sosyal bilimler elektronik dergisi electronic journal of...

26
144 Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of Social Sciences ISSN: 2602 – 4306 Yıl: 2, Sayı: 3, Aralık 2018, s. 144 - 169 TAHSİN NÂHİD’İN TİYATROLARI Kazım ÇANDIR Öğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi Türk Dili Bölümü, [email protected] Özet Tahsin Nâhid, Fecr-i Âti Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biridir. Biz bu makalemizde onun tiyatrolarını inceledik. Yazara ait toplam sekiz adet tiyatro metni ele alınmış, bunlar telif ve adapteler olarak iki farklı başlık altında incelenmiştir. Yıllardır Ruhsar Nevvare Hanımla birlikte yazdıkları söylenen ve kitap olarak basılan “Jöntürk” adlı eserin aslında Ruhsan Nevvare, gerçek adıyla Ebuzziya Hadiye Hanım tarafından yazıldığı kesinleşmiştir. Bu makalenin yazılma amaçlarından birisi de bu yanlışlığın düzeltilmesidir. Tahsin Nâhid, İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra yazmaya başladığı tiyatrolarında iyi bir başarı yakalamış, döneminde sevilen ve defalarca oynanan eserler kaleme almıştır. Bu eserlerden adapte olan “Rakibe, Bir Çiçek İki Böcek” ile Şahabeddin Süleyman’la bir likte kaleme aldıkları “Kösem Sultan” diğer eserlerine nazaran daha çok dikkatleri üzerlerine çekmişlerdir. Yazarın adapte eserlerinin daha başarılı olduğu görülmüştür. Bizim de hemfikir olduğumuz ve araştırmacıların ortak görüşü olan, onun tiyatro yazarlığının, şairliğinden daha başarılı olduğu yönündedir. Şüphesiz onun 32 yaşında çok genç vefatı, daha sonraki yıllarda vermesi beklenen önemli eserlerinden bizi mahrum bırakmıştır. Anahtar Kelimeler: Fecr-i Ati, Ruhsar Nevvare, Jöntürk, Şahabeddin Süleyman, Kösem Sultan. THEATERS OF TAHSİN NAHİD Abstract Tahsin Nâhid is one of the important representatives of Fecr -i Âti Literature. In this article we examined his theaters. A total of eight theater texts of the author were discussed and examined under two different headings as royalties and adaptations. It has become clear that the work called san Young-man in, written with Ruhsar Nevvare Hanım and written by Ruhsar Nevvare for years, was originally written by Ruhsan Nevvare, its real name Ebuzziya Hadiye Hanım. One of the purposes of this article is to correct this error. Tahsin Nâhid had a good success in the theaters where he started to write after the proclamation of the Second Constitutional Monarchy and wrote penned and repeated works. Leri Rakibe, One Flower Two Insects works adapted from these works and Kösem Sultan, which they wrote together with Şahabeddin Süleyman, attracted more attention than other works. It was seen that the adapted works of the author were more successful. We also agree that the common opinion of the researchers is that his drama writing is more successful than his poetry. Certainly his very young death at the age of 32 deprives us of his important works, which he expects to give in later years. Key Words: Fecr-i Ati, Ruhsar Nevvare, Jöntürk, Şahabeddin Süleyman, Kösem Sultan.

Upload: others

Post on 05-Nov-2019

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

144

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of Social Sciences

ISSN: 2602 – 4306 Yıl: 2, Sayı: 3, Aralık 2018, s. 144 - 169

TAHSİN NÂHİD’İN TİYATROLARI

Kazım ÇANDIR Öğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi Türk Dili Bölümü, [email protected]

Özet Tahsin Nâhid, Fecr-i Âti Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biridir. Biz bu

makalemizde onun tiyatrolarını inceledik. Yazara ait toplam sekiz adet tiyatro metni ele

alınmış, bunlar telif ve adapteler olarak iki farklı başlık altında incelenmiştir. Yıllardır Ruhsar

Nevvare Hanımla birlikte yazdıkları söylenen ve kitap olarak basılan “Jöntürk” adlı eserin

aslında Ruhsan Nevvare, gerçek adıyla Ebuzziya Hadiye Hanım tarafından yazıldığı

kesinleşmiştir. Bu makalenin yazılma amaçlarından birisi de bu yanlışlığın düzeltilmesidir.

Tahsin Nâhid, İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra yazmaya başladığı tiyatrolarında iyi bir başarı yakalamış, döneminde sevilen ve defalarca oynanan eserler kaleme almıştır. Bu

eserlerden adapte olan “Rakibe, Bir Çiçek İki Böcek” ile Şahabeddin Süleyman’la birlikte

kaleme aldıkları “Kösem Sultan” diğer eserlerine nazaran daha çok dikkatleri üzerlerine

çekmişlerdir. Yazarın adapte eserlerinin daha başarılı olduğu görülmüştür. Bizim de hemfikir

olduğumuz ve araştırmacıların ortak görüşü olan, onun tiyatro yazarlığının, şairliğinden daha

başarılı olduğu yönündedir. Şüphesiz onun 32 yaşında çok genç vefatı, daha sonraki yıllarda

vermesi beklenen önemli eserlerinden bizi mahrum bırakmıştır.

Anahtar Kelimeler: Fecr-i Ati, Ruhsar Nevvare, Jöntürk, Şahabeddin Süleyman,

Kösem Sultan.

THEATERS OF TAHSİN NAHİD

Abstract

Tahsin Nâhid is one of the important representatives of Fecr-i Âti Literature. In this

article we examined his theaters. A total of eight theater texts of the author were discussed

and examined under two different headings as royalties and adaptations. It has become clear

that the work called san Young-man in, written with Ruhsar Nevvare Hanım and written by

Ruhsar Nevvare for years, was originally written by Ruhsan Nevvare, its real name Ebuzziya

Hadiye Hanım. One of the purposes of this article is to correct this error. Tahsin Nâhid had a

good success in the theaters where he started to write after the proclamation of the Second

Constitutional Monarchy and wrote penned and repeated works. Leri Rakibe, One Flower

Two Insects works adapted from these works and Kösem Sultan, which they wrote together with Şahabeddin Süleyman, attracted more attention than other works. It was seen that the

adapted works of the author were more successful. We also agree that the common opinion

of the researchers is that his drama writing is more successful than his poetry. Certainly his

very young death at the age of 32 deprives us of his important works, which he expects to

give in later years.

Key Words: Fecr-i Ati, Ruhsar Nevvare, Jöntürk, Şahabeddin Süleyman, Kösem

Sultan.

Page 2: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

145

GİRİŞ

Fecr-i Âtî edebî topluluğunun üyelerinden biri olan Tahsin Nâhid, 1887 yılında

İstanbul’da doğmuştur. Baba tarafından İstanbullu, anne tarafından Kafkasyalı Çerkez bir

ailenin çocuğudur. İlk eğitimini ailesinden alan Tahsin Nâhid, önce Soğuk Çeşme Askerî

Rüştiyesi’ni bitirmiş, Galatasaray Sultanisi’ni yarım bırakıp ayrılmış ve daha sonra

devam ettiği Hukuk Mektebi’ni 1913’de yedi yılda bitirebilmiştir. İkinci Dünya Savaşı

yıllarında bir müddet iaşe müfettişliğinde bulunmuş olan şair, varlıklı bir aileye mensup

olduğu için, memuriyete fazla ilgi göstermemiş; hayatını hemen hemen bütünüyle edebî

çalışmalara vermiştir. Galatasaray Sultanîsi’nde öğrenciyken sporla ilgilenen Tahsin

Nâhid, özellikle bisiklet ve jimnastikte çok başarılı olmuştur. Ayrıca kendisi, Galatasaray

Spor Kulübü’nün kurucularından biridir. Fizikî yönden sportmen yapılı olmasına rağmen,

duygusal yönden çok hassas bir insan olan şair zarif, ince, masum, saf, bedbin ve samimi

bir mizaç özelliklerine sahiptir. Tahsin Nâhid’in şiire olan ilgisi, henüz on üç yaşlarında

başlamış ve Galatasaray Sultanîsi’nde ilk denemelerini kaleme almıştır. Onun ilk yazdığı

şiir “Sabâvet”tir. (Musavver Muhit 1909: s.221.) Bununla birlikte yayımlanan ilk şiiri

ise “Fener”dir. (Çocuk Bahçesi 1905: s.3). Şair ilk şiirlerini, Bahçe/Çocuk Bahçesi’nden

başka Servet-i Fünun, Aşiyan, Musavver Muhit, Mehasin, Resimli Kitap, Büyük Mecmua,

Demet, Fağfur, Kanad, Resimli Roman, Jale ve Kadın isimli dergilerde yayınlamıştır. Son

şiirlerini ise Rübab, Hakk’ın Edebî İlavesi, Şair, Nedim, Yarın ve Edebiyat-ı Umumiye

dergilerinde yayınlar. Tahsin Nâhid’in Türk Edebiyatı açısından önemi, Fecr-i Âti

topluluğunun kuruluşunda bulunması ve bu topluluğa bağlı sanatkârlara evini açmasıdır.

Bu sanatkârlar arasında Emin Bülend, Şahabeddin Süleyman, Ahmet Haşim, Müfid Ratip,

Köprülüzade Mehmet Fuat, Ali Canip, İbrahim Alaattin, Ziya Şakir, Rasim Haşmet, Akil

Koyuncu, Ali Süha, Cemil Süleyman, İbrahim Necmi, Süleyman Şevket, Sait Hikmet ve

Mustafa Namık gibi gençler vardır. Bu gençler, Servet-i Fünun dergisinin 977. sayısında

Fecr-i Âti Encümen-i Edebisi adında bir bildiri yayınlayarak, resmen Fecr-i Âti edebî

topluluğunu kurmuşlardır. Beyannamenin altında Tahsin Nâhid’in de imzası vardır. Fecr-

i Âti kütüphanesinin yayınladığı ilk şiir kitabı, 1326/1910’da Tahsin Nâhid’in “Rûh-ı

Bikayd” isimli eseri olmuştur. Tahsin Nâhid’in şiir ve tiyatrolarından başka Servet-i

Fünun, Mehasin, Aşiyan, Resimli Kitap, Musavver Muhit, Kanad, Âti, Nedim vb. çeşitli

dergilerde yayımlanan az sayıda tenkidi yazıları da vardır. Bunlar genelde eser ve yazar

Page 3: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

146

tenkitleridir. İçerisinde az da olsa edebî meselelere ait görüşlerine de yer veren yazar,

yazılarında Türk ve Fransız edebiyatçılarını tanıtma fırsatı bulmuştur.

