osmanlı_İdaresinde_mısır
TRANSCRIPT
T. C.
FIRAT ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
OSMANLI DEVLETİ İDARESİNDE MISIR
(1839-1882)
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN HAZIRLAYAN
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Sevda ÖZKAYA ÖZER
ELAZIĞ – 2007
ÖZET
Doktora Tezi
Osmanlı Devleti İdaresinde Mısır (1839-1882)
Sevda ÖZKAYA ÖZER
Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı
2007; Sayfa: XVIII+369
Mısır, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet ine girdiği XVI. yüzyıldan itibaren
devletin en önemli eyaletlerinden biri olmuş ve bu konumunu XX. yüzyılın ilk yarısına
kadar korumuştur. Osmanlı Devleti’nin ilk salyaneli eyaleti olan Mısır’ın idaresinde,
merkezî otoriteden oldukça uzak bir yerde bulunması sebebiyle güçlüklerle
karşılaşılmıştır. Nil Nehri’nin hayat verdiği bu topraklarda, eski çağlardan beri gelip
yerleşenler, bölgede bağımsız olarak hâkimiyet kurmak için mücadele etmişlerdir.
İslam fethi ve Osmanlı hâkimiyet i dönemlerinde de aynı durum söz konusudur.
Osmanlı Devleti’nin atadığı valiler ya bölgedeki Memluk Beyleri ile yaptıkları
mücadelelerde başarısız olarak geri çekilmişler ya da başarılı olup bağımsızlıklarını ilan
etmişlerdir. Söz konusu durumun ortaya çıkmasında Mısır’ın devlet merkezine uzak bir
konumda bulunmasının etkisi göz ardı edilemez. Ancak Mısır’da güçlenerek hâkimiyet
iddiasında bulunmak adeta bir gelenek halini almıştır. Nitekim Mısır tarihinde, modern
Mısır’ın kurucusu olarak kabul edilen Mehmet Ali Paşa da bu topraklara ayak bastığı
andan itibaren Osmanlı Devleti’nden fiilen bağımsız olmak için bir takım faaliyetlere
girişmiş ve XIX. yüzyıl Osmanlı-Mısır ilişkilerinin seyrini bu yönde belirlemiştir.
Mehmet Ali Paşa dönemi, Mısır’da veraset idaresinin geçerli olduğu bir
dönemdir ve bu durum İsmail Paşa’nın tahta geçmesine kadar devam etmiştir. Bölgede
Mehmet Ali Paşa ile daha sonra İsmail Paşa’nın yönetime gelmesi arasında geçen
süreçte, Mısır Valiliği’ne gelen Abbas ve Sait paşalar dönemlerinde siyasi anlamda bir
sükûnet yaşanmıştır. Söz konusu dönemlerin önemli olayları arasında Mısır’da
demiryolu yapımına başlanması ve Tanzimat Fermanı’nın bölgede uygulanmasına
yönelik tartışmalar sayılmalıdır.
Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır tarihinde ikinci büyük reformist olarak anılan
İsmail Paşa, muhtariyet haklarını genişletmek için çok çalışmıştır ve çalışmalarının
neticesinde Hidivlik unvanını elde ederek Mısır’ı neredeyse merkezden tamamen
koparmıştır. Bu dönem içerisinde, gerek Süveyş Kanalı’nın açılması gerek demiryolu
ağının genişletilmesi ile iktisadi ve kültürel anlamda büyük bir gelişme sağlanmıştır.
Ancak bu gelişmelerin büyük masraflara yol açması maliyeyi zor duruma sokmuş ve
Mısır’a müdahale etmek için fırsat arayan Avrupalı Devletlere gerekli bahaneyi
sağlamıştır.
Mısır’da kanallar, fabrikalar, demiryolu ve liman inşaları Avrupalı Devletlerden
edinilen borçlarla yapılmaktaydı. Ancak, Afrika Kıtası’nda bir Avrupa medeniyeti
yaratmak isteyen İsmail Paşa, bu borçların faizlerini bile ödeyemez hale gelince
Avrupa’nın ilk müdahalesi iktisadi anlamda gerçekleşmiş ve arkasından askeri
müdahale gelmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu siyasi ve
iktisadi çöküntü nedeniyle Mısır’ın işgali kaçınılmaz olmuştur.
Mısır, geçirdiği tüm siyasi ve iktisadi gelişmelerin olumsuz sonuçlanmasına
rağmen modernleşme anlamında oldukça büyük ilerlemeler göstermiş bir bölgedir.
Mehmet Ali Paşa döneminde başlayan bu modernleşme çalışmalarının asıl maksadı
askeri gücü canlı kılmaktı. Osmanlı Devleti’ni, güçlü ordusu sayesinde zor durumlara
sokan Mısır, merkezin başta ordusunu olmak üzere tüm kurumlarını modernleştirmek
için çalışmalar yapmasına da yol açmıştır.
Anahtar Kelimeler: Mısır, Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa, İsmail Paşa, Tanzimat
Fermanı.
SUMMARY
Egypt became one of the most important provinces of the state since it went
under the dominance of the Ottoman State in 16.century and it kept this
statement until the first half of 20. century. Egypt was the first “salyaneli” province of
the Ottoman State and since it was so away from the central authority, there
were difficulties about its management. Since the old ages, people who came
and settle in these lands where the Nile gave life, struggled for an
independent dominance in the region. This statement is the same in the
Ottoman and Islamic conquest terms.
The viceroys who were appointed by Ottoman State were defeated by “Memluk”
feudal chiefs or beated them and decelerated their own independence. In the
occurring of this statement, being away from the center is an important
reason but also claiming dominance after being stronger in Egypt was like a
tradition. In just the same way, Mehmet Ali Pasha who is known as the
founder of the modern Egypt in Egypt history, tried some ways in order to be
actually independent until he first came to this lands and identificated the
19. century Ottoman-Egypt relations in this way.
In the term of Mehmet Ali Pasha, there was “veraset” management in Egypt and
this statement went on until İsmail Pasha. In the time period between Mehmet Ali
Pasha came to the head and İsmail Pasha came to the head, in the terms of
Abbas and Said Pashas there was a political silence in Egypt. Some important
events of these terms were starting the building of railway and the
arguments about practicing the “Tanzimat Fermanı” in the region.
İsmail Pasha, who is known as the second big reformer after Mehmet Ali Pasha
in Egypt history, hardly tried to widen the “autonomy” rights of Egypt and
had the “Khedive title” and nearly pulled Egypt away from the centre. In
this term, Egypt had a great economic and cultural development with opening
the Süveyş Channel and widening of the railway net. But these developments brought
economic difficulties to Egypt and so gave the reason to the European States which was
needed to interfere Egypt.
In Egypt, channel, fabric, railway and harbor buildings were made with the
loans taken from European States. But İsmail Pasha, who wanted to build up a
European civilization in African lands, was not able to give back the
interests of these loans anymore and the first interference of Europe came
economically which was followed by military interference. Occupation of
Egypt was unavoidable also because of the political and economic collapse
of the Ottoman State.
Although the negative results of all the political and economic
developments, Egypt showed big developments about modernity. Main aim of
these modernity studies, started in the term of Mehmet Ali Pasha, was to make
the militarily force alive. Egypt gave Ottoman State difficult statements,
because of its strong army. Also Egypt caused the centre to make studies in
order to develop its all institutions-first of all its army.
Key Words: Egypt, Ottoman State, Mehmet Ali Pasha, İsmail Pasha, Tanzimat
Fermanı.
İÇİNDEKİLER
ÖZET ................................................................................................................................I
SUMMARY ...................................................................................................................III
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. V
TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................. X
ÖNSÖZ ..........................................................................................................................XI
KISALTMALAR .......................................................................................................XIII
KONU VE KAYNAKLAR......................................................................................... XV
GİRİŞ ................................................................................................................................I
BİRİNCİ BÖLÜM
1. MISIR’DA İDARİ TEŞKİLAT VE NÜFUS
1.1. Mısır’ın İdari Taksimatı ................................................................................... 26
1.1.1. Vilayetler (Keşufiyyetler) ........................................................................... 30
1. 1. 2. Sancaklar ................................................................................................... 32
1. 2. XVI. Yüzyılda Beylerbeyilik Olarak Mısır................................................. 36
1. 2. 1. Mısır Beylerbeyi’nin Tayini ..................................................................... 38
1. 2. 2. Mısır Beylerbeyi’nin Görevleri................................................................ 41
1. 2. 3. Mısır Beylerbeyilerinin Görev Süreleri .................................................. 44
1. 2. 4. Mısır Beylerbeyi’nin Azli ......................................................................... 44
1. 2. 5. Mısır Beylerbeyi’nin Teftişi ..................................................................... 45
1. 2. 6. Mısır Beylerbeyi’nin Yardımcıları.......................................................... 46
1. 3. Mısır’ın İdarecileri ........................................................................................... 48
1. 3. 1. Muhafaza Sancak Beyleri ........................................................................ 48
1. 3. 2. Beylerbeyi Kaymakamı ............................................................................ 49
1. 3. 3. Memluk Beyleri......................................................................................... 50
1. 3. 4. Kâşifler....................................................................................................... 51
1. 3. 5. Şeyhü’l-Araplık ......................................................................................... 53
1. 4. Divân-ı Âli...................................................................................................... 54
1. 4. 1. Divân-ı Âli Üyeleri .................................................................................... 55
1. 4. 2. Divân-ı Âli’nin Toplanması...................................................................... 56
1. 4. 3. Divân-ı Âli’de Görüşülen Konular ve Alınan Kararlar ........................ 57
1. 5. Mısır’ın Nüfusu ................................................................................................. 58
1. 5. 1. Mısır Nüfusunu Oluşturan Unsurların Genel Özellikleri..................... 64
1. 6. XIX. Yüzyılda Mısır İdari Kurumlarında Meydana Gelen Değişiklikler ... 67
1. 6. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi......................................................................... 67
1. 6. 2. Valilikten Hidivliğe Geçiş (1867) ............................................................. 73
İKİNCİ BÖLÜM
2. MISIR’DA VERASET DÖNEMİ
2. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi (1805–1848) ........................................................... 78
2. 1. 1. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi ................................ 78
2. 1. 2. Mehmet Ali Paşa’nın Vehhâbilerle Mücadelesi..................................... 98
2. 1. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Sudan’ı İlhakı..................................................... 100
2. 1. 4. Mehmet Ali Paşa ve Mora İsyanı .......................................................... 102
2. 1. 5. Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın İlk Safhası: Suriye’nin İşgali................. 107
2. 1. 6. Mısır Meselesine Yabancı Devletlerin Müdahalesi.............................. 112
2. 1. 7. Mısır Meselesi Hakkında Avrupa Devletlerinin Politikaları .............. 122
2. 1. 8. Veraset Fermanı ve Özellikleri .............................................................. 130
2. 1. 9. Boğazlar Sözleşmesi ................................................................................ 135
2. 1. 10. Tanzimat ve Mısır ................................................................................. 136
2. 2. Abbas Paşa Dönemi ........................................................................................ 142
2. 2. 1. Abbas Paşa’nın Batı Karşıtlığı .............................................................. 143
2. 2. 2. Abbas Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri ...................................................... 144
2. 3. Said Paşa Dönemi............................................................................................ 148
2. 3. 1. Said Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri ......................................................... 149
2. 3. 2. Süveyş Kanalı Meselesi........................................................................... 151
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. HİDİVLİK DÖNEMİ VE İNGİLTERE’NİN MISIR’I İŞGALİ
3. 1. İsmail Paşa Dönemi (1863-1879) ................................................................... 155
3. 1. 1. İsmail Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi ........................................ 155
3. 1. 2. İsmail Paşa’nın Avrupa Siyaseti............................................................ 157
3. 1. 3. İsmail Paşa’nın Babıâli İle İlişkileri...................................................... 158
3. 1. 3. 1. Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati .................................................. 159
3. 1. 3. 2. Babıâli’ye Karşı Meydana Gelen Ayaklanmaların Bastırılmasında
Mısır’ın Katkısı…………………………………………………………………161
3. 1. 3. 3. Mısır’ın Muhtariyet Haklarının Genişletilmesi ............................... 164
3. 1. 3. 3. 1. İsmail Paşa’nın Dış Borçlanma Akdi Yetkisi Elde Etmesi ......... 164
3. 1. 3. 3. 2. Musavva ve Sevakin’in Mısır İdaresine Dâhil Edilmesi ............. 165
3. 1. 3. 3. 3. Süveyş Kanalı’nın Açılması İmtiyazının Elde Edilmesi .............. 166
3. 1. 3. 3. 4. Veraset Sisteminde Değişiklik Yapılması ..................................... 168
3. 1. 3. 3. 5. Mısır Valilerine Hidivlik Unvanı Verilmesi ................................. 170
3. 1. 4. İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Bozulması .................... 172
3. 1. 4. 1. İsmail Paşa’nın Silahlanması ............................................................. 173
3. 1. 4. 2. Mısır’da Karma Mahkemeler Kurulması Meselesi......................... 174
3. 1. 4. 3. Hidiv İsmail Paşa’nın Avrupa Seyahati ve Süveyş Kanalı’nın
Açılması................................................................................................................ 181
3. 1. 4. 4. 1869 Fermanı....................................................................................... 188
3. 1. 5. Hidiv İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Son Safhası ....... 192
3. 1. 5. 1. İstikraz Meselesi.................................................................................. 192
3. 1. 5. 2. 1873 Fermanı....................................................................................... 195
3. 1. 5. 3. II. Abdülhamit Döneminde Mısır İle İlişkiler .................................. 200
3. 1. 6. Mısır İdaresine Avrupa Müdahalesi Dönemi ve İsmail Paşa’nın
Azledilmesi........................................................................................................... 203
3. 1. 7. İsmail Paşa’nın Sürgüne Gönderilmesi ................................................ 211
3. 2. Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivi Olması ............................................................ 213
3. 3. Arabi Paşa Meselesi ve Mısır’da Milliyetçilik Hareketleri ......................... 216
3. 4. Mısır’da Milliyetçi Hareketlere Karşı Osmanlı Devletinin Tutumu: İlk
Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi ve Çalışmaları............................................... 219
3. 5. Çerkez Subayları Olayı ve İkinci Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi........ 222
3. 6. Arabi Paşa’nın Asi İlan Edilmesi ve İngiltere’nin Mısır’ı İşgali................ 231
3. 7. İngiltere’nin Mısır’ı İşgaline Karşı Babıâli’nin Tutumu ............................ 238
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. MISIR’IN İKTİSADİ VAZİYETİ
4. 1. Mısır Ekonomisinin Gelişim Süreci .............................................................. 250
4. 2. Mısır’da Toprak Reformu ve Ziraat............................................................. 257
4. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Ticari, Mali ve Endüstri Politikası ........................... 263
4. 4. Mısır’da Ulaşım ve Taşıma Tekniklerinde Meydana Gelen Gelişmeler
(1800-1870) .............................................................................................................. 273
4. 5. İsmail Paşa Döneminde Mısır’da İktisadi Gelişim ve Borçlanma (1863-
1875) ......................................................................................................................... 290
BEŞİNCİ BÖLÜM
5. XIX. YÜZYILDA MISIR’DA SOSYAL YAPI
5. 1. Mısır’ın Sosyal Yapısında XIX. Yüzyılda Meydana Gelen Değişim.......... 299
5. 2. Kırsal Kesimde Yaşanan Değişim ................................................................. 301
5. 3. Loncalar, Kentler ve Dini Örgütlenmeler .................................................... 304
5. 4. Bölgede Bulunan Türk Unsurunun Güç Kaybedişi..................................... 309
5. 5. Mısır’da Kölelik ve Kaldırılışı ....................................................................... 311
5. 6. Kentleşme ve Yeni Kentliler .......................................................................... 314
5. 7. Mısır’da Yabancılar ve Batılılaşma .............................................................. 318
SONUÇ ........................................................................................................................ 322
BİBLİYOGRAFYA .................................................................................................... 326
EKLER ........................................................................................................................ 350
BELGELER LİSTESİ................................................................................................ 351
HARİTALAR LİSTESİ ............................................................................................. 352
FOTOĞRAFLAR LİSTESİ....................................................................................... 353
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................ 369
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Mısır’da Bulunan Müdüriyetlere Ait Şehir, Kasaba ve Köyler …….......34
Tablo 2: 1878’de Mısır’ın Vilayetleri ……............................................................35
Tablo 3: Mısır Nüfusunda 1800-1917 Yılları Arasında Meydana Gelen Büyüme 37
Tablo 4: 1849 Yılında Mısır’ın Nüfusu …………………………………………..38
Tablo 5: Mısır-ı Süfla’nın Nüfusu ………………………………………………..38
Tablo 6: Said’in Nüfusu ………………………………………………………… 38
Tablo 7: Muhafızlıkların Nüfusu …………………………………………………39
Tablo 8: 1870 Yılında İskenderiye’de Yabancı Nüfus …………………………...43
Tablo 9: Mehmet Ali Paşa Döneminde Merkezi Bürokrasi …………………….. 69
Tablo 10: Mehmet Ali Paşa’nın Ailesi …………………………………………...70
Tablo 11: Mehmet Ali Paşa’nın Yönetici Sınıfı ………………………………….71
Tablo 12: 1849-1875 Yılları Arasında İhraç ve İthal Mallarının Değerleri …….. 253
Tablo 13: Süveyş Kanalı’ndan Geçen Gemi Sayısı …………………………….. 255
Tablo 14: Gemilerin Mensup Oldukları Devletler ……………………………….255
Tablo 15: Mehmet Ali Paşa Döneminde Zirai Ürünlerden Elde Edilen Kâr …….260
Tablo 16: İhraç Fiyatları ile Yerel Fiyatlar Arasındaki Fark …………………….261
Tablo 17: Mısır’ın Borç Hesabı (1864-1875) …………………...……………….294
Tablo 18: Mısır Bütçesinin Sürekli Giderleri……... ……………………………. 294
Tablo 19: 1821 ile 1879 Yılları Arasında Mısır’ın Gelir ve Giderleri ……….…..295
Tablo 20: 1888 Yılında Okulların Öğrenci Sayıları ve Masrafları…….…………317
ÖNSÖZ
Çalışmamızın konusunu oluşturan 1839-1882 tarihleri arasında Osmanlı-Mısır
ilişkileri, söz konusu dönemin tarihi seyrini belirleyen olaylar zinciri içinde önemli bir
halkayı oluşturmaktadır. Mısır, bu dönemde gerek kendi içerisinde gerek uluslararası
boyutta dikkat çekici gelişmelerin yaşandığı bir bölge olmuştur. Bu nedenle
çalışmamızda, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti idaresinde bulunduğu süre içerisinde
Mısır’ın idari, siyasi, iktisadi ve sosyal vaziyeti ortaya konulmak istenmiştir.
Bu çalışma, tarihin her döneminde güçlü devletlerin nüfuz sağlama
mücadelesine sahne olan Mısır’ın, 19. yüzyılın gelişmeleri içerisindeki yerini ve
önemini aydınlatmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmamız, giriş ve sonuç kısımları hariç
beş bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında Mısır’ın ilkçağlardan başlayarak geçirmiş
olduğu siyasi evreler özetlenmiş ve Osmanlı Devleti’nin bölgeyi fethinden Fransız
işgaline kadar geçen gelişmeler anlatılmıştır. Birinci bölümde, Mısır’ın İslam fethinden
itibaren Osmanlı döneminde geçerli olan idari vaziyeti, kurumları, bölünmesi ve 19.
yüzyılda meydana gelen değişmeler anlatılmıştır. İkinci bölümde; Mehmet Ali Paşa’nın
Mısır’da hakimiyeti ele geçirmesi ile başlayan Osmanlı Devleti-Mısır mücadelesi ve
dolayısıyla Veraset Dönemi üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde, 19. yüzyıl Mısır
tarihinin ikinci önemli devresi olarak kabul edilen Hidivlik Döneminden
bahsedilmektedir. Bu dönem, İsmail Paşa ile başlamaktadır ve içine girilen iktisadi
bunalımın bölgeyi, İngiltere’nin işgal etmesine kadar süren olayları içermektedir.
Dördüncü bölümde, Mehmet Ali Paşa’nın askeri anlamda daha güçlü hale gelmek ve
özerklik kazanmak gayesi ile giriştiği zirai, ticari ve endüstriyel çalışmalar
anlatılmaktadır. Burada özellikle Paşa’nın tekel uygulaması üzerinde durulmuştur. Bu
çalışmaların, Mısır’a uluslar arası alanda getirdiği gelişmeler ve ardından Hidivlik
döneminde sanayileşme ve ulaşım alanında modernleşmek isteğiyle gerçekleştirilen
teşebbüsler ve Mısır’ı iflasa götüren borçlanmaları ile mali vaziyeti anlatılmaktadır.
Beşinci bölümde ise Mısır’ın sosyal alanda 19. yüzyılda uğradığı değişiklikler üzerinde
durulmaktadır.
Başta, çalışma konusunun tespit edilmesinden sona ermesine kadar, değerli
yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK olmak üzere
konunun aydınlatılması açısından merhum Prof. Dr. Şinasi ALTUNDAĞ’ın notlarına
ulaşmamı sağlayan Prof. Dr. Şerafettin TURAN’a, kaynak temini konusundaki
yardımlarından ötürü Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK’e, çalışmamı sağlıklı bir
şekilde sürdürebilmem için destek olan Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhammet Beşir
AŞAN’a ve bölüm hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.
ELAZIĞ Arş Gör. Sevda Özkaya ÖZER
2007
KISALTMALAR
A. AMD. : Sadaret Amedi Kalemi
A. DVN. MHM. : Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi
Belgeleri
A. DVN. MSR. MHM.: Beylikçi Kalemi Defteri Mısır Mühimmesi
A. MKT. MHM. : Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi
A. MKT. NZD. : Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret ve Devâir
A. MKT. UM. : Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayet
A.Ü.D.T.C.F.D. : Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya
Fakültesi Dergisi
bkz. : Bakınız
BOA. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BSOAS. : British Society for Middle Eastern Studies Bulletin
c. : Cilt
Çev. : Çeviren
Edit. : Editör
H. : Hicri
HAT. : Hatt-ı Humâyûn
HR. MKT. : Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi
İ. DH. : İrade Dahiliye
İ. HR. : İrade Hariciye
İ. MTZ. : İrade Mümtaze
İ. MVL. : İrade Meclis-i Vâlâ
İ.A. : İslam Ansiklopedisi
M. : Miladi
M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı
MV. : Meclis-i Vükelâ Mazbataları
No. : Numara
S. : Sayı
s. : Sayfa
T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı
Trans. : Translator
T.T.K. : Türk Tarih Kurumu
Vol. : Voluantary
Y. A. HUS. : Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı
Y. A. RES. : Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı
Y. EE. : Yıldız Esas Evrakı
Y. PRK. A. : Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı
Y. PRK. ASK. : Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat
Y. PRK. AZJ. : Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller
Y. PRK. BŞK. : Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabeti
Y. PRK. EŞA. : Yıldız Perakende Evrakı Elçilik, Şehbenderlik ve
Ataşemiliterlik
Y. PRK. HR. : Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti
Maruzatı
Y. PRK. MK. : Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlik ve
Komiserlikler Tahriratı
Y. PRK. MYD. : Yıldız Perakende Evrakı Yâveran ve Maiyet-i
Seniyye Erkân-ı Harbiye Dairesi
Y. PRK. PT. : Yıldız Perakende Evrakı Posta ve Telgraf Nezareti
Maruzatı
Y. PRK. SGE. : Yıldız Perakende Evrakı Mâbeyn Erkânı ve Saray
Görevlileri Arîzaları
Y. PRK. TKM. : Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve
Mabeyn Mütercimliği
Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan
KONU VE KAYNAKLAR
Tarih boyunca yüksek medeniyetlerin kurulduğu bir coğrafya olan Mısır, Nil’in
bereketli toprakları sayesinde bir zenginlik kaynağı ve hububat deposu olarak
görülmüştür. Ziraatın gelişmesine imkân veren şartları nedeniyle Mısır, yerleşik hayatın
ve dolayısıyla medeniyet inkişafının yaşandığı bir bölgedir. Bu özellikleri Mısır’ın,
tarihin her döneminde güçlü devletlerin sahip olmak istedikleri bir ülke haline
gelmesine sebep olmuştur.
Bu önemli ülkenin, dünya tarihinde siyasi, iktisadi, idari alanlarda pek çok
gelişmenin yaşandığı 19. yüzyıl içerisinde etkin bir rolü bulunmaktadır. Özellikle
Osmanlı Devleti’nin ıslahat çalışmaları içine girdiği tarihi süreçte, Mısır ile olan
ilişkileri belirleyici bir unsur olmuştur. Gerek söz konusu dönemde, bağlı olduğu
Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için Mısır Vali ve Hidivlerinin yaptığı mücadele gerek
Afrika Kıtası’nda bir Avrupa medeniyeti yaratmak için girişilen çabalar, Osmanlı
Devleti, Mısır ve Avrupa Devletleri’nin 19. yüzyılda şark siyasetlerini belirleyen ve bu
nedenle incelenmesi gereken bir konudur.
Zira söz konusu dönemde meydana gelen olaylar, bir Mısır Meselesi ortaya
çıkarmış ve bu mesele Avrupa’nın Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışması sonucunu
doğurmuştur. Bu konu elbette sadece siyasi boyutta açıklanamaz. Konu, ancak iktisadi
ve sosyal yönleri de göz önüne alındığında açıklığa kavuşmaktadır. Bu nedenle
çalışmamız, Osmanlı Devleti’nin bütün kurumları ile bir dönüşüm sürecine girdiğini
gösteren 1839 tarihi ile başlayıp, Mısır’da benzer gelişmelerin kaçınılmaz sonucu olarak
meydana gelen İngiliz işgalini gösteren 1882 tarihi ile sona ermektedir.
Araştırma sırasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgeler taranmış
ve konumuz ile ilgili olanlar yeri geldikçe kullanılmıştır. Mısır’ı esas itibariyle
ilgilendiren ve bu ülkenin tarihini, idari yapısını ifade eden evrak, belli başlı fonlarda
yer almaktadır. Mısır’ın 19. yüzyılda iktisadi ve sosyal gelişmelerini takip
edebileceğimiz belgeler Mısır’da bulunduğundan bu konuda çok sayıda belgeye
ulaşılamamıştır. Ancak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve siyasi nitelik
taşıyan belgeler bir bütünlük arz etmektedir. Kullanılan belge tasnifleri şunlardır:
Bâb-ı Âlî Evrak Odası Kayıt Defterleri :
Bâb-ı Alî Evrak Odası’nda hem Eyalet-i Mümtaze için hem de diğer vilayetler
için müstakil kayıt defterleri hazırlanmıştır. Bunların tutulmasına Osmanlı Devleti’nin
sonuna kadar devam edilmiştir.
Bu kayıt defterlerinde Mısır Komiserliğine (1883-1913), Mısır işleriyle ilgili
yazılan tezkirelere (1884-1886), Mısır Hidivliği’nin tezkire ve muharreratına (1846-
1922), Mısır Meselesine (1888) ve Mısır’la ilgili telgraflara (1878-1886) ait bilgiler
mevcuttur.
Bâb-ı Âlî Evrak Odası Sadaret Evrakı:
Sadaret evrakı; mülki, askeri, adli, siyasi, mali ve benzeri konuları içermektedir.
Tanzimat sonrasına ait olan bu yazışmalar, yeni kurulan müesseselerin işleyişleri ve
yapılan ıslahat hareketlerinin ne derece tatbik edildiğinin anlaşılması bakımından
önemlidir.
Burada Mısır ile ilgili binlerce belge bulunmaktadır ve Divan-ı Hümâyûn’da
Mısır ile ilgili alınan kararlarla ilgilidir. Mektubi Kaleminde hazırlanmış belgeler ise
Mısır Vilayeti ile ilgili yazışmalardır. Yine Sadaret evrakı arasında bulunan ve Mektubi
Kalemi’nin Meclis-i Vâlâ kısmında yer alan Mısır ile ilgili belgeler Meclis-i Vâlâ-yı
Ahkâm-ı Adliye’de hazırlanmış Mısır’la alakalı kararları ihtiva etmektedir.
Divân-ı Hümâyûn Kalemi:
Divân-ı Hümâyûn’da alınan kararların kaydolunduğu defterlerin en önemli serisi
Mühimme Defterleridir. Mühime-i Mısır Defterleri (1785-1915), 15 adet olup dört
binden fazla sayfaya sahiptir. Bunun dışında Mısır Valiliği Kalemi (1689-1792), Mısır
Valiliği ile ilgili her türlü yazışmanın yer aldığı çok sayıda belge ve defteri
kapsamaktadır.
Eyâlât-ı Mümtâze İradeleri:
İrade, Padişah emri, fermanı, arzusu demektir. Eyalet-i Mümtaze, Osmanlı
Devleti’ne bağlı ve özel imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletlerdir. Mısır ile ilgili
iradeler 1839-1908 yılları arasında olup beş binden fazla belgeyi ihtiva etmektedir.
Yıldız Evrakı:
Sultan II. Abdülhamit’in Osmanlı Devleti’ni idare ettiği mahal olan Yıldız
Sarayı’na atfen bu adı alan Yıldız Evrakı, Devlet Ricali’nin Sarayla olan
münasebetlerini havidir. Başlıca şu guruplara ayrılmıştır;
1. Yıldız Esas Evrakı
2. Sadaret Resmi Maruzat Evrakı
3. Sadaret Hususi Maruzat Evrakı
4. Mütenevvi Maruzat Evrakı
5. Perakende Evrakı
6. Maruzat Defterleri
Bu altı bölümde de Mısır’a dair belge bulunmaktadır.
Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi:
Hatt-ı Hümâyûn, Padişah tarafından bir meseleye dair sâdır olan yazılı emir,
buyruk demektir. Osmanlı Arşivi’nin önemli tasniflerinden biri olan Hatt-ı Hümâyûn
Tasnifi belgeleri, Âmedi Kalemi’ni evrakı olan hatt-ı hümâyûnların toplansı ile
meydana gelmiştir.
Bu tasnifte yer alan belgeler, 1659-1880 yılları arasına aittir. Bu fonda Mısır ile
ilgili on binden fazla belge yer almaktadır.
Ali Emiri Tasnifi:
Bu fonda 1278-1860 yılları arasına ait Padişahlar esas alınarak kronolojik olarak
tasnif edilmiş belgeler mevcuttur. Ali Emiri tasnifinde Mısır hakkında iki bin beş yüz
civarında belge olup, bunlar siyasi ve askeri muamelatı, tımar tevcihlerini, inşa ve tamir
masraflarını içermektedir.
İbnülemin Tasnifi:
Bu fonda 1425-1873 yılları arasına ait belgeler mevcuttur. Dahiliye, bahriye,
nafia hakkında bilgi veren Mısır’a dair yaklaşık üç bin beş yüz belge bulunmaktadır.
Tetkik Eserler:
Mısır’ın, ele aldığımız dönemde siyasi, iktisadi ve sosyal yapısını anlatan başlı
başına bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak idari yapısının 19. yüzyıla kadar çok büyük
değişimler göstermediği göz önüne alınarak Mısır’ın idari vaziyeti konusunda Seyyid
Muhammed es-Seyyid Mahmud’un XVI. Asırda Mısır Eyaleti ve Özen Tok’un XVII.
Yüzyılda Mısır Eyaleti, isimli doktora tezinden, ilgili yerlerde istifade edilmiştir. Bunun
dışında çalıştığımız dönemde Mısır’da, idarede meydana gelen gelişme ve değişmeleri
takip imkânı sağlayan ve tek nüsha olan 1871 Tarihli Mısır Sâlnâmesi ve F. Robert
Hunter’ın Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household Government to
Modern Bureaucracy, isimli eseri önemlidir. Salname, bu konuda resmi bilgileri veren
tek kaynaktır ve Hunter’in eseri ise Mısır’da kurulan Mehmet Ali hanedanlığı hakkında
ayrıntılı tek çalışma olarak dikkat çekicidir.
Mısır’da Veraset Dönemi hakkında, özellikle Mehmet Ali Paşa ile ilgili olarak
daha çok yabancı bilim adamları tarafından çalışmalar yapılmıştır. Ancak Mehmet Ali
Paşa isyanı ile ilgili olarak güvenilir ve objektif bilgiye Şinasi Altundağ’ın, Kavalalı
Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831–1841, isimli eserinden ulaşmaktayız.
Zira yabancı yazarlar bu konuya değinirken Mehmet Ali Paşa isyanının, Osmanlı
Devleti’ni yıkıcı etkilerinden övgüyle bahsetmektedirler. Aynı durum, Hidivlik Dönemi
için de geçerlidir. Bu konuda da yapılan çalışmalar Avrupalılara aittir. Bu eserlerden,
yaptıkları yorumlardan çok verdikleri bilgiler ve metot alanında faydalanılmıştır.
Özellikle de Mısır’ın iktisadi ve sosyal vaziyeti hakkında ülkemizde yapılmış hiçbir
çalışma bulunmamaktadır. Bu konuda da yabancı kaynaklara ve arşiv belgelerine
dayanarak bilgi vermeye çalıştık.
GİRİŞ
Tarihin her döneminde, jeo-stratejik konumu nedeniyle önemli bir yere sahip
bulunan Mısır, sürekli yabancı güçler tarafından istilaya uğramıştır. M.Ö. 5. yüzyıldan
başlayıp İngiltere’nin bu ülkeden çekilmesine kadar geçen zaman içinde Mısır tarihi,
yabancı devletlerin Mısır yönetiminde yer değiştirmesi ile doludur. Tarihin en eski
medeniyetlerinden birine yurtluk etmiş olan bu önemli ülke hakkında, konunun daha iyi
anlaşılmasını sağlamak maksadıyla eski çağlardan başlayarak genel bir bilgi vermeyi
uygun bulduk.
Mısır kelimesi (Mişr, halk dilinde Maşr), Sami kökenli bir kelimedir. Avrupa
dillerinde Mısır ülkesini ifade etmekte kullanılan Egypt ismi ise Yunancadır. Eski
Yunanlılar bu ülkeyi Egiptos olarak anmışlardır ki bu ismin, Mısır’ın eski halkı olan
Kıptilerle münasebeti söz konusudur. Şöyle ki, İslam devrinde bu kelime kısaltılmış
olarak kibt şeklini almış ve ülkenin yerli halkının adı olarak kullanılmıştır1. İslam
döneminde görülen Mısr ismi ise, İbranilerin kullandığı Mısrayim isminden gelmiş olup
Beni İsrail'in burayı, bu isimle ifade etmelerinin sebebi anlaşılamamıştır2. Eski
Mısrilere göre ise Mısır’ın ismi Hâm idi. Hâm isim, Beni İsrail’in kutsal kitaplarında
Nuh’un evlatlarından birisinin adı olarak görülmektedir. Bu isim, Kıpti lisanında siyah
manasını ifade edip Beni Nuh’un teninin renginden çok Mısır toprağının bu renkte
olmasından kaynaklanmıştır3. Eski Mısırlılar, Mısır'a Kemet yani kara toprak adını
vermişlerdir. Mısır’ın dışında kalan verimsiz, uçsuz bucaksız çöle ise Desheret, yani
Kızıl toprak demişlerdir ki bu kelime batı dillerine çöl anlamında desert olarak
geçmiştir4.
