sustainable economy turkey dergisi
DESCRIPTION
Sustainable Economy Turkey Dergisi 1TRANSCRIPT
Türkiye’nin EnerjisiniHer Yönden Sürdürülebilir KılacağızTaner YıldızEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
• Cil Report : Sürdürülebilirlik Bilimi• Doç. Dr. İshak Torun: Modern Kapitalizmin Doğuşu
Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü: Devrim İldiri
Gap Başkanı: Sadrettin Karahocagil
Altın Madencileri Derneği Gen. Koor.: Dr. Muhterem Köse
Maltepe Üniversitesi İİBF Dekanı: Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan
Kagider Başkanı: Dr. Gülden Türktan
Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı: Zeynep Necipoğlu
Fider-Finansal Kiralama Derneği Başkanı: Bülent Taşar
Tayçed Başkanı: Muhammet Saraç
BALO Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar G.Müd.: Hüseyin İşteermiş
T.C. Sanayi Genel Müdürü: Süfyan Emiroğlu
Faktöring Derneği Başkanı: Zafer Ataman
İEİS Genel Sekreteri: Turgut Tokgöz
Prefabrik Birliği Genel Sekreteri: Bülent Tokman
Kocaeli’nin Ülkemiz veMilletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde DevamEdecektirErcan TOPACAKocaeli Valisi
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da HızlandıracakDr. Önder HALİSDEMİRAktif Bank CEO
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az HammaddeSadettin KORKUTASD Ykb.
Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik VarMete EKİNPirelli CEO
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde SüreklilikDr. Recep KONUKPankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
Atamer GİYİCİKroman Çelik Ykü.
SUSTAINABLEECONOMYGL
OBAL
�
E TI K I N S A NI
�
ODAK
HAZiRAN • 2013
SU
ST
AIN
AB
LE
EC
ON
OM
YH
AZ
İRA
N 2013
İçindekilerTürkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız ................................................................................................ 4
Taner Yıldız, Enerji Bakanı
Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir ..................................... 6Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak ........................... 10Dr. Önder Halisdemir, Aktif Bank CEO
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor .................................................................................................... 14Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik
Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var ....................................................................................................................... 20Mete Ekin, Türk Pirelli CEO
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik ..................................................................................... 24Dr. Recep Konuk, Pankobirlik Ykb.
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye .......................................................................................................................... 30Devrim İLDİRİ, Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü
Güneydoğu Anadolu Projesi .......................................................................................................................................... 34Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi ..................................................................................................................................... 38Dr. Muhterem KÖSE, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz ................................................................................................................ 42Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, MÜ. İİBF. Dekanı
KAGİDER ve Türkiye’de Kadın .......................................................................................................................................... 46Dr. Gülden Türktan, Kagider Başkanı
Köklü İlişkilere Sahip Fransa İle Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır ................................................................. 50Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli ................................................................ 52Bülent Taşar, FİDER Başkanı
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde ................................................................. 56Sadettin Korkut, Ambalaj Sanayicileri Derneği Ykb.
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü .................................................................................................................................... 60Muhammet SARAÇ, TAYÇED Ykb.
BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi ............................................................................. 64Hüseyin İşteermiş, Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi ........................................................................................ 68Süfyan Emiroğlu, T.C. Sanayi Genel Müdürü
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz ..................................... 72Zafer Ataman, Faktöring Derneği Başkanı
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı ...................................................................................... 76Turgut Tokgöz, İEİS Genel Sekreteri
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon ...................................................................................................................... 80Bülent Tokman, Prefabrik Birliği Genel Sekreteri
Modern Kapitalizmin Doğuşu ......................................................................................................................................... 82Doç.Dr.İshak TORUN, Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sürdürülebilirlik Bilimi ................................................................................................................................................... 88
Sustainable Economy DergisiSahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü
Fatih ÇİLYayın Danışmanı
Dursun Ali YazYayın Tasarım
Grafi kart
Baskı:İSKETE CENTER
Matbaacılık Ltd. Şti.
Cağaloğlu Yokuşu No:13/A
Tel:0212 527 49 97
Cağaloğlu-Fatih/İST.
Yönetim Yeri:Sürdürülebilir Ekonomi Yayıncılık
İMES Sanayi Sitesi A Blok 108 Sk. No:55
Dudullu-Ümraniye / İST.
Tel: 0 216 505 87 49
www.seturkey.net
2 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 3
Editör
Merhabalar
B ilirsiniz, Mevlana bir şiirinde :
“Düne ait ne varsa dünde kaldı
cancağızım, bugün artık yeni şeyler
söylemek lazım” derken; Beydaba ise Kelile ve
Dimne’de «Azgın kral Debşelîm zamanında bilge
Beydebâ yaşıyordu, ama onu yanlış yoldan çevirme-
di desinler istemem” diyordu. Şirazlı Sadi ise “Adem
oğulları aynı vücudun uzuvlarıdır. Çünkü aynı
cevherden yaratılmışlardır. Felek bir uzva elem
getirirse, öbürlerinin huzuru kalmaz. Ey başka-
larının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek
yakışık almaz...” demişti.
İşte, hükümdarlara baştacı olmuş bunlar gibi ki-
şilerden aldığımız ilhamla hazırladığımız yeni
sayımızla yine karşınızdayız.
Yapılan yanlışların düzeltilmesi noktasında söy-
lenmesi gereken yeni şeyleri söylerken, kendi
türümüz ve diğer canlıların yaşam hakkı için
kaygılanan; “hepimiz için, yeniden yavaş yavaş
şekillenmeye başlayan yeni ekonominin ” ahla-
kı ve içeriği noktasında tavrı olan “İnsanları” bir
araya getirmeye çalıştığımız bu sayımızın da ül-
kemiz ve dünyamız için artı değer yaratacağına
inanıyoruz.
Bu vesile ile hepinize selam ve saygılarımı
sunuyorum.
Hello
You know in his poem Rumi said : “ All the words of yesterday vanished with the passing day, o my soul!Now it is time to tell something new and fresh…”
And in Pançatantra Bidpai said that “ I do not
want to let them say; there was a scholar called
Bidpai in a time of cruel King Dabshalim and he
could not able to restore him to the paths of mo-
deration and justice.” Also Saadi Shirazi had said
““Humans (children of Adam) are inherent parts
(or more literally, limbs) of one body,and are from
the same essence in their creation.When the con-
ditions of the time hurts one of these parts,other
parts will be disturbed.If you are indiff erent abo-
ut the misery of others,it may not be appropriate
to call you a human being.”
By the inspiration of these great names, we in-
terviewed with the respected name of Turkish
economy, who say new things have to be said
in order to correct the mistakes made, concer-
ned for their own species and other living things
and have ethics and attitude at the contents of
the new economy being slowly beginning to take
shape “for all of us”. We believe that our work
will create added value for our own country and
world.
I extend my greetings and best regards to all of you
on this occasion. Fatih Çil
4 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
2012 yılı, enerji sektörü açısından ilkle-
rin yaşandığı, sürdürdüğümüz enerji diploma-
sisinin giderek güçlendiği başarılı bir yıl oldu.
Bu yıl hem mevcut projelerimize devam ettik,
hem de yeni birçok projeye imza attık. Türki-
ye, giderek sağlamlaşan bir enerji politikası
oluşturma hedefini bu yıl perçinlemiş oldu.
Biz bütün bu adımları vatandaşımıza hiçbir
sıkıntı yaşatmamak için gerçekleştirdik. Tür-
kiye artık geliştirdiği projelerle kendi enerji
ihtiyacını sorunsuz bir şekilde karşılayan bir
ülkedir. Bunun yanında bölgesinde önemli bir
enerji merkezi haline gelmektedir. Biz 2012
yılında olduğu gibi gelecek yıllarda da enerji
konusunda önümüze koyduğumuz hedefl eri
tek tek hayata geçirmeye devam edeceğiz. Ve
hem bölgedeki etkinliğimiz artarak sürecek,
hem de vatandaşımıza enerji arzında hiçbir sı-
kıntı yaşatmamaya devam edeceğiz.
2012 yılnda yapılanları kısaca değerlendirirsek;
2012 yılında elektrik üretimi 230 milyar kilo-
vatsaate çıktı. Elektrik santrali sayısı 743’e çıktı.
Kurulu güç 56 bin MW seviyelerine çıktı. Yeni-
lenebilir enerjide ivme yakalandı. Hidroelektrik
santrali kurulu gücü 18 bin 800 MW’a çıktı.
Termik santral kurulu gücü 35 bin MW’a çıktı.
Rüzgar kurulu gücü 2 bin 105 MW olarak ger-
çekleşti. Jeotermal kurulu gücü 114 MW’a çıktı.
Elektrik üretiminde özel sektör payını yüzde
61’e çıktı. Yerli kaynakların değerlendirilmesi
ve ülke ekonomisine kazandırılması konu-
sunda birçok adım atıldı. Kamunun elinde
bulunan 18 bin MW termik santral kurma
potansiyeli bulunan kömür sahalarının sant-
ral yapma koşuluyla özel sektöre devredil-
mesi ve ekonomiye kazandırılmasına yönelik
çalışmalar 2012 yılında yapılmaya başlandı.
Yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım de-
Türkiye’nin Enerjisini Her YöndenSürdürülebilir Kılacağız
Taner YıldızEnerji Bakanı
“2023’e kadar Türkiye’nin pet-
rol ve doğalgaz ithal etmemesi
hedefl eniyor. Yüzde 37’lik kıs-
mı değerlendirilen kömür kay-
naklarının 2023 yılına kadar
tamamı ülke ekonomisine ka-
zandırılacak.
Taner YILDIZ, Enerji Bakanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 5
Türkiyeʼnin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız
mek olan bu proje, sanayinin gelişmesine
ve ekonomiye bir katma değer sağlayacak.
Bu kapsamda Adana/Tufanbeyli’de 600 MW,
Soma-Deniş’de 450 MW, Bursa Davutlar ve
Harmanalanı’nda 270 MW potansiyele sahip
saha özel sektöre devredildi
Bu noktadan devamla; Türkiye linyit rezervinin
yaklaşık yarısının bulunduğu Afşin – Elbistan
havzasında 4,4 milyar ton rezerv bulunuyor
ve havzaya 8 bin 200 mw gücünde yeni sant-
rallar kurma potansiyeli bulunuyor. Havzada
yeni santralların inşa edilmesi, işletilmesi, re-
habilitasyonu, modernizasyonu ve yeni kömür
sahalarının geliştirilmesi konusunda dünyanın
önde gelen şirketleriyle müzakereler devam
ediyor. Bu projeler yatırıma dönüştüğünde,
bölgeye toplam 10 Milyar $ civarında yatırım
yapılacağı öngörülüyor.
Ayrıca petrol ve doğalgaz aramaları devam edi-
yor. Petrol ve doğalgaz sondaj miktarı 300 bin
metreye, arama yatırımı 1.4 milyar dolara çıktı.
Yine 2012 yılında Azeri doğalgazını Türkiye’ye
ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak
olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı
Projesi’nin (TANAP) ilk adımını Azerbaycan
ile atıldı. Projenin Hükümetlerarası Anlaşması
gerçekleştirildi. Denizlerde petrol aramacılı-
ğında atağa kalkıldı. TPAO, dünya devi şir-
ketlerle Karadeniz ve Akdeniz’de derin deniz
petrol aramacılığı gerçekleştiriyor. Kendi
petrolümüzü bulmak için yerli sismik ara-
ma gemisinin inşasına başlandı. Türkiye’nin
yüzde 100 yerli sismik gemisi olacak.
Nükleer enerji noktasında; Akkuyu Nükleer
santralını kurma süreci devam ediyor ve bu yıl
Rusya’ya nükleer mühendislik eğitimi için 75
öğrenci gönderildi.
Diğer yandan Libananco, Aktaş, Kanel Elekt-
rik gibi tahkim davaları kazanıldı. Bu dava-
larda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden 250
milyar dolar tazminat isteniyordu.
Ülkemizin 2023 hedefl eri açısından; 2023
yılına kadar enerji yatırımlarının 100 milyar
dolar olarak gerçekleşmesi hedefl eniyor. 2023’e
kadar 2 nükleer santral işletmeye alınacak,
üçüncüsünün inşasına başlanacak. Elektrik
enerjisi kurulu gücü 100 bin mw’a çıkacak.
Elektrik tüketiminin 500 milyar kilovatsaat
olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Elektrik üre-
timinde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 30’a
çıkacak. Hidroelektrik ve rüzgar santralı ku-
rulu gücü 20 bin mw’a, güneş enerjisi kurulu
gücü 3 bin mw’a, jeotermal enerji kurulu gücü
600 mw’a çıkacak. Petrol ve doğalgaz aramaları
devam edecek. 2023’e kadar Türkiye’nin pet-
rol ve doğalgaz ithal etmemesi hedefl eniyor.
Yüzde 37’lik kısmı değerlendirilen kömür
kaynaklarının 2023 yılına kadar tamamı ülke
ekonomisine kazandırılacak. Biz, enerji ve
maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, za-
manında ve çevreye duyarlı şekilde değerlendire-
rek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en
yüksek katkıyı sağlamayı görev edindik ve çalış-
malarımızhep bu misyonla sürdüreceğiz.
Th is year Turkey has strengthening her aim of
building a solidified energy policy. We have rea-
lized this for our citizens’ convenience. Th rough
her energy projects, Turkey has been a country to
meet her energy needs without a problem now
on. Besides, she is becoming an energy hub in her
region. As we did in 2012, we are going to achi-
eve the goals we set forth one by one in energy
issues in following years. Not only our activities
will increase in the region but also we will not
suff er shortage of energy to serve our citizens.
6 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
Yapılan yatırımlarla çehresi değişen
Kocaeli’nin sürdürülebilirlik vizyonu-
nu ve çalışmalarını Kocaeli Valimiz Er-
can Topaca’dan dinledik. Türkiye’nin sa-
nayi üssü Kocaeli’nde, tüm paydaşların
katılımıyla sağlanan gelişme dikkat çekerken
sürdürülebilirlik çalışmalarına gönül veren,
samimi ve içten yönetim tarzıyla Kocaeli
Halkı’nın büyük sevgisini kazanan bir vali
olarak Ercan Topaca’nın “daha mutlu bir
kent vizyonu” röportaja damgasını vurdu.
Bilişim vadisinden, mavi bayraklı plajlara,
tarihten, katma değerli temiz üretime kadar
tüm sorularımızı yanıtlayan Vali Topaca “Vi-
layet olarak bizim bütün çalışmalarımız, mil-
letimizle elele vererek daha mutlu bir kent
yaratma ve sürdürülebilir bir refah düzeyine
sahip Kocaeli’ye ulaşma yönünde devam ede-
cektir” dedi.
Röportaja sürdürülebilirliğin öneminin altını
çizerek başlayan Kocaeli Valisi Ercan Topaca,
“Vilayet olarak bizim görevimiz, kentimizde
refah artışını sağlama konusunda yapılacak
her faaliyeti desteklemek ve sürekliliğini sağla-
maktır” dedi. Vali Ercan Topaca sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Dönemsel iyileşmeler ve geçici sonuçlar; nasıl
insanlar için arzu edilecek bir sonuç değilse; kent
yönetiminde de geçici iyileşme ve başarılar yeterli
değildir. Kamu yönetimi açısından önemli olan,
çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, toplu-
mun tüm kesimlerinin sahiplendiği, sürdürülebi-
lir ve adil bir gelişmenin sağlanmasıdır.”
Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde
Devam Edecektir
Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi
“İş adamları çevre ile ilgili so-
runların da farkında. Bu özel-
likler; sanayideki dönüşümü
tetikleyen ve değişimin sağlıklı
bir çerçevede yürümesini sağla-
yan unsurlar. Bu noktada Koca-
eli Valiliği olarak biz; bu dönü-
şümü doğru yönlendirmeye ve
yönetmeye çalışıyoruz”.
Ercan TopacaKocaeli Valisi
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 7
Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir
Ülkemiz açısından üretim ve ihracatın; ka-
lıcı ve sürdürülebilir bir refah düzeyinin ya-
kalanması açısından çok önemli olduğunu
düşünüyorum. Bu çerçeveden baktığımızda
Türkiye’nin sanayisi gibi Kocaeli sanayisinin
de dönüştüğünü görüyoruz. Peki, nereye doğ-
ru bir dönüşüm var? Basit teknoloji kullanan
kaba sanayiden, ileri teknoloji kullanan, katma
değeri yüksek, çevre ve insan sağlığı ile barışık
bir üretim tarzına doğru dönüşüm mevcut. İşte
bu dönüşümün öncüsü Kocaeli’dir.
Ayrıca, iş adamları çok bilinçli, kar ve zarar
hesabını çok iyi yapıyorlar. İş adamları çev-
re ile ilgili sorunların da farkında. Bu özel-
likler; sanayideki dönüşümü tetikleyen ve
değişimin sağlıklı bir çerçevede yürümesini
sağlayan unsurlar. Bu noktada Kocaeli Va-
liliği olarak biz; bu dönüşümü doğru yön-
lendirmeye ve yönetmeye çalışıyoruz. Diğer
taraftan, 60’ların veya 70’lerin teknolojisi ile
yapılmış fabrikaların günümüz teknolojisi ile
değiştirilmesi; hem maliyetlerin kontrol altına
alınması, hem karlılığın artırılması hem de bu
kentteki hayatın ve doğal çevrenin istenilen
düzeyde korunabilmesi açısından önemlidir.”
• Sanayide Ciddi Bir Dönüşüm Var
Yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümün
yönetimini detaylandıran Vali Topaca şöyle
devam etti: “Bu dönüşüm sırasında veya yeni
yatırımlarda önce şuna bakıyoruz: Yapılacak
olan tesis, kullanılacak olan teknoloji çevreye
duyarlı mıdır? Hava kalitesine, toprağa ve in-
san sağlığına, duyarlı mıdır? Evet, önce buna
bakıyoruz. Bunu araştırıyor ve birçok yatırım
isteğini bu şartları taşımadığı için geri çeviri-
yoruz. Çünkü Kocaeli, yoğun bir sanayi kenti-
dir. Bu kentin yoğunluğunu daha da artıracak;
yüksek teknolojiden uzak sanayi tesisi istemi-
yoruz. Bu kent bunun acısını en çok çeken il-
lerden birisidir.
Çok kısa bir süre öncesine kadar Körfez’in et-
rafından geçtiğiniz zaman çok ağır bir koku
hissederdiniz. Bu koku, doğal yollarla oluşmuş
bir kirlenme ve sonuç değildi. Bu sonuç, evsel
ve endüstriyel atıklarla ilgili arıtma ve filtras-
yon sistemlerinin kurulmamasından kaynakla-
nan bir sorundu. Bu acıyı bu kent yaşadı, gördü
ve hisseti. Bu sebepten dolayı, halkımızda, kamu
yöneticilerinde ve dolayısıyla sanayicide bu konu-
da bir duyarlılık var.
Birbirini desteklerken birbirini kontrol eden; doğ-
ru kararlar alınmasını teşvik eden bir yapı bu.
Sinerji yaratan bu yapı neticesinde bizim sana-
yimizde ciddi bir dönüşüm oldu. Özelikle son
dönemde mevcut fabrikaların bir kısmında;
daha az atık üreten, verimli, çevreye duyarlı ve
insan sağlığını koruyan teknolojilere ağırlık ve-
rildi. Arıtma tesisleri hızla yapıldı. Bu hususta
Kocaeli Büyükşehir Belediye’sinin, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’nın, İller Bankası’nın, İl
Özel İdaresinin ve sanayicilerin çok ciddi kat-
kıları oldu.”
• Körfez’e Arıtılmamış Bir Gram Su Gitmi-
yor; Her Baca Online Kontrol ediliyor
Yapılan çalışmaları detaylandırmaya devam
eden Kocaeli Valisi Ercan Topaca şunları kay-
detti: “Geldiğimiz noktada, evsel ve endüstriyel
atıkların arıtılma oranı %98’dir. Arıtma konu-
sunda Kocaeli, Türkiye’nin en yüksek oranına
sahiptir. Artık Körfez’e arıtılmamış bir gram
su dahi gitmiyor diyebiliriz. Son dönemde Ka-
ramürsel İlçemizde “mavi bayraklı” plaj açıldı.
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Körfez’in
değişik noktalarında birkaç tane daha mavi
bayraklı plaj açılacağını tahmin ediyorum. Tabi
sadece atık su da değil, katı atıkların toplan-
ması ve bertarafında da çok ciddi çalışmalar
yapılıyor. 100 civarında sanayi tesisinin bacası,
online olarak 24 saat esasına göre izleniyor. Su
kalitesindeki artış gibi hava kalitesinde de cid-
di iyileşme sağlanmıştır.
Doğal ortama herhangi bir şekilde atık bıra-
kılması şu anda mümkün değil. Bu konuda
ufak tefek kaçaklar olmakla birlikte duruma
hakimiz. Toprak, su ve hava, bu kentin en
önemli değerleridir ve bunları koruyacak bir
yapıyı Kocaeli’de kurduk. Kuşkusuz bütün bu
8 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
başarılar, Kocaeli’de hiç sorunumuz olmadığı
manasına gelmez. Çevrenin, toprağın, su kay-
nakları ve diğer doğal kaynakların korunması
konusunda, bu kentin hala sorunları var. An-
cak, sorunlar, düne göre daha azdır ve hızla
çözülmektedir.
Bu noktada şunu rahatça söyleyebiliriz.
Önümüzdeki günler toprak, su ve hava ka-
litesi açısından bugünden daha iyi olacak-
tır. Zira bu yönde, herkeste kararlı ve cid-
di bir anlayış var. Sanayici, vatandaş, yerel
ve merkezi yönetim kuruluşlarının bütün
yöneticileri bu konuda çok yüksek düzeyde
bir duyarlılığa sahip. Bu durumda toprağın,
havanın ve suyun kirletilmesi zor. Geçmiş
dönemlerdeki Körfez’e ve derelere rastgele
atık bırakma dönemi kapandı. Artık bunu
düşünmek bile söz konusu değil. Bu anlamda
şunu çok net söyleyebilirim: Türkiye’de sana-
yi kenti olup da bunları yapamayan ya da işin
daha çok başında olan bir çok yerin olduğunu
biliyoruz. Kocaeli bu anlamda gerçekten çok
önemli mesafeler kat etmiş, sorunlarını kont-
rol altına almış ve gün geçtikçe çözen bir kent
konumundadır.”
• Gebze, Dilovası ve Diğer İlçeler İçin Bütün
Tedbirler Alınıyor
Vali Topaca Gebze ve Diovası için alınan tedbir
ve yatırımlardan şöyle bahsetti: “Son dönemde
çok sık gündeme gelen Dilovası İlçemizin ku-
rulduğu yer, çanak şeklinde bir coğrafi konuma
sahiptir. Bu çanak içinde sanayi kuruluşları çok
yoğun bir şekilde konuşlanmıştır. Yapılan de-
netimlerde, mevzuatta belirlenen limit değerlerin
üzerinde herhangi bir atık veya gaz bırakılma-
dığını gözlemliyoruz. Fakat, çok yoğun bir sana-
yinin olmasından dolayı, normal değerlerde bile
olsa, rüzgarın olmadığı hava şartlarında atıklar
havada asılı kalabiliyor ve insanlar hava çok kirli
diyebiliyor veya bu yönde algı yaşayabiliyor. Bu
durum geçici nitelikli bir sorundur. Normal
hava şartlarında, bu ilçemiz de pırıl pırıl, iyi bir
hava kalitesine sahiptir.
Dilovası’nda on line baca gazı ölçüm sistemi-
nin yanında, mobil ölçüm araçları ile de bacala-
rı takip ederek hava kalitesini kontrol ediyoruz.
Ayrıca, denetim ve kontrollerimizi karadan,
denizden ve havadan sürdürüyoruz. Özellikle
hafriyat dökümlerini sıkı takip ediyoruz. Bütün
bunları üst üste koyduğunuz zaman çevre ve
insan sağlığı ile toprağın ve suyun korunması
konusunda çok mesafe kat ettiğimizi ve gele-
cek ile ilgili endişelerimizin giderek azaldığını
söyleyebiliriz. Aynı gelişmeler Gebze ve diğer
ilçelerimiz için de söz konusudur.”
• Sanayiyi Çevreye, Çevreyi Sanayiye Feda
Etmeden; Sürdürülebilir Denge Kuracağız
Türkiye için üreten ve çevreyi koruyan bir sa-
nayi noktasında, ellerinden geleni yaptıklarını
belirterek sözlerine devam eden Topaca şöyle
konuştu: “Herhangi bir şekilde mevzuata aykı-
rı, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek,
toprağın ve suyun kalitesini bozacak bir faaliyet
olduğu zaman, bu kent anında harekete geçi-
yor. Bu kentin sivil toplumu, bu konularda çok
duyarlı ve sesini çok gür çıkarabilen bir sivil
toplumdur.
Biz güçlü sivil toplumun olumlu sonuçlarını
hep alıyoruz. Çevre konusunda bizi motive
eden, bizi sürekli denetleyen ve destekleyen
bir sivil toplum yapısı var. Biz de, sivil top-
lumun isteklerine paralel olarak, yanlış bir
şey yapılıyorsa hiç kimsenin gözünün yaşına
bakmadan gerekli işlemleri yapıyoruz. Bunu
yaparken şöyle bir politika izliyoruz; Ülke-
mizin sanayiye ihtiyacı var. Sanayiyi, kısır
tartışmalara feda etmeyeceğiz, ancak çevreyi
de aynı şekilde sorumsuz ve sınırsız bir sana-
yiye feda etmeyeceğiz. Bu kent üretim, refah
ve çevre dengesini iyi bir şekilde kurmakta-
dır. Kocaeli, ülkemizin ve milletimizin refa-
hına katkıda bulunmaya devam edecektir.”
• Kocaeli Diğer Şehirler İçin Modeldir
Türkiye’nin lokomotif sanayi şehri olarak
Kocaeli’nin model rolüne atıfta bulunan Topa-
ca açıklamalarını şöyle sürdürdü: “ Kocaeli, bir
çok ilimizin yaşadığı veya yaşayacağı sorunları
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 9
Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir
bugün veya geçmişte yaşamış; bunların çözü-
münü de bir şekilde bulmuş bir kent. Bu bo-
yutuyla, sanayinin çevre üzerinde oluşturacağı
olumsuz etkileri kontrol altına alma, yok etme
yolunda ciddi tecrübeleri olan bir kenttir. Bu
konuda başka illerimizden, sanayi bölgelerin-
den, hatta başka ülkelerden bile zaman zaman
insanların gelip bizim sistemimizi, sanayi faa-
liyetlerimizi takip ettiğini, bizden bilgi almaya
çalıştığını; geziler düzenlediklerini görüyoruz.
Özelikle yerel yönetimler, çevre ile olan
sorunlarını çözme konusunda gelip buradaki
uygulamaları yerinde izlemektedir. Bu yönüyle,
özellikle sanayileşen kentlerin yönetici ve sana-
yicilerinin gelip, buradaki çözümleri ve uygula-
maları yerinde görmelerinde fayda görüyorum.”
• Kocaeli’de Sanayinin Yanında, Kültür, Tarih
ve Doğal Güzellikleri de Var
Kocaeli’nin, sanayinin gölgesinde kalan tarihi,
kültürel ve doğal güzelliklerine vurgu yapan
Ercan Topaca bu konudaki çalışmaları şöyle
özetledi:
“Bu kent sadece sanayi şehri değil aynı za-
manda bir kültür ve tarih şehridir. Bütün
medeniyetlerin eser ve izlerinin olduğu bir
şehir. İki denize kıyısı olan, doğal güzellikleri
ve yeşil bitki örtüsü bakımından çok zengin bir
kent Kocaeli. Otoyolda seyir halindeyken, 5-10
dakika içinde, insan eli değmemiş ormanlara
ulaşabileceğiniz bir kent. Termal turizmi, kış
turizmi, deniz turizmi, tarih ve kültür turizmi
imkânları oldukça geniş. Fakat, bu potansiyeli
çok fazla gün yüzüne çıkarılamamış bir kent.
Kocaeli’nin kültür ve tarih şehri kimliğinin
de ön plana çıkmasını istiyoruz. Bu kapsam-
da yaptığımız çalışmalarda ve planlamalarda
bunu teşvik ediyoruz.
Bu çerçevede Osmanlılardan, Romalılardan
veya daha eski dönemlerden kalan birçok tarihi
eser restore edilmektedir. Bunlara belli fonksi-
yonlar yüklenerek kullanılmaya çalışılmaktadır.
Bu konuda çok önemli bir mesafe de aldığımızı
düşünüyorum. Ancak, geride daha çok eser ve
değerimiz var. Korumayı, restore edilmeyi ve
insanların görgüsüne, bilgisine ve ziyaretine
sunulmayı bekleyen daha çok eserimiz var. Bu
anlamda çok zengin bir kentiz. Bu zenginliğin
farkında olmak, onları korumak ve geleceğe
taşımak; sürdürülebilir bir şekilde kullanmak
durumundayız. Vilayet olarak bizim bütün ça-
lışmalarımız, milletimizle elele vererek daha
mutlu, daha sürdürülebilir bir gelişme yönünde
devam edecektir.”
• Japonya Temaslarında Kocaeli’nin Bugünü
ve Yarınını Anlattık
Son olarak Japonya temasları ile alakalı değer-
lendirmelerini sorduğumuz Vali Ercan Topaca
sözlerini söyle noktaladı: “Gezi, Başbakan-
lık Yatırım Destek Ajansı’nın düzenlediği bir
program çerçevesinde gerçekleşti. Japonya’da
300 civarında Japon iş adamıyla, Türkiye’deki
yatırım ortamını konuştuk. Kocaeli’nin bugü-
nünü ve gelecekte nasıl bir pozisyonda ola-
cağını oradaki işadamlarına anlattım. Bazı iş
adamlarının, yatırım yapma istekleri oldu.
Muaalimköy’de yapılacak Teknoloji Geliştirme
Bölgesi ile ilgili bilgi verdim. Bölgenin tekno-
loji kullanma ve üretme potansiyeli ile AR-
GE kapasitesinin yüksek olduğunu; Kocaeli’de
mesleki eğitimin ağırlıkta olduğunu, nitelikli
insan gücü anlamında hiçbir sıkıntı olmayaca-
ğını ayrıntılarıyla anlattım.”
I think that , in terms of achieving a perma-
nent and sustainable welfare in our country,
manufacturing and export is very important.
Within this perspective, we notice that Kocaeli’s
industry is in transition, as is whole Turkey.
Well, transition into what ? Kocaeli’s industry
is transforming from rough industry where low
technology is employed to an environment and
health friendly, high value added and high tech-
nology employed one. Kocaeli is the pioneer of
this transition
10 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Ülkemizin 2023 hedefl erine baktığımızda,
ulaşılabilir ve gerçekçi hedefl er olduğunu
anlamak güç değildir. Genç nüfusu ile son
10 yılda ortalama yüzde 5,2 büyüyerek G-20
üyesi olan ve küresel çapta hayranlıkla izlenen
bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız.
Ekonomimiz hidrokarbonlara ve emtia
fi yatlarındaki değişime endeksli değil, üretim
çok çeşitli ve fazlası ile ticarete dayalı. Kamunun,
fi nansal sektörün ve hanehalklarının bilançosu
2001 sonrası yapılan reformlar sayesinde
oldukça güçlü; borçluluğu ise düşük.
İşte bütün bu artıların birikimli etkisi sayesinde
ülkemiz, küresel krizin en zor dönemeci olan
2008 yıllında dahi yatırımcısına kaybettirmemiş
az sayıdaki ülkeden biri. Tüm bu unsurların
neticesinde ülke reytinglerinin ardı ardına
düştüğü bu dönemde Türkiye’nin reytingi
artmaya devam etti ve yatırım yapılabilir ülke
statüsüne yükseldi.
Güçlü ekonominin bir tezahürü olarak, 2012
yılında İMKB endeksi USD cinsinden %59,9
oranında değer kazanarak Dünya Borsalar
Federasyonu’na (Th e World Federation of
Exchanges) üye küresel çapta lider 58 adet
borsa arasında yatırımcısına en çok kazandı-
ran borsa olmuştur. Bu dönemde federasyona
üye borsalar ortalamada sadece %13,8 değer
kazanmıştır. Böylece sadece 1 yıl gibi kısa süre
zarfında İMKB borsa şirketlerinin USD cin-
sinden piyasa kapitalizasyonu bakımından 1
sıra atlayarak 28. sıraya yükselmiştir. Bu man-
İFM; Finans Endüstrimizi
Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek,
Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak
“Uluslararası bir finans merkezi
oluşturmak için elzem ön koşul-
lardan ilki uluslararası finansal
hizmetler-yani yabancı fonların
mobilizasyonu-için büyük mon-
tanlı bir talebin varlığı ve ikincisi
ise bu talebin o şehirde karşılan-
ma isteğidir.
Dr. Önder Halisdemir ,
Aktif Bank CEO
Dr. Önder HalisdemirAktif Bank CEO
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 11
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak
zara içinde İstanbul, Türkiye’nin gözbebeği;
ülkenin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açı-
dan en önemli şehridir. İstanbul, 13,5 milyon
nüfusuyla, yaklaşık USD 200 milyarlık eko-
nomik büyüklüğüyle uluslararası bir finans
merkezi olmak için çok güçlü bir adaydır. Bir
başka deyişle bu kentte AB’nin 19 ülkesin-
den daha çok insan yaşamakta ve bu şehrin
insanları Çek Cumhuriyeti, Katar, Ukrayna,
Azerbaycan, Romanya, Macaristan veya Yeni
Zelenda’da ortaya konandan daha büyük bir
katma değer oluşturmaktalar.
İstanbul’un ulusal makroekonomik başarının
yanı sıra, nasıl ki kıta Avrupası Londra’nın
hinterlandıysa cari fazla veren Körfez ülkeleri,
hidrokarbon zengini BDT ülkeleri ve hatta
Kuzey Afrika ülkeleri de bu süreçte İstanbul’un
hinterlandı olarak konumlandırılabilir.
Bir başka deyişle, İstanbul, Paris, Doha, Mos-
kova, Almaata veya Kahire’den 2-3 saat uçuş
ile fon ihtiyacı olanlar ile fon fazlası olanlar
için de çok uygun bir platformdur. Dolayısıy-
la bugün, bu resmi gören birçok batılı kurum
kendi ülkeleri dışındaki en büyük merkezle-
rini İstanbul’da kurmaya başlamıştır. Örne-
ğin, Coca Cola 90 ülkeyi, Microsoft 70 ülkeyi
İstanbul’dan yönetmektedir; IFC Washington
dışındaki ilk operasyon merkezini İstanbul’da
kurmuştur.
İlaveten, konvansiyonel bankacılığın yanı
sıra ülkemizde 30 yıllık bir faizsiz (İslami)
bankacılık altyapısı mevcut. Sıkı bir biçimde
ülkemizde denetlenen her iki sistem kol kola
fi nansal aracılık hizmetlerini yürütmekte ve bir
sinerji oluşturmaktalar. Birbirinden oldukça
farklı olan bu fi nansman sistemleri birbirinin boş
bıraktığı alanları doldurmakta ve eksik yönlerini
tamamlamakta böylece Türkiye’yi uluslararası
arenada rakiplerinin bir adım önüne geçirmekteler.
Tüm bu argümanları bir arada değerlen-
dirdiğimizde İstanbul’un küresel finans
trafiğindeki yeri de, gücü de tartışmaya yer
bırakmayacak şekilde gözler önüne serilmek-
tedir. Bununla birlikte, hükümetimizin 2023
İstanbul Finans Merkezi hedefine ulaşmak
için, stratejinin bugünden iyi tasarlanması ve
ulusal varlıkların bu strateji doğrultusunda
etkin bir şekilde kullanılması oldukça önem-
lidir. Zira her ne kadar reytingi en hızla artan
şehirlerden biri İstanbul olsa da yolun sonu-
na geldiğimiz söylenemez. Dünya Ekonomik
Forumu’nun hazırladığı finansal gelişmişlik
indeksine göre sürekli basamakları atlasa da ül-
kemiz 2012 yılında 42. sıradadır.
Uluslararası bir finans merkezi oluşturmak
için elzem ön koşullardan ilki uluslarara-
sı finansal hizmetler-yani yabancı fonların
mobilizasyonu-için büyük montanlı bir tale-
bin varlığı ve ikincisi ise bu talebin o şehirde
karşılanma isteğidir. Elbette, bu hizmetleri
sağlamayı gerektirecek bazı yetkinliklere ve
beraberinde getirdiği vasıfl ara da ihtiyaç vardır.
Bunlar da, makroekonomik istikrardan, yerli ve
yabancı tüm yatırımcılar için rekabetçi, şeff af,
istikrarlı ve tahmin edilebilir bir iş ortamına,
ihtisaslaşmış finansal mahkemelerinin kurul-
masına, vergi sisteminin cazibesinin arttırıl-
masına, ulaşım ve altyapıdan, yabancı dile bilen
nitelikli iş gücüne ve finansal çeşitliliğe kadar
geniş bir perspektiften ele alınmalıdır.
Ayrıca varlık yönetimi, sigorta, yatırım banka-
cılığı ve özel bankacılık alanlarında derinlikli
uzmanlaşma sağlanmalıdır. Bütün bunların
ötesinde, Londra’nın toplam nüfusunun yüzde
otuzu yabancıyken bu oran İstanbul’da sadece
binde sekizdir. Dolayısıyla, kentimizde yaban-
cı çalışanları çekecek şekilde yaşam kalitesini
zenginleştirilmeliyiz.
Körfez ülkelerindeki yatırımcıların dikkatini
çekecek sermaye piyasası araçlarını da bu fi-
nans merkezi projesine entegre etmek, finans
piyasalarında ülkemizin rolünü arttıracaktır.
12 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Bütün bunların yanı sıra kamunun bu projeye
vakfettiği mesai ve kaynaklar oldukça önemli.
Küresel uluslararası finansal merkez endek-
sini yayınlayan Z/Yen grubu da çalışmaların-
da kamunun İstanbul’u uluslararası bir finans
merkezi yapmak konusundaki kararlılığından
ve bu proje için verdiği desteğin öneminden
bahsetmekte.
Tarihin her döneminde yurtiçi ekonomi ile
küresel mali oyuncular arasındaki trafik, ulu-
sal ekonomik performans için kritik önem
taşımıştır. Bu önemin en büyük cazibe mer-
kezlerinde biri olan İstanbul’da Uluslararası
Finans Merkezi kurmak demek, bütün bu
gelişmelerin odağında, dünyanın gözbebeği
haline gelmek demektir.
İşte bu nedenle Doğu Roma İmparatorluğu’nun
kurulması ile 6. yüzyıldan beri önemli bir
ekonomik aktör olan İstanbul’u 1453 yılında
fetheden Fatih Sultan Mehmet bir yıl içinde
Kapalı Çarşı’nın inşasını başlatmış 7 sene
içinde 400 yıl boyunca Avrupa’da rakipsiz
olacak bir uluslararası market yaratmıştır.
Bugün ise hızla değişen ve birbirine entegre
bölge ve ülkelerden oluşan global bir düzende
yaşıyoruz. Sınırları net bir şekilde çizilmiş ül-
kelere rağmen, etkileşim sınır tanımıyor. Dün-
yanın bir ucundaki yeniliği, siz burada kendi
bölgenize ve kültürünüze uygun şekilde adapte
edip kullanabiliyorsunuz.
Ekonominin kalbinin attığı şehirler aynı za-
manda giderek dünyanın da kaderinin belir-
lendiği şehirler olma yolunda ilerliyor. Th e
Economist’in yaptığı bir çalışmaya göre en
büyük 300 metropol dünya nüfusunun yüzde
on dokuzunu ve küresel makroekonomik bü-
yüklüğün yüzde kırk sekizini oluşturuyor. 2012
yılında metropollerin yarısı içinde bulundukla-
rı ülkelerdeki istihdam artışını geçmiş; yüzde
kırkı daha hızlı kişi başı GSYH büyümelerine
erişmişlerdir.
Anakentlerin önemi rakamlar ile ortadayken
küresel çapta önem arz eden yirmiden fazla
finans merkezindeki yakın dönem gelişmeleri
göstermektedir ki, finans merkezlerinde yaratı-
lan katma değerlere ilişkin farkındalık artarak
devam etmektedir. Zira bu merkezler, yatırım-
ları inovasyon ve dolayısıyla büyümeye kanalize
etmektedirler. Güçlü bir finans merkezi küresel,
bölgesel, niş veya yerli ayırt etmeden küresel fi-
nans topluluğunu ekonominin tabanına yaymak-
tadır. Makroekonomik pencereden baktığımızda;
bugün en iddiasız finans merkezleri bile ekono-
milerine ilave %25 katkı yapmaktadır. Bu rakam
Frankfurt’ta %48’e, Zürih’te ise %29’a kadar tır-
manmıştır. Kaldı ki; İstanbul’un Türkiye’deki ve
bölgedeki değeri ile iddialı bir finans merkezi
olacağı açık. İstihdam tarafından bakıldığında
New York, Frankfurt ve Zürih’te finans merke-
zinde çalışanlar bu kentteki toplam istihdamın
%15’i; Londra ve Şikago’da ise %8 seviyelerin-
dedir.
Özetle, sağlam ekonomisiyle ve artan kredi
notuyla gündeme gelen ülkemiz, bu proje
ile beraber, tüm dünyadan yatırımcıların ilgi
odağı haline gelecek. Böyle bir ilgiyi İstanbul
Finans Merkezi ile canlı tutmak aynı zamanda
Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarını
hızlandıracak ve fi nans endüstrimizi küresel
rekabette iz yaratabilmek adına yenilikçi
kılarak daha da güçlendirecektir.