Tahsin Nâhid, 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra şiirle pek

iştigal etmemiş; daha çok mesaisini tiyatroya ayırmıştır. Hürriyet ortamıyla birlikte

tiyatro faaliyetlerinin arttığı, şairin de bundan etkilenerek piyesler kaleme aldığı

görülmüştür. Tahsin Nâhid’in tiyatro alanındaki eserlerini telif ve adapte olmak üzere iki

grup hâlinde toplayabiliriz. Tiyatrolarına geçmeden önce telif ve adapte terimlerini

açıklığa kavuşturmak ve bunlar arasındaki farkları belirtmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Turan Karataş, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü adlı eserinde telif terimi

hakkında şunları zikreder:

“İnsanın kendisinde var olan yeteneği ve bilgi birikimini kullanarak kendi diliyle

nesir vadisinde eser ortaya koyması”dır. (Karataş, 2001: 418.)

Aynı sözlükte adapte hakkında da şu ifadelere yer verildiği görülür:

“Yabancı bir edebiyat eserinin içeriği korunarak eserdeki yer adlarının, deyimlerin,

gelenek ve göreneklerin yerli hayata uyarlanarak aktarılması. Adaptasyona, çok keyfi,

serbest bir çeviri de denebilir. Türk edebiyatında daha çok tiyatro türünde görülmüştür.

İlk adapte örneklerini, Moliere’den yaptığı uyarlamalarla Ahmet Vefik Paşa ortaya

koymuştur. Direktör Ali Bey de özellikle Ayyar Hamza isimli eseriyle bu konuda ismi

anılması gerekenlerden biridir. Adapte, ilk dönemlerde, Batıdaki edebi gelişmeleri,

sanatsal faaliyetleri ülkemiz edebiyatına ve dolayısıyla insanımıza yansıtmak bakımından

mübah sayılabilir...” (Karataş, 2001: 15.)

Yukarıda verilen bilgilere göre telif ve adapte eserler birbirinden tamamen farklıdır.

Şöyle ki; telif dediğimiz tiyatro eserlerini yazar hiçbir yerden alıntı yapmadan ve

kimseden etkilenmeden tamamen kendi kabiliyeti ve bilgisiyle yazmıştır. Oysa adapte

eserleri, başka bir dilde yazılan eserlerden alarak, bunlardaki yer ve kişi adlarını

değiştirip, olayları kendi gelenek ve göreneklerine uyarlayarak yeni bir duyuş ve düşünüş

şekliyle serbestçe çevirerek yazmıştır.

Page 4: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

147

Yazarın ilk telif eseri, “Hicranlar”dır.1 Yazar, bunu takiben iki perdelik “Firar”

isimli oyununu 1910 yılında yayınlamıştır. Daha sonra yazdığı tiyatrolarını Şahabeddin

Süleyman’la müşterek kaleme alan Tahsin Nâhid’in, 1912’de “Kösem Sultan” ve

1913’de “Ben... Başka” isimli iki telif eseri daha vardır. Yine Şahabeddin Süleyman’la

birlikte yazdığı söylenilen “Osman-ı Sâni, Talâk, Sanatkâr ve Bir Mücadele-i Hissiye”2

adlı dört eserin varlığı henüz ispatlanamamıştır. Tahsin Nâhid’in adapte olarak kaleme

aldığı eser sayısı dörttür. Bunlar: Marie Thiery’nin “L’Accordeur” isimli bir perdelik

komedisini “Akortacı” adıyla 1909’da; Robert de Flers, Gaston de Caillavet, Etienne

Rene’nin “La Belle Aventure” adlı eserini “Bir Çiçek İki Böcek” adıyla 1916’da; Henry

Kistemackers ve Eugene Delard’ın “La Rivale” adlı eserini “Rakibe” adıyla 1918’de ve

son olarak da “La Tante de Honflour” adlı oyunu “Bursalı Hala” adıyla 1919 yılında

uyarlamıştır. Yazarın adaptelerinin telif eserlerinden daha başarılı olduğu bir gerçektir.

Özellikle “Rakibe” kendi döneminin en çok sevilen ve izlenen oyunu olmuştur. Biz bu

yazımızda onun tiyatrolarının genel bir tahlilini yapacağız.

A-TİYATRO ESERLERİNİN TAHLİLİ

1 İlk telif eseri olduğu söylenilen ve 1908’de Ruhsan Nevvare ile birlikte kaleme aldığı iddia edilen “Jön Türk” adlı eserin,

Ruhsan Nevvare takma adını kullanan Ebüzziya Hadiye Hanıma ait olduğu kesinleşmiştir. Ziyad Ebüzziya, “Ebüzziya Hadiye (Ruhsan Nevvâre)”, Türk Dili ve Edebiyatı Aansiklopedisi, C.2, Dergâh Yayınları, İstanbul 1977, s.418. Yine aynı kaynakta, Ruhsan Nevvâre ismi ile tanınan bu kadın yazarımızın asıl isminin Hâdiye Ebüzziya Selimoğlu olduğu vurgulanır. Bu hanımefendi Ziyad Ebuzziya’nın annesidir. İSAM Kütüphanesinde Ziyad Ebuzziya tarafından bağışlanan ZE-545 numarada kayıtlı bu eserin el yazısıyla yazılmış tek nüshası bulunmuştur. Üzerinde 1907 tarihi kayıtlıdır. Muhtemeldir ki, eserin sonunda bulunan “Tiyatro Hakkında Bir Mütala’a” adlı yazıyı Tahsin Nâhid kaleme almıştır.

2Tahsin Nâhid’in tiyatro eserleri konusunda, kaynaklarda farklı ve eksik bilgiler verildiği görülmüştür. Meselâ, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri isimli eserinde, Kırık Mahfaza’nın Şahabeddin Süleyman’la birlikte yazıldığını kaydeder (s.1844). Adı geçen eser Şahabeddin Süleyman’a aittir. Yazar, herhalde “Ben… Başka!” piyesi ile bir arada olduğu için bu yanılgıya düşmüştür. Yine aynı yazar, Tahsin Nâhid’in Hicranlar adlı piyesinin manzum olduğunu ve Rahşan Nevzad’la (Ruhsan Nevvare) birlikte yazıldığını söyler. Oysaki Tahsin Nâhid hiç manzum tiyatro yazmamıştır. Hicranlar, Ruhsan Nevvare ile müşterek yazılmamış ve ona ithaf edilmiştir. Tahsin Nâhid’in Şahabeddin Süleyman’la birlikte yazdığı iddia edilen Osman-ı Sâni, Talâk, Sanatkâr ve Bir Mücadele-i Hissiye adlı eserlerine de biz rastlayamadık. Aslında bu belirtilen eserlerin isimleri Rûh-ı Bikayd isimli şiir kitabının başında Fecr-i Âti Kütüphanesi tarafından neşredileceği ilân edilen kitaplar listesinde bulunmasına rağmen kendileri ortada yoktur.

Şahabeddin Süleyman’a ait olan Kırık Mahfaza isimli eser İbnülemin Mahmut Kemal İnal’dan başka, aşağıda isimleri verilen araştırmacılar tarafından da Tahsin Nâhid’le birlikte yazılmış gibi gösterilmiştir:

-Reşat Nuri, “Tahsin Nâhid’in Piyesleri”, Reşat Nuri Güntekin’in Tiyatro İle İlgili Makaleleri, (Hazırlayan: Kemal Yavuz), Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1976, s.576.

-Nihad Sami Banarlı, “Tahsin Nâhid”, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.2, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1998, s.1096.

-Kenan Akyüz, “Tahsin Nâhid”, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1986, s.627. -Behçet Necatigil, “Tahsin Nâhid”, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 1960, s.104. -Faruk Nâfiz, “Tahsin Nâhid Öldü”, Nedim Mecmuası, S.16, 15 Mayıs 1919, s.248. -Rıfat Necdet Evrimer, Fecr-i Âti Şâirleri: Mehmet Behçed ve Tahsin Nâhid, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1961, s.53. -Özdemir Nutku, Darülbedayi’nin Elli Yılı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1969,

s.14. -Şevket Beysanoğlu, Ziya Gökalp- Makaleler IX, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980, s.294.

Page 5: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

148

1-Telif Eserler

a-Hicranlar

Tahsin Nahid’in ilk telif eseri, 4 Kanûn-ı Evvel 1324/17 Aralık 1908’de yazmış

olduğu “Hicranlar” bir perdelik duygusal bir dramdır.3 Piyesin beşinci sayfasında ise şu

cümlelere yer verilmiştir:

“Birinci defa olarak (16) Kânûn-i Evvel (1324)-(29 Aralık 1908 Salı) tarihinde

Sahne-i Osmaniye Heyeti idare ve edebiyesinin taht-ı himayesinde Tepebaşı Kışlık

Tiyatrosu’nda aktör Burhaneddin Bey tarafından mevki-i temaşaya vaz’ olunmuştur.”

Eserin ikinci kez sahneye konması ise 1920 tarihindedir. Sahneye koyan yine

Burhaneddin Beydir. (And, 1971: 297.) Eser sahneye konulduğunda, roller şu şekilde

dağılmıştır.

Müeyyed Bey-Burhaneddin Bey; Münevver Hanım-Hekimyan Hanım; Vedia

Hanım-Sûzan Hanım; Doktor-Celal Nazif Bey; Hatice-Hayganuş Hanım. Bir perde,

sekiz meclis ve otuz bir sayfadan oluşan “Hicranlar” piyesinin konusu kısaca şöyledir:

Verem hastası olan Müeyyed Bey ölüm döşeğindedir. Annesiyle birlikte

sevindirici bir haber beklemektedirler. Doktor her ne kadar ona iyileşeceğini söylese

de o, kan kusmaktadır. Müeyyed Bey, Vedia isimli bir hanıma büyük bir aşkla

bağlanmış, fakat Vedia’nın ailesi, kızlarının yazısını taklit ederek ona bir veda

mektubu yazmıştır. Böylece bu iki sevgili birbirlerinden ayrılmak zorunda

bırakılmıştır. Vedia daha sonra zengin bir kocaya verilmiştir. Vedia evlendikten hemen

sonra kocasıyla birlikte Selanik’e gitmiş, Müeyyed Bey aşkı yüzünden kendisini içkiye

vermiştir. Aşırı alkol ve üzüntü sebebiyle kısa bir süre sonra hastalanmış ve yatağa

düşerek kan kusmaya başlamıştır. Kaba saba ve kötü bir insan olan Vedia’nın kocası,

bir zaman sonra onu boşamış, Vedia da ilk sevgilisi olan Müeyyed Bey’e, döneceğini

bir telgrafla bildirmiştir. Artık ölmek üzere olan Müeyyed, yanına gelen sevgilisiyle

3 Tahsin Nahid, Hicranlar, Faciâ-i Aşk, Bir Perde, Sâhip ve Nâşiri: İkbal Kitaphanesi Sahibi Hüseyin, A. Asaduryan

Matbaası 1324/1908, 31s. Eserin ikinci sayfasında “Meşhur aktör Burhaneddin Bey”in Jül Sezar rolünde bir fotoğrafı

bulunmaktadır. Yazar ayrıca, eserini Ruhsan Nevvare Hanım’a ithaf etmiştir. “Refâkat-i kalemiyenizden cüdâ

kaldığım zaman ki yazılarımın timsâl-i âczi olan (Hicrânlar)ımı size ithâf ediyorum.” Cağaloğlu: 4 -Kânûn-i Evvel-

1324-(17 Aralık 1908 Perşembe) T.N.(s.7)

Page 6: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

149

öpüşüp kucaklaşır. Bu arada Vedia’yı, kendisinden önce başka bir erkeğin öpmüş

olduğunu hatırlayan Müeyyed, onu şiddetle kıskanır ve bir tiksinme hissi duyarak ölür.

