parÇalanmiŞ bİr surİye kİmlİĞİ...bu iki slogan, suriye halkının derin duygu ve...
TRANSCRIPT
PARÇALANMIŞ BİR SURİYE KİMLİĞİSuriye Halkı Ulusal Kimliğini Yeniden Kazanabilir mi?
3 Ağustos - 2016
1
İÇİNDEKİLER Giriş: .................................................................................................................................................................... 2
Geçmişe Dönüş ................................................................................................................................................ 3
Esad Rejimi ........................................................................................................................................................ 4
Başarısız Politika Tecrübelerimiz .................................................................................................................. 5
Kimlik Hakkında .............................................................................................................................................. 5
Sonsöz ve Özetlemeler ................................................................................................................................... 6
2
Günümüz Suriye’sinde, kimlik çatışması yaşanırken, Suriye ulusal kimliğinin varmış olduğu
nokta ve milliğini yitirmiş olması gösteriyor ki, Suriye kimliğinin millîliğini geri kazanması için
acilen yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır.
Giriş: 2011 yılının Mart ayında başlayan Suriye devriminin, iki sloganı dikkatleri üzerine
çekmişti. Birincisi, "Suriye Halkı Birdir," ikincisi ise Suriye halkının devrimin başından bu yana
haykırarak tek ağızdan söylediği İbrahim Kaşuş’a ait "Suriye halkı özgürlük istiyor " sözleri,
meydanlara dolan özgürlük göstericilerinin hislerine tercüman olmuştur.
Bu iki slogan, Suriye halkının derin duygu ve bilinçlerinin bir yansımasıdır. Söz konusu
sloganlar, Suriye halkının yarım asra yakın bir süredir kendilerini, yiyip, içip, uyuyan ve cinsel
güdülerini karşılayan bir nesne haline getiren bir baskı mekanizması tarafından gördükleri zulüm
ve aşağılanmanın zincirini kırma isteğinin kesin bir kanıtıdır.
Söz konusu sloganlar, geniş iki politika programı oluşturmakta. Sloganlardan
birincisi(Suriye halkı birdir), mevcut rejim tarafından sabotaj edilip yitirilen ama her zaman hasret
duydukları gerçek birlik ve beraberliği tekrar canlandırmak isteğine işaret etmektedir.
Diğer tarafta ise, güvenlik güçleri göstericilerin meydanlarda atmış oldukları bu iki slogana
karşı dikkatleri üzerine çeken iki slogan attılar. Birincisi, " Ya Esad ya da hiç kimse". İkincisi, " Ya
Esad kalır ya da bu ülkeyi yakarız " cümleleri olmuştur.
Suriye halkı yakın bir zaman içerisinde özgürlüğünü kazanacağına inanıyordu. Ancak
Suriye halkı, Suriye rejiminin, Esad’ın bekası için Suriye halkına karşı öldürme, göçe zorlama ve
ülkeyi yakıp yıkma gibi her türlü vahşi yönteme başvuracağını hesaba katmamıştı.
3
Geçmişe Dönüş Hızlı bir şekilde Suriye’nin geçmişine şöyle bir dönecek olursak, 1946 yılında Fransız
mandasından kurtulan Suriye halkının, ulusal kimlik adı altında, milli, demokratik toplum ve
ulusal bir Suriye devleti kurmaya büyük gayret göstermiş olduğunu net bir şekilde görmekteyiz.
Ama Suriye’nin bağımsızlığından üç yıl sonra (1948) meydana gelen " Filistin Nekabası" (Filistin
felaketi) ve ardından 1949 – 1954 yılları arasında yaşanan askeri darbeler sonucu, Suriye
halkının umutlarını yarıda bırakmıştı. Ancak 1954 Edip Çiçekli ’inin iktidardan düşmesiyle Suriye
halkının demokrasi yokunda milli ve egemen bir devlet kurma çabalarına yeniden başlamışlardır.
Araştırmacıların dikkatini çeken önemli konulardan birisi de Suriye halkının hem milli kimlik
hem de ulusal devlet kurma sürecini paralel olarak yürütmüş olmasıdır. O dönemde insanlar
etnik kökenleri, dini ve mezhepsel kimlikleriyle değil, siyasi kimlikleriyle tanımlanmaktaydılar.
Mesela insanlar "Baasi" "komünist", "Arap millet etçisi" veya " Suriye milliyetçisi" şeklinde
anılmaktaydılar.
Bu demektir ki, o dönem halk arsındaki bu sınıflandırmalar, toplumsal çıkarların ve
sorunların tartışma yarattığı sosyo-politik bir hadiseydi. Bu durumda, Suriye halkı arasında iç
savaşa yol açabilecek etnik köken, din ve mezhep tanımlamasından uzak bir şekilde milli
kaynaşmaya zemin hazırlıyordu.
Suriye halkı, modern, ulusal ve demokratik bir devlet anlayışı içerisinde Suriye milli
kimliğinin oluşturulması yolunda büyük bir yol kat etmişti. Ama bu süreç Suriye’nin dış(Batı)
baskılara maruz kalması, ardından da Mısır ve Suriye arasında 1958 yılında gerçekleşen birleşme
nedeniyle bir kez daha durmuştur.
