s loran bazli bİr kompoz t n m krosizinti, yÜzey...
TRANSCRIPT
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
SİLORAN BAZLI BİR KOMPOZİTİN MİKROSIZINTI,
YÜZEY SERTLİĞİ VE DÜZGÜNLÜĞÜ ÜZERİNDE
FARKLI IŞIK CİHAZLARININ ETKİLERİ
Gözde PİRKOCA
DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Osman GÖKAY
2013- ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
SİLORAN BAZLI BİR KOMPOZİTİN MİKROSIZINTI, YÜZEY
SERTLİĞİ VE DÜZGÜNLÜĞÜ ÜZERİNDE FARKLI IŞIK
CİHAZLARININ ETKİLERİ
Gözde PİRKOCA
DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Osman GÖKAY
Bu tez, Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi döner sermaye bütçesi tarafından 08.06.2009 tarih ve
B.30.2.ANK.O21.05.02/22 toplantı sayılı yönetim kurulu kararıyla desteklenmiştir.
2013- ANKARA
iii
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay ii
İçindekiler iii
Önsöz vi
Simgeler ve Kısaltmalar vii
Şekiller viii
Çizelgeler ix
1.GİRİŞ 1
1.1 Kompozit Rezinler 2
1.2 Kompozit Rezinlerin Tarihsel Gelişimi 2
1.3 Kompozit Rezinlerin Yapısı 3
1.3.1 Organik Matriks Faz 3
1.3.2 İnorganik Faz 7
1.3.3 Ara Faz (Ara Bağlayıcı) 8
1.4 Kompozit Rezinlerin Sınıflandırılması 8
1.4.1 Kompozit Rezinlerin Doldurucu Partikül Büyüklüğüne Göre
Sınıflandırılması 8
1.4.2 Kompozit Rezin Esaslı Dolgu Maddelerinin Viskozitelerine Göre
Sınıflandırılması 17
1.4.3 Kompozit Rezinlerin Polimerizasyon Şekillerine Göre Sınıflandırılması 18
1.5 Kompozit Rezinlerle İlgili Son Gelişmeler 20
1.5.1 İyon Salabilen Kompozitler 20
1.5.2 Ormoserler 20
1.6 Polimerizasyon Reaksiyonu 21
1.6.1 Kondensasyon Polimerizasyon Reaksiyonu: 21
1.6.2 Katılma Polimerizasyon Reaksiyonu 21
1.7 Polimerizasyon Basamaklari 22
1.7.1 Başlama Reaksiyonu (İnitation) 22
1.7.2 Büyüme Reaksiyonu 23
1.7.3 Sonlanma Reaksiyonu (Terminasyon) 24
iv
1.8 Polimerizasyon Büzülme Stresi 24
1.9 Adezivler 25
1.9.1 Adezivlerin Mekanizması ve Klinik Uygulama Basamakları
Sayısına Göre Sınıflandırma 26
1.10 Işık Cihazları 30
1.10.1 Lazer Cihazları 31
1.10.2 Quartz Tungsten Halojen Işık Kaynakları: 32
1.10.3 Plazma Ark Cihazları 32
1.10.4 Işık Yayan Diyotlar ( Light Emitting Diodes, Led) 33
1.11 Mikrosızıntı 35
1.11.1 Örtme Etkinliğinin Kalitatif Ölçümü 36
1.11.2 Örtme Etkinliğinin Yarı-Kantitatif Ölçümü 36
1.11.3 Örtme Etkinliğinin Kantitatif Ölçümleri ya da Akma Ölçümleri 36
1.12 Polimerizasyon Derinliği 37
1.12.1 Polimerasyon Derinliğini Belirleme Yöntemleri 37
1.13 Yüzey Sertliği 38
1.14 Yüzey Pürüzlülüğü 40
2.GEREÇ VE YÖNTEM 43
2.1 Filtek Siloran Düşük Büzülmeli Kompozit Rezin 43
2.2 Filtek Silorane Self Etch Primer ve Bond Adeziv Sistemi 44
2.3 Sof-Lex Bitirme ve Cila Disk Sistemi 44
2.4 Enhance Po-Go Bitirme Sistemi 45
2.5 Hilux Halojen Işık Cihazı 47
2.6 Hilux Ledmax Işık Cihazı 47
2.7 Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı 48
2.8 Perthometer M2 Profilometre 48
2.9 Mikrosızıntı Çalışması 49
2.10 Yüzey Sertlik Testleri 52
2.10.1 Test Örneklerinin Hazırlanması 53
2.11 Yüzey Pürüzlülüğü Testleri 54
v
3. BULGULAR 57
3.1 Mikrosızıntı Testleri Sonuçlarının Değerlendirilmesi 57
3.2 Pürüzlülük Testleri Sonuçlarının Değerlendirilmesi 59
3.3 Sertlik Testleri Bulgularının Değerlendirilmesi 61
4. TARTIŞMA 63
5. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 80
ÖZET 82
SUMMARY 84
KAYNAKLAR 86
ÖZGEÇMİŞ 96
vi
ÖNSÖZ
Bu çalışmada, siloran bazlı bir kompoziti, farklı tip ışık cihazlarıyla polimerize
ettikten sonra mikrosızıntı, yüzey sertliği ve yüzey düzgünlüğü açısından en iyi
sonuçların elde edileceği ışık cihazını belirlemek istedik ve elde ettiğimiz bulgular
doğrultusunda, ışık cihazlarının siloran kompozitin mikrosızıntı, yüzey sertliği ve
yüzey düzgünlüğü üzerine belirgin bir etkilerinin olmadığını saptadık.
Doktora eğitimim süresince bilimsel desteğiyle yolumu aydınlatan ve tez
çalışmalarımda büyük katkılarda bulunan danışman hocam sayın Prof. Dr. Osman
Gökay’a,
Doktora eğitimimin ilk üç yılı süresince eğitimime yaptığı katkılarından dolayı ilk
danışman hocam Prof. Dr. Nuran Ulusoy 'a,
Doktora öğrenciliğim süresince bilgi ve birikimlerini benimle paylaşan tüm anabilim
dalı öğretim üyesi kadrosuna,
Birlikte çalıştığım ve benden desteklerini esirgemeyen tüm asistan arkadaşlarıma,
Tez yazımı sırasında benden yardımlarını esirgemeyen Kırıkkale Ağız ve Diş Sağlığı
Merkezi başhekimi sayın Dt. Murat Töredi’ye ve başhekim yardımcısı sayın Dt.
Ömer Karaçalı’ya,
Ve hayatım boyunca desteklerini ve sevgilerini her zaman kalbimde hissettiğim
annem Nevin Pirkoca ve babam Hüseyin Pirkoca 'ya,
Sonsuz teşekkürler sunarım.
vii
SİMGELER ve KISALTMALAR
Bis-GMA Bisfenol A Glisidil Metakrilat
UDMA Ürethan Dimetakrilat
TEGDMA Trietilen Glikol Dimetakrilat
Nm Nanometre
UV Ultraviyole
µm Mikrometre
CQ Kanferakinon
Mm Milimetre
Si-O-Si Silisyum Oksit Silisyum
Ph Hidrojen İyonları Konsantrasyonu
mW/cm2 Milliwatt/ Santimetrekare
LED Light Emitting Diode (Işık Yayan Diyot)
FTIR Fourier Transform Infirared Spektrometre
KHN Knoop Sertlik Değeri
°C Derece Santigrat
% Yüzde
s Saniye
N Örnek Sayısı
HVN Vickers Sertliği
Χ2
Ki Kare
SD standart sapma
SEM Scanning Elektron Mikroskop
MBC Metakrilat Bazlı Kompozit
PAC Plazma Ark Curing
viii
ŞEKİLLER
Şekil 1.1 Organik matriks fazda yer alan monomerler (Bis-GMA, UDMA,
Bis-EMA, TEGDMA) 4
Şekil 1.2 Siloksan ve Oksiran moleküllerinin birleşmesi sonucu oluşmuş
Siloran Monome 5
Şekil 1.3 Foto iniatörler ve kimyasal iniatörler 6
Şekil 1.4 Siloksan, oksiran ve siloran’ın yapı formülü 14
Şekil 1.5 Oksiran-metakrilat karşılaştırılması 15
Şekil 1.6 Siloran başlatıcı sistemi 15
Şekil 1.7 Siloran polimerizasyonu 16
Şekil 1.8 Günümüz adezivlerinin adezyon mekanizması ve klinik uygulama
adımlarının sayısına göre sınıflandırılması. 26
Şekil 1.9 Siloran polimerizasyonu 28
Şekil 1.10 Siloran polimerizasyonu 29
Şekil 1.11 Vicker’s sertlik testinde kullanılan 136°lik elmas uç ve Knoop
sertlik testinde kullanılan piramit şeklindeki uç 40
Şekil 2.1 Sof-Lex Bitirme ve Cila Sistemi 45
Şekil 2.2 Po-Go Tek Aşamalı Bitirme ve Cila Sistemi 46
Şekil 2.3 Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı 48
Şekil 2.4 Perthometer M2 Profilometre 49
Şekil 2.5 Sınıf II kavite 50
Şekil 3.1 Halojen ışık cihazıyla polimerize edilen bir örnek 58
Şekil 3.2 LED ışık cihazıyla polimerize edilen bir örnek 58
Şekil 3.3 LED ve Halojen ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey sertliğine
etkilerinin karşılaştırılması 57
Şekil 3.4 Halojen ve Led ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey
pürüzlülüğüne etkilerinin karşılaştırılması 58
ix
ÇİZELGELER
Çizelge 1.1 Kompozit rezinlerin inorganik partiküllerin büyüklüğüne göre
sınıflandırılaması 10
Çizelge 2.1 Çalışmalarda Kullanılan Restoratif Materyaller 41
Çizelge 2.2 Çalışmalarda Kullanılan Cihazlar 44
Çizelge 2.3 Mikrosızıntı Çalışması Deney Düzeneği 48
Çizelge 2.4 Yüzey Sertliği Testleri Deney Düzeneği 50
Çizelge 2.5 Yüzey Pürüzlülüğü Testleri Deney Düzeneği 52
Çizelge 3.1 LED Işık Cihazı ile Sızıntı Skorları 54
Çizelge 3.2 Halojen Işık Cihazı ile Sızıntı Skorları 54
Çizelge 3.3 Örneklerin okluzal ve gingival sızıntı değerlerinin
karşılaştırılması 54
Çizelge 3.4 Örneklerin sızıntı değerlerinin kullanılan ışık cihazları
açısından karşılaştırılması 55
Çizelge 3.5 Halojen ışık cihazı ile siloran örneklerin yüzey sertlik değerleri 55
Çizelge 3.6 LED ışık cihazı ile siloran örneklerin yüzey sertlik değerleri 56
Çizelge 3.7 Halojen ve LED ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey
sertliğine etkilerinin karşılaştırılması 57
Çizelge 3.8 LED ışık cihazının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne
etkisinin değerlendirilmesi 58
Çizelge 3.9 Halojen ışık cihazının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne
etkisinin değerlendirilmesi 58
Çizelge 3.10 Örneklerin sızıntı değerlerinin kullanılan ışık cihazları açısından
karşılaştırılması 58
1
1.GİRİŞ
Restoratif diş hekimliğinin amacı, doğru tanı ve eksiksiz bir tedavi sonucunda doğal
diş görünümünün yeniden kazandırılmasıdır. Dişlerin doğal biçimleri hem komşu
hem de karşı dişlerle olan kontur ilişkileri, çiğneme, estetik ve konuşma gibi
işlevlerin ana belirleyicileridir (Dayangaç, 2000).
Restoratif diş hekimliği, son 40 yılda diş yapısının korunarak minimal preparasyon
ile en iyi restorasyonu elde etme yönünde büyük değişim göstermiştir. Çürüğe
yaklaşımın değişmesi ve materyal teknolojisinin gelişmesi restorasyonlara büyük
katkı sağlamıştır. Başarılı bir materyal denilince akla sadece yüksek dirençli ve az
aşınma gösteren materyaller değil, aynı zamanda estetik ve biyouyumluluk
özellikleri gösteren materyaller gelmektedir. Bunun yanı sıra mekanik özellikler hala
çok önemlidir. Geliştirilmiş bağlanma mekanizmaları ile restoratif materyaller diş
dokusuna güçlü ve kolay bağlanabilmektedirler. Bu katkı restorasyonların uzun
ömürlü olması açısından önemlidir (Yazıcı ve ark., 2003).
Günümüzde estetik görünüme verilen önemin artmasıyla, Bowen tarafından 1962
yılında geliştirilen kompozit rezinlerin kullanımı oldukça artmıştır. Kompozit
materyallerin kullanımının artmasıyla birlikte, bu materyallerin kimyasal ve estetik
özelliklerinin geliştirilmesi açısından birçok çalışma yapılmıştır. Örneğin;
nanoteknolojinin günlük hayatımıza girmesiyle birlikte üretilen kompozit rezinlerde
daha üstün cilalanabilirlik, daha iyi optik ve estetik özellikler, daha fazla inorganik
doldurucu oranı; buna bağlı olarak daha az monomer ve daha az büzülme
hedeflenmektedir (Mitra ve ark., 2003).
2
1.1. KOMPOZİT REZİNLER
Kompozit terimi birbiri içinde çözünmeyen ve erimeyen kimyasal olarak farklı iki
maddenin üç boyutlu kombinasyonu olarak ifade edilir. Diş hekimliğinde kompozit
terimi; en azından %60 inorganik dolgu içeren organik bir matriks ve pat formundaki
restoratif madde anlamında kullanılmaktadır (Philip, 1985).
1.2.KOMPOZİT REZİNLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Diş hekimliğinde adeziv dolgu maddeleri açısından en önemli gelişme 1955 yılında
sağlanmıştır. Bounocore asitle pürüzlendirme işlemini gerçekleştirerek restoratif diş
hekimliğine adezyon kuvveti açısından yeni bir boyut kazandırmıştır (Dayangaç,
2000). İlk olarak Dr. Bowen, epoksi rezinlerde bulunan epoksi grupları yerine
metakrilat gruplarını kullanarak Bis-fenol-A Glisidil metakrilat (Bis-GMA)
monomerini elde etmiş ve bu monomer içerisine inorganik gruplar ilave ederek ilk
kompozit rezinleri geliştirmiştir (Willems ve ark.,1993). Kompozit dolgu maddesi
organik polimer matriks tarafından çevrelenmiş inorganik parçacıklardan oluşan bir
birleşimdir (Willems ve ark.,1993; Pinkham ve ark., 2005). Diş hekimliğinde ilk
üretilmiş olan kompozit rezinler, Adaptic (Johnson &Johnson, Switzerland) ve
Concise (3M Espe, USA) isimli ticari materyallerdir (Dayangaç, 2000).
Kimyasal olarak polimerize olan bu materyallerin, Sınıf III, IV, V, kavitelerde
kullanılması önerilmiştir. Ancak doldurucu partiküllerin büyük ve
konsantrasyonunun düşük olması polisaj özelliklerini olumsuz yönde etkilediğinden
dolguların zaman içerisinde renklendiği gözlenmiştir (Craig ve Powers, 2002;
Jackson ve Morgan, 2000).
Mine ve dentin dokusuna adezyon ile bağlanan kompozit rezinler 1962 yılında Dr.
Ray Bowen tarafından tanıtılmış ve günümüze kadar önemli gelişmeler göstermiştir
(Dayangaç, 2000).
3
Kompozit rezinlerdeki en önemli adım, 1970’lerde Nuvafil (Caulk Company, USA)
gibi ışıkla polimerize olan kompozitlerin geliştirilmesi olmuştur. 1980’lerde ise
posterior bölgelerde kullanımı amacıyla özel olarak geliştirilmiş ilk “posterior
kompozitler” üretilmiştir (Jackson ve Morgan, 2000).
Restoratif diş hekimliğinde, estetiğin daha fazla önem kazanması ve daha az
kavite preperasyonu gerektirmesi, kompozitlerin kullanımını yaygınlaştırmıştır
(Altun, 2005). Kompozit rezinler günümüzde hem anterior hem de posterior
dişlerde (Powers ve Wataha, 2008) kaybedilen diş yapısının yerine koyulması,
diş renginin ve konturunun değiştirilmesi ve bu sayede yüz estetiğinin
geliştirilmesi için kullanılan rutin kullanıma sahip başlıca estetik restoratif dolgu
materyali olma özelliğindedirler (Powers ve Wataha, 2008).
1.3.KOMPOZİT REZİNLERİN YAPISI
Kompozit rezinler 3 ayrı fazdan oluşur,
Bunlar:
Organik matriks faz
İnorganik faz
Ara faz dır.
1.3.1.Organik matriks faz
1.Organik matriks faz
Bu faz içinde monomerler, ko-monomerler, inhibitörler, polimerizasyon başlatıcılar,
ultraviyole (UV) stabilizatörler ve pigmentler bulunmaktadır.
4
Günümüzde ticari amaçlı üretilen kompozitlerinin çoğunda organik polimer matriks
ya bir aromatik oligomer ya da üretan diakrilat oligomeridir (Powers ve Wataha,
2008). Bisfenol A ile glisidil metakrilatın birleşmesi sonucu oluşan bis glisidil
metakrilattır (Bis-GMA). Son yıllarda iyi adezyon sağlayan ve renk değişimine daha
dirençli olan üretan metakrilat (UDMA), polimer matriks olarak kullanılmıştır. Hem
Bis-GMA hem de UDMA oligomerleri aşırı derecede vizközdür, bu yapıya, klinik
olarak kullanılır hale getirmek için dilüe edici monomerler eklenmektedir (Powers ve
Wataha, 2008 ).
Viskoziteyi artırmak ve kontrol edebilmek amacıyla trietilen glikol dimetakrilat
(TEGDMA) matrikse ilave edilmiştir (Dayangaç 2000; Craig ve Powers, 2002).
Kompozitler içerdikleri akseleratör ve inhibitörlerine göre self-cure kendi kendine
polimerize olan (kimyasal aktive olan), light-cure ışıkla polimerize olan (ışıkla aktive
olan) ve dual cure (hem ışık hem kimyasal polimerize olan) olmak üzere
gruplandırılırlar ( Craig ve Powers, 2002).
Şekil 1.1 Organik matriks fazda yer alan monomerler (Bis-GMA, UDMA, Bis-
EMA, TEGDMA)
5
Son olarak geliştirilen monomerlerden biri de “siloran” dır. Siloksan ve oksiran
moleküllerinin birleşimi sonucunda oluşmuştur. Bu monomerin polimerizasyonu
katyonik halka açılması şeklinde olur. Bu sayede daha az polimerizasyon büzülmesi
gerçekleşmektedir (Eckert ve ark., 2004).
Şekil 1.2 Siloksan ve Oksiran moleküllerinin birleşmesi sonucu oluşmuş Siloran
monomeri
Organik matriks yapısı içerisinde yer alan diğer yapılar ise şunlardır;
İnhibitörler
Kompozit dolgu maddelerinin ısı, ışık ve diğer kimyasal yollarla kendi kendine
polimerize olmasını engellemek için organik matriks içine konan fenol türevi
birleşiklerdir (Willems ve ark, 1993).
Polimerizasyon başlatıcılar (initiatör/akseleratör)
Kompozit dolgu maddeleri genellikle kimyasal ve ya ışık ile polimerize olurlar
(Craig ve Powers, 2002). Otopolimerizan kompozitlerde initiatör (başlatıcı) etki
yapan dibenzol peroksit, akseleratör (hızlandırıcı) etki yapan [N,N-bis(2-
hidroksietil)-p-toludin] gibi aromatik bir tersiyer amin kullanılır. Görünen ışıkla
polimerize olan kompozitlerde ise 450-500 nm (nanometre) dalga boyundaki ışığı
6
absorbe ederek polimerizasyon başlatan initiatörler kullanılmaktadır. Bunun için en
çok kullanılan, bir alfa-diketon olan kamferokinondur. Işığın etkisiyle kamferokinon
harekete geçmekte, amin ile reaksiyona girip serbest radikaller oluşturmaktadır
(Willems ve ark., 1993; Bayne ve ark., 1994).
Şekil 1.3 Foto iniatorler ve kimyasal iniatörler( KL Van Landuyt ve
ark.,2007)
Ultraviyole Stabilizatörler
Otopolimerizan kompozitlerde polimerizasyonun ardından reaksiyona girmeyen artık
ürünler kalabilir. Bu ürünler U.V ışığın etkisiyle parçalanarak kahverengi
renklenmelere neden olabilirler. Bu nedenle otopolimerizan kompozitlerin organik
fazına, UV stabilizatörler (2-hidroksi-4-metoksi benzofenol) oksidasyonun neden
olduğu renk değişimini engellemek için ilave etmiştir (Willems ve ark., 1993; Craig
ve Powers, 2002).
Pigmentler
Diş yapısıyla uyumu sağlamak için kompozitlerin içine çok az miktarda inorganik
pigmentler ilave edilmiştir. İnsan dişleriyle uyumlu olması için sarıdan geriye
7
değişen farklı tonlarda (10 ton) kompozit üretilmiştir. Normal renk tonlarının dışında
ki renkleri elde etmek için standart renk tonları karışımı kullanılmaktadır.
Beyazlatılmış dişler içinde özel renk tonları mevcuttur (Powers ve Wataha, 2008).
Son dönemlerde estetik diş hekimliğinde uygulanan özel teknikler için mine, dentin,
servikal, opak olmak üzere değişik kompozitler geliştirilmiştir. Bu kompozitler
estetiği sağlamak amacıyla tek veya çok kat halinde uygulanmaktadır (Powers ve
Wataha, 2008).
1.3.2 İnorganik faz
İlk olarak organik matriks içerisine quartz ve çeşitli cam partikülleri eklenmiştir. Bu
parçalar rezin içinde retansiyonu sağlamak amacıyla genellikle irregüler şekillidir
(Pinkham ve ark., 2005).
Günümüzde inorganik matriks; kuartz, borosilikat cam, lityum aluminyum silikat,
kolloidal silika, zirkonyum silika, silika nano partiküller, stronsiyum, baryum, çinko
ve yitriyum cam, baryum aluminyum silikat gibi partiküllerden oluşur. Bunlar
kompozit rezinlere bazı özel ve genel nitelikler kazandırır
( Dayangaç, 2000; Craig ve Powers, 2002; Powers ve Wataha, 2008; Pinkham ve
ark., 2005).
Stronsiyum, baryum, çinko ve yitriyum rezin radyoopasite sağlar. Silika partikülleri
karışımın mekanik niteliklerini güçlendirir, ışığı geçirir ve yayar. Böylece kompozit
rezine mineye benzer yarı şeffaf bir görüntü kazandırır. Saf silika, kristalin
(kristobalit, tridimit, quartz) ve non kristalin (silikat cam) formlarında bulunur.
Kristalin formları serttir ancak kompozit rezinin bitirme ve polisaj işlemini
güçleştirir. Bu nedenle kompozit rezinler günümüzde silikanın non kristalin formu
(silikat cam) kullanılarak üretilmektedir (Dayangaç, 2000).
8
1.3.3 Ara faz (Ara bağlayıcı)
Kompozit rezinler de organiks polimer matriks fazı ile inorganik faz arasında sıkı bir
bağlanmaya gerek vardır. Bu bağlanma ara faz ile sağlanır. Ara faz, organik silisyum
bileşiği olan silanlardan oluşur. Organo silan üretici tarafından reaksiyona girmemiş
organik matrikle karıştırılmadan önce inorganik partiküllere uygulanır (Dayangaç,
2000; Craig ve Powers, 2002). Bağlantıyı sağlamak amacıyla bir ucu hidroksil
grupları ile diğer ucu da organik matriks kısmındaki çift bağlı monomerler ile
kopolimerize olabilen çift fonksiyonlu bir silan bağlayıcı ajan kullanılır (Willems ve
ark., 1993). Modern kompozit rezinler de silika partiküllerinin yüzeyi silan bağlanma
ajanları ile önceden kaplanmış ve silika partikülleri yüzeyinde tek moleküllü ve çift
yüzeyli çok ince bir katman oluşturmuştur (Dayangaç, 2000). Silan bağlanma
ajanları inorganik fazın özellikle silika partiküllerin de olumlu sonuçlar vermiş, bu
nedenle kompozit rezinlerin büyük bir çoğunluğunda silika içerikli inorganik
doldurucular kullanılmıştır (Craig ve Powers, 2002). Silan bağlanma ajanları rezinin
fiziksel ve mekaniksel özelliklerini geliştirdiği gibi rezin partikül ara yüzü boyunca
suyun geçişini önleyerek hidrolik dengeyi de sağlar, rezinin çözünürlüğünü ve su
emilimini azaltır. Organik-inorganik yapılar arasında bağ oluşturan silan, rezin
partikül ara yüzünü kapatarak su ve tükürüğün dolgu maddesi içine geçişini önler
(Willems ve ark. 1993).
1.4.KOMPOZİT REZİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
1.4.1.Kompozit Rezinlerin Doldurucu Partikül Büyüklüğüne Göre
Sınıflandırılması
Kompozit rezinler doldurucu ya da matriks kısmın içeriği, miktarı ya da
polimerizasyon özelliklerine göre sınıflandırılırlar. En yaygın sınıflandırma;
doldurucu içeriği, doldurucu partikül büyüklüğü ya da doldurucu ilavesi metoduna
göre yapılan sınıflandırmalardır. Matriks yapısı ya da polimerizasyon metoduna göre
de sınıflandırma yapılabilir. Ancak bunlar kompozit rezinin özellikleri hakkında
9
detaylı bilgi vermeyecektir. Kompozit rezinler değişik araştırmacılar tarafından farklı
şekillerde sınıflandırılmışlardır (Lutz ve Phillips, 1983; O’Brain, 1989; Phillips,
1991).
Leinfelder ve Lemans'a (1988) göre;
a) Geleneksel kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (20-35 µm)
b) Ara faz kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (1-5µm)
c) Mikrodolduruculu kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (0,04
µm)
O’Brainia (1989) göre;
a) Geleneksel kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (20-50 µm)
b) Ara faz kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (1-5µm)
c) İnce partiküllü kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (0,5µm)
d) Mikrodolduruculu kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (0,05
µm)
Phillips’e (1991) göre;
a) Geleneksel kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (8-12 µm)
b) Küçük partiküllü kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (1-5 µm)
c) Mikrodolduruculu kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (0,04-4
µm)
d) Hibrit kompozitler: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü (1 µm)
Crispin’e (1994) göre;
a) Makrodolduruculu kompozitler
b) Mikrodolduruculu kompozitler
c) Hibrit kompozitler
Günümüzde de gerçekliğini koruyan Lutz ve Phillips’in (1983) sınıflandırılmasında
da inorganik doldurucu partiküllerin büyüklüğü ve miktarı esas alınmıştır. Polimer
matriks içerisine çeşitli oranlarda dağılmış olan inorganik doldurucu partiküllerin
10
ağırlık ya da hacim olarak yüzdesi doldurucu partiküllerin büyüklüğü ile ilgilidir.