Istanbul is the apple of Turkey’s eye, the most
populated and important city in terms of economy
and culture. With her 13.5 million population
and 200 billion dollars economic scale , she is a
strong candidate to be an international fi nance
center. In other words, number of people living
in this city surpasses 19 EU country and people
of this city generate more added value than
Czech Republic, Qatar, Ukraine, Azerbaijan,
Romania, Hungary or New Zealand.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 13
0
5
10
15
20
25
30
Indu
stry
Fore
stry
(e
x: d
efor
esta
tion)
Agr
icul
ture
Tran
spor
t
Resi
dent
ial a
nd
com
mer
ical
bu
ildin
gs
Was
te a
nd
was
tew
ater
26 19 17 14 13 8 3
Ener
gy s
uppl
y (e
x: e
lect
ricit
y an
d he
atin
g)
%
Source: (left) IPCC, 2004. Fourth Assessment Report. (top): Apple Inc., 2008. Environmental Performance 2008; UNEP, 2008. Kick the Habit; Coop Naturaline Website; Williams, Audsley, and Sandars, 2006. Determining the environmental burdens and resource use in the production of agricultural and horticultural commodities.
İKLİM DEĞİŞİMİKARBONDİOKSİT EMİSYONU
How much CO2 is currently
present in the atmosphere?
CO 2
385 ppm
280 ppm
Which sub-regions emit the most CO2?
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNFCCC, CDIAC. Excluding LULUCF
3.0 x 1015 kg
Source: IPCC, 2007. Fourth Assessment Report; CDIAC, 1990. Glossary: Carbon Dioxide and Climate
Which sectors emit the most GHGs?
How do I contribute to GHG emissions?Driving 20 km to work
Watching TV for 1 hour
Microwaving my lunch for 5 minutes
Per cent contribution to global Greenhouse Gas (GHG) emissions
5 kg99 g43 g
Product Carbon Footprints (GHGs released during manufacture)
How much CO2 was naturally
present in the atmosphere?
Present-day (2008) 3000 Trillion kg
2.2 x 1015 kg
Pre-industrial (1750) 2200 Trillion kgATMOSPHERICCONCENTRATION OF
ppm = partsper million
Food: Mostly UK growing conditions
Which are the main Greenhouse gases?combustion of fossil fuels and biomasslivestock digestive systems, wetlandstropical soils, oceans, livestock, fertilizers
1
25
298
Carbon dioxide
Methane
Nitrous oxide
GWP*
* Global warming potential is a measure of how much a given mass of GHG is estimated to contribute to global warming.
CO2 Emissions per Capita
kg CO2/Person
179 138
2 905
546
421
17 233
6 7714 710
1 956 930
5 664
9 190
9 081
2 9153 384
2 290
20 015
10 003
12 562
3 1192 612
1 252
22 kgiPod touch
Computer and 275 kg
Monitor
490 g1kg WheatFlour
3 kgT-shirt
5 kgHamburger
4 kg1kg Cheese
27 g1 Egg
1990
2004
20 015value for 2004
240 g1kg Potatoes
Global mean tempera-
ture has increased by
0.74°C between 1906
and 2005. Tempera-
tures are projected to
increase by 1.8°C to
4.0°C between 1980
and 2100.
Central Asia
East
ern Europe
Aust
ralia
and New Zealand
South Asia
Southeast Asia
Arabian Peninsula
East
Asi
a and Northwest Pacic
Nor
th A
meric
a
Mes
o America
South
America
Wes
tern
Europe
Wes
tern AfricaCentral Europe
Northern Africa
Cent
ral Africa
Sout
hern
Africa
Carib
bean
Arct
ic (G
reenland)
South Paci
c
East
ern Africa
Wes
tern
Indian Ocean
9 kg1kg Tomatoes(Greenhouse)
To reduce our emissions, we must reduce our consumption
Africa Asia & Paci c Europe LAC North America West Asia
GLOBAL TOTAL
= 2.78 Gigatons
World Average: 1990: 4 200
2004: 4 300= 2.23 Gigatons1990
2004
www.unep.org
Produced by UNEP/DEWA/GRID-Europe, Feb. 2009
14 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
Türk demir çelik sektörünün duayeni; yö-
netim gurusu Atamer Giyici ile sektörü ve
sürdürülebilirlik çalışmalarını konuştuk.
Bizleri, 40 yılı aşkın birikimiyle yönetim
kurulu üyesi olarak görev yaptığı Kroman
Çelik tesislerinde kabul eden Atamer Gi-
yici; WSO tarafından yayınlanan “Th e
White Book of Steel” kitapçığından, Türk
Demir- (UYYP) kadar uzanan geniş bir
spektrumda sorularımızı cevapladı. “Demir
çelik de dahil olmak üzere sürdürülebilirliğin
temeli insandır” diyen Giyici, başarıda
yönetişimin öneminin altını kalın çizgilerle
çizdi.
Röportaja “Biz, dünyada çeliği ilk kullanan, ilk
kılıcı yapan milletiz ” diyerek başlayan Atamer
Giyici: “Avrupa çeliği bizden öğrendi. Bu, unu-
tulmaması gereken bir gerçektir. Ancak daha
sonra savaşlar sonrası Anadolu’nun fakirleş-
mesi, bizi bu konuda zayıfl atarak arka sıralara
düşürmüştür. Konuyu modern anlamda değer-
lendirirsek; Avrupa’nın 1880’li yıllardan son-
ra demir çelik üretiminde kendini geliştirmeye
başladığı görülür.
Türk demir çelik sektörünün tarihsel gelişi-
miyle ilgili bilgi vermeye devam eden Atamer
Giyici sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye açı-
sından ise ilk demir çelik tesisi Cumhuriyet’le
beraber, 1937’de kurulan Karabük Demir Çelik
fabrikasıdır. Daha sonraki aşamalarda, 1960’da,
Ereğli Demir Çelik’in kurulmasına karar
verilmiş;1965’de bu güzide kurumumuz işlet-
meye açılmıştır. Amerikalı ortaklarla beraber
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
“Önce insan demeyen hiçbir
şirketin sürdürülebilirliği söz
konusu değildir. İnsana değer
veren, insanını eğiten şirketler
ayakta kalacaktır. Dünyada ve
Türkiye’de çalışan memnuniye-
ti yüksek olan şirketler ayakta
kalacaktır. Zaten, bakarsanız
bunların hep bir numara oldu-
ğunu görürsünüz
Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik Ykü.
Atamer GiyiciKroman Çelik Ykü.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 15
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
kurulan Ereğli özel kanunu olan, özel bir şir-
kettir; ilk dönem yönetim kurullarında yaban-
cıların yer aldığı ve faaliyet raporları İngilizce
hazırlanan bir şirketti. İlk yönetici kadroları
bürokraside sivrilmiş, iyi yetişmiş mühendis
ve bürokratlardır. Bu kurumdan sonra 1973’te
de İsdemir kurulmuştur. Türk sanayisi açı-
sından çok önemli olan bu tesisler, cevher ve
kömüre dayalı Entegre tesislerdir. Erdemir
yassı, İsdemir ve Kardemir ise uzun mamul
üretmek üzere kurulmuştur.
Daha sonraları ise hurdaya dayalı özel iş-
letme ark ocaklı tesisler kurulmaya başlan-
mıştır. 1970’li yıllarda kurulmaya başlayan bu
tesislerin ilk yatırım maliyetleri düşüktür. Do-
layısıyla özel teşebbüs, küçük kapasiteli elektrik
ocaklarıyla üretime başlamıştır. Bu tesislerde
hurda kullanıldığı ve Türkiye’de kendi içinde
hurda üretimi söz konusu olmadığı için ya-
kın komşulardan ithalat başlamış; eski Sovyet
ve Doğu Blok ülkeleri, Batı Avrupa’dan, daha
sonraları Amerika ve Kanada’dan da hurda it-
hali yapılmıştır. Bugün dünyada 100 milyon
tonu bulan hurda ticaretinin, 20 milyon tonu
Türkiye tarafından yapılmaktadır. Bu yönüyle
Türkiye, dünyadaki hurda fiyatlarını belirleme
noktasına gelmiştir”
• Bu Zorlu Sektöre Yatırım Yapanlar Alkış-
lanmalıdır
Türk demir çelik sektörünün deneyimli ismi
Atamer Giyici gelişimi açıklamaya şöyle devam
etti: “Bütün bu gelişmelerin bir süreç olduğu
akıldan çıkarılmamalıdır. Bazen endüstrinin
bu yapısına karşı eleştiriler olabilmektedir.
“Türkiye, enerji tüketimi yüksek; ithalata daya-
nan, çoğunlukla inşaat demiri üreten bu tür bir
sanayileşmeye gitmemeliydi” tarzında söylem-
ler gündeme gelmektedir. Ancak konuyu bu
kadar basit bir şekilde değerlendirmek bizleri
yanlış sonuçlara götürebilir. Bütün bu tesis-
ler, bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özel teşebbü-
sün sermaye birikimi, başlı başına entegre
bir tesis kurmaya o zamanlar yetmemiştir ve
2004’lere kadar bu trend böyle devam etmiş-
tir. Ancak bu tarihte, Türkiye’nin yassı ürün
ihtiyacının fazla, üretiminin az; buna karşılık
inşaat demiri üretiminin fazla, tüketiminin
az olduğu görülmüştür. Yani, Türkiye’nin in-
şaat demirinde ihracat yapar noktaya gelmiş-
ken, yassı çelik de ithalat yapar noktaya geldiği
anlaşılmıştır. 2004 yılında, İSDEMİR’i uzun
üründen yassı ürüne dönüşüm projeleri ya-
pılmasına karar verilerek bu trend tersine çe-
virilmeye başlanmıştır. İSDEMİR i bazı özel
teşebbüs firmaları takip ederek, yeni yassı çe-
lik tesisleri kurma yatırımına başlamışlardır.
Bugün İskenderun bölgesinde Tosyalı , Rus-
Atakaş ortaklığı ile MMK ve Dilovasında Ço-
lakoğlu tarafından olmak üzere üç adet yassı
çelik tesisi üretime başlamıştır. Bugünkü duru-
ma baktığınızda Türkiye 35 milyon ton sıvı çe-
lik üretmektedir. Dünya rakamlarına bakarsak
2012 yılında kişi başına çelik üretimi 216 kg’dır.
Türkiye’de ise 2012 yılında fert başına çelik üre-
timi 470 kg’a yakındır. Dünya, çelik üretiminde
son 10 yılda %80 büyürken Türkiye çelik üretimi
%150 büyümüştür. Türkiye dünyada Demir çelik
üretiminde 17. sıradayken 2012 yılında 8. sıraya
yükselmiştir. Bu çok ciddi bir atılımdır. Bu kap-
samda eleştiri yerine; kim elini taşın altına koyup,
yatırım yapmış, istihdam yaratmışsa onlara teşek-
kür etmek gerekir.”
• Türkiye’nin Ana Sektörleri Elinin Altında
Tutma Mecburiyeti Var
Demir çeliğin duayen ismi Giyici analizlerini
şöyle sürdürdü: “Bu ülkenin neleri artı, ne-
leri eksi; öncelikle bunu tespit etmeliyiz. Bi-
zim çok zengin demir cevheri yataklarımız yok.
Brezilya’da %65 tenörlü büyük hacimde cevher
yatakları var. Avusturalya’da ise yüksek kalori-
li koklaşabilir kömür yatakları var. Bu yataklar
kolay ulaşılabilir olduğu için, üretim maliyetleri
düşüktür. Türkiyede ki koklaşabilir kömür ocak-
ları 500-600 metre derinlikte ve üretimi zor ve
16 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
pahalıdır; demir cevherimizin tenörü %45-50.
O zaman ne yapmak gerekir? Nitekim devleti-
miz böyle bir çalışma yaptı. Dedi ki “Bizim de
hurdamız yok ama hurda geri kazanımını art-
tırabiliriz. Ayrıca ülkemizde ki demir cevherle-
rini de kullanılabilir hale getirebiliriz. Cevher
zenginleştirilerek tenörü %62-63 arttırılarak,
kullanabiliriz” Şu anda cevher zenginleştirme-
ye dayalı yatırımlara teşvik var. Bu çok doğru
bir adımdır. Tahmin ediyorum; Sivas, Malatya,
Kayseri, Adana ve diğer muhtelif bölgelerde
var olan cevherlerin zenginleştirilerek sanayide
kullanılma imkanı olacaktır. Bugün Kardemir,
İsdemir ve Erdemir’de belli miktarda yerli cev-
her kullanılıyor.
Cevher zengileştirme yatırımları yapıldıkça,
yerli cevherlerin kullanımı artacaktır. Ayrıca;
bir dezavantajımız da cevherin çıktığı yerin
denize uzak olması. Cevher demiryolu ile ta-
şınıyor ama maalesef demir yollarının da taşı-
ma ücretleri çok yüksek. Öyle ki İstanbul’da-
ki herhangi bir limandan Basra Körfezi’ne bir
gemi gönderseniz, ödeyeceğiniz navlun 24-25
dolardır. Ama Kayseri’den yüklediğiniz cev-
heri, İstanbul’a 25 dolara getirebilir misiniz.
Söz konusu olan demir yolu taşımacılığının
özelleştirmesi bu noktada çok hayırlı olacaktır.
Burada maliyetten ve zamandan çok ciddi ta-
sarruf sağlanabilir. Bu doğru bir karardır. Do-
laylı olarak, yerli cevherin kullanım alanlarına
taşımasını kolaylaştıracağı için, üretim alanla-
rında da istihdam yaratıcı bir etki yapacaktır.
Bu tedbirler cari açığı azaltıcaktır. Burada şu
soruyu sormak lazım. Türkiye en çok ne ihraç edi-
yor? Otomobil ve makine. Bunları üretmek için
ne kullanılıyor? Çelik. Dolayısıyla siz bir sektö-
rü canlandırmak istiyorsanız, ana sektörleriniz
kendi elinizin altında olmak mecburiyetindedir.
Başka türlü başarılı olmazsınız. Üstelik, yassı
çelik bir tane ürün yok. Paslanmaz çelikten,
zırh çeliğine kadar yüzlerce yassı çelik ürünü
var. Siz bu sektöre girip katma değerli üretime
gittiğiniz sürece, diğer sektörleri de canlandırıp
ayakta tutabilirsiniz.
• Yerli Kaynaklarla Enerji Üretmede Türkiye
Şapkasını Önüne Almalı
Ark ocaklı tesislerin inşa edildikleri zaman iti-
bari ile doğru yatırımlar olduğunun altını çize-
rek konuşmasını sürdüren Atamer Giyici şun-
ları kaydetti: “ Elektrikli Ark Ocak yatırımı
ton başına 250-300 dolardır. Entegre tesis-
lerde ton başına yatırım 1500 dolardır. 25-30
yıl evvel bu yükün altına girecek özel teşeb-
büs yoktu. Türkiye şu anda bu sektörde bir
dönüşüm yaşıyor. Elektrik ark ocakları uzun
üründen yassı ürüne doğru dönüşüyor. Yerli
cevher ve kömürün kullanılmasının önünün
açılması ile yeni teknolojiler gündeme gele-
cektir. Şimdi onun sancılarını yaşıyoruz. Kla-
sik olarak bildiğimiz bu konsepti; yüksek fırın,
sinter ve kok tesisleridir. Yeni teknolojilerde bu
tesisler bir araya getirilerek üretim yapılmak-
ta atık gazlardan elektirik üretilmektedir. Bu,
elektrik enerjisinin son derece pahalı olduğu
ülkemiz için son derece önemli. Biz senelerce
kendi linyitimizi enerji üretiminde kullanama-
dık. Dünyanın her tarafında, kömür santralleri
şehirlerin yakınına kurulurken biz, linyit sant-
rali kuramadık. Tabi bazı kötü örneklerde var.
Bugünkü teknolojiyle, bu yatırımları şehrin ya-
kınına yapmak mümkün. Burada önemli olan
kontrol edebilmek. Ama maalesef bu durum ül-
kemizde tam olarak anlatılamadı. Başarılı olabil-
mek için her şeyden önce bunu anlatabilmeliyiz.
Bizim ülkemizde 6000-7000 kalorilik kömür
yok. Bizim elimizde 1500-2000 kalorilik linyit
var. Tamamen yurtdışına bağımlı kalacağımıza,
kısmen ithal kömür ile karıştırarak kullanabi-
liriz. Böylece hem kendi linyitimizi kullanırız,
hem istihdam sağlarız, hem de dışarıya verdiği-
miz parayı azaltmış oluruz. Hal böyle iken ül-
kemizde neredeyse doğal gaz santrallerine bile
karşı çıkıldı. İş oraya kadar geldi. Kim çevreye
zarar vermek ister? Hepimiz bu topraklarda
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 17
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
yaşıyoruz. Bir defa bunu üretenler kendi tesis-
lerinde, kendi sağlıkları için bunu yapamazlar.
Maalesef bu konuda, akademik dünya da da-
hil, yanlış anlamalar var. Bence bu, akıl tutul-
masıdır. Biz, kendi ülkemizin ihtiyaçlarını gi-
dermek için, kendimizi savunmak zorundayız.
Sadece üretirken değil; enerjinin tasarrufu ko-
nusunda da önemli atılımlar yapmalıyız.”
• Enerji Tasarrufu En Az Üretimi Kadar
Önemli
Enerji tasarrufu ile alakalı bir anısını da pay-
laşan Atamer Giyici konuyu şöyle detaylan-
dırdı: “1984’te Japon Hükumeti, Türk Hü-
kumetine enerji tasarrufu ile ilgili kredi
vermişti. Enerji İşleri Etüt İdaresi de proje
için Erdemir’i seçmişti. Ben de enerji tasarrufu
ile ilgili komitenin üyelerinden birisiydim. Ja-
ponlar çeşitli araştırmalardan sonra, 10 senelik
bir çalışma planı çıkardılar. 10 senelik bu plan
sonunda %30 tasarruf edeceğimizi söylediler.
O tarihte hedef bana pek inandırıcı gelmedi.
Sonra beraber çalıştık Yüzlerce küçük proje
yaptık. Hepsini uyguladık. 1994 proje bitti-
ğinde Erdemir’in enerji tasarrufu %32 idi. Bize
söylenen şu oldu “Başarı tek bir kalemden ol-
maz. Başarı küçük kalemlerin toplamından
ibarettir. Japonya’nın başarısı zannetmeyin
ki sihirli değnekle olmuştur. Binlerce küçük
ama başarılı projenin toplamıdır.” Bence de
hadiselere böyle bakmak lazım. Sektör olarak
da Türkiye olarak da. Türkiye’de enerji tasarru-
fu ve diğer konularla alakalı yapılacak çok şey
var.”
• Rekabet Gücü Açısından Konsolidasyon ve
Çeşitlendirme Kaçınılmaz
Kroman Çelik Yönetim Kurulu Üyesi Atamer
Giyici analizlerini derinleştirerek şöyle devam
etti: “ Bizim bir alışkanlığımız var. Mahalleye
bir bakkal açılınca yanına hemen bir başka bak-
kal açılır. Çelik özelinde devam edersek, bufasit
daireden kurtulmak için rakamsal olarak belli bir
büyüklüğe ulaşmamız; üretimde çeşitliliğe gitme-
miz gerekir. Bunun için de bir “Konsolidasyo-
na” ihtiyacımız var. Türkiye’nin en büyüğü olan
Erdemir bu sene 7,5 milyon ton çelik üretimi
yapmıştır. Unutmayalım ki Arcelor-Mittal 88
milyon ton çelik üretiyor. Bu zor bir hedef
ama en azından bir Posco olmak istiyorsanız,
50-60 milyon tona çıkmanız gerekir. Eğer
siz, belli bir büyüklüğe gelirseniz, adı geçen
yatırımları daha kolay yapabilirsiniz. Tabi
bu konsolidasyon sürecinde devletin rolünün
ne olacağını bilmek güç. Bu koordinasyonu
devlet mi yapar ya da oluşturdukları bir şirket
yoluyla mı yapılır; bu yapıyı kurmak gerekir.
Her ülke böyle yapıyor. Ama biri liderlik
yapacaksa bunu Erdemir’in yapmasının lazım
geldiğini düşünüyorum. Örneğin bu görev
Güney Kore’de Posco’ya verilmiştir. Tabi
bu liderlik, yapılacak stratejik toplantılarda
alınan kararlarla kuruluşları bir birinin ayağına
basan yatırımlar yaptırmayacaktır. Ayrıca;
yassı çelikte daha kolay üretilebilir ürünleri
ark ocaklı tesislere bırakılarak, daha kaliteli
ürünleri entegre tesisler üretmelidir. Kardemir
bunu iyi yapıyor. Biliyorsunuz Kardemir,
gayet akıllıca bir şekilde ray üretimine girdi.
Sadece Türkiye’nin değil, yakın komşularımızın
ray ihtiyacını da karşılıyor. İşi daha da ötelere
taşıyıp büyük profi lleri yapacak tesis kurmaya
çalışıyor. Hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılıyor;
hem ithalatı önlüyor, hem de başka bir kulvara
geçiyor. Erdemir’inde bu yeni ürün kulvarına
doğru yol alması lazımdır.”
Demir çelik sektörü ile ilgili çevre yatırımları
noktasında görüşlerini sorduğumuz Giyici şöy-
le konuştu: “Çevre konusunda sıvı, katı ve gaz
atıklar olmak üzere üç tür atık vardır. Bunların
dışında gürültü gibi etmenler de var tabi. Sıvı
atıklarda, demir çelikte kullanılan su açısından
tekrar geri kazanılabildiği için, büyük bir sorun
yoktur. Katı atıklarda zaman zaman gündeme
getirildi. Geliştirilen yeni teknolojiler ile katı
18 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
atıklar değerlendirilebiliyor. Baca gazı tozlarını
değerlendirmek için 5 adet elektrik ark ocaklı
firmalar bir araya gelerek yeni bir yatırım ger-
çekleştirdiler. Baca tozu içindeki çinko oksit
değerlendirilerek ihraç ediliyor. Diğer katı atık
olan cüruf çevreye zarar vermeyen bir üründür.
Atık gaz içersindeki , SOx ve Nox azaltılması
konusunda teknolojiler çok ilerledi. Tesisle-
re konulacak elekro filtreler ile online olarak
kontrol edilebilir olması nedeniyle şehir yakın-
larında bile kurulabilir. Bonn’da, Hannover’da,
Düsseldorf ’da şehrin içinde bu tesisler var ve
halen çalışıyorlar. Burada, bu teknolojileri kul-
lananla kullanmayanı ayırt etmek önemlidir.
Devletin de görevi zaten bu değil mi? Tedbir-
leri alırsınız; başında da dikilip kontrol ederse-
niz bu tesisler her tarafa kurulabilir.”
• Yücel Boru Grubu Ülkemize Kıvanç Vere-
cek Yeni Nesil Bir Tesis Kuracak
Kroman Çelik ve Yücel Boru Grubu ile alakalı
sorumuzu da yanıtlayan duayen yönetici Ata-
mer Giyici, yeni yatırım planları ile ilgili açık-
lamalarda da bulundu: “Yücel Boru Grubu, Ka-
rabük kökenli bir grup. Uzun yıllar Karabük’de
faaliyet gösterdikten sonra rahmetli Osman
Yücel İstanbul’a geliyor ve Yücel Boru fabri-
kasını kuruyor. 1985 yıllında Kroman Çelik
de grubun bünyesine alınıyor ve Kroman’ın
başına rahmetli Gökşen Yücel Bey geçiyor.
Büyük ve özverili çalışmalarla Gökşen Bey bu
tesisi 1.5 milyon tonluk bir seviyeye çıkarıyor.
Bir aile şirketi olan şirketimiz, bugün Şahin
Türkaslan Bey’in liderliğinde başarıyla yolu-
na devam ediyor. Kroman Çelik yatırımlarına
gelince; Güney Marmara bölgesinde yassı
çelik tesisi kurmayı planlıyoruz. Fizibilite
çalışması devam ediyor. Cevher kullanarak,
sıcak metal atık gazlardan da elektrik enerjisi
üretebilecek özel bir projedir. Bence önemli
olan ilk olmaktır. Biz bu tür yatırımların arka-
sının geleceğine inanıyor ve başka firmaların da
bizi takip edeceğini düşünüyorum. Belli miktar
yerli cevheri mutlaka kullanmak da istediği-
miz bu tesis, maden şirketlerine de kendilerini
geliştirme ve yatırım yapma fırsatı verecektir.
Önceden yatırımlar sadece demir çelik odaklı
yapılırdı. Şimdi üretim; enerji ile birlikte dü-
şünülüyor. Konsept artık değişti. Doğrusu da
budur. Biz ülkemize olan borcumuzu ödüyoruz.
Bu millet bize çok yatırım yaptı. Ben İsdemir’de
bir kısmını ödemiştim ama daha bitmedi. Bir kıs-
mını da fırsat olursa burada ödeyeceğim. İsdemir
ve Erdemir’de kazandığım deneyimleri bu tesiste
hayata geçirme fırsatı bulacağımı umuyorum.”
Son olarak “Sürdürülebilirlik kavramı ile ala-
kalı birkaç kelime söyler misiniz dersek, ne
dersiniz?” diye sorduğumuz Atamer Giyici söz-
lerini şöyle noktaladı: “Benim kafamı hep şu
soru kurcalar. Kimi; nereye getirirsek bir tesis
başarılı olur? Başarı, ancak kaliteli ve uyumlu
bir ekiple mümkündür. Yine söylüyorum: Fi-
nans kadar önemli olan ikinci hususta tesisi ki-
minle çalıştıracağınızdır. 42 senenin özetini de
söylersek: “ Benim özetim budur. Önce insan
demeyen hiçbir şirketin sürdürülebilirliği söz
konusu değildir. İnsana değer veren, insanını
eğiten şirketler ayakta kalacaktır. Dünyada ve
Türkiye’de çalışan memnuniyeti yüksek olan
şirketler ayakta kalacaktır. Zaten, bakarsanız
bunların hep bir numara olduğunu görürsünüz.”
We should ask that question at fi rst: What does
Turkey export most ? Automobile and machin-
ery. What is used for manufacturing of these ?
It is steel. Th erefore , if you want to stimulate
a sector , it is necessary to have control over the
main sectors. Otherwise, you will not succeed.
Besides, there is not only one type of product out
of fl at steel. From stainless steel to armor steel,
there are hundreds of products out of fl at steel.
As long as you manufacture value added prod-
ucts when you enter into the sector, you will be
able to revive other sectors, thereby, ensure their
survival.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 19
Source: FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables,UNEP GEO Data Portal, compiled from FAOSTAT
Fish Consumption per Capita (2003-2005)Fish and Fishery Products Supply in kg / year 0 11.2 28.0 49.5 90.5 180
Source: FAO 2007, The State of World Fisheries and Aquaculture
Sources: UNEP GEO Data Portal, compiled from FAO, FISHSTAT Fishery Statistics; FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables, Capture Production 2006, Fish, crustaceans, molluscs, etc.; FAO 2005, Review of the State of World Marine Fishery Resources.
BALIKÇILIKWhy preserve fisheries?
How important are fish to the average diet?
What is the current state of world fisheries?
734
1201100
60
20
2007
Total Fish
Catch
Aquaculture Production
Number of threatened fish species
million tons
3022
Da ly C Ava ty from
all Food Sources (2002)Average Calorie Supply per Capita
3774
3412
2992
USA
Ar
UK
3741Portugal
3022
1599
Dem. Rep. of the Congo
2956South A ca
1857E
2951
3219New Zealand
2904
3054Ukr
2298caragua
Undere ted
3 20Moderat ted
F ted
Overe tedDepletedRecov
52 17
1
7
State of F ry Stocks (Percent, average 1997-2004)
The sher ra at or close t velno expected room for further e
EKOSİSTEM YÖNETİMİ
19981960
Food k Parts of Ecosystem Recrea
Recrea
der v -
r -
tan ny
areas of the
world
other services: Spr tual ty Regula n of Popula s Hab tat Eng r ng
F r rtant part of
r ny
countr
F erent parts
of the ecosyst
transport of nutr nts
and energy
Coral Reef Mangrove Destruc Er
ate Change Bottom Tra P
What are some major threats to fisheries?
Look for an eco-label on products to make sure you are pur sh
fr y-managed shery. The Mar Stewar C
major, accr ted cer ca y.
www.unep.org
How are fisheries managed sustainably?S r sher cer ca
sh stocks - T c ty must be at a
lev for the sh popula
M n ronmen ct - F ra
should be managed t n cture, produc ty,
func v ty of the ecosystem
E ec ve management - The shery must meet all local,
na nterna aws.
20 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
Mete Ekin, 6 yıldır Dow Jones sürdü-
rülebilirlik endekslerinde otomobil parçala-
rı ve lastik sektöründeki liderliklerini anlattı.
Lastik devinin sürdürülebilirlik anlayışından
Türkiye’nin 10. büyük ekonomi vizyonuna ka-
dar uzanan spektrumda görüşlerini paylaşan
Ekin “Yaşam kaynaklarını tüketmeden daha
yaşanabilir bir hayat” sloganıyla birçok projeyi
hayata geçirdiklerinin altını çizdi. “Pirelli’nin
DNA’sında bu amaç var” diyen Ekin diğer so-
rularımızı da cevapladı.
• Öncelikle Pirelli’nin Dow Jones Sürdürülebilir-
lik Endeks’inde yıllardır sürdürdüğü liderlikten
bahsedebilir misiniz?
Pirelli, sizin de bahsettiğiniz gibi bu alanda
yaptığı çalışmalar ile 6 yıldır Dow Jones Sür-
dürülebilirlik endekslerinde otomobil parçaları
ve lastik sektörünün lideridir. Bu değerlen-
dirmelerde çevresel konular ön plana çıkıyor.
Analiz edilmek üzere mercek altına alan şirket-
lerin; maddi ve manevi performanslarının nitel
ve nicel göstergeleri arasında kurumsal yöne-
tim, yenilikçilik süreçleri, çevre dostu sistemle-
rin rapor edilmesi ve yönetimi, ürün yönetimi,
emisyon azaltma kapasitesi ve ekolojik tüketi-
mi, insan gücünün kalkındırılması ve yönetimi,
topluma bağlılığı, iş yerinde sağlık ve güven,
tedarik zincirinin sürdürülebilir yönetimi ve
tüm hisse senedi sahipleri ile etkili ilişkileri de-
ğerlendiriliyor. Söz konusu değerlendirme so-
nucunda da son 6 yıldır sektör ortalaması olan
53 puanın üzerinde bir performans sergileyen
Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var
Mete EkinTürk Pirelli CEO
“Pirelli Grubu’nun sürdürebilir-
lik alanındaki çalışmalarından ve
kriterlerinden ilham almaktayız.
Grubumuz’un Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Yürütme Komitesi
“Yaşam kaynaklarını tüketme-
den daha yaşanabilir bir hayat”
sloganıyla bir çok proje hayata
geçirmektedir.
Mete Ekin, Türk Pirelli CEO
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 21
Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var
Pirelli bu yıl 86 puanlık skor ile Dow Jones
Sürdürülebilirlik Dünyası ve Dow Jones Sür-
dürülebilirlik Avrupa endekslerinde otomobil
parçaları ve lastik sektöründe lider olarak yer
almayı başardı.
6 yıldır elde edilen bu liderlik sürdürülebilirik
alanında fark yarattığımızı gösteriyor.
• Peki, Pirelli’yi böyle bir başarıya götüren sürdü-
rülebilirlik modeli nasıl bir model?
Gerek üretimimizde gerekse sürdürülebilirik
stratejimizde Pirelli Grubu’nun sürdürebilirlik
alanındaki çalışmalarından ve kriterlerinden
ilham almaktayız. Pirelli Grubu’nun Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Yürütme Komitesi “ Yaşam
kaynaklarını tüketmeden daha yaşanabilir bir
hayat” sloganıyla bir çok proje hayata geçirmek-
tedir. Pirelli’nin DNA’sında yer alan bu amaca
parallel olarak; Avrupa’da gerçekleştirilen araş-
tırmalardan elde ettiğimiz verilere göre; satın
almada marka bilinirliği birinci öncelik, ancak
“çevreci ekonomi” anlayışı da günden güne
önem kazanıyor. Söz konusu anlayışın etkin bir
şekilde yayılmasının ve kabul görmesinin baş-
lıca nedenleri arasında; otomotiv sektöründeki
trendler, orijinal ekipman üreticilerinin ihti-
yaçları, Avrupa lastik yönetmelikleri ve artan
tüketici bilinci yer alıyor.
Bildiğiniz gibi artık ülkemizde çok sıkça kar-
şılaştığımız “sürdürülebilirlik” ve “karbon ayak
izi” gibi kavramlar ön plana çıkmaya başladı.
Bir çok firma da bu doğrultuda çalışmalar ger-
çekleştirerek doğal kaynakların korunmasına
katkı sağlıyor.
Pirelli sürdürülebilirlik alanında çevre dostu
ürünlerinden sosyal sorumluluk çalışmalarına
kadar dünya çapında yoğun çalışmalar yürü-
tüyor. Projelere örnek vermek gerekirse lastik
üretimi ve kullanımının çevreye olan etkisi-
ni azaltmak amacıyla İtalya Çevre Bakanlığı
ile imzalanan anlaşmaya göre Pirelli, lastiğin
çevreye olan etkilerini azaltmasında söz sahibi
olmakta ve lastiklerin karbon ayak izini hesap-
layarak sera gazları emisyonlarını azaltmak için
çalışmalar yapmaktadır. Bugüne kadar yapılan
çalışmalarla enerji tüketiminin %6 oranında,
özel su tüketiminin ise %20 oranında azalma-
sını sağlayan Pirelli’nin aldığı tedbirler sonu-
cunda 2009’dan bu yana 2 milyon metreküp-
ten daha az su kullanılırken, CO2 emisyonları
2009’la kıyaslandığında %5 azalmıştır. Daha
güvenli ve çevre dostu bir sürüş için her yıl pre-
mium segment gelirlerinin %7’sini Ar-Ge’ye
ayıran Pirelli, 2015 yılında CO2 emisyonla-
rının %15 su tüketiminin ise %70 oranında
azaltılmasını hedefl emektedir.
• Ülkemize dönersek, Türk Pirelli sürdürülebilir-
lik noktasında neler yapıyor?
Cinturato adını verdiğimiz çevre dostu lastik
serimiz düşük yakıt tüketimi, daha uzun kil-
metre performansı gibi özellikleri ile dikkat
çekiyor ve yeşil performans alanında öncülük
etmemizi sağlıyor. 2007 yılından itibaren çev-
rici özellikleri daha da geliştirilen Cinturato
serimizin üretimini İzmit Fabrikamızda ger-
çekleştiriyoruz.
Cinturato ailesi lastiklerimiz, ilk çevre dos-
tu performans lastiği Cinturato P7’nin ve ilk
çevre dostu 4x4 lastiği Scorpion Verde’nin
eklenmesi ile daha da genişledi. Bu lastikle-
rimizin en önemli özellikleri yakıt tüketimini
ve karbondioksit gibi zararlı gazların çevreye
yayılmasını %4 oranında azaltan ileri teknolo-
jiye, %30 oranında artırılmış kilometre perfor-
mansına ve yaklaşık %20 oranında azaltılmış
dönme direncine sahip olmasıdır. Ayrıca, “Yeşil
Performans” stratejimize paralel olarak tüm
22 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
üretim süreçlerimiz çevresel sürdürülebilirlik
kriterlerinden ilham almaktadır. Bu nedenle de
İzmit tesislerimizde kullanılan üretim süreçle-
rinde enerji ve su verimliliği, karbondioksit gibi
tehlikeli gazların salınınımının azaltılması ko-
nuları esas alınıyor. Üretim atıklarının ve kul-
lanılmış lastiklerin tekrar değerlendirilmesine
özel ilgi gösteriyoruz.
Bu noktada da R&D departmanımıza önemli
görevler düşüyor. Türk Pirelli’de 2007 yılında
kurulan bu departmanımız ürünlerin çevre dostu
özellikler taşıması için; kullanmış oldukları kim-
yasalların çevre ile dost alternatifl erinin buluna-
rak mevcut kimyasalların bu alternatifl erle değiş-
tirilmesi, üretim süreçlerinin sadeleştirilerek daha
az enerji kullanarak aynı ürünün üretilmesinin
sağlanması, üretilen ürünün dönme direncinin
düşürülerek araçların yakıt tüketimlerinin azal-
tılması konularında çalışmalar sürdürüyor.
Dünyanın en önemli motorsporları organi-
zasyonu olan Formula 1’in tüm lastiklerini de
İzmit fabrikamızda üretiyor ve Formula 1’de
Cinturato ve Yeşil Performans konsepti ile dik-
kat çekiyoruz.
Ağır vasıta lastiklerinde de 01 serisi lastikleri-
miz düşük yakıt tüketimi, yüksek kaplanabilir-
lik ve daha uzun ömür özellikleri ile dikkat çek-
metedir Tüm 01 Serisi desenlerimizi yaratırken
üç temel faktörü göz önünde tuttuk: Güvenlik,
çevreyi koruma ve ekonomi. Bu lastiklerimizin
üretimi de İzmit fabrikamızda gerçekleşiyor.
Ayrıca, İzmit Fabrikamıza sürüdürülebili-
rik anlamında son 4 yılda 6 milyon dolarlık
bir yatırım yaptık. Bu yatırım doğrultusunda
arıtma tesisi yapımı, mevcut arıtma tesisleri-
nin gelişen arıtma teknolojilerine paralel ola-
rak modernize edilmesi, tesis sahasına düşen
yağmur sularının toplanarak arıtıldıktan sonra
deşarj edilmesi, emisyonların uygun yöntem-
lerle toplanıp kontrollü olarak deşarj edilmesi,
deşarj noktalarında gerekli ölçümler yapılarak
uygun tedbirlerin alınması, emisyon noktala-
rında koku nötralizasyon sisteminin kurulma-
sı ve bunlarla birlikte iç ortam havalandırma
şartlarının iyileştirilmesi, atıkların kaynağında
ayrıştırılması ve yeni geçici atık depolama alanı
yapımı konularında çalışmalar yürüttük.
• Yol ve tüketici güvenliği lastik kalitesini aşan bir
kavram. Kazaların sıkça yaşandığı Türkiye’de,
özellikle bu konuda eğitici faaliyetlerde Pirelli’nin
katkıları nelerdir?
Öncelikle lastiklerin aracın yerle temas eden
tek noktaları olduğunu düşündüğümüzde
güvenliğe olan etkisi gerçekten çok önemli.
Pirelli’nin yol ve tüketici güvenliği konularında
özellikle çok hasas davrandığını söyleyebilirim.
Bu doğrultuda Pirelli, Avrupa Yol Güvenliği söz-
leşmesini (European Road Safety Charter) im-
zalamıştır ve bu sözleşme ile sürücüleri lokal ve
uluslarası alanlarda lastiklerin yol güvenliğindeki
önemi hakkında bilinçlendirme çalışmaları yü-
rütmektedir. Türk Pirelli olarak da buna paralel
olara bayilerimize, iş ortaklarımıza ve tüketicile-
rimize yol güvenliği eğitimleri gerçekleştiriyoruz.
Gerçekleştirdiğimiz her türlü eğitimde özellikle
lastiklerin yol güvenliğine olan etikisini vurgu-
luyoruz.
Ayrıca, zaman zaman gerçekleştrdiğimiz tü-
ketici aktivitelerinde lastik hava basınçları ve
diş derinlikleri ölçümleri yaparak tüketicileri-
mize geri bildirimlerde bulunuyoruz. Örneğin
lastik diş derinliğinin 3mm’nin altına düşmesi
bir çok kazanın sebebi olabiliyor. Aynı şekilde
hava basınçları da fren mesafesi ve yakıt tüke-
timini doğrudan etkileyen bir konudur. Zaman
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 23
Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var
zaman tüketicilerimizle ir araya gelerek bu ko-
nularda bilinçlendirme aktiviteleri gerçekleşti-
riyoruz.
• Siz, İSO 500 sıralamasının önde gelen şirketle-
rinden birisisiniz. Türkiye’nin 10. büyük ekonomi
hedefi hakkındaki düşüncelerinizi ve bu çerçeve
içinde Türk Pirelli’nin büyüme vizyonunu kısaca
anlatabilir misiniz?
Bugün, yıllık 8 milyon adetlik üretimi ile Pi-
relli Grubu’nun en büyük fabrikası olan ve en
kapsamlı üretimi gerçekleştiren İzmit fabrika-
mız yaklaşık 2000 kişiye istihdam sağlamakta
ve otomobil, hafif ticari araç, ağır vasıta, mo-
torsporları, kış lastikleri ve Cinturato ailesi gibi
yeşil performans olarak da adlandırılan çevre
dostu lastiklerin üretimini gerçekleştirmekte-
dir. Bu lastiklerin %60’ını ağırlıklı olarak Avru-
pa pazarına ihraç ederek Türkiye ekonomisine
çok önemli bir kaynak aktarıyoruz.
Ayrıca, İzmit fabrikamızın 2007 yılında ku-
rulan motorsporları bölümünde Formula 1’in
yanı sıra Ralli, GrandAm, Ferrari Challenge
gibi dünyanın en önemli motorsporları orga-
nizasyonlarının lastiklerinin üretimini gerçek-
leştiriyoruz.
45.000 adeti F1 olmak üzere fabrikamızda yıl-
da toplam 250.000 adet motorsporları lastik
üretimi gerçekleştirilmektedir.
Fabrikamıza her yıl yaklaşık 35 milyon
Euro’luk teknoloji yatırımı gerçekleştiriyoruz.
