s& dcdd m rfw - turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım sâdeddin arel (1880-1955), türk...

164
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 668 TÜRK BÜYÜKLERİ DÎZÎSÎ : 9 S&dcddmrfW

Upload: others

Post on 07-Mar-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 668

TÜRK BÜYÜKLERİ DÎZÎSÎ : 9

S & d c d d m r fW

Page 2: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 3: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

KÜLTÜR VE TURÎZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 668

SÂDEDDİN AREL

YILMAZ ÖZTUNA

TÜRK BÜYÜKLERİ DİZÎSÎ : 9

Page 4: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Kapak Düma : Salm ONAN

Onay : 23.6.1986 gün ve 928.1 - 2515 sayı.Birinci baskı, Ağustos 1986 Baskı sayısı : 20.000Feryal Matbaacılık San. ve TIc. Ltd. Şti. - ANKARA

Page 5: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

9 -

S&deddin Arel (lMTde)

Page 6: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 7: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

t Ç Î N D E K Î L E R

$ N S Ö Z .................................................................................. 7

I. Resmi B iyografisi................................................ 11

II. A ile s i........................................................................ 23

III. Germiyanoğullan.................................................. 35

IV. Arel K ütüphanesi......................... . ..................... 45

V. Ş ah siyeti.................................................................. 59

VI. E serleri........................................... ........................ 69

VII. Arel ve M u sik i....................................................... 79

VIII. Bestekârlığı............................................................. 95

IX. B este ler i................................................................... 105

A — Dini E serler ................................................. 106

B — Saz Eserleri ... ...................................... 117

C — Söz Eserleri ... ............................................ 122

D — Çoksesli Eserleri ....................................... 134

X . B ibliyografya.......................................................... 139

5

Page 8: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 9: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Ö N S Ö Z

Bu küçük monografi ile sayın okuyucularıma tanıtmaya çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en dikkate değer san'at ve ilim adamlarımızdan biridir.

Gökalp-Köprülü ekolünün tasnifine göre hâlen içinde ya­şadığımız ve devam eden bu çağ, Türk kültür tarihinin üçüncü dönemidir. Bu tasnif, Türk medeniyeti tarihi bakı­mından doğru ve hâlâ geçerîidir. Dönemin hususiyeti, Batı ve Avrupa taklitçiliği değildir. Böyle anhyanlar olmuşsa yanılmışlar ve kültürümüze fazla bir katkıda bulunamamış­lardır. Osmanlı çağında, bütün tarih zaman ve mekânları içinde oluşan en büyük kültürlerden biri ortaya çıkmıştır. Türk Arz denen gezegenin üzerinde güjıeşte yerini almıştır. 3u bir millî kültür, bir büyük medeniyettir ki. mirasından asla vaz geçilemez.

Ama bütün büyük kültürler, yabancı kültürlerle ilişki kurmuşlardır. En azından o kültürleri tanımaya çalışmış­lardır. Kapalı kültür yoktur. Varsa, çok ilkel kavimlere mahsustur. Binaenaleyh, Hıristiyan Avrupa milletlerinin or­taklaşa oluşturdukları medeniyeti tanımakta, millî bünyemi­ze yarar unsurlarını almakta, hiçbir mahzur yoktur. Son Osmanlı asırlarında da bir mahzur görülmemiştir. Bugün de mevcut değildir. Doz ne olacaktır? Dozu, ilim ve san’at, kültür ve fikir adamı, fiilen ve eserleriyle tayin eder. Şüp­hesiz her gerçek devletin bir kültür politilcası vardır. ol­

Page 10: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

malıdır. Ancak kalıcı olan, ilim, fikir, san’at adamlarının eserleri ve bunların tesirleridir.

Türk kültürünün büyük hâzinelerinden biri, Türk Mu­sikisi’dir. Bir büyük san’attır ki tesirleri Fas’tan Çin’e, Rus­ya’dan Hindistan’a kadar yayılmıştır. Nağme’ye dayanan bir teksesli musikidir. Batı’nm sadece iki makam kullanmak­tan doğan- nağme eksiği, çokseslilikle kapatılmıştır. Bu çok­sesli san’atm icaplarını niçin öğrenmeyelim? Batı sazların*, niçin kullanmayalım? Niçin koro ve orkestra tekniğine gir­meyelim? Ve ehemmiyetle ilâve edeyim, niçin gerçek Türk Musikisi’ni Batı’ya dinletmeyelim, makam ve usul hâzine­mizi onlara tanıtmayalım ve onların büyük san’atınm isti­fadesine sunmayalım? Bu bir kozmopolitlik değildir. Büyük kültürleri oluşturan bir gelişmedir. Bugün yeryüzünde en yaygın dil (lingua franca) olan İngilizce, yeryüzünde en çok yabancı asıllı kelimeyi bünyesine almış dildir. Ama İn­gilizce’dir, bir kozmopolit dil değildir.

Arel, bu suallerin cevaplarını bulmaya çalışmak ve çö­zümlemek için ortaya atılmış, dehâ sahibi bir bestekâr ve musiki bilginidir. Şüphesiz Osmanlı kültürü ile yetişmiştir. Hanği Osmanlı kültürü ile? Tanzimat kültürü ile. Yani hem eski Osmanlı Türk kültürü ve bu kültürün yabancı dilleri olan Arapça ve Farsça, hem çağdaş Batı kültürü ve bu kültürün o zamanki büyük dili Fransızca öğrenerek yetiş­miştir. Sarıklı bir ailenin, tanınmış bir Osmanlı ulemây-% rüsum ailesinin çocuğudur. Fransız rahip kolejini bitirmiş, en yüksek medreseden İstanbul rüûsu ve Mekteb-i Hııkuk-ı Şâhâne’dsn diploma almıştır. Tanzîmât, budur. Mutlaka Ba­tı’yı da Öğrenmek inancıdır. Roman, piyes gibi edebî ye­nilikler arasında Batt Musikisi de toplumumuza girmiştir ve bir devlet müessesesi olarak girmiştir. Muzikay-ı üü- mâyûn’u İkinci Mahmud, İtalya’dan getirtip devlet hizmeti­ne aldığı müzisyenlere kurdurmuştur. Ve Mehter-hâne-i HA-

$

Page 11: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

kaanî’yi lağvetmiştir. O mehter musikisi ki, Avrupa askerî musikileri, onu taklid ederek kurulmuşlardı. Ancak inkılâp ve ihtilâller hummalı dönemlerde yapılır ve o kadar çabuk yapılır ki, neyin doğru, neyin yanlış olduğu o humma için­de kestirilemez.

Türk Musikisinin üstad bestekârlarından olan ve hiç Batı musikisi bilmeyen İkinci Mahmudfun büyük oğlu Birin» ci Abdülmecid, Batı musikisi de öğrenmiş ve daha çok bu musikiyi dinlemiştir. Onun oğlu îkinci Abdülhamîd, Batı Musikisi’nin Türkiye’de kökleşmesini sağlamıştır. Hiç Türk Musikisi öğrenmemiş, Batı Musikisii ile hayli uğraşmış ve çok sevmiştir.

Her hareketin Saray’a dönük olduğu böyle bir dönemde Türk Musikisi, Saray’dan asla kovulamamışsa da, daha çok dergâhlara, bilhassa Mevlevîhâneler’e sığınmıştır. Ama ora­da da kültür ve san’at çizgisi, eski asırlardaki gibi değildir. Batı kültür ve dillerini çok iyi öğrenmiş 3 Mevlevi şeyhi, Türk Musikisi’nin gerçek bir dekadansa gittiği üzerinde, dergâhlarına devam eden gençlerin dikkatlerini çekmişler­dir. Bu gençlerden biri, Arel’dir.

Klasik Türk Musikisi o kadar büyük bir san’attır Jd ve o derecede gözkamaştırıcı şaheserler vermiş, gerileme devresinde bile o derecede büyük bestekârlar yetiştirmiştir ki, bu san’atta yapılacak reform, edebiyattakinden daha zor ve çapraşıktı. Osm,anlı edebiyatı ve bilhassa şiiri, dün­ya kültürünün en parlak ve yüce san’atlarından biridir, öyle olduğu halde, Sâdeddin Arel ve Yahyâ Kemal gibi ayrı sa­haların iki büyük dâhisi, klasik Türk musikisinin, klasik Türk şiirinden üstün olduğunu söylemişlerdir. Böyle sine bir san’atta reform, elbette kolay değildi. Ama nota kullanmaz metodsuz saz öğrenen icracılar dönemi de mutlaka kapan­malıydı.

Page 12: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

iş te Areî, böylesine bir kültür içinde yetişm iş, bu me­selelerle karsı karşıya gelm iş, bu m eselelere çöziim getir- mek istem iş bir şahsiyettir. Misyonunu hangi gelişmeler içinde ifa ettiğini, bu monografimde anlattım.

Ankara, 3 Aralık 1985 Yılm az ÖZTUNA

Page 13: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

RESMÎ BİYOGRAFİSİ

1

Sâdeddin Arel, 18 Aralık 1880 günü, İstanbul’da, ba­basının Vefâ semtindeki konağında doğdu. «Hüseyin Sâ­deddin» adı verildi. Mehmed Emîn Efendi'nin, ikinci eşi Fatma Zekiye Hanım’dan doğmuştu. Babası Mehmed Emîn Efendi o tarihte henüz kazasker olmamıştı, ilmi­ye sınıfından ve «haremeyn» pâyesinde idi (tümgenerale eşit ilmî-adlî-kazâî Osmanlı rütbesi).

Hüseyin Sâdeddin Efendi, 5 yaşında evde tahsile başladı. İlmiye (ulemâ) ailesi çocuklarının erken öğreti­me başlatılması ve resmî öğretimleri yanında yetenek­leri nisbetinde özel eğitime de tâbî tutulmaları gelenekti. Hüseyin Sâdeddin'in öğrenimine başladığı yıllar, Os- manii İmparatorluğumda, îkinci Abdülhamîdm (1876- 1909) ilk saltanat yılları idi. Çocuk Sâdeddin, 6 yaşında da Vefâ’da taşmektebe verildi, sonra Şemsü'l-Maârif ve Mümûne-i Terakki okullarına devam ederek, mekteb-i ibtidâi diploması aldı. O yıllarda mahalle mektepleri­nin hepsi, maârif nezâretine (eğitim bakanlığı) bağlı mekteb-i ibtidâî (ilkokul) hâline getirilmiş değildi. Hü­seyin Sâdeddin, hiç mahalle mektebine gitmeksizin, Tan­zimat eğitiminin bir müessesesi olan resmî ilkokulda akudu.

Bu sırada babası, İzmir kadısı oldu. Ailece İzmir'e naklettiler. Orada Fransız kolejine yazıldı, orta ve sonra iise kısımlarından diploma aldı. Sarıklı bir ailenin ço-

13

Page 14: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

cuğu bu şekilde bir Katolik orta öğrenim müessesesin- de tahsil yapmış oluyordu. Bu da Mehmed Emîn Efen- di’nin ne kadar ileri görüşlü ve tam bir Tanzîmât ule­mâsı olduğunu gösterir. Üstelik Yeni Osmanlılar ve Meş- rûtiyetçiler'le ilgisi vardı. Esas bakımdan Türkiye de İ960'a kadar yürürlükte kalan 93(1876) Kaanûn-i Esâ- sîsi'ni (Anayasa) hazırlayanlardan biridir. Bu ilişkisi yü­zünden İkinci Abdülhamîd rejimince mimli idi ve gene bu yüzden, çok uzun yıllar için İzmir’de kendisine anlı şanlı, bol maaşlı, fakat âtıl, politik hiçbir fonksiyonu olmayan, bir adliye görevi verildi. Sâdeddin Efendi, ço­cukluğunun ikinci kısmını ve ilk delikanlılığını bu su* retle İzmir'de yaşadı.

Osmanlı İzmir'i, bugünkü millî şehir değildir. İm­paratorluğun en kozmopolit şehirlerinden biri, bir çeşit Selânik ve Beyrut, Avrupa'ya açık büyük liman, impa­ratorluğun en büyük ihracat merkezi, canlı iş merkezi, zengin ve müreffeh bir belde idi. Sokaklarında Türkçe dışında pek çok dil duymak mümkündü. İstanbul'dan önce elektriği, tramvayı, telefonu vardı. Şehirde yakla­şık yarısı Türk 250.000 (1908'de 300.000) kadar nüfus vardı ve o devirde büyük nüfustu. Ancak çevre, geniş ölçüde Müslüman ve Türk idi. Genç Sâdeddin Efendi, muhafazakâr bir ilmiyye mensubunun konağından, ko­yu Katolik rahiplerin yönetimindeki kolejine gidiyor, limanın yabancıları ile Fransızca ve yeni öğrenmeye ça­lıştığı Almanca ve İngilizce konuşuyor, her iki âlemde birden yaşıyordu.

Ancak Mehmed Emîn Efendi, oğlunu tamamen Av­rupa kültürü içinde yetiştirmek niyetinde değildi, hiç değildi. Oğlunun yetişmesi için, Tanzîmât'm iki kültürlü eğitimini, Fransızcanm yanmda mecbûrî ders olarak Arapça ile Farsçanm da okunduğu, trigonometri ve kim­

12

Page 15: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ya yanında ilm-i akaaid ve usûl-i kitâbet-i resmiyye nin de öğretildiği müesseselerini de yeterli görmüyordu. Müslüman Türk olarak yetişmek için ona göre gerçek eğitim yeri medrese idi. Batı kültürü, Avrupa'ya alt ol­mamak için gerekli idi, o kadar. Bir Tanzîmât ulemâ­sından daha ileri bir görüş çizgisi beklenemezdi. O yıl­larda medrese eğitiminin hiç de parlak olmadığını, hâlâ Ortaçağ skolastiğine dayandığını belirtmek gerekir. XVI. asrın parlak medresesi değildi. Devrini tamamen tamam­lamıştı, sırf din adamı yetiştirmek için bile çağın geri­sinde kalmıştı. Ancak Arap dilinin, edebiyatının, ezbere dayansa bile bir kısım ulûm-i dîniyye'nin hâlâ en iyi öğ­retildiği yerlerdi. Devlet de henüz medrese eğitimine muhtaçtı, bu eğitimden feragat edebilecek derecede Tan­zîmât öğretim müesseselerini ücra köşelere yayamamış- tı. Sultan Abdülhamîd in eğitim politikası, bu yaygın­lığı temin edebilmekti, her yıl maârif-i umûmiyye nezâ­retine bağlı ilk, orta, yüksek dereceli pek çok okul açı­lıyor, her yıl devrini tamamlamış birkaç medrese çökü­yor, kapılarını kapatıyor, öğrenci bulamıyordu.

Sâdeddin Efendi, İzmir medreselerine devam ede­rek orta kısmından «icâzet» denen diploma aldı. Ancak «rüûs» denen yüksek medrese diploması İzmir'de alma- mıyordu, İstanbul medreselerinden birinden mezun ol­mak gerekiyordu. Sâdeddin Efendi 16 yaşında, bir ce­binde medrese icâzeti, diğer cebinde kolej diploması, İstanbul’a geldi. Hamîd rejimi babasının İzmir'deki gö­revinin devamını arzu ediyordu. Mehmed Emîn Efendi de İzmir'e alışmıştı, zira imparatorluğun parlak mer­kezlerinden biri idi, rejimce hoş görülmeyenler için im­paratorluğun ne köşelerinde ne görevler olduğu malûm­du. Ancak oğlunu, yüksek tahsil için İstanbul'a, ağabe­yinin yanma gönderdi.

13

Page 16: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Sâdeddin Efendi'nin İstanbul'da yanında kaldığı ağabeyi Kazasker Ali Haydar Efendi, kendisinden 30 yıl ve birkaç ay büyüktü. «Otur» emrini almadan ağabeyi­nin karşısında oturamaz ve onun huzuruna başı açık çı­kamazdı, fes giymeye mecburdu. Ali Haydar Efendi, İs­lâmî ilimlerde, babası Mehmed Emîn Efendi'yi bile ge­ride bırakmış bir bilgindi. Ancak aydın bir din ve ilim adamı idi. Kendisinden çok küçük kardeşinin yüksek öğrenimine ihtimam etmeye kararlı idi.

Ailenin kışlık konağı Vefâ’da, yazlık yalısı ise Sarı­yer’de idi. 1896 yazında Sâdeddin Efendi uzun yıllar sonra ilk defa İstanbul'a geldiği günlerde bir pazar gü­nü, Büyükdere'deki Rusya'nm yazlık sefarethanesi önün­de çalan bir Türk bandosunu dinledi ve büyülendi. İlk defa batı musikisine hayran kaldı ve Türk musikisin­den farkları olan bir san’at olduğunu anladı. Türk mu­sikisi ile İzmir'de pek az uğraşabilmişti. Biraz ud çal­maya çalışmıştı. Babası Mehmed Emîn Efendi, oğlunun ağır eğitimine sekte vereceği endişesiyle, musikinin di­nimizde harâm olduğunu söyleyip oğlunun hevesini kö­künden kesmek istedi. Ancak genç Sâdeddin, Gazâlî'nin İhyâi 'Ulûmi’d-Dîn’inde Arapça metinde gerçek musikiyi öven cümlelerin bulunduğu sahifeyi açıp babasının ça­lışma masasının üzerine koydu, yanma da Şeyhülislâm Es'ad Efendi'nin bir bestesinin notasını iliştirdi. Çocuk Sâdeddin, babasını eski tabirle «ilz&m» etmişti. Kazas­ker Efendi bunu kavradı ve oğlunun ud çalmasına artık karışmadı.

Ancak musiki tahsilinin 16 yaşından sonra İstan­bul'da başladığını belirtmek gerekir. Ağabeyinin kona­ğına gelip kendisine ders veren Cemil Efendi'den 0) ûd ve

< 1) Ûd! Hâfız Şekerci Nûreddin Cemil Efendi (Şehzâdebaşı/İs­tanbul. 1867 - Ka ahire, 16.11.1928): Türk şarkı bestekârı. $eb

14

Page 17: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Türk musikisi öğrendi. Konağa bir yandan da Almanca, İngilizce ve Farsça hocaları gidip geliyordu. Bu dilleri mükemmelen öğrendi. Resmî sicil cüzdanına aralık 1906 tarihinde «Arabî, Fârisî, Alman, Fransız ve İngiliz lisân­larını tekellüm (konuşma) ve kitâbete (yazmaya) muk* tedirdir» kaydı işlenmiştir. Yüksek medreseyi bitirip aile geleneğine uyarak «İstanbul rüûsu» denen en yüksek medrese diplomasmı aldı. Mekteb-i Hukuuk-ı Şâhâne'ye de devâma başladı. 4 Eylül 1906 tarihinde hukuğu o yıl bitirenler arasında en yüksek derece ile tamamlayarak mezun oldu. Her yılın birincisine padişah adına verilen altın madalyayı aldı.

Bâb-ı Âlî geleneğinde belirli bir tahsil yapan genç, bir devlet kapısına kâtip yardımcısı, bir çeşit stajyer devlet memuru olarak girer ve ilk yıllarda ücret almaz, sonra aslî kadroya geçirilirdi. Burada üstlerinden mun­tazam ve uygulamalı ders görür, isterse dışarıda da öğ-

zâde Câmii başimâmı Haşan Tâhir Efendi İle Ayşe Sıdık» Hanım’m oğlu. Ûd! Basrl Bey’den ûd ve Enderûnî Ali Bey' den musiki öğrendi. 1898-1911 arasında Muzıkay-ı Hümâyûn’ da ûd san'atkârı ve hocası oldu. 1912-1928 arasında hayatı­sın son İS yılını, Hıdîv Abbâs Hilmi Paşa'nın davetiyle git­tiği Kaahire’de geçirdi, burada 61 yaşında ölüp gömüldü Mısır hânedânı üyelerine ve ileri gelenlerine husûsî ûd ve musiki öğreterek yaşadı. Aynı zamanda Kaahire’de Türk şekerci dükkânı açarak çok kazandı. 1 peşrev, 3 saz semâîsi, 39 güzel şarkı besteledi. 7 çocuğundan Nûreddin Cemil San gan da bestekârdır (Türk Musikisi Ansiklopedisi, I, 130b-lb, ti, 2û5b-6a; S. Ezgi, Türk Musikisi, V, 492-3, 554; Türk Bes­tecileri, 142-3; Musiki Mecmuası, no. 7; R.E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, VII, 3.481b-2b; Türk Ansiklopedisi, X, 150b; M. Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi, 75-7). 1913'te «Sul- tânî-i Cedîd» diye kendisinden başkasının kullanmadığı bir makam yapan Cemîl Efendi'nin şâheseri «îstedin de gön­lümü verdim sana» mısraı İle başlıyan Bestenigâr Curcuna Şarkı'dır,

15

Page 18: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

renimine devam ederdi. Bu çeşit ve eskiden «kalemiyye», Tanzîmât'ta «mülkiyye» denen devlet görevinde yüksel­mek için Arapça ve Farsça aranırdı ve Tanzîmât dev­rinde bunlar yanında Fransızca da aranmaya başlandı. Sâdeddin Efendi de daha 15 yaşını bitirmeden, 13 Ağus­tos 1895’te «Aydın vilâyeti» denen İzmir eyaleti mek- tûbî (özel kalem) müdürlüğü kalemine müsevvid (müs­veddeleri temize çeken) olarak, babasının Aydın eyalet valisine ricası ile girdi. Emsali arasında çok iyi öğrenim gördüğü ve kazasker oğlu da olduğu için 7 aylık staj devresinden sonra 1,39 altın net aylık maaşla kadroya geçirildi (23.3.1896). 4 ay sonra maaşı 1,9 altına yükseldi (28.7.1896). 4 yıl, 2 ay bu maaşla çalıştı. 20 Eylül 1900'de maaşı 2,9 altına çıkarıldı. Bu sırada İzmir vilâyetinden İstanbul'da adliye ve mezâhib nezâreti denilen adalet bakanlığı özel kalemine nakledilmişti.

10 ay sonra 18 Temmuz 1901’de ayda net 5 altın maaşla adliye nezâreti mütercimi, 6 ay kadar sonra, 12 Mart 1902'de, ayda 8 altınla adliye nezâreti mektûbî (genel sekreterlik) kalemi şifre kâtibi oldu. Bu görevin­de evvelce sadrâzamlık (başbakanlık) da yapmış bulu­nan, İkinci Abdülhamîd’in en tanınmış vezirlerinden ad­liye nâzın Abdurrahman Paşa'mn yakınında bulundu. Babasını ve ağabeyini de tanıyan paşaya kendisini çok beğendirdi. Paşa, husûsî tahsiline devam etmesini, hu- kuğu bitirmesini öğütledi.

Sâdeddin Efendi nin maaşı 4 yıl, 2 aylık şifre kâtip­liğinden sonra 13 altına yükseldi (29.4.1906). 9 ay sonra (7.2.1907) adliye nezâreti mühür ve şifre müdürü, bun­dan 7 ay sonra (30.7.1907) adliye nezâreti mektûbî mu- âvini (genel sekreter yardımcısı) oldu ve maaşı bu gö­revlerle 25 ve 47 altına çıkarıldı. Mektupçu muâvini ol­madan bir ay önce, babası ve ağabeyi hâlen kazasker

16

Page 19: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

olan genç memur, nâzın Abdurrahman Paşaya damat oldu. Artık «Sâdeddin Bey» denen Arel’in bu sırada bir kayınpederi vezir ve dâmâd-ı şehryârî (İkinci Abdülha- mîd in damadı), diğeri de birinci - ferîk (orgeneral) idi.

Bu sıralarda İkinci Meşrutiyet ilân edildi (23.7.1908). Sâdeddin Bey henüz 28 yaşını bitirmemişti. Maaşlarda indirim yapıldı. Onun maaşı da 47 altından 30 altına in­dirildi. 14 Ağustos 1908’de adliye nezâreti mektûbî mü- dîri (özel kalem müdürü) oldu. 8 ay sonraki ikinci bir maaş «tensîkaatında» (indiriminde) aylığı 25 altına düş­tü. 5 ay sonra, aynı maaşla ticâret-i bahriyye (deniz ti­caret) mahkemesi üyeliğine getirildi ve doğrudan hâkim­lik mesleğine başlamış oldu (28.9.1909). Ancak bu gö­revde 33 gün kalabildi. 1 Kasım 1909'da 50 altm aylıkla imparatorluğun o sırada en nazik görevlerinden biri sa­yılan Rûmeli-i Şâhâne Vilâyet-ı Selâsesi 0 adliye mü­fettişliğine getirilerek bu görevin merkezi olan Selânik’e gitti.

Sâdeddin Bey, Selânik’te 1 yıl, 7 ay kaldı. Şimdi Batı Anadolu’dan sonra imparatorluğun Rûmeli denen Avrupa kısmının o sıralarda en belâlı sahası olan Ma­kedonya yı tanıyordu. Selânik, İzmir’den de kozmopolit

(2) Vilâyât-ı Selâse = XIX. asrın son ve XX. asrın ilk yılların­da, Kosova bölgesi dahil Makedonya’yı oluşturan 3 Osmanlı eyâletine verilen addır (eyâletlere «vilâyet», illere «sancak», ilçelere «kazâ» deniyordu): Selânik vilâyeti 35.000 km2 ve 1908’de 1.415.000 nüfus (km2’ye 40,5 yoğunluk) + Manastır vilâyeti 28.100 km* ve 1.061.000 nüfus (37 yoğunluk):+Kosova vilâyeti (merkezi Üsküb) 32.000 km* ve 1.726.000 nüfus (52 yoğunluk) = 96.400 km2, 4.202.000 nüfus. Vilâyât-ı Selâse’de toplam 83 kazâ ihtivâ eden 12 sancak (il) bulunuyordu. Bu­gün Makedonya’nun kuzeyi Yugoslavya’da, güneyi Yunanis­tan’da, doğusu Arnavudluk’ta, çok küçük bir parçası Bulga­ristan’da kalmıştır. Ülke 1912-13’de Türkiye’nin elinden çıktı.

17

Page 20: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

bir şehir olup şehir nüfusunun yarısı Türk, diğer yanss Rum, Yahudi, daha az nisbette Arnavut, Bulgar, Sırp, Çingene, Ermeni idi. Şehirde 250.000 nüfus yaşıyordu ve imparatorluğun İstanbul, Kaahire, Iskenderiyye, Şâir* ve İzmir’den sonra 6. şehri idi. îttihâd ve Teıakkı par­tisinin «merkez-i umûmî» denen genel yönetim kurulu henüz bu şehirde idi, İstanbul a taşmmamıştı. Ancak yatının her döneminde politikadan, hele particilikten hoşlanmayan Sâdeddin Bey, tamamen tarafsızdı ve parti ile ilgisi yoktu. Hemen ileriki yıllarda îttihâd ve Te rakkî, üyesi ve adamı olmayan hemen bütün görevlileri tasfiye ettiği halde, çok az istisna içinde Sâdeddin Bey e de dokunmayacaktır. Zira kayınpederi gibi ehliyeti nis- betinde namus ve haysiyeti de bütün imparatorlukta biliniyordu.

Sâdeddin Bey 28 Mayıs Î911’de adlîye nezâreti umûr-i cezâiyye müdîri (ceza işleri genel müdürü) oldu ve maaşı tekrar 40 altına indi. 41 gün bu görevde kaldı. Bu kısa görevinde en büyük hâtırası, hükümetin tevkif ettiıip İstanbul’a getirdiği bir Arap şeyhini hapishanede ziya­ret edip nasihatten sonra serbest bırakıp ülkesine gön­dermesidir ki bu şeyh sonraki yıllarda çok meşhuj biı isim oldu. Şeyh ile fasîh klasik Arapça konuşunca çok şaşırmıştır. Zîrâ Osmanlı ulemâsı medresede çok iyi Arapça öğrenir, okuduğunu mükemmel anlar, fakat de­ğil konuşmasını, Arapça su ve ekmek istemesini bilmez­di. Son Osmanlı ulemâsı ile tanışanlar bu durumu bile­ceklerdir ve evvelki asırlarda da böyle idi, zîrâ Arapça öğrenim tamamen metin üzerinden olup hiç pratik ya­pılmazdı. Ancak XVI. asrın Osmanlı ulemâsı ve dahi* önceki asırlardakiler bü hükmümüzün dışındadır.

Sâdeddin Bey, 8 Temmuz 1911'de 60 altın aylıkla ad­liye nezâreti müsteşarı oldu. 1 yıl, 8 ay bu görevi yü­

î?

Page 21: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

rüttü ve o zaman adalet bakanlığının görev sahası çok ^eniş olduğu için imparatorluk adliyesini, nazırların po­litik şahıslar olmaları bakımından,. bizzat yürüttü. 1 Mart 1913 te 50 altın maaşla Şûray-ı Devlet nâfia ve mâ“ İiye dâiresi üyesi oldu. Meşrûtiyet’te Şûrây-ı Devlet, is- tibdâd ve Tanzimat devirlerindeki çok büyük ehemmi­yetini kaybetmişti. Fakat hala görev sahası bugünkün» den çok geniş, biraz değişikti ve Şûrây-ı Devlet reîsi, eskiden olduğu gibi Meşrûtiyet'te de nâzır olarak hükü­mete katılıyordu. 1 yıl, 4 ay sonra 8 Temmuz 1914'te 75 altın aylıkla Def ter-i Hakaanı nazın (tapu ve kadastro umum müdürü) oldu. İmparatorlukta bu makam da bugünkünden ehemmiyetli olup bâzı dönemlerde def- ’ter-i hâkaanî nâzmnın kabine (hükümet) üyesi nâzır olduğu da görülür, fakat Sâdeddin Bey kabine dışı «nâ- aır» idi. Sâdeddin Bey, tapu ve kadastroda çok mühim ve çağdaş reform yaptı. Bu görevde iken imparatorluk, «o zaman «Harb-i Umûmî» denen Birinci Cihan Sava- şı’na girdi. 1 yıl, 4 ay sonra, son resmî görevi olan Şû- rây-ı Devlet tanzîmât dâiresi başkanlığına gene 75 altın aylıkla atandı (16 Ekim 1915). Bu dâire, yasaların ana­yasaya (Osm. kaanûn-i esâsı) uygunluğunu da kontrol edip bugünkü anayasa mahkemesi görevini yaptığı için, Şû- •rây-ı Devlet'in en mühim kabûl edilen dâiresi idi. 3 yıl, 2 ay bu görevde kaldı. Aralık 1918'de Şûrây-ı Devlet kapatılınca Sâdeddin Bey in görevi sona erdi. Tanzîmât dâiresi başkanı iken hâkim sıfatıyla ehliyetim Türk hu­kukçuları uzun zaman unutmamışlardır. Cihan savaşı bitmiş, Mütareke dönemi denen feci yıllar başlamıştı. Mütâreke'de Sâdeddin Bey, bir devlet görevi kabûl et­medi.

16 Mart 1908 günü Washington'da (A.B.D.) toplanan milletlerarası hukuk kongresine delege olarak, o yıllar­

c a en iyi İngilizce bilen hukukçu olması bakımından,

Page 22: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Bâb-ı Âlî (Osmanlı hükümeti) tarafından Sâdeddin Bey, Osmanlı murahhası seçildi. 205 altın harcırah aldı. 'Yal­nız İngilizce değil, Fransızca ve Almanca konferanslar verip temaslar da yaparak gerek Birleşik Amerika da, gerek uğradığı Avrupa ülkelerinde takdir kazandı. Ba­bası, kendisi Selânik'te görevli iken, İzmir'deki kona­ğında ölmüştü.

Feci Mütâreke yıllarını İstanbul'da geçirdi ve ko­nağı düşman işgaline uğrayıp ailece dışarıya atıldılar. Sâdeddin Bey'de gerçek milliyetçilik duygusu uyandıran hayatının sonuna kadar unutamadığı olayın bu olduğu­nu sanıyorum. Zira haysiyetine fevkalâde düşkündü ve maruz kaldığı olay, onun için bir şerefsizlikti. Siyâsi durum ortaya çıkınca Sâdeddin Bey, Cumhuriyetin ilâm gününe tesadüf eden 29 Ekim 1923'te ailesiyle İzmir e gelip çok sevdiği bu şehre yerleşti. Büyük bir avukat­lık bürosu açtı. 5 yıl İzmir'de kaldı. Ekim 1928 de İstan­bul'a döndü. İstanbul'da da avukatlıkla hayatını kazanı­yordu. Ancak mahkemeye, yalnız hukukî örnek teşkil edecek en mühim celselerde çıkıyor, davalara, bürosun­da çalışan avukatları gönderiyordu ki daha çok Ameri­kan sistemi avukatlığa benzemektedir. Sâdeddin Bey in bürosundan sonradan çok şöhret kazanan hukukçular çıktığı bilinmektedir. Birkaç defa hükümetin davetiyle An­kara'ya gidip devletin yüksek hukukî meseleleri hak­kında istenen raporları verdi. Birkaç defa da Temyiz ve Şûrây-ı Devlet'teki mühim mürâfaalara katıldı. Sâded­din Bey'in katılacağı mürâfaalara yüksek hâkimlerin çok hazırlanarak geldikleri de bilinmektedir. 1953 te Emin­önü Yeni Postahanesi arkasındaki avukatlık yazıhanesi­ni kapattı. Yalnız devlet menfaatlerine ait milletlerarası davalar, ticaret, arazi, miras gibi davalar almış, boşan­ma ve âdî ceza davalarını hiç kabûl etmemiştir. Bâzı hukuk eserleri basılmıştır.

20

Page 23: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Hiç içki içmeyen, biranın bile lezzetini bilmeyen, az kızartma yiyen, sıhhatine itina eden, hiç sigara içmeyen, az pipo ve puro kullanan, orta derecede kahve içen Arel, siroza tutuldu. Kısa süren bir hastalıktan sonra 6 Ma­yıs 1955 cuma günü sabahı 8.50'de İstanbul'da Bomon- ti'de Küçükbahçe Sokağında caddeye köşe yapan 3 nu­maralı üç katlı şahsî malı olan küçük evinde bir rama­zan günü öldü. 74 yaşını 4 ay ve 19 gün geçiyordu. Bü­yük cemaatle cenazesi yakındaki Şişli Camiinden Zen- eirlikuyu'daki Asrî Mezarlığa götürüldü ve büyük bir taş dikildi.

Daha 38 yaşında emekli olduktan sonra, resmî gö­rev kabûl etmemekte titizlik derecesinde özen gösterdi. İmparatorluk devrindeki bütün görevleri ya görev de­ğiştirerek veya terfi ederek oldu ve hiç açıkta kalmadı. Yalnız bir defa politik sebeple adliye müsteşarlığından kendisi istifa etti.

Sâdeddin Bey'in mülkiye rütbesi tedricen yüksele­rek, 1.8.1907'de ûlâ pâyesini aldı ki korgenerale eşit sivil rütbedir. Bu sırada adliye nezâreti mektûbî muâvini ol­muştu. Meşrutiyet’te mülkiye rütbeleri çok nadiren ve­rilmeye başlandığı için başka bir rütbe almadı. 1905'te adliye nezâreti şifre kâtibi iken de 3. rütbe Mecîdı nişânı almıştı (3).

Ceza evlerinin ıslahı ve tevkif usûlünde ıslahlar da yaptı. Amerika seyahatinde konferans metnini ve maka­lelerini bazı gazete ve dergiler İngilizce olarak yayınla­dılar. 1928 sonunda adliye vekâleti ahkâm-ı şahsiyye ko­misyonuna başkanlık ederek tapu ve kadastro kanununu

13) Sâl-nâme-i Devlet-i ’Aliyye-i ’Osmâniyye, 1326H = 1908, s 382-3, 1327 R. = 1911, s. 130 1; Almanach de Gotha, 1912 s 1.147.

21

Page 24: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

hazırlayıp meclise sunduktan ve kabûl ettirdikten sonra bu görevden çekildi. Çeşitli tarihlerde kendisine 2 kere Temyiz başkanlığı, 3 defa Baro başkanlığı, Şûrây-ı Dev­let başkanlığı, adliye vekilliği, İstanbul vali ve belediye' başkanlığı teklif edildi, hiçbirisini kabûl etmedi. I929’da> Lahey Adalet Divanı daimî üyesi oldu.

22

Page 25: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

i l

AİLESİ

Arel ailesinin bilinen atası Dardağan-zâde Ahmed Ağa'dır ve ailenin adı «Dardağan-zâdeler»dir. Ahmed Ağa, Âydın'ın Çine ilçesinin bir köyünün ağa oğludur. îstan^ bul a gelerek Yeniçeri ocağına girdi, yükselerek 1823 Ha­ziranında kul-kethudâsı ve 4 ay sonra 26 Ekim 1823'te yeniçeri ağası oldu (4). 3 ay, 18 gün bu görevi yürüttü. 13 Şubat 1824'te görevinden alındı. Ahmed Ağa, kendi­sinden önce yeniçeri ağası olan Ağa Hüseyin Paşa'nm İkinci Mahmûd'a tavsiyesiyle yeniçeri ağalığına getiril­mişti. İkinci Mahrnûd, ocağı söndürmek kesin kararın­da olup sön derecede gizli hazırlıklar yapıyordu ve bu hususta en güvendiklerinden biri Ağa Hüseyin Paşa idi. Ancak yeniçeriler, vezir pâyesiyle başlarına getirilen Hü­seyin Paşa'nm bazı hareketlerinden kuşkulanmışlar, pâ­dişâh da onu görevinden alarak, Hüseyin Paşa'nm kul- kethudâsı sıfatıyla yardımcısı yani ocağın ikinci kuman­danı olan Dardağan-zâde Çineli Ahmed Ağa'yı yerine ge­tirmişti. Ahmed Ağa da padişahın projesini biliyordu ve çok dikkatle davranmasma rağmen ağalıkta fazla tutu­namadı. İkinci Mahmûd, 13 Aralık 1823'te Nizâm-ı Ce- dîd ricâlinden ve bürokrasi içinde Teceddüd (yenileşme) hareketinin lideri olan Mehmed Said Galib Paşa'yı sa­dâret makamına (başbakanlığa) getirmiş, ondan boşa­lan Boğaz muhafızlığını da, Hudâvendigâr (Bursa) ve

(4) Cevdet Paça, XII, 84; Sicili*! Osm&nt, IV, 778.