Eşit büyüklükteki partiküllerin matriks içindeki dağılımı ile matrikste birtakım
boşluklar oluşur. Bu nedenle farklı büyüklükteki partiküllerin matriks içinde
harmanlanması gerekir.
Kompozit rezinler, inorganik partiküllerin büyüklüğüne göre:
-Megafil
-Makrofil
-Midifil
-Minifil
-Mikrofil
- Nanofil
-Hibrit olarak sınıflandırılırlar.
Çizelge 1.1 Kompozit rezinlerin inorganik partiküllerin büyüklüğüne göre
sınıflandırlaması
Kompozit rezin İnorganik doldurucu
partikül büyüklüğü (μm)
İnorganik doldurucu
partikül yüzdesi (%)
(ağırlıkça)
a) Megafil kompozitler 50–100 Mμ
b) makrofil kompozitler 10–100 Mμ %70–80
c) midifil kompozitler 1–10 Mμ %70–80
d) Minifil kompozitler 0,1–1 Mμ %75–85
e)mikrofil kompozitler 0,01–0,1 μm %35–60
f) hibrit kompozitler 0,04–1 μm μ %75–80
g) nanofil kompozitler 0,005–0,01 μm
11
Monomer matriks ile inorganik doldurucu partikül karışımının viskozitesini;
monomer viskozitesi, doldurucu partikül miktarı ve partikül büyüklüğü belirler.
Monomer matriks ve doldurucu partikül yüzeyi arasındaki sürtünme, viskoziteyi
kontrol eden ana etkendir. Küçük partiküllü kompozit rezinler de doldurucu
monomer matriks eklendiğinde karışımın viskozitesi artmaktadır. Viskozite sorununu
çözmek amacıyla, önceden polimerize edilmiş mikrofil kompozit rezin kitlesi 1-20
μm büyüklüğünde partiküller elde edilecek biçimde öğütülmüş ve bu partiküller
doldurucu olarak monomer matrikse eklenmiştir. Partiküllerin polimer matrikse
kimyasal yolla bağlanması ile polimer matriks içinde çok daha iyi özellik gösteren
adacıklar oluşturulmuştur. Doldurucu partiküllerde modifikasyon yapıldığı için bu
tür kompozit rezinlere “heterojen kompozit rezinler” adı verilir ( Bayne ve ark.,
1994; Dayangaç, 2000).
Megafil kompozitler
İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü 50-100 µm olan kompozit rezinlere Megafil
kompozitler denilmektedir (Dayangaç, 2000).
Makrofil kompozitler
Bu tür kompozitlerde doldurucu partiküller genellikle 1-10µm büyüklüğündedir,
(midifil) aralarında 10-100 µm büyüklüğünde (makrofil) partiküllere de rastlanır.
Makrofil ve midifil kompozitler, geleneksel kompozitler olarak da
adlandırılmaktadırlar (Dayangaç, 2000).
Makrodolduruculu kompozitlerde doldurucular kompozit rezin hacminin %60-70’ini,
ağırlığının ise %70-80’inin oluşturur. Bunların en önemli dezavantajı, rezin matriksin
kolayca aşınmasına karşın doldurucuların aşınmayıp yüzeyden taşan çıkıntılar
oluşturmasıdır. Polisaj, diş fırçalama ya da çiğneme sonucunda rezin matriks
aşındıkça dolgu yüzeyinde çıkıntılar oluşur. Bu çıkıntılar, plak birikimine yol açar ve
renk uyumunun da bozulması ile birlikte restorasyon estetik özelliğini yitirir. Oklüzal
12
aşınmaya karşı direnci düşük olan bu tür kompozitlerin posterior dişlerde kullanımı
sakıncalıdır (Dayangaç, 2000).
Minifil kompozitler
Bu tür kompozitler de doldurucu partikül büyüklüğü 0,1-1 µm arasındadır ve partikül
miktarı makrofil kompozitlere oranla daha fazladır (Dayangaç, 2000).
İnorganik doldurucu partiküllerin küçük ve çok sayıda olması makrofil kompozitlere
oranla daha düzgün bir yüzey elde edilmesini sağlar. Aşınmaya karşı direnç artırılmış
ayrıca kompozite radyoopasite kazandırılmıştır (Dayangaç, 2000).
Mikrofil kompozitler
Makrodolduruculu kompozit rezinlerdeki yüzey pürüzlülüğünü çözümlemek için
partikül çapı 200-300 kez daha küçük olan mikrodolduruculu kompozit rezinler
geliştirilmiştir. Doldurucular, kompozit ağırlığının %35-60’ını oluşturur.
Mikrodolduruculu kompozit rezinlerin en belirgin özelliği, oldukça düzgün dolgu
yüzeyleri gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır. Zira gerek matriks gerekse
doldurucular, polisaj ve diğer aşındırıcı süreçlerden aynı şekilde etkilenmektedir
(Jackson ve Morgan, 2000).
Nanofil kompozitler
Nano kelimesi yunanca kökenli olup nanometre 10-9
metreyi veya 10-3
μm ifade eden,
çok küçük boyutlarda bir ölçü birimidir. Örnek verildiğinde bir hidrojen atomu 0,1- 0,2
μm boyutlarında, küçük bir bakteri ise 1000 μm boyutlarındadır (Mitra ve ark., 2003).
13
Nanomateryallerin kullanılmasına karşı oluşan yoğun ilgi, kullanıldığı materyallerin
elektriksel, kimyasal, mekanik ve optik özelliklerinde büyük bir gelişme
sağlamasından kaynaklanmaktadır (Whitesides ve Christopher, 2001).
Adeziv kompozitler, aynı zamanda estetiği sağlarken; sağlam diş dokusunun
korunmasına ve güçlendirilmesine de olanak sağlar. Ancak sınıf I ve II posterior
restorasyonlar için fonksiyonel gereksinimler ve anterior dişler içinde yüksek estetiği
sağlama özellikleri taşıyan bir kompozit bulunmamaktadır (Whitesides ve
Christopher, 2001).
Mikrofil dolduruculu kompozit rezinler cilalanabilirliklerinin iyi olması nedeniyle
anterior restorasyonlar da kullanılırlar; fakat çiğneme kuvvetleri karşısında dayanıklı
olmadıkları için, posterior restorasyonlarda yetersizdirler. Diğer yandan hibritler,
mikrofiller kadar iyi cilalanmasalar da çiğneme kuvvetlerine karşı daha gelişmiş
dayanım sağlarlar. Rezin bazlı kompozit teknolojisinin hedeflerinden biri; Mikrofil
kompozitlerin, yüksek parlaklık ve üstün cila dayanıklılığı özelliği ile hibrit
kompozitlerin yüksek mekanik dayanım ve aşınma direnci gibi olumlu özelliklerini bir
arada bulunduran ve tüm yüzeylerde kullanılabilen bir kompozit materyal
geliştirilmektir. Bu amaçla önce nanomerler daha sonrada gelişmiş metakrilat ve
ışıkla sertleşme teknolojilerine sahip nano kompozitler geliştirilmiştir (Mitra ve ark.,
2003).
Siloran Esaslı Kompozit
Metakrilat bazlı monomerlerin fazla büzülmesinden kaynaklanan kontraksiyon
streslerinin önüne geçebilmek için 3M ESPE firması daha az büzülen Siloran isimli
monomer sistemini geliştirmiştir. Siloran; siloksan ile oksiranın birleşimi sonucu
oluşmaktadır.
14
Şekil 1.4 Siloksan, oksiran ve siloran’ın yapı formülü (Filtek Silorane, 2007).
Siloksan endüstriyel uygulamalarda ayırt edici hidrofobisitesi ile bilinir. Oksiran ise
tenis raketi, kayak gibi spor malzemelerinde ve otomotiv sanayisinde yüksek
kuvvetlere ve doğa şartlarına dayanabilen bir monomerdir ve uzun süredir
kullanılmaktadır. Üreticiye göre bu iki kimyasal yapının birleşimi ile biyouyumlu,
hidrofobik ve az büzülen bir sistem oluşmuştur.
Siloranların polimerizasyon sistemi metakrilatlardan farklılık göstermektedir.
Siloran sisteminde metakrilatlardaki radikal polimerizasyon yerine katyonik halka
açılmalı polimerizasyonu kullanılır. Bu sayede belirgin bir şekilde büzülme
miktarında azalma ve streste düşüş gözlenir (Ernst ve ark., 2004). Metakrilat bazlı
sistemlerle karşılaştırıldığında siloran bazlı sistemlerin kenar uyumu ve mikrosızıntı
yönlerinden daha üstün olduğu çalışmalarda gösterilmiştir (Thalacker ve ark., 2004,
Palin ve ark., 2005, Thalacker ve ark., 2005).
15
Şekil 1.5 Oksiran-metakrilat karşılaştırılması (Filtek Silorane, 2007)
Siloran bazlı sistemin ışık aktivasyonu da metakrilat bazlı sistemlerden farklılık
gösterir. Halka açılmalı polimerizasyonun başlaması için katyonik reaktif türlere
ihtiyaç vardır. Bu da CQ, iodniyum tuzu ve elektron vericisi ile sağlanır .
Şekil 1.6 Siloran başlatıcı sistemi (Filtek Silorane, 2007)
16
Şekil 1.7 Siloran polimerizasyonu (Filtek Silorane, 2007).
Hibrit kompozitler
Farklı büyüklükteki doldurucu partiküllerin karışımını içeren kompozit rezinlere
hibrit kompozitler denir. Partikül büyüklüğü makro partiküllü rezinden daha küçük,
partikül miktarı ise mikro partiküllü rezinden daha fazladır. Bu kompozit rezinler de
doldurucular, silanizasyon dışında hiçbir işlem uygulanmadan monomer matrikse
katılmıştır. Bu nedenle bu kompozitlere “homojen kompozitler” adı da verilmektedir
(Dayangaç, 2000).
Fiziksel ve mekaniksel özellikleri ile makropartiküllü ve küçük partiküllü
kompozitlere benzer (Dayangaç, 2000).
Hibrit türünün belirlenmesinde büyük partikül adı kullanılır. Örneğin, büyük
partiküller minifil düzeyinde ise kompozit minifil hibrit adını alır. Küçük partiküller
karışımın ikinci komponentidir (Dayangaç, 2000).
Hibrit kompozitlerde koloidal silika ve ağır metaller içeren cam partiküller
harmanlanmış ve inorganik doldurucu olarak organik matrikse katılmıştır. Buna bağlı
olarak doldurucu partikül yüzdesi ağırlıkça yaklaşık %10-20 ‘si kolloidal silika
olmak üzere %75-80’e ulaşmıştır. Submikron büyüklüğündeki doldurucu partiküller
büyük partiküller arasına gelişigüzel serpiştirildiği için yüzey düzgündür. Bu nedenle
17
estetik açıdan önemli olan anterior bölgelerde 3, 4, ve 5. sınıf kavitelerde, labial
veneerler de kullanımı önerilir. Ayrıca stres altında bulunan bölgelerde de yaygın
biçimde kullanılmaktadır. Brillant, Herculite-XR, TPH, Z-1001, Bisfil M, P-50, P-
10, Prisma APH, Charisma, Tetric, Valux Plus markaları hibrit kompozitlere örnek
olarak gösterilebilir (Dayangaç, 2000).
1.4.2 Kompozit Rezin Esaslı Dolgu Maddelerinin Viskozitelerine Göre
Sınıflandırılması
1) Kondanse edilebilen kompozit rezinler
2 ) Akışkan kompozit rezinler
Kondense Edilebilen Kompozit Rezinler (Condensable-Packable Kompozitler)
Amalgam yerine kullanılabilecek direkt restoratif materyal arayışı halen devam
etmektedir. Ancak tam olarak amalgamın yerini alacak bir materyal bulunamamıştır.
Ancak çeşitli alternatifler klinik kullanımdadır. Bu materyallerden bir tanesi
kondense edilebilir kompozitlerdir. ‘Condensable’ kelimesi bir materyale basınç
uygulandığında hacminin azalması anlamına geldiğinden bu tip materyallerin
tanımlanması için ‘packable’ daha uygun bir terim olacaktır. Bu restoratif rezinler
5mm derinliğe kadar ışıkla sertleşebilen, kaviteye taşınma, uygulama ve işlenebilme
özellikleri açısından amalgama benzer olduğu bildirilerek piyasaya sunulmuşlardır.
Klinik olarak karşılaştırıldığında bu kompozitlerin kullanımı amalgamdan daha
zordur (Manhart ve ark., 2000; Tung ve ark., 2000; Brackett ve Covey, 2000;
Loguercio ve ark., 2001). Bu yeni restoratif rezinler; amalgama benzer kaviteye
taşınma, uygulama ve işlenebilme özelliklerine sahip olup, konvansiyonel kompozit
rezinlerden daha kolay manipülasyon sağlarlar. Bu işlem iyi bir marjinal kapanma
sağlar. Sınıf II kavitelerde konvansiyonel kompozit materyallerin kullanımı
esnasında karşılaşılan en büyük problem kontakt noktasının sağlanmasındaki
18
zorluktur. Ancak packable kompozitlerin kullanıma girmesiyle interproksimal
konturdaki açıklıkların ortadan kalktığı bildirilmiştir (Kelsey ve ark., 2000; Brackett
ve Covey, 2000; Özdabak ve Akgül, 2003). Çünkü bu kompozit materyaller
interproksimal restorasyonlarda metal matriks bandı ve kama kullanımına olanak
sağlamış ve restorasyonun sertleşmesinin kütlesel olarak yapılması gibi avantajları
getirmişlerdir. Yüksek oranda doldurucu içermeleri sebebiyle el aletleri ile
işlenebilmeleri kolaydır, bunun yanısıra fiziksel ve mekanik özellikleri artmıştır.
Kompozit rezinlerin şekillendirilmeleri konusunda da gelişmeler vardır (Jackson ve
Morgan, 2000; Manhart ve ark., 2000; Wakefıeld ve Kofford, 2001). Solitaire, Alert,
Bisfıl II, Filtek P60, Surefil markaları bu tip kompozit materyallere örnek olarak
gösterilebilir (Wakefield ve Kofford, 2001; Dayangaç, 2000).
Akışkan kompozit rezinler
Geleneksel pit ve fissür koruyucular ile günümüzde kullanıma sunulan akışkan
kompozitler arasındaki en belirgin fark, doldurucu oranlarının daha fazla olmasıdır.
Bunlar bir bakıma daha düşük vizkoziteli hibrit kompozitlerdir. Kavite duvarlarına
adaptasyonları daha iyidir. Ancak rezin matriks miktarının fazla oluşu nedeniyle
hibrit kompozitlerle karşılaştırıldığında polimerizasyon büzülmesi ve aşınma oranlan
artmış, dayanıklılıkları azalmıştır (Bayne ve ark., 1998; Labella ve ark., 1999;
Dayangaç, 2000; Craig ve Powers, 2002).
1.4.3. Kompozit Rezinlerin Polimerizasyon Şekillerine Göre Sınıflandırılması
Kimyasal yolla polimerize olan kompozit rezinler
Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinler
Hem kimyasal hem de görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinler (Dual-cure
kompositler) olmak üzere sınıflandırılabilirler.
19
Kimyasal Yolla Polimerize Olan Kompozit Rezinler
Otopolimerizan kompozit rezinler olarak da bilinirler. Genellikle iki pat halinde
bulunurlar. Patlardan her biri hacimsel olarak yarı yarıya organik monomer ve
dodurucular içerir. Patlardan birinde polimerizasyonu başlatan benzol peroksit,
diğerinde polimerizasyonu hızlandıran organik amin bulunur. Her iki pattan eşit
miktarda alınarak karıştırılır. İki pat karıştığı zaman amin, benzol peroksit ile
reaksiyona girer ve polimerizasyon başlamış olur. Bu tip rezinlerde kavitenin en
derin bölgesinden vücut ısısına bağlı olarak başlayan ilk sertleşme ile kavitenin
merkezine doğru bir büzülme gözlenir. İki patın karıştırılması sırasında arada kalan
hava kabarcıklarının poröz yüzeylere neden olması, uygulanma süresinin hekimin
kontrolünde olmaması ve aminin zamanla renklenmesi nedeniyle başarısızlıkla
sonuçlanabilir (Dayangaç, 2000).
Görünür Işıkla Polimerize olan Kompozit Rezinler
Bu tür kompozitlere fotopolimerizan kompozitler de denir. Otopolimerizan
kompozitlere alternatif olarak geliştirilmişlerdir. Polimerizasyon için görünür mavi
ışığın 450-500 nm dalga boyunda veya en az 300 mW/cm2 olması gerekir.
Polimerizasyon başlatıcı olarak en çok kamferokinon kullanılır. Işığın etkisiyle
kamferokinon harekete geçmekte ve serbest radikaller oluşmaktadır. Kompozitin
polimerizasyonunun hekim kontrolünde olması, çalışma rahatlığı ve uygulama
kolaylığı önemli avantajlarındandır. Bunlara ek olarak tek pat şeklinde oluşu
sayesinde karıştırma işlemi gerektirmeyerek oluşabilecek hava kabarcıklarının ve
yüzey pürüzlülüğünün önüne geçilmiştir. Renk stabilitesinin uygun ve sürekli olması,
hızlı, kontrollü, derin ve güvenilir bir polimerizasyon sağlaması, estetik olma
özellikleri ile otopolimerizan kompozitlere üstünlük sağlarlar. Bu tip kompozit
rezinler de polimerizasyon büzülmesi ışık kaynağına doğru olmaktadır (Dayangaç,
2000).
20
Hem Kimyasal Hem de Görünür Işıkla Polimerize Olan Kompozit Rezinler
Akışkan özellikleri nedeniyle daha çok yapıştırma materyali olarak kullanılır. İki pat
şeklindedir. Karıştırılmalarından sonra uygulandıkları bölgelerde polimerizasyon
ışık ile başlatılır. Işığın ulaşmadığı bölgelerde polimerizasyon kimyasal olarak 8-24
saat içinde tamamlanır. Polimerizasyonun tam olarak gerçekleşmesinden endişe
edilen her ortamda kullanılması önerilen bu tip rezinler özellikle derin kavitelerde, 2
mm'den daha kalın rezin uygulamalarında ve girişin zor olduğu interproksimal
alanlarda başarılıdır (Hofmann ve ark., 2001).
1.5 KOMPOZİT REZİNLERLE İLGİLİ SON GELİŞMELER
1.5.1 İyon salabilen kompozitler
Bu tür kompozitler restorasyon yüzey pH değerinin değişimlerine bağlı olarak florür,
hidroksil ve kalsiyum iyonlan salarlar. Plak birikimi ile pH değerini düşmesi, iyon
salınımını arttırır. Yeni geliştirilen bazik cam taneciklerinin oluşturduğu bu etkileşim
ile bakterilerin üremesini inhibe etmek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda
karyojenik bakterilerin ürettiği asitlerin tamponlanacağı, demineralizasyonun
azalacağı ve restorasyon kenarlarında sekonder çürük oluşumunun önleneceği
hedeflenmiştir (Dayangaç, 2000).
1.5.2 Ormoserler
1998 yılında restoratif diş hekimliğine yeni bir kompozit olarak sunulmuştur. Bu
materyale organik- modifikasyon-seramik kelimelerinin ilk hecelerinden oluşan
'ormoser' adı verilmiştir. Ormoserlerde çok fonksiyonlu ürethan ile tioeter oligo
metakrilat alkoksilanın inorganik-organik kopolimerleri oluşur. Silanın alkoksisil
grupları hidroliz ve polikondensasyon reaksiyonları ile inorganik Si-O-Si ağını,
metakrilat grupları da fotokimyasal yolla organik polimerizasyonu gerçekleştirir.
21
Ormoserlerin aşınmaya karşı dirençleri kompozit rezinlerden çok daha fazladır
(Hickel ve ark., 1998; Dayangaç, 2000; Sabbagh ve ark., 2004).
1.6 POLİMERİZASYON REAKSİYONU
Kimyasal yapıları aynı ve reaksiyon aktivitesine sahip olan basit moleküllerin
(monomer) kimyasal olarak tekrarlanabilir şekilde birbirine bağlanmasından
meydana gelen büyük moleküllü maddelere polimer denir (O’Brien, 1989).
Sentetik polimerler, monomerlerin birbirleri ile iki türlü reaksiyonu ile elde edilir
(Philips, 1991).
1.6.1 Kondensasyon Polimerizasyon Reaksiyonu:
Kondensasyon reaksiyon tipi birden fazla monomer tipi içerir ve iki büyük
molekülün su ve amonyak gibi küçük bir molekülü atarak birleşmeleri olayıdır. Bu
tür polimerizasyonlara daha genel olarak basamaklı polimerizasyon reaksiyonları da
denir. Bu reaksiyonlarda, iki ya da daha fazla fonksiyonlu grupları bulunan
moleküller kondensasyon reaksiyonları ile bağlanarak daha büyük molekülleri
oluşturur (Philips, 1991).
1.6.2 Katılma Polimerizasyon Reaksiyonu
Bir monomerin bir başlatıcı yardımıyla aktivite kazanarak başka bir monomer ile
reaksiyona girmesi ve aktivitesini reaksiyon ile oluşturduğu moleküle taşıması
sonucunda meydana gelir (Philips, 1991).
22
Katılma reaksiyonu bir serbest radikal kaynağıyla başlar. Serbest radikaller (R)
oluşmasını sağlayan moleküller; örneğin ikinci bir kimyasal, sıcaklık, görünür ışık,
UV ışık veya başka bir radikal içeren birleşikten enerji transferiyle oluşur.
Diş hekimliğinde genellikle kimyasal ajanlar, sıcaklık ve görünür ışık
kullanılmaktadır (Philips, 2009). Radikalik polimerizasyonda kullanılan başlatıcı,
önceleri ultraviyole ve daha sonrası ise 400 nm (nanometre)’den daha büyük dalga
boylarında duyarlı görünür ışık kaynaklarıdır. Görünür ışık için bir diketon olan
kamferokinon (CQ), çeşitli aminler gibi ve N,N-dimetil amino etil metakrilat,
hidroksitoluen ve hidrokinon gibi indirgeyici ajanlar kullanılır (Taira ve ark. 1988).
CQ uygun dalga boyu ve şiddetteki elektromanyetik enerjiye maruz kaldığında
fonksiyonel gruplar fotonları absorbe eder ve molekül aktive olur. Aminle bir araya
geldiğinde elektron transferi oluşur. Böylece dış yüzeyinde tek bir elektron içeren
serbest radikali oluşturur (Philips, 2009).
Kondensasyon reaksiyonuyla karşılaştırıldığında katılma reaksiyonunda dev boyutta,
limitsiz büyüklükte moleküller oluşabilmektedir. Katılma reaksiyonu boyunca
molekül bütünlüğünde değişiklik olmamaktadır. Makromoleküller küçük ünitelerden
veya monomerlerden içeriklerin de değişiklik olmadan oluşmaktadır. Çünkü
monomer ve polimerler aynı basit formüle sahiptirler. Diğer bir deyişle, monomer
yapısı polimer içinde birçok kez tekrarlanmaktadır (Philips, 2009).
1.7 POLİMERİZASYON BASAMAKLARI
1.7.1 Başlama Reaksiyonu (initation)
Başlama reaksiyonunu 2 aşama kontrol etmektedir (aktivasyon ve inhibisyon).
Reaksiyon serbest bir radikal tarafından başlatılır ( Philips 2009). Serbest radikal
tersiyer amin ya da organik peroksit ile birlikte sülfinik asit derivesi gibi kimyasal
23
aktivatörün reaksiyonu ile elde edilir. Serbest radikal oluşum formülü aşağıda
gösterilmiştir:
H2O2 veya H-O-O-H→ HO∙ + ∙OH
Hidrojen peroksit Serbest radikaller
Başlatıcı serbest radikal monomer radikali ile reaksiyona girerek ikili bağı
koparabilmektedir. Daha sonra monomerdeki bir karbon atomuna bağlanır. Böylece
diğer karbon atomunu kararsız halde bırakarak bağlantının kendisinin serbest radikal
olmasına neden olur.
Self-cure kompozitlerde polimerizasyon reaksiyonu peroksit grubu bir başlatıcı ve
amin grubu bir hızlandırıcı ile kimyasal olarak başlatılır. Işıkla sertleşen
kompozitlerde ise reaksiyon görülebilir mavi ışıkla başlatılmaktadır. Dual cure
kompozitlerde kimyasal ve ışıkla aktivasyonun bir kombinasyonu ile polimerizasyon
reaksiyonu meydana gelir (Craig ve Powers, 2002).
1.7.2 Büyüme Reaksiyonu
Polimerizasyon işlemindeki bir sonraki aşama ise büyüme ya da propagasyon fazıdır.
Bu faz aynı molekül ünitelerine devam eden ilaveler ile oluşur. Bu işlem serbest
radikalin, en son eklenen ünitenin sonuna transferi ile zincirin sürekli büyümesine
neden olur. Polimer zincirlerinin büyümeye devam etmesi monomer ünitelerinin
bitmesine kadar devam eder. Hidrokinon ve ojenol gibi oksijen içeren tipik ajanlar
reaksiyonu sonlandırabilir. Sonlanma, iki ayrı zincirin etkileşime girerek kendi
serbest radikallerini ortadan kaldırmalarıyla oluşur (Philips, 1991).
24
1.7.3 Sonlanma Reaksiyonu (Terminasyon)
Bazen radikalin reaktivitesi daha sonra büyüme yapabilecek başka bir zincire transfer
olabilir. Bu işlem zincirinin sonlanması ile sonuçlanırken diğerinin devamlı
büyümesine neden olur. Başlatıcı ışık ile aktive edildikten sonra ortamda çok
miktarda monomer molekülü bulunduğundan sonlanma reaksiyonları artar. Uzun
süre kararlı kalamayacaklarından, ortamda monomer bittikten belli bir süre sonra
radikaller su, oksijen ve karbondioksit gibi bir madde ile de aktivitelerini kaybederler
(Philips, 1991).