Mısır’ın coğrafi konumu farklı bir görünüm arz etmektedir. Dünya üzerindeki
kara parçalarını doğal sanılan vaziyetlere göre ayırmak ve bir kıta halinde incelemek
âdeti Mısır için pek geçerli sayılmaz. Zira Mısır, coğrafi bakımdan bağlı olduğu kıtadan
1 Besim Darkot, “Mısır Maddesi”, M.E.B. İ.A., c. 8, İstanbul, 1977, s. 217.2 Yusuf Z. Özer, Mısır Tarihi, T.T.K. Ankara, 1987, s. 8.3 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, Ankara, 1996, s. 4293.4 Emily Sands, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, (Çev. Levent Türer), İzmir, 2005, s. 30.
çok özellikle tarihi bağları nedeniyle diğer kıtalarla ilgilidir5. Şöyle ki Mısır, coğrafi
konum olarak Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ortak denizi olan ve eski uygarlıkların
kaynağı Akdeniz'in güneydoğu kıyısında yer alır. Ayrıca yine eski uygarlıkların merkezi
sayılan Suriye, Mezopotamya ve Anadolu ile birlikte Ön Asya coğrafi alanı içindedir6.
Genelde Dicle ve Fırat Mezopotamya’da, Nil de Mısır’da ilk uygarlıkların ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Eski Mısırlılardan bu yana Nil’in kaynağına göre, doğru yön
kavramımıza ters bir tanımlama ile güneyde yer alan bölgeye Yukarı Mısır, kuzeyde yer
alan bölgeye ise Aşağı Mısır denilmiştir7. Herodot, Mısır’ı Katarakt’tan8 Akdeniz’e
döküldüğü yere kadar olan ekseni üzerinde, batı yarısını Libya’ya, doğu yarısını
Asya’ya ait olmak üzere doğu-batı olarak ikiye bölmektedir. Bütün bu coğrafi
tanımlamaların en doğru ve doğal olanı ise kuzeye “Delta”, güneye “Vadi”
denilmesidir. Bu bölünmeler, doğal yapıyla birlikte en eski çağlardan günümüze kadar
Mısır’ın kültür, tarih ve ekonomisi üzerinde çok etkili olmuştur. Kuzeyde, yani Aşağı
Mısır’da yer alan ve eski Mısırlıların “büyük yeşil” dedikleri yelpaze şeklindeki Delta
Bölgesi; Afrika, Asya ve Avrupa'yı Doğu Akdeniz ile birleştiren bir noktada yer alır.
Delta; büyük kent ve limanlara, sulak, bereketli ve geniş tarım alanlarına sahiptir.
Yukarı Mısır ise güneydeki Asvan’dan Kahire'ye kadar olan çok uzun Nil Vadisi’nin iki
yanındaki dar yeşil alanlar dışında, kıraç kayalar ve geniş çöl alanlarıyla kaplıdır.
Görülmektedir ki, doğa iki Mısır yaratmıştır; biri Akdeniz Mısır’ı, diğeri Afrika
Mısır’ıdır. Bu doğal şartların Mısır tarihi üzerinde daha önce de söylenildiği gibi önemli
etkileri olmuştur. Her iki Mısır Bölgesi için de hayati unsur Nil Nehri ve güneştir. Bu
nehir, Habeş dağlarından sürükleyip getirdiği rusup (verimli bir birikim) ile Mısır’a
özgü siyah toprağı oluşturur ve bu toprak çok verimlidir9.
Mısır’ın 5000 yıllık tarihi, kültürü ve geleneksel yaşamını belirleyen ve
sürdüren temel etkenler Nil’in çevresindeki yeşil alanlar, güneş ve çöllerdir. Nil’in sakin
5 Afet İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, T.T.K. Ankara, 1992, s. 1. Ayrıca bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), 1938, İstanbul, s. 9–13.6 W. Reeve, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, London, s. 13. 7 James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey Against the Ottoman Porte, London, Tarihsiz, s. 1. 8 Herodot’un yaşadığı yıllarda Nil kaynağının Asvan yakınındaki “Katarakt” olduğu biliniyordu. Bkz. Ersal Yavi, Necla Nazıroğlu Yavi; Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Modern Dünyanın Kaynağı Mısır, İzmir, 2001, s. 9.9 İnan, Eski Mısır Tarih Ve Medeniyeti, s. 3-8. Nil Nehri hakkında bkz. Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Arş Gör. Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 7. Ayrıca bkz. Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 124-125.
akan, belli aralıklarla taşan bol suyu, üretimi ve verimliliği sağlamış, çöl ise nüfusun bir
kısmını Nil çevresine yöneltmiş, buradaki sık yerleşim de sosyal, kültürel, ekonomik ve
etnik bütünlüğü sağlamakta başlıca etken olmuştur10.
Mısır’ın kültürü, henüz tarih öncesi dönemde, hiçbir yazılı belgenin
aydınlatmadığı binlerce yıllık bir süreçte biçimlenmiştir. Her şeyden önce Mısır’ın
doğası, ıssız sonsuzluğuyla yaşamı sürekli tehdit eden, kuzeyde düz ve kumlu, güneyde
dağlık ve kayalık bir çölün kıyısında uzanan Nil Nehri’nin her yıl alçalıp kabaran
sularıyla sulanıp, zengin ürünlerle dolup taşan, bereketli toprakların olduğu cömert bir
doğadır. Nil olmasa bugün Mısır denilen kıta, kendisini saran kum çölünden başka bir
şey olmazdı. Bölgedeki bütün hayvani ve bitkisel hayatın can damarı Nil’dir. Nil’in
yükselişi Mısırlıların hayatında çok etkili olmuştur11. Haziran ayında ırmak Kahire’de
iyice çekilmiş olup sonra sular Ekim ayında en yüksek seviyesine ulaşırdı. Kabarmanın
en uygun seviyesi on altı arış idi (1 arış=54,04 cm.). Irmağın seviyesi mikyas denilen ve
Ravza Adası’nın güney ucunda kurulmuş ve birçok kez yeniden inşa edilmiş olan Nil
ölçer aracılığıyla belirlenirdi. Bu alet vasıtasıyla belirlenen su seviyesi halk için çok
önemliydi. Çünkü toprağın yeterli bir şekilde sulanması ve ürünün bol olması buna
bağlıydı. Suyun yükselmesi le beraber halk, büyük şenlikler tertip ederdi12.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi Mısır’ın hayat kaynağı olan bu ırmak, Kahire
şehrine kadar dar bir vadinin içinde akıp yalnız bu vadiyi ihya ettiği halde oradan aşağı
birçok kollara ayrılmaktadır. Büyük kollardan biri Dimyat’ta ve diğeri Reşit’te
Akdeniz’e dökülüp, küçükleri ise göller oluşturmaktadır. Bu göllerin en büyüğü
Menzile Gölü’dür. Şehrin doğusunda bulunan dağlar granitten ibarettir. Batıdaki dağlar
ise daha basık ve nehirden daha uzak olup Nil Vadisinin verimli alanları bu dağların
eteklerinde uzamaktadır13.
Nil’den her yıl iki türlü ve iki defa istifade olunurdu; birincisi Nil’in kabarması
sırasında cetveller vasıtasıyla arazinin suya bastırılması ki bu en büyük ve önemli
etkinliktir. İkincisi ilkbaharda Nil’in mecrasından ve cetvellerden suyun ihracıyla 10 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 8-11.11 Özer, Mısır Tarihi, s. 9-1512 Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), (Çev. Turhan Ilgaz), İstanbul, 2005, s. 251.13 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4295.
arazinin sulanmasıdır. Böylece araziden senede iki bazen üç defa mahsul alınırdı.
Sonbaharda halk ziraatla uğraşamaz ve suyun çekilmesini beklerdi. Sular çekilir
çekilmez toprak çamur halindeyken tohumlar ekilir, Şubat’ta mahsul alınmaya
başlanırdı. Nisan’da hasat mevsimi sona ererdi. Mısır’da en çok yetiştirilen ürünler,
buğday, arpa, keten, bakla, bezelye ve yoncadır. Mısır’ın en önemli ürünleri arasında ise
pamuk, şeker kamışı ve pirinci saymak gerekir. Bunların yanı sıra portakal, zeytin,
limon gibi ürünler de Mısır’da yetişmektedir. Mısır’da en çok bulunan ağaç, hurma
ağaçlarıdır, bunun yanı sıra Mısır’da orman yoktur çünkü Nil’in yetiştiği yerler bağ,
bahçe olarak işlenmiş, ulaşmadığı yerler çöl olarak kalmıştır. Madenleri de azdır; tuz,
denize bitişik göllerde bol miktarda bulunur. Fayyum’da tuzlu maden suları
görülmektedir, Vadi-i Nitron’da nitron ve granit taşlarının yanı sıra mermer de
bulunmaktadır14.
Nil Vadisi olarak da bilinen Mısır, Afrika Kıtası’nda başka hiçbir bölgede
görülmeyen ve eski çağlardan itibaren ileri bir medeniyete sahip olmuştur. Nil Vadisi,
dünyanın en eski medeniyetine sahip olduğu gibi, en olgun kültür izlerini de çok iyi
korumuştur. Bu durum iki sebep ile açıklanabilir;
1. Mısır’ın verimli toprakları ve ikliminin medeniyet inkişafına elverişli olması.
Zira Nil’in düzenli taşmalarıyla ziraat hayatı doğmuş ve bu yönde bir medeniyet
meydana gelimiştir.
2. Bölgenin Ön Asya kültür merkezlerine yakınlığı ve buralardan batıya olan
akınlarda Mısır’ın bu yol üzerinde bulunuşu
İşte Mısır bu nedenlerle coğrafi bakımdan Afrika’ya bağlı olmakla birlikte Ön
Asya’da en eski kültür merkezlerinden biri olarak yer almıştır15.
İklimi; neolitik döneme kadar ekvator Afrika’sı karakterinde, nemli, sıcak ve bol
yağmurlu olup bugünkü kuru çöl iklimi özelliklerine ancak eski krallık döneminde
kavuşmuştur. Buzul çağında, Afrika’nın kuzeyi diğer bölgelere göre sıcak ve nemliydi.
Günümüzdeki çöl alanları ise sık ormanlarla kaplıydı. Zamanla yağışların azalması
14 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4295-4296. Ayrıca bkz. Reeve, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, s. 60-61. 15 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 2.
iklimi değiştirmiş ve kuraklıkla birlikte çöl alanları oluşmaya başlamıştır16. Cilalı taş
devrinde, Mısır ülkesi kurak bir iklime sahiptir ve yerleşik hayat bu devirde başlar.
Dolayısıyla barınak yapımından el sanatlarına kadar öncü kültür eserleri de bu dönemde
ortaya çıkmaya başlamıştır17.
Mısır halkının nereden geldiği, ne ırka mensup olduğu konuları ile alakalı olarak
farklı birçok görüş vardır. Eski medeniyetten kalmış olan mumyalanmış cesetler
incelendiğinde bunların beyaz ırktan olduğu ortaya çıkmaktadır. Şu halde bunların
Asya’dan gelmiş oldukları şüphesizdir18. Bunun yanı sıra ilk devirlerde Vadi ile
Delta’da yaşayan halk arasında ırk bakımından farklılık vardı, özellikle Delta’ya Asyalı
bir kavim yerleşmiştir. Fakat zamanla her iki bölge halkı birbirine karışarak tarihin
Mısırlı diye tanıdığı halkı meydana getirmiştir19.
M.Ö. 16. asrın başlangıcında ise Mısır halkı, ırk bakımından bir birlik
göstermekten uzaktı. Burada birbirinden farklı olarak Mısır’ın yerli halkı ve Mısır’a
dışarıdan gelen halk olmak üzere iki sınıf vardı. Mısır’ın yerli halkı da Kıptiler ve
Fellahlar olmak üzere ikiye ayrılmakta idi. Kıptiler eski Mısırlılardı başka bir deyişle
Mısır’ın Araplaşmamış yerli halkı idi. Bunlar, Mısır’ın herhangi bir yerinde çoğunluk
oluşturmadan dağınık biçimde yaşamışlardır. Kıptiler aynı zamanda ilk Hıristiyanlardır,
Hıristiyanlığı daha I. Yüzyıldan itibaren kabul etmişler, Bizans İmparatorluğu’nun ilk
dönemlerinde ayinlerini Grekçe yapmışlardır. Fakat konuşma dili olarak Kıptice’yi
kullanmışladır. Arapların Mısır’ı fethinden sonra bunların büyük bir kısmı
Araplaşmıştır. Kıptilerin en çok bulunduğu bölgeler Asyut, Circa, Minya ve Kana
eyaletleridir20. Fellahlar ise yerli halkın bir kısmı ile Mısır’ı istila eden Arapların
karışmalarından meydana gelmişlerdir. Mısır’a dışarıdan gelip de yerli halkla
karışmayan Araplar ise yaşayış bakımından iki sınıf olarak incelenebilir; şehirde
oturanlar ilim, fıkıh ve ticaretle uğraşırlar, çölde yaşayanlarsa bedevidirler. Bu
gurupların yanı sıra Mısır’da orta zamanlarda kurulan Türk Devletleri’nin hükümdarları
tarafından satın alınan askerler vardı ki bunlara kölemen denirdi ve aslen Türktüler,
16 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 12.17 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti , s. 3-8.18 Özer, Mısır Tarihi, s. 17-25.19 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 8-13.20 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayri Müslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara, 2001, s. 60.
ayrıca ticaret amacıyla buraya gelip yerleşen Suriyeliler, Habeşliler ve Yahudiler de
Mısır’ın halkını oluşturan unsurlar arasında sayılmalıdır21.
Mısır’ın siyasi tarihine bakıldığında, paleolitik dönemden beri Nil Vadisi’nde
insan varlığı görülmektedir. Bunu izleyen dönemlerde ise Mısır tarihi, kral listeleri ve
yıllıklara göre, tanrıların ve yaptıkları işler kayıtlara geçmediği için birer isimden öteye
geçmeyen ilk tanrı-kralların saltanatıyla başlar. Yaklaşık beş bin yıl önce, Nil Nehrinin
en kuzeyinde yer alan bu topraklar ilk kez Narmer adlı bir kralın hükümdarlığı altında
birleşmiştir22. 18. Hanedan’dan itibaren imparatorluğun kurucusu sayılan efsanevi Kral
Menes ile Narmer’in aynı kişi olup olmadığı tam olarak bilinmemektedir. Kral Menes,
ilk kez bataklıkları kurutmuş, ilk kent Memfis’i kurmuş ve insanlığı kültür ve uygarlıkla
tanıştırmıştır. Mısır yüksek kültürünün kökeni, M.Ö. dördüncü bin yıla kadar
gitmektedir. Neolitik kültürden birkaç kuşak sonra yüksek bir medeniyet doğmuş ve
krallık, yönetim, yazı, sanat, din tümüyle gelişmiştir. Tarihin başlangıcında, Mısır
Kralı’nın 4. hanedandan itibaren sahip olduğu beş unvandan yalnızca biriyle, Horus
adıyla karşılaşırız. Arkaik dönemde bu unvana ikisi daha eklenmiştir ki, bu Kralın
Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı (Nisut-Biti) olduğuna işaret etmektedir23.
Özetlenecek olursa, Mısır’ın tarihi çok eski zamanlara kadar gidip bilinen en
eski hükümdarı, yukarıda adı geçen, Milat’tan 4900 sene önce yaşamış olan Menes’tir.
Onun zamanından Mısır’ın İran Hükümdarı tarafından zapt edilmesine kadar 3400 sene
zarfında bu ülkede firavun namıyla 26 sülale hüküm sürmüştür. En bilineni dördüncüsü,
on ikincisi ve on sekizincisidir. 4. sülale firavunlarının âsârı, piramitlerden ibarettir. 12.
sülale ise M.Ö. tahminen 2800’den 2600 tarihlerine dek 200 sene kadar hüküm sürmüş
8 firavundan oluşmaktadır. Bunlar Nubye’yi zapt etmişler ayrıca Nil’in fazla sularını
toplamaya mahsus Mevris ismiyle çok geniş suni bir göl, labirent diye bilinen yolları
karışık bir saray bina etmişlerdir. 17. sülaleden sonra bedevi bir kavim gelip Mısır’ı
istila etmiş, 250 sene kadar burada hüküm sürmüşlerdir. Heksus, yani çoban ismiyle
bilinen bu kavim, M.Ö. 2040 tarihlerinde Mısırlılar tarafından ülkeden çıkarılmışlardır.
Böylece 18. Firavun sülalesi teşkil edilmiştir. Bu sülalenin 13. hükümdarı olan I.
Nutmus Şam’ı, Fenike’yi, Cezire’yi, Yemen’i ve Afrika’da Nubye ve Cayş’ı zapt
21 Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), s. 11-13. 22 Sands, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, s. 9.23 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Modern Dünyanın Kaynağı Mısır, s. 6- 9.
etmiştir. 250 sene sonra Rams Miyamun olarak bilinen firavun, Afrika sahillerini ele
geçirmiştir. 18. ve 19. sülale zamanında Mısır daha çok güçlenmiş ve ziraat, ticaret,
sanayi, eğitim, bilim alanlarında ilerleme gerçekleşmiştir. Ancak 20. sülale zamanında
Asya ve Afrika’daki yerler kaybedilmiş, sadece Mısır’ın merkezi elde kalmıştır24.
Eski Mısır’ın tarihi, tabiî ki sadece kralların ve kraliçelerin tarihinden ibaret
değildir. Binlerce yıl boyunca Nil’in kıyılarında, antik dünyanın en uygar kültürlerinden
biri filizlenmiştir. Bu uygarlığa ev sahipliği yapan eski Mısır’da halk, ölümden sonra
yaşama inanmakta ve insan ya da hayvan şeklinde tanrı tasvirleri bulunan büyük
mabetlerde ibadet etmekteydiler. Aralarında gökyüzü cisimlerine, aya ve güneşe
tapanlar da vardı25. Mısır medeniyeti, tabiatı gereği zirai bir medeniyetti ve halkın
büyük kısmı tarımcılık ve hayvan beslemekle geçinirdi. Bu zirai medeniyetin yanında
sınai medeniyet de oluşmaktaydı. Şöyle ki, başlangıçta zirai hayatın gereklerini yerine
getirmek için yapılan eserler zamanla güzelleşmeye ve sanat eseri halini almaya
başlamıştır.
Eski Mısır toplumunun en belirgin özellikleri arasında elbirliğiyle çalışmaları,
iyi örgütlenmeleri ve düzenli bir hayat yaşamaları sayılabilir. Bu özellikleri sayesinde
siyasal birliğe ve toplumsal istikrara doğru sürekli ilerlemişler, zengin ekonomik
kaynakların sağladığı birikimden yöneticiler, askerler ve rahipler gereği gibi
faydalanmışlar ve M.Ö. 3100’e doğru yazı sistemini bulmuşlardır. Tüm bu başarılar
yüksek düzeyde bir uygarlığın gelişmesine önderlik etmiştir26. Eski Mısırlılar, güçlü
dinsel kurumları ve inançlarının yanı sıra matematik, geometri, fizik, kimya, astronomi
gibi bilim dallarında ve tarım, ticaret, denizcilik gibi pek çok alanda dünyanın ilk ve
başarılı örneklerini gerçekleştiren uluslardan biridir. Yılı 365 güne bölen takvimin
bulunuşu, papirüsten kağıt yapımı ve bunun yaygın olarak kullanılması da onların
başardıkları unsurlardır27. Bu başarılarından en önemlileri arasında yer alan Mısır
takvimi, tarih öncesi dönemde ya da arkaik dönemde icat edilmiştir. Tarih aktarımının
24 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.25 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.26 Özer, Mısır Tarihi, s. 26-38.27 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 6-9, İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 164-360.
aracı 1. hanedandan hemen önce icat edilen yazıdır. Bu yazı ne tam bir resim yazısı ne
de tam bir fonetik yazıdır28.
Eski Mısır tarihinin son devirleri sık sık sülale değişiklikleri, iç karışıklıklar ve
nihayet yabancı istilaları ile sona erer. M.Ö. 546 yılında Perslerin Lidya’nın başkenti
Sardes’e gelmesiyle bütün Anadolu, Pers İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir.
Daha sonra Yunanistan’a yönelen Persler, antik Ege dünyasında siyasi, sosyal,
ekonomik açıdan büyük bir kargaşaya yol açmışlardır. Makedonyalı genç Kral İskender,
önce yarımadadaki Yunan birliğini sağlamış, ardından M.Ö. 334’te Truva yakınlarında
karaya çıkarttığı az sayıda ancak iyi eğitilmiş askerleri ile Perslere karşı fetih seferini
başlatmıştır. Persleri yenerek Memfis’e gelen İskender burada bir kurtarıcı gibi
karşılanmıştır. Bir müddet İskender’in hakimiyeti devam ettikten sonra O’nun
beklenmedik ölümü ile ortaya çıkan kargaşa ve çatışmalar sonucu, hızlı kurulan
imparatorluk, aynı hızla 4 parçaya bölünmüştür ve Mısır toprakları, onun
generallerinden Batlamyus egemenliğinde kalmıştır. Batlamyus döneminde Mısır ve
Helen geleneklerinin bir sentezi olan yeni bir kültür anlayışı ortaya çıkmış ve Akdeniz
ekonomik dünyası ile yakın temas içinde olmak amacı ile başkent, İskenderiye’ye
taşınmıştır29.
Batlamyus’un nesli, Mısır’da 300 sene hüküm sürmüş her ne kadar bunların
zamanında Mısır, Yunanlıların ve Yunan medeniyetinin nüfuzu altında bulunmuş ise de
eski refahına kavuşmuştur30.
Roma İmparatorluğu’nun 395’te resmen ikiye bölünmesiyle Mısır, Bizans olarak
bilinen Doğu Roma’nın bir parçası haline gelmiştir. Yunan kültürünü, Roma hukukunu
ve yönetim sistemini Hıristiyanlık ile bütünleştirerek mutlakî bir yönetim kuran Bizans,
giderek doğu dünyasında uzun ömürlü, yeni bir dönemi başlatmıştır. İstanbul
yönetiminin bu tavrı, Mısır ve Suriye’deki Kıpti ve Süryani Hıristiyanlara başlangıçta
28 Eric Hornug, Mısır Tarihi, (Çev. Z. Aksu Yılmazer), İstanbul, 2003, s. 7-21. Ayrıca Bkz. Özer, Mısır Tarihi, s. 73-331.29 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 48-52.30 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4300. Roma İmparatorluğu yönetiminde Mısır ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. R. K. Ritner, “Egypt Under Roman Rule: The Legacy of Ancient Egypt”, The Cambridge History of Egypt, Islamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 1-34.
büyük bir güç vermiş ve Kıptiler, Mısır yönetiminde üst kademelerde yer almışlardır.
Merkezi yönetimden uzak, büyük ve zengin bir eyalet olan Mısır, giderek yüksek
görevli memurlar tarafından feodalleştirilmiş, başta tahıl ürünleri olmak üzere doğu
mallarına geniş bir pazar ve transfer imkânı sağlamıştır31.
VII. yüzyıldan itibaren ise Mısır tarihinde, Müslümanlar’ın hakimiyet dönemi
başlamıştır. Arap Yarımadası’nda Hz. Muhammet önderliğinde giderek yayılan ve
güçlenen İslamiyet, kısa süre içinde Arapları verimsiz topraklardan çıkartmış ve Orta
Asya’dan Atlantik’e kadar büyük bir imparatorluğa dönüştürmüştür.
Bu sırada Bizans İmparatorluğu’na tâbi bulunan Mısır, yeni Arap devleti için
hem tehlike teşkil etmekteydi hem de verimli topraklarında bol miktarda hububat
yetiştirildiğinden, Medine’deki merkez hükümete uzak bulunan Suriye ve Irak’tan daha
fazla fethedilmeye değer görünmekteydi32. Bu nedenlerle Hz. Ömer, 639’da Amr İbn’ül
As ve Zübeyr komutasında, İslam ordusunu Mısır’ı fethetmeleri için göndermiştir.
Bizans eyaletlerinin en zengini ve ekonomik bakımdan en önemlisi olan Mısır, Babylon
ve İskenderiye kentlerinin düşmesinin ardından tamamen Arap egemenliğine geçmiştir.
Amr İbn’ül As, ordu karargâhını ve yönetim merkezini Fustat’ta kurmuştur. Mısır
diyarına Fustat denilmesinin sebebi, Amr ibnü’l-As’ın, çadırını bugünkü Mısır yerine
kurması ve insanların o çadır çevresinde yerleşmelerinden ötürüdür. Zaten çadır
kelimesinin Arapça karşılığı fustattır33.
Sözünü ettiğimiz siyasi gelişmelerin, Mısır’da yaşayan halk üzerinde bıraktığı
etkiler ise olaylar karşısında aldıkları tavır şöyledir; Eski Mısır’ın çok tanrılı inancının
ardından Bizans ile bölgeye Hıristiyanlık gelmiş daha sonra ise Müslümanlık inançları
ile Mısır halkı oldukça zor bir inanç karmaşası içine girmiştir. Ancak Bizans
yönetiminden hoşnut olmayan halk, İslamiyet’e direnmemiştir. Müslüman Araplar,
Mısır’ı merkezden gönderdikleri valilerle yönetmişlerdir. Fustat’ta merkezi bir yönetim
kuran Araplar, Gayri Müslimlere cizye vergisi uygularken, tarım alanlarındaki
31 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze, s. 81- 83.32 C.H. Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ.A., İstanbul, 1978, c. 8, s. 219.33 İbn Kesir, El Bidaye ven Nihaye Büyük İslam Tarihi, (Çev.Mehmet Keskin), İstanbul, 1994, s. 162-169. ayrıca bkz. Heyet, “Hz. Ömer Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 2, Konya, 1994, s. 96-107.
mülkiyete vergi karşılığı dokunmamışlardır. Sonraları doğudan gelerek Kuzey
Afrika’ya gitmekte olan Arap topluluklarından bazıları Nil Vadisi’ne, savaşlar
nedeniyle Mısır’a gelen Arap askerleri de Mısır’ın kıyı ve iç kısımlarına yerleşmişler
böylece bölgede Arap nüfus yavaş yavaş artmıştır34.
Ancak 8. yüzyılda Hariciler ve Kıptiler ayaklanmışlardır. Uzakta kalan Bağdat
yönetimi Mısır’daki Arap önderlerin de bu anlaşmazlık içinde olması nedeniyle çözüm
bulmakta güçlük çekmiştir. Yerli halkın bu duruma tepkilerini de göz önüne alarak Türk
vali ve komutanları Mısır’a göndermeyi yeğlemişler ve Abbasi halifesine bağlı
yetenekli bir Türk komutanı olan Tolun’un oğlu Ahmet 15 Eylül 868’de Mısır Valisi
olan üvey babası Bayıkbeg’in yanına vekil olarak Fustat’a gönderilmiştir. Kısa bir süre
sonra Tolunoğlu Ahmet, Suriye’yi de kendine bağlıyarak Mısır’ı Abbasi
egemenliğinden uzaklaştırmıştır. Böylece Mısır’da ilk Müslüman-Türk yönetimini
kurmuştur. Ülkede üretimi artırmış, durgunlaşan ekonomiyi ve ticareti harekete
geçirmiştir35.
Tolunoğulları Hanedanı, Mısır’da sadece otuz sekiz yıl hüküm sürmüş olmasına
rağmen (868-905) Mısır tarihinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü Mısır, fethinden beri
ilk defa olarak Tolunoğulları devrinde müstakil bir devlet olmuş ve yüksek bir iktisadi
seviyeye ulaşmıştır36.
Abbasi Halifeleri, daha sonra yönetime gelen genç hükümdarları baskı altında
tutmuşlar ve bu hanedanı sona erdirmişlerdir. Bu arada Mısır, batıda Şii Fatımiler,
doğuda Sünni Abbasiler gibi iki büyük Arap Halifeliği arasında sıkışmıştı.
Tolunoğulları Hanedanı’nın sona ermesinden sonra Abbasi Halifesi Razi, Mısır’ı ve
gelirlerini güvence altına almak için yine bir Türk komutanı olan Ferganalı Muhammet
bin Tuğç’u Mısır Valisi olarak atamış ve onu güçlü bir ordunun başında Fustat’a
göndermiştir. Burada yaptığı önemli hizmetlerin karşılığında Halife’den İhşit (Farsça
34 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 132 -135.35 Thierry Bianquis, “Autonomous Egypt From İbn Tulun To Kâfur, 868-969”, The Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 86 -120.36 Heyet, “Tolunoğulları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 55-75.
hükümdar anlamında) unvanını alan Tuğç, bir süre sonra burada hükümdarlığını ilan
etmiştir (905-969). İhşit Hanedanı, Fatımiler’in Mısır’ı işgali ile son bulmuştur37.
Fatımiler (910-1171), İsmailiye mezhebine bağlı Fatımi38 ailesinden idiler.
Fatımilerin doğuya doğru genişleme düşüncesi ancak Fatımi Halifesi Muiz Lidinillah
tarafından gerçekleştirilebilmiştir. İhşidiler’in son güçlü valisi Kâfûr’un ölümünden
sonra Mısır’da baş gösteren iç karışıklılar ve H. 352 (M. 963) yılından beri yaşanmakta
olan ekonomik kriz, Fatımilerin Mısır’ı ele geçirmekle ilgili projelerini uygulamalarına
imkan vermiştir. Muiz Lidinillah, Rakkade yakınlarında H. 358 yılının Muharrem
ayında (M. Kasım-Aralık 968), yaklaşık 100 bin süvari toplamış ve 14 Rebiyül
Evvel’de (5 Şubat 969) Mısır’ı ele geçirecek olan Cevher es-Sıkılli’yi askeri, siyasi ve
mali konularda tam yetki ile donatarak ordunun başına geçirmiştir. Böylece Mısır,
Şaban 358’de (Temmuz 969) Fatımi hâkimiyetine geçmiştir39.
Bu fethin ardından Fatımiler, Kahire’yi başkentleri yaparak burayı ortaçağ
dünyasının en önemli kentlerinden biri haline getirmişlerdir. Mısır’da güçlenen
Fatımiler, Batı Arabistan’a egemen olmuşlar ve bir Arap İmparatorluğu kurma yolunda
ilerlemişlerdir40.
Mısır’ın Fatımiler tarafından ele geçirilmesi sadece bir hükümetin yerine başka
bir hükümetin kurulmasından ibaret değildir. İslam tarihinde ilk defa, ismen bile olsa,
Bağdat’a bağlı olmayan bir hükümet Mısır’a hâkim olmuştur. Ayrıca bundan böyle
Fatımiler, İslam dünyasında dini, felsefi ve sosyal hareketlere önderlik etmişlerdir41.
Fatımi iktidarının temeli, Nil delta ve vadisinin bereketli topraklarından gelen
gelirlerden, kentlerdeki el zanaatlarından, Kızıl Deniz’in yanı sıra Akdeniz havzasındaki
ticaretten kaynaklanmaktaydı. Fatımilerin halifelik iddiası Abbasilere yönelik bir
37 Heyet, “İhşidiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 194 -211. 38 Kendilerinin Peygamberini kızı Fatma’nın neslinden geldiğini iddia eden Fatımiler, İfrîkiye’de ortaya çıkmışlardır. Bu devletin esası İsmaililik hareketine dayanmaktadır. Bu hareket Altıncı İmam Cafer Es-Sadık’ın çevresinde başlatılan tartışmalarla ortaya çıktı. İsmaililer, Cafer Es –Sadık’ın Oğlu İsmail’i Nas yoluyla halef tayin ettiğini kabul ederler. Ayrıntılı bilgi için bkz. E. F. Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İ.A., c. 12, İstanbul, 1995, s. 228.39 Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İA., c. 12, s. 230.40 Heyet,“Fatımiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 5, s. 147 -231.41 Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İA., c. 12, s. 228 -241.
meydan okumaydı. Fatımiler, hem imam hem de halife unvanlarını kullanmışlardır.
İmamlar olarak Müslümanlar üzerinde evrensel yetkiye sahip oldukları iddiasında
bulunmuşlar ve devleti, dışarıya misyoner gönderen bir merkez haline getirmişlerdir.
Bunun yanında Fatımiler, merkezi Nil vadisinde bulunan büyük bir devletin hükümdarı
idiler ve Kahire, onların iktidar ve bağımsızlıklarının sembolüydü42.
Halife el-Mustansır’dan sonra Fatımiler, gerileme ve çöküş sürecine
girmişlerdir. El-Mustansır’dan sonra tahta çıkan oğlu Halife Mustali’yi tanımayan
İsmailiyeliler, halifenin diğer oğlu Nizar’a bağlı kalarak, İran’da Selçuklu ve sunni
karşıtı Hasan Sabbah’ın yönettiği Haşhişyun denilen gizli bir örgütü desteklemişlerdir.
Fatımiler için tehlike oluşturan Selçuklu İmparatorluğu ise Sultan Melikşah’tan sonra
gücünü yitirmeye başlamıştır, bu sırada Suriye ve Filistin’i işgal eden Haçlı Orduları,
Selçukluların Mısır’a yönelmelerine engel olmuş böylece güvenlikleri gereği Haçlılarla
uzlaşan Fatımi Halifeleri, 70 yıl daha ayakta kalabilmişlerdir. Ancak Haçlı baskılarının
giderek artması karşısında Halep Atabeyi Nureddin Mahmut’un yürekli girişimleri
sonucu ve gelişen olayların ardından Salahaddin Eyyubi, bu hanedanın varlığına son
vermiştir43.
Fatımiler döneminde Mısır, özellikle Kahire, Müslüman-Arap kimliğine
bürünmüştür. Zaten Memluklar dönemine kadar süren en önemli tarihi olay Mısır’ın
Araplaştırılması ve İslamlaştırılması olmuştur. Bu ikisi aynı şeyi ifade etmemektedir
çünkü Hıristiyan kalan Mısırlılar bile çok geçmeden Arapça konuşmaya ve X. Asırdan
itibaren Kıpti Papazlar Arapça yazmaya başlamışlardır. Araplaşmanın sebepleri çeşitli
olmakla birlikte en etkili olanı; köylere yavaş yavaş bedevi Arapların yerleştirilmesidir.
Bu yolla kurulan münasebetler sayesinde Arap kültürü bölgede kökleşmiştir.
Araplaşma, İslamlaşma ile birlikte yürümüş, dini bakımdan Araplar, Kıptileri Bizans
boyunduruğundan kurtarmış iseler de İslamlaştırma hareketi, Tolun Hanedanı
zamanında yüksek bir dereceye varmıştır. Daha sonra, ancak Memluklar devrinde bütün
kuvveti ile inkişaf etmiştir44.
42 Hourani, Arap Halkları Tarihi , s. 66-67. 43 Fatımi Devleti için bkz. Sanders, “ The Fatımid State, 969-1171”, The Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, s. 151 -175. 44 Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ. A., c. 8, s. 221-224.
Mısır’da Şii Fatımi Devleti, iç karışıklıklar sebebiyle vezirlerin idare ettiği bir
duruma düşmüşken bu karışıklık içerisinde Salahaddin vezir tayin edilmiştir. Onun
vezirliği sırasında Haçlı ve Bizans kuvvetleri 1169 tarihinde Dimyat’ı kuşatmışlardı.
