sevgili katılımcılar, - itumun.orgitumun.org/divan.pdf · roma kilisesi kanalıyla avrupa...
TRANSCRIPT
Sevgili katılımcılar,
Sizleri ITUMUN ’18 ailesi olarak konferansımızda ağırlamanın büyük gururu ve onurunu
yaşamaktayız. Ben Alperen ÜGÜŞ, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği
üçüncü sınıf öğrencisi olup ITUMUN ’18 organizasyonunda Divan-ı Feth-i Konstantiniyye
Komitesi’nde Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev almaktan büyük bir haz duyuyorum.
Bugüne kadar birçok konferansa katılmış olmamın yanı sıra, ITUMUN kulüp bünyesinde de
farklı görevlerde bulundum. Şu anda Kulüp Genel Sekreteri olarak görevimi devam
ettirmekteyim. Hem akademi hem de organizasyon tarafında bulunduğum bu konferansta
amacım, her zaman olduğu gibi, eğlenirken öğrenmek, tartışırken uzlaşıya varabilmek, geride
güzel hatıralar bırakabilmektir.
Birçok farklı konunun ele alınacağı bu konferansta, Fetih Komitesi’nde sizleri geçmişe bir
yolculuğa çıkarıp hayal gücünüzle neler yapabileceğinizi görmek eminim çok keyifli olacak.
Bu çalışma rehberini hazırlarken İstanbul’un Fethi’nin farklı yönlerini öğrenmek, tarihin
bugünü nasıl şekillendirdiğinin tekrar tekrar farkına varmak benim için ufuk açıcı bir çalışma
oldu. Bu aşamada bana yardımcı olan asistanım Keramettin ÖZYURT’a özverili
çalışmalarından dolayı, genel sekreterimiz Ahmet Zafer SAĞLIK’a da bana bu fırsatı
verdiğinden dolayı bir teşekkürü borç bilirim.
Divan-ı Hümayun’da yapacağınız tartışmalar, alacağınız kararlar benim için daha şimdiden
oldukça heyecan verici. Herhangi bir konuda bilgi almak veya soru sormak için benimle
[email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.
Saygılarımla
Alperen ÜGÜŞ
Genel Sekreter Yardımcısı
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
Divan-ı Feth-i Konstantiniyye 1. Divan-ı Hümayun
2. İstanbul'un Fethi
2.1. Osmanlı ve Bizans Devletlerinin Fetih Öncesi Vaziyetlerine Genel Bir Bakış
2.1.1. Osmanlı Devleti
2.1.2. Bizans Devleti
2.1.2.1. İstanbul’un Surları
2.2. Fethin Gerekliliği
2.2.1. Şehrin jeopolitik konumu ve Stratejik Önemi
2.2.2. Fethin Müslümanlarca Önemi
2.3. Fetih Öncesi
2.3.1. Osmanlı Devleti’nin Ordusu
2.3.2. Bizans Devleti’nin Ordusu
3. Paşalar Arasında Fikir Ayrılığı ve Cuntalaşma
4. Kaynakça
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
1. Divan-ı Hümayun
Divan-ı Hümayun Osmanlı Devleti’nde padişahın danışma makamı olan meclise verilen
isimdir. Fatih dönemine kadar padişahın bizzat kendisinin başkanlık ettiği divanın toplantıları
Fatih döneminden itibaren vezir-i azam tarafından yönetilmeye başlanmıştır ve padişah
gözlemci olarak toplantılara katılmaya devam etmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi Divan
sadece bir danışma meclisidir, yani son sözü söyleme yetkisi Divan’ın fikrini aldıktan sonra
padişaha aittir. Divanın üyeleri şu şekildedir:
Sadrazam(Vezir-i azam): Padişahtan sonraki en yetkili kişi ve Padişahın vekilidir.
Osmanlıdaki örfi hukuk Vezir-i azam sayesinde düzenlenirdi. Padişah sefere çıktığında
yetkisi genişledi ve Divan-ı Hümayuna başkanlık yapardı. ( Günümüzde Başbakana
benzetebiliriz.)