Kararsız çift karbon bağları bulunması nedeniyle polimerize rezin yüksek oranda
çapraz bağlar içerir. Polimerizasyon derecesi kompozitin kütlesi ya da
restorasyondaki hava inhibisyon tabakasına bağlıdır. Işıkla sertleşen kompozit
rezinlerde, ışık uygulama zamanı ve kompozit ile ışık cihazı arasındaki mesafeye
bağlı olarak polimerizasyon derecesi değişmektedir. Reaksiyona giren çift bağların
oranı %35 ve%80 arasında değişmektedir ( Craig ve ark., 2002; Powers ve
Wataha.,2008).
1.8 POLİMERİZASYON BÜZÜLME STRESİ
Kompozit rezinler, monomerlerin çift karbon bağlarından ayrılıp, tek karbon
bağlarıyla oluşturduğu polimer zincirlerin bir dizi kimyasal reaksiyonu sonucu
sertleşirler. Sertleşen kompozitlerdeki büzülme stresleri, güçlendirilmiş çapraz bağlı
polimer ağının sert doğasının bir ürünüdür. Kovalent bağların oluşumuyla moleküller
arası mesafede serbest boşluğun azalması sonucu bir hacimsel azalma görülür
(Ferrecane, 2005). Buna polimerizasyon büzülmesi ismi verilmiştir. Polimerizasyon
büzülme kuvvetleri eğer adeziv bağlantısını bozmazsa, oluşan internal stresler diş-
kompozit arayüzüne aktarılır. Bu stresler arayüzde bir gerilme kuvveti açığa
çıkarırlar. Çünkü kompozit bağlandığı yüzeye doğru büzülme eğilimindedir
(Leinfelder 2001). Ancak bu istek geri kalan kütlesi tarafından sınırlanır ki bu kütle
de zaten karşıt yüzeye bağlanmıştır. Bu stresi rahatlatmak için, sınırlanmış fakat
25
kontraksiyona uğrayan polimer, nerede boş yüzey varsa akacaktır. Böylece
interfasiyal stresler, kompozitin daha az sınırlandırıldığı (çevrelendiği) örnek olarak
Sınıf IV kavitelerde daha düşük olarak meydana gelir. Yani konfigürasyon faktörü
(C-faktörü) küçük olan kavitelerde stres daha az gelişir (Kinomoto ve Torii, 1998;
Shono ve ark., 1999). C-faktörü kavitenin bağlanan yüzeyinin bağlanmayan yüzeyine
olan oranıdır. Eğer büzülme kuvvetleri, bulunduğu bölgedeki bağlanma
kuvvetlerinden büyükse mikro aralık (gap) oluşabilecektir (Kanca, 1999; Alomari ve
ark., 2001; Hannig ve Friedrichs, 2001).
1.9 Adezivler
Adezivlerin ana görevi kompozit dolguların retansiyonunu sağlamaktır.
Restorasyona gelen kuvvetler ve büzülme streslerine karşı koyabilmeli, restorasyon
kenarlarında oluşabilecek sızıntıya engel olabilmelidir. Klinik olarak başarısızlık,
retansiyon kaybından çok restorasyonların yetersiz örtücülük göstermesi ve bunun
sonucunda oluşan marjinal renk kaybı olarak izlenir (Gaengler ve ark., 2004, Opdam
ve ark., 2004).
Adezivlerin bağlanma kapasitesi mikromekanik ve kimyasal olarak iki farklı adezyon
temeline dayanır. Mikromekanik bağlantıda adeziv, üzerine gelen kompozit rezin ile
ko-polimerizasyon yapar. Diğer taraftan da mine ve dentine mekanik olarak bağlanır
(Van Meerbeek ve ark., 2001). Kimyasal bağlantı self-etch adezivlerin yapısında
bulunan asidik monomerlerin, hidroksiapatitin yapısında bulunan kalsiyuma
bağlanmaları sayesinde oluşan iyonik bağlantı ile gerçekleşir (Yoshida ve ark.,
2004).
Dental adezivler hakkındaki en güncel sınıflama Van Meerbeek (1992) tarafından,
klinik uygulamadaki basamaklara ve adeziv sistemlerin dentin dokusuyla etkileşim
biçimlerine göre yapılmıştır.
26
1.9.1 Dental Adezivlerin Mekanizması ve Klinik Uygulama Basamakları
Sayısına Göre Sınıflandırma
Mine ve dentine bağlanmanın temel mekanizması esasen; diş sert dokularından
uzaklaştırılan minerallerin yerini rezin monomerlerinin aldığı mikromekanik bir
kilitlenmedir. Günümüzde modern adeziv sistemlerde bu adezyon stratejisi üzerine
kurulmuş üç mekanizma vardır.
Şekil 1.8 Günümüz adezivlerinin adezyon mekanizması ve klinik uygulama
adımlarının sayısına göre sınıflandırılması.
Etch-and-Rinse Adezivler (Total-etch Adezivler)
Bu sistemde asit (çoğunlukla %30-40’lık fosforik asit) uygulanır ve yıkanır. Bu
yüzey pürüzlendirme/düzenleme (conditioning) işleminden sonra primer ve ardından
adeziv uygulanarak üç aşamalı işlem tamamlanır. Basitleştirilmiş iki aşamalı etch-
and-rinse adezivlerde ise conditioning sonrası primer ve adeziv rezin uygulaması tek
aşamada tamamlanır (Van Meerbeek,1992).
27
Self-etch Adezivler
Diğer bir yaklaşım da self-etch olarak adlandırılan, yıkama gerektirmeyen; yüzey
hazırlanmasını ve priming işlemini eş zamanlı gerçekleştiren asidik monomerlerin
kullanılmasıdır. Kullanıcı dostu olması ve teknik hassasiyetin olmaması nedeniyle bu
yöntem klinik olarak umut vericidir. Yıkama işlemini ortadan kaldıran bu yöntem
sadece klinik uygulama zamanını azaltmakla kalmaz aynı zamanda uygulama
sırasındaki oluşabilecek hata riskini ve teknik hassasiyeti belirgin ölçüde azaltır.
Temel olarak “güçlü” ve “hafif” olmak üzere iki tip self-etch adeziv vardır. Güçlü
olanların pH’ı 1’den küçükken, hafif olanların pH’ı 2 civarındadır (Van Meerbeek,
1992).
Siloran Self Etch Adeziv Sistemi
Siloran adeziv sistemi, siloran kompozitin dentine ve mineye güçlü ve uzun süreli
bağlanmasını sağlamak için özel olarak üretilmiştir. Siloran adeziv sistemi iki
aşamalı adeziv sistem olarak dizayn edilmiştir:
1) Siloran self-etch adeziv sistem primeri: Çoğunlukla hidrofiliktir. Dişe güçlü ve
sağlam bir adezyon sağlar.
2) Siloran adeziv bond sistemi: Islanabilirlik için optimize edilmiştir ve hidrofobik
siloran kompozite bağlanır.
28
Şekil 1.9 Siloran Self-etch Adeziv Sistemi (Filtek Silorane, 2007)
Siloran esaslı (hidrofobik) kompoziti diş dokusuna bağlamak için hidrofilik primer
tabakasının üzerine hidrofobik bir adesiv tabakası ile kaplamaya ihtiyaç vardır. İkinci
bileşen bu görevi görmektedir. İçerdiği bi-fonksiyonel asidik monomer sayesinde
hidrofobik siloran rezininin oksiran grubuna bağlanmaktadır (Filtek Silorane, 2007).
Siloran Self Etch Adeziv Sistem Primeri
Temelde, self adezyon, dental dokuları asitleyen ve sonuçta polimerize olan adezivin
dişle mikromekanik bağlantı sağlaması için retansiyon alanları oluşturmasıdır.
Ayrıca mineralize dokunun kalsiyum içerikli hidroksiapatit kristallerine de kimyasal
bağlanmayı sağlar. Bugün self etch adeziv sistemlerin birçoğu asidik monomerler
içerir. Bir kısmı karboksilik asit fonksiyonelize monomerler içerirken, bir kısmı da
her iki monomeri de içerir.
Siloran sistem self etch primeri, fosforalize metakrilat karboksilik asitle birlikte
kopolimer içerir. Bunun yanında, BisGMA ve HEMA gibi komonomerler, dental
dokularda ıslanabilirliği ve penetrasyonu sağlamak için su ve ethanolden oluşan
çözücüler, tam ve hızlı polimerizasyonu sağlamak için kamferokinon bazlı
polimerizayon başlatıcı sistem içerir. Bu primerin mekanik bağlanmasını ve ince bir
tabaka oluşturabilme özelliklerini geliştirmek için yaklaşık 7 nm büyüklüğünde
silanla muamele edilmiş silika doldurucular eklenmiştir.
29
2.7 lik pH si ile bu primer, diş dokularında daha hafif bir demineralizasyon oluşturur.
Nanoetching modeline bağlı olarak hidroksi apatitlere başarılı kimyasal bağlamasının
yanında, güçlü ve dayanıklı bir adezyon sağlar ( Filtek Silorane, 2007).
Siloran Self Etch Adeziv Bond Sistemi
Metakrilat kimyasını baz almıştır. Esas komponent olarak, hidrofobik siloran rezinle
eşleşen hidrofobik bifonksiyonel monomer içerir. Bu özelliğin en yakın sonucu,
polimerize edilmiş siloran adezivi üzerine yerleştirilen siloran esaslı kompozitin
kolay adaptasyon sağlamasıdır. Diğer komponentler, siloranın halka açılım katyonik
polimerizasyonunu başlatan ve böylece Siloran’a kimyasal bağlanmayı sağlayan
asidik monomerler içerirler. Polimerizasyon başlatıcı sistem kamferokinondur.
Siloran Self Etch Adeziv Bond Sistemi, materyalin mekanik bağlanmasını arttıran ve
ayrıca dikkatlice ayarlanmış viskozite özelliklerine izin veren silanla muamele
edilmiş silika doldurucular içerir ( Filtek Silorane, 2007).
Şekil 1.10 Siloran polimerizasyonu (Filtek Silorane, 2007)
Cam İyonomerler ve Cam İyonomer Adezivler
Cam iyonomerler günümüzde diş sert dokularına kendiliğinden bağlanabilen tek
materyal olarak ele alınmaktadır. Kısa bir polialkenoik asit uygulaması smear
30
tabakayı kaldırır, tübülleri açar ve cam iyonomer içerikleri yayılarak mikromekanik
bağ yapar. Buna ek olarak, polialkenoik asitin karboksil gruplarının kollajen
fibrillerine bağlı halde bulunan hidroksiapatitin kalsiyum iyonlarıyla iyonik
etkileşimi sonucu kimyasal bağlanma da sağlanmış olur. Rezin bazlı self-etch
yaklaşımından farkı, cam iyonomerlerin polikarboksil bazlı polimerinin göreceli
yüksek molekül ağırlığı (8000-15000) sayesinde kendi kendine bağ yapmasıdır (Van
Meerbeek, 1992).
1.10 Işık Cihazları
Polimerizasyon derecesi kompozit rezinlerin klinik açıdan başarısını etkiler.
Maksimum polimerizasyon için, kompozit sistem içinde bulunan ve uyarılarak
polimerizasyonu başlatacak olan yapıya, uygun dalga boyu aralığında, etkili ve
yeterli bir şiddette ışık verilmelidir. Işık restorasyonun tüm yüzeylerine ulaşmalıdır.
Bu faktörler uygun değilse materyal tam olarak polimerize olamaz (Yoon ve ark.,
2002).
Polimerizasyonun az olması halinde mikrosızıntı, renkleşme, yüzey sertliğinin
azalması, aşınmanın artması, kırılmaya karşı olan direncin azalması, su emiliminin
artması restorasyonun tutunmasının azalması, restorasyonun kaybı ve pulpal
reaksiyonlar gibi komplikasyonlar görülebilir. Kompozit restorasyonlardan istenilen
performansı alabilmek için yeterli polimerizasyon sağlanmalıdır (Powers ve
Sakagushi 2006; Tanoue ve ark., 1998).
Yetersiz polimerizasyon ayrıca materyalin fiziksel ve mekanik özelliklerini olumsuz
etkiler. Su emilimi ve çözünürlüğü artırır. Sonuçta restorasyonda başarısızlıklar hatta
restorasyonun kaybı söz konusudur (Yoon ve ark., 2002).
Geleneksel olarak kullanılan ışık cihazları için temel olarak iki önemli faktör vardır
(Feilzer ve ark., 1995). İlki ışığın gücüdür ki daha güçlü ışık daha fazla ışığa hassas
molekülün etkilenmesi demektir. İkincisi ise ışığın uygulanma süresidir. Işığın gücü;
birim alana düşen enerji miktarıyla ölçülür. Geleneksel olarak kullanılan ışık
31
cihazları için ışık gücünün en az 400 mW/cm2 (milliwatt/ santimetrekare) olması
istenir. Işığın uygulanma süresi ise en fazla 2 mm kalınlığında rezinin her bir
tabakası için en az 40 saniyedir. Koyu renkli rezinlerde ise sürenin arttırılması
gerektiği bildirilmektedir (Rueggeberg ve ark., 1994).
Işıkla polimerizasyon 400-500 nm’lik elektromanyetik dalga boyunda başlamaktadır.
En sık kullanılan foto-başlatıcı olan kamferokinonun ışığı absorbsiyon spektrumu da
bu aralıktadır ve 470 nm’de pik yapar ( Peutzfeldt ve ark., 2000).
Kompozit rezinlerdeki teknolojik gelişmelere ilave olarak, ışık cihazlarına da
restorasyonun polimerizasyonunun tamamlanması için daha iyi özellikler
kazandırılmıştır (Deliktaş ve Ulusoy, 2006). Günümüzde diş hekimliği alanında 4
farklı polimerizasyon sistemi kullanıma sunulmuştur. Bu sistemler:
1) Lazer Cihazları
2) Quartz Tungsten Halojen Işık Kaynakları
3) Işık Yayan Diyotlar (light Emitting Diodes, LED)
4) Plasma Ark Cihazlarıdır ( Vandewalle ve ark., 2005)
1.10.1 Lazer Cihazları
Argon lazerle polimerize edilmiş kompozitlerin daha iyi fiziksel özelliklere sahip
olduklarına dair çalışmalar mevcut olup, argon lazerle polimerize edilen
materyallerde daha az artık monomer görüldüğü tespit edilmiştir. Argon lazer
kamferokinon içerikli kompozitlerde daha büyük tabaka rezin kullanılabilmesine izin
vermektedir, daha iyi adezyon ve daha kısa sürede polimerizasyon
sağlayabilmektedir (Sun, 2000). Teknolojisinin karışık, enerji dönüşümü sırasında
enerji kaybının çok olması ve pahalı olması nedeniyle klinisyenlerin çoğu lazerleri
restoratif restoratif materyallerin polimerizasyonu için pratik bulmamaktadır
(Caughman ve Rueggeberg, 2002).
32
1.10.2 Quartz Tungsten Halojen Işık Kaynakları
Halojen ışık cihazları günümüzde kliniklerde en yaygın kullanılan polimerizasyon
araçlarıdır. Aynı cihazda ışığın çıkış gücü ve süresi ayarlanabilmektedir (Hackman
ve ark., 2002).
Halojen ışık cihazı ile kompozit rezinler için elde edilen ısı artışlarının, zararlı
olacağı düşünülen yüksek değerlere ulaşmadığı gözlenmiştir. Sonuç olarak,
araştırıcılar mevcut kompozit rezinlerin polimerizasyonlarında standart ışık
yoğunluğuna sahip halojen ışık kaynaklarının kullanılmasının sakınca
yaratmayacağını belirmişlerdir (Gökay, 2005).
Halojen ampuller yaklaşık 100 saatlik sınırlı bir etkin kullanım ömrüne sahiplerdir.
Ampul, ışık filtresi ve reflektörler zamanla bozulabilir. Oluşan yüksek ısı, cihazın
verimini düşürüp zamanla etkinliğini azaltabilir (Mills ve ark., 2002). Yükselen
ısının bir fan yardımıyla düşürülmesi gerekmektedir. Işık cihazının içine bir fan
yerleştirmek ayrı bir sistem ve enerji gereksinimi anlamına gelmektedir. Fazla enerji
gereksiniminden fazla fanın bir diğer dezavantajı da çıkardığı sestir. Ayrıca fan
çalışması sırasında, mikroorganizmaların hasta ağzına yayılmasına neden olup
sağlıksız koşullar oluşturabilir. Yerleştirilen havalandırma kanallarının ise
dezenfekte edilmeleri güçtür (Asmussen ve Peutzfeldt, 2003).
1.10.3 Plazma Ark Cihazları
Halojen ışık sistemlerde ışık yoğunluğunda zamanla meydana gelen azalma ve olası
pulpal ısı artışı gibi dezavantajlar yüzünden araştırmacılar daha verimli
polimerizasyon sağlayan, az ısı üreten sistemlere yoğunlaşmış ve bunun sonucu
olarak da plazma ark sistemler üretilmiştir ( Knezevic, 2002).
Plazma ark cihazlar, standart halojen cihazlara göre kayda değer miktarda yüksek
enerji seviyeleri meydana getirirler. Bu artmış yoğunluğun amacı, kompozit
rezinlerin polimerizasyon oranının da artırılmasıdır. Plazma ark ile birkaç saniyelik
33
polimerizasyon sonucunda kompozit materyalinde optimum polimerizasyon sağlanıp
sağlanmadığı halen araştırılmaktadır (Stritikus ve Owens, 2000). Yapılan bazı
çalışmalarda bu sistemde rezin kompozitlerde mikrosızıntı ve polimerizasyon
büzülmesi miktarının arttığı görülmüştür ( Knezevic ve ark., 2002). Schneider ve
ark. ise plazma-ark cihazı ile polimerize edilen kompozit rezinlerde daha düşük
yüzey sertlik değerleri elde ettiklerini rapor etmişlerdir. Düşük yüzey sertlik
değerleri materyalin intraoral çözücülere ve abrazyona karşı direncinin zayıf olacağı
şeklinde ifade edilmektedir ( Schneider ve ark., 2005).
Peutzfeldt ve ark.,(2000) plasma ark ışık kaynaklarıyla polimerize edilen kompozit
rezinlerin özelliklerini değerlendirmişlerdir. Kompozit rezinlerin plasma ark ışık
kaynaklarıyla, konvansiyonel ışık kaynaklarına göre çok daha kısa sürede
polimerizasyonunun sağlanabildiği, fakat polimerizasyon derinliği ve fiziksel
özelliklerinin optimal seviyeden düşük olabileceği, polimerizasyon büzülmesinin eşit
veya plasma ark ışık kaynağıyla polimerize edilenlerde daha az olduğunu
bildirmişlerdir. Hasegawa ve ark.(2001) plazma ark sistemleriyle halojen (soft start)
ışık kaynaklarına göre belirgin olarak daha yüksek bir polimerizasyon derinliği
sağlanırken, polimerizasyon hızının artmasıyla marjinal adaptasyonda belirgin bir
değişiklik görülmediğini ileri sürmüşlerdir.
Isı artışındaki azalma açısından avantaja sahiptirler. Fakat halojen ışık cihazlarıyla
hemen hemen aynı özelliklere sahip olmalarına karşın fiyatlarının daha yüksek
olması nedeniyle bu sistemler popülerliklerini uzun süre koruyamamışlardır( Sharkey
ve ark., 2001).
1.10.4 Işık Yayan Diyotlar ( light Emitting Diodes, LED)
Restoratif işlemler sırasında pulpada meydana gelecek ısı artışının 42,5 ºC’ yi aşması
pulpa dokusunda geri dönüşümsüz hasarlara neden olabilir (Hannig ve Bott, 1999).
Yeni halojen polimerizasyon cihazlarının verimini yükseltmek için ışık enerjisi
arttırılmış fakat bu durum pulpaya yapılan ısı transferini de yükseltmiştir (Loney ve
34
Price, 2001). Bu sebeple hem yeterli polimerizasyon derinliği sağlayabilecek yüksek
yoğunlukta ışık veren hemde pulpal ısı artışına sebep olmayacak bir ışık kaynağı
arayışı içine girilmiştir. Son yıllarda çok yoğun ışık veren, düşük voltajlı ve belli bir
dalga boyunda yüksek derecede mavi ışık yayan diodlar (LED) araştırılmaya
başlanmıştır (Soh ve ark., 2003).
LED’ler kuantum mekaniği etkisiyle, görülebilir mavi ışık yayan kaynaklardır.
Halojen ampullerinin yaklaşık 50-100 saat, Plazma Ark lambaların 500-5000 saat
gibi sınırlı ömürlerine karşılık: LED ışık cihazlarının ömrü yaklaşık 10.000 saattir
(Craig ve Powers, 2002).
LED ışık cihazlarının temel özellikleri 400-500 nm dalga boyu aralığında, sadece
görülebilir ışık üretmeleridir. Etkin spektrumlar ise 450-490 nm dalga boyudur
(Kurachi ve ark., 2001).
LED ışık kaynakları özellikle fotobaşlatıcı olarak kamferokinon içeren rezinler
üzerine etkilidirler. Yapılarında kamferokinon dışındaki reaksiyon başlatıcıları içeren
kompozit rezinler üzerine etkili olmayabilirler. Bu nedenle LED ışık kaynakları
kullanılacağı zaman, restoratif materyalin yapısı iyi bilinmelidir (Vandewalle, 2005).
Soft-start polimerizasyon: "Soft-start" polimerizasyonla, polimerizasyon
periyodunun ilk kısmında ışığın şiddetinin azaltılarak polimerizasyonun
yavaşlatılması amaçlanmaktadır (Asmussen ve Peutzfeidt, 2001; Hasegawa ve ark.,
2001 ).
Başlangıç polimerizasyon stresleri kompozitin pre-jel safhadaki akışkanlık
özelliğiyle azaltılır. Çünkü bu safhada kompozit fleksibldır ve stresleri azaltacak
şekilde uyum sağlar. Bu safhadan sonra kompozit rezin diş dokularına iletilen
büzülme streslerini kompanse edemez. Prejel faz süresinin daha uzun olmasıyla,
post-jel fazda daha az stres oluştuğu ileri sürülmektedir (Hasegawa ve ark., 2001).
35
Işıkla polimerize olan kompozitlerde kullanılan ışık şiddetinde azalma, uygulama
zamanının artmasına ve böylece polimerizasyon stresinin azalmasına neden
olmaktadır. Bununla birlikte belli bir ışık şiddeti seviyesi altında kompozit tabakaları
yeterli derinlikte polimerize olamamakta ve fiziksel ve mekanik özellikleri negatif
yönde etkilenebilmektedir (Asmussen ve Peutzfeidt, 2001).
Bazı çalışmalar kompozit rezin restorasyonların önce düşük ışık şiddetiyle
polimerize edilmesini takiben yüksek ışık şiddetiyle son ışınlamanın yapılarak
polimerizasyonun kontrol edilmesiyle materyalin özelliklerinde bir kayıp olmaksızın
polimerizasyon büzülmesinde azalma sağlanabileceğini göstermiştir (Asmussen ve
Peutzfeidt, 2001; Friedl KH ve ark., 2000).
Işık şiddetinin düşürülmesi, ampul ünitinin gücünün azaltılmasıyla, uzaklığın
arttırılmasıyla ve ışık kaynağının ucu ile kompozit rezin yüzeyi arasına nötral
yoğunluk filtrelerinin yerleştirilmesiyle sağlanabilmektedir. Bunlara ek olarak ’soft-
start’ ampul ünitleri de kullanılabilmektedir. Bu ışık üniteleri otomatik olarak düşük
ışık şiddetinde başlayıp bunu yüksek ışık şiddeti takip edecek şekilde dizayn
edilmiştir (Hasegawa ve ark., 2001).
"Pulse-delay" polimerizasyon: "Pulse-delay" polimerizasyon başlangıç düşük
enerji dozu, yüzey bitirme işlemlerinin yapıldığı bekleme süresini takiben yüksek
ışık şiddetiyle son ışınlamanın yapılmasını içermektedir. Pulse-delay ve soft-start
ışınlama tekniklerinin her ikisinin de temelinde başlangıç ışınlama şiddetinin
düşürülmesi, pre-jel faz süresinin uzatılması bulunmaktadır (Asmussen ve Peutzfeldt
, 2001).
1.11 Mikrosizıntı
Mikrosızıntı, restorasyon kenarları ve preparasyon duvarları arasından oral sıvıların,
bakterilerin ve toksinlerinin geçişi olarak tanımlanmaktadır (Bauer ve Henson,
1984). Mikrosızıntı sonucunda sekonder çürük, restorasyon-preparasyon kenarında
36
renklenme, pulpal enflamasyon ve hipersensitivite gibi ciddi klinik sorunlar ortaya
çıkabilir (Triadan, 1987; Bullard ve ark., 1988; Retief 1994). Mikrosızıntı
incelemelerinde marjinal örtme verimliliğinin ölçümünü kalitatif, yarı-kantitatif ve
gerçek kantitatif olarak üç gruba ayırabiliriz (Raskin ve ark. 2001).
1.11.1 Örtme etkinliğinin kalitatif ölçümü
Bu metod restore edilmiş dişin, restore edilmemiş kısımlarının su geçirmez bir cila
ile kapatılarak boya solüsyonunun içine atılmasını içerir. Belli bir zaman sonra
örnekler boyadan çıkarılır, yıkanır ve restorasyon kenarlarından boya sızıntısının
görsel olarak ne kadar ilerlediğini görmek için iki ya da daha fazla kesit alınır.
1.11.2 Örtme etkinliğinin yarı-kantitatif ölçümü
Eğer büzülme veya termomekanik gerilimler mineye ya da dentine olan bağ
dayanımını aşarsa restorasyon kenarlarında gözlenebilir aralıklar (gap) oluşacaktır.
Bu ölçüm metodunda aralanmalar SEM tarama elektron mikroskobuyla incelenir.
1.11.3 Örtme etkinliğinin kantitatif ölçümleri ya da akma ölçümleri
Bu metotta adeziv ile restore edilmiş diş, pulpasından basınçlı suya maruz bırakılır.
Diş – restorasyon kenarındaki geçirgenlik ya da su akışı, su dolu bir mikropipetin
içindeki hava kabarcığının yer değiştirmesinin, bilgisayar bazlı optik bir sistemle
hassas bir şekilde ölçülmesiyle yapılır.