Salahaddin onları yenerek Bizans-Haçlı ittifakının sonunu getirmiştir. Haçlılar bundan
sonra Mısır üzerine yeni bir sefer yapmaya cesaret edememişler, Bizans ise Salahaddin
ile iyi ilişkiler kurmuştur. Şartların elverişli hale gelmesi ve Halife el-Adil’in ölümü
üzerine Fatımi Hilafeti’ni sona erdirmiş ve Eyyubiler denilen hanedanı kurmuştur.
Eyyubi Devleti, merkeze bağlı eyalet ve vilayetler ile yarı bağımsız beyliklerden ve tâbi
hükümdarlıklardan meydana gelmiş bir sultanlıktı. Eyyubi’den sonra kardeşler arasında
taht kavgaları sürüp giderken Nil üzerindeki Ravza adasında konuşlanmış olan Türk
kökenli Memluk askerleri giderek Mısır yönetimine hâkim olacak bir konuma
gelmişlerdir45.
“Kölemenler” olarak da bilinen Memluk46 Sultanlığı’nın Ortaçağ Türk ve Arap
dünyası içinde çok önemli bir yeri vardır. Ön Asya ve Ortadoğu’ya egemen oldukları
yüzyıllardan bu yana halifeler, Türk kökenli komutan ve asker guruplarının savaşçılık
yetenekleri ve disiplinlerinden her vesile ile yararlanmakta ve onları ülkelerinde
istihdam etmekteydiler. Salahaddin Eyyubi ve Fatımi Halifeleri’nin hizmetindeyken
yukarıda bahsettiğimiz üzere, Nil ortasında Ravza adasında konuşlanan Kıpçak ve As
kökenli Bahriye Memlukları, Eyyubi Hanedanlığına son vermişlerdir47.
Memluk Hükümdarları arasında önemli bir yere sahip bulunan Baybars, bu
sırada Moğol istilaları nedeniyle yaşanmaz hale gelmiş olan ülkelerinden kaçarak,
Mısır’a gelenler arasında bulunan halifenin oğlunu Kahire’ye getirtmiş ve halifelik
tahtına oturtmuştur. Böylece Baybars’ın Mısır tarihinde yaptığı en önemli dönüşüm,
sunni halifeliği Kahire’ye getirtmesi olmuştur. Baybars’tan sonra Memluk tahtına
çıkanlar arasında dikkate değer bir diğer hükümdar da Kalavun’dur. Haçlılarla ve
45 Heyet,“Eyyubiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 305-424.46 Arapça olan bu kelime, “sahip olunan mülk ve mal” demektir. Osmanlı kaynaklarında “Kölemen” olarak geçen bu kavram, “devşirme” uygulamasına benzer bir sistem sayesinde idari ve askeri teşkilatta, Mısır merkez olmak üzere ortaçağ boyunca önemli bir yere sahip olmuştur. Memlukları köle gibi görmek doğru bir yaklaşım değildir. Memluk sistemine girmenin ilk şartı köle olmak ise de buradaki kölelik, onların çıkarlarının hükümdar veya emirlerinin çıkarları ile iç içe olması anlamındadır. Memluk sistemi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1970, s. 100-102 ve 414–415. 47 Kazım Berzeg, “İslam Âleminde Çerkez Liderliği Dönemi (Mısır Çerkez Devleti 1250-1517)”, Tarih ve Toplum, S. 48, s. 304.
Moğollarla mücadeleyi başarıyla devam ettiren Sultan, Kalavunoğulları olarak bilinen
hanedanı kurmuştur. Güvenliği için Karadeniz limanlarından çok sayıda Çerkez köle
getirtmiş ve onların savaşçılıklarından yararlanmıştır. Kalavun ve oğlundan sonra
kölemenler arasında egemenlik mücadelesi artmış, bu mücadeleler devam ederken
Memluk Sultanlığı için iki büyük tehlike ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki; Doğu
Anadolu yönünde giderek genişleyen ve Memluk sınırına dayanan Osmanlı Devleti,
ikincisi ise Portekizlilerin Kızıldeniz çıkışını kapatmaları ve doğu deniz ticaret
yollarında üsler edinmeleriydi. Bu gelişmeler Memluk Sultanlığı’nın sonunu
getirecekti48.
Memluk İmparatorluğu, 250 yıl süren egemenliği sırasında Arap dünyasının
önder devleti olarak konumunu başarıyla korumuştur. Kültür düzeyi yüksek ve sınırları
zarar görmemiş olmakla birlikte askeri düzenlerinin, Osmanlı ile karşılaştırıldığında iki
sakıncası vardı; birincisi yönetici sınıfın kesin olarak yeniliklere sırtını dönmüş olması
idi. Osmanlı silahları ve savaş düzenleri ile savaşacak durumda değillerdi. İkincisi ise
iktidarın babadan oğla geçmiyor olmasıydı. Çünkü bir kölenin eski efendisine ihanet
ederek bile olsa tahta geçmeyi hedeflemesi mümkündü. Bütün bu karışık duruma ek
olarak Önce I. Bayezid sonra II. Mehmet’in Doğu Anadolu yönündeki seferleri
doğrudan Memluklara yönelik olmasa da iki devletin sınırlarını giderek
yakınlaştırmakta, Doğu Türkmen Beylikleri üzerindeki denetim, Memluk ve
Osmanlıları karşı karşıya getirmekteydi49. Kölemen Devleti’nin Dulkadir ve Ramazan
Oğulları beyliklerine karşı davranışı Osmanlı sultanlarına hoş gelmediği gibi Karaman
Beyliği’nin Osmanlı Ülkesine katılması da Mısırlıların işine gelmemişti. Bu gibi
48 Clot, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), s. 21-234. İslam Fethinden Osmanlılar Devrine Kadar Mısır’da hüküm sürmüş olan devletlerin listesi için bkz. Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ. A., c. 8, s. 219-243.
(VII.-XVI. Yüzyıllar) Mısır’daki Hükümdarlıklar Şöyle Sıralanmaktadır ;Amr B. El As’ın Mısır’ı Fethi M. 639-641 (H. 18-21)Emevi Devleti M. 658-750 (H. 38-132)Abbasi Devleti M. 750-868 (H. 132-254)Tolunoğulları Hanedanı M. 868-905 (H. 254-292) Abbasi Valileri M. 905-935 ( H. 292-323)İhşitler Hanedanı M. 935-969 (H. 323-358)Fatımi Devleti M. 969-1171 (H. 358-567)Eyyubi Hanedanı M. 1171-1250 (H. 567-648)Türk Memlukları (Bahri) M.1250-1390 (H. 648-792) Çerkes Memlukları (Burcî) M. 1390-1517 (H. 792-923)
49 Donald E. Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar Tırnakcı), İstanbul, 2001, s. 124 -126.
durumlar iki devlet arasında rekabet hissi uyandırmaktaydı. Nihayet Mısır
Kölemenlerinin Cem Sultan’a yardım etmeleri, düşmanlığın açığa çıkmasına yol açtı.
Sultan Bayezid, Karaman Beylerbeyi Karagöz Paşa’yı sınırda bulunan kaleleri almakla
görevlendirdi. Önce Mısır’a ait bulunan Adana ve Tarsus kaleleri alındı ise de Mısır’dan
yollanan Kölemenler ordusu, bu kaleleri geri aldılar. Bunun üzerine 1488 yılında Vezir
Hadîm Ali Paşa, düzenlenen yeni bir ordu ile Adana yakınlarında şiddetli bir savaşa
tutuşmuş her iki taraf da ağır kayıplar vermişlerdir. Bu haber Sultan Bayezid’e ulaşınca
yeni bir ordu ile bizzat kendisi ordunun başında bulunduğu halde Mısır’a sefer
yapılmasına karar vermişken Tunus Hükümdarı Osman Hafsi ve çağın müftüsü
Mevlana Zeyne’l-Arabi’nin araya girmesi ile savaş kararından vazgeçilmiştir50.
Sonraki 25 yıl içinde Mısır, Portekizlilerin Hindistan’a uzanan Ümit Burnu
yolunu keşfetmeleri ve Kızıldeniz’de Memluklara karşı bir üstünlük kurma iddiaları
sonucu hem zenginliğini hem de saygınlığını büyük ölçüde yitirmiştir. Bundan sonra I.
Selim, 1516 yılının yaz ayında Mısır’ın, kaçak Osmanlı veliahtlarına sığınma hakkı
tanıdığını ve Kansu Gavri ile Şah İsmail arasında olduğunu varsaydığı gizli bir
antlaşmayı sebep göstererek Suriye’ye doğru yola çıkmıştır. Artık Anadolu’dan Doğuya
giden bütün yollar I. Selim’in elindeydi. Kansu Gavri ve Sultan Selim, Mercidabık’da
karşılaştılar. Bu karşılaşmada Osmanlılar tam bir zafer kazandı. I.Selim Şam’a geçti, üç
ay burada kaldı ve yeni Memluk Sultanı Tomanbay’dan Osmanlılara bağımlı olarak
Mısır’ın Genel Valisi olması önerisine bir cevap bekledi. Olumlu bir cevap gelmeyince
22 Ocak 1517’de Kahire yakınlarında Ridaniye’de Tomanbay ile savaştı ve onu
yenilgiye uğrattı, böylece Kahire, Osmanlıların eline geçmiş oluyordu51.
Mısır’da medeniyet tarihi bakımından 639-1798 yılları arasında açık bir şekilde
farklı dört devir göze çarpar: Arap devri, Arap-İran devri, İran-Türk devri ve Türk devri.
Arap devri; Tolun Hanedanı’ndan öncesine atfedilmelidir, Arap-İran devri Tolunlular,
50 Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. I-II, (Sadeleştiren N. Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 53 -54. 51 Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, s. 152 -156. Ayrıca bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, c. I-II, s. 84 -87. Ayrıca Bkz. M. Winter, “The Ottoman Occupation”, The Cambridge History of Egypt, İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 490-517. Heyet, “Yavuz Selim Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 304-307.
İhşidiler ve Fatımiler devirlerini ihtiva eder, Memluklar dönemi ise İran-Türk
dönemidir. Osmanlı idaresinde ise Mısır, bir Türk Eyaleti olmuştur52.
Yavuz Sultan Selim, birkaç ay Mısır’da konaklamış ve bu sırada Mekke-i
Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de emirlik edip Memluklara tâbi olan Mekke Emiri
Şerif Ebu Berekât, oğlu Şerif Ebu Nümey vasıtasıyla Mekke’nin anahtarlarını Sultana
gönderip Osmanlılara itaatini arz etmiştir. Böylece halifelik makamı Osmanlı
Padişahlarına devredilmek üzere İstanbul’a nakledilmiş oldu53. Mekke, Medine ve
Kudüs’ün Osmanlı hâkimiyetine geçmesi ile hac yollarının tüm kara bağlantıları
Osmanlı Padişahlarının kontrolüne girmiştir. Kutsal kentlerin hâkimi olmak ve hac
trafiğini sağlamak Osmanlı Padişahlarına bir tür meşruluk ve hâkimiyet merkezi olma
iddiası sağlamıştır54.
Özellikle Mısır topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolü altına
alınmasıyla Hindistan’a uzanan Doğu Ticaret Yolu da fethe bağlı olarak, bu zengin ve
verimli toprakların, genişlemekte olan Osmanlı hâkimiyetine girmesi sonucunu
doğurmuştur. Ayrıca, Mısır ve Suriye’nin Osmanlı topraklarına katılması ile Doğu
Akdeniz ve Kızıldeniz’deki dengeler değişmiştir. Osmanlı Devleti 18. yüzyılın sonuna
kadar güney sınırlarını güvenlik altına almış ve Kızıldeniz’e giren Portekizliler buradan
kısa bir zaman sonra uzaklaşmışlardır55.
Yavuz Sultan Selim ve kendisinden sonra tahta geçen oğlu Kanuni Sultan
Süleyman’ın Mısır’da iki amacı vardı; bunlardan birincisi bu ülkede Osmanlı kontrol
mekanizmasını yerleştirerek Osmanlı hâkimiyetini sağlamak, ikincisi ise ülkedeki
kurumları ve şartları mümkün olduğu kadar yavaş bir biçimde değiştirerek statükoyu
muhafaza etmekti56.
52 Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, MEB. İA. c. 8, s. 2223-224.53 P. M. Holt, “The Beylicate in Otoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS.,c. XXIV, Hertford, 1961, s. 216. 54 Hicaz’da Osmanlı Devleti’nin yönetim politikası için bkz. Zekeriya Kurşun, “Hicaz”, TDV. İA. İstanbul, 1988, c. XVII, s. 347 -349. ayrıca bkz. İsmail H. Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 2, T.T.K. Ankara, s. 292. 55 S. Özbaran, “Kızıldeniz’de Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul 1997, S.31, s. 84. 56 Necmi Ülker, “ XVIII. Yüzyılda Mısır Ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1994, s. 2. Ayrıca bkz.
Bu açıdan bakıldığında görülecektir ki Mısır, düzeni adeta hiç bozulmadan
fethedilmiştir ve 1767 yılına kadar ciddi bir direnişle karşılaşılmamıştır. Mısır’ın fethi
tamamlandıktan sonra, aynı yıl 1517’de I. Selim tarafından uygulamaya konulan
kanunname, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır arasındaki münasebetleri düzenleyen
temel bir belge olmuştur. Bu kanunname ile amaç, ülkenin gelir getiren kaynaklarını
güvence altına almak ve buralardan elde edilen gelirleri İstanbul’da bulunan merkez
hükümetinin emrine, Mısır’ın ihtiyaçlarına ve İslam Dünyası’nın mukaddes toprakları
kabul edilen Hicaz’a aktarmaktır. Yine bu kanunname ile Mısır, herhangi bir savaş
durumunda Osmanlı İmparatorluğu’na talep edeceği 12 bin kişilik silahlı askeri birliği
hazırlayıp göndermekle ve belirlenmiş yıllık vergileri İstanbul’a ve Haremeyn’e
ulaştırmakla yükümlü tutulmuştur. Bu yükümlülüğe karşılık Osmanlı Devleti, Mısır’ın
güvenliğini sağlamayı ve Mısır’da muhtariyeti olan yerel Memluk Beylerinin de
katılacağı bir yönetimin kurulmasını garanti etmiştir. Bu şekilde Mısır’da mevcut olan
rakip siyasi kurumlar arasındaki kuvvetler dengesi sağlanmıştır57. Oysa Baron de Tott
bu kanunnameyi şöyle değerlendirmiştir; “Sultan Selim Kanunnamesi okunduğunda, bu
hükümdarın Mısır’ı Memluklardan fethettiğine değil de sanki onlara teslim olduğu
sonucuna varılabilir. Gerçekten de krallığı yöneten yirmi dört beyi yerlerinde
bırakırken onların otoritesini, genel vali ve meclis başkanı olarak atadığı tek bir
paşanınkiyle dengelemekten başka bir şey düşünmemiştir....”. Sultan Selim’in
Mısırlılardan elde ettikleri önemli miktarlara ulaşmıştır; her şeyden önce vergi, zaman
içinde sürekli olarak artmıştır, Osmanlı İmparatorluğu’nun Habeşistan ve Sudan’dan
gelen Afrika altın trafiğine ve sonra da Hıristiyanlık yönüne olan baharat ticaretine
katılması Mısır’dan itibaren örgütlenmiştir ve bu nedenle Kızıldeniz Yolu, Doğu
Akdeniz’in genel trafiği içinde yeniden önem kazanmıştır. Tüm bu olumlu sonuçlarının
yanı sıra çoğu zaman Mısır, Türk evriminde belirleyici faktör ve eğer deyim yerindeyse
yozlaştırıcı unsur olacaktır. Şöyle ki, siyasal düzeni yıkıntıya uğratan görevlerin
satılması uygulamasının, Osmanlı İmparatorluğu’nun uç noktalarına kadar Mısır’dan
hareketle yayıldığı sıklıkla savunulmuştur58.
Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (Çev. Mehmet Harmancı), c. 1, İstanbul, 2004, s. 115. 57 Necmi Ülker, “XVIII. Yüzyılda Mısır ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, s. 2.58 Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay), c. 2, Ankara, 1992, s. 24 -27.
Mısır, Osmanlı Devleti’nin yeni toprakları arasında önemli bir yere sahipti.
Mısır’daki ilk 150 yıllık Osmanlı hâkimiyeti süresince bu eyalet, Portekizlilere karşı
yapılan seferler ve Doğu Akdeniz ile Kızıldeniz’deki fetihler için stratejik bir harekete
geçme noktası olmuştur. Yemen’in 1538’de alınması Mısır’dan hareketle gerçekleşmiş
ve Girit’i Venediklilerden almak için verilen zorlu mücadele Mısır’dan yola çıkan
binlerce askeri gerektirmiştir. Ayrıca Mısır, Osmanlı Devleti’ne erzak sağlayan zengin
bir kaynak vazifesi görmüştür. Mısır Eyaleti, İstanbul’a irsaliye-i hazine adı verilen
yıllık bir vergi ödemiştir ve bu vergi diğer eyaletlerin ödediği vergi miktarından
yüksektir59.
Yavuz Selim, İstanbul’a dönünce hayat da eski düzenini almıştır. Mısır Valisi
Kairbak da Şam ve Suriye’nin hâkimi Canberdi el Gazali de iktidarı ellerinde tutan
Memluklardı. Görünüşte Suriye’nin artık Kahire Hükümeti’ne bağlı olmayışı dışında
değişen bir şey yoktu. İki yıl boyunca her şey bu doğrultuda kaldı. Ancak Canberdi
sistemli bir şekilde isyan planları yapmaktaydı. 20 Ekim 1520’de İstanbul’dan
gönderilen bir habercinin Selim’in öldüğü ve Süleyman’ın iktidarı ele aldığı haberini
getirmesiyle Canberdi, bir Osmanlı subayının yönetimindeki iç kaleyi kuşattı. Niyeti
Osmanlıları önce Suriye sonra Mısır’dan kovmak ve kendini sultan ilan etmekti. Olaylar
o kadar hızlı gelişti ki Canberdi planlarını uygulamaya koyamadı. Süleyman, Şam’daki
hükümdar naibinin isyanını öğrenir öğrenmez askeri birlikler gönderdi ve isyanı
bastırdı. Ertesi yıl, Kairbak öldüğünde Osmanlıların eski sadrazamlarından Ahmet Paşa,
vali atandı. Ahmet Paşa, Yavuz’un da güvendiği bir devlet adamı olup Belgrat seferinde
büyük yararlıklar göstermiş ve Rodos kuşatması sırasında da büyük hizmeti görülmüştü.
Vezir-i Azam olamayınca Mısır Valisi olmayı talep etmiş, bu isteği devlet merkezinden
uzak olması ve yeni Vezir-i Azam’ın emniyeti düşünülerek kabul edilmişti. Ahmet
Paşa, 1523 Ağustos ayında Mısır’a ulaşmış ve 1524’te adına hutbe okutup, para
bastırarak sultanlığını ilan etmiştir. Ancak Mısır’daki yeniçerileri kendi tarafına
çekememiştir bu nedenle onları katlettirmiştir. Mısır’a tamamen hâkim olunca bir takım
59 Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, (Çev. Nalan Özsoy), İstanbul, 2002, s. 5.
idari düzenlemelere girmiş fakat Osmanlı’ya bağlılığını sürdüren Kadızade Mehmet
Bey, bu isyana son vermiştir60.
Mısır’da buna benzer isyan hareketlerinin sıklıkla meydana gelmesi muhtemelen
idari düzeninin bozuk olmasından kaynaklanmaktaydı. Mısır’da düzen sağlanmasına
önem veren Kanuni, burada sarsılan devlet otoritesini ve düzenini yeniden kurmayı
istemekteydi. Bu amaçla Kahire’ye, İmparatorluğun en yetenekli ve saygın kişilerinden
biri olan Sadrazam İbrahim’i geniş yetkilerle donatarak gönderdi. İbrahim Paşa, 2 Nisan
1525’te Kahire’ye girerek halkın haraç ve vergi konularındaki şikayetlerini dinlemiş
daha sonra Mısır’ın bütün idari, askeri, sosyal kurumlarını incelemiştir. Halkın ve
hazinenin korunmasını esas alarak kanunlar hazırlamış ve İstanbul’a bu kanunnameyi
göndererek Padişah’ın onayına sunmuştur. Padişah adına idarenin bütün alanlarını
kuşatan, memurların, genel valinin ve valilerin güçlerini belirleyen, Mısır gibi
Suriye’nin de mali sorunlarını düzenleyen ve Osmanlı kurumları ile Memluk yasalarını
kaynaştıran bu Mısır Genel Yönetmeliği, Padişah tarafından kabul edilmiş ve ilan
edilmiştir61.
Kahire’de bulunduğu süre içinde İbrahim Paşa, devletin asker ve sivil
personelini toprak gelirleri aracılığıyla ücretlendiren ikta sistemine son vermeye yönelik
bir mali reforma da girişmiştir. Bundan böyle, tıpkı Anadolu ve Rumeli gibi bir Osmanlı
Vilayeti olan Mısır’ı, Sultan’ın fermanı uyarınca beylerbeyi yönetmektedir. Mısır
Beylerbeyi, devletin en yüksek memurları arasından seçilen önemli bir kişidir. XVI.
Yüzyılın sonlarına gelene kadar Mısır’da durum istikrarlı ve sakin kalmış ama daha
sonra yeniden bir dizi isyan baş göstermiştir62.
Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmeye başladığı dönemlerde özellikle 18.
yüzyılın sonundan itibaren Memluk Beyleri, yönetimdeki zaaftan faydalanarak bağımsız
hareket etmeye başlamışlar ve kendi aralarında üstünlük kurma yarışına girmişlerdir.
İşte bu ihtilaflar arasında 1766’da Bulutkapan Ali Bey isminde biri ortaya çıkmış ve
rakiplerini bertaraf ederek Mısır idaresini ele geçirmiştir. Ali Bey, yirmi sene önce
60 Heyet, “Kanuni Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 318- 319. 61 Heyet, “Kanuni Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 319 -321.62 Kanunnamenin tam metni için bkz. Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, c. 1, İstanbul, 1943, s. 355–387.
Mısır’ın nüfuzlu beylerinden İbrahim Kethüda’nın kölesi idi. Daha sonra Şeyhu’l-Beled
olmuş ve iktidarı ele geçirmek istediği anlaşılınca Mısır Valisi Gürcü Mehmet Paşa, Ali
Bey’i Hac Eminliği’ne tayin ile Mısır’dan çıkarmıştır. Gürcü Paşa’nın azli zamanında
Ali Bey tekrar Mısır’a girmiş ve bütün rakiplerini etkisiz hale getirmiştir. 1768
Osmanlı-Rus Savaşı, Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden koparmak isteyen Ali Bey’e fırsat
vermiş ve dört sene tamamen Mısır’ı ve kısmen Filistin, Güney Suriye ve Hicaz’ı elinde
bulundurmuştur. Şam’ı aldıktan sonra Akka taraflarına yönelmiş ancak burada yenilerek
ölmüştür. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, Mısır’a vali olarak Halil Paşa’yı tayin
etmişse de aynı şekilde isyanlar devam etmiştir63.
İsyancı Memluk Beyleri’nin amacı, Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsız bir
Mısır kurmak değil, Osmanlı adına Mısır Valisi olmaktı. Dolayısıyla Padişah, Valinin
isyanı bastırmakta yetersiz kaldığı durumlarda isyancı Memluk Beyini vali olarak
atıyordu. Bu şekilde bir isyan hareketiyle vali olan Memluk Beyleri, birkaç nesil süren
valilik hanedanı kurabiliyorlardı64. İşte böyle bir durum 18. yüzyılda yaşanmıştır.
Rusya’nın İskenderiye’deki konsolosunun tahrikiyle Kölemen Beylerinden İbrahim ve
Murat Beyler isyan etmişlerdi. İki beyin mücadelesi sürekli bir hal alınca Osmanlı
Hükümeti, İnebahtı Muhafızı Yeğen Mehmet Paşa’yı Mısır Valisi olarak
görevlendirmiş ve yeni vali 1785’te Mısır’a girmişti. Murat ve İbrahim Bey
barıştırılmışsa da bir süre sonra tekrar isyan hareketlerine girişmişler ve aralarındaki
mücadele, Osmanlı Hükümeti’nin Kırım’ı kurtarmak için Ruslarla yaptığı muharebe
nedeniyle iki beyin affedilmesi ve iktidarın ikisi arasında paylaştırılmasına kadar devam
etmiştir. Mısır’ın yönetimi, Fransa’nın burayı işgaline dek bu iki asi Memluk Beyinin
elinde kalmıştır 65.
Görüldüğü üzere Mısır, Osmanlı hakimiyetinin sağlam olduğu dönemde huzurlu
kalmıştır. 1580’lerde orduda ekonomik sebeplere bağlı olarak huzursuzluklar başlamış
bundan sonra valinin işi güçleşmiştir. 1609’ların sonuna kadar valiler, askerlerin
63 Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 429 -434.64 Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu: 1797- 1802, s. 14, Ali Bey hakkında daha geniş bilgi için bkz. James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey, Against The Ottoman Porte, London, s. 69-165. 65 Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 240–245. Ayrıca bkz. J.H. Kramers “Osmanlılar Devri (XVI.-XIX. Asırlar)” MEB. İA. c. 8, s. 242–250. bkz. Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 603–605.
isyanlarını bastırmakla uğraşmışlardır. Daha sonra yeni siyasi güçler gelince valiler
sadece görünüşte Sultanın temsilcisi olarak kalmışlardır66.
17. yüzyılda Mısır, Kızıldeniz ve Akdeniz’deki önemli askeri hamlelerin
sahnelendiği yer olmaktan çıkmıştı. Portekiz’in imparatorluk gücünün azalmaya
başladığı yüzyılın ilk dönemlerinde, Portekizliler de Kızıldeniz’de Osmanlılar için bir
tehlike oluşturmuyordu. Girit’teki Venedik başkenti Kandiya 1669’da nihayet alınmıştı
ve Mısır, adada hâlâ bir temizlik harekatını sürdürme ve koruma görevi yapsa da acil
harekat günleri geçmişte kalmıştı. 1636’da Zeydi Şii imamlar tarafından Yemen’deki
Osmanlı hakimiyetine son verilmesi, Mısır ile Yemen arasındaki ortak yaşamı ortadan
kaldırmıştı. Bundan sonra Mısır’ın Osmanlı Devleti açısından önemi, eyaletin sağladığı
gelir ve tahıl ile kutsal şehirlere yaptığı yardıma bağlı olmuştur. Dolayısıyla Mısır’ın
Osmanlı Valileri, emekli askerlerden bürokratlara ve saraya yakın kişilere dönüşmüş,
Mısır’ın kendi yönetici sınıfı için bu görevler önemli bir rekabet alanı oluşturmuştur67.
17. yüzyıl ortalarıyla 18. yüzyılın sonları arasında uluslar arası denge ise
Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde değişmiştir. Osmanlı, bazen aynı anda birkaç
tanesiyle olmak üzere neredeyse sürekli olarak Habsburg Avusturya’sı, Çarlık Rusya’sı,
Safevi İran, Venedik ve Polonya ile savaş halinde olmuş ve elde edilen bazı başarılara
rağmen Balkanlarda ve Karadeniz’in kuzeyinde toprak kaybetmiştir68.
Yukarıda bahsedildiği üzere Osmanlı Devleti, özellikle 1774’ten itibaren
Mısır’daki olayları kontrol etmede bir takım sorunlarla karşılaşmıştır. Bu tarihten
itibaren Mısır’daki sorunlara müdahale eden ülkelerin sayısı artmış aynı zamanda
amaçları da değişmiştir. Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin eski dostu olan Fransa, yeni
amacı doğrultusunda ilk hareketi gerçekleştiren ülke olmuştur. Bu dönemde, Fransa’nın
başında bulunan Napoleon’a göre 600 bin insanın yaşadığı doğuda büyük
imparatorluklar kurulabilirdi. Böylece Mısır’da güçlü bir idare kurmak onun
66 Michael Winter, “Ottoman Egypt 1525- 1609”, The Cambridge History Of Egypt Modern Egypt From 1517 To The End Of The Twentieth Century, Edited By M.W. Daly, Cambridge University Press, Vol. 2, s. 1.67 Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, s. 5,6.68 Jane Hathaway, “Egypt in The Seventeenth Century”, The Cambridge History of Egypt Modern Egypt, from 1517 to The End of The Twentieth Century, Vol. 2, Edited By M.W. Daly, Cambridge, 1998, s. 34-59. Ayrıca bkz. Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, s. 125 -129, Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (18. ve 19. Asırlarda), TTK. Ankara, 1985, s. 25-28.
hayallerinden biri olmuştu. Fransa için Akdeniz ticaretinin büyük önem arz etmesi,
Avrupa Devletlerinin sömürgeler elde etmek için faaliyetlerde bulunmaları sebebiyle
Fransızların da Mısır’a yerleşmelerine yönelik projeler oluşturulmuştur. Bütün bu
projelere rağmen Fransız monarşisi, Mısır’a saldırma cesaretini gösterememiş ve Mısır,
Osmanlıların elinde kalmaya devam etmişti. Ancak Fransa’da ihtilal hükümeti kurulup
siyasette yeni yöntemler kullanılmaya başladıktan sonra Mısır’a sefer fikri yeniden
ortaya atılmış ve bu kez gerçekleşmiştir69.
Oysa Mısır, Fransa’nın eski dostu olan Osmanlı Devleti’nin bir eyaletiydi.
Mısır’ı işgal etmek demek Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimine girişmek demekti.
Fransa’nın menfaati bu imparatorluğun taksimini değil devamını gerektirmekteydi. Yine
de Mısır’ın Fransa’ya kazandırılması çok önemli bir hadise idi. Mısır’ın ele geçirilmesi
için Fransa Hariciye Nazırı Talleyrand, gerekli projeyi hazırlamış ve Mısır hakkında
ayrıntılı bir rapor sunmuştu. Talleyrand’a göre Fransa’nın iktisadi kalkınması için
müstemlekelere ihtiyacı vardı ve bunun için en uygun yerler Afrika sahilindeki adalar
ile Mısır’dı. Talleyrand için Mısır seferi, İngiliz ve Rus entrikalarına son vermek için
yapılacak ve tam manası ile Osmanlı Devleti’nin lehinde olacaktır o kadar ki Osmanlı
Devleti, Mısır’ın Fransızlar tarafından işgalini büyük bir hizmet olarak görecek ve bu
sebeple Fransızlara minnettar kalacaktı. Nitekim Fransızlar İskenderiye’ye ayak
bastıklarında bu seferi, Padişah’a karşı değil ona karşı koyan Kölemen Beylerine karşı
yaptıklarını iddia edeceklerdi70. Talleyrand, yapılacak Mısır seferinin Fransa’ya
sağlayacağı yararlar ve hedefleri konusunda şunları belirtmekteydi; “Tabiatın
Fransa’ya pek yakın yerde bulundurduğu Mısır, gerek Hindistan gerek diğer yerlerin
ticareti bakımından bize sınırsız yararlar sunmaktadır. Bundan başka iklimi ve toprağı
ile Batı Hindistan’daki sömürgelerimizin yerlerini alabilir...”
“Niçin dostluğu şüpheli olan ve yıkılması yakın bulunan bir devlet için kendimizi
daha fazla feda edelim? Mısır, Türkiye içi hiçbir değer ifade etmemektedir. Türkiye’nin
oradaki otoritesi bir gölgeden ibarettir. Esasen ilk darbeleri Osmanlı İmparatorluğu’na
indirmek söz konusu değildir. Zira bu, hem dürüstlük ve iyi niyete aykırı düşer ve
69 Fransa’nın Mısır seferinden önce ortaya atılan projeler hakkında bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 29–31. 70Talleyrand’ın Mısır hakkında hazırladığı raporun tam metni için bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 44–46.
Yakındoğu’da Cumhuriyet Hükümeti’nin temsilcileri ile orada yerleşmiş Fransızların
geleceğini tehlikeye koyar hem de İngiltere ile iki imparatorluğu (Avusturya ve Rusya)
Fransa’ya karşı birleştirir”71.
Anlaşılacağı üzere Fransa’nın Mısır seferinin asıl amacı, Hindistan ticaretinin
önünü keserek Fransa’nın savaş halinde olduğu İngiltere’nin gücünü kırmak ve Osmanlı
topraklarından pay almaktı72. Mısır seferine askeri birliklerin yanı sıra bu ülkenin eski
uygarlığını ve çeşitli yönlerini incelemek üzere 175 bilim adamı ve uzman eşlik
etmekteydi. Napoleon, Mısır’a yönelik büyük hedeflerini gerçekleştirmek için halkın
inançlarına ve geleneklerine nüfuz etmek yolunu seçmiştir. Napoleon, 2 Temmuz
1798’de 400 gemi ve 35 bin askerle İskenderiye yakınında karaya çıktığında73 bu
ülkede kalıcı bir hakimiyet kurmak için gerekli gördüğü şeyleri gerçekleştirmeye
başlamıştır. Bu nedenle büyük bir kütüphane ve iki okul açmıştır bunların yanı sıra
Decade Egyptienne (Mısır Haftası) ve Le courier d’Egypte (Mısır Postası) adı ile iki
gazete çıkarttırmış, bir tiyatro ve bir matbaa açtırmıştır74.
Bu işgale ilk olarak Memluklu Murat ve İbrahim Beyler karşı çıkmışlar ancak
Fransızlar karşısında başarılı olamamışlardır. Böylece Napoleon, Kahire’ye girmiş ve
önce halkı yatıştırmak ve ulemayı yanına çekmek için çeşitli divanlar oluşturmuştur.
Halkın desteğini sağlamak için onları Osmanlı Yönetiminden ve Memluk askerlerinden
kurtaracağını vaat eden bildiriler yayınlamıştır75. Napoleon’un bu bildirileri Arapça idi
ve Besmele ile başlamaktaydı. Bu bildirilerde özetle, halkı Memluk zulmünden
kurtarmak için Tanrı tarafından görevlendirildiğini, Tanrı’ya ibadet ettiğini ve
Peygamber Muhammed’e, kutsal Kur’an’a Memluklerden daha fazla saygı gösterdiğini
anlatmaktaydı76. Ancak Napoleon, istediği desteği bulamadığı gibi Akka kalesi
71 Heyet, “Napolyon Bonaparte’nin Mısır ve Suriye Seferi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Osmanlılar, c. 11, s. 263. 72 BOA. HAT, 6945, (1214). İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk- Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–1802), Ankara, 1964, s. 182- 183. 73 Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, s.129. ayrıca bkz. Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 316. Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, Osmanlı Belgelerine Göre, İstanbul, 1998, s. 14-15. 74 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831-1841 I. Kısım, T.T.K., Ankara, 1988, s. 21. 75 Enver Z. Karal, Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri 1789- 1856, c. V, T.T.K. Ankara, 1999, s. 25. 76 Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği, (Çev. Taşkın Temiz), İstanbul, 1998, s. 99-100.
önlerinde Cezzar Ahmet Paşa’nın başında bulunduğu Nizam-ı Cedit askerlerine Mart
1799’da yenilmiş ve bu yenilginin ardından ilerlemeyi durdurmuştur77.
