t · web viewbelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu...

189
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2008/209 CELSE NO :106 CELSE TARİHİ :25.08.2009 BAŞKAN :KÖKSALŞENGÜN 20909 ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298 ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924 KATİP :HAKKI KELEŞ 123036 25.08.2009 tarihli oturum açıldı, Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin, Ergün Poyraz, Ümit Sayın, Selim Akkurt, Kahraman Şahin, Erkut Ersoy, Hüseyin Görüm, Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay, Erol Ölmez’in dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi. Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı, Birleşen dosya tutuklu sanıklarının hazır olduğu, Tutuksuz sanıklardan Ferit İlsever, Güler Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafileri Sanık Ergün Poyraz müdafi Av. Mustafa Hüseyin Buzoğlu, Sanık Ümit Oğuztan müdafi Av. Alper Yarımbıyık, Sanık Doğu Perinçek müdafi Av. Hasan Basri Özbey, Sanık Nusret Senem müdafi Av. Mehmet Cengiz, Sanık Hikmet Çiçek müdafi Av. Esin Özbey, Sanık Hayati Özcan müdafi Av. Ufuk Mansuroğlu, Sanık Ferit İlsever müdafi Av. Ayşegül Şahin’in geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı, Açık yargılamaya devam olundu, Sanık Ferit İlsever huzuru alındı SANIK FERİT İLSEVER SORGU VE SAVUNMASINA KALDIĞI YERDEN DEVAMLA; Herkese günaydın sayın başkan değerli heyet dün savunmamın altıncı bölümünde yani darbeyi değil Atatürk devrimini savunduğumuz için yargılanıyoruz bölümünü her şey Cumhuriyet meşruluğu zemininde başlığı altında kalmıştım buradan devam ediyorum. Gladyo her zaman yaptığı gibi kendi ellerindeki çamuru milletin öncülerine bulaştırarak, onları karalamaya ve operasyon zemini yaratmaya çalışmaktadır. Bu tertip bize sökmez. İşçi Partisi programıyla, siyasetiyle ve eylemiyle bu saldırıya

Upload: others

Post on 06-Jan-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2008/209CELSE NO :106CELSE TARİHİ :25.08.2009

BAŞKAN :KÖKSALŞENGÜN 20909ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924KATİP :HAKKI KELEŞ 123036

25.08.2009 tarihli oturum açıldı,Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin, Ergün Poyraz, Ümit Sayın, Selim Akkurt,

Kahraman Şahin, Erkut Ersoy, Hüseyin Görüm, Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay, Erol Ölmez’in dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı, Birleşen dosya tutuklu sanıklarının hazır olduğu, Tutuksuz sanıklardan Ferit İlsever, Güler

Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafileri Sanık Ergün Poyraz müdafi Av. Mustafa Hüseyin Buzoğlu, Sanık Ümit Oğuztan müdafi Av. Alper Yarımbıyık, Sanık Doğu Perinçek müdafi Av. Hasan Basri Özbey, Sanık Nusret Senem müdafi Av. Mehmet Cengiz, Sanık Hikmet Çiçek müdafi Av. Esin Özbey, Sanık Hayati Özcan müdafi Av. Ufuk Mansuroğlu, Sanık Ferit İlsever müdafi Av. Ayşegül Şahin’in geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı,

Açık yargılamaya devam olundu, Sanık Ferit İlsever huzuru alındı

SANIK FERİT İLSEVER SORGU VE SAVUNMASINA KALDIĞI YERDEN DEVAMLA; Herkese günaydın sayın başkan değerli heyet dün savunmamın altıncı bölümünde yani

darbeyi değil Atatürk devrimini savunduğumuz için yargılanıyoruz bölümünü her şey Cumhuriyet meşruluğu zemininde başlığı altında kalmıştım buradan devam ediyorum. Gladyo her zaman yaptığı gibi kendi ellerindeki çamuru milletin öncülerine bulaştırarak, onları karalamaya ve operasyon zemini yaratmaya çalışmaktadır. Bu tertip bize sökmez. İşçi Partisi programıyla, siyasetiyle ve eylemiyle bu saldırıya en net cevabı vermektedir. Bunu program ve siyasetlerimiz düzleminde açıkladım. Pratikte ise, bu suçlamaya tüm milletin yakından tanık olduğu, son yılların en çarpıcı örneğiyle yanıt vermek istiyorum. Bir kez daha vurguluyorum: İşçi Partisinin Milli Hükümet formülü, millet iradesinin ve gücünün seferber edilmesidir. Türkiye Nisan 2007’de bu şansı yakalamıştı. Ankara, İstanbul ve İzmir’deki Cumhuriyet Mitinglerinde milyonlarca yurttaş hükümeti istifaya çağırmıştı. Cumhuriyet coşkusunun, tüm yurdu ayağa kaldırdığı o günlerde İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bir mektup yazdı. Daha sonra bu mektuptaki bilgileri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a da iletti. Perinçek mektubunda Sezer’i, Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı Tayyip Erdoğan’ı istifaya davet etmeye çağırıyordu. Bu eylem, Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği bir görevdi. Doğu Perinçek, Cumhurbaşkanına ve MGK üyelerine gönderdiği mektubunu şu çağrı ile bitiriyordu: Başkanlığını yaptığınız Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa’nın 118. maddesine göre devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkemizin bütünlüğü ve bölünmezliği hususunda zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar almakla yükümlüdür. Türkiye’nin güvenliği, büyük bir devletin projeleri ve silahlı boyutlara kadar uzanan tehditleriyle yüz yüze gelmiştir. Bu tehdide, ancak ağırlığına uygun,

Page 2: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:2

kararlı ve etkili önlemlerle cevap verilebilir. Bu durumda tehdidin ABD’den geldiğini belirlemek, Türkiye’nin güvenliğini sağlamanın birinci koşuludur. Türkiye’yi tehdit eden ABD’nin projesinde görev alan Tayyip Erdoğan, başbakanlık ve milletvekilliğinden istifaya davet edilmelidir. Ayrıca Diyarbakır’ı başka bir devlete merkez yapma girişimi nedeniyle TCK’da tanımlanmış en ağır suçun faili olan Tayyip Erdoğan’ın yargılanması için, TBMM başta olmak üzere görevli ve yetkili mercilere bildirimde bulunulmalıdır. Saygılarımla arz ederim. 9 Nisan 2007 Doğu Perinçek İşçi Partisi Genel Başkanı görüldüğü gibi her şey Cumhuriyetin meşruluğu ve yasallığı zemininde, Cumhuriyetin meşruluğu, milletin seferberliği ve Millet-Ordu birliği, Namık Kemal’lerden, Mustafa Kemal’lerden günümüze 150 yıllık devrim sürecinin iktidar formülü budur. Anayasanın Cumhuriyet' i güvence altına alan değiştirilemez ilk dört maddesinin mantığı ve millete yüklediği sorumluluk da budur. Bu yüzden Ankara’daki tırnak içinde savcımız, bir yandan Cumhuriyet mitinglerini yasadışı ilan ederken, diğer yandan partisine hazırlattığı Sivil Anayasa ile Anayasa'nın bu maddelerini ortadan kaldırmaya girişmiştir. Sayın Perinçek'in önerisi o gün yerine getirilseydi, Tayyip Erdoğan’lar gidecekti. Bu yapılmadığı için, şimdi onlar milyonların eylemine operasyonla yanıt veriyorlar. Ergenekon İddianamesinde Cumhuriyet mitinglerinin suçlanması bu yüzdendir. İşçi Partisi bütün geçmişi boyunca aynı iktidar formülüyle mücadele etmiştir. 12 Eylül’den sonra 1988’de yaptığımız programda da Kemalist Devrim’i tamamlama görevini önümüze koymuştuk: İşçi Partisinin yakın hedefi ülkemizin Meşrutiyetlerle başlayıp Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimiyle büyük bir atılım yapan, yüzyıllık demokratik devrimini işçi sınıfı önderliğinde kesin başarıya ulaştırarak demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir. Demokratik halk iktidarı, emperyalizme her türlü bağımlılığa son verir, Ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumları köyden, şehirden ve toplumun her alanından temizler, böylece bağımsız ve demokratik bir toplum kurar, emekçileri refaha kavuşturur. İşçi Partisi, sultanlığın ve halifeliğin kaldırılması; tekke ve zaviyelerin kapatılması; ağalığın, efendiliğin, paşalığın yasal planda kaldırılması; Latin harflerinin kabulü; laiklik ve dilde demokratlaşma gibi, Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devriminin bağımsızlık, demokrasi ve aydınlanma yönündeki bütün kazanımlarını korur; bu kazanımları emekçi halk yararına geliştirir. İşçi Partisi 1988 Programı, Bu program da, iktidar yolu olarak milletin ve milletin büyük çoğunluğu olan emekçilerin seferber edilmesini benimsemişti. Pratiğimize de bu ilke damgasını vurdu. Bunun en canlı örneğini Susurluk ve 28 Şubat sürecinde yaşadık. İşçi Partisi 1996 Kasımı’nda Susurluk’u açığa çıkartan ve Mafya-Gladyo sisteminin üzerine kararlılıkla gidilmesini savunan tek partidir. O gün Susurluk’u örten ve üzerine gidilmesini önleyen güç, bugün Ergenekon operasyonu ile İşçi Partisi’ni cezalandırıyor. İşçi Partisi ise, Susurluk’ta yaptığı gibi bugün de Gladyo’yu ve arkasındaki Amerikan Emperyalizmini teşhir ediyor. Yine bu dönemde Partimiz, 22-24 Kasım 1996’da düzenlediği 4. Kongresinde, Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın kampanyası başlatma kararı aldı. Bu kampanyanın zirvesinde, 28 Şubat 1997’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu Cumhuriyet Devrimi Kanunlarının uygulanmasını savunan bildirisiyle, 28 Şubat sürecini başlattı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Susurlukta Mafya-Gladyo sisteminden, 28 Şubat’ta ise Haçlı İrticadan hesap sorulmasının önderi İşçi Partisi’dir. İşçi Partisi Başkanlık Kurulunun bugün Merkez Yürütme Kurulu bana verdiği görev üzerine hazırladığım Cumhuriyet Devrimi Kanunları kitabının önsözünde bu süreç şöyle anlatılmaktadır: İşçi Partisi otuz yıldır Milli Kurtuluş Savaşını ve Cumhuriyet Devrimlerini savunur. Emperyalizmin ve ortaçağ güçlerinin saldırılarının doruğa çıktığı son yıllarda ise, Cumhuriyet’in kazanımlarının korunmasının yaşamsal bir görev olduğunu saptadı. İşçi Partisi Başkanlık Kurulu, bu anlayışla bana, 1996 yılı başlarında Cumhuriyet Devrimlerini araştırma ve kitap haline getirme görevini verdi. Bu çalışma, kitap haline getirilmeden önce, Kasım 1996’da Milliyet gazetesinde bir haftalık yazı dizisi olarak yayımlandı. Daha sonra Kaynak Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 22-24 Kasım 1996 günleri Ankara’da toplanan İşçi Partisi 4. Kongresi, Devrim Kanunları Uygulansın kampanyasını başlatma kararı aldı. Ve Parti, 16 Ocak 1997 günü İstanbul’da Muammer Karaca

2

Page 3: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:3

Tiyatrosu’nda düzenlediği açılış toplantısıyla kampanyayı başlattı. İşçi Partisi örgütleri, bu kampanya çerçevesinde, kasaba ve köylere kadar bütün yurdu devrim kanunları uygulansın afişleriyle donattılar, halka açık onlarca toplantı düzenlediler. 28 Şubat 1997 tarihli gazetelerde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Başbakan Erbakan’a yazdığı mektup yer aldı. Cumhurbaşkanı da bu mektubunda Devrim Kanunlarının uygulanmasını istiyordu. Aynı gün toplanan Milli Güvenlik Kurulu da Devrim Kanunlarının ödünsüz uygulanmasını kararlaştırdı ve 18 maddelik bir talepler listesini hükümete verdi. Böylece Devrim Kanunları, Türkiye’nin en geniş kesimlerinin, giderek bütün Türkiye’nin talebi haline gelmektedir. Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrimi Kanunları, 3. basıma Önsöz sayfa 7. Bu süreçte İşçi Partisi’nin Refah-Yol iktidarına karşı mücadele formülü yine, Cumhuriyet Devriminin meşruluğu, milletin seferber edilmesi ve Millet – Ordu beraberliği olmuştur. 9 Şubat 1997 tarihli Aydınlık dergisinde İlk Afiş Perinçek’ten başlıklı haberde, İşçi Partisi Genel Başkanının millete şu çağrısı yer alıyordu: Başta işçi sınıfımız olmak üzere, köylülük, kamu çalışanları, aydınlar, esnaf ve zanaatkâr, öğrenciler, bütün Cumhuriyet güçleri genel bir iş bırakma eylemiyle bu iktidara son verecek güce ve birikime sahiptir. İşçi Partisi, bütün sendikalara ve halk örgütlerine bu genel eylemi örgütlemek ve başarmak için çağrıda bulunuyor. Aydınlık, 9 Şubat 1997, Aynı haberde Doğu Perinçek’le yapılmış kısa bir söyleşi de yer alıyordu. İddianamedeki darbe suçlamalarına daha 1997’de verilmiş yanıtımız şöyleydi: Perinçek daha sonra basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Soru: Askeri müdahale olasılığından söz ediliyor, ne dersiniz? Perinçek: Bu Mafya-Tarikat ortaklığının Cumhuriyet değerlerini her gün çiğnemesine, toplumun her kesiminde ve elbette Silahlı Kuvvetler içinde de büyük tepki var. İşçi Partisinin Susurluk olayının üzerine gitmekteki ve Cumhuriyet Devrimini savunmadaki kararlılığı herkesçe paylaşılmalıdır. Askeri müdahalelerin önünü kesecek mücadele budur. Aydınlık, 9 Şubat 1997, Yine Sayın Perinçek, İşçi Partisinin ve milletin Susurluk olayıyla ortaya çıkan karanlık tabloya karşı mücadelesiyle TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu'na ilk konuşmacı olarak davet edildi ve 24 Aralık 1996 tarihindeki konuşmasında şu uyarıyı yaptı: Bugün Genelkurmaya yurtsever ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı geleneğine bağlı generallerin hakim olduğunu düşünebiliriz. Ama şöyle bir tehlike vardır: Bu sorunlar çözülmez Perinçek Susurluk'ta ortaya çıkan karanlık ilişkileri kastediyor. ve askeriye bir müdahaleye itilirse, o müdahalenin süreci içinde bir takım ekonomik zorluklarla falan tekrar Amerika'ya kaymaları sağlanabilir. Bir askeri müdahale o bakımdan güvensizdir. Bunu, bugünkü Genelkurmay yapsa bile, o tür süreçler içine girme tehlikesi vardır. Bu bakımdan. Bizim bu kadar cansiperane, her şeyi göze alarak, çabalarımızdan biri de tamamen bu kaygılar nedeniyledir, yani Türkiye bir askeri müdahale tehlikesiyle karşı karşıya gelmesin. Bence bugün böyle bir tehlike var. Bakın. Cumhurbaşkanı da bunu böyle saptamaktadır. Bu tehlikeyi önleyecek kuvvet de Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve sizin burada çok büyük sorumluluğunuz vardır ve burada partileri falan bırakalım; hangimiz hangi partiye mensup olursak olalım, rejimi, TBMM'nin varlığını koruyalım, bir. Türkiye'nin bağımsızlığını, güvenliğini koruyalım, iki. Susurluk Komisyonu Tutanakları 1; Kaynak Yayınları, 1997, Gerçekten 28 Şubat sürecinin en kritik olayı olan Refah-Yol iktidarının yıkılmasında en önemli rolü yine İşçi Partisinin göreve çağırdığı halk hareketi oynamıştır. 5 Ocak 1997 günü Tük-İş’in Türkiye’ye sahip çık çağrısıyla Ankara’da toplanan 300 binin üzerindeki işçi, gelmekte olan halk hareketinin haberini verdi ve hükümeti protesto etti. Aydınlık dergisi 2 Mart 1997 günlü sayısında, Bugün her şey gelmiş Erbakan – Çiller iktidarını indirmeye dayanmış. Cumhuriyet’i yıkıyor, vatanı satıyor, kurduğu suç örgütüyle ülkeyi karanlığa sürüklüyor dedikten sonra, Şalter inecek, hükümet gidecek başlığını atıyordu. Dergi üretimden gelen gücü kullanmanın tam zamanı: Genel eylem çağrısı da yapıyordu. Aydınlık, 2 Mart 1997. Aydınlık bu sayısında işçi hareketinin programını da açıklamıştı. Bir Çiller – Erbakan hükümeti gitsin! İki özelleştirme durdurulsun! Üç işçi sınıfının toplu sözleşme talepleri kabul edilsin! Dört Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulansın! Hükümete karşı yükselen işçi hareketi, diğer halk kesimlerini de ateşledi. 21 Mayıs 1997 günü Türk – İş Genel Merkezinde bir

3

Page 4: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:4

araya gelen Türk – İş, TESK, DİSK, TOBB ve TİSK ortak bir bildiri hazırlayarak mevcut hükümet yerine, Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı, laik ve demokratik cumhuriyeti savunan, halkın özlemlerine cevap verecek bir hükümetin kurulmasını istedi. Beş kuruluş, bu hedefin gerçekleşmesi için eylemlere başlayacaklarını da vurguladı. Beş kuruluş daha sonra bütün işyerlerinde bir saat iş durdurma kararı aldı ve uyguladı. Bu arada 21 Mayıs 1997 günü Yargıtay C. Başsavcılığının girişimiyle Anayasa Mahkemesi’nce Refah Partisi hakkında kapatma davası açıldı. Bütün bu gelişmelerden sonra Refah-yol hükümetinin yani Refah partisi DYP Başbakanı Necmettin Erbakan 18 Haziran günü Cumhurbaşkanı Demirel’e istifasını sundu ve Refah - Yol’un devam edeceğini, Başbakan olarak Tansu Çiller’in atanmasını istedi. Demirel ise görevi, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Mesut Yılmaz’ın başkanlığında kurulan ANAP-DSP-DYP hükümeti, bazı DYP milletvekillerinin partilerinden istifası sonucu Meclis’ten güvenoyu aldı. 17 Mart 1998’de ise, Anayasa Mahkemesi Refah partisinin kapatılmasına karar verdi. Bugünkü operasyonun provası, İşçi Partisi’nin Susurluk ve 28 Şubat öncülüğüyle, Amerikancı Cuntaya karşı mücadelesi 23 Eylül 1998 tarihinde, kendisine bir Gladyo Operasyonuyla fatura edildi. Bugünkü operasyonda da başrolü oynayan Mehmet Eymür, Haham Tuncay ekibinin hazırlattığı patates mühürlü sahte belgeyle, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tutuklandı. Partinin 540 örgütünde arama yapıldı. Doğu Perinçek, tertibi açığa çıkarttıktan sonra serbest bırakıldı. Tertipçiler mahkûm oldu. Ancak 28 Şubat ve onun öncü gücü bastırılmıştı. Türkiye yeniden ABD’nin dayatmalarıyla, AB kapısında parçalanacağı 2000’li yıllara yol alıyordu. İlginçtir; 1998’in ve 2008’in İşçi Partisi düşmanı tertipçileri aynı olduğu gibi, adeta savcıları da aynıdır. Bu davanın savcıları İşçi Partisini suçlamak için Tuncay Güney’lerin mahkeme kararıyla sahteliği kanıtlanmış ve mahkûm olmuş 1998’deki patates mühürlü belgesini kanıt diye İddianamelerine almışlardır. Bu verdiğim örnekler bile, 98’deki Gladyo tertibini on yıl sonra, daha geniş çapta yaşadığımızı kanıtlamaktadır. Aydınlık dergisi 98' tertibini 4 Ekim 1998 tarihli sayısında ayrıntılarıyla açıkladı. Bu haberi, 98 tertibinin bugünkü Ergenekon tertibiyle paralelliğini göstermesi açısından özetliyorum: İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e tertip bir CIA operasyonu. Amerikan resmi metinlerinde buna iç savunma operasyonu deniyor. Emir Pentagon’dan. Washington yönetiminin iç protokolüne göre, Türkiye’deki örtülü operasyonların sorumluluğu Pentagon’a ait. Operasyonun Amerikalı uygulayıcıları: Türkiye’deki Amerikan Askeri Komutanlığı ve CIA İstasyon Şefliği. Amerikan Askeri Komutanlığı, Savunma İşbirliği Dairesi adı altında faaliyet yürütüyor. Pentagon’un yönergesine göre, Yabancı İç Savunma Operasyonu, o ülkede resmi kurumlar içindeki CIA uzantılarınca uygulanıyor. Özel Kuvvetler Komutanlığındaki CIA’cı ekip var. Tertibi uygulayanlar ise, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki CIA takımı. Perinçek’e tertibin başrol oyuncusu bildik bir isim; Mehmet Eymür. Susurluk sonrası Perinçek’e ABD tepkisi yoğunlaştı. CIA’nın eski Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze, Rand Corporation’ın yayınladığı bir kitapta, öfkesini Perinçek’e terörist diyerek gösteriyordu. CIA’nın yeraltındaki halkası harekete geçirildi. Doğu Perinçek’e suikast zemini oluşturmak için, şeriatçı ve çeteci medyada yoğun bir karalama kampanyası başlatıldı. Aydınlık, 4 Ekim 1998. Dergi 98' tertibini gün gün şöyle açıklıyordu: Temmuz 1998: CIA’cı ekip Perinçek için suikast kararı aldı. Ağustos 1998 başı: Suikast için Eymür devreye girdi. 8 Ağustos 1998: İşçi partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın MİT ve Emniyet içindeki CIA’cıların İP’ne saldırı hazırlığını, tertiple tırnak içinde sol grupların hazırlayacağını açıkladı. Eylül 1998 başı: Perinçek’e suikast için düğmeye basıldı. 1 Eylül 98; Özer Çiller güdümünde Nuh Mete Yüksel, PKK itirafçısı Sami Demirkıran’a sahte belge düzenlettirdi. 4 Eylül 1998: KESK Kongresinde Perinçek’e saldırı düzenlendi. 23 Eylül 1998: işçi partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Genel Sekreteri Mehmet Bedri Gültekin ve 7 Partili gözaltına alındı. işçi partisinin 540 örgütü aynı anda basılıp arandı. 30 Eylül 98: Ankara 1 No’lu DGM Perinçek ve Gültekin için tutuklama kararı verdi. İddianame’deki darbecilik suçlamasına ikinci yanıtım, 1980’lerin sonundan vereceğim örnektir. Özetle; 12 Eylül’ün anlı şanlı Turgut Özal’ını götüren, İşçi

4

Page 5: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:5

Partisi’nin etkin önderliğindeki işçi-memur hareketidir. Yıl 1988 Türkiye 12 Eylül’den çıkış sancılarını yaşıyor. O zamanki İşçi Partisi olan Sosyalist Parti, yaklaşan büyük işçi dalgasını görüyor. Türkiye’nin 12 Eylül’den çıkışının ve o günün 12 Eylül iktidarı olan Turgut Özal hükümetinin yıkılışının, bu güçle olacağını saptıyor. O zaman Sayın Doğu Perinçek, 12 Eylül dolayısıyla siyasi yasaklı olduğu için, Sosyalist Parti’nin Genel Başkanı olarak ben, işçi sınıfının mücadele günü olan 1 Mayıs 1988’de bir açıklama yapıyorum: Gelişen işçi hareketi, Türkiye’nin kapitalizmin yarattığı krizden çıkmasının ve çağdaş demokratik bir ülke olmasının tam güvencesidir. Krize halkçı çözümün anahtarı işçi sınıfının elindedir. İşçi sınıfı politikaya ağırlığını koymalı ve Türkiye’nin geleceğini ellerine almalıdır. Sosyalistler de bugün her zamankinden çok işçi sınıfına yönelmek ve onunla birleşmek görevi ile karşı karşıyadır. Türkiye’nin emekçi seçeneğini oluşturmak amacıyla Sosyalist Parti, sınıfla beraber mücadele bayrağını yükseltmektedir. İkibine Doğru, 1 Mayıs 1988, Aynı derginin başyazısında Sayın Doğu Perinçek de şöyle yazmaktadır: Geniş işçi kitleleri, gazetelerin yaratmak istediği havanın tersine, DYP ve SHP’nin ANAP’a programda alternatif olamayacağı kanısında birleşmişlerdir. Özal’ın gidişine dur diyecek kuvvetin ilk belirtilerini, ne SHP ne DYP faaliyetlerinde, ne de basının Anti-Özal uyanışında görüyoruz. Bölüşümdeki ve sınıfsal yapılanmadaki aşırı dengesizlikler, bir işçi duvarına çarpmaya doğru koşuyorlar. İkibine Doğru, 1 Mayıs 1988, 1 Mayıs 1988 tarihli bu derginin kapak sloganı, 1 Mayıs 1988’in Haberi: İşçi hareketi geliyordur. 1989’un Mart ayında büyük işçi hareketi geldi. Bahar Eylemlerinde yüz binlerce işçi mücadeleye atıldı. Bu mücadelede 12 Eylül’ün bütün haksızlıklarına, hukuksuzluklarına karşı çıkıldığı gibi, Hükümet İstifa talebi de yükseltildi. Bahar eylemlerinin hemen arkasından yapılan yerel seçimlerde iktidardaki Özal’ın partisi ANAP yüzde 21.80’le yenilgiye uğradı. Oysa bu partinin 1984 yerel seçimlerdeki oyu yüzde 41.52, 1987 genel seçimlerindeki oyu ise yüzde 36.31 idi. O zamanki dergimiz İkibine Doğru, seçimlerden sonraki tabloyu şöyle değerlendiriyordu: Mart ayında… Hükümet İstifa’ işçilerin ortak talebiydi. 12 Eylül rejiminin, açlığın kıyısına getirdiği işçi kitleleri, artık Özal hükümetinden hiçbir şey beklemiyordu… Nitekim yerel seçimlere üç gün kala, işçiden esen rüzgârla, Türk-İş, ‘İşçiler hükümetle hesaplaşma arifesinde’ diyordu. İşçiler sandığa gitmeden önceki mesajlarını seçimde görüşürüz sözcükleriyle vermişlerdi. İşçi hareketi ülkenin geleceğini etkileyen bir siyasal tavırla darbeyi indirdi… Herkes ANAP’ın yüzde 30’lar çevresinde bir oy alacağı kestiriminde bulunuyordu. Ama işte Türkiye’de bir iktidar partisi, yerel seçimlerde ilk kez yüzde 22’ye kadar düştü Yerel seçim öncesinde yükselen işçi eylemleri, yalnız emekçi oylarını değil, genel olarak bütün seçmen kesimlerinin tercihlerini etkiledi. Manzara çok açıktı. Türkiye Turgut Özal ile gidemezdi. İkibine Doğru, 2 Nisan 1989, Doğal olanı, bu oy oranından sonra, Özal hükümetinin istifa etmesiydi. Ama dergi, Özal’ın Meclis’teki gücüne de güvenerek istifa etmeyeceğini düşünüyor ve şöyle yazıyordu. Seçim yasası oyunlarıyla kurulan parlamentonun eline bırakamayız Türkiye’nin kaderini. Oradaki aritmetik, şu an Özal’ın çıkarınadır. Ama işçinin aritmetiği başka. Bu parlamento Özal’ı süpüremiyor. Ama işçiler Özal’ı iktidardan indirmesini bilirler. Çözüm bugün işçi hareketindedir. Eğer kendisine her yerden, her kesimden yapılan istifa çağrılarına olumlu bir yanıt vermemekte direnirse, çözüm genel grevdir. İkibine Doğru, 2 Nisan 1989, s.10. Turgut Özal kaçar gibi Çankaya’ya çıktı. Hükümet önce istifa etmemekte direndi. Ama önce 1 Mayıs 1990’da yüz binlerin iş bırakma eylemi, ardından Aralık 1990’da 45 gün süren büyük madenci grevi ve yürüyüşüyle 3 Ocak 1991’de Türkiye çapında 1 günlük genel grev hükümet için sonun başlangıcı oldu. 1991 genel seçimlerinden de oy kaybederek çıkan ANAP, hükümeti bırakmak zorunda kaldı. Seçim ve Parlamento, işte böyle halk hareketinin ve millet iradesinin sahneye çıkmasıyla olumlu rol oynuyordu. Demokrasi"yi dillerinden düşürmeyenlere millet gerçek demokrasi dersi veriyordu. Ancak, bunun kadar önemlisi, o günkü halk hareketinin, Türk Ordusu’nun ABD çıkarları doğrultusunda Kuzey Irak’a girişine izin vermeyecek bir gücü ve iradeyi sergilemesiydi. ABD’nin 1. Körfez Savaşı’nı hatırlayınız. Baba Bush, Özal’ı yanına almış, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a girmesi için

5

Page 6: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:6

bastırıyordu. Başta Zonguldak madencileri olmak üzere, halk, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Savaşa Hayır eylemleri düzenliyordu. Krizin doruk noktasında Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay, Özal’ın Kuzey Irak’a girin emrini dinlemeyerek istifa etti. Böylece Kuzey Irak macerası da Özal’ın tükenişini bir kez daha sergileyerek sona erdi. Atatürk’ün Yurtta Barış Cihanda Barış ilkesi, milletin seferberliği ve Millet-Ordu beraberliğiyle bir kez daha hayat buluyordu. İşte E. Org. Necip Torumtay’ın bu İddianame’de suçlanmasının temel nedeni de budur. Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP), Türkiye’nin 12 Eylül’e giden o en karanlık günlerinde, 26 Ocak 1980’de kabul ettiği, Genel Başkan Doğu Perinçek’in 1. Kongre’ye sunduğu Raporu’nda o günün koşullarında hayati önemdeki şu kararları alıyordu. Bugün Türkiye’deki devrimci güçlerin görevi. maceralara atılmak ve kargaşalık siyasetinin aleti olmak değil, milletin geniş çoğunluğuyla birleşerek yurt savunması, iç barış ve özgürlük için mücadele etmektir. Bugünkü dünya ve Türkiye şartlarında, Türkiye’de gelişecek bir kargaşalığın arkasından gelecek şey, bir devrim olamaz. Başlıca siyasetlerimiz.1. Güçlü bir milli savunma,2. Bağımsızlık, 3. Birlik,4. Özgürlük ve halkın seferberliği,5. İç barış, 6. Kıbrıs ve Ege’de barış,7. Dünya barış cephesi,8. Toprak ağalığına ve Ortaçağ karanlığına son,9. Milli ekonominin güçlendirilmesi,10. Halka refah, hayat pahalılığına son! TİKP’nin Siyasi Çizgisi, s.87-Yine TİKP, 22-23 Mart 1980 günleri toplanan Merkez Komitesi 2. toplantısında, yaklaşan 12 Eylül darbesine karşı uyarı görevini yapıyor ve şu tarihi kararları alıyordu: Ağırlaşan ekonomik buhran, gerek Sovyetler Birliği’nin 5. kolu, gerekse diktatörlük heveslileri için, belli bir faaliyet zemini yaratmıştır. Halka çıkış yolu olarak, intiharı gösteren maceracı gruplar. kargaşalık siyasetinin aleti durumuna düşmüşlerdir. Bunların devletle hesaplaşmayı ısrarla gündeme getiren eylem çizgileri, hakim sınıfların en gerici ve en zorba kesimlerini güçlendirmekte, parlamentoyu ortadan kaldırmak veya etkisiz hale getirmek isteyenlere yardım etmektedir. TİKP, parlamento ve özgürlükleri savunmak, Sovyetler Birliği’nin yıkıcılığına karşı koymak, MHP’nin başını çektiği ırkçı baskılara ve mezhep düşmanlığına karşı mücadele etmek temelinde en geniş birlikten yanadır. Partimiz, bugün seçeneksiz olduğunu düşünerek sorumsuz bir siyaset izleyen hükümet karşısında halkın refahını savunan, özgürlükçü ve demokratik bir hükümet seçeneğini oluşturmak için mücadele edecektir. TİKP, Merkez Komite 2. Toplantısı, Türkiye Gerçeği, 12 Eylül 1980 darbesi öncesindeki durumu hatırlayın: Terör, sağda ve solda her gün onlarca can alıyor. Ağırlaşan krizle ekonomi çöküyor. Kahramanmaraş’ta, Çorum’da vb. mezhep çatışmaları kışkırtılıyor. Güneydoğu’da PKK terörü can yakıyor ve bunun gibi Yukarıdaki önlem ve kararlar Sovyetler Birliği’nin rolünü abartma gibi hatalı yorumlar bir yana, 12 Eylül öncesinde alınacak en doğru kararlardı. Bu kararlarda da görüldüğü gibi, Partimizin otuz yıl önceki politikaları da milletin seferber edilmesi, güçlü bir milli savunma, bağımsızlık-birlik-iç barış, maceracılığa hayır, parlamento ve özgürlüklerin savunulması ve özgürlükçü hükümettir! Partimizin darbelere karşı tavrını sergileyen son örnek için kırk yıl öncesine gidiyorum. Aydınlık’ın tüm yazı kurulu üyelerinin imzaladığı, 1 Ekim 1969 tarihli Proleter Devrimci Safları Çelikleştirelim bildirisi, 12 Mart 1971 Darbesi’nden bir süre önce, devrimci saflarda boy gösteren maceracılık ve terörizmi eleştirmek yanında, reformcu burjuvazinin yapacağı bir darbenin kuyruğuna takılmayı esas alan siyasetine uygun olarak, birçok devrimci gencin sırtını sıvazlayarak, maceracı bir çizgiye itmesini de mahkûm ediyordu. Aydınlık, sayı:12, İşte daha o günden itibaren devrimcilik adına darbe heveslerine ve girişimlerine, bu amaçla yapılan örgütlenmelere tavır aldık. Reformcu burjuvazinin yapacağı bir darbenin kuyruğuna takılmayarak solda kötü kişi olmayı, zaman zaman yalnız kalmayı göze aldık. Bu konuda ne kadar haklı olduğumuzu gösteren en somut tablo, Ordu içinde ilericilik adına yapılan örgütlenmelerin 12 Mart'ta 1500, 12 Eylül'de 2000 kadar subayın tasfiyesi için zemin yaratmış olmasıdır. 12 Mart 1971’de darbe olduğu günlerde hevesle sokağa dökülen ve buradan bir Devrim çıkacağını umut eden gençlik kitlesini Partimizin yayın organı, İşçi Köylü gazetesi şöyle uyarıyordu: Gazetemiz son seçimlerden sonra, AP iktidarı diken üzerine oturmuştur diye yazmıştı… Nihayet AP iktidarı yıkıldı. Halkın mücadelesi AP’nin ipliğini kısa zamanda pazara

6

Page 7: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:7

çıkardı. Sırtını Amerika’ya dayayan hakim sınıflar, artık iktidarlarını AP’de sürdüremeyeceklerini görüyorlardı. Şimdi Ordu içindeki yurtsever subayların baskısıyla verilen son muhtırayı, kendilerine yontma gayreti içindeler. Cumhurbaşkanı, parlamentodaki bütün partileri bir masa başında toplayıp, meseleyi çözmek gayreti içindedir. El çabukluğuyla hâkim sınıfların bocalayan diktatörlüğünü yeni bir iktidarla sağlamlaştırmaya çabalıyor. İşçi Köylü gazetesi, 19 Mart 1971, Yine İşçi-Köylü gazetesinin bir sonraki sayısının manşeti ise şöyleydi: Akbank merkezli para babalarının iktidarı düştü, Vehbi Koç-Kazım Taşkent banka ve şirketleri iktidar koltuğunu kaptı: Amerikancı Erim Hükümeti Diken Üstüne Oturmuştur.(İşçi Köylü gazetesi, 9 Nisan 1971,değerli başkan sayın heyet, bizim darbelere karşı tavrımızı yaklaşık kırk yıldır mücadele şeyimiz içinde mücadele tarihimiz içinde burada özetlemeye çalıştım. Tekrar vurguluyorum işçi partisi bütün geçmişi ile bu günkü program ve politikaları ile ve uygulamaları ile Amerikan emperyalizminden kaynaklanan bu tür her türlü darbe girişimine kesinlikle karşıdır. Ve bir kez daha özetliyorum bizim parolamız, milli hükümet için bütün milletin seferber edilmesi ile özellikle milletimizin büyük çoğunluğunu oluşturan işçi köylü ve emekçi sınıfların emekçi halkımızın seferber edilmesi ile milletimizin birleştirilmesi, bütün gücünün birleştirilmesi ile iktidarın milli hükümetin oluşturulması cumhuriyetin meşruluğu ve yasallığı zemininde, 7 teröre karşı kırk yıldır mücadele ediyoruz. Yukarıda İddianame'nin, Ferit İlsever'in, terör örgütleri arasında kuryelik yaptığı, suni olarak yaratılacak darbe ve kaos ortamı sonucu halkı T.C. hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek suçlarına iştirak ettiği iddialarını yanıtladım. dünkü konuşmamda bunu yapmıştım. Bu yanıtımı güçlendirecek bir olgu da yıllardır üyesi bulunduğum partimin ve örgütlerinin program, felsefe ve pratikleridir. Savcılar Ergenekon Soruşturmasının merkezinde İP olduğunu söylediklerine göre Savcı Zekeriya Öz’ün ATV’ye açıklaması; Ana haber, 23 Temmuz 2008, İddianame’deki Gerektiğinde kaos ve düzensizlik yaratmak, bu amaçla suikastlar düzenlemek (İddianame; s.55) suçlaması pratiğimizi de kapsamaktadır, partimizi de kapsamaktadır Yine İddianame’nin Sonuç bölümünde bu suçlama, Kaos ve çatışma ortamı yaratmak sözcükleriyle yinelenmektedir (s. 2454). Nerede bu suikastlar? Bir tane örnek gösterin! Gösteremezsiniz. Savcılar bu suçlamayı kırk yıldır teröre karşı en kararlı mücadeleyi yürütmüş, bu uğurda şehitler vermiş, bugüne kadar hiç böyle bir suçlamanın hedefi olmamış İşçi Partisi’ne yapıyorlar. O zaman bu İddianame diğer bozuklukları bir yana, bu bir cümlelik suçlamasıyla bile koskoca bir iftiranamedir. İddianame'nin bu tür "örtülü" suçlamalarına, Siz ne diyorsunuz, açıklayın bu iddiayı diye sorduğumuzda, Sayın Perinçek'in sorularına yanıtlarından anlaşıldığı gibi, bir suçlama yapılmamıştır diyeceklerini biliyoruz. O zaman terör, suikast, darbe, kaos masallarıyla dolu İddianame'nin bir çok yerine, özellikle merkezine neden İşçi Partisi'ni koyuyorsunuz? Kontrgerilla'nın psikolojik saldırı ilkesi gereğince değil mi? Bu yüzden bu belgeye iftiraname diyorum. Suikast düzenlemeyi bırakalım bir tarafa, İşçi Partisi bugün Türkiye’de terörün hakkından gelecek tek Partidir. Daha önce açıkladım; İşçi Partisi’nin Terörü Bitirecek Programının temel sloganı Güçlü Devlet, Örgütlü Halk”tır! Evet, buna benzer sözleri söyleyen başka partiler de olabilir. Ancak bunun gereğini bir tek İşçi Partisi yerine getirebilir. Çünkü ABD karşısında dik durmadan ve Türkiye’nin bağımsızlığını savunmadan güçlü devleti inşa etmek hayaldir. Çünkü, Güneydoğu’da toprak ağalığını ve aşiret sistemini yıkmadan halkı örgütlemek de hayaldir. ABD karşısında Türkiye’nin bağımsızlığını savunan ve toprak ağalığının kaldırılması için mücadele eden biricik parti ise İşçi Partisi’dir. ABD’nin Eş başkanları ise, Washington'un Türkiye devletini güçsüz, halkı örgütsüz bırakma hedefinin görevlileridirler. ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kurduğu ve Türkiye’yi de bölen kukla devleti hedef almadan güçlü devlet savunulamaz. İşte bu bölücü yapıyı hedef alan ve Irak’ın bütünlüğünü savunan tek parti de İşçi Partisi’dir. Eş başkanlar ve ABD dümen suyundaki diğer partiler ise, bu kukla yapıyı ve başlarındaki aşiret reislerini tanıyacak politikalar izliyorlar. İşte suikastsa, buyurun size suikast. En büyük suikast, Türkiye’yi bölmeye kalkmaktır. Ve bu en büyük suç, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık, Çankaya gibi mevzilerinden işlenmektedir. Tayyip Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi gereği Diyarbakır’ı merkez yapacağız, Kanal D Teke

7

Page 8: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:8

Tek Programı, 15 Şubat 2004) derken, yani Türkiye’nin bölünmesini açıkça savunurken, hatta bu görevle ilgili Eş başkanlık sıfatını taşıdığını 32 kez yinelerken, 9 Haziran 2007’de Diyarbakır’da Türk bayraklarıyla miting yapan, birliği ve kardeşliği savunan tek parti İşçi Partisi’dir. İşçi Partisi’nin bu mitingine Diyarbakır’ın köylü önderleri de katıldı. Çünkü ağa ve aşiret zulmü altında inleyen Bismil köylüsünün toprak ve özgürlük talebini savunan tek parti İşçi Partisi’dir. Bu yüzden Bismil’in Aslanoğlu köylüleri, 29 Ekim 2006’da köylerinde Türk bayraklarıyla Cumhuriyet Bayramı’nı kutladılar ve köylerinin adını Cumhuriyet olarak değiştirdiler. Cumhuriyet köylüsü bu eyleminin bedelini şehitler vererek ödemiştir. AKP gibi partiler ise, toprak ağalarının ve aşiret reislerinin partileridir ve halkın özgürlüğünün, örgütlenmesinin karşısındadırlar. Böylece Ergenekon tertibinin sırrına geliyoruz. Türkiye’yi bölmeye girişmiş bulunan ABD emperyalizmi, halkı birleştirip örgütleyeceği ve güçlü devleti inşa edeceği için, İşçi Partisi’ni hedef almıştır. Bu yüzden bu sürecin Türk hukukunun eseri olmadığını başından beri söylüyoruz. Evet, bu süreç bir ABD operasyonunun ürünü olup, Fethullah’ın vurucu gücü tarafından sahneye konmuştur. Kaos, düzensizlik ve çatışma ortamı, bizim kitabımızda yazmaz. Bizim kitabımızda şöyle yazar: İşçi Partisi, halk içindeki çelişmelerin şiddet yöntemiyle ele alınmasına karşı kararlı mücadele yürütür, sorunların özgür ve zengin tartışmalarla çözülmesine çalışır. Halk içinde şiddete başvurulmasına kesinlikle izin vermez. İşçi Partisi Tüzüğü 2006, Aynı hüküm 1988 programımızda ve daha önceki belgelerimizde de yer almıştır. (İP Programı 1988, madde 8.Toplum içinde kaos ve düzensizlik halk düşmanlarının her dönemde mahkûm ettiğimiz politikalarıdır. Yalnızca bugün değil, daha otuz yıl önce, 26 Ocak 1980’de Genel Başkanımız Doğu Perinçek’ in TİKP 1. Kongresi’ne sunduğu Rapor’da şöyle deniyordu: Bugün Türkiye’deki devrimci güçlerin görevi. Maceralara atılmak ve emperyalist kargaşalık siyasetinin aleti olmak değil, milletin geniş çoğunluğuyla birleşerek yurt savunması, iç barış ve özgürlük için mücadele etmektir. Bugünkü dünya ve Türkiye şartlarında, Türkiye’de gelişecek bir kargaşalığın arkasından gelecek şey, devrim olmaz. İç savaş çığlıkları atan bazılarının görmediği budur. TİKP’nin Siyasi Çizgisi, s. 87. Benzer yaklaşım TİKP’nin 22-23 Mart 1980 günlerinde gerçekleştirdiği Merkez Komitesi 2. Toplantısı kararlarında da yer almıştı: Kargaşalık hareketine ve maceralara set çekilmelidir. TİKP, halkı felakete sürükleyen maceralara hayır demektedir. Partimiz yasallığını koruyacak, hiçbir zorbaya boyun eğmeyecektir. Her türlü zorbalığa haklı zeminde kararlı olarak direnecek ve haklarımızı koruyacağız. Partimizin gelişmesini, terörle bastırmak isteyenleri etkisiz hale getirmeye büyük önem veriyoruz. Türkiye Gerçeği, Nisan 1980.Daha 1980’de mahkûm ettiğimiz politikaları bir kez daha vurgulayalım:1-İç 2-Savaş,3-Kargaşalık,4-Maceracılık,5-Terör, Yine 1980’de savunduğumuz politikalar ise;1-Özgürlük,2-İç Barış,3-Yurt Savunması,4-Devrim’dir. Son olarak, savcıların kaos yaratmak ve terör suçlamalarını kırk yıl önceki tavrımızla yanıtlıyorum: Aydınlık, 1969’daki öğrenci hareketlerini desteklemiş. Bir yandan da anarşist ve terörist eğilimlere karşı devrimcileri uyarmıştır bu Proleter Devrimci Safları Çelikleştirelim Bildirisi, 1 Ekim 1969 gençler güç birliği bozguncularına karış olduğu gibi gençliğin eylemine anarşizmi ve terörcülüğü sokmak isteyenlerle de mücadele ediyorlar. Gördüğünüz gibi, İşçi Partisi’ne terör gölgesi bulaştırmadan önce, bu partiyi bugünüyle ve geçmişiyle tanımalısınız. Siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Yıllardır terörün en büyük acısını çekmesine rağmen dimdik ayakta kalmış, Türkiye’nin en sağlam kalesine saldırıyorsunuz. Yanlışsınız. Altında kalacaksınız. Kaldınız bile.yukarıda partimize yönelik suikast suçlamasına karşı sormuştum: Nerede bu suikastlar? Bir tane örnek gösteremezsiniz. Örnek veremedikleri için, İddianame’de önce suikast”ın ucunu gösteriyorlar: İşçi Partisi’nde Yargıtay Krokisi İddianame; s. 43, Yaşar Büyükanıt’a ait koruma planları s. 43, NATO tesislerine saldırı ve eylem planları s. 44 bulunmuş Daha sonra ise bunları planlanan eylemler, suikast hazırlığı diye tanımlamışlar: Ergenekon Terör Örgütü’nün gerçekleştirmeyi planladığı eylemler:1. Yargıtay görevlilerine suikast hazırlığı, 2. NATO tesislerine saldırı hazırlığı,3. 2005 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt’a suikast hazırlığı,4. Fehmi Koru’ya, Orhan Pamuk’a,

8

Page 9: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:9

Osman Baydemir’e, DTP milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Ahmet Türk’e yönelik silahlı saldırı hazırlığı İddianame; s. 82. Gördünüz mü, Savcılar bizi suikast yapmakla suçlarken, uyduruk belgelerle suikast niyetimizi suçluyorlarmış. İşçi Partisi’nde bir takım CD’ler bulunmuş da bunlar suikast hazırlığı anlamına geliyormuş. Böylece hem delili bulmuşlar, hem de niyetimizi okumuşlar. Sayın Yargıçlar! Bunlar provokasyon belgeleridir. Buradaki arkadaşlarım daha önce açıkladılar, maddi olgularla kanıtladılar. Ben böyle bir olayın mümkün olamayacağını, partimizin programı ve siyasi mücadelesi temelinde ispatlayacağım. İşçi Partisi’nde, Partimizin faaliyetleri açısından hiçbir anlamı ve yararı bulunmayan böyle belgeler olmaz. Ayrıca bu belgelerin bulunduğunun iddia edildiği gün araştırdık. Bunların Partimizde bulunmadığını da bir olgu olarak kesinlikle saptadık. Bu CD’lerin İşçi Partisi Genel Merkezi’ndeki arama sırasında polis tarafından boş masalara bırakıldığını düşünürken, arama tutanaklarında yer almadığını gördük. Genel Başkanımız sorgusunda açıkladı: Ankara’da İşçi Partisi Genel Merkezi'nde düzenlenen arama tutanağında, İddianame'de marka ve numaraları belirtilen yoğun diskler yok. Bu yoğun disklerin soruşturma dosyasına İstanbul'da eklendiği şüphesini güçlendiren işaretler vardır. Kuvvetli olasılıkla bu CD’ler İşçi Partisi’nden getirilen çuvallara Emniyet’te veya Savcılıkta konmuştur. Sonuçta bu belgeler, sahtedir. Daha önemlisi, böyle uyduruk belgelerle İşçi Partisi’ni karalamaya ve delil imal etmeye çalışan Emniyet ya da Savcılık görevlileri açıkça suç işlemişlerdir. Ben şimdi hiçbir tertibin gizleyemeyeceği, Partimizin bu tür terör eylemlerine karşı tavrı üzerinde durmak istiyorum. Suçlama uyduruktur, çünkü en üst yargı kurumları olarak Yargıtay, Danıştay milletindir, bizimdir. Yargıtay, Danıştay üyelerine saldırmak, biz İşçi Partisi’ne saldırmak demektir. Nitekim Danıştay Hâkimi Mustafa Yücel Özbilgin’in katlini, Ergenekon tertibi takip etmiştir. Hem de bu alçakça saldırının sorumluluğunu bu davanın sanıklarının üzerine yıkarak. Uyduruktur, çünkü NATO’ya karşıyız ve Türkiye’nin NATO’dan çıkması için kırk yıldır mücadele ediyoruz. Bu arada Türkiye’deki ABD-NATO üs ve tesisleri önünde, ya da başka yerlerde birçok protesto eylemimiz oldu. Gençlerimiz yürüyüşler yaptı. 1968’den beri içinde yer aldığımız veya bizzat gerçekleştirdiğimiz bu anti-emperyalist eylemleri, bizim haklı zemindeki mücadele anlayışımızın daha iyi anlaşılması açısından ekte özetliyorum bunu da şu ek klasörümde takdim ediyorum sayın başkanım ek 10. NATO’yla ilgili bu kadar eylem yapmamıza rağmen, bugüne kadar bize NATO tesislerine saldırı hazırlığında olduğumuza dair bir tane suçlama yapılmadı. Yapılamaz çünkü, böyle zararlı eylemler kitabımızda yazmaz. En sonunda bu ABD-NATO Üsleri denilen tesisler Türkiye’ye aittir. İşçi Partisi’nin NATO’dan çıkacağımız milli iktidarında, ABD ile yapılmış ikili anlaşmalar iptal edilecek ve ülkemizdeki bütün üs ve tesisler TSK’nin yani Türkiye’nin hizmetine ve mülkiyetine geçirilecektir. Aslında bize ait olan ve yarın Türkiye’nin milli savunmasının emrinde kullanılacak olan araçlara niye zarar verelim? Türkiye’de ABD-NATO tesislerine ve buralarda çalışan personele yönelik saldırı eylemleri yapılmadı mı? Yapıldı ve Partimiz bu eylemleri hep yanlış bularak eleştirdi. 12 Mart döneminde, bu eylemlerin tipik örnekleriyle karşılaştık. O dönemde mahkûm ettiğimiz bu eylemleri 1976 yılında Halkın Sesi dergisinde 1971 Direniş Ruhu mu, 1971 Maceracılığı mı başlığı altında şöyle eleştirdik: 1971 maceracılığını, 1971 direnişi diye yüceltenler çeşitli iddialarla ortaya çıkıyorlar,71 Direnişi’ denen şey nedir?15 Şubat 1971: Amerikalı Zenci Hava Çavuşu J. R. Finley silahlı kişiler tarafından kaçırıldı,4 Mart 1971: Bir Amerikalı çavuşla, üç Amerikalı er gece, 5 silahlı genç tarafından kaçırıldı. 15 Mayıs 1971: İsrail’in İstanbul Başkonsolosu, silahlı dört genç tarafından kaçırıldı. 22 Mayıs 1971 günü Başkonsolos, bir apartman dairesinde ölü bulundu. 26 Mart 1972: Ünye Radar Üssü’nde görevli İngilizler kaçırıldı. 71 Direnişi denilen maceracılık, güç toplanmasına değil, dağılmasına; başarıya değil yenilgiye; halka değil faşizme yaramıştır.” Halkın Sesi, 29 Haziran 1976. Söz konusu yazımızda bu eylemler, bu dönemdeki “banka soygunu” gibi “maceracı” eylemlerle birlikte değerlendirilerek 71 Maceracılığının 12 Mart’a davetiye çıkarttığına, daha sonra da 12 Mart rejiminin koyulaşmasına hizmet ettiğine vurgu yapılmıştır. Kara Kuvvetleri Komutanı'na suikast girişimi suçlaması uyduruktur, çünkü 2005 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı

9

Page 10: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:10

olan Org. Yaşar Büyükanıt’a yapılacak bir suikast, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve Türkiye'ye zarar verirdi. Dolayısıyla olsa olsa Türkiye’yi parçalamak ve bu amaçla Türk Ordusu’nu çökertmek isteyen bir düşman eylemi olurdu. Türk Ordusunu kimin dize getirmeye çalıştığını anlamak için de, Şemdinli’den Ergenekon Operasyonu’na uzanan çizgiye bakın! Emniyet içindeki F Tipi örgütlenmenin izini takip edin. Fehmi Koru, Orhan Pamuk gibi Amerikancılara suikast iddiası ise, saçmadır. Burada adı geçenlerin hepsinin terör dokunulmazlığı vardır. Terörün babası, mucidi, teşvik edeni ve destekleyicisi, her şeyi ABD’dir. ABD, Amerikancıları hedef almaz. Bakın; Taylan Özgür’den Uğur Mumcu’ya, Muammer Aksoy’a; Savcı Doğan Öz’den Mustafa Yücel Özbilgin’e kadar katledilen yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu yurtsever ve Atatürkçü şahsiyetlerdir. Fehmi Koru gibilerine gelince. ABD-AB hizmetinde yürüttükleri Türkiye düşmanı faaliyetten dolayı en yakın çevrelerinden, hatta ailelerinden ve geniş kitlelerden aldıkları tepkiler, tecrit edilmiş halleri onlara yeter. Bazıları vardır, her gün ölmektedir. Savcıların bu isimleri böyle bir suçlamayla İddianame’lerine almaları, telaşın bir ifadesidir. İddianame, gerçek olmayan bilgilerin zirvesinde gezinirken; Ergenekon, TİT’in yani Türk İntikam Tugayı yeniden yapılanması için çalıştı” İddianame; s. 41.Ergenekon şüphelilerinin DHKP-C, Hizbullah gibi örgütlerle doğrudan bağlantısının bulunduğu görülmekte İddianame; s.102 gibi iddialara yer vermektedir. İddianame, TİT’in yeniden yapılandırılmasının amacının, Başbakan’a ve Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek’e suikastlar düzenlemek olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemiş. Şu İddianame’yi Ramazan Akyürek ve ekibinin yazdığı o kadar açık ki. Önce şu Ergenekon şüphelilerini soralım: Kim bunlar? Yanıt beklemeden, bu suçlamayı üzerime alıp yanıtlıyorum. Çünkü somut isim, kanıt belirtilmeden yapılan bu suçlamayla ben dâhil, buradaki tüm sanıklar hedef alınmaktadır. En azından zan altında bırakılmaktadırlar. Adı geçen örgütlere karşı en kararlı mücadeleyi yürüten partiyiz. Kırk yıldır bu örgütleri biz teşhir ettik, dağıttık; Gladyo, MİT yeniden yapılandırdı. Bizzat ben, Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni olarak ve Partimizin yöneticileri defalarca Türk İntikam Tugayı’nın TİT ölüm tehditlerine maruz kaldık. Her seferinde İstanbul Emniyeti’ne önlem alınması ve tarafıma silah ruhsatı verilmesi için başvurdum. Başta Genel başkanımız, ben ve birçok arkadaşımız, bulunduğumuz konutlar TİT'ten ve diğer örgütlerden gelen tehditlere karşı koruma altına alındı. Aslında TİT'in "yeniden yapılandırılmasına" çalıştığımız iddialarına en güzel yanıt, Hanefi Avcı'nın bu davanın mimarları arasında yer almasıdır. Aydınlık daha 1 Mart 1988'de, TİT'i Hanefi Avcı yönetiyordu yazıyordu. 1992-93'te Güneydoğu'da görevliyken, TİT'i de kullanarak faili meçhulleri yöneten Avcı, 1997'de Türk Silahlı Kuvvetleri 'ne karşı psikolojik savaşın başını çekmişti. Hanefi Avcı bugün de Ergenekon tertibinin arkasında yer alıyor ve Türk Silahlı Kuvvetlerine, yurtseverlere saldırılar düzenlenmesine yardımcı oluyor. Hanefi Avcı'yı konuşturun bakalım, TİT'le işbirliği nasıl yapılır, size anlatsın. Bizzat MİT Müsteşarı Emre Taner, devletin geçmişte Hizbullah’ı kullandığını açıkladı Star, 12 Aralık 2006. Burada Taner’in, devlet kurumu olarak MİT’i kastettiğine kuşku yok. Yani MİT, Hizbullah’ı kullanırken, biz Hizbullah-Gladyo saldırılarında şehitler veriyorduk. Bu saldırıların planlanmasında Hizbullah'ı kullanan MİT'in ve Kontroterör Merkezi'nin ne kadar rolü olmuştur? Sorunun takdirini size bırakıyorum. 18 Şubat 1992’de, dergimiz İkibine Doğru’nun Diyarbakır muhabiri Halit Güngen’i böyle kahpe bir saldırı sonucu yitirdik. Neydi Halit Güngen’in suçu? Hizbullah’ın izini takip etmiş ve Diyarbakır’da Çevik Kuvvet Merkezi’nde eğitildiğini saptamıştı. İkibine Doğru bu çok önemli bilgiyi 16 Şubat 1992 tarihli sayısında kapak haberi yaptı. Bu haber ne yazık ki, Halit’in son haberi oldu. Sayın Yargıçlar, Mafya-Gladyo sistemi 90’lı yılların başında, önce Özal sonra da Çiller iktidarı döneminde Güneydoğu’da PKK’ya karşı Hizbullah’ı destekledi ve büyüttü. Daha doğrusu bu politika, 12 Eylül döneminin sonunda Doğu ve Güneydoğu’da savaş uçaklarından halkımıza atılan İslam Birleştiricidir sloganlı bildirilerle uygulanmaya koyuldu. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını ve Cumhuriyet’in birleştiriciliğini çoktan unutmuş olan 12 Eylül rejimi, birlikteliğin devamını dinde buldu. Türkü, Kürdü İslam’da birleştirme politikası, ABD’nin Ilımlı İslam

10

Page 11: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:11

dayatmasına tam da oturuyordu. Evet, en doğrusu bu: Bunların İslam’la, Allah korkusuyla hiç ilgileri olmadı. Bunların Allah’ları, efendileri Amerika'dır. O, Cumhuriyet’in yerine Haçlı İrtica’yı koyacaksın buyurunca Hizbullah’a sarıldılar. Tabii, Hizbullah’ın birleştiriciliği palavraydı. Gerçekte ülkemizi PKK ile etnik temelde bölen ABD, bu kez de Hizbullah ile dinsel temelde bölüyordu. Yine gerçekte, Türk ve Kürdü birleştirecek tek politika Cumhuriyet’in laiklik ilkesidir. Kenan Evren-Turgut Özal-Tansu Çiller’in Amerikancı-bölücü çizgisi günümüzde Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan’larla uygulanıyor. Bunların ABD’nin memurları olarak, toprak ağalarına, aşiretlere, şeyhlere, şıhlara dayalı politikaları milleti bir kez daha bölüyor. Güneydoğu’daki Hizbulkontra’nın günümüzdeki temsilcileri Gül-Erdoğan ikilisidir. Laiklikten ve gerçek birlikten yana olan yurtseverlerin payına ise, günümüzde yine Halit Güngen gibi vurulmak düşüyor. Ergenekon tertibinin ve Silivri’nin en anlamlı açıklamalarından biri de budur. Şimdi geliyorum PKK ile işbirliği yalanına. Hatta İddianame, Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in PKK kurucusu ve PKK’nın ikinci lideri olduğunu iddia etmektedir s.280. Perinçek için başka bir yerde ise, “Ergenekon örgütünün kararlarına göre, Teori ve Planlama Dairesi Başkanlığı bünyesinde terör örgütleriyle irtibat konusunda görevli olduğu anlaşılmaktadır” s.104 denmektedir. İddianame, Perinçek ve Partimiz için dizginsiz bir biçimde aklına gelen iftirayı sıralamaktadır. Partimiz bütün bu iftiraları, daha PKK’nın kuruluş döneminde şehitler vererek mahkûm etmiştir. Aydınlık gazetesi PKK’nın MİT tarafından kurulduğunu, Doğu ve Güneydoğu’da halk hareketini bastırmak için, onun öncülerine, TİKP’nin il başkanlarıyla yöneticilerine saldırtıldığını vurgulamıştır. Partimiz 1979 – 80’de bu saldırılar sonucunda Doğu’da birçok değerli yöneticisini yitirdi. İşte bu saldırılar sonucunda şehit verdiğimiz bazı arkadaşlarımız: 3 Temmuz 1979’da TİKP Gaziantep İl Başkanı Zeki Ön, 8 Eylül 1979’da Tunceli İl Yöneticimiz Adil Turan, 19 Aralık 1979’da Tunceli Nazimiye İlçe Başkanımız Hasan Erkılıç, 12 Mayıs 1980’de Kahramanmaraş İl Yöneticimiz Mehmet Ongan, 18 Temmuz 1980’de Partimizin üyesi, devrimci öğretmen İnan Özdemir, Diyarbakır muhabirimiz Erdal Güran’ın pusu kurularak yaralanmasından sonra gazetemizin manşeti şöyleydi: Elazığ muhabirimizden sonra, bu kez de Diyarbakır muhabirimiz Erdal Güran’ı vurdular. Apocu katillerin yakasını bırakmayacağız! Aydınlık, 21 Ağustos 1979. Haberde özetle şöyle deniyordu: Bu cinayet şebekesi, Doğudaki Kontrgerilladır. Bu çete devlet içine sızmış karanlık güçlerce korunmaktadır. Emniyet içine sızmış MHP’liler bu çetenin baş destekçileridir. Uzun süredir polis, Partimize ve taraftarlarımıza yönelen saldırılara karşı hayırhah bir tutum izlemektedir. Apocu katilleri, Aydınlık gazetesinin bir bir açıklamasına rağmen, bunlar halen serbestçe dolaşmaktadırlar. Yetkilileri uyarıyoruz: Devlete, halka, sıkıyönetime meydan okuyan Apocu cinayet ve terör şebekesinin üzerine gidilmelidir. Aydınlık, 21 Ağustos 1979. Şimdi asıl iddialara yanıt vermeden önce, şu Terör ve Planlama Dairesi Başkanlığı TPDB üzerinde durmak istiyorum. Daha önce bu kurul, İddianame’de Planlama Yüksek Kurulu PYK olarak geçiyordu Devletin Yeniden Yapılanması için Öneriler broşürü, s. 34). 70 sayfada PYK, TPDB’ye dönüşmüş. O kadar ciddiyetsizler ki, bir yalanı kılıfına uydurma gereği bile duymuyorlar. Daha doğrusu akıllarına geleni atıyorlar. 70 sayfa öncesine gidip ne yazmıştık diye bakmıyorlar bile. İddianame Doğu Perinçek’in Terör örgütleriyle irtibatlı olduğu suçlamasını, 1989 ve 1991 yıllarında İkibine Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni olarak Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmelerle açıklıyor. 1989 ve 1991’de Ergenekon nerede? TPDB nerede? Bu davanın bilirkişisi Tuncay Güney ise, 17 veya 19 yaşında. Fethullah Hoca’nın dizinin dibinde. Öte yandan yine İddianame, Ferit İlsever Sosyalist Parti Genel Başkanıyken, Doğu Perinçek Abdullah Öcalan'la ittifak yaptı İddianame; s.1584 balonunu uçuruyor. Benim 1992'de Bekaa ziyaretim nedeniyle açıkladığım gibi, Perinçek'in Öcalan görüşmelerinde de bir tek amacı vardı: ABD bölgeye yerleşip komşumuz olmadan önce Kürt sorununu çözmek! Genel Başkanımız savunmasında ziyaretlerinin hedefinin, ABD, PKK'yi denetimi altına almadan önce birlik ve kardeşliği inşa etmek olduğunu kanıtlarıyla açıkladı. İddianame'deki PKK'nin ikinci lideri olduğu uydurmalarını da kanıtlarıyla çürüttü. Buna karşı iddiaların sahiplerinin yanıtı ise, Biz zaten bir

11

Page 12: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:12

suçlama yöneltmiyoruz olmuştur. İddianame terörün kaynağını itiraf ediyor. İddianame Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen bir yazıya dayanarak terörü şöyle tanımlıyor: Amacına ulaşmak için cebir ve şiddet uygulamak s. 79. Yine Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen aynı yazıda terörün amacı ise, genel olarak şöyle açıklanıyor:1. Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerini değiştirmek,2. Devletin bölünmez bütünlüğünü bozmak,3. Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, 4. Devlet otoritesini zaafa uğratmak. s.79. Daha önce açıkladım: Yukarıdaki amaç maddelerinin her biri İşçi Partisi’nin tüzük ve programına aykırıdır. İşçi Partisi, bugün büyük ölçüde yitirdiğimiz Cumhuriyet’i yeniden kurmak için mücadele etmektedir. İşçi Partisi, bugün devletin ve milletin bütünlüğünü sağlayacak biricik partidir. İşçi Partisi, devlet otoritesinin güçlendirilmesini içtenlikle savunan tek partidir. İşçi Partisi’nin sloganı, Güçlü Devlettir. İşçi Partisi’nin amaçları Emniyet Genel Müdürlüğü’nün terör tanımındaki amaçlarla taban tabana zıttır. Bu amaçlara ulaşma yolu olarak cebir ve şiddet gösteriliyorsa, o zaman İşçi Partisi Türkiye’deki bütün partiler içinde teröre en uzak, teröre iki kez taban tabana zıt partidir. Ancak, yukarıdaki Cumhuriyet ve devlet düşmanı programın sahibi vardır. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedefi tam da bu programdır: Cumhuriyet’i çökertmek, bu amaçla milli devleti ve onun temel unsuru Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak ve zaafa uğratmak ABD bu amaca ulaşmak için, Irak’ta, Afganistan’da örneği görüldüğü gibi, cebir ve şiddet” yolunu benimsemektedir. İşte Türkiye’deki Eşbaşkanları da efendilerinin bu amacı doğrultusunda harekete geçmişlerdir. Fethullahçı Gladyo işbaşındadır. Ergenekon Operasyonu, ABD’nin Türkiye’deki “cebir ve şiddetinin” güncel örneğidir. Emniyet Genel Müdürlüğü Savcılığa gönderdiği yazıda terörün amacını ve bu amaca ulaşmak için izlenen yolu öyle tanımlamıştır ki, bu yazıyla terörün kaynağı olarak adeta Eşbaşkanlar ve Fethullahçı Gladyo gösterilmektedir. Savcılar, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısını İddianame’lerine alarak, "Ergenekon" tertibinin kaynağını ve amacını itiraf etmektedirler. ABD'YE karşı dik dur, terörü durdur. Terörle gerçekten mücadele etmek istiyor muyuz? Cevap Evet ise, o zaman ABD’yle mücadeleyi göze alacağız. Tıpkı darbeler gibi, günümüzde terör tekeli de ABD’dedir. Özellikle 1980-90’lardan sonra, yani ABD’nin küreselleşme politikalarından, Sovyetler Birliği’nin yıkılıp ABD’nin dünyanın tek efendisi olma iddiasıyla ortaya çıkmasından sonra, terörün kaynağı, denetimi ve yönetimi büyük ölçüde ABD tekeline alındı. Daha önceki yıllarda sağda ve solda ABD denetimi dışındaki veya ABD’nin uzaktan denetleyebildiği terör örgütleri de tamamen Gladyo’nun otoritesi altına alındı. Gladyo Sovyetler Birliği’ne karşı kurulmuştu. Sovyetler Birliği yıkıldığına göre bir anlamı kalmadı yorumlarına karşın, Gladyo, tarihinin en güçlü ve kudretli yıllarını yaşamaktadır. Çünkü Gladyo’nun varlık sebebi milli devletleri ABD denetimi altında tutmaktır. İşte bu görevinin en çok anlam kazandığı ve en yoğun gündeme geldiği koşullardayız. Türkiye’de de ABD, milli devletimizi çökertmeyi hedeflediği için, yıllardır terörü dayatıyor. Evet, çok net saptayalım: Türkiye’de terörün arkasında Amerikan emperyalizmi vardır. 1960’lı – 70’li yıllarda ABD emperyalizmi doğrudan kurduğu veya kurdurduğu terör örgütleri dışında, sağda ve solda teröre eğilimli, maceracı örgütleri de yönlendirmeye çalışıyordu. Gladyo, bu yıllarda bu örgütleri çeşitli tertip ve kışkırtmalarda kullandı. 12 Eylül darbesinden sonra, bu örgütler tamamen Gladyo’nun denetimi altına girdiler ve provokasyon örgütlerine dönüştüler. Yine bu dönemde kapitalizm mafyalaştı. Sistemin bekçisi Gladyo ile Mafya iç içe girdi. Böylece Gladyo’nun denetim altına aldığı eski ülkücü ve “solcu” çeteler de çek-senet tahsilâtı, uyuşturucu, kara para gibi mafya faaliyetlerine sokuldu. Halkın mücadelesini bastırmak ve milli devleti çökertmek yönündeki kışkırtıcı faaliyetlerinin bedeli kendilerine böyle uyuşturucu gelirleriyle ödeniyordu. PKK da benzer süreci yaşadı. 80’li yıllarda Suriye’nin denetimindeki örgüt, 1. Körfez Savaşı’ndan, yani ABD’nin komşumuz olmasından sonra Suriye’den çıkartıldı ve ABD denetimi altına alındı. Böylece tamamen ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin hizmetinde Türkiye’yi bölme örgütüne dönüştü. Bu gerçeklerin altını bir kez daha çizdikten sonra, geliyoruz çözüme. Ve bir kez daha soruyoruz: Terörle gerçekten mücadele etmek istiyor musunuz? Öyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni

12

Page 13: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:13

yıpratarak, yurtseverleri hapse atarak terörle mücadele olmaz. Bu "Ergenekon" Operasyonu ile yapılanlar, terörle mücadele değil, terörün ta kendisidir. Terörle gerçekten mücadele edecekseniz, onun arkasındaki ABD’ye karşı dik duracaksınız. Darbeyle mücadele, 12 Mart’la, 12 Eylül’le ve darbelerle en çok mücadele etmiş devrimciler hapislere atılarak yapılmaz. Kontrgerilla’yla, Hizbullah’la, TİT’le, faili meçhullerle mücadele, zamanında bunları ortaya çıkarmış İşçi Partili'lere baskı uygulayarak yapılmaz. Susurluk’a karşı en kararlı mücadeleyi yürütmüş Doğu Perinçek ve arkadaşlarına terör uygulayarak, Susurluk’la mücadele edilmez. Bunların derdi ne Gladyo’yla, ne darbelerle, ne de Susurluk’la mücadeledir. Bunlar Gladyo ve Susurluk’un ta kendisidir. Yaptıklarıyla ABD’nin terörünün ve faşist darbe senaryolarının aletidirler. Mafya-Gladyo-Tarikat Sistemini Biz Yıkarız. İddianame’de Ergenekon’a ait olduğu belirtilen Mafyanın Yeniden Yapılanması Reorganizasyonu belgesinden söz edilmektedir İddianame; s.45. Ayrıca Sonuç bölümünde, mafya ve terör örgütlerini yeniden düzenleyip yönetimlerine adamlarını geçirmek İddianame; s.2454 suçlaması yer almaktadır. Yeniden yapılandırmak, Yönetimlerine adam koymak” bir yana, bizim işimiz mafyayı çökertmektir. Bu, yıllardır böyledir. Sistem mafyayı yeniden yapılandırıp kurumlaştırır, Partimiz ise bunları teşhir eder ve çökertir. Çünkü bizim dünya görüşümüz, programımız, felsefemiz, siyasetlerimiz kapitalizmin ürünü olan mafya türü bozukluklara izin vermez. Mafya, kapitalizmin doğal ürünüdür. Günümüzde kapitalizmin ulaştığı tekelleşme düzeyi mafyalaşmaya dönüştü. Böylece sistemin sigortası, bekçisi ve gerçek yöneticisi olan ABD derin devleti, yani Gladyo mafya ile birleşti ve bir sentez oluşturdu. Ekonomideki mafyalaşma beraberinde siyasetteki mafyalaşmayı getirdi. Böylece parlamenter sistem dar bir çetenin diktasını perdeleyen bir araca dönüştü. İşte bu mafya sistemi, Ortaçağ kurumlarını da diriltti. Tarikatlar toplumu hızla kuşattı, teslim aldı. Bu durumda rejimin Mafya-Gladyo beraberliğine bir de tarikat unsuru eklenmekte ve Mafya-Gladyo tarikat sistemi ortaya çıkmaktadır. Özetle; mafya olayı sistemin doğasındadır. Bu yüzden İşçi Partisi tüzüğü, bu sorunu basit bir çeteleşme olayı ya da yüzeysel bir ahlaki sorum olarak görmemiş ve kapitalizmle mücadelenin önemli bir hedefi olarak ele almıştır: İşçi Partisi mafyalaşan kapitalizmin her tür sömürü ve baskısını arasız devrimlerle ortadan kaldırmayı ve imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir toplum kurmayı hedefler Bugünkü Batı merkezli mafya-tarikat sisteminin, insanın insana kulluğuna, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliğe, yabancılaşmaya, yozlaşma ve çürümeye yol açan kurum ve ilişkileri, bütün siyasal, ekonomik ve toplumsal temelleriyle birlikte temizlenecektir. İnsan ve doğa yıkımdan kurtarılacaktır. Bencilliğe ve özel çıkara değil, kamu yararına öncelik veren yeni toplumun kurulmasında, halkımızın güç birliği, elbirliği, kardeşlik ve dayanışma geleneği, en büyük itici güç olarak harekete geçirilecektir. İşçi Partisi Tüzüğü, 2006, Amaç maddesi, Sonuç; kapitalist sistemle ve onun merkezinde bulunduğu ABD emperyalizmi ile mücadele etmeden mafyalaşmayı önlemek mümkün değildir. Sayın başkanım 8. bölüm İşçi Partisi’nin Gladyo’yla Mücadelesi, çok yoruldum bir kısa ara verebilirsek çok sevineceğim. Burada bir saatlik falan bir bölüm kaldı. Yani öğleye kadar bu şeyi 8. bölümü bitirmiş olacağım yani.