23

Page 26: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Kocaeli (îzmit) sancaklarının askerî valiliğini ekleyerek, yeniçeri ağalığından aldığı Ağa Hüseyin Paşa'ya ver­mişti.

Ahrrıed Ağa'nin kısa ağalığında yeniçerilerin şüphe­leri çok arttı. Ahmed Ağa'nın falso yapmış olması muh­temeldir. Hayatının tehlikede olduğunu anlayan İkinci Mahmûd, onu yeniçerilerin elinden kurtarmak için Ba- tum'a sürdü. Bilindiği gibi Ahmed Ağa'dan sonra kısa müddetlerle Ali Ağa (13.2.1824-1.7.1824), Süleyman Ağa (1.7.1824- 11.2.1825), Haşan Ağa (11.2.1825-9.4.1825), ni­hayet Mehmed Celâleddin Ağa (9.4.1825- 15.6.1826) ye­niçeri ağası oldular ve bu sonuncunun devrinde Vak'a-i Hayriye oldu, Kapıkulu ocaklarına son verilerek modem ordu kuruldu ve Türkiye'de modern ve çağdaş dönem başladı.

Kısa hizmetine karşılık padişah, Ahmed Ağa'ya, Ba- tum limanına 25 km mesafede bir tepe üzerindeki Aşağı Maradit köyünü temlîk etmişti ki bu köyün altında Ço­ruh ırmağı kıyısında Yukarı Maradit ve Oğlavur köyleri vardır ve bu iki köy de Ahmed Ağa'nın yönetimine ve­rilmişti. Bugün Gürcistan'da kalan bu kesimde Acaralar yaşar ki, Sünnî-Hanefî Müslüman olup Gürcî dili konu­şurlar. Aslen Kıpçak Türkleridir, bu bölgeye gelince Gür­ellerin tesiriyle Ortodoks Hıristiyan olmuş ve Türkçeyi unutarak Giircîce konuşmaya başlamışlardır. XVI. asır­da Osmanlı fethinde ihtida etmişler (Müslüman olmuş­lar), fakat Gürcî dilini muhafazada devam etmişlerdir. Zira dil değiştirmek, din değiştirmekten daha zordur ve çok daha uzun müddeti gerektirmektedir.

İşte Ahmed Ağa, hayatının son 4 yılını böyle bir çev­rede tarımla uğraşarak geçirdi. Aslen Batı Anadolu'nun bir köyünün çocuğu olması, böyle bir hayata kolayca

24

Page 27: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

uyumunu sağlamıştı. Vak'a-i Hayriye'yi duyunca İstan­bul'a dönmeyi de düşünmedi. Esasen 1828'de Aşağı Ma­radit köyünde öldü ve oraya gömüldü. Ahmed Ağa'nın Çine'nin bir köyünde ağa olan babasının adı ve Çine'nin hangi köyü olduğunu, Arel ailesinin görüştüğüm hiçbir ferdi bilmiyorlardı, bugüne kadar elimize geçen tarihî bir kayda, bir arşiv vesikasına da rastlamadım. Onun için Dardağan-zâdeler'i Ahmed Ağa ile başlattım.

Keza Ahmed Ağa'nın yalnız tek çocuğunun adını tespit etmiş bulunuyorum ki Dardağan-zâde Osman Efen- di'dir ve ismi bilinmeyen, fakat müderris olduğu söyle­nen bir kardeşi dışında başka kardeşi olup olmadığı da 1950'ye doğru görüştüğüm Dardağan-zâdeler'den hiçbiri tarafından bilinmiyordu. Osman Efendi, Ahmed Ağa'nın İstanbul'a gelince evlendiği eşinden doğdu, medresede tahsil görüp İstanbul rüûsu aldı, fakat genç yaşında ba­bası ile Batum'a gitti. Babası ölünce Mısır'a gitti. Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın hizmetine girdi. Uzun yıllar Mısır'da mütesellimlik yaptı, Mısır'ın bazı illerinde Mehmed Ali Paşa'nm reformlarını uyguladı. Mı­sırdan Batum'a, aile mâlikânesine döndü ve orada öle­rek babası Ahmed Ağa'nın yanma gömüldü. Osman Efen- di'nin büyük oğlu Hacı Şeyh Ahmed Efendi'dir. 1824'ten sonra Maradit'te doğdu. Babası gibi medresede okudu. Tasavvufa da girdi. 1878'de Rusîar, Batum’u istilâ edince oradan ayrılıp 50 yaşlarında iken Sapanca'ya yerleşti. Bir medrese ve bir tekke kurdu. Medresesinde müder­ris ve tekkesinde şeyh oldu. Hangi tarikatin şeyhi oldu­ğunu 1950'ye doğru görüştüğüm Dardağan-zâdeler bilmi­yorlardı. Bu Ahmed Efendi, Sâdi Bey adlı bir oğul ve bir kız çocuk bırakarak, 1900'den önce Sapanca'da öldü.

Dardağan-zâde Osman Efendinin küçük oğlu, Sâ­deddin Arel'in babası olan Hacı Mehmed Emin Efendi'

25

Page 28: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

dir. 1830 yıîının son yansında Batum'un Maradit kö­yünde aile mâlikânesinde doğdu. 1910’da İzmir'de 80 ya­şında öldü ve İzmir'e gömüldü (Emin Efendiyi 182S doğumlu gösteren bir kayıt, yanlış olmalıdır).

Dardağan-zâde Mehmed Emin Efendi, adı bilinme­yen amcası, onun büyüğü olan babası Osman Efendi ve ağabeyi Hacı Şeyh Ahmed Efendi gibi, medresenin yük­sek kısmmı bitirmek, için 1850 yılma doğru Batum'dan İstanbul'a geldi ve İstanbul rüûsu alarak ulemây-i rüsûm silkine geçti. Müderrisliklerde ve kadılıklarda bulunarak yükseldi. 57 yaşında İstanbul pâyesi aldı ki korgenerale eşit dinî-iîmî-kazâî payedir (29.6.1886). 12 yıl sonra 68 yaşında Anadolu kazaskeri pâyesîne yükseldi (14.9.1898) ki askerî rütbelerden mareşale eşit Osmanlı ilmiye rüt­besidir. Ancak Rûmeli kazaskerliği pâyesine yükseleme­di. Hayatının son 20 yılını İzmir'de geçirdi ve uzun müd­det İzmir kadılığında bulundu 0 .

Ağabeyi gibi bir ara hacca da giden Mehmed Emin Efendi, aydın bir Tanzîmât din adamı idi. 1876'da Kaa- nûn-i Esâsî'yi hazırlayan komisyonda Ziyâ Bey (Paşa), Nâmık Kemâl Bey, Ali Süâvî Efendi gibi Yeni Osman­lılarca bir arada bulundu ve içlerinde gerçek hukukçu Mehmed Emin Efendi olduğu için, arkadaşlarının istek­lerini kanun maddeleri hâlinde ilk taslak olarak o ka­leme aldı. Bu sebeple İkinci Abdülhamîd tarafından mimlendi. Bu faaliyeti sırasında Haremeyn (veya Mek­ke) pâyesinde, pek de yüksek rütbeli olmayan bir ilmi­ye mensubu idi. O kadar kazasker varken anayasa ko­misyonuna önün alınması, fıkh (İslâm hukuku)'daki bü­yük bilgisi ve Ziyâ-Kemâl ekibiyle uyum içinde çalış­maya müsait zihniyette bulunması dolayısıyladır. 24 yıl

(S) S&i-nime, 1315= 1897, s. 63; S&l-n&me, 1326 = 1908, s. 109.

26

Page 29: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

İzmir'de bulunması ve mesleğinde —kazasker rütbesin­den maiırûm edilmemesine rağmen— yükselememesi se­bebiyle Mehmed Emin Efendinin, îkinci Abdülhamîd'e sempatisi yoktu. Böyle bir ortamda büyüyen Sâdeddin Arel de aynı tesirleri aldı ve Ziyâ-Kemâl ideolojisinden de ayrılarak, Ziyâ Gökalp ideolojisini beğendi. Emin Efendi’nin İstanbul'da Vefâ'da ve Koska'da iki konağı, Sarıyer'de yalısı, İzmir'de büyük bahçe içinde konağı vardı ki karşısında bir cami yaptırmıştır. Emin Efendi, müderrisken ders verişindeki tatlılık, geniş bilgisi, kud­retli hitabetiyle ün yaparak parlamıştı. Pek çok talebe yetiştirdi. Bir padişah irâdesini vakıfların menfaatine aykırı bularak reddettiği için İstanbul'dan uzaklaştırıl­mışsa da, bunun bir bahane olması ihtimali kuvvetlidir. 1908'de Meşrutiyet'te İstanbul'a davet edildi, fakat İz­mir'e çok alışmış, oraya yerleşmiş, çok da ihtiyarla- mıştı, gitmedi. Davet sebebinin, Midhat Paşa'nm eski adamı olmasından kaynaklandığı muhakkaktır. Ancak Sâdeddin Arel, karakter sağlamlığı ve medenî cesaretini ve nimetlere karşı kayıtsızlığını, babasından almıştır. Emin Efendi, İzmir Eytâm Sandığı'nı yılda 40.000 altm muamele yapan bir banka hâline getirdi ki, cumhuriyet devrinde Vakıflar Bankası onun bu teşebbüs ve eserin­den ilham alınarak kuruldu (®).

Batum’da doğduğu için «Gürcî» denen ve yukarı­daki bütün tafsilâttan da anlaşılacağı üzere Gürellikle hiçbir ilgisi bulunmayan Kazasker Emin Efendi, 3 ha­nımla evlendi:

İlk eşi Hadîce Zehrâ Hanım, 1835'e doğru Batum* da doğmuş, 1849'da Batum’da 19 yaşındaki Emin Efendi ile evlenmiştir. Emin Efendi'nin ilk 3 çocuğunun anne­sidir. Emin Efendi ile beraber hacca gitmiştir. Emin

(6) R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, IX, 5.061a.

Page 30: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Efendi, ilk izdivacından 26 yıl sonra ve muhtemelen ilk eşinin ölümünü müteakip İstanbul'da 1875 te Fatma Ze­kiye Hanım (İstanbul 1848 - İstanbul 1936) ile evlendi. Sonraki 3 çocuğu bu hanımdandır. Bu izdivaç 35 yıl de­vam etmiştir. Bu evlenmeden doğan 3 çocuğun küçüğü, Sâdeddin Arel'dir. Emin Efendi, ikinci evlenmesinden 13 yıl sonra, 1888'de İstanbul'da Seher Hanım (İstanbul 1870?) ile evlendi. Bu izdivaç da 22 yıl sürdü. Seher Ha­nım ilk kocasını kaybetmişti, Emin Efendi ile evlendiği zaman duldu ve Efendi onunla, himayesine de almak için evlenmişti. Emin Efendi'nin son 4 çocuğu, Seher Hanım'dandır. Bu suretle 10 çocuğu olmuştur:

1) Ali Haydar Arsebük (1850 - 1935 = 85). Ailenin bana verdiği bilgi 1850'de İstanbul da doğduğu şeklin­dedir. Ali Çankaya, 1852'de Batum'da doğduğunu yazı­yor (7). 14.9.1935'te İstanbul'da Bayezit'teki konağında öldü ve ölümünden birkaç ay önce «Arsebük» soyadını aldı. «Haydar Molla, Haydar Molla-Efendi» diye ünlü­dür (8). İstanbul'da yüksek medrese bitirip İstanbul rüûsu ve Mekteb-i Nüvvâb'ı bitirip diploma aldı. Babası Burdur kadısı iken orada nâib (nahiye hâkimi) olarak mesleğine başladı. Bidâyet mahkemesi hâkimi, istînâf mahkemesi hâkimi, Burdur kadısı, Uşak kadısı, Temyiz üyesi ve sonra reîsi oldu. 14 Ağustos 1903 te Haremeyn (Mekke) rütbesine (tümgenerale eşit Osmanlı İlmî rüt­besi), 1905'te İstanbul rütbesine (korgenerale eşit), 31 Ekim 1907'de Anadolu kazaskeri rütbesine (9) (mareşale

(7) Mülkiye Tarihi, II, 936-7.(8) Kastamonulu Nûmân Efendi oğlu Anadolu kazaskeri, şâir,

fıkh üzerinde değerli eserlerin yazarı «Büyük Ali Haydar Molla-Efendi» (İstanbul 1837 - İstanbul, 27.11.1903) ile karış- tırmamalıdır (Son Asır Türk Şairleri, 570-2; Türk M eşhur­ları, 35b-6a).

(9) Sâl-nâme, 1315 = 1897, s. 66; Sâl-nâme, 1326 = 1908, s. 111.

28

Page 31: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

eşit) yükseldi. Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne'de (Siyasal Bilgiler Fakültesi) 11 yıl Mecelle ve arazi hukuku mü­derrisi (ordinaryüs profesör) (1.6.1898-30.11.1908), Mek­teb-i Hukuuk-ı Şâhâne'de (Hukuk Fakültesi) ve Mekteb-i Kudât'ta aynı derslerin müderrisi oldu. Çok öğrenci ye­tiştirerek büyük sevgilerini kazandı. Meşrutiyete bu bi­yografi ile 58 yaşında girdi. 1915'te fetvâ emîni, 11 Ka­sım 1918'de Tevfik Paşa kabinesinde adliye nâzırı, Ara­lık 1922'de 72 yaşında emekli oldu. Eyüb'e gömüldü. Fıkh sahasında zamanının en büyük bilgini idi. 6 büyük cilt­lik Mecelle Şerhi ve başka basılı eserleri vardır. Sâded­din Arel, kendisinden 30 yaş büyük olan bu ağabeyinden de çok şey öğrendi ve esasen 16 yaşından sonra bu ağa­beyinin İstanbul'daki konağında oturarak onun terbiye­siyle yetişti. Haydar Molla'nm ilk eşi 1909'da ölmüş, er­tesi yıl 1910'da Emîne Hanım'la evlenmiştir. İlk 3 ço­cuğu ilk, son 3 çocuğu ikinci hanımdandır ve bu arada çok küçük ölen bir erkek çocuğu da vardır. Haydar Molla'nm 6 çocuğu şunlardır : 1. Ord. Prof. Dr. Ahmed Es'ad Arsebük (İstanbul 1883-Ankara, 15.5.1954 = 71), Galatasaray'ı (1904), Hukuku (1908) bitirdi, hukuk dok­toru oldu (1909), Sorbonne hukuk fakültesinden de dip­loma aldı (1913), adliye nezâreti hukuk işleri müdürü (1913), 1. ticaret mahkemesi reisi, avukat (1925), Ankara Hukuk Fakültesi medenî hukuk profesörü (1935) ve or­dinaryüs profesörü (1943), bu fakültenin dekanı (1941), ek olarak Siyasal Bilgiler'de medenî hukuk profesörü (1936), emekli (1954) oldu, mühim hukuk kitaplarının yazandır, sicilinde Arapça, Farsça, Fransızca bildiği ya­zılıdır. 4 yaş büyük amcası Arel'den batı dilleri, felsefe ve musiki estetiği öğrendi. Cebeci Asrî Mezarlığı'nda gö­mülüdür. Fatîne Arsebük'ten olan çocukları Nüvid Top- çubaşı ve Rasîn Arsebük olup Nüvid Topçubaşı, Cemil Topçubaşı ile evlenmiştir ve oğlu yüksek mimar Ahmed

29

Page 32: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Lutfi Topçtıbaşı'dır. 2. Zchrâ Gevrek, Haydar Molla'nm büyük kızıdır. Genç ölen Yüzbaşı Mustafa Gevrek'le ev­lendi, 4 çocuğu vardır; Suad Hanım (Süleyman Bey'l® evlendi), Said Gevrek (Behremend Gevrek’le evlendi, ço­cukları İstanbul 1948 doğumlu Mustafa Gevrek ve İs­tanbul 1952 doğumlu Ayşe Gevrek), Suadâ Hanım ve müteahhit Sâdi Gevrek. 3. Emin Arsebük, Ulviye Ar­sebük le evlendi, oğlu Güven Arsebük'tür. 4. Seniye Evkuran, yüksek mimar Muhiddin Evkuran'la evlendi, kızları Bülün Evkuran’dır. 5. Fatma Vedîa Karabey, önce Dr. Besim Kanatlı ile evlenip ayrıldı, sonra Ah­med Karabey (ölm. 1948) ile evlendi, son izdivacından çocukları Billûr Karabey ve Haydar Karabey’dir. 6. Hay- ri Haydar Arsebük (İstanbul 1918 - İstanbul 1938), Hay­dar Molla'nm en küçük çocuğudur, Tıbbiye 3. sınıf öğ­rencisi iken öldü. 1968'te Haydar Molla'nm bu 6 çocu­ğundan 1. ve 6. dışındaki 4'ü hayatta idi.

2) Fatma Hanım (Batum 1865 - Sapanca, 3.6.1891 = 26), 1877'de Batum'da Dr. Mehmed Abdürraûf Bey (Batum, 16.4.1848 - İstanbul, 5.5.1908 =» 60) ile evlendi, «Hakkı» mahlasıyla şiir de yazan Abdürraûf Bey, 1861 sonlarında İstanbul'a gelerek yüksek medreseyi bitirdi, sonra Mekteb-i Tıbbiyye-i Askeriyye-i Şâhâne'deiı hekim yüzbaşı olarak çıktı, operatörlük ihtisası yaptı, memle­keti olan Batum'a askerî doktor tayin edildi, Batum el­den çıkınca 13 Ekim 1879'da askerlikten istifa ederek İstanbul'da Süleymaniye'de muayenehane açıp 29 yıl ça- lıştı. Dr. Abdürraûf Bey, Fatma Hanım ölünce, Ümme- haıı Hanım'la evlendi ki Dardağan-zâdeler'le yakınlığı vardı. Dr. Abdürraûf Bey'le Haydar Molla kızı Fatma Hanım'm çocukları Hüsnü Tokgöz, Hadice Hanım ve Tahsin Bey'dir. Hüsnü Tokgöz, Süleyman Necâtî Efen­d iye damad oldu, çocukları Muhiddin Tokgöz, Nûred- din Tokgöz, Muallâ Tokgöz olup sonuncusu 1950'ye doğ­

■30

Page 33: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ru 25 yaşlarında ölmüştür. 1879'da Batum'da doğan Hüs- joü Tokgöz, 1940'larda İstanbul'da ö ldü(!0). Dr. Abdür- raûf Bey, Müderris Nûreddin Mustafa Efendi (Batum 1816? ** Sapanca, 1.4.1905) (Sapanca Câmii'nde gömülü)de Fülâne Hanım (Batum 1824? - Sapanca, 16.11.1906, eşinin yanında gömülü), oğludur. Mustafa Efendi, Batum eşrafından ve Türk olup, 1878'de Rus istilâsı ile Sapan­ca ya yerleşip yakınlarında İlmiye adım verdiği köyü kurdu (!î)> İstanbul'un zamanlarında ünlü medrese mü­derrislerinden Murgullu Şâkir Efendi ile bunun oğlu Hacı Hâfız Mehmed Hilmi Efendi, Mustafa Efendi'den icâzet alanlardandır. Mustafa Efendi’nin babası Nûrl Efendi'dir (ölm. Batum 1831?). Mustafa Efendi'nin, D& Abdiirraûf Bey'den sonra dünyaya gelen 4 çocuğu şun­lardır : 2. Hâfız Ahmed Nûri Efendi (Batum 1850? - Sapanca, 25.3.1914), Sapanca Camii hatib ve imamı, ilk eşinden Hadice Hanım ve Hüsnü Efendi, ikinci eşinden iki kızı oldu. 3. Haşan Efendi ile evlenen bir kız ki, iki oğlu oldu, büyükleri Hacı Ahmed Efendi’dir ve bunun da iki oğlu oldu. 4. Esmâ Hanım (Batum 1854?-İstan­bul, 4.4.1935), bu hanımın ilk eşinden çocukları Hasbî ve Osman Efendiler, ikinci eşi Köse Mahmûd Efendi’den çocukları da iki erkek çocuktur; Hasbî Efendi'nin ço­cukları Fevzi ye ve Sabriye Hammlar'dan ilki, 1945'te Emîn Âlî Perişanoğlu ile evlendi. 5. Meryem Hanım, Hafız Emin Efendi ile evlendi, çocukları Nûri Bey'îe Nazlı Hamm'dır.

3) Haşan Bey (Batum 1867? - İstanbul 1887 = 20?), Mekteb-i Tıbbiyye-i Miilkiyye-i Şâhâne'de öğrenci ikeıa öldü.

<10) Bu paragraftaki bilgi, 1955te MııMddin Tokgcte’den alınmıştır.(11) Sakarya merkez bucağında. İçişleri Bakanlığı, Sakarya îlî,

Ankara 1982, s. 17.

31

Page 34: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

4) Behiyye Adoran (İstanbul 1876 - İstanbul, 10.1.1942 = 66), 1892'de İstanbul'da Hacı Hüseyin Hüsnü Bey (İstanbul 1852 - İstanbul 1912) ile evlendi. Sırasıyla şu 5 oğulları oldu : 1. Nûreddin Ergin (İstanbul 1893), tüccardır, İstanbul'da 1931'de Dîvân-ı Muhâsebât (Sayış­tay) reisi Hüsnü Bey'in kızı Fatma Lâmia ile evlendi*2. îzzeddin Adoran, avukattır. 3. Şerefeddin Adoran, avukattır, Aykut Adoran ve Özer Adoran adlı oğulları ile Senar adlı kızı oldu. 4. Salâhaddin Adoran, adliye müfettişi iken 1940'larda öldü, oğulları Ahmed Adoran ve Orhan Adoran'dır. 5. Seyfeddin Adoran, tüccardır. Salâhaddin Adoran'm kızı Şâh, 1947'de İstanbul'da avu­kat Salâhaddin Bey'le evlendi.

5) Şâdiye Kevser Hanım (İstanbul 1878 - İstanbul, 3.9.1926 = 48), mülkiye kaymakamı Ali Bey'le evlendi, 4 kız ve 2 oğulları oldu ki sırasıyla şunlardır : 1. Nefise Hanım (çocukları: Bülend Bey, Âsuman Hanım, Sâibe Hanım, Sâmire Hanım, Demet Hanım). 2. Berîa Ha­nım (çocukları: Halûk Bey ve Neclâ Hanım ki sonun­cusunun da bir kızı oldu). 3. Medîha Hanım. 4. Nâtı- ka Hanım (kızları Berrin ve Tülün Hanımlar). 5. Nâtık Bey. 6. Ali Nijad Besener, inşaat müteahhidi (bir kızı var).

6) Hüseyin Sâdeddin Arel.

7) Ahmed Hamdi Bey (İstanbul 1883-Kudüs 1915 = 32), Birinci Cihan Savaşı'nda yedek subayken Filistin cephesinde Kudüs savunmasında şehit düştü.

8) Münîre Hanım (İstanbul 1889 - İstanbul 1900'ler), genç kızken öldü.

9) Ayşe Aliye Hanım (İstanbul 1891 - İstanbul 1900'ler), bu da genç kızken öldü.

32

Page 35: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

10) Osman Dardağan (îzmir 1901). Kazasker Emi» Efendi’nin son çocuğudur. Galatasaray mezunudur. îti- bâr-ı Millî Bankası'na girdi (1921). îş Bankası Galata şubesi müdürü (1943), Yapı ve Kredi Bankası u m u m müdür muavini (1951), umum müdür vekili. Denizcilik Bankası umum müdür muavini (1952), Turizm Bankası yönetim kurulu üyesi (1956) oldu. Denizcilik Bankası ve Turizm Seyahat Şirketi kurucularındandır. Nerrnin. El- gün (îzmir 1919) ile evlendi. Çocukları Nevhiz Kocatop- çu (İstanbul 1925, İstanbul 1947’de bir yüksek mühen­disle evlendi) ve Emin Dardağan (İstanbul 1.934) Var (f?).

(12) Kim Kimdir, 205b; İstanbul Ansiklopedisi, VHI, 4,241b; 1$55' te kendisinden alman bilgi,

r. s 33

Page 36: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

I

I

Page 37: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

GERMIYANOĞULLARI

XII

•Dardağan-zâcieler'e dair tespit edebildiğim jenealo tjik bilgilerden sonra, şimdi de sayın okuyucularıma, Ger» miyanoğullan’na dair tespit edebildiğim jenealojik ve ilki gibi orijinal, başka bir yerde çıkmamış bilgileri su­nuyorum. Genniyanoğullan, Sâdeddin Arel'in eşinin aile­sidir.

Kütahyalı Germiyanoğullan, Batı Anadolu'nun bü­yük Türkmen beyliklerinden birinin torunlarıdır (13). Germiyanoğullan'nın sonunculan olan XV. asır başla- nndaki beylere şecereyi bağlamak mümkün olmamıştır. Ancak bu hânedandan indikleri ve asırlarca Kütahya eşrâfı olduklan gerçektir. Bana göre, kız tarafından Ger- sniyanoğullan’ndan inmişlerdir.

Germiyan-zâde îzzet Ahmed Paşa (ölm, Hotin, 10.10.1782), Kütahya'da doğup İstanbul’a geldi. Teşrîfât- çı Mehmet Akif Bey (u) dairesinde tahsil edip efendisi-

*İ3) 1260?-1S90 + 1402-1429'da Kütahya re 1381’den sonra Kula merkez olmak üzere saltanat süren Avşar boyıı beylerinden Germiyanoğullan hânedânınin şeceresi İçin bk Büyük Tür* kiye Tarihi, n , 24-5.

■*<44) Ebû-BekJr Paşa oğlu (mîrmîrân). Bâb-ı Alî’ye girerek zar manla teşrlfâtçı, 1743’te azil, sürgün, küçük evkaf muhase­becisi (11.1745), 2. def’a teşrlfâtçı (1755), ilâveten çavuşbaşı (1762), bunlara ilâveten süvârl mukaabelecisi (1763 sonlan), 10.1766’da azil. I9.4.1768’de Öldü. Ülküdar’a gömüklü. Sala­cakta mescid yaptırdı. Bir târihin ynzandhr (Slefil-f Os-

.55

Page 38: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

nin iltimasıyla teşrifâtî kalemine girdi, bu kalemde ha­lîfe ve sonra hâcegân rütbesiyle yerine teşrîfâtçı, çavuş- başı (10.1764), sadâret kethudâsı (iç işleri bakanı) (12.1764), defter emini (6.4.1765) oldu ve bir ayını dol­durmadan Limni'ye sürüldü. 1765'te affedilerek başmu- hâsebeci, tersâne emîni (6.1766), tophâne emîni (1.1767) olup görevle Mısır’a gönderildikten sonra 2. kere sadâ­ret kethudâsı (12.1770), buradan vezîr (mareşal) rütbe­siyle Rusçuk cephesi seraskeri (kumandanı) (22.2.1771), buradan Vidin cephesi seraskeri (2.1772), Vidin valisi, Kars valisi (1774), Aydın mutasarrıfı, Mısır valisi (1775), hemen oradan alınarak bir müddet sonra Haleb valisi (1777), Kudüs mutasarrıfı, Diyâr-ı Bekr valisi (1778), 2. kere Haleb valisi (1779), Köstendil mutasarrıfı (1780), Hotin muhafızı (1781) oldu ve burada öldü (15).

Bu Ahmed îzzet Paşa ile aynı aileden Hacı Emîr Bey'in oğlu Hacı Mustafa Bey, gene Germiyanoğulları'n- dan bir kızla evlenmiş, Hacı Ali Paşa doğmuştur (Kü­tahya 1800? - Kütahya, 24.8.1879 = 79?). Bu Hacı Ali Pa* şa, İstanbul'a gelerek kapıcıbaşı, müsellim, mîrmîrânlık ve paşa unvanıyla Bozok (Yozgat) mutasarrıfı (10.1843), Kudüs mutasarrıfı (11.1844), Şâm (Suriye) eyâlet valisi (11.1845), Harput valisi (3.1846), az sonra bu görevden alınıp bu def'a 2. kere ve vezîr rütbesiyle (mareşale eşit en yüksek mülkiye rütbesi) Harput valisi (10.1846), Şeh-

mânî, I, 178; Babinger, GOW, 290-1, no. 264; Sicili, III, 287; Iladîkatü’l • Cevâmî’, II, 226; Hammer, GOR, IX, 133, no. 791), eseri: Târîlı-ı Cülûs-i Sultân Mustafâ Hân (1757).

(15) Sicili I, 268; l.H. Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, 250-1.Zülüflü îsmâil Paşa’nın oğulları, ataları Turnacı-zâde Gazi İzzet Ahmed Paşa’yı (ölm. 1780) aynı devrin vezir ve ser­darlarından olduğu için bu Ahmed îzzet Paşa ile karıştıra­rak «Germiyanoğlu» soyadını almışlarsa da, gerçekte Tur- nacı-zâde olup Germiyanoğullan ile bir ilgileri yoktur.

36

Page 39: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

rizor valisi (10.1851), 2. kere Şâm (Suriye) valisi (12.1857), Cidde (Hicâz ve Habeş) valisi (1.1859-10.1861), Rûmeli vali vekili (8.1862), Trabzon valisi (8.1865), Ankara va­lisi (6.1867), Haleb valisi (6.1872), Kastamonu valisi (8.1873), Konya valisi (8.1875), emekli (4.1876) oldu ve Kütahya'ya yerleşip 3 yıl, 4 ay sonra öldü. 29,5 yıl vezîr rütbesi taşıdı. Halveti idi. Eşi, defter kethudâsı Osman Efendi kızı Penbe Hanım'dır (16). Tanzîmât'm kudretli eyâlet valilerinden biri idi. Kastamonu'da cami, Kütah­ya'da mescit yaptırdı ki burada gömülüdür.

1803 Ağustosunda Kütahya mütesellimi olan Germi- yan-zâde Mehmed Ağa ile 1810 Temmuzuna kadar Kü­tahya mütesellimliği yapan Germiyan-zâde Hacı Süley­man Ağa, gene bu ailedendir. Hacı Ali Paşa'nm önce oğlu Abdurrahman Paşa, sonra ardarda şu 3 kızı dün­yaya ge ld i:

1) Havvâ Hanım (Kütahya 1839? - İstanbul 1927? = 88?), amcasının oğlu Germiyan-zâde Süleyman Bey'le evlendi. İlk 8 çocuğu küçük yaşlarda, 9. olan Âsaf Bey ise 1900 yılından önce 22 yaşında öldü.

2) Zübeyde Hanım, Dr. Mazhar Paşa ile evlendi ve Cemîle Hanım adlı kızları 1930'dan önce 76 yaşında öldü.

3) Ümmühân Hanım, Ankara mektupçusu Mevlânâ- zâde Abdullah Şevket Bey'le evlendi. Ümmühân Hanım'ın oğlu: Mahmud Zarîf Selçuk (İstanbul, 21.6.1871 - Süley- maniye/İstanbul, 7.8.1941), Mülkiye 7.1894 mezunu, 5 al­tın aylıkla dayısı Sadrâzam Abdurrahman Paşa Edirne valisi iken vilâyet maiyyet memuru, 14.3.1903'te Edebi­yat Fakültesi müdür (dekan) muavini (16 altın maaş),

(16) Sicili, III, 575-6; Kütahya Şehrî. 21S-9.

37

Page 40: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

I4.i0.1903'te Meclis-i Maârif (talim ve terbiye kuruiu> üyesi, 24.6.1913'te Edebiyat Fakültesi müdîri (dekanı); 17.7.1917’de Dârülfünûn (İstanbul Üniversitesi) rektör vekili, İ0.7.1918'de 45 altın aylıkla Edebiyat Fakültesi dekanı, 8.1926'da emekli. 1909'da ûlâ rütbesi ve 1907'de3. rütbe Osmânî nîşânı aldı (17). M. Z. Selçuk un bir kız^ ile şu 3 oğlu, 1903'te evlendiği Seniyye Selçuk'tan doğ­madır : Ömer Sâmi Selçuk (İstanbul 1904, Mülkiye 1925 mezunu, Sayıştay başmurâkıbı), Necil Selçuk ve Sâmi Selçuk'la ikiz olan Savni Selçuk (İstanbul, 28.6.1904), Mülkiye 1925 mezunu, Sayıştay muhasebe müdürü, ya­zar, 1934'te Nâdîde Selçuk'la evlenip bu evlenmeden Ali' Yılmaz Selçuk (1934), Osman Aydın Selçuk (1944), Nûr Selçuk (1949) adlı iki erkek ve bir kız çocuğu doğdu O8);

Ommühân Hanım'm kızı Fatma Hanîfe Hanım ise, Mehmed Nûreddin Avni Bey'le (19) (İstanbul, 4.1867 -1* tanbul, 17.6.1928) evlendi ki, dâhiliye nezâreti muhâsebe kalemi müdîri Münir Bey'le Nazîme Hanım'ın oğlu* dur (20).

Mehmed Nûreddin Avni Bey, 1888 Mülkiye mezunu­dur. 7 altın aylıkla sadâret mektûbî kalemi kâtibi, s&

(17) Mülkiye Tarihi, m , 582-4.(18) Mülkiye Tarihi, V, 1.828-9.(19) Mülkiye Tarihi, IH, 254-6; Son Asır Türk Şairleri, 135-6;

S&l-nime, 1326 = 1908, s. 172-3.(20) Nazîme Hanım, Müşîr Mehmed Nâmık Paşa’nm (Konya

1804-İstanbul, 15.9.1892) kızı ile Nazmi Bey*in (1826-1879) kızıdır. Nazmi Bey, bâlâ rütbeli (orgenerale eşit mülkiye rütbesi) olup 2 kere bahriye müsteşarı ve Şürây-ı Devlet üyesi oldu. Bunun oğlu ve Nazîme Hanım’ın ağabeyi Meh­med Tevfik Bey (İstanbul 1860 - İstanbul 1926) (Mülkiye Tarihi, III, 34-7)’dlr, hem Mülkiye, hem Hukuk mezunu, diplomat, 1912-19’da başmâbeynci, Hukuk’ta devletler hıt» kuku müderrisidir.

m

Page 41: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

üse rütbesi ile Âmedî Odası 2. sınıf halîfesi oldu, .m, manla ûlâ rütbesine (korgenerale eşit mülkî rütbe) yük­selip 3. Osmânî ve 2. Mecîdî nişanları aldı, Bâb-l Âli müdevvenât-ı kaanûniyye ve Takvîm-i Vekaayî* müdürü (1.8.1922 - 4.11.1922), Edebiyat Fakültesi Fars edebiyatı müderrisi (ord. prof.) (10.1924) ve ilâveten îlâhiyat Fa kültesinde aynı kürsü müderrisi oldu, şairdir, Karaca- ahmed'de gömülüdür. Bu Nûreddin Bey'le baba tarafın­dan Mevlânâ sülâlesinden, ana tarafından Germiyanoğul ^arından olan Hanîfe Hanım'm çocukları (yaş sırasıyle):

1. Necmeddin Güngörmüş (ölm. 1981'den önce), al­bay, Yektâ Güngör'le evli, çocukları: Ümid Güngör, Gö­nül Erişen (1928) (Bitlis 1912 doğumlu avukat Lutfi Eri- sen'le evli, çocukları Şebnem 1951 ve Mehmed Aydın 1959), Yasa Güngörmüş, Berîa Ertimur.

2. Medîha Hanım, 1981'de hayatta îdi, bir ki7.ı oldu,3. Mehmed Münir Nûreddin Selçuk (İstanbul 1899-

istanbul, 27.4.1981) (21), tanınmış hânende, bestekâr, ko­ro şefidir. Çeşitli eşlerinden çocuklan : Meral Kurtoğlu U930) (çocuklan Nükhet ve Mehmed), Timur Selçuk <1936, Ayşegül Selçuk'la evli, çocukları Hazal Selçuk), Selim Selçuk (1960). Son ikisi hafif Batı musikisi ilç meşgullerdir.