Münevver ve Vedia hanımların ağlamaları sonunda, Vedia diz üstü çökerek: “Ya Rabbi

bütün hicranlarımın neticesi bu muydu ?” diyerek piyes sona erer.

Eserde, aşkı yüzünden verem olan bir gencin ölmesi, iffet ve aşka sadakat gösterme

gibi konular işlenmiştir. Yine eserde işlenen bir diğer konu, istemeyerek yapılan

evliliklerin olumsuz sonuçlar doğuracağı düşüncesidir. Piyes genel olarak Müeyyed

Bey’in, annesi, doktor ve Vedia Hanım’la diyaloglarından oluşmuştur. Eserde

düşünceden ziyade duygular hâkimdir. Kişiler umumiyetle iyi ve olumludur. Eser bir

perdelik olduğu için kişiler hem sayıca az hem de derinlemesine tanıtılmamıştır. Eserde

mekân önemli bir fonksiyon icra eder. “Eserde dar mekân Müeyyed’in ‘temiz fakat

kibardan ziyade fakirâne’ evidir. Müeyyed’in sonunu hazırlayan da bir bakıma bu

fakirliğidir. Sevdiği kızla bu yüzden evlenememiş, verem olmuştur.” (Doğan 1998: 190).

Metin And, Tahsin Nahid’in bu eseri kaleme alırken, Namık Kemal’in Zavallı Çocuk

isimli piyesine özendiğini söyler. (And, 1971: 119.) Reşad Nuri piyesin konusunun ve

yazılışının önemli olmadığını, fakat “samimi ve hazin bir eser” (Reşat Nuri 1919: 266;

Yavuz 1976: 576.) olduğunu belirtir. Sonuç olarak, “Hicranlar” konu itibariyle ve bu

konuyu anlatış tekniği bakımından orijinallik taşımasa da, eserin yazıldığı ve oynandığı

dönemde sevildiğini söylemek mümkündür.

b-Firâr

Tahsin Nahid’in ikinci eseri “Firar”dır.4 Oyun 15-29 Teşrin-i Sâni 1325/28 Kasım-

12 Aralık 1909 tarihinde İstanbul’da yazılıp, 1326/1910 yılında yine İstanbul’da

yayınlanmıştır.5 Piyesin ilk sayfasında şahıs kadrosu şu şekilde verilmiştir: Zeyyad: 24

yaşında; Hayri: 48 yaşında; Şefik: 25 yaşında; Fâhire: 22 yaşında; Makbule: 25 yaşında;

Sûfî: 45 yaşında; Bir hizmet çavuşu; Bir hizmetçi kız. İki perde, on dört meclis (7-7) ve

yirmi sayfadan oluşan eserin kısaca konusu şöyledir:

4 Firar, Temâşa İki Perde, Ahmet İhsan ve Şürekâsı, Matbaacılık Osmanlı Şirketi, İstanbul, 1326/1910, 20 s.

5 Basım tarihi esas alındığında Firar, yazarın ikinci telif eseridir. Fakat yazarla aynı dönemde yaşayan Reşad Nuri, Firar’ın Kösem Sultan’dan sonra yazıldığını ve temsil edildiğini; Tahsin Nahid’in bu piyesten memnun olmadığı için bir süre millî piyes yazmaya ara vererek garp sanatını etraflıca incelemek istediğini kaydeder. (Reşad Nuri, “Tahsin Nahid’in Piyesleri”, Nedim Mecmuası, s.266; Yavuz, Reşad Nuri Güntekin’in Tiyatro İle İlgili Makaleleri, s.577).

Page 7: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

150

Genç bir zabit olan Zeyyad, bir gezinti sırasında tanıdığı Fâhire isimli genç bir kızla

sevişmektedir. İstanbul’un tanınmış ve iyi terbiye görmüş bir ailesine mensup olan

Fâhire, dadısının yardımıyla Zeyyad’la buluşarak kimsenin göremeyeceği yerlerde

gezerler. Zeyyad, Fâhire’yi kuzeni olarak tanıtıp kaldığı eve davet eder. Evde birbirlerine

evlilik sözü verirler. Fâhire ayrıldıktan sonra, Zeyyad’a bir emir gelir. Bu emre göre, onun

acilen Selanik’e hareket etmesi gerekmektedir. Bu gidişini Fâhire’ye bildirmek için

uğraşırsa da buna muvaffak olamaz. Mektup yazarsa da ailesinin eline geçeceğini

düşünerek postalamaktan vazgeçer. Fâhire, Zeyyad’dan haber alamayınca, onun

kendisinden bıkarak kaçtığı zannına kapılır. Ailesinin baskılarına dayanamayarak dört

beş ay sonra, bir başka erkekle evlenmeye mecbur kalır. Fâhire, kendisini isteyen gençleri

reddederek, yaşlı bir kimse olan Hayri Bey’i seçer. Hayri Bey, Bağdat’ta memurluk

yapmakta, ömrünün son günlerinde huzur içinde yaşamasını sağlayacak bir eş

aramaktadır. Fâhire ile Hayri Bey evlenirler. Hayri Bey, müstakbel eşi Fâhire’den, ilk

karısından olan oğlunu gizlemiştir. Evliliklerinden bir müddet sonra oğlunu Selânik’ten

İstanbul’a çağıran Hayri Bey’in mahdumu ise Zeyyad’dır. Zeyyad, babasına yazdığı

mektupta, İstanbul’da bir kızla sözleştiğini söylemiştir. Hayri Bey, oğlunu da sözleştiği

kızla evlendirmeyi düşünmektedir. Zeyyad, Selânik’ten gelerek babasının Fâhire ile

evlendiğini görünce sinirlenir. Fâhire’nin babasıyla parası için evlendiğini zanneder.

Fakat gerçeği öğrenince babasının bundan hiçbir şekilde haberi olmamasını söyleyerek

birliğine döner.

Bir duygusal dram olan piyesin teması; oyunun kahramanı olan genç Zeyyad’ın

sevdiği kızdan ayrı düştükten sonra, Fâhire’nin kahramanın babası ile tesadüfen

evlenmesinin doğurduğu acı sondur. Zeyyad’la Fâhire arasındaki aşk, oyunun temelini

oluşturur. Piyeste tesadüfler bir hayli fazladır. Tahsin Nâhid’in piyesteki kişileri, duygu

ve düşünce yönünden birbirleriyle uyumludur. Yazar, kişileri piyes içinde yeteri kadar

tanıtmıştır. Piyeste olaylar iki ayrı mekânda geçer. Birinci perdede mekân, Zeyyad’ın

Kadıköy’e yakın bir yerde kiraladığı pansiyon odası; ikinci perdede ise mekân, Hayri

Bey’in İstanbul’da geçici olarak oturduğu evin bir salonudur. “Yazar mekân tasvirlerinde

detaya inmemiştir. Fakat bu durum, onun mekânı önemsemediği anlamına gelmemelidir.

Bilakis mekâna gerektiği kadar önem vermiştir. Olayların geçtiği mekânların biri bir

pansiyon odası, diğeri de geçici olarak oturulan bir evdir. Burada önemli olan, mekândan

ziyade orada geçenlerdir. Mekânın insan üzerindeki etkisi yok denecek kadar azdır.”

Page 8: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

151

(Doğan 1998: 193.) Reşad Nuri, piyesi Tahsin Nâhid’in kendisinin de beğenmediğini

söyler. (Reşat Nuri 1919: 265-267). Tahsin Nâhid, Hicranlar’da yakaladığı başarıyı

Firar’da da yakalamıştır, diyebiliriz.

c-Kösem Sultan

Tahsin Nâhid ile Şahabeddin Süleyman’ın birlikte yazdıkları “Kösem Sultan”

piyesi, önce 1912 yılında Rübâb dergisinde kısmen; 1990 yılında da İnci Enginün

tarafından, eksik yerleri Tahsin Nâhid’in kızı Mina Urgan’dan alınıp tamamlanarak

yayınlanmıştır. 6 Eser üç kez sahneye konmuştur. Birincisi, Madam Binemeciyan

Kumpanyası tarafından, Varyete Tiyatrosu Beyoğlu’nda 11 Mayıs 1912 yılında; ikincisi,

Osmanlı Millî Tiyatrosu tarafından 1912’de; üçüncüsü ise, Osmanlı Donanma Cemiyeti

Topluluğu tarafından, 1914 yılındadır.7 (Yalçın, 1985: 338, 341, 346), (And, 1971: 300),

(Polat, 1987: 87). İkinci Meşrutiyet döneminde tarihi piyes yazmak moda hâline

gelmiştir. İşte bu tarihi piyeslerden biri de “Kösem Sultan”dır. “Yazarları bu konuyu

işlemeye sevkeden âmiller arasında devrin genel havası dışında iki ihtimal akla

gelmektedir: 1- Şahabeddin Süleyman yazılarında Tanzimat öncesi Türk Kültürüyle ilgili

konuları işler. Bu arada tarihi facialara karşı ilgi duyduğu, sanat ile tarihi şahısların

hayat tecrübelerini birleştirmeğe çalıştığı görülür. 2- Osmanlı tarihine karşı büyük ilgi

duyan, Nâimâ’yı romancı dehasına sahip bir tarihçi sayan ve kendisi de Kösem Sultan

hikâyesini ve Kösem Sultan adlı bir oyunu yazan Halide Edip’in günün genç sanatkârı

Tahsin Nâhid’in dikkatini Kösem Sultan’a çekmiş olması muhtemeldir.” (Enginün 1990:

VI-VII; Doğan 1998: 194). Kösem Sultan’da şahıs kadrosu şu isimlerden oluşmuştur:

Kösem Sultan, Turhan Sultan, Meleki Kalfa, Küçük Mehmet, Padişah IV.

Mehmet, Süleyman Ağa, Bektaş Ağa, Mercan Ağa, Reyhan Ağa, Dilaşub Sultan,

Mehpeyker Sultan.

Seksen bir sayfalık eserin konusu kısaca şöyledir:

6 Kösem Sultan piyesinin bir kısmı yayınlanmıştır. Rübab, S.12-13, 12 Nisan 1328/25 Nisan 1912, s.133-136, (Birinci perde, birinci meclis); Rübab, S.24-25, 28 Haziran 1328/ 11 Temmuz 1912, s.270-277, (İkinci perde, birinci, ikinci ve üçüncü meclis). Tahsin Nahid-Şahabeddin Süleyman, Kösem Sultan, (Hazırlayan: İnci Enginün), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990.

7 İnci Enginün ise, oyunun iki defa oynandığını söylemektedir.

