t · web viewt.c. İstanbul Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü doğu dilleri ve...

292
T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP MAHFUZ’UN MİDAK SOKAĞI ADLI ROMANININ TAHLİLİ Mehmet Ali Ersöz

Upload: others

Post on 25-Dec-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

T.C.

İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı

Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

NECİP MAHFUZ’UN MİDAK SOKAĞI ADLI

ROMANININ TAHLİLİ

Mehmet Ali Ersöz

2501120023

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hüseyin Yazıcı

İstanbul 2014

ÖZ

Page 2: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bu çalışmamızda Necip Mahfuz’un Midak Sokağı romanını inceledik;

hayatı ve eserleri hakkında bilgiler sunduk, edebiyata olan katkılarını aktardık.

Bununla beraber; Mahfuz’un yaşadığı dönemi, tarihi ve siyasi açıdan irdeledik.

Ayrıca, roman türünün edebiyata girişi ve dünyadaki gelişimi hususunda yüzeysel

olarak, çok derine dalmadan malumatlar verdik. Romanın Batı âleminde ortaya

çıkışından günümüze gelişine kadar Türk ve Arap toplumlarında roman çalışmaları

ve önemli romancıların faliyetlerine ayna tutmaya gayret gösterdik.

ABSTRACT In this study, we examined the Naguib Mahfouz's novel Midaq Alley; we

provide information on the life and works, have transferred his contribution to

literature. However, we discussed the period in which live, historical and political.

In addition, about the introduction of novel to literature and its development in the

world have given information as superficial considerations.

ÖNSÖZ

ii

Page 3: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Su götürmeyen bir hakikat varsa o da şudur: Necip Mahfuz, sadece

Mısır’ın değil aynı zamanda dünyanın önde gelen romancılarından biridir. Felsefe

mezunu olması ona olayları iyi tahlil etme yeteneği kazandırdı; müthiş bir

gözlemciydi, kahvelerde oturur, sokak aralarında dolaşırdı. İnsanları ve hayatı analiz

etmesi takdire şayandır; sokaktaki yaşamı çok canlı aktarır. Bu sebeple ben, onun

sokak tasvirlerine hayranım.

Zukâk’ul-Midak, yani Midak Sokağı, Mahfuz’un Türkçeye çevrilen ilk

romanıdır. Yazar, burada sokağı anlatırken esasında hayatı betimlemekte; yaşamın

zorluklarını ve zıtlıklarını, insanların ikiyüzlü davranmalarını, değer yargılarını, işin

içine para ve şöhret girdiğinde nasıl değiştiklerini, sadece kendi çıkarlarını

düşündüklerini, çıkarları uğrunda her şeyi mubah gördüklerini, verdikleri sözleri

nasıl unuttuklarını irdelemektedir.

Necip Mahfuz hakkında çok araştırmalar var; hem batıda hem doğuda hem

de ülkemizde oldukça ilgi gören bir yazar: İki adet doktora ve birçok yüksek lisans

çalışması mevcut. Doktora çalışmaları Musa Yıldız ve A. Kazım Ürün’e ait.

Yüksek lisans faaliyetleri pek etkileyici değil; biri diğerinin tekrarı mahiyetinde:

Öyle olmuş ki, öğrenci tezini hiçbir kaynağa atıf yapmadan yazmış bitirmiş ya da

hiç Arapça kaynak belirtmemiş, olduğu gibi kaleme almış. Doktora alanındaki tezler

gayet göz doldurucu, ufak bir ayrıntı dışında. Yazarın hayatını işlerken bıçaklanması

konusuna yeterince değinmiyorlar; ayrıca edebiyata roman türünün girişi, gelişimi,

batıdaki ve doğudaki yansımaları gibi konular eksik.

Midak Sokağı filmini izlediğimde bende bir ilgi alaka oluştu. Siyah beyaz

kareler arasında zamanda yolculuğa çıktım. Oldum olası eski Türk filmlerine

merakım var. İstanbul’un kadim sokaklarında, eşsiz güzellikteki mesire alanlarında

çekilmiş klasik filmler beni nasıl etkilemiş ise, aynı etkilenmeyi bu filmde de

buldum. Kitabı alıp okudum; İngilizceden çevrilmişti, Arapçadan çevirisine o zaman

henüz rastlamamış, Arapça aslına da ulaşamamıştım. İşte bu sebeplerden dolayı

Necip Mahfuz ve romanı üzerinde çalışma isteği bende zuhur etti. Hocam Hüseyin

Yazıcı beye isteğimi ilettiğim zaman sağ olsun beni kırmadı ve onay vermesiyle

beraber bilgi deryasının sahilinde dolaşmaya başladım. İsam Kütüphanesi’nde

araştırmalarda bulundum, Mısır Kültür Merkezi’ne gittim, orada Mahfuz ile ilgili

epey bir kaynak var, Zukâk’ul-Midak’ın Arapça aslını oradan temin ettim.

iii

Page 4: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bana çalışmamda yol gösteren, yardımda bulunan herkese teşekkür

ediyorum, başta Hüseyin Yazıcı hocama bana ve tıfıllığıma gösterdiği sabrından

dolayı şükranlarımı sunar; bölüm asistanlarına ve hocalarına, Ömer İshakoğlu

hocama, Mısır Kültür Merkezi çalışanlarına, İsam çalışanlarına teşekkürü bir borç

bilirim.

Mehmet Ali Ersöz

İÇİNDEKİLER

iv

Page 5: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

ÖZ…………………………………………………………………….......................ii

ABSTRACT…………………………………………………………......................ii

ÖNSÖZ……………………………………………………………...……………...iii

İÇİNDEKİLER………………………………………………………....................v

RESİMLER LİSTESİ……………………………………………………………..ix

KISALTMALAR……………………………………………………………… ...x

GİRİŞ……………………………………………………………….........................1

1. BÖLÜM: ROMANIN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

1.1. ROMANIN ÇIKIŞ NOKTASI………………………………………… 3

1.1.1. Roman Terminolojisi……………………………………………………………..4

1.1.2. Antik Romanlar………………………………………………………………….. 4

1.1.3. Breton Romanlar…………………….. ..……………...…………………………4

1.1.4. Macera Romanları………………….…………………………………………….7

1.2. ROMANDA AKIMLAR……………………………….…………… ……...7

1.2.1. Hümanizm…………………………………………...………………….…...…….8

1.2.2. Klasisizm…………………………………………………………………..….…...9

1.2.3. Romantizm ……………………………………………………………..……..…10

1.2.4. Realizm…………………………………………………...………………...........11

1.2.5. Natüralizm………………………………………………….………….….……..13

1.2.6. Ekspresyonizm ……………………. ………………………….….…….….…..14

1.2.7. Egzistansiyalizm …………………………………………………..…….….…..14

1.2.8. Büyülü Gerçeklik……………………………………….………….……….…...15

1.2.9. Modernizm ve Postmodernizm……………………...…………….……......…16

1.3. DÜNYA EDEBİYATINDA ROMAN………………………………………. …17

1.3.1. Fransız Romanı………………………………….………................................17

1.3.2. İspanyol Romanı……………………………….…………………….……....…20

1.3.3. İngiliz Romanı……………………………………………………….……….....20

1.3.4. Alman Romanı……………………………………………………….…..……...21

1.3.5. Rus Romanı……………………………………………………………...….… 21

1.3.6. Amerikan Romanı……………………………………………….…..…………..22

1.3.7. Son Devir Romancılar……………………………………………….…………23

1.4. TÜRKLERDE ROMAN……………………………………………..… ...23

v

Page 6: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.4.1. I. Tanzimat Dönemi ……………………………………………………..……..24

1.4.2. II. Tanzimat Dönemi…………………………………………………..………..25

1.4.3. Servetifünun Dönemi……………………………………………………..…….25

1.4.4. Milli Edebiyat……………………………………………………….……... …27

1.4.5. Beş Hececiler………………………………………………………..…….. ....28

1.4.6. Cumhuriyet Dönemi…………………………………………….……………..28

1.4.7. Türk Cumhuriyetlerinde Roman………………………………………… ....32

1.5. ARAPLARDA ROMAN ……………………………………………..… ..33

1.5.1. Arap Romanın Doğuşuna Etki Eden Faktörler………………….……..…...33

1.5.2. Mısır………………………………………………………………….………......34

1.5.3. Lübnan……………………………………………………………………….......55

1.5.4. Diğer Arap Ülkelerinde Bazı Romancılar…………………………….…….56

1.5.5. Mehçer Edebiyatı…………………………………………………………….. 57

2. BÖLÜM: NECİB MAHFUZ

2.1. TARİHSEL ARKA PLAN (1911-2006)………………………………… .59

2.1.1. İngiliz Dönemi…………………………………………………………...……..59

2.1.2. Cemal Abdunnâsır ……………………………………………………...……..64

2.1.3. Enver Sedat ……………………………………………………………...….....66

2.1.4. Hüsnü Mübarek ………………………………………………….….… ……69

2.2. HAYATI……………………………………………………… ……… ....72

2.2.1. Doğumu ve Çocukluğu............................................................................72

2.2.2. 1919 Devrimi……………………………………………………….………….74

2.2.3. Aşkları…………………………………………………………………….…....74

2.2.4. Öğrenimi…………………………………………………………………….....76

2.2.5. Evliliği……………………………………………………………………….....77

2.2.6. Memuriyeti…………………………………………………………………..…78

2.2.7. Emekliliği………………………………………………………………..……..79

2.2.8. Beslendiği Kaynaklar ………………………………………………...…….80

2.2.9. Yazın Hayatı…………………………………………………………. ……….81

2.2.10. Din Duygusu…………………………………………………….…………...85

2.2.11. Sinema……………………………………………………………………...…87

2.2.12. Suikast Girişimi……………………………………………………………...87

vi

Page 7: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

2.2.13. Aldığı Ödüller………………………………………………….….…………89

2.3. ESERLERİ……………………………………………………………… ...92

2.3.1. Romanları………………………………………………………………….…..92

2.3.2. Hikayeleri……………………………………………………………………...92

2.3.3. Tiyatroya Uyarlanmış Eserleri ………………………………………….….92

2.3.4. Yazdığı Senaryolar…………………………………………………………....93

2.3.5. Sinemaya Uyarlanmış Eserleri…………………………………….………..94

2.4. HAKKINDA YAPILMIŞ ÇALIŞMALAR……………………………….96

2.4.1.Türkiye’de Yapılmış Y. Lisans ve Doktora Tezleri………………… …...96

2.4.2. Batı Âleminde Yapılmış Y. Lisans ve Doktora Tezleri…………………...96

3. BÖLÜM: ESERİN TAHLİLİ

3.1. ROMANIN KÜNYESİ……………………………………………………98

3.2. ROMANIN ÖZETİ………………………………………………………..99

3.3. ŞAHISLAR………………………………………………………….……100

3.3.1. Hamîde…………………………………………………………………..……100

3.3.2. Abbas………………………………………………………………….…..…..101

3.3.3. Ümmü Hamide…………………………………………………………….…101

3.3.4. Kamil Amca………………………………………………………………..…101

3.3.5. Selim Ulvan……………………………………………………………..……102

3.3.6. Dr. Bȗşî……………………………………………………………………....102

3.3.7. Rıdvan Hüseynî……………………………………………………………...102

3.3.8. Şeyh Dervîş………………………………………………………….………..103

3.3.9. Muallim Kirşa………………………………………………………….…….103

3.3.10. Zîta………………………………………………………………….…..……104

3.3.11.Seniyye Afîfî……………………………………………………….……..…..104

3.3.12. Hüseyin Kirşa…………………………………………………….………...104

3.3.13. Fırıncı Hüsniye ve Kocası…………………………………….…….…….105

3.3.14. İbrahim Farac…………………………………………………..… ………105

3.4. OLAY ÖRGÜSÜ………………………………………… ... …………...105

3.5. ZAMAN………………………………………………………………….108

3.6. MEKAN………………………………………………………………… 111

3.7. BAKIŞ AÇISI VE ANLATICI………………………………………… 113

vii

Page 8: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

3.8. ANLATIM TEKNİKLERİ………………………………………… …114

3.9. DİL VE ÜSLUP…………………………………………………… ….117

3.10. TEMATİK KURGU……………………………………………………124

3.10.1. Ruh………………………………………………………………............…124

3.10.2. Beden………………………………………………………………............126

3.10.3. Yozlaşma……………………………………………………………….…..130

3.10.4. Cehalet……………………………………………………………….… ...133

3.10.5. Ölüm………………………………………………………….……....…….134

3.10.6. Cinsellik………………………………………………………….……...…136

3.10.7. Aşk…………………………………………………………….…...….……138

3.11. ÇIKAN SONUÇLAR……………………………………….….…… ..139

SONUÇ ………………………………………………………………...… ….144

BİBLİYOGRAFYA………………………………………………..……… . 150

EK: RESİMLER……………………………………………………..… ……162

ÖZGEÇMİŞ ……………………………………………………….… ……175

RESİMLER LİSTESİ

Resim1: Yazarın Çocukluğu……………………………………………………...162

Resim2: Mahfȗz′un Eşi Atıyyetullah……………………………………………..163

viii

Page 9: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim3: Kızları Fatma ve Ümmü Gülsüm………………………………………..163

Resim4: Mahfȗz′un Evi…………………………………………………………...164

Resim5: Müellif′in Ailesi…………………………………………………………165

Resim6: Mısır′da bir sokak……………………………………………………….166

Resim7: Eski Kahire′den Bir Görünüş……………………………………………166

Resim8: Romanın Kapak Resmi………………………………………………….167

Resim9: Eskiden Gȗriye Caddesi……………………………………………...…167

Resim10: Mahfȗz′un Cenaze Merasimi…………………………………………..168

Resim11: Mısır Şeyhi Tantâvi Yazarın Cenaze Namazı…………………… .….168

Resim12: Muski Caddesi…………………………………………………… … 169

Resim13: Şâdiye ve Salâh Kâbîl (Zukâk′ul-Midak Filmi)……………….……….170

Resim14: Sanâdîkıye Caddesi′nin Eski Adı……………………………………...170

Resim15: Mahfȗz′un Doğduğu Ev……………………………………………….171

Resim16: Doğum Doktoru Necîb Mahfȗz Paşa………………………………….172

Resim17: Mahfȗz, Ümmü Gülsüm, Tevfîk el-Hakîm……………………………172

Resim18: Hocası Mustafâ Abdurrâzık…………………………………………...173

Resim19: Kızları Nöbel Ödülünü Alırken………………………………………..173

Resim20: Han Halîlî…………………………………………………………...…174

Resim21: Salma Hayek ve Midaq Alley…………………………………………174

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser

ix

Page 10: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

a.g.m. : Adı geçen makale/madde

bkz. : Bakınız

bkz.: yuk. : Yukarı doğru bakınız

c. : Cilt

çev. : Çeviren

DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

DKT. : Doktora Tezi

DTCF : Dil Tarih Coğrafya Fakültesi

e.t. : Erişim Tarihi

FEFY : Fen-Edebiyat Fakültesi Yayını

Fak. : Fakülte

Haz. : Hazırlayan

İ.Ö. : İsa′nın Ölümü

M.Ö. : Milattan önce

nşr. : Neşreden

ö. : Ölümü

pdf. : Portable Document Format (Taşınabilir Dosya Biçimi)

s. : Sayfa

SBE. : Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tâlib : Tezi hazırlayan talebe

t.y. : Tarih yok

Thk. : Tahkik eden

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı

Üni. : Üniversite

YKT. :Yüksek Lisans Tezi

yay. haz. : Yayına hazırlayan

y.y. : Yayın yeri yok/ yüzyıl

x

Page 11: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

GİRİŞ Arap dünyasında en önemli hadiselerden birisi hiç kuşkusuz

Napolyon’un(1769-1821) Mısır’ı istilasıdır(1798).1 Bu tarihten başlayarak

Araplarda yeni bir dönemin ayak sesleri duyulur oldu. Adetler, gelenek ve

görenekler yavaş yavaş değişime uğradı. Yenilikler, birbiri ardınca geldi. Mısır halkı

Batı’nın yaşam biçimini tanımaya koyuldu. Napolyon, Mısır’a geldiğinde yanında

sadece savaşan muharip gücü yoktu; aynı zamanda bilim ve sanat insanını da Nil’in

topraklarına taşımıştı. Bunun sonucu olarak okullar, gazeteler, tiyatro ve opera

binaları, kütüphaneler, matbaalar, laboratuarlar, rasathaneler kuruldu.0

Fransızları bozguna uğratan ve Mısır’ın idaresini ele alan M. Ali

Paşa(1769-1849), hatırı sayılır bir siyasetçidir. Edebi hayatın canlanmasında önemli

rolü olmuştur. Avrupa’nın bilim ve tekniği hususunda bilgiler toplamak maksadıyla

yurtdışına burslu öğrenciler göndermiş, ilk matbaa onun sayesinde Bulak’ta 1821

yılında kurulmuş, burada birçok Arapça ve Türkçe eser basılmıştır. Avrupa’ya giden

talebeler, Batı’nın kültürünü yakından tanıma fırsatı bulmuş, araştırma ve inceleme

yapmış, ülkelerine döndüklerinde birikimlerini toplumla paylaşma yoluna

gitmişlerdir. Bu talebeler, Arap edebiyatına yabancı formları, tiyatro ve roman gibi,

gerek çeviri, gerek adaptasyon, gerekse deneme yoluyla topluma aktarmışlardır.

Bu tür faaliyetlere girenlerin ilk ismi Rifâʻa Râfiʻ et-Tahtâvî(1801-

1873)’dir. Ezher mezunu olan Tahtâvî, 1826 yılında Fransa’ya burslu gönderilen ilk

heyetin başında imam olarak bulunuyordu. Çok iyi Fransızca öğrendi; Paris’teki

izlenimlerini anlatan Tahlîsu’İbrîz fi Telhîsi Bârîz (1834) adlı eseri önemlidir.0

Ayrıca, Fenelon’un Telemaque adlı romanını Mevâkıʻu’l-Eflâk fi Vakâ’iʻ

Telimâk ismiyle Arapçaya çevirmiştir(1867). Muhtemelen bu eser, Fransızcadan

Arapçaya çevrilen ilk roman çevirisidir.0

1 Rahmi Er, "Modern Mısır Tiyatrosu (I)", Ankara Üni. DTCF Dergisi, XXXIII, sayı: 1-2, Ankara 1990, s.123.0 Ahmet Savran, 19. y.y. Osmanlı Döneminde Yeni Arap Edebiyatı, Atatürk Üni. FEFY, Erzurum, 1991, s.7.0 Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, Star Ajans, Ankara 1997, s. 5.0 Rahmi Er, a.g.e. , s.47.

Page 12: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Ali Mübârek(1823-1893), Muhammed Muveylihî(1858-1930), Taha

Hüseyin(1889-1973), M. Hüseyin Heykel(1888-1956)0, Tevfik el-Hakîm(1903-

1987), Corci Zeydan(1861-1914), Mustafa Menfelûtî(1876-1924), Farah

Antûn(1873-1923), Abbâs Mahmûd ʻAkkâd(1889-1964), Ahmet Şevkî(1868-

1932), Mahmûd ve Muhammed Teymur kardeşler Çağdaş Arap edebiyatına

önemli katkılar sunmuşlar; roman ve tiyatro alanında hatırı sayılır eserler

vermişlerdir.

Tezimizin ana konusunu teşkil eden Necip Mahfuz, yukarıda sayılan

yazarların talebesi hükmünde olup onlardan esinlenmiş ve roman türünde harika

eserler vermiştir; özellikle Sülasiyye adlı üçlemesi, yeri doldurulamamış bir

başyapıttır.

Midak Sokağı, Türkçeye çevrilen ilk romanıdır. Şimdiye kadar bu eseri

bütün yönleriyle inceleyen olmadı. Edebiyatçılar; romanın, gerçekçilik akımının

etkisinde yazıldığını söylüyorlar; fakat ben buna tam olarak katılmıyorum, çünkü

Mahfuz, çok yönlü bir yazardır ve birçok unsuru çalışmalarına taşımıştır. Örneğin,

sokağı anlatırken aslında hayatı anlatmak istemektedir, sokakta yaşayan insanlar,

hayatta her an karşımıza çıkabilecek karakter ve özellikte kişilerdir. Ayrıca

romanlarındaki isimler zıtlıkları ihtiva eder: Mesela Hamide karakteri, ismiyle

müsemma değildir, çünkü hamide "övülmüş" manasına gelmektedir; yine Hırsız ve

Köpekler adlı romanında Said ve Nur vardır. Burada yazar, hayat kadının ismini

Nur, yani ışık; mutsuz, hayatta çok darbeler yemiş bir hırsızı da Said, yani mutlu

olarak belirlemiştir.

Bu çalışmamızı yaparken bazı ön bilgilerin paylaşılması yerinde olur

kanaatindeyiz; bu sebeple, roman türünün edebiyata girişi, batıda ve Arap

dünyasında yansımaları hususunda yüzeysel bilgiler verdik. Önemli roman yazarları

ve eserleri hakkında, köşe taşı diyebileceğimiz nitelikte romancılar, bilimsel verilere

yöneldik. Yazarların diğer yönlerine, yani oyun yazarı ve şairlik gibi alanlarına

iltifat etmedik.

1. BÖLÜM: ROMANIN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ 0 1914 yılında ilk edebi roman "Zeynep" i yazan kişidir.

2

Page 13: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.1. ROMANIN ÇIKIŞ NOKTASI

Kimi görüşlere göre roman, ilk çağlara kadar uzanır. Homeros’un

Odysseia Destanı, Hesiodos’un Theogonia’sı, Ksenophon’un Siropedi’si romana

yakınlıkları ile anılır, yine Kartacalı Apuleos’un Âlim Eşek(M.Ö. II. y.y.) yapıtını

bu gruba dâhil edebiliriz. Bunların temelinde Miletos Masalları vardır.0

Romanın, bağımsız bir tür olması Rönesans0 ile başlar. François

Rabelais(ö.1553)0, eseri Gargantua and Pantagruel ile romanın kurucuları

arasında sayılır.0 Ancak ilk olgun roman, Miguel de Cervantes(1547-1616)’e aittir;

Donkişot adlı eseri klasikler arasında yer alır0. Batı edebiyatında romanı hazırlayan

ana kaynakların başında İtalyan yazar Boccacio’un (ö.1375) Decameron adlı eseri

gelir. Veba salgınından kaçan on kişinin konakladıkları yerlerde başlarından geçen

olayları anlattıkları kısa hikâyeleri ihtiva eden bu eser, Avrupa’da roman numunesi

olarak kabul gören ilk tahkiye örneğidir.

Rönesans’tan sonra yeni toplum yapısının yeni ifade aracı olmaya

başlayan romanın yerleşmesi bir hayli zaman almıştır. Roman, feodalitenin yıkılışı

ve aristokrasinin ortadan kalkması sürecinde burjuva toplumunun dayandığı tüm

bireysel çabaların, toplumsal hiyerarşiye karşı çıkışın aşamalarına paralel olarak

yükseliş göstermiştir. Hegel’e göre roman, modern burjuva destanıdır. Okuma-

yazma oranının artması, matbaanın icadı, pazar ekonomisinin büyümesi ve

bireyselliğin ön plana çıkması romanın gelişimine katkı sağlamıştır.0

0 Miletos Masalları, Miletos’lu Aristeides’ e ait olduğu sanılan masallardır(M.Ö. II. y.y.). Bu hikâyeler, roman türünün ilk örnekleri sayılır. Bundan başka Fenikeli Heliodore’un Ethiopiques başlıklı on kitabı, Longus’un Daphnis ile Chloe adlı pastorel romanı, öldükten sonra hayata eşek olarak gelmiş bir insanın romanı olan Eşek, Petrone’un pikarest romanı olan Satiricon’u; Apulee’nın on bir kitaplık Metamorfozlar ve ya Altın Eşek adlı eseri vardır. Kemal Demiray, Edebiyatta Türler, s.147.0 Rönesans, Orta Çağ ve Reformasyon arasındaki tarihi dönem olarak anlaşılır. 15 - 16. yüzyıl İtalya’sında batı ile klasik Antikite arasında sanat, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Antik Yunan  filozof ve bilim adamlarının çalışmalarının çeviri yoluyla alındığı, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı (hümanizm) üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın bulunmasıyla bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve radikal değişimlerin yaşandığı dönemdir. Geniş bilgi için bkz.: tr.wikipedia.org/wiki/Rönesans. (e.t.: 14.01.2014)0 .Rabelais, klasik dünya edebiyatının büyük yazarları arasında sayılmakta ve modern Avrupa ve batı edebiyatının kurucularından olduğu kabul edilmektedir. Hümanizm'in öncülerindendir.0 Bir baba ile oğlun hikâyesini, müstehcen, komik ve felsefi bir şekilde aktarır. Bkz.: tr.wikipedia.org/wiki/François_Rabelais.(e.t.:14.01.2014)0 Kaynaklar, ilk roman hususunda farklı bilgiler veriyor; Kemal Demiray’a göre bu eser, Japon yazar Lady Murasaki’nin yazdığı Genjinin Hikâyeleri’dir. Bkz.: Edebiyatta Türler, s.147.0 Leyla Yakupoğlu, "Necip Mahfuz’un es-Sülâsiyye’si (Üçleme) İle Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak Adlı Romanının Karşılaştırılması”, İstanbul Üni. Sosyal

3

Page 14: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Roman, ilk zamanlar toplumla ters düşer ve tartışmalara neden olur. Bu

yeni tür, kilise ve aristokrat çevreler tarafından hoş karşılanmaz. Çünkü roman,

realizmin etkisiyle hayatın bütün yönlerini ele alır ve bu da bazı kimselerin işine

gelmez.

1.1.1. Roman Terminolojisi " Roman " sözcüğü, çok eskilere dayanır. Roma İmparatorluğuna bağlı

halkların konuşma diliyle yazılmış manzum ya da mensur hikâyelere roman

deniliyordu. Aynı zamanda Fransa’da bilim dili Latincenin karşısında yer alan halk

dili için de roman kelimesi kullanılır. Roman; zamanı, mekânı, olayları ve kişileriyle

gerçek hayata ve kurguya dayanan çok çeşitli anlatım tekniklerinin kullanıldığı

edebi bir türdür.0 Roman, "gerçek veya hayali bir olayın mensur hikâyesi" manasına

gelen ramonus kelimesinden çıkmıştır. Edebi bir tür olarak romanın da şiir gibi

kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir tarifi yoktur

Mehmet Tekin, Roman Sanatı adlı eserin önsözünde Şunları söyler:

″Roman, modern zamanların anlatı türüdür. Diğer anlatım türlerinin olduğu gibi,

romanın da kendine özgü bir mantığı, bir yapısı ve bir kuruluşu vardır. Ancak,

romanın diğer türlerden ayrılan yanları da vardır kuşkusuz. Her şeyden evvel

roman, kendi mantığı içinde bağımsız bir özellik taşır. Onun destana, masala, şiire,

tiyatroya; tarihe, felsefeye, psikolojiye, sosyolojiye, hatta matematiğe borçlu olduğu

doğrudur. Ancak roman, bu kaynaklardan gelen gıdayı kendine maletmeyi

başarabilmiş hayli yetenekli bir türdür.

Aynı zamanda roman, güçlü ve etkili bir anlatım biçimidir. Modern

zamanların ′buyurgan′ (mütehakkim) edası, en yoğun haliyle görülür. Kendine özgü

atmosferiyle, zaman ve mekân zenginliğiyle, kendi terbiyesiyle büyütüp geliştirdiği

nüfusuyla (diğer türleri geride bırakan okuyucu kütlesiyle), kendine özgü diliyle,

sahip olduğu hacim genişliğiyle… farklı bir dünyadır o. Şiiri kıskandıran bir lirizmi,

tarihi kıskandırna bir didaktizmi, felsefi imrendiren bir kavratma, anlatma

yeteneğiyle roman; tarihin, felsefenin, psikoloji ve soyolojinin –asla- ulaşamayacağı

Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2013, s.45.0 Orhan Okay-Alim Kahraman, "Roman", DİA, XXXV, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008, s.160; ayrıca bkz.: Kemal Demiray, Edebiyatta Türler, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1971, s.136.

4

Page 15: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

bir etkileme gücüne sahiptir. Sonradan ortaya çıkan ve inanılmaz suçlamalarla,

küçük görmelerle karşılaşan roman için, olağanüstü bir başarıdır bu.″0

Roman, bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, onların iç ve dış

yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi

gözeterek öyküleyen uzun kurgusal anlatıdır. Hikâyeye kıyasla daha uzun ve

olaydan ziyade kişi merkezli bir yazı türüdür.  Anlatılan olaylar kahramanlık

öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Anlatılan olaylar, kendinden

önceki türler gibi yalnızca saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekânlarda değil,

genellikle sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekânlarda geçer. Kullanılan

dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.0

Romanlarda konu, bir temel olayın etrafında gelişen iç içe olaylar

zincirinden doğar. Bunların olmuş veya olabilir vasfı taşıması önemlidir. Hayatın

normal akışına ters düşen sivri tesadüfler, olağan dışı  vakalar romanda makul

sayılmaz. Ele alınan bir konu bir plan dâhilinde işlenir. Bu plan kısaca "giriş

(serim)", "gelişme (düğüm)", "sonuç (çözüm)" şeklinde özetlenir. Bazı romanlarda

bu planın sırası değiştirilerek uygulandığı da görülür.

Romanlar, bilinen bir tarihte ve belli bir süre içinde geçen olayları konu

alır. Bu bakımdan romanlarda zaman, yazarın yaşadığı çağ olabildiği gibi geçmiş

veya gelecek zaman da olabilir. Bazı romanlar ise yalnızca birkaç saat içinde vukua

gelen olayları konu alır. Kahramanlar, toplumda rastlanabilir, yaşayabilir veya

yaşamış kişiler arasından seçilir. Bunlar toplumun her tabakasından olabilir. Her

türlü huy ve karakterleri doğruya yakın bir şekilde ele alınır. Hatta aynı kişinin

zıt mizaç ve huyları, olduğu gibi işlenir. Romanlarda çevre, okuyucuya tasvirle

anlatılır. Bu, bir kasaba, şehir veya köy olabilir. Bunların hepsinin kullanıldığı

romanlar olduğu gibi yazarın tasarladığı ideal, gerçek üstü bir çevre de olabilir.

Burada önemli olan çevrenin coğrafi bir mekâna yerleşmesidir.

Romanların hemen hepsinde bir gaye vardır. Bu amaç bazılarında konu

ve üslup içine iyice gizlenmişken, bazılarında çok açıktır. Böyle romanlara "tezli

roman" denir. Belli bir ideolojiye bağlı romanlarda bu husus daha açık olarak

meydandadır. Bilhassa materyalist ideolojiye bağlı olanlarda bu amaç o kadar

0 Mehmet Tekin, Roman Sanatı Romanın Unsurları, Ötüken Yayınları, y.y., t.y., s. 9. 0 tr.wikipedia.org/wiki/Roman. (e.t.: 15.01.2014)

5

Page 16: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

ileri gider ki, okuyucuda bir roman değil, doktrin kitabı okunuyormuş havası uyanır.

Her edebi eserde olduğu gibi romanda da üslup son derece önemlidir. Bazı

romancılar eserdeki konuların, olayların, duygu ve fikirlerin eskiyip ölebileceğine,

fakat mükemmel bir üslubun onları yaşatmaya devam edeceğine içten inanmışlar ve

üslup üstünde büyük hassasiyet göstermişlerdir. Kelimelerini, cümlelerini ve

anlatım tarzlarını buna göre düzenlemişlerdir. Ancak bazı roman yazarları ve

özellikle marksist tezli romancılar bu hususta da bayağı bir yol tutmuşlar, galiz ve

çirkin kelimeleri, küfürleri, iğrenç terim ve deyimleri rahatlıkla ve bol bol

kullanmışlardır.0

Orta Çağ romanları başlıca üç grupta incelenir:

1.1.2. Antik Romanlar İlk Romanlar, Antik Latin eserlerinin uyarlamalarıdır. Halk şairlerinin

klasik edebiyattan aldıkları konuları, kendi hayal güçlerini katarak geniş halk

kitlelerinin beğenisine indirgeyerek meydana getirdikleri bu romanlardan tanınmış

olanları, İskender Romanı, Troya Romanı, Eneas Romanı, Tebai Romanı’dır.

1.1.3. Breton Romanlar Büyük Britanya’da Kelt Kralı Arthur’un hayatını anlatan romanlardır.0

Bu romanlar, Chretiens de Troyes tarafından yazılmıştır.0 İlk Kral Arthur romanı,

Erec ve Enide ile Şövalye Lancelot’un maceralarını anlatan romanlar önemlidir.

Bu eserlerde aşkın ne kadar yüce bir duygu olduğu işlenir, şövalyelik ülküsü göklere

çıkartılır. Şövalye romanlarının en ünlüsü Garci Ordonez de Montalvo’nun

1508’de basılan Galyalı Amadis’dir.0 12. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve

aristokrat çevreler tarafından benimsenen bu edebiyata "saray edebiyatı" adı verilir.

Kadın, aşk ve şövalyelik yüceltilir. Şövalye, sevdiği kadın ve Tanrı uğrunda ölesiye

çarpışır.

1.1.4. Macera Romanları

0 www.roman.nedir.com. (15.01.2014)0 tr.wikipedia.org/wiki/Kral_Arthur. (e.t.: 15.01.2014)0 12. y.y. Fransız şairidir. 0The chivalric romance Amadis of Gaul "Galyalı Amadis’in Şövalyelik Aşkı" olarak düzenleyen İspanyol yazardır. 14. asırda kimin tarafından kaleme alındığı bilinmeyen üç kitap içinde bunu bulmuş; kendi kitabını da buna 4.kitap olarak eklemiştir. Bkz.:en.wikipedia.org/wiki/Garci_Rodríguez_de_Montalvo. (e.t.: 15.01.2014)

6

Page 17: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bu tür romanlarda olağanüstü olaylar, macera ve aşk vardır. Bunların en

ünlüsü Floire et Blancheflor’dır: Bu roman metrik0 yazılmıştır; 12.yüzyıl ve 13.

yüzyıl olmak üzere iki versiyonu vardır, Grek- Bizans ya da Fas kaynaklı olduğu

düşünülüyor. Floire, Müslüman bir kralının oğludur; Blancheflor ise Hıristiyan

sevgilisidir. 0

1.2. ROMANDA AKIMLAR Geçen zaman içinde değişen şartlar, insanın veya insanlığın güzel ve

gerçek hususundaki sonu gelmez arayışları, edebiyattaki değişme veya yenileşmenin

asıl dinamiğini oluşturur. Bunun en somut örneği "edebiyat akımları"dır.

Fransızcada " ecole"; İngilizcede "movement" ve "school" kelimeleri ile

karşılanan kavram, dilimizde " edebiyat akımı ", "edebî akım", "edebî meslek",

"edebî mektep/okul", " edebiyat ekolü", "edebî grup/topluluk" kavramlarıyla karşılık

bulmaktadır.

Edebiyat akımını şu şekilde tarif etmek mümkündür: Belli bir sanatkâr

grubun belli bir dönemde, ortak dünya görüşü, estetik, sanat ve edebiyat anlayışı

çerçevesinde oluşturdukları edebiyat hareketine; bu anlayış ve hareket çevresinde

kaleme alınan edebiyat eserlerinin oluşturduğu bütüne, edebiyat akımı/edebî akım

denir.0

Her yeni bir akım, esasen biraz yeni çeşni getirmek ve cemiyetle birlikte

değişmek ihtiyacından doğar. Üslup ve estetikteki bu değişmenin sebebi sonradan

gelen kuşakların bir öncekine uymamasıdır; bir devri hayran bırakan eserler sonraki

yaşayanlara fazla bir şey söylemeyebilir; bıkkınlık vermeye başlar onun için yeni

yetişen sanatçılar hem eskileri taklitten sakınmak hem de çağdaşlarının duygularını

cevaplandırmak için yeni ufuklar ararlar.

Edebiyat akımları kendiliğinden ve ansızın ortaya çıkmış değildir.

Toplumdaki siyasi sosyal değişmeler yeni çıkan ilim ve felsefe görüşleri resim

musiki gibi başka güzel sanatlardaki yenilikler, edebi akımların doğmasına sebep

olmuştur. Bunlar, okuyucudaki değer hükümlerini değiştirerek; sanatçıları, yeni bir

bakışa ve yeni buluşlara zorlamıştır. Ayrıca bir çağda herhangi bir sanat kolunda

0 Metrik, nesir şiirdir, soylular arasında yaygındı.0 www.britannica.com/.../ Floire - et - Blancheflo 17.01.2014))0 İsmail Çetişli, Batı Edebiyatında Akımlar-I, Anadolu Üni. Açıköğretim Fak. Yayını, Eskişehir, 2012, s.9.

7

Page 18: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

doğan akımlar öbürlerini de etkiler; yeni bir musiki çığırının şiirde ve resimde izleri

görülür, yeni bir resim akımı edebiyat anlayışını da değiştirir. Edebi akımlar, 17.

yüzyılda Avrupa’da bilhassa Fransa’da görülmeye başladı.0

Not: Biz, burada roman açısından önemli gördüğümüz sanat akımlarına

temas ettik; diğerlerine değinmedik. Çünkü bu akımlarda yazılmış bir romana

rastlamadık. Sembolizme gelince, Necip Mahfuz bu ekolde eser vermiştir. Fakat

batıda ve bizde, görebildiğimiz kadarıyla, bir roman bulunmuyor; bundan dolayı bu

meşrebi de göz ardı ettik.

1.2.1. Hümanizm Lâtince “homo” (insan) veya “humanus”tan (insan) gelen “hümanizm”

kelimesi, Batı dillerinde XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren görülmekle

birlikte,1850’lerde yaygın bir biçimde ve bugünkü anlamında kullanılmaya

başlanmıştır. Hümanizm’in genel anlamı; “insanlık aşkı, insaniyete muhabbet,

insancıllık/insancılık; insanı, renk, ırk, din ve mevkiini dikkate almadan sevmek,

onun hayrını düşünmek”; özel anlamı; “Rönesans çağında Eski Yunan ve Lâtin

edebiyatına dönüp ona değer veren, tanıtan, araştıran öğreti”; felsefî anlamı

ise;“insanî değerlerin savunulmasını esas alan dünya görüşü”; veya “Genel olarak,

akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin yaratıcı

ve ahlâkî gelişiminin, rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana hiç

başvurmadan, doğal yoldan gerçekleştirebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde

insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plâna çıkartan felsefî akım”dır.0

Hümanizm, kilise ve devlet baskısına dayanan Ortaçağ zihniyetine tepki

olarak doğmuştur; Rönesans’ın temeli de sayılır. Önce İtalya’da, sonra Fransa’da,

sonrasında da bütün Avrupa’ya yayılmıştır.

Ortaçağın sonlarında Yunan ve Latin uygarlıklarına duyulan hayranlık,

aydınları harekete geçirmiş ve aydınlar, bu medeniyetin eserlerini incelemek için

dayanılmaz bir istek duymuşlardır. Böylece hümanizm, Eski Yunan ve Latin

dillerini inceleme akımı olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple hümanist yazarlar, yeni

eser vermek yerine eski eserleri gün yüzüne çıkarmak için çalışmışlardır.

0www. diyadinnet .com/YararliBilgiler-469&Bilgi=edebiyat-akımları-ve-edebiyat-akımlar-nelerdir. (e.t.: 17.01.2014)0 İsmail Çetişli, a.g.e. , s.42.

8

Page 19: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Hümanizm, bir arınma ve öze dönüştür. Bu dönem aydınlar, üslup ve

biçime önem vermişler; antik çağların dünya görüşünü, konularını taklit etmişlerdir.0

Dönemin önemli yazarları: Boccaccio(1313-1375): Hikâye türünün

yaratıcısı ve ilk yazarı. İtalyan asıllı yazar, hikâyelerini Decamerone adlı kitabında

toplamıştır; Flostirato, Ameto, Flocolo adlı eserleri de vardır. François Rabelais

(1490-1553): Fransız yazar ve düşünürü. Eserleri: Pantagruel, Gargantua, Üçüncü

Kitap, Dördüncü Kitap, Beşinci Kitap. Migel de Cervantes (1547-1616):

İspanyol edebiyatının ünlü yazarı. Galatea ve Don Kişot romanlarıyla tanınır.0

1.2.2. Klasisizm

Klasisizm,  edebiyatta  Antik Yunan  ve  Roma sanatını temel alan

yaklaşım ve estetik tutumdur. "1660 ekolü" olarak da bilinir. Yeniden doğuş diye

adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. 17. y.y. Fransa’sında ortaya çıkmış,

daha çok şiir ve tiyatroda etkisini göstermiştir. Roman yazarı olarak sadece Fenelon

(1651-1715) ve Madame de la Fayette (1634-1693) vardır.0

Klasisizm temel öğeleri; kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık,

sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. Yani bir

eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca

klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir.

Klasisizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasisizm bir bakıma

aristokrasinin ürünüdür.

Klasisizmin ortaya çıkışında 17. yüzyıl Fransa’sının sosyo-ekonomik

yapısı, siyasal koşullar ve o dönemde etkili olan rasyonalizm(akılcılık) felsefesi

etkili olmuştur. Felsefenin akılcılığı ve kuralcılığı edebiyata da yansımış; dil ve

edebiyatın kurallarının belirlenmesi için 1634’te Fransız Akademisi kurulmuştur.

0 Harun Tursun, Temel Edebiyat Bilgileri, Karekök Dağıtım, İstanbul, 2011, s.317-318.0 İsmail Çetişli, a.g.e. , s.46. ; Ayrıca detaylı bilgi için bkz. Ömer Tuğrul KARA, "Toplumsal Olayların Etkisiyle Gelişen Üç Büyük Akımın Türk ve Dünya Edebiyatında İzleri " , The Black Sea Journal of Social Sciences, Giresun Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Karadeniz Bilimler Dergisi, yıl:2, sayı:2, bahar, Giresun 2010. ; "Hümanizm", dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/501/6014. pdf, çev. Nesrin Kale.0 Madame de la Fayette, ilk tarihi roman yazarıdır: La Princesse de Clèves, " Cleves’li Prenses" ; Fenelon, Telemak’ın yazarıdır. Bu kitapta iyi bir devlet adamının nasıl olacağı anlatılır. Hikâye, Yunan mitolojisinden alınmıştır. Kitap, 1699 yılında basılmış. Bu eseri, ilk olarak Yusuf Kamil Paşa(1808-1876), Tercüme-i Telemak adıyla Türkçeye çevirmiştir. www. edebiyatfatihi.net /2013/06/yusuf-kamil-pasa-hayati-eserleri . (e.t.: 18.1.2014)

9

Page 20: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Klasisizmin kurucusu kabul edilen Boileau(1636-1711)0 " Aklı seviniz,

yapıtlarınız değerini akıldan alsın." sözüyle bu akımın felsefesini ortaya

koymuştur.0

Bu akımın özellikleri: Yazarlar, eski Yunan ve Latin edebiyatlarını örnek

almışlar; akıl ve sağduyuya önem vermişler, konudan çok üsluba dikkat etmişlerdir.

Az sözle çok şey anlatma klasisizm özelliğidir. Bu eselerde erdem ve ahlak

vazgeçilmez unsurdur. Yazarlar, kişiliklerini esere yansıtmamışlardır; "Sanat, sanat

içindir." anlayışı hâkimdir. Bu akımın türleri daha çok trajedi ve komedidir.

1.2.3. Romantizm

Bu akım, klasisizme tepki olarak doğmuştur. 1789 Fransız İhtilali’nin

etkisi ile oluşan sosyo-ekonomik durum, siyasal yönetim ve felsefe alanındaki

değişikliklerin bunda katkısı vardır. Fransız İhtilali, nasıl krallık rejimine son

verdiyse romantizm de klasisizmin katı kurallarına son vermiştir. Romantik

yazarların felsefesi," En iyi kural, kuralsızlıktır." sözüyle özetlenebilir.

Bu akım, katı kuralları kaldırmış, edebiyata özgürlük getirmiş; Yunan ve

Latin edebiyatının yerine çağdaş edebiyatı kendine örnek almıştır. Yazarlar,

kişiliklerini yansıtmışlar, görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardır. "Sanat, toplum

içindir." görüşü benimsenmiş, toplumun düzeni amaçlanmıştır. Eserlerde olağanüstü

olaylara yer verilir; iyi-kötü, güzel-çirkin gibi zıtlıklar aktarılır, iyiden ve güzelden

yana tavır alınır. Bu akımın aydınlarında üslup süslü ve kapalıdır. Tabiata sevgi ve

sıradan insanları anlatma romantizmin belirleyicisidir. Romantizmin kurallarını

Victor Hugo(1802-1885)0 belirlemiş ve Cromwell adlı kitabın önsözünde

yazmıştır.

0 nicolasboileau.kimdir.com.(e.t. : 15.01.2014)0 Harun Tursun, a.g.e. , s.319.0 Hayatı için bkz. : www. kimkimdir.gen.tr /kimkimdir.php?id=2691 . (e.t.:18.01.2014)

10

Page 21: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Romantizmin etkisinde roman yazanlar şunlardır: Victor Hugo0,

W.Goethe (1748-1832)0, Voltaire (1694-1778)0, Lamartine (1790-1869)0, Puşkin

(1799-1837)0, Alfred de Musset (1810-1857)0, Alexandre Dumas (1802-1870)0,

George Sand (1804-1876)0.

Önemli Türk yazarlar ise şunlardır: Namık Kemal (1840-1888)0,

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)0, Şemsettin Sâmi (1850-1904)0.

1.2.4. Realizm

Bu akım, 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. August

Comte’un(1798-1857) pozitivizm felsefesi, edebiyatta realizmi gün yüzüne

çıkarmıştır. Realizm, hem klasisizm hem de romantizme karşı tepki olarak

doğmuştur. Amaç, edebiyattan yapaylığı gidermek, yenilikçi eserler üretmek ve

sadece soylu kimseleri değil, sıradan insanları ve hikâyelerini içeren konular

üzerinde çalışmaktır. Realistler, eserlerinde hayatı bütün çıplaklığıyla ele alır;

konuları, adeta bilim adamının nesnelliğinde inceler. Örneğin, bu akımın iki büyük

0 Notre Dame’in Kanburu (1831), Sefiller (1862), Deniz İşçileri (1866) onun meşhur üçlemesidir. Hugo, Ölmeden önce şu cümleleri bıraktı: " Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini istiyorum. Tanrı’ya inanıyorum. Bkz.: wikipedia. (e.t. : 18.01.2014)

0 Genç Werther’in Acıları (1774) ile büyük üne kavuşmuştur. 0 Şu söz ona atfedilir: " Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle aynı düsüncede değilim; ancak onları söyleme hakkınızı ölünceye dek savunacagım." Bkz.: Ömer Aydın, " Voltaire’in Din Anlayışı ve Türk Düşünce Dünyası Üzerindeki Etkileri", Uludağ Üni., SBE., YKT., Bursa, 2006, s. 50. 1747’de yazdığı Zadig ilk felsefî romanıdır. Bkz.: www.insanokur.org/?p=536 (e.t.: 18.01.2014)

0 Raphaël (1849), Graziella (1849) yazdığı ilk romanlardır.0 Dubrovsky (1832-1833, yayınlandı 1841).

0 Geceler (roman)

0 Üç Silahşörler (1844), Monte Kristo Kontu (1845), Demir Maske (1848), Siyah Lale (1850).

0 Birçok romanı vardır, ilk romanı Rose Et Blanche (1831).0 İntibah ya da Sergüzeşt-i Ali Bey, ilk kez 1876’da yayımlanan romanıdır. Cezmi, 1880’de basılmış ilk tarihi romandır.0 Felâtun Bey ile Râkım Efendi, 1875 yılında yazdığı meşhur romanıdır, birçok romanı vardır. Bkz.: www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/ahmet_mithat.htm (e.t. : 18.01.2014)0 Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat Türkçe yazılan ilk roman olarak kabul edilir. 1872 yılında Hadika gazetesinde tefrika edildi.

11

Page 22: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

temsilcisi, Gustave Flaubert (1821-1880) ve Emile Zola(1840-1902) Madame

Bovary0 ve Nana adlı romanlarında cinsellik ve şiddet öğelerini en ince ayrıntısına

kadar irdeler.

Realistler için gözlem ve tasvir çok önemlidir. 0 Evren bir ilizyon değil,

gerçekten ve somut olarak var olan bir hakikattir. Onlar olağanüstü kişilere ve

olaylara değinmezler. Konu, her gün görebileceğimiz türden basit ve sıradan olaylar

yumağından seçilir. Anlatım dili, gayet sade ve ağdalı kelimelerden sıyrılmıştır.0 Bu

akımın temsilcileri "sanat, sanat için" anlayışını benimser.

Realizmin önemli yazarları: Balzac (1799-1850)0, Stendhal (1783-

1842)0, Dostoyevski (1821-1881)0, Tolstoy (1828-1910)0, Flaubert (1821-1880)0,

Gorki (1868-1936)0, Jack London (1876-1916)0, Charles Dickens (1812-1870)0,

Hemingway (1899-1961)0, Mark Twain (1835-1910)0.

0 Bu eser, birçokları tarafından ilk realist roman kabul edilir, 1857’de basılmıştır. Kitap, önceleri büyük tepki çekmiştir, çünkü Madame Bovary ve cinsellik dolu hayatı detaylı bir şekilde işlenmiş, sırf bu yüzden Flaubert, yargıcın karşısına çıkmak zorunda kalmıştır. 0 Stendhal (1783-1842), bu hususda şöyle der:" İşte böyle bayım! Roman, büyük bir yolun üstünde gezdirilen aynadır. Kâh göklerin maviliğini yansıtır, kâh yolun çukurlarında biriken çamuru; sonra da kalkar cebinde ayna taşıyan adamı ahlaksızlıkla suçlarsınız; aynası çamuru gösteriyor diye aynayı suçlarsınız. Asıl, çamurlu büyük yolu, en çok da suyun birikmesine, yolun çamurlu olmasına yol açan bayındırlık müfettişi suçlu olmalı." Bkz. : İsmail Çetişli, a.g.e., s. 88. ; Mehmet Demirtaş, "M. Akif’in Şiirlerinde Realizm" , Sakarya Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2009, s. 8.0 Harun Tursun, a.g.e. , s.89.0 Realizmin ve klasik roman tekniğinin kurucusu kabul edilmektedir. Vadideki Zambak(1835), dünya klasikleri arasında yer alır. Balzac, Romanın Shakespeare’i sayılır. www.biyografi.info/kisi/balzac.; http://tr.wikipedia.org/wiki/Honor_de_Balzac. (e.t.: 19.01.2014)0 İlk romanı Armance’yi 1827’de yazmıştır.0 İlk Romanı İnsancıklar’ı 1846 yılında yayımladı ve büyük takdir topladı. Suç ve Ceza; Karamazov Kardeşler dünya klasikleri arasına girmiştir. Hayatı hakkında daha geniş bilgi için bkz.: Amanzhol Akhmetbekov, "Dostoyevski’nin Varoluşculuk Düşüncesi ve Abay Kunanbayev’e etkisi", Dokuz eylül Üni. Sosyal Bilimler Ensitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2011.0 Leo Tolstoy, Anna Karanina Romanı ünlüdür. Geniş Bilgi için bkz.:Tuba Mutlu, "Tolstoy ve Sanat", Ankara Üni. SBE., YKT., Ankara, 2012.0

0 Maksim Gorki, 19062da yazdığı " Ana" adlı romanını Rus Devrimi’ne adamıştır.0 ABD’li gazeteci ve yazardır. Romanı "Kar Çocuğu" 1902’de yayımlanmış. Cem Yılmaz Budan, "Jack London Romanları Üzerine Bir İnceleme", Trakya Üni. SBE., YKT., Edirne, 2011, s. 23.0 Ünlü romanı Oliver Twist(1838)’dir. Gonca Güven, " Charles Dickens ve Kemalettin Tuğcu’nun Eserlerinde Toplum Eleştirisi", Osmangazi Üni. SBE., YKT., Eskişehir, 2007, s.20.0 Ernest Hemingway, "Yaşlı adam ve Deniz"(1952), bu eserle Pulitzer Ödülünü 1953’te kazandı; 1954’de Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldü. Bkz.:Çayan Yazar, "Realistic Women İn The Major Works Of Ernest Hemingway", Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2012, s. XX0 Hayatı için bkz.: Muhammed Saber Wahedi, " The Major Charactrestics’ Quest For Freedom İn Mark Twain’s The Advantures Of Huckleberry Finn And Khaled Hosseini’s The Kite Runner", Selçuk Üni. , SBE. , YKT. , Konya, 2012.

12

Page 23: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bu akımın etkisinde kalan Türk yazarlar: Recâizâde Mahmut Ekrem

(1847-1914)0, Sami Paşazade Sezai (1859-1936)0, Halit Ziya Uşaklıgil (1866-

1945)0, Refik Halit Karay (1888-1965)0, Mehmet Rauf (1875-1931)0, Halide Edip

Adıvar (1884-1964)0, Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974).0

1.2.5. Natüralizm

Bu akım, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da doğdu. Akımın temelini

Fransız düşünür Hippolyte Taine (1828-1893)’un fikirleri oluşturur. Goncourt

Kardeşler, bu fikirlerden etkilenmiş ve Germinie Lacarteux’u 1864’de

yazmışlardır.0

1870’li yıllarda ortaya çıkan natüralizm, realizmin ileri bir safhası olarak

değerlendirilir. Natüralistler, realistlerin "gözlem ve anketçilik" ine "deney" i de

eklemişler; edebiyatı, bilimin bir uygulama alanı görmüşlerdir.

Bu akımın temsilcileri, insanın ruhunu önemsemez, daha çok maddesi ile

ilgilenirler. Natüralistler, insanın yaşadığı çevre ve genetik yapısının insan üzerinde

etkisi olduğunu savunurlar; " kişiyi yönlendiren iradesi değil, sosyal çevresidir"

derler. Onlarda ana ilke şudur:"Sanat, doğanın bir kopyası olmalıdır." Natüralizm,

tarafsız gözleme ve ön yargısız bilimsel deneye dayanır. Yazarlar, kişiliklerini

eserlerine yansıtmamış, bir bilim adamı edası ile hareket etmişlerdir. Emile Zola, "

hayata elverişli bir nesne olmadığı için azota kızan, buna karşılık elverişli bir

madde olan oksijeni seven bir kimyacı düşünebilir misiniz?" diye sorar ve natüralist

bir yazarın "suç karşısında içten davranmak, erdem karşısında alkış tutmak" ihtiyacı

duymayacağını belirtir.0

0 Araba Sevdası, onun ilk realist romanıdır.0 Sergüzeşt (1888) romanı önemlidir. Eserde bir paşa oğlu ile bir hizmetçinin aşkı anlatılır.0 Aşk-ı Memnu, onun ilk büyük romanıdır. Bu roman için bkz.: Süreyya Elif Aksoy, " Aşk-ı Memnu’da Cennet İmgeleri", Bilkent Üni. Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, YKT. , Ankara, 2004.0 İlk romanı, İstanbul’un İç Yüzü’nü 1920’de yazmıştır.0 "Eylül " ilk psikolojik romanıdır. Eserin ayrıntısı için bkz.: Bora Cemal Özdemir, "Mehmet Rauf’un Romanlarında kadın", Fatih Üni. SBE. , YKT. , İstanbul, 2010, s.39.0 Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, önemli romanlarıdır.0 Kiralık Konak (1922)hakkında bkz.: Leyla Yakupoğlu, a.g.e. 0 Edmond de Goncourt (1822-1896) ve Jules de Goncourt (1830-1870). Germinie Lacarteux, ilk doğalcı roman kabul edilir.0 Hasan Tursun, a.g.e., s.326.

13

Page 24: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Natüralist sanatçılar, daha çok sosyal gerçekler adı altında ayyaşları,

fahişleri, hırsızları yani toplumda itibar görmeyen, bir kenara itilmiş insan

karakterlerini eserlerine taşımışlar; "nedenler ve niçinler" ile uğraşmamışlar,

yalnızca salt gerçeği yansıtmışlardır; çalışmalarında psikolojik tahliller ağırlık

kazanır, dil yalındır; roman ve öykülerde şahıslar kendi kültür ve sınıflarına göre

konuşturulur. Bu akımda her eserin savunduğu bir "tez "vardır.

Bu akımın roman yazan önemli temsilcileri: Emile Zola0 (1840-1902),

Alphonse Daudet0 (1840-1897), Guy de Maupassant(1850-1893), Goncourt

kardeşler, John Steinbeck (1902-1968)0, Nâbizâde Nâzım0 (1862-1893).

1.2.6. Ekspresyonizm

Sanat ve edebiyat ürünlerinde iç gerçeğin ve yaşantının önemli olduğunu ve

bunu dışa yansıtmak gerektiğini savunan akımdır; Almanya’da doğmuştur. Bu akım,

natüralizm ve empresyonizme karşı tepki olarak ortaya çıktı, yazarları insanın iç

duygularını anlatmayı amaçlamıştır. Önemli roman yazarları, Franz Kafka0

(1883-1924) ve J. Joyce 0(1882-1941)’dur.

1.2.7. Egzistansiyalizm

Bu akım, 1927’de Alman filozof Martin Heidegger(1889-1976)

tarafından ortaya atılmış; Fransız romancı Jean Paul Sartre(1905-1980) edebiyata

uygulamıştır. Varoluşçuluğun temelinde Decartes’in(1596-1650) " Düşünüyorum,

öyleyse varım." sözü yatmaktadır.0

İnsana yol gösterecek yegâne varlık, yine kendisidir. İnsan, özgür olmak

zorundadır ve her yaptığından sorumludur.

0 Deneysel Roman (1880) önemlidir. Zola ve Natüralizm için bkz.: Abdullah Arslan, "Bekir Fahri (İdiz) Hayatı-Edebi Kişiliği- Eserleri", Atatürk Üni. SBE., YKT., Erzurum, 1996, s. 7.0 Değirmenimden Mektuplar(1869), ünlüdür.0 Gazap Üzümleri ile Pulitzer Ödülü aldı; 1962’de Nobel’e layık görüldü. Bkz. : Evren Ayaz, " John Stainbeck’in The Grapes Of Wrath, Of Mice And Men, The Pearl, Tortilla Flat ve Connery Row Adlı yapıtlarında Yoksulluk", Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2008, s.23. 0 Karabibik, ilk köy romanıdır. Geniş bilgi için bkz. : Hande Akdağlı,"Nâbi-zâde Nâzım Hayatı, Sanatı, Eserleri", Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 2009.0 Bkz. : Gökhan Eral, "Franz Kafka’nın ve Yusuf Atılgan’ın Romanlarının Varoluşçuluk Temelinde Karşılaştırılması", Çanakkale On Sekiz Mart Üni., SBE., YKT., Çanakkale, 2011.0 İrlandalı yazardır.0 Bu akım için bkz. : Hilal İpek, "Edip Cansever’de Varoluşçuluk İzleri", Osmangazi Üni., SBE., YKT., Eskişehir, 2010, s.12.

14

Page 25: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Varoluşçu yazarların eserlerinde karakter yoktur, durum vardır.

Durumlarla karşı karşıya gelen insanlar, davranışlarını seçmede özgürdür.

Karşılaştıkları durumlara göre yapacakları eylemler, onların özünü oluşturur.

Bu akım temsilcilerine göre; yazar, toplumu aydınlatmalı, insanlara yol

göstermelidir. Çünkü gelecek kuşaklar, sorunlara duyarsız kalan sanatçıları

ayıplayacaktır.

II. Dünya Savaşının buhranlı yıllarında ortaya çıkan bu akım, bunalım

edebiyatını meydana çıkarmıştır.

Varoluşçuluk akımının roman yazarları, Jean Paul Sartre (1905-

1976), Albert Camus0 (1913-1960), Andre Malraux 0(1901-1976), Simone de

Beauvoir0 (1908-1986)’dir.

1.2.8. Büyülü Gerçeklik

Normal ve realist akımlarda olmayan sihirli ve mantık dışı olayları

içeren büyülü gerçeklik akımı 1970′lerde öncelikle Kanada′da baş gösterir. Daha

sonra Batı Afrika, Güney Afrika, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Hisdistan

′a yayılır. Bu akımın en büyük temsilcisi Gabriel Garcia Marquez (1927-2014)′dir.

Kolombiya′da doğan yazarın eseri Yüzyıllık Yalnızlık (1967), çok ses getirmiştir.

Marquez, Macigal Realism adlı yapıtında büyülü gerçekliği şöyle dile

getirir: ″ Gerçekliğin, her şeyin de ötesinde, olağan-sıradan insanların

mitolojilerinden kaynaklandığını fark ettim; söz konusu sıradan insanların inancı,

onların efsaneleri… Ve bütün bunlar günlük yaşamın olağan bir parçasını

oluşturuyor; insanların zaferlerine ve yenilgilerine işaret ediyor, onları derinden

etkiliyor.″ (Browers, 2004: 40). 0 Bu akımın diğer önemli temsilcileri arasında

Salman Rüşdî ve Afrikalı kadın yazar Toni Morrison′u sayabiliriz.

0 Yabancı adlı romanı 1942’de yazmıştır. Detay için bkz.: Arzu Dönmez, " The Facets Of Exitentialism İn Golding’s Pincher Martin And Camus’s The Stranger", Dumlupınar Üni. SBE., YKT., Kütahya, 2008, s.99.0 Dünya klasikleri arasına giren İnsanlık Yazgısı’nı 1933’de kaleme almıştır.0 En önemli eseri, 1949’da yazdığı İkinci Cins sayılabilir. Bkz. : Filiz Bayoğlu, " Simone de Beauvoir Yaşam Sanatı Olarak Etik", Atatürk Ün., SBE., YKT., Erzurum, 2007.0 Deniz Gündoğan, ″Benzerlik Bilgisinden Dişil Büyülü Gerçekliğe: Latife Tekin Romanları Sevgili Arsız Ölüm ve Muinar′da Alternatif Kadın Özelliği″, İstanbul Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2009, s. 54.

15

Page 26: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.2.9. Modernizm ve Postmodernizm

Modernizm, klasik edebiyata bir tepkidir. Bu akımın yazarları bildiğimiz

geleneksel akımların kullandığı unsurların çok ötesindedirler. Modernizmi esas alan

eserlerde geleneksel anlatım ve yapı reddedilmiştir. Alegorik anlatıma önem

verilmiş; duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın karmaşık bir varlık olduğu kabul

edilmiştir. Bireyin hayatının huzursuzluk üzerine kurulduğu düşünülmüş, kişinin

bunalımlarına ve toplumla çatışmalarına yer verilmiştir. Ayrıca roman ve hikâyelerde

çağrışıma çok yer verilmiş, şiirsel bir anlatım benimsenmiştir. Bu akımın temsilcileri

arasında Virginia Wolf (1882-1941), Mrs. Dalloway adlı yapıtı ile kendini gösterir.

″Bilinç akışı″ metodunun uygulandığı en güzel örneklerden biridir bu roman.

Sait Faik, Haldun Taner, Yusuf Atılgan, Vüsat O. Bener, Bilge

Karasu, Nezihe Meriç, Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu, Ferit Edgü,

Rasim Özdenören, Füruzan gibi yazarlar bu akımın etkisinde eser vermişlerdir.

Postmodernizm, modernizmin karşısında yer alır. Modern romanın aksine

postmodern romanda ″alabildiğine özgür bir yapı″ hemen kendini hissettirir.0

Dünya çapında tanınan postmodern yazarların en özgün örneği olarak Italo

Calvino Bir Kış Günü Eğer Bir Yolcu, Umberto Eco Gülün Adı ve Foucault

Sarkacı adlı kitaplarıyla, Jacques Derrida Kartpostallar kitabıyla ilk başta

anılabilir. Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Pınar Kür, Yusuf Atılgan, Adalet Ağaoğlu,

Latife Tekin, Bilge Karasu, Nedim Gürsel, Elif Şafak gibi Türk yazarlar bu

akımda eserler vücȗda getirmiştir.