4. Besîme Güneş, 1981'de hayatta idi, Ali Güneş'le evlidir.

Hacı Ali Paşa'nin oğlu, Hacı Abdurrahman Nûred- din Paşa dır (Kütahya 4.1835 - Kuruçeşme / İstanbul,

<21) Tfirk Musikisi Ansiklopedisi, n , 217a-8b; Türk Ansikiope. disi, XXVIII, 288a-b; Mustafa Rona, s. 471-4; 1923-1973 Cum­huriyet Ansiklopedisi, 1.234; S. Yaşmut, Musiki ve Nota, no. 9, s. 18-21; Iloş Sadi, 223-4; Kim Kimdir, 546b-7a; Ses Sanatçılar Ans., 250b; A. Dorsay ve T. Gürkan, Sinem» âns„ 569

19

Page 42: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

7.8.1912 = 77). Babasının vali olduğu eyâletleri dolaşarak yetişti. Babasının kethüdası ve dîvân kâtibi (1853-61), mîrülümerâ payesiyle paşa (11.3.1854), 60 altın aylıkla Dobruca maliye müfettişi (13.3.1861), 3 ay bu görevden sonra 100 altın aylıkla İzmir âşâr memuru (6.8.1861), 4 ay bu görevi yapıp rüsûmat meclisi üyesi, birkaç ay bu görevi yapıp 50 altın aylıkla Şumnu mutasarrıfı (24.3.1863), 125 altınla Varna mutasarrıfı (10.1.1865) (bu sırada Tuna valisi Midhat Faşa), mîraıîrân rütbesi sahibi (18.9.1865), 3. Mecîdî nişâm hâmili (1.1866), 150 altınla Niş mutasarrıfı (12.5.1867), Rûmeli beylerbeyisi pâyesi sahibi (20.3.1868), 2. Mecîdî nişâm hâmili (16.4.1871), 300 altın aylıkla ve vezîr pâyesiyle (mareşale eşit en yüksek sivil mülkiye rütbesi) Prizrin (Kosova) eyâlet valisi (14.8.1872), 400 altın aylıkla Tuna (Bulgaristan) eyâlet valisi (19.4.1873), 300 altınla Ankara valisi (5.1874),i. Mecîdî nişâm hâmili (25.1.1875), 300 altınla Bağdâd (Irak) valisi (18.7.1875), 250 altınla Diyâr-ı Bekr valisi (4.4.1877), 350 altınla 2. kere Bağdâd valisi (17.2.1879), 75 altınla mâzûl (5.11.1880), 100 altınla umûr-i nâfia ko­misyonu üyesi (25.9.1881), 1. Osmânî nişâm hâmili (22.10.1881), 250 altın ve «başvekil» unvâniyle sadrâzam (2.5.1882 -11.7.1882 — 2 ay, 10 gün P ), istifası üzerine 150 altın aylıkla mâzûl, 250 altın aylıkla ve 8 yıl, 9 ay, 26 gün müddetle Kastamonu eyâlet valisi (14.12.1882- 9.1o7l891), buradan 250 altınla Aydın (İzmir) valisi, mu­rassa Osmânî nişâm hâmili (31.10.1891), 250 altın ve murassâ Mecîdî nişâm ile Edirne valisi (6.5.1893), mu- rassâ îmtiyâz (31.12.1893) ve bir müddet sonra impara­torluğun en yüksek nişâm olan murassâ İftihâr nişan­lan hâmili, 400 altın maaşla 13 yıl müddetle adliye nâ­

(22) Î.H. Dânişmend, Kronoloji, IV, 515; Î.M.K. înal, Son S*â- râsamîajr, 1.3204.5.

Page 43: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

zın, Halil Rif'at Paşa'nın hastalığında sadrâzam vekili olarak hükümet başkanı, onun ölümü üzerine pâdişâhın teklif ettiği 2. def'a sadâreti kabûl etmemesi üzerine adliye nâzırlığında berdevam, Meşrutiyet'in ilânında meclis-i vükelâya memur (yani devlet nâzın), isteği üzerine 294 altın aylıkla emekli (2.8.1908) (2 ay sonra emekli maaşı 75 altına indirildi ve konak düzenini muhafaza edeme­yerek sıkıntıya uğradı) oldu. Bu suretle babası gibi hiç açıkta kalmayarak 72 yaşına kadar devlet görevlerinde bulundu. 19 yaşında paşa, 37 yaşında vezir, 47 yaşında sadrâzam oldu. Tam 40 yıl vezir pâyesi taşıdı. 1908 so­nunda senatörlüğü kabûl etmedi. Çok başanlı Tanzîmât eyâlet valilerinden biri olarak parladı. İkinci Abdülha- mîd devri adliyesini ömek^ şekilde düzenleyerek büyük şöhret yaptı. Yargıya hiçbir politik tesiri kabûl etmedi. Abdurrahman Paşa, Osmanlı devletinin son büvük ve­zirlerinden ve yöneticilerinden biri olarak bilinir. Fatih Camii'ne gömüldü. Satranç ustalığı da ünlüdür. Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce biliyordu. Eşleri sırasıyla Ab­dullah Bey kızı Emîne Fevziye Hanım (ilk 2 çocuğunun annesi), bunun ölümünden sonra 1871'de evlendiği Sâ- diye Hanım (sonraki 2 çocuğunun anhesi), 1884'te bunun da ölümü üzerine evlendiği ve son 4 çocuğunu dünyaya getiren Süleyman Bey'le Fatma Hanım kızı Ayşe Fâize Hanım dır. Abdurrahman Paşa'nın çocuklan yaş sıra­sıyla şunlardır:

1) Birinci - ferik (orgeneral) Hüseyin Ziyâeddin Pa­şa (İstanbul 1865 - Kuruçeşme/İstanbul, 1921 = 56), Ka- racaahmed'e gömüldü, eşi Mûnise Hanım'dır. Çocuklan Ali Fevzi Germiyanoğlu, Kaahire'ye yerleşen Abdurrah­man Nâfiz Bey ve evlenip ayrılan Cemile Münîre Ha- nım'dır.

2) Rızâ Bey, İstanbul'da 1867'de doğup küçük yaş­ta öldü.

Page 44: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

3) Dâmâd Ârif Hikmet Paşa (Prizrin, 16.12.1872* Beyrut, 23.4.1942 = 69) f23), Mülkiye mezunu (5.11J 891), İzmir maiyyet memuru (10.1.1892), Şûrây-ı Devlet Tanzî­mât Dâiresi üyesi (9.1.1893), bâlâ (1899) ve sonra vezir (21.3.1905) rütbeleri sahibi, Tanzîmât Dâiresi \reisî (9.5.1906), Dâhiliye Dâiresi üyesi (5.8.1908), 2 ay, 25 gün adliye nâzın (29.10.1912) oldu. Dâmâd Şerif Paşa ile be­raber Selânik'e gidip Loreley vapuru ile İkinci Abdül- hamîd'i buradan İstanbul'a getirdi. Senatör (10.12.1918),2. ve 3. kere adliye nâzın (13.1.1919, 21.10.1920) oldu, 4.11.1922'de nâzırlıktan ve senatörlükten ayrıldı. 1924 Martında Türkiye'den çıkıp Şâm, Kudüs, Kaahire de kı­sa müddetler oturup Beyrut'a yerleşti. 18 yıllık sürgün- den sonra orada ölüp Şâm'da Yavuz Sultan Selim Ca- mii'ndeki Osmanoğullan kabristanına gömüldü. Bir ar» maârif nâzın da oldu. Çocuğu olmadı. 1. Mecîdî (1901), 1. Osmânî (1902), murassâ Osmânî (1905), murassâ Me cîdî (1907), en yüksek imparatorluk nişanı olan muras* sâ İftihâr (1908) nişanlarını aldı. Son devrin en seçkin, yüksek kültürlü, yetenekli vezirlerinden biri olarak bi­linmektedir. 27.2.1905'te Kuruçeşme Sarayı'nda İkinci Abdülhamîd'in 3. kızı Nâile Sultan (1.1.1884 - Erenköyü/ İstanbul, 25.10.1957 = 74) ile evlendi. Bu izdivaç paşa­nın ölümüne kadar 37 yıldan az fazla sürdü. Ârif Hik­met Paşa, dâmâd olduğu için Türkiye'den çıkmaya mec­bur kaldı, ölümünden sonra Sultan, Beyrut’ta yaşama­ya devam etti ve son yıllarda İstanbul'a döndü, Lon> bardi Bey'in öğrencisi, piyanist, arpist ve violonist îdi, Kuruçeşme’de sarayı vardı.

4) Mehmed Nâci Bey (İstanbul 1874 - İstanbul 1890'lar).

(23) Mülkiye TariM. HI. 490-2 (IÎI, 1.199).

Page 45: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

5) Feyzi Dâim Germiyanoğlu (Kastamonu 1885- Ânkara 1941 = 56), Ankara’da gömülüdür. İstanbul’da asliye ceza mahkemesi reisi, sonra Ankara’da Maliye ve­kâleti baş hukuk müşaviri oldu.

6) Ahmed Âsim Ruhsel (Kastamonu 1885 - Kanlıca/ İstanbul, 16.2.1958 = 73), Feyzi Dâim Bey'le ikizdir. İkiz kardeşi gibi bunun da çocuğu olmadı. İstanbul ağır ceza üyeliğinden emekli oldu.

7) Mehmed Ali Bey (İstanbul 1887), genç yaşmda öldü.

8) Fatma Pâkîze Arel (İstanbul 1891), babasının Kuruçeşme'de büyük koru (Abdurrahman Paşa Komşu) içindeki yalısında doğdu. Bu yalıda 14 Haziran 1907’de, 16 yaşmda, kendisinden 11 yaş büyük olan Sâdeddin Arel le evlendi. Bu izdivaç Arel’in ölümüne kadar 48 se­ne devam etti. Sâdeddin ve Pâkîze Arel’in tek çocukları Mâciye Keskinoğlu 1910’da aynı yalıda doğdu. Prag kon­servatuarı piyano kısmını bitirdi. 1934’te Necil Kâzım Akses’le evlenip ayrıldı, 1941'de o sırada Sümerbank ge­nel sekreteri, az sonra Etibank İstanbul şubesi müdürü olan Suad Keskinoğlu ile evlendi. İlk evlenmeden do­ğan Sevil Ülgür (İstanbul 1935), 1953'te İstanbul'da Vâ­sıf Ülgür oğlu bankacı Alparslan Ülgür'le evlendi. Nâci- ye Hanım’m ikinci evlenmesinden de İrvem Keskinoğlu doğdu (İstanbul 9.5.1944) (24).

f24) Necil Kâzım Akses (îstabul, 6.5.1908)f tanınmış kompozitör dür (G. Oransay, 66 Türk Bağdar, s. 44-7. no. 83).

43

Page 46: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 47: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

rv

AREL KÜTÜPHANESİ

Sâdeddin Arei, kitap meraklısı idi. iş i kitapla idi. Çocukluğundan beri, ilgilendiği ve mahiyetleri bakımın­dan birbirine hiç yakın olmayan birkaç sahada, kitap toplamaya başladı. 1910'da babası ölünce, onun ekserisi İslâmî ilimler ve Arapça üzerine olan kitaplarının bir kısmı da Arel’e geçti. Arel, 1907'de Sadrâzam Abdurrah- man Paşaya iç güveyisi girmişti. Kayınpederi tarafından çok seviliyordu. Yıllarca onun yakın maiyyetinde çalı­şıp kendisini beğendirdikten sonra, sadrâzam paşanın tek kızı ile evlenmişti. Abdurrahman Paşa, Kuruçeşme’ deki köşkünde öldüğü zaman Arel, adliye nezâreti müs­teşarı idi. Abdurrahman Paşa’nm oğullarından üçü de bu köşkte oturuyorlardı. 1920 Martı sonunda İstanbul'a Müttefik askerî kuvvetlerce fiilen elkonulmasmm haf­tasında Fransız işgal kuvvetleri kumandanlığı, zorla Ab­durrahman Paşa köşküne yerleşti. Köşkün işgali iki bu­çuk yıldan fazla sürdü. Köşkün sâkinlerinin hepsi dışarı atıldı. Bu müddet içinde Arel, daha çok Büyükada'da oturdu. Arel kütüphanesi ve Germiyanoğulları'nm bir asırdır topladıkları değerli, antika eşya, köşkte, Fransız işgalinde kalmıştı. Fransız işgal kuvvetleri bilindiği gibi bu dönemde aynı oyunu, gene büyük bir kütüphane ih­tiva eden İbnülemin Mahmud Kemal İnal'm Emin Paşa konağında da oynamışlar, bu Türk bilginini de perişan etmişlerdir C25).

(25) Son Asır Türk Şairleri, s. 2.215.

45

Page 48: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

îngilizler daha ileri giderek, Hânedân'a da gözdağı vermek için, Cihan Harbi'nde kendilerine karşı dört yıl savaşan birinci - ferik (orgeneral) Şehzâde Osman Fuad Efendi'nin sarayını bile bir müddet işgal etmişlerdi.

Millî Mücadele'nin zaferi üzerine Fransızlar, Ab dur» rahman Paşa köşkünü ansızın ve acele boşalttılar. Kendi arşiv, evrak ve dosyalarını taşımak istemediler, yakma­ya karar verdiler. Bu yakma işi köşkün içinde yapıldı. Daha çok ahşap olan köşk ateş alarak tamamen yandı. Ancak Arel'in bana söylediğine göre, köşkü Fransızların kasten yakmış olmak ihtimalleri daha kuvvetlidir. Zira Arel, köşkün işgali dolayısıyla Fransız işgal kuvvetleri kumandanına çok şiddetli, tamamen hukuka, insan hak­larına dayalı mütalâalar ve Fransız medeniyetine dair imalarla dolu Fransızca bir mektup yazıp tahliyesini is­temişti. îşgal kumandanlığı, büyük bir hukukçuyu kar­şısına alıp karşı propagandaya yer vermemek için bu mektup dolayısıyla takibat yapmamış, fakat Arel'e kin- lenmişti. Bunun intikamını aldılar. Arel'i koyu milliyetçi yapan olayın bu olduğunu tahmin ediyorum.

1922 sonunda yanan Arel kütüphanesinde yaklaşık 10.000'e yakın basılı kitap ve birkaç yüz yazma kitap bulunuyordu. Kütüphaneden hiçbir kitap kurtarılmadı. Fransızlar, bu koleksiyonun, Türkiye'nin en mühim hu­susî kütüphanelerinden birini oluşturduğunu da biliyor­lardı. Dünyada tek nüsha olan bazı fıkh, edebiyat, mu­siki yazmaları, Takvim-i Vckaayî* ve Almanach de Gotha koleksiyonları gibi bugün de Türkiye'de tam koleksiyon hâlinde bulunmayan külliyatlar yandı. Hattâ Arel, kendi çıkardığı Şehbâl dergisinin koleksiyonunu bu yangından sonra satın almaya mecbur kalmıştır.

İşte Birinci Arel Kütüphanesi'nin akıbeti budur. Areî Kütüphanesi diye bilinen koleksiyon, aslmda Arel'io

46

Page 49: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

1922'den ve 42 yaşından sonra topladığı kitaplar ve no­talardır, İkinci Arel Kütüphanesi’dir. Bu ikinci kütüpha* tıeyi, birincisinin yandığının daha ertesi günü kurmaya başladı. Zira bütün işi kitap ve nota ileydi. İkinci kü­tüphanenin çekirdeği 1923-28’de İzmir’de oluştu. İzmir dönüşünde Bomonti'deki evi satın aldı. Bu eve devam edenlerden hayatta kalanların bugün de hatırlayacakları gibi, ikinci katta iki oda tavanlara kadar kitap dolu idi. Hukuk kütüphanesi, üçüncü katta idi. Dergi ve gazete (periyodik) koleksiyonları ise evin bodrumunda idi. Asıl mühim kütüphane, ikinci katın iki odasındaki musiki kitapları ve nota koleksiyonlarıdır.

Arel kütüphanesinde her çeşit kitap vardı. Geniş evde oturduğu için gazeteler dışında basılı hiçbir şeyi atmamıştır. Pek çok dilde yüzlerce dergi koleksiyonu, gazete tomarları, yüzlerce dosya hâlinde gazete kesintisi (kupür) çıktı. Tıp, psikoloji, metafizik gibi meraklı ol­duğu konularda çok kitap vardı. Büyük dillerin sözlük, gramer, ansiklopedik yayınlarım da eklemek gerekir. 7-8 dilin belirli klasik ve modern eserleri, piyesleri, şiir kül­liyâtı, felsefe, sosyoloji kitapları çoktu. Hukuk kütüp­hanesi ise çok zengindi. Bazı Avrupa kanun koleksiyon îarmın Türkiye’de başka yerde nüshası yoktu. İslâm hu­kukuna (fıkh) ait basma ve yazma eserleri unutmamak lâzımdır. Ancak Arel Kütüphanesi denince bu kitapların hiçbiri bahis konusu değildir, musikiye ait eserler ba­his konusudur. Arel Musiki Kütüphanesi’ni iki kısımda incelemek mümkündür:

Türk Musikisi k ısm ı: Bu kısımda, Türk Musikisi üzerinde yazılmış, bu san'atı yakından ve uzaktan il­gilendiren bütün basma eserler, bütün nota ve dergi koleksiyonları, bütün musiki dergileri bulunmaktadır. Ayrıca Türk Musikisi üzerinde yazılmış hemen bütün

4?

Page 50: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arapça, Farsça, Türkçe yazmaların elyazısı ile istinsah edilmiş kopyaları mevcuttur. Orijinal yazmalar da bu­lunmaktadır ki, en ünlüsü Osmanlı nm «Kantemiroğlu» dediği Prens Dimitrius Cantemir'in (26) yeryüzünde tek nüsha olduktan başka, Prens'in elyazısı otantik orijinal nüsha olan Edvâr’ıdır ki, burada Prens'in ebced notası ile notaya aldığı 349 saz eseri (peşrev ve saz semâîsi) vardır ve eğer bu yazma elimizde bulunmasaydı bu 349 eserin birçoğunun notası elimizde bulunmayacaktı.

Ancak Arel Kütüphanesinin muhteşem kısmı, bu kitaplar da değildir. Elyazısıyla yazılmış, yüzlerce dosya hâlindeki nota koleksiyonlarıdır. Yalnız Arel'in değil, Dr. Subhi Ezgi'nin de 70 yılda topladığı bütün notaları içine almaktadır (27). Arel Koleksiyonu, Türk Musikisi klasik repertuarının tam bir nota koleksiyonu için ya- pilmiş 5. teşebbüstür.

Klasik Türk Musikisi repertuarını nota hâlinde tes­pit edip toplamak için yapılmış ilk ve belki en mühim teşebbüs, Muzıkay-ı Hümâyûn kumandanı ferîk (korge­

(26) Yaş, 26.10.1673 -Harkov, 21.8.1727 (Türk Musikisi Aıısiklo- pcdisi, I, 322b4a). Türk Musikisi’ndeki yeri için bk. Eugenia Popescu. Judetz, Dimitri Cantemir, Cartea Ştiintei Muzicii,Bükreş 1973, 408 s., 1.670 tiraj.

(27) Dr. Ezgi'nin 700 kadar kendi bestesinin notaları da Arel Kütüphanesi’nde idi, Dr. Ezgi, Arel ölünce, bu kendi bes­telerinin notasını Arel’in ailesinden istedi, isteği yerine ge­tirildi. Arel’in yakın arkadaşı Dr. Ezgi’nin topladığı, tespit edip notaya aldığı eserleri kendi kütüphanesine almak ve aynı zamanda arkadaşını himaye etmek için çok uzun yıl­lar Dr. Ezgi’ye muntazam para ödediğini, Arel’in bana ve hiç kimseye böyle bir şey söylememiş olmasına rağmen, biliyorum.

48

Page 51: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

neral) Yesârî-zâde Ahmed Necib Paşaya(®) aittir. Zirâ Türk Musikisinde notanın yalnız İlmî ve nazarî kitap­larda (traite) kullanılıp çalınıp okunup bestelenirken kul­lanılmaması yüzünden Türk Musikisi bestelerinin onda dokuzundan pek çok fazlasının notasının zamanımıza gelmemesi, çok büyük bir millî kültür faciası oluştur­maktadır. Meselâ klasik Türk Musikisinin en büyük bes­tekârı olan Itrî'nin (1640?-1.1712) bestelediği 1.000'in çok üzerindeki bestesinin (bunların en az 400 kadarının ku­ru güftesi elimizdedir) ancak 42’sinin notası bugün eli­mizdedir ve onun bugün çalınıp okunan eserleri bu 42 parçadan ibarettir. Lem'i Atlı, Subhi Ziya Özbekkan gibi son büyük bestekârların bile bestelerken notaya alma­dıklarım, hiç nota kullanmadıklarını biliyoruz. Bu yüz­den son büyük bestekârların eserlerinin bile mühim kıs­mı bugün unutulmuş bulunuyor. Türk millî kültürünün bu devamlı kanayan yarası, Arel'i çok müteessir etmiş, tedbirlerini almak için her türlü gayreti göstermiştir. Necib Paşa, klasik eserleri meşk ve hıfz etmiş üstad- ları bulup büyük para harcayarak okutmuş, çaldırmış, notaya almış veya aldırmış, bu işi itina ile yapmıştır. Necib Paşa koleksiyonundan çıkan eserler, doğruluk ve sağlam mehaz oluşturma bakımlarından daima diğer ko­leksiyonlardan çıkanlara tercih edilmiştir. Arel’in nota koleksiyonu da geniş çapta Necib Paşa koleksiyonuna dayanır. Arel, Necib Paşa’nm ölümünden sonra dağılan koleksiyonun mühim kısmını tekrar toplamaya muvaf­fak olmuştur. Necib Paşa gibi profesyonel müzisyen ol­mayan bir musiki meraklısı, Müşîr Dâmâd Mahmûd Ed- hem Paşa (29), Necib Paşa'dan az sonra ve Abdülhalim Pa­

(28) İstanbul 1815 - İstanbul, 28.4.1883 (Türk Musikisi Ans., H, 68a-9a).

(29) İstanbul 1830? - İstanbul, 7.2.1886 (Türk Musikisi Ans,, I, 187a). Sadrâzam Dâmâd Mehmed Ali Paşa'nm oğludur. Eşi Refîa Sultan (1842-1879), Birinci Abdülmecid'in kızıdır.

Page 52: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

şa'dan az evvel, gene büyük para harcayarak, birkaç bin klasik Türk Musikisi eserini notaya aldırdı. Ancak bu koleksiyondan zamanımıza intikal eden notalar, Ne- cib Paşa'nmkine nisbetle zayıf ve yanlıştır. Elimizde Ne~ cib Paşa koleksiyonundan kalma nota varsa, onu kul­lanırız. Ancak Necib Paşa koleksiyonundan zamanımıza kalmayan notalar Edhem Paşa koleksiyonunda bulunu» yorsa, bu koleksiyon kullanılır. Edhem Paşa koleksiyo­nu da ölümüyle dağılmış, Arel bunları da toplamaya ça­lışmıştır. İleride Türk Musikisi incelemeleri ilerledikçe, her iki koleksiyondan ve Abdülhalim Paşa koleksiyonun­dan gelen notaları mukayeseli olarak yayınlamakta fay­da vardır. Edhem Paşa koleksiyonunun zaafı, onun Ne­cib Paşa derecesinde musikiye vâkıf olmamasından baş­ka, Necib Paşa yalnız musiki ile uğraştığı halde, Edhem Paşanın yüksek devlet görevleriyle uğraşması, ihtimal koleksiyonuna şahsen büyük zaman ayı ramamasın dan kaynaklanır.

Edhem Paşa'dan az sonra Abdülhalim Paşa C30) da klasik Türk Musikisi repertuarmı nota hâlinde toplama­ya teşebbüs etti. Türk Musikisi ile Edhem Paşa'dan fazla uğraşan, tanbûrî olan, birkaç parça da besteleyen Ab­dülhalim Paşa koleksiyonunun bir kısmı Necib Paşa ko­leksiyonuna dayanır, Necib Paşa nm tespit ettirdiği no­talardan kopya edilmiştir, bunlar sağlam mehazlardır. Bir kısmı ise ehliyetsiz müzisyenlerce notaya alınmış bozuk parçalardır. Arel, Abdülhalim Paşa nm notaya al­dırdıklarını da toplamaya çalışmıştır. Abdülhalim Paşa' nm notaları kızlarının ve oğullarının da müzisyen ve

(30) Vezir Prens Mehmed Abdülhalim Paşa (Kaahire, 25.3.1330 - İstanbul, 4.6.1894) (Türk Musikisi Ans., I, 6a-7a). Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nm 7. oğludur. Sadrâzam Prens Mehmed Said Halim Paşa'nm babasıdır.

50

Page 53: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Türk Musikisi ne meraklı olmalarına rağmen bütün hâlin­de muhafaza edilemeyip dağılmıştır. Hânende Nedim Bey'le Ali Rif'at Çağatay, Abdülhalim Paşa'nm damat­ları olan iki tanınmış Türk müzisyenidir. Umumiyetle Abdülhalim Paşa koleksiyonu, Edhem Paşa'mnkiııden daha sıhhatli’ sayılmaktadır. Bu koleksiyona eser ve­renler arasında, Dede Efendi'nin 3 talebesi, Yağlıkçı- zâde Ahmed, Hoca Vehib ve Tanbûrî Kâmil Efendilerle Bolâhenk Nûri Bey ve Levon Hancıyaıı anılabilir. Levon Hancıyan’m notaya aldığı parçalar bozuk sayılmaktadır. Abdülhalim Paşa’nm Mâye faslmdan o sırada yalnız tek hânendeniıı bildiği 4 parça eseri (2 beste ve 2 semâî) okutup notaya aldırmak için hânendeye 500 altın öde­diği meşhurdur ki, bu işlerin en büyük maddî ve ma­nevî fedakârlıklarla mümkün olduğunu gösteren bir mi­saldir.

Klasik Türk Musikisi’ni nota hâlinde bir araya top­lamak için beşinci teşebbüsü Altıncı Mehmed Vahîded- din (31) yapmıştır. Sultan Vahîdeddin, yukarıda anılan Necib Paşa ve Hacı Fâik Bey'in talebesi, hânende, kaa- nûnî, 70 küsur parçanın bestekârıdır." Edhem ve Abdül­halim Paşalar’a nisbetle Türk Musikisi’ni çok daha iyi bildiği, vakti ve serveti de çok müsait olduğu için, Ne- eib Paşa ve Arel'mkiler hariç, Klasik Türk Musikisinin en iyi koleksiyonunu o meydana getirdi. Nota sayısı ba­kımından da üstün olduğu söylenen bu koleksiyon, 1924’ te dağıldı. Koleksiyonu, şehzadeliğinde ve hemen hiçbir meşguliyeti olmadığı ağabeyi îkinci Abdülhamîd’in uzun saltanat yıllarında meydana getirmişti.

(31) İstanbul, 2.2.1861 -San Rerno, 16.5.1926, saltanatı 4.7.1918- 17.11.1922 (musiki şahsiyeti iç in : Türk Musikisi Ans., II, 17a~b).

51

Page 54: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Batıda rezalet ve facia telakki edilen bir durumu*, burada sayın okuyucularıma açıkladım. 5 koleksiyo­nun da, koleksiyon sahiplerinin hepsi devlet mekaniz­masının en üst düzeyinde yer almış adamlar olmaları­na rağmen, ölümlerinden sonra muhafaza edilemeyip < hemen dağılması, millî kültüre kayıtsızlık bakımından gerçekten kötü bir olay teşkil eder. Batı kültür haya- imda böyle şeyler çok az görülür ve bütün sosyal ted­birleri alınmıştır. Şimdi gelelim, bu 5 koleksiyona nis- betle belki mukayese edilemeyecek derecede daha zen­gin ve çeşitli olan Arel koleksiyonunun âkıbetine...

Arel koleksiyonunda, binlerce eserin son bilenlerin1 ağzından ve sazından notaya alman şekli görülür. Arel'in: batı kültürü diğer koleksiyon sahiplerine nisbetle çok. üstün olduğu için bununla iktifa etmemiş, aym eseri çe­şitli ağızlardan notaya almış veya aldırmıştır. Arel ko­leksiyonunda bazı parçaların 8, 10, hattâ 15-20 ayrı nüs­hasına tesadüf edilir. Birçok Türk Musikisi eserinin tek nüshası bu koleksiyondadır ve kaybı hâlinde, o klasik eser de bizim için yok olmuş demektir. Bu koleksiyonu*, ben 1949-50'de 2 yıl haftada 5 saat Arel'in evinde çalı­şarak teker teker inceledim.

Kütüphanenin batı musikisi kısmı, Türkiye'nin bu* konudaki en zengin kitaplıklarından biridir. 3 büyük, batı dilinden başka diğer batı dillerinde de musiki ki-

(32) Türk Musikîsi repertuarını nota ile tesbit etmeye başka* müzisyenler de teşebbüs etmişlerdir, ancak konumuz bu ol­madığı için bahsetmiyorum. Meselâ İsmail Hakkı Bey'ini (1866-1927) (TMA, I, 309a v.dd.) bizzaıt notaya aldığı ko­leksiyon bugün TRT’dedir, çok kusurlu ve notaya alanın asla sadık kalmayıp her parçaya kendi zevkine göre şekil vermek istemesi yüzünden çok yanlıştır. Dr. Hâmid Hüsnü t Bey'in (1868-1952) (TMA, I, 247a-8a) koleksiyonu aym ma­hiyette ve gene TRT'dedir.

52

Page 55: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

kaplan, on binlerce batı musiki parçasının notası, par­tisyonu, çeşitli aranjmanları vardır. Ünlü kitapların, me­selâ Jeans'in, Helmholtz’ün eserlerinin ayn ayn İngiliz­ce, Almanca, Fransızca nüshaları mevcuttur. Chant, sol- tfej, harmonie, contrepoint, fugue, instrumentation, or* chestration, composition, tarih, hâtırât, orkestra yöne­timi, saz tekniği, notation, terminologie, esthetique, crî- >tique, musiki psikolojisi ve sosyolojisi, ansiklopediler, sözlükler, manuel'ler, traite’ler, monografiler, ders ve tenkit kitapları, toplamalar gibi batı musikisinin her sahasında eserler bir araya getirilmiştir.

Arel'in Bomonti'de Güzelbahçe Sokağı'nda, ana cad" denin yambaşmdaki 3 numaralı evinde işte böyle bir kütüphane vardı. 1949'dan 1955'e kadar İstanbul'da bu­lunduğum zamanlar haftada en az iki defa bu eve ve kütüphaneye gittim. Bu eve yıllarca cumartesi günleri öğleden sonralan Türkiye'nin en değerli ilim, san'at, fi­kir, kültür, musiki şahsiyetleri toplanır, Avrupalılar da .gelirdi. 1940'a kadar bu cumartesi toplantıları yemekli imiş, savaş çıkınca yemeksiz hâle gelmiş. Arel yakınla­rımı, dostlarını, öğrencilerini, diğer günler de kabûl eder* di. Bu ev, vârisleri tarafından satıldı, şimdi yerinde bü­yük bir apartman yükseliyor. Halbuki bir musiki mü­zesi hâline getirilmeye çok elverişli idi ve bu suretle Arel kütüphanesinin de burada muhafazası mümkün olurdu.

Arel, her zaman birçok hususî kütüphane ve kolek­siyonun nasıl yok olduğunu teessürle anlatıp örnekler verirdi. Bunda sahiplerinin sorumluluğunun, vârisleri derecesinde olduğunu belirtirdi. Ancak böyle bir hukuk adamı, kendisinden sonra kütüphane ve bilhassa musiki '^koleksiyonunun ne olacağım açıkça ve yazılı şekilde be­lirtmeden kısa ve hızla seyreden bir sirozdan öldü. Kü*

Page 56: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

tüphanesini İstanbul Üniversitesi'ne bırakacağını, aile­sine, bazı dostlarına ve bana söylemişse de, bu hususta yazılı vasıyyeti çıkmadı ve üniversitenin hangi kısmına bırakacağını da sözle olsun belirtmedi.

ölümünden sonra, bazı şahıslar kütüphaneden şunu bunu istemeye de kalkınca, koleksiyon dağılmadan hibe edilmesi lüzumunu Arel'in zevcesi ve tek çocuğu olan kızı hanmıefendüere anlattım. Hanımefendiler, hibe hususunda benimle aynı fikirde olduklarını, ancak ne­reye verileceği üzerinde tereddüdleri olduğunu, veri­len bazı koleksiyonların dağıtıldığını, hatta tamamı­nın intikal ettirilmediğini söylediler. Ben, Türkiye' de o yıllarda türkolojinin merkezi olan ve yeterli bir binası bulunan Türkiyat Enstitüsü'ne hibe için hanım­efendileri ikna ettim. Enstitünün müdürü Cavid Bay* sunla ben konuşup muvafakatini aldım. Büyük mem­nuniyetle koleksiyonu kabûl edeceklerim söyledi. Ca­vid Baysun'u, kitap meraklısı (biblioman) ve Türk Mu­sikisi meraklısı olarak da tercih etmiştim ve kendisiyle hiçbir hususiyetim de yoktu. Nitekim o tarihten sonra da kendisiyle görüşmedim C33).

Kütüphanenin Enstitü'ye nakli işini Arel'in kardeşi Osman Dardağan üzerine aldı. Kitaplar teker teker elden geçirilip üzerlerine «Arel Armağanı» damgası vuruldu. Benim nezaretimde yapılan bu işe Cavid Baysun, öğren­cilerinden Doç. Dr. Şehabeddin Tekindağ, tarih asistanı Cengiz Orhonlu ve tarih talebesi Muammer Kemal Özer” gin’i memur etmişti (ilk ikisi ölen bu şahıslar sonra pro­fesör olmuşlardır). Bir kaç hafta sürdü. 50 büyük san­dık kitap doldu ve enstitüye gönderildi.

(33) Y. öztuna, Arel Kütüphanesi, Hayat Tarih Mecmuası, Ma­yıs 1966, no. 4, s. 18-20.

54

Page 57: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Türkiyat Enstitüsü’ne hibe edilenler, AreFiıı bırak­tığı bütün kitaplar değil, b ir kısmıdır. Yalnız musiki kitap ve notalarının verilmesi kararlaştırıldı ve diğer ki­taplar, enstitünün mevzuu dışında görüldü. Bu kitaplar, bir ay müddetle Osman Dardağan'm gönderdiği sekreter- ierin yardımıyla ayrılıp damgalandı. Enstitü, 1 ilâ 2 ay içinde kitapları enstitünün bir köşesinde «Arel Kütüpha­nesi» adıyla istifadeye açacağını taahhüd etmişti. Kütüp­hanenin bir köşesine Arel'in resminin ve kardeşi tara­fından hediye edilen büstünün, «Arel Kütüphanesi» lev­hasının konacağı ve enstitünün yayın organı olan Tür­kiyat Mecmuası’nda benim kaleme alacağım bir Arel monografisinin ilk çıkacak ciltte yayınlanacağı, Cavid Baysun tarafından kabûl edilmişti. Veresenin başka bir şartı da olmadı. Kütüphaneyi tespit eden hey'etin her mevzuda ortaya çıkan nadide kitapları görünce her da­kika başı hayret nidası yükselttiklerini hâlâ hatırlarım. Bu kitapların en büyük kısmı Arel tarafından satır sa­tır okunmuştu. Sanılandan çok büyük bir bilgin karşı­sında bulunulduğu ortaya çıktı. Bazı ansiklopedik eser­leri torunu aldı. Müellif dedicace’ı taşıyan kitaplar zev­cesi tarafmdan alıkonuldu. Dergi koleksiyonları ve hu­kuk kitapları ile bir kısım kitaplar da gönderilmedi. Bunları Osman Dardağan aldı. Elyazısı ile yazılmış bü­tün besteleri ve daha bir takım vesikalar ise, Lâika Ka- rabey’e verildi. Arel'in bine yakın kompozisyonunun aslı hâlâ Lâika Karabey'de ve tamamının mikrofilmi, bende­dir. Bir müddet sonra elde hiç olmazsa ikinci bir nüs­hanın bulunması için Lâika Karabey’le anlaşmış ve ben­de kalması münasip görülerek mikrofilmlerini aldırmış­tım. Enstitüye intikal ettirilen klasik Türk musikisi no­taları —tabiatiyla birçoğu mükerrer ve çeşitli nüshalar olmak üzere— 20.000’in üzerindedir. Bir kısmım Dr. Subhi Ezgi, yarım asır içinde peyderpey tespit ederek

Page 58: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arel'e vermiştir. Notalar Hamparsum ve batı notaları­dır. Hamparsum'larm batı notasına tercümeleri yoktur. Arel bazı nadir ve tek kişinin hâfızasında kalan parça­ları notaya aldırmak için, o parçayı okuyan müzisyene parça başına 30 altma kadar tediyede bulunduğunu, 5,10, 15, 20 altm verdiği parçaların çok olduğunu, bana söylemişti.

Türkiyat Enstitüsü'ne intikal eden bu nota koleksi­yonu ile kitaplar ne oldu? Arel'in ölümünün 11. yıldö­nümünde, 1966 Mayısında, kitaplar hâlâ enstitünün bir köşesinde yerleştirilmemiş, Arel Kütüphanesi açılmamış, büstü konmamış, levhası asılmamıştı. Ailesinin verdiği büyük camlı resmi, enstitüde kimsenin girmediği bir odada yere atılmıştı. Kitaplar, intizamsız şekilde bir kö­şeye yığılmıştı. En değerli kısmı oluşturan nota kolek­siyonu ise enstitüye intikal ettirilmemiş olup, Cavid Baysun'un fakültede yani başka b ir binadaki şahsî oda­sında olduğu söyleniyordu. Sonradan Arel Kütüphanesi köşesi açıldı. Nota koleksiyonu üzerinde büyük dediko­dular oldu. 1966 Mayısında yani 11 yıl sonra konuştu­ğum Türkiyat Enstitüsü'nün o sıradaki müdürü (Cavid Bay sun'un halefi dostum Fahir îz'in halefi) Prof. Dr. Ahmed Caferoğlu, enstitüye hibe edilmiş kitapları der­hal Arel Kütüphanesi olarak düzenleteceğine bana söz verdi (bu sözünü tuttu), ancak bu kitaplarla beraber Türk Musikisinin milyarlar değerinde en değerli nota koleksiyonunun Türkiyat Enstitüsü'ne hibe edildiğinden de, bir profesörün odasmda on bir yıldır kilitli bulun­duğundan da haberi olmadığını beyân etti. Bu arada Ca­vid Baysun, kütüphaneyi tesellüm şartı olarak kabûi ettiği, Arel’in etraflı biyografi ve şahsiyeti üzerinde ta­rafımdan kaleme almacak monografinin Türkiyat Mec­muasında yayınlanması sözünde de durmadı. 1955 yazı

56

Page 59: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

içinde hazırlayıp verdiğim monografiyi, «çok teknik ve tamamen musiki terimleriyle dolu» olduğu için bana iade etti. Bu monografi, şimdi sayın okuyucularımın el­lerinde tuttukları şu küçük kitaptan ibarettir diyebilir rim, 1955'te kaleme aldığım Arel monografisinin tâdil edilmiş şeklidir. Kezâ Baysun, bu çok büyük bağış için, Arel’in zevcesi ve kızma bir resmî veya gayrı resmî te­şekkür mektubu yazmadı, yahut evlerine giderek teşek­kür etmedi. Beni, Arel ailesi yanında mahcûp etti. Bu bağışa vasıta olduğum ve bu bağışı sağladığım için bana da bir teşekkür mektubu yazmış değildir.

