esgici.netesgici.net/022_009/lutfi sezen halk edebiyatinda hamzanameler.pdf · dr. saim sakaoglu y...
TRANSCRIPT
�� KÜLTÜR BAKANLIGI '.'Ai7NLARI / 1287 «,� Gençlik ve Halk Kitap/an Dizisi/ 59
Halk Edebiyatında ....
HAMZANAMELER
Lütfi SEZEN
©KÜLTÜR BAKANLIGI /ANKARA, 1 99 1 ISBN 975 - 1 7 - 0833 - 8
Kapak Düzeni / Nur OKAN
Yayvrılar Dairesi Başkanlığı'nın 22.3. 199 1 talih ve YAPKUR 928 - 968 sayılı
makam onayı ile bilinci defa 10.000 adet bastırılmıştır.
Baskı: Ofset Repromat - ANKAI{A Tel: 229 31 24 - 25
ÖNSÖZ
Milletlerin kültür ve medeniyet tarihlerinin tespitinde, halle edebiyatı ürünleri çok önemlidir.Halk edebiyatuun konusu tarih olmamakla birlikte, tarihi bilgilerden jaydal.a.nu" ve kendisi de tarihe ışık tutar. Tarih bilimi, olaylaruı gerçek yönünü ögrerunek amacını taşır. Halk edebiyatuun konusunu teşkil eden hallcbilimi ise, olaylaruı gerçe[Je uymayan yönleri ile de ilgilenir. HalkbUimi i.çin olayın gerçekteki biçimi ne olursa olsun, gerçe[Je uyan ve uymayan bütün yönleri önemlidir.
Halk edebiyatı her dönemde yüksek kültür nimetlerinden maluıı.m kalmış, buna ra.gmen yüksek zümre edebiyatlarından daha uzun ömürlü olmuş, kendisinden beklenen zevk, neşe, heyecanı fazlaca vermiş ve fonksiyonunu yerine getirmiştir.
Bu çalışmada, Türk Halk Edebiyatı'nı ilgilendiren ve üzerinde yeterince durulmamış olan Hamzaname konusu ele aluımıştır. YaptılJımız araştırmalar başta, !stanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi olmak üzere degişik kütüphanelerde çok sayıda HamzanAme yazma nüshası bulundugunu göstermiştir. Bunlardan tespit edebildi!Jimiz en son nüsha 69. cilt olup Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin Oz.ege Kitapları arasında bulımmaktadır. Son cilt olması ve orytnalligt nedeniyle 69. cilt tncelememiz.e esas aluımış, aynca: Proj. Fahir /z'in Eski Türk Edebiyatında Nesir ı isimli eserindeki Hamzaname metinlerine de yer verilerelç bazı tespit ve tahliller yapılmıştır.
Atatürk Universitesi Fen- Edebiyat Fakültesi'nde kuruluşundan beri halk edebiyatı çalışmalarına büyük önem verilmektedir. Son zamanlarda dini-destani tür üzerindeki çalışmalara yer verilmesi de oldukça önemli bir gelişmedir. Hasan Köksal'ın 1983 yılında, Doç. Dr. Saim Sakaoglu yönetiminde hazırlamış oldugu, BattalnAmelerde Tip ve Motif Yapısı konulu doktora çalışması epik türün öz.elliklerini ortaya koyması ve muhtevası bakımından ciddi bir araştırmadır.
Dr. Hasan Köksat çalışmasında epik tür hakkında bilgi vererek, Türk- /sUim toplumunda bu türle gelişen insan tiplerini tanıtıyor. Tipleri büyük ölçüde sözlü ve yazılı
v
metinlerden seçiyor. Tip yanında motif çalışmalanna da yer veriliyor.
Hamzaname konuswıu hazırlnrken, metod bakunmdan karşılaşh{}umz problemlerde Dr. Hasan Köksal'uı çalışmasından faydalanmış bulunmaktayız. Çalışmamızın dini-epik türe dayalı olması esere olnrı ilgimizi artırmıştır. Ancak, Battalname'nin dini ve epik olma özelligi yanında milli bir karakter taşıdı{Jı görülür. Harnzaname'de ise, lsldm dinine karşı duyulan sevgi ve baglılık teması ön plnrıda tutulmuştur. Konuya Türk hallcmm Ugi duyması. dini duyguları kabartması ve lsldm büyüklerinden Hz. Hamza'nm menkıbevi. hayatını işlemesindendir.
Hamzanaıneler, tamamen ls111mi bir çehre taşunaları yanında, daha önce teşekkül etmeleri bakunuıdan da Battalnfuneler'den farklt özellikler gösterirler. Bu özeUtklerden konularımız içinde söz edilmiştir.
Blltrıdi{Ji üzere, halk edebiyatırım tahkiyeye dayanan türleri üçe ayrılır. Bunl.aruı birincisini destanlnr, ikincisini masallar, üçüncüsürıü de hikayeler teşkil eder. Çogu masal unsurları insanlıguı ortak malıdır. Masallar dinleyicileri inandırmak gibi bir iddia taşunayan tamamen hayal mahsulü ürünlerdir. Olaganüstü vak'a ve kahramanlnra fazlaca yer verilir. Aşılmayacak bir dagı masal kahramanı bir anda geçer. Yıllarca sürebilecek bir yolculuk, bir sihir gücüyle kısa zamanda gerçekleşebilir. Oysa, destanlar ve halle hikayeleri milli bir karakter arz ederler. Destanların manzum olma özelligi yanında, halle hikayelerinin nazunnesir karışımı olması gerekir. Aşk, tabiat ve kahramanlık halle hikdyelertnin ana korıularındandır. Destanlnrda ise din. fazilet, kahramanlık, büyük feldket ve sevinç olayları işlenir.
Yukarıda kısaca özelliklerinden söz etti{Jimiz destan, masal ve halle hikayesi arasında devamlı olarak bir malzeme alış verişi olmuştur. Bu bokundan bu üç türü birbirinden tamamen ayırmak oldukça güçtür. Destan, masal ve hikdyede kullnrıılnrı ortak malzemelere Hamzarnmıe'de de rastlanabilmektedir.
Dini-destani türe giren eserlerde, dine hizmet edenler ister savaşçı bir halk kahramanı., ister bir din büyfıgü olsun. sık sık olaganüstü güç (keramet) gösterirler ve hayat
vr
hikayeleri heyecanlı bir dini destana bürünür. Din ugruna yapılanf edakdrlıklar ve kahramanlıklar halkrrı muhayyilesinde derin izler bırakır.
Peygambertmtz Hz. Muhammed'in amcası ve süt kardeşi Hz. Hamza'nuı kahramanlıkları da bütün lsıa.m aleminde oldugu gibi. Türk halkrrıın muhayyilesinde geniş bir yer tutmuştur. Anadolu' da çok yayguı olan Haı:nzanAmeler bunun tipik birer ömegidir.
Türkler, lsla.miyefle daha ilkfetihler sırasında temasa geçmişlerdir. Ancak, Müslümanll(}ı üç asır kadar sonra X. asır ortalarında kitleler halinde kabul ettikleri görülür. Müslümanlık kısa zamanda Türklerin milli dini haline gelmiş, 749'da (miliidi) Abbdsi Hanedam'nuı iktidara gelmesi ile Türk- Arap mücadelesi sona enniştir. Bunu takiben Türkler, lsliim dini yanuıda Arap dUi, kültürü ve edebiyatına karşı ilgi duymaya başlamışlar, bir taraftan eski milli destarılanna (lsliimiyet tesiriyle) yeni bir çehre kazandırırlarken. öte yandan lslilmi destanlar uenntşlerdir.
1071'de kazanılan Malazgirt Zaferfyle Anadolu'ya yerleşmeye başlayan Türkler, hafızalarında yaşattıkları lslô.m büyüklerinin kahramanlık menkıbelerini (yeni yurtlannrkı) nestl.den nesile aktarmayı kutsal bir görev saymışlardır.
XIV. asırdan itibaren saraylarda "kıssa-hwô..n" adıyla bilinen kimselerin anlattıkları /skendername. Salsalname, Hamzaname, Antername, Süleyman ... Ame. Rüstemname adıyla bilinen epik ve menkıbevi mahiyetteki hikayeler çogalmaya başlamıştır.
Bu kahramanlık hikdyelerinin büyük bir kısmı Hz. Hamza'nuı şahsiyeti etrafında teşekkül etmiş, Kıssa-1 Emir Hamza, Kitab-ı Rumuz-ı Hamza ve HamzanAme .. gibi isimler altında halk kahvelerinde, yentçeri ocaklarında.. suıırboyu kal'alarında anlatılmıştır. Ozündeki din sevgisi yüzünden Anadolu halkı bu destani hikayeleri çok çabuk benimsemiştir.
Hz. Hamza'nuı kahramanlı[Jı, cesareti, dürüstlüğü, zayıftan yana olması gibi hasletleri. O',nun ruhunda kendi benli{Jini bulan Türk tnsanlaruıa hiç de yabancı gelmemiş, bu ruh ve düşünce tarzıdır k1; Hz. Hamza'nuı menkıbevi hayatını konu alan Hamzanô.melertn anlatılmasına ve ya-
vıı
yılmasına sebep olırwştu.r. HaınzancUııe, 1ürkler tarafından benimsenen lslami
destan kahramarılıklannuı anlatıld@ı Uk eserdir. Türkler arasında X. yüzyıldan itibaren söylenilmeye başlanmış, (şimdiki bilgilerimize göre) XIV. yüzyıl sonıuıa dogru yazıya geçirtlebOmiştir. Bugün mevcut Haınzancllne metinlerinin Uk müeUifUıtn Ştiir Ahın.edinin kardeşi Hamzavi'nin oldutJu (konularımız 'içinde sözünü etti!)imiz) çeşitli kaynaklarda beltrttlmektedir.
Evliya Çelebi, SeyahatncUııesi'nde Hicret'in 261. senesinde (miltidi 874) 60 ctldt bulan Haınzancllne'ntn Meddahan-ı Rum tarafından 360 cilde kadar çıkartıld@ını beyan etmektedir. SeyahatncUııe dışında bir çok _kaynakta 60 cllt olarak belirtilen HaınzancUııe'nin Atatürk Untversttesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin Ôzege Kitapları arasında tek nüsha halinde bulunan 69. ctldtnt tnceleme konusu olarak seçmemiz tesadüfi degildir. 69. cat birtakun sorulan da birlikte getirmektedir. Acaba, Evliya Çelebi'ntn belirtti!)i gibi 360 cilt Haınzancllne var mıdır? 69. cildin tespit edtlmtş olması. cilt sayısının 60'ın üzerinde oldugunu ve EvUya Çeleb(ye yaklaşılabllecegtnt ortaya koymaktadır.
Bu çalışma ile HamzanAıne konusu etrajinda yapılacak münakaşalara zemin hazırlamış oluyoruz. Daha mükemmel eserlerin ortaya çıkması en büyük arzumuzdur. Yapt@uruz araştırmalarda, lstanbul Üntversttesi Edebiyat Fakültesi ôgrettm Üyelerinden Prof. Dr. F. Kadri Ttmurtaş'ın HaınzancUııe'nin I. ctldt üzerinde ögrenctlertne yaptırd@ı iki lisans tezi dışında başka çalışmaya rastlamayışımız, konunun yetertnce i.hinal edildiOtnt gösteriyor.
Konunun btr bütün olarak işlenmesi gentş btr ekip çalışmasını gerekttmıektedtr. Bir çok kütüphanedeki de{}işik yazma nüshaların tncelenmesi btr kadro ve ekip işidir. Bunun da ötesinde uzmanlık ve gönül işidir. Bu da dt[Jer bllim dallarında ol.dugu gtbt, halk edebiyatının bir bilim konusu olarak ele alınmasına ve bu sahada uzmanlaşmış bllim adamlarının çogalmasına baglıdır.
Batı'da XIX. asır ortalarından itibaren bal}ımsız bir blltm dalı olarak tanınmaya başlanan halkbtlimtne ülke-· mizde gereken önem verOmemiştir. Daha önce kimi bilgin ya da yazarlarınfarkında olmadan halkbiltmtne yaptıkları
VJII
katkılar vardu. Bunların en eskisi Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügati't-Türk'üdür.
Türkiye' de halkbilimi konularuıa 1908 Meşrutiyeti'nden sonra yaklaşıld@ı görülür. ıuc yaklaşanlar arasında Ziya Gökalp, Rıza Tevftk ve Fuat Köprülü'yü sayabiliriz. Gökalp halkbilimini "halkiyat'' olarak ele alır. Rıza Tevfik ise, 'Jolklor" terimini halk edebiyatı mllnasuıda tIJc olarak kullanan bilim adamıdır. Fuat Köprülü'ye gelince, 'Yeni bir him Halkiyat- Folklor' başlıklı yazısı ile folklorun tanunı.ru. kapsamını ve amacuu izah eder.
Türk halkbilimine ilk temel taşını koyanlardan biri Macar bilgtnilgnaz Kunos'tur. Kunos, 1884 yılından başlayarak Anadolu. !stanbul ve RumeU'den derledigi metinleri 1887'den itibaren çeşitli kitaplar halinde bir araya getirmiştir. Ankara ve !stanbul'da verdtgi korıferansları ise 1925'te Türk Halk Edebiyatı adı altında !stanbul'da neşretmiştir.
Batılı bilim adamlarının, Kunos'un açtllJı çı{}ırdan yürüyerek Türk Halk Edebiyatı'nuı çeşitli türlerinden derleme ve inceleme yapma gayretleri günüm.üze kadar süregelmiştir. Macar Gyula Nemeth. Alman G. Jacob, T. Merıze� Otto Spies, W. Eberhard vd. bunlardandır. Türk halk hik(iyelert:ni müstakil bir konu olarak ele alması bakımından Dr. Otto Spies'tn 1ürk Halk Kitapları, sa.Julsuıuı ilk ürünü olarak büyük önem taşımaktadu. 15 yazılı Türk halk hik(iyestntn tncelendtgi bu eser, Behçet Gönül (=Necattgil) tarajuıdan 1941'de 1ürkçeye tercüme edilmiştir.
Türk ayduılaruıuı kendi halk kültürlerine bir bilim konusu olarak egUmeleri Kunos'un çalışma döneminden epeyce sonra başlar. Ziya Gökalp, Rıza Tevftk ve Fa.at Köprülü'yü müteakiben halk bllimi konusunu işleyen bilim adamları arasında. P. Naat Boratav, Nihal Adsız, ilhan Başgöz, Şükrü Elçin.Besim Atalay, Z. F. Fuıdıkoglu, Murat Uraz, Muhan Bali, Bilge Seyidoglu. Saim Sakaoglu, Umay Günay, Fikret Türkmen. Ensar Arslan. Dursun Yıldırım Abdurrahman Güzel vd. .. zikredUebilir. Aynca, halkbllimi konusuna ilgi duyan bir çok yazar ve şairin çok kıymetU hizmetleri ve eserleri vardu.
Buna ragmen. anabllim dalı halk edebiyatı olan bilim adamı ve halkbilimini bagımsız bir ögrenim kolu sayan
ıx
üniversite sayısı oldukça azdır. Konuya başkalarının saygı duyması isteniliyorsa, bir anabUim dalı olarak ele alınmasını gerçekleştirmek zorundayız.
Netice olarak şunu söyleyeblliriz ki; üzerinde çalışılmak istenilen bir konu ele alınmca belli bir çerçeve t.çinde kalınamıyor. Onwıla ilgUi bir çok mesele (ister istemez) karşınıza çıkıp yolunuzu kesiyor. Kendinize daha çok soru sonnak ve araştırma yapmak zorunda kalıyorswıuz. Hamza.name gibi hiç işlenmemiş ve çok geniş hacimli bir konuda bu soruların giderek ço{Jald@ı muhakkaktır. Bizim yaptı{}ımız bir başlangıç ve tartışmayı açmaktır. Zamanla daha verimli ve başarılı çalışmaların yapılacagı inancındayız.
Konuyu özellikle seçip veren. çalışmalarun sırasında, yardımlarını görüp kıymetli fikir ve tavsiyelerini aldı{Jım sayın hocam Proj. Dr. Muhan BaU'ye minnet ve şükranlarımı arz ederim.
Aynca, karşılaştı{}ım problemlerin çözümünde ilgilerini esirgemeyen Doç. Dr. Bilge Seyido{Jlu, Doç. Dr. Efrasiyap Gemalmaz, Yrd. Doç. Dr. Recep Toparlı ve Dr. Orhan Yavuz'a içten teşekkürlerimi sunarım.
x
3Mayıs 1988
Lütfi.SEZEN
İÇİNDEKİLER
GİRİS
I- Destan Türü Hakkında B ilgi ........... ......... .
A. Destanların Teşekkülü .. . . ... .. . ... .. 2
B. Yapma Destan....................................... . C
Il- Türk Destanları......................................... . 7
A. İslamiyet Öncesi Türk Destanları........... 9
B. İslamiyetten sonraki Türk Destanları.... 11
1. Milli-İslami Türk Destanları............... 11
2. İslami Türk Destanları....................... . 18
B İRİNCİ BÖLÜM
l. Hamzanameler ....................................... . . 20
A. Hanızan<:uneler Üzerinde Yapılan İlmi Çalışmalar................................................. . 20
B. Tespit eclebildigimiz Hanızaname Yazmaları 27
II. HazreH Hamza.......................................... . 33
. A. Hayatı ve Kişiligi.................................... . 33
B. Hz. Hamza Hakkında Kaynak ve Kitaplar. 40
III. Hanız anameler Üzerinde Tenkitler ............ . 41
İKİNCİ BÖLÜM
!. Haınzanamedeki Tipler ............................... . ,1!)
A. İslami Tipler . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . :'io
I3. Sonradan M üslünıan Olan Tipler........... . 58
(' Mi"ıslüman Olmayan Tipler . .................. 60
il. l l;11ıvaııamedeki Motif Sıralanışı .. ...... ....... 63
A. Destani Motifler..................................... . 63
B. Dini Motifler.......................................... . 75
C. Masal Motifler . .. . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . 82
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ı. Yazma Metin (Hamzaname: 69 Cilt)............. . 91
II. Ek Metin (Hamzaname).............................. . 118
III. Ek Metin (Hamzaname)............................. . 123
SÖZLÜK........................................................ . 127
BİBLİYOGRAFYA ........................................... . 141
GENEL İNDEKS............................................. . 143
GİRİŞ
1- DESTAN TÖRÜ HAKKINDA BiLGİ
İlkçağın en uzak dönemlerinden günümüze kadar gelen edebiyat ürünlerinin başında destanlar yer alır. Destanlar, milletlerin hayal gücünü en çok doyurabilecek ürünlerdir. Kelimenin aslı Farsça "dastan" dır. Dilimizde Fransızca olan epope (epopee) ve lejand (!egende) karşılığı kullanılmaktadır.
Epope, tarihi kahramanlık olaylarının efsaneleşmiş hikayeleridir. Lejand ise, tarih öncesi veya tarihin başlangıç devirlerine ait daha eski, efsanevi ve masal unsurları (mitos) karışmış hikayeleri içine alır.
Milletlerin tarih ve tarih öncesi devirlerine ait din, fazilet, kahramanlık maceralarını, büyük felaket ve sevinçlerini anlatan destanlar milli, anonim, sözlü (başlangıçta) ve manzum eserlerdir.
Eski Yunanlılar, ozanların sazla terennüm ettikleri bu tür şiirlere epos (söz) derlerdi. Batı dillerinde destan için kullanılan epopenin "epos"tan alındığına dair görüşler vardır. (ll
Destan, tarihin henüz yazıya geçmediği, ilim ve aklın toplum düzenine iyice hakim olmadığı çağların verimidir. Destanlara efsane gözüyle bakılmamalıdır. O, gücünü ve kaynağını kendisini meydana getiren toplumun milli vicdanından alır. Olaylar tarihi vesikalara dayanmasa bile, temsil ettiği kavmin anlayışını ve yaşayışını ortaya koyması yönüyle tarihi kaynak niteliği taşır.
l. Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı I, İstanbul 1968, s. 26
1
Destan, aristokrasinin sanat çeşididir. Onun kahramanlarının maceralannı anlatmış, o tabakaya mensup dinleyiciler huzurunda söylenmiştir. Destan (saf haliyle) cemiyetin iç tezatlarını değil, onu idare eden ve baş olan kahramanların dış kuwetlerle, düşmanlarla, tabii veya tabiat dışı Metlerle, canavarlarla vb ... mücadelesini anlatır.
Birbirinden ayn insanların birbirine benzemeyen mukadderatlarını destan düşünemez. O cemiyeti bir bütün.mütecanis kütle halinde görür. Kahramanları bir topluluk adına iş yapanlar.
İnsan cemiyetleri içinde söz sanatı istiklAl kazanmaya başladığı andan itibaren tahkiye çeşidinden iki edebi nevi görüyoruz: Biri destan, digeri masal. Romanın kaynağı destandır (2l.
Destan en eski halk edebiyatı mahsullerinden biridir. Sözlü geleneğe bağlı bu anonim mahsuller, zaman ve mekan içinde cemiyetin iradesini ellerinde tutan "Kahraman-Bilge" şahsiyetlerin menkabevi ve hakiki hayatları etrafında teşekkül etmiş uzun didaktik hikAyelerdir. (3)
A- DESTANLARIN TEŞEKKÜLÜ
Her milletin destanı yoktur. Bazı milletler, destan edebiyatına yapma destanlarla kaWmışlardır. DeğJ,şik Avrupa milletlerine mensup fikir ve sanat adamlarının bir çoğu, ilhamlarını eski Yunan ve Şark milletlerinin destanlarından almışlardır.
2. Prof. Dr. Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat II. lst. 1982, ss. 304-305.
3. Prof. Dr. Şükıii Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, lst. 1981, s. 71.
2
Destan. bazı saflıalardan geçtikten sonra teşekkül eder. Bu safhalar sırasıyla; çekirdek. gelişme ve tespittir.
Çekirdeği, tarihi bir olay meydana getirir. Bu olayın halk muhayyilesinde çok derin bir iz bırakması gerekir. Ruh ve vicdanlara yerleşerek. ard arda gelen kuşaklann hayal gücüyle genişler ve derinleşir. Henüz yazıya geçmediği için her isteyen başka türlü anlatır. Çoğalan bu rivayetler destanın çekirdek safhasını hazırlar.
İkinci safhada; ozanlar, efsaneleşen tarih olaylarını kendi hayal güçlerini de katarak değişik motiflerde ve saz eşliğinde dile getirirler. Bazen bir meraklı kimse. tarihçi veya şfilr tarafından yazıya geçirildiği de olur. Yazıya geçiren bir şeyler ekleyebilir.
Üçüncü saflıa; bir büyük destan şc1irinin çıkması, ozanların söylediği parçalan derlemesi, sıraya koyması ve yazıya geçirmesi olayıdır. Bu tespiti, destan geleneğini iyi bilen bir büyük şAir veya milli şuur sahibi bir aydın ve bilgin yapabilir. Halk arasında canlı bir şekilde yaşayan destan parçalarını toplar ve kendi dehası ile yeniden işler. (4)
'!ürk destanları (Kısmen Dede Korkut Kitabı hariç) ikinci sahfada kalmış, bir büyük destan şaiı1 tarafından yazıya geçirilememiştir. Elimizde mevcut destan parçalarının bir kısmı es:td İran, Çin, Arap, Moğol tarihi ve edebi eserleı1nde, bir kısmı da Bizans ve diğer batı kaynaklarından derlenmiş, teşekkülünden çok sonra yazıya geçirilebilmiştir.
Doğu'dan Batı'ya doğru, coğrafi bir sıralama yapılacak olursa: teşekkülünü tamamlayan destanların başında İran. Yunan ve Fin destanları gelmektedir.
4. Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt II. İstanbul 1985, s 652
3
İran'm büyük şAir1 Firdevs! (X. asır), "İran milletinin destani tarihi" olarak bilinen ŞebnAme'yi yazmıştır. ŞehnAme • İran'm her türlü varlığını yer yüzündeki her şeyden üstün tutmak gibi, milli ruhun kuvvetle belirtılişt bakımından tam bir epope özelliği taşımaktadır.
Firdevs!, milletinin destani tarihini başlangıçtan sa.santler devı1 sonuna kadar, bütün yaşayan hatıraları, efsaneleri, unutulmaz kahramanlıkları ve milli an'anelerini bir araya toplayarak yazıınştır.
Şehrullne'de Firdevs!, milli lisana büyük önem vermiş, elinden geldiği kadar Arapça kelimeler kullanmamaga gayret göstermiştir. Eserde, İranlıları Fars dili ile milli bir ruh etrafında toplama ülküsü hakimdir.
1ürk, Hint ve Yunan mitolojisinden de çizgiler taşıyan ŞebnAme, başka edebiyatları da etki alanına almıştır. Doğu edebiyatlarında "Şahrulmecilik" diye yeni bir türün ortaya çıkması bununla ilgilidir. Şa.trler önce çok eski vak'aları anlatan ŞehnAme'ye baş vurmuşlar, sonra kendi çaglannı ele almışlardır. XV. asırdan itibaren 1ürk edebiyatında da tesirleri görülen Şe.tınAme, İslam edebiyatlarında her zaman üstün yerini muhafaza etmiştir . (5).
Daha sonra yazılan lskendemame,Hamzamlme ve Battalna.nıelerde de Şehnrune'ntn izleri vardır.
M.ô. ıx. asırda yaşadığı sanılan Yunan destan şa.rt Homeros'un İlias ve Odyssia (İlyada ve Odise) adlı eserleri bir büyük destan şrurı tarafından yazıya geçirilen ilk örneklerdir.
Homeros'un destanlarında renkli sıfatlar, uzun teşbihler ve yer yer realist bir anlatış görülüyor. Asil duygular. yüksek düşünceler, zengin bilgi, görgü ve hayal un-
5. Prof. Kenan Akyüz. "Flrdevsi Şehnıime'ye Önsöz", Çev. Necati Lügal. Ankara 1967 ss. XVII-XXIII
4
surları ile birleşmiş bir destan dili kullanılmıştır.
Her iki destanda da Akdeniz ikliminin renkleri çizgileri ve estetiği kendini hissettirir. İnsanlarla eski Yunan tanrıları arasında gelişen kin, ihtiras, vahşet, fazilet ve insanlık duygulan büyük bir hünerle çizilmiştir. (6) Latin
şA1r1 Vergilius da (M.Ô. 70-19) Homeros'un yol\lndan giderek Aeneid adlı eserini yazmıştır.
Milli destanlann en klasik örnekleri Yunan ve İran destanları olmakla birlikte, daha değişik şartlarda destan veren milletler de vardır. Fin ve Cermen destanları bunlardandır. Türk destanları ile mukayese bakımından bunları kısaca hatırlatmak gerekir:
Fin dil ve folklor bilgini Elias Lönnrot'un doktorluk yaptığı köylerdeki halkın arasında yaşayan destan türleri dikkatini çekti. Bunları birer milli hazine kabul ederek derlemeye başladı. K a l ev a l a adlı eserini 1936'da yayınladı. Fin halkını ve edebiyatını geniş ölçüde etkileyen eserde 12.000 mısralık 32 şiir veya runo vardı. 1849'da son şeklini verdiğinde Kalevala 23.000 mısralık 50 runo olmuştu.
Fin halkının tanın ve toprak zorluğunu yenmek yolunda, Sampo adlı sihirli değirmeni elde etmek için sarf ettiği gayret üzerine kurulan destan, temiz ruhlu aşk ve mücadele türkülerini dile getirir. Yoksul Fin halkının (karlı ve soguk 1klimin şartlarına rağmen) doyurulması amacı kendini gösterir. Kahramanları olağanüstü güçleri olan insanlardır. Fin benliğini temsil eden Kalevala bir çok esere ilham kaynağı olmuştur. Dil duygu ve hayal güzellikleri ile de dikkat çeker.
Cermen destanı Niebelungen'le ilgili ilk tarihi
6. N. Sami Banarlı, Resimli Türk edebiyatı Tarihi, Cilt 1, lst. 1971, '3. 8
5
bilgileri miladın ilk asrında Romalı tarihçi Tacitus'un Cermen Kavimleri adlı eserinden öğreniyoruz. Cermen tanrıları ve kahramanları için söylenen bu destan parçalarında; ışık kahramanı Siegfried 'in karanlıklar hakimi Niebelungenleri mağlup ederek hazinelerini alması hikaye edilir. Aşk. sadakat. arkadaşlık ve kahramanlık duygulan işlenen olayların bir kısmı Hun hükümdarı Attlla'nın sarayında geçmekte ve Hun destan geleneği ile birleşmektedir. (7)
Hint destanları Ra.mayana ve Mahabharata'da ise insanların manevi bakımdan yükseltilmesi (ermişlik) ülküsü vardır. (8)
Fransızların Chansen de Roland'ı ile Fransa'nın yükseltilmesi istenilir.
tngiltere'de Milton'un Paradise Lost'u (=Kayıp Cennet) Puritan topluluğunun destanıdır.
Aynca: Japonların Şinto, Akadların Gılgamış, Türklerin Manas'ı dünyaca ünlü destanlardandır.
B- YAPMA DESTAN
Asıl destanlar. halkın vicdanından fışkırmış ortaklaşa eserler oldukları halde yapma destanlar ferdi eserlerdir. Bazı şair ve yazarlar. kendi milletinin tarihinden çıkarılmış heyecanlı ve büyük vak'alan bir takım hayal unsunlan ile karıştırarak hikaye ederler. Bunlara y a p m a d e s ta n denir. Akıl ve mantık devrinin ürünleridir.
7. N. Sami Banarlı. Restmli Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt 1, İstanbul 197 1 . s . 10.
8. Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Cilt 1, İstanbul 1968, s.3 1
6
Haç l ı sefer lerini destani bir dil le anlatan İtalyan şairi Torquarto Tas so'nun (1544-1595) K u r ta r ı 1 m ı ş
K u d ü s 'ü ile Fransız şair ve düşünürü V o 1 ta i r e'in ( 1649-1 778) xvı. asır din ve mezhep savaş larını konu alan H e n r i ad e'si tanınmı ş yapma destanlardandır. (9)
Türk edebiyatında; Yazıcıoğl u'nun (XV. asır) S e 1 -ç u k nam e 'si, F. H. Daglar ca'nın Üç Ş eh it l e r De s -ta nı (1949), Bas ri Goc ul 'un T ü r k Mi l li De s ta nı nd a O ğ u z l am a (1951), H. N. Pepeyi'nin Mi l li Mü c ad e l e De s ta nı (1963). M.N. Sepetçtogl u'nun Y a r ad ı l ı ş v e T ü r e y i ş De s ta nı (1965). B.K. Çağlar'ın B atta l G a z i De s ta nı (1968). N. Yıldırım Gençosmanogl u'nun Ma l a z g i r t De s ta nı (1973) . ... v b .. yapma destan örnekleridir. (lo)
il- TÜRK DESTANLARI
Eski destanlarımızın meydana geldiği çağlardaki Türk mitolojisi güzel ve zengindir. Orta- Asya'dan getirilmiş olanlar y anında Anadol u'da teşekkül edenler de vardır. Ancak, b unlardan Türk halk epopesinin bütün vasıflarına haiz eser olarak yal nız Kırgız ların M a na s destanını göstereb iliriz. (11)
Türk lerin göçebe hayatı benim semiş olmaları destanlarının dağınık par çalar halinde kalmasına sebep olm uştur. Fu::ıt Köp rülü, Z. Velid! Togan, P. Naili Boratav. Nihal Ads ız ... gibi araştırmacıların tetk ik ve tas nif ettikleri Türk epopelerinin bir çoğ unun metinleri elimizde mev-
9. Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı Cilt I, İstanbul 1968, s.32. 1 O. Halk Edebiyatı Nazım türü olan destan konumuz dışındadır. 11. Prof. Dr. P.N. Boratav, Halk Hik. ve Halk Hikayeciliği 1946
7
cut değildir. ( 12) Bunların bir kısmı halle arasında yaşayan parçaların derlenmesi suretiyle elde edilmiş, bir kısmı ise eski İran, Çin, Arap.Moğol ve Batı kaynaklarından derlenmiştir. Firdevsi'nin Ş e h n A m e s i bu kaynakların başında gelmektedir. Ş e h n A m e'de, Türklerin menkıbevi tarihleri, mitolojileri ve menşeleri hakkında geniş bilgiler vardır.
Türk destanlarının Türkçe yazılı kaynaklan arasında; Kaşgarlı Mahmut'un D i v a n ü Lü g a t-i ' t T ü r k'ü ile Ebu'l-Gazi Bahadır Han'ın Ş ece r e-i T ü r k ve Ş ece r e - i T e r a. k i m e adlı eserlerini sa.yabiliiiz. İlhanlı veziri Reşidüddin'in (XIV. asır) Cami'ü't - Tevarih isimli dünya tarihi ve Cüneyni'nin (XIII. asır) Ta r 1 h -1 C ıh a n G ü ş A'sı Türk destanları ile ilgili bilgi veren önemli kaynaklardır.
Türk tarih ve medeniyetinin umumi tasnifine uygun olarak destanlarımızı, İslaıntyet'ten önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırmak gelenek haline gelmiştir.
1- lslitmtyet'ten ônceki Destanlar:
1- Yaradılış Destanı.
2- Saka Destanı,
a) Alp Er Tunga Destanı
b) Şu Destanı
3- Hun- Oğuz Destanı
4- Köktürk Destanı
a) Bozkurt Destanı
b) Ergenekon Destanı
c) Köroğlu Destanı (eski şekliyle)
12. a.e. Ankara 1946, 8.8. 60-61
8
5- Uygur Destanları
a) 1üreytş Destanı
b) Mani Dininin Kabulü Destanı,
c) Göç Destanı
11- lslllmiyet'ten Sonraki Destanlıır:
1- Manas Destanı,
2- Çingiz (Cengiz) Han Destanı
3- Seyyid Battal Gazi Destanı,
4- Danişmend Gazi Destanı,
5- Köroğlu Destanı (Yeni şekliyle)
D e d e K o r k u t H i ka.y e 1 e r i destani özelliklerinden dolayı İsJAmiyet'ten sonraki döneme dahil edilmektedir.
A- 1SLA.M1YET ÖNCESİ TÜRK DESTANI.ARI
1slamıyet'ten önceki destanlar birbirini bütünleyen parçalar halindedir. Bunları müstakil birer destandan çok, ana kollardan aynlmış destan parçalan olarak kabul etmek yerinde olur. En eski 1ürk destanı, Sakalar devrinde "Alp Er Tunga" ile "Şu" adlı iki kahramanın müstakil maceralarını konu alan Saka destanıdır. (13). M.Ô. VII. asırda yaşayan Alp Er Tunga'dan Firdevsi'nin Şehname"sinde "Efrasıya.b" diye söz edilir. Kaşgarlı Mahmut bu destanın bir kaç dörtlüğünü D 1 v a n ü L ü g a t i ' t Türk 'e almıştır.
1 1. Şükrü Elçin, Halle Edebiyatına Giriş, Ankara 1981, s. 7 l
9
İkinci büyük destan Oğuz Kağan destanıdır. Oğuzların atası Oğuz Han ve oğullarını anlatan başlıca iki kaynak vardır. Bunlardan birincisi Paris Milli Kütüphanesi'nde bulunan Uygur harfleriyle yazılmış tek yazma nüshadır. Bu nüsha Rıza Nur tarafından keşfedilmiş, ilmi olarak W. Bang ve R Rahmeti Arat tarafından önce Al·· manca (1932) . daha sonra Türkçe olarak, O ğ u z K ag a n D e s t a n ı adıyla (İstanbul 1936) yayınlanmıştır. Aynı eseri Muharrem Ergin 1970'te yeni şekliyle 1000 Temel Eser Yayınları arasında neşretmiştir. (14)
Oğuz Kağan destanının ikinci parçası Reşidüddin'in C a m i ' ü ' t - T e v ar i h ' indeki rivayettir. Bu kitabın 131 7 tarihli ve minyatürlü bir nüshası İstanbul Topkapı Müzesi'nde bulunmaktadır. XV. asır tarihçisi Yazıcıoglu ile XV1I. a5ırda yaşayan Ebul Gazi Bahadır Han, Reşidüddin rivayetini Batı ve Doğu Türkçesi' ne aktarmışlardır. Reşidüddin'in Farsça metnini en son Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan Türkçe 'ye çevirmiş ve tarihi bakımdan incelemiştir. ( 1 5)
Göktürklerin zuhurunu ve tarihlerinin başlangıcını anlatan iki büyük efsane vardır ki bunlardan Bozkurt destanı, soyu- sopu öldürülmüş olan bir Türk çocuğunun dişi bir kurt tarafından beslenip ve onunla evlenmesini, yeni Göktürk nesilleri meydana getirişini hikaye eder. Ergenekon destanı ise geçit vermez bir dağ ardında çoğalan Türklerin, demiri eritmek hüneriyle oradan kurtuluşlarını anlatır.
Uygurlar döneminde teşekkül eden dördüncü bir kol; Türeyiş ve Göç destanıdır. Türeyiş'te Türklerin kutsal bir dağdan ya da o dağdaki bir agaçtan türedikleri an-
14. Muharrem Ergin, Oguz Kağan Destanı. lsumbui l 970 1 5. Mdmıet Kaplan, Tiirk Edebiyatı Üzerine!<> Arnı�tt•mahı.r (3) lstanbul
1975, s 11
10
latılmaktadır. Göç destanında ise değerim bilmeyerek Çinlilere verdikleıi kutsal dağın parçalanıp götürülmesi yüzünden ana yurtlarında barınamayan Uygur 1ürklerimn göçe mecbur olmaları hilraye edilir (16).
Uygur destanlarının elimizde Türkçe manzum parçaları yoktur. Çin ve İran kaynaklarından değişik iki rivayet halinde elde edilmiştir. (17) İran rivayeti arasında bulunan bir parça, destanla tarih özelltgi gösteren Man1haizm'in kabulü menkıbesidir.
B-1SLAM1YETTEN SONRAKİ TÜRK DESTANLARI
Türkler. bir taraftan eski milli destanlarına tsıam ruhu katarken öte yandan. yem dinin kabulü ve yayılışı hadiselerinin doğurduğu vak'alar, savaşlar ve türlü hengameler dolayısıyla da yem ve İslami destanlar söylemişlerdir.
tslaıntyet'ten sonraki Türk destanları büyük ekseriyetle milli- İslami'dir. Kısım kısım Doğu ve Batı Türkleri arasında teşekkül ettikleri görülülyor. Müşterek olanlar yanında, İslaıntyet öncesi devrin izlerim taşıyanlar da vardır. Mesela. Oğuz destanı İslam kültürü ve ideolojisi ile birleştirilerek islami bir çehreye büründürülmüştür. Bu destanın önemli bir parçası olduğu tahmin edilen D e d e K ork u t Hi k a y e l e r i bunlardandır. (ısı
1-Milli - İsllmi Türk Destanları
Türkler, bir taraftan eski milli destanlarına İslami
16. Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Cilt I. İstanbul 1968, s. 34 17. N. Sami Banarlı, Resimli, Türk Ed. Taıihi, Cilt I, İst. 1971, s 28 18. Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt Il, İstanbul 1985, s 654.
ı 1
bir ruh katarken, öte yandan yeni İslruru destanlar meydana getlmıişlerdir. Kırgız Türklen arasında son asra kadar yaşayan M a n a s, İslamlığın Türk halkına söylettiği ilk büyük destandır. Bugünkü yorumlara göre XI- xıı. asırlarda Türldstan'da Yedisu çevresinde doğmaya başlamış , asırlarca yaşayıp gelişerek bütün Orta- Asya türkleI1'nin ortak ürünü olmuştur.
Türklen her milletten üstün gören bir anlayışın sezildiği M a n a s destamnda, Mülsüman Türklerle Müslüman olmanyan Türklenn mücadelesi ağırlıktadır. Destanı söyleyen saz şa.Irlenne göre Er Manas, savaşlarda kimseye yenilmeyen bir kahramandır. O birçokları tle savaşmış ÇtnUlen ve İranlıları yenmiştir. Kendisine ok işlemez, elbisesi ak zırhlıdır.
Manas, Müslümanlığın Türkler arasında yayıJ.ması inkılabından doğmakla beraber, eski Türk inanışından çtzgtler taşır. Destanda görülen yemin törenlen, şaman geleneğine uygundur. Kadına değer veI1lmesi, ok. kılıç gibi silahların kutsal sayılması eski Türk inançlarındandır. ( 1 9)
Göktürk K1tabeleI1'nde görülen her atın bir isminin olması. bir savaş kahramanı gibi saygıyla anılması düşüncesi M a n a s'ta da devam eder.
M a n a s destanında Kırgız Türklerinin geleneklerini, ahlak ve adetleI1n1, aile hayatını, dünya ve hayat görüşünü dost ve yabancı anlayışını göreb111r1z. Eskf Türk destan inanışlarından da canlı hatıralar vardır. (20)
M a n a s destanı önce Kırgız- Kazak Türklerinden Velihanoglu Çakan Töre adlı Türk alimi tarafından
19. N. Sa.m1 Banarlı, Tilik'ün inanma Uslubu, Mf. V. Yayını. Ank. 1960. 20. Abdulkadir inan. Türkoloji Ders Hülasalan, lstanbul 1936
12
186l'de ilim Alemine tanıtılmış, sonra Alman Türkoğlu Radloff 19.000 mısra tutan kısmını 1885'te Alınanca terc ümesi ile birlikte neşretmiştir.
M a n a s • üzerinde yapılan çalışmalar neticesi, Kalevala 'run vardığı merhaleye varmış; Onazbekef, Karabayef. Moldabasan adlı Kırgız şAirlertnln ağzından 240.000 mısra olarak bir araya getirilmiştir. 121) Elde edilen en son bilgilere göre; 400.000 mısraya yaklaşmıştır. (22)
Bizim yazılı edebtyatunızda destanın, şekil bakımından değilse btle, mevzu ve muhteva bakımından son numunesini De d e Ko r ku t Ki t a b ı veriyor . Bunun meçhul muharriri tahminen XV. asırda sözl ü gelenekte yaşayan eski Oğuz menkıbelerini masal ve destan motiflerini, hatta eski halk destanlarının o sıralarda hm ağızlarda dolaşan manzum killşelertnı almış, eserine malzeme olarak kullanmış; fakat yeni içtimai şartların doğurduğu mensur hikaye ananesinden kendisini kurtaramamıştır. De d e Ko r ku t Ki t a b ı doku itibarıyla tamaıniyle epik olduğu halde, teknigi ve şekli bakımından bir ''mensur hikayeler külliyatı"dır. (23)
XI-XII . asırlarda Orta- Asya'dan Kafkaslara, Irak'a ve Avrupa'ya geçen Oğuz boylan arasında gelişen Türk edebiya tının en güzel destani verimlerinden biri De d e Korku t Hi ka y e l eri 'dir. Yeni yurtlarda yeni vak'alar ve yeni coğrafyalarla birleşen bu hikayeler ve XV. asrın sonu ile XVI. asrın başlarında meçhul bir sanatkar tarafından yazıya geçirilmiştir. (24)
D e d e Korku t Ki t a b ı Oğuzların hayatını içine alır. birbirinden müstakil on iki hikayeden mürekkeptir.
21. P.N. Boratav, Folklor ve Edebiyat ll, lstanbul 1982, s 76 22. Abdulkadir lnan, Makaleler İncelemeler, Ankara 1968. s 125 23. Prof. Dr. P.N. Boratav. Folklor ve Edebiyat Il, lstanbul 1982. s. 65 24. Prof. Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, İstanbul 1969, s.XIII
1 3
Bu hikayelerin ravisl olarak menkabevi hakim- şair (ozan) Dede Korkut gösterilmektedir. Kitabın biri Alınanya'da Dresten Kütüphanesi'nde, diğeri İtalya Vatlcan Sarayı'nda olmak üzere iki nüshası vardır. Dresten nüshası 1815'te Von Diez tarafından edebiyat Alemine tanıtılmıştır. K i t a b - ı D e d e K o r k u t a ı a L ıs a n - ı T a i f e -i O g u z a n (Oğuz boyları dilince yazılmış Dede Korkut Kitabı) adıyla bilinir. İçinde bir önsöz ile on iki hikaye vardır. Ônsözde kişiliğinden söz edilen Dede Korkut, on iki hikayenin sonunda ortaya çıkıp dua ve temennileriyle hikayeyi bağlayan yaşlı ve efsanevi bir kişidir. Keramet sahibidir. Çocuklara isim koyar, büyüklere öğüt verir. İslrumyet'ten önceki şaman, sonraki evliya rolünü üstlenir.