4
1961 yılında söz konusu birleşmenin son bulması, 1954 yılının aksine modern ulusal devlet
ve ulusal Suriye kimliği kurma çabalarında başarılı olamamışlardır. Bu dönemde birçok askeri
darbe olmasıyla beraber 8 Mart 1963 yılında yönetim Suriye Baas rejiminin eline geçmiştir. Bu
rejim, Suriye halkının siyasi ve sosyal haklarını elinden alarak devletin bütün kurumlarına
sızmaya başlamıştır. 1970’de ise, askeri bir darbe ile Suriye iktidarı tam anlamıyla Esad ailesinin
eline geçmiştir. O günden bu yana da aynı aile tarafından diktatörlükle yönetilmektedir.
Esad Rejimi Esad rejimi, Amerika-Sovyet (İsrail’in de desteğiyle) anlaşması ve uluslararası kamuyu
desteği altında 16 Kasım 1970 yılında, "Harekeyi Tashihiye" (Düzeltici Hareket) adı altından
Suriye yönetimine el koydu. Böylelikle rejim Suriye’yi ele geçirdikten sonra Irak, Lübnan, Filistin
ve Ürdün gibi ülkelerde de çıkarı yönünde(çıkarları doğrultusunda) hareket ederek bu ülkelerin
iç siyasetine de karışmaya başladı.
Suriye’ye hâkim olan Esad rejimi, Suriye halkının siyasi, sosyal ve kültürel haklarını ellerinden
almıştır. Bu rejim, demokrasi ve hukuk anlayışından uzak olan ve sadece Esad ailesini korumakla
yükümlü güvenlik sistemi üzerine kurulmuş bir devlet yaratmıştır. Kurmuş olduğu hükümet ve
"Halk meclisi" gibi kurumlar ise sadece şekli olarak mevcuttu. Gerçekte ise, sadece Esad ailesine
hizmet etmekteydi. Yani devlet hükümet, hükümet de devlet olmuştu. Vatan anlayışı, sivil toplum
kuruluşları ve vatandaşlık haklarından uzaklaştırılan insanlar, bir sığır Sürüsü gibi rejim
tarafından hangi yöne çevrilirlerse o yöne gidiyorlardı.
Esad rejiminin yaptığı en tehlikeli olaylardan birisi de, Suriye halkının arasına fitne
yerleştirerek, Suriye halkını, etnik, din ve mezhep çekişmeye sürüklemesi olmuştur. Çünkü bu gibi
çekişmeler rejimin işine yarıyordu. Bu olay, Suriye halkının milli kimliklerinden daha da
uzaklaşmasına yol açmıştır. Ulusal kimliği destekleyen siyasi ve sosyal tabanın hemen hemen yok
olduğu o günlerde milli kimlik meselesi bir soru şeklinde insanların zihinlerinde dolaşıp
durmuştur.
5
Başarısız Politika Tecrübelerimiz Geçen son çeyrek asırda aydınların ve düşünürlerin, fikir ve siyaset alanlarında yazmış
oldukları en önemli mesellerden biri de "kimlik" meselesi olmuştur. O dönemin siyasi,
guruplarının düşünce ve siyaseti kendi ideolojilerine hapis ettiklerini görüyoruz. Her siyasi grup
kendini yanlış yapmayan, kusursuz ve mutlak hakikatin temsilcisi olarak görüyordu. Politika dili
ve toplum diyalogu ortadan kalkmış yerine ise dışlama politikası gelmiştir. Bütün bu gelişmeler
gerçeklikten kopmuş bir toplum oluşmuş ve onları milli değerlerden uzaklaştırmıştır.
Siyasi grupların dayatmış oldukları ideolojiler sonucunda milli ve milliyetçi kimlik düşüncesi
ortadan kalkmıştır. Bunun yerine millikten uzak ayrımcı ve dar görüşlü düzenlemeler ortaya
çıkmıştır. Gazeteci yazar Emin Maluf o dönemki kimlik meselesini " katil kimlik" olarak
tanımlamıştır. Söz konusu körleşmiş kimliği Arap coğrafyasında şimdiye kadar görmekte ve
yaşamaktayız. Devlet anlayışının yok olması ve milli kimliğin unutulması bu toplumda birlik ve
beraberliğin kaybolmasına neden olmuştur. Bütün bunlar ülkemizde, yarım asırdan bu yana
yaşanan kargaşa ve yıkımın en büyük müsebbibidir.
Çökmüş durumda olan ulusal devletin yeniden doğrulması için "devlet, toplum, kimlik,
vatandaş, vatandaşlık" kavramalarının yeniden hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Kimlik Hakkında Suriye devriminin ilke ve hedefleri doğrultusunda kurmaya çalıştığımız Suriye ulusal
kimliğini oluşması için, insanını evrenin merkezi ve var oluşun sebebi olduğu ön kabulünden yol
çımamız gerekmektedir. Özgürlük bir insanın kişiliğinin, kendi özünün ve kendi davranış
biçiminin etkili olmasıdır. Kişisel kimliğin oluşmasının ana kaynaklarından olan özgürlük,
toplumsal özgürlüğün de ana temasıdır. Diğer bir deyişle, özgürlük bir insanın kişiliğini oluşturan
en önemli özellik olduğuna için, bireylerden oluşan toplumun da ana kaynağı sayılmaktadır.