Bunların bilinmesinde, Türk kültürü için zaruret vardır. Bu tip davranışlar, kültür bağışlarına niyetlenen­lerin cesaretini kırar. Halbuki Türkiye'nin buna çok bü­yük ihtiyacı vardır. Vaktiyle İsmail Hâmi Dânişmend'in Lüsyen Hanım'ın nezdinde tavassut ederek Abdülhak Hâ- mid'in değerine baha biçilmez şahsî evrakını bir üniver- siyete intikal ettirmesi olayında da aynı macera cereyan etmiştir, bu evrak yağma edilmiş ve tescil edilmemiş, devlete intikal ettirilmemiştir C34).

Yıllar sonra bir tarihçi arkadaşım, Cavid Baysun’un öldüğünü, kütüphanesinin parça parça satışa çıkarıldı­ğım, değerli musiki eserlerinin bulunduğunu, ilgilenip şahsım için satm almamı, beni merhumun evine götü­rebileceğini söyledi. Çok üzülmüştüm. Zira Cavid Bay­sun’un kitap merakı dillere destan idi. Üzerine titrediği, kimseye göstermediği, şahsen peçete içinde tuttuğu ki­taplarının akıbetini demek o da tayin edememişti...

(34) Çok etraflı bilgi için bk. I.H, Dânişmend, Tarihi Hakikatler, n , 459-76.

57

Page 60: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 61: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ŞAHSİYETİ

V

Arel uzun boylu, mavi gözlü, gençliğinde sarışın, sonradan ipek beyaz ve az dökülmüş saçlı, beyaz tenli, uzun parmaklı, sevimli, mütebessim fakat kahkahayla gülmez, yakışıklı, âdetâ heybetli, vakur daha doğrusu vekann mücessem timsali idi. Nezaket ve tevazuu son haddindeydi. Ancak tevazuu, fikrini ve tezini şiddetle savunmaktan kendisini alakoymazdı. Muhatabını dikkat­le, saçmalasa bile nezaketle dinler, nazik şekilde cevap verir, lüzum görmezse susardı. Kendisini iyi tanımayan­lar muhatabını tasdik ettiğini sanırlardı. Hiç sinirlen» mez, sesinin tonunu hiç yükseltmez, en küçük çirkin ke­lime kullanmaz, müstehcen espri yapmasını bilmez, kim­seyi azarlamaz, saygısız ve incitici bir kelime talaffuz etmez, fakat otoritesini belli ederdi. Normal ses tonu kullanır, ne fısıldar, ne bağırırdı. îyi hatip ve hitabet san'atının ustası idi. Konuşurken hiçbir gramer hatası yapmazdı. Bazı yazılarında kullandığı yeni kelimeleri konuşurken kullanmaz, kültürünün icabı olan OsmanlI­ca ve Fransızca, bazan başka dillerdeki tabirleri fazlaca kullanırdı. Ama o yıllarda yüksek entelektüellerin dili zaten böyiedi. Fikrini en kısa yoldan, en mantıklı yol­dan, en kuvvetli kelimelerle ifade ederdi. Dinleyen, baş­ka ve daha kuvvetli bir ifade tarzı olamayacağını hemen anlardı. Mantığının berraklığı doğrusu beni büyülemiş­tir ve sanıyorum daha çok kişiyi büyülemişti. Neticeye parlak şekilde ulaşırdı. Mevzuu hârikulâde şekilde deve­

se

Page 62: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

lope eder, «istitrat» denen mevzua yabancı unsurlara girip tekrar ana mevzua dönmekten nefret ederdi. Bu nefreti bana da zamanla aşıladığını farkettim. Bugün de mevzua girmeyen, açıkça anlatamayan, kenarından, kö­şesinden dolaşan, bol istitrat yapan, fazla uzatan, neti­ceyi belirtemeyen konuşmacıları hiç beğenmem. Bazı cümleleri uzundu. Ancak tek hata yapmaksızın fâili fiüe bağlardı. 0 zamanki cümleler zaten uzundu. Kısa cüm­lenin sihri ve üstünlüğü galiba küçük görülürdü. Ben de 1940’larda çıkan kitaplarımda ne kadar uzun cümleler kullandığımı bugün hayret ederek okuyorum. Arel, bir fikri bir defa söylerdi. Asla tekrarlamazdı. Bir kelime­sini kaçıran, maksadı eksik anlardı. Bu hususiyetlerini yazılarında da görmek mümkündür.

Arel, Türkçeyi çok iyi söylerdi. İstanbul şivesinin Bâb-ı Âlî ağzı ile konuşurdu ki Türkçenin yeryüzündeki en incelmiş ve ideal ağzıdır. Uzun yıllar medresede oku­masına ve ilmiyye mensuplan içinde büyümesine rağ­men medrese ve sarayla ilgili yakınları bulunmasına rağ­men, medrese ve saray ağızlarına kaçan bir telaffuzuna şa­hit olmadım. İstanbul şivesinde eski saray ve eski medre­se ağızlan, Bâb-ı Âlî ağzı kadar makbûl değildi. Medrese ve saray ağızlannda birçok kelimenin şivesi, Türk dilinin dehasına uymaz biçimde mübalağalıdır. Bu husus, Arel' de Bâb-ı Âlî kültürünün, diğer kültürlere hâkim olduğu- nu göstermesi bakımından da mühimdir. Tarihin en ne­fis Türkçesini, son Osmanlı bürokratlan konuşmuşlardır.

Yalnız misafir kabûl edip hiçbir yere misafir git' memesini garip âdetlerinden biri olarak kaydetmek ge­rekir. Resmî davetlere de çok kere icabet etmedi. Res­mî görevleri devamlı reddi, bazı davetlere gitmek iste­memesi, sonradan dostu olan bazı kalemlerce (meselâ

60

ı

Page 63: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Münir Mazhar Kamsoy C35), tenkit edildi, bu yüzden Ata­türk cumhuriyeti oluştururken Türk M usikisinin böyle bir temsilciden mahrum kaldığı, yazılıp söylendi. Dış hayat hakkında çok tecrübeli olduğunu söylemek müm­kün değildir. Zira her şeyin meşru platformlarda halle­dileceğine inanmış bir hukuk adamı idi. Küçük adam­ları tanımaz, küçük entrikalara aklı ermezdi. Mutedil şekilde tütün (puro ve pipo), kahve, çay kullanır, içki içmezdi. Eğlence hayatına yabancı idi.

Bir Osmanlı aristokratı olan Arel, koyu Türk milli­yetçisi, yalnız kendi vicdanı içinde dindar ve mutasav­vıf, cumhuriyetçi, demokrasiye inanmıştı. Tanzîmât ay­dım idi. Kılığı kıyafeti, yiyip içmesi, davranışı, çalışması, metodu tamamen batılı idi. Yazın 3 ilâ 7 hafta, çok sev­diği Büyük Ada'da Splandid Palas'ta kalma âdetini sonu­na kadar muhafaza etti.

Böyle bir şahsiyetin İlmî hüviyetini belirtmek kolay değildir. Ancak kültür hamulesinin ne olup ne olmadı­ğını söylemek de zaruret ve bilhassa benim vazifemdir. Çevresini en fazla şaşırtan kültür unsurunun yabancı dillere vukufu olduğunu söyleyebilirim. Dil öğrenmekte büyük kabiliyetle doğan nadir bir kişi olduğu ortada idi. Türkçenin Osmanlı lehçesi dışında Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almancaya vukufu tamdı. Bu dil­leri konuşur, okur ve yazardı, birinden diğerine tercü­me ederdi. Bir Farsça kitaba bakıp İngilizce okuyabi­lirdi. Bu gibi pek sık rastlanmayan mahareti çok kişiyi hayrette ve hayran bırakmıştır. O dillerin gramerlerine ve sözlüklerine tam mânâsıyla ve bütün nüanslarıyla hâ­kimdi. Ancak bu dillerin edebiyatlarım ve şiirlerini bil­mezdi. Zira edebî eserlerini okuyacak zaman bulama»

(35) 1891-1973 (TMA, I, 321b-2a).

61

Page 64: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

T

mıştı. Osmanlı şiiri üzerinde bile bilgin ve mütehassıs sayılmaz, akranı ve çağdaşı aydınlar ne kadarını oku­muşlarsa o da o kadarını bilirdi. İtalyanca, İspanyolca, Latince, Rumca, Eski Yunancayı okuyup anlıyordu. Por­tekizce, Romence ve Flamanca metinlerin de mânâlarım cümle cümle kavrayabiliyordu. Kiril alfabesini okumak­la beraber hiçbir Slav dili bilmiyordu. Birkaç milyon­da bir rastlanan bir dil öğrenme kabiliyeti ile karşı kar» şıya bulunduğumuz anlaşılır.

Tarih ve coğrafyada değil ihtisasa varmak, zamanı­nın vasat bir aydınının bilgisinden öte bir bilgiye sahip değildi. Musiki tarihini bundan tabiatıyla istisna ediyo­rum. Ancak tarih bilmediği için, musiki tarihindeki vu­kufu da, musiki tekniğindeki vukufu derecesinde olmak­tan epey uzak bir çizgide idi. Buna rağmen sahası ile hiç ilgili olmadığı sanılan alanlarda çok bilgili idi. Bun­lardan başlıcası tıp idi. Doktor dostlan, tıbbiye mezunu kadar tıp bildiğini, bazı tıbbî mevzûlan kendilerinden iyi bildiğini arkasından söylemişlerdir. Bu şüphesiz, o mevzûlarda engin dil bilgisiyle birkaç kitap okumuş ve engin hâfızasıyla unutmamış olmasından ileri geliyordu. Sosyoloji, bilhassa psikoloji üzerinde çok okurdu. Din­lenmek için polis romanı, daha çok çocuk dergileri ve resimli (çizgi hâlinde) çocuklara mahsus maceralar ve­ren dergiler okurdu. Sinema ve tiyatro hakkında bilgisi vasattı. Opera ve baleyi tabiatıyla geniş şekilde biliyor­du. Büyük bir hukukçu ve hukuk bilgini idi. Bu husus­ta eski Üsküdar noteri Emin Değermen, ölümünden son­ra Cumhuriyet gazetesi ile Musiki Mecmuası'na yazdığı iki makalede şunları söyler:

«Yazılan ve sözleri birer sehl-i ınümtenî örneği idi. Fikir ve mütalâalan, hukuk edebiyatında nümune ma­hiyetinde idi. Mevzûdan ayrılmaz., dağılmaz, nereden ha­

62

Page 65: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

reket etti ise orada karar kılardı... Mes'eleleri derli top­lu tesbit ve vaz'etmek, bunları hukukî kalıplara sokmak hususundaki meleke ve kudreti, fevkalâde idi. Altına imza koyacağı yazıların, noktasma virgülüne varıncaya kadar güzel, temiz ve düzgün olmasını ister, en beşerî dikkatsizliği bile af ve müsamaha ile karşılamazdı. Bil­farz satır başlarının bir hizaya gelmediğinden yahut nok­talamaya dikkat edilmediğinden dolayı, yazılan ve ma­kineden çıkarılan bir yazıyı, birkaç defa geri çevirdiği­ne çok şahit olmuşumdur... Bir gün kendisine nâçîzâne hayranlığımı izhâr ettimdi de bana aynen «kusûrlan meknûzdur» demişti... Zamanının Temyiz reisi İhsan Özgü «eğer Sâdeddin Bey, Temyiz'e geçmeyi kabûl eder­se, ben yerimi ona terk etmiye hazırım» demişti... Bil­miyorum hangi mülâhaza ile, itizar etmiştir... Henüz ka­dastro fikri zihinlerde bile doğmadığı bir zamanda, ken­disini şiddetle hissettiren ihtiyacı tatmin edebilecek tek şahsın Sâdeddin Bey olduğunu Haydar Rif'at Bey, Kaa- nûn-ı Medenî Şerhi adlı eserinde bilmünâsebe ifade eder... (İzmir'de Arel’in avukatlık bürosunda yanında çalışan ve sonra adliye vekili olan) Refik Şevket İnce «ben haya­tımda Fransız lisanını iyi bilen iki adam gördüm, biri Ahmed Hâşim Bey, İkincisi Sâdeddin Bey’dir» derdi... Oysaki, Sâdeddin Bey’in Fransızcası İngilizce ve Alman­ca sına nazaran daha az bildiği b ir dilmiş... İşin garip ve hârika tarafı, Sâdeddin Bey’in bütün bu lisanları o kadar incelikleriyle ve o yaşlarda nasıl öğrenebildiğidir. İnsan ömrünü yalnız lisan öğrenmeye vakfetse, hepsini o rütbe ile gene başaramaz... Meslek hayatımda, avu­katlığı onun mânasında telâkki eden bir hukukçuya az rastladım... Kendisinin bu meslek ve mezhebini bilen hâkim ler' «Sâdeddin Bey ne söylerse doğruyu ve haki­kati söyler; tezvîre, mugalataya sapmaz ve hele asla hi­leye ve yalancılığa âlet olmaz; bâtılı müdafaa etmez»

63

Page 66: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

I

kanaatini taşırlardı... Hâkimler, onun davalarında, âdetâ Sâdeddin Bey tarafından murâkabe olunuyorlarmış gibi bir hisse kapılırlardı... Bir âdâb-ı muâşeret kitabı yaz­mak, görgülü ve terbiyeli bir adamın harekât ve seke- nâtı ne ve nasıl olduğunu göstermek ve anlatmak lâzım gelseydi, Sâdeddin Bey'in iç ve dış hayatını, konuşma tarzmı, yazı selikasını, oturuş ve kalkışını, ailesine, mes- iekdaşlarına, dostlarına, muârızlarma ve insanlık cami­asına karşı muamelelerini ve davranışlarını taklit ve tat­bik etmenin kâfi geleceğini söyleyebilirim... Bakışları zeki, nâfiz ve dâvetkârdı... Kalbini fethetmek kolay de­ğildi; fakat kalbini teslim ettiği kimselere karşı vefa­sı ve muhabbeti hududsuzdu. Her hâl ve hareketiyle asalet ve necâbetini belli ederdi... Meslek şeref ve hay­siyetini her şeyin üstünde tutardı. Hususî ve resmî ha­yatında nizam, nezaket, iffet, ciddiyet, sadakat,^ çok ehemmiyet verdiği kıymet ve hasletler idi. Lâubâlîlige, ih­male, lâkaydîye, hele selâhiyetsiz ve ehliyetsizlerin tariz ve tenkitlerine asla tahammül ve müsamahası yoktu. Za­ten böyle şeylere mahal ve vesile verdirmezdi... Ben hayatımda Sâdeddin Bey kadar umumî kültürü geniş ve zengin bir şahsiyete rastlamadım... Vâkıa kendisine mahsus bir hukuk kaide ve nazariyesi iddia etmiş de­ğildir. Lâkin büyük bir hukukşinâs idi. Hâdiseleri, hu­kukî esaslara derhal rabtetmek kudretindeydi. Sür'at-i intikaali pek mükemmel idi... Bana öyle gelir ki, mu­siki cebhesi, hukukçuluğundan da üstündü. Bu sahadaki değerini ve mevkiini erbâbı elbette ki belirleteceklerdir... Sana bîr başka zemin, başka zaman lâzımdı - Sana bîr âlem i lâhût-nişan lâzımdı».

Türk Flarmoni Demeği'nin kurucusu ve ilk başka­mdir. Türk Hukukçular Derneği'nin de kumcusu ve ilk başkamdir. Ölümü üzerine Ahmed Hidâyet Reel, Cum*

i64

I

Page 67: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

huriyet gazetesine yazdığı makalede aynen şunları söy­ler :

«Sâdeddin Bey dünya çapında bir mevcudiyet oîa- madıysa kusur, sade şahsında değildir. Öteden beri bi­zim ya kendi kusurumuz, yahut da başkalarının kıskanç­lıkla engel çıkarmaları yüzünden, milletlerarası 3^ürü- yüşe ayak uyduramamış olmamız, bunda mühim bir âmildir... Yoksa 75'ine kadar bir atom alevi parlaklığı ile parıldayan zekâsı, her mevzûdaki derin malûmatı, vâkıf olduğu nice ecnebi lisanları ile, son zamanlarda hayatını vakfettiği musiki aşkı ile, sade Türkler’in de­ğil, bütün milletlerin dillerine destân olurdu... Acaba derin bir tevazu elbisesi içinde, mahviyet sandalyası üze­rinde büzülüp oturması da onun değerinin ufuklarımız­da ve dünya ufuklarında akisler yapmamasında ikinci bir mühim âmil değil midir? Şüphesiz, evet!.. Onda, en geniş manâsı ile her hususta nefsini yenen bir müsama­ha kudreti, en kaba muhâtabmı bile incelterek zarîfâne idâre-i kelâma sevk eden bir nezaket kaynağı, şahsiyeti ile meze olmuş bir halîta hâlinde idi... Eskilerin «lugaz» dedikleri çetin bir bilmece şeklinde bir söz atsanız, mavi gözlerini gözlerinizin içine dikerek derhal kavrar, her­hangi bir ilim şubesi ile alâkadar bir mesele hakkında fikrini sorsanız, bir iki saniyelik bir tefekkür sonunda size cevabını verir, herhangi bir lisanın şive veya gra­merine ait bir mevzua dokunsanız, fütursuzca ve tered­dütsüzce müşkülünüzü hallederdi... Hastalığının en ağır zamanında bile ziyaretçilerine ayağa kalkma teşebbü­süne girişen, en buhranlı anlarda etrafmdakileri kırmak­tan çekinen, kendisini sevmeyenlere karşı bile muhabbet gösterecek kadar bencillikten uzak bulunan Sâdeddin Arel, kâmil bir insan değilse, «kâmil insan» kimdir?.. Genç yaşmda Şehbâl gibi —matbaacılıkta hayli terakki etmenize rağmen— hâlâ bir misli neşredilemeyen bir

65

Page 68: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

mecmuayı yaşatmak, ilk zamanlar Garb Musikisi'ne, son­ra da Türk Musikisi'ne mevcudiyetini vakfetmek, san'at- kâr doğup sanatkâr öldüğüne en bâriz bir misal değil midir?.. Evet, Sâdeddin Arel, artık tipleri tarihe karışan çelebi bir insan, maddî hiçbir karşılık beklemeden san’ atm esiri olmuş bir fedakâr, ne yazık ki ilim ve irfa­nının yüzde doksan dokuzunu kendisiyle birlikte ebedi­yete götürmüş bir âlimdi. Kalbimde, ona rahmet dile­ğiyle başbaşa eşsiz bir hürmet hissi yaşıyor ki, ben bu hissi, hayatta pek az insana karşı duydum».

Sâdeddin Arel, medyum idi. Ulûm-ı gaybiyye ye ait her dilde yüzlerce kitabı çıktı. Bu hususta kendisiyle tek kelime konuşmadık. Zira benim mutlak şekilde böyle şeylere inanmadığımı biliyordu. Ancak ölümünden bir yıl sonra bir yaz gecesi onu rüyamda ve uzayda renkli şekilde benimle yüzyüze gördüm ki, hayatımda bu ka­dar tesirli bir rüya gördüğümü bilmiyorum ve esasen bu rüyadan gayri hiçbir rüyayı da hatırlamam.

Böyle bir şahsiyetin prensip ve prensipler adamı olacağı açıktır. Şahsiyetini, basılı olan yüzlerce vecîze- sinden çıkarmak da mümkündür. Bazıları bana çok te­sir etmiştir ve 20 yaşımdan bugüne kadar o yolda hare­ket etmekten vazgeçmemişimdir. «Bir şey yapılmaya lâyıksa, en iyi şekilde yapılmalıdır» derdi. Ben de en iyi yapamayacağım hiçbir işe girişmemeye gayret gös­terdim ve bir İşi kabûl ettiğim zaman en iyisini yapa­bilmek için hiçbir şeyi ihmal etmedim, hiçbir tembellik göstermedim. «İnsanların en tabiî b ir hakkı, yanılmak­tır, her insan bu hakkını kullanabilir» sözü de beni et­kilemiştir. Bana bir gün şöyle d ed i: «Tevazu elbette terbiye ve ahlâkın temel prensiplerindendir. Bizim kül­türümüzde kendini beğenme, şeytana mahsus bir haslet telakki edilmiştir. Ancak, doğru bildiğiniz, iyi bildiğiniz.

66

Page 69: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

en iyi bildiğiniz, ihtisasınızdan emin olduğunuz bir mev­zuda, tevazu hissi, sizi engellememelidir, yolunuzdan alı- koymamalıdır. Faydalı ve lüzumlu bulduğunuz zaman, şahsiyetinizi ortaya koymanız gerekir. Tevazu, miskinlik ve târik-i dünyalık değildir. Değerinizi savunun ve kar­şılığım mutlaka isteyin, vermek istemeyenin kötü niyeti aşikârdır, ona göre muamele edin». Bana telkin ettiği bu prensibi kendisinin tam mânâsiyle tatbik edebildiğine şüphem vardır. Musikiye büyük bir servet harcamıştır. O kadar kişiyi yetiştirmek için o çok değerli vaktini ala­bildiğine harcamıştır. Musikiden en küçük bir maddî menfaat görmemiştir. Hiçbir telif ve ders ücreti alma­mıştır. Sadece Konservatuar'da 5 yılda —ayda 500 lira­dan— toplam 30.000 TL. almıştır.

Page 70: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 71: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ESERLERİ

VI

Hukuk üzerinde bazı tefsir ve mühim meseleler üze­rinde kaleme alınmış lâyihaları vardır, bir kısmı basıl­mıştır. Ulûm-ı gaybiyye'ye, bazı spirtizma seanslarma ait zabıtları, fal'a dair yazılan basılmamıştır. Edebî eser­leri makaleler, vecizeler, fıkralar, tenkitler, tercümeler­dir. Çok güzel vecîzeleri vardır. Şiir yazmamıştır. Çok güzel, berrak, akıcı, mantıklı, zevkli, tesirli b ir Türkçe kullanmıştır.

Şehbâl’in sahip, nâşir ve yazandır. Bu dergi, Tür­kiye’nin bütün basın tarihinde, imparatorluk ve cumhu­riyet devirlerinde çıkmış en lüks, en muhtevâlı kültür dergisidir. Ağır papye kuşeye basılırmış, in folio, resim­lidir. Illustration örnek alınmıştır. 15 günlüktür. 1909- 1914 arasında 1-100 numara taşıyan 100 sayı yayınlan­mıştır. Cihan Savaşı başında bütün evrak ve eşyasının bulunduğu yazıhane yanınca, tatil edilmiştir. Arel bura­da «Bedî Mensî» gibi tevazu kokan bir miisteâr ile ya­zılar yazmıştır. Arel’in gazetecilik hayatı bundan sonra da devam etti. Nisan 1939-Kasım 1940 arasında yakla­şık 80 sahifelik nüshalar hâlinde Türklük adlı dergiyi 14 sayı çıkardı ve yazı işleri müdürlüğünü İsmail Hâmi Dânişmend yaptı. Çok muhtevâlı olan bu derginin de­vamına da İkinci Cihan Savaşı engel oldu. Mart 1948’ den itibaren Musiki Mecmuası’nı aylık olarak yayınla­maya başlayarak ölümüne kadar devam ettirdi, yazı iş-

69

Page 72: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ieri müdür lüğünü Lâika Karabey yaptı. Burada gerek kendi imzası, gerek müstear isimlerle çok değerli yazı­lar ve başmakaleler kaleme aldı.

Ahmed Hidâyet Reel, üzerine Cumhuriyet gazetesine yazdığı makalede şu şekilde duygularım dile g e tirir: «Benim gibi nâçîz varlıkların, mukadder olan zamanda ya­vaş yavaş veya birdenbire ortadan silinip gitmelerine doğrusu pek acımıyorum. Fakat dünya veya memleket çapında isim yapmış mütefekkirlerin ... ebedî hayati temin eden bir iksiri içerek beşeriyeti kıyâmete kadar ilimlerinden, kabiliyetlerinden ve liderliklerinden fayda- landıramadıklanna çok üzülüyorum... Belki bu kabil ol­saydı, cihandaki teknik ilerleme, san'at inkişafı ve si­yasî huzur ve sükûn, bugünkü ile kıyas edilemeyecek bir üstünlüğe erişirdi...».

Bu fikre Sâdeddin Arel'e muârız veya düşman ol­mayarak kendisini yakından tanıyan herkes katılır sa­nırım. Böylesine b ir «insân-ı kâmil» ve büyük dâhinin nasıl muânzı ve düşmanı olur? Bütün dâhilerin azılı düşmanlan vardır. Ancak Arel, üstün ahlâkı ile pek düş- man edinecek şahsiyette değildi. Ona düşman olanlar, Türk Musikisini emsalsiz bir kudretle savunduğu ve bugün yaşamasım ve devam etmesini temin ettiği için hasım kesilenlerdir. Bir kısım m uânzlan da, Türk Mu­sikisi'ne getirmek istediği yenilikler dolayısıyla düş­man kesildiler. Çok ünlü bir kalem Milliyet gazetesinde «musikimizde nota yoktur, olmasına da lüzum yoktur, semâî (kulaktan öğrenilen) bir büyük. san'attır, Dede Efendi nota mı biliyordu? Arel ve Ezgi ne yapmak is­tiyorlar» diye yazabilmiş, Orta Çağ skolastiğini savun­muştur. Bu satırlar ve bunun gibileri, ibret olarak, as­la unutulmayacak ve her zaman hatırlanacaktır. Bu ka faya göre, geçen asırda Necib Paşa'dan bu asırda Arel’e

70

Page 73: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

kadar Türk musikisini notaya almak isteyenler, batı lıay- rânı ve taklitçisi idiler. Notasızlık yüzünden millî mu­sikinin uğradığı kayıpların azametini hiç düşünmüyor­lardı. Sonra batı musikisi kültürünü inkâr ediyorlardı. Türk musikisi olduğu gibi kalmalıydı, batı musikisinden Öğreneceği bir şey yoktu. Bu kafa, Türk musikisinin ol­duğu gibi kalamadığını, değil Ârif Bey'deıı, değil Dede' den, belki Itrî'den bu yana gerileyip nihayet meyhane eşiklerine kadar düştüğünü bilmiyordu, incelememişti. Musiki ilminin unutulduğunu bilmiyordu. îlimsiz san'at olmayacağım kestiremiyordu. Binaenaleyh Arel, yalnız Türk musikisini, millî ses san'atımızı inkâr eden batı hayranlan üe değü, Türk musikisini akıllannca olduğu gibi muhafaza etmek isteyen, terakki olmayınca inhita­tın muhakkak olduğunu kestiremeyen medrese zihniyeti ile de karşı karşıya gelerek büyük misyonunu başardı.

Tekrar vurgulamak istiyorum, Arel, kültür bakımın­dan Türk, fakat metot bakımmdan en koyu şekilde ve tam mânâsıyla batılı idi. Batı teknik, metot ve esprit critique'i, bütün davranışlanna hâkimdi. Eserlerini böy­le b ir zihniyetle ele aldı. Millî kültüre böyle b ir görüşle baktı. Zira millî kültürün gerilemesine çok üzülüyordu. Zira millî kültür unsurlarımızı çok beğeniyordu, onla­ra hayrandı. Millî musikimizin esas bakımından ve as­len, bütün san'atlarımızdan üstün olduğu fikrindeydi. Öyle midir, değil midir, elbette münakaşa edilebilir. Ancak Yahyâ Kemâl gibi büyük bir dâhînin de aynı fi­kirde olduğunu, millî musikimizin en yüce san'atımız olduğunu birçok kere söylediğini ve en az b ir defa yaz­dığını hatırlıyorum. Demek Arel bu görüşünde, yalnız değildi. Ancak musikimizin bugünkü hâlini, eski deyim­le «hâl-i perîşânını» savunmuyordu, mazideki dehâsını savunuyordu ve istikbalde edinebileceği imkânlarla mu­hayyilesi büyülenmişti.

71

Page 74: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Batı kafası ve hukuk adamı olmaktan gelen mantık düzeni ve gerçekçiliğini muhafaza ederek Arel, Türk'e âşıktı. Türk’ün vaktiyle dünyadaki yerini ve paymı tek­rar elde edebilmesi için sadece çalışmak, çok ve metotlu olarak çalışmak, bilgili nesiller yetiştirmek gerektiğini söylerdi. Türk’e yapılan ihanetleri unutmaz ve affetmez­di. Mütâreke devrini yaşamış bir Osmanlı bürokratmın bu duygusuna müsamaha ile bakmak gerekir. Her aile­nin birkaç şehit verdiği bir devrin adamıydı. Onun fikir­lerini, önce Kuruçeşme'de, sonra İzmir'de, sonra Bomon- ti'de cumartesi günleri salonuna devam edenler biliyor­lardı, çoğunun gözleri kamaştığını hatırlarım. Yabancı­lara kendi dilleriyle hitâbı, büyük hitâbet kabiliyetinin anadiline münhasır olmaması, çok kişiyi büyülemiştir. Bir Kaahire Üniversitesi Arap dili ve edebiyatı profesö­rünün, onunla Arapça konuştuktan ve klasik Arap dili üzerindeki mütâlaa ve tashihlerini dinledikten sonra, gözleri yaşarıp ısrarla elini öpmek istemesini çok kişi hatırlar.

1) Türk Mûsikîsi Nazariyyâtı Dersleri, Arel'in en mühim eseridir. Bütün Türk müzikolojisinin en mühim kitabı olduğu söylenebilir. 479 fıkra tutarında, yüzler­ce nota örneğini muhtevi büyük bir eserdir. Eserin muh- teviyâtı şudur :

I. Kitap : Perdeler (fıkra 1-3), Aralıklar (4-41), Dizi Teşkiline Yarıyan Tam Dörtlüler (42-52), Dizi Teşkiline Yarıyan Tam Beşliler (53-63), Diğer Bazı Dörtlü ve Beş­liler (64-73), Dizi ve Makam (74-90), Sekizli'nin 24 Gayri Müsâvî Kısma Bölünmesinin îlm î Sebebi ve 24 Sesi El­de Etmenin Yolları (91-98), Basit Makamlar (99), Çârgâh Makamı (100-2), Bûselik (103-6), Kürdi (107-9), Rast (110-2), Uşşak ve Beyâtî (113-7), Hüseynî ve Muhayyer

72

Page 75: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

(118-21), Nevâ ve Tâhir (122-6), Hicaz (127-9), Hümâyûn (130-2), Uzzâl (133-5), Zengûle (136-8), Karcığar (13941), Sûznâk (142-4), Zengûle'li Sûznâk (145), Basit Makamla­rın îcmâli (146), Ana Dizi (147-52. — II. Kitap : Düzüm ve Ölçü (153-192), Türk Musikisi'nde Usuller (193-7), Nîm Sofyân Küçük Usûlü (198), Semâî (199), Sofyân (200), Türk Aksağı (201), Yürük Semâî (202), Devr-i Hindî (203), Devr-i Tûrân (204), Düyek (205), Müsemmen (206), Aksak (207), Evfer (208), Raks Aksağı (209), Oynak (210), Aksak Semâî (211), Lenk Fâhte (212), Cenk-i Harbî (213), Tek Vuruş (214), Frenkçîn (215), Nîm Çenber (216), ikiz Aksak (217), Nîm Evsat (218), Şarkı Devr-i Revânı (219), Şarkı Devr-i Revânmm Diğer Şekli (220), Bektâşî Devr-i Revânı (221), Devr-i Revân (222), Raksân (223), Raksân'- ın Diğer Şekli (224), Usuller'le Alâkalı Bazı Malûmat (225-9).— III. Kitap : Geçki (230-253), Mürekkeb Makam­lar (254-5), Yegâh Perdesinde Duran Mürekkeb Makam­lar : Ferahfezâ, Dilkeşîde, Lâle-Gül, Sultânî-Segâh, Şe- ref-nümâ, Şîve-nümâ, Yegâh, Acem'li Yegâh, Anber-ef- şan (256-275); Aşîrân Perdesinde Duran Mürekkeb Ma­kamlar : Hüseynî-Aşîrân, Bûselik-Aşîrân, Nühüft, Aşîrân- Zemzeme, Şevk-u Tarab, Zîrefkend, Râhat-fezâ, Sabâ- Aşîrân (276-294); Acem-Aşîrân Perdesinde Duran Mü­rekkeb M akam lar: Şevk-u Tarab'm îkinci Nev'i, Şevk- efzâ, Şevk-âver, Tarz-ı Cedîd (295-303) ; Irak Perdesinde Duran Mürekkeb M akam lar: Irak, Eve, Bestenigâr, Bes- te-Isfahân, Râhatü'l-Ervâh, Dilkeş-Hâverân, Rûy-i Irak, Revnak-nümâ, Hüzzâm-ı Cedîd, Ferahnâk (304-325) ; Rast Perdesinde Duran Mürekkeb M akam lar: Nikrîz, Nev-e- ser, Gül-deste, Tarz-ı Nevîn, Nihâvend-i Kebîr, Zâvil, Pençgâh, Sûz-i Dilârâ, Büzürg, Sâzkâr, Rehâvî, Şevk-ı Dil (326-353); Dügâh Perdesinde Duran Mürekkeb Makam­lar : Gül'izâr veyâ Hüseynl-GüFizâr, Isfahân, Isfahânek, Beyâtî-Arabân, Acem, Hisâr, Kûçek, Şehnâz, Arazbâr,

73

Page 76: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Eski Sipihr, Yeni Sipihr, Sabâ, Dügâh, Gerdaniye, Sün- büle, Dügâh-Mâye, Sultânî-Irak, N îşâbûrek; Beyâtî-Bû- selik, Beyâtî-Arabân-Bûselik Gerdâniye-Bûselik, Sabâ-Bû- selik Tâhir-Bûselik, Muhayyer-Bûselik, Hisâr-Bûselik, xMâhûr-Bûselik, Nevâ-Bûselik, Evc-Bûselik, -Acem-Bûse- lik, Hicâz Bûselik, Arazbâr-Bûselik, Dügâh-Bûselik, Mu* hayer-Kürdî, Nevâ-Kürdî, Acem-Kürdî, Arabân-Kiirdî, Sabâ-Zemzeme (354-417); Segâh Perdesinde Duran Mü* rekkeb M akam lar: Segâh, Müsteâr, Hüzzâm, Mâye, Vech-i Ârazbâr (418-427); Bûselik Perdesinde Duran Mürekkeb M akam : Nîşâbûr (428-30); Mürekkeb Ma­kamların Tasnifi, Tahlili ve Tenkıydi (431-444); Şed Makamlar (445-448), Basit Makamların Şedleri (449), Çârgâh’m Şedleri: Acem-Aşîrân, Mâhûr (450-2), Bû- selik'in Şedleri: Sultânî-Yegâh, Rûh-nevâz, Nihâvend (453-7), Kürdı'nin Şedleri: Ferah-nümâ, Aşk-efzâ, Kürdi'- li Hicâzkâr (458-62), Uşşâk'm Şedleri : Bûselik-Aşîrân vs (462-6), Rast’ın Şedleri (467-9), Hüseynî'nin Şedleri (470), Hicâz'm Şedleri (471), Uzzâl'in Şedleri (472), Hümâyûn'- un Şedleri (473), Zengûle'nin Şedleri: Şedd-i Arabân, Evc-ârâ, Zengûle'li Sûznâk, Hicâzkâr (474-5), Karcığar’m Şedleri (476-7), Sûznâk’in Şedleri (478-9).— IV. Kitap r Büyük Usuller.

2) Armoni D ersleri: Türk Musikisi îçin Ahenk D ersleri: 1. Armoniye G iriş: öncelik Bilgiler, I. Selen­ler (fıkra 1-17), II. Derlilik-Dersizlik (18-28), III. Netice* ler (29-34); 2. Armoni: I. İlk Armoni (35-62), II. Armoni­de İlerleyiş (A. Âhenk Dersinde Memnû Olan Şeyler, B. Atma ve Katlama, C. Duruş'un Değişmesi, D. Sık Âhenk ve Seyrek Âhenk, E. Âhenge Yabancı Notalar, F. Oya, G. Destek, H. Önceleme, 1. Fırlak, J. Bayım, K. İtim, L. Mordant, M. Zümrecik) (63-142); 3. Yüksek Armoni: bun­dan sonra klasik armoni kitaplarının Türk Musikisi'ne uygulanmış bahisleri yer alır.