1950'de Ettore Rossi, Vatlcan Kütüphanesi'nde D e d e K o r k u t K 1 t a b ı 'run altı hikayesini ihtiva eden ikinci bir nüshasını buldu. 1952'de bu nüshayı faksimile halinde ve başına mufassal bir giriş, sonuna da lügatçe ilave ederek on iki hikayenin tercümesi ile birlikte neşretti. (25)
Birtakım İslamı unsurları almış olmakla birlikte D ç d e K o r k u t K 1 t a b ı Oğuzlardan bize ulaşan tek destan metnidir. (26}. Dede Korkut tarafından O g u z n A m e adı verilen eser, konusu ruhu ve bütün vasıflarıyla Türklere aittir. Bu milli ve orijinal vasfı yanında, evsafı ve müellifi bakımından umumi ve destan tasnifi içinde de beıv�rleri ve bel11 bir yeri vardır. (27).
Oğuz Türklerinin diğer mühim bir destanı olan K ö -
r o g l u, aynı coğrafyalarda yerleşmiş ve yayılmıştır. İslamiyet'ten önceki Türk- İran savaşlarında doğduğuna dair
25. Etten; Rossi, il Kitab-ı Dede Qoqut, Vatıcan 1952, 26. P.N. Borat.av. 100 Soruda Türk halk E.deb!yatt, lst. 1969, s.53 27. P.N. Boratav. Halle Hık. ve Halle Hikay<"c!liği. Ankara 1946, s.37
14
görüşler çoğunluktadır. (28) Anadolu'da XVI. asırdan itibaren yayılmaya başlamış, XIX. asırda metlrJere geçmiştir. Destan kahramanı Köroğlu, bazen aşk yüzünden dağlara düşmüş bir Aşık, bazen İranlılara karşı savaşan bir Osmanlı kahramanı. bazen de devlete karşı ayaklanmış eşkıya olarak görülür. Fakat daima kahraman, haksever, düşkünü korur, sempatik biridir.
Köroğlu, fonksiyon bakımından esk11ürk mitolojisinin kam, şaman, ozan görevlerini üstlenmiştir. Ahmet Kutsi Tecer'e göre Köroğlu. Türk mitolojisinin Hermes'i veya Oliınpos'udur (29).
Köroglu'nun bütün destan kahramanları ile birleşen vasfı; saf ve babacan olmasıdır. Düşmanlarının namertlik edeceği onun aklına bile gelmez. Düşman kalesinin yanında çekinmeden uyuyabilir. Bu tedbirsizlik Köroğlu'nun Ayvaz, Hasan bey gibi diğer kahramanlarında da görülür.
K ö r o g l u D e s t a n ı hakkında ilk ciddi ve etraflı araştırma P. Naili Boratav tarafından yapılmıştır. Boratav'a göre: "Köroğlu destarun menşei meselesi henüz halledilmiş değildir". Köroğlu'nun İran Azerbaycaru 1ürkleri arasındaki rivayetini tespit eden Alexandre Chodzko, 1842'de İngilizce 'ye tercüme ettiği eserinde Köroğlu'nu Azerbaycan' da yaşayan bir haydut olarak telakki etmiştir.
Mirza Veli zade. "Kafkas Kavimlerini Öğrenmek İçin Materiyalleri"nın IX. cildinde. Köroğlu'nu Mavera-yı Kafkas hanlanndan birine karşı isyan etmiş haydut olarak tanıtmıştır.
Kunos ve Mesaros, Chodzko'mm fikrini benimserken, Eviliya Çelebi Bolu- Çerkeş mmlıkalarında yaşamış
2R Ftıaı Köprülu. Tiirk Edebiyatı Tarihi. İstanbul 1981. s.68 211. Alının füd,..'. Tecer, Koçylğit Köroğlu, lstanbu! 1969,s. ı 10
15
bir "haydut" olarak zikreder.
K ö r o ğlu De s t a n ı Anadolu ve Azerbaycan'da intişarı sırasında şeklini değiştımıış yeni bir mahiyet kazanmıştır. (30)
Anadolu halk hikAyelertnde de Köroğlu 'nun izlerini buluyoruz. (Tahir ile Zühre, Şah İsmail, Elif ile Mahmud, bir dereceye kadar Hurşid ile Mahmirt ve Ferhad ile Şirin) ekserisi bir Aşıkın sevgilisinin hasretiyle geçirdiği maceraları tasvir eder. Bunlarda tabiat unsurları azdır. Kahramanlık ve savaş sahneleri hiç kalmamıştır. Hatta bazılarında son devir saz şAirlertnde gördüğümüz tasavvuf te'sirleri çoğalmıştır. {Aşık Kurbani vd.) Dini edebiyatın te'siıiyle bu hikAyelerde (LeylA ile Mecnun, Ferhat ile Şir1n gibi) klasik kıssalara telmih vardı. (31)
Bugün K ö r o ğ l u De s t a n ı dikkate değer bir surette yayılmış bulunuyor. Kahramanları muhtelif sahalarda değişik isimler almıştır: Köroğlu, Küroğlu. Kencum Ruşen, Renpul Ruşen. Kürdöbiloğlu, Ruşen (inşan) Ali gibi vb. Babasının hakkındaki rivayetler çok daha çeşitlidir. (32)
Köroğlu ile i1gili ikinci önemli bir çalışma Cumhur1-yet'tn 50. yılı münasebetiyle 1973 yılında Mehmet Kaplan- Muhan Bali- Mehmet Akalın tarafından yapılmıştır. Halkın anladığı ve anlattığı tarzda bir halk hikAyecisinin (Behçet Mahir) ağzından doğrudan doğruya derlenmiş olması Köroğlu'nun, halle edebiyatının sözlü geleneğindeki yer1ni tespit bakımından çok önemlidir. Behçet Mahir'in ağzından derlenmiş şekliyle yayınlanan eserde; Bolu Beyi Kolu oldukça teferruatlı olarak verilmiş, aynca Kenan,
30. Pertev Naili Borat.av, Köroğlu, lstanbul 1 984, ss 136-138 31. Pertev Naili Borat.av, Köroğlu, İstanbul 1984, ss. 118 32. Pertev Naili Borat.av. Köroğlu, İstanbul 1984, s 139
16
Bağdat ve Gür cistan kollan da anlatılmıştır. (33)
K ö r oğl u De sta nı 'ndan sabit bi mekAn yoktur. Kol halinde derlenmesi çok gentş bir alana yayılma k udretine sahip old uğunu gösteriyor.
Karahanlılar çevresinde teşekk ül eden S at u k Buğr a Ha n De sta nı ile Ce ng tz nA m e adıyla bilinen Ce ngiz De sta nı Orta- Asya'da Türklerin yoğun old uğu yörelerde çok tutunmuştur. Satuk B uğra Han Karah anlı devletinin ilk M üsl üman h ükümdandır. Sat u k B uğr a Ha n Tez k i r e s i olara k da tanınan İslAmi bir d üş ünceyle kaleme alınan Sat u k Buğr a Ha n De s
ta nı Karahanlı Türkçesi ile yazılmışbr.
C e n giz D e s ta nı 'nın Türkler arasında yaygın ve deva mlı bir ömrü olm uştur. Bilhassa Başkırt Türkleri, Kırgızlar, Kazaklar, Ce ngiz De sta nı 'nı ısrarla yaşatmışlardır. (34) Aynı destana sonradan yine bir Moğol h ükümdan olan Aksak Timur' un hayab ve fetihleri kablarak, Cengiz soyunun destanı haline ge.Urilmiştlr.
Ce ngiz na.m e adıyla bilinen Ce ngiz D e staru' run Paris Milli K ütüphanesi'nde. Berlin Devlet K ütüphanesi'nde, British M useum'da ve h us usi ellerde yazma nüshalan vardır. İlk matbu' nüshası İbrahim Halfin tarafından 1822 'de Kazan'da bastırılmıştır. Cihanşin tarafından basbrılan diğer nüsha 1882'de neşrol unm uştur. Radlofun tespit ettiği Kazak- Kırgız rivayeti 1870'de intişar etmiştir. Eserin Kazak- Kırgız ca bir nüshası Rusçaya çevrilerek 1908'de Orenb urg'da bastırılmıştır. (35)
33. Mehmet Kaplan- Muhan Bali, Mehmet Akalın, Köroğlu Destanı, Erzu rum 1973,
34. Nihat Sami Banarlı, Restmll Türk Edebiyatı Tarthl, İstanbul 1971 , ss 273- 275
35. a.e. s 275
17
2- İslami Türk Destanları
1ürkler, İslfu:niyeti kabul ettikten sonraki yıllarda bir taraftan eski örf ve a.detlerine bağlı eserler verirken. diğer taraftan konularını tamamen İslam an'anelerinden alan, ekseriyeti dini eserler meydana getirmişlerdir. B a t t a l Gazi Me n k ı b e l e r i, Hz. Al i Me n k ı b e l e r i, Hz. H a mza Me n k ı b e l e r i, D a n i ş m e n d G az i M e n k ı b e 1 e r i bunlar arasında sayılabilir.
İslamiyete giıip Anadolu'ya yayılmaya başlayan Türklerin tarihi menkıbelerindeki hakim fikir dini fikirdir. Bunlar, epopeden romana doğru anlatıcı edebiyat nevilerinin tekamülünde tam manası ile bir merhale teşkil ediyorlar. Bu gruptaki eserlerin mevzuları değişiktir; fakat tarihi temelleri birdir. (36).
Daha sonra iki büyük kültür (Arap ve Fars kültürü), Türk edebiyatına yeni bir karakter veriyor. Burllar bir kaç yoldan gelişme gösteriyor. Bir yandan Hint edebiyatı örneklerine uygun masallar meydana gelirken. diğer taraftan Arap hikayelerini beslediği görülür. Arap hikılyeciliğinin ikinci kolunu mensur kahramanlık hikayeleri teşkil eder. B a t t a l nclm e. H a mza n a m e. An t e r n a m e vb. bunlardandır. (37) Şe h n a m e 'nin örnek olduğu manzum hikayelerde görülen nazım tekniği bu gelişmeler neticesinde ortaya çıktı.
1ürklerin yeni yurdu Anadolu'da, beylikler döneminde (XN. asır) k ı s s a - h w <1 n adıyla bilinen kimselerin anlattıkları t s k e n d e r n a. m e . S a. ı s a 1 na. m e •
H a mza n ame, An t e r n a m e . Sü l e yma n na.m e, R ü s t e m n a m e kabilinden ekseriyetle epik ve menkıbe-
36. Prof. Dr. P.N. Boratav, Folklor ve Edebiyat il, lst. 1982, s.84 37. a. e. s.307
18
vi mahiyetteki hikayeleri büyük ilgi ve ragbet görmüştür. (38) Süleyman Çelebi'nin M e v 1 i d'i, Hamzavi'nin H a m -z a n a. m e 'si, Yazıcıoglu'nun M u h a m m e d i y e 'si bu yolda şaheser sayılabilecek mahsullerdir.
İsla.ıntyetın la.yıkıyla yerleşmesinden önce tamamıyla milli bir mahiyete haiz olan kahramanlar, İsla.ıniyet'ten sonra eski şeklinde kal amazdı ; biraenaleyh. kahraman hatırası Türlerin hafızalarında yaşayan Horasanlı Ebu Müslfm'in cengleri Hz. Hamza'nın kahramanlık menkıbeleri. sonra Battal Gaziler. daha sonra da Köroğlu ve Şah İsmail gibi mevzular halk arasında yayılmaya başladı. (39)
İncelememize konu olan Hamzana.ıneler. Türk halk edebiyatı ile bu gelişmeler neticesinde bütünleşmiştir.
38. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmalan, Ankara 1 986, s.371 39. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmalan, Ankara 1 986 s.87
19
BİRİNCİ BÖLÜM
I· BAMZANAMELER
A- HAMzANAMELER ÜZERİNDE YAPILAN İLMi
ÇALIŞMALAR:
İslam edebiyatındaki kahramanlık hikAyelerinin mühim bir kısmı Hz. Hamza'nın şahsiyeti etrafında teşekkül etmiş; gerek Araplar ve Acemler gerekse, Türkler arasında büyük bir şöhret ve ehemmiyet kazanmıştır. K ı s s a - i E m i r H am z a , O A s t A n - ı E m i r H am z a , K i t A b - ı R u m u z - ı E m i r H am z a , H a m z a N A m e gibi isimler altında Arap, Acem, Hindi, Hindistani, Mala, Cava lisanlarında muhtelif nüshalarına tesadüf olunan bu mevzu., Hamzavi'den beri Türkler arasında pek çok şöhret kazanmış, halle kahvelerine, yeniçeri ortalarına, sınırboyu kal'alarına kadar her tarafa geçmiştir. (40)
Bu htkAyeler çoklukla, İslamıyetln yayılma döneminden geriye kalan bazı tarihi olaylarla, bazı menkıbele· r1n efsane kisvesine büründürülerek anlatılmasından meydana gelir.
Diğer taraftan. H a m z a n a. m e 'deki destani unsurlar ve kahramanlar, Arabistan ve tran'dan seçilmiş olmasına karşılık, Anadolu halkı bu destani hikAyeleri özündeki din gayreti yüzünden çok çabuk benimsemiştir. (41)
Halk nesri adı verilen sade, açık bir dille yazılan Hamzanamelerin bulunduğu kitapların bazılarında çok iptidai şekilde çizilmiş resimlere de rastlanılır. Bilhassa
40. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırnıalan, Ank 1986, s.369. 4 1 . Abdullah Uçman, "Hamzaname", Tnrk Dili ve Ed. Ansiklopedisi Cilt
iV, İstanbul 1981, ss.91 -92
20
son devir yeniçeri ocaklarında, Ocağın kaldınlınasından sonra da kıraathanelerde okunan HamzanAmeler, taş baskısı usulünün ortaya çıkması ile çoğaltılınışlardır.
Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre, hak arasında Hz. Hamza'run bazı meşhur devler ve pehlivanlarla cenglertni gösteren bırtakım minyatürler de pek ziyade yaygındır. (42)
Fuat Köprülü E d e b iy a t A r a ş t ı rm a l a r ı 'nda (43) HamzanAmelerle ilgili daha fazla izahat ve bibliyografik bilgi için (Babürnfilne dışında), bizim görme fırsatı bulamadığımız şu kaynaklara bakılınasmı tavsiye etmektedir:
1) Grund der İrani Philologie il, ss.3 1 8-320.
2) Garcin de Tassy. Hindi ve Hindistaı:u Edebiyat Tarihi
3) Flesher, Kleine Schrtten III, s.228
4) Garp Kütüphanelerinin Şark Yayınları Katalogla-n
5) Ronkel, De Roman Van Amir Hamza, Leiden 1895
6) Babur Şah, Babürnrune (Pavet de Curteille Tercümesi, s.398)
xvı. asır başlarında Hindıstan'da kudretli bir devlet kurmuş olan büyük Türk hükümdarı ve kumandanı Gazi Zahirüddin Muhammed Babur aynı zamanda büyük bir edib ve şMrdir. FevkalAde dolu ve haraketli hayatının hikayesini yazmıştır. Bu hAtırat bir çok Doğu ve Batı diline tercüme edilıniş olup aslı Doğu Türkçesi iledir. Türkiye Türkçesine Prof. Dr. R Rahmeti Arat tarafından çevril-
42. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmalan, Ank. 1986, s.370 4�. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmalan, Ank. 1986, s.370
21
miş, ilk defa 1 943 ve 1 946 yıllarında iki cilt olarak Türk Tarih Kurumu Yayınlan arasında basılmıştır. Daha sonra bazı kısaltmalar yapılarak 1970'de 1 000 Temel Eser Yayınlan içinde üç cilt halinde neşretllmiştir. (44)
Anadolu Türklerinin halka İslamiyet esaslarını öğretmek maksadıyla yazılmış dini-ahlaki, didaktik eserlerden, hikayelerden ve bütün bu destani, mahsullerden başka, başlangıcı bilinmeyen bir zamanda beri zabt ve tespit edilmiş olan O g u z n a. m e adı verilen destanları da vardı. (45) O devirlerin dini ve kahramanlık hayatı, bu cins eserlerin çoğalmasını gerektiriyordu.
Eserlerini halka okutarak bu suretle manevi bir müka.faat kazanmak isteyen mefkfıreci, ahlakçı müellifler, halkın ruhi temayyüllerini göz önüne alarak, bilhassa
onu tatmine çalışıyorlardı. Bunlar, ekseriyetle Arap ve Acem edebiyatlarının bütün inceliklerine ve şer'i ilimlere vakıf kimselerdir; lakin imkan nispetinde büyük bir kitleye hitabı, zaruri ve faydalı görüyorlardı.
Anadolu beylerinin saraylarında hala eski Türk ozanlarına tesadüf olunduğu XIV. asırda halk arasında kıssa- hwanlık vazifesini gören kimseler vardı. Eldeki vesikalara göre, herhalde XIV. asırda ozanlardan ayn bir kıssa -hwanlar zümresinin teşekkül ettiği iddia olunabilir. Saraylarda bulunması pek tabii olan bu kıssa- hwffiılann, halk meclislerinde okudukları veya naklettik).eri hikayeler H a m z a n a m e , S <'l l s a l n <'i. m e , A n t e r n a nı e . S ü l e y m a n n A m e . R ü s t e m n A m e kabilinden hamasi (epik) ve menkıbevi mahiyette şeyler olduğundan. bu gibi kahramanlann medht ile meşgul olan
44. Prof. Dr. R.Hahmetl Arat, Babumfune ( 1 000 Temel Eser Yaymları), lstanbu\ 1 970, Ômıöz
45. Pmf. Dr. Fuat .Köprui.ü. Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, Ankara 1 976, ss.246-247
22
bu kıssa-hwanlara daha XV. asırdan i'Ubaren meddah lakabı verilmeye başlannuştır. (46). Kıssa-hwan. Şehnamehwan. meddah tabirleri bu sırada adeta ayru manada gibi kullanılmışsa da, XVII. asırdan başlayarak meddah tAbiri daha ziyade yaygın bir hal almıştır.
H a m z a n a m e sahibi şair Haınzavi, sonra XIV. asır şru.rlertnden Yusuf Meddah gibi sanat.Mrlar, meddahlığı ve kıssa-hwanlığı hiçbir zaman ayıp görmüyorlardı. Halbuki XV. asır esnasında; halka ait olan her şey gibi. kıssa-hwanlık da ayıp görülmeğe ve şru.rler arasında bu tarz şeyler yazanlarla e�nilmeye başlanıldı. (47).
Tezkire sahibi Aşık Çelebi, XVI. asırda Hamzaname okuyan kıssa-hwanlann mevcudiyetinden söz etmektedir. Evliya Çelebi, İstanbul'da sultanların, vezirlerin, ileri gelenlerin saraylarındaki meddahlardan ve mevcut an'anelerden şöyle bahsediyor: "Esnaf-ı meddahan-ı Sultan ve Vüzera A'yan, seksen ,adettir. Bu ta'ife taht-ı revanlar üzerinde. ellerinde çevgan. bellerinde mecmualar olup, ferıUıat ve belagat üzere kıssa-hwan olarak 'ubfır ederler. Pirleri Sahib-t Rumi' dir ki Hazret-i risalet'ın meddahıdır. Bu zat Zaman-ı ceha.let'te An t e r n a m e okurdu. Badehu H a m z a n a m e'yi tanzim ettiler. Hicret'ın ikiyüzaltnuşbir senesinde, Ebu-1-me'ali bu te'll.fe ab ü tab verip, altmış cilt etti. MeddıUıan-ı Rfım, bu altmış cildi fihrist ittihaz ederek üçyüz altmış cilt H a m z a n a -
m e yaprmşlardır." (48)
Evliya Çelebi, İstanbul d1şmdak1 meddahları anla-
46. O. B. Macdonald, İslam Ansiklopedisi "Hikaye Maddesi", Cilt V, İstanbul 1 964,
4·7, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Ataştırmaları, Ankara 1 986, s.372
48. Prof. Dr. F\ıat Köprülü, Edebiyat Araştınnalan, Ankara 1 986, ss. 178,380-381 (Evliya Çelebi Seyahatruimesi, Cilt I. s.525'ten naklen)
23
tırken şöyle der: "Erzurum'da erbAb-ı maartftn eğlencesi meddah Hamza BA-safa.. Kasab Kurt, şebbaz ve hayalbaz Kandilli-oğlu, Diyarbekirli Yahya şakirdi ha.nende Veysi Çelebi en meşhur ehl-1 marifetleridir." (49).
'lürkler, gerek Orta- Asya'da gerekse Anadolu'ya göç ettikten sonra şamantst yanlan ağır basan destanlar yanında, (İslAmiyeti kabul etmelertnden hemen sonra) Arapça ve Farsçadan da destanlar almışlardır.
Peygamber zamanındaki İslAm ordularının en kuvvetli ve cesur şahsiyetlerinden biri Hz. Hanıza'dır. O'nun kahramanlık maceraları ölümünden sonra Araplar arasında destanlaşmaya başlamış, şifahi Arap hika.yecilertnın belli başlı konulan arasına g1nniştir. Daha sonra bu konular genişletilerek yazılı hale getırtlmiş; önce İranlılar müteakiben Türkler tarafından işlenmiştir.
H a m z a n a. m e. Türkler arasında benimsenen tslAmi destan kahramanlıklarının anlatıldığı ilk eserdir. Hz. Hamza ile ilgili kahramanlık konuları X. asırdan itibaren Türkler arasında yayılmaya başlamış. XIV. asra kadar yazılıp okunagelmiştir. Fakat bu döneme ait her hangi bir metin elimizde bulunmamaktadır. Aşık Çelebi, Evliya Çelebi, KAtlp Çelebi gibi kaynakların da ittifakıyla kabul edildiğine göre Türk edebiyatında bugün mevcut olan metinlerin ilk müellift Hamzavi'dir. (50).
Hamzanameler, Battalnameler gibi, halk arasında yıllarca okurunuş XIX. asrın sonlarına kadar kahvelerde hika.ye okuyup anlatan meddahların en sevilen konularından btrı olmuştur. (51)
49. a.e. (Evliya Çelebi Cilt IV,s. 18'den naklen) � kar 50. Hamzavi, XIV. asnn lldnct yansında yaşamıştır. Ş8ir Ahınedı nın
deşidir. Asıl adı bilııun1yor. ttaımanamc ve Kıssa-1 lskcnder adlı eaerl
eri ile şöhret kazanmıştır. Hamzaruinıc adlı esertndcn dolayı Hamzavf
mahlası takılmıt ve bu adla anılmıştır.
5 1 . Vasfi Mahtr Kocatürk. Türk Edebivatı Taı1h1 Ankara 1964. s.9:2
24
Arap ve Fars kaynaklarından gelen bti nevi eserlerde daha ziyade hayali unsurlar hakimdir. Buna karşılık Türklere ait olanlarda daha çok gerçeğe bağlı kalınmıştır. (52)
Bir çok asya dillerine çevrilmiş olan H am z a n a..me'nin büyük bir yazına nüshası Hümayun ve Ekber'in sarayında yazılmıştır. ( 1 554- 1 569) Mevcut lOO'den fazla yaprağın 60'ı Viyana Sanat Müzesi'ndedir. Bu yazmanın aslı 14 cilt halinde 1400 yapraktır. Yaprakların üst sayfası resim, alt kısmı metindir. Cucarat'tan gelen XVI. asır başlarında yazıldığı tahmin edilen resimli bir yazına nüshası da Tübingen'de muhafaza edilmektedir. (53).
Ülkemizde, dini ve epik karakter gösteren menkıbevi türlerle ilgili araştırmalann yeterli seviyede olduğu söylenemez. Son zamanlarda B a t t a 1 n a.. m e 1 e r konusunda Hasan Köksal (54) tarafından derinliğine bir inceleme yapılmakla beraber, kütüphanelerimizde (özellikle İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'nde) bir çok yazına nüshası bulunan H a mz a n a. m e 1 e r üzerinde (bir kaç öğrenci lisans tezi dışında) derinlemesine çalışma yapılmamıştır.
Yaptığımız araştırmalar neticesinde; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü öğretim üyelerinden rahmetli Prof. Dr. F. Kadri Timurtaş yönetiminde, H a m z a n A m e'nin ilk cildi üzerinde iki öğrenciye lisans tezi yaptırıldığını tespit etmiş bulunmaktayız. Bunlardan sırasıyla:
1) Hakkı Karadeniz, Hamzavi ve HamzanAme 1 B -
52. Mehmet kaplan, Türk edebiyatı Üzerinde Araşt.\nJla)ar (3), lst. 1985 53. Türk Ansildooedtsi "Hamzanıimc Maddesi", Cilt 18, Ankara 1970 54. Hasan Köksa!, Battalruimclerdc Tip ve Motif Yapısı, Ankara: Başba
kanlık Basınıcvi, 1984
25
20- B (Metin İndeks) tst. 1973 başlıklı olanı İstanbul Ün1-vers1tesı Merkez Kütüphanesi Yeni Eserler Bölümü'ndeki tezler arasında 1020 1 numarada kayıtlıdır. ônsözü takiben kısaltmalar verilmiş, H a m z a n a. m e'n1n 1. cildinin I B - 20 B varaklannın transkripstyonu yapıhnıştır. Son bölümde açıklamalı indeksi verilen eser, 4+ 1 29+4 sayfadır.
2) Mustafa Öncü, Hamzaname 50 A- 88 A (Metin
İndeks) İstanbul 1 975 başlıklı çalışmada tse, H a m z a n � m e'n1n 1 . cildinin 50. varaktan başlayan sön bölümü okunarak, transkripsiyonu ve indeksi yapılmıştır. Bu öğrenci tezi de İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Yeni Eserler Bölümü'ndeki tez çalışmaları arasında 1 19 1 6 numarada kayıtlıdır. Aynca bir nüshası da İstanbul Türkiyat Enstitüsü tezleri arasında ( 166 1 numara ile) bulumnaktadır. Eser. VI+286 sayfadır.
Her iki çalışmanın orijinalleri yerinde tarafınuzdan incelenmiŞ olmakla birlikte, fotokopilerinin veya mikrofilJmlertnin alımnasına müsaade edilmemiştir. Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölüm Başkanlıgı aracılığı ile yaptığımız "fotokopilerinin gönderthnesi" isteğimiz de cevapsız kalmıştır.
26
B- TE SPİT EDEBİLDİÔİMİZ HAMZANM1E YAZMAIARI :
Bir çok kaynakta, HamzanAme'nin 50-60 cilt halinde yazıldığı belirtilmekle birlikte, Evliya Çelebi Seyahatrulıne'stnde; Hlcret'tn 201. yılında (milAdi 8 1 7) 60 cilt halinde okunan H amzan a.me 'ntn daha sonra meddahlar tarafından 360 cilde kadar çıkartıldığını kaydetmektedir. (55)
Bizim tespit ettiğimtz en son cilt, Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin ôzege Kitaplan arasında. Arap harllerı el yazısı ile yazılmış olan 69. cilttir. Bu cilt. Evliya Çelebi'ntn (diğer kaynaklardan farklı olan) görüşünü doğrulanuş oluyor. Çünkü diğer kaynaklarda belirtilen cilt sayısı 60'ın altındadır.
Ankara. Erzurum ve İstanbul'daki çeşitli kütüphanelerde yaptığımız araştırmalar sırasında; 7'st Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanest'nde, 6'sı İstanbul, Fatih Millet Kütüphanesi'nde, 2'si İstanbul, Süleymaniye Kütüphanesi'nde, l 'i İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Seminer Kütüphanesi'nde, 56'sı da İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Eski Eserler Bölümü'nde olmak üzere toplam 72 H a m z a n a. m e nüshası tespit etmiş bulunuyoruz. Aşağıda cilt sırasına göre verdiğimiz yazmalann bazı ciltlerinden bir kaç adet bulumnakla birlikte. rastlayamadığımız ciltler de oldu. 69. cilt itibariyle tespit edilemeyenler arasında; 18, 20, 23, 24. 27, 28. 29, 3 1 . 32, 34, 36, 38, 40, 4 1 , 42, 45, 47, 48, 49. 50, 5 1 , 52, 56, 57, 58, 59, 6 1 , 63, 64, 65, 66, 68. ciltler vardır. Tespit edilmiş olanlar ise: 1 ,2,3.4,5,6. 7,8,9, l O. l l , l 2, l 3, 1 4, l 5, 1 6, 1 7, 1 9, 2 1 , 22, 25, 26. 30. 33. 35, 37. 39, 43, 44, 46, 53, 54, 55, 60, 62, 67, 69. ciltlerdir. Bunlan sırası ile veriyoruz: 55. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebtvat Araştırmalan. Ankara 1986.
ss.380-381 {Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1, s.525'den naklen)
27
.cm;. Nupıaraıı: sayfalı; Ebadı; �arlhl giitiiRhınc 1 . 1 084 378 24 x 16 1316 İst. Ontverst-
test Merkez Kütüphane sı Eski Eser ler Bölümü
ı . 1 1 1 1 120 22,5 x 16 1 19 1 "
ı . 1 124 108 2 1 x 1 6 1277 ..
l . 1 136 35 2 1 ,5x 1 5,5 12 10 "
2. 1085 1 54 2 1 ,50 1 5,5 1 256 ..
2. 1 1 12 108 23 x 16 1 273 "
2. 1 125 138 23,5 x 16 1 252 11
3. 1 086 1 3 1 34 x 1 8 1 3 14
4. 1 087 4 1 1 20 x 1 4 1 292
4. 1 1 13 92 20 x 1 4,5 il
4. 1 126 253 25 x 1 7,5 1 2 1 1 il
4. 1 133 165 20 x 1 4,5 il
4. 1 137 83 2 1 , 5 x 1 6
4-5. 1 139 385 2 1 x 12 il
5. 1 088 259 2 1 x 1 5 12 1 7
5. 1 1 14 302 23 x 16 1 284 ..
5. 1 1 27 104 23x 12,5 il
5. 1 137 83 2 1 , 5xl6 ..
5. 1 133 165 20x l4,5
6. 1 089 364 20,5xl4,5 1 287 İst. Üntverst-tesı Merkez
28
.cDıi Numarası: Sayfası: Ebadı: Tarlhl
6. 1 1 1 5
6. 1228
6. 18731
7. 1 090
7. 1 1 1 6
7. 1 129
7. 1 132
7. 1 135
8. 1 09 1
8. 1 1 1 7
8. 1 130
9. 1 092
10. 1 093
10. 1 1 18
10. 1 13 1
58
130
84
128
230
77
227
346
230
404
94
204
274
226
1 18
2 1 ,5xl6
24x l6,5
31 x 22
1 2 1 4
1 2 1 7
1 2 1 5
2 1 ,5xl5,5 1204
2 lx l 5 1 255
24xl8,5
2 1 x 16 1267
1 7xl2,5 1278
2 1 ,5x l 5 1 206
20, 5xl2
25xl8,5 1 2 1 2
22xl4,5 1280
19,5xl2,5 1 1 47
19 x 13 1 255
20, 5 x 1 5
Kjitü12han� Kütüphan-si Eski Eserler Bö-tümü
Atatürk ünıversttesi Merkez Kü-tüphanesi S. ôzege Ki-ta plan
tst. Üntversi-test Merkez Kütüphane si Eski Eser ler Bölümü ,,
il
"
,,
"
"
"
"
il
il
29
� Numarası: Sayfuı; Ebadı; Iarlhl IS;illühan 1 1 . 1 094 1 44 22 xl 5,5 1281
1 1 . 1 1 1 9 1 1 8 23,5x l 9 1224
1 1. 6244 364 20,5xl4,5 1 1 24 1st. Süley-maniye Kü-tüp hanesi H.M. Efendi Kitapları
12 . 1 095 230 2 1 ,5xl6 -- - lst. Üniver-sitesi Mer-kez Kütüp-hanesi Eski Eserler Bö-lümü
13. 1 096 186 22 x 1 5 1237
13. 1 120 120 22,5xl6 1 247 "
14. 1 097 206 22,5x 1 5 1247 "
1 5. 1 098 162 2 1 ,5xl4,5 1 2 1 7
1 5. 1 12 1 22 22 x 16 1 209
16. 1 099 262 19,5x l 5,5 1 246
16. 8 1 2/4 7 1 0 2I ,5x l4,5 1 23 1 İst. Süley-maniye Kü-tüphanesi Pertevniyal Kitapları
1 7 . 1 1 00 180 26x l 6.5 1 209 ist. Üniver-sitesi Mer-kez Kütüp-hanesi Eski
Eserler Böl.
30
.@tt. Numarası: Savfası: Ebadı: Tarlhl Kiitüohan� Eserler Böl.
19. 1 10 1 242 20,5x l 6,5 1 2 1 9
2 1 . 1 102 180 20,5x l 5 1 1 65
22. 1 103 133 23,5x l 7 1205
25. 1 104 20 1 21 x 1 7 1200
26. 1 1 05 189 20 x 1 6
26. 1 122 50 23,5x16 1265
26. 1 0 1 248 19,5x l 4 1265 İst. Fatih Millet Kü-tüp hanesi Ali Em1I1 Ef. Kitapları
30. 1 106 136 24xl7,5 1 272 İst. Üniver-sitesi Mer-kez Kütüp-hanesi Eski Eserler Böl.
33. 1 8732 150 25 x 1 7 1 2 1 1 Erz. Ata-türk Üni-versitesi S.
ôzege Ki-tap lan
35. 1 02 162 24 x 1 7 1267 İst. Fatih Millet Kü tüphanesi Ali Emiri Efendi Ki-tap lan
37. 1 03 128 2 1 ,5x 1 5,5 -
3 1
37. 1 8747 1 78 23,5xl6 1 2 1 1 Erz. Ata-türk Om-versitesi Merkez Kü-tüphanesi S. ôzege Ki-ta plan
39. 18746 208 23,5xl6 1 2 1 7
43. 1 1 07 322 19 x 14 1 2 1 4 tst. ÜnJver-sitesi Mer-kez Kütüp-hanesi Eski Eserler Böl.
43. 1 123 106 2 1 ,5xl5 1277
44. 1 108 24 1 20 x 14 1 248
46. 1 109 162 2 1 x 1 5 1 195
53. 1 1 10 220 22,5x 1 0 1 142 il
53. 1 04 225 20,5xl4 1268 İst. Fatih Millet Kü-tüphanesi Ali Emiri Ef. Kitap lan
54. 1 05 262 19,5x14,5 1229
55. 1 06 284 20,5xl5 1230
60. 1 8733 2 10 24 x 18 1204 Erz. Ata-türk ÜnJv. Merkez Kü-tüphanesi S. ôzege Ki-tap lan
32
62. 3338 242 16,5x22,5 - tst. üntversit esi Ed. Fa-kültesi Se-mtner Kü-tüph.
67. 18734 278 20,5xl2,5 - Erz. ·Ata-türk Üni-versitesi Merkez Kü-tüp hanesi S. ôzege Ki-tap la.
69. 18735 44 25x l8,5 1 200 "
il· HZ. HAMZA
A- HAYATI VE KİŞİLİGİ
Dünyaya Gelmesi ve Çocuklutu: Hz. Hamza Abdülmuttalib'in 12. oğlu ve Hz. Peygamber'lin öz amcasıdır. Hicretten önce 52 (nıila.di 570) yılında Mekke'de dünyaya geldi. La.kabı Ebu Anımare ya da Ebu Ya'ıa, annesinin adı Hale'dir. Hz. Muhammed'i emziren Ebu Leheb'in cariyesi Söveybe, Hz. Hamza'yı da emzirmiştir. Bu sebepten Hz. Peygamber'in süt kardeşidir.
Hz. Hamza'nın çocukluğu Mekke'n,tn dışında geçti. O dönemde Kureyş kadınlan yeni doğan çocuklarını kendileri emzirmezler, bir sütanne bulurlar, daha sonra da iyi yetişip gelışmesi için civar bölgelerdeki kabilelere gön-
33
derirlerdi. Hz. Haınza'mn babası Abdülmuttalib de Hamza'yı başka bir kabilenin yanına sütanneye gönderdi.
Gençllji ve Yetişk.lnllji: Hz. Hamza 1 0 yaşına geldiğinde; avcılık, atıcılık ve güreş sporuna karşı ilgi duyar. Güçlü, kuvvetli ve atak bir gençti. Aradaşları ile yaptığı güreşleri hep o kazanırdı. Fırsat buldukça Mekke dışında ava çıkıyor. eli boş dönmüyordu. Ailesi tacir olmasını istemesine rağmen, avcılık ve pehlivanlık isteğinden bir türlü vazgeçmiyordu.
Arap kabileleri arasında kan davaları ve basit nedenlerle çıkan savaşlar çok olurdu. Yalnız yılın dört ayında savaş yasaklanmıştı. Bu yasaklı dönemde yapılan savaşlara "Ficar Savaşı" denirdi. Hz. Hamza cesaret ve kahramanlığını bu Ficar savaşlarında başkalarına tanıtma fırsatı buluyordu. Hicretten önce 32 (miladi 590) yılında çıkan Dördüncü Ficar Savaşı'nda üstün yeteneği ile pek çok düşmanı öldürmüş, büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Hz. Peygamber'in Korunmasındaki Rolü: Hz. Hamza'nın Kureyş toplumunda çok önemli bir yeri vardı. Güçlü, kuvvetli ve karşısındakileri korkutan bir yapıya sahipti. Kureyş'in ileri gelenlerinin hemen hepsi ondan çekinirlerdi. Savaşçı kişiliği, avcılığı, atıcılığı, cesareti, haksızlığa karşı çıkması, dürüstlüğü ve zulme boyun eğmemesi gibi özellikleri böyle bir saygınlığa erişmesini sağlamıştı. (56)
Hz. Hamza, Kureyş'i ikiye böleceği endişesiyle önceleri İslamiyete karşı çıkmış, fakat Hz. Peygamber'! sevmeye ve korumaya devam etrnıştir. Ebu Leheb ve Ebu Cehl gibi ünlü müşrikler Hamza'yı sürekli Hz. Peygamber ve
56. Şakir Kurtuluş, !Iz. Hamza, lstanbul 1 984, s. 1 0·20
34
Müslümanlara karşı kışkırtıyor 1man etmesinin önüne geçiyorlardı. Kureyş müşrikleri özellikle Hamza ve ômer'in Müslüman olmalarından korkuyorlardı. Kureyş toplumu için Hamza ve ômer önemli kişilerdi. Onların gücü Müslümanların safına geçerse. müşrikler iki cesur kahramandan olacaklar ve kendilerini zayıf hissedeceklerdi. Bunun için var güçleriyle Hamza ile ômer't Hz. Peygamber'in üzerine salıp aralarını açmak istiyorlardı . Fakat Hamza'nın Hz. Peygamber'e olan sevgisini iyi bildiklerinden Hz. Peygamber'e açıktan açığa saldıramıyorlardı. Çünkü Hz. Muhammed'e karşı yapılacak en ufak bir hareketin Hamza 'yı karşılarına almağa yeteceğini çok iyi bJliyorlardı.
Müslüman Oluşu: Hz. Muhammed, tslamtyet tebliğ ile meşgul olurken türlü eza ve cefalara uğruyordu. Yine çevresindekileri İslfuniyete çağırdığı bir sırada Ebu Cehl'in hakaretine uğrar. Hamza avdan döndüğü bir sırada yeğeninin hakarete uğradığını öğrenir. Hemen. Ebu Cehl'i bularak üzerine saldırır ve kafasını yarar. Ebu Cehl'in adamları da o'na saldırmak isterler. Fakat Ebu Cehl suçlu olduğunu itiraf ederek adamlarına mani olur.
Hz. Hamza henüz Müslüman olmadığı halde, Hz. Muhammed'e olan muhabbetinden dolayı o'nun davasını benimsemiş ve arka çıkmıştır. (57) Hatta Ebu Cehl'in karşısında açıkça; "Ben de iman ettim, ben de o'nun dinindenim" diyebilmiştir. Hz. Hamza'nın bu tavrı. Hz. Peygamber'in müşriklere karşı korunmasmdakı rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
Bu olayın bir başka önemli yanı da Hamza'yı İslam dinine yaklaştmnasıdır. Tartışmayı takip eden gece iyice
57. Eşrcf Edtp, Asr-ı Saadet . Cilt II, lstanbul 1967, s.92
35
düşünen Hamza, ertesi gün erkenden Hz. Muharnmed'in yanma giderek 1slaın1yet1 kabul etmiştir. (58)
Hz. Haınza'dan sonra Hz. ômer de tslamtyete girmeye karar verdi. İsl�yet bu 1k1 kahramanla izzet ve kuvvet bulmuştur. Çünkü Hamza ve ômer Kureyş toplumunun iki yen1lmez kişisidir. Yaptıkları her savaşta hasımlarını mµtlaka yenmişlerdir. Her ikisi de müşriklerin zihninde kendilerinden çekinilen kahraman olarak iz bırakmışlardır.
İs.IAmlyete Hizmeti ve Savaşçıblı: Hz. Hamza müşriklerin karşısına çıkan önemli bir setti. Gerek ferdi olarak gerekse savaşlarda, müşrikler sürekli olarak kendisinden korkmuşlardır. Avcılıkla geçinen Hamza'ya en ufak bir eziyet ve işkencede bulunamamışlar, siyasi ve ekonomik baskı uygulayamamışlardır. Her bakımdan bağımsız bir insan olarak yaşamıştır. O'nun en büyük tutkusu avcılıktı. (59)
Kureyşli müşrikler Mekke içinde olsun, dışında olsun. Müslümanlara karşı yoğun bir baskıya başladılar. Hz. Peygamber ashabına hicret etmeleri için izin verdi. Müslümanlardan yoksul ve köle olanlar Habeşistan'a, diğerlen de Medine"ye hicrete başladılar. Eziyet, zulüm ve işkence altında yaşamak zorunda kalan Müslümanlar böylece kendilerine bir sığınma yen bulmuş oluyorlardı. İsl�yetin temeller1nin atılması bakımından, İslrutı taı1-hinde Hicret çok önemli bir olaydır.
Hz. Muhammed, Hz. Hamza'ya Medine'ye hicret izni verdiğinden, Hamza Medtne'ye yerleşti, bir süre sonra
da Hz. Peygamber diğer Mülsümanlarla birlikte Medine'ye geldi.
58. Şakir Kurtuluş. !-iz. Hamza. lstanbul 1 984, s .30 59. Şakir Kurtuluş, a,e. lstanbul 1 984. s .40
36
Hz. Peygamber, Hz. Hamza ile Zeyd bin Haris arasında muaha.ta. (kardeşlik) a.kdetmişti. Hamza cesur bir muharip olduğundan, şecaati dolayısıyla kendisine "Allah 'ın ve resulünün aslanı" la.kabı verihniş ve bu la.kapla pek çok şiire konu olmuştur.
Hicretin birinci senesi ile ikinci senesi başlarında Hz. Peygamber, Hz. Hamza'yı bir miktar kuwet ile bir Kureyş kafilesini tevkife gönderdi. (60) O bu harekette mühim vazifeler ifa etmiştir. Hicretin ikinci senesinde meydana gelen Aşire gavzeslnde (623) sancağı Hz. Hamza taşımıştır. (6 1)
Hz. Hamza. Bedir gazasının (623) en büyük kahramanlarındandır. Savaş boyunca çok büyük gayret göstermiş, diğer mücahitlerle birlikte yaptığı akınlarla düşman ordusuna büyük zaiyatlaı· verdirmişti. Aralarında azılı müşriklerden Ebu Cehl'in de bulunduğu sayıları 20 olan Kureyşli'yi öldürmüştü. (62)
Bedir savaşı Müslümanların zaferi ile sonuçlandı. Düşman ordusu çareyi kaçmakta buldu. İslam ordusunun 1 4 şehid verdiği bu savaşta müşrikler 70 ölü vermişlerdi. Ebu Cehl de ölenler arasında idi.
