, devam ve bu ikisinin karşıtıyla yapılan nispetin niteliği,
önermenin madde ve unsuru olarak isimlendirilir. Önermede söz konusu niteliğe
delâlet eden sözcüğe ya da aklın onun yerine verdiği hükme kip ya da tür denir.”181
Gazâlî’nin Modalite tanımı ise yine “madde” kip şeklinde gelmektedir.
“Miyaru’l-İlm” adlı eserinde konuyu şu şekilde ele almaktadır:
“Önermedeki yüklem konuya nispetle;
178 Bolay, age, s.81. 179 Cevdet, Ahmet, age, s.90, Öner,age, s.75. 180 Yaren, age, s.67. 181 Urmevi, age, s.34.
79
Ya nefsü’l-emrde vucudu zorunlu olur: “İnsan canlıdır.” burada “canlı”
insan için yüklemdir. Ve onun konusuna nispeti vucudu zorunludur.
Ya da konusuna nispetle yokluğu zorunludur: “İnsan taştır.” Burada “taş”
yüklemdir. Onun insana nisbeti yokluğunun zorunluluğu iledir.
Ya da konusuna nisbetle ne varlığı ne de yokluğu zorunludur: “İnsan
kâtiptir. İnsan kâtip değildir.”
1. Modal Önermelerin Çeşitleri
Ahmed Cevdet ve İzmirli, modalitenin “mütekaddimin” ve
“müteahhirin”182 mantıkçılarda ayrı ayrı ele alındığını kaydederek, her iki gruptaki
mantıkçıların modalite bakımından önermeleri kaça ayırdıklarını zikredip izahını
yapıyorlar. Aristoteles’ten başlamak suretiyle sırasıyla Fârâbî, İbn Sînâ, Gazâlî ve
tanınmış Osmanlı mantıkçılarının bu konudaki görüşlerini şu şekildedir..
1.1. Aristoteles’te Modal Önermeler
Aristoteles, “Önermeler” kitabında arı veya basit zorunlu ve mümkün
önermelerden söz eder.183 Bu Önermeler, bir hükmün doğruluk değeri ile yüklemin
konu hakkındaki iddiasının, her zaman ve mekânda geçerli olup olmadığını
belirler.184 Aristoteles araştırmacıları, onun Birinci Analitikler’de kullandığı “Her
önerme ya bir arı yükleme ya bir zorunlu yükleme veya bir olumsal yükleme
koyar.”185 ifadesinden; biri zorunlu, diğeri olumsal olmak üzere iki kiplik kabul
182 Cevdet Paşa Mütekaddimin ve Müteahhirinden kimleri anladığına açıklık getirmiyor. İ. Hakkı (İzmirli) “müteahhirinden maksat Farabî ve İbn Sînâ ve daha sonra gelen ulema ve hükemadır. Mütekaddimin bunlardan evvel gelen hükemayı yunaniyedir” diyor. Mi’yar-ul Ulûm s. 3. Eski mantık kitaplarında sık sık geçen bu tabirler çeşitli şekilde anlaşılmıştır. M. Ali Aynî ise Türk mantıkçıları adlı makalesinde Sadettin Taftazanî’den evvel gelenlere mütekaddimin sonra gelenlere müteahhirin denildiğini belirtmektedir. (NECÂTİ ÖNER, Tanzimattan Sonra Türkiye’de İlim ve Mantık Anlayışı, s.30.) 183 Emiroğlu, age, s.132. 184 Türker,Sadık, Aristoteles Gâzâlî ile Leibnize Yargı Mantığı, Ankara 2002, s.176. 185 Emiroğlu,age, s.132.
80
ettiğini söylerler. Arı önermesinin ise kipliksiz önerme olduğunu kabul ederler. Bu
durumda Aristoteles’te önermeler şu şekilde olur:
Assertorik (yalın) önerme,öznenin bir özelliğinin yüklemde ifade edildiği
bir önerme formuna ,yani “A,B” dir formundadır.Onun kipliğini belirleyen,yüklemde
belirtilen,özelliğin bir deney , bir gözlem sonunda gerçekliğinin saptanmış
olmasıdır.Örneğin: “Tüm evlerin çatısı vardır.”önermesi , “Deneyler göstermiştir ki
tüm evlerin çatıları vardır.” Şeklinde anlaşılmalıdır.
Apodiktik (zorunlu) larda , “A mutlaka B’ dir” şeklinde bir form vardır.
Örneğin “iki ile üç beş eder” önermesi zorunludur.Bunu “iki ile üçün beş etmesi
zorunludur.” şeklinde anlamamız gerekir.Bu biçimsel bir zorunluluk değil;önermenin
içeriğine ait bir zorunluluktur.
Problematik (mümkün) önermelerde ise form olarak yine “A, B ’dir.”
şeklindedir. Ama burada ne matematiksel ne de deneye dayalı bir zorunluluk yoktur.
Sadece imkan ve olasılığı bildirirler. Örneğin: “ Saat 10.00 olabilir” ya da “Bugün
deniz dalgalı olabilir.”Buradaki çok zayıf bir iddiadır. “A,B olabilir.”in buradaki
anlamı “A’nın B olması yüzde şu kadardır.”Şeklindedir.186
İslâm dünyasında mütekaddimîn olan mantıkçılar, üç türlü kiplik (el-
kadâyâtul-müveccehât) kabul etmişlerdir. Bunlar, “vücub”, “imkân” ve “imtina”dır.
İslâm mantıkçılarında bu üç türlü kiplik ayırımı İbn Sînâ geleneğine uyularak
yapılmıştır.187
186 Özlem ,Doğan,Mantık,İnkılap yay., 8.bsk.İst.2006,Emiroğlu,age, s.134. 187 Emiroğlu,age, s132.
81
1.2. Mütekaddimine Göre Modal Önermeler
1.2.1. Zorunluluk
İbn Sina’ya göre de modal önermeler konu ile yüklem arasındaki ilgiyi
gösteren dördüncü bir unsur eklenince modalite ortaya çıkar.Modalitesiz önermenin
örneği, “Allah vardır.”ise modaliteli önermenin örneği “Allah zorunlu olarak
vardır.”şeklindedir.188
İbn Sînâ iki çeşit zorunluluktan bahseder:
l. Mutlak zorunluluk,
2. Şartlı zorunluluk yâ da göreli zorunluluk.
Mutlak zorunluluğu şöyle yorumlar: “Bu zorunlulukta hüküm, istisnasız
ve şartsız bir biçimde devamlıdır.” Ona göre mutlak zorunluluğu ifade eden önerme
“Allah Teala vardır.” önermesidir. İbn Sînâ şartlı zorunluluğu beş kısımda inceler.
Adından da anlaşılacağı üzere zorunluluğun bazı şartları vardır. Bunları da şu beş
şekilde ayırmaktadır: Zat-ı mevzunun varlığının devamı şartına bağlı zorunluluk; zat-
ı mevzunun kendisiyle beraber konulan sıfatının varlığının devamı şartına bağlı
zorunluluk; yüklemin yüklem olarak kalmasının şartına bağlı zorunluluk.
İşte bu zorunluluk çeşitlerine sebep olan üç şart önermenin, kendisinde
sahip olduğu şarttır. Önermeden zihinsel anlamda çıkardığımız şarta gelince onu da
filozof, belirli bir vakte göre veya belirsiz bir vakte göre ayırmıştır. Bu iki şarttan da
iki zorunluluk türü çıkmaktadır. Bu zorunluluk türleri de zamanla ilgilidir.189
Zorunlu önermeler, yüklemin konuya nisbeti zorunlu olan önerme-
lerdir.190 Zorunluya “İnsan canlıdır.”, “İnsan canlı değildir.” önermeleri örnek olarak
188 Yaren, age, s.75. 189 Köz, İsmail, İslam Mantıkçılarında Modalite Teorisi, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 2000, s.76. 190Çapak, age, s.121.
82
verilebilir. Bu önermede canlı, konu olan insana yüklem olmuştur. Yüklem olarak
canlının, insana nisbeti zorunludur.191
1.2.2. Aristoteles, Farabi, İbn Sina ve Gazali’ye Göre Zorunluluk
Kavramının Karşılaştırılması:
Aristoteles ‘de Zorunluluk kavramının tanımında Organon’da
rastlanmıyor. Metafizikte ise şöyle tarif ediyor:”Zorunlu başka türlü olmayan
şeydir.”Contingent te ise192 tek bir tanım yerine birden çok tanım olduğunu
görüyoruz. Aristoteles’e göre zorunlu şu dört anlama gelmektedir:
l. Bir şart olarak kendileri olmaksızın yaşamanın mümkün olmadığı
şeyler. Örneğin solunum ve yiyecek bir hayvan için zorunludur. Çünkü onlarsız
varolamaz.
2. Kendileri olmaksızın iyi olanın ne varolabileceği ne de varlığa
gelebileceği veya kötünün ne uzaklaştırılabileceği ne de ortadan kaldırılabileceği
şartlar. Hasta olmamak için ilaç almak gibi.
3. Zorunlu zorla yapılan şey ve zorlama anlamına da gelir. Yani o arzu ve
bilinçli seçime karşı çıkan, onlara engel olan şeydir, çünkü zorla yapılan şeye zorunlu
denir. Zorunlulukta sert, yolundan döndürülemez anlamı vardır. Zorunluluk insanın
seçmesi, tartması, ölçüp biçmesinden doğan hareketine zıt bir şeydir.
4. Olduğundan başka türlü olamayan bir şeyle ilgili olarak da onun öyle
olmasının zorunlu olduğunu söyleriz. Bütün diğer zorunluluklar herhangi bir biçimde
zorunlunun bu anlamından türerler. 193
Aristoteles’in Organon Kitabı’nda geçen üç tür zorunlu tanımı ile
Metafizik kitabındaki 3 tür zorunlu tanımı arasında da bir takım farklılıklar olduğu
191Çapak, age, s.121. 192Öner,age, s.164. 193 Köz, age, s,10.
83
görülmektedir. Yukarıdaki dört zorunluluk tanımı Organon’da şu üç şekilde
verilmiştir:
1. Gelecekte zorunlu olarak gerçekleşmeye mecbur olan.
2.Yalnız konuşulduğu anda mevcut olan.
3.Mutlak ve ebediyet açısından, zorunlu olarak olan ve olmağa mecbur
olan.
Dikkat edilecek olursa bütün bu zorunlu tanımlarının” Zorunlu başka
türlü olmayan şeydir.”tanımından mülhem olduğu fark edilecektir.
İbni Sina ise Aristoteles ‘in yukarıda dört madde olarak zikrettiği Zorunlu
tanımını iki maddede toplayarak şu şekilde açıklamaktadır:
Zorunlunun tanımı yapılmak istendiğinde;
1. Ya yokluğunu düşünmenin imkansız olduğu, bir başka ifadeyle yok
olmasını düşünmek mümkün değildir şeklinde tanımlanır.
2. Ya da olduğundan başka türlü olmasını düşünmek imkansız olandır
diye tanımlanır. Yani Aristoteles’in. Contingent’ındaki 2. ve 4. tanımıyla İbni
Sina’nın 1. ve 2. tanımının aynı anlamları ifade ettiğini görüyoruz. Farabi ise
Aristoteles’in 4. İbni Sina ‘nın 2. maddede zikrettiği zorunlu tanımını 1 maddede
toparlıyor. Farabi ‘ye göre zorunlu: Varlığı devamlı olan ve varlığının başlangıcı ve
sonu olmayandır; onun bir an bile var olmaması düşünülemez. 194
Farabi’nin bu tanımının Aristoteles’le birebir örtüşmediği ama İbn Sina
‘nın 1. tanımı ile çok benzeştiği gözlemlenmektedir. Farabi, zorunluluğu üç açıdan
ele alarak tanımlamaya çalışmaktadır: Ona göre zorunluluğun üç türü vardır:
194 Bolay, age, s. 90.
84
l. Geçmişte varolduğu gibi gelecekte de varolacak varlığı devamlı bir
mevcuttur.
2. Konusu var olduğu sürece konuda mevcut olandır. Örneğin; gözdeki
maviliğin mevcudiyeti gibi.
3.Herhangi bir konuda mevcut olan veya mevcut olduğu sürece konuda
mevcut olan. Örneğin: Zeyd'de oturmanın olması gibi. Oturmak, oturmak olduğu
sürece Zeyd'de mevcuttur. Tabiki Zeyd oturduğu sürece. Gerçekte Farabi'ye göre asıl
zorunluluğu birinci şık temsil eder. 195
“Gazâlî'ye göre ise zorunlu önermeler ikiye ayrılır:
1. Kendisinde şartın olmadığı önermeler: "Allah Hay’dır." önermesi gibi.
Allah her zaman hay idi ve her zaman hay olacaktır. Ahmet Cevdet, bu tür önermeleri
"vücûb-u zatî" olarak isimlendirmektedir, çünkü burada zorunluluk zatın özünden
çıkmaktadır.
2. Kendisinde konunun varlığı şart koşulan önermeler: "İnsan canlıdır"
gibi. İnsan, var olmaya devam ettiği sürece canlı olacaktır; konunun varlığı bu önerme
çeşidinde şart koşulmuştur. Bu şart koşulan şey, birinci zaruri olan şeyden zaruret
bakımından değil, zatı için konunun ezel ve ebedde devam edip etmemesi ve onun
nefsinin hakikatinde varlığının gerekli olması bakımından ayrılır. Gazâlî, bunu "mutlak
zaruri" olarak isimlendirir.
Ona göre, şartlı zorunlu önermeler ise üç kısma ayrılmaktadır:
l. Kendisinde konunun varlığının devamı şart koşulan önermeler. Yukarıda
zikredilen "İnsan canlıdır" önermesi buna örnek olarak verilebilir.
195 Köz, age, s,59.
85
2. Konunun bir nitelikle nitelenmesinin devamı şart koşulan önermeler.
"Bütün hareketliler değişkendir" gibi. Hareket eden şey, sadece muteharikin zatının
mevcut olmasının devam etmesiyle değil, hareket devam ettiği sürece değişken bir
durumdadır.
3. Kendisinde beli bir zamanın şart koşulduğu önermeler. Bu tür önermeler,
ya "muayyen" ya da "gayri muayyen" olur. "Ay zorunlu olarak tutulur" önermesinde
"ay tutulması" belirli bir zamanla kayıtlanmıştır. Bu belirli zaman dünyanın ay ile
güneş arasına girmesi ile gerçekleşir. "İnsan zorunlu olarak nefes alıcıdır"
önermesinde-ki nefes alma ise beli bir zamanla kayıtlı değildir.
Gazâlî'ye göre devamlı olan ama zorunlu olmayan şeylerin varlığı da
mümkündür. Meselâ, zenci için "o siyah tenlidir" dendiğinde siyah tenli olması, onun
varlığı devam ettikçe devam eder ancak, varlığı siyah tenli olmasına bağlı değildir.
Yani siyah tenli olmak onun şartı değildir, fakat onunla devamlı var olmaya ittifak
etmiştir. O’na göre bu tür önermelere "vücudi" önermeler denir.
Tümele (gayri muayyen) örnek olarak ise "Her yıldız ya şarktadır veya
garptadır" önermesi verilebilir. Yıldızların şarkta veya garpta olması her zaman için
geçerlidir, ancak onların zatı gereği şarkta veya garpta olması zorunlu değildir. Çünkü
söz konusu önerme "İnsan canlıdır" önermesi gibi değildir.”196
1.2.3. İmkânsız
Yüklemin konuya olan nisbetinin var olmamasının zorunlu olduğu hâllerdir.