Duruşmaya 10 dakika ara verildi. Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu, SANIK FERİT İLSEVER SORGU VE SAVUNMASINA DEVAMLA;

Sekiz işçi partisinin gladyo ile mücadelesi işçi partisinin darbelere karşı tavrını ve hep bu darbelerin hedefi olduğunu önceki bölümlerde Partinin program ve tüzüğü başta olmaz üzere belgeleriyle açıkladım. Bu bölümde, bütün bu darbelerin arkasında yer alan Gladyo’yu ve ona karşı mücadelemizi sergileyeceğim. Savcıların ağabeyi hem 6-7 Eylül'ü yaptı. Hem de bizim ağabeylerimizi tutukladı. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kemalist Devrimden geriye doğru atılan adımlar sonucunda 1952 yılında NATO’ya alındı. Sözüm ona, Sovyet tehdidine karşı oluşturulduğu söylenen NATO stratejisine göre, dünyadaki milli kurtuluş hareketleri ve sol hareket, Moskova’dan kaynaklanan dolaylı saldırı kabul ediliyordu. Bu tırnak içinde dolaylı

13

Page 14: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:14

saldırıya ilk uygulamaları Kore ve Vietnam’da sahneye koyulan Kontrgerilla Savaşıyla yanıt verilmeliydi. Bu gerekçelerle Türkiye’de de gerilla ve kontrgerilla savaşını yürütecek Özel Harp Dairesi 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu STK adıyla kuruldu. Gerçekte bu stratejilerin hedefi, NATO üyesi ülkelerin Milli devletlerinin, özellikle Silahlı Kuvvetlerinin beynine Amerikan Derin Devletini yerleştirerek bu ülkeleri denetim altında tutmaktı. Nitekim bu ülkelerdeki Özel Harp Daireleri doğrudan önce Paris daha sonra Brüksel’deki NATO Müttefik Kuvvetler Karargâhına bağlı olarak çalışıyordu. Böylece Türkiye, Atatürk Devriminin bütünüyle tasfiye edileceği ve milli devletinin çökertileceği yarım yüzyıllık bir maceraya adımını atıyordu. NATO protokolleri gereği İstihbarat ve Özel Savaş alanlarında CIA’nın ve Amerikalı uzmanların önderliğinde örgütlenme ve eğitimler başlatıldı. ÖHD’nin kuruluşundan sonra, istihbarat örgütü Milli Asayiş Hizmetleri yani MAH da CIA uzmanlarının denetiminde yeniden örgütlendi. Bu kuruluşların harcamalarını bile CIA karşılıyordu. 27 Mayıs’tan sonra Yassı ada’da kurulan mahkeme, hem MAH’ın CIA ilişkilerini hem de gayrimüslimlere karşı 6-7 Eylül 1955’te uygulanan terörü soruşturdu ve sorumlularını mahkûm etti. Millet-Ordu beraberliğiyle 27 Mayıs 1960’ta gerçekleştirilen Devrim, sınırlı da olsa ABD Derin Devleti’ne darbeler indirdi. Yassıada yargılamalarında örtülü ödenek görüşülürken, MAH’ın CIA’dan aldığı paralar gündeme geldi. Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’un kasasından çıkan 261 bin TL’nin CIA tarafından verildiği ortaya çıktı. Korur, paranın CIA’dan alındığını itiraf etti. Bir türlü MAH’ın kasasına giremediğini söyledi 22 Aralık 1960/21 Esas Numaralı Örtülü Ödenek Dosyası. Korur daha sonra, CIA’yla yapılan ortak istihbaratta masrafların yarı yarıya paylaşıldığını söyledi. Emirgân’da CIA’nın kurduğu MAH okulunun masraflarının da CIA tarafından karşılandığını anlattı. Mahkeme Müşterek Hizmet Masraflarını bir yazıyla MAH’a sordu. MAH Başkanı Ziya Selışık imzalı, çok gizli cevap, başka bir gerçeği daha ortaya çıkardı: Korur’un Başkan Vekilliği döneminde de Amerikalılardan para alınmıştı: tırnak Ahmet Salih Korur’un Başkanlığa vekâlet ettiği zamanda da müşterek çalıştığımız dostlardan eskiden olduğu gibi müşterek hizmetler konusunda yardımlar devam ettiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. MAH’ın 24 Aralık 1960 tarihli 21-240 sayılı yazısı. Ne diyelim? Darısı bugünkü F Tipi istihbaratçıların ve Emniyet İstihbarat Dairesinin başına, Elli yılda ne değişmiş? Yarım yüzyıl önce CIA’nın maaşlı elemanları Yassıada’da yargılanırken, bugün çeşitli tertiplerle içeri tıktıkları yurtseverleri yargılıyorlar. Yıl 1955. Ağustos’un 29’u. Londra’da toplanan Kıbrıs Konferansı İngiliz’lerin ve Amerikalı’ların düşündüğü gibi gitmiyor. Ada halkı, özellikle Rumlar, İngiliz ve Amerikalı’lardan uzaklaşıyor. Üçüncü Dünya’ya yaklaşıyorlar. Ada’daki İngiliz kuvvetlerine karşı mücadele yükseliyor. Kıbrıs'ı yeniden sıkı denetim altına alacak bir şeyler yapmak gerekiyor. Öncelikle Londra Konferansını sonlandıracak ve Türk-Rum düşmanlığını körükleyecek bir şeyler. Bir süredir İstanbul’da Rum evlerinin kapılarına haç işaretleri çizilmesi dikkat çekiyordu. ÖHD o zamanki adı SPK Başkanı Daniş Karabelen’in 25 Ağustos’ta görevden alınarak, yerine atama yapılmamasını da anımsatalım. Mithat Perin’in Ekspres gazetesinin 6 Eylül 1955 günlü sayısında, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi yer alıyordu. Bu haberden sonra Kıbrıs Türktür Cemiyetinin çağrısı üzerine Taksim Meydanında miting düzenlendi. Ardından İstanbul’da gayrimüslimlerin yaşadığı mahallelerde işyerlerine saldırılar düzenlendi. İşyerleri tahrip edildi, yağmalandı. Benzer olaylar, İzmir ve Ankara’da da gerçekleştirildi. Üç ilde sıkıyönetim ilan edildi. Başbakan Menderes 12 Eylül 1955’te Mecliste yaptığı konuşmada olayların komünistlerin kışkırtması olduğunu söyledi. Konuşan diğer Demokrat partili bakanlar da, olayı komünistlerin önceden planladığını ve vatanseverlerin arasına karışıp, yıkıp yağmaladıklarını söylediler. İstanbul sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz’un talimatıyla komünist avına çıkıldı. Aralarında Kemal Tahir, Aziz Nesin ve Asım Bezirci’nin bulunduğu 48 kişi polis tarafından gözaltın alındı. Operasyonun ikinci dalgasında 19 solcu daha tutuklandı. Tutukluların hepsi 1955’in son günlerinde serbest bırakıldı. 1955’te biz çocuktuk. Ama görüldüğü gibi o gün de Amerikancı tertibi açığa çıkartan solcu ağabeylerimiz tutuklanıyordu. Bizim payımıza düşen de gayrimüslim

14

Page 15: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:15

komşularımızı korumak oldu. Şu anımı anlatmama izin verin: Bu olaylar sırasında İstanbul, Beyoğlu, Tünel’de oturuyorduk. Yani yağma ve saldırıların en yoğun yaşandığı semtte. Mahallemizin bütün gayrimüslimleri, babam emekli subay olduğu için bizim eve sığındılar. Babam ve annem hiç itiraz etmeden kapımızı açtılar, komşularımızı korudular. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletlerinin tertipleriyle mücadeleye, daha 1955 yılında başladığımızı söylersem, pek de yanlış olmaz. Bu arada Selanik’te Atatürk’ün evine bomba koyan şahıslar, Oktay Engin ve Hasan Uçar, Yunanistan mahkemesi tarafından tutuklandı. Başkonsolos Mehmet Ali Balin’le, yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp hakkında da olayı teşvik etmek ve bombalama talimatı vermek suçlarından dava açıldı. Daha sonra Türkiye’nin ısrarlı talebi üzerine Başkonsolos ve yardımcısı hakkındaki davalar düşürüldü. Sonraki yıllarda Özel Harp Dairesinin başına geçecek olan Sabri Yirmibeşoğlu, 1991 yılında gazeteci Fatih Güllapoğlu’na 6-7 Eylül olaylarının bir ÖHD örgütlenmesi olduğunu açıkladı: 6-7 Eylül de bir ÖHD işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Fatih Güllapoğlu, Tanıksız Topsuz Harekât, Tekin Yayınevi, İstanbul 1991, 6-7 Eylül olayları 27 Mayıs yargılamasında görüşüldü. Celal Bayar, Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu hakkındaki 6-7 Eylül davası daha sonra Anayasa İhlali davasıyla birleştirilerek mahkûm edildi. Fatih Rüştü Zorlu, Londra Konferansından bir gün önce İngiltere Dışişleri Bakanı Harold Mc Millan ile görüştü ve 28 Ağustos’ta Başbakan Menderes’e Türkiye Büyükelçiliği’nden şifreli bir telgraf çekti: İngilizler anlaşmazlığı çözmek için, son çare olarak Yunanistan’a ödün verip, Kıbrıs’ta kendi kendine yönetime izin verebilirler. İlgili yerlere sizin vereceğiniz emirlerin çok işe yarayacağına inanıyoruz. Yassıada 6-7 Eylül Davası”, Mehmet Arif Demirel, sayfa 404. Başbakan Menderes, Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil’i çağırır ve Zorlu’nun talebini anlatır: Fatih Rüştü Zorlu, Londra’da zapt edilmeyen bir Türk kamuoyundan bahsedilmesini istemektedir. Bu bilgi Kıbrıs Türk Cemiyetinin şubelerine iletilir ve ertesi gün olaylar başlar. Zorlu, ertesi gün Selanik’teki eve bomba atıldığı bahanesiyle Yunanistan’ı suçlayarak, Türkiye’ye döner. Yine Yassıada duruşmalarında polise, olaylara karışmama ve karakollarını terk etmeme talimatı verildiği de ortaya çıktı. Evet bugünkü Ergenekon tertibi, yarım yüzyıl önceki 6-7 Eylül tertibine ne kadar benziyor değil mi? Tertibin hazırlayıcısı dün İngiliz Harold Mc Millan’dı. Bugün de ABD Başkanı Bush. Tertip dün, Harold Mc Millan – Fatih Rüştü Zorlu buluşmasında kararlaştırıldı. Bugün de Bush – Tayyip buluşmasında kararlaştırıldı. Dünkü tertibin amacı, Kıbrıs’ta ABD hâkimiyetini güçlendirmekti. Bugünkü tertibin bir amacını ise, tertibin baş mimarının Çankaya’daki odasında asılı duran ve Kıbrıs’ı bütünüyle ABD-Yunan hâkimiyetine teslim eden harita gösteriyor. Dünün Dışişleri Bakanı Zorlu, Zapt edilemeyen bir eylemin gerçekleşmesini istiyordu. Bugünün Dışişleri Bakanı Gül ise, tertibin, Zapt edilemeyen bir eylemle delillendirilmesini ve bir savcı bulunmasını istiyor. Dünkü tertibin savcısı Başbakan Menderes’ti. Bugünkü tertibin savcısı Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Dünkü savcı mecliste, 6-7 Eylül’ü komünistler kışkırttı diyordu. Bugünkü savcı, ulusalcıları suçluyor. Dün Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarında komünistlik, solculuk suçlanıyordu. Bugünkü raporlarda ulusalcılık suçlanıyor. Dünkü tertibi, ÖHD içindeki Gladyo uygulamıştı. Bugünkü tertibi Fethullahçı Gladyo uyguluyor. Dünkü tertipte iki dalga vardı. Bugün hamdolsun 12. dalgayı bitirdik. Dünkü tertibin 1. dalgasında 48, ikinci dalgasında 19 solcu tutuklanmıştı. Bugünkü tertibin 1. dalgasında 46 kişi tutuklandı. Bir de benzemeyen yönleri var: Dünkü tertip kısa zamanda iflas etmiş ve tutuklu bütün sanıklar, üç ay sonra serbest bırakılmıştı. Bugünkü tertip ise, her yönüyle çökmesine rağmen, sanıklar arasında iki yıla yakın süredir neyle suçlandığını bilmeden hapis yatanlar var. Tabii, en önemli benzemezlik; dünkü tertipçiler Yassıada Mahkemesinde yargılanıp mahkûm oldular. Bugünkü tertipçiler ise, yurtseverleri yargılıyorlar. Şimdi bu davanın derin devlet olayına çok meraklı savcılarına sesleniyorum. Siz Gladyo’yu, Derin Devleti mi arıyorsunuz? Amerikancı Derin Devleti size 1950’den başlayarak şemalarıyla anlatacağım. Buyurun size 1950 – 1960 Derin Devlet Şeması! Adı geçen şahıslar genellikle Yassıada Mahkemesinde mahkûm olmakla beraber, bu mahkemede bir derin devlet

15

Page 16: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:16

soruşturması yapılmadı. Belki bugün siz yaparsınız düşüncesiyle, Savunmamdaki derin devlet şemalarını ve bilgilerini Ferit İlsever'in Kontrgerilla 2. kitabından özetlediğimi anımsatmalıyım. Sayın başkanım burada bir CD arz etmiştim lütfen bunu gösterebilir miyiz? ( Sesli ve görüntülü video gösterildi.) Bu 1950-60 arasında Türkiye’deki Amerikancı derin devletin basit özet örgütlenme şemasıdır. Bu şemada da görüldüğü gibi Amerikancı derin devletin yani Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesinden sonra oluşturulmuş Amerikancı iktidarın özelliklede Milli devletin içinde yuvalanmış derinliğinden yuvalanmış derin devletin başında bulanan en başından bulanan iki şahıs Adnan Menderes ve Fatih Rüştü Zorlu’dur. Buradaki 6-7 Eylül olayında da anlattığım gibi orda son derece somut bir şekilde rolleri ortaya çıkmaktadır. Amerikancı derin devletin başında ikisi yer almaktadır. Öte yandın bu mekanizma devlet mekanizmasının en önemli unsuru 6-7 Eylül olayları dahil olmak üzere işte Kore savaşında rol alan, Kore’ye askeri birlik gönderilmesini sağlayan, orda savaşan birliklerin başında bulunan ve diğer operasyonlarda yer alan unsurların başında yani bir operasyon merkezi olarak Amerikancı derin devletin Türkiye’de koyulaşmasını, kökleşmesinin ve bir dikta rejimi gerçekleştirilmesinin operasyonunu uygulayan bir merkez olarak da ne yazık ki seferberlik tetkik kurulu adıyla kurulmuş Türk silahlı kuvvetlerine bağlı görülen Genelkurmay ikinci başkanlığına sözde bağlı görülen ama fiilen o şemada da belirttiğim gibi CIA üzerinden NATO’nun Paris’teki müttefik kuvvetler karargahına ve Amerika’daki Pentegona fiilen bağlı olan bunlar tarihte ortaya çıktığı için o zaman başbakan Bülent Ecevit’in de açıklamalarıyla her şeyiyle kanıtlandığı için burda rahatlıkla söyleyebilirim ve Amerikan yardım heyetinin Ankara’daki Amerikan yardım heyetiyle iç içe çalışan, aynı binada çalışan, maaşlarını ne yazık ki CIA’dan alan STK içindeki Daniş Karabelen başkanlığındaki heyeti ekibi ve Bülent Türkmen başkanlığındaki MAH içinde bulanan MAH’ın yani milli asayiş hizmetler bugünkü MİT’in yerini o zaman almış MAH’ın başında bulunan ekip bir operasyon merkezi olarak işlev görmüştür. Yani özetle burada nokta noktada gösterdiğim gibi ne yazık ki fiilen Genelkurmay başkanlığı, ona bağlı birimler, ikinci başkanlık devre dışındadır. Türkiye devletinin beynine ve iktidarın merkezine Amerikancı derin devlet Menderes’in Fatih Rüştü Zorlu’nun önderliğinde ve Bülent Türmen ile Daniş Karabel’in de fiile gayretleriyle yerleşmiştir. Altında tabi STK’ya bağlı örgütler, birimler, sivil birimler vesaire yer almaktadır. 1950-60 döneminde en ilkel özet şekliyle Amerikancı derin devletin yapısı budur. Deminde arz ettiğim gibi 6-7 Eylül olaylarındaki rolleri dolayısıyla burda açığa çıkmıştır rolleri hemen hepsi yargılanmıştır burada saydığım isimlerin ve mahkum olmuşlardır. Ama bu derin devlet örgütlenmesi Amerikancı derin devlet örgütlenmesi suçlamasıyla değil doğrudan doğruya anayasayı ortadan kaldırmak, değiştirmek, vesaire suçlaması gibi o genel suçlamanın bir parçası olarak bu eylemlerden dolayı da mahkûm olmuşlardır. Bir sonraki şemaya geçelim 12 Mart’ta hazırlık 27 Mayıs devrimi Türkiye’deki Gladyo’ya, sınırlı da olsa darbeler indirdi. Bu darbelerin daha ileri götürülmesini, her seferinde ileriki yıllarda Gladyo faaliyetinde çok önemli roller üstlenmiş olan Alparslan Türkeş engelledi. Buna rağmen 27 Mayıs, özellikle 61 Anayasasının getirdiği özgürlükler ortamında halk hareketinin ve sol hareketin yükselmesine yol açtı. ABD’nin Kıbrıs’ta sergilediği Türkiye karşıtı tavır, özellikle gençlik içinde antiemperyalist patlamayı ateşledi. ABD, özellikle 1965’teki AP iktidarından sonra, Türkiye’deki bütün kuvvetlerini harekete geçirdi ve bir karşı devrim atağı başlattı. 12 Mart 1971’de askeri darbeyle noktalanan bu sürecin merkezinde de Gladyo bulunuyordu. Bu süreci başlıklar halinde kısaca anımsatalım: 1965 yılında Özel Harp Dairesi yeniden yapılandırıldı. Yine bu yıl MAH’tan MİT’in kuruluşuna geçildi. Özellikle istihbarat ve özel harp alanlarında CIA ile ilişkiler canlandırıldı. ABD ile bir dizi ikili anlaşma imzalandı. Gladyo’nun sivil örgütlenmesi için Türkeş harekete geçirildi. Siyasi parti olarak Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nde CKMP üslendiler. CKMP, 1969’da MHP adını aldı. Türkeş ve çevresi yükselen halk hareketini bastırmak için, Komünizmle Mücadele Derneklerinin, Milli Türk Talebe Birliğinin faaliyetlerine hız verdiler. 1967’den sonra Ülkü Ocaklarını halk hareketine saldırttılar. Türkeş yine bu dönemde sivil faşist çetelerin kurulmasına önderlik etti. Bu çetenin elemanlarının

16

Page 17: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:17

askeri-siyasi eğitimi için çok sayıda komando kampı açıldı. Bu çeteler özellikle 68 Hareketi’nden sonra gençliğe saldırtırdı. Vedat Demircioğlu kardeşimizin şehit edilmesiyle başlayan siyasi cinayetler zincirine çok sayıda arkadaşımız katıldı. O dönemi çok iyi anlattığı için, Emniyet Genel Müdürlüğünün 26 Ekim 1970 günü Başbakan Süleyman Demirel’e sunduğu raporu özetliyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları, Ülkü Ocakları Birliği, Genç Ülkücüler Teşkilatı, Milli Türk Talebe Birliğinin organize ettiği, yönettiği, maddi ve manevi yönden desteklediği komando kampları gençliği fikri ve fiziki yönden yetiştirmek ve onlara Turancılık ülküsü vermek gayesiyle, 1968 yılı yaz aylarından itibaren yurdun muhtelif il ve ilçelerinde kurulmuştur. Ülkücü komando kampları, kaynak yayınları, 1978, 12 Mart 1971’e giderken manzara buydu. Bize gelince değerli yargıçlar, Partimizin ilk liderleri, işte bu dönemde, 68 Hareketine önderlik ederek siyaset sahnesine çıktılar. Genel Başkanımız Doğu Perinçek 68 Hareketi’nin önderi Dev-Genç’in Genel Başkanıydı. 2002 yılında yitirdiğimiz, Partimizin kurucularından ve bir dönem Genel Başkanımız olan Hasan Yalçın bu hareketin İstanbul’daki önderlerindendi. Ben Ferit İlsever, İstanbul’daki Fikir Kulüpleri Federasyonunun ve İstanbul Teknik Üniversitesinin önderlerindendim. Teori dergimizin Genel Yayın Yönetmeni Aslan Kılıç İstanbul Gençlik Hareketinin ve çapa’nın önderlerindendi. Hepimiz Türkiye İşçi Partisi’nin üyeleriydik ve 27 Mayıs’tan, Atatürk Devrimi’nden geri dönüşe karşı mücadele ediyorduk. Yine hepimiz, bu dönemde yükselen anti-emperyalist mücadelenin de başında yer alıyorduk. İşte Gladyo’ nun kumanda ettiği sivil faşist çetelerin saldırıları sonucunda ilk şehitlerimizi bu dönemde verdik. Geçenlerde Abdullah Gül’le ilgili bir biyografi çalışması dikkatimi çekti. Bu yıllarda Abdullah Gül’ün Milli Türk Talebe Birliği’nde görevli olduğunu yazıyordu. Bu MTTB’yi o dönemdeki gençlik önderlerine, bize sorun. MTTB, Gladyo’nun Türkiye’deki anti-emperyalist gençlik hareketini kanla bastırmak amacıyla ilk örgütlediği kuruluşlardan biridir. Sadece şunu anımsatmak istiyorum: 16 Şubat 1969 tarihinde, İstanbul’da demirlemiş bulunan ABD’nin 6. Filosunu protesto etmek için yürüyüş gerçekleştiren onbinlerce yurttaşımıza, İstanbul Taksim’de polis desteğinde sopalarla, bıçaklarla saldırıya geçen ve üç yurttaşımızın ölümüne yol açan kanlı örgütün adıdır MTTB. Bu saldırı Kanlı Pazar adıyla tarihe geçmiş ve şeriatçı militanların 6. Filo’yu kıble yaparak namaz kılma görüntüleri ertesi gün gazetelerde yer almıştır. Görüyor musunuz, aradan kırk yıl geçmesine rağmen Abdullah Gül’lerin kıblesinde hiçbir değişiklik olmamıştır. O, bugün Ergenekon tertibinin başında Amerikan emperyalizmine selam dururken, biz yine Bağımsız Türkiye sloganıyla şehitler, gaziler vermeye devam ediyoruz. halk hareketi 15-16 Haziran 1970’de doruğa çıktı. İşte bu tarihte İstanbul’da ilan edilen sıkıyönetimle birlikte, 12 Mart darbesine doğru ilk ciddi adımlar atıldı. Bizim bu dönemde sol hareketi halktan koparan maceracılığa ve bireysel terörizme eleştirilerimizi daha önce vurguladım. Bir darbe girişimine karşı solu ve halkı uyanık olmaya ve bu tür girişimlere geçit vermemeye çağıran tavrımızı da o zamanki yayınlarımızdan alıntılarla gösterdim. Ancak ne yazık ki, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la, demin söylediğim gibi Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın başında bulunduğu 12 Mart darbesini önlememiz mümkün olmadı. Savcılarımız, bu davada hayali darbe senaryolarıyla uğraşıyorlar. Ben, 2455 sayfalık İddianame’lerinde bu konuda hiçbir ciddi kanıt göremedim. Oysa 12 Mart Darbesi, hazırlıklarıyla ve çoğumuzun tanık olduğu kanlı, canlı uygulamalarıyla, boylu boyunca karşımızda duruyor. Bugüne kadar soruşturulmamış ve sorumlularından hesap sorulmamış. Bakın Savcılarımız, hayali darbe senaryolarıyla uğraşacaklarına aşağıdaki şemaya göz atar ve harekete geçerlerse tarihe geçerler. Ama tabii, aşağıdaki örgütün arkasındaki Amerika ile mücadeleyi göze alacaklar. Efendim bu şemada da görüldüğü gibi yine Amerikancı derin devletin siyasi karar merkezinde başında cumhurbaşkanı görevinde bulunan Cevdet Sunay ile demin söylediğim gibi Genelkurmay başkanlığı görevinde bulunan ne yazık ki Memduh Tağmaç orgeneral bulunmaktadırlar. Bu 12 Mart döneminde Sunay Tağmaç grubu olarak Sunay Tağmaç çetesi olarak tarihe geçmiştir. Ve yine ne yazık ki Genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç başkanlığında kendi başkanlığında oluşturduğu bir ekiple bir cunta ile bu TSK‘yı bu sürece 12

17

Page 18: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:18

Mart sürecine maalesef sürükleyebilmiştir. Bu dönemde bu Amerikancı derin devletin örgütlenmesinde yine bütün o 12 Mart öncesi 12 Mart a gidiş döneminde ve 12 Mart tan sonraki, bu şemada gösterdiğim gibi şeylere hazırlıklara ve 12 Mart dönemindeki uygulamalara operasyon ekibi olarak yine Amerikan yardım heyetinin içinde yuvalanmış, örgütlenmiş doğrudan CIA ya ve NATO müttefik kuvvetler karargahına bağlı, özel harp dairesi içinde onun beyninde örgütlenmiş bir ekip kumanda etmiştir, MİT içindeki yine o şeyle beraber, ekiple birlikte. 12 Mart öncesinde MİT’in başında Fuat Doğu bulunuyordu ve özel harp dairesinin başında da Cihat Akyol yer alıyordu, bu şemada da görüldüğü gibi 12 Mart sonrasında ise özel hap dairesindeki merkezin başına orgeneral Kemal Yamak geçmişti. Şemada göstermeye çalıştığım gibi aslında Türk ordusunun büyük bir b.ölümü ve Genelkurmay ikinci başkanlığı ile başbakanlık merkezi ve büyük ölçüde devre dışıdır. Bütün siyasi kararlara ve pratiğe ve uygulamaya önderlik eden merkez budur. Bu merkezin esas olarak CIA üzerinden NATO merkezine ve Pentagon a bağlı olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum 12 Mart Darbesi’ni açıklayan en önemli konuşmayı, darbenin başında bulunan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç yapmıştı: Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi geçti. Yani toplumun bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadelesi darbe sebebi oluşturuyordu. Nitekim 12 Mart döneminde uygulanan baskı ve terörün hedefi: 1-Halk hareketinin ve sol hareketin bastırılması,2-61' Anayasası’ndaki özgürlüklerin kısılması,3-Ordu içindeki yurtsever birikime darbe indirilmesi oluyordu. 12 Mart Darbesi, Ordu’dan ilerici darbe bekleyen, bu amaçla faaliyet yürüten akımın iflasını da ilan ediyordu. Umudunu Ordu’nun ilerici darbesine bağlayanlar, o gün yaptığımız eleştiri ve uyarıları dikkate almadılar. 9 Mart’a kurgulanan reformcu darbe girişimi, Tağmaç gibi Amerikancıların çeşitli tertip ve ayak oyunlarıyla önlendi ve bastırıldı. Reformcu darbe yerine, 12 Mart’ta Amerikancı darbe gerçekleşti. Bu olay, darbe tekelinin ABD’de olduğu tezimizi doğruluyordu.12 Mart sürecini iki döneme ayırabiliriz: 1972 yılı başlarından, 1973 ortalarına kadar süren 12 Mart’ın ikinci dönemi, dört dörtlük bir Gladyo diktasını ifade etmektedir. Bu döneme ağır bir işkence-terör dalgasının yanı sıra, tertip ve yalanlar damgasını vurur. İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Elrom’un kaçırılarak öldürülmesiyle, Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mahir Çayan ve arkadaşlarının firarı bu ikinci dönemin gerekçesi yapılmış, faşist baskıyı arttırmak için de 5 Mart 1972’de Marmara Yolcu Vapuru’nun yakılması, Mayıs 1972’de Boğaziçi Uçağı’nın kaçırılması, 28 Haziran 1972’de Eminönü Araba Vapuru’nun batırılması gibi tertiplere başvurulmuştur. Özellikle bu son üç olay, tipik Kontrgerilla tertipleri olup, sonrasında Balyoz harekâtlarıyla ve Fırtına tatbikatlarıyla toplum sindirilmeye çalışılmış, Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmişlerdir. Marmara Yolcu Vapuru ve Eminönü Araba Vapuru tertipleri, Kontrgerilla’nın 27 Kasım 1970’de gerçekleştirdiği Kültür Sarayı yangınıyla birleştirildi. Tüm halkımızın yakından tanıdığı 22 ilerici, Atatürkçü aydın sabotajlardan sorumlu tutularak idam talebiyle yargılandı. Tabii, sonunda hepsi beraat ettiler. Suçlandıkları, karalandıkları ve hapis yattıklarıyla kaldılar. Tutuklanan bu aydınların içinde Altan Öymen’in, Emil Galip Sandalcı’nın, Erdal Öz’ün, Zülfü Livaneli’nin bulunduğunu hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsunuz değil mi? O gün Altan Öymen’lerin, Emil Galip Sandalcı’ların uçak kaçırdığı ne kadar yalansa bugünkü Ergenekon tertibi de o kadar yalandır. O gün Altan Öymen’i tutuklayan, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi’ni ve Savcılarını, bugün kim hatırlıyor? ABD’nin Gladyo merkezinden gelen yüz karası talimatları uygulayan memurlar olarak hukuk tarihimizdeki kara sayfada yerlerini aldılar, o kadar. Bir de şunu anımsıyorum: Emil Galip Sandalcı, bu tertibin sorumluları hakkında açtığı davayı kazandı. Bu dönemde çok sayıda solcu aydın, Ankara’da Mamak Askeri Cezaevi’ne koyuldular. Hepsinin ortak suçu, Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele etmekti! Bunların içinde Doğu Perinçek ve biz arkadaşları, 12 Mart Cuntası’na ve Mamak’taki faşist cezaevi yönetimine karşı en kararlı ve tutarlı mücadeleyi yürütüyorduk. Gerek Mamak’ta ve gerekse dışarıda, Kontrgerilla’nın tertip ve saldırılarını göğüsledik ve püskürttük. Kontrgerilla yönetiminin 1973 ortalarından itibaren tecrite gitmesinde çok önemli rolümüz olmuştur. Neredeyse kırk yıl sürecek olan Gladyo’yla

18

Page 19: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:19

mücadelemiz, işte bu dönemde, sorgularda ve Mamak Cezaevi’nde başladı. 1972 ortasında Mamak’ta Kontrgerilla’nın tertip ve saldırılarıyla mücadele ederken, 6 Mayıs günü bir kez daha Cunta’nın faşist kimliğiyle yüz yüze geldik: Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. Bu dönemde ayrıca Mahir Çayan’la dokuz arkadaşı, Niksar’ın Kızıldere köyünde düzenlenen bir ÖHD operasyonuyla katledildiler. Operasyonun Özel Harp Dairesi tarafından yapıldığını sonraki yıllarda Kenan Evren açıkladı Kenan Evren’in Anıları, 1. cilt, s. 431. Bu operasyonda, buradaki davanın mimarlarından Mehmet Eymür de yer alıyordu. 30 Mart 1972 günü gerçekleştirilen operasyon, Çayan ve arkadaşlarının, Deniz Gezmiş’lerin idamını önlemek amacıyla, Ünye Radar Üssü’nde görevli üç İngiliz teknisyenini kaçırmaları üzerine düzenlenmişti. Bu tür bireysel şiddet eylemlerini, karşı devrimci uygulamaları önlemek yerine, kolaylaştırdığı için daha o gün eleştiriyorduk. Aşağıda 12 Mart’taki Derin Devlet örgütlenmesini burada ekranda şemasıyla birlikte göstermiş oluyoruz. Ben savunmamın ekinde bu 12 Mart derin devletinin İstanbul’daki örgütlenmesini İstanbul kontrgerilla şeması ile bundan sonra Ankara kontrgerillası şeması ile de ayrıca takdim ediyorum. Darbe arıyorsanız buyrun alın size TÜSDEK darbesi, efendim bu 1973 ten sonra özet hızlı olarak gideceğim, 1973 ten sonra 12 Mart rejiminin gerilemeye başlaması ile birlikte halk hareketi yeniden yükselmeye başladı. Bu arada yavaş yavaş ön palana siyasi mücadele içinde özellikle bu derin devlet faaliyetinde özellikle bunun operasyonlarında Alparslan Türkeş in çıkmaya çıkartılmaya başladığını görüyoruz. Daha sora uzun bir dönem Türkiye deki Amerikancı derin devletin başlarında rol alacak olan Türkeş, 12 Mart’ı gerilediği koşullarda devir aldı ve 12 Mart’ı sürdürme görevini üstlendi, 1973 ten sonra 12 Mart gerilerken 12 Mart cuntasını 12 Mart rejimini bir cunta TSK içinde bir cunta örgütleyerek sürdürme görevini işlevini Alparslan Türkeş üstlendi dolayısıyla bu şemada görüldüğü gibi aslında daha önceleri doğrudan doğruya NATO ve Pentagon a bağlı olan derin devlet Amerikancı derin devletin operasyon merkezine Alparslan Türkeş’lerin iktidarı oturuyordu daha doğrusu Türkiye deki Amerikancı devletin derin devletin başına Alparslan Türkeş geçiyordu özellikle de TSK içinde oluşturdukları bir cunta eli ile bu cuntayı Namık Kemal Ersun kara kuvvetleri komutanı oluşturuyor aynı zamanda orgeneral Musa Övün, orgeneral Recai Ergin önemli isimlerini oluşturuyordu. 9. kolordu komutanı, Musa övün de Genelkurmay istihbarat başkanı. Namık Kemal Ersun kara kuvvetleri ile beraber bu cuntanın başında yer alıyorlardı ve bunlara Alparslan Türkeş kumanda ediyordu. Yine daha sonra 1974 ten sonra kurulmuş olan MC hükümetleri birinci ve ikinci MC hükümetlerindeki üslendiği rol aktif rol nedeni ile Alparslan Türkeş e milli istihbarat teşkilatı içinde içişleri bakanlığı sivil savunma örgütlenmesi içinde ve özel harp dairesi içinde de örgütlenme görevleri verilmişti yüklenmişti, bu ekip bu kurumlar içinde de yani ÖHD MİT ve emniyet içinde de Türkeş kendisine bağlı ekipler kurmuştu. Bu şemada da Türkeş kliği bunlar gösterilmektedir. Genelkurmay ikinci başkanı orgeneral Vecih Akın burda bu derin devlet örgütlenmesinde rol üstlenmişti altta ise sivil birimler ve yer alıyordu. Şimdi bunu bu şekilde göstermememin nedeni 1977 5 Haziran da Türkiye de 12 Mart rejimine daha köklü bir darbe indirmek amacı ile ve MC hükümetinden Milliyetçe cephe yani, MC hükümetinden ki bu milliyetçi cephe hükümeti o zaman biliyorsunuz adalet partisi, milli selamet partisi ve MHP den oluşuyordu, başında başbakan Süleyman Demirel bulunuyordu, Süleyman Demirel u buradan kurtarmak ve ve cumhuriyet halk partisi ile beraber birlikte bir koalisyon hazırlamak 1977 5 Haziran seçimlerinde, ve Türkiye yi de 12 mart kararlarından kurtarmak dolayısıyla Alparslan Türkeş i de iktidar mevziilerinden yani 12 mart rejimi indirmek amacı ile hazırlanmış plana karşı, Türkeş önderliğinde bu cuntanı önderliğinde bir darbe girişiminde bulunuldu. Ve bu darbe koşullarını hazırlamak amacı ile hatırlıyorsunuz 1 Mayıs 1977 de 1 mayıs kutlamalarında bir katliam gerçekleştirildi taksim de. Arkasından çeşitli yeşilköyde vesaire sabotaj eylemleri peşpeşe bunu takip etti Bülent Ecevit e çiğli İzmir de bir suikast girişiminde bulunuldu ve en sonunda da yine 5 Haziran’dan bir gün önce Bülent Ecevit in Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı olarak Taksim de yapacağı mitinge Taksim meydanında bir saldırı düzenleneceğini o

19

Page 20: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:20

zamanın başbakanı Süleyman Demirel bildirdi ve buna rağmen miting yapıldı ve ertesi gün de orgeneral Semih Sancal, Genelkurmay başkanı Kara kuvvetleri komutanı, Namık Kemal Ersun un emekliye ayrıldığını, aynı zamanda Musa Övün Recai gibi vesaire gibi gurubunda emekli edildiğini yani bir 30 Ağustos yüksek askeri şura kararı olmadan toplantısı vesaire olmadan hemen en üst düzeyde karar ile emekliye ayrıldıklarını belirttiler ve ordu içinde bu tür girişimlere izin vermeyeceklerini resmen açıkladılar. Yani açıkça 5 Haziran 1977 ye seçimleri önlemeye kurulmuş bir darbe planı o zamanki başbakan Süleyman Demirel in Ecevit in ve Genelkurmay başkanının çabaları ile önlenmiş oluyordu ve bu darbeyi gerçekleştirecek olan ekip de emekliye ayrılmış oluyordu bu da 12 Mart darbecilerine 1977 de indirilmiş önemli bir darbeyi oluşturuyordu. Bu biliyorsunuz hatırlıyorsunuz 1977 den sonra en kritik dönemeç Türkiye’nin 12 Eylül 1980 de yaşadığı askeri darbedir ve ne yazık ki bu döneme kadar her ne kadar Namık Kemal Ersun başkanlığındaki demin söylediğim darbe girişimi önlenmiş olsa da yine de hem TSK hem de devletin diğer birimleri içinde Amerikancı derin devleti yaşatmak yeni baştan örgütlemek ve güçlendirmek yolunda çabalar sürmüştür ve burada yine 12 eylül e kadar en aktif rolü yenilmesine rağmen ve büyük bir darbe yemesine rağmen Alparslan Türkeş oynamıştır. Ama öte yandan 1980 e doğru, 1979 yıllarında vesaire Genelkurmay başkanlığına getirilmiş olan Kenan Evren in girişimleri ile hazırlıkları ile bir 12 Eylül rejimine doğru ve yeni bir askeri darbeye doğru Türkiye hızla yol almıştır. Burada vurgulamak isterim ki bu darbenin oluşumunda en büyük rolü operasyonlarda hazırlıklarda en büyük rolü ne yazık ki yine özel harp dairesince üstlenmiş olan özel harp dairesi mit içinde üstlenmiş olan Türkeş kliği oynamıştır. Özellikle işte sağ sol çatışması oluyor yükseliyor tırmanıyor rejim tehlikede görüntüleri vermek işte ordu bir an önce gelsin bunu bastırsın havasını yaymak bu psikolojiyi yaymak amacı ile çok şiddetli saldırılar özellikle MHP kaynaklı ülkü ocakları ülkücüler kaynaklı saldırılar ve onlara yine sol sahte sol gruplardan verilen cevaplar, terörü karşılıklı bireysel terörü tırmandırmış ve gerçekten bir an önce bunların bastırılmasını bir millet içinde de talep haline getirmiştir. Öte yandan Türkiye 1960 larda milli ekonomisinde yaşadığı hızlı gelişme sürecini çoktan yitirmiş, 12 Eylül e doğru büyük bir krizin içine yuvarlanmış ve ekonomide 24 Ocak kararları ile 24 Ocak 1980 de alınan kararlarla, Turgut Özal ekonomi projelerinin başına getirilmiş, ve ilk şeyini yani Türkiye ekonomisini dışa açma döviz girişini serbest bırakmak, Türk parasının kıymetini koruma kanununu değiştirmek falan gibi ilk uygulamaları da bu 24 Ocak 1980 de yani 12 Eylül darbesinden önce gündeme getirmiştir. Dolayısıyla 12 Eylül darbesi de değerli yargıçlar, Türkiye de tırmanan terörü bastırmak bahanesi ile özellikle krize girmiş olan ekonomiyi dizginlerini ele almak ve tamamen dış piyasaya açmak bir kapitalist dünya düzenine yeniden ve bir kez daha birleştirmek amacı ile gerçekleştirildi. Daha doğrusu bu uygulamaların emekçi halk hareketinin bastırılması Emekçilerin gelirlerinden kaynak aktarılması zengin sınıflara, Türkiye’nin tekelci sınıflarına ve holdingleşme sisteminin uygulanmasının sopası olarak da 12 Eylül rejimi maalesef getirildi. İş başına getirildi. Bu rejimin bu cuntanın ve daha doğrusu bu dönemdeki 12 Eylül ve sonrasındaki derin devletin şemasını burada da sunuyorum ve gördüğünüz gibi başrollerde Kenan evren cuntası ile Turgut Özal bulunmaktadır, Amerikancı derin devletinin bir numarası ve iki numarası olarak. Ve giderek de Turgut Özal burada daha sonraki yılların 90 lı yılların derin devletinin bir numarası olarak esas sorumlusu olarak başı olarak burda yükselmeye parlamaya başlamıştır. Yine öte yandan bu şeyin derin devletin operasyonlarının uygulama merkezi olarak da doğrudan gördüğünüz gibi NATO Brüksel karargahına ve pentagon a bağlı özel harp dairesindeki Türkeşçi, cunta ile MİT içindeki Türkeşçi Cuntanın ve emniyet genel müdürlüğündeki Türkeşçi ekibin altını çizmek isterim. 12 Eylül dönemindeki derin devlet manzarası işte böyledir. Biz 90’ların 12 Eylül sonuna geldiğimizde en kritik olay hepimizin bildiği gibi en kritik olay Sovyetler birliğinin yenilmesi ve Amerika birleşik devletlerinin dünyada tek süper devlet olarak kalmasıdır. Burada gerçekten aslında dünya imparatorluğunun egemenliğinin çizildiği tarif edildiği merkez olarak küresel gladyo merkezi bütün dünyada başrolü

20

Page 21: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:21

oynamaya başlamış, iktidarları biçimlendirmeye, beğenmediklerini devirmeye yerine yenilerini getirmeye falan başlamışlardır. Türkiye’nin Amerikancı derin devlete Amerikancı Gladyo ya Küresel gladyo ya daha sıkı bağlandığı dönemlerdir, 1990’lar. Ve burada da Türkiye deki derin devletin 1 numarası demin söylediğim gibi Turgut Özal’dır. Turgut Özal’ın başında bulunduğu özellikle onun Çankaya da oluşturduğu bir savaş Paşaları ekibi başrolü oynamıştır. Bunlar daha önce 12 Mart döneminde ve sonrasında Türk ordusu içinde de Gladyo faaliyetlerini yürütmüş olan kemal yamak, Recai ergin, Hulusi Sayın, Hüsnü Aybol gibi isimlerin oluşturduğu bir savaş paşaları ekibidir tabi hepsi emekli ve danışmanlar adı altında Turgut Özal’ın Çankaya da böyle bir ekip oluşturulmuş ve bunların önderliğinde işte özel harp dairesindeki MİT deki emniyet genel müdürlüğündeki şeyler kontrgerilla örgütlenmesi kontrgerilla ekibi bunların önderliğinde faaliyet yürütmüşlerdir. Burada dikkatimizi çeken husus Özal’ın ağabeyi Korkut Özal’ın yine hemen Turgut Özal’dan sonra adeta iki numaralı rol oynamış olmasıdır. O Korkut Özal yavaş yavaş Türkiye’deki derin devletin operasyon merkezine emniyet genel müdürlüğünün sokulmaya başladığı süreçte baş rolü oynamıştır. Niçin emniyet genel müdürlüğü sokulmaya başlamıştır bu derin devlet operasyonlarında, çünkü yukarda demin de arz ettiğim gibi 1991 den sonra Türk ordusunun özellikle Necip Tuğrul beyin istifasından sonra genelkurmay başkanı ve kuzey Irak’a girmeyeceği girmeme iradesini sergiledikten sonra bütün Amerikan medyasında ciddi kuruluşlarda Türk ordusu hizadan çıktı yorumları yapılmış ve Türk ordusuyla Amerikan silahlı kuvvetleri bu tarihten itibaren karşı karşıya gelmeye başlamışlardır. Dolayısıyla bu dönüm noktasıyla beraber 1991 Türk Silahlı Kuvvetlerinin emrine olması gereken ama bir kukla gibi buraya bağlı görünen ama fiilen NATO merkezlerinden idare edilen özel harp dairesi komuta altında alınmıştır. Eski yapısı örgütlemesi değiştirilmiştir yeni baştan kurulma çalışmalarına başlanmıştır. Ve 1990’dan sonraki derin devlet örgütlenmesi içinde özel harp dairesini görmeyeceğiz. Özel harp dairesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin milli savunma politikalarının elinde bir kurum haline dönüşmüştür. Son olarak Özal önderliğindeki bu tablo içinde gösterdim. Bundan sonraki şeylerde bir kurum olarak yer almayacak. İçinde tek tük şahıslarla bulunabilir bu başka bir şey. Dolayısıyla burada Korkut Özal’ın önderliğinde ta 1974 de milli selamet partisi DSP iktidarı döneminde emniyette ilk adımları atılmış olan ilk örgütlenmesi gerçekleşmiş olan tarikatçı cunta emniyet içinde 91 deki şeyden itibaren iktidarın daha üst şeylerine mevkilerine tırmandırılmaya başlanmış bu derin devletin esas operasyon merkezi olması yolundaki ilk adımlar burada atılmıştır ve yavaş yavaş şemada da gösterdiğim gibi aşağıdan Fethullah Gülen’in tarikatı cemaati bu ekip içine emniyetteki bu ekip içine sızmaya ve burada daha da güçlenmeye burada daha büyük roller oynamaya başlamışlardır. Son sözüm burada valiler cuntasıyla yani Abdulkadir Aksu ve Vecdi Gönül çok önemli iki isimdir. Emniyet genel müdürlüğündeki tarikatçı ekibi kumanda eden ve Turgut Özal’a bağlayan başrol oynayan isimdir. Öbür tarafta mit içindeki Hiram Abas’ın Mehmet Eymür’ün daha sonra Sönmez Köksal’ın rol oynayacağı ekipte bu derin devletin operasyon unsurları olarak görev almışlardır. 1990 yıllar Özal’ın yenilmesi yıkılması ve daha sonra ölümü vefatı arkasından Tansu Çiller’in iktidarı, Tansu Çiller eşi Özer Çiller’le beraber doğrudan doğruya Türkiye’deki Amerikancı derin devletin başına oturtulmuştur. Bir Amerikan vatandaşı olarak. tabi bunlar yıllarca gizledi onun Amerikan vatandaşlığını ispat eden de biziz. Belgesiyle sayısıyla numarasıyla her şeyiyle ve 1990 yıllardan sonra Sovyetler birliğinin yıkılmasını söylemiştim. Amerika birleşik Devletlerinin bölgemizde Asya’da Kafkasya’da ve Ortadoğu da operasyonlarının Türkiye üzerinden yürütülmesi Türkiye merkez olacak şekilde yürütülmesi için çok önemli roller verilmiş Türkiye’ye, işte tüm bu rollerin hepsini ne yazık ki başbakanlık koltuğunda oturan Tansu Çiller’in ve Özer Çillerin başında bulunduğu Amerikancı devlet yürütmüştür. Bu Azerbaycan da darbe yapıp darbe yapmaktan tutun Çeçenistan ‘da Rusya’ya karşı provokasyonlar tezgahlamaya kadar ondan sonra Çin halk cumhuriyetinin Sincan Uygur bölgesinde sabotaj timleri göndermeye kadar İran’la aramızı açmak üzere savaş kışkırtmaya kadar ve hepsi de 1991 den sonra körfez

21

Page 22: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:22

savaşından sonra incirlik üssünden yönetilen Kuzey Irak’ın denetimi operasyonlarında başrolü oynamakla bütün bunlarla dış operasyonlarda yani Amerika Birleşik Devletlerinin bölge hakimiyetini sağlayacak Türk Silahlı Kuvvetlerini buralarda bu operasyonlarda bir Türk ordusu bir milli ordu vasfından özelliğinden çıkartarak Amerika’nın adeta bir jandarması haline getirecek bütün girişimlerde bu ekip başrol oynamıştır. Şekilde gösterdiğim gibi doğrudan doğruya küresel gladyo merkezine bağlıdırlar. Bu daha sonraki bütün susurluk olayında ondan sonraki orada çıkan ortaya çıkan belgelerde ve Büyük Millet Meclisindeki susurluk komisyonunda az öncede örneğini sunduğum tutanaklarda buradaki konuşmalarda vs. bütün belgeleriyle ortaya çıkmış olan bu ekibi bir şema olarak burada yeniden hatırlatıyorum ve savunmama ekliyorum. Tansu Çillerle Özer Çillerin başında bulunduğu bu ekip bir yönüyle direk doğrudan küresel gladyo merkezine Amerika birleşik Devletine bağlıdır. Bir taraftan da Pentagon ve CİA üzerinden ve CİA istasyonundaki kurulmuş olan ekiple birlikte beraber çalışmaktadır. Kol kola çalışmaktadır. Çok yakından çalışmaktadır. Bu sözünü ettiğim CİA istasyonuna aydınlık dergisi o zaman teker teker isim isim çıkartmıştır. Ve bunların hiç biri de tekzip edilmemiştir. Bu şemalar ta o zaman yapıldı 1996-97-98 hiç biri tekzip edilmedi bütün olgular teker teker bunları kanıtladı. Elizabet Şatlın işte, ABD’nin Adana konsolosu, Adana Konsolosu mudur bir CİA istasyonumudur ABD’nin Adana konsolosluğu bütün Güneydoğu da Kuzey Irak’a yönelik faaliyetleri operasyonların merkezi olarak üslendikleri operasyon merkezi midir. Ne olduğu belirsiz bir adana Konsolosluğu başında Elizabet Şaltın il il dolaşmaktadır kasaba kasaba dolaşmaktadır. Bizim başbakanların gitmediği yerlerde boy göstermekte ve propaganda yapmaktadır. Bop sikiur bu Çillerin danışmanı CİA ajanı Ceyk Kırigıl yine çillerin danışmanı Devid Barçer çillerin CİA bağlantılı İngiliz danışmanı. Bunların oluşturduğu istasyon doğrudan doğruya çiller özel örgütünü yönetmektedir. Bunu biz o zaman Çiller özel örgütü dedik zaten bütün belgeleriyle kanıtlandı. Şeyle beslenen devlet parasıyla beslenen örtülü ödenekten aldığı 500 milyarla yola çıkmış kurulmuş bunların hepsi belgeleriyle çıktı. Basın toplantılarıyla kanıtlandı. Çiller kendisi kalktı bu örgütün yaptığı şeyleri marifetleri sayarsam dünya yıkılır Türkiye yıkılır Türkiye’de iç savaş çıkar başımıza gelmedik bela kalmaz. Bunlar hepsi belgeleriyle ortada. Nerde savcılarımız çiller özel örgütü burada çiller özel örgütü burada yani Türkiye’de darbeye teşebbüs etmiş amerikancı derin devleti kurmuş diktatörlüğü kurmuş Azerbaycan’a saldırmış, orda da bırakın Türkiye’de darbeyi adam Azerbaycan’da darbe yapıyor. Ve kukla devleti tanımak için yani kukla devleti kabul etmiş Irak’ın kuzeyinde her türlü hıyaneti yapıyor. Bütün şeyleriyle belgeleriyle ortada. Bir tek yaklaşır gibi oldular işte Emniyet genel Müdürü Mehmet Ağar’a yaklaşır gibi oldular o da işte o dava orada sürüyor. Ama işte esas çiller özel örgütünün operasyon merkezi emniyet istihbarat dairesi başkanı Bülent Orakoğlu ondan sonra yardımcısı Hanefi Avcı, oh hepsi meydandalar. Bırakın meydanda olmayı bu operasyonun ardındalar bu Ergenekon operasyonunun arkasındalar. Bunu şeyleri planlayıcıları yani planlayıcı konularında bırakın burada yargılanmayı sorumlu bunlar Türk ordusu içine şey sokmuş nifak sokmuş fesat sokmuş o zaman yargılanmış mahkum olmuş isimler Bülent Orakoğlu, düşüne biliyor musunuz yani nerden geliyor hepsi ortada bunların yani. Evet, çiller özel örgütü de budur Amerikancı derin devletin 1990’lı yıllardaki şeyi şamasıdır burada şey yaptığım burada mit içindeki o şemada da belirttiğim gibi kontur terör merkezini bir kez daha vurguluyorum. Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu Tolga Atikle beraber kontur gerilla merkezini ve bu merkezi o tarihte oynadığı rolü tekrar hatırlatıyorum. Bir sonraki bölüme geçebilir miyiz? Ben bunları sayın başkanım savunmamda çok ayrıntılı bir şekilde anlattım burada vakit kaybetmemek için özetle hızlı bir şekilde geçiyorum. Son takdim edeceğim şema derin devlet şeması 2003 2000’li yıllarda kurulan BOP eş başkanlı örgütüdür. BOP eş başkanlı derin devlet örgütüdür. Onu da burada şema olarak sunuyorum. Burada da görüldüğü gibi bu şemanın merkezinde bugün hala başrolde oynayan Recep Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül yer almaktadır. BOP eş başkanı olduklarını itiraf etmişlerdir söylemişlerdir. 32 defa ve kendilerini Büyük orta doğu projesinin memuru görevlisi olduklarını açık açık söylemişlerdir. İşte bu şema

22

Page 23: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:23

Türkiye’deki Büyük Orta Doğu projesinin yürütülmesi yürüten derin devletin şemasıdır. Onların üstlendikleri görev aldıkları merkezden yani küresel Gladyo merkezinde ABD yönetiminden doğrudan doğruya oraya bağlıyor. İkinci bir kol olarak a yine pentagona ve CİA istasyonuna bağlı bir ekip olarak faaliyetlerini yürütmektedirler. Bir ara Avrupa birliği merkezli Faren Fok’la birlikte çalıştılar ve Faren Fok’un yine bizim mücadelemiz sonucun da Türkiye’de yıkıcı bölücü faaliyetlerini ortaya çıkartılması ve Türkiye’yi terk etmesinden sonra o hat kesilmiştir. Ama tabi Avrupa birliği bağlantıları sürmektedir. Burada dikkat çekici olay gördüğünüz gibi demin aşağılardan şemaya girmeye çalışan Fethullah Gülen’in artık üst düzeyde CİA ile doğrudan bağlantılı olarak en üstte faaliyete başlamış olmasıdır. Ve derin devlet örgütlenmesi içine doğrudan doğruya bir önemli isim tayip Erdoğan Abdullah Gül’ün yanı sıra üçüncü bir isim olarak dahil olmasıdır. Ne yazık ki orada görüyorsunuz bir Hilmi Özkök orgeneral Hilmi Özkök isimli şahsı da yanlarına almışlardır. Türkiye’de genelkurmay başkanlığı yapmış olan bu zat bu şeyin derin devlet örgütlenmesine bu iki binli yıllardaki örgütlenmesinde faaliyetlerinde en önemli rolü oynayan isimlerdendir. Onun içinde bu şemanın içinde yer almaktadır. Öte yandan emniyetteki fethullahçı ekibin altını çiziyoruz orada kutu içinde gösteriyoruz. Mit içinde Şenkal Atasagun ekibinin yine Mehmet Eymürle beraber altını çiziyoruz o şemada gösteriyoruz. Bir de mafya hortumcu takımını hortumcu takımını o şemanın çok önemli bir unsuru olarak şemaya ekliyoruz. Destek güçler olarak Kemal Derviş’i Devlet Bahçeliyi Celal Talabaniyi, Mesut Barzaniyi, ve Mehmet Ali Talat’ı anmadan geçemem. Bu sunduğum savunma içinde bütün bunların rolünü de ayrıntılı olarak sunuyorum. Bir tek hususa dikkat çekmek istiyorum. Bu şemanın oluşmasında ve 2003 2000 yılında Türkiye’de 2002 sonra BOP eş başkanını iktidarının bugüne kadar uzanan gelen BOP eş başkanının iktidarının ve derin devletin oluşmasında başrolü oynayanlardan bir tanesi bir kez daha söylüyorum. Şu geçen gün Türkiye cumhuriyetinin adını tartışmaya açan Hilmi Özkök denen zattır. Olayı birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. Bizim Ergenekon operasyonu bu operasyonda çok yakından ilgilendirdiği için değerli başkanım. Şimdi geçen hafta iki hafta önce Sibel Edbont isimli bir şahıs Amerika Birleşik Devletlerinde eskiden tercümanlık yapmış birçok bilgilere sahip ciddi bilgilere sahip ciddi bilgilere sahip olduğunu biz basın mensupları biliriz. Türkiye’de basında zaman zaman o bilgilerle besler. 1999 kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra mitin kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra ve susurluk, susurluk çetesinin üzerine Amerika Birleşik Devletlerinin yürümesini Türkiye’de yürümesini önledikten sonra Mehmet Eymür’ün Amerikalılar tarafından Amerika’ya götürüldüğünü söyler yazar. İnternet sitesinde yazar. Bütün gazetelerde yazdı vatan gazetesi de bunu bir ay önce manşet yaptı. Mehmet Eymür’ü Amerikalılar Amerika’ya götürdü. Kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra Türkiye’de işleri zora girdiği için ve Türkiye’den kovulduğu için mitten ikinci kez kovuldu atıldığı için üstlenmiştir yerleşmiştir. Mehmet Eymür’ün bundan sonraki görevi 1999 ve 2000’den sonraki görevi işte bu, bu Ergenekon operasyonunu hazırlamak. Ona verilen iş budur. Ve 2001 yılında bu operasyon belgelerini Tuncay Güneyle birlikte onu şey yaparak kullanarak hazırlamıştır. Ve bu işte Ergenekon belgeleri falan diye iddianamede geçen yalanların o iftiraların tamamı o zaman daha 2001 yılında Mehmet Eymür tarafından hazırlanmıştır. Ve bu daha sonra Mehmet Eymür’ün sitesinde internet sitesinde Fehmi Korunun köşe yazılarında böyle açık açık operasyonunun gelmekte olduğu 2001 yılında yazılmış ve bu operasyon için düğmeye basılmış yapılması için ve ondan sonra da yine operasyon kararı geri alınmış. Hiçbir şey yani bir yıl şey takip yapıldıktan sonra o zaman ki devlet güvenlik mahkemesi tarafından verilen izin üzerine emniyet tarafından bir yıl bir takip kovuşturma yapıldıktan sonra soruşturma hiçbir şey bulunamayacağı ciddi olmadığı gayri ciddi olduğu tespit edilerek durdurulmuş önlenmiş ve Ergenekon dosyası o zaman hazırlanan belgeler emniyetteki istihbarat merkezine sunulmuş ve ondan sonra ne olmuş, ondan sonrasını da Hilmi Özkök’ten öğreniyoruz. 2002 yılında mitin resmi olarak şeyin Şenkal Atasagun tarafından Ergenekon dosyasının Türk Silahlı Kuvvetlerine sunulduğunu biliyoruz. Bunu hiç duymazdan görmezden

23

Page 24: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:24

geliyor hiç yokmuş gibi davranıyor ve 2003 yılında da bunu cebine koyarak şey yapıyor çekip gidiyor emekli olduktan sonra pardon. Düzeltiyorum çekip gidiyor. Bu şeyin daha sonra anlaşılmıştır ki 2002 yılında bu yapılan olay aslında Ergenekon tertipliği hazırlanan dosya o zaman ki genelkurmay başkanı orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu hedef alıyordu. Onun tavsiyesini hedef alıyordu. Orgeneral Hilmi Özkök’ün önünü açıyordu genelkurmay başkanı olarak. Ama daha önemli bu tertiple işte o zaman ki 57. hükümetin başbakanı Ecevit indiriliyordu düşürülüyordu. O zaman Kemal Derviş’in ve Devlet Bahçelinin oynadığı roller sonucunda 57. hükümet düşürülüyordu. Onun yerine de Recep Tayip Erdoğan yasalar çiğnenerek yasaklı vs. 2002 seçimlerinde yükseltildi ve başbakanlık koltuğuna oturtuldu. Ve bu derin devlet bu şekilde iktidar yapıldı. Yani Ergenekon tertibini son derece önemli rolü olduğunu bir kez daha anımsatmak istiyorum. Biz Ergenekon tertibi bir yalanla bir iftirayla iftiralarla şunlarla bunlarla aylardır uğraşıyoruz ama 2002 de Hilmi Özkök’ü oraya oturtan genelkurmay başkanlığına oturtan bu tertibin başında rol oynayan Ecevit hükümetini yıkan onun yerine tayip Erdoğanları buraya getiren operasyondan Amerikancı darbeler öyle söyleyim. Eymür’lerin de merkezinde bulunduğu Amerikancı darbeden hiçbir bahis yok. Bunu ne soran var ne eden var ne yakasına yapışan var. İşte buyurun darbe diyorsanız 2002 Amerikancı darbesi yine bu savunmamda bunu birkaç cümleyle özetlediğim olayı ayrıntılı anlatıyorum. Çok teşekkür ederim benim söyleyeceğim buydu bu kadar. “

Mahkeme Başkanı :” savunmanızı bitirdiniz mi, bugün bugün mü bitirdiniz “Sanık Ferit İlsever : “ yarım günlük bir bölüm kaldı sayın başkanım. Perşembe günü

dediğiniz gibi öğleye kadar bitecek “Duruşmaya 13.30’a kadar ara verildi

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu, Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri avukat Hikmet Fırat Arslan, Cihan Öztugay, Saim

Tuğrul, Zeynep Küçük, Gönül Kerinçsiz, Nevzat Çetin, Vural Ergül, Mehmet Taşdelen, Necip Yenişan, Hüseyin Buzoğlu ile tutuksuz sanık Aykut Metin Şuke’nin geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı. Sanık Ferit İlsever’in sorgu ve savunmasının tespitine, diğer sanıklar ve müdafilerinin alınacak beyanları ve talepleri dikkate alınarak, bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi.

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi; Sayın başkanım müsaadenizle muhtemelen dördüncü iddianame olarak önümüzdeki günlerde size sunulacak yine iddianameyle ilişkili olarak hakkımdaki bir şahsın beyanlarını gazete haberi üzerinden size aktarmıştım ancak şimdi esprili polis arkadaşlarında dikkatle hazırladıkları ifadeden şahsıma ibaret bölümü aktarmak zorundayım tarih 28 Şubat 2009 ifadesi alınan şahıs tekke ve zaviye kanununa muhalefet suçundan sabıkalı Ali Kalkancı sayın başkanım daha öncede söylemiştim şahıs benim kendisinin gizli ortağım olduğunu beyan etmiş ve ifadede bu şekilde kayda geçmiştir. Tekrar söylemek istiyorum şahısla ilgili hiçbir ortaklığım olmamıştır. Ticari anlamda da, arkadaşlık anlamında da hiçbir ortaklığım, gizli ortaklığım, açık ortaklığım olmamıştır. Şahsın beyanına göre ben şahısla 2002 yılında tanışmışım ama şahıs açmış olduğu firmanın beni ortak ettiği gizli ortak ettiği tarih”

Mahkeme Başkanı " Mehmet Zekeriya bey daha bunun iddianamesi açılmamış değil mi yani bu”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “ sayın başkanım doğru söylüyorsunuz da şimdi şöyle burada bulunduğum sürece mecbur kalarak savcılar ve kollu gücü kendilerini zorunlu hissederek ya bir gizli tanık ortaya atıyorlar, yada açık tanık ortaya atıyorlar olmayan şeyi söylüyorlar şimdi bu hiç adil değil sayın başkanım yani hukuki olmasını geçiyorum kanuni olmasını geçiyorum bu itibar infazı 90’lı yıllarda PKK terör örgütü gözüne kestirdiği bir güvenlik görevlisini öldürmeden önce bu yöntemleri uygulardı. Özel hayatını, ahlaki değerlerini, namusa ait değerleri bir şekilde gündeme getir daha sonra bir şekilde infaz ederlerdi. Sonrada bunlar duyulmazdı infaz edilmek

24

Page 25: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:25

meselesi değil ülke infaz ediliyor. Ülke infaz ediliyor. Siyasi partiler bir birine girdi, ortalık ayağa kalktı sayın başkanım mahkemenizin de konusu olan konular üzerinden bugün ülke infaz ediliyor. Benim ismimin hiçbir önemi yok ki buradaki şahısların öncelikle bir önemi yok ama gerçek şu önüne gelen hukuksuz, kanunsuz şekilde ifade alıyor, gizli tanık oluşturuyor sonradan da bizim üzerimizden ülkenin değerleri ülkenin kurumları yıpratılıyor. Ben şahsen burada olmaktan 19 ay bitti 20. ayımdayım tutukluluğumun kendi adıma üzüntümün yanı sıra kuruma verdiğim eski görev yaptığım kuruma verdiğim, ülkenin insanlarının zihniyetine, milli değerlerine, önemli değerlerine, kutsal değerlerine zarar verdiğim içinde ben üzüntü duyuyorum müsebbip ben değilim, müsebbip bunu bugün yaratanlar ancak bu mahkeme beni burada tuttuğu sürece bu kaynak kullanan şahıslar kurum, savcılık veya polis teşkilatı bir şekilde sizin beni burda tutmanızdan faydalanarak evet bu adam burada 20 aydır devam ediyor ben daha da üstüne gideyim bunu da ekleyeyim, bunu da ekleyeyim diye dayanılmaz bir azaba dönüyor söylediğim iki sebepten dolayı ha ismim var evet bir profilim var, benim önceden askerdim 8 yıldır da bir şekilde basın sektöründe, gazetede köşe yazarlığı, dergide yazdım, televizyon vesaire profilim uygun eski asker olmam sebebiyle köşe yazıp hükümete muhalefet etmem sebebiyle profilim uygun birazdan bunu da açıklayacağım doğru haklısınız iddianame size gelmedi ama üç iddianame kabul ettiniz bakın üçüncü iddianame kabul etmiş olduğunuz iddianamede ikinci bölümünde beyanın ikinci bölümünde onla ilgili talebimde olacak facia ifadeler var hakkımda ki ben size ilk gün burada kendi adıma savunma yaparken 4 Aralık 2008’de elimle Kürdistan post com internet sitesinde bir şahsın askerim olduğunu söyleyerek yapmış olduğum sözde infazları anlatıyor demiştim bunu verdim size şahsınıza mahkemenize sundum. Arkasından uluslar arası ceza mahkemesinin yaptırımlarını aktardım burada savunmamın içerisinde inandığım değerler ölçüsünde, ülkeme inancım ölçüsünde, eski kurumuma inancım ölçüsünde, bu toprakların sınırına inancım ölçüsünde bu toprağın insanının değerlerine inancım ölçüsünde buna anlatmaya çalıştım ve uluslar arası ceza mahkemesinin yine Mazlumder derneği tarafından yazılan bir yazıyla savcılara kalkın uluslar arası ceza mahkemesini şikayette bulunun diye internetten yazı yayınlandığında size tekrar aktardım burada savunmamda bugün geldiğimiz nokta daha vahim bir şekilde daha karanlık bir tablo şekilde karşımda şimdi ben kendimi savunmazsam bir kendimi savunmamış olacağım birde benim dışımdaki bana benzer insanlara haksızlık etmiş olacağım ben savunmayayım, bunu ben söylemeyeyim ne zaman söyleyeyim sayın başkanım 6-7 ay daha bekleyip dördüncü iddianameye kadar beni yerden yere vursunlar ve bu arkada basın ordusu beni izlerken sessiz mi kalmış olayım keşke böyle olsaydı bakın görüntü alıyorsunuz ses kaydediyorsunuz ama bunun buradaki konuşmanın buradaki kaydın dışında birde dışarıda bir hayat var basın bunu alıyor farklı bir şekilde yazıyor yansıtabiliyor. Yetmiyor kin öfke o kadar yüksek ki evire çevire bir daha veriyor. Ertesi gün bir daha veriyor on gün sonra bir daha veriyor bunu hem birey olarak hem vatandaş olarak şahsım adına yapmak zorunda olduğuma inanıyorum hem de bu ülke insanı bugünkü koşullarda bu ülke insanı olarak çok daha fazla yapmak zorunda olduğuma inanıyorum. Bir kurtuluş mücadelesine döndü nerdeyse bu buradaki insanlar bir savunma cephesini oluşturdu sanki savcılar sakın iştahlanmasınlar kastettiğim bir örgüt değil. Duyarlı sağlam, inançlı, bilinçli bireyin vatandaşın yapması gereken şey benim burda söylediği şey müsaade edin bu yüzden buna ben burda değineyim kısaca değineceğim zaten çok uzatmayacağım kalkıp mikrofonla burda konuşmaktan çok hoşlanmıyorum ama yapmak zorundayım sayın başkanım Ali Kalkancı benim kendisiyle 2002 tanışmama rağmen 2000 yılında kendisine gizli ortak olduğumu söylüyor bu kesinlikle yalandır ve doğru değildir. Şimdi şöyle bir soru soruluyor yasadışı Ergenekon terör örgütü üyesi misiniz? Üyesiyseniz bu terör örgütü içerisindeki faaliyetleriniz ve görevleriniz nelerdir. Ben Ergenekon terör örgütü üyesi değilim, Ergenekon soruşturması operasyonunda hakkında işlem yapılan Mehmet Zekeriya Öztürk, Sisi lakaplı Seyhan Soylu şahsı hiç görmedim, Turgut Büyükdağ, Ümit Oğuztan Sayın Oğuztan’ı burada tanıdım isimli şahıslar bana 28 Şubat

25

Page 26: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:26

sürecinde her türlü komployu kuran ve beni maddi ve manevi zarara uğratan şahıslar olmasından dolayı tanıyorum. Bu şahıslarla ilgili olarak ifademin akışı içerisinde detaylı bilgi vereceğim sayın başkan dördüncü iddianame veya 14 önemli değil bakın burada bir zihniyet ortada 28 Şubat sürecine karşı geliştirilen bir kontra atak söz konusu şimdi bunun müsebbipleri, bunu yapanları kim bunun karşı hamlesini yapanlar kim belli, muhatabı kim belli ancak bugün bunun tekrar bu şekilde gündeme getirilmesi şunu gösteriyor. Cumhuriyet tarihinin kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde önemli kilometre taşları, Cumhuriyetin kuruluşu da dahil belli kesimleri rahatsız ettiği için bugün bir karşı darbe şeklinde yok ediş şeklinde cumhuriyeti yıkmak adına, ülkeyi belki de uçuruma sürüklemek adına bu kilometre taşlarını tek tek alıp sizin karşınıza getiriyorlar siz bunları mahkemede görmeye ve dava açmaya ve bu yargılamayı yapmayı da uygun buluyorsunuz sayın başkanım buda bunlardan bir tanesi aday ben 28 Şubat sürecinde üsteğmenliğimi bitirdim yüzbaşılığa yeni başlamıştım bakın çok ilginç bir olayla devam edeceğim müsaade ederseniz tabi bunun doğru olmadığının altını hemen çiziyorum soruldu 14.01.2009 tarihinde TRT kanalında yayınlanan Büyüteç isimli programda canlı yayına katılan Tuncay Güney isimli şahsın sizin hakkınızda Ali Kalkancı Esenyurt belediyesinde bira yudumlarken bir binbaşı tarafından şeyh yapıldı şeklinde beyanlarda bulunmuştur. Tuncay Güney isimli şahsı tanıyor musunuz? Bu şahısla görüşmeniz oldu mu? Esenyurt Belediyesi ve bir dönem başkanlığını yapan Gürbüz Çapan ile ne tür ilişkiniz olmuştur. Soru bu sizi son soruda şu sizi şeyh yapan binbaşı kimdir? şimdi sayın başkanım bir şeyi bu kadar göstere göstere yapıldıktan sonra insanlar ahmak, aptal yerine konduktan sonra ben tabiki buna müdahale edeceğim el cevap şöyle Tuncay Güney isimli şahsı ben medyadan tanıyorum kendisiyle herhangi bir görüşmem olmamıştır. Benim hakkımda söylemiş olduğu iddialar yalandır. Benimle alakalı bahsedilen Binbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk’dür. Sayın başkanım bu doğru değil bu 10 defa burada çürütülür. CMK 170’e göre özür dilerim ukalalık sayılmasın savcının sizin karşınıza bir iddiayla, suçlamayla geldiği takdirde yanında delilini de getirmesi gerekiyor ama ben mahkemenizde iki net somut olay yaşadım bugüne kadar hala bunun delillerini alamadım ama 19 aydır bunlarla yargılanıyorum ben hala cevabını alamadım hala buda bunlardan bir tanesi benim o tarihte 28 Şubat sürecinde Binbaşı olmadığım ortaya çıkacak, Gemlik’te görev yaptığımı zaten savcılar biliyorlar. Sonrasında Şırnak’a tayin olduğumu zaten biliyorlar. Ali Kalkancı ile kesişen bir zamanım ve mekanım olmadığını zaten biliyorlar ama amaç burada ne sizin mahkeme heyetinin zihninde acaba yaratmak, ne kadar çok acaba yaratırsa sizin zihninizde benim burada kalma ihtimalim yüksek şansım yok zaten ellerinden gelse idam infazını geri getirtip size idam ettirtecekler bu kadar kişiyi idam ettirtecekler. Amaçları bu keşki idam olsaydı yemin ediyorum şimdikinden daha sıkıntı çekerdim bu kadar saldırı, bu kadar yüz kızartıcı şekilde ifade almalar, karşı töhmet altında bırakmalar insanın ailesine karşı, toplumuna karşı, şu mahkeme heyetine karşı ben devlet terbiyesi aldım utanıyorum, utanıyorum ben utanıyorum sayın başkanım bu devletin polisi savcısı utanmıyor. Utanmayı bilmiyor öğrenememiş aile terbiyesi olmadığı gibi kurumsal terbiyede yok bunu yazdırabiliyor buraya bir polis ifade tutanağı bu sayın başkanım kurumsal terbiye dahi gelişmemiş ama bunun dışında ülke değerleri de yok bu bireysel kazanımlarının yanında ülke değerlerine de sahip çıkma anlayışı da yok tabi buda doğru değil bunu da reddediyorum basın ordusu da arkada onları da tekrar tekrar altını çizerek söylüyorum gizli ortaklığım yoktur. Ali Kalkancı’yı iki defa karşılaştım o şekilde tanıyorum ve bu şahsı şeyh yapan kişi ben değilim şeyh olduktan sonra peşinde koşan şahısları bulsunlar polis onun ifadesini alsın sayın başkanım diğer bir konuda şu üçüncü iddianamede şimdi ben dedim ki profil olarak tutukluluğum devam etmesi konusunda mahkemenizce de uygunum, savcılar tarafından da uygun görülmüşüm, polis tarafından zaten düşman ilen edilmiş bir şahsım ben sayın başkan askerlikten sonra ayrılıp köşe yazarlığı yaptığım sırada bakınız 10 ekim 2006 tarihli köşe yazım konusu aynen şu Avrupa Parlamentosunun Türkiye’nin katılım yönünde ilerlemesiyle ilgili raporu 2006/118 parantez içinde

26

Page 27: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:27

ı-n-ı şimdi bu rapor herkese dağıtılmış yayınlanmış bir rapor değil bu yazım 6 bölüm ve gayri resmi tercümeden köşeme aktardığım yazı şimdi şöyle söylüyor geçen yıl başbakan Erdoğan tarafından Kürt sorunu ile ilgili olarak yaptığı bir konuşmada teşfik edici ve ümit verici sinyal alınmış olsa da bu sinyalin sonunda henüz bir tedbir alınmadığından madde p madde o ülkenin güneydoğusunda şiddetin ortaya çıkması ve akabinde askeri harekatın artmasına yol açan Kürdistan işçi partisinin terör eylemlerinin yeniden kendini göstermesinin Türkiye’deki barış istikrar ve demokrasi için ciddi bir tehdit oluşması nedeniyle ve teröre karşı alınan tedbirlerin tehditle orantılı olması ve her zaman uluslar arası insan haklarına riayet edilmesi gerektiğini vurgulayarak madde o ve p’nin birlikte bugün ülkeyi ne hale getirdiğini görüyoruz. Sayın mahkeme yine aynı raporum tümünü asla okumayacağım da birkaç maddesini maddi 9 Türkiye’yi bütün vatandaşların soruşturma, yargılama, hüküm giyme ve gözaltına almaya kapsayan bütün yasal süreç boyunca devlet memurlar askeri personel veya güvenlik güçlerine karşı ayrım yapmaksızın kanunlar önünde eşit muamele görmemizi sağlamaya davet eder. Kastedilen eşim muamele burada 20 aydır ben buradayım eski bir asker şahıs olduğum için akademisyen olduğu için benzer süre içerisinde kalanlar var. Siyasetçi olduğu için burada kalanlar var. 20 aydır 27 aydır burada tutuklu insanlar var bu maddeye göre ancak diyor ki eşik muamele görmelerini sağlamaya davet ederek diyor eşik muamele göremiyorum ben burada hiçte görmedim zaten çünkü demokratik açılım bana değil bana demokratik kapanma, hizmet ettiği yerlere demokratik açılım, yaşadığım koşullarda ben bunu görüyorum burada profilim uygun neden profilim uygun 28 Aralık 2004’te şöyle yazmışım militarilize olmuş güneydoğumu terörize olmuş güneydoğumu korucuların militarilize olmasından bahsedilen gündem konuşmalarına ve yazışmalarına karşı 17 Haziran 2005 isyan ve ayaklanma hazırlığı içindeki PKK terör örgütü ve demokratik toplum hareketi bu parti oldu şimdi demokratik toplum hareketi parti oldu sayın başkanım ve ülkeye meydan okuyor. Askere orduya meydan okuyor. Aleni açık haberlerde görüyoruz hepimiz tek bir televizyon kanalı değil bütün televizyon kanalları veriyor. 4 Ocak 2005 tarihli yazım federasyon Türk halkına empoze edilmeye başlandı. 9 Nisan 2006 PKK, HPG siyasi üyesi HADEP’li belediye başkanları ve DTP üyeleri doğu ve güneydoğu’da doğu illerinde halk üzerinde PKK terör örgütü ile birlikte baskı kuruyor belgeli bunlar. PKK odaklı şehir hareketleri ve PKK odaklı Türk aydın hareketleri. Kod İmralı Terörist başının ajan İngiliz avukatları Sidney Kentriş’ten tutunda avukat Kerim Yılmaz’a kadar, Timoti Otti’ye varana kadar hangi görevde olduklarını İngiltere’de hangi servislerle irtibatlı olduklarını, orduyla nasıl ilişkileri oldukların ve PKK terör örgütü dahil Abdullah Öcalan’a hangi stratejileri getirdiklerini yazmışım, 22 Temmuz 2005 Türkiye ve ABD’nin PKK operasyon yeteneği ve muhtemel sonuçları, AKP hükümeti küresel terör ve PKK, 10 Aralık 2006 terör örgütünün yasal gazetesini kim susturur Azadiye bırak Diyarbakır’da çıkıyor Cemil Bayık yazıyor sayın başkanım orda hala yazıyor örgütün üst düzey yöneticisi bu ülke sınırları içerisinde yayınlanan bir gazete Kürtçe anlamadığınız için ne olduğunu fark etmezsiniz ama anlayanlar şimdi bunları yazdığım için bir kere daha buradayım eski asker olduğum için buradayım şimdi bir kerede daha buradayım. korucu olduğunu iddia eden bir şahıs 1994-95 yıllarından görümlü köyü ile çalışkan köyü arasındaki bir çatışmada iki askerin şehit olduktan sonra 6 köylüyü alıp öldürtüp şuan hala var olan tabur arazisi içerisine gömdürdüğümü söylüyor ne yapılacak yarın gidip bu tabur kazılacak mı? Kazılmadı mı sayın başkanım kazıldı toprak kazılan birlik komutanı ne hissediyordur acaba, o asker ne hissediyordur acaba bunu kazdırtanlar düşünüyorlar mı? Ben bir çatışmadan sonra Leyla Zana’yı taşla kovalayan oğlu ve kocası ölmüş Kürt kadını tanıyorum sayın başkanım bu açılımın sonuçları şunlar olacaktır muhtemelen bu koşullarda kavramsal Kürt, etnik Kürt, Siyasi Kürt, terörist Kürt, edebi Kürt, Sanatsal Kürt, kültürel Kürt, demokratik Kürt, fakir ve zengin Kürt ve devam edecek böyle ama bunların hepsinin simsarı var, hepsinin tüccarı var buradan para kazanan, kariyer yapan, mevki kazananları var bir dolu mazlumder’in eski başkanı, AKP Diyarbakır milletvekili bu ajitasyonları yapan adamlar bunlar şimdi bunun olabilmesi için bu

27

Page 28: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:28

projeler ulaşabilmeleri için benim gibi eski askerleri bölgede görev yapanları bu şekilde infaz eden göstermeleri lazım o tabura gidip, o başarılı tabura gidip oranın arazisini kazmaları lazım sayın başkan iki önemli köy gördüm ben üsteğmenken gittim Mardin’deki Pınarcık köyü, 36 ferdi katledilmişti, 8 kişi kalmıştı o 15-16 yaşındaki kızın anlayabilmem için tanımaya çalıştım köylüyü empati yapacağız ya kendimizi onun yerine koyacağız ya korktuklarını fark ettim silahtan korkuyorlardı ruh hali, psikolojisi tamamen çökmüştü biz el uzattık sayın başkanım 2 yıl onların tüm ihtiyaçlarını ( anlaşılamadı ) amirlerimin emriyle dahil olmak üzere ihtiyaçlarını biz giderdik batıda umut operasyonu hayata dönüş operasyonu denilene benzer faaliyetler gösterdik, çatışmaya girdiğimiz köyde Kürt’e dedik ki geriye çekil arkamıza geç neden mermi ona değmesin diye, el bombası ona gelmesin diye kim katil bu projeyi yaratanlar katil, katlettikleri bir anlayış siyasetin 25 yıldır bu ülkede anlamadığı, güneydoğu hastalığı bugün artarak devam ediyor. Kendisine olağanüstü lider pozisyonu vermek isteyen şahısların projesi bir diğer önemli köyde bahsedilen Görümlü köyü o köye gittiğimizde yaklaşık 40’a yakın katır PKK tarafından görevlendirilmiş 20’e yakında köylü de aynı şekilde görevlendirilmiş Cudi dağına erzak taşımaktan tutun, tepeciliğe varana kadar görev yapıyorlardı şimdi o köylü korucu Irak’ın bütün kamplarına girmiş korucular var orda, çatışmış korucular var, şehit olmuş korucu köy o, gazi korucular var o köyde ne yapmaya çalışılıyor. Korucu direncini yıkmak PKK’nın burnunun dibinde kampların o köy üzerindeki etkisini arttırmak için rant bol olan araziyi bir başka yerlere açabilmek için kimler olduğu beli bazı telefon konuşmalarında var bunların hatta bundan dolayı askerlere itaatsizliğe teşvik suçundan da sevk edildiğimi söylemişti sayın Haşıloğlu ama cezaevine gittiğimde sadece halkı isyana tahrik etmek ve terör örgütü üyeliğinden tutuklandığımı öğrendim ama huzurunuzda terör örgütü üyeliğinden yargılanıyorum sadece sebep ne sebep bunlar sayın başkanım ben potansiyelim sizin mahkemeniz bu şekilde devam ettiği sürece bende potansiyel olmaya devam edeceğim ismimin önemi yok sizin isminizin de önemi yok siz hukuk gereği hem nesnel, hem de öznel düşünmek zorundasınız burada bu bizim içinde böyle burda kimsenin önemi yok ama dışarıda hayat böyle değil insanlar bizim üzerimizden ya korkuyorlar, ya lanet okuyorlar, yada küfür ediyorlar toplumun geldiği noktayı anlamaya çalışıyorlar. Burda kalmaya devam ettiğim sürece ben ve benim gibiler her gelen iddianamede böyle uydurma ifadeler olduğu sürece nesi uydurma buda çürüyecek inanın hukuksal olarak, kanuni olarak problemim yok 93-94-95 yıllarında ben orda değildim dönmüştüm görev yaptığım yer birinci iddianamenin içinde yazılı savcı Zekeriya Öz'ün üzerini atladığı Silopi’de görev yaptığım tarihin ne olduğu belli Hizbullahçılar la imalı şekilde iddianamede ilişkilendirmeye çalıştığı tarih belli savcı Zekeriya Öz'ün bu yetmiyor bir tanede de M 16 tüfeğim dahil kayanın üzerine oturtup kafasına vurduğum şahıs anlatılıyor yalan 94-95 onlarca operasyona katıldım, onlarca çatışmaya girdim hiç pişman değilim yaşadıklarımdan dolayı gururla, şerefle görev yaptım öldürdüğümüz teröristlere leş derdik askerimde leş derdi, korucu da leş derdi devletine kurşun sıkan adam leş deniyor zaten başka ne diyebilirdik ki ama şimdi leş sahipleri şehit anneleri kadar değerli bu ülkede, değerli hale getirilmek isteniyor bu projenin hayata geçirilebilmesi için somut olay hukuki ve kanunu değil sayın başkanım halk nezdinde, halk gözünde bizim bu şekilde suçlu gösterilmemiz lazım sayın başkanım madem yargıladığınız ve yargılamasına devam dene bu dava aynı zamanda PKK terör örgütünü içinde barındırıyorsa taleplerim var benim ve eğer ülke bugün Kürt açılımı konusunda açlığını, parasızlığını unutup bunu dinliyorsa bu taleplerimin ivedilikle yerine getirilmesi gerektiğine inanıyorum bugüne kadar yakalanan veya teslim olan PKK terör örgütü militanları ile ilişkisi tespit edilen veya güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri tarafından ilişkisi tespit edilenlerin olup olmadığının adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, Genelkurmay başkanlığı, jandarma genel komutanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve emniyet genel müdürlüğünden sorularak öğrenilmesini arz ve talep ediyorum. Yine aynı kapsamda PKK terör örgütü ile ilişkilendirilen sanıkların PKK terör örgütünün mali kaynaklarıyla ilişkisi tespit edilip edilmediği ve PKK terör örgütünün mali kaynaklarının neler