Müslümanların Bedir'deki zaferi Yahudileri kıskandırdı. Onlar da müşrikler gibi fesat çıkarmaya ve saldırılara başladılar. Bu yolda bir değerlendirme yapan Hz. Muhanuned, Yahudilerle savaşmaya karar verdi. İslam ordusu Benfı Kaynuka mahallesini kuşatma altına aldı. Ordunun sancağını Hz. Hamza taşımaktaydı. 1 5 günlük bir kuşatma neticesinde Yahudiler teslim oldular. Daha sonra da Medine'yi terkederek Filistin'e yerleştiler.
60. t. Hakkı Uzunçarşılı, İslam Ansiklopedisi "Hz. Hamza Maddesi" ls tanbul 1 964, s.203
6 1 . Eşref Edip, Asr-ı Saadet, Cilt il. İstanbul 1967, s.58 62. Şakir Kurtuluş, Hz.Hamza, lstanbul 1984, s. 58
37
Bedir savaşında, kendi ordularının üçte biri kadar olan İslam ordusuna yenilen müşrikler bu yenilgiyi hazmedemediler. 3.000 kişilik bir kuvvetle Medine'ye hareket ettiler. Hz. Muhammed düşmanı Medine'de karşılamak ve
savunmaya geçmek arzusunda idi. Genç kumandanlarla Hz. Hamza ise şehir dışında meydan savaşı yapmak tstiyorlardı. Sonunda genç komutanların isteği kabul edildi. Uhud dağı eteğinde başlayan savaşta (625) önce müşrikler bozguna uğratıldı. Fakat Müslüman okçuları zafer heyecanı ile ganimet peşine düştüler. Fırsab değerlendiren müşrikler, ek kuvvetlerini faaliyete geçirerek Müslümanları yenilgiye uğrattılar. İşte bu savaşta İslam ordusu Hz. Hamza ile birlikte 70 şehit verdi.
Hz. Hamza, Ebu Süfyan'ın kansı Hind'in kiraladığı 'Vahşi" tsimli bir köle tarafından pusu kurularak öldürülmüştür. Vahşi, Hamza'yı öldürmekle kalmamış ciğerini de çıkartarak Hind'e götürmüştü. Hind bununla da yetinmeyip onun bumunu, kulaklarını ve başka organlarını kestirmiş. bu organlan boynuna takı olarak taktığı halde Mekke'ye dönmüştür. (63)
Kureyşliler arasında saygın kişiliği ve gururlu oluşu ile tanınırdı. AhlAken de çok temiz bir insandı. tbn-i Saadın Tabakat'ından nakledildJgine göre. şehit olduktan sonra Hz. Peygamber O'na hitaben şöyle demiştir. "Allah sana rahmet etsin, seni bildim bileli hep sılai rahme önem verir ve hep iyiliker işlerdin." (64)
Güçlü, kuvvetli oluşu ve cesaretinden dolayı Kureyş'in ileri gelenlerinin hepsi O'ndan çekinirlerdi. Zengfn
J biri değildi. Ama O'nun savaşçı kişiliği, avcılıgı, cesareti, kuvveti, haksızlık.1ara karşı koyması, dÔ.rüstlügü, zulme
63. Asım Köksal, İslıim Tarihi, Cilt III, İstanbul 1974, ss. 1 14-1 15 64. Eşref Edip, Asr-ı Saadet, Ctlt il, İstanbul 1967. s. 1O1
38
boyun eğmemesi gibi hasletleri herkesçe bilinmekteydi.
XV. asır divan edebiyatı na.sirlerinden Sinan Paşa, T a z a r r u n a m e'sinde Hz. Hamza'nın meziyetlerini şöyle dile getirmektedir: "Ol Hamza'dur ki, Peygamber'ün razi ıy-idi ve ammilerinin melihi-y-idi. İçlerinden gayette sevdügi-y- idi ve aralarından temAm istedügi-y-idi. Allah'un arslaru-y-idi ve İsla.mun pehlevAnı-y-idi. tmAru dine izzet verm1ş-1d1 ve İslamı İs1Am 'a şevket v1mı1ş-1di. Vücfıdi leşkere zinet idi, her hamlesi a'daya heybet-idi. Cümle Arab ü Acem anun şecAatini vasf idemezler ve cemi'i Türk fı Deyem ceme olup anun bahadırlığında müba.Iaga eyleyimezler. Her dilde anun şecAatl meşhur olmuştur, dinilür ve her mecliste anun ahvali kıssa olmuştur, söylenür. Bahadırlıgını enva.c-ı isale sokup söylerler ve şeca'atlni bin türlü misal ile gösterirler.
Ol şir-i zırga.m ve bebr-i henga.mdur ki, niçe yıl mu'minlere nasir oldı ve şeri'ate zahir oldu. tslaın'a suret oldı ve Peygamber'e kuwet oldı. Ashabmun Zeyni-y-;idi ve din evınün rükni-y-idi. Ol ölmeyince Ali'ye baha.dırlık na.mı degınedi ve ol gitmeyince şecA'at- ile şöhret buldu. Ol öldügine Peygamber katı incinmiş-idi ve ol gitügine gayette acımış idi. Hak teCfila anun yerine Ali'ye kuwet virdi ve anun bedeli ana heybet virdi. Ol dahi ni'me-1-bedel oldı ve anun yirine Arab'da mesel oldu. Kureyş'ün seıveri-y-idi ıre Arab'un mihteri-y-idt Peygamber anun şehadetine şetıadet itti ve ehadis-i sahiha sa.caatlne delalet itti.
Hak te'alc1 şühedc1 menaztlinden a'Ia.-yı makamatı ve su'ada meratlbinden es'ad-i keramc1tı müyesseridüp, zikr-i cemiline ve senA-yı ceziline ala merr'd-dühfıri ve 'la'sar ve tea.kuü'l-ezmc1ni ve'l-edvar mutevali vü müsteda.m ide" (65)
65. A. Mertol Tulum, Tazarru Cname, İstanbul 1971, ss.78-79
39
Sinan Paşa'nm belirttiği gibi, diğer kaynaklarda da Hz. Hamza'dan cesareti, kahramanlığı. dürüstlüğü ve üst ün meziyetleri ile şöhret kazanmış bir "İslfun büyüğü'' olarak söz edilmektedir.
B- HZ. HAMZA HAKKINDA KAYNAK VE KİTAPLAR
Başta ansiklopediler olmak üzere, bir çok kaynakta Hz. Hamza ile ilgili bilgiler verilmektedir. Kaynağını Hz. Hamza'nın kahramanlıklanndan alan Hamzana.ınelerirı sayısının çokluğuna rağmen, adına yazılmış yeni harfli kitap sayısı oldukça sınırlıdır. Bunlardan:
1) Selami Münir Yurdatap'ın H a m z a P e h l i v a n i l e M e l i k E J d e r C e n g l isimli hikAyesi Hz. Hamza'nın pehlivanlık yönünü işlemektedir. 1 8 x 1 3 ebadındaki 96 sayfalık b u eser, İstanbul Dizerkonca Matbaası tarafından 1 967 yılında basılmıştır.
2) M . Ali Kutup'un H z . H a m z a b i n A b d ü 1 m u t t a 1 1 p isimli esen, Osman zeki Soyyiğit tarafından tercüme edilen 20 sayfalık küçük bir hikayedir. Hisar Yayınevi'nce İslam Kahramanları Serisi içinde 1 9 .numara ile İstanbul Ayyıldız Matbaası'nda 1 98 1 yılında basılmıştır.
3) Ahmet Cemil Akıncı, H a z r e t i H a m z a isimli eseıinde Hamza ile ilgili bilgi veıirken, şahsi kanaat ve düşünceleıi ile talihi olaylan bütünleştirmeye çalışmıştır. Eser, bu yönüyle taıihi bir roman özelliği taşımak-
40
tadır. Sinan Yayınlan arasında 1 0 . numara ile İstanbul Doyuran Matbaası'nda 1 982 yılında basılmıştır. 1 9 x 1 3 ebadında 334 sayfadır.
4) Şakir Kurtuluş tarafından yazılan H z . H a m -
z a başlıklı eserde Hz. Hamza. dört bölümde tanıtılmaktadır:
a) Çocukluğu ve Müslüman olmadan önceki duru-mu
b) Müslüman oluşu
c) Müşriklere karşı savaşması
d) Uhud savaşı
Şakir Kurtuluş, Hz. Hamza'nın hayatı ve !slamiyet'e hizmetlerini anlatırken kişiliğinden de söz etmektedir. Verdiği bibliyografik bilgilerden bazı kaynaklardan faydalandığını görüyoruz. Eser, Beyan Yayınları arasında 5 1 . numara ile İstanbul Zafer Matbaası'nda 1 984 yılında basılmıştır. 1 1 ,5 x 1 7 ebadında 1 00 sayfadır.
111- HAMZANAMELER ÜZERİNDE TE1'TKİTLER
Yüksek zümrenin h alk edebiyatına karşı besled igi
hor görme h issi Hamzananıeler için de söz ko n u su d u r.
H al k tarafın d an sevilf'n ürünlere münevver zümre tep e
d e n bakmayı bir ü st ü nl ü k vasfı olarak k ullanmış. xm . asırdan XX. asrın başlarına kadar devam eden bu anlayı
şın yıkılması 0Jch,; :1ça güç olmuştur.
Fuat Köpn:J l ü 'n ü n ifadesine göre . imparat orlu k dö
neminde h;:ılk arasında ragbet kazanan mevzular (G eyi k
Destanı . H anıza v e Battal h ikayeleıi . . . gibi . ) daima hakir
41
görülmü ştür. (66)
Aşık Çelebi, halk arasında okunmaya mahsus sade bir eser yazdığından dolayı Hamzavi'yi şairler zümresine ilhak etmez. (67) Yeniçeri Ocagı'nda ve halk kahvelerinde asırlarca okunan Hamzanameler hakkında mütefekkirlerin eskiden beri besledikleri nefret hissini. XIX. asrın ricalinden Süleyman Faik Efendi'nin ağzından aynen naklediyoruz: " H a m z a - N a rn e v e A n t e r - N a n1 e deyu maruf ve meşhur olan efsane-i kazibeye mübtela olanları hak Teala ku rtarsın. Bu madde umür-ı mü stağribeden ve tahkiki na-kabil müşkilattan maduttur; zira H a m z a - N a m e denilen kitabı istikraen sahaflardan getirip bazı mahallerde okurlar. Görülen cilt onbeş kadar olur ve lakin "otuz-kırk cilt Hamza-Name vardır." deyu rivayet olunur. Bu ciltleri okuyan süfela takımının kuvve-i hafızası galip müsteidceleri, hikayelerini hıfz ile . kahvelerden meddah suretinde söyleyip. dinleyenlerden akça devşirirler ve ekseriye sebük- mağzandan işi gücü yok kimseler mübtela olur. Bakalım "şu H a m z a - N a m e ne imiş" deyüp mürekkep ukaladan biri bir kerre dinlese . ne olduğunu anlayıp terk eder ve iptilasında meymenet olmamak üzere meşhurdur. Gelelim H a nı z a -N a m e ' ni n aslına: Bu görülen on beş cilt kadar evvel ve ahili yok ve sebeb-i te1ifi ve müellifi ve zaman-ı te'life na ma'lüm birtakım efsane-i kazibe olup, sebk ü ibaresinden tefehhüm olunan, müellifi ihtirac- i meaniye kadir ve idare-i bahs ü kelama muktedir bir adam imiş, sebeb-i te'lifinde iki slıret layiha-i hatır olur; bir erb{ıb-ı harbi teşcic için olmak, biri de Firdevsi-i Tüsi'ye yalandan galebe etmek için ihtirac eylemiş olmak su ret leridir. Öyle olsa. teşcic- i erbab-ı harb ü darb için bir cilt münekkah hi-
66. Prof. Dr. Fuat Köprülü. Edebiyat Arnştım1;,ıları. Arık. l 986, s. l 67 67. Prof. DL Fuat Köprülü. a.e. s.201
42
kAyatı vAfl ve Firdevsrye tanzir ise Şeh-Ndme kadar bir kttap yapmak kdft iken. bir ömr-i mütehammil olmayan böyle on.beş ct1t yalanı yazmaya ntçün muhtaç olmuş bilemem. Hasılı, bu Hamza-Na.nıe'nin zaman-ı te'lift ve müellifi ve ne maslahat için yapıldığı nA-maCJUın ve tahkiki emı1ne şimdiye dek kimse sarf-ı zihin etmeyip, dinleyen ve gören ukala., "birtakım yalan" diyerek geçip aslını aramadıkları emr-i gayr- mevhumdur. Elhamdüll'llah kavm-i mülganın - ydni Yen.içeri Ocagı'nuı tzmihlltliru::ten sonra kahvelerde söylenmez oldu." (68)
XVI. asırda yetişen Müverih Ali de Anadolu'da şAirlerden ewel yetişen btrtakıın varsağı gulardan bahsettiği halde, halk şfilrlertnt şfilr saymaz. Devrindeki Osmanlı tmparatorluğu'nda geçerli olan dilleri sayan yazar. Arapça konuşma farz veya vAcip sayılırsa, Farsçanın kullanımı sünnet "halAvetten mürekkep 'lürkçe ise müstehabdır" der. (69)
XVII. asırda LAtifi, djğer şA1r ve yazarlar gibi zamane halinden yakınırken, halle türküleri ile hakiki şAirlertn eserleri arasında fark kalmadığım, ilim ve sanat kadrtntn takdir edilmedjğtni belirtir. (70)
XVIII. asırda da halle şAirleri hakkında çok tezyifkAr ifadeler görülür. Bu ifadelerden bazılannı s afAyi Te z k i r e s i i l e V e h b i ' nin meşhur S u h an K a s i d e s i'nde görmek mümkündür.
Tanzimat dönemi sanatçıları dilin sadeleşmesi hususunda zaman zaman olumlu tavır içinde buluıınıalanna rağmen, folklorik edebiyata kıymet vermekten- nazar1 dahi olsa-uzak kalmışlardır. Ziya Paşa H a r a b a t
68. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştınnalan • Ank. 1986. s.202 69. Dr. Mustafa isen, Künhü'l Ahbar, Erzurum 1979, s.9 70. Paldu Erciş. Halk Edebiyatında Tenkit (Dr. Tezi), Erz. 1984, s.75
43
A n t o 1 o j i s i'nde, halk edebiyatı mahsulleri için alaycı
bir lisan kullanır. Namık Kemal de masallar ve halk hika.yeleri hakkında pek müspet bir kanaate sahip değildir. C e l el 1 e t t 1 n H a r z e m ş a h M u k a d d J m e s t 'nde halk hikayelerini k o c a k a r ı m a s a 1 ı olarak değerlendirmektedir.
Görüldüğü gibi H a m z a n a m e , B a t t a l n a m e , A n t e r n a m e vb. karşı duyulan nefret hissi diğer halk edebiyatı ürünlerine karşı da duyulmaktaydı. Halk edebiyatına hor bakma ve bürokrat edebiyatı üstün görme anlayışının kaynağı XIII. asra kadar gitmektedir. Bu anlayıştan ancak XX. asır başlarında vazgeçtlebilmiştir.
Cumhuriyet döneminde folklorik değerlere sahip çıkılması, konu ile ilgili araştırmaların başlamasına sebep oluyor. Yapılan araştırmalarda; Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi 1ürk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nün önemli payı vardır.
44
İ K İ N C İ B Ö L Ü M
I- HAMZANAMEDEKİ TİPLER
Çeşitli dinlere mensup toplumlarda görülen insan tipleri farklı anlayışlara sahiptirler. Her din kendi bünyesini uygun tiplere daha çok önem verir. Destan dönemi eserlerini incelediğimiz zaman, sevilen kahramanların saf ve samimi bir ruh yapısına sahip oldukları görülür.
İslfuniyet'ten önceki eserlerde, muayyen bir medeniyet seviyesinin ve yaşayış tarzının ürünü olan tiplerle karşılaşıyoruz. At sürüleri gütme, ata binme, av avlama, çadırlarda yaşama . . . gibi göçebe topluluğunun gerektirdiği hususiyetler, destan kahramanlarının vasıflarındandır. İslfuniyet'ten sonra, yerleşik medeniyete (köy ve şehir hayatına) geçilince, birincilerde en yüksek seviyede bulunan akıncı ruh zayıflamıştır. (71) H a m z a n a m e . bu tip eserlere en güzel numunedir.
Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin ôzege b a g ı ş kitapları içerislnqe mevcut yedi yazma içerisinde 69. cildi incelemeye esas aldık. Bu tercihte. tespit ettiğimiz Hamzanameler içerisinde sonuncu olmasının rolü olduğu gibi, şekli ait unsurların orijinalliği de etkili oldu. Aynca, pehlivanların piri kabul edilen Hz. Hamza'nın pehlivanlık gücü ile bir çok engeli aşması sahnelerine de rastlanması kararımızı etkiledi.
Tip tahliline girmeden önce, eserimize inceleme
7 1 . Prnf. Dr. Mehmet Kaplan, Türk Destanlarında Alp Tipi (7..eki Velidi Togan Armağanı), İstanbul 1 955, ss.204-2 13
45
metni olarak aldığımız 69. cildin özetini sunmak istiyoruz. Konu kısaca şöyledir:
Her taraftan gelen pehlivanlar heyecanla bekleşirken, küffAr tarafından Dfıde Şah meydana er ister. İlk fırsatta divane bir çoban, D fı d e Ş a. h'ın karşısına gergedan sürer. D fı d e Ş a. h çobanı öldürür, aynca sekiz namlı kişiyi yener. Bunun üzenne ô m e r b i n R ü s -t e m meydana at sürer. ô m e r b i n R ü s t e m 'in zorlanması üzenne, M e l i k K a s ı m , A b l a.ğ - ı B a h r i 'yi meydana sürer. İlk gün mücadeleye ara verirler. İkinci gün de yenişemezler.
D ü d e Ş a h , H z . H a m z a ( S a. h i p k ı r a. n )'yı meydana davet eder. Savaşları 36 gün sürer, yenişemezler, av için çekişmeye ara verirler.
S a h i p k ı r a n avda iken, D fı d e Ş a h'ın P e rv i n F i l s u v a r , H e v A z z i m K u b b e d e n v e S ü h e y l A h e n d e s t adlı üç oğlunun saldırısına uğrar. Bunların üçünü de yener, esir aldıktan sonra serbest bırakır. •
Diğer taraftan S a h 1 p k ı r a n'ın cenga.verlennden E fr a s i y A b . B e h z a t ve H a m z a - 1 S A n i avlanırken D fı d e Ş A h'la karşılaşırlar. Saldırdıkları D ii d e Ş A h, onları yener ve esir alır. Sonra hediyeler vererek serbest bırakır.
Avlanma müddeti dolunca. yeniden cenk yapılmasına karar verilir. 40. günde D u d e Ş A h , S A h i p k ı r a n'a yenik düşer ve İslAmiyetl kabul eder.
D ii d e ş a. h'ın Müslüman olması Lika Lacin'in ve ona inanan Likaperestlenn hoşuna gitmez. Çünkü güçlü bir taraftarını kaybebniştir. Lika mücadelesini sürdürebilmek için kuvvetlel1ni Mehlükiye'ye gôndenr, kendisi de kayıplara karışır.
46
Bu arada Dilde Şah kendisine teklif edilen her türlü rütbe ve bağışı reddeder. Bir nefer olarak Sclhipkıran'ın emrinde çalışmayı en şerefli görev sayar ve bir 1s1Am cenga.vert olmaya karar verir.
Sahipkıra.n ve Dilde Şah, Lika LaCin'i aramaya ô m e r Ay y a. r'ı görevlendirirler. Askerlertyle M e h l il k i y e'ye giden ô m e r Ayy a. r, onu bulamadan gert döner.
Bu sefer, trec-i Afi t cl.b S a h i p k ı r a n'dan, Lika LaCfn'i arama izni ister. İsteği kabul edilir. Emrine; K a lı r a b ve S ·e h r a b namlı ilci dilaverle ı O. 000 asker verilir. Mehlilkiye'ye hareket etmek üzere gemilere binerler. Bindiklert gemiler denizde fırtınaya yakalanır, bir çok kayıp verdikten sonra, sağ kalanlar kendilertni bilmediklert bir adada bulurlar. Bu adanın ismi C e z i r e - i S e k s a. r'dır. Halkı L i k a p e r e s t olup hor (sevimsiz) insanlardır. tnsanlan dahi yiyebilen zorba bir kavimdir. E m 1 i h a. C i -h a r d e s t adında bir hükümdarlan vardır.
İ r e c - i A fı t a. b, bu hükümdan yenebilmenin yollannı araştırır. Neticede onu güreşmeye ikna eder. Güreş şartlı yapılmaktadır. Yenilen, yenenin dinini kabul edecelrtir. Neticede E m 1 1 h a. C i h a. r d e s t , 1 r e c'e yenik düşer ve halkı ile birlikte Müslüman olur.
C e z i r e - i S e k s a. r'ın elinden çıktığını öğrenen L 1 k a L a c ın, İrec'i büyü ile yenmege karar verir. Bir cazu göndertr. Bana. (güzel) kılığına giren C a.z il, kendisini P e r 1 Ş a. h ı'nın kızı olarak tanıtır ve cazibesi ile 1 r e c'in peşinden sürüklenmesini sağlar. 1 r e c ' i V a d 1 - 1 H 1 z-1 a n (Sessizlik Vcl.disi) denilen yere götürür. İ r e c, o'nun bir cAzil olduğunu ancak bu adada ağiının kokusundan anlar. ca.zu'nun kaçması ile adada yalnız kalır.
1 r e c'i, terkeden C a. z il , L 1 k a L a c i n'in cenga.ve-
47
ri B e d i r b i n Z e 1 a. z J l'in yanına giderek onu V a d i - 1 H i z 1 fi n'a hapsettiğini haber verir. B e d i r b i n Z e 1 a. -
z i l . C e z i r e - i S e k s a. r'ı İsla.ın askerlerinin elinden kurtarmak için asker gönderir. Fakat giden kuvvetler, tsıa.ın askerlerine yenilir ve esir düşerler.
Diğer taraftan İ r e c - i Afi t a b, Huda'ya dua eder, yardım ister. Duası kabul olur. Karşısında bir er peyda olur, o'nu atının terkisine alarak hoş bir bahçeye bırakır. sag tarafa doğru yürümesini ve ilk karşılaşacağı hisarın tılsımlı olduğunu söyler.
Söylenenleri yapan t r e c. kendisini tılsımlı hisann önünde bulur. Fakat tılsımı çözemez, abdest alıp hacet namazı kılar, Allah'a yalvarır. Sabaha yalon uykuya dalınca. rüyasında bir P i r görür. P i r: "Tılsmıın çözülmesi senin elindedir" der. Ayrıca tılsımı çözme yollarını öğretir. Rüyasına giren P i r'in söylediklerini aynen yapan 1 r e c, sarayın kapısını açınca önceden hükümdarlık yapmış H u ş e n g Ş a h ve vezirlerinin haykelleri ile karşılaşır. H u ş e n g Ş a h'ın heykeli üzerindeki levhada hükümdarın kendi ağzından hayat hika.yesi yazılıdır. Bu yazıda H u ş e n g Ş a h; "Zanıanında çok görkemli bir saltanat sürdüğünü, mal ve seıvetinin haddi hesabı olmadığını" belirtir ve müneccimlerin kendisinden sonra bu ülkeyi yönetecek kişinin "kendi soyundan olamayacağını" söylediğini ifade eder. Yine müneccimlerin; "Devr-i kamerde Ş a h ı p k ı r a n H a m z a (radyallah u anlı) zade t r e c - t Afi t a b C e m a l b i n K a s ı m namlı bir gencin bir cazunun yüzünden bu adaya gelip yöneteceğini" söylediklerini belirtir.
H u ş e n g Ş a h, kendisinden sonra ülkesinin sahibi olacak 1 r e c için 60.000 kişiye yetecek kadar mal ve savaş malzemesi ile F' i l h a isimli tutsak bir devi bıraktı-
48
gıru da belirtmektedir.
İrec'tn tutsaklıktan kurtardığı D e v, kendisinin V a d 1 - i H t z l a n'dan kurtulup Cezire-1 Seksar'a dönmesini yardımcı olur. F ı 1 h a 'mn bulduğu Müslüman gemiciler vasatısayla. t r e c mal ve servetini de birlikte götürür.
Öte yandan S a h i p k ı r a n , İ r e c'den haber alamayınca yeniden araştırmaya koyulur. O'nu bulması için Amr'ı görevlendirir. Amr bulamaz. Sonra kendisi aramaya başlar. 200 .. 000 seçkin askerle M e h 1 ü k i y e'ye hareket eder. L i k a L a C t n'e name yazarak İslam dinine davet eder. L i k a daveti kabul etmez. Savaş başlar, L i k a L a c ı n'in ceng meydanına sürdüğü M e h r ü z C i h a r d e s t ıstmli pehlivanın karşısına B e d 1 i çıkar. M e h r ü z yenilir ve imana gelir. Bunun üzerine B e d i r b i n Z e l a z i 1 meydana gergedan sürer. S e r v e r 'le cenkleşirler. B e -d i r b i n Z e 1 a z 1 1 yaralanır. Akşam olduğundan cenge ara verilir.
Hikaye bitmeden 69. cildin bitmiş olması, devamının gelecek ciltlerde olduğunu gösteriyor. Ne var ki; anlatılanlardan H a m z a n a m e 'de geçen tiplerin fiziki ve ruhi özellikleri hakkında ip uçlan bulunarak bundan bir neticeye varılabilir.
Hz. Hamza (=Sahipkıran) dışında sürekli sahnede kalan birinci derecede tipler: Düde Şah. Lika Lacın. trec-i Afitab. Emliha Cihardest, Bedir bin Zelazil, Huşeng Şah'tır. Aynca; Pir, Cazü ve Filha isimli dev de üstlendikleri olağanüstü görevlerle birinci planda rol oynamaktadırlar.
Bu arada, Divane Çoban, Ömer bin Rüstem. Melik Kasım, Efrasiyab, Behzad, Hamza-! Saru, Pervin Filsüvar, Hevazztm Kühbeden, Süheyl Ahendest. Kahrab, Sehrab,
49
Bedii, Amr. Tuzad, Arnevcld. Dahhak. Ehremen. Esma. Peri, LendihA, Rüstem 69. cildin diğer kahramanlarıdır.
Yukarıdaki tipleri; Müslüman, sonradan Müslüman olan ve Müslüman olmayanlar olarak üç grupta toplayabiliriz:
A- tsLAMi TİPLER
1) Hz. Hamza (= SOılpkırln): İslc1miyetin doğuşu ile eski Arap dinsizllgtne karşı ilk mücadele. Abdülmuttalib'in oğlu ve Hz. Muhammed'in amcası Hz. Hamza'nın şahsında anlaWır. "Dinin yenilmez pehlivanı" sıfatı ona atfedilmiştir. Bu bakımdan Hz. Hamza'nın şöhreti yaşadığı döneme değil. bütün tsıa.m a.Iemine ve bütün devirlere yansımıştır.
Hz. Hamza, İslc1miyetln ilk devirlerinde Hz. Peygamberi koruma ve Müslümanlığı yayma hususunda gösterdiği kahramanlıklarla daha sonra H a m z a n a m e adını alan destani hika.yelertn başlıca konusu olmuştur. Ş e -h i d ü ' ş - ş ü h e d a , P e h l e v a n u Ş i r - 1 C i h a n . E s a d u 1 1 a h gibi la.kaplarla anılması. İslamtyetln temellerinin aWmasındaki rolünü ve hizmetlerinin hiç bir zaman unutulmadığını göstermektedir. Din uğruna şehit olması ile de efsanevi bir tip olmuştur.
a ) F i z i k i G ö r ü n ü m ü : Daha çocukluk günlerinde, kendisinden bir yaş küçük yeğeni ve süt kardeşi Muhammed'! (Hz.) koruma görevini üstlenmiş olması onun cesur ve hareketli bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. 1 0 yaşına geldiğinde; avcılık, atıcılık ve güreş sporuna ilgi duyması güçlü, kuvvetli bir vücut yapısına sahip olduğunu doğrulamaktadır.
50
69. ciltte Hz. Hamza'nın fiziki görünümü ile ilgili fazla bilgi verilmiyor. HikAyede, üstlendiği görevler yukarıda sıralamaya çalıştıgınuz özelliklerini doğrulamaktadır. Yazma metnin başında yer alan 64 beyitlik mesnevide; Hz. Hamza (=Sahipkırw)'nın pehlivanlığını ve cengAverliği karşısında, tabiattaki bütün canlıların harekete geçtiği ifade ediliyor:
Perde-i şebden hemen gösterdi ser
Cünbüşe geldi yerinden mür mar
(Gecenin perdesinden başını gösterince, karınca ve yılanlar bulunduğu yerde harekete geçerler.)
Yine. baş süvari olarak bindiği Aşkar'ın yetişilmez bir at olduğu. şehsuvarlığını yaptığı İslam askerlerinin devirlere hükmettiği, yiğitleri dizi getirdiği, panterleri pire ettiği belirtilen özelliklerindendir.
b ) R u h i Ö z e l l i k l e r i : İnsanın yaptığı her hangi bir işte başarısı, fiziki gücü yanında ruhi kabiliy�ti ile de ilgilidir. Dine bağlılığı, haksızlığa ve zulme boyun eğmeyişi, zulme karşı çıkışı, cesareti ve dürüstlüğü ile Hz. Hamza örnek alınması gereken benzersiz bir tiptir. Bu özelliklerinden dolayı Müslüman olmayanlar dahi ona saygı ve hayranlık duymuşlardır.
Hz. Hamza'nın halledemeyeceği problem, aşamayacağı engel yoktur. Yol kesen eşkıya, zulmeden müşrik, haksız kazanç peşinde koşan ta.cır karşılarında hep onu bulurlar. Yerine göre hoş görülü ve bağışlayıcıdır. Bir av eğlencesi sırasında kendisine saldıran D u d e Ş a h 'ın üç oğlunu birden yenilgiye uğratıp esir aldıktan sonra serbest bırakması H a m z a n A m e'nin 69. cildinde şöyle anlatılmaktadır: "Ertesi meydan açılub D u d e Ş A h'la ahşama kadar ceng eylediler. Ne kıssa r� idelüm ey yc1ranı şafa üç gün fasılaydı. Gün ceng eyleyüb ve bu üslub
5 1
üzere otuz altı gün ceng eylediler. Ertesi yine şlkara çıkdılar. Herkes musahib1ni alub bir tarafa gittiler. Ser-1 CAlem dahi yaran ile şikar ederek bir çeşme-zare geldiler ve atlarını çayıra salub kendüleri su başına inüb meclis kurub muhabbet iderken D fı d e Ş a h'ın üç oğullan ki birisi P e r v i n F i l s ü v a r, birisi H e v a z z i m K fı h b e d e n ve Süheyl Ahendest bu üç karındaşlar bir araya ,Y.akın gelü b ve S a h i p k ı r a n'ı görüp ve müşavere tdüb, "tam böyle mahalde eyü elirnJz.e girdi. Heman üçümüz birden hücum idüb tığ üşürüb helak eyleyelüm" deyüb yürtdiler ve "babamız razi değildür, belki danlur" deyüp Hamza (radyallah u anlı) oldığını bilmezlükden gelüb s a h i p k 1 -r a n'ın üzerine hücum u nağralar urub "ey biganeler sız bu yerleri hali mi zenneylediniz? Ya ol bizim cışretgahımızı terk idüb gidln veyahud sizi dünyaya gelmedige döndeririz" deyüb haykırdılar Dilir-1 CAlem dahi "kinı dür?" deyü nazar idüb Dfıde Şah-zadeler oldukların bilüp lutf ile kıyam idüb "buyurun dilaverler hele bir miktar Cayş u sohbet idelüm. Bizler şimdi gideriz, yeriniz gine sizindür" deyü ibram ve meclise daCvet eyledi ise de "hayır elbetde ya meydane gelüb bize cevab v1rin veyahud kalkın buradan gidin" deyü muslrr olunca S a h i p k ı r a n - ı c A l e m anladı ki savaşmak isterler. �eman A ş k a r'a binüb "günahınız boynunuza" deyüb karşuladı. Ve bir darb urub alüde eyledi ve bağlamaga mukayyed olmayub ahşam bargaha gelüb istirahat eylediler. (72).
Mertlik ve sözleşmeğe sadık kalma S a h 1 p k ı -r a n'ın başta gelen özelliğidir. Savaş halinde bulunduğu D u d e'nin oğullarını serbest bırakması babalan ile olan mücadelesine onlan katmak tstemeylşindendir. Çünkü D fı d e Ş a h'la başlattığı cengi henüz · bitirmemiştir. Bu bakımdan çocukların bu fevri hareketini ciddiye dahi al-
72. Yazma Metin l. Varak: 6a-7b
52
ınaz.
Kırk gün devam eden bir mücadele sonunda D u d e Ş a. h'ı yenen ve Müslüman olmasını sağlayan Sahipkıran'ın yenik düşen D u d e'nin ellni öpmesi ve gönlünü alması. insan onuruna verdiği değeri ortaya koymaktadır. Bununla da kalmayıp D u d e Ş a. h'a kendi tahtına oturmasını teklif etmesi ise şöhreti önemsemediğinin bir ifadesidir. (73)
Hz. Hamza, üstün cesareti ve yaptığı cenklerle gücün ve bahadırlığın sembolü olarak zihinlerde iz bırakmıştır. zaman zaman masal unsurlanrun ağırlık kazandığı H a m z a n a. m e 'de o'nun meziyetlerine olağanüstü nitelikler de katıldığı görülür.
c ) H a r e k e t ô z e 1 1 i k 1 e r i : Hz. Hamza, etkin mücadeleye yeğeni ve süt kardeşi olan Hz. Muhammed'e yapılan bir hakaret üzerine başlar. Haksızlığa uğrayan bir yakınını koruma duygusu. onu daha iyi düşünmeye ve karar vermeye yöneltmiş, bunun neticesinde de İslamiyeti kabul etmiştir.
Hz. Hamza'nın bu tavrı ilahi bir tecelli olarak abul edilmektedir. O, İsla.m dinini yaymak için görevlendirilmiştir. Gücü ve yenilmezliği buradan gelmektedir.
İnceleme konusu olarak seçtiğimiz HamzanAme'de de, Hz. Hamza'nın hareketini kolaylaştıran unsurların başında Müslümanlığı gelmektedir. Onun iman gücü, büyü yapma kudretine sahip olan L i k a L a C in'i dahi acze düşürmüş, kuvvetlerini M e h 1 u k i y e"ye göndermesine, kendisinin de kayıplara karışmasına sebep olmuştur. (74)
2) ômer bin Rüstem: Hz. Hamza (=Sahipkıra.n)'ın
73. Yazma Metin 1, Varak: 9a-9b 74. Yazma Metin I. Varak: 7b
53
cengaverlerindendir. Küffctr tarafının seıveri Düde Şa.h'ın ilk çıkan yiğittir. O'nunla yeıyüzünü birbirlerine ''teng" (=dar) edercesine savaşır. Atının yaralanması üzerine, D ü d e Ş A h'ın karşısına Melik Kasım çıkartılır.
S) Mellk Kasım (=Sultan-ı Blver): Dfıde ŞAh'ın karşısında mertçe çarpışan tsıa.m cengaverlerinden biri· dir. Gürzüyle Düde Şa.h'ın filinin belini kırmış, Onunla akşama kadar cenk etmiştir. Ertesi gün Dfıde Şa.h'tan Sa.hipkıran'la savaşmak talebi gelince, meydanı Sa.hipkırAn'a bırakmışbr.
4) Efraslylb: Sa.hipkırIDı'ın cenga.verlerindendir. BehzAd ve Hamza-1 sa.nı isimli iki arkadaşı ile av sırasında Dude Şa.h'ı esir almak isterlerken kendileri yenik düşer ve esir olurlar.
fS) Behzld: İslam cengaverlerindendir. Efrasiyıô ve Hamza-i SAni isimli arkadaşı ile birlikte Dude ŞAh'la savaşmış, neticede yenik düşmüştür.
6) Bamza-l Slnl: Efrasiyab ve BehzAd'ın Düde ŞAh'a karşı birlikte savaşbklan arkadaşlarıdır.
7) ishak (Caleyhlsael4m): Metinde telmih olarak geçmektedir. SAhipkırAn'ın barga.ha (=çadıra) girişi o'na telmih yapılıyor.
8) Süleyman (Caleyhlssel4m): SAhipkıran'dan Süleyman (Caleyhisseiam)'ın varisi olarak söz ediliyor. Telmih olarak verilmiştir.
9) Ayylr-ı Clhln: Metinde, SAhipkırAn'ın habercisi olarak geçmektedir. Llka La'in'i aramak için görevlendirilmiş, fakat bulamamıştır.
10) Ömer Ayyar: Lika La'in'in bulunması için görevlendirilen cengaver habercilerdendir. Çok aramasına rağmen Lika'yı bulamadan geri dörunüştür.
54
ı 1) irec (irec-1 Afltlb): Metinde S{lhipkıran'dan sonra çok önemli görevler üstlenen cenga.ver olarak geçmektedir. Olayların bir çogu O'nun etrafında gelişir. Lika Lain'in Mehh1kiye'ye söylenilmesi üzerine emrine verilen 1 0.000 askerle, Kahra.b ve Sehra.b adlı dila.verleri alarak M e h l u k i y e'ye hareket eder. Bindikleri gemiler fırtınaya yakalanır. Kendilerini bilmedikleri bir adada bulurlar. bu adanın ismi C e z i r e - 1 S e k sa. r. halkı da L i k a p e r e s t'tlr.
İrec, S{lhipkıra.n'ın bütün özelliklerini taşıyan cesur bir cenga.verdir. Adanın "Emliha Cihardest" isimli hüküm darını görüşmeye ikna eder ve yener. Yapılan antlaşmaya göre yenilen yenenin dinini kabul edecektir. Böylece C e -z i r e - i S e k sa r'ın hükümdarı E m l i ha C i ha r d e s t ve halkı Müslüman olurlar.
1 r e c'in başarıları kendisine karşı olan tepkiyi de artırıyor. Destanlarda olsun, halk hika.yeleriI�.de olsun, konunun gelişmesinde karşılaşılan engellerin çok önemli rolü vardır. İ r e c 'in karşısına L i k a L a ' i n bu sefer büyü ile çıkar. Anlaştığı bir ca.zu. banu (güzel) kılığına girerek O'nu kendisine a.şık eder ve peşinde sürükleyerek v a. d ı - i H i z 1 a n denilen ıssız bir adaya bırakır.
Adada tek başına kalan t r e c'i yeni problemler bekler. Bütün ·halk kitaplarında kahramanlar, sık. sık habis ruhların cinlerin, cadıların eline düşerler. İyi ruhlar, bizzat Peygamber veya Hızır'ın yardımı ile düştükleri kötü durumdan kurtulurlar. (75) t r e c'in Allah'a yalvarması üzerine karşısında bir Er (=Derviş) peyda olur. Onun atının terkisine alarak hoş bir bahçeye bırakır. Sağ tarafa doğru yürümesi halinde tılsımlı bir sarayla karşılaşacağını söyler. 75. Dr. Otto SpJes, Türk Halk Kltaplan. (Çev: Behçet Gönül) lstanbul
1941, s.34
55
Sarayın önüne gelen t r e c, bu sefer Wsımın çözülmesi için Allah'a yalvarır. Sabaha doğru uykuya dalınca rüyasına giren P i r, Wsımı çözme yollarını öğretir. Zaten yapacağı işler, sarayın direklerinde ve heykellerin üzerindeki levhalarda yazılıdır.
Dr Otto Spies'in, Türk Halk Kitapları'nda belirttiği "bir rüya yahut resim görmek suretiyle aşkın doğuşu motifi". Hamzarulıne'de rüyada P i r 'in "isteğin gerçekleşmesine yardımı" şeklinde kendini göstermektedir. Halk hikayelerinde esas amaç iki sevgilinin birbJrine kavuşması olmakla beraber, Hamzanc1me'de kahramanlık ve dini duygular ön plandadır. Bu bakımdan Pir'in üstlendiği görev farklıdır.
t r e c 'in kendisine yol gösteren P i r'in yardımıyla geldiği saray. çok önceden burada saltanat sürmüş olan Huşeng Şah'ındır. H u ş e n g Ş a. h . ölmeden önce müneccimlerinden çok zaman sonra kendi yerine Hz. Hamza'nın soyundan t r e c - i Afi tab 'ın geçeceğini öğrenmiştir. O'na yardımcı olmak için kendisinin ve vezirlerinin heykellerin! yaptırmış. ne yapması gerektiğini bu heykeller üzerindeki levhalara yazdırmıştır. Ayrıca, F ı 1 ha isimli bir devim varlığından söz ederek İrec'e yardımcı olabileceğini belirtmiştir.
H u ş e n g Ş a h 'ın yazdırdıklarını harfiyen yerine getiren t r e c, tutsaklıktan kurtardığı F i 1 h a isimli devin de yardımı ile kendisine bırakılan mal ve serveti alarak kiraladığı gemilerle C e z 1 r e - i S e k s ar' a döner.
Görüldüğü gibi halk kitapları, masal parçalarından ve masal motiflerinden mürekkep bir konglomerat (nazım-nesir karışımı) tır. Zaman zaman efsane unsurlarının kaWmış olması. bu mesele için ancak tali bir ehemmiyet taşır. Ma5allar ve Türk halk kitapları arasında kalite farkı
56
demek oluyor ki yoktur. (76) Halk kitaplarının hemen hemen bütün kahramanları fevkalbeşer güç ve kuvvete sahiptirler. Umumiyetle kend1leı1ne güç ve kuvvet veren sahip oldukları bir blsım vardır. (77).
İ r e c de, cengaverlJgi ve cesareti yanında, C az ti ve devlerle yarışacak derecede üstün meziyetlere sahiptir. Bu güç ona, temiz bir inançla Tann'ya yakarışı neticesinde veı1lmiştir ve İslAmi bir karakter taşımaktadır.
t r e c'in başarılarında cengaverliği ve temiz ruh hali yanında, faydalandığı blsım gücünün de önemli rol oynadığını görmekteyiz. Rüyasında gördüğü P i r'in yol göstermesi ile tılsımı çözüyor ve bu da olağanüstü işler başarmasını sağlıyor.
1 2 ) A m r : S a. h i p k ı r a. n "ın cengaverleı1ndendir. Metinde, kendisinden haber alınamayan t r e c'in aranması için görevlendirilmiş biı1 olarak geçmektedir.
ı 3 ) B e d i c ı : L i k a L a ' i n 'in cengaverleı1nden M e h r ti z C i h a r d e s t 'in karşısına çıkartılan bir İslAm cengaveı1dir. M e h r ti z'un Müslümanlığı kabul etmesi üzeı1ne, B e d i r b i n Z e l a. z i l 'le cenk eder, akşam olduğu için cenge ara veı1lir.
Metinde, H z . H am z a ( S A h i p k ı r A n ) v e t r e c - i Afi t a b dışındaki tipler hakkında fazla detaya gidilmemiştir. Ancak, cengAverlikleı1 ve cenklerde gösterdikleı1 başarılan ile onların da üstün meziyetlere sahip yiğit kişiler olduklarını görmekteyiz.
14) Kahrab: L i k a L a c i n'e karşı mücadele veren trec'in yanında görev alan cengaver bir kişi.
76. Behçet Gönül (çev.) Türk Halk Kitaplan.Dr. Otta Spies, İstanbul 1 94 1 .s.37
77. Behçet Gönül (çev.) a.e. " lstanbul 1 94 1 . s.32
57
US) SehrAb: t r e c'le birlikte, Müslüman olmayanlara karşı savaşan bir İslrun cenga.verı.