Bu yatırımlar sayesinde teknolojik gelişmelere
de paralel olarak gerek üretim süreçlerimizde
gerekse ürünlerimizde sürekli yenilikler ger-
çekleştiriyor ve tüketicilerimizin talep ve ihti-
yaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışıyoruz.
Tüm bu yatırımlar ve çalışmalar gerek tüketi-
cilerimizin gerekse otomobil üreticilerinin tüm
talep ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayarak
bir adım öne çıkmamızı sağlıyor. Amacımız
Pirelli Grubu’nun 2015 yılında tüm düyada
premium segmentte lider olma hedefi doğrul-
tusunda çalışarak Türkiye’de bu alandaki lider-
liğimizi daha ileri seviyeye taşımak.
Biz de bu hedef doğrultusunda çalışmalarımızı
sürdüreceğiz ve Formula 1’den aldığımız güç
ile markamızı imajını daha da yukarı seviyelere
taşıyacağımıza inanıyorum.
Kuvvetli olduğumuz alanlara odaklanarak bu
pazarlarda lider olmak da bizim için oldukça
önemli. Bu sonuçları elde etmek için de yeni-
likçi, yaratıcılığa ve farklılığa sahip pazarlama
aktiviteleri gerçekleştirmek Pirelli’nin her za-
man temel hedefi olacaktır
Avrupa’da yüksek performans, 4x4 ve kış las-
tikleri alanında lider olan Pirelli Türkiye’de de
aynı liderliğini sürdürmektedir. Öncelikli he-
defimiz bu segmentlerdeki liderliğimizi daha
da üst seviyelere taşımak. Kamyon lastikleri
alanında da en çok tercih edilen marka olarak
pazar lideri ve referans konumumuzu sürdürü-
yoruz ve bunu daha da ileri seviyelere taşımak
için çalışmalar gerçekleştireceğiz.
With its slogan “ A more livable life without
depleting all kind of resources we depend on “,
Th e Corporate Social Responsibility Commitee
of Pirelli group carries out many projects. In
parallel with this goal which is in Pirelli’s DNA;
In regard to the survey data in Europe , purc-
hasing heavily depends on brand familiarity but
also “ environment-friendly economy” concept
gains importance day by day. Among top reasons
for this concept which is at stake actively spre-
ading out and gains acceptance are the trends in
automotive industry, requirements of original
equipment manufacturers, EU Tyre Regulati-
ons and increasing consumer awareness.
24 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Hem dünyamız hem ülkemiz beş yıl, on
yıl, çeyrek asır, yarım asır öncesine göre hem
daha çok üretiyor hem de daha çok tüketiyor.
Önümüzdeki on yıllarda da bugüne göre daha
çok üretecek ve daha çok tüketeceğiz. Daha
çok üretilen ve daha çok tüketilen geleceğin
dünyasında tükettiğinden fazlasını üreten ül-
keler bir adım öne çıkacak, biraz daha zengin-
leşecek, biraz daha gücüne güç katacak, dünya
milletler ailesi içindeki konumunu ve ağırlığını
kuvvetlendirecek.
Geleceğe dair yapılan projeksiyonlarda, ha-
zırlanan raporlarda iki sektörün stratejik öne-
minin katlanarak artacağı ve bu iki sektörün
iktisadi avantaj veya dezavantajlarının yanı sıra
ülkelerin güvenliğini de olumlu veya olumsuz
etkileyeceği vurgulanıyor. Üzerine bu kadar
önem atfedilen bu iki sektör ise gıda ve enerji
olarak sıralanıyor. Elbette ülkemiz de gelece-
ğin dünyasında çok daha güçlü olmak, dünya
milletler ailesi içinde hem iktisadi hem siyasi
açıdan kudretli, söz sahibi bir ülke olmak için
kendisine orta ve uzun vadeli hedefl er çizmiş,
iktisadi ve sosyal kalkınmada sürekliliği sağ-
lamak için plan ve programlarını uygulamaya
koymuş, somut olarak ulaşacağı hedefl eri de
2023 vizyon projesi çerçevesinde ilan etmiştir.
Mesela Türkiye, 2023 yılına varıldığında
yüksek öğrenimde okullaşma oranını %50’ye
çıkararak her iki gencinden birini üniversite
mezunu yapmayı hedefl iyor. Sağlıkta, eğitim-
de kentleşmede çok daha olumlu göstergele-
re sahip bir Türkiye hayal ediyor. Kişi başına
et ve süt tüketimini bugünküne göre 2 katına
çıkarmak, gıdaya, sağlıklı gıdaya erişimi kolay-
laştırmak yaşam kalitesini yükseltme hedefl e-
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
Dr. Recep KonukPankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
“Konya Şeker’le bizim dün-
yanın en önemli 10 tarımsal
üretim havzasından biri kabul
edilen Konya Ovasında yaptığı-
mız, her geçen gün geliştirdiği-
miz, tarımsal üretim ile tarım-
sal sanayinin entegrasyonuna
dayanan sistem bu iki olmazsa
olmaz üzerine kurulmuştur..
Dr. Recep Konuk,
Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 25
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
rinden sadece bazıları. 2011 yılına göre Gayri
Safi Yurt İçi Hasılasını 12 yılda iki katından
fazla arttırma hedefi ni belirleyen Türkiye,
ihracatını da yaklaşık 3,5 katına çıkararak 500
Milyar doları aşmayı hedefl iyor. Cumhuriye-
timizin yüzüncü yılında 85 milyon nüfusa sa-
hip olacağı öngörülen ülkemiz, 2011 yılında
gerçekleştirdiği 61,8 milyar dolarlık tarımsal
üretimini 150 milyar dolara çıkarmayı ve ger-
çekleştireceği tarımsal üretimden 40 milyar
dolarlık ihracat yapmayı hedefl iyor. Ülkemiz,
yakaladığı büyüme ivmesini sürdürerek ve
kalkınmada sürekliliği sağlayarak 2023 yılında
dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alırken,
tarım ekonomileri arasında ise ilk beşe girmeyi
amaçlıyor. Yani Türkiye önümüzdeki 11 yılın
sonunda nüfusu yaklaşık %16 artacak olmasına
rağmen hem bu artan nüfusa yetecek kadar,
hatta daha nitelikli beslenmelerini sağlayacak
kadar çok ve kaliteli üretecek hem de tüketece-
ğinden fazlasını üretecek ve ihracatını da yak-
laşık üç katına çıkaracak.
Bu mümkün mü? Evet mümkün. Bunun çok
daha fazlası da mümkün. Bunu bu kadar net
ve kesin söylememizi sağlayan husus tarım-
sal üretim potansiyelimizi belirleyen unsur-
lar açısından sahip olduğumuz avantajlar ve
zenginliklerdir. Bir ülkenin tarımsal üretim
potansiyelini belirleyen bileşenler bellidir, bi-
rincisi toprak varlığı, ikincisi iklim, üçüncüsü
su, dördüncüsü tarımsal altyapı ile donanım,
beşincisi ve en önemlisi tarımsal üretim konu-
sunda tecrübe ve birikimiyle beşeri altyapısı,
yani insan. Hızla tamamlanma sürecine giren
tarımsal altyapı projeleri ile su rezervleri açı-
sından sınırlı imkânlarımızı bir yana koyarsak,
Türkiye diğer üçünde dünyanın en önde gelen
ülkelerinden biridir ve su rezervleri konusun-
daki zafiyetini de sulama altyapısına yapacağı
yatırımlarla izale etme eldeki suyu tasarrufl u ve
verimli kullanarak bu açığını kapatma şansına
sahiptir.
28 milyon hektarlık işlenebilir tarım arazisi
varlığı ile Türkiye dünyada 13 üncü sıradadır.
Bu 28 milyon hektarlık tarım arazisinden
8,5 milyon hektarı sulanabilir arazidir.
Sulanabilir arazilerimizden de 4,7 milyon
hektarı sulanabilmektedir. Yani toplam tarım
arazimizin altıda birini, sulanabilir arazimizin
de hemen hemen yarısını sulayabiliyoruz.
Ve sulansın sulanmasın bu arazilerde
yetiştirebileceğimiz ürün deseni açısından ise
dünyanın en şanslı ülkelerinden birisiyiz. Tüm
dünyada 12.000 civarında endemik tür mevcut.
Tüm Avrupa kıtası ise 2.400 andemik türe sa-
hip. Ülkemizde ise 3.900 Endemik tür var. Bu-
nun anlamı şudur, bazı tropikal bitkiler hariç
ekonomik olarak yetiştirilebilen, ticarileşmiş
her ürünü yetiştirme kabiliyetine sahibiz. Üs-
telik de hem rakım ortalaması hem de iklim
özellikleri itibarıyla tarım için, tarımsal üre-
tim için son derece avantajlı bir ülkeyiz. Yani
özetlersek, gelişime açık bir sektör, muazzam
bir toprak varlığı, 80 yıldır devam eden, son 30
yılda ise süratle köylerimizin boşalmasına se-
bep olan göçe rağmen, toprağı işlemeye yetecek
sayıda ve nitelikte nüfus, Allah’ın bahşettiği
bir coğrafya ve iklim ile ürün deseni elimiz-
de olanlar ve bu elde olanlar tarımsal üretim
açısından muazzam bir potansiyeli işaret edi-
yor. Bu potansiyeli harekete geçirmenin, bu
potansiyelden daha çok istifade etmenin yolu
ise üretim, daha çok üretim için uygun ortamı
oluşturmaktan ve üretimde sürdürülebilirliği
sağlamaktan geçiyor.
Sürdürülebilir bir tarımsal üretimin, tarımsal
üretimi hem hacim olarak hem ürün çeşit-
liliği olarak hem de nitelik olarak arttırma-
nın olmazsa olmaz iki unsuru vardır. Birincisi
üreticinin üretime devam etmesini sağlayacak
ortamı oluşturmak ve/veya muhafaza etmek,
ikincisi tarımsal üretime imkân tanıyan çevre
bileşenlerini iyileştirmek, en azından dengenin
tarımsal üretim aleyhine bozulmamasını sağla-
mak.
Konya Şeker’le bizim dünyanın en önemli 10
tarımsal üretim havzasından biri kabul edilen
Konya Ovasında yaptığımız, her geçen gün
geliştirdiğimiz, tarımsal üretim ile tarımsal sa-
nayinin entegrasyonuna dayanan sistem bu iki
26 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
olmazsa olmaz üzerine kurulmuştur. Birinci
olmazsa olmazımız üreticinin üretimden çekil-
meden üretmeye devam etmesini sağlamaktır.
Üreticinin tarımsal üretimden çekilmemesi
yani tarlayı terk etmemesi için en önemli unsur
üreticinin ürettiği üründen para kazanabilme-
sini sağlamaktır. Bunun birkaç yolu var. Bi-
rincisi eğer ürün fiyatları dünya borsaları veya
çeşitli sebeplerle baskı altında ise dekara veri-
mi arttıracak, maliyetleri düşürecek önlemleri
geliştirerek üreticinin gelirini arttırabilirsiniz.
İkincisi, üreticinin ürettiği ürüne talebi arttıra-
cak ve üreticinin açığa ekim yapmasının önüne
geçecek projeleri hayata geçirerek ürün fiyatla-
rını regüle eder denge fiyatının üretici lehine
oluşmasını sağlayabilirsiniz. Üçüncüsü gele-
neksel ürünlerin yanı sıra ekonomik değeri yük-
sek ürünleri, sanayiye hammadde teşkil edecek
ürünleri bölgenin ürün desenine kazandırarak
üreticiyi tarımsal sanayinin tedarikçisi konu-
muna taşıyabilirsiniz. Dördüncüsü, üreticinin
ürettiği ürünü katma değerli şekilde ve atıksız
işleyecek birbirine entegre sanayi tesislerini
kurup oluşan katma değerin tarım sektöründe
kalmasını sağlayarak üreticinin rekabet gücünü
yükseltebilirsiniz. Üreticinin gelirini arttırmak
için bu sıralanan birkaç yol ve yöntem dışın-
da şüphesiz onlarca husus daha tartışılabilir.
Ancak burada önemli olan ve Konya Şeker’i
sektörde farklı kılan husus şudur, üreticinin
bizatihi kendisinin girişimci olarak işin için-
de olması ve kendi kaderine müdahale etmesi,
çare beklemek yerine çare üretmesidir.
Ortaklarının tamamı üreticilerden oluşan
Konya Şeker, sürdürülebilir tarımın olmazsa
olamazlarından biri olan üreticinin tarımsal
üretime devam etmesini sağlamak, ürünü hem
fiyatlama aşamasında hem de üretim aşama-
sında desteklemek için entegre bir sistem
kurgulamıştır. Ne yapmıştır Konya Şeker? To-
humdan çatala uzanan üretim zincirinin tüm
halkalarına müdahil olmuştur. Bölge üretici-
sinin birim alandan daha çok ürün alabilmesi
için bölgenin iklim şartlarına ve arazi yapısına
uygun yüksek verimli tohumlar üretmek üze-
re Tohum Üretim ve İşleme Tesisini, üretici-
nin girdi maliyetlerini düşürmek ve zaten kıt
olan suyun tasarrufl u kullanılmasını sağlamak
için Damla Sulama Üretim Tesislerini, girdi-
ye müdahil olmak için Organik Gübre Üretim
Tesislerini, Yem Fabrikasını kurmuş, yaptır-
dığı sözleşmeli ekimle üreticinin açığa ekim
yapmasının önüne geçerken uyguladığı avans
sistemi ile de gübre, mazot gibi girdilerdeki
fi yat değişimlerine karşı üreticisini korumuştur.
Yani birim alandan verimi arttıracak önlemle-
ri geliştirmiş, girdi maliyetlerini aşağı çekecek
projeleri hayata geçirmiş ve avans desteklerini
uygulamaya koymuştur.
Bu işin sadece bir yönüdür, Konya Şeker için
aslolan ise üreticinin ürettiği ürüne talep ga-
rantisi oluşturacak, üreticinin açığa ekim yap-
masının önüne geçecek ve ürünü işleyecek
tarımsal sanayi tesislerinin sayısını her geçen
gün katlayarak arttırmaktır. Nitekim bundan
8 yıl önce üreticiden sadece şeker pancarı alı-
mı gerçekleştirebilen Konya Şeker son sekiz
yılda gerçekleştirdiği Çumra Şeker Fabrikası,
Yem Fabrikası, Dondurulmuş Parmak Patates
Üretim Tesisi, Tohum Üretim ve İşleme Tesisi,
Ham Yağ Fabrikası yatırımlarıyla şeker pancarı
alımında tonajı ikiye katlamış, bunun yanı sıra
üreticisinden patates, mısır, buğday, arpa, ayçi-
çeği, kanola alımı da gerçekleştirmeye başlamış,
önümüzdeki aylarda tamamlanacak Et-Süt
Entegre Tesisi ile de süt ve besi hayvanı alımı
yapmaya hazırlanmaktadır. Bundan sekiz sene
önce yaptığı toplam ürün bedeli ödemesini et
ve sütün devreye girmesi ile yaklaşık 6-7 katına
çıkaracak olan Konya Şeker, bölgenin ürün de-
senini de çeşitlendirmiş tahıl ambarı diye ta-
rif edilen Konya Ovasında patates tarımının
da gelişmesine öncülük etmiş, bölgenin yağlı
tohum üretimini iki yılda 2,5 katına çıkarma-
sında gerçekleştirdiği Ham Yağ Fabrikası ya-
tırımıyla etkin bir rol üstlenmiş, tamamlanma
aşamasına getirdiği dünyanın en büyük Et-Süt
Entegre Tesisi ile de bölgenin hayvansal üre-
tim potansiyelini de hareketlendirmeye hazır-
lanmaktadır.
Üreticinin ürettiği tarımsal ürüne talep garan-
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 27
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
tisi oluşturan ve üretimde sürekliliği sağlayan
bu yatırımlar kadar önemli olan yatırımlar ise
sıkılaşma yatırımlarıdır ve ürünü katma değerli
hale getirerek oluşan katma değerin üretici-
ye yansımasını sağlayan Kristal ve Küp Şeker
Paketleme, Sıvı Şeker, Şekerli Mamuller, Sert
Şeker, Çikolata, Unlu Mamuller, Bisküvi Kek
ve Gofret Üretim Tesisleri ve yan ürünler ile
atıkları ekonomik değere dönüştüren Buharlı
Küspe Kurutma, Paketli Küspe Üretim, Bi-
yoetanol, Sıvı Karbondioksit, Organik Gübre
Üretim Tesisleri, atık ısı ile ısıtılan Ultra Kli-
malı Modern Seralar, Termik Santral, Biyogaz
Üretim Tesisleri ve Doğal Depolardan oluşan
tesisler Konya Şeker’in tarımsal ürüne iyi fiyat
verilebilmesini sağlayan yatırımlardır.
Konya Şeker’in üretimde sürekliliği sağlamak
ve sürdürülebilir bir tarımsal üretim için ilk
önceliği üreticinin tarlayı terk etmemesidir ve
Konya Şeker yaptığı yatırımlarla bir yandan
tarımsal üretimde verimliliği arttırırken diğer
yandan ürüne talep garantisi oluşturmakta ve
talebi arttırarak fiyat regülasyonunu sağla-
makta öte yandan da bölgenin ürün desenini
ekonomik değeri yüksek yeni ürünlerle zengin-
leştirirken, oluşan katma değeri de tarım sektö-
rüne ulaştırmaktadır.
Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için üreti-
cinin üretme iradesi tek başına yeterli midir?
Elbette yeterli değildir. Tarımsal üretimde sü-
rekliliği sağlamak için ikinci olmazsa olmaz,
üretime elverişli bir çevredir. Yani iklim özel-
likleri, sıcaklık, yağış rejimi, sulama imkânları,
toprak özellikleri gibi unsurlar da tarımsal
üretimin yapılmasını sağlayacak kadar elverişli
olmalıdır. İşte tam bu noktada karşımıza tarım
sektörünün oluşmasında hemen hemen hiç
sorumluluğunun olmadığı küresel ısınma ve
ekosistemde bozulan denge karşımıza çıkıyor.
Sera gazlarının sebep olduğu küresel ısınma-
nın sonuçları kuraklık, çölleşme, yağış rejimi
ile iklim özelliklerinde değişiklikler ve tabi afet
olarak görülüyor. Bu sonuçların hepsi tarımsal
üretimi tehdit eden, etkileyen unsurlardır.
Tarımsal üretimi tehdit eden bu olumsuzluk-
ların etkisini en aza indirecek önlemleri almak,
üretici aleyhine bozulan dengeyi yeniden tesis
edecek projeleri hayata geçirmek üretici açısın-
dan hayati önemdedir. Çünkü üreticinin tek
geçim kaynağı tarımsal faaliyettir ve tarımsal
üretim için temiz toprağa, temiz ve yeterli suya,
üretim için elverişli bir iklime ihtiyaç vardır. Bir
üretici kuruluşu olan Konya Şeker işte bu nok-
tada da devrededir ve yürüttüğü ağaçlandırma
projesi ile üretici aleyhine bozulan ekosistem-
deki dengenin üretici lehine yeniden tesisi için
7 yılda Konya Ovasına 7 milyonun üzerinde
ağaç dikmiş hedefini Türkiye nüfusu kadar
ağaç olarak belirlemiştir.
Ağaçlandırma çalışmalarını ilke olarak tüm
Konya Ovasını bütün kabul eden bir yakla-
şımla ve tüm ovaya yayılacak ve tüm ovanın
iklimini etkileyecek şekilde yürüten Kon-
ya Şeker’in yürüttüğü bu projeyi Kapalı
Havzanın tamamında eş zamanlı olarak yü-
rütmesi stratejik bir yaklaşımın sonucudur.
Konya Şeker kısa ve uzun vadede bu ağaçlan-
dırma çalışmaları sonucu Kapalı Havzadaki
ağaç varlığını arttırarak ve bu ağaçlar sayesinde
oluşacak doğal iklimleme ile ekosistemde ta-
rımsal üretim aleyhine bozulan dengeyi üretici
lehine yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır.
Son yıllarda kuraklık ve yeterli yağış rejimi-
ne sahip olunamaması sebebiyle etkisini ağır
bir biçimde hissettiren küresel ısınma sonucu
Konya Kapalı Havzasında üretici aleyhine
bozulan çevre şartlarını üretici lehine etkile-
meyi ve değiştirmeyi amaçlayan Konya Şeker,
uyguladığı ağaçlandırma projesiyle tarımsal
üretimde verim artışını sağlamayı, tarım zarar-
lılarıyla biyolojik mücadeleyi hedefl erken, proje
bir bütün olarak sürdürülebilir bir tarımsal üre-
time hizmet etmektedir.
Çevre şartları ve ekosistem tarımsal üretimi
ve tarımsal üretimdeki verimliliği doğrudan
etkilemektedir. Yani ürünün suyu, gübresi
ne kadar iyi verilirse verilsin, ne kadar iyi to-
hum kullanılırsa kullanılsın ekosistem ve çevre
şartları uygun değilse sürdürülebilir bir tarım-
sal üretimden hele hele verim artışından söz
etmek mümkün değildir. Bu çerçevede Konya
28 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Şeker’in, iklim olarak bütünlük arz eden Konya
Kapalı Havzasının tamamını kapsayan ağaçlan-
dırma çalışmalarındaki nihai hedefi ekosistem
ve çevre şartlarını üretime müsait hale getirerek
ve üretimi destekleyecek şekilde bölgedeki ağaç
varlığını arttırarak bölge üreticisinin dekardan
aldığı verimin artmasını sağlamak, sürdürüle-
bilir bir tarımsal üretim için doğal dengenin
tesisine katkı vermektir.
Proje çerçevesinde Konya Kapalı Havzasına
her yıl dikimi yapılan ve katlanarak çoğalan
ağaç varlığı ile oluşan doğal iklimleme böl-
gedeki verimi peyder pey arttırırken, ağaçlar
sayesinde biyolojik hayat canlanmış ve üretici
için buğday tarımında baş edilmesi ciddi bir
problem teşkil eden süne zararlısı ile müca-
dele kendiliğinden doğal ortamında ve biyo-
lojik olarak gerçekleşmiş, bunun sonucunda
da Konya Ovasında süne varlığında ciddi bir
azalma meydana gelmiştir.
Fiili gerçekleşmede Proje’nin henüz %10’luk
kısmına ulaşılmasına rağmen, ağaçlandırma
ile oluşan doğal iklimleme ve nem regülasyonu
sonucu bölgedeki üretim deseninin zenginleş-
mesi, dekara verimde yaşanan anlamlı artış ile
tarım zararlıları ile biyolojik mücadelede elde
edilen başarılı sonuç Konya Şeker tarafından
yürütülen ağaçlandırma projesinin sürdürüle-
bilir bir tarımsal üretim açısından öneminin
somut göstergeleridir.
Konya Şeker’in sürdürülebilir bir tarım için yü-
rüttüğü, ağaçlandırma çalışmaları, Ar-Ge faa-
liyetleri, hayvancılığa yönelik uyguladığı toplu
bakımı esas alan Danabank gibi model proje-
leri, ırk ıslahına yönelik yürüttüğü çalışmalar,
tarımsal ürünün işlenmesini sağlayan sanayi
tesisleri tek bir amaca hizmet etmektedir; Üre-
ticiyle tarlanın bağını koparmamak.
Biz şunu biliyor, şuna inanıyoruz o bağ kopmaz
ve daha da kuvvetlendirilirse hem Konya Ovası
hem ülkemizin diğer bölgelerindeki tarım ara-
zileri bugünkünden çok daha fazlasını üretme
potansiyeline sahiptir ve bu bereketli topraklar
üzerinde yaşayanlara cömertliğini sunmak için
hazır bekliyor. Bize düşen bu toprakların bere-
ketinden zenginlik ve refah üreterek geleceğin
kudretli, güçlü ve müreff eh Türkiye’si için ta-
rım sektörünü itici güç haline getirmektir.
Türkiye daha çok üreten ve daha çok tüketen
geleceğin dünyasında dünya milletler ailesi
arasında tükettiğinden çok daha fazlasını üre-
terek bugünkünden çok daha güçlü, çok daha
zengin, çok daha kudretli bir şekilde yer alma-
ya hazırlanıyor. Gelecek ufkunda hedef çıtasını
çok daha yukarılara taşımış ülkemizin bu çıtayı
aşmasını sağlamada en büyük kozlarımızdan
biri şüphesiz tarımsal üretim üzerinden yük-
selen gıda sektörü olacak. Biz şunu biliyor ve
şunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz, eğer Konya
ile aynı coğrafi büyüklüğe sahip bir ülke dün-
yanın üçüncü büyük tarımsal ürün ihracatçısı
olabiliyorsa, tarımsal ürünü işleyerek tarımsal
cirosunun üzerine gıda sanayinde 6 kat katma
değer ilave edebiliyorsa, biz onlardan daha faz-
lasını üretebiliriz. Tek şartla üretim ana fikrin-
den asla vazgeçmemek, üreticinin tarlayı terk
etmemesini sağlamak ve tarımsal üretim için
elverişli ortamı kıskançlıkla korumak şartıyla.
Our country, whose population is thought to re-
ach 85 million in hundredth year of her founda-
tion, aims to increase its agricultural production
from 61,8 billion dollars in 2011 to 150 billion
dollars and to export 40 billion dollars of that
figure. By means of sustaining her growth rate
and development, she aims to become the 10th
largest economy in the world by 2023 and 5’th
largest in agricultural economies. Th at is, even
though her population will increase appoxima-
tely by %16 at the end of next 11 years; Turkey
will both produce adequate to feed her increa-
sing population even make their nutrition more
qualified with abundant and quality products
and gain surplus and multiply her exportation
volume three times. Is that possible ? Yes, it is.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 29
Franz Josef Land Zakaznik (2004)
Great Barrier Reef Marine
Park (2004)
Galapagos Marine
Reserve (1996)
Northwestern Hawaiian
Islands Marine National
Monument (2000)
North-East Greenland National Park (1988)
Namib Naukluft National
Park (1979)
4 200 000 ha97 200 000 ha
34 136 200 ha
13 300 000 ha
4 976 800 ha
34 781 500 ha
29 800 000 ha
Qiangtang Nature
Reserve (1990)
Birds
EKOSİSTEM YÖNETİMİKORUMA ALANLARI
What percentage of animal and plant species are threatened?
What parts of the world are protected?
What are some of the benefits of protected areas?
12% of land on earth is protected.
What are some of the threats to protected areas?
0.8% of oceanic area is protected.
Climate change Poaching Con ict Fossil fuel extraction Fires
High population pressure Illegal logging Unregulated tourism Natural
and anthropogenic disasters Invasive species
875,000householdsNumber of rural rice-farming
households in Madagascar that
depend on freshwater from
protected areas.
Preserve Freshwater Sources
35% Percent increase in local incomes due to a tripling of sh
catches in a locally-managed marine protected area in Fiji.
Increase Local Incomes 10-foldIncrease in sh catches in areas surrounding
Apo Island MPA in the Philippines.
Improve Fisheries
Mammals Amphibians Fishes Invertebrates PlantsReptiles
12%
9 990
31%
1 38530%
6 260
37%
3 481
41%
6 16170%
12 055
20 - 25%
4.43 gigatonnesAmount of carbon sequestered in
Canada’s national parks.
Regulate Global Warming
Percent of greenhouse gas emissions
resulting from conversion of forests
and other ecosystems.
1,200 jobs
Provide Jobs
Number of jobs
created by establish-
ment of South
Luangwa National Park
in Zambia. In 2004 the
park cost $1.2 million,
but raised $4.1 million
in tourism and had a
total value of $16
million.
$9 billion
$300,000Amount of money saved per km
of coastline due to protection by
mangroves.
Provide Coastal Protection
Money saved globally every
year due to storm protection by
coral reefs.
300 kgIncrease in monthly sh catches for local com-
munities, almost double the previous amount.
IUCN National Protected Areas, Categories I-VI and Unclassi ed Areas
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNEP-WCMC
21%
5 488evaluated species
% of evaluated species that are threatened
Source: Secretariat for the Convention on Biological Diversity, 2008. The Value of Nature: Ecological, Economic, Cultural and Social Benefits of Protected Areas.
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IUCN/SSC; IUCN 2008. The IUCN Red List of Threatened Species
www.unep.org
30 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Enerji ve enerjinin evrimi, tarih boyunca olduğu gibi bu gün de, insanlığın refahı ve geze-genimizin sürdürülebilir gelişmesi için önemli bir yapı taşıdır. Dolayısı ile “Gelecekte küresel enerji talebi, arzı ve teknolojileri ne olacak?” so-rusuna verilecek cevap da son derece kritiktir. Bu soruya ancak çeşitli ülkelerden elde edilmiş kamusal ve özel bilgilerin karışımını esas alan, kapsamlı ve ayrıntılı bir analiz ile cevap veri-lebilir. ExxonMobil olarak biz, bu detaylı ana-lizleri düzenli olarak yapmaktayız. Buna göre, 2040 yılına giderken, büyüyen nüfuslar ve eko-nomilerin, özellikle de Çin’in ve OECD üyesi olmayan diğer ülkelerin, enerji talebini yukarı itmeyi sürdürmelerini bekliyoruz. 2040 yılında küresel enerji talebi 2010 yılıyla karşılaştırdığı-mız zaman, yaklaşık %35 daha yüksek olacak ve bu artışın neredeyse tamamı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacaktır.
Artan enerji gereksinimlerini, güvenli ve ya-şadığımız çevreyi en az etkiliyecek bir şekil-de karşılamanın yollarını bulmak insanlığın önündeki en önemli sınavlardan biri olacaktır. İşte bu aşamada, yeni teknolojiler çok önemli bir rol oynayacaktır.
2040 yılına doğru baktığımızda, ufukta birta-kım yeni ve ilginç gelişmeler görülmektedir. Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi ko-numunu sağlamlaştırırken, bu ülkenin ener-ji talebi 2030 civarında en yüksek seviyesine ulaştıktan sonra düşüşe geçmeye başlayacaktır. Diğer bölgelerde ise, Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da talep artmaya devam edecektir. Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerin küresel enerji arzının çok daha bü-yük bir parçasına talip olacakları bir döneme girmekteyiz.
2040’a doğru, petrol, doğalgaz ve kömür ana
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye
Devrim İldiriExxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü
“Yeni enerji teknolojilerini sa-
dece enerji kaynaklarını geniş-
letmek için değil, daha verimli
üretim yaparak küresel rekabet
gücümüzü geliştirmek için de
kullanabiliriz. Bunun için enerji
sektöründe çalışan, hatırı sayı-
lır miktarda son derece eğitim-
li uzmanımız, bilim adamamız,
araştırmacımız ve mühendisimiz
mevcut..
Devrim İLDİRİ
ExxonMobil
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 31
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye
enerji kaynakları olarak kalacak ve dünyanın toplam enerji ihtiyacının yaklaşık %80’ini sağ-layacaklardır. Ama bu kaynaklar arasında bü-yük bir sıra değişimi beklenmektedir. Küresel çapta daha temiz yanan yakıtlara olan yönelim nedeniyle, kömür yatay seyirde kalırken doğal-gaz hızla büyüyecektir. Petrol bir numaralı kü-resel yakıt olmayı sürdürecekse de, doğalgazın 2010’dan 2040’a kadar %65 oranında artacağı-nı ve 2025 yılı civarında ikinci sırayı kömürden devralmasını bekliyoruz. Kömür kullanımının 2025 ile 2040 yılları arasında yaklaşık %15 düşmesi beklenmektedir. Bu olay Sanayi Dev-rim’inden bu yana küresel kömür talebindeki ilk uzun vadeli gerilemeyi işaret etmektedir.
Petrol talebi ile ilgili büyümenin yaklaşık %70’i ulaşım sektörüyle bağlantılıdır. Ticari ulaşıma olan talebin artışı, 2040’a kadarki petrol talebi üzerindeki en büyük etkendir. Nükleer enerji de yılda yaklaşık %2.4 ile kuvvetli bir büyüme gösterecektir... Rüzgar, güneş ve biyoyakıtlar diğer enerji kay-nakları arasında en hızlı artışı gösteren kaynak-lar olacaktır. Bugün bu yakıtlar küresel enerji talebinin yaklaşık %1’ni karşılarken 2040 yılına gelindiğinde talebin %3-4’ünü karşılayacaklar. Rüzgar ve güneş’nin küresel enerji arzına olan katkısı, 2010’da 2040’a göstermesi beklenen yaklaşık %750’lik büyüme ile daha önemli bir hal alacaktır.
• Enerji ve ToplumExxonMobil, 2012-2016 yılları arasında yak-laşık yıllık 37M$’lık bir yatırım profili ger-çekleştirmeyi öngörmektedir. Bu rakamların büyüklüğüne rağmen, ExxonMobil dünyada-ki günlük enerji arzının yalnızca %2’si kada-rını üretmektedir. IEA (Uluslararası Enerji Ajansı)’nın yaptığı tahminlere göre, enerji ta-lebini karşılamaya devam etmek için küresel enerji altyapısı yatırımının, 2035’e kadar ortla-mada yılda yaklaşık 1.6 trilyon Amerikan Do-ları olması gerekecektir. Enerji endüstrisi karmaşık ve son derece teknik bir alandır. Salt büyüklüğüyle bile gözünüzü korkutabilir. Ama aynı zamanda, enerji hepi-mize bir o kadar da yakındır, onu ve önemini hayatımızın hemen hemen her alanında göre-
bilir, fark edebiliriz. Hatta şu an siz bu satırları okurken de “enerji” de sizinle birlikte. Işıklar, havalandırma, cep telefonlarımız, binaların güvenlik sistemleri... tümü de enerjiyle çalışır. Çoğumuz bulunduğumuz yere benzin veya di-ğer türde bir yakıtı kullanarak geldik. Bu sabah büyük olasılıkla enerjiyle ısınan su, enerjiy-le pişirilen yiyecek, hatta petrol ürünlerinden üretilmiş kişisel bakım malzemeleri veya ilaçlar kullandık. Üzerinde 1-2 dakkika düşündüğü-nüzde, modern enerjiye erişiminizin yaşamı-nızı daha kolay, daha üretken, daha güvenli ve daha sağlıklı kılmasına dair daha birçok örnek bulabilirsiniz.
Şimdi dünyada kendileri ve aileleri için sizinle benzer gereksinimleri ve istekleri olan yaklaşık 7 milyar başka kişiyi düşünün (dünya nufusu-nun 2040 yılında 9 milyara yakın olması bek-lenemektedir). O zaman enerji talebi ile ener-ji arzının en büyük itici gücünün, her zaman “insan” olduğunu göreceksiniz. Daha doğrusu, insanların kendi refahını koruma ve geliştirme arzusu… Evet, enerjinin itici gücü insandır. Ama küresel enerji talebi üzerindeki etkisi ba-kımından her insan aynı değildir. Bir insanın ne kadar ve hangi türden enerji kullandığı, ya-şadığı yere, kültürüne, iklimine, mesleğine ve yaşına bağlıdır. Bir ülkenin çalışma çağındaki nüfusu, yani yaşları yaklaşık 15 ile 64 arasında değişen insanları o ülkenin ekonomik büyüme-sinin ve aynı zamanda enerji talebinin önemli bir motorudur. Buna paralel bir şekilde, görece-li olarak genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı da her geçen gün hızla artmak-tadır.
• Enerji ve VerimlilikTeknoloji artan küresel enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında bize önemli bir destekçi ola-caktır. Aynı zamanda, ekonomimizin büyümesi ve büyürken de yeni iş imkanlarının yaratılması konularında teknolojinin oynayacağı yardımcı rol çok kritikdir. Mevcut ve yeni enerji kay-naklarına güvenli ve ekonomik ulaşım sağlayan yeni teknolojiler, ve enerji verimliliği konusun-da geliştirilen yöntemler ve teknolojilerin yay-gınlaşması (örneğin hibrid taşıtlar ve gelişmiş enerji tesisleri gibi unsurlar) enerji talebinin karşılanmasına aynı zamanda çevresel etkinin
32 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
asgari düzeye indirilmesine yardımcı olacaktır. 2010 ile 2040 yılları arasında enerji talebinin yılda ortalama %1 hızla büyüyerek yaklaşık 700 katrilyon BTU’ya ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu değer günümüzdeki değerden kabaca %35 daha yüksektir. Dünyanın enerji talebini karşı-larken, elimizin altındaki en önemli araçlardan bir tanesi verimliliktir. Enerji verimliliğinde hiçbir iyileştirme beklenmeseydi 2040’a ge-lindiğinde global enerji talebi tahminimiz çok daha yüksek olurdu. 2040 yılında, iş dünyası ve tüketiciler ekonomilerimizde yaklaşık 500 katrilyon BTU’luk enerji tasarrfunun gerçek-leşmesine yardımcı olacaklardır.. Bu tasarrufun büyüklüğü düşünüldüğünde, gelecek için en büyük enerji kaynağı, enerjimizi daha verimli kullanmaya devam etmek olacaktır.
İşleri yapmanın daha verimli yöntemlerini bul-mak insan tabiatının bir parçasıdır. İş enerji kullanımına geldiğinde, işletmeler ve bireyler istedikleri sonuçlara gereken enerji miktarını en alt düzeye indirerek ulaşmak isterler. Örne-ğin sürücüler ihtiyaçlarını karşılayan aynı za-manda da daha iyi yakıt ekonomisi sunan taşıt-ları seçiyorlar, ve üreticiler enerji tasarrufu sağ-layan teknolojileri kullanmayı tercih ediyorlar.
Dünyamızın verimliliği arttıkça birim ekono-mik büyüme için daha az enerjiye gereksinim duyarız. Bir birim GSYİH üretmek için gere-ken enerji yıllardır azalmaktadır. Bu ilerleme-nin hem OECD ülkeleri, hem de OECD dışı ülkelerde sürmesini bekliyoruz. Aslına bakılır-sa enerji yoğunluğundaki bu küresel azalmanın önümüzdeki yıllarda ivmelenmesi beklenmek-tedir. 1990-2010 yılları arasında dünya orta-lama enerji yoğunluğu iyileştirmeleri yaklaşık %0,7 iken, 2010-2040 arası için yılda % 1,8 civarında olması beklenmektedir. Yoğunluk ve verimilik alanındaki hızlı iyileştirmeler, büyük ölçekli enerji tasarrufl arını mümkün kılabile-cektir.
Enerji ve EkonomiGüvenilir ve ekonomik enerjinin, insanlığın gelişiminde yüzyıllardır önemli bir yapı taşı ol-duğunu hepimiz biliyoruz. İlerlemeyi sürdür-mek için, küresel enerji kaynaklarını güvenli bir şekilde genişletmeye devam etmemiz, enerji
kaynaklarını tüketim şekillerimizi iyileştirme-miz ve ilgili çevresel meseleleri hassasiyetle ele almamız gerekmektedir.
Teknoloji alanındaki ilerlemeler ekonomik bü-yümeyi daima teşvik etmiş, bu nedenle enerji sektörünün gelişmesine de önemli derece yar-dımcı olmuşlardır. Enerji arzı için yeni kaynak-lara erişimin sağlanması, enerji üretimindeki çevresel etkilerinin azaltılması ve güvenliğin attırılması konusundaki güvenilir çalışamalar-da benzer bir etki yapacaktır.
Enerji sektörünün tarihi boyunca olduğu gibi, teknolojik gelişmeler karşılaşılan zorlukların tümünün çözümüne temel oluşturacaktır. Ve yine her zaman olduğu gibi, bütün bu gelişme-ler kamu politikaları ile şekillenecektir. Kamu politikalarının, güvenli ve çevreye duyarlı enerji üretiminin ekonomik öneminin farkında ola-rak teknolojik yatırımları ve yenilikleri destek-lemesi gerekmektedir.
Bütün bunların konuşulması için, hızla geli-şen ekonomisiyle Türkiye en uygun ülkelerden biridir. 2040’a giden yolda, dünyadaki artan enerji ihtiyacına baktığımızda, bu artışın bü-yük bir kısmının OECD dışı ülkelerden geldi-ğini görüyoruz. Malesef, Türkiye’nin bol petrol ve doğal gaz rezervleri ile ödüllendirilmediği bir gerçek. Diğer yandan, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiler için uygun iklim şartla-rına sahip bir ülke. Ancak, rüzgar ve güneş ile Türkiye’nin ihtiyacının ancak yaklaşık %1’ne denk gelen bir kısımını karşılamaktadır. Bu noktada, serbest enerji ticareti ekonomik enerji kaynaklarının etikili bir şekilde sağlama alın-ması için önem taşımaktadır. Bugün, Türkiye’deki özel sektör de, kamu da enerji talebinin hızlı artışının ve bu artı-şı karşılamak için üzerlerine düşen görevlerin farkındadır. Daha da önemlisi, ekonomimiz büyüdükçe ve Türkiye’deki milyonlarca insan kendileri ve çocukları için iyileştirilmiş yaşam standartlarına ulaşmak için çabalarken, enerji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki hepimiz için çok açıktır.
Dünyadaki ve Türkiye’deki enerji sektörü, tek-nolojik anlamda en gelişmiş sektörlerden bi-
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 33
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye
ridir ve gelişmeye de hızla devam etmektedir. Yeni enerji teknolojilerini sadece enerji kay-naklarını genişletmek için değil, daha verim-li üretim yaparak küresel rekabet gücümüzü geliştirmek için de kullanabiliriz. Bunun için enerji sektöründe çalışan, hatırı sayılır mik-tarda son derece eğitimli uzmanımız, bilim adamamız, araştırmacımız ve mühendisimiz mevcut. Kısa ve uzun vadeli ekonomik ve sos-yal hedefl ere ulaşmak için, Türkiye enerji sek-töründeki yatırımların etkili bir şekilde teşvik edilmesi amacıyla sağlam ve güvenilir planların yapılması önemli bir anahtardır. İhtiyaç duyu-lan enerji yatırımlarının sürekiliğinin sağlan-ması ancak, bu planların istikrarlı politikalar ile desteklenmesi ile gerçekleşebilir.