Mumteni’ye “İnsan taştır.”, “İnsan taş değildir.”, “Siyahlık özel isimdir.” ve “Siyahlık
özel isim değildir.” önermeleri örnek olarak verilebilir. Gazâlî’ye göre eğer “İnsan taş
değildir.” önermesinde imkânsızlık yoktur; tersine o zorunludur ve “Siyahlık renk
değildir.” önermesinde de zorunluluk yoktur; tersine o imkânsızdır denirse, olumluluk ve
196 Çapak, age , s.121-122.
86
olumsuzluğun arasını birleştirmek mümkün olmaz. Ayrıca Gazâlî, kabul edilen
önermelerde yüklem ve konu üzerine zorunluluk ve imkânsızlığın zikrini kastetmediğini,
yüklemi müfret olarak kabul ettiğini ifade etmektedir.197
1.2.4. Mümkün
İbn Sînâ’nın kabul ettiği modalitelerden “zorunlu”, varlığın devamına delâlet
ederken; “imkânsız”, yokluğun devamına delâlet eder. “Mümkün” ise varlığın ve
yokluğun devamsızlığına delâlet eder.198
İbn Sînâ’ya göre insanların en çok karıştırdıkları ve yanlış anladıkları
mümkün modalitesidir. Halk ve filozofların kastettiği anlam birbirinden farklıdır. Halk
mümkünden onun zorunlu ve zorunsuz olma şartını düşünmeden “imkânsız değil”i anlar.
Mümkün değil sözleri de “imkânsız değil” anlamını içermez. Bu da demektir ki o,
imkânsızlığı ifade etmektedir. Halka göre her şey ya mümkündür ya da imkânsızdır;
üçüncü bir şık yoktur.199
Halkın mümkün anlayışındaki diğer bir nokta “mümkün” “imkânsız değil” in
eşitidir. “Mümkün” ve “imkânsız” da birbirinin çelişiğidir. Bir şey “mümkün değil” ise
halka göre “imkânsız” olmalıdır. Ancak İbn Sînâ’ya göre “imkânsız değil” “mümkün”ün
eşiti olamaz. Çünkü kapsamı ondan geniştir. Modalite açısından bakıldığında “imkânsız
değil” “mümkün”, “zorunlu” ve “zorunsuz” modalitelerini de içerir. “Mümkün değil”
ise yalnızca “imkânsız” ı değil “imkânsız değil” i de içerir. Filozoflara gelince mümküne
iki anlam vermektedirler: “zorunlu olmayan”(zorunlu değil) ve “imkânsız
olmayan”(imkânsız değil). Halkın kullandığı mümkün; olması mümkün olan olmaması
mümkün olan veya olması imkânsız olmayan, olmaması imkânsız olmayan anlamlarına
gelir. Ancak bununla birlikte, İbn Sînâ’ya göre, “imkânsız olmayan” aynı zamanda
197 Çapak,age, s.120. 198 Naci Bolay, İbn Sînâ Mantığında Modal Önermeler ve Bu Önermelerin İbn Hazm Vasıtasıyla İslâm Fıkhına Uygulanışı, Uluslararası İbn Sînâ Sempozyumu Bildirileri, 17-20 Ağustos, Ankara, 1983. 199 Köz,age, s.77.
87
“zorunlu olmayan” dır. Yani iki hâlden birinde olmak üzere zorunsuzdur. Bu itibarla
“mümkün olmayan” sözü, imkânsız manasında olmaz, bilakis “zorunsuz olmayan” olur,
yani zorunlu ve imkânsız olur. Bu ikisi de “mümkün olmayan”dır. Bunun aksine halk
“mümkün olmayan” dediği zaman zorunluyu dışarıda bırakıyor.200
İbn Sînâ’ya göre “imkân” şu üç anlama gelir.
l. Ya yokluğun zorunluluğunun değillemesi , bu suretle böyle bir imkân
zorunlunun yüklemi olabilir.
2. Ya hem yokluk hem de varlıkta zorunluluğun değillemesi ki bu durumda
olumluda ve olumsuzda imkânsızın değillemesi doğru olur. Hatta mümkün şu şekillerde
tanımlanabilir: “Olması mümkün ve olmaması mümkün veya olması imkânsız değil ve
olmaması imkânsız değil.” Bunlardan birincisi “imkân-ı am” dır. çünkü burada
imkânsızın değillemesi vardır. İmkânsızın değillemesi de hem zorunluyu hem de
“imkânı has”ı ifade eder. Şöyle ki zorunlu ve imkânsızda zorunluluk vardır: Zorunlu,
varlığında zorunluluk bulunan, imkânsız da yokluğunda zorunluluk bulunandır.
Mümkünün birinci anlamında “mümkün olmayan”, “zorunlu olmayan değil” anlamına
gelir. O zaman zorunlu da bu anlamda “mümkün olmayan” demektir. İmkân-ı has içine,
bazı vakitlerde zorunlu olsa bile ay tutulması gibi “varlığı zorunlu olarak devamlı
olmayan mevcut” girer.
3. Mümkünün üçüncü anlamı da her iki yönden daha özel (hususi) gibidir. O
zaman “zorunlu olmayan” olur. Buna belli bir vakitte olan ay tutulmasını ve hareketli
için değişmeyi de örnek veremeyiz; bilakis insan için yazıcılığını örnek verebiliriz. O
zaman İbn Sînâ, modaliteyle ilgili şu dört kategoriyi ortaya koymuş olmaktadır: Zorunlu,
imkânsız, herhangi bir zorunluluğu bulunan mevcut, zorunluluğu olmayan (zorunsuz)
mevcut, bir başka ifadeyle “imkân-ı am” ve” imkân-ı has”.201
200 Köz, age, s.77-78. 201 Köz, age, s.78-79.
88
İbn Sînâ mümkün modalitesini tanımlarken onu imkân-ı âmm ve imkân-ı has
diye ikiye ayırmaktadır. Bu takdirde onda, üç olan modalite sayısı dörde çıkmış
olmaktadır. Bu dört modaliteyi “zorunlu”, “imkânsız”, “mümkün” ve “zorunsuz” diye
sıralayabiliriz. Aslında mümkün ve zorunsuz modalitelerinin “mümkün” içinde
incelenmesi Aristoteles’e dayanmaktadır. Çünkü Aristoteles, mümkün ile kontenjanı bir
ve aynı kabul eder. Öyleyse İbn Sînâ, başlangıçta Aristoteles’e dayanarak “zorunlu”,
“imkânsız” ve “mümkün” diye üç modalite kabul ederken daha sonra “zorunsuzu” da
ilave ederek dört modalite kabul etmiş olur. İbn Sînâ’nın bu anlayışı, başta Port-Royal
mantığı olmak üzere pek çok batı mantıkçısının modalite anlayışı ile benzerlik
gösterir.202
İbn Sînâ’ya göre mümkün hem zorunluluğun hem de imkânsızlığın olumsuz
kılınmasıdır. Yani mümkün, hükmün olumluluk ve olumsuzluk açısından zorunlu
olmamasıdır. Bu durumda imkân varolma ve varolmama açısından zorunluluğun
karşıtıdır. Eğer olumsuz kılınması bir başka ifadeyle imkânsız olmayan şeklinde vaki
olursa buna da “imkân-ı am” (genel mümkün) denir. Buna göre imkân zorunlunun
olumsuz kılınması bir başka ifadeyle zorunlu olmayan şeklinde ortaya çıkarsa buna da
“imkân-ı has” (zorunsuz) denir. Bundan dolayı imkân-ı has zorunluluğun iki yönden
yani varolma ve varolmama yönünden karşıtıdır.203
Bir şeyin kendisinden varlığı ve yokluğunun olmamasıdır. “İnsan kâtiptir.”,
“İnsan kâtip değildir.” gibi. Bu önermelerde kâtiplik, izafet yoluyla imkân ifade eder.
Gazâlî’ye göre mümkün, iki anlamı olan müşterek bir kelimedir. Bazen
mümkün kelimesi ile imkânsız (mumteni’) olmayan, yani zorunlu dâhil olmak üzere her
şey kastedilir. Bu durumda varlıklar; mümkün ve mumteni, olmak üzere iki kısma
ayrılmış olur. Bazen de mümkün kelimesi ile varlığı mümkün olduğu gibi yokluğu da
202 Bolay, age, s.93. 203 Bolay, age, s.87.
89
mümkün olan nesneler kastedilir. Bu, özel bir kullanımdır ve bu durumda varlıklar;
“mümkün”, “zorunlu” ve “imkânsız” olmak üzere üçe ayrılır. Birinci anlamda
mümkünün yokluğunun (ademiyetinin) mümkün olması gerekmez. Aksine onun, zorunlu
varlık gibi, yokluğu imkânsız da olabilir. Mümkün bu anlamda yalnızca mumteni
olmayan şeyden ibarettir.204
1.3.Müteahhirine Göre Modal Önermeler
1.3.1. Zorunluluk
Müteahhirînden olan İslâm mantıkçıları altı çeşit zorunluluğun bulunduğunu
söylerler:
1. Konunun özünden çıkan zorunluluk. Örnek: “Allah (zorunlu olarak)
diri (hayy)dır.” gibi.
2. Yüklemin konuya yüklenmesinin zorunluluğu. Örnek: “Her insan
var olduğu sürece (zorunlu olarak) canlıdır.” gibi.
3. Konunun özünün vasıflandırılmasından çıkan zorunluluk. Örnek:
“Her kâtip, yazarken zorunlu olarak parmaklarını oynatır.”
4. Belli vakitteki zorunluluk. Örnek: “Ay, belli (dünyanın, güneşle ay
arasında aynı düzlem ve aynı doğrultuda olduğu) bir vakitte zorunlu
olarak tutulur.”
5. Belirsiz vakitte zorunluluk. Örnek: “Ay gecenin birinde zorunlu
olarak tutulur.”
6. Yüklemin şartına bağlı zorunluluk. Örnek: “Ali, (bilfiil ayakta olma
şartıyla) zorunlu olarak ayaktadır.”
Konunun yükleme yüklenmesinin bilfiil doğru olduğu yerlerde zorunluluğun
yükleme bağlı olarak ortaya çıkacağı açık olduğundan, bir başka ifade ile yüklemin
204 Köz, age, s.78-79.
90
konuda onaylanması yahut onaylanmaması önerme olmanın şartı olduğundan bu tür
zorunluluk modal önermelerin çeşitlenmesinde kullanılmamıştır.
1.3.2. Devam
Nisbetin, konudan çözülmemesi (âdem-i infikâkı) dir. Bu da zorunluluk gibi
ezelî, zatî ve vasfî... kısımlarına ayrılır. Örnek: “Her hayvan mevcut oldukça devamlı
olarak canlıdır.”
1.3.3. Fiil
Olumlu ya da olumsuz nispetin, bilfiil (bizzat realitede) ortaya çıkmasından
ibarettir. Örnek: “Allah bilfiil bilendir.”, “Hiçbir taş bilfiil hareket eden değildir.”
1.3.4. İmkân
Bir şeyin kendi zatında varlığının ve yokluğunun eşit olmasıdır. Her
zorunluluğun karşısında bir imkân kabul edilerek çok çeşit imkândan bahsedilir.205
Örnek: “Her insan imkânı ölçüsünde (b’il-imkân) güçlüdür.”
Basit önermeler devam ve zorunluluk kiplikleri ile kayıtlanarak, bileşik
önermeler elde edilir. Bileşik önermeler iki modalite taşıyan önermelerdir. Örnekler:
“Her insanın öğretmen olması mümkündür; fakat zorunlu değildir.” (imkân +
zorunluluk = mümküne-i hasse)
“Her güvercin bilfiil uçucudur; fakat devamlı değil.” (Fiil + devam=
vücûdiye-i la dâime)
“Ay ondörtlük olduğu zaman zorunlu olarak aydan hiçbir yer karanlık
değildir.” (Devam + zorunluluk = mutlaka-i vaktiye)
“Her yazan, yazdığı müddetçe zorunlu olarak parmakları hareket eder; fakat
devamlı değil.” (Zorunluluk + devam = meşrûte-i hâssa)
205 Emiroğlu, age, s.136-137.
91
“Her namaz kılan Müslüman kadın, âdet günleri süresince zorunlu olarak
namaz kılmayandır; ancak bu devamlı değildir.” (Devam + vaktiye-i la dâime)
“Ay bilfiil tutulur; fakat bu devamlı değildir.” (Vücûdiye-i la dâime)
“Her veremli, bu hastalığın devam ettiği zamanların bazısında öksürür; fakat
devamlı değil.” (Devam+devam(sızlık) = hiniye-i la dâime)
Kutbuddin Râzî, müteahhirine göre, kipin, şeyin kendisinde bulunan niteliğe
delâlet eden bir şey olduğunu söylemektedir. Eğer delâlet eden bir şey olmazsa bile, bu
nitelik, şeyin kendisinde bulunmaktadır. Madde ise nispetin niteliğidir. Ancak
mütekaddimine göre madde, şeyin kendinde bulunan her nispetin niteliği değil, şeyin
kendindeki olumluluk nispeti olmakta ama; yine şeyin kendindeki her olumluluk nispeti
değil şeyin kendindeki olumluluk nispetinin zorunlu, imkân ve imtina ile olan niteliği
olmaktadır. 206
Urmevi’ye göre ise; Zorunluluk 5 tanedir:
1. Ezelî zorunluluk: Ezelî ve ebedî olarak var olandır. Allah ezelî
zorunlulukla bilendir, gibi. Ezel, varlığın geçmişte, ebed de varlığın gelecekte var
olmasıdır.207
2. Zatî zorunluluk: Yani öznenin zatı var oldukça hasıl olan ya mutlaktır ya
da şartlıdır. Şartlı olan da zorunluluğun veya iki ezelînin devamının nefyi ile şartlıdır.
Birinci kısım ikinciden, ikincisi de üçüncüden daha geneldir. Ezelî zorunluluk birinciden
daha özel olup diğerlerinden ayrıdır. Her insan zorunlu olarak hayvandır.” gibi. 208
3. Vasfî zorunluluk: Yani öznenin vasfından hâsıl olan ya mutlaktır ya da
şartlıdır. “Her kâtip yazarken zorunlu olarak parmaklarını oynatır.” gibi, 209 Şartlı olan da
ya ezelî zorunluluğun nefyi ya da ezelî veya zatî devamın nefyi ile şartlıdır. Birinci şık
206 Tahtanî, Levâmiu’l-Esrâr, 1303 baskılı, s.142. 207 Tahtanî, age, s.142. 208 Tahtanî, age, s.142. 209 Tahtanî, age, s.142.
92
kalan dördünden, ikincisi kalan üçünden, üçüncü ve dördüncüsü ise beşinciden daha
geneldir. O ikisi arasında bir yönden genellik vardır. Keza “Vasfî” ve “zatî zorunluluk”
arasında da aynı şekilde bir yönden genellik vardır. Zira zatî zorunluluk, vasfın
zorunlulukta bir fonksiyonu olmadığından dolayı, vasıf şartı olamaz. Vasıf devam ettiği
sürece, hâsıl olan vasfî zorunluluk aranırsa, bu da zati olan zorunluluktan mutlak olarak
daha geneldir. Çünkü onun gerekliliği, bir döndürme olmaksızın sadece onun için
olmaktadır.