Diğer taraftan Hindistan yolunun tehlikeye girmesiyle İngiltere, Fransızlara karşı
Osmanlı Devleti ile ittifak yapma girişimlerinde bulunmuştur. Amacının Mısır’ı
kurtararak Osmanlı Devleti’ne iade etmek olduğunu bildirmiş ve yanı sıra Osmanlı’nın
askeri gücünü desteklemek için topçuluk ve mühendislik bilimlerinde tanınmış bir kaç
nefer ve generali de Babıâli’ye göndermiştir78. Ayrıca Mısır’ı tekrar Osmanlı
hâkimiyetine kazandırmak için Osmanlı Devlet Adamları, 23 Aralık 1798’de Rusya ile
bir antlaşma imzalamışlardır. Rusya, bu antlaşma ile donanmasını boğazlardan geçirip
Akdeniz’e indirerek bölgedeki gücünü göstermiştir. Rusya’nın Osmanlı Devleti ile
ittifak kurmasının diğer sebepleri ise şunlardır;
a) Malta Şövalyeleri, Rus Çarı’nın himayesine girmişlerdi. Napolyon’un Mısır’a
gelirken Malta’yı alması Rusya aleyhine bir olaydı.
b) Fransa’nın Balkanları ele geçirmesinden duyulan korku.
c) Napoleon, Mısır’ı ele geçirirse Osmanlı Devleti’ni yıkabilirdi. Oysa Rusya,
Osmanlı topraklarından pay almayı tasarlamaktaydı.
5 Ocak 1799’da ise benzer bir antlaşma İngiltere ile yapılmıştır79. Osmanlı–Rus–
İngiliz ittifakına karşı savaşı kaybeden taraf Fransa olmuştur. Napoleon, durumu gözden
geçireceği bahanesi ile İskenderiye’ye geldi ve Mayıs 1799’da yanına çok miktarda
gümüş ve altın alarak gizlice Mısır’dan kaçmak zorunda kalmıştır80. Mısır’da bulunan
General Kleber’e yazdığı mektupta, kendisinin Fransa’ya gitmesi gerektiğinden söz
ederek Mısır’ın yönetimi için General Kleber’i vekil bıraktığını ve eğer altı aya kadar
yardım gönderemezse Mısır’ı boşaltmak üzere Osmanlılar ile barış antlaşması 77 BOA. HAT, 5969, (1212). Tarihi Cevdet, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1309, c. VII, s. 89-91. Cezzar Ahmet Paşa, Mısır’ı iyi tanıyor olması ve başarılı olacağına duyulan inanç sebebiyle Mısır Valisi olarak atanmamıştır. Burada amaç, Onun daha sonra bölgede hakimiyet kurma ihtimalini engellemektir. Bu nedenle serasker olarak görevlendirilmiştir. Cezzar Ahmet Paşa hakkında bkz. F. Emecen, “Cezzar Ahmet Paşa”, TDV. İA., c. 7, İstanbul 1993, s. 516 -518. Ayrıca bkz. Stanford J. Shaw, Ottoman Egypt in the Eighteenth Century The Nizamnâme-i Mısır of Cezzar Ahmet Paşa, Harvard University, Massachusetts, 1962. Fransız işgalinden sonra Mısır’ın iç durumu hakkında bkz. Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, s. 19-25, Abdulrahman al-Jabarti, Ajaibü’l-Akhbar fi’l-Tarajimwa’l-Akhbar, (Trans. T. Philipp), Vol.III, Franz Steiner Verlag Stutgart, 1994, s. 13-94. 78 BOA. HAT. 12561, (1214). 79 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), TTK. , Ankara, 2003, s. 57. 80 BOA. HAT. 13457, (1214).
imzalamaya yetkili olduğunu bildirmiştir81. Antlaşma şartları içerisinde Mısır’dan
giderken top ve cephaneleri ile levazımlarını almak isteği başta gelmekteydi. Osmanlı
Devleti bu isteği kabul etmemiştir ve Fransızlar, Mısır’ı 1 Ağustos 1801 tarihinde
boşaltmışlardır82.
1798 yılında Mısır’ın Napoleon tarafından işgali uluslar arası dengede büyük bir
değişiklik meydana getirmiştir. Yakındoğu Arap dünyasında Haçlılardan beri
Avrupa’nın gerçekleştirdiği ilk girişim olarak bu sefer, yeni bir devrin başlangıcını
işaret etmektedir. Fransızların Mısır’daki hâkimiyetleri kısa sürmüş olsa da Batı’nın
Arap dünyasına doğrudan müdahale devri böylece başlamıştır83. Fransızlar, Mısır’da
kısa süre için kalmış olsalar bile halkın desteğini sağlamak için İslam geleneklerine
saygı duyduklarını söylemişler ancak uygulamada buna dikkat etmemişlerdir. Bonaparte
ile halefleri, Mısırlıların yasa ve geleneklerine saygı gösterilmesini zaman zaman dile
getirmişlerse de bu düşünce, Mısır’ı sömürmek amacı ile çatışınca terk edilmiştir.
Mısır’a maddi ve manevi anlamda yerleşmeyi planlayan Fransızlar, mevcut yönetici
sınıfın yerine Fransız asıllı ve yerli memurları yerleştirince Mısır’ın Hükümeti’ni de
toplumunu da büyük bir değişime uğratmışlardır. Bu değişimin Mısır’ın yerli halkı için
anlamı on altıncı yüzyıldan beri ilk kez yönetime doğrudan katılma fırsatı bulmuş
olmalarıdır. Bu seferin en önemli sonucu ise Osmanlı-Fransız ilişkilerinin kopması ve
III. Selim’in 1798 Eylül’ünde, Fransa’nın düşmanları İngiltere ve Rusya ile bir dostluk
antlaşması imzalaması olmuştur84.
81 BOA. HAT. 12584, (1204). 82 BOA, HAT, 14142, (1214). Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat, c. III-IV, s. 200–209. Ayrıca bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 51–97. ayrıca bkz. George A. Haddad, “A Project for The Independence of Egypt, 1801”, Journal of The American Oriental Society, Vol. 90-2, Oxford, 1970, s. 169-269-178. 83 Bernard Lewis, Uygarlık Tarihinde Araplar, İslamiyet Öncesinden Hz. Muhammet ve İslamiyet’in Doğuşuna, Fetihler Çağından Günümüze Ortadoğu ve Avrupa’da Araplar, İstanbul, 2006, s. 242-243. 84 Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. 1, s. 326 -328. ayrıca bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 27-38. General Kleber’in 1798-1800 tarihleri arasında Mısır ile ilgili olarak düşünceleri için bkz. Kleber, Kleber en Egypte 1798-1800, Presentation et notes par Jacques et Henry Laurens, Instıtut Français D’archelogie Orientale, 1995.
BİRİNCİ BÖLÜM
1. MISIR’DA İDARİ TEŞKİLAT VE NÜFUS
1.1. Mısır’ın İdari Taksimatı:
Mısır’ın coğrafi durumu öteden beri, sınırlarının belirlenmesinde olduğu kadar
dâhili bölgelerinin taksimatında da etkili olmuştur. Coğrafi özelikler Mısır’ı doğal
olarak ikiye ayırmıştır. Böylece Mısır, esas itibariyle kuzeyde “Aşağı Mısır” ve güneyde
“Yukarı Mısır” diye bilinen iki ana bölgeye ayrılmış olup, bu bölgeler arasında Kahire
şehri bulunmaktadır. Aşağı Mısır aynı zamanda el-Vechü’l-Bahri ve Yukarı Mısır el-
Vechü’l-Kıbli olarak da anılmaktadır. Aşağı Mısır, Nil’in iki kolu arasında Garbiyye ve
Menufiyye, Delta’nın doğu tarafından Sina çölüne kadar uzanan Şarkıyye, Delta’nın
batısından Sahra’ya kadar uzanan Buhayra adıyla üç kısma ayrılırdı. Yukarı Mısır’da
ise Kahire’nin güneyinden Nubya’ya kadar Nil üzerinde uzayan ve “Said” adıyla bilinen
büyük bir bölge yer almaktaydı85.
Osmanlılar döneminde de idari bölünme, bu bölge esasına uygun olarak tanzim
edilmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı Devleti, Mısır’ın fethinden itibaren Memlukler
döneminde yürürlülükte olan idari taksimatı pek değiştirmeden devam ettirmiştir. Hatta
Mısır’ın bu genel idari taksimatı, zamanımıza kadar da fazla değişikliğe uğramamıştır.
Yukarıda isimleri zikredilen idari bölgeler, ancak Mısır’ın siyasi ve iktisadi durumuna
göre zaman zaman bazı değişiklikler göstermiştir. Şöyle ki Hayır Bey zamanında el-
Vali (el-Vahât) adıyla yeni bir vilayet oluşturulmuş, Veziri-Azam İbrahim Paşa ise
Mısır’da idari ıslahatta bulunurken Arap şeyhleri ile istişareden sonra merkezi Asyut
olan Said bölgesini sancak olarak Ömer oğullarına tevcih etmiştir86. Osmanlı
Devleti’nin Mısır’ın idari taksimatında büyük değişiklikler yapmamasının sebebi,
fethettiği ülkelerin idari taksimatı ile ilgili izlediği politikadır. Bu politikanın başlıca
özelliği, yeni fethedilen bölgelerde coğrafi, iktisadi, sosyal özelliklere uygun bir tarzda
oluşmuş bir idari taksimat mevcutsa bunu devam ettirmekti. Bu itibarla da Mısır’ın
85 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, Ankara, 1996, s. 4296.86 Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, Kazdağlıların Yükselişi, (Çev. Nalan Özsoy), İstanbul, 2002, s. 1-8. Ayrıca bkz. C. H. Becker, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, İstanbul, 1978, s. 228-233.
fethinden itibaren Memlukler devrinde geçerli olan idari bölünmeyi pek değiştirmeden
devam ettirmiştir87.
Buna göre Fatımilerden önce Mısır’da idari taksimat birliği olarak kurâ88 ve
Fatımilerden sonraki devirde ‘amal görülür. Sonradan ‘amal, müdüriyet olarak
adlandırılmıştır. Osmanlılar, Mısır’ı aldıktan sonra toprağı, 24 kırat’ı oluşturan 13 alt
eyalete bölen Memluk sistemini korumuşlardır89.
Osmanlıların ilk döneminde Mısır Eyaleti’nin sınırları, doğuda Sina Yarımadası
(buradaki Ariş ve Han-ı Yunus Kaleleri Mısır’a tâbi idi), batıda Libya Çölü, kuzeyde
Akdeniz sahilleri, güneyde ise Asvan’a kadar uzanıyordu. Ancak güney sınırı sabit
kalmamış, Süleyman Paşa döneminde (H. 931-941 M.1525-1535 ve H. 943-945 M.
1536-1538) Yemen’e gidildiğinde Kusayr (Kızıldeniz sahilinde) ve İbrim de (Asvan’ın
güneyinde) Mısır’a dahil edilmişti. Böylece Mısır Eyaleti daha evvelki idari yapıya
uygun olarak birkaç vilayete veya diğer adıyla keşufıyete taksim edilirken önemli bazı
bölgelerde sancaklar kurulmuştur90.
Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Mısır’da
klasik Osmanlı sistemini yeniden kurmak yoluna gitmemiş, hem mevcut Memluk
düzeni hem de Osmanlı yönetiminin bazı özelliklerini içeren yeni bir yönetim stratejisi
belirlemiştir. Belirlenen bu stratejinin bir diğer amacı ise Osmanlı askeri ile Memlukleri
uzlaştırmaktı91.
Mısır’ın idari taksimatı ile ilgili ilk esaslı değişiklikler Mehmet Ali Paşa
tarafından gerçekleştirilmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın 1813’te başlattığı bu yeni idari 87 Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmud, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul, 1990, s. 146. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır fi Ahdi’l-Hidiv İsmail Paşa, min sene 1863 ila sene 1875, c.1, Kahire, 1990, s. 60-65. James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey Against The Ottoman Porte, London, s. 2-4. 88 Köyler, kasabalar anlamındadır. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, (Yay. Haz. Aydın Sami Güneyçal), 11. Baskı, Ankara, 1993, s. 527. 89 Hathaway, Osmanlı Mısırı, s. 7. Ayrıca bkz. Becker, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, s. 228-233 Ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS, c. XXIV, Hertford, 1961, s. 219. 90 Donald E. Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 1999, s. 203. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 146, ayrıca bkz. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, s. 60-65 ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS, c. XXIV, s. 218-219.91 Hathaway, Osmanlı Mısır’ı, s. 8. Pitcher, Tarihsel Coğrafya, s. 203. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 146. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, c. 1, s. 60-65.
yapılanmanın amacı, bölge sayısını azaltmak ve böylece merkeziyetçi, otokrat idare
tarzını kurmaktı. Yaptığı düzenlemeler neticesinde Mısır’da, 1840’da yedi müdüriyet
(bölge) bulunmaktaydı. Aşağı Mısır’da Kahire ve İskenderiye muhafızlıklarından başka
Buhayra, Menufiyye Dakhaliyya, Şarkıyye ve Orta ve Yukarı Mısır’da Fayyum dahil
olmak üzere Beni Suveyf, Minya ve İsna bulunmakta idi. Mehmet Ali öldüğünde
Mısır’da 14 müdüriyet vardı. Her biri bir müdür tarafından idare edilirdi. Yine de bu
dönemde Mısır’ın kasaba ve şehirleri muhafızlık olarak özel bir statüye kavuşturuldu.
Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden sonraki yirmi yıl içinde beş yeni valilik daha
oluşturuldu.
1854’e kadar Kahire güçlü bir yönetici ev halkı sınıfı tarafından idare edilirken
Kasım ayında bu sistem kaldırılmış ve Kahire, ayrı bir valilik olarak düzenlenmiştir.
Kahire Valiliği’ni 1855’de El-Ariş, 1866’da Port Said, 1870’de İsmailiye valiliklerinin
oluşturulması izlemiştir. İsmailiye ve Port Said’in valilik yapılmasının ardından Süveyş
Kanalı açılmıştır. Çünkü zirai ve ticari anlamda meydana gelen büyüme, bu
düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği’nden İsmail
Paşa’nın Hidivliğine kadar geçen süre içerisinde Mısır’a hâkim olan yöneticiler,
merkezi otoriteyi güçlü tutmayı başaramamışlardır. İsmail Paşa dönemine gelinceye
kadar idari bölünmede çok ciddi bir yenilikle karşılaşmamaktayız. Ancak Mehmet Ali
Paşa’dan sonra Mısır tarihine ikinci büyük reformist olarak geçen Hidiv İsmail Paşa,
yeniden güçlü bir idari mekanizma oluşturmak maksadıyla Mısır’ı üç büyük daireye
ayırmıştır;
1. El- Bahri; Buhayra, Ciza, Kalyubiyye, Şarkıyye, Menufiyye, Garbiye ve
Dakhaliyya Müdüriyetleri’ni kapsar
2. El- Vustani; Beni Suveyf, Fayyum ve Minya Müdüriyetleri
3. El-Said; Asyut, Circa, Kana ve İsna Müdüriyetleri’nden oluşmuştur.
Kahire, İskenderiye, Dimyat, Reşit, El-Ariş, Port Said, Süveyş ve Sevakin
muhafızlık olarak kalmıştır92.
92 J. H. Kramers, “Mehmet Ali Hânedânı Devri ve İstiklal (XIX.Asırdan İtibaren)”, MEB. İA, c. 8, İstanbul, 1978, s. 258-259. Ayrıca bkz. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, c. 1, s. 65-66. Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 577.
1871 yılında ise, Mısır Sâlnâmesinden edinilen bilgilere göre, Mısır idari
bakımdan beş kısma ayrılmakta idi;
1. Mısır-ı Süflâ
2. Mısır-ı Vüstâ
3. Mısır-ı Ulyâ
4. Sûdan
5. Musavva ve Sevâkin
Bu kısımların idari yapıları ise şöyleydi;
Mısır-ı Süflâ; 6 Müdüriyet (eyalet), 29 kaza, 2187 köyden oluşmaktadır.
1. Müdüriyet-i Buhayra: Merkezi Demenhur, 4 kaza, 440 karye
2. Kalyubiyye; Merkezi Kalyub, 3 kaza, 150 karye
3. Şarkıyye; Merkezi Zekazik, 5 kaza, 399 karye
4. Menufiyye; Merkezi Şeybin El-Kum, 4 kaza, 322 karye
5. Garbiyye; Merkezi Tanta, 9 kaza, 466 karye
6. Dakhaliyye; Merkezi Mansure, 4 kaza, 466 karye
Mısır- Vüsta; 4 müdüriyet, 6 kazadan oluşmaktaydı;
1. Cize; Merkezi Cize, 3 kaza, 160 karye
2. Benî Suveyf; Merkezi Beni Suveyf, 3 kaza
3. Fayyûm; Merkezi Fayyûm
4. Minye ve Beni Mizar; Merkezi Minye, 3 kaza
Sa’id (Mısır-ı Ulyâ- Yukarı Mısır): 4 Müdüriyet, 15 aksâmdan oluşmakta idi;
1. Asyût; Merkezi Asyût, 6 kaza
2. Circâ; Merkezi Sûhâc, 4 kaza
3. Kana ve Kuseyr; Merkezi Kana, 3 kaza
4. İsnâ; Merkezi İsnâ, 2 kaza
Sûdan: Mısır’a bağlı olarak yönetilen, idarecisi Mısır Hidiv’i tarafından atanan
bir bölgedir.
Hartûm: Bu vilâyet 6 müdüriyete bölünmüştür;
1. Dankala ve Berber
2. Tâk
3. Hartûm
4. Senar
5. Kordufan
6. El-Ceralebeyz El-Bahrü’l Ebyât
Musavva ve Sevâkin: Bu bölgeler de Mısır Hidivi tarafından atanan bir yönetici
tarafından idare olunmakta idi. Kâhire, İskenderiye, Reşid, Dimyat, El-Arîş, Süveyş,
İsmâ’iliye, Port Said, Sevâkin, Musavva ve Useyr ise muhâfızlar eliyle yönetilmekteydi.
Her müdüriyet merkezinde bir başhekim ve bir başmühendis bulunmaktaydı.
Kazalarda ise yine doktorlar ve mühendisler bulunurdu ve her müdüriyette bir hastane
ve bir zâbıta konağı ayrıca meclis konağı vardı. Bunlardan başka idareyi teftiş için bir
müfettiş ve iki müfettiş yardımcısı ve köprüleri ve kanalları kontrol etmesi için yine iki
mühendis ve halkın sağlığını kontrol etmek için de iki doktor görev yapmaktaydı93.
1. 1. 1. Vilayetler (Keşufiyyetler):
Mısır bir ziraat ülkesi idi. Ancak burada verimli bir ziraat yapılabilmesi için
düzenli kanallara ve bentlere ihtiyaç vardı. Bu da ancak organize bir çalışma ile temin
edilebilirdi. Bunu göz önünde tutan Osmanlı Devleti, Mısır Memluklerinden
faydalanarak ülkeyi idari kısımlara “kâşiflikler” olarak ayırmıştır94.
93 Mısır Sâlnâmesi 1871, Yayına Hazırlayanlar, Mustafa Öztürk, Sevda Özkaya Özer, Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 5-7. 94 Şinasi Altundağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Vergi Sistemi Hakkında Kısa Bir Araştırma”, AÜDTCFD, c. 5, s. 2, Ankara, 1947, s. 195.
Bu vilayetler (keşufiyyetler), XVII. yüzyılın başında şöyleydi; Şarkıyye Vilayeti,
Garbiyye Vilayeti, Menufıyye Vilayeti, Buhayra Vilayeti, Tarana Vilayeti, Katya
Vilayeti, Cize Vilayeti, Atfıhiyye Vilayeti, Feyyum Vilayeti, Behnesaviyye Vilayeti,
Eşmunin Vilayeti, Menfelutiyye Vilayeti, el-Vahat (el-Vah) Vilayeti95. XVII. yüzyılda
Garbiyye, Menufiyye, Şarkıyye, Buhayra, Circa96. Circa vilayeti iktisadi bakımdan
önem arz etmekteydi. Bu önemi özellikle tahıl üretiminden kaynaklanmaktaydı. Bu
idari birimlerin yöneticileri Kahire’de oturmakta idiler. Bazı vakitlerde görev yerlerine
dönerlerdi. Ancak Circa hâkimi olanların kendi yerlerinde ikamet etmeleri zorunlu idi.
El-Vahat vilayeti ise Hayır Bey zamanında oluşturulmuştur97.
Mısır’da sancak ve vilayetlerin idarecilerinin tayin ve ibkaları, beylerbeyilerde
olduğu gibi Tut ayından itibaren yapılırdı98. Vilayet idarecileri Memluk ümerasından
olan sancakbeylerinden veya unvanı bey olan kâşiflerden tayin edilirlerdi. Bu beş
vilayetin idaresi için daima hâkimler tayin edilirken diğer vilayetlerde ise Memluk
emirleri kâşif rütbesiyle idare ederlerdi. Bu beş vilayetin idarecilerinin tayin ve
rütbelerinin terfi ettirilmesi ise ümeranın meşvereti ve beylerbeyinin tayini ve merkezin
tasdiki ile olurdu. Vilayet idarecilerinin görev süreleri bir yıl olup, süreleri bitince
duruma göre görev süreleri uzatılırdı. Vilayet hâkimleri azledildiklerinde beylerbeyiler
gibi muhasebeleri görülürdü. Yerlerine vekil olarak bir kaymakam tayin edilirdi99.
Vilayet yöneticilerinin en önemli görevleri, vilayette bulunan miri köprüleri
muhafaza etmek, beldelerin sulanmasını sağlamak, fellahları100 urbanın ve başkalarının
zararından korumak, vilayeti dahilinde adaletle hükmetmek ve vilayet üzerine
kararlaştırılan vergiyi hazineye göndermekti. Vilayet yöneticisi başarısız olduğunda ya
da bir suç işlediğinde cezaya çarptırılırlar, hapsedilirler ve hatta katledilirlerdi101.
95 “Vâh; çöl ortasında münbit ada demektir. Avrupa dillerinde Oasis diye yazılmaktadır. Mısır vâhatı eski Rumlar vaktinde Büyük Vâh ve Küçük Vâh diye ikiye ayrılmakta idi.”, Mısır Sâlnâmesi 1871 , s. 3. 96 Stanford Shaw, The Financial And Administrative Organization And Development Of Ottoman Egypt, 1517-1798, Princeton, 1962, s. 60-61. 97 Ömer Lütfi Barkan, XV. Ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul, 1943, s. 360. ayrıca bkz. Shaw, The Financial, s. 1598 Özen Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri, 2003, s. 60-63. 99 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 65. 100 Çiftçi anlamında kullanılmaktadır. 101 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 66.
1. 1. 2. Sancaklar:
XVI. asrın başlarında, Mısır Eyaleti’nde, İskenderiyye, Cidde ve Asyut olmak
üzere üç sancak bulunmaktaydı. 1567-8’e kadar İbrim, Asyut (Suyat) sancağına bağlı
bir kaza iken, daha sonra Mısır’a bağlı bir sancak olmuştur102.
XVII. asır başlarına kadar, Mısır Eyaleti’ni meydana getiren bölgeler
değişmemiş ise de idari, iktisadi ve siyasi şartlara göre Aşağı ve Yukarı Mısır’ın vilayet
ve sancaklarının idari durumunda zaman zaman değişiklikler yapılmıştır. XVI. asrın
başlarında Kalyub, Bilbis ve Dakhaliyye, Aşağı Mısır’ın vilayetleri olarak gösterilirken,
bu asrın sonlarında Kalyub bölgesi kâşiflik, Bilbis ve Dakhaliyye bölgeleri de Eminlik
olarak Şarkiye Vilayeti’ne ilhak edilmişti. Fetihten beri, Mansure bölgesi de Şarkıyye
Vilayeti’ne tâbi idi. Ancak XVI. asrın ortalarında, Şarkıyye’ye bağlılığı devam ederek
ayrı bir vilayet haline gelen Mansure’ye tâbi olan Feraskûr mıntıkası 1569’da müstakil
bir vilayet olmuşsa da 1590’da Menzile ve Feraskür Vilayetleri, ıslah edilmek üzere
tekrar Mansure Kâşifliği’ne bağlanmıştır. 1590-159l’de Buhayra Vilayeti’ne tâbi
bölgelerden olan Terrane mıntıkası da Buhayra’ya bağlanarak ayrı bir kâşiflik
olmuştur103.
XVI. asrın sonlarında, Atfihiyye ve Behnesaviyye, Fayyum’dan ayrı vilayetlerdi.
Mısır’ın fethinden beri, müstakil bir iklim olup, daha sonra Mısır livalarından sayılan
Said Vilayeti, güney bölgelerinin asi Araplardan muhafazasını temin etmek üzere İbrim
Sancağı’na bağlanmış daha sonra İbrim, müstakil bir vilayet olmuştur. Said
Vilayeti’nden ayrılan Asyut Bölgesi de sonraki yıllarda tamamen müstakil bir vilayet
haline getirilmiştir104.
XVII. yüzyılın başlarında Mısır Eyaleti’nin mülki taksimatında yer alan
sancakların isimleri şöyle idi; İskenderiye Sancağı, Dimyat Sancağı, Reşid Sancağı,
Süveyş Sancağı, Cidde Sancağı, Asyut Sancağı, İbrim Sancağı. İskenderiye, Dimyat,
Reşid ve Süveyş sancakları da idari bakımdan özellikli idi. Bu bölgeler, Mısır
102 P. M. Holt, “Egypt and Fertile Crescent 1516-1922”, A Political History, Londra, 1966, s. 53-54. 103 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 149. Ayrıca bkz. Holt, “Egypt and Fertile Crescent 1516-1922”, s. 15. 104 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 150.
Beylerbeyi’ne bağlı olmayıp merkezden buraya İskenderiye Kaptanı, Dimyat-Reşid
Kaptanı ve Süveyş Kaptanı olmak üzere 3 kaptan gönderilirdi. Ancak bazı idari işler
için Mısır Beylerbeyi bu sancaklara müdahil olurdu. Deniz kıyısında olan
sancakbeylerinin en önemli görevi idaresi altındaki sancağın sahil güvenliğini sağlamak
ve denizden gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olmaktı. Bundan ötürü Mısır
Beylerbeyi, buraların ihtiyacı olan gemi ve levazımatı tedarik etmekteydi. Bütün
vilayetler, kâşifler veya hâkimler tarafından idare edilirken limanları olan sancaklar ise
kaptanlar tarafından idare edilmekte ve üç liman sancağı olan İskenderiye, Dimyat ve
Süveyş, doğrudan doğruya merkeze bağlı bulunmaktaydı. Bu sancakbeyleri Kaptan-ı
Derya’nın emrinde sefere çıkmakla görevli idiler. Müstakil bir kaptanlık olan Süveyş
Donanması’nın amiraline de kaptan denilmekteydi. Süveyş Sancakbeyi’ne Hint
Kaptanı, Mısır Kaptanı, Süveyş Kaptanı, Bahr-i Ahmer Kaptanı da denilmekteydi.
Doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyûn’a ve sadrazama bağlı idi. Kendisine Kaptan-ı
Derya emir veremezdi. Süveyş Sancakbeyi’nin en önemli görevi, hacıların Süveyş’ten
Cidde’ye naklini sağlamak, Mısır’dan Haremeyn’e gönderilen emtianın ulaşmasını
temin etmekti. Süveyş Kaptanı Mısır hazinesinden yılda 12 kese akçe alırdı. Süveyş
Kaptanı aynı zamanda Haremeyn’e gönderilmek üzere Süveyş Limanı’nda toplanan
büyük miktardaki hububatın güvenliğini ve vaktinde Süveyş’ten gemilerle Haremeyn’e
gönderilmesini sağlamaktaydı105.
Ayrıca Osmanlı’nın Mısır’ı fethinden beri Dimyat, Barollus ve Reşid Bölgeleri,
İskenderiye Sancağı’na tâbi olmuşsa da daha sonra Dimyat ile Reşid ayrı sancaklar
haline gelmiştir. Daha sonra ise İskenderiye’ye tekrar bağlanan Dimyat ve Reşid
1572’de müstakil birer sancak olmuştur. Ancak XVII. asrın başlarında Reşid Bölgesi
bazen İskenderiye Sancağı’na bazen de Dimyat Sancağı’na bağlanırdı. Bununla beraber,
Osmanlı Devleti, Mısır’ı fethinden itibaren Süveyş Bölgesine özel önem göstermiş ve
burada faaliyette bulunan Portekizlilerin taarruzlarından korumak için bölgeye bir
tersane kurulmuş ve yeni bir donanma inşa edilmiştir106.
Böylece Mısır eyaleti, Osmanlı Devleti’nin diğer eyaletleri gibi, sancaklara
taksim edilmeyip genellikle vilayetlere bölünmüşse de eyaletin sınırlarında bulunan
105 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti , s. 62-65. 106 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 152-153.
stratejik bölgelerde ancak muhafaza amacıyla birkaç sancak teşkil edildiği
anlaşılmaktadır. XVI. asrın sonlarında ve XVII. asrın başlarında Eyalet’in idare merkezi
olan Kahire ile beraber idari bölgeleri 12 vilayet (Şarkıyye, Garbiyye, Menüfiyye,
Buhayra ve Tarrana, Katya, Ciza, Atfihiyye, Fayyum, Behnesaviyye, Eşmunin,
Menfelutiyye ve el-Vahat) ve 7 sancaktan (İskenderiye, Dimyat, Reşid, Süveyş, Cidde,
Asyut ve İbrim) ibaret idi107.
Bölgede bulunan müdüriyetlerin havi olduğu şehir, kasaba ve karyelerin
miktarları aşağıda verilen tablodaki gibidir108;
Tablo 1: Mısır’da Bulunan Müdüriyetlere Ait Şehir, Kasaba ve Köyler
Müdüriyet Şehir ve Kasaba Kariye KazaBuhayra 22 253 Tecile
Şir ahitAsf
DalencatDemenhurEbu hums
Şarkıyye 11 429 Kaniyatİbrahimiye
MinyetülkamhBabisSavahArin
Dakhaliyye 4 437 Meyt gamrMeyt semnut
SefilavinDegris
FarsekurMansure
Garbiye 36 484 ZeftiSanta
Mahletu MenufBesyun
MendureElhaletülkebri
KefrülşeyhBile
Biladül arzı şarkıyyeBiladülarzı garben
AklimülberlisKalyubiye 3 159 Abri
KalyubTuh
107 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 153. 108 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.
Menufiye 13 331 EşmunMeyk
MenufŞebinsekkum
Asyut 3 281 kariye14 vâh
MenviDirertMenşufEynubSuyut
Ebu tecDevir
Beni Suveyf 5 69 YepaBeni Suveyf
ZaviyeFayyum 1 86 kariye
5 vâhSenurusTabhar
Ciza 3 160 AvsimCizre
YederşinMinya 2 259 Faş
MefgaBeni mezad
KanunsaMinya
Circa 4 188 TamaTaytaSuhac
MünşiyeCirca
YerdisiKana 5 152 Farşut
DeşnaKanaKusİsna
İsna (hudud) 2 87 EdfuAsvvanKenuzHazfa
115 3344
Tablo 2: 1878’de Mısır’ın Vilayetleri109
Aşağı Mısır El-BuhayraEl-GarbiyyeEl-Menufiyye
El-DakhaliyyeEl-Şarkıye,
El-KalyubiyeYukarı Mısır El-Ciza
Beni SuveyfEl-Fayyum
El-Minya ve Beni Mizar
109 F. Robert Hunter, Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy, University of Pitsburgh Press, s. 42.
AsyutCircaKanaİsna
1. 2. XVI. Yüzyılda Beylerbeyilik Olarak Mısır:
Daha önce ifade ettiğimiz gibi Osmanlı Devleti geleneklerine göre, fethedilen
ülkelerin eski nizamı, kısmi düzenlemeler ile muhafaza edilebilmekteydi. Nitekim
Mısır’da da Memluklar devrinden kalan kanun ve uygulamalar ıslah edilmiş ve Osmanlı
sistemine uygun hale getirilerek tatbik edilmiştir110. Mısır’ın fethini tamamlayan Yavuz
Sultan Selim, Mısır’da Osmanlı hâkimiyetini sağlamlaştırmak için Osmanlı Devleti’ne
itaat edenlerden faydalanmak ve itaat etmeyenlerin nüfuzunu ortadan kaldırmak yolunu
benimsemiş, Mısır’ın idari düzenini oluşturmak için de daha önce uygulanan idare
sistemi hakkında bilgi toplamıştır111. Kahire’de sükûnet sağlandıktan sonra Mısır
Beylerbeyliği’ne, Mısır seferi sırasında yararlıkları görülmüş olan Vezir-i Azam Yunus
Paşa tayin edilmiş ise de mal ve para toplama hırsı yüzünden azlolunmuştur112.
Osmanlı’ya itaat etmiş olan Memluk Beylerinden Hayır Bey, Yunus Paşa’nın azlinden
sonra Mısır Beylerbeyliği’ne getirilmiştir113.
Mısır’ın fethini takiben Osmanlı idarecileri, eyaletin iç işlerini adet ve kanunları
ve halka muamele üslubunu kavrayıncaya kadar Kahire’ye bağlı sancak ve bölgeleri,
Osmanlılara itaatlerini sağlamak üzere Memluklu Kâşiflere ve mahalli Şeyhü’l-
Arap’lara bırakmış, Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinde bulunan İskenderiye ve Cidde gibi
önemli limanları ise sancakbeylerine tevcih etmişlerdir. Vilayetlerin idarecileri olan
Memluklu Kâşifler, Şeyhü’l-Arap isyanlarını sona erdiremedikleri için azledilerek
yerlerine sancakbeyleri tayin edilmişse de bir netice alınamadığından vilayetlerin idaresi
110 “imparatorluğun teşekkül ettiği sahalara ait eski devir ve devletlerden intikal eden örf ve adetler, Osmanlı Devrinde de yazılmış çeşitli kanunnamelerde kendilerine bir yer ayırabilmişlerdir. … bilhassa bir kısım Türk ve İslam devletlerinden zapt ve ilhak edilmiş olan ülkelerden büyük bir kısmında bazen eski kanunların hiç değiştirilmeden aynen ve eski isimleriyle muhafaza ve tatbik edilmiş olduğu görülmektedir.” Barkan, Kanunlar, s. LXIV-LXVI.111 S. J. Shaw, “The Land Law of Ottoman Egypt (960/1553): A Contribution to the Study of Land Holding in the Early Year of Ottoman Rule in Egypt”, Der İslam, 1963, XXXVIII, s. 117. Ayrıca bkz. İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), Conseil Supreme D’Atatürk Pour Culture, Language et Histoire Publicatios de la Societe Turque D’histoıre, Serie VII, No. 93, Imprimerie de la Societe Turque D’histoire, 1989, s. 1-62. 112 S. Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, s. 197.113 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 61, 62.
tekrar Memluklu Kâşiflere verilmiştir. Yukarıda işaret edildiği gibi, eyalet merkezinin
muhafazası, Beylerbeyi’nin idari ve askeri işlerine yardımcı olmak üzere birkaç
muhafaza sancakbeyi istihdam edilmiştir. Bunun yanında Akdeniz ve Kızıldeniz
sahillerini düşman ve korsanlardan muhafazası için İskenderiye, Dimyat ve Cidde’ye
sancakbeyleri tayin edilmiş, Süveyş ise kaptanlıkla bir sancakbeyine verilmiştir. Ayrıca
Said bölgesi fetihten beri urban şeyhlerine sancak şeklinde tevcih edilmişken 1574’ten
itibaren Said, Şeyhü’l-Arap’lardan alınarak bir sancakbeyine verilmiştir. Genellikle
Şeyhü’l-Arap’ların zapt ede geldiği iklimlerin, sancakbeylerine tevcihi düşünülmüşse de
bazı Şeyhü’l-Arap’ların eskisi gibi ellerinde bırakılıp sancak payesiyle tayin edildiği de
görülmüştür114.