Enerji kaynakları yeterli miktarda ve ekonomik olduğu durumlarda, iş dünyası kendini daha güvende hissederek yatırım yapmak, üretmek, genişlemek ve yeni iş imkanları yaratmak ko-nusunda ilave girişimlerde bulunacaktır. İşte bu yüzden rekabetçi enerji kaynaklarının ge-liştirilmesinin teşvik edilmesi gereklidir. Dün-yada ve Türkiye’de artan enerji ihtiyacı, küresel ekonomide rekabetçi kalabilmemiz için enerji kaynaklarında çeşitliliğe ihtiyacımız olduğunu açıkça göstermektedir. Türkiye’ye petrol, doğal gaz ve kömür elbette gerekiyor, ama bize nükle-er güç de gerekiyor. Bütün bu “ana akım” enerji kaynaklarının yanında güneş, rüzgar, yeni nesil biyo yakıtlar gibi alternatif enerji kaynakları da gerekiyor. Yani “Hangi enerji kaynaklarına ih-tiyacımız var?” sorusunun cevabı “ve/veya” de-ğil, “yukarıdakilerin hepsi”’dir.
Sadece kamu ve iş dünyasında değil, akademik çevrelerde de enerji konusuna artan bir ilginin olduğunu görmek son derece sevindirici ve önemli. Birbirinden değerli üniversitelerimiz-de enerji ile ilgili çeşitli lisans ve lisans üstü programlar mevcut, ve sayıları her geçen gün artıyor. Yarının enerji sektörüne yön verecek bilim adamları, mühendisleri, araştırmacıları ve yöneticileri buralarda yetişiyorlar. Eğitim, yeni-lik ve ekonomik ilerleme arasında net bir bağ bulunmaktadır. Bu hayati bağlantı göz önüne alındığında, küresel rekabet gücümüzü koru-mak ve diğer sanayileşmiş ülkeler ile başabaş yarışabilmemiz için bu alandaki akademik ça-
lışamaların arttırılması ve desteklenmesi kritik
önem taşımaktadır.
Yukarıdaki satırlarda sizinle paylaştığımız bu
bilgiler, analizler ve öngörüler, ExxonMobil
bünyesindeki uzmanlardan oluşan bir ekip ta-
rafından geliştirilen bir çalışmanın sonuçlarını
esas almaktadır. Bununla birlikte, doğal olarak
gelecek tam tahmin edemediğimiz bir takım
beklenmedik gelişmelere de açıktır. Örneğin,
düşük maliyetli ve büyük ölçekli elektrik de-
polamada açılacak bir çığır, enerji üretimi için
rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelinin büyük
oranda artmasına yardımcı olacaktır. Akü ma-
liyetlerindeki ciddi bir düşüş, elektrikli oto-
mobilleri, olmalarını beklediğimizden daha
önemli bir faktör haline getirebilir. Bugünden
kestirilemeyen ekonomik veya jeopolitik olay-
ların da büyük etkileri olabilir. Ve tabi ki çeşitli
yeni teknolojilerin ortaya çıkması ile, bugün
geleneksel olmayan gaz teknolojilerinde oldu-
ğu gibi yeni enerji kaynaklarının serbest kal-
ması da söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, konu enerji olduğunda, gelecek
önceden tam olarak belirlenemiyor. Ancak
mümkün olduğunca tutarlı tahmin yapmaya
çalışmak ekonomik ve sosyal hayatın gelece-
ğinin öngörülebilmesi açısından önemlidir.
Unutmamalıdır ki; 2040’a kadar ve sonrasında,
ne kadar ve ne tür enerjinin kullanılacağı, yal-
nızca ExxonMobil gibi şirketlere değil, politika
yapıcıları, tüketicileri ve sizleri kapsayan herkes
tarafından atılan adımlara bağlı olacak.
When the subject is energy, the future is not en-
tirely predictable. However, striving to make as
consistent estimates as possible is important in
terms of the predictability of the future of eco-
nomic and social life. One should not forget that
through 2040 and beyond, how much and what
type of energy will be used will be up to not com-
panies like ExxonMobil alone, but to steps taken
by policy makers, consumers, and everyone in-
cluding you.
34 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) için
tahsis ettiğimiz kaynakların ve verdiğimiz
emeklerin karşılığını görmeye başladığımızı
memnuniyetle ifade etmek isterim. Bugün
geldiğimiz noktada artık GAP sadece enerji
ve sulama yatırımlarından oluşan bir altyapı
projesi değil, Kalkınma Ajanslarının ortak
işbirliği platformundan da yararlanarak yerel
girişimleri harekete geçiren entegre, insan
odaklı, sürdürülebilir bir bölgesel gelişme
programıdır.
2008 yılında 5 yıllık süreyi kapsaması öngörülen
“GAP Eylem Planı” uygulamaya konmuştur.
Planın uygulanmaya başlamasıyla Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde önemli değişimler ve
gelişmeler yaşanmıştır. Başta sulama olmak
üzere temel altyapı yatırımlarının, ekonomik
ve sosyal gelişmeyi sağlayacak eylem ve
projelerin büyük bölümünün tamamlanması
yolunda, GAP Eylem Planı’nın son yılı olan
2012 itibaıyla önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Bu ilerlemeler, plan kapsamındaki 4 gelişme
ekseni altında yer alan 73 ana eylem ve bu
eylemler çerçevesinde uygulanan 300’ün
üzerinde proje ve faaliyet ile hayata geçirilmiştir.
Eylem Planı kapsamındaki uygulamalar,
GAP’taki genel gerçekleşmeleri, öngörüldüğü
şekilde hızlandırmıştır. GAP Eylem Planı ile
birlikte öncelikle GAP Bölgesi yatırımlarının
merkezi bütçe içindeki payı % 7’den % 14’e
yükselmiş, bunun sonucunda 2007 yılında
% 62,2 olan GAP yatırımlarının genel nakdi
gerçekleşmesi 2012 yılı sonunda % 93’e
ulaşmıştır. GAP Master Planı hedefl erine
ulaşmak için öngörülen kamu yatırımlarının
Güneydoğu Anadolu Projesi
Sadrettin KarahocagilGap Başkanı
“Güneydoğu’nun lokomotif
sektörü olan tarımın, altyapı
yatırımlarının oluşturduğu uy-
gun ortamda gerçek potansi-
yeline ulaşabilmesi için çiftçi-
mize ve üreticilerimize yönelik
önemli destek programları baş-
latılmıştır.”
Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 35
Güneydoğu Anadolu Projesi
toplam maliyeti, 2012 yılı fiyatlarıyla, 51,5
milyar TL olup, 2012 yılı sonu itibarıyla 48
milyar TL harcama yapılmıştır.
Eylem Planı’nın uygulandığı beş yıllık
süre içerisinde proje ve faaliyetlerin önemli
bir bölümü tamamlanmıştır. Eylemlerin
bazılarında öngörülen hedefl erin de ilerisine
geçilmiştir. Sonuçta, bölgenin kalkınma
göstergelerinde somut ve önemli ilerlemeler
sağlanmıştır:
• 2009 yılında GAP Bölgesi’nde % 17,4 olan
işsizlik oranı, 2011 yılında % 11,7’ye düşmüş-
tür. Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri özelinde
2009 yılında % 18,8 olan işsizlik oranının ise
2011 yılında % 8,4’e düştüğü tespit edilmiştir.
• 2007 yılında binde (eksi) - 7,6 olan GAP
Bölgesi’nin net göç hızı, 2011 yılında - 4,1’e
düşmüştür. Bölge artık; Karadeniz, Orta
Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinden
daha az göç vermektedir.
• 2002 yılında 600 milyon dolar olan bölgeden
yapılan ihracat, 2012 yılında 8,1 milyar dola-
ra ulaşarak 13,5 kat artmıştır. GAP Bölgesi,
2.123 ihracatçı firması ile Türkiye toplam ih-
racatı içindeki payını, Plan döneminde %2’den
% 5,3’e yükseltmiştir. Ülkemizin toplam ihra-
catı 2007-2012 döneminde % 42,2 oranında
artarken Bölge’nin ihracatı aynı dönemde %
145,4 oranında artmıştır.
• GAP Bölgesinde imalat sanayii sektöründe
2007 yılı sonunda yaklaşık 2.000 işletmede
87.500 kişi istihdam edilirken, 2012 yılında
işletme sayısı %30 artış göstererek 2.550’ye
ulaşmış, istihdam da %60 artarak 140.000’i
aşmıştır.
• 2001-2002 öğretim yılı ile 2011-2012 öğre-
tim yılı karşılaştırıldığında, GAP Bölgesi’nde
okullaşma oranları; okul öncesi eğitimde %
3’ten % 55’e, ilköğretimde % 94’ten % 99’a ve
orta öğretimde % 27’den % 50’ye yükselmiştir.
Bölgede 3 olan üniversite sayısı, 6 yeni üniver-
sitenin kurulmasıyla 9’a çıkmıştır.
Eylem Planı döneminde; sulama, arazi toplu-
laştırma ve enerji üretimi altyapısında, kalkın-
ma hamlesine temel teşkil edecek çok önemli
merhaleler kat edilmiştir. Bölge’de sulamaya
açılan alan yaklaşık 270 bin hektardan 371 bin
hektara ulaşmış, sulama yatırımlarındaki fiziki
gerçekleşme ise % 14’ten % 21’e yükselmiştir.
Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek yeni ya-
tırımlarla sulamaya açılan alan miktarı hızlı bir
şekilde artacaktır.
Tamamlanma aşamasına gelen enerji projele-
riyle GAP kendisini hızlı şekilde geri ödeyen
bir proje haline dönüşmüştür. Bu çerçevede
GAP, Türkiye ekonomisine ve Bölge halkının
refahına doğrudan katkı sağlamaktadır. GAP
kapsamındaki enerji yatırımlarında fiziki ger-
çekleşme % 74 düzeyindedir. Ama Eylem
Planı kapsamında inşaatı devam eden ve % 52
gerçekleşme sağlanan Dicle Irmağı’nın en bü-
yük barajı olan Ilısu Barajı ve HES’in tamam-
lanmasıyla birlikte bu oran % 90’ı aşacak ve
Cizre Barajı’nın yapımının da önü açılacaktır.
GAP kapsamındaki santrallerin işletmeye alı-
nışlarından bugüne kadar ürettikleri elektrik
miktarı 375,2 milyar kilovat-saattir. Bu üreti-
min parasal değeri ise 22,5 milyar dolardır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokomotif
sektörü olan tarımın, altyapı yatırımlarının
oluşturduğu uygun ortamda gerçek potansi-
yeline ulaşabilmesi için çiftçimize ve üretici-
lerimize yönelik önemli destek programları
başlatılmıştır. Tarıma dayalı sanayi yapısının
geliştirilmesi amacıyla tarımsal örgütlenme
projelerine, organik tarım uygulamalarına, kır-
sal kalkınma yatırımlarına, hayvancılık ve ku-
rumsal kapasite projelerine toplam 743 milyon
TL destek verilmiştir.
Bölgedeki tüm sektörlerin kalkınmaya kat-
kısını azami düzeye çıkarabilmek üzere sınai
36 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
altyapı geliştirilmiş, bu alanlardaki işletmeleri
desteklemek, istihdamın niteliğinin iyileştiril-
mek amacıyla teşvik ve eğitim programları uy-
gulanmıştır. 8 adet OSB projesi (7 OSB ve 1
arıtma), 7 adet KSS projesi bitirilmiştir. Plan
döneminde tamamlanan 1.405 ha büyüklü-
ğünde 7 adet OSB’deki tüm parsellerde üreti-
me geçilmesi halinde yaklaşık 35.000 kişiye is-
tihdam olanağı sağlanacaktır. Yine Plan döne-
minde tamamlanan 1.056 işyerlik 7 adet KSS
projesiyle 5.500 kişiye, daha sağlıklı koşullarda
çalışma olanağı sağlanmıştır. Yeni teşvik siste-
mi Bölge’de yatırım talebini artırmış, hemen
hemen tüm OSB’ler dolmuştur. Gaziantep,
Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Batman’da
yeni ve tevsi OSB projeleri için yoğun bir şe-
kilde çalışılmaktadır.
Eylem Planı kapsamındaki eğitim, sağlık, sos-
yal koruma gibi toplumsal gelişmenin temelini
oluşturan alanlarda gerçekleştirilen yatırımlar,
sosyal göstergelerde olumlu gelişmeler yarat-
mıştır. Bölgenin kültür ve turizm varlıklarını
koruyarak turizmi geliştirmek amacıyla işlev
kazandırmaya yönelik birçok proje hayata ge-
çirilmiştir. Bölgemizin asıl zenginliği olan bu
alanı korumak, geliştirmek ve dünyaya sunmak
önceliğimizdir.
Bölgenin erişilebilirliğini, ticari ve ekonomik
bütünleşmesini ve seyahat konforunu artırmak
üzere ulaştırma yatırımlarına ağırlık verilmiş-
tir. Gaziantep – Şanlıurfa Otoyolu, Şanlıurfa-
Kızıltepe-Silopi Bölünmüş Yolu ve diğer bö-
lünmüş yollar tamamlanarak trafiğe açılmıştır.
Batman Havaalanı Terminal Binası tamam-
lanmıştır. Şırnak Havaalanı’nın altyapısı biti-
rilmiştir. GAP Eylem Planı kapsamındaki 9
ilimizde bulunan 6.243 km yolun, 2.085 km’si
bölünmüş yol (otoyollar dâhil) 4.158 km’si ise
tek yol standardındadır.
Bölgenin üretim faktörlerinin en verimli şe-
kilde kullanımını gözetecek, katılımcılığı ve
yerindenliği esas alan, uzun vadeli ve geniş
perspektifl i politika ve programlar uygulayacak
kurumsal kapasitenin oluşturulması amacıyla
Kalkınma Ajansları kurulmuştur. Karacadağ,
İpekyolu ve Dicle Kalkınma Ajansları; 90 uz-
man ve 17 destek personeli ile merkez illerde
ve her ilde yer alan “Yatırım Destek Ofisleri” ile
teşkilatlanmış ve faaliyetlerini sürdürmektedir.
• Mevcut GAP programımız tamamlanmış olsa
da gerçekleştirilen tüm icraatların kalıcılığını
sağlamak ve yenilikçi, sürdürülebilir, ekonomik
ve toplumsal gelişmeyi hızlandırıcı, istihdam ar-
tırıcı yeni programlarla GAP kalkınma sürecini
sürdürülebilir kılmak üzere 2014-2018 yıllarını
kapsayacak şekilde GAP Eylem Planı’nı revize
edeceğiz. Ön hazırlıkları tamamlanan Revize
GAP Eylem Planı ile;
• Modern sulama tekniklerinin uygulanması
• Ulaşım ve konut altyapısının üst standartlara
çıkarılması
• Rekabetçi ürün türlerine geçiş
• Pazarlama olanaklarının genişletilmesi
• İnsan kaynakları ve kurumsal kapasitelerin ge-
liştirilmesi
Doğal ve kültürel dokunun değerlendirilmesi
gibi ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeyi ko-
laylaştırıcı politikaları daha gelişmiş bir altyapı
ve kurumsal kapasite ile uygulayarak bölgenin
rekabet gücünü artırmayı hedefl emekteyiz.
I gladly express my satisfaction that we begin
to see the fruits of our eff orts and sources we
devoted to Th e Southeastern Anatolia Project
(GAP). At this point today, GAP is not only an
infrastructure project includes solely energy and
irrigation investments anymore but it is a hu-
man-focused and sustainable regional develop-
ment program that, through making use of joint
cooperation platforms of development agencies,
stimulates local ventures. GAP action plan was
announced and put into practice in 2008, esti-
mated to take 5 years. Since the implementation
of this plan , there has been important changes
and developments in Southeastern Anatolia
Region.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 37
A fgha nista n
A lba nia
A lge ria
A ngola
A rge ntina
A rme nia
A ustra lia
A ustria
A ze rba ija n
Ba hra in
Ba ngla de sh
Be lgium
Be nin
Bhuta n
Bolivia
Botswa na
Bra zil
Bulga ria
C a mbodia
C a me roon
C a na da
C ha d
C hile
C hina
C olombia
C ongo
C ote d'Ivoire
C roa tia
C uba
C ze c h Re public
North Kore a
De nma rk
Djibouti
Dominic a
Dom inic a n Re public
Ec ua dor
Egy pt
El Sa lva dor
Equa toria l G uine a
Eritre a
Estonia
Ethiopia
Fiji
Finla nd
Fra nc e
G a bon
G a m bia
G e orgia
G e rm a ny
G ha na
G re e c e
G re na da
G ua te m a la
G uine a
G uy a na
Ha iti
Hunga ry
Ic e la nd
India
Indone sia
Ira n
Ira q
Ire la nd
Isra e l
Ita ly
J a pa n
J orda n
Ke ny a
Kuwa it
La os
Le ba non
Liby a
Luxe m bourg
Ma la y sia
Ma li
Me xic o
Moldova
Mongolia
Moroc c o
Moza mbique
Ne pa l
Ne the rla nds
Ne w Ze a la nd
Nic a ra gua
Nige r
Norwa y
O m a n
Pa k ista n
Pa na m a
Pa pua Ne w G uine a
Pa ra gua y
Pe ru
Philippine s
Pola nd
Portuga l
Q a ta r
South Kore a
Rom a nia
Russia
Rwa nda
Sa udi A ra bia
Se ne ga l
Se rbia
Singa pore
Slove nia
Som a lia
South A fric a
Spa in
Sri La nk a
Suda n
Surina m e
Swa zila nd
Swe de n
Switze rla nd
Sy ria
Ta jik ista n
Tha ila nd
Tunisia
Turk e y
Uga nda
Uk ra ine
UA E
UK
Ta nza nia
USA
Uzbe k ista n
V e ne zue la
V ie t Na m
Ye m e n
Za m bia
Zim ba bwe
Ratified (as of 2007) Not RatifiedRamsar WHC
19961984
19891974
20031983
1991197819931974
19991992
2001 1999 1994199320001994
2005199519981994
2000199619971997
2005200520072001
2004200620062005
200019901992
199319751983
19911981 1992
1979 1987
2004
2004
1998
2002 2001 1995
ÇEVRE ANLAŞMALARI
KÜRESEL ÇEVRE YÖNETİŞİMİ
How is an international treaty formed?
1
2
3
Ramsar Convention on Wetlands (1971)Promotes the conservation and wise use of wetlands and their resources.
World Heritage Convention (WHC) (1972)Identifies and protects sites of great natural and cultural value.
Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora (CITES) (1973)Regulates trade in endangered plants and animals.
Bonn Convention on Conservation of Migratory Species of Wild Animals (1979)Preserves migratory species and their habitats.
Montreal Protocol (1987)Aims to stop ozone depletion by regulating emissions of pollutants such as CFCs.
Basel Convention (1989)Regulates the movement and disposal of hazardous wastes, such as e-waste.
UN Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) (1992)Encourages all countries to reduce GHG emissions to combat global warming.
UN Convention to Combat Desertification (UNCCD) (1994)Slows the process of desertification by making changes at the community level.
Kyoto Protocol (1997)Requires industrialized countries to reduce GHG emissions.
Rotterdam Convention (1998)Regulates the import and export of hazardous chemicals, such as pesticides.
Stockholm Convention on Persistant Organic Pollutants (2001)Reduces and eliminates the release of dangerous chemical pollutants that remain in the environment for long periods of time.
UN Convention on Biological Diversity (CBD) (1992)Preserves biodiversity by promoting conservation methods.
4
5
6
Research leads to identification of a major or emerging world problem.
Member states or non-governmental organizations (NGOs) propose a solution at an international conference.
The terms and text are negotiated and rewritten until a certain percent of member states vote ‘Yes’ to adopting the treaty. This majority is usually 2/3 of voters.
Adoption of the treaty has no immediate effect. Member states must sign and then ratify the treaty after getting approval from the national govern-ment.
Regulation of international treaties is mostly dependent on the good will of the ratifying members. In some cases methods such as “inducements, disincentives, environmental levies, and even fines or criminal sanctions” can be used.
Treaty comes into force a set period of time after a certain number of countries have ratified it. For example: three months after the 15th ratifica-tion of the treaty.
Climate Change
Ecosystems Management
Hazardous Substances
Source: (left) UNEP GEO Data Portal, compiled from secretariats of the respective conventions. (above) United Nations University, 1992. Environmental change and international law.
CITES Bonn Montreal Basel UNFCCC CBD UNCCD Kyoto Rotterdam Stockholm
www.unep.org
38 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Çevre sorunları ihtiyaçlarımızı karşılamak
için gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin kaçınıl-
maz sonuçlarından biridir. Ekonomik faaliyet-
leri durdurarak veya yasaklayarak çevre sorun-
larımızı çözemeyiz.
Çevresel risklerin yönetimi
Gelişmiş ülkelerde çevresel risklerin yönetimi,
çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci ile
gerçekleştirilmektedir.
Çevresel etki değerlendirme (ÇED); süre-
ci gerçekleştirilmesi planlanan her türlü yatı-
rım projelerinin çevreye olabilecek olumlu ya
da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz
yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye za-
rar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için
alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji al-
ternatifl erinin belirlenerek değerlendirilmesin-
de ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve
kontrolünde sürdürülecek çalışmaların tümünü
kapsamaktadır.
Ülkemizdeki ÇED süreci AB mevzuatı ile bire
bir uyumlu bir mevzuattır.1993 yılından itiba-
ren ÇED olumlu görüşü alamayan hiçbir pro-
jeye yatırım izni verilmemektedir.
Madenciliğin diğer sektörlerden farkı
Madencilerin diğer sanayiciler gibi her türlü
altyapı hizmetleri devlet tarafından yapılan
organize sanayi bölgelerinde veya istediği her-
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi
Dr. Muhterem KöseMaden Yük. Mühendisi, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
“Türkiye’de altın madenciliğini
engellemeye yönelik girişimlerin
arkasında yatan asıl mesele altın
ithalatına ödenen yıllık 8 milyar
dolarlık bir ticarettin olmasıdır.
Bu ticareti elinde bulunduran
çevreler söz konusu ticaretin ke-
silmemesi için altın madenciliği-
ne yönelik olarak çevre değerleri
üzerinden her türlü bilgi kirlili-
ğini yaratmaktadırlar.
Dr. Muhterem KÖSE,
Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 39
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi
hangi bir yerde yatırım yapma lüksü bulunma-
maktadır.
Ülkemizde özel koruma bölgelerinde, birinci
derece sit alanlarında, milli parklarda, su hav-
zalarında, muhafaza ormanlarında, yaban ha-
yatı koruma bölgelerinde madencilik faaliyeti
söz konusu değildir.
Her alanda çevreye duyarlı iyi uygulamalar ol-
duğu gibi iyi olmayan uygulamalar da vardır.
Kötü örnekleri göstererek bir meslek dalı tüm-
den mahkum edilemez. Yapılması gereken şey;
her alanda denetim mekanizmalarını etkin bir
şekilde işleterek, kötülerin ayıklanmasını sağ-
lamak ve çevreye duyarlı olmayan projelerin
yapılmasına izin vermemektir.
Yeraltı kaynaklarını değerlendirmeyen bir
ülke var mı?
İstanbul’dan Ankara’ya veya İzmir’e yüzlerce
kilometre süren otobüs yolculuğunuz boyunca
sağımızda solumuzda taş ocakları dışında kaç
tane maden işletmesi görüyoruz?
Türkiye’nin 2012 yılındaki toplam maden ih-
racatı (4,2 Milyar $), sadece kömür ithalatını
(4,6 Milyar $) bile karşılamaya yetmemektedir.
Metal ve enerji ithalatında dışa bağımlılığımız
her geçen yıl artmaktadır.
2012 yılında; maden ve madenciliğe dayalı
yaklaşık 10 kalemdeki hammadde ve ara mal
ithalatına ödediğimiz para 100 milyar doları
geçmektedir. Petrol+doğalgaz (60 Milyar $),
demir çelik (20), altın (8,5), kömür (4,6), ba-
kır+ kurşun+ çinko(6), alüminyum(2,9).
Geçen yıllarda olduğu gibi 2012 yılında da
toplam ithalatımızın % 74’ü (175 milyar do-
ları) hammadde ve ara mal ithalatıdır.
Kendi otomobilini, otobüsünü, kamyonunu,
tankını, uçağını, beyaz eşyalarını, elektronik
araç ve gereçlerini kendisi üretme iddiasın-
da olan bir ülke söz konusu araç ve gereçlerin
yapılmasında kullanılan metalleri her sene
milyarlarca dolar ödeyerek yurtdışından ithal
etmesi yerine, kendi kaynaklarından karşılar
hale gelmesi cari açığın azaltılmasına ve sür-
dürülebilir bir sanayileşmeye çok önemli bir
katkı sağlayacaktır.
Türkiye’deki altın madenciliği ab standartla-
rının üstünde
Türkiye’deki altın madenciliğinin çevre ve in-
san sağlığı açısından Avrupa standartlarının
üzerindedir. O kadar ki; Avrupa Birliği çevre ve
madencilik uzmanları Türkiye’deki altın ma-
denciliğinin ulaştığı teknik seviyeyi Avrupa’nın
örnek almasını istemiştir.
(European Commission Diroctarate , Cottard, F )
Altın madenciliği teknik ve çevre standartları
bakımından Türkiye’deki madencilik firmala-
rına da örnek olmuştur. Altın madencileri ölçek
büyüklüğü, teknik düzey, iş güvenliği ve çevre
standartları, risk yönetimi ,sosyal sorumluluk
projeleri ve devlete ödenen vergilerin büyük-
lüğü açısından Türkiye’de uluslararası standart-
larda madencilik yapılabileceğini kanıtlamıştır.
Çevreye duyarlılık açısından dünyada her-
kesin takdirle izlediği büyük altın projeleri
Türkiye’de gerçekleştirilmektedir.
Tbmm’de araştırma komisyonu kuruldu
Sürekli olarak altın madenciliğine karşı yürü-
tülen kampanyalarda dile getirilen konuların
başında, siyanürle altın arandığı, altın maden-
ciliğine izin verilirse tarım yok olur, çevre zarar
görür, insanlar zehirlenir, yeraltı suları kirlenir,
40 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
ormanlar talan edilir, insanlar kanser olur vb
bilgi kirliliği yaratılmakta ve kamuoyunda altın
madenciliğine izin verilmemesi için baskı oluş-
turulmaya çalışılmaktadır.
Söz konusu kampanyalar etkisini göstermiş ve
kamuoyunda altın madenciliğine karşı olum-
suz bir algı yaratılmıştır. O kadar ki sonunda
konu tüm partilerin ortak araştırma önergeleri
ile TBMM’de madencilik sektöründe kamuo-
yunda sık sık dile getirilen sorunlarla ilgili bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
TBMM’de grubu bulunan AKP, CHP, MHP
ve BDP temsilcilerinden oluşan komisyon
toplam 16 milletvekili ve kamu kuruluşları ve
üniversitelerden toplam 15 uzman ile 4 ay süre
ile tarafl arı dinleyerek, yurtiçi ve yurtdışında
bizzat maden sahalarına gidilerek , madenci-
lik sektöründe şikayet konusu olan konularda
araştırmalar yürütmüşler ve söz konusu Ko-
misyon çalışmalarını tamamlayarak toplam
754 sayfalık bir kitap hazırlamıştır.
www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/ka-
rarlar/d23/TBMM¬-Arastirma-Raporu-pdf
Madencilik sektöründeki sorunların araştırıla-
rak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan komisyonun altın madenci-
liği ile ilgili saptamaları kamuoyunun doğru
olarak bilgilendirilmesinde en önemli belge
niteliğindedir.
Partilerden tam destek
Araştırma Komisyonu altın madenciliği ile il-
gili olarak 3 tane konunun altını çizmiştir.
Bunlardan birincisi; kamuoyunun siyanür
konusunda yanlış bilgilendirildiği, toksikoloji
bilimi uzmanlarına göre, altın üretiminde kul-
lanılan sodyum siyanürün çevre ve insan sağlığı
açısından, sanayide kullanılan kimyasallar için-
de çok kolay yönetilebilen bir kimyasal olduğu,
İkincisi; altın aramalarında hiç bir şekilde siya-
nür kullanımının söz konusu olmadığı (siyanür
altının aranmasında değil üretim aşamasında
kullanılmaktadır), altın madenciliği faaliyetle-
ri, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kamuoyunda
ve medyada çok sık olarak kötü ve olumsuz
eleştirilere maruz kalmaktadır. Siyanürle altın
ayrıştırma yöntemi topluma doğru anlatılmalı,
bu konuda örnek uygulamalar gösterilmeli, si-
yanürün kontrol edilebilir bir risk taşıdığı izah
edilmelidir.
Üçüncüsü de; Türkiye’nin sürekli altın ithal
eden bir ülke olduğunu oysa ülkemizdeki altın
üretiminin arttırılarak yurtdışına giden döviz-
lerin yurtiçinde kalmasının sağlanabileceğine
yönelik tespitidir.
TBMM’de grubu bulunan partilerin temsilci-
leri oybirliği ile kamuoyunda altın madencili-
ğine yönelik nasıl bir bilgi kirliliği yaratıldığını
çok net bir şekilde ifade etmişlerdir.
TBMM Raporu’ndan da görüldüğü gibi
Türkiye’de altın madenciliğinin engellenme-
sinde kamuoyunu yanıltmak için siyanür ko-
nusu bilinçli olarak kullanılmıştır.
Madencilik için ne kadar ağaç kesiliyor?
TBMM Madencilik Araştırma Komisyonu’nun
daveti üzerine Komisyona bilgi veren Orman
Genel Müdürü Sayın Osman Kahveci “ Maden
izinlerinde verilen sahalardan kesilen ağaçlar
bizim her sene kestiğimiz ağaçların yüz binde 1’i
bile değildir” şeklinde açıklama yapmıştır.
Syf: 475
Komisyona bilgi veren Doğa Koruma ve Milli
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 41
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi
Parklar Genel Müdürü Sayın Prof. Dr. Musta-
fa Kemal Yalınkılıç “.Kaz Dağları Milli Parkıy-
la ilgili kamuoyunda bilinen söylenen hususlar
gerçek dışıdır. Kaz Dağları Milli Park sınırları
içinde ne bir arama faaliyetine , ne de madenci-
likle ilgili bir faaliyete izin verilmemiştir, böyle
bir şey yoktur. Madencilik faaliyetleri Kazdağ-
ları Milli Park sahasının dışındadır.” Şeklinde
açıklamada bulunmuştur.
Syf: 514
Ormanların yok olmasını kim önlüyor?
Madenciler yeraltındaki kömürü, petrolü ,
doğalgazı ve uranyumu keşfedip bulundukları
yerden çıkarmasalardı bugün yeryüzünde tek
bir yeşil ağaç kalır mıydı?
İnsanlar ısınma ve sanayinin enerji ihtiyacını
karşılamak için ormanlardaki ağaçları kesmek
zorunda kalmazlar mıydı?
Bugün dünyada yeşillikten söz ediyorsak, or-
manlar ayakta kalmışsa bunu madencilere
borçlu olduğumuzu unutmayalım. Dünyadaki
ormanların ayakta kalmasını sağlayan maden-
cilik sektörünün ülkemizde ormanları yok
eden sektör olarak bilinçsizce karalanmaya ça-
lışılması madencileri üzmektedir.
Ormanlarımızın ayakta kalabilmesi için orman
idaresince her yıl yaklaşık 18-20 milyon m3
ağaç kesildiğini kaç kişi biliyor?
Altın madenciliği neden hedef alınmıştır?
Türkiye dünya altın ticaretinde en önemli ül-
kelerden biridir. İstanbul Altın Borsası’nın ve-
rilerine göre Türkiye son 18 yılda yaklaşık 2700
ton altın ithal etmiştir. 2700 ton altının değeri
bu günkü fiyatlarla yaklaşık 140 milyar dolar-
dır.
Bir başka ifade ile 18 yılın ortalaması göz önü-
ne alındığında Türkiye’nin yıllık altın ithalatı
150 ton , altın ithalatına ödediği para ise yılda
yaklaşık 8 milyar dolardır.
Eğer bir ülke halkının altın talebini karşıla-
yabilmek için yurtdışından her sene yaklaşık
8 milyar dolar altın satın alıyorsa burada çok
önemli bir ticaret söz konusudur. Kimse böy-
lesine önemli bir ticaretin kesilmesini arzu et-
mez.
Türkiye’de altın madenciliğini engellemeye yö-
nelik girişimlerin arkasında yatan asıl mesele
altın ithalatına ödenen yıllık 8 milyar dolarlık
bir ticarettin olmasıdır. Bu ticareti elinde bu-
lunduran çevreler söz konusu ticaretin kesil-
memesi için altın madenciliğine yönelik olarak
çevre değerleri üzerinden her türlü bilgi kirli-
liğini yaratmaktadırlar.
If miners hadn›t discovered and extracted coal,
oil, natural gas and uranium from underground,
would trees still have existed? Would not huma-
nity be compelled to cut down trees in order to
meet his energy need for industry and heating?
If we are experiencing the survival of greenery
and forests, we should keep in mind that we owe
this to miners. Mining sector ensure the survival
of forests in the world whereas in our country it
is defamed unknowingly as a sector that destroys
forests and such outlook disappoints miners.
How many people know that in order for forests
to survive, approximately 18-20 million cubic
meters of trees cut down by forestry directorate
of Turkey.
42 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
• Ekonomi Kültürün Üretime Dönük Yüzü-
dür
Bir ülkenin ekonomisi, üretilen ürün, hizmet
ve bilgi hacminin uyum düzen içinde büyü-
tülmesiyle güç ve zenginlik kazanır. Toplumun
ekonomik gücünü artırabilmek için, bütün ke-
simlerin üretim sürecine katılmaları gerekir.
Doksanlı yıllardaki gelişmelere bağlı olarak,
ülkeler arasındaki zaman ve mesafe farkının gi-
derek azalması, ekonomi teorilerini, dünyadaki
çatışmaların odak noktası olmaktan çıkardı.
Ülkeden ülkeye sermaye, bilgi ve teknoloji akı-
şının hız ve yoğunluk kazanmasıyla, toplum-
ların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında
köklü dönüşümler sergiledi.
Aşkın kültüre dayanmayan Kapitalizm Em-
peryalizmi, Sosyalizmde Komünizmi doğurdu.
Özgürlükten yola çıkan Kapitalizm sömürüyle,
eşitlikten hareket eden Komünizm dayatma-
cılıkla sonuçlandı. “İnançsız, ahlaksız kültür
ve ekonomi düşünülemediği gibi, kültürsüz eko-
nomi ve ekonomisiz kültür düşünülemez” diyen
Sezai Karakoç’u, doksanlı yıllardaki gelişmeler
haklı çıkardı. Kutsal kültürün yerine seküler
kültürün yerleştirilmeye çalışılması, ekonomik
ve siyasal alanda büyük bir tıkanıklığa yol açtı.
Marx’ın iddia ettiği gibi, toplumların afyonu
kutsal kültür değil, seküler kültür oldu.
• Ekonomilerin Değil Medeniyetlerin Savaşı
Doksanlı yılların başında Samuel Hunting-
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz
Prof. Dr. Ersin Nazif GürdoğanM.Ü. İİBF Dekanı
“Dünyanın hiçbir yerinde yoksul
kültürel yapıyla, zengin bir eko-
nomik yapı oluşturulamaz. Dün-
yanın görünen ve görünmeyen
kaynaklarını verimli bir şekilde
değerlendirebilmek için, hayatı
bütün yönleriyle kuşatan, hem de
aşan kutsal kültüre sahip olmak
gerekir.
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan,
M.Ü. İİBF Dekanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 43
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz
ton “artık dünyada ülkeler değil, medeniyetler
savaşacak” dediğinde, özellikle Batı dünya-
sında büyük tartışmalara yol açmıştı. Aslında
dünyada medeniyetler arası savaş doksanlı yıl-
larda başlamadı. Bu savaş Habil ve Kabil’den
beri vardı. Kıyamete kadar da devam edecektir.
Karakoç her fırsatta söz konusu savaşın mut-
laka silahlarla sürdürülen bir kavga olmadı-
ğını vurgulayarak , Huntington’dan çok daha
önce,çatışmların “bir zihniyet”, “ bir hayat tar-
zı”, “bir dünya görüşü” ve “bir kültür” yarışması
olduğunu ve mutlaka medeniyet bazında ele
alınması gerektiğinin üzerinde önemle durdu.
Yirminci yüzylın sonunda Soğuk Savaş’ın sona
ermesiyle, gerçek savaşın Kapitalizm ile Ko-
minizm arasında değil,metafizik dünyaya bü-
tünüyle kapalı kültürle peygamberlerin haber
verdiği ötedünyaya dönük kültür arasında ol-
duğu ortaya çıktı. Bütün dünya açıkça gördü ki,
Kapitalizm’den sonra Komünizm gelmeyecek.
Komünizm bir daha dirilemeyecek biçimde
öldü.Kapitalizm de eski kapitalizm değil. Hem
Doğu, hem Batı’da belirleyici olanın ekonomi
değil kültür olduğu anlaşıldı.Yirmi biinci yüz-
yılda gerçek hesaplaşma ekonomiler arsında
değil, kültürler arasında olacaktır. Hiçbir ülkr
bu hesaplaşmadan kurtulamaz.
• Dünya Kutsal Kültürün Sermayesidir
Bütün kültürlerin başarısı, dünyanın yeraltı ve
yerüstü kaynaklarını ürün, hizmet ve bilgi üreti-
mine dönüştürebilme güçve yeteneğinden kay-
naklanır. Kültür seviyesi düşük ülkelerin,üretim
seviyesinin yüksek olması beklenemez. Çünkü
Karakoç’un vurguladığı gibi: Hafif kültürle
ağır sanayi olmaz.” Dünyanın hiçbir yerinde
yoksul kültürel yapıyla, zengin bir ekonomik
yapı oluşturulamaz. Dünyanın görünen ve gö-
rünmeyen kaynaklarını verimli bir şekilde de-
ğerlendirebilmek için, hayatı bütün yönleriyle
kuşatan, hem de aşan kutsal kültüre sahip ol-
mak gerekir.
Dünya ötedünyanın görünen yüzüdür. Bunun
için dünya, ötedünyanın insana bağışlanmış
bir armağanıdır. Ötedünya, dünyayı hayatın
ölümü içinde taşıdığı gibi taşır. Nasıl hayatı
yaşanır kılamayanlar, ölümü güzelleştiremezse,
kendilerine bağışlanan dünyayı değiştireme-
yenler, ötedünyada kurtuluşa eremezler. Bunun
için de,dünyanın kaynaklarını değerlendirir-
ken, ekonomik getiri yanında metafizik getiri
de göz önüne alınmalıdır.
Ekonomik getirisi yüksek olan bir üretim ko-
nusunun, metafizik getirisi yüksek olmayabilir.
Öte yandan metafizik getirisi çok çekici olan
bir yatırım konusunun, ekonomik getirisi çok
düşük çıkabilir. Her iki dünyada da kurtuluşa
ermek için, görünen ve görünmeyen getiriler
birbirini tamamlayacak bir biçimde ele alınma-
lıdır.
Karakoç için “ötedünya, hayatın ve varoluşun
anlamı”dır. Ötedünyanın ışığı olmadan dünya
anlamlı kılınamadığı gibi, yaşanır da kılınamaz.
Dünya ve ötedünya madeni paranın iki yüzü
gibi bir bütündür. Dünyasız ötedünya, ötedün-
yasızda dünya olamaz. Dünya ötedünyanın
tarlasıdır. Dünyanın kaynaklarını değerlendir-
mede seküler kültürün “görünen eli”nden önce
kutsal kültürün “metafizik eli”ne ihtiyaç vardır.
Ötedünyayı yok sayan seküler kültürün elinde,
dünya Yirminci yüzyıldaki savaşlarda olduğu
gibi, milyonlarca insanın öldüğü bir can paza-
rına dönüşebilir.
44 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
• Pazar Yenilenebilmesini Bilenlerindir
Kültür ve ekonomilerin elele vermesiyle hız ve
yoğunluk kazanan ürün, hizmet ve bilgi üre-
tim ve tüketimindeki incelikleri kavramak için,
pazarın karmasık ve duyarlı yapısının bütün
ayrıntılarıyla anlaşılması gerekir. Pazara devlet
tarafından yapılacak bir müdahale, onun du-
yarlı yapısını bozmakla kalmaz, haksız kazanç-
ların da artmasına yol açar. Pazarda çoğunluk,
hiçbir zaman kalitesiz,ürün hizmet ve bilgi pe-
şinde koşmaz. Dünyanın her tarafında Pazar,
yeni ürün, yeni hizmet ve yeni bilgi sunanla-
rındır. Kendilerini, ürünlerini, hizmetlerini ve
bilgilerini yenilemeyenlerin, hiçbir pazarda
sağlam yerleri olmaz.