16) ismall (CaJeyhlsselAm): Metinde, Hz. H a m -z a 'nın atası olarak kendisinden söz edilmektedir.
17) uwace (=Hwlce-l Dini): ıı. yazma metinde hikayesi verilen Ş a h'ın koruyucusu ve yönlendiricisi olarak kendisinden söz edilJyor. Zulüm ve haksızlıkla devletin yönetilemeyeceğine kesin inanan, tecrübeleri ile insana güven veren kutlu bir kişi.
18) Şah: il. yazma metnin baş kahramanı olarak görülmekle birlikte, genç olması nedeniyle yönlendirilmeye muhtaç bir tip görünümü veriyor. Hwa.ce-i oa.na.•nın tecrübelerinden faydalanmasını bilmesi başarısını, M ü c t e k L a c i n'in hilelerine aldanması başarısızlığını ortaya koymaktadır.
19) Ebu c Ali Sina: il. yazma metinde adından söz edilmektedir.
20) ishak: III. yazma metinde, A ş k a r 'ın H z . H a m z a'dan önceki sahibi Hz. İbrahim'in oğlu olarak adı geçmektedir.
21) Abbas: III. yazma metinde, Hz. Hamza'nın kardeşi olduğu belirtlliyor.
B- SONRADAN MÜSLÜMAN OLAN TİPLER
1) Dilde Şah: Metinde Hz. H a m z a 'ya karşı çıkan ilk düşman O ü d e Ş a. h'tır. Cesareti cenga.verliği ve üstün meziyetleri ile Hz. H a m z a'dan geri kalmayan bir tiptir. Müslümanlar tarafından karşısına çıkartılan bir çok cenga.ver ona yenik düşmüştür. Tek arzusu Hz.
58
H a m z a ( S A h i p k ı r A n ) ile cenk etmektir. Bunun için �e gönderıı;,. İsteği kabul edilerek S a. h i p k ı r a. n'la karşılaşırlar. Aralıksız süren 36 günlük mücadele neticesinde yenişemezler. Avlanmak için bir müddet ara verdikten sonra yeniden karşı karşıya gelirler.
D il d e Ş A h 'ın 40. gün S A h i p k ı r a. n 'a yenilecegı cazılar tarafından ileri sürülmüştür. Gerçekten 40. gün yenik düşen D ü d e Ş a. h Müslüman olur. Bunun üzerine S a. h i p k ı r a. n kendisini yendiği için elini öper, özür diler. Hatta, daha sonra tahtına oturması için teklifte bulunur.
D ü d e Ş a. h , kendisine teklif edilen bütün makam ve rütbeleri reddeder. Sade bir nefer olarak tsla.miyete hizmet edeceğini belirtir. Gerçekten de sonraki hayatında s a. h i p k ı r A n'a sadık bir dost olarak kalır. tsUuniyetin gelişmesi ve yayılması hususunda önemli hizmetler verir.
H z . H a m z a'da görülen iyi hasletleri bütünüyle D ü d e Ş a. h'ta da görmek mümkündür. İsia.miyeti kabul etmeden önce bile, davranışlarıyla sağlam bir kişiliğe sahip olduğu dikkati çekiyor. Av eğlencesi sırasında kendisine saldıran üç İslam cenga.verini ( E f r a. s i y a. b , B e h -z a. d v e H a m z a - i S a. n 1 ) esir aldığı halde serbest bırakması, S A h i p k ı r A n'la başlattığı cengin bitmemiş olmasındandır.
D ü d e ş a. h'ın İsla.miyete girmesi ile, Müslümanlar mert bir yiğit ve yeni bir güç kazanmışlardır.
2) EmllhA ClhArdest: t r e c komutasındaki tsıa.m askerlerinin yakalandıkları fırtına sonucunda düştükleri C e z i r e-i S e k s a. r isimli adada yaşayan Li k a p e r e s t 1 e r i n hükümdarıdır. İnsanları dahi yiyebilen hor (kötü) bir kavmin lideridir. Fakat mert ve cengaver biridir. Gücüne ve kuvvetine son derece güverunektedir. Kendisi-
59
ni tacir olarak tanıtan O'nun güreşmeye ikna eder. Yapılan anlaşmaya göre, yenilen yenenin dinine girecek ve onun kölesi olacaktır. Neticede E m 1 1 h a C i h a r d e s t yenik düşer, halloyla birlikte Müslüman olur.
3) Mehrilz ClhArdest: Müslüman tarafının karşısına çıkardığı Bedici'ye karşı yenik düşen M e h r fı z C i -h a. r d e s t imana gelir ve Müslümanlığı kabul eder.
4) Perrin Fllsftvar: D fı d e Ş a. h 'ın üç oğlundan biridir. Diğer iki kardeşi ile birlikte, S a. h i p k ı r a. n'a karşı bulundukları saldırıda yenik düşüyor. Babası ile birlikte Müslümanlığı kabul ettiği arJaşılıyor.
5) Hevazzım Kfthbeden: Dfıde Şa.h'ın ikinci oğlu-dur.
6) Süheyl Ahendest: D u d e Ş a h'ın üçüncü oğlu-dur.
7) Kahhar: E m l i h a. C i h A r d e s t'ın payitaht pehlivanı olarak adı geçmektedir. E m l i h a. ile birlikte Müslüman olmuştur.
C- MÜSLÜMAN OLMAYAN TİPLER
1) Lika ı.acın: Metinde S A h i p k ı r A n'a karşı en büyük güç olarak L i k a L a i n çıkmış görünüyor. Aynı zamanda Z e r d e h 1 s t olan L i k a L a c i n'in cAzfılarla da çok yalan münasebeti vardır ve hileci bir düşmandır.
Taraftarı olan D fı d e Ş a. h'ın Müslümanlığı kabul etmesi onu büyük ölçüde sarsar. Kendisine bağlı kuvvetlen M e h 1 fı k i y e'ye gönderirken, kendisi de kayıplara karışır. Amacı Müslümanları birtakım hileli yollarla alt etmektir.
60
L i k a L a c i n'in yakalanması için, S a h i p k ı r a n İrec'i görevlendirir. t r e c, deniz kazası neticesinde geldiği adanın hükümdarını ve halkını Müslüman etmeyi başanr. Önceden L i k a p e r e s t olan ada halkının Müslüman olması, L i k a'yı çileden çıkarır. Cclzularla anlaşarak t r e c ' i V a d i - i H i z la. n (Sestzlik Vadisi)'a hapsedilmesini sağlar. Fakat t r e c, temiz inancı ve rüyasında gördüğü bir P i r 'in yardımı ile burada önceden yaşanmış bir saltanatın varisi olur ve çok varlıklı olarak adadan ayrılır.
Görüldüğü gibi L i k a L a c i n . Müslümanları en çok meşgul eden bir karşı güç olarak önemli engeller çıkaran biridir. Mertçe elde edemediklerini; güvenilmez kişiliği, hileli davranışları, sihir ve büyü ile elde etmeye çalışan kaypak bir tip olarak kendini gösteriyor.
2) Huşeng Şlh: Çok eski zamanlarda V a d i - i H i z l a n 'da saltanat sürmüş bir hükümdar olarak tanıtılıyor. İslaıntyet'ten önce yaşamasına rağmen Allah'a inanan biridir. Metindeki masal unsurları H u ş e n g ş a h'ın kişiliği etrafında toplanmaktadır. Çok önceden yaşamış olan bir yönlendirici rolündedir. Müneccimleri yardımı ile gelecekte olacakları öğrenmesi, kendi yerine geçeceğini bildiği t r e c'e yardım etmesini sağlıyor.
H u ş e n ş a h • aynı zamanda L i k a L a c i n ve C az u'nun karşısına çıkan en önemli engellerden biri olma görevini de üstleniyor. t r e c'in hizmetine verdiği F i 1 -h a isimli dev C az u'nun bütün Wsımlannı bozarak t r e c'in başarı göstermesine yardımcı oluyor.
Bütün bunlardan sonra H u ş e n g Ş a h'ı olağanüstü güç ve kabiliyetlerden faydalanmasını bilen, ileriyi gören biri olarak tanımlayabiliriz.
3) Bedir bin ZelAzU: L i k a L a c i n'in yardımcısı ve taraftarıdır. Aynı zamanda savaşları yöneten bir cenga.-
6 1
verdir. L i k a L a C i n'tn ona danışarak pl�ar yapar. Müslümanlarla yapılan savaşlann planlayıcısı olarak kendin1 gösteriyor.
4) Lendllı4: Metinde adı geçen L e n d i h a'nın inancı hakkında açıklayıcı bir bilgi verilmemiştir.
5) Tuzld: Yalnız adı geçmektedir. Hakkında açıklayıcı bir bilgi yoktur.
6) Amevld: Zerdehist Li k a L a c i n'tn halifelerinden birisi olarak adı geçmektedir.
7) Dllnevlz B4ntı: P e r i Ş el h ı'nın kızı diye adından söz edihnektedir.
8) Dahhlk: Metinde tehnih olarak veriliyor. Eski İran hükümdarlarından biridir. Zalimliği ve acımasızlığı ile şöhret kazanmıştır.
9) Esma Perl: Tehnih olarak verilmiştir. s a h i p -k ı r A n'ın 1 8 yıl Kaf dağında kalmasına sebep olan sihirli kadındır.
10) Ehremen: Tehnin olarak geçiyor. Z e r d ü ş tlerin inandıkları kötülük tanrısıdır.
62
il- HAMZANAlmDEKİ MOTİF SIRALANIŞI
Motif kelimesi musikide, resimde ve edebiyatta çok sık kullanılır. Ülkeler arası ortak bir kavramdır. Bunlar bir ülkeden diğerine taşıyıcılar vasıtası ile götürülmektedir. Taşıyıcılar, yeni öğrendikleri tipteki anlatımlardan ziyade motifleri tercih ederler. (78).
H a m z a n a m e'de de farklı motifler bulabiliriz. Özellikle, t r e c'in V a d i - i H i z 1 a n'a götürülmesinden sonraki kısımlarda masal unsurları (motfflerJ) ağırlık kazanmakta, olayların gelişmesi destandan ziyade halle hikayesine benzer bir seyir takip etmektedir. Bu kısımda tarihi şahsiyetler tahrif edilmiş. destani unsurlar asgariye indirilmiştir. Konuların iç içe girmesinden dolayı da kronolojik takip güçleşmiştir.
Biz, H a m z a n am e'deki motifleri: A) Destani, B) Dini, c) Masal motifleri diye üç ana başlık albnda incelemeyi plAnladık.
A- DESTANl MOTİFLER
H a m z a n a.m e'de destani motifler oldukça geniş yer tutmaktadır. Bu motifler sırasıyla şunlardır:
1) At Motlft: Beşeriyetin şimdiye kadar vücuda getirdiği destanlarda ata büyük yer verilmiştir. Avrupa'daki büyük ilim otoriteleri, dünya tarihinde rol oynayan kavimler arasında "At 1 ı k av 1 m 1 e r " dedikleri bir gruba büyük önem vermişlerdir. "Atlı kavim" demek, at yetişti-
78. Doç. Dr. Saim Sakaoglu, Anadolu-Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu, Ankara 1980, s.2
63
ren ve bütün günlük hayatı at üzerinde geçen insan toplulukları demektir. Dünya tarihindeki en önemli ve güçlü atlı kavimlerden, doğuda olanları T ü r k 1 e r . batıdakiler ise, C e rm e n l e r idiler. (79).
Türklerden başka, diğer şark milletlerinin hayatında da atın çok önemli bir yeri vardır. Özellikle Araplar, ata karşı büyük ilgi ve sevgi duymakta idiler. Türklerle Araplar arasındaki münasebetlerin gelişmesinde düşünce ve anlayış benzerliklerinin önemli rolü olmuştur. İşte, at sevgisi de bu benzer hususiyetlerdendir.
Hz. H a m z a 'nın A ş k a r 'ı, H z . A l i 'nin D ü 1 -d ü 1 'ü, Z a l o ğ l u R ü s t e m ' i n R a h ş 'ı ne ise, Türk atı da odur. At, kahramanların yardımcısı, silah arkadaşı, muavini, bir kelime ile adeta onun tamamlayıcısıdır. Gelecek felaketi hisseder, pusuda gizlenen düşmanları duyar, dostları bilir, ismi unutulamayacak bir kahramandır. (80)
Fuat Köprülü 'nün yukarıdaki ifadesindende anlaşılacağı üzere. bütün destanlarda ve halk hika.yelerinde atın çok mühim bir yeri vardır.
Kahramanın faaliyetlerinde de atın hissesi büyüktür. Ona tabiattaki büyük mesafeler içinde serbest hareket tmkaıunı yalnız at verir. Kahraman, mesafe içinde yayılan hareketlerini ancak atla gerçekleştirebilir. Yapılan mücadelede at, kahramanla beraber ve kahraman kadar rol oynar. Destanlarda at ile kahraman arasında bir mesafe kalmamış, at ve kahraman, vücut vücuda olmuştur. (81)
79. Bahaeddin ôgel, Türk Kültürünün Gelişme Çağlan il, lstanbul 1971 , s. 13 80. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştınnalan, Ankara 1986, S. 122 8 1 . Hasan Köksal, Battalrulmelr.rde Tip ve Motif Yapısı, Ankara 1984, s. 133
64
H a m z a n a m e'de at motifindeki ana tema, H z . H a m z a'nın atının Allah tarafından gönderilmiş olması yönündedir. H z . H a m z a'nın atı "Al>-ı hayat" içmiştir. Adem (aleyhisselam)'dan beri yaşamakta olup, H z . t b -r a h i m'in oglu Hz. İshak'ın bindiği attır. Hz. H am -z a'dan sonra S e y y i d B a t t a l G a z i ve S a r ı S a l t u k da aynı atın binicisi olmuşlardır. (82).
Hz. Hamza, atı A ş k a r ile zamanının baş süvartsidir. Giydiği zırhı ve kullandığı kılıcı D a h h a k'i bile gölgede bırakır.
A ş k a r'a bindi H a m z a şeh-süvar
Zırh giydi hem getürdü t i ğ D a h h a k-var (83)
Hz. H a m z a ' n ı n A ş k a r'ı kimsenin tutamadığı demirkır bir attır. Zaman zaman Kacbe'yi tavaf edip yaşadığı mağaraya dönmektedir. Aynı zamanda bereket ve bolluk sembolü olarak görülür. Kendisine rastlayan insanların o yıl nasipleri bol olur. H z H a m z a, onu bulmadan önce insanlardan uzak kaçan ve kendisine yaklaşanlara büyük tepki gösteren bir hali vardır. Oysa, H z . H a m z a'yı görünce ayağına baş koyup yüzünü sürerek sevincini belli eder. Konuşulanları anlar, davranışlarıyla H a m z a'ya olan bağlılığını belirtmeye çalışır.
H z . H am z a, atı sayesinde düşmanlarını yener, karşılaştığı her düşman ondan aman diler ve Müslüman olur. Bu at, Müslamanlığın yayılması için Allah tarafından gönderilmiş, ilahi bir varlıktır. Kendisini İslcimiyet'in yayılmasına adayan H a m z a'ya yaraşır bir attır. Bu at sayesinde kafirlere gereken ders verilmiştir. (84)
82. Cahit Öztelli. "Seyyid Battal Gazi'nin Atı Aşkar Üzerine", Folklora Doğru DeJ'gisi, Sayı V (Şubat 1 970) s.6
83. Yazma Metin 1. Varak: 2.a 84. Ek Metin !il . Varak: 53a - 54 b
65
H z . H a nı z a ( S A h i p kı r a n)'nın cenga.verlerinden İ r e c-i Afı t a. b. bir cazı tarafından V A d i - i H i z -1 a n 'a bırakılınca çaresizlik içinde kalır. Allah'a yalvarınca, karşısında bir er peyda olur. Bu er H ı z ı r'dır. O'nu atının terkisine alır, göz açıp yumuncaya kadar H u -ş e n g Ş a h'ın sihirli sarayına bırakır.
Diğer destanlarda görüldüğü gibi, H a m z a n a. m e'de at olağanüstü özelliklere sahiptir. H ı z ı r ona binmektedir. Gerektiği yerde rüzgardan daha hızlı koşar. gerektiği yerde kanatlanıp uçar, aynı zamanda iyi bir kurtarıcıdır.
Bütün milletlerin halk edebiyatlarında at yaygın motiflerden biridir.
2) Av Motlfi: Destanlarda "av avlamak" deyimi çok yaygındır. "Av" deyince de akla g e y i k gelir. Fakat eti yenen hayvanlardan ceylan, sığır, dağ keçisi gibileri içinde g e y i k adı kullanılır. ( 8 5 )
Türklerde, toplu avcılık ekonomik bir düzen ve savaş talimi idi. Av, yalnızca ihtiyaç için değil, zevk amacı ile de yapılan bir spordu. " T ü r k m e n l e r i n Ş e c e r e s i " gibi halk hayatını anlatan kitaplarda, bunların bir çok örneklerini görüyoruz. Yakınları ölenler bile yas töreninden sonra ava çıkar ve tabiat içinde acılarını unutmak isterlerdi. (86)
Av işlerinde ihtisas sahibi olan aileler de vardı. M�sela. bazı aileler, özel bir şekilde av doğanları yetiştlrirlerdi. Türk hakanlarının emrinde çalışan bu aileler, doğan yetiştirme ile ilgili meslek sırlarını nesilleri için saklarlar ve bu yüzden de devlet içinde büyük bir saygıya sahip
85. Hasan Köksal. Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı. Ankara 1 984. s . 1 44
86. Bahaeddin Öge!. Türk Kültürünün Gelişme Çağlan. Cilt: i l , lstanbul 1 97 1 . s.20
66
olurlardı.
Avlarda büyük şenlikler yapılır. şölenler ile ziyafet düzenlenirdi. Bu bahane ile milletin bir kısmı bir araya gelir ve uzak bölgelerde yaşayanlar arasında bir tanışma ve yaklaşma imkaııı bulunurdu.
Büyük halk kitlelerinin katıldıkları avlar, 1ürk tarihinde ve cemiyetinde her zaman için önemli rol oynamıştır. Hatta yabancı tarihçiler 1ürklerin bu avlarını önemli bir tarih olayı olmalarına rağmen, yazmadan duramamışlardır. (87)
H a m z a n a m e'nin asıl konusuna İslam ve İslam olmayan mücadelesi teşkil etmekle birlikte av motifi bir hayli yaygındır. Eski 1ürklerde olduğu gibi, burada da av yaşanılan hayatın bir gereği olarak görülüyor. Taraflar av ihtiyacını sebep göstererek bir müddet için savaşa ara vermek hakkına dahi sahiptirler.
H a m z a n a m e'nin 69. cildinde D il d e Ş a h'la S a h 1 p k ı r a n'ın cenkleri sırasında av avlamnaya karar vermeleri şöyle anlaWıyor: "İki taraftan agah olup D 11 d e ş a h 'la S a h 1 p k ı r a n cenk eylediği belliydi. Ertesi meydan acılub D 11 d e ş a h'la ahşama kadar cenk eylediler. Ne kıssa raz idelüm ey yaran-ı safa üç gün fasılaydı. Cenk eyleyüb ve bu üslub üzere otuz altı gün cenk eylediler. Ertesi yine şikara çıktılar. Herkes musahibini alub bir tarafa gittiler. s e r - 1 A 1 e m dahi yaran ile şiar tderek bir çeşme 7..Are geldiler. Atlarını çayıra sallub kendüleri su başına inüb meclis kurub muhabbet !derken . . . " (88) Metinde görüldüğü gibi, hayatın bir gereği olan avlamna. aynı zamanda bir eğlenme. dinlenme eş dostla hoş vakit geçirme vasıtası olabilmektedir.
87. Bahaeddin Öge!. Türk Kültürünün Gelişme Çağlan il . lstanbul 197 1 . s.20.
88. Yazma Metin 1 . Varak: 5h 67
Eski Türklerce bir hayat tarzı olarak benimsenen bahadırlık ve avcılığın bir arada yürütülmesi olayına H a m z a n a. m e'de de rastlayabiliyoruz. Avlanma sırasında, av hayvanları yanında, karşılaşılan düşmanla hesaplaşmak gibi durumlar ortaya çıkab1lmektedir. Bu hesaplaşma sırasında öldürülen veya esir alınan düşmana da av gözüyle bakılırdı.
Metinde, Sa. h 1 p k ı r a. n'ın üç şehzadesinin (Efrasyab, BehzA.d, Hamza-1 Sani) D ü d e Ş a. h'ı avlama isteği şöyle dile getiriliyor: "Hilmıet-i Hüda şehzadelerden resm-i cihAngir E fr a. s y a. b . B e h z a d v e H am z a - 1 S a n i dahi ştkarga.hda gezerek bir mürg-zare geldiler ve gördiler ki bir pınar başında çemenistana saff üzerinde bir kaç kimesneler oturmuş ve içlerinde bir kimesne şahane libaslar giymiş ve kahrama.ne oturmuş gördiler. Anladılar ki küffardan bir müteayytn kimesnedir. " T e -m a rn b u n d a n e y ü ş i k a r o l m a z . B u n l a r ı e s 1 r e d ü b S a. h t p k ı r a. n ' a t a k d 1 m 1 d e 1 ü m" deyüp ol tarafa sürdiler. Ravi eydür: Bu oturanlar D ü d e Ş a. h kendü idi. Biraz vüzera ve musahibleri ile şika.rdan dönüb cısret !derlerdi. Anlar da sehzadeleri görüb ve bilüb Dfıde Şa.h'a gösterdiler. Dfıde Şah dahi bilüb buyurun eyledi. Şehzadeler de her gördüklerin şika.r bilüp; "Hayır biz muhabbet tçün gelmedik, sizleri destbe-dest baglamağa geldik muhalefet etmeyüb teslim olun" dedikde D ü d e Ş a h bunlardan tebebsüm idüb eyttdi: "Ben sizlerin anladıgınız ademlerden degilüm. Ben ha.Ia. sizin S a h t p k ı r a n'ınızla bunca gündür cenk ediyorum. Henüz ayırd olmadık. Sizler Hz. H a m z a (radıyallahu canh) 'dan ziyade değilsiniz ya . . Ve hem burası cenk mahalli değil, böyle cişret mahallini basmak cayıbdır, lutf idüb buyurun biraz sohbet idelüm." deyü ikdam eyledikde dahi "bizden korkduğundan minnet eyliyor" deyü
68
"Evet sahipkıran size müsaade eyleyüb iftihar eylesün" deyü cenk ediyor ve "ziyan !derler" deyü bizlere meydana ruhsat virmezdi. Şimdi temam fırsatdur. burada S a. h i p -k ı r a. n yokdur. "Kıyınan" deyü dilek eyleyesün. Bizler senün haddini bildirelüm de daha böyle " S a. h i p k ı r A n'la ayırd olmadım derneği öğrenesin." deyüb cenge cınad edüb musırr olduklarında D fı d e Ş A h gazaba ge_lüb heman gergedana binüb meydane yüridi." (89)
Metln'de "şikAr'' olarak sözü edilen avlanma hakkında fazla detaya gidilmemiş, avlanılan hayvanın ne olduğu hakkında bilgi vertlrnediğt gibi, av maharetiyle 1lg1U bir açıklama da yoktur.
Türkler İslcllniyeti kabul ettikten sonra, kendi efsanelerine İslfuni unsun1ar da katarak daha canlı yeni halk anlabmlan meydana getirmişlerdir. D e d e K o r k u t H i k ay e l e r i'nde. avın çok önemli bir yeri vardır. Oğuz beyleri ava çıkmadıkları günü, boşa geçmiş olarak değerlendirirlerdi. Yapılan avlar çoğu kez topluca süren avlardı. Bu hikayelerden " S a l u r K a z a n ' ı n E v i n i n Y a ğ m a l a n d ı ğ ı B o y u"nda, S a l u r K a z a n : "Ünüm anlayın begler, sözümü din1eyin beğler. Yata yata yanımız ağrıdı, dura dura belimiz kurudu. Yürüyelim a begler. av avlıyalım, kuş kuşlayalım. sı� geyik (maral geyik) yıkalım, dönelim otağımıza düşelim, yiyelim, içelim, hoş vakit geçirelim " denilmektedir. (90)
D e d e K o r k u t H i k ay e l e r i'nde hem "av avlamak" hem de "kuş kuşlamak" deyimleri vardır. Demek ki Oğuzlar, avın hem kaçarım hem de uçannı yapmaktaydılar. (9 1)
Av motlft ile ilgili değişik anlatımlara Anadolu ma-
89. Yazma Metin 1 , Varak: 6a-7a 90. Orhan Şaik Gökyay. Dede Korkut Hikayeleri, lst. 1 976. s.22 9 1 . Orhan Şaik Gökyay. Dede Korkut Hikayeleri lst. 1976, s. 97
69
sal, hikAye ve destanlarında bolca yer verilmiştir.
3) Savaş Motlft: İsla.miyet öncesi ve sonrası bütün Türk destanlarında savaşla hayat iç içedir. Düşmanla savaş; ya teke tek veya kitle halinde yapılır. Tek tek yapılan savaşlarda taraflardan birisi meydana er diler, karşı taraf adamını meydana sürer ve kıran kırana savaşırlar. Kitle halinde savaşlarda, ilkin öncü güçler savaşır, daha sonra topyekün savaş yapılır. Dede Korkut'taki ordunun savaş düzeni, Osmanlı Ordusu'nun savaş nizamında görüldüğü gibi, düşman karşısında hilAl veya nal şekli alınır. Sağ ve sol kanatlar bu iki hiWin ucunu tutar, ortada savaşı idare eden başbug ve ordunun ağırlık merkezi bulunur. (92)
Destan kahramanları daima tek başlarına savaşmayı toplu savaşa tercih ederler. Bu kahramanlığın kendilerinde kalması arzusundan kaynaklanmaktadır.
D 11 d e Ş A h , S A h i p k ı r a n 'la savaşmak arzusu ile meydana g e r g e d a n süret. Çünkü onu yemnesi halinde herkesten üstün olduğunu ispat edecektir. S a. -
h i p k ı r A n da aynı özlem içindedir. Neticede S A h i p k ı r A n galip gelir. (93)
tsıamıyet'ten sonraki destanlarda, kahramanlar savaşa çıkmadan önce; arı su ile abdest alır, namaz kılar, Allah'a ve o'nun resulüne dua ederler. Bu hareket tarzı aynı yapıldığı gibi, toplu olarak da yapılır.
Teke tek savaşlarda, er meydanına çıkıp er dileyenler, vuruşmaya başlamadan önce birbirlerinin kfmliklerfni öğrenirler. H a m z a n a. m e 1 e r d e İslAmiyetın yayılmasını sağlamak ana hedeftir. İsJAmiyette, yenik düşen gayr-i müslimin, önce dine davet edilmesi, kabul etme-
92. Hasan Köksal. Battalnamelerde Tip >"e Motif Yapısı. Ank. 1 984 s. 1 48 (Z.V. Togan. Umumi Türk Talihine Giıiş 1. lst. l 946'dan)
93. Yazma Metin 1. Varak: 3b
70
yince katledilmesi esası vardır. Hz. H a m z a da yendiği rakiplerine aynı hareket tarzını uygulamaktadır. (94)
Teke tek savaşı kitle halinde savaşlar takip etmektedir. D ü d e Ş A h'ın Müslümanlığı kabul etmesinden sonra M e h 1 ü k i y e'ye kaçtığı tahmin edilen L 1 k a L a -i n'in yakalanması için trec-i AfitAb komutasında 10.000 asker gönderilir. Deniz kazası sonucunda Cezıre-1 seksAr'a yerleşen bu askerler, kendilerim adadan atmağa gelen Lika Lacin'in askerlerim yenilgiye uğratırlar. (95) Destanın sürekliliği yapılan savaşların sürekliliğine bağlıdır. S A h i p k ı r a. n her savaşın içinde yoktur. Onun dışında da bir çok savaş ve cenk yapılmaktadır. Bazen olayların bilgisi dışında geliştiği görülür. Ancak S a. h i p k ı r a. n'ın baş yönlendirici olduğu her zaman kendini hissettırır. Olaylar ve neticeleri hakkında o'na sürekli bilgi verilir. Gelen bilgilere göre yem kuwetler toplanır ve savaşı yürütenlere destek sağlanır. ( 9 a ı .
H a m z a n a.m e 'deki S a h i p k ı r A n'la, I>e d e K o r k u t K i t ab ı 'ndaki K a z a n B e ğ arasında aldıkları roller itibariyle bir benzerlik görülmektedir. Her ikisi de olayların perde arkası yönlendiricisi durumundadır. Olaylar onların kişiliği etrafında gelişiyor, fakat çoğu zaman kendileri olayın içinde olmuyorlar.
CengAverllğin diğer bfr özelliği de düşmanı :ı.ısilokojik bakımdan yıkmaktır. t r e c - 1 A f i t a. b, kendtstne hile düzenleyen C a z ü'nun üzerine yürürken; "Çıkardığı nac
ra-i can sitani ile dağlar çim tabak gibi güm güm ve çin ç1n ederken sahralar türlü türlü sadAlar veriyor." Çıkartılan bu nacra C A z ü'nun aklının başından gitmesine yetiyor. (97)
94. Yazma Metin I . Varak: 8b 95. Yazma Metin 1. Varak: 1 5b 96. Yazma Metin 1. Varak: 22a-22b 'cJ7. Yazma Metin 1. Varak: 1 9a 7 1
Anlatımda zaman zaman abartmalar görülmekle birlikte, destanlarla iç içe olan savaşların kazanılmasında kahramanın olağanüstü güce sahip olması önemli rol oynamaktadır. Anlatıma canlılık ve hareket kazandıran da bu olağanüstülüklerdir.
4) Savat Aletleri Motifi: Eski çağların silahlan olarak; ok, yay. mızrak, kargı, süngü, çıda, kalkan, kılıç, gürz, kement vb. vardır. Bunlardan en yaygın olanı ok ve yaydır.
Ok ve yay A l p'ın kişillgini tamamlayan unsurlardır. Hünerli ellerde dahada anlam kazanır. D e d e K o r k u t H i k Ay e l e r i'nde ok değişik adlarla kullanılmaktadır. Türklertn at üstünde ok atma geleneği günümüzde dahi yaşamaktadır. Çıda, kargı, süngü gibi sila.hlar, sopaların uçlarına sivri bir demir, temren takmak suretiyle yapılan ok benzeri aletlerdir. Kılıç, Türk destanlarında kutlu bir mahiyet almıştır. (98) D e d e K o r k u t H i k A y e 1 e r i'nde kılıç üzerine yapılan yemini hatırlıyacak olursak, kutlu sayıldıgıru orada da görürüz. İslAmiyet öncesi destanlarda gürze pek rastlamıyoruz. İslaıni destanlarda ise, kılıç ve gürz oldukça fazla yer tutmakta ve efsanevi özelliklere bürünmektedir. Hz. A 1 i'ntn kılıcı " Z ü 1 fi k A r" tarihlere geçmiş, şiirlere konu olmuştur. (99)
H am z a n Am e d e 'de gürz, kılıç ve ok adı çok geçen savaş aletlerindendir. Savaşa katılan cenga.verler bu aletlerden korunabilmek için zırh giymektedirler. ( 100)
Hz. H a m z a ve cengctverlerinin kullandıkları kılıç-
98. Bahaeddin öge), Türk Mitolojisi il, Ankara 197 1 . s .207 99. Hasan Köksal Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı Ankara 1 984. s.
1 54 100. Yazma Metin 1 . Varak: 2a-4a
72
lar S ü l e y m a. n i kılıcıdır. Bu kılıcı kuşananlar düşmana korkulu anlar yaşatırlar. Vurulan kılıç gergedanı ikiye böler. ( 10 1) Kullanılan gürzün tesiri de kılıçtan geri değildir. Atılan gürz filin belini kırabilmektedir.
Bazen de kılıcın ve gürzün halledemediği işlerin güreşmekle halledildiği görülür. S a h i p k ı r a n, D i'ı d e Ş a h'ın kemerine basarak tuş eder. İ r e c - i A ft t a. b da keman çelanede ustadır. C e z i r e - i S e k s a r'ın ulu hükümdan Emliha C i h a. r d e s t'i keman çelanede alt ederek Müslüman olmasını sağlar. 0021 Vadi-1 Hızlan'ın tılsımlı sarayının eski hükümdarı H u ş e n g ş a h da l r e c - i A fi t a b için cübbe, cevşen, a.Iat-ı harp, mal ve cephane bırakmıştır. ( 103) t r e c, kendisine bırakılan tığ ile zincirleri kesip atabilmekte, bir çok büyüyü bozabilmektedir. ( 104)
Eski Türk destanlannda olduğu gibi H a m z a n a -m e 'de de kılıcın kutsal bir mahiyet kazandığını görüyoruz.
5) Mağara Motlfi: H a m z a n a m e'de mağara sığınma ve saklanma yeri olarak karşımıza çılanaktadır. Hz. H a m z a kendisine salık verilen atın bir mağarada saklandığını öğrenir. Uzun bir arama ve takipten sonra atın saklandığı mağarayı bulur. · Mağara birtakım efsanevi özelliklere sahiptir. H z . H a m z a, ata yaklaşınca şu sözleri işitir: "Ey rahş-ı mübarek !. Bu kadar yıldan aradığın sahibin ayağına geldi, muti olub kademine yüz sür."
Görüldüğü gibi, mağara ilahi buyruğun tebliğ edildiği kutsal bir yer olma özelliğine sahip bir mekan durumunda. Bu ilahi buyrukla birlikte destan kahramanına
\ O l . Yazma Metin 1 . Varak: 4b 102. Yazma Metin 1. Varak: 1 9a 1 03. Yazma Metin 1. Varak: l 7a 1 04 . Yazma Me tin 1 . Varak: l 8a
73
bineceği atın teslim edildiği kutlu bir sığınaktır. cıosı
Bütün Türk destanlarında m a g a r a önemli bir yer tutar. İslami karakter taşıyan hikAye. efsane ve destanlarda mağaranın bulunması, umumiyetle kahramanın önüne düşen geyik yardımıyla olur. Bulunan mağara cennet misali bir yerdir. ( 106)
6) Yaşlı Adam (=ihtiyar) Motlfl: Bütün destanlarda. hükümdarların akıl danışıp öğüt dinledikleri gün görmüş yaşlılar vardır. Ak sakallı, ak değnekli, derin tecrübeli bu yaşWar, özellikle genç hükümdarlara yol gösterirler.
İncelemeye esas aldığımız metinlerden il.sinde yaşlı Hoca, genç Ş a. h 'm koruyucusu ve yol göstericisi olarak önemli görevler üstlenmektedir. ş a h 'm çok kurnaz ve menfaatine düşkün veziri M ü c t e k L a c i n. halkı soymaktan ve işkence yapmaktan bir nevi zevk alır. Ş a h'ın tecrübesizliğinden faydalanarak yaptıklarına uygun sebepler bulmayı da gayet iyi başarır.
Yaşlı Hwa.ce Ş a h'ı vezirin şerrinden kurtarmağa çalışır. Fırsat buldukça ona iyiyi, güzeli, doğruyu öğretir. Halka zulmetmenin en büyük aeizlik olduğunu ve bunun fayda getirmeyeceğini belirtir. Zulümle kurulan saltanatların kısa zamanda yok olduğunu hatırlatır. ( 107)
Aynı motife tslAmiyet öncesi Türk destanlarında da çokça rastlanılır. Türkler bu yaşlı kişilere mukaddes insan gözüyle bakmakta idiler. Bunun dikkate değer bir örneği O ğ u z K a ğ a n D e s t a n ı'ndaki "Uluğ Türk" adlı vezirdir. U l u ğ T ü r k, Oğ u z'a söz dinleten, ona Türk devletinin tarihi, ancanevi, idari taksimatını yaptıran
1 05. E k Met. 1 1 1 . Varak: 53a-54a 1 06. Hasan Köksal. Batt.alnamelerde Tip ve Motif Yapısı. Ankara 1 984.
s . 1 46 107. Ek Met i l . Varak: 28a-30b
74
şahsiyettir. ( lOSJ
De d e K o r ku t H i k�y e l e r i 'ndeki thtlyar De d e K o r ku t da Oğuzlann akıl hocası, ozanlar pirt, keramet sahibi ve her destanın cereyanından sonra onu ilk tertip, tanzim ve nazınettlğt kabul edilen bir nevi m üellif durumundadır . ( 109)
B- DİNİ MOTİFLER
1) Rüya Motifi: Destanlardaki önemli motiflerden btrt de r ü y a motifidir. Destanın kuruluşu, olaylann gelişip tamamlanması çoğu zaman r üyaya bağlıdır .
P.N. Boratav 'a göre r üya motifi H i n d i s t a n . 1 r a n ve Yunantstan 'da vardır . Yalnız onlarda bade içme olayı yoktur.
Bizde ise r üya motifi İslfuntyet öncesinden itibaren görülmeye başlar. O ğ u z K a ğ a n De s t a n ı buna örnek göstertlebiltr . Oğuz Kağan 'ın veztrt Uluğ T ürk, g ünlerden bir g ün uykuda bir altın yay ve üç g üm üş ok gör ür . Bu altın yay, g ün doğusundan ta g ün batısına kadar ulaşmıştır . Üç g üm üş ok da şimale doğru yönelmiştir . Uykudan uyanınca d üşte görd üğ ün ü Oğuz Kağan 'a anlatır . O da bu r üyadan hareket ederek ülkestnt çocuklan arasında paylaştırır. ( 1 10)
De d e K o r ku t K t t a b ı'nda da kahramanlar d üş gör ürler . bunlardan btrt Kazılık Koca Oğlu Yigenek'ttr . Yigenek, "d üş görd ü, d üştn yoldaşlarına söyledi, görelim
1 08. N .Sami Banarlı. Resimli Ti.irk Ed. Tarihi. lstanbul 1 97 1 . s .36 1 09 . Prof. Dr. M. Ergin. Dede Korkut Kitabı, lst. 1 969,s.XIV 1 1 O. Prof. Dr. M. Ergin, Oğuz Kağan Destanı, lst. 1 970. s . 1 2
75
hanım ne söyledi, aydur: Biyler gafillüce kara başını gözüm uykuda iken düş gördüm . . . " (ll l)
Destanlarda rüya, birinci derecede veya ikinci derecedeki kahramanlar tarafından görülmektedir. Bu nitelik rüyanın destan çatısında önemli bir fonksiyon taşıdığını göstermektedir. Kahramanların yanın kalan başansı, ancak rüya sebebiyle tamamlanır. 1 1 12)
Eski Türk destanlarında, görülen rüyaların hilanetine inanılır. buna kAhinlere yorumlatmak suretiyle gelecek hakkında bilgi sahibi olunurdu. Görülen rüyanın yorumlatılması için tören düzenlenir, sonra yorum yapacak (kAhin) ortaya çıkıp yorum yapardı. ( 1 13).
Rüya motifi İslamiyet sonrası destanlarda da çok yaygındır. Bu kahramanın doğumundan başlayıp ölümüne kadar karşılaşılan ve sığınılan bir olaydır.
H a m z a n A m e'nin 69. cildinde, H z . H a m z a'nın cengAverlertnden t r e c - i Afi t A b . C Az fı tarafından V A d i - i H i z 1 A n'a bırakılınca yalnız kalır. Allah 'a yalvarır, karşısında bir er peyda olur. Bu er onu atının terkisine alarak H u ş e n g Ş A h'ın sarayının yanına bırakır. Saray tılsımlıdır. İçerisine girmek için tılsımı çözmek gerekir. t r e c'in tılsımı çözmesi olayı şöyle anlatılmaktadır: " Ak ş a m a kadar etrafını gezüb fethine bir çare bulamayub c�lciz kalup ahşam oldıkda abdest alup hacet namazı kılup bacde sabaha kadar Cenab-ı Hak'tan tılsımın fethini niyaz ve taleb eyleyüp sabaha yackın gözlerine hAb gelüb uykuya vardukda bir P i r gelüb eyitti: "Gözüm nuri, elem çekme. Tılsımın fethi senin eUndedür'' deyüb tebşir eyledi. . . " ( 1 14)
1 l l . Prof. n·r. Mnham Bali. F:rcişli Emrah ile Sevi Han llik. Ank. l 97'.\. s .207
J l 2. ! !asan Köksal. 13attalnamelerde Tip ve Motif Yapısı. Ankara l 984. s. 1 63
l l '..I . l'rof. Dr. Mıı harrcm Ergin. Oğuz Kağan Destanı, lst. 1 970 .s . 1 4 1 1 4 . Yazıııa Met in 1 . Varak: -l 6a- l Gb
76
Rüyada görülen P i r , 1 r e c - 1 Afi ta. b'a yapması gerekenleri söyler. O da söylenenleri yaparak tılsımı çözmeyi ve saraya girmeyi başarır. Buradan anlaşıldığı üzere rüya gelecekteki olayların ilk duyurusu veya mesajı olmaktadır.
2) Sihir Motltl: İslamiyet öncesi destanlarda s 1 h i r (efsun) motifine pek az rastlamaktayız. S 1 h 1 r motifi, semavi dinlerle birlikte toplum mitolojisine girmiştir.
Sözlü anlamı ile sihir, gözbağcılık, büyü demektir. Haınzaname'de sihir motifine sık sık rastlamaktayız. Ancak, sihtre karşı ilgi duyan ve ondan faydalanmağa çalışanlar Müslüman olmayan kahramanlardır. Bunlar silıiri, Müslümanları alt etmek için "karşı güç" olarak kullanırlar. 40 gün süren mücadele sonunda D ü d e Ş a h'ın H z . H am z a ( S a h i p k ı r a n)'ya yenilip İslam dinine girmesi, Z e r d ü ş t L 1 k a L a ' i n tarafından daha önceden bilinmekteydi. Çünkü büyücüleri O'na D u d e'ntn yenileceğini çok önceden haber vermişlerdi. Bunun içindir ki Lika La'in, henüz savaş bitmeden kaçma pla.nını hazırlanuştı. ( 1 1 5).
L i k a L a ' i n ile cazılar arasındaki iyi münasebetlerin sürekli olması da dikkate Oeğer görülüyor. Bir bakıma Lika cezılardan aldığı güçle Müslümanları sürekli meşgul etmektedir. Anlaştığı bir C a. z ü banu (güzel) kılığına girerek, S a h 1 p k ı r a n'ın cengaverlerinden 1 r e c'i kendisine bağlamayı başarır ve o'nu peşinden sürükleyerek V a -d f - i H i z U n'a hapseder. ( 1 16)
H a m z a n a m e'de s i h i r, İslamtyete karşı olanların Müslümanlığı yok etmek için kullandıkları bir "silah" olarak görülmektedir. Müslümanlara karşı mertçe mücadeleye girmekten çekinen gayr-1 müslimler, zaman zaman
115. Yazma Metin l, Varak: 8b l 16. Yazma Metin l, Varak: 14b
77
sihire baş vurmaktadırlar. Fakat, cazılar vasıtasıyla kullandıkları bu silah , tslruntyet karşısında tesirsiz kalmaktadır. H u ş e n g Ş a h'ın tılsımlı sarayı önünde çaresiz kalan t r e c - i A f i t a. b, hacet namazı kılar, Allah 'a yalvarır ve uykuya dalar. Dileği kabul olur. Rüyasına giren P 1 r tılsımı çözecek yolu gösterir. (1 17)
H a m z a n a. m elerin temilinde tslruntyete olan derin sevgi ve Allah'a duyulan temiz inanç duygusu hakimdir.
Allah kelamı karşısında sihirin (büyünün) başarılı olması tmlmnsızdır. Yapılan her mücadelede sihirden medet umanlar Müslümanlar karşısında yenik düşmüşlerdir.
S) Hızır Motifi: Hızır motifi. Türk mitolojisinde çok yaygındır. Halk inanışına göre H ı z ı r ve İ l y a s ölmezlik sırrına erişmiş kişilerdir.
Halkımız H ı z ı r'a. Allah'ın emriyle Ab-ı hayat (hayat suyu) içtiği için ölümsüzlüğe kavuşmuş bir hükümdar, pir veya ermiş kişi olarak tasarlar. Darda kalanlara, yoksullara. yetim ve dullara iyilik, zenginlik, bereket getireceğine inanılır. Aynı zamanda Bengi suyu içmiş olan ve deniz kazazedelerini koruyan İ l y a s'ın arkadaşıdır.