1.3. DÜNYA EDEBİYATINDA ROMAN

Batıda roman türünün gelişmesi Rönesans ile olmuştur. Kâğıdın

ucuzlaması, matbaanın icadı ile okur-yazar oranının artması, yeni fikirlerin ortaya

çıkması neticesinde edebiyatta, bilim ve teknikte yeni gelişmeler olmuştur; kilisenin

baskısı azalmış, coğrafi keşifler sonucunda insanlar zenginleşmeye başlamış ve yeni

sömürge kolonileri oluşturmuşlardır. Bunun sonucunda derebeylik ve aristokrasi

0 Gamze Somuncuoğlu Özot, ″Postmodernizm ve Türk Romanındaki Yansımaları″, Ankara Üni., SBE., DKT., Ankara, 2009, s. 65.

16

Page 27: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

gücünü yitirmiş, burjuvazi denen bir sınıf kendini göstermiştir. İşte roman, bu sınıfla

beraber gelişip serpilmeye başladı.

Romanın ilk çağlara kadar gittiği söylense de gerçek anlamda roman

örneği Cervantes’in (1547-1616) yazdığı Donkişot’tur. 18. yüzyılda bu sanatın

öncüleri, İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding’in

(1707-1754) ürünlerine rastlarız. Daniel Defoe’nun (1660-1731) Robinson

Crusoe’yi(1719) yazmasını roman sanatının gelişimine bir katkı sayabiliriz. 19.

yüzyılda romantizm ve realizm ekolleriyle roman, altın çağını yaşamıştır: Victor

Hugo’nun eserlerinden sonra Stendhal ve Balzac’ın romanlarıyla realizm akımına

geçildi. G. Flaubert’in(1821-1880) Madame Bovary adlı eseri bir başyapıt oldu.

Emile Zola’nın(1840-1902) lideri olduğu natüralist meşrep içinde roman, kendisinin

kuramını "Deneysel Roman" adıyla yaptığı gibi gerçekten bir deney ürününe

dönüştü. Charles Dickens(1812-1870), Puşkin(1799-1837), Dostoyevski(1821-

1881), Tolstoy(1828-1910), Jean Paul Sartre(1905-1980), Mark Twain(1835-

1910), Ernest Hemingway(1899-1961) roman alanında derin izler bırakmıştır.

Genel olarak dünya edebiyatına değindikten sonra ülkelerin romana

katkılarını görelim:

1.3.1. Fransız Romanı

Fransız romanı, diğer ülke romanlarını derinden etkilemiştir. Fransız

yazarlar edebiyat hususunda önderlik yapmışlardır, zaten sanat akımları, ekserisi

Fransa’da ortaya çıkmıştır. Fransız roman yazarlarının ilki ve belki de en önemli

şahsı Victor Hugo (1802-1885)’dur. Eserlerini romantizm etkisinde yazdı. Birçok

romanı vardır; ancak üçlemesi, Notre Dame’ın Kamburu (1831), Sefiller (1862),

Deniz İşçileri (1866) son derece önemlidir. Bu eserlerden ikisi birçok filme konu

olmuştur.0

Hugo’nun ölmeden önce söylediği şu sözleri manidardır: "Je donne

cinquante mille francs aux pauvres. Je veux être enterré dans leur corbillard. Je

refuse l'oraison de toutes les Eglises. Je demande une prière à toutes les âmes.

0 Yazarın hayatı ve eserleri için bkz. : Sevra Fırıncıoğulları, " Victor Hugo’un Sefiller Adlı Eserinden Hareketle 19.Yüzyılda Fransa’da Suç Olgusu Üzerinde Bir Değerlendirme", Adnan menderes Üni., SBE., YKT., Aydın, 2010, s.48.

17

Page 28: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Je crois en Dieu.0 

Alexadre Dumas Pere (1802-1870), Fransız yazarlardan, romantizmin

kurucularından sayılır; romanlarında sanatsal nitelik yoktur, fakat anlatımdaki

canlılık, sürükleyicilik onun çok okunmasını sağlamıştır. İki eseri, Üç Silahşörler,

Monte Cristo Kontu önemlidir.

Honore de Balzac (1799-1850), romantizmin hâkim olduğu dönemde

realizmin öncüsü olmuştur. Romanlarında güçlü betimlemeler vardır. Gözlem

yeteneği gelişmiş olan yazar, toplumun her tabakasını ustalıkla eserlerinde

yansıtmış, ölümsüz karakterler çizmiştir. Eugenie Grandet (1833), Goriot Baba

(1835), Vadideki Zambak (1835) önemli eserleridir; ölümünün ardından Victor

Hugo, onun için " Avrupa büyük adamlarından birini kaybetti." demiştir.

George Sand (1804-1876), Balzac için şöyle söyler: " Öyle coşkun bir

yaradılışı vardı ki, su içerken sarhoş olurdu… Bön yanı da vardı cin yanı da. En

olmayacak şeye inanır, en kesin şeyden kuşku duyardı. Çelişkilerle, bilinmezliklerle

dolu bir adamdı o." 0

Stendhal (1783-1842), Fransa’nın realist yazarlarındandır; eserlerinde

psikolojik çözümlemelere geniş yer verir. İki önemli romanı, Kızıl ile Siyah ve

Parma Manastırı’dır.0

Gustave Flaubert (1821-1880), realizmin kurucusu sayılan sanatçı,

yalnızca Fransız edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en önemli

yazarlarındandır. Eserlerinde dil ve anlatıma büyük önem vermiştir. Madame

Bovary (1857) adlı romanı dünya çapında bir üne kavuşmuştur. Bu kitaptan sonra

bovarizm diye bir akım oluşmuş; psikolojide "tatminsizlik" anlamında bir hastalığın

adı olmuştur.0

0 " Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum; onların taşındığı cenaze arabasıyla taşınmak istiyorum. Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum, bütün ruhlardan dua bekliyorum. Tanrıya inanıyorum."0 Seher Öztürk Kurban, " Balzac’ın ‘Eugenie Grandet’ Adlı Romanının Türkçe Çevrilerinin Karşılaştırılması: T. Yücel’in ve S. Atayman’ın Çevirileri üzerine Eleştirel Bir Çalışma", Kırıkkale Üni. SBE., YKT., Kırıkkale, 2011, s.22.0 Stendhal hakkında bkz.: Gül Tekal Baysan, " Stendhal: Grenoble’lu Henry Beyle ya da Milano’lu Errico Beyle," Gazi Üni. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, c. 23, sayı 1, 2003, s. 209-218.0Yazar ve roman için: Mehmet Yılmaz, "A ComparativeSurvey Of The Major Feminine Figures in T. Hardy`s Tess Of the D`Urbervilles, K. Chopin`s the Awakening, G. Flaubert`in Madame Bovary and D. Asena`s Kadının Adı Yok from various feminist perspectives ", Fatih Üni., SBE., YKT., İstanbul,

18

Page 29: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Emile Zola (1840-1902), Fransız yazarlardan natüralizmin kurucusudur.

Realizmin sıradanlaştığı bir dönemde natüralizm vurgusunu kullanarak romanı

bilimselleştirmeyi amaçlamıştır. Yazar, sefaleti ve çirkinlikleri betimlemede gayet

başarılıdır. Eserlerinde soyaçekim, içgüdü ve çevrenin etkisini kullanarak kişileri

tasvir eder; Nana (1880), onun en önemli eseridir.0

Alphonse Daudet (1840-1897), eserlerini natüralizm etkisinde yazan

sanatçının roman olarak iki eseri vardır: Tarasconlu Tartarin ve Jack.

Guy de Maupassant (1850-1893);yazar, küçük öykü türlerinde şöhret

kazanmıştır. Üç romanı vardır: Bir Hayat, Güzel Dost ve Ölüm Kadar Acı.

Jean Paul Sartre (1905-1980), Modern Fransız edebiyatının en ünlü

yazarlarından olup varoluşçuluk akımının başta gelen temsilcisidir. Her şeyin

merkezine insanı yerleştirmiş ve ateizmi körüklemiştir. Sanatçı, insanın kendi

seçimleriyle var olduğunu savunur.0 Romanları; Akıl Çağı, Bulantı, Son şans,

Mühlet ve İçimizde Ölüm’dür.

Goncourt Kardeşler, Edmond de Goncourt (1822-1896) ve Jules

Goncourt (1830-1870) Zola’dan sonra natüralizmin en önemli temsilcileridir.

Romanları, Germinie Lacarteux hatırı sayılır bir eserdir.

Annesini kaybetmesi ve astım hastalığına yakalanması sebebiyle inzivaya

çekilen Marcel Proust (1871-1922)’un 20.yüzyıl romanlarının temel taşlarından

sayılan eseri, üç bin sayfayı bulmaktadır. Kayıp Zamanın İzinde, yedi bölüm ve on

beş ciltten oluşur.0

Varoluşçuluk ekolünün öncülerinden Albert Camus (1913-1960), yoksul

bir öğrenci idi ve öğretmeninin yardımlarıyla okudu. Saçmanın Felsefesi diye bir

dünya görüşü savunan yazar, dünyanın boş ve anlamsız olduğuna inanır. 1957’de

2001, s.50; http://tr.wikipedia.org/wiki/Madame_Bovary. (e.t. : 22.01.14)0 Yazarın edebi kişiliği için bkz.: Özgür Koçak, "Emile Zola'nın Therese Raquın ve Mehmet Rauf'un Eylül Romanlarındaki Evlilik, Aldatma ve Pişmanlık Konularının Analitik Olarak Karşılaştırılması", Osman Gazi Üni. SBE., YKT., Eskişehir, 2007, s.230 Bu akım için bkz.: Hilal İpek, a.g.e. ; ayrıca Sartre için: Berna Kayra, "Jean Paul Sartre’in Özgürlük Anlayışı", İstanbul Üni. SBE., YKT., İstanbul, 2006, s.30.0 Roman hakkında bkz.:Esen Egemen Özbek," Quest For İmpossible Wholeness: Time, Memory, And İn-Betweenness İn Marcel Proust’s A La Recherche Du Temps Perdu And Ahmet Tanpınar’s Huzur", Boğaziçi Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2006.

19

Page 30: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Romanları, Veba, Yabancı, Düşüş, Mutlu

Son’dur.

1.3.2. İspanyol Romanı

Fernando de Rojas (1470-1541), La Celestina adlı romanı önemlidir.

Diğer bir yazar, Miguel de Unamuno (1864-1936), Sis0 adlı eseri 1914’de

basılmıştır. İspanyol ve Dünya edebiyatını derinden etkileyen yazar, Miguel de

Cervantes Saavedra (1547 1616)’dir.0 Don Kişot adlı eseri, modern romanın anası

kabul edilir.

1.3.3. İngiliz Romanı

İngiliz romancıların önde gelen yazarı, Charles Dickens (1812-1870)

realist akımın öncülerindendir.0İşlediği konularda acıyı ve mizahı aynı anda kullanır.

Önemli romanları, Oliver Twist(1839), David Copperfield(1850), Pickwick’in

Kâğıtları(1837)0.

İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Jonathan Swift (1667-1745),

döneminin siyaset adamlarını, parti ve din kavgalarını yakından görmüş, hayal

kırıklığına uğramış, eserlerine bunu taşımıştır. Yazar, toplumdaki kötülükleri yerer.

Mezarının başında kendisinin yazdığı şu cümle onun karakterini yansıtır:" Burada,

vahşi haksızlıklar karşısında kalbi paramparça olmuş bir adam yatıyor." En önemli

eseri, Gulliver’in Maceraları’dır.0

0 http://www.derindusunce.org/2010/10/27/sis-miguel-de-unamuno. (e.t.:23.01.2014)0Yazar hakkında detaylı bilgi için: Hale Hacıbanoğlu, " Miguel de Cervantes’in Oviedolu Katalina Sultan Adlı Eserinde Tarihsel Gerçeklik" Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 2012; Mehmet Niyazi, " Cervantes ve Don Kişot", www.zaman.com.tr. (e.t.: 23.01.2014)0 Yazar ve eserleri hakkında bkz.: Gonca Güven, "Charles Dickens Ve Kemalettin Tuğcu’nun Eserlerinde Toplum Eleştirisi", Osmangazi Üni. SBE., YKT., Eskişehir, 2007; Kemal Sertkan, " The İdeology Of Lexical Choices İn The Turkish Translations Of Oliver Twist", Dokuz Eylül Üni., SBE., YKT., İzmir, 2007, s. 31.

0 Bu roman, yazarın ilk çalışmasıdır; adını bu eserle duyurmuştur. 0Hayatı için: Aycan Leventli, "Thematic And Formal Analyses Of Jonathan Swift’s Two Prose Satires; Gulliver’s Travel And A Modest Proposal", Atılım Üni. SBE., YKT., Ankara, 2010, s. 8.

20

Page 31: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Modern İngiliz edebiyatını başlatan olarak kabul edilen Daniel Defoe

(1661-1731), macera dolu bir yaşam sürmüş, roman yazmaya geç başlamıştır.

Yazarın en ünlü eseri, Robinson Crusoe’dur. 0

1.3.4. Alman Romanı

W. Goethe (1749-1832), Alman romantizmin kurucusudur; romanları,

Genç Werther’in Acıları(1774)0, William Meister’in Çıraklık Yılları’dır.

Heinrich Böll (1917-1985), Alman yazarların başında gelir; 1972’de Nobel

Edebiyat Ödülü kazanmıştır. Sanatçının romanları, Trenin tam Saatiydi ve

Âdemoğlu Neredeydin?

1.3.5. Rus Romanı

Alexsandr Puşkin (1799-1837); Sanatçı, şiirlerini romantizm etkisinde

yazarken, romanlarını realizme göre kaleme almıştır. Romanı Yüzbaşının Kızı,

önemlidir.0 Rus realizmin kurucusu sayılan Gogol (1809-1852)’un eserlerinde mizah

unsuru ağır basar. Ölü Canlar ve Taras Bulba, iki önemli romanıdır.0 Realist

yazarlardan Turgenyev (1818-1883); kendisi, toprak sahibi olmasına karşın zengin

ile fakir arasındaki ayrıma dikkat çeker. Sanatçının romanları; Babalar ve Oğulları,

Rudin, Duman, Bir Asilzade Yuvası’dır.

Dostoyevski (1821-1881), Rus ve dünya edebiyatının en büyük realist

yazarlarındandır. Yazar, eserlerinde ruh tahlillerine geniş yer verir; yoksuları,

haksızlığa uğrayanları, suçluları ve tutkularının kölesi olan insanları işler.

Romanları; Suç ve Ceza, Karamazov kardeşler’dir.0 Dünya edebiyatının büyük

0 Hasan Tursun, a.g.e., s.358.0Bu eser, Alman edebiyatında ilk mektup roman sayılır.Bkz.: Arzu Özyön, "The Theme Of Desperate Love In Goethe’s The Sorrows Of Young Werther And Mehmet Rauf’s Eylül", International Journal Of Language Academy, Volume 1/1, Vinter 2013, p. 24.0 Yazar hakkında ayrıntı için bkz.: Ataol Behramoğlu, " Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekliği", İstanbul Üni. SBE., DKT., İstanbul, 2000. Ayrıca bkz.: Serdar Özdemirci, " Rus Kültürü ve Edebiyatında Düello", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2008.0Hayatı ve eserleri için: Zeynep Günal, " Gogol’un Hikaye ve Romanlarında Hiciv", Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 1998, s. 1 ; ayrıca, Mehmet Özberk, " N.V. Gogol’un Hayatında Ve Sanatında Halk Gelenekleri Ve Mistik Olaylar", Erciyes Üni., SBE., YKT., Kayseri, 2008.0 Amanzhol Akhmebetov, a.g.e. ; geniş bilgi için bkz.: Murat Günkör, " Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin Roman Kahramanlarında Nihilizm", Gazi Üni. SBE., YKT, Ankara, 2013.

21

Page 32: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

yazarlarından Tostoy (1828-1910), Savaş ve Barış, Anna Karanina adlı romanları

ile klasikler arasına girer.0 Yoksulluk ve acılarla geçen yaşamı sebebiyle "acı"

anlamına gelen Gorki takma adını kullan Maksim Gorki (1868-1936), toplumcu-

gerçekçi romanın kurucusu sayılır. Ana romanı dünya klasikleri arasında yer alır.

1.3.6. Amerikan Romanı

Mark Twain (1835-1910), Amerikan edebiyatının büyük mizah ustası

kabul edilir; Tom Sawyer’in Maceraları ve Huckleberry Finn’in Maceraları adlı

romanları onun önemli eserleridir. Edgar Allan Poe (1809-1849), genelde polisiye

romanlar yazmıştır. Morg Sokağı Cinayeti0 ve Çalınan Mektup, onun iki

romanıdır. Romanlarında doğa-insan ilişkisini ve toplum sorunlarını gerçekçi bir

gözle değerlendiren Jack London (1876-1916), ‘beyaz ırk’ın üstünlüğünü savunan

bir sosyalisttir.0 Vahşetin çağrısı, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu onun en ünlü

romanlarıdır. Realizmin ışığında eserlerini kaleme alan Ernest Hemingway (1899-

1961), sade ve anlaşılır bir dil kullanarak dünya edebiyatında çığır açar; İhtiyar

Adam ve Deniz adlı romanı ile 1954’de Nobel kazanmıştır.0 Gazap Üzümleri,

Fareler ve İnsanlar romanlarından ikisi olan, yazar John Steinbeck (1902-1968),

Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir.

1.3.7. Son Devir Romancılar

Batıda son zamanlarda birçok romancı yetişmiştir. Bu romancılar;

genellikle büyülü gerçeklik, modernizm ve postmodernizm akınların etkisinde

eserler vermiştir. Büyülü gerçeklikte Gabriel Garcia Marquez, Alejo Carpentier,

Jorge Luis Borges, Mikhail Bulgakov, Gunter Grass, Peter Carey, Toni

Morrison, Haruki Murakami, Salman Rüşdi; modernizmde Virginia Wolf,

Thomas Mann, James Joyce, Samuel Beckett; postmodern romanda İtalo

0 Tolstoy, Nobel ödülü’nü reddetmiştir. Bkz.: Fuat Seferov," Tolstoy Nobel’i Reddetmiş", 9. Ekim. 2013 Tarihli Zaman Gazetesi. (e.t.: 25.01.2014) ; Anna Karanina, Rus romanındaki yeri için: Reyhan Çelik, " L.N. Tolstoy’un ‘Anna Karanina’ Romanı İle Halit Ziya Uşaklıgil’in ‘Kırık Hayatlar’ Ve ‘Aşk-ı Memnu’ Romanlarında Evlilik Temasının Karşılaştırılması", Ankara Üni. SBE., YKT., Ankara, 2001.0 Roman için: Habibe Gezer," Türk Edebiyatında Roman ve Ahmet Ümit’in Polisiye Roman Kurguları", Süleyman Demirel Üni., SBE., YKT., Isparta, 2006, s.16.0 Yazarın hayatı ve eserleri için: Cem Yılmaz Budan, a.g.e.0 Hayatı ve eserleri için bkz.: Yasemin Kubulan, "Ernest Hemingway’in Yapıtlarında Ölüm Teması", Yüzüncü Yıl Üni. SBE., YKT., Van, 2008.

22

Page 33: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Caluino, Umberto Eco, Jacques Derrida, Robert Anton Wilson, Milorad Pavic,

Christian Kracht, bazı önemli romancılardır.

1.4. TÜRKLERDE ROMAN

Türklerde roman türünün Tanzimat(1839)0 ile başladığı ve ilk romanların

çeviri yoluyla edebiyata girdiği görülür. Bununla beraber romanın temellerini Lale

Devri’ne(1718-1730)0 kadar götürebiliriz, çünkü batılılaşma hareketleri bu

zamandan sonra başladı. Bu dönemde yapılan ıslahatlar ve yenilikler sonucunda

batıya ait unsurlar Osmanlı’yı sarmaya yüz tutmuştur: Matbaanın getirilmesi ve

Avrupa’ya heyetler gönderilmesi, kâğıt fabrikalarının açılması gibi hadiseler son

derece önemli faaliyetlerdir.

III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde de birtakım yenilikler yapıldı, Nizamı

Cedid0 hareketi başladı, Sekbanı Cedid0 kuruldu; Padişah II. Mahmut Yeniçeri

Ocağı’nı kaldırdı. Tanzimat’la beraber batı yanlısı aydınlar ilk kez kendini

gösterdi: Şinasi (1826-1871), Ziya Paşa (1825-1880), Âgah Efendi (1832-1885),

Namık Kemal (1840-1888), Ali Suavi (1838-1878).

"Türk münevverinin Avrupa’yla ilk teması, elbette ki Fransa kanalıyla

olmuştur. Nitekim yazarlarımızı derinden etkileyen ilk tercümeler Fransız

edebiyatındandır. İlk tercüme, Fransız yazarı Fenelon’un Telemaque adlı romanıdır.

Eser,1859 yılında Yusuf Kamil Paşa tarafından çevrilmiştir. İkinci tercüme Victor

Hugo’nun Les Miserables’idir. Ceride-i Havadis’te 1862 yılında Mağdurîn

Hikâyesi adıyla tefrika edilen ve mütercimi bilinmeyen bir eserin romanımızı

derinden etkilediğini biliyoruz(Yılmaz, 1990, 18)."0 Yukarıdaki metinden

anlaşıldığına göre Osmanlı, ilk olarak Fransa ile teşrik-i mesâîye başlamıştır;

0 Tanzimat Fermanı hakkında geniş bilgi için: Ercüment Topuz," Osmanlı Kimliğinin Gelişmesinde Tanzimat Fermanının Rolü", Atatürk Üni., SBE., Erzurum, 2009, s.46.0 Bu dönem hakkında detaylı bilgi için: Işılay Pınar Yıldırım, " Lale Devri’nde Kültür ve Edebiyat", Kırıkkale Üni. SBE., YKT., Kırıkkale, 2004. 0 Nizamı Cedid için: Sema Yeli, " III. Selim Dönemi Askeri ve Eğitim Alanındaki Islahat Hareketleri", Fırat Üni., SBE., YKT., Elazığ, 2005, s.26.0 Nurdal Agras, " II. Mahmud Dönemi Islahat Hareketleri ve II. Mahmud’un Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri", Selçuk Üni. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, YKT., Konya, 2010, s.19; ayrıca yenilikler konusunda bkz.: Güzin Dino, Türk Romanının Doğuşu, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008. 0 Zeynep Orhan, "Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye ve Necip Mahfuz’un Midak Sokağı Romanlarındaki Karakterlerin Analitik Karşılaştırılması", Osmangazi Üni., SBE., YKT., Eskişehir, 2009, s.11.

23

Page 34: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

dolayısıyla, Fransız kültürü, dili ve edebiyatı yaygınlık kazanır. Daha sonra, Üstat

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın(1901-1962)0 yazdığına göre, Ahmet Lütfi

Efendi’nin(1816-1907) Arapça tercümesinden naklettiği Robinson Crose (1864)

takip eder.0 Teodor Kasab (1835-1905)0, Recâî-zâde Ekrem (1847-1914), Ahmet

Vefik Paşa (1823-1891) gibi şahsiyetler; diğer tercüme faaliyetlerinde bulunan

aydınlardır.

1.4.1. I. Tanzimat Dönemi

Tanzimat edebiyatı, batı etkisindeki Türk edebiyatının ilk devresidir. Bu

dönem, siyasi olarak 1839’da, sanatsal olarak da Tercüman-ı Ahval gazetesinin

çıkarılmasıyla başlar. Bu gazeteyi Şinasi ve Agah Efendi çıkarır; ve bu, ilk özel

gazete olma özelliğini taşır, varlığını 1860’a kadar devam ettirir. Sanatçılar arasında

"Sanat, toplum içindir." anlayışı yaygındır.

Tanzimat’a gelinceye dek Türk edebiyatında batılı anlamda roman yoktu.

İlk romanlar, yukarıda belirttiğimiz gibi, çeviri yolu ile girmiştir. Şemsettin Sami

(1850-1904)0, 1870 yılında ilk yerli roman Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı0 yazar. İlk

öykü örneklerini Letâif-i Rivâyât adıyla Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)

verir.0Ayrıca yazarın Hasan Mellâh, Hüseyin Fellah ve Felatun Bey İle Rakım

Efendi romanları önemlidir. Namık Kemal, ilk edebi romanı İntibah ve ilk tarihi

romanı Cezmi’ yi yazar.

Bu dönem yazarları, romanlarını romantizm etkisinde kaleme almışlar ve

bireyi eğitme amacı gütmüşlerdir; bu yüzden sık sık romanın akışını kesip

okuyucuya bilgiler aktarırlar.0 Yazarın hayatı için: Zeynep Yılmaz, " Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi Adlı Kitabının Söz Varlığı", Sakarya Üni., SBE., YKT., Sakarya, 2010.0 Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar, 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1976, s.285. 0 Hayatı ve çalışmaları için: Alparslan Oymak, " Osmanlı Mizahında Teodor Kasap ( Diyojen, Çıgıraklı Tatar ve Hayal Gazetesi Üzerine Bir İnceleme)", Marmara Üni., Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, DKT., İstanbul, 2013.0Hayatı için: Endri Ziu, " The Emergence Of Albanian National Identıty And Three Figures:Semsettin Sami, İsmail Kemal, Fan S. Noli", Middle East Technical University, The Graduate School Of Social Sience, Ankara 2012, s.52.0 Pınar Coşkun, " Muhammed Huseyn Heykel’in Zeynep Adlı Romanı ile Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-i Talat ve Fitnat Adlı Romanlarının Muhteva ve Teknik Açıdan Karşılaştırılması", Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 2008.0 Yazar ve eseri hakkında bkz.: Asuman Öz, " Ahmet Mithat Efendi’nin Hikayeliciği –Letâif-i Rivâyât-", Erciyes Üni., SBE., Kayseri, 2004.

24

Page 35: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.4.2. II. Tanzimat Dönemi Birinci dönem romancıları, romantizm etkisiyle yazarken ikinci dönem

yazarlar, realizm ve natüralizm etkisiyle eserlerini kaleme almıştır. Romanlarda

gözleme yer verilmiş; sanatçılar, kendilerini gizlemiştir. Bu dönemde daha sağlam

romanlar yazılmıştır. II. Tanzimat döneminde "Sanat, sanat içindir." görüşü ağır

basar.

Bu dönem sanatçıların başında Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)

gelmektedir.0 Türk edebiyatının ilk realist romanı Araba Sevdası onun tarafından

yazılmıştır. Yazar; " Sanat, sanat içindir." felsefesini benimsemiştir. Sami Paşa

Sezai(1860-1936), Tanzimat döneminin gerçekçi yazarlarındandır; batılı anlamda ilk

küçük hikâyeyi Türk edebiyatına kazandırır, sanatçının, Sergüzeşt adlı romanı

önemlidir. İlk köy romanı Karabibik ve ilk natüralist roman Zehra’yı yazan

Nabizade Nazım (1862-1893),0 hikâyeyi romanın özeti olarak kabul eder.

1.4.3. Servetifünun Dönemi Bu dönem edebiyat, Recaizade Mahmut Ekrem’in yönlendirmesiyle bir

grup sanatçının Servetifünun dergisi etrafında toplanmasıyla oluşmuştur. 1891

yılından beri yayın hayatında olan Servetifünun, aslında bilim dergisidir, Recaizade

Mahmut Ekrem Tevfik Fikret’i derginin yazı işleri müdürlüğüne getirir; böylece

Sevetifünun, bir edebiyat dergisine dönüşür.0

Bu dönem sanatçıları, yabancı okullarda eğitim görmüşler, batı kültürü ile

yetişmiş kişilerdir; "Sanat, sanat içindir." görüşünü benimser, toplum sorunlarından

çok kendi problemlerini dile getirirler. Servetifünun yazarları, karamsar bir ruh

haline bürünmüşler; kendi acılarını ve aşklarını eserlerinde dışa vurmuşlardır.

Yazılan romanların dili çok ağırdır; sonradan sanatçılar, kendi yapıtlarını

sadeleştirme yoluna gitmişlerdir.

Servetifünun romancılarının başında Halit Ziya Uşaklıgil (1866-1945)0

gelmektedir. Yazar, realizm ve natüralizmden etkilenmiş; romanlarında genellikle 0 Yazarın hayatı ve eseri için bkz.: Zeliha Kapukaya, "Recaizade Mahmut Ekrem’in Şemsa ve Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi Adlı Hikayelerinin Metin Transkripsiyonu ve Dil İncelemeleri", İnönü Üni., SBE., Malatya, 2008, (hayatı için) s.1, (Araba Sevdası için) s. 19.0 Detaylı bilgi için: Hande Akdağlı, a.g.e.0 Hasan Tursun, a.g.e., s.189.0 Yazarın hayatı için: Ayşe Kılıç Gündoğdu, " Mai ve Siyah Romanında Tasvirler ve Yüklendiği Fonksiyonlar", Adnan Menderes Üni., SBE., YKT., Aydın, 2009, s.5.

25

Page 36: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İstanbul’u, İstanbul’un konak hayatını işlemiştir. Sanatçının eserlerinde kullandığı

dil, son derece ağırdır, sonraki dönemlerde romanlarını kendisi sadeleştirir. Kaleme

aldığı romanları arasında en önemlileri, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu’dur. Halit

Ziya’dan sonra Mehmet Rauf (1875-1931)0, Servetifünun edebiyatının en önemli

romancısıdır. Onun Eylül adlı eseri, ilk psikolojik roman sayılır. Yazar, eserlerinde

daha çok kendi yaşantısını tasvir eder. Gazeteci kimliği ile öne çıkmış bir yazar olan

Hüseyin Cahit Yalçın (1874-1957)0, Servetifünun dergisinde Fransız İhtilal’ini

konu alan Edebiyat ve Hukuk adlı çevirisi yayınlanmış, bundan sonra dergi

kapanmıştır. Böylece Servetifünun dönemi kapanmış oldu. Sanatçının Nadide ve

Hayal İçinde adlı iki romanını kayda değer sayabiliriz. Ahmet Hikmet Müftüoğlu

(1870-1927), önceden Servetifünun edebiyatına dâhil iken Milli Edebiyat anlayışını

benimsemiştir; yazar Türkçülük ülküsünü savunmuş, batı taklitçiliğine karşı

çıkmıştır; Gönül hanım adlı romanı kayda değer.0

Bu dönemde yaşamasına rağmen bağımsız kalan Hüseyin Rahmi

Gürpınar (1864-1944), Servetifünunculara katılmaz; önemli romanları; Şık,

Kuyruklu Yıldız Altında izdivaç ve Gulyabani’dir. 0 Servetifünun döneminde

yaşamasına rağmen bu edebiyatın görüşlerini benimsememiş, diğer bir yazar Ahmet

Rasim (1864-1932)’dir. Romanları arasında Meyl-i Dil, Kitâbe-i Gam, Hamamcı

Ülfet’i sayabiliriz.0

1.4.4. Milli Edebiyat Milli Edebiyat, 1911 yılında Selanik’te çıkan Genç Kalemler dergisinde

Ömer Seyfettin’in Yeni Lisan adlı makalesinin yayınlanmasıyla başlar, 1923’e

kadar devam eder. Bu dergiyi çıkaranlar, Ömer Seyfettin (1884-1920), Ziya

Gökalp (1876-1924), Ali Canip Yöntem (1887-1967)’dir.0

0 Mehmet Rauf’un hayatı ve Eylül romanı için bkz.: Bora Cemal Özdemir, " Mehmet Rauf’un Romanlarında Kadın", Fatih Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2010, s. 13-39.0 Bülent Çetin, "Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Araştırmalarına Kaynak olarak Fikir Hareketleri Dergisi (1933-1940)", Yüzüncüyıl Üni., SBE., YKT., Van, 2005, s.27.0 Cengiz Karataş, " II. Meşrutiyet Dönemi Fikir Hareketleri ve Türk Edebiyatına Yansımaları", Ankar Üni., SBE., DKT., Ankara, 2009, s.300.0 Kemal Erdem, " Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç Adlı Romanının Anlam Bilgisi ve Üslup Bakımından İncelenmesi", Selçuk Üni., SBE., Konya, 2010, s.5.0 Detaylı bilgi için: Metehan Yıldız, " Ahmet Rasim’in Eserleri Numune-i hayat, Nakam, Cidd ü Mizah, Gülüp Ağladıklarım", Marmara Üni., Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006.0 Milli Edebiyat hakkında detaylı bilgi için bkz.: Özcan Bayrak, " Milli Edebiyat Dönemi Türk Romanında Batılılaşma(1908-1923)", Fırat Üni., SBE., DKT., Elazığ, 2009, s.43.

26

Page 37: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bu dönemin özellikleri; dil sadeleşmiş, Tanzimat ve Servetifünun’da

İstanbul’a hapsolmuş roman Anadolu’ya açılmıştır. Millet ve memleket meseleleri

gözleme dayalı olarak anlatılmıştır. Konuşma dilini kullanan sanatçılar, sağlam bir

roman çıkarmışlardır.

Milli Edebiyat dönemi romancılarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu

(1889-1974)0, romanlarında birbirini tamamlayan bireysel ve toplumsal hayat

zincirimizi anlatması sebebiyle Türk Edebiyatında nehir roman türünün temsilcisi

olmuştur. Sanatçı, "toplum için sanat" ilkesine bağlı kalan realist bir yazardır. En

önemli romanlarını: Kiralık Konak, Nur Baba ve Yaban‘dır.

Refik Halit Karay (1888-1965), edebiyata evvela Fecriâti ile başlamış

sonrasında Milli Edebiyata geçmiştir. Yazar, Aydede dergisini çıkarmıştır. Sanatçı,

birçok roman kaleme almıştır. İlk romanı İstanbul’un İç Yüzü (1920)’nde ana olay

yoktur, birden fazla olay ayrı bölümlerde verilmiştir0

Halide Edip Adıvar (1884-1964), Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi

yazarlarındandır, İngiliz edebiyatından etkilenmiştir. Sanatçının romancılığını üç

dönemde inceleyebiliriz: İlk dönem; bireysel duyguların işlendiği, kadın psikolojisi

ve aşk üzerinde durduğu romanlar yazmıştır.( Seviye Talip, Handan, Kalp Ağrısı)

II. dönem; realist bir anlayışla Kurtuluş Savaşı yıllarının sosyal olayları üzerinde

yoğunlaşmıştır.( Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye) III. dönem; gelenek ve

göreneklerin tesiriyle oluşan yaşamları ve doğu-batı çatışmasını işleyen romanlar

kaleme almıştır. ( Sonsuz Panayır, Sinekli Bakkal, Tatarcık)0

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956), 20. yüzyıl Türk edebiyatının en büyük

romancılarındandır. Yazarın eserlerinde, hem romantik hem de realist özellikler

görülür. Milli eğitim müfettişi olduğu yıllarda Anadolu’yu karış karış gezer ve

toplumun nabzını tutar. 1922’de yazdığı Çalıkuşu romanı onu büyük bir üne

kavuşturmuştur.0

0 Hayatı için: Selma Erdağı, " Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ Adlı Romanının Metin Dilbilimsel Çözümlemesi", Kafkas Üni., SBE., YKT., Kars, 2008.0Hayatı ve eserleri için: Gülüzar İyioğlu, " Refik Halit Karay’ın Hikâyelerinde Değişim", İstanbul Kültür Üni. SBE., YKT., İstanbul, 2011, s. 1-7.0 Romanları için: Veysel Şahin, "Halide Edip Adıvar’ın Romanlarında Yapı ve İzlek" Fırat Üni., SBE., DKT., Elazığ, 2010, s.17.0 Hayatı ve romanları için bkz.: Muhammet Fatih Kanter, "Reşat Nuri Güntekin romanlarında Yapı ve İzlek", Fırat Üni. SBE., DKT., Elazığ, 2008, s.21.

27

Page 38: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.4.5. Beş Hececiler Faruk Nafiz Çamlıbel0 (1898-1973) Yıldız Yağmuru, Halit Fahri

Ozansoy0 (1891-1971) Sulara Giden Köprü, Âşıklar Yolunun Yolcuları; Orhan

Seyfi Orhon0 (1891-1971) Çocuk Adam, Yusuf Ziya Ortaç0(1895-1967), Kürkçü

Dükkânı, Şeker Osman, Göç, Üç Katlı Ev adlı romanları ile bu dönemde

kendilerini göstermiştir.

1.4.6. Cumhuriyet Dönemi Bu dönem, Cumhuriyet’in (1923) ilanı ile başlar günümüze kadar devam

der. Bu dönemin ilk yıllarında yazarlar, genellikle topluma eğilmişler, birtakım

gerçekleri halka anlatmak için çabalamışlardır. 1930-1940 yılları arasında

sanatçıların toplumcu gerçekliğe yöneldiği görülür.

1940-1950 yılları arasında, ilk romanlarını II. Dünya Savaşı sırasında

yayımlamaya başlayan yazarlarda toplumsal kaygıların ağırlık kazandığı dikkati

çeker. Savaş, yeni siyasal dönem, yazarları yeni konulara eğilmeye yöneltmiş, köy

ve köylünün sorunlarına dikkat kesilen romancılar bu yıllarda yetişmiştir.

1950-1960 yıllara gelindiğinde Köy Enstitüsü0 mezunu yazarların köy ve

kasaba romanlarını yayımlamaya başladıkları görülür. 60’lı yıllardan sonra, geçirilen

siyasal ve ekonomik gelişmeler, bunların sonuçları yazarların üzerinde durup

düşündüğü konular olmuştur.

70-80 arası, romancıların sayısında bir artış görülür, konular gittikçe

çeşitlenmektedir. Bir yandan köy romanları devam ederken, 27 Mayıs ve 12 Mart

olaylarına değinilir.0 Belgelere dayanılarak yazılan tarihsel romanlarla birlikte

Almanya’ya göçün değişik bir yanıyla girdiği romanlar görülür. Çalışmak için giden

0 Faruk Nafiz için: Melek Uyduran," Faruk Nafiz Çamlıbel’in Tiyatro Eserleri", Gaziantep Üni., SBE., YKT., Gaziantep, 2012.0 Yazar için:Abdullah Acehan, "Halit Fahri Ozansoy’un Hayatı – Eserleri- Sanatı", Sakarya Üni., SBE., DKT., Sakarya, 1998.0 Yazarın çalışmaları için: Birol Bulut," Orhan Seyfi Orhon’un Güneş Mecmuası Üzerine Bir İnceleme", Erzincan Üni., SBE., YKT., Erzincan, 2010. 0 Yazar hakkında detaylı bilgi için: Selçuk Çıkla, "Cumhuriyet Düşüncesinin Kökleşmesinde Yusuf Ziya Ortaç’ın Yapıtlarının Yeri ve Önemi", Ondokuz Mayıs Üni., SBE., DKT.,Samsun, 2005.0 Köy enstitülerinin kuruluş amaçları için: Hatice Akar, "Türkiye’deki Köy Enstitülerinin Toplumsal Değişimdeki Yeri", Dokuz Eylül Üni., Eğitim Bilimleri Enstitüsü, YKT., İzmir, 2011, s.18.0 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası için bkz.: Osman Tarım, "27 Mayıs’tan 12 Mart’a Adalet Partisi ve Türkiye", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2013.

28

Page 39: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Türklerin Almanya’da yaşadıkları sıkıntılar, memleket hasreti gibi konular,

yazarların ilgi alanı olmuş ve bu meseleler üzerinde kafa yormuşlardır.

1950’den sonra yazılan bazı köy romanları sosyalist akımın etkisinde

kalmış; yazarlar, inandıkları bu felsefeyi halka roman vasıtasıyla yaymaya

çalışmışlardır.

Bu dönemin son yıllarında Modernizm ve Postmodernizm denen akımın

etkisinde roman yazan sanatçılar olmuştur.0Modernizm anlayışıyla yazan

romancılar, Sait Faik, Haldun Taner, Yusuf Atılgan, Attila İlhan, Adalet

Ağaoğlu, Rasim Özdenören… ; postmodern anlayışla yazanlar, Orhan Pamuk,

Oğuz Atay, Pınar Kür, Nedim Gürsel… ‘dir.

Cumhuriyet Dönemi yazarlarından Sait Faik Abasıyanık (1906-1954),

Türk edebiyatının en büyük öykücülerindendir; hikâyelerinde, balıkçıları, yoksulları

anlatır; aç gözlü, uyanık kimselerden nefret eder, ezilenlerin yanında yer alır. Yazar,

insana ve doğaya sevgiyle yaklaşmış " Her şey insanı sevmekle başlar."demiştir.

Medar-ı maişet Motoru, Kayıp Aranıyor, Yaşamak Hırsı onun romanlarıdır.

Çehov tarzı öykücülüğün önemli temsilcilerinden Memduh Şevket Esendal (1883-

1952) Ayaşlı ve Kiracıları adlı romanı kayda değerdir. Abdülhak Şinasi Hisar

(1883-1963), eserlerinde daima İstanbul’dan söz eder; ancak onu asıl ilgilendiren

İstanbul’un geçmişidir. Yazar, İstanbul’un eski aşklarını, eğlencelerini, Boğaziçi

mehtaplarını… anlatmaktan zevk alır; hayal aleminde yaşar. Fehmi Bey ve Biz adlı

romanı CHP’nin 1942’de düzenlediği yarışmada üçüncülük kazanır. Servetifünun

yazarlarından İsmail Safa’nın oğlu olan Peyami Safa (1899-1961), hayatı fakirlik

içinde geçmiş, bu yüzden iyi bir eğitim alamamış ve kendi kendini yetiştirmiştir.

Yazar, sanat kaygısıyla yazdığı eserlerde Peyami Safa ismini; geçim derdiyle

yazdığı kitaplarda Server Bedii takma adını kullanır; sanatçı, Cingöz Recai

adındaki polisiye dizi romanlarını bu isimle kaleme alır. Romanlarından ikisi

oldukça meşhurdur: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye. Asıl adı

Cevat Şakir Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı (1890-1973), asker

kaçaklarının yargılanmaksızın idam edilmesini eleştirdiği bir yazısı yüzünden

Bodrum’a sürülmüş, cezası bittikten sonra da buradan ayrılmamış, Bodrum’da 0 Bu akımlar için bkz.: Tuğrul İlter, " Modernizm, Postmodernizm, Postkolonyalizm: Ben- Öteki İlişkileri ve Etnosantrizm" Küresel İletişim Dergisi, sayı 1, bahar-2006; www. edebiyatogretmeni.org /modernizmi-esas-alan-eserler . (e.t.: 2.2.2014)

29

Page 40: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

yaşamaya devam etmiştir. Eserlerinde deniz kıyılarını, balıkçıları, Bodrum’u

başarıyla anlatır. Onun Aganta Burina ve Burinata adlı yapıtları meşhurdur.

Sembolizm ve empresyonizmden etkilenen Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-

1962)’ın kendi yaşamından izler taşıyan Huzur adlı romanı onun en yetkin eseridir.

Yazar, Romanlarında zaman ve bilinçaltı kavramlarına çokça vurgu yapar. Zaman,

onun eserlerinde basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır.

Cumhuriyet dönemin önemli şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)’e

Kaldırımlar şiiri büyük ün kazandırır. Sanatçı, materyalist şiirin karşısına mistik

şiirle çıkmıştır; şiiri, Allah’a ulaşma yolunda bir araç sayar. Fransız sembolistlerden

etkilenen şair, "soyut"’u, "metafizik ürperti"’yi anlatmada çok başarılıdır. Roman-

hikâye türünde yazdığı eserleri olarak Aynadaki Yalan ve Kafa Kâğıdı‘nı

sayabiliriz.

Garip akımının temsilcilerinden Melih Cevdet Anday(1915-2002) ve

Oktay Rıfat Horozcu (1914-1988) roman yazan şairler arasına girerler.

Yaşar Nabi Nayır (1908-1981), Cevdet kudret Solok (1907-1992),

Kenan Hulusi Koray (1906-1943), Yedi Meşale şairleri olup roman türünde eserler

vermiştir. Kenan Hulusi, Yedi Meşale’nin altı şairi içinde düz yazının öykü türüyle

katılan tek yazardır; ayrıca korku türünde ilk eser veren hikâyecidir.

Atilla İlhan (1925-2005), günümüz şairlerinden olan sanatçı çeşitli gazete

ve dergilerde yazılar yazmıştır; Maviciler adıyla tanınan toplumcu- gerçekçi bir şiir

akımı başlatmıştır, imla kurallarına tamamen karşıdır; büyük harf kullanmaz fakat

özel isimler, ek aldığı zaman kesme işareti(‘) ile ayırır. Romanları; Sokaktaki

Adam, Zenciler Birbirine Benzemez ile yazar, bunalımlı gençleri anlatır. Çağdaş

Türk edebiyatının en üretken yazarlarından biri olan Necati Cumalı (1921-2001),

romanlarında Anadolu’nun sorunlarını dile getirmiştir. Tütün Zamanı adlı eseri,

kayda değer bulunur. Tarık Buğra (1918-1994), Küçük Ağa romanı ile üne

kavuşur. Romanlarında genellikle tarihsel olaylara vurgu yapar.

Siyasal düşüncelerinden dolayı on iki yıl Anadolu’nun değişik

vilayetlerinde hapis yatan Kemal Tahir (1910-1973), köy edebiyatının önemli

sanatçılarındandır; bilimsel bir yöntemle köy gerçeklerini yazıya döker.

Romanlarında nehir roman özelliği vardır. Karılar Koğuşu romanı beyaz perdeye

aktarılmıştır. Orhan Kemal (1914-1970), romanlarında günlük yaşamın değişik

30

Page 41: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

yönlerini işler, kahramanlarını çoğunlukla sömürülen yoksul insanlardan seçmiştir.

Romanlarında daha çok Adana yöresinde çalışan köylü ve işçileri ele almış,

kahramanları kendi ağız ve şiveleriyle konuşturmuştur. Eskici ve Oğulları,

Hanımın Çiftliği beyaz perdeye aktarılan romanlarındandır. Yaşar Kemal (1922-),

gerçek adı Kemal Sadık Göğçeli olan yazar; eserlerinde Anadolu insanının

yaşantısını, folklor yüklü hava ile anlatan toplumsal-gerçekçi bir romancıdır.

Yapıtlarında Torosları, Çukurova’yı, Çukurova insanının acılarını, eşkıyaların ve

ağaların yaptıklarını şiirsel bir dille anlatır. Yazarın birçok romanı vardır, bazıları

şöyle: İnce Memed (4 Cilt), Ala Geyik, Yılanı Öldürseler, Ağrı Dağı Efsanesi,

Yer Demir Gök Bakır.

Yedi Meşale, Resimli Ay, Varlık gibi dergilerde yayınlanan şiirleri,

öyküleri ve yazıları ile tanınan Sabahattin Ali (1907-1948), toplumsal-gerçekçi

akımın öncülerindendir. Yazar, kendini Kuyucaklı Yusuf ile gösterir. Refik

Erduran (1928-) Yağmur Duası, Fakir Baykurt (1928-1999) Yılanların Öcü

romanlarıyla Türk romancılığına damga vurmuştur.

Oğuz Atay (1934-1977), en tanınmış romanı Tutunamayanlar ilk

postmodern roman kabul edilir. Nazım Hikmet (1901-1963), şiirlerinin çoğunu

sosyalist bakış açısıyla ezilen, aç, yoksul insanın sıkıntılarını anlatır; romanlar da

kaleme almıştır: Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar, Yaşamak Güzel Şey Be

Kardeşim. Postmodern yazarlar arasında yer alan Orhan Pamuk(1952-),

romanlarında genellikle aile belgeleri ve hatıralarının izleri bulunur. Orhan Pamuk

Türk romanına önemli mesafeler kazandırmış; kusurlu ve özensiz dili olmasına

karşın geniş kitlelere ulaşabilmiştir. Yazar, anı-biyografi türünde yazdığı İstanbul

adlı eseriyle Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Romanları: Benim Adım

Kırmızı, Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Beyaz Kale, Kara Kitap,

Masumiyet Müzesi, Kar, Yeni hayat

Talip Apaydın (1926-), Toplumcu-gerçekçi yazarlardan olan Apaydın,

eserlerinde köyü ve köylüyü işler; fakat bu insanları kaba ve cahil olarak tasvir eder,

köyde tek iyi insan vardır o da öğretmendir. Öğretmen, cahil ve hurafeler peşinde

koşan bu zavallıları karanlıktan aydınlığa çıkarmaktadır. Romanlarından bazıları:

Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Vatan Dediler, Ferhat ile Şirin

31

Page 42: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.4.7. Türk Cumhuriyetlerinde Roman Türk Cumhuriyetlerinde tanınmış yazarlardan Cengiz Aytmatov (1928-

2008) Kırgız ve dünya edebiyatının önde gelen sanatçılarındandır. Luis Aragon’un,

yazarın Cemile adlı romanı için söylediği " dünyanın en güzel aşk hikâyesi " sözüyle

Aytmatov dünya çapında bir üne kavuştu. Yazarın romanları: Gün Uzar Yüzyıl

Olur, Evlada Gül Sarı, Dişi Kurdun Rüyaları, Cengiz Han’a Küsen Bulut,

Kasandra Damgası, Toprak Ana, Ebedi Nişanlı

1.5. ARAPLARDA ROMAN

1.5.1. Arap Romanının Doğuşundaki Etkenler Arap romanının ortaya çıkmasındaki sebeplerin belki de en müessiri 18.

yüzyılın sonlarında Napolyon’un Mısır’a düzenlediği seferdir.0 Mısır’ın önemli

konumu, başka devletlerin iştahını kabartıyordu. Özellikle batılı devletler, Güney

Sudan’daki petrol yataklarından dolayı Mısır için planlar yapıyor, fakat bir türlü

buna cesaret edemiyordu; çünkü güçlü Osmanlı İmparatorluğu buna müsaade

etmiyordu. Zamanla Osmanlı’nın zayıflaması ve "hasta adam" konumuna düşmesi,

batılılar için bulunmaz bir fırsat oldu. Bu sebeple Napolyon, 400 gemi ve 35 bin

askeriyle 2 Temmuz 1798 tarihinde İskenderiye civarına yerleşmiş ve 23

Temmuz’da Kahire’yi işgal etmiştir.0

Fransızlar, Kahire’de bulundukları zaman diliminde(1789-1803) birtakım

ilmi ve kültürel faaliyetlerde bulundular: Napolyon Mısır’a gelirken yanında sadece

0 Şevkî Dayf, el-Edeb’ul-ʻArabî el-Muâsır, Dar’ul-Meârif, 7. baskı, Mısır, t.y., s. 1.0 Ahmet Savran, a.g.e., s. 1.

32

Page 43: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

askerler yoktu, bilim adamları ve sanatçıları da Nil’in bereketli topraklarına taşıdı.

İlk kez Araplar, batı kültürünü tanıma imkânı buldular.

Fransız askerler, eğlenceyi seviyorlar; her fırsatta bunun için imkân

yaratıyorlardı, sahneler açtılar, tiyatro oyunları sergilediler; getirdikleri matbaa ile

Fransızca iki gazeteyi, on günde bir ve dört günde bir çıkan, tab ettiler; yanlarında

getirdikleri Mısır’la ilgili kitapları, bir kütüphane oluşturarak halka arz ettiler,

laboratuarlarda deneyler gerçekleştirdiler. Her ne kadar halk, bütün bu faaliyetleri

çekinerek izlese de bazı Mısırlılar, yapılanlardan etkilenmiştir. Mesela, ileri gelen

âlimlerden Hasan el-ʻAttâr(1766-1835) kendisinin etkilendiğini gizlememiş, hatta

açıkça bunu dile getirmiştir.0

Fransızların Mısır’ı işgal etmeleri üzerine Osmanlı, 1801 yılında Mehmet

Ali Paşa komutasında bir ordu göndermiş bu sayede Mısır, 1803’te Fransızlardan

temizlenmiştir. Bu zaferden sonra Mehmet Ali Paşa 1805 yılında Mısır valiliğine

adaylığını koydu; Osmanlı ise Paşa’nın bu kararını benimsedi ve onu Mısır valisi

olarak atadı. Fakat Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın yegâne hâkimi olmak istiyordu,

bunun için bir plan yaptı ve 1811 yılında Memlük beylerine suikast düzenledi;

kutlama bahanesiyle sarayda, davet ettiği altmış dört Memlüklünün kafasını uçurdu.

Paşa’nın, bundan sonraki hedefi Osmanlı’dan bağımsız bir devlet kurmak idi; bunun

için gerekli olan kalkınma hamlelerini başlattı: Bilim ve mühendislik alanlarında

faaliyet göstermek amacıyla fakülte ve yüksek okullar açtı, yurt dışından hocalar

getirdi, Avrupa’ya burslu öğrenciler gönderdi; bunlardan ilk kafile 1813’te İtalya’ya,

daha sonraki gruplar ise Fransa’ya gönderildi. İşte, yeni edebiyat anlayışını Mısır’a

getiren, bu talebelerdir.

Batı kültürü ile tanışan bu öğrenciler, ülkelerine döndükleri vakit

tecrübelerini toplumla paylaşma yoluna gittiler; Arap edebiyatına yabancı türleri,

çeviri, adaptasyon ve deneme yoluyla Mısır halkına tanıttılar.

1.5.2. Mısır Avrupa’ya gönderilen talebelerden bu faaliyetlere giren ilk isim, Rifâ’a

Râfiʻ et- Tahtâvî (1801-1873)’dir.0Ezher mezunu olan Tahtâvî, 1826 yılında

0 Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s.4.0 Rahmi Er, a.g.e., s. 4; ayrıca bkz.: Kazım Ürün, Necip Mahfuz Toplumsal Gerçekçi Romanları, Çizgi Kitabevi, Konya, 2002; Erol Ayyıldız, Mısır Romanının Doğuşu ve Muhammed Hüseyin Heykel’in "Zeynep" Romanının Tetkiki ve Tahlili, Fatih Yayınevi, Bursa, 1992, s.1 ; Cihaner

33

Page 44: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Fransa’ya gönderilen ilk burslu öğrencilerin başında imam olarak görevliydi. 1831’e

kadar Fransa’da geçirdiği beş yıl, onun üzerinde kalıcı etkiler bıraktı. İmam olarak

gitmesine rağmen bununla yetinmemiş ve kendini geliştirmek için çaba sarfetmiştir.

Çok iyi derecede Fransızca öğrendi ve okuma faaliyetlerine girişti, Fransız

kültürünü yakından tanıdı, edebi alanda yazılmış eserleri inceledi.

Yazarın, ülkesine döndükten sonra kaleme aldığı Tahlîs’ul-İbrîz Fi

Telhîs-i Bârîs(1834) eseri, önemlidir.0 Tahtavi, bu kitapta Fransa izlenimlerini,

doğu-batı arasındaki farkları, Avrupa’nın adetlerini anlatmış; iyi yönlerini

savunmuş; kötü yönlerini eleştirmiştir. Mesela, Fransızların, koyun, keçi, kuzu, dana

ve sığır v.s. hayvanları nasıl kestiklerine dair bilgi verdiği bölümde sığır kesimini

şöyle anlatır:

من فيدوخ رأسها وسط في حديد من بمقامع فيضربونها الثيران وأما

بقاء مع النفس الثور فيقطع مرات، عدة ذلك يكررون ثم الخبط، عظم

مصريا لي خادما بعثت ولقد الضأن، ذبح من تقدم كما يذبحونه ثم الحركة،

الثيران معاملة رأى فلما عادتي، هو كما منه اشترى ما ليذبح المذبح إلى

ثورا يجعله لم حيث تعالى؛ لله ويحمد يستجير، جاء البشع األمر ذلك بمثل

. رآها التي كالثيران العذاب لذاق وإال اإلفرنج، بالد في

" Sığırlara gelince, demir tokmaklarla bunların başına vurulur. Hayvan

darbenin şiddetinden sersemler. Sonra bu işi birkaç kez daha tekrarlar. Böylece

öküz, vücudunda hala hareket görülmekle beraber can vermiş olur. Sonra onu keçi

keserken yaptıkları gibi, boğazından keserler. Ben Mısırlı bir hizmetçimin satın

aldığı bir hayvanı benim âdetime göre kesmesi için mezbahaya göndermiştim.

Hizmetçim orada sığırlara yapılan kötü muameleyi görünce, kendisini bu Frenk

diyarında öküz olarak yaratmadığı için Allah’a hamd ederek geri geldi."0

Tahtâvi ve diğer burslu talebelerin modern Arap edebiyatına katkıları daha

çok çeviri alanında olmuştur. 1835 yılında Tahtâvî’nin önerisiyle Medreset’ul-

Elsun kurulmuş ve başına kendisi geçirilmiştir. Bu Kurum, 1842’de çeviri

faaliyetlerine başladı, birçok eser Arapçaya kazandırıldı. Arap edebiyatında ilk Akçay," Rifâʻa er-Râfiʻ el-Tahtâvî (Hayatı, Edebi Kişiliği ve Toplumsal Konulardaki Düşünceleri", Gazi Üni., SBE., YKT., Ankara, 1992, s. 5-28.0 Yazarın hayatı ve kitabı hakkında bkz.:Abdurrahman Demircan, "Arap Edebiyatında Seyahatname Türü ve Seyahatnameler", Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2010, s. 97.0Rifâʻa Râfîʻ et-Tahtâvî, Tahlîsu’l-İbrîz Fî Telhîs-i Bârîz, Kelimat Arabia Kahire, 2011, s.124-125.

34

Page 45: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

roman, Muhammed Hüseyin Heykel (1880-1956)’in 1914’de basılan Zeynep adlı

eseridir.0Fakat romandan önce ne vardı? Biraz buna değinmek lazım. Malum olduğu

üzere Arap kültürü çok derin ve köklüdür.

Bundan önce makâme denilen bir anlatı vardı. Bu türü, hayali bir

kahramanın başından geçen olayların hayali bir hikâyeci tarafından dile getirildiği

kısa hikâyeler serisinden (makâmât) meydana gelen edebi tür ve bu konuda yazıların

ortak adı olarak tanımlayabiliriz. Bu kelime, sözlükte "ayakta durmak" anlamına

gelir. Emeviler döneminde dünyaya rağbet göstermeyen bazı zahitler, hükümdarlara

yaklaşıp nasihat edebilmek için yollar aradılar; zamanla bulundukları meclislerde

onlarla sohbet etme imkânı buldular. Padişahlara öğüt verme fırsatını yakalayan bu

kişiler, ayetten hadisten nakiller yaptılar; bunların içini kelâmı kibarlarla, şiirler,

darbı meseller ve hikâyelerle doldurup süslediler. İşte böylece bu tür; halifeler,

vezirler, valiler huzurunda yapılan zühd ve takva hitabeleri olarak "huzurda duruş;

huzur konuşması" anlamını kazandı.0

Makâmeler, gün geçtikçe nasihat ve vaaz özelliğini kaybedip eğitici ve

öğretici yönü ağır basan, aynı zamanda içinde eğlence öğesi de barındıran bir dilenci

edebiyatı haline geldi ve kitaplarda yerini aldı. Bu türün hayali bir râvisi ve dilenci

suretinde hayali bir kahramanı vardır. Bunu yeni şekliyle ilk kez başlatan

Bediüzzaman el-Hemedâni (ö.398/1008)’dir.0 Bir asır sonra gelen Hariri, makâme

türünü daha da geliştirip ileriye taşımıştır. Hemedânî’nin râvisi, İsâ b. Hişam,

kahramanı Ebu’l-Feth el-İskenderî; Harîrî’nin ravisi hâris b. Hemmâm,

kahramanı da Ebu Zeyd es-Sürûcî’dir.0

Makâme türü eserlerin telifi 19. ve 20. yüzyılda da yoğun bir şekilde

devam etmiştir. Lübnanlı Nâsıf el-Yazıcî 1856 yılında neşrettiği Mecma’ul-

Bahreyn adlı eserinde ravisi Süheyl b. Abbâd, kahramanı Meymûn b. hazzân’dır.

0 Yazarın hayatı ve "Zeynep" romanı için: Mustafa Köse, "Muhammed Hüseyin Heykel ve Görüşleri", Atatürk Üni., SBE., YKT., Erzurum, 2002 ; Erol Ayyıldız, a.g.e ; roman hakkında bkz.: Hannâ el-Fâhûrî, el- Câmiʻ Fî Târîh’il-Edeb’il-ʻArabî, Dâr’ul-Cîl, Beyrut, 1986, s. 26 ; ʻAbdu’l Muhsin Tâhâ Bedr, Tatavvur’ur-Rivâyet’il-ʻArabiyyi’l-Hadîs, Dâru’l-Meârif, Kahire, t.y., s. 3; Ahmet Şevkî, el-Edeb’ul-Arabiyyu’l-Hadîs fi Mısr, Dâru’l-Meârif, t.y., Kahire, s. 270.0 Geniş bilgi için: Erol Ayyıldız, "Makâme", DİA, c. xxvıı, Ankara, 2008, s. 417-419.0 Hayatı için: Nevzat Âşık," Bediüzzeman el-Hemedânî", DİA, c.v, s. 328; Makâmâtı Ebi’l-Fazl el-Hemezânî, şerh: Muhammed Muhyiddin, Mektebetu’l-Ezheriyye, Kahire, 1923, s. 5; Hüseyin Yazıcı, The Short Story İn Modern Arabic Literature, Cairo, 2004, s. 21.0 Harîrî, eserleri ve makâmenin doğuşu hakkında bkz.: Sıtkı Gülle, " el-Harîrî Hayatı, Arap Dili ve Edebiyatına Dair Çalışmaları", İstanbul Üni., SBE., DKT., İstanbul, 1995.

35

Page 46: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Yine Fâris eş-Şidyak, Ahmet Şevkî makame türünün modern temsilcileri olmuştur.

Bu eserler; romanla makâme arasında, romana yakın bir yerde dururlar.

Rifâʻa Râfiʻ et-Tahtâvi’nin bizzat kendisinin çevirdiği Fenelon’un Telemak adlı

eseri milat sayılır.0 Muhtemelen bu eser, Arap edebiyatında Fransızca’dan çevrilen

ilk roman niteliği taşımaktadır. Kitap, Mevâki’ul-Eflâk Fi Vakâ’iʻ Telimâk adıyla

1867 yılında Beyrut’ta basılmış.

Daha sonra Ali Mübarek’in (1823-1893) yazdığı dört ciltlik eseri

ʻAlemu’d-Dîn gelir.0 Yazar, burada Mısırlı bir din âlimi ile bir İngilizin yaptığı

yolculuğu kullanarak doğu ile batı toplumu arasında karşılaştırmaya gider; bunu

yaparken okuyucuya bilgi vermek maksatlı tarih, coğrafya gibi pozitif ilimlerde

malumatlar aktarır.

Romana giden yolda Muhammed Muveylihî (1858-1930)’nin çalışması

Hadîs İsâ b. Hişâm önemli bir kilometre taşıdır; babasıyla beraber çıkardığı

Misbâhu’ş-Şark adlı gazetede, Kasım 1898’den Mart 1902’ye kadar, yakın tarihte

Mısır’ın başından geçen olayları Fetre mine’z-Zamân başlığı altında yayımlamıştır.

Muveylihî, tefrika edilen bu eseri 1907 yılında bir kitapta toplayarak Hadîs Îsâ b.

Hişâm adıyla neşretti.0

Kitabın kısaca özeti şöyledir: Râvî Îsâ b. Hişâm, mezarından çıkan Mehmet

Ali Paşa zamanında yaşamış bir Türk paşası ile karşılaşır. Birlikte Paşa’nın

ölümünden elli yıl sonraki Mısır’ın problemlerini, tutarsızlıklarını ve hayatın

cilvelerini tartışırlar. Böylece, Muveylihî kendi zamanının çarpık yönlerini birbiri

ardınca dile getirir, canlı diyaloglarla tasvir ederek geçmişle mukayese yolunu tutar;

yanlışlıkları, ince bir dille eleştirerek ele alır.

Muveylihî’den sonra önemli şahıslardan birisi hiç şüphesiz çağdaş Mısır

edebiyatında "Nil Şairi" lakabı ile bilinen Muhammed Hafız İbrahim (1872-

1932)’dir. Yazarın, roman türü bir eser yazmaya girişmesi Muveylihî’nin halk

tarafından gördüğü teveccüh sayesinde olmuştur. Aslında Hafız, bir şairdir ve

yazdığı tek eser, Leyâl-i Satîh adlı çalışmasıdır(1906).0Burada yazar, toplumun

sıkıntılı yönlerini ele almakta, fikirlerini Cahiliye döneminde yaşamış olan bilge 0 Erol Ayyıldız, a.g.e., s. 4.0 Ali Paşa Mübârek, Alemüddîn, İskenderiye,1882.0 Jacob M. Landau, Modern Arap Edebiyatı Tarihi (20. yüzyıl), çev.:Bedrettin Aytaç, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s. 26 ; Muhammed el-Müveylîhî, Hadîs ‘îsâ b. Hişâm ev Fetre Min’ez-Zemân, Kelimât Arabiyye, Kahire, 2013; Hüseyin Yazıcı, a.g.e., s. 31.