Memluklu Sultanlığının son devresinde idari teşkilat, karışık bir hale gelip
saltanatın yıkılmasına sebep olmuştu. Mısır’ı fethettikten sonra Sultan Selim, burada
Osmanlı düzeninin kısa zamanda yerleşmeyeceğini anladığından Mısır’ın eski
teşkilatını ıslah, eyalete uygun olanların ibkâ, Memluk saltanatına mahsus olanlarının
ise ya ta’dil ya da ref’ edilmesini emretmiştir. Uzun müddet Kölemen hâkimiyetinde
kalmış olan Mısır’ın Osmanlı Devleti sınırlarına katıldıktan sonra idari, ekonomik ve
sosyal yapısında ciddi bir değişikliğe uğramadığını söylemek mümkündür. Yani
Mısır’ın örgütlenmesi, Osmanlıların mevcut eyalet kurumları ile Memluk döneminden
devralınmış kurumların yeniden düzenlenmeleriyle oluşmuştu115.
Mısır’da Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesi devresinde zaman zaman isyan eden
Memluklar ve Şeyhü’l-Arapların çoğu girişilen mücadelede yenilmişler ve
kendilerinden sonrakiler, Osmanlı’ya itaat etmek zorunda kalmışlardır. Vezir-i Azam
İbrahim Paşa, Mısır’ın idari tanzimi sırasında bu guruplardan idari ve mali gücü olup
fesada karışanları idam etmiştir. Memlukların ve Şeyhü’l-Arapların Mısır’da kurmuş
oldukları teşkilatın ve halk üzerindeki nüfuzlarının kırılması ile başlayan istikrar
devresinde Mısır Eyaleti, Osmanlı kanunlarına uyum göstermeye başlamış ve böylece
Mısır halkı huzura kavuşmuştur. Bu dönemde, ihtiyaçları zamanında karşılanan askeri
sınıf huzur ve emniyeti sağlamışladır. Yine bu dönemde Mısır Beylerbeyliği, devletin
114 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 154-156. 115 Andre Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir Osmanlı Kentinin Yükselişi, (Çev. Alp Tümertekin), İstanbul, 1998, s. 19-33. Ayrıca bkz. Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği Osmanlı Belgelerine Göre, İstanbul, 1998, s. 13.
ve eyaletin ihtiyaçlarına göre hareket eden güvenilir kimselere verilmiştir. Gerek
eyaletin idarecilerini gözetlemeye memur Osmanlı Muhafaza Beyleri’nin gönderdikleri
raporlardan gerekse eyalet halkının şikâyetlerinden durumu takip eden devlet merkezi,
herhangi bir huzursuzluk çıktığında inceleme için müfettişler göndererek durumu tespit
etmiş ve huzursuzluğu önlemeye çalışmıştır116.
Mısır Eyaleti’nde XVI. asrın ortalarından itibaren idari huzursuzluk ve bozukluk
baş göstermiştir. Bunun sebebi, devlet merkezinde bu devrede suiistimallerin artmış
olması ve bu bozulmanın Mısır Beylerbeyileri, kadıları, sancak beyleri ve muhafaza için
Mısır’a gönderilen asker vasıtasıyla Mısır’a da sirayet etmiş olmasıdır. Nitekim XVI.
Asrın sonlarına doğru kapıkulu mevcudu artarken devlet hazinesi bunların ulûfelerini
ödeyemez hale gelmiş, saray masrafları artarken bütçenin dengesi bozulmuştur. Ayrıca
Çerkes beyleri tekrar nüfuz sahibi olarak vilayet kâşifliklerini iltizamla aldıkları gibi
oğulları ve tâbi memluklarını da askerin içine sokabilmişlerdir. XVI. Asrın sonlarında
Osmanlı Devleti merkezinde görülen idari bozukluklar ve asker fesadına köklü bir
çözüm getirilmediği gibi Mısır’da idari ve mali bozulmalar da daha çok ceyb-i
humâyuna gönderilen irsaliye hazinesine etkileri bakımından ele alınmıştır. Bu nedenle
eyaletin durumunu düzeltip, irsaliyeyi eksiksiz bir şekilde temin etmek üzere geniş
yetkili beylerbeyiler görevlendirilmiştir. Beylerbeyiler de idari ve mali ıslahattan ziyade
her yıl daha çok irsâliye göndermek için çaba sarf etmişlerdir117. XVII. Yüzyılın
ortalarına kadar ise sık sık değişen beylerbeyiler tam manasıyla idari ve askeri huzuru
temin edememişler ve nihayet Mısır, yöneticisi Bâb-ı Ali tarafından atanan ama iç
işlerinde bağımsız olan bir eyalet konumuna gelmiştir118.
1. 2. 1. Mısır Beylerbeyi’nin Tayini:
Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu bölgesiyle ilgili siyasi ve iktisadi siyaseti
bakımından Mısır Beylerbeyi’nin tayini önemlidir. Başlangıçta, bu eyalete Kubbe
vezirlerinden biri tayin edilmekteydi. XVI. asrın ilk yarısında, Osmanlı hâkimiyetine
giren Kızıldeniz kıyıları, Yemen ve Habeşistan bölgelerinin zaptı ve bu mıntıkada
zaman zaman meydana gelen isyanlar sebebiyle, Mısır Beylerbeyilerinin, daha önce
116 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 92-94. 117 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 91-102. 118 Pitcher, Osmanlı İmparatorluğunun Tarihsel Coğrafyası, s. 189.
buranın, siyasi ve askeri durumunu iyi bilen veya bu bölgede daha önce hizmet görmüş
olanlardan seçilmesini gerektirmiştir. Daha sonra ise bu makamın vezaret payesiyle
tevcihi teamül haline gelmiştir. XVI. asrın sonlarından itibaren, eyaletin içine düştüğü
çalkantılar arttığından Padişah’a çok bağlı ve aynı zamanda saray ve saltanatın Mısır’la
olan ilgileriyle alakalı zevatın Mısır Beylerbeyi seçilmesi tercih edilmiş gibi
görünmektedir119.
Osmanlı Devleti, Mısır’ı fethedip bir beylerbeyilik haline getirince, Mısır’ın
merkez ve bölge ile olan ilişkilerini sağlamada, devletin bu bölgelerdeki hâkimiyetini
tesis etmede Mısır Beylerbeyi’ni birinci derecede sorumlu tutmuştur. Bu bakımdan
tayin edilen Mısır beylerbeyine geniş yetkiler tanınmıştı. Zira Osmanlı Devleti dahilinde
bulunan değişik bölgelerin merkezle olan ilişkileri ve bu bölgenin denetimi farklı
düzeylerde gerçekleştirilmekteydi. Bu bakımdan merkeze en yakın ve merkezden sık
denetlenebilen bölgelerdeki kurumlar, İstanbul bölgesindeki yapılanmaya benzerken,
merkezden uzaklaştıkça kurumlar ve idari uygulamalar değişmekte, bu da merkez ile
yerel yapılar ve güçler arasındaki değişen dengeleri yansıtmaktaydı. Mısır Beylerbeyi,
Haremeyn, Kuzey Afrika, Yemen, Habeş ve Kızıldeniz ile ilgili konularda önemli rol
oynamaktaydı. Mısır’a Beylerbeyi olarak vezir rütbesindeki kişilerin tayin edilmesinde,
Mısır’ın yoğun nüfusa sahip olması, iktisadi ve mali bakımından önemi ve kültürel
alandaki tesirinden kaynaklanan sebepler de rol oynamıştır. Zira Mısır, siyasi, stratejik
ve ekonomik bakımdan Osmanlı Devleti’nin en önemli eyaletlerinin başında
gelmekteydi120. Mısır’da beylerbeyilik yapan paşaların buradan geri döndüklerinde
Divân’da görev almaları mümkün idi. Bununla birlikte hapsedilmeleri,
cezalandırılmaları da söz konusu idi.
Mısır Beylerbeyiliği; vefat, liyakatsızlık veya daha mühim bir vazifeye tayin
sebepleriyle boşalınca Divândan buraya uygun bir devlet adamı atanırdı. Bundan sonra
yeni Beylerbeyi adayı, Padişah huzuruna kabul edilir ve kendisine lüzumlu tenbihat ve
talimatta bulunulurdu. Eğer Beylerbeyi başka bir eyalette görev yapmakta ise, nasıl
hareket edeceği hakkındaki talimat, yazılı olarak gönderilirdi. Eski Mısır Beylerbeyi
veya kaymakamı, yeni beylerbeyi gelene kadar, eyaleti kontrol altında bulundurması,
119 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 101- 108. , 120 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 20.
Mısır’daki askere yeni Beylerbeyine itaat ve sadakatle hizmet etmeleri, civarda olup
Mısır’a bağlı ümeraya ise Mısır Beylerbeyi’nin sözünden çıkmamaları istenirdi.
Beylerbeyinin gecikmeden ve sıkıntı çekmeden Mısır’a ulaşması için de yol üzerindeki
idarecilere gerekli yardımda bulunmaları emredilirdi. XVI. Asrın ilk yarısından Mısır
Eyaletinin idaresi istikrarlı bir hale geldiğinden Beylerbeyilik süresi on bir yıla kadar
devam ettiği halde daha sonraki devrede bu süre hemen hemen dört beş seneden fazla
olmamıştır121.
Mısır Beylerbeyi, Mısır’ı bir mukataa olarak alırdı. Giderlerden arta kalanı
merkeze göndermek ile sorumlu idi. İstenilen miktardaki meblağı temin edememesi
durumunda açığı kendi kesesinden karşılamak zorundaydı. Mısır Beylerbeyiliği’ne tayin
edilen beylerbeyiler, aynı zamanda vezir olduklarından dolayı kendilerinden Tuğ
Caizesi ve Mansıp Caizesi olmak üzere iki türlü vergi alınırdı. Bu caizeler tayin
edildikleri vilayetlere göre çeşitlilik arz ederdi. Mısır Beylerbeyiliği bu bakımdan
caizesi en büyük olan beylerbeyiliklerdendi. Mısır’daki düzenlemeler ve merkez ile olan
hâkimiyet ilişkisini belirleyen unsurlar arasında, Sultan’ın isminin Cuma Hutbesinde
okunması, Padişah’ın adının sikkeler üzerine yazılması, muayyen olan yıllık hazinenin
gönderilmesi, talep edildiğinde Mısır askerlerinin merkezi orduya gönderilmesi
hususları yer alırdı. Bu unsurlar yerine getirildiği sürece merkezi hükümet için Mısır’da
mahalli hususlarla ilgili düzenlemeler fazla sorun teşkil etmemekteydi122.
Beylerbeyi genellikle İstanbul’dan gelindiğinde ve acil durumlarda deniz yolunu
tercih ederdi. Deniz yoluyla gelen beylerbeyinin ilk durağı İskenderiye olurdu. Paşa,
deniz yoluyla geldiğinde İskenderiye’de onu karşılamaya Çavuş kethüdası ve Paşa
Müteferrikası ve Başçavuş giderdi. İskenderiye’de karşılandıktan sonra Reşid
Limanı’na gidilirdi. Şayet kara yoluyla geliyorsa, Şam yolu üzerinden Hankah
mıntıkasından Bulak’a gelinir ve burada üç gün konaklanırdı. Bulak’taki Kasrü’l-
Hâlî’ye geçilirdi. Burada büyük ziyafetler verilir, yeni beylerbeyi geldiğinde eyalette
bulunan Sancakbeyleri, Kâşifler, Arap Şeyhleri ve Eyalet Divânı mensupları ve sair
asker de karşılamaya çıkarlardı. Ayrıca halktan şikayet veya haceti olanlar da
121 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 101-108. 122 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 20- 24. Ayrıca bkz. Michael Winter, Egyptian Society Under Ottoman Rule, 1517-1798, Londra, 1992, s. 20.
Beylerbeyi’nin huzuruna çıkıp arzuhallerini sunarlardı123. Havai fişek gösterileri
eşliğinde şenlikler tertip edilir, gece ise İmam Şafii’nin ziyaretine gidilir daha sonra
sabahleyin Kahire’ye büyük bir tören eşliğinde girilir ve Kal’atü’l-Cebel’e çıkılırdı. İlk
Divân, Divân-ı Kayıtbay’da icra edilirdi. İlk iş olarak da Haremeyn meselesi
görüşülürdü. Divândan sonra için ağalar, Başçavuş, mülazimin karşılarlar, yeni
beylerbeyi görev yerine gelirken önceden tayin etmiş olduğu kaymakamın da paşasının
Mısır’a yaklaştığı haberini aldığında kendisine münasip hediyeler gönderirdi. Mısır
Beylerbeyi’nin karşılanma törenleri Kahire’ye özgü ve diğer eyaletlerden farklılık arz
etmekteydi. Bazı yönleriyle göz kamaştırıcı bu törenlerin özel bir önemi bulunmaktaydı.
Bu törenlerin maliyetleri Beylerbeyi’nin kesesinden çıkardı. Bu, aynı zamanda bir imaj
ve zenginlik gösterisi idi. Bununla beraber yapılan bu gösteriler, Memluk geleneklerinin
de bir devamı niteliğinde idi124.
1. 2. 2. Mısır Beylerbeyi’nin Görevleri:
Göreve başlayan yeni beylerbeyinin harici meselelerle ilgili görev ve yetkileri
genel olarak Osmanlı Devleti’nin uyguladığı genel siyasetine göre şekillenirken eyaletin
dahilindeki görev ve yetkileri de başta Mısır Kanunnamesi olmak üzere kendisine
gönderilen hükümlerle belirtilirdi.
Beylerbeyilerin başlıca yetkileri kanunnameler ile beylerbeyilik beratlarında
özetlenmiştir. Beylerbeyiler, eyaletlerine Sultan tarafından vekil tayin olunmuşlardır.
Bu yönüyle Mısır Beylerbeyi, Mısır Eyaleti’nde Padişah’ın mutlak vekili durumunda
olup, sadrazamın ülke genelindeki konumu gibi beylerbeyi de eyaletinde aynı konumda
idi. Bu sebeple beylerbeyiler, eyaletlerindeki bütün adli teşkilatın ve sivil halkın hâkimi
ve valisi konumundaydılar. Beylerbeyi aynı zamanda paşa rütbesi ile Osmanlı askeri
birliklerinin kumandanı durumundaydı. Padişah’ın bütün icra yetkilerini temsil eden ve
bu özelliğinden ötürü vilayet valisi diye isimlendirilen beylerbeyiler Padişahın
emirlerini ve kadıların kararlarını yerine getirirlerdi. Beylerbeyiler, düzenin korunması
açısından çok geniş yetkilerle donatılmışlardı. Sultanın mahalli temsilcisi olmaları
askeri ve sivil işlerde en üst düzeyde idi. Sultan’ın temsilcisi olarak Kale’de ikamet
123 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 25. Ayrıca bkz. Winter, Egyptian Society, s. 34.124 Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi. c. III, (Çev; Özdemir Çobanoğlu), Ankara, 1979, s.388.
ederler ve vilayetin idaresinde gereken ihtimamı gösterirler ve genel nizamı ve emniyeti
temin ederlerdi. Eyaletin idari, mali, kazai, askeri vb. olan görevleri yerine getirmede
Mısır Divânı’nda bulunan Divân üyeleri tarafından yürütülürdü. Bu idarecilerin
vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmeleri, halkın huzur ve sükûnu, mübaşirlerin
zulümden men’i, eyalet gelirlerinin korunması ve artırılması hususunda dengeli bir
siyaset takip etmesi Mısır Beylerbeyi’nin en önemli görevlerindendi. Bunun yanı sıra
Mısır Kadısı’yla beraber dava şikâyetlerini dinleyip, meseleleri halletmeye ve kadının
hükümlerini icraya çalışırdı. Beylerbeyi, sancakbeyleri ve askerin sâlyâne ve ulufelerini
vermek gibi mühim mali işleri defterdar ve ruznameci vasıtasıyla görüp ilgili defterlere
kaydedildiği halde, İrsaliye Hazinesi ile bizzat yakından ilgilenmek durumundaydı.
Mısır beylerbeyinin miri malı tahsilinde gereken önemi göstermesi gerekirdi. Bu
bakımdan arazinin ekimiyle ilgilenmek durumunda olduğundan Nil’in taşma olayını
yakından takip eder ve mümkün olduğu kadar çorak bir yerin bırakılmaması için gerekli
tedbirleri alırdı. Beylerbeyiler, merkezin değişik konulardaki taleplerini yerine getirerek
bunları sonuçlandırırlardı. Bazı durumlarda, özellikle sefer masrafları için merkezin
nakit ihtiyacını karşılamak üzere beylerbeyilerin kendi mallarından olmak üzere para
talep edildiği de olurdu. Mısır Defterdarı ve kadısı hariç, eyaletin bütün asker ve
idarecilerini tayin ve azle yetkisi olan beylerbeyi defterdar ve kadının arz ettiği tayin ve
aziller ile ilgili kararlarında merkezin görüşü alınırdı. Mısır Beylerbeyi, kendi eyaletinin
yanı sıra Yemen, Habeşistan gibi çevre eyaletlerde görevlerinden ayrılmış bulunan ehl-i
örf taifesinin mülâzemet için İstanbul’a gitmelerini sağlamak ve bunların Mısır’da kalıp
hazineye yük olmalarını önlemekle de sorumlu idiler. Beylerbeyi, Sultanın en önemli
temsilcisi olması hasebiyle Divânın toplanmasında ve feshedilmesinde tek yetkili kimse
idi. Beylerbeyi’nin emirleri, Divân’dan ilgili yerlere gönderilirdi. Emirlerin icrası için
yapılması gereken hususiyetler de burada değerlendirilirdi. Beylerbeyinin faaliyette
bulunabilmesi Divân üyelerinin başarısına bağlıydı. Mevkii icabı Mısır Beylerbeyi,
yabancı devletlerin Mısır’la olan ticari münasebetlerini merkezin siyasetine uygun
olarak yürütmek durumundaydı125.
Özellikle hac yolunun emniyet altında tutulması için Cidde, Yenbu, Süveyş gibi
iskelelerin güvenliğinin sağlanması Beylerbeyi’nin önemli görevleri arasında idi. Mısır
Beylerbeyi, bölgede üstlenmiş olduğu görevinin öneminden dolayı Osmanlı Devleti’nin
125 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 31-35.
yaptığı askeri seferlere katılmak zorunda değildi. Mısır beylerbeyi, eyaleti ve çevre
bölgeleri harici tehlikelere karşı korumak, devletin bu husustaki emirlerini icra etmekle
de görevli idi. Mısır Eyaleti’nin idaresinde, Osmanlı Devleti merkezinin izlediği
politikanın esasını, merkezi iktidarı tehdit edebilecek yerel güç odaklarını sistem dışı
tutmak ve eğer bunda başarılı olunamıyorsa Memluk kökenli aileler arasındaki nüfuz
dengesini merkezin lehine çevirebilecek yeni güç unsurlarını desteklemek
oluşturmaktaydı. XVII. yüzyıl buna iyi bir örnek teşkil eder. Mısır Beylerbeyileri,
nüfuzlarını XVII yüzyıl başlarına kadar korumuşlar ancak daha sonraki dönemlerde,
artan ayaklanma hareketleri ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Merkezi yönetimin
eyalet valisine karşı yerel Memluk Beylerini güçlendirmeyi amaçlayan bir denge
politikası izlemesinin doğal sonucu olarak Mısır’da Memluk Beyleri nüfuz
kazanmışlardır. Diğer taraftan XVI. yüzyılda paranın değer kaybı, yeniçerilerin kışlada
bulunmak dışında ticaret ve siyaset ile ilgilenmeye başlamalarının bir sonucu olarak
yeniçeriler, Memluk Beyleri ile ittifak halinde olan güçlü bir sınıf özelliği
kazanmıştır126.
Mısır Kanunnamesi’ne göre Kahire ve mülhakatının sükûn ve ahalinin huzur ve
emniyetinin temini doğrudan doğruya Beylerbeyinin vazifesi idi. Beylerbeyi, şehrin ve
vilayetin muhafazası, eya1et askerinin intizamı ve ihtiyaçlarının temini ve Mısır
kadısıyla beraber şikâyetleri dinleyip çeşitli meseleleri halletmekten sorumlu idi127.
Haftada dört gün, Kale’deki Gavrî Divânhanesinde128 toplanan Mısır Divân-ı
Âli’sine Beylerbeyi riyaset ederdi. Yine Mısır Kanunnamesi’ne göre Beylerbeyi, kanuni
özrü olmadan Divân’a riyasetten uzak duramazdı. Böylece onun riyasetinde kethüda,
hafız sancak beyleri, bölük ağa ve çavuşları, çavuşlar kethüdası ve mütekâid beylerle
beraber kadı, defterdar, ruznâmeci, muhasebeci, Divân efendisi, tercüman başı ve çeşitli
kalem kâtipleri gibi eyaletin bütün kurumlarının temsilcileri katılırdı. Divân’da önemli
işler müzakere edilir daha az önemli olanlardan şer’i meseleler Kadı Meclisi’ne, mali
işler ise Defterdar Divânı’na havale olunurdu. Beylerbeyi Mısır Muhafaza Beyleri’nin,
126 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s.10-11. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s.36. 127 Barkan, Kanunlar, s. 378-383.128 Mısır Divânı genellikle yüksek bir yerde bina olunan ve beş bin kişi alan Gavri Divânhanesi’nde toplanırdı. Bkz. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 112.
kâşiflerin, Urban Şeyhleri ve askerin ahvalini, aldığı emirleri ne ölçüde ifa edebildiğini
mufassal raporlar halinde merkeze arz ederdi129.
1. 2. 3. Mısır Beylerbeyilerinin Görev Süreleri:
Mısır Beylerbeyi’nin görevde kalma süresi, Osmanlı siyasetinin genel bir
uygulaması olarak bir yıllık süre ile sınırlı idi. Bu yönüyle Beylerbeyi’nin liyakat ve
yararlılıkları görüldüğünde hil’at ve kılıç ihsanıyla görev süresi her yıl yenilenirdi130.
XVI. yüzyılın ilk yarısında Mısır Eyaleti’nin idaresi istikrarlı bir durum arz ettiğinden
bazı beylerbeyilerin on yıldan fazla görevlerinde kaldıkları görülmektedir. XVII.
yüzyılda ise Beylerbeyilerin görev süreleri çok fazla uzatılmamıştır. Bunun sebebi,
gerek merkezde ve gerekse eyalette meydana gelen olumsuz hadiselerdir. Bu dönemde
bazı beylerbeyilerin birkaç ay süre ile görevde kaldıkları bile olmuştur. Ancak bu görev
sürelerinin kısalığı, Mısır’ın mali durumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Zira sık sık
beylerbeyilerin değişmesi, Mısır Hazinesi’nden askerlere istikbal terakkilerinin
verilmesi, hil’at, karşılama merasimlerinde yapılan harcamalar hazineye yük
getirmekteydi. Ayrıca Beylerbeyi’nin henüz bir mali yılı doldurmadan azli de hazineye
ait olan ve tahsili gereken miri malın vaktinde tahsilinde sıkıntılara sebebiyet vermekte
bu da beylerbeyilerin muhasebelerini zorlaştırmakta ve hesapların birbirine karışmasına
sebep olmuştur131.
1. 2. 4. Mısır Beylerbeyi’nin Azli:
Beylerbeyi’nin azline başlangıçta siyasi ve idari başarısızlığı sebep olurken
zamanla irsaliye göndermekteki kusurunun önemli bir sebep olarak ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır. XVII. asrın ilk çeyreğinde sıkça zuhura gelen taht değişikliklerinin,
Mısır Beylerbeyileri’nin de değişmesine yol açtığı gözükmektedir. Fakat Beylerbeyi’nin
azil ve ibkâsındaki asıl teamül sene sonlarında, Mısır’ın Muhafaza Beyleri tarafından
merkeze düzenli bir şekilde gönderilen raporlara ve devletin genel durumuna göre
Divân-ı Hümâyun’da yapılan görüşme sonunda karara bağlanması şeklinde idi132.
129 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 108-113.130 Tut ayı mali yılın başlangıcı sayılmaktadır. 131 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 37132 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1948, s. 31.
Ancak XVI. asrın sonlarında, askerlerin istemedikleri beylerbeyini azlettirmekte etkili
oldukları anlaşılmaktadır. Azledilen beylerbeyinden halefi gelene kadar hizmete devam
etmesi istenirdi. Ancak acil bir şekilde merkeze çağrılan beylerbeyinin yerine bir
kaymakam bırakılırdı133.
XVII. yüzyılın sonuna kadar Beylerbeyilerin azledilmesinde rol oynayan
unsurlar hemen hemen aynı kalmıştır. Bunlar arasında merkezde taht değişikliği,
beylerbeyinin kötü idaresi, başka bir eyalete tayin edilmesi, merkezde kubbe vezirliği
veya sadarete getirilmesi gelirdi. Merkezi idarede karışıklık durumunda Mısır’daki
askerlerin ve emirlerin entrikaları sonucunda beylerbeyilerin azledildiği de
görülmektedir. Mısır’daki Memluk Beyleri’nin zamanla güç kazanmaları ile
beylerbeyilerin yönetimi şekilden ibaret bir duruma düşmüştür. Bunların keyfi
yönetimlerine engel olmak isteyen beylerbeyiler, görevlerinden alınmışlardır. Merkezin,
bununla ilgili gerçeği bilmesine rağmen mazul beylerbeyinin yerine başka birini
yollamanın dışında çok ciddi bir tedbir almadığı görülmektedir134.
1. 2. 5. Mısır Beylerbeyi’nin Teftişi:
Mısır Beylerbeyi’nin teftiş ve muhasebesi hizmetten ayrıldıktan sonra, halefleri
tarafından, gönderilen ferman gereğince görülür ve netice merkeze arz olunurdu.
Beylerbeyi’nin muhasebesi, Ruznamçe Defterleri’ne göre yapılırdı. Genellikle azil
gerekçeleri, gelir tahsilinde kusurları ve İrsaliye Hazinesi’nin noksanlığından
kaynaklandığından yeni gelen beylerbeyinin ilk işi, selefinin muhasebesini görüp
tamamlamak olurdu. Beylerbeyinin azli sadır olduktan sonra Mısır hazinesinin gelir ve
giderleri yeni beylerbeyi tarafından görülmedikçe sabık beylerbeyinin Mısır’ı terk
etmesine asla izin verilmezdi. Beylerbeyi, halefi gelmeden ve muhasebesi görülmeden
Mısır’dan gitmeye kalkışırsa Memluk Beyleri onun gitmesini engellerlerdi. Azledilen
Beylerbeyi’nin muhasebesi görülürken, kadıasker, defterdar, kethüdalar ve çeşitli vazife
sahiplerinin bulunduğu Divânda Ruznameci, beylerbeyinin tasarrufu müddetinde
üzerinde görünen hazine gelirlerini ve giderlerini beyan ederdi. Bunlardan hangilerinin
yerine geitirildiği ve hangilerinin üzerinde kaldığı tespit edilirdi. Ayrıca halef-selef
133 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 124-126. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 40.134 Mustafa Nuri Paşa, Netayicül Vukuat, c. I-II, (Hazırlayan Neşet Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 289. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 42.
arasındaki muhasebenin görülmesi esnasında merkezden tayin edilen bir mübaşir de
katılırdı.
Tayin edilen mübaşir, halef-selef arasında muhasebenin görülmesinde ve
muhasebeyle ilgili olarak merkezden talep edilen hususların eksiksiz ve vaktinde yerine
getirip, neticenin en kısa zamanda merkeze bildirmesinden sorumlu idi. Bu mübaşir,
muhasebenin tamamlanmasından sonra, ilgili defterlerle beraber merkeze giderdi. Bu
muhasebede merkezden gönderilen mübaşirin yanı sıra Mısır’daki kadıya, defterdara,
ümeraya, Yedi-Ocak efradına, Ayan-ı Mısır’a hitaben hüküm gönderilir ve muhasebe
esnasında kendilerinden “kaide ve kanun-u Mısrıyye” ye göre hareket etmeleri ve
tarafların arasındaki muhasebenin usulünce görülmesi istenirdi. Mısır Divânı’ndaki
ruzname defterlerine dayanan bu inceleme sonunda azledilmiş Beylerbeyi’nin ortaya
çıkan zimmeti, mallarıyla tesviye olunup, netice mufassal defterleriyle birlikte merkeze
arz edilirdi. Beylerbeyi teftiş neticesini devlet merkezine arz edip, gelen emre göre
hareket ederdi. Sabık beylerbeyinin emval ve eşyası hazineye olan borcunu ödemeye
yetmezse beylerbeyinin yakın adamlarından kethüdası, Divân efendisi ya da
muhasebecisi’nden tahsil edilme yoluna gidilirdi. Bazen de beylerbeyi temessük ile
zimmetindeki miktarı İstanbul’a vardığında ödeyeceğini taahhüt ederdi. Şayet
beylerbeyi bir vazife ile başka bir yere tayin edilmiş ise, muhasebesinin geciktirilmeden
bir an evvel yapılması ve görev yerine gitmesine müsaade edilmesi istenirdi135.
XVI. asır ortalarına kadar, Mısır’ın mali durumu, Beylerbeyilerin arzlarından
takip olunur, teftiş ve muhasebeleri ise ancak hizmetten ayrıldıktan sonra, halefleri
tarafından görülür ve netice raporlar halinde merkeze bildirilirdi. Fakat asrın sonlarında,
devletin içine düştüğü mali güçlüklere paralel olarak Mısır Beylerbeyleri, gelir
tahsilinde kusurları veya irsaliyeyi noksan göndermeleri halinde azle uğramışlardır136.
1. 2. 6. Mısır Beylerbeyi’nin Yardımcıları:
Beylerbeyilerin etrafında genellikle merkezi hükümet tarafından atanmış yüksek
rütbeli yardımcıları bulunur, idari görevler bunlar arasında paylaşılırdı. Kahire’de mali
135 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 43-47.136 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 127.
işlerle uğraşan bir Defterdar, Mısır dışındaki veya içindeki seferleri yöneten Serdar, her
yıl hac kervanını Mekke’ye götüren bir Emirü’l-Hac, yıllık vergiyi İstanbul’a götüren
bir Emirü’l-Hazine ve paşalar azledildiğinde yerlerine geçen bir Kaymakam vardı137.
Genellikle Mısır Divânı mensupları ile mansıb tasarruf edenleri Beylerbeyinin
idari, mali, kazai ve askeri işlerinde doğrudan doğruya muavinleri olduğu gibi, sancak
beyleri, kâşifler ve şeyhü’l-araplar da idari temsilcileri sayılmaktaydı. Beylerbeyinin
mali ve idari işlerinde defterdar ve maiyeti, şer’i işlerde ise kadı ve naibleri
yardımcılarıydı. Kethüdası, muhafız sancakbeyleri ve kıdemli mütekaid beyler de askeri
ve idari bakımdan yetki sahibi idiler. Mısır Beylerbeyi’nin asıl yardımcısı kethüda idi.
Divân toplantılarında Paşa’nın yerine riyaset ettiği gibi eyaletin bütün umurunu da
görürdü. Beylerbeyi gibi kethüda da Kale’de ikamet ederdi. Bu durum bazen
Beylerbeyilerin bütün işleri kethüdalara havale etmesine kadar varabildiği gibi bazen de
kethüdalar, Beylerbeyilerden daha çok nüfuz kazanabilmekte ve Beylerbeyilerin pek
çok durumda kethüdalarına tâbi olmalarına kadar gidebilmekteydi. Kethüdaların,
beylerbeyilerin emirlerine ve siyasetine uygun hareket etmeleri gerekirdi. Aksi takdirde
cezalandırılırlardı. Bu ceza bazen ölüme kadar varabilirdi. Kethüdaların fonksiyonları
ilk dönemlere nazaran XVIII. yüzyıla doğru azalmaya başlamıştır. Zira Memluk
Beyleri’nin idarede hâkim olmaları ve önemli mansıplarda etkili olmalarıyla paşanın
nüfuzunun azalmasına yol açmış ve naib-i vekil konumunda olan kethüdasının da
nüfuzu azalmıştır. Beylerbeyinin vekili itibariyle kethüdanın vazifesi de beylerbeyi
hizmette ka1dığı müddetçe devam ederdi. Beylerbeyinin azlinden veya vefatından
sonra, önceki hizmetine dönerdi. Bazı durumlarda kethüda, beylerbeyinin vefatı
durumunda kaymakamlık hizmetini de görürdü. Mısır Beylerbeyi’nin hizmetinde ayrıca
birçok ağa ve sair hizmetlileri de vardı138.
Kadı, devlet merkezinin eyaletteki adli temsilcisi sıfatıyla Mısır Beylerbeyi’nin,
eyalet ve reayanın durumunu merkeze bildirirdi. Beylerbeyinin kethüdasından başka bir
de kapı kethüdası bulunmakta idi. Kapı kethüdası beylerbeyinin Divân-ı Hümayun’daki
işleriyle, merkezdeki diğer muamelelerini takip ediyordu. Beylerbeyinin kapı
kethüdasına Dergâh-ı Âli Kethüdası da deniliyordu. Beylerbeyi’nin maiyetinde bulunan
137 Andre Ravmond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, (Çev. Ali Berktay), İstanbul 1995, s. 5. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 38.138 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 12131,132.
ve kendisine yardımcı olanlar arasında Hazinedar, Ser-Müteferrika, Tercüman, Ser-
Kilar-ı Vezir, Sancaktar, Kâtib-i Divân, Divân Efendisi, Mukabele-i Vezir, Mühürdar,
Mir-i Ahur, Ser-Tabbahin, Çaşnigir, Ser-Münadin, Ser-Çavuşan, Vekil-i Harç, Reis-i
Divân gelmekteydi139.