Kubbealtı Vezirleri: Devlet yönetiminde sadrazama yardımcı olurlardı. Bir kişinin vezir
olabilmesi için beylerbeyi, sancakbeyi gibi görevlerde bulunması gerekiyordu.
Nişancı: Tapu Kadastro kayıtlarını tutardı. Emrindeki kalemlerle yazışmaları düzenlerdi.
Reisülküttap: Nişancıya bağlı olarak çalışan katiplerdendi ve 17. yüzyıldan itibaren
dışişlerinden sorumlu olmuştur. ( Günümüzdeki İçişleri Bakanına benzetebiliriz. )
Defterdar: Anadolu ve Rumeli defterdarı olmak üzere iki defterdar vardı. Hazine ve malların
kayıtları onun tarafından yapılırdı. Defterdar bütçeyi hazırlayıp padişaha sunardı. (
Günümüzdeki Maliye Bakanlığına benzetebiliriz.)
Şeyhülislam(Müftü): Dini konularda yüksek yetkilere sahip olan kişiydi. Osmanlı ordusu için
savaştan önce Fetva çıkarırdı. Şeyhülislamlık makamının etkili olması Osmanlı Devleti’nin
teokratik bir yapıya sahip olduğunu gösterir. (Günümüzdeki Diyanet İşlerine benzetebiliriz.)
Kaptan-ı Derya: Donanmanın başkomutanı idi. Denizcilikte atamaları yapardı, hüküm yazma
ve tuğra çekme yetkisi vardı. Derya kalemine bağlı tımarların dağıtımını yapardı. (
Günümüzde amirale benzetebiliriz. )
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
Yeniçeri Ağası: İstanbul’un güvenliğinden sorumluydu. Yeniçerilere emir verirdi. Divan
toplantılarına katılabilme yetkisi vardı.
Kazasker: Divandaki davalara bakardı. Önceleri bir tane iken sonraları Anadolu ve Rumeli
kazaskeri olmak üzere sayıları ikiye çıkmıştır. Kazaskerlik için Türk soyundan olma şartı
aranıyordu. Kazaskerler kadı ve müderrislerin atama ve görevden alma işine de bakıyorlardı.
( Günümüzde Adalet bakanına benzetebiliriz. )
Reis-ül Küttab: Yazışmaları yapardı.17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlerle
ilişkileri artınca Reis’ül Küttab dışişleri görevine getirilmiştir.
Rumeli Beylerbeyi: Merkez Manastırdır. Anadolu Beylerbeyliğinden rütbece üstündür.
2. İstanbul’un Fethi
2.1. Osmanlı ve Bizans Devletlerinin Fetih Öncesi Vaziyetlerine Genel Bir
Bakış
2.1.1. Osmanlı Devleti Fatih 1451 yılında babası II. Murad’ın ölümü üzerine üçüncü defa ve kesin olarak tahta çıktı.
Manisa’da vali olarak bulunuyordu.Dünya tarihinin en büyük hükümdarlarından olan Fatih
çok genç yaşta tahta çıkmıştı.Son derece iyi yetişmiş ve deha sahibi idi.Tahta geçer geçmez
bu değişiklikten yararlanmak isteyen Karaman beyi İbrahim Bey Osmanlı topraklarına
saldırdı.Fatih hemen Anadolu’ya geçti.Osmanlı ordusu Akşehir’e geldiği zaman
Karamanoğlu gönderdiği elçiler vasıtası ile Osmanlıdan af diledi.Fatih İstanbul’un fethi ile
uğraşmak istediğinden bunu kabul etti.
Fatih tahta çıktığında Balkanlar ile Anadolu arasında birleşik hayatı engelleyen en önemli
unsur Bizans’tı. Bin yıllık devlet olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul’a hükmeden bir
devlet haline gelmişti.