36

Page 47: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Kâhin Satîh ve oğlunun görüşleriymiş gibi anlatmaktadır; ravi, burada Nil’in

çocuklarından birisi olarak yer alıyor. Eser, Muveylihi’nin çalışmasını andırıyor ve

makâme türüne benziyor. Romanın kısaca özeti şudur: Umutsuz bir şairin Nil

kenarına gitmesi ve orada Allah’ı zikreden bir ses işitmesi; "Belki bir teselli

bulurum." diyerek sese doğru yönelmesiyle olaylar gelişir. Gelip gördüğünde o sesin

bir kâhine ait olduğu öğrenir, yanına oturur ve gece boyu sohbet ederler. İkinci gece

şair, tekrar kâhin ile buluşmak üzere çıkar, giderken yolda bir adamla karşılaşır;

adamcağız, başını öne eğmiş kara kara düşünmektedir. Adam, kendisine " Mısırlı

kadını peçeden kurtarmak istediğini, fakat hiç kimsenin kendisine yardımcı

olmadığından bahseder." Böylece şair, adamla beraber Satih’a giderler ve bu konuyu

kâhinin önünde tartışırlar. Her gece şairin yanındaki şahıs ve tartışılan konu değişir.

Yedinci gece, beklenmedik bir şey olur, Satîh ölür. Kâhin, vefatı sırasında oğluna

şairi bırakmamasını vasiyet etmiştir.

Benzer çalışmalar, Muhammed Lutfî Cum’a(1886-1952)0, Abdullah

Fikrî (1834-1890), Mısır’ın ilk kadın yazarlarından biri olan Aişe et-Teymûriyye

(1840-1902), Ahmet Şevkî (1869-1932), Muhammed Ferîd Vecdî (1885-

1954)’den de gelmiştir. Bu eserler, romana geçiş sürecinde edebiyata önemli katkılar

sunar.

19.yüzyılın başlarında tarihi roman yazarı Corcî Zeydân’ı(1861-1914)

görmekteyiz. Yazar, yirmi iki adet tarihi roman kaleme almıştır.0 Onun tarihi roman

yazmaktan maksadı, okuyucunun bıkmadan tarihi bilgilere ulaşmasıdır; yoksa edebi

bir roman arzusu Zeydân’da yoktur. İlk romanı Fetâtu’l-Gassân (1898), son

romanları Muhammed Ali (1907) ve el-İnkılâbu’l-Osmânî (1911)’dir. Yazar,

eserlerini kaleme alırken tarihi gerçeklere sıkı sıkıya bağlıdır, yeri geldiğinde

kaynak belirmekten geri durmaz.

0Geniş bilgi için: M. Fuat Bilgiç, "Tâhâ Hüseyin ‘ el-Va’d’ul-Hak’ Adlı Eserinin Eleştirisi", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2008, s. 4 ; Erol Ayyıldız, a.g.e., s.49 ; Rahmi Er, a.g.e., s. 54 ; kazım Ürün, a.g.e., s. 28 ; Şair’in-Nîl Muhammed Hafız İbrahîm, Leyâlî Satîh, Kelimat Arabiyye, Kahire, 2011.0 Yazar, realist roman yazma zamanının geldiğini belirterek Fî Vâdi’l-Humûm(1905) eserini kaleme alan ilk mısırlıdır. Kitabın önsözünde romantizm ve realizm hakkında bilgi verdikten sonra romanın gerçek olaylara dayandığı izlenimini vermek için üç ay Kahire’de dolaşıp gördüklerini not ettiğini belirtmiştir. Bkz.: Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s.72.0 Hayatı için bkz.: Şevkî Ebu Halîl, Corcî Zeydân Fi’l-Mîzân, Daru’l-Fikra, 3. baskı, Dımeşk, 1981, s. 15.

37

Page 48: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Corcî Zeydân’ın yolundan giden Nesib Bey, üç ciltlik Hafâyâ Mısr

(1901) ve Farah Antûn (1874-1922) Urşelîmu’l-Cedîde (1903) eserlerini yazar.

Farah Antûn, şahsi duygularını romana katmaktan çekinmez, Kudüs’un

Müslümanların eline geçmesini hazmedemez, üzüntüsünü dile getirmek amacıyla

romanın bütün kahramanlarını öldürür.

Farah Antûn, batı medeniyeti ve kültürünün olduğu gibi alınması ve

benimsenmesini savunmuş, bu görüşlerini çıkarmakta olduğu el-Cami’a dergisinde

yayınlamak suretiyle de bu işin öncülüğünü yapmıştır; Üç Şehir adlı eseri, kendi

ifadesi ile ,"Para, ilim ve din arasındaki ilişkilere dair felsefi ve içtimai bir

araştırmadır."

Üç şehir romanının konusu kısaca şöyle: Kuvvet ve şiddet üzerine bina

edildiği ve içlerinde zayıfların hakları çiğnendiği için eski medeniyetleri sevmeyen

bir genç, üç şehir içerisinde bir seyahate çıkar. Bunlar; din, ilim ve mal şehirleridir.

Delikanlı, yolculuğu esnasında görür ki, mal şehri gürültü ve patırtı ile doludur, ilim

şehri sakin ve huzurludur. Din şehri ise, ne mal şehri kadar gürültülü, ne de ilim

şehri kadar sakindir.0

Farah Antûn’un diğer bir çalışması el-Vahş el-Vahş el-Vahş; kitabın 11.

bölüm adıdır.0Bu bölüm şöyle özetlenebilir: İki arkadaş avlanmak için dağın yolunu

tutar, gördükleri bir kurdun peşine düşerler. Derken etrafı sis bulutu kaplar, önlerini

göremez olurlar yürürken uçurumdan yuvarlanırlar. İri yarı, tüylü bir mahluk bunları

bulur ve " vahşet vahşet vahşet" diye bağırır. İki arkadaşın nefesi kesilir, oldukları

yerde donakalırlar. Sonrasında çıkardığı sesten bunun bir insan olduğunu anlarlar;

üşümüş ve karınları acıkmıştır; adamdan yemek isterler. Korkunç görünüşlü adam,

önce arazisine izinsiz girdikleri için bunları azarlar sonra kulübesine götürerek

karınlarını doyurur ve konuşmaya başlarlar… İki arkadaştan biri, ihtiyara "Bu

memleketi nasıl bu kadar güzelleştirdin. Krallar bu hususta aciz kaldılar." diye sorar.

Bunun üzerine adam öfkelenir, " Yazıklar olsun onlara! Eğer, en kötü kral dahi şu

yaptığım şeyleri yapmış olsaydı orada hiçbir kötülük olmazdı, buraya yerleştiğimde

kendime sordum, ʻ Kötülüğün kaynağı nedir?ʻ Sonunda; bunun, insanın içindeki

0 Erol Ayyıldız, a.g.e., s.65 ; ayrıca bkz.: Farah Antûn, el-Mudun’us-Selâse, Kelimat Arabiyye, Kahire, 2012.0 Farah Antûn, el-Vahş el-Vahş el-Vahş, Kelimat Arabiyye, Kahire, 2014, 11.bölüm.

38

Page 49: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

vahşi taraf olduğunu gördüm…" diyerek karşılıklı şekilde konuşmalarına devam

ederler.

Yazarın bu iki eserinde roman yönünden belirginlik yoktur; fakat içerdiği

sosyalist fikirler büyük yankı yapmıştır. Yüzyılın başında böyle düşünceleri, kabule

müsait olmayan bir toplumda müellifin dile getirebilmesi ilginçtir.

19. yüzyılın sonlarına doğru eğlendirici romanlarda patlama olur. Bunlar,

Fransızcadan, İtalyancadan ve İngilizceden alelusul yapılan çevirilerdir. Bu zaman

diliminde edebi eserlerin çevirisi geri plana atılmıştır. Seviyesi düşük romanlar;

gazete patronlarının isteği, halkın bilgi seviyesinin düşüklüğü ve çeviri yapanların

dile hâkim olmaması gibi nedenlerden piyasada çoğalmıştır.

Tarihi roman çevirilerinde ilk sırayı Alexandre Dumas ve Walter Scott’ın

eserleri almaktadır. Dumas’ın Üç Silahşörler, Necîb haddâd tarafından 1888’de el-

Fursânu’s-Selâse adıyla çevirildi0; yine Monte Cristo Kontu 1871’de Bişâra

Şedîd tarafından Arap edebiyatına kazandırıldı. Ayrıca Victor Hugo’un Sefilleri,

Tolstoy’un Diriliş adlı romanları okuyucu ile buluşmuş, fakat yapılan tercümelerin

yetersizliği yüzünden bu önemli eserlere ilgi beklenenden az olmuştur.

Tercümelerin yetkinsizliği hususunda şunları da söylemek yerinde olur:

Çeviri yapılırken, mütercim asıl metne sadık kalmıyor, eserde büyük oynamalar

yapılıyordu; başlıklar değişiyor, bölümler atlanıyor, romana ait olmayan unsurlar

katılıyor, bazı çevirmenler yaptığı çeviriyi kendisi yazmış gibi gösteriyor hatta belki

de en vahimi, olayları ters gösteriyordu. Mesela, Tanyus ‘Abduh Hamlet

çevirisinde Hamlet’in Laertes tarafından öldürülmesine razı gelmemiş ve Hamlet’i

hayatta bırakmıştır.0

Eğlendirici telif romanlarında dikkatimizi çeken bir husus önemlidir:

Yazarlar, kahramanlarını gelmesi muhtemel tepkiler nedeniyle yurt dışından seçiyor.

Çünkü yaşanan aşklar ve o malum hareketler Arapların adet, gelenek ve

görenekleriyle uyuşmuyor. Romancılar da haliyle zamanı ve mekânı değiştiriyor ya

da romanın kahramanları gayri Müslimler arasından seçiliyor; isimler, yabancı

isimler oluyordu. Örneğin, Hüseyin Riyâd el-Fetâtu’l-Yâbâniyye, Nikûlâ Haddâd

0Bu eser; "Rivâye" kelimesi, yani "roman" içerisinde geçen ilk çalışmalardandır.Bkz.; Rahmi Er, "Roman", DİA, XXXV, İstanbul, 2008.0 Rahmi Er, " Mısır Tiyatrosu", a.g.m., s.111.

39

Page 50: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

es-Sadîku’l-Mechûl, Muhammed Mes’ud Gâdetu’l-Ehrâm, Ya’kûb Sarrûf

Fetâtu Mısr, yukarıda saydığımız özellikleri ihtiva etmektedir.

Modern Arap romanına aşk unsurlarının girmesi ilk kez Mahmûd Hayret

ile olmuştur. Yazar, Fetâtu’r-Rîfiyye adlı romanı ile köylü bir kız ve paşa oğlu

arasında geçen aşkı irdelemiştir.

Edebi Arap romanına katkıları yadsınamaz yazarlar arasında Mustafâ

Lutfî el-Menfalûtî(1876-1924), önemli noktada durur.0Yazar, toplumun çarpık

yönlerinden hareketle yazdığı ve çeşitli periyodlarda yayımladığı gözlemlerini ve

kısa hikâyelerini en-Nazarât (1910) ve el-‘Abarât (1915) adlı iki eserde topladı.

Yazarın hikâye türündeki bu yazıları modern Mısır edebiyatında hikâye sanatının ilk

denemeleri kabul edilir. El-‘Abarât, duygu yüklü ve romantik unsurları ihtiva eder,

adından da anlaşılacağı gibi. Tevfîk el-Hakîm’in ifadesine göre, o dönemde

tiyatroda rolünü oynarken gerçekten ağlayan, gözyaşları döken mahzun sesli

Abdurrahman Ruşdî ve duygu yüklü hikâyeleri ile Menfalûtî, okuyucu ve

izleyicilerde akıtacak gözyaşı bırakmıyordu.

İlk hikâye denemelerinden biri olan Ke’su’l-Ûlâ’da bir kadeh şarap

içmeyi kendine mübah gören, bundan dolayı da bütün hayatı altüst olan bir adamın

hikâyesini anlatır bize yazar. Bu adam; içkinin mutluluk, sağlık, konuşkanlık ve

cesaret kazandırdığı şeklindeki dört yararı olduğunu duyup "Bir kadehten bir şey

olmaz. "diyerek kadehi kafaya diker, fakat sonra içkinin müptelası olur; içkinin dört

yararı yerine dört zararını görür: Fakirlik, hastalık, çöküntü ve cinnet hali adamın

yakasına yapışır.

Hâviye adlı hikâyesinde, kumar oynayan şarap içen bir kocanın ailesine

verdiği zarardan bahseder Menfelûtî.0Yazar, bu hikâyelerle insanlara kötü

alışkanlıkların zararlarını anlatmak istemekte ve onları faydalı işlere kanalize

etmeye çalışmaktadır; eserinin başında yazdığı şu cümleler son derece çarpıcıdır:

0 Daha geniş bilgi için: Ahmed el-İskerî ve arkadaşları, el-Mufassal Fî Târîhi’l-Edebi’l-‘Arabî, Dâru İhyâu’l-‘Ulûm, Beyrut, 1.baskı, 1994, s. 604; Hannâ el-Fâhûrî, a.g.e., s.200 ; Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s.66 ; Jacob M. Landau, a.g.e., s. 11; Kazım Ürün, a.g.e., s. 33 ; Ahmet Savran, a.g.e., s. 173 ; Yasemin Kozakoğlu, "Necip Mahfuz’un es-Sülasiyye (Üçleme), Adlı Eserinde Kadın Figürü", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2010, s. 4 ; İsmail Gündüz,"Necip mahfuz’un Hammârtu’l-Kıttıl-Esved Adlı Eserinin İncelenmesi", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2008, s.2 ; www .yabeyrouth .com/pages/index811.htm (e.t.:5.2.2014); Hüseyin Yazıcı, a.g.e., 30.0 el-‘Abarât, Daru’l-Hude’l-Vataniyye, Beyrut, t.y., s. 71.

40

Page 51: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

يمحو ان مثلي باءس استطاعة في ليس و ، كثير الدنيا في األشقياء

العبرات هذه ايديهم بين أسكب ان من اقل فال شقاءهم و بؤسهم من شيا

سلوى و تعزية عليهم بكاءي في يجدون ان علهم ، "Dünyada birçok bahtsız insan var; benim gibi bir zavallının da onların

dertlerini ve kederlerini silip yok etmek için elinden hiçbir şey gelmiyor. Fakat en

azından, karşılarına geçip gözyaşlarımı akıtabilirim; belki de ağlayıp gözyaşı

dökmem, onlar için bir rahatlama ve teselli olur."0

Menfelûtî, hikâyelerinde hep "benli bir anlatım" tercih eder, bu da

okuyucu üzerinde bir tesir bırakır; insanların gönlüne hitap eder. Dili son derece

sağlam ve akıcıdır. Yazar, bu haliyle kendinden sonra gelen aydınlara bir kapı

aralamış sayılabilir. Sonraki yazarlar, Menfelûtî’den etkilenmiş ve eserlerini

okumadan geçmemişlerdir. Necib Mahfuz’un da aralarında bulunduğu bu yazarlar,

ağlayarak okudukları ve taklit ettikleri eserleriyle edebiyata âşık olmuşlardır. Mehcer0 edebiyatının önde gelen temsilcilerinden Cibrân Halîl Cibrân

(1883-1931), romana giden yolda önemli eserler verir: Kaleme aldığı el-Ecnihatu’l-

Mükessera, el-Ervâhu’l-Mütemerride ve el-‘Avâsıf; onun daha çok duygusal ve

sosyal konuları içeren çalışmalarıdır. Yazar, aslen Lübnanlı olup 12 yaşında

annesiyle Amerika’ya göç etmiştir. Cibrân; Arap, Fransız ve Anglo-Amerikan

kültürünü öğrenmiş bir yazardır, aynı zamanda üç dilde kalemini raharlıkla

oynatabilir; Hz. Muhammed ve Hz. İsa’ya ait çalışmalarını İngilizce yazmış,

başkaları bu eserleri Arapçaya çevirmiştir.0Eleştirmenlere göre Cibrân, hür insan

ruhunu temsil eden ilk Arap sembolistlerden biridir.

Menfelûti’nin makâmelerinde olduğu gibi Cibrân’ın yazılarında da çağdaş

dünyanın tehlikeli ortamındaki sosyal adaletsizlik manzarası zamanın hikâye ve

roman edebiyatının tipik bir görünümüdür. Hikâyede insanların işlediği günah ve

suç, duyduğu üzüntü ve keder geleneksel İslami düşüncede olduğu gibi Tanrı’ya

0 el-‘Abarât’ın giriş bölümüne bakınız.0 Mehcer edebiyatı için bkz.: Hüseyin Yazıcı, "Mehcer Edebiyatı", DİA, XXXVIII, Ankara, 2008, s. 364 ; Jacob M. Landau, a.g.e., s. 82 ; Erdinç Doğru," Mehcer Edebiyatı ve Arap Edebiyatına etkisi", Gazi Üni., SBE., YKT., Ankara, 1998 ; Şener Şahin, "Emin er-Reyhânî ve Mehcer Edebiyatı’ndaki Yeri", Uludağ Üni., SBE., DKT., Bursa, 2005 ; Züleyha Sayın, " Emin er-Reyhanî’nin Lübnan Arap Edebiyatındaki Yeri ve Cihân adlı Romanının İncelenmesi", İstanbul Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2010.0 Ahmet Savran, a.g.e., s.161.

41

Page 52: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

karşı işlenmiş bir isyandan değil, toplumdaki sosyal adaletsizliğin meyveleri olarak

gösterilmiştir.

Gerçek roman özelliği taşıyan fakat meşhur olamamış Mahmûd Tâhir

Hakkı’nın ‘Azrâ Dinşevây (1906) adlı yapıtı, hikâyesini gerçek bir olaydan alır.

Olay kısaca şöyle cereyan eder: Bir grup İngiliz subay, Dinşevey köyünde güvercin

avına çıkar. Bu sırada köylüler, askerleri takip etmektedir, subaylar bunu fark edip

köylüler üzerine ateş açarlar. Çıkan arbedede bir subay ölür, çıkan yangında ekin

tarlaları alev alır, tarlada bulunan bir kadın yanarak can verir. O zaman Mısır valisi

olan Lord Cromer, bu hadise üzerine suçluların cezalandırılmasını emreder.

Göstermelik bir mahkeme ile bazı köylüler, idam edilir; bazıları hapis cezasına

çarptırılır.

Yazar, romanı telif ederken sadece bu olayla yetinmemiş araya bir de aşk

hikâyesi sıkıştırmıştır. Minber gazetesinde tefrika edilen bu eserin özelliği,

müellifin, diyaloglarda halk dilini kullanmış olmasıdır; bu yönüyle roman, Ya’kûp

Sarrûf’un Fetât Mısr (1905)’tan sonra ikinci sırada yer alır.0

Zaman, mekân, vaka, tez gibi roman Öğelerini bünyesinde barındıran

gerçek anlamda ilk Mısır romanı, içinde realist, romantik, sosyal, psikolojik, trajik

ve Pastoral unsurlar bulunan Muhammed Hüseyin Heykel’in Zeynep adlı

romanıdır.0

Zeynep romanı, istemediği bir kişiyle anne-babasının zoruyla evlendirilen

bir genç kızın, hüzünlü hikâyesidir. Zeynep, istemediği halde Hasan adlı bir gençle

evlendirilir; oysa kız, İbrahim’i sevmektedir. İbrahim, asker olarak Sudan’a gider.

Zeynep’in içindeki kor alev gün geçtikçe onu perişan etmekte; kızcağız, için için

yanmakta, mum gibi erimektedir; sırrını kimseye açamaz. Hasan, kocası, iyi bir

insandır ve Zeynep’e anlayışla yaklaşmaktadır, Fakat gönlü ferman dinlemez,

sürekli İbrahim’i düşünmektedir; artık iyice zayıflamış, bir deri kemik kalmıştır.

Zeynep’te evdeki günlük işleri yaparken halsizlik oluşur; birazcık çalışsa elinin

ayağının dermanı kesilir; hafif hafif öksürmeler başlar. Zeynep, üzüntüsünden yavaş

yavaş ince hastalığın pençesine düşmektedir. Evdekiler, onun soğuk aldığını ve 0 Yazarın kitabı telif etme sebebi ve Denşuvây olayı için bkz.: Mahmûd Tâhir hakkî, ‘Azrâ Denşuvây, y.y., y.t., 1. baskı, s. 1-7.0 A. Kazım Ürün, a.g.e., s. 36-40 ; geniş bilgi için bkz.: Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s. 77-89 ; Ahmet Savran, a.g.e., s.169 ; Jacob M. Landau, a.g.e., s.24-26 ; Erol Ayyıldız, a.g.e. ; M. Fuat Bilgiç, a.g.e. ; Mustafa Köse, a.g.e. ; Abdulmuhsin Tâhâ Bedr, a.g.e., s.322-339.

42

Page 53: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

nazara geldiğini düşünür, doktora götürmezler; kurşun döker ve okuyup üfleme

yaparlar. Ne var ki, yapılan tılsımlar ve okumalar bir fayda vermez; Zeynep’in

hastalığı iyice artmaktadır. Nihayet Hasan, anne-babasının ayak diremelerine

aldırmaz, kasabadan doktor getirtir. Doktor, Zeynep’i baştan aşağı muayene eder;

kadın, derin hastalığa yakalanmış ve hastalık, oldukça ilerlemiştir; yapacak bir şey

yoktur. Doktor hastayla yalnız kalmak ister; herkesi dışarı çıkarır; kadına bazı

sorular sorar, dermansız derdinin sebebini öğrenmek ister. Fakat doktorun bütün

bütün ısrarına rağmen Zeynep; içini kora çeviren, yakıp kavuran şeyi açıklamaz.

Romanın sonu gerçekten çok acıklıdır, Zeynep’in ölümü ile hadiseler son

bulur. Bu acıklı, iç parçalayan sahneyi iyi anlamamız için Arapça aslından verelim:

ثم دما، و صديدا محمال السعال عاودها حتى غرفتها الى تصل لم و

بكالم تهذي ألخر حين من جعلت و نفسها، عن فيها ذهلت حمى إنتابتها

و . : إبراهيم يا تنادي قواها بكل تصيح سمعتها أن أمها ارتعدت ثم متقطع

و . أنفاسها تردد ال و حتى أمها فيه تسمع لم اخرس سكون ذلك بعد عالها

و ، ناحل ووجها ، مقفلتان عيناها إذا و ، باردة هي فإذا بيدها أمسكت

األخيرين يوميها في اسمه زينب رددت الذي الموت علمات كل عليها

اليأس . من بشيء لمعتا و األم عينا أبرقت المريع المنظر هذا وأمام مرات

... إلى : . . خرت ثم ؟ زينب يا زينب صارخة ابنتها بيدي ممسكة انقضت ثم ،

.. ! الفناء لجج في الغارقة جانب إلى وحدتها في و المنهد كالجبل جانبها

خالص : ! همستفلما ، النهار عمل من راجعة الثانية ابنتها الساعة تلك في دخلت

و ، ترتعش خاءفة الحاءط جانب إلى جلست اليأس من أمها فيه ما رأت

صوتها عال حتى الفضاء إلى تخرج لم و ، مكانها من انسلت لحظة في

و . ، شيئا األمر في أن فعلمت جازية أم قابلتها السلم وسط في و بالبكاء

، الجامع من أبيه مع راجعا حسن قابلها الباب عند و الغرفة، إلى أسرعت

رآها فلما ، دارهم بلغت حتى سارت و منه تخلصت لكنها و ، بيده فأمسكها

زينب : . عند بتعيط أمي بكاءها في فأجابت أصابها عما سألها أبوهاالموت عليه أرسل كانما صريعا خر حتى ذلك يسمع الرجل يكد لم و

. نظرة إليه فنظر وحده العجوز فوجد خليل دار إلى قام ثم صاعقته

؟ : ! خليل يا ماتت هي ساله ثم ولده في المفجوعيدري . . ال خليل لكن و

43

Page 54: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

قلبت التي الفانية جانبي إلى العجوزان جلس الموت غرفة في و

على . و بعد األرض على لحظة ابنتها ستبقى أن أمها على فردت ، طرفها

ما و ، عينيه من اليأس دمعة تنهمل رأسه بيديه ممسكا حسن جلس الباب

سبيال . اليوم قبل إليها عرفتفي موضوع محالوي بمنديل تأتيها أن أمها إلى زينب طلبت ثم

. آخر كانت و قلبها على ثم ، فمها على فوضعته بيدها أخذته و صندوقها

. أقفلت الليل وسط في و قبرها في معها المنديل يوضع أن لها كلمة

في يعلن العجوزين صراخ وارتفع ، سكونها أعماق إلى راحت و عينيها

موتها 0 .الفضاء " Zeynep, odasına gelir gelmez irinli ve kanlı öksürük tekrar nüksetti,

sonra sıtma nöbetine tutuldu; kendinden geçmişti, zaman zaman sayıklıyordu.

"İbrahim" diyerek var gücüyle bağırdı, annesi bunu duyunca sarsıldı, sendeledi.

Ardından Zeynep, derin bir sessizliğe gömüldü, nefes alışı bile duyulmuyordu.

Annesi, ellerini tuttu, buz gibiydi, gözleri kapalı; yüzü solgun ve bitkindi. İki gündür

sayıklayıp durduğu ölüm belirtileri üzerinde görülüyordu. Bu elim manzara

karşısında, kadının umutsuzlukla dolu gözleri, ağlamaklı idi; birden "Zeynep,

Zeynep" diye feryat ederek kızının eline yapıştı, yıkılmış dağ gibi yanına çöküverdi,

ölüm denizinin azgın dalgaları arasında kaybolup giden kızının yanında

yapayalnızdı. "Artık tamam!" diyerek fısıldadı.

Bu sırada, ikinci kızı işten gelmişti, içeri girdi; annesinin ümitsizliğini

görünce korkuyla titreyerek duvarın dibine oturdu. Sonra bir anda yerinden fırladı;

hıçkırıklar içinde ağlayarak dışarı çıktı, merdivende karşılaştığı Ümmü Câziye bir

tuhaflık olduğunu anlamıştı, hızlıca odaya girdi. Bu sırada Hasan ve babası

camiden geliyordu; kapıda Zeynep’in kız kardeşiyle karşılaşan Hasan, kızı kolundan

yakaladı, fakat o, kurtulmayı başardı; hiç durmadan koşuyordu. Kendi evlerine

geldiğinde babası ne olduğunu sordu; kız ağlıyordu, "Annem, Zeynep’in yanında

ağlıyor." dedi. Adamcağız bunu duyar duymaz yere yığıldı kaldı; sanki ölüm,

yıldırımlarını üzerine salmıştı. Ardından kalktı ve dünürü Halil’in evine gitti;

ihtiyar, tek başına oturuyordu, evladını kaybetmiş bir adamın bakışıyla sordu: " O,

öldü mü Halil?"

0 M. Hüseyin Heykel, Zeynep, Matâbi’ul-Heyeti’l-Mısriyye el-‘Âmme Li’l-Kitâb, Mısır, t.y. s. 310.

44

Page 55: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Fakat Halil bir şey bilmiyordu.

Ölüm odasında iki ihtiyar kadın, son yolculuğuna çıkmak üzere olan

mevtanın yanında oturuyordu. Zeynep, gözlerini açıp kapayarak annesine dünyada

biraz daha kalacağının işaretini verdi. Hasan; kapının yanında, başını iki elinin

arasına almış, gözlerinden çaresizliğin ve umutsuzluğun yaşları akıyordu, oysa

önceden ağlamak nedir bilmezdi.

Zeynep, annesinden sandıktaki işlemeli mendili getirmesini rica etti.

Mendili aldı, önce ağzına götürdü; sonra kalbinin üstüne koydu; son isteği, mendil

ile birlikte kabre gömülmekti. Gecenin yarısında gözlerini yumdu, ebedi ve derin

sessizliğine doğru yürüdü. İhtiyar ve biçare kadınların feryat ve figanı ile gökyüzü

yankılandı, Zeynep’in öldüğünü herkese haykırıyorlardı."0

Romandaki bu hüzünlü son, Arap okurunun alışık olduğu son değildir. Bu

yüzden Heykel, bu eserle kimi eleştirmenlere göre Alexandre Dumas’ın Kamelyalı

kadın adlı romanı çağrıştırmaktadır.

Gerçek manada Mısır’a ait ilk yerli roman sayılan ve 1914 yılında I.

Dünya Savaşı arifesinde neşredilen Zeynep romanı, Heykel tarafından 1910 yılının

Nisan ayında Paris’te yazılmaya başlanmış ve 1911 yılının Mart ayında bitirilmiştir.

Romanın büyük bir kısmı Paris’te, diğer bölümleri ise Londra ve Cenevre’de

yazılmıştır.

Heykel, bu eseri ile daim iftihar ediyor; kitabın Mısır’da bir çığır açacağını

söylüyordu. Fakat 1912 yılında ülkesine dönüp avukatlık yapmaya başlayınca

düşüncesi değişti, romanı yayınlamak hususunda tereddüde düştü. Çünkü yazar,

romanın ona ne getireceğini bilmiyordu; ayrıca Mısır’da roman yazarlığı lüzumsuz

bir iş gibi algılanıyor, bu yüzden Heykel kara kara düşünüyordu; Ceride matbaasına

gittiğinde henüz ortada ne kitabın ne de yazarın ismi vardı. Kitabın baskı işlemleri

bittikten sonra "Zeynep" ismi altında kitap neşredildi, yazarı ise müstear المصري

yani Çiftçi Bir Mısırlı olarak belirlendi. Müellif, bu ismi belirlerken terkibin فالح

ters olmasının ona göre bir anlamı vardır: "Mısırlı Bir Çiftçi" değil de "Çiftçi Bir

Mısırlı" demek arasında çok fark vardır. Böyle yapmakla köylü olmanın utanılacak

0 Yapılan çeviri, motomot değildir; hüzünlü veda ile son bulan romanı biraz daha acıklı yapmak için abartıldı. (Tâlib)

45

Page 56: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

bir şey olmadığını, bilakis şeref duyulacak bir özellik olduğunu vurgulamak

istediğini söylüyor.0

M. Hüseyin Heykel, on beş yıl sonra yapılan romanın ikinci baskısında

açıkça kendi ismini yazabilmiştir. Yazar, aslında üç baskıdan fazla düşünmüyordu;

fakat eser, beklediğinden fazla bir ilgiyle karşılandı ve neticede ondan fazla baskısı

yapıldı.0

Müellif, bu eserinde bazı toplumsal yaralara işaret etmektedir: Genç

kızların fikirleri alınmadan babaları tarafından evlendirilmesi, köylülerin cehaleti ve

batıl inançları, doktoru gereksiz görmeleri, her şeyi nazara ve sihre bağlamaları,

körü körüne şeyh kabul edilen birine bağlanmaları gibi birçok konuya yazar,

kitabında değinmektedir; bununla birlikte Heykel, romanda o günkü Mısır

toplumunda olmayan unsurları yapıtına taşımıştır. Örneğin Zeynep’in İbrahim’e âşık

olması ve tarlalarda buluşması, Hasan ile evlendikten sonra bile kasabanın pazarında

İbrahim’in elini sıkmak istemesi, köylüler arasında olacak iş değildir. Yine Hamit ile

aralarında geçen konuşmalar 1900’lü yıllardaki gerçeklerle uyuşmamaktadır; o

zamanlarda âşıklar bu derece serbest davranamazlar; toplumun adet, gelenek ve

görenekleri buna izin vermezdi; belki uzaktan göz ucuyla bir bakış mümkündü.

Birbiriyle sözleşen gençler dahi böyle hareketler sergileyemez; çünkü böyle bir

davranış tarzı onlara çok uzaktır, bunu bilmezler. Eskiden "Bir genç, kızla

bakışmış." Derlerdi. Tarlalarda dolaşmak, el sıkmak, bütün bunlar absürt şeylerdi.

Muhtemelen yazar, Zeynep romanını yazarken Fransız kültüründen etkilendi; çünkü

yukarıda saydıklarımız, daha çok batı toplumunun adetlerini andırıyor.

Küçümsenen roman türü, Zeynep’in ikinci baskısından sonra özellikle

Tâhâ Hüseyin’in(1889-1973) otobiyografisi el-Eyyâm’ın I. cildini 1929’da bir

kitap halinde yayınlamasından sonra artık entelektüeller arasında bir moda haline

gelmiştir. İbrahim Abdulkâdir el-Mâzinî’nin(1890-1949) 1931 yılında

yayımladığı İbrâhîm el-Kâtib’i Zeynep’in bir uzantısı olmakla birlikte, daha çok

el-Eyyâm’dan etkilenmiş gibidir.0

0 Bkz.: Heykel, Zeyneb, s. 8-11.0 A. Kazım Ürün, a.g.e., s. 38.0 Mâzinî’ni hayatı için bkz.: Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s.90 ; Jacob M. Landau, a.g.e., s.22 ; ayrıca romanı ve edebiyatı hususunda: Abdulmuhsin Tâhâ Bedr, a.g.e., s. 338

46

Page 57: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mâzinî, bu çalışmasında bazı geleneklere karşı çıkarken, romandaki

karakterlerin, dinî inançları bakımından Zeynep romanına göre daha özgür olduğu

görülür. İbrâhîm el-Kâtib’de İbrahim karakterinin kadınlarla olan ilişkileri,

günahkârlık duygusundan, toplumda yerleşik ahlak anlayışından hiç

etkilenmemektedir. Romanın özeti kısaca şöyle:

Eşini kaybeden bir çocuklu İbrahim, ameliyat olmak için girdiği hastanede

hemşire Mary ile tanışır. Birbirlerine âşık olurlar. İbrahim, sağlığına kavuşunca

ilişkiyi yeniden gözden geçirir ve Mary’nin evlenilecek bir kadın olmadığını görür,

onu basit bir şekilde terkeder.

İbrahim hastaneden çıktıktan sonra nekahet dönemini geçirmek üzere

teyzesinin büyük kızı Neciye’nin kocası Şeyh Ali’nin taşradaki evine gider. Orada

küçük kuzeni Şûşû ile karşılaşır ve aralarında duygusal bir ilişki başlar; fakat

İbrahim, aradaki yaş farkından dolayı Şûşû’yu kendinden soğutmak ister, ne var ki

bunda başarılı olamaz. Sonunda Şȗşȗ ile evlenmeye karar verir ve onu ablasından

ister; fakat ablası buna karşı çıkar. Onuru kırılan İbrahim, oradan ayrılır ve

Luxor’a gider. Luxor’da bir otelde Leyla adında bir kızla tanışır. Beraber yaşamaya

başlarlar. Daha sonra İbrahim, hastalanır ve durumu kötüleşir. Bunun üzerine

Leyla, İbrahim’in akrabalarına ulaşmak için onun eski, açılmamış mektuplarını

karıştırır ve Şȗşȗ ile ilişkisini öğrenir. Şeyh Ali gelip, Leyla’ya İbrahim’in Şȗşȗ’yu

sevdiğini söyler. Bunun üzerine Leyla hamile olduğu halde kendini İbrahim’den

soğutur. Bebeğini aldırmak için gittiği doktorla evlenir.

Bu roman, her ne kadar 1931’de yayımlanmış olsa da, yazarın önsözünde

verdiği bilgilerden kitabın 1925-1926 yılları arasında kaleme alındığı ve sonradan

bir kenara bırakıldığını, 1931’de baskı sırasında pek çok sayfanın kaybolması

üzerine bu kaybolan kısımları yeniden yazdığını öğreniyoruz.

el-Mâzinî’nin bu roman için yazdığı önsöz, en az roman kadar önemlidir.

Çünkü burada Heykel ve bazı diğer eleştirmenlerin, Mısır toplumsal hayatını, Mısır

romanının gelişmesi ve batı romanı yanında yerini alması önündeki engel olarak

gören anlayışlarına karşı çıkar: "Bu görüşün temelinde, aslında, romanların batı

romanı tarzında olması gerektiği şeklinde bir kanaat yatar ki, bu yanlıştır. Çünkü

her toplumun kendine özgü yaşam biçimi vardır. Batı romanı, aynı toplumda bile tek

tarz değildir. Her toplumun, kendi içindeki doğal gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan

47

Page 58: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

bir sanat anlayışı vardır. Rus sanatı İngiliz sanatından, İngiliz sanatı da Fransız,

Alman veya Amerikan sanatından farklıdır. Sonra, edebiyat türlerinden bu türde

Mısır’a özgü, kendi başına kaim, diğer toplumlardaki benzerlerinden veya

mukabillerinden bağımsız bir sanatın ortaya çıkmasına engel olan bir şey yoktur…

Kim demiş ki roman, olacaksa ya batı tarzında olur, ya da hiç olmaz diye? Sonra

kim demiş, her zaman sadece aşk üzerine kurulmalı, aşk romanın direği ve bel

kemiği olmalı diye? Dünyada aşktan başka işler yapan ya da bir kadının bir erkeği,

bir erkeğin bir kadını elde etme uğraşısı dışında bir şey için çabalayan kimse yok

mudur ki (Vurgu bana ait)? Bu sınırlama, olsa olsa histeriden ibarettir, başka bir

şey değil."( s. 9-10)0

Bu önsözden sonra okuyucu, her şeyiyle Mısır’a özgü bir roman

beklerken, büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Yazarın romanın girişinde yazdıkları, çok

geçmeden sadece teoride kalmış, uygulamaya geçirilmemiş olduğu görülür.

İkinci romanı İbrâhîm es-Sânî, birincinin devamı sayılır; fakat ilkinden

daha kötü bir şekilde yazılmış ve eleştirmenler arasında tam bir hayal kırıklığı

yaratmıştır.

Dönemin ünlü simalarından Tevfîk el-Hakîm (1902-1987) Avdet’ur-Rûh

ile bu yüzyılın ilk çeyreğinde sıradan Mısırlıların yaşamları hakkında önceki

denemelerden çok daha zengin tablolar sunar.0Roman, 1919 devriminden esinlenen

"Mısır halkının yeniden doğuşu" biçimindeki ulusal felsefenin mükemmel bir

romantik ifadesi olarak yorumlanır. Bu özelliği ve Kâhire’de oturan orta tabakadan

dar gelirli bir ailenin yaşamını konu edinmesi dolayısıyla Mısır’da günümüze dek

büyük ilgi görmüştür. Sembolizm yüklü romanın konusu şöyledir:

Öğretmen Hanefi, mühendislik fakültesinde okuyan kardeşi Abduh, evde

kalmış kız kardeşleri Zennûbe, geçici bir süre görevinden uzaklaştırılmış

amcaoğulları Yüzbaşı Selim ile üvey kardeşlerinin oğlu lise öğrencisi Muhsin ve

bunlarla hiç akrabalık bağı olmayan hizmetçi Mebrûk, Kâhire’de sıradan bir semtte

bulunan üç katlı bir evin son katında yaşamaktadırlar. Yazar tarafından "halk" diye

söz edilen bu daire sakinleri, birbirlerine o kadar tutkundur ki, evin bir odasında 0 Rahmi er, s. 99-100; Abdulmuhsin Tâhâ Bedr, s.338-339.0 Yazarın hayatı ve eseri için: Rahmi Er, s. 101; Kazım Ürün, s. 45; Sâmir Sıtkî Muhammed Musâ, " Rivâyet’us-Sîrat’iz-Zâtiyyet’i Fî Edebi Tevfîk el-Hakîm Dirâse Nakdiye Tahlîliyye", Câmia en-Necâh’ıl- Vataniyye, Kulliyye Dirâsât’ul-‘Ulyâ, YKT, Nâblûs, Fılıstîn, 2010; Otobiyografisi Sicn’ul-‘Umr, Mektebet’ul- Adâb, Kahire, t.y. ;Ahmet Şevki, ag.e., s.288.

48

Page 59: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

beraber kalmakta, bir arada yiyip içmekte, Zennûbe dışındakiler aynı odada bitişik

ranzalarda yatmaktadırlar. Hastalandıklarında, hepsi hasta olur; iyileştiklerinde

hepsi birden sıhhat bulur. Komşuları emekli asker Doktor Hilmi’nin kızı Seniyye ile

önce Muhsin arasında başlayan gönül ilişkisi, daha sonra Abduh ve Selim’e sirayet

eder; böylelikle araları açılır. Seniyye’nin bunları terk edip başka biri ile gönül

ilişkisine girmesiyle bozulan birlikleri tekrar sağlanır. Zennûbe dışındaki ailenin

bireyleri 1919 Devrimine katılır ve hepsi tutuklanır.

el-Hakîm, sembolizm yüklü bu romanda Mısır’ın birliğini savunmakta,

eserinde buna vurgu yapmaktadır; delili ise, doktorun hastalanmış halkı tedavi

etmek için hepsine aynı ilacı vermesidir.0Batıl inanç eleştirisi, bu eserde de kendini

gösterir. Romandaki Muhsin karakteri; yazarın kendisini, Tevfîk el-Hakîm’i temsil

eder. Kullanılan dil, fasihtir; diyaloglarda halk dili benimsenmiş ve mizah, ustalıkla

serpiştirilmiştir. Tasvirler, canlı ve iyi bir gözlem ürünüdür.

Tevfîk el-Hakîm, bu çalışmasıyla Arap romancılığına büyük bir katkıda

bulunmuştur. Roman, Necip Mahfuz kuşağının ürünlerine dek, kendinden önceki ve

sonraki romanlar arasında sunuş realizmini başarıyla gerçekleştirmiş romantik en

güzel romandır. Ayrıca bir ailenin portresini tam olarak vermeyi başaran ilk eserdir.

Yazarın diğer roman çalışmaları; ‘Usfûr mineş-Şark0, Yevmiyyât Nâib fi’l-Eryâf

ve Rıbât’ul-Mukaddes adlarını taşır.

Mahmûd Tâhir Lâşîn’in(1894-1954) Havvâ bilâ Âdem (1933)’i sosyal

eleştiriyi hedefleyerek okuyucuyu fakir tabakanın sorunlarıyla karşı karşıya

getirir.0Roman, öksüz ve yetim bir kız olan Havvâ’nın hikâyesini anlatır; özeti

kısaca şöyledir:

Fakir, yetim ve öksüz bir kız olan Havvâ, cahil ve geri kalmış bir çevreye

rağmen anneannesi tarafından iyi bir biçimde yetiştirilir. Orta öğrenimini tamamlar

ve yurt dışında öğrenim bursu kazanır. Fakat torpille yerine başkası gönderilir; 0 Tevfîk el-Hakîm, ‘Avdet’ur-Rûh, Matbaat’un-Nemûzeciyye, t.y., Kahire, s. 16.0 el-Hakîm, bu romanda "Edip" romanında olduğu gibi ilim için Avrupa’ya giden öğrenciler konusunu işler; doğu ile batı arasındaki tezatları gözler önüne serer. Yazar, eseri kaleme alırken Georges Duhamel’in Scenes de La Vie Future adlı çalışmasından etkilendiği söylenir. Bu eser, Tevfik el-Hakîm’in son romanıdır; bununla birlikte cinselliği ve yatak sahnelerini bütün çıplaklığıyla veren ilk romandır. Yazar, bundan sonra tiyatro alanında faaliyet göstermiştir.(Rahmi Er, Modern Mısır Romanı)0 Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s. 113; K. Ürün, Necip mahfuz ve Toplumsal Gerçekçi romanları, s. 46; yazarın hayatı ve edebiyatı için ayrıca: İbrahim ‘Ivad, el-Kısâsu Mahmûd Tâhir Lâşîn Hayatuhû ve Fennuhû, Mektebet’u Zehrâ eş-Şark, Kâhire, 2001.

49

Page 60: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

itiraz etmesine rağmen bir netice alamaz. Kendini avutmak ve teselli bulmak için

hayır cemiyetlerinde öğretmenlik yapar. Yine bu hayır cemiyetlerin birinde Feride

Hanım ile tanışır. Feride Hanım, Havvâ’dan çok hoşlanır ve kendisinden küçük

kızına piyano dersi vermesini ister. Böylece Havvâ, Feride hanımın konağına gidip

gelmeye başlar; aile, zengin ve soyludur, kızın gözleri kamaşır. Evin oğlu Remzi,

içine kapanık ve utangaç bir çocuktur. Havva, Remzi ile ilgili hayaller kurar; onunla

evlenip yüksek tabakanın bir üyesi olacaktır. Ne var ki, Remzi, kendi çevresinden

varlıklı bir ailenin kızıyla nişanlanır. Bu beklenmeyen haber, Havva’yı şok eder.

Kızcağız, üzüntüsünden hasta olur, yataklara düşer. Ninesinin "koca karı" ilaçları

da bir işe yaramaz. Remzi’nin düğün gününde sakladığı gelinliğini giyer ve zehir

içerek intihar eder.

Yazar, toplumun eğitimsiz kesimlerinde hâkim olan bir takım batıl

inançlardan başlayarak, üst sınıfın alt tabaka insanlarına iyi imkânlardan yararlanma

fırsatı vermemesi, onları hakir görmesi, eğitim sisteminin çarpıklığı gibi konularda

eleştiriler getirir; entelektüellerin geleneklerden kopmasını ve düştüğü bunalımlarını

irdeler.

Romanın üslûbu hızlı ve çarpıcıdır, diyaloglar halk dilinde başarılı ve

fonksiyoneldir. Karakterler, son derece uyumludur.

Lâşîn, 1920’li yılların başlarında modern düşünceli bazı genç yazarlar

tarafından kurulan Medreset’ul-Hadîse’nin en hareketli temsilcilerinden birdir. Bu

grup, başta çeviriler yoluyla tanıdıkları Rus yazarları Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin,

Gogol, Çehov, Turgenyev hatta Gorki olmak üzere 19. yüzyıl İngiliz ve Fransız

roman ve hikâye yazarlarının eserlerine büyük önem atfederek, Mısır’da sağlam bir

hikâye geleneği oluşturmayı, modern ve gerçekçi bir edebiyat yaratmayı

hedeflemiştir. 1925 yılı Nisan ayının Perşembe akşamı Lâşîn’in evinde bir araya

gelen ekol üyeleri, Fecir adında bir gazete çıkartma, gazeteyi ve ekol üyelerinin

eserlerini basmak için de bir matbaa kurma kararı aldılar. 1925-1927 yılları arasında

bu gazetede hem kendi eserlerini hem de hayran oldukları batılı yazarlardan

yaptıkları çevirileri yayımladılar.

Medreset’ul-Hadîse’nin0 önemli temsilcilerinden biri de hikâye alanında

ün kazanmış olan Mahmûd Teymûr(1894-1973)’dur. el- Atlâl, Nidâu’l-Mechûl, 0 Medreset’ul-Hadîse için: Hüseyin Yazıcı, a.g.e., s.35.

50

Page 61: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Selvâ fi Mehebbi’r-Rîh0, Cleopatra fi Hân Halîlî, Şumrûh, İle’l-Likâ Eyyuhe’l-

Hubb, el-Mesâbîh’uz-Zurek adlarında yedi roman kaleme almıştır.0 Yirmi yedi

yaşında ölen ve kendisinden iki yaş büyük olan ağabeyi Muhammed Teymûr, Fi’l-

Kıtâr adlı öyküsüyle Arap edebiyatında ilk kısa hikâye yazarı kabul edilir.

el-Atlâl adlı romanda yazar, zengin bir aileye mensup genç delikanlının

aile, çevre ve çeşitli sosyal şartların etkisiyle nasıl bozulduğunu ve hayatının nasıl

harabeye dönüştüğünü anlatır.

Bu romanıyla Teymur, ailenin ve çevrenin birey üzerindeki etkisini ve

bireyi ne denli davranış bozukluğu içerisine itebileceğini anlatmaktadır. Eserde,

kadınlar nisbeten özgürdür; ancak bu aşamada Teymur, genç kızların özgür

oldukları zaman kendilerini iyi bir son beklemediğini ima eder gibidir. Sami’nin

gerek Tehânî ile gerekse Fethiye ile sık sık baş başa olması, açık alanlarda

öpüşmeleri, Sami ile ilişkiye girmeleri, onların toplumda yerleşik töreleri ve din

yasaklarını umursamadıklarını gösterir. Yazarın diğer bir eleştirisi; kadınların,

işledikleri günahın vebalini fazlasıyla çekerken erkeğe bir şey olmamasıdır; bu

durumda kadın, ahlaksızlık damgası yerken, erkek adeta taltif edilir, toplum

tarafından hiçbir baskı görmez. Romanda dil, baştan aşağı fasihtir.

Yazarın diğer romanı Nida’ul-Mechûl(1939), Lübnan’da bir tatil köyünde

geçen olayları anlatır. Muhammed Mendur’un gerçekçi roman türünün güzel bir

örneği olarak değerlendirdiği eser, macera ve heyecanlarla dolu, sürükleyici ve

gizemli bir anlatım tarzı ihtiva etmektedir. Ayrıca romanda Arap toplumunda küçük

yaşta kızların kendilerinden yaşça büyük ve istemedikleri erkeklerle evlendirilmesi

eleştirilir; dil, tamamen fasih olup halk diline yer verilmez ve "benli anlatım" tarzı

benimsenir.0

0 Mahmûd Teymûr, bu romanda özgür Mısır kadının ele alır, savrulan ve uçurumun kenarına gelen, bataklığın içinde debelenen Mısır kadınını… Bu yönüyle eser, el-Hakîm’in Ribât’ul-Mukaddes’ine benzer, hatta devamı gibidir. Her iki romanda da kadınlar, eşlerini aldatır ve kocaları onları boşar. Mahfûz’un Zükâk’ul-Midak romanı da nisbeten Selvâ romanı ile benzerlik gösteriyor sanki: Hamide ile Selvâ ve iki romanda geçen olaylar arasında yakınlık seziliyor.(Tâlib)0 A. Kazım Ürün, s. 46; yazar hakkında bkz.: Rahmi Er, 130; Ahmed Şevkî, a.g.e., s.299; Jacob Landau, s. 18; İlknur Emekli, "Mahmûd Teymur’un Nidâu’l-Mechûl Adlı Romanı Üzerine Bir İnceleme", Atatürk Üni. SBE. Dergisi, 2012 16 (1): 297-314; Bedrettin Aytaç, "Mahmud Teymur", DİA, XXVII, s. 386-387; Hüsyin Yazıcı, s.32.0 İlknur Emekli, a.g.e., s. 302.

51

Page 62: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Gözleri görmemesine rağmen Arap edebiyatında büyük şöhret kazanmış

‘Amîdu’l-Edeb lakaplı Tâhâ Hüseyin’i(1889-1973)0 de anmadan geçemeyiz. Öyle

ki, Necib Mahfûz; yazarın Şecerat’ul-Bu’s adlı çalışmasından etkilenmiş ve aynı

tarzı Sülâsiyye adlı üçlemesinde kullanmış, tarih olarak da Tâhâ Hüseyin’in

bıraktığı yerden başlamıştır.0

Bu çalışma, yazarın en ciddi romanıdır. Müellif, burada bir ailenin üç

kuşak boyunca tarihini takip ederek 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında

Mısır’ın sosyal hayatındaki tedrici değişmeyi ve bu değişmenin aile yaşamını nasıl

etkilediğini başarıyla ortaya koyar. Roman, ilk "nehir roman" olup, Abdulhamid es-

Sahhâr ve Necib Mahfûz’a öncülük yapmıştır, özeti şöyledir:

Ali ile Abdurrahman, aynı şeyhe bağlı iki tüccar arkadaştır. Şeyhin isteği

doğrultusunda çocuklarını birbiriyle evlendirirler; fakat gelin son derece çirkindir,

bu yüzden oğlanın annesi evliliğe rıza göstermez. Ancak kocası baskın çıkar ve

kadın sesini keser. Ne var ki kadın, üzüntüsünden çok dayanamaz ve vefat eder.

Gelin ile damat, ilk günlerde mutludur; nur topu gibi bir kızları olur;

adını Semiha koyarlar; sonra ikinci kızları Gülnar dünyaya gelir. Ama kız çocuğu

çok çirkindir. Gittikçe adam, eşinden soğumaktadır; şeyhinin tavsiyesi ile tekrar

evlenir.

Tâhâ Hüseyin’in oğlu Munis’e göre roman, Eyyâm’ın bir devamı

niteliğinde olup, yazarın hayatından kesitler içermektedir; karakterler, gerçek

kişilerdir ve (o zaman için) hala hayattadır.

Yazarın önemli eserlerinin başında el-Eyyâm gelir; birinci cildini

1929’da, ikinci cildini 1939 yılında yayımlar. Tâhâ Hüseyin, bu çalışmasında 19.

yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarındaki Mısır toplumunu değişik yönleriyle gözler

önüne serer. Arap edebiyatında orijinal bir deneme olan el-Eyyâm’ın, J.J.

Rousseau’nun itirafları model alınarak yazıldığı söylenmektedir. Eleştirmenlerin

birçoğuna göre bu hikâye, Tâhâ Hüseyin’in yazdığı en güzel eserdir.0Müellif;

çalışmasını iki kısma ayırır, birincisinde çocukluğundan bahseder; ikincisinde,

gençlik döneminin ilk yıllarını anlatır; çektiği sıkıntıları, hayatın zorluklarını, 0 Yazar ve eserleri hakkında bkz.: Ahmed Şevkî, a.g.e., s.277; Kazım Ürün, s.42; Jacob M. Landau, s.13; Rahmi Er, s. 136; M. Fuat Bilgiç, a.g.e., s.29; el-Eyyâm, c. ı-ııı. (Otobiyografisi); Şükran Fazlıoğlu, "Tâhâ Hüseyin", DİA, XXXIX, s. 377-379; Hüseyin Yazıcı, s.41.0 Roman için bkz.: Şecerat’ul-Bu’s, Dâru’l-Meârif, Mısır, t.y.0 Ahmed Şevkî, s. 284.

52

Page 63: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

öğrenimini, kardeşlerinin ölümüyle ailesinde yaşanan sarsıntıları, kısaca yazar,

kendi hayatını betimler.

Edip adlı eseri, kısmen yazarın kendi yaşam öyküsüdür. Üniversitede

tanıştığı genç Mısırlı bir aydının hikâyesini "benli anlatım" tarzıyla okuyucuya

aktarır. Tâhâ Hüseyin, romanda yurt dışına öğrenim için giden Mısırlı talebelerin

Avrupa ülkelerinde yaşadığı ikilemi ve içine düştükleri boşluğu gözler önüne

sermektedir.

Duâ’ul-Karavân (1941), yazarın diğer yapıtlarına göre daha bir roman

kokmaktadır; burada kervan kuşunun, roman kahramanlarının acılarını paylaşması

söz konusu edilir.

Romanın kısaca konusu: Bir mühendis, yanında hizmetçi olarak çalıştığı

kızı iğfal eder ve kız hamile kalır. Aile şerefini düşünen dayısı, kızı öldürür. İntikam

duygusu ile yanıp kavrulan küçük kız kardeşi Âmine, mühendisten öç almak için

fırsat kollamaktadır; bir şekilde mühendisin evine hizmetçi olarak girer, kendini

ağırdan satmaya kararlıdır, delikanlıya başlarda yüz vermez; fakat genç adam kıza

sırılsıklam âşık olmuştur. Her şeyin sonunda nefret, aşka galebe çalar ve birbirleriyle

evlenirler.

Yazar, romanlarında baştan sona fasih dil kullanır. Üslȗbu, Araplarca

"Sehlu’l-Mümtenîʻ "denen; kolay, ancak taklit edilmesi güç bir üsluptur.0

İlk psikanalitik0 eser, 1939’da yayımlanan ‘Abbâs Mahmûd

el-‘Akkâd’ın (1889-1964) Sara adlı romandır. Necib Mahfûz, Serab adlı

romanında Akkâd’ın bu çalışmasını taklit etmiştir.0Eser, haşarı kız Sara ile

Hemmâm’ın sıra dışı ilişkisini anlatır.

Birinci kuşak olarak adlandırılan yazarları ve eserlerini karşılaştırmak

istersek ortaya şöyle bir tablo çıkar: Sara, İbrâhîm el-Kâtib, Nidâ’ul-Mechûl,

Atlâl ve Edib gibi romanlarda daha çok didaktik özellik göze çarpar, güdümlüdür.

Şekil ve yapı yönünden bir romanda olması gereken bütün özellikleri taşımaz.

0 Rahmi Er, s.152.0 Psikanalitik roman kavramı için bkz.: Mahmut Şahin Yavuzer, " Leyla Erbil’in Romanlarının Psikanalitik Açıdan İncelenmesi", Yüzyüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2010.0 A. Kazım Ürün, s.47; Ayrıca yazarın hayatı ve romanın tahlili için: Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s.190; Jacob M. Landau, s.21; Hayatı için: Halit Zevalsiz, "AKKAD, "Abbâs Mahmûd", DİA, II, s. 267-269.

53

Page 64: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Bunda ne bir sanat eğilimi olan ne de bir roman ekolüne bağlı olan yazarların esas

meslekleri dışında roman yazmalarının büyük bir rolü vardır.

Mâzinî ve ‘Akkâd, daha çok psikolojik eserler vermişlerdir. Bunlardan

sonra gelen el-Hakîm, Teymûr ve Mahfûz gibi yazarlar; toplumsal tahlile dayanan

Heykel ve Tâhâ Hüseyin gibi müelliflerin etkisinde hareket etmişlerdir.

Kırklı yıllarda hala tam bağımsızlık arayışı içerisinde olan Mısır

toplumunda egemen güçlerle halk arasında maddi yönden büyük bir uçurum

gözlenir. İnsanlar bir lokma ekmeğe muhtaçtır. Bütün bu olumsuzluklar tam

anlamıyla romanlara yansımaz. Bunun sebebi, toplumun henüz bu tür faaliyetleri

kaldıramayacağı düşüncesidir.

Bu dönem içinde karşımıza çıkan romanlarda anlatım teknikleri son

derece zayıftır ve "doğrudan anlatım tekniği" kullanılmaktadır. Roman kahramanı

doğrudan yazarı temsil etsin ya da etmesin; yazar, varlığını okuyucuya yakından

hissettirme sevdasındadır. Her şey, ilâhi bir bakış açısıyla, yazarın doğrudan

aktarımı ile okuyucuya sunulur. Roman; kişilerin psikolojik yapıları, anlayış tarzları,

sosyal durumları gibi özellikleri diyalog, iç monolog veya tasvir unsurlarının

arkasına sığınılarak verilmez. Dolayısıyla bu dönem romanlar, her okurun kendi alt

yapısına göre her tarafa çekilen farklı çözümlemeleri içinde barındırmaz.

Romanlarda daha ziyade giriş, gelişme ve sonuç düzeyinde bir kurgu

vardır ve düğüm çokluğuna ya da ana olay örgüsü içinde geliştirilmiş ve bu örgüyü

zenginleştiren tali olaylara pek rastlanmaz.

Kullanılan dil, anlatıcı bağlamında tümünde fasihtir; ancak diyaloglarda

kimi yazarlar, tamamen halk dilini; kimi yazarlar, bütünüyle fasih Arapçayı, kimi

yazarlar ise halk dilini ve fasih Arapçayı karışık olarak kullanır.

Mısır romanının bu öncü çalışmaları sadece Mısır’da değil; Arapça

konuşulan diğer ülkelerde de genç yazarları roman alanında kalem oynatmaya

cesaretlendirmiştir. Bu sayededir ki; Necib Mahfûz, Yusuf İdris ve Abdurrahman

eş-Şarkâvî0 gibi dünya çapında romancılar yetişmiştir.

0 ‘Abdurrahman Şarkâvî (1921-1987) 1954 yılında basılmış el-Erd adlı romanında Arap nesrine yeni bir teknik kazandırmıştır. Olay, bir Mısır köyünde ağalarla fellahlar arasındaki açık ve gizli mücadele etrafında gelişmektedir. Yusuf İdrîs (1927-1991) Rusçaya çevrilmiş eseri Cinayet önemlidir. Bir sulama kanalında öldürülmüş bir bebeğin bulunuşuyla olaylar başlar ve yazar, bunu birçok yöne doğru geliştirir. İdris, büyük arazi sahiplerinin muazzam kudretiyle; yaşayamayan, ölemeyen, sömürülen çiftçilerin yoksulluğunu karşı karşıya getirir. Fellahların aç biilaç hayatlarını, varlıklarının

54

Page 65: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Arap romanı, en olgun ürünlerini çok köklü siyasal ve sosyal değişimlere

sebep olan II. Dünya Savaşı sonrası dönemde verdi. Bu dönem siyasi bağımsızlıklar,

1948 Filistin yenilgisi, Süveyş Savaşı (1956), radikal milliyetçiliğin yükselişi ve

Haziran 1967 Arap yenilgisinin yanı sıra çağdaş kurumların oluşması, eğitim ve

öğretimin yaygınlaştırılması, hayat standardının yükselmesi, şehirlere göç ile

okuyucu sayısındaki artış, roman türünün gelişmesinde etkin rol oynadı. Şiire göre

daha kolay anlaşılır olması, siyasal, sosyal ve ekonomik problemleri işlemeye daha

elverişli bulunması da romana olan ilginin artmasını sağladı.0

1.5.3. Lübnan Tevfîk Yûsuf ‘Avvâd (1911-1988), Lübnanlı önemli edebiyatçılardan

olan yazar, kendini 1930’lu yıllarda göstermeye başladı. "Ekmek Kapısı" adlı

romanı, Arap milliyetçiliğine bir çağrıdır. Yazar, burada göçün sorunları ve acı

çeken küçük insanların sıkıntısını anlatır. ‘Avvâd, olay kahramanı olarak hayatın

darbesini yemiş, her türlü çareden yoksun dertlileri ve sıkıntılıları seçer. Kendinden

öncekileri öylesine aşar ki, Mısırlı Mahmûd Teymûr’la karşılaştırmalar yapılabilir.

Çoğu zaman bu tip kaderlerin tasvirinde öyle ayrıntıya dalar ki, sinirleri duyarlı

okuyucuyu adeta iter.

Mârun’Abbûd (1886-1962)0, tarihi romanı Kızıl Emir ile Emir Beşir’i

anlatır; ona, feodalizmle hesaplaşma fırsatı verir. Ömer Fâhûrî (1896-1946) Mârûn

‘Abbûd gibi son derece gerçekçi bir şekilde küçük adamın yaşayışını Müteveffâ

Hannâ’da tasvir eder.

1949 yılında Beyrut Lübnân doğumlu olan Emin Ma′lȗf, ilk eseri

Arapların Gözünde Haçlılar ile büyük başarı kazanmıştır. 1993 yılında yayınlanan

Tanios Kayası ile Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü′nü kazanan yazarın 1986

yılında çıkardığı ilk romanı Afrikalı Leo, klasik eserler arasına girmiştir. Bu

kitabından dolayı Emin Ma′lȗf Fransız- Arap Dostluk Ödülü′nü kazanmıştır.

Yazar, 1976′dan bu yana Fransa′da yaşamaktadır.

monotonluğun, anlamsızlığını ve onların sosyal millî problemler karşısındaki duyarsızlığını tasvir eder. Gerçi aynı konu, ondan önce Muhammed Hüseyin Heykel, Tevfik el-Hakîm ve diğerleri tarafından işlenmiştir ama İdris, anlatım tarzında onları öyle bir aşar ki, onu sadece en büyük realist olarak nitelemek haksızlık olur. Bkz.: Jacob M. Landau, s.44.0 Rahmi Er, " Roman", DİA, XXXV, İstanbul, 2008. s. 160’dan sonrası.0 Hamza Özaslan, "Marun Abbud Hayatı ve Eserleri", İstanbul Üni., SBE., DKT., İstanbul, 2001.

55

Page 66: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Kadınlar, çağdaş Lübnan edebiyatına aktif bir şekilde katılır. 1973

doğumlu Leylâ Ba’albekkî, zengin bir ailenin çocuğu olmakla birlikte edebiyatla

meşgul olması yasaklanmış bir yazardır; 1958 yılında çıkardığı Yaşıyorum romanı

birçok dile çevrilmiştir. Eserde varoluşçuluk etkileri görülür. Diğer romanları,

Maskesiz Ben ve Korku Saçan Tanrılar Lübnan’da büyük başarı kazanmış,

Avrupa’da adından söz ettirmiştir.