1. 3. Mısır’ın İdarecileri:
1. 3. 1. Muhafaza Sancak Beyleri:
Veziriazam İbrahim Paşa 1525’te Mısır Eyaleti’nde düzenleme yaparken eski
nizamına itibar ederek, vilayetleri keşufiyyet olarak gerek Memluklu gerekse Osmanlı
Beylerine, iskeleleri ise sancakbeylerine sâlyâne ile tevcihi esasını vazetmişti. Bunun
yanında Mısır Beylerbeyi’ne yardım etmek üzere birçok beyler, askeri ve idari
sahalarda görevlendirilmiş ve onlardan yararlı olanlar Mısır’ın Muhafaza
Sancakbeyliğine tayin edilmiştir. Genellikle Mısır’ın ocak ağaları, müteferrikalar,
çavuşlar kethüdaları, eyalette daha nüfuzlu askeri bir vazife sayılan Mısır Muhafaza
Sancakbeyliği’ne tayin edildiği gibi, Mısır’a yakın olan eyaletlerde sancakbeyi
olanlarda terfie hak kazandıklarında bu göreve verilirdi. Sancakbeylerinin en önemli
mansıpları arasında defterdarlık, emirü’l-haclık, İrsaliye Hazinesi’nin serdarlığı, orduya
tayin edilen askerlerin serdarlığı ve önemli vilayetlerin hâkimlikleri gelirdi. Mısır
Muhafaza Sancakbeyliği, makam ve mevki bakımından bölgenin beylerbeyinden sonra
gelirdi. Şayet muhafaza sancakbeyliği boş olursa, Mısır Beylerbeyi, hizmete layık
gördüğü birini merkeze arz eder ve merkezin tevcihi uygun görmesi halinde beratı
gönderilirdi. Mısır Beylerbeyi, tayin edilen Sancakbeyi’nin sâlyânesini ve ismini Divân-
ı Âli’de bulunan deftere kaydettirip, bir suretini de merkeze gönderirdi.
Sancakbeylerinin sınırlı sayıda olmalarına dikkat edilirdi. Sancakbeyleri vazifelerine bir
yıl süreyle atanırlardı. Vazifelerini kusursuz yapmaları ve kendilerinden istenilen
vergileri zamanında göndermeleri halinde kendilerine yenileme beratları gönderilirdi.
XVII. yüzyılda da sancakbeyliğinin önemi devam etmiştir. Mısır Divân-ı Âli’sinin asıl
üyelerinden olan Muhafaza Sancakbeyleri, Divân’da görülen çeşitli işleri tedvirde Mısır
Beylerbeyi’ne yardımcı olur, merkezden gelen emirleri veya Divân-ı Âli’de alınan
139 Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye, s.209-210, ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 40.
kararları tenfiz ederdi140. Mısır Muhafaza Sancakbeyleri, Beylerbeyinin faaliyetlerinden
merkezi haberdar ederdi. Yaşlı ve hasta olup, hizmete kudreti olmayan sancakbeyleri
azledildiğinde kendilerine tekaüdiyye tayin olunurdu. Vefat etmeleri halinde varlıkları
miriye zapt edilirdi141.
XVI. yüzyılın ortalarına kadar Mısır Eyaleti’nde bulunan muhafaza
sancakbeylerinin sayısının 40’a ulaştığı ve asrın sonlarına doğru bu sayının 25 civarında
olduğu bilinmektedir. XVI. asrın sonlarına kadar Mısır’da bulunan bu sancakbeyleri,
eyalette ve imar bölgelerde yararlı vazife yaptıkları halde, daha sonra, eyalette
huzursuzluğun ve idari karışıklığın başlıca amillerinden olmuşlardır142.
1. 3. 2. Beylerbeyi Kaymakamı:
Gerçekte kaymakamlar beylerbeyinin yardımcıları olmayıp beylerbeyilik
makamına beylerbeyinin ani ölümünde, beylerbeyinin azlinde yeni beylerbeyi gelene
kadar görev yaparlardı. Bu fetret döneminde beylerbeyinin genel olarak tüm görevlerini
yerine getirmesinden dolayı kendisine kaymakam veya beylerbeyi kaymakamı denirdi.
Kaymakam, beylerbeyi gibi idari emirler çıkarır, ahkâm icra eder, Divâna başkanlık
ederdi. Kaymakam görev yaptığı süre içerisinde tam bir yetki kullanmayıp, halefinin
gelişine kadar özellikle vergi tahsilinin tamamlaması ve eyaletin muhafazasının gereği
gibi görülmesi ile meşgul olurdu. Beylerbeyi bir isyanı bastırmak gibi önemli bir vazife
ile Kahire’den ayrılmak durumunda kaldığı zamanlarda yerine sancakbeylerinden
birisini Kale’de kaymakam olarak bırakırdı. Sabık beylerbeyinin tayin ettiği kaymakam
yeni beylerbeyi Mısır’a gelmeden önce görevinden ayrılması veya ölmesi durumunda
muhafaza beyleri yeni birini tekrar kaymakam olarak seçip, durumu merkeze arz
ederlerdi143.
140 İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), s. 70-73.141 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 66-69. ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Pattern of Egyptian Political History From 1517- 1798”, Political and Social Change in Modern Egypt, Londra 1968, s. 83. 142 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 133-146. 143 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 50
1. 3. 3. Memluk Beyleri:
Osmanlılar Kahire’yi aldıklarında Memluk Devleti’nin askeri seçkinlerinden bir
kısmını hükümet sistemleri içine dâhil etmişlerdi. Memluk sisteminin temeli, köle
tüccarlarının sahiplerinden satın almak veya kaçırmak suretiyle elde ettikleri kölelerin
gemilerle İskenderiye’ye ve Dimyat’a nakledilmeleri ve bunların Kahire’de ocak
zabitleri, Yeniçeri ağası, Azaban ağası gibi nüfuzlu ve varlıklı kimselere satılmasına
dayanmakta idi. Beylerin evine dâhil olan kölelerin vatanı artık Mısır olurdu. Satın alan
kimse ise bu kölelerin babaları, arkadaşları, kardeşleri gibi olurdu. Böylelikle beylerine
intisap etmiş olurlar ve köle ile efendisi arasındaki ilişki kuvvetlenirdi. Osmanlı
yönetimi, yerel Memluk Beylerini kendi eyalet valilerine karşı güçlendirmeyi
amaçlayan bir denge politikası izlemiştir. Kökleri, Memluk yönetim geleneğinde
bulunan aile yapısına dayalı yerel güç odakları bizzat İstanbul tarafından
desteklenmiştir. Bu durum XVII. yüzyıldan itibaren Mısır’da Memluk Beyleri’nin nüfuz
kazanmasına yol açmıştır. Kısa bir süre sonra devletin önemli işleri (defterdar, emiru’l-
hac, emirü’l-hazine, kaymakamlık vs.) bu emirlere verilmiştir144.
XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında Mısır’da hızla artan Memluk Beyleri,
Kahire’nin esir pazarlarından Kafkas menşeli köleler satın alıp kuvvetlerini arttırma
yoluna gitmişlerdi145. Böylelikle de bu eyalette, beylerbeyi ve yeniçerilerin elindeki
yetkiye alternatif bir karşı ağırlığı kurumlaştırmışlardır. Bundan yararlanan Memlukler,
Mısır’ın örgütlenmesinde önemli bir rol oynamayı sürdürdüler ve Bey unvanıyla
özellikle taşra illerinin yönetiminde görevler aldılar. XVII. yüzyılda idarede önderlik
konumunu elde tutacak ve Mısır’ın kentsel ve kırsal servetinin büyük bir kısmını
denetleyebilecek kadar güçlü olan Kafkaslardan ve başka yerlerden gelen memluk
gurupları oluşmuştu. Yaklaşık 1630’dan itibaren Memluk aileleri üstün bir güce sahip
olmaya başladılar. Beylerin gücü, taşranın denetimlerinde olmasından, iltizam adı
verilen işletmelerden ve belli başlı yönetim işlevlerini üstlenmelerinden
kaynaklanmaktaydı146.
144 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 28, ayrıca bkz. P.M. Holt, “Ottoman Egypt During Seventeenth Century”, BSOAS, XXIV – 2, 1962, s. 218. 145 Köle ticareti ile ilgili olarak Bkz. Nihat Engin, Osmanlı Devleti’nde Kölelik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1998, s. 89-102. 146 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 69-70, Ayrıca Bkz. Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 276. Ayrıca Bkz. Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s. 43.
Askerlerin beylerbeyilere karşı tutumları, itaatlerinin zayıflaması, maddi
imtiyazlar elde etmeye çalışmaları ve beylerbeyilerin askeri nizamı düzeltmekle meşgul
olmaları, Memluk unsurunun yavaş yavaş idareye dahil olmasına imkan vermiştir.
Memluk nizamı Memluklerin satın alınıp yetiştirilmesi, Memluklerin gücünün artmasını
ve onların önemli mevkilere gelmelerini sağlamıştır. Memluk Beyleri sancakların
idaresinde rol aldılar ve idari bakımdan, Paşa’dan sonra en önemli konuma geldiler.
Böylelikle eyaletin yönetiminde denge unsuru oldular. Bazı durumlarda beylerbeyinin
yerinin boşalması veya Kale’den uzaklaşması durumunda beylerbeyinin yerine
kaymakam olarak görev aldılar. Mısır Kanunnamesi’nde beylerin askeri vazifeleri ön
planda idi ve serdar olarak merkezin istediği askerlerin harbe sevk edilmesinde, irsaliye
hazinesinin götürülmesinde aktif rolleri vardı. XVII. yüzyılda Memluk Beyleri,
Emirü’l-Haclık mansıbını da elde ettiler. Bu mansıpların hepsi birinci derecede askeri
idi. Mısır’ın fethinden sonra, idari işlerde Beylerbeyilerin kontrolü yaklaşık yüz yıl
kadar devam etti. Ancak sonraki yüzyıllarda ise Memluk Beyleri’nin etkisi hissedilmeye
başlandı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Memluk Beyleri mahalli meselelerde gittikçe
artan bir rol oynadılar. Böylelikle Memluk Beyleri, Mısır’ın siyaset sahnesine, merkezi
idarenin hesaba katmak zorunda olduğu yeni bir unsur olarak ortaya çıktılar147.
1. 3. 4. Kâşifler:
Osmanlılar, yerine getirmeleri gereken yönetim yükümlülüklerini hafifletmesi ve
bu işler için Mısır’da istihdam etmeleri zorunlu olan personel yükünü üstlerinden alarak
daha pratik çözüm sunması nedeniyle Memluk kurumlarının bir bölümüne
dokunmamışlardı. Böylece kendi yanlarında yer alan eski egemen kesime ait otoritenin
bir kısmını yine bu sınıfa bıraktılar. Bu yönüyle Mısır’daki vilayetlerin yönetimi
buradaki mevcut düzenden, sulama ve vergilerin toplanmasından sorumlu olan kâşiflere
terk edilmiş oldu148.
Kâşiflikler, vilayet hâkimlerine bağlı idiler. Dolayısıyla nasb ve azilleri birlikte
yürütülüyordu. Kâşiflik olarak bilinen yerlerin idarecileri olan kâşifler Memluk
147 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 71- 73. 148 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 26.
Beylerinden olup Osmanlılar zamanında bu makam küçük idari birimlerin hâkimi ve
Paşaların vekilleri olup keşufiyye köylerini idare edenler olmak üzere iki tabakayı ifade
eder olmuştu149.
XVI. asrın ikinci yarısında kâşiflerin tasarruf müddetleri bitmeden önce ref
olunup daha fazlasını ödemeyi taahhüt edenlere tevcihinin zararı anlaşıldığından, bazı
kâşifliklerin tayininde tahvil içinde fazla mahsulat ile tasarruf etmek isteyenlere
verilmemek şartı esas alınmıştır150. Kanunname tanzimine kadar vilayet kâşifleri
çoğunlukla Memluklu emirlerine tevcih edildiği halde daha sonra Memluklu idareciler
yanında, Mısır’da veya İstanbul’da bulunan kapıkullarına da verilmeğe başlanmıştır151.
Kâşiflerin başlıca görevleri, vilayet halkının hükümdara itaatini sağlamak,
topraklarını ölçmek, fetih esnasında ölen Memluklerin arazi ve mülkleri ile mahalli
taifelerinin ellerinde bulunan mukataalarını miriye zapt etmek, nahiyeler halkını ve
arazilerini asi urbandan korumaktı. Mısır Kanunnamesine göre, kâşifler, mahalli ve
sınırlı vazifelerini, Beylerbeyi ve Nazır-ı Emvalin nezaretinde görürdü. Görevleri idari,
askeri ve kazai olarak üç kısma ayrılırdı. Bunları şöyle özetlemek mümkündür; Görev
yaptığı vilayete ait toprağın gereği gibi irat edilmesini sağlamak, sorumluluklarındaki
köylerin nehir setlerini zamanında tamir ettirmek, Nil’in taşmasından evvel köylülere
ekilecek araziyi hazırlatmak, mevcut ekilmemiş köylerin mamur edilmesine çalışmak ve
mamur olanları da harap olmaktan korumak. Bunun dışında vergilerin tahsil edilip
noksansızca hazineye teslim edilmesini sağlamak152.
Kâşifler bu vazifelerin birisini ihmal edince Nazır-ı emval vasıtasıyla umurları
teftiş edildikten sonra uygun şekilde cezalandırılırdı. Görevlerini layıkıyla yapan
Kâşifler için ise ödüllendirilmeleri yönünde Beylerbeyi ve Nazır-ı Emval tarafından
Devlet merkezine arz olunurdu. Kâşifler vazife ifasında yardım talep ederse Bey1erbeyi,
Nazır-ı emval vasıtasıyla muavenette bulunurdu. Kâşifler uhdelerindeki miri emvali
tamamen uygulamayıp, üzerlerinde çok borç tahakkuk edince önce hapsedilerek,
149 İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), s. 73-88. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s.74-76, Raymond, Yeniçerilerin Kohiresi, s.10-11150 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 156-158. 151 Shaw, The Financial 1517-1798, s. 31. 152 Shaw, The Financial, s. 61.
kendilerinin veya adamlarının mallarından borç tesviye edilir, sonra hapisten çıkarılıp
miri alakası kesilerek azledilirdi. İkaz olunmakla beraber, vazifelerinde ihmali ve bid’at
ihdası vaki olunca, ahvali teftiş edilerek muhakeme olunup, netice Asitane’ye arz
edilirdi153.
1. 3. 5. Şeyhü’l-Araplık:
Kâşifler dışında bir diğer görevli de Şeyhü’l-Araplardır; urban şeyhliği (Şeyhü’l-
Arablık) tayini, Mısır Beylerbeyi’nin inhası ve Devlet merkezinin tasdikiyle
tamamlanırdı. Beylerbeylerin, Şeyhü’l-Araplık inhilal ettiğinde veya tahvili bittiğinde
aynı vilayet şeyhlerinden vilayete, halka ve miriye yararlı olanını seçmesi kanun hükmü
olmuştur154.
Mısır’ın fethinden beri vilayetlerin idaresi, eski Memluklu sistemine göre
kâşif1ere tevcih edilmekle beraber Şeyhü’l-Arapların hâkimiyeti altında bulunan iklim
ve bölgeleri, Osmanlı hâkimiyetini tanımak ve nezaretlerindeki köyleri halkının
hukukuna riayet, yıllık vergilerini hazineye ödemek şartıyla tekrar kendilerine
verilmişti. Mısır Kanunnamesi bu Memluklu teşkilatını bir takım düzenlemelerle
yerinde bırakmış, fakat vilayetlerde kâşiflerle dengeli olmak ve devamlı isyanda
bulunan Urbanı teskin etmek üzere kâşiflerden ayrı bölgelerde Şeyhü’l-Araplık adıyla
müstakil bir idari ünite oluşturmuştu. Şeyhü’l-Arap ve kâşif idari bakımdan aynı görevi
ifade etmekteydi. Bununla birlikte Şeyhü’l-Arap asker sınıftan değildi.
Mısır’ın fethinden beri Şeyhü’l-Araplar mıntıka ve vilayetlerinde müstakil
hâkim olarak geniş yetkilere sahiptiler. Mısır Kanunnamesi’yle Şeyhü’l-Arapların
bölgeleri miriye zapt edilip, kendilerine iltizam ile tayin edilince, bu salahiyetleri
sınırlandırılmıştı. Ancak bazı Şeyhü’l-Arapların vilayetlerinin müstakil hâkimi olma
vasfı devam ettiği görülmektedir. Şeyhü’l-Araplar, kâşiflerde olduğu gibi idarelerindeki
beldelerin imaretinden ve bunların harap olmasını önlemekten sorumlu idiler. Bu
bakımdan köprülerin ve bentlerin tamirlerinden ve sulanan yerlerin ekilmesinden
sorumlu idiler. Kâşiflerde olduğu gibi bunlar da defterdar marifetiyle beylerbeyine karşı
153 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 161-164, Shaw, The Financial 1517-1798, s. 62.154 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 165.
sorumlu idiler. Şeyhü’l-Araplar miri malın tahsilinde ve hazineye vaktinde teslimden
sorumlu olup, ödemeleri gereken miri malı aylık olarak hazineye ay sonunda vermeleri
gerekirdi. Ayrıca sayfiye mahsulünü de mevsiminde eksiksiz ödemeleri gerekirdi.
Bundan başka Şeyhü’l-Arapların maiyetindekileri artırıp bunların ihtiyaçlarını
fellahlardan tahsil etme yoluna gitmesine izin verilmez ve suçları kesinleşmiş olanları
yakalayıp kâşiflere teslim etmeleri gerekirdi. Şayet Şeyhü’l-Arapların bir kusuru olursa
durumun merkeze bildirilip gelecek emre göre hareket edilmesi esas idi. Görevleri
arasında halkın ahvaline riayet, Arap kabileleri arasında huzurun temini ve fesadın
önlenmesi gelirdi. Çok sık olmasa da komutan veya müfettişlik gibi vazifeleri de
yaparlardı. Şeyhü’l-Araplar uhdelerindeki miri malı eksiksiz olarak beylerbeyine eda
ettiklerinde beylerbeyi Şeyhü’l-Araplara beylerbeyinin kendi hesabından olmak üzere
hil’at giydirirdi. Şeyhü’l-Arapların, Kahire’ye geldiklerinde beylerbeyine hediyeler
takdim etmeleri usuldendi. Beylerbeyi ise Şeyhü’l-Araplara kendi malından olmak
üzere istediği hediyeleri verebilirdi. XVII. yüzyılda Şeyhü’l-Araplar vergi toplamada ve
idari işlerde önemli mevkilere gelmişlerdi. Yukarı Mısır’da sancakbeyleri 1610’dan
1660’lara kadar idareyi ellerinde tutmuşlardı. Ancak bu tarihten sonra beylerin önemi
azalmış ve aynı dönemde başta Said bölgesi olmak üzere değişik yerlerde Arap
kabileler güçlerini yeniden kazandılar155.
Böylelikle XVII. yüzyılın ortalarından sonra yine Mısır’ın önemli bir kesimi
Arap kabilelerinin kontrolüne girmiş oldu. Mültezim olarak atanmalarıyla mali açıdan
da güç kazandılar156.
1. 4. Divân-ı Âli:
Divân kelimesi, idare ile ilgili olarak bütün meclislere verilen bir ad olup Divân-
ı Âli’nin yanı sıra beylerbeyinin kasrında her gün toplanan ve gündelik meselelerin
görüşüldüğü bir kurumdu. Kethüda, defterdar, ruznameci ve ocak ricalinin hazır
bulunduğu ve idareye ait meselelerin görüşüldüğü ve Mısır’da Osmanlı idari
hükümlerinin icra edildiği Divân-ı Sağir denilen Paşa Divânı, Memluk Emirlerinin
Divânı, ocakların tabilerinin uyması için emir ve talimatlar ısdar olunan Ocak Ricalinin
155 Winter, Egyptian Society, s. 102. 156 Ayrıntılı bilgi için bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 79- 81. Ayrıca S. J. Shaw, The Financial,s. 14.
Divânı da bulunmaktaydı. Divân-ı Âli bazen de Divân-ı Kebir olarak isimlendirilmiştir.
Bu Divânın akdedilmesi ilk olarak Mısır Kanunnamesi’nin ilanından sonradır. Divân-ı
Âli, idari bir meclis olup şeklini Mısır Kanunnamesi’nden almıştır. Dönemin kaynakları
Divânın ismine Divân-ı Âli, Divân-ı Mahruse-i Mısır veya Divân-ı Mısır el-
Mahrüsetü’l-Âli şeklinde işaret etmektedir157.
1. 4. 1. Divân-ı Âli Üyeleri:
Askeri, idari, adli alanda yüksek rütbeli yöneticilerden meydana gelen Divân,
idarede beylerbeyinin en önemli yardımcısı konumunda idi. Beylerbeyi, idari
görevlerini Divân-ı Âli vasıtasıyla yerine getirirdi. Divân, Beylerbeyi’ne tavsiyelerde
bulunması fonksiyonunun yanı sıra, Beylerbeyi’nin keyfi idaresini engelleyen bir
özelliğe de sahip idi. Bu yönüyle de beylerbeyinin aşırıya varabilecek yetki kullanımını
da kısıtlamaktaydı. Paşa, bu nedenle Mısır’da sınırsız bir yetkiye sahip değildi. Divân
üyelerinden oluşan diğer idareci sınıf tarafından kontrol edilmekteydi. Kısıtlamada payı
bulunanlar arasında, merkezden atanan ve mali işlere bakan defterdar; yine aynı biçimde
görevlendirilen ve adli işlerden sorumlu ve aynı zamanda beylerbeyinin icraatlarını
hukuk kuralları bakımından denetleyen kadı; ocakların yönetimini üstlenmiş olan
yeniçeri ağası, emirü’l-hac, hazine emini gibi kimseler gelmekteydi158.
Kale’deki Gavri Divânhanesi’ndeki görüşmelere Beylerbeyi’nin riyasetinde
kethüda, muhafaza sancakbeyleri, bölük ağaları ve ihtiyarları, kadı, defterdar, ruznameci
ve vazifeleri icabı çeşitli kalem katipleri gibi eyaletin bütün müesseselerinin temsilcileri
katılırdı. Divânda önemli meseleler görüşülür daha az önemli görülenler konularına
göre Kadı Divânı’na veya Defterdar Divânı’na havale olunurdu. Mısır Divân-ı Ali’sinin
esas üyelerinden olan Mısır Kadısı görevini icra etmek üzere bütün tabiileriyle beraber
Divânda bulunurdu. Divânda şer’i görüş istenen idari ve mali meseleler Kadı meclisine
havale edilirdi. İdari ve mali görüşü gerektiren kazai davalar ise beylerbeyi ve
defterdarın huzurunda Divânda müzakere edilirdi159.
157 Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s. 5, ayrıca Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Kanuni Devri Kanunnameleri, c. 6, İstanbul 1993, s. 129.158 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 24, Winter, Egyptian Society, s. 32. 159 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 53, 54.
Ayrıca Beylerbeyi ile birlikte Divân üyelerinden olan defterdara, kadıya, ocak
ağalarına hitaben merkezden hükümler gönderilmesi Divân-ı Ali ve üyelerinin eyaletin
idaresinde, özellikle de müşavere noktasında, önemli fonksiyonları olduğunu gösterir.
Ayrıca beylerbeyinin azil ve vefatı gibi durumlarda Divân üyelerinin rolü daha da
artardı. Mısır Beylerbeyi, merkezden gelen emirlerle ilgili olarak Divânı toplantıya
çağırır ve Divândaki gündeme göre Divâna ilgilileri de davet ederdi. Devlet
merkezinden gelen emirler Divânda müzakere edilerek karara bağlanırdı. Divânda
Beylerbeyi bulunmazsa, Beylerbeyi Kethüdası’nın başkanlığında toplanırdı. Ayrıca
Divânda Divân taifesinden vazifeliler hazır bulunup, vazifelerini ifa ederlerdi Bunlar
arasında mühürdar, dividdar, buyrulducu, tercüman gelirdi. Divân Kâtipleri de Kâtib-i
Divân-ı bi’r-Rumi ve Katib-i Divân-ı bi’l-Arabi diye iki kısma ayrılırdı. Divâna daimi
surette Ağa-yı Fırka-yı Çavuşiyye ve Ağa-yı Müteferrika bulunurdu ki bu iki grubun
görevi Divân-ı Ali’yi korumaktı160.
1. 4. 2. Divân-ı Âli’nin Toplanması:
Mısır Kanunnamesi’ne göre haftada dört gün Divân-ı Ali veya Divân-ı Mısırın
toplanma merkezi Kale’nin içinde bulunan Gavri Divânhanesi idi. Bununla beraber bazı
zamanlarda Divân-ı Alinin başka mekanlarda icra edildiği de olurdu. Özellikle İrsaliye
Hazinesi’nin gönderilmesi sırasında Bab-ı Nasr’ın dışında Adiliye’de Hac kafilesinin
hacca gönderilmesi esnasında Birketü’l-Hacda, Nil’in taşma mevsiminde suyun
kesileceği zaman Haliç’te toplanılırdı. Ayrıca mazul beylerbeyinin muhasebesi
görülürken Beylerbeyi’nin iskân ettiği kasırda da toplandığı da olurdu. Bunun yanında
bazı beldelerin kurak olması ve kıtlık halinde miri malın tahsili veya bunun ertelenmesi
ile ilgili olarak da Divân yapılırdı. Beylerbeyi eyalette ortaya çıkan acil durumlarda
Divânın hemen toplanmasını talep ederdi. Divânın akdedilme usulü ise şöyleydi;
Beylerbeyi, Divânın toplanmasını istediğinde, Divân katibi tezkere yazıp, çavuşları
vasıtasıyla Divân üyelerini ve Divâna katılacakları Divâna davet ederdi.
Divân üyelerinin her toplantıda bulunmaları zorunlu değildi. Divân-ı Âli’nin
toplanmasına karar verildiğinde Gavri Divânhanesi’nde Beylerbeyi oturur onun sağında
Kadıasker, solunda Defterdar ve Hazinedar daha sonra Sancakbeyleri ve Ocak
ihtiyarları rütbelerine göre otururlardı. Eyaletin idaresiyle ilgili olarak merkezden
160 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 54, 55.
talimat ve emirler gelmesi durumunda ivedilikle beylerbeyi Divânın akdedilmesini
emreder ve Divân üyelerini tezkere ile davet ederdi. Merkezden gelen Hatt-ı
Hümâyûnların icrası için yapılan Divânlar aynı zamanda merasime de konu olurdu161.
1. 4. 3. Divân-ı Âli’de Görüşülen Konular ve Alınan Kararlar:
Divân-ı Ali, genel anlamda Mısır’da idari meclisin en büyüğü olarak
bulunmaktaydı. İdari ve hükmi bütün meseleler, bu Divânda ele alınıp, tartışılır ve
tenfiz edilirdi. Bu Divân aynı zamanda merkezden Mısırla ve çevre bölgelerle ilgili
olarak gelen talimatlar ve emirlerin icra edildiği yerdi. Tayin edilen yeni beylerbeyinin
veya ipka edilen mevcut beylerbeyinin beratının ilanı burada yapılırdı. Bu Divânda mali
meselelerle ilgili tartışmalar karara bağlanırdı. Mısır Hazinesi’nin eksik veya fazlası,
İrsaliye Hazinesi’nin gönderilmesi için hazine beyine teslimi, Haremeyn’e gönderilecek
surrenin Emir-i Hacc’a teslimi gibi konular için Divân toplanırdı. Divânın diğer önemli
idari işlerinden birisi de sancakbeylerinin, kâşiflerin ve şeyhü’l beledlerin tayini idi. Bu
Divân Kale’de icra edilip, asıl Divân üyeleri katılırdı. Burada tayin edilmesine karar
verilenler için merkeze arz gönderilir ve oradan gelen karara göre hareket edilirdi.
Önemli mali konularla ilgili meseleler de Divâna arz edilirdi. Gümrük gelirleri ile
arazilerin mukataaya verilmesi müzayede yoluyla Divânda görülürdü. Bu tür
Divânlarda maliye ile ilgili olan Katib-i mahlul Dellal-i kura gibi görevliler hazır
bulundurulurdu. Ayrıca Evrakül-Cizye’nin tevzii Divânda görüşülüp karara bağlanırdı.
Mısır’ın idaresi ile ilgili olarak beylerin aralarındaki münazaalar, mültezimlerin iltizam
ettikleri yerlerin reayasıyla veya kendi aralarındaki münazaalar, evkafla ilgili konular,
emanet ve borç vb. ile ilgili şahsi konular görüşülürdü. Bu tür davalarda bazen Divân-ı
Ali’de ilk olarak ele alınırken bazen de bu mesele vilayetlerdeki Divânlarda görüldükten
sonra Divân-ı Ali’de istinaf olarak görülürdü. Kısaca Divânda bütün idari, askeri,
maliyeye ait meseleler ele alınırdı. Karyelerin sayıları belirlenir ve mesahaları tespit
edilip bunların Divâna verecekleri meblağ kararlaştırılır ve Divânla mültezimler
arasındaki iltizam şartları görüşülüp, karara bağlanırdı. Divânda ele alınan konular
neticelendirildiğinde toplantı sonunda alınan karar beylerbeyinin buyruldusu olarak
161 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 56-58.
çıkardı. Diğer taraftan Divân-ı Ali’de ele alınıp çözülemeyen meseleler merkeze yani
Divân-ı Hümayun’a arz edilirdi162.
Mısır Eyaleti’nde özellikle XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan
ve bir çeşit Divân toplantısı olan Cem’iyye yapılırdı. Bu toplantılar yüzyılın sonlarına
doğru artarak devam etmiştir. Toplanış şekli bakımından Divân-Ali’den farklı idi.
Divân-ı Ali sabit bir meclis iken Cem’iyye muvakkaten toplanırdı. Özellikle kriz
durumunun ortaya çıkması halinde, olağanüstü durumlarda Kale’deki Divân’da veya
ümeradan birinin evinde akdedilirdi. Beylerbeyi bu toplantının karşılaşılan meselenin
çözümüne katkıda bulunmaya yönelik olması bakımından yapılmasını emrederdi. Bazen
de bu toplantının yapılmasını nüfuzlu beyler isterdi. Cem’iyye’ye Divân-ı Ali’nin
azalarından sancakbeyleri, paşa kethüdası, ocak zabitleri, kadıasker, seccade ehli, eşraf,
meşayih, mültezimler gibi konuya göre ilgili olanlar davet edilirdi. Beylerbeyi genel
olarak bu toplantıya katılmazdı. Cem’iyye bir krizin halledilmesi, bir problemin
çözülmesi, askeri fitnenin yatıştırılması gibi meselelerin hallinde daha da önem
kazanırdı. Cem’iyyenin açık olarak XVII yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya
çıktığını görüyoruz. Cem’iyyenin akdedilmesi ve burada ortaya çıkan eğilim ve
görüşlerin sonucunda Divân-ı Ali’nin konuyla ilgili karar almasında bir ipucu vermesi
bakımından dikkate değerdi. Divân toplantısında olduğu gibi bu toplantıya katılacak
olanlar belirlenip kendilerine bildirilirdi. Bu toplantının gayesi karşılaşılan meselenin
yükselmesi, hazinenin noksanlığı, iş sıkıntısı, çarşıların karışıklığı vs. problemleri
çözmeye yönelik idi. Ancak merkezi otoriteyi temsil eden beylerbeyinin nüfuzunun
zayıflaması ve Memluk emirlerinin idarenin her alanında artış gösteren nüfuzları bu
toplantıların sık sık gündeme gelmesine sebep olmuştu163.
1. 5. Mısır’ın Nüfusu:
Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyıldaki nüfusu hakkında yapılan çalışmalar daha
çok etnografik niteliklidir. Modern anlamda ilk nüfus sayımının yapıldığı 1830 yılında
Osmanlı Devleti’nin idari bölünme olarak, kendi içinde sancaklara ayrılan 29 eyaleti
kapsadığı bilinmektedir. 1850’li yılların başında ise Osmanlı Devleti’nin 15’i
Avrupa’da, 18’i Asya’da ve 3’ü Afrika’da olan 36 eyalete bölündüğü anlaşılmaktadır.
162 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, 58-60. 163 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 60,61.
Bunlar arasında Mısır, Eflak, Boğdan ve Sırbistan yarı bağımsız bir konuma sahiplerdi.
1864 yılında ise vilayet kanununun yürürlüğe girmesiyle yeni bir idari yapılanma
oluşmaya başlamıştır164.
Bu nedenle resmi Osmanlı nüfus kayıtlarında, Müslümanlar etnisite ya da dil
aidiyetine göre ayrılmamışlardır. Din esasına dayalı millet anlayışının etkisi bu
dönemde de devam ettiğinden Kuzey Afrika, Mısır, Arap Yarımadası ve Suriye ile
Irak’ın güney bölgelerindeki Müslüman nüfusun etnik ve dilsel açıdan sınıflandırılması
Arapça konuşan Müslüman nüfusun bölgede hâkim unsur olması nedeniyle daha kolay
olmuştur165.
Mısır’da, Osmanlı Devleti’nin fethinden hemen sonraki dönemde güvenliğin tam
manasıyla sağlanmış olması ve imparatorluğun genel refah seviyesinin yüksek olması
nedenlerinden ötürü nüfus artışı söz konusudur. Şöyle ki, Kahire’nin nüfusu XVI.
Yüzyılın ortasında 200.000’e, XVII. Yüzyılın sonunda 300.000’e çıkmıştı Ancak
fetihten bir süre sonra nüfus artışında bir duraklama hatta biraz azalma olmuştur166.
Mısır’ın nüfusu XIX. Asrın başlarından itibaren tekrar hızlı bir artış göstermiştir.
1800 senesinde Fransız sefer heyeti tarafından 2.460.000 ve 1821’de Mehmet Ali Paşa
zamanında 2.536.000 olarak tahmin edilen nüfus, 1846’da 4.476.000, 1882’de
6.813.000, 1897’de 9.734.000 idi167. Bir başka kaynakta ise Mısır’ın nüfusu 1800’de 4
milyon ve 1860’da 5,5 milyon olarak gösterilmiştir168. Rakamlar arasında farklılıklar
olmasına rağmen nüfus artışı neredeyse bütün kaynaklarda açıkça görülmektedir.
19. yüzyılın başından itibaren izlenen bu nüfus artışı, Mısır’da hayat şartlarının
müsait olmasına bağlanabilir. Yapılan tahminlere göre Fransız işgali zamanından Sait
Paşa’nın valiliğine kadar nüfus, hemen hemen iki misline çıkmıştır (2.460.000’dan
4.476.000’a )169.
164 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri, (Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 2003, s. 45. 165 Karpat, Osmanlı Nüfusu, s. 96-97. 166 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alagon), İstanbul, 2003, s. 283.167 Besim Darkot, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, s. 217. 168 Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 318. 169 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 263.
Yukarıda sözünü ettiğimiz hayat şartlarının müsaitliği, bölgede ziraat, ticaret,
ulaşım, sanayileşme ve haberleşme alanında yaşanan gelişmelerdir ki bu gelişmelerin
sayesinde ülke, uluslar arası alanda önemli bir yere sahip olmuştur. Bu nedenle
gerçekleşen nüfus artışı şöyle gösterilebilir;
Tablo 3: Mısır Nüfusunda 1800-1917 Yılları Arasında Meydana Gelen Büyüme170;
Yıl Nüfus
1800 2.4-3 milyon
1836 3-3.5 milyon
1871 5.250.000
1882 6.804.000
1897 9.715.000
1907 11.287.000
1917 12.751.000
Tablo 4: Mısır Sâlnâmesi’ne göre 1849 Yılında Mısır’ın Nüfusu
-- -- NÜFÛS
Aşağı Mısır (Mısır-ı Süflâ ) 2.779.667Orta Mısır (Mısır-ı Vüstâ) 519.582
Said (Mısır-ı Ulyâ) 1.163.9951849 yılı Toplam 4.463.244
Yabancı Nüfus -- 60.0001846-47ile 1869-70 yılları arasında
Artan yabancı nüfus 99.271Doğumlar -- 592.5501869-70
Mısır nüfûsu-- 5.215.065
Musavva ve Sevâkin ve Sudan ve mülhakat nüfûsu
-- takriben 2.784.930
-- -- 8 milyon
170 Charles Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University of Chicago Pres, London and Chicago, 1966, s. 373.