37
1.12 Polimerizasyon Derinliği
Işıkla polimerize olan kompozitlerin gelişmesiyle birlikte, çalışma zamanları uzamış,
sertleşme zamanları düzenlenmiştir. Kompozit restorasyonların en üst yüzeyinde
ışıkla temas etmeyen bölge olmadığı için, düşük ve yüksek yoğunluktaki ışık
miktarının her ikisinde de, polimerizasyon dereceleri birbirine yakındır. Işık
yoğunluğunun düşmesiyle birlikte, restorasyonun alt tabakalarında polimerizasyon
potansiyeli azalır. Bu azalma polimerizasyon derinliği olarak değerlendirilir.
Polimerizasyon derinliğinin hem fiziksel hem biyolojik etkileri vardır (Nomoto ve
ark.2004;Reuggerberg ve ark, 1994).
Kompozit materyalin polimerizasyonunda hekimlerin gözönünde bulundurması
gereken en önemli noktalardan biri ışığın kompozitin en derin noktalarına
penetrasyonunu sağlayabilmektir. Işığın penetrasyonuna en önemli etkenler
kullanılan materyalin kalınlığı ve rengidir. Açık renklerde polimerizasyon derinliği
ileri seviyede artarken, koyu renklerde kompozitin kalınlığının 1mm civarında
tutulması önerilmektedir. (Roberson ve ark.2001)
Doldurucu içeriği ve partikül büyüklüğü de polimerzasyon derinliğinde kritik rol
oynar. Kompozit material içerisindeki doldurucu partiküller ışığı kırar ve saçılmasına
neden olur (Meyer ve ark. 2003). Bunun yanında kompozitin içeriğindeki ışık
emicilerin yeterli konsantrasyonda olması ve uygun dalga boyunda reaksiyona
girmesi gereklidir. Polimerizasyon sırasında ışık ucunun kompozit materyale
yakınlığı da polimerizasyonu etkilemektedir. Uygun bir polimerizasyonu
sağlayabilmek için, 2-2.5 mm kalınlıkta kompozitin önerilen sürede mümkün
olduğunca yakın mesafede ışığa maruz kalması gerekir (Altun. 2005; Craig. 1989).
1.12.1 Polimerasyon derinliğini belirleme yöntemleri
1) İndirekt metodlar:
Kazıma
Görsel inceleme ve penotmetre
38
Yüzey sertliği
2) Direkt metodlar:
Lazer raman spekstroskopi
Infrared spektroskopisi
FTIR (Fourier Transform Infrared Spectrometre)
Kromotografi
Kompozit rezinlerin polimerizasyon etkinliğini değerlendirmek için direkt ve
indirekt metodlar kullanılabilir. Direkt metodlar arasında yer alan lazer raman
spektroskopi, infrared spectroskopi, FTIR ve kromotografi polimerizasyon
esnasında, karbon çift bağlarının tek bağlara dönüşme yüzdesini ve reaksiyona
girmemiş monomer miktarını direkt ölçümleyen methodlardır.
Indirekt metodlar ise kazıma, gorsel inceleme, penotmetre ve yüzey sertliğini içerir.
Yüzey sertlik tesleri, polimerizasyon değerlendirmesi için, methodun nispeten
kolaylığı ve elde edilen sonuçların güvenilirliği nedeniyle en popular method olarak
görülmektedir ( Yap,2000).
1.13 Yüzey Sertliği
Restoratif doldurucu materyallerin fiziksel özelliklerine katkıda bulunan en önemli
fiziksel özelliklerden biri yüzey sertliğidir ve restoratif materyallerin mekanik
özelliklerini belirler. Yüzey sertliği aşınma ve çizilmeye karşı direnci arttırdığı gibi
materyalin çeşitli kuvvetler karşısında deforme olmasını önleyerek klinik başarıyı
etkilemektedir. Materyallerin yüzey sertliği orantı limiti, uzayıp genişleyebilme, şekil
verebilme özelliği, çekme ve basma dayanıklılığı gibi özellikleriyle ilişkilidir.
Bununla birlikte materyallerin aşınma direncinin, abrazyon özelliğinin ve dental
39
yapılar ve materyaller karşısında abraze olabilme özelliğinin belirlenmesinde de
kullanılmaktadır ( Yap ve ark.2001).
Sertlik kompozit rezin polimerizasyonuyla oldukça ilişkili olduğundan, materyalin
polimerizasyon derinliğini gösterebilir. Yüksek sertlik değerleri genelde daha iyi
polimerizasyon göstergesidir (Deliktaş ve Ulusoy, 2006).
Çok sayıda yüzey sertliği testleri mevcuttur. Bunların çoğu belli bir yük altında bir
noktaya veya ucun yüzeye temas etmesine karşı gösterilen dirence dayanır. Dental
malzemelerin sertliğinde en çok kullanılan yöntemler; Brinell, Rockwell, Vickers ve
Knoop’ tur. Bu testlerden hangisinin seçilmesi gerektiği test edilen malzemeye
bağlıdır.
Brinell testi materyallerin sertliğini tespit etmede en eski yöntemdir. Genellikle metal
malzemelerin sertliğini ölçmede kullanılır.
Rokwell testinde, çökme çapı ölçümü yerine, aletin üzerindeki ölçekten direct olarak
derinlik ölçülür. Kırılgan malzemeler için uygun değildir ( Phillips 1991, Zaimoğlu
ve ark. 1993).
Vickers testinde de Brinnel testiyle aynı prensip kullanılır. Ancak bu testte çelik
bilye yerine elmas tabanlı bir pramit kullanılır. Bu pramidin yüzeyleri arasındaki açı
136 derecedir. Buradaki çökme dairesel olmayıp kare şeklindedir. Uygulanan yükün
çökme alanına bölünmesiyle Vikers Sertlik Numarası (VHN) bulunur. Bu test
kırılgan malzemelerin sertliğinin ölçülmesinde kullanılanılabilir. Fakat elastik
malzemelerin sertliğinin ölçülmesinde uygun bir yöntem değildir (Philips 1991;
Zaimoğlu ve ark. 1993). Kompozit örneklerin ölçülmesinde en çok uygulanan
yöntem Vikers sertlik testidir (Kawona ve ark 2001; Kakaboura ve ark. 2003).
Knoop sertlik testinde ise geometrik şekilde kesim yapan elmas bir delgi aleti
kullanılır. Yüzeydeki çökme elmas veya rombik şekildedir. Buradaki gerçek çökme
alanı yerine en derin çökme miktarı uygulanan yüke bölünerek Knoop Sertlik
Numarası (KHN) elde edilir (Philips 1991; Zaimoğlu ve ark. 1993).
40
Şekil 1.11 Vicker’s sertlik testinde kullanılan 136°lik elmas uç ve Knoop sertlik
testinde kullanılan piramit şeklindeki uç( Rawls,2003)
1.14 Yüzey Pürüzlülüğü
Estetik restoratif materyallerin kullanımı, hastaların estetik beklentileri, rezinlerin
formülasyonundaki hızlı gelişmeler, bağlanma işlemlerindeki artan başarıya paralel
olarak giderek artmaktadır (Yap ve ark., 2004).
Restoratif diş hekimliğinde bitirme ve cila işlemleri önemli basamaklardır. Pürüzlü
restorasyon yüzeyleri lekelenme, plak birikimi, hasta memnuniyetsizliği, gingival
irritasyon ve sekonder çürük oluşumu nedenleri arasındadır (Joniot ve ark., 2000).
Yüzey pürüzlülüğü kompozit restorasyonların marjinal bütünlüğünü ve aşınmasını
da negative yönde etkiler (Reis ve ark.,2002,Ryba ve ark. 2003). Bunların yanısıra
kompozit rezinlerin en dış tabakasındaki oksijen inhibisyon zonunun kaldırılması
için de polisaj ve cila işlemlerinin yapılması gerekmektedir. İyi parlatılmış düzgün
yüzeye sahip restorasyonlar daha estetik ve daha uzun ömürlü olmaktadır (Weitman
ve Eames, 1975; Strasler ve Bauman, 1993).
41
Heterojen materyaller olan kompozitlerin yüzey düzgünlüğü iç yapılarından
etkilenmektedir. Rezin matriks ve doldurucu partiküllerin farklı sertlik derecelerine
sahip olmaları aynı oranda cilalanmalarına engel olmaktadır. Rezin matriks yapısı ve
doldurucu partiküllerin karakteristiği de yüzey düzgünlüğü üzerinde direkt etkilidir
(Laraba, 1972).
Restoratif materyallerin bitirme ve cila işlemleri için birçok bitirme enstrumanı
geliştirilmiştir. Bunların içinde elmas ve tungsten karpit bitirme frezleri, kauçuk
frezler, abraziv diskler, stripler ve cila pastaları sayılabilir (Jefferies ve ark.,
1992;Jefferies,1998; Goldstein,1989; Hondrum ve Fernandez, 1997).
Dental malzemelerin yüzey yapılarının değerlendirilmesi, profilometre gibi yüzey
analiz cihazlarıyla gerçekleştirilmektedir. Bu cihazlarla bütün pürüzlülük parametleri
(Ra,Rmax, Rp, Ry,Rz…) değerlendirilebilmektedir. Cihazın çalışma prensibinde
kaydedici bir uç, incelenen örnek yüzeyinde, belirli bir hızda ve belirli bir gidiş
mesafesinde gezinerek yüzeydeki pürüzlülüklere bağlı olarak yaptığı hareketlerle
elektriksel akım farkları yaratarak yüzey profilini kaydetmektedir. Örneklerin
ortalama pürüzlülük değerleri µm cinsinden Ra (roughness average) ile elde edilir.
Örneklerin yüzeyinde farklı pürüzlülükte bölgeler olabileceği için her örneğin farklı
bölgelerinden pürüzlülük ölçülerek elde edilen değerlerin aritmetik ortalaması
alınarak pürüzlülük değeri hesaplanmaktadır. Örneklerin yüzey pürüzlülüğü
ölçümleri öncesinde ve ölçüm ara aşamalarında homojen ölçümlerin yapılabilmesi
için kalibrasyon plakaları ile kalibrasyonu yapılmaktadır (Saraç ve ark. 2006).
Rezin bazlı kompozitlerin polimerizasyon büzülmesi ve ortaya çıkan stres her zaman
ciddi bir problem olmuştur. Araştırmacılar polimerizasyon büzülmesini azaltmak
için, monomerlerin yapısını, doldurucuların şeklini ve oranını değiştirmeye
odaklanmışlardır (İllie ve ark.,2006). Son zamanlarda, polimerizasyon esnasında
ortaya çıkan büzülme stresi için dengeleyici bir mekanizma olan katyonik halka
açılım monomerlerini içeren siloran bazlı kompozit piyasaya sürülmüştür
(Weinmann ve ark., 2005). Siloran olarak adlandırılan bu yeni monomer sistemi
siloksan ve oksiran moleküllerinin reaksiyonuyla meydana gelmiştir. Bu yeni
kompozitin iki önemli avantajı olduğu iddia edilmektedir: oksiran monomerlerine
42
bağlı olarak düşük polimerizasyon büzülmesi ve siloksan monomerlerinin varlığı
sebebiyle azalmış hidrofosite (Palin ve ark., 2005).
Diğer bir taraftan ışık cihazları rezin bazlı kompozitlerin temel özelliklerinde önemli
rol oynarlar. Rezin bazlı kompozitlerin polimerizasyonunda, halojen ışık cihazları,
uzun bir süre tercih edilmişlerdir. Sonrasında bu ışık cihazlarına alternatif olarak
LED ışık cihazları üretilmiştir. Bu iki ışık cihazının etkilerini inceleyen
çalışmalarda birbiriyle çelişen sonuçlar gözlemlenmiştir. Bazı araştırmacılar, LED
ışık cihazlarının polimerizasyon performanslarının halojen ışık cihazlarıyla benzer
olduğunu ileri sürerken, bazı araştırmacılar LED ışık cihazlarının daha iyi olduğunu
belirtmişlerdir (Dunn ve Bush,2002). Bazı araştırmacılar da, halojen ışık cihazlarının
polimerizasyon performanslarının LED ışık cihazlarından daha iyi olduğunu rapor
etmişlerdir (Beun ve ark.,2007). Bu bakımdan, yeni bir kompozitin incelendiği
çalışmalarda elde edilecek sonuçlar, tercih edilen ışık cihazına bağlı olarak
değişebilir.
Siloran bazlı kompozitler, daha az büzülme gösterdikleri için, kompozitlerin
polimerizasyon sırasında gösterdikleri stresleri belli bir oranda azaltabilirler ve bu da
iyi bir marjinal bütünlük elde edilmesini sağlayabilir. Bu araştırma Siloran bazlı
kompozitlerin mikrosızıntı, yüzey sertliği ve düzgünlüğü açısından hangi ışık cihazı
veya cihazlarıyla polimerize edildiğinde en başarılı sonucun elde edileceğini anlamak
açısından önemlidir.
Literatür gözden geçirildiğinde, rutin kullanıma girmiş olan siloran bazlı kompozit
rezinlerin, mikrosızıntı, yüzey sertliği ve yüzey düzgünlüğü açısından farklı ışık
kaynaklarının etkisini birarada inceleyen bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu açıdan
bu araştırma sonuçları, klinik çalışmalara yön verecek nitelikte olacaktır.
43
2.GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada siloran bazlı kompozit rezin halojen ve LED ışık cihazlarıyla
polimerize edildikten sonra yüzey pürüzlülüğü, yüzey sertliği ve mikrosızıntı
açısından değerlendirildi.
Çalışmalarda kullanılan materyaller ve cihazlar çizelge 2.1 ve 2.2.’ de gösterilmiştir.
Çizelge 2.1 Çalışmalarda kullanılan restoratif materyaller
Materyal Üretici Firma
Filtek Silorane Düşük Büzülmeli
Posterior Restoratif Kompozit
3M ESPE (USA, Dental Products St.
Paul, MN 55144-1000)
Filtek Silorane Self Etch Primer ve
Bond Adeziv Sistemi
3M ESPE (USA,Dental Products St. Paul,
MN 55144-1000)
Sof-Lex XT Bitirme ve Cila Disk
Sistemi
3M ESPE (USA,Dental Products St. Paul,
MN 55144-1000)
Enhance Po-Go Bitrme Sistemi Dentsply (Konstanz, GERMANY)
2.1 Filtek Siloran Düşük Büzülmeli Posterior Restoratif Kompozit
Metakrilat bazlı monomerlerin fazla büzülmesinden kaynaklanan kontraksiyon
streslerinin önüne geçebilmek için 3M ESPE firması daha az büzülen Siloran isimli
monomer sistemini geliştirmiştir. Siloran; siloksan ile oksiranın birleşimi sonucu
oluşmaktadır.
44
Ağırlıkça %76 doldurucu içerir. Siloran rezini, CQ-iodniyum tuzu ve elektron
vericisi içeren başlatıcı sistemi, kuartz doldurucu, yittiryun florit, stabilizörler ve
pigmentler içerir.
2.2 Filtek Silorane Self Etch Primer ve Bond Adeziv Sistemi
Filtek Silorane posterior kompozit, Filtek Silorane adeziv sistemiyle birlikte
kullanılır. Filtek Siloran Adeziv sisteminin formülü spesifik olarak Filtek Silorane
posterior kompozitin kimyasıyla uyum gösterir.
2.3 Sof-Lex Bitirme ve Cila Disk Sistemi
Bitirme ve cila diskleri restorasyonların fazlalıklarının alınmasında,
konturlandırılmasında, bitirilmesinde ve cilalanmasında kullanılır. Bir çoğu
aliminyum oksit abrazivle kaplanmıştır. En büyük gritli disklerden başlanılarak en
ince gritli disklerle bitirilecek şekilde grit sırasıyla kullanılırlar. Anterior
restorasyonlarda , örneğin insizal yüzlerde ve embrasürlerde çok iyi sonuç verirken,
posterior kompozit restorasyonlar için belirli derecede kullanılabilirler.
Sof- Lex bitirme ve cila diskleri kullanımının rezin restorasyonlarda yüksek cila
sağladıkları kabul edilir. Uygun grit sırasını seçebilmek için renklerle
kodlanmışlardır. Disklerin, mandrele tam olarak oturtulmasını sağlayan küçük
yuvarlak birer gözleri vardır. Tüm diskler, restorasyonların birçok yüzeyine
ulaşabilmeyi sağlamak adına, tersine çevrilerek de kullanılabilir (resim 2.1).
45
Şekil 2.1 Sof-Lex Bitirme ve Cila Sistemi
Sof-Lex XT bitirme ve cila diskleri orjinal kağıt disklerin üçte biri inceliğinde
polyester filmlerden yapılmışlardır. Daha ince diskler biraz daha serttir ve
embrasürlerin tam şeklinin verilmesini sağlarlar. Bu disklerin kalından en inceye
değişen dört farklı aliminyum oksit griti vardır. 13 mm ve 9 mm çaplı iki farklı
boyutu bulunmaktadır.
2.4 Enhance Po-Go Bitirme Sistemi
Lastik bitirme ve cila enstrumanları yüzey pürüzlülüğünü gidermek ve kompozitlerde
cilalı yüzeyler oluşturmak için kullanılır. Bunlardan bazıları anatomik olarak
ulaşılaması zor noktalar için kullanılabilir. Birçok farklı grit, şekil, büyüklük ve
incelikte lastik bitirme ve cila enstrumanı vardır. Genellikle slikon karbit, aliminyum
oksit veya elmas içeriklidirler. Bir mandrelle düşük turlu mikromotorla kullanılır.
Yüksek ısı açığa çıkartabileceği için lastik uçların yüksek basınç uygulayarak
kullanılmaması gerekir. Ayrıca bu uçların bir çoğu allerjik reaksiyonlara sebep
olabilen lateks içerirler ve genellikle restorasyon üzerinde kalıntı bırakırlar.
Po-Go tek aşamalı bitirme ve cila sistemi (diskler, kaplar ve uçlar) tüm kompozit
rezin restorasyonların final cilasında kullanılmak üzere tasarlanmış polimerize
edilmiş üretan dimetakrilat rezinlere elmas emdirilmiş cila sistemleridir. Bu sistem
konturlanmış ve bitirilmiş kompozit resinlerin ve kompomer restorasyonların cila
aşamasında final basamağı olarak kullanmak için endikedir. Içeriğinde polimerize
46
edilmiş üretan dimetakrilat rezin, ince elmas tozu, slikon oksit ve plastik sürgü tipi
mandrel vardır.
Şekil 2.2 Po-Go Tek Aşamalı Bitirme ve Cila Sistemi
Çizelge 2.2 Çalışmalarda Kullanılan Cihazlar
Cihazlar Üretici Firma
Hilux Halojen Işık Cihazı Benlioğlu Dental,Ankara,Türkiye
Hilux LEDMAX Işık Cihazı Benlioğlu Dental,Ankara,Türkiye
Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı HSV 1000, Bulut Makine San. Tic. Ltd.
Şti.,İstanbul,/Türkiye
Microcut 175 kesit alma cihazı Metkon, Türkiye
Leica MZ12 ışık mikroskobu Wetzlar, Almanya
Perthometer M2 Profilometre Mahr, Almanya
47
2.5 Hilux Halojen Işık Cihazı
Çalışmalarda hazırladığımız kompozit restorasyonların ve örneklerin bir kısmının
polimerizasyonunu sağlamak için Hulix Expert ışık cihazı kullanılmıştır. Cihaz
anakutuya ilave olarak 11 mm çaplı ve 60° eğimli fiberoptik ışık ileticiden
oluşmaktadır. Seçilen moda gore ışık yoğunluğunun otamatik ayarlandığı dört
standart moda sahiptir ( Boost, Bleaching, Composite, Bonding). Polimerizasyon
süresi tabanca üzerindeki digital göstergeden ayarlanabilmektedir. Işığın yoğunluğu
her bir polimerizasyon öncesi, fiber optik uç ana kutu üzerindeki sensör işareti
üzerine konulduktan sonra cihazın üzerinde yer alan bar göstergeden ölçülerek
kontrol edilmiştir. Çalışmalarda, ışık ucu kompozit örneklerin yüzeylerine dik
gelecek şekilde yerleştirilmiş ve ince bir cam lamel üzerinden standart uçla 40 s süre
ile ışık uygulanmıştır. Kompozit restorasyonlar için de kavitelere en yakın noktadan
dik açı ile yine 40 s süre ile ışık uygulanmıştır.
2.6 Hilux LEDMAX Işık Cihazı
Çalışmalarda hazırladığımız kompozit restorasyonların ve kompozit örneklerin diğer
kısmının polimerizasyonu sağlamak için de Hilux LEDMAX ışık cihazı
kullanılmıştır. Kablolu olan cihaz, ana kutuya ilave olarak bir tabanca ve ucunda 11
mm çaplı, 60° eğimli fiber optik ışık ileticiden oluşmaktadır ve cihazın üzerinde ışık
şiddetini ölçen radyometre yoktur. Bu nedenle her örnekten önce Hilux LED ışık
ölçer ile ışığın yoğunluk değerleri ölçülmüştür (Hilux LEDMAX Dental Curing
Light Meter, Benlioğlu Dental, Ankara, Türkiye). Işık ucu kavitelere ve kompozit
örneklere (ince bir cam lamel üzerinden) en yakın yerden dik açı ile üretici firmanın
verdiği talimatlar doğrultusunda 20 s süre ile uygulanmıştır. Kullanılan ışığın dalga
boyu 460-480 nm , yoğunluğu 800 mW/cm2’dir.
48
2.7 Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı
Hazırlanan kompozit örneklerin sertlik ölçümleri Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Bölümü’nde, Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı
ile yapıldı.
Şekil 2.3 Vicker’s Sertlik Ölçüm Cihazı
Sertliği ölçülecek örnekler, cihaz üzerinde bulunan tablaya yerleştirilir. Ardından
örnekler üzerinde, belli bir süre ve yük altında, cihazda bulunan tepe açısı 136ᴼ olan
kare tabanlı piramit şekilli uç ile bir iz oluşturulur. Oluşan kare şeklindeki iz cihaza
eklenmiş mikroskop yardımıyla ölçme ekranına aktarılır ve ölçüm yapılır.
2.8 Perthometer M2 Profilometre
Hazırlanan kompozit örneklerin yüzey pürüzlülüğü ölçümleri Ankara Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Araştırma
Labaratuvarı’nda, Perthometer M2 Profilometre cihazı yardımıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu cihazın kaydedici ucu belirli bir hızda örnek yüzeyinde
gezerken yüzeydeki pürüzlülüklere bağlı olarak ucun yaptığı dikey hareketler
elektriksel akım farklılıkları yaratarak yüzey profili olarak kaydedilmekte ve yüzey
topografisi ile ilgili değerler rakamsal veya grafiksel olarak elde edilmektedir.
49
Profilometre, yüzey pürüzlülüğünü mikron seviyesinde ölçebilen bir direkt okuma
cihazıdır. Profilometre cihazının ölçüm uzunluğu (tracing length) 1.75, 5.5 ya da
17.5 mm olarak ayarlanabilmektedir. Ölçüm sahasını birden beşe kadar parçalayarak
(sampling length=n) ölçebilmektedir. Ölçüm uzunluğuna göre uygun olan diğer
parametreleri otomatik olarak ayarlayabilmektedir. Hareketli kalibrasyon
yapılabilmektedir. Ölçüm dışı olarak alınacak mesafe 0.25, 0.80 ya da 2.5 mm olarak
ayarlanabilmektedir. Ra, Rz, Rmax, Rp, Rpm, Rtve başka birçok parametreyi
hesaplayabilmektedir.
Şekil 2.4 Perthometer M2 Profilometre
2.9 Mikrosızıntı Çalışması
Test örneklerinin hazırlanması:
Mikrosıntı çalışması için 60 adet çürüksüz insan premolar dişi kullanıldı. Dişlerin
yüzeyinlerindeki debris ve diş taşlarından arındırıldıktan sonra, dişlere pomza ve
fırça yardımıyla politür uygulandı. Dişler 30 günü aşmayacak süreçte distile suda
bekletildi. Dişlerin mesial yüzeylerine kutu şeklinde sınıf II kaviteler açıldı. Kavite
genişlikleri bukko-lingual yönde 2 mm, mesio-distal yönde 1,5 mm olacak ve
gingival basamak mine-sement sınırının 1mm altında dentinde sonlacak biçimde
50
planlandı. Preparasyonlar su soğutması altında, elmas fissür frezler kullanılarak ve
her 5 kaviteden sonra elmas fissür frezler değiştirilerek yapıldı. Bu şekilde toplam 60
kutu kavite hazırlandı ( Resim 2.5).
Şekil 2.5 Sınıf II kavite
Çalışma için preparasyonları tamamlanan 60 diş rastgele iki gruba ayrıldı. Deney
düzeneği çizelge 2.3. ‘teki gibi hazırlandı.
Çizelge 2.3. Mikrosızıntı çalışması deney düzeneği
Kompozit adı Örnek sayısı Kullanılan ışık
cihazı
Grup 1 Filtek Silorane n=30 LED
Grup 2 Filtek Silorane n=30 Halojen
51
Grup 1: Öncelikle restoratif işlemlerin daha standart halde yapılabilmesi için restore
edilecek olan dişlere meba matris yerleştirildi. Self-Etch adeziv (Silorane System
Adhesive) kullanıldı. Üretici firmanın talimatları doğrultusunda 1. şişede bulunan
self-etch primer kavitenin bütün duvarlarına sürüldü, 20 s beklenildikten sonra 10 cm
uzaktan 10 s hafif hava uygulandı ve 10 s halojen ışık cihazı ile polimerize edildi.
Daha sonra 2. şişede bulunan hidrofobik adeziv bütün yüzeylere uygulandı ve 20 s
halojen ışık cihazı ile polimerize edildi. Siloran esaslı mikro-hibrit kompozit (Filtek
silorane) ile oblik inkremental teknik ile restorasyon tamamlandı. Her tabakaya
halojen ışık cihazı ile 40 s ışık uygulandı.
Grup 2: Bu grupta da restorasyon aşamaları grup 1’deki gibi yapıldı. Farklı olarak
LED ışık cihazı kullanıldı.