Bir rivayete göre, Hz. Muhammed H ı z ı r'a karada, İlyas'a denizde kendi ümmetinin korunması görevini vermiştir. ( 1 18)
H ı z ı r, umumiyetle beyaz ata binmiş, ak saçlı ve sakallı bir ihtiyar olarak tasavvur edilir. Eski Türk destan ve efsanelerinde değişik adlarla anılmaktadır. "Gök Sakallı İhtiyar", "Gök Sakallı Vezir" gibi isimlere Altay efsanelerinde sık sık rastlamaktayız. M a n a s D e s t a n ı'nda ise "Gök Sakallı Vezir" Tanrı tarafından gönderilmiş kutlu 1 17. Yazma Metin I, Varak: 15b 1 18. Hasan Köksal, Battainamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ankara 1984,
s. 175
78
bir kişidir. ( 1 19).
D e d e K o r k u t H i k d y e l e r i'nde de H ı z ı r motifine rastlamaktayız. D i r s e H a n O ğ l u B o ğ a ç H a n B o y u 'nda babasının oku ile yaralanan B o g a ç H a n'ın yarasını H ı z ı r sarar: . . . . oğlan orada yıkıldığı vakit boz atlı Hızır oğlana göründü, üç kez yarasını eliyle sığadı, "sana bu yaradan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütüyle senin yarana melhemdir" dedi ve kayboldu. 0201
K ö r o ğ l u D e s t a n ı 'nda da H ı z ı r önemli bir yer tutar. Köroğlu ve kızanlarına yol gösteren, felaketleri haber veren, onları tehlikelerden koruyan Hızır'dır. Urfa rivayetinde: Hint Padişahı'nın oğlu Hasan Bey. bir gün ava giderken yolda H ı z ı r'a rast gelir ve duasını alır. Böylece önüne gelenleri mağlup eder. ( 121)
H a m z a n d m e'de H ı z ı r, sıkıntıda olan Müslümanlara yardım eden er bir kişidir. Darda kalanları göz açıp yumuncaya kadar, bir diyardan başka bir diyara götüren " p i r'' olarak tasavvur olunuyor.
C az O. tarafından V c1 d i - i H i z 1 c1 n'a hapsedilen !rec, Allah'a yönelip yüzünü toprağa sürüp yalvardığında. karşıdan bir er görünür ve selam verir, der ki: 'Ya İrec kalk niyazın kabul oldı. Gel atınun arkasına bin . . . "
İrec, atın terkisine binip gözünü yumup açınca kendisini ağaçlı, sulu ve hoş manzaralı bir yerde bulur ( 122)
Sağ tarafa yürümesi halinde tılsımlı bir sarayla karşılaşacağım, saraya girmesinin tılsımı çözmesine bağlı olduğunu söyleyen Hızır gözden kaybolur.
İrec-i Afitab, Cenab-ı Hakk'tan tılsımın çözülmesini niyaz ve talep eder. Sabaha yakın gözlerine uyku girince
1 19. Prof. Dr. Bahaeddin ôgel, Türk Mitolojisi il, s.87 120. Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkut Kitabı, İstanbul 1973, s. 14 12 1 . P.N.Boratav, Köroğlu, İstanbul 1984, s.29 ,22. Yazma Metin I. Varak: 15 a
79
bir Pir gelir der ki: "Gözün nuri elem çekme, tılsımın çözülmesi senin elindedir." ( 123)
Görüldüğü gibi Haınzanrune'nin 69. cildinde Hızır'dan "Pir'' veya "Er Kişi" olarak söz edilmektedir. G a y r-i müslimlerin cAzfılar vasıtasıyla Müslümanlara karşı kullandıkları sihir gücüne karşı, Müslümanları P i r veya E r K i ş i korur. Korumakla da kalmayıp sihir veya büyünün etkisiz hale gelmesini sağlar. Çoğu zaman sihtre karşı başarı onun öğrettikleri ile sağlanır. ( 124)
4) Dln Dellştlrme Motın: İslamıyet öncesi destanlarda din değiştirme motifine pek rastlamıyoruz. İslruntyet sonrası destanlarda esas gaye kendinden olmayanları dine bağlamak olduğundan din değiştirme olayı sık sık görülür. Aynı durumla diğer semavi dinlerde de (Hınstlyanlık. . . gibi) karşılaşılmaktadır.
H a m z a n a m e'de, Zerdüştlerin ve diğer gayr-i müslimlerin dine kazandırılması Müslümanların temel amacı olarak görülüyor. Müslüman cengaverleri yendikleri düşmanlarını önce dine davet ederler, kabul etmemesi halinde katlini uygun görürlerdi.
G a y r-i müslimlere karşı kazanılan zaferlerde, Müslüman kahramanların savaş .gücü ve pehlivanlıktaki meziyetleri önemli rol oynadığı gibi, görülen rüyanın veya büyücülerin telkinlerinin de tesiri hissedilmektedir.
Hz. Hamza (Sahipkıran)'nın Dfıde Şah'a karşı gösterdiği savaş üstünlüğünü, lrec-i Afitab, Emliha Cihardest'e pehlivanlık üstünlüğü şeklinde gösteriyor. Her iki durumda da kaybeden kazananın dinine girmeyi önceden taahhüt ettiğinden bu üstünlük sayesinde Müslümanlık yeni kahramanlar kazanıyor.
123. Yazma Metin I. Varak: 1 5 b 124. Yazma Metin 1, Varak: 15 a - 15 b
80
Metinde ifade edildiğine göre. D ü d e Ş a h 'la S c1 -h i p k ı r a n arasında geçen mücadeleyi S c1 h i p k ı r a n'ın kazanacağını cazılar önceden bilmekteydi. L 1 k a L a c 1 n bunu öğrendiğinden, daha savaş bitmeden kuwetlerine M e h 1 ü k 1 y e'ye göç etmeleri emrini verir. Çünkü Düde Şah gibi bir cengaverin Müslüman olması onun S c1 h i p -k ı r a n karşısında tutunmasını irnkclnsız hale getirebilirdi. Durum gerçekten de düşündüğü gibi oldu.
S a h i p k ı r a n'ın her gün cenge Düde Şah'tan sora çıktığı halde , 40. gün ewel çıkması ve o'nu yenmesi başarıyı önceden hissetmiş olmasına bağlanabillr.
L i k a L a c i n'i yakalamak için M e h 1 ü k i y e'ye hareket eden trec kumandasındaki İslam askerleri geçirdikleri deniz kazası neticesinde kendilerini " C e z i r e - 1 S e k s a r denilen adada bulurlar. Ada halkı insan yiyebilecek kadar vahşi olup aynı zamanda L i k a p e -r e s t'tirler. " E m 1 1 ha. C i h a r d e s t " adında güçlü bir hükümdarları vardır. E m 1 i h a ile t r e c, bahadırlıkta birbirlirini denemeye karar verirler. Önce pençe (kol) güreşi yaparlar. sonra kemer tutuşurlar, daha sonra da kemer çekerler. Hepsini t r e c kazanır. 1 r e c'in gücüne hayran kalan E m 1 1 h a. halkıyla birlikte Müslüman olur. ( 125)
Yine B e d i c i'nin M e h r ü z C i h r d e s t'in kemerine basarak kaldırıp yere vurması, aman dileyip Müslüman olmasına yetmiştir. Bu oyal pehlivanlığın dinin yayılmasında önemli bir güç kaynağı olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Aynca, P e r v i n F i l s u v a r . H e v a z z i m K ü h b e d e n . S ü h e y l A h e n d e s t ve K a h h cl r H a m z a n a m e'nin 69. cildinin sonradan Müslüman
125. Yazma Metin l, Varak: l3a
8 1
olan isimleridir. Bunların hepsi İslam kahramanlarının üstün savaş gücü ve güreşte gösterdikleri meziyetlerine duydu kları hayranlık neticesinde din değiştirmişlerdir.
C - MASAL MOTİFLERİ
H a m z a n a m e' de karşılaştığımız masal motifleri. masal edebiyatında her yerde ve her zaman rastlanıldıgı gibi, bazen tek, bazen de motiflerin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Bunların belli başlı olanlarını veriyoruz:
1) Şekil (Kıyafet) Değiştirme Motifi: Destanlarda az görülen, fakat hikaye ve masallarda sık sık rastladığımız bir motifdir. D e d e K o r k u t H i k a y e l e r i'nden. K a n g l ı K o c a O ğ l u K a n T u r a l ı hikayesinde, K a n t u r a l ı 'nın uyuduğu bir S!rada, baskın yapan düşmanları, yiğit kılığına giren nişanlısı S e 1 c e n H a t u n büyük bir bozguna uğratır. B a m s ı B e g r e k"in beşik kertmece nişanlısı B a n u Ç i ç e k de B e g r e k'in kuvvet ve maharetini denemek için kıyafet değiştirip onunla güreşir ve ok atına yarışı yapar.
Aynı şekilde B e g r e k de B a n ü Ç i ç e k'i başkasına gelin vereceklerini öğrenince bir yolunu bulup, esir olduğu B a y b u r t H i s a r ı'nda kafirlerin elinden kaçar. Bir ozan kılığına girerek yurdu olan P a s i n'in E v n ü k ( A v n i k ) K a l a s ı 'na döner. Bu sırada B a n ü Ç i -ç e k'le Y a l a n c ı o ğ l u Y a l t a c u ğ'un düğünü başlamıştır. B e g r e k sazıyla kendisini B a n ü Ç i ç e k'e tanıtır. Düğün bozu lur 1 6 yıllık ayrılıktan sonra iki sevgili birbirlerine kavuşurlar. ( 1 26) Kıyafet değiştirerek sevgilisinin düğününe gitme motifi, Ercisli Emrah ile Selvi Han
1 26 . Prof. Dr. Muharrem Ergin, Dede Korku t Kitabı, lst. 1 969. s.53
82
( 1 27) , Aşık Garip ( 1 28) . Tahir ile Zühre ( 1 29) , ve Asuman ile Zeycan ( 1 30) hikayelerinde de vardır.
Ercişli Emrah ile Sevli Han Hikayesi'nin Behçet Mahir Rivayeti'nde anlatıldığına göre; Emrah yedi seneden beri Selvi'yi arayıp gezerken Saat Çukuru'na gelir. Yakup Han'ın annesinden Selvi'nin yerini öğrenir. Bu arada Selvi ile Şah'ın düğünleri başlamıştır. Emrah düğ;ünün 38. günü İ s fa h a n'a gelir. Düğün yerine girer ve aşıkların arasına katılır. Acem'in birisi. "Aşık Abbas'ın meclisine giremezsin" diye Emrah' ı kovar. Bunu gören Yakup H an. Emrah'ı yanına çağırır. terbiyesini beğenir. Kendi aşığı olarak diğer aşıklarla karşılaşmasını teklif eder. ( 1 3 1 )
Otto Spıes'in Türk Halk Kitaplan'ndaki Asüman ile Zeycan H ikayesi'nde kıyafet değiştirme olayı şöyle anlatılıyor: Asüman çobandan aldığı elbiselerini giyip başına da külah bast ırarak Kaleli Bey'in çadırına doğru ilerledi. Çadırın önünden geçerken Kaleli Bey gördü ki bir çoban omuzunda saz olduğu halde çadırın önünden geçiyor. "Kızı imtihan etmek için güzel bir fırsattır" fikri ile hemen çağırarak: "Aşık. benim bir aşığım var. imtihan olabilir misin?" dedi. Asüman, Kaleli Bey'in çadırma doğru gelerek "olurum ama o beni alt ederse kendisine kul etsin. Ben onu alt edersem kendime kul ederim" dedi. Kaleli Bey razı oldu ve "güzel bir civarıdır, kendime ç ubukç u ederim" hülyasıyla kızına haber gönderdi. Zeycan. kendisinin bir çobanla imtihan olacağına memnun olarak geldi. ( 1 32)
1 27. Prof. Dr. Mıılıan f3ali. Ercisli Emrah ile Selvi Han H ikayesi. Ankara 1 973.s.55
1 28. Doç. Dr. Fikret Türkmen. Aşık Garip H ikayesi. Ankara 1 974. s .4 1 29. Doç. Dr. Fikret Türkmen. Tahir i le Zühre Hik. Ank. 1 974. s. 1 67 1 30. Dr. Otto Spıcs. Türk Halk Kitaplan, Çcv: B. Gönül, lst. 1 94 1 .
ss.96-97 1 3 1 . Prof. Dr. M . I3ali. Ercişli E mrah ile Selvi i lan.i lik. Ank 1 973. ! ��2. Dr. O. Spıes Türk Halk Kitapları Çcv. : B . Gönül Ank. 1 94 l , S.96
83
Kıyafet değiştimw motifine . H a m z a n a m e 'de de rastlamaktayız. İ r e c - i A f i t a b . C e z i r e - i S e k -s a r' ı n ulu h ükümdarı E m l i h a C i h a r d e s t 'e kendisini elçi olarak tanıtır. ( ! 33).
C e z i r e - i S e k s a r 'ın M ü slümanlann eline geçtiğini öğrenen L i k a L a c i n. M üslümanların komutanı İ r e c'i h ile ile yenme yollarını dener. Anlaştığı bir cazıyı C e z i r e - i S e k s a r'a gönderir. Cazlı . bir banı:-ı (güzel) kılığına girmiştir. İ r e c'i kendisine bağlamayı başarır. Onu peşinden sürükleyerek V a d i - i H i z 1 a n'a götürür. İ r e c. "burası ne yerdir, beni niçin böyle mahalle getü rdün" dediğinde . kendisini "diyar-ı Kaftaki Peri Şahı 'nın kızı" olarak tanıtır. Sonra İ r e c . ağzının kokusu ndan " C a z lı " olduğunu anlar. ( 1 34)
Şekil değiştirme olayı yalnız insanlara mahsus değildir. Bu değişikliği diğer varlıklar üzerinde de görmek mümkünd ü r. H a m z a n a m e'de anlatıldığına göre; Yaşlı hocası ile bir Pir'in bahçesine uğrayan Şah. ağaçta görd ü ğü narın suyundan içmek ister. İsteği yerine getirilir. İçtiği nar suyu çok tatlıdır. Tekrar içmek ister. ancak ikincisi gelinceye kadar bahçe sahibinden vergi almayı planlar. Fakat ikinci sefer içtiğinden birincisinin tadını alamaz. Sebebini sorduğunda. Bahçıvan "Şahımız halkının iyiliğini düşünürse , meyveler tatlanır.kötülüğü nü düşünürse tadı bozul u r. Demek ki şu anda iyilik düşümnüyor" cevabını alır. Bahçe sahibinden aldığı bu cevap O'nu çok duygulandınr ve halkının iyiliği için çalışmaya yöneltir. ( l 35)
İ r e c'in H u ş e n g Ş a h'ın sarayında karşılaştığı , "Filha" isimli dev de insan kıyafetine girerek İ r e c'in emrinde çalışır. ( 1 36)
1 33. Yazma Metin 1, Varak: l l b 1 34 . Yazma Metin I , Varak: 14a 1 35. Ek Met. il . Varak: 28a - 30b 1 36. Yazma Metin 1 . Varak: 1 9a - !9 b
84
2) Kafdağı Motifi: Masallarda çok görülen bir motiftir. Türk mitolojisindeki " D e m i r D a ğ" motifi ile oldukça yakın bir benzerlik göstermektedir. Türk mitoloj isine göre, dünyanın ortasında yükselen bir demir dag vardır. Bir çok kaynakta bunu n " E r g e n e k o n" olduğu belirtilmektedir.
Eski Kırgızların torunları olan Abakan Tatarlan ise kendi masallarında "bu dağın, dünyanm ortasında bulunduğunu ve dünyanın göbeğinin de burası olduğunu" söylerler.
Dünyanın ortasında yükselen böyle bir dağın varlığı Hint, Babil ve Avrupa mitolojilerinde de vardır.
Müslüman Türkler, kendi eski kutsal dağlarını K a f d a g ı ile birleştirirlerken, Budist Türkler de Hint mitolojisinini S u m e r u veya M e r u dağlanrun özelliklerini almışlardır.
Türkler büyük daglara kişilik verirlerdi. D e d e K o r k u t K i t a b ı ve M a n a s O e s t a n ı'nda, "Dağlar b üyük bahadırlar, b ahadırların da bir dag gibi görünmesi" hemen hemen her sahifede geçen özelliklerdendir. ( J 37) İslamiyet sonrası Türk destanlarında kendisine önem verilen kutsal dağ " K a f d a ğ ı" olarak geçmektedir. İnceleme metni olarak seçtiğimiz H a m z a n a m e'nin 69 . cildinde "Kafdağı" bir yerde geçmektedir.
İ r e c - i A fi t a b'ı esir alması için Lika Lacin tarafından görevlendirilen C a z u, kendisini i r e c'e D i y a r ' ı Kafdaki Peri Şahı'nın kızı "Dilnevaz" olarak tanıtır. ( 1 38)
C a z u'nun kendisini K a f d a ğ ı'ndaki P e r i Ş a h ı'nın kızı olarak tanıtması M ü sl ümanlann Kafdağı'na verdikleri önemden kaynaklanmaktadır.
1 37. l'rof. Dr. l3ahac;ddin Ögd. Türk Mitolojisi i l . lst. 1 97 1 . s .292 1 38. Yazına Melin 1 . Varak: 1 4 a
85
B a t t a l G az ı . D a n i ş m e n t G az i ve K ö r o g -1 u destanları yanında, Anadolu sahasında gelişen diğer İslamtyet sonrası Türk destanlarında da "Kafdağı" motifi oldukça yaygındır.
3) HlrlkuU.de Yerler Motlf1: H a m z a n a m e'de, "K a f d a ğ ı" gibi kutsal dağ motifi yanında ha.rtkula.de yerlere gitme de vardır. İnceleme metnimizde Hz. Hamza yönlendirici olarak görüldüğünden her olaya girmemektedir. Bazı olaylar onun kişiliği etrafında cengaverlerince yaşanmaktadır.
V c1 d i - i H i z l A n'da tek başına bırakılan İ r e c, bir kaç gün aç ve susuz dolaşır. Mecalsiz kalınca Hüda'ya yalvarır. Karşısında peyda olan Er (Hızır) . onu atının terkisine alarak. gözünü açıp yumuncaya kadar hoş ve çimenlik (=Ha.rtkulade) bir yere bırakır. ( 139)
t r e c'in karşılaştığı tılsımlı saray da ha.rtkulAde bir yerdir ve şöyle tasvir edilmektedir: "Server şükr-i Yezdan eyleyüb tacrif olunan tarafa gitdi ve biraz gitdikten sonra önünde bir hısar vakci oldı. Bakdı ki asümAne ser çekmiş ve bir kapusı var açuk, içinde bir kubbe görinür fakat kapu öninde bir handek yapmışlar kırk ulaç eni var içi leba-leb su toli üzerinde bir köpri kurulmuş yackin geldikte köpri kendi kendine kalkub na.-pedid oldı. Gerü çeklldükde köpri yine evvelki minval üzere kurulmuş hazır oldı. Anladı ki taCrif olunan Wsımdır." ( 140J
t r e c'in Saray'ın içinde karşılaştığı manzara ise şöyle dile getiriliyor: "Seıver dahi tarih mucibince şartlan yerine getürüb içeri girdikde gördi bir mekümmel taht kurulmuş. Etrafında vüzen1 oturmuşlar, dört taraftan sağlı sollu pehlivan ve serhengAn divan durmuş bir caıı divan
1 39. Yazma Melin L Varak: 15a 1 40. Yazma Met in l . Varak: 1 5b
86
kurmuşlar ki vasfı mümkün değil ve taht üzerinde Ş A h'ın başında yedi küngüreli taç geçürmişler, görenler cümlesin hayatta sanurlar." ( 14 1)
Görüldüğü gibi H a m z a n a m e'de ha.rukulade yerler canlı bir tabiat parçası olarak da kendini gösterebilmektedir.
Hamzaname, bu yönüyle D e d e K o r k u t H i k A Y e 1 e r ini hatırlatmaktadır. r ndiği gibi, D e d e K o r -k u t H 1 k a. y e 1 e r i 'nde tabiat durgun sakin değil, tıpkı kahramanları gibi canlı, yaşayan. aktif ve hayata adeta iştirak eden birtabtattır.
Ha.rtkula.de yerlerin zaman zaman masal karakteri gösterdiği de oluyor. frec'in karşılaştığı tılımlı saray ve bu saraydaki h a. r i k u 1 a d e 1 1 kler metne girmiş masal unsurlarıdır.
4) Dev Motlft: 1ürk ve İslam inancında Ş e y t a n . D e v . 1 f r 1 t ve C 1 n kötülüğün simgesi olan yaratıklardır. K a m u s - ı T ü r k i ' d e D e v . Ş e y t a n ve İ fr i t"le eş anlamlı kullanılırken, Ferit Devellioğlu 'nun O s m a n -l ı c a L ü g a t i'nde ise C t n ve Ş e y t a n karşılığı verilnitşt1r. K u t a d g u - B t l i g'de de şeytanla ilgili fikirlere rastlıyoruz. Bazen " Ş e y t a n" karşılığı " D e v" de kullanıldığı görülür. ( 142)
D e v l e r; efsane hikaye ve masallarda büyük kulaklı, yedi başlı, yaratıkların azmanı olarak tanıtılmaktadırlar. İnsan topluluklarının başına daiina belA kesildikleri için çoğu defa 'Dev"in istekleri yeline getiıilir. (143)
H a m z a n A m e'nin inceleme konumuz olan 69. cildinde Dev motifine b� yerde rastlamaktayız. H u ş e n g
1 4 1 . Yazma Metin 1 . Varak: 1 6b 1 42. Prof. Dr. Bahaeddin ôgel. Türk Mitolojisi i l , Ank. 1 97 1 . s.490 1 43. H. Köksal, Hattalnamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ank. 1 984, s. 1 88
87
Ş a h'ın Wsımlı sarayına giren İrec'in H u ş e n g Ş a. h 'ın boynunda asılı olan Levhada okudukları arasında şunlar vardır: " . . . ve senün burada halasın içün bir D i v Cıfrtdi dahi sag cenahda bir otada saçından bağlayub habs eyledüm ve Cıfridin nlın olması içün işbu levhaya Wsım eyledüm.
Boynuna takup D i v'i benden halas eyleyesin, . Fak.at Div'i kurtardıktan sonra sakınup levhayı boynundan çık.armayasın. Zira ol saat D i v gacib olur. Bir dahi gelmez. Ve sel<lmet yakasına çıkdıkda levhayı boynundan çıkarub Dtv'i ;lza.d eyleyesün." (144)
İ r e c , D e v'in bulunduğu odaya gelince, onu perçeminden ve boynundan zincirlerle bağlanmış halde bulur. D e v , t r e c'in gelmesine çok sevinir ve dört beş bin yıldan beri çektiği bu ıstarıptan bir an önce kurtarılmasını ister.
İ r e c , H u ş e n g ş A h'ın bıraktığı kılıçla " F i l h a" isimli mezkur devin zincirlerini çözer. Buna karşılık F i 1 -h a da O'na elinden gelen her türlü yardımı yapar ve V a. -d i - i H t z l an'dan kurtarılmasını sağlar. Yaptığı iyiliklerinin karşılığı olarak F i l h a. , t r e c tarafından aza.d edilir. ( 145).
1ürk ve İslam inanışı çevresinde gelişen bir çok destan, hikaye ve masalda D ev kötülük simgesi olmasına rağmen, yazma metnimizde, "iyiliğe karşı iyilik yapan bir kurtarıcı" olarak rol almaktadır.
5) Fomıullstlk Sayı (=40 Motifi): 1ürk destan, hikaye ve masallarında 40 sayısına bağlı değişik motifler geliştirilmiştir. Bu sayının kaynağı üzerinde kesin bir bil-
1 44 . Yazma Metin I. Varak: 1 7 b 145. Yazma Metin I. Varak 1 8 b
88
gi verilmemekle beraber. değişik görüşler ileri sü rülmüştür.
İslam dininde; Allah 'ın adının mukaddes kit apta gizli 40 vasfının bulunduğu . Hz. Muhammed'in 40 yaşında Peygamber olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Ayrıca Tasavvufta "Üçler, yediler, kırklar" diye adlandırılan ermişler kültürünün de dini kaynaktan geldigini belirtmeliyiz. ( 1 46)
D e d e K o r k u t H i k a y e l e r i'nde de her kahramanın yanında kırk arkadaş vardır. K a n g l ı K o c a o ğ -l u K a n T u r a l ı destanında K a n T u r a l ı T r a b z o n T e k ü r ü"nün kızı S e l c e n H a t u n'u alabilmek için canavarla güreşmek zorunda kalınca yanındaki 40 yiğide şöyle der: "Hey kırk eşim kırk arkadaşım. niye ağlıyorsu nuz. Kolca kopuzunuzu getirin övün beni . . . " ( 1 4 7)
Köroğlu Destanı'nda da 40 arkadaş motifine rastlıyoruz. İstanbul rivayetinde, K ö r o g 1 u 'nun etrafında toplananların 40 yiğit olduğu belirtilir. Özbek rivayetinde de: K ö r o g 1 u ve H a s a n H a n'ın 40 yiğidinden söz edilir. ( ! 48)
Kırgızlann M a n a s O e s t a n ı'nda da. B a ş b u ğ A l p'ın yanında devamlı 40 yiğit göm1ekteyiz. Bu yiğitler arasında bir hiyerarşi ve rütbe sırası vardı. ( 1 49)
H alk hikayelerinde bu motif. eşya ve kahramanlardan ziyade zamanla ilgilidir. Evlenmelerde 40 gün ve 40 gecelik düğün yapılır. ( 1 50)
1 46. Hasarı Köksal. Battalııamclerde Tip ve Motif Yapısı. Arı kara 1 984. s. 1 93
! 4 7. Prof. Dr. Muharrem Ergm. Dede Korkııt Kitabı. lst . 1 969. s. 1 4 1 1 48. Prof. Dr. P. Naili Boratav. Köroğlu. lstaııbııl 1 984. s. 73 l 49. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel. Türk Mitolojisi 1 . Ank. 1 97 l . s. 502 ! 50. Doç. Dr. Fikret Türkmen. Tahir ile Zühre l l ikiiyesi Üzerinde ! l ir l ı ı
eeleme. Ankara 1 974 . s. 1 69
89
Masallarda 40 motifi sayı olarak kullanılır. Kız veya oglan sayısını belirtir. Enurum halk masallarından B e y b ö y r e k"te; B e y b ö y r e k. 40 kardeşine D e v'in 40 kızını alır. ( 1 5 JJ A h m e t Ş a h 'ta ise. devlerin elinde esir olan 40 kız vardır. ( J 52)
H a m z a n a m e'de bu motifi zamanla ilgili olarak görüyoruz. H z . H a m z a ( = S a h i p k ı r a n ) D u d e Ş a h'la yaptığı savaşı 40. günde kazanır. Olay şu şekilde anlatılmaktadır: "Cazülar kıssasında D u d e Ş a h ; kendi elimle Lika'yı S el h i p k ı r el n'a teslim idemü deyü Cahd eylemişdi. Ve yarınki gün ayırd güni idi. Bilürdi ki S a h i p k ı r a n'ın 40. gün be-heme-hal ber taraf olacağını anın çün ademlerini giceden kaçırup ve sezmesinler deyü kendisi de D ü d e Ş a h 'ın meydane çıkmasına müterakkıb ve m untazır oldı." ( 1 53)
1 5 1 . Doç. Dr. Bilge Scyidoghı . Erzurum Halk Masalları Üzcıindc Araşllr malar. Ankara 1 97 4. s. 1 97
1 52. a. e. s. 3 1 6 153. Yazma Metin l , Varak: 7 b
90
ı a
Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M
1- YAZMA METiN (=BAMZANAME: 69. CİLT)
Bana benden olur her ne olursa
Başun selltmet bulur dilim durursa
Galata, Yağkapanı mağazacı esnafından bahr-ı siyah erkeklerine tebellüğ olabildi. Musa Beyoğlu Yackfıp Efendi H a m z A n m e kitabını yetmişe açıldı. Makamı karar ilen geleceklerdi. Hacı Cennet Kahvesine
1 4. Cümadelevvel: 1 200
69. Cilt tarafımdan kıraat olunmuşdur. 2 1 4
l b Hamza-i b a safünun (radıyallahu anh) altmış tokuzuncu ctldidür. Cilt: 69.
RAvtyAn-ı ahbAr u Mk!Uın-ı fısfir ve muhaddlsAn-ı rfızi-gAr reviler öyle rivAyet !derler ki kıssasın ol araya dek nakl u beyruı olunmuşdı ki:
ı . 0 1 zamAnki cAmr Cay_yAr pür-safa. Saldı gürzi kahiri hem penthA
2 . Çünkt gördt b u işleri nam-dAr Afertnler eyledi S A h ı p k ı r A n 'a bi-şümar
3. Dôndi ol dem didi ya S A h i p k ı r a. n Var ise sizler de isten eydür bir pehltvAn
4. Yarın bir meydAnde cevlAn idelüm Ktme fursat vtrilür bir görelüm
5. Hemcamfıdum vtrünüz ben gideyim Gayri yokdur kim anunla cenk ideyim
91
6. CAmr virdi Camfıdın girü heman
Hem nida olındı yarın cenkdür cıyan
7. Rahata vardı casker-i islam züd Çün sabah oldı irişdi hem züd
8. Perde-i şebden heman gösterdi ser
Cünbüşe geldi Virinden mar (u) mür
2 a 9. İki taraf dan Casker atlandı zi-cay
Urdılar küs-ı neferi kerre nay
10. Bindi leşker bir tarafan oldı meger Sen didün ahır zeman oldı meger
1 1 . Yöridi çün heybet-i D ü d e Ş a h Nire oldı sanasın hurşid (ü) malı
1 2 . Kırk safa bağlandılar manend kır Hurüş-ı nay idi hem yok idi nefir
13. Ol tarafdan ol hidayet leşkeri
Tann'dan lutf (u) cinayet leşkeri
14. cAşkar'a bindi Hamza şah-süvar
Zirh giydi hem getürdi tig D a h h a k-mar
1 5. Karşu çekdi casker-i küffara ol
Ebru çekdi sen didün dewara ol 1 6 . Veliyyü'l akran Sani-i Sahip-kıran meymene
Hem çıkdı K a s ı m D i l av e r meysere 1 7 . Kalb-gah kendi almış hem beraber L e n d i h a
Sanasın can alıcı henıan bir ejderha 18. Kasım ol saCatda Cazm-ı meydan eyledi
Sağa sola racd-i cevlan eyledi
1 9 . Nacra çekdi aytdi kim ey kavrn-i şfım
Merd-i meydan isterem üşte ben bugün
92
20. Can u dilden ideyim bir kar ana Ağlaya şah Dude-i zar ana
2 ı . Ah çekdi ol zeman D fı d e ş a h
Eyt�i her kim anı kılaydı tebah
22. Vireyim kızumı ana yar ola
Hem vara K ü h şehrine serdar ola
23. Ejdehanun eyledi kahır huruş
Sen didün ki eyledi deryayı cfış 24. G irdi meydana önünde urdı laf
Kim benüm meydanı kılan rfız-ı masaf 25. Hün-ı tığum yidi deryaya irer
Nizemün düzi deryaya irer 2 b 26. Başunı gürz ile iderem ta r u ma r
Merd-i meydan isterem uşda hezar
27. Böyle diyüp Dize berran eyledi
Kasım'a çün ra'd cevlan eyledi
28. Bir biriyle nize ha der-kar idi
Gah mar rene elenden zar idi
29. İrişüp kahire urdı K a s ı m c a m ı1 d Kim digerlikden itdi anı hem rubfıd
30. Çekdi tigı ide K a s ı m'ı helak
Anı Kasım bir darb ile eyledi hak
3 1 . Anı görüp bir yirinden yöridi küffariyan
B u yanadan hem dahi İslamiyan
32 . Ara yirde K a s ı m oldı na-bedid Çekdi ol dem tig-ı sürh hem C ü n e y d
33. Şir-i dil bedi Cüz-zeman şeh-süvar
G irdi meydane sanasın racd-var
93
34 . Kasım'a yar oldı çekdi tigı ol yakin cAsker-i küffarı kıldı perakende hemin
35. Hamza eyledi bu kez anda h uruş Kafirün içine girdi oldıgı halde huş
36. O yana depretdi D u d e - i Ş a h Tire oldı sen didün hursid ü mah
37. Öyle mevc urdı umınan-ı muhid Ebru töker yire baran-ı hadid
38. Bu taraf dan L e n d i h a gürz ile meger Sağa sola gürz urur idi meger
39. Öyle nacra çekdi ol saat S a h i p k ı r a n
Kim zelazil ca.lemi tutdı heman 40. Virdi can otuz bin er har-ı siyah
Gökde h urşid ile malı yiterdi rah 4 1 . Öyle toz oldı zemin (ü) zeman
Düşdi zulmet cihan ender cihan 42. Öyle sultan savaş oldı meger
Bilmez oldı kimseden kimse haber 3 a 43. Cümle rezmü gah ile hamun gar
Leş ü baş hezar ender hezar 44. Ahşamı tabl-ı asayış çaldılar
Bargaha döndiler yüz urdılar 45. Anda hezaran hasta cü mecruh (u) zar
Bunlara cerrah ider idi tımar 46. Çün sabah oldı ol D u d e Ş a h
Leşkeri cemc eyledi ol bi-hactd sipah 47 . Fikre batmış kahrıla ol tendiru
Leşkeri kılmış firari sfı be su
94
3 b
48. Hükm kıldı yine atlandı sipah Titredi yir cünbüşin itdi G a v ah
49. cAsker-i İslamiyan dahi ser-ta-be-ser Cübbe cevşen giydiler ol dem meger
50. Karşu durdı ol iki sipah Nagehan ez-leşker-i D u d e Ş a h
5 1 . Büyük oglıdur bu Dlıde'nün meger İsmi T u z a d Y av u z idi hem nam-dar
52 . Girdi meydana heman ol dem ol peleng Sen didün kim çıkdı deryadan niheng
53. Özün ögdi ismini yad eyledi
İbn-i D u d e' yüm beni bilün didi 54. Tig ile meydana girsem ben hemin
Kan ile talar idi rlıy-ı zemin
55. Nacra urdı H a m z a'ya karşu yakin Merd-i meydan istedi ol dem hemin
56. cAkıbet on bir dilaver ok ile la'in Kıldı meydan içre şehid ey emin
57. Ah çekdi casker-i İslamiyan
58.
59.
1 r e c - i c i h a n t a b girdi meydana revan Ele aldı nize şah-ı nebir
Çaldı T u z a d'a bağırmalı kadir Göksüne tokandı ol dem revah Düşdi atından öper hak-i siyah
60. Bir yerinden cümle leşker geldiler Yaralı T u z a d'ı önünden aldılar
6 1 . Magribe yitişdi dahi Afitab Çekdi yüzine siyahani nikab
95
62. Döndi ol dem leşker-i küffanyan Bargaha geldiler hem İslamiyan
63. Ta sabah ba-emr-i müstecan Çıkdı şems rüşen oldı bu cihan
64. Süvar oldı yine sahip-kıranlar Peleng pire döndi hep pehlivanlar
Her tarafdan pehlivaruar bölük bölüm meydan kenarına geldiler. Bir birine karşu alaylar ve saflar bağladılar. cAceb meydana kim gire yine ecel camın kim nfış ide deyu nazar ber meydan eylediler. Nagah küffar canibden D fı d e Ş a h meydana gergedan sürüp tarid-i cevelan eyledi. Ve kol kaldırup iki tarafdan çalınan ceng-i harbiler! dindirüp ve naCra urup "merd-i meydan olan gelsün bugün benüm meydanuma" deyüp er taleb eyledi. S e r v e r - i caıem dahi iki tarafa bakup sakınup olur olmaz kimesne bunun meydanına girmesün derken hemen çoban pençe-i gergedan sürüp ve deste çubin çevirüp urdu. D fı d e Ş a h "Bire nedür bu hamle teklif yokmıdur" diyesiye kalmayup birbiri arkasına yidi sekiz deste çub
4 a Caşk eyledi. D fı d e divane oldugın anlayup ve gazaba gelüp iki dalınun ortasına nasıl bir gürz urdıysa divanenün kollan paydar olmayup gergedanun bili kırılup zir-i zeber oldı. Vel-hasıl sekiz namdarun arzlarını şikest eyledi. Anı görüp ô m e r b i n R ü s t e m at salup beraber oldılar ve selamdan sonra hamle nizaci eylediler. Nihayet E m i r - i C i h a n ya eni Sahip-kıran "cAyyar gönderüp beraber hamle eylesünler" didükde beraber hamleler eyleyüp ta gün zevale gelince cenk eyleyüp bir birlerine yir yüzini teng eylediler. cAkıbet D fı d e Ş a h gazaba gelüp var kuvvetin bazuya virüp şöyle bir gürz urdu ki c ô m e r b i n R ü s t e m'ün kolları pay-dar olmayup baş kaçırup arkaya aldukda iki gürz bir olup sipere indükde siper ay-
96
nalan çarha girüp ve caklı daciresinde çıkup rahş boynın kuca düşdi. Bu yanadan M e l i k K a s ı m D i l av e r karındaşın ol halde gördükde tahammülü kalmayup ve nara u rup "çek elin andan hasmun benüm" deyüp Ablag-ı bahriyi sürüp Düde'nün önin alup selam verdi. D ü d e ş a h caleyk alup eyitdi: 'Ya Kasım, ben er zayic olduğın
4 b istemem. Senün kılıcun S ü l e y m a n i kılıçdur, Eğer tiğ çekmez isen görişelüm, eger tiğ çekecek olur isen çık ve kıyle başkası gelsün ve hem bugün vakt geçti" deyüp selamlayup dönüp kandılar ve calassabah D ü d e Ş a h yine meydana girüp er taleb eyledükde bu tarafdan Sultanı Haver yacni M e l i k K a s ı m D i l a v e r at sürüp beniber oldukda azgışup cenge başladılar ve ikindiye kadar yer yüzini birbirine teng eylediler. Gfilib ü mağlüb bellü olmadı. İki tarafdan hayran ve dembeste kaldılar. Nihayet K a s ı m - ı D i 1 i r varkuvvetin bazüya götürüp D ü d e Ş a h'a gürz urdukda D ü d e Ş a h'un filinün bili kırılup zir (ü) zeber aldı. D ü d e Ş a h dahi Ablağ'un kuyrugından kavrayup çekince Ablag-ı bi-çare ahşama kadar cenge koşmak ba-husüs üzerinde M e 1 i k K a s ı m gibi sengin-dilir olup D ü d e Ş a h da bir ayağı üzengide kalup birden atılamayup beraber ser-nigün alınca K a s ı m'un bu hal gayet gücine gelüp ,ve gözleri dünyayı görmeden kalup tiğ-ı sürhi gılafından çıkarup D ü d e Ş a h 'un üze-
5 a rine gelince Server-i caıem yacni ol güzide-i beni adem-i H a nı z a b a S a f a (radıyallahu anh) A ş k a r 'ı sürüp yitişdi ve nacra urup eyitdi ya K a s ı m yetişür artık ahşam aldı ve hasmun tiğ ile ceng itmeyor dön gidelüm. Yann gene merdane görişün didi ve bargahlarına gelüp rahat eylediler K a s ı m eyitdi: "Devletlü S a h i p k ı r a n rica iderüm ki benden başka evlad u pehlivanunuz D ü d e 'nün meydanına çıkmasun. Zira kim cenk idüp ayırd olmadum" dirken D ü d e Ş a h 'dan name geldi.