1870 yılında toplam nüfus sekiz milyondur.1869-1870 yıllarında dışarıdan
Mısır’a girenlerin sayısı 133.672’dir ki bunlardan neredeyse beşte biri Mısır’da
yerleşmişlerdir171.
Mısır’a ait müdüriyetlerin nüfusu ayrıntılı bir şekilde şöyle gösterilebilir172;
Tablo 5: Mısır-ı Süfla’nın Nüfusu ( Vech-i Bahri);
Müdüriyet Kilometre Nüfus MerkeziBuhayra 2414 623 080 DemenhurŞarkıyye 2344 747 315 Zekazik
Dakhaliyye 2411 737 198 MansureGarbiyye 6062 1 297 853 TantaKalyubiye 912 371 610 YenhaMenufiye 1655 864 141 Şebin Lekum
Tablo 6: Said’in Nüfusu ( Vech-i Kıbli);
Müdüriyet Kilometre Nüfus MerkeziAsyut 3512 756 031 Asyut
Beni Suveyf 1221 311 780 Beni SuveyfFayyum 1317 370 676 Medinetul Fayyum
Ciza 956 398 888 CizaMinya 2000 542 859 MinyaCirca 1689 687 890 SudacKana 1410 705 081 Kanaİsna 862 220 180 İsna
Tablo 7: Muhafızlıkların Nüfusu;
Kilometre Nüfus MerkezKahire 16 576 400 Kahire
İskenderiye 180 319 767 İskenderiyeDimyat ve Mutriye 12 43 407 Dimyat
Reşit 63 21 600 ReşitSüveyş 28 18 068 Suveyş
Ariş - 16992 ArişKasid - 2700 Kasid
Seyve Vahı 40 9 654 323 -Toplam 69 117
Mısır’ın en büyük şehirleri Kahire ve İskenderiye olup 20 binden fazla nüfusu
barındıran şehirler ve nüfusları aşağıdaki gibidir173;
171 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 3-5. 172 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.
Kahire: 576400
İskenderiye: 319767
Tanta: 45000
Dimyat: 43477
Zekazik: 40 000
Port Said: 37 000
Asyut: 37 000
Mahletü’l-Kebire: 31 000
Mansure: 30 300
Medinetü’l-Fayyum: 29 000
Demenhur: 21 100
Ahmim: 21 100
Kilometre Nüfus
Mısır’ın Merkezi ve etrafı: 550630 9 654 323
Nubye: 864 650 1 000 000
Sudan Mısır’ı: 856 500 10 800 000
Mısır Hidivliği toplam: 2 271 630 21 554 323174
1882 tarihinde oluşturulan istatistiğe göre Mısır’da 6.779.040 kişi gösterilmiş
iken 1897 senesinde yapılan istatistikte bu sayı 9.654.323 çıkmıştır ki 15 sene zarfında 3
milyona yakın bir artış görülmektedir. 1872’de Mısır’ın nüfusu 5. 250.000 ve 1855 de 4.
313.000 kişiden ibaret idi175.
1881/1882-1893 sayım sonuçlarına göre ise Mısır’ın nüfusu 6.000.000’dır176.
1838’de Mısır’da Avrupalıların nüfusu 8.000’den 10.000’e ve 1881’de 90.000’e
yükselmiştir. Bir başka kaynakta ise Mısır’ın nüfusu şöyledir; Panzac’a göre 1800’de
4.5 milyon, 19. yüzyılın sonunda 10 milyondur. 1800-1830 arasında yıllık yüzde 0.3-04
lük bir artış olmuştur. 1830-40 arasında ise bir nüfus artışı söz konusu değildir. Mehmet
173 Mısır Sâlnâmesi1871, s. 3-5. 174 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4303-4304. 175 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.176 Karpat, Osmanlı Nüfusu, s. 189.
Ali Paşa hakimiyetinin sonunda sağlanan sükûnet döneminin bir neticesi olarak 1840-
1848 yılları arasında yıllık yüzde 1’lik bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu arada ortaya
çıkan kolera ve benzeri hastalıklar birçok ölüme sebep olmakla beraber yüzyılın
sonunda doğum, ölüm ve evlenme oranlarında bir değişiklik olmamıştır177.
Mısır nüfusunun büyük kısmı kırsal kesimde yaşamaktaydı. Kentleşme 19.
yüzyılda Mısır’da büyük oranda bir yayılma göstermedi. 1820’de bu oran %8 iken
yüzyılın sonunda %10 olmuştur. Nüfus, Kahire’de 570 bin, İskenderiye’de 320 bin ile
bu iki büyük şehirde toplanmıştı. Mısır’da yaşayan yabancıların sayısı yüzyılın sonunda
140 bine yükselmiştir. Bunlar özellikle ya Avrupa ve Amerika’dan pamuk üretimi için
ya da 1882’de gerçekleşen İngiliz işgali sonucu gelmişlerdi ve işgal sonucunda da
toprakların yüzde 15’ine ve şirketlerin büyük kısmına sahip olmuşlardır178.
Mısır’ın diğer bölgelerinden ayrı olarak İskenderiye’nin nüfusu üzerinde durmak
gerekir. Zira İskenderiye, önemli bir ticaret merkezidir ve yabancı nüfusun büyük kısmı
burada toplanmıştır. Bu açıdan bakıldığında eldeki kaynaklara göre İskenderiye’nin
canlanmasına yönelik çalışmalar Napoleon, eğer zaman bulabilseydi 18. yüzyılın
sonlarında başlamış olacaktı. Ancak bu gerçekleşmedi. Kentin uyanışı Mehmet Ali Paşa
dönemine rastlamaktadır.
1790 yılında 5-6 bin nüfuslu bir kasaba iken Mehmet Ali’nin Hıristiyan
gemilerinin limana girme yasağını kaldırması ve yabancıları Mısır’a verdikleri
hizmetlerden ötürü ödüllendirmesi neticesinde dünyanın bütün bölgelerinden yabancılar
İskenderiye’ye akmıştır. Mehmet Ali Paşa’nın bunu yapmaktaki amacı denize dönük
konumunu güçlendirmekti. Bunun dışında İskenderiye’ye içme suyu getiren
Mahmudiye Kanalı’nı açtırarak Doğu Akdeniz’de eşi olmayan bir askeri düzenek
oluşturdu. İki sıra kent duvarlarıyla çevrili ve kışlalara ve bir tersaneye (1829) sahip
olan İskenderiye böylece eski konumuna kavuşmuştur. Mehmet Ali Paşa öldüğünde bu
surların içinde yüz binden fazla kişi yaşamaktaydı. Şehir, dikkat çeken bir Doğu Limanı
177 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-New York, 1999, s. 117. 178 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The “Long Nineteenth Century” ”, The Cambridge History of Egypt, Vol. II, Edited by M.V.Dally, Cambridge University Press, s. 252-256.
haline gelmiş ve daha sonra Akdeniz kıyısı civarında oturan sefirlerin ve birkaç büyük
tüccarın denetiminde bir tür Avrupa kenti olmuştur179.
1. 5. 1. Mısır Nüfusunu Oluşturan Unsurların Genel Özellikleri:
Mısır halkının tamamı Arap olmayıp Arap ve fellah isimleriyle iki büyük kısma
ayrılmıştır. Fellah, köylerde ve küçük kasabalarda ziraatla uğraşan halkı anlatmakta
kullanılan bir kelimedir ve buralarda yaşayan halkın tamamı fellahtır. Her ne kadar
fellah ismi Arapçada çiftçi demek ise de Mısır’da bu isim bir sınıfı ifade etmektedir.
Fellahlar ahlakça ve mizaç olarak Araplardan farklıdırlar. Onlar Mısırın yerli halkı
Kıptilerden olmakla birlikte Arap hâkimiyeti sebebiyle din ve lisan olarak
Araplaşmışlardır180. Bunlar, Mısır nüfusunun esasını teşkil etmekteydiler ve Nil ile
cetvellerinin kenarındaki köylerde yaşamaktaydılar. Ancak Mehmet Ali Paşa’nın aldığı
iktisadi tedbirler, fellahları çok yoksul düşürmüştür. İsmail Paşa zamanında ise halk,
ağır vergiler altında ezilmiş ancak bu devirde, nüfus daima çoğalmaya devam etmiştir.
Bu da göstermektedir ki bütün sıkıntılara rağmen ahalinin hayat şartları geçen asırlara
göre daha elverişli bir hale gelmiştir181.
Mısır ahalisi sanat ve hizmetçe beş sınıfa ayrılabilir;
1. Müslümanlar; bunlar içerisinde Araplar daha çok ziraatla uğraşırlardı
2. Türkler; genellikle hükümet işlerinde ve memuriyetlerde bulunurlardı
3. Kıptiler; yani asıl Mısırlılar muhasebe ve defter hizmetlerinde
4. Afrika Arapları; kölelik
5.Avrupalılar; tüccarlık, sarraflık, komisyonculuk, simsarlık ve gazetecilik gibi
işlerde bulunurlardı.
Avrupalıların yerleştiği şehirler Kâhire, İskenderiye, Dimyât, Tanta, Reşîd,
Süveyş, Asyût, Said Limanı ve İsmailiye’dir.
179 R. İlbert, I. Yannakis, J. Hassoun, İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü Modeli: Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik, (Çev. Barış Kılıçbay), İstanbul, 2006, s. 12-15. 180 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.181 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 263.
Kıptiler; orta sınıfın alt tabakasını oluştururlar. Genellikle şehirlerde sanat ile
uğraşırlardı. Mehmet Ali devrinde Kıptiler, resmi kurumlarda teknik mahiyette pek çok
memuriyetlerde bulunmuşlardır. Kıbt ismiyle bilinen bu sınıf, Hıristiyanlığın Yakubiye
denilen bir mezhebine mensupturlar. Bunların toplam sayısı yarım milyonu
geçmemekteydi. Genellikle şehir ve kasabalarda ve Said ve Fayyum’da bulunur ve bazı
sanayi ile yazıcılık, sarraflık gibi işlerle geçinirlerdi. Bunlar lisanlarını yalnız kilise ve
mekteplerinde muhafaza etmişlerdir182.
Mısır’da Ermenilerin sayısı çok değildi. Bunlar genellikle küçük dükkânlara
sahiptiler. Ancak XIX. Yüzyılda bazı Ermeniler hükümette önemli mevkiler işgal
etmişlerdir. Bunlardan en önemlileri Bogos Bey ve Nubar Paşa’dır. Maruni, Hıristiyan
Suriyeliler ise Memlukler devrinden beri Mısır’da yerleşmişlerdir. Rumlar ise özellikle
İskenderiye’de yerleşmişlerdir ve büyük iktisadi faaliyetler içinde olmuşlardır183.
Mısır nüfusu içerisinde sayılabilecek bir başka unsur ise Yahudilerdir. Bunların
hemen hepsi Kahire ve İskenderiye’de yaşamışlardır. 1830 yılına doğru İskenderiye’de
4.000 Yahudi yaşadığı bilinmektedir. Yüzyılın sonuna doğru ise bu sayı 18.000’e
ulaşmıştır. Bu durumun çeşitli açıklamaları vardır; öncelikle Mısır nüfusunun
bütününde görülen ve ardından Yahudi cemaatinde seyredilen çocuk ölüm oranındaki
düşüş ve buna bağlı olarak ortaya çıkan gelişme, Nil Deltasındaki kentlerde ve
kasabalarda yaşayan Yahudilerin büyük şehirlere göç etmeleri ki bu göç hareketinde
Mısır refahının çekiciliği etkili olmuştur184.
Yahudiler, daha çok sarraflık ve bankacılıkla uğraşmışlardır. 19. yüzyılda
Mısır’da Yahudi nüfusu ile ilgili kesin bilgiler bulunmamakla birlikte 1830’larda
Edward William Lane, Mısır’da bulunan Yahudilerin sayısını beş bin olarak
göstermektedir. 1840’larda Clot Bey, bu sayıyı yedi bin olarak vermektedir. 19. yüzyılın
ikinci yarısının başında Yahudi seyyah Yakoy Sappir ise onların sayısını 6 bin, 7 bin
olarak gösterir. Aynı zamanda Romanyalı Yahudi gezgin Benjamin, Kahire ve
İskenderiye’de Yahudi nüfusunun 1500 aile olduğunu söylemiştir. Fransız bir turist olan
Gellion Danglar, Eylül 1867 tarihinde Mısır’dan gönderdiği bir mektupta Yahudi
182 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, s. 4296.183 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB.İA, c. 8, s. 264-265. 184 İlbert, Yannakis, Hassoun, İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü Modeli, s. 50-70.
nüfusunun burada 7-8 bin arasında olduğunu söylemektedir. Yine Yahudi bir seyyah
olan Deynard, 1881 yıllarında Mısır’ı ziyaret ettiği sırada buradaki Yahudi sayısını 50
bin olarak göstermiş ancak Alman yazar Vogt, bu sayının 30 bine yakın olduğunu
yazmıştır ki bu rakam Kâmusu’l Âlâm’da da geçmektedir185.
Mısır’da bulunan yabancı konsolosların verdikleri bilgilere göre 1870 yılında
İskenderiye’de bulunan yabancı nüfus şöyledir186;
Tablo 8: 1870 Yılında İskenderiye’de Yabancı Nüfus;
Grek 31.000İtalyan 14.052Fransız 10.000İngiliz 4500
Avusturyalı 3000Alman 500Diğer 683
Toplam 53.735
Mısır’da Rum, Arnavut, Ermeni, Maruni, Levanten olmak üzere 150 bin kadar
Hıristiyan ahali ve 100 bin kadar ecnebi bulunup, Müslüman nüfus arasında ise Türk,
Arnavut, Çerkesler yer alıp, bunlar başlıca memuriyetle veya emlakle geçinirlerdi. İşte
Mısır ahalisinin yukarıda bahsedilen toplam miktarından yalnız 750 bini Hıristiyan ve
30 bini Musevi olup, 8.874.327’si Müslüman’dı187.
Mısır’da yayılmış olan mezhep Şafii mezhebidir ve Yukarı Mısır halkının bir
kısmı Malikidir. Nüfusun Türk unsuru sayı itibariyle yerli unsura oranla azsa da
Mehmet Ali hanedanı devrinde üstün bir yere sahip olmuştur. Aslen Çerkes olanlar ise
daha Memlukler devrinde kalabalık idiler. Mısır Bedevilerinin sayısı da 600.000’e
ulaşmakta idi. Bunlar halis Arap’tırlar. Sina Yarımadasında, Delta’da ve Yukarı
Mısır’da bulunurlardı. Mısır’da bulunan zenci unsur da Müslüman olmakla birlikte
esirdiler. Kölelik 1877 tarihine kadar Mısır’da resmen devam etmiştir. Bu tarihte ise
185 Jacob M. Landau, “The Jews in Nineteenth Century Egypt Some Socio-Economic Aspects”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from the Otoman Conquest to the Arap Republic, Edt. P. M. Holt, London, Oxford University Press, New York, Toronto, 1968, s. 196-281. 186 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 44. 187 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.
İngiltere ve Mısır arasında akdedilen bir antlaşma ile Mısır topraklarında zenci köle
ticareti yasaklanmıştır188.
Mısır’da Avrupalıların sayısının mütemadiyen artması ülkenin
Avrupalılaştırılmasının bir sonucu olmaktan çok sebeplerinden biridir. Bu Avrupalıların
birçoğu son zamanlara kadar kapitülasyonlar ile bahşedilmekte olan ayrıcalıklar
sayesinde çoğalan Levantenler sınıfını oluşturmuşlardır. Islahatın ve teknik işlerin
yapılması için Mısır Hükümeti’nin hizmetine girmiş olan Avrupalılar farklı milletlere
mensuptular. Fransız, İsviçreli, Avusturyalı ve İngiliz idiler. Bunlar her ne kadar Mısır
memuru iseler de nüfuzlu bir sınıfı oluşturmuşlardır189.
1. 6. XIX. Yüzyılda Mısır İdari Kurumlarında Meydana Gelen Değişiklikler:
1. 6. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi:
Mısır, Osmanlı Devleti’nin eyalet-i mümtâzelerinden biridir190 ve Mehmet Ali
Paşa döneminde Osmanlı Sultanı’nın vermiş olduğu imtiyaz fermanı neticesinde valilik,
Paşa’nın sülalesinden olanlar arasında yaşça en büyük olana geçerek devam eden bir
özellik kazanmıştır ki dönemin idari yapısında meydana gelen en önemli değişme
budur. Söz konusu fermanın getirdiği imtiyazlar bununla sınırlı değildir. Mısır, Saltanat-
ı Seniye’ye maktu bir vergi vermekle beraber yabancı devletler ile gümrük ve ticaret
antlaşması yapabilir ve borçlanabilirdi. Tarihe Veraset Fermanı olarak geçen bu belge
sayesinde Mısır Osmanlı Devleti’nden yarı bağımsız bir hal kazanmıştır. Bunun dışında
daha sonra gelişen olaylar neticesinde İsmail Paşa döneminde Hidiv unvanı alan Mısır
Valileri özerklik sınırlarını daha da genişletmişlerdir. Bu konu üzerinde ileriki
bölümlerde ayrıntılı bir biçimde durulacağından burada sadece idari değişikliklerden
bahsedeceğiz. Hidiv, üyelerini kendinin tayin ettiği 6 nâzırdan oluşan Müdürler Heyeti,
Meclis-i Meşveret ve bir de Meclis-i Nüvvab ile ülkenin idaresini birlikte
188 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 265. 189 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 265-266. 190 “Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı hususi imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletler. Bunlar devlete maktu bir vergi ve bazıları sefer zamanında asker vererek iç işlerinde tamamen serbest bulunurlardı. Muhtelif tarihlerde görülen eyalet-i mümtaze şunlardı; Mısır Hidivliği, Mekke Şerifliği, Sisam Beyliği, Cebeli Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Prensliği, Bosna hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflak-Boğdan Voyvodalığı, Aynaroz.” Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, 2. baskı İstanbul, 1986, s. 106.
yürütmekteydi. Bunun dışında Babıâli’den bir fevkalade Komiser de yapılan işleri
kontrol etmekteydi191.
Bu değişikliklerin yaşandığı tarihi süreç az önce de ifade edildiği gibi Mehmet
Ali Paşa’nın merkezden bağımsızlık kazanmak için giriştiği mücadelelere
dayanmaktadır. İdari anlamda yapılan değişiklik ve yenilikler hakkında şunlar
söylenebilir; Mehmet Ali Paşa Mısır’da hâkim olduğu süre içerisinde pek çok reformlar
gerçekleştirmiştir. Ancak onun yaptığı en büyük reform idari alanda gerçekleştirdiği
düzenlemeler olarak görülmektedir. Onun idari bir reforma girişmesinin sebebi ise
devletin her kurumunda kendi kontrolünü yaymak isteği idi. Bu nedenle ülkenin iç ve
dış işlerini kıdemli yardımcılarına bırakmak yerine kendi üstüne aldı. Bunlar Mehmet
Ali’nin başkanlık ettiği Divânlar ve meclislerdi192. O, böylece bir merkezi bürokrasi
oluşturdu ve bu bürokrasi şöyle sıralanmaktaydı193;
Tablo 9: Mehmet Ali Paşa Döneminde Merkezi Bürokrasi;
VALİ
Umum Müfettişi
Müdür el- Müdüriye
Ma’mur el-Ma’muriye
Nazır el-Kısm
Hâkim el-Hat
Şeyhül’l-Beled , Sarraf (vergi tahsildarı), Havli (Zirai alanlardan sorumlu), Kaymakam
Mehmet Ali Paşa zamanında, kölemen nüfuzu tamamen ilga edilerek idareye
Padişah’ın tabiiyeti altında yalnız vali hâkim olmuştur. Bu suretle fiilen kurulan saltanat
başlangıçta eski usullere uygun bir mahiyet arz etmiş fakat öyle devam etmemiştir.
Mısır, bundan sonra bir takım derebeylerin eline düşmemiştir. Ülkede Avrupa
191 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, s. 4293-4304.192Ayrıca bkz. Muhammet Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime Porte, İstanbul, 1998, s. 31-33. 193 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 19.
menfaatlerinin gittikçe artan gerginliği neticesinde hanedan başta olmak üzere hükümet,
meşrutiyetle idare edilen bir monarşi haline gelmiştir. Hatta hükümleri 1914’e kadar
nazari bir surette Mısır’ın hukuki durumunun aslını oluşturan 23 Mayıs 1841
fermanından sonra da öyle devam etmiştir194.
Mısır, fethedilişinden bu fermanın ilanına kadar Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti
olarak idare edilmiştir. Ancak bu ferman, Mısır Eyaleti’ni yarı müstakil bir devlet haline
getirmiştir. Fermanda üzerinde durulan konular; Tanzimat Fermanı’nın uygulanması,
vergi miktarının belirlendiği biçimde ödenmesi, kara ve deniz askerlerinin sayısının
İstanbul’un izin verdiği sınırı aşmaması idi. İdari anlamda getirilen en önemli uygulama
ise veraset ayrıcalığının, yani valiliğin hanedanın büyük üyesinden büyük üyesine
geçmesi hakkının Mehmet Ali Paşa’ya tanınmasıdır195.
Ancak Mehmet Ali Paşa bu imtiyazlarla tatmin olmamış Mısır’ı tamamen kendi
kontrolü altına almak için çalışmalarına devam etmiştir. Bu yönde ciddi anlamda bir
merkezileşme politikası takip etmiştir. Bu nedenle bütün kurumların kendi
hâkimiyetinde olmasına özen göstermiş ve önemli mevkilere güvendiği akrabalarını
getirmiştir. Böylece yönetimde bir ev halkı elit sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu sınıf
özellikleri bakımından dört guruba ayrılmaktadır;
1. Mehmet Ali Paşa’nın akrabaları
2. Evlilik yoluyla bağı bulunanlar
3. Azatlı beyaz köleler (memlukler)
4. Mehmet Ali Paşa’nın ailesiyle yakın ilişki içinde olup da onun hizmetine
girmiş olanlar.
Tablo 10: Mehmet Ali Paşa’nın Ailesi; 196
Mehmet Ali(1769-1849)
İbrahim (1789-1848) Tevhide (1797-1830)Nazlı (1799-1860)Ahmet Tosun (1793-1816)
194 Kramers, “Mehmet Ali Hanedanı Devri ve istiklal (XIX. Asırdan İtibaren)”, MEB. İA, c. 8, s. 257. Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. VI, YKY., İstanbul, 1999, s. 1076-1077.195 E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri(1856-1861), c. VI, TTK., Ankara, 2000, s. 85. 196 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 26.
(hâkimiyet süresi 1805-1848) M. Sait (1822-1863) (1854-1863)M. Abdulhalim (1831-1894)
İbrahim(1848)
Ahmet Rıfat (1825-1858)İsmail (1830-1895) (1863-1879)Mustafa Fadıl (1830-1875)
Ahmet Tosun (1793-1816) Abbas Hilmi (1813-1854)(1848-1854)
Mehmet Ali Paşa döneminde görevlerin nasıl dağıtıldığını gösteren tablo
Mehmet Ali Paşa’nın izlediği bu yöntemi daha iyi gözler önüne sermektedir197;
Tablo 11: Mehmet Ali Paşa’nın Yönetici Sınıfı;
Doğum Yeri Sivil Durumu Ev Halkı İçinde Durumu
Vali İle İlgisi Görevinin Sona Erdiği Tarih
İbrahim Paşa Kavala Haznedar Kethüda Oğlu 1848Abbas Paşa Mısır Umum Müfettişi Kethüda Torunu 1854Hurşit Paşa Georgia Dakhaliyya
Valisi- Azatlı Köle -
Ahmet Yeğen Kavala Savaş Bakanı - Yeğen 1855 ?İbrahim yeğen Kavala Garbiye Valisi - Yeğen 1846Ahmet Manikli Türkiye Savaş Bakanı - - 1862Muhammet Bey
Türkiye Haznedar - Damat 1833
Boğos Bey İzmir Dış İşleri Bakanı Tercüman - 1844Baki Bey Yunanistan Maliye Bakanı Kethüda - Abbas
Tarafından Sürgün Edildi
Sami Bey Yunanistan - Baş Muavin - Abbas Tarafından Sürgün Edildi
Muharrem Bey Kavala İskenderiye Valisi
- Damat -
Muhammet Şerif
Kavala Maliye Bakanı Kethüda Yeğen Abbas Tarafından Sürgün Edildi
Yusuf Kamil Türkiye - Baş Muavin Damat Abbas Tarafından Sürgün Edildi
Mehmet Ali Paşa, sadece akrabaları ya da kölelerden oluşan bir yönetici sınıf
oluşturmamıştı. Aynı zamanda kendisiyle diyaloga giren yetenekli kimselere de görev
197 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 23-26.
vermiştir. Boghos Bey bunlardan biri idi. 1810’da Mısır’a gelişinden kısa bir süre sonra
Mehmet Ali ile irtibata geçmiş ve İskenderiye’de gümrük idaresi ile görevlendirilmiştir.
Kısa bir süre sonra baş tercüman olmuş ve yirmi yıl kadar Mısır’ın ticari ve dış işlerini
idare etmiştir. Boghos Bey, İzmir doğumlu idi, akıcı bir Türkçe konuşurdu ve Hıristiyan
bir Ermeni idi. Kıpti görevliler mali idarede çok iyi idiler. Mehmet Ali onlardan toprak
vergisinin toplanmasında faydalandı198. Mehmet Ali Paşa, izlediği bu idare politikası
sayesinde hem sosyal hayatın her alanına nüfuz etmeyi hem de yönetimi gittikçe artan
bir etkinlikle elinde tutmayı başarmıştır.
Mehmet Ali ve ailesi bir hanedan haline gelince Mısırlılaşma bu aile içinde bariz
bir şekilde kendini göstermiştir. Mehmet Ali önceleri, orduda büyük memuriyetlerde
birinci derecede Türk unsuruna dayanmış idi. Fakat Mısırlı halk bunların yanında yavaş
yavaş yer almaya başladı ve zamanla ordu ve idareye tam manası ile katıldı199.
Mehmet Ali’nin kurduğu idarenin başında azası kendisi tarafından seçilmiş
Divânlar ve meclisler vardı. Bunlar merkezi hükümeti teşkil etmekteydiler. En
önemlileri Kahire Kalesi’nde kethüdanın riyaseti altında toplanan Divânü’l-Hidiv’di. Bu
kurum ülkenin iç işlerinden sorumluydu. Aynı zamanda Yüksek Adalet Divânı
vazifesini de görürdü. İkinci büyük kurum Divânü’l-Maiya el-Saniya idi. Bu Divân,
Mehmet Ali Paşa’nın sarayında toplanırdı ve en önemli kararlar Mehmet Ali ve onun
bakanları tarafından verilirdi. Divânü’l-Cihadiye ve Divânü’l-Ticariye el-Mısriye de
Mısır sorunu ile ilgili politikaların belirlenmesinde önemli rol oynayan kurumlardır.
Bunların dışında iki önemli kurul daha vardı, ilki el-Meclisül’-Âli, ve ikincisi Meclisü’l-
Cihadiye’dir. Bu kurullarda, sivil ve askeri meseleler görüşülürdü. Bunlar sadece
danışman vazifesi görürler Mehmet Ali Paşa’nın onayı olmadan harekete
geçemezlerdi200. 1837’de siyasetname adı altında devlet nizamlarını belirleyen genel bir
teşkilat kanunu vazedildi. Devlet işleri de yedi Divâna bölündü. Divân reisleri he hafta
Paşa’ya Divânları hakkında bir rapor, her ay bir icmâl ve her yıl bir bütçe düzenlemekle
yükümlü idiler. 1837 yılı sonlarında üç meclis daha kuruldu. Bunlardan en önemlisi
Meclisü’l-Hususi idi. Bu meclis devletin önemli işleri ile ilgilenmek ve kanunlar
198 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 27-29. 199 Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA. c. 7, s. 576. 200 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 31-33. Ayrıca bkz. Kramer, “Mehmet Ali”, MEB. İA, c.8, s. 257.
vazetmekle görevli idi. 1842’de Cam’iya el-Hakaniya adında, büyük memurların
muhakemesini yapmak için yeni bir meclis oluşturuldu. Bu meclislerin verdikleri
kararlar ve sahip oldukları yetkilere rağmen son söz Mehmet Ali Paşa’ya aitti201.
Böylece anlaşılacağı üzere Mısır’da otokrat bir yönetim tarzını benimsemiş olan
Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın yönetiminde kaldığı süre içerisinde bu otokrat idare tarzını
sürdürmüştür. Buraya kadar anlatılanlara göre Mehmet Ali Paşa döneminin merkezi
idaresinin başlıca unsurları şöyle sıralanmaktadır202;
1. Divânü’l-Ma’iye’s-Saniye
2. El-Divânü’l-Mülki
3. El-Meclisü’l-Âli
4. Divânü’l-Cihadiye
5. Meclisü’l-Cihadiye
6. Divânü’l-Maliye
7. Divânü’l-Umur el-Efrenciye ve’t- Ticare el- Mısriye
8. Divânü’l- Medaris
9. Divânü’l-Bahr
10. Divânü’l-Fabrikat
11. Cemiyyetü’l Hakaniye
12. Divânü’l- Kethüda
13. Divân-ı Umumu’t-Teftiş
14. Meclisü’ş-Şura
Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır Valileri idari yapıda yine bir takım
değişiklikler yapmaya devam etmişlerdir. Sait Paşa, Divânlardan üçünü hariciye, maliye
ve harbiye olmak üzere nezarete çevirmiştir. Abbas Paşa zamanında ise Osmanlı
Devleti, Mısır’a H. 1268 (M.1851) tarihli bir nizamname göndererek Mısır’ın bütün
idari, mali ve hukuki sahada çalışan memurlarının tâbi olacakları kuralları yeniden
belirlemiş, halka zulmetme, rüşvet karşılığı iş yapma, haksız vergi toplama gibi suçları
işleyen memurların yargılanmalarına yönelik kanunlar düzenlemiştir203.
201 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA. c. 7, s. 577. 202 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 21. 203 BOA, İ. MTZ.05. 1895-33, 1268 Ş. 12.
Bu tarz düzenlemelere gidilmesinin sebebi Mehmet Ali Paşa’dan sonra valilerin
güç kaybetmesi ve buna paralel olarak diğer görevlilerin güç kazanmasıdır. Öyle ki bu
görevliler vergi toplanması konusunda halka zulmetmeye başlamışlar ve rüşvetle iş
görme, adam kayırma gibi davranışlar, yöneticiler arasında giderek yayılmıştır. Söz
konusu nizamname göstermektedir ki Mısır, Mehmet Ali Paşa’nın otokrat olarak
tanımlanabilecek disiplinli yönetim tarzını devam ettiremeyen valilerin göreve gelmiş
olması sebebiyle idari, iktisadi, sosyal ve askeri alanda bir bozulmaya uğramıştır.
Merkeze giden şikâyetlerin yoğunluğu, halkın, memurların zulmünden fazlasıyla zarar
görmeye başlamaları Osmanlı Devleti merkezinin bu duruma el atmasını gerekli
kılmıştır. Bu nedenlerle hazırlanan nizamname, hem Mısır’da Tanzimat Fermanı’nın
uygulanmasını istemektedir hem de bütün Mısır memurunun halka zulmetmesini, rüşvet
yemesini, haksız vergi toplamasını bir takım cezalar (kürek ve hapis cezası gibi)
getirerek engellemeye çalışmıştır. Görüldüğü gibi Mehmet Ali Paşa zamanında Mısır
Eyaleti idaresinde bu tip sorunlar ile karşılaşılmazken sonraki dönemlerde Osmanlı
Devleti, Mısır Eyaleti’nin idaresini kontrol altına alamaya çalışmak zorunda kalmıştır.
Özetle denilebilir ki 19. yüzyılın ortasında, Mısır bürokrasisi Mehmet Ali Paşa
döneminde hızlı bir büyüme ve gelişmeye sahne olmuştur. Eski Osmanlı kurum ve
görevlileri tamamen ortadan kalkmış, yeni fonksiyonel kurumlar oluşturulmuş,
emeklilik sistemi getirilmiştir. 19. yüzyılın Mısırı, Mehmet Ali Paşa’nın reformları ile
şekillenmiştir204.
1. 6. 2. Valilikten Hidivliğe Geçiş (1867):
XIX. yüzyıl Mısır tarihini her yönüyle şekillendiren Vali Mehmet Ali Paşa ve
Hidiv İsmail Paşa’dır denilebilir. Bu yargı, Mısır’ın idare tarihi için de geçerlidir.
Fethinden itibaren ne idari taksimatında ne de bürokratik yapısında ciddi hiçbir
değişikliğe uğramadan XIX. Yüzyıla kadar gelen Mısır Eyaleti, bu yüzyılda gerek bölge
taksimatı gerekse yönetim mekanizmaları açısından değişikliklere uğramıştır. Bu
değişikliklerin asıl amacı Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden bağımsız hale getirmektir.
204 Hunter, Egypt Under the Khedives, s. 42-54.
İsmail Paşa döneminin sonuna kadar bu anlamda yapılan tüm çalışmalar olumlu bir
şekilde neticelenmiştir.
İsmail Paşa, 18 Ocak 1863’te Mısır Valisi olduğunda tıpkı dedesi Mehmet Ali
Paşa gibi Mısır’ı müstakil hale getirmek hiç olmazsa daha geniş muhtariyet haklarına
sahip olmayı istemekteydi. Bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devlet adamlarına
menfaatler sağlayarak imtiyaz fermanının sınırlarını genişletmek yönünde hareket etti.
Gayretleri neticesinde Padişah Abdülaziz, 27 Mayıs 1866 tarihli bir ferman ile Mısır
Valiliği’nin boşalması halinde valiliğin eski valinin büyük oğluna, oğulları yoksa büyük
kardeşine, kardeşi de bulunmadığı takdirde en büyük yeğenine geçmesi ayrıcalığını
İsmail Paşa’ya tanımıştır. Böylece Mehmet Ali Paşa zamanında elde edilen Veraset
Fermanı’nın sınırları genişletilmiş buna karşılık Mısır’ın her yıl vermekle yükümlü
olduğu 80.000 kese vergi 150.000 keseye çıkarılmıştır. İsmail Paşa’nın çabaları sonunda
elde ettikleri bununla sınırlı değildi, Sudan Vilayeti zımnen, Musavva ve Sevakin’in de
açık olarak Mısır idaresine verilmiştir. İsmail Paşa, 1866’da başlayan Girit isyanı
nedeniyle 18.000 kişilik bir Mısır kuvvetini Osmanlı Devleti’nin hizmetinde Girit’e
çıkarmıştır. Paşa, bu yardımına karşılık Dışişleri bakanı Nubar Paşa’yı İstanbul’a
göndererek kendisine Aziz-i Mısır unvanının verilmesini istemiştir. Amacı,
Hz.Yusuf’un Mısır’da istiklal ile hükmetmiş olduğundan kendisinin de bu dereceyi
ihraz ettiğini göstermekti. Osmanlı Devleti, Azizi Mısır unvanını kendisine vermeyi
kabul etmediyse de İsmail Paşa’yı “hidiv” unvanını kabul etmeye ikna etmiştir. Böylece
8 Haziran 1867 tarihli bir ferman ile İsmail Paşa iç idaresi ile ilgili konularda
düzenlemeler yapma hakkına sahip olmuştur205.