O günlerde İstanbul sadece Edirnekapı Haliç arasında yer alıyordu. Bugünkü Galata’nın
bulunduğu yerde ise küçük bir Ceneviz kolonisi yer alıyordu. Bu duruma rağmen Bizans
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
boğazları kontrol ediyor, Avrupa ile ilişkiler kuruyor, Haliç’i kapatıyor, beylikleri kışkırtıyor,
çeşitli entrikalar çeviriyordu.
Fatih amacını gerçekleştirmek için Macarlara, Sırplara, Bizans’a gayet yumuşak
davranıyordu. Amacı haçlıların birleşmesini önlemek, zaman kazanmaktı.
2.1.2. Bizans Devleti
İstanbul’un Fethi denince aklımızda bütün bir il canlanmaktadır. Bunun aksine fethedilen yer,
İstanbul'a oranla çok daha küçük olan Byzantion semtidir. Yani Eminönü ile Topkapı
arasında kalan bölümdür.
Bizans'ın bu kadar küçük bir alana sıkıştırılmasına rağmen yıllarca neden yıkılamadığı
sorusunun cevabı şehrin surlarında gizlidir. 3 kat olmak üzere müteaddit şekilde sıralanmış
bu surlar gayet sağlam malzemeden yapılmıştı. Şehri çevreleyen surların toplam uzunluğu
yaklaşık olarak 22 km kadardı. Bu surların kalınlığı 5 metre, yüksekliği 15 metre idi.
Burçların yerden yüksekliği ise bazı yerlerde 20-25 metreye çıkmaktadır.
2.1.2.1 İstanbul’un Surları
Topkapı sarayı’nın bulunduğu mevkideki Lygos şehri milâttan evvel IX. yüzyılda tesis
edilmiş ve yine milâttan evvel 660 senesinde burayı zabt eden Megaralı Byzas şehre kendi
adını vermiş ve Sarayburnu’ndaki ilk tesis olan Akropl’u ve şehri, sur ile çevirmiştir. Bu ilk
sur, Ahırkapı feneri kuzeyinden başlayarak Ayasofya’nın bulunduğu mevkii içeride
bıraktıktan sonra Yerebatan sarayının bulunduğu yerden. Demirkapı^ya ve sonra oradan da
Sirkeci limanına (Prosphorion mevkiine) inmekte idi. Ligos şehri yedi burçlu olan bu surun
içinde bulunuyordu; sahil de surlarla çevrilmiştir.
Daha sonra Roma imparatoru Septim Sever (193-211) burasını genişleterek ikinci bir sur
yaptırdı; bu sur, Portaperema yani Balıkpazarı’ndan başlayarak Nur-i Osmaniye camii mevkii
doğuda kalıp Hamza Paşa mescidi yerinden ve Sokullu Mehmed Paşa camii doğusundan
geçerek doğuya dönüp Ayasofya’nın güneyinden geçer ve Bizans surları ile birleşir.
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
Bu ikinci surdan bir buçuk asır sonra Büyük Konstantin (306-333) Roma’yı sevmediğinden
payitahtını Bizans’a, nakletmek için faaliyete geçti (8 Kasım 324); ilk Ayasofya’yı ve diğer
mâbedleri ve bazı binaları yaptırdı ve devlet merkezi olması sebebiyle şehir surların dışına
taşmıştı; bunun için Konstantin kendi ismine mensup surları yaptırdı; bu yeni sur evvelkilere
nazaran çok geniş sahayı içine aldı. Yeni sur Haliç’teki Ayakapısı’ndan başlayarak evvelâ
batıya giderek Sultan Selim Sarnıcı’nın (Bonos sarnıcı) kuzeyinden geçerek, sonra güneye
doğru dönüp Bayrampaşa deresi, Altımermer, Çukurbostan, Davudpaşa, Hekimoğlu caminin
yanından geçerek Samatya kapısı yakınından Marmara’ya, iniyordu. Konstantin, evvelce
yapılmış olan sahil surlarını da tamir ettirdikten başka bu surları kendi yaptırdığı surlara
kadar da uzattı.