74

Page 77: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

3) Kontrpuan (Contrepoint) D ersleri: Kontrpuan, İki Kısımlı K., Birinci Çeşit İki Kısımlı K., İkinci Çeşit İki Kısımlı K., Üçüncü Çeşit İki Kısımlı K., Dördüncü Çeşit İki Kısımlı K., Beşinci Çeşit İki Kısımlı K., bu ba­hislerin her biri müteaddid fıkralar hâlindedir. Bundan sonra ikinci kısımla eser devâm eder. Bahisler, klasik kontrpuan kitaplarında olduğu gibidir. Batı Musikisi' nin modem temayülleri ifade edildiği gibi, Türk musi­kisi tekniği bakımından akla gelebilecek birçok teferrü* âta da yer verilmiştir.

4) Füg (Fugue) D ersleri: Türk Musikisi için füg kitabıdır.

5) Türk Musikisi İleri Solfej D ersleri: Türk Mu­sikisi aralık, makam ve şedlerine göre yazılmış çok ileri görüşlü ve çok teknik bir solfej kitabıdır.

6) Eski Musiki T arih i: Başlangıç, I. Sümer Musi­kisi: Sümerliler'in Medeniyetleri, Sümerliler'in Musiki Sistemi, Sümerliler'in Nota Yazısı, Sümerliler'in Sazlan, Sümerlüer'de Lir, Arp, Kanun, Santur, Gayda, Def, Da­vul, Sistr, Sümerliler’in Musikiyi Nerelerde ve Nasıl Kul­landıkları; II. Eski Yunan Musikisi: Eski Yunanlıların Musiki Sistemi ve Makamları (bu bahis çok teferrüatlı- dır), Eski Yunanlılar’ın Düzümleri ve ölçüleri, Eski Yu­nanlılar'm Sazları, Eski Yunanlılar’m Musikiyi Nerede ve Nasıl Kullandıklan; III. Hind Musikisi.

7) Türk Musikisi Kimindir? : Türklük mecmuasının 214 sayfa kaplamak suretiyle 14 nüshasmda tefrika edil­di. Sonra Musiki Mecmuası’nm 16-58. nüshalarında tek­rar tefrika edildi. Kitap hâlinde Yılmaz öztuna tarafın­dan —çok küçük bir kaç tâdil yapılarak— yayınlandı: İstanbul 1969, 5.000 tiraj (hemen tükendi), Millî Eğitim Bakanlığı yayım, 232s.: Başlangıç (s. 1-2), I. İran Musi­kisi (3-23), II. Arap Musikisi (24-84), III. Eski Yunan

Page 78: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Musikisi (85-163), IV. Bizans Musikisi (164-224), Son Söz (224-5) Sâdeddin Arel'in şâheserlerinden biri olup, Türk musikisine isnâd edilen 4 sahte milliyet menşeini çok parlak ilmî bir tezle reddetmektedir. Bu eser, Türk mu­sikisi ve kültürünün ve milletinin bütün düşmanlarının nazarlarını Arel'e celbetmiştir. Zira o kadar muhkem yazılmıştır ki, ister mevzuu bilmezlikten, eski tabiriyle «cehâletten», ister kasıt ve hiyanetten gelsin, bu eser or­tada iken artık Türk musikisinde sahte milliyetler izafe­si mümkün olmamaktadır.

8) Kantemir Edvân, metin neşri, Şehbâl, no. 67-85’ te yayınlandı.

9) Prozodi Dersleri : Türk dilinin sözlü musiki eser­lerinde kullanılma kaideleri. Bu husus gerek Türk san'at musikisinde, gerek Batı musikisi tekniği ile bestelenen eserlerde, operaların dilimize tercümelerinde, hele hafif musikide bugün de fevkalâde ihmâl edilmektedir. Pek çok kişi musikide bir güftenin hecelerinin istenen uzun­luk ve kısalık veya vurguda bestelenebileceğini sanmak­ta, Türk dili gülünç hâle gelmektedir. Arel’in bu eseri, bu maksatla yazılmıştır.

10) Turkish Music in a Nutshell, Arel'in 1951'de İstanbul'da toplanan müsteşriklere dağıtılmak üzere İn­gilizce kaleme aldığı broşürdür.

11) Musiki Mecmuası'na yazdığı makalelerin mü­himleri şunlardır: l.Bir Musiki Masalı (no. 1-7), 2. Türk Musikisi Nasıl İlerler? (no. 1), 3. Millî Musiki Sevgisi (no. 2), 4. Türk Musikisi Tarihine Dair (no. 3-4), 5. Pen- tatonizm Nedir? (no 5), 6. Türk Musikisi’nde Makamlar (no. 5, s. 20-4), 7. Kemençe Beşlemesi Hakkında Hâtıra­lar ve Düşünceler (no. 6, s. 3-8), 8. J. S. Bach (no. 3-8), 9. Spirtizma Vasıtasıyle 3.300 Sene Evvelki Mısır Musikisi (no. 4, 6-8), 10. Türk Musikisi’nde Makamlar (no. 7), 11

76

Page 79: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Musiki Istılahları (no. 8-10), 12. Niçin Türk Musikisi'ne Tarafdânm? (no. .11), 13. Atonal Musiki Nedir? (no. 12, s. 3-8), 14. Türk Musikisi Sistemi (no. 17-18), 15. Türkler’ in Hayatında Musikinin Rolü (no. 19, bu makale önce Aylık Ansiklopedi’de çıktı), 16. İnilti Musiki midir? (no. 20), 17. Geçki Zenginliği (no. 23), 18. Phon (no. 24), 19. Son Yarım Asırlık Batı Musikisi'ne Bir Bakış (no. 25-26),20. Musiki'de Prozodi (no. 27-29), 21. Ses Salkımları Hak­kında (no. 30-32), 22. Bir Kitaptan Çıkan İbret Dersleri (no. 33-35, Baron d'Erlanger nin La Musique Arabe adlı eserinin ilk 5 cildi hakkında), 23. Musiki Felsefesinin Felsefesi (no. 36-37, kitap tenkıydi), 24. Musiki Eserleri Nasıl Bozulur? (no. 38), 25. Usullerimizin Vuruluşları (no. 39), 26. Türk Musikisi’nde Saz Eserlerine Verilen İsim­ler (no. 44), 27. 300 Küsur Senelik Nota Mecmuası Hak­kında (no. 45, Alî Ufkînin Mecmû’a-i Sâz-ü Söz’ü), 28. Bir Musiki Kongresi Hâtırası (no. 47), 29. Türk Musiki- si'ııde Makamlardaki Duygu Unsuru (no. 46, 48-49, 52-55), 30. Musiki Istılahları Etrafında (no. 66), 31. Musiki Istı­lahları (no. 63-65, s. 94-7), 32. Fâtih Devrinde Türk Mu­sikisi (no. 63-65, s. 68-76), 33. Bu Bir Başka Âlem (no. 77-80) 34. Piano İçin Nasıl Eser Yazılır? (no. 85-87, 90-91).

Çeşitli dergilerdeki yazılarında nedense çok müsteâr isim kullanmıştır. Bunlardan benim tespit edebildikle­rim şun lard ır: Bedî Mensî, Petek, Tanık, Asma, Kimo. Bunlar dışında musiki üzerinde daha epey müsvedde hâ­linde kalmış yazısı mevcuddur. Eski Musiki Tarihi, İs­tanbul Konservatuvarinca teksir edilmiş, sonra Musiki Mecmuasında (no. 63-5 v. dd.) tefrika olunmuştur. Ar­moni Dersleri de ayni dergide no. 84 v. dd.'nda tefrika edilmiştir. Kapital eseri olan Türk Musikisi Nazariyatı Dersleri, Musiki Mecmuasının 1-83. sayılarında tefrika edilmiş, sonra kitap hâline getirilmiştir. Bu eserlerde yüzlerce nota örneği mevcuddur. Nazariyat Dersleri nin

77

Page 80: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Büyük Usuller kısmı hiç basılmamıştır. Diğer eserleri, öğrencilerinin ellerindeki notlar hâlinde kalmıştır. İleri Solfej Derslerinin Türkiyat Enstitüsüne intikal ettirilen elyazısı ile yazılmış eserleri arasında olduğunu hatırlı­yorum. Elyazısı ile kalan eserlerinin en zengin örnekleri, öğrencilerinden Lâika Karabey'dedir.

Arel, Türk milletinin bin yılda yetiştirdiği muhteme­len en büyük müzikolog yani musiki bilginidir. Bugün hemen her müessesede ve musiki eğitiminde de onun sistemi geçerlidir. Böyle olduğu ve pratik ihtiyaç da çok büyük olduğu halde eserlerinin basılmamış olması, dergi sayfalarında kalması, millî kültür hayatımızın ga- rabetlerindendir. Bu eserlerin çok kaliteli ve san'at eser­lerine 3'akışan bir baskı ile bastırılması, evvelâ —gerçek­te Arel'in eseri olan— İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’na düşer. Arel'in bir Ni- had Sâmi'si olamamıştır. Nihad Sâmi'nin Yahyâ Kemâl için yaptıkları yapılamamıştır. Belki bir Arel Enstitüsü veya vakfı kurmak gerekmektedir. Zira Türk şnrinde ve tefekküründe Yahyâ Kemâl ne ise, Türk musikisinde ve san'atında da Arel odur.

Page 81: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

VII

AREL ve MUSİKİ

Şüphesiz Arel’i AreJ yapan musiki cephesidir. Sâded­din Arel musikiye batı musikisi ile ve 10 yaşında baş­ladı. 1890 yılında kibâr-ı ulemâ'dan bir aile çocuğunun batı musikisi ile başlaması belki bize garip gelebilir, fa­kat sanıldığı kadar istisna değildir. Zira Yesârî-zâde Ne- cib Paşa'nm babası da, —Arel'in babası ve ağabeyi gibi— kazasker pâyesinde yani Osmanlı ilmiyye, ulemây-i rü- sûm sınıfının zirvesine çıkmış bir kişi idi (kazaskerlik., Osmanlı düzeninde, mareşal askerî rütbesine eşit en yük­sek ilmî-kazâî-dînî pâye idi).

Arel, 1890'a doğru bir müzisyenden mandolin çal* masını ve batı musikisinin öncelik bilgilerini, notayı öğ­rendi. Bu müzisyenin bir Gayri Müslim olduğunu sanı­yorum (bu hususu ve adını Arel'e sormayı ihmal etmi­şim). Az sonra İzmir'de Şeyh Cemal Efendi'den ûd ve Türk Musikisi öğrendi (1893'ten itibaren) (»).

İstanbul'a 16 yaşmda dönünce bilhassa batı musikisi- sine ihtirasla sarıldı, Türk musikisinde de ilerlemeye devam etti. Bu yıllarda İstanbul'da başlıca Türk musi­kisi ve ûd hocası Ûdî Şekerci Cemil Bey'dir ki devrin ünlü şarkı bestekârlarından idi. Öğrenmeye doymayan Arel, çeşitli hocalardan ney, msfıye, girift, keman, ke-

<36) İzmirli ûdî ve nezyen Şeyh Cemâl Dede (İzmir 1973-İzmir. 7.6.1945) (TMA, I, 123b-4a). Ağabeyi ve babası gibi o da tzanir Mevlevîhânesfne şeyh oldu. Bestekârdır.

79

Page 82: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

1

mençe, viola, violonsel, bilhassa piyano dersleri aldı. Her çalgıyı öğrenmek istiyordu. Her çalgının karakteri­ni, imkânlarını incelemek azmindeydi. Ancak icrâcı ola­rak doğmamıştı. Bestekâr ve müzikolog olarak doğmuş­tu. Batı musikisinde çaldığı piyano, Türk musikisinde çaldığı ûd ve daha az derecede üflediği ney, bestekârlık ihtiyacını karşılıyordu. Zaten karakter yapısı kadar eği­timi de umûma saz çalmaya müsait değildi. 1907-9 ara­sında hemen hemen 3 yıl, Edgar Manas'tan (37) munta­zam şekilde armoni, kontrpuan ve füg tahsil etti. Ma­nas, muntazaman Arel’in köşküne gelip bu dersleri ver­di. Arel, instrümantasyon, orkestrasyon ve kompozisyon ile musiki tarihi gibi batı musikisi ilimlerini ise 1909-11 arasında şahsen tetebbû ederek öğrendi. Batı musikisinin bütün cereyanlarını ölünceye kadar şahsen takip etmiş­tir.

Klasik, bilhassa dinî, bilhassa Mevlevi musikisinde başlıca hocası Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede’dir C38). Arel'in 1924'e kadar Mevlevî-hâneler'e devâm ettiğini, âyinler dinlediğini, şeyhlerle sohbet edip faydalandığını, evine gelen zamanmın musiki üstadlarmdan istifade et­tiğini biliyoruz. Ancak Klasik Türk musikisinde reper­tuar bilgisi olarak arkadaşları Raûf Yektâ ve Dr. Subhi

(37) İstanbul 1875 - İstanbul, 11.3.1964 (TMA, II, 11b). Batı mu­sikisi bilgini, öğretmeni; bestekâr ve piyanisti. Şehzâde ve sultânların da musiki hocası idi. İstiklâl Marşı’mn or- kestrasyonunu o yapmıştır. Venedik ve Padova konserva­tuarlarında okudu, 1912’den 192 l ’e kadar Dârülelhân’da (İmparatorluk Konservatuarı) armoni, kontrpuan ve piyano öğretti.

(38) İstanbul, 3.10.1854 - İstanbul, 15.9.1911 (TMA, I, 211a-2b; S. Ezgi, IV, 140, V, 451-3). Mevlevi şeyh, ney virtüözü, beste­kâr ve musiki bilgini. Şair Yenişehirli Avnî Bey’in kayın­biraderidir. 7,5 yaşında ismen, sonra fiilen şeyh oldu. Acem- Aşîrân Mevlevî Âyîni ünlüdür.

80

Page 83: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Beyler'e erişememiş, zira onlar gibi klasik musiki par­çalarım muntazaman meşk etmemiştir. Fakat önüne al­dığı notayı derhal kusursuz okuması ve işittiği en muğ­lak nağmeleri derhal notaya alabilmesi, arkadaşlarından üstündü. Açığını bu suretle kapamaya çalıştı. Dr. Sııbhi Ezgi'nin birkaç defa okutup notaya aldığı klasik nağme­leri Arel’in işitir işitmez nota olarak yazdığına ben şa­hit oldıım.

Arel'in batı ve Türk musikileri ile eksotik musiki parçalarından oluşan muazzam plak koleksiyonu (disko­tek) ve tape'e aldığı parçaları, kızma intikal etti. Elin­deki bazı nadir sazlar da öyle. Bazı sazlarını ise Türk musikisinin ünlü isimlerine âriyeten verdi, iâde etmedi­ler. Onun içindir ki, kitap ödünç vermekten korkardı. En yakınlan kitaplarına musallat olmuş, geri vermemiş­lerdi. Notaları için de titizlik gösterirdi. Ama notaları ve kitapları kütüphanesinde çalışmak isteyen herkese açıktı. Bu hususta en küçük ihmal göstermedi, çalışmak isteyenleri teşvik etti. Dışarıya kitap vermezdi. Bir defa çok lüzumlu olan b ir kitabmı üç gün için rica ettim, karakterimin diğer müzisyenlere pek benzemediğini bil­diği halde çok sıkılarak verdi, üç gün sonra iade ettim ve bir daha kendisinden asla kitap istemedim. Ölümün­den sonra da ahbabı olan veya geçinen çok kişi kitap­larına musallat oldu, birçoğu aracılığım ile bazı kitap­lara tâlip oldular, kendilerine hediye edilmesini istedi­ler, hiçbirine yüz vermedim ve hepsinin ayrı ayrı düş­manlığını kazandım. Ben de Ölümünden sonra kütüpha­nesinden tek kitap istemedim ve almadım, ailesi de ba­na böyle b ir şey teklif etmedi, belki emsâl olur diye çe­kindiler. Halbuki Arel'in müzikoloji çalışmalarını benim devam ettireceğimi biliyorlardı, Arel yakınlarına söyle­mişti. Arel'deki bugüne kadar edinemediğim bazı kitap­lar elimin altında olsa idi, eserlerimin daha kusursuz

81

Page 84: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

olacağını ve bundan onun rûhunun şâd olacağım düşün* müşümdür.

Arel'in hedefi çokseslilikti. Gerek eğitimde, gerek bestekârlıkta piyano ve org gibi çoksesli bir çalgının Türk musikisi sistemi ve perdeleri ile düzenlenerek kul­lanılamaması, Türk musikisinin çoksesli bir sazdan malı­nım bulunuşu onu düşündüren hususlardan biri idi. Türk musikisine başlayan ve bu san'atla uğraşan herke­sin az çok tanbûr çalması fikrinde idi (aynı fikirdeyim). Türk musikisi piyanosu için kendiliğinden birkaç proje yaptı ve meraklılarla, îmalcilerle görüştü. Oradan org’a intikal etmek istiyordu. Udda da küçük bir ıslâhat yap­mıştır.

Ancak mühim değişikliği kemençede yaptı. Kemen- çenin 3 telini 4'e çıkararak kemanın 4 teline düzenletti. Bugün Türk Musikisi Devlet Konservatuvarinda Arel’in4 telli ve keman düzenli kemençesi öğretilmektedir, 3 telli kemeııçe terkedilmiştir. Bu soprano kemençedir, kemana karşılıktır. Arel, violaya karşılık alto kemençe, tenor kemençe, violonsele karşılık bas kemençe ve kontr­bas kemençe îmâl ettirdi. Bunlar için mühim para har­cadı. Rûşen Kam, Mes'ud Cemil ve benzeri saz üstad- lanna evinde çaldırttı. Böylece keman ailesine karşılık, kemençe beşlemesi ortaya çıkardı. Bilindiği gibi kemen­çe, Türk musikisinin 3 mühim sazından biridir (diğer­leri tanbur ve ney). Verdiği heyecan uyandırıcı parlak­lıktaki ses, kemana benzemez ve timbre'inden vazgeçi­lemez (*). Arel’in îmâl ettirdiği kemençeler, şimdi Lâ­ika Karabey'dedir.

Bugün Türkiye’de Türk ve batı musikilerinde kul­lanılan yüzlerce Türkçe terimin mûcidi Arel’dir.

(33) Bk. Türk Musikisi Ansiklopedisinde Keman Ailesi (I, 338a), Kemençe (I, 338a-9b), Kemençe Beşlemesi (I, 339>t>40a) mad­deleri ve Dr. Zühdü Rıza, Asri Kemençe ve Kemençe Beş*

82

Page 85: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arel, Dârülelhân'da C*0) yıllarca Türk musikisi okut­tu. Bu müessese daha doğrusu Türk musikisi kısmı ka­pandıktan sonra millî musiki, okulsuz kaldı. İhtiyaç he­men başgösterdi. İstanbul Şehir Umûmî Meclisi Büdce Encümeninin 1943 yılı Belediye (Batı Musikisi) Kon- servatuvarı büdcesine ait esbâb-ı mûcibe mazbatasında aynen şunlar yazılıdır: «Ankara Devlet Konservatuvarı' nın takip ettiği usul ve programın İstanbul Konserva- tuvarı'nda da tatbiki lâzım olup olmadığı, iki konserva- tuvar arasında benzerlik bulunması icap edip etmeyece­ği hususlarının tedkıykme; Türk musikisini gerek naza­riyat, gerek ameliyat sahalarında gençlere aşılayarak, günden güne azalan Türk musikişinaslarının yerlerini gençler ile doldurmak maksadıyla bir mütehassısın ta­yinine lüzum gösterilmiştir». Bu iki görev bir arada, yani hem batı musikisi öğreniminin ıslahı, hem Türk musikisi kısmının kurulması ve bu kısma bağlı bir de îcrâ Hey'eti bulunması, Arel'e teklif edildi ve istediği gibi çalışabileceği bildirildi. Arel'le ayda 500 TL ücretle5 yıllık sözleşme imzalandı. Arel, 63 yaşında, Türk mu­sikisinin canlandırılması görevini üzerine almış oldu.

Türk musikisi kısmını kurdu ve çağdaş metotlarla eğitimine başlattı. İcrâ Hey'eti kurularak o sıradaki pi­yasa icrasından çok farklı, temiz bir üslûbla haftalık pazar konserleri ile musikimizin en değerli parçaları halka dinletilmeye başlandı. Arel, A ve B takımları hâ­linde iki icra hey'eti kurmuş, B takımına gelişmeye ve yetişmeye müsait gençleri almış, A takımını gelişmesi­ni tamamlamış, B takımına ayak uyduramayan müzis­yenlerden oluşturmuştu. İcrâ Hey'eti reisliğinde (koro

lemesi Üzerinde Çalışmalar (1926), müellifin elyazısıyla teknüshası Türkiyat Enstitüsü, Arel Kütüphanesinde.

W0) TMA, I, 153. Arel, Dârüttâlîm-i Mûsikîde de (1916-1931) na­zariyat dersleri verdi. Dârülelhân 1.1.1917’de kurulup 1926’ da kapatıldı,

83

Page 86: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

şefliğine), Üniversite Korosıintı kurmuş ve başarıyla yü­rütmekte bulunan Ercümend Berker'i getirdi. A takı­mım ise Ali Rıza Şengel adındaki ihtiyar müzisyen yö­netiyordu. Bu suretle ortadan kalkmak üzere bulunan Türk musikisine can kurtaran simidi atılmış oldu. Genç­ler ilk def'a olarak çağdaş şekilde nazariyat, sonra ar­moni, musiki tarihi, prozodi öğreniyorlardı. Arel, Türk Musikisi Nazariyatı Dersleri’ııi bu gaye için 1943'te ka­leme aldı. Batı musikisi kısmını ıslâh etti ve mühim ge­lişmeler sağladı. Müesseseyi kendi tâbiriyle «3. sınıf bir Batı konservatuvarı çizgisine» getirdi. Çeşitli orkestra­lar, saz ve ses toplulukları kurdu. Türk Filarmoni Der- neği'ni kurup başkanlığım da kabûl ederek, batı mu­sikisi san'atmm yayılmasını da temine çalıştı. Zira kül­tür merkezi İstanbul olduğu halde, batı musikisi san ­atkârları Ankara’da açılan müesseselerde toplanmışlar­dı. O yıllarda Ankara’nın nüfusu ise çok ehemmiyetsiz­di. Alaylı müzisyenlerin reforma mukavemet ettiklerini bilen Arel'in hedefi, musikimizi yeni yetişen, yüksek tahsil gören gençlere teslim etmekti. Bu sebeple patır­dı koptu. 5 yıllık mukavelesi biten Arel, 1948'de muka­velesinin uzatılmasını istemeyerek istifa etti. Konser- vatuvar’ın Türk musikisi kısmı, piyasacıların ağırlıkta olduğu veya piyasacı olmayıp musikimizin eski, dede­den kalma usullerle öğretilmesinde direnenlerin eline geçti. En büyük ve basma aksettirilen gürültülerden bi­rinin, Arel'in icrâ hey'eti konserlerinde mutlaka yay bağı, yay birliği istemesi olduğu, bugün ibret verici bir olay olarak unutulmamalı, hatırlanmalıdır. Zira bugün, en basit Türk musikisi topluluklarında bile kemanlar aynı yay bağı ile çalmaktadırlar ve kimin eseri olduğu­nu belki bu gençler bilmemektedirler. O devirde bir ke- mânî kırık yayla, yanındaki uzun yayla çalar, biri ya­yını çekerken diğeri yükseltirdi.

84

Page 87: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

TBMM'nde Dr. Osman Şevki Uludağ'ın (41) millî eği­tim bakanı ve kendisi de bizzât Osman Şevki Bey gi­bi Türk musikisinde bestekâr olan Haşan Âlî Yücel'i (42) o devir için çok şiddetli tenkidine, itirazma ve tale­bine rağmen, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda Türk musikisi kısmı açılamadı. İkinci Malımûd'un modern Türkiye'nin başlangıcı olan Vak'a-i Hayriye (1826) inkı­lâbında yeniçeri müessesesi sayıp o muhteşem Türk as­kerî musikisini, Mehter-hâne-i Hâkaanî'yi ilga etmesi, Mehter-hâne taklid edilerek kurulmuş olan Avrupa as­kerî musikisi bandosu için Muzıkay-ı Hümâyûnu kur­ması hatırlanırsa, çok fazla hayret göstermemek gere­kiyor. Arel de âdeti hilâfına Ankara'ya giderek, Devlet Konservatuvarı'nda Türk musikisi kısmım açtırmak is­temiş, başarı kazanamamıştı. Başan kazanamamasmm sebebi, Millî Eğitim Bakanlığı'nın ve bakan Yücel'in di­renmesidir ki o sırada cumhurbaşkanı olan İnönü'nün Batı Musikisi’ni sevdiğinin, Türk musikisini sevmeme­sinin tesirinde idi. Bütün bunlar, ileride Türk kültür tarihini yazacak tarihçilerce bilinmelidir.

Bunun üzerine Arel, 1949'da İleri Türk Musikisi Konservatuvarı adıyla bir demek kurdu. Daha doğrusu derneği öğrencilerinden Lâika Karabey, onun adına kur­du. Bu müessese, özel teşebbüsten bile yardım görme­di. Kısa müddet sonra Arel burada ders vermekten vaz­geçti.. en istidatlı öğrencilerine evinde ders vermeye baş­ladı. Musiki Mecmuası'nın derneğin organı olarak ku­rulması, Arel'in devamlı konferanslarına üniversite genç­liğinin ilgisi, piyasacılar kadar tutucu Türk musikisi mensuplarını da çok tedirgin etmiştir. Bugün bu me­seleler kalmamış, tarihe intikal etmiş, problem çözül­

(41) Bursa 1889 - İstanbul, 19.3.1964 (TMA, II, 35tfb-la).(42) İstanbul 1897-İstanbul, 262.1961 (TMA, II, 395b). Yücel'in

babası ve amcası da tanınmış Türk musikisi bestekârla­rıdır.

85

Page 88: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

müştür. Kimse Türk musikisinin çağdaş eğitimine itiraz etmemektedir veya edememektedir. Ancak bir zamanla- rnı büyük problemi olduğunu belirtmek, musiki tarih­çisinin görevidir. Arel'in kitaplarının baskı imkânından bile mahrum kalması hatırlanmalıdır. Arel'in evine git­tikçe daha fazla genç toplaması, onun ünlü cumartesi toplantılarım çok bozdu. Zira musiki prova salonu hâ­line geldi. Bir çok müdâvim, ayaklarım kestiler. Çünkü onlar amatörlerden musiki dinlemeye değil, Areİin soh­beti için geliyorlardı.

Arel, Türk musikisi ilminin kâşifi midir? Ne kâşi­fi, ne de ilk modern müzikologudur. Sadece en büyük müzikologudur. Türk musikisi ilmi nedir ve XX. asra ayak basıldığı yıllarda ne durumda idi? Arel'in yaptı­ğını anlamak için bu hususta burada çok kısa da olsa bir şeyler söylemek zarûrîdir.

Türk musikisi bilgisini tedvin eden (derleyip top­layıp kaleme alan) Safiyyeddîn Abdülmü'min Urmevf d ir(43). Bazılarının sandığı gibi Fârâbi (870-950) de­ğildir. Zira Fârâbî, Eski Yunan musikisi nazariyatım nakletmiş, Yunanca kitaplardan tercüme etmiştir. Fârâ- bî'nin kitabını okumayıp da onun müzikoloji üzerinde büjiik bir eseri olduğunu duyanlar, tarih bakımından ona öncelik vermek istemişler, hiçbir tarih bilgileri ol­mayan ve Türk musikisi tarihini, hangi makam ve usu­lün hangi asırlarda yapılıp başladığını hiç bilmeyenler, hattâ Fârâbî'ye birtakım saz eserleri izafe etmişlerdir (bu hususta İsmail Hakkı Bey'in (1866-1927) kasten uydurduklarını bugün de gerçek sananlar vardır). Sa­fiyyeddîn, Türk musikisi sistemini, göz kamaştırıcı bir İlmî kudretle kaleme almıştır. Ondan sonra Arapça, Farsça, Türkçe «edvâr» denen Türk musikisi kitapları

(43) Urmiye / Azerbaycan, 1224? - Bağdâd, 281.1294 (TM A,' H, l#Sa-7a).

Page 89: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

yazanların hiçbiri, ünlü Abdülkaadir Merâğî dahil, onu geçememiş, onun İlmî seviyesine erişememiş, zaten onun yazdıklarına dayanmışlardır. XVI. asır başlarmdan son­ra da Türk musikisi üzerinde XX. asra kadar hiçbir mü* îıim ilmî eser yazılmamış, eskiler birbirini taklit ve kop­ya etmişlerdir. Öyle ki, bu zaman içinde yazılanların en mühiminin Kantemiroğlu'nurı Edvâr'ı (1694) olduğu­nu söylemek bile belki mümkündür, zira batı metodo­lojisine vâkıftı. Son asırlarda yazılan bazı edvâr yani müzikoloji (Türk musikisi bilgisi, nazariyatı) kitapları­nın zavallılığı karşısında hayrete düşmüşüzdür. Zira mu­siki tamamen semâî (kulaktan öğrenilen), ilmi olma­yan bir san'at hâline getirilmiştir. Bizim yetiştiğimiz, çok muhterem, anlı şanlı bestekârların b ir Hicâz, bir Mâhûr makamını tarif edemediklerini, ne mene şeyler olduğunu söyleyemediklerini, ancak saz ve sesleriyle di­zi değil de kalıplar gösterebildiklerini, benimle bera­ber, pek çok kişi hatırlar.

Osmanlı kültürünün bu derecede iııhitâtma ilk dik­kat ederler, iki Mevlevî şeyhi oldu. Bunlar iyi Arapça ve Farsça bildikleri için eski edvârları okudular, XVI. asırdan evvel mükemmel edvârlar yazıldığını, burada* ki bilgilerin zamanlarında biç bilinmediğini öğrendiler. Üstelik Fransızca da biliyorlardı. Batı musikisi ilimle­rine âit kitaplar buldular, getirttiler, büyük boşluğu kav­radılar. Ancak yaşları ilerlemişti, kendileri bir şey ya­zamadılar. Mevlevîhânelerine devam eden gençlerin en istidatlı,doğu dilleri ile Fransızcaya vâkıf olanlarına durumu anlattılar, alâkalarını istediler.

Bu büyük misyonu yapanlardan biri, Şeyh Mehmed Celâleddin Dede O4), diğeri Şeyh Mehmed Atâullah De-

(44) İstanbul, 1.2.1849-İstanbul, 31.5.1907. Yenikapı Mevlevihâ- nesl şeyhî (1870-1907) (TMA, I, 122a-3a). Tanbûrî, neyzen, bestekâr olup doğu dillerindeki bütün edvârları okumuştu.

S7

Page 90: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

de C^'dir. Yukarıda anılan Arel'in hocası Eyüb Bahâ- riye dergâhı şeyhi Hüseyin Dedeyi de bu isimlere ek­lemek gerekir. Bu 3 şeyh, öğrencileri Arel, Dr. Subhi Ezgi, Raûf Yektâ Bey, Ahmed Avni Konuk'a musikimi­zin iîimsiz kaldığını, biraz da ilmiyle uğraşmalarını, Do­ğu dillerinde yazılmış edvârları okuyup bilgi edinmeleri­ni ve bu bilgilerin zamanımız musikisine uygulanması gerektiğini telkin ettiler. Böylece Türk müzikolojisi ku­rulacaktı. Ahmed Avni Konuk (1871 -1938), genç yaşm­da Hânende adlı büyük eserini yayınladı ki güfte mec­muasıdır ve batı ilminin izleri pek görülmez. Ama di- V, ger 3 genç adam, Raûf Yektâ Bey, Dr. Subhi Ezgi ve Sâdeddin Arel, üstadları 3 şeyhin nasihatini tutmaya ka­rar verdiler. Üçünün de formasyonu, doğu ve batı kül­türleri, musiki şahsiyetleri, buna yeterli idi. Üçünden öncülük şerefi Raûf Yektâ Bey'e (46) attir. Dr. Subhi Ezgi (47) onu takip etti.

Önce 3 müzikolog, Raûf Yektâ, Ezgi ve Arel, bir arada çalışmaya başladılar. 1913'ten 1920'ye kadar 7 yıl birlikte çalışarak bütün edvârları ve ellerinde ebced, lıamparsum, batı notaları ile yazılmış eserleri, Fransızca müzikoloji kitaplarını (Arel'den baş'ka diğer ikisi Fransız­ca dışında batı dili bilmiyorlardı) incelediler. 1920'de Dr.Ezgi, Millî Mücadele'ye katılmak üzere Ankara'ya gidin­ce 1923'e kadar Raûf Yekta ile Arel başbaşa çalıştılar.1923'te Arel'de İzmir'e gidince müşterek çalışma sona

(45) İstanbul 1842 - İstanbul, 14.9.1910. Galata Mevlevîlıânesi şey­hi (1871-1910) (TMA, I, 81a-2a). Arapça, Farsça, Fransızca- dan başka Almanca, felsefe, sosyoloji, edebiyat, musiki, geo­metri biliyordu. Kanun ve ûd çalıyordu. Üç doğu dilinde eski asırlarda yazılmış bütün edvârları okumuştu. Türk musikisi için bir sonometre icad etti.

(46) İstanbul, 27.3.1871 - İstanbul, 8.1.1935 (TMA, II, I69a-71a).(47) İstanbul 1869-İstanbul, 12.4.1962 (TMA, I, 205b-9b). Aslen

doktor albay.

88

Page 91: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

erdi. Daha çok Arel'le Ezgi fikir birliği içinde olup, ba­zı noktalarda Raûf Yektâ kendilerinden ayrılıyordu. 1923'te Ezgi, Arel'in aracılığıyla İzmir'de Hilâl-i Ahmer (Kızılay) doktoru oldu. Beraber çalışabilmeleri için bu tayin yaptırılmıştı. 1923'ten itibaren Ezgi ile Arel, İz­mir'de ve 1928'den itibaren İstanbul'da ikili çalışmala­rına devam ettiler ki bu çalışma 1955'te Arel'in ölümüy­le sona erdi denebilir. Arel bu iş için büyük bir servet harcadı ve ancak son yıllarında diğer işlerini ve mes­leğini bırakarak yalnız musiki ile meşgul olabildi. Bina­enaleyh çalışma şartları, bugünkü müzisyenlerimizinki- ne nazaran çok çetindi. Zaten öncü ve kurucu idiler.

Önce Raûf Yektâ Bey eserlerini yayınladı. Batı me­todolojisi ile Türk müzikolojisinin ilk gerçek eserleridir. Fakat dağınıktır ve ilk olmanın kusur ve hatalarını da taşır. Sonra Dr. Subhi Ezgi, 5 ciltlik muazzam eserini yayınladı ki Raûf Yektâ'ya nazaran yaptığı hamle bu eserde açıkça görülür. Yalnız musiki nazariyatı ve prati­ği (icra ve bestekârlık) ile uğraşıp tarih bilmemesi, gerçi eserini musiki tarihi bakımmdan kusurlu kılar. Fakat o yıllarda (1930'lar) böyle b ir eserin yayım, çok ileri bir hamle idi. Bugün de Dr. Ezği'nin 5 cildi, klasik değerini kaybetmiş değildir. Ancak Arel'deki mantık ve metodo­lojiden mahrum ve dağınıktır. Arel'in Türk Musikisi Na­zariyatı Dersleri, iki arkadaşının hatalarmı düzeltecek bir zaman parçasından sonra da yayınlandığı için, mü­kemmeldir. Üstelik Arel, Uzdilek'in de yardımını gördü ki kendisinden önce çalışan iki arkadaşı böyle bir fen adamının yardımından mahrumdular.

Fizik ve matematik ordinaryüs profesörü olan Sa­lih Murad Uzdilek (48), Arel'in teşvikiyle Türk musi­

(48) İstanbul 1891-İstanbul 1967 (TMA, n , 357a-8a). İstanbul Teknik Üniversitesinden olup İngilizce, Fransızca, Alman­ca, Rumca biliyordu, batı ve Türk musikilerine âşıktı, fa­kat müzisyen değildi.

89

Page 92: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

kisi seslerini fizik bakımından laboratuvar incelemesine aldı ve 1944'te Türk musikisi sistemini fizik olarak açık­layan mühim eserini yazdı. Onun için bugün Türk m u­sikisinde kullanılan ve kabûl edilen sistem ve nota ya­zısına «Arel-Ezgi-Uzdilek Sistemi» denmektedir ve ağır­lık Arel'e ait olduğu için adı başa alınmıştır. «24 gayri müsâvî (eşit olmayan) aralıklı» ve bir sekizli'de (oktav) 25 sesli Türk musikisi sistemi bu suretle aydm olarak ortaya çıktı.

Ancak sistemin ortaya çıkması, müşterek bir nota yazısının kabûlü ve zamanında çok mukavemet görme­sine rağmen bugün tamamen alışılan ve her yerde kul­lanılan değiştirme işaretleri, Arel'in muhayyilesinde, mu­siki yapmak için ancak bir altyapı hazırlığı, bir vasıta idi.