Page 9: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

152

Olaylar 16-17 Ramazan 1061/3-4 Eylül 1615 tarihinde geçmektedir. Saltanatı hiç

kimseyle paylaşmak istemeyen Kösem Sultan, Turhan Sultan’ın oğlu padişah IV.

Mehmed’i bir haremağası vasıtasıyla zehirli bir şerbet içirterek öldürtmek ister. Kösem

Sultan’ın cariyelerinden olan Meleki kalfa, zülüflülerden Küçük Mehmed ile

sevişmektedir. Zehirli şerbet tertibini öğrenen Küçük Mehmed, bunu hemen Turhan

Sultan tarafına haber verir. Büyük Valide Kösem Sultan, yıllardan beri halkı baskı altında

tutmaktadır. Bunun sonucunda yeniçerilerin gücü artmış, görevliler hırsızdan farksız bir

hâle gelmiş ve ülke tam bir istibdat yönetimi içine girmiştir. Kösem Sultan’ın karşısında

ise, padişah IV. Mehmed ile annesi Turhan Sultan bulunmaktadır. Her iki yanı tutanlar

arasında düşmanlıklar ve gerginlikler had safhaya ulaşmıştır. İki sevgiliden Meleki Kalfa,

Kösem Sultan tarafında yer alırken, Küçük Mehmed ise Turhan Sultan’dan yanadır.

Olayların gelişmesinden son anda haberi olan Süleyman Ağa, Kösem Sultan’ın

gönderdiği zehirli şerbeti kedilere içirterek padişahın kurtulmasını sağlar. Kösem Sultan

ise çılgın bir hâlde etrafına kin ve öfke saçmaktadır. Reyhan Ağa’nın tavsiyesiyle

vezirlerin toplanmasına karar verilir. Vezirlerin toplanması demek, Kösem Sultan’ın

iktidarı kaybetmesi demektir. Bu sebeple Kösem Sultan, Bektaş Ağa isimli biri vasıtasıyla

yeniçerileri ayaklandırır. Ayaklanmadan haberi olan Meleki, bütün zorlamalara rağmen

bu planı bir türlü açıklamaz. Ne var ki kendisine, sevgilisi Küçük Mehmet’in öldürüleceği

söylenince, Kösem Sultan’ın bütün tertibini Turhan Sultan’ın adamlarından Süleyman

Ağa’ya bildirir. Piyesin üçüncü perdesinde, Turhan Sultan taraftarları sarayı basar, Küçük

Mehmed bir perde ipiyle Kösem Sultan’ı boğar ve böylece Padişah’ın saltanatı korunmuş

olur.

Padişah, Küçük Mehmed’e önce “Seni vezir yaptım, Mısır valisi yaptım” der,

fakat daha sonra kararını değiştirerek onun idam edilmesini emreder. “Oyunun

belkemiği tutkuları, iktidar hırsı ile kıvranan Kösem Sultan ile oğlunun mutluluğu

üzerine titreyen bir anne kalbini canlandıran Turhan Sultan’ın çatışmasıdır. Oyunun

birinci ve ikinci perdeleri iyi kurulmuş olmakla beraber zülüflülere, Has Odalıların

saldırısını canlandıran üçüncü perde zayıftır.” (And 1971: 203-204.)

Eserde Kösem Sultan’ın zalim ve gaddarlığı ile saltanata nasıl hâkim olduğu

anlatılır. İktidar hırsına kapılan Kösem Sultan, gerektiğinde torunu Mehmet ile gelini

Turhan Sultan’ı ortadan kaldırtabilecek kadar vahşileşmiş bir kadını temsil eder. Aynı

Kösem Sultan, güçlü kişiliği ile diğer şahısları etkisi altına almıştır. Turhan Sultan ise

Page 10: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

153

Kösem Sultan’ın tam zıddı bir tiptir. “Kösem Sultan’ın canice duygu ve davranışları

karşısında Turhan Sultan’ın evladını korumak için her türlü tehlikeyi göze alan bir anne

olarak görünmesi tezat yaratır. Eserdeki kişiler de buna bağlı olarak -Turhanlılar ve

Kösemliler- kutuplaşırlar.” (Doğan 1998: 200.)

Piyeste, Zülüflülerin Mehmed ve Meleki arasındaki aşk, gerçeklerin ortaya

çıkmasında önemli bir katkı sağlamıştır. Oyunun en canlı kişisi, Mehmed’e olan aşkından

dolayı, Kösem Sultan’ın planlarını Süleyman Ağa’ya söyleyerek büyük bir trajediyi

önleyen Meleki olmuştur. Kösem Sultan piyesi hakkında bir tenkit yazan Mehmet Rauf,

eseri değerlendirirken, eserin millî bir eser olduğunu, bu eserin tertibini ve tezyinini

beğendiğini vurgular. Ancak son perdede yer alan hücum bölümünün gülünçlüğünü

belirtmeden de geçemez. Eserin tek kusurunun da bundan ibaret olduğunu şu sözlerle

ifade eder:

“Kösem Sultan bizde millî olarak yazılmış yüzlerce tiyatro oyunları içinde, şerâit-i

sanata muvafık olarak mevcut olan 4-5 adetten birinciyi değilse, mutlak ikinciyi teşkil

eder. Muharrirlerinin ikisinin de temâşa hususunda iktidarları mükerrer numunelerle

sabit olduğu muhakkaktır. Fakat bu iktidar en çok şaşa ile son oyunlarında tezahür

ediyor. Kösem Sultan tarihî bir oyundur. Tarihî oyun demek ne eşhas-ı vakası, ne de

vakası kâmilen tarihe ait olan oyun demek değildir. Tarihî oyun gerek vaka gerek eşhas-

ı vaka kısmen tarihe ait olup muharrir tarihî perdelere tefrik etmekle kalmayarak kendi

muhayyilesinden bir rabt u intizam verir; vaka-i tarihiye ekseriyetle âdeta çerçeve gibi

kalır. Kösem Sultan’da bu şarta hakkiyle riayet edilmiş ve muharrirler Meleki Kalfa ile

küçük Mehmed arasında bir aşk icat ederek oyuna şairane bir fecaat vermeye muvaffak

olmuşlardır. Bu aşk sayesinde oyunun tertibi büyük bir reng-i fecaat, bir cereyan-ı muhip

kazanıyor, vakanın halline parlak ve müessir bir sebep peyda oluyor; bu aşk olmasaydı

Kösem’in müthiş kararından haberdar olmak mümkün olmayacaktı. Şüphesiz oyunun en

müessir noktası âdeta çivisi Meleki’nin sultanına sadakati ve Mehmet’e olan aşkı sıkışıp

naçar kalarak esrarı ifşa etmesidir... Bu oyun eğer Avrupa tiyatroları gibi tertibat ve

tezyinatı mükemmel, efradı tiyatroculuk fennine ve usulüne hakkıyla vâkıf ve riayetkâr bir

tiyatroda oynansaydı, pek büyük bir muvaffakiyet ibraz ederdi. Bizde ise, az çok aktör ve

aktris mevcut olmakla beraber tiyatroculuk hiç yok... Tiyatroculuk, yani bir oyunu

sahneye lâzım gelen hayat ve tantana ile vaz’ edebilmek sanatı... Aktörler ve aktrisler

hepsi de rollerini oldukça muvaffakiyetle ifa ettiler, bilhassa, Eliza Binemeciyan Hanım,

Page 11: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

154

tamam kendi tarz sanatı için tertip edilmiş bir rol olan rolünü gayet muvaffakiyetle pek

parlak olarak ifa etti. Haraçyan, Büyük Binemeciyan Hanımlar az çok muvaffakiyet

gösterdiler. Erkeklerde cümlesi muvaffakiyetle oynadılar, fakat oyun Heyet mecmuasıyla,

hiç, ama hiç de oynanamadı. Çünkü her oyunun eşhasının hayatından başka, hususî,

kendine mahsus bir hayatı vardır ki, bilhassa tarihî ve böyle büyük vakalar ira’e eden

oyunlarda, bu hayat, eşhas-ı vakanın hayatından daha mühimdir. Bu hayatı ise,

muntazam, zengin, müretteb, musanna’ tiyatrolar gösterebilir. Oyun esnasında

aktörlerin, aktrislerin maharetinin yanında, bu hayat aksıyor, bilhassa son perdede,

hücum esnasında, âdeta gülünç bir sakatlık gösteriyor idi. Bence, Kösem Sultan’ın memul

olan muvaffakiyetine nail olmayışının sebebi işte yalnız budur.” (Mehmet Rauf 1912:

397-398.)

Hemedanizade Ali Naci (Karacan), piyesin birinci ve ikinci perdelerinin çok iyi

temsil edildiğini, fakat üçüncü perdede aynı başarının gösterilemediğini söyleyerek, bu

başarısızlığın oyunculardan ziyade piyesin metninden kaynaklandığını belirtir. “Üçüncü

perde, zülüflülerle has odalıların hücumuyla taayyün ettiğinden sahnenin daimî hareket

içinde kalması icap eder. Hâlbuki bizim tiyatrolarda harekete muhtaç sahneler çok fena

temsil ediliyor. Bir kere aktörlerin kahtı, tiyatro ile katiyen alâkadar olmayan beş-on

kişinin sahneye gelmesini istilzam ediyor. Bunlar da rollerini yapamayarak temâşageranı

seyrediyorlar ve eser şüphesiz bütün ruhunu, hissini tesirini bu son perdede kaybediyor.

Şahabeddin Süleyman ve Tahsin Nahid Beyler üçüncü perdeyi daha gürültüsüz yapsa

idiler daha çok kazanırlardı.” (Hemedânizâde Ali Naci 1912: 374-377). Tenkitlerin

hücum meclisi üzerinde yoğunlaşması sebebiyle, bu bölüm, Tahsin Nâhid’e ait yazma

nüshada değiştirilmiştir. (Enginün 1991: 75). “Üç perdelik oyunun yazma metni üzerinde,

ilk şeklinin 24 Şubat 1327 ilâ 25 Temmuz 1328 tarihleri arasında yazıldığı kaydı

bulunmaktadır.” (Enginün 1990: VII). “Yazmanın ilk sayfasında ‘müellifleri Tahsin

Nâhid ve Şahabeddin Süleyman’ kaydı olmasına rağmen, son sayfada Tahsin Nâhid’in

adı, tarihin hemen altında yer almaktadır ki, bu da son perdenin sadece Tahsin Nâhid’e

ait olduğunu düşündürmektedir.” (Enginün 1990: VIII). Kemal Emin (Bara) ise piyesi

“sanatla ilgisi olmayan” kimselere oynattıkları için, yazarları, “çocuğunu mezbahaya

teslim etmiş babalar” olarak değerlendirir. (Kemal Emin 1912: 247). Yahya Kemal bir

yazısında Kösem Sultan’ı çok beğendiğini söyleyerek; “Meselâ şimdiye kadar Türkçe’de

yazılan mensur dramların, temâşa itibariyle en mükemmeli olan Kösem Sultan Topkapı

Page 12: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

155

sarayında oynarsa pek iyi tecrübe olur” der. (Yahya Kemal 1990: 223). Reşad Nuri

Güntekin de eseri beğenenler arasındadır. “‘Kösem Sultan’ bizde yazılmış târihî

piyeslerin en güzellerindendir. Bu nevi piyeslerin aranılan bütün evsâfı haiz bulunduğunu

iddia edemeyiz. Fakat Selim-i Sâlis bir dereceye kadar müstesna olmak üzere bizde

şimdiye kadar yazılmış tarihî piyeslerdeki eblehâne tatsızlık, çocukça perişanlık onda

yoktu. ‘Kösem Sultan’da en ziyade lisan nazar-ı dikkati celbediyordu. Muharrirler

eşhasın konuşmasına bir mazi çeşnisi vermeğe çalışmışlar ve bunda muvaffak da

olmuşlardı. O suretle ki bu sâyede eşhasın çehreleri bununla bir ‘röliyef’ alıyordu.”