Bizans’ın nüfusu sonraları daha ziyade arttığından beşinci yüzyıl başlarında halk mecburen
surlar dışında meskenler yapmışlardı, bu arada imparatora mahsus Vilahama varoşu – ki
ondördüncü mıntaka addediliyordu – yapılarak surlarla çevrildi; bunun üzerine II. Teodosiüs
(408-450) surları diye meşhur olan şimdiki surlar yapıldı. Bu surlar Marmara sahilinde
Tabakhane kapısından başlayarak Tekirsarayı mıntakasında mevcut yukarıda adı geçen
ondördüncü mıntaka surları ile birleştirildi ve aynı zamanda on dördüncü mıntakanın kuzey
batı tarafından temdid edilen sur Haliç’e kadar indirilerek Marmara ile Haliç arası
tamamlanmış oldu. Bir zelzele neticesinde harap olan Teodosiüs surları tamir edilerek aynı
zamanda kara surları önüne araları onbeşle yirmi metre açıklıkta ikinci bir sur daha yapılmış
ve onun önüne de altı, yedi metre derinliğinde bir hendek açılmıştı, öndeki surun yüksekliği
sekiz buçuk, genişliği yani kalınlığı iki metre ve gerideki ikinci surun yüksekliği ise on iki,
genişliği de takriben beş metre idi.
2.2. Fethin Gerekliliği
2.2.1. Şehrin Jeopolitik Konumu ve Stratejik Önemi İstanbul’un jeopolitik konumunun hayati derecede önemli olmasının birincil sebebi
elbette ki Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlamasından gelir. Her iki kıtada da
topraklarını genişletme emeli olan ve fetihten önce her iki kıtada da elinde toprak bulunduran
Osmanlı Devleti açısından topraklarını birleştirmenin tek yolu İstanbul’u ele geçirmekten
geçmektedir.
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
2.2.2. Fethin Müslümanlarca Önemi İstanbul'un alınması, iki kıta üzerinde yayılmakta olan Osmanlı Devleti'nin güçlenmesi için
hayatî bir önem taşımaktadır. Çünkü Osmanlı Devleti'nin Avrupa ve Asya’daki toprakları
ancak bu suretle birbirine bağlanır, Balkanlarda ancak böyle bir egemenlik kurulabilirdi.
Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul olmalıydı.
II. Mehmet (Fatih) Boğazlara tamamıyla egemen olmadıkça yurdun tam bir güvenlik içinde
olamayacağını biliyordu. Sıkışık anlarda Anadolu'dan Rumeli'ye ya da Rumeli'den
Anadolu'ya rahatça kuvvet geçirebilmeliydi. Oysa İstanbul, Rumların elinde bulunduğu
müddetçe bu rahatlık mevcut değildi.
Osmanlı İmparatorluğu, deniz ticaretini geliştirmek ve boğazlara hakim olmak için mutlaka
İstanbul'u fethetmeliydi. Burayı alarak Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirebilir ve
Akdeniz ticaretinde söz sahibi olabilirdi. İstanbul'un fethiyle kuzey ve doğu Avrupa'dan gelen
ticaret yolları ile Karadeniz - Akdeniz arasındaki su yollarının denetimi de Osmanlıların eline
geçeceği gibi Osmanlı Devleti ticarî ve ekonomik bakımdan güçlenecekti. Bizans
İmparatorluğu, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü bozuyor, Osmanlılara karşı
Hristiyan Batı alemini Haçlı Seferleri için tahrik ediyordu. Saltanat iddiasında bulunan
Osmanlı şehzadelerini koruyup destekleyerek, devleti devamlı bir iç savaş tehdidinde
bulunuyordu. İstanbul fethedilirse bütün bu olumsuzluklar ortadan kalkacaktı. Ayrıca
İstanbul’un alınmasıyla Bizans İmparatorluğu’na son verilecek ve Bizans’tan kuvvet alarak
yaşayan Mora Despotluğu ile Trabzon Pontus Rum Devleti gibi siyasî teşekküller de sona
erecekti.