28

Page 29: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:29

olduğu, başta hala hükümlü terörist Abdullah Öcalan olmak üzere yakalanan ve teslim olan teröristler ile resmi kurumlar tarafından belirlenenlerin neler olduğu Adalet bakanlığı, İçişleri bakanlığı, Genelkurmay başkanlığı, Jandarma genel komutanlığı, MİT, Emniyet genel müdürlüğü ve MASAK’a sorularak öğrenilmesini arz ve talep ediyorum. Yine yargılanmasına devam edilen dava sanıklarının PKK terör örgütü ile de ilişkisi iddia edildiğinden bu davanın sanıklarının PKK terör örgütü adına ilişki kurduğu ve destek aldığı, yabancı ülke devleti olup olmadığı, varsa hangi ülke devletinin olduğu, bu güne kadar yakalanan ve teslim olan teröristlerden başka Abdullah Öcalan olmak üzere resmi kurumlardan da ilişkide olunan ve destek alınan yabancı ülke devletlerinin olup olmadığının tespiti varsa hangi ülke devletinin olduğunu, Adalet bakanlığı, İçişleri bakanlığı, Dışişleri bakanlığı, Genelkurmay başkanlığı, MİT, Jandarma genel komutanlığı, Emniyet genel müdürlüğünden sorularak öğrenilmesini arz ve talep ediyorum. Yine aynı kapsamda bu dava dosyasıyla ilişkilendirilen PKK terör örgütü militanlarının kamplarının, silahlarının bulunduğu ve bu konularda destek aldığı tespit edilen ülkelerin devletlerine bu hususta nota verip verilmediğinin ilgili kurum ve kuruluşlar olan Başbakanlık ve Dışişleri bakanlığından sorularak öğrenilmesini arz ve talep ediyorum. Son olarak Yargılanmasına devam edilen dosyayla ilişkili olduğu iddia edilen PKK terör örgütünün adli kollukça yakalanmayan ve PKK terör örgütü ile ilişkili olan militan kadro dışında kalan ve üye olmayan şahıs veya şahısların bugüne kadar tespit edilip edilmediği, edildiyse haklarında yasal işlem başlatılıp başlatılmadığını, ele geçen teröristlerden başta Abdullah Öcalan olmak üzere bu şahıs veya şahısların kimler olup olmadığının öğrenilip öğrenilmediğini Adalet bakanlığı, İçişleri bakanlığı, Genelkurmay başkanlığı, MİT, Jandarma genel komutanlığı, Emniyet Genel müdürlüğünden sorularak öğrenilmesini arz ve talep ediyorum sayın başkanım taleplerim de bu kadar dinlediğiniz için teşekkür ediyorum saygılarımla “

Sanık Muhammet Yüce söz istedi verildi; sayın başkanım 19 aydır tutukluyum bir tek iddianamede telefon görüşmeleri vardır. Zaten bu konuda da Yargıtay 8. Ceza Dairesi telefon görüşmelerinin suç olmadığına, delil sayılamayacağı yönünde bir karar vermiştir. Ve yine siz bir ara kararınızda henüz Ergenekon terör örgütünün olmadığına dair bir karar verdiniz bu durumda ben hala daha neden buradayım bilmiyorum sayın savcılarımız iki kişinin burada tahliyesini istedi Ali Kutla, Vatan Bölükbaşoğlu bunlar kimdi? Niye tahliyelerini istediler? Bunların ne gibi bir irtibatı var burayla Ali Kutlu Edirne’de Bedirhan Şinal’la yatan bir insandı Bedirhan Şinal Cumhuriyet gazetesine Molotof atan bir çocuk Ali Kutlu ile aynı koğuşta yatıyor Ergenekon ile bir bağlantısı yok Ali Kutlu ile niye aynı koğuşta yattı bu Ali Kutlu bana bir top attı dedi ki Muhammet Tufan Yüce diye birini tanıyor musun? Ben başka koğuştayım hayırdır dedim niye soruyon dedim öylesine sordum dedi bende tanımıyon dedim buna cevap attım iki gün sonra Bedirhan Şinal benim evime Tufan Yüce diye birinin ismine mektup gönderiyor. Mektup ta cumhuriyet gazetesine Molotof atma işini Veli Küçük’ten, benden, Sedat Peker’den, Emir Gürses’den aldığını yazıp mektup gönderiyor Bedirhan Şinal’a bu mektubu kim yazdırdı Ali Kutlu. Ali Kutlu’nun tahliyesini isteyen kim sayın iddia makamı Vatan Bölükbaşoğlu’nu kim istedi sayın iddia makamı onun ne tür irtibatı var dilekçemde belirttim bugün künde orda görülecektir. Niye bunların tahliyesini istiyor benim için iddianamede yazışsınız her ne kadar telefon görüşmesi olsa da suç istinadında bulunulamaz diye benim tahliyemi niye istemiyorsunuz? Onları istiyorsunuz beni niye istemiyorsunuz tetikçi olarak yargıladığınız iki insan tahliye oldu bende silah yok, silah olan insanları bırakıyorsunuz beni burada bırakmıyorsunuz 20 aydır mağdurum durumumu izah ettim geldim heyetinizden iki üyemizle görüştüm durumum bu dedim eşimin durumunu izah ettim beni bırakın dedim niye tahliye olmuyorum sayın başkanım benden bir beklentileri mi var? Şimdi şöyle bir durum yani bu iş neye benziyor ben gerçekleri söyledim, doğruları söyledim sayın başkanım yalanda söylemedim gerçek neyse onu söyledim eskiden sağ sol davasında Artvinliler ile Erzurumlular arasında bir çatışma olurmuş, sağcı solcu diye Erzurumlular Artvin’e gidince Artvinliler dövermiş, Artvinliler Erzurum’a gelince Erzurumlular

29

Page 30: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:30

dövermiş orda bugün Artvin’in otobüsü Erzurum’dan geçerken otobüstekiler Erzurumluları indirmiş sıraya dizmişler dövecekler bunları sormuşlar hepsine sırayla dövmüşler dövmüşler en sonunda birine gelmişler ona demişler ki islamın şartı kaç Artvinli demiş beş Erzurumlu demiş ki ya Mehmet abi buna islamın şartını sordum beş dedi ne edeyim la demiş dokuz diyene kadar yapıştır yani dövecek ya bahane yani sizin işiniz buna döndü sayın iddia makamı biz doğruları söylüyoruz islamın şartı beş ya illa dokuz mu diyek buraya iftira mı atalımda tahliye olalım yani yeter artık lütfen tahliyemi talep ediyorum sayın başkanım dilekçemde her şeyi de belirttim ben “

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi; Sayın başkanım değerli üyeler müsaade ederseniz sunumuma geçmeden önce bir araştırmacı yazarın Ergenekon ile ilgili kısa bir yazısından notlar aktarmak istiyorum. Ergenekon operasyonu bir rehine operasyonudur. PKK ve zürriyeti için genel affa kimler direnebilir. Belirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar ardında PKK’nın dağ kadrosu ve lojistik kadrosu ile sıkı temasta olan bazı milletvekilleri son yaşanan HSYK sürecinde arkadaşlarımız Adalet bakanı ve Adalet bakanı müsteşarını kastederek içeride meydan savaşı veriyorlar diye böbürleniyorlar. Aslında Ergenekon sürecinin senaryo yazarı dışarıda yazılan bu senaryonun birkaç başrol ve başaltı rol esas oğlun ve esas kıza ezberletilmesi geri kalan oyuncular bu sevk ve idare altında tuluat yapmak kendilerini bu arada öne çıkartmak, en önde oturanların cüzdanlarını aşırmakla meşgul kısaca piyonların her biri kendini şah zannediyor. Peki, Ergenekon operasyonu aslında nedir. Ergenekon operasyonu aslında nedir? Ergenekon operasyonu aslında genel af ile salıverilecek PKK’lı katiller için devletin içinde hâkim noktalara oturtmuşlara düzenlettirilen rehineler operasyonudur. Bunu bilen yok mu? Var buna kendi hazırlayan yok mu? Var. PKK’nın 15 Ağustos’tan sonra kadınları, çocukları, yaşlıları sivil itaatsizlik eylemine başlatması da kuvvetle muhtemel bir eylem diğerleri düşük yoğunluklu çatışmayı orta yoğunluklu çatışmaya taşımaya hazır ne tesadüf bu yıl geçmiş yıllardaki gibi dostlar alışverişte görsün sabilinde de olsa bile bahar operasyonu yapılmadığı neden? Genel af sonrası burası çok önemli sayın başkanım genel af sonrası dışarı çıkanların ölüm listelerinde yer alanlar da Ergenekon operasyonunda içeri alınıyor. Genel af sonrası onlarla birlikte PKK’lılarda çıkacak sonra sonra elinde kendisi ve ailesini savunmak için bir kenara koyduğu 50-100 mermi, 2 tabanca, 1 tüfek bulunanların bu savunma amaçlı zulaları Ergenekon operasyonu ile patlatacak ve PKK infazları karşısında bu insanlar çaresiz bırakılacak ama bu aramalar sırasında Fettoş’un copları elinde bulanan kayıt dışı silah, mühimmatta bu zulalara ilave edilip Ergenekon operasyonu gerekli ve zorunlu olarak gösterilecek işte size gerçekler sayın başkanım değerli üyeler hukuk doktoru olan bir büyüğüm hukuk pozitif bir bilimdir. Dağdaki çobanın anlayabileceği kadar nettir demişti. Böyle olmasına rağmen özellikle hukuk adamları ilinde hukukun bir anlaşılmazlar yumağı haline getirilmesi kişisel yorumlar ve bir takım etkenler ile erozyona uğratılması oldukça düşündürücüdür bunun en önemli kanıtı da ülkemizdeki tutuklu bulunanların yüzde 60’nın beraat ile sonuçlanmasıdır. Ergenekon soruşturması ve kovuşturması döneminde hukuk adına telefi edilemeyecek hukuk ihlalleri yapılmış olup bundan da kişisel mağduriyetler yaşandığı ve halende devam ettiği gibi yine en büyük yarayı yargımız ve hukuk sistemimiz almıştır. Soruşturma ile ilgili bir yargıcın ki bu olayın içinde olan bir yargıcın değerlendirmesini müsaadenizle arz edeceğim Genelkurmay başkanlığı askeri savcılından hâkim Albay Yavuz Şentürk iddialar mesnetsiz, haksız, tutumunuz kasıtlı hasmane diyor. Yine bir diğer askeri savcı hâkim Albay Caner Seven hem fertlerin, hem de toplumun menfaatlerini korumak hakikati araştırmakla mümkün olur. Adaletli yargılamak insan hakları arasındadır. Ve böyle bir yargılama yapmak muhakeme hukuku ilkelerindendir. Aslında toplanan kanıtları bir yargıç gibi objektif biçimde değerlendirilmesi gereken savcılardan bazılarının geçmişte ölüm cezası istinatlarıyla dava açtıkları sanıkların hapis cezası bile almadan beraat ettikleri bunların mizah kitaplarına geçtiği bile hatırdadır. Bir gün hukuk herkese savcı ve yargıçlara bile gerekebilir. Ancak hukuk devletinde teminatın yine üstün vasıflarla donanmış metin, vakarlı,

30

Page 31: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:31

temkinli, bilgili, bağımsız hiçbir organ, makam, merci kişiden emir ve talimat almayan tavsiye ve telkinlerle hareket etmeyen savcı ve hâkimler olduğu kuşkusuzdur. Bu süreçte kendi adıma yaşadıklarım değil 27 ay, 27 gün, 27 saat özgürlüğümün kısıtlanmasını gerektirecek hiçbir olumsuzluğun içinde olmadığımdır. Bugüne kadar hukuki olarak söylenebilecek her şeyi söylediğim gibi gerçek hukuk ve adalet işletilmiş olsa idi bugün benim bulunduğum yerde iddia makamındaki savcıların olacağı kaçınılmazdı. Kuvvetler ayrılığının olduğu bir ülkede böylesine önem verilen soruşturmayı yürüten savcının başbakanın kullandığı makam arabasının kendisine tahsis edilmesi o savcının hukukçu kimliğini yürütmenin emrine verdiğinin kanıtıdır böyle bir savcının tarafsız olabileceğini düşünebilir misiniz? Başbakanın katıldığı polis akademisindeki mezuniyet töreninde geleceğin amirleri, müdürleri beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını söyleyip şapkalarını havaya fırlatıp helal olsun sana helal olsun sloganlarını atıyorlar ise bugün onları eğitin polis müdürleri ile gelecekte onların görevlerini devralacak genç mezunların tarafsızlığına inanabilir misiniz? Devletin polisi olduğuna ne kadar güvenebilirsiniz bugün o genç beyinleri politize eden yağdanlık yöneticiler güç değiştiğinde de ilk saf değiştiren onlar olacaktır. Asrın davası olarak Türk halkına enjekte edilen bu operasyon gerçekte asrın en büyük kepazeliği, rezaleti, soytarılığı asrın en büyük tertibidir. Yukarıda örneğini verdiğim cemaat ve tarikatlardan beslenen emniyet, istihbarat ve yargının içine sızmış bir takım kişilerin katakulli, fetakulli operasyonudur bu her ulus en az sahiplenebilecek kahramanlar kadar dışlanacak hainler ile de doludur. Fakat kimin kahraman kimin hain olduğunu kazananlar seçer bugün güce elinde bulunduranların kendi adaletleriyle karalamak istedikleri insanların er geç hakkını iade edecek bir merci olabileceği gibi tarihin yargısı da gerçek hainlerin kim olduklarını mutlak tescil edecektir. Bundan da en küçük tereddüdüm yoktur. Sayın başkanım değerli üyeler Gran Fuller’in yeni Cumhuriyet kitabını okumadıysanız tavsiye ediyorum zira bu operasyon ve iddianameden orada izler bulabilirsiniz çünkü laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinden en fazla rahatsız olan onlar. Yani ulusal devletin tavsiyesi için düğmeye basanlarda onlar Gülen Hareketi için methiyeler var eğitimdeki başarılarından bahsediyor. Tüm okulların parasal kaynağı ise toplumda bir okul yapmanın modern zamanlarda cami yapmaya denk bir hayır olduğuna inanan zengin işadamlarından gelmektedir diyor. Fuller yoksa Osmanlı dönemindeki misyoner okullarının kılıf değiştirmişi olmasın diyorum. Öğretmenlerde çoğunlukta Gülen Cemaatinden seçilen ve sıkı gözetim altına alınan kişilerdir. Fuller’in tespiti birkaç radikal laikçinin okullara yönelttiği saldırıya hak vermek zordur. Gülen geçmişte Ortodoks Rum patriği, Yahudi liderleri, papa ve benzer başkalarıyla kendisi arasında tanıtımı iyi yapılan eküm enik toplantılar düzenlemiş ve bunlara ön ayak olmuştur. Amaç herhalde Lozan’ı delmekti savcılarımız nerdeydi sayın başkanım Fuller’e göre Gülen hareketinin dikkat çekici özelliklerinden biriside modern medyayı gayet ustaca kullanması hareket Türkiye’deki muhtemel en yüksek tirajlı ve en bağımsız günlük gazetesi olan Zaman etkili televizyon istasyonu ve birçok radyo istasyonunun yanı sıra aralarında popüler bir haftalık dergininde bulunduğu çok sayıda dergiyi içeren ciddi bir medya imparatorluğu kurmuştur. Farkında olmadıklarımızı bu operasyon esnasında çok iyi yakından tanıdık sayın başkanım ve değerli üyelerim bende soruyorum bu güce zengin işadamları sayesinde mi? fakir fukarayı soyarak mı? Yoksa CIA desteğiyle mi ulaştılar. Fuller Gülen hareket mensuplarının ordu, istihbarat ve güvenlik faaliyetleri teşkilatına girmesi engellenmektedir. Ancak hareket üyelerinin dışlanmadığı önemle vurguluyorum sayın başkanım hareket üyelerinin dışlanmadığı polis teşkilatı içinde önemli bir etki gücüne kavuşmuştur. Bu olgu ise askeriyeyi rahatsız etmektedir. Orduya, yargıya, üniversiteler ve ulusalcılara niçin operasyon yapıldığının da açık bir kanıtı sizleri de bu konunun çok rahatsız ettiğini bilmek ve düşünmek istiyorum öyle olduğunu da tahmin ediyorum ama Fuller’in şu tespitinden korkmuyorsanız radikal bir dizi savcının Gülen’i mahkûm ettirmek üzere açtıkları davadan beraat ettiğini söylüyor. Cumhuriyeti savanın savcılarımızın açtığı davalarda savcılarımız radikal savcı oluyorlar cumhuriyete sahip çıktıkları için bu operasyon ile sanal

31

Page 32: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:32

örgütle zaman geçirtilirken örgüt üyesi olarak suçlanan çoğu insan kontur almaktan aciz iken gerçek örgüt öncelikle finansal olarak çok güçlenmiş! Medyada, bürokraside, siyasette büyük bir güce erişmiştir. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş Türk halkına da cambaza bak yaptırıyorlar acı olan buna da Türk yargısı alet edilmek isteniyor. Bugüne kadar hukuken her şeyi söyledim dememe rağmen duruşmalara ara verilmesinden istifade ederek suçlandığım konuları özelliklede Osmancığın ifadelere ve iddia makamının tüm iddialarını çok dikkatle tetkik ettim. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile aklandığım Danıştay davasından sonra tekrar beni o menfur saldırı ile irtibatlandırmak için iddia makamında bulunan kişilerin ne kadar adaletsiz, ne kadar acımasız,ne kadar taraflı sanki benimle kan davaları varmışçasına hasmane bir tutum içerisinde olduklarını hazırladıkları yalan namenin her kelime ve cümlesinde gördüm. Haddi zatında benim sadece araç olduğum, bu zihniyetin hedefinde ise Cumhuriyetimiz olduğu çok net ortada tekrar tekrar laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş bir hükümeti devirmemizi gündeme getiren iddia makamı kendisine Cumhuriyet savcısı düşüncesi ile harekete geçirdiğinde yasal yollardan bu hükümetin orada olmamasının asli görevi olduğunu bilir ve gereğini de yapardı. Onun içindir ki bu iddianameyi hazırlayan savcılara hiç saygı duymuyorum sayın başkanım ve onların yerinde de olmak istemiyorum 16. ayın sonunda mahkeme karşısına çıkarıldığımız göz önüne alındığında sözde örgüte mal edilebilecek ellerinde hiçbir malzeme olmayan iddia makamı çaresizlik içerisinde zorlamalar ile iki araç suçu iddianamenin omurgası olarak monte etmişlerdir. Daha önce Türkiye başsavcısı operasyon savcısı ile olan ittifakını biz delilleri gönderdik Ankara kaile almadı ifadesi ve hüsran duygusu ile dile getirmişti. 500 sayfalık bir klasörü içinde Esra Gökçimen, Engin Bağbars, Durmuş Ali Anuç’ün gibi savcını itibarlı tanıklarının iftiralarıyla süslediği yalan sayfalarına Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı deneyimli yargıç sayın Orhan Karadeniz itibar etmemişti ne kadar haklı olduğu da o şahısların bilahare ifadelerini geri çekmesi ve inkarıyla ortaya çıktı. Evet bağımlı savcı ne yap, ne et mutlak Cumhuriyet ve Danıştay saldırı olaylarının uyduruk Ergenekon iddianamesine sok talimatlarını gece gündüz uyumadan çalışarak yerine getirmeyi kutsal bir görev addediyordu. Daha öncede bu operasyon için uygun bir savcı bulun talimatı yukarıdan gelmemiş miydi aranılan savcı bulunmuş görev zırhlı Mercedes’in pedalına tam gaz basılmış devam ediyordu çünkü zırhlı araç nede olsa emniyetli ve korumalıydı bu iki araç suçun iddianameye sokulması ile arzulanan bir taşla iki kuş vuruldu. Birincisi iddianamenin içeriği açıklanamaz denmesine rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından büyük bir şaşa ile basın ordusuna iftiranamenin içerisinde Danıştay saldırısına 60 sayfa yer ayrıldığını ve Ergenekon terör örgütünün bu hain saldırıları yaptığı izlenimi açıkça vurgulanıyordu, bizlerin aklını hafife alanlar yine bizimle adeta alay ediyorlardı bu açıklamalar 14 Temmuz 2008’de yapılıyordu, 28 Temmuz 2008’de ise anayasa mahkemesinin AKP’nin kapatılma davası görüşmesine başlanacaktı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Yalçınkaya iddianamesinde başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisini menfur Danıştay saldırısı ile ilişkilendirmişti. 10 gün önce İstanbul Cumhuriyet başsavcılığının yapmış olduğu kritik açıklamayla başbakan ve AKP güya aklanıyor. Anayasa mahkemesine görüşmelerden 10 gün önce şüpheliler lehine kuvvetli materyaller sunuluyordu. Ayrıca da saldırının arkasında ulusalcılar olduğu teması vurgulanıyordu nitekim plan tuttu ve AKP kapatılmaktan kurtuldu ikinci olarak ta bu araç suç iddianameye sokularak bir türlü kurgulanamayan bu uyduruk Ergenekon iddianamesinin kabul ettirilmesi sağlandı. Düşüncem 28 Temmuz 2008 tarihinde anayasa mahkemesinde AKP’nin kapatılma davası görüşülmese idi bizim iddianamemizde mahkemeye daha uzunca bir süre sunulmayacaktı. İddianame savcıları ilk günden itibaren benim bu menfur saldırı ile ne hukuken, ne vicdanen, nede ahlaken irtibatlandırılamayacağımı bilmelerine rağmen taraf oldukları için hukuk normlarını bir tarafa atarak vicdani ve ahlaki değerleri de yok sayarak görevlerini yerine getirseler zira olaya hukukçu kimlikleriyle yaklaşsalar idi Osman Yıldırım’ın söylemlerine hiç itibar etmezlerdi. Sayın yargıç Orhan Karadeniz ifadelerine itibar edilmez tutarsız demişti üstelik bu konuda raporu var iken bu şahıstan medet ummak sadece tertipçilerin

32

Page 33: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:33

yapabileceği bir iştir. Böylesine şaibeli bir insanın beyanlarını test etmek için hukuk fakültesi bitirmeye, savcı olmaya da gerek yok sosyal hayatta erdemli olmanın ilklerinden adil davranmayı ilke edinmiş her insan böylesine insan hayatı için önemli bir konuda karar verirken kılı kırk yarar ve gerçeğe ulaşır. En azından suçlanan birçok insanın ifadelerine başvurulması burada adı geçen insanların baz istasyonlarından telefon bilgilerinin tespit edilmesi analın mahallerde keşif yapmak gerçeğe ulaşmada yeterli olmasına rağmen savcının gerçeği bulma kaygısı olmadığı için iftiracı ile müşterek suç ve suçlu yaratma çabalarına girdiğinden ondan kat ve kat daha ağır suç işlemiştir. Sadece savcı doğruyu bulma düşüncesinde olsa idi menfur Danıştay saldırısını masum insanlara yamama gayretinde olmasaydı bu uyduruk Ergenekon iddianamesini de yazması mümkün olmayacak tertip daha başlamadan bitecekti. Bakınız sayın heyet üçüncü iddianamede savcı Öz Cumhuriyet gazetesine atılan bomba olayını ben ve Oktay yıldırım’a indirgemiştir. Bu öylesine gayrı ciddi kurgudur ki kendi içinde çelişki yarattığı gibi hiçbir inandırıcılığı da yoktur. ben bundan şunu anlıyorum olmayan evde, olmayan toplantıda, olmayan bombaların Osman Yıldırım’a verildiğinde huzurda savcının birinci ve ikinci iddianameye koyduğu 6-7 isim vardı o isimlerin gerçekte hiçbiri o toplantıda yoktu toplantı yoktu. Fakat üçüncü iddianamede savcı bunların büyük bir kısmını iddianameden çıkartmakla o evde gerçekte bir toplantı olmadığını da bir şekilde kabulleniyor. Sizde zaten benim korumam olduğu söylenen Rasim Görüm’ü tahliye etmekle bu çirkin oyuna inanmadığınızı teyit ettiğiniz, delillendirdiniz. Savcı yüce Türk yargısıyla adeta dalga geçmektedir. Dördüncü iddianameyi bilmiyorum ama devamında iddianameler hazırlanacak ise savcı Öz’ünde Osmancık ile birlikte azmettirici olarak iddianamede yer alması adil bir yargılama için şarttır. Niçin mi? savcı Öz Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarının amacını saptırmak için her türlü yola başvurmuş mahkemenizi hukukçu kimliğiyle bilerek ve isteyerek yanıltmıştır. Birinci ve ikinci iddianamede bizleri bu menfur saldırıların içine çekebilmek için mahkemeye kendince iki önemli delil üretmiş ve sunmuştur. Birincisi Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarıyla cumhuriyete atılan el bombaları aynı seriden diyerek bunları güçlü maddi delil olarak mahkemenize sunmuştur. Bombalarda seri nosu olmadığı gibi ki bu bir teknik konudur sizlerin bunu bilmemesi gayet doğaldır. Ele geçirilen el bombaları ile Cumhuriyete atılanların kafile nolarıda tamamen farklıdır. Bir kez daha hatırlatmak babından Ümraniye’de ele geçirilen el bombaları M 204A2 kafile Makine Kimya Endüstrisi 169-5-85’tir. Cumhuriyete atılan bombaları M204A2 kafile Makine Kimya Endüstrisi 173-9-85’tir ki aynı kafile numarasını taşısa bile en az bir kafileden 8-10 bin bomba üretildiği düşünüldüğünde bu bile kuvvetli suç şüphesi değildir. İleri derecede göz bozukluğu astigmat olanlar bile bu hatayı yapmazlar bu hata değil bilerek yapılan bir skandaldır. Bu konuyu bir İngiliz gazeteci bile gündeme getirmiş şöyle ki sayın başkanım soruşturmayla ilgili gelişmelerin Ak partiye yakin medyada yer aldığını belirten Jeng Kins Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarının Cumhuriyet gazetesine atılanlarla seri numaralarının tutuğunun ileri sürüldüğünü hatırlatarak ancak bu yanıltıcıydı makine kimya yapımı el bombası fitillerdeki numaralar tipi ve yaklaşık üretim tarihini belirtiyordu ancak numaralar ardışık değildi. Savcının ikinci çok önemli delili ise Osman Yıldırım’ın hem tanık, hem gizli tanık, hem da sanık olarak bulunduğu davada vermiş olduğu birbirinden farlı ifadelerdir. Huzurda tüm çelişkileri ve bu iftiraların tamamını hukuken çürüttüm ve yeri geldiğinde tekrar arz edeceğim vakit almamak için o konulara girmiyorum ne bu ifadeyi alıp ondan medet umanlar nede menfaatleri için bu ifadeyi verenin tutunacak hiçbir dalları kalmadı ayrıca bu büyük milletin aklıyla alay edenlere onların ağzından savcıların Osmancığını nasıl değerlendiriyorlar bir göz atalım birkaç metin burda arz edeceğim yalnız sayın başkanım bu Osman Yıldırım’ın ifadeleriyle ilgili bütün ifadeleri baştan aşağı çürütecek savcı Osman Yıldırım ittifakının finalini burada arz etmek istiyorum birde şunu söyleyeyim yani eee şuanda kameramız falan çalışmıyor tırnak gizli tanık halbuki osmanım düzeltildi eee şuanda kameramız falan çalışmıyor Osmanım belkide böyle sırtına vuruyor bu nedenle rahat olabiliriz eee eeee diyor Muzaffer Tekin Veli Küçük bu iddianamenin içine girdi

33

Page 34: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:34

Osmancık senin sayende ee şu ifade bile bu olayın ne kadar kurmaca, ne kadar düzmece olduğunun bir belirtisidir sayın başkanım şimdi herkes halkımızın ağzıyla onun vicdanı ve cesaretiyle belki istifamlar yaşadı ama bu halk hem zeki, hem de çok cesur bir günde büyük bir medya internet sitesine bu savcıların delili Osman Yıldırım ile ilgili gelen bazı metinleri arz edeceğim çünkü kısadan hisse zamanınız yoktur mutlaka buradan istifade edilecek, çıkarılacak sonuçlar vardır başkanım sonuç laik Cumhuriyeti savunanlara karşı olmak noktasında herkes akıllıdır ve onların sözüne savcılar ve mahkemeler değer verir. Ergenekon’un gerçek amacı bu gizli tanıkta yatıyor işte böyle sorunlu kişiler kullanarak vatansever paşaları suçlu ilan edip yok etmek suçu sabit olmadan insanlara önce hapse koymak hangi ülkede görülmüş anlaşılır gibi değil adalet değil ağalık düzenini yaşadığımız bir ortam bu kadar hastanın ve ustanın aynı davada olduğu bir mahkeme herhalde birkaç asır sürer yorum için acele etmeyelim bekleyelim herhalde torunlarımıza bırakacağımız tek davalı miras Ergenekon olacak delilerin ifadesini delil diye gösteren akıllılar var ülkemizde işe bak ya bizi kimler yönetiyor hukuk değil resmen guguk buldular toplumda hasta ruhlu yarını olmayan başıboş birini bunların üstünden iş yapıyorlar yahu sizin mahkeme olarak topluma olan ikna ediciliğiniz ve güveniniz sıfırken siz bir mahkeme olarak bu delilere, psikopatlara nasıl inanıyorsunuz eğer güveniyorsanız kendinize yalan makinesine bağlayın bunlara Ergenekon masalına hiçbir zaman inanmadım asla da inanmam kendilerine muhalif ne kadar insan varsa hepsini aynı kefeye koydular Ergenekon düzmecesi de yıllar önceden hazırlanmış bir kılıftı zaten. deveye sormuşlar neren eğri diye cevap vermiş nerem doğru ki işte bu olay aynen öyle adalet bir gün herkese ama herkese kendini dokunulmaz zannedenlere de lazım olacaktır. Bir diğeri bu mahkeme mahkemelik bir diğeri bu davanın mahkemesinin Silivri’de değil Bakırköy akıl hastanesinde kurulması lazım hani bir söz vardır biri deli, ikisi deli, hepsi deli en akıllısı direkte bağlı beşikteki kafayı sallar diye bu davada ona döndü bu psikopatların ifadeleriyle bir sürü aydın, saygın, profesörlerimiz, komutanlarımız içerde yazıklar olsun bu savcılara gözlerini bu kadar mı intikam bürümüş bizim mahallede kronik şizofren var sürekli olarak Ergenekon diyor başka bir şey demiyor bizim araştırmacı, sorgulayıcı Ergenekon savcıları bu deliye bir el atsınlar bari belki altından yeni bir şeyler çıkar hırsın kinin doruk noktasındaki davanın şahidi akıllılar olacak değil ya deli olacak ya da yüzsüz. Savcı öz daha uygun birini bulamamış mı kumpas için çok acele davranmış olmalı oysa şöyle biraz tarasaydı ona yalancı gizli tanık mı yok sen tut sosyopattan eski PKK’lı teröristten gizli tanık tut iddianame hazırla Öz kendi ayağına kurşun sıkmış bu davada bu adamlarla çuvallar adalette yerini bulur. Bu şahsı gizli tanık durumunda kaile alanlarında bu şahıstan farklı olmadığı aşikâr Ergenekon soruşturması kapsamında gizli tanık olan kişilerin hiçbirinin sağlıklı olmadığı anlaşılıyor dolayısıyla davanın kendisi de bir o kadar sağlıksız işte adalet ve devam ediyor son şunu arz ediyorum başkanım hukuken sakınca olmasa bile bence bu kişinin tanıklığı geçersiz olmalı hem tanık, hem gizli sanık nasıl gizliyse artık hem de sanık olamaz çünkü aynı davada sanık olan birisi tanık olara dinlenirse kendisini kurtarmak için pekala yalan ifade verebilir zaten adamda kişilik bozukluğu varmış ve bunların tamamı aynı minval üzere vakit almamak için tamamını arz etmedim. Sayın başkanım 23 Ocak ki arşivime baktım 2009 tarihinde huzurda söz almış ve konuşmamın bir bölümünde son dalga operasyonda ilk günden beri uygulanan haber kirliliği karalama kampanyası, psikolojik savaş aynen devam etmektedir. Alçak diyemeyeceğim çünkü alçak bir seviye farkıdır. Çukurun ta dibi dediğim dinci basın ve görsel medyada bir emniyet amirinin İbrahim Şahin’e glog marka silah verdiğini İbrahim Şahin’in de bu tabancayı bana verdiğini benimde şirketimin avukatı Alparlan Arslan’a vererek Danıştay’a saldırdı yaptırdığım haberinin günlerce yaptılar. O zaman bunu arz ettim ve basını hedef aldım. Fakat bu gün gelinen noktada 3. iddianamenin eklerinde bu metnin olduğunu görüyorum yani o günkü psikolojik savaşı karalama kampanyasını ve kirletme operasyonunu başlatan bizzat iddianame savcısı, bu da çok açık ortada bakınız yedi ay önce çıkan bir haber yedi ay sonra iddianame ye yansıyor. Bu da onun soruşturma gizliliğini bizzat kendisinin deldiğini, medyaya bilgileri

34

Page 35: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:35

kendisinin aktardığının delilidir. Bir gerçek de yaklaşık iki buçuk yıldır, delil yaratma konusunda savcıların ne kadar zorlandığı ve aciz içinde kaldıklarıdır. Beşeri ilişkiler bir yana aile sofrasında normal akşam yemeklerimizi bile yukarda gizli toplantı diye iddianame ye koyarlarsa yakında hiç şaşırmayacağım sayın başkanım. Yine bir adalet bakanının geçmişteki, bu bilgileri avukatların sızdırdığını söylemişti. Bunun da tamamen yanıltıcı olduğu gerçek ortaya çıkınca belli oldu, biz zaten biliyorduk. Ben ne zaman ki burada söz alıp bu uyduruk operasyon ile ilgili bana atfedilen suçlamaları birer birer yerle bir etti isem mutlaka o gün besleme basının ilk haber bültenlerinde büyük bir iftira kampanyasına maruz kaldım. Bu da çok doğal, şapka düştü, kel göründü. Atım yataklarında son fişekleri de tükendi, şimdi ellerindeki boş kovanları fırlatıyorlar. Savcıların iddianame ye koydukları boş el bombaları gibi onun da ne k adar etkili olabileceği ortada. Bekleyip göreceğiz. Son yapılan iftira ise üç senedir onların vazgeçemediği en önemli malzemeleri idi acaba biraz sonra size arz edeceğim belgelerden sonra tutunacak hangi dalları var, onu görmek istiyorum, haftalık bir mecmuada dergide bir yalan daha çöktü, sanki Ergenekon yalanları onun için üretilmiş gibidir. En akıl almaz iftira ve karalamaların odağında o vardır. tertibin başlıca hedeflerinden ve on beş haziran 2007 den beri yirmi yedi aydan beri tutuklu olan Kıbrıs gazisi emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin’den söz ediyorum. Tekin için öne sürülen yalanların biri de doğuş Factoring in ortağı olması idi. Bırakın ortağı olmayı aynı zamanda şirketin yönetim kurulu üyesi hatta yönetim kurulu başkan yardımcısıydı. Bu şirketin avukatlarından biri Alparslan Arslan’dı. Danıştay saldırısı ile tekin arasındaki bağlantı böylece ortaya çıkmış oluyordu. Zaten bu doğuş Factoring oluşturucu dahi kara para aklıyordu. Vs vs. Ergenekon un birinci iddianamesine göre köprü personel olan tekin, örgütün operasyon el biriminde görevliydi. Mafya ile irtibatlı birimlerden sorumlu idi. Elimde bir mahkeme kararı var. Kadıköy 3. asliye Ticaret Mahkemesinin kararı, Muzaffer Tekin’in bu şirketin yönetim kurulu üyesi olmadığını tespit için açtığı dava, 11 Haziran 2009 günü sonuçlandı. Kararda Muzaffer Tekin’in davalı şirket yönetiminde hiçbir dönemde yönetim kurulu üyesi olarak görev almadığı saptandı, şirketin evrakları arasında Muzaffer Tekin’in imzasını taşıyan hiçbir belge bulunamadı. Gösterilen belgelerin üstündeki Muzaffer Tekin imzalarının tümünde sahte olduğu anlaşıldı. Muzaffer Tekin hayatında hiç gitmediği hiçbir toplantısına katılmadığı, hiçbir kararını imzalamadığı bir şirketin ortağı olarak hala suçlanıyor, mahkemenin kararı tekin e iletildiği gün Samanyolu TV aynı yalanı bilmem kaçınca kez tekrarlıyordu. Evet, sayın başkanım bu üç senedir menfur Danıştay saldırısından beri bu tertibi kuranların en büyük irtibat olarak gösterdikleri şirket ile bu güne kadar hiçbir ilişkimin olmadığını şey yapan belgeler mahkeme kararları, buyrun. Sayın başkanım, değerli heyet, bizlerden önce sizlerin meslek namusu olan hukukçu kimlikleri ile sizleri ve Türk kamuoyunu aldatmaya çalışanlara ve onların tertiplerine ayrıca merhum yargı şehidimiz Mustafa Yücel Özbilgin’in ruhunun mutazarrır eden fetakulli ve katakullicileri ortaya çıkarmakta çok zaman kaybettiniz. Bu da yargımızı olduğu kadar genelde ülkemize çok büyük sıkıntı verdi. Kapitülasyonlar döneminde bile görmediğimiz dış müdahaleler ile karşı karşıya kaldık. Bunun son örneği de küresel eşkıyanın Kürt açılımı sürecinde Ergenekon operasyonu ile tutuklananları bırakmayın talimatı. Herhalde Mustafa Kemal Atatürk ün kemikleri sızlıyordur, çünkü o sömürge değil çağdaş bağımsız, Türkiye Cumhuriyetini lideri idi. Şimdi tarih tekerrürdür derler. Bu konu hafızamda olmasına rağmen sayın başkanım, belgeden ibraz etmek istiyorum. Şöyle ki Padişah ve damat Ferit’in birlikte hazırladıkları ve İngiltere ye sundukları 12 /09/1919 tarihli sekiz maddelik gizli anlaşma var, İngiltere güdümünü ve yönetimini içiren bu gizli anlaşma, İngiltere ye Türkiye üzerinde her türlü söz hakkı tanıdığı gibi boğazların denetimi ve kullanımı ile Müslüman halkın bulundukları bölgelerin yönetimi hakkını da yetki ile donatıyor ötede ulusal akımların önüne geçebilecek bir yönetimin kurulması ve İngiltere ye kolluk kuvveti kurma görevi ve yetkisi vererek ana doluya çıkmasını istiyor. Bu gizli anlaşma yürürlüğe girmiyor bunun üzerine padişah ve bakan damat Ferit sadarette kalabilmek için doğudaki Kürtlere özerklik verilmesini öne sürüyorlar, onlara ayaklanma teklifi,

35

Page 36: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:36

yine Kürt kardeşlerimiz bu ahlaksızca oyuna alet olmuyorlar. Geçmiş bu gün bu gün ise bir dönem Kürt açılımı çok büyük tepki gördü PKK sorunu dendi ve tekrar Kürt açılımı olarak ülkemize dayatılıyor. Şimdi bizlerin doğal olarak hapishanelerden yazdığı her metinler kontrol ediliyor. Çok masum bile olsa bunlar gerektiğinde ikaz ve yerine ulaştırılma konusunda şeyler alıyoruz. Tepkiler alıyoruz gitmiyor fakat sayın başkanım şimdi herkes soruyor açılım açılım, dikkat ederseniz son günlerde medya da görsel ve yazılı basında caniye katile eşkıyaya sayın demek bir şey oldu moda oldu gazetelerde de yazılmıyor cani, katil, o katil hapishaneden Türkiye cumhuriyeti devletini yıkma projesi Kürt anayasası ve onun önsözü var dört sayfa ve bu önsözde diyor ki bir madde, Kürdistan için ise kendi kendilerini tayin etme hakkı milliyetçi temelde devlet kurma değil siyasi sınırları sorun yapmayan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran da Türkiye de Suriye de ve hatta ırak ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını birleştirerek ve üst konfederalizmi oluştururlar. Buyrun sayın başkanım herhalde savcılarımız bu belgeden haberleri yok ama benim şu kâğıt büyüklüğünde canım sıkılmış, büromda defterimin veya bir notumun üzerine yazmışım sayın başkanım, aynen dörtlük şü gül kül ki pembe bir güldür, dudağın dikensiz, gittin güldürmedi güller bile beni sensiz. Gül gül ki dudağın bana bir rahiya versin, acaba dudaklarında adım kaldı mı dersin bunu A4 kâğıda tek şey basmış belki on yerde iddianame eklerinde. Zengin devlet. Bunlarla ilgilensin sayın başkanım savcılarımız ülke elden gidiyor. Bizi bıraksınlar onlara da ihtiyacım yok bu saatten sonra. Hakim savcılar yüksek kurulunun atama döneminde yandaş medyanın devamlı iddianame savcıları ile köksel Şengün ismini yan yana telaffuz etmeleri oldukça manidardır. Biz sizi hiçbir zaman iddia makamı ile özdeştirmedik. Besleme basın sizi koruma altına alıyor gibi davranarak gerçekte sizi taraf göstererek güçsüzleştirmiştir. Sizlerin en büyük koruma kalkanınız yüce türk adaletinin adil bir yargı mensubu olmanızdan kaynaklanır. Besleme basının sahiplenmesi yerine bu güne kadar meslek hayatınızda edindiğiniz haklı takdir ve saygın hukukçu kimliğinizi bu günden sonra da buradaki sanıkların gönlünde de devam ettirebilmenizdir zira huzurunuzda bu gün için sanık olarak bulunanlar o besleme basının borazancılarından çok daha onurlu ve saygın insanlardır. Çünkü o satılık basının kalemşorlarının çoğu servetlerinin yalan olduğunu gayet iyi bildikleri paravan senaryolar üzerine gerçek destanlar yazabilmelerine borçludurlar. Gel zaman git zaman git zaman iyi gazeteci kendisini içinde yaşadığı ve yaşattığı yalanlara öyle bir kaptırır ki bir oyuncu olmaktan çıkıp senaristlik mertebesine bile yükseltilebilir. Uluslar arası saygın konferanslara davet edilir haber kanallarınca bilirkişi statüsüne alınır. Kitaplarının çok satması sağlanır ve saire vesaire. Bu gün ülkemizde örnekleri oldukça çok sorgulama kabiliyetinden yoksun beyinlere, kapalı devre kahramanlar sunmak için karlı bir iştir. Basının kapitalist bir sistemde özgürlüğünü hukuktan çok sermayeye borçlu olması doğaldır. Bunun için de başkalarının hukukunu da yok saymaları çok doğaldır. Basının gerçekten özgür kalabilmesi için ilk koşul gazetecilerin işsiz kalma korkularından kurtulabilmeleridir. Ayrıca kanındaki vicdanındaki asli cevheri de çok önemlidir. Zira işsiz kalma korkusu olmayan gazeteciler daima kariyerini korkuları üzerine kuranlardan daha özgür olacaktır. Medyanın kar aracı olarak değil de bir toplumsal algı mekanizması olarak en büyük başarıları işte bu özgürlük eşiğinin geçilmesi ile mümkün olmuştur. Siyasi skandalları devasa yolsuzlukları derin devletlerin tehlikeli icraatlarını da açığa çıkaran toplumun algısını bilinmesi istenmeyen gerçeklere kadar genişleten yine medyadır. Başka bir deyişle medya kendisini uyku ilacı olarak kullananlardan bağımsız kalabildiğinde en kıymetli uyandırma servisidir. Yeter ki doğru ellerde değil tüm harici çıkar arayan ellerden bağımsız olabilsin. İnşallah bu özlem bir gün gerçek olur o zaman herkes tutsaklıktan kurtulduğu gibi özgür iradeleri ile de mesleklerini icra edebilirler. Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücü ile gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı artık hiç bitmez der comis.

36

Page 37: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:37

Hele hele hainler tertipçiler ile savaşmak düğün bayramdır bize, beni sabır ile dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.”

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi, verildi: “ Sayın başkanım sayın heyet, bir televizyon spikeri, bir televizyon spikerini üç yaşındaki çocuğuna şunu soruyorlar, babanız ne iş yapıyor, üç yaşındaki çocuk sabah haberlerini dinliyor, dinliyor ve verdiği cevap şu, öyle konuşuyor işte. Biz buradan koğuşumuza döndüğümüzde yanılmıyorsam 13. dalga veya 12 dalga da tutuklanan arkadaşlar şöyle diyorlar ne yaptınız, konuştuk, geldik diyoruz. Anlatsam faydası yok sussam gönül razı değil. Ama yirmi yedi aydır susuyoruz. Bir beyanımda adım soyadım dışında iftiraname ve eklerinde doğru yazılan hiçbir şey bulunmamaktadır demiştim. Bu doğrultuda 05.05.2009 tarihli oturumda yaptığım talep gereği TİB den telefon döküm kayıtlarının celbini talep eden dilekçeme verdiğiniz olur ile kayıtlar 04.08.2009 tarihinde tarafıma verilmiştir. Peki bu kayıtlar ne arz etmektedir. Mahkeme oluru ile istenilip de gelen hiçbir belgenin suça konu edilen hiçbir şey ile alakasının olmadığı, aksine sanık sandalyesinde oturan insanlara atılan iftiraları sanık lehine belgeler nitelikte olduğunu, bu gelen belgede birçok evrakta alıştığımız gibi uydurulmuş olduğunu ispatlar nitelikte, etkisi ne olur diye düşündüğümde kendi kendime verdiğim cevap kocaman bir hiçten öteye geçmemektedir. Ama yalan uydurma evrakları her bulduğumda deşifre etmeye devam edeceğim. Gelen evrak telefon kayıtlarının dökümüdür ve şunu demektedir. Tarih 12.06.2007 dir. Saat 17,24’te Mehmet Demirtaş Cep telefonundan aranır, Beykoz dadır. Arayan yiğit Büfe çalışanı Burhan Yılmaz’dır ve telefonu polis memuru alır. Çünkü arattıran polis memurudur. Mehmet Demirtaş’a arama yapacaklarını, acil gelmesini söyler, saat 17,24 tür. Mehmet Demirtaş telefonu kapar ve 17,29 da avukatı olan Yusuf Çolak ı arar, gelen evraktan da anlaşılacağı üzere Yusuf çolak Beyoğlu’ndadır. Anadolu yakası uzak kalacağından Mehmet Demirtaş a çağırıldığı yere gitmesini söyler ama silahını da al öyle git demez. Çünkü Mehmet Demirtaş günün 24 saati silah taşıma ruhsatı olan bir insandır ve silahı zaten üzerindedir. 17.57 de Mehmet Demirtaş’ın telefonuna polis tarafından el konulmuştur. Akşam trafiğinde köprü yolundan yarım saat gibi bir zamanda çağrılan yere giden Mehmet Demirtaş şu an kaçma şüphesi ile yirmi yedi aydır tutuklu bulunmaktadır. Mehmet Demirtaş’a ait telefon 17.57 den 20.59 a kadar kapalı tutulur. Çünkü 17,57 de apar topar gözaltına alınır ve Dudulu polis merkezine götürülür. Telefon dökümlerine bakıldığında mesai saatleri içerisinde hatta dışında da Mehmet Demirtaş’ın telefonunun arama ve aranma aralığı maksimum yarım saati geçmez. Ama 17,57 den 20.59 a kadar ne arayan ne de aranan kaydı vardır çünkü telefon polis memurundadır ve bu meyanda tertibin nasıl hazırlanacağı hararetle tartışılmaktadır. Malumunuz CD ortaya çıkmıştır. Ve anlayana her şeyi anlatmaktadır. Onlarca polisin imzası bulunan ve her birinde saatlerin farklı olduğu düzmece tutanaklar sahte. Sorgumda vermiş olduğum ifademin doğru olduğunun kanıtıdır bu belge. Düzenlenen sahte tutanaklarda işlem saatinin 18.50 -19:21,19:40-20.30-20.40-20.50 gibi değişik saatlerde olduğunu gösteren onlarca yalan beyan vardır. Başka bir belgeli yalan ise şudur. 26.05.2009 tarihli celsede Ümraniye Başsavcılığına müzekkere yazılıp artık alışılagelmiş düzmece bir evrakın tüm dosyasının istenmesini talep etmiştim. Ben bu talebi yaptığım an iddia makamı peşinen red talebinde bulunmuştur. Oysa hakkımda müessir fiil ve silahlı tehdit suçlarından dosya olduğu yazılıdır ve cumhuriyet savcısı tarafından imzalanmıştır. İmzayı atan cum. Savcısı Tahsin Uyavdır ve Ümraniye cumhuriyet başsavcılığında görevlidir. Ben heyetinizden Ümraniye başsavcılığına yazı yazılmasını istemiştim. Ama cevabı peşinen huzurdaki savcıdan almış olduk. Cevaba birazdan döneceğim, istenen evrak 04.08.2009 tarihinde mahkemenizce tarafıma kapsamlı dosya halinde verilmiştir. Ancak dosyayı incelediğimde suçun silahlı tehdit ve müessir fiil olmadığı, imar kirliliğine neden olmak olduğu, davanın görülmüş olup hükmün de verilmiş olduğu, dikkat buyrun bu dosyanın Mehmet Demirtaş a değil, durak Akpınar adında hiç tanımadığım birine ait olduğunu gördüm. Sayın başkan, temel ile Cemal hava indirme tugayına asker olarak vatan borcu ödemeye giderler, uçuş öncesi komutanları eğitimlerini anlatır ve konu paraşüt ile

37

Page 38: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:38

atlamaya gelir, komutan çocuklar üzerinizdeki paraşüttür, elinizde ed iki paraşüt açma düğmesi vardır, biri açılmazsa yedek paraşütü kullanacaksınız ve aşağıya jip göndereceğiz sonra birliğe döneceksiniz der, sıra uygulamaya gelir, temel uçaktan atlar ve akabinde cemal, biraz sonar temel seslenir, ula cemal paraşüt açılmadı, cemal; komutanı dinlemedin mi yedeği aç yedeği, temel biraz sonra bir daha seslenir, ula cemal yedek de açılmadı, ha bu adamların bir dediği öbür dediğini tutmayı ister misin aşağı jip göndermesinler birliğe yürüyerek dönelim. Sayın başkan bu dosyadaki evrakların bir dediği öbür dediğini tutmuyor ister misiniz sizi emekli etsinler. Biz de burda kürek mahkûmu gibi oturarak ölelim. Sayın başkan burada önemli olan şudur, talebime iddia makamı peşinen red demiştir. ve gerekçe olarak da matbu hata mı, maddi hatamı ne derseniz deyin, onu göstermiştir. Sayın başkanım, gelen dosya müessir fiil dosyası değildir ki imar kirliliği dosyasıdır. Adliyeler maddi matbu hataların yapılabileceği yerler midir? Şimdi bu yirmi yedi aylık esarette bir maddi veya matbu hata olarak açıklanabilir mi bu ne pervasızlıktır. Maddi ve matbu hatanın aranacağı tek yer vardır, o da bu hataları yapanların diplomalarıdır. Ben ne Taşkın ı nede Pekgüzel i tanımam. Beni onlar sorgulamadı. Onlar da tutuklamadı. Ben doğru bildiklerimi anlayana izah etmeye çalışıyor ve bu zulmün bitmesini istiyorum. Biliyorum şimdi bu açıklamam sonrasında Sayın Pekgüzel cevabi olarak hemen şunu söyleyecektir, bahse konu evrakın üst bölümünde de patlayıcı madde bulundurmak yazmaktadır. Ve o yüzden tutuklandınız diyecektir. Neticede milyon tane evrakın içinden bu evraka hemen cevap verebilmesi de manidardır. Bende diyorum ki Nasrettin Hoca ya demişler ki hocam bir tepsi baklava gidiyordu, hoca bana ne demiş, adam ama hoca sizin eve gidiyordu, hoca bu sefer de e o zaman sana ne demiş. Şimdi patlayıcı madde bulundurmuşmuş, bana ne. Benim ikametim veya bana ait olan bir yer mi bahse konu yer. Hayır. Ama karakoldaki tertibin CD si var, o zaman iki kere bana ne. Hiç kimsenin görme imkanı olmayan, namahrem materyalden haber var mıdır, vardır. Ağaç nerde balta kesti, balta nerde suya düştü, su nerde inek içti, inek nerde dağa kaçtı, dağ nerde yandı bitti kül oldu. Ben burda olanlar insanların birisi dışında diğerlerini burada gördüm. Sizleri onlardan daha çok gördüm bir anlamı varsa tabi bu kapsamda kağıttan oluşan boş dosya işte böyle evraklarla doludur. Bunu siz de biliyorsunuz 27 aydır tutuklu esirim. Delillerden bahsedilmekte ama gösterilememektedir. Neden resmi var kendi yoktur, burada adaletin ismi var kendi yoktur. Bu artık su götürmek gerçektir. İsteğim talebim şudur, işbilir polisler evimi aramak için geldiklerinde yani beraber gittiğimizde onları ormana ağaç kovuğuna değil, apartman dairesine götürdüm yani bir evimiz bir ailemiz bir yaşantımız mevcut. Bana göz ile görülebilir delillerim sunulmazsa sunulamazsa cezamın kesilmesini ve adalet arayışımı başka yerlerde sürdürmek istiyorum. TCK ve CMK da burada olan uygulamalara denk gelemedim. Acaba özel olarak Silivri de tarla ortasında kurulan bu salonda SCK mı yani Silivri ceza kanunları mı geçerlidir. Bunu da ayrıca öğrenmek istiyorum. Sayın başkan, duruşma başlangıcında müdafilerden biri sizlere böyle tarihi bir mahkemeyi yönetip tarihe geçeceğiniz için sizleri kıskanıyorum demişti. Siz de ona hep beraber avukat bey hep beraber olacağız ne olacaksak demiştiniz. Bu gün ne olup ne olmadığımıza şöyle bir değinmek istiyorum. ben kendi adıma kurumsal baskı ile vicdanlar arasına sıkışmış bir davanın esirlerinden biri oldum. Savcılar Ergenekon savcıları olarak rengi henüz netleşmeyen tarih sayfalarında yerini almış durumda. Dava ne oldu ki davanın ne olacağını 12.06.2007 tarihinde cengâver bir polis memuru söylemişti aslında. Tüm duymak isteyenlere ama henüz yedi dakika yirmi saniyelik bir CD’yi yetmiş günde inceleyemeyen Adli Tıp Kurumunu bekliyoruz. Tertibin aktörleri ilk günden ne olacağının karanını vermişlerdi. Burada bir noktanın altın çizmeyi onurlu bir insan olarak kendime borç biliyorum. Sanık kürsüsünde Erzurum da memur olduğunu söyleyen dava savunmasından çok yol parasını savunan, burada görmüş olduğum genç bir insan savunma yaparken sanıklardan birinin emniyette baskı yapıldı mı sorusuna evet yapıldı. Anama avradıma küfür ettiler, dedi. Ben o esnada sayın savcılarımıza bakıyordum. O zaman müdahale etmediğim için büyük bir vicdan azabı çekiyorum. Çünkü o çocuk bunları anlatırken savcı Pekgüzel her zamanki gibi gülüyordu.

38

Page 39: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:39

Ortada gülünecek bir durum yoktu aksine belki de dava başlangıcından bu güne en kötü sahnesiydi. Ama önemsizdi çünkü sonun ne olacağını bilen polis memuru da savcıya hakime galiz küfürler edebiliyordu. Ve biz adli tıp ı bekliyorduk. Bu da önemsizde çünkü soruşturma Ergenekon olacaktı ve oldu. Sayın başkan sabahın aydınlığı lambaya hacet bırakmaz, benim açımdan güneş 90 celse önce doğmuştur. Bunu hep beraber seyrettik. Tabi ki ışığı görmek isteyene bu duruma itiraz ediyorum. Esaretimin 27. ayındayım. 2007/1536 nolu dosya ile başladığı rivayet edilen. Ve son dosya numarasını bilemediğim iftira yalan dolan hile desise düzmece evrak ile kapsamlı bir hale sokulup incelenmesi mümkün olmayan son haline gereği düşünüldü deyip matbu gerekçelerle devam eden esaret halime itiraz ediyorum. İtirazımı saçma sapan bulunan samimi beyanlara değil, bir katilin bir uyuşturucu tüccarının öz yeğenini pazarlayan bir karakter yoksununun beyanlarına değil, Ceza Muhakemeleri kanununun tutuklulukta geçecek süre bölümünde madde 102/2 değişik 6.12.2006-5560/18. maddesine dayanarak ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok iki yıldır, bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir, uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. Madde 102/3 bu maddede ön görülen uzatma kararları, cum. Savcısının şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir. Hükümlerine dayanarak itiraz ediyorum. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası madde 138 Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler der. Ben verilen kararların hukuk kitaplarında yazan kanun ve kurallara uygun olmadığını düşünüp yaşayıp itiraz ediyorum geçen sürenin safahatını anlatacak değilim yalnız yüz küsür celse boyunca anlatmaya çalıştığım tamamı doğru olan beyanlarımın dikkate alınmadığını düşünüp itiraz ediyorum. Kendi halinde yaşayan sabıkası olmayan evinde işyerinde bürosunda öz cümle kendi mülkiyeti zilliyeti ve illiyedinin olduğu hiçbir yerde suç unsuru içeren hiçbir şeye rastlanamamıştır belgelerle kanıtlamış bir insan olarak itiraz ediyorum. Şefkat merhamet beklemeyim yirmi yedi ayı hapiste geçiren bir birey olarak esaret ile devam edip infaza dönüşen bu duruma itiraz ediyorum saygılarımı sunuyorum.”

Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi, verildi: “ Değerli başkanım, sayın üyeler, öncelikle bu görüntü kaydı alınması konusunda ilk celselerde verilen karara itiraz etmek istiyorum. Mahkeme 20.10.2008 tarihli celsenin 4 nolu ara kararında ifade ve sorgu işlemlerinin teknik imkânlarından faydalanılarak kayda geçirilmesini CMK 147/1-h, CMK 219. maddesine göre karar vermiştir. Bu karar doğrudur, hiçbir itirazım da yoktur. Mahkeme ifade ve sorgu dâhil tüm mahkeme işlemlerinin ses kaydını alabilir. Ancak mahkeme bununla yetinmemiş, görüntü kaydı için aynı sayılı kararın ikinci paragrafında CMK 52.3.58.180.5.219. maddesi uyarınca tanık ve gizli tanıkların dinlenmesinde gerek duyulduğunda bir daha tekrar ediyorum efendim gerekçeniz, tanık ve gizli tanıkların dinlenmesinde gerek duyulduğunda görüntülü ve sesli kayıt sistemlerinde yararlanılmasına ilişkin ara karar tesis etmiştir. gerekçe sadece ve sadece tanık ve gizli tanıkların dinlenmesinde, mahkemenin bu kararı doğru değildir. yasa hükmünü genişletmiştir. Bahsedilen hükümlerde mahkemenin huzurunda dinlenen tanıkların görüntü kaydının alınacağına ilişkin bir hüküm yoktur. CMK 52/3 gerekçe olarak gösterdiniz, sıraladığınız madde numaraları, çocukların, duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan, gerçeğin ortaya çıkarılması için zorunlu olan kişilerin tanıklığında kayıt zorunludur, demiştir. İkinci gerekçe olarak gösterdiğiniz, CMK 58/3 gizli tanıkların dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır denmiştir. Ancak gizli tanıklara mahsusu bir maddedir, üçüncü gerekçeniz, CMK 219. maddesinde duruşma tutanaklarının kaydı konusunda bir hükümdür. Ama görüntü kaydına ilişkin bu maddede herhangi bir ibare yoktur. Görülüyor ki bu hükümler mahkemenin vicahında normal yolla dinlenebilecek tanıklar için görüntü kaydının alınabileceği konusunda herhangi bir hükmü içermemektedir. Bu sebeple mahkeme normal tanıkların vicahında dinlenmesinde görüntü kaydı yapılmasına kati surette izin veremez. Bu karar vermiş oluşturmuş olduğunuz bu karar, tüm oturumun görüntüsünün kayda alınacağına ilişkin bir anlamda taşıyamaz. Ancak mahkeme

39

Page 40: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:40

27.10.2008 tarihi celsenin başında henüz yoklama yapmadan sessiz sedasız vermiş olduğu bir kararı açıklamıştır. Tutanağın birinci sayfasında ve birinci paragrafında daha henüz yoklamaya geçilmeden şu cümleye yer verilmiştir; "Oturumun teknik araçlarla kayıt altına alınacağı bildirildi". Mahkeme 23.10.2008 tarihli celsenin 4 nolu ara kararında; aynen şu ifadeyi kullanmıştır görüntülü kayıt içeren kişisel bilgisayarlar dışında diğer bilgisayarların müdafiiler tarafından duruşma salonlarında kullanabilecekleri konusunda bildirim yapılmasına denmiştir. 27.10.2008 tarihli celsenin 39. sayfasında beyanda bulunan sanık Behiç Gürcihan bu konuda şu talepte bulunmuştur; savcılık makamındaki bilgisayarların orda, iki tane kartı olduğunun tespitinin ayrıca kamera sisteminin de internet bağlantısı olduğunun ve bu kabloların internete bağlanmak için kullanılabileceğini dolayısıyla mahkemeniz huzurunda buradaki duruşmanın dışarıdan ister Zekeriya Öz, ister başka bir teknik ekip tarafından izlenip izlenmediğinin tespitine" şeklinde talepte bulunmuştur. Mahkeme 28.10.2008 tarihli celsenin 7 nolu ara kararında;".yargılama görüntü ve sesli sistemle yapıldığından aynı bilgisayarlarda Uyap sistemi ve internet bağlantısı var ise bu sistemlerin devreden çıkarılmasına 5 nolu ara kararında;.teknik araçlarla yapılmakta olan ses ve görüntü kayıtlarının verilmesi yönündeki taleplerinin CMK 183. maddesi aykırı olduğundan reddine denmiştir. Bu açıklamalar muvacehesinde aşağıdaki saptamaları yapmak mümkün olacaktır. Bir öncelikle CMK'nun tüm hükümleri dikkate alındığında, hiçbir maddede duruşmaların istisnalar haricinde görüntü kaydının yapılmasına ilişkin bir ibare yoktur. İstisnaları az önce belirttim. Yasamızda bu istisnalar CMK 52/3, 58/3, 180/5, 196/4 maddelerinde belirtilmiştir. Bunların dışında mahkeme kesinlikle duruşmaların görüntü kaydının yapılmasına karar veremez. CMK 183. maddedeki yasak sadece sanıklara, basın mensuplarına, savcılara değil yargılama makamına da getirilmiştir. Siz kendinizi bundan bila istisna tutamazsınız. Mahkemenin 1,2 ve 3. celselerdeki ara karar ve açıklamalarından sanki üçüncü celseye kadar görüntü kaydının alınmadığını, ancak üçüncü celsenin başında verilen bir ara karar-bildirim, ben ona tam ara karar diyemiyorum, karışımı bir beyanla görüntü kaydının alınmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin öncelikle şu sualleri cevaplandırması gerekmektedir. Mahkemenin birinci ve ikinci celselerinin görüntü kaydı yapıldı mı? Yoksa verdiği ara kararından sonra yani üçüncü celsede mi görüntü kaydı başladı? Mahkemenin 3. celsede verdiği tüm celselerin görüntü kaydının alınması kararı ile 20.10.2008 tarihli celsenin 4. sayılı ara kararındaki görüntü kaydının ancak celsenin belli bölümlerinin tanıklarla ilişkili olarak, yapılacağına ilişkin ara kararı birbirine ters düşmüyor mu? Mahkemenin 20.10.2008 tarihli celsede sadece tanık ve gizli tanıkların görüntü kaydının yapılmasına karar vermiş iken 27.10.2008 tarihli celsede ne oldu da bu görüşünden sessiz sedasız sanık ve müdafiilerinin hiçbir görüşünün almaksızın tüm celselerin görüntü kaydının alınmasına yasa dışı olarak karar verilmiştir. Sayın mahkemeye soruyoruz. Celselerin tüm görüntülerin yasanın hangi hükmüne istinaden kayda alıyorsunuz? Yaptığınız bu kayıt işlemi yasanın aşikâr bi şekilde ihlalidir. Mahkemenin 27.10.2008 tarihli celsede oturumu açar açmaz sanık ve müdafilerin sözlü görüşlerini almaksızın ki daha önceki celsede de bu konuyu açıp ta herhangi bir şekilde sanık ve müdafilerinden bir görüş de almadınız. Yani bir ön hazırlık yapılmadı bir önceki celsede. Hiçbir görüş almadınız. Oturumun teknik araçlarla kayıt altına alınacağı bildirildi, kararının hukuken irdelenmesi Önem taşımaktadır. Öncelikle mahkemenin celseye oturum başlar başlamaz yazdırdığı bu cümlenin hukuki mahiyeti nedir bunu çözümlemek gerekir. Bu bildirimin bir ara karar olduğunu kabul ettiğimizde bu ara kararın CMK 33. maddesine uygun olarak verilmesi zaruridir. Ancak bu ara karar duruşmada mı verilmiştir? Yoksa duruşma dışında düşünülüp, heyetin kendi arasında müzakere ederek duruşmada dikte ettirdiği bir ara karar mıdır? İkinci ihtimal olduğu açıktır. Ancak bu durumda ara karar olabilmesi için CMK 33. maddesine uygun şekilde tesis edilmesi gerekir. Bu hükme göre; Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafii, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten sonra. Yazılı ve sözlü görüşü alındıktan sonra verilir denmiştir. Bu hüküm karşısında mahkemeye bir daha sormak istiyorum, Siz bu konuda

40

Page 41: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:41

savcıların, sanıkların, müdafilerin görüşünü almadan nasıl böyle bir ara karar tesis edebilirsiniz. Ortada usulüne uygun alınmış bir ara karar olmadığından- bugüne kadar alınan tüm görüntü kaydının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini arz etmekteyim. Heyet bu bildirim niteliğindeki usulsüz ara kararına istinaden aldığı yasaya aykırı görüntüler nedeni ile görevini bir noktada kötüye kullanmıştır. Sanıklar bugüne kadar yasa dışı alınan bu görüntü kayıtlarını mahkemenizden talep etmelerine rağmen talepleri reddedilmiştir. Doğrudur, O zaman mahkemeden şunu sorma hakkımız doğmaktadır. Bu görüntü kayıtlarını neden alıyorsunuz ve nerede kullanacaksınız. Pratik cevaplar, bu sorunun cevabı değildir. 3. celsede resen verdiğiniz usulsüz ara karar kimin isteği üzerine tesis edilmiştir? 27.10.2008 tarihli celsenin başındaki cümlenin yapısına ve kararın veriliş şekline baktığımızda şu sonuçlara da varmak mümkündür. Üçüncü celsede kayıt alınacağı bildirildiğine göre demek ki ilk iki celse görüntü kaydı yapılmamıştır. Çünkü kararınız üçüncü celsededir. Bu tespitimiz doğru mudur yoksa ilk iki celsenin görüntü kayıtları var mıdır? Mahkemenin bu soruyu mutlaka bir cevap vermesi gerekir. Mahkeme sürecinin iktidar baskısı ile yönlendiğinden bir şüphem olmamakla birlikte, acaba mahkemenin ses, görüntü kayıtları da bir başka merkezden izlenerek, duruşma sürecine aktif müdahale edilerek yönlendirmeler mi yapılıyor. Bu soruların mutlaka cevap bulması gerekir. Tüm bunlar sürecinin yürütme ve kendini bağımsız gören yargı tarafından el ele birlikte yürütüldüğünü açıkça göstermektedir. Ancak bunun toplumu ve sanıkları kandırmaya yönelik bir orta oyununa dönüştüğünü söylemek zorundayım. Bu karar, bir mahkemenin ara karar tekniğine de uygun düşmemektedir. Oturum açılır açılmaz sanık, savcı ve müdafi’e söz vermeksizin dikte ettirilmesi, celsenin sonuna bırakılmaması zamanlama açısından ilginçlik gösterdiği gibi, adeta sanık ve müdafilerin dikkatinde kaçırırcasına bu şekilde verildiği anlaşılmaktadır. Çünkü bu zabıtlar bize celseler sonra verilmiştir. Hele ilk birkaç duruşmanın zabıtları çok sonra verildiğini biliyorum. Kaldı ki yazılım tarzı da ara karar tekniğine uygun değildir. Bu ara kararın makul olarak yazılımı şu şekilde olmalıdır. Oturumun teknik araçlarla kayıt altına alınmasına karar verilip, huzurdaki savcı, sanık müdafilerine tefhim edilmiştir, denmesi gerekirdi. Bu anlamda bu ara kararın tesisi iyi niyetli bir girişim olarak görülemez. Kaldı ki mahkemenin iyi niyetli ya da kötü niyetli olması tartışılamaz. Çok önemli de değildir. Yargılama makamından istenen yasaları özüne uygun olarak tatbik etmesi ve keyfiliğe varan uygulamalara müracaat etmemesidir. Sadece görüntü alınması konusunda değil hemen tüm ara kararlarda ve muhakeme sürecinde keyfilik ve yasa dişilik kurumsal uygulamanın bir parçası haline getirilmiştir. Mahkemeden defalarca bu görüntülerin aynı anda başka merkezlere aktarıldığı ve duruşmaların aynı anda Ergenekon tertibini üretenler tarafından izlendiğini beyan etmemize karşılık maalesef mahkeme bu beyan ve göz ardı etmiş, bu itirazlarımızın incelenmesine dahi gerek duymamıştır. Oysa söz konusu ses ve görüntü sistemi üzerinde yapılacak teknik bir bilirkişi incelemesi sonucunda bu itirazlarımızın gerçekliği teyit edilebilirdi. Mahkeme bu konuda kendisinin de şüphelendiğini 28.10.2008 tarihli celsenin 7 nolu ara kararı ile ortaya koymuştur. Bu ara kararında Uyap sistemi ve internet bağlantısı var ise bu sistemlerin devreden çıkarılmasına denmiş, 7.11.2008 tarihli celsede de duruşma salonundaki sistem Uyap ve internet sisteminin dışına çıkarıldığına ilişkin ara kararında beyanda bulunmuştur. Ancak teknik bir bilirkişi marifeti ile yapılacak bir meselenin mahkeme tarafından nasıl çözümlendiği belli olmadığı gibi bu hususun davanın taraflarınca denetlenebilecek şekilde belgelendirilmeden çözümü kabul etmek doğru değildir. Çünkü bu konuda mahkemece ne yapıldığı belli değildir. Teknik konudaki itirazların çözümünü ben yaptım oldu zihniyeti ile yerine getirilemez. Eğer bu konuda samimi iseniz yapacağınız bir bilirkişi incelemesine karar vermektir. Bu ses ve görüntü aynı anda başka mahfiller tarafından yasa dışı bir şekilde izlenmekte ve savcılar kanalı ile güç odaklarınca davaya müdahale edilmektedir. Davanın yürütümü dışarıdan yapılmaktadır. Bu anlamda mahkemenin bu konuya seyirci kalması muhakemenin malum güç odakları tarafından aynen soruşturmada olduğu gibi etkili olduğunu teyit etmektedir. Netice itibari ile Tüm celselerin görüntü kaydının alınması CMK 52/3,

41

Page 42: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:42

58.3.180.5, 196/4 maddelerinde belirlenen istisnalar haricinde CMK 183. maddesine aykırıdır. Bu sebeple 27.10.2008 tarihli ara karardan rücu edilerek, alınan tüm görüntü kayıtlarının mahkemece Anayasa'nın 17 ve 20. maddeleri uyarınca imhasına ve görüntü kaydetme yasağı konularak uygulanmasına, görüntü kayıt sisteminin iptaline ve sökülmesine, İlk iki celsede görüntü kaydının alınıp alınmadığının sanıklara tefhim edilmesine, Duruşmalarda alınan görüntü kaydının Uyap ya da İnternet yolu ile başka bir yerlere aktarılıp duruşmanın aynı anda başka bir mahalden izlenmesinin mümkün olup olmadığı tamamen teknik bir konu olup mahkeme heyeti tarafından bilinmesinin mümkün olamayacağından ayrıca görüntü sisteminin Adalet Bakanlığı tarafından kurulmuş olmakla, bakanlığın ve iktidarın bu davaya ve sanıklara olan ön yargılarının da dikkate alınarak teknik tesisat üzerinde uzman, tarafsız bilirkişilerce inceleme yapılarak kurulduğu ve görüntü aldığı tarihten itibaren görüntü naklinin yapılıp yapılmadığının tespitine karar verilmesini arz etmekteyim. Kaldı ki halen ülkemizde hiçbir davanın duruşmalarında görüntü kaydedici cihazlar kullanılmamasına rağmen bu davada yasada bu konuda hiçbir hüküm olmamasına rağmen hiçbir ara karar tesis edilmeden, o bildirimi ara karar olarak görmek mümkün değildir. Mahkemenin resen görüntü kaydedici cihaz kullanması ve bu hususta Adalet Bakanlığı ile işbirliği içinde bulunması mahkemenin bağımsızlığı ilkesini büyük ölçüde zedelemiştir. Belki benim bilemediğim son dönemde bazı duruşmalarda görüntü kaydı yapılabilir ama bu hiçbir zaman o görüntü kaydının hukuka uygun olduğu anlamına ad gelmez. Görüntülerin hangi amaçla kullanılacağı da belli değildir. Yine hangi gayeye matuf olarak çekildiği ortaya konmamıştır. Sanık lehine yapılacak çekim talepleri reddedilirken, yargı makamının hiçbir karar tesis etmeden bir oldubitti ile görüntü kaydetmesi, fiili durum yaratması görevin suiistimali ve yasanın ihlalidir. Görüntü kaydetme taleplerinin kimden geldiği, bu konuda kimlerin karar verdiği, masrafların ne şekilde karşılandığı, savcılığın bu konudaki rolünün ne olduğu Adalet Bakanlığının bu çalışma içerisindeki yerinin ne olduğu izaha muhtaçtır. Diğer alanlarda olduğu gibi kovuşturma ve iddia makamı el ele bir bütünlük içerisinde Adalet Bakanlığının gölgesinde yürüttüğü bu sürecin adil ve bağımsız olduğunu ileri sürmek de mümkün değildir. Değerli başkanım, ikinci bir husus olarak ileri süreceğim konu da, 3. iddianame de elbette ki 3. iddianame ile biz bağlantılı değiliz ancak işin ilginç yanı geçenlerde bir televizyonu izlerken Mustafa Dönmez anlatılırken benim ismimin geçtiğini duyunca dikkat çekildi, dikkatle izlemeye başladım. Benim güya beş adet telefonum olduğu iddia ediliyordu. Ben Mustafa dönmezi bilmem tanımam görmedim kesinlikle en ufak bir rabıtam da olmamıştır. Bilmediğim bir kişi ile de olması mümkün değildir. 3. iddianamenin 491. sayfasında bu kişi ile 5 adet telefon görüşmesi yaptığım bilgisine yer verilmiş. Nitekim 3. iddianameyi alıp baktığımda gerçekten şurda zaten iki kişi ile görüşmüş, Erol Manisa iki, Emin Gürses 125, bir de ben dahil edilmişim, beş. Bu bilgiyi iddianame de okunmadan önce dedim ki önce televizyonlarda sonra gazetelerde baktım. Bu yayınların bilgi kirliliği yaratmak amacı ile yapıldığını bildiğimden önce inanmadım ama sonra iddianame de görünce konuyu incelemek durumunda kaldım. Yine Mustafa dönmezin o 3. iddianamenin iç bölümünde benimle ilgili herhangi bir hukuksal rabıta veya sözde örgütsel rabıta kurulmamış o konuda tek bir cümle geçmiyor, bunun üzerine telefon kayıtları üzerinde yapmış olduğum inceleme sonucunda, şahsımın görüştüğü Mustafa dönmez in iddianame sanığı Mustafa dönmez olmadığı ortaya çıktı. Benim görüştüğüm Mustafa Dönmez, Ayşe Asiye'den doğma, Cemalettin'den 02.06.1970, Çatalca doğumlu ve bir dönem faaliyet gösterdiğimi siyasi partide o bölgenin çalışanlarından parti temsilcilerinden bir tanesi. Nüfus kayıtları da son derece sabit bir partiden arkadaşım nitekim bu görüşmüş olduğum 2.6.1970 doğumlu Çatalca'lı Mustafa Dönmez ile yaptığım telefon kaydını nüfus kayıtlarını içerecek şekilde ekte sunmaktayım. Yalnız burada üzüldüğüm nokta şu, bu tespit yapılırken elbette ki bilgisayar a internet e Mustafa dönmez olarak girilir, benim telefon numarama arama motoru ile bu şekilde bulunabilir. Buna bir itirazım yok ama HTS kayıtlarında alınan bu sonucu bir kontrol etmek gerekir. Bu kontrolünde iki yolu vardır birincisi telefon numaralarından kontrol edersiniz,

42

Page 43: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:43

telefon numaraları uyum sağlıyor mu, ikincisi zaten hemen yanı başlarında nüfus kayıtları var. nüfus kayıtlarından kontrol edersiniz ancak bütün bu kontrolleri yapmadan doğrudan doğruya Kemal Kerinçsiz’i hiç tanımadığı halde Mustafa dönmez ile beş defa telefon görüşmesi yaptı dersiniz ve bunu da bilgi kirliliği yaratacak şekilde kamuoyuna naklederseniz biz zaten baştan itibaren bu davada değil bu duruşmalarda değil, kamuoyunda mahkum edilmeye çalışılıyoruz. O zaman bu netice sağlanmış olur. Ben bunu basit masum bir hata olarak göremiyorum. Bir tane olsa iyi bu güne k adar huzurunuzda sayın savcıların bir çok kasıtlı hatalarını, önünüze getirdim bir çok delil saklamaları, yapmış oldukları tahrifatları, ki yine ancak çalışabildiğim zaman itibarıyla yetebildiği iddianamenin bir bölümüne baktığımda kasıtlı yapılan hatta kendi aldıkları ifadelerin üzerinde dahi tahrifatlar yaparak aktardığını gördüm. Bu çalışmaları da değerli mahkemenize sunacağım. O bakımdan ben bu yapılanın kesinlikle basit efendim son derece masum bir hata olduğunu kabul etmiyorum, son derece kasıtlı, maksatlı doğrudan şahsımı karalamaya yönelik kendilerine göre kamuoyunda mahkum edici bir hareket olarak görüyorum benim tanıdığım Mustafa dönmez de benim görüşmelerim 7 iletişimim olmuştur. Bunların iki tanesi mesajdır beş tanesi telefondur, bunları dilekçemde tek tek sundum. Sayın başkanım. Bu anlamda sayın savcıların bu konuda benden bir özür borçları vardır, bana özür borçları, 3. iddianamenin, 491. sayfasında maksatlı yapılan bu yanlışlığın tahsii için savcılarca yapılan bu yanlışlığın duruşmada zabıtlara geçecek şekilde düzeltilmesi için beyanda bulunması çünkü sizler tashiyi bek kabul etmiyorsunuz iddianame de ama en azından burada bu yanlışlığı zabıtlarda geçmek amacı ile sayın savcılarca incelenerek sonucunun söylediğim şekilde teyit ettikleri takdirde burda beyanda bulunmalarını sayın mahkemece bu konuda ara karar verilmesini arz ediyorum. Ve söz konusu yapılan bu kasıtlı yanlışlıktan ötürü de bir görevin kötüye kullanılması söz konusudur. Dilekçemin bir suretinin de adalet bakanlığına tevdi edilmesini talep ediyorum. Sayın başkanım, 3. işleyeceğim konu, Türkiye’m topluluğu ile alakalı konu idi. Türkiye’m topluluğunun ilk kurulduğu henüz teşkilatlanmasını tamamlayamadığı aşamada iki ay kadar birlikte hareket ettiğimiz sonrasında siyasi parti dönüşümü tartışılmaya başladığından ayrıldığımı, İstanbul sorumlusu olmadığımı, teşkilatlanma aşamasında 32 kişiden biri olarak İstanbul teşkilatlanması içersinde yer aldığımı ifade etmiş bu hususu savcının bizzat iddianame de kendi dayandığı yazılı belge ile ispat etmiştim. Nitekim Mustafa Özbek de kendi iddianame sinin 743. sayfasında aynen şu ifadeyi kullanmış, Sevgi Erenerol ve Kemal Kerinçsiz’in Türkiye’m topluluğunda yer almadığını yer almışlarsa bile daha sonra ayrılmış olabileceklerini beyan ederek savunmalarımda aynen doğrulamıştır. Tarafımdan bu tanığın 8/6/2006 tarihinde ki bir tanık vardır, bu tanığın ifadeleri de gündeme geldi Mehmet Ali Özaltın diye, bu söz konusu tanık beyanında aynen şu ifadeye yer vermiştir, şahsımın Türkiye’m topluluğu İstanbul sorumlusu olduğumu sendika genel başkan yardımcıları Mecit Azır ile, Pevrul Kavrak’ın, efendim ikinci iddianamenin 425. sayfasında hakkında ağır ceza mahkemelerinde sahtekarlık ve dolandırıcılık suçlarından ötürü onlarca dava açılan savcıların ısmarlama tanıklarından Türk Metal iş sendikası Manisa Şube başkanı Mehmet Ali Özaltın Aynen şu cümleyi kullanmış, şahsımın Türkiye’m topluluğunun İstanbul sorumlusu olduğunu, sendika genel başkan yardımcıları Mecit HAZIR ile Pevrul KAVLAK’IN kendisini arayarak, seksin yüz kişi ile sendikalı işçilerin Bergama’daki 8/6/2006 tarihindeki ayini engellemek amacı ile talimat verdiklerini, bu sebeple olaylar çıkartarak ayini engellediklerini, ne şekilde hareket edileceği konusunda da şahsımın İstanbul sorumlusu olarak talimat verdiğim iddia edilmiştir. Öncelikle ben kati olarak Türkiye’m topluluğunun İstanbul temsilcisi olmadığımı defalarca tekrar ettiğim gibi bu konuda savcıların ibraz etmiş oldukları kendi belgeleri ile de bu durum sabittir. Mustafa Özbek in de bu konuda açıklaması vardır. kaldı ki geçen celse zannediyorum müdafiim tarafından talepte bulunuldu. Bu konuda kayıtlar da gelecektir. Bu konudaki iddialarım da mutlak suretle teyit edilecektir. Tarafımdan bu tanığın 8.6.2006 tarihinde Bergama'da ki bu Bergama da yapılan ayinin engellenmesi için olaylar çıkartıldığı ve ayinin yaptırılmadığı konusundaki