(Reşat Nuri 1919: 266-267; Yavuz 1976: 577). Hülâsa, Kösem Sultan konunun anlatılışı,

kişilerin canlı ve aktif oluşları, dramatik oyun kurgusu, kusursuz sahne diline sahip olması

sebebiyle yazıldığı dönemde ses getirmiş önemli eserlerden biri olmuştur.

d-Ben... Başka!

Tahsin Nâhid’in Şahabeddin Süleyman’la birlikte yazdığı ikinci eser 1913

yılında İstanbul’da basılan “Ben... Başka”dır.8 Bu eser aynı zamanda yazarın yazdığı son

telif eserdir. Tek perdelik bir komedi olan piyes, 24 Temmuz 1327/6 Ağustos 1911

tarihinde Büyükada’da tamamlanmıştır. Eserin altıncı sayfasında Eşhas-ı vakıa ile

beraber: “Vakıa 1327/1911 senesi baharında Nişantaşı’nda bir konakta cereyan

etmektedir” bilgileri vardır.

“Oyunun nüvesi, Şahabeddin Süleyman’ın 1910’da yazdığı ‘Dostlukları’ adlı

tekellümî hikâyesidir. Kadınların kültür dünyası içinde yer almaya başlamaları, fakat

yine de edebî münakaşaları kadınca hislerle yürütmeleri, her iki eserin de ortak

konusudur. Vakanın kuruluşu da hemen hemen aynıdır. İkisinde de kadınlar önce

edebiyattan bahsederler. Ama çok geçmeden, konu dedikoduya döner. Bir başka kadının

ahlâksızlığından, sevgilisinden bahsedilir. Dedikodusu edilen kadın gelir gelmez, onun

lehine konuşulur. Dostlukları adlı kalem tecrübesi burada biterken, ‘Ben... Başka’ya

bundan sonra ikinci bir metin halkası (ahlâkî edebiyat taraftarı görünen Beria’nın bu

görüşe zıt şeyler yazan şairi elde etme gayretleri) daha eklenmiştir. İki eser arasındaki

benzerliklerden biri de şahıs kadrosundaki ortak isimlerdir (Güzin, Fahire). İki eserin

8 Tahsin Nahid ve Şahabeddin Süleyman, Ben... Başka, Millî Mudhike Bir Perde, Tab ve Nâşiri: Muhtar Halid Kitaphanesi, İstanbul, 1329/1913, 71s. Not: Aynı eserin devamında Şahabeddin Süleyman’ın Kırık Mahfaza isimli eseri de yer almaktadır. (s.73-132).

Page 13: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

156

şahıs kadrosunda da ahlâkî edebiyat taraftarı olmayan iki şair vardır. ‘Dostlukları’ adlı

parçadaki Celal Sahir ve Tahsin Nâhid’in yerini ‘Ben... Başka’da Burhaneddin Selman

ve Nureddin Zeki alır” (Polat 1987: 82-83). Eserde rol dağılımı şu şekildedir: Nureddin

Zeki Bey (Çapkın bir şair), Beria (Lamia’nın ablası), Lamia (Beria’nın kız kardeşi),

Müzeyyen, Sabiha, Fahire, Nihal, Güzin (Diğer iki kız kardeşle beraber hepsi aralarında

arkadaştır). Bir perde, on meclis ve yetmiş bir sayfalık eserin kısaca konusu şöyledir:

Nişantaşı’nda bir konakta birkaç genç kız ve bir kadın sanat ve edebiyat üzerine

münakaşa etmektedirler. Edebiyat sohbeti yapan topluluğun başkanı, ev sâhibi Beria’dır.

Edebiyatla tek ilgilenen de yine odur. Beria, edebiyat namına yapılan şeylerin çok

edepsizce olduğunu söyleyerek, buna örnek olarak Burhaneddin Selman’ın yazdığı son

şiiri örnek gösterir ve bu şiiri tenkit eder. Fakat aynı şiiri gizlice okuyacak olan Fahire,

bu şiirin niye daha müstehcen yazılmadığına üzülecektir. Beria’ya göre edebiyatın temeli

ahlâktır. Hele bu kadınlarla alâkalı bir husus ise, onların ahlâk ve iffetine dikkat etmek

lâzımdır. Burhaneddin Selman şiirinde sevgilisini gayr-i ahlâkî bir şekilde anlatmaktadır.

Bilhassa şiirin şu bölümüne hanımlar, son derece kızmışlardır: “Sevimli dişlerin açmakta

sinem üstünde/ Riyâz-ı aşkımı tezyin eden karanfiller.” Konakta bulunan diğer kadınlar

da boş durmaz ve dedikodu yaparlar. Özellikle Burhaneddin Selman’ı seven Sabiha’nın

aleyhinde konuşurlar. Bu arada konağa bir başka şair olan, Nureddin Zeki gelmiştir.

Nureddin Zeki, Fahire ile ilgilenir. Kır gezisine giden toplulukta, Beria’nın kız kardeşi

olan Lamia, kuzeni Nureddin Zeki’nin ısrarlı davranışı sonunda onu, toy bir genç kız

durumundaki Fahire ile tanıştırır. Beria, Fahire’ye erkeklere aldanmaması gerektiğini

söyleyerek, onu Nureddin Zeki’den uzaklaştırır. Nureddin Zeki, Beria’ya kur yapmaya

başlar. Beria da ona karşı kayıtsız kalmaz ve hislerini açığa vurarak, aşkını ilân eder. Eser,

aşk ve aşkla alâkalı fikirleri tahlil eden bir konuya sahiptir. Eserde aşkla ahlâk arasındaki

sınırlar anlatılır. Ayrıca, “oyunda özellikle genç kızların aşk, yaşam üzerine yarım

yamalak fikirleri papağan gibi tekrarlamaları, edebiyat üzerine fikirleri güldürücü bir

etki yapmaktadır.” (And 1971: 163). Eserin yazarları Tahsin Nâhid ve Şahabettin

Süleyman, daha beşinci sayfaya şu notu koyarak bunu fazlasıyla sezdirmişlerdir:

“Çocuklarına metin bir terbiye-i esasiye vermesini bilmeyenlere, âti demek olan

dimağları nakıs -malûmat, mütefessih- ahlâk mürebbiyelere tevdi’den çekinmeyen

pederlere muharrirler bu, istihza ve hakikatle gülen, belki de güldüren eseri hediye ve

ithaf ederler.” “Bunun içindir ki, vazifesini ifa edenlere mahsus bir sükûtla, vicdanları

Page 14: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

157

sakin ve mahzuz; tersi -dimağların, avam- firiblerin itirazat ve ithamatına karşı kendileri

lâkayd ve müstehzidir...”

Eserde ayrıca, sanat, edebiyat ve ahlâk üzerinde bazı fikirlere yer verilmektedir.

Aşkın edebiyata, belirli bir ahlâk çerçevesi içinde yansıması lâzım geldiği fikri ağırlık

kazanmaktadır. “Eserin kompozisyonu son derece sağlamdır. Metinde, eksik veya fazla

tek mana birliği mevcut değildir. Bu yapı mükemmeliyetine erişme, piyesin iki kişi

tarafından yazılmış olmasının neticesidir. Bilhassa, Beria’nın konuşmalarıyla hisleri

arasındaki tezadın gösterilişi başarılıdır. Beria’nın önceleri kendini ahlâkî edebiyat

taraftarı olarak gösterdiği halde, bu görüşe tamamen aykırı şiirler yazan Nureddin Zeki

tarafından sevilmeye nasıl can attığı çok iyi işlenmiştir. ‘Ben... Başka!’da gerilim seviyesi

yüksek değildir. Fakat 5. meclisten başlayarak eserin sonuna kadar gerilimde düşüş

görülmez. Merak unsurları kısa olmasına rağmen ‘dikkat’ hiç dağıtılmamıştır. Çünkü bir

merak unsuru bitmeden bir başkası başlamaktadır.” (Polat 1987: 83-84). Oyunun

yazarları mekânı geniş olarak tasvir etmişlerdir. Mekân piyesteki kişilerin tanıtılmasında

ve onların yaşadığı yer hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. “Nişantaşı’nda bir

konak, büyük bir salon; sahnenin sağında, orta yerde süslü perdelerle örtülü iki kanatlı

bir pencere, bunun sağında, solunda aynı renkte perdelere malik iki küçük pencere...

Sahnenin umkunda iki üç oda kapısı... Bunlardan orta yerdeki iki kanatlı...” (s.7). Hülâsa,

“Ben... Başka” Tahsin Nâhid’in diğer oyunları gibi, yazıldığı devirde beğenilen eserler

arasına girmiştir.

2-Adapteler

a-Akortacı

Tahsin Nahid, Akortacı adlı bu piyesi, Marie Thiery’nin L’Accordeur isimli bir

perdelik komedyasından uyarlamış ve eser Şair Nedim Mecmuasında yayınlanmıştır.

(Tahsin Nâhid 1919: 23, 26-32.) Eserin sonunda, 9 Kanun-i Sâni 1909 tarihi vardır.

Akortacı, bir perde, dört meclis ve sekiz sayfadan oluşan bir aile komedisidir.

Yayınlandığı derginin ilk sayfasında eşhasla birlikte şu bilgilere yer verilmiştir: “Vaz’-ı

sahne edilmek hakkı mahfuz ve muharririne aittir.” Eserin şahıs kadrosu ise şu kişilerden

oluşur: Makbule Hanımefendi (40 yaşında), Canan Hanım (22 yaşında), Canan’ın Halası

(50 yaşında), Yüzbaşı Tarık Bey (28 yaşında). Tek perdelik piyesin kısaca konusu

şöyledir:

Page 15: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

158

Makbule Hanım, yeğeni Yüzbaşı Tarık Beyi evlendirmek isterse de bir türlü buna

muvaffak olamaz. Yine günlerden bir gün, yeni bir teşebbüste bulunmak üzere Tarık

Bey’i bir mektupla, kendisine ihtiyacı olduğunu söyleyerek yanına çağırır. Tarık, buna

karşılık verir ve hemen teyzesinin yanına gelir. Makbule Hanım’la Tarık Bey arasında,

her zaman olduğu gibi evlilikle ilgili tartışma olur. Makbule Hanım, Tarık Bey’e,

komşusunun yeğeni olan, bir küçük hanımı göstermek için kendisini çağırdığını söyler.