4. Belirli ya da belirsiz bir vakit açısından olan zorunluluk: Ya mutlak ya
da şartlıdır. Şartlı olan da ya ezelî ya zatî ya da vasfî zorunluluğun nefyi veya ya ezelî ya
zatî ya da vasfî devamın nefyi ile şartlıdır. Bu tamamen ya zatın ya da vasfın vakti olup
28 kısımdır. “Ay gecenin birinde zorunlu olarak tutulur.” önermesi belirliye, “Ay,
Dünyanın, Güneşle Ay arasında aynı düzlem ve aynı doğrultuda olduğu belli bir vakitte
zorunlu olarak tutulur.” Önermesi de belirsize örnektir.210
5. Yüklemin şartına bağlı olan zorunluluk: Bir yarar sağlamaz, çünkü
şartlı olan her yüklemin zorunluluğu öznenin varlığı içindir. “Ali (bilfiil ayakta olmak
şartıyla) zorunlu olarak ayaktadır..” gibi.211
Devam üç tanedir:
1. Ezelî olanı ya mutlaktır ya da şartlıdır. Şartlı olan da ezelî zorunluluğun
nefyiyle şartlıdır.
2. Zatî olanı ya mutlaktır ya da şartlıdır. Şartlı olan da ezelî, zatî ya da vasfî
zorunluluğun nefyiyle veya ezelî devamın nefyiyle şartlıdır.
3. Vasfî olanı da ya mutlaktır ya da şartlıdır. Şartlı olan ezelî, zatî ya da vasfî
zorunluluğun nefyiyle veya ezelî ya da zatî devamın nefyiyle şartlıdır. Bu, on üç tane
210 Emiroğlu , age, s.137. 211 Emiroğlu, age, s.137.
93
önerme olup genellik ve özellik bakımından bazısının bazısına mutlak ya da bir yönden
olan nispeti geçen incelemelerden anlaşılır.
Zorunlu olmayan, imkân olup dört tanedir:
1. İmkân-ı ‘amm: Mutlak zorunluluğu, hüküm için aykırı olduklarında varlık
ve yokluğun birinden olumsuzlamadır. Çoğunluk (cumhur) tarafından kullanılmıştır.
2. İmkân-ı has: Mutlak zorunluluğun iki taraftan birden olumsuzlanışıdır.
Kadim filozoflar tarafından kullanılmıştır. Onlar açısından maddeler üç tanedir:
Zorunluluk, imkân ve imkânsızlık.
Birinci şıkkın genel, ikincisinin özel olarak isimlendirilmesi imkânsız
değildir. Çünkü zaten birincisi genel; ikincisi de özeldir.
3. El-imkânü’l-ehas: Zorunluluğu mutlak, vasfî ve vakitsel olanı iki taraftan
da olumsuzlamadır.
4. El-imkânü’l-istikbâlî: Gelecek bir zamana kıyasla anlaşılan hükümdür.212
Birinci şık daha geneldir. Sonra ikincisi gelir. Üçüncü ise dördüncüden daha
geneldir. Kim ki şu anda yok olan bir gelecekteki varlığın imkânının ve tersinin yani
gelecekteki yok olanın imkânının şu an varolma imkânının şartını koyarsa -varlığı
mümkün olan aslında yokluğu da mümkün olmakla birlikte- şu andaki varlığı ve yokluğu
şart koşmuştur.
Mantıkçılardan bir kısmı, imkânı şu şekilde reddetmişlerdir: İmkân, zorunlu
olana uygun olursa yokluğu mümkün olandır; aksi takdirde varlığı imkânsız olandır.213
Ürmevî’nin konuyla ilgili ifadeleri oldukça kapalıdır. Ancak şarihi K. Râzî
bunu şu şekilde açıklar: Mantıkçılardan bir kısmı imkân konusunda şöyle derler: “İmkân
gerçekleşirse iki şeyden birisi gerekli olur. Ya zorunlunun, yokluğu mümkün olan bir şey
olmasını ya da varlığı imkânsız olan bir şey olmasını. Her ikisi de saçmadır. İmkân eğer
212 Tahtanî, age, s.148. 213 Urmevi, age, s.33
94
zorunlu olana uygunluk arz ederse birinci şık geçerli olur, çünkü varlığı mümkün olanın,
yokluğu da mümkündür. Eğer vacibe uygunluk arz etmezse ikinci şık geçerli olur.
Çünkü mümkün olmayan bu durumda imkânsız olur.” 214
Cevabı: Genel imkânın (imkân-ı ‘amm)215 uygunluğu, yokluğun imkânını
gerektirmediği gibi özel imkânın (mümkün-ü has)216 uygunluğu da imkânsızı
gerektirmez.217
Diğer bir kısmı da imkân-ı hassı şu şekilde reddetmişlerdir: Şey eğer mevcut
ise yokluğu imkânsız olur; yok ise, varlığı imkânsız olur.
Cevabı: Varlık ve yokluk halinde hâsıl olan zorunluluk, yüklemin şartına
bağlı olan zorunluluktur. Bu zorunluluğun karşıtı imkân değildir.
İmkân ile fiilde payı bulunan (kasîme) güç arasında fark vardır. Zira
bilkuvve olan bilfiil olamaz ve başka bir tarafa da döndürülemez.
Devamsızlık ya fiilin devamsızlığıdır ki bu süreksiz bir vücudiyyedir ya da
zorunluluğun devamsızlığıdır ki bu da zorunlu olmayan vücudiyyedir.
Biz diğer basit ve bileşik ayrımlarını inceledikten sonra Muzaffer’in bu
konudaki örnek ve açıklamalarının daha doyurucu ve geniş kapsamlı olduğunu görerek,
onları burada zikretmeyi uygun gördük.
Muzaffer ise basit ve bileşik önermeleri şu şekilde bölümlendiriyor:
A. “Basit” in kısımları şunlardır:
1. Zarure-i zatiye: Bu konunun zatı için yüklemin sübutunun zaruretine
veya herhangi bir kayıt ve şart olmaksızın yüklemi, var olan konunun zatının
devamından olumsuzlamaya delâlet eder. Bunun olumlamada maddesi ve modalitesi
zorunluluk; olumsuzlamada ise imkânsızlıktır. Örneğin: 214 Tahtanî, age, s.149. 215 İmkan-ı ‘amm, mümkün demektir. Buradaki ifade çeviri bağlamında kullanılmıştır. 216 İmkan-ı has ise zorunsuz demektir. Yine bu ifade çeviri bağlamında ele alınmıştır. 217 İmkanla kastedilen eğer imkan-ı ‘amm olur, o da vacibe uygunluk arz ederse onun yok olma imkanı vardır. Çünkü vacip onu kapsar. Eğer kastedilen imkan-ı hass olur, o da vacibe uygunluk arz etmezse onun varlığı imkansız olur. (TAHTANÎ, Levâmiu’l-Esrâr, 1303 baskılı, s.148.)
95
a. “İnsan zorunlu olarak canlıdır.”
b. “Ağaç zorunlu olarak nefes alıcı değildir.”
Mantıkçılar indinde bu “ezelî zorunluluk” olarak da isimlendirilir. Bu ezelî
zorunlulukla, onda herhangi bir kayıt olmaksızın sırf zorunlulukla hükmedilir ki
konunun zatının devamı bir kayda bağlanıncaya kadar. Allah’ın varlığı ve sıfatları
konusundaki inanç böyledir. Örneğin: “Allah ezelî bir zorunlulukla mevcuddur.” Yine
“Allah ezelî bir zorunlulukla hayat sahibi (Hayy), âlim ve her şeye gücü yeten
(Kadir) dir.”
2. Meşrute-i âmme: Bu zorunluluğun kısımlarındandır; ancak onun
zorunluluğu konunun zatı için sabit olan sıfatın bekasının şartı altına alınmıştır.
Örneğin: “Yürüyen, zorunlu olarak bu sıfat üzere olduğu sürece hareket eder.”
3. Daime-i mutlaka: Konunun zatı için yüklemin sübutunun devamına veya
yüklemi, mevcud olan konunun zatının devamından olumsuzlamaya delâlet eder.
Bu da ister zorunlu olsun, ister zorunlu olmasın. Örneğin: “Her felek daima
hareket eder.” “Habeşlinin siyahlığı yok olmaz.” Burada Habeşlinin siyahlığının
kalkmasına ve feleğin hareketinin kalkmasına bir mani yoktur; ancak bu
gerçekleşmez.
4. Örfiye-i âmme: Bu da “daime”nin kısımlarındandır. Ancak ondaki devam
konunun zatı için sabit olan sıfatın (unvan) baki olmasıyla şartlandırılmıştır; bu
bakımdan o, modalitesinin konunun sıfatının (unvanın) baki kalmasına
bağlanması açısında meşrute-i âmme’ye benzer. Örneğin: “Her kâtip, kâtip
olduğu müddetçe daima parmaklarını oynatır.” Parmakların hareketliliği
konunun zatı devam ettiği müddetçe daimi değildir; ancak kâtipliğin zatı için
sabit olan kâtip olmanın sıfatı devam ettiği müddetçe daimidir.
96
5. Mutlaka-i âmme: Bu aynı zamanda “fiili” olarak da isimlendirilir. Bu fiilen
vaki olan nisbet üzerine delâlet eder. Kuvveden fiile çıkarıldı ve olmamasından
sonra bulundu. İster zorunlu olsun ister zorunlu olmasın; ister daimi olsun, ister
daimi olmasın; ister şimdiki zamanda olsun, ister olmasın fark etmez. Örneğin:
“Her insan bil-fiil yürür. Her felek bil-fiil hareket eder.” Mutlaka-i amme geçen
diğer önermelerden daha geneldir.
6. Hiniye-i mutlaka: Bu da “mutlaka”nın kısımlarındandır. Bu da aynı şekilde
nisbetin fiiliyetine delâlet eder; ancak onun fiiliyeti, sıfatı ve unvanıyla konunun
zatının birleşmesiyledir. Örneğin: “ Her kuş, kuş olduğu müddetçe bil-fiil iki
kanadıyla uçar.” Bu da modalitesinin konunun vasfı ve unvanı ile
şartlandırılması açısından “meşrute ve örfiye”ye benzemektedir.
7. Mümküne-i âmme: Önermedeki mezkûr nisbet için mukabil (karşıt) tarafın
zaruretinin olumsuzlanmasına delâlet eder. Eğer önerme olumluysa,
olumsuzluğun zaruretinin olumsuzlanmasına delâlet eder ve eğer önerme
olumsuzsa olumlamanın zaruretinin olumsuzlanmasına delâlet eder. Bunun
anlamı şudur: Bu, ister zorunlu olsun isterse olmasın ister vaki olsun isterse
olmasın; ister daimi olsun isterse olmasın herhangi bir imkânsızlık olmaksızın
önermedeki mezkûr nisbete delâlet eder. Örneğin: “Her insan, imkânı âmm ile
kâtiptir.” Mümküne-i âmme geçen önermelerin hepsinden geneldir.
8. Hiniye-i mümküne: Mümkünün kısımlarındandır. Ancak onun imkânı, vasfı
ve unvanıyla konunun zatının birleşmesiyledir. Örneğin: “Her yürüyen, zorunlu
olmaksızın, “imkânı âmm”la, iki ayaklarıyla, yürüyücü olduğu müddetçe yürür.”
B. “Mürekkeb” in kısımları:
97
1. Meşrute-i hassa: Bu zatın devamsızlığı ile kayıtlı meşrute-i amme’dir.
Meşrute-i âmme ise sahip olduğu vasfın devamıyla konu için yüklemin
subutunun zaruretine delâlet eder. Onda yüklem konunun zatı için subutu
daim olarak yüklenir ve vasfından soyutlanır ve yüklenmemesi de
muhtemeldir. İhtimalin ortadan kalkması için konunun açıklaması, konunun
zatı için sübutun devamsızlığı zati la-devamla önermenin kayıtlanmasıdır.
Onunla da mutlaka-i âmme olan önermeye işaret edilir. Meşrute-i hassa, açık
meşrute-i âmme ve “la- daime” ile işaret edilen mutlaka-i âmme’den oluşur.
Örneğin: “Her ağaç, zorunlu olarak ağaç olduğu müddetçe devamlı
olmaksızın büyür.” Bu “hassa” olarak isimlendirildi; çünkü bu meşrute-i
âmme’den özeldir.
2. Örfiye-i hassa: Bu zati devamsızlıkla kayıtlı “örfiye-i âmme”dir. Manası da
şudur: Yüklem vasfın devamıyla daimi olursa zatın devamı daimi olmaz.
Onunla devamın ihtimali zatinin devamından kaldırılır. Önceki örnekte
geçtiği gibi “la-devam”la “mutlaka-i âmme” olan önermeye işaret edilir.
Örneğin: “Her ağaç, ağaç olduğu müddetçe devamlı olmaksızın daima
büyür.” “Örfiye-i hassa”, açık örfiye-i ammeden ve kendisine “la- daime /
devamlı olmayarak” kelimesiyle işaret edilen mutlaka-i âmme’den oluşur. Bu
da hassa olarak isimlendirildi, çünkü örfiye-i amme’den özeldir. Çünkü
örfiye-i âmme konunun varlığının ve yokluğunun devamına yüklenir; örfiye-i
hassa ise zatı var olduğu müddetçe devamın yokluğu ile özelleştirilmiştir.
3. Vucudiye-i la-zaruriye: Bu zatın zorunsuzluğu ile kayıtlı mutlaka-i
ammedir. Çünkü mutlaka-i âmme’de yüklem konunun zatı için ve yokluğu
için zorunlu olarak yüklenir. Konunun zatı için yüklemin subutunun
zaruretinin yokluğu “zorunlu değil” kelimesiyle ifade edilerek açıklanmıştır.
98
Zorunluluğun olumsuzlanmasının anlamı “imkânı âmm”dır; çünkü imkânı
âmm, önermede açık olarak mezkûr olan taraftan zaruret olumsuzlandığı
zaman mukabil taraftan olumsuzluğun olumsuzlanmasından ibarettir ve onu
da olumlu hüküm sayarız. Bunun da anlamı, mukabil taraf “imkânı âmm” ile
onun modalitesinin olumsuzudur. “La-zarure- zorunlu değil” kelimesiyle
mümküne-i âmme’ye işaret olunur. “Her insan zorunlu olmaksızın bilfiil
nefes alır” dediğimizde “zorunlu değil ile “ Hiçbir insan imkânı âmm” ile
nefes almaz.” sözüne işaret edilmiş olur. Öyleyse vucudiye-i la-zaruriye,
mutlaka-i âmme ve mümküne-i âmme’den oluşmuştur; ancak bu, “vucudiye”
olarak isimlendirilmiştir. Çünkü mutlaka-i âmme, hükmün gerçekleşmesine
ve hariç olan varlığına delâlet eder ve “zorunlu değil” kayıtlamasıyla
“zorunlu değil” olarak isimlendirildi.
4. Vucudiye-i la- daime: Bu zatın devamsızlığı ile kayıtlı mutlaka-i âmme’dir.
Çünkü mutlaka-i âmmede yüklem konunun zatı için subutunun devamına
yüklenir ve konunun yokluğuna da yüklenir. “Devamlı değil” kelimesiyle
konunun kayıtlanması, devamın yokluğu ile açıklanmıştır, önceden de geçtiği
gibi onunla mutlaka-i âmme’ye işaret edilir. Vucudiye-i la- daime, iki
mutlaka-i âmmeden oluşur ve “vucudiye” olarak isimlendirilir. Örneğin:
“Hiçbir insan devamlı olmayarak bilfiil nefes alan değildir.” Yani her insan
bilfiil nefes alandır.