43

Page 44: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:44

iddialarının gerçek dişiliğinin teyidi anlamında Bergama Kaymakamlığına bir yazı yazdım. Gerçekten burada böyle bir olaylar mı oldu bu olaylara kimler iştirak etti. Veya herhangi bir adli soruşturma açıldı mı? Veya efendim soruşturma sonucu ne oldu gibisinden bu sualleri soran bir dilekçe gönderdim. Ve Bergama kaymakamlığı da şahsıma gönderdiği 6.8.2009 tarihli cevabi yazıda aynen şu cevabı verdi, Polis merkezine intikal eden herhangi bir suç unsuru ve olay olmadığı, Bu sebeple adli bir işlem yapılmadığı, Bir soruşturma açılmadığı ve adli bir işlem bulunmadığı ifade edilmiştir. Şimdi bu şahsın az önce okumuş olduğum ifadesinde bizzat bana telefonla talimat verdi diyen iki kişi hakkında da sayın savcılar kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar vermişler. Yani bizzat bu talimatları verdiğini iddia eden bu iki kişi suçsuz görünüyor, arkasından hiçbir olay yok ortada bu konuda da kaymakamlık emniyet müdürlüğünün yazılarını sunuyorum asıllarını efendim sizlere fakat maalesef, ben burada suçlu görünüyorum. Yani ne olay var ne soruşturma va ne bir adli vaka var, hatta talimat verenler de kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar almışlar. Tanığın olay çıkarmak amacı ile kendilerine talimat verdiği iddia edilen iki kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmekte, Bergama Kaymakamlığı'ndan gönderilen 6.8.2009 tarihli yazıda; 8.5.2006 tarihinde protesto eylemlerinde hiçbir suç unsuru bulunan bir fiil gerçeklemediği, soruşturma açılmadığı, adli bir vaka olmadığı belirtilmesine rağmen hala şahsım hakkında suç şüphesinin varlığını iddia etmek hukuken ve vicdanen açıklanacak bir irade beyanı olamaz. Heyetin aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen şahsımın tutukluluğunun sürmesi doğru bir düşünce tarzı olarak görmüyorum. Yukarıda arz ettiğim üzere Bergama Kaymakamlığı'nın 6.8.2009 tarihli yazısı savcıların ısmarlama tanığı Mehmet Ali Özaltın'ın beyanlarının gerçek dışı olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Mahkemenin söz konusu yazıyı, suç şüphesini ortadan kaldıran delillerimden bir olarak değerlendirilmesini bu yazı ile ile iktifa etmediği takdirde Bergama kaymakamlığına müzekkere yazılarak 1- Bergama'da 08.06.2006 tarihinde yapılan protesto eylemleri ki yapılmışsa, sonucu herhangi bir suç işlenip işlenmediğini, Herhangi bir kişi hakkında Bergama'daki tüm eylemcilerden sanki ben sorumluymuşçasına onu da kabul ediyorum, farz edilerek, soruşturma açılıp açılmadığını, böyle bir bağlantı nasıl kurulabilir. Tutun ki orda bir olay oldu bu olaydan mütevellit benim bir bağlantımın kurulabilmesi için somut vakaların gerçekleşmesi gerekir. Şahsımın herhangi bir şekilde bu protesto eylemlerinde ismimin de geçip geçmediğinin sorulmasını sayın mahkemeden arz etmekteyim. Sayın başkanım dördüncü olarak Mahkemeniz 13.06.2009 tarihli celsenin iddianamede yer almayan savcılığın ve sanık olarak şahsımın hiçbir talebi olmadığı halde resen hareket ederek; 18 nolu ara kararı ile, malumunuz. Akdeniz Üniversitesinde yapılan şahsımın da katıldığı ifade özgürlüğü konulu toplantı ile ilgili belge ve tutanakların, ikinci olarak da, 24 nolu ara kararı ile TESEV'in düzenlediği bir toplantı ile ilgili olarak emniyetçe yapılan işlemlerin celbine karar vermiştir. Celseden sonra mahkemeye sunduğum 17.06.2009 tarihli 26 sayfalık dilekçemle mahkemenin her iki kararının da usule ve yasaya aykırı olduğunu, bu ara kararları ile davaya iddianamenin dışından fiil ithal ettiğini, bir yargılamada fiil ve fail konusunda çerçeveyi çizen iddianamenin dışına çıkarak delil gibi harici fiilleri davaya taşıma gayretine girdiğini, bu tutumunda CMK 225.maddesine aykırı olduğunu ifade etmiştim. Nitekim CMK 225.maddesindeki; Hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir, kuralı mahkemece yeterince değerlendirilmeden fiil ile delil birbirine karıştırılarak, delil toplandığı inancıyla iddianame dışında fiillerin yargılanmasına geçilmiştir. Her iki kararda bahsedilen toplantılar işlendiği iddia edilen suçun delilleri değil ancak maddi unsurlarını oluşturabileceği, eğer söz konusu toplantılarda TCK 313.mad. de belirtilen silahlı isyana tahrik suçunun unsurları bulunmuş olsa idi, yapılan toplantı ve toplantıdaki fiziki eylem ve sözlerim suçun maddi unsurunun bir parçası, bu toplantıda söz konusu fiilleri işlediğime ilişkin tutanak, CD'ler, fotoğraflar ki tanıklar var ise bunlar suçun delili olurdu. Maalesef mahkeme heyeti önyargılarına hakim olmayarak, savcının iddianamede göstermediği fiillerden ötürü dahi

44

Page 45: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:45

sanıkları sorumlu tutar hale gelmiştir. Bu anlamda her iki karardan 17.06.2009 tarihli dilekçem, 04.08.2008 tarihli celsede yaptığım açıklamalar ve işbu 08 nolu 25.8.2009 tarihli dilekçem dikkate alınarak rücü kararı verilmesini talep etmekteyim. Bir davada fiil ve faili belirleyen iddianamedir. Mahkeme iddianamenin dışına çıkarak fiil tespiti ve araştırması yoluna gidemez. Fiilin hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmadığı gibi önüne getirilen fiil ile ilgili serbestçe delil toplama yetkisini, davaya fiil ithal etme keyfiyeti birbirine karıştırılmıştır. Nitekim aynı hata 13.06.2009 tarihli celsenin 17 numaralı ara kararında yapılmıştır. Bu ara kararda; 2000 Yılından itibaren Batı Trakya Dergisi, Türkeli, Baran ve 1990 yılında çıkan Strateji Dergilerinin ve Ankara ve İstanbul'da çıkan Kuvvayi Milliye Dergilerinin tüm sayılarının istenmesine ve sahiplerinin, yazı işleri müdürlerinin, genel yayın yönetmenlerinin ad ve adreslerinin sorulması için ilgili mercilere yazı yazılmasına denmiştir. Öncelikle ne soruşturma aşamasında nede kovuşturma aşamasında söz konusu dergilerin yasak yayın kapsamında olup olmadığı sorulmamıştır. Bunu iddia makamımın da sorduğuna ilişkin bir yazıya eklere rastlamadım. Sözü edilen dergiler bugün hala çıktığına göre muhtemelen böyle bir yasak kapsamında bulunmamaktadırlar. Strateji dergisinin yazı işleri müdürünün dışında diğer dergilerin ne sahipleri nede yazı işleri müdürleri bu davada sanık sıfatına sahip değildir. İddianamenin hiçbir bölümünde sanıkların eğer bu dergilerde yazıları var ise bu yazılarından ötürü silahlı isyana tahrik dahil araç suçu işlediklerine ilişkin tek bir iddia yoktur. Hiçbir sanığın bölümünde yoktur. Bir kısım sanıkların ev ve işyerlerinden yukarıda isimleri geçen dergiler çıkmıştır. Maalesef Hitler ve Stalin dönemini aratan uygulamalarla yönlendirilmiş emniyet mensuplarınca bu dergiler sanki yasak yayın kapsamında imişcesine el konmuş ve iddianamenin eklerinde sanıkların evlerinden çıktığından bahsedilmiştir. Ancak dergilerin içeriklerinden ötürü herhangi bir suçlama yoktur. Bu durum sözde Ergenekon tertibini sivil demokrasi adına yürüten faşist bir yönetimin tüm unsurlarını bünyesinde barındıran iktidarın bir ayıbıdır. Sayın heyet iddianamenin kabulü kararında belirttiğinin aksine 444 klasör delili inceleme imkânı bulsa idi, inanıyorum ki yasak yayın kapsamında kalmayan bu ve diğer dergi ve kitapların tamamını delil olmaktan çıkarırdı. Çünkü kendisine de ağır bir yük getirmiştir. Evimde arama sırasında müdafiliğini yaptığım yazar Ergün Poyraz'ın kitaplığımda bulunan kitaplarını gören savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in kamerayı kullanan emniyet mensubuna telaşlı bir şekilde sanki önemli bir delil bulmuşçasına;,bu kitapları da çek bu kitapların yazarı sanığımız, Diyerek her bir kitabı çekim konusu yapması, bu davanın nasıl bir zihniyetle nerelere taşındığının anlayan için önemli işaretidir. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Ergün Poyraz'ın kitaplarına el koymak üzere ayırmış, eşimin avukatım olan eşimin bu kitaplar hakkında bir yasak kararı mevcut mudur ki el koyuyorsunuz, şeklinde müdahalesi üzerine kitapları bırakmıştır. Sözü edilen dergiler ek klasörlerde delil olarak gösterilmiş olsa dahi, iddianamede hiçbir sanığın özel bölümünde bu dergilerde çıkan yazıları suçun maddi unsuru ve fiili olarak gösterilmemiş olduğundan mahkemenin, iddianamede çizilen çerçevenin dışına taşarak dergilerdeki yazıları ya da dergi faaliyetlerini suçun maddi unsuru ve fiili olarak davaya resen taşıyamaması gerekir. Dergideki yazılar ya da dergilerin yönetimsel faaliyetleri bir delil değil;olsa olsa iddia edilen araç suçların maddi unsurunu teşkil ederler. Söz konusu yazıların ve yönetim faaliyetlerinin varlığını gösteren dergi delil olmakla birlikte, sözü edilen unsurlar iddianamede suç unsuru olarak belirtilmemiş olduğundan bu delilin toplanmasını da CMK 225.kapsamında uygun bulmamaktayım. Ancak mahkemenin bu ara kararı emniyet müdürlüğünce yerine getirilmiş 22.7.2009 tarihli yazı ve ekinde istenilen dergilerin bir kısmı temin edilerek dosyaya konmuştur. Şahsım bakımından suç hukuku açısından hiçbir endişem olmamakla birlikte, mahkemenin iddianame dışına çıkarak, çizilen çerçevenin dışında sanıkların tüm yaşamlarını sorgulayacak ölçüde resen tespit ettiği fiilleri davaya taşımasını aşikâr bir usul hatası olarak görmekteyim. 18 Nolu ara karar doğrultusunda Akdeniz Üniversitesinde yapılan ifade özgürlüğü ile ilgili kayıtlar gelmiş, gelen kayıtlardan şahsım hakkında herhangi bir soruşturma açılmadığı gibi şahsımı suçlayıcı mahiyette hiçbir bilgi, belge ve delil

45

Page 46: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:46

gönderilmemiştir. Masum bir şekilde yapılan konuşmaların fotoğrafları dosyaya intikal etmiştir. 24 nolu ara karar doğrultusunda kayıtları celp edilen TESEV'de yapılan 6.7.2006 tarihli geniş katılımlı toplantıya sadece bir katılımcı olarak iştirak ettim ki sayın üyemiz Özese bu olayın üzerinde fazlası ile durduğundan bende bu konuyu açmak durumunda kaldım. Bu toplantıya iki avukat arkadaşımla birlikte gittim. Söz konusu toplantı kamuoyuna açık olduğu için basından ve tüm internet guruplarından mail yolu ile herkese davet gelmiştir ve şahsıma da davet bu şekli ile gelmiştir. Toplantı konusu bugün Türk Milletine dayatılan Kürt açılımı isimli parçalanma projesinin bir parçası olarak işlenen Zorunlu Göç ile Yüzleşme idi. Tanıtım sona erdikten sonra sorulu cevaplı bölüme geçilmiş, bir kısım katılımcılar eleştirisel sorular sorunca bir tartışma ortamı olmuştur. Bazen seslerin yükseldiği olsa da katılımcılardan hiçbirinin şiddete yönelik bir tutumunu kesinlikle görmedim. Toplantıyı düzenleyen TESEV farklı seslerin çıkmasına katlanamayınca istenmeyen sualler soran kişilerin çıkmasını istemişlerdir. Toplantı içerisinde şahsım olarak hiçbir şekilde ne konferansı düzenleyenlere ne de bir başkasına sual tevcih etmediğim gibi söz alıp ta konuşmadım, oturduğum gibi aynen dışarıya çıktım. Tartışma sona erdiğinde dışarı çıktığımda, dışarı çıkarılması istenen 3 katılımcının polis tarafından dışarı çıkarıldığını gördüm. Bu kişiler ile sivil bir emniyet müdürü tartışırken, sivil emniyet müdürünün bu üç kişiyi zorla ite kalka, hakaret ederek, polis otobüsüne soktuğunu ve bu kişilere karşı hiçbir gereği yok iken saldırgan davranışlarda bulunduğunu görünce, kendisinin yanına giderek avukat olduğumu, kural dışı davrandığını, kimseye bu şekilde hakaret ve saldırgan davranışta bulunamayacağını ikaz edince bu sefer bana dönerek aynı tavrı gösterdi. Ancak ismini sonradan öğrendiğim söz konusu emniyet müdürünün ağzının leş gibi alkol koktuğunu gördüm. Alkolün etkisiyle kendisini tanımadığım halde ben seni okuldan tanıyorum sen komünistsin faşistsin gibi abuk sabuk laflar söyleyince kendisinden şikayetçi olacağımı beyan ederek mahalli emniyet müdürlüğüne müracaat ettim. Nitekim mahalli emniyet müdürlüğüne gittim ismi zabıtlarda olan alkollü emniyet müdüründen şikayetçi olduğumu şikayet konusunda da zabıt tutulmasını istedim. Emniyet amiri nöbetçi savcılığı aradı ki, bütün zabıtlarda vardır. Savcı beyde müşteki olarak ifademin alınabileceğini söyledi. Gelen dosyada da benim sadece ve sadece müşteki sıfatıyla alınmış olan ifadem söz konusudur. Çünkü benden kimse şikayetçi olmadı. Hiçbir evrakın içerisinde de benden şikayetçi olunduğuna ilişkin tek bir cümle yoktur. Emniyet müdürünün tartıştığı 3 kişi de emniyete getirilmiştir. Bu kişilerin uğradığı haksızlık karşısında verdikleri ifadelerinde müdafii olarak yer aldım. Kendilerinin darp edildiğini iddia eden müşteki 3 kişiden sadece birinden şikayetçi olduklarını diğer iki kişinin hiçbir suç unsuru taşıyan fiili olmadığını beyan etmişler. O da zabıtlara geçmiştir. Suçlanan Ramazan Bakkal ve diğer iki şahıs mağdur şüpheli olarak ifade vermişler ve ifadeden sonra da savcılık talimatıyla serbest bırakılmışlardır. Müştekiler darp edildiğini iddia etmelerine rağmen ortada hiçbir raporları mevcut değildir. Bakınız dosya geldiğinde huzurunuza darp edildiğini iddia eden kişinin makul olarak kendisinin bir raporu olması gerekir. Öyle bir müracaatları da yok, polise de bir talepleri olmamıştır. Tam tersine mağdur şüpheli olarak ifadesi alınan kendisinin orada müdafiliğini yaptığım Erdal Ergen isimli kişi emniyet müdürünün saldırgan tutumu nedeniyle iki günlük rapor almış rapor da gelen evrakların arasındadır. O dosyada tek bir rapor mevcuttur o raporda benim orada müdafiliğini yaptığım mağdur şüpheli olarak ifadesi alınan Erdal Ergen’e aittir. Nitekim darp iftirasıyla karşılaşan Ramazan Bakkal hakkında da ortada iddiadan başka bir şey olmadığından ötürü Beyoğlu C.Başsavcılığının 2006/15344 sayılı soruşturma dosyasından soruşturmaya yer olamadığına ilişkin karar verilmiştir ki, bu kararında mahkemenizce celbini arz ediyorum. Ancak burada asıl olan şahsımın konumudur. İşin ilginç tarafı suçlanan kişinin bu davada sanık olmamasına rağmen şahsımın müşteki sıfatına rağmen bu davada sanık olarak bu dosyanın hesabını gene ben vermek durumundayım. Gelen tüm tutanaklar tetkik edilince şahsımın her hangi bir şekilde ne müşteki ne mağdur şüphelilerin ne sarhoş emniyet müdürünün sonradan otoparkçılardan bulduğu kendisine göre ifade aldırdığı şahitlerin beyanlarında hiçbir şekilde

46

Page 47: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:47

ismim geçmemektedir. Gelen dosyada avukat Kemal Kerinçsiz’in ismi sadece sarhoş emniyet müdürünün saldırgan tutumundan ve hakaretamiz sözcüklerinden ötürü şikayetçi olmam nedeniyle müşteki sıfatıyla mağdur şüphelilerin müdafii olarak geçmektedir. Müşteki ve müdafi sıfatım dışında hiçbir tutanakta kati olarak şikayetçi olunan tek bir fiilim davranışım sözüm veya tahrik ettiğime ilişkin bir tavrım tartışmaya katıldığıma ilişkin bir tespit suçlandığım her hangi bir konu yer almamaktadır. Eğer suç hukuku giren bir tavrım olsaydı orada onlarca emniyet müdürü var idi, çok rahatlıkla Ramazan Bakkal’dan müşteki olan kişi yada kişiler şahsım hakkında da şikayetçi olur şüpheli olarak hakkımda işlem yapılırdı. Maalesef bizzat yapılan haksızlığa bir hukukçu olarak katlanamadığımdan yaptığım hukuki uyarılarım karşısında bizzat aleyhime işlenen suç sebebiyle müşteki olduğum bir dosyanın hesabını burada mahkeme huzurunda vermek durumunda kalmaktayım. Sayın mahkemenize 04.08.2009 tarihli celsede ifade etmiştim bir defa daha ifade ediyorum. Şahsımın 20 yıldan buyana katıldığım etkinlikler nedeniyle herhangi bir suç işlediğime ilişkin 2911 sayılı yasadan ya da bir başka suçtan ötürü kati olarak hiçbir şekilde dava açılmamış hiçbir şikâyette olmamıştır. Başbakana hakaret olduğu iddia edilen pankart davasından beraat kararı çıkmıştır onu da sizlere sundum. Şehit cenazesine katıldığımdan ötürü kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir. Oda dosyada mübrezdir. Sayın başkanım, Maalesef burada suç hukuka asla girmeyen yaşantım, düşüncelerim, tavırlarım, faaliyetlerim yanlı basında çıkan haberler ve internet bilgileri ile yargılanmak ve suçlanmaktayım. İddianameye giren bilgilerle bile değil. Buradan haklı olarak şu suali sormaktayım. Bir toplantıya iştirak ediyorsunuz. Resmi olarak düzenlenen evrakların hiçbirinde isminiz şüpheli, şikâyet edilen, hakkında suç isnadı yapılan ya da suçlanan biri olarak geçmiyor. Toplantıda bulunan hiç kimse, orada bulunan hiçbir polis şahsım hakkında şikâyetçi olmuyor. Tam tersine polis müdürünün haksız uygulaması nedeni ile müşteki sıfatını ben alıyorum. Bilahare egemenler tarafından şahsım hedef alındığından basında çıkan haberlerle burada yargılanmak ve hesap vermek durumunda kalıyorum. Sayın heyetten rica ediyorum lütfen internete giriniz, etnikçilerin, bölücülerin, ikinci cumhuriyetçilerin aleyhimde başkaca yaptıkları yayınlar var ise bu haberlere de cevap vermeye hazırım. Ancak mahkeme hukuk açısından son derece tehlikeli bir çizgi izlemektedir. Burada kimse tarafından şikâyet edilmediğim, şüpheli olmadığım, hakkımda soruşturma açılmayan, suçlu olarak gösterilmediğim, karakola dahi davet edilmediğim tamamen yasal olan ancak birilerinin hoşuna gitmeyen muhalif nitelikte olan eylem tavrım, düşüncelerim, ifadelerim, etkinliklerimden ötürü yargılanmaktayım. Bu dava Dreyfus davasına dönüştürülmüştür. Şahsımın suç hukukuna girmeyen faaliyetlerimden ötürü, basın haberlerine göre yapılan yargılamadan evrensel hukuk kuralları adına vazgeçmeyi öneriyorum. Özellikle somut olarak sen şu araç suçu işledin şeklinde yapılmayan isnatlardan ötürü tutuklu yargılanmam emin olunuz ki heyetçe işlediğiniz bir hukuk cinayetidir. Bu durumda vicdanlarınız rahatsız değilse sanık olarak başka kime, nereye ne diyebilirim. Yukarıda arz ve izah ettiğim üzere; Mahkeme CMK 225.madde yi ihlal ederek iddianamenin dışındaki fiilleri araştırarak kovuşturma konusu yapması ve davaya ithal etmesine ilişkin tutumu usul hukukunun aşikar ihlali olduğundan 17.06.2009 tarihli dilekçem, 04.08.2009 tarihli celsede yaptığım açıklamalar ve iş bu dilekçem dikkate alınarak 13.06.2009 tarihli celsedeki 17, 18 ve 24 ki bunların cevapları gelmiş olsa bile ara kararlarda belirtilen fiillerin iddianamede yer almaması nedeni ile kovuşturma kapsamının dışında tutulmasına hiçbir suç konusu olmamasına rağmen hukuka olan saygının bir gereği olarak araştırılan maddi unsurlara ilişkin delillerin değerlendirme dışında tutulmasına, Şahsımın müşteki olduğu, dava dışı Ramazan Bakkal'ın mağdur-şüpheli olduğu söz konusu soruşturma için Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/15344 sayılı hazırlık dosyasından verilen kovuşturmaya yer olmadığına İlişkin kararın celbini arz etmekteyim. Sayın başkanım, elbette ki buraya çıkan bütün sanıkları tüm dikkat ve titizlikle izliyorsunuz dinliyorsunuz ama şu anda sunumunu yapacağım konu son derece teknik bir konudur bunu da inanıyorum ki titizlikle izleyeceksiniz. Bu davanın ben bir belkemiği olduğu kanaatindeyim burada

47

Page 48: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:48

yapılan hataların hukuken çok büyük ölçüde sakatlandığı inancındayım. Tabi bu benim inancım heyet belki bu inancı paylaşmaya bilir. Mahkemenizde açılmış bulunan davaya ilişkin Düzenlenen 10.07.2008 tarihli iddianame mahkeme kalemine 14.07.2008 tarihinde tevdi edilmiştir. Ancak mahkemenize yazmış olduğum 22.06.2009 tarihli dilekçeye verilen cevapla; soruşturma evresine ilişkin belgelerin iddianame ile teslim edilmediği, 444 klasör 180 bini aşkın belge ve delillerin mahkeme kalemine 18.07.2008 tarihinde teslim edildiği mahkemenin 04.08.2009 tarihli yazısı ile ortaya çıkmış bulunmaktadır. Buna karşılık mahkemenin iddianamenin kabulüne ilişkin kararının 2. sayfasında aynen şu cümleye yer verilmiştir. Bu iddianamenin kabulüne ilişkin kararını da tabi ki ek klasörlerde göremedik efendim. Ben bu iddianamenin kabulüne ilişkin kararı daha yeni araştırdım. Bu sunumu hazırlamadan önce, bir yerde bulamadım ve kalemden suretini aldırdım. Çünkü iddianamenin kabulü kararını sizler benim uyarım üzerine ikinci celsenin ortalarında okudunuz oysa malumunuz dava 191. maddeye göre mutlak suretle kimlik tespitinden dahi önce iddianamenin kabulü kararının okunmasıyla başlar. Oysa sizler 2. celsenin ortasına kadar birçok usulü işlemler gerçekleştirdiniz. Ancak uyarı üzerine okumuş olduğunuz iddianamenin kabulü kararının tam bir metin olmadığını sadece iki satırdan ibaret bir cümle olduğunu gördüm. Onun üzerine iddianamenin kabulü kararını kalemden suretini alıp tetkik ettim. Ve bu kabul kararında aynen şöyle diyor değerli başkanım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı vekilliğinin 10.07. 2008 tanzim tarihli 14.07.2008 havale tarihli ve 2007/1536 soruşturma 2006/968 esas, 2008 /623 karar sayılı bakınız altını çizerek söylüyorum iddianame ve ekleri mahkememize gönderilmiş olmakla yani siz açıkça burada iddianame ve eklerinin 14.07.2008 tarihinde aldığını ifade ediyorsunuz. Bu açıkça gerçeğe aykırı bir beyan olduğu ortada sayın başkanım, Mahkemenin 04.08.2009 tarihli yazısı ile iddianamenin mahkemeye verildiği 14.07.2008 tarihinde CMK 174/1 maddesinde belirlenen soruşturma evresine ilişkin hiçbir belge ve delillerin verilmediği, ancak 5.günde yani 18.07.2008 tarihinde 444 klasör şeklinde teslim edildiği anlaşılmaktadır. İddianamenin kabulü kararı gerçek dışı beyan üzerine inşa edilmiş görülmektedir. Mahkeme iddianame ile birlikte teslim edilmeyen delileri teslim edilmiş gibi yazarak bu belgelerin incelendiğini ifade ederek kovuşturmada en ağır hukuk ihlallerinden birini gerçekleştirmiştir. Nitekim ekte RTÜK'ten temin ettiğim görsel medyada çıkan haberler; 444 klasörün mahkemeye, Levent Adliyesi'nden bir minibüs vasıtasıyla araçlarla taşındığını gösteren çekim kayıtları da mevcuttur ve söz konusu delillerin de 18.07.2008 tarihinde taşınarak teslim edildiğini teyit etmektedir. Değerli başkanım 3 dakikalık bir burada kayıt var bunu bir bakabilir miyiz şu açıdan

Mahkeme Başkanı :” nedir o nedir? “Sanık Kemal Kerinçsiz :” sizin adliyenize Levent adliyesinden Beşiktaş adliyesine

minibüslerle söz konusu klasörlerin 18 Temmuz 2008 tarihinde taşındığına dair kayıt efendim. Mahkeme Başkanı :” 18’inde zaten size yazı verilmedi “Sanık Kemal Kerinçsiz : “ yani şu açıdan yani bu delillerin doğrudur değerli başkanım

takdir size ait ben bunu zaten size delil olarak sunacağım. Burada göstermek istediğim bir minibüs delilin mahkemenizce nasıl incelendiği konusunu görse olarak da bir bakalım demiştim onu yazılarımda ifade edeceğim takdir sizlerin Bu anlamda burada asıl olan bu aşikâr hukuk ihlaline hangi müeyyidenin uygulanacağı sorunudur? Elbette mahkeme bu haklı itirazlarımızı da, diğer itirazlarımızda olduğu gibi reddederek, çizilen yol haritasını takip ederek bugünden kararlaştırılmış neticeye varmak için faaliyetine aldırış etmeden devam edecektir. Bunda bir tereddüdüm yoktur. Ancak şahsım tüm bu yapılan hukuksuzlukların bir gün mutlaka adalet duvarına çarpacağına inandığımdan hukuksal tartışma boyutunu gündeme getirmekten asla kaçınmayacağım. Mahkemenin 25.07.2008 tarihli iddianamenin kabulü kararının gerçeğe aykırı olgulara dayandırıldığı ortaya çıkmış olmakla söz konusu karar yoklukla malul bir karardır. Çünkü iddianamenin kabulü kararı yasal süre içinde teslim edilmeyen delillere teslim edilmiş gibi gösterilmek sureti ile verilmiştir. CMK 222 maddesi; Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda

48

Page 49: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:49

belirtilen husus ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat edilebilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir denmiştir. Mahkemenin 25.07.2008 tarihli iddianamenin kabulü kararında soruşturma delillerinin iddianame ile birlikte teslim edildiğine ilişkin mahkemenin kabulünün gerçeği yansıtmadığı yine mahkemeye 04.08.2009 tarihinde Savcı Selim Berna Altay'ın sunduğu resmi yazı ile ve ayrıca mahkeme başkanının 103. celsenin 30. sayfasında bu yazıyı okuyarak, yazı içeriğini kabul etmiş bulunmakla ortaya çıkmıştır. Bir kararın vücut bulabilmesi için yetkili bir makam tarafından verilmesi ve kararın gerçeklik temeline oturması zorunludur. Kararın hukuken sakat yönü maddi gerçeklik olgusuna dayanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Yargılamamın yoklukla malul bir karar üzerinden devam etmesi hukuken kabul edilmesi mümkün değildir. Özel hukuk alanında kabul edilen ancak modern ceza yargılamasında da son yıllarda yer bulan bir mahkeme kararının temel gerçeklik üzerine kurulmaması halinde mutlak butlanla yok sayılması hali kanaatimce bu karar açısından da savunulabilecek bir görüştür. Söz konusu kararın kısa süre içinde bir üst mahkeme tarafından denetlenmesi elbette ki mümkün değildir. Çünkü iddianamenin kabul kararına karşı sanık ve müdafilerinin yapacağı bir itiraz yolu da yoktur. Ortada kesinleşmiş bir karar olmadığından CMK 309 mad. uyarınca kanun yararına bozma için adalet bakanlığına müracaat etme imkânımız da bu aşamada bulunmamaktadır. Bu sebeple böyle bir yoklukla malul karar üzerine bu davanın hukuka aykırı inşa edilmesi heyetinizin vicdani ve hukuki sorumluluğunu çok büyük ölçüde arttırmaktadır. Gerçeğe aykırı verilen karardan heyetinizin bireysel anlamda hukuksal sorumluluğu mevcuttur. Ancak burada asıl bu tür yoklukla malul kararlar üzerine inşa ettiğiniz çürük davanın enkazı altında kalan sanık ve sanık ailelerinin fiziki ve ruhsal yapılarında karşılanamayacak zararlardır. Bu yapılarda verilen hiç bir zararın onarılması mümkün değildir. Heyetin bu sorumluluk içerisinde hareket etmediği inancını taşıyorum ve bu salonda her gün hukukun katledişini kahrolarak izliyorum. Mahkemenizin yine 25.07.2008 tarihli iddianamenin kabulü kararı içerisinde gerçeğe uymayan bir başka beyanda aynen şudur: Mahkemeye iddianamenin yasal inceleme süresi içinde denilerek gerçekler bir kez daha tahrif edilmiştir. Mahkeme bir daha okuyorum efendim, Mahkemeye iddianamenin yasal inceleme süresi içinde mahkeme yasal inceleme süresine iddianamenin delillerinin iddianamenin tevdiinden 5 gün sonra 18.4.2008 tarihinde teslim edildiğini kabul etmekle 15 günlük inceleme süresini resen 11 güne düşürmüştür. Çünkü CMK 174/1 mad. Belirtilen süre salt iddianamenin mahkemeye teslimi ile değil; bakınız okuyorum efendim 174/1 yani 174/1 deki süre sadece iddianamenin size teslim edildiği tarihten başlamıyor ek delillerin de size teslim edilmesini zaruri kılıyor. Aynen okuyorum efendim. Mahkeme tarafından iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren 15 gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelenir dendikten sonra eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle demiştir. Yani siz bir noktada 15 günlük süreyi belgeleri aldığınız 18,07 den değil iddianamenin doğrudan size verildiği 14.07.2008 tarihinden işletmeye başladınız. Oysa mahkeme süreyi delilleri teslim aldığı tarihten değil, sadece 2455 sayfalık iddianameyi teslim aldığı tarihten itibaren başlatmış olmakla süreyi resen 4 gün indirmiştir. Kalan 11 günlük süreyi de sonuna kadar kullanmaması şahsımı endişeye sürükleyen ayrı bir tutum olmuştur. Mahkeme delilleri 4 gün geç almakla, inceleme süresini de iddianameyi aldığı tarihten itibaren işletmekle yasal ve kamu düzeninden olan 15 günlük süreyi 11 güne indirmiş bulunmaktadır. Mahkemenin süreyi bu şekilde resen 11 güne düşürmesi bir başka aşikar hukuk skandalıdır. Bu sebeple mahkeme incelemesini yasal süre içinde değil, delilleri 18.07.2008'de alarak inceleme süresini kendi hatalı tutumu ile 11 güne düşürmüş, ancak kararında gerçeğe aykırı beyanda bulunarak yasal 15 günlük süre içinde incelemeyi yaptığını iddia etmiştir. Siz süreyi 11 güne indiriyorsunuz ancak incelemenin de yasal 15 günlük süre içinde yapıldığını iddia ediyorsunuz ve 25.07.2008 tarihinde de kabul kararı veriyorsunuz. Bu hacimli bir davada 15 günlük sürenin tümünün kullanımının sanık lehine olacağı ortadadır. Çünkü 2455 sayfa iddianamenin ve 444 klasörün incelenmesi yasal süre içinde dahi imkânı yok iken, bu süreyi

49

Page 50: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:50

daha da kısaltarak, bu süre içinde incelendiğini varsayan kanuni karinenin bile varlığını baştan inkâr etmek anlamına gelir. Mahkeme delilleri geç alması ile yasal süreyi otomatikman kısaltmıştır. Sadece kısaltmakla kalmamış, kısalttığı süreyi de tam olarak kullanmamıştır. 15 günlük süreyi 11 güne indirmiş bu sürenin de sadece 7 gününü kullanmıştır. Çünkü siz 11. günde teslim ettiniz. 15 günlük süreyi sonuna kadar kullanmadınız. Söz konusu 7 günün de duruşmalar nedeni ile tam olarak kullanılmadığı bir gerçektir. CMK'nun 174 mad. 1. fıkrası bu konuda son derece net bir hüküm getirmiştir. Mahkeme tarafından iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra denmiştir. Bu hükme göre yasal 15 günlük sürenin iddianame ile birlikte soruşturma evraklarının verildiği tarihten itibaren başlayacağını belirtmiştir. Bu durumda sadece iddianamenin verildiği 14.07.2008 tarihinden itibaren 15 günlük süreyi işletemezsiniz. Çünkü 14.07.2008'de mahkemeye sadece iddianame teslim edilmiştir. Soruşturma evraklarının teslim edildiği tarih; 18.07.2008'dir. Yani bu tarihte iddianame ve soruşturma evrakları mahkemede bütünleşmiş olmakla birlikte 15 günlük sürede bu tarihten itibaren başlayacaktır. Çünkü bütünleşme iddianame ve delillerin bir araya geldiği an 18,07’dir sizin görevinizin başladığı tarih yasanın da 1. fıkrada emrettiği sürenin bağladığı tarih de bu tarihtir. Eğer süreyi bu tarihten itibaren başlatırsak yasanın emrettiği şekilde bu durumda iddianame ve ekleri sadece ve sadece 7 gün incelenmiş bulunmaktadır. İddianamenin okunup okunmadığı konusu mahkeme huzuruna geldiğinde bunu birkaç defa telaffuz ettik sayın mahkeme başkanımız beyanı aynen şu şekilde olmuştur: Merak etmeyiniz, iddianameyi iki defa okuduk. Mahkemenin bu görüşüne ve açıklamasına saygımız vardır. Ancak bu açıklamanın ve tespitin doğruluğunu kabul etmek için hukuk mantık süzgecinden geçirmek zorunda olduğumuzu da belirtmek isterim. Sayın mahkeme iddianameyi 11. günde kabul etmiştir. Bu süre içinde kaç gün heyet halinde duruşmaya çıktığı konusunda, mahkemeye yazdığım dilekçeye cevap verilmemiş olduğundan kesin bir rakam verememekteyim. Çünkü tespitlerimin doğru olması bakımından sizlerden arz ettiğim değerli başkanım o süre içinde kaç gün heyet olarak duruşmaya çıktınız. Çünkü 14.07.2008 tarihinden itibaren geçmişten sizlere intikal eden dosyaları görmeye devam ettiniz. Tahmini olarak 3 gün duruşmaya çıkılmış ise bunu bir tahmin olarak yürütüyorum belki 2 belki 1 “

Mahkeme Başkanı :” hiç çıkmadık “Sanık Kemal Kerinçsiz : “ hiç çıkmadınız, tamam efendim. yalnız bir gün Silivri’yi ziyaret

ettiğinizi de biliyorum. Her halde Silivri’yi ziyaret etmedim demeyeceksiniz değerli başkanım, ortaya net olarak kalan süre eğer sizler heyet olarak duruşmaya çıkmamışsanız 10 gündür bir günü Silivri ziyaretini düştüğümüzde normal bir insanın bir günde kendisini vererek okuyabileceği en fazla 120-150 sayfayı aşması mümkün değildir. Okuma delillerle karşılaştırılarak yapıldığı takdirde günlük 50 ve 80 sayfanın aşılması beklenmemelidir. Azami miktarda dikkate aldığımızda heyetin 7 günlük süre içinde okuyabileceği en fazla 1050 sayfadır. Oysa iddianame2455 sayfadan oluşmaktadır. 1400 sayfanın okunması mümkün değildir. Sayın başkanın iddianamenin okunması konusunu bir an için doğru olarak kabul edip bir kenara bırakmaktayım. Sizler iki defa okudum dediniz ancak yasanın sadece iddianamenin değil soruşturma evresine ilişkin bütün belgelerin incelendikten sonra Cümlesine yer verilmesi ile, 444 klasörün tümünün heyetçe incelenmesi gerektiğini emretmiştir. Mahkeme söz konusu 444 klasörü okuyup okumadığı konusunda bugüne kadar muhtelif beyanlarımıza rağmen sessiz kalmış, beyanda bulunmamıştır. Sayın mahkemeye 24.08.2009 tarihinde bir dilekçe vererek iddianamenin tesliminden beş gün sonra, mahkeme kalemine teslim edilen 444 klasör yaklaşık 200.000'e yakın delilin heyetçe okunup, okunmadığı konusunda beyanda bulunmasını arz etmiştim. Şu andaki açıklama yaptığım şua ana kadar mahkemeden bu konuda bir açıklama gelmemiştir. Şahsım olarak bu sessizliği 444 klasörün mahkemece okunmadığı şeklinde kabul ediyorum. Mahkemenin bu konuda görüşü aksi ise inandırıcı ve gerekçeli bir şekilde 444 klasör, 200.000'e yakın delilin 18.07.2008 - 25.07.2008 tarihleri arasında okunduğunu ortaya koyması

50

Page 51: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:51

zaruridir. Kaldı ki söz konusu delillerin incelemeye esas olmak üzere mahkeme kalemine tesliminden kabul tarihine kadar geçen 7 günlük süre de net bir süre değildir. Bu süre içinde 1 gün Silivri’yi düştüğümüzde kalan süre 6 gündür. Bu kadar kısa süre içinde 200.000'e yakın delilin heyetçe incelenmesi madden imkânsızdır. Heyet delileri inceledim şeklinde beyanda bulunsa dahi bu beyan inandırıcılıktan uzak, gerçeğe aykırı bir beyan olacaktır. Gerçeğe aykırı beyan mahkemeyi, vicdanen ve hukuken sorumlu duruma düşürecektir. Ancak mahkemenin yasanın emredici hükmüne rağmen delilleri incelemeden iddianamenin ve delillerin kabulüne karar vermesinin de iki önemli hukuki sonucu olacaktır. Deliller incelenmeden CMK 174/1 kapsamında iddianamenin kabulü kararı verilmesi ile bu kararın hukuki kıymetinin mutlaka tespit edilmesinde zaruret vardır. Mahkemenin iddianamenin kabulü kararının ikinci sayfasında 1. paragrafın son cümlesinde: Mahkememizce iddianamenin yasal inceleme süresi içerisinde verilen tüm dilekçelerle iddianame ve evraklar ile birlikte incelenmek suretiyle denilerek açıkça gerçeğe aykırı beyanda bulunulmasına rağmen, deliller üzerinde inceleme yapılmadığı son derece net bir şekilde ortaya çıkmakla zaptın gerçek dışı bir şekilde düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır Aynı sayfanın 2. paragrafında gerçeğe aykırı beyana devam edilmiş; İddianamede şüphelilere yüklenen suçları oluşturan olayların mevcut deliller ile ilişkilendirilerek açıklandığı denilerek mevcut deliller okunmadığı halde okunmuş gibi beyanda bulunulmuş, yüklenen suçlar ve delillerin karşılaştırıldığı gerçek dışı bir şekilde ifade edilmiştir. 2. paragrafın son cümlesinde de; Şüpheliler ile ilgili lehte ve aleyhte delillerin birlikte tartışıldığından bahsedilerek mahkeme gerçek dışı beyanda bulunma konusundaki ısrarını burada da devam ettirmiştir. Mahkeme bu noktada incelemediği halde delilleri inceledim diyerek zabıt tutup karar tesis etmesi ve bu iddianamenin kabulü kararını temel yapıp davaya bu karar üzerinden devam etmesi, kovuşturmayı tümden sakatlamış, hukukun dışına itmiştir. Mahkemenin bu ölçüde gerçeğin dışında tutum takınarak verdiği kararı yok hükmündedir. Bu kararın hukuki hiçbir değeri yoktur. Mahkeme kamu düzeninden olan iddianamenin 15 günlük kabul süresini 11 güne indirmiş, 18.07.2008 - 25.07.2008 tarihleri arasında okunması imkânsız delilleri okudum diyerek gerçek dışı beyanda bulunarak iddianamenin kabulü kararı vermiştir. Bu kararın yasal hiçbir dayanağı yoktur. Mahkeme nasıl iddianamede ismi geçmeyen bir kişiyi yargılayamamasına rağmen, yargılamaya kalktığı takdirde tüm kovuşturma işlemleri yok hükmünde ise, iddianamenin kabulü süresini keyfi olarak 11 güne indiren ve okumadığı delileri okudum diyerek yazan bir mahkemenin verdiği bu karara uygulanacak olan hukuksal müeyyide yoklukla malul müeyyidedir. İkincisi mahkemenin ülkemin rejimini değiştirme amacı ile açılan bu davada yüzlerce tutuklu insanı mağdur eden, bu aşikâr hukuk ihlali karşısında vicdani sorumluluğun ötesinde heyetin bireysel alanda cezai ve hukuksal sorumluluğu ortadadır. Verilen iddianamenin kabulü kararının CMK 309 mad. Kapsamında olmaması ve denetiminin bugün için bir kanun yolu ile mahkemenin dışında bir yargı organı tarafından denetlenememesi heyetin sorumluluğunu daha da arttırmakta, böyle büyük bir hatayı sadece üç hakim olarak omuzlarında taşımak zorunda kalmaktadır. Mahkemenin ileri sürdüğüm bu itirazları mutlaka ciddiye alıp incelemek ve şu dört suale net bir cevap vermek zorunluluğu bulunmaktadır. Bir; mahkeme olarak siz delilleri teslim almadan sadece iddianameyi nasıl teslim alırsınız? İki; 15 günlük iddianamenin kabul süresini, nasıl olur da 11 güne indirirsiniz? Üç; delillerin uhdenizde olduğu 6-7 günlük süre içinde 200.000'e yakın delili okumanız imkânsız olduğu halde nasıl okudum diyerek, bu hususu karara gerçeğe aykırı olarak geçersiniz? Dört; delileri iddianame ile birlikte almadığınız halde, nasıl birlikte aldım diyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunursunuz? Bu sorulara verilecek cevaplar hangi yönde olursa olsun, mahkeme hiç hata yapmaması gereken nokta da "çok önemli" bir hata yaparak dava sürecini sakatlamış, mutlak butlanla geçersiz karar üzerine yıllarca sürebilecek sorumluluk. Doğurucu birçok mahkeme işlemi tesis etme riski ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak binanın temeli çürüktür. Çünkü bu kovuşturma, iddianamenin kabulü kararına dayanır. Bu karar gerçeğe aykırı olgular üzerine tesis edilmişse, sonraki yapacağı işlemler ile mahkeme; Kendi

51

Page 52: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:52

sorumluluğunu daha da ağırlaştırarak, Sanıkları sonradan telafisi mümkün olmayan zararlar girdabına sokmuş olacaktır. Mahkeme 444 klasörü delil olarak kabul etmekle büyük bir hukuk hatası yapmıştır. Sayın heyetin çok iyi bilmesi gerekir. Hukuk muhatap aldığı sorumluluk sahiplerine asla imkansızı dayatmaz ve imkansızın ifasını isteyemez. CMK 174/1 maddedeki son derece açık hükme rağmen savcılar, mahkemeye imkânsızı dayatmışlardır. Hiçbir insan olağanüstü meziyetlere sahip olsa dahi bırakınız 6 gün yada 7 günlük süre içinde, 15 günlük yasal süre içinde dahi 2455 sayfa iddianameyi, 444 klasör, yaklaşık 200.000'e yakın belgeyi incelemesi, bu incelemeyi yaptıktan sonra iddianame ile karşılaştırması, delillere göre eksik ve hatalı noktaları tespit etmesi şüphelilere yüklenen suçlarla mevcut delillerin ilişkilendirildiğini saptaması, suçun sübutuna etki ederek delillerin toplanmadığını belirlemesi, sanık lehine delillerinde dikkate alındığını tespit etmesi imkansızdır. Yasalar imkânsız hiçbir hususu sorumlulara dayatamayacağı gibi savcılar da, mahkemeye ve hâkimlere imkânsızı dayatamaz. Mahkeme iddianame ve delillerini siyasi tercihlerini bir kenara bırakarak çok net bir şekilde; 2455 sayfalık, 444 klasörlük bir dosyayı CMK 174/1 mad. Kapsamında mahkeme heyetinin 15 günlük süre içinde okuması, incelemesi ve 170. maddedeki unsurların varlığını belirlemesi, 174/1-b bendindeki saptamayı yapması imkânsızdır. İddia makamı, mahkeme heyetine imkânsızı dayatmaz. Mahkemenin inceleme yapamayacağı evrakları inceledim dedirterek gerçeğe aykırı beyanda bulunmaya zorlayamayacağı gibi, böyle bir tutumun sanıkların aleyhine sorumluluk doğuran bir işlem olduğundan ötürü iddianamenin iadesine, CMK 174/1 mad. Uygun bir şekilde inceleme yapabilecek boyutta ve sınırlarda iddia ve eklerinin yeniden düzenlenerek sunulmasına; İlişkin karar vermeliydi. Vermeniz gereken karar şu okuduğum iki paragrafta paragraf gibi olmalıydı. “

Mahkeme Başkanı :” siz diyorsunuz “Sanık Kemal Kerinçsiz :” benim kanaatim tabi efendim ben okuduğuma göre elbette

sizlere benim bir dayatma yapmam mümkün değil sadece arz ederim. Vicdanı hür, beyni hür, hukuka sahip bir heyetin vereceği karar bu olmalıydı. Mahkeme kendisine dayatılan imkânsızlığı kabul ederek, Mutlak gerçeği savunmaktan vazgeçmiştir. Kendisinin reddedemediği imkânsızlığın maliyetini sanıklara yöneltmek zorunda kalmıştır. Sanıklar yüz binlerce sayfalık iddianame, deliler ve yasa dışılıklarla karşı karşıya bırakılmış, bütün bu belgeleri ve soruşturma evrakları cezaevi yaşantısının verdiği imkânsızlık çerçevesinde sorguya sokulmuş, savunma yapmak zorunda bırakılmıştır. Mahkeme bu konuda adeta trafik memuru misyonunu yüklenmiştir. Soruşturma aşamasındaki planlanan tüm ağır yük, gerçeğe aykırı bir iddianamenin kabulü kararı ile sanıkların omuzlarına yüklenmiştir. Bir sanık olarak şahsıma hukukun asla müsaade etmediği imkânsızlığı taşıtamazsınız. Sanıkların bulundukları zaman ve mekân şartlarını düşünmeden hiçbir hukukun hukuk kuralının tasvip etmediği yükü yükleyemezsiniz. Yaptığınız bu haksızlığı adaletle ve hukukla bağdaştırmak mümkün değildir. Siz bu faaliyetinize ne derseniz deyin ama asla yargılama diyemezsiniz. Yargılamanın şartlarını sağlayamayan bir mahkeme asla adalete uygun yargılama yapamaz. İnsanlık dramına dönüşen faaliyetlerin sonucunda doğacak bu ağır sorumlulukları emin olunuz ki hiçbir insanın vicdanı kaldıramaz. Gerçeğe aykırı beyan ve tespitler üzerine adalet ve hukuku tesis edemezsiniz. Çünkü adalet; yüksek ahlaki ve insani değerler üzerine kurulur. Sanıkları yargılayan mahkemenin doğrudan asla şaşmaması gerekirdi. Kendisine imkânsızın dayatılması sureti ile yapılan hukukun dışına taşan baskılara karşı direnebilmeliydi. Mahkemenin direnci insanlık onurunun korunması için şarttı. Maalesef mahkeme heyeti CMK 174/1 mad. Kapsamında okumadığı, okuyamadığı belgeleri "okudum, inceledim" diyerek sanık olarak şahsımın adaletin tesis edileceğine ilişkin tüm güvenimin ortadan kalkmasına sebebiyet vermiştir. 25 yıllık bir avukat olarak öğrendiğim önemli bir tecrübe şudur ki; Sanık gerçeğin dışına taşar, ama hâkim mutlaka ve mutlaka gerçeği savunmak ve uygulamak zorundadır. Gerçeğin maliyetine kendisine ne olursa olsun insanlık onuru hâkimin gerçeklik çizgisinin dışına taşmasına engeldir. İddianamenin kabul kararında şu

52

Page 53: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:53

cümleyi okurken acı acı gülüp, acaba mahkemenin kendi yaptığı bu cümlelere yazdığı bu cümlelere samimiyetle inanıp inanmadığını sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Sayın mahkeme heyeti diyor ki; kararınızda iddianamenin kabulü kararında; Şüpheliler ilgili lehte ve aleyhte delillerin birlikte tartışıldığı dikkate alınarak iddianamenin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Bir daha okuyorum efendim Şüphelilerle ilgili lehte aleyhte tamam lehte ve aleyhte delillerin birlikte tartışıldığı dikkate alınarak siz bunları dikkate almışsınız görmüşsünüz incelemenin sonunda ve iddianamenin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Sayın heyete bırakınız şahsımı, 86 sanık hakkında iddianamede bir sanığın lehine tek bir delilin toplandığını ve tartışıldığını gösterebilir mi? bana bir tek delil söyleyin deyin ki bu 86 sanık içinde iddianamede lehine bir delil getirilmiştir. Bir cümleyle ifade edebilir misiniz? Elbette ki gösteremeyecektir. O zaman sanık olarak haklı bir şekilde soruyorum: Neden gerçeğe aykırı bu beyanı iddianameye yazmak zorunda kaldınız? Delilleri okumadan sizler nasıl olur da benim lehime delillerin toplandığını ve tartışıldığını söyleyebilirsiniz? Eğer bunu söylüyorsanız; Siz mahkeme heyeti olarak şahsımı ve tüm sanıkları zihninizde baştan mahkûm etmişsiniz demektir. Sanığın iddianamenin kabulü kararı ile mahkûm eden hâkimlerin hukuk ve adalet anlayışının ne olduğunu belki bir kez daha düşünürseniz ve vicdanınızdan gelebilecek sesi belki dinlersiniz diye yine sizlerin takdirlerine bırakmaktayım. Sadece şahsınım konuşup sesimin yankısını yine kendimin dinlediği bir mahkemede yukarıda izah ettiğim soruna bir çözüm bulunacağına hiçbir inancım yoktur. Bu aşamada mahkemenin tarihi, vicdani, insani ve hukuksal sorumluluğunu hatırlatarak; İncelemediğiniz ve okumadığınız delilleri okudum ve inceledim diyerek 14.07.2008'de teslim almadığınız delileri teslim aldığınızı belirterek, Gerçeğe aykırı bir şekilde tesis ettiğiniz 25.07.2008 tarihli iddianamenin kabulü yok hükmünde sayılacağından, mutlak butlanla geçersiz, itiraz ve kanun yoluna kapalı bu kararın mahkemece bu aşamada dahi rücu etmeniz hukuki imkân dâhilinde bulunmakla; İddianamenin kabulü kararını yoklukla malul sayarak, CMK 223/8 mad. Uyarınca sanık lehine kıyasın yapılacağını dikkate alarak kovuşturma sürecini durdurmanızı, İmkânsızın dayaklamayacağı genel hukuk kuralını, CMK 174 mad. kapsamında iade sebebi kabul ederek 25.07.2008 tarihli iddianamenin kabulü kararından rücu ederek, İddianamenin iadesine karar vermenizi,Mahkemenin incelemesine imkân verebilecek boyutta ve ek delillerle usulüne uyguntanzim edilecek iddianame tanziminden sonra yeniden CMK 174 madde Sürecininişletilmesine karar verilmesini saygılarımla arz etmekteyim. Sayın başkanım müsaade eder misiniz yoksa bırakayım mı?

Mahkeme Başkanı :” devam ediyoruz dinliyoruz yorulduysanız ara verebiliriz. “Sanık Kemal Kerinçsiz :” teşekkür ediyorum ben yorulmadım değerli başkanım ama sizler

eğer “Mahkeme Başkanı :” buyurun devam edin buyurun buyurun “Sanık Kemal Kerinçsiz :” sayın başkanım bir başka talebim de şu olacak. Sözde

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Ali Pekgüzel ve Zekeriya Öz müştereken hazırladıkları teskereyle adalet bakanlığına müracaat ederek aynen şu ifadeyi kullanmışlardır teskerede, Ankara'da başka suçlardan cezaevinde bulunan bazı şahısların ifadesinin alınmasının gerektiği, soruşturmanın kapsamlı olması, gizlilik kararı bulunması ve işin istinabe yoluyla yapılması soruşturmanın amacı açısından yeterli faydayı sağlamayacağı, yazılacak talimata da dosya ile alakalı birçok bilgi ve klasörün konulması mümkün olamayacağından soruşturmanın geniş kapsamlı olması da göz önüne alınarak tarafımızca bizzat cezaevine gidilip, bazı şahısların ifadelerine başvurulmasında soruşturma açısından fayda mülahaza edildiğinden, uygun görülmesi halinde 11-12-13 Mart 2008 tarihlerinde görevli sayılmamız ve Ankara'ya gidiş-dönüşte alakalı olarak da gerekli yolluk ve harcırahın tahsis edilmesini hususlarını saygılarımızla arz ederiz demişler ve 5.3.2008 tarihinde Adalet Bakanlığından izin talebinde bulunmuşlardır. Burada dikkat edilecek iki husus vardır. Talep tarihi 5.3.2008 değerli başkanım 20 gün önce Ankara 11. Ağır Ceza

53

Page 54: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:54

Mahkemesinde Danıştay davası sonuçlanmış, Danıştay Cinayeti ile Cumhuriyet gazetesinin bombalanması suçlarının sözde Ergenekon tertibi ile bir ilgisinin olmadığı mahkeme kararı ile teyit edilmiştir. Bunun üzerine tertibin arkasında yer alan tüm güçler harekete geçerek, yalancı gizli tanıklar bulunarak bu davanın mutlaka Yargıtay'dan bozdurulması için yoğun çaba sarf etmeye başlamışlardır. Buradan savcılara şu suali tevcih etmek gerekir. Ümraniye operasyonu 12.6.2007 tarihinde başladı, siz cezaevinde bulunan Danıştay sanıklarını dinlemek için neden 9 ay bekleyerek, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını beklediniz? İkinci husus Danıştay Cinayeti Ankara'da işlenmiştir ve sanıkların tutuklu olduğu yerde Ankara Sincan cezaevidir. CMK 251/3 mad. 2. cümlesinde; Suç ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise C.Savcısı suçun işlendiği yer C.Savcısından soruşturmanın yapılmasını isteyebilir denmiştir. Her ne kadar 1. cümlede; soruşturmanın gerekli kaldığı hallerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir denmesine rağmen, sadece tanık beyanlarının alınması için Ankara'ya gidilmesinin makul ve beklenebilir bir tutum olmadığı kanaatindeyim. Ancak Sincan Cezaevinde özel bir tanığın, özel şartlar altında ifadesi alınacaksa, bu ifade sırasında gizli tanığı konuşturmak için Osmanım gibi psikolojik destek sağlayıcı taktiklere ihtiyaç var ise sadece savcıları değil, bu tertibin emniyet ayağında önemli bir işlev gören emniyet amiri ile iki polise de ihtiyaç olup, ifade öncesinde gizli tanıkla görüşmelerde zaruret bulunuyorsa elbette ki bu işlerin altından kalkmak için savcıların gizli tanık 9’un ayağına gitmek zorunluluğu olacaktır. Bu işler hukukun içinde kalınarak normal bir savcının alacağı beyanlar değildir. Nitekim savcı Mehmet Ali Pekgüzel mahkemede gözdağı vererek okuduğu bildiride, kendilerinin zor şartlar altında bu davayı çözmek ve beyan alabilmek için tanıkların her türlü psikolojik desteği sağlayarak bir savcının görevi midir? Osmanım gibi samimi ilişkiler kurulmasının ne kadar fedakar bir tutum olduğunu ifade etmiş, tanıklarla kurulan bu ilişkilerin mesleki zorunluluktan kaynaklandığını ifade etmiştir. Ben ilk defa böyle bir mesleki zorunluluğa sahip savcının beyanlarına rastladım. Gizli tanık Osman'ın ifade tutanakları okunduğunda savcıların Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının Yargıtay'ın bozdurulması için her türlü fedakarlığı yaparak, tüm hukuk dışı ilişkilere kucak açtıkları açıkça görülmektedir. Ancak bu yazıda Adalet Bakanlığı'na yanına aldıkları ve kendilerini bir ekip olarak gördükleri İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görev yapan Emniyet amiri Mehmet Karabörk ve polis memurları Bahaddin Kıcır ve Ayhan Işık'ı yanlarına alacakları konusunda bilgi vermemişler, izin istememişlerdir. Bakanlığa yazmış oldukları 5.3.2008 tarihli yazıda böyle bir talep belirtilmemiştir. Belirtilmeye bilirde usulen. Adalet Bakanlığı söz konusu talebi sanki beklercesine derhal kabul edip 7.3.2008 tarihli, 701 sayılı yazısı ile 11 Mart-13 Mart 2008 tarihleri arasında Ankara Cezaevinde bulunan bazı tutukluların ifadelerinin alınması için, savcılara gerekli izin vermiştir. Ancak burada dikkat edilecek husus gerek savcıların talebinde, gerekse Adalet Bakanlığının izin yazısında sadece cezaevinde ifade alınması yolundadır. Net olarak belirtilmiş efendim. Müracaatlarında sadece cezaevinde ifade almak üzere Ankara’ya gittiklerini ifade etmişler. Oysa savcılar Ankara Adliyesinde Osman Yıldırım'ın fiili avukatı olan, savcılarla tutuklu sanık-tanık arasındaki ilişkiyi başından itibaren kurup yürüten Av. Mehmet Ener'in, Ankara Adliyesinde ifade almaları bu talep ve izin kapsamında değildir. Ek 3'te ibraz ettiğimiz 10.3.2008 tarihli tezkerede savcı Zekeriya Öz, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden, olayla alakalı ayrıntılı soru sormak ve yönlendirmek için savcıların yanında emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün de gelmesi için görevlendirme yapılmasını istemiştir. Bakın efendim o kadar önemli ki, burada bir takım iddialarda bulunuyor bir kısım şüphelilerin yönlendirildiğine ilişkin, oysa burada sayın savcı çok net bir şekilde Mehmet Karabörk’ü hangi amaçla yanına aldığını ifade etmiş. Amacı ne? Olayla alakalı ayrıntılı soru sormak ve yönlendirmek bakın açıkça tüylerimizin ürperdiği bir nokta. Bir savcı tanık sıfatıyla almış olduğu bir beyanda kişiyi yönlendirme amacıyla bir emniyet amirini yanına aldığını açıkça ikrar edebilmektedir. Ancak yanlarına aldıkları Bahadır Kıcır ve Ayhan Işık isimli polis memurları için dosyada bir talep yazısına rastlamadım efendim. Bu konuda bir talepte bulunmuşlar mı veya emniyet nasıl bu izni vermiş o konuda ek klasörlerde bir şey bulamadım. Yine söz konusu üç

54

Page 55: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:55

emniyet mensubunun İstanbul'dan, Ankara'ya gitmek için Valilikten ya da Emniyet Müdüründen izin alıp almadıkları konusunda dosyada bir bilgi mevcut değildir. CMK 251/7 mad. Savcıların belirtilen kamu kurumlarından personel yardımı alabileceklerini hüküm altına almış ise de, bu yardımın kendi yargı çevresinde olmalarında zorunluluk olduğu gibi, savcının kendi görevi olan ifade almak için Emniyet Müdürlüğünden personel istemesinin hiçbir hukuken izah edilecek bir tarafı yoktur. Burada önemli olan husus savcıların emniyet amirini yanlarına almalarının sebebi olarak bu kişinin cezaevindeki tanıkların ifadelerini alırken; ayrıntılı soru sormak ve yönlendirmek için olmasını açıkça ikrar etmiş olmalarıdır. Bu konunun mutlaka çok dikkatli bir şekilde sorgulanması gerekir. Şöyle ki; Cezaevinde dinlenen kişilerin beyanları tanık sıfatı ile alınmıştır. Savcının tanık sıfatı ile beyanını almış olduğu ifadece emniyet görevlisinin bulunma hakkı mevcut değildir. Emniyet görevlisinin bu ifade esnasında bir sıfatı ve görevi yoktur. Soruşturma aşamasında savcı bir tanığın ifadesini alırken gizlilik kuralları doğrultusunda emniyet mensubu da olsa sorgucu, ya da yönlendirici bir işlevle, bir üçüncü kişiyi dâhil edemez. Savcılar, yaptıkları görevin mahiyetini unutmuşlar, kendilerini bir emniyet mensubu olarak görmeye başlamışlardır. Savcının tanık dinlemeyi nasıl yapacağı CMK 43/5 mad. belirtilmiştir. CMK'nın 43-61 maddeleri savcıların yapmış oldukları tanık dinlemelerinde de aynen geçerlidir. Kaldı ki tanık sorgulanmaz sadece dinlenir. CMK 59/1 mad. uyarınca tanıktan tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Demek ki savcıların tezkerelerinde ifade ettiği gibi tanığın yönlendirilmesi için bir emniyet amirini yanına alarak görev vermek yasanın kuralları arasında yer almamaktadır. Tanığın beyanının alındığı sırada yönlendirme yapmak usulsüzlük ve suçtur. Maalesef savcılar, bu soruşturmada yasal meşruiyetlerini yitirdiklerinden kendilerinde rahatlıkla suç işleme özgürlüğünü görmekte suç sınırını tamamen aşmış bulunmaktadırlar. Kaldı ki CMK 157/1 maddedeki soruşturmanın gizliliği kuralı savcının cezaevinde tanık sıfatı ile aldığı beyanlar için de geçerlidir. İfadeye savcı ve kâtibin dışında bir üçüncü kişinin iştirak etmesi mümkün değildir. Bu anlamda soruşturmanın gizliliği kuralı da ihlal edilmiştir. Savcılar şüphelinin sorgulanması ile tanığın dinlenmesi usulünü birbirine karıştırmışlar, tanığın dinlenmesini adeta emniyetteki şüphelinin sorgulanmasına dönüştürmüşlerdir. Gizli tanık 9’un alınan ifadeleri bu yönü ile usule aykırı olduğundan CMK 206, 217 mad. kapsamında delil olarak hiçbir değeri yoktur. Yabancı unsurların dâhil olduğu gizlilik kuralları içerisinde yapılması gereken tanık dinleme sürecinin hukuken tasvip edilmesi mümkün değildir. Savcı Zekeriya Öz' ün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına 10.3.2008 tarihinde tanık listesi vererek, bu kişilerin cezaevinde dinlenmesi konusunda bir sakınca olup olmadığını belirterek, gerekli ortamın sağlanması için cezaevi müdürlüğüne talimatın verilmesi istenmiştir. Listede Süleyman Esen'in ismi olmadığı halde cezaevinde tanık olarak ifadesi alınmıştır. Ancak savcılar bu yazıda da cezaevine kendilerinin dışında sorguya katılmak üzere bir amir iki polis memurundan bahsetmemişler, bu üç emniyet mensubunun girişi için Ankara C.Başsavcılığından izin talebinde bulunmamışlardır. Eklerde sunuyorum değerli başkanım. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Poyrazoğlu'nun bizzat imzaladığı 11.03.2008 tarihli, 3/6591 sayılı izin ve talimat yazısında cezaevine ifade için girecek kişiler arasında sadece Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel'in ismi geçmiştir. Savcıların ekip olarak ifade ettikleri üç emniyet mensubunun cezaevine girmesi için bir izin ve müsaade verilmemiştir. Üç emniyet mensubu savcıların yanında gelse de, savcıların deyimi ile kendilerinin ekibinden de olsa, cezaevine resmi bir izin verilmediği müddetçe girmesi, tutuklu ve sanıklarla görüşmesi mümkün değildir. 5275 sayılı yasanın 83.Maddesi dışarıdan gelen heyetlerin ziyaretlerinin hangi şartlarda gerçekleşeceğini hükme bağlamıştır. Yine CMK 148 /5 maddesinde aynı suçtan ötürü ifadesi alınan bir şüpheli veya sanığın ikinci defa ifadesine müracaat edilmesi halinde kesinlikle emniyetçi alınamayacağı ve sadece savcılıkça ifadesi alınacağı belirtilmiştir. CMK 251/1 maddesi uyarınca soruşturmayı bizzat yürütmekle gerekli savcıların, soruşturma aşamasında cezaevinde tutuklu bulunan kişilerin tanık olarak dinlenmesinde sualler sormak ya da tanığı yönlendirmek amacı ile emniyet mensuplarını, izin dahi almaya gerek olmaksızın hazır bulundurması görevin aşikâr bir şekilde ihlalidir. Cezaevine

55

Page 56: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:56

Ankara Başsavcılığının izni dışında üç emniyet mensubunun girişine müsaade eden cezaevi müdürü görevini kötüye kullanmıştır. Burada önemli sorunlardan biri savcıların gizli tanık 9’un ifadelerini almadan bir gün önce 11.03.2008 tarihinde cezaevine gidip, gizli tanığı yönlendirme amacı ile kimin görüştüğü meselesidir. 04.08.2009 tarihli celsede, bu konuda savcıları Sincan 2 Nolu cezaevine kimin ziyaret ettiği konusunda beyana davet etmemizin akabinde savcı Mehmet Ali Pekgüzel son derece anlamlı bir beyanda bulunmuştur. Savcıya göre; 11.3.2008 tarihinde soruşturmada görevli hiçbir Cumhuriyet Savcısı Sincan cezaevine gitmemiş, tanıklarla görüşme yapmamış ve ifade almamıştır. Ancak savcı ekibinden birinin özellikle emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün ya da iki polis memurundan birinin gizli tanık 9 ile görüşüp görüşmediği konusunda açıklama yapmamış bu konuda suskun kalmıştır. Ben kendisinden ne savcılar ne de bir başkası bir gün önce gizli tanıkla görüşmemiştir açıklamasını beklerdim. Maalesef kendisini ve savcı Zekeriya Öz'ü çemberin dışına çıkarmış ancak emniyet amiri ve gelen polislerin görüşüp görüşmediği konusunda sessizliğini korumuştur. Bu görüşmenin yapıldığı konusunda kesin inanca sahibim. Bu sadece benim tahmini bir görüşüm değildir, gizli tanık Osman Yıldırım'ın ifade tutanağının 133. sayfasındaki açıklamasından tanığın bir gün önce 11.3.2008 tarihinde iki savcının ekibinden biri ile görüştüğünü net olarak ifade etmektedir. Gizli tanık 133. sayfanın 13. satırında aynen şöyle demektedir; İşte onların hepsini ben dün anlattım aslında diyerek bir gün önce savcıların ekibinden biri ile görüşme yaptığını ikrar etmiştir. Burada asıl merak ettiğim husus şudur. Bir an için savcımız Mehmet Ali Pekgüzel'in 4.8.2009 tarihli beyanına inanmış olalım. Daha da ötesinde ekibinden birinin de gizli tanıkla görüşmediğini varsayalım. Gizli tanığın yukarıdaki beyanına rağmen bir savcı; o beyanda bulunan yani ben dün aslında sizlere bunları anlatmıştım beyanından sonra savcının şunu demesi icap ederdi, "Sen onların hepsini dün anlattığını bahsediyorsun. Sen bunları dün kime anlattın? Sana kim geldi? Kiminle görüştün diye sormaz mı? Merak etmez mi? Bu sual savcının aklına nasıl gelmez. Birçok insanın burada tutuklu kalmasına yol açan, Danıştay dosyasının bu dosya ile birleşmesini sağlayan tanık, bir gün önce tüm ifadelerini birine anlattığını ifade ediyor ama sayın savcım merak edip de bu yönlendirme işini kimin üstlendiğini sormuyor. Bunu sormamasının tek bir açıklaması vardır. Gizli tanığın yanına gönderilen kişi ekibinin içinden biridir. Bu kişi de yanlarına bu iş için kasıtlı olarak aldıkları, nitekim yazılarında adeta ikrar ederek söyledikleri, yönlendirme amacı ile kullanacakları emniyet amiri Mehmet Karabörk'tür. Şimdi sayın savcımız Mehmet Ali Pekgüzel bize 4.8.2009 tarihli celsede kelimelerle oynayarak yaptığı açıklamayı yanında getirdikleri emniyet amiri Mehmet Karabörk ya da iki polis memuru için de aynı rahatlıkla yapabilecek midir? Yine sayın savcımız da şu suallere cevap vermesini beklemekteyim. Ankara Cumhuriyet Başsavcısından bu üç emniyet mensubunun cezaevine girişi için izin almadınız. Başsavcılık da bu konuda size izin vermedi. Talimat yazısında sadece iki savcının ismi geçmektedir. Bütün bunlara rağmen siz kuralları en iyi bilmesi gereken iki hukukçu olarak İstanbul'dan getirdiğiniz üç emniyet mensubunu cezaevine nasıl soktunuz? Size bu yetkiyi ve izni kim verdi? Cezaevi müdürü size bu üç kişinin giremeyeceği konusunda uyarmadı mı? Sincan ya da başkaca bir cezaevi elinizi kolunuzu sallayarak hukuk dışı işlerinize aracılık yapan kişileri sokabileceğiniz özel mülkiyet alanınız mıdır? Size hukuk kuralları işlemiyor mu? Bu cüretkârlığı ve akıl dışı cesareti kimden alıyorsunuz? Bir gün size de hesap sorulacağı hususu aklınıza hiç gelmiyor mu? Sayın savcımızdan bu konuda da bir açıklama yapmasını bekliyorum. Kendisine bu konuda bir dilekçe gönderdim. Dilekçemi, yazımın ekinde mahkemeye sunuyorum. Aynı sualleri sordum tamamen hukuki söylediğim şudur ki, siz soruşturmada gizli tanığın soruşturmasında Mehmet Karabörk sorgucu olarak soktunuz bir, ikincisi bir gün önce Mehmet Karabörk veya yanında ekip olarak aldığınız iki polisten biri 11.3.2008 tarihinde gizli tanık 9’la bir gün önce görüştü mü? Ancak sayın savcım burada isimlerini zikretmeye gerek duymuyorum zavallı çocuklar 1.5.2 yıldan buyana yatıyorlar. Bu şartlar altında yatan insanların elbette yanındaki bir takım insanları tamamen yanlış ve hukuk dışı suçlamalar yaparak buradan çıkmanın yollarını arayarak savcılığa veya mahkemeye dilekçeler vere bilirler. Örgüt yaratmak o kadar kolaydır ki, emin olunuz ki ben

56

Page 57: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:57

Beşiktaş adliyesinden 10 hakimi alın 6 ay kapatın 10 ay kapatın 2 sene kapatın bu süreler içerisinde bir çok yanındaki arkadaşını suçlayıcı beyanda bulunacak çıkmak isteyecek olan bir çok insana da rastlama imkanına sahip olabilirsiniz. Maalesef bu soruşturma kovuşturmaya dönüşmekle bitmesi gerekirken soruşturma sürecinin ucu açık tutulması dolayısıyla adeta bir delil üretim merkezine dönüşmüştür. Şu insanların arasından da pek hala birçok mektup verebilecek kişilerde çıkabilecektir. Mümkündür çünkü insanın dayanabileceği güç ve kapasite bellidir. Fakat sayın savcım burada kovuşturma sürecinde hiçbir dilekçe almaması gerekirken bu tür sanıkların dilekçelerini kabul etmekte benim tamamen anayasanın 174. maddesindeki dilekçe gönderme hakkımı kullanarak gönderdiğim dilekçeyi okuma gereğini dahi duymamaktadır. Oysa anayasanın 74. maddesinde dilekçe verme hakkı düzenlenmiştir. Savcının yaptığı görev, kendisinin özel işi değildir, kamu görevi ifa etmektedir. Maalesef bu soruşturma sayın savcıları kimliklerinden uzaklaştırmış, kendilerine tüm vatandaşlardan ve yargı mensuplarından üstün görmeye başlamışlar, özel bir statü yaratmışlardır. Şurada yargı makamını bile TCK’nun 279. maddesiyle cezalandırılacağı konusunda aba altından sopa dahi gösterebilmektedirler. Anayasanın 74. maddesi; Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir denmiştir. Ancak bu kuralların sizler için önemi olmadığı bir dönem yaşıyoruz. Sayın savcımızın T.C.'nin bir hukuk devleti olduğunu, geç de olsa adaletin mutlaka bir gün gelir kapısını çalıp bu kurallarını hatırlatacağını unutmaması gerekir. Sayın savcıdan bu konuda net bir açıklama beklemekle birlikte, 4.8.2009 tarihli celsede TCK 279. maddede düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu hatırlatarak mahkemeyi, sanıklar aleyhine suç ihbarında bulunma konusunda tehditkâr bir tutum takınmasını kabul etmek mümkün değildir. Savcının bu tutumunun dahi, mahkemenin yürütme ve iddia makamı tarafından nasıl tahakküm altına alındığını izahatı gerektirmeyecek ölçüde ortaya koymuş bulunmaktadır. Ancak heyetin bu tahakküm ve baskı karşısındaki sessizliğine bir anlam vermek mümkün değildir. Sanıklara karşı birçok konuda haksız ve aşırı tepki gösteren mahkemenin savcının açık tehdidi karşısında susması, oynanan bu senaryoda mahkemenin nasıl bir yerde durduğunu da göstermektedir. Sessiz kalmak ya da tepki göstermemek yapılan yanlışlıklara ve hukuksuzluklara boyun eğmek ve giderek iştirak etmek anlamını taşır. Savcı Pekgüzel 4.8.2009 tarihli celsede; resmi prosedüre uygun olarak izin alınıp Ankara iline gidilerek tanık Mehmet Ener'in telefonla çağrılıp Ankara adliyesinde, Ankara C. Başsavcılığı tarafından tahsis edilen savcı odasında usule uygun olarak ifadesi alınmıştır diyerek, bazı gerçekleri kapatmaya çalışmıştır. Savcı usule uygun olarak dinlediği tanığın dosyanın sanıklarından birinin müdafiliğini yaptığını bildiği halde CMK 46. maddesi uyarınca. Çekinme hakkını hatırlatmadan dinlemesi nasıl usule uygun bir dinleme olduğunu yeterince anlatmaktadır. Tanıklara çağrının telefonla yapılması CMK 43/2 kapsamındadır. Ancak bu çağrının nasıl yapıldığının mutlaka zapta yazılması zaruridir. Tebligat şeklindeki kolaylık, keyfilik anlamına asla gelmez. Tanığın dinlenmesi konusunun mutlaka CMK 169. maddeye uygun olarak neden gerek duyulduğunu belirtilerek karar altına alması zaruridir. Ortada savcılığın böyle bir kararı da yoktur. Adalet Bakanlığından izin sadece Ankara Cezaevinde bulunan tanıklar için alınmıştır. Bu konudaki sınırlama hem savcının bakanlığa müracaat yazısında, hem de bakanlığın izin yazsında mevcuttur. Cezaevindeki tanıklar için alınan izin tüm Ankara'daki tanıklara sirayet edilemez. Gizli tanık 9’un fiili avukatlığını yürüten Mehmet Ener'in ifadesinin cezaevine gitmeden bir gün önce alınması son derece anlamlıdır. Sayın savcılar muhtemelen bunu da tesadüf olarak açıklayacaklardır. Bu sebeple Av. Mehmet Eren'in Ankara'daki dinlenimi usulüne uygun olmadığı gibi, gizli tanık 9’un vereceği ifadenin bir ön hazırlığı olarak görmekteyim. Gizli tanık Osman Yıldırım'ın ifade tutanağını incelediğimizde sayfa 83 ve 15'te görevli, görevli 2, görevli 3 şeklinde üç görevlinin bizzat sorularak sorarak iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Bu tutanaklara göre ifadeye Mehmet Ali Pekgüzel, Zekeriya Öz ve Mehmet Karabörk'ün katıldığı ortadadır. Söz konusu çekim kaydını mahkeme heyetince izlendiğini sanıyorum. Çekim kaydından ifadeye katılan üç kişinin görüntü ve ses kayıtlarından da çok rahatlıkla anlaşılacaktır. Kaldı ki savcılar Mehmet Karabörk'ü Emniyet Müdürlüğü'nden talep