Lübnan’da Suheyl İdrîs, Leylâ Useyrân, Emili Nasrullah, Hanân eş-

Şeyh, Huda Bereket ve İlyas Hûrî gibi başka romancılar da edebiyata katkılarını

sunmuştur.

1.5.4. Diğer Arap Ülkelerinde Bazı Romancılar Tarih romanlarının en şekçin yazarı Ma’rûf el-Arna’ût(1892-1948),

Kureyş’in Efendisi başlıklı ilk tarihi romanında Hz. Peygamber’in hayatını işledi,

kitap 1929’da yayınlandı ve Şam Arap Bilimler Akademisi üyeliğini kazandırdı.0

Ali et Tantâvî, Selahaddin el-Munaccid, Sami’l-Kicâlî, Ali Halkî, Fuâd

eş-Şâib, Halil el-Hindâvî, Hannâ Mine, Edib Nahvî, Fâris Zerzûr, Abdusselam

Uceylî, Halim Berekât, Gâde Semmân ve Zekeriyyâ Tâmir ve Şekîb el-Câbirî

Suriye’de edebiyata önemli katkılar sunmuş diğer yazarlardır.0

Emîl Habîbî (1921-1956), Hayfâ’da dünyaya geldi, eseri el-Müteşâil yüz

arap romanı arasında gösterilir. Nâblus’da doğan Seher Halife(1942-?) ilk Filistinli

kadın romancılardandır. İlk romanı Lem Ne’ud Cevârî Lekum(1974), kadının

özgürlüğünü savunması sebebiyle büyük ses getirdi.

Filistinli diğer önemli yazarlar olarak Gassân Kenefânî, Cebrâ İbrâhîm

Cebrâ ve Liyâne Bedr’i sayabiliriz.

Diğer Arap ülkelerinde roman türüne katkı sunan belli başlı yazarlar

şunlardır: Ürdün’de Gâlib Helesâ, Cezâyir Tâhir Vattâr, Suûdî Arabistan

Abdurrahman Munîf, Sudan Tayyib Sâlih, Fas Muhammed Şukrî, Muhammed

Zefzâf, Irak Gâib Tu’me Fermân, Deysî Emîr ve Zunnûn Eyyûb.0

0 Yazarın hayatı ve eserleri için bkz.: Ömer İshakoğlu, "Osmanlı Dönemi Suriyesi’nde Edebî ve Kültürel Faaliyetler (1800-1918)", İstanbul Üni. SBE., DKT., İstanbul, 2010, s. 181.0 Ayrıca bkz.: Adnan Özer, " Ve Suriyeli Romancılar", 17 Eylül 2013, aksam.com.tr. (e.t.: 18.02.2014.0 Arap ülkelerindeki romancılar hakkında detaylı bilgi için″ http://ar.wikipedia.org″ adresinden rivâiyyȗn arab olarak aratırsanız, orada bulabilirsinz. Arap romancılar, çok fazla olduğu için buraya almadık. Mısır, Lübnân, Ürdün, Irak, Sȗriye, Cezâir, Libya, Sȗdân, Filistin, Kuveyt, Mağrib ülkelerindeki yazarlar ve hayat hikâyeleri o sitede mevcut. (e.t.: 07.05.2014)

56

Page 67: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1.5.5. Mehcer Edebiyatı Sözlükte " göç edilen yer" manasına gelen mehcer, başta Lübnan olmak

üzere Suriye, Filistin ve Ürdün’den göç eden Arapların Kuzey ve Güney Amerka’da

ikamet ettikleri yerlere verilen addır.

Bu edebiyatın en önemli temsilcileri; Cibrân Halil Cibrân, Mîhâîl

Nuayme ve Emin Reyhânî’dir. Cibrân Halil ve Reyhânî’nin hikâye ve romanları

üslup bakımından paralellik arz eder; her ikisi de din adamlarına karşı olumsuz bir

tavır sergiler. Reyhânî’nin eserlerinde diğerinden farklı olarak milliyetçilik ön

plandadır.

Mehcer edebiyatının ilk tarihi roman yazarı Necîb Arîza, Dikülcinni’l-

Hımsî ve Samsâme adlı eserleriyle kendini gösterir. Antuan Enis Şekûr’un

Mine’l-Mehd ile’l-Lahd adlı romanı psikolojik tahlilleriyle dikkati çeker. Nezir

Zeytûn’un Zünûbu’l-Âbâ’ adlı eseri ve tercüme romanları, Şukrullah el-Curr’un eş-

Şebehu’l-Ebyaz, Cuzûru’l-Hatî’e adlı romanları ve İlyas Kunsul’un fi Mehebbi’r

Rîh adlı romanı Güney Amerika’da mehcer edebiyatının belli başlı çalışmaları

arasında yer alır.0

0 Hüseyin Yazıcı, "Mehcer Edebiyatı", DİA, XXXVIII, Ankara, 2003, s.364-367; Ayrıca mehcer edebiyatı ve yazarları için: Erdinç Doğru, a.g.e. ; Şener Şahin, a.g.e. ; Züleyha Sayın, a.g.e.

57

Page 68: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

2. BÖLÜM: NECİB MAHFUZ

2.1. TARİHSEL ARKA PLAN (1911-2006) Mısır’ın bilinen en eski tarihi, beş bin yıl öncesine kadar uzanır. Bu süre

içerisinde Mısır, yönetenler açısından şu başlıklar altında ele alınabilir: Firavunlar

Mısır’ı (M.Ö. 3200-M.Ö. 332), Helenistik Mısır (M.Ö. 332-M.Ö. 30), Roma Mısır’ı

(M.Ö. 30-M.S.395), Bizans Mısır’ı (395-642), Arap ve Türk hâkimiyeti Dönemi

Mısır’ı (642-1805) ve Modern Mısır (1805- ).0Ayrıca Mısır tarihini; Antik Mısır,

Roma, Osmanlı-Arap, İngiliz, Krallık ve Cumhuriyet gibi dönemlere ayırabiliriz.0

2.1.1. İngiliz Dönemi 1869ʹda İsmail Paşa döneminde Süveyş kanalının açılmasıyla stratejik

önemi artan Mısırʹa İngilizler 1882’de asker çıkardıklarında uzun boylu

kalmayacaklarını belirtmiş olmalarına rağmen bu sözlerini tutmamışlardır. Bunun

için onlara bir bahane lazımdı. Milliyetçi bir subay olan Ahmet Urabi Paşa, bunlar

için iyi bir kılıf oldu.0 Aynı yılın Eylül ayında İngiltere, İskenderiye kentini

0 Musa Yıldız, " Necib Mahfuz’un Sembolik Romanları", Gazi Üni. SBE., DKT., Ankara, 1998, s. 1.0 Bu çalışmamızda İngiliz döneminden başlayarak Arap baharına kadar olan zaman dilimi incelenecek. (Tâlib) 0 Arabî Paşa, ilk gerçek Mısır milliyetçisi olarak kabul ediliyor. 1800ʹlerde ortaya çıkan Arabî Paşa isyanı ve Britanya işgali Mısırʹda modern anlamda Arap milliyetçiliği hareketinin başlangıcını simgeler. Ahmed Arabî, Mısır ordusunda albaylığa yükselen ilk Mısırlılardandır. Detaylı bilgi için bkz. Zeynep Güler, Süveyşʹin Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, Yeni Hayat

58

Page 69: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

bombaladı, ardından bütün Mısırʹı işgal etti0 ve 1914’te I. Dünya Savaşı′nın

arifesinde Mısır’ı himayelerine aldıklarını açıklayarak kendi topraklarının bir parçası

haline getirdiler. İlerleyen zamanlarda bu işgal, birçok sıkıntıları beraberinde

getirecektir.

İngiliz komiser Lord Cromerʹin Abbas Hilmi döneminde yönetimi ele

geçirip bakanları görevden alması Mısır halkını kızdırmıştır. Bu sebeple halk,

mücadeleye başlamış; aralarından birçok kahraman çıkmıştır. Bunların ilki, Mustafa

Kamil Paşa (1874-1908)ʹdır.0 Gerek üç dilde çıkardığı Liva gazetesi, gerekse ateşli

konuşmaları ile milli şuurun derinleşmesini sağlamış; Hızbuʹl-Vatanîʹyi kurup

birçok Avrupa ülkesini gezmiş Mısır meselesini anlatmıştır. Bu parti, İslami bir

partidir; bunun karşısında 1907ʹde Lord Cromerʹin teşvikiyle ılımlı ulusalcılardan

oluşan ve Ahmed Lütfî Seyyidʹin önderliğinde kurulan Hızbʹul-Ümmet vardı. Bu

partiden 1918 yılında Vefd Partisi; Vefdʹden sonra 1922ʹde Hızbʹul-Ahrâriʹd-

Dustûriyyîn doğdu.

İngilizlerin eğitim dilini Arapçadan İngilizceye çevirmeleri, halkın

kendine gelmesi noktasında önemli rol oynamıştır. Mısırlı aydınlar, bu sebeple

kampanya başlatmış Arapça eğitim yapan Kahire Üniversitesi kurulana dek

durmamışlardır. 1906 yılında meydana gelen Dinşevây olayı ve ardından pek çok

Mısırlıyı cezalandıran ve birkaçını ölüme mahkûm eden özel bir mahkemenin

kurulması, kabarmakta olan milliyetçilik duygularını kamçılamıştır.0

I. Dünya Savaşı yılları, Mısır’da çok hızlı sosyal değişikliklerin görüldüğü

yıllardır. Her ne kadar Mısır savaşa girmemiş olsa da İngilizlerin egemenliği

altındadır; halk, amele gibi kullanılır; arazi, İngilizlerin isteği doğrultuda pamuk

ekimi için ayrılır, tarımsal faaliyetler azalır. Bazı uyanıklar; bunu fırsat bilip "mal

depolama" işine girişir, akabinde fiyatlar yükselir. Fakir halkın durumu iyice

kötüleşir. Zengin tabaka işini her halükarda yürütmüş daha da zenginleşmiştir.

Sanayi üretiminin artmasıyla orta sınıf gelişir. İngiliz askerlerinin tutum ve

davranışları, halk arasında hoşnutsuzluğu arttırır.

Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 55. 0 Rahmi Er, Modern Mısır Romanı, s. 21.0 A. Kazım Ürün, Necib Mahfûz Toplumsal Gerçekçi Romanları, s. 6; Rahmi Er, s. 26.0 Bu olaydan sonra mahkeme başkanı Kıptî Butrus Gali vatanseverlerden büyük tepki aldı ve bir genç tarafından 1910 yılında öldürüldü. Bkz. Rahmi Er, s. 28.

59

Page 70: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1919 yılı başlarında daha önce Eğitim Bakanı olarak görev yapmış olan

Sa’d Zağlûl (1860-1927)’un0 önderliğinde bütün memlekette İngilizler aleyhinde

gösteriler düzenlendi, toplu ayaklanmalar yaşandı. Sa’d Zağlûl ve arkadaşları

tutuklanıp Malta adasına sürüldü.0 Ayaklanmalar, dineceği yerde daha da

şiddetlendi. İlk kez bu dönemde kadınlar da yapılan gösteride yer aldı. "1919

Devrimi" olarak adlandırılan bu hareketin Mısır için önemi büyüktür. Devrimle

beraber toplumda bir hareketlenme ve ekonomide bir canlanma oldu; ayrıca halk

bütünleşip birbiriyle kaynaştı. Devrim patlak verdiğinde Necib Mahfûz henüz yedi

yaşında idi. Siyasi şuurunda bu hadisenin önemli rol oynadığını ifade eden Mahfûz,

sonraları lise birde okuduğu 1926 yılından bu yana devrimle ilgili haberleri hiç

kaçırmadığını söyler.

Bu durum karşısında İngilizler; Sa’d Zağlûl ve arkadaşlarını serbest

bıraktı, anlaşmak için masaya oturdular. Fakat Mısırlılar, tam bağımsızlık istiyor;

İngilizler ise buna yanaşmıyordu. Anlaşma olmadan masadan kalktılar. Gösteriler

tekrar başladı. İngiltere, 28 Şubat 1922’de yayınladığı bildiride Mısır’ın

bağımsızlığını tanıdı ve Hidiv I. Fuâd (1868-1936)’ı kral ilan etti. Bununla birlikte

İngilizler Süveyş Kanalı’nı korumaya ve Sudan üzerindeki kontrolünü sürdürmeye

devam etti, çünkü Güney Sudan’da önemli petrol yatakları vardı.

Sa’d Zağlûl ve arkadaşları kralın piyondan başka bir olmadığını

bildiklerinden I. Fuâd’a tavır aldılar. 19 Nisan 1923’de ilan edilen anayasadan sonra

ilk genel seçimler yapıldı. Bu seçimlerde Sa’d Zağlûl’un partisi Vefd, büyük başarı

kazandı. Fakat I. Fuâd, meclisin çalışmasına izin vermedi, sürekli keyfi kararlar

alıyordu. Dört kere meclisi feshetti.

Kral Fuâd öldükten sonra yerine oğlu I. Fârûk(1920-1965) geçti.0

1936’da yapılan seçimlerde Vefd Partisi ezici bir üstünlük kazandı. 26 Ağustos 1936

yılında İngilizlerle varılan antlaşma ile İngiltere Mısır’dan çekiliyor fakat Süveyş

kanalında asker bulundurma hakkını saklı tutuyordu, akabinde Mısır’a bir saldırı

olduğunda onu savunacaktı.

0 Sa’d Zağlûl hakkında bkz.: Hannâ el-Fâhûrî, a.g.e. 0 A. Kazım Ürün, s. 8.0 Hayatı için bkz.: Arthur Goldschmıdt Jr.- Lawrence Davıdson , Kısa Orta Doğu Tarihi, çev. Aydemir Güler, Doruk Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 344.

60

Page 71: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mısır endüstrisi, özellikle Bank Mısır’ın kurulması sonrasında, yani

1920’li yıllarda büyük hız kazanmıştır. Diğer yandan 1928’de ülkenin temel ihtiyaç

kalemleri olan pamuk fiyatları büyük ölçüde düşerken ülke, 1930’ların başlarındaki

ekonomik darboğazdan etkilenmiş; bu durumun olumsuzlukları, daha ziyade

köylüler ve tarım işçilerinin hayat standardına yansımıştır. Vakıflar Bankası kredi

servisinde çalışan Necib Mahfûz, o günlerde pek çok kişinin hatta tüccarların da

kredi almak için geldiklerini ama iflastan kurtulamadıklarından bahseder. Devlet

dairelerinde alımlar durdurulmuş, dereceler dondurulmuştur; üstelik ekilebilir toprak

alanlarındaki artış da nüfus artışına ayak uyduramadığından köylüler, bir iş bulma

umuduyla kentlere doğru akın etmişlerdir. 1917’de 791.000 olan Kahire’nin nüfusu,

1937’de 1.312.000’e; 445.000 olan İskenderiye’nin nüfusu da 686.000’e ulaşmıştır.

Ne yapacağını bilmeyen orta sınıf insanlar arasında, uç fikirler iyi bir zemin

bulmuştur. Bunda, 1930’ların sonlarına doğru demokrasiyi uygulayan batı

uluslarının yaşadığı bunalımın bir sonucu olarak Mısır’da demokrasiye olan inancın

büyük bir itibar kaybına uğramasının da rolü vardır.0

Mısırʹda eğitim faaliyetlerine göz gezdirecek olursak 1927ʹde erkek

öğretmen okulu sayısı 25 iken, kız öğretmen okulu sayısı 18ʹe ulaştı. 1930ʹda ilk ve

orta dereceli okullarda okuyan kız çocukların oranı, erkek çocukların % 40ʹına

ulaştı. Kız öğrencilerin üniversitede karma eğitim almaları 1928 yıllarına rastlar ve

sayısı altıyı geçmez. 1933ʹde beş kız öğrenci ilk kez üniversite diploması almıştır.

Ne var ki, bütün bunlara rağmen 1920ʹlerde yoksul tabakalarda kız çocuğunun

öğretmen olarak çalışması, dilencilik yapmasından daha kötü kabul edilir; onun

yegâne yeri evidir.

Vatan Partisinin Mustafa Kamil çizgisinden ayrılması üzerine 1927’de

Hasan el-Bennâ (1906-1949) tarafından Ihvân-ı Müslimîn kuruldu.0 İslami ahlak

değerlerini ve dünya görüşünü öne çıkartan bu hareket, 1930’larda büyük çapta

0 Musa Yıldız, a.g.e. , s.5.0 Bu hareket, Hasan el-Bennâ tarafından İsmâiliyyeʹde kuruldu; önce Mısırʹda, sonra Suriye, Sudan, Lübnan, Ürdün, Filistin ve Kuzey Afrikaʹda yaygınlık kazandı. Geniş bilgi için bkz. Zeynep Güler, a.g. e. s. 90; ayrıca geniş bilgi için bkz. Esra Avşar, " The Transformation of The Political Ideology And The Democracy Discourse of The Muslim Brotherhood In Egypt", Middle East Technical University, SBE. , YKT. , Ankara, 2008; Majed Sabra, " Arap Baharı: Mısır Örneği", Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2013, s.44.

61

Page 72: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

gelenek yanlısı olan Mısırlıların önemli bir çoğunluğun sempatisini kazandı, siyasete

girdi; Kral Fârûk’un desteğini alarak güçlendi.

37-38 yıllarında "Mavi Gömlekler" adında faşist bir hareket ortaya çıktı.

Bunu Vefd Partisi destekliyordu. Hemen akabinde Mısr el- Fetât adında aşırı

milliyetçi bir hareket daha kendini gösterdi. Bunların taraftarı kendilerine Yeşil

Gömlekler diyen yakıp yıkmayı seven öğrenci grupları idi. Kral Fârûk ise kendisini

halife ilan etmeyi hayal ediyordu.

1939ʹda patlak veren İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) sırasında Mısır,

İngiliz ordusu için önemli bir üs olmuştur. Fakat Mısır, direkt olarak savaşa girmedi.

Arap Birliğinin kurulmasında Mısırʹın önemli katkısı olmuştur(1945).

Mısır Sosyalist Partisi 1921ʹde Kahireʹde kurulmasına rağmen

Sosyalizm, 30’lu yıllarda kendini hissettirdi. Tarım kesiminde yaşanan krizler ve

toprak üzerindeki nüfus baskısı sonucu kentli nüfus, büyük artış gösterdi. Kentlerde

artan işsizlik, daha radikal siyasi eğilimlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Liberalizmin temsilcisi Vefd partisinin bu sorunları çözmede yetersiz kalması Genç

Mısır Örgütü gibi faşist örgütlenmelerin önünü açmıştır. Ayrıca Rusya’nın

müttefikler safında savaşa girmesi ve 1942’de Kahire’de bir Rus temsilciliğinin

açılması sosyalistlere iyi bir faaliyet alanı kazandırmıştır.

1945 yılı sonunda Mısır ile İngiltere arasında müzakereler başladı ve 1946

Ekiminde mutabakat sağlandı; İngilizler, 49 Eylülüne kadar Mısır’dan çekilecekti.

Daha sonra 1948’de Arap-İsrail Savaşı patlak verdi ve Araplar kaybeden taraf oldu.

Bunun birçok nedeni vardır: Amerika ve İngiltere İsrailʹi desteklemiştir; bununla

beraber Araplar arasında bir birlik yoktur. Mısır, kendi içinde birçok problemle

uğraşmaktadır; rüşvet ve yolsuzluk, ordunun silah yönünden eksikliği, moral

bozukluğu subaylar arasında infiale sebep olur, kendileri için yenilgiyi onur

meselesi yaparlar. Bu nedenle1944-1945 yılları arasında başlamış olan darbe

hazırlığı, Filistin yenilgisinden sonra hız kazanır.

19 Ocak 1952’de Mısırlı fedâilerin İngiliz garnizonuna saldırması üzerine

25 Ocak günü İngilizlerin İsmailiyye’de misillemede bulunmaları halk arasında

infiale sebep oldu. Sokağa dökülen halk, "büyük Kahire yangını" olarak tarihe geçen

bu olayda İngilizlerin evlerini ateşe verdi. Bunu fırsat bilen Kral, hükümeti azletti.

23 Temmuza gelinceye kadar çeşitli bürokratlar ülkeyi yönetmeye çalıştı ama

62

Page 73: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

başarılı olamadılar. 23 Temmuz sabahı General Necib liderliğindeki Mısır Silahlı

Kuvvetleri Kahire’nin kontrolünü ele geçerdi, polisler de subaylara itaat etti.

General Necib, Kahire radyosundan ihtilali ve nedenlerini açıkladığı bir konuşma

yaptı.0

Darbeden sonra Devrim Komuta Konseyi yönetimi hemen devralmadı,

Kral’dan Ali Mahir Paşa başkanlığında yeni bir kabine ataması istendi. Genel

Kurmay Başkanı General Necib idi. 26 Temmuzda Kral, ülkeyi terk etti.

Muhammed Necib, başbakanlığın yanı sıra cumhurbaşkanlığı görevini

üstlenirken iktidarın gerçek sahibi Nâsır, başbakan yardımcısı ve içişleri bakanı

oldu. 25 Şubat 1954ʹte Konsey tarafından Necib görevden alındı ve yerine Nâsır

geçirildi. Fakat halk ve ordu içinde büyük tepkiler oluştu; bazı birlikler ayaklanırken

Ihvânʹu Müslimîn de Necib lehine tavır alınca mecburen Necibʹi görevine iade

etmek zorunda kaldılar. Nâsır tek adam olmak istiyordu, Necib ise demokrasiden

yana tavır alıyordu. Bu sebeple Nâsır; sırayla planını uygulamaya koydu, Ihvân-ı

Müslimîn üyelerini tasfiye etti. Necibʹi bertaraf ederek yerine geçti. Böylece tek

adam olmuş ve hedefine ulaşmıştı. Sonrasında sosyalizmi pekiştirmek için

reformlara girişti ve batı karşıtı bir dış politika izledi.

2.1.2. Cemal Abdünnâsır Arap sosyalizminin en önemli temsilcisi olan Cemal Abdunnâsır(1918-

1970), Güney Mısırlı yoksul bir ailenin çocuğudur. 1938 yılında Askeri kolejden

mezun olur. 1942ʹde askeri koleje öğretmen olarak atanır. Sonrasında, ülkeyi

emperyalist güçlerden temizlemek maksadıyla Hür Subaylar örgütünü(Dubbâtuʹl-

Ehrâr) kurar(1942). Kurmay okulundan iyi derece ile mezun olur; 48 yılında

Filistin savaşına katılır.0 Bu savaşta büyük yararlılık gösterir, "Kral Fuâd askeri

nişanı" ile taltif edilir; bundan sonra Nâsırʹın lakabı Fâlûce kaplanıʹdır. 0 Bu devrim, Hür Subaylar Teşkilatı’na aittir ve General Necib, bu teşkilatın bir üyesidir. Teşkilat, 30’lu yılların sonunda Cemal Abdunnâsır ve arkadaşları tarafından yaklaşık 300 askerin kurduğu gizli bir yapıdır. Hür Subaylar, Ekim 1949’da Binbaşı Cemal Abdunnâsır başkanlığında yaptıkları toplantıda 6 yıl sonra devrimi gerçekleştirmek için karar aldılar; ne var ki,1952’de Süveyş kanalı bölgesinde meydana gelen çatışmalar ve Kral’ın tutumu nedeniyle darbenin, 5 Ağustos 1952’de yapılması planlandı. Fakat Kral’ın askerdeki durumu sezmesinden dolayı, saray ve erkânının tatilde olduğu 23 Temmuzda darbe gerçekleştirildi. Bkz. Musa Yıldız, s.10.0 Hayatı için bkz. Zeynep Güler, a. g. e. , s. 109; Davut Dursun, " Cemal Abdünnâsır", DİA, VII, s. 296; Necîb Mahfȗz′un Abdunnâsır hakkındaki düşünceleri için bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 210.

63

Page 74: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Nâsırʹın devlet başkanı olması ile 1952 darbesi gerçek rotasına oturur.

Ülkede sosyal ve siyasal dönüşümler başlar. Yoksulluğu gidermek için Süveyş

kanalının millileştirilmesi ve toprak reformu gibi kamu yararına ekonomik ve sosyal

reformlar yapılması öngörülür.

Abdunnâsırʹın Rusya ve Çekoslovakya ile yakınlaşması batının hoşuna

gitmiyordu; bu yüzden ABD, baraj için söz verdiği yardımı geri çekti. Buna

misilleme olarak Nâsır da Süveyş kanalını işleten İngiliz-Fransız şirketine el koydu.

Akabinde bir komple tertip edildi ve İsrail aniden 29 Ekim 1956 günü Mısırʹa

saldırdı. Fakat Rusyaʹnın baskısı neticesinde bu ülkeler bir netice alamadılar. Yara

almadan ülkenin savaştan çıkması, Nâsırʹı Arap dünyasında tek lider haline getirdi.

Siyasi yapıda rejimin yaptığı en önemli değişiklik, siyasi katılımı temin ve

kitlelerin ekonomik katılımını sağlamak için ihdas edilmiş olan tek parti sistemi idi.

Abdunnâsır, el-İttihadʹul-Kavmî adıyla ortaya çıkardığı bütün meslek gruplarından,

hatta kadınlardan bile üyelerin olduğu yeni yönetim şekli oluşturuldu. Birinci amacı,

demokrasiyi gerçekleştirmek ve Arapları birleştirmek olan Milli Birlik kongreleri 20

Temmuz 1960ʹda Kahire ve Şamʹda başladı. 1962ʹde "Sosyalist Arap Birliği"

kuruldu. Nâsırʹın tek gayesi vardı, Arap birliğini sağlamak. 1958 yılında Suriye ile

Mısırʹın birleşmesi, bunun en bariz örneğidir.

57-60 arası büyük bankalar millileştirildi, yabancıların mallarına el

konuldu. Orta sınıf zor durumda kaldı; rejim askerlerin elinde idi. Nâsır, sosyalizmi

savunuyordu fakat bu tutarlı bir sosyalizm anlayışı değildi; marksizm ile de ilgisi

yoktu. Onun karşı olduğu husus, sınıflar arası farklılıktı. Bu yüzden ekonomik ve

sosyal kalkınmaya ağırlık verdi. İkinci beş yıllık kalkınma planı yürürlüğe konuldu.

Asvan barajı birinci bölümü 1964ʹde bitirildi; toplam yatırımlar içerisinde devletin

payı % 90ʹa ulaştı. Bu yıllarda Mısır ekonomisi Afrikaʹnın ve Ortadoğuʹnun en güçlü

ekonomisi haline geldi.

Nâsır, tek adam olmak istiyor, önündeki engellerden kurtuluyordu.

General Muhammed Necibʹi bertaraf ettikten sonra sıra İhvân-ı Müslimînʹe gelmişti.

Bu hareketin sürekli bir şekilde güçlenmesi Nâsırʹı rahatsız ediyordu; komplo

hazırladı ve hareketi kışkırttı. 1954ʹde kendisine karşı yapılan gösterileri bahane

ederek hareketin ileri gelenlerini tutukladı. Kurulan mahkemede teşkilatın önde

gelen yedi üyesi idam edildi, birçok üyesi hapse atıldı. Önde gelen simalarından

64

Page 75: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Seyyid Kutubʹu idam ettirmesi halk arasında nefrete sebep oldu. 1954ʹten beri

hapiste olan Kutub, Irak Devlet Başkanının ricası üzerine 1964ʹte serbest bırakılmış

ancak bir yıl sonra Meâlim fiʹt-Tarîk isimli kitabı sebebiyle tutuklanarak idam

edilmiştir.0

1967 yılının Haziran ayının ilk günlerinde İsrailʹe komşu Arap ülkelerinde

tam bir savaş havası esmekle beraber, ilk saldırıyı İsrailʹin yapması beklenmekteydi.

Bu suretle İsrail saldırgan ve suçlu durumuna düşürülmüş, dolayısıyla dünya

kamuoyu da kendi yanlarına çekilmiş olacaktı.0 Gerçekten de ilk saldırıyı 5 Haziran

1967 sabahı İsrail yaptı. Fakat bu saldırı, beklenmedik bir şekilde gerçekleşti;

savaşın ilk günü Araplar hezimete uğradı. Bütün Sina yarımadası kaybedildi. Bu

sebeple Nâsır, 9 Haziran sabahı istifasını açıkladı ve batılıları İsrailʹe destek

vermekle itham etti. Nâsırʹın istifası üzerine halk ayaklandı; " Bizi bırakma." diye

ağlıyorlardı. Bunun üzerine istifasını geri aldı. Fakat eski gücü kalmamıştı; bastırılan

sindirilen muhalefet, yavaş yavaş ortaya çıkarken yaygınlaşan işçi ve öğrenci

hareketleri de Nâsırʹın güç kaybetmesini hızlandırdı.

1967 yenilgisi, Mısırʹda tüm kesimlerin dine sarılmaları sonucunu

getirmiştir. Yenilgi, İslâmî kesim tarafından şöyle değerlendirilir: " Biz Allahʹı terk

ettik, o da bizi terk etti." Yenilgi sonrası halk önünde yaptığı ilk konuşmada Nâsır,

dinin toplumda daha büyük bir yer tutması gerektiğini söyler. Bu konuşma,

izleyenler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır. İlginç olan Mısırʹda aynı

dönemde dine sarılma eğiliminin Hıristiyan Araplar arasında da yaygınlaşmış

olmasıdır. Kahireʹnin varoşlarından birinde, Zeytun Kilisesinde Bakire Meryemʹin

ışıklar içinde göründüğü haberi yayılır. Bu haber, Kıptî ve Müslüman kadınları

derinden etkiler.0

0 Musa Yıldız, s. 20; Seyyid Kutubʹun hayatı için: Salah Abdul-Fettâh el-Hâlidî, Seyyid Kutub Mineʹl-Mîlâd ileʹl-İstişhâd, Dâruʹl-Kalem, Dımeşk, 3. baskı, 1994; Hilal Görgün, " Seyyid Kutub", DİA, I, s. 64;0 Bu savaş için bkz. R. Kürşat Rüstemoğlu, " 1949-1981 Yılları Arasında Suriye ve mısırʹdaVuku Bulan Hükümet Darbeleri ve Bunların Türkiyeʹdeki Yankıları", Marmara Üni. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, YKT. , İstanbul, 2008, s. 39; Ayrıca Mısır için bkz. Ahmet Ateş, " 1952-2011 Yılları Arası Mısır Dış Politikası", Selçuk Üni. SBE. , YKT. , Konya, 2012; Ali Tandoğan, " Arap Baharı Sürecinde Mısır", Atılım Üni. SBE. , YKT. , Ankara, 2013; Majed Sabra, " Arap Baharı: Mısır Örneği", Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2013; Cengiz Daşdemir, " Mısırʹın Bölge Ülkeleri ve Türkiyeʹye Yönelik Stratejik Yaklaşımı", Gebze Yüksek teknoloji Enstitüsü, SBE. , YKT. , Gebze, 2006.

0 Zeynep Gürler, Arap Milliyetçiliği, s. 96.

65

Page 76: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mısırʹda krallık rejimine son veren, ihtilale önderlik yapan Nâsır, Arap

dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerinden biridir. Hayatı boyunca sömürgeci

batılılara karşı savaşmış, Arap dünyasının modern tarihine damga vurmuştur. İngiliz

emperyalizmin ezdiği, horladığı, sömürdüğü Mısırlılara ve bütün Arap halkına milli

gurur, onur ve kişilik vermek, Batı karşısında ayakta duran bir millet oluşturmak için

gayret sarf etmiştir.0

2.1.3. Enver Sedat Nâsır′ın, 28 Eylül 1970 yılında ölmesinden sonra yerine Enver Sedat

(1918-1981) geçti.0 1939ʹda Hür Subaylar teşkilatına katılan Sedat, 23 Temmuz

1952 ihtilâlinde görev aldı. İhtilalcilerin fikirlerini yaymak için çıkarılan

Cumhûriyye gazetesinin editörlüğünü yapan ve burada yazılar yazan Sedat, 1955ʹde

kurulan Muʹtemerʹul-İslâmî (İslam Kongresi) genel sekreterliğine; 1957ʹde millet

meclisi başkan vekilliğine; ardından da Suriye ve Mısırʹtan oluşan Birleşik Arap

Cumhuriyetiʹnin meclis başkanlığına getirildi. 1969 yılında ise Nâsır tarafından

devlet başkanlığı yardımcılığına getirildi.

Sedat, 15 Mayıs 1971 günü, kendisinin " tashih inkılâbı" dediği bir

hareketle rakiplerini saf dışı etti ve halkı arkasına almak için dine başvurdu. 11 Eylül

1971ʹde hazırlanan anayasada "Devletin dini İslâmʹtır ve İslâm hukuku, teşriin ana

kaynağıdır." hükmü yer alıyordu; aynı zamanda 1965-1966 yılları arasında

hapsedilen İhvân-ı Müslimîn üyelerini serbest bıraktı. Bu yüzden halk, ona "inançlı

cumhurbaşkan" demeye başladı.

Enver Sedat, dış politikada önceleri Nâsırʹı takip ediyordu. 1 Ocak 1972ʹde

Mısır, Libya ve Suriye arasında Arap Devletleri Federasyonuʹnun kurulmasında aktif

rol oynadı. Daha sonra muhafazakâr Arap ülkeleriyle iş birliğine ağırlık verdi. Fakat

Sosyalist çizgide yer alan Libya ve Suriye bundan hoşnut olmadı. Bu sebeple yolları

ayrıldı. Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurdu; 1971ʹde iki ülke arasında dostluk ve

iş birliği antlaşması imzalandı.0 Davut Dursun, " Cemal Abdünnâsır", DİA, VII, s. 300.0 Hayatı için bkz. Hilal Görgün, " Enver Sedat", DİA, XI, s. 265; R. Kürşat Rüstemoğlu, " 1949-1981 Yılları Arasında Suriye ve MısırʹdaVuku Bulan Hükümet Darbeleri ve Bunların Türkiyeʹdeki Yankıları", Marmara Üni. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, YKT. , İstanbul, 2008, s. 44; Cengiz Daşdemir, " Mısırʹın Bölge Ülkeleri ve Türkiyeʹye Yönelik Stratejik Yaklaşımı", Gebze Yüksek teknoloji Enstitüsü, SBE. , YKT. , Gebze, 2006, s. 131;Kısa Orta Doğu Tarihi, s. 468; Ayrıca bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 221.

66

Page 77: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İçerde ve dışarıda konumunu güçlendiren Sedat, İsrail meselesi ile ilgilendi

ve 6 Ekim 1973 günü, 1967 savaşında kaybedilen toprakları geri almak için İsrail

üzerine üç hafta süren ve galibiyetle sonuçlanan bir saldırı başlattı. Pek fazla toprak

kazanamadıysa da savaş sonunda Sedatʹın itibarı arttı. İlk kez bu savaşta Araplar,

petrolü batıya karşı bir silah olarak kullandı.0

Sedatʹın fikir hürriyeti ve ekonomik atılımların yanında önemli

gelişmelerden biri de çok partili hayata geçiştir. 1973 savaşından sonra Mısır ile

İsrail arasında bir barış antlaşması imzalanması için Amerika tarafından sürdürülen

çabaya olumlu yaklaşarak 19 Kasım 1977ʹde İsrailʹi ziyaret etti ve mecliste bir

konuşma yaptı. Sedat, bu ziyaretle İslam âlemi tarafından kınanırken Batıʹnın

takdirini kazandı. Menahem Begin ile kendisine 1978ʹde Nobel Barış Ödülü verildi.

Daha sonra Amerikaʹnın gayretleri sayesinde Eylül 1978ʹde İsrail ile ikili görüşmeler

başladı ve 26 Mart 1979 tarihinde Camp David Antlaşması imzalandı. Artık yeni

bir dönem başlıyor; Mısır, İsrailʹi resmen tanıyordu. Antlaşmanın içeriğini arasında

Mısır Filistinʹe yardım etmeyecek, bunun karşılığında İsrail üç yıl içerisinde 1967

yılında işgal ettiği Sinâ yarımadasından geri çekilecekti; ayrıca, bunların yanında

birtakım ticari ve kültürel iş birliği gibi hükümler vardı. Bu antlaşma, içte ve dışta

büyük tepkilere yol açtı. Batı, bundan son derece memnundu. İslâm âlemi ise karşı

olmakla kalmıyor aynı zamanda çeşitli yaptırımlar öngörüyordu. İçeride ise halk,

oldukça huzursuzdu; bazı bakanlar ve önemli politikacılar istifa etti. Yoğun bir

muhalefet vardı. İslâmi kesim, basın organları ve vaazlarında Sedatʹa karşı sert

eleştiriler yöneltiyordu.

80ʹli yıllara gelindiğinde ülke, diken üzerindeydi. Haziran 1981ʹde çıkan

çatışmalarda birçok insan hayatını kaybetti. Bunun sonucunda Sedat, Kıptîlerin ve

Müslümanların bazı liderlerini içeri attı; akabinde tepkiler durmak bilmedi ve 6

Ekim 1981 günü 73 zaferi kutlamaları yıldönümünde Cihad örgütü tarafından bir

suikaste kurban gitti.

Enver Sedat, dindar olmamasına rağmen dindarmış gibi görünmüş ve dini

siyasete alet etmiştir. Kendini haklı göstermek için ulemadan fetva istemiş ve Camp

David Antlaşmasıʹnın islâmi olduğunu söylemeleri hususunda onlara baskı

yapmıştır. Sedat, kendini sürekli Nâsır ile kıyaslar. Yakın çalışma arkadaşı olan M.

0 Hilal Görgün, a. g. m., s. 266.

67

Page 78: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Hüseyin Heykelʹe önemli itiraflarda bulunur; " Cemal ve ben, ikimiz Mısırʹın son

büyük firavunlarıyız."benzetmesini yaparken Nâsırʹdan farkını ise " Cemal ve ben

daima aynı hedefe ulaşmaya çalıştık. Ama aramızdaki fark şudur; o bir diktatör gibi

ulaşmayı denedi, ben de buna karşılık demokratik metotlarla deniyorum." İfadesiyle

belirtir.

2.1.4. Hüsnü Mübarek Enver Sedat′ın ölümünden sonra yerine yardımcısı Hüsnü Mübarek geçti

(1928-?).0 Eski bir Hava Kuvvetleri komutanı olan Mübarek, 30 yıllık iktidarı

boyunca liberalleşme konusunda önemli atılımlar yapmaya çalışmıştır. Kendi

iktidarı, Nâsır ve Sedat dönemine kıyasla büyük çalkantıların yaşanmadığı,

savaşların olmadığı ve parlamentonun uzun sure görevde kaldığı bir devir olmuştur.

Özgürlükler nispeten artmıştır.0

14 Ekim 1981′de göreve başlayan Mübarek, Enver Sedat′ın politikasını

devam ettirdi. İsrail′in 1982′de Lübnan′ı işgal etmesi üzerine Mısır, elçisini geri

çağırdı. Antlaşma gereği Sinâ yarımadası Mısır′a geri verildi. Kasım 1987′de

Amman′da toplanan Arap zirvesinde Msır′la ilişki kurulması hususunda üye ülkeler

serbest bırakıldı. 1989′da Kazablanka′daki Arap Birliği zirvesinde Türkiye′nin

desteğiyle Mısır, tekrar birliğe kabul edildi ve merkez yine Kahire oldu.

1989′da Amerika yönetiminin İsrail-Filistin meselesini çözmek için attığı

adımlarda Mısır önemli rol oynadı.0 Amerika ile ilişkileri geliştirmek için Körfez

krizinde çok uluslu gücün yanında yer aldı. Buna karşılık, 7 milyar dolarlık borç

silindi.

Mısır ekonomisi Hüsnü Mübarek zamanında dünyadaki gelişmelere

bağlantılı olarak zor dönemler geçirmiştir. Mısır′ın Arap ülkeleri tarafından boykot

edilmesi, terör hareketlerinin turizm gelirlerini düşürmesi, bölgede çıkan savaşlar

neticesinde işçi dövizlerinde azalma meydana gelmesi, petrol fiyatlarındaki 0 Hüsnü Mübarek, 4 Mayıs 1928 yılında Menûfiye ilçesinde dünyaya geldi. 1949 yılında askeri akademiden komser olarak mezun oldu. 50′de Havacılık Akademisini bitirdi. Sovyetler Birliği′nde ileri uçuş ve bombardıman teknikleri konusunda öğrenim gören Mübarek, 1966-1969 yılları arası Hava Akademisi Komutanlığını yürütmüştür. 1972′de hava kuvvetleri komutanlığına getirilir, 1974′de mareşal ünvanı verilir ve ertesi yıl devlet başkanlığı yardımcılığına atanır. Hüsnü Mübarek, yarı İngiliz Suzanne Mübarek ile evlidir ve iki oğlu vardır. Bkz. Cengiz Daşdemir, a.g.e., s. 260; Mahfȗz′un Hüsnü Mübârek hakkında düşünceleri için ayrıca bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s.231.0 Ali Tandoğan, a.g. e., s. 39.0 Hilal Görgün, ″ Mısır″, DİA, XXIX, Ankara, 2004, s. 574.

68

Page 79: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

oynamalar, artan askeri harcamalar Mısır′ın finans açığını sürekli arttırmış; bunun

dış borçlarla kapatılmaya çalışılması sonucunda International Monetary Found

(IMF) ile stand by antlaşmaları yapılmıştır.

Mübarek, Batı ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışırken Nâsır ve Sedat′tan daha

dengeli ilişkiler kurmaya gayret etti. Mısır, ABD için bölgedeki radikal unsurları ve

İran′ı dengelemek adına önemli bir ülkeydi. Bu nedenle askeri yardımlar alanında

İsrail′den sonra en fazla yardım alan ülke konumuna geldi. Bu ayrıcalığını koruma

noktasında Mübarek dönemi ilişkiler iyi yürütülememiş, zaman zaman diplomatik

krizler yaşanarak stratejik ortaklık zarar görmüştür. Hüsnü Mübarek yönetiminin son

zamanlardaki uygulamalarından memnun olmayan ABD Başkanı Bush, 2008 yılında

ev sahibi sıfatıyla Davos Forumu′nda Mübarek′in açış konuşmasına katılmaması,

buna karşılık da Mübarek′in Bush′u protesto etmesi, diplomatik ilişkilerde

soğukluğa yol açmıştır. Bunun sonucu olarak 1979′tan bu yana iki milyar dolarlık

askeri yardım, 2009′da 1,3 milyar dolara gerilemiştir.

Arap baharının esas nedeni de budur: Tunus, Mısır, Libya ve Suriye′de

halkı kışkırtan ABD′dir. Mübarek′in 30 senedir sorunsuz bir şekilde yönetimde

kalması ancak Batı ile iyi geçinmesinden kaynaklanır. Mübarek, ABD ile ilişkileri

canlı tutuyor ve İsrail yanlısı siyaset izliyordu; böylece Amerika, onu 30 sene idare

etti. Son zamanlarda ilişkiler bozulunca Mübarek′in ipini çektiler. Otpor denen

örgüt, Arap ülkelerinde kendini gösterdi, Tunus′tan başlayarak domino etkisiyle

diğer Arap ülkelerine sıçradı.0 İnsanların sokağa dökülmesi, işin görünen tarafıdır.

Mısır′da Mübarek′ten sonra yerine gelen Muhammed Mursî bir sene içinde devrildi.

Otuz sene Mübarek′in zulmüne katlanan halk, bir sene Mursî′ye tahammül edemedi.

Bunun sebebi, Mursî′nin ″Anayasamız Kur′ân′dır″ demesidir. Tunus′da da aynı

senaryoyu sahneye koyacaklardı fakat Raşid Gannûşî, işi çözdü ve bütün halk

kesimlerini kucaklayan, kur′ânî olmayan bir anayasaya ″evet″ dedi. Aksi takdirde

onu da götüreceklerdi.

Mısır′ın nüfus ve demografik yapısına baktığımızda en büyük grup olarak

toprağı işleyen çiftçileri görürüz. Sonra çölde yaşayan bedeviler ve Nübyeliler gelir.

Kilometre başına yetmiş bir kişi düşer. Mısır′da halkın % 35′i on beş büyük

şehirlerde yaşamaktadır.

0 Detaylı bilgi için bkz.:http://tr.wikipedia.org/wiki/Otpor, (e.t.: 10.03.2014)

69

Page 80: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Erkekler, geleneksel olarak öteki giysilerin üzerine geniş kollu ve ayak

bileklerine kadar uzanan beli kemerle toplanmış bir giysi giyerler. Kadınlar ise

çarşafa bürünür. Köylerde halk, kerpiçten evlerde oturur. Ülke nüfusunun % 94′ü

Müslüman, % 6′sı Kıptî Hıristiyanlardan oluşur.

70

Page 81: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

2.2. HAYATI

2.2.1. Doğumu ve Çocukluğu Türk asıllı olduğu söylenen Necîb Mahfûz, 11 Aralık Pazartesi günü

1911′de orta tabaka insanlarının yaşadığı Kahire′nin Cemâliye semtinde doğdu.0

Asıl adı, Necîb Mahfȗz Abdulazîz′dir.0Ailesi, bu ismi meşhur Doktor Necîb

Mahfȗz′dan dolayı ona vermiştir. Çünkü annesi, doğum sırasında sıkıntıya girmiş ve

bu yüzden Mısır′ın meşhur doğum doktoru Necîb Mahfȗz′u çağırmışlar ve onun

yardımı sayesinde Mahfȗz gözlerini hayata açmıştır.0 Babası Abdulazîz Ahmed

Bâşâ, orta halli bir işte çalışıyordu. Annesi, Ezher şeyhlerinden birinin kızıdır; fakat

Mısır kadınlarının birçoğunda olduğu gibi okuma yazma bilmez.0 Yazarın çocukluk

yılları Cemâliye ve bitişiğinde bulunan Ezher ve Hüseyin camileriyle Hân Halîlî

çarşısının bulunduğu Hüseyin semtinde geçer. Dört yaşındayken Şeyh Buhayrî

adındaki mahalle mektebine gider. Sonrasında Hüseyniye ilkokulunu ve Fuad′ul-

Evvel lisesini bitirir. Mahfȗz, o dönemi şöyle anlatır:

″Ömrümün ilk yıllarına, çocukluk yıllarına gidecek olursam Cemâliye

′deki yarı boş evimizi hatırlarım. Benden önce dört kız iki erkek olarak birbirinin

ardı sıra altı kardeşim dünyaya gelmiş. Sonra dokuz yıl süreyle annem çocuk

dünyaya getirmemiş. Daha sonra ben doğmuşum… Biri hariç, ablalarımın hepsi

evlendi. İki ağabeyim de evlendi; biri harp okuluna girdi ve görevi nedeniyle Sudan

0 Yazarın doğumu olarak ikinci tarih, 25 Aralık 1912′dir. Bkz.: Necib Mahfȗz, Hırsız ve Köpekler, çev.: Rahmi Er, Vadi Yayınları, Ankara, 1.baskı 1996, s. 6; doğduğu ev, Beyt′ul-Kâdî Caddesinde no: 8′de bulunmaktadır. Bkz.: Ene Necîb Mahfȗz, s. 31.0 Sebilci lakabı da eklenmektedir; ayrıca, bazı kaynaklarda Necîb Mahfȗz İbrâhîm Ahmed el-Bâşâ olarak ifâde edilmektedir. Bkz. A. Kazım Ürün, Toplumsal Gerçekçi Romanlar, s. 59; Erol Ayyıldız, Necîb Mahfȗz. Hayatı, Sanatı ve eserleri, Fatih Yayınevi, Bursa, t.y., s. 1; hayatı ve eserleri için bkz.:Hilary Kilpatrick, The Modern Egyptian Novel A Study in Social Critcism, Ithaca Press, London, 1. baskı 1974, s.73; Hilary Kilpatrick, Modern Arabic Literature, Editör: M. M. Badawi, ″ The Egyptian Novel From Zaynab to 1980″, Cambridge University Press, 1. Baskı,1992, New York, s. 236; Sasson Somekh, Dünyâ Necîb Mahfȗz, Dâr′un-Neşr′il-Arabî, Telaviv, 1972, s. 6; Dr. Seyyid Ahmed Ferac, Edebu Necîb Mahfȗz ve İşkâliyyet′us-Sırâ′ beyne′l-İslâm ve′t-Teğrîb, Dâr′ul-Vefâ, el-Mansȗra, 1. baskı, 1990, s. 19; Fârȗk Abdulmu′tî, Necib Mahfȗz Beyne′r-Rivâyeti ve′l-Edeb′ir-Rivâî, Dâr′ul-Kutub, 1.baskı 1994, Beyrut; Necîb Mahfȗz, Havle′d-Dîn ve′d-Dimokrâtıyye, Nşr. Fethî el-Uşrî, Dâr′ul-Mısriyye′l-Lübnâniyye, Kahire, 3. baskı, 2004, s. 223; İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz Siret′u Hayât′in Kâmilet′in, Nefro, 2006, y.y.; Recâ en-Nakkâş, Necîb Mahfȗz, Merkez′ul-Ehrâm, 1.baskı 1998, Kahire; Cemâl el-Gîtânî,Necîb Mahfȗz Yetezekker, Beyrut, 1.baskı, 1980; Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, Kahire, 2007; http://tr.wikipedia.org/wiki/Necib_Mahfuz, (e.t.:12.03.2014); www.naguibmahfouz.com (e.t.:23.10.2013)0 İbrâhim Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 31.0 Anne-babası hakkında geniş malumat için bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 15-17.

71

Page 82: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

′a gitmişti, diğeri kimyayı tercih etti. İşte bunlardan dolayı evde sadece anne ve

babamı hatırlarım.0

O günlerde semtimiz, Mısır toplumunun bütün kesimlerinin bulunduğu

başlı başına gizemli bir dünyaydı. Askerlerin, polislerin, küçük memurların yanı sıra

varlıklı kimseler de semtimizde ikamet etmekteydi. Mesela Sükkerî, Müheylimî ve

Sîsî konaklarını, tüccarlara ait eski evleri orta halli ve dar gelirlilere ait evlerle bir

arada görebilirdiniz.0

Elbise dikmek ve sahur işlerinde yardımcı olmak üzere devamlı evimize

gelen kadınlar, unutamadığım şahsiyetler arasındadır. Bu kadınlar, anneme gelip

birlikte oturup konuştuklarında onları devamlı gözlerdim. Evimizin karşısında bir

aile otururdu. Eve yalnızca ev sahibi olan Şeyh Rıdvan adında Şamlı heybetli bir

adam girer çıkardı. Annemle bu aileyi ziyarete giderdik. Dışarı çıkmasına izin

verilmeyen evin hanımını görürdüm. Annem, sık sık bu evin hanımını ziyarete

giderdi. Ben evin tek çocuğu olduğum için annem akraba ve komşu ziyaretlerine hep

beni beraberinde götürürdü. Böylece Kahire′nin birçok yerini görme fırsatı buldum.0

Babam bir devlet memuru idi. Emekli olunca bir tüccar arkadaşının

yanında muhasebeci olarak çalışmaya başladı. Babam evde hep Sa′d Zağlȗl,

Muhammed Ferîd ve Mustafa Kamil′den bahsederdi. Onlardan birinin adını

andığında sanki gerçek kutsal değerlerden bahseder gibi olurdu. Babam, Sert

görünüşüne rağmen hoş ve sevimli bir insandı.″0

Yazarın yetiştiği aile ortamında dini hava hâkimdi; Mahfȗz bunu şöyle

açıklar:

″Çocukluğumdaki hayatım Sülâsiye′de kısa olarak; Hikâyât Hâratinâ′da

detaylı olarak yansıtılmıştır. Boşanmayı, çok evliliği ve yetim kalmayı bilmediğim

doğal bir çocukluğum oldu. Büyüdüğüm ortam, anne-babaya ve aileye sevgi

aşılamaktaydı. Ailemi kutsal birer varlık olarak görüyordum. Ailemizdeki yegâne

kültür bağı dindi.″0

2.2.2. 1919 Devrimi

0 Cemâl el-Gîtânî, Necîb Mahfȗz Yetezekker, s. 9.0 Aynı eser, s. 10.0 Cemâl el-Ğîtânî, a.g.e., s. 13.0 Aynı eser, s.14.0 A. Kazım Ürün, a. g. e. , s. 65 (kısaltılarak iktibas edilmiştir.)

72

Page 83: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1919 Devrimi, yazarı derinden etkilemiştir. O zaman kendisi henüz

ilkokul çağında idi.0 Yapılan yürüyüş ve gösteriler, kurşunlanarak öldürülen ve

yaralanan insanlar, onun sadrında derin izler bırakmıştır. Bütün bu yaşadıkları,

romanlarına malzeme olmuştur. Müellif, kendini 1919 devriminin taze filizleri

olarak görür. Beyt′ul-Kâzî′deki evlerinden göstericileri gördüğünde bunları ilk önce

baltacılar gürȗhu sandı. Sonra öyle olmadığını anne-babasından öğrendi; bu,

devrimdi. Beyt′ul-Kâzi meydanında İngilizleri göstericiler üzerine kurşun

yağdırırken gördü; insanlar, bir bir yere seriliyordu.

Mahfȗz, lisedeyken devrime ve onun lideri Sa′d Zağlȗl′e derin sevgi

duymaya başladı. Fuâd′ul-Evvel lisesinde siyasi hareket yoğun idi ve Vefd Partisini

destekleyen talebeler kahir ekseriyeti oluşturuyordu. Diğerleri azınlıktaydı, onlar

zengindi. Yazar, şöyle diyor:″Biz, okulun bahçesinde dolaşırken savaştan, ilkeler ve

hedeflerden konuşuyorduk, sıkıntılardan ve Sad′ın büyüklüğünden bahsediyorduk.

Onlar ise, zengin sınıf, Hızb′ul-Ehrâr partisini destekliyordu; Ramses adlı tiyatro

grubundan, gece eğlencelerinden ve Avrupa′da yazın havanın nasıl olduğundan

konuşuyorlardı. Onların çoğu, aristokrat ve feodal sistem paşalarının çocuklarıydı.

″0 Zağlȗl hakkında ise şunları söyler: ″O′nun açıklama ve konuşmalarını şevkle

okuyordum; 1927 yılı 23 Ağustos Salı günü öldüğünde bu hayatımın en kötü günü

olmuştu. Mısır tarihinde O′nu seven insanlar, başka bir kimseyi bu kadar derin bir

sevgi ile sevmemiştir desem abartmış olmam. İnsanlar O′nu ilah derecesinde

seviyor, O′na kutsiyet izafe ediyordu. Cenazesideki insan manzaralarını asla

unutamam; garip bir histeriye kapılmış gibi ağlıyorlardu, kadınların feryatları

balkonlardan duyuluyordu.″0

2.2.3. Aşkları Çocukluk döneminin ilk on iki yılını Cemâliye′de geçiren yazar, daha

sonra 1920 yılında Kahire′nin kenar semtlerinden biri olan Abbâsiye′ye taşındı.0

Burada orta halli aileler oturuyordu; doğu tarafında zengin insanlar vardı, güzel

evlerde ikamet ediyorlardı. Bir gün Mahfȗz, burada balkondan bakan bir kız gördü

0 Hamdî Sakkȗt, s. 25;ayrıca bkz.: İbrahîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 53; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 1710 Hamdî Sakkȗt, s. 25; İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 62.0 Sa′d Zağlȗl hakkında ayrıca bkz.: Recâ Nakkâş, a.g.e., s.207.0 Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 13.

73

Page 84: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

ve ona âşık oldu, o zaman henüz çocuk yaştaydı. Bu tecrübe Kasr′uş-Şevk adlı

romanında Kemal Abdulcevâd karakterine yansımıştır.0Bu konuda Mahfȗz, şunları

söylüyor:

″Büluğ çağına erdiğimde komşu kızı dikkatimi çekti; güzelliği ile beni

büyülemişti. O sıralarda kızlar kendi aralarında biz erkekler kendi aramızda

oynuyorduk. Kızdan hoşlanmama rağmen gidip de konuşamadım. Zamanla beni fark

etti ve o da benim ona baktığım gibi bakmaya başladı. Günler geçtikçe bakışmalar

yerini işarete bıraktı; pencerelerden işaretleşiyorduk. Ona Muski′den aldığım bir

parfüm ve bir mendil hediye ettim. Sevgi ve teşekkürlerini iletti; fakat zengin

olmalarına rağmen hatırladığım kadarıyla bana hediye göndermedi. Benden birkaç

yaş büyük kardeşi bizden şüphelenmeye başlamıştı ve birgün önümü kesip beni

tehdid etti; yaptığım çocukça hareketlerden vazgeçmezsem sonumun pekiyi

olmayacağını söyledi. Kız kardeşini de aynı şekilde muhtemelen azarladı ve dışarı

çıkmaktan, balkon ve pencerede durmaktan kendisini men etti. Daha sonra onlar

başka bir mahalleye taşındılar ben de üniversiteye başladım ve bu hikâye de böylece

bitti.

Epey zaman geçmişti; o kızla, eski günlerin hatırına annemi ziyarete

geldiğinde karşılaştık; evlenmişti. Onunla mazide yaşadıklarımızdan konuştuk. O

gün bütün kutsal değerlerine yemin ederek benimle evli olmayı temenni ettiğini

açıkça dile getirdi.

Bu hadise başka bir kızla olan maceramı depreştirdi, ilk aşkımı… Abbâsiye

′de oturuyorduk, on üç yaşlarında bir çocuktum. Ne var ki, bu aşk tamamen benim

zihnimde, hayalimde yaşadığım tek taraflı bir sevgiden öteye geçmemiştir. Kendisine

bir türlü açılamadım; çünkü toplum şartları örf ve adetler buna mani oldu. Kız

benden beş yaş büyüktü; zengindiler ve Avrupai bir hayat yaşıyorlardı. Onu uzaktan

seyrediyordum; sevgisi, bana göre güzel bir rüya idi. Evleneceğini duyduğumda

hüzün, kalbimin sıkıp sıkıp suyunu çıkardı. Çok üzülmüştüm; kalbim, gerçekten

şiddetle çarpıyordu.″0

0 Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, s. 17; müellifin ilk aşkı hakkında detaylı malumat: Ene Necîb Mahfȗz, s. 242; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 105. 0İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 243.

74

Page 85: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

2.2.4. Öğrenimi Küttâb0 denilen okulu bitirdikten sonra Mahfûz, 1920 yılında Halîl Ağa

okuluna devam etti. Sonrasında Fuâd′ul-Evvel Lisesi edebiyat bölümüne kayıt oldu;

bundan dolayı ailesi ve hocaları şaşırmıştı. Çünkü Mahfȗz sosyal derslerde zayıf

olmakla beraber Matematik ve Arapçada gayet başarılı idi; bu yüzden O′nun bu

davranışına bir anlam veremediler. Müellif, Arapça hocasından etkilendiğini ve onu

unutamadığını söylemektedir. Hocası kuvvetli bir hatiptir ve 1919 devriminde etkili

konuşmalar yapmıştır; ayrıca öğrencilerine yürüyüş ve gösteri yapmaları hususunda

telkinlerde bulunur. Mahfȗz′u da edebiyata teşvik eden yine bu zattır.

1930 senesinde Mahfȗz, %60 oranında bir burs kazandı, okulunda yirminci

olmuştu. Puanı Hukuk Fakültesini parasız okuma imkânı vermesine rağmen o

felsefeyi seçti. Üniversitede Felsefe ve Sosyoloji derslerini Fransızca ve İngilizce

olarak okudu. Kardeşleri, ona İngilizcesin iyi olduğu ve çeviri yapmasını teklif

ettiler. Bunun üzerine James Baikie′in eserini Arapçaya Mısr′ul-Kadîme adıyla

çevirdi. O zaman ikinci sınıftaydı. 1934 yılında Kahire Üniversitesi Felsefe

bölümünü bitirdikten sonra aynı alanda yüksek lisans yapmaya başladı. Şeyh

Mustafâ Abdurrâzık′ın danışmanlığında ″ İslâm Tasavvufunda Güzellik Kavramı″

adlı bir tez aldı. Fakat bu çalışmasını yarıda bıraktı.

Necîb Mahfȗz′un esas amacı Avrupa′ya gitmekti. Tam da bu sırada

üniversite, yurt dışına öğrenci gönderme kararı aldı. Mahfȗz, fakültede dördüncü

olmuştu ve Fransa′ya gitmek için hak kazanmıştı; fakat isminden dolayı Kıptî

olduğu şüphesiyle üniversite yönetimi onay vermedi. Bir karar alınmıştı; seçilen

öğrencilerden ancak ikisi Kıptî olabilirdi ve seçilen ilk iki telabe Kıptî idi. Mahfȗz

da şeçilirse üç Kıptî olacaktı; bu sebeble O′na geçit vermediler. Fakat İşin aslı

sonradan anlaşılmış, yazarın Müslüman olduğunun farkına varılmıştı; Ne yazık ki,

vakit çok geçti.0

2.2.5. Evliliği 1936 yılında bir karar aldı; kendini tamamen yazmaya verecekti. Bunun

için evlenmemeye, hiçbir siyasi oluşumun içinde olmamaya seyehat etmemeye karar

0 Bizim Kur′an Kursu gibi Kur′an ve temel dini bilgilerin öğretildiği okullardır; yalnız, ilkokuldan önceki dönemde faaliyet gösterir. Bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 31.0 Aynı eser, s. 20; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 163.

75

Page 86: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

verdi; vaktini boşa geçirmek istemiyordu.0 Şartlar, istediği gibi gelişmiş; kader de O

′na bu konuda yardımcı olmuştur. Anne-babasıyla yaşıyor, her şeyi önünde hazır

buluyordu. Yemeği önüne geliyor; odası düzgün, elbiseleri temiz ve ütülü idi.

Babası 1937 yılında vefat ettiği zaman annesiyle yaşamaya başladı; tâ ki 1954′de

evleninceye kadar. Annesi yüz yaşını aşan bir ömür sürdü ve 1968 yılında vefat etti.

Mahfȗz, küçüklüğünden bu yana anne sevgi ve şefkati ile büyümüştür. Evin en

küçüğü olması hasebiyle annesi onu her tarafa götürür; kadın günlerinden tutun da

eski eser ve müzelere kadar her yere annesi ile gitmiştir. Annesi, Mahfuz′u destekler

ve O′nun yanında yer alırdı. Lisede ve üniversitede de sürekli oğlunun arkasında

durmuştur. Babası üniversitede Mahfȗz′un hukuk tahsili yapmasını isterken; annesi,

oğlunu desteklemiş istediği bölüme gitmesi için destek vermiştir.0

Mahfȗz da bir insandı; ihtiyaçları ve arzuları vardı. Cinsel ihtiyaçlarını

tatmin için fuhuş mahallesine gidiyor; resmî ve gayri resmi müesseselerde arzusunu

gidiyordu.0Evlendikten sonra Abbasiye′den taşınıp Acȗza′deki Nil caddesinde

bulunan evine taşındı ve ölene kadar burada yaşadı.

Mahfȗz′un evlenmesi kırk üç yaşında mümkün olmuştur; çünkü yazar

edebiyata düşkünlüğü ve ailenin yazmayı yavaşlatacağı düşüncesiyle buna

yanaşmamıştır. Yazar,1954 yılında evlendiğinde gördü ki, aile hayatı yazmaya engel

değil; bilakis yardımcıdır. Ümmü Gülsüm ve Fatıma adında iki kızı dünyaya

gelir.0Yazar, eşi Atıyyetullah İbrâhîm′le gizlice evlenmiştir; evlendiğinde

annesinin dahi haberi olmamıştır. Çünkü annesi onu zengin bir akrabası ile

evlendirmek istemiştir. Müellif bu sebeble annesine alıştıra alıştıra söylemek

zorunda kalır.

Atıyyetullah İbrahim, ismiyle müsemma Mahfȗz için tam bir hediye ve

Allah′ın lütfudur. Eşi, annesinin bıraktığı yerden almış ve Mahfȗz′un alışık olduğu

hayat tarzına göre evi, çekip çevirmiştir. Müellif, okuma-yazmalarına rahatlıkla

devam etmiş, eve gelen misafirler eşi tarafından ağırlanmış, yemeği hazırlanmış ve

bakımı sağlanmıştır. Yazar, bütün bunları eşine borçludur. Esasen Atıyyetullah,

tamda kaynanasına göre bir gelindir.0 Yazarın siyasi görüşleri için bkz.: Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s.253.0 İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 56.0 Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, s. 20; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 106.0 Necîb Mahfȗz Yetezekker, s. 113; evlilik detayı için bkz.: İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 246; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 106.