Ardından bütün restorasyonlara, su soğutması altında, tungsten karpit frezler
(Meisiinger 833F012, Germany) ve diskler yardımıyla (Sof-Lex, 3M ESPE, St. Paul
MN, USA) bitirme ve cila işlemleri uygulandı. Tungsten karpit frezler her 5 dişte bir
yenilenirken, diskler her diş için değiştirildi.
Bitirme ve cila işlemlerinden sonra tüm örnekler 37°C’de distile suda 7 gün
bekletildi. Ardından bütün örnekler, 5-55°C (±2°C) arasında 500 kez ve 5°C ve
55°C’lik suda, her seferinde 30 s kalacak şekilde termal siklusa tabi tutuldu.
Termal siklus uygulamasından sonra, örneklerin kök uçları, bazik fuksinin foramen
apikaleden ve yan kanallardan pulpa boşluğuna geçişini engellemek için, pembe
mum ile kapatıldı. Ardından, iki tabaka tırnak cilası, restorasyon kenarlarına 1 mm
yaklaşacak şekilde tüm diş yüzeylerine uygulandı. İki grubun birbinden ayırt
edilebilmesi için grup 1 için pembe, grup 2 için mavi tırnak cilası kullanıldı.
Bu işlemden sonra örnekler, % 0.5’lik bazik fuksin çözeltisinde 24 saat süreyle
bekletildi. Daha sonra,artık boyayı uzaklaştırmak için dişler akan suyun altında
yıkandı ve oda ısısında kurumaya bırakıldı.
52
Dişler, düzgün bir kesit alınabilmesi için standart küp şeklindeki plastik kalıplar
içerisinde soğuk akriliğe gömüldü. Sonrasında kalıplardan çıkarılan modeller, kesit
alma cihazı Micracut 175 (Metkon, Türkiye) ile su soğutması altında restorasyonun
ortasından geçecek şekilde meziyo-distal doğrultuda kesildi.
Boya penetrasyonun derecesi stereomikroskop (Leica MZ12, Wetzlar, Almanya)
altında 30 kez büyütmede (x30) incelendi. Stereomikroskoba sabitlenmiş digital
fotoğraf makinesi ile örnekler fotoğraflandı mikrosızıntı skorlaması yapıldı.
Okluzal bölgede:
0-hiç sızıntı yok
1-sızıntı sadece kavite derinliğinin ½ si veya daha azıyla sınırlı
2-sızıntı kavite derinliğinin ½ sinden fazlasını içermekte
3-sızıntı kavite tabanının ½ sini içermekte
4-sızıntı pulpal duvarda kavite tabanına yayılmış
Gingival bölgede:
0-hiç sızıntı yok
1-sızıntı kavite tabanının sadece 1/2sini içermekte
2-kavite tabanını içeren sızıntı
3-aksiyel duvarın 1/2sini içeren sızıntı
4-aksiyel duvarın 1/2sinden fazlasını içeren sızıntı
2.10 Yüzey Sertlik Testleri
Çalışmamızda kullanılacak kompozit örneklerin hazırlanması için 5mm çapında
2mm derinliğinde 60 adet metal kalıp kullanıldı. Deney düzeneği çizelge 2.5.’teki
gibi hazırlandı.
53
Çizelge 2.4 Yüzey sertliği testleri deney düzeneği
Grup adı Örnek
sayısı
Alt Grup Örnek sayısı Kullanılan
ışık cihazı
Grup 1 n=30 A n=10 LED
B n=10
C n=10
Grup 2 n=30 A n=10 Halojen
B n=10
C n=10
2.10.1 Test Örneklerinin Hazırlanması
Çalışmamızda kullanılacak kompozit örneklerin hazırlanması için 5mm çapında
2mm derinliğinde 60 adet metal kalıp hazırlandı. Bu standart kalıplara A2 renkte
Siloran kompozit materyali bir miktar taşacak şekilde yerleştirildikten sonra şeffaf
matriks bandı ile kaplanıp, 2 adet, 1mm kalınlığında ince mikroskop camı arasına
yerleştirilip sabit basınç uygulandı ve fazla materyal uzaklaştırıldı. Örnekler iki alt
gruba ayrıldı. 1. gruptaki örnekler, halojen ışık cihazıyla, ışık cihazının ucu kompozit
örneklere dik olacak şekilde tutularak, üst yüzeylerinden 700 Mw/cm2
ışık şiddetinde
ışık uygulanarak 40 sn süreyle polimerize edildi. Polimerizasyon öncesi ışık şiddeti
radiometreyle ölçülerek kontrol edildi. Polimerizasyon sonrası örnekler şeffaf
matriks bantlarından ayrıldı. Bu gruptaki örneklerin polimerazyonu tamalandıktan
sonra örnekler 3 alt gruba ayrıldı. 1. alt gruptaki örnekler şeffaf bant karşısında
bitirilmiş olarak bırakıldı ve kontrol grubunu oluşturdu. 2. Alt gruptaki örneklerin
yüzeyleri tungsten karpit frezle bitirildikten sonra sert, orta, ince ve süper ince
disklerle (3M ESPE, Sof-Lex) 3. alt gruptaki örnekler de tek aşamalı cila
54
sistemleriyle (DENTSPLY, Po-Go) sabit basınç altında, her örnekte uçlar ve diskler
yenilenecek şekilde, tek bir operatör tarafından bitirildi.
2. gruptaki örnekler LED ışık cihazıyla, ışık ucu örneklerin üst yüzeylerine dik
olacak şekilde tutularak, üretici firmanın önerisi doğrultusunda 1000 Mw/cm2
ışık
şiddetinde ışık uygulanarak 20 s süreyle polimerize edildi. Polimerizasyon öncesi
ışık şiddeti radyometreyle ölçülerek kontrol edildi. Bu gruptaki örneklerin hepsine 1.
gruptaki işlemler aynı şekilde uygulandı.
Polimerizasyonu tamamlanan örnekler 1 hafta süreyle 37 °C de distile suda ve
karanlık ortamda bekletildi. Kurutulan örneklerin tümünün yüzeyinden 3 ayrı
noktadan Vicker’s sertlik ölçüm cihazı ile ölçüm yapıldı.
Sertliği ölçülecek örnekler üzerinde,15 s süreyle 500 gr yük altında, tepe açısı 136°
olan kare tabanlı piramit şekilli elmas uç ile bir iz oluşturuldu. Yük kaldırıldıktan
sonra kare şeklindeki izin köşegenleri ölçüldü. Bu ölçüm cihaza ilave edilmiş bir
mikroskop yardımıyla ölçme ekranına aktarıldı ve ölçüm ekranındaki hareketli iki
cetvel yardımıyla köşegenlerin uzunluklarının ayrı ayrı ölçülüp ortalamasının
alınmasıyla yapıldı. Vicker’s sertlik değeri kilogram olarak ifade edilen deney
yükünün mm2
olan iz alanına bölümü olup HV= 1,854x kuvvet / (Taban Köşegeni) 2
formülü ile hesaplanır. İz alanı ne kadar küçükse elde edilen sertlik değeri o kadar
büyük olur. (O’Brien, 1997; Türkün ve Gökay 2002).
2.11 Yüzey Pürüzlülüğü Testleri
Çalışma için 5mm çapında, 2mm derinliğinde 60 adet metal kalıp kullanıldı. Çalışma
düzeneği çizelge 2.4.’teki gibi hazırlandı.
55
Çizelge 2.5 Yüzey Pürüzlülüğü Testleri Deney Düzeneği
Örnek
sayısı
Alt Grup Örnek
sayısı
Kullanılan
ışık cihazı
Grup 1
n=30 A n=10 LED
B n=10
C n=10
Grup 2 n=30 A n=10 Halojen
B n=10
C n=10
5mm çapında, 2mm derinliğinde teflon kalıplarda 60 adet siloran bazlı kompozit
örnekler hazırlandı. Kalıplar siloran kompozitle bir miktar kalıplardan taşacak
biçimde doldurulduktan sonra, şeffaf matriks batlarla çevrelenip iki parça cam
arasına yerleştirildi. Bu örnekler iki alt gruba ayrıldıktan sonra, 1. gruptaki örnekler,
halojen ışık cihazıyla 40sn, 2. gruptaki örnekler de LED ışık cihazıyla 20 sn.
polimerize edildi. Polimerizasyondan önce ışık cihazlarının ışık yoğunlukları
radyometreyle( Hulix Curing Radiometer) ölçüldü. Polimerizasyondan sonra matriks
bantlar örnek yüzeylerinden çıkarıldı ve örnekler 24 saat 37ᴼC de distile suda
bekletildi. Her gruptan bant karşısında polimerize edilmiş 10’ar örnek kontrol
grubu olarak ayrıldıktan sonra, kalan örneklere iki farklı bitirme ve cila yöntemleri
uygulandı. Her iki grubun kalan örnekleri 10’ar örnekten oluşacak şekilde iki alt
gruba ayrıldıktan ve tungsten karpit frezler yardımıyla su soğutması altında
bitirildikten sonra, 1. alt gruptaki örnekler, sırasıyla, kalın, orta, ince ve süper ince
aliminyum oksit içeren abraziv disklerle (3M ESPE, Sof-Lex bitirme ve cila sistemi)
bitirildi. Diskler, yaklaşık 20.000 rpm de dönen düşük turlu angldruvaya ucuna
takılarak kullanıldı. İşlem tek bir operatörün uygulamasıyla, üretici firmanın
tavsiyesi doğrultusunda hafif bir el basıncıyla, her disk için 20s sürecek biçimde
56
gerçekleştirildi. Her örnekte diskler yenilendi. 2. alt gruptaki örnekler de tek aşamalı
cila sistemi kullanılarak (DENTSPLY, Po-Go Enhance Finishing System) bitirildi.
Düşük turlu angldruva ucuna yerleştirilen uçlar , yine tek bir operatör tarafından 40s
hafif basınç altında örnek yüzeylerine uygulandı ve örnek yüzeyleri 6s hava-su
şırıngasıyla durulandı ve kurutuldu.
Örneklerin ortalama yüzey pürüzlülüğü değerleri (Ra) profilometre (Perthometer M2
ALMANYA) kullanılarak yapıldı. Her örnek için 3 er ölçüm yapıldı ve her
ölçümden önce standart ölçüm sağlayabilmek için cihaz kalibre edildi.
57
3. BULGULAR
3.1 Mıkrosızıntı Testleri Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Çalışmada hazırlanan toplam 60 örneğin mikrosızıntı skorlamaları kullanılarak elde
edilen oklüzal ve gingival sızıntı değerleri çizelge 3.1, 3.2, 3.3 ve 3.4 ’te
gösterilmiştir. Resim 3.1, 3.2, 3.3, 3.4 bazı örneklerin mikrosızıntılarını
göstermektedir.
Çizelge 3.1 LED Işık Cihazı ile Sızıntı Skorları
0 1 2 3
OKLUZAL 18 2
GİNGİVAL 15 5
Çizelge 3.2 Halojen Işık Cihazı ile Sızıntı Skorları
0 1 2 3
OKLUZAL 16 4
GİNGİVAL 13 7
Çizelge 3.3 Örneklerin okluzal ve gingival sızıntı değerlerinin karşılaştırılması
LED HALOJEN χ2 sd p
OKLUZAL 0.10 0.35 2.294 1 0.129
GİNGİVAL 0.25 0.20 0.00001 1 0.999
58
Çizelge 3.4 Örneklerin sızıntı değerlerinin kullanılan ışık cihazları açısından
karşılaştırılması
OKLUZAL GİNGİVAL χ2 sd p
LED 0.10 0.25 0.693 1 0.405
HALOJEN 0.35 0.20 0.502 1 0.479
χ2:Ki-kare test istatistiği; sd: serbestlik derecesi
Şekil 3.1 Halojen ışık cihazıyla polimerize edilen bir örnek
Şekil 3.2 LED ışık cihazıyla polimerize edilen bir örnek
LED ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin okluzal bölgelerinden elde edilen
mikrosızıntı değerleri ile halojen ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin okluzal
bölgelerinden elde edilen mikrosızıntı değerleri arasındaki istatistiksel olarak
anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05).
59
LED ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin gingival bölgelerinden elde edilen
mikrosızıntı değerleri ile halojen ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin gingival
bölgelerinden elde edilen mikrosızıntı değerleri arasındaki istatistiksel olarak anlamlı
bir fark gözlenmedi (p>0.05).
LED ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin okluzal bölgelerinden elde edilen
mikrosızıntı değerleri gingival bölgelerinden elde edilen mikrosızıntı değerleri
arasındaki istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05)
Halojen ışık cihazıyla polimerize edilen örneklerin okluzal bölgelerinden elde edilen
mikrosızıntı değerleri ile gingival bölgelerinden elde edilen mikrosızıntı değerleri
arasındaki istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05)
Gruplardan elde edilen skorların karşılaştırmasında χ2 (ki-kare) testi kullanılmıştır
( α=0.05 ).
3.2 Sertlik Testleri Bulgularının Değerlendirilmesi
Vicker’s Sertlik cihazıyla yapılan ölçümlerin sonuçlarının (VHN) istatistiksel olarak
değerlendirilmesi sonucu elde edilen bulgular çizelge 3.5, 3.6 ve 3.7’da
gösterilmiştir.
Çizelge 3.5 Halojen ışık cihazları ile siloran örneklerin yüzey sertlik değerleri (X ±
SD )
Her grup için
örnek sayısı
GRUP A GRUP B GRUP C
n= 10 41.719±5.603 41.661±4.740 42.095±3.672
Tek yönlü ANOVA testi kullanılarak yapılan istatistiksel değerlendirmeler
sonucunda gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p< 0.05).
60
Çizelge 3.6 LED ışık cihazları ile siloran örneklerin yüzey sertlik değerleri (X ± SD )
Her grup için
örnek sayısı
Grup A Grup B Grup C
n= 10 42.433±7.748 42.199±5.257 41.791±5.630
Tek yönlü ANOVA testi kullanılarak yapılan istatistiksel değerlendirmeler
sonucunda gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p< 0.05).
Çizelge 3.7 Halojen ve LED ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey sertliğine
etkilerinin karşılaştırılması
Her grup için örnek
sayısı
Grup A Grup B
n= 30 41.825±4.576 41.808±6.095
İki grubun karşılaştırılmasında Unpaired t-testi kullanıldı. İstatistiksel olarak anlamlı
bir fark bulunmadı (p> 0.05).
Ortalama ve Standart Deviasyon
Şekil 3.3 Halojen ve Led ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey sertliğine
etkilerinin karşılaştırılması
61
3.3 Pürüzlülük Testleri Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Çalışma için 5mm çapında, 2mm derinliğinde 60 adet kompozit örnek hazırlandı.
Örneklerin ortalama yüzey pürüzlülüğü değerleri (Ra) profilometre kullanılarak
belirlendi. Elde edilen sonuçların istatiksel olarak değerlendirildiği bulgular çizelge
3.8, 3.9 ve 3.10’de gösterilmiştir.
Çizelge 3.8 LED ışık cihazının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne etkisinin
değerlendirilmesi (Ra)
Her grup için
örnek sayısı
GRUP A GRUPB GRUP C
n=10 0.03070±0.05250 A 0.1210±02850 B 0.1576±0.04112 B
*Gruplardaki farklı harfler istatistiksel olarak önemli grupları göstermektedir.
Kontrol grubu (grup A), deney gruplarından (grup B ve C) istatistiksel olarak anlamlı
farklılığa sahip bulundu.
Çizelge 3.9 Halojen ışık cihazının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne etkisinin
değerlendirilmesi (Ra)
Her grup için
örnek sayısı
GRUP A GRUPB GRUPC
n= 10 0.05660±0.02631A 0.1461±0.03286B 0.1463±0.03670B
*Gruplardaki farklı harfler istatistiksel olarak önemli grupları göstermektedir.
Kontrol grubu (grup A) deney gruplarından (grup B ve C) istatistiksel olarak anlamlı
farklılığa sahip bulundu.
62
Çizelge 3.10 Örneklerin sızıntı değerlerinin kullanılan ışık cihazları açısından
karşılaştırılması
Her grup için örnek
sayısı
GRUP A GRUP B
n= 30 0.1031±0.06105 0.1163±0.05304
İki grubun değerlerinin karşılaştırılmasında unpaired t-test kullanılmıştır. Halojen ve
LED ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne etkileri
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemli bir fark bulunamamıştır (p<0.5).
Ortalama ve Standart Deviasyon
Şekil 3.4 LED ve Halojen ışık cihazlarının siloran örneklerin yüzey pürüzlülüğüne
etkilerinin karşılaştırılması (Ra)
63
4.TARTIŞMA
Modern diş hekimliğinde kompozit rezin seçiminde birçok gereksinim gözönüne
alınmalıdır. Yüksek bağlanma, yüksek kırılma dayanıklılığı, yüksek yüzey sertliği,
optimize edilmiş elastikiyet modülü, düşük aşınma direnci, düşük su absorbsiyonu ve
düşük su çözünürlüğü, düşük polimerizasyon büzülmesi, yüksek radyoopasite ve
kompozit restorasyonun kaldırılması esnasında iyi tespit edilebilme gibi
restorasyonların ömrünü uzatan mekanik özellikler önemlidir. Seçilecek kompozit
rezin, aynı zamanda biouyumlu (lokal ve sistemik), postoperatif ağrı ve
hipersensitiviteye neden olmama, zaman içerisinde kırıklara ve çatlaklara sebep
olmayacak şekilde dişin bütünlüğünü koruma, çürük inhibe edebilme, iyi renk
uyumu ve renk stabilitesi (translusensi ve farklı renkler), optimum
cilalanabilirlik,uzun dönem yüzey parlaklığı, marjinal bölgede ve yüzeyde lekelenme
olmaması ve uzun süreli anatomik form gibi estetik faktörleri yerine getirebilmelidir
(Hickel ve ark., 2007).
Yukarıda belirtilen bu özellikleri yerine getirebilme ve geliştirebilmek amacıyla,
kompozitlerin rezin matriksine katılan doldurucu partiküllerin boyutları, geleneksel
kompozitlerden nanokompozit materyallerin üretilmesine kadar geçen süre içerisinde
gittikçe küçültülmüştür ( Ferracane ; 1995).
Rezin bazlı kompozit restorasyonların marjinal aralanma, marjinal renkleşme,
restorasyon çevresindeki beyaz çizgiler, ince kenarların kırılması, mikrosızıntı,
bağlanma başarısızlığı, sekonder çürük, post operatif hassasiyet veya ağrı gibi çeşitli
negatif klinik etkileri, modern rezin kompozitlerle yapılan restorasyonlarda hala
araştırılmaktadır. Bu olumsuz etkiler çoğunlukla polimerizasyon büzülmesi stresine
bağlanır.
Son zamanlarda, araştırmacılar, polimerizasyon büzülmesini azaltmak için rezinin
doğasını değiştirerek bir çok girişimde bulunmuşlardır ( Weinmann ve ark., 2005).
Yeni rezinin kimyası oksiran ve siloksan moleküllerinin reaksiyona girmesinden
64
sentezlenmiştir ve ‘ Siloran’ olarak adlandırılmıştır ( Palin ve ark., 2005). Siloranlar
metakrilatlara alternatif olarak hidrofobisite ve düşük polimerizasyon büzülmesinde
sahiptirler (Guggenberger ve ark.,2005). Siloran’ın materyal özellikleri ile ilgili
olarak, siklosiloksan omurgası hidrofobisiteyi sağlarken, sikloaliphatikoksiran
alanlarının yüksek reaktiviteleri ve metakrilatlardan daha düşük büzülme özellikleri
vardır (İllie ve ark., 2005, Weinmann ve ark., 2001, Weinmann ve ark., 2002)..
Polimerizasyon büzülmesi kompozitlerin temel özelliklerinden bir tanesidir. Yeni
Siloran bazlı kompozitler düşük polimerizasyon büzülmesi sergilemeleri sebebiyle
diğer metakrilat bazlı kompozitlerle karşılaştırılması gereken materyallerdir (Bağış
ve ark., 2009, Cara ve ark., 2007, Thalacker ve ark., 2004).Bugüne kadar, düşük
büzülme kabiliyetli siloran bazlı kompozitlerin kapatma kabiliyetiyle ilgili birkaç
çalışma yapılmıştır (Murray ve ark., 2001, Alani ve ark., 1997).
Çalışmamızda üzerinde sınırlı sayıda deneysel çalışma yapılması nedeni ile
piyasadaki siloran kimyasına sahip tek kompozit sistemi olan 3M Filtek Siloran
kompozit ve bu kimyaya uygun üretici firmanın ürettiği tek adeziv sistem olması
nedeni ile Siloran iki aşamalı self etch adeziv sistem kullanılmıştır.
Bu çalışmada çekilmiş premolar dişler üzerinde hazırlanan sınıf II kaviteler, halojen
ve LED ışık cihazları kullanılarak, Siloran bazlı kompozitle restore edildikten sonra
mikrosızıntı yönünden, 5mm çapında 2mm derinliğinde metal kalıplar yardımıyla
hazırlanan kompozit örnekler de yüzey sertliği ve pürüzlülüğü yönünden
değerlendirilmiştir.
Modern kompozit rezinlerin mekanik özellikleri geliştirilmesine rağmen yetersiz
izolasyon, polimezirasyon büzülmesi adezyonu zayıflatabilmektedir. Bunun
sonucunda polimerizasyon büzülmesi restorasyonun kenar uyumunu olumsuz yönde
etkiler ve kavite duvarı ile rezin arasında bir boşluk oluşur. Sıvılar, bakteriler, iyonlar
bu boşluktan içeriye sızarlar. Mikrosızıntı adı verilen bu dinamik olay marjinal
renklenme ve kırılmalara, sekonder çürüklere, post operatif duyarlılıklara ve sonuçta
pulpa yıkımlarına neden olur (Going, 1972).
65
Birçok mikrosızıntı çalışmasında gereç ve yöntemler değerlendirildiğinde,
çalışmalarda çoğunlukla insan premolar ve molar dişleri kullanmıştır. Dişler
preparasyondan önce su, distile su (24ºC, 37ºC, 60ºC), %30 steril salin (37ºC’de)
veya timol gibi çözeltilerde saklanmıştır (Basavanna ve ark,2012; Kasraei ve
ark,2011; Manuja ve ark, 2012; Türkün ve ark., 2004).
Çalışmamızda da her alt grup için 10 adet insan premolar dişi kullanılmış olup,
çekildikten sonra en fazla 30 gün 24°C de distile suda bekletilmişlerdir.
Arka grup kompozit restorasyonlar için klasik mesio-oklüzal ya da disto-oklüzal
kavitelere nazaran daha konservatif olmaları ve amalgam dolguların gerek duyduğu
gibi ek bir retansiyon sahasına gerek duymamaları nedenleri ile Sınıf II kutu
kaviteler günümüzde yaygın olarak tercih edilmektedirler. Biz de bu nedenle
çalışmamızda Sınıf II kutu kavite kullandık.
Bu kavitelerde test edilecek materyallerin klinik performanslarını daha belirgin bir
biçimde incelemek için kavite tabanına dentin bölgesini içine alacak şekilde
preparasyonlar yapıldı. Çünkü yapılan mikrosızıntı çalışmalarının hemen hemen
hepsinde dentin kenarlarında gözlenen sızıntı, mine kenarlarında gözlenen sızıntıdan
daha fazla bulunmuştur (Nalçacı ve ark., 2005; Peris ve ark., 2003; Erdilek ve ark.,
2009; Radhika ve ark., 2010; Rodriguez ve ark., 2010).
Kompozit rezinin polimerizasyonu sırasında oluşan kontraksiyon kuvvetlerine karşı
direnmek ve restorasyon ile diş arasında hiçbir kenar boşluğu oluşmadan güçlü bir
bağlanma sağlayabilmek için dentin bonding ajanların, dentine 20 MPa üzerinde bir
kuvvetle bağlanması istenir (Barkmeier ve Cooley, 1992; Burrow ve ark., 1994).
Dentin dokusuna olan bağlanma gücünü arttırmak ve mikrosızıntıyı engellemek için
yapılan çalışmalar, smear tabakasının uzaklaştırılmasını da gündeme getirmiştir
(Van Meerbeek ve ark.,1992, Nakabayashi ve ark., 1992). Uzun yıllar smear tabaka
uzaklaştırma yöntemleri ile bu uygulamanın olumlu veya olumsuz etkileri
değerlendirilmiştir. Hem mineye hem de dentine asit uygulamak ve smear tabakayı
tamamen uzaklaştırmayı hedefleyen bu teknik “ total etch” olarak isimlendirilmiştir.
66
Total etch sistemini kullanan 3 basamaklı bonding işlemi, her ne kadar “altın
standart” olarak kabul edilse de bazı dezavantajlar, self-etch sistemlerin gelişimini
başlatmıştır. Bu dezavantajlar arasında teknik hassasiyetlerinin yüksek olması, ek
basamaklar gerektirmesi sayılabilir (De Munck ve ark., 2005). Asitleme işleminden
sonra yıkamak en önemli sorunlar arasındadır. Diş dokusunu fazla kurutmamak
gerektiği gibi gereğinden fazla da ıslak bırakmamak gerekir (Pioch ve ark., 1999;
Toledano ve ark., 2000). Bu dezavantajlar olası kompozit restorasyon sorunlarının
nedeni olarak gösterildiğinden, yıkanmayan asidik monomerler içeren self-etch
sistemler, alternatif bir yaklaşım olarak kullanıma sunulmuştur. Bu uygulama ile
yıkama aşaması ortadan kaldırıldığı için uygulama zamanı kısalır, teknik hassasiyet
ve hata olasılığı azalmış olur (De Munck ve ark., 2005). Self-etch sistemler,
içerdikleri asidik monomerlerin karboksil ve fosfat fonksiyonel grupları ile
hidroksiapatit dokusuyla kimyasal reaksiyona girer (Tagawa ve ark., 2004). Bu
kimyasal bağlantı da restorasyonun kalıcılığı açısından önemlidir. Günümüzde
birçok üretici firma, araştırma ve geliştirme çalışmalarını self-etch adeziv sistemler
üzerinde yoğunlaştırmıştır. Adeziv sistemlerinin gelişimi, dentinin morfolojik
yapısına göre farklılık gösterse de kompozit restorasyonların başarı düzeyini
arttırmaktadır (Van Meerbeek ve ark., 1994).
Siloran kimyasına uygun üretici firmanın ürettiği tek adeziv sistemin iki aşamalı self-
etch sistem olması nedeni ile bu çalışmada örneklerin hazırlanmasında iki aşamalı
siloran self etch adeziv sistem kullanılmıştır.