5. Hiniye-i la- daime: Zatın devamsızlığı ile kayıtlı hiniye-i mutlakadır. Çünkü
Hiniye-i mutlakanın anlamı şudur: Onda yüklem, vasıf konuyla birleştiği
zaman konu için subutun üzerine yüklenir ve onda devam konunun devamına
ve yokluğuna yüklenir. Daha önce geçtiği gibi mutlaka-i âmme’ye işaret
eden “zatın devamsızlığı” kaydı devamın yokluğu için tasrih edilmiştir.
99
Hiniye-i la-daime, “Hiniye-i mutlaka” ve “mutlaka-i âmme”den oluşur.
Örneğin: “Her kuş, kuş olduğu zaman devamlı olmayarak iki kanadıyla
uçar.” Yani hiçbir kuş bilfiil iki kanadıyla uçmaz.
6. Mümküne-i hassa: Zatın zorunsuzluğu ile kayıtlanmış mümküne-i
amme’dir ve bunun anlamı da şudur: Önermedeki zikredilen uygun taraf,
önermede açıklama dolayısıyla muhalif tarafın zorunlu olmaması gibi
zorunlu değildir. Önerme olumlu olduğu zaman vucubun / zorunluluğun
yüklenmesi “zorunlu değil” kaydıyla kaldırılabilir ve önerme olumsuz
olduğu zaman imkânsızlığın yüklenmesi “zorunlu değil” kaydıyla kaldırılır.
Terkipten sonra önermenin tamamının ifadesi, iki taraftan olumsuzluğun
olumsuzlanmasından ibaret olan imkânı hassdır. Mümküne-i hassa, iki
mümküne-i âmme’den oluşur. Ve onda modalite, maddesi doğru olduğu
zaman, var olan maddenin kendisidir. Örneğin: “Her canlı imkânı hasla
hareketlidir.” Yani her hayvan imkânı âmmla hareketlidir. Ve hiçbir hayvan
imkân-ı âmmla hareketli değildir.218
Bunların, döndürmelerde, çelişkilerde, kıyasların sonuçlarında faydası
dokunabilir. Bu on üç önermenin dışında kalanlar da ya basit ya da
bileşiktir.219
Modal önermeleri şu şekilde tablo halinde göstermemiz mümkün
olacaktır:
218 Muzaffer, age, 150-153; Urmevi, age, s.37-38. 219 Urmevi, age, s.37
100
Modal Önermeler
Basit Modal Önermeler Bileşik Modal Önermeler
Zarure-i zatiye
Meşrute-i âmme
Daime-i mutlaka
Örfiye-i âmme
Mutlaka-i âmme
Hiniye-i mutlaka
Hiniye-i mümküne
Mümküne-i âmme
Meşrute-i hassa
Örfiye-i hassa
Vucudiye-i la-zaruriye
Vucudiye-i la- daime
Hiniye-i la- daime
Mümküne-i hassa
101
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DOĞRUDAN ÇIKARIMLAR (VASITASIZ ÇIKARSAMA)
A. ÖNERMELER ARASI İLİŞKİLER (AHKÂM-I KAZAYA)
Önermeler arası ilişkiler konusu batı mantıkçılarınca akıl yürütme adı
altında doğrudan çıkarım biçimleri olarak işlenir. İslâm mantıkçıları, iki yüklemli
önerme arasındaki ilişkileri göz önüne alırlarken; batı mantıkçıları ise önermeler
arasındaki ilişkiyi sağlayan akıl yürütmeyi göz önüne almışlardır.220
Doğrudan çıkarım önermeler arası ilişkiyi gösterirken, dolaylı çıkarım ise
mantığın belkemiği dediğimiz kıyası oluşturur. Genel anlamda akıl yürütme
“Bilinenlerden bilinmeyenlerin zihin tarafından elde edilmesidir.”221 şeklinde
tanımlanırken burada esas iki öncül ve sonucun olmasıdır; hâlbuki doğrudan
çıkarımda iki öncül bir sonuç yoktur; çıkarım tek bir öncülden sonuca ulaşmakla
olur.
Doğrudan çıkarım dediğimiz önermeler arası ilişkiler, İslâm
mantıkçılarınca önermeler bahsinde “ahkam-ı kazaya” adı altında incelenir. Bu
kısımda ele alınacak olan konular “karşı olma” (tekabül-opposition) ve “döndürme”
(akis-conversion) konularıdır. 222
1. Karşı-Olum Karesine Göre Önermeler Arası İlişkiler
Mütekâbillik, Aristo’ya göre umumî bir deyimle tek bir konunun kabul
edebileceği iki ayrı terimin, aynı konuda beraberce bulunmaması demektir. İster
bizzat, ister unsurları dolayısıyla o konuda bulunan bu sıfata “mütekabil” adı verilir.
220Öner, age, s. 91 221 Emiroğlu,.age , s. 153 222 Öner, age, s. 90-91
102
Örneğin: “Gri ve beyaz aynı zamanda tek bir konuya ait olamazlar.” Şu halde o konu
ya beyaz yahut ta gri olabilir.223
Karşı-olumun kuralları, birbirlerine karşı olan önermeler arasında var olan
ilişkiye bağlıdır. Önermeler arasında cari olan ilişkilerden çıkar.
1.1. Çelişik Önermeler
Konu ve yüklemi aynı olan iki önerme İbn Sînâ’ ya göre, zati olarak birisi
mutlaka doğru; diğeri yanlış olacak biçimde olumluluk ve olumsuzluk yani nitelik
bakımından farklı iseler, çelişiktirler.224
Gelenbevî, çelişik önermeleri ele alırken şahsi önermelerin çelişikliğine
de değinerek olumlu olan tekil önermenin çelişiğinin, tekil olumsuz bir önerme;
olumsuz olan tekil önermenin çelişiğinin de tekil olumlu bir önerme olduğunu ifade
eder. Meselâ: “Zeyd insandır.” önermesi “Zeyd insan değildir.” önermesinin
çelişiğidir.225
Yine Gelenbevi ve Molla Fenari çelişiği tarif ederlerken şu ifadeleri
kullanmaktadırlar:
İki önermenin olumlu veya olumsuz yönleriyle ihtilaf etmelerine
çelişiklik denilir. Şu kayıtla ki koşullu ve koşulsuz ihtilaf tenakuz değildir. Udul,
olumsuz edatı yüklemin bir parçası olursa “Zeyd taş değildir.” gibi tahsil olumsuz
edatı yüklemin bir parçası değildir. “Zeyd taş değildir.” ihtilafı da çelişiklik değildir.
Çünkü bir şeyin nakizi olumsuzluğudur; udulü değildir, bir şeyin udulü ispat
edilemediğinden dolayı kaldırılabilir. Fakat iki zıt bir araya gelmez. Bundan dolayı
tekillerde çelişiklik yoktur; çünkü tekil hüküm ile olursa tekil değildir. Eğer tekil
hükümsüz olursa olumlu veya olumsuzu olamaz.
223 Nihat Keklik, Mantık Tarihi ve Fârâbî Mantığı, s.63. 224 Bolay, age, s.103. 225 Bingöl, age, s.86.
103
Çelişiklik, ister bir önerme doğrulansın, öbürü yalanlansın bu zıtlaşmanın
gereğidir veya bu işte zati değil de vasıta ile olursa ve birisinin doğrulanması
diğerinin yalanlanmasını vasıta ile gerektiriyorsa bu da çelişiklik olmaz.
İki tekil ( mahsusa) arasındaki çelişikliğe şu örnekler verilebilir: “Zeyd
yazıcıdır.”, “Zeyd yazıcı değildir.”226
Gazâlî’ye göre çelişik iki önerme, meselâ “Âlem hadistir”, “Âlem hadis
değildir.” önermelerinde olduğu gibi biri doğrulandığında; diğeri zorunlu olarak
yanlışlanan iki önerme demektir. Bu iki önermeden birinin yanlışlanması
durumunda, diğerinin doğrulanmasının gerekebilmesi için bir takım şartlar vardır.227
Gâzâlî, bu şartları bazı eserlerinde yedi olarak sıralarken, bazılarında da sekiz olarak
sıralanmaktadır. O, bu şartlara örnek verirken birçok mantık kitabında bu-
labileceğimiz örneklerin yanı sıra, fıkıhtan da örnekler vermekte, böylece fıkıh ile
ilgili hüküm veren kimselerin çelişik önermeleri bilmesinin gerekliliğini
vurgulamaktadır. Ona göre çelişik önermeleri anlamak, düşünce (nazar) için son
derece önemlidir. Çünkü bazen burhân bir şeyin kendisine değil, onun çelişiğine
delâlet eder; böylece ona delâlet etmiş gibi olur. Bazen bir şey kıyasın öncülleri için
konur ve onun çelişiği bilinmezse delâlet yönü bilinmez. Bazen de delâletin açık
olduğu zannedilir; aslında açık değildir. Bu nedenle çelişik önermelerin şartlarını
bilmek gerekir. Eğer bu şartlara dikkat edilmezse pek çok alanda özelikle de
nazariyatta yanlışlıklar meydana gelir.228
Fârâbî, karşıt ve altkarşıt önermelere kısaca da olsa değinirken; Gazâlî
karşıt, altkarşıt ve altıkları açık bir şekilde ele almamıştır. Dolayısıyla Gazâlî, karşı
226 Gelenbevi, Burhân, s.27.; Fenari, age, s.42. 227 Çapak, age, s.127. 228Çapak, age, s.128.
104
olumları yani karşıt, alt karşıt ve altıkları ele almadığı için, Aristoteles karesi olarak
da isimlendirilen “karşıtlık karesini” göz önünde bulundurmamıştır. O, sadece bu
karede bulunan çelişik önermeleri ele almıştır.229
Urmevi ise çelişik hakkında şunları söyler:
Çelişki, özü bakımından birinin doğruluğu diğerinin yanlışlığını
gerektirecek şekilde iki önermenin doğruluk ve yanlışlık bakımından farklı
olmasıdır.
“Özü bakımından” sözümüz, önermenin farklı olması konusunda dikkatli
olmaktır. Önermelerin, olumluk ve olumsuzluk bakımından eşit olması gerekir.230
Çünkü ikisinden birinin doğruluğu, diğerinin özünde olmayan yanlışlığı gerektirir.
Tıpkı ‘Bu insandır.’ ‘Bu natık değildir.’ ve tersiyle (ortaya çıkan) sözümüzdeki gibi.
Molla Fenarî, çelişikliğin gerçekleşmesi için gerekli olan şartları
bildirirken şu inceliklere dikkat çekmektedir:
Çelişikliğin tahakkuk etmesinde muteber olan durum, hükmi nisbetle
önermelerin birlik sağlamalarıdır ki olumlu ve olumsuz kavranılan tek bir şeye
yönelebilsinler; çünkü nisbet birliği bu söylenen sekiz birliği gerektirir. Bu birlikler
sağlanmadığı yerlerde nisbet birliği yok demektir. Eğer nisbet birliği göz önüne
alınmazsa bu sekiz birlikteki çelişikliği hasıraltına alamazlar mesela alet
değişikliğiyle yine çelişiklik kalkmış olur. 231
229 Çapak, age,s.132. 230 İki önerme arasındaki farklılık; (a) ya hem olumluluk ve olumsuzluk (b) ya da ne olumluluk ve ne de olumsuzluk bakımından olur. 231 Fenari, age, s.44.
105
Burhâneddin Kemaleddin burada geçen “Hükmi olan nisbetin birliği bu
sekiz birliği gerektirir. Bu sekiz birlikten birisi olmazsa hükmi olan nisbetin birliği de
yok demektir.”232ifadesini kullanıyor.
Yine Burhâneddin Kemaleddin, tenakuz kalkar ibaresiyle şöyle
söylenmek istenildiğini belirtiyor: “Özne yüklem değişikliği zaman-mekân
değişikliğiyle ve kalan sekiz şartın olmasıyla ihtilaf kalktığı gibi delil değişikliğiyle
de ihtilaf kalkmış olur. Örneğin: “Zeyd kâtiptir.”, yani Arapça yazabilir, “Zeyd kâtip
değildir.” yani Latin harfleriyle yazamayacağı kastedilir ve ihtilaf olmaz.”233
Mesela: “Zeyd kurşun kalemle kâtiptir.”, “Zeyd dolma kalemle kâtip
değildir.” kalemin değişikliğinden dolayı çelişiklik kalkmış olur.
Alet değişikliği ile kalktığı gibi illet değişikliğiyle yine çelişiklik kalkar.
Mesela: “Marangoz çalışır.” yani sultana çalışır. “Marangoz çalışmaz.” yani sultanın
dışında kimseye çalışmaz.
Mefulü bih değişikliği ile de çelişiklik kalkar. Mesela: “Zeyd vurandır.”
yani Amr’e vurmuş, “Zeyd vuran değildir.” yani Bekir’e vurmamıştır. Temyiz
değişikliğinden dolayı yine çelişiklik kalkar.
Mesela: “Yanımda yirmi var.” yani dirhem var. “Yanımda yirmi yok.”
yani yirmi dinar yok demek ki bu söylenenlerde çelişiklik yoktur.
Yukarıdaki örneklerle mahsusa olan iki önerme arasındaki çelişiklik
anlaşılmıştır. Mahsure olan önermeler arasındaki çelişiklik ise şu şekildedir:
Olumlu tümel olan önermenin nakizi tikel olumsuzdur.
Olumsuz tümelin nakizi ise tikel olumlu olandır.
232 Burhâneddin Kemaleddin, Burhâneddin ale’l Fenari, s. 52. 233 Burhâneddin Kemaleddin, age, s. 52.
106
Bundan dolayı örneklerde özne birliği yoktur. Hâlbuki çelişiklik için
mevzu birliği şart koşulmuştu. Niçin birlik yoktur? Çünkü tümelin fertleri tikelin
fertlerinden daha çokturlar. Tikel içindedir, niçin denilmesin; çünkü mevzu
birliğinden kasıt söylenen öznedir. Hasr edatına bakılmadan yani kül ve baiz
sözcükleri nazarı dikkate alınmadan birlik sağlanmış olur ve çelişiklik gerçekleşmiş
olur. 234
Mahsur olan önermeler arasındaki çelişiklik tümel ve tikel yönleriyle
aralarında ihtilaf varsa ancak meydana gelebilir eğer bu yönleriyle birbirlerine
muhalif değillerse çelişiklik olmaz; çünkü iki tümel önerme yalanlanabilirler ya da
doğrulanabilirler.
Mühmel olan önermeler de her yönüyle tikel önermeler gibidirler.
Çelişiklik hükmünde aralarında herhangi bir değişiklik yoktur.235
Burhâneddin Kemaleddin: “Mühmel olan önerme tikel önerme
hükmündedir. Nasıl ki tikel önerme arasında çelişiklik olmuyorsa öyle de iki mühmel
önerme arasında da çelişiklik olmaz. Belki çelişiklik tümel önerme ile mühmel
arasında oluşur.”236 diyerek mühmel konusuna açıklık getiriyor.
Farabî ise bu konuda üç birlikle yetindi. Bunlar öznenin birliği, yüklemin
birliği ve zamanın birliği. Çünkü iki önermeyi, söz konusu zaman içerisinde doğru ve
yanlış olarak taksim etmek zorunlu olan bir bilgidir.