76

Page 87: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

2.2.6. Memuriyeti Mahfûz, üniversiteden mezun olduğu 1934 yılından emekliye ayrıldığı

1972 yılına kadar pek çok resmî görevlerde bulundu.0 İlk olarak Kahire

Üniversitesinde sekreter olarak çalıştı. Bu dönemi en verimli yıllar olarak kabul

eder:″ İşim azdı ve önümde ciltler dolusu bir kütüphane vardı, her gün birçok kitap

okuyordum.″ der. Müellif bu dönemde çok sayıda hikâye ve roman da kaleme

almıştır. Mahfȗz, 1939 yılında Vakıflar Bakanlığına geçti. Burada on beş sene

çalıştı, bakanlıklar arasında mekik dokudu; birçok bakanın parlamento sekreterliğini

yaptı. Onlardar bazıları; hocası Mustafâ Abdurrâzık, Abdusselâm Şâzelî ve Alî

Abdurrâzık′tır. Daha sonra Karz-ı Hasen müdürlüğü yaptı. Buralarda Mahfȗz,

insanları tanıma ve gözlemleme hususunda çok şeyler öğrendi; değişik insan

tiplerini gözlemleme fırsatı buldu ve bu materyalleri eserlerinde kullandı. 1954

yılında da bu bakanlıktan ayrılarak Kültür Bakanlığında Maslahat′ul-Funȗn adlı

kurumda şube müdürü oldu; buranın genel müdürü Yahyâ Hakkî idi.0Mahfȗz, bu

ayaklı kütüphaneden çok istifâde etmiştir. Daha sonra aynı bakanlıkta 1959 yılında

Sanat Eserleri İnceleme Dairesi Başkanlığına getirildi. Buradaki yolsuzluk ve

rüşveti önlemek için çaba sarfetti; sinema şirketleri, senaryoların denetimden

kolayca geçmesi için rüşvet veriyorlardı. Yazar, çok mücadele ettiğini ve sonunda

başardığını zikrediyor ve diyor ki; ″ Artık sinema şirketleri şunu gayet iyi

anlamışlardı, burada işler rastgele ve düzensiz değildi.″0

Sonrasında Mahfȗz, Sinema Destekleme Sandığı Başkanı oldu. Burada

iki sene kaldı; bu süre zarfında ne okudu ne de yazdı. Bu yıllar, kederli yıllardı.

Kendisi de bu dönemi, ömrünün en mutsuz yılları olarak addeder. İlk fırsatta

bakanlık müsteşarı olmak için harekete geçer ve başarılı olur; 1971 yılında emekli

oluncaya kadar bu görevde kalır. Emekliye ayrılan Mahfûz, kendini tamamen

yazmaya verme fırsatı bulduğu için daha üretken olmuştur. Çünkü kendi ifadesiyle

0 Memurluk görevleri için bkz.: Cemâl el-Gîtânî, Necîb Mahfȗz Yetezekker, s. 104;İbrâhîm Abdulazîz, a.g.e., s. 224; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 39.0 Hamdî Sakkȗt, s. 21; memurluğu hususunda geniş malumat için bkz.: Ene Necîb Mahfȗz, s.224.0 Aynı eser, s.21.

77

Page 88: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

″görevin bağlayıcılığından kurtularak iş hayatının gürültü, problem ve

sorumluluklarından uzakta edebi ürün vermek için iyi bir fırsattır bu.″0

2.2.7. Emekliliği Müellif′ul-Kebîr, emekli olduktan sonra 1971 yılından itibaren el-Ehrâm

gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başlamasının yanında kısa hikâye ve roman

yazmaya devam etmiştir. Ülkesinde ve Arap dünyasında aldığı birçok ödülün yanı

sıra Fransızların aday göstermesiyle İsveç Akademisi tarafından 13 Ekim 1988

tarihinde Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür. Fakat rahatsızlığından ötürü

ödülü almaya gidememiş, yerine kızlarını göndermiştir.0 Ona göre bu ödül, sadece

kendisinin değil; Mısır′ın, Arapların ve tüm Arap edebiyatınındır. Mahfȗz′un ödülü

almasından birkaç yıl sonra kalb rahatsızlığı, kendini iyice hissettirdi ve 1991

yılında tedavi için İngiltere′ye gitmek zorunda kaldı. 14 Ekim 1994 tarihinde bir

genç tarafından bıçaklı saldırıya uğramış ve bu saldırıdan ağır yara alarak

kurtulmuştur. Geçirdiği bir dizi ameliyat sonrasında sağ tarafına felç vurur ve artık

eli kalem tutamaz hale gelir; bunun yanında göz ve kulağında sorunlar

oluşur.0Müellif, yine de yazmaya çalışır; şiir ve hikmetlerini gerek Esdâ es-Sîret ez-

Zâtiyye, gerekse Ehlâm fî Fetrat′in-Nekâhe adlı eserlerine akıtmaya devam eder.

Ehrâm′da haftalık mülakatını gerçekleştirirken rahatsızlaşır ve hastaneye kaldırılır.0

31 Ağustos 2006 yılında 95 yaşında yaşama gözlerini yumduğunda ardında 34

roman, 350 kadar kısa öykü ve otuzu aşan senaryo bıraktı.0

2.2.8. Beslendiği Kaynaklar Necîb Mahfûz, sade bir hayat yaşayan bir ailede yetişti. Evlerinde Kur′ân-ı

Kerîm ve babasının arkadaşı olan Muhammed Muveylihî(1858-1930)′nin, babasına

hediye ettiği Hadîs Isâ b. Hişâm(1907) adlı kitabın dışında başka bir kitap yoktu.

Yazarın kitaplarla haşir neşir olması ilkokul çağlarına dayanır. Eline geçirdiği

romanları, ister polisiye ister tarihi olsun, okumaya çalışır; bu sırada ilkokul üçüncü

sınıfa devam etmektedir.

0 Musa Yıldız, a. g. e. , s. 23; 0 Normal şartlarda da Mahfȗz, seyahat etmeyi sevmez; sürekli gittiği İskenderiye hariç yurtdışına iki defa çıkmıştır; bunlardan biri Yemen, diğeri de Yugoslavya′tır. Bkz.: Cemâl el-Gîtânî, Yetezekker, 93.0 Yazarın çektiği hastalıklar için: İbrahîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 45; Recâ Nakkâş, s. 320.0 Hamdî Sakkȗt, s. 33.0 Orhan Tüleylioğlu, ″Gerçeği arama cesareti″, www. milliyetsanat .com , (e.t.:23.10.2013)

78

Page 89: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Yazarı en çok etkileyen, ona edebiyatı ve yazmayı sevdiren Mustafâ Lutfî

el-Menfalûtî(1856-1924)′dir. Mahfûz, genç yazarlar için bir okul olarak gördüğü

Menfalûtî′den şöyle bahseder:

″Menfalûtî, beni olşturan ilk edebi şahsiyetti. 0 O′nu çok küçük yaşta

okumaya başladım. 1925 yılında Menfalûtî kendine has kıvrak üslûbu ve ergenlik

çağına uygun duygusal konularla kalplerimizi fethetti. O′nun romantik hikâyeleri

hemen hemen okur-yazar olan tüm gençler tarafından zevkle okunuyor ve taklit

ediliyordu. Okul ödevlerinde öğrenciler kendisinden sık sık alıntılar yapıyorlardı.

Menfalûtî dile hâkimdi; eski ve yeninin ortasında bir üslûp kullanıyor, cümlelerin

müziksel uyumuna ve secili oluşuna dikkat ediyordu. Bu üslûp özelliğinin yanı sıra,

okuyucunun zevkini birinci planda tutuyor, toplumsal sorunları işliyor ve duygulara

hitap ediyordu. Bu bakımdan bütün genç kuşak ona bayılırdı. Gerek üslûbundan

gerekse o dönemdeki düşüncelerinden etkilendiğimize inanıyorum. O′nu okuduğum

sırada hayatta olduğunu sanıyordum. Oysa 1924 yılında ölmüş bulunuyordu. Bunu

sonradan öğrendim. Tabii çok üzüldüm. Belki ilkidir, ölümünden yıllar sonra

üzüldüğüm kişilerin. İnanıyorum ki; şöyle ya da böyle, benliğimde Menfalûtî′den

kalan çok şey var. Bakarsınız onları benim şahsımda, benden daha fazla tespit

edenler çıkabilir. Ancak bu kuşağın yazarlarında olsun, okurlarında olsun Menfalûtî

′nin etkisi geneldeydi. Kanaatimce hocalarımızı da etkilimiştir. Üslûbunun nabzı Dr.

Tâhâ Huseyin′de Zeyyât′ta ve başkalarında gözükmekteydi. ″0

Mahfȗz, daha felsefe öğrencisiyken kendi iç dünyasında ″edebiyat mı

yoksa felsefe mi″ diyerek derin tereddütler yaşar. Bunu şöyle açıklıyor:

″O yıllarda bir elimde felsefeye dair bir kitap; diğer elimde Tevfîk el-

Hakîm′in, Tâhâ Huseyin′in veya Yahyâ Hakkî′nın hikâyelerinden biri bulunurdu. Bir

taraftan zihnim, felsefi ekollerle karışırken; diğer taraftan aynı anda, okuduğum

hikâyelerin kahramanlarının resmî geçidine sahne oluyordu. Kendimi edebiyatla

felsefe arasında cereyan eden müthiş bir savaşın içinde buldum. Bu öyle bir savaştı

ki, ancak yaşayan bilir. Ya bir karar verecektim veya çıldırmak üzereydim. Bu, 1936

senesine kadar devam etti ve sonunda azap verici kararsızlığım edebiyat tarafına

döndü. O an, eşi benzeri görülmemiş, derin bir rahatlama hissettim.″0

0 Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 53.0 Musa Yıldız, a.g.e., s. 25.0 Cemâl el-Gîtânî, s.38; İbrâhîm Abdulazîz, a.g.e., s. 73.

79

Page 90: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mahfȗz′u etkileyen yazarların başında Tâhâ Huseyin (1889-1973) ile

Abbâs Mahmȗd Akkâd(1889-1964) ve Tevfîk el-Hakîm(1902-1987) gelmektedir.

Öğrenciliğinin son yıllarında okuduğu Avdet′ur-Rȗh ile Yevmiyyât Nâib fi′l-

Eryâf romanları zihninde derin izler bırakmıştır. Mâzinî(1890-1949), Yahyâ

Hakkî(1905-1992) ve Teymȗr kardeşleri de Mahfȗz′un etkilendiği yazarlar

arasında sayabiliriz.0 Selâme Mȗsâ′nın(1887-1958) yazar üzerinde diğerlerinden

farklı bir etkisi vardır; ondan bilime, sosyalizme ve hoşgörüye inanmayı

öğrenmiştir; Mahfȗz′u yazmaya teşvik eden de odur.0

2.2.9. Yazın Hayatı Mahfȗz, yazın hayatına henüz ilkokulda iken başlar. Fakat bu yazılar biraz

garip tarzdadır. Okuduğu çocuk romanları üzerinde bazı basit değişiklikler yapıyor,

yeniden kaleme alıyordu. Daha sonra da kapağına ″Te′lîf Necîb Mahfȗz″ ifadesini

ve hayali bir yayınevini yazıyordu. Bu tür yazma işlerini daima tatillerde

yapmaktaydı. Bu eserlere kendi hayatından ve arkadaşları ile olan dostluk ve

düşmanlıklarından da eklemeler yapmaktaydı. Yazar, Menfalȗtî′nin eserlerini

okuyup yazmaya başladığı sıralarda geleneksel türde şiir de yazmayı denemiştir.

Ancak sonraları bazı beyitlerin vezni tutmayınca zor iş olan vezin ve kafiyeyi bir

kenara bırakarak serbest şiire yöneldi.0

Müellif, üniversite yıllarında makaleler kaleme almaya başlar; bunlar daha

çok felsefe ağırlıklı makalelerdir. Yazmış olduğu makaleleri Mecellet′ul-Cedîde,

Ma′rife, Cihâd′ul-Yevm, Kevkeb′uş-Şark ve Ahmed Emîn′in Sekâfe adlı

dergilerinde yayımlanmıştır.

Necîb Mahfȗz′un yazarlık alanındaki ilk çalışması, James Baikie′nin 13

bölümden oluşan Ancient Egypt (Eski Mısır) isimli kitabını 1932 yılında Arapçaya

çevirmesidir.0 Bu eser, Selâme Mȗsâ′nın Mecellet′ul-Cedîde dergisinde tefrika

edilir. el-A′vâm adını verdiği otobiyografisini yazar, fakat bu yayınlanmaz.

Mahfȗz, başlangıçta Mısır tarihine merak sarmış ve o dönemde milliyetçi

akımların yaygın olması sebebiyle konusunu eski Mısır medeniyetinden alan

0 Müellifin etkilendiği şahıslar hakkında detaylı bilgi için bkz.: Recâ Nakkaş, Necîb Mahfȗz, s. 69.0 Nebîl Ferac, Necîb Mahfȗz Hayatuhu ve Edebuhu, s. 36.0 A. kazım Ürün, a. g. e. , s. 198; İbrâhîm Abdulazîz, a.g.e., s. 85.0 Nebîl Ferac′a göre, 1931 yılında 20 yaşında başlar. Bkz.: Nebîl Ferac, Necîb Mahfȗz, s. 12.

80

Page 91: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

romanlar yazmıştır. Bu romanlarından yayımlananları Abes′ul-Akdâr (1939)0,

Râdȗbîs (1943)0 ve Kifâh Tîbe (1944)′ dir.0 Bunlar, İngiliz işgaline karşı bir tepki

olarak firavun milliyetçiliği akımından etkilenilerek yazılmış romanlardır.

Mısır′da firavunculuk hareketinin ilk işaretleri, 19. Yüzyılda görülmeye

başlamıştır; ancak bu harekete ivme kazandıran en önemli gelişme, Howard Carter

tarafından yapılan ve Lord Carnarvon tarafından finanse edilen bir kazı sonucu

Kasım 1922′de Tut Anh Amun mezarının ve hazinesinin ortaya çıkarılması

olmuştur. Bu kazı sonrasında aydınlar, gözlerini eski Mısır medeniyetinin ihtişamına

yeniden çevirdiler. Selâme Mȗsâ, M. Huseyin Heykel ve Tevfîk el-Hakîm gibi

yazarlar kendilerini Firavun medeniyetinin devamı olarak görmeye başlamışlardır.

Mahfȗz, Mısır tarihine olan aşırı ilgisine rağmen, 1944′te yayımladığı

Kifâh Tîbe′den sonra bir daha tarihi roman yazmamıştır. Bunun nedeni, muhtemelen

tarihi roman türünün onun toplum içinde bulunduğu kötü koşullarla ilgili görüşlerini

açıklamasına pek imkân vermiyordu. Dolayısıyla Necîb Mahfȗz, konusunu eski

Mısır′tan alan yaklaşık kırk roman yazmayı başlangıçta tasarlamış olsa da bu türde

üç roman yayımlamakla yetinmek zorunda kalmış ve 1944′ten itibaren toplumcu

gerçekçi roman türüne yönelmiştir. Bu türde ilk romanı el-Kâhiret′ul-Cedide′yi

1945 yılında yayımlar.0 Toplumun âdeta sosyal, siyasal ve ekonomik yapısının bir

panoraması niteliğindeki bu dönem romanları, 1940′lı yıllarda Mısır′da yaşanan

toplumsal ve ahlaki çöküntünün boyutunu açık bir şekilde ortaya koyar. Beyne′l-

Kasreyn, Kasru′ş-Şevk ve Sukkeriyye′den oluşan 1944-1952 yılları arasını

kapsayan üçlemesi, çok uzun solukludur ve nehir roman özelliği taşır. Mahfȗz, bu

üçlemesiyle adını duyurur.0 Yazar, Üçlemesi′ni 1952′de devrimden birkaç ay önce

bitirmiş ve sonrasında uzun bir sessizliğe gömülmüş, hatta edebi faaliyetlerini

durdurduğunu açıklamıştır. Gerçekçi romanlarından diğerleri; Hânu′l-Halîlî

0 Hakkında yapılmış çalışmalar için bkz.: Hamdî Sakkȗt, s. 205.0 Hamdî Sakkȗt, s. 163.0 Aynı eser, 222.0 Reşîd el-Inânî, s.42; yapılmış çalışmalar için bkz.: Hamdî Sakkȗt, s. 209.0 Üçleme′den sonra bu tarzda eser verenler olduysa da Mahfȗz′u geçen olmamıştır. Neredeyse eleştirmenlerin tamamı, bu romanı bir başyapıt olarak kabul ederler. Yazar, hayatının çocukluk ve gençlik yıllarını burada işlemiştir. Bkz.: Sasson Somekh, s. 7; ayrıca roman hakkında detaylı bilgi için: Reşid el-Inânî, Necîb Mahfȗz, s. 56; A. Kazım Ürün, a.g.e.; Üçleme hakkında geniş bilgi için: Cemal el-Gîtâni, Necîb Mahfȗz Yetezekker, s. 63; Hamdî Sakkȗt, s. 23; 124.

81

Page 92: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

(1946)0, Zukâk′ul-Midak (1947)0, es-Serâb (1948)0 ve Bidâye ve Nihâye

(1949)′dir.0

Necîb Mahfȗz, Üçlemesi′ni bitirdikten sonra bir süre yazmaktan uzak

kalır; bunun sebebi sorulduğunda şöyle cevap verir:

″Ben şimdi düşünme ve olayları kavrama aşamasındayım. Ne zaman

yazmaya döneceğimi bilmiyorum. Fakat yazmaya başladığımda toplumcu gerçekliğe

tekrar dönmeyeceğim. Bu akımda yazmaktan usandım. Romanlarıma yüklediğim

gerçeklik bana yeter. Ben içimde bir gelişme hissediyorum. Bu gelişme de kesinlikle

yazmamda yeni bir yöntemle sonuçlanacak.″0

Mahfȗz′un bu sözü söylemesinin ardından daha iki yıl gibi bir süre

geçmeden Arap dünyası Evlâdu Hâratinâ (1959) romanıyla tanışır.0 Eser, ilk olarak

21 Eylül 1959′dan 25 Aralık 1959′a kadar Ahrâm gazetesinde yayımlandı. Romana

Ezher ulemâsı ve muhafazakâr çevreler tepki göstermiştir. Alışılmışın dışında bir

üslupla insanlık tarihini ele alan bu roman, Mısır′da büyük yankı uyandırır; basımı

0 Hamdî Sakkȗt, s. 158.0 Midak Sokağı hakkında dünyada yapılmış çalışmalar için bkz.: Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, s.168.0 Bu roman, psikanalitik gerçekçilik olarak değerlendirilen istisnaî bir romandır. Bkz.:Musa Yıldız, s. 36; Bu eserinde bir yandan okuduğu psikoloji sahasında okuduğu kitaplar, diğer taraftan el-Akkâd′ın Sara adlı romanının etkisi görülür. Geniş bilgi için: A. Kazım Ürün, a. g. e. , s 227; Sasson Somekh, a.g.e., s.7; Nebîl Ferac, Necîb Mahfȗz, s. 12; Hamdî Sakkȗt, s. 22 ve 67, 179.0 Hakkında yapılan çalışmalar için bkz.: Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, s. 108.0 Musa Yıldız, s. 38;0 Romanın ayrıntısı için bkz.: Musa Yıldız, a.g.e., s.48;Reşîd el-Inânî, a.g.e., s. 50; Corc Tarâbîşî, Allah fi Rıhle Necîb Mahfȗz er-Remziyye, Dâr′ut-Talîah, 3. baskı 1988, Beyrut, s. 7; Necîb Mahfȗz, Children of Gebelawi, çev. Philip Stewart, Heinemann, London, 1981; Necîb Mahfȗz, Cebelavi Sokağı′nın Çocukları, çev. Leyla Tonguç Basmacı, Kırmızıkedi Yayınevi, İstanbul, 2010;Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 141. Yazarın, bu roman sebebiyle Nobel′i kazandığı; çünkü bu romanda Allah ve O′nun resullerine dil uzattığı da söylenir. Mahfȗz, burada Allah′ı her şeyden gafil olarak resmediyor. Peygamberlere gelince ise, Hz. Musa′yı yılan oynatan bir sihirbaz olarak; Hz. İsâ′yı başıboş dolaşan bir mecnun gibi; Hz. Peygamber′i (s.a.v.) içki ve uyuşturucu müptelası aynı zamanda kadın avcısı olarak tasvir ediyor. Bırakınız bütün bunları, normal sıradan bir insan dahi böyle betimlemek uygun olmaz. Dinlerin kutsallarıyla- özellikle İslam′ın kutsalı ile- oynanmasına rağmen başkan Nasır romanı tebrik etti. Birinci bölüm, Cuma günü gazetede yayınlandıktan sonra Ezher ulemâsı, dine karşı yapılan bu düşmanca saldırıya tepki koymaya başladı. Eser, 114 fasıldan oluşacaktı tıpkı Kur′an-ı Kerim sȗreleri adedince. Son bölümün yayınlanmasından sonra romanın kitap halinde basılmasına yasak geldi. Bu karar, fitneyi bastırmıştı. Fakat Nobel Ödülü komitesi, Ekim 1988′de bu fitili tekrar ateşledi. Komitenin amacı İslâmi değerleri yaralamaktı; yaptığı açıklamada yazarın bu ödülü hak ettiğini, çünkü daha önce edebiyat tarihi açısından hiç kimsenin yapmadığı şeyi yaptığını söylediler: Allah′ı öldürmüş, dinlerle ve peygamberlerle alay etmişti. Mahfȗz Nobel′i aldı; oysa daha önceki açıklamalarında şöyle diyordu: ″ Eğer bu ödül, kendisine layık görülüp verilirse onu reddedecekti.″ Bkz.: Ahmed Ferac, Edebu Necîb Mahfȗz, s. 58; Bu roman üzerinde yapılan çalışmalar için bkz.:Hamdî Sakkȗt, s. 94.

82

Page 93: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

yasaklanır ve kitap ilk defa Beyrut′ta 1967 yılında basılır. Müellif, bu yüzden

Cemaat-i İslâmi′ye mensup bir genç tarafından 14 Ekim 1994 bıçaklanır.0Enver el-

Cündî ve Ömer Abdurrahmân gibileri şöyle dediler:″ Eğer Necîb Mahfȗz′u Evlâd

Hâratinâ′nın yayımlanmasından sonra öldürseydik Salmân Rüşdî kendini

gösteremezdi.″0 Bu romandan sonra Mahfȗz′un başı tabiri caizse dertten kurtulmaz;

yazdığı diğer eserlerde de çeşitli sıkıntılar yaşar. Dünyâ Allâh, Sersera Fevk′an-

Nîl, Beyt Seyyi′ es-Sum′a, el-Karnak adlı kitapları ve Mirâmâr filmi; müellif ve

çevresine korkulu anlar yaşatır.0 Bu romanı; el-Liss ve′l-Kilâb (1961)0, es-Summân

ve′l-Harîf (1962), et-Tarîk (1963)0, eş-Şehhâz (1965)0, Sersera fevka′n-Nîl

(1966)0 ve Mîrâmâr (1967)0 romanları izler. Yazar artık bu romanlarda gerçekleri

bütün çıplaklığıyla anlatmaktan ziyade felsefi konulara değinmekte ve bunları

sembollerle anlatmaktadır. ″Bir başka deyişle artık o, varlığın yansımaları ile

meşgul değildi; bizatihi varlığın kendisiyle ilgileniyordu.″0

Mahfȗz′un sembolizme yönelmesinin en önemli sebebi Batıda yeni roman

türünün ortaya çıkması, klasik romanın, devrim sonrası oluşan Mısır toplumuyla

ilgili yeni fikirleri ifadede yetersiz kalmasıdır.

Mahfȗz, 1967 Arap-İsrail savaşından sonra da tıpkı 52 Devriminde olduğu

gibi bir süre yazmayı bırakır.0 Sonra tekrar yazmaya başlar, fakat bu sefer sadece

Mısır′ı yazmaz; artık evrensel konuları işlemektedir. Bazı eleştirmenlere göre

Mîrâmâr romanından sonra yazarda bir gerileme olmuştur.

Mahfȗz, hemen hemen bütün eserlerinde kullandığı dil, yazı dilidir.

Avamcayı cehalet, fakirlik ve hastalıkla eş değer görmektedir; hatta daha da ileri

0 Hamdî Sakkȗt, s.30.0 Aynı eser, s. 33; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s.1440 Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 127.0 Hamdî Sakkȗt, s. 225.0 Romanda doğumdan ölüme kadar Allah′ı araştırması, evladın babasını araştırmasıyla sembolize edilmiştir. Reşid el-Inânî, Necîb Mahfȗz Kırâetün Mâ beyne′s-Sutȗr, Dâr′ut-Talîah, Beyrut, 1. Baskı 1995, s. 54; Corc Tarâbîşî, a.g.e., s.42; Nebîl Ferac, a.g.e., s.13; Hakkında yapılmış çalışmalar için: Hamdî Sakkȗt, s. 197.0 Corc Tarabîşî, s. 52.0 Aynı eser, s. 64; Hamdî Sakkȗt, s. 69; Hamdî Sakkȗt, s. 116.0 Hamdî Sakkȗt, s. 2360 Nebîl Ferec, Necîb Manfȗz Hayatühü ve Edebühü, Hey′etu′l-Mısrıyye, 1986, s. 13.

ذاته في بالوجود بل الوجود بظواهر مشغوال الكاتب يعد لم بعدها وما االعمال هذه في Musa Yıldız hoca, ″… Artık o, varlığın görüntüleri üzerinde değil, bizzat varlığın kendisi üzerinde durmaya başlamıştır.″ diye çevirmiş. (Tâlib)0 Cemâl el-Gîtânî, Yetezekker, s.100

83

Page 94: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

giderek Avamcanın konuşma dili olarak kullanılmasını hainlik olarak görür. Bu

konuda şunları söyler:

″Edebi eserlerde halk dilini kullanmak gerici bir harekettir. Yazı dilini

kullanmak ise ilerici bir hamledir. Halk dilinde bir sıkışıklık, bir darlık ve bir içine

kapanıklık vardır. Ayrıca yaşadığımız asra da uygun değildir. Halk dili, halkımızın

ızdırâbını çektiği hastalıklar cümlesindendir ve bir gün ilerleyip geliştiği zaman,

halkımız ondan kesinlikle kurtulacaktır. Ben bugün halk dilini; tıpkı hastalık, cehalet

ve fakirlik gibi cemiyetimizin ayıplarından sayıyorum.″0

2.2.10. Din Duygusu İnancı konusunda Necîb Mahfȗz çok eleştirilir. Bazıları, O′nu dinsizlikle

itham ederken diğerleri bu görüşe katılmaz. Esasen Mahfȗz, dindar bir ailede

yetişmiştir; annesi, Ezher şeyhlerinden birinin kızıdır. Bununla beraber yazarın

eserlerini incelediğimizde din konusunda oldukça malumatı olduğunu müşahede

ederiz.

Mahfȗz, hayatında hiçbir kitabı iki kere okudumadığını, yalnız Kur′ân-ı

Kerim′in bundan müstesna olduğunu söyler. Kur′ân′ı küçüklüğünden beri tutkuyla

ve hergün okumaktadır; ayrıca Kurtubî ve Seyyid Kutub tefsirlerini de okumuştur.0

Yazar ayrıca Mısırlı kârîleri dinlemekten son derece zevk alır ve şunları

aktarır:

″Şeyh el-Berberî, tam ismini hatırlamıyorum Kur′ân tilavet ederken

benzersiz bir okuyuşu vardı. Ondan önce ve sonra hiç kimseden böyle bir okuyuş

işitmedim. Kur′ân′ın üslȗbu ve tatlı musikisi benim eserlerimde büyük etkiye

sahiptir. Rahman Suresi beni en fazla büyüleyen surelerin başında yer alır. Hiç

unutmam, benimle mülakat yapmak üzere Kahire′ye gelen Amerikalı bir gazeteci

bana Kur′ân′a olan alakam ve üzerimdeki tesiri hakkında sorular sormuştu.

Konuşmamızdan sonra bu gazeteci memleketine döndü. Birkaç gün sonra ondan bir

mektup aldım. Mektupta önemli bir suali sormayı unuttuğunu yazıyor ve cevabını

0 A. Kazım Ürün, a.g.e., s. 158; Erol Ayyıldız, a.g. e., s. 11;detaylı bilgi için bkz.: İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 194.0 Recâ Nakkâş, a.g.e., s.293. Zukâk′ul-Midak romanını incelerken şunu gördüm: Müellif, eserini kaleme alırken çok sayıda kur′ânî kavramlara ve deyimlere atıf yapmış; bu da gösteriyor ki, Mahfȗz′un Kur′ân-ı Kerim hakkında oldukça malumatı var. (Tâlib)

84

Page 95: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

istiyordu. Soru şuydu:′Sizi en fazla cezbeden Kur′ân suresi hangisidir?′ Cevabımı

Rahman Suresi diye yazdım.″0

Mahfȗz, ″ İslâmi toplumun kökeninde zaten belli bir demokrasi anlayışı

vardır. Rasyonalizm ve laiklik, modern ve çağdaş bir İslami görüşle hiçbir zaman zıt

değildir.″ diyor; şȗrâ′yı buna örnek gösteriyor ve Batı′nın ″ İslam demokrasiye

karşıdır.″ yargısına katılmadığını belirtiyor. Ona göre asıl olan, bir ülkede basın ve

fikir hürriyetinin olmasıdır. Tasavvuf hakkında ise şunları söyler:

″ Tasavvuf, yorgun olduğum zamanlar dinlendiğim güzel bir vahadır.

Tasavvufu bir şiir gibi okurum ama ona inanmam. Zira gerçek tasavvuf, hayatı

reddetmektedir. Ben hayatı reddedemem, aksine insanları hayata çağırırım. Ama

bunu hayat bahşettiğim şeklinde anlamayın. Bu bence çok garip bir şeydir. İnsanın

görevi, hayatın içerisinde olmaktır.″0

2.2.11. Sinema Necîb Mahfȗz, bu konuda şunları söylüyor:

″ Sinema, hayatıma hariçten geldi; hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Evet,

sinema izlemeyi seviyordum. Lakin bir film nasıl hazırlanır, bunu bilmiyordum.

Tanıdığım tek şey, oyunculardı; ne senarist ne de bunun dışındaki unsurlar hakkında

bir malumatım vardı. 1947 senesinde arkadaşım Fuâd Nuvîra bana ′Yönetmen

Salâh Ebȗ Seyf seninle görüşmek istiyor.′ dedi. Fuâd ile beraber Salâh Ebȗ Seyf′in

film şirketine gittik. Bana, Abes′ul-Akdâr′ı okuduğunu ve benim iyi bir senaryo

yazarı olabileceğimi söyledi. Kitapta Antara ve Abla hikâyesi geçiyordu, ′Buradan

bir senaryo çıkabiliriz.′ dediğinde ben kendisine konu hakkında bilgim olmadığını

söyledim; ′Öğrenirsin.′ dedi. Arkadaşım Fuâd′ın teşvikiyle çalışmaya başladık. Ebȗ

Seyf, bana ′Şöyle şöyle yaz ve on sayfa getir.′ diyor; ben de yazıp götürüyordum.

Yazımı teslim ettiğimde işimin bittiğini sanmıştım. Fakat ′ Hayır!′ dedi, ′Şimdide

bunu senaryo haline getir.′ Dediklerini harfiyen yapıyordum. Bana sahne

0 Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 294.0 A. Kazım Ürün, a.g.e.

85

Page 96: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

bölünmesini öğretti, okumam için kitaplar verdi. Gerçek şu ki, sinemayı Salâh Ebȗ

Seyf sayesinde öğrendim.″0

Yazar senaryo işinden hoşnut değildi, zorunlu sebeplerden ötürü bu işi

kabul etmişti; geçim sıkıntısı ve roman yazmaya ara verdiği dönemde senaryo işine

yönelmişti. Birçok yönetmen kendisi ile çalışmak için teklif götürdüyse de O, kabul

etmemiştir.

2.2.12. Suikast Girişimi Necîb Mahfȗz′a yapılan bu saldırı, esasen önceden kendini hissettirmiştir.

İlk sembolik romanı Evlâd Hâratinâ, fişeği ateşleyen unsurdur. Yazar, bu yüzden

Mısır ulemasından ve aşırı gruplardan çok tepki aldı. Ayrıca Hintli yazar Salman

Rüşdî′nin Şeytan Ayetleri romanını yazması; İmam Humeyni′nin Rüşdî′nin katline

cevaz vermesi ve Mahfȗz′un bu fetvanın aksine yazılar kaleme alması yazara olan

kini körüklemiştir. Mahfȗz, fikire karşı fikirle mücadele edilmesini savunuyordu. O

′na göre öldürmek nasıl suç ise, suça teşvik etmek de aynı oranda suçtu. Ayrıca

Ezher şeyhleri romanı okuyup tetkik etmeden körü körüne karşı çıkıyordu. 22 Şubat

1989 yılında Nȗr′ul-İslâmî adlı gazete, sürmanşetine Rüşdî olayını taşıdı; aynı

zamanda gazetenin neredeyse tamamına yakını bu olaya ayrılmıştı. Gazetenin

ifadesine göre Mahfȗz ile Rüşdi bir paranın iki yüzü gibiydi; ikisi de birbirinden

farklı değildi. Gazete, işi daha da ileri götürerek Rüşdî′nin, Necîb Mahfȗz′un

talebesi olduğunu ve ikisinin de nefislerini şeytana satan kimseler olduklarını

yazıyordu. İş, sadece bununla da bitmiyordu; mescid ve camilerde hutbe ve

vaazlarda sürekli Mahfȗz′un küfre girdiği ve mürted olduğu söyleniyordu. Şeyh

Ömer Abdurrahmân Feyyȗm kasabası mescidinde sürekli bu konuyu işliyordu;

1989 yılı Nisan ayında Kuveyt el-Enbâ gazetesine verdiği demeçte şöyle der:

″İslam Hukuku açısından Salman Rüşdî ve Necîb Mahfȗz mürtedir. Kim

İslam aleyhinde konuşursa o dinden çıkar; tevbe etmesi gerekir. Aksi takdirde

öldürülür. Bu hüküm Evlâd Hâratinâ′yı yazdığı zaman Necîb Mahfȗz için uygulansa

idi Salman Rüşdî Şeytan Ayetlerini yazmaya cesaret edemezdi.″

0 Cemâl el-Gîtânî, Necîb Mahfȗz Yetezekker, s. 97; Geniş bilgi için: İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 218; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 113.

86

Page 97: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İşte böylece Mahfȗz′un öldürülmesi için fetva verilmiş oldu; geriye kalan

sadece bu kararı uygulamaktı.0

Mahfȗz, Cuma akşamı saat beşte evinin önünde Nil Köşkü gazinosunda

arkadaşlarıyla haftalık toplantısını yapmak üzere bekliyordu; arkadaşı veteriner

hekim Fethî Hâşim arabasıyla Mahfȗz′u almak için gelmişti. Yazar, arabanın ön

koltuğuna geçip oturduğu sırada bir kişi yaklaştı. İlk etapta Mahfȗz, bu kişiyi

okuyucularından biri sandı; fakat hiç beklemediği anda bu kişi bıçağıyla Mahfȗz′a

saldırdı, derin bir yara açarak bıçağı boynuna sapladı ve sonra sırra kadem bastı.

Mahfȗz′u arkadaşı Fethî Hâşim, acil olarak en yakın hastaneye Acȗze

′deki Polis hastanesine ulaştırdı; çok kan kaybetmişti. Doktorlar, acilen (B) rh+ kan

istediler. Yazar, hemen ameliyata alındı. Boynun sağ tarafındaki atardamarlar

oldukça hasar görmüştü. Ameliyatı, kan damarları yaralanmasında uzman Doktor

Sâmih Hemmâm gerçekleştirdi; sonrasında doktor bir gazeteye şu açıklamayı yaptı:

″Saldırı, sağ boyun kaslarında yırtılmalara sebep olmuş; ayrıca sağ

tarafta iç ve dış şahdamarında da yırtılma var. Müellif′ul-Kebîr′in durumu kritik

olmakla beraber hayati tehlikesi bulunmuyor. Asıl önemli olan atardamardaki

kanamanın devam etmesi. Bunun da nedeni; boyun bölgesinde yer alan omurlara

baskı yapan ödemler sebebiyle yırtılan sağ vertebral atardamar. Bundan dolayı

oraya ulaşmak ve baskı altına almak büyük bir risk oluşturuyor; çünkü gerçekten

derin ve etrafı büyük şişliklerle kaplı. Bu durum, daha önce karşılaşmadığımız nadir

vakalardan biri. Aldığımız karara göre; üçüncü, dördüncü ve beşinci omurlardaki

şişlikleri kökten kazıdık. Böylelikle 8 cm uzunluğundaki hasarlı damardan kurtulduk.

Ameliyat iki saat sürdü; bu sırada 8 litre kan verdik, çünkü çok kan kaybetmişti.″0

Haberin duyulmasından sonra herkes hastaneye akın etti; yazarlar, edipler,

gazeteciler, ileri gelen eşraf, bakanlar... Hatta Hüsnü Mübarek dahi geçmiş olsun

temennilerini iletmesi ve müellifin durumunu öğrenmesi için Cumhurbaşkanlığı

sekreterini hastaneye gönderdi.

Olayın üzerinden yirmi dört saat geçmeden iki şüpheli yakalandı; diğer

ikisi, Kahire′nin doğusunda yer alan Ayn Şems bölgesindeki sığınaklarında polisle

0 Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 348.0 Recâ Nakkâş, s. 350.

87

Page 98: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

girdikleri çatışmada hayatını kaybetti. Bunlar, Mısır′da faaliyetleri yasaklanan

Cemaât-i İslâmiye′nin silahlı kanadındandı.

Mahfȗz′un arkadaşı Fethî Haşim zanlılardan Muhammed Nâcî Mustafa′yı

teşhis etti. Yapılan tahkikatta birçok bulgulara erişildi. Bu grubun asıl maksadı

Mahfȗz′u kaçırıp karşılığında hapisteki liderlerini kurtarmaktı fakat Muhammed

Nâcî acele etti ve plan geri tepti. Sonradan anlaşıldığına göre bunlar, 1995 yılında

yapılacak olan uluslar arası kitap fuarını da bombalayacaktı.

Zanlıların yargılanması neticesinde Yüksek Askerî Mahkeme′nin verdiği

karara göre Muhammed Nâcî ve Muhammed Hadîr Ebu′l-Ferac idam cezasına

çarptırıldı. Amır Muhammed Muhammed İbrâhîm ve Alî Bekir ömür boyu hapis

cezasına çarptırıldı. Diğerleri de çeşitli hapis cezaları aldılar.

2.2.13. Aldığı Ödüller Mahfȗz′un katıldığı ilk edebi yarışma, Kȗt′ul-Kulȗb′id-Demirtaşiye

yarışmasıdır; buna Râdȗbîs tarihi romanıyla katılır. Kifâh Tıybe adlı eseriyle Milli

Eğitim Bakanlığı Hikâye Ödülünü kazanır. Hân′ul-Halîlî adlı eseriyle Arap Dil

Kurumu Ödülü; 1970′de Kasru′ş-Şevk ve Beyne′l-Kasreyn adlı eserlerinden

dolayı iki bin beş yüz Cüneyh değerindeki Devlet Takdir Ödülü; Mart 1972′de

Mısır′da edebiyattaki başarılarından dolayı birinci derecede Cumhuriyet Nişanı;

Fransız-Arap İşbirliği Kurumu tarafından 1985′de Sülâsiye adlı eserinden dolayı bir

ödül; Sovyetler Birliği ve Danimarka′daki çeşitli kurumlar tarafından şeref payeliği

ve Nihayet 1988′de Nobel Edebiyat Ödülü ile taltiflendirilir.0

13 Ekim 1988′de İsveç Akademisi tarafından Necîb Mahfȗz′a Nobel

Edebiyat Ödülü verilişiyle Nobel tarihinde ilk defa bir Arap yazara ödül

verilmekteydi.0 Mahfȗz, bu ödülü almazdan evvel şöyle bir açıklama yapmıştır:

″Nobel bir aldatmacadır. Böyle olduğu halde bu ödüle gittikçe artan

oranda ilgi göstermemiz utanç vericidir. Ben hiçbir zaman Nobel′i aklımdan

geçirmedim. Gece gündüz bu ödülle niye bu kadar ilgileniyoruz? Sanki bu ödülü

alamayınca edebi eser yazmamış olacağız! Sanki bu ödülü kazanmayınca

0 Aldığı ödüller hakkında: İbrâhîm Abdulazîz, a.g.e., s. 82; Recâ Nakkâş, s. 149.0 Nobel hakkında geniş bilgi için bkz. A.Kazım Ürün, s. 166; Hamdî Sakkut, Necîb Mahfȗz, s. 31; Recâ Nakkâş, Necîb Mahfȗz, s. 151; İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 258.

88

Page 99: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

edebiyatımız olmayacak. Utanç verici bir durum bu; kendine güvenin yokluğunu

gösteren utanılası bir tutum. O müthiş edebi mirasımıza baktığımızda, Nobel′in lafı

mı olur? Nobel ödülü, edebiyatın evrenselliğine geçiş için bir pasaport değildir. Pek

çok yazar bu ödülü kazandı, fakat daha sonra kendinden hiçbir ses ve soluk çıkmadı.

Kalkınma, cehalet, eğitim gibi yığınla mesele dururken, tutup Arap edebiyatının

evreselliğini tasdik ettirmek için üstatlar arıyoruz. Buna ihtiyacımız yok.″0

Mahfȗz′un ödülü aldıktan sonra yaptığı açıklamalar, yukarıda söylediği

sözlerle çelişir niteliktedir. Oysa bu cümleleri sarf eden birisinden beklenen, ödülü

almamak olmalıydı. Jean Paul Sartre, Tolstoy ve Boris Pasternak gibi Mahfȗz da

reddetmeliydi. Nobel′i kazandığınızı öğrendiğinizde neler hissettiniz? Sualine

karşılık şunları söylemiştir:

″İnanınız hem sevindim, hem üzüldüm. Tâhâ Huseyin, Abbâs Mahmȗd

Akkâd ve Tevfîk el-Hakîm gibi merhum üstatlarım geliyor gözümün önüne. Onlar

benden daha layıktır bu ödüle. Yine halen hayatta olan üstatlarımdan Yahyâ Hakkî

da benden daha layık biriydi buna. Ama ödülün, eserlerini Arapça kaleme alan bir

yazara verilmesinden ötürü çok sevinçliyim…″

Mahfȗz′un bu ödülü hak edip etmediğine dair pek çok şey yazıldı, çizildi.

Kimileri, ödülün arkasında yazarın Camp David Antlaşmasını destekleyen politik

görüşleri olduğunu savundu. Kimileri de yazarın hakkıyla bu ödülü aldığını

söyledi.0Bu konuda Akif Emre ″Necip Mahfuz ve NOBEL″ adlı makalesinde

şunları yazar:

″Mahfȗz′un batıdaki şöhret sahibi olmasında Arap edebiyatına

katkısından, toplumsal sorunları dile getirmesinden çok kendi toplumunun değer

yargılarına mesafeli duruşunun etkili olduğu rahatlıkla söylenebilir. Nitekim Nil′in

Üç Çocuğu isimli romanında 1967 sonrası savaşın ve yenilginin Mısır toplumunda

yol açtığı derin sarsıntı, özgüven parçalanmasını ele alan çarpıcı romanı ne Türkiye

′de ne de Batıda gerekli ilgiyi görmüştür. Nitekim Hind asıllı Naipul′a Nobel

verilmesinin onun edebi yönünden çok ideolojik daha doğrusu oryantalist

söylemlerinin belirleyici olduğu neredeyse tartışmasız bir gerçek olarak ortada…

Bu noktada Cemil Meriç′in bir Türk yazarının Nobel′e aday gösterilmesinin

0 Aynı eser, s.168.0 Ödül hakkında Türk basınında yer alan eleştiriler için: A.Kazım Ürün, s.172 ve sonrası.

89

Page 100: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

gündeme geldiği dönemde söyledikleri edebiyat piyasasının ideolojik tavrına ayna

tutacak mahiyette: Batı hiçbir zaman bizim değerlerimizi yansıtan eserlere Nobel

vermez. Bizi görmek istediği gibi gösteren eserlere itibar eder.

Mahfuz′a karşı Batının gösterdiği ilginin onun dünya görüşüne, daha

doğrusu Batıdaki edebiyat piyasasına hâkim olan ideolojik tutumla da sınırlı

kalmayacaktır. Nobel ödülünü bir gösterge olarak ele alacak olursak, sadece

düşünsel tercihlerin değil siyasi taraf oluşların da bir o kadar belirleyici olduğunu

görürüz. Nitekim İslami değerlere karşı olmak bir yana kin ve aşağılama dolu

satırların sahibi Naipul′a Nobel ödülünün verilmesini 11 Eylül şartlarından

bağımsız düşünmemiz mümkün mü?0

Yine Orhan Pamuk′un 12 Ekim 2006 yılında Nobel Ödülü′nü kazanması

da bu minvalde değerlendirilebilir. Çünkü yazar, Das Magazin adlı haftalık İsviçre

dergisine ″Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1milyon Ermeni öldürüldü ve benden

başkası da bundan bahsetmeye cesaret edemedi.″ diyerek bir açıklama yaptı;

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer′in Pamuk′u bundan dolayı kutlamadığı bilgisi

basında yer aldı. Erol Manisalı, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde 19 Aralık

2005 tarihinde ″Orhan Pamuk Nobel′i Garantiledi″ başlıklı yazısını kaleme aldı.0Bu

yazıdan on ay sonra Manisalı′nın dediği gibi Orhan Pamuk ödülü kaptı.

2.3. ESERLERİ

2.3.1. Romanları Yazarın gerçekçi romanlarını yukarıda zikretmiştik. Sembolik romanları

ise şöyledir: Evlâd Hâratinâ (1959), el-Liss ve′l-Kilâb (1961), es-Summân ve′l-

Harîf (1962), et-Tarîk (1964), eş-Şehhâz (1965), Sersera fevk′an-Nîl (1966),

Mîrâmâr (1967), el-Merâyâ (1972), el-Hubb Taht′el-Matar (1973), el-Kernek

(1974)0, Hikâyât Hâratinâ (1975), Kalb′ul-Leyl (1975), Hadrat′ul-Muhterem

(1976), Melhamet′ul-Harâfîş (1977), Asr′ul-Hubb (1980), Efrâh′ul-Kubbe

(1981), Leyâlî Elf Leyle (1982), el-Bâkî minez-zemen Sâ′a (1982), Rihle İbn

0 Akif Emre, ″Necip Mahfuz ve NOBEL″ 31. 08. 2006 Tarihli Yazı. www.yenişafak.com.tr (e.t.: 23.10.2013)0 http://tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Pamuk, (e.t.: 10.03.2014)0 Hamdî Sakkȗt, s. 217.

90

Page 101: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Fattȗme (1983), el-Âiş fi′l-Hakîka (1985), Yevme Kutile′z-Zaîm (1985), Hadîs

′us-Sabâh ve′l-Mesâ (1987) ve Kuştumur (1988)′dur.0

2.3.2. Hikâyeleri Necîb Mahfȗz, kısa hikâye yazmaya 1934 yılında başlamışsa da kısa

hikâye yazarı olarak okuyucunun karşısına ilk kez 1938 yılında el-Mecellet′ul-

Cedide dergisinde yayımladığı hikâyeleriyle çıkmıştır. İlk hikâye koleksiyonu olan

Hems′ul-Cunȗn′un 1960 yılında yayımlanmasından 1989 yılına kadar geçen

sürede, uzunlu kısalı toplam 182 hikâye içeren 14 koleksiyon yayımlamıştır. Bu

arada beşi Taht′el-Mizalle (1969), biri el-Cerîme (1973) ve ikisi de eş-Şeytân Ya

′iz (1979) adlı hikâye koleksiyonlarında yer alan toplam 8 adet de tiyatro oyunu

yazmıştır. Hikâyeleri şöyledir: Hems′ul-Cunȗn (1938), Dünyâ Allâh (1963), Beyt

Seyyi′us-Sum′a (1965), Hammârat′ul-Kıtt′ıl- Esved (1968), Taht′el-Mizalle

(1969), Hikâye Bilâ Bidâye velâ Nihâye (1971), Şehr′ul-Asel (1971), el-Cerîme

(1973), el-Hubb Fevka Hedabet′il- Herem (1979), eş-Şeytân Ya′iz (1979),

Raeytu fîmâ Yerâ′n-Nâim (1982), et-Tanzîm′us-Sirrî (1984), Sabâh′ul-Verd

(1987), el-Fecr′ul-Kâzib (1989)′dir.

2.3.3. Tiyatroya Uyarlanmış Eserleri1-Zukâk′ul-Midak: Hazılayan Emîne Sâvî; yönetmen Kemâl Yâsîn 1958.0

2-Bidâye ve Nihâye: Hazırlayan Enver Fethullâh; yönetmen Abdurrahîm ez-Zergânî

1960.

Bidâye ve Nihâye: Hazırlayan Ahmed Abdu′l-Mu′tî; yönetmen Fethî el-Hakîm

1976.

Bidaye ve Nihâye: Hazırlayan Enver Fethullâh; yönetmen Abdulgaffâr Avde

1986.

3- Beyne′l-Kasreyn: Hazırlayan Emîne Sâvî; yönetmen Salâh Mansȗr 1960.

4- Kasru′ş-Şevk: Hazırlayan Emîne Sâvî; yönetmen Kemâl Yâsîn 1961.

5- el-Lıss ve′l-Kilâb: Hazırlayan Emîne Sâvî; yönetmen Hamdî Hays 1962.

6- el-Cȗ′: Hazırlayan ve yöneten Fâyîz Halâve 1962.

7- Hân Halîlî: Hazırlayan Salâh Tantâvî; yönetmen Huseyin Kemâl 1963.

8- Ravd′ul-Ferec: Hazırlayan Salâh Tantâvî; yönetmen Huseyin Kemâl 1964.

0 Necîb Mahfȗz, Havle′d-Dîn ve′d-Dimokrâtıyye, s.227; Hamdi Sakkȗt, s. 2100 Necîb Mahfȗz, a.g.e., s.232.

91

Page 102: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

9- Mîrâmâr: Hazırlayan ve yöneten Necîb Sürur 1969.

10- el-Kâhira 80: Hazırlayan ve yöneten Semîr Usfȗrî 1989.

11- Hârat′ul-Uşşâk: Hazırlayan Ahmed Abdu′l-Mu′tî; yöneten Ahmed Hânî 1989.

2.3.4. Yazdığı Senaryolar 1- el-Muntekîm: Yönetmen Salâh Ebȗ Seyf 1947.0

2- Antara ve Abla: ″ ″ 1948.

3- Leke Yevmun Yâ Zâlim: ″ 1951.

4- Rayyâ ve Sekîne: ″ 1953.

5- el-Vahş: ″ 1954.

6- Cealȗnî Mucrimen: Yönetmen Atıf Sâlim 1954.

7- Fetevât′ul-Huseyniyye: ″ Niyâzî Mustafâ 1954.

8- Şebâb İmraeh: Salâh Ebȗ Seyf 1955.

9- Derb′ul-Mehâbîl: Tevfîk Sâlih 1955.

10- el-Futuvve: Salâh Ebȗ Seyf 1957.

11- et-Tarîk′ul-Mesdȗde: ″ 1958.

12- el-Hâribe: Hasan Remzî 1958.

13- Ene Hurra: Salâh Ebȗ Seyf 1959.

14- Ihnâ et-Telâmize: Yönetmen Atıf Sâlim 1959.

15- Beyne′s-Semâ ve′l-Erd: Salâh Ebȗ Seyf 1959.

16- Cemîle:Yȗsuf Şâhîn 1959.

17- en-Nâsır Selehaddîn: Yȗsuf Şâhîn 1963.

18- Semen′ul-Hurriyye: Nȗr Demirdâş 1965.

19- el-İhtiyâr: Yȗsuf Şâhîn 1971.

20- Dellâl′ul-Mısriyye: Hasan el- İmâm 1971.

21- Zât′ul-Vecheyn: Husâmeddîn Mustafâ 1973.

22- el-Mucrim: Salâh Ebȗ Seyf 1978.

23- Vekâlet′ul-Belah: Husâmeddîn Mustafâ 1983.

2.3.5. Sinemaya Uyarlanmış Eserleri1- Bidâye ve Nihâye: Yönetmen Salâh Ebȗ Seyf 1960.

2- Zukâk′ul-Midak: ″ Hasan el-İmâm 1963.

0 Necîb Mahfȗz, s. 233.

92

Page 103: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

3- el- Lıss ve′l-Kilâb: ″ Kemâl eş-Şeyh 1963.

4- Beyne′l-Kasreyn: ″ Hasan el-İmâm 1964.

5- et-Tarîk: ″ Husâmeddîn Mustafâ 1964.

6- Hân Halîlî: ″ Atıf Sâlim 1966.

7- el-Kâhire 30: ″ Salâh Ebȗ Seyf 1966.

8- Kasr′uş-Şevk: ″ Hasan el-İmâm 1967.

9- Summân ve′l-Harîf: ″ Husâmeddîn Mustafâ 1968.

10- Mîrâmâr: ″ Kemâl eş-Şeyh 1969.

11- es-Serâb: ″ Enver Şinâvî 1970.

12- Sersera Fevk′an-Nîl: ″ Huseyin Kemâl 1971.

13- Suverun Memnȗa: ″ Medkȗr Sâbit 1972.

14- es-Sukkeriyye: ″ Hasan el-İmâm 1973.

15- eş-Şuhât: ″ Husâmeddîn Mustafâ 1973.

16- Emîra Hubbî Ene: ″ Hasan el-İmâm 1973.

17- el-Kernek: ″ Alî Bedirhân 1975.

18- el-Hubb Taht′el-Matar: ″ Huseyin Kemâl 1975.

19- eş-Şerîde: ″ Eşref Fehmî 1980.

20- Fetevât′u Bȗlâk: ″ Yahyâ el-Alemî 1981.

21- el-Muznibȗn: Yönetmen Saîd Merzȗk 1976.

22- Ehlu′l-Kımme: ″ Alî Bedirhân 1981.

23- eş-Şeytân′u Yeîz: ″ Eşref Fehmî 1981.

24- Eyyȗb: ″ Hânî Lâşîn 1984.

25- el-Hâdime: ″ Eşref Fehmî 1984.

26- Dünyâ Allâh: ″ Hasan el-İmam 1985.

27- Şehide′l-Melike: ″ Husâmeddîn Mustafâ 1985.

28- el-Mutârid: ″ Semîr Seyf 1985.

29- el-Hubb Fevka Hedbat′il-Heram: Atıf et-Tayyib 1986.

30- el-Harâfîş: Yönetmen Husâmeddîn Mustafâ 1986.

31- Asr′ul-Hubb: ″ Hasan el-İmâm 1986.

32- Vasme Âr: ″ Eşref Fehmî 1986.

33- et-Tȗt ve′n-Nebȗt: ″ Nîyâzî Mustafâ 1986.

34- Esdigâu′ş-Şeytân: ″ Ahmed Yâsîn 1988.

93

Page 104: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

35- Kalb′ul-Leyl: ″ Âtıf et-Tayyib 1989.

36- Leyl ve Havene: ″ Eşref Fehmî 1990.

37- Semârat′ul-Emîr: ″ Ahmed Yahyâ 1992.

38- Nȗr′ul-Uyȗn: ″ Huseyin Kemâl 1991.

39- en-Nemrȗd: ″ Âtıf Sâlim 1956.

40- et-Tarîk′ul-Mesdȗd: ″ Salâh Ebȗ Seyf 1958.0

2.4. HAKKINDA YAPILMIŞ ÇALIŞMALAR

2.4.1.Türkiye′de Yapılmış Y. Lisans ve Doktora Tezleri1- Mesut Yazıcı, Türkçe′de Necib Mahfuz, YKT., Ankara Üni., 1997.0

2- Yasemin Kozakoğlu, Necib Mahfuz′un es-Sülâsiyye (Üçleme), Adlı Eserinde

Kadın Figürü, YKT., Selçuk Üni., 2010.

3- Cüneyt Mehmet Şimşek, Necib Mahfuz ve Üç Romanının Değerlendirilmesi,

YKT., Uludağ Üni., 1999.

4- Musa Yıldız, Necib Mahfuz′un Sembolik Romanları, DKT., Gazi Üni., 1998.

5- Ahmet Kazım Ürün, Çağdaş Mısır Romanında Necib Mahfuz ve Toplumcu,

Gerçekçi Romanları, DKT., Atatürk Üni., 1994.

6- Zeynep Orhan, Peyami Safa′nın Fatih-Harbiye ve Necib Mahfuz′un Midak

Sokağı Romanlarındaki Karakterlerin Analitik Karşılaştırılması, YKT., OsmanGazi

Üni., 2009.0 Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz, s. 411.0 Buradaki bilgiler, bulabildiğim kadarıyla, Ulusal Tez Merkezi verilerine dayanmaktadır. Bkz.: www.yok.gov.tr (e.t.: 12.03.2014); uluslararası makale ve yazılar çok geniş olduğu sebeble buraya almadık. Bunun için bkz.: Hamdî Sakkȗt, Necîb Mahfȗz.

94

Page 105: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

7- İsmail Gündüz, Necib Mahfuz′un Hammarat′ul-Kıtt′ıl-Esved Adlı Eserinin

İncelenmesi, YKT., Selçuk Üni., 2008.

8- Yusuf Köşeli, Necib Mahfuz, Hayatı, Eserleri ve Şehhaz ″Dilenci″ Adlı

Romanı, YKT., Atatürk Üni., 2005.

9- Leyla Yakupoğlu, Necip Mahfuz’un es-Sülâsiyye’si (Üçleme) İle Yakup Kadri

Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak Adlı Romanının Karşılaştırılması, İstanbul Üni.,

YKT., 2013.

2.4.2.Batı Âleminde Yapılmış Y. Lisans ve Doktora Tezleri1- Philip Stewart, Evlâdu Hâratinâ, Oxford Üni., 1963, YKT.

2- Peled Matineyaho, el-A′mâlu′l-Edebiyye, Kaliforniya Üni., 1971, DTK.

3- Xavier Francis, er-Rivâyât, Kolombiya Üni., 1972, DKT.

4- Mona Nejip Mikhail, Edebuhu, Michigan Üni., 1972, DKT.

5- Ali Câd, er-Rivâyetül-Mısriyye, Oxford Üni., 1974, DKT.

6- T. Q. Austell, el-Edebul-Arabî, Londra Üni., 1975, DKT.

7- Adil İlyâs, el-Liss ve′l-Kilâb, Oklahoma üni., 1979, DKT.

8- Abdulvahhâb el-Hâkimî, et-Tecdîd ve′t-Taklîd, Ulster Üni., 1979, DKT.

9- Semir Mustafâ, Ehlul-Kâhira, Illinois Üni., 1980, DKT

10- Adnân el-Vazzân, el-Vâkıiyye, Edinburgh Üni., 1981, DKT.

11-Ahmed er-Rȗbî, el-Mevt, Michigan Üni., 1982, DKT.

12- Mahmȗd Mahmȗd, Edebuhu, Oxford Üni., 1982, DKT.

13- Richard Kenneth, es-Sulta, Arizona Üni., 1984, YKT.

14- Hüseyin Yusuf Hüseyin, Rivâyât Târihiyye, Edinburgh Üni., 1984, DKT.

15- A. Bassâm, Dirâse Mukârane, Ulster Üni., 1984, DKT.

16- Reşîd Gassânî, Hadrat′ul-Muhtaram, Ulster Üni., 1984, DKT.

17- Mona Şefîk Fayed, el-Abesiyye, Illinois Üni., 1984, DKT.

18- Suâd Fatîm, Beyne′l-Kasreyn, Ulster Üni., 1987, DKT.

19- Semiha Salîb, Zukâk′ul-Midak, Connecticut Üni., 1988, YKT.0

0 Necîb Mahfȗz, Havle′d-Dîn ve′d-Dimokrâtıyye, nşr. Fethî el-Aşrî, s. 242.

95

Page 106: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

3.BÖLÜM: ESERİN TAHLİLİ

3.1. ROMANIN KÜNYESİ İlk kez 1947′de basılan bu eser, basımından kısa bir süre sonra okuyucu ve

eleştirmenlerin büyük çapta dikkatini çekti. Romanın ünü, sadece Mısır sınırları

içerisinde kalmayıp diğer Arap ülkelerine, daha sonra da Batı dünyasına ulaştı. Eser,

birçok dile çevrildi. Romanın Türkçeye ilk çevirisi, Güler Dikmen tarafından

yapılmıştır. İngilizce çevirisinden ″Ara Sokak″ adıyla Türkçeye aktarılan bu romanı,

Hürriyet Yayınları 1977 yılında bastı. Romanın ikinci çevirisi Hasan Akay

tarafından Arapça aslından ″Sokaktakiler″ adıyla yapılmış ve İnsan Yayınları 1989

yılında yayımlamıştır.0

Roman, 1963 yılında sinemaya aktarıldı. Yönetmenliğini Hassân el-

İmâm′ın yaptığı filmin başrollerini Şâdiye ve Salâh Kâbîl paylaşmıştır. Senaryo,

yine Necîb Mahfȗz′a aittir. Bu eser, ayrıca 1995 yılında Meksika′da Jorge Fons

yönetmeliğinde çekilen filme esin kaynağı olmuştur. Filmin başrollerinde Salma

Hayek ve Ernesto Gomez Cruz vardır. Senaryo, Vicente Lenero′ya aittir. Filmin

0 A. Kazım Ürün, a.g.e., s. 270;

96

Page 107: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

orijinal adı, El Callejon de Los Milogros′dur; Türkçeye Sokağın Mucizeleri olarak

çevirebiliriz.

Romanda konu edilen olayların büyük bir kısmı eski Kahire′de Ezher

Mahallesinin el-Huseyn bölgesinde bulunan dar bir sokakta geçmektedir. Bu sokak,

Sanâdikıye havalisinde bulunur.0 Bu sokağın adı, Zukâk′ul-Midakk olup romana

adını vermiştir. Eserde genel anlamda belli başlı temel bir kurgu yoktur. Sokakta

yaşayan bazı kimselerin hayatlarını konu almakta ve yaşamalarından birkaç aylık

kesitler vermektedir. İkinci Dünya Savaşı′na rastlayan 1943-44 yılları bir zaman

dilimi olarak seçilmiştir. Savaş, haliyle sokağı ve insanlarının yaşamını etkilimiştir.

Yazar, olayların hangi zamanda geçtiğini gizlemiştir; şu cümle olmasa bunu

öğrenemeyeceğiz: ″Beş senedir hava saldırılarına ve karartmalara katlanıyorsak;

bu, bizim kötülüğümüzden dolayıdır.″0 Kişilerin başlarına gelen olaylar, birbirlerini

çok yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir.0

3.2. ROMANIN ÖZETİ Romandaki ana karakter, sokağın güzel kızı Hamide′dir; okumamış,

tecrübesiz, ama zeki ve arsız bir kızdır. Hamide fazla kaprislidir. Bu güzel kızdan

hoşlanan iki kimse vardır sokakta. Bunlardan birisi de, ona aşırı derecede tutkun

olan fakir ve iyi huylu berber Abbas el-Hulv′dur. Genç adamın küçük bir dükkânı

vardır; kendisi dindardır ve azla yetinmeye çalışır. Hamide, çevrede kendisine en

uygun olacak kocanın Abbas olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak onun fakir bir

berber olması, geleceğini gölgelemekte ve bir takım endişeler duymaktadır. Bunun

kısmen farkında olan Abbas, daha fazla para kazanarak ona iyi bir hayat verme

düşüncesi içindedir. Bu bakımdan arkadaşı Hüseyin Kirşa′nın önerisini kabul

ederek çölde bulunan İngiliz ordu kampında çalışmaya karar verir. Kampa gitmeden

önce Hamide ile konuşur ve ona kendisiyle nişanlanması önerisinde bulunur. Para

biriktirip döndükten sonra evlenmek istemektedir. Hamide pek istekli olmamakla

birlikte öneriyi kabul eder. Kamil Amca ve Abbas Ümmü Hamide′ye giderler.