Arel'e göre teksesli musiki, her zaman dinlenecek, çalınacaktı. Ancak klasik Türk musikisinin dâlıî beste­kârlarım aynı anlayışta eserlerle aşmak mümkün de­ğildi, onlara erişmek bile çok büyük kabiliyet mesele- siydi. Çağdaş musiki, çoksesli olmalı, fakat Türk mu­sikisi sistemi, aralıkları, perdeleri, makamları, usulleri, icabeden formları ve icabeden çalgıları, mutlaka kul­lanılmalı idi. Zira batı musikisinin 2 makamına karşı­lık pek çok ve birbirinden renkli makamlara sahip, in­san duygusunun her nüansını aksettirmeye daha yete­nekli, ham malzemesi sonsuz bir musiki sistemi idi. Ni­hâî hedef bu idi ve bu hedef ancak hem Türk, hem ba­tı musikilerinin öğretildiği, kulağı doğuşta Türk sesle­rine yatkın ve yabancılaşmamış, batı musikisi perdele­ri ile şerbetlenmemiş gençlerin yetişeceği bir kon ser va- tuvarla gerçekleşebilirdi. «Arelcilik» denen musiki anla­yışı budur. «Arelcilik» demek lüzumsuzdur. Zira Arel'in ifade edip savunduğu, zaten gerçek musikidir. Arel, Türk

90

Page 93: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

musikisini kendisine has mantık ve belâgat içinde şid­detle savundu ve hiç tâviz vermedi. Mantığının mükem­melliği karşısında şaşıran muarızları, ancak açık veya sinsi düşmanlıkla karşılık verebildiler. Aym mantık, ilim ve san'at ile karşısma çıkamadılar.

Dede Efendi'nin b ir Âyîn'inde yaptığı geçkiden il- hâm alarak Hüzzâm+Şedd-i Arabân terkibine «Lâle-Gül» ve Kürdi makamının yegâh perdesindeki şeddine «Fe- rahrıümâ» isimlerini veren Arel'dir. Her iki buluş da 1910 yılına aittir.

Arel'in ölümü vesilesiyle makaleler, şiirler, mersi­yeler yazıldı ve bestelendi. İkisini anıyorum : Dr. M. Oktay Sadık Yiğitbaş'm Hicâz Curcuna «Arel'in Rû- îıuna lthâf»ı (Bana her şeyden yakın elbet sensin Allâh'- ım) ve Dr. Cahid Öııey'in Sûz-i Dil Ağır Aksak Mersi- ye'si ki 7 beyitli gazel şeklinde olan güftenin son iki beytinin iki mısraında ayrı ayrı Arel'in ölüm tarihi dü­şürülmüştür : Çıkdı «Câhid» dedi tâ cân-ü gönülden şu sözüm — «Seçdi Tanrı'm yanımızdan seni pek/erken Arel» — Yazayım bir daha târîh-ı vefâtm heyhât — «Git- di artık bu mayıs Cennete üstâdım Arel».

Arel, pek çok talebe yetiştirdi. Hiçbir talebesin­den hiçbir ücret, menfaat ve hediye kabûl etmedi. Böy­le bir şey teklif etmek akıllardan bile geçirilemezdi. îlk öğrencileri içinde sonradan isim yapmış şahıslar arasında şunlar anılabilir (ki b ir kısım batı, b ir kısmı Türk, bir kısmı her iki musiki dersi alm ışlardır): Ah- med Adnan Saygım (doğ. 1907), Mes'ud Cemil (1902 -1963), Fahri Kopuz (1882-1968), Rûşen Kam (1905 -1981), Kemal Batanay (1893 -1981), Velî Kanık (1881 -1953), Ferid Alnar (1906 -1978), Fehmi Tekçe (1888 -1964), Mil- dan Niyâzi Ayomak (1888-1947), Kemal İlerici (1910)... Bu liste çok uzatılabilir. Meselâ Dârüttâlîm'de çok öğ­

91

Page 94: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

rencisi olm uştur. Bu liste Arel'in 1943'te konservatuvann başına gelmeden önce ders verdiği öğrencileri arasın­dan seçilmiştir. Bunların içinde en çok Mes'ud Cemil ve Ferid Alnar üzerinde durm uştur. Zira tam mânâsıy- le Türk musikisi biliyorlardı, sazlarında (tanbur ve ka­nun) virtüöz idiler. Bunları büyük kabiliyet olarak teş­his edip Avrupa'ya gönderdi. Mes'ud Cemil, Arel’in her ay yolladığı maaşla Berlin ve Ferid Alnar aynı şekilde Viyana konservatuvarlannı bitirdiler. Arel bunların çok­sesli gerçek Türk musikisinin kurucuları olacaklarım iimid ediyordu.

Arel, 1943'ten 1955'e kadar ise daha çok genç, ama­tör, yüksek tahsil yapan veya yüksek tahsilini henüz bi­tirm iş istidatlı müzisyenlere ders verdi. Konservatuvarda öğrencisi olan hususî kabiliyet gördüklerine konserva- tuvardan ayrılınca m usiki eğitim lerini tam am lam ak için evinde de ders verdi. Bunlardan b iri bu kitabın yazan­dır ki tam 50 yıllık yaş farkım ıza rağmen kendisiyle son 6 yılında yakın dostluk kurdum . B ütün öğrencileri için­de onun idealine bağlı kalarak, Arel'in yapam adıklarım tamamlamak için kendi servetinden büyük meblağlar harcayarak yıllarını veren ve Türk Musikisi Devlet Kon- servatuvarı'nı başlangıcından itibaren yönetim kurulu başkanı olarak yürüten, geliştiren, Teknik Üniversiteye bağlayan, öğrencilerinin ve m ezunlarının haklarım bü­tün kudretiyle savunan Ercüm end B erker'dir C*9). Öğ­rencilerinden Lâika Karabey (.1907) de Arel'in gösterdi­ği yolun açılması için çok çalışmıştır.

Arel, Türk musikisi m akam ları ile çoksesli bestelen­miş operaya, baleye, bilhassa orkestraya gitmek isti­yordu. Hedefi bu idi. Müzikolojide hedefin büyük kıs-

(49) Doğ. İstanbul, 18.6.1920 (TMA, I, İ06a-7a>.

92

Page 95: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

mmı şahsen gerçekleştirmişti. Musiki tarihimizi o veya arkadaşlarından biri yazamamışlardı, zaten yazamazlar­dı, tarihçi değillerdi. Tarihçi olmaksızın sırf musiki bil­gini olmakla musiki tarihi yazılamaz. Tarihçi olmakla, musiki bilgini de olmaksızın yazılamayacağı gibi. Arel' in gerçekleşmesini istediği bir husus da bir Türk Musi­kisi Ansiklopedisi, bu millî san'atm teknik ve tarih söz­lüğü idi. Bunu çok yetkiyle yapacak kişi şüphesiz Arel' di. Fakat vakti olmadı. Bir ansiklopedinin çekirdeğini oluşturmak üzere, 1945 - 48 arasında malzeme toplama­ya başladım. Bu malzeme ile 20.8.1948 -12.2.1949 ara­sında bir Türk Musikisi Lügati kaleme aldım. Bugüne kadar bir kitabım basılmadan ve satışa arzedilmeden bir kitap yazdığımı söyleyip ilân etmekten çekinmişim- dir, zira insanın hiç beklemediği engeller dolayısıyla gerçekleşmeyebilir, çok örneği vardır. Ancak adım attı­ğım saha bâkirdi. Kaleme aldığım ve tek nüsha olan eserimi Arel'e posta ile gönderdim. Böyle b ir şey hazır­ladığımdan kimse gibi onun da en küçük bilgisi yoktu, zaten konservatuvar ve konferansları dışında kendisiyle görüşmüş değildim, henüz evine adım atmamıştım. 28.2.1949 tarihli mektupla bana derhal cevap verdi ve derhal evinde kendisini ziyaretimi beklediğini gün ve saat randevusu vererek bildirdi. Bu mektubunda şu cümle v a rd ır : «Böyle muazzam bir eseri sessiz sadâsız bitirmeye muvaffak olduğunuzdan dolayı sizi tebrik ede­rim». Türk Musikisi Lügati, bir ansiklopedik Türk mu­sikisi sözlüğü olup, teknik terimler dışında, bestekâr­larımızın yalnız eserlerinin zamanımıza notası kalmış olanlarının listesini veriyor, fakat biyografi vermiyor­du, zira ansiklopedi değildi. Arel, kütüphanesini bana açtı. Bir ansiklopediye doğru gittiğimi, ansiklopediye adım attığımı hemen anlamıştı. Nitekim Türk Musikisi Lügati adıyla 1 mayıs 1949'dan itibaren yayınlanan ve

93

Page 96: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

yayını ekim 1955'te tamamlanan ve yayınlandıkça ilk metnin bir misli büyüdüğü eseri Arel yayınladı. Onun ölümünden sonra Türk Musikisi Ansiklopedi adlı eseri­mi de Millî Eğitim Bakanlığı 1969, 1974, 1976 yıllarında 3 büyük cilt hâlinde yayınladı, Arel’in dileği yerine gel­di. Nitekim Türk Musikisi Lugati'nin çok genişletilmiş, notalanmış, resimlenmiş, biyografiler eklenmiş hâli olan bu ansiklopedinin başına «Türk Musikisi Ansiklopedisi' ni Sâdeddin Arel'in büyük hâtırasına ithâf ediyorum» diye yazdım. Lügat 1.000 tirajla basılmıştı, bugün kim­sede yok gibidir. Ansiklopedi 10.525 tirajla yayınlandı ve yıllar önce tamamen tükendi. Türk Musikisi Lügati H harfine geldiği zaman, Mahmud Ragıp Kösemihal'le sonradan yakm dostum olan Halil Bediî Yönetken, 1950' de Millî Eğitim Bakanlığı'na verdikleri bir raporda, sa­hasında ilk defa yazılan mühim bir eser olduğunu, Yıl­maz Öztuna diye kimse olmadığı gibi çok müsteâr kul­lanmayı seven Arel'in eseri olduğunun anlaşıldığım yaz­mışlar, raporu öğrenen Arel, Musiki Mecmuası'nda tek- zîb ederek, bir Yılmaz Öztuna’nın mevcud bulunduğu­nu açıklamıştı. Benim için sevimli bir hâtıradır. O ta­rihte 20 yaşmda idim.

Arel’in ölümünden az sonra, hayatında fikirlerinin gerçekleşmesine hiç ilgi göstermeyen resmî makamlar, Arel’in portresini taşıyan 25 kuruşluk bir posta pulu yayınladılar.

Arel’in şahsiyetine girebilmek için Şehbâl’de yayın­lanan (bir kısmı Musiki Mecmuası, 1956-58’de tefrika edilmiştir) vecîzelerini, son yıllarında Türk musikisi üze­rinde söylediği vecızeleri öncelikle toplayıp bastırmak lâ­zımdır. Nasıl bir şahsiyetle karşı karşıya olduğumuz daha iyi ortaya çıkar.

94

Page 97: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

B E S T E K Â R L I Ğ I

VIII

Arel'in büyük dehâsı bestekârlığmdadır. En büyük müzikolog olabilir. Bugün musikimize «Türk Musikisi» adım o vermiş ve onun sayesinde bu ad artık oynat]- lamaz şekilde yerleşmiş olabilir. Millî san'atın en büyük savunucusu olabilir. Ancak gerçek san'at eserinin, ilim eserinden üstün olduğuna kaniyim. Arel şu veya bu ma­kamı, arkadaşlarından, Raûf Yektâ ve Subhi beylerden daha iyi açıklamış, daha mükemmele gitmiş bulunabi­lir. Ancak Arel olmasaydı da o makamlar mevcuttu, biz de Raûf Yektâ'nm veya Ezgi’nin o makamları anlattığı gibi öğrenirdik. Bu fikirler, Arel’in müzikolojisini el­bette küçümsemek mânâsında olamaz, bu bir çılgınca düşünce olur ve benden çıkması da imkânsızdır. Ancak Arel’in bestekârlığım öne almak için bunu söylüyorum. Zira Arel’in çok zeki bazı muânzları eskiden beri onun büyük ilmini kabûl edip, bestekârlığım arka plana at­mak kurnazlığının ardına sığınmak istemişlerdir. Arel'i şarkı bestekârlarının dâhîsi Hacı Arif Bey'ie, büyük form­ların (Beste ve Semâî) dâhîsi Dede ile falan mukaye­seye kalkışıp küçümsemek istemişlerdir. Elbette Arel, şarkı bestekârı olarak ne Ârif, ne Şevki Bey'le muka­yese bile edilemez. Beste v© semâî bestekârı olarak hiç­bir klasik bestekârımızla ölçülemez, pek çok gerilerde kalır. Ancak musikimiz beste, semâî ve şarkı formla­rından ibaret değildir ki...

95

Page 98: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arel, Türk musikisinin bütün zamanlarda yetiştir­diği en büyük saz eserleri bestekârıdır. Gene Türk mu­sikisinin bütün zamanlarda yetiştirdiği büyük dinî eser­ler, daha doğru dinî eserlerin tasavvuf musikisi kıs­mı bestekârıdır. Bu sahalarda yapılacak mukayese he­men kendini belli eder. En büyük saz eserleri bestekâr­ları Cemil Bey'le ondan önceki yarım asırda Osman Bey'dir. Sathî bir mukayese, Arel'in bu isimleri bile ge­ride, çok geride bıraktığını ortaya koyar. Musiki este­tikçisi bu mukayeseyi kolayca yapabilir. Musiki estetik­çisi olmayanın zaten söz hakkı olmaz.

Sâdeddin Arel'in eserlerinin kendi elyazısıyla eski­den «Cönk» tabir edilen yandan açılan uzun defterlere çok güzel elyazısıyla yazılmış orijinal notaları Lâika Ka- rabey'de ve bunların mikrofilmleri bu satırların yazarm- dadır. Teksesli eserlerinden pek çok örnek Musiki Mec­muası koleksiyonunun pek çok sayısında yayınlanmış­tır. Bunların çoğunun icra edilmiş şekli 1950'lerin im­kânları ile tel şeklinde zaptedilmiştir. Musiki Mecmu» ası'nda yayınlanan notalar 100 un üzerindedir. Arel'in 20 kadar saz eseri, Dârüttâlîm-i Mûsikî hey'etinin kon­serlerinde o yıllarda icra edilerek 1927'de plağa alınmış­tır. Bu plaklara bazı koleksiyonlarda bugün de tesa­düf edilmektedir (Zeybek, Arap Oyunu, Bir İki Hikâye­cik, Düğün Evinde, Fenây-ı Hayât, Bûselik-Aşîrân Peş­revi, Ferid Alnar'm kanunu ile Hüzzâm ve Rast Saz Se- mâîleri, Hüzzâm, Tâhir, Ferahnâk, Hicâz Oyun Havala­rı vs). Binaenaleyh Karabey'deki notalarının külliyat hâ­linde yayını gerekmektedir. Bu notaların bir kısmı kur­şun kalemle büyük nota kâğıtlarına yazılmış, temize çe­kilmemiş, müsvedde hâlinde, bazıları yarım kalmıştır. Fakat bunlar da aynı derecede değerlidir. Arel beste­lerken bir saz kullanmaz ve terennüm de etmez, sessiz sadasız kurşun kalemle nota yazar, sonra bunu çini mü

96

Page 99: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

rekkeple, bazan mavi mürekkeple nota defterlerine ge­çirir, temize çekerdi.

Arel bilhassa gençliğinde batı musikisi tarzında yüz­lerce oda musikisi parçası, sazlar ve sesler için üçleme, dörtleme, beşleme, altılamalar, piyano parçalan, piyano eşlikli veya eşliksiz söz eserleri, koral eserler, çocuk ve okul şarkıları, liedler, kanonlar, fanteziler, pek çok füg besteledi. Bu eserlerin notalarının hepsini devir devir tomarlar hâlinde öğrencilerinin gözleri önünde yaktı. Bununla ne demek istediğini biz elbette anladık, fakat ben, bir müzikolog ve müzisyen olarak, Arel'in âdeta gösteriye benzer bu hareketine çok üzülüyorum. Bu su­retle Arel'in ilk devir batı musikisi bestekârhğma ait birkaç yüz parçanın notası bugün mevcud değildir. Arel'e göre batı musikisi o derecede dâhî, dev bestekârlar ye­tiştirmişti ki, kendisinin eserleri, bir heveskârlıktan ile­ri gitmiyordu. Burada Arel'in prensibi açıktır. Mâdeni- ki bir sahada zirveye veya en üst çizgiye erişememişti, daha alt çizgiye tahammülü yoktu, notalarım yakıver­di. «Mükemmel, iyi'nin düşmanıdır» derdi.

Arel, teksesli Türk musikisi bestekârhğma yaklaşık 1905'te 25 yaşında başladı. Daha evvel tecrübeleri olup olmadığını bilmiyorum. Bu devirde bestelediği Türk mu­sikisi eserlerinin ekserisinin notası mevcuttur, b ir kıs­mını imha etmiştir. Son yıllarda bestelediklerinin hep­sinin notası ise elimizdedir. Yaşasaydı bunların bir kıs­mını da ortadan kaldırır mıydı, bilemiyorum. Bu tutum, Arel'in san'ata, musikiye ve bestekârlığa hangi zihniyet­le yaklaştığını göstermesi bakımından mühimdir. Belirt­mek gerekir ki, bestekârlarımızın hiçbirinde tespit ede­mediğimiz, çok Arel'ce, belki çok batıca bir tutumdur. Arel'in bestekârlık hususiyetleri nelerdir? Bu konuda bir şeyler söylemek gerekir.

97

Page 100: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

1

Arel'in eserlerindeki iklim, başka Türk bestekârla­rında pek tesadüf edilmeyen b ir atmosfer taşır. Umu­miyetle parçanın Arel'e ait olduğu hemen anlaşılır. Ken­disinden önceki bestekârları hiç taklit etmez, çok az te­sirlerinde kalmıştır. Bu eserlerde musiki, en geniş mâ­nâsıyla telakki edilmiştir. Musiki san'atına, kendisin­den öncekilerden farklı tarzda bakmıştır. Çok daha zen­gin malzeme kullanmıştır. Musikinin bütün imkân ve unsurlarından faydalanılmıştır. Şekil titizliği açıktır. Bu­nunla beraber Arel’e göre gerçek bestekâr olmak şar- tıyle san'atkâr «hiçbir kayıtla bağlı değildir». Lüzum gördüğü takdirde, belirli formlar dışına çıkar. Beste- kârlık anlayışındaki hürriyet, o kadar gazel besteleme­siyle anlaşılır. Dehâsı hem sınırlı, hem sığ değildir. Son derecede zengin bir ilham sahibidir. İlham gelince, he­men notaya dökülebilecek şekilde gelir. Günde, haftada birkaç parça bestelediği nadir değildir. Nağme zevki, yapısı, damgasını taşıyan hususiyeti, musiki cümlele­rinin kuruluşu, büyük bir dâhî bestekâr ile karşı kar­şıya bulunduğumuzu hemen gösterir. Bu azamet, bir çoğumuzun gözlerini kamaştırmıştır. Maalesef birço­ğumuzu da korkutmuştur. Bir bakımdan daha korkut­muştur, zira birçok eserinde klasik icrakârlık yetmez. Notaya bakıp çalınıp okunamaz, üzerinde çalışmak, çok prova yapmak gerekir ki bizim icracılarımız pek böyle meşakkatli çalışmaya alışmamışlardır. Batı musikisi ic­racısının çektiği mihnetlere katlanamazlar.

Arel'in bestelerini kabaca sınıflandırarak üzerlerin­de b ir şeyler söylemek gerekir. Mevlevi âyinlerini başa alıyorum. 51 âyîn bestelemiş olması, tutucu, gelenekçi san'at adamlarımızı sarsmıştır. Zira Dede Efendi bile ve en fazla o, sadece 6 âyîn bestelemiştir. Dede Efendi, hem de Mevlevi Musikisi sahasında nasıl geçilebilir? Böyle düşünülmüştür. Bu düşünce ise, muhafazakâr bir

98

Page 101: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

düşünce olmaktan uzaktır, düpediz tutucudur, hattâ mürteci b ir fikirdir. Zira selefini geçmek aşkı ve hede­fi olmaksızın hiçbir ilimde ilerlemek mümkün değil­dir. Fizik'te Aristo, tıpta îbnü Sînâ geçilmeseydi, in­sanlığın hâli ne olurdu? Tutucularımız, Arel'in 51 âyîn bestelemesini Dedeye ve emsaline hakaret saymışlar­dır. Bir âyîn besteleseydi baş tâcı olacaktı. Ama gele­nekten ayrılmış, yıkıp geçmiştir. Bu defa, bir tek âyini­nin tek selâmını dinlememiş olanlar, 51 âyîni değersiz şeyler olmakla ithâm etmişlerdir. Rahatça söyleyebili­rim ki Arel'in âyinleri, kendisinden önce bestelenenlerin sayısı Arel'inkilerin iki misli bile olmayan hiçbir Âyîn-i Şerîf-i Mevlevi'den daha az güzel, daha geri çizgiye düş­müş değildir. Hiç şüphesiz Arel, Mevlevi Musikisi'nin 7 asırdan bu yana gelen en büyük bestekârıdır. Dede Efendimiz pek gerilerde kalmıştır. Bu durum bizi üzün­tüye, teessüfe mi sevketmelidir? Yoksa millî kültür ve san'at bakımından sevindirmeli midir? Şüphesiz bu, bir mizaç meselesidir. Herkes mizacına göre muhâkeme ede­cektir.

Arel'in «Durak »larıııa geliyorum. Mevlevi âyîni, kla­sik Türk musikisinin en büyük formudur. Durak da bir tasavvuf musikisi formudur ve büyük formlardan sa­yılır, fakat âyinlere nisbetle tabiatiyle çok kısadır. Arel, kendisinden önce bestelenip de notaları zamanımıza gelmiş Durak sayısının iki misli Durak bestelemiştir. Bugünkü durum budur. Zira geçen asırlarda bestele­nen yüzlerce, belki binden fazla Durak bugün unutul­muştur. Durak, tasavvuf musikimizin çok spesifik, çok karakteristik bir formudur, yalnız «Durak Evferi» de­nen bir tek usûl ile bestelenir ve çok serbest gibi gö­rünen bestekârlık imkânları aslında çok maharetle kul­lanılmadığı takdirde başarı elde edilemez. Arel'in Du- rak'ları, Türk tasavvuf duygusunun ne idüğünü göste­

99

Page 102: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ren bedıalardır. Hiçbir klasik bestekâr, uzaktan dahi ol­sa, Durak bestekârı olarak, Arel'le mukayese edilemez.

«İlâhî», Türk musikisinde dinî şarkıdır. Şarkı for­mu dindışı musikide ne ise, ilâhı formu da dinî musi­kide aynı şeydir. Arel, bütün Türk musikisinin en bü­yük İlâhî bestekârlarından biridir, en büyük birkaç ki­şiden biridir. Mutlak şekilde en büyüğü olduğunu söy­lemek mümkün değildir.

Arel, dindışı klasik büyük şekillerde (Kâr, Beste, Semâî) şüphesiz mühim bir bestekâr bile sayılmaz. Za­ten bu formlara eğilmemiştir. Klasik dindışı musikinin başlıca küçük formu olan şarkı için de öyle olduğu söy­lenebilir. Hayli şarkı bestelemesine rağmen orta çizgi­yi aşanlar çok değildir ve dehâ çizgisine erişenlere pek tesadüf edilmemektedir. Şu halde Arel, yalnız büyük bir dinî-tasavvufî eserler bestekârı mıdır? Hayır! Zira saz eserleri dindışı eserlerdir ve buna gazellerini eklemek gerekir.

Arel, gazel formunun tek bestekârı sayılabileceğin­den, âdeta emsalsizdir. Gazelleri hârikulâde lirik, tatlı, güzel parçalardır.

Arel'i saz musikisinde, bütün Türk musikisinin en büyük, üstün bestekârı kabûl etmek gerekir. Başta saz semâîleri gelir. Peşrev bestekârı olarak üstün olduğu söylenemez, sadece çok güzel peşrevleri olduğunu kay­detmek yeter. Saz semâîlerinin bir kısmı klasik formda olmakla beraber, son yıllarda besteledikleri icrası çok zor parçalardır ve bu yüzden çalınamamaktadır. Bach, ölümünden üç çeyrek asır sonra «keşfedilmiştir». Arel de belki, XXI. asra adım atmayı beklemektedir. Uzun tasvirî saz eserlerinin bir kısmı için de aynı şey söyle­nebilir, fakat bir kısmının icrası çok zor değildir. Ama

100

Page 103: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

musikimizde saz musikisi, öteden beri ve batı musiki­sinin aksine, ses musikisinin, sözlü musikinin gerisin­de, belki söz musikisinin bir yardımcısı telâkki edilmiş­tir. Zararlı b ir telakki olmuştur. Musikimizin gelişmesi­ni de önlemiştir.

Türk musiki ile yazılmış çoksesli ve çoğu saz eseri olan parçalan da çok güzeldir. Tabiî bu yolda Arel'i takip edebilenler pek çıkmamıştır.

Musikide hedef, bütün güzel san'atlarda olduğu gi­bidir. Yani güzelliktir. Hedef, güzeldir. Güzel anlayışı kültürlere göre değişse de böyledir. Arel'in eserlerinin hiç de ihmâl edilmez sayıda bulunan bir kısmındaki fev­kalâdeliğe, güzelliğe bakıp, eskilerle mukayese yoluyle eskiler aleyhine hüküm vermek pek de doğru, haklı de­ğildir. Musiki tarihçisi için mukayese metodundan vaz geçilememekle beraber, dozu iyi tayin etmek gerekir. Eskiler, zamanlarının, ortam lannm san'atkârlandır. A- rel bir XX. asır adamıdır. Hattâ asrından fırlamış, or­tamını delip geçmiş bir şahsiyettir ki, bu tiplere «dâhî» diyoruz. Eski asnn bestekân, Arel’inkine benzer bir kül­tür içinde yetişmiş değildir. Daha başka bir ortamın ada­mıdır. Arel'in paletindeki şaşırtıcı zenginliğe eskilerde tesadüf edilmez. Arel her görgüsünü, bilgisini, paletinin bir köşesine koymuş, dehâsına has şekilde kullanmıştır. Onu eski bestekârlardan ayıran teknik ve estetik husu­siyetler üzerinde biraz durmak, konuya aydınlık getire­bilir.

Arel'de çarpıcı unsurlardan biri, makam zenginliği­dir. Zaten Türk musikisinin en büyük ve rakipsiz hâzi­nesi makam zenginliğidir. Ama Arel, hiçbir bestekârda tesadüf edilmeyecek derecede bütün işe yarar gördüğü makamları kucaklamıştır. îş olsun, şu makamdan da

101

Page 104: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

eserim bulunsun diye birçok bestekârımızda görünen bir hevese kapılmamıştır. Her seçtiği makam, estetik gaye gözetilerek ele alınmıştır. Türk musikisinde her maka­mın bir hissi, bir hissin nüansını temsil ettiğini en iyi bildiği için, paletini mâhirâne, üstâdâne kullanmıştır. Arel'in şed'leri de ünlüdür. Bir makamı yerinde değil de başka perdelerde kullanması icracıları tereddüde, bık­kınlığa düşürmüştür. Şed (transposition) zenginliği em­salsizdir ve hiçbir bestekârımızla uzaktan bile muka­yese edilemez. Bir makamın perde değiştirince nüans değiştirebileceğini Arel, çok iyi kavramıştır. Klasik mu­sikimizde yanaşık seslerle yapılan nağmelere karşılık çok büyük aralıklar kullanarak nağme yapması da ya- dırganmıştır.

Geçki (modulation) zenginliği bakımından da Arel yegânedir. Mahdut ve klişe geçkiler kullanmaz. Uzak ma­kamlara cesaretle geçer, yakın geçki'den fazla uzak geç­ki yapar. Türk musikisinde asla kullanılmamış binler­ce geçki'ye eserlerinde tesadüf edilir.

Usûl zenginliği de büyüktür. Hiçbir bestekâr bu de­recede çeşitli usûllerle bestelememiştir. Büyük usûlleri şüphesiz az kullanmıştır. Zâten büyük usûllerin mühim kısmının hayâtiyetini devâm ettirebileceği kanaatinde değildir. Usûl geçki'leri de çeşitli eserlerinde çoktur. Geçki'ler gibi usûl geçki'leri de estetik maksadı istihdâf eder, âhengine kapılarak usûl seçilmez.

Eserleri nuance işaretleri kullanılarak yazılmış, no­taya alınmıştır. Bu nuance işaretleri, hele bunlara riâ­yet edilmediği takdirde eserin ortaya çıkamaması, bir­çok icracımızın cesaretini kırmıştır. Eserlerinin çoğu programlı, yani belirli his, fikir ve manzarayı tasvir mahiyetinde olduğu için, nuance'a ağırlık verilmiştir. Bu da musikimiz için müsbet bir adımdır.

102

Page 105: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arel'de prozodi ve vurgu (accent), çok titiz lik gös­terilerek kullanılır. Türkçe hecenin, kelimenin, mısranm zenginliği iyice belirtilerek ortaya çıkarılmış, yabancı, çirkin güfte taksîmâtı yapılmamıştır.

Nihayet Türk musikisi'nin hiçbir hususiyetini, b ir sekizli’de 25 perdesini, 24 aralığını bozmadan çoksesli eserler yazabilmesi, şüphesiz büyük bir inkılâptır. Bu yol, takip edecek bestekârları beklemektedir. Epey tec­rübe yapılmakla beraber daha rayına oturmamıştır. Arel'in çoksesli eserleri hayatının bilhassa son 8 yılın­da bestelenmiştir.

Arel, Türk musikisinin devlet müesseseleri hâlin­de olmayışından çok müteessirdi. îlk def'a olarak ben 1954’te bir Türk Musikisi Konservatuvarı'nın muhayyel ders programını yayınladım. Arel okuduğu zaman «öğ rencilere fazla yüklenmişsiniz, ben şimdilik yarısına ra­zıyım» diyerek zarîfâne alay etmişti. Ama 1970'lerin ba­şında içinde bulunduğum siyasî iktidarı ikna ettim. Mil­lî Eğitim Bakanlığı'na bağlı Türk Musikisi Devlet Kon- servatuvan ile kurulması için birçok proje verdiğim Kül­tür Bakanlığı'na bağlı bir Türk Musikisi Devlet Korosu kurulması bu temaslarım ve yazılı mahrem raporlarım vasıtasıyle mümkün oldu. Konservatuvar ve Koro'nun kurulması kararlaştırılıp bakanlara bu yolda talimat verildi. Teklifim üzerine Konservatuvar'in başına Arel'in en seçkin talebesi Ercümend Berker, Koro'nun başına da musikimizin en yüksek icracısı olan Nevzad Atlığ C50) getirildi. Her ikisi de hayatlarını harcayarak ve hâri­kalar yaratarak her iki müesseseyi bugünkü çok yük­sek seviyesine getirdiler. Sanıyorum Arel'in hedefleri­nin mühimce bir kısmını gerçekleştirdik.

(50) Prof. Dr. Nevzad Atlığ (doğ. 14.10.1925) (TMA, I, 84b-5b).

103

Page 106: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Arel’in bestekârlığı, hem 1930'lu yıllarda, hem de 1950’li yıllarda iki ayrı musiki neslinin bazı bestekârla» rina şiddetle tesir etmiştir ki bunların ehemmiyetli bir kısmı da zaten öğrencileridir. Sedad Öztoprak (1890- 1942), Ferid Alnar (1906- 1978), Fehmi Tekçe (1888-1964), Münir Mazhar Kamsoy (1891 -1973), Refik Tal'at Alpman (1894-1947), Fahri Kopuz (1882-1968), Mildan Niyâzi Ayomak (1888 - 1947) gibi değerli saz eserleri bes­teleyen bestekârların saz eserleri, hele saz semâîleri, tamamen Arel'in saz semâîlerindeki üslûbu ve tekniği takip eder tarzdadır. Ercümend Berker'i (doğ. 1920) bestekâr olarak bu listeye ilâve etmek gerekir. Söz mu­sikisinde de Arel tesiriyle, onun üslûbunu dikkatle ince­leyerek bestekârlık yapanlar çoktur. En seçkin isim, İsmail Baha Sürelsan'dır (doğ. 1912). Arel'in İzmir'deki dostlarından Dr. Şükrü Şenozan (1874-1954) da anılma- lıdır. Genç bestekârlardan örnekler vermek ise listeyi çok uzatır.

Page 107: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

B E S T E L E R İ

IX

Arel'in elimizde notaları mevcut eserlerinin listesi­ni bu bahiste veriyorum. Bunlarda 100 makam kullan* dığı gö rü lü r: 50 eserinde Kürdî'li Hicâzkâr, 36 Uşşak, 30 Hüseynî, 25 Ferahnümâ, 22 Beyâtî, 18 Bûselik, 18 Nikrîz, 17 Acem-Aşîrân, 16 Karcığar, 16 Nihâvend, 14 Nîşâbûrek, 14 Sûz-i Dil, 14 Şevk-efzâ, 13 Çârgâh, 13 Ev- cârâ, 13 Sultânî-Yegâh, 12 Hisâr-Bûselik, 11 Bestenigâr, 11 Hümâyûn, 11 Nevâ, 11 Sabâ, 11 Sûznâk ve Zengûle'li Sûznâk, 11 Yegâh, 10 Eve, 10 Ferahnâk, 10 Hüzzâm, 10 Isfahân, 10 Mâhûr, 10 Şedd-i Arabân, 9 Rast, 8 Nîşâbûr, 8 Tâhir, 8 Uzzâl, 8 Zengûle, 7 Aşk-efzâ, 7 Revnak-nümâ,7 Segâh, 6 Ferahfezâ, 6 Kürdî, 6 Sultânî-Irak, 6 Şehnâz,5 Beste-Isfahân, 5 Heftgâh, 5 Hicâzkâr, 5 Nev-eser, 5 Reng-i Dil, 4 Dilkeş-Hâverân, 4 Lâle-Gül, 4 Müsteâr, 4 Râhatfezâ, 4 Rûhnevâz, 4 Şîvenümâ, 3 Acem-Kürdî, 3 Dügâh’da Çârgâh, 3 Hüzzâm-ı Cedîd, 3 Irak, 3 Râhatü'l- Ervâh, 3 Rûy-i Irak, 3 Şerefnümâ, 2 Acem-Aşîrân'da Bûselik, 2 Acem-Aşîrân’da Kürdî, 2 Acem-Aşîrân'da Sûz­nâk, 2 Aşîrân'da Uşşak, 2 Beyâtî-Arabân, 2 Mahûr-Bûse- lik, 2 Muhayyer, 2 Nîm-hisâr'da Kürdî, 2 Sabâ-Zemzeme, 2 Yegâh'da Çârgâh, l'e r aded olmak üzere Acem-Aşîrân'­da Zengûle, Acem-Bûselik, Acem'li Yegâh, Anberefşân, Arazbâr-Bûselik, Aşîrân'da Beyâtî, Aşîrân'da Çârgâh, Aşîrân'da Gerdâniye, Aşîrân'da Hüseynî, Aşîrân'da Mu­hayyer, Aşîrân-Zemzeme, Bûselik'de Bûselik, Bûselik'de Hüzzâm, Bûselik'de Uşşak, Çârgâh'da Bûselik, Çârgâh'da

105

Page 108: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Segâh, Gerdâniye, Gerdâniye-Bûselik, Hüseynı-Aşîrân'da Çargâh, Irak'da Segâh, Kürdî'de Bûselik, Kürdî'li Hü­mâyûn, Nevâ-Bûselik, Nîmhicâz'da Hüzzâm, Nîm-zen- gûle’de Bestenigâr, Nîm-zengûle'de Hüzzâm, Nühüft, Pençgâh, Yegâh'da Muhayyer, Yegâh’da Nikrîz, makam gösterilmeyen 35 parça.

A. DİNÎ ESERLER

I) Mevlevi Âyîn-i Şerifleri :

1. Acem -AşîrânI2. Acem-Aşîrân II3. Acem - Kürdî I4. Acem - Kürdî II5. Aşk - efzâ6. Beste - Isfahân7. Bestenigâr I8. Bestenigâr II9. Beyâtî

10. Bûselik11. Dilkeş - Hâverân12. Eve13. Evcârâ14. Ferahfezâ15. Ferahnâk16. Ferahümâ I17. Ferahnümâ II18. Heftgâh19. Hicâz20. Hicâzkâr21. Hüseynî22. Hüzzâm23. Isfahân24. Karcığar

106

Page 109: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

25. Kürdî'li Hicâzkâr26. Lâle - Gül27. Mâhûr28. Müsteâr29. Neva30. Nev - eser31. Nihâvend32. Nikrîz33. Nîşâbûr34. Nîşâbûrek35. Nühüft36. Râhatfezâ -37. Râhatü'l - Ervâh38. Rast39. Sabâ40. Segâh41. Sultânî - Yegâh42. Sûz-i Dil43. Sûznâk44. Şedd-i Arabân45. Şehnâz46. Şeref nümâ47. Şevk-efzâ48. Tâhir49. Uşşak50. Uzzâl51. Yegâh

II) Duraklar (51) :

1. Sûz-i D il: Musaffâ eyle dil levhin bugün nûr-îtecellâ'dan (güfte: Hayâlî)

(51) Besteleniş sırası. İlk 65’i 1947 - 49 yıllarında bestelenmiştir.