97
5 b
6 a
S {ı h i p k ı r a n' u n eline virdiler. Açup okı d ukda dimiş: "ya S a h i p k ı r a n ne içün öyle gızup pehlivan göndeıirsen benüm muradum senünle merdane göıişüp tekmii arz idüp veya galip gelüp dünyaya bir nam koram veyahüd bargaha gelüp sair dilaverler gibi mümtaz oluram" dimiş. Emir-i merdan dahi K a s ı m'a gösterüp "ne dirsin ciger guşem" didükde Kasım dahi "sen bilürsin, mademki sizi daCvet eylemüş" didükde, "pek ala bundan böyle cengün benümledür" diyerek cevap yazılup ve gendüsi kalkup halifeden hifat giyüp iki tarafdan herkes agah olup D üde Şah'la S a h i p - k ı r a n ceng ideceği bilindi ve ertesi, meydan açılup D ı1 d e Ş a h'la ahşama kadar ceng eylediler.Ne kıssa vü raz idelüm ey yaran-ı safa üç gün fasılaydı. Gün ceng eyleyüp ve bu uslüb üzere otuz altı gün ceng eylediler ertesi yine şikara çıkdılar, herkes musahibini alup bir tarafa gitdiler Ser-i alam dahi yaran ile şikar ederek bir çeşme- zare geldiler ve atlarını çayıra salup kedüleri su başına inüp meclis kurup muhabbet iderken D fı d e Ş a h'un üç oğulları ki birisi Pervin Filsüvar ve biıisi H e v a z z i m K ü h b e d e n ve S ü h e y 1 A h e n d e s t bu üç karındaşlar bir araya yakın gelüp ve S a h i p - k ı r a n 'ı görüp ve müşavere idüp "tam böyle mahalde eyü elimize girdi. Hernan üçirniz birden hücum idüp tiğ üşürüp helak eyleyelüm" diyüp yürtdiler ve "babamuz razı degüldür, belki darılur" deyü Hamza (radayallah u anlı) oldıgın bilrnezlikden gelü p S a h i p - k ı t a n' un üzeıine hücum u naCralar urup "Ey biganeler siz bu yirleıi hali mi zanneyledinüz? Ya ol bizüm cişretga.hımızı terk idüp gidün veyahüd sizi dünyaya gelmedige döndeririz" deyüp haykırdılar D i 1 i r - i caıern dahi "Kimdür?" deyü nazar idüp D fı d e Ş a h - z a d e l e r oldukların bilüp lutfile kıyam idüp "buyurun dilaverler hele bir mikdar cayşu sohbet idelüm bizler şimdi giderüz yirtnüz gine si-
98
zündür" deyü ibram ve meclise daCyet eyle "hayır elbetde ya meydana gelüp bize cevab virin veyahud kalkın buradan gidün" deyü musirr olınca S a h i p - k ı r a n'ı calem anladı ki guşmfil isterler. Heman cAşkar'a binüp "günahınuz boynunuza" deyüp karşuladı . Ve birer darb urup alude eyledi ve baglamaga mukayyed olmayup ahşam dahi olmış idi. Çok durmayup bargaha gelüp istirahat eyleyüp E m i r - ı C ı h a n nazar idüp bakdı. Üçdane şehzadelerin yerleri boş sucaı eyledi. Şikara çıkdılar. henüz gelmediler didiler. S e r v e r - i calem Cayyar yüzine bakup D u d e tarafına gidüp bir haber götürün deyu gönderdi. Ravi eydür: "Hikmet-i H üda şehzadelerden kesm-i cihangir E f r a s i y a b ve B e h z a d ve H a m z a - i Sa n i dahi şikarga.hda gezerek bir mürg-zara geldiler ve gördiler ki bir pınar başında çemenistanda soffa üzerinde bir kaç ki-
6 b mesneler oturmuş ve içlerinde bir kimesne şahane libaslar giymiş ve kahramane oturmuş gördiler. Anladılar ki küffardan bir müteayyin kimesnedür "temam bundan eyü şikar olmaz. Bunları esir idüp S a h i p - k ı r a n 'a takdim idelüm" deyüp ol tarafa sürdiler. Ravi eydür: Bu oturanlar D u d e Ş a h kendi idi. Biraz vüzera ve masahiblerile şikardan dönüp cişret iderlerdi . Anlarda şehzadeleri görüp ve bilüp D u d e Ş a h'a gösterdiler. D u d e Ş a h dahi bilüp buyurun eyledi şah-zadeler de her gördüklerin şikar bilup "hayır biz muhabbet içün gelmedük sizleri dest-bedest bağlamaga geldük muhalefet itmeyüp teslim olun" dedikde D fı d e Ş a h bunlardan tebessüm idüb eyitdi "ben sizün anladığınuz ademlerden degilüm ben hala sizün s a h i p - k l r a n'unuzla bunca gündür ceng ediyorum. Henüz ayırd olmaduk sizler H a z r e t - i H a m z a (radyallahucanh) 'dan ziyade değilsiniz ya ve hem burası ceng mahalli degül böyle cişret mahallini basmakcayıbdır lutf idüp buyurun biraz sohbet idelüm." de-
99
yü ikdam eyledükde bunlar dahi "bizden korkdugundan 7 a minnet eyliyor" deyu "evet S a h i p - K ı r a n size müsaca
de eyleyüp iftihar eylesün" deyü ceng idiyor ve "ziyan iderler" deyü bizlere meydane ruhsat virmezdi. Şimdi temam fursatdur. Burada S a h i p - k ı r a n yokdur. "Kıyınan" deyü dilek eylesün bizler senün haddini bildirelüm de bir daha böyle " S a h i p k ı r a n'la ayırd olmadum dimeyi öğrenesün"' deyüp cenge cinad idüp musırr olduklarında D fı d e Ş a h gazaba gelüp heman gergedana binüp meydana yüridi ve hiç vücfıd devirmeyüp bunların üçini dahi yıkup bende çeküp ve beraber alup bargahına getürdi ve ahşam olup bacdet-tacam şehzadeleri karşusına getürdikde o fı d e Ş a h'ın oğulları s a h i p - K ı r a n'la ceng idüp ve mukayyed olmayup salıverdiğini haber alup Dfıde Şah dahi "temam beraber olmalıyız fakat biz esir eyledük. Bizimki ziyade oldı" deyüp şehzadelerün bendlerün alup altlarına birer rahş virür fahire hifatler giydirüp "bir dahi böyle küstahlık itmeyin ve S a h i p - K ı r a n'a benden selam eyleyin" deyüp salıvirdi. cAyyarlar görüp koşup
7 b S a h i p - k ı r a n'a majde eylediler ve D ü. d e'nün bu işine tahsin eylediler. Ve bundan böyle iki tarafdan birbirlerine muhabbet eylediler hatta D fı d e ş a h 'dan L i k a L a -c i n ümidin kate eyleyüp bir takım sıkari la cinleri celb idüp eyitdi: "Nekbed-i temeddün D ü d e Ş a h dahi benden yüz çevirdi. Ben de fursandı H a m z a (radayallah u arıh)'ın eline virdim Yarın S a h i p - k ı r a n o ü d e'i basup Müslüman idecekdir. Sizler şimdiden halis kullan agah idüp bu gice sabah olmadan M e h l ü. k i y e tarafına gitsünler ve hem benüm oraya gideceğimi kimesneye söylemesünler ve ne tarafa gitdüklerini dahi sucaı idenlere söylemeyüp başka.diyar haber virsürıler ve hem bana bakmasurılar. Ben anlardan ewel oraya giderem. Beni orada bulurlar" deyü tembih ve te'kid eyledi. Çünki
1 00
cazülar kıssasında D ü d e Ş a h "kendü elümle L i k a 'yı S a h i p - K ı r a n'a teslim iderem" deyü cahd eylemişdi. Ve yarınki gün ayırd güni idi. Bilürdi kim S a h i p -k ı r a n'un kırkıncı gün be-heme-hal ber-taraf olacağım anin-çün ademlerini giceden kaçırup ve "sezmesünler" deyü kendüsi de D ü d e Ş a h 'un meydana çıkmasına müterakkıb ve muntazır oldı. Bu taraf dan S e r v e r - i
8 a ca. l e m dahi bargaha İshak (caleyhisselam) girüp ta be sabah kuvvet ve nusret taleb eyleyüp Cibadet ve taCat eyledi. Ol gice de geçüp çün sabah güneş Kale-i Kaf dan baş gösterüp caıem nur ile münevver oldukda iki tarafdan alaylar ve saflar bağlayup meymene ve müyessere araste ve piraste oldılar. Ve cacaba ne yüzden S a h i p -k ı r a n "ayırd olur" deyü nazar-ı ber meydan eylediler. Bir de bakdılar kim İslam tarafından s a h i p k 1 r a n'ı Calem yacni ol güzide-i beni adem kırk sekiz pare aıat ı S a -h i p - K ı r a n'i labis ve mürg (ü) simürg ü A n k a 'yı takınu p ve c Aşkar. D i v z a d 'ın üçüncü gözinün perdesin açmış ziynet ü heybet ile meydana girüp sağlı ve sollı pehlivan ve ser-kaplanlar ile beraber yüridi ve kol kaldırup iki tarafdan çalınan ceng-i harbileri dindirüp ve el urup kırk sekiz pare alat-ı harbin her birerleıiyle ayru ayru hüner-i Carzı bacde racd-\}ar nacra urup cevelan ve de-
8 b varan iderek D ü d e Ş a h'ı daCvet eyledi. Rikabında bulunan pehlivan ve piyadegan1ar selamlayup avdet eylediler. Kendüsi yalnız Cayyaranlar karar eylediler. Bir taraf dan D ü d e Ş a h dahi bi-ihtiyar tahsin eyledi ve gergedanın sürüp emire mukabil olup ve selamdan sonra eyitdi: 'Ya S a h i p - k ı r a n her gün sonra çıkardunuz ne cacep bugün meydana evvel çıkdunuz. zahir hamleyi de evvel idersinüz" didükde S a h i p - k ı r a n dahi "a.det-i S a h i p k ı r a n i böyledür. Hamleyi gine siz evvel idersinüz" diyüp ve söyleşerek azgışup cenge başladılar. Ve
1 0 1
gün zevale irince cen ü cihanı birbirlerine teng eylediler. Galib ü mağlfıb belli olmayup D fı d e Şa h'un git gide kollan yoruldı. Nihayet E m i r - i C i ha n . D u d e Şa h'ı kemende basup dine daCvet eyledi. M a h a l e f e t itmeyüp S e r v e r'ün hak-i payına yüz sürüp İslamı kabul eyledi. S e rv e r dahi D u d e'nün başın kaldırup dıragfış eyleyüp alnından öpüp Lika' nun teslim olmasın emr eyledi. D fı d e Şa h dahi "baş üstüne ko lakin zaten Cazfılar kıssasında cahd eylemişdüm" deyüp ayrıldılar. Ravi eydür bu taraf dan L i ka L a c i n dahi D u d e Şa h 'un başıldugını gördükde heman mutalsım cinleri vasıtasıyla firara
9 a kadem basdı . Dfıde Şah gelüp sual itdükde "henüz siz gelmeden sizün Sa h i p - k ı ra n'la musafaha iderken b argahdan birden gaCib aldı. Biz de Caceb gacib aldı deyü tefekkür edeyoruz. Hiç bir yerde nişanı yokdur" didiler. Tiz bulun. Dört tarafa ser-hengler saldırdı. "Bütün L i ka p e r e s t giceden her birisi bir tarafa gitmiş" deyü haber virdiler ve aramakdan caciz kalup cevab-ı katci eylediler D fı d e Şa h naçar olup hedayesin düzüp sag kalan evladla- vüzerasını cemc idüp bacde's-sabah Sa h i p -k ı ra n tarafına Cazın eylediler. Bu taraf dan ca.yyaran Cadi görüp Sa h i p - K ı ra n-ı caıem'e haber virdükde cümle ser-halifeler ve ser-kaplanlar ve şehzade-ganlar istikbal idüp bargaha getürdiler. D ü d e Şa h dahi gelüp bargahı Süleyman (caleyhisselam) 'un ziynetini ve böylece varisin görüp hayran olup halifeye baş koyup ve Sa h i p -
9 b K ı ra n 'un elini bus eyledi ve görtşdiler ve cümle şehzadegan ve ser-kaplan ve pehlivanlar ile ayru ayru görişdiler ve arzuları yıkılan pehlivanlardan cözürler dileyüp masafaha eylediler. Bacde cümle tevabii de görüşdükde E m i r - i C i ha n . D u d e Şa h 'a taht üzerende yer teklif eyledi. D fı d e Şa h eyitdi: "Hayır ya Sa h i p - K ı ra n eget bu bendenüzi kulluğa buyurdunuz ise erenler safında ha-
1 02
lime münasib yer taCyın eyleyin yoksa kulunuz cadi neferat sandalyesinde dahi oturup sen Sa h ı p - k ı ra n'dan ayrılmam. Nereye sefer ider isenüz beraber gidüp gaza iderem" deyüp halka begfış kabul olmasını tekrar tekrar rica ve niyaz eyledükde S e r v e r'ün muhabbeti bir iken bin oldı. Bar-gahda ayrıca yir ta')rin eyleyüp kendü eliyle iclas itdürdi. Tevabici dahi kendü altına sırasıyla oturup hedayaların1 herkesin hali halince takdim eyledi. Bacde Server-i c<ilem taCamı sucaı eyledi. "Getürdünüz mi?" didükde o fı d e Şa h hicab idüp eyitdi: "Ya Sa h i p -K ı ra n gerçi gacib ü na-büd ise de gine bu bi-çare bulup getürürem" diyüp L i ka La c i n'ün firar eyledügini beyan
1 0 a eyledi. E m i r eyitdi : "Hayır birader sen ün bize hızmetün ve mürüvvetün İslam ile müşerref olmaklıgun idi. Elhamdülillah müyesser aldı. İnşallah cümlemüz birlikde ele getürüp intikam alınız. Zira cümle serveran ele gelmeli . Cengine ragıb ve ma'ildürler. Anun cengi gaza-yı ekberdür. Şimdilik rahat ve muhabbet idelüm. Bacde ne tarafa gitdügini haber alup cümleten gidelüm" diyüp mecJ.is ısmarlanup sakıyan-ı sim bedenler ellerinde zerrin kase ve mücevher kadehler devr olunup bu uslfıb üzere Cayşu cişret eylediler. Bir gün Sa h i p k ı ra n . B e y'in (resul-i caleyhisselamun) yüzine bakup eyitdi: "Ey yar-ı garum işün ahıra yitdi. Lutf idüp L i ka L a ci n'ün ne tarafa gitdügin bize bir haber getü:r. Bizler de arkandan yüriyeliüm" diyüp Cayyarı gönderüp ve hazırlanup cümleten göç idüp "kandasın L i ka" diyüp yola revan aldılar. Bunlar da bir gün bir çemen-zara gelüp seyaban kurup rahat ve konak eylediler. Nigah cayyar-ı cihan çıka geldi. Sa h i p k ı -ra n'a baş koyup eyitdi: "Cihanı devr eyledüm L i ka'dan haber alamadum ve kangı kalcaya gitdümse hayli der-
1 0 b nekler gördüm ve sordum. "Evet L i k a'dan öyle haber geldi. "Şimden hazır olun ve vakt name getürüp filan ma-
1 03
halle gelüp varur isem gelesiz" diıniş. "Biz de anun içün hazır duruyoruz" didiler. Ve L i k a' nun ne taraf da oldu gın bilen yok ve lakırdısın ideni dahi öldürüyorlar. Ben birisinün boğazın sıkup bu kadarcık cemciyetlerin haber alabildim. Baki siz alem diyüp hamüsi ne aldı Server-i cAıem dahi cümleye hıtab idüp bu babda ne re'y idesinüz didükde D u d e Ş a h ayaga kalkup eyitdi: ''Ya S a h i p -k ı r a n bu kadar Casker ile bir tarafa yürimeden ise buradan Sabacil'e cavdet idelüm hem bir kaç mah casker eyüce rahat eylesünler ve hem ol vakte kadar elbet de bir tarafdan baş gösterür giderüz veyahüd nerede bir cemciyet var ise bir pehlivan ve biraz casker gönderüp feth ü garat iderüz. Vel-hasıl sabacil pay-i taht olsun Halife-i İslam ile siz S a h i p - k ı r a n orada rahat eyleyün. Pehlivan ve şeh-zade-gan ve ser-kaplan ve bu kulunuz hidmet eylesün" didükde cümleten "bu re'y munasibdür" deyü Sahip-kıran'un üzerine gulüvv eylediler S a h i p k ı r a n ve
1 1 a H a l i fe - 1 t s la m da bu re'yi begenüp oradan göç idüp Sabacil'e gelüp karar ve lika tarafından çeşm ü güşda aldılar. Ezan canib. ol zeman ki L i k a L a c i n cinniler vasıtasıyla M e h 1 ü k i y e geldüginde cümle ahali ve Caskere "benüm burada olduğumı ve sa'ir işümi ve hiç bir vechile ism-i L i k a zikr alınmayacak egerçi tapu kılmakdan başka bir kimesne ağzında ism-i L i k a zikr olınur ise boynı koparılacak" deyü tenbih ve te'kid olmmışdı. Cömer cAyyar (radiyallah u anh) geldüginde anun-çün bir haber alamamışdı. Bacde etrafa ve eknafa nameler perakende olup hafiyyen casker cemc olmaga meşgul olınup az zeman içinde Mehlükiye sahrasına vafir Casker cem olmaya başlayup yigirmi kerre yüz bin casker toplandugı sıra bürde-i s a h i p - k 1 r a n'a irişdükde heman i r e c - i A f i t a b cümle ayağa kalkup H a l i fe'ye baş koyup ve Sahipkıran'un elini öpüp eyitdi: "Devletlü S a h i p -
104
k ı r a n ben kulunuza izin virün L i k a L a c i n orada ise himmetinüz ile ala getüreyim. Yok ise M e h I ü k i y e 'yi
1 1 b f eth idüp dönüp geleyim böyle boş durmakda Calem yok ya . . . " didükde, "cümleten münasibdür. Bütün böyle beyhude oturmakdan ise baczımuz da böyle gidüp feth olınmaduk kalcları eylemeli" diyerek rica ve minnet eyledüklerinde S e r v e r dahi "nala sen bilürsin ne kadar casker ister isen ve pehlivanlardan her kimleri ister isen al. Mevla işün asan eyleye" diyüp İ r e c D i 1 a v e r dahi on bin casker ile K a h r a b u S e h r a b nam dilaverleri intihab eyleyüp kendüsi dahi alat-ı harbe müstağrak olup rahş-ı peymasına süvar olup himmet taleb eyleyüp ol aradan göç idüp iskeleye gelüp gemilere binüp kandesin M e h 1 ü k i y e diyüp revane aldılar. Ve bir kaç menzil yol gitdiler. M e h 1 fı k i y e'ye yakın geldükde ansızın bir fırtına olup gemileri sürüp götürdi ve kendülerden katc-ı ümid ile bir birile helallaşup Cenab-ı Bart'den imdad taleb eyleyerek üç gün ne tarafa gitdüklerün bilmeyerek bihüş gitdiler. Dördünci gün derya sakin olup heva açıldukda birbirlerün görüp Hüda'ya şükürler eyleyüp ve ne
1 2 a tarafa geldüklerin bilmeyüp tevekkül (ü) Hüda olup biraz daha gitdiler. Bir cata görindi. Mellahlar feıyad itmege başladılar. i r e c namdar "nedür ol?" deyü sucal itdükde eyitdiler: " S e r v e r bu görtnen cezireye, C e z i r e - i S e k s a r dirler gayet büyük caziredür. Fakat cümle merdüm horlardır. Ve L i k a p e r e s t l e r d ü r . L i k a P e r e s t'den başka ne bulsalar yirler. Bir cebbar kavrndürler ve bir uluları vardur. " E m 1 i h a C i h a r - d e s t" dirler. Yüz yiginni arşun kamet çeker ve hem güçli kimesnedür. Sizleri görmeden kaçalum deyü çığnşmağa başladuk" didüklerinde İ r e c - i A fi t a b C e m a 1 alem ceküp "eyü halt itmişsiniz temam işte eyü ya bize de öyle lazımdur. Ki böyle zalimler nerde var ise hakkından ge-
1 05
lüp ıslah idelüm. Fırtına olup bizi bir araya düşürmeye sebeb ü hikmet bu imiş" diyüp gemileri ol tarafa sürdürüp ve kenara çıkup bargahlar kurdılar. Ve biraz istirahat eylediler. Bacde kendü bir alıcı kıyafetine girüp ve biraz kimesne alup nama yazup merdüm-i horlar tarafına gt-
1 2 b düp ve mekanlarını bulup alıcıyız. İ r e c - i A f i t a b c e -rn a l'den diyep Carz itdürüp E m l i h a 'nun divanına gelüp oturdılar ve nameyinün mührün giderüp mutalaca eyeyleyüp mefhf.ıme maclf.ım oldukda E m 1 i h a . S e r -v e r 'e bakup eyitdi: "Elçiye serverinüz pek güzel buyurmuşlar bizler de L i k a 'nan, S a h i p - k ı r a n'ı cAlem'ün bu taraflara geleli ne kezzab oldugın anladuk ve gidüp görişmek üzere idüm. Siz geldinüz 1 r e c namdara söyle, buyursunlar bir devlet sınaşalum yacni bahadırlıkda bakalum kim ziyadedür" didükde S e r v e r , elçi süretinde eyitdi: "S e r v e r i m ü z ben kaddedür ve hem ben kuvvetdedür. İmtihan oJdık, münasib olur ise sizler her ne vechile istersenüz imtihan olalum" didükde ittihad münasibdür deyüp ortaya iki pulat sandalye koydurup pençe açup buyurun didi. S e r v e r dahi oturup pençesin sunup E m l i h a üç zor eyledi birisini idemeyüp bırakdı. S e r v e r bir zor idüp pençesin kafasına kadar burdukda iki taraf dan E m l i h a'nun adamları bu adamun belki pençede mahareti vardur. Bir de kemer tutuşun didiler. S e r v e r dahi "buyurun" deyü kemerin teslim eyledi E m l i h a dahi dört elile üç kerre kavrayup var kuvveti bazüya getirüp bir şey idemeyüp bırakınca payitaht pehli-
ı 3 a vanı olan K a h h a r eyitdi: " Ş a h 'um elçin ün kemerde de mahareti var imiş başka şey' ile imtihan olun" didükde S e r v e r kemanın çıkarup meydana koydı. "Hem kim buni çeker ise besdir" didi. Ehl-i divani gezdürdiler. bir çeker bulumayup herkes mahcüb oldılar. S e rv e r , üç yüz kerre çekdi yine kahhar eyitdi: "Bu da itman ile olur" di-
1 06
dükde. S e r v e r eyitdi: "Gel ün ikinüz birden kemer tutun hareket ittirebilürsenüz ber size kul olurum. Eğer ben sizün ikinüzi birden alup kapar isem siz de muhalefet itmeyüp M üsliman olur mısınuz?" didi. Bunlar dahi razi olup ikisi birden İ r e c'in kemerine sanlup üç kerre zor eylediler. Bir ipini geremediler. Bu def!a İ r e c D i 1 a -v e r. kemerlerüne sanlup ''Ya macbüdi bi-hemta" diyüp zur-ı evelde kapup bir elma gibi alup kaldırup eyitdt: "Nasıl cahdınuz üzere duruyor musunuz? Yoksa yire çalup helak ideyim mi?" didükde. E nı l i h a, besdür S e r v e r nıe,rd olan kavline durur diyüp inıancarz eyledükde S e r -v e r dahi ikisini de ayakların un üzerine koyup salıverdükde E nı l i h a gelüp S e r v e r'ün ayaklarına sarılup can-ı gönülden İslama gelüp tevabfini çagırup "İslam
1 3 b olan olsun olnıayanun hakkı tigdür. " didükde cümle ehl-i kalca bir bir gelüp carz-ı iman eyleyüp Müsliman oldılar. Bacde casker-i İslama haber gidüp kalcaya daCvet olunup üç gün Server'e ziyafet eylediler. Bacde S e rv e r'ün
canı sıkılup cümle yaran ile şikara çıkdılar ve biraz şika:( eyleyüp cavdetde bir çeşme-zare gelüp atlarından diraht sayesine inüp karar eylediler ve kebablar çevirüp işret ü sohbet iderken nagah bir tarraka çatlayup S e r v e r gacib oldı. Meger ravi eydür Z e r d e h u ş t Lacin'in halifeleründen A r n e v a d C a z ü nam bir cazü cezire H a n d e k e ,
B e d i r b i n Z e 1 a z i 1 yanına giderken C e z i r e - i S e k"s a r'a ugrayup S e r v e r'ün şikar-gahına uğrayup S e r v e r'i gördükde , "Hay Lika düşmeni burayı dahi zabt eyledinüz temam B e d i r b i n Z e l a z i l'e armağan getüreyim" diyüp ol idi kim tarraka çatlayup sihr ile kapup S e r v e r'i ber-heva gacib oldı. Giderek V a d i - i H i z
1 4 a l a n 'a gelüp S e r v e r 'e dikkat eyledükde bi-ihtiyar meyl idüp zemine indirüp Caklını başına getürüp Car-ı cemal eyledi. Server bakup yerleri görüp ve C a z fı'yı karşusın-
1 07
da bir güzel banu şeklinde gördükde "burası ne yirdür ve sen kimsün ve beni böyle mahalle niçün getürdün" didikde Cazlı eyitdi: "Ben D i ya r - ı K a f ' dan gel ürem P e r i Şa h'ınun kızıyam aduma D i l n e va z Ba n ü'dirler, rucbi mesküni gezmeye gelüp sizün hüsn-i cemaliyelerünüzi gördükde bi-ihtiyar sabr ideyüp ve efendimi cafvınuza mağruren kapup buraya getürdüm. Beni görsen kabul itmezsen de bari halimi Carz itmiş olayım ve buraya V a -d i - i H i z la n dirler berzah yirdir. Baki emr sizündür" diyüp ayağına kapanup "kulunuzı cariyelige kabul idüp hıdmetünüzden dur eylemeyün her bar cemalinüzi olsun müşahede ideyim" diyerek naz ile boynuna sanldukda ağzınun rayihası S e r v e r 'ün bumuna girdi cazü aldığını anlayup "hay mefün ben de sahihen Peri-zade zann idüp de kelimatm dinliyorum. Ol ise C a z ü imiş" diyüp el tiga urdıkda C a z ü gurdi bilindi. Artuk duramayup "sana eziyet vermeyince amana gelmezsün" diyerek ber-heva olup dogri B e d i r b i n Z e 1 a z i l yanına gelüp eyitdi: "Ne turursun H u d a - p e r e s t l e r d e n evlad-ı S a h i p k ı r a n'dan i r e c - i A f i t a b C e m a l nam dilir on bin
1 4 b Casker ile gidüp C e z i r e - i S e k s a r 'ı feth ve E m l i h a C i h a r - d e s t ' i H u d a - p e r e s t eylemişler. Hatta bugün gel ürken Şikarda rast gelüp kapdum ve V a d i - i H i z 1 a n'a bırakdum. Artık sag olup gelemez. Haydi senünle gidelüm Caskerini kılıçdan geçirüp gine cezireyi feth idelüm" didikde B e d i r b i n Z e l a z i l dahi "vay ı Cezirelerime de el katdılar. Aferin eyü haber getürdün" deyü ve "tiz Casker cemc olsunlar" diyüp gemiler hazırladup ve yigirmi bin kişi müheyya eyleyüp ve iskelede gemiye binmet istediklerinde nagah L i k a tarafından B e -d i r b i n Z e 1 a z i 1 'ün M e h 1 ü k i y e canibine gitmesine bir name ile demrengtr Cayyar çıkageldi ve nameyi B e -d i r'e sundı. B e d i r de açup okıdı . Kendüsini
1 08
1 5 a
1 5 b
M e h 1 ü k i y e daCVet olındığını anladuk da ol hazır olan Caskeri C e z i r e - i S e k s a r'a C a z U'nun maCiyetine koşup dört pehlivan dahi beraber gönderüp kendüsi dahi "cazm-i M e h l ü k i y e ve canib-i L i k a" diyüp gitdi. Bu tarafdan ol yigirmi bin casker ile C a z ü ve pehlivanlar C a z i r e - i S e k s a r 'a yakın geldiklerinde C a z lı "bakayım 1 r e c halas olmasun" diyüp Lacin'e. C a z ü S e r v e r tarafına berheva eyleyüp gitdi. cAsker dahi ol dört pehlivanlar ile C a z i r e - i S e k s a r'a gemiler ile yanaşdukda kale adan t re c namdarun serverleıinden K a h r a b ile S e h r a b ve sa'ire haber alup derya kenarın alup çıkanları esir eylemege başlayup ceng eylemege bile bunlara aman virmediler. Bunlar bunda bu halde. Bu tarafdan ravi eydür "ol zamanki S e r v e r yacni İ r e c - i A f i t a b C e m a l , C a z ü 'dan kurtulduktan sonra bir kaç gün aç ve susuz piyade bir tarafı tutup gitdi. Ve giderek bir gün heva gayet ıssı olup hararetden bi-tab ve bi-takat olup dergah-ı Hüda"ya yüz tutup naliş-i büka eyleyüp yüzin yirlere sürdükde karşudan bir er zahir olup ve tiz gelüp selam virdi ve eyitdi: ''Ya İ r e c kalk niyazun makbule oldı. Gel atumun arakasına bin" diyüp "yum gözün" diyüp bacde "aç" didükde gözlerün açup bakdı ki bir latif ü mürg- zare gelmiş. Rahşmdan inüp eyitdi: "Oğlum sag tarafa git. Bir hisar görinür. tılsımdur. Senün ismile baglanmışdır. Feth idersen ve halasın da tılsım yüzindendür" diyüp gözden nihan oldı. Server. ş ü k r - i Y e z d a n eyleyüp tarif olunan tarafa gitdi ve biraz gitdü kten sonra öninde bir hisar vaki oldı. Bakdı ki asümane ser çekmiş ve bir kapusı var açuk. içinde bir kubbe görinür. Fakat kapu öninde bir handek yapmışlar kırk kulaç eni var. İçi leb-a-leb su toli. Üzerinde bir köpri kurılmış. Yakın geldükde köpri kendi kendine kalkup na- bedid oldı . Gerü çekildükde köpri yine evvelki minval üzere kurulmuş ha-
1 09
zır aldı . Anladı ki tacrif olan tılsımdur. Akşama kadar etrafını gezüp fethine bir çare b ulamayup Caciz kalup ahşam oldukda abdest alu p hacet nemazı kılub bacde sabaha kadar Cenab-ı Hak'dan tılsımun fethini niyaz ve taleb eyleyü p sabaha yakın gözlerine hab gelüp uykuya vardukda bir P i r gelü p eyitdi: "Gözüm nuri elem çekme. Tılsımun fethi senün elindedür" diyüp tebşir eyledi. Ve "yarın kalkdukda matla-ı şemsden tarafa gidesin bir ca.mud vardur üzerinde bulunan tarih ile Camel eyleyesün" diyüp gözden nihan aldı. Server uyanup hamd-ı firavan elleyüp tacrif olunan mahalle gitdükde mezkur camüdi görüp ve tarthi bulup okıdı. Dimiş ki: "Ey buraya gelen namdar
16 a çün getüre seni bu nda rüzigar. Egerçi a 1 - i i b r a -h i m'den ve nesl-i i s m a i 1 (caleyhisselam) 'dan S a h i p -k ı r a n zadelerden i r e c b i n K a s ı m isen evvela bu canıüdi bir zor ile yerinden koparasın çarhlar zahir olur. Tig ile çarhlan bozup bir kepeng görinür. Ol kepengi kaldırup girü çıkasın. Ol kapu önündeki köpriden geçü p kubbeye varasın tarih ile camel idesün" dimiş. Server dahi bilinden gürzin çıkarup ol camüda bend idüp nice çekdi ise camudi bir yana bırakdı. Mezkur çarhlar vakic olup tig ile bir bir şikest eyleyüp ve kepengi kaldırup dercakab girü çıkup köpriden tarafa gelüp bakdı ki köpri kurulmuş hazır duruyor. H eman geçüp hisardan içerü girüp kubbeye geldükde bakdı ki bir kubbe ki misli yok. Kapusın bulup tarihini okuyup gördi. D inıiş: "Ey bu raya dahil olan namdar işbu kapunun halkaların kavrayup ü ç kerre sağa v e sekiz kerre sola burasın. Kapu açılur içerü girende sağ canibe gidesin bir suffe vardur. Üzerinde kalıplar vardur. Üzerinde levhalar va:rdur. Ş a h'un kalıbınun bogazında levha vardur. Okuyup canıel idesin" dimiş
1 6 b Server dahi tarih mucibince şartlan yirine getürüp içerü girdükde gördi bir cali su ffe ve üzerinde bir mük�mnıel
1 1 0
taht kunlmış. Etrafında vüzera oturmışlar. Dört tarafdan saglı solh pehlivan ve serhengan divan durmış bir cali divan kunmşlar ki vasfı mümkin degül ve taht üzerinde Ş a h'un başında yidi küngüreli taç giçürmişler. G örenler
cümlesin hayatda san urlar ve Ş a h'un boynunda bir levh asmışlar. Levh ün ortasında bir ayine var ve ayinenün üzerinde "esmau"llah" yazılmış ve kenarında tarih kazmışlar. Alup mütalaca eyleyüp dirniş ki: "Ya i r e c , bilmiş ol ki ben de zamanunda bir padişah idüm adu m " H u ş e n g Ş a h"dirler idi. Çok cömr sürdüm v e kahraman-ı katil gibi S a h i p - k ı r a n pay-i taht pehlivanum idi . Devletüm ve caklum ve pehlivan ve h ükkam vasıtasıyla nice yüz bin ser-keşlerin ve nice sad-hezar D i v -E h r i m e n 1 e r i'nün cömür tamarlarm dürüp kafdan kafa h ükm-i h ükümet ve Cadl-i cadalet eyledimsede cömr vefa itmedi. G ünlerden bir gün yolum bu araya düşmişdi
1 7 a ve b urunun ab-ı hevasın tabcıma güzel gelüp emr eyleyüp işbu gördügin hisarı yapdurup hayli müddet zevk ü muhabbet eyleyüp bir gün hükemamı cemc idüp "benden sonra b uraya kim gelür ve kim h ükümet ider" didüm . Anlar dahi usturlablann ellerine alup cevab virdüler ki senden başka buraya kimse gelmez ve kimse hükümet eylemez. Yalnız D e v r - i K a m e r ' d e a l - i İ b r a h i m ve n e s 1 - i i s m a c i l '(caleyhisselam) 'den S a h i p - K ı r a n H a m z a (radiyallah u anlı) zade İrec-i Afitab C e m a 1 B i n K a s ı m nam nevcivan bir cazu sebebiyle bu canibe düşecek" didiler. Ben de senün aslına rica.yeten ve idecegün cenglere muhabbeten kaddine münasib bir kat cübbe ve cevşen ve alat-ı h arb ve yüz kırkkubbe üzerine kunlur b argah ve altmış bin kişiye yitecek mal ve cebhane ve sacire ve bir rahş-ı bahri koydum ve içerüde bağdadur ve senü n buradan halasun içün bir div Cifridi dahi sag cenahda bir ortada saçından baglayup habs eyledüm ve Cif-
1 1 1
ridün ram olması içün işbu levhayı tılsum eyledüm. Boynuna takup Div'i bendden halas eyleyesün. Fakat D i v'i kurtardukdan sonra sakmup levhayı boynundan çıkar-
1 7 b mayasın. Zira ol sacat Div gacib olur. Bir dahi gelmez ve selamet yakasına çıkdukda levhayı boynundan çıkarup D i v 'i azad eyleyesin" dimiş ve "bargahlan al up gazalar itdükde beni ducadan unutmayasın" dimiş. S e r v e r şad olup levhayı alup ve boynuna takınup togri Cifrid'ün oldugı otaya gelüp kapusm açup içeri girdükde biçare Div, cennetden müjdeci gelmiş gibi mesrur olup sevincinden aglayup eyitdi: "Buyurun S e r v e r'üm dört beş bin yıldur böyle işte saçumdan baglıyum ve semnün teşrüfine muntazıram. Elhamdülillah bugün teşrif buyurdunuz lutfen gel bendüm al, her ne emr buyurur isen "Semcan ve taCaten" didükde S e r v e r dahi D i v'ün perçeminden ve boynundan zincirler ile baglayup ve zincirlerün bir ucuni divara baglamışlar ve üzerinde "ya İrec. bu zincirleri sana bırakdugum tigi elmasdan başka bir tig kesmez ve başka bir güna halas mümkin degüldür" deyü yazı yazmışlar. S e r v e r okuyup anladukda heman gidüp mezkür yadigarları bulup ve kendüsine konulan cübbe ve cevşeni dahi bir sandık derununda otuz altı pare ceng alatıyla bulup ve çıkarup üzerine araste eyleyüp bacde D i v"ün
18 b yanma gelüp ve tig ile çarpu p mezkur zencirleri kesüp halas eyleyüp, bacde Div ile beraber taşra çıkup eyitdi: "senün ad un nedür?" deyü sucaı eyledükde " F i 1 h a'dur efendüm" didi. S e r v e r eyitdi: "Ya F i 1 h a şimdi bu eşyaları nasıl idelüm ve ne tarikıle buradan gidelüm" didükde F i l h a eyitdi: "Server bu yakında derya vardur. Bir gemi b ulayım ne tarafa emr idersenüz oraya alup gidelüm" didükde. "Ya ne turursın heman bir tiz kolayını bul şuradan halas olalum" diyüp gönderdi . F i l h a dahi ol aradan dem çeküp ber-heva olup gitdi ve etrafı geşt eyleyüp bir
1 1 2
mahalde bir gemi bulup gemiciye eyitdi: "Ya ta.cife bilüm kim V a d i - i H i z 1 a n'da H a nı z a (radiyallah u anlı) zade M e l i k K a s ı m ciger kuşesi İ r e c - i A fi t a b C e m a l namdarun zi-kıymet eşyasile bir kendüsi ve bir rahşı vardur. C e z i r e - i S e k s a r'a götüreceksinüz her kaç altun ücret istersenüz fazlasıyla virür. Her kangınuz ister ise geminüzi hazır idüm gidelüm" didi. Gemiciler· dahi İslam oldugından eyitdiler: "Hiç bir akçe vimıez ise de vir-
1 8 b mesün heman cemaliyle müşerref olalım" diyüp can atup ve yelken acup muvafık rüzgar ile az vakitde serhadd-i H i z l a n'a gelüp gemiyi kenara yanaşdırup ve F i 1 h a dahi haber içün S e r v e r ccinibine müterahi oldı. Ravi eydür: "Bu taraf dan S e r v e r dahi tılsım derununda bag içinde rahş-ı peymayı bulup ve rahtın üzerine urup ve binüp taşra çıkup şikara giderken bu sırada nagah C a z u - i c İ b l i s çıkup geldi ve bakup S e r v e r'ün böyle rahşa malik oldugın ve H u ş e n g Ş a h'ın tılsımın feth eyledügini gördikde gözi korkup S e r v e r'e yanaşmayup hevadan çagırup eyitdi: "Ya i r e c, hala insafa gelmedin mi? Artuk bu de.tCa gidersem bir dahi gelmem. Sonra peşiman olursun. Zira ben seni bırakmam. Ceddün S a -h i p - K ı r a n ' a E s m a P e r i sebep olup on sekiz sene K a f 'da kaldugi gibi ben de sana manic olup buradan çıkarmam" deyü bagırdukda S e rv e r bakup hava yüzinde C a z u'yı gördükde C a z u'yı gafil avlamak içün eyitdi: "Ey mekkare hem Caşıklık satarsın ve hem beni böyle bir yabanda tek ü tenha ne içün bıraktun" diyerek mülayemet gösterince C a z u kendüsine meyl eyledi. Zann eyle-
1 9 a yüp heman can atup yackin geldükde S e rv e r öyle bir nacra-i can sitaru çıkardı kim ol vadiler bir zeman yankılanup taglar çini tabak gibi güm güm ve çın çın çınlayıp ol sahralar dürlü dürlü sadalar virdi . Cazu'nun caklı başından gidüp ve bi-hüş olup yüzinün üzerine yıkıldukda.
1 1 3
S e r v er hemen nice bir tig urdı ise başdan ayaga varınca iki nime eyleyüp "bakalum kim peşiman olur imiş" diyüp at başın çözmeksizin "Caleyke Canü"llah koluna kuvvet server" deyü tahsin-i avazi geldi. S e r v e r bakdı kim F i 1 h a'dur, yitüşüp hak-i payine yüz sürüp gemi buldugın ve taCifesi cümle islam olup sahil kenarda muntazır oldukların beyan ve tebşir, bacde cümle eşyaları üç dört gün içinde gemiye taşıyu p ve S e r v e r dahi gelüp gemiye bindükde F i 1 h a gelüp S e r v e r 'ün ayagına sarılup "başka hıdmetüm yok ise yok ise lutf en bu kulunuza ruhsat virünüz zira dört beş bin senedür kavm-i kabilem yokdur. Kimler öldi kim\er sagdur bileyim" diyüp tekrar tazarruc ve niyaz eyledükde S e rv e r dahi helallaşub "var Mevla selamet virsün fakat bizi hatırdan çıkarmayup
1 9 b bazen gelüp yoklayasın" diyüp levhayı boynundan çıkarup destur virdi. Damas bus u vedac eyleyüp makam-ı kabilesine Cazın eyledi. S e rv e r dahi geminün yelkenin açdurup "kandasın . C a z i r e - i S e k s a r " diyüp gelmekde. Ezan canib ravi-yi şirin zeban öyle rivayet ve böyle hikayet iderler ki, ol zaman kim S a 1 i p k ı r a n-ı Calem t r e c namdan " M e h 1 u k i y e" deyü gönderdi. Kendüsi dahi cümle yaran ile Saba'il'de kalup İ r e c - i C i h a n A f i t a b"dan tarafa çeşm-i guşda ve etraf-ı S a b a ' i l 'i temaşa ve sayd-ı şikar eyleyerek bir müddet eylendiler. Bir gün gine S a h i p - k ı r a n'un hatırına İ r e c namdar gelüp beyin, resulün (caleyhisselam) yüzine ha.kup eyitdi: 'Ya Cayyar ne Caceb saf an var hiç ciger köşem 1 r e c hatırına geliyor mı? Gidüp de bir haber getürsen olmaz mı ." didükde cAmr (radyallah u anlı) . "can ile baş üzerine ben sen S a h i p - k ı r a n'un emrine muntazıram. Benüm başka daha ne işüm vardur" diyüp ol aradan taban göh.•rüp az vakitde M e h l u k i y e gidüp geldi. Ve S a h i p k ı r a n'a buluşup eyitdi: "Ya S a h i p - K ı r a n M e h l ü. k i y e'de ne
1 1 4
t r e c var ne casker-i İslam' dan haber var. Bir gören dahi yok. Ol tarafa gitmemişdür. Ya da fırtınaya tutulup C e -
20 a z i r e - i S e k s a r'a gitmişler. F a k a t L i k a L a c i n gine Cazim dirnek eylemiş, buraya gelmek üzeredür" didükde, hemen Bedicüz-zeman ol veliyyül akran Sa n i S a h i p -k ı r a n pederine baş koyup S a b a ' i l'ün cengin tale eyledi. S a h i p - k ı r a n eyitdi: "Madam L i k a L a c i n meydana çıkmış ya Bedici cümlemüz birden gidelüm. Bu Lacin'ün cengi gaza-yı ekberdür. Gerçi İ r e c - i A fi t a b C e m a l"e ruhsat virdüm ise L i k a'nun ne taraf da oldıgın bilmezdük" didi. B e d i c ü ' z - z e m a n eyitdi: "Hayır devletlü pederüm, size ne zahmet böyle bir işe gidince biz ne iş görelüm. Ba-husus şimdi ihtiyar oldınuz, her cenge gitmenüz olur mı? Hiç olmaz ise bir kaç mah olsun istirahat eyleyin" diyerek ibram eyledi. Sa'ir diliran ve halife-i İslam dahi "manasibdür" didiler S e r v e r dahi bakdı ki olmayacak. Nihayet "Mevla selamet virsün" diyüp iki yüz bin güzide casker ile vedaclaşup ( 1 54) "her fütuhan olursa bu tarafa bildüresiniz ve hem esir aldıgınızda caskhe sıkındı olmasın bu tarafa gönderesinüz diyüp gönderdi. B e d i c ü ' z - z e m a n dahi göç idüp C a z m - ı M e h l u k i y e eylediler. Günlerden bir gün Mehlukiye yakasına çı-
20 b kup bargahlar kurup rahat eylediler. Bacde bir mufassal name yazup c Ayyar ile L i k a L a c i n'e gönderdi. c Ayyar dahi taban kaldırup togri 'L i k a'nun divanına varup kendüsin Carz eyleyüp içerü girüp namesin L i k a'ya virdükde L i k a dahi vezir eline virdi. Vezir dahi bülend-avaz ile okuyup cümlesi dinleyüp L i k a L a c i n ol cigergah sözleri ve dine davcet olındugın işitüp anladukda nutkı tutılıp ne cevab vireceğin bilemeyüp ve şaşırup dört canibe bakındukda sag ve sol pehlivanları ortaya tig bırakup "var CAyyar söyle gelsün orasını meydan bilür" diyüp ve
154. Yazma Metinde y� � olarak yazılmıştır.
1 1 5
ca'izesün virüp gönderdiler. CAyyar dahi taban götürüp S e r v e r huzuruna cevabları teblig eyledükse S e r v e r dahi irtesi cale's-sabah göç eyleyüp ziynetle alay gösterüp küffar ordısına karşu bargahlar kurup karar eylediler. Üç gün istirahat ve iki taraf dan haberleşüp ceng mukarrer olup dördünci gün iki carubden alay kurup kalb-i cenah
2 ı a araste ve piraste oldılar ve saf çeküp güruh güruh meydan başına gelüp iki canibden aceb meydane kim gire ve erlik namın kim kazana ve devlet kimün başına kona diyüp nazar-ı her-meydan eylediler. Nagah L i k a canibinden M e h r ü z - i C i h a r d e s t nam bir merdünı-hor pehlivanı meydane girüp ve kol kaldırup iki taraf dan çalınan ceng-i harbileri dikdirüp nacra urup ve fil başına cengel urup yüridi ve çagırup "ya Bedici bugün meydanuma sen gel başkasını istemem" diyüp B e d 1 c ü ' z -z e m a n'ı daCvet eyledükde S e r v e r dahi heman altında olan zerd tazıyı sürüp M e h r ü z'e mukabil olup caşk eyledi. Mehrüz bakup eyitdi: "Bu caskerde ne nam ile yad olursın sana kim <lirler?" didükde S e r v e r dahi kendüsin bildirüp söyleşerek azgışup bir birlerine gürzler urup hamleler eylediler. Aradan bir kaç hamle hassen geçüp bacde növbet B e d i c ü ' z - z e m a n'a geldükde meydan başına çıkup el camude urup M e h r ti z - i C i h a r -d e s t'e bir gürz öyle urdı kim ol da gürzin beraber vir-
2 1 b dükde kolları paydar olmayup büküJüp baş kaçınıp kendüsin fil sagrısına bırakdı. Gürz inüp bindügi filün başına tokınup hurd eyledi. Kendüsi sıçrayup tiz ayag üzere oldı ve tiz yedek getürüp süvar oldı. Andan yine Bedici beraber olup biraz ceng eylediler. Arada yine bir nice hamle hassen geçdi. Sonra S e r v e r bir gürz öyle urdı kim altında olan filün bili kınlup Mehrüz zir ü zeber olup ve tiz kendin toplayup S e r v e r'ün rahşına kasd eyledükde S e r v e r dahi tazınun üzerinden atılup müşt müşte,
1 1 6
y�a yakaya. ahır kemer kemere oldılar. Nihayet S e r -v e r kemerün Mehrfız'a teslim eyledükde Mehruz dahi dört elleriyle var kuwetin bazuya getirüp üç zor idüp bir şeye muktedir olmayup S e rv e r'ün kemerin kapup salıvirdükde B e d i c ü ' z - z e m a n dahi M e h r fı z'un kemerinden kapup nice zor eylediyse kaldırup yire urdı. Mehrôz "aman S e rv e r" diyüp imana geldi. Bu taraf dan B e d i r b i n Z e l a z i l gergedan sürüp S e r v e r 'e gelüp
22 a mukabil aldı. Ve el nizeye urup irişüp Server'e bir nize sundı. D i l a v e r - i c A l e m dahi siper virüp mene eyleyüp çok zor gördi ve gayet begendi" silsilesinden başka böyle hasma rast gelmedüm idi" diyüp başını saldı . Andan B e d i r b i n Z e l a z i l el gürze urup geldükde S e r v e r dahi gürzin beraber virüp mene eyledi. Fakat gayet begendi. Üç hamle eyledi. Üçini de men eyleyüp növbet geldükde ıslaha gelür kelb olmadığını bilüp elinize can- sitane urup B e d i r b i n Z e l a z i l'e bir nize öyle urdu ki B e d i r siper virince demen-i siperden yol bulup koltuk altından bir Cazim zahm açdı. Küffar ol hali gördükde birden Bedic'ün üzerine yüridiler ve zahm ile B e -d i r ' i S e r v e r"ün öninden kapup bargahına getürüp zahmına merhem koyup yaturdılar. Ol gün ceng maglube olup ahşam olınca ceng eyleyüp ahşam oldukda tabl-ı aram çalınup iki tarafdan dönüp karar eylediler. İşte benüm sacdetmendüm altmışdokuzuncı cild buruda temam oldı. 1 2 ı 7
c Akil oldur koya ci.hdnda bir eser
Eseri olmayanun yerinde yeller eser
İşbu kitabı Beşiktaş'da tablager cosnıan Efendi kıracat itmisdür.