İstanbul'un fethiyle Katolik ve Ortodoks kilisesi birbirinden ayrılacak ve Hristiyan alemi de
birleşmemiş olacaktı. Böylece Fatih hiçbir zaman birleşmeyi arzu etmemiş olan Rumların da
minnetini kazanmış olacaktı. Çünkü uzun zamandan beri Bizans’ta Roma kilisesi ile
Ortodoks kilisesinin birleştirilmesi meselesi önemli bir hal almıştır. Bizans imparatorları,
Roma kilisesi kanalıyla Avrupa Hıristiyan aleminin yardımını görebilmek için Ortodoks
kilisesi ile Roma kilisesinin birleştirilmesini istiyorlardı. Halkın birleşme fikrini reddetmesine
rağmen imparator Konstantin, Batı’nın yardımını temin edebilmek ümidiyle Papalık ile
anlaşarak birleşmeyi ilan etmiştir. İstanbul'un alınmasıyla Fatih bu birleşmeye darbe
vuracaktı. Türk-İslam alemi için Hz. Muhammed’in şu hadisi İstanbul'un fethedilmesinde
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
önemli bir sebep olmuştur: "İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne
güzel komutan ve onun askeri ne güzel askerdir". Bu hadis, Emevi, Abbasi ve Osmanlı
devirlerinde müslümanları İstanbul fethine şevklendirmekte çok büyük amil olmuş, büyük
siyasî ehemmiyeti olan İstanbul seferlerine dinî bir aşk eklenmiş, böylece zaferin ilahi bir
vaat olduğu inancı doğmuştur. Fakat İstanbul, Emeviler ve Abbasiler zamanında kuşatıldıysa
da alınamamıştır. Hz. Peygamber, İstanbul'un fethini ve fethi başaracak orduyu kutsal ilan
etmiştir. Fatih Sultan Mehmet de bu kutlu ilanı gerçekleştirip hadise mazhar olmak istemiştir.
2.3. Fetih Öncesi
2.3.1. Osmanlı Devleti’nin Ordusu Osmanlı ordusunun, İstanbul’u son ve kat’i muhasarası için Bizans surları önünde kuşatma,
hücum, tertip ve düzenleri şöyle idi:
Sağ yan kuvvetler: Beylerbeyi İshak ve Mahmûd Paşalar kumandasında 50 bin Anadolu
askeri olup, yerleşme alanı Yedikule-Topkapı arası idi. Bu ordu Anadolu’dan Gelibolu’ya
geçerek Osmanlı ordusuna katılmıştı.
Orta kısımdaki kuvvetler: Fâtih Sultan Mehmed Han kumandasında 15 bin yeniçeri olup,
yerleşme alanı Topkapı-Edirnekapı arası idi.
Sol yan kuvvetleri: Karaca Bey kumandasında, 50 bin Rumeli askeri idi. Yerleşme bölgesi
Edirnekapı’dan Tekfursarayı önlerine kadardı. Beyoğlu sırtlarında Zağnos Paşa
kumandasındaki kuvvetler vardı. Bu kuvvetler Cenevizlilere karşı saf tutmuş bulunuyorlardı.
İhtiyat kuvvetleri ise; 100 bin süvariden ibaret kuvvetlerden olup her yönde kullanılacak
şekilde yerleştirilmişlerdi.
Osmanlı toplarının mevzileri: Büyük toplar, Topkapı-Edirnekapı arasındaki alanda
mevzilendirilmişlerdi. Geri kalan 14 batarya; 3 top Silivrikapı önünde, 4 top Topkapı önünde,
4 top Edirnekapı önünde, 2 top Tekfursarayı önünde, 1 top Eğrikapı önünde
mevzilendirilmişti. Bu topların 4’ü büyük çapta idi.