Tekabül (Karşı-olum) Karesi:
Önermeler arasındaki ilişkinin “mantıkî kare” veya “tekabül karesi”
olarak adlandırılan geometrik bir şekille açıklaması yapılabilir.
234 Fenari, age, s.45. 235 Fenari, age, s.45. 236 Burhâneddin Kemaleddin, age, s. 55.
107
Tümel olumlu Karşıtlar Tümel olumsuz
Çelişik
Tikel olumlu Alt-Karşıtlar Tikel olumsuz
Geleneksel karşı olum karesi dört standart form (A,E,I,O) önemli
miktarda temel bilgiler sağlamaktadır.
Geleneksel karşı olum karesinden şu sonuçları çıkarabiliriz:
A (Tümel Olumlu) doğruysa: E (Tümel Olumsuz) yanlış,I (Tikel Olumlu)
doğru, O (Tikel Olumsuz) yanlıştır.
E (Tümel Olumsuz) doğruysa: A (Tümel Olumlu) yanlış, I (Tikel olumlu)
yanlış, O (Tikel Olumsuz) doğru
I (Tikel Olumlu) doğruysa: E (Tümel Olumsuz) yanlışken A (Tümel
Olumlu) ve O (Tikel Olumsuz) sonuçsuzdur.
Altık
Altık
108
O (Tikel Olumsuz) doğruysa: A (Tümel Olumlu) yanlışken E (Tümel
Olumsuz) ve I (Tikel Olumlu) sonuçsuzdur.237
1.1.1. Çelişik Önermenin Şartları
Bu nitelik ve nicelik de ayrı iki önerme arasında gerçekleşir; yani tümel
olumlu ile tikel olumsuz; tümel olumsuz ile tikel olumlu arasındadır. Bunların
hükümleri ise şöyledir:
Beraberce doğru olmazlar. Onlardan biri doğru ise diğeri yanlıştır. Ve
döndürülmesi doğrudur. Örneğin: Önermemiz “Bütün öğrenciler çalışkandır.” olduğu
zaman doğrudur; önerme “Bazı öğrenciler çalışkan değildir.” olduğu zaman zorunlu
olarak yanlıştır.
Beraberce yanlış olmazlar. Biri yanlış olduğu zaman diğeri doğrudur.
Örneğin: Önerme “Bazı öğrenciler çalışkandır” olduğu zaman yanlış, önerme “Bütün
öğrenciler çalışkan değildir.” olduğu zaman doğru olur.
İslâm mantıkçıları, karşı olmada çelişkiye ağırlık vermişler ve “tenakuz”
başlığı altında, konuyu uzunca işlemişlerdir.238 Onlara göre çelişki (tenakuz), ikisinin
birden doğru olması veya ikisinin birden yanlış olması birlikte düşünülmeyecek
şekilde iki önermenin, olumluluk ve olumsuzluk yönünden, farklı olmalarıdır.
Çelişik (mütenakız) iki önermenin konu ve yüklemlerinin her kayıt ve şartta
birleşmeleri gerekir.
Bu maddeyi bir tablo ile göstermek istersek şöyle bir tablo ortaya
çıkacaktır:
237 Copi, Irving M., Introduction to Logic, New York, 1961, s.145. 238Emiroğlu,age, s.145.
109
Tümel olumlu doğru olursa Tikel olumsuz yanlış olur
Tümel olumsuz yanlış olursa Tikel olumlu doğru olur
Tikel olumlu doğru olursa Tümel olumsuz yanlış olur
Tikel olumlu yanlış olursa Tümel olumsuz doğru olur
Tikel olumsuz doğru olursa Tümel olumlu yanlış olur
Tikel olumsuz yanlış olursa Tümel olumlu doğru olur
Önermelerin çelişikliği konusu, doğru bilgiyi elde etmek için son derece
önemlidir. Aristoteles’e göre her tasdikin karşı olan bir inkârı, her inkârın da bir karşı
tasdiki vardır. Tasdikin ve inkârın bu karşı oluşları çelişme olarak adlandırılır.
“Çelişme adı verilen bu karşı olma bütün olarak alınan, bütüncül bir konuyu ifade
eden bir tasdikin, bütün olarak alınmamış olan aynı konuyu ifade eden bir inkâra
karşı olmasıdır.”239 Söz gelimi: “Her insan aktır.” – “Bütün insanlar ak değildir.”
“Hiçbir insan ak değildir.” – “Bazı insanlar aktır.” Aristo çelişme adını verdiği karşı
olmadan sonra karşıtın tanımını da vermiştir. Ona göre: “Karşıtlık, karşı-olması,
tümel bir konunun tasdikinin tümel bir konunun inkârına karşı olmasıdır. Örneğin:
“Her insan aktır.” – “Hiçbir insan ak değildir.”240
“Kitabu’l-İbâre”(Peri Her-meneias)’ de çelişik önermelere değinen
Fârâbî, sadece çelişik olabilecek önermeler üzerinde durmuştur.
İbn Sînâ. bu konuyu tekabül ( karşı-olma) veya tenakuz (çelişme)
başlıkları altında incelemiştir.
“Konu ve yüklemi aynı olan; fakat ya nitelik ya nicelik veyahut hem
nitelik hem nicelik bakımından farklı olan bütün önermeler arasında karşı-olma var
239 Aristoteles, Önerme, s. 11-12. 240 Aristoteles, age, s. 15.
110
demektir” Bu durumda İbn Sînâ, önermelerde dört çeşit karşı olma bulunduğuna
dikkat çeker: çelişik, karşıt, altkarşıt ve altık önermeler. Fakat İbn Sînâ, altık
önermelere fazla önem vermez. Buna karşılık, çelişik önermelerle istisnai bir surette
meşgul olur. Çünkü O’nun nazarında çelişik önermeler, karşı olmanın en açık ve en
kuvvetli şeklini teşkil eder.”241
1.2. Karşıt Önermeler
Özne ve yüklemi aynı olan iki önermenin nitelik bakımından farklı
olmaları halidir. Karşılık tümeller arasında ise üst-karşıtlık, tikeller arasında ise alt-
karşıtlık adını alır.242
1.2.1. Üst Karşıt Önermeler
Eğer konu ve yüklemi aynı iki tümel önerme, sadece nitelik bakımından
farklı olursa bunlara karşıt önermeler denir. Karşıt önermeleri böylece tarif eden İbn
Sînâ, nicelik bakımından aynı olan karşıt iki önermenin ikisinin birden yanlış
olabileceğini ifade eder. Söz gelimi “Bütün insanlar kâtiptir.” “Hiçbir insan katip
değildir.” gibi. Karşıt iki önerme aynı zamanda doğru olamazlar. Fakat görüldüğü
gibi ikisi birden yanlış olabilirler.243
1.2.2. Alt karşıt Önermeler
.“İbn Sînâ’ya göre konu ve yüklemleri aynı olan iki tikel önerme, nitelik
bakımından farklı iseler bunlara alt karşıt önermeler denir. Alt karşıt iki önermenin
bazen her ikisi birden doğru olabilir. “Bazı insanlar kâtiptir.” “Bazı insanlar kâtip
değildir.”önermeleri gibi.244
241 Bolay, age, s.103. 242 Özlem, age, s.159. 243 Bolay, age, s.104. 244.Bolay, age, s.105., Emiroğlu age, s.143., Özlem, age, s.159.
111
Bu sadece nitelikte farklı iki tikel önermeden oluşur yani tikel olumlu ile
tikel olumsuz arasında oluşur. Ve hükmü de şöyledir:
İki tikel önerme beraberce doğru olabilirler. Onlardan biri doğru olursa,
diğerinin doğru mu, yanlış mı bilinmez. Örneğin: “Bazı öğrenciler çalışkan-
başarılıdır.”ı doğruladığımızda, “bazı öğrenciler çalışkan-başarılı değildir.”
önermesinin doğruluğu ve yanlışlığı bilinmez.
İki tikel önerme beraberce yanlış olamazlar. Yani onlardan bir doğru ise
diğeri yanlıştır. Örneğin: “Bazı öğrenciler çalışkan- başarılıdır.” yanlış olursa, “bazı
öğrenciler çalışkan- başarılı değildir” önermesi zorunlu olarak doğrudur.245
Bu maddeyi bir tablo ile göstermek istersek şöyle bir tablo ortaya
çıkacaktır.
Tikel olumlu doğru olduğunda Tikel olumsuz bilinmez olur
Tikel olumlu yanlış olduğunda Tikel olumsuz doğru olur
Tikel olumsuz doğru olduğunda Tikel olumlu bilinmez olur
Tikel olumsuz yanlış olduğunda Tikel olumlu doğru olur
Özlem’e göre önermeler arasında, her biri kendi içerisinde dört ilişki
türünü içeren üç temel ilişkiyi, toplam olarak on iki ilişki vardır.246
1.2.3) Karşıt Önermelerin Şartları
Bu nitelik bakımından farklı; nicelik bakımından aynı iki önermelerden
oluşur. Yani tümel olumlu ile tümel olumsuz arasında olur. Ve hükmü de şöyle olur:
245 Fadlallah, age s.121-123. 246 Özlem, age, s. 160.
112
İkisi beraberce doğru olmaz. Önermelerden biri doğru ise diğeri yanlıştır.
Örneğin: Önerme “Her öğrenci başarılı-çalışkandır.” olunca doğru; önerme “ Hiçbir
öğrenci başarılı-çalışkan değildir.” olunca yanlıştır.
Beraberce yanlış olabilirler. Önermelerden biri yanlış ise, diğeri yanlış
veya doğru olabilir. Bir manada diğeri meçhul, yani bilinmez olabilir. Bunu örneği
şöyledir: Önerme “Her öğrenci çalışkan-başarılıdır.” olunca yanlış; önerme “Hiçbir
öğrenci çalışkan- başarılı değildir.” olunca bilinmez olur (Meçhule). Yani doğru da
olabilir; yanlış da.247
Bu maddeyi bir tablo ile göstermek istersek şöyle bir tablo ortaya
çıkacaktır:
Tümel olumlu doğru olursa Tümel olumsuz yanlış olur
Tümel olumlu yanlış olursa Tümel olumsuz bilinmez olur
Tümel olumsuz doğru olursa Tümel olumlu yanlış olur
Tümel olumsuz yanlış olursa Tümel olumlu bilinmez olur
1.3. Altık Önermeler
“Konu ve yüklemi aynı olan iki önerme İbn Sînâ’ya göre yalnız nicelik
bakımından farklı olurlarsa bunlara altık önermeler denir. Aristoteles (karşı olum)
karesinde alt alta duran önermeler altıktırlar. buna göre, tümel olumlu ile tikel
olumlu ve tümel olumsuz ile tikel olumsuz önermeler altıktırlar.248 Örneğin: “Bütün
insanlar ölümlüdür.”, “Bazı insanlar ölümlüdür.” Önermeleri gibi. İbn Sînâ altık
önermeleri, çelişik ve karşıt önermeler bölümünde yani karşı-olma çerçevesinde
görmüyor gibidir. Çünkü O, çelişik, karşıt, altkarşıt önerme hakkında doğruluk ile
247 Aristoteles burada önermenin doğru ya da yanlış olmasının mümkün olduğunu belirtir(Mantık-ı Aristo s.66) 248 Özlem, age, s.159.
113
yanlışlık konusunda bazı şeyler söylediği halde, altık önermelerin yalnızca tarifini
vermekle yetinmiş, fazla söz etmemiştir.249
1.3.1. Altık Önermelerin Şartları
Bu nicelikte farklı; nitelikte aynı iki önerme arasında gerçekleşir. Yani
tümel olumlu ile tikel olumlu, tümel olumsuz ile tikel olumsuz arasında olur. Ve
hükmü de şöyle olur:
Tümel önerme doğru olduğu zaman, tikel önermede doğru olur. Örneğin:
Önerme “Her öğrenci çalışkandır.” olunca doğru, önerme “Bazı öğrenciler
çalışkandır.” olunca da doğrudur. Ancak tikel önerme olan “Bazı öğrenciler
çalışkandır.” doğru olunca; tümel önerme olan “her öğrenci çalışkandır” doğru da,
yanlış da olabilir. Bir manada bilinmezler yani.
Tümel önerme yanlış olduğu zaman, tikel önerme bilinmez yani doğru da,
yanlış da olabilir. Ancak tikel önerme yanlışsa, tümel önerme de yanlıştır.
Bu maddeyi bir tablo ile göstermek istersek şöyle bir tablo ortaya
çıkacaktır:
249 Bolay, age, s.105.
114
Tümel olumlu doğru olursa Tikel olumlu doğru olur
Tümel olumlu yanlış olursa Tikel olumlu bilinmez olur
Tümel olumlu doğru olursa Tikel olumsuz doğru olur
Tikel olumsuz yanlış olursa Tikel olumsuz bilinmez olur
Tikel olumlu doğru olursa Tümel olumlu bilinmez olur
Tikel olumlu yanlış olursa Tümel olumlu yanlış olur
Tikel olumsuz doğru olursa Tümel olumsuz bilinmez olur
Tikel olumsuz yanlış olursa Tümel olumsuz yanlış olur
2. Önermelerin Döndürülmesi
"Aks", asıl önermenin keyfiyet yönünden baki kalması ve asıl ile aksinin
bilfiil her durumda doğru olması ile beraber, önermenin zikrolunan cüzlerinden birini
diğeri ile değiştirmekten ibarettir. Çok defa aks, tanımda belirtildiği gibi bizzat
cüzlerin tebdili işine ad verildiği gibi, bazen de bu işlemle ortaya çıkan ve asl için
gerekli olan önermelerin daha özel (ehass) olanına da ad olarak verilir. Yâni, cüzlerin
değiştirilme işi aks'tır; ancak bu işlemle ortaya çıkan önermeye de mecazen "aks"
denir.250
Döndürme, önermeler için son derece önemlidir; çünkü delil bazen
istenilen sonucun kendisine değil, onun döndürülmüş şekline karşılık gelir. Böylece
sonuca ulaşmak mümkün olur.251
Döndürme yapılan ilk önerme öncül, dönüştürülmüş şekli ise sonuç
olmaktadır. Böylece önermenin kendisinden ikinci bir önerme çıkarılmaktadır.
Örneğin:
250 Gelenbevî, Burhân, s. 28-29 251Çapak ,age, s. 123.
115
“Her öğrenci sorumludur.” (A) (Doğru)
“Bazı sorumlular öğrencidir.” (I) (Doğru)
Görüldüğü gibi “döndürme” sonucu elde edilen önerme (sonuç), birinci
önerme (öncül) ile aynı niteliğe (olumlu-olumlu) ve aynı doğruluk değerine (doğru-
doğru) sahiptir. Yani her iki önerme de birbirine eş değerdir. Kısacası döndürme tek
bir önermeden, bu önermeye eşdeğer olan ikinci bir önerme çıkmaktadır.
Döndürmenin kullanımının faydalarından bazılarını şu şekilde
zikretmemiz mümkün olacaktır:
a. Önermelerimizin kontrol edilmesini sağlama,
b. Asıl önerme ile sabit olmayan bir şeyi önermenin döndürülmesi ile
ispat etme,
c. Özellikle kıyasın IV. şeklinde görüleceği üzere tam olmayan kıyasların
anlaşılmasını kolaylaştırma gibi faydalar sağlar.252
“Aristoteles, “Birinci Analitikler” kitabında döndürmeyi açıklar. Önce
tümel olumsuzu anlatır ve diğerlerini ona bağlantılı şekilde ele alır.