Restorasyonların başarısı için önemli olan bir diğer konu da hangi ışık cihazının
kullanılacağıdır. Değişik görünür ışık cihazlarının rezin kompozitlerin
mikrosızıntısı üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Bizim çalışmamızda günümüzde
yaygın olarak kullanılan halojen ve LED ışık cihazları seçilmiştir. Üretici firma,
siloran kompozitin polimerizasyonunda PAC ışık cihazlarını ve lazer kullanımını
önermediği için çalışmaya bu cihazlar dahil edilmemiştir.
Goodis ve ark. (1993)’na göre örnekleri 7 gün 24°C’de distile suda bekletmek
restorasyonun ağız içerisinde hizmet verme süresine yakındır ve mikrosızıntıya etkisi
67
ya yoktur ya da çok azdır. Bu nedenle bitirme ve cila işlemlerin ardından termal
siklus uygulamasından önce örnekler 7 gün 24°C’de distile suda bekletilmiştir.
Bazı araştırmacılar dişler ile restoratif materyallerin ısısal genleşme katsayılarının
farklı olduğunu, mikrosızıntı çalışmalarında ağız içi şartlarını sağlayabilmek için
farklı ısı değişimleri uygulamasının gerekliliğini savunurken (Wendt ve ark. (1992),
bazıları da mikrosıntı ve termal siklus sayısı arasında bir ilişki olmadığı
göstermişlerdir (Pazinatto ve ark, 2003). Çalışmamızda ISO TR 11450 standartlarına
uygun olarak 5°C ile 55°C arasında 500 döngülük suni yaşlandırma etkisi olan termal
siklus kullanılmıştır. Banyoda kalma süresi 30 s’ dir.
In vitro mikrosızıntı çalışmalarında hava basıncı, yapay çürük teknikleri, bakteri
penetrasonu, kimyasal olarak izi sürülebilen maddeler, radyoaktif izotoplar, nötron
aktivasyon analizleri, organik boyalar, SEM ve elektriksel iletkenlik gibi yöntemler
kullanılır. Çalışmamızda organik boyaların tercih edilmesinin sebebi yüksek renk
karşıtlığı ile örneklerle kimyasal reaksiyona girmeyip zarar vermemesi ve en eski ve
sıklıkla kullanılan bir yöntem olmasıdır.
Boya sızıntı çalışmalarda bazik fuksin, gümüş nitrat, metilen mavisi gibi boyalar
kullanılır. En sık tercih edilen boya bazik fuksindir. Gümüş nitrat, metilen mavisi ve
fuksin kırmızısı molekül çapları sırasıyla 0,5µm, 0,68 µm ve 0,84 µm dir ve bu
değerler, sekonder çürüklerden sorumlu olan bakterilerden (100-500 µm) ve bakteri
endotoksinlerinden (10 µm) küçüktür. Ayrıca glükoz ürünlerinin boyutları da boya
parçalarının boyutlarından küçüktür ve olası bakteri varlığında çürük oluşumunu
tetikleyebilir (Hilton, 2002). Çalışmamızda hem geleneksel hem kolay
uygulanabilirliği nedeniyle bazik fuksin boya penetrasyon yöntemi tercih edilmiştir.
Mine ve dentin dokusu incelendiğinde, mine dokusu %95 inorganik yapıya sahipken,
dentin yaklaşık olarak %75 inorganik yapıya sahiptir ve mineye oranla daha
karmaşık bir dokudur (Walshaw ve McComb, 1996). Birçok araştırmacı mineye
oranla dentine olan bağlanmanın daha karmaşık ve zor bir süreç olduğunu
vurgulamaktadır (Tay ve ark., 2002; Kiremitçi ve ark., 2004). Dentinin yüksek
68
organik yapısı, tübülleri, dentin sıvısı ve dönen aletlerle oluşturulan smear tabakası
bağlanmayı etkileyen faktörlerdir (Wang ve Spencer, 2003; Kiremitçi ve ark., 2004).
Çalışmamızda test edilen örneklerin oklüzal kavite kenarında yapılan mikrosızıntı
incelemelerinde sızıntı yok denecek kadar azdır ve gruplar arasında istatistiksel bir
fark bulunmamıştır (p>0,05). Araştırma gruplarında yer alan örneklerin gingival
kavite kenarlarındaki mikrosızıntı skorları için yapılan karşılaştırmalarda ise;
istatistiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır. Çalışmamızdaki siloran kompozit
örneklerin bu derece az sızıntı değerleri vermesi, siloran kompozitlerin mikrosızıntı
açısından başka kompozitlerle karşılaştırıldığı Kuşgöz ve ark.(2011), Bağış ve
ark.(2009), Palin ve ark.(2005),Thalacker ve ark.(2004)’ nın çalışma bulgularına
uyum göstermektedir. Bu çalışmalarda, metakrilat bazlı kompozitlerle(MBC)
karşılaştırıldığında siloran bazlı kompozitin benzer veya daha düşük mikrosızıntı
skorları verdiği belirtilmiştir. Kuşgöz ve ark. (2011) Filtek Siloran’ın gösterdiği
düşük mikrosızıntı skorlarının siloran sisteminin halka açılım kimyasına ve siloran
sistem adezivinin farklı yapısıyla kısmen ilişkilendirilebileceğini belirtmişlerdir. Bu
çalışmada MBC’lerle iki aşamalı total etch adeziv (Adper Single Bond) ve siloran
kompozitle de iki aşamalı self etch silpran sistem adezivi kullanışmıştır. İki aşamalı
total etch adeziv sisteminin uygulanması self etch adeziv sistemlere göre teknik
olarak daha fazla hassasiyet gerekmektedir. Yamazaki ve ark. (2006), deneysel
siloran ve adeziviyle yaptıkları mikrosızıntı çalışmasında diğer metakrilat bazlı
kompozitlerden daha düşük sızıntı sonuçları elde etmişlerdir. Palin ve ark. (2005)
da, yeni geliştirilen düşük büzülmeye sahip kompozitlerle yaptıkları in vitro
çalışmada deneysel siloranda daha düşük mikrosızıntı skorları bulmuşlardır.
Araştırmamızda; aynı materyalin polimerizasyonu için halojen veya LED ışık
cihazları kullanılmıştır. Elde edilen istatistiksel verilere bakıldığında kullanılan ışık
cihazlarının örnekler üzerinde mikrosızıntı açısından belirgin bir fark oluşturmadığı
sonucuna varılmıştır. Bu bulgular yaptıkları çalışmalarda farklı kompozitler için,
halojen ve LED ışık cihazları arasında mikrosızıntı bakımından fark bulmayan;
Nalçacı ve ark. (2005), Ritter ve ark. (2006), Attar ve Korkmaz (2007), Cavalcante
ve ark. (2007), Sadeghi ve Lynch (2009)’in bulgularıyla uyum göstermektedir.
Kuşgöz ve ark.(2011)’ da yaptıkları çalışmada farklı ışık cihazlarıyla polimerize
69
ettikleri siloran örnekler arasında mikrosızıntı açısından bir fark olmadığını
belirmişlerdir.
Bununla birlikte LED ışık cihazının, halojen ışık cihazından daha düşük sızıntı
değerleri gösterdiği çalışmalar da vardır. Oberholzer ve ark (2004, 2005), Sınıf V
kavitelerin dentin kenarlarında LED ışık cihazı kullanılarak hazırlanan örneklerde,
halojene oranla daha düşük sızıntı bulmuşlardır. Farklı araştırmalardan elde edilen
farklı sonuçlar kullanıcı için konuyu oldukça karmaşık hale gelmiştir. Işık
cihazlarının kullanım şekillerinin ve ışık yoğunluklarındaki farklılıklar, araştırma
sonuçlarının değişkenliğinin sebebi olarak düşünülebilir. Aynı ışık yoğunluğuna
sahip Halojen ve LED cihazları kullanmak, belli bir standardizasyonu yakalamayı
hedefleyen bir yöntem gibi görünse de Halojen ve LED cihazları, farklı dalga boyu
aralığına sahip ışık spektrumları dolayısıyla aynı aktivasyon etkisini
göstermeyebilirler. Bununla beraber cihazların hangi modda kullanılacağı da ayrı bir
tartışma konusudur. Soft-start polimerizasyon yöntemleri, restoratif materyalin
polimerizasyon stresini azaltmak için önerilmiştir (Kanca ve Suh 1999). Soft-start
polimerizasyon yöntemleri ile restoratif materyalin polimerizasyonu sırasında
akıcılık özelliğinin arttırılarak sertleşme süresinin uzatılması ve böylece
polimerizasyon stresinin düşürülerek mikro aralık oluşumu ve mikrosızıntının
azaltılması hedeflenmektedir (Goracci ve ark. 1996, Mehl ve ark. 1997).
Nalçacı ve ark (2005), halojen ve LED cihazlarının farklı enerji yoğunluklarının
mikrosızıntı üzerine etkilerini inceledikleri çalışmalarında enerji yoğunluğunun tek
başına marjinal örtücülük derecesini ölçemeyeceğini belirtmişlerdir ve çalışmalarının
sonucunda benzer mikrosızıntı değerleri gözlemişlerdir. Amaral ve ark. (2004) ve
Vandewalle ve ark. (2004)’ün yaptıkları araştırmalar sonucunda da aynı bulgular
elde edilmiştir.
Çalışmamızda ışık cihazları devamlı modda kullanılmıştır. Halojen ve LED ışık
cihazlarıyla polimerize edilmiş örneklerin hem gingival hem de oklüzal
bölgelerinden elde edilen sızıntı skorları karşılaştırıldığında iki ışık cihazı arasında
önemli bir fark gözlenmemiştir(p>0.05). Kullanılan halojen ışık cihazının yoğunluğu
70
1000 mW/cm2, LED ışık cihazının ise 800 mW/cm2’ dir. Polimerizasyon derinliğini
inceleyen çalışmalara göre yüksek enerji yoğunluğu daha derin polimerizasyon
sağlamaktadır (Halvorson ve ark., 2002; Calheiros ve ark., 2006).
Bir kompozit rezin için aranılan en önemli özelliklerden biri de rezin yapısında
bulunan monomerlerin polimerizasyon reaksiyonu sırasında polimere dönüşmesidir.
Polimerizasyon derecesi kompozit rezinlerin mekanik özelliklerini, çözünürlülüğünü,
renk değişimini ve biyouyumluluğunu etkileyen önemli bir faktördür. Restorasyonda
bulunan reaksiyona girmemiş artık komponentler; lokal doku irritasyonu, tekrarlayan
çürüklere ve pulpa irritasyonuyla sonuçlanan mikrosızıntıya da neden olabilirler
(Ferracane ve ark., 1997).
Polimerizasyon etkinliği; polimerizasyon boyunca reaksiyona giren metakrilat
gruplanndaki çift bağların miktarı olan, dönüşüm derecesi ile yansıtılır. Çok düşük
çapraz bağlı sistemlerde zayıf ve fleksible olma eğilimi varken, yüksek derecelerde
çapraz bağlı polimerler, serttir, esnemez. İlave olarak aşınma direncini azaltan su
emilimi de, monomer dönüşüm derecesi ile kontrol edilir (Lee ve Greener, 1994;
Peutzfeldt, 1994;Söderholm, 1981; Pearson ve Longman, 1989; Soh ve Yap, 2004).
Yetersiz polimerizasyon; zayıf aşınma direnci, artmış retansiyon başarısızlığı,
restorasyon marjinlerinde bozulma, aşınmada artış, sertlikte azalma, elastisite
modülünde azalma, sitotoksisitede artış, zayıf renk stabilitesi, daha yüksek boyanma,
aralık formasyonu ve mikrosızıntıda artış, sekonder çürük ve ters doku reaksiyonları
gibi fiziksel ve mekanik özelliklerde azalmaya neden olur. Çözünürlük ve su
emiliminde artış ile erken restorasyon başarısızlıklarına yol açar. Optimal
performansta azalma ile sonuçlanır (Ferracane ve ark., 1997; St-Georges ve ark.,
2002; Pearson ve Longman, 1989; Shortall ve ark., 1995; Vargas ve ark., 1998;
Knezevic ve ark., 2001; Correr Sobrinho ve ark., 2000; Caldas ve ark., 2003; Harris
ve ark., 1999; Franz ve ark., 2003; de Souza Costa ve ark, 2003; De Gee ve ark.,
1984).
Yüzey sertliği ölçümü kompozit rezinlerin polimerizasyon derinliklerinin
değerlendirilmesinde kullanılan indirekt bir ölçüm metodudur. Sertlik testlerinde
71
örneklerin alt ve üst yüzeylerinin yanı sıra örnek içerisindeki belirli bölgelerin
ölçümü de yapılabilir. Aynı zamanda sertlik ölçüm testleri sırasında çok sayıda örnek
değerlendirilebilir. Bu özellikleri nedeniyle yüzey sertlik testleri kompozit rezinlerin
polimerizasyonunda farklı ışık cihazlarının etkinliğinin karşılaştırılması için oldukça
kolay ve elverişli bir metodtur (Dietschi ve ark., 2003; Tsai ve ark., 2004; Price ve
ark., 2004).
Yüzey sertlik değerlendirmelerinde Brinell, Rockwell, Knoop, Shore, Barcol ve
Vickers gibi çeşitli ölçüm metodları kullanılmaktadır(O’brien 1997; Van Noort,
2002; Rawls, 2003)
Kullanılan elmas ucun zamanla bozulmaması, tüm materyaller için kullanılabilir
olması ve aynı örnek üzerindeki üst ve alt yüzeylerin ölçülebilmesi, son derece doğru
değerler üretebilmesi, (Türkün ve Gökay, 2002; Dietschi ve ark, 2003; Rawls, 2003)
gibi avantajlarından dolayı çalışmamızda yüzey sertlik değerleri ölçümünde Vicker’s
sertlik ölçüm metodunu kullandık.
Restoratif materyallerin yüzey sertliği değerlerini belirgin biçimde etkileyen faktörler
materyalin doldurucu oranı, içeriği, rezin tipi ve polimerizasyon derecesidir.
Polimerizasyondan sonra reaksiyona girmeyen monomerler sertliğin azalmasına
sebep olurlar ve inorganik doldurucuların sertliği materyallerin sertliğini direkt
etkiler. Chung (1990) inorganik doldurucu oranının artmasının rezin kompozitlerin
sertlik değerlerinin artışıyla sonuçlandığını bildirmiştir. Biz de çalışmamızda
doldurucu oranı yüksek olan siloran kompoziti yüzey sertliği açısından
değerlendirdik.
Görünür ışık ile polimerize olan kompozit rezinlerin polimerizasyonu, ışık
kaynağının yoğunluğu ve kaynaktan çıkan dalga boyuna bağlıdır (De Walde ve
Ferrecane 1987). Yeterli bir polimerizasyon derinliği ve dönüşüm derecesi elde
etmek için, doğru dalga boyu aralığında ve yeterli yoğunluktaki ışığı geçirecek,
restorasyonların tüm alanlarına ulaştıracak bir ışık cihazı gereklidir (Pires ve ark.,
1993; Rueggeberg ve ark., 1994; Shortall ve Harrington, 1996).
72
Halojen ışık cihazları yaklaşık 500 nm dalga boyunda ışık üretirler. Bu dalga boyu
aralığında üretilen ışık, ışıkla sertleşen kompozitlerin pek çoğunda bulunan
kamferokinon tarafından oldukça iyi emilir. Ancak ürettikleri ışığın sadece küçük bir
bölümü, kompozitlerin polimerizasyonu için gerekli olan mavi ışığı içerdiğinden,
üretilen ışığın geri kalanı filtre edilerek ısı enerjisine dönüştürülür. Polimerizasyon
esnasında oluşan yüksek ısı, materyalin ısı iletkenliğine göre; diş dokusunu da
etkileyebilir ve derin kavitelerde canlı dişlerin pulpası için bir sorun
oluşturabilir.Yükselen ısının bir fan yardımıyla düşürülmesi gerekmektedir. Işık
cihazının içine bir fan yerleştirmek ayrı bir sistem ve enerji gereksinimi anlamına
gelmektedir. Fazla enerji gereksiniminden başka fanın bir diğer dezavantajı da
çıkardığı sestir. Ayrıca çalışan fanlar, ortamda bulunan mikroorganizmaları
hastaların ağzına üfleyebilir ve bu durum hijyenik olmayan çalışma koşullarına
neden olur. Havalandırma kanalları ise bu tür cihazların kontaminasyonuna yol
açmaktadır ve dezenfekte edilmeleri güçtür (Asmussen ve Peutzfeldt, 2003; Craig ve
Powers, 2002).
Halojen lambalar 100 saat gibi sınırlı bir ömre sahiptirler. Bununla beraber ışık
kaynağının ampülü, reflektörü ve filtresi uygulamalar sırasında meydana gelen
yüksek ısı nedeniyle zamanla bozulabilir. Bu da ışık kaynağının sertleştirme
etkinliğinin zamanla azalmasına, kompozit rezinlerde yetersiz fiziksel özellikler
ortaya çıkmasına ve restorasyonlarda post-operatif kırık oluşmasına yol açabilir.
Halojen ışık cihazlarından kaynaklanan bu sorunların ortadan kaldırılması amacıyla
görünür bir ışık ile sertleşen kompozit rezinlerin polimerizasyonunda, LED ve PAC
gibi yeni ışık cihazları kullanılmaya başlanmıştır. LED ışık cihazları yaklaşık 480 nm
dalga boyunda ışık üretirler. Açığa çıkan galyum nitrit mavi ışığın dalga boyu,
kompozit rezinlerin yapısında bulunan ışığa duyarlı kamferokinon ile uyumlu
olduğundan, LED ışık cihazlarında filtre kullanımına gerek yoktur. Ayrıca LED ışık
cihazları belirgin bir bozulma göstermeden halojen ışık cihazlarına oranla daha uzun
süre güvenle kullanılabilmektedir (D’Alpino ve ark.2006). LED ışık cihazları
optimum dalga boyunda ışık verdiklerinden üretilen ışığın filtre edilmesine gerek
yoktur ve kullandıkları elektrik enerjisini etkin bir şekilde ışığa çevirirler.
Kaybedilen enerji az olduğundan yüksek ısı açığa çıkarmazlar. Bu nedenle ısı açığa
73
çıkaran halojen ve Plazma Ark polimerizasyon cihazları gibi soğutucu bir fana
gereksinim duymazlar. Böylece çubuk şeklinde, küçük ve kolay taşınabilir yapıda
üretilebilirler. Üzerlerinde girinti çıkıntı şeklinde hava kanallarının olmaması
nedeniyle, hem hijyeniktirler hem de sessiz çalışırlar (Jandt ve ark., 2000; Knezevic
ve ark, 2001; Uhl ve ark., 2002; Hofmann ve ark., 2002;Teshima ve ark., 2003).
PAC ışık cihazlarında ışık gaz halinde iyonize moleküller ve elektronların
karışımından oluşan parlak bir plazmadan yayılır. Plazma ışık kaynakları yaklaşık
470 nm dalga boyunda oldukça yoğun ışık üretirler. Bu üniteler polimerizasyon
sırasında harcanan zamanın azaltıldığı avantajlı ünitelerdir ( Katahira ve ark., 2004).
Fakat bazı araştırmacılar PAC ünitelerinin, optimal polimerizasyonu sağlamada
polimerizasyon sürelerinin yetersiz olduğunu belirtmişlerdir (Mitsui ve ark., 2006).
Ayrıca farklı cilalama tekniklerinin kompozitlerin yüzey sertliğine etkilerinin
incelendiği çalışmalarda strip bantlar ile bitirilen grubun rezinden zengin yüzey
tabakası oluşumu nedeniyle en düşük sertlik değeri verdiği ve bu tabakanın bitirme
ve cila işlemleriyle uzaklaştırılması sonucu Vickers sertlik değerlerinin önemli
ölçüde arttığını bildirilmiştir (Gökay ve ark.,1998; Gordan ve ark.,2003). Bu nedenle
çalışmamızda farklı ışık cihazlarıyla polimerize ettiğimiz siloran kompozit
örneklerin, şeffaf matriks bantları karşısında ve farklı bitirme ve cila teknikleri
uyguladıktan sonra sertlik değerlerini inceledik. Üreticinin firmanın talimatı
doğrultusunda PAC ışık cihazlarını çalışmamıza dahil etmedik.
Pilo ve arkadaşlarının (1999) halojen ışık cihazlarıyla yaptıkları araştırmada yeterli
bir yüzey sertlik değeri ve maksimum polimerizasyon elde etmek için kompozit rezin
tabakalarının 2 mm’den daha fazla olmaması gerektiği bildirilmiştir . Ayrıca Pires ve
arkadaşları (1993), Shortall ve Harrington (1996) yaptıkları çalışmalarda
polimerizasyon cihazının ucunun kompozit rezinlerde uzaklaşmasıyla ışık
yoğunluğunun azaldığı ve bu nedenle polimerizasyon cihazının ucu ile kompozitin
yüzeyi arasındaki mesafenin 1 mm olacak şekilde konumlandırılması gerektiğini
bildirilmişlerdir. Bu nedenle çalışmamızda hazırladığımız örneklerde 2 mm
kalınlığında metal kalıplar kullandık ve çalışmamızda kompozit rezin ile ışık ucu
arasındaki uzaklığı standardize etmek amacıyla kompozit örneklerin alt ve üst
74
yüzeyine strip bantlar koyarak üst yüzeydeki strip bantın üzerine de 1mm
kalınlığında şeffaf bir mikroskop camı yerleştirilerek polimerizasyonu bu mikroskop
camı üzerinden gerçekleştirdik.
Mills ve ark. (1999), Halvorson ve ark. (2004), polimerizasyon etkinliği açısından
halojen ve LED'leri karşılaştırdıkları çalışmalarında; LED'leri halojenden daha etkin
bulurlarken; Micali ve Basting (2004); Nomoto ve ark. (2004) LED'lerin
polimerizasyon etkinliklerinin halojenden farklı olmadığını bulmuşlardır.
Cavalcante ve ark. (2007) ışık cihazlarının sınıf II kompozit rezin restorasyonların
marjinal adaptasyonuna ve sertliğine olan etkilerini inceledikleri çalışmalarında, elde
ettikleri sertlik değerlerini karşılaştırdıklarında ışık cihazları arasında anlamlı bir fark
gözlememişlerdir.
Bennet ve Watts'a (2004) göre, polimerizasyon derinliği performansı açısından;
kuartz tungsten halojen ile LED ışık cihazları arasında açık bir istatiksel farklılık
olmasına rağmen, LED'lerin performansı klinik açıdan memnun edicidir.
Bala ve ark.(2005) halojen ışık üniteleriyle LED ışık ünitelerinin kompozitlerin
yüzey sertliğine olan etkisini araştırdıkları çalışmada LED ışık ünitelerinin halojen
ışık ünitelerinden daha fazla yüzey sertliği oluşturduğunu ancak halojen ışık
üniteleriyle LED ışık ünitesini arasında yüzey sertlik değerleri açısından belirgin bir
istatistiksel farklılık olmadığını bildirmişlerdir.
Tchorz ve ark. (2011), siloran kompozitin de dahil olduğu üç farklı kompoziti farklı
ışık cihazlarıyla polimerize ettikleri çalışmalarında, kompozitler arasında yüzey
sertliği açısından anlamlı bir fark olduğunu fakat ışık cihazları açısından bakıldığında
her bir kompozit tek tek ele alındığında belirgin bir fark olmadığını belirtmişlerdir.
Kuşgöz ve ark. (2011)’nın yaptığı çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiştir.
75
Bu çalışmalara benzer olarak çalışmamızda halojen ışık cihazı ve LED ışık cihazı
kullanılarak polimerize edilen siloran kompozit örneklerin Vickers sertlik değerleri
ortalamaları karşılaştırıldığında iki cihazda da benzer sertlik değerleri bulunmuştur.
Erdemir ve ark.(2012) yaptıkları çalışmada farklı kompozit rezinlere tek aşamalı Po-
Go ve çok aşamalı Sof-Lex bitirme ve cila sistemlerini uyguladıktan sonra örnekleri
yüzey sertliği açısından değerlendirmişlerdir. Çalışmanın sonucunda şeffaf bant
karşısında elde edilen sertlik değerlerinin diğer cila sistemlerinden elde edilen serlik
değerlerinden belirgin şekilde düşük olduğunu bildirmişlerdir. Diğer cila sistemleri
uygulanan örneklerin yüzey sertliği değerleri arasında belirgin bir fark
bulunamamıştır. Bu sonuçlar Korkmaz ve ark. (2008)’nın yaptıkları çalışmayı
destekler niteliktedir. Çalışmamızda halojen ışık cihazı ve LED ışık cihazı
kullanılarak polimerize edilen ve ardından tek aşamalı Po-Go ve çok aşamalı Sof-
Lex bitirme ve cila sistemlerini uyguladıktan sonra yüzey sertliği açısından
değerlendirdiğimiz siloran kompozit örnekler arasında istatistiksel açıdan belirgin
bir fark bulunamamıştır.
Genel olarak kompozit rezinlerle anterior ve posterior tüm dişlerde tüm kavite
sınıfları restore edilebilir. Kavitenin sınıfı ve lokasyonuna bakmaksızın
restorasyonun estetiği ve uzun ömürlülüğü belirlediği için pürüzsüz yüzeylerin
temini klinik açıdan çok önemlidir (Yap ve ark., 2004).
Restoratif diş hekimliğinde, rezin kompozitlerin bitirme ve cila işlemleri zorunlu
basamaklardır (Roeder ve Powers, 2004). Diş rengindeki restoratif materyallerin
estetiği ve ömrü yüzey bitiminin kalitesine bağlıdır ( Dunkin ve Chambers 1983).