107

Page 110: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

2. Nev-eser: Bahr-içinde katreyim, bahr-olıır hay­ran bana (Niyâzî)

3. Bestenigâr: Biz-ol uşşâkı ser-bâzız, bize akl-ıs- sı yâr-olmaz (Şemsı-i Sivâsî)

4. E v e : Gel-ey bâd-î sabâ, lutf-eyle bir dem5. N evâ: Arz-ı dîdâr-eyledikcâ sâhib-i güîzâr-ı Hû

(Hüdâyî)6. M üsteâr: Dermân-aradım derdime, derdim ba­

na dermân-imiş (Niyâzî)7. Hüseynî: Cümle â'zâdan gelir «Allâhü ekber»

nâresi8. Sabâ: Sevdây-ı sivâ’dan geç, gel «hû» diyelim

«hû»9. Nîşâbûrek: Câm-ı aşkî nûş-edip ser-mest-ü hay-

rân-ol, yürü (Gafûrî)10. Isfahân : Tecellî oldu â'lem11. Hümâyûn : Bülbül-î şûrîdeyim, gülden nasibim

var benim (Derviş Osmân)12. Heftgâh: Kalmışız deryây-ı gaflet/içre bî-tâb-û

tüvân (Hilmî)13. Hüzzâm : Hudâyâ, keşt-i cürm-içre kaldım14. Uzzâl: Kim ki aşkın dânnâ ber-dâr-olur15. Nikrîz : İşimiz subh-u mesâ, cürm-ü hatâ (Adlî)16. Dilkeş-Hâverân: Mir'ât-ı düin jeng-i sivâ etme

mugattâ17. Beyâtî: Derûnumda olan hâlet ne hâletdir, am

bilmem18. Şevk-efzâ : Geçelim bu hevâ ile hevesden19. Ferahnümâ: Aşk-ıle nûş-eyliyem bezm-î ezel

peymânesin (Abdüssamed)20. Şîvenümâ: Hudâyâ, cümle â'lem sana â’şık,

seni özler (Hüdâyî)

108

Page 111: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

21. R ast: Cümle â'lem/âşinâ, ben/âradâ bigâneyim (Şemsî)

22. Acem-Aşîrân: Hemîşe bülbülün gülşende ler- yâdı muhabbetdir (Sahvî)

23. Nîşâbûr: Yâ İlâhî, kıl bize lutf-ü atâ (Hasîbî)24. Nihâvend: Can bu ilden göçmeden cânânı bul­

mak ne güç (Niyâzî)25. Hicâzkâr: Bugün meydân-ı aşk-içre cânâna

âşinâyız biz (Himmet)26. Sûznâk : Eğer dost'dan belli haber sorarsan27. Sultânî-Yegâh: îçmeyen lâ'lin şarâbın merd*i

meydân-olmadı (Nakşî)

28. Irâ k : Â'şıkın dili mâ-sivây-ı Hû (Seyyid Ke­rim)

29. Acem’i i Yegâh: Mest-olduğıın etmem aceb30. Beste-Isfahân : Cânâne görünür bana cânâ ne­

ye baksam (Niyâzî)31. Segâh: Zâhidâ, dem vurma aşkdan kapıyı kak-

dm mı hîç? (Himmet)32. Zengûle : Ey «cân gözün açabilsem» diyenler33. Bûselik : Cân-ü dilde aşkı mihmân-eyliven (Him-

met-zâde)34. Uşşâk : Derd-i aşkaa düşmeyince o dermânâ ni­

ce erer?35. K arcığar: Ben sanırdım/â’lem-içre hiç bana

yar kalmadı (Niyâzî)36. Râhatfezâ : Andım yine ol bezmi, mestânelik-

elverdi (Şemsî)37. Kürdî : Düşdü cânâ â'kıbet sevdây-ı aşk (Hakkî)38. Hüzzâm-ı Cedîd : Katre aşkın ummân-oldu

109

Page 112: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

39. Pençgâh: Ey Cenâb-ı Hakk'a tâlib40. Hicâz : Nedir bû katrelerde bahr-i ummân-oldu-

ğun cânâ? (Sezâyî)41. Zengûle'li Sûznâk: Ehl-i derdin derdine der-

mân-iken tekrâr-ı Hû (Müderris)

42. Revnaknümâ: Bülbül-î nâlân-olup çâğînnm «dost dost» (Nahifi»

43. Ferahnâk: Mevlâ'm ver aşkm bana, hayrâmn olayım senin (Seyyid Seyfullâh)

44. Kürdi'li H icâzkâr: Dehr-i dünâ dü veren, â'kıl değil, dîvânedir (Seyfullâh)

45. Rûy-i Irâ k : Kalbini bâğ-î cinân-et, ravza-î tev- hîd-ile (Niyâzî)

46. Yegâh: Kâbe et kalbini sen, büt-hâne sansın­lar seni (Nasûhî)

47. E v cârâ : Â'şıkm gitmez dilinden hiç bu hûy-û hây-i aşk (Muhibbi)

48. Lâle-Gül: Perîşân-eyledim dilden gam-î dehrî, ferâğım var (Hakkî)

49. Şedd-i Araban: Ey gönül, n'eylersin sen bu d» hânı?

50. Şehnâz: Aşkm meyine ben kana geldim (Ni­yâzî)

51. Uşşâk I I : Geçeyim cân-ile tenden, beni aşkm /ile şeydâ kıl (Kûsec Ahmed)

52. Sûznâk I I : Hakk'a teslîm-etmeyen cân-û dilin53. Beyâtî I I : Buyruk senin, fermân senin (Hüdâyî)54. Nîşâbûr I I : Uyan gafletinden ey gaafil55. Nikriz I I : Ey gaafil-uyan, rıhlet-i nâ-gâhı unut­

ma (Şemsî)

110

Page 113: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

56. Ferahfezâ: Gel vücûdün perdesin kaldır, ce* mâl-î yâri gör (Yahyâ)

57. Yegâh I I : Nûş-edelden câm-ı aşkî, tâ ezelden mestâneyim (Sûzî)

58. Râhatu 1-Ervâh: Andelîb-î bâğ-i hicrân-olmu- şunı yâ Rabbenâ (Şeyh Kâmil)

59. Şevk-efzâ I I : Mest-i aşkız, sabrımız yok, sine­miz çâk-eyleriz (Lutfî)

60. Beste-Isfahan I I : Vâsıl-olmaz kimse Hakk'aa cümleden dûr-olmadan (Niyâzî)

61. Nihâvend I I : Genc-i aşkı ister isen dil-i vîrâ- nede ara (Tâlib)

62. Nihâvend I I I : Merd-i merdân-î Hudâ'nın kân zikr’Ullâh-olur (Seyfullâh)

63. Bestenigâr I I : Her kimin kalbinde zikr’Ullâh-olur

64. Sultânî-Yegâh I I : Vârımî ben dosta verdim, hânmânım kalmadı (Hakkî)

65. Acem-Aşîrân I I : Ey derde dermân-isteyen, yet­mez mi derd, derman sana (Niyâzî) (no. 76 ile ayni güfte)

66. Reng-i D il: Gönül hayrân-olubdur aşk-elinden (Hayâli) (21.10.1949)

67. Aşkefzâ: Yâ Îlâhî, kaasırım şükründe ben (Hakkı) (4.11.1949)

68. Sultânî-Irâk : Olmayıncâ senden/atâ, kul n’ey- îesin? (21.11.1949)

69. Sultânî-Irâk I I : A sultânım, sen vâr-iken yâ ben kime yalvarayım? (Yûnus) (22.11.1949)

70. Ferahfezâ I I : Eyâ â'lemlerin Şâhî, tecellî kıl, teselli kıl (Merkez Efendi) (25.11.1949)

111

Page 114: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

71. Hisâr-Bûselik: Mevlâ'm senin â'şıklann (1.12. 1949)

72. Nikriz I I I : Ben dost havâsma düşdüm (2.12.* 1949)

73. Hisâr-Bûselik I I : Deldi bağrım bülbül-ı bı-çâ- re nâlânın senin (Seyfullâh) (3.12.1949)

74. Hisâr-Bûselik I I I : Aşkınla yandır sultâmm-Al* lâh (Zekâî) (5.12.1949)

75. Reng-i Dil I I : Ey derdlilerin derdine derman- eden-Allâh (Hüdâyî) (8.12.1949)

76. Acem-Kürdî: Ey derde dermân-isteyeıı, yetmez mi derd, derman sana? (Niyâzî) (no. 65 ile ayni güfte) (11.12.1949)

77. Hisâr-Bûselik IV : Fer'-almışken tulû'-î Kibri* vâ'dan (Y. K. Beyatlı) P ) (17.12.1949)

78. Sabâ-Zemzeme: Perîşân-eyledim dilden gam-î dehrî, ferâğım var

79. Sabâ-Zemzeme II : Nedir derdin senin, bu mâ- temin ne? (Şâkir)

80. Rûhnevâz : Gülşen-i aşka düşen bülbülü ağlar gördüm (Hakkî)

81. Isfahân I I : Sıdk-ıle â'şık/olursan, sâna yar mefkud değil (Himmet-zâde)

82. Zengûle I I : Aşk-ı yâre dûş-olaldan yârimi gör- düm/ayân (Hâşimî)

83. Aşk-efzâ I I : Düşdüm yine bir derde

84. Yegâh : Söyliyemem râz-i derûnum, sorma, müb- hemdir gönül (Zekâî)

(52) Yaîıyâ Kemâlin bu ve gazel hâlindeki bütün güftelerini benim teşvikimle besteledi.

Page 115: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

85. Ferahfezâ I I I : Mâil olmâ dünyeye, çün bî-ve* fâdır, bî-vefâ (Hakkî)

86. Çârgâh'da Bûselik: Dil hânesi mir'ât-ı Hak (no. 100 ile ayni güfte)

87. Sultânî-Yegâh I I I : Ezelden aşk-oduna yanagel- dim (Sünbül Sinân)

88. Bûselik I I : Senin â’şıklann kılmaz nazar fir- devs-i â ’lâya (Âşık Paşa)

89. Segâh I I : Taşdı rahmet deryâsı (Yûnus)90. Eve I I : Vuslat gibi nî’met mi olur?91. Uşşâk I I I : Çünki bildin müminin kalbinde

Beytullâh var (Nesîmî)

92. Hüseynî I I : Nefse ûyup râh-i Hak’dan taşra çıkmak yol mudur? (Hüdâyî)

93. Evcârâ I I : Dil hânesi pür-nûr-olur94. Isfahân I I I : Vech-i yâre dûş-olan, âlemde sey-

rân-istemez (Kuşadalı Îbrâhîm)

95. Şevk-efzâ I I I : Tıynet-î âdemde konmâsâ eğer sevdây-ı aşk (Hüdâyî)

96. Acem-Aşîrân’da Zengûle: Aşkınla çâk-olsâ buten

97. Nîşâbûrek I I : Sehv-iîe olduysâ günâh98. Eve III : Derd-i Hakk’aa tâlib-ol, «dermâna e-

rem» der/isen (Niyâzî)

99. Hüzzâm I I : Benim maksûdum-â'lemde değil­dir lâkin-illâ «Hû» (Hüdâyî)

100. Kürdî'li Hümâyûn: Dil hânesi m ir'at-ı Hak (no. 86 ile ayni güfte)

101. Acem-Aşîrân'da K ürdî: Cenâb-î pâkine lâyık/ amel yok

Page 116: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

102. Nîm-zengûle'de Bestenigâr : Yâ Îlâhî, sâna gel­dik, bîzi mahzûn-eyleme

103. Kürdfde Bûselik: Yâ vasıyye’l-mağfiret

104. Nîm-îıicâz'da Hüzzâm: llâhü'î-â’leminsin Ha kkîTa'âlâ

105. Çârgâh'da Segâîı: Ey/olanlar tâlib-î gencîne-tesrar-i Hû

106. Bûselik'de Hüzzâm : Ben harâbât-ehliyim, yok-dur karârım tâ ebed (Hakkî)

107. Şerefnümâ: Yüce sultânım, derde dermâmm108. Nîm-zengûle’de Hüzzâm: Ben mest-i cânân-ol-

muşum

III) İlâhîler :

1. Şevk-efzâ Curcuna: Ne rütbe bir kulun, olsâ gü­nâhı

2, 3 ,4 , 5 : Şevk-efzâ İlâhîler6, 7, 8, 9 : Nîşâbûrek İlâhîler10. Acem-Aşîrân E v sa t: Ey dergebi cümlenin pe-

nâhı (op. 17, no. 3)

11, 12 : Acem-Aşîrân İlâhîler13. Bestenigâr Fâhte 2 ses için Tevhîd (Şeb~i ten­

hâda derler kûh-eder hû, î. H. Dânişmend)14, 15 : Bestenigâr İlâhîler16, 17, 18 : Beyâtî İîâhîİer19, 20, 21 : Hüseynî İlâhîler

22. Hüzzâm E vsat: Mürg-ı dil tâ etmeden Cibrîltahrîk-î cenâh (op. 17, no. 6)

23, 24 : Hüzzâm İlâhîler

114

Page 117: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

25, Nevâ Devr-i K ebir: Şöyle sakla sırr-ı aşkı, ten­de cânm duymasın (Hakkı)

26, 27 : Nevâ İlâhîler28. Nîşâbûr Ağır E v fer: Sâlik-i râh-î H.udâ'nın kâ­

rı zikr'Ullâlı-olur29. Nîşâbûr E v sa t: Âlûde olup cürm-ü günehle her

gâh30. Nîşâbûr31. Sabâ Aksak Semâî 2 ses (soprano ve alto) için

Kanon : Varsın, birsin-Allâh'ım (müsemmen Tevhîd, 1,A lî)

32. 33 : Sabâ İlâhîler34, 35, 36 : Şedd-i Arabân İlâhîler37. Şîvenümâ Yürük Sem âî: Ey gönül, eâm~î ienâ

fi’llâîîa ten tâbût-olur (Hakkî)38. Şîvenümâ Yürük Sem âî: Katre-î aşk-ı Hudâ,

bir bahr-i bî-pâyândır

39. Şîvenümâ40. Uşşâk Aksak Sem âî: Dünyâya gönü] verme ki,

•vîrân-olacakdır (no. 58 ile ayni güfte)

41. 42 : Uşşâk İlâhîler43, 44,45 : Uzzâl İlâhîler46, 47 : Acem-Aşîrân’da Sûznâk İlâhîler48. Beste-Isfahân Aksak Sem âî: Gelmişim vahdet/

elinden aşk-ile mestâne ben (op. 17, no. 4) (Îbrâhîm Si- nânî)

49. Beste-Isfahân50. 51 : Ferahnümâ İlâhîler52. Hümâyûn Sem âî: Haml-i Meryem'le Mesih’in

doğuşun kıl/im'ân (E. B. Koryürek)

Page 118: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

53. Hümâyûn E v sa t: Ey gönül, aşka çevir gel yü­zünü (op. 17, no. 5)

54. Irâk Yürük Sem âî: Mürg-ı dil pervâz-edip, uç­mak diler

55. Irâk Yürük Sem âî: Gül müdür, bülbül müdür şol zâr-ü efgaan-eyleyen? (Niyâzî)

56. 57 : Isfahân İlâhîler58. Müsteâr E v sa t: Dünyâya gönül verme ki, vt-

rân-olacakdır (no. 40 ile ayni güfte)59. Müsteâr60. 61 : Nikrîz İlâhîler62, 63 : Râst İlâhîler64, 65 : Sultânî-Yegâh İlâhîler66, 67 : Sûz-i Dil İlâhîler68, 69 : Zengûle’li Sûznâk İlâhîler70. Aşîrân'da Beyâtî71. Aşîrân’da Gerdaniye72. Aşîrân’da Hüseynî73. Aşîrân'da Muhayyer74. Aşîrân’da Uşşâk75. Bûselik76. Eve77. Hicaz Evsat 2 ses (soprano ve alto) için Ka­

non : Dost, dost (Zikr)78. Hicâzkâr79. Hüzzâm-ı Cedîd Düyek : Göster bize râhî Hudâ

(op. 17, no. 7)80. Irâk'da Segâh81. Kürdî'li Hicâzkâr E v sa t: Nâdân nazarmda dî­

vâne ammâ

116

Page 119: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

82. Lâle-Gül83. Nev-eser Devr-i H indi: Tende canım, canda câ-

nâmmdır-« Allah Hû» diyen84. Râhatfezâ85. Rûy-i Irâk Devr-i Hindî: Mest-i aşkız, sabrımız

yok, sinemiz çâk-eyleriz (Lutfî)86. Segâh Devr-i Hindî: Cilve-gâh-î sinede devran-

eder,; efkâr-ı Hû (Abdülhayy)87. Yegâh'da Muhayyer88. Zengûle

IV) Ney için Taksimler C53) :1. Uşşâk, 2. Evcârâ Devr-i Kebîr Duâ I (op. .16, no.

1, 29.10.1950), 3. Hüseynî, 4. Râst, 5. Evcârâ II, 6. Eve,7. Nevâ, 8. Nevâ II, 9. Hicâz, 10. Segâh Berefşân Duâ II (op. 16, no. 2, 30.10.1950), 11. Sabâ, 12. Beyâtî Mu­hammes Duâ III (op. 16, no. 3, 10.11.1960), 13. Beyâtî II.

B. SAZ ESERLERİ

î) Peşrevler:1. Hicâz Devr-i Kebîr, 2. Hümâyûn Frenkçîn «Ser­

zeniş», 3. Nihâvend Yürük Hafîf «Minimini Bir Peş­rev», 4. Nihâvend II Devr-i Kebîr, 5. Aşk-efzâ Devr-i Re­vân, 6. Beyâtî Devr-i Kebîr Karabatak, 7. Ecvârâ Devr-i Kebîr (I. hâne mülâzımesiz), 8. Eve Devr-i Revân (1913),9. Ferahfezâ Çenber, 10. Ferahnümâ Düyek, 11. Acem-A- şîrân Muhammes, 12. Hisâr-Bûselilc Devr-i Kebîr, 13. Hüzzâm Devr-i Kebîr, 14. Kürdî'li Hicâzkâr Devr-i Ke­bîr, 15. Mâhûr Devr-i Kebîr (5 hâne), 16. Mâhûr-Büselik Devr-i Kebîr, 17. Nikrîz Devr-i Kebîr Karabatak, 18. Revnak-nümâ Devr-i Kebîr, 19. Şehnâz Devr-i Kebîr, 20.

(53) Besteleniş sırasıyla.

117

Page 120: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

tl^şâk Sofyân «işveler», 21. SultânMrâk Devr-i Kebîr, 22. Rûhnevâz Devr-i Kebîr, 23. Hüseynî Sofyân, 24. Ni­şaburek Yürük Sakıyl-i Evvel (16/8) (op. 24, no. 1).

II) Konser Saz Semaîleri (M) :1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12 : Hüseynî (ilki

15.4.1946, op. 27, no. 1-6 ve op. 45, no. 1-6)13, 14, 15, 16, 17, 18 : Sûz-i Dil (ilki 14.7.1945, op

28, no. 1-6)19. Mahûr (1948, op. 10, no. 5)20. Ferahnümâ (op. 39, no. 3)21. Nikrîz (op. 10, no. 9)22. Sultânî-Yegâh (op. 11, no. 1)23. Şevk-efzâ (1949, 5 hâne, op. 15, no. 6)24. Heftgâh (op. 1, no. 7)25. Nevâ (op. 1, no. 6)26. Kürdî’li Hicâzkâr (31.1.1950, op. 11, no. 2, ke­

man için tedrîsî parça)27. Ferahnâk (1949, op. 14, no. 8)28. Acem-Aşîrân (1949, op. 40, no. 4)29. Rûhnevâz (op. 45, no. 5)

III) Saz Semâîleri:1. Evcârâ I, 2. Evcârâ II (1949, op. 12, £io. 3), 3.

Evcârâ III, 4. Evcârâ IV (1949, op. 12, no. 5 ) ; 5. Kür- dî'li Hicâzkâr I (piano için çoksesli, op. 1, no. 10), 6. Kürdî'li Hicâzkâr II «Alay» (op. 22, no. 3), 7. Kürdfii Hicâzkâr III (27.10.1949, op. 22, no. 4 ) ; 8. Nihâvend I (1949, op. 22, no. 7), 9. Nihâvend II (1949, op. 22, no. 8),10. Nihâvend III (1949, op. 22, no. 9 «piano ile çatına­bilir»), 11. Nihâvend IV (1949, op. 22, no. 10); 12. Rev*

(54) Hepsi 6 hâne olup virtüözlük eserleridir.

118

Page 121: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

aaknümâ I, 13. Revnaknümâ Iî, 14. Revnaknümâ III,i5. Reknavniimâ IV; 16. Beyâtî I (1949, op. 45, no. 7),17. Beyâtî II (1949, op. 45, no. 8), 18. Beyâtî III (1949, op. 45, no. 9) «Alay» ; 19. Karcığar I (1907, op. 14, no. 3), 20. Karcığar II (1949, op. 14, no. 4), 21. Karcığar III <Oyuıı» (1949, op. 14, no. 5 ) ; 22. Malıûr II (1948, op. 10, no. 6), 23. Mâhûr III (op. 10, no. 7), 24. Mâhûr IV (1948, op. 10, no. 8 ) ; 25. Sabâ I (1949, op. 40, no. 2), 26. Sa­bâ il (1949, op. 40, no. 3), 27. Sabâ III (1949, op. 14, no. 16) ; 28. Uşşâk I (1908, op. 14, no. 9), 29. Uşşâk II (op. 34, no. 10) «Köyden Haber», 30. Uşşâk III (1949, op, 14, no. 11) ; 31. Bestenigâr I «Zikr» (7.1949, op. 22, no. 2, 5 hâne, dinî, keman için), 32. Bestenigâr II «Zikr» (dinî); 33. Ferahnak I (1949, op. 14, no. 6), 34. Ferah- nâk II (1949, op. 14, no. 7), 35. Ferahnak IH (1949, op.14, no. 8 ) ; 36. Hisâr-Bûselik I (1949, op. 21, no. 3), 37. Hisâr-Büselik II (1949, op. 45, no. 2) ; 38. Reng-i Dil I (17.10.1949, op. 14, no. 1), 39. Reng-i Dil II (20.10.1949, op. 45, no. 3) ; 40. Sultânî-Irâk I (1949, op. 40, no. 1).41. Sultânî-Irâk II; 42. Şehnâz I, 43. Şehnaz II (1948, op. 15, no. 7) ; 44. Yegâh I (19.12.1949, op. 15, no. 3),45. Yegâh II (1.1.1950, op. 15, n. 4 ) ; 46. Acem-Bûselik (op. 1, no. 11), 47. Anberefşân (op. 1, no. 9), 48. Araz* bâr-Buselik (op. 8, no. 4), 49. Aşk-efzâ (op. 1, no. 14),50. Bûselik I, 51. Bûselik II (12.11.1949, op. 10, no. 4),52. Bûselik’de Bûselik (op. 22, no. 5), 53. Çargâh (op,10, no. 2), 54. Dilkeş-Hâverân (op. 8, no. 1), 55. Eve (op. İ, no. 8), 56. Ferahnümâ I (op. 3, no. 2), 57. Gerdâniye (2.9.1950, op. 40, no. 9), 58. Hicâz (1906, op. 1, no. 3),59. Hümâyûn «Alay» (1949, op. 15, no. 2), 60. Hüzzâm (op. 1, no. 2), 61. Hüzzâm-ı Cedîd, 62. Isfahân, 63. Lâle* Gül (op. 1, no. 12), 64. Mâhûr-Bûseiik (op. 8, no. 5), 65. Nevâ-Bûselik (op. 10, no. 3), 66. Nev-eser (1949, op. 22, no. 6), 67. Nîşâbûr (1949, op. 22, no. 1), 68. Nîşâbûrek

Page 122: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

(op. 1, no. 5), 69. Nikriz II değişmeli (op. 10, no. 10),70. Nîm-hisâr'da Kürdî (23.10.1949, op. 15, no. 1), 71. Râhatfezâ (1910, op. 8, no. 3), 72. Rast (5 hâne, op. 10,no. 1), 73. Rûhnevâz I (op. 45, no. 9), 74. Rûy-i Irâk,75. Segâh (op. 1, no. 1), 76. Sultânî-Yegâh I (op. 8, ııo. 2), 77. Sûznâk (1906, piano için çoksesli, op. 15, no. 8),78. Şevk-efzâ I (1949, op. 15, no, 5), 79. Tâhir (op. 1, no. 4), 80. Uzzâl (1912, op. 14, no. 12).

IV) Oyun Havalan (s5) :

1. I Tâhir, 2. ;II iFerahnümâ (op. 31, no. 2), 3. III Sûz-i Dil, 4. IV Ferahnâk, 5. V Hicâz (Taksimli, op. 31, no. 5), 6. VI Hicâzkâr (op. 31, no. 6), 7. VII Acem-Aşî- rân (op. 31, no. 7), 8. VIII Karcığar (Taksimli, op. 31, no. 8), 9. IX Şedd-i Arabân (Taksimli, op. 31, no. 9),19. X Kürdîli Hicâzkâr (op. 31, no. 10), 11. X I Şeref- nümâ, 12. XII Yegâh (5.4.1946, op. 31, no. 12), 12 parça­lık bir bir makamlar süit'i oluşturmaktadır.

13. I Türk Aksağı, 14. II Yürük Semâî, 15. III Devr-i Tûrân, 16. IV Düyek 17. V Yürük Aksak, 18. VI Yürük Curcuna, 19. VII Tek Vuruş, 20. VIII Frenkçîn, 21. IX Şarkı Devr-i Revâııı, 22. X Devr-i Revân, 23. X I Raksân, 11 parçalık bir usûller süit'i oluşturmaktadır.

27. Hopîantı I (âşırân'da kalan Hicâz Yürük Aksak, Taksimli, op. 2, no. 4), 28. Hoplantı II (Tâhir Devr-i Tûrân), 2 parçalı bir süit'tir.

29. Hüseynî Devr-i Tûrân «Düğün Evinde», 30. Sul­tânî-Yegâh Yürük Aksak «Kırda Oyun» (op. 2, no. 1),31. Uzzâl «Oyuncu Kız» (op. 18, no. 4), 32. Hüseynî Sof­yân «Kına Gecesi» (Taksimli, op. 2, no. 3), 33. Karcığar

(55) Usûlü, gösterilmeyen parçalar, Nîm Sofyân usûlündedir.

120

Page 123: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Yürük Aksak değişmeli «Köy Düğünü» (op. 18, no. 1),34. Zeybek (Oynak), 35. Bûselik Semâî «Zillerle Rakse- den Kız» (22.5.1913, op. 24, no. 3), 36. Aşîrân’da Çargâh,37. Aşîrân-Zemzeme, 38. Çârgâh Türk Aksağı, 39. Hisâr- Bûselik I (5.12.1949, op. 21, no. 4), 40. Hisâr-Bûselik II Devr-i Hindî (5.12.1949, op. 21, no. 5), 41. Hüseynî-aşî- rân'da Çârgâh «Küçük Bir Oyun Havası» (op. 2, no. 2),42. Hicâz Şarkı Devr-i Revânı.

V) Tavsîrî Saz Eserleri t56) :

1. Nihâvend Fantezi î (Yürük Aksak değişmeli), 2. Nihâvend Fantezi II (Yürük Aksak), 3. Nîşâbûrek Fan­tezi «Bir Hiç» (Lenk-Fâhte ve Sakıyl-i Evvel), 4. Sabâ Fantezi, 5. Sûz-i Dil Fantezi (Müsemmen, Taksim li),6. Âşk-efzâ «Fânî Hayat» (ilk adı «Fenây-i Hayât», 1925'e doğru, Yürük Semâî, 4 kısım), 7. Uşşâk Peşrevi «Hic- rân» (Frankçîn), 8. Zengûle «Bir Perî Masalı» (Nîm Sofyân, op. 24, no. 2), 9. Hüseynî «Bir Hikâyecik», 10. Râst Oyun Havası «Çınar Altında», 11. Tâhir «Onun Ya­nında îken», 12. Bûselik «Seni Seviyorum», 13. Bûse­lik Oyun Havası «Karadeniz Kıyılarında I» (Devr-i Tû- rân), 14. Aşîrân’da Bûselik Oyun Havası «Karadeniz Kı­yılarında II» (Curcuna değişmeli); 15. Karcığar Peş­revi «Karalamalar I : Şaka» (Yürük Sofyân), 16. Aşî- rân'da Uşşâk «Karalamalar I I : Gece Münâcâtı» (Devr-i Revân), 17. Ferahnâk «Karalamalar I I I : Bulut-Güneş» (Curcuna) 18. Kürdî «Karalamalar IV : Kırlara Karşı» (Devr-i Hindî), 19. Hicâz «Karalamalar V : Ona Söyle­diklerim» (Sofyân) (bu 5 «Karalama» : op. 19, no. 1-5);20. Şehnâz «Bir Günün Hâtırası» (Sengîn Semâî), 21. «Kendi Kendime».

(56) Bazıları pek uzun parçalardır.

121

Page 124: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

VI) Taksimler î

1. Hisâr-Bûselik (tanbûr için), 2. Kürdl'Ü Hicâzkâr (îanbûr), 3. Yegâh (tanbûr). 4. Ferahnâk (violonsel), 5. Hisâr-Bûselik II (tanbûr); 6. Uşşâk «Taksimcik». 7 Be- vâtî «Taksimcik», 8. Ferahnümâ «Taksimcik».

C. SÖZ ESERLERİ

I) Beste ve Semaîler :

L Çârgâh Devr-i Kebîr Nakış Beste: Sabâh-ı öm­rümü bir bir getirdi hâtırıma

2. Yegâh Devr-i Kebîr Nakış Beste : Eylemişdik bu aJhdi gülşende

3. Uşşâk Sofyân Nakış Beste : Sana ej. sunar mı­yım, kurusun elim sunarsam

4. Heftgâh Nakış Âksak Sem âî; Ben ki terk-ey- iemişim cânımı cânânım-içün (Nevres)

5. Ferahnümâ Nakış Aksak Sem âî: Renc-i hâtır vermesin feryâd-ü efganlar sana (Zıyâ Paşa) (op, 44 no. I),

6. Ferahnümâ Nakış Yürük Sem âî: Ol dilbere gel, hâlini arz-ı beyân-et (İ. F. Ertuğrul)

7. Nîşâbûrek Nakış Yürük Sem âî: Iştiyâkım mütn- kin değil sönmüyor (A. R. Altmay)

II) Gazeller Ç57) ;

1. Beyâtî: Murâdın/anlarız/ol gamzenin, iz'âmmız vardır (Nedîm, 3 beyit)

2. Kürdî li H icazkar: Sabâ ağyârdan pinhan ga* mım/ızhâr-et (Fuzûlî, 3 beyit)

(57) Besteleniş sıracıyla, ilk gazel 8.1US47'de bestelenmtştir.

Page 125: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

3. Hüzzâm: Her gören/ayb-eyledı dîde-ı giryânmi) (Fuzûlî, 3)

4. Sûznâk: Ey melek-sîmâ ki senden/özge hayran­dır sana (Fuzûlî, 4)

5. Hüseynî: Her turrasmda bin şiken-l dil-rübâ- sı var (Nedîm, 3)

6. E v e : Hîç sünbül, sünbül-î zülfün gibî müşgin değil (Fuzûlî, 3)

7. Sultânî-Yegâh: Bîgâne gamzen-a şıka, rıâdâne âşinâ (Nedîm, 4)

8. Yegâh: Sâkıyâ, hûşum-alan zemzeme-S çeng mi­dir? (Nedîm, 4)

9. Uşşâk: Aşka düşdüm, cân-ü dil, miift-î cüvâ- «ıân-oldu hep (Nedîm, 3)

10. Kürdî'li Hicâzkâr II : Cefây-ı tâli -i nâ-sâz-kân benden sor (Nedîm, 3)

11. Isfahân : Tahammül mülkünü yıkdm. Hülâgû Han mısın kâfir? (Nedîm, 6)

12. Acem-Aşîrân : Olsa dâ hâmûş lâ'l-î işve-perdâ« £in senin (Nedîm, 3)

13. Beyâtî I I : Mest-i nâzım, kim büyütdü böyle bî-perva seni? (Nedîm, 4) (no. 45 ile ayni güfte)

14. Hümâyûn: Cânımın cevheri, ol lal-i şeker-bâ* re fedâ (Fuzûlî, 3)

15. Bûselik : Derd-i aşkın define zahmet çeker (Fu­zûlî, 4)

16. Sabâ: Berk-ı âhım gökyüzün tutmuş, sirişkim yeryüzün (Fuzûlî, 3)

17. Hicâzkâr: Perişan halk-ı â'lern, âh-ii efrgaan-et- diğimdendir (Fuzûlî, 5)

123

Page 126: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

1

18. Beyâtî I I I : Demişler goncayâ â'şıMann râzrn «sabâ» derler (Fuzûlî, 5)

19. N evâ: Ey turra, bâğ-ı hüsnde sünbül müsün, nesin? (Nedîm, 4)

20. Uşşâk I I : Âşyân-î mürg-ı dil, zülf-î perîşânm- dadır (Fuzûlî, 4)

21. Acem-Aşîrân I I : Benim kim bir leb-î lıandân- içün giryanlığım vardır (Fuzûlî, 3)

22. Hüseynî I I : Şifây-î vasi kadrin, hicr-ile bîmâr- olandan sor (Fuzûlî, 4)

23. Şevk-efzâ : Ey gönül, ol hançer-î müjgâna eyler­sin heves (Fuzûlî, 4)

24. Uşşâk I I I : «Âfet-Î can» dediler gamze-i cellâ- dm-içün (Nedîm, 3)

25. Sûznâk I I : Kıldı zülfün-tek perîşan hâlimî hâ- lin senin (Fuzûlî, 3) (no. 32 ile ayni güfte)

26. Eve I I : Gazâl-i mihr-i felek dâğdânm-oldu bu­gün (Nedîm, 3)

27. Kürdî'li Hicâzkâr I I I : Serv-eder ders-î hırâm- ol kaamet-î nâzendesin (Nedîm, 3)

28. Hisâr-Bûselik: Söz cihân içre ne gülşen, nâ gülistân-almada (Nedîm, 3)

29. Dilkeş-Hâverân : Ey lıoş-oİ mest ki bilmez «gam-ı â'lem» ne imiş (Fuzûlî, 3)

30. Karcığar : Bin zeban söylersin-ol çeşm-î sü- han-perdâz-ile (Nedîm, 3)

31. Revnaknümâ : Kıl sabâ gönlüm perîşân-olduğun cânâne arz (Fuzûlî, 3)

32. Kürdî'li Hicâzkâr I V : Kıldı zülfün-tek perî­şan hâlimî hâlin senin (Fuzûlî, 3) (no. 25 ile ayni güfte)

124

Page 127: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

33. Muhayyer: Bir söz dedi cânan ki kerâmet var- içinde (Nedîm, 4)

34. Muhayyer I I : Göçüp gitmekde ömrün derd-ü mihnet gîbi şeylerle (Nedîm, 3)

35. Kürdî'li Hicâzkâr V : Sû verenler nâz-ile ol gül- bün-î nâzendeye (Nedîm, 3)

36. Ferahnümâ : Bûs-i lâ'lin şöyle sîrâb-î zülâl-ey- Ier beni (Nedîm, 4)

37. Kürdî’li Hicâzkâr V I : Gerdenî sâf-ü beyâz-öyle ki, kâfûr gibi (Nedîm, 3)

38. Nikrîz : Sînede evvel ne muhrık/ârzûlar var/idi (Nedîm, 3)

39. Nev-eser: Olur ruhsârmâ gün, lâ’line gül-berk-i ter/â ’şık (Fuzûl', 4)

40. Ferahnâk : Ben-olsam, bir de mutrıb, bir de cûybâr-olsa (Nedîm, 4)

41. Kürdî'li Hicâzkâr V I I : Seni gördüm ben-üzün- tüyle geçen bir günde (R. Kayserilioğlu)

42. Nîşâbûrek43. Kürdî'li Hicâzkâr VIII44. Mâhûr45. Beyâtî I V : Mest-i nâzım, kim büyütdû böyle

bî-pervâ seni? (Nedîm, 4) (9.10.1949) (no. 13 ile ayni güfte)

46. Uzzâl (Nedîm, 3) (11.10.1949)47. Ferahfezâ (Nedîm, 3) (19.10.1949)48. Nîm-hisâr'da K ürdî: Bir hıyâbandır ki hasret,

kûy-i cânandan geçer (Y. K. Beyatlı, 3) (25.10.1949)49. Reng-i D il: O şûh*ağlar bugün Kasr-î Şeref-âbâ-

d'e geldikçe (Y. K. Beyatlı, 3) (30.10.1949)

125

Page 128: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

50. Mâhûr I I : Gördiim-ol meh dûşunâ bir şâl-atıp Lâhûr'dan (Y. K. Beyatlı, 5 (5.11.1949)

51. Sultânî-Irâk (Fuzûlî, 3) (3.11.1949)

III) Gazel’Ii Taksimler (s8) :1. K arcığar: Haste-î hicrim ben, efgaan-i hazinim

tâzedir (Nedîm, 3) (28.11.1947)2. Kürdî’li H icâzkâr: Nâz-olıır dem-beste çeşm-3

aım-hâbından senin (Nedîm, 3)

IV) Köçekçeler :I, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 : Köçekçe Süiti (Takımı)II. Karcığar Oyun Şarkısı (Yürük Aksak): Gül sev-

diceğim, gül yüzünün gülleri açsın (H, R. Işıl) (3.4.1950. op. 52, no. 6)

V) Marşlar %

1. İstiklâl M arşı: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen, al sancak (M. Â.Ersoy)

2. Mâhûr Bayrak M arşı: Al renginle süslenir (Ha­şan Fehmi Süerdem, 303.1950)

VI) Şarkılar :

1. Şevk-efzâ Müsemmen: Mahv-etdi benî bir saçı zer, âfet-efendim

2. Gerdâniye-Bûselik Yürük Aksak: Yine peymâ- ae-î hüsnünle mest-oldum, figaan-etdim

3. Kürdî’li Hicâzkâr Curcuna: Sar kolların! boynu­na biı yosma civânm

4. Beyâtî-Arabân Devr-i Revân: Hangi âhûya tu­tuldum/ise nâlân-oldum

(58) Saz - Söz Taksimleri.