Ancak Tarık, bir an önce evden çıkıp gitmek isterse de tam bu sırada kapı çalınır ve içeri

iki bayan girer. Makbule Hanım’ın istediği olmuş ve Tarık Bey evden kaçamamıştır. Eve

gelen bayanlar, Makbule Hanım’ın yeni taşınan komşusu ve onun yeğeni Canan

Hanım’dır. Böylece birinci meclis sona erer. İkinci mecliste olaylar gelişmeye başlar.

Makbule Hanım, Tarık Beyi bir “akortacı” olarak tanıtır. Bunu fırsat bilen Canan’ın

Halası, Makbule Hanım’ın evinde geçici olarak bulunan piyanosunu, Tarık Bey’in akort

etmesini ister. Bir fırsatını bularak Canan’ı Tarık’la yalnız bırakan Makbule Hanım, Hala

Hanım’la birlikte dışarı çıkarlar. Asıl olayların cereyan ettiği bölüm ise üçüncü meclistir.

Tarık, piyanoyu akort etmeye çalışsa da bu işten bir şey anlamadığı için beceremez.

Canan buna çok şaşırır. Aralarında geçen sohbet esnasında Tarık, Canan’la çoğu

düşüncelerinin birbirine uygun olduğunu görür ve ona ilgi duymaya başlar. Daha fazla bu

oyuna dayanamayan Tarık, kendisinin bir “akortacı” olmadığını, yüzbaşı olduğunu

söyler. Bu oyunun da teyzesi tarafından kendisiyle görüştürülmek amacıyla yapıldığını

söyleyerek, Canan Hanım’dan özür diler ve onun elini öper. Aynı şekilde Canan Hanım

da halası tarafından zorlanarak bu görüşmeye geldiğini itiraf eder. Eserin dördüncü ve

son meclisinde Makbule Hanım ve Canan’ın Halası içeri girerler. Canan hemen ayağa

kalkar ise de, Tarık onun elini bir türlü bırakmaz.

“Hala Hanım müstehziyane –Eee, efendim akort ettirdiniz mi!?

Canan, tebessümle – Pek iyi olduğunu ümit ederim.

Makbule, memnuniyetinden bitap bir hâlde – Nihayet!” der. (Tahsin Nâhid 1919:

32.)

Tarık, Canan’ın elini öper ve perde kapanır.

Eser bir aile komedisidir. Evlenmede insanların önyargılı davranmamaları,

evlenecekleri kişilerin birbirleriyle konuşup anlaşarak evlenmeleri anlatılır. Ayrıca aile

içerisindeki bazı olumsuzlukların karşılıklı fedakârlıklarla aşılacağı vurgulanır. Piyesin

Page 16: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

159

olay örgüsünde önemli bir fonksiyon üstlenen piyano ile her iki gencin birbirlerine olan

bağlılığı perçinlenmiştir. Her ikisi de piyanoyu çok severler. Musiki, eserde önemli bir

rol oynar. Piyesin oynandığına dair elimizde hiç bir kayıt yoktur.

b-Bir Çiçek İki Böcek

Tahsin Nâhid, “Bir Çiçek İki Böcek” isimli piyesini, Robert de Flers, Gaston de

Caillavet, Etienne Rene’nin birlikte yazdığı “La Belle Aventure” isimli oyundan adapte

etmiştir. Eser başarılı bir komedya uyarlamasıdır. Bu piyes basılmamış, ancak iki defa

Darülbedayi tarafından 1916 ve 1917’de oynanmıştır. Aynı eserin 1934’de üçüncü defa

oynandığını Darülbedayi adlı dergiden öğreniriz.9

Bu son oynanmasında rol dağılımı eserde şu şekildedir: (Darülbedayi, 1934: 11).

Halet Kemali-(Hüseyin Kemal Bey), Neş’e-(Vasfi Rıza Bey), Kemali-(Emin Beliğ

Bey), Hikmet-(İ. Galip Bey), Doktor-(Mahmut Bey), Uşak-(Hamdi Bey), Seza-(Zehra

Hanım), Zehra Kemali-(Bedia Hanım), Cici Anne-(Neyire Neyir Hanım), Güzin-(Halide

Hanım), Teranedil-(Şaziye Hanım). Reşad Nuri, Tahsin Nâhid’in bu adaptasyonu

hakkında şu değerlendirmelerde bulunur:

“Tahsin artık tiyatronun ne demek olduğunu iyi anlamış seri ve hafif bir piyes

vücuda getirmenin ne kadar büyük emek sarfına ne kadar vâsi sanat bilgi ve mümarislere

mütevakkıf olduğunu takdir etmişti. Darülbedayi repertuarının en güzel bir eserini teşkil

eden ‘İki Böcek Bir Çiçek’ piyesi ile yakında Darülbedayi tarafından temsil edilecek

‘Rakibe’ piyesini bu maksatla Fransızca’dan adapte etmişti. Bu kıymetli meslektaş ile

anlaşamadığımız yegâne nokta bu adaptasyon meselesiydi. Ona fazla ehemmiyet

verdiğini gördükçe itiraz ederdim... ‘Bursalı Hala’ son adaptasyonum olacak, bundan

sonra millî eser yazacağım. Zaten biliyorsunuz ki adaptasyonu ben daima Avrupa

9 M.K. adlı yazar bu eser hakkında şu değerlendirmelerde bulunur: “Tahsin Nâhid” merhum, bu eseri evvela Fransızcasındaki isminin mukabili olarak “Hoş bir macera” diye lisanımıza nakletmişti. Merhum, bu zarif komediyi muvaffakiyetle adapte edebilmek için büyük bir gayret göstermiş, hatta bir sahne maketi yaptırarak yazıhanesine yerleştirmiş, meclisler değiştikçe küçük kâğıtlar üzerine yazmış olduğu piyesinin eşhasını o sahneciğe sokup çıkarmış, bu suretle kaçgöç hususunda falso yapmamağa çalışmıştı. Yıllarca evvel Darülbedayide büyük bir ihtimamla oynanan bu komedi daima güzelliğini, tazeliğini muhafaza etmiştir. “Bir çiçek iki böcek” cidden nefis ve ince bir komedidir. Harbi umumiden sonra bu gibi muvaffakiyetli ve maksatsız olmıyan komedilere artık rastlıyamaz olduk. Ve bu cins eserlere hiç şüphe yok ki hasretiz. Fransa’da hiç kuvvetini kaybetmiyen bilakis “Komedi fransez” repertuvarına alınmakla büsbütün kıymet bulan bu güzel eserin bu seyahatımız esnasında tekrarı, bizim için edebi bir kazançtır. “Bir çiçek iki böcek” i aktörler çok sever, umarım ki, seyirciler de sevecektir. (M.K., “Bir Çiçek İki Böcek”, Darülbedayi, Sene:5, No:48, 1 Nisan 1934, s.18.)

Page 17: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

160

üstatlarının sanatını yakından görmüş olmak için yazdım... Tahsin Nâhid sahne sanatının

gizli sırlarını ancak böyle büyük üstatların eserleri üzerinde çalışa çalışa

keşfedebileceğine kani idi. ‘İki Çiçek Bir Böcek’ ile ‘Rakibe’yi sırf kendi sanat terbiyesi

namına yazmış olmakla beraber her iki esere nükte ve zeki şahsiyetinden pek çok şeyler

koymuştu.” (Reşat Nuri 1919: 265-267; Yavuz 1976: 578.)

Eseri beğenenlerden biri de Ali Naci Karacan’dır. Ali Naci, Tahsin Nâhid’in

başarılı bir adapteci olduğunu söyler. “...Sonra birdenbire o da tatbik eserler ceryanına

kapılır ve temâşada onların en muvaffak olanlarından ikisi olan ‘Rakibe’ ve ‘Bir Çiçek

İki Böcek’i hediye eder. Darülbedayi ve Türk Tiyatrosu tarafından oynanılmakta devam

edilen ve daima rağbet gören bu iki eserden lüzumu kadar bahs olundu. Tekrara lüzum

var mı?” (Ali Naci 1922: 85).

Sonuç olarak diyebiliriz ki, bu eser yazıldığı dönemde bütün tiyatro eserleri

arasında çok sevilmiş ve tekrar tekrar oynanmıştır. Temaşa Dergisi’nin açtığı bir

yarışmada dereceye girmesi de bunun bir delili olarak kabul edilebilir.

c-Rakibe

Tahsin Nâhid, bu adapte eserini 1918 yılında kaleme almış ve aynı yıl kitap olarak

yayınlamıştır. 10 Eserin son sayfasında (s.126), Büyük Ada, 1 Mayıs 1918 tarihi

mevcuttur. Bu bilgiden piyesin bu tarihte tamamlandığını anlıyoruz. Piyeste şahıs kadrosu

şu şekilde yer almıştır: Rıza, Vedat, Fahrettin, Ahmet, Leyla, Nigâr. Tahsin Nâhid bu

eseri, Henry Kistemaeckers ve Eugene Delard’ın “La Rivale” isimli eserinden

uyarlamıştır. “Rakibe”nin konusu özetle şöyledir:

Ressam Ahmed Fuad Bey orta yaşta çok başarılı bir sanatkârdır. Genelde iyi bir

insan olmasına rağmen, sanatkârlar gibi kararsız bir mizacı, taşkın bir ruhu, ihtiraslarına

çok fazla esir olan bir iradesi vardır. Ahmed'in karısı Nigâr ise, kocasının aksine, yumuşak

huylu, munis ve müşfik bir ev hanımıdır. Kocasını daima sevmiş, onun sanatıyla iftihar

etmiş, on beş seneden beri kocasının koruyucu meleği olmuştur. Ancak bir zaman gelir

ki, Nigâr artık Ahmed’e kâfi gelmez ve kocasının gözü başkalarında olur. Sanatını da bir

türlü icra edemeyen Ahmed, birdenbire hırçınlığa ve ümitsizliğe kapılır. Evde karı

10 Tahsin Nâhid, Rakibe, Manzum Facia 3 Perde, Tabı ve Nâşiri: Kanaat Kitaphanesi Sahibi İlyas, Kâffe-i Hukuk-ı Mahfuzdur, Der-saadet, Bâbıâli Caddesinde Kanaat Matbaası, İstanbul, 1918, 126 s.

Page 18: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

161

kocadan başka bir de Leyla isminde fakir bir akraba kızı vardır. Leyla’nın babası, sefil,

serseri, önüne geleni kandırıp para vurmaktan başka elinden bir iş gelmeyen bir adamdır.