1 1 7
il- EK METİN (=HAMZANAME)
(İstanbul Üniversitesi Ktp . T.Y. 1 1 1 )
Bir kaç gün geçdikden sonra Hw ace dönüp 28 a ş a h ' a : "Buyursanuz varup taşra gezüp hali görelüm . . "
diyüp, ata da binüp suret-i tebdil, birer sipahi tarzında çıkup gittiler. Bir nice gün etrafı diyarı dolaşup seyr-i şikar Udiler. Meger vakitlerde güz zamanı idi. Envac meyveler firavan bag-ı bagçelerde her köyde zahire kısmından anbarlar tolu tolu, velakin şehre götürmezler. Hwace eyitdi: "Bire ademler. M e d a y i n şehrinde kalıt var dirler. Niçün zahirelerinüzi anda götürüp satmazsınuz?" didi. Eyitdiler: "Anda zulm var imiş. Varsavuz gayri diyara giderüz" didiler. Hw ace eyitdi: "Şimden sonra varun artık zalim refC olındı. İşte bizler şehirden gelürüz" didiler. Anlar da şükr idüp: "Şimdensonra varuruz" dediler. Meger ol gün ziyade sıcak bir gün idi. Şikardan dönüp sahraya indiler. Ziyade susadılar. Şah eyitdi: "Şunda bir hali bagçe olsa hem dinlensek hem bir sucagız içsek" didi. Hw ace: "Nola Şah'um?" diyüp sürüp bir bagçeye geldiler. Yanındakilere : "Sizler taşrada turun" diyüp, Ş a h ile H w a c e ol bagçeye girdiler. S a h i b i bir pir kişi imiş. Gördi ki iki yigit. biri siyah sakallu biri dahi taze sakallu muhteşem kimseler. Ol pir karşu gelüp: "Hoş geldünüz ! " diyüp, bunlarun önine düşüp, götürüp bagçenün bir müferrih yerinde agaç sayesinde bir kerevet çatmış idi, üzeri döşenmiş "buyurun" didi. Şah ile Hw ace geçüp oturdılar. Ol pir erkana hizmet itmiş idi. Tiz varup bir sini ile peynir. reçel. zeytin ve meyvelerden nıahazarı gettrüp bunlann önine kodı. Hw ace ile Ş a h o l P i r 'ün firasetine tahsin itdiler. Didiler ki: " P i r'üm eyü yollu ademsin ! "
1 1 8
didiler. Ş a h etrafına bakup gördi. bu bagçede envac dürlü meyveler ol kadar çok ki hisabı yok bacde tacamdan sonra Ş a h eyitdi: " P i r'üm susadum 1 . Şol nardan bize bir ikisin sık da getür. içelüm" didi. Ol pir: "Nala" diyüp segirdüp bir kase getürdi . Narun birin koparup kase içre sıkdı. Kase toptolu olup biraz da artdı. Götürüp Şah'a sundı. Şah alup kana kana içdi. Birazın bile Hwace 'ye virdi. Ol da içdi. Ş a h eyitdi: " P i r'üm hiç sen bu mahsul içün miri tarafına bir nesne virür misin?" didi. Hwace eyitdi: " Hayır, Ş a h 'umuzun bize ni ihtiyacı vardur? Kendüm kazanup kendüm yiyüp Ş a h 'uma ancak duca iderüm." didi. Ş a h eyitdi: "Bunda olan sair bagçelerde böyle midür?" Koca: "Beli cümle mucaf müsellemdür. kimseye bir akçe virmezler" didi. Bu merre Şah fikr idüp tamaC düşdi. Şehre vardugunda bunda adem gösterüp bagçeleri defter idüp sahiplerinden öşrin alsunlar, "sair satrü 'l-naf eşyalar gibi" didi. Ve böyle şeyleri gönlünden geçürdi. Biraz dahi oturup gine ol nardan su istedi. Kocaman varup ol kasenün içine sıkdı. Lakin gördi kase tolmadı. K o c a h eman başın salup bir kaç dahi sıkup hele gücile kasei toldırdı. Ş a h'a sundı. Ş a h alup içdi. Gördi lezzeti evvelki gibi degül eyitdi: " P i r 'üm bu hal ne haldür? M ukaddem bir nar ile kase taldı. Ve hem lezzeti dahi tagyir olmuş. Bunda hikmet nedür?" didi. K o c a eyitdi: "Ey nev-cihan 1 Bende ol hayretdeyim. cümlesi bir agaçdan, siz de gördünüz. Lakin Allah hayırlar vire. şimdi Padişah"umuz sizler gibi bir taze civandur. Adlün fü'idesin, zulmün zarın bilmez. Geçenlerde şehirde zulme icazet virmiş. Ziyade kalıt olmuş. Sonra hele bir dindar veziri vardur. anı irşad itmiş. Ol da zulnıden feragat itmiş . . Zira atalarımızdan işidürüz ki padişah bir zulme niyet eylese vilayetden bereket gider <lirler" didükde, ş a h bu hali müşahede itdükde gönlinden tevbe idüp bu işden
1 19
feragat idüp tecrübe için" "Senün bu narundan ziyade hazz itdüm. Bir dahi sık içelüm" didi. Ol kocaman "nola" diyüp vardı. Gene ol agaçdan bir nar kopardı. Karşulannda sıkdı. Bu kerre kase gine toldı. Ş a h alup içüp gördi lezzeti ewelki gibi leziz. Eyitdi: "Pir'üm bugün sen bizlere E b u c A l i S i n a oyum oynadun. Yohsa cukUle mi idersin?" didi. P i r eyitdi: "Bende nesne yok. Amma sizlerde bir hal var ki nanın suyu gah gelüp gah gideyor. Ancak Ş a h'umuz gene zulmden feragat itdi ola. Bari-i Ta cali mukallebü'l-kulubdür. Bu anda isterse böyle ider, isterse şöyle itler. Kullarına kudretin izhar ider" didi. Şah hayran olup eyitdi: "Ey Hw ace! Bu işlere sen ne dirsin" didi. Hwace eyitdi: "Bunda tacaccüb idecek ne var? Zahir budur ki mukaddem harifan bagçesinde tamac idecek bereket gitdi. Sonra niyetüm gene hayra dönderdün bereket gene geldi" didi. Ş a h bundan çok ibret ve nasihat aldı. Hatta "cadil olmasına sebeb bu oldı" <lirler. Andan ol K o -c a'ya vafir ihsan idüp gene taşra gelüp atlarına binüp şehre geldiler. Bir zaman ortalık asude hal üzere aldı. Bir gün Müctek Ş a h'ı gene tenhaca bulup: " Ş a h'um insaf mıdır ki ben kulun böyle gözden gönülden bıragıp unutdun. Kanı şehzade iken istedügün cahd u peyman nice oldı?" didi. Ş a h eyitdi: "Niçün ben seni severem? Nihayet umur-ı saltanat başuma düşdi unudıram, eger bir muradun varsa söyle" didi. Müctek safa idüp: "Şah'um 1 . Benüm kendüm içün muradum yokdur. Amma görürem ol hamal baççe da'im sana malı telef itdürür. Bir yerden gelür yok, hem bu kadar caskere culf.ıfe virüp neylersin? Sefer yok, düşmen yok. Bire hey Ş a h'um ! Heman sımal çok olsun. Hin-i hacetde casker bulunur. Görmez misin bal aldığı yire zünbü.rlar nice üşür" didi. Şah eyitdi: 'Ya nice idelüm?. Görmedün mi geçenlerde nice güçlerine gelüp şehre kalıt düşdi." didi. Müctek eyitdi: " Ş a h'um her
1 20
zeman kahtlık olmaz. Ol ancak Hwace'nun tacliıni idi. Bana hasedinden, bu Ş a h'un mukbüli olup baş vezirligi elümden alur diyu korhusundan böyle tezvirlik idüp böyle eyledi. Hele bir dahi de ki gör, böyle olursa vakt bana hakaret eyle. Ben sana zarar sanmam" didi. Ş a h eyitdi: "ey M ü c t e k . 1 { 1 55) yüri imdi bu maslahatı sana ısmarladum. Llkin sakın bana şikayetçi getünne l . " dİyüp tenbih eyledi. Lacın gene fursat bulup şehrün içinde dellallar nida itdürüp Ş a h'un emri budur ki her kim on akçe kazanursa bir yire miriye vire diyü halka tenbih eylediler. Halk görüp gene perişan hatır aldılar. Amma neylesünler . . Gine virmege başladılar. Etra.f-ı aleme nameler. emirler gönderüp "zahire ve sa'ir metac kısmın gayri diyara götürmeyüp medayine getüreler. Cinad iderlerse malları miriye kabz olunup kendüleri salb olunur" didiler. Bundan sonra lacin Müctek Camiller ta7in idüp bu kadar şehrün içinde kimi Müselman, kimi Yahudi zar hwar cefalar idüp bunlardan günde bu kadar mal cemc idüp alurl ardı. M Ü c t e k . ş a h 'a Carz idüp: "İşte gör ş a h'um sana hayır hahlık böyle olur. Hw ace sana kaçan bir kise akçe getürdi. Dostum düşmenüni bil" dirdi. Ve ademler koyup şikayetçi olanları dögerlerdi, koğarlardı. Kimse gelmezdi. Ş a h da bu kadar mal-ı hazineyi görüp hazz iderdi. Ve kula i'tibar itmeyüp culüfelerin kesdi. Herkes şaşup kimi bu cefalara tahammül itdi, başın alup gayri diyara tagılmaga başladı. Bunlar da gitdükçe beşde bir akçe almaga başladılar. Hwace-i D a n a bu halleri görüp: "Hay L a c i n 1 Ş a h ' ı ne caceb yaramaz işlere dad itdürdi. Nice olur hal? Eger bir kaç yıl böyle olursa, gitdi saltanat 1 "diyüp defCine çare aradı. Halk gizlüce gelüp aglaşurlard1. Hwace de nice idelüm? Bu Lacin bu fitneleri
155. Tarafımızdan "Müetek" olarak okunan bu kelime. "Mectek" veya "Mietek" şeklinde de okunabilmektedir.
1 2 1
kaynatdı. Şah ise taze delikanlu, bu kadar malı görüp tamac düşdi. Gayri nice söz geçer? Heman duada olun' dir idi. Ve kul taifesi bir tarafdan şikayet idüp aglaşurlardı. Bir gün Ş a h eyitdi: "Ey Hw acel Bizüm M ü c t e k eyü mal tahsil itdi . Lacin ziyade tahsildar kopdı" didi. Hwace eyitdi: "Sonra tuyarsın Ş a h'um" diyüp ötesin açmadı. Lakin Ş a h'a Hwace'nün sözi girdi, eyitdi: "Ey Hwace : Ey Hwace som nice olur? Yohsa gene isterler mi?" didi. Hwace: "Bana sorma M ü c t e k'e sor. Çünki gayri işün anunla görürsün. Hin-i mahallinde tac başuna dar geldükde ol zeman bana bahane bulma. Ol cevab virsün" didi. M ü c -t e k eyitdi: "Bire hey Ş a h 'um 1. Bu hayır söylemez. Yezdan-perest'i niçün söyledürsin? Ol sana hayr satmaz" didükde heman vezirler yer yirin ayaga turup: "Bire ya ne söyler bu cühfıd? Sen H w a c e - i D a n a'ya böyle söz söylesin 1. şimdi sen fukaradan biraz mal almakla Ş a h 'a karin olup makbul oldun. Lakin şehrün içi ah ve feıyad ile taldı. Köyler tagılup gayri diyarlara gitdiler. Kul ,ta'ifesi gene öyle ya bir yerden düşmen belürse reaya yüz döndürüp kul perakende oldukda sen mi dögüşürsün?" diyüp dört tarafdan Lacin'e üşündi eyitdiler. Lacin gayri cevaba kadir olamadı. Şah eyitdi: 'Ya hazine olıcak casker bulınrnaz mı?" didi. Vezirler: 'Yok Şah'um bulmmaz. Zira dirinti Casker işe yaramaz" diyüp çok söz aldı. Divan dagılup ahşam aldı. H w a c e Ş a h'un tenhasına gelüp: "Bire hey Ş a h 'um 1. Niçün böyle idersin? Ol La cin söz ile aleme bed-nam aldın. cAlem-i fenaya vardı. Anun korhusilen kimse gelüp Ş a h' uma şikayet idemez. Yohsa seni
·huzur ile yaturmazlardı. Ol Lacin şikayete gelenleri katı 30 b ider aldı. Eger benüm sözüm yalan ise şehri bir gör ne
halde . . "
122
53 a
111- EK METİN (=HAMZANAME)
(İstanbul Üniversitesi Ktp.T.Y. 1 1 1 )
R.avi öyle rivayet ider ki bir gün H a m z a karındaşı H a z r e t - i c A b b a s'a eyitdi: "Ey birader ı nolaydı bana at dahi olaydı" didi. cAbbas eyitdi: Nice idelüm? Sana her at tahammül itmez. Bunda ewelden bir at gelürdi. Kac
be'i tavaf idüp gene giderdi. Atalarumuzdan işidürüz ki ol ata ceddümüz H a z r e t - i İ b r a h i m oğlu H az r e t - i İ s h a k binerdi. Bir temür kın atdır. Velakin kimse tutamaz. Gelür Kacbe'yi tavaf idüp dolaşup nereden gelüp nereye gider?" didi. Hamza çünki bu sözi işitdi, aşüfte hal oldı. Zira at Caşıkı nev-heves taze çelebi idi Eyitdi: "Ey biraderüm 1. CAceb ol at ne canibden gelürdi? didi. cAbbas eyitdi: "İşte şol tarafdan gelür, gene ol tarafa gider" didi. H a m z a gönlinden eyitdi: 'Varayım, Allah rast getürse bulayım" diyüp cAmr cAyyar'a bile haber itmeyüp yalnuz ol canibe tevekkül-i Hak idüp gttdi. Ol gün rahş-ı siya.hun kuwetiyle çok menzil alıp, gelüp bir çayırlı, çimenlü sahraya irtşüp gördi bir alay anda konmışlar. At ve adem, deve, katır yayılup gezerler. H a m z a bunları görüp: cAceb bunlar nasıl kavındür ola'?" diyüp gördi bir herif caskerden taşra at timar ider. Anun yanına varup eyitdi: "Ey kişi nereden gelürsünüz? Kimlersünüz? didi. Ol adem eyitdi: "Bu kavın sahra-nişindür, mekanları yoktur. Kış oldukda sehbe, yaz oldukda yaylaya giderler. Bu araya yakın bir magara vardur, anun içinde bir at vardur, bu kavın ol ata Tann'dur diyü taparlar. Böyle çayır zemaru oldukda ol at çıkar. bunlar meydana arpa ve sa'ir şeyler dökerler. Her kangısından ol at yirse bereketlü olur dirler." didi. H a m z a bildi ki kanndaşınun didügi atdur,
1 23
eyitdi : "Ey kişi 1 . Lutf ile . ol magarayı bana göster. Şayed ol rahşı ele getürem" didi. Ol herif eyitdi: "Bire sen divane mi oldun? Ol at kırk bin sahn1- nişinin macbudıdır. Ol senün didigin at degüldür. Ve hem ben �dir degülüm anı sana göstermege. Şimdi ahşam oldı. Yarın bizüm begümüz vardur, adına K a m u s ı sahra-nişin <lirler. Var ana söyle . Eger �a'il olursa ana göre idesün" diyup Hamza'yı alup bargahına getürüp vafir süt, yoğurt, taze peynir getürüp ziyafet eyledi. İrtesi , işte bu kavın yirlerinden turup ayinleri üzere yüzlerin ol gardan tarafa tutup niyaza başladılar: "Ey bizüm macbudumuz, gel bize bereketler saç 1 . " diyüp aglaşdılar. Bir kerre H a m z a yerinden turup K a m u s sahra-nişinün önine geldi. Bunlar gördiler bir taze civan, bir siyah ata binmiş, bunlara gelüp selam verdi. K a m u s: "Nedür yigit muradın ?" didi. H a m z a eyitdi : "Hicaz'da bir at işitdüm. Alup götürmege geldüm, zira ata ihtiyacum var" didi. K a m u s gelüp eyitdi: "NevCivan 1 ol senün didügün at degüldür. Şol kadar kavmün macbudıdur. Ya sen atı nice ala götüresin?" didi. H a nı z a eyitdi: "Na-bekar l . At nedür kim macbud olmaga layık ola 1. Macbud ol zat-ı şerifidür ki atları ve cümle mahlukatı ol yaradup rızkın virür" didi. "Heman sen atı bana göster de bak ben anı nice ala götü rem" didi. K a m u s eyitdi : "Ey nev-civan . . . Ol bizlere gelürken rızkumuzda bereket vardı. Üç yıldur bize küsüp gelmedi. Aslı nedür bilmeyiz" diyüp, dönüp bir gulamına bakup: 'Var imdi bu civana ol mahalli göster. Ol bunun hakkında gelür" didi. Gulam da H a m z a'nun önüne düşüp magaraya getürdü . 'Var imdi göreyim neye kadirsin ?" diyü p gitdi. H a m z a tevekkül-i Hak idüp magara kapusına gelince , gördi kapu açuk. Besmele ile kapudan içeri girüp sol yanında bir sofa itmişler. üzerinde bir boz at turur. Bazargan karesi ol atı görüp süheyl urdı. Ol at da bir süheyl öyle urdı kim ol
1 24
magaranun içi taşı yankılandı. . .
53 b Bizlere de hışm ider didiler. Anıına bu taraf dan Hamza atından aşaga inüp ol ata karşu vardı kim tuta. Ol at kendüye kasdın bilüp bir kerre kıç ayaklannun üzerine gelüp yüridi kim ayagı altına alup helak ide. Na-gah ol mahalde bir bir sada geldi kim: "Ey rahş-ı mübarek 1 Bu kadar yıldan aradugun şahibün ayagına geldi. Mutf olup kadamüne yüz sür" didiler. i s h a k bu sadadan belirıleyüp heman dört ayakiarın zemine salup anasın bulmuş tay gibi gelüp H a m z a 'nun kademine baş koyup yüzin ayagına sürdi. Hamza şad olup 1 s h a k'ı koçup yüzinden öpdi. Gördi boynunda bir levh var. H a m z a aldı ol levhi okıdı. A l - i İ b r a h i m'den nesl-i İ s m a i l 'den H a m z a nam-ı namdar sensin ki bu ata malik olasın. Atun egeri ve sa'ir levazımatı bu kubbenün içinde bir sandık vardur, cümlesi andadır. Açup alasın ve sana kendi kaddine münasib bir kat alat-ı harb konmışdur. Alup işbu rahşa binüp silahı kuşanıp gazalar itdükçe bizi du cadan unıtmayasın. Ben ki H a z r e t - i İ s h a k bin H a 1 i 1 idüm. Ol ata binüp çok gazalar itdüm. Kapunun miftahı b ulup kubbenün kapusın açup içerü girdi. Ol sandıgı bulup 1 s h a k nebinün togulgasın alup başına giydi. H a z r e t - i t b r a h i m 'ün de starın başına sardı. İ s h a k nebin ün cübbesin giydi, kemerin kuşandı. . Rahşın arkasına süvar olup bazergan kurresin yedegine alup ol magaradan taşra geldi. Ol kavın gözedürdi. "cAcaba o yigit rahşı neyledi ola?" didiler. . "Bire ne turursız? Macbudumuz yalında cümbiz kırıluruz" diyüp birden rahşlarına binüp yüridiler. H a m z a hal bir yüzden aldı. Haman nacra urup tig-ı i s h a k'ı curyan idüp yügürdi, bunların içinde ol rast geldügine bir tig u rup dört pare eyledi. Ardınca gelenün cümlesin mene idüp lig ile iki pare eyledi. Gah tig ile ve gah gürz ile gah tir-i keman ile iş-
1 25
te H a m z a bunda cengde. Amma bu taraf dan Hamza gitdükden sonra cAmr CAyyar gelüp H a m z a 'yı bulup Hamza'nun gitdügin haber alup yola girüp Mekke sahralarında H a m z a'ya arayup gözlerken bir püşte üzere çıkup öte carnbe bakup gördiler ki püştenün öte yüzinde bi-hadd casker cenk iderler. Bunlar yalun gelüp gördiler, H a m z a bunları öyle kovar kim ancak olur. Bunlar ol hali görüp heman tigların Curyan idüp küffa.run bir tarafından bunlara girüp dolu tarlaya döndürdüler. İrişüp H a m z a'ya kafadar olup kuşluklara ikindi olunca eyitdiler. K a m fı s sahra-nişinün bargahı önüne gelince K a -m u s'a el lig olup H a m z a'ya bir tig urdıysa iki pare eyledi. Sa'irleri ol hali görüp kaçmaga yüz tutdılar. Ahşam alınca beşi bir yirdi kalmayup talan-ı perişan aldılar. Bu kadar mal, hazine , hayme ve har-gah kaldı . Baade cAmr cAyyar gelüp H a m z a'ya buluşu p eyitdi: "Ey dilaver nedür, bu rahşı ve esbabı nirden buldun?" didi. Hamza da nasıl bulup bu kavmile niçün cenk itdügin nakl eyledi. cömer c Ayyar hazz eyledi. Amma bir de eyitdi: "Benüm ne cacib talicüm var? Hamza'ya sahipkıran olursın didiler, gelüp zuhur ideyor. Ben ise Cayyar olsam gerek. CAyyarlıga mütecallık bir şeyüm yok" didi. Hele bunlardur, sürüp bir yire geldiler. H a m z a bir iki kulların babası cAbdu'lmuttalib'e gönderdi. Anlar da gelüp: "İşte ahval şöyle aldı" deyü haber virdiler. Anlarda şad olup cümle
54 a oğulların yanına alup gelüp H a m z a ile bulışdılar. Üzerinde olan cenk libasların ve rahşıru görüp hayran aldılar. H a m z a 'ya tahsin itdiler.
1 26
ab a'da af-tab agah agah etmek
ah bar ahval akıl a'la a'la-yı makamat ala filem'i- fena: ale-s-sabah aleyhi-s-selam aleyke-ani'llah alp Ertunga
cllüde anım amüd an'ane an'anevi Antername
araste arz-ı Cemal asan a'sar aslı.ah
asüman aş kar atf
: Su
SÖZLÜK A
: En zalim, pek gaddar. düşmanlar : Güneş, güneşin ışığı, parlayan yüz : Bilgili, haberli uyanık, : Mevlevlikte, dervişleri sabah namazına kaldır
mak Haberler, bilgiler Durumlar, oluşlar Akıllı kimse Yüksek, yüce Yüce makamlar, yüksek makamlar Üzerinde -da-de Yokluk filemi hoş dünya Sabahleyin, erkenden Allahın selamı onun üzerine olsun Allah'tan sakın, sakmman gerekir Türk destan kahramanı. Birçok efsaneye göre, lran Şehnamesi'ndeki Turan hükümdan Afrasiyab'dır. Bulaşmış. bulaşık, perişan Topluluk. herkes, topluluğun tamamı Direk, sütun Gelenek, rivayet Gelenekle ilgili VI. asırda yaşayan, meşhur Arap şaiıi Anter'in hayatını anlatan eser. Türkçe de halk arasında anlatılan dini ve epik karakterdeki hikayelere verilen ad. Bezenmiş, süslenmiş Güzelliğini gösterme. yüzünü gösterme Kolay izler, hikayeler, abideler. eserler Sahipler, malikler, peygamberimizi görmüş ve sohbet etmiş kipseler Gök. sema Hz. Hamza'nın atı, doru at Meyletme, yönelme. bağlanma
1 27
avaz a'yan Ayş ayyar azm-i meydan
ba ba'de bahadır bahr baran banü bargah battal name
bebr
bedel bcdi'-üz-zeman bed-nam be-heme-hal bengisu beni adem bcr-heva ber-meydan
bcrran berzah
bigane bi-hadd bi-ihtiyar binaenaleyh bi-tab bi- takat budist budizm
cami-üt-Tevarih
canib
1 28
Ses, bağırma 1 leri gelenler, gözler Yeme, içme, eğlenme Hilekar, dolandıncı Meydana yönelme
B l le, . . . . . 11, yaran-ı ba safa: Saualı dostlar Sonra Cesur. yiğit Deniz. göl büyük nehir Yağmur Kadın. hatun. hanım Çadır, yüksek divan Vll. asırda Anadolu'da. Bizanslılara karşı yaptığı savaşlarla şöhret yapmış Arap kumandanı Battal'ın, kahramanlıklarını anlatan dini ve epik karakterdeki hikaye. Eski kitaplara göre, Hindistan'da veya Afrika' da bulunur. Kediye benzeyen, gayet büyük, üstü yol yol tüylü, saldıracağı zaman tüyleıi kabaran. arslanın bile korktuğu azgın bir canavar. "Böbürlenmek" kelimesinin "bebr"den geldiğine dair görüşler vardır. Karşılık, karşı Zamanın harikası Kötü adlı. adı kötüye çıkmış, fena tanınmış Her halde, elbette, nasıl olursa olsun Hz. l lyas'm içmiş olduğu ölümsüzlük suyu Ademoğullan, insanlar Kaybolmuş, havaya gitmiş. uçunılmuş Meydan üzere, nazar-ı ber meydan: Meydan. üzerine bakma, meydana bakma Doğru söyleyenler, hayır işleyenler ince, uzun kara parçası, dar dil. zor, güç. ölülerin nıhlannın kıyamete kadar bulunacağı yer Yabancı, kayıtsız, dünya ile ilgisini kesmiş Sınırsız istemeden, gayr-i ihtiyari Bundan dolayı, bunun üzerine Bitkin yorgun Takatsiz, kuwetsiz, güçsüz Budizm dininden olan kimse M. Ö. VI. asır sonlarında Hindistan'da ortaya çıkan dinin adı. Çin ve Orta-Asya' da da yayılan bu dinin kurucusu Buddha'dır.
c 1lhanlı tarihçisi Reşidüddin'in ( 1 248- 1 3 1 8) Moğolca yazmış olduğu iki ciltlik tarih kitabı Taraf. yön, cihet
can-sitan cazibe cazu cem' cemi cenab-ı bari cengaver cengizname
cerrah cevlan cevşen cezil cezire cihan-ender-cihan cihiingir cihan-tiib cuş cübbe cümazi-yel-ewel cümbüş
cümbüşe gelme
çarh çeşme-zar çevgan
çihar çihar-dost
çüb
Dahhak
damen damen-1 siper dana darb Dede Korkut
delalet demren
demrengtr der-akab devr-i Kameri'
Can alan Gösteriş, alımlılık, sevimlilik Cadı, büyücü, sihirbaz Toplama, yığma, çoğul Cümle, hep. bütün Büyük Allah. Hazret-i Allah Cenkçi, döğüşken Cengiz Han ve atalannın hayatlarını anlatan. Orta-Asya Türkleri arasında yaygın olan destani. hikayelere verilen ad Operatör doktor Dolaşma, gezme, gezinme Örme zırh, vaktiyle giyilen savaş elbisesi çok, bol Ada Dünya içinde dünya, alem içinde alem Dünyayı zapteden Cihanı aydınlatan, dünyayı aydınlatan Coşturma Din adamlarının giydiği uzun üstlük Arabi aylardan beşincisi Eğlence, madeni gövdeli, tambura benzer bir saz aleti Eğlenme, harekete geçme
ç Çark, gök, felek, talih, devam eden, süren Çeşmesi bol olan yer, sulak yer Cirit oyununda, oyuncuların birbirlerine attıkları değnek, ucu eğri değnek, baston Dört Dört dost, Hz. Ebubekir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali Çubuk, odun
D Çok gülen, lran mitolojisinde Cemşid'in yeini alan, zalimliği ile meşhur hükümdar Etek Siper önü Bilgin, alim Döğme, vurma Oğuzların destan niteliğindeki hikayelerinin ilk anlatıcısı, bu hikayeleıin kahramanı. efsanevi Oğuz ozanı Yol gösterme Okun ucuna geçirilen demir veya kemik parçası Demir oklu, kemik oklu, silahlanmış Hemen ardı, sıra Ay'ın ondokuz yılda bir aynı konumda bulunması. bir ayın içinde dolaşması
1 29
devvar dilir diraht divane dühür düldül
ebru edvar efsane
efsanevi ejderha ekber eknaf ender er erbab erbab-ı harb es' ad esatir
esed-ullah
Esmar-ül-Hamza
esma-ullah evsaf ez ezman fühire farz
fasıla fevk-al-beşer fevri fi car
fıravan fütuhat
gafilüce galebe gar gave
gayr-i müslim
1 30
Devirler Yürekli, cesur Ağaç Deli. kaçık Dünyalar, zamanlar. devirler, dönemler Hz. Al!'nin atı
Kaş Devirler
E
Dillere düşmüş, meşhur olmuş hadise, masal Efsane ile ilgili, masalımsı Büyük yılan, korkunç ve hayali bir hayvan Yüce, ulu büyük Yanlar, taraflar, sığınılacak yer -da, -de; müşkil ender müşkil: Zor içinde zor Derviş Ehil, becerikli, sahipler, malikler Savaş ehli Pek hayırlı, en mutlu Tarih öncesi tanrılarının. efsaneli maceralarını anlatan ve bir topluluğun duygularını, özlemlerini dile getiren hikaye Allah'ın arslanı, Allah'ın hayırlı kulu, Hz. Ali, gök yüzü takviminde beşinci burç Hamza kıssaları, hikayeleri, halk arasında anlatılan dini ve epik karakterdeki hikayeler Allah'ın sıfatları, adlan Sıfatlar, kaliteler -dan, -den; ez ser-i nev: Yeni baştan Zamanlar Onurlu, şerefli, kıymetli, kadın adı Allah'ın emri, Müslümanların yapmak zorunda olduğu Allah emri Aralık, ara, ayıran şey insan üstü, üst insan Birden bire, düşünmeden yapılan Arap kabileleri arasında savaşın yasak olduğu dönemlerde yapılan savaşlara verilen ad Çok bol, fazla Zaferler, fethedilenler, fethedilen memleketler
G Dikkatsizce, dalgınca Üstün Mağara Zalimliği ile meşhur lran hükümdarı Dahak'in zulmüne karşı, halkı ayaklandıran meşhur demirci lslam olmayan
gergedan
güzide
hab habis hacet hacet namazı
hadid hadis
hak-i pay hak-i siyah halashalavet hali halife
hamd-i firavan hamle hfunün hamüsi hamzamlmc
har harik-ül-ade Hassen hatır helak eyleme hem ta hengam heybet
hezar hezaran hızır
hicret
hicri hidayet hil'at
hızlan hor
iri yapılı, kalın derili, burnunun üstünde bir ya da iki boynuzu olan memeli hayvan Seçkin
Uyku Kötü
H
ihtiyaç duyulan şey, ihtiyaç, istek isteklerin yerine getirilmesi için kılınan namaz Öfkeli, hiddetli Peygamber'imizin kutsal sözü. hadisten bahseden ilim Ayak toprağı. ayak tozu Siyah toprak Kurtuluş, kurtulma Tatlılık. şirinlik, zevk Tenha, boş, sahipsiz Birinin yerine geçen kimse, Hz. Muhammed'in vefatından sonra, ümmetinin başına geçen kimse, padişah, ikinci usta, kalfa Allah'a şükürler olsun. çok şükür Vuruş, saldın Büyük sahra, düz ova. bozkır Cümlesi, hepsi lslfun. kahramanlarından Hz. Hamza'nırı yaptığı işlere dair yazılan epik (destani) ve dini mahiyetteki hikaye Eşek Adetin üstünde, olağanüstü Hususi olarak, özellikle , aynca Akılda tutma, saygı değer Mahvetme, öldürme, yorma Benzer denk Zaman, çağ. sıra. mevsim Korku ile saygı duygularını birden uyandıran hal veya gösteriş Bülbül, bin, pek çok Bülbüller, binler içenlere ölmezlik veren ab-ı hayatı içmiş bulunan, kul sıkıldığı zaman imdadına yetişmekle meşhur olan peygamber, kurtaı:ıcı Memleketten memlekete göç. Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç etmesi, Islam takviminde taıih başlangıcı Hicretle ilgili, tarih başı olarak hicreti alan Hak yoluna, doğru yola yönelme Eskiden, padişah veya vezir tarafından beğenilen kimseye giydirilen süslü elbise, kaftan Sessizlik Sevimsiz
1 3 1
Huda hun-tiğ hürşid hurüş Huşenk hükkam
ıslah
ibare
ibram iblilü'
isale lskcndcrnamc
istikra istikraen işrctgah itman ittihad izmihlal izzet
kabz kadde kadem basma Kaf
kahin
kahir kaht kalb-gah kam
kar karin kazib kelam keramet kerevet
kıraat kıssa kıssa-gü kıssa-güzar kıssa-hwan
1 32
Tanrı Kanlı kılıç Güneş, erkek adı Akıl. fikir, şuur l ran mitolojisinde bir kahramanın adı Hakimler
1 iyi bir hale koyma
i Cümle, paragraf, bir metinden çıkartılmış
bir kaç satır Can sİkacak derecede ısrar etme I3ir şeye aşın derecede düşkün olma, tiryakilik. düşkünlük Akıtma Büyük lskender'in hayaundan ve seferlerinden bahseden eser Gezme, dolaşma Gezerek, dolaşarak içki içme yeri, eğlenme yeri idman Birlik Yok olma, yok olup bitme Yücelik. ululuk. üstünlük
K El ile tutma. kavrama Kadar Kayıplara karışma Masallarda, zünırüt-i anka kuşunun yaşadığı rivayet olunan adğ Gaipten haber vetmek iddiasında bulunan kimse, falcı Kahredici Kıtlık Can -evi Eski Türklerde, kopuz (saz) eşliğinde şiir söyleyen halk şairi, ozan, kutlu kişi iş Yakın. hısım. komşu. arkadaş. yakın olan Kezbeden. yalan söyleyen Söz, lakırdı O lgunluklar, bağışlar Üzerinde otumlan şilte serilerek yatılan tahtadan yüksekçe yer okuma, devamlı ve düzgün okuma Fıkra. hikaye. rivayet. Vak'a, macera Hikaye. masal söyleyen Bkz: Kıssa-han Hikaye, masal söyleyen kimse
kim esne konglo merat küs kuwe küffar Küfffuiyan küngü re
Uibis Layiha
Leb-a-leb leş leşker libas lika-perest
maani ma'büd ma'büdi ma'düd mağz mağzan mah ma-hazar mahfe
mar ma'rüf maslahat mecruh meddah
meddahan
mekkare melih melik
mellah menazil menkabe
menkabevi menkıbe meratib merd merd-i meydan merdüm-har
Kimse Nazım-nesir kanşırnı yazı Davul Kuwet. güç, niyet. fikir, vasıf. his Kafirler, hak dinini inkar edenler Kafirler (Bkz: Küffar) Kubbenin tepesi, en yüksek yeri
L Giyen. giymiş Düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi. tasarı Ağzına kadar dolu Hayvan ölüsü Asker, ordu, ordugah Elbise Ateşperest
M Manalar, anlamlar Kendine ibadet olunan, tapınılan, Allah Allah'la ilgili, Allahi Sayılı, belli, sınırlı Beyinsiz, akılsız Beyinsizler, akılsızlar Ay Daha önceden hazır olan, hazır bulunan şey Dört kişi veya iki katır tarafından taşınan nakil vasıtası Yılan Herkesçe bilinen, tanınmış. belli, meşhur iş. emir. husus. keyfiyet, dirlik düzenlik Yaralı Daha (Pek, en, çok) medheden, taklitler yaparak hoş hikayeler anlatıp halkı eğlendirenkimse Meddahlar, hoş hikayeler anlatıp halkı eğlendirenler Hileciler, düzenbazlar Güzel,
. sevimli, şirin, tatlı, yakışıklı
Allah'ın adlanndandır. Mal sahibi. padişah, hükümdar Gemici, kaptan, denizci Menziller, duraklar, konak yerleri Tanınmış veya tarihe geçmiş kimselerin ahvaline (durumuna) ait fıkralar, hikayeler Menkıbe ile ilgili, menkıbeye ait Bkz.: Menkabe Rü tbeler, dereceler Adam, insan, kabadayı, yiğit, kahraman Meydan kahramanı i nsan yiyen, yamyam, bkz: Merdüm-hor
1 33
merdüm-hor merr'd merü
mesrür mevhum
mey mene meymenet meyse re mihter miri mu'ahata mufassal muhaddisan
muhammediye
mukabil
mukaddem mukadderat mukalleb.ül-kulüb mukayyed Muntazır mür mu saf
mu saf aha musirr mübtela müellif müferrih müheyya mülayemet
mülga mü'inin
mümtaz münakkah müneccim
münewer mürekkeb
mürg-zar müsellem
1 34
Bkz: Merdüm-har An Hint mitolojisinde kutsal dağ. yeryüzünün merkezi kabul edilir ve çevresinde yıldızların döndüğüne inanılır. Bkz: Sumenı. Sinem Sınırlı. memnun. sevinmiş Vehm olunmuş. aslı esası yokken zihinde kurulmuş olan Ordunun sağ kanadı. sağ cenahı Uğur. bahtiyarlık, talih Zenginlik. ordunun sol kanadı Daha büyük Beğlik, devlet hazinesine ait, devlet hazinesi Kardeşlik, kardeş edinme Ayrıntılı, uzun uzadıya anlatılan Hadisle uğraşanlar, Hz. Muhammed'in sözlerini toplayanlar Hz. Muhammed'in hayatını ve yaptıklarını konu olan eserlere verilen ad Karşı karşıya gelen. bir şeyin karşısında bulunan Takdim edilen. sunulan. önde giden. değerli Alın yazısı Kalpleri değiştiren Kayıtlı, bağlı. kaydolmuş. deftere geçmiş Gözleyen, bekleyen Karınca El sıkışma, buluşma, tokalaşma, bkz: musafaha Bkz. Musaf Aşın derecede israr etme, ısrarlı Düşkün, alışmış, tutkun Yazar Ferahlatıcı, rahatlatıcı Hazır, hazırlanmış Uygunluk. yumuşak huyluluk, bağırsakların yumuşaklığı Ilga olunmuş. lağvedilmiş. kaldırılmış iman etmiş. lslam dinine inanmış. Müslüman Seçkin, imtiyazlı. ayrı tutulmuş Soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş Yıldızların hareket ve vaziyetlerinden ahkam çıkaran, yıldız falına bakan kimse, falcı Aydınlatılmış. nurlandınlmış, ışıklı, aydın Terkip edilmiş, daha çok şeyin kanştınlması ile meydana gelmiş. Kuş yatağı Verilmş. teslim edilmiş, su götürmez, doğruluğu herkesçe kabul edilen
müstağnk müstağrib müste'an
müstedam müstehab
müsteid müşahede müşkilat müşrik mütefekkir
mütehammil
müterahi müterakkıb mütevali müverrih müyesser
na-
na-bekar na-çar naliş-i büka nam na'ma'lüm nam-dar name na-pedid na'ra-i can sitan nasir nay nazar nebi ne bir neferat nekbet nekbet-i temeddün nev-civan nida niheng nikab ni'me niyaz niza' nize nusret
Gark edilmiş, dolmuş, doldurulmuş, batmış Garibine giden, şaşakalan Kendisinden yardım beklenen, yardım istenen Ebediyen var olmak, daim kalmak Sevilen, beğenilen, yapılmasında sakınca olmayan Kabiliyet, istidat Bir şeyi gözle görme, Zorluklar, güçlükler Allah'a şerik (ortak) koşan Tefekkür eden, düşünen. düşünür, düşünce sahibi Tahammül eden, dayanan, yük altında bulunup ses çıkarmayan Sonra Bekleyen, gözleyen, uman Ebediyyen var olmak, daim kalmak Tarihçi, tarih yazan Kolayı bulunup yapılan, kolay olan, kolay gelen, kolaylıkla olan
N Farsça kelimelerin başında kullanılan olumsuzluk eki İşsiz, işe yaramaz, haylaz, hayırsız Çaresiz Gözyaşı inleyişi. ağlayıp inleme Şöhret, ün Bilinmeyen, bilinmemiş Namlı, şöhretli, tanınmış Mektup, kitap, mecmua Göıi.inmez, bilinmez, belli olmayan Can alıcı feryat, bağırma, inleyiş Nesir yazan, yayan, saçan Kamış, kamıştan yapılmış nefesli çalgı Bakma, göz, atma, düşünme Haberci, peygamber Torun Askerler Talihsizlik, bahtsızlık Talihsiz gelişme Genç. delikanlı Bağırma Timsah, kalem, kılıç Örtü Ne güzel. ne hoş. ne ala Yalvarma. yakarma. dua Çekişme, kavga. Kargı. mızrak Yardım. Allah'ın yardımı. başarı, üstünlük
1 35
nuş
pay-dar pay taht
pedid peleng peniha penyal perakende perakende-gü peyma pir piraste pulat pür-safa püşte
ra'd ra'd -ı cevlan
ra'd -var radyallahü anh ragıb rah rahş rahş-ı mübarek rahş-ı peyma ram olma ravi raviyan riiz riizi reaya
ref
re vah
revan rezm rezm ü gah ıical nkab rubüd ruhsat rumuz ıiişen
1 36
Tatlı, bal. işret, içki-nuş: içen, bade-nuş: içki içen
p iyice yerleşmiş. sağlam. devamlı. sürekli Padişahların tahtlarının bulunduğu.devamlı oturdukları şehir. ülkenin idari merkezi Görünen, bilinen, belli olan Panter Uzun kılıç veya (?} , bkz: Penyal Uzun kılıç. şiş Dağınık. azar azar Saçmalayan, saçma konuşan Ölçen, ölçücü Yaşlı, ihtiyar Bazenmiş, düzen verilmiş Çelik Eğlence dolu Yığın. tepe
R Gök gürlemesi Haykırma. meydan okuma, meydanda dolaşma Gök gürlemesi gibi Allah ondan razı olsun istekli, isteyen. rağbet eden Yol, tutulan yol At, Zaloğlu Rüstem'in atı Uğurlu at, Hz. Hamza'nın. atı Başı boş at itaat etme. boyun eğme Rivayet eden. söyleyen, hikaye eden, anlatan Hikaye eden, bkz: Ravi Gizli tutulan şey, sır Rıza gösteren, kabul eden, boyun eğen Bir hükümdar idaresi altında bulunan ve vergi veren halk, bütün halk, Hıristiyan tebaa Kalkındırma, yüceltme, lağvetme, kalkındırma Bir şeyi elde etme sevinci, güneş battıktan sonra gece oluncaya kadar geçen zaman Yürüyen. giden. akan Savaş. kavga, cenk Savaş meydanı l leri gelenler. erkekler Üzengi, büyük bir kimsenin katı. önü Süpürme atma izinler. müsaadeler Remizler. işaretler, manası gizli olan söz Aydın, parlak. belli. meydanda
ruy-i zemin ruz nikn
rüstemnfune
sa' adet sa'adetmend sad-hezar sahhaf sahih-kıran
sahiha sahra-nişin sair-ül-naf saki yan sfilsfil sfilsfilnfune
sani sarf sarf-ı zihn sebük selamet sem'an semavi
sena sena -yı cezil sengin-dilir serhengan ser-kaplan ser-nigün
ser-ta-be-ser server sığın sıla-i rahm
sim beden simurg sineru si pah si ret soffa su' su'ada
Yeryüzü Gün Ber şeyin en sağlam tarafı, temel direği nüfuslu, ehemmiyetli, önemli kimse lran'ın meşhur pehlivan ve savaşçısı Rüstem'in başından geçen olaylan anlatan epik ve menkabevi mahiyetteki hikaye
s Mutluluk Mutlu, bahtiyar Yüz bin Eski kitap alış verişi yapan kimse, kitapçı Her zaman haşan ve üstünlük kazanan hükümdar Gerçek. doğnı kusursuz Kırda, çölde oturan Diğer menfaatler içki sunucular Hz. Ali'nin savaştığı dev Hz. Ali'nin kahramanlık menkıbelerini anlatan epik ve dini karakterli manzum eser i kinci Masraf etme, harcama, para bozma, çevirme Akıl sarfetme, zihin yorma Tez, çabuk Kurtulma, endişeden uzak olma i şi terek, dinleyerek Semaya mensub, sema ile ilgili, Allah'tan olan, Allah'ın işi, kütüb-i semaviyye: Tevrat . Zebur. inci!, Kur'an Övme Çok övme Taş yürekli kahraman Çavuşlar, yasakçılar Baş pehlivan Baş aşağı olmuş, ters dönmüş. talihsiz, bahtsız Baştan başa Baş, başkan. reis Geyik, ev hayvanı Ana, baba ve akrabaları ziyaret vazifesini yeline getirme, bahşiş, hediye Gümüş tenli Anka kuşu, masal kuşu Hint mitolojisinde kutsal dağ. bkz: Meru Asker, ordu Hal tercümesi Sofra Kötülük, fenalık, kötü. fena Kötü düşmanlar
1 37
su be su sumerru
suret suret-! tebdil süfela' süleymanname
sünnet
sürh
şaman
şeb: şecaat şehadet
şehid-üş-şüheda şehname
şehname-hwan şehsüvar şeh-zade-gan şer't
şertat
şevket şikar şıkar-gıih şir şir-i cihan şum şümar
ta'am ta' at tab' tab ta be sabah tabl-ı asayiş tağyir tahkik tahktk-t na-kabil tahlif t.ahsin tahsin etme
138
Taraf taraf. her tarafa, yan yana
Hint mitolojisinde kutsal dağ, bkz: Menı Biçim görünüş, kıllık, tarz., yol, gidiş Kıyfat değiştinne, başka bir kılığa ginne Sefiller, düşkünler Kur'an'da adı geçen peygamberlerden biri olan Hz. Süleyman'm hayatım menkıbeleştiren dini ve epik karakterdeki halk hikayesi Peygamberimizin Müslümanlarca uyulması gereken davranışları Kırmızı, kızıl
ş Eski Türklerde halk şairi, ozan, kutlu kişi, bkz: Kam Gece Yiğitlik, yüreklilik Şahitlik etmek, bir şeyin doğruluğuna inanma gözle görülen şeyler Şehidlerin şehidi, şehidlerin başı Hükümdarların biyografisini manzum olarak anlatan eser, lran Şairi Firdevsi'nin ünlü manzum eseri Şehname okuyan I;ıaş süvari, ata iyi binen Şehzadeler, padişahlar Şeriatle ilgili, şeriate uygun hüküm, şertate aid Doğru yol, Allah'ın emri, ayet, ümmet, esaslanna dayalı din kaideleıi Büyüklük, ululuk, debdebe Av Av yeri Arslan Cihanın arslanı, dünyanın arslanı Uğursuz, şom Hesap, sayı, bi-şümar: Hesapsız, sayısız
T Yemek Allah'ın emirlerini yerine getirme, ibadet Tabiat, huy. yaradılış Güç, kuwet, takat Sabaha kadar Huzur davul!}. güven davulu Başkalaştırma, değiştinne, bozma i ncelenme, inceleme incelenmesi mümkün olmayan Bozma, değiştirme Güzel bulma, beğenme, hayran olma Alkışlama, beğenme
taht taht-ı revan
tii'ife
tanzir
tark ta mika tavaf
tazarru' teaku-ül-ezmıin tebah tebellüğ teblig tebşir tecelli
tefehhüm te'kid te'lif
telmih
temeddün tendira teng teşci' tevabi'
tezkire
tezyilkar tılsım
tığ tığ üşürme tim ar tir tire ttisi
ukala' ulaç u lufe
Hükümdar makamı Dört kişi veya iki katır tarafından taşman nakil vasıtası Bölük, takım, güruh. kavim, tayfa, gemi işçisi
Benzetme, benzetilme, bir şiirin manaca ve şekilce benzerini yapma Yol Güıiiltü Ziyaret etme, bir şeyin etrafında dolaşma. Ka'benin çevresini yedi kez dolaşma Yalvarma, kendini alçaltarak yalvarma Düşünülen zamanlar Yıkılmış. tükenmiş Yetiştirme, eriştirme. bitiştirme Yetlştınne, eriştirme. bitiştirme Müjde verme, müjdeleme Görünme, belirme, kader, talih, Allah'ın lütfuna nail olma Yavaş yavaş anlama, farkına varma Kuwetleştirme. sağlamlaştırma, üsteleme Uzlaştırma. barıştırma, eser yazma, yazılmış eser Hatırlatma, söz arasında kasdedilen bir şeyi manalı olarak söyleme. açık söylememe, bir kıssayı hatırlatma . Medenileşme. medeni olma, uygarlaşma Hasis, ekşi yüzlü, suratsız Dar Gayrete getirme. cesaret verme Bir kimsenin hizmetinde bulunanlar, bilinin adamları peykler Hükümetten alınan izin kağıdı. pusula, bazı kimseler için yazılan biyografi Alaylı Esrarlı bir kuwet taşıdığına inanılan şey kimse, çare, tedbir, sihir. büyü Kılıç Kılıç vurma Yara bakımı. hayvan temizleme, ağaç bakımı Ok Bulanık. kara lran'ın milli destanı olan Şehnfune'yi yazan Firdevsi'nin doğduğu şehir
u Akıllılar, akıllı olanlar Bağ fiil. bağ, ek Sipahilere, yeniçerilere (üç ayda bir) verilen maaş . hayvan
1 39
umür umur-ı müstağribe · usturlab
üs türe
üşte
vacib va.fi
varsağı-gü vasıf veliyy-ül-akran vüzera
yaran-ı safa yezdan
zahir zahir olma zahire zahm zar zelazil zerdehist
zedüşt
zeyn zırgam zırh zi-kıymet zikr-i cemil zir ü zeber zi-zi-cay zinet züd zulmet zür zül fi kar
1 40
işler, hususlar Şaşılacak şeyler, şaşılacak hususlar Yıldnzlann Arz'a olan yükseklik derecesini ölçmekte kullanılan alet .