6
Geçmişte inanmış inandığımız devrim, ilerleme ve yaşamış oldığını dünyanın gerçekte yalan
olduğunu görmekteyiz. Kendimizi avuttuğumuz bu yalanlar bizi, hem dış hem de iç otorite ve
tiranlığına köle etmiştir. Böylece var oluşun sebebi ve gayesi olan bireyin nasıl marjinal bir nesne
haline geldiği ve yeryüzünde yok olduğu görülmüştür.
Kimlik bir insanın kendini tanımlama ve konumlamasının ifadesidir. Daha açık bir deyişle
kimlik, insanın kendisini sosyal dünyasında nasıl tanımladığı ve nasıl konumladığını yansıtır;
onun kim olduğu ve nerede durduğuna ilişkin bir cevaptır. Bu noktadan hareketle, kimlik, bir
birey veya grubun kendini diğer birey veya gruplardan ayırt edici özelliklerinin bütünü olarak
tanımlanabilir.
Kişisel Kimlik meselesi sonuçta bireysel ve toplumsal bir seçimdir. Bireyin ve toplumun kişisel
kimliğinin oluşması için özgürlüğün var olması şarttır.
Öte yandan kimliğin bir birey ya da grup için söz konusu olmasına bağlı olarak bireysel veya
kişisel kimlikten ya da sosyal veya kolektif kimlikten söz edilmektedir. Kimlik arayışı, bireysel
kimliğin yanı sıra özel birey haklarına saygı modernite hareketine gönderme yamaktadır; bir grup
veya azınlık için talep edildiğinde ise komüneter bir yan taşımaktadır. Kimliğin bu iki yanı, çoğu
kez çatışmalı bir özellik göstermektedir.
Kişisel kimliğin dar görüşlü tarifi ise etnik, din ve mezhep gibi konulara dayatılan tanımdır.
Kimliğin bu gibi tanımlamaları, bireyin ve toplumun özgürlüğünü kısıtlamasına ve dışlamasına
yol açmıştır.
Sonsöz ve Özetlemeler Milliyetçi, Sosyalist ve İslamcı tecrübelerimizin başarısızlığı, dış düşmanlarımız karşısında
aldığımız ağır yenilgi ve köktenciliğin yükselişinden sonra, tanımı ve özelikleri ne olursa olsun,
"Liberalizm fikrinin" itibarını yeniden kazandırabilecek miyiz? Bu anlamda, bireysel özgürlüğünü
7
yaşam ve hayat farklılığı bulunan toplumların doğal bir tanıtımı olarak görmede başarılı olabilir
miyiz? Bu bir bahis, eğer başarılı olmazsak, içinde bulunduğumuz karanlığa daha da gömüleceğiz.
Suriye halkının büyük çoğunluğu, savaşın durmasını istemekte, ülkelerinin birlik, beraberlik
ve bağımsızlığını sağlayacak yeni bir siyasi düzene ihtiyaç duymaktadırlar. Söz konusu düzen,
Suriye’nin kaybettiği itibarını geri kazandırmalı ve Suriye halkına güvenli bir gelecek vadetmelidir.
Bunun için:
1. Suriye halkının düşmüş olduğu durumdan kurtulabilmesi için, yeni bir ulusal ve demokratik
düzen kurulmalı, etnik ve mezhepsel yapılanmadan uzak durulmalıdır. Çünkü bu gibi
yapılanmalar savaşı körükleyebilir.
2. Suriye halkının kimlik meselesini çözmesi ve sosyal barışı sağlanması için "geçici döneme"
ihtiyaç duyulmaktadır.
3. Suriyelilerin söz konusu kimlik meselesini çözmeleri için, temel özgürlükleri (bireysel ve
toplumsal özgürlükleri) koruyan, vatandaşlık haklarını tanıyan, birey ve toplumun
itibarını geri kazandırabilecek ve etnik ve mezhepsel ayrımı etmeksizin, tüm Suriye
halkının, sivil ve sosyal haklarını koruyabilecek bir devlete kurmaya çaba göstermeleri
gerekmektedir.
4. Günümüz Suriye’sinde kimlik çatışması yaşanırken, Suriye kimliğini varmış olduğu nokta
ve milliğini yitirmiş olması gösteriyor ki, Suriye kimliğinin millîliğini geri kazanması için
acilen yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu toplumsal
sözleşmenin gerçekleşmesi için, geniş katılımlı bir ulusal diyaloğa ve modern ulus devlet
ve demokratik çoğulcu bir toplum inşa edilmesi gerekmektedir.
5. Bu bağlamda, devletin laikliği meselesi büyük önem taşımaktadır. Söz konusu laikliği,
toplumun dini inanç ve mezheplerinin dokunulmadan uygulanmasına dikkat edilmelidir.