57

Page 58: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:58

ettikleri 10.3.2008 tarihli yazıda son derece net bir şekilde emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün soru sormak ve yönlendirmek için ekibe alındığı bir suçun ifadesi olarak ikrar edilmiş bulunmaktadır. Ancak tüm bu tespitlere rağmen 12.3.2008 tarihli tanık ifade tutanağı zaptının 1. sayfasında ifadeye katılan sadece iki savcının imzası bulunmaktadır. Bir de yeminli Kâtip Bahadır Kıcır’ın imzası vardır ancak ifadeyi aldıkları son derece açık olan resmi yazılarla sabit olan Mehmet Karabörk’ün ifadeye katıldığına ilişkin ifade tutanağında ne bir imzası ne de bir bilgisi mevcut değildir. Ancak bu söz konusu çekim kayıtlarının incelenmesiyle bu kişinin oraya katılıp katılmadığı net bir şekilde anlaşılacaktır. Mehmet Karabörk ifadeye katılmasına rağmen ifade tutanağına geçirilmemiş ise savcılar burada da açıkça suç işlemişlerdir. Savcı, ifadeye katılan görevliyi saklayamaz. Yaptığı işlem sadece kendisini istediği sonucu ulaşabilecek bir tertibin ötesinde resmi bir tutanak olduğunu unutmaktadırlar. İfadeye katılan tüm resmi sıfata haiz olan kişilerin tutanakta belirtilmesi ve imzasının alınması CMK 169. mad. emridir. Savcıların kural tanımazlıkları burada da ortaya çıkmıştır. Ancak burada önemli olan nokta savcılar, cezaevinde tutuklu bulunan aynı suçtan daha önce ifadesi alınmış ve yargılanması devam etmekte bulunan bir tutuklunun ifadesine emniyet amiri Mehmet Karabörk'ü katmışlarsa bunun yasal gerekçelerini ortaya koymak zorundadırlar. Emniyet amirinin iştirak ettiği, adeta bir sanık gibi sorguladığı, sualler tevcih ettiği ve sanığı yönlendirdiği bir tanık ifadesinin hukuken dikkate alınması ve itibar gösterilmesi mümkün değildir. Az önce ifade ettim. Bir tanığın beyanının dahi kesilmesi mümkün değilken sizlerde okudunuz o zabıtlarda kesilerek yönlendirilerek beyan alınması asla hukuken tasvip edilemez. Bu konudaki değerli mahkemeden arzlarım Yukarıda arz ve izah ettiğim üzere gizli tanık Osman Yıldırım'la kendi beyanında ifade ettiği gibi bir gün önce kimin görüştüğü, 12.3.2008 tarihli ifadesine emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün katıldığının tespiti, ifadenin dikkate alınıp alınmayacağı, hukuken itibar edilip edilemeyeceğini CMK 206-217 mad. çerçevesinde hukuka aykırı delil sayılıp sayılmayacağı konusunda büyük önem arz etmektedir. Kaldı ki ekiple birlikte cezaevine giden Mehmet Karabörk'ün ya da ekip veya ekip dışından birinin görüşmüş olması tertibi büyük ölçüde ortaya çıkaracağından aşağıdaki hususların araştırılarak açıklığa kavuşturulmasına zaruret bulunmaktadır. Bu konuda İstanbul C. Savcılığına müzekkere yazılarak; Ekte yer alan savcılığın İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne 10.3.2008 tarihli yazısında "olayla alakalı ayrıntılı soru sormak ve yönlendirmek için savcıların yanında görevlendirilmesini istedikleri emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün 12.3.2008 tarihli ifadeye iştirak edip etmediğinin ve ayrıca ifadeye katılan üç görevlinin isimlerinin sorulmasına, Sincan cezaevinde dinlenen tanık ifade tutanaklarında isimleri yeminli katip olarak geçen Bahadır Kıcır ve Ayhan Işık isimli polisler ile 10.3.2008 tarihli yazı ile görevlendirilmesi istenen emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün İstanbul Emniyet Müdürlüğünce görevlendirilmelerine ilişkin yazıların Savcılıktan celbine, Emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün cezaevinde tutuklu bulunan ve daha önce aynı suçtan (148/5) ifade vermiş tutuklunun tanık olarak alınacak ifadesine İstanbul'dan götürülerek iştirak ettirilmesinin yasal gerekçelerinin sorulmasına, İstanbul'da görev yapan üç emniyet mensubunun, Sincan 2 nolu cezaevine nasıl sokulduklarının, cezaevine girmeleri için Ankara C.Başsavcılığından izin alıp almadıklarının sorulmasına, izin almamış oldukları takdirde bu üç kişiyi cezaevine nasıl soktuklarının sorulmasına, İstanbul'da görev yapan üç emniyet mensubunun, Sincan cezaevine tutukluların ifadelerinde hazır bulunmak üzere götürülmesi konusunda Mehmet Ali Pekgüzel'in ve Zekeriya Öz'ün Adalet Bakanlığı'ndan, İçişleri Bakanlığı'ndan ya da soruşturmanın başında bulunan İstanbul C. Savcısı Aykut Cengiz Engin'e ve başsavcı vekili Turan Kadıgil'den izin alıp almadıklarının sorulmasına, Gizli tanık 9’un ifade tutanağının 133. sayfasında belirtilen, İşte onların hepsini dün anlattım aslında cümlesi ile 11.3.2008 tarihinde, savcının ekibinden biri ile görüştüğünü ikrar eden ifadesinin dikkate alınarak, gizli tanık 9’un ekipte yer alan Mehmet Karabörk ile ya da diğer iki kişiden biri ile görüşüp görüşmediğinin sorulmasını arz ediyorum. Değerli başkanım küçük bir şeyim kaldı ama ona ara verelim herhalde “

Mahkeme Başkanı: onları bitirin bitirin sizin şeyini bitirelim az bir şeyse bitirelim “

58

Page 59: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:59

Sanık Kemal Kerinçsiz: efendim bu uzun olacak sizlerin de daha fazla almayım vaktini o bakımdan efendim. “

Duruşmaya kısa bir ara verildi,Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Sanık Kemal Kerinçsiz beyanlarına devamla; Sayın başkanım değerli heyet son bir

konum kaldı kısaca kesmek istiyorum değerli başkanım maalesef mahkeme alenilik ilkesini yasaya uygun şekilde bugüne kadar uygulamamış ve başarılı olduğun da zannetmiyorum. CMK 47 ve 125 madde kapsamında gizli belge olmadığını bizzat kabul ettiği şema dâhil bu konuda MİT'in Genelkurmaya başbakan ve savcılığa yazdığı belgelerin hiçbiri açıklanmamış sanıklara verilmemiştir. Savcıların soruşturma aşamasında emanete gizli belge olarak tevdii ettiği belgelerin en azından CMK 125 madde çerçevesinde sanıklara ulaştırılması zorunludur kural açıktır ama bugüne kadar bu kuralın işletilerek bize özetlenerek sizlerin okuduğu sanıklara verilmesinde sakınca olmayacak olan hiçbir belge özetlenerek verilmemiştir. Kovuşturmada gizlilik kural, alenilik istisna haline gelmiştir. Biz bu kuralı bu kovuşturmada tersine çevirdik. Yargılama adil olmaktan çıkmış baskıcı rejimlere mahsus yasada olmayan sanık haklarına riayet edilmeyen bir hale gelmiştir. Gizli tanık 9 birçok defa ifadesinin tamamının sanıklara verilmesinin istenmesine rağmen mahkeme sadece çok küçük kısmını vermiş bilahare buna bir ekleme yapmış ancak ısrarlı taleplere rağmen tamamını vermekten imtina etmiştir. 10.02.2009 tarihli celsede sanıklara ifadenin tümünün verilmesi istenmiş, mahkeme yargılanan sanıklarla ilgili olduğunu gördüğü tutanağın 126 ve 138 sayfalarını vermiş diğer kısımların verilmesini 11 sayılı ara kararı ile reddetmiştir. 12.05.2009 tarihli celsede tarafımdan yine aynı mahiyette talepte bulunularak ifade tutanaklarının tamamının istenmesine karşılık yine reddine karar verilmiş ve 24 g sayılı ara kararında; aynen şu ifade kullanılmıştır. Gizli tanık 9 ile ilgili olarak bu konuda daha önce talep kısmen kabul edilerek dava konusu suçlarla ilgili olan kısımlar tevdii edildiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir. Mahkemeye 02.06.2009 tarihli celsede tanıkların ifadelerinin bölünmesinin doğru olmadığını, ifadelerinin sanıklar tarafından bir bütünsellik içerisinde değerlendirilerek tertip olarak alınan ifadelerin tamamının incelenmesi sonucu ortaya çıkabileceğini beyan etmemize karşılık sayın mahkeme 10 sayılı ara kararında; aynen şu ifadeyi kullanmıştır. Gizli tanık 9'un beyanları ile ilgili dosyamız sanıklarını alakadar eden tüm bölümlerinin talep halinde isteyene verildiği anlaşıldığından diğer bölümler ile ilgili sanıklara yönelik herhangi bir açıklama ve suçlamada getirilmediğinden bu bölümlerinde verilmesi yönünden vaki talebin bu aşamada reddine denilmiştir. En son olarak ta söz aldığım 04.08.2009 tarihli celsede 62, sayfasında şu şekilde beyanda bulunmuştum. Karşılıklı bir diyalog gelişmişti değerli başkanım aynen şöyle ifade etmişim değerli başkanım gizli tanık 9’u burada dinleyeceksiniz. Ama biz ifadesinin tamamını alamadık. Hala bize vermiş olduğunuz ifade 138 sayfadan yaklaşık 50-55 sayfalık ifadesini aldık. Oysa burada dinlenecek ki, sizin bunu vermeyişinizin sebebi savcılığın 5.11.2008 tarihindeki yazısı. Orada diyor ki efendim aynen savcının son paragrafı anlatımları: ekte sunulmuş olup diğer anlatımları halen görülmekte bulunan 2008/1756 soruşturma çerçevesinde olduğundan ekte gönderilmiştir. 2008/1756 sayılı soruşturma dosyası davaya dönüştü. Davaya dönüşen iddianamesi yazılan, davası açılan artık aleniyet kazanır. Bu anlamda aleniyet kazanmış, kazanması gereken bir belgenin hala burada dinlenecek ki gizli tanık 9’un ifadelerinin bizlere, sanık müdafilerine verilmemesi aleniyet kuralını ve adil yargılamayı ortadan kaldırır demişim sizde demişsiniz ki kaç diyor. Ben demişim ki Efendim 2008/1756 siz demişsiniz ki o daha dönüşmedi onun dönüşenin bir daha dönüşmüş. Başka bir numaraya dönüşmüş. Gidiyor başka numaralara diyor ya ona göre bu sefer ben demişim ki efendim dönüşebilir doğrudur efendim ama şu var ki o zaman o takdirde ilânihaye bizim bu sorgu tutanağına ulaşmamız mümkün olmaz. Onlar o numarayı yazdıysa bizim kabul etmemiz gerekir mi? siz demişsiniz ki önemli olan bu ancak o sizden alman yani size verilmeyen bölümle sizin hiçbir alakanız yok zaten bir alaka olsa her halükarda onun yazılar falan demişsiniz

59

Page 60: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:60

bende demişim ki sayın başkanım ifadeler bir bütünlük içerisinde değerlendirilir. Yani siz bir parçasını alır değerlendirirseniz bütününü göremediğinizden bazı hatalara düşebilirsiniz. Yani kişinin başka yerde yaptığı hataları değerlendirmek konumundasınız. O bapta biz bütününe bakmak zorundayız. Gerçekten de bizim burada çapraz sorgusunda gerçeğin ortaya çıkması açısından bu tutanakların bizim elimize geçmesinde bir sakınca olduğunu zannetmiyorum. Bir gizlilik kuralının da ihlal edileceğini sanmıyorum. O anlamda da sizlerin müsamahakâr davranacağına inanıyorum demişim değerli başkanım bu talebime karşılık mahkeme olumlu bir cevap vermemiş sayın başkanın düşüncesinin eski 10.02.2009-12.5.2009, 02.06.2009 tarihli ara kararları doğrultusunda konuşmaların mefhumu muhalifinden anlaşılmıştır. Ancak müdafiim 21.08.2009 tarihinde mahkeme kalemine gittiğinde bu tanığın ifadelerinin 1-9, 13-14, 85-96, 100-101, 106, 110, 122 ve 130.sayfalarının müdafilere verildiğini görmüştür. Hiçbir ara kararı olmadığı halde, Söz konusu verilen ifadeler tarafımdan tetkik edildiğinde 7, 8, 9, 13, 14, 85, 86, 91, 93, 94, 95, 96, 100, 101, 106, 110, 122 ve 130. sayfalarda yargılanmakta olan sanıkların isimlerinin bizzat zikredildiği görülmüştür. Nitekim ifadeye görevli 2 sıfatı ile katılan sayın savcımız veya birde olabilir yanılabilirim tahminim benim Mehmet Ali Pekgüzel'in yönlendirmesi ve bu şahsın ismimi telaffuz etmesini istemesi üzerine, bilgisayar ortamından gösterilen resimler içerisinden kendisi ile bir gün önce ifade tutanaklarında görevli olarak geçen emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün savcılık talimatlarına uygun şekilde benim şahsımda bir defa Alparslan Arslan'ın yanında, bir defa dışarıda gördüğünü, gelip gidiyor muydu yanına yazıhanesine şeklindeki yönlendirmenin sonucu gizli tanık 9 Yazıhanesinde bir kere gördüm beyanını alıp çirkin iftiranın yapılmasının rahatlığı içerisine girmiştir. Kaldı ki az önceki talebimdeki atılım buradan çıkıyor ortaya bu tanığın 21.8.2009 tarihinde elimize geçen ifadesinin 135. sayfasında görevlinin Alparslan Arslan’ın bürosuna gidiyor musun sorusuna verdiği cevap hayır hiç gitmedim gittiğim olmamıştır. Hiç gitmedim ben buraya diyebilmiştir şimdi bir yandan bir önceki sayfalarda beni bir defa Alparslan Arslan’ın bürosunda gördüğünü iddia eden tanık 135. sayfasında bu sanıklarla ve bizlerle alakalı olamayan bir sayfada o büroya kesinlikle kendisinin gitmediğini ifade ederek bir noktada önceki sayfada açıkça yalan attığını ortaya çıkarmıştır ama benim bu yalanı görebilmem için işte o tanığın bütün ifade tutanaklarının tarafıma ulaşması gerekirdi. O yüzden ben geçen celsede sizden talepte bulunmuştum dedim ki olayı bütünsellik içerisinde değerlendirin yoksa bunu da vermemiş olsaydınız ben bu kişinin o beyanını görmeyecek böylelikle şüpheli konumunda kalabilecektim. Gizli tanığın bu beyanı 21.08.2009 tarihinde öğrenilmiştir. Elbette ki bu beyanın bir hukuki kıymeti yoktur kanaatimce tanığın tüm bu beyanlarının yanı sıra şahsım hakkında ki bu gelişigüzel ve çamur atmak amacı ile alınan ifadesi tali ve inandırıcı delillerle desteklenmediği müddetçe dikkate alınması mümkün değildir. Nitekim şahsımın yargı mensuplarını şehit eden bu tür meczup ile hiçbir zaman karşılaşmadığımı, tanımadığımı, telefonlaşmadığımı, avukat olmasına rağmen adliyelerde dahi rastlamadığımı, derneğimizle bir alakasının olmadığını, derneğimizin hiçbir etkinliğine katılmadığını, çevresinden hiç kimse ile tanışmadığımı, ne benim numaramın nede onun numarasının bende olmadığını, savcı Nihat Taşkın'ın sorgum sırasında sorusuna 78 nolu celsenin 47.sayfasında beyanda bulunmuştum. Sayın Nihat Taşkın'ı siz Alparslan Arslan, Osman Yıldırım'ı tanıyor musunuz? Veya Büyük Hukukçular Birliğinde birlikte olduğunuz avukat arkadaşlarınızdan herhangi birinin kendilerini tanıdığına dair bir bilgi edindiniz mi? Sizin bizzat organize ettiğiniz veya sizinde katıldığınız herhangi bir programa katıldıklarını gördünüz mü? Sorusunu da hayretle karşılamıştım. Çünkü bu kişinin ismini o olay tarihine kadar kati olarak duymadım ha sayın savcım diyor ki sizin beraber olduğunuz veya tanıdığınız bir avukat arkadaş onu tanıyabilir mi? bunu benim bilmem mümkün değil yani böyle bir sualin tevci edilmesi de doğru değil çünkü bu kişi o olay anına kadar bilinmediğinden zaten bu kişinin tanınıp tanınmaması da bir önem arz etmeyecektir. Ne zaman ki olay olur ondan sonra bu kişinin bir takım kişiler tarafından tanınıp tanınmadığının araştırılması hususiyet arz edecektir. Ama ben kesinlikle ve kati olarak o zaman

60

Page 61: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:61

da verdiğim cevabı aynen tekrar ediyorum bu kişide ne benim büroma gelmiştir.ne ben onun bürosuna gitmişimdir. Ne ismini tanırım ne çevresini bilirim kati suretle zaten bir telefonlaşmamızda yoktur. hani bir avukat çevresindir İstanbul’da yaklaşık 25 bin avukat var insanlar birbirini adliyelerde de görebilir. Ama bu zatı asla ve asla kati suretle de görmedim böyle bir yalan sadece ve sadece üzülüyorum çünkü sayın savcılarımızın bu tür sualleri sorarken biraz bakıp insanlara çamur atmak yerine gerçeğin ortaya çıkması ve insanların mağdur edilmemesi açısından da bir hukuki hükümlülüğü ve vicdani hükümlülüğü var Ceza muhakemeleri kanunun 160. maddesi açık siz aynı zamanda şüphelinin de haklarını koruyacaksınız sürekli olarak onun aleyhine delil üretme değil lehine olan delilleri de toplayacaksınız ama tuzak sorular sorarak veya tertip tanıklarla bu yola giderseniz sadece insanları mağdur etmekten başka bir işe yaramazsınız ve nitekim kendileri de inanmamış olsalar gerekir ki iddianameye de koymamışlar ancak Alparslan Arslan’a sormuşlar siz Kemal Kerinçsiz’i tanır mısınız? Büyük hukukçular birliğiyle herhangi bir ilişkiniz var mı diye o kişi net olarak söylemiş ben kendisini tanımam sadece basında bilirim büyük hukukçular birliğinde hiçbir ilgi ve alakam olmamıştır diye kaldı ki yapmış olduğumuz bütün etkinlikler yaklaşık benim iştirak ettiğim veya bizzat tanzim ettiğim 30’a yakın etkinlikte bütün burda bir kısmını izledik sizlerde izlemişsinizdir o fotoğraf karelerinde resimlerde asla bu kişi yer almamıştır yer alması da mümkün değildir. Çünkü bu kişiler ne beni tanır ne de ben kendilerini tanırım. Fikirlerimiz de son derece farklıdır. Laik yapımdan hiçbir zaman taviz vermemişimdir. Milliyetçilik çizgimde Atatürk'ün yorumladığı yoldadır. Milliyetçi Hareket Partisi içerisindeki çalışmalarımda her zaman Türk Milletinin tek liderinin asla Atatürk'ten başkası olamayacağını ifade etmişimdir. Osman Yıldırım ismini de bu dava dolayısıyla duydum. Nitekim Alparslan Arslan'a, Osman Yıldırım'ın bu iftira dolu beyanlarından sonra 13.03.2008 tarihli ifadesinde, Mehmet Ali Pekgüzel şahsımı tanıyıp tanımadığı Konusunda sorduğu soruya karşılık; Kemal Kerinçsiz'i tanımam. Basından tanıyorum. Büyük Hukukçular Birliği üyesi değilim demiştir. Nitekim bu beyan üzerine savcılarda Osman Yıldırım'ı zorlayarak aldıkları beyanın ciddiyetine kendileri de inanmadıklarından iddianamede kullanma gereğini duymamışlardır. Yine aynı davada yargılanan Avukat olması dolayısıyla Avukat Süleyman Esen'e şahsımı tanıyıp tanımadığı sorulmuş bu kişide beni tanımadığını ifade etmiştir. Yalnız işin ilginç tarafı değerli başkanım Süleyman Esen'in avukat kartları vardır. Herkese dağıtırsınız Süleyman Esen’de benim bir avukat kartım çıkmış bu avukat kartı sebebiyle sorulmuş siz avukat Kemal Kerinçsiz’i tanıyor musunuz diye Süleyman Esen’e oda tanımadığını ifade etmiş tabi bir avukat kartının muhtelif kişilerde ve avukatlarda olması son derece tabidir. Bu kartın o kişide olması mutlaka benimle tanıştığının bir göstergesi de değildir. Yalnız burada ilgi çekici nokta şudur 2006 yılında sorulan bir sualdir bu ve avukat kartları ki bende binlerce vardır. Bir kutu içerisinde avukatlardan almış olduğum binlerce kart vardır. Bütün bunların arasında 2006 yılında benimle ilgili hiçbir soruşturma olmadığı halde bu kartların arasında avukat Kemal Kerinçsiz’in kartını çıkarılıp da sorulması ben son derece manidar buluyorum sadece bu cümleyi kullanmak istiyorum değerli başkanım 2006 yılında hiçbir soruşturma yok hakkımda acaba 2002 yılından sonra yapılan “

Mahkeme Başkanı " bazen de öyle kelimeler kullanın yani “Sanık Kemal Kerinçsiz “ peki efendim doğru söylüyorsunuz bunu 2002 yılından sonra

sürdürülen tertibin ileri dönemlerinde katılan bir takım insanlara bu soruşturmaya dahil edilmesi amacıyla yapılan bir acaba bir tertip mi diye düşünüyorum değerli başkanım Süleyman Esen’i ben hiç tanımamaktayım görmüşlüğüm ve tanışmışlığım da yoktur çevresini de pek tanımak Ankara’daki dosyaya gelen telefon kayıtlarında da o davada avukat olup ta sanı olara yargılanan kişilerle bir telefon görüşmem çıkmamıştır çıkması da mümkün değildir. Ancak burada asıl sorun iftira dahi olsa, savcılarca iddianame tanziminde dikkate alınmamış olsa dahi sanık olarak şahsımın tertip hazırlamaya yönelik söz konusu mevzular ifade sırasında yönlendirme ile söylenen gerçek dışı bu beyanları bilmem ve sorgumda da ifade etmem en tabi hakkımdır.

61

Page 62: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:62

Çünkü bu tutanakta sorgu tarzının nasıl maksatlı bir şekilde savcılarca yönlendirici bir tutumla sürdürüldüğünü mahkeme huzurunda ifade etmememizin, savunma hakkı olarak görülmesi gerekir. Gizli tanık kendisine bilgisayardan gösterilen resimlere bakarak; aynen şöyle diyor efendim bize geç verilen tutanaklarda, Basından Veli Küçük işte Kemal Kerincsiz deyince sorguya iştirak eden savcımız yetinmiyor. Sadece basından mı? Diyor. Savcımız Mehmet Ali Pekgüzel bununla da yetinmiyor ısrarla bir iftira almak için; Kemal'le daha önce bir görüşmüşlüğünüz oldu mu? Sorusuna bu defa gizli tanık Kemal Kerinçsiz'le dışarıda bu Alparslan Arslan'ın yanında gördüm bir defa deyince bununla da yetinmeyen Pekgüzel bir adım daha atıp yönlendirmeye devam ediyor; Gelip gidiyor muydu yanına yazıhanesine sorusuna karşılık, gizli tanık Yazıhanesinde bir kere gördüm diyor. Yönlendirme sonucu alınan ifade ancak bu kadar olur, yalan mutlaka bir yerde patlak verir. Nitekim tanığın ifadesinin birkaç sayfa sonrasında sayfa 135 Alparslan Arslan'ın bürosuna gittin mi sorusuna gitmedim şeklinde cevap vermiştir. Savcı, masum olan insanlara tertip yollarını açmak ve yönlendirmekle hukukçu kimliği ve kişiliğinin boyutunu tartışmasız olarak ortaya koymuştur. Savcı, bu yaptıklarının karşılığını mutlaka hukuken de vicdanen de bulacaktır. Çünkü bu yollara müracaat eden insanların vicdanları asla rahat edemez. Vicdanları ile bir sorunları yoksa mutlaka Türk Yargısı ile eninde sonunda karşılaşacaktır eminim. Mademki kendisine göre aydınlatıcı bu soruları sorduğunu iddia ediyorsun. O zaman neden sormuyorsun sen bu avukat Kemal Kerinçsiz'i nereden tanıyorsun, Gördüğün kişinin avukat Kemal Kerincsiz olduğunu söylüyorsun. Çünkü bir defa gördüğünü ifade ediyor. Daha önce görmediğini beyan etmiş, sor ki nereden tanıdığını o zaman gerçek ortaya çıksın. Kaldı ki nerede görmüş, dışarısı neresi böyle bir cevap alıp ta, üzerine gidip mekân kavramının ortaya çıkmasını neden sağlamıyorsun? Diğer taraftan zaman niye sormuyorsun. Ne zaman gördün demiyorsun. Çünkü zaman ve mekân sorduğunda kişinin çuvallayacağını biliyor. O yüzden tanığı yönlendirerek bürosunda gördün mü olayını getirmiştir. İşte burada zamanı sor ki gerçek ortaya çıksın. Baz istasyonları ortada. Niye zamanı sorarak inceleme gereğini duymuyorsunuz. Nitekim savcı kendi hazırladığı tuzağa düşmüş. 135. sayfasında Alparslan Arslan'ın bürosuna gittin mi sorusuna gizli tanık gitmedim yanıtını almıştır. Savcının burada tanığa büroya gitmedin de Kemal Kerinçsiz'i nasıl gördün diye sorması gerekmez mi? Ancak savcının amacı gerçeği ortaya çıkarmak değil çamur atmaktır. Emin olunuz ki o çamurun bağımsız Türk Yargısına ve ilahi adalete inanan bir insan olarak mutlaka bir gün sizin alnınıza yapışacağından şüphem yoktur. Burada savcıların tutumuna bir hukukçu olarak üzülmemek mümkün değildir. Osman Yıldırım'ın ifade tutanaklarının tarafımıza verilmesi konusunda defalarca talepte bulunmamıza rağmen mahkemece yargılanmakta olan sanıklarla bir ilgisi olmadığı gerekçesi ile taleplerimiz reddedilmiştir. Sayın Pekgüzel Osman Yıldırım'ın ifadelerine iştirak ettiniz. Hatta yönlendirme için yanınıza emniyet amiri Mehmet Karabörk'ü aldınız. Oradaki ifadeleri hangi sayfalarında buradaki sanıkların isminin geçip geçmediğini en iyi siz biliyorsunuz. Verdiğiniz mütalaada neden mahkemeye yardımcı olmuyorsunuz? Katkınız sadece söz konusu ifadedeki beyanların sanıklarla ilgisi olduğunu ve bu sebeple sanıklara verilmesinin yolunu açmak olacaktır. Bilakis bu ifade tutanaklarının verilmemesi için 05.11.2008 tarihli yazınızla da engelleme gayretine giriyorsunuz. Sizin bu yaptığınızın savcılık mesleği ile bir alakası yoktur. Sanıklara duyduğunuz kin ve öç alma duygusu ile yasada savcılara yüklenen görevleri yerine getirmeniz mümkün değildir. Sorguları tamamlanan sanıklar hakkında şüphenin yaşatılması için ifade tutanaklarının sanıklardan saklanarak peyderpey ortaya çıkarılmasının tüm mesuliyeti mahkeme heyetine aittir. Sanık olarak davaya yardımcı olmak amacı ile adil bir yargılama yapılabilmesi için iyi niyetli yaklaşımlarımız mahkemece değerlendirilmemekte, heyetin önyargılı yaklaşımı devam etmektedir. Mahkemenin 10 aydan bu yana sürdürdüğü yargılamada defalarca sanıklarla alakası olmadığını belirtmesine ve bu konudaki taleplerimizi reddetmesine rağmen, bu aşamada verdiği arada sessizce bu tutanakların bir kısmını ortaya çıkarmasının mutlaka bir izahatı olması gerekir. Mahkeme savcılıktan daha titiz davranıp

62

Page 63: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:63

koruduğu gizlilik kuralını uygulayarak demokratik bir devletin mahkemesi olması iddiasından vazgeçmiştir. Bu ülkenin rejiminin aynası mahkemelerde uygulanan aleniliğin ölçüsü ile ortaya çıkar. Sayın heyet bir tanığın ifadesini sanıklara üç taksitte vermiş ancak henüz ifadenin tamamına ulaşmak mümkün olmamıştır. Sayın heyet, tüm sanıklara ifade tutanakları ile sanıklar arasında bir ilginin olmadığını defalarca deklare etmesine karşılık, tam tersine bugüne kadar söylediklerinin aksine ilgili tutanakları ibraz etmesini ancak şu şekilde izah edebilir. Birinci seçenek sanıklarla ilgili olan ifade tutanakları gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü sözlerine ve işlemlerine güvenmek zorunda olduğumuz heyet sanıklara defalarca tutanakların sanıklarla ilgisi olmadığını ifade etmiştir. Sanık olarak mahkemenin ve başkanın sözlerinin doğruluğuna inanamam mümkün değildir. Çünkü mahkeme heyeti asla yalan söylemez ve söylememelidir. Bu durumda 21.08.2009 tarihindeki tutanaklar sahtedir, düzmecedir. Birinci yorumum, ikinci yorumum ifade tutanakları doğrudur. Mahkemenin bugüne kadar bu konudaki beyanları gerçeği yansıtmamaktadır. İfade tutanaklarının incelenerek sanıklarla ilgili kısımların mahkemece saklanacağına asla inanmam mümkün değildir. Olsa olsa ifade tutanakları yeterince incelenmeden ve okunmadan mahkeme başkanına heyet içinden yanlış bilgi aktarılmıştır. Hangi seçenek doğru olursa olsun neticeleri itibarı ile her iki seçenek de vahimdir. Çünkü isterse ifade tutanaklarında sahtecilik olsun, isterse yanlış bilgilendirme oldun bu yapılan yanlışlığın bedelini maalesef sadece sanıklar ödemektedir. Kılı kırk yararak adil davranması ve bütün işlem ve kararları ile şaşmaz bir muhakeme yürütmekle görevli mahkemenin bu ölçüde yanlışlıklar yapmaya hakkı yoktur. İddianamenin kabulü kararında; Sadece iddianameyi teslim aldığı halde iddianame ile eklerini birlikte aldığını iddia eden, Savcılarca sanıklar lehine tek bir delil toplanmamasına rağmen kararında sanıkların lehine de delillerin toplandığını beyan eden, 6-7 günlük süre içinde celbine dahi önem vermediği 444 klasörü okuması imkânsız olduğu halde ekleri okuduğunu ifade eden, İsnat edilen suçlarla, 444 klasörde bulunan delillerin ilişkilendirildiğini delilleri okumadan açıklayan bir mahkemeye sanık olarak daha ne kadar güvenebilirim? Bu mahkemenin beni bağımsız ve tarafsız bir yargı organı sıfatı ile sanığın ve toplumun yararına yalnızca hakikati ortaya koyacağına nasıl inanabilirim? İddianamenin kabulü sürecinde yapılanları, yanlışlık olarak değerlendirmek mümkün değildir. Biran için gerek ifade tutanaklarında gerekse iddianame sürecinde biran için mahkemece yanlışlık yapıldığını farz etsek de, bu ölçüde yanlışlıklara imza atan bir mahkemenin şahsımı adaletli yargılaması mümkün değildir. Bugüne kadar yapılan yargılamada tereddütlerimde ne kadar haklı olduğumu ortaya koymuştur. Yargılama süreci boyunca mahkemenin tutumu soruşturma aşamasında yapılan usulsüzlükleri örtme, ortaya çıkarmama, üzerine gitmeme, idare etme şeklinde zuhur etmiştir. Mahkemenin suya sabuna dokunmayan, maslahatgüzara, edilgen tutumu bağımsızlığını ve tarafsızlığını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Yargılamanın başından bu yana sözde Ergenekon tertibinin içinde emniyet müdürlüğünün bünyesinde yapılanmış tarikatçı bir kadronun aktif olarak yer aldığını iddia etmiştim. Bu anlamda İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu davada tarafsızlığını yitirmiş, tarikatın içinde cirit attığı, Ergenekon kurgusunun tüm gücü ile arkasında olan bir kurumdur. Bu sebeple soruşturma aşamasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü mensuplarının bilirkişilik yaptığı tüm tutanaklar taraflı tutulmuş sonuçları maksatlı olarak sanıklar aleyhine geliştirilmiştir. Bu tutanaklar telefon tapelerin çözümünden tutunda efendim bütün çekim kayıtlarına kadar dahildir. Tamamında tahrifatlar vardır benim yapmış olduğum incelemelerde her incelenen evrakta eklemeler, çıkarmalara ve noksanlıklar olduğu sabittir. Huzurunuza getireceğim, Bir dernek toplantımızda üniversiteye hazırlık kurslarının büyük ölçüde Fethullah örgütünün denetiminde bulunduğu, bu kurslarda tarikat ilkeleri doğrultusunda genç beyinlerin yönlendirildiği, bu sebeple bu konuda yapılacak hukuksal ruhsat iptal çalışmasını, raporu hazırlayan emniyet mensupları bağlı oldukları tarikat aleyhine gelişen düşünceye dahi katlanamayarak şahsımı yazmış oldukları inceleme ve değerlendirme raporunda provokatörlük ve kışkırtıcılık ile suçlayabilecek ölçüde taraflı olduğunu ortaya koymuşlardır. Böyle bir emniyetin

63

Page 64: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:64

soruşturma aşamasında verdiği bilirkişi raporlarına ve çözümlerine asla güvenmek mümkün değildir. Nitekim Gizli tanık 9'un ifade tutanağının çözümünü de Terörle Mücadele ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü mensupları yapmıştır. Bu çözümün doğruluğuna asla inanmıyorum. Nitekim ifade tutanağının içinde kopukluklar ve atlamaların yanı sıra Osmanım tanımlaması yerine birçok sayfada gizli tanık teriminin değiştirildiğine inanıyorum. Sadece 35.sayfadaki Osmanın tanımlamasını gözden kaçırmışlardır. Bu anlamda Gizli tanık 9'un çözümlemesinin İstanbul Teknik Üniversitesinde veya TRT’de veya tarafsız bir kurumda yeniden yapılmasını talep etmekteyim. Bu çözümleme yapılırken çekim kayıtlarında kesmeler, ilaveler, koparmalar olup olmadığının da incelenmesi zaruridir. Sadece bu gizli tanığın ifadesinde değil, mahkemenin bilirkişi incelemesini zorunlu kılan tüm işlemlerin emniyete yaptırılmaması gerektiği kanaatindeyim. Ceza Muhakemeleri Kanununu 64 maddesi karşısında bu soruşturmanın aktif bir tarafı olan kurumun, bilirkişi isteyen işlemlerde görevlendirilmesi davanın baştan hukukun dışında görülmesini sağlayacaktır. Yukarıda arz ve izah ettiğim üzere mahkemenin 10.02.2009, 12.05.2009, 02.06.2009 ve 04.08.2009 tarihli ara kararları ve beyanları dikkate alındığında, mahkemece 21.08.2009 tarihinde müdafilere dağıtılan 28 sayfalık ifade tutanağına delil olarak dayanmak mümkün değildir. Mahkeme heyeti sanıklar ile ilgili hiçbir ifade tutanağının olmadığını beyan etmesine karşılık sanık sorgularının tamamlanmasından sonra bu tutanakların ortaya çıkarılması sanıklar aleyhine kullanılması ve delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından bu ifade tutanaklarının CMK 206.madde kapsamında mutlak reddine karar verilmesi kanaatini taşıyorum. Mahkeme heyetinin söz konusu ibraz edilen 28 sayfa ifade tutanakları hakkında ki beyanları, ifade tutanakları arasında çok açık anlaşılabilir kopukluklar, çekim kayıtları üzerinde yapılan oynamalar, çözümü yapan emniyet mensuplarının soruşturmanın aktif bir tarafı olduğu düşünüldüğünde söz konusu çekim kaydının emniyet dışında tarafsız bir kuruma gönderilerek çekim kayıtlarının yeniden çözümlerinin yapılmasına, kayıtlar üzerinde ayrıca ekleme, koparma, kesme gibi işlemlerin yapılıp yapılmadığı konusunda da rapor alınmasına, Gelecek olan çözüm kaydına göre 21.08.2009 tarihinde mahkemece dağıtılan 28 sayfalık çözümleri a bendi uyarınca yaptığım talepler kabul görmediği takdirde, dağıtılan sayfalarda ismi geçen sanıkların bu beyanlara ilişkin ek sorgularının yapılmasına, Bilirkişi seçimlerinde emniyetin CMK 64.madde çerçevesinde taraf haline gelmesi nedeni ile devre dışı bırakılarak bu kurumun dışında kalan kişi ve kurumların tercih edilmesine, Soruşturma aşamasında ve bugüne kadar 10 aylık kovuşturma sürecinde uyuşmazlığın etkin aktörü olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü mensuplarınca verilen soruşturma aşamasındaki tüm raporların geçersiz addedilerek yeniden çözümlerinin yapılmasına karar verilmesini arz etmekteyim teşekkür ediyorum, değerli başkanım “

Sanık Aydın yüksek söz istedi verildi: “ Sayın başkan değerli üyeler saygılar sunarım, önce dünkü vermiş olduğum dilekçe ile ilgili bir hususu kısaca anlatmak istiyorum. benim için hassasiyet taşıyan bir konu olduğu için mesela son zamanlarda görüyoruz dijital verilerin kopyalanması savcının polis ile beraber gittiği mekanlarda el koyduğu dijital verilerin kopyalanarak bir nüshasının sahibinde bırakılması gibi hususlara riayet ve dikkat edilmekte. Nedense aynı dikkat ve riayet bana ait olan CD’lerde gösterilmiyor. İddianame de Giresun da akrabamın evinde ele geçen altı adet CD’nin altısında da gizli bilgilerin olduğu yazılı olmasına rağmen yapılan tespit tutanaklarında bunun sadece bir adet CD’de ve bir adet dosyada yani bir CD’deki bir klasörde olduğu okununca anlaşılıyor. Size defalarca dilekçe ile müracaat ederek bu dilekçe CD’erin şahsımı ilgilendiren özel ticari sosyal bilgiler içerdiğini dava ile ilgisi olan kısmın mahkemece o gizli bilgi denen kısmın mahkemece başka bir CD’ye alınarak diğerlerinin tarafıma iade edilmesini istemiştim. Nitekim zorlukla 3. belki 4. dilekçem neticesinde bu CD’lerin bir iki üç beş ve altı nolusunu verdiniz, 4 nolu CD kayıp. Defalarca mahkemenize müracaatta bulundum, dedim ki savunma imkânımdan hakkı ile yararlanamıyorum, dosyalara vakıf olamıyorum. İçerisinde bulunduğum maddi manevi zorluklar neticesinde okuyamıyorum klasörleri

64

Page 65: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:65

göremiyorum göremediğim zaman müdahil olamıyorum. Bu yüzden sıklıkla mahkemenizden ve ısrarla yazılı olarak klasörleri ve hakkımda herhangi bir delil varsa bunları tarafıma verilmesini istedim. Hala takdir ederseniz ki cezaevindeki bilgisayar ortamından faydalanarak orda çıkabildiğiniz haftada bir iki saat içersinde o 450 klasörün içersine bakıp ta ordan bir tane kağıt bulup aklınızda ne var ne yok bunu öğrenme şansınız hala yok hele avukatınız yoksa avukat tutabilme imkanınız bile elinizden kasten alınıyorsa böyle bir şansınız hiç yok. duruşma başlarken eski salonda tehdit edildiğimi söylemiştim siz de burda konuşulmayacak hiçbir şey yok, her şeyi konuşacaksınız diye bana hatta biraz da fırça atar gibi söylemiştiniz cevap vermiştiniz başkanım. Neticede bana göstermediğiniz hakkı aramda husumet olan sanıklar Mete Yalazangil ve Muzaffer Şenocak a taleplerim üzerine benim mahkemenize verdiğim dilekçeleri azılı olarak kendilerine verdiniz. Benim vermiş olduğum dilekçelerde hatta bir iki tanesinde suç duyurusunda bulunarak mahkemece CMK 250 İle yetkili cum. Savcılığına gönderdiniz içersinde tanıklarımın isimleri de var. Şimdi vermiş olduğum dilekçelerdeki tanıklarımın isimleri aramda husumet ve hasmım olan kişilerin ellerinde var bu kişilerden birisi de tahliye oldu. Dolayısıyla hem kendi adıma hem tanıklarım adına savunmamı yapabilmem imkanım mümkün olduğunca minimize edildi. Burda çok büyük bir haksızlığa uğradığımı düşünüyorum ve ifade ediyorum. Israrla bu dilekçelerden hareketle bu Giresun daki CD leri istemem üzerine burda mizacımı yapı olarak beni tanıyan bu sanıklar bu CD leri kendilerinde de verilmesini talep ederek mahkemenize müracaatta bulundular. Bununla yetinmediler işte burda başka sanıklarla aydın yüksek in telefon numarasını vererek 2000 yılından itibaren ilişkisi var mı yok mu TİB den sorulsun gibi beni tahrik etmek için yani bir şekilde huzurunuzda mahkemede saygısızlık etmek ve ya kendilerine saldırmamı sağlamak için her türlü ellerinden gelen kötülüğü yaptılar bana burda. Ve bunlar hep gözünüzün önünde oldu. Neticede bunları tekraren tekraren TİB den gelen mesela telefon dökümlerinde ben o gün de söylemiştim siz yoktunuz sayın Özese hakimim vardı başkan olarak değil birinci ikinci üçüncü beşinci hatta olacaksa onuncu iddianame de adı geçecek herhangi bir sanık ile benim bir merhabamı, ispat eden herhangi bir kişiye bütün suçlamaları kabul ederek savunma hakkımda feragat ediyorum, yok şimdi olmayanı yaratmak da Allah a mahsus. Nitekim 101. duruşmada sanıyorum Mete Yalazangil tahliye oldu aynı duruşmada sanık Muzaffer Şenocak size bu CD‘erin tarafına verilmesini talep etmiş, iddia makamı da uygun görmüş, siz de verilmesine 5 nolu kararınızla uygun görmüşsünüz, verilmesine karar vermişsiniz Sayın başkanım. Şimdi benim evimde örneğin bir deri montum ele geçse buradaki sanıklardan birisi bunu talep etse ona verecek misiniz efendim. “

Mahkeme Başkanı :´Ara kararını okudun mu?”Sanık Aydın Yüksek:” Okudum efendim.”Mahkeme Başkanı:” Ne yazıyordu orda. Oku bakalım ne verildi oraya?”Sanık Aydın Yüksek:” Ara karar elimde değil o şeyden okuyabildim. Cd den duruşma “Mahkeme Başkanı :” Verdiniz, verdiniz diyorsun yani yanlış.”Sanık Aydın Yüksek:” verilmesine karar vermişsiniz efendim, “Mahkeme Başkanı .” Ne verildi işte orda o ara karada ne var. ne verildi, size ait olan değil.

şahsa ait olan verildi. Size ait olan bir şey verilmedi.” Sanık aydın Yüksek:” kararınızda 5 nolu kararınızda açık yazıyor.” Mahkeme Başkanı :” hayır efendim size ait olan bir şey verilmedi. Ara kararını okuyun,

devam edin.” Sanık Aydın Yüksek:” Karar yanımda değil efendim bir dahaki duruşmaya inşallah getiririm. Bu kararınızdan dönmenizi istiyorum efendim verildi ise de şahıstan bir şekilde geri alınmasını, 2006 tarihinde hatta 2005 tarihinde hayatıma devam ettiğim sırada Muzaffer Şenocak ve beraberinde olan kişiler ile ilgili bir maceramız oldu macera neticesinde 2006 yılı ortalarında sanıyorum ayrıldık. O tarihten beri kendilerini hiç görmedim o tarihlerde bu Ümraniye olayları falan hiçbir şey yok Ergenekon yok ortada hiçbir şey yok. o tarihte daha önceki ifadelerimde

65

Page 66: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:66

beyan ettiğim gibi teşekkül halinde suç işlemek üzere çete oluşturmak kendilerine devlet görevlisi süsü vermek sahtecilik dolandırıcılık ve tehditten davacı olmak üzerine bir vatandaş olarak haklarının gasp edilmesi sonucu mağdur edilmiş bir insan olarak devletinden yardım istemeye çalışan bir yurttaş olarak elimden gelen bir şeyler yapmaya çalıştım. Cum. Savcılığına müracaat edecektim fakat şahsı asker olarak tanımamız neticesinde önce kurumu ile görüşerek idari soruşturma açılmasını şahsın gerçekten asker olup olmadığının veyahut da devlet görevlisi olup olmadığının araştırılarak eğer burda herhangi bir olumsuz şey varsa bundan kurumun da yıpranacağı ortaya çıkacağından kurumun da yasal müracaatının olacağını değerlendirerek önce bir kurum ile görüşmek istedik. Neticede hiç tanımadığım Mete Yalazangil vasıtası ile Mete Yalazangil e beni yönlendiren diğer insanlar vasıtası ile bir işleme girdik. Ümraniye de bombalar yakalandığında yakalanmadan evvel o CD hazırlanmıştı efendim yani benim tarafımdan hazırlanmıştı ben ne olduğunu size olduğu gibi aktarmıştım zaten. Savcı Zekeriya öz Muzaffer Tekin gözaltına alındığında ele geçen CD de benim cumhuriyet savcılığına yazılı bu dilekçemi gördü. Aynı CD’nin içersinde adım adresim telefonum her şeyim var. ama benim bunlardan tabi hiçbir haberim yok çünkü rızkımın peşindeyim günün yirmi dört saatinin yirmi saatini köpek gibi çalışarak geçiriyorum. Ayın 19 unda Mete 19 u dediği için bende 19 u diyorum bu tarih 20 si imiş, 20 sinde gelen telefon kayıtlarından öğrendim bunu, 20 sinde Mete bana bir telefon etti dedi ki böyle böyle Tekin yakalandı, işte yakalandı ise yakalandı geçmiş olsun hayırdır Ümraniye de bomba yakalandı, bana ne hemşerim dedim. Dedi ki senin CD onun evinde ele geçti. Yav dedim benim CD’nin onun evinde işi ne. Çünkü ben onun ofisinde unutmuştum. Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimizde. İşte bunda sizi ikna edemedim efendim. dedik ısrarla siz öğleden sonraki oturuma başlarken gelen avukatlar ismi arasında Saim Tuğrul u aradınız Mete Yalazangil’in avukatıdır kendisi Tekirdağ da beni ziyarete geldi, sayın Tuğrul dedi ki kendisi de burdadır inşallah da yüzüne karşı söylemiş olalım, dedi ki Mete böyle böyle ifade vermiş aslında doğrusunun bu olduğunu bende biliyorum herkes de biliyor. Ama sen dedi düzeltirsen, dedim ben niye düzelteyim, yani Mete doğruyu konuşsun her şey ne ise ortaya çıksın dedim neticede mahkemeye çıkınca mahkeme bununla ilgili bir karar verecek. Ama Mete’nin tahliye olmasını bir türlü içime sindiremiyorum efendim. şimdi sayın başkanım iddianame de, “

Mahkeme Başkanı :” Bilip de anlatmadığın bir konu mu var. “ Sanık Aydın Yüksek:” Bilip de anlatmadığım konunun özeti şu efendim benim hiçbir

suçumun olmadığını,” Mahkeme Başkanı :” Yani Mete konusunda bilip de söylemeye çekindiğin bir konu mu var.“ Sanık Aydın Yüksek:” Yok öyle bir şey söylemiyorum öyle bir ifade etmedim yanlış anlamış

olabilir siniz Sayın başkanım yalnız söylemek istediğim şu, ben kendimi biliyorum şimdi bir insan kendini bilebilir, insanın kandıramayacağı iki tane varlık vardır, biri Allah, biri kendisi, başka insanlar herkes herkesi kandırabilir benim bu işlerle bu konu ile bu dava ile bu insanlarla bu olay ile ilgimin olmadığını ben biliyorum bunu Mete nin kendisi de biliyor. Netice de bunu sağır sultan a duyurduk, ikna edebildik sadece bir heyetinizi ikna edemedim bu hususta. İddianame neticesinde çok vahim haksızlıklara uğradım efendim iddianame de onur kırıcı suçlamalar ile karşılaştım bir tanesi varlığından haberim olmayan 7,65 bir tabanca bana isnat edilmişti, Giresun da eniştemin evinde yakalanan bir silah oda kurusıkı dan bozma dört tane de 7,65 fişeği ile beraber. Dört tane de eski tarihi madeni para hiç değilse dedik biz zaten içerdeyiz, yatacağımız kadar yattık huzurda ilk mahkemeye çıktığımızda on yedi ay yattık polislik tecrübesi de var. o insanların bari başına bir iş gelmesin diye kabul etmek zorunda kaldık. Kabul ettim hala da kabul ediyorum. Açık açık da söylüyorum bana ait değil ama kabul ediyorum yani. önce size kendimi anlatabilmem adına bazı konularda kendimi tanıtmam lazım sayın başkanım, eski bir polis olmam nasıl bir etiket oldu ise üzerimde bir türlü bu etiketten kurtulamadım 2000 yılı eylül ayında istifa dilekçemi verdim 21 şubat 2001 günü evrak kayıt numarası yanlış hatırlamıyorsam 1214 olacak iç işleri bakanlığından evrakım işleme sokuldu fakat mehil süresini beklemediğim

66

Page 67: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:67

için emniyetteki işlemlerim kasıtlı olarak bazı idareciler tarafından aksatıldığında müstafi sayıldım. İddianame yi açıyoruz bakıyoruz ki meslekten sahtekarlık neticesi atılmış. İnsaf. Yarın ben bunun belgesini çıktığımda buraya huzurunuza getireceğim. Neyse efendim meslek sonrası ticari işlere atıldık, ticaret yapıyorum çevremin genişliği kişiliğimin insanlar tarafından takdir edilmesi veya sevilmem neticesinde para kazanıyorum. Mesleki birikimlerimden tecrübelerimden etrafımdaki insanlardan da faydalanarak bir işe giriştim efendim. Ufak tefek ihalelere giren firmalar ile beraber ortak işlere kalkıştım. Bu işlerde ciddi denecek paralar kazandım. Çevrem her geçen gün daha genişledi. En son yaptığım iş ve proje daha evvel anlatmıştım yani benim için çok daha hassas olan kendimce benim burda bulunma nedenim olarak gördüğüm bundan kendi adıma emin olduğum konudur. İstanbul pazaryerleri projesi. Bu projeyi içersinde mühendis ve profesörlerinde olduğu kamyon yükü ile para harcayarak oluşturduğum bir proje. O CD’lerin içersinde bunun çizimleri falan var sadece çizimlerin maliyeti 250, 000 USD civarı efendim. Neticede ekip olarak oluşturduğumuz proje ile emek sarf ederek ter dökerek ortaya güzel bir iş çıkardık bu proje İstanbul da çeşitli ilçe belediyelerine sunuldu. Projenin sahibi ve tek yetkili imza sahibi olan kişi de bendim. Halkımıza üstün hizmet ve kaliteyi sunmak sağlık güvenlik temizlik huzur sunmak bir yandan yıllardır devletin bütçesine yük olan kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınabilmesinin ne kadar basit, ne kadar kolaylıkla meydana gelebileceğini ispat ettim. Huzurunuzda duran şu anki gariban Aydın Yüksek olarak. Bazılarına şu anki eksik brifing verme imkanım yok dokümanlarım yok başka arkadaşlar gibi CD’ler hazırlayıp size burda onu slayt gösterisi halinde sunamıyorum. Bazılarına hayal gelebilir ama neticede bu projenin devletimize yıllık minimum KDV girdisi olarak sağlayacağı para 2 milyar dolar, İstanbul da pazaryerlerinde kayıt altına alınamayan kayıt dışı ekonominin tutarı da 17 milyar dolar para bunlar bunlar çok yönlü çok zamanlı bir araştırmanın neticesiydi. Örneğin İstanbul da sizi de ikna etmek için kısa bilgi vereyim örneğin İstanbul da en ucuz ilçede caddelere kurulan seyyar tezgâhların yıllık kiralama bedeli on milyardır. Bu Beşiktaş Bakırköy Yeşilköy veyahutsa Sarıyer gibi yerlere indiği zaman kırk milyara altmış milyara kadar çıkar. Bir tezgâh yani şu masa gibi bir tezgâhtır. Neticede belediyeler bu ihaleleri açtığında her yıl rantiyeciler bu tezgâhlardan ellişer yüzer iki yüzer alır ama tanesini bir milyar a beş yüz milyon a alır, esnaf olarak seyyar satıcı olarak çalışacak zavallı esnafa ada bunu on milyar on beş milyar a yerine göre kırk milyara satar, halk da buradan alacağı domates i yüz liraya alacakken iki milyon a almak zorunda kalır. Belediyelerde bu projelerimiz büyük yankı uyandırınca takdir edersiniz ki İstanbul da rantiyeciler veya bu işlerden para kazananlar saf saf gezmiyorlar haberdar oldular bundan. Benimle randevu alabilmek için bana ulaşabilmek için benim elimden bu işi kapabilmek için para teklif eden tehdit eden aklınıza her türlü yolu deneyen bir sürü insanlarla da karşılaştım. Neticede efendim bir belediyede başlamaya hazırdık bu konu ile ilgili, tam da başlamak üzereydik 2006 yılı içersinde. Tabi bu projenin meydana geleceği bir arsa lazımdı bu arsa yine bir devlet kurumumuza aitti devlet kurumumuza teklifimizi verdik onlar da elinizdeki CD’lerde var. verdiğimiz teklifin neticesinde kamu yararı gözetilerek bize ihalesiz emlak değeri üzerinden arsayı vermeyi hatta ödemede de taksitlendirerek kolaylık sağlamayı resmi yazıları ile taahhüt ettiler ama ne hikmetse aynı arsayı bizden önce isteyen emlak değeri üzerinde daha bir fiyat veren TOKİ benim bu arsayı proje gereği alacağımı haber alır almaz belediye üzerinden emlak değerini yedi trilyondan 13 trilyona çıkarttı ödememiz gereken peşinatı hazırlayabilmemiz için o ara kardeşim gibi yardımcı olduğum tanıdığım, ayrıca inşaat şirketinde çalışan murat Kale isimli arkadaşım vasıtası ile tanıştım zaten Muzaffer Şenocak ile yanındakilerle falan bunlar da Afrika’dan altın getirip bir şekilde yasal mevzuata uygun şekilde bunu değerlendirip para kazanmak üzere çalışıyorlar bende kendilerine arkadaşça abice yardım etmeye çalışıyordum elimden ne gelirse. Zaman geçtikçe bunlar bu işlerini yapmakta hem ticari çevre hem finans açıdan zorluk çekince benim bu işe girmeme ısrarla talepte bulundular bende zaten acil paraya ihtiyacım var arsa alacağız peşinat lazım, ortak almıyorum firmaya ki insanlar ortak olmak istedikleri zaman benim

67

Page 68: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:68

amacım olan hiç kar gütmeden, bakın açık söylüyorum hiç kar gütmeden sadece halkın hizmetine ne sunabilmeyi düşündüğüm buradan gerçekten devletin ve milletin faydalanabileceği amacın dışına çıkılmasına müsaade edemeyeceğimden kabul etmedim. Neticede bu altın getirme işini Afrika dan yapılacak gübre, buradan gönderilecek medikal işine girelim falan dedik. Neticede bu işler aynı daha evvelki ilk ifadelerimde anlattığım gibi sarpa sardı bu hallere geldi, 2006 yılında döndükleri zamandan sonra kendileri ile hiçbir daha görüşemedik o zaman bir arkadaş grubu halinde ortaktır. Aydın hissesine düşen şu kadar zarardır, tamam bu da aydının dır geri kalanı da şudur kardeşim diye bunu da beraberindeki olan şahsa söylediler o dedi ki bir ay içinde ben senin paranı veririm zaman geçti üç ay. Dedi ki sana üç ay üç ay sonra ederim, üç ay üç ay da geçti ödemedi. Aradan bir zaman geçti Afrika’daki şahıs beni arıyor bu zenci olan biza ortak olan güya bize ortak olan işte seni dolandırdılar biz dolandırmadık da şöyle böyle. Bu arada ben İngilizce bilmediğim için çeviride ticari faaliyetlerde bu hususta bana yardımcı olsun diye daha evvel dostluklarım vesilesi ile bu konu ile ilgilendirmek üzere görevlendirdiğim hayati bilir ve Meryem isimli arkadaşım kendisi aslında gürcü vatandaşıdır ama İngilizcesi iyi bir türk insanla da evlenmiş, Türk vatandaşı aynı zamanda işlerimi bunlar götürüyorlardı. Bir gün bu mevzu üzerine tekrar hasbıhal ederken bulamadık neticede benim kendi öz param gitti yani kimse kimseye durup dururken parasını da niye yedin demez yani niye yedirsin ki 118 den kardeşinin telefonunu buldum bursa da kardeşi ile görüştüm. Kardeşi ile aramda geçen konuşmaları onu rencide etmeme için söylemiyorum. Dedi ki kardeşim böyle böyle ama yani geldiği zaman bir söyleyin siz kardeşsizi ulaşırsınız bir şekilde bir araya geldiğinizde hani başına böyle böyle bir iş gelmiş neticede bede zengin bilmem ne ağanın oğlu değil mi, para benim de param elimde olan imkânlarla ödemeye çalışsın abi dedi işte şudur budur sende önce dedi başka insanlar mağdur oluyor. Biz dedi bu konuda karakolluk olduk falan falan iki gün sonra eşi aradı. Eş dedi di dedim ne eşi ya arkadaş nişanlı yani nişanlısı ile ben evimde mi misafir ettim bunu. Kadın istedi ısrarla bana dedi nişanlısının telefonunu verir misin abi iki çocuğum var dedi yani evine uğramıyor. Verdik biraz da hesabıma geldi yani kadın kadını ararsa bu da ortaya çıkar diye. İki gün sonra bana bir mesajlar geldi telefonuma başkanım ne oldu ise o dakikadan sonra oldu. Mesajlarda tehdit hakaret küfür. ben hayatımda böyle şeylere tahammül edemeyen, mizaç olarak tahammül edemeyen birisiyim o gün bunu bulmak için elimden ne gelebilir bir insanın her şeyi yapmayı istedim. Evimde eski eşyaları vardı sade bunun değil diğer zencinin hasan denen hem İngiliz hem Türk vatandaşı olan birisi daha var hem onun, çünkü yenilerini almıştık bunlar Senegal a giderken hatta tutanağın birisinde yazıyor, yöneks valiz diye valizden dört adet bir tanesi de bende. Muzaffer şenocak ta arama yapılan valiz. Neyse efendim disketler elime geçti, yedi sekiz tane veya beş altı tane yani yalan konuşmayım tam olarak hatırlamıyorum laptopum var ama laptopumda disketi takıp kullanabileceğim bakabileceğim imkanım yok bunu bir cd haline çevirdim. Laptopuma baktım işte belgeler falan da var neticede şahsı asker olarak bildiğim için o an bile hala yani hatta kardeşi ile dedi ki kardeşi ya nasıl dedi olur mu dedi ya asker masker olsa bede bilirdim ama eşi ile görüştüğümde eşi bana bir ara dedi sanki böyle söylemişti. Ben dedi özel kuvvetlere girdim diye aynı zaten ifadesinde bunu polise söylemiş. Kelimelerimi seçmeye çalışıyorum efendim, yani insanları da rencide etmemek adına, kendime de yakıştıramıyorum. Arkadaşlarım eski meslektaşım kadir yılmaz ve İbrahim görür dediğim bir iş adamı arkadaşlarım var, Mete’yi eskiden tanırlar. Zeki Yurdakul Çağman huzurda ifade verdi, kadir bir tarih İstanbul gelmişti, İstanbul a geldiğinde bir yerle uğramak için ben kendisine arabamda hani şuraya buraya götürüp Anadolu yakasına geçmiştik bu Yurdakul Çağman’ın ofisine gitmiştik. Soru olarak sordum o duruşmada siz var mıydınız hatırlamıyorum başkanım. Yurdakul un iş yeri yani iş yeri derken bir ofis yazıhane ikinci kat bir yer yani öyle ayakaltı herkesin girdiği alışveriş yapıldığı bir yer değil altı dükkânmış onu da ben görmedim bilmiyorum yani ama bir fırın vardı alt katta. Orada sanıyorum namaz vakti idi ezan okundu ben namazımı kıldım bir iki arkadaş onlar da namazını kıldılar. O arada bunlar görüşme yaptılar yine bir eski

68

Page 69: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:69

meslektaşımız Selami sayan Mete’nin ortağı bu eski istihbarat tan emekli polis memuru, güvenlik işi yapıyorlarmış işte biz güvenlik okulu kuracağız. Burada eğitim vereceğiz falan gibi sohbetler yapılıyor ama ben arkadaşlarım bana hep böyle der sen çok kibirli adamsın insanları beğenmiyorsun kolay kolay konuşmuyorsun diye, bunun ezikliğini çok yaşadım, Mete ye de o gün Allah için yani selamın aleyküm bile demedim yani, çünkü tavırları da pek benlik bir adam değildi Yurdakul a da sordum ofisine geldiğimde Mete Selami Sayar denen polis ile geldi mi geldi. Benim ona merhaba verdiğimi gördün mü, kesinlikle dedi vermedi. İlk görüşmemiz budur. Görüşme olarak. Neticede ben Muzaffer Şenocak’ı hem bulmak hem de şikayet etmek adına kadir ve İbrahim in tavsiyesi ile devlet ilişkileri sıcak askeri ilişkileri sıcak bildiğimiz Mete ‘ye yönlendirildim. Daha evvel de Muzaffer Şenocak bir ifadesin de ifadesinde derken sohbet esnasında 2005 li yıllarda mı 6 yıllarında mı iyi de hatırlayamıyorum şimdi ne söylesem yalan olacak, Muzaffer tekin televizyonda bir şekilde çıktı, gözüktü mü ne oldu ben tanıyorum gibi bir şey söyledi. Benim aklımda da değil yani o an yanımda mesela, kadir de vardı sohbet ederken dedi ki kadir ya dedi Muzaffer Tekin dedi tanıyorum dediğiydi hatırladın mı dedi. On adedi bir sorsak dedi belki bulur falan dedi. Mete’yi aradılar Mete şudur budur özel kuvvetçi ya nerdeyse bunun birliği de kartalda biliyoruz yani çünkü altına araba tahsis ettim. Araba götürüyor getiriyor, kimi zaman kendileri çekiyor gidiyor, öbür arkadaşlar da diyor ya girdiği yerde selamla karşıla karşılayın diyor, ali kutlu hikayesine döndü bir şekilde. Velhasıl Mete’nin ofisine gittik Mete ile öyle sohbet ettik o polis memuru emekli arkadaşımız da var hani meslektaşımız ya sempati duyuyoruz neticede zarar gelmez insin devlet terbiyesi almış, öyle biliyoruz. Nasıl bi adamdır falan gibi bir sohbet geçti ya işte fotoğrafı var göstereyim size, şu renk bir lacivert laptop özese hakimim önündeki gibi bir lacivert laptopa CD yanımdaydı çünkü randevu dediğin Türkiye de beş dakikalık telefonun ucunda olan bir iş yani ordan bir hatırlı bir kişi telefon etse aha şurda işte kurumun yetkilisi kimse seni bekliyor beş dakikada gidersin on dakikada sohbetini anlatırsın derdiniz anlatırsın meramını bu işler böyle olur Türkiye de yani Türkiye’nin gerçeği bu. CD ye koyduk şeyi bilgisayar a koyduk laptopu, o arada Mete telefon ile görüştü, resmimiz var benim işte Şenocak’ın beraberimizdeki insanların da resmi var Şenocak’ın da resmin gösteriyorum şu belki tanıyor musunuz falan işte baktılar Selami falan baktı yani ama o evraklara falan gizli belge denen askeri belgeleri açıp ta göstermiş falan değilim yani. telefon ile konuşurken sonra dan öğrendim Muzaffer bey ile görüşmüş. Hadi dedi çıkıyoruz falan çıktık acele ile o kendi arabası ile ben kendi arabamda o önde ben arkada Kadıköy e gittik arabalardan indik otoparka park ettik arabayı, CD’yi orda unuttum efendim. Sonra gittik Muzaffer Tekin’e zaten şeyi bürosu tam hatırlayamıyorum dediği gibi anlattılar iki bölümden ibaret ama kalabalık gelen giden gerçekten böyle belli emekli düzgün insanlar oldukları yani yüzlerinden de anlaşıldığı gibi saygın insanlar olduğu belli yani şimdi ben insanların hakkında ne deyim, o gün oraya gittiğimde ofiste olanlardan biri mesela sorgusunda sordum Rafet Arslan’a Rafet Arslan mış bunu da emniyette öğrendim bende ordaydım dedi burda hatırlayamadım. Ben Muzaffer Tekin e CD den falan bahsetmedim kendisi de öyle söylüyor şimdi doğru söyleyecek adam niye yalan mı söylesin, bende doğru söylüyorum CD getireceğim de demedim, CD verelim de demedim ama başı kalabalıktı hatta benim için birkaç hem kendisi hem de orda bulunan insanlar hatırlayamıyorum isimlerini bilmiyorum yani. tanımadığım insanlar çünkü sağa sola telefon ettiler dediler ki böyle böyle tanıyor musunuz bu ismi, tanımıyoruz falan filan çıktık. Ben şimdi yeni gördüğüm yeni tanıştığım bir insana en ince detayına kadar ya işte ne zaman randevu alacan ne zaman şunu yapacan, ne zaman bunu yapacan bilmiyorum ki ben oraya yanında götüren Mete vasıtası ile gitmişim. Mete dedi ki iki üç gün içinde biz sana haber veririz falan ayrıldığımız yer Kadıköy o Salıpazarı denen, Salıpazarı kurulan yer o kendi arabası ile kendi yerine gitti ben kendi arabamla Avrupa yakasına geçtim ondan sonra Mete ile benim yan yana gelmişliğim yoktur. Yani iki görüşmem burda huzurunuzda dedi üç defa görüştük. O ifade verirken ben hemen size hemen cezaevinde bana yazmış olduğu mektubu yolladım. Özür diliyor benden işte iki defa

69

Page 70: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:70

sefer görüştük de siz de hatta ısrarla s ordunuz yani spor yapmadığınız zamana mı denk geldi diye yani iki mi üç mü hatırlayamayabilirim böyle çelişkili cevaplar verince. Birinci görüşmemiz görüşme sayılmaz bile selam bile vermedim yani adama merhaba demedim oda bana demedi. O ikinci görüşmemizde kendisinin ofisine gidip telefon numarasını işte İbrahim’den alarak ben ama gitmeden beni ona yönlettiren İbrahim ile kadir var yani, talimat veriyorlar onlara işte diyorlar ki böyle böyle Mete bir kardeşimizin böyle böyle bir sıkıntısı var, yardımcı olur musun olursan gelsin yani boşuna şey yapma sen biraz daha kendi aralarında arkadaşça nasıl görüşüyorlarsa öyle görüşüyorlar. Görüşmem budur. Neticede Muzaffer Tekin in ofisine de gitmiş olduk, çıktık işimizdeyiz, ticaret dünyası bu yaşamaya çalışıyoruz hayatımız zor, bakmakla mükellef olduğumuz insanlar var sorumluluklarımız var dünyanın bin türlü belası var. Ben bu olayı unuttum gitti efendim hatta çok aradım Mete’yi yani benim telefonum zaman zaman diğer arkadaşları da aramıştır. Ki gelen TİB kayıtlarından da belli,hani ne oldu falan filan, bu arada ev değiştirdik eski evimin aylık harcamaları iki milyardan yukardaydı, bütçeyi biraz daha kısmak zorunda kalınca ben daha aşağıya çekmek durumunda kaldım. Bunun neticesinde taşıdığım ev de sanıyorum Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimiz tarih belki 30-31 Aralık 2006 veya 1-2-3 Ocak 2007 yani tarihi emin değilim veremiyorum. İnceleyebilsem gelen TİB kayıtlarını böyle yazılı kağıt olarak belki bu tarihi de çıkaracağım o gün kimlerle ne yaptığımı düşünerek. Mete beni arayana kadar benim hiçbir şeyden haberim yok efendim işte polis bizi arıyor niye ya işte böyle böyle CD geçmiş az önce anlattığım gibi. İyi hadi gidelim kardeşim ben polisim İstanbul’daki polisin hepsini tanır yani kaçma şansımız yok terör davası yani terör şube bakıyor bu sakat bi olay yani desen ki başka bir türlü cinayettir minayettir işte asayiş şubenin veya mali şubenin bir olayıdır çok önemsenmez, ama terör yakışık almıyor bize yani şimdi terörü ithamı benim algılama şeklim ile sivil bir vatandaşın algılama şekli arasında uçurumlar var yani bu da gayet doğaldır yani burda sanık arkadaşların arasında bile yani terör suçlusu ithamını aynı derecede algılayabilme imkanımız bile yok zaten. Zaman zaman dile getiriyor işçi partili sanıklar, Hizbullah terör örgütünü Diyarbakır da çevik kuvvet desteğinde polis eğitti, ben kendimi yiyorum burada ölüyorum. Benim arkadaşım öldü. Elimde kucağımda öldü Hizbullah terör örgütü öldürdü. Ama ben bunu hakaret olarak burda dinleyebiliyorum. Gelinen nokta itibarıyla 28 aydır tutukluyum Sayın başkanım, “

Mahkeme Başkanı :” CD nerde kaldı, CD’yi unuttuk kayboldu CD nerde kaldı o CD. Hani o bir yere taktın kayıp orda.”

Sanık Aydın Yüksek:” CD mete de kaldı, yok Mete’nin anlattım,herhalde atladım galiba, mete nin bilgisayarında kaldı o Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimiz gün.”

Mahkeme Başkanı “ O yer Mete nin yeri miydi bu İbrahim ile kadir ile gittiğin yer orası mı?”Sanık Aydın Yüksek:” Mete’nin Selami sayan ile ortak çalıştırdığı Erke güvenlik bilmem ne

falan şirketi. Tabi “Mahkeme Başkanı “ orda kaldı yani.”Sanık Aydın Yüksek:” tabi orda kaldı yani. tabi bunların daha sonrasını gelişmelerini

tutuklandıktan sonra dava sürecinde öğrendik tespit ettik bunların ne olduğunu neyin ne olduğunu da şimdi detaylandıramıyorum delillendiremiyorum yani, yerler gökler şahit ben CD’yi Muzaffer Tekin e ver demedim verildiğinden haberim yok. Bilgim yok iznim yok. Ama şimdi o kadar açık ki sayın savcının yaptığı tahkikat evrakında ayın 19 unda Mete Yalazangil hakkında yakalama tutanağı çıkıyor, 19 unda zaten Muzaffer Tekin ellerinde elinde benim CD im var dilekçem var, ismim var adresim var telefonum var her şeyim var savcı çevirse beni telefonla gel buraya dese gelirim yani. benim hakkımda bir yakalama da çıkmıyor. Neticede Muzaffer bey de söylüyor zaten bir kendisine Muzaffer beyin kendisine soruyor savcı diyor ki aydın yüksek polis dolandırılmış, ama iddianame de de yazıyor ki şifreli olduğundan açılamadı, e şifreli olduğundan açılamadı ise sen nasıl biliyorsun benim dolandırıldığımı da Muzaffer Tekin e soruyorsun bu soruyu, okudun mu ki soruyorsun bu dilekçeyi okumazsan soramazsın. Neyse efendim Mete işte

70

Page 71: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:71

buluşalım buluşalım gel beraber gidelim Mete konuştuk, Mete telefonları kapattı gitti, burda huzurda Muzaffer Tekin ile ilgili konuşurken Muzaffer Tekin demiş ki güya ifadesinde emniyette, Mete Karanlık adamdır üç beş tane telefonu vardır işte bilisinden bulamazsan birisinden burda tepki gösterdiler kendi aralarındaki konuşmalarında da Muzaffer Tekin yanlış anlaşılmıştır gibi bir şey söyledi. Benim hayır efendim yedi sekiz tane numarası vardı bunun tespit edebildiğim yedi tanesini ben verdim. Burda taleplerimde hatırlarsanız telefonum fihristimi ele geçirmek size o kadar müracaatta bulundum. Talepte bulundum. Çünkü dava süreci başladıktan sonra iddianame geldikten sonra iddianame çıkıp mahkeme aşamasına başladıktan sonra insan çok şeylere şahit oluyor bu sefer idraki daha bir değişiyor hele bir de ben adli polistim yani neyin ne olduğunu biliyorum yani ama hiç kötü niyetle bakmadım insanlara. ya dedik bir yanlışlık olmuştur, yani olmaz mahkeme aşamasında bu gider yani ilk defa mahkemeleri gören bir insan da değilim ki iddia makamının görevi iddianamesini yazıp, kimisi iftira der kimisi haksızlık der kimisi yalan der iddianamesini hazırlar mahkemeye gönderir, mahkeme deki hakimler de ona bakar değerlendirir yani daha Türkçe amiyane tabirle şöyleyim savcılık ölüm ister mahkeme grip verir gönderir yani bu şekilde bir uygulama vardır Türkiye de. Yirmi biri günü başıma böyle bir iş gelince tabi ben İbrahim e tepki gösterdim, dedim ki ya bak başımıza böyle bir iş geldi. Mete yüzünden şimdi ulaşamıyorum da telefonuna beraber polise gidecektik. Adam yok. burda söylüyor ki ifadesinde işte ben kendisine ulaşamadım telefonu kapalıydı. Yalan söylüyor, telefon kayıtları ortada. Dedim ki İbrahim Bey bak böle bir şey oldu nasıl yapacağız şimdi, şimdi bu konular biraz önemli efendim buralarda asıl gelmek istediğim konu buydu giriş gelişmeyi geçtik de, insanların zora sokmak istemiyoruz yani bir insanın adı şimdi Ergenekon la geçti mi herifin hayatı bitti adamın hayatı bitti. Ailesi bitti ya ben yaşadım çünkü yaşıyorum da hala yani perişan oluyorsun, isim vermeyeceğim efendim bu konuda zorlamaya çünkü hiç alakası yok adamın onun çok değerli holding sahibi arkadaşlarımdan birinin ofisinde İbrahim ben o holding sahibi arkadaşım oturuyoruz. Dedik ki ya başımıza böyle bir iş geldi nasıl yapacağız şimdi. Türkçesi de tanıdık bir savcı mavcı var polis olarak polise de gitmek istemiyorum çünkü yani Allah polisi polise polis olarak düşürmesin bunu çok iyi biliyorum. Gururuma yediremediğim için mesela bu gözaltına alındığımda uğradığım işkencelerin hiçbirin söylemedim kimseye fiske vurmadılar, bana elektrik verdiler. Neticede verdikleri elektrik neticesi bağırsak zarım yırtıldı cezaevinde fıtık ameliyatı oldum. Bize Muzaffer Tekin ile ilgili bir şey söyle diye, ya tanımıyorum adamı ne şöyleyim. Hayatımda gördüğüm on beş dakika, yani eşkâlini istese veremem ki herifin. “

Mahkeme Başkanı :” Neyse kaldığın yerden devam et.”Sanık Aydın Yüksek:” Bir arkadaş geldi, nasıl bir beladır falan konuştuk işte ortalık ayağa

kalktı devletin gizli güvenlik belgesi falan anlatıyor bana da Kemal Kerinçsiz ‘e baktık televizyonda o akşam baktık Kemal Kerinçsiz avukat, uzayda yaşamıyor neticede İstanbul da fikri olarak da ideal olarak da aynı camianın insanlarıyız yani. Daha önce bir tanışmışlığımız yok ama hemen yanında Kemal Kerinçsiz’in ofisinin yanında sevdiğim bir dostumun sık sık da uğradığım bir dostumun iş yeri var. Kendisi tanır kemal bey i dedim ki onun yanına bir gideyim de tanır herhalde bir görüşelim. Gittik, sen dedi benim selamımı söyle git, ben de dedi bir tapu ya gidiyorum erken biterse gelirim. Zaten kemal beyin ofisinde de ya on dakika ya on beş dakika oturdum. O CD’nin bir kopyası da elimde, savcıya gideceğim ya artık. Kemal beyin ofisinde de konuştuk ya bu olay nedir, başımız nasıl bir işe girdi nasıl bir belaya bulaştık yani, “

Mahkeme Başkanı .” İkinci kopya bu?”Sanık Aydın Yüksek:” İkinci kopya efendim nasıl belaya bulaştık yani nedir bu iş, ne oldu

yani. Bombalar mombalar işte terör örgütleri, devletin gizli bilgileri bilmem MGK’lar havada uçuşuyor yani ben ne sudan çıkmış balık gibi neye uğradığımı şaşırdım yani, hele adamın uğraştığım milyon dolarlık işler ile ilgili resmi işler bunlar resmi makamlarda görülen böyle bir iş ile anılması demek benim bitmem demek zaten seyyar satıcılık yapabilirim artık hiçbir şey yapamam. Nasıl kurtarabilirsin diye insan bir çare arıyor gittik kemal beye ya avukatsın sen bu iş

71

Page 72: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:72

nasıl bir iştir, televizyonda sen onun avukatı olarak gördüm. Böyle böyle, hatta gittiğim arkadaşın selamını da söyledim. Oda dedi ki ya işte senin CD yüzünden tutuklanmış. Şimdi bende şerefli bir insan olarak kendimi böyle birliyorum onurlu bir insanım yani. bombalar ile alakası yokmuş. Yani CD yüzünden tutuklanmış,”

Mahkeme Başkanı :”Ne CD si, “Sanık Aydın Yüksek:” benim cd ya Muzaffer Tekin’in evinde ele geçen CD. O CD’de benim

şimdi. On altı değil mi on altı nolu CD. Şimdi adam emekli bir subay, neticesinde müsebbibi benim olduğum bir cd den dolayı insanın vicdanı el vermiyor. Yani onun da kendine göre bir ailesi eşi çoluğu çocuğu var. Perişan mı olsun dayi giderim dedim polise de savcıya da neyse gereği söylerim yani. Neticede de bunu yaptım. Kemal beyin ofisinden çıktıktan sonra da işlerimi takip etsin diye İbrahim’e mibrahime o arkadaşlarıma alacağımızı borcumuzu güvenebileceğimiz insanlara teslim ettik dedim ki böyle böyle sıkıntı bu yani ne olur ne olmaz yani ilk mahkemeye çıkana kadar üç ay dört ay hesaplarımı bu üzere yapmıştım. Biz polisiye tecrübesi olarak böle biliriz, üç dört ay iddianame sürer, iki ay atsa en fazla altı ay yatarsın ilk mahkemede çıkarsın dedik yani,”

Mahkeme Başkanı .” Tutmadı polisiyen”Sanık Aydın Yüksek:” Tutmadı on yedi ayda iddianame çıktı başkanım. O iş adamı

arkadaşım telefonda birisi ile görüştü, polise de gitmek istemiyorum çünkü poliste çünkü poliste birisi bana incitici bir laf söyleyecek hazmedemeyeceğim teşkilatta kendime göre bir saygınlığım sevenim de var sevmeyenim de var yani. çok sıkıntılar yaşadık.”