Osmanlı donanması: 12 büyükçe çektin (çektirme) adı verilen gemi ile 80 çift kürekli hafif
gemi (çifte güverteli), ayrıca 55 küçük gemiden olup tamamı 147 gemiden oluşuyordu. Bu
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
gemiler, içine çok sayıda asker alan gemiler değildi. Yalnız manevra kabiliyetli, süratli
hareket edebilen, üç ve iki sıra kürekli, hafif, kıyılara kolaylıkla sokulabilen harb gemileriydi.
Bu gemiler Beşiktaş sahili yakınlarında bulunuyorlardı ve Osmanlı Devletinin altıncı kaptân-ı
deryası Baltaoğlu Süleyman Bey kumandasında idiler.
2.3.2. Bizans Devleti’nin Ordusu Bizans’ın müdâfaa düzeni şöyleydi:
İmparatorun savunma kuvveti 15-25 bin askerden oluşuyordu. Buna 2 bin 500 kadar da
yabancı asker ve 500 kadar Cenevizli muhârib katılır ve yine eli silah tutan halktan
silahlandırılmış kişiler de hesaplanırsa, Bizans imparatoru, şehrin kalelerini kuşatacak ve
İstanbul’u ele geçirmeye çalışacak olan Osmanlı ordusuna nazaran İstanbul’u müdâfaa
edecek kadar yeterli kuvvete sahipti.
Bizans’ın askeri gücünün yanında en üstün vaziyeti, surların mukavemetli olması idi. Bu
surların yanına yaklaşmak Osmanlı ordusunun günlerini almıştı.
Bizans’ın müdâfaa gücünü kasıtlı olarak az gösteren tarihçiler vardır. Halbuki, şehri müdâfaa
eden Bizans askerlerinin yanında, şehir halkı, İtalyan, İspanyol, Giritli, Fransız, Venedikli,
Macar ve Rus paralı askerleri de bulunmaktaydı.
3. Paşalar Arasında Fikir Ayrılığı ve Cuntalaşma
İstanbul’un fethi olayını Divan-ı Hümayun açısından ele almak istediğimizde aslında
birinci olarak aklımıza gelecek ve gerçekten de fetih için en önemli diyebileceğimiz bir konu
başlığı da paşaların arasındaki çekişmedir. Fetih, Divan-ı Hümayun’da uzun ve hararetli
tartışmaların konusu olmuştur. Konuyu iyi anlamak için elbette öncelikle Fatih döneminde
Divan-ı Hümayun’a üyelik eden paşaları tanımak ve onların görüşlerinin analizlerini yapmak
gerekir. Fatih döneminde fetih öncesi başlıca paşalar ve Divan-ı Hümayun’a üyelik yapmış
kişiler şu şekildedir:
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
Vezir-i Azam ( Sadrazam ): Çandarlı Halil Paşa
1439-1453 Yılları arasında Vezir-i Azam’lık yapmıştır. 1453 Yılında, fetihten hemen sonra
Fatih tarafından idam ettirilmiştir. Fetih konusundaki olumsuz düşünceleri ve son ana kadar
kuşatmadan vazgeçilmesi konusundaki diretmeleriyle tanınır.
Kubbealtı Vezirleri: Zağanos Paşa, Şahabettin Paşa
Zağanos Paşa Fatih’in Manisa sancaktarlığı döneminde hocalığını yapmıştır.
Şehabettin Paşa Fatih’in İstanbul’un fethine ikna edilmesinde ve Çandarlı Halil Paşa’nın
muhalefetine rağmen kuşatmanın sürdürülmesinde önemli rol oynamıştır.
Nişancı: Kara Nişancı Davud Paşa
Fatih döneminde nişancılık yaptığı bilinen Kara Nişancı Davud Paşa daha sonra 1492-1503
yılları arasında Kaptan-ı Derya’lık görevinde bulunmuştur. Fatih’in adamlarından olduğu
belirtilmektedir.