Page 129: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

5. Ferahnümâ Curcuna : Ben-inandım göniil, lutf- evie gel sen de inan

o. Sultâııî-Yegâh Düyek : Güzelliğin ufkunda açıl­mışsın engine

7. Beyâtî Aksak Sem âî: Terk-eyle hicâbî güzelim, ııeş'e-nisâr-ol

8. Uşşâk Sofyân : Bir câm-ı safâ çek de unut der­ci-} cihâm

9. Hicâz Curcuna: Bir penbe gül adadım bugün şeydâ, bülbüle

10. Karcığar Yürük Curcuna: Pek güzeldir, gönül kapar

11. Kürdî'li Hicâzkâr Curcuna: Ne cansın, fitne-1 â'hır-zamansm

12. Hüseynî Devr-i Hindî: Baht-ı dûn-etdî benî pekbî-karâr

13. Hümâyûn Yürük Curcuna: Bir penbe gül ada­dım bugün şeydâ bülbüle (no. 9 ile ayni güfte) (®)

14. Uşşâk Müsemmen : Yakın gel, kaçma ey şûh-î cihan, hüsnün, ayân-olsun

15. Kürdî’li Hicâzkâr Aksak Sem âî: Serâpâ hüsn-ü ansan, dil-sitansm, nâz-perversin

16. Nevâ Aksak: Ey şeh-î hûbânım-eyle ol kad-î mevzûna sen

17. Sultânî-Yegâh Aksak: Gel hele bir kerrecik seyr-et, göze olmaz yasağ

18. Beyâtî Aksak: Yine tenhâ elime geçdi hele câ- aâmm

(59) No. 1-13: bu 13 şarlanın hepsinin güfteleri K. E. Bara'nm- dır (ki Arel’in dostu idi) ve hepsi 14 - 19.8.1949’da 6 gün­de «Bir Demet Şarkı» adıyla bestelenmiştir.

127

Page 130: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

19. Şevk-efzâ Devr-i Hindî: Sevdiğim, cânım, y o lundâ hâke yeksân-olduğum

20. Hicâz Curcuna: Yeter-ağladı firâkm bu dil-î bîmârı C60)

21. Ferahnümâ Curcuna: Benden-ey mâ'şûkam-eıı- zârm girîzân-olmasm (F. Â. Ozansoy)

22. Ferahnümâ Aksak Semâî : Ey sevgilim, sakın olmasın gamın, esefin (op. 52, no. 3)

23. Ferahnümâ Curcuna Fantezi: Güzel kız fidan oldun

24. Ferahnümâ Aksak : Dudağından bana tatdırma- dı vuslat tadım (Ali Hâdî, müsemmen, op. 52, no. 2)

25. Ferahnümâ Devr-i Hindî: Sevmemiş bir sev­diğim var, anlamaz sevdâ nedir (F. H. Demirelli, op. 52, no. 2)

26. Ferahnümâ Curcuna: Ey güzel, dudağınla du­dağımı yakıver

27. Ferahnümâ Curcuna: Dedim «çıkdı mı kiraz?»28. Ferahnümâ Türk Aksağı: Gözlerini bir gün gör­

sem o gün kalbim seslenir29. Ferahnümâ Aksak: Gel koynuna gir, lâne-i

can, kendi evindir30. Ferahnümâ Müsemmen : Derdimi ummâna dök»

düm, âsmânâ ağladım (S. Nazîf)31. Ferahnümâ Sofyân: Beni ister-ağlat, ister gül­

dür32. Çârgâh Müsemmen (I) : Dolsun Dile nûrun, aç

nikaabm (Mustafa Reşîd Bey)

(60) No. 14-20: bu 7 şarkının hepsinin güfteleri Nedim’indir kî 6 • 16.1.1950’de 11 gün içinde «Şâir Nedim’den Şarkılar» başlığı altında bestelenmiştir.

128

Page 131: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

33. Çârgâh Devr-i Hindî (II) : Çok güzelsin, hüsn-ii ânm mâhısm (25.10.1950)

34. Çârgâh Türk Aksağı (III) : Dilerim bûse olup kalmadığı her/an dudağında (F. A. Aykaç)

35. Çârgâh Müsemmen (IV) : Güzel kızım, esmer kızım, sensiz pek yapayalnızım

36. Çârgâh Devr-i Hindî (V ): Târ-ı kalbim/inliyor mızrâbı vurdukcâ nigâr (Dr. Taşh-zâde Edhem)

37. Çârgâh Devr-i Hindî (V I): Kahkahalar/aks-eder bezme, ney-olur

38. Çârgâh Düyek (V II): Yüzlerce arkadan ağla­yan gence

39. Çârgâh Müsemmen (VIII) : Sanma çevrin gü* zelim gönlümü yıkdı, aşdı (61)

40. Nikriz Aksak Sem âî: Bir görüşde çeşm-i mes­tinle esîr-etdin beni (A. R. Altmay, op. 52, no. 10)

4L Nikriz Devr-i Tûrân: «Hani aşkın» deme, mâ- zîyi bırak, dinletme (müsemmen, op. 53, no. 1)

42. Nikriz Aksak : Görelî gül yüzünü kalmadı akl-ü sabrım

43. Nikriz Devr-i Tûrân: Seni gördüm görelî hüs­nüne müncezibim

44. Nikriz Curcuna: Çamların/altında ser-mest-tsafâ bir şîve-kâr

45. Nikrîz Devr-i Tûrân : Sen ne zaman giyersen kısa etek, duramam

46. Nikrîz Müsemmen: Kaşın yay gibi ince, yüzün pençe pençe al

(01) Bu 8 Çârgâh Şarkı, gösterilen sıra numaralarım taşımak­tadır.

Page 132: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

47. Nikrîz Devr4 Tûrân : Unutdım mu ne kadar zamân-oluyor?

48. Bûselik Aksak: Mâvi bir göz beni atdî bu de­rin sevdaya

49. Bûselik Curcuna : Hâlime bir bak da insâf-e? biraz

50. Bûselik Sem âî: Ey gözleri lâciverd. bak bir iahza bu yana

51. Bûselik Yürük Sofyân : Gül sevdiceğim, güller•açılsın yanağında

52. Bûselik Devr-i H indî: Bilmem bu gönülle ben nasıl yaşıyacağım (N. Atılgan)

53. Bûselik Türk Aksağı: Benim aklımı alan bir çift yeşil göz oldu

54. Kürdî'li Hicâzkâr Yürük Sem âî: İnce bir bu­lut gibi siyâh-ipek peçesi (Y. Z. Ortaç)

55. Kürdî'li Hicâzkâr Yürük Sem âî: Bunca çevrin­le gönül/ülkesi vîrâııe olur (M. Akalın, 10.9.1950, op.52, no. 7)

56. Kürdî’li Hicâzkâr Yürük Sem âî: Bunca çev­rinle göniil/ülkesi vîrâııe olur (no. 55 ile ayni güfte, ! ! . 9.1950, op. 52, no. 9)

57. Kürdî’li Hicâzkâr Yürük Curcuna: Bunca çev­rinle gönül/ülkesi vîrâne olur (no, 55 ve 56 ile ayni güf­te) (12.9.1950, op. 52, no. 9)

58. Uşşâk Aksak : Seni gördüm hep-üzüntüyle ge­çen bir günde (R. Kayseriiioğîu, 9.1949, müsemmen, bu güfteyi Gazel olarak da bestelemiştir)

59. Uşşâk Curcuna: Nûr görsün gözlerim, aç si­nen; (A. R. Aİtınay, müsemmen, op. 54, no. 1}

Page 133: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

60. Uşşâk Türk Aksağı : Kız bir-ince su gibi karşım­da akıp gitme (O. S. Orhon)

61. Uşşâk Aksak Sem âî: Dil lebinden, şarâb-ı nâb- ister (22.3.1950, op. 54, no. 1)

62. Uşşâk Yürük Sem âî: Mümtezic/aşkınla rûh-î câvidânım sevgilim

63. Kürdî Türk Aksağı: Bilmem neden «perî» koy­muş koyan onun adını?

64. Kürdî Müsemmen: Târ-ı kalbim/inliyor mız­rabı vurdukcâ nigâr (Dr. Taşlı-zâde Edhem, 20.2.1951, cıo. 36 ile ayni güfte)

65. Kürdî Yürük Sofyân : Mahv-olup gitdî ümîdim, sabr-ü sâmânım gibi

66. Kürdî Curcuna: Gördüğüm her güzeli severim, benimserim

67. Beyâtî Türk Aksağı: Mücessem rûhsun, tim- sâl-i/ ansın, yamansın

68. Beyâtî Aksak : Âteş-! âhımla pey-der-pey tabah* .'hur/eyleyip

69. Beyâtî Curcuna: Günden güne oluyor aşkımız .içime derd

70. Hicâz Müsemmen: Bir kaç gündür gönlümde yeni bir hesâbm var (Osman Celâl, op. 52, no. 5)

71. Hicâz Devr-i Tûrân: Aşkınız gönlümde tutuş­tu birden

72. Hicâz Curcuna: Giyindikçe füsununla çekersin73. Nîşâbûrek Sofyân: Bir subh-ı bahârân-idi, hic­

ranla bunaldım (Midhat Bahârî)74. Nîşâbûrek Devr-i Hindî: Hani kollarla belim*

tden sarışın?

131

Page 134: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

75. Nîşâbûrek Yürük Sem âî: İştiyakın mümkim değil sönmüyor (A. R. Altmay, muhammes)

76. Şedd-i Arabân Aksak Sem âî: Gözlerinden hıfz içün/â'şıklarî gözlük takar (A.R. Altmay, müsemmem, op •53, no. 3)

77. Şedd-i Arabân Yürük Sofyân: Hicrâmmı pey» mâııe-i lâlinde bıraksam (H. R. Işıl, müsemmen, op.53, no. 4)

78. Şedd-i Arabân Sem âî: Gördüm seni, sevdimv güzelim, gonca-i tersin (H. S. Özsever, op. 53, no. 5)

79. Tâhir Yürük Sofyân : Yine bir/aşk-î emel-sûz- ile giryân-oldum (Bedri Zıyâ Aktuna, müseddes, op. 53, no. 7)

80. Tâhir Yürük Sem âî: Kim dedi sana ey kız böy- İe giilşende, kırda (Ahmed Nâzım, muaşşer, op. 53, no. 6)

81. Tâhir Devr-i H indî: Bir çöl gibi ıssız geceyim, fecri görünmez (H.S. Özsever, muhammes, 25.9.1950, op. 53, no. 8)

82. Bestenigâr83. Bestenigâr84. Hüseynî Devr-i Hindî: Hem-aşkım, hem/ümi­

dim, hem de neş’emsin

85. Hüseynî Curcuna: Çeşmi kâfir, dîni Islâm-olsa » dâ mâni’ değil (Nedîm)

86. Isfahân87. Isfahân88. Karcığar Curcuna : Sen durup bakdm da bir ân <89. Râst Curcuna: Yüzü, gözü kapkara90. Râst91. Sûz-iDil

132

Page 135: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

‘92. Sûz-i Dil 9/8 : Hezârân-â'şıkın var

93. Acem-aşîrân'da Kürdî Aksak : Muhtefî zann-ile î her levha-i dilberde seni

94. Beyâtî Curcuna : Güzellik şânın senin

95. Bûselik’de Uşşâk Raksân : Bir ceylan bakışla -.■vuruldum yine ey gönül (Âşık, op. 52, no. 2)

96. Beyâtî-Arabân Nîm Sofyân : Gel yaslanayım ben , ie senin göğsüne dilber

97. Evcârâ Türk Aksağı: Yüzüme bakıp bakıp gö- , zünü süzme sakın

98. Heftgâh Aksak : Câna meylin var/isd, hükm-ey- fle, teslîm-eyleyim (Fuzûlî, op. 52, no. 2)

99. Hüzzâm Türk Aksağı: Solmuş yüzün-artık, seni ihiç kimse beğenmiyor

100. Nihâvend Sem âî: Firâkm-eyledi dâ'vet bu ih- ı tirâkımızı

101. Râhatü'l-Ervâh Curcuna: Bu ses konuşurken i ne kadar güzel

102. Yegâh Yürük Aksak: Dilerim bûse olup kal­kmayı her/an dudağında (F. A. Aykaç, op. 54, no. 2, no. .34 ile ayni güfte)

103. Yegâh'da Nikrîz Türk Aksağı: Aşkın hem tat- ; lı, hem zehirli

104. Fâtih'in Bir Gazel’i (1953)

105. Fâtih’in dîğer bir Gazel’i (1953)

106. Hüzzâm Devr-i Tûrân : Aşkımız gönlümde tu- ı tuştu birden

133

Page 136: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

D. ÇOKSESLİ ESERLER (62)

î) Marş ve Şarkılar :i* Çargâh Semâî Osman Gazi M arşı: Selâm sana*

ey sevgili Gaazî Osmân (2 Ses)2. Hicâz Türk Aksağı Ş ark ı: Anlat bana, gül bah­

çesi gördün mü dikensiz? (soprano ve alto)3. Dügâh'da Çârgâh Fâtih Marşı (2 koro için, 1953p

tasarı hâlinde)4. Yegâh'da Çârgâh Fâtih Marşı (2 koro için, 1953;.

tasarı hâlinde)

5. Bûselik Curcuna Ş ark ı: Çok güzelsin, hüsn-ü* ânın mâhısm (soprano, tenor, bas)

6. Bûselik Aksak Semâî Ş ark ı: Mümtezicdir cil­velerle gül-tenin (soprano, tenor, bas)

7. Segâh Sofyân İlâh î: Tanrı Sevgisi (soprano^ tenor, bas, 22 ölçüde kalmış)

8. Kürdî'li Hicâzkâr Yürük Semâî Ş ark ı: Hep neş'- eli sevdâ dolu peymâneler-olaydım (soprano, tenor, bas)ı

II) Altılamalar :9. Karcığar Altılama I Nîm Sofyân: yaylı dört­

leme, tanbûr, kudüm (24 ölçüde kalmış)

10. Karcığar Altılama II Devr-i Hindî: ayni saz­lar (16 ölçüde kalmış)

III) Beşlemeler :11. Nevâ Türk Aksağı: 2 keman, alto, violonselj.

tanbûr (67 ölçüde kalmış)

12. Zengûle Aksak Semâî ( I ) : ney, kemençe, alto» kemençe, tenor kemençe, bas kemençe (16.12.1950)

(62) Oda Musikisi ve Korallar.

134

Page 137: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

F

IV) Dörtlemeler :13. Dügâh’da Çârgâh Aksak: yaylı sazlar (377 öl­

çüde kalmış)14. Kürdî’li Hicâzkâr Prelüde I Sofyân Önezgi:

yaylı sazlar dörtlemesi (342 ölçüde tamamlanmış)15. Kürdî'li Hicâzkâr Prelüde II Nîm Sofyân Ön­

ezgi : yaylı sazlar dörtlemesi (24 ölçüde kalmış)16. Aşîrân'da Bûselik Aksak: keman, kanun, ûd,

tanbûr (19 ölçüde kalmış)17. Nihâvend Düyek : 2 keman, tanbûr, mansûr ney

18. Zengûle Ağır Aksak ( I I ) : ney, 2 keman, yaylı tanbûr

19. Çârgâh III Aksak Semâî Fughetta: ney, 2 ke­man, tanbûr (8 ölçüde kalmıv)

V) Üçlemeler i20. Zengûle Devr-i Hindî: kemençe, kanun, ûd (87

ölçüde kalmış)21. Acem-Aşîrân Aksak: keman,, gitar, tanbûr (59

ölçüde kalmış)22. Nihâvend I Aksak: 3 keman (28 ölçüde kalmış)23. Hüseynî Aksak: 2 keman, viola (10 ölçüde kal­

mış)24. Nihâvend II Aksak : 3 keman (75 ölçüde kalmış)25. Uşşâk Saz Semâîsi I : keman, viola, tanbûr

(23 ölçüde kalmış)26. Uşşâk Saz Semâîsi I I : kanun, ûd, tanbûr (21

ölçüde kalmış)27. Sultânî-Yegâh Aksak: 2 keman, viola (24 öl­

çüde kalmış)

135

Page 138: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

28. Hümâyûn I Sofyân: ney, keman, ûd29. Hümâyûn II Türk Aksağı: ney, keman, ud30. Hümâyûn III Tek Vuruş : ney, keman, ûd31. Hümâyûn IV Curcuna: ney, keman, ûd32. Sûznâk Aksak: 2 keman, tanbûr (17 ölçüde

kalmış)

33. Uşşâk Türk Aksağı Sonatin: keman, kemençe, tanbûr

34. Uşşâk Devr-i Hindî Sonatin: keman, kemençe, tanbûr

35. Uşşâk Sofyân Sonatin : keman, kemençe, tan­bûr (69 ölçüde kalmış)

VI) İkilemeler :36. I Sûznâk Aksak Sonatin37. II Ferahnâk Aksak Semâî «Gönülden Gönüle»38. III Aşk-efzâ Sofyân «Duâ»39. IV Mâhûr Müsemmen «Bir Konuşma» (6 ölçü­

de kalmış)

40. V «Şikâyet»41. VI Fughetta42. VII «Teşekkür»43. VIII Güftesiz Durak44* IX Çifte Taksim45. X Ninni46. X I Bir Kanon47. X II Acem-Aşîrân Türk Aksağı değişmeli «Bay­

ram» i63)

(63) Bunlardan V-XI tasarı hâlinde kalmıştır, no. III keman ve viola için, diğer hepsi keman ve tanbûr ikilemesi içindir.

Page 139: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

n

48. Kürdî’li Hicâzkâr Emeller I : tanbûr ve vio- lonsel

49. Kürdî’li Hicâzkâr Emeller I I : keman ve vio- lonsel

50. Kürdî'li Hicâzkâr Emeller I I I : tanbûr ve vio-lonsel

51. Kürdî’li Hicâzkâr Emeller I V : keman ve vio- lonseî

52. Kürdî’li Hicâzkâr V : yaylı tanbûr ve violonsel53. Kürdî'li Hicâzkâr Emeller V I : yaylı tanbûr ve

violonsel C64)54. Evcârâ Sofyân: 2 keman (veyâ ney ve ûd)55. Evcârâ Sofyân: keman ve tanbûr (23 ölçüde

kalmış)56. Acem-Aşîrân Nîm Sofyân: 2 keman (36 ölçüde

kalmış)57. Yegâh'da Çârgâh Devr-i Hindî: viola ve tanbûr58. Acem-Aşîrân Nîm Sofyân: 2 keman59. Kürdî'li Hicâzkâr I Nîm Sofyân : flüt ve tanbûr60. Kürdî’li Hicâzkâr II Ağır Aksak: flüt ve yaylı

tanbûr

61. Kürdî'li Hicâzkâr III Yürük Aksak: flüt ve tanbûr (37 ölçüde kalmış)

62. Kürdî’li Hicâzkâr Yürük Aksak: 2 Tanbûr I63. Zengûle Nîm Sofyân : 2 Tanbûr II64. Uşşâk Sonatin I Aksak: keman ve tanbûr65. Uşşâk Sonatin II Müsemmen: keman ve yaylı

tanbûr

(64) «Emeller» adını taşıyan bu 6 parçanın da usûlü Sofyân’dır.

137

Page 140: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

66. Uşşâk Sonatin III Türk Aksağı: keman ve tan b û r

67. Uşşâk Saz Sem âîsi: Keman ve Tanbûr XV

68. Kürdî’li Hicâzkâr Düyek: Keman ve Tanbûr X III

69. Dügâlı'da Çârgâh Tek Vuruş : violonsel ve tan­bûr (o ölçüde kalmış)

70. Acem-Aşîrân Devr-i Tûrân : 2 keman «îki Ar­kadaş» (48 ölçüde kalmış)

71. Uşşâk Sofyân «Bir Aşk Efsanesi» : keman ve violonsel (^

72. İlk sesli Türk filmi olan Muhsin Ertuğrulun İstanbul Sokakları (1931) için talebesi Ferid Alnar'la müştereken yaptığı musiki

(65) 3 çoksesli kanon İlâhi ile 2 çoksesli Saz Semâîsi için, İlâ­hîler ve Saz Semâîleri listesine bk.

İ38

Page 141: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

X

B İ B L İ Y O G R A F Y A

Bu monografi, 14 aralık 1955'te Paris’te tamamla­dığım Sâdeddin Arel monografisinin kısaltma, ekleme, dilini sadeleştirme suretiyle tadiline dayanmaktadır. Bu monografi, hiçbir yerde yayınlanmamış, fakat Türk Mu­sikisi Ansiklopedisinin Arel maddesinde geniş şekilde özetlenmişti ki bu madde, Arel hakkında yayınlanmış en geniş, en tam incelemedir, zaten bir başkası da mev­cut değildir. 1969'dan sonra Arel hakkında yayınlanan bütün ansiklopedik yayınlarda, yazılarda, konuşma me­tinlerinde, TRT programlarında, bu maddeye dayanıl- mıştır.

Bu monografide, şifâhî kaynakların ayrı bir ağırlığı vardır. Zira daha önce Arel hakkmda etraflı bilgiler veren bir yazı yayınlanmış değildi. Başta ArelTe uzun beraberliğimiz, dostluğumuz yıllarında kendisinden öğ­rendiklerim, dinlediklerim, sorduklarını, aldığım notlar gelir. Ölümünden hemen sonra zevcesi Pâkize Arel, ta­mamlayıcı bilgiler verdikten başta, yazılı bilgiler de lüt­fetmiştir. Arel ailesinden -hemşîre-zâdesi- Nûreddin E r­gin gene ayni 1955’de istediğim yazılı bilgileri derhal gön­dermişti. Diğer birkaç aile üyesiyle de görüşmelerimde bilgiler almıştım. Fakat bir çok aile efradı, beni cevap­sız bırakmışlardı ki, biyograflar bu çeşit ilgisizlikle çok sık karşılaşırlar. Dr. Refet Kayserilioğlu 1948'de ve Lâ- ika Karabey 1955'de Arel'in dikte ettiği bazı biyografik notlardan da faydalanmamı sağlamışlardı. Ancak N. Er- gin’in verdiği yazılı şecere en çok işime yaramıştır.

Haklarında en kıt bilgiye sahip olduğumuz kültür ve san'at adamlanmız, müzisyenlerimizdir. Eserleri gibi âdeta biyografileri de unutulup gitmiştir. Doğum tarih-

139

Page 142: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

lerini bildiklerimiz çok sayılıdır. Ölüm tarihlerini bil­mediklerimiz çoktur. Hele gün olarak ölüm tarihlerini bildiklerimiz çok azdır, gün olarak doğum tarihlerini bildiklerimiz birkaç kişiden ibarettir. Son asır müzis­yenleri tabiatiyle bu hükmümüzün dışındadır. Ancak on­ların da biyografilerinde çok eksikler vardır. Torunlar, aile efradı, böyle şeylere ilgisizdir. Niçin ilgilenildiğine hayret edenlere rastlamışızdır. Evlerine gitmeyince ya­zılı bilgi vermeyeceklerini söyleyenleri görmüşüzdür. Gençler arasında büyük babasının adını bilmeyenlere te­sadüf etmişizdir. Resmî kayıtları ülkemizde incelemek çok zordur. Zaten eski asırlar için bu husus bahis mev­zuu değildir. Müzisyenlerin babalarının, eşlerinin, ço­cuklarının adlarını bilmeyiz. Batının kilise kayıtları, nü­fus kütükleri, dedelerini asırlarca önceye kadar tesbit edebilen aileleri bizde yok gibidir. Onun için biz, mü­zisyenlerimizi, bıraktıkları eserlerden tanımaya, şahsi­yetlerine bu yolla nüfuz etmeye çalışırız. Ancak bazıları­nın günümüze o kadar az eseri gelmiştir ki, bu metot bile iflâs eder. Türk müzikolojisi çok ihmal edilmiş, çok geç ele alınmış, Türk müzikolojisinin musiki tarihi kısmı, biyografi ve repertuar tesbitleri hemen hemen ba­şıboş bırakılmıştır, istisnalar değerli de olsa azdır, ye­tersizdir. Verilen büyük emek, karşılık da görmemekte­dir. Kaynaklar son derecede dağınıktır. Zaten hem mü­zisyen, hem tarihçi olmak gerekmektedir.

Arel hakkmdaki bilgilere, Osmanlı ve cumhuriyet devirlerinin periodiklerinde, daha açık ifadeyle gazete, dergi ve yıllıklarında tesadüf edilmektedir, hattâ batı yayınlarında bile geçmektedir, fakat ekseriya bir isim geçişinden ibarettir ve burada anılmaları fuzulîdir. Arel- in yayınladığı üç dergi kolleksiyonunda, Şehbâl, Türk­lük ve Musiki Mecmuasında ise bol bilgiler vardır. Arel hakkında çoğu güzel hislerini açıklamaktan ibaret ka­lan pek çok gazete makalesini sıralamamız da bir şey140

Page 143: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

ifade etmez. Mühimce gördüğüm bir kaçım aşağıda an­dım. Arel'in ve aile efradının isimleri, resmî şekilde 1918'den öncesi için, Sâl-nâme-i Devlet-i ‘Aliyye-i ‘Osmâ- niyye'lerde sık geçer, şu şekilde bilgilerdir: «Sâdeddîn Bey, mektûbî mu’âvini, ûlâ, 3. Mecîdî» (64. Sene, 1326 = 1908, 1.382) ; «Sâdeddin Bey, müsteşâr, ûlâ, 3. Mecîdî» (66. Sene, 1327 = 1911, s. 130). Almanach de Gotha gibi batı periodiklerinde bile geçmektedir. Mehmed Zeki Pâ- kalın, Türkiye Terâcim-i Ahvâl Ansiklopedisi, II, İstan­bul 1924, 389-90, III, İstanbul 1932, s. 4 50 -1 , Türkçe ve Fransızca biyografisini verir. Arel’e ait bazı kayıtlar şunlardır : Ercâmend Berker, Erdem, 1-1 ,1 . 1985, s. 161 v.dd ; Mehmed Emin Yurdakul, Şiirler, Fevziye Abdul­lah Tansel nş., TTK, 236 v.dd.; Dr. Rızâ Nûr, Hayat ve Hâtıralarım, I, 269; V. Türk Târih Kongresi, II, 967; İ. H. Dânişmend, Tarihî Hakikatler, I, 351, II, 3 1 3 -4 ; Ali Çankaya, Mülkiye Tarihi, II, 936 - 7, 1.141-5 ; Kim Kim­dir?, 205b ; E. Borel, La Musique, Paris 1946, Larousse, s. 4 3 8 a ; C. Öney, Arûz'un Söylettikleri, 116 ; Haşan Bas- ri Erk, Meşhur Türk Hukukçuları, 505-9; Ercümend Ber­ker, Vatan, 10.5.1955 ; Ahmed Hidayet Reel, Cumhuriyet,11.5.1955; Emin Değermen, Cumhuriyet, 12.5.1955; Tah­sin Burdurlu, Ege Ekspres, 6.5.1956 ; Yusuf Sencer, Yeni Asır, 21.5.1955 ; îbnülemin M. K. inal, Son Sadrâzamlar, 683 n o t ; Ayni Yazar, Hoş Sadâ, 250-1; I. A. Gövsa, Meş* hur Adamlar, IV, İstanbul 1935, 1.395 ; Ayni Yazar, Türk Meşhurlan, 333b ; Türk Ansiklopedisi, III, 278 ; R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, VIII, 4.241b, IX , 5 .06la ; Sâdi Borak, 100 Türk Büyüğü, 1968, s. 29-30 ; Vural Sö- zer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, 23a ; Mustafa Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, 127-9 ; Gültekin Oransay, 60 Türk Bağdar, 19-20; S. N. Ergun, Türk Musikisi An­tolojisi, I, 155, II, 629, 674, 690 ; Dr. Subhi Ezgi, Amelî ve Nazârî Türk Musikisi, I, 6, 7, 263-4, 270-1, II, 12-3, 29-30, III, 2, 66, 72, IV, 142, V, 500, 506-10, 547, 555;

141

Page 144: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Eugenia Popescu-Judetz, Dimitrie Cantemir, Bükreş 1973, s. 80 vs; F. Tevetoğlu, EJB. Koıyürek, 1985, s. 24, 25, 174.

Bu paragraftaki yazıların hepsi Yılmaz öztuna'mn- dır : Türk Musikisi Lügati, 12a-4a, 77a-b, 218a, 383b, 421a, 434b, 440b ; Türk Musikisi Ansiklopedisi, I, 45a-61b ; Türk Bestecileri Ansiklopedisi, 82-3 ; Ses San'atçılar An­siklopedisi, 34a; 1923 -1973 Türkiye Ansiklopedisi, I, 200a-l c; Meydan - Larousse, I, 638c-9a, 641b; Türk An­siklopedisi, XVI, 246a; Hayat Tarih Mecmuası, 9.1966, no. 8, s. 39; Arel Kütüphanesi, Ayni Dergi, 5.1966, no. 16, s. 18-20; Ayni Dergi, no. 5, 6.1965, s. 27 v.dd.; Ayni Dergi, no. 30, 7.1969, s. 23; Hayat Ansiklopedisi, ilk baskı, I, 248b-9a ve sonraki baskılan; Türkiye Tarihi, X , 277; La Musique Turque, 106-7, 108; Vilâyetlerimizin Tarihi, İs­tanbul 1968, s. 441a; Türkiye Ansiklopedisi, II, 386b-c; Yeni Türk Ansiklopedisi, I, İstanbul 1985, s. 173a-4a; Büyük Türkiye Tarihi, X I, 26, 28, 29, 240, 241; Osmanlı Devleti Tarihi, İstanbul 1986, II, 205, 206; Tarih III, 1977, s. 362-3.

Bu listeyi çok uzatmak mümkündür. Ancak bir fay- dası yoktur. Türk Musikisi Lügati ve çok genişleterek Türk Musikisi Ansiklopedisinde verilen bilgi, Dr. Subhi Ezgi’nin eserindeki notalar dışındaki yazılar, gerçekte bir bilgi getirmemektedir. Zaten gerçek kaynak, Arel'in eserleri, yani besteleri, kompozisyonlan, bunların nota- landır. Bunlann mahdud da olsa plaklan, teype alın­mış yani icra edilmiş şekilleridir. Eserlerinin 100-150 kadarının notası yayınlanmıştır. Bunların listesini bura­da vermek gerekmez, zira çoğu Musiki Mecmuası kolek- siyoııundadır. Arel'in eserlerini, L. Karabey'deki orijina­linden ofset (fotoğraf) usûlüyle ve kendi elyazısı nota­larıyla yayınlamak bana en mâkulü gibi gelir. Zira nota hattatlanmn kopyalarında az veya çok yanlışlar yapıl­maktadır.

14.12.1985Î42

Page 145: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

1

S&deddln Arel (1920lerde)

Page 146: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Sâdeddin Arel, için PTT tarafından bastırılan posta pulu (1957).

Page 147: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

"1

P E H A H H Â K D U R A\ K( H« S a d e t t in Arel )

a ş - k ı - n ı ba-na K a y -ra -

yım se -n in Y sjı-d ır be- ni

Mey- l Mev 1 *.~m

14?

Page 148: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

l a ­ yım,.- se -n in

146

Page 149: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

DURMLAHî77.sââmiodîjt arel h îsİ h- biîselîe: : rv .

04i >

*gtra T-ijııiT—ty

&Hu J-ı V,

t - = l = £ MFe- r - a l - m ış- ken t u - l u - i K ib-

U

Sefiliz?:rx - ya- dan

&PC1

%f = F

Bu-gun

r-tsn-^ -F H----t-ısSac ..y -}4

-------Iya k a l- naş her z i-y a -^ 1 dan Bu mül-Mia far-

0 ~î;' .? fi.- > — • » -

■±ı &-0-2İri yo]

A

b ir tenk- na­ dan

VSz:sfczzg.

N i- ç in nû- r - in - m i- yor a r - t i k se~

m -k»-V1 ■

- J ma-

0dan B i - çin nu- r - in -

1 £ • zfcTvv::; “VV'-i----— '-■»I»/-

— <g!

mx- yor/)

4- 1 |a r- t ı k a e - ma-i

<* ^

Sdan

dEac'JT» ta»» ' Eu

3z=srHû

F er’^almıgken t u lû - î Kibriya*dan Bugün bîvaye kalmış her ziyadan Bu mülkün fa r k ı yok b ir tenknâdsn. H için nur_inmiyor a r tık semâdan

(Samih R i f 8a t 3 o İth a f YAHYA KEMAL BEYM?I»I1,1 . k ı t 9a ) ,

147

Page 150: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 151: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

cum-le a - 1 em şeh - ru ba.-

z a r kaT- ma- dı Din d i - y a - n e t

a~. d e- t u gûh- r e t k a - mu v a r - dı y e* s\ 0 C,f r f j^ g g g g

l e Ey K İ -y a - zT

149

Page 152: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

150

Page 153: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

R E V N A K Î T f t M A D U R A K

Do s t

151

Page 154: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en
Page 155: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

153

Page 156: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

154

Page 157: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

b a - ba aşk b i r le m -h a i te v - hid

im; a-ga-rır M y ^

155

Page 158: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Kim k i m iy’ ra c e y - l e - d i y - se c e 2-

yi ■bir n e f - h ai t e

156

Page 159: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Z Î R G t İ L E L Î S & 2 İ N i K D U R A K( H. S a d e t t in Arel )

Durak e v f e r i ( aj______ —

■bul- *bxxX i w sen. ıjs *• ytı

157

Page 160: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

158

Page 161: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

H.SAAMüüDIN AHMı

'M. 'f \t«n -v

OAÜU&LLKHÎ49. RBMü-1 ' ÜİIi* aaj& A m u

acİÜŞİ ü t

£haz ---1---'*5T

AaWT0İJtt~. II

I3Z3E ..—i-------ı . - —S_------------ ------- ,— I__fcC_ 32r: ŞS VT.

O şıı-h-ag- ia r-<w—*»A- ^ ^a* ?

bu-gün K as-r-î Şe-rcî-â-ba­

de g e l- c ık - ce O mı~şa~ nnş

4 - ^ ------ g H - J .

r*t.

JL

---- ıShrti"3SS! p:yr■ı----------r* Î^EC

d*îtj2i— lo r he.» t ı - r - ı na- şa— <raâ g e l-

-Ş- Ö rzzrrjgB::

çj dik-- _cc İle cu-şa~ îi-2. y e - .ra -

dB.E

'*; l a - le b ir dev-r--^ bP~.fc.R~ ~r~±~d1

____________ ._________________ _

«*J İs

Kİ Ha«

------*S=fi_

çeş- pür-hu-n-c—lu.r ? e r ya- de g e l-i

T---cr -T ----5c&.. ^ t t j s ^--i.L ^ _ g _ ^ -g _ j= — - r ,. . . - . .

<•■ dik- ce uti- ic r -d î ta h -t- ı ::f»r-ra-r.-tiE-rc Gem giil-

ty ^ — r"~“ ~— es—>—^ -----77 ;------ ,-------------<V L<pf~ le r e- lan- «on ba- ec gsl-difo

Page 162: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

O ş u h a l a r buğur, Ka&r-î Şeref-abad'e. t I iht x r-^ £ -^ £ ^ d ^ —T^râv^- ,• '.^' ■—•■''—■=—^e cuşan~ı -şerab~u la la b ir 'd e v r-T beher îd i Ki h«Ua çeşaieler ^ T - 2 ^ c J .u y üer y& e gliaSiroe

----.T^P^3- caia'-güİHftn.-;v»l;Ur-r:r.a£ci. sajğg f>yza :i?TÖTr7 ... .—~

^ YAHYA KÜMAL ÜİIYAİ'Li ( Şeref ~£bad .1918 . Ga^ai i _____________________

Hisâr-Bûselik Durak veü Reng-I Di] Gazel, Y. Oztuna'mu âlger bütün eserler S. Arel’in elyazısı ile notaya alınmıştır MS4t>1 (orijinali er? Y öztuna’dadın 160

Page 163: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

Ö-.

..A

Page 164: S& dcdd m rfW - Turuz · 2019. 7. 21. · çalıştığım Sâdeddin Arel (1880-1955), Türk kültürünün Ba» tı’ya dönük yenileşme (Osm. teceddüd) döneminde yetişen en

SADEDDİN AREL (1880-1955)

Büyük bir Türk bestekârı ve musiki bilginidir. Türk Musi­kisi’ni hemen hemen yok olmaktan kurtaran adamdır. Bu san'ata 'Türk Musikisi" diyen bile odur. Zira onun bu isimlen­

dirmesinden önce milli ses san'atımızm adı sadece "musiki” idi, sonra Muzıkay-ı Humâyun'un Batı1 Musikisi ile uğraşan Türk müzisyenlerince adı "alaturka"ya çevrilmişti. Arel ve ar­kadaşları olmasa idi bugün Türk Musikisi, sadece gazinolarda çalınıp okunan; eksotik, etnolojik bir ilkel kavim san'atı olarak meraklı müzikologlarca incelenecek, tarihe karışmış bir kültür unsuru şeklinde telakki edilecekti. Bu kitap, Arel'in milli musikimizde ne yaptığmı anlatıyor.

Fiyatı: 425.-TL (KDV dahil)