Kişiler gibi, gibi kurum ve kuruluşlar da, pa-
zarda güçlü bir rakiple karşılaşmadan, hem
değişemezler hem de gelişemezler. Değişmeyle
birlikte gelişmenin sürükleyici gücü, şeff af ve
özgür bir pazarda, mükemmeli arama yolunda
yarışmaktır. İyilikte,güzellikte doğrulukta ya-
rışma olmadan gelişme olmaz. Sonuna kadar
şeff af ve özgür bir rekabetin olmadığı pazarda
,kalitede gelişme olmadığı gibi, maliyetlerde de
düşme olmaz. Kaynakların en uygun bir şekil-
de dağıtılması ve en verimli şekilde değerlendi-
rilmesi, pazarın kusurlarının minimize edilme-
sine bağlıdır. Dünyanın hiç bir ülkesinde Pazar,
kusursuz bir biçimde çalışmaz. Onun sağlıklı
olarak işleyebilmesi adil, şeff af ve özgür rekabet
ortamının oluşturulmasına bağlıdır.
• Etiksiz Ekonomi İlkesiz Olur
İster üretici, isterse tüketici olsun insanın eko-
nomik faaliyetlerinin bir kültürel yanı olduğu
gibi , mutlaka bir etik boyutu da vardır. Bunun
için kültürden bağımsız bir ekonomi olmadığı
gibi, etikten bağımsız bir pazarda düşünüle-
mez. Seküler kültürün estirdiği 200 yıllık fırtı-
na içinde ekonomi etikten bağımsız olarak ele
alındı. Bunun sonucu,teorik ya da pratik yön-
den ekonomiyle uğraşan herkes bencil,acımasız
duygusuz ve insafsız olarak görülmüştür. Bu
yüzden, etikle ekonomi arasındaki ilişkilercidi
bir biçimde araştırılamadı.
Soğuk Savaş sonrasında ekonominin de diğer
bilimler gibi, kültür ve etikle iç içe, dünya-
nın her yerinde geçerli ilkeleri olan bir bilim
olduğu ortaya çıktı. Artık ekonomi deyince,
herkesin aklına Kapitalizm ve Komünizm’den
önce Serbest Pazar ve rekabet geliyor. Seküler
kültüre dayanan Komünizm gibi, Kapitalizm’in
doğruları ekonomik olguları açıklamaya yet-
miyor. Çünkü Karakoç’un tespit ettiği gibi: “
Ekonomi toplum varlığının temel sebebi değil,
görüntülerinden biridir. Temel faktör insandır.”
Etiksiz ekonomi, her şeyin mübah kabul edil-
diği, ilkesiz,baştan çıkarıcı bir tüketim yarışına
dönüşür.
• Üretimde Doğru Tüketimde Ters Orantılı
Yarış
Hak edilmemiş, aşırı kar peşinde koşan üre-
ticiler ve açgözlülük yapan tüketiciler pazarın
kusursuz yarışma kurallarını çiğnerlerse, eko-
nomik sorunlarla birlikte, sosyal ve kültürel so-
runları da katlayarak büyütürler. Pazardaki kişi
ve kuruluşlar, evrensel hukuk ve etik kuralları
içinde kendi gelirlerini artırmaya çalışırlarsa
doğurdukları sinerji kendileriyle birlikte top-
lumun da üretici gücünü büyütür. Kişiler için
gerekli ve faydalı olan, toplum için de gerek-
li ve faydalıdır. Yeter ki, kişiler kendileri için
istediklerini,başkaları için de istesinler. Pazarın
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 45
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz
sınırları, tüketim yarışı ve gösteriş harcamala-
rıyla zorlanarak, bolluk baştan çıkarıcı bir işlev
yüklenmemelidir.
Tüketim çılgınlığı ve gösteriş harcamaları,
hiçbir toplum için amaç olamaz. Çünkü bir
toplumda tüketim arttıkça hayatın kalitesi de
artmaz. Pazarda ki yarış, gösteriş için yapılan
tüketime değil, etik kurallara dayanmalıdır. Bu-
nun için de, ister üretici olsun ister tüketici ol-
sun, toplumun bütün kesimlerinin Karakoç’un
ilkeleştirdiği gibi, birbirleriyle “üretimde doğru
tüketimde ters orantılı bir yarışa” ayarlanmaları
zorunludur. Gösteriş yarışı kaynaklarla birlikte
toplumu da tüketir. Yalın tüketimin olmadığı
pazarda, derin üretim de olmaz.
• Kültür ve Ekonomi Arasındaki Uyum ve
Düzen
Soğuk savaş döneminin ekonomi teorileri gibi,
seküler kültürün değerleri de, geçerliliğini bü-
yük ölçüde yitirdi.
Son iki yüzyılın doğruları, bugünün doğruları
ile örtüşmüyor. Dünün yöntem, model ve yak-
laşımları, bugünün sorunlarını çözmeye yetmi-
yor.
Sanattan politikaya, ekonomiden kültüre her
alanda Mevlana’nın deyişi ile “yeni sözler söy-
lemek” zorunludur. Karakoç düşünce ve sanatta
olduğu gibi, ekonomi ve kültürde de yeni ufuk-
lar açan düşünürlerin başında gelir. O yalnızca
düşünce ve sanatın değil, ekonomi ve kültürün
de kapılarını metafizik dünyaya açtı. “Metafi-
zik gerilim” olmadan hiçbir alanda “Diriliş” yo-
lunun açılamayacağını tekrar tekrar vurguladı.
Ekonomiden daha çok, kültürün belirleyici ol-
duğu bir dünyada, erdemli insandan daha güçlü
bir silah olmadığı gibi, daha üretken bir kaynak
da yoktur. Kültür ve ekonomi arasında uyum
ve düzeni başkalarının sorunlarıyla ilgilenen
erdemli insan sağlar. Erdemli insanın olmadığı
bir toplumda, pazarın, olumsuzlukları yok eden
karmaşık ve duyarlı yapısını korumak oldukça
zordur. Hem nitelik, hem nicelik açısındanü-
rün, hizmet ve bilgi üretiminde mükemmeli
bulmada , iki gününü birbirinden farklı kılma-
sını bilen erdemli insan, en etkili güçtür.
• Sağlam Ekonomi Sağlam Kültüre Dayanır
Ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünü geliştir-
mede, ülke topraklarının genişliği sermayenin
yoğunluğu ve orduların büyüklüğü, günümüz-
de belirleyici olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır.
Toplumların gücü, bir aysberg gibi, su üstünde
olan, görünen ekonomilerden değil, su altında
kalan görünmeyen kültürden kaynaklanır. Er-
demli bir topluma ulaşmak için ekonomiden
önce, kültüre yatırım yapmak gereklidir.
Köklü ve sağlıklı bir kültüre dayanmadan, güç-
lü vesağlam bir ekonomi geliştirmek mümkün
değildir. Kültür ve ekonomi, tarih ve toplum
gibi, birbirini tamamlayan bir bütünün iki ayrı
yüzüdür. Yeni yüzyılda ekonomi, fethettiği kü-
tür tarafından fethedilecektir.
Either as a producer or as a consumer , economic
activities of people has an ethical side as well as
cultural one. Th erefore, much as economy can-
not be dissociated from culture, markets cannot
be dissociated from ethics . In secular storm las-
ted over the past 200 years, economy has been
tackled without ethics. As a result those who
has engaged in economy, either in theoretical or
practical way, has been taken as selfish, callous,
merciless and pitiless.
46 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Bir Sivil Toplum Kuruluşu statüsündeki
KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek,
ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumu-
nu güçlendirmek ve tüm karar alma süreçlerin-
de etkin rol alması için çalışıyor.
Türkiye’de siyasetten ekonomiye seçimle veya
atama ile gelinen pozisyonlarda kadının varlığı
son derece kısıtlı. Oysaki karar alma ve yöne-
tim pozisyonlarında kadının varlığı, kadın er-
kek eşitliğinin sağlanması için kilit önem ta-
şıyor.
Bazı verilere bakacak olursak;
• Hükümetteki 26 bakandan 1’i kadın
• 2 bin 924 belediye başkanın 26’sı kadın
• 34 bin 210 muhtardan 65’i kadın
• 81 valinin sadece 1’i kadın
• 26 müsteşar arasında maalesef hiç kadın yok
• Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu’nda, Yargıtay’da, Sayıştay’da yine ka-
dın temsilci goremiyoruz.
Ülke siyasetimizi, ekonomimizi ve toplumsal
yapıyı şekillendiren bu kurumların yönetimin-
de yok denecek kadar az sayıda kadın olması
önemli bir sorun.
Oysa ki, kadın farklı kuruma farklı bakışı ve
yeniliği getiriyor.
Ülkemizde halen kadın istihdamı %25 sevi-
yelerinde. Ekonomiye kadını yeterince dahil
KAGİDER ve Türkiye’de Kadın
Dr. Gülden TürktanKagider Başkanı
“Cinsiyet eşitliği her şeyden önce
akıllı bir ekonomik tercihtir. Bu
temelden yola çıkarak oluşturdu-
ğumuz FEM Projemizle şirket-
leri eşitlikçi uygulamaları olduğu
konusunda sertifikalandırmayı
ve kadın istihdamının arttığını
görmeyi umut ediyoruz. .
Gülden Türktan, Kagider Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 47
KAGİDER ve Türkiyeʼde Kadın
edemiyoruz. CEO pozisyonundaki kadın ora-
nında dünya ortalaması yüzde 5’in altında iken,
Türkiye’de aynı oran yüzde 12’dir. Türkiye yüz-
de 12’lik oranıyla dünyada ilk beş ülke arasın-
dadır. Dünya çapında kadın CEO oranlarında
1’inci sırada ise yüzde 13’lük oranıyla Finlan-
diya bulunmaktadır.
• Üst düzey yöneticilerin (genel müdür
düzeyi) yüzde 23’ü kadın, yüzde 77’si erkektir.
• Orta düzey yöneticilerin (müdür düzeyi)
yüzde 22’si kadın yüzde 78’i erkektir.
• Alt düzey yöneticilerin (şef düzeyi) yüzde
21’i kadın, yüzde 79’u erkektir.
• Üst düzey yönetici kadın oranı özelde
yüzde 22,8 iken, devlette yüzde 6,8’dir.
Kadın girişimcilerin karşılaştıkları engeller
Girişimci kadınların önündeki engelleri, maddi
ve manevi engeller olarak iki ana başlıklarında
toplayabiliriz.
Girişimci olmak için sadece iyi bir fikrini-
zin ve kararlılığınızın olması yetmez. Belli
bir sermaye de gereklidir. Dolayısıyla gerekli
teşviklere, kredilere ulaşmakta zorluk yaşa-
yan, bu imkanlar kendisine tanınmayan
kadının girişimci olması da güçleşmektedir.
Bunun yanı sıra girişimci olmak isteyen ka-
dın, ailesinden ve çevresinden engelleme-
lerle karşılaşabiliyor. Geleneksel toplumda
kadının yerinin evi olarak görülmesi, çalışma
hayatına katılımı oldukça düşürmektedir.
Ayrıca kamuda kadın temsilinin azlığı yine
yıldırıcı bir etmen. Örneğin, kadın belediye
başkanlarının, meclis encümen üyelerinin sayı-
sının son derece az olması kadın girişimciliği
önünde çok büyük bir engeldir. Belki büyük
şehirlerimizde değil ama özellikle Anadolu’da
bir kadın girişimci olmak istediğinde ve dola-
yısıyla mutlaka bir sebepten belediyeye işi düş-
tüğünde, ortamın fazla erkek olması onun için
yıldırıcı bir unsur teşkil ediyor. Derdini anlata-
mama kaygısı duyuyor.
• KAGİDER projeleri
İş yaşamında kadınların önündeki görünmez
engelleri tespit etmek ve ayrımcılıkla mücadele
etmek için mevcut durumun fotoğrafını çek-
mek çok önemli. Bu sebeple biz KAGİDER
olarak, Fırsat Eşitliği Modeli’ni (FEM) geliş-
tirdik. Kurumları farklı başlıklar altında, ka-
dın erkek oranları ve eşitlikçi prosedürlerine
bakarak inceliyor, başarılı kurumlara Fırsat
Eşitliği Sertifikası veriyoruz. Şu ana kadar
12 firma bu sertifikayı aldı, sırada yeni firma-
lar var. Kamuda FEM için ise Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile bir protokol imzaladık.
Kamuda kadın erkek fırsat eşitliğini sadece sa-
vunmuyoruz, yerlestigini ve ispatlandigini gor-
mek istiyoruz.
Günümüzde kadının ekonomiye ve istihdama
aktif olarak katılması önündeki en büyük engel
eğitime erişimdeki sorunlar. Teknoloji ise eği-
tim alanındaki kökleşmiş sorunları daha hızlı
aşmamız için çok önemli bir araç.
Cinsiyet eşitliği her şeyden önce akıllı bir
ekonomik tercihtir. Bu temelden yola çıkarak
oluşturduğumuz FEM Projemizle şirketle-
ri eşitlikçi uygulamaları olduğu konusunda
sertifikalandırmayı ve kadın istihdamının
arttığını görmeyi umut ediyoruz.
Sabancı Üniversitesi’nin de dahil olduğu “Yö-
netim Kurullarında Kadın” konulu başarılı bir
çalışması var. Bu çalışmada ben de Danışma
Kurulu Eş Başkanlığı’nı yürütüyorum. Bu ça-
48 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
lışma kapsamında gerçekleştirilen “Halka Açık
Şirketlerde Kadın Direktörler – 2012” araştır-
ması sonuçları gösteriyor ki, yönetim kurulla-
rında yer almaya hazır 280 yetkin ve yetenekli
kadın var.
Kadın erkek eşitliğinin Avrupa Birliği değerle-
ri arasında olduğundan ve sürdürülebilir, akıllı
ve eşitlikçi kalkınmanın temelinde yer aldığı
gerçeğinden hareketle, halihazırdaki güçle ku-
rumların kendilerini çok daha yukarı taşımaları
kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak karşı-
mızda duruyor. Kadınların kurumsal iletişim
departmanlarındaki varlığı ile artan kurumsal
sosyal sorumluluk projelerinin altındaki esas
gerçek, kadınların empatik düşünce yeteneği
ve detaycı yaklaşımı gibi özellikleri sebebiyle
konuya daha yatkın olmaları. Bir de bu kadın
gücünün yönetim süreçlerine taşındığını düşü-
nürsek, hayal edilemeyecek başarıların yaka-
lanması mümkün.
• 2023 KAGİDER GÖRÜŞLERİ
Dünya ekonomisi artık kadın işgücüne ve li-
derliğine evriliyor. Yükselen ekonomiler, dün-
ya piyasalarındaki dönüşümler, artan işgücü
ihtiyacı ve değişen liderlik anlayışı, kadının
ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini
zorunlu kılıyor.
Ülkemize bakacak olursak, 2023 ekonomik hedef-
lerine yüzde 26’lık kadın istihdam oranı ile ulaş-
manın imkânsız olduğunu görüyoruz. Kadının
işgücüne ve istihdama gerek profesyonel çalışan
gerekse girişimci olarak katılması, üretim ve yöne-
tim süreçlerine erkekler ile eşit bir zeminde dahil
olması günümüzün gereğidir. Bunu vurgulamak
için yeni dünya düzeni dediğimiz olguyu, geç-
tiğimiz yıl 8-9 Kasım tarihlerinde düzenlemiş
olduğumuz Uluslararası Kadın Girişimcilik ve
Liderlik Zirvesi’nde de irdeledik.
Son on yılda Avrupa ve ABD’nin ekonomik
gücünü sarsan yeni ekonomilerin yükseldiğine
tanık olduk. Toplumsal yapılar hızla değişiyor.
Türkiye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğ-
rafyada büyük bir dinamizm var. Tüm bu hare-
ketliliğin içinde gelişimi sürdürülebilir kılmak
için kadın erkek eşitliğine her zamankinden
çok ihtiyacımız var. Ancak eldeki tüm potansi-
yeli gerçekleştirerek bu hedefe ulaşmak müm-
kün olacaktır. Bu potansiyelin içinde bu ülke-
nin kadınları da vardır. İmkanların tamamını
kullanmak varken belli bir oranına mı sabitle-
neceğiz? Yani kadınsız bir ekonomi planıyla bu
hedefe ulaşmanın mümkün olamayacağı açık-
tır. İşte tam da bu yüzden KAGİDER olarak
kadınların girişimciliğe ve istihdama teşviki
için etkin projeler yürütmekteyiz.
Özetle, ülke ekonomisini daha yükseğe taşı-
mak için kadın girişimcinin desteklenmesi, ka-
dının hem küresel anlamda hem de Türkiye’nin
2023 hedefl eri için sadece sosyal açıdan değil
matematiksel açıdan da “olmazsa olmaz”dır.
World economy is evolving into state of women
work force and leadership. Developing econo-
mies, changes in world markets, increasing work
force demands, and changing concept of leaders-
hip requires evaluation of women’s economic
potential. When examining our country, we see
as impossible to reach economical targets by 2023
with %26 employment rate of women. Today,
it is necessary for our women to be employed
in work force both as professionals and entrep-
reneurs, and they should be treated as equal in
production and management processes as men.
As a part of emphasizing this perspective, we
examine the new world order fact at Internati-
onal Women Entrepreneurship and Leadership
Summit between 8-9 November.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 49
TEHLİKELİ ATIKLAR
ZARARLI MADDELERWhat are some of the key hazardous wastes?
Which countries produce the most hazardous waste?
How can we reduce the impacts of hazardous waste?
Total Hazardous Waste Production (2005)metric tons
Clinical Wastes
ConstructionAsbestos
Electronics(e-waste)
ArsenicPCB chemicalsCadmiumLeadMercuryChromium
Pesticides
Source: Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes: A Simplified Guide to the Basel Convention
CyanidePOP chemicals
IndustryStrong Acids and
Alkalis
196 844Ecuador
Source: Basel Convention 2005, National Reporting ; UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2.
1 Minimize the generation of hazardous waste.Use and repair electronics for as long as possible.
2 Treat and dispose of hazardous wastes as close as possible to where they were generated.Be aware of where your recycler sends electronics. If donating to charity, make sure the program has a clear plan for recycling the electronics once they can no longer be used.
Glass Plastic Iron Aluminum Copper
Plastic Copper Glass
Lead Zinc Tin
Minor Material: Nickel Trace Material: Silver, Gold, Titanium, Platinum, Cadmium, Chromium, Mercury, Arsenic, and Others.
What materials are present in electronic appliances?
Coba
lt o
r
Lith
ium
Carb
on
Iron
Nic
kel
Tin
Minor Material: Zinc, Silver, Chromium, Tantalum, Cadmium, Lead Trace Material: Antimony, Gold, BeryliumSource: UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2; Microelectronics and Computer Technology Corporation (MCC) 1996, Electronics Industry Environmental Roadmap.
Hazardous metals may seem to be only a small part of any device, but when many devices are disposed of together, this can lead
to much higher concentrations, and even small concentrations of these metals are su cient to have serious health impacts.
Source: (above) Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes; (right) UNEP GEO Data Portal, compiled from UNSD
941 389Cuba
11 620 000China
422 550Mozambique
3 151 653South Korea
1 169 625Australia
7 015 908Estonia
548 916Malaysia221 802
Algeria
4 517 973Netherlands
534 199Ireland
856 902Austria
38 202Bahrain
North America to Chinae-waste
Europe to Africa
Europe to Asia
scrapped cars,
refrigerators, CFC products
cable, plastic, and electronic waste
Computer + Monitor
Mobile Phone
1 - 0.1% < 0.1%
2003 2005
Basel Convention not rati ed (The Convention regulates
transboundary movement of
hazardous wastes.)
Countries that reported waste generation in 2005
Total Production
Luxembourg 1194
Italy 1018
Sweden 980
Iceland 966
Czech Republic 965
Israel 961
Finland 910
Spain 909
Cell Phones per 100 People
San Marino 91
Canada 87
Switzerland 86
Netherlands 86
Sweden 84
United States 77
United Kingdom 77
Denmark 70
Computers per 100 People
Major Illegal Waste Shipment Routes
www.unep.org
50 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Fransa ve Türkiye arasında yaklaşık beş
asırlık diplomatik, ekonomik, kültürel ve dost-
luk ilişkisi var.
Türkiye-Fransa arasındaki ticaret hacminin,
Türkiye’nin 1996 yılında Gümrük Birliğine
girmesinden sonra 5 misli artarak 2012 yılında
13 milyar EURO’ ya ulaşmış olması, bu ikili
ilişkilerin önemini
ve dinamizmini göstermektedir. Fransa’da ya-
şanan ekonomik kriz ve Türkiye’de yaşanan
talep daralmasına rağmen, Gerçek potansi-
yelin altında olan bu sonuçlara ulaşılması,
Türkiye-Fransa arasındaki ticari ilişkilerin
ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamaktadır.
Fransa, Türkiye’nin partnerleri arasında 5. sıra-
da olup, Türkiye’de, Fransa’nın Avrupa Birliği
ülkeleri dışında ki 5. partneridir.
Aynı önem ve dinamizmi, Fransa’yı başlı-
ca yabancı yatırımcı ülke konumuna taşıyan,
Türkiye’de bulunan Fransız şirketleri sayısında
ki artışta görmekteyiz. Bu bağlamda 1985 yı-
lında 15 olan Fransız şirket sayısı bugün 400’e
ulaşmış ve 100.000’den fazla kişiye iş imkânı
yaratmıştır.
• Türkiye’deki Fransız Yatırımları:
Türkiye’deki fransız yatırımları genellikle üre-
tim ve yüksek teknoloji konularındandır: ban-
kacılık, sigortacılık hizmetleri, perakendecilik,
ulaşım, enerji… gibi çok çeşitlidir.
Birkaç istisna dışında ( telefon operatörü ve İnşa-
at), özellikle otomobil ( Renault, Peugeot, Renault
Trucks ve Valeo ve Faurecia gibi oto yan sanayi)
ve ilaç (Sanofi), elektrik ekipmanları (Schnei-
der, Legrand, Alstom) ... sektörü gibi tüm büyük
Fransız şirketleri Türkiye’de faaliyet göstermekte-
Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır
Zeynep NecipoğluTürk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
“Türkiye’deki Türk-Fransız iş
dünyasını canlandırmak, tica-
ri ilişkilerin gelişmesine katkıda
bulunmak, üyelerinin menfaat-
lerini iki ülke nezdinde temsil
etmek ve Türkiye-Fransa arasın-
da ki diyalogun canlandırılması,
Türk-Fransız iş dünyasının söz-
cüsü olmak derneğimizin başlıca
faaliyetleri arasındadır. .
Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 51
Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır
ler. Günlük hayatta, Carrefour, Darty, Décathlon, Danone, Bel Karper, L’Oréal, Total, Yves Rocher, vs. gibi markalar ön plana çıkmaktadır. Axa, BNP Paribas, Groupama gibi şirketler ise banka-cılık ve finansal hizmetler alanında faaliyet gös-termektedir. GDF Suez, EDF Energies Nouvel-les, Eole-RES et Akkuo Enerji şirketleri ile enerji sektöründe de mevcudiyetlerini kuvvetlendirdiler. Örnekleri çoğaltabiliriz
• Fransa’da ki Türk Yatırımları
Fransa’daki Türk Şirketlerinin sayısı 45 civa-
rında ve 1000 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Son 10 yılda toplam 15 yatırım projesi kay-
dedilmiş ve bunların 9’u da son iki yılda ger-
çekleşmiştir. Fransa’daki en büyük türk yatırımı
Vitry le François’da 460 kişinin çalıştığı Orhan
Holding ( otomotiv ekipmanları) yatırımıdır.
4000 kişilik ve merkezi Bursa’da bulunan gru-
bun araştırma ve geliştirme merkezi de bura-
da bulunmaktadır. Ayrıca, Eczacıbaşı, Zorlu
Holding (Vestel), Koç Holding (Beko), THY
ve birkaç orta ve küçük ölçekli tekstil firmasını
sayabiliriz.
• Ticari ilişkileri güçlendirmek amacıyla
Odanın yaptığıı çalışmalar :
1885 yılında kurulan Türk-Fransız Ticaret Der-neği, üçte biri Fransız şirketi olmak üzere toplam 420 üyeye sahiptir. 128 yıllık derneğin ilk kadın başkanı benim. Derneğimiz, Türk ve Fransız toplam 22 kişilik
yönetim kurulu ve 8 kişilik bir ekipten oluş-
maktadır. Ortak hedefimiz, uluslararası alanda
Türkiye’nin yatırım için öncelikli ülke oldu-
ğunu Fransız şirketlerine duyurmaktır. Türk-
Fransız ticaretinin içinde bulunan Ubifrance,
Invest in Turkey ve DEİK gibi tüm resmi ku-
rumların yanında Derneğimiz de, CCI France
ağı ile ortaklaşa, Fransız şirketlerinin Türkiye’ye
gelip yatırım yapması için destek vermektedir.
Türkiye’deki Türk-Fransız iş dünyasını can-
landırmak, ticari ilişkilerin gelişmesine kat-
kıda bulunmak, üyelerinin menfaatlerini iki
ülke nezdinde temsil etmek ve Türkiye-Fran-
sa arasında ki diyalogun canlandırılması,
Türk-Fransız iş dünyasının sözcüsü olmak
derneğimizin başlıca faaliyetleri arasındadır.
Genel olarak iki büyük faaliyet çerçevesinde
eylemlerimizi gerçekleştirmekteyiz. Türk-
Fransız iş dünyasına Türkiye’deki gelişim ve
uygulamalar hakkında bilgi vermekteyiz. İlişki-
leri canlandırmak için seminer, kolokyum, tek-
nik bilgilendirme ve tecrübe ve sorun paylaşma
toplantıları, söyleşili öğle ve akşam yemekleri,
üye tanışma toplantıları organizasyonları dü-
zenlemekteyiz. Ayrıca Dernek Üyelerimizin
Fransa’ya gidişlerinde gerekli Schengen vizele-
rinin alınmasında yardımcı olmaktayız. Fransız
firmalarına partner arayışı ve yerinde destek ve
danışmanlık (ihracat, ithalat, yatırım) ve 2011
yılı sonu itibariyle sunduğumuz hazır ofis ve
toplantı salonları kiralama hizmeti verilmekte-
dir. Ayrıca, tarafımızdan Fransa’daki Ticaret ve
Sanayi Odalarında gerçekleşen ve Fransız şir-
ketlerine Türkiye Pazarını tanıtmak amaçlı 20
civarında “Türkiye” günü olarak bilgilendirme
toplantıları organize etmekteyiz. ,
Ayrıca, Futurallia organizasyonundan kısaca
bahsetmek isterim. 18. B2B FUTURALLIA
Forumu 5-7 Haziran 2013 tarihleri arasında
İstanbul’da gerçekleşecektir. Bu forum, küçük
ve orta boy kuruluşların uluslararası buluşma-
sıdır. 2 gün boyunca 30 ülkeden 600 civarın-
da KOBI yöneticileri ve girişimcileri önceden
programlanmış randevularda biraraya gelecek-
lerdir. FUTURALLIA B2B Forumu ulusla-
rarası platformda gelişim ve iletişim için mü-
kemmel bir fırsattır.
Th ere has been a diplomatic, economic, cultural ties and friendly relationship between France and Turkey nearly fi ve centuries.Two country ,France, Turkey, have well-es-tablished relationship ; also two big economic partner at the same time.Th e trade volume increased 5 times between Turkey and France reached 13 billion EURO in 2012 , after Turkey’s entry into the Customs Union, reveals the importance and dynamism of bilateral relations.Despite the economic crisis in France and con-traction of demand in Turkey; reaching these outcomes which is under the real potential proves the strong trade relations between Tur-key and France.
52 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Sürdürülebilir Ekonomi için faaliyetlerin
kayıt içine çekilmesi önem taşımaktadır. Küçük
işletmelerin Kayıtdışı ekonomi içindeki payla-
rının oldukça büyük oldukları bir gerçektir.
Finansal kiralama işlemlerinin adet olarak yak-
laşık %70’i, meblağ olarak % 50’si KOBİ ni-
teliğindeki işletmelere yapılmaktadır. Finansal
kiralama yöntemi ile kredilendirmede, müşteri
krediyi nakit olarak kullanmaz, satın alacağı
yatırım malı finansal kiralama şirketi tarafın-
dan satın alınır. Finansal kiralama şirketlerinin
varlık yönetim birimleri satın alınan malların
değerlerini inceler ve malın gerçek değerin-
den farklı bir değer üzerinden satın almazlar.
Sistemin çalışma şekli nedeniyle finansal kira-
lama şirketlerine mal satan satıcılar aynı malı
bir başkasına çok düşük bir değer üzerinden
satma yoluna gidemezler. Malı gerçek değeri
üzerinden düzenlenmiş fatura ile alan kiracı ise
gerçek değer üzerinden ayırdığı amortisman ve
ödediği kredi faizini karşılayacak ölçüde ciro ve
kar beyan etmek durumundadır. Sürdürülebi-
lirlik açısından bir diğer önemli konu finansal
kiralama reel ekonominin yatırımlarını finan-
se eder. Üstelik bu finansmanı yatırıma uygun
şekilde uzun vadeli ve sabit faizli fon temin
ederek gerçekleştirir. Kullandırdığı fonların
uzun vadeli ve sabit faizli olması ile yatırım-
cıları ekonomideki dalgalanmaların olumsuz
etkilerinden korumaktadır. Yatırımları finance
ediyor olması nedeni ile istihdama ve Türkiye
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile
İstihdam Açısından Önemli
Bülent TaşarFİDER Başkanı
“Finansal kiralama sektörünün
yaptığı işlerin tahminen % 50’si-
nin 1-99 kişi çalıştıran girişimle-
re yapıldığı dikkate alındığında,
bu işletmelerin yatırım harcama-
larının % 5 inin finansal kirala-
ma şirketleri tarafından finanse
edildiği sonucu çıkmaktadır.
Bülent Taşar, FİDER Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 53
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli
Ekonomisinin yumuşak karnı olan cari açığın
azalmasına etkileri küçümsenemez. Bu özel-
likleri nedeniyle finansal kiralama ekonominin
kayıt içine alınmasında, isitkrarlı bir ekonomik
yapı oluşumunda, istihdamın artırılmasında
önemli bir araç işlevi görmektedir.
Küçük ölçekli KOBİ’ler ülkemizde girişim sa-
yısı bazında çok geniş bir tabanı oluşturmak-
tadırlar. Sözkonusu işletmelerin 2009 yılında
yapmış oldukları yatırım harcaması 32,4 milyar
TL’dir. Aynı dönem finansal kiralama sektö-
rünün taşınmaz hariç işlem hacmi 2,9 milyar
TL’dir. Finansal kiralama sektörünün yaptığı
işlerin tahminen % 50’sinin 1-99 kişi çalıştıran
girişimlere yapıldığı dikkate alındığında, bu
işletmelerin yatırım harcamalarının % 5 inin
finansal kiralama şirketleri tarafından finanse
edildiği sonucu çıkmaktadır. 1-99 arasında ça-
lışanı olan girişimlerin toplam yatırımlarının
% 5’inin Finansal Kiralama Sektörü tarafından
finanse edilmiş olması önemli bir büyüklük ol-
makla birlikte bu oran finansal kiralama sek-
törünün olağandışı küçüldüğü döneme aittir
ve sektör geçmişteki büyüklüğüne kısa süre-
de ulaşacak ve süratle geçecektir. Bu nedenle
aşağıdaki tablolarda bulunan geçmiş yıllara ait
istatistiklerin dikkatle incelenmesinde yarar
görülmektedir.
Yukarıdaki tabloda; 1-99 çalışanı bulunan giri-
şimlerin yaptıkları makine-ekipman yatırımla-
rının leasing ile finanse edilme oranlarının yıllar
itibariyle % 5- % 14 arasında dalgalandığı gö-
rülmektedir.
1-99 Kişi Arasında Çalışanı Olan Girişimler (TL)
Girişim
Sayısı
Çalışan
Sayısı
Mad
di M
allara İlişkin
Brü
t
Yatırım
Taşın
maz H
ariç Leasin
g
Hacm
i
Taşın
maz H
ariç Leasin
g
Hacm
i(KO
Bİ’lere Y
apılan
Tah
min
i Kısım
)
KO
Bİ Y
atırımların
ın
Leasin
g İle F
inan
se Ed
ilme
Oran
ı
2.003 1.734.889 4.699.413
17.682.729.294
2.927.000.000
1.463.500.000 8%
2.004 1.996.826 5.375.242
18.912.179.444
3.849.000.000
1.924.500.000 10%
2.005 2.386.629 6.506.663
28.252.425.013
5.240.000.000
2.620.000.000 9%
2.006 2.466.018 6.693.446
46.537.246.071
7.140.000.000
3.570.000.000 8%
2.007 2.559.095 6.846.906
33.187.060.105
9.089.000.000
4.544.500.000 14%
2.008 2.574.214 6.972.338
37.236.335.423
6.078.000.000
3.039.000.000 8%
2.009 2.474.977 6.571.128
32.444.223.662
2.983.000.000
1.491.500.000 5%
54 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Küçük işletmelerin finansmanının finansal ki-
ralama yöntemi ile sağlanmasının vergi tabanı-
nı genişletici ve vergi gelirlerini artırıcı etkisi
üzerinde durulması gerekmektedir. Ülkemizde
kayıtdışı ekonominin büyüklüğü üzerinde de-
ğişik tahminlerde bulunulmaktadır. Kayıtdı-
şılık oranının özellikle küçük ölçekli işletme-
lerde arttığı bilinmektedir. Çeşitli kaynaklarda,
küçük ölçekli işletmelerdeki kayıt dışı oranının
% 50 civarında seyrettiği belirtilmektedir. Fi-
nansal kiralamanın varlık bazlı bir finansman
yöntemi olduğundan yukarıda bahsedilmişti.
Nakit olarak kullandırılmadığı, leasing’e konu
makinenin leasing şirketi tarafından kendi
adına satın alınıp kiracının kullanımına teslim
ediliyor olması nedeniyle bu yatırımın % 100
oranında kayıt altında olduğu dikkate alınma-
lıdır.
Yatırımını finansal kiralama ile gerçekleşti-
ren işletme, bu yatırımı ortalama 5 yıl içinde
amortisman ayırmak suretiyle giderleştirmek
zorundadır. Bununla birlikte kullandığı fi-
nansmanın faizini de kullanım süresi içinde
giderleştirmek zorundadır. İşletme bu şekilde
kaydettiği giderleri karşılayıp bir miktar da kar
edecek oranda ciro göstermek zorundadır. Aksi
takdirde Gelir İdaresinin kullanmakta olduğu
veri ambarları ve veri ambarlarının yönetimi
ve sorgulamasında kullanılan programlar saye-
sinde belirlenme ve denetime alınma olasılığı
oldukça yüksektir. Kayıt içine alınan faaliyetin
finansal kiralama sözleşmesi sonrasında geri
çekilmesi de imkansız hale gelmekte ve yapılan
bir finansal kiralama işlemi amortisman süresi
sona erdikten sonra da kamuya sürekli olarak
gelir üretir hale gelmektedir. 1-99 kişi isithdam
eden KOBİ’lerin ülkemizdeki istihdamın %
70’ni kapsadıkları dikkate alındığında, bu iş-
letmelerin kayıt içine alınmasının ücretler üze-
rinden alınan Gelir Vergisi ve SGK primlerini
artırıcı yöndeki etkisinin çok önemli olduğu
gerçektir.
Finansal kiralama sektörünün ekonominin ka-
yıt içine alınmasındaki olumlu rolü dikkate alı-
narak küçük işletmelerin yatırımlarını finansal
kiralama yöntemi ile finanse etmelerini özen-
dirici tedbirler alınması ekonominin sürdürü-
lebilirliğinin sağlanması konusunda olumlu
etkileri çok kısa sure içinde görülecektir.
Sürdürülebilirlik açısından bir diğer önemli
konu finansal kiralama reel ekonominin yatı-
rımlarını finanse eder. Üstelik bu finansmanı,
yatırıma uygun şekilde uzun vadeli ve sabit fa-
izli fon temin ederek gerçekleştirir. Kullandır-
dığı fonların uzun vadeli ve sabit faizli olması
ile yatırımcıları ekonomideki dalgalanmaların
olumsuz etkilerinden korumaktadır. Sabit ya-
tırımları finanse ediyor olması nedeni ile istih-
dama ve Türkiye Ekonomisinin yumuşak karnı
olan cari açığın azalmasına etkileri küçümsene-
mez. Bu özellikleri nedeniyle finansal kiralama
ekonominin kayıt içine alınmasında, isitkrarlı
bir ekonomik yapı oluşumunda, istihdamın ar-
tırılmasında önemli bir araç işlevi görmektedir.
Another important issue in terms of sustainabi-
lity is that financial leasing finances the invest-
ments of real economy. Moreover, the financing
is carried out by providing long-term funds
suitable to investment with fixed interest rate.
Th is type of fund protects investors from nega-
tive impacts of economical fl uctuations. Due to
financing the investments, the impacts of fi-
nancial leasing on increasing employment and
decreasing the current account deficit ,the soft
spot of Turkish economy , can not be underva-
lued. Owing to its characteristics, financial lea-
sing acts as an important instrument in dealing
with shadow economy, creating a stable economy
and increasing employment.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 55
117
110211
58
by Sub-region
13 088
1 575
1 699
1 881
6 862
2 560
10 608
8895 231
845
4 2052 884
937
1 461
1 306
483
Kaynak VerimliliğiELEKTRİK ÜRETİMİ
1 kWhElectricity production and consumption is often measured in units of Kilowatt Hours (kWh). When a machine consumes 1 kWh, it has been running at a rate of 1000 watts for a period of 1 hour. It means the amount of electricity consumed is directly related to the wattage of appliances.
How much electricity does the average person consume every year?
Bake a cake in an oven for 1 hour.
LAUNDRY DRYER
(electric, 7 kg)
TELEVISION(82 cm LCD)
0.1 - 0.2kWh
COFFEE MAKER(8-12 cups capacity)
0.8 -1.2kWh
How much electricity do common household appliances consume?
What can I do with 1 kWh?
Watch television for 6 and a half hours.
Wash one 5 kg load of laundry.
Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006
Electricity Consumptionper CapitaKilowatthours (kWh)
1990
2006
Keep 3 lightbulbs on for 5 and a half hours.
13 088value for 2006
Calculations based on average wattage of appliances (see bottom of page).
Compact Fluorescent
16W
LIGHT BULBS
60W
REFRIGERATOR(300 L capacity)
240 -320 kWh / year
WASHING MACHINE(5 kg load, 60°C)
0.85 - 1.05kWh / cycle
STOVE / OVEN (electric)
1 - 2.3kWh145 - 180 mm diameter
0.9 - 1.1kWh
baking at 200°C for 1 hour2.4 - 4.4
kWh / cycle
Stovetop Range
Mashriq
East
ern
Euro
pe and Central Asia / Former USSR
Aust
ralia
and N
ew Zealand
South Asia
Sout
h East Asia
East
Asia
and Northwest Pacic
Arab
ian
Peni
nsula
Nort
h Americ
a
Mes
o America
Sout
h America
Wes
tern
Euro
pe
Wes
tern Africa
Central Europe
Northern Africa
Sout
hern
Africa
Carib
bean
Central Africa
Wes
tern
Indian Ocean
East
ern Africa Sout
h Paci c
COMPUTER
0.1 - 0.5kWh
*Gross production + imports - exports - transmission/distribution losses
World Average: 2 670
A Watt (W) is a measurement of
energy intensity at a single moment in time. kWh = 1000 W
Incandescent
What is the global level of consumption?
Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006
Ways to save:
Switch to compact fluores-cent lightbulbs
Switch to smaller and more energy-efficient appliances
Turn off devices when not in use
www.unep.org
Africa Asia & Paci c Europe LAC North America West Asia
TOTALS*= 17 376 TWh
= 10 152 TWh
5000
10000
15000
1980 20071990 2000Billion Kilowatthours
7300
17400
56 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
İçinde bulunduğumuz dönemde, şehir-
leşmedeki artış ve buna bağlı değişen yaşam
biçimimiz göz önünde bulundurulduğunda
ambalaj hayatımızın içine vazgeçilmez biçim-
de dahil olmuştur. Ambalaj günümüzde gü-
venli gıdaya ulaşmanın yanısıra markalaşma
ve pazarlama için vazgeçilmez bir unsurdur.
Ambalaj ürünün tüketiciye en ekonomik yol-
la ulaşmasını sağlar, depolama kolaylığı yaratır.
Önemli bir görevi de taşıdığı bilgilerle tüketi-
ciye seçim ve kullanım kolaylığı sağlamasıdır.
Günümüzde ambalaj ve gıda, et tırnak kadar
birbirinin ayrılmaz birer parçası haline gelmiş-
tir. Hijyen ve sağlık söz konusu olduğunda en
başta akla gelen ambalaj oluyor. Son dönemde
ambalaj ve gıda güvenliği ilişkisi ön plana çı-
karken, bu konu ile ilgili yasal yaptırımlar ve
mevzuat çalışmaları da hız kazanmıştır. Artık
mevcut yaşam biçimimizde ambalajdan vaz-
geçmek mümkün olmadığına göre ambalaj-
ların sürdürülebilir biçimde üretilmeleri bü-
yük önem taşımaktadır. Bu sürdürülebilirliği
sağlamanın yolu ambalajın geri dönüştürü-
lebilir olmasından geçmektedir. Aslında tüm
ambalajlar geri dönüşebilir/geri kazanılabilir
malzemelerden üretilmektedir. Bu nedenle
sürdürülebilirliği sağlamak tüm paydaşların
üzerlerine düşenleri yapmaları durumunda
aslında çok zor olmayacaktır. Buradaki temel
nokta ambalajlı ürünleri piyasaya süren marka
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve
Daha Az Hammadde
Sadettin KorkutAmbalaj Sanayicileri Derneği YKB
“Türkiye’de ambalaj sektörünün
dünya ortalamasının üstünde
bir büyüme elde etmektedir.
