sayi:10 (Ücretsİzdİr mahzen 0 · 2020. 7. 22. · baka talarıniçine katarak kullan.” eklinde...
TRANSCRIPT
0MAHZENE D E B İ YAT - K Ü LT Ü R - S A N AT
F A N Z I N
A LT I S Ü T U N
A N K A R A H U K U K F İ K İ R P L A T F O R M U A L T I S Ü T U N D E R G İ S İ Y A Y I N I D I R
SAYI:10 (ÜCRETSİZDİR) Aralık 2019
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış
canavar?
Kap
ak Ç
ize
ri:
Vil
dan
ŞİŞ
MA
N
Mehmet Akif ERSOY
4X4 KÖŞESİ
Gümüşten bir kase ellerimde
Kana kana içiyorum acı suyundan
Nefes almak ne zormuş yalnız gecelerde
Ödün vermez dik başlı kırlangıç hayatından
Ekeceğiz dört bir yana umut tohumları
Unut kötü günleri, dünleri ve anıları
Düşlerinde yer alsın renkli fotoğraflar
Varsın ve var olacaksın sevdiğin kadar
O da yorgun
O da yalnız
Anlamadınız onu
Hiç anlamadınız
Kevser SERİM
Arif Raif TEKÂLİF
Sercihan ÇELİK
Kevser SERİM
ANLAMADINIZ ONU
YAŞA
GÜMÜŞ
MEHMET AKİF ERSOY
1873 yılının aralık ayında İstanbul’da doğmuştur. Edebiyat ve
okuma ile çok ilgili olan şairimiz için lise yıllarında hocası olan
Muallim Naci ‘‘Bu çocukta gördüğüm cevheri kimsede
görmedim.’’ demiştir. Eğitimindeki başarılarının yanında bir an
önce meslek sahibi olmak isteyen Akif, ilk sivil veteriner
yüksekokuluna gider ve birincilikle bitirir. Bir taraftan edebiyat
öğretmenliği yapar bir taraftan da müfettiş yardımcısı olarak
Rumeli, Arnavutluk, Anadolu ve Arabistan’da görev yapar.
Servet-i Fünun ve başka dergilerde yazı ve şiirleri yayınlanır.
1908’den itibaren Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarlığını
yapmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa’da görev almış, esir düşen
insanlara yardımcı olmuş milletvekilliği yapmıştır. İstiklâl
Uykum gibi kaçtın.
Ardından sözüm yok.
Bilmem neye çarptın?
Ardımda gözüm yok.
ART
Medeniyeti bizlere en iyi anlatan şairimizin doğum ve ölüm yıldönümü anısına
Marşı’nın şairi olma teklifine, para ödülünden dolayı, başta sıcak bakmasa da daha
sonra ısrarlar üzerine kabul etmiş verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde olan, kadın
ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Kızılay Dar-ul Mesai'sine bağışlamıştır.
Yazlarını İstanbul'da, kışlarını ise Mısır'da geçirir. İstiklâl şairimiz Mehmet Akif ERSOY
doğduğu ay olan aralık ayında 1936 yılında son nefesini vermiştir.
İstiklâl Şairimizi Saygı, Sevgi ve Özlemle Anıyoruz.
C
C
Öznur İLHAN
İnsanlar düşünebileceğimizden de
uzun bir süredir var ve sürekli bir
gelişme halinde. Bu gelişmeyi de
aslında medeniyet kavramı ile
açıklayabiliriz. Medeniyetler oluş-
tukça insanlık gelişti ve büyüdü.
Fakat, eğer medeniyet uygarlık
kurmaksa, ki kuruldu, bir müddet
sonra gelişim durmaz mı? Burada
karşımıza medeni insan kavramı
çıkıyor. Medeni insan, medeniyeti
özümsemiş insan demektir benim
gözümde. Medeniyet onun içinde
öyle bir yer etmiştir ki, artık
dışarıda değil içinde yeşerir. Yeni
düşüncelere kapı açar, başka açık
kapılardan sakince geçmesini
öğretir ona. Haksız, saçma, ilkel
bir yapı yoktur onda, çünkü o
zihnini eğitmiştir. Bu aklında
yeşeren medeniyeti karşısın-
dakine de hissettirir aslında.