0 Bu sokak, Fatimilerden kalmıştır. Hükümdarlarından Muîz Lidînillâh (953-975) tarafından 969′da Mısır fethedildi ve başkent ilan edildi. Bu sokak, Ezher caddesinin karşısında bulunan Sanâdikıye caddesinde küçük bir çıkmaz sokaktır. Bkz.: tr.wikipedia.org, ″Muizz (Fatimi)″, (e.t.: 22. 04.2014)0 Necîb Mahfȗz, Zukâkul-Midak, Dâruş-Şurȗk, 4. baskı, 2009, Kahire, s. 6.0 Azmi Yüksel, ″Necîb Mahfȗz′un Zukâk el-Midakk Adlı Romanı″, Gazi Üni., Gazi Eğitim Fak. Dergisi, c. 8, sayı: 2, 1992, Ankara, s. 283.

97

Page 108: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Kamil Amca yaptığı tatlıyı hediye olarak götürür; kızı, Abbas′a ister. Şerbetler içilir

ve Ayet′el-Kürsî okunur, dualar edilir.

Abbas′ın İngiliz ordusunda çalışmaya gitmesinden sonra başka bir talip

daha çıkar. Bu kişi Selim Ulvan′dır. Kendisi çok zengindir. Elli yaşlarında olup evli

ve dört çocuk babasıdır. Hamide′yi görmüş ve ona vurulmuştur. Böyle yirmi

yaşlarında, uzun boylu, teni pürüzsüz bir kızla evlenme dürtüsünü bir türlü

bastıramamaktadır. Durumu, Hamide′nin analığına açar. Hamide ve analığı teklifi

hemen kabul edip çöldeki Abbas′ı unutuverirler. Ancak her ikisinin de varlıklı bir

hayata olan hevesleri kursaklarında kalır. Ağır bir hastalığa yakalanan Selim Ulvan,

iyice zayıflamış ve evlenmekten vazgeçmiştir.

Bu arada sahneye sokak sakinlerinden olmayan Farac İbrahim isimli biri

ortaya çıkıverir. Büyük bir beceri ve ustalıkla toy ve tecrübesiz Hamide′yi baştan

çıkarır. Sonunda onu, evini terk edip kendisiyle yaşaması için ikna eder. Hamide çok

geçmeden yeni sevgilisinin bir kadın simsarı olduğunu anlar. Adamın yabancı

askerleri eğlendirmeye yönelik kızlar yetiştiren bir okulu vardır. Hamide, büyük bir

hayal kırıklığına uğrar ve bütün duygu ve düşünceleri birbirine karışır. Sonunda

kendisi de bu bataklığa sürüklenir ve düşlediği bütün maddi çıkarları elde eder.

Abbas birkaç ay sonra izne gelince sevgilisinin ortadan kaybolduğunu

öğrenir. Kendisini terk ederek başkasıyla evlenmek üzere evden kaçtığı fikrine

kapılarak onu kandıran kimseden öç almaya yemin eder. Bir gün caddede tesadüfen

Hamide ile karşılaşır. Çok alımlı ve müsrifane bir şekilde giyinmiş olan sevgilisine

sitem eder, serzenişte bulunur. Abbas′ın kafasından geçen şeyleri hemen okuyabilir

Hamide. Kız, onun bu duygularını kendi çıkarı için kullanmaya karar verir. Artık

Farac İbrahim′e karşı duyduğu ilk sevgiyi tamamen yitirmiş, ondan nefret etmeye

başlamıştır. Abbas′ı kullanarak Farac′tan öcünü alacaktır. Hamide, kendisini

kandıran kişiyi göstermek için birkaç gün sonra Abbas′la bir meyhanede buluşmak

üzere sözleşir. Ancak Abbas sabredemez ve adı geçen meyhaneye gününden önce

gider. Orada Hamide′yi bir grup sarhoş İngiliz askerini eğlendirirken görür. Buna

dayanamaz. Boş bir içki şişesini eline alarak Hamide′ye saldırır ve onu birkaç

yerinden yaralar. Bunu gören sarhoş askerler, kızarak Abbas′ın üzerine atılırlar ve

onu döve döve öldürürlür.0

0 Azmi Yüksel, a.g.m., s.284.

98

Page 109: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

3.3. ŞAHISLAR

3.3.1. Hamide Hamide; ellerinin çirkinliği, sesinin kalınlığı ve gaz kokan siyah saçlarına

rağmen sokağın en güzel kızıdır; fakat üvey annesi Ümmü Hamide′nin yetiştirme

tarzından olsa gerek şımarık ve kaprislidir. Gözü hep yükseklerde, azla yetinmeyen,

şöhret ve para canlısı bir kızdır. Hamide, zengin bir koca bulmayı düşlemektedir.

Sokaktan ve insanlarından nefret eder. Hamide′nin dili çok keskindir; kimse onunla

aşıkatamaz. Her gün ikindinden sonra yürüyüşe çıkar, zengin insanlara bakar; onlara

imrenir; çalışan Yahudi kızlar gibi olmak ister: Hür ve bağımsız, istediğini yapan;

istediği gibi hareket eden. Hamide için kutsal değerlerin bir anlamı yoktur; hayalleri

uğrunda her şeyi mübah görür, aşka inanmaz. Genç kız, Abbas′la sözlendikten sonra

Selim Ulvan′a uçuvermiş, oradan da İbrahim Farac′ın kollarına atılmıştır. Sokakta

kendisine layık gördüğü kişiler olarak Hüseyin Kirşa ve Abbas vardır. Hamide,

Abbas′ı beğenir; fakat fakirliğinden dolayı ona yüz vermez. Hüseyin Kirşa ise onun

sütkardeşidir; bu sebeple evlenmeleri caiz değildir.

3.3.2. Abbas Abbas; yakışıklı, orta boylu, sık saçları ve belirgin gözleriyle dikkati

çeker; yaratılış olarak yumuşak huyludur, azla yetinir; mütevâzi ve alçak gönüllüdür.

Sokağı ve insanları sever, buradan ayrılmak istemez. Tek emeli, Hamide′dir. Ne var

ki buna imkân olmadığını bilir. Çünkü Hamide aykırı bir kızdır, karakterleri

birbirine tamamen zıttır. Hamide′nin ismi anıldığında Abbas′ın nabzı yükselir. Onu

gördüğünde kalbi şiddetle çarpar. Ona olan aşkı, bütün muhalliğine rağmen kalbinin

zarını titretmektedir. Küçük bir berber dükkânı vardır, iyi kötü geçinip gider.

Samimi dostu, yaşlı Kamil Amca′dır; onunla Rıdvan Hüseyni′ye ait binada aynı evi

paylaşır. Kamil Amca, Abbas için babası yerindedir. Hüseyin Kirşa, sürekli Abbas′ı

İngiliz ordusunda çalışması için teşvik eder; onun aklına girer. Abbas, Hamide ile

evlenmek için yegâne yolun çok para kazanmak olduğunu anlamıştır; dükkânı satar

ve çalışmak üzere Telʹel-Kebir′in yolunu tutar.

3.3.3. Ümmü Hamide Ümmü Hamide, Hamide′nin üvey annesidir. Hamide′nin öz annesi vefat

ettiğinde küçük kızı yanına almıştır. Kadının yüzünde suçiçeği izleri belirgin şekilde

99

Page 110: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

görülür. Sesi kalındır ve sokakta kavga hususunda rakibi yoktur. Son derece zeki ve

kurnazdır; ayaklı bir gazetedir adeta. Kadının her şeyden haberi vardır; en taze

haberler onda bulunur. Yaptığı en iyi iş, çöpçatanlıktır. Saygı duyduğu değerler pek

yoktur. O, para için rahatlıkla üvey kızını gözden çıkarabilir. Bunun en bariz örneği,

Abbas Telʹel-Kebir′e gittiğinde Hamide′yi Selim Ulvan′a vermek istemesidir. Ümmü

Hamide, çöpçatanlığı gayet güzel becerir. Evde kalmış, yaşı geçmişleri baş göz

etmede üstüne yoktur; tabi bunun için belli bir ücret talep eder.

3.3.4. Kamil Amca Kamil Amca, Abbas′ın samimi dostudur. Kendisinin tatlı dükkânı vardır;

çok güzel tatlılar yapar. Şişman vücudunun üstünde küçük ve kel bir kafa vardır.

Abbas′la yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Tatlıları yaptığında dükkânın girişine oturur,

elinde sineklikle uyuyakalır. Abbas ya da bir müşteri gelip kendisini uyandırıncaya

kadar öylece devam eder; saf kalplidir, kötülük düşünmez. Abbas, ona bir kefen

aldığını söylediğinde hemen inanmıştır.

3.3.5. Selim Ulvan Sokakta kendisinin büyük bir toptancı dükkânı vardır. İthalat ve ihracat

işiyle uğraşır. O, elli yaşlarında çerkez bıyıklı bir adamdır. Seyyid Selim, zengin ve

gösterişli saray gibi bir evde oturur. Selim bey, çocuklarını okutmuş, hepsi yüksek

makamlara gelmiştir; fakat işin acı tarafı, babasının yolundan gidip de ticaretle

meşgul olmamışlardır. Selim ulvan, sağlıklı ve dinç bir insandır ve bunu özel bazı

yemek tariflerine borçludur. Bu tarifler, cinsel gücünü de olumlu yönde

etkilemektedir. Belki de sırf bu yüzden hanımından şikâyet eder. Eşi, vefâkar ve

cefâkar bir kadındır; aynı zamanda soyludur. Ne var ki, Selim Ulvan bunlarla iktifa

etmez; daha fazlasını ister. Hamide′yi küçüklüğünden beri tanımaktadır; onun ne

kadar serpilip güzelleştiğini görmektedir. Bu sebeble Hamide′ye karşı içinde esen

fırtınaları bastıramamaktadır. Seyyid Selim Kızı, Abbas′la sözlü olmasına rağmen,

annesinden istemiştir; ancak geçirdiği kalp krizinden sonra bu hülyasından vazgeçer.

3.3.6. Dr. Bȗşî Aslında kendisi, dişçidir; küçükken bir dişçinin yanına girmiş ve orada bu

işi öğrenmiştir; ne bir fakülte ne de tıp okumuştur. En iyi yaptığı iş, diş çekmektir.

Bȗşî, tedavi ile uğraşmadan direk dişi kökünden çeker, çekerken de uyuşturmaz.

100

Page 111: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Onun çekme işi bol acılı ve kanamalıdır. Ücret olarak fakirlerden bir kuruş;

zenginlerden iki kuruş alır. Takma diş de yapar, üstelik piyasadan oldukça düşük bir

fiyata. İnsanlar bunun nedenini araştırmaz, ″Bedava sirke baldan tatlıdır.″ derler.

Aslında Dr. Bȗşî mezar soygunculuğu yapmakta ve ölülerin ağzındaki altın dişleri

çalmaktadır. Aynı zamanda nefsine de düşkündür: Hava saldırıları sırasında

sığınaklarda kızları taciz etmektedir.

3.3.7. Rıdvan Hüseynî Rıdvan Hüseynî, sokağın kendisine saygı duyduğu yegâne insandır.

İnsanlar, onu evliya gibi görürler. Rıdvan Hüseynî, sokağını sever, onlara yardımcı

olmaya çalışır; zorlaştırmaz, kolaylaştırır; dinin emirlerini yerine getirmek için

azami gayret gösterir; sokakta çıkan tartışmalarda yatıştırıcı bir rolü vardır. Rıdvan

Hüseynî′nin hayatı imtihan ve sıkıntılarla geçmiştir; evlat acısının ne demek

olduğunu iyi bilir; Ezher′e devam etmiş; fakat maalesef mezun olamamıştır. Rıdvan

Hüseynî, sokakta yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutar; sırf bu yüzden hacca

gitmeye karar verir. Mahfȗz, romanda onu şu cümlelerle tasvir eder: ″Kahveye

başka biri daha geldi. Bakışlar, sevgi ve saygıyla kendisine çevrilmişti; verdiği

selamı daha güzel şekliyle iade ettiler. Rıdvan Hüseynî, heybetli bir adamdı; büyük

siyah cübbesi iri vücudunu kaplıyordu; kırmızıya çalan beyaz bir yüzü ve kına gibi

sakalı vardı; alnında nur parlıyor; vechinden güzellik, hoşgörü ve iman

damlıyordu.0

3.3.8. Şeyh Dervîş Şeyh Dervîş; evi ve ailesi olmayan, günlerini Kirşa′nın kahvesinde geçiren

bir ihtiyardır. Altın çerçeveli gözlüğü ve takunyalarından başka neredeyse bir şeyi

yoktur. Gençliğinde Evkâf Medreselerinde İngilizce öğretmenliği yapıyordu. Bu

okullar, Milli Eğitim Bakanlığına bağlanınca Dervîş′i kâtiplik rütbesine düşürdüler;

neticide maaşı da azaldı. Şeyh Dervîş, başına gelen talihsizliklerden sonra sinirli ve

huysuz birisi olup çıktı; sürekli hakkında şikâyet vardı; işleri de düzgün yapmıyor,

savsaklıyordu. Birgün Bakanla görüşmek için odasına gitti ve ″Allah adamını seçti

Sayın Bakanım.″ dedi. Bakan ne demek istediğini açıklamasını istedi. Bunun üzerine

Derviş, ″Ben, Allah′ın size gönderdiği yeni bir elçiyim; yeni bir görev getirdim.″

0 Zukâk′ul-Midak, s. 11.

101

Page 112: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

dedi. Tabiî ki bunu derdemez işine son verildi. Nihayetinde Şeyh Dervîş, her şeyini

kaybetti; eşini, akrabasını, malını ve mülkünü heder etti. Elinde kalan sadece altın

çerçeveli bir gözlüktü. Derviş, yarı mecnun bir adamdır. Konuşmaları sırasında

araya İngilizce kelimeler sıkıştırır; havaya bakarak konuşur. Sokak sakinleri ona

evliya gözüyle bakmaktadır; İnsanlar, ona Arapça ve İngilizce olarak ilham geldiğini

söylemektedir.0 Kirşa′nın kahvesinden başka gidicek yeri yoktur; sokaklar, onun

barınağı olmuştur; maişet endişesi dahi yoktur; her önüne gelen, ona bir şeyler verir.

3.3.9. Muallim Kirşa Muallim Kirşa, sokaktaki kahvenin sahibidir; çaycısı Sungur ile işleri

yürütür. Kirşa, garip huyları olar tuhaf iri kıyım bir adamdır. Arkadaşlarıyla sabaha

kadar eğlenir, gününü gün eder; parasını har vurup harman savurur. Adam, tam bir

haşhâşidir; ayrıca daha kötü bir alışkanlığı da vardır: Kadınları bırakıp güzel yüzlü

gençlere yönelmektedir. Dedikoduların ayyuka çıkmasına da aldırış etmez. Karısı,

olup bitenlerin farkındadır; eşini kenara çekip konuşur. Fakat kahveci Kirşa

anlamamazlıktan gelir. Kadıncağızın yapacağı tek şey kalmıştır: Rıdvan Hüseynî ile

konuşmak. Ne var ki, bu da bir işe yaramaz.

3.3.10. Zîta Zîta, Fırıncı Hüsniye ve kocası Ca′de′in yanında izbe bir odada

kalmaktadır. Ona insan demeye bin şahit ister. Ömründe neredeyse hiç

yıkanmamıştır; rengi, bu yüzden siyaha çalar; çırpı bacakları vardır. Onu gören,

başka bir mahlȗk zanneder. Yaptığı iş, dilenci olmak isteyenleri uygun bir şekilde

sakatlamaktır. Böylece bu insanlar, yol ve cami kenarlarına oturup vatandaştan para

isterler; hayatlarını bu şekilde kazanırlar. Zîta, mutat zamanlarda bu dilencileri

dolaşır ve onlardan haraç toplar; bu yüzden dilencileri çok sever; diğer insanlarla

arası yoktur. Dr. Bȗşî, sokakta kendisinin tek muhabbet ettiği insandır desek

abartmış olmayız. Zîta, onunla birlikte mezar hırsızlığı yaparken yakalanmış ve

hapsi boylamıştır. Adam, geceleyin gizlice Fırıncı Hüsniye ve kocasını gözetler. Zîta

′nın kadında gözü vardır.

3.3.11. Seniyye Afîfî

0 Zukak, s. 18.

102

Page 113: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Elli yaşlarında zengin bir duldur; cılız bir bedeni vardır; adeta kız

kurusunu andırır. Kadın, cimriligi ile meşhurdur. Uzun zamandır yalnız yaşamak

kadının canına tak etmiştir; kendinden yaşça küçük ve belli kariyeri olan bir erkekle

evlenmek istemektedir. En sonunda bu işlerde mahir olan Ümmü Namide′yi ziyarete

karar verir. Yalnız, kesenin ağzını açması gerekmektedir. Evini, baştan aşağı yeniler;

kendine çeki düzen verir. Dişlerini yaptırmak ister. Bunun için Dr. Bȗşî ile görüşür.

Bȗşî, ona altından güzel bir takım yaptırmasını tavsiye eder; fakat fiyatta

anlaşamazlar. Üç aşağı beş yukarı, sıkı bir pazarlıktan sonra Bȗşî, istemeye istemeye

dişi yapmayı kabul eder. Sonrasında Ümmü Hamide′nin maharetiyle Seniyye Afîfî,

polis müdürü olan bir beyle evlenir. Kadının, sokakta binası vardır; Ümmü Hamide

ve Bȗşî, onun kiracısıdır.

3.3.12. Hüseyin Kirşa Hüseyin Kirşa, kahveci Kirşa′nın oğludur; sık saçlara ve küçük çakmak

gözlere sahiptir. Hüseyin, zeki ve uyanık bir çocuktur; küçükten, bir bisikletçide

çalışıyordu; savaş çıkınca İngilizlerin yanında işe girdi. Genç adam, sokaktan ve

insanlarından nefret eder. O da Hamide gibi zengin bir hayat sürmek istemektedir.

Babası Kirşa′nın evini terk eder; güzel bir evde yaşar; hizmetçisi vardır. Hüseyin,

kendi çıkarı için yaşar; toplumu düşünmez. O, öyle bir adamdır ki, kendi çıkarı için

savaşın bitmemesini ister; Hamide′nin sütkardeşi olduğu her halinden bellidir.

Savaşın bitmesine yakın İngilizler, Hüseyin′i kapı dışarı ederler. Elinde ve avucunda

ne varsa yiyip bitiren genç adam perişan şekilde sevmediği sokağa, babasının yanına

dönmek zorunda kalır; üstelik evli ve hanımı hamiledir.

3.3.13. Fırıncı Hüsniye ve Kocası Fırıncı Hüsniye, iri kıyım bir kadındır. Kocası Ca′de, Hüsniyeʹden çok

korkar. Adam, karısının aksine oldukça zayıftır. Kadın, kocası Ca′de′yi sık sık

dövmektedir; çünkü adam, işini savsaklamakta ve çaktırmadan somunların ucundan

ısırmaktadır. Adamı Fırıncı Hüsniye, gündüz döver; akşam yanına sokulur.

3.3.14. İbrahim Farac İbrahim Farac, kendisi kadın avcısı bir kişiliktir; Kahire′nin varoşlarında

dolaşıp güzel ve cahil kızları ağına düşürüp yabancı askerlere sunmaktadır. İbrahim

Farac, Hamide′yi ilk gördüğünde kızın, bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu anladı.

103

Page 114: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Farac, yakışıklı ve zengin bir erkek idi; adamın elleri bile Hamide′nin ellerinden

güzeldi. Onun için, tatlı sözlerle Hamide′yi kandırmak hiç de zor olmamıştır. Zaten

Hamide, parayla ve lüks yaşamla aklını bozmuştu. Farac′ın artist okulu vardı; orada

kızlara dans etmesini, İngilizce konuşmasını ve erkeklere nasıl davranacaklarını

öğretiyordu.

3.4. OLAY ÖRGÜSÜ

Hamide, üvey annesi Ümmü Hamide′nin yetiştirme tarzından olsa

gerek güzel elbiselere ve şöhrete metfun, şımarık ve kaprisli bir kızdır. Abbas,

Hamide′ye âşıktır; kızın huylarını ve arzularını gayet iyi bilmektedir. Kıza

ulaşmanın, tek yolu çalışıp çok para kazanmaktır. Hüseyin Kirşa′nın teşviki ile

Abbas, Tel′el-Kebîr′e çalışmaya gitmeye karar verir. Genç adam, gitmeden önce

Kamil Amca ile kızı annesinden istemeye giderler; şerbetler içilir, dualar edilir ve

Abbas Hamide ile sözlenir; Tel′el-Kebîr′den döndükten sonra Hamide ile

evlenecektir.

Genç kız, lüks hayatı düşlemektedir; Selim Ulvan, zenginliğin verdiği

tatminsizlik ve yediği özel karışım yemekten ötürü kendini yükseklerde görürür.

Karısının cinsel soğukluğundan ve başka nedenlerden Hamide′yi arzulamaktadır.

Kızın üvey annesi Ümmü Hamide′ye Seyyid Selim, mevzuyu açar. Kadın, Hamide

′nin Abbas′la sözlendiğini fakat bu konuda bir şeyler yapabileceğini söyler. Ümmü

Hamide kıza gelip durumu haber verince, kalpler hızla çarpar ve Abbas unutulur.

Hamide, güzel yaşam rüyaları görürken Selim Ulvan, ansızın hastalanır; adam, kalp

krizi geçirmiştir. Böylelikle Genç kızın zengin koca hayalleri suya düşer.

Günler sonra sokağa İbrahim Farac adında biri dadanır; Hamide′yi

beğenmiştir. Adam, kendisini gizler; âşık numarası yaparak, güzel sözlerle kıza

yaklaşır. Farac′ın artist okulu vardır ve orada yabancı askerleri eğlendirmek için

genç ve güzel kızlara eğitim verilmektedir. Hamide, zenginliğin hayaliyle bu adamın

peşine takılır. Çok geçmeden kız gerçeği anlamıştır; adamın niyeti belli olmuştur.

Fakat Hamide, o eski sokağa dönmek istemez; lüks hayatı tercih eder.

Abbas, Telle′el-Kebîr′den birkaç günlüğüne izin almış ve sokağa gelmiştir.

Hamide′yi arar sorar; ne var ki, kimseden bir ses çıkmaz. Abbas, araştırmalarından

sonra Hamide′nin bir adamla kaçtığını öğrenir; dünyası başına yıkılmıştır. Hüseyin

104

Page 115: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Kirşa, bu sırada işten kovulmuş; paralar suyunu çekmiştir. İngilizler, Hüseyin′e yol

vermişlerdir. Genç adam, yaşadığı zengin muhiti terk ederek sokağa dönmüştür;

üstelik evlenmiş ve eşi hamiledir. Abbas′la Hüseyin birlikte içmek ve kederlerini

unutmak için bara giderler. Abbas, içkiye alışık değildir; bu yüzden pek fazla içmez.

Bardan çıkışta, giden arabanın içindeki kadını Abbas tanır; bu, Hamide′dir. Adam,

arabanın arkasından ″ Hamide! Hamide!″ diye bağırarak koşar. Bir çiçekçi

dükkânının önünde Hamide, Abbas′la konuşur; olanı biteni anlatır. Kadın, anlatırken

kendisini acındırır; bütün suçu İbrahim Farac′ın üzerine yıkar ve Abbas′tan yardım

ister. Hamide, İbrahim Farac′ın bulunduğu yeri tarif eder; ona, Pazar günü oraya

gelmesini söyler. Abbas, gördüklerinin ve duyduklarının şokuyla Hüseyin Kirşa′yı

arar; bu haberi ona da anlatacaktır. Hüseyin, Abbas′ı dinledikten sonra pek tepki

vermez; ama sonra beraberce anlaşırlar ve Pazardan önce Farac′ın bulunduğu bara

gitmeye karar verirler. Oraya varıp içeri girince Abbas, gözlerine inanamaz;

Hamide, İngiliz askerlerini eğlendirmektedir. Şoka giren Abbas, eline geçirdiği bira

şişesini Hamide′ye doğru fırlatır; kızın yüzü, kan gölüne dönmüştür. Bu sırada

askerler, Abbas′ın üzerine hücum eder, onu öldürler. Hüseyin, hiçbir yardım

edemez, elinden bir şey gelmez.

Seniyye Afîfî, zengin ve cimri bir kadındır; kaç zamandır dul olarak

yaşamaktadır. Ümmü Hamide çöpçatanlığıyla meşhur olduğu için Bayan Afîfî,

kadının kapısını çalar ve kendisi için genç bir koca bulmasını ister. Seniyye Afîfî,

cimriliğine rağmen genç koca için kesenin ağzını açmıştır: Kadın dişlerini yaptırmak

istemektedir; bu yüzden Dr. Bȗşî′yi dairesine çağırır. Kadın, vaktin darlığından

yakınarak doktordan bir takım yapmasını ister. Doktor, normal diş için epey bir

vakit lazım geldiğini; isterse güzel bir altın takım yapabileceğini kadına anlatır.

Kadın, sıkı bir pazarlıktan sonra teklifi kabul eder. Dr. Bȗşî, dişleri piyasadan ucuza

yapmaktadır; bunun nedeni, mezar hırsızlığırdır; Zîta ile beraber yeni ölmüşlerin

mezarda altın dişlerini çalmaktadır. Yine böyle birgünde hırsızlık yaparlarken Dr.

Bȗşî ile Zîta polisler tarafından yakalanır ve hapse konur. Sokakta bu hadiseyi

duyanlar, kulaklarına inanamaz; Seniyye Afîfî, bu haberden sonra kriz geçirir ve

ağzındaki altın dişleri fırlatıp atar.

Muallim Kirşa, nedendir bilinmez, evdeki karısını bırakıp genç

erkeklerin peşinde dolanmaktadır. Kirşa′nın hanımı bunu duyunca heyheyleri üstüne

105

Page 116: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

gelir, küplere biner. Annesi, oğlu Hüseyin Kirşa′ya babasının yaptığı ahlaksızlığı

anlattığında genç adam, tepki vermez. Hanım, Muallim Kirşa′yla konuşur; fakat

Kirşa, inkâr eder; konuşmadan bir şey çıkmaz. Kadın Rıdvan Hüseynî′ye durumu

anlatmaya karar verir. Rıvan Hüseynî′den yalvar yakar kadıncağız yardım ister.

Hüseynî, sokağın en saygıdeğer kişisidir; herkes ondan fikir alır. Yaşlı adam,

kadının gönlüne su serperek Kirşa′yla konuşacağını söyler. Kadın teşekkür ederek

oradan ayrılır. Rıdvan Hüseynî, müsait bir zamanda Muallim Kirşa′yı yanına çağırır;

durumu nazikçe, kırmadan izah eder. Fakat Kirşa, aksi bir adamdır; hem böyle bir

şeyi kabul etmez, inkâr eder; hem de insanların işine karışmamasını söyler. Kirşa,

kızgın şekilde Rıdvan Hüseynî′nin evini terk eder. Kadın, Rıdvan Hüseyni′den de

fayda göremeyince akşamüstü kahveye iner ve orada rezalet çıkarır; genç oğlanı

kahvede, bütün milletin içinde, paylar. Genç, hızla oradan kaçar; Kirşa, küplere

biner. Hüseyin Kirşa, bütün bu rezilliklerden ve lüks yaşam sevdasından dolayı evi

terk eder; başka bir muhite taşınacak, güzel bir hayat sürecektir.

Rıdvan Hüseyni, sokakta olan bu hallerden dolayı suçu kendinde arar ve

kutsal topraklara gibip dua etmek ister.

3.5. ZAMAN Romanda zaman, II. Dünya Savaşı sıralarıdır. Savaş, 1939′da başlayıp

1945 yılında hukȗken sona ermiştir. Mahfȗz, bu zamanın iki-üç aylık süresini

kendine bazalır. Eserin zamanını tesbit etmemiz açısından ikinci sayfada geçen

cümleler bize yardımcı olur: ″Beş senedir, karartmalara ve bombardımanlara sabır

etmek zorunda kalıyorsak bu bizim şerli nefislerimizden kaynaklanmaktadır.″ Kahire

′ye radyo yeni yeni girmektedir. Hüseyin′in çalıştığı yerde İngiliz subay, gence

savaşın yakında bitebileceğini ve para biriktirmesini söylemesine rağmen Hüseyin,

aldırış etmez ve ″İtalyanların saldırısı seni şaşırtmasın. Hitler, yirmi yıl savaşacak.″

der.0 Fakat aradan iki ay geçmişti ki, Hüseyin Kirşa′nın işine son verdiler; oturduğu

pahalı semti ve gösterişli evini, elektiriği ve suyu olan evini terk etmek zorunda

kalarak babasının fakirhanesine, iğrendiği sokağa döndü; üstelik evliydi ve eşi

hamileydi; ellerinde ve avuçlarında hiçbirşey olmadan. ″Muallim Kirşa, alaylı alaylı

güldü. ′Hoş geldin! Hoş geldin! Bu kaderin sillesini yemiş soylu aile için benim iki

odalı evimden başka sığınak bulamaman çok doğal! Güzel, güzel… Hiç para 0 Zukâk, s. 38.

106

Page 117: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

biriktirmedin mi?′ Hüseyin içini çekerek üzüntü ile cevap verdi. ′Hayır,

biriktirmedim.′ ʹÇok iyi etmişsin doğrusu, krallar gibi yaşadın: Elektrik, su ve

eğlence. Sonra da dilenci gibi geri döndün. Hüseyin, hışımla ′Savaşın hiç

bitmeyeceğini söylediler. Hitler, on yıl direnecek ve ondan sonra saldıracaktı.′dedi.

ʹFakat saldırmadı, ortalıktan sıvıştı, (şu ana kadar da öldüğü hususunda bir bilgi

yok) arkasında aptalların şahını eli boş bırakarak.ʹ diye karşılık verdi babası″0

Sokakta zaman, sabahın ışıklarıyla başlar. Abbas ve Kamil Amca

dükkânlarını açarlar; şirketin elemanları, işe gelmeye başlamışlardır. Fırıncı Hüsniye

ve kocası Ca′de çoktan taze ekmekleri sıraya dizmiştir. Bu sırada Kirşa′nın kahvesi

sessizdir; ancak akşamüzeri canlanmaya başlar. Akşam karanlığında insanlar

evlerine kapandığında gecenin yaşam merkezi Kirşa′nın kahvesidir artık. Gece geç

saatlere kadar yanar kahvenin ışıkları. En son Şeyh Dervîş kalır, onu da Sungur

nazikçe uyarır. Yaşlı Adam, gözlerini açarak kendine gelir, altın çerçeveli

gözlüğünü takar; ayağında takunyalarıyla Kahire′nin caddelerinde yol alır.

Geceleyin kahve kapandıktan sonra Muallim Kirşa′nın haşhaş sefası oturduğu evin

üstkatında kendini gösterir. Kirşa, arkadaşlarıyla sabaha kadar eğlenir. Gece ayakta

olanlardan biri de Zîta′tır; sakatlanmak isteyenler, gelir onun kapısını çalar. Zîta ve

Dr. Bȗşî, gece geç saatlerde mezar soymaya gitmişler ve paçayı ele vermişlerdi. Bu

sırada Bayan Afîfi yeni evlenmişti; Bȗşî′nin haberini duyunca neredeyse aklını

kaçıracaktı; ağzından altın dişleri söküp attı ve yere düşerek bayıldı; imdadına

kocası yetişti.

Hamide, hergün ikindinden sonra yürüyüşe çıkar; Sanadîkıye caddesinden

Muskî′ye doğru yönelir; yolda Darasa′lı kızlarla karşılaşır, caddenin sonuna kadar

onlarla yürür ve sonra tek başına sokağa geri dönerdi; gezerken vitrinlere bakar ve

hayal kurardı.

Abbas, Hamide ile sözlendikten sonra Tel′el-Kebîr′e gideceğini ve bir-iki

yıl kadar çalışacağını söyler. Hamide ″Ne kadar uzun bir zaman!″ diye içinden

söylenir.0Akşamüstü Abbas, Hamide ile vedalaşır; sabahleyin çalışmak için Tel′el-

Kebîr′in yolunu tutar. Bu arada seçim yaklaşmış; adaylar, faaliyetlerine başlamıştır;

sokağa İbrahim Farac adında kadın avcısı dadanmıştır.

0 Zukak, s. 227.0 Zukâk, s. 113.

107

Page 118: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Abbas, yaklaşık iki ay çalıştıktan sonra komutandan birkaç günlüğüne izin

alıp sokağa gelir; amacı Hamide ile nikâh yapmaktır. Ne var ki, kız iki aydır

kayıptır. Kamil Amca, olan biteni gence anlatır. Abbas, yıkılmıştır; üzüntülü şekilde

ne zaman kaybolduğunu sorar. Kamil Amca hazin bir şekilde ′Yaklaşık iki ay oldu,

korkunç bir şeydi. Allah biliyor ya, elimizden geleni yaptık. Fakat ne çare!

Elimizden bir şey gelmedi.′ der. Hamide, kaybolup Bȗşî ve Zita hapse girince

Rıdvan Hüseynî′de bazı haller olmuş ve hacca gitmiye karar vermiştir. Malum

olduğu üzere hacı olabilmek için bir zaman gerekir. Bu zaman, hac aylarıdır;

Zilkâde ve Zilhicce aylarıdır; özellikle bir kimsenin hacı olabilmesi için Zilhiccenin

9′unda Arafat′ta bulunması gerekir. Burada öğle ve ikindi namazı cem-i takdim ile

kılınır ve vakfeye durulur. Akşam, güneşin batışı ile hacılar, Müzdelife′ye akın

ederler. Burada da hacılar, akşam ile yatsı namazını cem-i tehir ile kılarlar; vakfe

duasından sonra şeytan taşlamak için Mina′ya doğru hareket ederler. Şeytan

taşlamadan sonra vakitleri varsa Kabe′yi tavaf ve Safa Merve arasını say ederler ve

böylece haci olurlar. Bayramın ikinci ve üçüncü günü de şeytan taşlama yaptıktan

sonra hacılar, hac farizalarını yerine getirmiş olurlar. Biz burada hac ibadetini kısa

anlattık; yoksa bu ibadet derin bir mevzudur.

Abbas izine geldiğinde Rıdvan Hüseynî, Hicaz′a gidiyordu; Hicaz′dan

döndüğünde ise Abbas ölmüştü.

Necîb Mahfȗz, romanın başında sokağın tarihini çok gerilere götürür:

″Pekçok şahit, Midak sokağının mazinin değerli hediyelerinden olduğunu ve bir

dönem, Muiz Lidînillah Kahire′sinde parlak bir yıldız gibi ışık saçtığını söylüyor.

Hangi Kahire? Fatimîlerin, Memlüklülerin ya da sultanların?.. Bunu bir Allah bilir,

bir de arkeologlar! ″0

Yazar, sokağın tarihi niteliğinden bahsediyor. Bilgilerimize göre

Fatımîlerin hükümdarı Muîz Lidînillah, Mısır′ı aldığında Kahire′yi başkent yapıyor

ve Sanâdîkıye şehrini inşa ediyor. Eskiden bu caddenin ismi, Muîz Lidînillah idi;

sonrasında Sanâdîkıye olarak değiştirildi. Müellifin; esasen bu sokağı seçmesindeki

maksadı, bizi tarihin derinliklerinde yolculuğa çıkarmak. Yazarın dediği gibi

″Bilemiyoruz.″ belki de sokak, daha eski bir zamana gidiyor.Mahfȗz, bizi 950′li

yıllardan alarak bir anda 1940′lı yıllara taşıyor; arada yaklaşık olarak 10 asır var.

0 Zukâk, s. 5.

108

Page 119: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mahfȗz, ilgimizi şaşalı Fâtımîlerin sokağından 40′lı yılların sokağına çeviriyor; o

zaman nasıldı? Şimdi nasıl? Saygın insanların, sultanların oturduğu bir sokaktan

haşhâşilerin sokağına…

Mahfȗz, zaman örgüsünü bizce anlamlı yerleştirmiş: Herşey Abbas′ın Tel

′el-Kebîr′e gidişiyle başlıyor, zincirleme bir tepkime gibi. Abbas′dan sonra Hüseyin

evi terk ediyor; Selim Ulvan, Ümmü Hamide′ye merâmını açıyor; sonrasında Seyyid

Selim, hastalanıyor. Seçim çalışmaları sebebiyle İbrahim Ferhat sokağa geliyor; bu

sırada İbrahim Farac da kendini gösteriyor ve Hamide′yi kendine çekiyor. Genç kız,

ortalıktan kaybolduğu sırada Seniyye Afîfî, evleniyor; Bȗşî ve Zîta, mezar

soygunculuğundan hapse düşüyor. Abbas′ın Hamide′nin kayboluşundan iki ay sonra

çıkıp gelmesi; ardından Hüseyin′in işten çıkarılması gayet ustaca yerleştirilmiş.

Sonunda ise Rıdvan Hüseynî′nin Hicaz yolculuğu, Abbas′ın ölümü ve Hamide′nin

yaralanması olaylarının zamanlaması manidar. Bütün olaylar üç ay içerisinde gelişip

mecrasına yerleşiyor. Yazar, bu sürede eski Kahire′den 40′lı yılların Kahire′sini bize

anlatıyor; zamanın insanları nasıl değiştirdiğini, nasıl yozlaştırdığını çarpıcı şekilde

gözler önüne seriyor.

3.6. MEKÂN Sokak; romanda asıl mekândır. Sokak, dar bir alan gibi gözükse de

hattızatında hayatın tâ kendisidir. Sokak sâkinleri, bir ömür boyu

karşılaşabileceğimiz türden insanlar. Sokak, hayatın özüdür; numunesidir. Yazar,

romana başlarken Midak Sokağını tasvir ediyor. Sokak, eski zamanlarda gayet

debdebeli ve gösterişliydi. Şimdilerde ise kendini bütün dünyadan soyutlamış,

yalnızlığın içine gömülmüş bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Burada

yaşayanlar, farklı bir yaşam tarzı sergiler. Aynı zamanda burası Dünyanın küçük

numunesi durumdadır. Midak sokağında her türden adamı bulabilirsiniz: Zengin,

fakir; okumuş, cahil; kendini feda eden ya da menfaatini düşünen. Ne ararsan

bulabilirsin bu sokakta. Başı semaya değeni ya da yerin dibine geçeni bulman

mümkündür burada; tıpkı yaşam gibi, hayat gibi. Her kesimden insanları, sokakta

müşahede edebilirsin. Aslında yazar, burada sokağı tasvir ederken yaşamı

betimlemektedir.

109

Page 120: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Sokak, hayatın kendisidir. Tımarhanelik deliden, dilencisine;

ahlaksızlardan, ahlak-ı hamide′yi kendine şiar edinmişlere varıncaya kadar. Midak

sokağında her şey çok hızlı gelişir. İnsanlar, sevinçle sevinir; hüzün ile üzülür.

Sokakta yaşayanların, hepsinin arzu ve ihtirasları var. Onlar, her insan gibi; arzuların

peşinde, kaderin onlar için ne planladığını bilmeden fırtınalı denizde yalpa yapan

gemiler gibi bir o yana, bir bu yana sallanıp dururlar. Yozlaşma, her tarafı kaplamış.

Sokak, sevenden uzaklaşıyor; nefret edene yaklaşıyor. Sokak; Abbas′ı dışarı atarken,

Hüseyin′i içine çekiyor.

Midak sokağı, kapısı Sanâdîkıye caddesine açılan kör bir sokaktır:″

Güneş, batmaya yaklaşmıştı; akşam kızıllığı sokağı kara bir peçe gibi örtüyordu.

Fare kapanı gibi üç duvar arasında yer alması, siyahlığını perçinliyordu. Bu

sokağın tek kapısı vardı; o da Sanâdîkıye tarafındaydı. Sokağın bir tarafında

dükkân, kahve ve fırın; diğer tarafında bir dükkân ve bir toptancı vardı; sonrasında

sokak, aniden üç katlı birbirine bitişik iki evle nihayet buluyordu, tıpkı eski parlak

dönemi gibi.

Sokağın girişinde, sağ tarafta Kamil Amca′nın tatlı dükkânı vardı; sol da

ise Abbas′ın berber dükkânı. Berber dükkânı küçüktü ama önemi büyüktü; diğer

berber dükkânları gibi bir sandalye ve aynası vardı. Berberin bitişiğinde Selim

Ulvan′ın toptancı şirketi vardı. Hava karardığında Kirşa′nın kahvesi aydınlanır;

sinekler, kahvenin lambasına üşüşürlerdi. Kahve bakımsız dört duvardan oluşur;

duvarlar, arabesklerle kaplıdır; ortada eskimiş bir sedir vardır. Bir işçi, elden

düşme radyoyu kurmaya çalışmaktadır.″0

Sokaktaki iki eve gelince, sağ tarafta bulunan üç katlı yapı Rıdvan

Hüseynî′ye aittir; ikinci katta Abbas ve Kamil Amca beraber oturur; üçüncü katta

Muallim Kirşa ikamet eder. Diğer ev, Seniyye Afîfî′ye aittir; burada da Dr. Bȗşî ve

Ümmü Hamide kiracı olarak bulunmaktadır. Yazar, Bayan Afîfî′nin Ümmü Hamide

′nin yanına çıkarken odayı tasvir ediyor: ″ Afîfî hanım, terli elleriyle kapıyı çaldı;

kapıyı, Hamide açtı; samimi olmayan bir tebessümle içeri buyur etti ve misafiri

oturma odasına aldı. Oda küçüktü; içeride karşılıklı iki eski minderle bir masa

vardı; masanın üstünde bir kül tablası duruyordu; yer, hasırla kaplıydı.″

0 Zukâk, s. 6.

110

Page 121: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Yazar, sokaktaki fırını da anlatır: ″Kahveye bitişiktir; Seniyye′nin evine

yakındır; neredeyse dört köşesi vardır. Solda ocak, duvarda raflar… Girişle ocak

arasında bir perde bulunur ki, Hüsniye ile kocası Ca′de burada yatarlar. Fırının

giriş kapısının tam karşısında ufak tahta bir kapı, pis kokan tek pencereli küçük bir

odaya açılır; percere, eski bir evin avlusuna bakar. Odada bütün duvarı kaplayan

raflar vardır; üzerlerinde çeşitli aletler ve şişeler bulunur. Oda çöplükten geçilmez;

bu kadar pis olmasa, buranın bir kimyagere ait olduğu düşünülebilir.″0 Mahfȗz,

daha burada barınanı anlatmadan mekânın sahibi hakkında detaylı bir malȗmat

verdi: Zîta. Bu mezbele yerde barınan, dilenci sakatlayıcı Zîta. Dolayısıyla biz, Zîta

′nın nasıl bir insan olduğunu anlamış olduk; konu yine eski-yeni çatışması.

Mahfȗz, çizdiği bu sokak tasviri ile toplumun yapısını gözler önüne

seriyor. Yazarın işlemeğe çalıştığı temalar, daha kapıdan girerken kendini

gösteriyor: Fakirlik, eskimişlik, yozlaşma ve ahlaki çöküntü.

Müellif, diğer mekânları da anlatmak istediği mevzuya göre yerleştirmiş:

Sanâdîkıye, Gȗriye, Sâga, Tel′el-Kebîr, Muskî, Dırasa, Ezher, Cemâliye, Kraliçe

Feride Meydanı, Margus, Hüseyin bölgesi, Vükelâ sokağı, Mitvelli kapısı, Hilmiye,

Kasr′ul-aynî hastanesi, Hüseyin türbesi, Bulak, Yeni cadde, Şerif Paşa caddesi, Vita

′nın barı, Cemâliye karakolu. Hepsi bir anlam içeriyor ve yazar ustalıkla bunları

yerleştirmiştir. Hamide, İbrahim Farac ile Şerif Paşa′ya doğru yol alırken bütün eski

püskü şeyleri geride bırakıyor; yeni bir hayata başlıyordu. Yazar Midak sokağını

detaylı tasvir ettiği gibi Şerif Paşa′daki apartmanı da ayrıntılı aktarıyor. Böylelikle

aradaki uçurum, bariz şekilde ortaya çıkıyor: Burası bir gökdelendi adeta. Sokaktan

kat kat büyük bir bina. Birinci kattaki geniş koridorda ilerleyip bir daireye girdiler;

geniş bir salonu vardı; her tarafta odalar… Mahfȗz, romanın ilerleyen sayfalarında

daireyi gerektiği gibi betimliyor. Sokak, ne kadar kokmuş ve köhnemiş ise burası

tam tersine yeni ve lüksdür. Böylece yazar, toplumdaki zengin ve fakir arasındaki

uçuruma da işaret etmiş oluyor.

3.7. BAKIŞ AÇISI VE ANLATICI Roman, ″(O) anlatım yöntemi″ ve ″ilâhi bakış açısı″ ile sunulmuştur. İlâhi

bakış açısı, hâkim bir bakıştır. Anlatıcı (yazar), olayları ve şahısları irdelerken

herşeyi bildiğini söylemek istemekte; bu mesajı vermektedir. Karakterlerin ruh hali 0 Zukâk, s. 60.

111

Page 122: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

gözler önüne serilirken; her unsur, detaylı bir şekilde okuyucuya aktarılır. Şurada

olduğu gibi: ″Abbas, Kamil Amca′nın dükkanından üzgün ve ağır adımlarla çıkarken

sokağa gelişini hatırladı; sevinçten uçacaktı adeta. Şimdi ise kolu kanadı kırılmış

şekilde ayrılıyordu. Dudaklarını ısırdı, ayakları yere çivilenmişti sanki. Kederin en

belalı mertebesindeydi şimdi. İhtiyara doğru döndü; zavallı Kamil Amca gözyaşları

içinde kendisine bakmaktaydı. Abbas, kendini kaybetti ve şuursuzca Kamil Amca′ya

koştu; ümitsizliğin acısıyla ihtiyarın boynuna sarıldı. Küçük çocuklar gibi feryat u

figan ile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.″ 0

Yine Hamide′nin duyguları işlenirken aynı bakış açısı: ″Evet, ona

dönecekti; fakat kendine aşırı güvenmenin bedelini ağır bir şekilde ödemesi

gerekiyordu. Hamide′nin aşkı, ne kölelik ne de tamamen boyun eğmeydi. Onun aşkı,

kıvılcımları havada uçuşan ateşli bir savaştı. Bu sokakta, bu evde boğulup kalmıştı.

Artık önünde hiçbir engel kalmamıştı. Bu adamdan başka mazinin kör düğümünden

onu çekip çıkarak başka kimse var mı? Fakat ona asla koşarak gitmeyecek,‘Artık

senin kölenim, bana dilediğini yap.’ demeyecekti. Ne de üzerine kurşun gibi çöküp

‘Ben senin efendinim; önümde eğileceksin.’ diyecekti. Hamide, yumuşak aşk ve âşık

istemiyordu; arzu ve emelleriyle dolu kalbiyle ona gidecek ‘Bütün gücümle sana

geldim, sen de beni bütün gücünle karşıla. Tarifi imkânsız bir saadetle sonsuza dek

kavga edelim ve bana istediğim şöhreti ve mutluluğu ver.’ diyecekti. Adamın

sayesinde yolu açılmıştı. Hayatı pahasına olsa onun peşini bırakmayacaktı.″0

Romanda yer yer gözlemci figürün bakış açısıyla hadiseler aktarılır;

Hüseyin′in şu sözlerinde olduğu gibi: ″Sen nasıl bir insansın! Gözlerin uyuyor;

dükkânın uyuyor. Bütün ömrün uyuşuk bir şekilde geçiyor. Ey Mevta seni

uyandırmak beni bitkin düşürdü. Bu hayat, senin emellerini gerçekleştirecek mi

sanıyorsun? Heyhat. Ne kadar çalışsan da bir lokmadan fazla bir şey

alamayacaksın. Abbas, ″Niçin bu hayatla alay ediyorsun?″ dedi. Hüseyin karşılık

vererek,″ Sen buna hayat mı diyorsun? Sokakta herkes ruhunu teslim etmiş; bu

gidişle sen de mevta olacaksın, ruhuna el-Fatiha! ″

نحوه و 0 هرع و جنانه ففقد ، بالدمع مغرورقتين بعينين إليه ينظر فرآه صاحبه نحو تحول ... ، المدق زقاق كاألطفال باكيا منتحبا نشج و ، قنوط في صدره على وارتمى ، وعي بال

253 ص.0 Zukâk, s. 215.

112

Page 123: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Mahfȗz, yeri geldiğinde gözlemci bakış açısıyla da yazmıştır: ″Fırının

giriş kapısının tam karşısında ufak tahta bir kapı, pis kokan tek pencereli küçük bir

odaya açılır; percere, eski bir evin avlusuna bakar. Odada bütün duvarı kaplayan

raflar vardır; üzerlerinde çeşitli aletler ve şişeler vardır. Oda çöplükten geçilmez;

bu kadar pis olmasa, buranın bir kimyagere ait olduğu düşünülebilir.″0

Necîb Mahfȗz, ilgiyi artırmak ve monotonluğu kırmak için değişik

unsurları kullanmıştır. Gerçekte günümüzde iyi bir roman yazmak gerekiyorsa,

alabildiğine çok fonksiyonlu malzemeler kullanmak durumundayız.

3.8. ANLATIM TEKNİKLERİ Mahfȗz, eserinde birçok anlatım teknikleri kullanmıştır: Anlatma-

gösterme, tasvir, özetleme, geriye dönüş, montaj, leitmotiv, diyalog, iç çözümleme.

Abbas′ın beti benzi atmış, donup kalmıştı; ne bir şey söylüyor, ne hareket

ediyor; gözlerini dahi kırpmadan sessizce duruyordu. Gidecek, saklanacak hiçbir

yer yoktu. Kalbi bu faciayı önceden haber vermemiş miydi? Evet vermişti. İşte Kamil

Amca′nın anlattıkları bunu tasdik ediyordu. Ne tuhaf! Hamide kayboldu.. Bir iğne ya

da bozuk para gibi bir insan kaybolur muydu? Eğer, öldüğünü ya da evlendiğini

söyleseydi çektiği ızdıraba bir son verebilirdi. Ümitsizlik, her halukârda şüphe ve

tereddütün getirdiği işkenceden iyidir.0 Fakat şu an yapılacak olan nedir? Yeis dahi

şu an kesinlikle ulaşamayacağı bir nimet olarak gözükmekte. Abbas aniden kendine

geldi, öfke nöbetine tutulmuş gibiydi; göz kapakları titriyordu, kızarmış gözleriyle

Kamil Amca′ya baktı ve bağırdı.″ Bu cümleler, okuyucuya iç çözümleme

teknikleriyle aktarılmış; çünkü Abbas, burada içinden kendine sorular sormaktadır.

Yine Abbas′ın şu sözleri bu tekniğe dâhildir: ″Genç, içinde yanardağlar patlarken

kendi kendine sordu: ‘Niçin çekip gitmesin? Sokakta yaklaşık çeyrek asırdır

kalmıyor muydu? Bir faydası var mıydı? Sokak, kendi halkına adil davranmıyor;

sevgisi oranında onları mükafatlandırmıyor; surat asana gülümsüyor, gülümseyene

surat asıyordu. Kendisine damla damla veriyor; Seyyid Selim′e akıtıyordu. Abbas′ın

eline bir somun parası geçerken yan tarafta deste deste liraların sihirli kokusunu

duyar gibiydi.’

0 Zukâk, s. 60.العذاب 0 و الحيرة و الشك من أروح حال أية على . اليأس

113

Page 124: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Diyalog tekniğine Abbas ile Hamide′nin vedâ sahnesinden bir bölümü

örnek olarak verebiliriz: ″Farkına varmadan yolun sonuna gelmişlerdi;

gülüştüler.Sonra gerisin geri döndüler. Abbas, bunun son buluşma olduğunu

biliyordu: Ayrılık ve veda düşüncesi tekrar gelmiş, oturmuştu. Bundan dolayı

oldukça huzursuzdu; hüzün, her tarafını sarmıştı. Yolun ortasına geldiklerinde

kederli bir şekilde sordu:

-Nerede vedalaşalım?

Hamide, Abbas′ın demek istediğini anladı; dudakları titreyerek sordu:

-Burda mı?

Fakat Abbas itiraz etti:

-Hızlı bir veda yapamam.

-Öyleyse nerede istiyorsun?

-Önden git; beni merdivenlerde bekle.

Şeyh Derviş′in, konuşmaları sırasında araya ikidebir İngilizce kelimeler

sıkıştırmasını Leitmotiv metodu sayabiliriz. Derviş, İngilizce kelimeyi söylüyor;

ardından ″Şöyle hecelenir.″ diyerek kelimeyi harf harf tekrarlıyordu: ″İngiliz dilinde

bunun adı ″history″dir ve ″h-i-s-t-o-r-y″ diye hecelenir.″0

Şu cümleler iç çözümlemenin güzel bir örneğidir: ″Ümmü Hamide kalktı,

vedâlaşmak için Seyyid Selim′in önünde eğildi; kına paketini alıp dükkândan çıktı.

Seyyid Selimʹin morali bozulmuştu; öfkeyle bakıyordu. İlk adımda tökezlemişti;

Abbas′ın suratına tükürür gibi yere tükürdü. Dedikoduları, alaylı konuşmaları duyar

gibiydi. Karısı, onu kız kaçırmakla suçlayacak; insanlar, durmadan konuşuçak; iş tâ

eşine dostuna, çocuklarına kadar gidecekti. Seyyid Selim hep bunları düşündü; olan

olmuştu artık. Bıyıklarını burktu ve başını salladı. Hamide onun olacaktı ve

gerisinin bir önemi yoktu; insanların hakkında konuştuklarına aldırmayacaktı.″0

Mahfȗz, montaj tekniğini çok güzel uygulamıştır; hikmetli sözleri ve Kur

′an ayetlerinde geçen tabirleri cümlelere olağanüstü yedirmiş; Kur′an-ı Kerim′e has

olan tabirleri hayret engiz şekilde sıralamıştır.0İsrâ,29; Hadîd,16; Nur,40; Yȗsuf,53;

Keyf,45 ayetleri 97. dipnottaki deyimlerin esas kaynağını teşkil eder. ″ Ümitsizlik,

0 Zukâk, s. 13.0 Zukâk, s. 148.تذروه 0 هشيما ، نفسي أبرأ وما ، سواد فوقه سواد ، األمد به طال حتى ، محسورا ملوما. الرياح

114

Page 125: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

şüphenin getirdiği işkence ve azaptan daha iyidir.″0 cümlesi; Seniyye Afîfî′nin

Ümmü Hamide′ye ″ Orucumuzu, soğanla mı açacağız?″0ve Ümmü Hamide′nin

Seyyid Selim ile konuşurken, ″Küpeyi, kulağı olmayana takarlar.″0 ifadelerini

burada örnek olarak zikredebiliriz. Ayrıca yazarın son sayfada söylediği şiirin aslı

şöyledir:

موت * بال عشق في خير ال هكذا فليمت عشقا مات من Özetleme metodunu belki de kullanmayan yazar yoktur. Mahfȗz dahi bu

tekniği eserinin değişik yerlerinde kulanmıştır. Son bölümde Abbas′ın öldürüldüğü

sahneyi Hüseyin Kirşa, babasına özetleyerek aktarmaktadır; oysa öncesinde, gencin

öldürülüşünü Mahfȗz dramatik şekilde tasvir eder.0

Tasvir metodu, romancıların vazgeçilmez aletleridir; Üstat, sokağı tasvir

ederken bütün hünerini konuşturur; yine Hamide′nin ruh halini aktarırken bize

harika betimlemeler sunar.

Geri dönüş tekniğine zaman zaman başvurmuştur; Şeyh Derviş′i

anlatırken, öğretmen olduğu dönemden başlayarak bakanın huzuruna varıp ″ Ben

Allah′ın elçisiyim; size yeni bir mesaj getirdim.″ cümlelerini, ailesini ve işini

kaybedişini bu yöntemle anlatır.0

3.9. DİL VE ÜSLȖP Necîb Mahfȗz, romanı fusha ile kaleme almıştır; hatta diyaloglar dahi

fusha ile karşılanır.0 Yazarın bunu yapmasının sebebi, halk diline karşı olmasıdır.

Müellif, yazdığı bütün eserlerde bu resmi Arapçayı kullanmıştır.

Avamcayı cehalet, fakirlik ve hastalıkla eş değer görmektedir; hatta daha da ileri

giderek Avamcanın, konuşma dili olarak kullanılmasını hainlik olarak görür.0 Bu

konuda şunları söyler:

″Edebi eserlerde halk dilini kullanmak gerici bir harekettir. Yazı dilini

kullanmak ise ilerici bir hamledir. Halk dilinde bir sıkışıklık, bir darlık ve bir içine

kapanıklık vardır. Ayrıca yaşadığımız asra da uygun değildir. Halk dili, halkımızın

0 Zukâk, s. 251. العذاب و الحيرة و الشك من أروح اليأس0 Zukâk, s. 26. بصلة على أفطر و أصوم0 Zukak, s.144. أذنان له ليس لمن الحلقة يعطي0 Zukâk, s. 308.0 Zukâk, s. 18.0 Azmi Yüksel, a.g.m., s. 301.0 Yazar, romanda az da olsa avamcaya yer vermiştir. Bkz.: Zukâk, s. 73, 7, 28, 270, 247.

115

Page 126: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

ızdırâbını çektiği hastalıklar cümlesindendir ve bir gün ilerleyip geliştiği zaman,

halkımız ondan kesinlikle kurtulacaktır. Ben bugün halk dilini; tıpkı hastalık, cehalet

ve fakirlik gibi cemiyetimizin ayıplarından sayıyorum.″0

Necîb Mahfȗz′un bu diyalogları, gerçeği yansıtmamaka. Çünkü yazar,

cahille okumuşu bir kabul etmiş; hepsi için aynı dili kullanmıştır. Hamide ve Abbas,

aralarında resmi yazı dili ile konuşurlar. Müellif, daha da ileri giderek sokağın

insanına çok fazla felsefi sözler söylettirmektedir: Zîta, Fırıncı Hüsniye ile

konuşurken normal, eğitim görmüş insanların bile aklına gelmeyen derin mevzularla

Fırıncı Hüsniye′ye hitap eder. Abbas, Hamide′ye aşk sözcüklerini fısıldarken yine,

aynı şekilde aşırılık gözlerden kaçmıyor. Zîta, okuma-yazma bilmeyen cahildir.

Onun böyle süslü püslü sözler etmesi hiç uygun düşmüyor. İkisininin arasındaki

konuşmalarda özellikle Zîta′nın sözlerinde yüksek felsefe var. Bu şekilde derin

anlamı olan lakırtıları konuşması muhal. Bu sebeble mürekkep yalamamış birinin

derin felsefi diyaloglara girmesi mümkün değil.

″Zîta, işitilecek bir sesle iç geçirdi ve kendini acındırmak için şöyle dedi:

‘Ah! Bir zamanlar, ben de bir kraldım.’ Kadın alaycı bir şekilde başını sallayarak

sordu: ‘İfritlerin kralı mı?’ Zîta, ‘hayır’ diyerek cevap verdi; ‘insanlığın kralıydım.

Hangimiz kral olarak karşılanmayız ki? Sonra kötü talihin dilediği olur. Bu, hayatın

hikmetli hilesidir; aksi takdirde ilk anda kalbinde gizlediğini açıklasaydı hiçbirimiz

annelerimizin rahimlerini terk etmezdik.’0 Kadın ‘Maşallah, sersemin oğlu, sende

neler varmış!’ dedi. Zîta, şevkle konuşmasına devam etti: ‘Bir zamanlar ben de

mutlu bir çocuktum; sevinçle el üstünde tutulan; özen ve ihtimam gösterilen. Hala

benim kral olduğuma inanmıyor musun?’ Kadın, ‘Asla efendim’ diyerek alaylı

şekilde cevap verdi. Ateşli konuşmalar ve emelin lezzeti, Zîta′yı sarhoş etmişti;

konuşmaya devam etti:‘Ailem, maharetli dilencilerdi; benim doğumum, uğur ve

bereket getirdi; benden önce dilencilik yaparken başkaların çocuklarını

kiralıyorlardı, ben doğduktan sonra buna gerek kalmadı; bu yüzden beni çok

sevdiler.’ Hüsniye kendine hâkim olamayarak kahkahayı bastı. Kadının bu tavrı Zîta

′nın hararetini arttırmıştı; konuşmasına devam ederek şöyle dedi: ‘Âh! Eski

0 A. Kazım Ürün, a.g.e., s. 158; Erol Ayyıldız, a.g.e., s. 11;detaylı bilgi için bkz.: İbrâhîm Abdulazîz, Ene Necîb Mahfȗz, s. 194.اللحظة 0 منذ ضميرها في عما لنا أفصحت أنها فلو إال و ، الحياة من حكيم خداع هذا و

األرحام نفارق أن ألبينا ...األولى

116

Page 127: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

çocukluk hatıralarım! Kaldırımdaki yerimi hala hatırlarım; emekleyerek karşı

kaldırıma geçerdim. Bulunduğum yerin aşağısında çamurlu su birikintisi vardı;

üstünde sinekler uçuşurdu, kenarında değişik renklerde çöpler olurdu. Akılları alıp

götüren ne kadar sihirli bir manzaraydı! Sineklerle ağırlaşmış göz kapaklarımı

kaldırıyor; sonra aşağı doğru bırakıyordum. Bu güzel dinlenme yerinde benden

daha mutlu kimse yoktu.’0

Hamide ve Abbas′ın aşkında abartı var; realizmden uzaklaşılmış. Hamide,

cahil bir kız; hayatında sinemaya gitmemiş; daha önce hiç öpüşmemiş, öpüşmenin

ne olduğunu bilmiyor; sadece adını duymuş. Fakat Abbas′la cadde yürüyüşlerinde

tecrübeli bayan portresi çiziyor. Ayrıca ruh çözümlemelerinde içinden konuşan

Hamide, adeta kırk yıllık bir filozof. Abbas, Hamide′ye edebiyatı yüksek cümlelerle

hitap ediyor. Sahne, tamamen romantizmle yüklü. Bu cümle ve düşünceler, normal

vatandaşın harcı değil. Dil, fasih. Bütün bunların üstünde Abbas′ın Hamide′yi

öpmesi, bulundukları tabaka ve dönem açısından uygun düşmüyor. Buradaki durum

Hüseyin Heykel′in Zeynep adlı romanında gözümüze çarptığı romantizm esintilerine

benziyor: Zeynep, İbrahim′in aşkıyla yanmakta; fakat, derdini kimseye

açamamaktadır. Köy yerinde, 1910′lu yıllarda müslüman bir ailede bu gerçekçi

değildir. Aynı şey bu romanda da geçerli. Eğer Abbas′la Hamide arasında yaşanan

duygusallık, İbrahim Farac ve Tîtî arasında geçmiş olsaydı sorun yoktu. Bu olay,

yüksek bir tabakada ve liberal düşüncelere sahip ailelerin arasında vuku bulsaydı

diyeceğimiz bir şey yoktu. 40′lı yıllarda fakir tabakada Midak Sokağı gibi yerde iki

âşığın bu tavırları, abesle iştigaldır. Mısır toplumu ile Türk toplumu benzerlik

gösterir. Bırakınız 40′lı yılları, 70′li yılarda normal halk arasında iki gencin göz

ucuyla bakışması dedikodu malzemesi olurdu. Ben küçük çocukken köy yerinde

kadınlar, mahallemizde evlenip gitmiş kızdan bahsediyorlardı. Kaç zaman sonra,

evlendiği erkekle konuştuğu ortaya çıktı; o zamana kadar böyle bir şeyin sözü dahi

edilmemişti. Bu dediğim olay 80′li yılarda yaşanan bir vâkıadır. Anadolu′da

evlenmek isteyen genç, ailesine açıkça bunu söyleyemezdi; yerine göre pilava kaşık

saplamak ya da babasının ayakkabısını kapıya çivilemek vardı. Kıza, ″Şu gence

varmak istiyor musun?″ diye sorulduğunda kız, utancından cevap veremez; başını

0 Zukâk, s. 141.

117

Page 128: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

öne eğerdi. Ailesi, kızın bu hareketinden gönlü olup olmadığını anlardı. Şimdi

demek istediğimiz, daha iyi anlaşılsın diye Mahfȗz′un sözlerine kulak verelim.