Tümel olumsuz önermenin döndürmesi tümel olumsuzdur. Örneğin:
“Hiçbir zevk bir iyilik değil ise”, “Hiçbir iyilik de bir zevk olmayacaktır.”
Tümel olumlu önermenin döndürmesi tikel olumludur. Örneğin: “Her
zevk bir iyilik ise”, “Bazı iyilik de bir zevktir.”
Tikel olumlu önermenin döndürmesi tikel olumludur. Örneğin: “Bazı
zevk bir iyilik ise”, “Bazı iyilik de bir zevktir.”
Tikel olumsuz önermenin döndürme gerekliliği yoktur. “İnsan bazı
hayvana ait değil ise”, buradan “Hayvan bazı insana ait değildir.” sonucu çıkmaz.
252 Emiroğlu , age, s.146.
116
Fârâbî, döndürmeyi şu şekilde tarif etmiştir: “Konunun yüklem, yüklemin
konu yapılmasıdır.”,“Zeyd ayaktadır.” önermesinin döndürmesi, “Ayaktadır Zeyd”
şeklinde değil “Ayakta olan Zeyd’tir.” şeklinde yapılmalıdır.253
İbn Sînâ döndürmenin tanımını yaparken; “Döndürme (akis), önermenin
niteliğini koruyup, doğruluk ve yanlışlığını olduğu gibi bırakarak, öznesini yüklem,
yüklemini özne yapmaktır.” ifadesini kullanmıştır.
1. İbn Sînâ’da tümel olumlunun döndürülmesi tümel olumlu olmamalıdır.
Çünkü yüklemin kaplam bakımından konudan daha geniş olma ihtimali vardır.
Tümel olumlu, zorunlu olmayan sırf mutlak önermeye de döndürülmemelidir. Çünkü
konu yüklem için zorunlu olduğu hâlde; genellikle yüklem konu için zorunlu
değildir. “akciğeri olan hayvanların nefes alması” gibi. Böyle hayvanların nefes
alması varlıkların devamı ile kayıtlıdır. Yoksa lüzumu devamlı değildir. Akciğeri
olan hayvan nefes alma (teneffüs) için zorunludur. Zira her nefes alan zorunlu olarak
akciğerli hayvandır. Öyleyse tümel olumlu önermenin döndürmesinin tikel olumlu
olması zorunlu olur: “Her C B’dir.” bizim için C ve B’nin belirli şeyler olması
gerekir. Bu durumda “Her C B’dir.”, “Bazı C B’dir” şeklinde döndürülür. Tabii ki
böyle bir döndürmenin yapılabilmesi için tümel olumlu önermenin doğru olması
gerekmektedir.
2. Tikel olumlu önermenin de döndürülmesi tikel olumlu olur: “Bazı C
B’dir.”, “Bazı B C’dir.” Bu döndürme için önermenin doğru olması lazımdır.
3. Tümel olumsuz önermenin döndürmesi yine tümel olumsuz olur:
“Hiçbir B A değildir.” önermesi doğru ise bunun döndürmesi “Hiçbir A B değildir”
253 Bolay, age, s.113.
117
şeklinde olur. Eğer ilk önerme doğru olmasaydı elbette onun döndürmesi olan
“Hiçbir A B değildir.” önermesi de yanlış olacaktı.
4. Tikel olumsuz önermenin döndürmesi yoktur. Çünkü her ne kadar
“Bazı insanlar kâtip değildir.” sözü doğru ise de “Bazı kâtipler insan değildir.” sözü
doğru değildir.
5. Modal önermelerin döndürülmesi. Bu konuda İbn Sînâ “zorunlu”
önermelerin döndürülmesini birinci olarak açıklamıştır.254
Zorunlu tümel olumsuz önerme yine kendi benzerine döndürülür. Çünkü
'her C'den B'nin olumsuzlanması' zorunlu, 'bazı B'nin C olması' da mümkün olursa ve
bu onun döndürülmesi şeklinde farz edilirse zorunlu ve başka önermeyi içine alan
mutlaklık gereğince 'bazı C B' olur. Ve bu önerme kesinlikle zorunlu tümel
olumsuzla birlikte doğru olamaz, dahası onunla beraber doğru olması muhaldir. Öyle
ise muhale götüren şey de muhaldır. Bu durum varsayım yoluyla açıklanabilir.
Böylece bu bazıyı D kılarsın ve o zaman bazı C olan şeyin B olduğunu görürsün.
Zorunlu tümel olumlu önerme, mutlak genel önermenin hükmünden
anlaşıldığı gibi tikel olumlu olarak kendine döndürülür. Ne var ki zorunlu önermeye
döndürülmesi gerekmez. Zira zorunlu önermenin mümkün kipli önerme olarak
döndürülmesi mümkündür. Doğrusu B'nin C için zorunlu olması –gülen için insan
olmak gibi- ve C'nin B için zorunlu olmaması -insan için gülen olmak gibi-
mümkündür. Öyle ise o zorunlu tümel olumlu genel imkâna döndürülür. Zorunlu
tikel olumlu önerme bu kıyasa göre yine tikel olumlu önermeye döndürülür. Zorunlu
tikel olumsuz önerme döndürülemez. Bunun örneği: “Zorunlu olarak her canlı insan
254 Bolay, age, s.108.
118
değil.” Önermesidir. Bunun aksi olan “Her insan canlı değildir.” önermesi doğru
olmaz oysa döndürülmesi "Her insan canlıdır.” önermesidir.255
İbn Sînâ, ters döndürme konusuyla ilgili olarak: “Üzerinde düşünülmesi
gereken bir başka döndürme çeşidi, yüklemin çelişiğini alıp konu, konunun çelişiğini
alıp yüklem yapmaktan ibarettir.” “Her C B’dir.” önermesinin ters döndürmesi “Her
B olmayan C olmayandır.” şeklinde olur.”256
Gazâlî, döndürme başlığı altında düz döndürmeyi ele almıştır. Gazâlî'ye
göre görünüşü itibariyle her önermenin döndürülmesi mümkündür. Ancak
döndürülen her önerme doğru olmaz. Çünkü döndürme, "niteliğine yani olumluluk
ve olumsuzluk, doğruluk ve yanlışlığına dokunmadan bir önermede yüklemi konu ve
konuyu yüklem yapmaktır; döndürme yapıldıktan sonra önerme eskisi gibi
doğruluğunu koruyorsa bu önermeye döndürülmüş (makûs) önerme denir." Eğer
önermede doğruluk devam etmiyorsa "döndürme (inikâs)" değil, "inkilab (yer
değiştirme)" olarak isimlendirilir.257
Ahmet Cevdet’e göre döndürme, düz döndürme ve ters döndürme olarak
iki türlü olur:
2.1. Düz Döndürme
Düz döndürme: Bir önermenin olumlu ve olumsuzluğu, doğruluk ve
yanlışlığı ayni kalarak, konusunu yüklem, yüklemini de konusu yapmaktır. Yani
hangi madde de olursa olsun önermenin aslı olumlu ise yine olumlu; olumsuzsa yine
olumsuz, doğru ise yine doğru, yanlışsa yine yanlış kalarak; konusunu yüklem,
255 İbn Sînâ, İşaretler ve Tenbihler, s.48. 256 Bolay, age, s.111. 257Çapak,, age, s.123.
119
yüklemini de konusu yapmaktır ki asıl önermenin böyle değiştirilmesine döndürme
denir. 258
Düz döndürmenin kuralları: Döndürmenin geçerli olması için burada
iki kural vardır.
1- Nitelik kuralı: Asıl ve döndürülmüş önermenin nitelik açısından
birleşmesidir. Asıl önerme olumlu olursa, döndürülmüş önermenin de olumlu olması
gerekir. Asıl önerme olumsuz olursa, döndürülmüş önermede olumsuz olmalıdır.
2- Tam bir şekilde karışım kuralı: Döndürülmüş önermenin konu ve
yüklemlerinden birinin karışım olmamasıdır; ancak asılda, yani birinci önermede
karışım olduğu zaman olur.259
Bu kurallara göre mahsuratı erbaanın (A, E, I, O) döndürülmesi şöyle
olur:
Tümel olumlunun düz döndürülmesi
Burada “Her insan fanidir.” önermesiyle “Her nebat gelişir.” önermesini
ele alalım.
Düz döndürme ile döndürmek istediğimizde, ikinci kural olan
“istiğrak/karışım” kuralını gözlemliyoruz: Onunla iki tümel olumluyu döndürmek
mümkün değildir. Çünkü yüklem: Fani ve gelişendir. İki asıl önermede de bunlarda
258 Ahmet Cevdet, age s.43. 259 Gâzâlî, age, s.137.
Gelişen
Nebat
Fani
İnsan
120
tam bir şekilde karışmış değildir. Ancak karışmış olanlar sadece “insan ve nebat”
konularıdır; ve bu iki önermenin döndürülmesi tümel olumludur: “Her fani
insandır.”, “Her gelişen nebattır.” Döndürülmüş önermelerdeki konulara çevrilmiş
yüklemlere baktığımızda, iki asıl önermede karışmış olmayanlardan sonra karışmış
olur. Bunun karışım kurallarına dayanması uygun değildir, çünkü yanlıştır. Asıl
önermede yüklem, döndürülen önermede konu olan “fani ve gelişen” yüklemi
konudan daha genel ve kapsamlıdır. Bundan dolayı, konuda karışım olması mümkün
değildir. Böylece tümel olumlu olarak çevrilmiş önermenin, karışım olmamış asıl
önermenin yükleminin konusu olan konunun karışımının yokluğunu ifade eder. Bu
da tümel olumlu önermenin tikel olumlu önermeye çevrilmesiyle tamam olur. Bu
esas üzerine tümel olumlu önermenin döndürülmesi, yani “Her insan fanidir.”in
döndürülmesi “Bazı faniler insandır.” olarak; “Her nebat gelişendir.” önermesi de
“Bazı gelişenler nebattır.” olarak döndürülür. Bunu aşağıda geldiği gibi remizlerle
ifade edebiliriz:
Her A, B’dir. (asıl önerme) Bazı B’ler A’dır. (döndürülmüş önerme)260
Sonuçta, tümel olumlu için düz döndürme, genel surette, tikel olumlu
olarak döndürmedir. Asıl önermede, konu ve yüklemin karışmış olduğu her
durumda; tümel olumlu önerme tümel olumlu, önerme olarak aksetmeyi kabul
edebilir.
Örneğin:
“Her ilah ezelidir.” (Asıl önerme)
“Her ezeli ilahtır.” (Döndürülmüş önerme)
“Her insan konuşandır.” (Asıl önerme)
260 Fadlallah, age, s.137,138.
121
“Her konuşan insandır.” (Döndürülmüş önerme)
Tümel olumsuzun düz döndürmesi
“Hiçbir insan ezeli değildir.” önermesini ele alalım.
Bu tümel olumsuz önermenin terimleri, tam bir karışımla karışımı ifade
ederler. Bir manada, hüküm konunun fertlerinin tamamı üzerindedir, yüklemin
fertlerinin tamamı üzerine olduğu gibi. İki taraf arasında var olan tertibin
değiştirilmesiyle, konu yüklem olur; yüklemde konu olur.
Ele aldığımız önermenin döndürülmesi gelen önerme gibidir: “Hiçbir
ezeli insan değildir.”
Bu önermenin döndürülmüş hâline baktığımızda, asıl önermede var olan
nitelik ve karışımın sürekliliğinin asıl olduğunu görürüz. Böylece şöyle deriz: Tümel
olumsuz önermenin döndürülmesi, kendi gibi tümel olumsuzdur.
Sembollerle şöyle ifade edebiliriz:
“Hiçbir A, B değildir.” (Asıl önerme)
“Hiçbir B, A değildir.” (Döndürülmüş önerme)261
Sonuç olarak tümel olumsuz önermenin düz döndürülmesi, tümel
olumsuz şeklindedir diyebiliriz.
Tikel olumlunun düz döndürülmesi
“Bazı Kıbrıslılar doktordur.” Önermesini ele alalım.
261 Fadlallah, age, s.140.
Hiçbir insan ezeli değildir.
122
Görüldüğü üzere önermenin tarafları arasında tam bir karışım yoktur.
Eğer taraflar arasında var olan düzeni çevirirsek; konu yüklem, yüklemde konu olur,
ve aşağıda gelen önerme olur:
“Bazı doktorlar Kıbrıslıdır.”
Bu mevcut önermeye bakarsak, asıl önermede olduğu gibi tikel olumlu
olduğunu görürüz. Aynı şekilde her iki tarafta da yani konu ve yüklemde, tam bir
karışımın olmadığını görürüz; asıl önermede olduğu gibi. Bundan dolayı diyoruz ki,
tikel olumlunun düz döndürmesi, kendi gibi tikel olumludur. Çünkü “Bazı Kıbrıslılar
doktordur.” sözünü doğruladığımızda, “Bazı doktorlar Kıbrıslıdır.” önermesinin de
doğru olması gerekir. Ancak “Hiçbir doktor Kıbrıslı değildir.” olarak onun
çelişiğinin doğruluğu ve “Kıbrıslılardan hiçbiri doktor değildir.” olarak lazımı
“hulftur, tenakuzdur”; çünkü asılda “bazı Kıbrıslılar doktordur” önermesi doğruydu,
öyleyse çelişiği olan önerme yanlıştır.
Bunu aşağıdaki gibi sembolle ifade etmemiz mümkündür:
“Bazı A, B’dir.” (Asıl önerme)
“Bazı B, A’dır.” (Döndürülmüş hali)262
Sonuç olarak tikel olumlu önerme, tikel olumlu olarak döndürülür
diyebiliriz.
Tikel olumsuz önermenin düz döndürülmesi
“Bazı madenler altın değildir.” önermesini ele aldığımızda, yüklemin
karışım olduğunu görüyoruz; çünkü hüküm, yüklemden tam bir şekilde ayrılmış
konudan olan belirsiz bir cüzde vakidir. Düz döndürme kurallarını uyguladığımızda,
262 Fadlallah, age, s.140,141.
123
ikisinin nitelik ve karışım kurallarıyla döndürülen önermenin, şu önerme gibi olması
gerektiği sonucunu çıkarırız:
1. (Nitelik kuralı gereği) olumsuz olarak döndürülür.
2. (Karışım kuralı gereği) yükleminde karışım ifade etmez, çünkü o, asıl
önermede konudur ve karımışta değildir.
“Bazı madenler altın değildir.” tikel olumsuz önermesini
döndürdüğümüzde, “Bazı altınlar maden değildir.” olur.
Sonuç veya döndürülmüş önerme, yanlıştır; çünkü asıl önermede karışım
olmadığı halde şimdi karışım ifade etmektedir. Karışıma sahip olmadığı halde
konuyu kapsamaktadır. “Bazı madenler altın değildir.”i doğruladığımızda,
döndürülmesi olan “Bazı altınlar maden değildir.” önermesi yanlış olur. Bunun ancak
çelişiği doğru olur: “Her altın madendir.” Cüzden bir doğrulama olmaksızın tümel
doğru olur.
Aynı şekilde: “Bazı canlılar insan değildir.” önermesini ele alalım.
Bu önermenin ne tümel olumlu olarak ne de tikel olarak
döndürülmediğini görürüz. Çünkü konu olan “canlı”, yüklem olan “insan”dan daha
geneldir. Bundan dolayı da şu sözlerimiz doğru olmaz:
“Hiçbir insan canlı değildir.”