Muhatabı, kapıları kapalı biri olsa
bile zilin çaldığını duyar. Belki o
kapılar tamamen açılmaz ama
biraz aralanır. Çünkü medeni
insan, düşünceleri ile etkiler
diğerlerini aynı zamanda. Medeni
insan olmak elbette düşünceyle
sınırlı kalmamalı hayatta,
davranışlara da yansımalı. İcraata
yansımayan düşünceler insanların
gözünde silikleşir zamanla. Bir
özür dilemek, teşekkür etmek gibi
hareketler de medeni insanın
yapması gerekenler arasında ve
insan nihayetinde bir yerden
başlamalı bu yolda.
Medeniyet, medeni olmak,
medeni davranmak bunlar
tam olarak nedir? Nerelerde
kullanılmalıdır ya da hiç
kullanılmamalı mıdır?
Medeniyeti uygarlık olarak
tanımlıyor TDK. Uygar
kelimesinin tanımı olarak fi-
kir, sanat ve endüstri alan-
larında çok büyük bir
gelişme göstermiş olan,
medeni karşımıza çıkıyor.
Gördüğümüz üzere aynı
tanımlar üzerinde dönüp
duruyoruz. Geçmişten günü-
müze de insanlar bu tanım-
ların etrafında dönerek, ta-
nımları değiştirip durmuş.
Herkesin medeniyet üzerine
bir fikri var. Fakat medeni
insan olmanın ne olduğuna
gelince bu fikir sahibi
insanlar ortadan kayboluyor.
Merak etmeden duramıyor
bu yazıyı yazan, acaba
insanların ortadan kaybolma
sebebi bu tanımı yapa-
mayacak olmaları mı yoksa
yapacakları tanımdaki gibi
birer insan olmadıklarından
kendileriyle çelişecekleri mi?
Moğollar ve Haçlılar onca farklılıklarına
rağmen kütüphane yakmakta
birleşiyordu. Bağdat ve İstanbul
Kütüphaneleri alevlerin arasında can
çekiştiler. Kitap yakma çılgınlığından
nasiplerini İnka ve Maya uygarlıkları da
aldı. İspanyollar onların ne kendilerinin ne
de uygarlıklarının yarınlara ulaşmasına
izin verdi. Mısır’daki İskenderiye
Kütüphanesi günümüz üniversitelerine
KİTAPLARIN CENAZE TÖRENİBilgi, paylaştıkça çoğalır. Ancak onu anlamaya gücü
yetmeyen insanların eline geçerse, o zaman hem o
insanlara zarar verir hem kendisine hem de daha
sonra o bilgiden yararlanacak herkese. Bilgiyi bütün
insanlıkla paylaşmak belki de sadece internetin
icadıyla mümkün olmuştur. Tarih boyunca bütün
kültürler ürettikleri en üstün bilgileri sadece en
yetkin bilginlerle paylaşmış, bilgi sadece onu hak
edene verilmesi gereken bir meta olarak
algılanmıştır. İnsanlık tarihinde en değerli nesne
altın değil, yazıdır.
Özenç AFACAN
İskenderiye Kütüphanesi
“Bugün kitap yakanlar,
yarın insanları da yakarlar.”
Heinrich Heine
Bilgi çok işlevsel bir şey olduğu gibi bilginin üzerine yazıldığı kâğıt, papirüs vs. de
çok işlevseldir. Bu yüzden tarih boyunca bazı insanlar üzerlerinde yazanları
okumaya çalışırken bazıları da onları yakıt olarak kullanmayı tercih etmişlerdir.
İskenderiye’de çıkan bir isyan sırasında kitapların hamamlarda 6 ay yakıt olarak
kullanıldığı rivayet edilir. Berlin’de Naziler tarafından yakılan on binlerce kitabın
yakılma sebebi Nazi rejiminin kitapları tasvip etmemesiydi.
çok benzerdi. Şehre giren her kitap önce kütüphaneye girer, kopya edildikten sonra
sahibine geri verilirdi. Kütüphane o kadar çok kez yandı ki külleri hala havada,
genizlerimize doluyor.
Bilim, sonu olmayan bir süreçtir. Her bilim insanı zincire yeni bir halka ekler. Yakılan
kütüphaneler yüzünden bilim zincirindeki kayıp halkaları bilemiyoruz. Peki ya bir kişide
doğup sona eren felsefe, edebiyat alanındaki eserler? Sonsuza kadar yok edildiler. En
azından bugüne ulaşan eserlerin internetin sonsuz karmaşasında rahatça
yaşayabileceklerini umarak avunabiliriz.