Mahkeme Başkanı .” Kemal Kerinçsiz e gittin de ne oldu.”Sanık Aydın Yüksek:” anlattım efendim olay nedir diye sordum oda dedi ki senin CD ne

alakalı dedi Mahkeme Başkanı .” bitti ayrıldın ordan.”Sanık Aydın Yüksek:” bu kadar bilgisayarına taktığı o detaylarını anlatmıştım da her şeyin

detayına girmiyorum artık bu söylediğimde daha önceki ifadelerimde anlattım CD’yi bilgisayara taktık falan ama kopyalama olmadı bunu kendisi de ifade etti bende ifade ettim. Bir resmi görevliler geldi resmi dediğim sivil insanlar tabi bu gelen arkadaşlar MİT çi, anlattık durum böyle böyle böyle böyle başıma böyle böyle bir iş geldi. Sebep kim, Muzaffer Şenocak dedik yurt dışında da olsa bize yirmi dört saat vakit tanı yirmi dört saat vakitte biz bu adamı yurt dışında da olsa getirip yakalayacağız eğer eğer Muzaffer Şenocak yakalanmasa benim size kendimi ifade edebilme şansım yok hiç yok. ne diyeceğim iks Muzaffer Şenocak diye biri adam nerde yurt dışında nasıl izah edeceğim kendimi size. Bunu nerden aldım. Savcı da polis te her yerde söylüyor ki aldığı yeri burda da kabul etmiyor yani. neticesinde 21 inde Muzaffer Şenocak yakalandı aynı gün ben adliyeye gittim nöbetçi savcımız Selim Benli Atay daha önce de ifade ettim. Kendisi adliye dışında idi, karakol adliye karakolu personele kardaş telefon etti savcım gelecek misiniz, bir arkadaş ifade vermek için bekliyor, yarın gelsin dedi, yarın gelelim dedik çıktık, sabah tekrar sekiz de geldik, Zekeriya Öz savcım ile görüşmek üzere adliye binasının içersinde beklerken polis beni aldı ve yakalama tutanağı yaptılar. Yani buna adliye den size hem polisin içersinden hem de adliye personelinin içerisinden bunu on tane şahit gösteririm en az. Savcı Zekeriya öz, sayın savcımız bizi sevk ederken 10. Ağır Ceza Mahkemesi hakimine nöbetçi hakimliğine şey demiş aydın yüksek suç, devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgi temin etmek, silahlı terör örgütüne yardım etmek. Üyelik iddiası bile yok belge elimde efendim. Bilemiyorum yok ziya bey idi hakim. Daha sonra ben TCK’nun 327. Maddesinden tutuklu olduğumu eski salonda size ifade ederken 327 den tutuklandık efendim yani bunun da şartları belli temin etmek gerekir, temin etmek için de belli bir amaç için bir çaba sarf etmen gerekir ne bileyim çalman gerekir para vermen gerekir, satın alman gerekir, bir emek sarf etmen gerekir, tesadüfi olarak mağduru olduğum bir konuda ele geçen bir devletin gizli belgesi de olsa çok çok gizli önemli bir belgesi de olsa bundan ben müsebbip tutulamam yani. Bir de suçun olması için bir kasıt unsuru olması

72

Page 73: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:73

lazım yani suç işlemek için bir niyetinin olması lazım benim böyle bir niyetim de yok ki. Niye çekineyim ki niye güvenmeyeyim ki kendi adaletime gavurun mahkemesinde, gavurun adliyesinde, gavurun polisinde savcında değiliz ki kendi milletimin mahkemesi, kendi milletimin devleti yani ben kendi milletimin mahkemesine güvenmezsem, inanmazsam nereye inanabilirim e beni siz korumazsanız, savcı korumazsa, benim polisim beni korumazsa, benim askerim beni korumazsa beni kim koruyacak Yunanistan’dan mı yardım isteyeyim sayın Nihat Savcım duruşmada tuttu şimdi bende tepki verdim insanım yani terör örgütü üyeliğinden tutuklanmasına tekrar talep etti siz yine reddettiniz. Şahsım adına burada benimle aynı düşünceyi taşıyan bedeller ödemiş, açılar yaşamış insanlar var terör örgütü üyeliğiyle suçlanmak kadar adinin adisi, alçağın alçağı bir suçlama olamaz bunu benim kabul edebilme olasılığım yok nitekim 19 tane duruşma esnasında 4 tane de duruşmalar harici öncesi tahliye verdiniz 23 tane hepsi terör örgütü üyeliğinden tutuklu efendim benim tahliye olabilmem için yani hakkımı alabilmem için terör örgütünden tutuklanmam mı lazım Türk Ceza kanunu 327 Genelkurmay yazıyor size cevap olarak ya bunlar işte iç mevzuata göre gizli olarak sınıflandırılmış ya suç unsuru değil disiplin mevzuatıdır bunun kanundaki bizim adımızdaki yani bizim dilimizdeki karşılığı disiplin mevzuatından insan 28 ay tutuklu olur mu? Geçen sohbet ediyoruz yani acı bir olay ama arkadaşın biri soruyor ya çoluk çocuk var mı var işte kaç tane bir tane oğlum var e kaç yaşında 13 yaşında iki dakika geçti ya ne 13 yaşı 16 yaşına girdi oğlum haberim yok ya sigaraya başlamış 16 yaşında ben buradayım “

Mahkeme Başkanı " Giresun’daki valiz kimin o CD’lerin bulunduğu valiz”Sanık Aydın Yüksek “ efendim Bahçelievler’e taşındım tam Ataköy üst geçidin karşı

tarafından yani lojmanlar değil karşı tarafında Mahmutbey caddesi üzerine taşındım Başakşehir’den daha ucuz olduğu için kısıyoruz yani harcamalarımızı CD’ler midiler her şeyim evdeydi efendim her şey evdeydi polis geldi evde arama yaptı arama neticesi CD’leri aldı kendi yanlarında Laptop vardı bu CD’lerin hepsini Laptop’ta incelediler tek tek incelediler ama neticede ya polis çocukları da zora düşüreceğiz yani belki görmediler, belki gözlerinden kaçtı ama o çantanın o şekilde Giresun’a gitmesi ya benim 3 aydır tutukluyum ben tutukluyken evim boşaltıldı sayın başkanım ben Tekirdağ’daydım”

Mahkeme Başkanı " polisler mi yolladı yani Giresun’a polisler mi yolladı çantayı”Sanık Aydın Yüksek “ Polisler yolladı demiycem efendim “Mahkeme Başkanı " kim yolladı”Sanık Aydın Yüksek “ bilmiyorum bundan da tespit edemiyorum bilmiyorum”Mahkeme Başkanı " o adresi kim biliyor”Sanık Aydın Yüksek “ şimdi ihbar tutanağında yazıyor ki isimsiz kimliği tespit edilemeyen

bir numaradan bir erkek numarası 155’i aramış pardon 155’i de değil direk TEM şubenin numarasını arıyor yani mümkün mü? Anında bütün şeceresini çıkarırlar ne kadar gizli numara olursa olsun polisi arayan bir insanın numarasının belli olmama şansı yok bunu ben biliyorum hani başka bir çobana anlatırlarda o inanırda ben inanmam diyor ki tutanakta Aydın Yüksek’in diyor kardeşi var diyor polis Vatan’da Fatih’te çalışıyor kardeşimi alıyorlar hanımıyla soruşturma borada çalışan polis memuru kardeşimi alıyorlar hanımıyla iki çocuğuyla beraber işte yeğeni diyor Kültür kolejinde çalışıyor yeğenimi alıyorlar, diğer yeğene diyor şurdaki ismi diyor şu tam olarak hatırlayamıyorum da”

Mahkeme Başkanı " yani sen adresinin kimliği belirsiz birisi geliyor postayı oraya yolluyorlar öyle mi?

Sanık Aydın Yüksek “ şimdi ben size onu söyleyeyim efendim ihbarın yapıldığı “Mahkeme Başkanı " niçin oraya niye yolluyorlar onu”Sanık Aydın Yüksek “ beni bitirmek lazım, beni ortadan kaldırmak lazım “Mahkeme Başkanı " orda kim var ortadan kaldıracak kim var orada Giresun’da”Sanık Aydın Yüksek” orda hiç kimse yok ya gariban bir ablam var”

73

Page 74: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:74

Mahkeme Başkanı " sokağa mı bıraktılar valizi”Sanık Aydın Yüksek “ Ama aileme saldırı olduğu zaman benim bütün maneviyatımı

çökertiyorsun sadece o değil ki sadece o değil ki şimdi o kısmı da anlatayım efendim iyi hatırlattınız benim hiç aklıma gelmemişti. Mete tutuklandı Tekirdağ ceza evine geldi. Beraber kaldığım insanla kalmak istemediğini yönetime dilekçe ile bildirdi. Benimle kalmak istediğini bildirmiş kaldık bir hafta on gün idare birden bizi ayırdı beni Fikret Emek ve Gazi Güder’in koğuşuna verdi Mete’yi de Oktay Yıldırımla Mehmet Demirtaş’ın koğuşuna verdi. İhbarın yapıldığı tarih Mete ile bizim ayrıldığımızdan on gün sonra. Mete’nin bu ara sık sık avukatı geliyor. Mete’ye ben anlatmıştım. Ya, dedim böyle böyle ne var ne yok falan filan Mete gelir gelmez bana şeyi soruyor mesela cezaevine geldi koğuştayız yani ilk geldi ben odama aldım onu ya, aydın disketler nerde? O gün çok salakça yani çok safça yani hiç düşünememişim. Mete bana disket soruyor ya, Mete disketin ne olduğunu nerden bilecek ki, disketten Mete’nin haberi yok ki, Arife tarif gerekmez artık lafın tamamı her halde başka birine söylenir sayın başkanım yani ama Mete ile ilgili dedik ki, dilekçe verdik makamınıza mitten sorun bu adam mit midir değil midir mitin haber elamanı mıdır kaynağı mıdır hayır diye cevap gelmiş anladığım kadarıyla beklemiyordum da zaten mitin de bu adam bizim haber kaynağımızdır diye yazmasını beklemiyorum. Ama şimdi devletimin kurumu olan mit bu adam senin haber kaynağı olabilir. Ben bunu biliyorum ispatlarıyla ilerde koyacağım da önünüze ama ben de senin vatandaşınım yani, bedavadan yere beni mahvetme sen benim için varsın yani devletin kurumu devletin bireyi için var.

Mahkeme Başkanı :” Mete’nin elinde disket var senden niye disket istiyor”Sanık Aydın Yüksek: “ disket yok efendim disketleri soruyor bana, disketlerden CD

oluşturdum ben. “Mahkeme Başkanı :” iyi oluşturdun işte tamamı da “Sanık Aydın Yüksek :” CD onda disketleri soruyor bana niye soruyorsun ki, “Mahkeme Başkanı :” ne fark eder ki, yani disketlerden CD oluşturdun CD’den disket

oluşturdun ne olur elinde yok mu bunun “Sanık Aydın Yüksek :” var ama efendim şimdi “Mahkeme Başkanı :” var peki ne yani nüshalarını mı istiyor kopyalarını mı istiyor “Sanık Aydın Yüksek :” asıllarını istiyor disketleri istiyor disketler nerde bütün mevzu bu,

ne var ki zaten elinizde her şey söylemişsiniz aleyhimizde ne suçlama yapılacaksa yapmışsınız. Ama benim bugün burada Mete ile ilgili söylemek isteyip de söyleyemediğiniz bir şey var mı diye soruyorsun ya başkanım şimdi söyleyeyim altını dolduramayacağım niye gelen gidenim yok cezaevi kayıtları elinizde tutuklandığım günden beri tek telefon görüşmesi yapmadım. 4 defa eşim Tekirdağ cezaevine geldi”

Mahkeme Başkanı :” cezaevi kayıtları mahkemenin elinde olmaz. “Sanık Aydın Yüksek :” isteyin bakın efendim “Mahkeme Başkanı :”kim seni ziyaret ediyor kim ediyor mahkemeyi ilgilendirmez. “Sanık Aydın Yüksek .” mektuplara kadar her şey bilindiği için ben öyle inandığım için

söyleyim benim kanaatim deyim efendim yani. 4 defa eşim ziyaretime geldi 4’ünde de döndüğünde kapkaç yapıldı. O günden bu güne tek ziyaretçimde yok. Dilekçe vermiş size iyi hatırlattınız Mete kimlik tespiti sırasında Aydın dedi ki avukatım il dışında gelmedi de falan filan size yalan söylüyor. Ben size yalan söylemişim. Bu konuda vekalet verdiği avukatta yok diye dilekçe veriyor. Var efendim var Bayrampaşa cezaevinde verdim noter aracılığıyla vekaleti, vekaleti verdiğim avukat Erkut Şahin aynı zamanda davanın tutuksuz sanıklarından Semih Tufan Gülaltay’ın avukatı. Ben Erkut’u, semihi burada tanıdım Erkut’u daha önceden sivilden tanırım Tokat savcılığı yapmış bir arkadaş olduğu için yanına gidip gelen şahin amca diye sevdiğim ihtiyar tonton 80 yaşlarında bir abi tarafından tanırım. Erkut ilk sorgum yapılır yapılmaz

74

Page 75: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:75

yani hep öyle bekliyorduk beni bırakırsınız tahliye edersiniz çünkü her şey ortada benim bir şeyle alakam olmadığı için “

Mahkeme Başkanı :” yanıldınız “Sanık Aydın Yüksek :” çok yanıldık ya, artık ben de kendimi suçlu istiyordum ama

suçlarımı da söyleyeceğim yani. Tahliye olamadık efendim kaldık bauda 28 ay oldu. Hem semihin hem benim avukatlığımı aynı anda yürütmesi imkânsız olduğundan kabul etmedik avukatı ve size ben barodan avukat tayini için bir dilekçe yazdım. Mete telefonla ilgili işte Zekeriya Öztürk Muzaffer Tekin, Yurdakul Çağman benim telefonumu veriyor 2000 yılından beri telefon kayıtlarımızı gösteriyor. Maksat hep buydu. Aydın Yüksekle ilgili kafanızda bir soru işareti oluşturmak. Siz acaba diye düşündükçe benim tahliyemi öteleyecektiniz. Ve nitekim istediği oldu. Ötelediniz. İster inanın ister inanmayın bana karşı zulmettiniz sayın başkanım. Zulmettiniz çünkü benim bu işin hiçbir tarafın da alakam irtibatım ilişkim olmadığı gibi günahım kastım haberim bile yok. “

Mahkeme Başkanı :” bitti mi ?”Sanık Aydın Yüksek :” bitmedi efendim. Şimdi bir diğer konu sayın başkanım Ali Yiğit

ifade verirken ben mesleki alışkanlıktan olsa gerek dili sürçtü veya samimi ihtiyar Allah tarafından oldu bir hatasını yakaladım. Soru sormak istedim siz bana dediniz ki kızarak sana ne seni ilgilendiriyor mu sen karışma efendim dedim yani soru sormak istiyorum önemli bir soru dedim. Israrla isteyince söz verdiniz. Çünkü çocuk dedi ki ifadesinde yani hakikaten beni ilgilendirmiyor belki ama yani söylüyor diyor ki işte çatıya babam tahta almaya çıktı aşağı indi geldi dedi ki çatıdaki bombalar kimin beraber çatıya çıktık bir sandık vardı sandık telli mühürlüydü mührü kopardık ya, ağzıyla söylüyor işte yani. Baban mührü beraber çıktığınızda kopardıysa önceden çıktığında o sandığın içinde bomba olduğunu nasıl bilebilir ya, bu en tecrübesiz polisin anında yakalaması gereken bir şey. Bunu sadece yani adalete de katkımız olsun niyetiyle başka bir niyetim yoktu ben bunu söylerken. Neticede davanın içine girdik baktık çıkamıyoruz hani bir suçu suçluyu veya adalet yerini bulsun diye kendimi parçalıyorum elime geçen belgelerle dosyalarla bakabildiğim CD’den ne geliyorsa elimden onu yapmaya çalışıyorum. Tuncay Güneyle ilgili evraklara bakıyoruz Tuncay Güney deniyor ki o zaman işkence görmemiş Mehmet Eymür’ün adamı yemek yiyerek çay içerek ifadesini vermiş gitmiş daha sonra Tuncay Güneyle ilgili ben mahkemenize ben birkaç dilekçe verdim. Haşıloğlu hakimim beni kaleme çağırdı. Dedi ki sen Tuncay Güney ifadesi alınırken orada mı görevliydin sorgusunu sen mi yaptın. Hayır, kayıp olan 6 tane CD var 5’i Tuncay Güneyin biri Ümit Oğuztan’ın 6 CD. Nitekim ilk bakışta görüntüler ortaya çıktıktan sonra bir bakıyorsun Ümit Oğuztan dada aynı gömlek Tuncay Güneyde de aynı gömlek. Yaka durumlarına bir bakıyorsun yani hep mesleki şeyler kalıntılar içimizdeki, dedik ki ya bunlar aynı gömlekle bile ifade vermişler kamera görüntülerini görüyorsunuz iki farklı açı demek ki sadece bir çekimde 12 kaset vardı. Emniyetteki yürürlüğü de bilmek lazım biraz adli polis olduğum için bu işi de çok iyi biliyorum. Bu kaybolan ele geçemeyen gönderilemeyen bulunamayan orijinal şeylerle ilgili VHS kaset videokasetlerle ilgili şimdi sorguyu yapan istihbarat şube organize şubede yapıldı deniyor. Organize şubede yapılan her bir çekim aslı adli makama gider bir sureti kendisinde kalır bir surette daire başkanlığına gider usul böyledir. Konuyla ilgili istihbarat şubede çalıştığına göre bir tane istihbarat şubede bir tanede istihbarat şube daire başkanlığında Ankara’da çekimi de foto film yapacak. Etti 6. suret bir tane de Adil Serdar Saçan kendi arşivine koymuş. Hâlbuki böyle hakkı yetkisi yok. E konu ciddi içerikli bir konu polisin hangi polis olursa olsun mite de göndermesi lazım 7 tane 7x12 96 tane kaset yok ortada. Şimdi bununla ilgili dolmuş şoförünü kandır da polis yani beni kandırma bu 96 kaset nerde 84 nerde bu kasetler yani illaki var birilerinde. Yurt dışı çıkış kayıtlarını istedim Tuncay Güneyin size cevap yazdılar dediler ki 4 haftalık kayıt tutuyoruz üstü yok. İyi de 2001 de HSBC bombalandı Şenocak bombalandı İngiliz Konsolosluğu bombalandı polis olarak çıktınız televizyonlara dediniz ki geriye dönük 15 yıllık

75

Page 76: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:76

kayıtları tek tek inceledik nasıl incelediniz 2001 yılında 15 yılık kayıtlar hava alanından bu yıl o kayıtlar haftaya düştü birden. İkinci bir defa ısrar ettik bu sefer 1 aylık süreyle tutuyoruz diyor yani. Sonra bir gün tekrar Sedat hakim diyor ki başkan bey konuşmanı istiyor konuşmasa tahliye olamaz çıkamaz. İyide başkanım ne konuşayım yani tahliye olmam için ne konuşmam lazım. Ne söyleyim yani. Eğer benim aklıma gelmeyip de benim anlamadığım şu yani, bir saniye doğu bey,”

Mahkeme Başkanı :” açık söyle ne söylüyor Sanık Aydın Yüksek :” Sedat hâkimim söylüyor “Mahkeme Başkanı :” ne dedi sana ne söyledi sana “Sanık Aydın Yüksek :” başkan konuşmanı istiyor konuşmazsa çıkamaz iyi dedim ne

söyleyim yani. Şimdi ben size soruyorum başkanım ne söyleyim. Salonda oluyor bu eski salında. Söylemeyi unuttuğum bir şey mi var dilimin sürçtüğü bir şey mi var eksik söylemeyi söylediğim veyahut da sizin tatmin olmadığınız bilip de söylemeyi düşünme, ne bileyim söyleyemediğim aklınızda bir soru işareti varsa belki ben düşünemiyorum belki aptal olan benim sayın başkanım sorun söyleyim. Yani ben aklıma gelen her şeyi söylüyorum. Adalet yerini bulsun diye elimden gelen her şeyi yapıyorum. Yani bir insan ne kadar fedakârlık yapabilir hepsini yaptım. Ama benden bir Osmanım yaratamazsınız. Benim DNA’m müsait değil. Doğu beyi bildim bileli işçi partilidir günahım kadar sevmem. Nitekim burada çıkıp da kontur gerilla Hizbullah eğittiler falan ettiler filan ettiler aklımı yitiriyorum ama İsviçre’de İsviçre’ydi galiba ermeni soykırımı yoktur gibi bir eylem yaptı falan. Adam ruhumu okşadı. Cezaevinden kendisine mektup yazdım tebrik ederim sizi diye. Evet ermeni soykırımı yoktur sonuna kadar da arkasındayım. Şimdi ben doğu beyle örgütdaş mı oldum. Şimdi bir adamın kötü tarafını da söyleyebilirim yüzüne iyi tarafını da söyleyebilirim. Ama asla arkasından dolanıp kahpelik şerefsizlik yapamam. Hayatımda yapmadım. Ama sayın başkanım benim de bir dayanma gücüm var. Bir merdiven düşünün sayın başkanım kimileri üst katta kimileri zaten altta en alt katta deprem oluyor merdiven yıkılıyor aşağı düşüyor her kes alt katta ben merdivenin en üstündeydim şimdi aşağıdayım. Ve aşağıda olan insanlarla beraberim. Aşağıdakinin bir kaybı yok ki ben kaybettim. Ama niye yahu ne yaptım. Deki ulan oğlum işte bunu yapmışsın suçlusun biz böyle inanıyoruz. Başsa baş cansa can vermeyen şerefsiz ya, ama yapmadım bu söylemler bu ithamlar bu iddialar bırakın bu sanıklar benim kalemim değil. Benim hayatım değil benim tarzım değil. Bu insanlarla benim hiçbir şekilde bir araya gelme şansım burada tanıdığım iki üç kişi hariç asla mümkün değil. Ama yani beni beraber yargılıyorsunuz. Ya, tahliye ettiniz beni bugün ya, bizim köyün insanı neki en iyi siz bilirsiniz yani Karadenizlisiniz Trabzonlusunuz başkanım yabancı değilsiniz ya, hepsi tamam da ya, senin Doğu Perinçek’le ne işin vardı diyecek anam bana adam şimdi. O Apoyla görüşüyordu. E bizim köyün mezarlığının yarısı şehit ben hangi yüzle köye gideceğim. Ne yapayım başkanım ben şimdi nasıl savunabileyim kendimi. İmkanım yok. Evrak istiyorum alamıyorum. Ne bileyim kanuni haklarımdan faydalanmak istiyorum yapamıyorum. Diyorum ki sadece ve sadece ticari işlerimi elimden almak isteyen bir avuç rantiyeci beni bu işlerin içine soktu. Burada da kiralık ve satılık insanlar kullandı. Benim gafletimden aptallığımdan yararlandı. Ya, bilim adamları bile %5-10 yanılıyor efendim 70 milyonda 4 yanılmışım. 4 tane yanlış insana selam vermişim ya, bilim adamlarından bile daha üstün”

Mahkeme Başkanı :” toparlar mısın toparlayın “Sanık Aydın Yüksek : “ sayın başkanım eskiden beri ümit ederek bekliyorum ki hala da

beklemeye devam edeceğim belki heyet olarak sizin zamanınızda olacak belki gideceksiniz başka heyet olacak o heyetteki hakimler hakim olduklarını ve adalet için burada olduklarını hatırlayacaklar diye ümit etmeye inatla devam edeceğim. Çünkü benim devlet ve millet anlayışımda devletime ve milletime olan inancım bunu gerektiriyor. Belki geç olur belki güç olur. Belki duygu sömürüsü değil ailemden bir çok insanda kaybettim. Daha kaybedecek var mı onu

76

Page 77: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:77

da takdiri ilahi bilir yani kaderimse çekerim. Bir gün adaletin yerine gelmesini burada sabırla bekliyorum efendim size inanıyorum ve güveniyorum. Israrla inanıyorum bu konudan beraatımı talep ediyorum saygılar sunarım. “

Sanık Süleyman Esen söz istedi verildi :” sayın başkanım sayın üyeler daha önce dosyada mevcut olan ifadelerimin hepsini aynen tekrar ederim. Ben cumhuriyet gazetesi saldırısını ve Danıştay saldırısını kınadığımı da huzurlarınızda bir kez daha ifade ederim. Olaylardan 45 gün sonra Alpaslan Arslan isimli şahsın yalan ifadeleriyle dosyaya dahil edildim. Ben Süleyman Esen Alpaslan Arslan’a bomba vermedim. Danıştay saldırısında ve cumhuriyet gazetesi saldırısından da haberim yoktu. Hayatım boyunca hiçbir yasa dışı örgüte üye olmadım ve hiçbir yasa dışı faaliyette de bulunmadım. Ben Alpaslan Arslan dışında burada bulunan şahıslardan hiç birisini de tanımıyorum. Sayın başkanım sayın üyeler 38 aydan beri işlemediğim suçlardan dolayı haksız olarak tutukluyum sayın mahkemeden tahliye mi ve beraatımı talep ediyorum. “

Sanık Osman Yıldırım söz istedi verildi :” öncelikle yüce mahkemenizin heyetine ve iddia makamına saygılarımı arz ediyorum. Ben Muzaffer Tekin’in Deniz Baykal’ın Doğan medyasının saygı Öztürk’ün bunların sürekli dile getirdiği Osman Yıldırım suçtan kaçıyor suçtan kaçmak için bir takım konuşmalar yapıyor. Bunlara cevap vermek istiyorum. Ve şunu da belirteyim ben gizli tanıkta değilim tanıkta değilim açık tanıkta değilim. Ben vatanımı milletimi devletimi seviyorum. Cumhuriyetimizi cumhuriyetimizin temel ilkelerini ulus devletimizin üniter yapısını mevcut anayasal düzenimizi savunuyorum. Benim anlayışım budur. Ben 1982 de bir kan davası nedeniyle 12 cinayetle “

Mahkeme Başkanı :” Osman suçlaman hakkındaki suçlama ağır bir suçlama avukatınız da yok. Avukatınızın olduğu ortamda onları dinleyeceğim. Şimdi tahliye konusunda bir beyanın bir talebim bir şeyin varsa onları alayım yoksa öze, öze girme dinlemem özü. “

Sanık Osman Yıldırım : “ hayır hayır sadece özetleyeceğim savunma yapmayacağım. Sadece özetleyeceğim “

Mahkeme Başkanı :” taleplerini, taleplerin bir şeyin varsa onları söyle “Sanık Osman Yıldırım : “ taleplerim var. Şimdi özetle rica ediyorum beş dakika sürmez.

10 dakika müsaadenizi istiyorum. Hakkımdaki karalamalara cevap vermek için. 82 tarihinde “Mahkeme Başkanı :” Osman olaylara girme olaylara girdiğinde savunman hazır olması

gerekir. O şekilde dinlemek durumundayız seni. “Sanık Osman Yıldırım : “ hayır hayır bununla ilgili şu karalamalarla ilgili ben cevap vermek

istiyorum. Burada dile getirildi. “Mahkeme Başkanı :” şuradaki şuradaki konuşmalarla ilgili mi “?Sanık Osman Yıldırım : “evet burada dile getirildi buna cevap vermek istiyorum” Mahkeme Başkanı :” peki, peki “Sanık Oktay Yıldırım : “ o tarihte işlenen 12 cinayete ben katıldım yaşım küçük olduğu

nedeniyle yargılanmadım hüküm giymedim. 83 tarihinde Ankara’ya geldim. Ankara’da 83 tarihinden 89 tarihine kadar yüzlerce suç işledim. Ve hiç birisinin bedelini ödemedim. 89 tarihinde bir cinayet işledim yakalandım 4 yıl ceza yattım 93 tarihinde tahliye oldum. 93 tarihten buraya dikkat edelim 93 tarihinde tahliye oldum 94 tarihine kadar hiçbir suç işlemedim. 94 tarihinde bir mafya liderine suikast düzenlediğim için yakalandım Bayrampaşa cezaevine girdim. Cezaevinde de gündüz cezaevindeydim gece çıkıp dışarıda yine suç işliyordum. Yüzlerce suç işledim. Şimdi Deniz Baykal ve diğerleri Doğan medyası benim namusuma ve şerefime dil uzatıyorlar. Ben 94 tarihinde Eyüp 1 ağır ceza Mahkemesinde yargılanırken bir mahkeme heyeti bir suçumu gizleyip bir suçtan dolayı bana ceza verebilir mi, 94 tarihinde cinayet işliyorum yargılanıyorum Eyüp 1 Ağır ceza Mahkemesinde başka bir suçum varsa bu mahkeme bu yargı Türk yargısı beni yargılardı cezalandırırdı benim suçumu gizlemezdi. Gizlemişse mahkeme yargı suç işlemiştir. Yargının suç işleyebileceğine inanmıyorum. Beni karalayarak namusuma şerefime

77

Page 78: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:78

dil uzatarak vatana olan ihanetini gizleyemezler hiç kimse ben bu vatanı savunuyorum bu vatanı. Ben sadece ve sadece cumhuriyet gazetesi olaylarını ben yaptırdım “

Mahkeme Başkanı :”savunmaya girme, savunmaya girme dinleyeceğiz dinleyeceğiz onları onlara girme onlara girme onu detaylı bir şekilde dinleyeceğiz seni onlara girme”

Sanık Osman Yıldırım: hayır girmiyorum, hayır girmiyorum savunma değil taleptir. Müsaadenizle, cumhuriyet gazetesi olaylarını ben yaptırdım pişmanda değilim. Ben bu bir işti bana geldi ben de kabul etmek durumunda kaldım. Cumhuriyet gazetesini bombalattırdım bu gençlere bombalattırdım. Bundan dolayı da pişman değilim ancak bu yaptırdığım bombalama eylemleri pis koktuğu için ben bu pis kokunun nedenini öğrenmeye çalıştım. Bunun nedenini öğrenmeden 17 Mayıs 2006 tarihinde tarife günü saat 14’de 02 de uykudan kalktım her insan gibi televizyona baktım. Baktım televizyonda bizim derviş ibadeti devlete saldırmış. Derviş ibadeti Danıştay suikastını gerçekleştirmiş. Yani saat 2 de sıfır 2 de tüm dünya insanlarından sonra bu olayı öğreniyorum. İddianamede diyor ki Osman yıldırım azmettirmiş yardım etmiş. “

Mahkeme Başkanı :” şimdi bakın gene girdik oraya, oraya girme oraya girme artık oraya girme artık. Bir talebin varsa alayım oturtacağım seni yoksa. Oturtacağım seni talebin varsa alacağım onu “

Sanık Osman Yıldırım : “ bitiyor bitiyor müsaadenizle. Ben “Mahkeme Başkanı :” avukatını getirelim o zaman konuş istediğin gibi konuş “Sanık Osman Yıldırım: şimdi talebimi şöyleyim şimdi ben Danıştay suikastının sahte faili

olmak istemediğim için otomatik cezaya bağlandı. İki tane şartlı tahliyem geri alındı. Ankara’da bir kelimeden dolayı 4 yıl ceza aldım. Otomatik cezaya bağlandım. 20 yıl önce işlediğim cinayetten dolayı 94 de işlediğim cinayetten dolayı şartlı tahliyem geri alındı. Sadece ve sadece Türkiye cumhuriyet devletine yapılmış bir saldırının sahte faili olmak istemiyorum. Hangi şerefsiz hangi şerefsizler bu suikastı yaptırmışlarsa gelecekler yüce mahkemenize yüce mahkemenizin bağımsızlığı dünya tarafından bilinmektedir. Gelecekler diyecekler ki bizim yaptırdığımız bu suikastı Osman Yıldırımın üstlenmesini istiyoruz. Yani sizde bana şunu söylemenizi istiyorum. Osman yıldırım biz Türkiye cumhuriyeti devleti adına bu devlete yapılmış saldırıyı üstlenmeni istiyoruz devletin için bu fedakârlığı yap ben bu suikastın sahte faali olmamakla Türkiye cumhuriyeti devletine ve Müslüman Türk toplumuna hayatımı ortaya koyarak fedakârlık yaptığımı düşünüyorum. Eğer yaptığım bu fedakârlık yanlış algılanıyorsa o zaman bu suikastın sahte faili olarak bu devletime fedakârlık yapmak istiyorum. Bunu kabul ediyorum. Yeter ki, benim muhatabım kim”

Mahkeme Başkanı :” dilekçenizi verin dinleyeceğiz sizi “Sanık Osman Yıldırım :” muhatabım kimse muhatabım gelsin desin benim suçumu üstlen

üslenelim. “Mahkeme Başkanı :” öğreneceğiz onları “Sanık Osman Yıldırım:” 500’ü aşkın suç işledim devletim isterse hepsini bütün

suçlarımdan dolayı yargılanmak istiyorum ben. Ama şerefsizler benim namusuma şerefime dil uzatmasınlar onları onların akıbetini dünya dahi hayal edemez akıbetlerini”

Mahkeme Başkanı :” tamam, tamam, tamam, tamam kapa otur “Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi verildi: “ sayın başkan savunma yapabilir miyim “?Mahkeme Başkanı :” savunma yapamazsın talebin varsa talebin avukatın yok çünkü “Sanık Erhan Timuroğlu:” iyi tamam, talebim yok, şu uzun saçlı parlak çocuk haddini

aşıyor haddini bildirin şu ilerde diyeceklerim bu kadar”Sanık Nusret Senem söz istedi verildi: sayın başkan sayın yargıçlar öncelikle şu bir noktayı aydınlatmak gerektiği kanısındayım onu ifade edeceğim. Sanıklardan aydın Yüksek demin hakim Sayın Haşıloğlu ile ilgili kendisine konuşman lazım çağırıp özel olarak beyanda bulunduğunu söyledi ne konuşacağım diye de infialle heyetinize anlattı. Benzer bir durumu daha önce gene bu kürsüden sanık Abdullah Arapoğlu anlattı. Yine Sayın Haşıloğlu tarafından

78

Page 79: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:79

çağrılıp bazı kişilerle ilgili beyanda bulunması gerektiğini söylemiş hatta sanıklardan doç. Ümit Sayın’ında benzer bir durumda olduğunu burada çeşitli sanıklar söylediler. Şimdi sayın başkanım hiçbir üye duruşma harici sanıkları çağırıp sanıklara konuşman lazım itirafta bulunman lazım gibi şeyler söyleyemez öneremez. Bu büyük bir skandaldır bu yargılama açısından sayın Haşıloğlu açısından da büyük bir güvensizlik unsurudur. Bu bir değil iki değil kaç defa oldu. Sayın Haşıloğlu bu konuyu açıklaması lazım. Ondan bir açıklama bekliyoruz. Bunu nasıl izah edeceklerini herkesin öğrenmek hakkıdır. Bunu söyleyerek talebime geçiyorum. Sayın başkanım gözlem altında tutulduğum sırada emniyetteyken henüz daha ifademe de başvurulmamışken zira avukat olmam nedeniyle sadece savcılıkta ifademin alınması mümkün olduğundan ifademde alınmamıştı. 27-08 mart 2008 günleri gazetelerde büromdaki avukatlık büromdaki bilgisayar kütüklerini yakarken yakalandığım manşetleri atıldı. Bunu muayene için adli tıpa götürülürken gazete büfelerinden manşetlerden kendimde görüp ve büyük bir üzüntüye kapılmıştım. Bu haberlere göre ben işçi partisinde yapılan aramada elde edildiği ileri sürülen Yargıtay krokisiyle ilgili bilgileri yok etmeyle itham ediliyordum. Bu belgeleri kendi bilgisayarımda sözde bilgisayarımdayken o kütükleri de yakarak bu belgeleri bu delilleri yok ederken kıs kıvrak yakalanmışım. Haberin polis kaynaklı olduğu bütün gazetelerde, sonra gazeteleri tutuklandıktan sonra gördüm bütün gazetelerde polis kaynaklı olduğunu gördüm gazeteleri okudum. Haber polis kaynaklı. Soruşturmada görevli emniyet mensuplarının avukatlık büromu arayan emniyet mensuplarının ve onları yönlendiren savcılığın bilgisi dahilinde tutuklanmam için bir kamuoyu yaratma kampanyasının yürütüldüğü böylece açıkça ortaya çıktı. AKP yandaşı basın tarikat televizyonları internet siteleri bu işin gönüllü savunuculuğunu yaptılar. Günlerce, Ankara barosu başkanı sayın Vedat Ahsen Coşar 28 mart 2008 tarihli bir açıklama ile gazetelere avukat Nusret Senem’in avukatlık bürosunda bulunmadığını aramada bilgisayar kütüklerinin yakılması gibi bir tespitin yapılmadığını bu haberlerin bütünüyle yalan olduğunu açıkladı. Hiçbir gazetede hiçbir televizyonda yer almadı. Milliyet gazetesinde ufacık bir haber olarak çıktı. Daha sonra basın konseyine avukatlarım vasıtasıyla başvurdum bu haberleri manşet yapan zaman gazetesi bugün gazetesi, akşam gazetesi, Yenişafak gazetesi, taraf gazetesi, star gazetesi gibi gazetelerin kınanmasına karar verdi basın konseyi haberlerinin yalan olması nedeniyle. Bu belgeleri bu kınama kararlarını ve Ankara barosu başkanının açıklamalarını 23 Şubat 2008 tarihli celsede Heyetinize sunmuştum sorgum sırasında bunun da sunmuştum. Sayın başkanım hakkımda yapılan bu karalama kampanyası sadece şahsımla ilgili değil. Genel sekreter olduğum işçi partisini de hedef alan bir psikolojik savaş kampanyasıdır. Haberlerde bu da açıkça görünüyor. Neden böyle bir kampanya ile yüz yüze kaldık. Ben 29 Ocak 2008 günü emniyet içerisindeki yasa dışı bir tarikat yapılanmasına ilişkin 57 kişilik üst düzey emniyet yetkililerinde oluşan bir listeyi Ankara cumhuriyet başsavcılığına takdim ettim. Bu liste, bu liste CD’ler içerisinde partimizde bulunduğu iddia edilen 4 CD içerisinde de çeşitli yerlere serpiştirilerek konmuş daha sonra gerek bu liste konusunda gerekse hakkımdaki yaktı iddiası konusunda davalar açıldı. Şimdi o davalarla ilgili verilmiş kararları heyetinize takdim edeceğim nasıl bir psikolojik savaş yürütüldüğünü nasıl bir karalama kampanyası yürütüldüğünü hem görmek bakımından hem de yargı kararlarıyla bu yalanların tescil edilmiş olduğunu heyetinize sunmak bakımından bu kararları takdim edeceğim sizlere. Akşam gazetesi sayın başkanım 25 Mart 2008 tarihinde yapılan arama sırasında hard diski yakmadan kıskıvrak yakalandı manşetiyle çıkmıştı. 27 Mart 2008 tarihinde bu gazete ile ilgili açtığımız tazminat davası sonuçlandı İstanbul 6. hukuk mahkemesinin 23.12.2008 gün 2008/162 esas 2008/333 karar sayılı ilamından kısa bir pasaj okuyorum ve kararı heyetinize takdim edeceğim. Olayımızda davacı avukat olup aynı zamanda işçi partisi genel sekreterliği görevinde bulunmaktadır. Davalı gazetede hard diski yakmadan kıskıvrak yakalandı başlığı öncelikle gerçek değildir. Davacı bürosuna yapılan baskında bürosunda değildir. yani başlık hem davacının baskın anında bürosunda olmaması hem de bürosunda olmadığından hard diski yakmaya çalışma eylemini yapamayacağından dolayı iki kez

79

Page 80: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:80

gerçeğe aykırıdır. İki kez gerçeğe aykırıdır. Haberin ilgi çekmesi amacıyla dikkat çekici başlık kullanılması ancak başlığın gerçek olması halinde basın özgürlüğü kavramı çerçevesinde değerlendirilebilir. Böylece davacının kişilik hakları davalıların hukuka aykırı eylemleri nedeniyle haksız bir şekilde tecavüze uğramıştır. Evet, bu gerekçeyle 5 bin TL tazminata mahkûm edildi akşam gazetesi. Zaman gazetesi sayın başkanım, yine 27 Mart 2008 günü yaptığı yayında işçi partisi bilgisayar hard diskini yakmaya çalışmış işçi partisi kurum bu başlık altında Ergenekon soruşturması kapsamında önceki gün gözaltına alınan işçi partisi genel sekreteri Nusret Senem avukatlık bürosunda yapılan aramada bilgisayar hard diskini yaktığı ortaya çıktı. Bunu manşetinden verdi bu gazete iç sayfaları geniş olarak sundu. Bununla ilgili de tazminat davası açtık İstanbul 8. asliye hukuk mahkemesi 2009/32 2009/115 sayılı kararıyla bu gazetenin gerçek dışı haber yapması nedeniyle bu gazeteyi mahkum etti. Gerekçeden yine kısa bir bölüm okuyorum önemli olduğu için. Davaya konu yayında yer alan işçi partisi bilgisayar hard diskini yakmaya çalışmış ifadesinin davacı parti başkanlığını hedef aldığı halkın gözünde yasa dışı işlerle uğraşan ve bunlara ilişkin delilleri ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerde bulunan bir kurum imajı yaratıldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından eylem ve olayın özelliği tarafların sosyal ve ekonomik durumları borç kanununun ilgili hükümleri nazara alınarak işçi partisi için 5 bin davacı avukat Nusret Senem için de 5 bin TL manevi tazminata hükmedilmesine şeklinde karar verdi sayın başkanım, bugün gazetesi, taraf gazetesi için de yine aynı şekilde aynı haberleri yayınlamış olmaları nedeniyle tazminat davalarına hükmedildi onların da kararlarını ekli olarak dilekçeme ekli olarak şimdi takdim ediyorum en son yeni şafak gazetesi bu yeni şafak gazetesi de 28 Mart 2008 tarihinde hard disk yaktığım iddiasıyla haber yaptı olayı gazetede manşet olarak verdiler. Bu gazeteyle ilgili karardan İstanbul 7. asliye hukuk mahkemesinin 30 Haziran 2009 tarihli kararından kısa bir pasaj okumak istiyorum. Bunun da bir özelliği olduğu için. 28.03.2008 tarihli nüshasının 11. sayfasında ise davalı Abdullah Yıldırım tarafından polis el koymadan hard diski yaktı mı başlıklı haberin yer aldığı haberde yazıldığı şekilde 6 bilgisayarın imha edilmeye çalışıldığına birinin hard diskinin yakıldığına ilişkin arama tutanağının da her hangi bir beyan ve ifade bulunmadığı gibi haberin ve yazılanların gerçeğe uygun olmadığı arama sırasında savcı davacı avukatın bürosunda olmadığı bu nedenle gazetede belirtilen haberde yazılı olduğu şekilde bilgisayarları ve hard diski yakmaya veya imha etmeye çalışması da mümkün olamayacağından haber gerçeğe uygun olmadığı gibi yapılan bu haber ve yazı bütün olarak değerlendirildiğinde davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşıldığından. Yine aynı şekilde 5 bin TL tazminata hükmedildi bu kararla. Sayın başkanım psikolojik savaşın boyutlarını göstermesi bakımında bu kararları özetleme ihtiyacı duydum. Yalanın, yalanın bile bile polis tarafından nasıl servis edildiğini nasıl insanların şerefiyle haysiyetiyle kişiliğiyle siyasi geleceğiyle oynanmaya çalışıldığını bu dava özelinde onlarca belki örneği var. Bunlar kararla kesinleşmiş olanlar olduğu için bunları bu dosyaya tarihi belgeler olarak sunmakta fayda görürüm. Hakkımızdaki karalamalar iftiralar bunlardan ibaret değildir sayın başkanım, yüzlercesi oldu bunların kanıtlarını sundum heyetinize, hakkımızdaki iddialarla ilgili bütün delilleri heyetinize sunduk 10 ayı geçkin süredir bu dava sürüyor sayın başkanım ben bazen bunu bütün samimiyetimle söylüyorum bir meslektaşınız olarak bir hukukçu olarak söylüyorum zaman zaman orta çağda mı yaşıyoruz. Türkiye nerelere geldi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ceza hukukunun en temel kuralı nedir en temel kuralı iddia eden iddiasını ispat eder. Müddeyi iddiasını ispatla mükelleftir. Oysa müddeyi 10,5 buçuk aydır bir tane iddiasını ispat eden delil sundu mu heyetinize burada şu kadar insanız bütün Türkiye bizi izliyor şu iddia makamının iddianamede ileri sürdüğü iddiaları ispat eden bir tane delil koyduğunu gördünüz mü, hiç birimiz görmedik tam aksi herkes kendi hakkındaki iddiayı çürütmekle ilgili deliller sunuyor belgeler sunuyor biz işçi partililer olarak bütün iddiaları çürüten deliller mahkeme kararları sunduk heyetinize, yani hakikaten orta çağın cadı davalarında olduğu gibi hissetmemek elinde değil insanın kendimizi başka neyle ispat edeceğiz kararlar sunuyoruz iddianın yalan

80

Page 81: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:81

olduğunu gösteren her türlü kanıtı heyetinizin önüne getiriyoruz ama hala tutukluyuz 18 ayımızı doldurduk bugün burada 18 ay bir siyasi parti yöneticisinin 18 ay hiçbir delil olmadan bütün iddiaların aksini artık kararlarla ispat etmek gibi bir zorunluluk içerisinde bırakıldığı bir davaya ben hukuki bir yargılama diyemiyorum maalesef diyemiyorum, diyemiyorum bunu elbette ki tarih bir gün bunun adını koyacak bunun adını koyacak umarım o tarih sizi sizi hayırla yad eder. Bizleri de haksız diye itham eder umarım böyle olur. Ama hiç öyle olacağı gibi gözükmüyor. Bunu açık olarak söyleyim. Bunu bir infial olarak da söylüyorum kendi açımdan 29 Ocak günü ben “

Mahkeme Başkanı :” Nusret bey sürecek epeyce “Sanık Nusret Senem : “ biraz sürecek çok fazla değil, çok fazla değil sayın başkanım”Mahkeme Başkanı :”Ramazandır oruçlu olan var ezanda okundu zannediyorum iftar

edecek insanlar olabilir “Sanık Nusret Senem: bir yarım saat kadar sürer tahmin ediyorum. “Duruşmaya saat 8.30’a kadar ara verildi,Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,Bu arada bir kısım sanıklar müdafilerinden Avukat Hasan Gürbüz, Mehmet Tolga Akalın

ve Ramazan Işıkların’ın da geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındılar.Sanık Nusret Senem’in beyanlarına devamla” Sayın başkanım konuşmamın başında

Sayın Haşıloğlu ile ilgili bir değerlendirme yaparken bir noktayı eksik bırakmışım onu öncelikle ifade etmek istiyorum sayın başkanım Aydın Yüksek sözlerini devam ettirirken sizi de izam edecek şekilde bir beyanda bulundu dedi ki sayın Haşıloğlu başkan sizden açıklamalar yapmanızı istiyor tarzında tutanağa böyle geçti ben kesinlikle ben şahsım olarak söylüyorum kesinlikle böyle bir şey olabileceğini hiçbir şekilde ihtimal vermiyorum inanmıyorum bunu açık olarak söyleyeyim ama sayın başkanım eğer böyle bir istekte bulunuyorsa bir yargıç bir sanıktan ki bu üçüncü vaka oldu böyle bir şey istiyorsa bu son derece önemlidir ve o sayın yargıçta eğer gerekli görüyorsanız sayın başkanda bu konuda bir açıklama yapmalıdır bu mahkemenin adil bir yargılama yapıp yapmaması açısından bu bence dönem noktasıdır. Onu açıkça söyleyeyim şimdi sayın başkanım ben konuşurken sayın Haşıloğlu elinde Eymür’ün sentez isimli kitabını okuyordu bende görüyorum buradan burası duruşma sayın yargıç kitap okuyabilir, istediği kitabı da okuyabilir, beğenebilirde sayın Eymür’ü biz da sayın yargıcın eğer burası Eymür’den ilham alacaksa vahimdir bu Eymür’ün o sentez kitabını daha bir ay olmadı dört defa mahkum ettirdik biz bize yaptığı iftiralar ve yalanlar nedeniyle dört defa mahkum ettirdik. 20 milyar TL tazminat ödedi basında da çıktı bu Eymür ile ilgili olarak Tuncay Güney konusunda sabah gazetesinde yapılan bir yayın neticesinde MİT bir açıklama yaptı biliyorsunuz kendi sitesine koydu dedi ki bu Eymür denen adam ve Kontur terör dairesi 1997 yılında lav ettik. Yasa dışı işler yaptığı için lav ettik dedi. O yasa dışı işler nedir? ben size burada susurluk raporunu içeriğinden bazı şeyler anlattım Yeşil Eymür’e ne diyor? Baba, babacığım Yeşil denen adam kim güneydoğuda onlarca faili meçhul’ün faili Eymür denen adam bu peki bu Eymür denen adam kim bir ay önce Vatan gazetesine manşet oldu. Sibel Edmoos FIB ajanı Susurluk olayının arkasında, içinde Kontur terör dairesi var. Amerika namına cinayetler işledi Türkiye’de ve Amerikan o susurluk olayını kapattı. Eymür’ü de alıp Amerika’ya Washington’a götürdü dedi. Eymür denen adam bu Eymür’den kılavuz olmaz sayın yargıçların eğer Eymür’den esinlenerek bu dava yürütülmeye çalışılıyor ise buradan hiçbir şey çıkaramazsınız susurluk raporunun içerine lütfen bakın burda tam metni var. Orada kendi suçlarını anlatan mektubu var Eymür’ün eğer Sayın Haşıloğlu Eymür’den bir şey öğrenecekse o belgeleri lütfen getirtin ve içine bakın o belgelerinde ne olduğunu, Eymür’ünde kim olduğunu iyi öğrenirsiniz. Sayın Haşıloğlu bu belgeyi evinde okuyabilir tabi ama biz burda konuşuyoruz biz sayın heyetinize hiçbir saygısızlıkta bulunmuyorsunuz sayın yargıçlarımızda bize karşı hiçbir saygısızlıkta bulunmamaları gerekir.”

81

Page 82: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:82

Mahkeme Başkanı " Nusret bey Doğu Perinçek’in talebi üzerine istendi o kitap değil mi Doğu bey siz istediniz yani istendi bu”

Sanık Nusret Senem” Kitabın olmasına bir şey demiyorum efendim olabilir kitap tabi ki isteyeceksiniz bizde istiyoruz o kitabı bizde hatta sunduk. Ama sayın hakimin ortaya çıkan durumlarıyla birlikte değerlendirdiğim zaman aklıma bu anlattığım hususlar maalesef geldi. Ben hiçbir yargıçla ilgili böyle bir düşüncemin bir sanığın aklında olmaması gerektiğini düşünürüm bu yargılama hassas bir konudur. Bu konularda şüphesiz yargıçlarında dikkat etmemeleri gerekin ve böyle istifhamlara yol açmamaları görevleri gereğidir diye düşünüyorum sayın başkanım şimdi konuma dönüyorum ben emniyette yasadışı şekilde örgütlenme yapan 57 üst düzey emniyet görevlisiyle ilgili 29 Ocak 2008 günü Ankara C. Başsavcılığına bir başvuru yapmıştım. Emniyet genel müdürlüğü, il emniyet müdürlükleri ve Emniyetin çeşitli birimlerinde komiser, Baş komiser, emniyet amiri, emniyet müdür rütbelerinde olan kiler bunlar bu konuyla ilgili olarak daha sonra bir soruşturma açıldı bu soruşturma neticesinde de bir soruşturmaya gerek olmadığı gerek şeklinde bir karar verildi ben bu karara itiraz ettim işçi partisi genel sekreteri olarak sonra o itirazda bir karara bağlandı fakat bizler gözaltına alınıp tutuklandıktan hemen sonra o listede yer alan dört emniyet mensubu birlikte bir dilekçe verip beni şikayet ettiler ayrıca emniyet genel müdürlüğü istihbarat daire başkanı Ramazan Akyürek ile ayrı bir dilekçe vererek beni şikayet etti. Kendilerine hakaret ettiğim iddiasıyla bu belgeyi 57 kişilik bu listeyi emniyet genel müdür vekili bir yıl süreyle emniyet genel müdürü tayin edilmemişken emniyet genel müdür vekilliği yapmış olan Doktor Necati Altıntaş ve iki tana üst düzey emniyet müdürü birlikte hazırlamışlar iddianamede bunun belgesi var. Bu hazırlanan belgeyi ben savcılığa intikal ettirmişim dilekçemde bu kişilerin isimlerinden de söz etmemişim sadece belgeyi o listenin dilekçemin arkasına ilave etmişim bu şikayetler üzerine hakkımdaki davaların iddianamelerini mahkemenize sunmuştum şimdide kararları çıktı o kararlardan birinden kısa bir pasaj okumak istiyorum Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi 2 Haziran 2009 tarihinde karar verdi karar şöyle iddia savunma dosyadaki bütün deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın suç tarihinde işçi partisi genel sekreteri görevini yaptığı, kendisine ulaştırılan bilgi notu başlıkla tarihsiz, Doktor Necati Altıntaş imzalı dilekçesine ekli olarak bir kısım emniyet mensuplarının F tipi örgütlenme içerisinde oldukları şeklinde 4 sayfadan müteşekkil dilekçeyi ekleyerek Cumhuriyet Başsavcılığına 29.01.2008 tarihli dilekçeyle suç duyurusunda bulunduğu, dilekçesinde müştekilerin isimlerinden bahsetmediği, suç olduğu kanaatiyle şikayet hakkını kullandığı, Cumhuriyet savcılığına 31.01.2008 tarihinde dilekçenin 4483 sayılı yasanın değişik 4 son maddesindeki unsurları taşımadığından bahisle işleme konulmamasına karar verildiği, itiraz en kesinleştiği anlaşılmış bu şekilde gelişen olaydan sanığın şikayet hakkını kullanması dışında katılanlara suç yükler herhangi bir iddiasının bulunmadığı kanaatine varılmakla sanık savunmasına itibar edilerek beraatına karar verildi deniyor. Kararı takdim edeceğim heyetinize, sayın başkanım şimdi bizim özellikle benim hakkımda polisin ne kadar bir ön yargıyla nasıl bir husumetle hareket ettiğini gösteren kanıtlardı bu sunduğum kararlar büromda yaktığım iddiası da aynı şekilde polisin servis ettiğin bir konu onu da kanıtlarını da takdim ettim heyetinize bu olayda da aynı şekilde polis içerisinde yasadışı faaliyet yürüten, bir örgütlenme yapan grubu elbette ki şikayet edeceğiz bu her Türk vatandaşının görevi bir partinin genel sekreteri olarak benim tabii görevim netice olarak görevimizi yapmışız ama görevini yapmak bile polisin husumetine uğramaktan insanı kurtarmıyor. Bu davanın soruşturmasını yürüten polis ekibinin durumu budur. Savcıların durumunu onlarca örneğini herkes anlatıyor zaten onu söylemeye bile gerek yok polisin durumu da bu bu dava işte bu husumetlerle hareket eden, Türkiye’nin başına çorap örmek hevesindeki bir tarikatın Türkiye’ye hakim olmak istemesinin hizmetinde olan bir ekibin işi onun için biz bu davanın temelinin kesinlikle çok boş ve çürük olduğunu ifade ediyoruz ve kanıtlıyoruz bu belgelerle bunun için sundum bu belgeyi de sadece polisler mi böyle şimdi savcıların hakkımızdaki iddialarıyla ilgili bir bölüm sunmak istiyorum. Birinci iddianamede sayın savcıların

82

Page 83: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:83

işçi partisi ile ilgili bazı yorumları var bu yorumlardan sadece iki örnek sunacağım sayın yargıçlar birincisi şüpheli Doğu Perinçek ve grubunda ele geçirilen dönemin kara kuvvetleri komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 2005 yılı içerisinde İzmir ve Balıkesir illerinde gerçekleştireceği ziyaret ve alınacak güvenlik önlemleri planlarının hangi maksatla temin edildiği ve bulundurulduğu anlaşılmış değildir bir siyasi başkanı yada mensupları bir kuvvet komutanımızı hangi maksatla takip etmektedir. Aynı parti merkezinde ele geçirilen diğer krokilerle birlikte bu husus düşünüldüğünde akıllara örgütün dönemin Kara Kuvvetleri komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a da suikast hazırlığında olduğu gibi korkunç ve canice planlardan başkan bir şey gelmemektedir. iddianame sayfa 71 birinci iddianame, ikinci örnek yine savcıların yorumu örgütün kısa süre içerisinde gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeyi planladığı amaçlarına ulaşmak için gözlerinin ne kadar kararttıkları acımazımca kanlı eylemlere ne şikilde devam ettikleri, Danıştay saldırısıyla elde edemedikleri kaos ve anarşi ortamını Yargıtay saldırısı ve NATO saldırısıyla ulaşmayı amaçladıkları görülmüştür. iddianame sayfa 70 sıfatlar aynen şöyle sayın başkanım yorumlar ve sıfatlar bir kuvvet komutanını takip etmek, Yaşar Büyükanıt’a suikast hazırlığı, korkunç ve canice planlar, kısa süre içerisinde gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan eylemler, amaca ulaşmak için gözünü karartmak, acımasızca eylemlere devam etmek, Danıştay saldırısı ile elde edilemeyen kaos ortamını Yargıtay’a ve NATO saldırılarıyla ulaşmak savcıların nitelemeleri bunlar suikast iddiaları korkunç, canice kan emici eylemler zalimce fiillerle suçlanıyor ve karalanıyoruz peki delili ne bunların delili ne? Bunların hiçbir delili yok partide bulunmayan, arama tutanaklarında olmayan 2 tane CD’deki ne edüğü belirsiz kime ait olduğu belli olmayan bizlere ait olmadığı kesin olan bir kısım Word belgeleri veya pdf dosyaları vesaire bazı CD’ler içerisinde mahkemeniz hiçbir delile dayanmayan bu iddianameleri maalesef kabul etti, kabul etti ve kamu oyunda bu davanın başladığı tarihe kadar büyük bir psikolojik savaş kampanyası yürütüldü bu konuda hakkımızda ve partimizi karalamak için sonra ne gördük biz bunların hukuk dışı deliller olduğunu bizimle ilgili olmadığın kanıtladık sorgularımızda ikinci iddianame çıktı ikinci iddianamede savcıların değerlendirmeleri bu konuda şöyle örgütün tasarladığı eylemler başlıklı bölümünde ikinci iddianamenin Yargıtay binasına sabotaj ve Yargıtay görevlilerine suikast, Kara Kuvvetleri Komutana Yaşar Büyükanıt’a suikast; NATO görevlilerine suikast ve NATO karargahına sabotaj iddiaları konularında şöyle diyorlar. Yargıtay binası veya Yüksek yargı görevlilerine bir eylem için hazırlandığı şüphesi doğmuştur ancak bu eylem planının hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasını geçtiğine dair delil elde edilemediğinden suç istinadına konu edilmemiştir. İkinci iddianame sayfa 103 NATO karargahına sabotaj veya NATO görevlilerine suikast planlandığın yönünden şüphe oluşmuş isede bu eylemin hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil edilemediğinden suç istinadına konu edilmemiştir. İddianame sayfa 104 ikinci iddianame 104 Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a karşı suikast eylem planı hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden suç istinadına konu edilmemiştir iddianame sayfa 105 sayın yargıcım o zaman hazırlık hareketlerine dahi konu olmayan hiçbir eylemin söz konusu olmadığı bu istinatları neden iddianameye koyuyorsunuz, neden suçlama konusu yaptınız birinci iddianamede, Üçüncü iddianamede tekrar eski birinci görüşe dönmüşler savcılık makamı bir Cumhuriyet makamıdır ve tutarlı olmak zorundadır. Husumetle hareket edemez savcılar bizim ideolojik düşmanlarımız değil olamazlar farklı fikirleri olsa bile bunu iddianamelerine yansıtamazlar. Ama bir ideolojik husumetle hareket edildiğinin açık kanıtları karşısındayız bu yorumları yapanların hiçbir şekilde bizim hukuk nazarında yürüteceğimiz mücadeleden nasip almayacaklarını düşünmesinler bunun mutlak suretle hukuk nazarında hesabı sorulur. Bugün sorulur, yarın sorulur bunun hiçbir kurtuluşu yoktur. Bir partiyi böylesine alçakça ithamlar karşısında karalayacaksınız ve bu böyle kalacak bu böyle kalmaz ve kalmayacak böyle söyledim diye sayın savcılar benim hakkımda suç duyurusunda bulundular şimdi Silivri’de yargılanıyorum isterlerse bununla ilgilide suç

83

Page 84: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:84

duyurusunda bulunabilirler. Ama ben hukukçuyum bunu hukuk nazarında soracağımızı o zamanda söyledim, şimdide söylüyorum bu hiçbir şekilde savcılık göreviyle bağdaşır bir değerlendirme ve yorum değil hiçbir illiyet bağı kuramazlar o bulanan belgelerin hepsini burda tek tek önünüzde anlattık tek tek anlattık onları hiçbiriyle işçi partisinin bağını kuracak en ufak emare dahi yoktur. ancak bize düşman olan bir kuvvet o yorumları yapabilir. O yorumlar başka türlü yapılamaz hiçbir şekilde yapılamaz hepimiz hukukçuyuz hangi illiyet bağıyla 2005 yılında Büyükanıt’ın gezisi basına vermek için verir, emniyete veriliyor bu, başka yere veriliyor her yerde oluyor yani öyle bir şey belge bulunsa ne olacak bulunsa ne olacak işçi partisinde 2005 2007 yılında 2008 yılında ben onu ne yapacağım işçi partisinde tutup ta onla nasıl böyle bir yorum yapabilir canice, canice bir eylem falan yorumlar yapılamaz bu yorumların altında kalmayacağız sayın başkanım ben son olarak bir noktaya daha değinmek istiyorum tutukluluğumla ilgili Ceza kanunun 314/2 Silahla terör örgütüne üye olmak, 326/2 ve 135. maddelerinden tutuklanma talebiyle 29 Mart günü hakimliğe sevk edildim 12. Ağır Ceza mahkemesi 29.03.2008 günü 2008/38 sayılı tutuklama müzekkeresiyle Ceza kanunun 326/2. maddesinde yazılı suç gerekçesiyle yani devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek amaç dışında kullanmak, hile ile almak gerekçesiyle tutuklanmama karar verdi. Dava dosyalarından klasör 390 dizi 24’de bu belge bulunmaktadır. Tutuklama müzekkeresi Ceza kanunun 314 ve 135. maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle tutuklanmamı ise mahkeme kabul etmedi sayın yargıç kabul etmedi bu yönlerden tutuklama istemini reddetti. Ceza Kanunun 314/2 terörle mücadele kanunun 5 ve Ceza kanunun 314/3 ve 220/4 maddeleri yollamasıyla Ceza kanunun 135/2 ve 334. maddelerin tatbiki ile hakkımda dava açıldı iddianamedeki istinatlar bunlar görüldüğü gibi sayın başkanım iddianamede Ceza kanunun 326/2. maddesinden cezalandırılmamı sayın savcılar talep etmemişlerdir. Böyle bir istinat yok yani benim hakkımda tutuklama kararına dayanak yapılan Ceza kanunun 326/2. maddesinden hakkımda bir istinat yok bir dava açılmamış durumda iddianamede yer almayan ceza talep edilmeyen bir suçtan dolayı tutukluyum kovuşturma aşamasında ve başkaca bir tutuklama kararı da verilmiş değil, nitekim benzer bir durumla ilgili olarak sayın iddia makamı kovuşturma devam ederken şüphelilerden sanık Aydın Yüksek ve Muzaffer Şenocak hakkında tutuklama dayanak gösterilen maddeler içinde ceza kanunun 314. maddesinin olmamasını gerekçe göstererek bu suçtan sanıkların tutuklanmasını talep etti, heyetinizde bu talebi bir ara kararla reddetti. iddianame ile birlikte salıverilmemi gerektiren ve 18 aydır tutuklu bulunmama neden olan bir tutuklama maddesi yok sayın yargıçlar bir tutuklama maddesi yok 326’da bir tutuklu olmadığıma göre yani şuanda hürriyeti tahdit edilmiş bir sanık durumundayım her tahliye talebinden sonra gerek savcılık mütalaasında, gerek mahkemenin verdiği tutuklamayı reddi kararlarında ceza kanunun 100/3 maddesinin bu maddede sayılan suçlardan yargılandıkları gerekçe gösterilerek reddediliyor. 100/3 Ceza kanunun 326/2. maddesi Ceza muhakemeleri usulü kanunun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan değil. Ceza Kanunun 334. maddesinden hakkımda istinat var bu suçta ceza kanunun bu maddesi de Ceza muhakemeleri kanunun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan değil, yani mahkemenizin tutuklamayı red gerekçesine konu ettiği 100/3.maddeye benim durumum hiçbir şekilde uymamaktadır. Bu ceza hükümlerini, istinadı ve ceza muhakemeleri usulü kanunun 100/3. maddesindeki durumu sayın heyetinizin bir daha değerlendirmesin özellikle talep ediyorum ve tahliyeme karara verilmesini istirham ediyorum teşekkür ediyorum “

Sanık İsmail Sağır söz istedi verildi; Sayın başkanım öğleden sonraki arada buradan çıkarken arkamızdan hakaret çakallar gidiyor diye falan diye kelime konuştular eğer o çakal diyen kimseyi göremedim ama ona söylüyorum o çakal kelimesini ona yediririm biz sizin karşınızda saygımızı yitirmemizi istemedikleri için mesela böyle tantana çıkmasını istiyorlar “

Mahkeme Başkanı " kimse kimseye o tarz hareket edemez”Sanık İsmail Sağır “ efendim biz burda çıkarken hepimize söylediler çakallar gidiyor diye “Mahkeme Başkanı " kimse söylersiniz onu oturun gereğini yapar mahkeme”

84

Page 85: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:85

Sanık İsmail Sağır “ E gereğini yapın diyorum bende bunu talep ediyorum”Mahkeme Başkanı " söyleyin kim söyledi size”Sanık İsmail Sağır “ kim olduğunu görsem zaten size söylemeden ben kedim söylerim

kendisine”Mahkeme Başkanı " nerde görmedik biz”Sanık İsmail Sağır “ o şimdi mesajı almıştır yani “Sanık Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül söz istedi verildi; Danıştay ve Ergenekon

davalarını mahkemece birleştirilmesinden sonra bizlere dağıtılan dosyaları incelediğimizde bir takım incelenmeyi gerektiren hususlar tespit ettim öncelikle bu hususlardan bir kaçının mahkemenizce araştırılması için talebi ifade etmek istiyorum efendim Alparslan Arslan Danıştay suikastını gerçekleştirmeden önce aracını götürüp Danıştay civarından bir noktada park etmiş, park ettiğini aracının çekilmemesi için yahut olay sonrasından kaçışının kolaylaşması açısından kendisine daha önceden verilmiş olduğunu düşündüğüm bir adet İstanbul Emniyet müdürlüğüne ait 1425 numaralı araç tanıtım kartı ele geçirilmiş biz Ergenekon davası kapsamında bugüne kadar ısrarla bütün olup bitenlerin ve hatta ülkemizi ciddi anlamda sıkıntıya sokan Danıştay cinayeti başta olmak üzere Hrant Dink, rahip Santaro’nun ve diğer menfur saldırıların tamamının Fethullah Gülen cemaatli mensubu polislerce tertiplenen bir oyun olduğunu iddia ediyorduk bu çerçevede Alparslan Arslan’a Danıştay suikastında yardımcı olan emniyet mensuplarının açıklığa kavuşturulması için bu emniyet görev kartının hangi birim tarafından kullanılmakta olduğu, hangi polise zimmetlendiği hususlarının açıklığa kavuşturulmasını talep ediyoruz bu husus Danıştay “

Mahkeme Başkanı " 1425 dediniz”Av. Vural Ergül “evet efendim ben şimdi hemen Aydın abiyle göndereyim bunu klasör

numaralarını da üzerine yazdım onun dışında efendim yine birde aynı şekilde Alparslan Arslan’ın hukuk bürosunda ele geçirilen ancak daha sonra kaybedilen bir delil var efendim kenarından 12.06.2002 yazılı termokimik yazısı bulanan bir gazete yabancı gazete kupürü efendim bu gazetenin kendisi olsa üzerinde durmayı gerektirmez ama 2002 tarihli bir gazetenin kupürünün kendisinde bulunmuş olması üstelik bununda daha sonra kaybedilmiş olması başından beri güvenimizi yitirmiş emniyet teşkilatına şüpheyle yaklaşmayı gerektirir. Dolayısıyla şimdi size bununda zaptını, tutanağı göndereceğim bu delile ilişkin daha sonra akıbet araştırması yapılmış mı yapılmamış mı? burada deniyor ki söz konusu kupür bulunduğunda bilahare mahkemenize gönderilecektir deniyor bulundu mu bulunmadı mı ama bulunmadıysa bunu kaybeden ilgililerin hakkında ne işlem yapıldığı, bu belgenin içeriği, mahiyeti neydi bu hususları açıklığa kavuşturursak belki efendim sayın mahkemenizde bu menfur suikastı açıklığa kavuşturmak için yol almış olabiliriz diye düşünüyorum. İkinci efendim Osman’ım Yıldırım’ın az önceki beyanı üzerine bir hatırlatmada bulunmak istiyorum Osman’ım Yıldırım her ne kadar tanık yada gizli tanık olmadığını ileriye sürdüyse de burada 9 numaralı gizli tanığı dinlemek istediğimizde Osman’ım Yıldırım’ın huzurda hazır edilmesini talep ediyorum eğer ki Osman’ım Yıldırım gizli tanık 9 değilse o vakit savcıların ikinci bir Osman’ım klonlaması gerekecek o savcıların problemi ama ben talebimi burada dile getirmiş olayım efendim şimdi huzurda Danıştay ile Ergenekon’u bir birine bağlayan bir tek Osman’ım Yıldırım’ın yalanları var birde şu hayalet CD olduğunu belirttiğim 58 numaralı CD var şimdiye kadar 58 numaralı”

Sanık Osman Yıldırım “bağırarak konuştu”Mahkeme Başkanı " bağırma yerinden, yerinden bağırma oturduğun yerden bağırma

adaba uy, burda dil kesilmiyor onu başka yerde yaparsın sus tamam bitti tamam buyrun devam edin”

Av. Vural Ergül “ efendim Ergenekon’u Danıştay ile irtibatını ortaya koyduğu iddia olunan savcılık tarafından iddia olunan 58 numaralı klasörün içerisinde 14-15. sayfalarda yer alan benim hayalet CD adını taktığım iki kayıp CD var anımsarsanız bu CD’lerin en başında zarfını

85

Page 86: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:86

sormakla başlamıştım araştırmaya, savcılar bu konuda zarfın olduğunu iddia etmişlerdi yazıştık, çizişktik zarf ortaya çıkmadı sonra zarftan geçtik CD’lerin kendisini istemeye koyulduk mahkemenizde ara karar tesis etti bir örneğini tarafına verilmesini kararlaştırdı ancak bugüne kadar defaatle istememe rağmen hale bu CD bulabilmiş değiliz. Savcılar daha önce bunun devam eden soruşturma nedeniyle ikinci iddianamenin ekleri arasında olduğunu iddia ettiler. İkinci iddianame çıktı arasında bunun olmadığını gördük sonra savcılar yine bunun üçüncü iddianamede olabileceğini söylediler efendim üçüncü iddianamede çıktı orda da yok şimdi savcı bey zorlanırsa muhtemelen yine dördüncü iddianamenin ekleri arasında olabilir diye ilahi nihai bunu devam ettirecek bakın burada Danıştay ile Ergenekon arasında bir irtibat kurdunuz bunun yargılamasını yapıyorsunuz biz o noktada ortada delil olarak başkaca bir şey bulunmadığı halde üstünde ısrarla bu 58 numaralı klasörün içindeki CD’nin üzerinde ısrarla duruyoruz defaatle talep ettik ancak mahkemenizde bugüne kadar bu konuda herhangi bir gelişme kaydedebilmiş değiliz efendim yeniden savcıların bu CD’i bulup çıkartmaları konusunda sayın mahkemenizin yardımını talep ediyorum efendim bu CD bulunsun bu CD’nin oluşturulma, değiştirilme tarihi belirlensin istiyorum bu nihayetinde benim en başından beri ileriye sürdüğüm çakma delillerden biri olarak Ergenekon ile Danıştay’ı birbirine bağlamak noktasındaki bu tertibi ortaya koymaya yetecek efendim yeri gelmişken meslektaşım üstadım tutuklu avukat Kemal Kerinçsiz’in hatırlatmasıyla birlikte aynı şekilde bende o talebe iştirak etmek istiyorum bu Osman’ım Yıldırım’ın maniple edildiğini iddia ettiğimiz zaten ziyadesiyle evraktan anlaşılıyor. Bu anlatımlarında ciddi bir yönlendirme görülüyor yani o metnin içeriğinden anlaşıldığı kadarıyla görevliler ki görevli oldukları birinin savcı olduğu belli, diğerinin de Mehmet Kurtbök olduğu TEM operaysan grup amiri olduğu belli bu ikisinin ekranı çevirdiği, yönlendirdiği vasairesi çok açık belli şimdi tabidir ki gizli tanığın kimliği açığa çıkmasın, tabiki terörle mücadelede yer alan güvenlik görevlilerinin kimliği açığa çıkmasın ama buna ilişkin zaten düzenleme yapılmış şimdi bu ilgililerin yani o kayıtlarda görünen ilgililerin görüntüleriyle seslerini bozmak suretiyle TRT’den yada TUBİTAK’tan bu her halükarda yaptırılabilir. Bu yaptırıldıktan sonra bu görüntülerin gizli tanığın kimliği açığa çıkmadan oradaki görevlilerin kimliği açığa çıkmadan ama orada gizli tanığa bir yönlendirme yapıldı mı? Yapılmadı mı? Hususunu açığa kavuşturacak şekilde bizim tespit edebilmemize imkân sağlayacak şekilde tarafımıza verilsin istiyoruz bu çerçevede bu işi pekâlâ TRT’de yapabilir TUBİTAK’da yapabilir. Bu CD’leri mahkemeniz kimlikleri tanınmayacak şekilde bozulmak maksadıyla ilgili kurumlara gönderecek olursa daha sonra bizlere bunlar verildiğinde hem hakikat açıklığa kavuşacaktır, hem de o gizli tanına yada görevlilere ilişkin kaygılarda ortadan kalkmış olacaktır. Bunu da talep ediyorum efendim şimdi fiilen sayın mahkemenizde artık yargılama yapmak imkansız bir hal aldı giderekte bu imkansızlaşıyor ne kadar üstün gayret gösterseniz gösterin efendim daha öncede söyledim psikolojik, biyolojik, entelektüel kapasiteniz burada bu yargılamanın artık gerçekten yapılabilmesine imkan sağlamaktan çok çok öte bakın efendim Tuncay Güney’in MİT personeli olup olmadığına ilişkin bir talebim olmuştu talebime ilkin yanıt vermediler ikincisinde talepte bulundum yine yanıt vermediler üçüncü talepte bulundum üçüncü talebime yanıt vermişler ama bunu neden fart edebildim ne solanda yer alan bu kadar arkadaşım fark edebildi ne savcılar kabul edebildiler, fark edebildiler kaldı ki savcılar kabul etselerdi onlar işlerine gelmediği için çok şeyi ifade etmeyebilirler ama bakın heyetinizde 4 hakim var 4 hakim dahi bunu fark edemedi dördüncü kez tekit yazmışız, dördüncü ket MİT’in gönderdiği cevaptan daha evvel bu konuya cevap verildiğini anladık diyeceğim o ki artık yargılamayı yapamaz, sürdüremez hale geldik heyetiniz bile tek işi Ergenekon davası olduğu halde MİT’ten gelen bir müzekkere cevabını atlayabiliyor. Bizimse burada tek başımıza, ofisimizdeki işlerimizle birlikte bu yazışma, çizişme bu dosya hacmi üzerinden gelebilmesine imkan yok bunu niye söyledim efendim bakın Zeynep de az önce bir dilekçe gönderdi Mayıs ayındaki talebine hale yanıt verilmiş değil bende efendim geçen gün müvekkilim Sevgi Erenerol için açılmış bir hukuk davasında savunmada bulunacağım bu 2008/503 sayıya kayıtlı

86

Page 87: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:87

müvekkilimde ele geçirildiği iddia olunan CD’lerden bir suret istedim buna ilişkin bir talepte bulundum sayın mahkemenizden ama mahkemeniz o gün buna ilişkin bir karar vermedi böyle mahkemenizin atladığı onlarca, yüzlerce karar var onları tespit edebilmek içinde buradaki gelişme trafiğini vesaire’i takip etmeyi bir yana bırakıp uzunca bir çalışma gerektiriyor. Ama bakın o CD ilişkin sayın mahkemeniz bir karar vermediği gibi aynı şekilde “

Mahkeme Başkanı " efendim gözden kaçmış olabilir onu yazıya dökün yani onu en azından yazıya dökün yazı daha sağlam olar meraklanmayın”

Av. Vural Ergül “ efendim o kadar çok şey gözden kaçıyor ki ne kadar iyi niyetli olursanız olun bu insanın artık bir insanın hacminin çok üstünde efendim MİT’in cevabı da yazıdaydı yazıda atlanabiliyor artık hiç birimiz burada dikkatimizi, muhakeme yeteneğimizi muhafaza edemiyoruz efendim o yüzden zaten burada ben kanunsuz cezaya dönüşmüş tutukluluk hallerinin devam ettiğine inanıyorum eğer ki sayın mahkemeniz herhangi bir dosyaya layıkıyla dikkat gösterebilmiş olsaydı adım gibi eminim burda bir tek sanık tutuklu kalmazdı ama zaten kanunsuz cezaya dönüşmüş bu tutukluluğu devam ettirmek için yargılama faaliyetini fiilen ortadan kaldırmak için özenle peydahlandı böyle 500 klasör, 1000 klasör evrak 2500 – 3000 sayfa iddianame yoksa görmedik mi efendim utansınlar savcılar defaatle söylüyorum sanığın penisine kadar yazmışlar böyle bir iddianame böyle bir yargılama olur mu? Ama bakın işte gördünüz mü onlar neye yarıyormuş buraya yarıyor işte buraya yarıyor ki biz im en tabi yargılamaya ilişkin haklarımızı daha ifade etmemize rağmen sayın mahkemeniz bunun karşılığını veremiyor vermesine de imkan yok efendim her şey ortada. Sizin biyolojik, biyolojik, entelektüel kapasitenizin çok çok üzerinde yalnızca sizin değil efendim bu salonu dolduran bu kadar kalabalığın bile toplan enerjisinden kapasitesinden çok çok öte böyle bir yargılıma olmaz zaten efendim aslına bakarsanız yeri gelmişken bunu söyleyeyim burada en başında biz hataya düştük en başında biz iddianamenin orası öyle, burası böyle deyip kendimizi paralarken hataya düştük 442 klasör evrak 250 bin sayfa, 2500 sayfa iddianame birincisi, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü yolda böyle bir yargılama olur mu? bizde buraya geldik cübbelerimizi aldık savunma yerine aldık savunma yerine aldı böyle bir yargılama olmaz efendim biz burada tuzağa düştük tuzağa düştük resmen çünkü burada bir yargılama var izlemini doğuruyoruz buradaki varlıklarımızla ama hiçbir şeye yaramıyor bakın müvekkilim Sevgi Erenerol için yalnızca benim içim değil diğer arkadaşlarımın da kendi müvekkilleri için defaatle ifade ettikleri tahliye gerekçelerini, tahliye dayanaklarına bakın birde dosyanın içerisindeki hukuki değerlendirmelere, hukuki dayanaklara bakın daha ne söyleyelim efendim söyleyecek bir sözde kalmadı ama mahkemeniz ne kadar iyi niyetli olursa olsun ne kadar gayretli olursa olsun bizim tahliye ye ilişkin taleplerimizle dosya içeriğini bir arada değerlendirip bir sonuca varmakta güçleniyor adata bundan giderek de uzaklaşıyor çünkü bakın dördüncü iddianamede geliyor şimdi efendim burada tahliyeye ilişkin beyanımı da tamamlayıp bitireyim daha sonra farklı bir kapsamda yine uzunca bir açıklamada bulunacağım ama şu haliyle hem günün geç saatine vardık hem arkadaşlarımızın arasında oruçlular var hem sizde ziyadesiyle yoruldunuz ama bakın efendim ben müvekkilim Sevgi Erenerol’un tahliyesi için bir avukatın bütün gayretiyle dosyada çalışıp dile getirebileceği beyanları eksiksiz dile getirdim müvekkilimde kendisine ilişkin hukuki değerlendirmelere, kanıtlara ilişkin tek tek açıklamalarda bulundu hukuken yapılması gereken ne varsa yaptım müvekkilimde kendi adına bunu yaptı sözün bittiği yere geldik bundan sonra ben müvekkilimin tahliyesi için ne yapabilirim hiçbir şey yapamıyorum efendim neden yapamıyorum çünkü heyetinizde anlaşılmayan bir kuvvetli suç şüphesi var şimdi bu kuvvetli suç şüphesinin ortadan kaldırılmasına imkan sağlayacak herhangi bir gelişme yada beklenti söz konusu mu efendim değil peki ne olabilir efendim müvekkilim tahliyesini gerektirebilecek yalnızca yalnızca yattığı tutuklu kaldığı sürenin dikkate alınması durumunda suçun Vasfı vesairesi deyip bir tahliye verebilirsiniz buda akla ister istemez müvekkilimin gıyabında bir mahkumiyet kararı verildiği ve ona göre de takvimin geçmesinin beklendiği sonucu getiriyor. O çerçevede ben müvekkilimin

87

Page 88: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:88

geçtiğimiz celsede tahliyesine ilişkin talepte bulunurken müvekkilime ilişkin hukuki değerlendirmenin, iddiaların, müvekkilimin savunmasının ve benim tahliye taleplerimin yeniden gözden geçirilmesini talep etmiştim efendim mahkemenizin buna imkân bulamadığından adım gibi eminim bulamadınız da çünkü herkes aynı şekilde kendi hukuki durumunu heyetinizce layıkıyla değerlendirilmesini talep ediyor. Ama mahkemeniz hangi birine yetişsin efendim daha ikinci üçüncü iddianamedekiler var, dörttekiler var bu kadar insanın sayın mahkemenizden bir biri ardına yağdırdığı talepler sizin karşılık verebileceğiniz ölçünün çok çok ötesine geçtiler mahkemenizin en esaslı hatası da bütün bu iddianameleri adil yargılama hakkına fiilen daha en başından imkan tanımayacak şekilde kurgulanmış olmasına rağmen kabul etmekle oldu efendim mahkemeniz o noktada ciddi bir hataya düştü eğer bu iddianameleri bu tertibin belgeleri olan o iftira nameleri eğer mahkemeniz yerleşik hukuk tahammülleri yasalar ve iddianame yazım teknikleri çerçevesinde değerlendirip kabul etmek yerine reddetmek olsaydı varsın müvekkillerimiz daha uzunca seneler savcıların elinde kalsaydılar. Ama hiç olmazsa bu tertip bu noktaya gelmezdi efendim dolayısıyla bir anlamı yok efendim hatta bugünde karar veremeyebilirsiniz yine yoğunluğunuz nedeniyle yine saatin ilerlemiş olması nedeniyle heyetiniz bugün bir talepleri kararı bağlamak yerine bunu daha sonra değerlendirmek üzere karar verecek muhtemelen öyle olacaktır. Ben heyetinizi anlayışla karşılıyorum çünkü bende ayakta durabilecek derecede güçlü değilim sizi hayda hayda anlıyorum ama tekrar söylüyorum benim müvekkilimin yada burada kanunsuz cezaya dönüşmüş bu tutukluluk halinin de esaretlerini devam ettiren bu kadar yurtseverin, Kemalist’in, aydın’ın, Atatürkçünün ne kabahati vardır. Efendim tarih önünde hepimiz sorumlu olacağız bunu ben daha öncede defaatlede söyledim yeniden hatırlatıyorum tarih önünde tıpkı sizlerde bundan önce yargılanan birçok yargı mensubu gibi sorumlu olacaksınız bu sorumluluğunuzu salonda birçok arkadaşımız hatırlattı ben yeniden hatırlatıyorum müvekkilimin de tahliyesini talep ediyorum efendim”