Leyla, yaşadığı bu evde mesut değildir. Uyanık bir zekâya sahip olan Leyla’nın diğer

kızlar gibi pembe rüyaları yoktur. Fakirlikten dolayı hayatı çabuk kavrayan Leyla’nın

istikbale dair bir ümidi de olmamıştır. Leyla’nın en çok korktuğu şey, peşini bırakmayan

bir sürü çapkının kendisinden faydalanmak istemesidir. Evde bir genç kız olarak bulunan

Leyla’yı, Ahmed içten içe sevmekte ve geçinmek için yaptığı kadın portrelerine dahi onun

yüzünden çizgiler eklemektedir. Tehlikenin farkında olan evin hanımı Nigâr, Leyla’yı

kocasından uzaklaştırmak ister. Bu sırada iyi bir fırsat doğar ve Nigâr’ın kardeşi Vedat,

Leyla ile evlenmek ister. Ahmed’i, Leyla’yı ikna etmesi için gönderirler. İkinci perdede

Ahmed ile Leyla beş aydan beri gizli bir macera yaşarlar. Leyla’yı önceden beri takip

eden zayıf ahlâklı bir şahıs, bu saadetten kendisine de bir pay çıkarmak ister. Fakat bu

durum her şeyin ortaya çıkmasına sebep olur. Ahmed, artık bu evde duramayacağını

söyleyerek ayrılmak ister. Nigâr ise onu alıkoymanın yollarını arar. Sanatı ileriye sürerse

de, Ahmed artık sanata da düşman olmuştur. Nigâr hâlâ ümidini kesmemiştir. Çünkü

kendisi Ahmed’in meşru karısı, hayatının on beş senelik ortağıdır. Ona göre kocasının

Leyla’ya olan tutkusu ise, gelip geçici bir hevesten başka bir şey değildir. Fakat Leyla’nın

Ahmed’den bir çocuğunun olacağını duyan Nigâr, ümidini azaltmıştır. “Rakibe”si savaşı

kazanmıştır. Üçüncü perde yirmi ay sonra geçer. Bu yeni aşk muhiti sanatkâra umduğu

hayatı verememiş, Leyla’ya olan sevgisi de sanatı gibi sönmüştür. Aralarındaki bağ

sadece bir çocuktan ibaret kalmıştır. Fakat şimdi artık çocuk da ölmüştür. Bir gece

Ahmed, Vedat ile birlikte gizlice eski çalıştığı atölyesine gelir. Mesut olduğu bu eski

yuvasını, son bir defa daha görmek arzusundadır. Yirmi aydan beri oraya kimse

girmemiştir. Orada pencereden giren hafif bir ay ışığı içinde karısını bulan Ahmed’in

gönlünde sanatın son bir titreşimi uyanır. Ahmed, Nigâr’ın ayaklarına kapanarak “beni

burada alıkoy” diye ona yalvarır. Fakat karı koca arasındaki râbıta artık ebediyen

kırılmıştır. Nigâr, mahzun bir vakarla ona yeni yuvasının ve yeni vazifesinin yolunu

gösterir. Böylece eser sona erer.

Reşad Nuri’nin piyes hakkında geniş bir değerlendirmesi olmuştur. Eseri çok

beğenen yazar yazısında şöyle der: “‘Rakibe’de umumî bir hakikat ve maksat aramak

doğru olamaz. Bu itibar ile ondan ancak şöyle müphem bir şey çıkarabiliriz. Her yaşayan

şey gibi sanatın da bir zeval ve memat devresi vardır. Sönmeye başlayan bir sanatı ne

Page 19: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

162

aile ocağının mesut havası, ne de gayrı meşru ihtirasların kucağı, ne saadet ne elem

hiçbir şey yaşatamaz. Sönmüş bir ilham alevinden ancak bazı geçici kıvılcımlar

alınabilir. Eser baştanbaşa heyecan, ihtiras ve gizli bir şiir ile doludur. Tahsin’in bu

eseriyle sahnemize payidar bir hatıra bıraktığını ümit edebiliriz. Darülbedayi’nin bu

seneki piyesleri içinde en iyi temsil edilen ‘Rakibe’ oldu, eserin uzun müddet prova

edildiği ve işlendiği anlaşılıyor. Artistlerin hepsi rollerini gayet iyi oynadılar.” (Yavuz

1976: 545-546). Piyesin konusu, ihtiraslarına kapılan bir sanatkârın gayri meşru ilişkiye

girerek evlilik hayatını bitirmesi anlatılır. Piyeste resim sanatının önemli bir yeri vardır.

Ahmed, adeta yaptığı resimlerle konuşur. Eser baştan sona ihtiraslar ve hezeyanlarla

doludur. Eserde anlatılan bir diğer tema fakirliktir. Eserde şahıslar, canlı tipler olarak

karşımıza çıkar. Her birinin ihtirasları, heyecanları ve ulaşmayı ümit ettikleri emelleri

vardır. Ahmed, Leyla ve Nigâr oyunun en önemli tipleridir. Diğer şahıslar daha geri

planda kalırlar. Reşad Nuri yazısında, dekorun fena olmadığını söylerken bir iki küçük

olumsuzluğu da belirtir. “Sade Ahmed Fuadî’nin atölyesini dolduran portreler onu bir

ihtiyar çehreleri ressamı olarak gösteriyordu. Bir de son perdenin ziyası pek iyi idare

edilmedi.” (Yavuz 1976: 547). Bu eser kendi devrinde bir derginin yapmış olduğu

kamuoyu araştırmasında en çok beğenilen piyes olmuştur. “Dârülbedâyi-i Osmânî

eserleri içinde herhangi neviden olursa olsun en çok beğendiğiniz eser hangisidir?”

(Temaşa, 1920: ?) sorusuna gelen cevaplar oy sırasına göre ve yanlarında oy sayısı

gösterilerek şöyledir:

Rakibe.............................(75)

Bora................................(58)

Hisse-i Şayia....................(43)

Uçurum...........................(41)

Baykuş............................(22)

Binnaz.............................(18)

Bir Çiçek İki Böcek...........(17)

Kayseri Gülleri................ .(1)

Tablodan çıkan sonuç şunu gösteriyor ki, Tahsin Nâhid’in “Rakibe” ve “Bir Çiçek

İki Böcek” isimli uyarlamaları, okuyucular tarafından çok beğenilmiştir. Ancak Tahsin

Page 20: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

163

Nâhid, 12 Mayıs 1919 tarihinde henüz otuz iki yaşında vefat ettiği için, bu başarısını

görememiştir. Hülâsa “Rakibe”, Türk tiyatrosunun önemli adaptelerinden biri olarak

edebiyat tarihimizdeki yerini almıştır.

d- Bursalı Hala

Bu piyes, sadece Reşad Nuri ve Metin And tarafından Tahsin Nâhid’e isnat

edilmiştir. Başka bir kaynakta bilgi yoktur. “Son görüştüğümüz zaman ‘La Tante

d’Honleur’ ismindeki meşhur piyesi ‘Bursalı Hala’ ismiyle adapte etmekte olduğunu

söylüyordu. Yine dayanamadım. Müsted bir sanatkârın çabuk muvaffakiyet getiren

yolu istihfaf etmesi, kendinden eser yazmağa çalışması daha doğru olacağını

söyledim. O vakit gülerek: ‘Bursalı Hala’ son adaptasyonum olacak, bundan sonra

millî eser yazacağım.” (Reşat Nuri 1919: 265-267). “Ayrıca uyarlamaları arasında...

La Tante d’Honfleur adlı oyunu Bursalı Hala adıyla uyarlamıştır.” (And 1971: 107).11

Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bu adapte oyunun, 1335/1919’da yazılmış olduğunu

söyleyebiliriz. Tahsin Nâhid’in Reşad Nuri’ye verdiği cevapta, son eserim dediği bu

piyes, yazarının genç yaşında vefatı sebebiyle, gerçekten de son eseri olmuştur.

11 Bursalı Hala adlı eser bazı kaynaklarda Bursalı Hâle diye geçmiştir. Bu yanlıştır; çünkü Fransızca bir eser olan ‘La Tante d’Honleur’da geçen Tante kelimesi teyze/hala anlamına gelmektedir.

Page 21: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

164

Sonuç

Fecr-i Âtî edebî topluluğunun belli başlı sanatçılarından biri olan Tahsin Nâhid,

1887-1919 yılları arasında yaşamıştır. Tahsin Nâhid’in Türk Edebiyatı açısından önemi,

Fecr-i Âtî topluluğunun kuruluşunda bulunması ve bu topluluğa bağlı sanatkârlara evini

açmasıdır. Tahsin Nâhid, İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra şiirle pek fazla uğraşmamış;

daha çok tiyatroya zaman ayırmıştır. Hürriyet ortamıyla birlikte tiyatro faaliyetlerinin

arttığı, şairin de bundan etkilenerek piyesler kaleme aldığı görülmüştür. Onun kaleme

aldığı sekiz tiyatrosu vardır. Bunlardan dördü telif ve dördü adaptedir. Hicrânlar, Firar,

Ben... Başka, Kösem Sultan, piyesleri telif; Akortacı, Bir Çiçek İki Böcek, Rakibe,

Bursalı Hala piyesleri ise adaptedir. Tahsin Nâhid’in tiyatroları genelde kısa perdelidir.

Çoğu duygusal dram şeklinde yazılmış oyunlardır. Özellikle Şahabettin Süleyman’la

birlikte “Kösem Sultan, Ben... Başka” adlı güzel piyesler ortaya koymuştur. Ruhsan

Nevvare Hanım’la birlikte yazdığı zannedilen Jön Türk’ü aslında Ruhsan Nevvare takma

adını kullanan Ebuzziya Hadiye Hanım kaleme almıştır. Tahsin Nâhid’in tiyatrolarından

başka Servet-i Fünûn, Mehâsin, Âşiyân, Resimli Kitap, Musavver Muhit, Kanad, Âti ve

Nedim gibi çeşitli dergilerde yayımlanan az sayıda tenkidî yazıları da vardır. Bunlar

genelde eser ve yazar tenkitleridir. İçerisinde az da olsa edebî meselelere ait görüşlerine

de yer veren yazar, yazılarında Türk ve Fransız edebiyatçılarını tanıtma fırsatı bulmuştur.

Tahsin Nâhid sanat hayatına şiirle başlamış ancak asıl sanatkârlık gücünü daha çok

tiyatrolarında göstermiştir. Dolayısıyla tiyatrodaki başarısı, orta seviyedeki şairlik

yönünü biraz geri plâna itmiştir. Tahsin Nâhid, İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra

yazmaya başladığı tiyatrolarında iyi bir başarı yakalamış, döneminde sevilen ve defalarca

oynanan eserler kaleme almıştır. Bu eserlerden “Rakibe, Bir Çiçek İki Böcek ve Kösem

Sultan” diğer eserlerine nazaran daha çok dikkatleri üzerlerine çekmişlerdir. Onun

özellikle Fransız sanatçılarının eserlerini bizim edebiyatımıza uyarlamada çok başarılı

olduğu görülür. Bizim de hemfikir olduğumuz ve araştırmacıların ortak görüşü olan, onun

tiyatro yazarlığının, şairliğinden daha başarılı olduğu yönündedir. Fecr-i Âtî edebi

topluluğu döneminde, Şahabeddin Süleyman’la birlikte önemli oyun yazarlarından biri

kabul edilmiştir. Şüphesiz yazarın 32 yaşında çok genç vefatı, sonraki yıllarda vermesi

beklenen önemli tiyatro eserlerinden bizi mahrum bırakmıştır.