Veya
“Bazı insanlar canlı değildir.”
Bunu sembolle şöyle ifade edebiliriz:
“Bazı A, B değildir.” Bunun döndürmesi olmaz.263
Sonuç olarak tikel olumsuz önermenin düz döndürmesi yoktur diyebiliriz.
263 Fadlallah, age, s.142,143.
124
Düz döndürme konusunun tamamını bir tablo halinde ifade etmek ve
anlaşılmasını daha da kolaylaştırmak mümkündür:
Asıl Önerme Düz döndürülmüş şekli
Tümel olumlu Tikel olumlu (Bazen de tümel olumlu)
Tümel olumsuz Tümel olumsuz
Tikel olumlu Tikel olumlu
Tikel olumsuz Düz döndürmesi yoktur
2.2. Ters Döndürme
İlimlerde ve kıyaslarda fazla kullanılmadığı gerekçesiyle, Ebheri gibi,
bazı mantıkçılar ters döndürme üzerinde durmamışlardır.264
Ters döndürme, bir önermenin olumlu ve olumsuzluğu doğru ve yanlışlığı
önceki gibi aynı kalarak, “konusu”nun çelişiğini (nakîz) yüklem; yüklemin çelişiğim
de “konu” yapmaktır. Düz döndürmede olumsuzların hükmü ne ise ters döndürmede
de olumluların hükmü olur.265
Çelişik, "...olmayan" kelimesiyle anlatılır. Ters döndürmenin olumluları,
düz döndürmenin olumsuzları; olumsuzları ise düz döndürmenin olumluları
hükmündedir.266
1. Tümel olumlu önermenin ters döndürmesi tümel olumlu (A - A) olur.
(A) “Her insan canlıdır.” (Doğru)
(A) “Her canlı olmayan, insan olmayandır.” (da). (Doğru)
(A) “Her ne zaman Güneş doğarsa gündüz olur.” (Doğru)
(A)“Her ne zaman gündüz olmazsa Güneşde doğmuş değildir.”267(Doğru)
264 Fenari, age, s.19. 265 Cevdet ,Ahmet, age, s.44. 266 Emiroğlu , age, s.149.
125
2. Tümel olumsuz önermenin ters döndürmesi tikel olumsuz (E-O)olur.
(E) “Hiç bir insan taş değildir.” (Doğru)
(O) “Bazı taş olmayan, insan olmayan değildir.” (Doğru)
3. Tikel olumlu önermenin ters döndürmesi olmaz (I - Yok).
(I) “Bazı insanlar doktordur.” (Doğru)
(O) “Bazı doktor olmayanlar, insan olmayandır.” (Yanlış)
denemez.
Çünkü doktor olmayıp da öğretmen, avukat, mühendis, sosyolog olan
insanlar da çoktur.
4. Tikel olumsuz bir önermenin ters döndürmesi tikel olumsuz (O-O)
olur.
(O) “Bazı insanlar filozof değildir.” (Doğru)
(O) “Bazı filozof olmayanlar, insan olmayan değildir.) (Doğru)268
3. Modal Önermeler Arası İlişkiler
Modal önermeler arası ilişkilerde temelde iki konu vardır: Bunlar tekabül
ve döndürme konularıdır. İslâm mantıkçıları bunları “ahkâm-ı kazaya” adı altında;
batılılar ise “akıl yürütme” ve “vasıtasız çıkarsama” adı altında incelerler. Modal
önermelerin doğruluk değerleri dikkate alınarak bazı ilişkiler kurulabilir. Karşıt iki
modal önerme, kategorik önermelerde olduğu gibi beraberce doğru olamaz. Fakat
karşıt iki modal önermeden biri yanlışsa diğeri de yanlış olabilir.269
Modal önermeler genellik ve özellik sınıflaması açısından kendi
aralarında, bir grup oluştururlar. Müteahhirin zorunluluk ile devam, fiil ve imkân
267 Çoğu şartlı önermelerin, özellikle ayrık şartlıların, mukaddem ve tâlileri arasında gereklilik (lüzûm-iltizâm) bağı bulunmadığından, döndürmesinde bir fayda yoktur (Ahmed Cevdet, age, s. 40). 268 Emiroğlu , age, s.149. 269 Köz, age, s. 284.
126
modalitelerini kendi aralarında özelden genele sıralandığını düşünürler. Bunlardan en
özeli zornululuk en geneli de imkân modalitesidir. Bu modaliteler kendi aralarında
bir düzen oluştururlar. Ve imkân hepsini içerir. Bu durum modal önermeler arasında
“umum husus mutlak”, “umum husus minvech” ve “mübayenet” şeklinde ilişkiyi
doğurur. Müteahhirinde modal önermeler arasındaki karşıtlık ilişkisi, bu umum husus
mutlak ve minvech şeklinde ortaya konmakta bu dae çelişki ve döndürme konusunun
temelini oluşturmaktadır.
Diğer önermelerin çelişikliği, nitelik ve nicelikteki ihtilafla bilinmesine
rağmen, modal önermedeki çelişkinin mahiyeti yalnızca nitelik, nicelik ve modalite
farkıan dayanarak bilinmesi çok zordur. Çünkü pek çok modalite vardır ve bu
modalitelerden hangisinin, diğerinin çelişiği olduğunu bilmek de basit değildir.
Önerme ya yüklemli ya da şartlı olur. Yüklemlide modalite bitişince basit veya
bileşik olur. Basitlerin çelişikleri de basit olur. Çünkü onda hükmün birisi
kaldırılmıştır.
Bileşik modal önermelerin çelişiğinin alınmasının yöntemi, bileşik
önermenin basit cüzlerine ayrılması ve her cüzünün çelişiğinin alınmasıdır. Çünkü
bileşik önermenin çelişiği iki çelişikten biridir.270
270 Köz, age, s. 285-286.
127
Modal önermeler arasında da kategorik önermelerde olduğu gibi, karşı
olma ve döndürme türü ilişkiler kurulmaktadır. Aralarında kategorik önermelerin
oluşturduğu gibi karşıtlık karesi ile aşağıdaki şekilde bir tablo ortaya çıkar:
P-zorunludur P-mümkün değil
(altık) (altık)
P-mümkündür P-zorunlu değildir.
Tabloya göre modal önermeler arasında da önermelerin doğruluk
değerleri dikkate alınarak bir takım ilişkiler kurulabilir. Karşıt iki modal önerme
kategorik önermelerde olduğu gibi beraberce doğru olamaz. Örneğin: “Eş kenar bir
üçgenin üç açısının eşit olması zorunludur.” gibi bir modal önerme ile bu önermenin
karşıtı durumunda olan “Eş kenar bir üçgenin üç açısının bir birine eşit olması
mümkün değildir.” gibi bir modal önerme beraberce doğru olmaz. Fakat karşıt iki
modal önermeden biri yanlışsa diğeri de yanlış olabilir. Örneğin: “Bütün üçgenlerin
ikizkenar olması zorunludur.” önermesi ve onun karşıtı olan “Hiçbir üçgenin
ikizkenar olması mümkün değildir.” önermesi birlikte yanlış olabilir. Modal
önermeleri de nitelik ve niceliklerine göre ayırmak mümkündür. Örneğin tümel
zorunlu önermeler: “Bir üçgenin iç açılarının toplamı yüzseksen derecedir.”; tikel
zorunlu önermelerde: “Bazı üçgenler ikizkenardır.”; tümel mümkün önermeler:
“Bütün kuşlar uçabilir.”; tikel mümkün önermeler: “Bazı balıklar karada
yaşayabilir.”, şeklinde sıralanabilir. Bu önermelerin olumsuzları da vardır. Buna
alt karşıt
karşıt
128
rağmen bunlar arasındaki ilişkilerin kategorik önermelerin tam bir benzeri olarak ele
almak mümkün değildir.271
Bu söylenenleri tablo üzerinden örneklendirmek istersek şöyle bir tablo
ortaya çıkacaktır:272
4. Modal Önermelerin Döndürülmesi
İslâm mantıkçıları, modaliteli önermelerin döndürülmesi üzerinde de
durmuşlardır. Modaliteli önermelerde döndürme söz konusu olunca, çok tanınmış
olan şu on üçü üzerinde durulur: "Zaruriye-i mutlaka", "Dâ-ime-i mutlaka", "Örfiye-i
âmme'","Meşrute-i âmme","Örfiye-i hasse", "Meşrute-i hasse", "Vaktiye-i mutlaka"
"Münteşire-i mutlaka", "Vücudiye-i la daime" "Vücudiye-i la zaruriye", "Mutlaka-i
âmme", "Müm-kine-i âmme", "Mümkine-i hasse"
Bu on üç önermenin olumlu ve olumsuzluklarına göre döndürmeleri
değişir. Modaliteli önermelerin döndürülmesi ileride göreceğimiz gibi kıyasın
modalitesinde kullanılır. Modaliteli önermelerin döndürülmesinde, asıl önerme,
önceden gördüğümüz kurallara göre döndürülür; bu döndürmede önermenin
modalitesi de değişir.
271 Köz, age, s. 217. 272 Türker,Sadık , Aristoteles Gazâlî ile Laibniz’de Yargı Mantığı, Ankara, 2002, s. 179.
129
4.1. Olumlu Modal Önermelerin Döndürülmesi
1. Zaruriye-i mutlaka, dâime-i mutlaka, örfiye-i âmme, meşrute-i
âmme'nin olumlularının döndürülmesi, hîniye-i mutlaka olur. Bilindiği gibi, hîniye-i
mutlaka vasf-ı mevzu'un bazı vakitlerinde fiilin gerçekleşmesiyle hükmedilen
önermelerdir.
Örneğin: “Her insan hayvandır.” önermesini yukarıdaki dört modaliteden
biri ile kayıtlayalım. Örneğin Zaruriye-i mutlaka ile önerme şöyle olur: “Her insan
zorunlu olarak hayvandır.” Bu önermenin döndürmesi şudur: “Bazı hayvan, hayvan
oldukça bilfiil insandır.” Birinci önerme zaruriye-i mutlaka, ikincisi hîniye'i mut-
lakadır. Birinci önerme doğru olunca ikincisi de doğru olur. Bunun isbatı şöyle
yapılabilir:
Eğer son önerme doğru olmazsa onun çelişiği doğrudur. Yani: “Hiçbir
hayvan, hayvan oldukça hiçbir zaman insan değildir.” Bunun-döndürmesi ise:
“Hiçbir insan insan oldukça hiçbir zaman hayvan değildir.” önermesidir. Bu ise
yanlıştır. Çünkü, başlangıçta kabul ettiğimiz, her insan zorunlu olarak hayvandır'a
zıttır. O halde isbatını aradığımız, bazı hayvan hayvan oldukça bilfiil insandır
önermesi doğrudur.
2. Meşrute-i hasse ve örf iye-i hâssenin olumlularının döndürülmesi
hîniye-i la dâime olur. Hîniye-i la dâime, özün (zât'ın) devamsızlığı ile kayıtlanan
hîniye-i mutlakadır.
Örneğin: “Her yazıcı mademki yazıcıdır parmakları hareket eder, fakat,
haddi zatında devamlı değil.” Meşrute-i hâsse'sinin döndürmesi:
“Parmakları hareket edenin bazısı, parmaklan hareket ettiği müddetçe,
yazıcıdır, fakat devamlı değil.” diye hîniye-i la dâime olur.
130
3. Vaktiye-i mutlaka, münteşire-i mutlaka, vücudiye-i la dâime,
vücudiye-i la zaruriye ve mutlaka-i âmme'nin olumlularının döndürmesi mutlaka-i
âmme olur.
Örneğin: “Her güvercin bilfiil uçucudur lâkin devamlı değil.” önermesi
vücudiye-i la daime'dir. Bunun döndürülmesi “Bazı uçucular bilfiil güvercindir.”
diye mutlaka-i âmme olur.
4. Mümkine-i âmme ve mümkine-i hassenin döndürmeleri yoktur.
4.2. Olumsuz Modal Önermelerin Döndürülmesi
On üç modal önermeden yalnız altısının olumsuzlarının döndürülmesi
olur. Geri kalan yedisinin döndürülmesi olmaz. Bu altı önerme ise şunlardır:
Zaruriye-i mutlaka, daime-i mutlaka, meşrute-i âmme, örfiye-i âmme, meşrute-i
hasse ve örfiye-i hasse.
1. Tümel olumsuz zaruriye-i mutlaka ve daime-i - mutlakanın döndürmesi
tümel olumsuz dâime olur.
Örneğin: “Hiçbir insan zorunlu olarak taş değildir.” zaruriye-i
mutlakasının döndürmesi:
“Hiçbir taş daimi olarak insan değildir.” diye daime-i mutlaka olur.
2. Tümel olumsuz meşrute-i âmme ve örf iye-i âmmenin döndürülmeleri,
tümel olumsuz örfiye-i âmme olur.
Örneğin: “Zorunlu olarak yazıcı, yazı yazdığı müddetçe parmakları
hareketsiz değildir.” meşrute-i âmmesinin döndürmesi, “Daima parmakları hareketsiz
olduğu müddetçe, parmakları hareketsiz olan yazıcı değildir.” diye örfiye-i âmme
olur.
131
3. Tümel olumsuz meşrute-i hassenin ve örfiye i hassenin döndürmeleri
tümel olumsuz örfiye-ı âmme olur.
Örneğin: “Her yazı yazanın daimî olarak değil, yalnız yazı yazdığı
müddetçe parmakları hareketsiz değildir.” önermesi bir meşrute-i hassedir. Bunun
döndürmesi: “Daima parmakları hareketsiz olan, hareketsiz olduğu müddetçe yazıcı
değildir.” diye örfiye-i âmme olur.
Ekseriyetle tikel olumsuzların döndürülmeleri olmaz. Yalnız meşrute-i
hasse ile örfiye-i hasse, nitelik ve nicelik bakımından kendilerine uygun örfiye-i
hasseye döndürülür273
273 Gelenbevi, Mizanu’l-Burhân, c.II, s.149-157.
132
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Önermeler, mantığın en önemli konularından birisidir. Mantığın
temelinde önermelerin olduğu söylenebilir. Çünkü mantıkta her şey önermeler
üzerine kurulur. Zira Aristo’nun da mantığın gayesi olarak kabul ettiği “kıyas”
konusunu anlamak için önermelerden faydalanmak zorundayız. Hemen bütün
mantıkçılar az ya da çok önerme konusuna değinerek, mantığın ”tasdikat”
bölümünde ele almışlardır.
Bir cümlenin, tasdik veya inkâr içermesi onun önerme olduğunun
göstergesidir.274 Bu suretle bir cümledeki yüklemin konuya ait mi yoksa değil mi
olduğu gösterilir. Buradaki tasdikin veya inkârın vaki’ ye yani gerçeğe uygun olup
olmaması, o önermenin doğruluğunu veya yanlışlığını gösterir. Dua, dilek, soru
ifadeleri doğru veya yanlış olarak nitelendirilemedikleri için önerme sayılmazlar275.