Yetersiz bitirme-cila işlemleri ve veya enstrumanlarından kaynaklanan yüzey
düzensizliklerinin varlığı, lekelenme, plak retansiyonu, gingival irritasyon ve
sekonder çürük gibi klinik problemlerin ortaya çıkmasına neden olurlar (Yap ve
ark., 2004; Dunkin ve Chambers 1983;Yap ve Mok;2002). Restorasyonların uygun
biçimde bitirilmesi sadece estetiği sağlamak için değil plak retansiyonunun
engellenerek ağız sağlığının temini için arzulanmaktadır (Yap ve ark.,2000). Bitirme
işlemleri istenen anatomik şeklin verilebilmesi için konturlama ve küçültme
76
işlemelerini kapsar (Yap ve ark.,2000; Schmidlin ve Gohring,2004). Cilalama
işlemleri de, bitirme enstrumanlarının kullanılmasıyla temin edilen pürüzlülüğün ve
çiziklerin azaltıldığı işlemlerdir ( Reis ve ark.,2002; Yap ve ark.,2000; Schmidlin ve
Gohring,2004; Türkün ve Türkün,2004). Kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğü
kompozit rezinlerin mekanik özelliklerini etkileyen doldurucuların büyüklüğü,
sertliği ve miktarına ve materyalin esnekliğine ve abrazivlerin içeriğindeki aşındırıcı
taneciklerin büyüklüğüne bağlıdır ( Yap ve ark., 1997; Reis ve ark.,2002).
Kompozit rezinlerin rezin matriksleri ve doldurucu partikülleri, farklı serlik
değerlerinden dolayı aynı derecede aşındırılamazlar. Örneğin kraterler sıklıkla cila
işlemlerinden sonra konvansiyonel kompozit rezinlerin sert cam partikülleri etrafında
oluşurlar. Sonuçta restorasyonların yüzeyinde düzensizlikler oluşur. Mikrofil
kompozitlerin hibrit kompozit rezinlerden daha pürüzsüz yüzeyler göstermesi gibi,
kompozit rezinlerin doldurucu içerikleri pürüzlüğü etkiler. Benzer olarak rezin
matriks içeriği de final pürüzlülüğünde bir rol oynar (Reis ve ark.,2002).
Ryba ve ark.(2002), daha büyük partiküllerle cila sonrası daha pürüzlü yüzeyler elde
edildiğini rapor etmişlerdir. Ayrıca matriksin doldurucuların miktarıyla ilişkili
küçük bir miktarı, en büyük partiküller cila sırasında yerinden oynayabileceğini
göstermişlerdir. Buna karşın küçük partiküller içeren kompozitlerin cilasının daha
kolay olduğunu belirtmişlerdir.
Kompozit rezinler için en pürüzsüz yüzeyler şeffaf bantlar karşısında polimerizasyon
gerçekleştirildiğinde ortaya çıkar (Yap ve ark., 2004;Yap ve Mok, 2002; Setcos ve
ark.,1999). Matriksin dikkatlice yerleştirilmesine rağmen, fazla materyalin
uzaklaştırılması ve restorasyonların yeniden konturlandırılması gereklidir. Bu durum,
matriks karşısında elde edilen pürüzlülüğün ortadan kaldırıldığı bitirme ve cila
prosedürlerini gerektirir ( Yap ve Mok,2002). Bitirme enstrumanları dental restoratif
materyallerde pürüzsüz bir yüzey elde etmek için tasarlanmışlardır. Bitirme ve cila
işlemleri için kullanılan enstrumanlar karbit uçları, 25-50 µm elmas kesme uçlarını,
abraziv içerikli lastik kapları ve uçları, abraziv diskleri, stripleri ve cila pastalarını
içerir ( Özgünaltay ve ark, 2003; Üçtaşlı ve ark,2004). Kompozit rezinler için, farklı
77
bitirme cila işlemleri sonrası elde edilen Ra değerleri bakteri adezyonu için kritik
eşik olan 0.2 µm lik yüzey pürüzlülüğü değerinden genelde büyük bulunmuştur (Yap
ve ark, 2004;Bollen ve ark, 1997).
Birçok cila protokolü invitro olarak birçok farklı kompozit rezin üzerinde test edilmiş
ve kompozitlerin yüzey pürüzlülüğüne etkileri değerlendirilmiştir. Fakat farklı cila
prosedürlerinin, siloran kompozit rezin üzerinde yüzey pürüzlülüğü açısından
etkilerinin değerlendirildiği ve karşılaştırıldığı çalışmalar sınırlı sayıdadır.
Çalışmamızda şeffaf matriks bantları karşısında bitirilmiş ve ayrıca iki farklı cila
prosedürü uygulanmış siloran kompozit rezinle hazırlanmış örnekler üzerinde,
örneklerin yüzey pürüzlülüğünü değerlendirmek açısından ölçümler yapılmıştır.
Üçtaşlı ve ark (2007) da üç farklı mikrofil kompozit rezinle yaptıkları çalışmada yine
tek aşamalı bitirme ve cila sisteminin PoGo (Dentsply,Milford,DE, USA) ve çok
aşamalı bitirme ve cila sistemi Sof-Lex disklerin (3M ESPE, St. Paul,MN;USA)
kompozitlerin yüzey pürüzlüğüne etkilerini değerlendirmişlerdir. Çalışmanın
sonucunda en düzgün yüzeyler şeffaf bant karşısında elde edilmişken, bitirme ve cila
sistemleri karşılaştırıldığında Sof-Lex disklerle cilalanan örneklerin yüzey
pürüzlülüğü Po-Go’yla cilananan örneklerin yüzey pürüzlülüğüne göre daha düşük
Ra değerleri göstermiştir.
Barbosa ve ark.( 2005), Gedik ve ark.(2005), İlday ve ark. (2008), bitirme ve cila
prosedürlerinin kompozit rezin materyallerin yüzey pürüzlülüğüne etkilerini
değerlendirdiği çalışmasında Sof-Lex disklerle farklı cila prosedürlerini
karşılaştırmıştır. En iyi sonuçları Sof-Lex disklerle elde etmişlerdir.
Erdemir ve ark (2012), üç farklı kompozit rezin üzerinde yaptıkları çalışmada, tek
aşamalı bitirme ve cila sistemi Po-Go (Dentsply,Milford,DE, USA) ve çok aşamalı
bitirme ve cila sistemi Sof-Lex disklerle (3M ESPE, St. Paul,MN;USA)
hazırladıkları kompozit örneklere bitrme ve cila işlemleri uygulamışlar ve elde
ettikleri yüzey pürüzlülüğü değerlerini karşılaştırmışlardır. Çalışma sonuçlarında
bütün kompozit örnekler için yüzey pürüzlülük değerleri (Ra) incelendiğinde en
düşük değerler şeffaf bantlar karşısında elde edilmişken, her bir kompozit ayrı ayrı
78
değerlendirildiğinde Po-Go ve Sof-Lex bitirme ve cila sistemleri arasında istatistiksel
olarak belirgin bir fark bulunamamıştır.
Buchgraber ve ark.(2011), çalışmalarında siloran kompozitle nanodolduruculu başka
bir kompozitin yüzey pürüzlülüklerini Sof-Lex ve Po-Go bitirme ve cila sistemleri
uyguladıktan sonra karşılaştırmışlar ve siloran kompozitin yüzeyi diğer kompozitten
daha yüksek Ra değerleri göstermişken, Sof-Lex ile elde edilen değerler Po-Go ile
elde edilen değerlerden daha düşük sonuç vermiştir.
Ereifej ve ark.(2012), yaptıkları çalışmada siloran kompozit ve dört diğer kompozit
üzerinde yaptıkları çalışmada kompozit örneklere Po-Go tek aşamalı cila sistemi ve
üç farklı çok aşamalı cila sistemi uygulamışlardır. Çalışma sonucunda en iyi yüzey
pürüzlülüğü değerleri şeffaf banttan sonra Po-Go karşısında elde edilmiştir. Aynı
çalışmada siloran kompozit diğer kompozitlerle karşılaştırıldığında daha yüksek
pürüzlülük değerleri göstermişlerdir.
Bizde çalışmamızda 5mm çapında 2mm derinliğinde metal kalıplar yardımıyla
hazırladığımız siloran kompozit örneklerin bir grubunu şeffaf bant karşısında
bitirirken, diğer alt gruplara birine Sof-Lex disklerle, diğerine de Po-Go tek aşamalı
cila sistemiyle bitirme ve cila prosedürleri uyguladıktan sonra kompozit örneklerin
yüzeylerini pürüzlülük açısından değerlendirdik. Halojen ve LED ışık cihazıyla
polimerize edilen örneklerden elde edilen Ra değerlerine bakıldığında şeffaf bant
karşısında elde edilen sonuçların, diğer bitirme ve cila sistemleri karışısında elde
edilen sonuçlara göre daha düşük Ra değerleri verdikleri görülmüşken, Sof-Lex ve
Po-Go sistemleri karşısında elde değerleri arasında belirgin bir fark görülmemiştir.
LED ve halojen ışık cihazlarıyla polimerize edilen tüm kompozit örneklerden elde
edilen Ra değerleri ışık cihazları açısından karşılaştırıldığında anlamlı bir fark
bulunamadı.
Yüzey topografisi üç boyutludur ve üç boyutlu ölçüm yüzeyin doğal karakteristik
özelliklerini yansıtır (Kakaboura ve ark. 2007). Tactile profilometre ucuz ve
kullanışlı olduğu için en yaygın ölçüm methodudur. Fakat sivri ucunun büyüklüğü,
79
ölçüm zorluğu, kalibrasyonu sebebiyle yüzey pürüzlülüğünün normal değerinin
altında sonuç verir (Kakaboura ve ark. 2007,Al-Shammery ve ark.2007). Optik ışık
profilometresi bu profilometreye göre daha yüksek çözünürlüğe sahiptir (Heintze
2006). Ra yüzeyi tarif etmede en çok kullanılan parametre olmasına rağmen
(Korkmaz ve ark. 2008, Watanabe ve ark.2005), materyalin yüzeyini tam olarak tarif
etmediği için (Jung ve ark. 2007) diğer parametreler, bakteriyel adezyon, optik
özellikler ve daha fazla özellikle ilişkili olduğu için farklı pürüzlülük
parametrelerinin kullanılması önerilmektedir (Janus ve ark. 2010). Rq yüzeydeki
yükseltilere ve düz alanlara karşı hassastır (Kakaboura ve ark. 2007) ve Rz , Ra
parametrelerinin yanlış yorumlarından kaynaklı değişiklikleri minimize edebilir ve
Rz yüzeydeki yükseltilerin ve düz alanların tarifinde daha hassastır (Janus ve ark.
2010). Çalışmamızda en çok kullanılan parametre olan Ra değerlerini veren Mahr
Profilometre cihazını kullandık.
80
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Çalışmamızda elde ettiğimiz verilere göre:
Siloran kompozitle sınıf II kavitelere yapılan restorasyonların gingival kavite
kenarında her iki grupta sızıntıya rastlanmış olup okluzal kavite kenarlarında sızıntı
yok denecek azdır.
Halojen ve LED ışık cihazlarının mikrosızıntı üzerine etkileri değerlendirildiğinde
ise gruplar arasında istatisitiksel fark görülmemiştir.
Filtek Silorane kompozit her iki ışık cihazında da mikrosızıntıyı önemli ölçüde
engellemiştir. Silorane esaslı kompozit rezin sistemin kullanıldığı deney
gruplarımızda sızıntının çok büyük ölçüde engellenmiş olması bu kompozitin üretici
firma tarafından ileri sürülmüş olan en önemli özelliği olan daha düşük monomer
büzülme oranına sahip olmasıyla bağlantılı olabilir. Bu nedenle Sınıf II kutu
formunda açılan kavitelere uygulanan siloran kompozit restorasyonlar üzerinden
elde ettiğimiz bulgularına dayanarak bu restorasyonlarda her iki cihazıyla siloran
kompozitin uygulanabileceğini önerebiliriz. Fakat bu restoratif materyalin başarısı
sadece mikrosızıntıyı engellemesi ile değerlendirilemez.
Filtek Siloran kompozitler üzerinde yaptığımız yüzey sertliği testlerinin sonuçlarına
dayanılarak bu kompozitin yüzey sertliğine kullanılan ışık cihazlarının etkisi
olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca farklı bitirme ve cila teknikleri uygulandıktan sonra
elde edilen değerler göz önüne alınırsa uygulanan bitirme ve cila tekniklerinin de
siloran kompozitin yüzey sertliğine önemli derecede etkisinin olmadığını
söyleyebiliriz.
Filtek Siloran kompozitler üzerinde yaptığımız yüzey pürüzlülüğü testlerinin
sonuçlarına dayanılarak yine bu kompozitin yüzey pürüzlülüğüne kullanılan ışık
cihazlarının hiçbir etkisi olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca bitirme ve cila sistemlerini
81
karşılaştırdığımızda benzer sonuçlar verdikleri için bu kompozitin bitirme ve cila
işlemlerinde hem Sof-Lex hem de Po-Go bitirme ve sistemlerini önerebiliriz.
82
ÖZET
Siloran Bazlı Bir Kompozitin Mıkrosızıntı, Yüzey Sertliği ve Düzgünlüğü
Üzerinde Farklı Işık Cihazlarının Etkileri
Bu çalışmanın amacı, siloran bazlı kompozitin farklı tip ışık cihazlarıyla polimerize
edildikten sonra mikrosızıntı, yüzey sertliği ve yüzey düzgünlüğü açısından en iyi sonuçların
elde edileceği ışık cihazının saptanmasıdır.
Mikrosızıntı testleri için 60 adet çürüksüz insan premolar dişi kullanıldı. Bu 60 dişe kutu
kavite açıldı ve dişler filtek siloran kompozitle restore edildi. Örneklerin 30’u halojen ışık
cihazıyla, 30’u da LED ışık cihazıyla polimerize edildi. Ardından boya penetrasyon
tekniğiyle sızıntı testi uygulandı. Gruplardan elde edilen skorların karşılaştırmasında χ2 (ki-
kare) testi kullanıldı. İstatistiksel analiz sonuçlarına göre gruplar arasında anlamlı bir fark
bulunamadı (p>0.05).
Yüzey sertliği testleri için 60 adet 5mm çapında, 2mm derinliğinde Filtek Siloran kompozit
örnek hazırlandı. Bu örneklerden 30’u halojen ışık cihazıyla, 30’u LED ışık cihazıyla
polimerize edildikten sonra 3’er alt gruba ayrıldı. 1. Grup şeffaf matrix bandı karşısında
bitirilirken, 2. Gruplar po-go bitirme ve cila sistemi karşısında, 3. Gruplar da sof-lex bitirme
ve cila diskleri karşısında bitirildi. Örneklerin tümünün yüzeyinden 3 ayrı noktadan Vicker’s
sertlik ölçüm cihazı ile ölçüm yapıldı. Tek yönlü ANOVA testi kullanılarak yapılan
istatistiksel değerlendirmeler sonucunda alt gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p<
0.05). İki farklı ışık cihazının karşılaştırılmasında Unpaired t-testi kullanıldı. İstatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunamadı (p> 0.05).
Yüzey pürüzlülüğü testleri için 60 adet 5mm çapında, 2mm derinliğinde Filtek Siloran
kompozit örnek hazırlandı. Bu örneklerden 30’u halojen ışık cihazıyla, 30’u LED ışık
cihazıyla polimerize edildikten sonra 3’er alt gruba ayrıldı. 1. Grup şeffaf matrix bandı
karşısında bitirilirken, 2. Gruplar po-go bitirme ve cila sistemi karşısında, 3. Gruplar da sof-
lex bitirme ve cila diskleri karşısında bitirildi. Örneklerin ortalama yüzey pürüzlülüğü
değerleri (Ra) profilometre kullanılarak değerlendirildi. Tek yönlü ANOVA testi
kullanılarak yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonucunda, kontrol grubu (grup A), deney
83
gruplarından (grup B ve C) istatistiksel olarak anlamlı farklılığa sahip bulundu. İki farklı ışık
cihazının karşılaştırılmasında Unpaired t-testi kullanıldı. İstatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunamadı (p> 0.05).
Anahtar sözcükler: Filtek siloran kompozit, ışık cihazları, mikrosızıntı, yüzey pürüzlülüğü,
yüzey sertliği
84
SUMMARY
Effect of different curing units on microleakage, surface hardness and surface
roughness of a silorane based composite
Aim of this study was to determine the light curing unit which would give us the best results
about mikroleakage, surface hardness and surface roughness after curing siloran basen
composite with different curing units.
60 non-carious human premolar teeth used for microleakage tests. Box cavities were
prepared on 60 teeth and teeth were restored with Filtek siloran composite resin. 30 of the
samples were polimerized with halojen curing unit and the other 30 were polimerized with
LED units. After that, leakage test was achieved by dye penetration tecnique. χ2
was used
for comparing the scores that achieved from groups. There was no significant difference
between groups according to statistical analysises (p>0.05).
5 mm diameter, 2mm depth, 60 filtek silorane composite samples were prepared for surface
hardness tests. 30 of these samples were polimerized by halojen curing units and the other 30
samples were polimerised by LED curing unit. Samples were diveded 3 sub-groups. First
group was finished by mylar matrix, 2. Group was finished by po-go finishing system, 3.
Group was finished by sof-lex finishing and polishing system. At three different points of the
samples surfaces were evaluated by vicker’s hardness device. There was no signifacant
difference between sub-groups after statictical considerations using one way anova test
(p>0.05). unpaired t-test was used for comparing two different curing units and there was no
no signifacant difference (p>0.05).
5 mm diameter, 2mm depth, 60 filtek silorane composite samples were prepared for surface
roughness tests. 30 of these samples were polimerized by halojen curing units and the other
30 samples were polimerised by LED curing unit. Samples were diveded 3 sub-groups. First
group was finished by mylar matrix, 2. Group was finished by po-go finishing system, 3.
Group was finished by sof-lex finishing and polishing system. Mean surface roughness
parameters (Ra) of samples were evaluated by using profilometer. after statistical
considerations using one way anova test, control groups (group A) were statistically
85
different than test groups (group B and C). Unpaired t-test was used for comparing two
different curing units and there was no no signifacant difference (p>0.05).
Key words: Filtek siloran composite, curing units, microleakage, surface hardness, surface
roughness
86
KAYNAKLAR
AMARAL, C.M., DE CASTRO, A.K., PIMENTA, L.A., AMBROSANO, G.M. (2002).
Influence of resin composite polymerization techniques on microleakage and
microhardness. Quintessence Int., 33: 685-9.
AL-SHAMMERY, HA., BUBB, NL., YOUNGSON., CC, FASBİNDER, DJ.,WOOD, DJ.
(2007).The use of confocal microscopy to assess surface roughness of two milled
CAD-CAM ceramics following two polishing techniques. Dent. Mater., 23:736-41.
ALTUN, C. (2005). Kompozit dolgu materyallerinde son Gelişmeler. Gülhane Tıp Derg.
47:77 -82.
ALOMARI, Q.D., REINHARDT., J.W., BOYER, D.B. (2001). Effect of liners on cusp
deflection and gap formation in composite restorations. Oper. Dent., 26: 406–11.
ASMUSSEN, E., PEUTZFELDT, A. (2005). Temperature rise induced by some light
emitting diode and quartz-tungsten-halogen curing units. Eur. J. Oral. Sci., 113:96-8.
ATTAR, N., KORKMAZ, Y. (2007). Effect of two light-emitting diode (LED) and one
halogen curing light on the microleakage of Class V flowable composite restorations.
J. Contemp. Dent. Pract., 8: 80-8.
BAGIS, Y.H., BALTACIOGLU, I.H., KAHYAOGULLARI, S. (2009). Comparing
microleakage and the layering methods of silorane-based resin composite in wide
Class II MOD cavities. Oper. Dent., 34: 578-85.
BALA, O., ÜÇTASLI, M.B., TUZ, M.A. (2005). Barcol hardness of different resin based
composites cured by halogen or light emitting diode (LED). Oper. Dent., 30: 69-74.
BARBOSA, S.H., ZANATA, R.L., NAVARRO, M.F., NUNES, O.B.(2005). Effect of
different finishing and polishing techniques on the surface roughness of
microfilled,hybrid and packable composite resins. Braz. Dent. J., 16:39-44.
BAYNE, S.C., HERMANN, H.O., EDWARD, J. (1994) Update on dental composite
restorations. J.A.D.A.,125: 687-701.
BENNETT, A.W., WATTS, D.C. (2004). Performance of two blue light emitting diode
dental light curing units with distance and irradiation time. Dent. Mater., 20: 72-9.
BEUN S, GLORİEUX T, DEVAUX J, VREVEN J, LELOUP G.(2007) Characterization of
nanofilled compared to universal and microfilled composites. Dent. Mater., 23:51-9.
BOLLEN CM, LAMBRECHTS P, QUİRYNEN M. (1997) Comparison of surface
roughness of oral hard materials to the threshold surface roughness for bacterial
plaque retention: a review of the literature. Dent. Mater., 13:258-69.
BRACKETT, W.W., COVEY, D.A. (2000). Resistance to condensation of ‘condensable’
resin composites as evaluated by a mechanical test. Oper. Dent., 25: 424-6.
87
BUCHGRABER, B., KQİKU, L., ALLMER, N., JAKOPİC, G., STÄDTLER, P.(2011).
Surface roughness of one nanofill and one silorane composite after polishing. Coll.
Antropol., 35:879-83.
CALHEIROS, F.C., KAWANO, Y., STANSBURY, J.W., BRAGA, R.R. (2006) Influence
of radiant exposure on contraction stress, degree of conversion and mechanical
properties of resin composites. Dent. Mater., 22: 799-803.
CAUGHMAN, W.F., RUEGGEBERG, F.A. (2002) Shedding new light on composite
polymerization. Oper. Dent., 27: 636-8.
CAVALCANTE, L.M., PERIS, A.R., AMBROSANO, G.M., RITTER, A.V., PIMENTA,
L.A. (2007) Effect of photoactivation systems and resin composites on the
microleakage of esthetic restorations. J. Contemp. Dent. Pract., 8: 70-9.
CAVALCANTE, L.M., PERİS, A.R., SILIKAS, N., PIMENTA, L.A.(2007). Effect of light
curing units on marginal adaptation and hardness of Class II composite resin
restorations. J. Contemp. Dent. Pract., 8:38-45.
CRAIG, R.G.(1989). Direct Esthetic Restorative Materials Restorative Dental Materials. 10:
255-271, Mosby, St. Louis
CHUNG, K.H. (1990).The relationship between composition and properties of posterior
resin composites. J Dent Res., 69:852-6.
CRAIG, R.G., POWERS, J.M. (2002). Restorative Dental Materials 11th Ed. St. Louis: The
C.V. Mosby Co., p:232-49.
CRISPIN, J.B. (1994). Contemporary Esthetic Dentistry: Practice Fundamentals. 3rd Ed.
Tokyo: Quinttessence Pub.Co.Ltd., p.: 60-71.
D'ALPİNO, P.H., WANG, L., RUEGGEBERG, F.A., SVİZERO, N.R., PEREİRA,
J.C., PASHLEY, D.H., CARVALHO, R.M.(2006). Bond strength of resin-based
restorations polymerized with different light-curing sources. J Adhes Dent. 8:293-8.
DAYANGAÇ, B. (2000). Kompozit Rezin Restorasyonlar,Ankara, Güneş Kitabevi LTD.
Şti.
DELİKTAŞ, D., ULUSOY, N. (2006). Farklı Işık Cihazlarının Hibrit Ve Nanohibrit
Kompozit Rezinlerin Yüzey Sertliğine Etkisi. A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg., 33:1-10.
DEWALD, J.P., FERRACANE, J.L. (1987). A comparison of four modes of evaluating
depth of cure of light activated composites. J. Dent. Res., 66: 727-30.
DUNN, W.J., BUSH, A.C.(2002). A comparison of polymerization by light-emitting diode
and halogen-based light-curing units. J Am Dent Assoc., 133:335-41.
ECKERT, A.S., DEDE, K., EHBRECHT, S., KLETTKE, T., SPENKUCH, A.,
STIPPSCHILD, S., THALACKER, C., WEINMANN, W. (2004). First cationically
curing oxirane based dental filling material. Polymer Preprints. A.C.S. Div. Polym.
Chem., 45: 343.
88
ERDEMIR,U., SANCAKLI,H.S, YILDIZ,E.(2012).The effect of one-step and multi-
step polishing systems on the surface roughness and microhardness of novel resin
composites. Eur J Dent., 6:198-205.
EREIFEJ, N., OWEIS, Y., ELIADES, G.(2013). The Effect of Polishing Technique on 3-
D Surface Roughness and Gloss of Dental Restorative Resin Composites. Oper
Dent., 38: 1-12.
FEILZER, A.J., KAKABOURA, A.I., DE GEE, A.J., DAVIDSON, C.L. (1995). The
influence of water sorption on the development of setting shrinkage stress in
traditional and resin-modified glass ionomer cements. Dent Mater.;11: 186-90.
FERRACANE, J.L. (2005). Developing a more complete understanding of stresses produced
in dental composites during polymerization. Dent. Mater., 21: 36-42.
FILTEK SILORANE. Filtek™ Silorane Low Shrink Posterior Restorative System Product
Profile. Erişim: http://multimedia.3m.com/mws/mediawebserver?mwsId=66666
UuZjcFSLXTtmxMVLxTtEVuQEcuZgVs6EVs6E666666--&fn=silorane_sell_gb.p
df. Erişim tarihi: 31.01.2011
FRIEDL, K.H., SCHMALZ, G., MILLER, K.A., MARKI, A. (2000). Marginal adaptation of
class V restorations with and without "softstart polymerization. Oper Dent., 25: 26-32.
GEDIK, R., HURMUZLU, F., COŞKUN, A., BEKTAS, O.O., OZDEMIR A.K. (2005).
Surface roughness of new microhybrid resin-based composites. J Am Dent.
Assoc. 136:1106-12.
GAENGLER, P., HOYER, I., MONTAG, R., GAEBLER, P. (2004). Micromorphological
evaluation of posterior composite restorations-a 10-year report. J. Oral Rehabil., 31:
991–1000.
GOLDSTEIN R.E. (1989). Finishing of composites and laminates. Dent. Clin. North Am.,
33:305-18.
GORACCI, G., CASA, D.E., MARTINIS, L., MORI, G. (1996). Curing light intensity and
marginal leakage of composite resin restorations. Quintessence Int., 27: 355-62.
GORDAN VV, PATEL SB, BARRETT AA, SHEN C.(2003). Effect of surface finishing
and storage media on bi-axial flexure strength and microhardness of resin-based
composite. Oper Dent., 28:560-7.
GOKAY, O. (2005). In Vitro Evaluation of Temperature of Pulp Chamber During
Composite Resins Polymerization. A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg., 32: 163-169.
HACKMAN, S.T., POHJOLA, R.M., RUEGGEBERG, F.A. (2002). Depths of cure and
effect of shade using pulse-delay and continuous exposure photo-curing techniques.