Türkiye’de 2006’da 1,5 milyar
dolar olan ambalaj ihracatımız,
2012’de 3,1 milyar dolara çık-
mış durumdadır..
Sadettin Korkut, ASD. YKB.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 57
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde
sahipleri ile yerel yönetimler geri dönüşüm/
geri kazanım ve toplama/ayırma görevlerini
yerine getirirlerken; tüm tüketicilerin de bu
sistemin bir parçası olduklarının bilincine var-
ması gerektiğidir. Tüketiciler ambalaj atıkları-
nı organik atıklardan ayrıştırarak biriktirmek;
yerel yönetimler tüketicilerden bu atıkları top-
lamak ve ambalajlı ürün üretenler de ambalaj
atıklarının ilgili mevzuatta belirtilen oranlarını
piyasadan geri toplatmak yoluyla sürdürülebi-
lirliğe katkıda bulunurlar. Sürdürülebilirliğin
temeli olan verimli bir kaynakta ayrı toplama
sistemi oluşturulması için; marka sahiplerinin
ve belediyelerin/yerel yönetimlerin , atık yöne-
timi şirketlerinin ve hane sakinlerinin mutlak
suretle yükümlülüklerini yerine getirmeleri ge-
rekmektedir.
Son dönemde bu konuda önemli bir bilinçlen-
menin yaşandığını görebiliyoruz. Günümüzde,
ambalaj atıklarının organik atıklardan ayrılarak
ikincil hammadde olarak yeniden üretim süre-
cine dahil edilmesi için ciddi çabalar sarf edil-
mektedir. Geri dönüşüm sonucu elde edilmiş
malzemeler ürün üretiminde ikincil hammadde
olarak kullanılarak ciddi miktarda malzeme ve
enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Geri dönüşüm
ile elde edilen malzemede endüstriyel işlem
sayısı azaldığı için de enerji tasarrufu sağlan-
maktadır. Ambalaj atıkları maddi değeri yüksek
malzemelerdir. Bu nedenle ambalaj atıklarının
yeniden üretime kazandırılması ülke ekonomisine
katkı sağlayacak ve doğal kaynakların daha ve-
rimli kullanılmasına katkıda bulunacaktır.
Geri dönüştürülmüş hammadde kullanımının
doğaya ve enerji verimliliğine örnek verilmesi
gerekirse;
• İkincil hammaddeden üretilen kağıt, ilk
hammaddeden üretilen kağıda oranla %73
daha az hava kirliliğine sebep olur. Kağıdın
yeniden işleme sokulması için gerekli olan
enerji, normal işlemler için gerekli olanın
%50’si kadardır.
• 1 ton metal üretiminde hammadde olarak
demir cevheri kullanmak yerine metal
ambalajların geri dönüştürülmesi sonucu
elde edilen hammaddeleri kullanmak, enerji
tüketimini %70, hava kirliliğini %30 ve su
kirliliğini %60-70 azaltır.
• Alüminyum ambalaj üretiminde geri
dönüşüm sürecinden kazanılan alüminyumun
tekrar kullanımı ile % 95 daha az enerji
harcanır.
• Geri dönüşmüş camı eritmek için gereken
enerji yeni cam şişe yapmak için gereken
hammaddeyi eritmekten daha azdır. Geri
dönüştürülen 1 ton cam atık ile 100 litre petrol
tasarrufu sağlanır.
• Cam ambalaj üretiminde her bir parti
üretimde %10 cam kırığı eklenirse % 3’e kadar
enerji tasarrufu sağlanır.
• 1 ton plastiğin geri dönüşümü ile saatte 5774
kw elektrik enerji 2603 lt petrol türevi tasarruf
edilmiş olur.
Ambalaj atıklarının geri dönüşümüne yönelik
çalışmaların yanında ambalaj üretiminde kaynak/
hammadde azaltma çalışmaları da sürdürülebilir
üretim için büyük önem taşımaktadır. Bugün
ambalaj üretiminde mümkün olan minimum
hammadde kullanımı konusunda çok detaylı
çalışmalar yapılmaktadır. Böylelikle mümkün
olan minimum hammadde, doğal kaynak ve
enerji kullanımı ile sürdürülebilir üretimi
sağlanmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda
pek çok ambalaj dalında önemli kaynak
azaltımları yapılmıştır. Örneğin cam şişede
2000’li yılların başına göre %17, pet şişede
2000’li yılların başına göre %53; alüminyum
58 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
kutuda 1980’li yılların ilk yarısına göre %32; ve
çelik ambalajda 1980’li yılların başına göre%
25 oranında ağırlık azatlımı sağlanmıştır.
ASD Sektör İçin Tüm Hızıyla Çalışmalarına
Devam Ediyor
Ambalaj Sektörü 2012’de dış ticaret açığı ver-
meyen az sektörden biridir. Ambalaj sektörü-
nün 2013 yılında da yine ülke ekonomisinden
hızlı büyüyeceğini öngörüyoruz. Türkiye’de
ambalaj sektörünün dünya ortalamasının üs-
tünde bir büyüme elde etmektedir. Türkiye’de
2006’da 1,5 milyar dolar olan ambalaj ihraca-
tımız, 2012’de 3,1 milyar dolara çıkmış du-
rumdadır. Ambalaj sanayi ihracatı son beş
yılda yıllık ortalama %14 artmıştır. Dünyada
191 ülkeye ihracat yapar hale gelmiş durumda-
yız. 2012’de en çok ambalaj ihraç edilen ülke-
lerin başında Almanya, Irak, İngiltere, Fransa
ve İran gelmektedir. 500 milyar dolar ihracat
hedefl enen 2023 yılında ise, sektör olarak hedefi-
miz ihracatımızı 10 milyar dolara çıkararak 30
milyar dolarlık bir sektör büyüklüğüne ulaşmaktır.
Bu konuda Derneğimizin en önemli hedefl erin-
den birisi ambalaj sektörünün çatı örgütü olarak,
birlikteliği kuvvetlendirerek uluslararası alanda
da güçlü olmaya yönelik faaliyetleri geliştirmek-
tir. Bu kapsamda Derneğimiz tarafından hayata
geçirilen, “Ambalaj Sanayi Uluslararası Rekabet
Gücü Maksimizasyonu Projesi” Ekonomi Bakan-
lığı tarafından resmen onaylandı. 18 katılımcı
şirket ile projenin ilk etabı olan İhtiyaç Ana-
lizi Tespiti çalışmalarını sonuçlandırmak
üzereyiz. Bu proje vasıtası ile sektöre yönelik
kümelenme çalışmalarına katkıda bulunmayı
ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmaların
küresel pazarlardaki rekabet gücünü artır-
mayı amaçlıyoruz. Firmaların kurumsallaşma-
larına katkıda bulunmak, ihracat altyapılarını
güçlendirmek, var olan pazarlardaki varlıkları-
nı geliştirmek ve yeni dış pazarlara girmelerine
olanak sağlamak istiyoruz. Bir başka deyişle,
uluslararası iş geliştirme faaliyetlerimizi hız-
landıracağız.
Ayrıca, ASD olarak 18 yıldır sektörümüz için
çok önemli bir diğer iş geliştirme faaliyetine
imza atıyoruz. Avrasya Ambalaj Fuarı, sek-
törleri için başlı başına bir başarı hikayesi-
dir. Fuar, 18 yıl önce ilk yapıldığı günden bu
yana yaklaşık 30 kat büyümüştür. Bu haliyle
Fuarımız, Avrupa’nın her yıl düzenlenen en
büyük ambalaj fuarı olmuştur. ASD ve TÜ-
YAP işbirliği ile düzenlenen “Avrasya Ambalaj
İstanbul 2013” Fuarı, 12-15 Eylül 2013 tarih-
leri arasında 98.000 m2 kapalı alanda gerçek-
leştirilecek.
Geçtiğimiz sene 47 bini aşkın ziyaretçiyi ağır-
layan ve yeni pazar arayışında sektörün gelişi-
mine katkı sağlayan fuara bu yıl, 35 ülkeden
1100’ün üzerinde firma ve 50 binin üzerinde
ziyaretçinin katılımı bekleniyor.
Packaging and food can not be dissociated from
each other today. When it comes to hygiene and
health, packaging is the first thing comes to
mind. Recently, while relation between pac-
kaging and food safety has come to prominen-
ce ; regulatory actions and legal sanctions has
gained pace regarding this issue. Since, in our
current life style to abandon packages is not pos-
sible; producing packages in a sustainable way
holds great importance. To ensure sustainability
in production is depends on recyclability of pac-
kaging materials. Actually, all packages are
produced from recyclable /recoverable materials.
For this reason , ensuring sustainability will not
be very diff icult in the event of all parties make
their expected contribution.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 59
KAYNAK VERİMLİLİĞİ
ELEKTRİK ÜRETİMİ
What sources of energy are used to produce electricity?
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IEA
1 TOE = 1 000 kg
How is electricity produced?
Source: EIA, 2007. Intermediate Energy Info Book.
Cent
ral A
sia
East
ern
Euro
pe
Aust
ralia
and N
ew Zealand
Sout
h Asia
Sout
heast Asia
Arab
ian
Peni
nsula
Sout
h Ea
st Asia
Energy Production per Capita (2004)Primary Energy Supply in TOE (Tonnes Oil Equivalent)
Fossil Fuels
Wind / Water
MIN
E +
-
Water
POWER
PLANT
HOME
Fossil Fuel Heat
SteamTransportation Turbine turns
Magnet
Copper Wire
ElectricCurrent
Fossil FuelsCoal, Crude Oil, Petroleum Products, Natural Gas
RenewableHydro, Solar, Wind, Tidal, Wave, Geothermal
Nuclear
Combustible Renewables and WasteWood, Biofuels, Municipal Waste
Using renewables bypasses the transportation and combustion phases
Energy Sources
8
4
2
TOE / capita
1
Nor
th A
mer
ica
Mes
o America
Sout
h A
merica
Wes
tern
Euro
pe
Wes
tern
Africa
Central Europe
Northern Africa
Cent
ral Africa
Sout
hern
Africa
CO2
www.unep.org
How much CO2 is released by the production of electricity and combustion of fuels?
Lifecycle CO2 production [g CO
2 / kWh]
by Sub-region
GASOLINE / PETROL 2 330 g CO2 / Liter
COAL
NATURAL GAS
BIOMASS 31 - 61
99 - 278
WIND 28 - 47 WIND coastal
HYDRO 4 - 23
NUCLEAR 9 - 21
SOLAR photovoltaic
966 1306
OIL 800 900
439 688
inland 9
Emissions depend on efficiency of technology used (dark to light grey); triangles ( ) show projections for 2005-20 technology
Buy green electricity to reduce your foot-print
60 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Türkiye’de atık yönetimi, 20 yıllık bir
emekleme sürecinin ardından nihayet sek-
törleşmeye başladı. Dün, kimsenin görmek
istemediği atıklar, bugün, çağın gereklerine
göre yönetilerek ekonomiye büyük katkı sağ-
lamaya başladı. Atık sektörü, bugün itibariyle
binlerce kişiye istihdam, sanayiciye hammadde,
enerji tasarrufu ve herkese daha yaşanabilir bir
çevre oluşturmaya büyük katkı sağlar hale gel-
di. Bu gelişmelerin yaşanmasında, AB normları
çerçevesinde, artık boşluklara tahammülü ol-
mayan yönetmeliklerimiz ve sektöre yön ve güç
veren sektör temsilcilerin payı inkar edilemez.
Küçülen dünyada üretim araçlarının giriftleş-
tiği ve hemen hepsinin birbirinin ham ya da
ara maddesi olduğu bir üretim sürecinin, buna
bağlı farklı sektör tanımlamalarının ötesinde
hepimizin ortak değerlerinde buluşması ka-
çınılmazdır. Sektör temsilcileri olarak her fır-
sattaki buluşma zeminlerinin, birbirimizi daha
iyi tanıma ve birlikte neler yapabiliriz soruları-
na cevap bulacağı açıktır.
Dernekleşme konusu, son yıllarda bizim atık
yönetimi sektörünün çeşitli platformlardaki
buluşmalarında sıklıkla dile getirilen bir ko-
nudur. Konu ile ilgili samimi destek ve istek
yoğunlaşınca, İZAYDAŞ olarak bize teveccüh
edilen öncülük görevini üstlenerek süreci baş-
lattık ve Kurucular Kurulunu oluşturan, atık
sektöründe söz sahibi sekiz firma ile birlikte
yoğun bir teknik ve prosedür çalışmasının ar-
dından yaklaşık yedi ay içerisinde dernekleş-
me sürecini sonuçlandırarak 1 Kasım 2012
tarihinde Tüm Atık ve Çevre Yönetimi Der-
neğimizi kurduk. Elbette Çevre ve Şehircilik
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü
Muhammet SaraçTAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı
“Diğer bir hedefimiz de atık
konusunda gerçek bir envan-
ter oluşturulmasını sağlayıp, bu
envantere göre atık piyasası-
nın kontrolünün yapılarak ka-
yıt dışı atıklara “dur” denilmesi
sağlanacaktır.
Muhammet SARAÇ
TAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 61
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü
Bakanlığımızın da atık sektörü adına yürütülen
bu çalışmayı desteklediğini belirtmeliyim.
Sektöre yatırım yapmış, elini taşın altına koy-
muş ve haklı olarak iş yapmak isteyen firmalar,
ortak sorunlarını dile getirebileceği ve ulusal
bazda kimliklerini ortaya koyabilecekleri der-
neğimize samimi destek vererek “bu işte biz de
varız” demektedirler.
TAYÇED olarak mevcut 8 kurucu üye firma
ile, (İZAYDAŞ, İSTAÇ, PETKİM, RECY-
DİA, MSG ENERJİ, REMONDİS, CHİ-
MİREC ve ANEL DOĞA) yaklaşık 4000
kişilik istihdam, 0,8-1 milyar $ yatırım ve 500
milyon $ ciro ile atık yönetimi sektöründe fa-
aliyet göstermekteyiz. Halen ülkemizde atık
sektörüne 1.8 milyar $ yatırım ihtiyacı vardır.
Bu arada belirtmeliyim ki atık sektöründe
faaliyet gösteren ve hemen hepsi alanında
önemli yatırımlar yapmış 10 dan fazla fir-
manın başvuruları Yönetimimiz tarafından
değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 20-
30 arası üye sayısına ulaşacağımızı düşünü-
yoruz. Amacımız her başvuranı değil, ciddi
yatırımcıları, üyeliğe alarak çevre ve atık yö-
netimi adına ciddi işler yapmaktır.
Biz, atık sektörüne ciddi yatırım yapmış fir-
maların oluşturduğu TAYÇED’i, ülkemizdeki
çevre ve atıklarla ilgili konulardaki duyarlılığı
arttırmak, sektöre kurumsal bir kimlik kazan-
dırmak, ve ilgili kamu otoriteleriyle işbirliği
içinde sektörü geliştirecek çalışmaları hayata
geçirebilmek amacıyla kurduk. Halen uye ça-
lışmalarımız devam ediyor
Amacımıza bağlı önceliğimiz, yasal olarak yö-
netilenden çok daha fazla olduğunu bildiğimiz,
kayıt ve kontrol dışı atıkları yasal sistemin içi-
ne çekerek, atık sektörünü büyütmek ve söz-
cülüğünü yapmaktır. Dernek çatısı altındaki
firmalar, işbirliği ve rekabetin çağdaş bileşimi
olan ortaklaşa rekabet zemininde piyasa faali-
yetlerini sürdürerek sektörü büyütme gayretin-
de olacaklardır.
Biliyoruz ki artık, ülkemizde hemen her ko-
nuda yeterli uzman, tecrübeli sanayici, geri
kazanımcılar, bertarafçılar, kentlerine daha
iyi hizmet vermek isteyen yerel yönetimler,
AB müktesebatıyla uyumlu mevzuat, danışıp
paylaşarak idari görevlerini yürüten kamu
idareleri ve daha temiz bir çevrede yaşamak
isteyen ve bunu her platformda dile getiren
yurttaşlarımız mevcut. Bunu, hepimizi mo-
tive edecek yeni işbirliği fırsatlarının önünü
açacak bir fırsat olarak görmeliyiz.
23 Ocak 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’na TAYÇED olarak yaptığımız zi-
yarette ele alınan konular içinde özellikle, Be-
lediyelerin bilerek veya bilmeyerek endüstriyel
atıkları kabul etmesinin önlenmesi, denetim
faaliyetlerine etkinlik katabilecek “Yeminli
Çevre Müşaviri” fikrinin olgunlaştırılması- ki
bu konudaki görüşlerimizi, ilgili yönetmelik
taslağına görüş olmak üzere Bakanlığımıza
ilettik. Mevcut 16 yönetmeliğin 5’ e düşürül-
mesiyle ilgili görüş paylaşımı, atık yönetimi
ile ilgili illegal faaliyetlerin kamuoyu ile pay-
laşılması, yönetmeliklerle ilgili kılavuzların
güncellenmesi ve/veya yenilerinin hazırlanma-
sı, atık geri kazanımlarıyla ilgili standartların
oluşturulması, Bakanlık personelleri ve sektör
temsilcileriyle birlikte, TAYÇED’in organi-
zasyonunda yatırımcı firmalara teknik geziler
düzenlenmesi, ve bakanlık ile üçer aylık peri-
yotlarda düzenli toplantılar organize ederek
birbirimizi güncellemek etmek konularında
Bakanlığımız ile birlikte çalışma kararları al-
dık. Bunlar sektörümüz adına önemli başlan-
gıçlardır. Atıklarla ilgilenen diğer yapıları da
içeren daha kapsamlı organizasyonlarla bu ça-
lışmaları genişletmeliyiz.
TAYÇED olarak hedefimiz atık sektörü adı-
na, piyasa ilişkilerimizin bize kattığı tecrübe-
lerimizi direk veya dolaylı olarak etkileşimde
bulunmak durumunda olduğumuz kişi ku-
rum, dernek, vakıf, ve ilgili kamu otoriteleriyle
paylaşım halinde olmaktır. Ayrıca elbette atık
62 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
piyasasını çağın koşullarına göre düzgün ta-
nımlamamız gerekmektedir. Bakanlığın azım-
sanmayacak derecede mevzuatı var. Şu an tüm
mevzuat, üzerinden geçilerek yenileniyor ve
sayı olarak da azaltılıyor. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Yönetmeliklerinin, 16’dan 5’e indir-
genme çalışmaları var. Bu noktada amacımız,
mevzuatların yenilenmesi sürecinde Bakanlığa
destek vermek. Diğer bir hedefimiz de atık
konusunda gerçek bir envanter oluşturulma-
sını sağlayıp, bu envantere göre atık piyasası-
nın kontrolünün sağlanarak kayıt dışı atıkla-
ra “dur” denilmesi sağlanacaktır.
Bugün ülkemizde atıklarla ilgili olarak bir çok
dernek, vakıf vb. organizasyonlar bulunuyor.
Bunların varlığını sektörümüz için önemsiyoruz.
Çok önemli işlevleri yerine getiriyorlar. Yakın za-
man içinde, bir şekilde atık işinde olan bu orga-
nizasyonlarla bazı ortak zeminlerde çalışmalar
yürüteceğimizi, en azından şartların bizi bu nok-
taya getireceğini biliyoruz. Fakat genel anlamda
atıkla ilgili bizim fonksiyonumuzda, bizim amaç-
larımız dahilinde çalışan başka bir dernek yok.
Niyetimiz; atık yönetimi sektörünü, hem piya-
saya hem kamu otoritelerine karşı temsil edi-
lebilecek bir yapı oluşturmak. Dernek amaçla-
rımızdan biri de atık sektöründeki uygulama
ve etik kurallarını ortaya koymak. Bunun dı-
şında derneğin imkanları çerçevesinde ileriki
dönemlerde, danışmanlık, eğitim ve denetim
gibi çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu dernek
yetenekleri ve çalışmaları ölçüsünde referans
noktası olabilecektir. Atık sektörünün etkili bir
sivil toplum örgütü olmayı amaçlamaktayız.
Bununla birlikte TAYÇED’in tüm kurucuları-
nın önemsediği ana prensiplerimiz var. Bunlar:
• Yasallık
• Paylaşım
• Karşılıklı güven
• Centilmenlik
• Duyarlılık&Sorumluluk
• Sektöre değer katmak
olup, başta üyelerimiz olmak üzere, dernek fa-
aliyetleri çerçevesinde ilişkide bulunacağımız
herkesden bu prensiplere saygılı olmalarını
bekleyeceğiz.
Vizyonumuz;
Atık sektörüne yönelik pozitif algıyı arttırmak
ve bir referans noktası olarak, sektöre öncülük
ve sözcülük edecek bir platform olmaktır.
Misyonumuz;
• Atık yönetimi sektörünü tanıtmak ve
temsil etmek.
• Üyeler arası iletişim ve dayanışmayı
arttırarak sinerji yaratmak.
• Sektörel bazda eğitim ve Ar-Ge, çalışmal arı
yapmak.
• Atık Sektörü ile ilgili istatistikler topla
mak ve değerlendirmek.
• Çevre ve sanayi ilişkilerini geliştirmek.
• Toplumsal çevre bilincini yükseltmek.
• Atıktan enerji üretimini teşvik etmek.
• Üretilen tüm atıkları, yasal sistem içine
çekmek.
• Kamuoyunun saygı ve güvenini kazanmak.
Sektörde, tahmin ettiğimizden çok daha bü-
yük bir atık envanteri var, ama bu atıkları bir
şekilde kontrol edemediğimiz için sıkıntılar
yaşıyoruz. Bu atıklar kontrol altına alınsa
tüm firmalar pazarlama yerine yalnızca atık-
ları yönetmekle uğraşır.
Atığın bir şekilde kontrol altına alınması lazım,
bu amaçla yapılan yatırımlar, gerçekçi verilere
dayanmadan yapılıyor. Hatırlanacağı üzere,
2006 yılında meydana gelen Tuzla varilleri ör-
neğinde olduğu gibi, sıkı bir denetim sonucu
artan atık gönderim taleplerinin karşılanma-
sında büyük zorluklar yaşandı. Aynı manzara-
larla karşılaşmak istemiyoruz. Bunun yanında
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 63
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü
kontrolsüz ve fizibilitelere dayanmayan, dö-
nemsel karlar peşinde koşan firma sayısı da her
geçen gün artıyor.
Atık sektörüne danışmanlık yapma iddiasındaki
kişi ve kurumların verdiği bilgiler standart olma-
dığı gibi sorunları da çözemiyor. Sektörün diğer
bir sıkıntısı da, kayıt dışı olup yönetilemeyen, do-
layısıyla kontrol dışı atıkların, atık yönetim siste-
mi içine yeterince çekilememesidir.
Tehlikeli atık için söylemek gerekirse, Türki-
ye’deki sanayi üretimini biliyoruz, Gerçek atık
potansiyelinin çok daha altında olan bir miktarı
yönetiyoruz. Bu demek oluyor ki atıklar, kont-
rolsüz bir biçimde bertaraf ediliyor veya kulla-
nılıyor. Bu sadece kötü niyetle açıklanacak bir
durum değildir. Ülkemizde çevre bilinci yavaş
yavaş oluşuyor. Çevre bilinci tam olarak yerine
oturduğunda bizim de işimiz kolaylaşacaktır.
Türkiye’nin ekonomisinin büyümesine para-
lel olarak yönetilmesi gereken atık miktarı da
artmaktadır. Bizim sanayileşmeye de, alternatif
enerji kaynaklarına da ve elbette korunmuş ve
gelecek nesillere gururla bırakabileceğimiz bir
çevreye ihtiyacımız var. Dolayısıyla, çevre ile
sanayileşmeyi birbirinin alternatifi gibi değil,
akılcı politikalarla birbirinin tamamlayıcısı
olarak yönetebilmeliyiz.
Ülkemizde atık bilinci hızlı bir şekilde ilerli-
yor. Ama hala klasik atık yönetimi piramiti-
nin (Atığın oluşmasının önlenmesi, yeniden
kullanılması, geri kazanılması ve bertarafı)
bile atık sektörünü bilenleri tatmin edecek
şekilde işlemediğini biliyoruz. Sanayimizin
çok önemli bir kısmı KOBİ’lerden oluşuyor.
KOBİ’lerin hepsinde, bu konuda yeterli teknik
eleman ve ekipmanın olması da pek mümkün
değil. Çevre-Sanayi barışı konusunda bir pay-
laşım eksikliği kendisini hissettiriyor. İZAY-
DAŞ bünyesinde bir eğitim programımız var.
Zamanla o eğitim programlarını sektörün ih-
tiyaçları doğrultusunda daha da zenginleştire-
rek TAYÇED’e kaydırabiliriz. Önümüzde, atık
bilinci konusunda gideceğimiz çok uzun bir
yolumuz var.
Bu sektördeki en tecrübeli firmaların oluş-
turduğu bir dernek olarak, atık sektörünün
bugününü ve yarınını, sektörün dışında olan-
lardan daha iyi okuyabildiğimizi söyleyebiliriz.
Bu kapsamda yatırımcı olarak sektöre girecek
müteşebbisleri doğru bilgilendirerek, tecrübe-
lerimizi paylaşarak, eksik kapasitelerin olduğu
alanları işaret ederek, kamu yönetimi ile köprü
oluşturarak onlara yardımcı olabiliriz.
Ayrıca, üyelerimizle birlikte toplumsal çev-
re duyarlılığına hizmet edecek bazı projelere,
sosyal sorumluluk çerçevesinde imkanlarımız
ölçüsünde destek vermeyi planlıyoruz.
Biz bu sektörü biliyoruz. Bu nedenle acele et-
meden, ancak ağır ve emin adımlarla sektörü
ayağa kaldıracak, büyütecek ve diğer tüm sek-
törler arasındaki onurlu yerini alacak çalışma-
larımızı kararlılıkla sürdüreceğiz.
Comprised of firms that have made signifi-
cant investments to waste sector, we founded
TAYÇED with aim of increasing sensitiveness
towards the issues regarding waste and en-
vironment in our country, giving the sector a
corporate identity, and in cooperation with re-
levant public authorities put the activities that
develop the sector into practice. Membership
processes are still ongoing. Our priority derives
from our goal, that is, leading and expanding the
sector through controlling and registering illicit
waste activities, which are more than registered
ones. On a contemporary composition of coope-
ration and competition basis, member firms of
the association will strive at expanding the sec-
tor while continuing their own activitie
64 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
BALO’nun, ülkemizin “sürdürülebilir
rekabet gücüne” katkılarını açıklayacağım bir
yazı için masamın başına geçtiğimde, 2005 yı-
lında proje üzerinde düşünmeye, araştırmaya,
çalışmaya başladığım zamanlar geldi, aklıma.
Henüz “sürdürülebilir rekabet gücü” kavramı ile
tanışmadan, bu yeni kavram ile birebir örtüşe-
cek şekilde BALO projesini vizyonu, misyonu,
değerleri ve sanayiciye lojistik açıdan rekabet
avantajı yaratacak, çevreci, güvenli, verimli ve
ekonomik operasyonları ile milli bir proje ola-
rak o dönemden kurguladığımızı düşündüm.
“İşletmelerin mevcut veya potansiyel rakip-
leri tarafından aynı zamanda uygulanamayan
ve faydaları kopyalanamayan değer yaratan
ve uzun döneme yaygın stratejilerle çalışma-
sı” olarak tanımlanan, sürdürülebilir rekabet
üstünlüğü küreselleşen dünyada gelişen tek-
noloji ve değişen tüketici eğilimlerinin etki-
lediği zorlu ekonomik ve çevre koşullarında
işletmeler tarafından önemsenen ve artık be-
nimsenen bir strateji olmuştur.
BALO kuruluş hedefl eri ile lojistik sektörü, sa-
nayicimiz ve Ülkemizin sürdürülebilir rekabet
gücüne etki etme, katkı sağlama yolunu en baştan
seçmiştir. Türkiye’nin 2023 yılı hedefi olan 500
milyar dolarlık ihracat hacminin gerçekleştiril-
mesi amacıyla yapılan araştırmalarda, toplam
ihracat taşımalarında taşıma modellerinin pay-
ları incelenmiştir. İhracat taşımalarının yakla-
şık % 52’sinin denizyolu, %40’ının karayolu,
%7’sinin havayolu ile yapılırken, demiryolları-
BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi
Hüseyin İşteermişBüyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
“Taşımacılığımızın % 90’ını eko-
nomik, güvenli, dakik ve çevre-
ci bir model olan demiryolu ile
gerçekleştirerek, Anadolu sana-
yicisini hedefl erine taşırken, de-
miryollarının Anadolu’da etkin
kullanımını sağlayarak demiryo-
lu taşımacılığı sektörüne de katkı
sağlayacağımız inancındayız.
Hüseyin İşteermiş,
Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 65
BALOʼnun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)ʼne Etkisi
nın payının sadece %1 olduğu görülmüş ve bu
oranlar ile 2023 yılı hedefl erine ulaşmak için
deniz, kara ve hava taşımacılığına tahminen
65 milyar avroluk bir yatırım yapmak gerektiği
tespit edilmiştir.
Oysa demiryolu taşımacılığı günümüzün, eko-
nomik, dakik, güvenilir ve karbon salınımı dü-
şük olması nedeni ile oldukça çevreci bir taşıma
modelidir. BALO operasyonları ile yaklaşık 65
yıldır efektif kullanılmayan demiryolu taşıma-
cılığını etkin kullanarak, daha uygun bir yatı-
rım miktarı ile 2023 ihracat hedefinin gerçek-
leştirilmesine katkı sağlamak hedefl enmiştir.
Ayrıca, Anadolu’da taşıma avantajlarına sahip
olmayan ancak ihracat potansiyeli yüksek olan
Ankara, Konya, Kayseri, Gaziantep gibi ille-
rimizin Avrupa’ya yaptıkları ihracat payı top-
lam ihracatları içinde %30’un altında bir paya
sahiptir. Oysa Bursa, İstanbul, Kocaeli, İzmir
gibi batı illeri ihracatlarının % 50’den fazlasını
Avrupa’ya yapabilmektedirler. BALO ile Ana-
dolu’daki sanayicilerin Avrupa ihracat payları-
nın arttırılması da hedefl enmiştir.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına güçlü ve lider
bir ülke olarak girmeyi hedefl eyen Türkiye’nin
ulusal kalkınma projelerinden biri olarak Ulaş-
tırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının,
TCDD’nin, akademik çevre ve taşımacılık sek-
töründeki sivil toplum kuruluşlarının da destek
verdiği; 2006-2010 yılları arasında yapılan çe-
şitli araştırma ve çalışma sonuçları doğrultusunda
geliştirilen BALO projesi;
Türk ticaret hayatının çatı örgütü olan TOBB
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sn.
Rifat HİSARCIKLIOĞLU tarafından sahiple-
nilmiş ve Haziran 2012’de başta TOBB ve bün-
yesindeki 90 oda, borsa, organize sanayi bölgesi,
UMAT ve UTİKAD’ın iştirakçi olması ile şirket-
leşmiştir.
Demiryolu taşımacılığının diğer taşıma mo-
dellerine göre ekonomik, güvenli, çevreci
olması nedeni ve Avrupa Birliğinin de bu
yöndeki uygulama ve yaptırımları dikkate
alınarak, değerli ortaklarımızın vizyonları ile
milli bir organizasyon olma yolunda büyük
bir adım atılmıştır.
BALO Operasyonları yurtiçinde yük toplama
merkezi olarak belirlediği Gaziantep, Kayseri,
Afyon, Konya, Ankara, Eskişehir, Aydın, De-
nizli, İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İstanbul
ve Samsun gibi illerden, bölgesel ihracat yükle-
ri 45’ HC (high cube) konteynerler ile toplaya-
rak başlamayı planlamaktadır.
Yük Birleştirme Merkezleri olarak Anadolu’da
Bandırma ve Trakya’da Tekirdağ’da topladığı
konteynerleri Avrupa’da gideceği lojistik köye
göre burada sınıfl andıracak ve tarifeli trenleri
ile Kapıkule’den çıkartarak, ekonomik ve gü-
venli bir şekilde Avrupa’daki nihai alıcısına
ulaştıracaktır.
BALO operasyonları elektronik ortamda re-
zervasyon ile başlayıp, blok trenler hedef lo-
jistik köylere varmadan önce yine aynı şekilde
elektronik ortamda alıcı firmalara varış bilgisi
otomatik olarak geçilmesi ile sonlanacaktır. Bu
sistemi sağlayan yazılım projesi hayata geçiril-
miştir.
BALO sistemi ile Avrupa›daki lojistik köyler-
de toplanan Türkiye›ye gelecek olan ürünler de,
yine 45›lik high cube konteynerlerin yüklendi-
ği tarifeli blok trenler ile taşınarak, Türkiye›yi
transit geçecek olan ürünleri de modern İpek
Yolu ve Baharat Yolu üzerinden varış ülkelerine
ulaştırılacaktır.
Taşımacılığımızın % 90’ını ekonomik, gü-
venli, dakik ve çevreci bir model olan demir-
yolu ile gerçekleştirerek, Anadolu sanayi-
66 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
cisini hedefl erine taşırken, demiryollarının
Anadolu’da etkin kullanımını sağlayarak de-
miryolu taşımacılığı sektörüne de katkı sağ-
layacağımız inancındayız.
Bu süreçte sürdürülebilir rekabet üstünlüğü
açısından,
• Yüklerin Anadolu’dan demiryolu ile toplan-
ması;
• Mevcut durumda kullanılan Anadolu’dan ge-
lip, İstanbul boğazını geçerek Avrupa’ya ulaşan
eski demiryolu rotasına alternatif olarak, Mar-
mara Denizini Bandırma-Tekirdağ arasında
Tren Ferisi ile geçilen yeni bir rota oluşturul-
ması;
• Avrupa’ya, Anadolu’daki 10 farklı noktadan
tarifeli blok tren seferlerinin başlatılması;
• Her seferde daha fazla yük taşıma imkânı
sağlayan 45’ PW HC konteynerlerin taşıma-
larda kullanılacak olması,
BALO projemizin inovasyonel yönleri-
ni oluştururken, ulaştırma bakanlığının
projeye gösterdiği ilgi, Türkiye Cum-
huriyeti Devlet Demiryolları TCDD
ile operasyonel işbirliği, Türkiye iş ha-
yatının çatı örgütlerinden TOBB’un
sağladığı network ve Türkiye geneline
yayılmış TOBB dâhil 93 ortağın güç bir-
liğini de kurumsal avantajlarımız olarak
değerlendiriyoruz.
Bunları övgüyle, reklam açısından anlat-
tığımı düşünmeyin, lütfen. 2012 yılında
şirket kuruluşundan sonra yaşadıkları-
mız, Avrupalı özel veya devlet kurum-
larından gelen farklı birçok tanışma,
bilgilenme, görüşme, iş birliği teklifini ve
hatta Viking Treni ile yaptığımız muta-
bakatı da göz önünde bulundurarak söy-
lüyorum, BALO, küresel ticaret etkinliği
giderek artan ülkemizin sürdürülebilir
rekabet gücü açısından çok önemli bir
proje olduğunu göstermiştir.
BALO, Türkiye’nin coğrafi konumu ve güçlü
ortaklık yapısından kaynaklanan avantajlarla
tarifeli blok tren taşımaları organize ederek,
Anadolu’dan Avrupa ve İskandinavya’ya ve de-
vamında Pakistan treni ile bağlantı sağlayarak,
Orta Asya ve Uzak Doğuya demiryolu ile yük
taşıma faaliyetlerine bu yıl başlayacaktır.
Türk sanayici ve ihracatçısını Cumhuriyeti-
mizin yüzüncü yılına gururla taşıyacak, kar-
bon salınımını azaltmaya destek sağlayacak
ve ülkemizin ihracat hedefini yakalamada en
güçlü yapı taşı olacak organizasyonların di-
namosu olmayı planlıyor, ülkemizin gelecek-
te lider ülke olacağı inancını taşıyoruz.
Turkey aims to be a powerful and leader nation
in 100th Anniversary of the Republic.
As one of national development projects, BALO
project; supported by Ministry of Transport,
Maritime and Communications, Turkish Sta-
te Railways (TCDD), academia and non-
governmental organizations in transport sector;
was developed in accordance with the results of
various researches and studies executed between
2006-2010, owned by Mr Rifat Hisarciklioglu,
president of Th e Union of Chambers and Com-
modity Exchanges of Turkey (TOBB), the umb-
rella organization of Turkish private sector, has
been incorporated by TOBB and 90 chambers
of commerce and industries, commodity exchan-
ges, , organized industrial zones, UTIKAD ,
UMAT as a shareholder on December, 2012
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 67
Austria
KAYNAK VERİMLİLİĞİ
ATIK YÖNETİMİ VE GERİ DÖNÜŞÜM
How do different countries dispose of their waste?
How do different wastes compare in terms of production and recycling efficiency?
Glass Aluminium
can be recycled indefinitely; 1 kg of old glass bottles produces 1 kg of new glass bottles.
Recycled glass melts at a lower temperature, so the recycling process uses less energy.
Melting down scrap aluminum uses much less energy than making new aluminum.
can be recycled indefinitely.
43%
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from OECD
recycled glass(88% secondary)
HDPE Plastic(thicker, more durable plastic)
PET Plastic
paper (bleached)
corrugated cardboard
less material used to make recycled glass. Water
Material and Air (for chemical reactions)
Comparison of Amount of Material Needed to Make New and Recycled Products (in kg material / kg product)
110
304
316
97
Recycled
Composted
Incinerated
Land lled
Source: OECD Environmental Data Compendium 2006/07
100%
50%
0%
USA
Mexico
Spain
Ireland
France
Germany
Italy
Greece
Finland
Turkey
UK
South Korea
Japan
Australia
Sweden
Sources: Swiss Federal Office for the Environment, 2008. Waste management facilities: Recycling; US EPA, 2008. Common Wastes and Materials.
Years range from 2003-2005
glass12
21
aluminium 1096
Source: Wuppertal Institute for Climate, Environment and
Energy, 2003. Material intensity of materials, fuels,
transport services
recycled aluminium 33
recycled newsprint 79% less material (biotic and abiotic) needed to make recycled newsprint. However, the recycling process requires much more water, most of which is used to break down old paper and remove ink.
less material needed to make recycled aluminum97%
newsprint15
5
Paper
can be recycled 5-7 times before cellulose fibers break down.
Small amounts of new fiber are often added to maintain quality, but new products can be made from 100% recycled material.
PlasticLighter than other materials, so it can save energy on transportation.
is “down-cycled” to make other products rather than new bottles.
The average aluminum can contains 40% recycled material.
Many different types, all of which must be recycled separately.
What are the most common types of waste?
by percent contribution to total weight of municipal waste (2005)
Germany
USA
Paper and Cardboard Organic Material Plastic Textiles and Others Glass Metals
34%
34%
14%
25%
22%
12%
12%
16%
12%
5%
5%
8%
730 kg / person / year
590 kg / person / year
www.unep.org
68 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Uzun dönemli bir perspektiften bakıldı-
ğında, Türkiye’nin küresel ekonomiyle bağı-
nı kuran öncü sektörün imalat sanayi olduğu
görülmektedir. Üretim ve dış ticaret yapısında
da önemli bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır.
Türkiye’nin toplam ihracatı içinde imalat sana-
yi ürünlerinin payı, 1980’deki yüzde 37 düze-
yinden, 2011’de yüzde 93,3’e ulaşmıştır.
Son 15 yılda, Türkiye imalat sanayisinde nite-
liksel bir dönüşüm yaşanmış ve toplam imalat
sanayi ihracatı içinde otomotiv, makine, beyaz
eşya, elektronik, petrol ürünleri ve lastik-plas-
tik sektörlerinin payında kayda değer bir artış
görülmüştür. Yüzde 94’ü sanayi ürünlerinden
oluşan ihracatımızda, ürün ve pazar çeşitlen-
dirilmesinin yanında, düşük teknolojili ürün-
lerden orta teknolojili ürünlere doğru güçlü
bir geçiş yaşandığı görülmektedir. Şu andaki
hedef ise düşük teknolojili ürünlerden orta tek-
nolojili ürünlere geçişte gösterilen bu başarıyı,
ileri teknolojili ürünlere geçişte de göstermek-
tir.
Sanayi üretim endeksimiz 2012 yılı Kasım
ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde
11,3 artış göstererek 141,0 seviyesine ulaşmış,
Aralık ayında ise 135,9 olarak gerçekleşmiştir.
İmalat sanayi kapasite kullanım oranı ise 2013
yılı Ocak ayında yüzde 72,4 olarak gerçekleş-
miştir. Dünya Ekonomik Forumu›nun ‹›Kü-
resel Rekabet Gücü Raporu››na göre geçen
yıl 142 ülke arasında 59’uncu sırada yer alan Türkiye’nin bu yıl 16 basamak yukarı çıkarak 144 ülke arasında 43’üncü sıraya yerleşmiştir.
Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleş-
tirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek
amacıyla Orta Vadeli Program ile Yıllık Prog-
ramlarda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşım çer-
çevesinde Bakanlığımız tarafından hazırlanan
Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014
(AB Üyeliğine Doğru), 7 Aralık 2010 tarih ve
2010/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kara-
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
Süfyan EmiroğluT.C. Sanayi Genel Müdürü
“Türkiye sanayisi için uygula-
nacak stratejinin uzun dönemli
vizyonu; “Orta ve yüksek tek-
nolojili ürünlerde, Avrasya’nın
üretim üssü olmak” olarak be-
lirlenmiştir.