Çünkü haber cümleleri hem hüküm ifade eder hem de bir sonuca varmak için
kıyaslarda öncül olarak kullanılırlar. Önerme, kendisiyle doğrudur veya yanlıştır
sonucuna varılan yargıdır. Örneğin:”Âlem sonradan olmadır.”,”Güneş doğmuşsa
yıldızlar görünmez .”veya “Âlem sonradan olmadır.” “Güneş doğmuşsa yıldızlar
görünmez.”veya” Alem ya sonradan olmadır ya da öncesizdir.”diyen bir kimseye
“doğru söyledin” ; “İnsan taştır”,”Güneş doğmuşsa yıldızlar görünür” , diyen bir
kimseye de “ yanlış söyledin ”denilebilir.276
Önermeleri, unsurları, nitelik ve nicelikleri, modaliteleri, karşı olumları
ve döndürülmeleri açısından ele aldığımızda Klasik İslam Mantıkçıları’nın,
Aristoteles’i daha da ayrıntılı ele alarak zenginleştirdiklerini görmekteyiz.
274 İbn Sina: Ş. El-İbare. s. 32 275 A.g. e. , s. 31. 276 Gazali,Makasıdu’l-Felasife,(thk.S.Dünya),Mısır 1961,s.153.
133
İslam Mantıkçıları’na göre öncelikle önermeler; “yüklemli” ve “şartlı”
olarak ikiye ayrıldıktan sonra, şartlı önerme de “bitişik” ve “ayrık şartlı” önermeler
diye ikiye ayrılmıştır. Batılı mantıkçıların hipotetik dediği türüne Vaz’i, disjonktif
dediğine de Ayrık Şartlı adını vermişlerdir.
Yüklemli önermelerde konu ile yüklem arasında, uygunluk bağının
bulunması gerekir. Bitişik şartlı önermelerde, iki bölüm arasında biri diğerinin yerine
geçebilecek şekilde bir ilişki bulunmalıdır.277
“İşaret ve Tenbihat” ta, İbn - i Sina şunları söylemektedir: Terimlerin
birbiri üzerine meydana gelen ifadeler 3 türlüdür. İlki yüklemli olandır ki bunda bir
kavramın diğer bir kavrama yüklem olması ya kabul veya reddedilir. Örnek olarak:
“İnsan bir hayvandır” veya “İnsan bir hayvan değildir.” ifadelerin ikincisi ve
üçüncüsü şartlı ifadelerdir. Bunlarında iki bölümü vardır; fakat bu bölümler birbirleri
üzerine yüklenemezler. Bunların birleşmesi yüklemlide olduğu gibi birinin diğeri
olması şeklinde değil, bölümlerden birinin diğeri ile şarta bağlanması veya onun
sonucu olması şeklinde ya da bir tarafa doğruysa diğer tarafı veya tarafların yanlış
olması şeklindedir. Birinci şekilde olanlar, bitişik; ikincilere ise ayrık şartlılar denir.
Birincinin örneği: “Eğer bir doğru iki paralel doğruyu kesiyorsa, bu doğru ile paralel
doğruların kesiştiği yerlerde birbirine eşit açılar bulunur.” İkincinin örneğine ise “ Bu
açı ya dar açıdır ya dik açıdır, ya da geniş açıdır.” şeklindedir.278
Tez üç bölümden oluşmuş olup toplam 134 sayfadır.
Birinci bölümde; klasik mantığın önerme anlayışı, kavram, önermelerin
unsurları, konusuna göre önermenin kısımları konuları ele alınıp incelenmiştir.
277 İbn Sina, mantık. s. 60 – 61. 278 İbn Sina,El İşarat ve’t- tenbihat, s. 77-78.
134
İkinci bölümde; Batı Mantıkçılarının Önerme Anlayışı; basit, bileşik ve
karmaşık önermeler ile önermelerde modalite (müveccehat) başlığı altında model
önermelerin çeşitleri irdelenmiştir. Bu çerçevede Aristoteles’te modal önermeler,
(zorunluluk, devam, fiil, imkan) ortaya konulmuştur.
Üçüncü bölümde; doğrudan çıkarımlar, önermeler arası ilişkiler (ahkam-ı
kazaya) konusu incelenmiştir. Bu kapsamda ”karşı olum karesine göre önermeler
arası ilişkileré başlığı altında “çelişik”, “karşıt” ve “altık önermeler” ele alınmıştır.
Ayrıca bu bölümde önermelerin döndürülmesi (aks), modal önermeler arası ilişkiler,
modal önermelerin döndürülmesi konuları ele alınıp incelenmiştir.
Tezin son kısmında geniş bir kaynakça sunulmuştur. Konularla ilgili
birincil (ilk) kaynaklarla çalışılmıştır.
Çalışmada genel olarak sistematik bir yöntem izlenmiştir. Birbiriyle
ilişkili konular aynı başlık altında ele alınıp incelenmiştir. Konunun
aydınlatılmasında ve izahında tablolara yer verilerek konu daha iyi anlatılmaya
çalışılmıştır.
135
ÖZET
Arıduru, Şenol, Klasik Mantıkta Önermeler, Tez Danışmanı: Prof. Dr.
M. Tahir YAREN, s.139.
Mantık, diğer bütün ilimlerin ölçüsü ve terazisi konumundadır. Onun
tanımı iyi yapılarak, önemi ve amacı belirtilmelidir.
Mantığın gayesi doğru kıyasları elde etmektir. Önerme konusu doğru
ve tam anlaşılmadan buna ulaşmak mümkün değildir. Önermelerin gerçekleşebilmesi
ise tekillerin birbirine olumlu veya olumsuz nispet edilmeleriyle gerçekleşir. Bir
hükmün dil ile ifade edilmesi anlamına yani konu ve yüklem arasında irtibat
sağlanacak birisini diğerinde doğrulamak veya yanlışlamak anlamına gelir. Örneğin:
“çalışkanlık” özelliğini “Ahmet” için uygun görür ve bu sıfatın onda olduğunu
onaylarsak “ Ahmet çalışkandır” deriz. Eğer bu sıfat onda bulunmuyorsa “Ahmet
çalışkan değildir.” deriz.
Önerme, bir söz söyleyene bu sözü için ‘doğrudur’ veya ‘yanlıştır’
denilebilen sözdür. Konu, yüklem ve bağdan oluşur. Bir önermede bağ
kaldırıldığında iki tarafta tek kavram kalırsa bu tip önermelere yüklemli; bağ
kaldırıldığında iki tarafta tek kavram değil de birer önerme kalırsa bu tip önermelere
de şartlı önermeler denir.
Önermelerin modalitesi denilince konu ve yüklem arasındaki bağın
derecesini anlamamız gerekir. Bu derece; zorunluluk, imkân ve imkânsızlık
şeklindedir. Modalitesi olmayan önermeler ise mutlak önermelerdir. Bu tip
önermelere konu, yüklem ve bağ arasındaki ilişkiyi göstermek üzere dördüncü bir
unsur ilave edilir. Örneğin: “Allah vardır.” önermesi modalitesiz bir önermedir.
“Allah zorunlu olarak vardır.” önermesi ise modal bir önermedir.
Önermeler arası ilişkiler konusunda ele alınan başlıklar şu şekilde
özetlenebilir: Aynı terimlerle yapılıp da ya nitelik ya nicelik veya hem nitelik hem de
nicelik bakımından farklı olan önermeler karşı olan önermelerdir. Bunun içerisine
karşıtlık, alt karşıtlık, altıklık ve çelişiklik konuları ele alınmıştır.
Döndürme ise; önermenin niteliğine yani olumluluk ve olumsuzluğuna,
doğruluk ve yanlışlığına bakmaksızın yüklemini konu, konusunu da yüklem yapmak
anlamına gelmektedir.
136
SUMMARY
Arıduru, Şenol, Propositions within Traditional Logic, Thesis
Supervisor: Prof. Dr. M. Tahir YAREN, s.139.
Logic is in the scale and measure position of all other sciences. By
making it is definition clear, its importance and aim should be clarified.
The aim of the logic is obtaining the correct comparisons. It is not
possible to reach this without understanding of the proposition subject correctly and
completely. To be able to come true of the propositions is possible when individuals
are said each others out of spite in a negative or positive way. Expressing a decision
via language means providing a relationship between the subject and the object, and
verifying or accepting as wrong in one another. For example; if we assume that
characteristic of “being hard-working” is appropriate for Ahmet and approve that it is
right for his personality, we say that “Ahmet is hard-working.” If it is not right for
his personality, then we say that “Ahmet is not hard-working.”
The proposition is a word that is expressed as “it is correct” or “it is
wrong” to his owner of a statement. It consists of a subject, predicate and connection.
When the connection of the proposition is removed, if one concept remains in two
sides, these types of propositions are predicated ones; however, if one concept for
each side remains, these types of propositions are said to be conditional ones.
As the modality of a proposition is mentioned, we should understand
the connection degree between subject and predicate. This degree is in the form of
obligation, possibility and impossibility. The propositions which have no modality
are unconditional ones. In these types of propositions, a forth element is added to
show the relationship between subject, predicate and connection. For example; the
proposition “God exists” is a proposition without modality. However, “God exists
obligately” is a modal proposition.
The topics considered about the relationships among propositions can
be summarized like that: The propositions which are constituted with same terms, but
are different from the point of view of quality or quantity or both quality and quantity
are the opposite propositions. Within this, the subjects like contrast, subcontrast,
implicity and contradictory are considered.
137
Moreover, rotating means that using the predicate as subject and using
the subject as as predicate without looking to the quality of the proposition, that is,
whether it is positive or negative, correct or wrong.
138
KAYNAKÇA
Abdulmüteal Saidi, Tecdidu İlmi’l-Mantık, (fi Şerhi’l-Habisi ale’t-Tehzib), 3.Bsk.,
Kahire.
Ağaoğlu, Tezer, Suri ve Tatbiki Mantık, İstanbul, 1926.
Ahmet Cevdet, Miyar-ı Sedat, İstanbul, 1903.
Ahmet es-Safi, Tavdihu’l-Mantıkı’l-Kadim, Kahire,
Amr b. Sehlan es-Savi, el-Besairu’n-Nasıriyye fi ilmi’l-Mantık, (Thk. Dr. Refik el-
Acem), Beyrut, 1993.
Aristoteles, Önerme, çev. H.R. Atademir, Ankara 1963.
Aristoteles, Birinci Analitikler, Hamdi Ragıp Atademir.
Aynî, Mehmed Ali, Türk Mantıkçıları”, Dâru’l-Fünûn İlahiyat Fakültesi Mecmuası, S.:
10, Sene: 3, İstanbul, 1928.
Bingöl, Abdülkuddüs, Gelenbevi’nin Mantık Anlayışı, İstanbul, 1993.
Bolay, M. Naci, Fârâbî ve İbn Sînâ’da Kavram Anlayışı, İstanbul, 1989.
Bolay, Naci, İbn Sînâ Mantığında Modal Önermeler ve Bu Önermelerin İbn Hazm
Vasıtasıyla İslam Fıkhına Uygulanışı, Uluslararası İbn Sînâ Sempozyumu Bildirileri, 17-
20 Ağustos, Ankara, 1983.
Bolay, Naci, İbn Sînâ Mantığında Önermeler, Erzurum, 1981.
Burhâneddin Kemaleddin, Burhâneddin ale’l Fenari, İstanbul, 1296.
Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Ankara, 1996.
Copi, Irving M., Introduction to Logic, New York, 1961
Çüçen, Abdülkadir, Mantık, İstanbul, 1999.
Dr.Abdulhadi El-Fadli, Müzekkeretü’l-Mantık, İran, 1409.
Ebherî, İsagoci,Vezirhani Matbaası, 1287
Emiroğlu,İbrahim , Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, İstanbul 1999.
er-Razi, Kutbuddin, Şerhu’ş-Şemsiye fi’l-Kavaidi’l-Mantık,
er-Razi, Kutbuddin, Şerhu’t-Tasavvurât ve’t-Tasdîkât, İstanbul, h.1304.
Fadlallah, Mehdi, Medhalu ila ilmi’l- Mantık, Beyrut, 1990.
Fârâbî, el-Elfâzu’l-Musta’mele fi’l-Mantık,Beyrut, 1946.
Fârâbî, Fârâbî, Kitabu Kıyasi’s Sağir, (nşr., Mübahat Türker Küyel) Fârâbî’nin Bazı
Mantık Eserleri içinde, Ankara, 1990.
Fârâbî, Şeraitu’l-Yakin,(nşr.: Mübahat Türker-Küyel), Ankara, 1990.
Fenârî, Muhammed b. Hamza, Fevaidu’l-Fenariyye, (Ebherî’nin İsagocsine Şerh),
İstanbul, 1304
Gâzâlî , Makâsıdu’l-Felasife, Süleyman Dünya Neşri, Kahire, 1961.
Gâzâlî, Mi’yar’l-İlim, (nşr. Süleyman Dünya), Kahire, 1961.
İbn Hazm, et-Takrib li-Haddi’l-Mantık ve’l-Medhal ileyhi, Beyrut, 1959.
İbn Rüşd, Telhisu Kitabi’l-Kıyas, Thk.: Mahmut Kasım, Mısır 1983.
İbn Sînâ, İşarat ve Tenbihat, Tahkik ve Takdim, Süleyman Dünya, Kahire, 1946.
139
İbn Sînâ, İşaretler ve Tenbihler, Çev. A.Durusoy vd. İstanbul 2005.
İbn Sînâ, Mantık el-Meşrikiyyin, Kahire, 1910.
İbn Sînâ, Remarks and Admonitinons Translated by Şhams Constantine Inati,
Logic,Belçika, 1984.
İzmirli, İsmail Hakkı, Felsefe Dersleri, İstanbul, 1330.
İzmirli, İsmail Hakkı, Mi’yâru’1-Ulûm, İstanbul, 1315.
Kazvînî, Necmüddin Ömer b. Ali, Şemsiyye, İstanbul, 1325.
Keklik, Nihat, İslam Mantık Tarihi ve Fârâbî Mantığı, İstanbul, 1969-1970.
Köz, İsmail, İslam Mantıkçılarında Modalite Teorisi, (Basılmamış Doktora Tezi),
Ankara 2000.
Mantık Metinleri 2, Hzl. Kudret Büyükcoşkun, İşaret Yay., 1998.
Muzaffer, Muhammed Rıza, el-Mantık, Beyrut, 1980.
Öner, Necâti, Felsefe Yolunda Düşünceler, İstanbul, 1995.
Öner, Necâti, Klasik Mantıkta Modalite I,(Modal Önermeler), Felsefe Yolunda
Düşünceler içinde, İstanbul, 1995.
Öner, Necâti, Tanzimattan Sonra Türkiye’de İlim ve Mantık Anlayışı, AÜİF Yay.,
Ankara, 1967.
Özlem, Doğan, Mantık, İstanbul, 2006 İnkılap Yay.
Sirâcüddîn Ebu’s-Senâ Mahmud b. Ebî Bekr el-Ürmevî, Metâliu’l-Envâr.
Tahtani, Levâmiu’l-Esrâr, 1303 baskılı.
Türker, Mübahat Küyel, Fârâbî’nin Bazı Mantık Eserleri, A.K.M. Yay., Ankara, 1990.
Türker, Sadık, Aristoteles Gâzâlî ile Laİbnz’de Yargı Mantığı, Ankara, 2002.
Ural, Şafak, Temel Mantık, İstanbul, 1981.
Ülken, Hilmi Ziya, Mantık Tarihi, İstanbul, 1942.
Yaren, M. Tahir, İbn Sînâ Mantığına Giriş, Ankara, 1996.
Yaren, M. Tahir, İbn Sînâ Mantığına Giriş, Ankara, 2003.
Yıldırım, Cemal, Logic, Ankara, 1973.