تقل لم و ال تقل فلم ، قبلة إستوهبها اللحظات هذه إحدي في و

. . هو نظر و كثيرا عنها سمعت التي القبلة هذه تذوق أن أرادت نعم

شفتيه . وضع ثم المساء ظلمة في ثغرها تحسس و ، المارة يراقب محاذرا

نحرها إلى فسالت ، الملتهبة أنفاسه غمرتها و ، يرتعد هو و شفتيها على

عيناها طرفت .و

″Bu anların birinde Abbas, Hamide′den öpücük istedi. Kız, ne ‘Evet.

’dedi; ne de ‘Hayır.’ Daha önce hiç tatmadığı, dillerde ve şarkılarda sürekli

terennüm edilen bu öpücüğü o da tatmak istemişti. Abbas, gelip geçen olup

olmadığını kontrol ederek akşamın karanlığında eliyle Hamide′nin ağzını aradı;

sonra dudağını, dudağının üzerine yerleştirdi; titriyordu. Kız, gözlerini yumduğu

sırada Abbas′ın ateşli nefesi, genç kızı sarıp sarmalamış ve boğazına doğru akmıştı;

″0

التالي اللقاء يكون متى يدري وحده الله و ، السفر قبل لقاء آخر هذا

. ألني. محزونا أجدني السرور و الحزن بين ما حميدة يا حيرة لفي إني و

هو إخترت الذي الطويل الطريق هذا ألن مسرورا أجدني ثم ، عنك مبتعد

. ، الزقاق في وراءي قلبي سأترك لكني و إليك المفضي الوحيد الطريق

أن قلبه أبى و ، ناء بلد إلى السفر به رمى ، قلب بال مهاجرا رجال فتصوري

. سأفتقد ، صباح كل مطلع عند و ، الكبير التل في غدا و معه يسافر

شعرك تمشطين أو ، حافتها تكنسين أراك كنت التي المحبوبة النافذة

. و الموسكي في لقاؤنا و أثرا لها أجد أن هيهات و ، مصرعيها فرجة وراء

دعيني ، قلبي له يتقطع ما هذا ، حميدة يا أواه ؟ منه لي يبقى ماذا األزهر

يدي على شدي و ، يدي في راحتك ضعي ، أخذه استطيع ما كل منك آخذ

كبير . . قلب اني ، قلبي يرعش إنه مسك أطيب ما لله يدك على أشد كما

. . إسمك أجمل ما حميدة يا قلبي روح يا ، حبيبة يا ، عزيزة يا ، يديك بين

.. سكرا أستحلب به نطقت إذا كأني ″ ‘Yolculuktan önce son buluşmamız. Bir daha ne zaman buluşuruz Allah

bilir. Hamide! Öyle şaşkınım ki, sevineyim mi; üzüleyim mi, bilemiyorum. Senden

ayrıldığım için kederliyim; aynı zamanda mutluyum. Çünkü bu seçtiğim uzun yol,

seni bana ulaştıracak tek yol. Fakat kalbimi sokakta, arkamda bırakıyorum. Bir

0 Zukâk, s. 111.

118

Page 129: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

adam düşün Hamide; uzak diyarlara gitmiş kalbi onu yalnız bırakmış, gittiği yoldan

gitmemiş. Yarın Tel′el-Kebîr′de olacağım. Her sabahın doğuşunda seni gördüğüm

pencereyi arayacağım. Saçlarını tararken, temizlik yaparken görürdüm seni hep o

pencereden. Ne kadar yazık! Artık o pencereden eser yok! Muski ve Ezher′de

buluşmalarımızdan hayalimde kalanları düşüneceğim. Ah Hamide Ah! Bütün

bunlar, kalbimi paramparça ediyor. Müsade et. Alabildiğim kadar çok şey alayım

senden; elini ver bana; elimi bütün gücünle sık; tıpkı benim sıktığım gibi.

Dokunuşun ne güzel! Kalbimi titretiyor; Kalbim ellerinin arasında; sevgilim,

Hamide, kalbimin ruhu Hamide! İsmin ne güzel! Andığım zaman ismini kendimden

geçiyorum sanki.’″ 0

: ما ، أرقك ما ، أجملك ما شفتيه بين من الكلمات هذاه سالت و

. تساوي . ال غيره من الدنيا ، حميدة يا جميل عذب انه الحب هو هذا أعذبك

. واحدا مليما ″ Ve kelimeler ağzından dökülüverdi: ‘Ne kadar güzelsin, ne kadar incesin,

ne kadar tatlısın. Gerçek sevgi işte bu. Aşk ne kadar tatlı Hamide! Aşk olmadan

dünyanın hiçbir değeri yok.’″0

. . في هو الكفاية فوق و الكفاية فيه لنا ما كل هو ، الحب هو هذا

.. الحياة فوق حياة الحياة في و ، العزاء البعد في و ، السرور القرب ″‘O gerçek sevgidir; o, bizim için her şeydir; o, beraberken mutluluk

demektir; uzakta iken tesellidir; o, hayatta hayatın üstünde bir hayattır. ″‘

على دارا ثم ، فرح في معا فضحكا ، يشعران ال هما و الطريق إنطوى و

أفكار فعاودته ، نهايته من يقترب اللقاء أن العودة في أحس و ، عقبيهما

إنتصاف عند و ، الشجن إعتوره و كثيرا نشوته خبت و ، الفراق و الوداع

بلهفة : سألها الطريق؟ - أودعك أين

متساءلة : فقالت ، شفتاها قلقت و ، يعنيه ما أدركت و! ؟ - هنا

قاءال : إعترض لكنه و .. - خطفا الوداع أخطف أن أستطيع ال

؟ - إذا تريد أين

0 Zukâk, s. 114.0 Zukâk, s. 115.

119

Page 130: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

.. السلم- على وانتظريني البيت على إسبقيني ، دكاكينه أغلقت قد و الزقاق فبلغ متمهال هو سار و ، خطاها حثت و

السلم . ارتقى و شيء على يلوي ال عفيفي سنية الست بيت نحو اتجه و

تتحسس يدا و درابزين على يدا ، أنفاسه كتما ، دامسة ظلمة في محاذرا

. . قلبه فخفق المالءة طرف أنامله لمست الثانية البسطة عند و الظالم

منها واقترب ، ذراعها على قبض و أطرافه في الحبس الشوق باعثا

من تنطلق عنيفة بقوة صدره إلى ضمها ثم ، بذراعيه أحاطها و ، برفق

على هبط ثم أنفها على فوقع ، بفمه إليها هوى و ، مشوق حنون صدر

لم الحب ذهول من سنة أخذته و ؛ إلستقباله منفرجتين كانتا و ، شفتيها

هو و مصعدة مضت و ، بلطف ذراعيه من تخلصت حتى منها يستيقظ

. " " هذا بلغه ما يوما اإلنفعال بها يبلغ لم السالمة مع وراءها يهمس

مفعمة طويلة حياة قصيرة دقيقة في حيث ، السلم على المساء

إلى به إرتبطت قد حياتها أن حسبت و ، الحرارة و العاطفة و باالحساس

األبد. ″ Farkına varmadan yolun sonuna gelmişlerdi; gülüştüler. Sonra gerisin

geri döndüler. Abbas, bunun son buluşma olduğunu biliyordu: Ayrılık ve vedâ

düşüncesi tekrar gelmiş, oturmuştu. Bundan dolayı oldukça huzursuzdu; hüzün, her

tarafını sarmıştı. Yolun yarısına geldiklerinde kederli bir şekilde sordu:

-Nerede vedalaşalım?

Hamide, Abbas′ın demek istediğini anladı; dudakları titreyerek sordu:

-Burda mı?

Fakat Abbas itiraz etti:

-Hızlı bir veda yapamam.

-Öyleyse nerede istiyorsun?

-Önden git ve beni merdivenlerde bekle.

Hamide, adımlarını sıklaştırdı. Abbas, ağır ağır yürüdü ve sokağa geldi.

Bütün dükkânlar kapalıydı. Dosdoğru Seyyide Seniyye Afîfî′nin evine gitti. Zifiri

karanlıkta merdivenleri dikkatlice çıktı; nefesini tutmuş, bir el trabzanda diğer eliyle

karanlıkta yolunu bulmaya çalışıyordu. İkinci merdiven sahanlığında eli, Hamide

′nin elbisesine dokundu; kalbi şiddetle çarpıyordu, gözlerinde hapsolmuş arzu

kendini göstermişti, kolundan yakaladı nazikçe Hamide′ye doğru yaklaştı, onu

kucakladı göğsüne kuvvetle bastırdı; öyle bir kuvvet ki, ihtiraslı sevgi dolu bir

120

Page 131: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

kalpten çıkan bir kuvvet. Dudağını Hamide′ye uzattı; önce burnuna isabet etti, sonra

dudaklarına indi; kızın dudakları açıktı, Abbas′ı karşılamak için bekliyordu. Abbas,

aşkın verdiği şaşkınlıkla uykuya dalmıştı adeta; Hamide kollarından sıyrılıp yukarı

çıkarken kendine geldi. Abbas, kızın arkasından ‘Selametle git.’ diye fısıldıyordu.

Hamide, bu akşam yaşadıklarını hayatında hiçbir gün yaşamamıştı; kısacık

dakikalarda uzun geçen bir hayat yaşamıştı sanki; duygulu, hisli ve ateşli bir hayatı.

Hamide, sonsuza dek Abbas′a bağlandığını zannediyordu.″0

Romanda tasvirler, çok güzel işlenmiş. Kitabın başında sokağın özellikleri

zikredilirken insanın beyninde bir resim oluşuyor. Yine yazar, Zîta′yı betimlerken

oldukça başarılı. Diğer taraftan Mahfȗz′un; tasvirleri, romandaki şahıslara,

çaktırmadan, ima yollu yaptırması takdire şayandır. Abbas, kendi içinde hayal

kurarken; ya da Hüseyin ile Abbas konuşurken betimlemeler ortaya çıkıyor. Ne var

ki müellif; karakterlerin içsel anlatımlarında, örneğin Hamide′nin haleti ruhiyesi

işlenirken, abartıyı fazla kaçırmış.

Necîb Mahfȗz, kendi duygu ve düşüncelerini eserine yansıtmış; vermek

istediğini bazen sarih, bazen de kapalı şekilde aktarmıştır. Rıdvan Hüseynî,

arkadaşlarıyla sohbet ederken din konusuna öyle bir dalmış ki, bu en azından iki-üç

sayfa romanda yer kaplamıştır. Rıdvan Hüseynîʹnin vaazları, romanı

kasıyor.0Burada anlatılanlara baktığımızda, Mahfȗz′un dinî bilgisinin derinliğini

anlayabiliyoruz. Müellif, zaten tasavvuf okumalarına hayrandır.

″Arkadaşlarından biri şöyle demişti: ‘sağlıcakla git, sağlıcakla dön.’

Güzelliğine güzellik katan tatlı bir tebessümle yüzü aydınlandı ve sevgi dolu sesiyle

şöyle dedi: ‘Kardeşim, bana dönüşümü hatırlatmayın. Gerçek şu ki; Beytullah′a

yönelen bir kimse kalbinde başka sevgiler taşırsa Allah onun sevabını giderir, duası

makbul olmaz ve saadeti tükenir. Ben dönüşümü kutsal topraklardan ayrılıp Mısır

yoluna düştüğüm zaman ancak hatırlamak istiyorum. Eğer Allah izin verirse

döndükten sonar tekrar hacca gitmeyi arzuluyorum. Kalan ömrümü mübarek

topraklarda geçireceğimi söyleyene sonsuz şükranlarım vardır: Sabah akşam

Efendimizin mübarek kademinin dokunduğu yerleri göreceğim; meleklerin kanat

çırptığı havayı koklayacağım; semadan arza inen vahye kulak kabartan evleri 0 Zukâk, s. 116.0 Yazarın; bu şekilde vaaz eder gibi okuyucuya mesaj vermesi, ilk dönem roman örneklerinde yapılan işe benziyor; Menfalȗtî ve Heykel′ de olduğu gibi. Bkz.: Zukâk, s. 292

121

Page 132: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

göreceğim; sonra o vahiyle semaye yükselen insanları hissedeceğim. Orada ebedilik

yurdunun hayali insanın gözünde canlanır. Kalbler, ancak muhabbetullah ile

çarpar. Orası tamamen şifa ve deva kaynağıdır. Mekke′nin ufuklarına çıkmak,

semalarını keşfetmek, zamanın fısıldayışını duymak, dağların eteklerinde dolaşmak,

mabetlerinde inzivaya çekilmek, susuzluğumu zemzemle gidermek, hicret yollarına

düşmek, Efendimizin mübarek kabrini ziyaret edip yanan kalbimi serinletmek ve

Ravza-i Şerif′inde namaz kılmak için can atıyorum. Kalbimde öyle şeyler gizli ki,

anlatmak için zaman yetmez; öyle şeyler var ki, akıllar tasavvur etmez. Kardeşlerim,

kendimi Mekke′nin yollarında Kur′an okurken görüyorum; sanki ulvi bir zattan ders

dinliyor gibiyim. Ne büyük saadet! Ravza′da alnım secdede, uykuda gördüğüm gibi,

nur yüzlü Efendimiz′i hayal ederken görüyorum. Makamında, huzurunda huşu

içerisinde iki büklüm olmuş istiğfar ederken kendimi görüyorum. Ne büyük huzur!

Şefaatın ıslaklığıyla şevk yaralarımı tedavi eden Zemzeme geldiğimi görür gibiyim.

Ne büyük esenlik! Kardeşim, bana dönüşü hatırlatmayın ve benimle birlikte

temennilerimin gerçek olması için Allah′a dua edin...’ ″

Kitapta romantizm yüklü sahneler, coşkulu ve edebiyatı yüksek

anlatımlarla işlenmektedir. Şu sahne, edebiyatın doruğa çıktığı noktadır: ″Abbas,

Kamil Amca′nın dükkânından üzgün ve ağır adımlarla çıkarken sokağa gelişini

hatırladı; sevinçten uçacaktı adeta. Şimdi ise kolu kanadı kırılmış şekilde

ayrılıyordu. Dudaklarını ısırdı, ayakları yere çivilenmişti sanki. Kederin en belalı

mertebesindeydi şimdi. İhtiyara doğru döndü; zavallı Kamil Amca gözyaşları içinde

kendisine bakmaktaydı. Abbas, kendini kaybetti ve şuursuzca Kamil Amca′ya koştu;

ümitsizliğin acısıyla, ihtiyarın boynuna sarıldı. Küçük çocuklar gibi feryat u figan

ile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.″0

Yazar, eserinde simgeler ve sezgilerden istifâde eder. Sokak, simgelerin

başta gidenidir; hayatı temsil eder. Rıdvan Hüseynî, ruhun ta kendisidir. Hamide,

Mısır′ı temsil ettiği gibi maddeyi de bünyesinde barındırır. Abbas, Mısır′ı seven

vatanseverlerdir; Farac, Mısır′ı satan hâinlerdir. Hüseyin ve Selim Ulvan, savaşla

semizlenen gruptur. Rıdvan Hüseynî ve Şeyh Dervîş; ruhu, yani manayı, yani özü نحوه و 0 هرع و جنانه ففقد ، بالدمع مغرورقتين بعينين إليه ينظر فرآه صاحبه نحو تحول

... ، المدق زقاق كاألطفال باكيا منتحبا نشج و ، قنوط في صدره على وارتمى ، وعي بال 253 ص.

122

Page 133: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

anlatır. Hamide ve diğerleri; nefsin esiri olmuş, müebbet yemiş zavallı

mahkȗmlardır. Abbas, bir kurbandır. Midak sokağı, eskiyi; Şerif Paşa caddesi yeniyi

tasvir eder; radyo yenidir, âşık eski.

3.10. TEMATİK KURGU Necîb Mahfȗz, romanında toplumsal ve ferdi yaralara ve zaaflara parmak

basmıştır. Yazar, Mısır halkında gördüğü yozlaşmayı kendi üslȗbunca irdeler.

İnsanlar, çıkarcıdır; sadece kendini düşünür; arzu ve ihtirasların peşinde sürüklenir

gider. Mahfȗz, Mısır′ın sosya-kültürel ve psikolojik yapısını çok güzel işlemiştir.

Fakirlik, ahlaki çöküntü, cehalet, bozulma, ferdiyetçilik, vurdumduymazlık, batı

emperyalizmi, rüşvet ve yolsuzluk, siyasi istikrarsızlık gibi konuları eserine

taşımıştır.

3.10.1. Ruh Bizce Rıdvan Hüseynî manayı, yani ruhu temsil ediyor. Sağlıklı insan, ruh

ve beden yapısı dengede olan insandır. Ne acıdır ki toplum, bedene yani maddeye

aşırı yüklenmekte ve manayı ihmal etmektedir. Toplum, iki unsurda dengeyi

sağladığı vakit huzurlu ve müreffeh olur. Mahfȗz, romanda bu hususlara dikkat

çekiyor.

تحيته ردوا و ، مودة و اجالل في االنظار به تعلقت جديد شخص قدم هنا و

. و طوال تمتد ، مهيبة طلعة ذا الحسيني رضوان السيد كان منها بأحسن

منه يلوح ضخم، جسم على السوداء الفضفاضة عباءته تنطوي و ، عرضا

غرة من النور يشع ، صهباء لحية ذو ، بحمرة مشرب أبيض كبير وجه

. إيمانا و وسماحة بهاء صفحته وتقطر ، جبينه ″Kahveye başka biri daha geldi. Bakışlar, sevgi ve saygıyla kendisine

çevrilmişti; verdiği selamı daha güzel şekliyle iade ettiler. Rıdvan Hüseynî, heybetli

bir adamdı; büyük siyah cübbesi iri vücudunu kaplıyordu; kırmızıya çalan beyaz bir

yüzü ve kına gibi sakalı vardı; alnında nur parlıyor; vechinden güzellik, hoşgörü ve

iman damlıyordu.0

فإن " ، آدم أبناء كلنا أذنه في يهمس هو و نفسه به جادت بما كفه غمز ثم

" . و فضله الفضل و الله رزق الرزق و ، أخاك فاقصد الحاجة عليك ألحت

و الخير يحب الفاضل الكريم شأن تألقا القول هذا بعد الجميل وجهه زاد

0 Zukâk′ul-Midak, s. 11.

123

Page 134: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

. يوم يفوته أال على داءما يحرص كان جماال و رضا بصنعه يزداد و ، يصنعه

. ليبدو إنه و محسورا ملوما بيته الى ينقلب أو جميل صنع دون حياته من

المتاع و بالمال المثقلين الموسرين من كان لو كما لسماحته و الخير لحبه

.

″Sonra ′Hepimiz Âdem′in çocuklarıyız, dara düştüğünde yine bu

kardeşine müracaat et. Rızk Allah′ındır; lütuf O′nundur.′ diyerek ihtiyarın kulağına

fısıldadı ve avucuna gönlünden koptuğu kadar bir miktarı sıkıştırdı. Bu sözden sonra

sanki güzel yüzü daha bir aydınlanmışdı; hayır yapmayı seven, iyilik yaptıkça

hoşnutluğu ve güzelliği artan fazıl ve cömert insanlar gibi. Hayatında tek bir günü

iyilik yapmadan geçirmek istemezdi; aksi takdirde evine üzgün bir şekilde dönerdi.

Yaptığı iyiliklerden dolayı ahali, onun zengin birisi olduğunu düşünürdü.″

" يأتك الحسيني السيد فالمس مريضا كنت اذا بوشي الدكتور عنه قال

محزونا أو ، الرجاء يدركك غرته نور فطالع ياءسا كنت اذا و ، الشفاء

" الهناء يبادرك اليه فاستمع ″Dr. Bȗşî hakkında şöyle der: Eğer hasta isen Seyyid Hüseynî ′ye dokun,

şifa bulursun; ümitsizliğe düştü isen alnındaki nura bak, ümit bulursun; hüzünlü isen

sesine kulak ver, mutluluk sana koşsun.″

Rıdvan Hüseynî, sokaktakilerden farklıdır. Herkes, nefsi ve şehvetiyle

düşünürken bu güzel insan aklı ve ruhuyla hareket eder; şehvetinin peşinde koşmaz.

Çevresinde evliya kabul edilen bu zat, etrafındakilere nasihat eder. Eğer, yaptığı

nasihatler tutulsaydı ne Abbas, ne de Hamide perişanlığın tokadını yiyeceklerdi.

Bu dünyaya fazla metanet vermemek lazım. Şu kısacık ömrümüzde para için

şöhret için makam ve mevki için yapmadığımız şey kalmıyor. Bütün bunları elde

ettiğimizde parayı bulup şöhreti yakaladığımızda makama oturduğumuzda bir de

bakıyoruz ki, sağlımız uçup gitmiş; dostlarımızı kaybetmişiz, sevenlerimiz azalmış;

düşmanlarımız çoğalmış. Hayata Rıdvan Hüseynî′nin zaviyesinden baktığımızda

ancak kazanabiliriz. Şu zalım(!) dünyada bazıları, kazandıklarını zannediyor; fakat

ne büyük bir hasarla kaybettiklerinin farkında değiller. Başkalarını aldattıklarını

sananlar, ne derece aldandığının, en büyük aldananın kendileri olduğundan habersiz.

Atalarımız ne güzel söylemiş:″ Keskin sirke küpüne zarar verir; rüzgar eken ancak

fırtına biçer.″ Yunus′un düsturlarına sarılmaya mecburuz: ″Sevelim, sevilelim; bu

124

Page 135: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

dünya kimseye kalmaz. Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi, mal da yalan;

mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan!″

3.10.2. Beden Romanda Mahfȗz, insanların yaptıkları tercihlerin bedelini ödeyeceklerini

savunuyor. Sokakta her karakter, iyi yada kötü, bir tercihte bulunur. Burada

arzuların peşinden koşan da var; aksine hareket eden de. Toplumun ekserisi,

ihtiraslarının kölesidir.

Hüseyin Kirşa, kahveci Kirşa′nın oğludur; sokağı ve insanlarını sevmez;

onlardan nefret eder. Hamide ile süt kardeş oldukları her halinden bellidir; paşalar

gibi yaşamak ister. Hamide gibi sadece kendini düşünür; savaşın hiç bitmemesini

ister. Hitler′in yirmi yıl savaşacağından bahseder. Hüseyin Kirşa hırslıdır; çok para

kazanıp lüks bir hayat yaşamayı arzular. Fakat kaderin cilvesine bak ki; sokağı

beğenmeyenler, burayı çöplük ve kokuşmuş addedenler yine sürünerek Midak

sokağına geri dönmek zorunda kalırlar. Hüseyin Abbas′a şöyle der:

. ، ناءم دكانك ، ناءمتان عيناك الحياة معدوم خامل رجل من لك يا

. . الحياة هذه أن تحسب أ ميت يا إيقاظك أعياني خمول و نوم حياتك

. من بأكثر سعيت مهما ترزقك لن و هيهات ؟ آمالك بتحقيق خليقة

: . حياة هي أ ، حسين قال ؟ الحياة بهذه تهزأ لماذا عباس قال لقمتك

..، للدفن يوما تحتاج فلن فيه دمت وما ، موتا إال يحوي ال الزقاق هذا حقا؟

الله . رحمة عليك ″ Sen nasıl bir insansın! Gözlerin uyuyor; dükkânın uyuyor. Bütün ömrün

uyuşuk bir şekilde geçiyor. Ey Mevta seni uyandırmak beni bitkin düşürdü. Bu

hayat, senin emellerini gerçekleştirecek mi sanıyorsun? Heyhat. Ne kadar çalışsan

da bir lokmadan fazla bir şey alamayacaksın. Abbas, ″Niçin bu hayatla alay

ediyorsun?″ dedi. Hüseyin karşılık vererek,″ Sen buna hayat mı diyorsun? Sokakta

herkes ruhunu teslim etmiş; bu gidişle sen de mevta olacaksın, ruhuna el-Fatiha!″

″ Abbas, sokağı seviyordu; yolculuk yapmayı istemiyordu. Ona kalsa

Midak sokağından başka bir yere asla gitmezdi. Bir ömür burada yaşasa yine de bir

an olsun sıkılmaz; sokağa olan sevgisinde azalma olmazdı. Fakat Hamide… Bütün

bunların asıl nedeni oydu. Abbas, Hüseyin′e yolculuktan hoşlanmadığını söyledi.

Huseyin, ayağını yere vurarak bağırdı: ″Sen bir zavallısın! Yolculuk, sokaktan

125

Page 136: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

iyidir; Kamil Amca′dan iyidir; Allah′a tevekkül et ve yolculuğa çık. Sen daha

doğmadın. Yediğin, içtiğin, giydiğin ve gördüğün nedir? İnan bana sen daha

doğmadın!″0

Abbas, kendisini iyi tanıyordu; Hamide olmasa bunların hiçbirine

katlanmazdı. Sevgi, Abbas′ın gözlerini kör etmişti; gözleri hiçbir şeyi görmüyordu.

İnsanın, bazan kaderine rıza göstermesi ve fıtratına uygun hareket etmesi lazım;

yoksa istenmeyen ve hoş olmayan sonuçlar doğabilir. Hamide, sokağa rıza

gösterseydi meyhanelerde paçavra gibi oradan oraya atılmayacaktı; Hüseyin Kirşa,

suratına tükürdüğü sokağa şerefini ayaklar altına alıp dönmek zorunda

kalmayacaktı; Abbas, meyhanede İngiliz askerleri tarafından öldürülmeyecekti.

Aslında bizi helake sürükleyen yine kendimizden başkası değil. İnsanın kendine

yaptığını hiçkimse ona yapmaz. Arzularımız, bizim cellatlarımızdır. Bu romanda

anlatılmak istenen ana fikir işte budur: Arzularımız ve ihtiraslarımız;

açgözlülüğümüz ve sadece kendimiz için yaşamamız, sadece kendimizi

düşünmemiz.

في يعش لم أ يسافر؟ ال لماذا إنفعاله و وجده في الفتى تساءل لقد و

يعدل ال زقاق إنه أفاده؟ فماذا الزمان؟ من قرن ربع حوالي الزقاق هذا

. يتجهمه لمن إبتسم ربما و له حبهم قدر على يجزيهم ال و ، أهله بين

على يغدقه و ، تقطيرا الرزق عليه يقطر فهو له، يبتسم لمن وتجهم

ليكاد حتى المالية األوراق رزم تتكدس منه كثب على و ؛ غدقا سليم السيد

الرغيف ثمن على إال تقبض ال راحته أن حين في ، الساحر عرفها 0.يشم

″Genç, içinde yanardağlar patlarken kendi kendine sordu: ‘Niçin çekip

gitmesin? Sokakta yaklaşık çeyrek asırdır kalmıyor muydu? Bir faydası var mıydı?

Sokak, kendi halkına adil davranmıyor; sevgisi oranında onları

mükafatlandırmıyor; surat asana gülümsüyor, gülümseyene surat asıyordu.

Kendisine damla damla veriyor; Seyyid Selim′e akıtıyordu. Abbas′ın eline bir somun

parası geçerken yan tarafta deste deste liraların sihirli kokusunu duyar gibiydi.’

Romanda yazar, bu satırlarla dünyayın ne kadar kokuşmuş olduğuna dikkat

çekiyor. Herkesin, sadece kendisini düşündüğü bir dünya… Rıdvan Hüseyni hariç

sokak insanları, kendi çıkar ve arzuları için savaşıyor. Pekala, burada şu soru

0 Zukâk, s. 41.0 Zukâk, s. 42.

126

Page 137: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

aklımıza gelebilir: Öyleyse kim bu insanları böyle bir hale itti; hangi şeyden dolayı

insanlar kendi arzuları ve ihtirasları peşinde koşuyor? Sosyal olay ve olguların;

zamanın, eğitimin bunda etkisi mutlaka var: Hamide′yi davranışından dolayı

suçlayabilir miyiz; ya da Abbas′ı?!... Ya Şeyh Derviş′e ne demeli? Eğitimli olmasına

karşın, gördüğü haksızlıktan dolayı kafayı bozuyor. Mısır′ın içerisinde bulunduğu

durumu gözler önüne sermesi açısından bu örnekler bizce önemli.

İnsanoğlunda azla yetinmek ve şükür etmek yok. Selim Ulvan, zengin ve

sağlıklı olduğundan makamın ve zevkin bir üst mertebesine çıkmak istiyor; daha

fazla itibar için siyasete girmeyi, ″beylik″ rütbesini almayı düşünüyor; karısının

kendine yetmediğini ve Hamide′yi arzuladığını romanda görebiliyoruz. Eskilerin

güzel bir lafı var: ″ Nefis, emzikli çocuğa benzer. Sen onu memeden kesmezsen

emmeğe devam eder.″ Sokak ahalisi de nisbeten böyle: Muallim Kirşa, yaptığı

sapıklıklarda sınır tanımıyor; belki de kendisi bu konuda makamların en yükseğinde

oturuyor.

İbrahim Farac, nağmeli sözleri söylemekte mahirdi, nabza göre şerbet

vermeyi çok iyi beceriyordu.0 Hamide, zaten paraya ve şöhrete dünden hazırdı;

İbrahim Farac gibi usta bir kadın avcısı için Hamide kolay bir lokma idi. Farac′da

Abbas′ın gençliği ve Seyyid Selim′in zenginliği vardı. Hamide, sonunda emellerine

kavuşacaktı. Fakat beklediği gibi olmadı; adamın, kadın avcısı bir sahtekar olduğunu

anladığında iş işten geçmişti. Adam, Hamide′ye en büyük zararı verdi. Kadın, etini

satışa çıkarmıştı. Hamide, Abbas′la evlenseydi çok zengin olmayacak; orta bir

yaşam sürüecekti. Seyyid Selim′e gitseydi yaşlı bir adamla evlenmiş olacak, parayı

bulacaktı. Ne var ki, Farac′ta parayı buldu, ama yaşadığı her gün bir önceki günden

beterdi. Dolayısıyla ziyadesiyle kaybedenlerden oldu.

Adam, sakladığı gerçek yüzünü gösterir. Hamide, İbrahim Farac′ın yanında

on, onbeş gün bulutların üstünde uçar gibi yaşadı. Hamide, hayatından memnun

değildi; büyük bir acı içerisinde kıvranıyordu. Artık Farac′ın bal gibi tatlı sözleri

zehire dönüşmüştü. Adam, Hamide′yi sözleriyle aşağılamaya koyulmuştu. Gerçek şu

ki; bazı insanlar, köprüyü geçinceye kadar arkadaşlık eder. Farac da böyleydi; مليئة 0 مقبرة في نضير حي جسم يعيش أن الكفر من و ، محبوبتي يا أخرى طينة إنك

النخرة .بالعظام Sevgilim, sen başka bir hamurdansın. Taze ve canlı bir vücudun çürümüş kemiklerle dolu bir kabirde yaşaması büyük haksızlık. أنامل تلعب كما بقلبها كلماته لعبت

الكمان بأوتار .العازف Adamın sözleri, Hamide′nin kalbini kemancının parmakları, kemanın tellerini nasıl oynatıyorsa, öylece oynatıyordu. Bkz.: s. 208.

127

Page 138: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Hamide′yi avlamak için başta en güzel aşk sözlerini sinsice kullandı. İş bitince, kızı

kendine bağladıktan sonra gerçek yüzünü gösterdi. Gerçi Hamide, ettiklerinin

cezasını çekiyordu; mazlum bir sevgiliye ihanet etmiş, onu arkadan hançerlemişti.

″Farac, ‘Haydi sevgilim, vakit altın gibi değerlidir.’ Hamide, sert bir şekilde

Farac′a doğru döndü ve hiddetle, ‘Bu bayağı sözlerden vazgeçmeyecek misin?’ dedi.

Farac, ‘Sen sevgilim, kuru cevaplar vermekten ne zaman vazgeçeceksin?’ Hamide,

sesi öfkeden titreyerek ‘Demek şimdi benimle bu şekilde konuşabiliyorsun?’ dedi.

Adamın canı sıkılmıştı. ‘Yine mi bu sıkıcı konuya dönüyoruz? Her karşılaştığımızda

‘Beni sevmiyorsun; sevseydin, beni sırf bir eşya gibi görmezdin.’ gibi laflar

ediyorsun. Bu konuşmaların faydası ne? Sabah akşam ‘Sana aşığım.’ demekle âşık

mı olmuş olacağım. Her karşılaştığımızda ‘Seni seviyorum.’ demek zorunda mıyım?

Aşk konusunu bırakıp işimize odaklandığımız zaman, aşk kaybolup gidecek mi?

Öfken gibi aklının da büyük olmasını istiyorum. Benim gibi kendini işine vermeni ve

onu sevginin üstünde, hatta herşeyin üstünde tutmanı istiyorum.’

Hamide, yüzü öfkeden sararmış şekilde Farac′a kulak kabartmıştı. Bu sözler, boş

laflardı; duyguları harekete geçirmeyen yalan cümlelerdi. Farac′ın önceki

sözlerinden farkı yoktu. Birgün ellerine bakmış ve ‘Tırnaklarını uzat, manikür

yaptır. Ellerin, güzelliğine gölge düşürüyor.’ demişti. Yine fırtınalı

münakaşalarından sonra, ‘Dikkat et. Sesin çok kötü, kaba ve sert; daha önce fark

etmemiştim. Boğazdan değil, ağızdan konuşman lazım; üzerinde çalışılması

gerekiyor. Sesinde Midak sokağının izleri var. Bunu mutlaka yapman lazım.’ İşte

böyle demişti ahlaksız! Onun bu sözü Hamide′yi ne kadar üzmüş ve kalbini

kırmıştı!0

Yukarıda saydıklarımız, maddeyi temsil eder; yani bedeni. Mahfȗz′a göre

ruh ve beden ayrılmaz bir bütündür; beraber götürülmesi gerekir. İnsanlar,

çoğunlukla bedene önem veriyor; ruhu ve manayı ihmal ediyor. Bunu, romandaki

karakterlerin madde peşinde koşmalarından anlıyoruz.

Romanın sonlarına doğru artık sokakta yaşayanlar, tercihlerinin bedelini

ödemeye başlamışlardır. Artık insanlar ya iyilikle ödüllendirilir; ya da kötülükle

cazalandırılır. Herkes, yaptığı tercihin neticesini görecektir. Arzu ve ihtiraslarımız,

bizden bedel ister. Ümmü Hamide′nin ödediği bedel, kızının kaçıp gitmesidir.

0 Zukâk, 279.

128

Page 139: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Hamide, kendisiyle kendini ödemiştir. Abbas, bedelini canıyla öder. Dr. Bȗşî ve

Zîta, mezar soygunculuğundan hapse düşer. Huseyin Kirşa, nefret ettiği sokağa

boynunu bükerek dönmek zorunda kalır; tükürdüğünü yalamıştır. Selim Ulvan,

sağlığını ve Hamide′yi kaybetmiştir. Muallim Kirşa, ahlaksızlığının cezasını çekmiş

ve adı ayyuka çıkmıştır. Seniyye Afîfî, istediği kocaya kavuşmuş fakat servetini

eritmiştir. Romanda kaybetmeyenler de var: Rıdvan Hüseynî. O, kaybetmediği gibi

kazananlardan olmuştur; mübarek topraklara yüz sürmüştür. Rıdvan Hüseynî, iyi

niyetinden dolayı dünyada ödüllendirilmiştir; Ahirette ziyadesiyle taltif edilir.

3.10.3. Yozlaşma Yazar, yozlaşmanın boyutlarını gözler önüne seriyor. Sokakta bir sürü

insan var; hepsi de kendi arzuları peşinde koşuyor, kendi çıkarını düşünüyor; çıkarı

için her şeyi mübah görüyor, verdiği sözü unutuyor: Başta Hamide ve annesi, Abbas

′a verdikleri sözü bir anda arkalarına atıveriyorlar paralı talip Selim Ulvan sahneye

çıkınca. Seyyid Selim olsun, Seniyye Afîfî olsun kafalarına koyduklarını yapacak

oldular mı gözleri bir şeyi görmüyor; ne kınanmalar, ne servet.0 Onlar, kınayanın

kınamasından korkmadan; ″El, ne der.″ düşüncesi taşımadan amaçlarına ulaşmaya

çalışıyorlar. Selim Ulvan, ″ Kız da Kabul etti mi?″ diye sorduğunda Ümmü Hamide:

″ Benim kızın hiç bu taraklarda bezi yok. Bir gün Abbas ve Kamil Amca gelip söz

kesmek için Kuran okuduk, hepsi bu kadar.″ Sonrasında kadın eve geliyor ve

Hamide′ye meseleyi açıyor. ″Bu işe ne diyorsun? Karar vermek kolay değil; Abbas

′la sözlü olduğunu unutma.″ Kızın gözlerinde keskin bir bakış belirdi. Küçümseyerek

″ Huluv!″ dedi. Annesi, Hamide′nin böyle bir meselede hızlı karar vermesine

şaşırmıştı. Sanki Huluv, hiç olmamıştı.0

Muallim Kirşa, edepsizliğin en dip noktasında kendini tatmin etmeye

çalışıyor; oğlu Hüseyin Kirşa, rahat yaşam için şavaşın devam etmesini isteyecek

kadar bencilleşiyor; Burada insanlar, zararını bildikleri halde arzularının istediği

şekilde hareket ediyor. Tercihlerini zevk ve şehvetten yana kullananlar, bedelini ağır

0 Seniyye Afîfî, evlenme sevdasıyla her şeyini yeniliyordu. O cimri kadın, senelerce biriktirdiği parasını bir çırpıda harcıyordu; dişlerine varıncaya kadar yaptırdı. Ümmü Hamide, bütün bu olanlara şaşıyordu.″ Erkekler, bu kadar şeye değer mi? Kadınları erkeklere köle yapan sensin. Hikmetin ne büyük Allahım!″ Bkz.: Zukâk, s. 185.0 Zukâk, s. 152.

129

Page 140: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

ödüyor: Abbas, kanıyla; Hamide, etiyle; Selim Ulvan, sağlığıyla ödüyor. Midak

sokağı sakinleri, göz göre ihtirasları uğrunda uçurumdan aşağı yuvarlanmayı istiyor.

Sokakta, onur ve namus ikinci planda kalmış gibidir.Muallim Kirşa′nın

yaptığı edepsizlik çok fazla tepki çekmez; hatta Rıdvan Hüseyni bu konu hakkında

Kirşa′yla konuşur; adam ayak direyince ″Allah bildiği gibi yapsın.″ diyerek vaz

geçer. Kirşa′nın hanımı, oğlu Hüseyin Kirşa′ya babasının yaptığı pisliği anlatınca

genç, çok fazla tepki vermez. Sokakta bu ve benzeri konular, tali meselelerdir;

öncelikli mevzu, parayı bulmak ve zengin olmaktır.

″Hüseyin Kirşa′nın annesi, ‘Oğlum, baban bize yeni bir felaket hazırlıyor.’

Dediği zaman, Hüseyin meseleyi anlamıştı; öfkeli bir şekilde ‘Benden ne istiyorsun?

Ben ne yapabilirim? Geçmişte engel olmaya çalıştım; az kalsın baba- oğul,

birbirimize giriyorduk. Yakasına yapışmamı mı istiyorsun?’ dedi.

″Aslında günah Hüseyin′i çok fazla ilgilendirmiyordu; onu öfkelendiren,

evdeki rezillikler ve küfürlü kavgalardı. Günah, umurunda değildi. Babasının haberi

kendisine ulaştığında, ‘O bir erkek ve erkekler için ayıp bir şey yoktur.’ diyerek

umursamazca omuz silkmişti. Sonra, ailesinin dedikodu malzemesi olduğunu

duyunca o da kızmaya başlamıştı.″0

Dr.Bȗşî ve Zîta, mezar soyarken yakayı ele verince hapse girmişti. Dr.

Bȗşî, hapisten çıktıktan sonra Kamil Amca′nın yanına taşınmıştı. Kimse, doktoru

kınamıyordu; davranışını iyi bulanlar bile vardı. Zaten cezaevinde yatmak,

sokaktakiler için yüz karası sayılmazdı. Sokakta adet, hazin bir olay olunca ağlanır;

sonra da herşey unutulur giderdi.″0 Sokak, öyle bir sokaktı ki; yaşananlar, bir anda

unutulur, her şey eski haline dönerdi. Sokağın yaşamı buydu işte. Kızlardan biri

kaybolunca ya da erkeklerden biri hapse girince işler biraz aksardı. Ama bu küçük

damlacıklar onun pürüzsüz yüzünden çabucak giderdi; sabah olan, akşam

unutulurdu. Bu kriz de diğerleri gibi unutuldu. Sokak, eski hayatına geri döndü.

Zaten adetti; ağlanacak malzeme varsa sabah ağlanır, akşam da gülünürdü.

Romanda siyasi yozlaşmaya da temas ediliyor. Mısır′da seçimlerin nasıl

yapıldığı hususunda Mahfȗz, bize önemli bilgiler aktarıyor. Bağımsız aday İbrahim

Ferhat, sokağa geliyor; insanlara çeşitli vaatlerde bulnuyor: Güzel günlerin

0 Zukâk, s. 79.0 Zukâk, s. 311.

130

Page 141: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

geleceğinden, yoksulluğun biteceğinden bahsediyor. Muallim Kirşa′ya gizliden para

veriyor. Müellif, Kirşa′nın diliyle görüşlerini ortaya döküyor. Kirşa, gençliğinde

siyasi akımlar içerisinde bulunmuş ve çok şeyler görmüştür. 1919 devriminde aktif

rol oynamış; Ermenilere ve Yahudilere karşı mücadale etmişti. Sonrasında

politikadan sıyrılmış, kenara çekilmişti. ″Kirşa kenara çekilmesine bahane olarak

çürümeyi gösteriyordu. Eğer güç için mücadele edenlerin amacı paraysa, para

almanın hiçbir zararı yoktur.″diyordu.

İbrahim Ferhat, halka hitap ederken Sa′d Zağlȗl′un ilkelerinden

ayrılmayacağını aynı zamanda partiler üstü olacağını ve böylece gerçekleri

çekinmeden söyleyeceğinden bahsediyor; sokağın sesi olacağını vurguluyordu.

Şöyle diyordu: ″ Eğer kazanırsam sizi armağanlar bekliyor; ardı arkası kesilmeyen

mucizeler göreceksiniz.″

Burada ilgimizi çeken başka bir husus: Seçim çalışmaları sırasında önce

Kuran okunması, sonrasında sahneye şarkıcıların, dansözlerin çıkması ve mekanın

panayır yerine dönmesi. Hikâyeciler ve daha birçok faaliyetler Sanâdikıye

caddesinde boy gösteriyordu; ortalık bayram yeri gibiydi. Bu da bize gösteriyor ki;

insanlar, çıkarları için herşeyi kullanıyor: Kutsal değerleri ayaklar altına alabiliyor.

Gerekirse bazı elemanlara paralar dağıtılıyor. Köşebent sayılan önemli şahıslarla

yakın ilişki kuruluyor.

Mısır′ın içinde bulunduğu kararsız durumu şu cümleler gayet güzel özetliyor:

″Avukat oğlu, Ârif Selim Ulvan babasını uyarayak şöyle dedi: ‘Siyaset, evimizi ve

işimizi kesinlikle mahfeder. Kendine, ailene ve işine harcadığının kat kat fazlasını

partin için harcamaya mecbur olacaksın. Aday olduğun takdirde, seçimlerde bir

sürü harcama yapacaksın. Bu, garanti olmayan bir sandalye için değmez.

Ülkemizde parlamento, her an kriz gelmesi muhtemel bir kalp hastası gibidir. Sonra

hangi partiyi seçeceksin? Vefd′den başkasını seçersen işindeki yerini zayıflatırsın.

Vefd′i seçtiğinde ise Sıdkı Paşa gibi bir başbakan işini bozabilir, elinde avucunda

bir şey kalmaz.’″0

Derviş′in, konuşmalarında araya İngilizce kelime sıkıştırması Mısır′ın

sömürülmesine işaret. Bu, Mısır′da yabancı unsurların ne derece hâkimiyet

kazandığına en büyük delildir. Kültür emperyalizmi her yeri istila etmiştir; batı

0 Zukâk, s. 71.

131

Page 142: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

adetleri, yerleşmeye başlamış; kadınlar, fabrikalarda işe girmişlerdir. İnsanlar, kendi

dillerine yabancıdır. İçki içmek, günah sayılırken; gençler, barlarda sabahlamakta ve

zil zurna sarhoş olmaktadır.

3.10.4. Cehalet Şeyh Dervîş, sokağın delisi mesabesindedir. Kahvede sabahtan akşama

kadar boş boş oturur; olup bitenler onu pek alakadar etmez, sanki başka bir

dünyada yaşar. Sürekli uyur; uyandığında garip garip konuşur, araya İngilizce

kelimeler serpiştirir. Sokakta herkes ona evliya gözü ile bakar; Arapça ve İngilizce

olarak vahiy geldiğini zan ederler; o, Allâh′ın seçkin bir kuludur.0

İnsanlar, Dervîş′i evliya sandıkları için ellerinden gelen yardımı yapar. Bu

ihtiyar, hiçbir gün aç kalmamıştır; karnı tok, sırtı pekdir. Bunun adetler ve batıl

inançlarla ilgisi vardır.0 Doğu toplumları, herşeye mistik bir hava yüklemeyi sever.

Ben, imam olmam hasebiyle çok yerlerde görev yaptım. Bulunduğum bir yerde

Şeyh Dervîş gibi bir ihtiyar vardı; sabahleyin çıkar, akşama kadar dolaşmadık kapı

bırakmazdı. Her gittiği yerde birşeyler yer, içerdi; akıllı desen, akıllı değildi; deli

desen, deli değildi. Ben dahi onunla oturmuş, evinde çayını içmişimdir. Evi, baştan

aşağı giyecek ayakkabı ve elbiselerle doluydu. Halk, bu ihtiyarın ermiş olduğuna

inanırdı. Babası I. Dünya Savaşı sırasında askerde kaybolmuş; bu yüzden ablası ve

eniştesi ile beraber yaşardı. Hakkında birçok menkıbe anlatılırdı: Hacca gittiğinden,

orada hacca gidenlerin yanına gelip ″ Akıllı ne yapıyon?″ diyerek bir anda

kaybolduğundan bahsederlerdi. Bu konuda başka bir örnek ise şudur: Halk arasında

yayıldığına göre adamın biri bir kamyon kefeni Konya′da Üçler mezarlığı

dediğimiz kabristanın bekçisine veriyor ve diyor ki, ″ Pazar günü deprem olacak ve

bu kefenler dahi yetmiyecek.″ bütün Konya bu haberle çalkalanıyordu. Ben

üşenmeden gittim; mezarlık bekçisine bu işin aslını sordum. Adamcağız, gerçekten

bezmişti. Bir sürü insan gelmiş, bekçiyi rahatsız etmiş. Kızgın bir şekilde bunun

asılsız bir dedikodu olduğunu söyledi ve camide hutbede bu konuyu işlememi

benden rica etti.

0 Zukâk′ul-Midak, s. 18.0 Dr. Bȗşî′nin Kamil Amca′ya söylediğini bu minvalde değerlendirebiliriz: ″Ahiret kisvesi hususunda aşırı ısrarcı olma. Çünkü insan, dünyada çok zaman giyecek elbise bulamayabilir; fakat ne kadar fakir olursa olsun kabrin kapısından çıplak geçmesine izin verilmez.″ Bkz.: Zukâk, s. 57.

132

Page 143: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İslam toplumlarında cehaletten midir bilinmez; insanlar, olaylara ya da

kişilere olduğundan fazla değer atfederler; eskilerin dediği gibi ″Şeyh uçmaz; müridi

onu uçurur.″ Seniyye Afîfî, evlenme zamanında Şa′rânî Dede′ye gitmiş ve kırk mum

adamıştır.0 Daha önceden de Yeşil Kapı′daki Rabâh′a gitmiş; ona bir muska

yaptırmış ve falına baktırmıştı. Bugünlerde nazardan ve kem gözlerden korunmak

için buna çok ihtiyacı vardı.0

3.10.5. Ölüm Mahfȗz, ölüm olgusuna değişik bir pencereden bakıyor. Herşeyin sonu

vardır. Her doğan, ölür; her yeni, eskir. Bir şey, zirveye çıktığı gibi aşağıya düşmesi

de mukadderdir. Şeyh Dervîş′in dediği gibi ″İngilizcede bunun karşılığı ‘end’dir ve

‘e-n-d’ olarak hecelenir.

Abbas, daha sonra oradan ayrılır, sokağa gelir; Hüseyin′i arar. Hüseyin,

Vita′nın barında içmektedir. Abbas, olanları Hüseyin′e anlatır; ondan yardım ister.

Hüseyin önce ayak direr. Hamide′nin de en az o adam gibi suçlu olduğunu savunur.

Fakat daha sonra Abbas′a uyar. Kızın çalıştığı bara gidip önceden keşif

yapacaklardır. Çiçekçi dükkânına gelirler. Barın giriş kapısını biraz uğraştan sonra

bulurlar ve içeri girerler. Girdiklerinde Abbas, gözlerine inanamaz. Hamide, bir sürü

askerin arasında oturmakta, onları eğlendirmektedir. Abbas, ʹHamide!′ diye bağırır.

Hamide, irkilir; yüzü kireç gibi bembeyaz kesilir. Abbas′a karşılık verir:′ Defol git!

Çekil karşımdan!′ Abbas′ın kan beynine sıçrar. Bulduğu bir içki şişesini Hamide′ye

fırlatır. Şişe, Hamide′ye isabet eder ve kızın her tarafı kan revan içinde kalır.

Askerler, hepsi birden Abbas′ın üzerine hücum eder. Abbas′ın elinden bir şey

gelmez, Hüseyin′den yardım ister; ne var ki, Hüseyin bir şey yapamaz. İngiliz

askerleri, oracıkta Abbas′ı öldürürler. Hamide, hastaneye kaldırılır. Hüseyin,

koşarak sokağa gelir; olup bitenleri babasına anlatır. Acı haber çabuk yayılır. Kamil

Amca, olduğu yere yığılır ve çocuk gibi ağlar; duyduklarına inanamaz. Kaderin

cilvesine bakın ki, Kamil Amca′ya kefen aldığını söyleyen genç, ihtiyardan önce

kara toprağı boylamıştır. Haber, Ümmü Hamide′nin kulağına gidince bütün sokağı

inletir. Bazıları, kadının kurbana değil; öldürene ağladığını söylüyordu. Bu haberden

0 Zukâk, s. 184.0 Zukâk, s. 132.

133

Page 144: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

en fazla etkilenenler arasında Selim Ulvan da vardı. O, ölüye değil; ölümün sokağa

gelmesine üzülmüştü; şimdi eski vehimleri tekrar depreşmişti.

″Selim Ulvan′ın sinirleri gittikçe bozuluyor; sürekli ölümü düşünüyordu.

Hastalığı sırasında nasıl acılar içinde kıvrandığını anımsıyordu. Böyle zamanlarda

hayat sanki vücudundan akıp gidiyor; ruhu onu terk ediyordu. Tırnakları sökülen bir

insanın delireceği doğru muydu? Ruh, bedeni bırakıp gidince ne olacaktı?

Sürekli Allah′a dua ederdi; kalp krizinden ölmeyi dilerdi. Öyleleri, aniden

gidiverirdi sanki ölümün elinden kurtulmuş gibi. Babası ve büyük babası bu şekilde

ansızın vefat etmişti. Kendisini düşündüren sadece ölüm değildi; ölümden sonrasını

da düşünmekteydi. Ölümle burun buruna gelmiş, Azrâîl′i ensesinde hissetmişti;

kabrin karanlığında, yanlış başına kemikler arasında dünyaya duyduğu özlem…

Bütün bunları düşündü; içi parçalandı. Elleri ve ayakları buz kesmişti; şakakları

yanıyordu. Ahireti düşünmeden edemiyordu; hayatın sevabı ve günahı… Aman Allah

′ım! Ölümle cennetin arası ne kadar derin!″0

Seyyid Selim, hastalığı sebebiyle iyice agresif bir kişi olup çıkmıştır; her

şeye lanet okumaktadır. Seyyid Selim, ölümü düşünmektedir; ölümün nasıl bir şey

olduğunu tasavvur etmektedir. Ani ölüm olan kalp krizi, onun istediği ölüm şeklidir;

bu sebeble acı çekmeden öleceğini tahmin etmekte, Allah′tan hep bunu istemekte ve

dua etmektedir. Pekâlâ, ölümden sonraki hayat nasıl? Selim Ulvan, kafasını bu

fikirlerle dolduruyor; bunlar üzerinde kafa yoruyordu.

Mahfȗz, romanın sonunu Abbas′ın ölümü ile bağlıyor; belki de Mevlânâ

′nın sözünü vurgulamak istiyor: ″ Niçin bu kadar zahmet çekersin? Şu toprağın

altında usta da bir, çırakta.″

3.10.6. Cinsellik Sokakta cinsellik; sofistike şekilde işleniyor: Seniyye Afîfî′nin genç bir

memurla evlenmesi, Selim Ulvan′ın Hamide′ye olan aşkı, Zîta′nın Fırıncı Hüsniye′yi

beğenmesi, kadını gizlice gözetlemesi ve Selim Ulvan′ın özel yemeği cinselliği

çağrıştıran konular.

Muallim Kirşa, iki önemli zehire mübtela olmuştu: Birisi haşhaş, diğeri de

taze oğlanlar. Adamın haşhâşi olduğu romanda açık seçik görülebiliyor; ama lȗtîliği

hususunda böyle söyleyemeyiz. Yazar, yalnızca sezdiriyor, şüphelendiriyor; insana″ 0 Zukâk, s. 258.

134

Page 145: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Acaba mı ki?″ dedirtiyor. Mahfȗz, eserinde cinsellik hususunda net değil. Kirşa′nın

bir oğlanla birlikte olduğunu açıkça söyleyemeyiz; yine Hamide′nin pavyon kadını

olması ve İbrahim Farac ile ilişkiye girmesi de gizli şekilde işlenmiş.

Lȗtîliğin tarihi oldukça eski.0 Kur′ân-ı Kerîm′e göre bu işi ilk çıkaran Lut

kavmidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ″ Lȗt′u da peygamber olarak gönderdik; o

zaman kavmine ‘Muhakkak ki sizler, daha önce hiçbir insanın yapmadığı bir

ahlaksızlığı yapıyorsunuz.’ demişti.″0 Şurası bir gerçek ki; lȗtîliği Arap romanına

taşıyanlar arasında Mahfȗz, ilk sıralarda yer alır.

Seniyye Afîfî; dul, yaşamaktan sıkılmış, parasının çokluğuna rağmen

hayattan lezzet alamaz hale gelmiştir. Yalnızlık, kadının canına tak eder. Ünlü

çöpçatan Ümmü Hamide′nin kapısını çalar. Kadın ona yaşı ilerlemiş bir koca tavsiye

eder. Seniyye Afîfî, bunu kabul etmez, gelecek adamın yaşının kendinden küçük

olmasını ister. ″Oruç tutuyorum bir de soğanla iftar ediyorum.″ der.0 Bu cümleden

anladığımız, kadın sadece yalnızlıktan muzdarip değildi; başka maceralar da

istiyordu. Selim Ulvan, yediği ünlü yemekle sokağın diline düşmüştü; Hamide′yi

istemekteydi. Evdeki karısının kendine ayak uyduramadığından yakınıyordu. Ümmü

Hamide′yi yanına çağırtmış, meseleyi ona açmaya karar Vermişti. ″Bu sırada

adamlarından biri Sıniyye′el- Ferîk adlı meşhur yemeği getirdi.0 Kadın, bunu gördü

ve yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Selim Ulvan, bunu fırsat bilerek konuya girdi.

- Bu yemek, beni ne kadar üzüyor!

Kadın, Seyyid Selim′in kendisini gülerken görmesinden çekinerek aceleyle:

- Niçin, Allah kötülüğe yeter?

Seyyid Selim aynı tarzda konuşmasını sürdürdü:

- Bana ne kadar zorluk çıkarıyor!

Kadın adamın kastettiği şeyi anlamayarak sordu:

- Niçin Selim bey?

0 İ.Ö. 2000-3000 yıllarına kadar uzanıyor. Bkz.: Aycan Bolazar, ″ Eşcinselliğin Tarihi″, www.derki.com, e.t.: 24.04.2014; Lut Kavmi M.Ö. 1900 yıllarına kadar varlığını sürdürmüş bir topluluk. Bkz.: www.vikipedia.org, ″ Lut Kavmi″, e.t.: 24.04.2014.0 Ankebȗt Sȗresi: 28. ayet.0 Zukâk, s. 26.0 Bu yemek; mısır, yeşil buğday ve güvercin eti karışımından yapılan bir tarifti; güç ve enerji veriyordu. Seyyid Selim, günde bir kez bu yemekten yerdi. Fırıncı Hüsniye, bu yemeğin sırrını sokağa ifşa etmiştir. Bir gün bu yemekten kocası Ca′de′ye yedirmiş ve neticesini görmüştür.

135

Page 146: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Seyyid Selim, bir çöpçatanla konuştuğundan cesaret alarak sakin sakin

dedi:

-Karşı taraf, bu yemekten hoşlanmıyor…

Ümmü Hamide dehşete kapılmıştı. Sokaktakilerin bir zaman bu yemeğin

bir parçası için ne kadar ağızlarının sulandığını hatırladı. Demek ki kadın takva

sahibiydi, ondan hoşnut değildi. Ümmü Hamide, içinden ‘Küpeler kulağı

olmayanlara takılır.’ dedi. Sonra utanmadan gülerek homurdandı:

-Şaşılacak şey doğrusu!

Seyyid Selim, üzgün şekilde başını salladı. Eşi, baştan beri bu yemeği hoş

karşılamamıştı. Yumuşak bir fıtratı vardı; aykırılıklardan nefret ederdi. Fakat

sevmediği bu şeye hevesli eşini memnun etmek için katlanırdı.0

Zita′nın Fırıncı Hüsniye′ye olan aşkı ve kadının kocasıyla ilişkilerini

geceleyin gözetlemesi cinsel objeler ihtiva eder. Kadının kocası olmadığı bir zaman

Zita, kadınla sohbet eder; fakat istediğini alamaz. En sonunda Hüsniye kızar; adama

saldırır.Zita′nın üstü açıldığında altında hiçbir şey olmadığı görülür; çırılçıplaktır.

Zita, o gün kadından güzel bir dayak yer.

Hüseyin Kirşa′nın kız arkadaşını hayvanat bahçesine götürmesi ve orada

maymunları seyrettirmesi, Dr.Bȗşî′nin hava saldırısı sırasında kızın birine sarkıntılık

etmesi Necîb Mahfȗz′un belli belirsiz yerleştirdiği cinsel temalardır

3.10.7. Aşk Necîb Mahfȗz′un vurgulamak istediği temalardan birisi aşkdır. Derviş′in okuduğu beyit aşk hususunda bize ipuçları verir: Aşkından vazgeçen, kederinden ölsün. Hayrı bulunmaz ölümsüz aşkın.ʹ 0 Aşağıdaki bölümler, aşkı tarif hususuda yeterince delil ihtiva eder.

التالي اللقاء يكون متى يدري وحده الله و ، السفر قبل لقاء آخر هذا

. ألني. محزونا أجدني السرور و الحزن بين ما حميدة يا حيرة لفي إني و

هو إخترت الذي الطويل الطريق هذا ألن مسرورا أجدني ثم ، عنك مبتعد

. ، الزقاق في وراءي قلبي سأترك لكني و إليك المفضي الوحيد الطريق

أن قلبه أبى و ، ناء بلد إلى السفر به رمى ، قلب بال مهاجرا رجال فتصوري

. سأفتقد ، صباح كل مطلع عند و ، الكبير التل في غدا و معه يسافر

شعرك تمشطين أو ، حافتها تكنسين أراك كنت التي المحبوبة النافذة

0 Zukâk, s. 144.يتقلب * 0 أنه إال القلب ال و لنسيه إال اإلنسان سمي ما وموت * بال عشق في خير ال كمدا فليمت عشقا مات من

136

Page 147: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

. و الموسكي في لقاؤنا و أثرا لها أجد أن هيهات و ، مصرعيها فرجة وراء

دعيني ، قلبي له يتقطع ما هذا ، حميدة يا أواه ؟ منه لي يبقى ماذا األزهر

يدي على شدي و ، يدي في راحتك ضعي ، أخذه استطيع ما كل منك آخذ

كبير . . قلب اني ، قلبي يرعش إنه مسك أطيب ما لله يدك على أشد كما

. . إسمك أجمل ما حميدة يا قلبي روح يا ، حبيبة يا ، عزيزة يا ، يديك بين

.. سكرا أستحلب به نطقت إذا كأني ″ ‘Yolculuktan önce son buluşmamız. Bir daha ne zaman buluşuruz Allah

bilir. Hamide! Öyle şaşkınım ki, sevineyim mi; üzüleyim mi, bilemiyorum. Senden

ayrıldığım için kederliyim; aynı zamanda mutluyum. Çünkü bu seçtiğim uzun yol,

seni bana ulaştıracak tek yol. Fakat kalbimi sokakta, arkamda bırakıyorum. Bir

adam düşün Hamide; uzak diyarlara gitmiş kalbi onu yalnız bırakmış, gittiği yoldan

gitmemiş. Yarın Telle′el-Kebîr′de olacağım. Her sabahın doğuşunda seni gördüğüm

pencereyi arayacağım. Saçlarını tararken, temizlik yaparken görürdüm seni hep o

pencereden. Ne kadar yazık! Artık o pencereden eser yok! Muski ve Ezher′de

buluşmalarımızdan hayalimde kalanları düşüneceğim. Ah Hamide Ah! Bütün

bunlar, kalbimi paramparça ediyor. Müsade et. Alabildiğim kadar çok şey alayım

senden; elini ver bana; elimi bütün gücünle sık; tıpkı benim sıktığım gibi.

Dokunuşun ne güzel! Kalbimi titretiyor; Kalbim ellerinin arasında; sevgilim,

Hamide, kalbimin ruhu Hamide! İsmin ne güzel! Andığım zaman ismini kendimden

geçiyorum sanki.’″ 0

: ما ، أرقك ما ، أجملك ما شفتيه بين من الكلمات هذاه سالت و

. تساوي . ال غيره من الدنيا ، حميدة يا جميل عذب انه الحب هو هذا أعذبك

. واحدا مليما ″ Ve kelimeler ağzından dökülüverdi: ‘Ne kadar güzelsin, ne kadar incesin,

ne kadar tatlısın. Gerçek sevgi işte bu. Aşk ne kadar tatlı Hamide! Aşk olmadan

dünyanın hiçbir değeri yok.’″0

. . في هو الكفاية فوق و الكفاية فيه لنا ما كل هو ، الحب هو هذا

.. الحياة فوق حياة الحياة في و ، العزاء البعد في و ، السرور القرب ″‘O gerçek sevgidir; o, bizim için her şeydir; o, beraberken mutluluk

demektir; uzakta iken tesellidir; o, hayatta hayatın üstünde bir hayattır. ″‘

0 Zukâk, s. 114.0 Zukâk, s. 115.

137

Page 148: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Abbas, aşkın verdiği şaşkınlıkla uykuya dalmıştı adeta. Hamide

kollarından sıyrılıp yukarı çıkarken kendine geldi. Abbas, kızın arkasından

‘Selametle git.’ diye fısıldıyordu. Hamide, bu akşam yaşadıklarını hayatında hiçbir

gün yaşamamıştı; kısacık dakikalarda uzun geçen bir hayat yaşamıştı sanki;

duygulu, hisli ve ateşli bir hayatı. Hamide, sonsuza dek Abbas′a bağlandığını

zannediyordu.″0

Şeyh Derviş′in söylediği beyit, manidar. Aşk, bedel ister. Aşk, bir şeye

tutkuyla bağlanmak demektir; illaki kadına olan sevgi kastedilmez. Aşk, yüce bir

davadır. Aşk, kendinden geçmektir; mâşȗkun bedeninde, onun varlığında var

olmaktır. Aşk, tarifi imkânsız bir kelimedir. Aşkı tarif etmeğe çalışmak, bilinmezlik

deryasında kürek çeken kayıkçıya benzemektir. Aşk, ilmihaldir; ancak yaşanarak

bilinebilir. Aşkın girdabında boğulmadan ölen, boşuna ölmüştür; hatta hiç

yaşamamıştır. Âşık olmadan, cellatı ile karşılaşan, çok şey kaybetmiş demektir. Aşk,

bedel ister. Sevmek, bedel ister. Aşk, acısız olmaz. Ucunda ölüm olmayan aşk, aşk

değildir. Çile çekmeyen, âşık değildir.