Süfyan Emiroğlu
T.C. Sanayi Genel Müdürü
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 69
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
rıyla onaylanmış ve 27 Ocak 2011 tarihli Res-
mi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi hazırlık sü-
recinin her aşamasında katılımcı bir yaklaşım
benimsenmiş, kamu ve özel sektör temsilcile-
rinin görüşlerine başvurulmuştur. Ayrıca belge
oluşturulurken, çeşitli kamu kurum ve kuruluş-
ları tarafından hazırlanmış olan politika dokü-
manlarında yer alan ve rekabet gücü konularını
doğrudan ilgilendiren çok sayıda politika ve
tedbir göz önünde bulundurulmuştur.
Son dönemlerde imalat sanayimizde yaşanan
olumlu göstergeler, küresel gelişmeler ve ül-
kemizin potansiyeli de göz önünde bulundu-
rularak Türkiye sanayisi için uygulanacak stra-
tejinin uzun dönemli vizyonu; “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” olarak belirlenmiştir.
2011-2014 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi
Stratejisi’nin genel amacı ise; “Türk Sanayi-sinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği, nitelik-li işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir.
Bu vizyona ve genel amaca yönelik olarak ise;
• Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üre-
tim ve ihracat içindeki payının artırılması,
• Düşük teknolojili sektörlerde katma de-
ğeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması,
• Becerilerini sürekli geliştirebilen şirketle-
rin ekonomideki ağırlığının artırılması,
şeklinde üç temel stratejik hedef tespit edilmiş-tir.
Sanayi Stratejisi, belirlenmiş uzun vadeli viz-
yon, genel amaç ve stratejik hedefl er doğrultu-
sunda sanayinin ve sektörlerin rekabet gücünü artırmak üzere; yapısal dönüşümü yönlendir-meye ve desteklemeye katkı vermektedir.
Oluşturulan ulusal belge, AB’deki sanayi poli-
tikası yaklaşımlarıyla uyumlu, Türk sanayisinin
güçlü ve zayıf yönleri ile sahip olduğu fırsatlar
ve karşı karşıya kaldığı tehditler sonucu oluştu-
rulan bir politika çerçevesini içermektedir. Bu
politika çerçevesi, yatay ve sektörel politikalar
olmak üzere iki temel üzerine oturmaktadır.
Yatay sanayi politikası alanları, sanayi faaliyet-
lerinin genelindeki verimlilik artışlarını sürek-
li kılmak amacıyla, piyasaların etkin işleyişini
sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını fir-
malar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye
yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Bu kap-
samda, tüm firmaların rekabet gücünü etkile-
yen ve farklı kurumlar arasında koordinasyon
gereğini ön plana çıkartan, işgücünün niteliğini
yükseltecek, finansmana erişimi kolaylaştıra-
cak, yenilikçilik kapasitesini geliştirecek, girdi
maliyetlerini düşürecek, çevreye duyarlılığı ar-
tıracak yatay politikalar uygulanmaktadır.
Sanayi Stratejisi çerçevesinde orta ve uzun
dönemde uygulanacak politikalar sonucunda;
sanayi sektörlerinin büyüme oranları, nitelikli
istihdam oranları, AR-GE harcamaları, pa-
tent, faydalı model ve marka başvuruları, orta
ve yüksek teknolojili sektörlerin (motorlu kara
taşıtlarının imalatı, makine imalatı, tıbbi alet,
hassas ve optik aletler imalatı, hava ve uzay
taşıtları imalatı, elektronik sanayi ve ilaç üreti-
mi) ihracat ve üretim payları gibi göstergelerde
artış hedefl enmekte olup, stratejinin başarısını
ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik olarak da,
bu tip göstergeler takip edilmektedir.
Sanayi stratejisinin uygulanması, izlenmesi
ve değerlendirilmesi süreci Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, kamu
ve özel sektör ile işbirliği halinde gerçekleş-
tirilmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
kapsamındaki 72 adet eylemin gerçekleşme
durumlarına yönelik olarak; altı aylık dönem-
ler halinde uygulama, izleme ve değerlendir-
me raporları hazırlanmakta ve söz konusu ra-
porlar tüm paydaşların bilgisine sunulmaktadır.
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nda, genel
70 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
olarak, işletme ve sanayi politikası alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyumun yeterli düzeyde olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e sunulan Türkiye 2012 Yılı İlerle-me Raporu’nda da bu alandaki uyuma yönelik kilit gerekliliğin karşılandığı ve ilk yıl itibariyle Türkiye Sanayi Stratejisi eylemlerinde % 85’lik bir başarının sağlandığı ifade edilmiştir.
Bakanlığımızca, Sanayi Stratejisi çatısı altında sanayi sektörlerinin rekabet gücünü artırmaya katkı sağlayacak sektörel strateji faaliyetleri de sürdürülmektedir. Bu kapsamda, otomo-tiv ve makine sektörlerine yönelik stratejik planlar 2011 yılında uygulamaya girmiş olup söz konusu stratejilere ilişkin uygulama, izle-me ve değerlendirme faaliyetleri Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülmektedir. Ayrıca, demir-çelik ve demir dışı metaller sektörü, kimya sektörü, seramik sektörü ile elektrik ve elektronik sektörüne yönelik stratejik plan-lar da 2012 yılı sonunda onaylanmış ve bahse-dilen strateji belgelerinin uygulama, izleme ve değerlendirme faaliyetlerine başlanmıştır.
Diğer yandan, sektörlerin rekabet gücünü ar-tırmak amacıyla çalışmalarını devam ettiren Bakanlığımız, ilaç sektörü ile tekstil, hazırgi-yim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik strateji çalışmalarını sürdürmekte olup, bu bel-geler de tamamlanma aşamasına gelmiştir.
Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önü-ne geçilmesini ve üretilen atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarı-larak ekonomi için bir girdiye dönüştürülme-sini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenmektedir. Ülkemizde de Eko-nomi Koordinasyon Kurulu kararıyla Bakan-lığımıza verilen, Geri Dönüşüm Stratejisi hazırlama görevi kapsamında, ülkemizde geri dönüşüm sisteminin karşı karşıya bulunduğu sorunlar tespit edilmiş ve çözüm yolları araştı-rılarak sektörün sürdürülebilir ve etkili bir ya-pıya kavuşmasını sağlamak adına “Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlık çalışmaları gerçekleştirilmiştir. “Her bireyin
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşaması adına sürdürülebilir kalkınmaya hizmet eden geri dö-nüşüm sistemine sahip bir Türkiye” vizyonuna sahip Stratejide, ambalaj atıkları, elektronik atıklar, ömrünü tamamlamış lastikler/araç-lar ve endüstriyel atıklar gibi birçok alan ele alınmaktadır. Bakanlığımız koordinasyonunda hazırlık çalışmaları yürütülen Geri Dönüşüm Stratejisi Belgesi’nin 2013 yılı itibariyle uygu-lamaya konulması planlanmaktadır. Bu çalışma ile kaynaklarını yenilikçi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanan, güçlü bir ülke ekonomisi he-defl enmektedir.
Sanayi Genel Müdürlüğü olarak ülkemiz sa-nayisin gelişmesine ve rekabet gücünün artırıl-masına yönelik başka faaliyetler de yürütmek-teyiz. Genel Müdürlüğümüz, Sanayi Sicil ve otomotiv belgelendirme işlemlerinden, kimya-sal silahların kontrolüne, hurda demir fiyatla-rının belirlenmesine kadar çok geniş bir görev alanına sahiptir.
Ayrıca, Genel Müdürlüğümüz çok sayıda ulus-lararası organizasyon ve çalışmalara aktif olarak katılım sağlamakta ya da organize etmektedir. Bu organizasyonlarda yabancı yatırımcılarla işbirliği imkanları değerlendirilmekte, gerek sanayicilerimizin yabancı ülkelerde iş ortakları bulmasında gerekse ülkemize yabancı yatırım-cıların davet edilmesinde oldukça geniş fırsat-lar sunan imkanlar yaratılmaktadır.
Son olarak 2011 yılı içerisinde iki büyük ulus-lararası organizasyon Genel Müdürlüğümüz tarafından gerçekleştirilmiştir. Gelişen Sekiz Ülke (D-8) II. Sanayi Bakanları ve 6. Sana-yi Çalışma Grubu Toplantıları 4-5-6 Ekim 2011 tarihlerinde; Türk – Arap Sanayi İşbir-liği I. Konferansı 6-7 Aralık 2011 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları kapsa-mında, Genel Müdürlüğümüz sorumluluğun-daki uluslararası mevzuatın tamamına yakını uyumlaştırarak yerli mevzuat haline getirilmiş-tir. Yeni mevzuatın uygulamaya girmesi; sanayi ürünlerimizin uluslararası normlarda olmasını, yapılan ihracatın artmasını ve Türk sanayicile-rinin bilgi ve becerileri yönünden dünya stan-
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 71
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
dartlarında olmasını sağlamıştır. Dinamik bir yapıya haiz olan söz konusu AB mevzuatının izlenerek, AB’de meydana gelen değişiklikler çerçevesinde iç mevzuata kazandırılmasına yö-nelik faaliyetlere devam edilmektedir.
Uyumlaştırılan mevzuatın uygulanmasına yö-nelik olarak, gerek sanayicinin üretim sürecin-de gerekse Bakanlığımızın denetim faaliyetle-ri çerçevesinde ihtiyaç duyduğu Onaylanmış Kuruluş ve motorlu araçlar konusunda Teknik Servis atama ve denetim işlemleri Genel Mü-dürlüğümüz tarafından yürütülmektedir.
Sanayi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışmalarını sürdüren 12 adet Sektör Teknik Komitesi ile kamu ve özel sektör arasında süreklilik taşıyan bir işbirliği platformu oluş-turulmuş ve “yönetişim” mekanizması gelişti-rilmiştir. Teknik komite çalışmaları sayesinde sanayi alanında yaşanan problemlerin çözüme kavuşturulması süreci hızlandırılmaktadır. Bu sebeple, Sanayi Genel Müdürlüğünün idari yapılanmasına da uygun şekilde sektör komi-teleri yaygınlaştırılarak 3 adet Sektör Teknik Komitesinin (savunma-ilaç ve tıbbi cihaz sek-tör teknik komiteleri) daha kurulmasına karar verilmiştir.
Sektörlere ilişkin analiz ve değerlendirmelerde bulunmak, sektörlere rehberlik etmek, küresel ekonominin yarattığı rekabet baskısını en iyi şekilde karşılamak, sektörlerin problemlerini yakından takip etmek ve çözüm önerileri üret-mek üzere, altı aylık dönemler halinde sektörel raporlar hazırlanmakta ve kamuoyuyla payla-şılmaktadır. Kamuya açık olan sektörel raporlar tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar, sektör kuruluşları, basın ve akademisyenler ta-rafından yakından izlenmektedir.
Aynı zamanda Genel Müdürlüğümüz tara-fından aylık olarak sanayi üretim endeksi ve imalat sanayine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Sanayi Üretim Endeksi ve İmalat Sanayi Değerlendirme Raporu hazırlanmakta ve ka-muoyuyla paylaşılmaktadır.
Otomotiv Tip Onay işlemleri, Sanayi Sicil iş-lemleri, savunma ve kimya sanayi ile basınçlı
ekipmanlara ilişkin çeşitli belgelendirme faa-
liyetleri de Genel Müdürlüğümüz tarafından
yürütülmektedir.
NATO Sanayi Dairesi’nde ülkemiz Genel
Müdürlüğümüz tarafından temsil edilmekte
ve NATO tarafından eğitilmiş uzmanlarımızla
bu alandaki NATO çalışmalarına katkı sağlan-
maktadır.
Ayrıca istihdam, çevre ve iklim değişikliği vb.
yatay alanlarda da faaliyetler yürütülmekte ve
sanayimize destek olmak amacıyla projeler üre-
tilmektedir. İklim değişikliği kapsamında tek-
noloji transferi ve sektörel yaklaşımlara ilişkin
konular Genel Müdürlüğümüz tarafından ye-
rine getirilmektedir. Bu konuların daha sağlıklı
takibi için Genel Müdürlüğümüz bünyesinde
Çevre, Enerji ve İstihdam Dairesi Başkanlığı
oluşturulmuştur.
Dünyada 20 ülkenin temsilcisinin bulunduğu
Birleşmiş Milletler altındaki Teknoloji İcra
Komitesi’nde (TEC) Türkiye’yi Genel Mü-
dürlüğümüz temsil etmektedir.
Önümüzdeki dönemde de sanayimizin rekabet
gücünün artırılmasına yönelik çalışmalarımız
artan bir ivmeyle devam edecektir.
Pursuant to this long-term vision, the overall
objective of the Industrial Strategy for Turkey
for the period of 2011-2014 is as follows: “inc-
reasing the competitiveness and eff iciency of
Turkish Industry and expediting the transfor-
mation to an industry structure which has more
share in world exports, where mainly high-tech
products with high added value are produced,
which has qualified labor and which at the
same time is sensitive to the environment and
the society.”In line with this vision and overall
objective, the following basic strategic objectives
have been set: Increasing the weight of mid-
and high-tech sectors in production and exports,
Transition to high added value products in low-
tech sectors, Increasing the weight of companies
that can continuously improve their skills.
72 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
Sunduğu garanti, finansman ve tahsilat
hizmetleriyle reel sektörü destekleyerek ticare-
tin gelişmesine katkıda bulunan Türk faktoring
sektörü için 2012 önemli bir yıl oldu. Şirket-
leşmeye başladığı 1990’lardan itibaren yıllık
ortalama yüzde 40’lık büyüme gösteren sektö-
rümüzün hem mevzuat yapısı kuvvetlendi hem
de ürün çeşitliliği arttı. Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu tarafından 2006 yılında
hazırlanan ve yine BDDK’nın önemli deste-
ğiyle sektörümüzün ihtiyaçları doğrultusun-
daki değişiklik taleplerimizin bir bölümünün
onaylanmasıyla 13 Aralık 2012’de Finansal
Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri
Kanun’u yürürlüğe girdi.
Faktoringin, KOBİ’lerin sermaye eksiklerini
ortada kaldıran, piyasa risklerini kapsayan
kayıt dışının yok edilmesinde önemli rol oy-
nayan bir stratejik önemi var. Bu 20 yılı aşkın
süreçte vadeli alacakları karşılığında işletme-
lere likidite sağlayan alternatif bir finansman
modeli olan faktoring, Türkiye’de üretimden
hizmete pek çok farklı alanda faaliyet gösteren
KOBİ’lerin finansman sorunlarına cevap vere-
bilen ve finansal sistemi çeşitlendiren güçlü bir
sektör haline geldi.
Çoğunluğunu KOBİ’lerin oluşturduğu 70 bin
müşteriye hizmet veren Türk faktoring sek-
törü, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı bilgilere göre
2012 yılı sonunda, geçen yıla göre aktif büyük-
lükte %16 büyüyerek 18,2 milyar TL; işlem
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle
Uyumlu Bir Şekilde GeliştireceğizZafer Ataman
Faktöring Derneği Başkanı
“Reel sektöre sağladığı destek
açısından bankacılıktan son-
ra ikinci büyük finans sektörü
olan faktoring, ihracatçılar için
her biri çok önemli ve ihracatın
sağlıklı büyümesine destek ve-
ren üç hizmet sunmaktadır.
Zafer Ataman,
Faktöring Derneği Başkanı
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 73
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz
hacminde ise %9 büyüyerek 77,3 milyar TL
ciroya ulaşmış ve reel sektöre 16,3 milyar TL’ye
yakın kaynak yaratmıştır. Faktoring Derneği
üyelerinin toplam cirosu ise 2012 yılında 73
milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Bunun 59
milyar TL’si yurt içi, 14 milyar TL’si yurt dışı
faktoring işlemlerinden oluşmaktadır.
Kurulduğu 1994 yılından bu yana sektörün
gelişmesine katkı sağlamayı amaçlayan ve 71
üyesi ile sektörün yüzde 93’ünü temsil eden
Faktoring Derneği olarak, reel sektöre sağladı-
ğı destekle küçük işletmelerin kayıtlı ekonomi-
ye dahil edilmesi ve ekonomik döngünün daha
sağlıklı işlemesine katkıda bulunan faktoringin
yasal bir altyapıya kavuşmasının önemine ina-
narak Kanun’un yasalaşması için 2010 yılında
başlattığımız kamu ve sosyal paydaşlarımızla
yürütülen çalışmaları 2011 ve 2012 yıllarında
sürdürdük.
6361 sayılı Yasanın, hem finans sektörü içe-
risinde önemli paya sahip olan bankacılık
dışı finansal kesimin büyümesi ve güçlenme-
sinde hem de finansal sistemin büyümesi ve
derinleşmesinde büyük önem taşıdığına ina-
nıyoruz. Kanunla da finansal kuruluş olarak
kabul edilmemiz, faktoring sektörüne yeni
kazanımlar sağlayacaktır.
Bilindiği üzere dünya ekonomisi, 2012 yılında
küresel ekonomideki yavaşlama ve belirsizlik-
lerden olumsuz yönde etkilenmiş; iktisadi fa-
aliyetler ivme kaybetmiş ve ekonomik büyü-
me hız kesmiştir. Ancak küresel belirsizliklere
rağmen Türkiye ekonomisi, istikrarını ve güçlü
makro dengelerini koruyarak global büyüme
liginde üst sıralarda yer almıştır.
Nitekim OECD raporları da, Türkiye’nin
2008-2010 yılları arasında dünyanın direkt
yatırım alanında en ilgi çekici 15. ülkesi konu-
muna geldiğini ve 2011-2030 yılları arasında-
ki 20 yıllık dönemde ortalama % 4,5 ile tüm
OECD ülkeleri içinde en yüksek büyüme ora-
nına sahip olacağını göstermektedir. Bu veriler
ışığında Türkiye, kaydedeceği büyüme oranıy-
la dünyanın en büyük on ekonomisinden biri
olacaktır. Hiç kuşkusuz geçen yıl Cumhuriyet
tarihi rekoru kıran ihracatımız, bu büyümeye
daha fazla destek verecek, hatta ülke ekonomi-
sinde büyümenin lokomotifi olacaktır. Yine
yapılan uluslararası çalışmalarda Türkiye’de,
kişi başına GSMH‘nin 2023 yılına kadar yıllık
ortalama yüzde 5 artacağı ön görülüyor. Bu da
reel sektöre finansman sağlayan faktoring için
çok önemli bir gösterge.
Ancak dünya ticaretinde hızla yaşanan yavaş-
lama ve Avrupa merkezli kriz, yeni pazarlara
açılmanın önemini göstermektedir. Artık tek
pazara odaklı ihracat anlayışı geride kalmıştır.
İhracat, alternatif pazarlarda çeşitlendirilmek-
tedir. Son yıllarda yaşanan global krizle birlikte
Türkiye’nin ağırlıklı Batı Avrupa ihracatına
ilave olarak Kuzey Afrika ve doğusundaki geliş-
mekte olan ülkelere ticaretinin artma trendinde
olması, faktoringin yaygınlaşmasını daha da
önemli hale getirmiştir.
Türkiye’nin uluslararası ticaret hacmi geliş-
tikçe, bu ticareti destekleyecek finansal çö-
zümlerde de çeşitlendirme ve özel ürünler öne
çıkmaktadır. İhracatçılarımızın rekabet gücünü
artıracak finansman desteklerine, finansman
enstrümanlarına her zamankinden daha fazla
ihtiyaç vardır.
Reel sektöre sağladığı destek açısından ban-
kacılıktan sonra ikinci büyük finans sektörü
olan faktoring, ihracatçılar için her biri çok
önemli ve ihracatın sağlıklı büyümesine des-
tek veren üç hizmet sunmaktadır.
Sahip olduğu işi ve içinde bulunduğu pazarı
geliştirmek isteyen ihracatçılar için “finansal
74 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
çözüm merkezi” yapısıyla hareket eden fakto-
ring, ihracat faktoringi hizmeti ile ihracatçı-
ların yurt dışı teminatsız alacaklarını güvence
altına alarak finansman yaratan, bir “iş ortağı”
gibi çalışır. Tahsilat takibi hizmetiyle de fakto-
ring, ihracatçıların iş yükünü azaltarak kaynak
tasarrufu oluşturur. Böylece faktoring işletme-
lerin ihracatlarını güvenli bir şekilde geliştir-
melerine imkan yaratır.
Bugün küresel ticaretin yoğun olduğu İngiltere,
Çin, Fransa, İtalya ve Almanya gibi ülkelerde
faktoring işlemleri, küresel ticaretin en önemli
finansman kaynakları arasında yer almaktadır.
Türkiye’de ise hızla büyüyen faktoring sektö-
rü KOBİ’lere finansman sağlarken, ülkenin dış
ticaret hacminin artmasına da katkı sağlamak-
tadır.
Türk faktoring sektörü son yıllarda uluslararası
platformda önemli bir yer edinerek, ihracat ya-
pan firmaların yurt dışında finansal çözüm or-
tağı olarak öne çıkmıştır. Merkezi Hollanda’da
bulunan, 70 ülkedeki 257 üyesi ile yılda 2,610
milyar dolarlık ciro yaratan Factors Chain
International’ın (FCI) 2011 yılsonu raporu-
na göre, Türk faktoring sektörü, sektör işlem
hacminde Avrupa’da dokuzuncu, dünyada on
dördüncü sıradadır. Burada özellikle altını
çizmek gerekir ki, Türkiye, ihracat faktorin-
gi hizmeti veren 70 ülke içinde %18’lik payla
muhabirli ihracat sıralamasında Çin’den son-
ra ikinci sırada yer almaktadır. Teminatsız mal
mukabili ihracat işlemlerinde yurt dışı muha-
birleri aracılığıyla garanti hizmeti sağlayan fak-
toringin, özellikle ihracatta gelişme potansiyeli
çok yüksektir. Ayrıca gururla eklemek isterim
ki, Türk faktoring şirketleri özellikle ihracat
faktoringinde ülkemizi en üst düzeyde temsil
etmekte ve yurt dışı başarılara imza atmaktadır.
Bu başarılar; ticaretin finansmanına aracılık
eden dünya faktoring pazarında Türkiye’nin,
Batılı ülkelerin faktoring uygulamalarının, ge-
lişmekte olan ülkelere aktarılmasında köprü
vazifesi gören bir merkez olmasını sağlayacak-
tır.
Türk faktoring sektörünün uzun vadeli he-
defl eri, ülkemizin makroekonomik ve ticari
hedefl eriyle yakından ilişkilidir. Türkiye’nin
500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefine
ulaşmasında faktoring sektörü olarak biz de
ihracatçılarımızın yanında yer almayı istiyor
ve ortalama yüzde 10 büyüme ve yüzde 15’ler
seviyesinde penetrasyon oranıyla 150 milyar
dolar ciroya ulaşmayı hedefl iyoruz. Faktoring
ürünlerini, bu hedefl er doğrultusunda gelişti-
rerek büyüteceğiz. Faktoring Derneği olarak,
Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) Başkanı
Sayın Mehmet Büyükekşi’nin önderliğinde ve
Türk Eximbank Genel Müdürü Sayın Hay-
rettin Kaplan’ın katkılarıyla üçlü bir işbirliği
içinde ihracatçılarımıza faktoring sektörünün
desteğini artıracak bir proje üzerinde çalışmaya
başladık. Aynı zamanda Türkiye Bankalar Bir-
liği ile Risk Merkezi ile ilgili çalışmalar yürüt-
tük ve Kredi Kayıt Bürosu’nun sektörümüzle
bilgi paylaşımını arttırmak amaçlı toplantılar
gerçekleştirdik. TİM önderliğinde Eximbank
ile gerçekleşecek bu iş birliğinin tüm ihracatçı-
larımıza ve Türkiye ekonomisine olumlu katkı-
larının olacağına inanıyoruz.
İhracat faktoringinde de Çin’den sonra ikinci
ülke olarak hedefimiz ise Doğu’da da faktoring
işlemlerinin artması. Türkiye’nin bu bölgelere
olan ihracatını faktoringle güvence altına ala-
rak KOBİ’lerimizin alternatif pazar arayışları-
na çözüm sunabilmeyi istiyoruz.
Bu doğrultuda Faktoring Derneği olarak, Eylül
2012’de, kapsadığı ülkelerde genel olarak tica-
retin finansmanını destekleyen, özellikle KO-
Bİ’lere alternatif kaynak yaratan Avrupa İmar
ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Factors Cha-
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 75
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz
in International (FCI) ile Uluslararası Fakto-
ring Konferansı’nı düzenledik.
Bugüne kadar yapılan tüm çalışmaların sektö-
rün gelişmesi yönünde önemli adımlar olduğu-
na inanıyoruz. Yasanın yürürlüğe girdiği tarih-
ten itibaren 6 ay içinde kurulması öngörülen
«Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman
Şirketleri Birliği» ise üç sektörün ortak hareke-
tiyle bankacılık dışı finansal kurumlar arasın-
da daha kuvvetli bir yapı oluşturacak ve Birlik
bünyesinde yürütülecek çalışmalar üç sektör
için de sinerji sağlayacaktır. Faktoring sektör
temsilcileri olarak, sektörümüzün kazanımları-
nı artırmaya yönelik Faktoring Derneği bün-
yesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımıza
Birlik çatısı altında da devam edeceğiz.
Bu sonuçlara ulaşmamızda bizlere destek veren
tüm üyelerimize, paydaşlarımıza sektörümüz
adına teşekkür ediyoruz.
Total turnover of all members of the associati-
on is 73 billion TL in 2012. Long-term goals of
Turkish factoring sector is closely related to mac-
roeconomic and commercial goals of our country.
We, as factoring sector, intend to support our
exporters to reach five hundred billion dollars
export volume in the context of Turkey’s 2023
vision. We have %10 percent growth rate in
average, %15 penetration level and our target is
to achieve 150 billion dollars turnover. We will
develop factoring products in compliance with
these targets.
Ener
gy
Atm
osphere
Biodiversity
Ozone Depletion Forests Freshwater Oceans Governance
Notes
Küresel Çevre Görünümü Göstergeleri
Energy Supply per $1000 GDP
19
90
19
92
19
94
Energy Supply Index
19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
Fo
rest
Co
ve
r
Renewable EnergyRenewable Energy Supply Index
Total CO2 Emissions
Trillion Metric Tonnes
CO2 Emissions per Capita
Million Metric Tonnes
19
90
19
92
19
94
19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
Change in Glacier Mass
Thickness in Meters
Protected Areas
Percent of Territorial Area
Threaten
ed Sp
ecies
Red
List Ind
ex for B
irds
Co
nsu
mp
tion
of C
FC
s
Ten
Th
ou
san
d O
DP
Ton
ne
s
Co
nsu
mp
tion
of H
CF
Cs
Ten
Th
ou
san
d O
DP
Ton
ne
s
Co
nsu
mp
tion
of M
eth
yl B
rom
ide
Ten
Th
ou
san
d O
DP
Ton
ne
s
Pe
rce
nt
of
La
nd
Are
aFo
rest
Ha
rve
st R
ate
Pe
rce
nt
of
Tota
l Fo
rest
Vo
lum
eSu
stai
nab
le F
ore
stry
Fore
sts
Cer
tied
by
FSC
-acc
red
ited
Cer
tica
tio
n B
od
ies
- Mil
lio
n H
ecta
res
Impro
ved Dri
nking W
ater C
overage
Percent o
f Tota
l Popula
tion
Impro
ved Sanita
tion C
overage
Percent o
f Tota
l Popula
tion
Marine Fish Catch
Milli
on Tonnes
Aquaculture Production
Tonnes
Environmental Management
ISO14001 Certi cations - Thousand
International TreatiesNumber of Parties
-2.2
Energy Supply: This
index is a measure-
ment of energy
intensity and
e ciency, with a lower
value indicating higher
e ciency.
Renewable Energy -
The supply index is
calculated by compar-
ing the current value
to 1990. The index for
1990 is 100, so a
current index of 125
indicates that renew-
able energy use has
grown by 25%.
Red List Index - The
index represents
whether the conserva-
tion status of a group
of species is
getting better or
worse, where
the index for
1988 is
100.
1990 - 2005ODP - Ozone Depletion
Potential. CFCs have a
potential of 1, HCFCs a
potential of 0.005-0.2,
and Methyl Bromide a
potential of 0.51.
CFCs and HCFCs -
Chemicals used in
refrigerants and aerosol
sprays.
Methyl Bromide - A
gas used mainly
for pest control.
Forest Harvest Rate -
volume of timber
produced divided by
total forest volume
FSC - Forest Steward-
ship Council, an
independent,
non-governmental
organization that
establishes a standard
for sustainable
management of
forests.
Improved Coverage -
For water this is a
drinking water
technology more likely
to provide safe, clean
water. For sanitation
this is a system more
likely to ensure privacy
and hygienic use.
ISO14001 - An
environmental
management standard
applied to any organi-
zation that demon-
strates compliance
with basic environ-
mental standards in its
production processes.
240198
100
22.3
4.2
9.8
97.8
78
125
27.8
4.3
-9.0
93.2
4.4
3.1
1.4
3.8
1230.2
31.2
3.8
3.2
58
31
77
83
59
48
48
48
77
83
7.7
111
428 2116
Indicators that are improving
Indicators that are worsening Data Unavailable
+
-
+
-
76 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
İlaç Endüstrisi İşveren Sendikası Genel
Sekreteri Turgut Tokgöz’le endüstrinin
sürdürülebilirlik sorunlarını ve çalışmalarını
konuştuk. Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstri-
sinde karlılıklar çok ciddi oranda düşerken ve
hatta zararlar görülürken, bir yandan da yatı-
rımların ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir
ortamın ortaya çıktığının altını çizen Tokgöz
“ Bu durum, kamu ilaç bütçelerinin, hizmetin
kalitesi ve yaygınlığı ile örtüşmediğini gös-
termektedir. Endüstrinin rekabet gücünün ve
verimliliğinin artırılması için öngörülebilir ve
sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç politikası oluş-
turulmalı, ilaç bütçeleri endüstrinin sürdürüle-
bilirliğini destekleyecek şekilde belirlenmeli ve
tasarrufa yönelik düzenlemelerde fiyat odaklı
tedbirler terk edilmeli, endüstri, araştırma-ge-
liştirmeye, yatırımlara ve ihracata yöneltilmeli-
dir” dedi. Tokgöz sorularımızı şöyle yanıtladı.
Sektörün sürdürülebilirliği tehlikede mi? Nasıl
bir tablo var karşımızda?
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin yaygınlığını
ve kalitesini artırarak sağlık sistemimizi
çok ilerilere taşıyan ve halkımızın %80’lere
yaklaşan memnuniyet oranının gösterdiği gibi
hak ettiği takdiri bulan sağlık reformlarını,
endüstri olarak tüm gücümüzle destekledik,
getirdiği maliyeti üstlendik. Ancak, endüstri
artık erişimin ve hizmet kalitesinin artmasının
maliyetini daha fazla üstlenemeyecek bir
konumdadır.
2009 yılı sonunda kamu otoritesi ilaç harca-
malarında tasarruf sağlanması amacıyla 2010-
2012 yılları için global bütçe uygulamasına
geçti. 2009 yılı sonunda global bütçe hedefl e-
rinin tutturulabilmesi ilaç fiyatlarını düşürdü.
2010 yılı sonunda da ilaç bütçesinin aşıldığı
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı
Turgut TokgözİEİS Genel Sekreteri
“Gerekli koşullar oluşturuldu-
ğu takdirde, 2023 yılında ilaç
endüstrimizin ihracatının 16
milyar doları aşma potansiyeli
bulunmaktadır. Eğer bu başarı-
labilirse, ilaçta dış ticaret açığı
azalacaktır.
Turgut Tokgöz,
İEİS Genel Sekreteri
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 77
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı
açıklamasıyla ek düşüşlere başvuruldu. 2011
yılı sonuna gelindiğinde, fiyatlar düştüğü halde
ilaca erişime bağlı olarak büyüyen reçete sayısı
nedeniyle artmaya devam eden harcamalar ge-
rekçe gösterilerek yeni bir önlem paketi daha
açıklandı. Bunlara ek olarak, kurlardaki artışa
rağmen kamu ilaç harcamalarının bütçelenen
tutarın üzerinde kaldığı gerekçe gösterilerek
mevzuatta belirlenen Avro seviyesi yukarı yön-
de revize edilmedi.
Alınan tedbirlerin fazla sert olması nedeniyle,
üç yıllık toplam kamu ilaç harcamaları 2010-
2012 dönemi için belirlenen toplam bütçenin
altında kaldığı halde, 2013-2015 dönemi büt-
çeleri de olması gerekenden düşük belirlendi.
Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstrisinde karlı-
lıklar çok ciddi oranda düşerken ve hatta za-
rarlar görülürken, bir yandan da yatırımların
ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir ortam
ortaya çıktı. Bu durum, kamu ilaç bütçeleri-
nin, hizmetin kalitesi ve yaygınlığı ile örtüş-
mediğini göstermektedir. Endüstrinin rekabet
gücünün ve verimliliğinin artırılması için ön-
görülebilir ve sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç
politikası oluşturulmalı, ilaç bütçeleri endüst-
rinin sürdürülebilirliğini destekleyecek şekilde
belirlenmeli ve tasarrufa yönelik düzenlemeler-
de fiyat odaklı tedbirler terk edilmeli, endüstri,
araştırma-geliştirmeye, yatırımlara ve ihracata
yöneltilmelidir.
76 milyon nüfusuyla, kendisine 2023’te dünya-
da 10. büyük ekonomik güç olma hedefi koyan
bir ülke, çok önemli bir sektör olan ilaçta bu
duruma tahammül göstermeye devam edebi-
lir mi? Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
(BTYK), Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan
başkanlığında yaptığı ve sağlık alanının önce-
likli alan olmasının kararlaştırıldığı 25. top-
lantısında “Özetle ülkemizde sağlık alanındaki
Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine ivme ka-
zandırılması ve ekosistemin güçlendirilmesi ge-
rekmekte; kendi ilaçlarını, molekülünü ve tıbbi
cihazlarını üreten bir ülke olabilmemiz için ön-
celikli alanlar listesine eklenmesinin uygun ola-
cağı değerlendirilmektedir” cümleleri geçmekte.
Bu karar sektöre nefes aldırmaktan öte Türk
ilaç sektöründe bir “devrimin” işareti gibi. İlaç
devlet politikası mı oluyor? Sizce BTYK’nın bu
kararını nasıl yorumlamalıyız?
İEİS, 2023 yılı için Türkiye ilaç endüstrisinin
hedefini, dünyanın önde gelen ilaç üreticile-
rinden ve ihracatçılarından birisi konumuna
gelmek olarak belirlemiştir. Bu vizyonumuz
doğrultusunda hazırladığımız “Türkiye İlaç
Endüstrisi’nin Küreselleşmesi İçin Devlet İle
Ortak Yol Haritası” başlıklı rapor ile stratejik
bir yaklaşımla yakalayabileceğimiz küresel rol
tarif edilmiştir.
Türkiye ilaç endüstrisi, küreselleşme hedefine
koşmak için yeterli kabiliyete sahiptir. Endüst-
ride, uzun yıllara dayanan uluslararası kalite
standartlarında üretim deneyimi mevcuttur.
Kaliteli insan gücü ve yüksek teknolojisi ile ge-
lişmiş ülkelerle rekabet edebilecek potansiyele
sahip olan endüstrinin ürünleri, Avrupa Birli-
ği başta olmak üzere 100’ü aşkın ülkeye ihraç
edilmektedir.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tara-
fından hazırlanan raporda, ilaç endüstrisi
için 2023 ihracat hedefi, 3,3 milyar dolar
olarak belirlenmiştir. Bu rakam sektö-
rün stratejik bir yaklaşıma sahip olmadı-
ğı durumda geçerlidir. Gerekli koşullar
oluşturulduğu takdirde, 2023 yılında ilaç
endüstrimizin ihracatının 16 milyar doları
aşma potansiyeli bulunmaktadır. Eğer bu
başarılabilirse, ilaçta dış ticaret açığı aza-
lacaktır.
Küresel bir oyuncu olması için gerekli strate-
jik destek sağlanırsa, endüstrimiz; global bir
üretim merkezi konumunda, sadece iç pazara
78 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
değil dış pazara da ürün sunarak yüksek ihracat
yapabilen, uluslararası standartlardaki yüksek
teknolojisini Ar-Ge ile bütünleştirmiş bir ya-
pıya kavuşabilir.
Bugüne kadar endüstrimiz, kimya sektörünün
bir alt dalı olarak değerlendirilmiş, stratejik
ve sosyal önemi öne çıkmamıştır. Ancak artık
endüstrimiz, kamu tarafından stratejik olarak
değerlendirilmeye başlamıştır. Bilim, Sana-
yi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda,
Sendikamızın da aralarında bulunduğu ilgili
tarafl arın katılımıyla, ilaç sektörü için bir stra-
teji belgesi hazırlanmıştır. Belge önümüzdeki
günlerde Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na
sunulacaktır.
Teşvik sisteminde, ülkemizde üretim ve yatı-
rım açığı bulunan biyoteknoloji, onkoloji ve
kan ürünleri gibi stratejik alanları belirlemesi
ve bunlara özel teşvikler açıklaması ilaç endüst-
risinin büyük ölçekli yatırım teşviklerinden
faydalanabilmesi için asgari yatırım tutarının
düşürülmesi sevindirici gelişmeler olmuştur.
Bunlara ek olarak sizin de belirttiğiniz gibi,
sağlık alanının, TÜBİTAK Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulu tarafından belirlenen “Ulusal
Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi”nin önce-
likli alanları kapsamında yer alması önemli bir
adımdır.
İlaç endüstrimizin dünyanın önde
gelen ihracatçılarından birisi konumuna
gelebilmesini sağlamak amacıyla Sendikamızın
koordinasyonunda, Sendika üyesi olan ve
olmayan 25 ihracatçı fi rmanın katılımıyla
Türkiye İlaç İhracatçıları Platformu
oluşturulmuştur. Platform, güçlü ve gelişmiş
ilaç endüstrimizin tanıtılması ve rekabet
gücünün geliştirilmesi için yoğun çalışmalar
yürütmektedir.
Global Compact ile alakalı çalışmalarınızla bi-
tirmek isteriz.
Daha önce tüm dünyada yalnızca firma bazın-
da imzalanmış olan Birleşmiş Milletler Kü-
resel İlkeler Sözleşmesi (KİS), Türkiye Ulusal
Ağı’nın başlattığı sektörel uygulama çerçeve-
sinde, Sendikamız öncülüğünde, Mayıs 2010
tarihinde, ilaç sektöründen geniş bir katılımla
kabul edilmiştir. Sektörel anlamda bu tür bir
katılımın tüm dünyaya örnek oluşturacak bir
ilk niteliği taşıması bizler için mutluluk verici
olmuştur.
KİS kapsamındaki ilkelerin, evrensel yönetim
anlayışına sahip ilaç sektörünün değerleriyle
birebir uyuştuğunu düşünüyoruz. Bu katılım
sürecinin ardından birçok ilaç firması KİS ve
sürdürülebilirlik alanından çok başarılı çalış-
malara imza attılar. Endüstrimiz bugün sürdü-
rülebilirlik adına, çevreyi ve toplumsal katkıyı
ön planda tutan pek çok çalışma, proje ve sos-
yal sorumluluk faaliyeti yürütmektedir.
By a report of TIM(Turkish Exporters As-
sembly), the export target for pharmaceutical
industry for 2023 has been determined as 3.3
billion dollars. Th is figure may be valid only if
the sector had no strategic approach. Provided
that necessary conditions are secured , our phar-
maceutical industry has potential to make ex-
port more than 13 billion dollars in 2023. If this
is achieved , foreign trade deficit will decrease.
If strategic support provided in order to beco-
me a global player, our industry will be a global
manufacturing centre which will be capable of
supplying products not only to domestic mar-
kets but also to foreign markets and reach to
a structure integrate its high technology with
R&D.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 79
GDPTotalTT
CO2Total
Asia & Paci c
Europe
Latin America
North AmericaWest Asia
Asia & Paci c
Europe
Latin America
North America
West Asia
Africa
Africa
Northern Africa
Central Africa
Southern Africa
W. Indian Ocean
Western Africa
Eastern Africa
South America
Meso America
CO2per capita
GDPper capita
Central Europe
Eastern Europe
Western Europe
North East Asia
Central Asia
South Paci c
South Asia
South East Asia
Caribbean
Arabian Peninsula
Mashriq
North America
Australia & New Zealand
G R I DE u r o p e
CO2 Emisyon ve Zenginlik
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from Carbon Dioxide Information Analysis Center, World Bank, UN Population Division; Date: 2005 J anuary 2010
80 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Görüş | Fatih ÇİL
“Sürdürülebilirlik” 1990’lı yılların ikinci ya-
rısından itibaren kullanmaya başladığımız,
bütün olaylara, dünyaya, ekonomiye, yaptı-
ğımız işlere, kısacası tüm hayata bakış açımı-
zı değiştiren yeni ve çok değerli bir kavram.
Genellikle çevre konuları ile ilişkilendirerek
kullanmakta olduğumuz bu kavramın artık
bütün olaylara bakışımızı da etkilemesi ve
kullanılması gerekmektedir.
Sürdürülebilirlik kavramı gerek mimari, gerekse
yapı alanında mevcut ekonomik ve politik koşul-
ların sürdürülebilirliği çerçevesinde ele alınmakta
ancak, somut olarak çevreye duyarlı tasarım ve
yapım teknikleri kapsamında kullanılmaktadır.