Derya ŞİMŞEK
BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK
Bülbülü Öldürmek; 1930'ların
Alabama'sında o dönem için çok
hassas bir konu olan ırkçılık
üzerine yazılmış bir roman olarak
karşımıza çıkıyor. Sekiz yaşındaki
Scout, ondan dört yaş büyük abisi
Jem ve avukat babaları Atticus
küçük bir kasabada huzurla
yaşamaktadırlar. Kitabın ilk
bölümlerinde Scout'ın ve
çevresindeki insanların, yaşa-
dıkları ve karakter analizleri
yapılıyor. Kitabın ikinci bölümünde
ise asıl olaylar patlak veriyor.
Yaşadıkları kasabada genç bir
'zenci', beyaz bir kadına
tecavüzden yargılanıyor. Atticus da
bu ‘‘zenci’’nin savunmasını
üstleniyor. Amerika Birleşik
Devletleri’nde kölelik 1862’de
kaldırılsa da siyahlara yönelik
ayrımcılık ve küçümseme o yıllar
halk arasında özellikle Alabama
gibi kırsal kesimlerde hâlâ devam
ediyor. Bu sebeple Atticus
kasabanın diline düşse de bu
savunmadan geri adım atmıyor ve
şu cümlelerle yaptığının
doğruluğunu savunuyor:
“Ama bu davayı almasaydım
çocuklarımın yüzüne bakabilir
miydim sanıyorsun? … Tek
umudum, tek duam Jem’le
Scout’un öfkeye kapılmadan
bunu atlatması. Bir siyahiyle ilgili
bir şey olduğunda aklı başında
insanların neden akıllarını
kaçırdıklarını anladığımı
söylesem yalan olur… ’’
Eşitlik, adalet, toplum baskısı,
ayrımcılık gibi şimdi bile hala daha
çözüm üretilememiş konular
Scout'ın gözüyle çok basit ve
masum bir şekilde anlatılıyor.
Kitabın şu cümlesi de her şeyi
özetliyor adeta:
“Yalnızca tek bir insan türü
varsa, o zaman neden hiç
geçinemiyorlar? Hepsi
birbirine benziyorsa, niçin
özel bir çaba harcayarak
birbirlerini aşağılıyorlar?'‘
Herkesin her bakımdan 'eşit bir
dünyada' yaşaması dileğiyle. İyi
okumalar dilerim :)
“İstediğin
kadar
saksağan vur
vurabilirsen ama
unutma, bülbülü
öldürmek günahtır.”
Medeniyet, çağa ayak uydururken insani
duygularını korumaktır.
Kevser Serim
Medeniyet, Genel ihtiyaçlara cevap
verebilecek özel mekanizmalar üretirken
bu mekanizmaların uzak bir geçmişten
uzak bir geleceğe aktarımını sağlayacak
araçlara sahip olmaktır.
Tevfik Üstün
Medeniyet, insanoğlunun hayat
tarlasından hasat ettiği en verimli
üründür.
Atakan Diri
Medeniyet, toplumun kültürünü ve
sanatını korumasında takındığı uygar
tavrı ifade eder.
Âkil Duran
Medeniyet, yarını tasarlarken dününü
unutmadan ulaşabileceğin bir ütopyadır.
Hakkı Önder
Medeniyet, çağın erdemidir.
Bilal Yazıcı
LAMI CİMİ VAR (Lam:soru Cim:cevap)
Sorduk :
Medeniyet sizce nedir?
MUHTERİS
Arapça “ihtiras (hırslı olma) ve hırs”
kelimeleriyle aynı kökten gelen kelime
“hırslı” anlamında kullanılan bir sıfattır.
Senin her kirpiğinde bir dervişin ahı var
Muhteris aynaların eskidiği yerdesin
Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var
Zamanı sonsuzluğa bağlayan mahşerdesin
Nurullah Genç
HÂLBUKİ SÖZLÜK
MAĞRUR
Arapça “gurur” ile aynı kökten gelen
“mağrur” kelimesi, Türkçede “kibirli,
kendini beğenmiş” anlamına
gelmektedir.