3.11. ÇIKAN SONUÇLAR Necîb Mahfȗz, Midak sokağı adlı romanı toplumsal gerçekçilik etkisinde

kaleme almıştır. Bununla beraber yazar, bu akıma sıkı sıkıya bağlı değildir; yeri

geldiğinde coşkulu romantizm ve sembolizm unsurlarını kullanmaktan

çekinmemiştir.

Roman, Mahfȗz′un en önemli eserlerinden sayılır. Eğer, Üçlemesi′ni

birinci sıraya yerleştirirsek ikinci sırada Midak Sokağı gelir. Romanda birçok olay,

birbirine sağlam şekilde bağlanmış. Olaylarda derin bir felsefe var; sezgicilik,

kelimelere sirayet etmiş. Bir olay hakkında birçok yorum yapmanız mümkün. Her

kelimenin bir anlamı, her olay ya da karakterin görünen ya da görünmeyen manaları

var. Muallim Kirşa′ya bakalım: Gerçekten eşcinsel mi? Var da diyemiyorsunuz; yok

da. Farac ile Hamide arasında geçen ilişkiler, varlık ile yokluk arasında cereyan

ediyor; cinsellik, sezgiyle anlatılıyor. Yine eleştirmenlerin çoğuna göre romanın

başkahramanı, sokaktır. Bu, görünen tarafıdır.0 Onun bir de görünmeyen tarafı var; o

0 Zukâk, s. 116.0 Mitsuhiro Kodama, Individuals And Community In Midaq Alley, The Institute Of Middle Easter, Nigata-Ken, 1991, s. 28; Ayrıca roman hakkında bkz.: Ğâlî Şükrî, Necîb Mahfȗz İbdâ′ Nısf′i Karn, Dâru′ş-Şurȗk, y.y., 1.baskı, 1989, s. 30.

138

Page 149: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

da hayattır. Hayatta ne varsa, sokakta da o var; her ne ararsanız, onu bulabilirsiniz.

Hamide, romanın başkarakterlerindendir. Onun için de birçok şey söylenebilir; Mısır

′ı temsil ettiğinden tutun da; ta ihtiraslara, azgınlığa, kadere isyana kadar birçok

olguya kaynaklık ettiğini söyleyebiliriz.

Mahfȗz, eserinde ikilemleri güzel yerleştirmiş: İyi-kötü, eski-yeni, ruh-

beden, güzel-çirkin, zengin-fakir ve neşe-keder. Hamide ne kadar güzelse Zîta o

kadar çirkin. Selim Ulvan′ın servetine bakın, bir de Abbas′ın fakirliğine; Rıdvan

Hüseyni ve Muallim Kirşa; Hamide ve Hüseyin, sokaktan ne kadar nefret ediyorsa

Rıdvan Hüseyni ve Abbas sokağı o derece seviyor. Hamide, kaderine isyan ettiği

oranda Rıdvan Hüseynî alın yazısına rıza gösteriyor. Belki isimlerde de bir mana

aramamız gerekir: Hamide′ye niçin ″Hamide″ denildi; Abbas′a yazarın ″Abbas″

demesinin bir sırrı var mı?

Yazar, düalizm felsefesinden yararlanarak madde ve mana arasında belirgin

bir ayrım yapıyor. Ruh mu üstün yoksa ceset mi? Herşey paradan, yemeden,

içmeden mi ibaret? Romandaki karakterlerin ortak noktası, tercihlerinin sonucunu

görmeleridir. Maddeyi seçenler kaybediyor; manayı seçenler kazanıyor. Hamide ve

Hüseyin Kirşa, maddeyi temsil ederken; Rıdvan Hüseynî ve Şeyh Derviş, manayı

simgeliyor. Ruh olmadan ceset bir işe yaramaz; mana olmadan madde bir işe

yaramaz. Madde ve mana ile yürümek lazım. İnsan, ruh ve cesetle insandır; biri

olmadan, diğeri işe yaramaz.

Müellif, sokağı anlatırken hayatı anlatıyor; yaşamın zorluğunu ve

kokuşmuşluğunu irdeliyor. Öyle bir toplumki, değer yargıları hiçe sayılıyor; verilen

sözler hasıraltı ediliyor. Para, en geçerli akçe; en sihirli anahtar; açamayacağı hiçbir

kapı yok.

İnsanlar, arzularının esiri olmuş; ihtiraslarına gem vuramıyorlar. Herkesin

imtihanı kendine göre; Allah, dağına göre kar veriyor. İnsanda alabildiğine

doyumsuzluk var; arzu ettiğine ulaşsa, elde ettiği şey onun gözünde küçülüyor; her

zaman bir üste çıkmayı istiyor. İnsan, açken yemek istiyor; yemeği bulunca daha

başka şeyler istiyor; evinde güzel ve sadık eşi varken, başka kadınlara gidiyor.

Nefsin kölesi, esiri olan uçuruma gidiyor.

İçerdeki düşman, dışarıdakinden çok daha tehlikelidir. İbrahim Farac,

Hamide′ye Îngilizlerden daha fazla zarar verdi. Farac′ın sokağa verdiği zarar,

139

Page 150: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

yabancılandan fazla oldu. İnsan, bir şeyi elde edinceye kadar her türlü cilveyi ve

nazı yapıyor; eline geçirdikten sonra her türlü zulmü reva görüyor.

Fakirlik, heryerde hissediliyor; devlet dairesinde memur olmak en evla iş.

İnsanlar, dilenci olabilmek ve vücudunu sakatlatmak için Zîta′nın kapısında sıraya

giriyor. Siyasiler, oy alabilmek için yalan vaatlerle halkı kandırıyor. İşin garibi,

seçim konuşması yapılmadan önce Kur′an okunuyor; sonra dansöz oynatılıyor. Batıl

inançlar, halk arasında alabildiğine yaygın. Sokakta yaşayanlar, dilekleri yerine

gelsin diye türbe ve yatırlardan medet umuyor. Savaş, bazılarını zengin; bazılarını

fakir yapıyor; maddi yönden birazcık getirisi olsa bile, manevi olarak toplumdan çok

şey alıp götürüyor: Askerleri eğlendirmek için barlar açılıyor; Mısır′ın kızları,

oralarda askerlere meze yapılıyor. Genç kızlar, Yahudi kızlarına özenerek

fabrikalarda çalışmaya ve açılıp saçılmaya başlıyor. Arapçada bozulmalar kendini

gösterdi. Kültür erozyonu halka sirayet etti; konuşurken Arapçanın arasına İngilizce

kelimeler sıkıştırıyorlar ve bunu bir meziyet sayıyorlar.

Sokağı terk etmek, sokaktakilere yaramıyor; buradan çıktıklarında sudan

çıkmış balığa dönüyorlar. Farac, gelip sokakta boy göstermeseydi işler yolunda

sayılabilirdi; adamın gelişi, sokakta iki cana mal oldu: Abbas, öldü; Hamide, başka

bir alemin malıydı artık. Sokak öyle bir sokak ki!.. Sabahleyin yaşananlar,

akşamleyin unutuluyor. Herşeyin sonu var. Mademki öleceğiz; yüce bir dava uğruna

ölelim: Aşksız ölümde hayır yoktur; aşkı tatmadan ölen, nasıl ölürse ölsün.

Romanı baştan sona incelediğimizde görürüz ki, bütün karakterlerin tek bir

ortak noktası var: Sokakta yaşayanlar, kendi ideallerini gerçekleştirmek için çaba

sarfediyor. Onların arzuları var; ihtirasları var. Kimisi, zenginlik istiyor; kimisi aşk

istiyor. Hamide, lüks yaşamı istiyor; güzel elbiseler, bilezikler ve kolyeler istiyor.

Onun için gittiği erkeğin boyu posu önemli değil; yeterki adamın cüzdanı şişkin

olsun. Hüseyin Kirşa, o da Hamide gibi para ve lüks yaşamı arzuluyor. Onun için

ülke batmış, çıkmış hiç önemi yok; kendi işi tıkırında olduktan sonra. İbrahim Farac

da aynı Hamide ve Hüseyin gibi. Ümmü Hamide′yi de bu gruba dâhil edebiliriz.

Seniyye Afîfî, Selim Ulvan, Muallim Kirşa; bunlar, paralı zenginleri

temsil ediyorlar. Bu üçünün paradan yana bir sıkıntıları yok; ne var ki bu zevat,

başka şeylerin peşinde. Seniyye Afîfî′nin yalnızlık canına tak etmiş durumda; sadece

yalnızlık da değil, biraz macera arıyor. Bundan dolayı, genç bir koca istiyor. Seyyid

140

Page 151: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Selim, paraya para demiyor; çeşitli ihtirasları var: Bey olmak istiyor, siyasete

atılmak istiyor, Hamide′yle evlenmek istiyor; hepsini bir kenara koysa, Hamide′yi

kesinlikle atamıyor. Muallim Kirşa, işi iyice ilerletmiş; kadınları bırakıyor, erkeklere

gidiyor.

Abbas, Rıdvan Hüseynî, Kamil Amca ve Şeyh Derviş; bunlar,

masumiyetin simgesi. Abbas, sevdiği kız uğruna sokağı terk etmek zorunda kalıyor;

kalbinde güzel duygular var; ama yanlış tercihin kurbanı oluyor. Hamide ile

olamayacağını bile bile çabalıyor. Rıdvan Hüseynî, kalbi iyiliklerle dolu bir adam;

insanların iyiliğini istiyor; bunun için çaba harcıyor. Rıdvan Hüseynî, aklını ve

vicdanını kullanarak sokakta kaybetmeyen tek insandır. Allah onu hac ile taltif

ediyor; dolayısıyla sokaktan dışarı giderek kaybetmeyen tek insan. Kamil Amca,

Abbas öldüğü için o da kaybedenlerden; çünkü yakın dostunu toprağa verdi; ikisi,

baba ile evlat gibiydi. Şeyh Derviş′e gelince; her şeyini kaybetmiş bir insanın,

kaybedecek bir şeyi olmaz.

Diğer grup; Dr. Bȗşî, Zîta, Fırıncı Hüsniye ve kocası Ca′de. Bunlar, ayak

takımını temsil ediyor. Bunlarda iki husus var: Hem para hırsı, hem de cinsel

dürtüler. Bȗşî ve Zîta, mezar hırsızlığından hapse giriyor. Bȗşî, hava saldırıları

sırasında sığınaklarda kızları taciz ediyor; Zîta, Fırıncı Hüsniye′ye âşık; karıkocayı

geceleyin gizli gizli gözetliyor. Fırıncı Hüsniye, Cade′yi ekmekleri aşırırken

yakalıyor ve ona sürekli dayak atıyor.

Toparlayacak olursak; toplumda büyük bir yozlaşma ve kokuşma var;

anlatılmak istenen bu. Mısır toplumunda yozlaşma, her yeri kaplamış. Süfli

duygular, batıl inançlar, açlık ve fakirlik; yabancıların etkisiyle toplum, kendi

benliğinden uzaklaşmış. Ferdiyetçi, sadece kendini düşünen halk kitlesi var

karşımızda. İnsanlar, birtakım tercihlerde bulunuyorlar; iyi ya da kötü. Sokakta

yaşayanlar; öyle ya da böyle tercihlerinin bedelini ödüyor, kimisi süfli duygular için

bedel ödüyor; kimisi, ulvi duygular için bedel ödüyor. Hamide, Muallim Kirşa,

selim Ulvan, Ümmü Hamide, Hüseyin Kirşa, Dr. Bȗşî, Zita, Seniyye Afîfî, Ca′de;

bunlar, süfli duygulardan dolayı ağır bedeller ödüyorlar; Abbas, aşkı için bedel

ödüyor. Bundan dolayı insanlar, tercihlerini düzgün yapmalı. Tercihler, aklıselim ve

vicdan ile yuğrulmalı; yoksa neticeler, istediğimiz gibi olmaz.

Anafikir olarak şunları söyleyebiliriz:

141

Page 152: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1- Toplumda yozlaşma heryeri kaplamış; insanlar, ruhsuzlaşmış.

2- İnsanlar, ekseriyetle maddenin peşinde koşuyor; manayı terk ediyor.

3- Madde ve mana, ruh ve beden gibi dengeli olmalı.

4- Arzu ve ihtirasla yapılan tercihlerin akıbeti fena olabilir.

5- Tercihlerinizi akıl ve vicdan süzgecinden geçirin ki, neticeleri olumlu olsun.

SONUÇ

Romanın ilk çağlara kadar gittiği söylense de gerçek anlamda roman

örneği Cervantes’in (1547-1616) yazdığı Donkişot’tur. 18. yüzyılda bu sanatın

öncüleri, İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding’in

(1707-1754) ürünlerine rastlarız. Daniel Defoe’nun (1660-1731) Robinson

Crusoe’yi(1719) yazmasını roman sanatının gelişimine bir katkı sayabiliriz. 19.

yüzyılda romantizm ve realizm ekolleriyle roman, altın çağını yaşamıştır: Victor

Hugo’nun eserlerinden sonra Stendhal ve Balzac’ın romanlarıyla realizm akımına

geçildi. G. Flaubert’in(1821-1880) Madame Bovary adlı eseri bir başyapıt oldu.

Emile Zola’nın(1840-1902) lideri olduğu natüralist meşrep içinde roman, kendisinin

142

Page 153: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

kuramını "Deneysel Roman" adıyla yaptığı gibi gerçekten bir deney ürününe

dönüştü. Charles Dickens(1812-1870), Puşkin(1799-1837), Dostoyevski(1821-

1881), Tolstoy(1828-1910), Jean Paul Sartre(1905-1980), Mark Twain(1835-

1910), Ernest Hemingway(1899-1961) roman alanında derin izler bırakmıştır.

Batıda son devir romancılar klasik roman akımlarından sonra modern ve postmodern

roman yazmaya koyuldular. Virginia Wolf, Thomas Mann, James Joyce ve

Samuel Beckett modernizm etkisinde eserler vermiştir; aynı zamanda bu yazarlar,

postmodern romanın köklerinde yer alır. Postmodern akımın öncüleri; İtalo

Caluino, Umberto Eco ve Jacques Derrida başyapıt eserleri edebiyata

kazandırmıştır. Büyülü gerçeklik denilen mistik olaylarla kendini gösteren bir

akımdan da söz etmeliyiz. Gabriel Garcia Marquez ve Salman Rüşdî, bu akımın

önemli iki erkek yazarıdır. Bu ekol, kendini daha çok Latin Amerika ülkelerinde

gösterir.

Türklerde IV. Murad döneminde (1623-1640) yazılan bazı " kitâbî,

mensur, realist İstanbul hikâyeleri" ile 18. yüzyılın sonlarına doğru kaleme alınan

Muhayyelât-ı Aziz Efendi gibi metinler geleneksel anlatı türünün romana yönelmiş

halidir. Vartan Paşa’nın Ermeni alfabesiyle yazdığı Akabi Hikâyesi (1851) ve

Evangelis Misailidis’in Grek alfabesiyle Temâşa-i Dünyâ ve Cefârkâr u Çilekeş

(1871-1872) adlı eserlerini bu türün ilk örnekleri olarak görenler olmuştur.

Gerçekte roman sayabileceğimiz ilk örnekler, Ahmet Mithat Efendi’nin

Letâif-i Rivâyât, Namık Kemal’in İntibâh, Emin Nihad’ın Musâmeretnâme’si ve

Şemsettin Sâmi’nin Taaşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eserleridir.

Romantizmden realist romana geçişin ilk ürünleri arasında Nâbizâde

Nâzım’ın Zehrâ’sı (1876) ve ilk natüralist uzun hikâye denemesi Karabibik’i

(1890), Sâmipaşazâde Sezâi’nin Sergüzeşt’i (1888), Recâizâde Mahmud Ekrem’in

Araba Sevdası (1896) roman yapısı, dili ve psikolojik tahlil denemeleriyle dönemin

dikkati çeken eserleridir.

Roman dilinin kurulması, roman tekniği ve başarılı psikolojik tahlilleriyle

Edebiyat-ı Cedide önemli bir merhaledir. Birinci derecede Halit Ziya ve Mehmed

Rauf’un temsil ettiği topluluğun diğer romancıları Hüseyin Câhid, Müftüoğlu

143

Page 154: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Ahmed Hikmet ve Saffetî Ziya’dır. Bunlar, bilinçli şekilde Fransız realistlerini

örnek alırlar.

1910-1923 kriz yıllarında Milli Edebiyat romanı öncekilere göre dış

dünyaya daha açık, içinde yaşadığı toplumun meselelerine yabancı kalmayan

kahramanların romanı olmuştur. Bu akımın başlıca romancıları Halide Edip, Refik

Halit, Yakup Kadri ve Reşat Nuri’dir; bunlara Müftüoğlu Ahmed Hikmet, Müfide

Ferid, Aka Gündüz ve Halide Nusret gibi isimler de eklenebilir.

Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), kurgusu, kişilerin

olay, zaman ve mekânla uyumu, bilinçaltı akışı ve özellikle başarılı psikolojik

tahlillerle Türk romanında önemli bir merhale teşkil eder.

1930’lu yıllarda Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Reşat Enis Aygen, Memduh

Şevket Esendal sosyal içerikli gerçekçi romanlar yazmıştır.

1930 ile 1950 yılları arasında, Osmanlı’nın son dönemini irdeleyen

romanlar yazılmıştır: Bir Varmış Bir Yokmuş(1933) ve Düşkünler (1938) ile

Sadri Ertem; Üç İstanbul ile Cemal Kuntay; Sinekli Bakkal ile Halide Edip

dönemin sosyal ve siyasal yapısını inceler.

40’lı yıllarda romanları yayımlanmaya başlanan Abdülhak Şinâsi Hisar,

eski zaman hayatını nostaljik olarak ele alır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mahur

Beste, Sahnenin Dışındakiler ve Huzur adlı romanları, yazarın üçlemesi "nehir

roman" özelliği taşır. Nahit Sırrı Örik, Sultan Hamid Düşerken; Safiye Erol,

Kadıköy’ün Romanı ve Ciğerdelen; Samiha Ayverdi, İbrahim Efendi Konağı;

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Aganta Burina ve Burinata ile eski

zaman hayatını anlatır.

Romanda Samim Kocagöz ve Kemal Bilbaşar ile sürüp gelen toplumsal

gerçekçilik Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal ile yeni bir aşamaya girer.

50’li yıllar, köy enstitüsü çıkışlı yazarların ürünlerini verdiği yıllardır:

Mahmut Makal Bizim Köy; Talip Apaydın Sarı Traktör ve Yarbükü; Fakir

Baykurt Yılanların Öcü; Kemal Tahir Sağırdere ve Kör Duman; Orhan Kemal

Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde ve Gurbet Kuşları; Necati Cumalı

Tütün Zamanı ile köy hayatını mercek altına alırlar. 50’li yıllarda Rıfat Ilgaz

(Hababam Sınıfı 1957; Pijamalılar 1959) ve Aziz Nesin sorunlara mizah

penceresinden bakarlar.

144

Page 155: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

1960’lı yılların başı, İlhan Tarus, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Attilâ İlhan,

Hasan İzzettin Dinamo, Erol Toy gibi yazarlar tezli tarihsel romanlar yazmışlardır.

Yine, Mustafa N. Sepetçioğlu, Bahattin Özkişi, Emine Işınsu, Sevinç Çokum,

Rasim Özdenören gibi yazarları bu gruba dâhil edebiliriz.

1960’lı 1970’li yılların romanları birden fazla toplumsal ve bireysel

sorunun iç içe geçtiği bir yapı ortaya koymaktadır. Muzaffer İzgü, Bekir Yıldız,

Adalet Ağaoğlu, Necati Tosuner, Tarık Dursun, Vedat Türkali, Melih Cevdet

Anday, Çetin Altan, Sevgi Soysal, Erdal Öz, Emine Işınsu, Mustafa Miyasoğlu,

Abbas Sayar, Ferit Edgü gibi yazarlar Anadolu insanının şehir yaşamındaki

zorluklarını kendilerine göre anlatır.

1950’li yıllarda başlayan bunalımlı ve cinsellik içeren romanlar yazılır,

bunların başında Attila İlhan’ın eserleri vardır: Sokaktaki Adam, Zenciler

Birbirine Benzemez adlı çalışmalarında bunalımlı, ne istediğini bilmeyen gençler

işlenmiştir. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam, Mehmet Seyda’nın Ne Ekersen, Yaş

Ağaç ve Cinsel Oyun; Selim İleri’nin Her Gece Bodrum bu tür romanlardır.

Bu dönemde artan kadın yazarlar, daha çok kadın sorunlarına dikkat

çekerler. Nezihe Meriç, Sevgi Soysal, Pınar Kür gibi romancılar, kızların gördüğü

baskıları, erken ve zorla evlilik, aydın kadının çevresiyle yaşadığı uyum sorunları

gibi toplumsal konulara eserlerinde yer verirler.

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar, dil ve anlatımıyla Türk romanında 90’lı

yıllarda revaç bulacak postmodern anlatıyı haber veren eserdir. Yalnızlık, yabancılık

ve acı çeken, toplumdan kaçan, tutunamamış bir aydının romanıdır bu.

80 sonrasında Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Mehmet

Eroğlu, Elif Şafak Türk romancılığının öne çıkan belli başlı isimleridir. Bu

dönemin romancıları arasında Şemsettin Ünlü, Tahsin Yücel, Bilge Karasu, Ayla

Kutlu, Mehmet Niyazi Özdemir, Nazlı Eray, Durali Yılmaz, Mustafa Kutlu,

Erendiz Atasü, İnci Aral, Enis Satur, Nedim Gürsel, Ali Haydar Haksal, Reha

Çamuroğlu, Nazan Bekiroğlu, İhsan Oktay Anar, Ahmet Ümit, Hasan Ali

Toptaş, Gürsel Korat, Fatma Barbarosoğlu, Sadık Yalnızuçanlar, Selma

Fındıklı gibi isimler de bulunmaktadır.

145

Page 156: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Arap edebiyatında roman türüne geçiş olurken, ilk eserler makâme

tarzında yazılmıştır. İlk dönem çalışmalar, romana giden yolda eksikleri olmakla

beraber önemli adımları ve ilkleri içinde barındırır.

Selim el-Bustânî’nin tarihle romantik zevki bütünleştiren eserleri Arap

tarihî roman türünün ilk örnekleridir. Daha sonra Mısır’da Ali Cârim, Adil Kâmil,

Muhammed Ferid Ebu Hadîd, Muhammed Saîd el-Uryân, Ali Ahmed Bâkesîr,

Abdülhamîd Cûde es-Sehhâr ve Necib Mahfûz gibileri tarihi romanı

geliştirmiştir. Ferah Antûn, Zeyneb Fevvâz, Lebîbe Hâşim ve Ya’kûb Sarrûf bu

dönemde hatırı sayılır şahsiyetlerdir.

Kadının statüsü ve geleneksel ahlak anlayışına başkaldırı, Cibran Halil’in

hikâye ve romanlarında ilk kez kendini hissettirir. Modern anlamda ilk roman,

Heykel’in Zeynep adlı eseridir.

Sosyal içerikli roman yazarları arasında Necib Mahfûz, Abdurrahman

Şarkâvî ve Yûsuf İdrîs’i sayabiliriz.

Arap romanı en olgun ürünlerini II. Dünya Savaşı sonrasında verdi, bunun

neticesinde Arap âleminde yaşanan olumsuz gelişmeler realist romanı merkeze

taşıdı. 1988’de Nobel edebiyat ödülünü kazanan Mahfûz, savaştan sonra toplumsal

gerçekçi romanlara yöneldi, 1952 devrimiyle umduğunu bulamayan yazar sembolik

eserler kaleme aldı. Muhammed Abdulhalim Abdullah, Yûsuf es-Sıbâî ve İhsan

Abdulkuddûs gibi romancılar romantizm geleneklerini sürdürdü.

Toplumcu-gerçekçi akım, Mısır’da Abdurrahman Şarkâvî, Latife Zeyyât

ve Yûsuf İdrîs; Suriye’de Hannâ Mîne, Edîb Nahvî, Fâris Zerzûr, Abdusselâm

Uceylî; Cezâyir’de Tâhir Vattâr; Irak’ta Gâib Tu’me Fermân ve Filistin’de

Gassân Kenefânî gibi yazarlar tarafından benimsendi.

Batı kültürünün etkisiyle Lübnan’da Süheyl İdrîs ile takipçileri Leylâ

Ba’lebekkî, Leylâ Useyrân ve Emîlî Nasrullâh gibi romancılar varoluşçuluk akımını

romanlarında denediler.

60’lardan sonra birçok kadın yazar kendini gösterdi; Mısırlı Latife

Zeyyât, Nevâl Sa’dâvî, Elîfe Rif’at, Selvâ Bekr; Iraklı Deysî Emîr; Lübnanlı Leylâ

Ba’lebekkî, Emîlî Nasrullâh, Hanân Şeyh, Hüdâ Berekât; Faslı Hannâse Bennûne;

Filistinli Seher Halîfe, Liyâne Bedr ve Suriyeli Gâde Semmân, roman alanında

önemli çalışmalar yaptılar.

146

Page 157: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

70’li yıllarda romanda yeni form ve stratejiler denendi, bu sebeple

şiirsellik ve açık üslup kendini gösterdi. Bu alanda Mısırlı Edvard Harrât, Bedr

Dîb, Abdulhakim Kasım, Sun’ullâh İbrâhîm; Ürdünlü Gâlib Helesâ; Lübnanlı

İlyâs Hûrî, Hanân Şeyh; Suriyeli Zekeriya Tamîr; Faslı Muhammed Şükrî ve

Muhammed Zefzâf önemli isimlerdir.

1980’den sonra roman yazımında bir patlama oldu; Özellikle Fas, Tunus ve

Cezayir’de Arapça yazan romancılar modern Arap romanının gelişmesine yeni bir

boyut kazandırdılar.

Midak Sokağı bize göre müstesna bir yere sahip. Yazarın Türkçeye

çevrilen ilk romanı. O zaman henüz Mahfȗz, Nobel′i kazanmamıştı. Uzun soluklu

nehir romanı Sülâsiye′den sonra en iyi çalışması, acizâne kanaatimiz, Zukâk′ul-

Midak′tır; hataları nisbeten daha azdır; içinde bir takım yenilikler barındırır; felsefi

derinliği, oldukça fazladır. Roman, gerçekçilik ekseninde yazılmış; gerçekçiliğin

altında kelimelere derin manalar yüklenmiştir. Hattızatında yazar, gerçekçiliğin

altında nefis eserler vermiştir; simgelerin altında gerçeği aradığı romanları tam bir

hüsrandır. Evlâdu Hâratinâ simgelerin altında hakikatı yazmaya çalıştığı eserinin

ilkidir; bunun için ″Dağ, fare doğurdu.″ deyimi tam yerini bulur. Ayrıca onun bu

meyvesi toplumdan çok tepki almış ve basımı yasaklanmıştır. Roman, ancak Beyrut

′ta basılabildi. İşin diğer enteresan tarafı ise bu romandan sonra yazarın işleri

yolunda gitmemiştir. Mısır′da bazı çevreler, Mahfȗz′u dinsizlikle suçlamışlar ve

katline cevaz vermişlerdir. Romanda Allah ve peygamberleri hakkında yaptığı

benzetmeler, derin endişeler vücuda getirmiştir. Yazarın başına gelen elim olayın

temelinde Evlâdu Hâratinâ yatmaktadır.

Mahfȗz, Midak Sokağı adlı bu çalışmasında sokağı, romanın göbeğine

yerleştirir; dar bir çıkmaz sokaktan dünyaya seslenir. Hayatı, onun acılarını,

kederlerini, yozlaşmışlığını, vurdumduymazlığını, çıkarcılığını, hainliğini,

ikiyüzlülüğünü, fakirlik ve zenginliğini, hayasızlığını, sevgilerini, onur ve

haysiyetini dar bir çıkmaz sokaktan; ta Muîz Lidînillâh zamanından kalma sokaktan

dünyaya haykırır. Sokak, hayatı simgelemektedir; aynı zamanda geçmişi,

yozlaşmayı, fakirliği ve çaresizliği çağrıştırır. Hayatta karşınıza çıkan bütün

karakterler, kendini sokakta gösterir; Rıdvan Hüseynî gibi zatı muhteremden

Muallim Kirşa′ya kadar. Mahfȗz, daha önce Arap romanlarda görmediğimiz bir

147

Page 158: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

figürü eserine dâhil eder: Kahveci Kirşa, genç ve güzel yüzlü oğlanların peşinde

koşmaktadır. Lȗtîlik, eski çağlardan beri mevcut olmasına karşın hiç kimse Arap

romanında buna cesaret edememişti. Yazar, romanda birçok tabuları yıkmıştır.

Sonraki çalışmalarında bu malzemeleri bol bol kullanır. Meyhaneler, hayat

kadınları, kahveler, hanlar, tekke ve dergahlar üstadın romanlarda gözlerimize bolca

çarpan unsurlardır.

Necîb Mahfȗz bugün, dünyada ençok tanınan ve okunan Arap

romancısıdır; hakkında yüzlerce çalışma yapılmış ender şahsiyetlerden biridir;

eserleri, birçok dile çevrilmiştir. Mahfȗz, gerçekte üzerinde çalışılması gereken bir

aydın kişidir. Eserlerini incelerken değişik açılardan ele almak gerekir.

İnsanoğlunun arayış serüveni, dünya var oldukça devam edecektir.

Klasizimle başlayıp postmodernle devam eden roman, gelişimini sürdürecektir. Her

yeni, eskiyi bastırmak ve onun üstüne çıkmak için çaba harcayacaktır. Çünkü

insanın içindeki duygular, durağan değildir; sürekli bir akış içerisindedir. Eskiden

masal ve destan vardı; bugün ise roman, tiyatro ve sinema var; yarın belki yeni

oluşumlar, bizi kendine meftun bırakacak. Bu bağlamda Mevlânâ′nın sözü insanı

etkiler: ″Geçenler, geçti cancazım; bugün yeni şeyler söylemek lazım.″

BİBLİYOGRAFYA Kurân-ı Kerîm, Diyanet işleri Başkanlığı, Özgün Matbaacılık, Ankara, t.y.

"Hümanizm", dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/ 40/ 501/ 6014. pdf. , çev.

Nesrin Kale.

‘Ivad, İbrahim: el-Kısâsu Mahmûd Tâhir Lâşîn Hayatuhû ve Fennuhû,

Mektebet’u Zehrâ eş-Şark, Kâhire, 2001.

Abdulazîz, İbrâhîm: Ene Necîb Mahfȗz Siret′u Hayât′in Kâmilet′in, Nefro,

2006, y.y.

Abdulmu′tî, Fârȗk: Necib Mahfȗz Beyne′r-Rivâyeti ve′l-Edeb′ir-Rivâî, Dâr

′ul-Kutub, 1. baskı, 1994.

148

Page 159: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Acehan, Abdullah: "Halit Fahri Ozansoy’un Hayatı – Eserleri- Sanatı",

Sakarya Üni., SBE., DKT., Sakarya, 1998.

Agras, Nurdal : " II. Mahmud Dönemi Islahat Hareketleri ve II. Mahmud’un

Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri", Selçuk Üni. Eğitim Bilimleri Enstitüsü,

YKT., Konya, 2010.

Akar, Hatice: "Türkiye’deki Köy Enstitülerinin Toplumsal Değişimdeki Yeri",

Dokuz Eylül Üni., Eğitim Bilimleri Enstitüsü, YKT., İzmir, 2011.

Akçay, Cihaner: " Rifâʻa er-Râfiʻ el-Tahtâvî (Hayatı, Edebi Kişiliği ve

Toplumsal Konulardaki Düşünceleri", Gazi Üni., SBE., YKT., Ankara, 1992.

Akdağlı, Hande :"Nâbi-zâde Nâzım Hayatı, Sanatı, Eserleri", Ankara Üni.,

SBE., YKT., Ankara, 2009.

Akhmetbekov, Amanzhol: "Dostoyevski’nin Varoluşculuk Düşüncesi ve Abay

Kunanbayev’e etkisi", Dokuz eylül Üni. Sosyal Bilimler Ensitüsü, Yüksek

Lisans Tezi, İzmir, 2011.

Aksoy, Süreyya Elif: " Aşk-ı Memnu’da Cennet İmgeleri", Bilkent Üni.

Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, YKT. , Ankara, 2004.

Antûn, Farah: el-Mudun’us-Selâse, Kelimat Arabiyye, Kahire, 2012.

Antûn, Farah: el-Vahş el-Vahş el-Vahş, Kelimat Arabiyye, Kahire, 2014.

Arslan, Abdullah : "Bekir Fahri (İdiz) Hayatı-Edebi Kişiliği- Eserleri",

Atatürk Üni. SBE., YKT., Erzurum, 1996.

Âşık, Nevzat:" Bediüzzeman el-Hemedânî", DİA, V, İstanbul, 1992.

Ateş, Ahmet: " 1952-2011 Yılları Arası Mısır Dış Politikası", Selçuk Üni.

SBE. , YKT. , Konya, 2012.

Avşar, Esra: " The Transformation of The Political Ideology And The

Democracy Discourse of The Muslim Brotherhood In Egypt", Middle East

Technical University, SBE. , YKT. , Ankara, 2008.

Ayaz, Evren :" John Stainbeck’in The Grapes Of Wrath, Of Mice And Men,

The Pearl, Tortilla Flat ve Connery Row Adlı yapıtlarında Yoksulluk",

Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2008.

Aydın, Ömer: "Voltaire’in Din Anlayışı ve Türk Düşünce Dünyası Üzerindeki

Etkileri", Uludağ Üni., SBE., YKT., Bursa, 2006.

Aytaç, Bedrettin: "Mahmud Teymur", DİA, XXVII, Ankara, 2008.

149

Page 160: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Ayyıldız, Erol: "Makâme", DİA, XXVII, Ankara, 2008.

Ayyıldız, Erol: Mısır Romanının Doğuşu ve Muhammed Hüseyin

Heykel’in "Zeynep" Romanının Tetkiki ve Tahlili, Fatih yayınevi, Bursa,

1992.

Ayyıldız, Erol: Necîb Mahfȗz. Hayatı, Sanatı ve eserleri, Fatih Yayınevi,

Bursa, t.y.

Bayoğlu, Filiz : " Simone de Beauvoir Yaşam Sanatı Olarak Etik", Atatürk

Ün., SBE., YKT., Erzurum, 2007.

Bayrak, Özcan: " Milli Edebiyat Dönemi Türk Romanında Batılılaşma(1908-

1923)", Fırat Üni., SBE., DKT., Elazığ, 2009.

Baysan, Gül Tekal : " Stendhal: Grenoble’lu Henry Beyle ya da Milano’lu

Errico Beyle," Gazi Üni. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, c. 23, sayı 1, 2003.

Bedr, ʻAbdu’l Muhsin Tâhâ: Tatavvur’ur-Rivâyet’il-ʻArabiyyi’l-Hadîs,

Dâru’l-Meârif, Kahire, t.y.

Behramoğlu, Ataol : "Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekliği", İstanbul Üni.

SBE., DKT., İstanbul, 2000.

Bilgiç, M. Fuat: "Tâhâ Hüseyin ‘ el-Va’d’ul-Hak’ Adlı Eserinin Eleştirisi",

Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2008.

Budan, Cem Yılmaz: "Jack London Romanları Üzerine Bir İnceleme", Trakya

Üni. SBE., YKT., Edirne, 2011.

Bulut, Birol: " Orhan Seyfi Orhon’un Güneş Mecmuası Üzerine Bir İnceleme",

Erzincan Üni., SBE., YKT., Erzincan, 2010.

Coşkun, Pınar: " Muhammed Huseyn Heykel’in Zeynep Adlı Romanı ile

Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-i Talat ve Fitnat Adlı Romanlarının Muhteva ve

Teknik Açıdan Karşılaştırılması", Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 2008.

Çelik, Reyhan : " L.N. Tolstoy’un ‘Anna Karanina’ Romanı İle Halit Ziya

Uşaklıgil’in ‘Kırık Hayatlar’ Ve ‘Aşk-ı Memnu’ Romanlarında Evlilik

Temasının karşılaştırılması", Ankara Üni. SBE., YKT., Ankara, 2001.

Çetin, Bülent: "Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Araştırmalarına Kaynak olarak

Fikir Hareketleri Dergisi (1933-1940)", Yüzüncüyıl Üni., SBE., YKT., Van,

2005.

150

Page 161: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Çetişli, İsmail: Batı Edebiyatında Akımlar-I, Anadolu Üni. Açıköğretim

Fak. Yayını, Eskişehir, 2012.

Çıkla, Selçuk: "Cumhuriyet Düşüncesinin Kökleşmesinde Yusuf Ziya Ortaç’ın

Yapıtlarının Yeri ve Önemi", Ondokuz Mayıs Üni., SBE., DKT.,Samsun,

2005.

Daşdemir, Cengiz: " Mısırʹın Bölge Ülkeleri ve Türkiyeʹye Yönelik Stratejik

Yaklaşımı", Gebze Yüksek teknoloji Enstitüsü, SBE. , YKT. , Gebze, 2006.

Dayf, Şevkî: el-Edeb’ul-ʻArabî el-Muâsır, Dar’ul-Meârif, 7. baskı, Mısır, t.y.

Demircan, Abdurrahman: "Arap Edebiyatında Seyahatname Türü ve

Seyahatnameler", Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2010.

Demirtaş, Mehmet: "M. Akif’in Şiirlerinde Realizm" , Sakarya Üni. Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2009.

Doğru, Erdinç :" Mehcer Edebiyatı ve Arap Edebiyatına etkisi", Gazi Üni.,

SBE., YKT., Ankara, 1998.

Dönmez, Arzu : "The Facets Of Exitentialism İn Golding’s Pincher Martin

And Camus’s The Stranger", Dumlupınar Üni. SBE., YKT., Kütahya, 2008.

Dursun, Davut: " Cemal Abdünnâsır", DİA, VII, İstanbul, 1993.

Ebu Halîl, Şevkî: Corcî Zeydân Fi’l-Mîzân, Daru’l-Fikra, 3. baskı, Dımeşk,

1981.

el-Fâhûrî, Hannâ: el- Câmiʻ Fî Târîh’il-Edeb’il-ʻArabî, Dâr’ul-Cîl, Beyrut,

1986.

el-Gîtânî, Cemâl: Necîb Mahfȗz Yetezekker, Beyrut, 1. baskı, t.y.

el-Hakîm, Tevfîk: ‘Avdet’ur-Rûh, Matbaat’un-Nemûzeciyye, t.y., Kahire

el-Hakîm, Tevfîk: Sicn’ul-‘Umr, Mektebet’ul- Adâb, Kahire, t.y.

el-Hâlidî, Salah Abdul-Fettâh: Seyyid Kutub Mineʹl-Mîlâd ileʹl-İstişhâd,

Dâruʹl-Kalem, Dımeşk, 3. baskı, 1994.

el-Inânî, Reşid: Necîb Mahfȗz Kırâetün Mâ beyne′s-Sutȗr, Dâr′ut-Talîah,

Beyrut, 1. baskı 1995.

el-İskerî, Ahmed ve arkadaşları: el-Mufassal Fî Târîhi’l-Edebi’l-‘Arabî,

Dâru İhyâu’l-‘Ulûm, Beyrut, 1.baskı, 1994.

el-Menfalûtî, M. Lutfî: el-‘Abarât, Daru’l-Hude’l-Vataniyye, Beyrut, t.y.

151

Page 162: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

el-Müveylîhî, Muhammed: Hadîs ‘îsâ b. Hişâm ev Fetre Min’ez-Zemân,

Kelimât Arabiyye, Kahire, 2013.

Emekli, İlknur: "Mahmûd Teymur’un Nidâu’l-Mechûl Adlı Romanı Üzerine

Bir İnceleme", Atatürk Üni. SBE. Dergisi, 2012 16 (1).

Emre, Akif: ″Necip Mahfuz ve NOBEL″ 31. 08. 2006 Tarihli Yazı.

www.yenişafak.com.tr (e.t.: 23.10.2013)

en.wikipedia.org/wiki/Garci_Rodríguez_de_Montalvo. (e.t.: 15.01.2014)

Er, Rahmi :"Roman", DİA, XXXV, İstanbul, 2008.

Er, Rahmi: "Modern Mısır Tiyatrosu (I) ", Ankara Üni. DTCF Dergisi,

XXXIII, sayı: 1-2, Ankara 1990.

Er, Rahmi: Modern Mısır Romanı, Star Ajans, Ankara 1997.

Eral, Gökhan : "Franz Kafka’nın ve Yusuf Atılgan’ın Romanlarının

Varoluşçuluk Temelinde Karşılaştırılması", Çanakkale On Sekiz Mart Üni.,

SBE., YKT., Çanakkale, 2011.

Erdağı, Selma: " Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ Adlı Romanının

Metin Dilbilimsel Çözümlemesi", Kafkas Üni., SBE., YKT., Kars, 2008.

Erdem, Kemal: " Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir

İzdivaç Adlı Romanının Anlam Bilgisi ve Üslup Bakımından İncelenmesi",

Selçuk Üni., SBE., Konya, 2010.

et-Tahtâvî, Rifâʻa Râfîʻ: Tahlîsu’l-İbrîz Fî Telhîs-i Bârîz, Kelimat Arabia

Kahire, 2011.

Fazlıoğlu, Şükran: "Tâhâ Hüseyin", DİA, XXXIX, İstanbul, 2010.

Ferac, Dr. Seyyid Ahmed: Edebu Necîb Mahfȗz ve İşkâliyyet′us-Sırâ′ beyne

′l-İslâm ve′t-Teğrîb, Dâr′ul-Vefâ, el-Mansȗra, 1. baskı, 1990.

Ferec, Nebîl: Necîb Manfȗz Hayatühü ve Edebühü, Hey′etu′l-Mısrıyye,

1986.

Fırıncıoğulları, Sevra : " Victor Hugo’un Sefiller Adlı Eserinden Hareketle

19.Yüzyılda Fransa’da Suç Olgusu Üzerinde Bir Değerlendirme", Adnan

menderes Üni., SBE., YKT., Aydın, 2010.

Gezer, Habibe :" Türk Edebiyatında Roman Ve Ahmet Ümit’in Polisiye

Roman kurguları", Süleyman Demirel Üni., SBE., YKT., Isparta, 2006.

152

Page 163: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Goldschmıdt Jr.- Davıdson; Arthur, Lawrence: Kısa Orta Doğu Tarihi, çev.

Aydemir Güler, Doruk Yayıncılık, İstanbul, 2008.

Görgün, Hilal: " Enver Sedat", DİA, XI, İstanbul, 1995.

Görgün, Hilal: " Seyyid Kutub", DİA, I, İstanbul, 1988.

Görgün, Hilal: ″ Mısır″, DİA, XXXIX, Ankara, 2004.

Güler, Zeynep: Süveyşʹin Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık,

Yeni Hayat Yayıncılık, İstanbul, 2004

Gülle, Sıtkı: "el-Harîrî Hayatı, Arap Dili ve Edebiyatına Dair Çalışmaları",

İstanbul Üni., SBE., DKT., İstanbul, 1995.

Günal, Zeynep : "Gogol’un Hikaye ve Romanlarında Hiciv", Ankara Üni.,

SBE., YKT., Ankara, 1998.

Gündoğan, Deniz: ″Benzerlik Bilgisinden Dişil Büyülü Gerçekliğe: Latife

Tekin Romanları Sevgili Arsız Ölüm ve Muinar′da Alternatif Kadın Özelliği″,

İstanbul Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2009.

Gündoğdu, Ayşe Kılıç: " Mai ve Siyah Romanında Tasvirler ve Yüklendiği

Fonksiyonlar", Adnan Menderes Üni., SBE., YKT., Aydın, 2009.

Gündüz, İsmail:"Necip mahfuz’un Hammârtu’l-Kıttıl-Esved Adlı Eserinin

İncelenmesi", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2008.

Günkör, Murat: "Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin Roman

Kahramanlarında Nihilizm", Gazi Üni. SBE., YKT, Ankara, 2013.

Güven, Gonca:"Charles Dickens Ve Kemalettin Tuğcu’nun Eserlerinde

Toplum Eleştirisi", Osmangazi Üni. SBE., YKT., Eskişehir, 2007.

Hacıbanoğlu, Hale :" Miguel de Cervantes’in Oviedolu Katalina Sultan Adlı

Eserinde Tarihsel Gerçeklik" Ankara Üni., SBE., YKT., Ankara, 2012.

hakkî, Mahmûd Tâhir: ‘Azrâ Denşuvây, y.y., y.t., 1. baskı.

Heykel, M. Hüseyin: Zeynep, Matâbi’ul-Heyeti’l-Mısriyye el-‘Âmme Li’l-

Kitâb, Mısır, t.y.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Madame_Bovary. (e.t. : 22.01.14)

http://www.derindusunce.org/2010/10/27/sis-miguel-de-unamuno.

(e.t.:23.01.2014)

Hüseyin Tâhâ: Şecerat’ul-Bu’s, Dâru’l-Meârif, Mısır, t.y.

153

Page 164: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İlter, Tuğrul: " Modernizm, Postmodernizm, Postkolonyalizm: Ben- Öteki

İlişkileri ve Etnosantrizm" Küresel İletişim Dergisi, sayı 1, bahar-2006.

İpek, Hilal: "Edip Cansever’de Varoluşçuluk İzleri", Osmangazi Üni., SBE.,

YKT., Eskişehir, 2010.

İshakoğlu, Ömer: "Osmanlı Dönemi Suriyesi’nde Edebî ve Kültürel

Faaliyetler (1800-1918)", İstanbul Üni. SBE., DKT., İstanbul, 2010.

İyioğlu, Gülüzar: " Refik Halit Karay’ın Hikâyelerinde Değişim", İstanbul

Kültür Üni. SBE., YKT., İstanbul, 2011.

Kanter, Muhammet Fatih:"Reşat Nuri Güntekin romanlarında Yapı ve İzlek",

Fırat Üni. SBE., DKT., Elazığ, 2008.

Kapukaya, Zeliha: "Recaizade Mahmut Ekrem’in Şemsa ve Muhsin Bey

Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi Adlı Hikayelerinin Metin Transkripsiyonu

ve Dil İncelemeleri", İnönü Üni., SBE., Malatya, 2008.

KARA, Ömer Tuğrul: "Toplumsal Olayların Etkisiyle Gelişen Üç Büyük

Akımın Türk ve Dünya Edebiyatında İzleri ", The Black Sea Journal of

Social Sciences, Giresun Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Karadeniz

Bilimler Dergisi, yıl:2, sayı:2, bahar, Giresun 2010.

Karataş, Cengiz: " II. Meşrutiyet Dönemi Fikir Hareketleri ve Türk

Edebiyatına Yansımaları", Ankar Üni., SBE., DKT., Ankara, 2009.

Kayra, Berna : "Jean Paul Sartre’in Özgürlük Anlayışı", İstanbul Üni. SBE.,

YKT., İstanbul, 2006.

Kilpatrick, Hilary: Modern Arabic Literature, Editör: M. M. Badawi, ″ The

Egyptian Novel From Zaynab to 1980″, Cambridge University Press, 1.

baskı,1992, New York.

Kilpatrick, Hilary: The Modern Egyptian Novel A Study in Social Critcism,

Ithaca Press, London, 1. Baskı 1974.

Koçak, Özgür : "Emile Zola'nın Therese Raquın ve Mehmet Rauf'un Eylül

Romanlarındaki Evlilik, Aldatma ve Pişmanlık Konularının Analitik Olarak

Karşılaştırılması", Osman Gazi Üni. SBE., YKT., Eskişehir, 2007.

Kodama, Mitsuhiro: Individuals And Community In Midaq Alley, The

Institute Of Middle Easter, Nigata-Ken, 1991.

154

Page 165: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Kozakoğlu, Yasemin: "Necip Mahfuz’un es-Sülasiyye (Üçleme), Adlı

Eserinde Kadın Figürü", Selçuk Üni., SBE., YKT., Konya, 2010.

Köse, Mustafa: "Muhammed Hüseyin Heykel ve Görüşleri", Atatürk Üni.,

SBE., YKT., Erzurum, 2002.

Kubulan, Yasemin : "Ernest Hemingway’in Yapıtlarında Ölüm Teması",

Yüzüncü Yıl Üni. SBE., YKT., Van, 2008.

Kurban, Seher Öztürk : " Balzac’ın ‘Eugenie Grandet’ Adlı Romanının Türkçe

Çevrilerinin Karşılaştırılması: T. Yücel’in ve S. Atayman’ın Çevirileri üzerine

Eleştirel Bir Çalışma", Kırıkkale Üni. SBE., YKT., Kırıkkale, 2011.

Landau, Jacob M.: Modern Arap Edebiyatı Tarihi (20. yüzyıl),

çev.:Bedrettin Aytaç, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002.

Leventli, Aycan : "Thematic And Formal Analyses Of Jonathan Swift’s Two

Prose Satires; Gulliver’s Travel And A Modest Proposal", Atılım Üni. SBE.,

YKT., Ankara, 2010.

Mahfȗz, Necîb: Children of Gebelawi, çev. Philip Stewart, Heinemann,

London, 1981.

Mahfȗz, Necîb: Cebelavi Sokağı′nın Çocukları, çev. Leyla Tonguç Basmacı,

Kırmızıkedi Yayınevi, İstanbul.

Mahfȗz, Necîb: Havle′d-Dîn ve′d-Dimokrâtıyye, nşr. Fethî el-Uşrî, Dâr′ul-

Mısriyye′l-Lübnâniyye, Kahire, 3. baskı, 2004.

Mahfȗz, Necib: Hırsız ve Köpekler, çev. Rahmi Er, Vadi Yayınları, Ankara,

1.baskı 1996.

Mahfȗz, Necîb: Zukâkul-Midak, Dâruş-Şurȗk, 4. baskı, 2009, Kahire.

Makâmâtı Ebi’l-Fazl el-Hemezânî, şerh: Muhammed Muhyiddin,

Mektebetu’l-Ezheriyye, Kahire, 1923.

Muhammed Musâ, Sâmir Sıtkî: "Rivâyet’us-Sîrat’iz-Zâtiyyet’i Fî Edebi

Tevfîk el-Hakîm Dirâse Nakdiye Tahlîliyye", Câmia en-Necâh’ıl- Vataniyye,

Kulliyye Dirâsât’ul-‘Ulyâ, YKT, Nâblûs, Fılıstîn, 2010.

Mutlu, Tuba: "Tolstoy ve Sanat", Ankara Üni. SBE., YKT., Ankara, 2012.

Mübârek, Ali Paşa: Alemüddîn, İskenderiye,1882.

Nakkâş, Recâ: Necîb Mahfȗz, Merkez′ul-Ehrâm, 1.baskı 1998, Kahire.

nicolasboileau.kimdir.com.(e.t. : 15.01.2014)

155

Page 166: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Niyazi, Mehmet : "Cervantes ve Don Kişot", www.zaman.com.tr. (e.t.:

23.01.2014)

Okay, Orhan-Kahraman, Alim: "Roman", DİA, XXXV, İstanbul, 2008.

Orhan, Zeynep: "Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye ve Necip Mahfuz’un Midak

Sokağı Romanlarındaki Karakterlerin Analitik Karşılaştırılması", Osmangazi

Üni., SBE., YKT., Eskişehir, 2009.

Oymak, Alparslan: "Osmanlı Mizahında Teodor Kasap ( Diyojen, Çıgıraklı

Tatar ve Hayal Gazetesi Üzerine Bir İnceleme)", Marmara Üni., Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü, DKT., İstanbul, 2013.

Öz, Asuman: " Ahmet Mithat Efendi’nin Hikayeliciği –Letâif-i Rivâyât-",

Erciyes Üni., SBE., Kayseri, 2004.

Özaslan, Hamza: "Marun Abbud Hayatı ve Eserleri", İstanbul Üni., SBE.,

DKT., İstanbul, 2001.

Özbek, Esen Egemen : ″Quests For İmpossible Wholeness: Time, Memory,

And İn-Betweenness İn Marcel Proust′s A La Recherche Du Temps Perdu And

Ahmet Hamdi Tanpınar′s Huzur″, Boğaziçi Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2006.

Özberk, Mehmet : " N.V. Gogol’un Hayatında Ve Sanatında Halk Gelenekleri

Ve Mistik Olaylar", Erciyes Üni., SBE., YKT., Kayseri, 2008.

Özdemir, Bora Cemal: "Mehmet Rauf’un Romanlarında kadın", Fatih Üni.

SBE. , YKT. , İstanbul, 2010.

Özdemirci, Serdar : " Rus Kültürü ve Edebiyatında Düello", Selçuk Üni.,

SBE., YKT., Konya, 2008.

Özer, Adnan:" Ve Suriyeli Romancılar", 17 Eylül 2013, aksam.com.tr. (e.t.:

18.02.2014.)

Özyön, Arzu : "The Theme Of Desperate Love In Goethe’s The Sorrows Of

Young Werther And Mehmet Rauf’s Eylül", International Journal Of

Language Academy, Volume 1/1, Vinter 2013.

Rüstemoğlu, R. Kürşat: " 1949-1981 Yılları Arasında Suriye ve mısırʹdaVuku

Bulan Hükümet Darbeleri ve Bunların Türkiyeʹdeki Yankıları", Marmara

Üni. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, YKT. , İstanbul, 2008.

Sabra, Majed: "Arap Baharı: Mısır Örneği", Polis Akademisi, Güvenlik

Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2013.

156

Page 167: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Sakkȗt, Hamdî: Necîb Mahfȗz, Kahire, 2007.

Savran, Ahmet: 19. y.y. Osmanlı Döneminde Yeni Arap Edebiyatı, Atatürk

Üni. FEFY, Erzurum, 1991.

Seferov, Fuat :" Tolstoy Nobel’i Reddetmiş", 9. Ekim. 2013 Tarihli Zaman

Gazetesi. (e.t.: 25.01.2014)

Sertkan, Kemal: ″The İdeology Of Lexical Choices İn The Turkish

Translations Of Oliver Twist″, Dokuz Eylül Üni., SBE., YKT., İzmir, 2007.

Somekh, Sasson: Dünyâ Necîb Mahfȗz, Dâr′un-Neşr′il-Arabî, Telaviv,

1972.

Somuncuoğlu Özot, Gamze: ″Postmodernizm ve Türk Romanındaki

Yansımaları″, Ankara Üni., SBE., DKT., Ankara, 2009.

Şahin, Şener: "Emin er-Reyhânî ve Mehcer Edebiyatı’ndaki Yeri", Uludağ

Üni., SBE., DKT., Bursa, 2005.

Şahin, Veysel: "Halide Edip Adıvar’ın Romanlarında Yapı ve İzlek" Fırat

Üni., SBE., DKT., Elazığ, 2010.

Şair’in-Nîl İbrahîm, Muhammed Hafız: Leyâlî Satîh, Kelimat Arabiyye,

Kahire, 2011.

Şevkî, Ahmet: el-Edeb’ul-Arabiyyu’l-Hadîs fi Mısr, Dâru’l-Meârif, t.y.,

Kahire.

Şükrî, Ğâlî: Necîb Mahfȗz İbdâ′ Nısf′i Karn, Dâru′ş-Şurȗk, y.y., 1.baskı,

1989.

Tandoğan, Ali: " Arap Baharı Sürecinde Mısır", Atılım Üni. SBE. , YKT. ,

Ankara, 2013.

Tanpınar, A. Hamdi: 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan

Kitabevi, İstanbul, 1976.

Tarâbîşî, Corc: Allah fi Rıhle Necîb Mahfȗz er-Remziyye, Dâr′ut-Talîah, 3.

baskı 1988, Beyrut.

Tarım, Osman: "27 Mayıs’tan 12 Mart’a Adalet Partisi ve Türkiye", Selçuk

Üni., SBE., YKT., Konya, 2013.

Tekin, Mehmet: Roman Sanatı Romanın Unsurları, Ötüken Yayınları, t.y.,

y.y.

tr.wikipedia.org, ″Muizz (Fatimi)″, (e.t.: 22. 04.2014)

157

Page 168: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

tr.wikipedia.org/wiki/François_Rabelais. (e.t. :14.01.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Kral_Arthur.(e.t. :15.01.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Necib_Mahfuz, (e.t.:12. 03.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Pamuk, (e.t.: 10.03.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Otpor, (e.t.: 10.03.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Roman. (e.t. :15.01.2014)

tr.wikipedia.org/wiki/Rönesans. (e.t. :14.01.2014)

Tursun, Harun: Temel Edebiyat Bilgileri, Karekök Dağıtım, İstanbul, 2011.

Uyduran, Melek:" Faruk Nafiz Çamlıbel’in Tiyatro Eserleri", Gaziantep Üni.,

SBE., YKT., Gaziantep, 2012.

Ürün, Kazım: Necip Mahfuz Toplumsal Gerçekçi Romanları, Çizgi

Kitabevi, Konya, 2002.

Wahedi, Muhammed Saber: " The Major Charactrestics’ Quest For Freedom

İn Mark Twain’s The Advantures Of Huckleberry Finn And Khaled Hosseini’s

The Kite Runner", Selçuk Üni. , SBE. , YKT. , Konya, 2012.

www.britannica.com/.../Floire-et-Blancheflor. ( e.t. :17.01.2014)

www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-469&Bilgi=edebiyat-akımları-ve-

edebiyat-akımlar-nelerdir. (e.t. :17.01.2014)

www. edebiyatfatihi.net /2013/06/yusuf-kamil-pasa-hayati-eserleri . (e.t. :

18.01.2014)

www.edebiyatogretmeni.org/modernizmi-esas-alan-eserler. (e.t.: 2.2.2014)

www.insanokur.org/?p=536

www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2691. (e.t. :18.01.2014)

www.naguibmahfouz.com (e.t.:23.10.2013)

www.roman.nedir.com. (15.01.2014)

www.vikipedia.org, ″ Lut Kavmi″, (e.t.: 24.04.2014)

www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/ahmet_mithat.htm. (e.t. :18.01.2014)

www .yabeyrouth .com/pages/index811.htm (e.t.:5.2.2014)

www.yok.gov.tr (e.t.: 12.03.2014)

Yakupoğlu, Leyla: "Necip Mahfuz’un es-Sülâsiyye’si (Üçleme) İle Yakup

Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak Adlı Romanının Karşılaştırılması" ,

158

Page 169: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

İstanbul Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,

İstanbul, 2013.

Yavuzer, Mahmut Şahin: "Leyla Erbil’in Romanlarının Psikanalitik Açıdan

İncelenmesi", Yüzyüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2010.

Yazar, Çayan: "Realistic Women İn The Major Works Of Ernest Hemingway",

Yüzüncü Yıl Üni., SBE., YKT., Van, 2012.

Yazıcı, Hüseyin: "Mehcer Edebiyatı", DİA, XXVIII, Ankara, 2008.

Yazıcı, Hüseyin: The Short Story İn Modern Arabic Literature, Cairo,

2004.

Yeli, Sema :"III. Selim Dönemi Askeri ve Eğitim Alanındaki Islahat

Hareketleri", Fırat Üni., SBE., YKT., Elazığ, 2005.

Yıldırım, Işılay Pınar :" Lale Devri’nde Kültür ve Edebiyat", Kırıkkale Üni.

SBE., YKT., Kırıkkale, 2004.

Yıldız, Metehan: " Ahmet Rasim’in Eserleri Numune-i hayat, Nakam, Cidd ü

Mizah, Gülüp Ağladıklarım", Marmara Üni., Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü, İstanbul, 2006.

Yılmaz, Mehmet :"A Comparative survey of the major feminine figures in T.

Hardy`s Tess of the D`Urbervilles, K. Chopin`s the Awakening, G. Flaubert`in

Madame Bovary and D. Asena`s Kadının Adı Yok from various feminist

perspectives ", Fatih Üni., SBE., YKT., İstanbul, 2001.

Yılmaz, Zeynep: " Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

Adlı Kitabının Söz Varlığı", Sakarya Üni., SBE., YKT., Sakarya, 2010.

Yüksel, Azmi: ″Necîb Mahfȗz′un Zukâk el-Midakk Adlı Romanı″, Gazi Üni.,

Gazi Eğitim Fak. Dergisi, c. 8, sayı: 2, 1992, Ankara.

Zevalsiz, Halit:"AKKAD, "Abbâs Mahmûd", DİA, II, İstanbul, 1989.

Ziu, Endri: " The Emergence Of Albanian National Identıty And Three

Figures: Semsettin Sami, İsmail Kemal, Fan S. Noli", Middle East Technical

University, The Graduate School Of Social Sience, Ankara, 2012.

159

Page 170: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

EK: RESİMLER

160

Page 171: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim1: Yazarın Çocukluğu0

0 www.thevoiceofreason.de (e.t.: 28.04.14)

161

Page 172: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim2: Mahfȗz′un Eşi Atıyyetullah0

Resim3: Kızları Fatma ve Ümmü Gülsüm0

Resim4: Mahfȗz′un Evi0

0 www.tratel3asheq.com, (e.t.: 28.04.14)0 www.ensan2.ba7r.org, (e.t.: 28.04.14)0 www1.youm7.com, (e.t.: 28.04.14)

162

Page 173: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim5: Müellif′in Ailesi0

0 www.gate.ahram.org.eg, (e.t.: 28.04.14)

163

Page 174: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim6: Mısır′da bir sokak0

Resim7: Eski Kahire′den Bir Görünüş0

0 www.january-25.org, (e.t.: 28.04.14)0 www.manal-online.blogspot.com, (e.t.: 28.04.14)

164

Page 175: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim8: Romanın Kapak Resmi

Resim9: Eskiden Gȗriye Caddesi0

0 www.irba7.com, (e.t.: 28.04.14)

165

Page 176: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim10: Mahfȗz′un Cenaze Merasimi0

Resim11: Mısır Şeyhi Tantâvi Yazarın Cenaze Namazı0

0 www.tabebak.com, (e.t.: 28.04.14)0 www.gate.ahram.org.eg, (e.t.: 28.04.14)

166

Page 177: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim12: Muski Caddesi0

0 www.panoramia.com, (e.t. 28.04.14)

167

Page 178: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim13: Şâdiye ve Salâh Kâbîl (Zukâk′ul-Midak Filmi)0

Resim14: Sanâdîkıye Caddesi′nin Eski Adı0

0 www.youtube.com, (e.t.: 28.04.14)0 www.al3shaq.com, (e.t.: 28.04.14)

168

Page 179: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim15: Mahfȗz′un Doğduğu Ev0

0 www.beta.aawsat.com, (e.t.: 28.04.14)

169

Page 180: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim16: Doğum Doktoru Necîb Mahfȗz Paşa0

Resim17: Mahfȗz, Ümmü Gülsüm, Tevfîk el-Hakîm0

Resim18: Hocası Mustafâ Abdurrâzık0

0 www.copts-united.com, (e.t.: 28.04.14)0 www.metransparent.com, (e.t.: 28.04.14)0 www.wikipedia.org, ″Necîb Mahfȗz″, (e.t.: 28.04.14)

170

Page 181: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim19: Kızları Nöbel Ödülünü Alırken0

Resim20: Han Halîlî0

0 www.ayamina.com, (e.t.: 28.04.14)0 http://aroundtown.egypt.com/event/281/ -الخليلى (e.t.: 06. 05. 2014) , خان

171

Page 182: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

Resim21: Salma Hayek ve Midaq Alley0

ÖZGEÇMİŞ 1973 yılında Konya Arıkören Köyünde dünyaya gelmişim. İlkokulu

köyde okuduktan sonra Çumra İmam Hatip Lisesine kayıt oldum.

Hafızlığımı, Çumra′da Müezzin Mustafa hocamın yanında ikmal ettim.

İmam Hatip Lisesini 1994 yılında bitirdim. 1995 yılı Ocak ayında Malatya

Kozluca Kasabasında ilk imamlık vazifeme başladım. 1996 yılında

Erzurum Arap Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt oldum. 1997 yılında

Selçuk Üniversitesi Arap Diline yatay geçiş yaptım. 2001 yılında Arap

Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. 1995 yılından bu yana Diyanet İşleri

Başkanlığı′nda imam hatip olarak görev yapmaktayım; evli ve üç çocuk

babasıyım.

0http://forum.foreignmoviesddl.org/viewtopic.php?f=17&t=17646&view=next , (e.t.: 06.05.2014)

172

Page 183: T · Web viewT.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi NECİP

173