tl' llkçağda yaratılmış mabudlar, bunlar hakkında söylenmiş menkıbeler işte
v Müslüman dinince yapılması gerekli olan Yeter. tam, sözünde duran, sözünün eri. elverir Varsağı söyleyen Nitelik, bir kimsenin veya şeyin sıfatı, hali En yakın arkadaş Vezirler
y Temiz dostlar Allah, Zerdüşt dininde hayır ilahı
z Arka çıkan, yardımcı Görünme Anbarda saklanan yiyecek, hububat Yara ağlama. inleme Yer depremleri. yer sarsıntıları Zerdüşt dininden olan. zerdüşt dinine bağlanan iyilikle kötülüğün mücadelesi esasına dayanan mecusilik (ateş-perestlik) dinin kurucusu Süs, bezek Arslan Demirden örme veya dökme savaş elbisesi Kıymetli. değerli iyilikle anma Altüst Sahip Dinlenme yeri Süs, bezek Çabuk. hemen Karanlık Kuwet, güç Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç, Hz. Ali'nin kılıcı
AKALI N.
AKYÜZ,
ARAT.
BANARLI.
BALI .
BALI.
BİBLİYOGRAFYA
Mehmet. Mehmet Kaplan ve Muhan Bali: Köroğlu Destanı, Erzurum 1 973. Kenan: Firdevsi- Şehname'ye Önsöz. ÇeViren: Necati Lü gal. Ankara 1 967. R. Rahmeti: Baburname, 1 000 Temel Eser Yayınlan. İstanbul 1 970. Nihat Sami: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi Cilt: !. İstanbul 1 97 1 Muhan: Ercişli Emrah ve Selvihan Hikayesi. Ankara 1 973. Muhan, Mehmet Kaplan ve Mehmet Akalın: Köroğlu Des-tanı, Erzurum 1 97 1 .
----------------------: Türk'ün inanma Üslubu. MfV. Yayını. Ankara 1 960.
BORATAV. Pertev Naili: Folklor ve Edebiyat il. lst. 1 982. ---------------------- : Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği. Ankara 1 946. ----------------------:Köroğlu, İstanbul. 1 984. - - - - ----- - - - - -- -- - - - - - : 1 00 Sonıda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1 969. EDiP, Eşref: Asr-ı Saadet Cilt: il . İstanbul 1 967. ELÇiN. Şükrü: Halk Edebiyatına Giriş. İstanbul 1 98 1 .
ERCiŞ. Pakize: "Halk Edebiyatında Tenkid," (Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Fen- Ed. Fakültesi, 1 984).
ERGİN. Muharrem: Dede Korkut Kitabı, İstanbul 1 969. --------------- ------- : Oğuz Kağan Destanı. İstanbul 1 970. GÖKYAY, Orhan Şaik: Dede Korkut Hikayeleri, İstanbul 1 976. ------ ---------------- : GÖNÜL. Behçet (Çev) : Türk Halk Kitapları. Dr. Otto
Spies. İstanbul 1 936. iNAN. Abdülkadir: Makaleler- incelemeler, Ankara 1 968.
------ ------ ---------- : Türkoloji Ders Hülasalan, lst. 1 936. iSEN. Mustafa: "Künhü'! Ahbii.r" (Doktora Tezi , Atatürk Üniver
ız. KABAKLI. KAPLAN.
sitesi Edebiyat Fakültesi, 1 979). Fahir: Eski Türk Edebiyatında Nesir Cilt: 1 , lst. 1 964. Ahmet: Türk Edebiyatı Cilt: l , lstanbul 1 968. Mehmet. Muhan Bali ve Mehmet Akalın: Köroğlu Desta-
nı, Erzurum 1 973.
· 1 41
KAPLAN, Mehmet: Türk Destanlannda Alp Tipi (Z. Velid! Togan Armağanı) , İstanbul 1 955.
--------------------- KOCATÜRK. Vasfi Mahir: Türk edebiyatı Talihi. Anka ra l 964Türk edebiyatı üzerinde araş tırmala (3) Is tan bul
1 985
KÖKSAL. KÖKSAL.
Asım: lslam Tarihi Cilt: i l i . lstanbul 1 974. Hasan: Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı. Ankara 1 984.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat: Edebiyat Araştırmaları. Ankara 1 986. ------------------- -- :Türk Edebiyatında ilk Mutasavıflar, Ankara 1 976. ------------ --------- : Türk Edebiyatı Tarihi. lstanbul 1 98 1 . KURTULUŞ. Şakir: Hz. Hamza. İstanbul 1 984. LÜGAL, Necati: Firdevs!- Şehname. Ankara 1 967. MACDONALD, D.B. : lslam Ansiklopedisi "Hikaye Maddesi" Cilt: V, lstan
bul 1 964. ÖGEL. Bahaeddin: Türk Kültürünün Gelişme Çağları 1 , i l . lstan
bul 1 97 1 . ------------ - ------- - - - - : Türk Mitolojisi ı . ıı. ANKARA 197 1 . ÖZTELLI, Cahil: "Seyyid Battal Gazi'nin Atı Aşkar Üzerine. "Folkla
ra Dorğu Dergisi, Sayı: V (Şubat 1 970) ROSSI. Ettore: il. Kitab-ı Dede Qoqut. Vatican 1 952. SAKAOGLU. Saim: Anadolu-Türk Efsanelertnde Taş Kesilme Motifi ve
Bu Efsanelertn Tip Kataloğu. Ankara 1 980. SEYIDOGLU, Bilge: Erzurum Halk Masalları Üzerinde Araştırmalar.
Ankara 1 97 4. SPIES. Otto: Türk Halk Kitapları (çev. Behçet Gönül). İstanbul
1 94 1 . TECER, Ahmet Kudsi: Koçyiğit Köroğlu. lstanbul 1 969. TULUM. A. Mertol (çev): Tazarruname. lstanbul 1 97 1 . TÜRK ANSiKLOPEDiSi: "Hamzaname Maddesi. " Cilt: XVlll. Ankara
1 970. TÜRKMEN. Fikret: Aşık Garip Hikayesi. Ankara 1 974. --------- ----------------: Tahir ile Zühre Hikayesi Üzertnde Bir Araştırma.
Ankara 1 974. UÇMAN. Abdullah: Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi "Hamza
name Maddesi," Cilt: iV. lst. 1 98 1 . UZUN ÇARŞILI. l . H akkı: l slam Ansiklopedisi "Hz. Hamza Madesi," Cilt:
V. İstanbul 1 964. YENi TÜRK ANSiKLOPEDiSi: "Destan Maddesi" , Cilt: il, lstanbul l 985.
142
GENEL İNDEKS
Çalışmamıza inceleme konusu olarak seçtiğimiz H a m z a na m e'nin 69. cildinin yazma metni ile iki ek metinde bağlı kaldığımız transkripsiyon usulüne. özel ad ve terimlerin indeksinde de uyulmuştur.
Abakan Tatarları . 85 c A b d u' l m u t t a l i h. 33, 1 26 A b-ı h a y a t. 65. 78 A b 1 a g: 96. 97
A b 1 a g- ı I3 a h r i, 46· 97· 98
c A c e m. 20. 2 l . 78
A el c m (c a 1 e y h i s s c 1 a m) . 64 Adsız. Nihal. 7 Acneid. 5 Ahmcdi. 24 Ahmet Şalı. 90 Akad. 6 Akalın. Mehmet. 1 6 . 1 7 Akdeniz. 5 Akıncı . Ahmet Cemil.40 Aksak Timur. 1 7 Akyüz Kenan, 4 c Ali {Haz.) Menkıbeleri. 1 6. 1 8
c A l i (!-iz.) . 39. 64 Alp, 8.9 Alp Er Tıınga. 8 Alp Er Tunga Destanı. 8 c Amr. 49. 50. 57, 9 1 , 92. 1 23. Anadolu 7. 1 4 . 20, 22, 43, 63 Anadolu -Türk Efsanelerinde Taş Kesme Motifi, 63
· Anka. 1 0 1 c A n t e r. 1 8. 22. 42. 44 c A n t e r n - namc . 1 8. 22. 42, 44 Arabistan. 1 9 . Arap. 4 . 7. 1 8. 27 Arapça. 64.
1 43
Araplar. 64 Arat . Reşit Rahmeti, 9 . 2 1 . 22 Aristokrasi, 2 A r n c v a d . 5 0 . 6 2 A r n c v a d C a z u. 50. 1 07 Asr-ı Saadct.35. 37. 38 Asiiman. 82 Asiiman ile Zeycan 1 likayesi. 82 �sya. 23 Aşık Abbas. 58. 43 Aşık Çelebi, 23. 24. 4 l �Şık Garip. 82, �şık Garip H ikayesi. 83 Aşık Kıırbani. 1 4 c A ş k a r. 58.64. 92, 99. 1 0 1 Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, 29. 3 1 . 32. 33 Atlı Kavim, 64 Atlı Kavimler. 63. 64 At Mot ifi : 63. 64 Attila: 6 Av Motifi: 66. 7 1 Avnik (Evnük) 82 c A y y a r. 1 1 8. 1 2 1 , 1 24 . 1 25 c A y y a r - ı C i h a n, 47.54 Ayvaz. 1 5 Azerbaycan. 1 4. 6 '
Azerbaycan Türkleıi: 1 4 ,
Baburname,2 l . 2 2 Babur Şah. 2 ı Bağdat, l 6 . 1 7 13 a h ç ı v a n . 8 4 , Bali Mu han. 1 6, 1 7, 75. 83 Banarlı. Nihat Sami . 5, 6 . 1 2. 74 Bang. : 1 0 Banu Çiçek. 73. 82. 87
Baıi-i Tac-ali . 1 l 9 , l 20 Başbuğ Alp. 89 Başkırt Türkleıi, Battal Gazi. l 8 . 1 9 . 86 Batla] Gazi Destanı: 7 Battal Gazi Men kıbeleri. 1 6 Battal lliküyeleri. 4 2 Battalnüme: l 8 . 2 4 , 2 5 . 4 3 . 66 Batt alrıümelercle Tip ve Motif Yapısı: 64 . 70. 72. 74. 76. 78. 88. 89 Baybıırt 1 lisan: 82
Bedi ci. 49. 50. 57, 8 1 Beclir bin Zclazil . 48. 57. 6 1 , 1 07. 1 08. 1 1 7
1 44
Bedir Gazası : 37, 1 1 7 Bedir Savaşı : 37
Bedicü'z-zeman, 1 1 5 Begrek. 82 B e h z a d . 46. 49, 50. 54, 59. 68, 99 Berlin Devlet Kütüphanesi. 1 7 Beşiktaş 1 1 7 Beyböyrek, 90 Bilge,3 Bizans, 4 Boğaç Han, 79 Bolu, 1 6 Bolu Beyi, 1 7 Boratav, Pertev Naili: 2 , 7 . 1 3 . 1 4, 1 6 . 1 8 Bozkurt Destanı: 8 Britihs Museum, 1 7 Budist. . 85
Cami'ü't-Tevarih , 8, 9 Cava 20 Cazu 47. 48, 49, 57, 7 1 . 76, 77, 79, 84, 84, 85. 1 08. 109, 1 1 3 Cazü-ı iblis: 1 1 3 Celalettin Herzemşah Mukaddimesi: 43 Cenab-ı Baıi: 1 05 Cengiz , 1 7 Cengiz Destanı. 1 7 Cengizname, 1 7 Cermen, 5 , 6 , 64 Cermen Kavimleri, 6 Cermenler, 64 C e z i r e - i S e k s a r . 47, 48, 55, 56, 59, 7 1 , 73, 8 1 , 83, 84, 1 05,
1 07, 1 08, 1 1 3 Chansen de Roland: 6 Chodzko, Alexsandre: 1 5 Cihanşin, 1 7 Cin: 87 Cucarat, 25 Cüveyni. 8 Çağlar, Behçet Kemal: 7 Çanakkale Destanı: 7 Çerkes: 1 6 Çin: 7 . 1 0 Çingiz Destanı. 9
Dağlarca, Fazıl Hüsnü: 7, 30. 42 D a h h a k: 50. 62, 65 Danişmend Gazi: 9, 86 Danişmend Gazi Destanı, 9 Danişmend Gazi Menkıbeleri: 18
1145
Dastan. 9 Dastan-ı Emir Hamza. 20 Dede Korkut: 3. 1 3 . 69. 72. 75 Dede Korkut Kitabı. 1 3 , 1 4. 79. 83. 85. 89 Dede Korkut Hikayeleri. 3. 75 . 79. 82. 87. 89 Demir Dağ. 85 De Roman Van Amir Hamza. 2 1 Destan. 2 . 3 . 4. 5 . 6 . 7. 45. 63. 76. Destani. 63 Dev, 49. 87. 88. 90 Devler 87 Devellioğlu . Ferit 87 Dev Motifi 87 Devr-i Kamer 1 1 1 Didaktik: 3. 22
D i la v e r - i ca l e m: 1 1 7
D i 1 i r - i c A 1 e m: 52. 98 D i l n e v a z: 62 D i l n e v a z I3 a n ü 6 2 . 1 0 8 Din Değiştirme Motifi 80 Dini, 62. 1 80 Dirse Han Oğlu Boğaç Han: 79 D i v: 88. 1 1 1 D i v a n e Ç o b a n. 49 Divan ü Lügat-it-Türk 9 D i v E h r e m e n: 1 1 1 D i v za d: 1 0 1 Diyarbekirli Yahya: 24 D i y a r - ı K a f l 0 8 Doğu Türkçesi: 22 Dresten: 1 4 Dresten Kütüphanesi: 1 4 D ü d e: 46. 52, 58, 67. 1 00, 1 03 D ü d e - i Z a r: Düde Şah: 46. 5 ı . 52. 53. 54. 58. 59. 60. 67. 68. 70. 80. 98. 1 00.
103 .
Düde Şah-zadeler: 52 Düldül: 1 6 , 64
Ebu cAli Sina.58. 1 20 Ebu Emmare: 33 Ebu Cehl: 34. 35 Ebu Leheb :33. 34 Ebu Müslim: 1 9 Ebu Sufyan: 38. 39
Ebu Yacla: 33 Ebü'I Gazi Bahadır Han: 8. 1 0 Ebü'I - Me'ali: 23
1 46
64 Edebiyat Araşt1rmaları :Edip. Ahmet. 1 9. 20. 2 1 , 23. 26, 27. 4 1 . 43.
Edip. Eşref. 35. 37. 38 E f ra s i ya b: 9. 46. 50. 54. 59. 68. 99 Efsün: 76 E h re m e n: 50. 62 Elçin. Şükrii: 2 . 9 Elif ile Mahmud: 1 6 E m i r: 1 03 Emir-i cihan (Sahip-kıran) . 86. 89. 93, 99, 1 02 E m 1 i ha . 7 3 . 1 o 6 . l o 7 E m l i ha C i ha r d e s t , 47. 49. 55. 59. 60, 80, 8 1 . 84, 1 05 , 1 08 Epik. 1 3 Epope. 4 . 1 8 Epopcc. 1 Epos. 1 Er (1 Iızır). 86 Ercişli Emrah. 82. 83 ErciŞli Emrah ile Selvihan Hikayesi. 75. 83 Ercis. Pakize. 43 Ergcııckon. 8. 85 Ergcnckon Destanı . 8 Ergin Muharrem. 1 0. 1 3 . 75. 76. 83. 99 E r K i ş i . 8 0 E r Mamıs. 1 2 Ernırum. Er,mnıın 1 laik Masalları Üzerinde Araşt1rınalar. E s a d u l l a h . 5 0 E s ma P e r i . 5 0 . 6 2 , 1 1 3 Evliya. 23 Evliya Çelebi. 24, 26. 27. Evliya Çelebi Seyahatnamesi. 23 Evnük (Avnik). 82 Evnük (Avnik) Kalesi. 82
Faksimile: 1 4 Fars: 4 . 1 8. 23 Fatih Millet Kütüphanesi: Ferhat ile Şirin : 1 6 . 23 Ficar: 34 F i l h a: 48. 49. 56. 60. 84. 88. 1 1 2 . 1 1 3. 1 14 , Filistin: 37. Fin: 4. 5.6 Firdevsi. 4. 8 Firdcvsi-Şclınamc. 4 Firdevsi-i Tüsi. 42 Flesher. 2 1 Folklora Doğru. 65 Folklorik: 44 Folklor ve Edebiyat: 2. 1 3 . 1 8
1 47
Formulistik Sayı Motifi (=40 Mot ifi) : 88 Fransa, 6 Fransız. 6. 7, Galata. 9 1 Garcin de Tassy. 2 1 Gav. 95 Gayr-i Müslim. 80. 8 1 Gazi Zahirü'ddin. 2 1 Geyik Destanı. 39 Gılgamış 6 Göç Destanı, 9. 1 4 Gökyay. Orhan Şaik. 69. 79 Gönül . Behçet. 57 Grurıd der f rarıi Philologie. 2 1 Gürcistan. 16
Habeşistan. 35 I-!wace 58. 1 1 8. 1 1 9. 1 2 1
H w a c e - i Da rı a . 1 2 1 il a c ı C e n n e t K a h v e s i . 9 1 Hale. 33 Halife. 1 05 Halife-i lslam. 1 04 Halfirı. İbrahim, 1 8 Halil . 1 25 1 laik Edebiyatı, 44 Halk Edebiyatına Giriş. 29 Halk Edebiyatında Tenkit, 43 Halk l l ikaycleri ve Halk Hikaycciligi 7. 1 4 H a l k Nesri, 20 Hamasi. 22 Hamza (ifa.] 123. 1 24. 125. 126. Hamza bin cAbdulmuuttalib. 40 Hamza-i ba Safa 24, 97 Hamza-i Sani. 46. 50. 54, 59. 68. 99 llamza Menkıbeleri, 1 8 Hamzanamc. 1 8, 20, 22, 23. 24. 26. 27, 42, 43, 45. 49. 63. 64. 66
67. 70. 7 1 . 72. 73, 76. 77, 78. 80. 83. 84. 86. 87, 90. 1 1 8 Hamza Pehlivan ile Melik Ejder Cengi. 40 Hamzavi. 1 9. 26. 24. 25, 4 1 H a m z a - z a d e M e l i k K a s ı m . H a n d e k e . 1 0 7 ! !arabat Antolojisi . 43 1 [arikulade Yerler Mot ifi. Hasarı Bey. 1 5. 79 Hasan Han. 89 Hazrel-i Hamza (Eser]. 24. 33. 34. 35. 36, 38. 39. 40. 4 1 . 45. 46. 40
50. 5 1 . 53. 58. 59. 64. 65, 68. 70. 72. 73, 76. 77. 86. Hermes. 1 8
1 48
Henıiade. 7 H e v a z z i m K lı h b e d e n 4 6 . 4 9 . 5 2 . 6 0 . 8 1 . 9 8 , Hızır. 55. 65. 66. 78. 79. Hızır Motifi. 78 Hicaz. 1 24 l licret 23. 28. Hindi. 20 Hindistan. 2 1 , 74 Hindi ve Hindistan! Edebiyat Tarihi. 2 1 Hint. 4 , 6, 1 8 Hint Padişahı. 78 H i z la n . 1 1 3 Homeros. 4 Horasan. 1 9 Huda, 99. 1 05 Huda-pcrcst. J 08 ! !un. 8 Hun-Oğuz Destanı, 8 Hürşid ile Mahmiıi, H u ş c n g Şa h . 4 8 , 4 9 . 5 6 . 6 2 . 6 6 . 7 3 . 7 6 . 7 8 . 8 4 .
8 8 . 1 1 1 . 1 1 3 Hümayun ve Ekber Sarayı. 25 Hz. Hamza (eser) . 4 1 , 99 !iz. Peygamber, 33, 34, 35, 36. 37, 55
l b n - i D ü d e , 9 5 lbn-i Saad, 38 l b ra h i m ( c a l e y h i s s e l a m ) .65, 1 1 0. 1 1 1 ; 1 23. 125 l b ra h i m ( H z . ) . 65. 1 1 0, 1 1 1 . 1 23. 125 e l fr i d , 8 7 ihtiyar (Yaşlı Adam) Motifi. 74 lhas (l lyada). 4 llyas. i8 inan. Abdulkadir. 1 3 lngiltere. 6 lran, 4. 5 . 2 1 lranlılar. 45 lree. 47. 48. 49. 55. 56, 57. 58. 59. 6 1 . 63. 76. 8 1 . 84. 86. 109. 1 14 .
1 1 5 l r e c b i n K a s ı m 1 1 0 . l r e e D i la v e r , 1 0 5 l r e e - i A fi ta b 4 7 , 4 8 , 4 9 . 5 6 , 6 5 , 7 1 , 7 3 . 7 6 . 7 7 .
7 8 . 7 9 . 8 0 . 8 3 , 8 5 , 1 0 4 , 1 1 1 . 1 1 5 l r e e - i A f i ta b C e m a l . 1 0 5 . 1 0 6 , 1 0 7 . 1 0 8 . 1 0 9 . 1 1 �� l r e c - i A f i ta b C e m a l b i n K a s ı m isen. Mustafa. 43 Isfahan. 83
i s h a k (calcyhisselam). 54. 58. 65. 1 23, 1 25 i s h a k ( H z . ) . 5 4 , 5 8 . 6 5 . 1 2 3 . 1 2 5
1 49
İskendcrname. 1 8 İslam. 1 07 İslam Ansiklopedisi . 23 İslami. 9. 1 1 . 72 İ s la m i y a n . 9 5 İslamiyeı. 8. 9. 74, 85 İslam Tarihi 38 . İsmacil (!cyhissclam). 58, 1 1 0 lstanbııl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Seminer Kütüphanesi. 27 İslanbııl Üniversitesi Merkez Kütüphanes. 27 l ıalya. 7
Japon. 6
Kacbc. 65. 1 23 Kabaklı. Ahmet. 1 . 6. 7. 1 1 K a f . 1 1 3 Kafdağı Motifi . 84. 86. Kafkas Kavimlerini Öğrenmek İçin Materiyaller. 15 Kahhar. 60. 8 1 . 1 06 Kahin. 76 K a lı r a b . 4 7 . 5 0 . 5 5 . 5 8 , 1 0 9 Kaleli Bey. 8�� Kalcvala. 5 Kam. 1 5 K a m lı s . 1 2 6 K a m fı s . 1 2 6 Kamus-i Türki. 87 Kandi llioğhı . 24 Karıglı Koca Oğlu Kan Turalı. 82. 89 Kan Turalı. 82. 89 Kaplan. Mehmet. 1 O. 16 . 1 7 . 25. 45 Karabaycf. 1 3 Karadeniz. Hakkı . 5 1 Kasap Kurt. 24 K a s ı m . 4 8 . 9 8 K a s ı m D i la v c r . 9 2 K a s ı m - ı D i i i r . 9 7 Kaşkarlı Mahmut . 9 KaÜp Çelebi. 24 Kayıp Cennet (Paradise Lost) . 6 Kazak. 1 7 Kazakça. 1 7 Kazak Türkleri. 1 2 Kazan Beg. 7 l Kenan. 16 Kcrıcun Ruşen. 1 6 Kırgız. 85 ·
Kırgızca. 1 7. 85
1 50
Kırgızlar. 1 7 . 85 Kırgız Türkleri. 1 2 Kıssa-i E:mir Hamza. 20
Kıssa-hwan. 1 8. 22 Kıssa-i lskender. 24 Kitab-ı Dede Korkut ala Lisaıı-ı Taife-i Ogtızan. 1 4 Kitnb-ı Dede Qoqut. 1 4 Kitab-ı Rıımıız-ı Emir Hamza. 1 9 . 2 0 Kleiııc Schritcıı 1 1 1 2 1 K o c a. 1 1 8. 1 9 . 1 20. 1 2 1 . 122 Kocatiirk. Vasfi Mahir. 25 Koçyiğil Köroğlıı (eser). 1 5 Köksa], Asım. 38 Köksa\. Hasan. 25. 64 . 66. 70. 72 . 74. 78. 88. 89 Köktürk Destanı. 8 Köprülü .. Fuat. 1 5 . 1 9 . 20. 2 1 . 22. 23. 4 1 . 43. 64 Köroğlu. 8. 9. 1 5 . 1 6 . 1 9 . 79. 86. 89 Köroğlu Destanı. 1 7. 79. 89 Kımos. 1 5 Kureyş. 39 Kureyşliler. 38. 39 Kuroğlu. 1 6 Kurtarılmış Kudüs (La Gcnıssalcmme Liberata) . 7 Kurtuluş. Şakir. 35. 36. 37. 40. 4 1 . Kutadgu Bİlig. 87 Kutup. M. Ali. 40 Künhü'! Ahbar. 43 Kürdöbiloğlu. 16
La Gcrussalcmme Libcrata (Kurtanlnuş Kudüs). 7 Lacın. 12 1 . 1 22 . Latifi. 43. Jxıtin. 5 Legende. 1 Leheb, 34 Leiden. 2 1 L e n d i h a . 5 0 . 6 2 Leyla ile Mccnıın. 1 6 L i k a . 1 0 4 . 1 0 6 . 1 0 8 . 1 0 9 . 1 1 6 L i k a L a c i n . 4 6 . 4 8 . 4 9 . 5 3 . 5 4 . 5 7 . 6 0 . 6 1 . 6 2 . 7 1 .
7 7 . 8 1 , 8 4 . 8 5 , 1 0 0 . 1 0 2 . 1 0 3 . 1 0 5 , 1 1 5 . L i k a - p c r c s t . 4 6 . 5 5 . 5 9 Lönnrot, 5 Lugal. Necati. 5 Lönnrot Elias . 1 5
Macdonak!. D . B . . 23 Mağara Motifi. 73 Mahabharata. 6
1 5 1
Mahir, Behçet. 1 6 Makaleler. incelemeler. 1 3 Mala, 20 Manas, 9, 12, 1 3 Manas Destanı, 78, 85. 89 Mani Dinin Kabulü Destanı, 9 Manihaizm, Mavera-i Kafkas, 1 5 Medayin, 1 1 8 Meddah, 23 Meddahan, 1 6 Meddahan-ı Rum. 23 Meddah Hamza ba Safa. 24 Medine . 35. 36, Mehlukiye . 47. 49, 53. 55. 60, 7 1 , 8 1 . 1 00, 1 04 , 1 05, 1 08, 109. 1 1 4
1 1 5 M e h r ıl z . 1 1 7 M e h r u z C i ha r d e s t 4 9 , 5 7 , 6 0 , 8 1 , 1 1 6 M e k k e , 3 6 , 3 8 M e l i k K a s ı m . 4 6 , 4 9 . 5 4 , 9 7 . 1 1 3 Mensur Hikaye . 1 3 Meru. 85 Mesaroş. 1 5 Mevlid , 1 9 M i c t e k ( M e c t e k . M ü c t e k , 1 2 1 . 1 2 2 Mitoloji, 7 Mitos, l Moğol. 4, 7 Moldabasan, 1 9 Motif, 63 Muhammed (Hz.), 34. 35 Muhammediye, 1 9 Musa Beyoğlu. 9 1 M ü c t e k ( M e c t e k , M i c t e k ) 1 2 1 . 1 2 2 .
M ü e t e k L a c i n . 5 8 , 7 4 , 1 2 1 . 1 2 2 Müslüman, 1 2 Müverrih Ali. 1 06, 1 07.
Namık Kemal, 43 Niebelungen, 5 Niebelungenler. 5
Odyssia (Odise) . 4 Oğuz. 74 Oğuz Destanı, 1 1 Oğuz Kağan Destanı. 1 0 . 74. 75 . . 76 Oğuzname. 1 4 . 22 Olimpos, 15 Onazbekef. 1 2 Orenbu rg, 1 7
1 52
Orta-Asya. 7. 23 Osman Efendi. 1 1 7 Osmanlıca Lugat. 87 Ozan. 2. 1 5
Öge! Bahaeddin, 64. 66. 67. 72, 79. 85, 87. Ömer (Hz.) . 34. 35. 36 cömer cAyya. 47. 54. 55, 1 26. '�ömer bin Rüstem, 46, 49, 54 Öncü, Mustafa. 26 <;>zege. Seyfettin, 27, 29. 3 1 . 32, 33, 45 Oztelli, Cahit. 56, 65 Paradise Lost (Kayıp Cennet). 6, Patis Milli Kütüphanesi, 1 7 P e h l i va n - ı Ş i r - i C ia n , 5 0 . 5 6 Peri Şahı, 47, 1 08 P e r i - za d e , 1 0 8 P e rv i n F i l s ü va r 4 6 , 4 9 . 5 0 , 5 2 , 6 0 , 9 8 Peygamber (Hz.) P i r. 48. 49, 56. 57, 1 10. 1 1 8, 1 1 9, 1 20 Puristan, 6
Radloff, 1 3, 1 7 Ramayana, 6 Renpul Ruşen, 1 6 Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, 5 , 6 , 1 7. 74 Reşidüddin, 8, 1 0 Rıza Nur, 1 0 Roma, 6 Ronkel. 2 1 Rossi Ettore 1 4 Rumi, 23 Runo. 6 Ruşen (inşan) Ali, 1 6 Rüstem, 5 0 Rüstemname, 22 Rüya Motifi, 75 Saat Çukuru, 83
Sabacil. 105, l 1 4 Safayi Tezkires, 43 Sahipkıran . 46, 49. 52, 53, 54. 55. 60, 62. 67, 68, 69, 70. 7 1 . 73.
8 1 , 97, 98, 100, 1 02
S a h i p k ı ra n - ı c A l e m , 99, 1 1 4 Saka, 8 Saka Destanı, 8 Sakaoğlu, Saim, 63 Salsalname. 1 8, 22 Salur Kazan, 69
1 53
Sampo. 5 San Saltuk, 65 Satuk Buğra Han. 1 7 Satuk Buğra Han Destanı. 1 7 Satuk Buğra Han Tezkiresi. 1 7 Savaş Aletleri Motifi, 7 2 Sefayi Tezkiresi, 43 S e h ra b . 4 7 , 5 0 , 5 5 . 5 8 . 5 9 . 1 0 9 Selcen Hatun, 82, 89. Selçukname. 7 Selvi, 83 Selvi Han. 83 Sepetçioğlu, Mustafa Necati, 7 S e r h a d d - i H i z la n . 1 1 3
S e r - ! c A l e m . 9 8 S e r v e r , 49, 86. 1 0 2 , 1 07, 1 08. 109, 1 1 0, 1 1 2 . 1 1 3, 1 1 4. 1 1 5 . 1 16 .
l 1 7
Server-i cAıem, 67, 1 0 1 Seyidoğlu Bilge. 90 Seyyid Battal Gazi. 9. 65 Seyyid Battal Gazi Destanı, 7 Seyyid Battal Gazi'nin Atı Aşkar Üzerine. 64, 65 Siegfıied. 6 Sihir Motifi. 77 Sinan Paşa. 38. 39 Soyyiğit. Osman Zeki, 40 Söveybe, 33 Spies, Otto. 55, 56, 57. 84 Suhan Kasidesi, 43 S u 1 ta n Ha v e r ( "' M e 1 i k K a s ı m ) . Sumer. 85 Sumeru, 85 Sühey! Ahendest. 46. 49, 50, 42, 60, 8 1 . 98
S ü l e y m a n ( c a l e y h i s s e l a m ) . 5 4 , 7 3 Süleyman Çelebi, 1 9 Süleyman Faik Efendi, 42 Süleymani. 73. 97 Süleymaniye Kütüphanesi,27. 30 Süleymanname. 18. 22
şa h . 5 8 . 8 7 . 8 8 . ı ı o . ı 1 ı . 1 1 8 . 1 1 9 . 1 2 0 . 1 2 1 . 1 2 2
Şah lsmail. 1 9. Şaman. 1 3, 1 4 Şamanist, 23 Şecere-i Terakime._8, Şecere-i Türki, 8 $ehidü'ş-Şüheda 50, Şehname. 4, 8. 1 8. 42
1 54
Şehnamecilik 4.
Şehname- h w an 23. Şekil (Kıyafet) Değiştirme Motifi. 82. 83. 84 Şinto. 6. Şu Destanı 8.
Tabakat 38. Tacitus 6 . Tahir ile Zühre 83. Tahir ile Zühre Hikayesi 83. 90 Tarih-i Cihan Güşa 8.
Tazarnıcnamc. 38 Tecer. Ahmet Kudsi, 1 5. T i g - i D a h h a k . Timurtaş. F. Kadri 25. Togan. Zeki Velidi 7,70. 10. Topkapı Müzesi 10. Torquarto Tasso 9. Trabzon Teküıi.i 89. Tulum. Mertol 39. T u za d 5 0 . 6 2 T u za d Y a v u z . 9 5 . Tübingen 25. Türeyiş Destanı. 9 Türk. 1 . 3. 5. n. 7. 8. 1 1 . 1 3 . 1 4, 25. 39. 75, 76. 85 Ti,irkçe l , 3, 5. 6. 7. 25. 39. 75, Türk Destanlan 8, 9, 1 2 Türk Destanlannda Alp Tipi 25. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Türk Edebiyatı 1 , 6, 7, 1 1 , Türk Edebiyatında ilk Mutasawıflar 22 Türk Edebiyatı Tarihi 15, 25 Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 1 0, 25 Türk Halk Kitaplar 55, 57, 83. 84. Türkistan, 1 2. Türkiye Türkçesi 2 1 , Türk Kültürünün Gelişme Çağlan 64, 67, Türkler 1 . 3, 5, 6, 7, 1 2, 1 3, 1 4. 25. 39, 75. 76 Türkmen. Fikret 23. Türkmenlerin Şecereleri 66, Türk Mitolojisi 72. 79 Türkoloji Ders Hülasalan 1 3, Türk Tarih Kurumu 2 1 . 22. Türk'ün inanma Üslubu 1 2,
Uçman, Abdullah 20. Uhiıd , 38. 39 Uhüd Savaşı, Uluğ Türk,74, 75
1 55
Uygur. 9 Uzunçarşılı, 1. Hakk. 37
Üç Şehitler Destanı . 7
VadH Hizlan. 47. 55. 6 1 . 63. 65, 76: 77. 79. 84, 86 88, 1 02. 1 08, 1 1 3
Vahşi. 38, 39 Va ti can, Vatican Sarayı. 1 3. 1 4 Vehbi. 4 3 Veli-zade Mirza. 1 6 . 1 7 Vergilius, 5 Veysi Çelebi. 24 Viyana Sanat Müzesi, 25 Voltaire,7 Von Diez, 1 4
Y a ğ k a p a nı, 9 1 Yahudiler, 37
Yackup Efendi, 9 1
Yackup Han. 83 Yalancıoğlu Yaltacuğ, 82 Yapma Destan. 6, 7 Yaradılış Destanı. 8 Yaradılış ve Türeyiş Destanı. 8 Yaşlı Adam (ihtiyar) Motifi. 6 Yazıcıoğlu, 1 9 Yedisu, 1 2- 1 3 Yeniçeri Ocağı. 42, 43 Yeni Türk Ansiklopedisi, 3 Yezdan- perest. 1 1 8, 1 2 1 , 1 22 Yunan, 3, 4, 5, 6 Yunanistan, 75 Yurdatap, Selami Münir, 40 1 00 Soruda Türk Halk Edebiyatı, 1 4
Zaloğlu, 64 Zaloğlu Rüstem, 64 Z-erdehist. 60 Z-erdehuşt, 1 07, 108 Z-erdehuşt La.cin. 1 07, Z-erdüşt. 62 Z-eycan,82 Z-eyd bin Haris, 36, 37 Ziya Paşa.43 Zülfikar, 72, 73
1 56
91. OG. Y. 0301. i 287
/
H alk edebiyatı, her dönemde yüksek kültür nimetlerinden mahrum kalmış, buna
rağmen; yüksek zümre edebiyatlarından daha uzun ömürlü olmuş kendisinden beklenen zevk, neşe, heyecanı fazlaca vermiş ve fonksiyonu�u yerine getirmiştir.
Bu çalışmada, Türk Halk Ede oiyatı'nı ilgilendiren ve üzerinde yeterince d urulnı'amış olan "Hn111znnanıe " konusu ele alınmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in amcası ve süt kardeşi Hz. Hamza'nın Hn111znnii11 1c/erc konu olan savaşları, bütün İslam aleminde olduğu gibi, Türk halkının muhayyilesinde de geniş yer tutmuştur. Başta İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi olmak üzere, değişik kütüphanelerde çok sayıda Hamzımame yazma nüshası bulunması, halkımızın bu eserlere duyduğu ilgiyi göstermektedir.
I Inmza11ame gibi hiç ışlenmemiş çok geniş hacimli bir konuda yapılan bu çalışmanın, daha mükemmel eserlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacağı inancındayız.
ISBı T 47S-1 7-0833-8 ı:;_ o:;uo.- TL