Bana ne toprağın çirkinliğinden
İnsanların zilletinden bana ne
Hatıran öyle sonsuz bir hazine
Ve sevgin öyle büyük ki dostum
En mağrur hakanların tacını
Hor görüyorum
William Shakespeare
Derleyen:
Oktay AÇIKGÖZ
Her yolun başındayım
Ve her sözün sonunda
Kendimin bile adındayım
Ölenin kelamında
Bir bendir yaşamak
Tüm incelikler halinde
İnceliği yok edercesine
Hırsa çizgim ince
Kapılmamak için
Silsem adını
... Ül hüsna
Kaybederim dünyamı
Nur'u hatrımda
Dokuz ve dokuz
Bunu alma adınla
Mutlak ölüyoruz
-----------------------------------------------------
Âmâ'ların kolunda vicdanın
Ben de âmâ'sıyım dünyaya Girdigâr'ın
Yalnızca seni görürüm
Neylesem, hafızıyım Hatt-ı Sima'nın
Farz-ı Muin
ÜL HÜSNA’YA UMUT
Âfet-i cân tacı ser olur
Pür endam dâd-ı Hakktan olur
Sahra-ı aşkda helâk olsam
Mecnun hâlime giryân olur
Bîmâr olan düşer bâdeye
Sâkinin elinde mey olur
Mahı cemalin biganedir
Aşığa hayli azap olur
Na mümkündür yârine visâl
Gene de vuslata meyl olur
Esse bir ruzigâr-ı sabâ
Nuruna gönlüm çak çak olur
Âlî bî-kes dehrin deminde
Ancak bâkî yâr hünkâr olur
OLUR
Muhammet Ali OKAN
Güzelliklerin konuşulmalı şu dakika
En büyük güzelliğin imkânsızlığın mesela
Mesela şu solumda sağımda
İki melek var
Adını yazmaktan yorulan
Ve bana acıyacak olan
Yokluğunda.
Yüzünde sonbaharın yaprak döken manzarası var sonra
Çiçekler açan yanağın var hemen peşinden
Ve güneş bile yüzünü saklamanın peşinde
Sen farkında değilsin,
Engel oluyorsun kendine
Güzelliğinle.
Emin ol bir ilgisi yok esmerliğinle.
Bir de gözlerin,
Ki en büyük duygumdur
İşte bir de şu imkânsızlığın
Yarın, elimde kalan son umudumdur.
Dünyalar senin oysa
Ve ben bu savaşın ta başında yenilmişim
Görünce yenileceğimi de
Sanki o an kabullenmişim.
İşte şiir yapıyor seni
Yüzün,
Yanağın,
Gözlerin,
Sesin,
Sen güzelliğin kendisisin
Onlar sadece senin,
Elçin.
Aydora Furkan BAY
ELÇİN
‘‘Çocuklar, büyük müzisyenlere ve
oyunculara hayranlık duydukları
gibi büyük bilim insanlarına da
hayranlık duyduklarında
medeniyet bir sonraki seviyeye
sıçramış olacaktır.’’
Brain GREENE
Musab ABAY
MA(İ)NS KIRMIZI OLDU BEYAZDI GÜL
‘‘Bir ülkenin medeniyeti;
nüfusunun fazlalığı,
şehirlerin büyüklüğü,
ekinlerinin bolluğu ile
değil, o ülke insanlarının
ahlâkı ile ölçülür.’’
R. W. EMERSON
Âkil DURAN
el-fakir Sinan ser-mi'mârân-ı hâssa
Bizler de bu doğrultuda Devlet-i
Aliyye’nin muazzam yapılarından
bazılarının mimarı olan Mimar Sinan’ı
anlatmaya çalışacağız.
Hayatına yeniçeri olarak başlayan Sinan,
Tatvan'da yaptığı kadırgalar ve Prut
Nehri üzerinde sadece 13 günde bitirdiği
köprü sayesinde evvela subaşılığa
ardından da hasekiliğe terfi etmiştir.
Mimarbaşılık görevine en nihayetinde 48
yaşında getirilen Sinan, meslek hayatını
3 aşamayla tanımlar. Bunlar; çıraklık,
kalfalık ve ustalık dönemleridir.
Aynı zamanda 3 güzide dönemin 3
büyük eseri mevcuttur. Bu eserler
sırasıyla; Şehzade Mehmet Camii,
Süleymaniye Camii ve Selimiye
Camii’dir. Ayrıca Sinan 100 yaşı
civarında vefat edene dek görevini
sürdürmüş, kimi kaynaklara göre 452
kimisine göre ise 350 civarında eser
bırakmıştır. Bahşettiği eserlerden
bazıları şunlardır: Haseki Hürrem Sultan
Camii, Mihrimah Sultan Camii,Rüstem
Paşa Hamamı, Selimiye Medresesi,
Sultan Süleyman Kervansarayı, Sultan
Süleyman Darüşşifası…
Durumu öğrenen Şah Tahmasb da bir
sandık kıymetli eşya ile bir kutu
mücevher yollar ve şu mektubu da ekler:
‘‘İşittik ki camiyi tamamlamağa
kudretiniz kalmamış ve yarıda bırakıp
vazgeçmişsiniz. Size dostluğumuza
dayanarak birçok para, hazine ve
mücevher gönderdik. Bu mücevherleri
satıp ve bu malı harcıyarak camiyi
bitirmeğe gayret ediniz ki bu hayırlı
işinizde bizim de payımız bulunsun.”