Sanık Ergün Poyraz müdafi Av. Mustafa Hüseyin Buzoğlu söz istedi verildi; Bu yargılamanın başlangıcında bütün sanıklar ve bizler iddianameye kabul kararınızla birlikte gerçi bugün geldiğimiz noktada inceleme olanaklarınızda ciddi sıkıntılar olduğu ortaya çıkıyor ama yargılamayla birlikte adaleti bekledik çünkü vatandaşlık bağıyla bağlı olan yurttaşların devletten vermiş oldukları vazifelerden bir tanesi kendilerinin işlemiş oldukları bir suçla ilgili devletin kendisi adına kendisini yargılama yetkisini devreder aynı zaman kendisine karşı bir suç işlendiği takdirde vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu devlet kendisi adına biraz önceki ifade ettiğiniz burası onun yeri değil’i gerçekleştirmek adına siz bir görev ifa ediyorsunuz fakat pozitif kuralların bu derece kötüye kullanıldığı yargılama süreci tahmin ediyorum dünya yargı tarihinde mevcut değildir. çıkan meslektaşlarımızın ciddi bir zorluğu var çünkü artık biraz önceki meslektaşımın ifade ettiği bundan önceki zabıtlar incelendiğinde diğer meslektaşlarımızın da vurguladıkları gibi hakikaten bugün itibariyle sözün bittiği bir noktadayız her bir meslektaşımızın dışarıda konuştuğu tek bir şey var sayın heyete biz daha ne anlatacağız ki adaletin gerçekleşmesine kendilerine nasıl katkıda bulunacağız çünkü biz avukat olarak yapmamız gereken tek bir husus var sizlerin gözden kaçırdığı veya göremediğiniz, veya eksik bulduğunuz bizim kendi müvekkillerimiz veya diğer sanıklarla ilgili bir dosyanın bütünüyle ilgili size nasıl yardımcı olabiliriz diye bakıyoruz fakat burada önemli olan diğer bir unsuru unutuyoruz hukuk dediğimiz pozitif kurallar ancak yasa koyucunun veya tarihsel bir birikimle meydana gelen kuralların normların siyasallaşmaması halinde söz konusu olabilir. Ancak o zaman adalete ulaşabiliriz biz bu yargılamada adaletten gittikçe uzaklaşmamızda biraz sonra ifade etmeye çalışacağım heyetinizin cesurca bir karar vermemesinden dolayı evet uzaklaşıyoruz ama bu üçlü saç ayağında kuvvetler dengesinde eğer iddia makamı soruşturmayı kasıtlı bir şekilde ucu açık bir şekilde kendi elinde tutuyorsa, sizin önünüze klasörler binlerce sayfayı bir yere koyuyorsa ve bütün bunların gerçekleşme gerekçesinin saik ininde bugün itibariyle siyasallaşmış bir emniyet birimi veya hizbi veya tertibi tarafından gerçekleştirdiği söz konusu ediliyorsa ve hiç kimse bunu

88

Page 89: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:89

artık yadırgamıyor, kanıksanan bir olgu haline gelmişse bizim bu solanda ciddi bir şekilde adaletin gerçekleşmesini beklemekte ciddi bir endişemiz var bunu ortadan kaldırabilecek tek bir şey sizin heyetiniz iki dudağı arasından çıkacak buradaki yurtseverlerle ilgili verebileceğiniz bir tahliye kararı eğer böyle bir tahliye kararı vermediğiniz takdirde bir önceki duruşmada söz aldığımda geldiğini ifade ettiğiniz üçüncü iddianame olduğu gibi zaman gazetesinde yazdığına göre dördün mensuplarını görüyoruz kimlerin olduğunu yazılmadıklarından beşincinin de iddia makamı tarafından hazırlandığını görüyoruz bazı gizli tanık üçüncü iddianamenin ekindeki gizli tanık veya ifadelerden bugün itibariyle mevcut açılım diye ifade edilip silahlı propagandanın silahlı unsurunu ortadan kaldırmadan bir şeyleri açmaya çalışanların, karşı çıkanlara yönelik siyasal bir yeni bir soruşturmaya o yönde yön vereceklerini görüyoruz iddia makamının ve aynı zamanda da orada isimleri geçenlerle ilgili yeni soruşturmalar yapılacağını görüyoruz nedir bu soruşturmaların özün seneler önce 99’da yeni yapılandığı bildirilen 96 itibarıyla yeniden kendisine en üst düzeyde bu örgütün varlığını ifade eden ve bir takım danışma kurullarının falan da bu örgütle irtibatlandırılıp önümüzdeki günlerde yeni operasyon gerçekleşecek bunu sizlerde basında izliyorsunuz, bizlerde basından izliyoruz ve bugüne kadar gelen unsur yeni halkalarla, yeni soruşturmalarla sizin burada adaleti tecelli ettirmeniz engellenecektir. Bunu engellemek için tek bir yapabileceğiniz unsur bir an önce buradaki yurtseverleri tahliye etmenizdir. Siz tahliye etmediğiniz takdirde bu soruşturma bu şekilde aynen olmaya devam edecektir çünkü soruşturma ve kovuşturma maalesef artık siyasallaşmıştır. Nerden görüyoruz siyasallaştığını çünkü dikkat edin bugün Türkiye’nin gündeminde ne var ise hepsi buradaki kovuşturmayla doğrudan irtibatlıdır. Eğer mevcut siyasal iktidarın kendisine karşı gördüğü bir grup veya bir aydın veya bir yazar varsa muhakkak bu soruşturmayla bir şekilde ilintilendirilmektedir. Çok somut olarak kendi müvekkilim bazında ifade ediyorum 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce bizzat Can Dündar’ın köşe yazısına göre o gün itibariyle asla böyle bir görevi olmamasına rağmen kendisinin bu konuda hiçbir bilgisi olmaması gereken Abdullah Gül bu soruşturmaya dikkat edin bu soruşturma çok genişleyecek demiştir. Bakın 12 Haziran 2007 itibariyle buradaki görüntülerle birlikte eğer Ergenekon söz konusuysa savcısını da, hakimini de diye sinkaflı küfürler eden emniyet mensuplarının ötesinde iradenin çok önceden planlandığını görüyoruz. Günlerce saatlerce burada size yüz küsürlerce bir duruşmada yapılmış olsa 2001 Mart’ından çok daha önce tertibin oluşturulduğunu görüyoruz fakat eğer bugünkü Cumhurbaşkanı Temmuz 2007 itibariyle bu soruşturma çok daha genişleyecek diye ifade ediyorsa ve ertesinde de yazar olmaktan başka kendisinin hiçbir suç atfedilecek hiçbir şeyi olmayan benim müvekkilim 22 Temmuz seçimlerinin hemen ertesinde 27 Temmuz’da gözaltına alınıp bugün itibariyle hala huzurunuzda 25 Kasım’da kendisi dönüp savcıya ifade ettiği gibi Allah rızası için bana suçladığının konuyla ilgili bir soru sorun noktasından bir adım bile ilerleyememiş ise ciddi endişelerimiz fakat bunu önleyecek olan sizlersiniz. Ve bunu oy birliğiyle yapmak zorunda da değilsiniz bütün ara kararlarınız ve kararlarınız oy birliğiyle çıktı oy birliğiyle yapmak zorunda değilsiniz diye düşünüyorum benim müvekkilimle ilgili 27 Temmuz’dan itibaren kendisine istinat edilen suçlamalar gizli belge edinmek ve terör örgütü üyesi olmak terör örgütü üyesi olmakla ilgili birinci iddianamede somut olarak ortaya konulan istinat, iddia kendisinin yazmış olduğu kitapların darbeye zemin oluşturmak üzere kaos ortamı yaratılması için ileri sürülüyor. Böyle bir pozitif bir kuralda, böyle bir darbeye zemin oluşturmak için kaos ortamı yaratmak için bir yazar eğer bir kitap kaleme almış ise olması gereken husus o kitapta ismi geçenlerin kendisiyle ilgili cezai ve hukuki şikayet ve dava açmaları gerekir. Davaya konu edilen Musa’nın çocukları, Musa’nın gülü, Musa’nın mucahiti, Musa’nın AKP’si ile ilgili ve diğer kitaplar çok fazla iddianamede irdelenmiyor fakat asıl unsur olarak mevcut siyasi iktidara karşı iddia makamı bunları gördüğü için bu kitapları ortaya koyuyor fakat çok ilginçtir. 30 Temmuz 2007 tarihinde savcı Zekeriya Öz müvekkilimi hiç şahsan tanımadığını fakat kendisinin kitabı rafta arkada kütüphanesinde bulunuyordu 15 gün öncesi itibariyle de iddianameyi hazırlamak üzereyken kendisine böyle bir bilgi geldiğini ifade etti. Bu

89

Page 90: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:90

bilginin doğru olmadığını, bunun gerçekdışı bir beyan olduğunu 17 Temmuz itibariyle gözaltına alınan İsmail Yıldız’da benim müvekkilimin isminin sorulmasında görüyoruz fakat 8-9 Temmuz itibariyle Abdullah Gül bu açıklamayı yaptığı için soruşturmanın ne tarafa doğru genişletildiğini buradan ortaya çıkartmak mümkün neden 26 Temmuz yani Ergün Poyraz’ın 27 Temmuz’da gözaltına alınmasından bir gün önce hakkında kendisi hakkında 198’e göre yakalama emri vermeden önce sayın savcı adresini bilmiyor benim müvekkilimin adresini bilmiyor en ufak kendisi hakkında bir telefon tapesi yok, telefon görüşmesiyle ilgili bir bilgi yok adresini bilmediğini bir kimse hakkında Abdullah Gül’ün soruşturmanın genişletileceğini ifade ettiği Ergün Poyraz 27 Temmuz’da alındı. 27 Temmuz’dan sonra siz 20 Ekim’li birlikte devam ettiğiniz yargılamaya 25 Kasım’da kendisine sorulan sorularla ilgili somut hiçbir şey yok bugün itibariyle de hiçbir şey yok fakat tekrar soruyorum eğer bu kitaplar darbeye zemin hazırlamak için kaos ortamı için yaratılmış ise bunun muhatabı olduğu iddia edilen Recep Tayyip Erdoğan bir tek bir şikayet dilekçesi vermedi sadece yapmış olduğu açmış olduğu bir tazminat davası hale devam etmekte hukuk davası Abdullah Gül bununla ilgili kendisiyle ilgili olduğunu söylüyor iddia makamına göre adresine bilmeyen iddia makamına göre Musa’nın gülü kitabıyla Ergün Poyraz’ın darbeye zaman hazırlamak üzere kaos ortamı için bu kitabı yazdığı örgüt tarafından yazdırıldığı söyleniyor. Abdullah Gül bu kitapla ilgili cezai hiçbir şikayette bulunmadı sadece tazminat davası açtı ve açılan tazminat davasında Ankara 6. Asliye hukuk mahkemesi henüz daha gerekçeli kararını yazmadı ve tazminat isteminin reddine karar verdi. Fakat burada önemli vurgulanması gereken husus savcının sorgulamadığı bu kitapta Ergün Poyraz tarafından Abdullah Gül ile ilgili iddia edilen yaklaşık oradaki hukuk hakimliğinin tespit ettiği 16-17 tane Abdullah Gül ile ilgili ifadeyi onlarla ilgili hiçbir şikayeti, hiçbir davası, hiçbir tekzibi olmadığı bizzat zapta geçen beyanla oldu önemli olan konu burada iddia makamının aleyhe olan delillerle birlikte şüpheliyle ilgili lehe olan delilleri de toplaması ve bunları sorgulaması gerekirken maalesef savcı maddi gerçekliği araştırmak gerekirken buna araştırmadı fakat hukuk hakiminin araştırması neticesinde tazminat istemi reddedildi. Bu kitaplarla ilgili açılan diğer üç davada ise Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi beraat kararı verdi, Eyüp ve Üsküdar’da henüz daha tazminat davaları devam ediyor peki ben şimdi soruyorum benim müvekkilimle ilgili şuanda kendisinin tutukluluğuna gerekçe olarak düşündüğümüz katalog suçlar içerisine sokulan örgüt üyeliğinden dolayı açılmış bir dava yoksa başka ve bunlarla ilgili bizzat hükümet veya siyasi iktidar tarafından yapılan bir şikayet yoksa peki nasıl darbeye zemin hazırlamak için kaos ortamı yaratmak için oluşturulduğu iddia edilebilir. Veya bugün itibariyle sayın heyetinizde 2 seneden fazla geçen bir süre içerisinde bir yazarın kaleminin elinden alınmasının ötesinde nasıl bir kuvvetli suç şüphesi vardır ki; Ergün Poyraz hala tutuklu olmaya devam etmektedir. 25 Kasım’da ben size Şişli’deki hakimle ilgili müfettişlerin yapmış oldukları soruşturma ifade ettiğimde zül addederim diye ifade ettiniz bakınız bakın bugün gelinen noktada yargı mensupları Ergenekon soruşturmasının içerisine dahil edilmiş durumda adalet bakanlığı bunu açıklıyor sizin en üst düzey mensubu olduğunuz kurumun en üst düzeydeki seçkin insanlarının bulundukları hakimler ve savcılar yüksek kurulunda bile bu dosyadan dolayı, bu kovuşturmadan dolayı, bu soruşturmadan dolayı nasıl bir ciddi bir sıkıntıların olduğu gizlilik kararından dolayı o seçkin üyeler aktaramadıkları için siyasi iktidarı nasıl bu savcıların arkasına aldıkları hemen hemen tüm açıklığıyla kamuoyuna yansıdı fakat tüm bunların nedeni biraz önceki meslektaşımın söylediklerine ben katılamıyorum yani siz dosyaların ağırlığından, vaktinizin olmamasından, fiziksel, psikolojik veya kültürel yetersizlik gibi bir şeyin arkasına sığınmamız mümkün değil biz burada adaleti arıyoruz adaletin gerçekleşmesine, adaletin tecelli etmesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz eğer bir takım endişelerle veya zül addettiklerinizle, eğer biz adaleti tecelli ettiremezsek o zaman mevcut pozitif kuralların mevcudiyetini ortadan kaldırırız biraz önce bir sanığın ifade ettiği noktaya doğru toplumu oraya götürmeye başlarız çünkü adaleti eğer siz kürsüde tecelli ettiremezseniz o zaman herkes kendi adaletini tecelli ettirmeye çalışacak fakat tekrar söylüyorum benim müvekkilimle

90

Page 91: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:91

ilgili adaletinizin ne zaman tecelli ettireceksiniz, ne zaman somut bir şeklide kendisine dönüp te suçlamalarla ilgili istinat edilen konularla ilgili somut ne zaman soru soracaksınız evet 191, 206 gittikçe delillerin değerlendirilmesi aşamasında bizlerde bazı taleplerde bulunacağız sizlerde değerlendireceksiniz fakat siz 2010 yılının önümüzdeki sene bu zamanlarda siz hala daha delilerin değerlendirilmesi aşamasına geçemeyeceksiniz sayın başkanım geçemeyeceksiniz. Üçüncü iddianamenin altına imzalarını atmamakla sorumluluktan kurtulduklarını düşünen sayın savcıların ve beraber hareket ettikleri ekibin yeni soruşturmaları, yeni ucu açık soruşturmalarla birlikte siz bir sene sonra dahi siz delillerin değerlendirilmesi aşamasına geçemeyeceksiniz daha şuanda ikinci ve üçüncü iddianame söz konusu dördüncü iddianame geliyor siz ne zaman adalete tecelli ettirebileceksiniz sorusuna somut bir yanıt veremiyorum o zaman yapılması gereken husus sizin cesur bir şekilde buradaki yurtseverlerle ilgili cesur bir karar vermeniz benim sizden tek bir talebim var cesur ve cesaretli olmanızı talep ediyorum saygılar efendim”

Sanık Mehmet Fikri Karadağ müdafi Av. Nevzat Çetin söz istedi verildi; Bugüne kadar mahkemenize verdiğimiz yazılı ve sözlü müteaddit savunmalarda Kuvvai Milliye 1919 derneğinin bu dava ile hiçbir ilgisinin olmadığını belirtmiş, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının dernek hakkındaki soruşturmaları sonucunda takipsizlik kararı verildiğini dernek toplantılarındaki konuşmalarda geçen sözlerin Avrupa insan hakları sözleşmesinde de yerini bulan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirten birikişi raporlarında da bunların suç oluşturmayacağının belirtildiğini söyleyerek müvekkilim ve derneğin bu davadan tefrik edilmesini ve tahliyesini istemiş idik. Bu taleplerimiz mahkemeniz tarafından hiç dikkate alınmadan ve hatta okunmadan karara bağlanmıştır. Yani Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararlarına mesnet olan deliller ve belgeler incelenmeden bir çırpıda gerekçe dahi gösterilmeden bu haklı taleplerimiz reddedilmiştir. Hâlbuki bu çok haklı taleplerimiz kabul edilerek davanın tefriki yapılmış olsaydı çok hacimli olan bu dava bir hayli hafifleyecek, rahatlayacak sizlerde okuyamadan yürüttüğünüz bu davada delilleri okuma imkanı bulacak bir kısım insanlarda haksız olarak hapishanelerde çürümeye mahkum kalmayacaktı. Anayasamızın yargı başlığı altındaki hükümlerinin 138 maddesi hakimler görevlerinde bağımsızdırlar anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler şeklindedir. Mahkemenizde görülen bu davada bu hükme açıkça aykırı hareket edildiğini görmekteyiz bu zamana kadar yaptığımız tüm tahliye talepleri CMK 100/3 gereği reddedildi ancak tarafımıza tutuklama sebebi olarak gerekli hiçbir kuvvetli şüphe unsuru gösterilmemiş, matbu evrak misali taleplerimiz reddedilmiştir. Taleplerimizin reddi bir mahkeme hükmü olmakla beraber ne anayasaya, ne kanuna, nede hukuka uygundur. Anayasanın 141. maddesi bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır hükmünü koymaktadır. Bu durum CMK madde 101/2 de de açıkça düzenlenmiştir ki tutuklanmaya dair kararlarda hukuki ve fiili nedenler, gerekçeleri ile gösterilir ancak red kararları tarafımıza gerekçeli olarak bildirilmemiş, her defasında matbu kelimelerle gerekçesiz red ile karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. Siz sadece kararınızın hukuki nitelemesini yapmaktasınız, hukuki fiili herhangi bir gerekçe yok bu tutumunuz ile açıkça anayasanın 138/1 düzenlemesine aykırı davranmaktasınız. Tutuklama nedenleri hepinizin bildiğin gibi CMK madde 100 de açık olarak düzenlenmiştir. Burada müvekkilimin tutuklu olarak yargılanmasına dayanak gösterilen CMK 100/3 yine hepimizin bildiği gibi kuvvetli şüphe unsurunu aramaktadır. Burada anılan kuvvetli şüphe kişiyi mahkumiyete götürecek derecede bir şüphedir, sayın mahkeme siz bu şüpheyi hangi delilden veya delilerden ortaya çıkarabiliyorsunuz. Yine müvekkilime müvekkilimde isnat edilen suçların düşüncesi bile olmadığından siz bu mahkemede ancak düşünceyi yargılıyor olabilirsiniz. Hangi suça dair tamamlanmış hazırlık hareketi vardır. Hangi suç en azından teşebbüs aşamasına gelmiştir. Sayın mahkeme siz burada ancak telefon dinlemelerine takılmış birkaç düşünceyi yargılamaya çalışıyorsunuz. Bu görüşmelerde dahi suç unsuru yoktur. Yorum ve kurgulamalar ile suç isnadına konu olmuşlardır. Kuvvetli şüphe unsuru mahkumiyete götürebilecek kadar ağır olan bir şüpheyi içerir burada isnat edilen suçlar deliller

91

Page 92: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:92

ışığında aydınlatılarak şüphe giderildiğinde ve sanığın mesnet suçları işlediği açıkça ifade edildiğinde de mahkumiyet kararı kurulabilir. Siz hangi delillerle burada ki şüphenin varlığından bahsediyorsunuz. Hangi delillere dayanarak CMK madde 100/3 e göre tutuklama kararı veriyorsunuz. Telefon dinlemeleri mi tanık ifadesi mi, fiziki takip mi, belli değil. Telefon dinlemesi CMK madde 135/1 gereği başka suretle delil elde etme imkanı bulunmaması şartına bağlanmıştır ve telefon kayıtları tek başına delil olarak kullanılamayacağı Yargıtay kararlarında da görülmektedir. Sanık tanık, gizli tanık, ne olduğu belli olmayan Türkiye tarihinde bir ilk olarak karşımıza çıkan ve ifadelerinde de istikrar bulunmayan birinin tanıklığı mı kuvvetli şüphe oluşturuyor. Tanık Osman Yıldırım’ın ifadelerinde istikrar yok. Bu durumda bu tanığın ifadeleri dikkate bile alınamaz. Çünkü ifadelerin çelişkili olması o delilin şüpheli olduğunu gösterir. Ve şüpheli bir delil varlığında sanığın lehine karar verilir, şüpheden sanık yararların bu ceza yargılamasını genel ilkelerindendir. Sayın mahkeme hakimlerin karar verme usulünü anayasa açıkça düzenlemiştir. Buna göre bir anayasa iki kanun üç, hukuk. Bu normlara uygunluk şartı yerine getirildikten sonra vicdani kanaat muacenesinde karar verilebilir. Siz anayasa kanun ve hukuk bu normları atlayarak doğrudan vicdani kanaate göre hüküm vermektesiniz. Gerekçe yok, isnatlar tutarsız. CMK 170/4 e göre kanuna uygun delillerle ilişkilendirilmeden ilişkilendirilerek açıklanmadan ve hukuk ilkeleri göz ardı edilerek muhakeme yapılmakta ve karar verilmektedir. Aynı suçlar isnat edilen kemal Alemdaroğlu, ilhan Selçuk, tutuksuz yargılanırken, Mehmet Fikri Karadağ’ın tutuklu yargılanması hangi gerekçe ile açıklanabilecektir. Dr. Raporu diyorsanız bizim de tam teşekküllü devlet hastanesinden alınmış raporumuz vardı ve mahkemenize bunu ibraz ettik. Hiç dikkate bile alınmadı. TCK madde 3/2 eşitlik ilkesinden bahsetmektedir. Bu durumda eşitlik nerede. Bu durumda kanun ve hukuk ilkesi göz ardı edilerek doğrudan vicdani kanaat ile hüküm kurulduğunu düşünmekteyiz. Bu eşitlik ilkesi hukukun temel ilkelerindendir. Vicdani kanaat hukukun temel ilkeleri göz ardı edilerek kullanılamaz. Anayasa açıkça bunu düzenlemiştir. Kuvvai Milliye 1919 derneğine iddia edilen bu örgütün yan kuruluşu olarak müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ’ı da iddia edilen örgütün kurucusu ve yöneticisi olarak değerlendirmektesiniz. Bu iki değerlendirme dahi tenakuz içermektedir. Hangi örgütün kurucusu ve yöneticisi iddia edildiği üzere yan kuruluşu olan bir derneğin başında bulunur. Lobi başlıklı belgeye göre örgüt en yüksek seviyede gizlilik ilkesine göre çalışmış olması lazım gelirken kurucu ve yönetici olmakla itham edilen müvekkilimin kendisini deşifre etmesi başlı başına iddianamenin ve muhakemenin çelişkilerini ortaya koymaktadır. Sanıklardan Ankara Kuvvai Milliye başkanı Bekir Öztürk, diğer sanıklarla ilgili derneklerin ortak eylemlerine katılmış, internet sitesinde faaliyetleri ile ilgili her türlü yazışmayı yapmış iddia makamına ve mahkemenizin anlayışına göre suç olan bize göre ise uç olmayan yasal haklarını kullanmış, her türlü eylem ve duyurularda bulunmuş olmasına rağmen tahliye edilerek tutuksuz yargılanmakta iken diğer sanıklarla hiçbir ortak eylemi bulunmayan hatta onların çoğunu hiç tanımayan birçoğu ile de hapishanede tanışan müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ 19 aydır tutuklu yargılanmaktadır. Bu durum hangi sanık açısından tutukluluk için gerekli şüpheyi taşımaktadır. Anlamak mümkün değildir. müvekkilim hangi eylemi tahliye edilen Ankara Kuvvai Milliye derneği başkanı Bekir Öztürk’den daha fazla ağırdır. Müvekkilim asker olduğu için mi bu ayrımcılık yapılıyor. Başta ABD ve hükümet çevrelerinin askere karşı yoğun alerji duydukları ve bunu tırmandırmaya çalıştıkları bir ortamda bu sorularımız önem kazanmaktadır. Müvekkilim ile ilgili kuvvetli şüphenin kaynağı hukuka uygun olmayan tenakuz ve saçmalıklarla dolu bu iddianame ve yandaş medya yayınlarıdır, mahkemeniz maalesef hukuka aykırı olarak hazırlanan fakat delillerle ilişkilendirilmeyen bu iddianameyi reddetmek yerine kabul ederek en büyük hukuki hatayı yapmıştır. Dava hatalar üzerinden devam etmektedir. Bu iddianame için Yargıtay onursal savcısı Sami Selçuk bir garabet örneği diyerek iddianameyi yerden yere vurmuştur. Dosyada mevcut 20 Ocak 2008 tarihli terörle mücadele şube müdürlüğünün yaklaşık bir yıllık bir sürede sıkı bir takip ve inceleme sonucu hazırlamış bulunduğu istihbarat raporu incelendiğinde

92

Page 93: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:93

görülecektir ki Kuvvai Milliye 1919 derneğini perde arkasından kuran kişi recep Tayyip Erdoğan’ın bacanağı Nuri Vardarbaşı olup dernek milliyetçe ve ulusalcı söylemlerle CHP’ni ve zayıflamakta olan MHP’nin oylarını bölmek ve bu durundan AKP’nin faydalanmasını sağlamak amacı ile kurulmuş veya kurdurulmuştur, yani bu ifadeler, terörle mücadele şubesinin raporundan alınmış. Bacanak Nuri Vardarbaşı’nın ve sık sık MHP gecelerine katılan Mehmet Fikri Karadağ’ın talimatları nereden aldıkları böylece resmi bir rapor ile ortaya çıkmaktadır. Nuri Vardarbaşı Kuvvai Milliye derneği Genel başkanı Mehmet Fikri Karadağ‘ın sağ kolu olarak görülse de bazı talimatları kendisi vermektedir. Derneğin tüm resmi işlemlerinde devreye girmektedir. Bacanak Nuri Vardarbaşı’nın en önemli özelliği başbakanın bacanağı olmasıdır. Derneğe üzerinde Türkiye büyük millet meclisi amblemi olan 06 plakalı araç ile gelip gitmektedir. Kuvvai Milliye dernek merkezinin milli emlak idaresi bölge müdürlüğünden ihale ile kiralanması esasında bölge müdürüne karış bacanak karşı nüfuzunu kullanarak ihaleye başka kimseleri sokmamış, ihale yapılmış gibi binayı dernek merkezi olarak kiralamıştır. Bu sözler rapordan alınmaktadır. İhale yapılmadan önce binada işgalci durumunda olan dernek milli emlak bölge müdürlüğünün şikâyeti üzerine Kadıköy kaymakamlığı emirleri ile boşaltılmış istenmiş, ancak bacanak Nuri Vardanbaşı devreye girerek İstanbul valisi ile yapmış olduğu temas sonucu ismi bizce bilinemeyen vali muavini tarafından Kadıköy kaymakamına telefon açılarak boşaltma işlemi hemen durdurulmuştur. İlerleyen zamanlarda Kadıköy kaymakamı dernek binasında bacanak Nuri Vardarbaşı’nı ziyaret etmiş ve dostluklarını ilerletmişlerdir. Yaklaşık iki ay önce de Kadıköy kaymakamı Rize iline vali olarak atanmıştır. Dernek başkanı olarak görülen Mehmet Fikri Karadağ dernek faaliyete başladıktan sonra Nuri Vardarbaşı’nın talimatları sonucu İstanbul MHP il başkanlığının düzenlediği bazı gecelerde boy göstermeye başlamıştır. Bu ifadeler yukarıdaki aynen terörle mücadele şube müdürlüğünün dosyanızda buluna istihbarat raporundan alınmıştır. Bu durumda derneği kurduran ve perde arkasından idare eden iddia edilen örgüt olmayıp bacanak Nuri Vardarbaşı’dır hal böyle olunca tutuklanarak yargılanması gerekenler de Nuri Vardarbaşı ve derneğin faaliyetlerinden menfaat edenler olmalıdır bu durumda müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ iddia edilen örgüt tarafından değil, bizzat ıskata teşebbüs ile isnat edildiği AKP hükümeti ve partisi lehine çalışmış olmakta değil midir. Bu raporu doğru kabul ettiğimizde en azından Kuvvai Milliye 1919 derneğini yan kuruluş olarak kullandığı iddia edilen örgütün bir numarası bu tezgâhtan menfaat sağlayan iktidar partisidir, iki numarası ise Nuri Vardarbaşı’dır. Ekte sunduğumuz bu raporun doğru olmadığı kabul edildiğinde ise dernek ve müvekkilim hakkında tutulan tüm raporları yapılan tüm istihbaratları şüpheye düşürmektedir ki bunun neticesinde şüpheden sanık yararların ilkesi gereğince müvekkilimin tahliyesi ve beraatı gerekmektedir. Yine sayın mahkeme burada da anayasanın madde 135 i ihlal ederek hukukun temel ilkesini göz ardı etmiş ve vicdani kanaatlerine göre karar vermiştir. Bu raporu hiç dikkate almamıştır. Okumamıştır bile. İddianamenin 40. sayfasında Kuvvai Milliye derneğinin alternatif bir ordu kurmak üzere halkın iyi niyetini suiistimal ederek para topladıkları ve bu paraların örgütün illegal faaliyetlerinde kullandıkları tespit edilmiştir denmektedir fakat kimden ne zaman nerede ne kadar para toplandığına dair bir tek açıklama makbuz veya belge ibraz edilmemiştir. Su bulandırılmıştır fakat bu iddia CMK ya göre delillendirilmemiştir. Ama bu iddianamenin maksadı hasıl olmuş, mahkeme delilleri iyice okuyacak zamanı bulamadığı için bu ithamları doğru kabul ederek her tahliye talibimizde olduğu gibi hiçbir ciddi gerekçe göstermeden 100/3 deyip tutukluğu sürdürmüştür. Halbuki mahkeme dosyayı iyice okuyup inceleyebilseydi derneğin parasızlıktan altı telefonunun kapandığını, su faturası ödenmediğin için su saatlerinin mühürlendiğini, yine müvekkilimin aynı dönemde üç ayrı bankadan taksitli ferdi kredi çektiğine dair banka yazılarının dosyaya konduğunu görüp bu iddianın asılsızlığını tespit edebilirdi. Müvekkilimin adını hiç duymadığı ancak emniyette ifadesi alınırken öğrendiği bir örgütün üst düzey yetkilisi olduğu kurucu ve yöneticisi olduğu birinci iddianame de ileri sürülürken, ikinci iddianame de. Bu iddiadan vazgeçilerek sivil toplum örgütleri ile üst derce arasında irtibatı

93

Page 94: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:94

sağlayan kişidir. Denmek suretiyle gene hiçbir belgeye dayanmayan isnatlarda bulunulmuştur. Bu ifadede bir garabet örneği olan iddianame nin tutarsızlığını ortaya koyan bir başka misaldir. İddianame de çokça ileri sürülen şeylerden birisi de, sanıkların birlikteliğini ispat etmek bakımından iler sürülen telefon konuşmalarıdır, bu konuşmaların hemen her sanık için kimin kiminle kaç defa konuştuğu listeler halinde verilmiştir. Bu listelere baktığımızda müvekkilimin üst düzey yöneticilerinden hiçbirisi ile telefon konuşması yaptığı tespit edilememiştir. Konuşmalar ancak dernek içinde derneğe sempati duyan vatandaşlar ile müvekkilim arasındaki konuşmalardır. Yani müvekkilim devre arkadaşı olan Muzaffer Tekin dışında Kemal Alemdaroğlu, ilhan Selçuk, Doğu Perinçek, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol, veya diğer iddianamelerde adı geçen generallerin hiçbiri veya diğer sivil şahıslarla telefon görüşmesi yapmamış ve yaptığı da tespit edilmemiştir. Bu durum bile müvekkilimin diğer sanıklarla herhangi bir birlikteliğinin ve dayanışmasının olmadığını açıkça göstermektedir. Tanık Osman Yıldırım Ataşehir deki toplantıda Fikri Karadağ’da vardı şeklindeki ifadesinin gerçek olmadığı, telefon konuşmalarının tespiti sonucu müvekkilimin o toplantı saatinde ayvalıkta olduğu anlaşılmıştır. Buda dosyanızda vardır. Zaten mahkemenizin tanık koruma programından istifade etmek isteyen Osman Yıldırım gibi ifadeleri değişen çelişkili olan bir kişinin ahlaki yapısı da mahkemenizin bilgisi dahilinde olup bunun ifadesine değer verilmeyeceğinden eminiz. Müvekkilimin teşebbüs ettiği cebir şiddet ve silah kullandığı veya kullandırdığı ve gerçekleştirdiği hiçbir kanunsuz eylemi olmadığı gibi verilmiş bir talimatı da yoktur. ABD’nin talimatı ile açılmış bulunan bu dava ile ne olmuştur. Mevcut iddianame ve delillerle değil değil kuvvetli şüphe yeterli bir şüphenin bile olmadığı bu davada yirmi ayını dolduran sanıklar haksız tutuklamalar ve tahliye taleplerinin ciddi ve tutarlı olmayan gerekçelerle aileler perişan olmuş, insanlar işyerlerini kapatmak zorunda kalmış bazıları iflas etmiş. Boşanmalar nedeni ile aileler dağılmış, üniversiteyi kazanan bazı sanıklar kayıtlarını yaptıramayarak tahsil hayatları sönmüş, bazı sanıkların yargılama masraflarını karşılayabilmek için ev araba ve eşyalarını satmak zorunda kalmışlardır. Sanıklar mahkemenizin tutuklamaya ilişkin kararları ile felaket üzerine felaket yaşamışlardır. Toplumda herkes telefonlarının dinlendiğinden bahisle acaba beni de mi tutuklarlar diyerek korku içinde yaşamaya başlamışlardır. Bir korku imparatorluğu kurulmuştur. O hale gelmiştir ki değil suç işlemek, mahkemenizin tutumu dolayısıyla ve verdiği tahliye taleplerine red kararları ile yalnız telefon konuşması ile insanların aylarca hapishanelerde yatırıldığı anlayışı toplumda yer etmiştir. bu toplumsal ve sosyal felakette mahkemenizin hiç mi sorumluluğu yoktur. Duruşmalar başlamadan önce, mahkeme başkanının Köksal Şengün olduğunu öğrenen sanıklar ve avukatları mazinizdeki vermiş bulunduğunuz dürüst kararlar nedeni ile çok sevinmişler. Fakat davanın başlamasından sonra da oy birliği ile verdiğiniz kararlar karşısında hayal kırıklığına uğramışlardır. Çünkü dava açılıncaya kadar yapılan haksızlık ve zulümlerin duruşma ile birlikte sona ereceğine inanan müvekkiller ister istemez bağımsız ve tarafsız bir yargı önünde olmadığını hissetmişlerdir. Mahkemeniz bu tutumunu devam ettirmeye çok kararlı görünürken bir tek şeyi unutmuştur. Eski roma da ünlü yargıç ve hatip olan çiçero, roma imparatorluğunda yargılanırken idam edileceğini anlamış, ve hakimlere hitaben şöyle demiştir. Onurlu hakimler burada vereceğiniz karar yalnız benim hayatımla ilgili olmayacaktır, Roma’nın ve hepimizin adalete olan güvenini yeniden sağlayacaktır. Kararınızı vermeden önce bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Ey hakimler her biriniz kendinize sorun, bu vereceğiniz idam kararından kim kazançlı çıkacaktır, Latince ismi ile, cui bono demiştir, ben de mahkemenize soruyorum bu davada bu insanların memleketin bu güzide evlatlarının vatansever insanların Cumhuriyeti savunan insanların hapishanelerde aylarca tutuklu kalmasından kimler memnun. Bu tutukluluk hallerinin devamından hangi ülkelerin kazançlı çıktığını hiç düşündünüz mü. İki dudağınızın arasında olan tahliye taleplerinin reddedilmesi Kürt açılımı adı altında altıdaki ülkemizin bölünme çalışmaları bu davadaki tutuklama kararlarından kaynaklanmıyor mu. Bu durumun devamı halinde ülkemiz kazançlı çıkabilir mi. bu dava bu nedenle vereceğiniz kararlarda bu kararın basit bir karar

94

Page 95: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:95

olmadığını ülkemizin akıbeti ile de ilgili olduğunu düşünerek lütfen düşmanlarımızı sevindiren dostlarımızı üze kararlar verilmemesini talep etmekteyiz. Netice olarak yukarda arz ettiğimiz gibi Kuvvai Milliye 1919 derneğinin iddia olunan örgüt ile alakası olmadığından mahkemenizin Kuvvai Milliye 1919 ile ilgili davayı bu davadan ayırmasını merak etmeyin başka mahkemeler de en az sizin kadar adil olabilirler yani başka mahkemelerde tahliye olacak diye bir ümidimiz yok ama bu dava ile ilgisi olmadığı için bu davanın ayrılmasını istiyoruz. Sizin çok yorulduğunuzu görüyoruz. Kuvvai Milliye derneğinin bu davadan ayrılması ile en az on beş sanığın bu davadan ayrılıp bir başka mahkemeye gideceğini ve sizin yükünüzün hafifleyeceğini düşünüyoruz. Terörle mücadele şubesinin hazırladığı raporu eğer resmi makamlarca hazırlanmış doğru bir rapor olarak kabul ettiğiniz takdirde dernek mensuplarının iddia olunan örgütle açıkça ilgileri bulunmadığı görüleceğinden derhal tahliye edilmeleri gerekmektedir. Yada yukarda belirtildiği gibi bir yıl süre içinde takibe alınmış olan örgüt ile ilgili terörle mücadele şube müdürlüğünün hazırladığı bu rapor eğer doğru kabul ediliyorsa tüm deliler açısından bir şüphe ortaya çıkacağından bu sefer şüpheden sanık yararların ilkesi gereğince müvekkilimin yattığı 19 aylık süre de göz önüne alınarak müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum, saygılarımla:”

Sanık Emin Gürses müdafii Av. Mehmet Taşdelen söz istedi, verildi: “ Sayın başkanım savunmalarımızda arz etmiştik, yaparken savunmamızı ancak ben müvekkilim hakkında dosyaya girmiş, delillerden kısaca ana başlıklar halinde bir kez daha bahsetmek istiyorum. İbrahim yılmaz isimli diyanet işleri başkanlığı müfettişini milli güvenlik akademisi Ankara 2001 yılında mezhepler tarikatlar ve cemaatler adında bir muhtemel konferansı dersi olmuş, bunu kitapçık haline getirmişler, yine bu İbrahim yılmaz isimli diyanet işleri başkanlığı müfettişinin irtica nedir irtica ile mücadele stratejisi nasıl olmalıdır diye yine bir konferansı veya dersi olmuş, bunu kitapçık haline getirmişler. Bu müvekkilimin evinde bulunuyormuş, suç delili diye bunu almışlar bu klasörlere kopyalayıp koymuşlar. İddianame de bir satır geçmiyor sayın başkanım. Buradan herhangi bir şey diyanet işleri biliyorsunuz Türkiye cumhuriyetinin bir kurumu onun müfettişi milli güvenlik akademisinde bir konferans veriyor, bu metin suç delili olarak bu dosyaya müvekkilimin aleyhine girmiştir. Bilindi delil budur. Müvekkilimin aleyhline yine dosyaya giren ikinci delil devlet yapısını konu alan bir makaledir, büyük ölçüde İngilizcedir, buda devlet yapısı akademik bir çalışma buda suç delili olarak dosya girmiştir. Yine vatan gazetesinde yayınlanan bir ropörtajı vardır, Hrant Dink öldürüldükten sonra vatan gazetesinden bir muhabir bir gazeteci kendisi ile Hrant Dink in öldürülmesi üzerine bir röportaj yapmıştır bu iki gün süre ile yayınlanmıştır. Özetle müvekkilim bu röportajında Hrant Dink in Türkiye ye faydalı bir insan olduğunu Türkiye nin ermeni konusunda Türkiye nin tezlerini savunduğunu, öldürülmesinin son derece yanlış olduğunu anlatmıştır. Bu röportajda aleyhe olarak dosyaya konmuştur. Bu röportajda sağlamak istediği amacın da Veli Küçük ü korumak, olduğuna dair iddianame de ifadeler yer almıştır. Ancak Hrant Dink davasında Veli Küçük ile ilgili herhangi bir takip soruşturma yapılmamıştır. Yine müvekkilimin bir internet sitesinde yayınlanan bir röportajı bu dosyaya şey olarak suç delili olarak girmiştir. Bu röportajında da herhangi bir suç delili yoktur. Sayın başkanım, işçi partisi aramalarında 2003 yılında Ankara da TESİŞ sendikasının düzenlediği bir konferansta müvekkil im bir kısım panelistler ile beraber konuşmacı olarak katılmış, orda konuşma yapmıştır. Konuşmada birçok konuya temas etmiş, kurtuluş savaşından bahsetmiş, PKK teröründen bahsetmiş, terörün çok azdığından bahsetmiş, birçok konudan bahsederken konuşmanı bir yerinden işte terörün büyük şehirlere doğru kayabileceği kapımıza kadar dayanabileceği noktasında Allah göstermesin ama gerekirse silaha müracaat edin silah alın ruhsatlı silah anlamına gelebilecek bir tek cümle söylemiş, bu cümleden hareketle halkı birbirine karşı silahlı isyana isyana silahlı kıtara teşvik etmek yorumu ile iddianame ye beyanlar ifadeler geçirilmiştir. Bunların tamamında suç unsuru yoktur. Yine bunları değerlendiren savunmamda bahsettim değerlendirme inceleme grubu, beş kişilik polis arkadaş bu delilleri değerlendirmiş, bunların hiçbirinde suç unsuru olmadığını ortaya koymuştur. Mesela müvekkilimden cenaze fotoğrafları

95

Page 96: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:96

çıkmıştır, kardeşinin cenazesine Sevgi Erenerol gelmiştir. Bir kişi daha Veli Küçük zannedersem gelmiştir. Bir iki kişi gelmiş koca örgütten. Yani tabiri caiz ise koca örgüt bu kadar büyük bir örgüt var ama bu örgütten iki kişi gitmiş büyük vefasızlık örneği göstermişler. Sayın başkanım yani kardeşinin cenazesine iki kişi gelmiş onların fotoğraflarını suç delili diye koymuşlar. Buradaki devletin yapısına yapısını konu alan akademik çalışma olduğu belirtilmiş vatan gazetesinde yayınlanan röportajdan alıntılar yapılmıştır. Bunların dışında iki kere 137. klasörde ve 437. klasörde iki kez müvekkil ime ait tapeler iki kez dosyaya eklenmiştir. Bu tapelerden de anlaşılan dikkatle bakıldığında bu tapeler okunduğunda müvekkilim ilk kez bu konu ile ilgili Erol Mütercimler, Veli Küçük, Sevgi Erenerol Kemal Kerinçsiz falan birlikte göz altına alındığında Erol Mütercimler sabah 11 e doğru kendisini aramış işte Veli Küçük falan alındı. Erol Mütercimler biliyorsunuz televizyoncu, haberci. Merak ederek sormuş ondan sonra o da çeşitli kimseleri aramış ya bunlar niye gözaltına alındı diye sormuş. Suçları ne diye sormuş. Bunlar ne yapıyorlardı diye sormuş, bende o kilisedeki toplantılara gidiyordum benim bilmediğim bir şey mi çeviriyorlar acaba diye kendi konuştuğu insanlara sormuş. Merak ederek sormuş bu konuşmalardan anlaşılan müvekkilimin bir örgüt faaliyetinde bir örgütten haberi olmadığıdır. Sayın başkanım, bu deliller ile müvekkilim örgüte üyelik ve halkı hükümete karış silahlı isyana teşvik etmek suçlamaları ile iddianame de suçlanmıştır. Bu suçlamaların haksız olduğunu düşünüyoruz. Savunmamızda uzun uzun anlattık bir kez daha tekrar etmek istemiyorum. Vakit çok ilerledi. Şimdi sayın başkanım, ben Osman Yıldırım’ın Ankara 12 Asliye Ceza Mahkemesine bir dilekçe yazdığını mektup yazdığını ve orada müvekkilimi suçlayan ifadelere yer verdiğinden bahisle bu dilekçesini dosyamıza celp edilmesini istemiştim. Ve bu dilekçe dosyamıza celp edilmiş, şimdi Osman Yıldırım ı da tahsis etmek düzeltmek bilgilerinin yanlış olduğunu, kendisine de burda hazır burdayken ifade etmek bakımından Osman Yıldırım’ın dilekçesinden müvekkilim ile ilgili kısımları okuyarak dosyadaki tapelerde var olan şekli ile bir kez daha açıklamak istiyorum çünkü Osman Yıldırım 31 Ocak 2007 veya 30 Ocak taydı, 13 Şubat’tan önceki duruşma iki hafta önce hemen o duruşma sırasında benim müvekkil im Aykut metin şükre ye ve Süleyman Esen e diyor ki avukatlarınız bana gelsin. Ben sizi kurtarırım danışmam gereken şeyler var, benim müvekkil im annesini arıyor. Diyor ki anne Mehmet abi ye söyle Osman Yıldırım bizi kurtaracak, hem Süleyman esen hem bana söyledi, avukatlarınız gelsin dedi, ceza almak istemiyor tabiatıyla. Ne zaman Aykut Metin Şükre nin annesi bana geldi, 12 Şubat ın akşamı geldi, sayın başkanım, bir arkadaşım ile yemek yiyordum bir restoranda aradı, dedim abla gel konuşalım. Dedim ki ben bu saatten sonra Osman Yıldırım la gidip görüşemem yani ne soracak ne diyecek onun ne diyeceğini bilemiyorum iki nasıl kurtaracak, biz ikrar etmişiz. Yani biz suçumuzu ikrar etmişiz. Silah ile ilgili meseleyi açık açık anlatmışız. Bize ne diyebilir bizi nalsı kurtaracak bende merak ettim hakkaten dedim ki ceza alırsak gider konuşurum ama beraat edersek buradan Ankara ya kadar gidemem, zaten gerek de yok Osman Yıldırım kendi bilir ne diyeceğini, ben duruşması 13 Şubat ta mahkeme Ankara adliyesine gittiğimde Mehmet Ener Süleyman Esen in avukatı Mehmet Ener e dedim ki Osman Yıldırım böyle bir haber göndermiş, ne söyleyecek senin görüşme imkânın oldu mu ben kendisine dedim ki ne söyleyeceksen yazılı söyle biz kardeşim evet Osman Yıldırım anlatacak, ben Osman Yıldırım olduğunu nerden çıkarıyorum. Aynı sabah Alparslan Arslan’ın babası idris Arslan arıyor diyor ki tutuklu sanıklardan biri konuşacakmış, Mehmet bey haberiniz var mı ben de dedim ki haberim yok bilmiyorum. Niye beni arıyor Alparslan Arslan avukatını azletmiş, sorabileceği kimse yok. merak ediyor bir baba olarak ne konuşulacak. Çünkü bizim duruşmalardan önce idris arslan ile atışmalarımız oluyordu. Bana diyordu ki sürekli Mehmet bey bu işi ulusalcılara bağlıyorsun sen sen yanlış yapıyorsun benim oğlum başörtüsü için yaptı bu işi. Ben dedim ki ben inanmıyorum ben de tanıyorum senin kadar benim inanasım gelmiyor. Nihayetinde dün kendisi burada açıklama yaptı dedi ki Ergenekoncular olabilir arkasında. Sayın başkanım gazetelerde haberler çıktı ne zaman çıktı, emin Gürses gözaltına alındı biz ifadesine gittik, polis ifadesi savcılık ifadesi

96

Page 97: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:97

aradan üç gün sonra taraf gazetesinden beni aradılar. Bizim ifademiz ellerinde idi. Siz şöyle demişsiniz böyle demişsiniz, gibi sorular sordular işte o haberler neticesinde Osman Yıldırım gazeteleri okuyor, M.T’yi aradı, idris Arslan M.T’yi aradı. Aykut Metin Şükre’nin annesi M.T’yi aradı, M T kim olabilir diyor Osman Yıldırım Muzaffer Tekin hayır Mehmet Taşdelen beni aradı. O tarihte altı aydan beri tutuklu yedi aydan beri tutuklu araması mümkün değil Muzaffer Tekin’in. Bizim ne konuştuğumuz da burda tapelerde var. Bir suç unsuru falan da yok biz merak ediyoruz Osman Yıldırım ne diyecek acaba. Eğer bombalar ile ilgili bir şey diyecek Süleyman Esen i kurtaracaksa Süleyman Esen benim on yıllık arkadaşım ben ondan memnun olurum. 13 Şubatta ta ne diyecek diye bekledim duruşma salonunda konuşsun diye konuşmadı. Ne zaman konuşup konuşmayacağına kendisi karar verir. Ben karar veremem. Ben ona herhangi bir şey de salık veremem. Kendi takdiridir ne zaman ne söylemek istediği, ama bir avukat olarak bana danışsa ben ona farklı şeyler tavsiye ederdim. Çünkü Ankara ya gittiklerinde Alparslan Arslan ile tartışıyorlar, vazgeçiyorlar, gidip otele yatıyorlar. Dediği gibi iki de çıkıyorlar dosyada sabit ama sanki Alparslan Arslan Danıştay’a saldırısını gerçekleştirdiğinde Osman Yıldırım Erhan Timuroğlu İsmail sağır Danıştay binasının önünde imiş gibi ceza aldılar. Şimdi bu adlıları cezayı kendilerine hak görmüyorlar. Çıkış yolu arıyor ve her yere yazılar yazıyor. Şimdi burda Osman Yıldırım a kızıyoruz. Osman Yıldırım hak etmediği bir ceza almış ve bakın neler diyor, Alparslan Arslan ile birlikte Danıştay suikastında aktif rol alan Aykut un Aykut a iki kere diyor ki ben seni kurtaracağım, Alparslan, Süleyman ile Aykut un ne suçu var söyle bunlara mahkemeye doğrusunu söyle buradan gitsinler diyor. bunu orda bulunan diğer bütün sanıklar şahitler. Adliyenin binasında aşağıda bunları söyleyen Osman Yıldırım. Şimdi diyor ki gazetelerde okuyor ya, aktif Aykut un Aykut şükre cezaevinde annesini telefonla arıyor ve acele Muzaffer Tekin’i ara, Osman Yıldırım konuşacak önlem alsın diyor. ve Aykut Mete Şükre’nin annesi de Muzaffer Tekin i arıyor durumu izah diyor. Muzaffer Tekin’de emin Gürses i telefonla arıyor ve hocam diyor şimdi Aykut Metin Şükre’nin annesi beni aradı, Osman Yıldırım konuşacakmış diyor. Emin Gürses de diyor Ankara ya gidelim Osman Yıldırım konuşmadan Danıştay dosyasını kapatalım. Diyor. İstanbul emniyet müdürlüğünde bu ikilinin konuşmaları dinliyor, bu ikilinin telefon konuşmalarını maddi delil olarak Ergenekon iddianamesinde yer alıyor şimdi yapılan yayınların ben burda birkaç kere ifade ettim. Bu yayınlar sakıncalı oluyor yanlış olmuştur bu yalan haberler gerçek dışı haberler yanlış oluyor dediğimde siz önemi yok demiştiniz ama bakın işte böyle bir yanlış anlama yanlış öğrenme sebebi ile böle bir ifadeler geliyor bunu siz müvekkilime çıkarıyorsunuz önüne koyuyorsunuz sizin hakkınızda böyle şeyler söyleniyor bunlar gerçek dışı. Aykut metin Şükre’ni annesi beni aramıştır. Osman Yıldırım’ın talebi ile ilgili aramıştır. Osman Yıldırım beni yanına çağırmıştır Danışmak istiyorum demiştir. Ben gidememişimdir ayrı bir şey. Bunların hepsi gerçek dışı, yine akabinde Alparslan Arslan cezaevinde babası idris Arslan a emin Gürses e mesaj gönder Osman Yıldırım konuşacak susturun diyor yani infaz edin diyor diye yazıyor. Osman Yıldırım. İdris Arslan Osman Yıldırım konuşacağını kimden öğreniyor taraf gazetesinin muhabirinden öğreniyor sayın başkanım, taraf gazetesinin muhabiri arıyor diyor ki Ataşehir de 20 Nisan da toplantı olmuş, böyle böyle Osman Yıldırım ın bu şekilde beyanda bulanacağını ifade vereceğini taraf gazetesine kim söylüyor. 8 Şubatta Şamil Tayyar yazıyor. Şamil Tayyar yazıyor, Star gazetesindeki köşesinde diyor ki tutuklu sanıklardan biri konuşacak, Osman Yıldırım’ın konuşacağını cezaevinden star gazetesinin muhabiri yazarı nerden öğreniyor. 13 Şubat ta Taraf Manşetten çıkıyor. Ve Osman Yıldırım ın konuşacağını biliyor. Ben 13 Şubat günü öğreniyorum ne diyeceğini. Tesadüfen Osman Yıldırım’ı niye susturmaya çalışalım. Osman Yıldırım konuşsun ne biliyorsa konuşsun. Ha ben Osman Yıldırım’ın Danıştay duruşmalarında da orda bir örgüt çete olmadığını, bir örgüt olmadığını ifade ettim. Katılmadıkları halde savcı ceza talep ediyor dedim. Neticede bakın sayın başkanım bir niyet okuyalım. Sayın savcılarımızın yaptığını ben de yapayım. Şimdi Osman Yıldırım kendini kurtarmak için elbette ki cezadan kurtarmak için en tabi hakkı bir takım gayretler gösterecek. Ceza almamaya çalışacak

97

Page 98: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:98

bir takım girişimleri oluyor. Ne zaman ki Osman Yıldırım’ın bu girişimleri bir şekilde dışarıya yansıyor, İstanbul cumhuriyet başsavcılığı Ergenekon soruşturması dosyasından 500 sayfa 1 klasörü Ankara gönderiyor, sekiz ay bekledikten sonra. Bu klasör geldikten sonra Osman Yıldırım bir müebbet 45 yıl ceza alıyor. 13 şubatta, aldı mı siz o zaman Osman Yıldırım ceza alsın diye bu klasörü gönderdiniz, Osman Yıldırım ceza aldı, ceza aldıktan sonra da sizin istediğiniz gibi yirmi nisan da konuştu dersem doğru mu söylerim hani maddi delilim ben haksızlık yapmış olmaz mıyım. Böyle niyet okuyarak, iddianame düzenlenmez. İddianame niyet okuyarak düzenlenmiştir, ve yanlış okumuşlardır niyetleri, sayın başkanım, Osman Yıldırım’ın buna benzer beyanlarının sebebini kendisi daha iyi biliyordun ben onla ilgili de niyet okuyup hiç kimseyi incitmek haksız yere itham etmek istemiyorum. Ama Osman Yıldırım 13 Şubat ta konuşmadı, konuşmasını bekliyorduk. Ben Süleyman için esen için konuşmasını bekliyordum. En azından benim arkadaşım ceza aldığında ben çok üzüldüm. Aynı salondaydım. Yani nasıl bir yüzünün ne ifade aldığını ben gördüm bir taraftan Aykut için beraat ettiği için sevinirken Osman için ee Süleyman için üzüldüm, Osman Yıldırım ın konuşmasını ben kimi suçla Muzaffer Tekin’i hayatımda hiç görmemiş tanımamışım, Veli Küçük’ü hiç görme, Veli Küçük’ü Muzaffer Tekin’i suçlasa bana ne beni ne ilgilendirir. Benim bir arkadaşım kurtulacaktı orda eğer doğru söylüyorsa ama eğer iftira atarak benim arkadaşımın bir başkalarının iftiralara atarak kurtulmasını da ben istemem doğru bir şey değil. Sadece Süleyman da sadece atfı cürüm ile Alparslan Arslan’ın yalan söyledim demesine rağmen sonradan ceza almıştır. Sadece Alparslan Arslan’ın beyanlarına dayanarak. Bu yargılama mıdır, bu hak mıdır? Bunlar yanlış işlerdir. Neticede bakın Danıştay saldırısı Osman Yıldırım ayrıca başarılı da olmuştur neticede muhtemelen onanıp geçecekti Türkiye kamuoyu öyle bir kurban istiyor diye onanacaktı, işte bir müebbet kırk beş yıl ceza, omuzlarına yüklenecekti, belki bu yargılama sonunda ikrar ettiği suçu ile alakalı ceza alacak Danıştay dan ceza almayacaklar belki de. Sayın başkanım, bu dilekçede gazete haberlerine dayanarak Osman Yıldırım bir dilekçe yazmıştır. 12 Asliye Ceza Mahkemesine, bunun buraya getirilmesini ben talep ettim. Ve burda yazanlar doğru değildir. Doğru olmadığının delili de bizim dosyalarımızda vardır. Müvekkilimin suçlanmasını gerektirecek başka hiçbir şey yok. bir kez daha önce de söyledim yani iki insan telefonda konuşurken hava atar, yalan söyler, palavra söyler, doğru söyler, yanlış söyler, şaka yapar. Telefon konuşmalarına dayanarak ki orda da hakikaten bir şey yok ben okuyorum okuyorum merak ediyor ne gelirse meraktan gelirmiş başına. Bunları niye aldılar. Örgüt mensubu olsa örgütten aldıklarını bilir. Niye aldılar diye soruyor. Beni alırlarsa işte havaya uçuracaklar bunun doğru olmadığı belli, bunun doğru olmadığı belli, sayın başkanım fazlaca uzatmak istemiyorum. Zaten niyetli bir günün sonunda yorgun düştük. Ben müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum. Heyetinize saygılar sunuyorum.”

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Necip Yenişan söz istedi, verildi: “ ben kısaca üç hususta beyanda bulunacağım, birinci husus müvekkilim hakkında dosyada tanık olarak dinlenmiş Talip Doğan karlıbel in gerçek dışı vermiş olduğu ifadelere ilişkin olarak müvekkil imin alman MDP partisi genel başkanı Yunter deceher den mali yardım aldığı, iletişim kurduğu, internet ortamında yazıştığına ilişkin olarak yalan haber yapan star gazetesi Yazı işleri müdürü hakkında yapmış olduğumuz şikayet sonucunda Bakırköy 2 Asliye Ceza mahkemesinin 2008/550 Esas sayılı dosyası ile dava açılmıştır. Buna ilişkin olarak dava dosyasını sayın mahkemeye sunacağız. Davanın başından itibaren müvekkilim hakkında gerek huzurda ki sanıklar gerekse soruşturmada yürüyen şüphelilerle hiçbir şeklide bir para alışverişi mevcut olmamıştır. Gelen banka kayıtlarından da savunmalar doğrulanmıştır. Bunun dışında yurt dışından gerek üye olduğu üç dernek gerekse kendi şahsi hesaplarına kati suretle yardım da gelmemiştir. Böyle bir yardım düşüncesi siyasi fikirlerine de ters düştüğünden olası bile değildir. Mahkemece bu konuda da gerekli araştırma yapılmış, bu güne kadar hiçbir kurum vakıf siyasi parti, dernek yada resmi kurumlardan bir tek kuruş alındığına ilişkin bir cevap da gelmemiştir.

98

Page 99: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:99

Mahkeme bu konuda hassasiyet göstermiş 13.06.2009 tarihli celsede ara karar oluşturup alman güvenlik makamlarından sorulmasını da talep etmiştir. bu konuda yapılacak her türlü yazışmanı sonucu avukat Kemal Kerinçsiz’in yurt içinden yada yurt dışından hiçbir kişi ve kuruluştan tek kuruş yardım aldığına ilişkin bir belgeni gelmesinin mümkün olmadığıdır. Nitekim bu konuda haber yapan tanık Doğan Karlıbel’in tanıklığından sonra star gazetesinin 12 /06/2008 tarihinde yayınlanmış ve bu habere karşı derhal cezaevinden yapmış olduğumuz şikayet dilekçesi ile haberi yapan kişi hakkında Bakırköy 2 asliye ceza mahkemesinin 2008/507 esas sayılı dava dosyasından dava ikame edilmiştir. Söz konusu yaptığımız şikayet ve açılan dava bu konuda gösterdiğimiz titizliği ve haklılığı bir kez daha ortaya koymaktadır. Söz konusu dava dosyasını fotokopisi beyanlarımızı da müvekkilimin imzası ile sunuyoruz. İkinci husus, müvekkilim hakkında 2005 2006 ve 2007 ve diğer sanıklarla birlikte, sanki bu tarihten itibaren sosyal etkinliklerde bulundukları bu tarihteki yapılan etkinlikler konu yapılmıştır. Sanki bu yıllardan önce hiçbir etkinliğe katılmamış, düşüncesini hakim olduğu görülmemiştir. Bu şekilde mahkemede bir kanaat oluştuğu ortaya konulmuştur. Bunun ilişkin olarak da bir beyanda bulunmak istiyoruz. Sevgi Erenerol bölümünde 971 ve 972 sayfalarında bu sanık ile alakalı olarak 2003 yılından itibaren yer alan etkinlikler tek tek belirtilmiş, belirtildiği halde mahkemece bu hususta inceleme yapılmamıştır yeteri katar. Mahkeme heyeti sanki buradaki bir kısım sanıklar 2005.2006.2007 yıllarında kurdukları derneklerle etkinlikler yapmış, bu tarihlerden önce hiçbir etkinliğe katılmamış sosyal ve siyasal faaliyetlerde bulunmamışlar şeklinde bir yaklaşımı olduğu görülmüştür. Bu düşüncenin doğru olmadığı, olmadığı ortadadır bunla ilgili olarak büyük hukukçular birliğinin kuruluşundan önce müvekkilim 1997 yılında büyük hukukçular birliğinin ilk oluşum gerçekleşmiş 2002 yılında hukukçular birliği kurulmuş ve bu 1997 yılından önce de çeşitli siyasi partide bir siyasi partide siyasi etkinliklerde de bulunmuş. Düzenlemeler ile bulunmuştur. Bunlara ilişkin olarak mahkemeye çeşitli ifadelerde bulunmuştur. Buna ilişkin bilgi ve belgeleri mahkemenize sunmuş bulunmaktayız. Nitekim Sevgi Erenerol’a ait bölümde 972. sayfanı 6. bendinde yer alan etkinlik e söz konusu 2002 yılında kurulan dernek iştira etmiş olup yani hukukçular birliği iştirak etmiş olup müvekkil im o faaliyete iştirak etmemiştir. Söz konusu etkinlikten önce Sevgi Erenerol’un katıldığı bir çok faaliyetten bahsedilmiş olup bu etkinliklerin de hangi amaçlarla yapıldığı, kimlerin katıldığı, 2911 sayılı yasaya muhalefetin gerçekleşip gerçekleşmediği, yada başka bir suç işlenip işlenmediği hususları da önem kazanmaktadır. Şunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki Sevgi Erenerol‘u aynen sorgu ve savunmalarında bahsettiği gibi tanımış, bu tarih de 2005 yılının 9. ayıdır. Telefon bilgileri ve müvekkilime yazmış olduğu davetiye önceki tarihli hiçbir etkinlikte bir arada fotoğraflarının olmayışı bu beyanı da doğrulamaktadır. Bu sebeple Sevgi Erenerol’u bu tarihten önce katıldığı etkinliklerde kesinlikle müvekkilim tanımamış ve görmemiştir. Bundan dolayı mahkemenin olayı daha iyi kavrayabilmesi ve savunmaların teyidi babında iddianamenin 971. sayfasında geçen 30.08.203 tarihinde eski tüyap önünde yapılan etkinliğin 08.02.2004 tarihinde rauf Denktaş a destek için yapılan basın açıklamasının, 24.04.2004 tarihinde kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yapılacak referandum için Ankara abdi ipekçi parkında yapılan basın açıklamasının, 28.12.2004 tarihinde internetajans.com sitesi sahibi Vedat Yenerer in düzenlediği yılın kuvvacıları ödül törenine ilişkin etkinliğin 05.05.2005 tarihinde şişli Kıbrıs kültür derneğinde yapılan kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine sahip çıkalım isimli basın açıklamalarının 02.07.2005 tarihinde Türkiye sivil toplum kuruluşları birliği organizesinde düzenlenen Beşiktaş Yıldız camii önünde yapılan basın açıklamasının emniyet müdürlüğüne yazılarak tüm cerayim evraklarının düzenlenen tutanaklarının kayıt yapılmış ise söz konusu kayıtların, etkinliğin yapılış amaçlarının fotoğraflarının, sunulan basın açıklama metinlerinin, işlenmiş suç var ise suçlarla ilgili yapılan tüm işlemlerin açılmış soruşturmaların celbine karar verilmesini isteyen bir dilekçe yazdık, bunların mahkeme tarafından celbini talep ediyoruz. üçüncü husus müvekkilim yaklaşık 19 aydır tutuklu bulunuyor olmasıdır, burda yaklaşık bu davaya diğer iddianameler ile birlikte 300 e yakın

99

Page 100: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:100

sanık vardır, bu yapılan 104. duruşmada ben değil 300 kişilik bir örgüt, 3 kişilik bir örgüt dahi çıkarabileceğinizi düşünmüyorum görmedim çünkü. Taraf sanıklar arasında hiçbir şekilde bağlantı yoktur. her Türk vatandaşının kendisinin üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmesi babında yapmış olduğu anayasal haklardan insan haklarından kaynaklanan faaliyetler bir suç olarak gösterilmiş ve bu şekilde toplum nezdinde insanların itibarı ile oynandığı gibi toplum üzerinde de psikolojik bir baskı yapılmaya çalışılmıştır ama evrende hiçbir boşta hiçbir şey boşluk olarak kalamaz. Mutlaka bunun yeri farklı şekillerde doldurulacaktır. Yani bu kişilerin yerine de başka insanlar çıkıp onların yaptıkları faaliyetleri yerine getireceklerdir. Bunlar her insanın yapması gereken şeylerdir. Yanlış gördüğünüz bir şeye karşı mücadele etmeniz gerekir, ülkemizin daha iyi olması için her Türk Vatandaşı bireysel olarak faaliyetlerde bulunması gerektiği gibi etkinliği sağlayabilmek amacı ile toplu olarak da faaliyette bulunur. İnsanların dernek kurması düşüncelerini açıklaması bu konuda mücadele vermeleri hiçbir şekilde kanun ve anayasa çerçevesi içersinde yapılan faaliyetler suç olarak kabul edilmemelidir. Müvekkilimin yapmış olduğu tüm faaliyetler kanun çerçevesinde yapılmış olan faaliyetlerdir. Bu hususu yapılan yargılama aşamasında müvekkilim gayet detaylı bir şeklide açıklamıştır. Bunun hakkında daha fazla bir şey söylemek istemiyorum yalnız bu son dönemde son haftalarda kürt açılımı ile ilgili olarak bir açılım başlatıldı ve bu açılım sonucunda açılım sonucunda olduğu söylenen Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına PKK dan kaçarak gelen 9 tane teröristin başvurduğunu, teslim olduğu haberleri vardı dün ve bu 9 kişinin ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldığını söylediler tabi bu arada kuzey ırak da da PKK ya karşı, kuzey ırakta diyorum, İran da PKK ya karşı çok geniş bir operasyon başlatıldı. Otuz a yakın terörist PKK teröristi öldürüldü. Haberleri de geçmişti. Tabi bu teröristler İran’dan kaçıp Türkiye ye mi sığındılar bunu da zaman gösterecek ama eğer bir PKK teröristi gelip silahını bırakıp devlete sığınıyorsa cum. Başsavcılığına sığınıyorsa ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyorsa buradaki insanların bu kadar süre tutuklu kalmasını gerektirecek sebebin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bundan dolayı müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum.”