Defterdar: Titrek Sinan Çelebi
Şeyhülislam: Fahreddin-i Acemi
Fahreddin-i Acemi 1460 doğumlu olduğu tahmin edilen Osmanlı din adamıdır. Fatih
döneminde şeyhülislamlık yapmış, o dönemde saray girmeyi başaran Hurufi Tarikatı
mensupları ile çatışmış hatta bu kişilerin yakılması için fetva vermiştir. Fetih Dönemi
boyunca da şeyhülislamlık makamında bulunmuş olması önem arz eder.
Kaptan-ı Derya: Baltaoğlu Süleyman Bey
Yeniçeri Ağası: Veli Mahmud Paşa
Daha çok Fetih sonrası dönemde bulunduğu sadrazamlık göreviyle tanınan Veli Mahmud
Paşa Fetihten önce yeniçeri ağalığı yapmıştır. Kendisi aslen Sırp asıllı bir devşirme Paşadır.
Kazasker: Ahmet Paşa
Kendisi Fatih’in hocalarındandır ve 2. Mehmed ve Sultan 2. Bayezid dönemlerinde
kazaskerlik, sancak beyliği ve kadılık gibi önemli görevlerde bulunmuştur.
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
Rumeli Beylerbeyi: Dayı Karaca Paşa
İkinci Murad zamanında önemli görevlerde bulunmuş olan ve Varna Savaşı’ndaki üstün
başarısıyla öne çıkmış olan Dayı Karaca Paşa Fatih Döneminde de Rumeli Beylerbeyi
görevini üstlenmiş ve İstanbul kuşatmasına bizzat katılmıştır.
İshak Paşa ( Anadolu Beylerbeyi )
Fetihten sonraki dönemde Sadrazamlık yaptığı bilinen İshak Paşa Fetih Esnasında Anadolu
Beylerbeyliği görevinde bulunuyordu.
Bu bağlamda öncelikle bahsedilecek paşa Çandarlı Halil’dir. Kendisinin önemi Fatih
döneminde vezir-i azam olması ve İstanbul’un fethine karşı görüşleriyle tanınmasından gelir.
Fetih konusundaki görüşleriyle ilgili Divan’daki paşaları iki farklı ekibe ayıracak olursak
burada Fethe karşı olan paşaların başını elbette ki Çandarlı Halil Paşa çeker. Öyle ki muhalif
grup Çandarlı Halil Paşa etrafında toplanmıştır.
Öte yandan Fethin gerçekleşmesi için olumlu görüşlerini ısrarla sunarak Fatih’i ikna etmeye
çalışan diğer ekibin başını çekenler için de Çandarlı’nın altındaki diğer vezirler olan Zağanos
Paşa ve Şahabattin Paşa sayılabilir.
DİVAN-I FETH-İ KONSTANTİNİYYE İSTANBUL’UN FETHİ
4. Kaynakça
1. Mehmed Süreyya (haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı
Yurt Yayınları ISBN 975-333-0383 C.II s.324
2. http://www.istanbulkulturenvanteri.gov.tr/kentsel-anit/detay/envanter_id/61811
3. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi III. Cilt 2. Kısım: XVI. Yüzyıl Ortalarından
XVI. Yüzyıl Sonuna Kadar , Ankara:Türk Tarih Kurumu 1995 (6. Baskı) ISBN 975-
16-0014-6 s.450-451
4. Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitabevi, s.59.
5. Birışık, Abdülhamit (1999) "Mahmud Paşa" Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar
Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.2 s.70-71 ISBN
975-08-0072-9
6. İnalcık, Mehmed II
Faydalı Linkler
1. http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/istanbulun-fethi/
2. http://www.theottomans.org/turkce/osmanli_ordu/istanbulun-fethi.asp
3. http://www.osmanlidevleti.gen.tr/istanbulun-fethi/
4. http://dersimiztarih.net/ii-unite-dunya-gucu-osmanli-devleti.html