Page 22: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

165

Kaynakça

Akyüz, Kenan, (1986), Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İnkılâp Kitabevi,

İstanbul, ss.627-633.

And, Metin, (1971), Meşrutiyet Döneminde Türk Tiyatrosu (1908-1923), Türkiye İş

Bankası Yayınları, Ankara, ss.297.

Aykaç, Fazıl Ahmed, Reşid Süreyya, Mehmed Fahri, Süleyman Saib, Sâfi Necib,

(1919), “Tahsin Nâhid Bey Hakkındaki Tahassüsler”, Nedim Mecmuası, 22 Mayıs, C.2,

S.17, ss.265-275.

Banarlı, Nihad Sami, (1998), “Tahsin Nâhid”, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, (C.2,

ss.1094-1095), Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.

Bilmiş, Vildan, (2011), Tahsin Nâhîd: İnsan ve Eser (Hayatı ve Şiirleri), Fırat

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, ss.

107.

Cenap Şahabettin, (1324/1908), “Tiyatro Telifi, Jön Türk Faciası Münasebetiyle”,

Âşiyan, S.13, 27 Kasım, ss.403-407.

Çamlıbel, Faruk Nafiz, F. Celalettin, Yusuf Ziya, Halid Fahri, E. Seyfi, Basri

Lostar, Falih Rıfkı, (1919), “Tahsin Nâhid Öldü”, Nedim Mecmuası, 15 Mayıs, C:2, S.16,

ss.243-262.

Çandır, Kâzım, (2001), Tahsin Nâhid ve Şiirleri Üzerinde Bir Araştırma/İnceleme,

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Isparta, ss.312.

Çandır, Kâzım, (2007), “Tahsin Nahit”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi,

(C.8, ss.151-154), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Çetin, Nurullah, (2014), Tahsin Nahit, Ahmet Vefa ve Şiirleri, Akçağ Yayınları,

Ankara, ss.187.

Delilbaşı, Ali Süha, (1324/1908), “Jön Türk”, Âşiyan, C.1, S.5, 25 Eylül/8 Ekim,

ss.143-152.

Dilmen, İbrahim Necmi, (1919), “Temâşa Tenkidi: Rakibe”, Vakit Gazetesi, 26

Haziran, Yıl:2, S.598.

Page 23: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

166

Dizdaroğlu, Hikmet, (1979), “Fecr-i Âtî Topluluğu”, Ulusal Kültür Derneği, S.5,

Temmuz, ss.78-120.

Doğan, Abide, (1998), “Tahsin Nâhid ve Tiyatrosu”, Prof. Dr. Dursun Yıldırım

Armağanı, Ankara, ss.181-204.

Doğan, Abide, (1998), “Tahsin Nâhid’in Adapte Piyesleri”, Evrenselliğe Yolculuk,

Hacettepe Üniversitesinin Emel Doğramacı’ya Armağanı, Ankara, ss.159-168.

Enginün, İnci, (1979), “Kösem Sultan Üzerine”, Fikir ve Sanatta Hareket, S.7, ss.9-

12.

Enginün, İnci, (1980), “Kösem Sultan’ın İki Edebî Eserdeki Yorumu” (Bildiri),

Birinci Millî Türkoloji Kongresi (İstanbul, 6-9 Şubat 1978), Tebliğler, İstanbul.

Enginün, İnci, (2000), Araştırmalar ve Belgeler, Dergâh Yayınları, İstanbul, ss.124,

134, 215, 286, 515.

Ergun, Sadettin Nüzhet, (1940), “Tahsin Nâhid”, Türk Şairleri, (C:3, ss.1232-

1237), İstanbul.

Evrimer, Rıfat Necdet, (1961), Fecr-i Âti Şairleri: Mehmet Behçet ve Tahsin Nâhid,

İnkılâp Kitabevi, İstanbul, ss.49-79.

Gövsa, İbrahim Alâettin, (1933-1936), “Tahsin Nâhid”, Meşhur Adamlar

Hayatları-Eserleri, (C:4, ss.1505), İstanbul.

Gümüş, Hale Nur, (2003), Tahsin Nâhid ve Ruhsan Nevvare, Hayatları, Düzyazıları

ve Ortak Eserleri Jön Türk, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, ss.272.

Güntekin, Reşad Nuri, (1335/1919), “Tahsin Nâhid’in Piyesleri”, Nedim

Mecmuası, 22 Mayıs, C.2, S.17.

Güntekin, Reşad Nuri, (1919),“Tahsin Nâhid’in Piyesleri”, Zaman Gazetesi, 17

Mayıs, S.369.

Hisar, Abdülhak Şinasi, (1337/1921), “Türk Tiyatrosunda ‘Bir Çiçek İki Böcek’”,

İleri Gazetesi, 18 Kanun-ı Evvel /18 Aralık, S.1392.

Işık, İhsan, (1993), “Tahsin Nâhid”, Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, Ünlem Yayınları,

İstanbul, ss.467.

Page 24: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

167

İnal, İbnülemin Mahmut Kemal, (1988), “Tahsin Nâhid”, Son Asır Türk Şairleri, (C:4,

ss.1883-1884), Dergâh Yayınları, İstanbul.

Kabakçı, Bayram, (2002), Tahsin Nâhit Hayatı, Sanatı, Eserleri, Kırıkkale

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale,

ss.265.

Karacan, Ali Naci, (1338/1922), “Tahsin Nâhid ve Temâşa”, Yarın, S.30, 11 Nisan,

ss.85.

Karacan, Hamedanizâde Ali Naci, (1328/1912), “Kösem Sultan Oyunu

Münasebetiyle”, Rübab, 23 Ağustos/5 Eylül, C.2, S.33, ss.422-423.

Karataş, Turan, (2001), Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Perşembe

Kitapları, İstanbul, ss.15, 418.

Koçak, Ahmet, (2016), Gece ve Deniz Şairi Tahsin Nâhit, Akıl Fikir Yayınları,

İstanbul, ss.240.

Mehmet Rauf, (1328/1912), “Kösem Sultan Piyesi Hakkında”, Servet-i Fünun, 23

Ağustos/6 Eylül, C.43, S.1109, ss.397-398.

Nutku, Özdemir, (1969), Darülbedayi’nin Elli Yılı, DTCF Yayınları, Ankara

Üniversitesi Basımevi, Ankara.

Okay, M. Orhan, (1992), “Tahsin Nâhid”, Türk Dili, Ocak- Şubat, S.481-482,

ss.368-375.

Okay, Orhan, Aktaş, Şerif, (1992), “Tahsin Nâhid”, Başlangıcından Günümüze

Kadar Büyük Türk Klâsikleri (C.12, ss.64-73), Ötüken Yayıncılık, İstanbul.

Özen, M. Nihat, Dürder, Baha, (1967), “Türk Tiyatrosu”, Türk Tiyatrosu

Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, ss.119-130.

Özkırımlı, Attila, (1987), “Tahsin Nâhid”, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, (C:4,

ss.1091), Cem Yayınevi, İstanbul.

Polat, Nâzım H., (1977), “Şahabeddin Süleyman”, Türk Dili ve Edebiyatı

Ansiklopedisi, (C:8, s.86-88), Dergâh Yayınları, İstanbul.

Polat, Nâzım H., (1987), Şahabeddin Süleyman, Kültür ve Turizm Bakanlığı

Yayınları, Ankara.

Page 25: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

168

Polat, Nâzım H., (1992), “Şahabeddin Süleyman”, Büyük Türk Klâsikleri, (C:11,

ss.302-305), Ötüken-Söğüt Yayınları, İstanbul.

Tahsin Nâhid, (1324/1908), Hicranlar (Facia-i Aşk), İkbal Kütüphanesi, İstanbul,

ss.31.

Tahsin Nâhid, (1326/1910), Firâr, Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı

Şirketi, İstanbul, ss.20.

Tahsin Nâhid, (1334/1918), “Temâşa Musahabesi; Fare Piyesi”, Âti, 16 Haziran,

S.167, ss.4.

Tahsin Nahid, (1334/1918), “Temâşa Musahabesi; Fürûzan Hakkında”, Âti, 10

Şubat, S.41, ss.1-2.

Tahsin Nâhid, (1334/1918), “Temâşa Musahabesi; Kâbus Münasebetiyle”, Âti, 23

Haziran, S.174, ss.4.

Tahsin Nâhid, (1334/1919), “Akortacı (L’accordeur)”, (Marie Thiery), Nedim

Mecmuası, 23 Kanun-ı Sâni/23 Ocak, C.1, S.2, ss.23 ve 26-32.

Tahsin Nâhid, (1910), “Kırık Mahfaza”, Servet-i Fünun, 4 Şubat 1325/17 Şubat,

C.37, S.976, ss.211-213.

Tahsin Nâhid, (1919), Rakibe (La Rivele), (Henry Kıstemaeckers -Eugene Delard),

Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, ss.126+2.

Tahsin Nâhid, Ruhsan Nevvâre, (1325/1909), Jön Türk, Suhulet Kütüphanesi,

İstanbul, ss.80+6.

Tahsin Nâhid, Şahabeddin Süleyman (1990), Kösem Sultan, (Hazırlayan: İnci

Enginün), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, ss. X+81+14 s.

Tahsin Nâhid, Şahabeddin Süleyman, (1328/1912), Kösem Sultan, Rübab

Mecmuası, S.12-13/24-25, 12 Nisan/28 Haziran/25 Nisan/11 Temmuz, ss.133-136.

Tahsin Nâhid, Şahabeddin Süleyman, (1329/1913), Ben... Başka, Muhtar Halid

Kitaphanesi, İstanbul, ss.71. (Not: Eserde, Şahabeddin Süleyman’ın Kırık Mahfaza isimli

oyunu da yer almaktadır (ss.73-132).

Töre, Enver, (1998), “Tahsin Nâhid”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, (C:8,

ss.200), Dergâh Yayınları, İstanbul.

Page 26: Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi Electronic Journal of ...sbedergi.com/files/d58d917f-03c0-45b6-9c82-2e1d051bd5f5.pdfÖğretim Görevlisi Doktor, Çankırı Karatekin Üniversitesi

Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi

www.sbedergi.com - [email protected]

169

Urgan, Mina, (1998), Bir Dinozorun Anıları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Yalçın, Alemdar, (1985), II. Meşrutiyet’te Tiyatro Edebiyatı Tarihi, Gazi

Üniversitesi Yayınları, Ankara.

Yavuz, Kemal, (1976), “Rakibe: Tahsin Nâhid”, “Tahsin Nâhid’in Piyesleri”,

Reşad Nuri Güntekin’in Tiyatro İle İlgili Makaleleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul,

ss.541-547; ss. 574-579.

Yılmaz, Ayfer-Çandır, Kâzım, (2005), Tahsin Nâhid’in Piyesleri, Ürün Yayınları,

Ankara, ss.380.