Yazılanları işiten Sultan Süleyman
hiddetlenmiş, evvela paraları İran
elçisinin önünde Yahudilere dağıtmış
akabinde de Sinan’a:
‘‘Bu kıymetli diye gönderdiği taşlar,
benim camimin taşları yanında
kıymetsiz kalır. Çabuk bunları da
başka taşların içine katarak kullan.”
şeklinde emir buyurmuştur. Sinan da
mücevherleri minarede kullanmıştır.
Binaenaleyh bu minareye cevahir
minaresi de denilmektedir.
Kıymetli
okurlarımız,
medeniyetin
en mühim
sembollerinden
biri de şüphesiz
mimari yapılarıdır.
Biraz da yapıların
ilginç ve mimari
yönlerine
değinelim.
Rivayet odur ki
Sultan Süleyman,
Süleymaniye Camii
inşasını bir süre
durdurur ve
bu süre zarfında
hayır işlerinde çalışılmasını ister.
ANADOLU MEDENİ-YETLER MÜZESİ
Tarih ve arkeoloji müzesi olan
Anadolu Medeniyetler Müzesi,
Ankara'ya yolu düşenlerin gitmesini
tavsiye ettiğim bir yer. 1997 yılında
Avrupa'da Yılın Müzesi seçilen bu
müze Osmanlı Dönemi'nden kalma 2
farklı yapıdan oluşmakta:
Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu
Han.
Müzenin kuruluş hikayesi 1921'e
uzanıyor. M. Kemal Atatürk'ün
Ankara'da ETİ Müzesi kurmak
istemesiyle Hitit eserleri toplanmaya
başlanınca, Kültür Müdürü Galip Bey
müze olarak bu yapıları seçiyor.
Eserler müze içerisinde tarihi
sıralamayla ziyaretçiler için
konuluyor. Yaklaşık 100 yıldır var
olan bu müzeyi gezmeden olmaz
dedik ve geçtiğimiz günlerde müzeye
topluluğumuzla bir gezi düzenledik.
Sizlerin de bu müzeyi okuyarak değil
gezerek öğrenmenizi tavsiye ederim.
İyi eğlenceler.
(AÜHF'ten yürüme mesafesi yaklaşık
20 dakika. Girişler 36 TL fakat 30 TL
vererek müzekart ile giriş
yapabilirsiniz.)
Kevser SERİM
Muhammet Ali OKAN
Ayrıca kubbeye yerleştirdiği 64 adet
boş küple hem akustiği sağlamış
hem de kubbe çeperini
sağlamlaştırmıştır. Yine camide
bulunan is odası sayesinde
mumlardan çıkan is camiyi tahrip
etmemiş, bu islerden mürekkep elde
edilmiştir. Yerleştirilen devekuşu
yumurtaları sayesinde de haşerat
oluşumu engellenmiştir. İlaveten
eserlerindeki ince matematiksel
hesaplamaları da atlamamak lazım
gelir. Filhakika eserlerinin
inceliklerini anlatmaya sayfalar
yetmez, Lakin Süleymaniye
Camii’nin kısa da olsa değindiğimiz
yönleri diğer eserleri hakkında da
bizlerde az çok fikir oluşturmaktadır.
Günümüz camii mimarisinde de
Sinan ekolü uygulanmaya devam
etmektedir. İşte değerli okurlarımız,
öyle bir medeniyet inşa edilmiş ki
etkisi günümüzde de varlığını
sürdürmekte.
(Anadolu Medeniyetler Müzesi Binası)
@altisutundergi @fikirplatformutoplulugu
Editör
Kevser SERİM
Tasarım
Burcu ARSLAN
Düzyazı Denetim
Yunus SOLAK
Fulden DÖNDER
Fatma Zehra YILDIRIM
Şiir Denetim
Âkil DURAN