Sanık Ümit Oğuztan Müdafii Av. Alper Yarımbıyık söz istedi verildi :” sayın başkan sayın heyet müvekkilim 19 ayı yaklaşık 19 aya yakın bir süredir tutuklu bulunmaktadır. Kendisine isnat edilen suç terör örgütüne üye olmaktır. Ancak dosyaya baktığımızda beşeri bir ilişkiyi ifade etmesi gereken bir terör örgütüne üye olmak suçunun hiçbir unsuru ve delilinin bulunmadığını görüyoruz dosyada. Hiçbir kişiyle hiçbir şekilde irtibatı telefon olsun veya herhangi bir toplantı olsun görüşmediğini görüyoruz. Bu şartlar altında tespit edilemeyen ispat edilemeyen bir örgüte müvekkilim üye olmaktan dolayı 19 aya yakın bir süredir tutuklu olarak yargılanmaktadır. İddianamede delil olarak gösterilen tek şey mahkemeden kendisine iade edilen disketlerden bir takım belgeler çıktığı iddiasıdır. Bu disketlerin el konulmasının da yasaya aykırı bir şekilde gerçekleştiğini yasa ve anayasa hükümleri karşısında bunun bir kanıt da oluşturamayacağını daha önceki dilekçelerimizde de ifade ettik. Açıkça bu şartlar altında hakkında hiçbir somut kanıt ve geçerli delil bulunmayan müvekkilimin 19 aydan beri tutuklu kalması ağır bir şekilde mağduriyetine neden olmuştur. Müvekkilimin tutukluluk durumunun yeniden gözden geçirilerek tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum efendim. “

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın söz istedi verildi :” sayın başkanım savunma hukukun gücüne yaslanır. Gelişen yargılama süreci bize gücün hukukunu tanıttı. Dolayısıyla biz hukuk adına zulümle yaşamayı da bu süreç içerisinde mahkeme yargılama faaliyetleri açısından değil ama kapalı bir yargılamanın dış dünyada oluşturduğu kanaatler itibari ile ve bazı alınan kararlar itibari ile öğrenmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla gücün hukukunun bir anlamda geçerli olduğu bir yeniden dönüştürme süreci içerisinde yargılama bazı yönleri itibariyle de kararı belirli mahfiller itham sistemiyle çok daha önceden verilmiş bir yargılamada suni belki de gereksiz bir ameliyenin tarafı haline geliyoruz avukatlar olarak. Bu konuyla ilgili ızdırabımızı daha öncede sizinle paylaşmıştık heyetimizle paylaşmıştık. Hukuk adına zulümle yaşamak ve

100

Page 101: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:101

hukuksal zulümle ilgili tespitlerle bulunmakla ilgili bugün iki tane yeni konumuz var efendim. Aslında biri bir önceki celsedeki konunun devamı bir tanesi de yeni bir konu. Daha önceki celselerde hazırlık ifadelerinin iddianameyi hazırlayanlar tarafından dönüştürülerek anlam ve zemin kaydırılması yapılmak suretiyle iddianameye derc edildiğini böylece sanal örgüte iddianame üzerinde bir gerçeklik oluşturma gayretleri olduğunu ifade etmiştik. Hatta sizde bununla ilgili Kemal beyin bu konuyla ilgili birkaç örneği verdikten sonra bunları yazılı hale getirin öyle değerlendirelim demiştiniz. Birinci değerlendirmemiz bu konuyla ilgili sayın başkanım, sayın savcılar Ergenekon soruşturmasında müracaat ettikleri hukuk dışılıkta kanaatimizce bir sınır tanımamışlardır. İktidarın sağladığını düşündüğümüz yasal koruma altında da yasaları fütursuzca çiğnemişlerdir. Soruşturma boyunca delilleri gizlemişler değiştirmişler tanıklarla hukukun kabul edemeyeceği ve meslek ahlakına uymayan ilişkilere girmişler, deliller üzerinde tahrifat yapmışlar, olmayan bir örgütü emniyet ve bazı hakimlerin desteğiyle masa başında yaratmayı da başarmışlardır efendim. Sanıkların emniyet ve savcılık ifadeleri üzerinde değişiklikler yaparak iddianameye geçirilmesi ve sanıkların aleyhine kullanılması Türk yargı tarihinde bu güne kadar görülmemiş hiçbir hukukçuya yakışmayan çirkin ve gayri ahlaki davranış biçimi olarak bu davada ortaya çıkmıştır. Birazdan tespitini yaptığımız tahrifatlar 2455 sayfalık iddianamede okuyabildiğimiz bir kısım sanıkların emniyet ve savcılık ifadeleriyle iddianameye savcıların geçirdiği metinlerin karşılaştırması sonucu ortaya çıkarılmıştır. İddianamenin boyutu savcılık ve emniyet ifadelerinin hacmi dikkate alındığında yapılma ihtimali yüksek olan tahrifatların tümünün çıkarılması bir sanık müdafi olarak tüm imkânlarımızın ötesindedir efendim. İddianamenin diğer bölümlerinde emniyet ve savcılık ifadelerinin aksine yer alan beyanların ortaya çıkarılması konusunu mahkemenin takdirine bırakmakla aşağıda isimlerini zikrettiğimiz sanıkların bölümlerinde yapılan yasa dışı tahrifatları mahkemenin dikkatine sunmaktayız. Bu konuyla ilgili birinci sanık Atilla Aksu efendim, Atilla Aksu emniyet ifadesinin 3. sayfasının 3. paragrafında Kemal Kerinçsiz’i 10 yıldır tanıdığını ifade etmiştir iddianamede 4 yıldır tanıdığı ifade edilmiştir. 10 yıldır tanıdığı yazılmamıştır. Sebep, çünkü savcılık iddiasına uygun süre 4 yıldır iddianame olayları kapsamında. Emniyet ifadesinin 3. sayfasının 3. paragrafında başka Muzaffer Tekinlerle ilgili dolandırıcılık ve hırsızlık suçundan her hangi bir dosyanın bulunup bulunmadığını Kemal Kerinçsiz’in kendisine sorduğunu belirtmiştir Atilla Aksu bu husus iddianamenin 2036. sayfasına Muzaffer Tekinle ilgili her hangi bir dosyanın bulunup bulunmadığını sorduğu şeklinde tahrifat yapılarak yazılmıştır. Bir ifadenin değiştirilmesiyle bir hukuksal çalışmanın varlığı unutturulmak istenmiş adeta bir örgütsel bağ kurulmaya çalışılmış, her hangi bir dosyadan bahsedilmesi de bu yönüyle maksatlıdır. Hukukçu kimliğine haiz bir kişi bu tür ayak oyunlarına tenezzül etmemelidir elbette efendim. Emniyet ifadesinde konunun aydınlanması için dosyadan bahsedilirken iddianamede belgeden bahsedilmiştir. Böylelikle bir ceza dosyası savcılar tarafından belge haline getirilmiş konunun aydınlanması bölümü de atlatılmıştır. Emniyet ifadesinde çaycı asım Demire zarf içerisinde verdiğini söylemiş iddianamede arşivden aldığı kararları zarf içinde verdiği şeklinde değiştirilmiştir. Ortada arşiv yokken arşivi devreye sokmuş kararlardan bahsedilmezken çoğul anlamda kararlar ilave edilmiştir. Emniyet ifadesinin 4. sayfasında Atilla Aksu kendisine verdiğim belgeler hatırladığım kadarıyla bilgi üniversitesi ve Boğaziçi üniversitesinde görev yapan profesörlerin ermeni ve Kürt konferansıyla ilgili belgeler olabilir demiş olmasına rağmen iddianamenin 2037. sayfasına bu konu bilgi üniversitesi ve Boğaziçi üniversitesinde görev yapan profesörlerin ermeni konferansıyla ilgili gizli belgeleri Kemal Kerinçsiz’e vermek üzere Asim Demire verdiği şeklinde değiştirilmiştir. Ortada gizli belge olmadığı halde savcılarca gizli belge ibaresi eklenmiş asım demir yok iken Asım Demire verdiği belirtilmiş, olabilir sözcüğü yerine verdiği şeklinde kesin fiil kullanılmış. Sayın savcılara sormak lazım bir hukukçu bunu nasıl yapar. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında bu evraklar içerisinde Ogün Samast’ın ismi geçiyor demesine karşın Atilla Aksu iddianamede, Ogün Samast’ın da adresinin bulunduğu belgeleri de Kemal Kerinçsiz’e verilmek

101

Page 102: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:102

üzere Asım Demire verdiğini ifade ettiği yazılmıştır. Evrakların içinde Ogün Samast’ın ismi geçtiği belirtilirken savcılar Ogün Samast’ın adresini ortaya koymuşlar isim ile adres sözcüğünü değiş tokuş yapmışlar yine Kemal Kerinçsiz’e verilmek üzere Asım Demire verilmesi cümlesi ilave edilmiştir. Emniyet ifadesinin 6. sayfasında avukat Kemal Kerinçsiz’in benden yukarı da isimleri geçen şahıslar hakkında kararları istedi bende bu kararlardan çıkararak asım Demire zarf içerisinde verdim derken, iddianame 2037’ye bu husus Kemal Kerinçsiz’in kendisinden Abdullah Unukıtan, Ali Ülker, Murat Ülker, Şenol Çelik, Metin Çivci ve Türk intikam tugayının mektup gönderdiği bazı şahıslara ait dosyaları istediği şekline dönüşmüştür. İsimler eklenmiş kararlar dava dosyaları şeklinde değiştirilmiştir. Adaleti yanıltmak savcıların görevleri arasında var da savunma olarak bir biz mi bilmiyoruz efendim. Emniyet ifadesinin 6. sayfasında kiraz Biçicinin hakkında dolandırıcılıkla ilgili hakkında Elazığ davasının bulunduğunu tespit ettim. Abdullah Unakıtan’ın tekel davasıyla ilgili ihaleye fesat karıştırmakla ilgili dava açılmıştı. Bunlarla ilgili evraklar bulunduğunu söyledim. Kemal Kerinçsiz’le birini göndererek aldıracağını söyledi derken Atilla Aksu, bu durum 2037. sayfaya Kiraz Biçici ve Abdullah Unakıtan hakkında Tekel davasıyla ilgili ihaleye fesat karıştırmak suçundan dava açılmasıyla ilgili evrakları Kemal Kerinçsiz’e verdiğini kiptaş’la ilgili evrakları kendisine gönderdiği şeklinde değiştirilmiştir. İsmi geçen kişilerle ilgili evrakların bulunduğunu birini göndererek aldıracağı konusu Kemal Kerinçsize verildiği ve gönderildiği şeklinde değiştirilerek tahrifat yapılmıştır. Aldıracağını söylemekle verildi yada gönderildi ifadesi aynımıdır. Savcılar emniyet ifadelerini değiştirerek iddianameye aktarma yetinmemişler kendi yazdırdıkları ifadelerin üzerinde oynamaktan ve tahrifat yapmaktan çekinmemişlerdir efendim. Savcılık ifadesinin 2. sayfasında ben böyle bir gizli belgeyi hatırlamıyorum yerine iddianamenin 2037. sayfasında gizli belgelerin ne olduğunu hatırlayamadı şeklinde değiştirmişler gizli belge bir de gizli belgeler olarak çoğaltılmıştır. Murat Özkan’ın emniyet ifadesinin 5. sayfasında bunun üzerine avukat Kemal bey de Ali Yiğit’in tekrar ifade vermek isteyip istemediğini sordu yerine savcılar iddianamede bunun üzerine avukat Kemal beyin de Ali Yiğit’e tekrar ifade vermesi gerektiğini söyledi şeklinde değiştirilmiştir. İfade vermek isteyip istemediğini sormak çok farklı tekrar ifade vermesi gerektiğini söylemek çok farklıdır. İlkinde takdiri tamamen karşı tarafa bıraktığınızı ifade edersiniz ikincisinde bir telkin ve yönlendirme söz konusudur. Adeta bir emrivakilik vardır. İhsan Göktaş’ın ifadelerinde de bazı konular var efendim emniyet ifadesinin 20. sayfasında İhsan Göktaş, sonrasında Kemal Kerinçsiz beni boşanma konusuyla ilgili Cevat Çalık’a yönlendirdi ifadesini kullanmış sayın savcılar bunu iddianameye sonrasında Kemal Kerinçsiz’in boşanma davasıyla ilgili olarak yardımcı olması için Cevat Çalık’a yönlendirdi şeklinde değiştirmişlerdir. İfadesinde yardımcı olması için cümlesi yokken savcılar bu cümleyi yerleştirerek Kemal Kerinçsiz’in bu olaya bir avukat olarak yaklaşmadığını güya sözde örgüt bağını dikkate alarak yardımcı olma niyetiyle hareket ettiği intibahını yaratmak istemişlerdir. Emniyet ifadesinde Kemal Kerinçsiz’i tanıdığına ilişkin sanığa bir soru sorulmamıştır. Sevgi Erenerol bahsinde ismi geçmiştir. İddianamede gözaltına alınan şahıslardan Kemal Kerinçsiz’i tanıdığını diğer şahısları tanımadığını beyan etmiştir şeklinde olmayan bir beyan varmış şeklinde yazılmıştır. Sanıklardan Muammer Karabulutun emniyet ifadesinin 5. sayfasında Kemal Kerinçsiz bana Bekir Öztürk isimli şahıstan bahsetmişti. Bekir Öztürk’ün bir haber sitesi olduğunu ve bu siteyi kapatmak üzere olduğunu söyleyerek bu siteye yazılarımın yayınlanabileceğini söyledi derken iddianamede söyleyerek bu siteye yazı yollamasını istediği şeklinde değiştirilmiştir. Yazılarının yayınlanabileceğini söylemek farklı yazı yollamasını istemek farklıdır. Birinci şıkta sadece bir öneri vardır ikinci şıkta emir vardır. Savcılar kasıtlı sanal örgüt yaratmak amacıyla ifadeleri değiştirmekten çekinmemişlerdir bu yönde de. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında Muammer Karabulut sanırım Kemal Kerinçsiz bu şahsı tanıyordu derken iddianamede muhtemelen Kemal Kerinçsiz’de bu şahsı tanıdığı şeklinde değiştirilerek tanıma konusu daha güçlü kelimelerle kuvvetlendirilmiştir. Satılmış Balkaş’ın emniyet ifadesinde ben 2004 yılında üniversiteye hazırlanırken okuduğum kitaplardan Atatürk

102

Page 103: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:103

ilke ve inkılap tarihi kitabında okudum ve Kuvvai Milliye hareketi fikri bende oluşmaya başladı demiş. Savcılar bunu iddianameye Atatürk ilke ve inkılap tarihi derslerinde Kuvvai Milliye derneğini tanıdığını ve kendisinde Kuvvai Milliye fikrinin geliştiği şeklinde değiştirmiştir. Bir kişide Kuvvai Milliye hareketi fikrinin oluşması farklıdır Kuvvai Milliye derneğini tanıdığını söylemek farklıdır. Bu kişinin ifadesinde açıkça tahrifat yapılarak Kuvvai Milliye derneğiyle ilgi kurulmaya çalışılmıştır. Sayın savcılar masum bir insanın haksız yere ceza alması umarım ki sizleri de memnun edecek değildir. Yine emniyet ifadesinin 3. sayfasında, bu yazmış olduğum paşaların ismini basından öğrendim diyor satılmış Balkaş, iddianamede ise bu mesajda adı geçen paşaların isimlerini internette öğrendim şeklinde değiştiriliyor. Basından öğrenme yerine internetin tercih edilmesi sözde örgüt üyelerinin internet yoluyla bir birleriyle haberleşmesi fikrine destek olmak. Kişinin olayı basından öğrenmesi suçun önünü kapatacaktır. Sayın savcılarımız bun müsaade etmemişlerdir. Çizdikleri tablonun bozulmasına elbette ki izin vermeyeceklerdir. Bunun için ifade değiştirmek ifadeler üzerinde oynamak çok önemli bir konu değildir. Nasılsa savcılar için hayali Ergenekon çatısı kurmak için tüm hukuk dışı yollara müracaat etmek serbest hale gelmiştir. Saltmış Balkaş avukat Kemal Kerinçsiz bu mesajıma cevap vermedi derken, savcılar iddianamede Kemal Kerinçsiz’in kendisinin gönderdiği mesajlara karşılık vermediği şeklinde değiştirmiştir. Çünkü o mesaja cevap vermediğimiz anlaşılırsa tepki göstermemiz nedeniyle vermediğimiz şeklinde bir yorum ortaya çıkabilir yargılamada. Ancak hiçbir mesaja cevap vermiyorsak bu mesaja özel bir tepki göstermediğimiz düşünülecektir sizin tarafınızdan bu fiilden ötürü ancak şu söylenebilir, insanın en kutsal ve en kuvvetli duygularından bir tanesi utanma duygusudur. Bunu kaldırdığımız insan bir et yığınına dönüşür. Satılmış Balkaş emniyet ifadesinin 3. sayfasında bu konular bizi aşıyor diyerek telefonu kapattı demiş, iddianamede bu husus kendisini aşan konular olduğunu beyan ederek telefonu kapattığı şeklinde değiştirilmiştir. Nüanslar ince efendim. ilk ifadede Kemal Kerinçsiz’in bu konulara ilgi duymadığı anlatılırken ikinci ifade sanki bu konularla Kemal Kerinçsiz’in ilgili ama sözde örgüt içinde bulunduğu hiyerarşisi itibariyle yetkisinin dahilinde olmaması nedeniyle konuşmak istemediği intibağı yaratılmıştır. Emniyet ifadesinin 3. sayfasında cevabını alamadığım mesajımla alakalı olarak bizzat kendisini telefonla arayarak sözlü olarak mesajın içeriğini sordum demiş Satılmış Balkaş, iddianameye bu husus bunun üzerine bahse konu mesaj hakkındaki Kemal Kerinçsiz isimli şahsın cep telefonunu aradığını ve mesajın içeriği hakkında soru sorduğu şeklinde değiştirilmiştir. Emniyet ifadesinde Kemal Kerinçsiz’in mesaja bir tepki olarak cevap vermediği belirtilirken, iddianamede tepki duyduğu hususunun ortadan kaldırılması için cevabını alamadığım sözcükleri silinmiş mesajdaki konu ile Kemal Kerinçsiz’in bir ilgisi olduğu düşüncesi yaratılmak istenmiştir. Bu yapılan hukuk dışılıkların sözde Ergenekon tertibinin altında imzası olan savcılara yakışan bir tavır olduğuna inanıyorum. Aksi olsa zaten ortada bir dava mümkün olmazdı. Emniyet ifadesinin 3. sayfasında bu konular telefonda konuşulmaz derken iddianameye bu husus bu gibi konuların telefonda konuşulamayacağı şeklinde değiştirilerek bu gibi konuların zaten konuşulduğunu ancak sadece telefonda konuşulamayacağı fikri yerleştirilmek istenmiştir. Sanıklardan emin Gürses’in emniyet ifadesinin 5. sayfasında ancak herkese açık olan programlara birkaç kez katıldım derken Emin Gürses, iddianameye bu husus ancak herkese açık olan programlara da katıldığını şeklinde değiştirilmiştir. Sanık ifadesinde kilisede yapılan programların herkese açık olduğunu ve bu programlara da kendisinin birkaç kez katıldığını ifade ederken iddianame savcıları herkese açık olan programların dışında toplantılarda olduğu, sanığın hem herkese açık hem de kapalı olan toplantılara katıldığı şeklinde ifade değişikliği yoluna “da” ekini eklemek suretiyle gitmişlerdir. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında gizli olarak bahsettiğim toplantıyı yukarıda size anlatmıştım derken iddianamede bu gizli olarak bahsettiğim toplantının Mustafa Cemiloğlu’nun katıldığı toplantı olduğu şeklinde değiştirilmiştir. Sanık telefonda gizli olarak bahsettiği toplantının aslında gizli olmadığını anlattığı şeklinde olduğunu belirtirken iddianamede Mustafa Cemiloğlu’nun katıldığı toplantının gizli toplantı olduğu sanığın

103

Page 104: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:104

iradesinin aksine tescil edilmiş bulunmaktadır. Bu tahrifatlardan ve şark kurnazlıklarından bir tanesini askeri darbenin savcılar yapmamıştır. Ancak sivil bir hukuk darbesi olarak nitelendirilebilecek sürecin savcıları yaptıkları hukuk dışılık ile adeta bir tarih yazmaktadırlar. Savcıların emniyet ifadelerinde yaptıkları tahrifatlar bir yere kadar anlaşılabilir kendi yazdıklarındaki tahrifatı anlamak ta gerçekten savunma olarak güçlük çekmekteyiz. Bir insan nasıl olurda kendi yazdığı yazı üzerinde ve aldığı ifade üzerinde tahrifat yapabilir. Kuvvetle muhtemel Türk hukuk tarihinde büyük gaf ve kasıtlı hareketler istikbalde bu senin yaptığını Ergenekon savcıları bile yapmaz özdeyişine konu olacaktır. Savcılık ifadesinin 1 ve 2. sayfasında Emin Gürses’in toplantıdan sonra birkaç sefer kilisenin bahçesinde kokteyl vermişti oraya da katıldım demiş. Savcılar bunu şahsın kilisenin bahçesinde verdiği kokteyllere katıldığı şeklinde değiştirmiştir. Sanık Sevgi Erenerol’un kilisesinin bahçesinde birkaç defa kokteyl düzenlendiğini ifade ederken iddianamede birkaç defa sözcüğü kalkarak sınırsız sayıda çoğullar ekleri getirilmek suretiyle birçok toplantı yapıldı izlenimi yaratılmak istenmiştir. Sanıklardan Muzaffer Tekinin savcılık ifadesinin 3. sayfasında, 2004 yılında Ankara da vatansever güç birliği hareketi isimli bir oluşumun İstanbul şubesi için görüşmelerde bulunduk demiş Muzaffer Tekin bu iddianameye, iş yerinde ele geçirilen devletin yeniden yapılanması belgesini 2004 yılında Ankara da vatansever kuvvetler güç birliği hareketi isimli oluşumun İstanbul şubesi için görüşmelerde bulunduğunu şeklinde değiştirilerek sokulmuştur. Sanığın bu cümlesindeki ifadesinde devletin yeniden yapılanmasından bahsedilmemiştir. Bu cümleye siz nasıl ekleme yaparak bu belgeyle Ankara’daki toplantı hakkında bağ kurmaya çalışırsınız. Savcılar öyle bir tahrifat yapmıştır ki, devletin yeniden yapılanma belgesinin Ankara’daki görüşmelerde açıldığı ve konuştuğu şeklinde iddianameye bir anlam vermiştir. Yapılan değişiklik emniyet ifadesinde değil bizzat savcının kendisinin aldığı ifadede yapılmıştır. Bu eğer yaptığınız bu çirkin davranış ile devletin yeniden yapılanması belgesini Ankara’da tartışma ortamına taşırsanız ortaya son derece farklı bir tabloda doğal olarak çıkacaktır. Savcıların yaptıkları bu tahrifat en az diğerleri kadar vahimdir. Belgeler ve toplantılar arasında masa başında ikili ilişkiler kurulmakta ve sözde örgüt elleri ve aldıkları ifadelerden yaptıkları çıkarmalar ve eklemeler ile oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böyle bir soruşturmanın adilliğinden bahsetmek elbette ki mümkün değildir. sayın mahkeme heyeti bu kadar tahrifatın yapıldığı tertip dolu iddianameyi kabul ederek ciddi yargılama yapmakta ve masum insanların yıllardır cezaevinde kalmasına bu yönü itibariyle destek olmaktadır. Bu salonda bu şartlar altında hukukun adaletin insan ve sanık haklarının adil yargılamanın olduğunu savunmak pek mümkün değildir. Mahkeme 2 perdeli dramın ikinci perdesini sergilemektedir. İlk perdenin adı soruşturma savcılar bu perdeyi başarıyla oynatıp oyunu 2. perdeye aktarmışlardır. Sanıklar birinci perdede olduğu gibi ikinci perdede de seyirci olarak izlemektedirler. Muzaffer Tekinin savcılık ifadesinin 3. sayfasında bana oluşumun başında Hasan Kundakçı paşanın onursal başkan olduğunu söyledi ifadesini kullanmıştır Muzaffer Tekin bu iddianameye, oluşumun başında hasan Kundakçı paşanın onursal başkanı olduğunu daha sonra bu oluşumdan koptuğunu şeklinde değiştirilmiştir. Muzaffer Tekin ifadesinde hasan Kundakçının oluşumun başında olduğunu ifade etmiyor bu bilginin kendisine başkasından geldiğini söylüyor ancak savcı bunu Muzaffer Tekinin kendi kati bilgisi olarak iddianameye derc ediyor. Savcılık ifadesinin yine 3. sayfasında o dönem ben bir çok insanla tanıştım Hüseyin Görüm, İbrahim Özcan, Kuddusi Okkır isimli şahıslarla da bu aşamada tanıştım demiştir Muzaffer Tekin, bu iddianameye bu amaçla bir çok kişiyle tanıştığını Hüseyin Görüm İbrahim Özcan Kuddusi Okkır isimli şahıslarla bu amaçla tanışıp birlikte Türkiye’nin çeşitli yerlerine gittikleri şeklinde değiştirilmiştir. Savcılar o dönem sözcüğüne yer vermeyerek olmayan bir amaç ihtas emişler ve Muzaffer Tekinin de hayali yaratılan bu amaç doğrultusunda bu kişilerle tanıştığı yazılmıştır. Savcılar tahrifatta hızını alamamışlar Muzaffer Tekinin bu aşamada tanıştığı cümlesi yerine bu amaçla tanışıp Türkiye’nin çeşitli yerlerine gittiklerini şeklinde ilaveler yapmaktan da imtina etmemişlerdir. Savcıların yaptığı eylem suç ihtas etmektir. Muzaffer Tekin ile örgütlü bir

104

Page 105: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:105

çalışma içerisinde olduğunu ispat etmek için her türlü hileye tahrifata ve eklemeye müracaat etmişlerdir. Mahkememizin de savcıların işlediği bu suçlar karşısında seyirci olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Fikri Karadağ’ın emniyet ifadesinin 4. sayfasında Kemal Kerinçsiz’i basından tanıdım ve Türk Ortodoks Patrikhanesinde katıldığım programlarda da birkaç defa gördüm ifadesi vardır. Bu iddianameye, Kemal Kerinçsiz’de patrikhanenin düzenlediği programlarda tanıdığını şeklinde değiştirmiştir. Sanık Kemal Kerinçsiz’i gördüğünü ancak tanımadığını ifade etmiştir. Ancak savcıların kurgusuna göre Fikri Karadağ’ı mutlaka tanımamız gerektiğinden gördüm sözcüğü iddianamede tanıdım fiiline dönüştürülmek suretiyle derc edilmiştir. Meslek hayatımızın hiçbir döneminde hiçbir ceza davasında savcıların bu kadar ince ritüelle sanıkların emniyet yada savcılık ifadelerinde tahrifatlar yaparak iddianame düzenlediklerini duymuş yada görmüş değiliz. Bırakın ince ritüeli herhangi bir kaba ritüelle’de benzerini tespit etmiş değiliz. Yukarıda belirttiğimiz savcıların ifadelerindeki maksatlı tahrifat ve değişiklikleri bu dava için esasen bir hukuk skandalıdır. Olmayan bir örgütü yaratmak için müracaat edilmeyen hileli bir yol kanaatimizce kalmamıştır. Savcıların bu kadar net bir şekilde ifade edilebilecek tahrifatları karşısında mahkemenin suskun kalması asla tasvip edilemez. Çünkü savcıların bu eylemleri sonucu kanaatimizce birçok suç işlenmiştir. Öncelikle ilk işlenen suç TCK’nun 381 maddede yer alan suç delillerini yok etme gizleme ve değiştirme suçudur. Bu suç kamu görevlisi tarafından işlendiği takdirde 281/2 madde uygulanacaktır. İkinci olarak işledikleri suç TCL 271. maddede düzenlenen suç uydurma suçudur. 3. işlenen suç TCK’nun 267. maddedeki iftira suçudur. Yapılan tahrifatlarla sanıklar hakkında tutuklama kararı verildiğinden 4. fıkranın da tatbiki gerekmektedir. 4. işlenen suç ise TCK’nun 257. maddede düzenlenen görevi kötüye kullanılması suçudur. Savcılar bu işi tek başlarına değil birlikte aldıkları kararlarla bir örgüt hiyerarşisinde örgüt disiplini ve kararlılığıyla işlediklerinden polisi savcısı ve bir kısım bürokratıyla örgütlü çete oluşturmaktan ayrıca TCK’nun 220. maddeden ötürü de yargılanmalıdırlar. Mahkemenin bu güne kadar savcıların işledikleri tüm suçları görmezden geldiği hukukun dışına çıkmış savcıları himaye ettiği, adalet bakanının sağladığı idari koruma kalkanının yargısal anlamda da mahkemenin oluşturulduğu izlenimi bizde oluşmuştur efendim. Emniyet ve savcılık ifade tutanaklarındaki ifadeler üzerinde tahrifat yapılarak iddianameye geçirilmesi ciddi bir suçtur. Bu suç karşısında mahkemenin sessiz kalması işlenmiş olan suça zımnen muvafakat vermek anlamına gelir kanaatindeyiz. Bu sebeplerle öncelikle naip hakim tayin edilip iddia ettiğim tahrifat değişikliklerin gerektiğinde bilirkişiden yardım almak suretiyle tayin ve tespitine bu ciddi suçların adalet bakanlığı müfettişlerince soruşturulması için dilekçemin gereğinin takdir ve ifası için adalet bakanlığına gönderilmesine, iddianame de yer alan maksatlı değişikliklerin düzeltilmesi için iddianamenin savcılığa tevdiine, yapılan tüm bu tahrifatların sorgu ve savunma aşamalarında ve ayrıca tahliye taleplerinde dikkate alınmasını önemle arz ediyoruz efendim. 2. husus sayın başkanım, geçen celsede avukat Kemal Kerinçsiz’le ilgili verilmiş olan telefon dinlemesiyle ilgili kararın altındaki katibe imzasının sıhhatiyle ilgili derin tereddütler oluştuğunu hatta ilgili katibenin imzası olmadığını kararın bu yönü itibariyle bizde uyanan izlenim itibari ile sonradan ihtas edilmiş bir karar olduğuna ilişkin kanaatimizi paylaşmıştık ve mahkeme bununla ilgili, ilgili belgeleri inceleme noktasında bir ara karar tesis etmişti. Bu kararla ilgili bir değerlendirme yapacağız yine bu kararla ilgili başka bir talepte bulunacağız efendim. Malumunuz olduğu üzere 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 836 tetkik takip nolu ve 2023 soruşturma dosyasından avukat Kemal Kerinçsiz hakkında iletişim dinlenmesine ilişkin karar dilekçemizin konusu karar. Kararı ben yine eke koydum efendim. söz konusu karar içerik itibariyle hukuk dışı olduğu gibi şekli anlamda da normal prosedür içinde verildiğine dair ciddi şüphelerimiz bulunmaktadır bu kararla ilgili efendim. Mahkemenin bir üyesinin Ergenekon tertibinin soruşturma sürecinde son derece fazlaca değişik iş kararına imza atmış olması yapmış olduğu tüm işlemlerde hukuka aykırılıklar bulunması ve sanıkların aleyhine tesis edilmesi hükümler tesis etmesi mahkeme başkanı ve diğer üyenin 10 aylık yargılama sürecinde tüm kararlarının üye

105

Page 106: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:106

hakim Sedat Sami Haşıloğlu’yla birlikte ittifakken verilmesi yaklaşık iki yıllık süreye rağmen AKP muhalifi hiçbir araç suçu olmayan sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin şüphesi olgusunun varlığı kabul edilerek hukuka aykırı bir şekilde tutukluluk süresinin uzatılması kovuşturmanın siyasal iktidarın ve savcıların gölgesinde yürütülmesi karşısında mahkeme heyetine de güvenimiz ağırlıklı olarak erozyona uğramıştır. Bu ülkeye hiç bir dava için harcamadığı milyon dolarlarla inşa edilen bu mahkeme salonunda yargılamanın yapılması dahi kanaatimizce devam ettirilen kirli psikolojik savaşın bir parçasıdır. Tertibi hazırlayanların kamuoyunu yönlendirmeye ve etkilemeye yönelik bir manevrasıdır. Heyetin bir bütün olarak toplumsal ve tarihsel sorumluluğu yanında yanı sıra her bir hakimin bireysel sorumlulukları da er veya geç önüne gelecektir ve bu kaçınılmazdır. Ülkenin tüm geleceğini karartma noktasında son iki yıldan bu yana üniter, laik devletin yapısını dönüşme maksadıyla sistemli ve örgütlü bir şekilde uygulanan tertibi bozması gereken mahkeme heyeti maalesef bu tertibin bu güne kadar tesis ettiği ara kararlar ile zınnen parçası ve yargı alanında uygulayıcısı konumuna gelmiştir. Mahkeme heyetine karşı içine düştüğümüz güven erozyonunu yukarıda beyan ettiğimiz 25.10.2007 tarihli karar dahi tek başına teyit edebilmektedir efendim şöyle ki, avukat Kemal Kerinçsiz hakkında İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesinin üyesi Sedat Sami Haşıloğlu’nun verdiği iletişimin dinlenmesine ilişkin 25.12.2007 tarihli karar her nedense delillerimiz arasına konmamıştır. Talebimiz üzere dosyaya üst yazı olmaksızın sunulduğu anlaşılmaktadır. Kararın üst tarafında el yazısıyla büyük D harfiyle 26.10.2008 tarihi atılarak imzalanmıştır. İmza çıplak gözle tetkik edildiğinde sayın başkana ait olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda sayın başkanın teyidi de anlaşılır. Ancak şu var ki bugüne kadar sanıkların taleplerine üzerine dosyalara konmayan birçok delil kovuşturma sürecince savcılar tarafından peyderpey ortaya çıkarılması ve mahkemenin de bu usul dışı sürece seyirci kalarak yasalardaki hiçbir hükmü ve müeyyideyi tatbik etmemesi göstermelik savunma hakkını bile zedelemekte, kovuşturmaya olmayan güveni ortadan kaldırmaktadır. Söz konusu karar gerek içerik gerekse şeklen kural dışı tanzim edildiğinden saklanmış delil olarak dosyaya kasten konulmamıştır kanaatindeyiz. Kaldı ki, karar savcılıkça ibraz edilmemiş mahkemenin karar kartonundan alınarak dosyaya ilsak edilmiştir. Buradan sormak durumundayız bu karar neden iddianamedeki delillerimiz arasında yoktur. İddia ve yargılama makamının bu konuda elbette ki bir cevap vermesi gerekir. 2- kararın teknik takip nosu 836 şeklinde kalemle el yazısıyla yazılmıştır. Kararın tüm bölümleri bilgisayar çıktısı olarak tanzim edilmişken sadece teknik takip numarasının el yazısıyla yazılmasının gerekçesi pratik ihtiyaçtan kaynaklandığı mazeretine sığınılamaz. Çünkü bu gerekçeler birçok su istimali de beraberinde getirmektedir. Değişik iş defterleri yönetmelik hükümleri uyarınca savunma makamı tarafından olarak tarafımızdan incelenmesi mümkün olmadığından değişik iş defterlerinin önümüze hemen her fırsatta ve çoğu zaman usul dışı olarak çıkarılan ve uygulanan gizlilik uyarınca denetimimiz dışında kalmaktadır. Bu anlamda siyasi iktidarın bu davadan ötürü savcısı ve hakimiyle adeta bir ahtapotun kolları gibi sarmış olduğu adliyeye her türlü yasaya aykırılığın cirit attığı keyfi kararların verildiği, tamamen hukuk devleti ilkelerinin dışına taşındığı devletin anayasal sistemine düşman güç odaklarının kadrolaştığı ve arka bahçesi haline getirildiği yargının saygınlığının ve ağırlıklı yok edildiği bir kurum içerisinde işlem ve kararların tereddütlerin oluşmasına yol açmakta bu tür düzenlenmiş kararların sıhhatine dahi kuşkuyla bakmamıza sebebiyet vermektedir. Yasal mevzuat ne olursa olsun savunma denetimine tabi olmayan bir kararın teknik takip numarasını el yazısıyla sonradan yazamazsınız. Hangi gerekçeyle yazarsanız yazın masum sebepler olsa dahi hukuk devletinde kişilerin Saikleri önemli değildir. Asıl olan kurallara uymaktır. Takip numarası el yazısıyla yazılmış bir karar sonradan tanzim edildiği iddiasını da beraberinde getirecektir. Bu sebeple bu kararı öncelikle bu yönü itibariyle de kabul etmek mümkün değildir. Nitekim dosyada bulunan iletişimin dinlenmesine ilişkin birçok karara el yazısıyla teknik takip numarası verilmiştir. Bazılarında ise bilgisayar çıktısı olarak yer almaktadır. Bir yargı makamı olarak biz nasılsa devletin bizden hiç

106

Page 107: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:107

kimse hesap soramaz zihniyetiyle hareket edilmesi mümkün değildir. 3- karara baktığımızda iletişimin dinlenmesini isteyen birim olarak İstanbul emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğünün ismi geçmekte hemen bir alt satırda da dinleme isteyen birim yazısının tarih ve sayı olarak 24.10.2007 ve 15780 sayılı yazısından bahsedilmektedir. Maalesef bu yazıda dosyamız delilleri arasında bulunmamaktadır. Direk bu yazıyı istemeyelim diye sayın başkanım o zaman belki sonradan tamamlarlar düşüncesiyle hem terörle mücadele şube müdürlüğüne hem organize şube müdürlüğüne mahkememiz vasıtasıyla müzekkere yazdırdık ve soruşturma savcılığıyla tüm bağlantılı dosyalarla birlikte yazışmaların kronolojik olarak tarafımıza mahkememize gönderilmesini tarafınızdan talep ettik sizde bunun üzerine ilgili müzekkereyi yazdınız ve biri 4 klasör bir 6 klasör olmak üzere 10 klasör evrak geldi. O 10 klasör evrakın tamamını tek tek tetkik ettik. 15780 nolu yazı o 10 klasör içerisinde yok efendim. karar 26010,2008 tarihinde dosyaya sunulurken emniyetin yazısı neden sunulmamaktadır. Eğer emniyetin yazısı hakimliğe sunulmuşsa bu yazının hakimlik kararı ekinde mutlaka saklanması gerekir. Emniyetin bu yazısının mahkemede olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda hakim emniyet yazısı olmaksızın bir karar vermiştir ki, bu son derece vahimdir ve bunun kasıtlı olmadığını düşünmek mümkün değildir bu durumda. Kovuşturmanın başından itibaren 10 aylık süreçte talepte bulunmamıza rağmen söz konusu emniyet yazısını getirme başarısını da henüz sağlamış değiliz efendim. Yukarıda bentte beyan ettiğimiz üzere mahkemeden iletişimin dinlenmesi konusunda talepte bulunan makamın terörle mücadele şube müdürlüğü olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum başlı başına hukuk skandaladır. Kararın içeriğinden savcılığın mahkemeden bu konuda bir talepte bulunmadığı mahkemenin emniyet müdürlüğünün talebi üzerine karar verdiği anlaşılmaktadır. Her halde savcılığın muhabere defterinde bu konuyla ilgili bir boşluk yoktu ki emniyet üzerinden bir talepte bulunuldu efendim. Yoksa normal şartlarda kolluğun mahkemeden dinlenme talebinde bulunması olağan uygulamaların ötesinde bir şeydir. Bu ancak şöyle mümkün olabilir, daha önce Ankara 11. Ağır ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ülke geneline yayın önleme dinlemeler olarak adlandırılan dinlemeler bir dönem sonra sanki yasal dinlemeymiş gibi yargılama makamlarının önlerine sunulmak istenirse ve savcılığın o tarihteki muhabere defterinde bununla ilgili bir talep bulabilmek mümkün değilse yani dinlemelerin konusunu oluşturan sanık başbakanla olan husumetinden dolayı bu davaya sonradan monte edilmek noktasında bir adli baskının neticesinde bir soruşturma faaliyeti yürütülmüşse o zaman savcılık dinleme kararını mahkemeden talep etmez çünkü muhabere defterleri doludur ancak emniyet böyle bir talepte bulunabilir efendim, öncelikle bu emniyet talebi üzerine verilen karar kapsamında konuşuyoruz efendim öncelikle CMK 135. maddeye göre hakimlikten talepte bulunacak makam mutlak suretle emniyet değil savcılıktır bir an için savcılık talebi bilahare çıkarılsa dahi bu talebin müracaat tarihinde yapıldığına dair çekincelerimizin olması da son derece tabidir. İddia ve yargı makamına güvenini kaybetmiş olmanın ötesinde kararın içeriğinde bahsedilmeyen bir savcılık talebinin varlığından bahsedilemez. Siz kararda emniyet müdürünün yazısını talep eden birim olarak belirteceksiniz sonra da itirazımız üzerine savcılık talebini çıkartacaksınız böyle bir olasılıkta inandırıcı olmaktan uzaktır elbette ki. Kaldı ki ekte örnek olarak sunduğumuz tüm kararlarda savcılık talepleri iletişimin dinlenmesini isteyen birim olarak geçmesine karşılık sadece avukat Kemal Kerinçsiz’in kararında bir yanlışlık yapıldığı savunması da asla makbul ve geçerli mazeret teşkil etmez. Keza 14,2,2007 tarihli 26434 sayılı resmi gazetede yayınlanan ceza muhakemesi kanununda görülen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 5. maddesinde bu tedbire savcının talebi üzerine hakimlikçe yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hakim onayına sunulmak kaydıyla cumhuriyet savcılarınca karar verileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Savcının dışında emniyet birimleri kati suretle mahkemeden CMK 135. maddede belirtilen usulü tedbirleri alması talebinde bulunamaz. CMK 251/1 maddede bu husus 250. madde kapsamına giren suçlarda

107

Page 108: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:108

soruşturma hakimler ve savcılar yüksek kurulunca bu suçların soruşturması ve kovuşturmasında görevlendirilen cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır hükmünü savcılar tarafından bu soruşturmada tamamen rafa kaldırıldığı gibi mahkemenin de uygulamasını unuttuğu yasada adeta yok kabul edilen hükümler arasında olmuştur. 10 boyunca tüm soruşturmanın emniyet tarafından yapıldığını iddianamenin dahi emniyetçe tanzim edildiğini emniyet raporlarının hiçbir şekilde değişikliğe uğratılmadan katkı yapılmadan olduğu gibi yanlışlıklarla iddianameye aktarıldığı bu soruşturmada savcıların emniyet ile hakimler ve mahkeme arasında bir aracı olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu iddialarımız soyut iddialar olmaktan öte tamamen emniyetçe hazırlanmış rapor bilirkişi incelemeleri inceleme tutanakları ve yapılan yazılı yorumlara dayanmaktadır. Emniyetin tüm bu belgeleri iddianamede aynen kabul görmüştür. Bunu ortaya çıkarmak için uzun boylu araştırmaya ihtiyaç yoktur. Sanıkların delil ve hukuki durumlarının değerlendirilmesi bölümleri polis yazımlarından ibarettir. Telefon tapeleri emniyetçe yorumlanmış iddianameye olduğu gibi aktarılmıştır. Avukat Kemal Kerinçsiz’in bir delilinde Fethullah örgütü sıfatlandırmasıyla ilgili yaptığı eleştiri üzerine yorum yapan polis memuru Kemal Kerinçsiz’i provokasyon yapmakla suçlamış ve bu suçlama bil iddianameye noktası noktasına konmuştur. Buradan elbette ki sayın savcılara sormak gerekir sizin bu soruşturmada göreviniz nedir hangi hukuksal bilgilerinizi ve çalışmalarınızı iddianameye yansıttınız, sizin eseriniz olan nadide cümlelere rastlamak son derece zor olduğunu gördük bu iddianame içerisinde elbette ki sayın savcıların da hakkını yememek gerekir Kemal Kerinçsiz’in evinde yapılan aramada güya iddiaya göre AKP iktidarı için kabirlerini kazıyorlar cümlesini kullandığına ilişkin müşahadelerini iddianameye geçirmekten tutanak tutmaksızın iddianameye geçirmekten imtina ederek bu konuşmaya şahit olduğunu belirtmişlerdir. İddianamenin en azından bu bölümünün sayın savcılığının olduğu aşikardır aslında sayın savcıların görevinizin o dönemin dış işleri bakanı bugünün cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül şimdi bu soruşturma için savcı bulmaya çalışıyoruz demek suretiyle mi sınırları belirlendi. Ancak savcılar verilen görevlere kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, bu defa yasaların verdiği tüm görevleri ihmal etmişlerdir. Savcılar CMK 251/1 madde kapsamında tüm görevlerini emniyete naklederek yasayı açıkça ihlal etmişlerdir. Görevlerini kötüye kullanmışlardır. Bu soruşturma sürecinde emniyetin yapmış olduğu tüm soruşturma işlemleri sonucu elde edilen deliller belgeler raporlar inceleme tutanakları yorumlar hukuka aykırı delil konumunda olup mahkemece CMK 206.madde kapsamında yargılama sırasında dikkate alınmaması gerekir. Ancak mahkeme bu konudaki taleplerimizi de göz ardı etmiş kendilerini hakem değil hakim oldukları noktasında bir irade ortaya koymamışlardır. Sayın heyetten bu konuda somut bir karar beklemekteyiz. Savcıların 251/1 maddesine aykırı olarak bizzat soruşturmasını yürütmediği işlemlerin CMK 206. madde kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesini ve yargılamada dikkate alınmamasını talep etmekteyiz. Mahkeme bu talebi hükümle değerlendireceğim diyerek hemen çoğu talepte yaptığı gibi edilgen talep kullanarak sorumluluktan kaçmamalıdır. Aksi halde bu tutum yargılamayı savcının denetimi altına sokarak hukukun dışına itmeye devam edecektir. Sanıklar olarak savcısı Recep tayip Erdoğan olan bir mahkemeden iddia ve yargı makamlarının bütünleştiği bu süreçte boşu boşuna adalet ve hukukun tecellisini beklemeleri bu umudun Kaf dağının ötesine geçtiğini gösterir. Buradan sayın üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu’na da sormaktayız. Verdiğiniz 25.10.2007 tarihli kararın müstenidatı savcının yazısı mıdır savcının talebi var ise neden kararın içeriğinde geçirmediniz sadece emniyetin yazısından bahsettiniz savcılık talebi yok ise nasıl olur da CMK 135. madde ve yönetmeliğin 5. maddesi uyarınca sadece emniyetin yazısı üzerine karar verirsiniz. Duruşmaların sonunda sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesi devam ediyor diyerek tutukluluk hallerinin devamına ilişkin gerekçesiz kararlarınızı takdir benimdir diyerek belki savuna bilirsiniz ancak 25.10.2007 tarihli ve diğer usulü tedbirlere ilişkin verdiğiniz hiçbir kararı ne teknik hukuk kurallarına ne de hukukçu vicdanlarına karşı savunmanız asla mümkün değildir. 25,10,2007 tarihli hakimlik kararı bu yargı sürecinin nasıl işlediği konusunda da emsalsiz bir örnektir.

108

Page 109: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:109

Emniyet lüzumsuz gördüğü savcıları devreden çıkartarak doğrudan hakimlikten talepte bulunma cüretini göstermiş hakimde bulunduğu makam ve kutsal görevi bir kenara iterek hukuk dışı karara imza atabilmiştir. Kararın muhteviyatından henüz ortada olmayan 10. ayına girdiğimiz yargılama sürecinde suçlandığımız delilin toplandığı mahkeme kararına müstenidat olan emniyet yazısının ekinde mahkemeye hangi belgelerin sunularak karar talebinde bulunduğu belli değildir. Ancak kararın içeriğinden emniyetin hiçbir belge sunmadığı mahkemenin de hiçbir belge aramaksızın bu kararı verdiği anlaşılmaktadır. Oysa CMK 135. madde bu kararın verilebilmesi için iki şart ön görmüştür. Bir tanesi suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığıdır sayın hakime buradan sormak isteriz size emniyetin yazısı dışında suç işlediğine ilişkin kuvvetli şüphe oluşturacak nasıl bir belge sunuldu ki bu kararı verdiniz. Acaba başbakana karşı açılmış 3 kuruşluk tazminat davaları ile açık sanık ve açık tanık Ali Yiğit’in kurgusal komedisinin itlafının hemen sonrasına rastlayan 24.10.2007 tarihinde bu kararın verilmesi savunma olarak bizce manidar karşılanırsa hoş olmayan bir ifade mi olacaktır. Aslında burada mahkeme heyetinin bir üyesi olarak sayın hakimin bu soruya muhatap olmaması gerekirdi. Burada iddia makamının iddialarının doğruluğunu araştıracağımız yerde şu anda verilen kararları savunmak durumunda genel olarak kalmaktadırlar. O yüzden davanın başında soruşturma aşamasında sanıkların aleyhine tek birini dahi reddetmeden yüzlerce tutuklama ve usulü tedbir kararlarının savcılık ve emniyet talepleri doğrultusunda verilmesinin sizleri taraf durumuna soktuğunu yargılama süresince verdiğiniz bu haksız kararları savunma durumunda kalacağınızı böyle bir psikoloji içerisinde adaletli ve vicdana uygun bir karar veremeyeceğinizi belirterek sayın üyenin davadan çekilmesini çok önceden talep etmiştik kanaatimizce sayın üyenin bazı sanıklara duyduğu hasımlık ve iddiaya duyduğu duygusal yakınlık çekilme yönünde vereceği bir kararın önünde engel olmuştur elbette ki bu durum bir yandan size olan güvensizliği en üst aşamaya getirdiği gibi mahkemeye olan itimat’ı da sarsarak sanıklardaki adalet duygusunun yitirilmesine yol açmıştır sayın başkanım, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu ile sanıklar arasındaki güven duygusunun gittikçe kaybolduğunun farkında değil misiniz sizin bu duruma seyirci kalmanız sanıklardaki adil yargılanma beklentisini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Sanıklar soruşturmanın başından itibaren kendisini baştan mahkum etmiş ve kovuşturma boyunca da tutumuyla kafasındaki ön yargıları ortaya çıkarmaktan çekinmemiş hakimin kendisini adaletli olarak yargılayabileceğine nasıl güvenirler. Hakimlerde olması gereken tarafsızlık ve adil olma duygularının yok olduğu yerde yargılamadan bahsedebilmek mümkün müdür. Size sürecin başından ifade etmiştik gelin empati yapıp kendinizi siyasallaşmış ve kurbanları seçilmiş bu davada sanık yerine koyarak kürsüyü algılamaya çalışınız. Dava başlarken iddia makamında bulunan CMK 160 ve 170. maddelerdeki tüm yükümlülüklerinden arınmış adeta infaz savcısı statüsünü benimsemiş iki savcının bulunduğu heyette de Kemal Kerinçsiz’in sanıklara ve verdiği hakimlik kararıyla baştan mahkum etmiş bir yargı mensubunun bulunduğu savunma olarak 5 yargı mensubundan 3’ünün adeta sizi yok etmek için her şey yapabilecek bir ortamda olduğunu hissettiğiniz bir yargılamanın nasıl bir talihsizlik olduğunu ifade etmiştik geniş geniş. Maalesef mahkeme heyeti bu haklı itirazımızı göz ardı ederek boşa çıkardığı gibi yargı görevinin tarafsızlığını dahi korumadığı mekanik bir işlev gibi görüp sanıkların adil yargılanma beklentilerini boşa çıkarmaktadır. Bir sanık için en zor olan şey kendinsin suçlu olduğu konusunun kanıtlanmasının bir kenara bırakılarak öncelikle yargılamayı yapacak hakimlerden en azından birisinin tarafsızlığının tartışıldığı ve şüphe duyulduğu sürecin uzaması nedeniyle bu şüphenin heyete de sirayet etmesi yargısal sürecin yaşanması ve ön plana çıkması hususudur. Sanıkların iddia edilen suçların yargılanmasından ziyade yargıçların tarafsızlığının tartışıldığı bir kovuşturma sürecinin hiçbir aşamasından adil bir sonuç beklenemez. Sayın hakimin iletişimin dinlenmesine ilişkin kararı vermeden ikinci olarak arayacağı husus başka surette delil etme imkanının bulunmamış olmasıdır. Bu unsurun ve suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe oluştuğunun kararına mücerret olarak yazılması yeterli değildir. Savcının olayda emniyetin

109

Page 110: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:110

talebine ek olarak sunduğu delillerden iki sonuca vardıktan sonra tedbir kararını vermesi gerekirdi. Ancak karardan ve delil dosyamızdan bu konuda yargıca tek bir delil dahi sunulmadığı anlaşılmaktadır. Karar ezberci bir anlayışla verilmiştir. Yargıçtaki ön yargı savunulması mümkün olmayan hukuk dışı bir kararın verilmesine yol açmıştır. Sayın başkanım emniyetin bütün yazışmalarını tetkik ettiğimizde bir başka hususu daha gördük Kemal Kerinçsiz’le ilgili velev bu dinleme kararının verildiği tarih velev ta, gözaltına alındığı 22 Ocak 2008 tarihine kadar ki, süreç içerisinde emniyet içinde dışında hiçbir yerde Kemal Kerinçsiz isminin geçildiği bir yazışma belgesi dahi yoktur. Kemal Kerinçsiz’le ilgili ilk yazışma belgesi sayın savcılık tarafından emniyete gözaltına alınmasıyla ilgili yazılan talimatta Kemal Kerinçsiz ismi geçmektedir. Elbette sayın üyeden bu kararı verirken talebe bağlı olarak hangi delillerin olduğunu sormak hakkımız olduğu gibi eğer sunulmuş ise kararında neden bu delilleri tartışıp sonuca varmadığı hususunda sorgulanması gereken ciddi bir eksiklik olarak görmekteyiz. 25,10,2007 tarihli hakimlik kararında tek doğru olan Kemal Kerinçsiz’in adın ve soyadının eksiksiz olarak hep yazılmış olmasıdır. Söz konusu dinlenmesi talep edilen telefon Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı değildir. o zaman sayın yargıca şunu sormak gerekir siz şüpheliler adına kayıtlı olmayan telefonu nasıl dinlersiniz öncelikle çözümlenmesi gereken husus budur emniyetin talebinin ekinde telefon kaydının kimin adına olduğunu konusunda mutlaka bir tespite yer verilmesi gerekmektedir. Kararda açıkça Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı denilerek gerçek dışı bir tespite yer verilmiştir. Eğer siz CMK 135. maddeyi özümseyerek tarafsız ve bağımsız özenli kurallara riayet eden bir hakim sıfatıyla uygulamazsanız emniyetin her talebini yeterince incelemeden kabul ederseniz hukuk dışı talepleri dahi kimliğinizle inceler hakim gözlüğünüzü bir kenara atarsanız varacağınız sonuç bu olur. Sayın hakim bu telefonun Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı olmadığı halde kayıtlı olduğu kanaatine nasıl vardınız Telekom’un bir yazısı mı vardı yoksa ortada olmayan emniyet yazısında belirtildiği için mi karar aynen geçtiniz. İşte bir hakim cüppesinin verdiği sorumluluğu bir kenara iterek emniyetten gelen bilgiyi sorgulamadan hukuk kurallarını tam objektiflik içerisinde ve titizlikle uygulamadığı takdirde emniyetin maksatlı oyunlarına her zaman alet edilerek hatalı sonuçlara varmak mümkündür. 0532 214 33 54 nolu telefon Kemal Kerinçsiz adına kayıtlı değildir. 533 294 91 90 numaralı telefon ayrı bir numara olmayıp ilk numaraya bağlı ve yönlendirilmiş iş hattı olduğundan başkası adına kayıtlı numaranın dinlenmesi yasaya aykırı olup sorguda tapeler hakkındaki beyanlarımız yapılan usulsüzlüğü ortadan kaldırmaz. Emniyetin talep yazısını henüz inceleme imkânına sahip olmadığımızdan taleple karar arasında bir uyum olmadığı konusundaki beyanlarımızı saklı tutmakla birlikte kararın üst kesiminde tedbirin türü ve kapsamı izah edilirken iletişimin dinlenmesi çerçevesinde 4 tedbirden bahsedilmiş karar bölümünde ise 3 tedbire karar verilmiştir. Karar bölümünde iletişimin tespitine karar verilmemiştir. Karar verilen tedbirler telefonun dinlenmesi kayda alınması ve teknik izleme kararıdır. Yargıç talepte olmasına rağmen iletişimin tespitini karara yazmayı unutmuş mudur yoksa iletişimin tespitini reddetmiştir karardan anlaşılamamaktadır. Ancak reddedilmiş olsaydı gerçekte bir cümleyle bahsedilmesi gerektiğini düşündüğümüzde yukarıda yazılıp kararın hüküm bölümünde geçmemesini özensizlik ve dikkatsizlik olarak değerlendirmekteyiz. “

Mahkeme Başkanı :” avukat bey her halde uzun sürecek sözünüzü kesmeyim”Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii av Tolga Akalın: bitti efendim bitti bitti efendim bitiyor”Mahkeme Başkanı :” bitiyor mu ara vereceğiz çünkü “Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii av Tolga Akalın : “ bitti efendim. Yine kararın hüküm

bölümünde teknik izleme kararı verildiği halde bu kararın CMK 135 ve 137. maddelerine göre verildiğinden bahsetmiştik. Oysa teknik izleme kararı CMK 140. maddede düzenlenmiştir. CMK 135 ve 137. maddelerinde teknik izleme tedbirine yer verilmemiştir. Kaldı ki 140. maddeye göre teknik izleme kararı en fazla 4 haftalık süre için verilir. Oysa karar da tedbir 3 ay için verilmiştir efendim. Teknik izlemeden kasıt sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ise bu tedbire teknik izleme denmez CMK 135. maddede teknik izleme yoktur CMK 140. maddede düzenlenen tedbiri 135.

110

Page 111: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:111

madde içine de taşıyamazsınız. Yasal terimleri doğru kullanmak zorundasınız. 135’te olmayan teknik izlemeyi karar taşırsanız 140. maddedeki tedbirle karıştırırsınız. Yine 135/3 madde kararı da şüphelinin kimliği yazılmasından bahsetmiştir. Kimlik sadece ad ve soy isimde değildir efendim. Bitiriyorum nihayetini okuyorum. Kararda tarafımıza yüklenen suç örgüt kurmaktır. Oysa Ergenekon örgütünün kuruluşu iddianamenin 46. sayfasında 1952’lere kadar götürülmüştür. Avukat Kemal Kerinçsiz’in o tarihte henüz doğmamıştır. Yargıç yönetici dese bir ihtimal sürekli örgütte değişebilir eskiler ölür yerine yenileri seçilebilir. Ancak yargıç yönetici tabirini değil örgüt kurucusu deyimini kullanmıştır. Bilahare iddianamede sözde örgüt üyesi olduğumuza karar kılınmış suçlama 314/2 maddeden yapılmıştır. Kemal Kerinçsiz tutuklama müzekkeresinde ve kararda örgüt kuruculuğundan tutuklanmıştır. Öncelikle bu durum suç vasfında çok önemli bir değişiklik yarattığından mahkemece tahliye sebebi olarak değerlendirilmemesi de doğru olmamıştır. 2. soruşturmayı yürütenlerin ve her talebi emniyetten geldiği gibi karara bağlayan hâkimlerin ciddiyetten ne kadar yoksun oldukları da ortaya çıkmaktadır. Sözü edile örgütün üyesiyle kurucusunu bir birine karıştıracak ölçüde nitelendirmede hataya düşüyorsanız sözde örgütün kuruculuğunu yöneticiliğini ve üyeliğini tombala misali sanıklara dağıttığınız düşünülür. Yargılama boyunca bu ciddiyetsizliği görmeyen hayali bir örgütü 102 aydır yargılayan mahkemenin drama dönüşmüş bu sürecin hukuksuzluk içerisinde devam etmesinin de önemli bir mesuliyet içerisinde olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Zücaciyeci dükkânının kapılarını sayın savcılar açmıştır ancak dükkân içindeki tahrifatı sayın mahkeme yapmakta ve yapmaya devam etmektedir. Tarafsızlığın adaletsizliğe seyirci kalmakla sağlanamayacağı da unutulmamalıdır efendim bu sebeple İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin 836 teknik takip nolu 2023 soruşturma sayılı kararının aslının ve var ise emniyet müdürlüğü yazısının mahkeme kaleminden celbine emniyet müdürlüğü yazısı yok ise kararın müdürlük yazısı olmadan verildiği anlaşıldığından kararı veren hâkimden emniyet müdürlüğü yazısı olmadan kararın verilip verilmediğinin emniyet müdürlüğü yazısının akıbetinin sorulmasına, iddianame ekindeki klasörlerde 25.10.2007 tarihli kararın ekinde bulunmayan 24.10.2007 tarih 15780 sayılı yazının aslının emniyet müdürlüğünden bu yazının emniyetteki gönderilen yazı listesinde olmadığının hatırlatılmasına aynı yazının savcılık makamında olup olmadığının sorulmasına ve celbine yine İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2007 tarihli kararı talep eden savcılık yazısı olup olmadığının mahkeme kaleminden araştırılmasına ve savcılıktan sorulmasına karar verilmesini önemle arz ediyoruz efendim. “

Duruşmaya 15 dakika ara verildi Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu, Sanık Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan müdafi Av. Mehmet

Cengiz söz istedi verildi; Efendim gecenin bu geç saatinde fazla uzatmayacağım size yazılı olarak takdim edeceğim ama kısa bir özet yapmadan önce gecenin bu saatinde ortaya çıkan bu karamsar bir tablo yaşıyoruz ama ben bir çağrıyla konuşmama başlamak istiyorum. Bu çağrım başta siz muhterem yargıçlarımıza, sayın savcılarımıza,sayın meslektaşlarımıza ve sanıklaradır. Evet, bu dava ile Türkiye bir tertip dayatılmıştır. Bu tertibi maddi olguları ulaşarak el birliğiyle çözebileceğimiz inancını ben muhafaza ediyorum. Dolayısıyla bu karamsar tabloya katılmıyorum bunu mutlaka çözceğiz zaten bu 10 aylık yargılama sürecinde birçok olgu teker teker sizlerin, bizlerin gayretiyle ortaya çıktı. Ve bu olguları ortaya koyup değerlendirdiğimiz zamanda Türkiye’nin başına örülmek istenen bu çorabı alt etmek mümkündür inancındayım yeter ki hukuku uygulayalım, yetki maddi gerçeğe ulaşmak için elbirliğiyle birbirimize yardımcı olarak ve katkıda bulanarak bu yargılamayı sürdürelim ancak burada bu kovuşturmaya dışarıdan soruşturma adı altında müdahale edilmektedir. Esas itibariyle bugün benim üzerinde durmak istediğim olgu budur. Başta hakimler savcılar yüksek kurulumuz olmak üzere hukuk çevreleri ve kamuoyu Ergenekon adı altında sürdürülmekte olan bu ucu açık soruşturmadan tedirgindir. Bunu hep beraber gözlemliyoruz soruşturma ve kovuşturma eş zamanlı olarak sürdürülmektedir.

111

Page 112: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:112

Yaşıyoruz siz burada yargılama yaparken öte yanda savcılık ve emniyet tarafından aynı konuda hatta aynı sanıklarla ilgili olarak soruşturma yürütülmektedir. Usul hükümlerine açıkça aykırı düşen bu uygulama adil bir yargılama yapılmasını imkansız kılar nitekim öylede olmaktadır. Bugün yaşadığımız bu sıkıntı ucu açık soruşturma ve kovuşturmanın eş zamanlı olarak sürdürülmekte ısrar edilmesinden kaynaklanmaktadır. Uzun uzun ceza muhakemeleri kanunun ilgili maddelerine atıfta bulunmayacağım bunu bizlerden çok daha iyi biliyorsunuz sizler iddianamenin kabulü ile kamu davası açılmaktadır. Soruşturma sona ermiştir ve kovuşturma evresi başlamıştır. Peki ne diyor usul kanunumuz suçu sübutuna etki edebileceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iadesi gerekir siz bu iddianameyi iade etmediniz demek ki suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delilin toplanmamış olduğu şeklinde bir kanaat sizde oluşmadı demek ki bütün deliller toplandı öyleyse bu soruşturma öbür tarafta yine biraz sonra örnekleri vereceğim bu soruşturma kovuşturma devam ederken nasıl sürdürülüyor her ne kadar ceza muhakemesi kanunun 207. maddesine göre yeni delillerin ortaya konulması istemi bunun geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez ise de kovuşturma başladıktan sonra mevcut delilerin ikamesi ve yeni delillerin toplanması mahkeme başkanı ve hakimin görevidir. Ceza muhakemesi kanunun 192 maddesinin açık hükmü budur. Eğer diyor kanun kovuşturma başlamışsa yeni delillerin toplanması mahkeme başkanının ve hakimin yetkisi dahilindedir diyor. Tevsi tahkikat yada daha güncel deyimiyle soruşturmanın genişletilmesi dediğimi müessese işte bunun ihdas edilmiştir. soruşturma evresi sona erip kovuşturma başladıktan sonra savcı yargılama konusu olan olayla ilgili olarak doğrudan yeni delil toplayamayacaktır bunu mahkemeden talep edecektir. Ceza muhakemesi kanunun 217. maddesine göre hakim kararını ancak iddianamede belirtilmiş yada kendi denetiminde soruşturma genişletilerek sonradan temin edilmiş huzurda tartışılmış delillere dayandırabilir. Aksi kamuoyunda ucu açık soruşturma diye nitelenen kovuşturma ve soruşturmanın eş zamanlı olarak birlikte sürdürülmesini anlamına gelir ki; bu durum yargılamanın fiilen savcılık üzerinden emniyet kuvvetlerince yürütülüyor olması demektir. Yargılama yetkinizi rica ediyoruz sizden emniyete bırakmayınız. İşte bugün yaşanmakta olduğumuz olay budur. Yaklaşık 1 yıldır burada bir yargılama sürdürüyoruz daha doğrusu sürdürdüğümüzü sanıyoruz sizde öyle sanıyorsunuz bizde öyle sanıyoruz oysa dışarıda emniyet teşkilatına yuvalanmış bazı güçler bu kovuşturmaya paralel olarak soruşturma adı altında çalışmalar yürütüyorlar bırakınız mahkemenizin tevsi tahkikat kararı vermesini haberiniz dahi olmadan yeni deliller üretilmeye çalışıyor ve soruşturma fiilen genişletiliyor. Buna izin vermemeliyiz verirseniz yargılama yetkinizi savcılık üzerinden fiilen emniyet teşkilatına bırakmış olursunuz işte bugün yaşamakta olduğumuz sıkıntı kanaatimce budur. Somut konuşalım bunlar soyut laflar ikinci ve üçüncü iddianameleri ve eklerine hep beraber okuyoruz davamızda tartışılan hususlar tekrar orada ele alınıyor. Sanki burada hiç yargılama yapılmamış gibi bu kovuşturmada ortaya çıkan somut olgular dahi görmezden gelinerek çürütülen ve aksi sabit olan iddialar ikinci, üçüncü iddianamelerde tekrarlanıyor o soruşturmada gözaltına alınan kişilere doğrudan bu davanın sanıkları hakkında, benim müvekkillerim hakkında sorular soruluyor. Bakıyoruz ikinci dosyaya bakıyoruz iddianameye dayanak olan belgelere, ifadelere, vesaireye bakıyoruz, üç’e bakıyoruz doğrudan benim müvekkillerimle ilgili sorular soruluyor bu şuanda kovuşturması yürütülen olayla ilgili sorular soruluyor. Hani ceza muhakemesi kanunun 170. maddesine göre savcı şüphelinin lehine olan hususları da mahkemenin önüne getirecekti. Bırakınız sanık lehine kanıtların toplanmasını bu yargılamada 10 aydır sürdürdüğümüz bu yargılamada saptanan lehe kanıtlar diğer iddianamelerde gizleniyor. Öyleyse biz bu yargılamayı niçin yapıyoruz bunu sormak lazım örneğin Osman Yıldırım’ın Cumhuriyet gazetesinin bombalanması talimatının ve olayda kullanılan bombaların Ataşehir’de düzenlenen bir toplantıda verildiğini şeklindeki beyanı mahkemece araştırıldı iletişim kayıtları incelendi belirtilen kişilerin belirtilen tarihte çok farlı yerde oldukları, hiçbirinin Ataşehir’de bulunmadığı saptanmışken sanki böyle bir şey yapılmamış,

112

Page 113: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:113

burada böyle bir kovuşturma yürütülmemiş gibi açıyoruz üçüncü iddianameyi sayfa 43-44’de bu saptama gizlenerek aynı iddiaya, aynı beyana tekrar yer veriliyor. Keza Ergenekon yeniden yapılanması başlıklı sözde Ergenekon belgesiyle işçi partisi başkanlık kurulu kararı olan devletin yeniden yapılanması başlıklı belgelerin birinci iddianamede birbirleriyle karıştırıldığı bu iki belgenin farlı olduğu, hatta içerikleri itibariyle zıt oldukları, yargılama sırasında saptandığı ve bu kürsüden sayın savcılarımız bunu da kabul ettikleri halde aynı tahrifat bakıyoruz ikinci ve üçüncü iddianamede de sürdürülüyor. işçi partisinde bulunduğu iddia edilen bazı CD’lerin arama tutanaklarında olmadığı, yargılama sırasında saptandığı halde bu aramaların video kayıtlarının bulunamadığı, parmak izi incelemesi yaptırılmadığı Ankara, İstanbul ve İzmir emniyet müdürlüklerinin cevabı yazılarından anlaşıldığı, ve bu durum karşısında söz konusu CD’lerin incelenmesi için mahkemenizce sayın Naip hakim görevlendirildiği halde şimdi üçüncü iddianamede sanki bu olgular yokmuş gibi tekrar takrar bu CD’lerden hareketle varsayıma dayalı suçlamalar yapılıyor. Üstelik ikinci iddianamede bu CD’lerle ilgili olarak suç istinadına konu edilmemiştir denirken; üçüncü iddianamede bakıyoruz bu CD’lerin suikast ve saldırı planlarının açık kanıtı olduğu ileri sürülebiliyor. Yasal bir parti olan işçi partisinin faaliyetlerinin öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının denetimine tabi olduğu hususunu açıklamaya çalıştığımızda mahkemenizce siyasi parti faaliyetlerinin yargılanmadığı belirtilmiş olmasına karşın üçüncü iddianamede yine işçi partisinin resmi belgelerine ve faaliyetlerine çokça yer verilmiş hatta bir basit örnek vereyim Yalçın Küçük’ün 1999 yılından işçi partisine 11 bin lira bağış yapmış olması buna ilişkin makbuzun evinde bulunmuş olması dahi suçlama konusu yapılabilmiştir. Daha onlarca örnek vermek mümkün zamanınızı almak istemiyorum takdim edeceğim bu soruşturmanın önemli kanıtlarından birlikte yürütüldüğünün önemli kanıtlarından bir tanesi de yine basında yer aldı sayın Doğu Perinçek’in ev telefonun halen dinlenmekte olduğu bakınız burada yargılanıyoruz sayın Perinçek ve sayın Ferit İlsever’i ev telefonları iddianamenin kabulünden sonraki tarihle hem de 3 kez uzatılarak üçerden 9 ay sureyle dinlenmekte olduğu basında yer aldı biz bunun belgesine ulaşalım derken baktık ki bizim dosyamızdan çıktı. Hem de kim vermiş biliyor musunuz? Hemde kim vermiş bu kararlardan bir tanesini sayın mahkemeniz vermiş; nasıl vermiş tarihini söyleyeyim size 29 Temmuz 2008 29 Temmuz 2008’de iddianame tanzim edilmiş, verilmiş ve kabul edilmiş kovuşturma başlamış ondan sonra buda yetmemiş 28 Ekim 2008 tarihinde yılbaşını da geçecek şekilde 2009 yılı başlarına değin yine Sayın Perinçek’in ve Sayın Ferit İlsever’in birisi mahkemenize ait olmak üzere ev telefonları dinlenmiş dinlenme gerekçesini okuyayım mahkemenize kararınızda belirtilen şahısların gerçekleştirmeyi planladıkları eylemlerin önceden tespit edilerek engellenmesi amacıyla sayın başkan Sayın Perinçek, Sayın Ferit İlsever o tarih itibariyle tutuklu yargılanıyor iddianamesi kabul edilmiş ama öbür taraftan bakıyoruz takip kararları alıyoruz bu tamamen soruşturmaya dışarıdan müdahale edildiğinin açık kanıtıdır. Bu koşullarda siz nasıl yargılama yapacaksınız biz nasıl savunma yapacağız ucu açık soruşturmalarla kovuşturma yetkisini de fiilen savcılara ve emniyete bırakmış oluyoruz delillerin karartılması sanıklar açısından tutuklama nedenidir verdiğimiz somut örneklerden anlaşıldığı gibi kovuşturmada ortaya çıkan deliler bu kovuşturmaya paralel olarak yürütülen soruşturmalar ve hazırlana yeni iddianamelerde gizlenerek karartılmaktadır. Şimdi soruyorum delillerin karartılması ihtimali karartılması da değil karartılması ihtimali sanıklar için tutuklama nedeniyken savcıların bırakınız delilleri karartma ihtimallerini doğrudan delilleri kararttıkları bu durumun bir yaptırımının olması gerekmez mi? adil bir yargılama açısından özetle dosyamıza ve yargılama yetkimize sahip çıkalım bütün bu karanlık manzara ortadan kalkacaktır. Yetkimize ve dosyamıza sahip çıkalım sorumluluğunuzda yürütülen bu soruşturmaya dışarıdan kovuşturmaya dışarıdan soruşturma adı altında müdahale edilmesine izin vermeyiniz neticeten talebim şudur muhterem mahkemenizden. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak kovuşturmaya bu şekilde müdahale edilmemesi hususunda ihtaratta bulunulmasını, soruşturulacak bir husus var ise olabilir maddi gerçeğe ulaşmak için

113

Page 114: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:114

soruşturulacak hususlar olabilir. Soruşturulacak bir husus var ise bunun soruşturmanın genişletilmesi istemiyle mahkemenize getirilmesine mahkemenizin vereceği karar doğrultusunda işlem yapılması gerektiğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılacak bir yazı ile bildirilmesini talep ediyorum aksi takdirde gerçekten şu karanlık manzaradan kurtulmak, maddi gerçeği el birliğiyle ulaşmamızın koşulları ortadan kalkmış olacaktır. Çünkü burada yargılamayı bu solanda kovuşturmayı bu solanda yürütmek durumundayız özetle arzım budur. Bugün geldiğimiz noktada sorgular tamamı tamamlanmış en son işçi partisi genel başkan yardımcısı konumunda olan sayın Ferit İlsever’in’de sorgusu tamamlandı dolayısıyla müvekkillerim açısından müvekkillerim Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan açısından bugün artık toplanabilecek, araştırılabilecek bir husus kalmamıştır. Ortaya çıkmış bütün olguları tek tek gerek müvekkiller sorgularında, gerekse mahkemenizin çeşitli yazışmalarıyla ortaya çıkan saptanan olgularla belirgin hale gelmiştir. Geldiğimiz bu noktada müvekkillerimizin Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan’ın Bihakkın tahliyelerini talep ediyorum saygılar sunuyorum”

Sanık Hayrettin Ertekin müdafi Av. Ramazan Işıktar söz istedi verildi; Sayın başkan müvekkilim 19 ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunmaktadır. Müvekkil hakkında uygulanan tutuklama tedbiri hukuka aykırı olmakta, tutuklama tedbirine makul süre bir hayli aşılmıştır. Tedbir niteliğini aşan ve artık ceza haline almış bu uygulama son derece hatalıdır. Müvekkilimin 19 ayı aşkın bir süre tutuklu kalması nedeniyle psikolojisi iyice bozulmuş yine müvekkilim kalp ve yüksek tansiyon ve şeker hastası olmak yaşamın risk altında bulunmaktadır. Sayın başkan değerli üyeler müvekkilimin kaldığı süre, ikametgâhının sabit olası, delillerin toplanmış olması, delilleri karartma ihtimallerinin bulunmaması ve en önemlisi tutukluma tedbirinin olağanüstü bir tedbir olması, asıl olanın tutuksuz yargılanması gerektiğinden müvekkilimin bihakkın tahliyesini karar verilmesini arz ve talep ederim saygılar sunuyorum”

Mahkeme Başkanı " Bir kısım sanık ve müdafiinin dün ve bugün vermiş oldukları bazı beyan ve talepleri içeren havale dilekçeleri incelendi bu arada daha önceki oturumlardaki ara kararlar doğrultusunda gelen cevabı yazılarda okundu; 04.08.2009 tarihli oturumun 6 nolu ara kararının c bendi doğrultusunda sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak, gizli tanık Anadol isimli şahsa ait vermiş olduğu ifade örneğinin ve de gizli kimlik bilgilerinin gönderildiği, 02.06.009 tarihli oturumun 20 nolu ara kararı gereği İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/31 esas sayılı dava dosyasının gönderildiği incelemesinde şüpheli Bedirhan Şinal ve 7 arkadaşı hakkında örgüt üyesi olmak, patlayıcı madde atmak suçlarından kamu davası açıldığı suç tarihi olarak 29.03.2008 tarihi gösterildiği suçlamanın Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atma suçunu da içerdiği davanın derdest olup duruşmasının 09.12.2009 tarihine tahrik edilmiş olduğu, 22.05.009 tarihli oturumun 14 a nolu ara kararı gereği sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı Emniyet genel müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta Emniyet genel müdürlüğü ilgili birimleri vede kaçakçılık organize suçlarla mücadele daire başkanlığı arşivlerinde hazırlanmış bir Ergenekon isimli raporun bulunmadığının bildirildiği, İç işleri bakanlığının arşiviyle, emniyet genel müdürlüğünün arşivi tabi bu tarz olaylara emniyet genel müdürlüğüne değil mi? içişleri bakanlığının o bölümü ona bakmıyor mu? Ayrıca bir arşivi mi var onu belirtirsiniz: 21.04.2009 tarihli oturumun 2 a-d nolu ara kararı gereği sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak 86 kişiyle ilgili banka hesapları dökümlerinin MASAK’tan gönderildiği, 13.06.2009 tarihli oturumun 24 nolu ara kararı gereği İstanbul il emniyet müdürlüğüne yazılan yazıya verilence cevapta TESEV tarafından tanıtımı yapılan zorunlu göç ile yüzleşme isimli kitabın tanıtım programı esnasında meydana gelen darp ve görevli polis memurlarına görevlerini engelleme konusuyla ilgili suç numarasına kayıtlı kayden işlem yapıldığı ve buna dair tahkikat evrakının gönderildiği, 22.05.2009 tarihli oturumun 12 h nolu ara kararı gereği sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak; özelbüro com isimli site ile ilgili gerekli bilgilerin İstanbul Emniyet genel müdürlüğünden gönderildiği, burada Mehmet Fikri Karadağ sizinle ilgili

114

Page 115: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:115

bazı yazışmalar olduğu söyleniyor suretini alırsınız. 10.03.2009 tarihli oturumun 2 d nolu ara kararı gereği sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün talebiyle ilgili olarak; Sabancı Telekom’a yazılan yazıya verilen cevapta zikotürk net diye bir e posta adresi istemişsiniz ancak anılan şirket izin iptal edilmiş izini elimizde bu konuda belge yok şeklinde cevabı yazı göndermişler. 31.03.2009 tarihli oturumun 8 b nolu ara kararı gereği sanık Erkut Ersoy’un ile ilgili adli tıp kurumu başkanlığından raporun gönderildiği 13.06.2009 tarihli oturumun 16 nolu ara kararı gereği Ulusal kanal, işçi partisi, aydınlık dergisinin bulunduğu binalarda Doğu Perinçek, Mehmet Adnan Akfırat’ta elde geçen CD ve diğer eşyalarla ilgili olarak yazılan bir yazı var detaylı bir yazı onun cevabı geldi zannederim onun CD’lerini almışsınız herhalde, Gizli tanık 9 ile ilgili demin bir açıklamada bulundunuz niçin verildi, kime verildi diye Veli Küçük müdafi Avukat Zeynep Küçük’ün talebi doğrultusunda verilen ara kararı duruşma dışı verilen karar gereği belirtilen şeyler numaraları belirtilen değişik işlerden karar verilmek suretiyle belirli numaralar yazılmış bunlar verildi ve de talep bu konuda diğer sanık müdafilerine de verilmesi yönünde karar verildi sorduğunuz şey buydu herhalde, 14.04.2009 tarihli oturumun 3 nolu ve 22.05.2009 tarihli oturumun 9 nolu ara kararları doğrultusunda bir kısım sanıklarda zapt olunan bilgisayarların iadesi yönünde vaki taleple ilgili gerekli incelemelerin bilgisayarlar üzerinde Naip hakim aracılığıyla yaptırıldığı buna dair raporların geldiği rapor suretlerini alabilirsiniz 05.06.2009 tarihli oturumun 9 nolu ara kararı gereği İşçi partisi genel merkezinde yakalandığı iddia olunan suç konusu suça konu 4 adet CD ile ilgili sanık savunmaları da dikkate alınarak yapılan bir bilirkişi incelemesi var o 4 CD üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi ona dair tutulan rapor var onu veren rapor ver o raporun Naip Hakim tarafından düzenlenip verildiği almadınız herhalde bunu anlaşıldığı,

İddia makamından soruldu;Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel; Sayın başkan, sanık ve sanık müdafilerince

ileri sürülen taleplerin bir kısmına ilişkin mütalaamızı bildiriyorum. Ankara CMK 250. Maddesiyle Görevli 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 6.5.2009 tarih ve 2008/324 sayılı yazısı ile sorulan, Ahmet Cinali ve Taner Ünal isimli sanıklar hakkında Silahlı Terör Örgütüne yardım etmek suçundan dolayı açılan kamu davalarının mahkemenizin bu davası ile birleştirilmesine muvafakat edilip edilmeyeceği konusunda; Ankara CMK 250. Maddesiyle Görevli 11. Ağır Ceza Mahkemesi yazısı ve ekindeki iddianameden sanıklar Ahmet Cinali ve Taner Ünal hakkında Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etmek suçundan dolayı TCK 220/7, 314/3 göndermesi ile 314/2 maddesi uyarınca cezalandırılmalarının istenildiği, adı geçenlerin yardım ettikleri ileri sürülen terör örgütünün ise bu davamıza konu Ergenekon Terör Örgütü olduğu, yine iddianamede adı geçen kişilerin bu davamız konusu olan suç ve bazı dava sanıkları ile bağlantılarının anlatıldığı anlaşılmıştır. Davamıza konu iddianamede de, adı geçen Taner Ünal ve Ahmet Cinali’nin merkezi Ankara’da bulunan Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği’nin kurucu ve yöneticisi oldukları belirtilip, bu derneğin Ergenekon Terör Örgütüne bağlı dernekler başlığı altında anlatılarak bu iddianın delilleri gösterilmiştir. Bu şekilde davalar arasında tam bir şahsi, hukuki ve fiili bağlantı bulunduğu, davaların Ceza Muhakemesi Kanununun 10. maddesi uyarınca birlikte görülmesinin suçun aydınlatılmasına yarar sağlayacağı anlaşıldığından birleştirme konusunda muvafakat verilmesi, CMK 250. Maddesiyle Görevli İzmir 8.Ağır Ceza Mahkemesinin 01.07.2009 tarih ve 2009/178 esas sayılı yazısı ile sorulan, sanık Ahmet Tekin Baykal ve arkadaşları hakkında açılan kamu davasının mahkemenizin bu davası ile birleştirilmesine muvafakat edilip edilmeyeceği konusunda; İzmir 8.Ağır Ceza Mahkemesi yazısı ve ekindeki iddianameden, liderliğini Ahmet Tekin Baykal’ın yaptığı iddia edilen çıkar amaçlı suç örgütünün davanız sanıklarından Veli Küçük’e bağlı olarak kurulduğu, yine davanız sanıklarından Sami Hoştan’ın da bu örgüt içerisinde faaliyet gösterdiği, dava dosyasındaki gizli tanık Dilovası’nın beyanları ile dosya eklerinde bulunan Lobi isimli belgeye göre de çıkar amaçlı bu suç örgütünün Ergenekon yapılanması ile ilgili bulunduğunun ileri sürüldüğü ve iddianame

115

Page 116: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:116

içerisinde buna ilişkin delillerin gösterildiği anlaşılmıştır. Bu şekli ile her iki dava arasında şahsi, fiili ve hukuki irtibat bulunduğu ve suçların aydınlatılması açısından davaların birlikte görülmesinin faydalı olacağı düşünülmüş ise de, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin söz konusu dosyasında 15 mağdur, 29 şikâyetçi, 3 şikâyetçi/ şüpheli ve 176 şüpheli kişinin bulunduğu, şüphelilerin bir kısmının halen tutuklu bulundukları, dava dosyanızın kapsamı, yargılanan sanık sayısı ve halen sanıkların sorgularının dahi tamamlanamamış olması dikkate alındığında davaların birleştirilerek görülmesinin fiilen yargılamayı olumsuz etkileyeceği, davanın sürüncemede kalmasına neden olacağı anlaşıldığından birleştirme kararına muvafakat verilmemesine, söz konusu dosyanın bir örneğinin temin edilerek dava dosyanızın içine alınması ile yetinilmesine karar verilmesi, Sanık Doğu Perinçek müdafi sayın Av.Hasan Basri Özbey’in, Talebi gibi, dosyaya gelen 7 Ocak 1997 de Show Televizyonunda yayınlanan 40 Dakika programı CD sinin bir örneğinin kendisine verilmesine, Dilekçesi ve ekindeki yazı eklenip Başbakanlığa yeniden yazı yazılarak Doğu Perinçek’in 16.10.2000 tarihinde Başbakanlığa verdiği iddia olunan dilekçe ve eklerinin gönderilmesinin istenilmesine, Halen ev telefonlarının dinlenip dinlenmediğinin İstanbul Cumhuriyet Savcılığından sorulması talebinin yargılamaya ilişkin olmaması nedeni ile reddine, kendisinin ilgili yerlere başvuruda bulunabileceğinin ihtarına, Tuncay Güney’de ele geçen malzemeler listesinde yer alan VHS-E-90 numaralı videokasetin İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinden istenilmesi talebinin kabulüne, Sanık Ümit Sayın’ın, Can güvenliğinden endişe ettiğinden bahisle duruşmalardan sürekli olarak izinli sayılması talebini karara bağlamanın mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, Sanık Erkut Ersoy’un, Talebinin kabulü ile 22.05.2009 tarihinde sanık Hayrettin Ertekin ile arasında geçen olaya dair kolluk tutanağının Cezaevi yönetiminden istenilmesine, Sanık Muzaffer Şenocak’ın, Talebinin kabulü ile kendisinden Fikret Emek’in fotoğrafının elde edilip edilmediğinin İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorulmasına, Sanık Veli Küçük müdafi sayın Av. Zeynep Küçük’ün, Talebinin kabulü ile sanıktan ele geçtiği iddia edilen 5 nolu disketin nereden ele geçtiğine ilişkin yazının akıbetinin CMK 250 madde ile görevli İstanbul Cumhuriyet başsavcılığından sorulmasına, Sanık Mete Yalazangil müdafi sayın Av. Saim Tuğrul’un Talebinin, dilekçesine ekli sağlık raporlarına göre kabulü ile CMK 196. maddesi uyarınca sanığın duruşmalara katılmaktan bağışık sayılmasına, Sanık Muhammet Yüce’nin, Sanık Vatan Bölükbaşoğlu’nun duruşmaya çağrılarak kendisine ajanlık teklif edip etmediğinin sorulması talebini karara bağlamanın, mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, Sanık İlhan Selçuk müdafileri sayın Av. Fikret İlkiz ve Özgür Erbaş’ın, Sanığın sağlık durumuna ilişkin dilekçe ve eklerinin dosyasına eklenmesine, Sanık Aydın Yüksek’in Giresun ilinde ele geçen kendisine ait 6 CD’nin sanıklar Mete Yalazangil ve Muzaffer Şenocak’a verilmemesi talebinin, yapılacak inceleme sonucu bu CD’lerin sanıkların savunma hakkına ilişkin olmamasının tespiti halinde kabulüne, Sanık Hayrettin Ertekin’in Talebinin kabulü ile kendisinden ele geçtiği iddia olunan tabancanın antika mahiyetinde olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasına, Savunma mahiyetli diğer dilekçelerinin dosyaya eklenilmesine, Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün Savunmasına ek mahiyetli dilekçe ve eklerinin dosyaya eklenilmesine, Sanık Güler Kömürcü Öztürk müdafi sayın Av. Metin Çetinbaş’ın Savunma mahiyetindeki dilekçesi ve eklerinin dosyaya eklenilmesine, Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafi sayın Av.Metin Çetinbaş’ın Gizli tanık Anadolu’nun kimliği konusundaki beyanlarının, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 6 ıncı maddesindeki kişileri terör örgütlerine hedef gösterme suçunu oluşturabileceğinden gereğinin takdir ve ifası için CMK 250. maddesi ile görevli İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine, aynı konudaki diğer taleplerinin bu aşamada reddine, Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün, Dilekçesinde sayılarını belirttiği 2000 e doğru ve Aydınlık dergilerinin kendisine verilmesi talebinin kabulüne, Düzeltilen duruşma tutanağının kendisine verilmesine 25. duruşma tutanağının düzeltilmesi talebinin kabulü ile dilekçesine göre inceleme yapılarak doğruluğu halinde düzeltilmesine, Savunma mahiyetli dilekçe ve eklerinin dosyaya eklenilmesine, Diğer dilekçelerinin yargılamaya

116

Page 117: T · Web viewBelirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 25.08.2009 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:106 Sayfa:117

bir yenilik katmayacağından reddine, Sanık Kemal Kerinçsiz’in Görevsizlik kararı verilerek dosyanın Askeri Yargı’ya gönderilmesi, Birleştirilen Danıştay Saldırısı davasının bu davanın ayrılmasına, ayrılacak davanın da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi talebinin reddine, CMK 219 ve 147 maddesindeki sorgu ve duruşmanın teknik araçlardan yararlanılarak kayda alınabileceği hükmü, bunun görüntü kaydını da kapsadığının anlaşılması karşısında şimdiye kadar yapılan görüntü kayıtlarının imha edilmesi talebinin reddine, Diğer talepleri konusunda daha önceki celselerde karar verildiğinden, yargılamaya ilişkin olmadığı ve yargılamaya bir yenilik katmayacağından reddine, Sanık Sevgi Erenerol müdafi sayın Av. Vural Ergül’ün Talebinin kabulü ile sanık Alparslan Arslan’dan Danıştay saldırısı sonrasında elde edilen İstanbul Emniyet Müdürlüğü Araç Tanıtım kartının gerçek olup olmadığının, kime ve hangi araca verildiğinin İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorularak dayanak belgeleri ile birlikte istenilmesine, Önceki talebine konu CD’lerin akıbetinin CMK 250. maddesi ile görevli İstanbul C. başsavcılığından sorulmasına, Henüz bir birleştirme kararı verilmediğinden, bu dava ile birleştirme talepli olarak açılan diğer davalara ilişkin iddianame ve eklerinin bir örneğinin çıkartılarak dava dosyası içerisine alınmasına, Sanık Saipir Debzlelvidze, Hakkındaki yakalama emrinin infazının beklenilmesine, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıkların Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması, Hususları gözetilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep olunur.

Duruşmaya kısa bir ara verildi,Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,Dosya incelendi,GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:24-25.08.2009 tarihlerinde yapılan yargılamalarda sanıklar ve müdafileri taleplerinin

çokluğu ve duruşmanın 26.08.2009 günü saat 01.00’e kadar uzaması dikkate alınarak talepler ve de tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının 27.08.2009 tarihli oturumda değerlendirilmesine, Bu nedenle duruşmanın 27.08.2009 günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi. 26.08.2009 saat 01.00

BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KÂTİP 123036

117