Bir yapıyı (bu yazı kapsamında betonarme bir
yapı kastedilmektedir) oluşturan elemanların
şantiye dışındaki bie üretim tesisinde üretile-
rek şantiyede birleştirilmesi olarak tanımlanan
beton prefabrikasyon inşaat sektörünün en
gelişmiş teknolojiyi kullanan bölümüdür. Sür-
dürülebilirlik kapsamında ele alındığında beton
prefabrikasyonun sağladığı birçok avantaj bulun-
maktadır, şöyle ki:
Dayanıklılık ve Uyabilme
Prefabrike beton elemanlar düşük bakım mali-
yetleri yüksek dayanımları ile uzun bir hizmet
süresine sahiptirler. Prefabrike betonarme ya-
pılar gerektiğinde sökülüp başka bir arsa üze-
rinde başka bir amaç için tekrar kurulup kul-
lanılabilirler.
Termal Kütle ve Enerji Performansı
Betonun termal kütlesi yapının ısıtma ve so-
ğutma yüklerini değiştiren en önemli faktör-
lerden birisidir. Termal kütlenin sağladığı bu
avantaj kullanılarak tesisat sisteminin enerji
talebinin azaltılması ve dolayısı ile enerji tüke-
timinin azaltılması mümkündür.
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon
Bülent TokmanPrefabrik Birliği Genel Sekreteri
“Prefabrike beton duvarlar
yangın duvarı olarak kullanıla-
bilirler ve yangının yayılmasını
önlerler. Prefabrike beton yapı
elemanları doğru projelendi-
rildiklerinde sel, aşırı kar yükü,
fırtına gibi doğal afetlere karşı
da dayanıklıdırlar.
Bülent Tokman,
Prefabrik Birliği Genel Sekreteri
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 81
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon
Yangın ve Tabii Afetlere Direnç
Beton yanmayan bir malzemedir ve bir yangı-
nın kontrol edilmesine olanak tanır. Prefabrike
beton duvarlar yangın duvarı olarak kullanıla-
bilirler ve yangının yayılmasını önlerler. Pre-
fabrike beton yapı elemanları doğru projelen-
dirildiklerinde sel, aşırı kar yükü, fırtına gibi
doğal afetlere karşı da dayanıklıdırlar.
Hava Geçirimsizliği
Prefabrike beton elemanlar ihmal edilebilir
düzeyde hava geçirimine sahiptirler. Duvarlar,
döşemeler ve tavanların hava geçirimsiz olması
iç mekandaki hava hareketlerini minimize ede-
rek yapının enerji gereksinimini azaltmaktadır.
Yerellik
Beton hemen hemen her ülkede yerel malze-
melerden elde edilmektedir. Yerel üretim nede-
niyle yüksek nakliye maliyetleri ile diğer idari
giderlerden tasarruf edilmektedir.
İç Mekan Çevre Kalitesi
Beton çok düşük veya ihmal edilebilir düzey-
de organik gaz bileşiklerine sahiptir. Buna ek
olarak prefabrike beton elemanların hassas ve
çok düzgün bitiş yüzeyleri nedeniyle boya vb.
maddelerin kullanımına gerek yoktur.
Kentsel Isı-Adası Etkisi
Prefabrik beton kentsel ısı adası etkisini azal-
tan yansıtıcı özelliklere sahiptir.
Ses Yalıtımı
Prefabrike beton duvarlar ve paneller yoğun-
lukları nedeniyle dış gürültüyü geçirmezler.
Kurtlanma, Böceklenme ve Paslanmaya Di-
renç
Prefabrik beton, betonarme elemanlar bazı di-
ğer inşaat malzemeleri gibi kurtlanmazlar, bö-
ceklenmezler ve paslanmazlar.
Notion of sustainability is considered both in architecture and construction field as part of sustaining the current political and economical circumstances but literally, it is taken as envi-ronment-friendly design and construction tech-niques. Precast concrete; elements that constitute a structure( a reinforced building ) produced in a manufacturing facility out of construc-tion area which united in construction area, is the division of the sector that utilizing the most advanced technology . As part of sustainability , Precast concrete has many advantages.
G R I DE u r o p e
Total emissions of CO2 from fossil fuels are the sum of CO2 produced during the consumption of solid, liquid, and gaseous fuels, and
from gas flaring, and cement manufacturing. The data is primarily derived from U.N. data. Thereafter supplemented with data from
the U.S. Department of Energy's Energy Information Administration (Rotty) and with a few national estimates provided by G. Marland.
İnsani Gelişme Endeksi
CO
2 E
mis
sio
ns
pe
r C
ap
ita
(l
og
)M
etr
ic T
on
s o
f C
O2/c
ap
WestsststWW AAAsia
Northh America
Latin America& Caribbeab n
EEuropppe
Asias & PPPacific
AAffrrfff icciccaa
Tanzania
Congo (DR)
Algeria
Angola
Benin
Botswana
Burkina Faso
Burundi
Côte d'Ivoire Cameroon
Central African Republic
Comoros
Djibouti
Egypt
Equatorial Guinea
Ethiopia
Gabon
Gambia
Ghana
Guinea
Guinea-Bissau
Kenya
Liberia
Libya
Madagascar
Malawi
Mali
Mauritania
Mauritius
Morocco
Mozambique
Namibia
Niger
Nigeria
Rwanda
Sao Tome and Principe
Senegal
Sierra Leone
South Africa
Sudan
Swaziland
Togo
Tunisia
Uganda
Zambia
Zimbabwe
Cook Islands
Afghanistan
Australia
Bangladesh
Brunei Darussalam
Cambodia
Fiji
IndiaIndonesia
IranJapan
Kazakhstan
Kyrgyzstan
Laos
Malaysia
Maldives
Mongolia
Myanmar
Nepal
New Zealand
Pakistan
Papua New Guinea
Philippines
Singapore
Solomon Islands
Sri Lanka
Tajikistan
Thailand
Timor-Leste
Tonga
Turkmenistan
Uzbekistan
Viet Nam
Great Britain
Moldova Albania
Andorra
Armenia
Austria
Azerbaijan
Belarus
Belgium
Bosnia and Herzegovina
Bulgaria
Croatia
Cyprus
Czech Republic
Denmark
Estonia
Finland
France
Georgia
GermanyGreece
Hungary
Iceland
IrelandIsrael
Italy
Latvia
Lithuania
Luxembourg
Malta
Netherlands
NorwayPoland
Portugal
Romania
Russia
SlovakiaSlovenia Spain
SwedenSwitzerland
TfYRo Macedonia
Turkey
UkraineVenezuela
Uruguay
Trinidad and Tobago
Suriname
Peru
Paraguay
Panama
Nicaragua
Mexico
Jamaica
Honduras
Haiti
Guyana
GuatemalaEl Salvador
Ecuador
Dominican RepublicCosta Rica
Colombia
Chile
Brazil
BoliviaBelize
Barbados
Bahamas
Argentina
Yemen
United Arab Emirates
Syrian Arab Republic
Saudi Arabia
Qatar
Kuwait
Jordan
Bahrain
USACanada
0.1
1
10
0.1 0.2 0.3 0.4 0.5 0.6 0.7 0.8 0.9 1
Chad
Congo
Cape Verde
Total CO 2 Emissions
6 Mio
3 Mio
1 Mio
0.1 Mio
Regions
Thousand Metric Tons
Population Size (log)
ChinaMexicoHungaryMongolia
1300 Million
100 Million
10 Million
< 2.5 Million
China
Karbondioksit Emisyonları ve Kalkınma
82 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Araştırma | Fatih ÇİL
Modern Kapitalizmin Doğuşu
Doç.Dr.İshak TorunKaratekin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Özet
Bu çalışmada, toplumsal zihniyetteki iktisadi-
leşmenin nedenleri analiz ediliyor. Konunun
analizi, büyük ölçüde, Max Weber’in düşün-
celeri çerçevesinde yapılıyor. Max Weber, Batı
toplumlannm gelişme dinamiğini rasyonelleş-
me kavramı ile açıklıyor. Ona göre, zihniyetin
rasyonelleşmesi kapitalist iktisadi zihniyeti yo-
ğuruyor, kapitalist iktisadi zihniyet ise modem
kapitalizmi yaratıyor.
Anahtar Kelimeler: Max Weber, Kapitalizm,
Rasyonelleşme, Reformasyon, İktisadi Zihniyet
Giriş
Weber, akademik hayatı boyunca, “modern ka-
pitalizm niçin yalnızca Batı’da ortaya çıkmıştır”
sorusunu cevaplamaya çalışıyor. Bu bağlamda
kendine şu sorulan yöneltiyor (KasIer, 1972:
10): “Rasyonel bilim ve teknik, rasyonel endüstri
kapitalizmi ve rasyonel bürokratik devlet örgüt-
lenmesi niçin modern zamanda Batı’da ortaya
çıktı?”. “Rasyonelleşme süreci Batı dışında, bil-
hassa Asya’da ve diğer kültürlerde niçin gerçekleş-
medi?” ‘’Toplumun, gruplann ve tek tek birey-
lerin hangi öncelikleri rasyonelleşmeye yol açtı
ve bunun için hangi bedeller ödendi?”.
Weber, Batı toplumlanmn gelişme dinamiğini
temelde “rasyonalleşme” kavramı ile açıklıyor.
Modern dönemde Batı ile ilgili “rasyonel ka-
pitalizm”, ‘’rasyonel yönetim”, ‘’rasyonel hukuk”,
“rasyonel işletme”, ‘’rasyonel muhasebe” ve ‘’ras-
yonel bürokratik örgUt” gibi hemen hemen her
kavramı rasyonellikle nitelendiriyor. Weber’in
eserlerindeki temel kavram şüphesiz rasyonel-
leşmedir. Bu kavram, onun düşüncelerinin çıkış
noktasım oluşturuyor
(Parsons, 198 ı: 81 ve Bendix, 1972: 50-67).
Weber’e göre, çoğu toplum ve kültür rasyo-
Doç.Dr.İshak TORUN
“Weber, Protestan Ahlak’ın ka-
pitalizmin ruhuyla uyumlu ol-
duğunu, fakat kapitalizmin bir
kere geliştikten sonra Protestan
bir dünya görüşüne bağımlı ol-
mayacağını söylüyor. Ona göre,
kapitalizm bir kere tecessüm
ettikten sonra, Protestanlık ol-
madan da, içsel bir anlam paha-
sına kendiliğinden devam eder.
*
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 83
Modern Kapitalizmin Doğuşu
naliteye sahip olmadıkları için, eşiğine kadar
gelmiş olmalanna rağmen, modem kapitalizm’e
geçemiyor (Elibol, 1983: 98). Ona göre, kapita-
lizm iktisadi zihniyetin rasyonelleşmesinin bir
tezahürüdür.
Batı’ da dinin rasyonelleşmesi, genel anlamda
Hıristiyanlığın reforme olmasıyla, özel anlam-
da Katolikliğin Protestanlığa dönüşmesiyle il-
gilidir. Protestanlık, kendine mahsus anlayışla
Batı iktisadi gelişmesi için gerekli olan kapita-
list zihniyeti (ruhun) ortaya çıkarıyor.
Weber’in “Protestan ahlak kapitalizmin ruhu-
dur” şeklindeki tezi bu gerçekliği betimliyor.
Weber, din ve kapitalist zihniyet gibi birbirine
zıt dünyalan şaşırtıcı şekilde bir araya getiriyor.
İki ayrİ dünya bir ortak çizgide buluşuyor. Ül-
gener’ e göre (1981: 17), din ve kapitalist zihni-
yetin her ikisi de evrensel tarih açısından, daha
bir çoklan ile beraber (ilim, sanat, hukuk vb.)
bütün bir medeniyet dünyasına damgasım vu-
ran genel bir prensibin - rasyonalizmin- havası
içinde dünyaya gözlerini açıyor.
Bu çalışma, Max Weber’in iktisadi gelişme dü-
şüncesi bağlamında, kapitalizmin ortaya çıkışı
ve rasyonelleşme arasındaki ilişkiyi ele alıyor.
1. Kapitalizm Kavramı
Weber’e göre (1993: 67), kapitalizm, “siya-
sal kapitalizm” ve “modern kapitalizm” olmak
üzere ikiye ayrılıyor. Siyasal kapitalizm’in ise
beş türü vardır: “Emperyalist kapitalizm”, “sö-
mürgeci kapitalizm’’.,· “serüvenci ve yağmacı
kapitalizm”, “vergici kapitalizm” ve “parya ka-
pitalizmi”.
Weber’e göre (1993: 66), iktisadi gelişme sü-
reci tarihte bir defa ve bir yerde, Batı’ da, Mo-
dern Kapitalizm ile sonuçlaruyor. Modem ka-
pitalizm, kapitalist iktisadi gelişme sürecinin
bir meyvesi ve bir aşamasıdır. Kapitalizmin
başlangıç ve türlerinin diğer zaman ve top-
lumlarda görülmüş olmasına karşın, sürecin
modem endüstriyel kapitalizm olarak kemale
ermesi ancak Batı’ ya kısrnet oluyor. Weber’e
göre, modem kapitalizm kazanç ve kar arzu-
sunun işin ve üretimin rasyonel örgütlenmesi
temeline dayanan işletmelerle gerçekleştinneye
çalışıldığı iktisadi düzendir (Acar, 1993: 105).
Elde etme güdüsünün, kazanç uğraşının, kar
saikinin, mümkün olan en fazla miktar parayı
kazanma gayretinin kendi içinde kapitalizm ile
doğrudan doğruya bir ilişkisi bulunmuyor. Sı-
nırsız kazanç açlığı ve kar hırsı hiç bir biçimde
kapitalizm ile aynı şey değildir. Kapitalizm olsa
olsa bu irrasyonel güdülerin dizginlenmesi, en
azından rasyonel olarak dengelenmesiyle özdeş
olabilir (Weber, 1985: 15). Kar ve kazanç arzusu
her çağ ve toplumda vardır. Ancak, kar arayışı
ile akılcı çalışma disiplinin bileşimi tarih bo-
yunca bir kez, modem zaman da, Batı’da ortaya
çıkıyor (Aron, 1986: 372). Kapitalist işletme
bürokratik (rasyonel) bir örgütlenme aracılı-
ğıyla en fazla kar elde etmeyi hedefl eyerek mo-
dem kapitalizme hizmet eder.
Rodinson’a göre (1978: 26), kapitalizmi belir-
leyen şey en çok kar değil, sımrsız birikimdir.
Yani, kazanç isteğinin sınırlanmaması ve üre-
tim isteğini sınırsız kılacak biçimde daha çok
biriktirme isteği ile harekete geçirilmesidir.
Kapitalizm sürekli, rasyonel, kapitalist işlet-
menin, devamlı yenilenen kar arayışının, yani
verimliliğin peşindedir. Bütün ekonominin ka-
pitalist düzene bağlı olduğu yerde, verimliliği
hedef almayan işletmeler ortadan kalkmaya
mahkumdur. Kapitalist eylem kuru kar hırsına
göre değil, değiş-tokuş imkanlarını kullanarak
bir kar elde etme umuduna dayanan, (biçimse-
lolarak) barışçı kazanç fırsatı üçerinde kurulu
bir davranıştır (Weber, 1985: 15).
Kapitalist kazancın, diğer kazanç metotların-
dan farklı olarak, rasyonel bir biçimde elde
edildiğinin göstergesi işletmenin belirli bir
faaliyet dönemi sonunda rakamla hesaplanan
bilançosunun değiş-tokuş yoluyla kazanç sağ-
lamak için kullanılan maddi üretim araçlarının
değerini aşmak zorunda olmasıdır. Kavram
açısından önemli olan, tahmini para girdisi ile
84 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Araştırma | Fatih ÇİL
tahmini para çıktısı arasında karşılaştınnaya
bağlı kalmanın ekonomik eylemin belirleyici
özelliği olmasıdır.
Kapitalist işletmenin gelişiminde iki öğe belir-
leyici oluyor. Bunlar, ev ile işyerinin birbirin-
den ayrılması ve bununla yakından ilişkili olan
rasyonel bir defter tııtma davranışıdır (Weber,
1985: 19). Defter tııtma eylemi, girdi ve çıktı
kaydının tııtıılmasından öte, özünde maliyet
muhasebesinin olduğu bir mantık ve işleyişe
sahiptir.
Kapitalizm, iktisat literatürlinde genellikle,
Batı iktisadi gelişmesi ile eş anlamda algılanı-
yor. Veya, birbirinin nedeni-sonucu olarak ele
alımyor. Oysa, bu iki olgu Weberyen termino-
lojide eş anlama gelmiyor. Bu farklılık, Weber
‘in kapitalizm olgusuna yüklediği özgün an-
lamdan kaynaklamıyor. Onun kast edip ideal
tipleştirdiği kapitalizm, “modern kapitalizm”dir.
Weber, “modern kapitalizm”i “endüstriyel kapi-
talizm”, “rasyonel kapitalizm”, “modern rasyo-
nel kapitalizm”, “burjuva kapitalizmi”, “modern
endüstri kapitalizmi” ve “rasyonel işletme kapi-
talizmi” gibi adlarla eşit anlama gelecek şekilde
kullamyor.
2. Rasyonalizm ve Reformasyon
Rasyonalizm (akılcılık) bir yandan görenek-
çi1iğe, diğer yandan dogmatizme karşı duran
bir meslek ve bir metottur (Başgil, 1942: 25,
Bolay, 1990: 223). Popper’e göre (1989: 197),
rasyonalizmin aiılamı oldukça bulamktır. Ge-
niş anlamda, düşünce etkenliğini, gözlem ve
deneyimi kapsar. Dar anlamda, akıldışılığın
(irrasyonalizm) değil de, deneyci1iğin (ampi-
rizm) karşıtı olarak kullanılıyor. Bu anlamda
kullanılan akılcılık, düşünceyi gözlem ve de-
neyimden üstün tutuyor ve bundan dolayı da
“düşüncülük (rasyonalizm)” olarak niteleniyor.
Weber ise, dar epistomolojik i bilimsel anla-
mından farklı olarak, kültürleri belirleyen te-
mel bir motif olarak ele alıyor (Özlem, 1999:
77). Weber, rasyonalizmin çok değişik anlam-
lara gelebileceğini ifade ediyor. Bir anlamı,
sistemci düşünürlin dünyanın algılanmasına
getirdiği rasyonalizasyondur: Gerçeklik üstün-
de, gittikçe ince ve soyut kavramlar kullanarak,
artan bir kuramsal egemenlik kurmak. Başka
bir anlamı, kesin olarak belirlenmiş pragma-
tist amaca, eldeki verilerin gitgide daha doğru
hesaplanmasıyla, metodik olarak varılmasıdır.
Rasyonalleşmenin derece ve yönü olumsuz
açıdan büyü öğelerinin ortadan kalkmasıyla,
olumlu açıdan fikirlerin sistematik tutarlık ve
doğaya uygunluk kazanmasıyla ölçülüyor
(Weber, 1993: 52 ve 250).
Genel olarak toplum hayatı ve özel olarak ikti-
sadi hayatın rasyonelleşmesiyle, Hıristiyanlığın
reforme olup Protestanlaşmasıyla modern ka-
pitalizm ortaya çıkıyor: Katoliğin hayatı günah,
günahtan sonra tövbe ve tekrar günah, açka-
sından nedamet şeklinde inişli çıkışlı bir seyir
takip ediyor. İrrasyonel davramş bu istikrarsız
ortamlarda bir yapı haline geliyor.
Protestanlıkta ise tam aksine, herkes kendi
kendisinin rahibi oluyor ve bireyin seçilmişli-
ğini sürdürebilmesi için sürekli kendisini kont-
rol etmesi, sonuna kadar doğruluktan şaşmama
kararlılığını sürdürmesi gerekiyor. İyi kul olma-
nın yolu, günah işledikten sonra tövbe etmek-
ten değil, Tanrı’nın nasip ettiği meslekte çalışıp
çile çekmekten geçiyor. Bu sebat ve kararlılı-
ğın kurumsallaşması “sürekli başarı”, “meslekte
sebat” ve “sürekli en fazla kar elde etme” gibi
tutum ve davranışlarını yükselen toplumsal de-
ğerler haline getiriyor (Elibol, 1983: 99).
Eğer, dinin iktisadi hayattaki fonksiyonu ku-
rucu ve oluşturucu olmaktan çıkıp meşrulaş-
tırıcı ve destekleyici olursa dindarın iç dünya-
sındaki disiplin ve Tanrı’ya karşı yükümlülük
duygusu ekonominin ihtiyaç duyduğu ras-
yonel çalışmayı, gelişmeye yapılacak bireysel
katkıyı ibadet gibi algılamaya dönüştürebilir.
Protestanlığın toplumsal ve ekonomik ha-
yatla ilgili temel vurgusu bu doğrultudadır.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 85
Modern Kapitalizmin Doğuşu
Protestanlık, rasyonalitenin amaçlarına ulaş-
masında, dinin kolaylaştıncı bir katalizör ol-
masını ifade ediyor. Tüm dini yorumlar, ikti-
sadın “genel kuramına” uygun hale getirilmiş
oluyor (Çelik, 1993: 73). Ancak din, dünya ve
ekonomik haya!I motive etme sürecinde dün-
yevileşerek kendi sonunu da hazırlıyor. Bu
anlamda kapitalizmi açıklayan söylem, aynı za-
manda, içi boşalıp, ruhunu kendinden uzaklaş-
tıran dinin (Protestanlığın) ironik hikayesidir.
Kapitalizmin gelişmesinde zorunlu, birleştirici
faktör rasyonel ruhtur, yani rasyonel düşünce ve
rasyonel iktisat zihniyetidir.
Zihniyetin rasyonelleşmesinden (iktisadileş-
mesinden) önce iktisat ahlakında geleneksel
motifl er egemendi. Geleneksellik, endüstri ve
ticarete atadan geldiği gibi bir değer atfedil-
mesine neden oluyor. Söz konusu geleneksel
yaklaşımın günümüzde de izlerini sürmek zor
değildir. İktisadi düşüncenin rasyonelleşmesi
yolunda ilk adım, gelenekle mücadele ile atılıyor.
İlkel gelenekçilik iki şekilde somutlaşıyor: İlki,
maddi işlerde yoğunlaşıyor. Mesela, Çin’ de yol-
ların yapımında, rasyonel araç veya ulaşım im-
kanlarının kullanımı bazı geleneksel odaklarca
engelleniyor. Benzer muhafazakarlık Batı’da
demiryolu yapılırken de yaşanıyor. Devlet me-
muru, toprak sahipleri ve tüccarların çıkarları-
nın zedelenmesi rasyonalizasyonun önündeki
belli başlı engelleri oluşturuyor.
Geleneksel engeller sadece tahrik edilen eko-
nomik dürtülerle, çıkar, kazanç ve kar gibi mo-
tivasyonlarla yok edilemez. Batı’da iktisadi ha-
yat üzerindeki gelenekçiliğin prangası Burjuva
sınıfının mücadelesiyle aşılıyor.
Weber’e göre (1961: 355), Buıjuvanın gele-
neksel irrasyonellikle mücadelesi, bazılarının
kolay bir indirgemecilikle yaptığı gibi, buı-
juvanın kar hırsı ve kazanç açlığıyla, kısaca
kuru “çıkar” dürtüsü ile açıklanamaz. Çün-
kü, Burjuvanın çıkar dürtüsü, mesela Orta
Çağ tüccarlarınkinden hiç de fazla değildir.
Çıkar sağlama ve kazanç elde etmeye yönelik
olarak orijinal, iki zıt tavır bulunuyor: “İçsel ta-
vır” ve “dışsal tavır”. İçsel tavır, gelenek ve aile,
klan ve kabilenin dini ilişkilerine bağlılık tara-
fından belirleniyor. Dışsal tavır ise ekonomik
ilişkilerin sımrlandırmadığı sınırsız ve tabii
kazanç elde etme dürtüsü ile ilgilidir. Dışsal
tavnn sınırsız kazanç dürmsü, içsel tavnn, yani
gelenekçiliğin baskısı altındadır. İçsel tavır ile
dışsal tavır kategorik olarak birbirlerine zıttır.
Batı’da rasyonelleşme süreci, bir taraftan gele-
neksel kardeşlik ilişkisi içine hesabı katarken,
eski dini ilişkilerini de disipline ediyor. Nevar
ki, aile topluluğu içine hesabın girmesi ve top-
lumda ekonomik ilişkilerin öncelenmesi saf
dinin sonunu hazırlıyor. Weber’e göre (1961:
356), bu yönde bir gelişme yalnızca Batı’ya öz-
güdür.
Kapitalist iktisat zihniyeti gelenekçiliğe zıt bir
karakter taşıyor. Prekapitalist dönemde kazanç
ve kar arzusu tüketim ve gösterişle başkalanna
tahakküm etmek, şan ve şöhret kazanmak gibi
irrasyonel bir amaca yönelikti. Yine, bu dö-
nemde kazanç yolları sömürü, yağma, angarya
ve vergi gibi vasıtalardı. Modem kapitalizmde-
ki kar ve kazanç ibadet niyetiyle bir meslek içe-
risinde düzenli ve disiplinli çalışmayla elde edi-
liyor. Sahip olunan zenginliğin lüks ve ihtişam
için harcanması ise püritenin sahip olduğu züht
anlayışına yakıştınlmıyor (Weber, 1961: 356).
Tekrar etmek gerekir ki, kapitalist zihniyeti
çoklannın sandığı gibi sınırsız bir kazanç ve sö-
mürü hırsına indirgenemez. Çünkü, öylesi tut-
kular tarihin her devrinde var olagelmiştir. Batı
kapitalizmi için yeni olan, düzenli bir meslek
çatısı altında rasyonel-metodik çalışmayı ken-
dine vazgeçilmez bir hayat ilkesi ve felsefe-
si haline getirmiş, tüketim ve gösterişten çok
tutum ve hesaplılık tarafına yatkın vazife ve iş
adamı tipidir. Weber, düzenli yaşama tutkusu
ile Protestanlığın (Luther kolu hariç) metodik-
riyazetçi kanadı olan Kalvinizm ve onunla bir
çizgide olmak üzere Püritanizm arasındaki ya-
86 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Araştırma | Fatih ÇİL
kınlık üstünde duruyor (Weber, 1985: 14-15 ve
Ülgener, 1991: 17).
Pre-kapitalist dönemde, mütevazi bir hayat
seviyesinde dengeye gelen bireyler, bu dengeyi
sürdürebilecek birikime veya sabit gelire sahip
olduğunda derhal çalışmasını azaltmakta, hatta
çalışmaktan vazgeçmektedir. Kapitalizmin yığ-
macı zihniyetine ters düşen bu feodal davranış
kalıplan, Protestan Ahlak ile ortadan kalkıyor
(Bodur, 1991: 87). Feodal dönemde de kar ve
kazanç hırsı vardı, fakat kar ve kazancı tutu-
m1ulukla yanna devretrnek zihniyeti yoktu.
İşte, Protestanlık birinci zihniyeti rasyonelleş-
tirerek ikinci zihniyeti yarattı.
Rasyonalizm, gelenekle bütün bağlarını kopa-
rıp her şeyi aklın denetimine ve hesapçı man-
tığına uyduran ve bütün bir medeniyet dünya-
sına damgasını vuran temel bir anlayıştır1 . Bu
anlayış bilim, sanat, mimari, eğitim, müzik ve
hukuk gibi din ile iktisadi (dünya) ve daha bir-
çoklarını kendi süzgecinden geçirip bir çizgide
topluyor (Ülgener, 1991: 17).
Kapitalizm, bir açıdan, teknik gelişmeyle ilgili-
dir. Teknoloji, tekniğin rasyonelleşmesiyle, bili-
min tekniğe uygulanmasıyla ortaya çıkıyor. Bu
bağlamda, teknoloji rasyonelleşmenin bir ürü-
nü olarak ilk defa Bah’ da gerçekleşiyor. Tek-
nik alandaki rasyonellik temelde teknik olarak
karar verme birimlerinin hesaplanabilirliğine,
yani, Bah biliminin özelliklerine, matematik ve
deneysel bilimlere bağlıdır (Weber, 1985: 21).
Ontolojik bakımdan din ile ekonomi birbir-
lerine çatışan olgular gibi görünüyor. Tezatlık,
XIX. yüzyılda kar ve kazanç dürtüsü ile dinin
birbirlerini olumlamasıyla ortadan kalkıyor.
Din ne zamanki dünyayı reddetme yerine
1 Bu çağın genel prensibini, eskilerin deyimiyle ilcaat-ı zamanın rasyonalizm oldu~nu Weber gibi Sombart da benimsiyor (Amn, 1986: 348). Rasyo-nalizmin Modern çağ’ın genel prensibi olmasıyla ilgili bkz. (Özlem, 1999: 76-77, Ülgener, 1981: 17)
ona şekil vermeye yöneldi, o zaman iktisa-
di hayah da motive ediyor. Esasında, dinlerin
önemli bir kısmı, emirleriyle dünyevi pra-
tikleri motive ediyor. Protestanlık, kapitalist
iktisadi düzenin motivasyonlarını bu şekil-
de sağlıyor. Weber, Dinin ehlileşmesi ya da
dünyevileşme (sekülerleşme) sini, Bah’da her
şeye damgasını vuran rasyonelleşme süreci ile
bu manhğa dayandırıyor (Aydın, 1993: 44).
Bilim, sihir ve büyüden arınmış olarak, bugün-
kü anlamını yalnızca Bah’da kazanıyor. Bilime
deneysel yöntem ile rasyonel kanıtlama yönte-
minin uygulanması ilk defa Batı’da keşfedili-
yor. Modem laboratuar, ilk örnekleri önceleri
görülmekle beraber, özünde rasyonalitenin
üründür. Bu bağlamda, rasyonel bilim yalnız-
ca Batı’ya özgüdür. Hukuk ta öyle. Rasyonel
hukuk, kaprisli kişisel uygulamalardan çok,
eşit vakalara eşit biçimde uygulanacak kural-
ların toplamı demektir. Zaten, rasyonel hukuk
modem kapitalizmin niteliklerinden biridir.
Din reformu (Reformasyon) da geçmişin ke-
mikleşmiş, akıl dışı hurafe ve dogmalarının
yerini aklın (rasyonalizm) alışıdır. Rasyonel
iktisat, piyasa şanslarını her türlü görenek ve
alışkanlık kalıplarının dışında akıl ve hesap
yoluyla değerlendiriyor (Weber, 1985: 12-21).
Weber’e göre (1993: 255), yönetimin rasyo-
nelleşmesi otorite kaynağının geleneksellik-
ten yasallığa kaymasıdır. Yasalotoritede itaat,
peygamberler ve kahramanlar gibi karizmatik
yetenekleri olan kişilere, kutsal geleneğe, zor-
layıcılığı gelenekçe belirlenen bir egemen ki-
şiye ya da ayrıcalık. ve ihsan yoluyla meşruiyet
kazandınlmış memuriyet ya da ödenek sahip-
lerine duyulan inanç ve bağlılığa dayanmıyor.
Yasal otoriteye itaatin temelinde, genelolarak
tanımlanmış işlevsel bir resmi görev kavramına
kişiselolmayan (impersonalizm,) bağlılık bulu-
nuyor. Resmi görev rasyonelolarak konulmuş
normlar, yasalar ve kararnamelerle saptanıyor.
Rasyonalizasyonun yönetim alanındaki iz-
düşümü olan bürokrasi, Weber’ e göre (1993:
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 87
Modern Kapitalizmin Doğuşu
51), tayin edilmiş amaçlara ulaşmak için en
etkili yolları sunan araçtır. Bürokrasi bir ay-
gıttır, onu kim kullanırsa amacına ulaşmada
isabetli davranmış olur. Rasyonel bürokratik
yönetim modern insana doğa ve toplum üze-
rinde etkin denetim imkanı verir, onu tah-
min edilemeyen bir dünyanın endişelerinden
ve büyüsel güçlerin hakimiyetinden kurtarır.
Öte yandan bürokratik1eşme, iş ve görevle-
rin gittikçe mekanikleşmesine, kişisel ve bi-
rincil ilişkilerin yerini resmi ikincil ilişkilerin
almasına, siyasal yaratıcılığın körelip dünya-
nın bütünüyle tatsızlaşmasına neden oluyor.
Reformasyon sonucunda kilisenin tahakkü-
münden kurtulan birey, kolektif şuur ve so-
rumluluk yerine, bireysel sorumluluk yükleni-
yor. Bireyin dindarlığını veya başarısını kişisel
başarıya bağlayan Reformasyon, başarının reel
zemini sanayi toplumu olduğundan hareket-
le, dini, belirleyen konumdan belirlenen ko-
numuna düşürüyor. Reformasyon bir yandan
dinin aslını kilisenin dogmalarından arın-
dınrken, öbür yandan onu bütünüyle sanayi
toplumunun gereklerine endeksliyor. Din-
darlık, iş ve çalışma hayatındaki performansa
bağlandığından, bir açıdan dinin performansı
da sanayi toplumunun şartlarına indekslen-
miş oluyor (Çelik, 1993: 73). Dinin dünyevi-
leşmesinin yolu da bu şekilde açılmış oluyor.
Weber, Protestan Ahlak’ın kapitalizmin ru-
huyla uyumlu olduğunu, fakat kapitalizmin
bir kere geliştikten sonra Protestan bir dünya
görüşüne bağımlı olmayacağını söylüyor. Ona
göre, kapitalizm bir kere tecessüm ettikten
sonra, Protestanlık olmadan da, içsel bir anlam
pahasına kendiliğinden devam eder. Bu doğ-
rultuda, ekonomik faaliyetler bir meslek anla-
mı olmaksızın, sadece gündelik terimlerle yo-
rumlanmaya başlanır. Mesela, ABD de servetin
yaratılışında “eğlence niteliği” ağır basıyor. We-
ber, hiç bir meşrulaştırmaya veya dinsel anlama
ihtiyaç duymaksızın kendi kendine varlığını
sürdüren bir kapitalizm için “ruhsuz uzmanlar,
kalpsiz şehvetlilerden oluşan bir toplum” deyi-
mini kullanıyor (Aktaran Turner, 1991: 205).
Neticede, modern kapitalizm makine gibi
kendi kendine rasyonel prosedürle işleyen ve
insanlann neredeyse “zihinsiz çarklar” gibi iş
gördüğü bir toplum yaratıyor. Marx, bu so-
runu yabancılaşma olarak tasvir etmektedir.
Batı iktisadi gelişmesi ve Modern Kapitalizm
ekonomik hayatın dini motivasyonla. güdü-
lenmesi ile ortaya çıkıyor. Ancak, gelişme bir
kere gerçekleştikten sonra bu etkileşim tersine
döndü, bir alt-yapı kurumu olan kapital, yani
madde, bir üst-yapı kurumu olan dini dejenere
ederek kendine angaje etti. Protestan din ada-
mı Bakster, bu durumu acı bir sitayişle aşağıda-
ki gibi ifade ediyor (Aktaran Çelik 1993: 240):
Dünya ile ilgili metalar her an üzerimizden
atılabilecek ince palto gibi olmalıdır. Protestan
Ahlak tarihte görülmedik madde birikimine
sebep olmuş, fakat. bu madde insan hayatı üze-
rinde giderek demir paltodan kafes olmuş, bu-
gün Protestanlığın ruhu bu kafesten kaçmıştır.
Weber’e göre, modern kapitalizm artık dini
desteğe ihtiyacı olmadan devam edebilir. Bu
düşünce, Newton’ un tabi at için düşündüğü
“Tanrı evreni yaratıp ilk hareketi sağladıktan
sonra, saat gibi kendi kendine işlerneğe terk et-
miştir” şeklindeki mekanistik dünya görüşüyle
paralellik taşıyor (Bodur, 1991: 98).
Abstract
Th is study analyses the factors causing econo-
misation of social thought. Th e dicsussions and
analyses in this paper are mainly based on Max
Weber’s point of views. Rationalisation forms
the basis for Max Weber’s explanation of the de-
velopment of Westem societies. According to him
the rationalisation of social thought creates the
capitalist economic thought, and the capitalist
economic thought causes the birth of Modem
Capitalism.
Key words: Max Weber, Capitalişm, Rationalisa-
tion, Reformation, Economic Th ought
* İlk Yayın Mecrası Selçuk Üniversitesi, Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi. Th e Journal of Social and Economic
Research, Selçuk University
88 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Röpörtaj | Fatih ÇİL
Kalkınma olgusunun ulaştığı globalleşme aşaması;
yeni fırsatlar ve tehditleri beraberinde getirdi. Dün-
yanın birçok bölgesinde teknolojik gelişmeler hız-
landı, gelirler arttı, yaşam koşulları iyileşti. Ancak,
eş zamanlı olarak yoksulluk ve açlık milyonlarca in-
sanı etkilemeye devam ederken, çatışmalar hızlandı
ve ekolojik kaynaklar giderek artan bir oranda bas-
kı altına girdi. Bu yüzyılda dünya nüfusunun ikiye
katlanma ihtimali ve üretim miktarlarının ciddi bir
şekilde artması, anılan problemlerin daha da derin-
leşeceği ve aciliyet kazanacağının sinyallerini verir-
ken tüm yaşananlar ışığında sürdürülebilirliğe geçiş
uluslararası kabul gördü.
Fakat, yaşanan problemler ve nedenleri ile muhte-
mel çözümler üzerindeki anlayış yetersizliği top-
lumların böyle bir geçiş sürecine hazırlık çalışma-
larını zayıfl attı. Hal böyleyken “Sürdürülebilirlik
Bilimi”, bütüncül bakış açısıyla anlayış yetersizliğini
gidererek, zayıfl ayan çalışmaları güçlendirmek ve
gezegenin yaşam destek sistemlerini korurken, artan
problemlere çözümler üretmek üzere geçiş sürecinin
hızlandırılma ihtiyacından ortaya çıktı. Zira sürdü-
rülebilir kalkınmanın karmaşıklığı, toplumların kar-
şılaştığı sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek üzere
bilimin tüm dalları, bilim insanları ve bilim insanı
olmayan kişilerin katkısını gerekli kıldı.
Birçok bilim dalı ve teknolojinin bir nevi harman-
lanmasıyla ortaya çıkan “Sürdürülebilirlik Bili-
mi”, doğa ve toplum arasındaki temel etkileşimleri
anlamaya çalışan; sürdürülebilir küresel toplum
kurma hedefi ile, acil global sorunları, ayrışmış
akademik disiplinleri kapsamlı ve bütünleşmiş bakış
açısıyla birbirine bağlayarak çözmeyi amaçlayan
interdisipliner bir bilimsel yaklaşımdır.
Kısaca söylersek sürdürülebilirlik biliminin amacı
“fili” tanımlamaktır. Filin ayağı, hortumu, kulağı ve
dişlerini bütünüyle resmetmeden tek tek bilmenin
pek anlamı yoktur zira fili tek tek uzuvlarıyla algı-
lamanın imkanı yoktur. İşte sürdürülebilirlik bili-
mi, bütün disiplinlerin katkısı ve iş birliği ile filin
tanımını iyi yaparak körlerin gözlerini açmak için
ortaya çıkmış ve giderek olgunlaşacağı düşünü-
len bir bilim olarak, sürdürülebilir bir dünya ve bu
dünyanın üniversitelerini şekillendirmekte büyük
bir rol alacaktır.
Bu açıdan bakıldığında “Sürdürülebilirlik Bilimin-
de” en başarılı örnek Arizona State Üniversitesi’dir
ve bu üniversitede unvanı “Sürdürülebilirlik Bilgi-
ni” olan 450 kişi vardır. Tarih, felsefe, sosyoloji, eko-
nomi, tıp, sanat, mühendislik, doğa, ilahiyat vb. gibi
alanlarda ders veren tüm hocaların bu fakültedeki
unvanı sürdürülebilirlik bilginidir. Arizona bu işin
adını koymuş ve uygulamaya geçirmiştir. Bununla
birlikte, BA, BS derecesiyle mezun olan öğrenci-
lerin, sürdürülebilirliği; iş modeli, yeni rekabet ve
varlık sorunu olarak belirlemiş seçkin şirketlerde,
sivil toplum kuruluşu, vakıf ve kamu kurumlarında
rahatlıkla iş bulabileceklerine dair duyurular, aynı
üniversitelerin web sitelerinde yer almaktadır.
Netice olarak; Avrupa Birliği’nin Copernicus Cam-
pus eş güdümünde tüm eğitim sistemini sürdürüle-
bilir kalkınma ilkeleri üstüne bina etmeye çalıştığı
ve ilgili çevrelerde üniversitelerin sürdürülebilir bir
toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi po-
zisyonlarını yeniden düşünmek zorunda oldukları
üzerine yorumlar bilinmektedir.
Bu sebeple 44 yıldır üyesi olduğumuz Uluslarara-
sı Bilim Konseyi (ICSU) ve Uluslararası Geosfer
ve Biyosfer Programı (IGBP) gibi saygın bilimsel
kurumlarca organize edilen “Challenges of a Chan-
ging Earth 2001 Dünya Kongresi”nden sonra yep-
yeni bir bilim alanı ve yeni şekillenmeye başlayan bir
akademik disiplin olarak ortaya çıkan “Sürdürüle-
bilirlik Bilimi”nine katkıda bulunmak üzere Arizo-
na Devlet Üniversitesi, Roma Sapienza Üniversitesi,
Tokyo Üniversitesi ve Birleşmiş Milletler Üniver-
sitesinin kurucu üyeliğinde hayata geçirilen Inter-
national Society for Sustainability Science (ISSS)
topluluğuna girmeden önce üniversitelerimiz vakit
geçirmeden “Sürdürülebilirliği” en azından yardımcı
bir ders olarak tüm bölümlerinde müfredata sokma-
lıdır.
Blending of a variety of science and technology, emer-
ging “Sustainability Science”,is an interdisciplinary
scientific approach trying to understand the core in-
teractions between nature and society, with the goal
of establishing a sustainable global society, solve ur-
gent global problems, by linking dissociated academic
disciplines with the perspective of its comprehensive
and integrated understanding.
Sürdürülebilirlik Bilimi
CiL Report