Oper. Dent., 27: 593-9.
HALVORSON, R.H., ERICKSON, R.L., DAVIDSON, C.L. (2002). Energy dependent
polymerization of resin-based composite. Dent. Mater., 18: 463-9.
89
HALVORSON, R.H., ERICKSON, R.L., DAVIDSON, C.L. (2004). Polymerization
effıciency of curing lamps: a universal energy conversion relationship predictive of
conversion of resin based composite. Oper. Dent., 29:105-11.
HASEGAWA, T., ITOH, K., YUKİTAN,İ W.. VVAKUMOTO, S., HISAMITSU, H.
(2001). Effects of soft-start irradiation on the depth of cure and marginal adaptation to
denlin. Oper. Dent., 26:389-95.
HANNIG, M., FRIEDRICHS, C. (2001). Comparative in vivo and in vitro investigation of
interfacial bond variability. Oper. Dent., 26:3–11.
HEINTZE, S.D., FORJANIC, M., ROUSSON, V.(2006). Surface roughness and gloss of
dental materials as a function of force and polishing time in vitro. Dent. Mater.,
22:146-65.
HICKEL, R., DASCH, R., JANDA, R., TYAS, M., RAWLS, K. (1998). New direct
restorative materials. Int. Dent. J., 48:3-16.
HONDRUM, S.O.,FERNANDEZ, R.(1997).Contouring, finishing and polishing Class 5
restorative materials. Oper Dent., 5:30-6.
.
ILIE, N, HICKEL, R. (2006). Silorane-based dental composite: behavior and abilities. Dent.
Mater. J., 25:445-54.
ILDAY,N, ERDEM V, BAYINDIRY.Z.(2008). Farklı bitirme ve parlatma işlemlerinin üç
farklı rezin materyalin yüzey pürüzlülüğü üzerine etkisi. Atatürk Üniversitesi Diş
Hek. Fak. Derg.,18:19-24.
JONIOT, S.B., GREGOIRE, G.L., AUTER, A.M., ROQUES, Y.M.(2000). Three
dimensional optical profilometry analysis ofsurface states obtained after finishing
sequences for three composite resins. Oper. Dent., 25:311-5.
JACKSON, R.D., MORGAN, M. (2000). The new posterior resins and a simplified
placement technique. J.A.D.A., 131: 375-83.
JANUS, J., FAUXPOINT, G., ARNTZ, Y., PELLETIER, H., ETIENNE, O. (2010). Surface
roughness and morphology of three nanocomposites after two different polishing
treatments by a multitechnique approach. Dent. Mater., 26;416–25.
JEFFERIES, S.R.,BARKMEIER, W.W.,GWINNET, A.J.(1992). Three composite finishing
systems:a multisite in vitro evaluation. J. Esthet. Dent., 4:30-2.
JEFFERIES, S.R. (1998). The art and science of abrasive finishing and polishing in
restorative dentistry. Dent. Clin. North. Am., 42:613-27.
JUNG, M., SEHR, K., KLIMEK J.(2007). Surface texture of four nanofilled and one hybrid
composite after finishing. Oper Dent., 32:45-52.
KAKABOURA, A., RAHIOTIS, C., ZINELIS, S., AL-DHAMADI, Y.A., SILIKAS,
N., WATTS D.C.(2003). In vitro characterization of two laboratory-processed resin
composites. Dent. Mater., 19:393-8.
90
KANCA, III J., SUH, B.I. (1999). Pulse activation: reducing resin-based composite
contraction stresses at the enamel cavosurface margins. Am. J. Dent., 12: 107–12.
KATAHIRA, N., FOXTON, R.M., INAI, N., OTSUKI, M., TAGAMI, J.(2004).
Comparison of PAC and QTH light sources on polymerization of resin composites.
Am J Dent., 17:113-7.
KAWANO, F., OHGURI, T., ICHİKAWA, T., MATSUMOTO, N.(2001). Influence of
thermal cycles in water on flexural strength of laboratory-processed composite resin. J
Oral Rehabil., 28:703-7.
KELSEY, W.P., LATTA, M.A., SHADDY, R.S., STAINSLAV, C.M. (2000).
Phyisicalproperties of three packable resin-composite restorative material . Oper.
Dent., 25:331-5.
KINOMOTO, Y., TORII, M. (1998). Photoelastic analysis of polymerization contraction
stresses in resin composite restorations. J. Dent., 26: 165–71.
KIREMITÇI, A., YALÇIN, F., GOKALP, S. (2004). Bonding to enamel to dentin using self-
etching adhesive systems. Quinessence Int., 35: 367-70.
KNEZEVIC, A., TARLE, Z., MENIGA, A., SUTALO, J., PICHLER, G. (2002).
Photopolymerization of composite resins with plasma light. J. Oral Rehabil., 29: 782-
6.
KORKMAZ, Y., OZEL, E., ATTAR, N., AKSOY, G.(2008). The influence of one-step
polishing systems on the surface roughness and microhardness of
nanocomposites. Oper. Dent., 33:44–50.
KURACHI, C., TUBOY, A.M., MAGALHÃES, D.V., BAGNATO, V.S. (2001).
Hardness evaluation of a dental composite polymerized with experimental LED-based
devices. Dent. Mater., 17: 309-15.
KUSGOZ, A., ULKER, M., YESILYURT, C., YOLDAS, O.H., OZIL, M., TANRIVER, M.
(2011). Silorane-
based composite: depth of cure, surface hardness, degree of conversion, and cervical
microleakage in Class II cavities. J. Esthet. Restor. Dent., 23:324-35.
LABELLA, R., LAMBRECHTS, P., VANMEERBEEK, B., VANHERLE, G. (1999).
Polymerization shrinkage and elasticity of flovvable composites and a filled
adhesives. Dent. Mater., 15: 128-37.
LARABA, D.C. (1972). Influence of a composite resin restoration on the gingiva.J Prosthet.
Dent., 28:402-4.
LEINFELDER, K.F., LEMANS, J.E. (1988). Clinical Restorative Materials and Techniques.
3rd Ed. Philadelphia: LEA and Febiger Co., p: 309-12.
LEINFELDER, K.F. (2001). Is it possible to control the directional shrinkage of resin-based
composites? J.A.D.A., 132: 782-3.
91
LOGUERCIO, A.D., REIS, A., RODRIGUES, F., BUSATO, A.L.S. (2001). One year
clinical evaluation of posterior packable resin composite restorations. Oper. Dent.,
26:427-34.
LUTZ,F., PHILLIPS,R.W., (1983). A classification and evaluation of composite resin
systems; Oper. Dent., 50: 480-8.
MANHART, J., KUNZELMANN, K.H., CHEN, H.Y., HICKEL, R. (2000).
Mechanicalproperties of new composite restorative materials. J. Biomed. Mater. Res.
(Appl.Biomater.), 53:353-61.
MEHL, A., HICKEL, R., KUNZELMANN, K.H. (1997). Physical properties and gap
formation of light-cured composites with and without 'softstart-polymerization'. J.
Dent., 25: 321-30.
MEYER, G.R., ERNST, C.P., WILLERSHAUSEN, B.(2002). Decrease in power output of
new light-emitting diode (LED) curing devices with increasing distance to filling
surface. J Adhes Dent., 4:197-204.
MICALI, B., BASTING, R.T. (2004). Effectiveness of composite resin polymerization using
light-emitting diodes (LEDs ) or halogen-based light-curing units. Braz. Oral Res., 18:
266-70.
MILLS, R.W., JANDT, K.D., ASHWORTH, S.H. (1999). Dental composite depth of cure
with halogen and blue light emitting diode technology. Braz. Dent. J., 24: 388-91.
MILLS, R.W., UHL, A., BLACKWELL, G.B., JANDT, K.D. (2002). High power light
emitting diode (LED) arrays versus halogen light polymerization of oral biomaterials:
Barcol hardness, compressive strength and radiometric properties. Biomaterials.
23:2955-63.
MITRA, S.B., WU, D., HOLMES, B.N. (2003). An application of nanotechnology in
advanced dental materials . J.A.D.A., 134: 1382-90.
MITSUI, F.H.O, PERIS A.R., CAVALCANTI, A.N., MARCHI, G.M., PIMENTA,
L.A.F.(2006). Influence of thermal and mechanical load cycling on microtensile bond
strengths of total and self-etching adhesive systems. Oper Dent. 31:240-7.
NAGEM-FILHO, H., D’AZEVEDO, M.T.F.S., NAGEM, H.D., MARSOLA, F.P. (2003).
Surface roughness of composite resins after finishing and polishing. Braz Dent J.,
14:37-41.
NALCACI, A., SALBAS, M., ULUSOY, N. (2005). The effects of soft-start vs continuous-
light polymerization on microleakage in Class II resin composite restorations. J.
Adhes. Dent.,7: 309-14.
NOMOTO, R., MC CABE, J.F., HIRANO, S. (2004). Comparison of halogen, plasma and
LED curing units. Oper. Dent., 29: 287-94.
OBERHOLZER, T.G., DU PREEZ, I.C., KIDD, M. (2005). Effect of LED curing on the
microleakage, shear bond strength and surface hardness of a resin-based composite
restoration. Biomaterials, 26: 3981-6.
92
OBERHOLZER, T.G., SCHUNEMANN, M., KIDD, M. (2004). Effect of LED curing on
microleakage and microhardness of Class V resin-based composite restorations. Int.
Dent. J., 54: 15-20.
O'BRIEN, W.J. (1989). Dental Materials Properties and Selection. Quintessence Publishing.
p:46-9.
OPDAM, N.J., LOOMANS, B.A., ROETERS, F.J., BRONKHORST, E.M. (2004). Five-
year clinical performance of posterior resin composite restorations placed by dental
students. J. Dent., 32: 379–83.
GOKAY,O.,OZYURT,P.,SEÇKIN,B.(1998).Farklı Bitirme ve Cila Yöntemleri Uygulanmış
Bir Kompozit Rezinin Çeşitli Likitler Karşısında Gösterdiği Yüzey Sertlik
Değerlerinin Karşılaştırılması Türkiye Klinikleri J. Dent. Sci., 4:55-60.
OZDABAK, H.N., AKGUL, N. (2003). Packable kompozitler. Atatürk Ü. Diş Hek.
Fak.Derg., 13: 57-66.
OZGUNALTAY, G., YAZICI, A.R., GURUCU, J. ( 2003)
Effect of finishing and polishing procedures on the surface roughness of new tooth-
colouredrestoratives. J Oral Rehabil., 30:218-24.
PALIN, W.M., FLEMING, G.J.P., NATHWANI, H., BURKE, F.J.T., RANDALL, R.C.
(2005). In vitro cuspal deflection and microleakage of maxillary premolars restored
with novel low-shrink dental composites. Dent. Mater., 21: 324–35.
PEUTZLELDT, A., SAHAFI, A., ASMUSSEN, E. (2000). Charecterization of resin
composites polymerized with plasrna arc curing unit. Dent. Mater., 16: 330-6.
PILO, R., OELGIESSER, D., CARDASH, H.S. (1999). A survey output intensity and
potential for depth of cure among light curing units İn clinical use. J. Dent., 27: 235-
41.
PIRES, J.A., CVITKO, E., DENEHY, G.E., SWIFT, E.J. (1993). Effects of curing tip
distance on light intensity and composite resin microhardness. Quintessence Int.,
24:517-21.
PINKHAM, J., CASAMASSIMO, P., FIELDS, H .W., MCTIGUE, D. J., NOWAK, A. J.
(2005). Pediatric Dentistry: Infancy Through Adolescence. 4th Ed Elsevier Saunders
St. Louis. p: 329-34.
POWERS, J.M., SAKAGUCHI R.L. (2006). Craig's Restorative Dental Materials.
POWERS, J.M., WATAHA, J.C. (2008). Dental Materials: Properties and Manipulation
(Craig) 9 th Ed Mosby,Elsevier. p:70-83.
PHILLIPS,R. (1991). Skinner’s science of dental materials. Philadelphia. W.B. Saunders.
RASKIN, A., D’HOORE, W., GONTHIER, S., DEGRANGE, M., DEJOU, J. (2001).
Reliability of in vitro microleakage test: a literature review.J. Adhesiv. Dent., 3: 295-
308.
93
RAWLS, KJ. (2003). Mechanical properties of dental materials in: Phillips' Science of
Dental Materials llth Ed: ANUSAVICE, KJ. St. Louis: W.B. Saunders, p: 69- 143.
REIS, A.F., GIANNINI, M.,LOVADINO, J.R.,DIAS, C.T.S. (2002).The effect of six
polishing systems on the surface roughness of two packable resinbased composites.Am
J Dent., 15: 193-7.
RITTER, A.V., CAVALCANTE, L.M., SWIFT EJ, J.R., THOMPSON, J.Y., PIMENTA,
L.A. (2006). Effect of light-curing method on marginal adaptation, microleakage, and
microhardness of composite restorations. J. Biomed. Mater. Res. B. Appl. Biomater.,
78: 302-11.
ROBERSON.T.M., HEYMANN H.O., EDWARD J. SWIFT J.E.(2001) Sturdevant's Art &
Science of Oper Dent.Vol. 4, Mosby,st. Louise., p:190-207.
RUEGGEBERG, F.A., CAUGHMAN, W.F., CURTİS, J.W. (1994). Effect of light intensity
and exposure duration on cure of resin composite. Oper Dent., 19:26-30.
RYBA, T.M., DUN, N.W.J., MURCHISON, D.F. (2003). Surface roughness of various
packable composites. Oper Dent., 27:243-7.
SABBAGH, J., RYELANDT, L., BACHERIUS, L., BIEBUYCK, J., VREVEN, J.,
LAMBRECHTS, P., LELOUP, G. (2004). Characterization of the inorganic fraction
of resin composites. J. Oral Rehabil., 31: 1090-101.
SADEGHI, M., LYNCH, C.D. (2009). The effect of flowable materials on the microleakage
of Class II composite restorations that extend apical to the cemento-enamel junction.
Oper. Dent., 34: 306-11.
SARAÇ D.,SARAÇ YS., KLÜNÇ Ş, URAL Ş, KÜLÜNÇ T(2006). The effect of polishing
tecniques on the surface roughness and color change of composite resins. J. Prost.
Dent., 96:33-40.
SETCOS JC, TARIM B, SUZUKI S. (1999) .Surface finish produced on resin composites by
new polishing systems. Quintessence Int., 30:169-73.
SHORTALL, A., HARRINGTON, E. (1996). Guidelines for the selection, use and
maintenance of visible light activation units. Br. Dent J., 180: 383-7.
STRASSLER HE,BAUMAN G.(1993). Current concepts in polishing composite
resins.Pract Periodontics Aesthet. Dent., 5:12-7.
SUN,G., (2000). The role of lasers in cosmetic dentistry.Dent. Clin. North Am., 44: 831-50.
SHARKEY, S., RAY, N., BURKE F., ZİADA, H., HANNİGAN ,A. (2001). Surface
hardness of light-activated resin composites cured by two different visible-light
sources: an in vitro study. Quintessence Int. 32: 401-5.
SCHNEIDER, L.F., CONSANI, S., SINHORETTI, M.A., SOBRINHO, L.C., MILAN,
F.M. (2005). Temperature change and hardness with different resin composites and
photoactivation methods. Oper Dent., 30: 516-21.
94
SHONO, Y., OGAWA, T., TERASHITA, M., CARVALHO, R.M., PASHLEY, E.L.,
PASHLEY, D.H. (1999). Regional measurement of resin-dentin bonding as an array.
J. Dent. Res., 78: 699–705.
TANOUE , N., MATSUMURA , H., ATSUTA, M. (1998). Properties offour composite
veneering materials polymerized with different laboratory photo-curing units. J Oral
Rehabil., 25: 358-64.
TAIRA, M., URABE, H., HIROSE, T., NVAKASA, K, YAMAKI, M, (1988). Analysis
ofphoto-initiators in visible light cured dental composite resins. J. Dent. Res.,67: 24-8.
TAY, F.R., PASHLEY, D.H., SUH, B.I., CARVALHO, R.M., ITTHAGARUN, A. (2002).
Single-step adhesives are permeable membranes. J. Dent., 30: 371-82.
TCHORZ, J.P., DOLL, R., WOLKEWITZ, M., HELLWIG E., HANNIG,
C.(2011).Microhardness of composite materials with different organic phases in deep
class II cavities: an in vitro study. Oper Dent., 36:502-11.
THALACKER, C., HEUMANN, A., WEINMANN, W., GUGGENBERGER, R.,
LUCHTERHANDT, SYREK, A. (2004). Marginal integrity of class V silorane and
methacrylate composite restorations. J. Dent. Res., 83:SI-A., abstr. No . 1364.
TUNG, F.F., ESTAFAN, D., SCHERER, W. (2000). Microleakage of a condensable resin
composite: an in vitro investigation. Quintessence Int., 31: 430-4.
UCTASLI, MB., BALA, O., GULLU, A. (2004) Surface roughness of flowable and
packable composite resin materials after finishing with abrasive disc. J. Oral Rehabil.,
31:1197-202.
UÇTAŞLI, M.B., ARISU, H.D., OMURLU, H., ELIGUZELOGLU, E., OZCAN,S.,
ERGUN,G.(2007).The effect of different finishing and polishing systems onthe
surface roughness of differentcomposite restorative materials. J. Contemp. Dent.
Pract., 8:89-96.
VAN MEERBEEK, B., VARGAS, M., INOUE, S., YOSHIDA, Y., PEUMANS, M.,
LAMBRECHTS, P.G., VANHERLE, G. (2001). Adhesives and cements to promote
preservation dentistry. Oper. Dent., 6:119–44.
VANDEWALLE, K.S., FERRACANE, J.L., HILTON, T.J., ERICKSON, R.L.,
SAKAGUCHI, R.L. (2004). Effect of energy density on properties and marginal
integrity of posterior resin composite restorations. Dent. Mater., 20: 96-106.
VAN LANDUYT KL, SNAUWAERT J, DE MUNCK J, PEUMANS M, YOSHİDA
Y, POİTEVİN A, COUTİNHO E, SUZUKİ K, LAMBRECHTS P, VAN
MEERBEEK B(2007). Systematic review of the chemical
composition of contemporary dental adhesives. Biomaterials., 28:3757-85.
WAKEFIELD, C.W., KOFFORD, K,R. (2001) Advanees in restorative materials. Dent.Clin.
North Am., 45:7-27.
WALSHAW, P.R., MCCOMB, D. (1996). Clinical considerations for optimal dentinal
bonding. Quintessence Int.. 27: 619-25.
95
WANG, Y., SPENCER, P. (2003).Hybridization efficiency of the adhesive/dentin interface
with wet bonding. J. Dent. Res., 82: 141-5.
WATANABE T, MİYAZAKİ M, TAKAMİZAWA T, KUROKAWA H, RİKUTA
A, ANDO S.(2005) Influence of polishing duration on surface roughness of resin
composites. J. Oral Sci., 47:21-5.
WEİNMANNW, THALACKERC, GUGGENBERGERR.(2005).Siloranes in dental compos
ites. Dent. Mater., 21:68-74.
WEİTMAN RT, EAMES (1975) WB. Plaque accumulation on composite surfaces after
various finishing procedures.J.A.D.A., 65:29-33.
WHITESIDES, G.M., CHRISTOPHER LOVE, J. (2001). The art of building small. Scia.
Am., 285: 38-47.
WILLEMS, G., LAMBRECHTS, P., BRAEM, M., VANHERLE, G. (1993). Composite
resins in the 21st century. Quintessence Int., 24: 641-57.
YAMAZAKI, P.C., BEDRAN-RUSSO, A.K., PEREIRA, P.N., WSIFT, E.J. JR. (2006).
Microleakage evaluation of a new low-shrinkage composite restorative material. Oper.
Dent., 31: 670-6.
YAZICI, A.R., BAŞEREN, M., DAYANGAÇ, B. (2003). The effect of flowable resin
composite on microleakage in class V cavities. Oper, Dent., 28:42-6.
YOON, T.H., LEE, Y.K., LIM, B.S., KIM, C.W. (2002). Degree of polymerization of resin
composites by different light sources. J. Oral Rehabil., 29: 1165-73.
YAP, A.U.(2000). Effectiveness of polymerization in composite restoratives claiming bulk
placement: impact of cavtty depth and exposure time. Oper. Dent., 25: 113-20.
YAP, A.U, NG, S.C., SİOW, K.S. (2001). Soft-start polimerization: Influence effectiveness
of cure and post-gel shrinkage. Oper.Dent., 26: 260-6.
YAP, A.U., SOH, M.S. (2003). Thermal emission by different light-curing units. Oper.
Dent., 28: 260-6.
YAP AU, YAP SH, TEO CK, NG JJ.(2004) Finishing/ polishing of composite and
compomer restoratives: effectiveness of one-step systems. Oper. Dent., 29:275-9.
YAP, A.U., MOK, B.Y.(2012).Surface finish of a new hybrid aesthetic restorative
material. Oper. Dent.,27:161-6.
YOSHIDA, Y., NAGAKANE, K., FUKUDA, R., NAKAYAMA, Y., OKAZAKI,
M.,SHINTANI, H., INOUE, S., TAGAWA, Y., SUZUKİ, K., DE MUNCK, J., VAN
MEERBEEK, B. (2004). Comparative study on adhesive performance of functional
monomers. J. Dent. Res., 83: 454–8.
ZAİMOĞLU, A., CAN, G., ERSOY, A.E., AKSU, L. (1993). Diş hekimliğinde maddeler
bilgisi. Ankara: Ankara Üniversitesi Kitabevi. s: 225-57.
96
ÖZGEÇMİŞ
Ad, Soyad: Gözde Pirkoca
Doğum Tarihi: 23.09.1982
Uyruğu: T.C.
Medeni Durumu: Bekar
İletişim Adresi: Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları Ve
Tedavisi A.D. Beşevler / ANKARA
Eğitimi:
2006- 2013 Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi
Anabilim Dalı, Doktora Programı
2000-2005 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
1996-2000 Dikmen Süper Lisesi
1993-1996 Dikmen Orta Okulu
1990-1993 Namık Kemal İlk Okulu
1988-1990 Yalçın Eskiyapan İlk Okulu
Yabancı Dil: İngilizce
Yayınlar, Katıldığı Kongreler ve Bildiriler:
Yayınlar
Pirkoca, G., Ayşen H.K., Ulusoy, N., Yıldırım H.B.(2011). Farklı Sistemlerle
Bitirme Ve Cila Uygulanan Üç Kompozit Rezinin Yüzey Pürüzlülüğü. . A.Ü. Diş
Hek. Fak. Derg. (basımda)
Pirkoca G, Akkor D, Gökay O.(2011). Farklı bitirme ve cila işlemleri uygulanmış
siloran bazlı bir kompozit rezinin yüzey sertliği üzerine likitlerin etkisi. A.Ü. Diş
Hek. Fak. Derg. (basımda)
97
Safar Alizadeh R., Pirkoca, G. (2013). Rezin kompozitlerle direkt laminat veneerler:
vaka raporu. Bir 2 yıllık olgu sunumu. A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg. (basımda)
Posterler
Farklı Sistemlerle Bitirme Ve Cila Uygulanan Üç Kompozit Rezinin Yüzey
Düzgünlüğü
Dt. Gözde Uygun, Dt. Ayşen H. Ocak, Prof. Dr. Nuran Ulusoy, Prof. Dr. Yıldırım H.
Bağış
11. EDAD Uluslararası Bilimsel Kongre Ve Sergisi 24-26 Nisan 2009,
Fethiye,Türkiye
Cilinical Application Of A Fiber-Reinforced Post System: A Case Report
Dt. Gözde Uygun, Dt. Duygu Akkor
15.th Congress Of Bass Hosting The Annual Meeting Of The European Collage Of
Gerodontology
Thessaloniki, Greece, 22-25 April, 2010
Esthetic Rehabilition Of Discolored An Crowding Teeth With Composite
Veneer: A Case Report
Dt. Duygu Akkor, Dt. Gözde Uygun
15.th congress Of Bass Hosting The Annual Meeting Of The European Collage Of
Gerodontology
Thessaloniki, Greece, 22-25 April, 2010
Restoration Of Anterior Teeth With Fiber Posts And Composite Resin: A Case
Report
Dt. Duygu Akkor, Dt. Gözde Uygun, Dt. Gülbike Demirel
15.th Congress Of Bass Hosting The Annual Meeting Of The European Collage Of
Gerodontology
Thessaloniki, Greece 22-25 April 2010
98
Restoration Of CL IV Fracture With Dentine Pin And Composite Veneer: A
Case Report
Dt. Gözde Uygun, Dt. Duygu Akkor, Prof. Dr. Nuran Ulusoy
15.th Congress of Bass Hosting The Annual Meeting Of The European Collage Of
Gerodontology
Thessaloniki, Greece, 22-25 April, 2010
Effect Of Food Stimulating Liquids On Surface Hardness Of Silorone-Based
Composite Samples Subjected To Various Finishing-Polishing Procedures
Dt. Gözde Uygun, Dt. Duygu Akkor, Prof. Dr.Osman Gökay
16th Congress of Bass Bucharest, Romania, 2011
Rezin Kompozitlerle Direkt Laminat Veneer: Vaka Raporu.
Dt. Reza Safar Alizadeh, Dt. Gözde Pirkoca
18. EDAD Uluslararası Bilimsel Kongre ve Sergisi, Nisan, 2012,Antalya,Türkiye
Seminerler
Diş Hekimliğinde Lazer Kullanımı
TC. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diş Hastalıkları ve Tedavisi
Anabilim Dalı Ankara 2007
İlaç Kullanımının Diş Dokularına Etkileri
TC. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diş Hastalıkları ve Tedavisi
Anabilim Dalı Ankara 2008
Katıldığı bilimsel kongreler ve sempozyumlar
Kuraray Adeziv ve Estetik Sempozyumu, 4 Kasım 2006, İzmir, Türkiye
11. EDAD Uluslararası Bilimsel Kongre ve Sergisi 24-26 Nisan 2009, Fethiye,
Türkiye
15.th Congress Of Bass Hosting The Annual Meeting Of The European Collage of
Gerodontology,Thessaloniki, Greece, 22-25 April, 2010
16th Congress of Bass Bucharest, Romania, 2011
18. EDAD Uluslararası Bilimsel Kongre ve Sergisi, Nisan, 2012,Antalya, Türkiye