Bu fermanın ilan edilmesinden itibaren “hidiv” kelimesi Arapçaya geçmiş ve
Mısır Valileri’ne Hidiv, Mısır’a da “Hidiviyet-i Mısriyye” denilmeye başlanmıştır.
Hidivlik, Avrupalılar tarafından şahsi idarenin yüksek derecede merkezileşmesi
sistemi olarak bilinmektedirler. Efendi anlamına gelen ve eski Pers dilinden alınmış
olan hidiv unvanını taşıma hakkını alan kişi olarak İsmail Paşa, Mısır tarihinde önemli
bir idari değişikliğe damgasını vurmuştur. Hidiv İsmail Paşa, hâkimiyeti döneminde
205 BOA, YEE. 122/10/10, 39-121/2536, (1290), Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 39-44. ayrıca bkz. Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA,, c. V-II, s. 1116.
dahiliye, bahriye, maarif, nafia ve ticaret nezaretlerini kurmuştur. Kendisi her ne kadar
başlangıçta hükümet işlerini istediği gibi idare etmeyi başarmış ise de nezaretlere geçen
şahsiyetler de bir süre sonra etkinlik kazanmışlar ve özellikle hidivliğinin sonlarına
doğru Nubar Paşa206 kabinesinde, Avrupalılar çeşitli nezaretlerde büyük nüfuz sahibi
olmuşlardır.
1866’da Mısır’da bir çeşit millet meclisi kurulmuştur. Bu meclis senede bir kere
toplantıya çağrılırdı. Azaları ise nahiyelerden seçilirdi. İsmail Paşa, ileriki bölümlerde
ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulacak olan, Veraset Fermanı’nın sınırlarını
genişletmeyi başardıktan sonra Avrupalı ülkeler tarzında bu sözü edilen meclisi
oluşturmuştur. Bu meclisin üyeleri, üç yıl için seçilmekteydiler ve seçme hakkı köy
muhtar ve şeyhleri ile Kahire, İskenderiye ve Dimyat ileri gelenlerine ait
bulunmaktaydı. Bu meclis 26 Kasım 1866 tarihinde Kahire Kalesi’nde açılmıştır. Bir
danışma organı olarak tanınmıştır. Paşanın bu meclisi açtırmasındaki asıl amaç ise
yabancıların sempatisini kazanarak rahatça borçlanma yoluna gidebilmekti207.
İsmail Paşa dönemi tüm başarılarına rağmen mutlak otoritenin düşüşe geçtiğine
sahne olmuştur. Bu dönemde mutlak otoritenin güç kaybetmesi sadece Avrupa
müdahalesi ile açıklanamaz. Bu güç kaybının 1849-1875 arasında meydana gelen sosyal
ve kurumsal değişikliklerle de ilgisi vardır. Sivil bürokrasinin yükselişi, dairelerin
oluşturulması, idari gücün bu daireler arasında bölüşülmesi ve idareden ev halkı tabir
edilen Hanedan’ın çekilmesi gibi. 1849 -1874 arasında farklı sosyal tabaka ve yüksek
eğitimli kişilerden oluşan yeni bir bürokrat sınıfı oluşmuştur ki bunlar Abbas Paşa ve
Sait Paşa dönemlerinde yüksek görevlere gelmişlerdir208.
Anlaşılacağı üzere Mısır, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı ile henüz
başlattığı idari kurumların nizamını neredeyse bitirmişti. Yani Tanzimat Fermanı’nın
206 XIX. Yüzyılda Mısır’ın siyasetinde önemli rol oynamış bir devlet adamıdır. Karabağ’dan Osmanlı topraklarına hicret etmiş ve İzmir’de yerleşmiş olan Ermeni bir aileye mensuptur. İsviçre ve Fransa’da eğitim görmüştür. Nubar, Mısır’ın dış işleri ve ticaret nazırı bulunan dayısı Boghos Yusufyan Bey tarafından 17 yaşındayken Mısır’a çağrılıp (1842), ikinci kâtip sıfatı ile Mehmet Ali Paşa’nın hizmetine girmiştir. Ancak asıl önemli vazifesi Sait Paşa zamanında başlar. Sait Paşa döneminde ortaya çıkan demiryolu projesinde çalışmış ve İsmail Paşa zamanında Mısır idaresinde daha etkin bir rol oynamıştır. Bkz. M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, 1980, İstanbul, s. 337. 207 Abdülkerim Fâfık, el-Arap ve’l-Osmaniyyun 1516-1916, 1. baskı, Dımaşk, 1974, s. 480. 208 Hunter, Egypt Under the Khedives, s. 35-37. Ayrıca bkz. Kramer, “Mehmet Ali”, MEB. İA, c. 8, s. 257.
öngördüğü idari alandaki düzenleme, merkezden önce Mısır Eyaleti’nde Mehmet Ali
Paşa tarafından hayata geçirilmişti. Bu düzenlemelere elbette ki askeri ve iktisadi
reformlar da dâhildi. Bu yönüyle zaten merkezden bağımsız bir karakter çizen Mısır,
İsmail Paşa dönemine gelindiğinde elde edilen imtiyazlar sayesinde sadece görünürde
Osmanlı Devleti’ne bağlı bir haldeydi. Bu gelişmelerin Osmanlı Devleti açısından
olumsuzluğu açıktır. Mısır için ise tamamen olumlu değildir. Çünkü müstakil hale
gelmek için yapılan tüm bu çalışmalar, Avrupalı Devletler tarafından bir müdahale
bahanesi yapılacak, gerek yönetimde gerek nüfus bakımından artan Avrupalı sayısı ve
etkinliği Mısır’ı İngiltere’nin işgaline kadar götürecek olayların zeminini
hazırlayacaktır.
İKİNCİ BÖLÜM
2. MISIR’DA VERASET DÖNEMİ
Bu bölümde Osmanlı-Mısır ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını teşkil eden
1841 Veraset Fermanı’nın ilanı ile girilen tarihi süreç üzerinde durulacaktır. Bu tarihi
sürecin ve dolayısıyla 19. yüzyıl Mısır’ının durumundaki değişikliklerin temelleri
Mehmet Ali Paşa zamanında hatta daha öteye gidersek 17. yüzyılda atılmıştır. Yine de
1841 tarihi Mısır için çok önemli bir tarih olarak kabul edilir. Bu yıl içerisinde Mısır
hızlı bir şekilde ekonomik, adli, sosyal ve idari alanlarda değişime uğramıştır.
1841 Fermanları Osmanlı Devleti’nin sırf kendi iradesi ile değil İstanbul’da
bulunan Avrupa Devletlerinin temsilcilerine danışılarak hazırlanmıştır. Söz konusu
Fermanlar Mısır idaresini düzenleyen temel kuralları oluşturmuştur. Avrupa
Devletlerinin bu fermanla ilgilenmelerindeki asıl gaye, Mısır’da Osmanlı egemenliğini
yeniden kurmaktı. Ancak yaşanan gelişmeler neticesinde Türk Hükümeti güçsüz
düşmüş ve Mısır, Avrupalıların nüfuzuna girmiştir. Avrupa’nın Osmanlı’yı hiç değilse
bir süre daha ayakta tutmak istemesinin temelinde devletlerarası güç dengesinin
bozulmasını önlemek yatmaktaydı. Aşağıda bahsedileceği gibi, İngiltere ve Fransa
Doğu Akdeniz’de daha etkili bir konuma sahip olmak için rekabet etmekteydiler ve bu
fermanlar sayesinde kendilerini avantajlı duruma getirmişlerdir. Zira Mısır’da temin
edilecek güçsüz bir idare, onların Mısır’ın zenginlikleri üzerinde kapitalist emellerini
uygulamak için kolaylık sağlayacaktı.
30 Mayıs 1841 tarihli (2 Rebiyül Ahir 1257) ferman Mehmet Ali’nin Sultan’a
teslimiyetini ifade ederek başlamakta ve Mısır idaresinin ki buna Darfur, Nubye,
Kordufan ve Sennar başka bir fermanla eklenmiştir, Mehmet Ali’ye ve onun soyuna ait
olduğunu doğrulamaktaydı. Görüldüğü gibi bu hak, ırsî olmakla beraber Mısır’ın
gelecekteki yöneticileri diğer Türk vilayetlerinin valileri ile eşit sırada olacaklardı.
Tanzimat Fermanı’nın Mısır’da uygulanması yönünde emirler adalete ve yerel
ihtiyaçlara uygun olarak daha sonra düzenlendi. Bu ise Abbas Paşa dönemine rastlar.
Bunun dışında yıllık verginin Babıâli’ye düzenli olarak ödenmesi, kutsal şehirler Mekke
ve Medine’ye Mısır’dan yapılan geleneksel yardımların devam etmesi, Mısır ordusunun
barış zamanında 18 bin kişi ile sınırlı kalması ve nişanlar, rütbeler ile bayrakların diğer
Türk ordularından farklı olmaması, albay rütbesinin sadece Babıâli tarafından
verilebilmesi bu fermanın içerdiği emirlerdi. Ayrıca İstanbul’dan izin almadan savaş
gemisi yapılamayacaktı. Eğer bu şartlara uyulmazsa miras yoluyla geçen egemenlik
hakkı geri alınacaktı. Bu hükümler, Fermanın ilanından İsmail Paşa’nın tahttan
indirilmesi arasında geçen süreçte Mısır’ın anayasal durumunun temelini oluşturmuştur
(1841-1879).
2. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi (1805–1848):
2. 1. 1. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi:
Yakınçağ Osmanlı tarihinin ve XIX. Yüzyıl Mısır’ının en önemli
şahsiyetlerinden birisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. 1805–1848 yılları arasında 44 yıl
Mısır valiliği yapmış ve birçok reformlar gerçekleştirmiş olan Mehmet Ali Paşa’nın
kurduğu hanedan, Mısır’da 1953 yılına kadar hâkimiyetini sürdürmüştür. Fransızların
1798’de Mısır’ı istilası dolayısıyla bölgeye giden Osmanlı kuvvetleri içinde bir asker
olarak Mısır’a gelmiş olan Mehmet Ali, 5–6 yıl gibi kısa bir zamanda aklı ve yeteneği
sayesinde Mısır Valiliğini ele geçirmiştir.
Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğini ele geçirmesine kadar geçen süreç,
Mısır’ın 1798–1805 yılları arasındaki durumunu incelemeyi gerektirmektedir. Mehmet
Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin gönderdiği son Mısır Valileri olan Hüsrev, Tahir,
Trabluslu Ali ve Hurşit Paşalar ve Kölemenler ile olan mücadeleleri, çevirdiği entrikalar
ve nihayet Babıâli’nin tutum ve düşüncelerinin tespiti bu konunun ana hatlarını
oluşturmaktadır209. Öncelikle bu tarihi sürece yön veren Mehmet Ali Paşa’nın hayatı ve
kişiliği üzerinde durmak olayların gidişatını anlamakta yardımcı olacaktır.
Mehmet Ali’nin Mısır’a gelmeden önceki hayatı hakkında pek fazla bilgi
olmamakla birlikte kaynaklar onun, yaklaşık 1.70 boyunda, dik duruşlu, küçük ve zarif
elleri olduğundan bahsetmektedir. Mehmet Ali, 1769 yılında doğduğunu söylemiş ve
hayatını yazanların çoğu bu tarihi benimsemişlerdir. Gerçek doğum tarihi olarak
Kahire’nin kuzeyinde, Nil Deltası üzerinde inşa edilen barajın 1847 yılında temel atma
209 Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği (Osmanlı Belgelerine Göre), İstanbul, 1988, s. 7.
töreni anısına bastırılan bir madalyanın arka yüzünde okunan “Mehmet Ali, H. 5,
1184’te doğdu” ibaresi kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle 27 Nisan 1770 ile 15 Nisan
1771 arasında herhangi bir gün. Oysa Mehmet Ali kendisi için doğum tarihi olarak 1769
tarihini seçmiştir. Çünkü muhtemelen köklerini zihinlerde yer tutacak önemli bir tarihle
birleştirmek istemiştir. Napoleon’un doğum tarihi ile aynı tarihi benimsemek gibi210.
Mehmet Ali’nin çocukluğu Kavala’da geçmiştir. İş hayatına da burada
başlamıştır. On sekiz yaşında asker olmuştur. Amcası, Kavala mütesellimi Tosun Ağa
idi. Küçük yaşta yetim kalan Mehmet Ali’yi amcası Tosun Ağa himaye etmiştir. Bir
süre sonra bu yeni haminin, devlet tarafından haklı veya haksız öldürülmesi Mehmet
Ali’yi tekrar her türlü destek ve himayeden mahrum etmişti. Geçim sıkıntısı ile
Monsieur Leon adlı bir Fransız Yahudi tütün tüccarına katılarak onun önce postacısı,
sonra simsarı olmuş ve böylece ticaret hayatına atılmıştır211.
Sıkça belirtildiği gibi Mehmet Ali, yarı Arnavut yarı Türk’tür. Atalarının
Anadolu’dan, İstanbul’un güneydoğusundaki Ilıca’dan geldiği bilinmektedir212. Büyük
dedesi Konya’da, dedesi Osman Edirne’de doğmuştur. Buralarda Arnavutlardan pek söz
edilemez. Arnavut asıllılık teorisi Mehmet Ali’nin Osmanlı ordusunun çekirdeğini
oluşturan bu seçme askerlere karşı ilgisiyle de desteklenir. Bunun yanı sıra Mısır Hidiv
Hanedanı kendilerinin Türk soyundan geldiklerini daima söylemişlerdir. Mehmet
Ali’nin babası 1768 yılına doğru Kavala’da yerleşmiş, evlenerek resmen iki çocuk
(Mehmet Ali ve Ahmet) sahibi olmuştur. Mehmet Ali’nin babası İbrahim Ağa, bölge
yollarının güvenliğinden sorumlu yol ağası görevinde idi. Bu görevinin yanı sıra bölge
insanlarının çoğu gibi o da tütün ticaretine atılmıştır. Mehmet Ali okuma yazma
bilmemekle beraber bu eksikliğini çok sonra, kırk beş yaşında telafi etmiş ve oğullarının
eksiksiz bir eğitim almalarına özen göstermiştir. Otuz yaşındaki Mehmet Ali’nin en
belirgin özellikleri güvensizlik, inatçılık, bazen esnek ve çok cesur olmasıdır. Mehmet
210 Gilbert Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, (Çev. Ali Cevat Akkoyunlu), İstanbul, 1997, s. 29–32. 211 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831–1841, I.Kısım, T.T.K., Ankara, 1988, s. 21–23. Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB İA, c. 7, İstanbul, 1979, s. 567. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, T.T.K., Ankara, 2000, s. 125–126.212 Afaf Lütfi es-Seyid Marsot, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge University Press, 1984, s. 1–54.
Ali, diplomasi dilini büyük bir ustalıkla kullanır ve bu yeteneğinden karşısındakini ikna
etmek ya da gerçekleri gizlemek için faydalanırdı213.
Mehmet Ali’nin on yedi erkek, on üç kız çocuğu olmuştur. Bu kalabalık aileden
sadece üç kız, Tevhide, Nazlı, Zeynep ve yedi erkek, İbrahim, Tosun, İsmail, Said,
Hüseyin, Abdulhalim ve Mehmet Ali, çocuk yaşta ölümden kurtulup yetişmişlerdir.
Babasına en çok benzeyen çocuk İbrahim’dir. Türkçeden başka dil konuşmayan
Mehmet Ali’nin tersine İbrahim, sadece Arapça konuşmuş ve Türk’ten çok Mısırlı
olarak tanınmak istemiştir. Baba oğul arasındaki farklılıklar sadece bu kadar değildi.
Kişilikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve dünya hakkındaki görüşleri de sık sık çelişmiştir.
Kavalalı’nın kişiliğini özetlemek gerekirse akla ilk gelecek tanımlama “çifte kişilik”
olacaktır. Hayatını yazanların sıkça tekrarladıkları “hem aslan, hem tilki” tanımı bu
özelliğinden kaynaklanmaktadır214.
Mehmet Ali’nin hayatında Fransızların Mısır’ı istilaya kalkışmaları ile yeni bir
ufuk açılmıştır. Şöyle ki Fransızları Mısır’dan çıkarmak amacıyla harekete geçen
Babıâli Mısır’a asker sevki için imparatorluğun çeşitli bölgelerine emirler göndermişti.
Bu arada Kavala Çorbacısı Hüseyin Ağa’ya da bir askeri birlik hazırlaması bildirilmişti.
Çorbacı 200-300 kişilik bir gönüllü (başıbozuk) birliği teşkil ederek sergerdeliğine yani
komutanlığına oğlu Ali Ağa’yı memur etti. Mehmet Ali bu birlikte o zaman komutan
yardımcısı olarak bulunuyordu. Toplanan öncü kuvvetler, Köse Mustafa Paşa
kumandasında, 1799 Haziranında Ebukîr’da karaya çıktılar. Mehmet Ali’nin dâhil
bulunduğu Kavala birliği Mısır’a gelen bu askeri kuvvetler arasında idi215.
Mehmet Ali böylece Mısır toprağına ilk kez ayak basmıştır. Bu kısa sefer
süresince silah kullanma ve komuta yeteneklerini gösterme fırsatı bulmuştur. Daha önce
de belirttiğimiz gibi Mehmet Ali, okur-yazar olmamakla beraber çalışkan, cesur ve
becerikli olduğu için Kahire’de kendini az zamanda göstermiştir. Kavala kuvvetlerinin
başındaki Ali Ağa hastalanarak memleketine geri dönünce Mehmet Ali bu kuvvetlerin
213 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 32–38.214 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 40–43. 215 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 28.
başına geçmiş ve Fransızlara karşı Ebukîr Savaşı’nda gösterdiği başarıdan dolayı
serçeşmelik216 unvanı almıştır (25 Temmuz 1799)217.
Bu dönemde Mısır’ın durumu çok karışık idi. Padişah, Fransa’nın işgalinden
önce Mısır’daki Osmanlı idaresini yetersiz bulduğundan kuvvetli bir idare şekli
istiyordu. Mısır’ın iktidarında karışıklık ve anarşi vardı. Türkler, Hüsrev Paşa’nın
komutasında idi. Ordunun içinde Hüsrev Paşa’nın denetim altına alamayacağı tek bir
güç, Osmanlı’ya pek bağlı olmayan Tahir Paşa emrindeki Arnavutlardı. Memluklere
gelince, onlar sadece kendi beylerinin emirlerini uyguluyorlardı. Bu beylerden en
önemlileri ise Osman el-Bardisi218, Mehmed el-Elfi219 ve İbrahim Bey’di220. Aynı ırktan
gelmiş olmalarına karşın her üçü de birbirleriyle rekabet halinde idi ve Mısır toprağında
kalan servetlere el koymaya çalışmaktaydılar. Fransız askeri kuvvetlerinin Mısır’ı
terkinden sonra ülkede birtakım iktisadi ve sosyal sarsıntılar yaşanmıştı, halk bitkin ve
yorgundu. İdari ve mülki örgütlerde aksaklıklar göze çarpıyordu. Kısaca Mısır’ı yeniden
teşkilatlandırmak için ıslahat zorunlulukları kendini hissettiriyordu. Ayrıca savaş
münasebetiyle gelmiş bulunan bütün yabancılar, Mısır’dan henüz ayrılmamışlardı.
Mısır’da düzeni sağlayacak unsurların başında gelen askeri kuvvetler şunlardı;
- Osmanlı kuvvetleri,
- İngiliz kuvvetleri,
- Kölemenler,
- Serdarı Ekrem Yusuf Ziya Paşa ve Kaptanı Derya Küçük Hüseyin Paşa
kumandasındaki Osmanlı kara ordusu ve filosu ile General Hutchinson’un emrindeki
İngiliz kuvvetleri.
216 Serçeşme; düzensiz askeri birlik komutanı. 217 İbrahim Muhammed is-Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1993, s. 1–3. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, (Sadeleştiren Neşet Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 265. 218 El- Bardisi Çerkez asıllı idi. Üstün askeri yeteneklere sahipti. 219 Kahire’ye 1776–1777 yıllarında bir köle tüccarı tarafından getirilmiştir. Bin ölçek zahire karşılığında Murat Bey’e satılmıştır. Bu nedenle Arapça bin anlamına gelen elf kelimesini barındıran el-elfi adını almıştır. 220 Fransa’nın Mısır’ı işgali sırasında Murat Bey ile birlikte Mısır’ı yönetmekteydi. Bu işgal sırasında Memluklerin ilk yenilgisinin ardından Suriye’ye kaçmıştır. Fransızların ülkeyi terk etmesi üzerine geri döndüğünde ise Mehmet Ali Paşa Mısır’a hâkimdir.
Bunlar Kahire ve İskenderiye civarında toplanmış bulunuyorlardı. Mısır’daki
Padişah otoritesi Sadrazam tarafından yürütülüyordu. Ayrıca bu kuvvetlerin hepsi
düzenli asker olmayıp gönüllü askerlerin sayısı (başıbozuk) oldukça fazlaydı. Üçüncü
askeri gurubu teşkil eden Kölemen Beylerinin kuvvetleri, Fransız istilası yüzünden ağır
bir darbe yemişlerdi. Zira yapılan çarpışmalarda en seçkin ve canlı kuvvetlerini
kaybetmişler ve böylece eski nüfuz ve kuvvetleri sarsılmıştı. Yine birbirine rakip iki
gurup halinde bulunan Kölemenlerin bir kısmı İbrahim Bey’in kumandasında Kahire
çevresinde, diğer kısmı da Fransızların Mısır’ı terkinden kısa bir süre önce ölmüş olan
Murat Bey’in kölelerinden Bardisi Osman Bey’in idaresinde, Aşağı Mısır’da
bulunuyorlardı. Mısır’ın bu yeni durumunda, Osmanlı Devleti için en önemli problem
Mısır idaresinin nasıl tanzim edileceği, örgütlerinin ne şekilde tespit edileceği, diğer bir
deyimle Mısır’ın yeni idare usulünün ne olacağı idi. Şüphesiz Mısır’a verilecek olan
yeni düzen, 1798’den önceki uygulamadan farklı olacaktı. Çünkü adı geçen idarenin
aksaklık ve bozukluğu bu istila sonucu daha açık olarak kendini göstermiş bulunuyordu.
Bizzat Padişah III. Selim, Mısır’ın başkentle olan bağlarını kuvvetlendirmek ve ülkede
sıkı bir idare sistemini yerleştirmeyi istemekteydi. Bunun için ilk hareket noktası
Mısır’a kuvvetli bir valinin tayini ve Kölemen Beylerinin Mısır’dan uzaklaştırılmaları
idi221.
Kölemen Beyleri, tutumlarından şüphelendikleri Serdarı Ekrem ve Kaptan
Paşa’nın bir an önce Mısır’dan çekilip gitmelerini dört gözle bekliyorlardı. Ayrıca
kendilerini kuvvetli hissetmediklerinden ve devlete de güvenleri bulunmadığından
İngilizlerin himayesine sığınmışlardı. Kölemenleri himaye etmek İngilizlerin işine
geliyordu. Çünkü İngilizler Mısır’ın kendileri için olan önemini Fransız istilası
sebebiyle daha da iyi kavramış bulunuyorlardı. Bu itibarla gelecekteki bir tehlikeye
karşı Mısır’da emin olmak gerekiyordu. Bu hususta en uygun yol Mısır idaresi için bir
denge unsuru sayılabilecek olan Kölemenleri himaye etmekti. Şüphesiz bu tutum Mısır
üzerindeki İngiliz menfaatlerini koruma ve devam ettirme imkânı veriyordu. Böylece
daha Babıâli Mısır’ın yeni idaresi için harekete geçmeden önce, İngiliz ve Kölemenler
arasında bir yakınlaşma ve işbirliği vücut bulmuş oluyordu222.
221 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 125–126. 222 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 567–68.
22 Ekim 1801 günü Kaptan Paşa, Aşağı Mısır’da bulunan bütün beyleri Ebukîr’e
çağırarak onlara, Babıâli’den geldiğini söylediği bir fermanı okutmuştur. Fermana göre,
bütün beyler Aff-ı Şahane’ye mazhar olacaklar, bütün malları kendilerine geri
verilecektir. Memluk liderler, Sultan’ın bu soylu hareketini kutlamak için Kaptan
Paşa’nın gemisine davet edilmişlerdir. Beyler hiçbir şeyden şüphelenmeden bu çağrıya
uymuşlardır. Gemiye gelmek üzere sandallara bindiklerinde kendilerine ateş açılmış ve
aralarından beşi ölmüş diğerleri ise yaralanmıştır. Yakalananlar tutsak edilir. Diğer
taraftan Vezir, Kahire çevresindeki beylere benzer bir tuzak kurar. Onları karargâhına
davet ederek sahte Ebukîr fermanının bir benzerini okur. Gelenlerin hepsini tutuklatarak
kaleye hapsettirir. Bir tuzaktan şüphelenen Beyler, Yukarı Mısır’a kaçar, kaçmadan
önce de Gize’deki İngiliz yetkililerini uyarır. Bunun üzerine Gize’de bulunan İngiliz
General Stevard, Reisül Küttab Efendiye bir mektup yazarak, hapiste bulunan Kölemen
Beyleri’nin serbest bırakılmasını ister. Mısır’dan İngiliz askerinin çekilmesinin buna
bağlı olduğunu ima eder. Kölemen Beyleri’ne yapılan bu himayenin ise daimi surette
olmayacağını yalnızca Mısır’da mevcut karmaşık durumun çözümü için buna
başvurulduğunu söyler223.
Bu mektuba Reisü’l-Küttab’ın verdiği cevap aslında söz konusu Beyler ile
İngiltere arasındaki ittifakın Osmanlı Devleti tarafından bilinmekte olduğunu gözler
önüne sermektedir. Şöyle ki Mısır Beyleri’nin yukarıda sözü geçen Gize’deki İngiliz
General Stevard’ın hâmiliğine sığınarak halk arasında dağıttıkları ilanlarda,
İngiltere’nin onlara eski yetki ve görevlerini iade edeceğini, bu nedenle Osmanlı Devleti
memurlarına itaat etmek zorunda olmadıklarını yaydıklarını bildirerek Beylerin,
Mısır’ın kendilerine ait olduğunu ve muhalefeti ile karşılaştıkları kimseleri tehdit
ettiklerini anlatmaktadır. Bu durum, Osmanlı Devleti ile müttefiki olan İngiltere’nin
ilişkilerine gölge düşürmektedir. Bu nedenle Reisü’l-Küttab, müttefikinden bu asilere
sahip çıkmamasını istemektedir. Sadece bunu istemekle kalmaz, İngilizce ve Arapça
olarak İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunu ve halkın, beylerin yalanlarına
inanmamalarını uyaran ilanlar hazırlanarak bu ilanların Yukarı Mısır’da dağıtılmasını
223 BOA, HAT, 3586–13.
ister224. Osmanlı Devleti görevlileri, haklı olarak bu sorunun ancak İngiltere’nin Beylere
sahip çıkmayı bırakması ile çözüleceğine inanmaktadır225.
Bu gelişmeler yaşanırken İngiltere, Mısır’a tetkikat yapmak üzere bir elçi
göndermeye karar verir. Böylece İngiltere adeta Mısır’ın yeni hâkimi gibi
davranmaktadır. Denilebilir ki, Osmanlı Devleti Mısır’ı Fransa’dan kurtardıktan sonra
İngiltere’den kurtarmaya çalışmak zorunda kalmıştır. Haberi öğrenen İngiliz General
Hutchinson ise Vezir’e protestolar yağdırır ve O’nu Mısır Kalesi’ndeki tutukluları
serbest bırakmaya zorlar. Öfke ve tehditleri o kadar güçlüdür ki Osmanlı memurları,
General’i memnun etmek için 13 Kasım’da Beyleri serbest bırakır. İngiliz askerleri
İskenderiye’de kaldığı sürece Memluklere karşı hiçbir girişim olmaz226. Osmanlı
Devleti’nin Mısır’da İngiltere ile mücadelesi açıkça başlamıştır ve bu mücadele ileride
gerçekleşecek olan İngiliz işgaline kadar devam edecektir.
Sonradan bu olayı bazı Batılı yazarlar Osmanlı Devleti tarafından Kölemen
Beylerine karşı girişilmiş bir “katliam” hareketi olarak göstermeğe çalışmışlarsa da
gerçekte bu olay yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere sırf bir idari karar
sonucunda gerçekleşmiştir227.
Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nin Mısır’da asayiş ve sükûnu sağlamak için
giriştiği bu temizleme hareketi İngiltere’nin haksız müdahaleleri ile başarısızlığa
uğramıştır. Esasen İngiltere’nin Mısır’dan askeri kuvvetlerini geri çekmeyip bir müddet
daha burada tutması, Kölemen Beylerine sahip çıkması ile Osmanlı Devleti’nin
hükümranlık haklarını rencide ettiği görülüyordu. Aynı zamanda, İngiltere’nin bu
tutumu Mısır’a göz koymuş olduğunu ve Kölemenleri korumak suretiyle ileride
yapmayı tasarladığı bir askeri harekâtta şimdiden kendisine bu bölgede taraftar elde
etmek amacını güttüğünü de açığa çıkarmakta idi. Bundan sonra Sadrazam,
Kölemenlere diledikleri takdirde kendilerine yeni vazifeler verebileceğini yahut da
224 BOA, HAT, 3482. 225 BOA, HAT, 3450-A.226 BOA, HAT, 6871. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 46–56. 227 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 19–22.
onlara uygun birer maaş bağlanabileceğini vaat ettiyse de onun bu teşebbüsü
Kölemenler üzerinde olumlu bir sonuç vermedi228.
Babıâli İngilizlerin müdahalesinden ötürü Kölemenleri Mısır’dan
uzaklaştıramayınca bu defa da İmparatorluğun diğer yerlerinden Mısır’a yapılacak köle
ithalini kesin şekilde yasaklamış ve buna teşebbüs edenlerin şiddetle
cezalandırılmalarını emretmiştir. Her ne kadar alınan bu emir, gereği gibi tatbik
edilemedi ise de Kölemen Beyleri zor durumda kaldılar. Çünkü bilindiği gibi, öteden
beri dışarıdan Mısır’a sokulan köleler, beylerin maiyetlerinde yetiştirildikten sonra
Kölemen ocağında görev alırlardı. Bu bakımdan köleler bu ocağın bir nevi kaynağını
teşkil ederlerdi. Bundan sonra Mısır’da daha fazla yapılabilecek şey kalmadığı için
ülkenin idaresini tam yetki ile Vali Hüsrev Mehmet Paşa’ya bırakan Yusuf Ziya Paşa, 8
Ocak 1802 tarihinde ayrılarak Suriye yoluyla başkente doğru yola çıktı. Sadrazamın
hareketinden hemen sonra Vali Hüsrev Paşa’ya gönderilen, Şubat 1802 tarihli ibka
fermanında her şeyden önce reayanın korunması, Kölemen Beylerinin şer ve fesatlarının
imhası ile fakirlerin gözetilmesi emrediliyordu. Mısır’ın bu yeni durumunda
Kölemenler Sa’id’de, Hüsrev Paşa ise Sadrazamın emrine bıraktığı kuvvetlerle Orta ve
Aşağı Mısır’da hâkim bulunuyordu229.
Hüsrev Paşa böylece 1802 Şubat’ından itibaren Mısır’ın idaresini fiilen ele almış
bulunuyordu. Fakat aynı zamanda Paşa, bazı güçlükleri yenmek zorunda idi. Bu
güçlüklerin başında halledilememiş Kölemen sorunu gelmekteydi. Said’de bulunan
Kölemenler, kendisinin zayıf bir tarafını bulmak ve her zaman olduğu gibi bu yeni
valiyi de güç duruma düşürerek onu etkisiz bırakmak istiyorlardı. İngiltere ise yine
kölemenler konusunda müdahil olmaktan geri durmuyordu. Hüsrev Paşa ile İngiliz
General Stevard arasındaki görüşmelerde İngiltere’nin bölgeyi terk etmeden önce
Beylerin istedikleri mahallere gitmelerine ruhsat verilmesi isteniyordu. Ancak Vali
Hüsrev Paşa, onların sessiz sedasız bir şekilde gideceklerine inanmıyordu230. İngiltere
ise bu durum karşısında Mısır’ı tahliye etmeyeceği yönündeki tehdidini devam
ettiriyordu. Hüsrev Paşa’nın amacı Mısır’ı tamamen bunlardan temizlemek, böylece
içerdeki bu sorunu ortadan kaldırdığı gibi İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin
228 BOA, HAT, 3882-A.229 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 24. 230 BOA, HAT, 3589.
hâkimiyetine olan müdahalesine son vermekti. Bu nedenle Mısır’dan gitmek isteyen
beylere kölemenleri ile birlikte ruhsat verilmesini ve hatta kendilerine yol harçlığı temin
edilmesini bu şekilde İngiltere’nin de tepkisi ile karşılaşmama yoluna gitmiştir231.
İngiltere, Mısır’dan çekilme tarihini uzatmasının beyler ile ilgisinin iyice ortaya
çıkmış olmasından bir süre sonra rahatsız olmuştur. Bu rahatsızlığın sebebi, Osmanlı
Devleti ile olan ittifakının şimdilik bozulmasının uygun olmadığını düşünmekten
kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu nedenle İngiliz memurlar ile Osmanlı yöneticileri
arasında geçen görüşmelerde artık Mısır’ı boşaltmama sebebi olarak Fransa’dan Mısır’ı
korumak bahanesi gösterilmiştir232.
Hüsrev Paşa’nın, valiliği süresince Kölemen Beylerinden ziyade İngiltere’nin bu
konudaki politikaları ile mücadele etmek zorunda kaldığı anlaşılıyor. Bununla ilgili
dikkat çeken bir başka olay ise İngiliz görevlilerin Mısır halkından, beylerden memnun
olduklarını ve Osmanlı askerlerinden şikâyetçi olduklarını ifade eden dilekçeler almaları
olmuştur. Hüsrev Paşa bu dilekçelerle ilgili olarak merkezi bilgilendirmiş ve Mısır
ulema ve eşrafının beylerin zulmüne bir daha girmek istemediklerini, bu dilekçelerin
İngiliz görevliler tarafından çeşitli vaatlerle halkı kandırarak alındığını anlatmış ve
şikâyetlerin dikkate alınmamasını istemiştir233. Görülmektedir ki İngiltere Mısır’dan
elini çekmemeye kararlıdır ve Kölemen Beyleri üzerinden belirlediği politikalarla uzun
süre bölgede Osmanlı Devleti’nin sükûnet tesis etmesini engellemiştir.
Kölemen sorununa bir son vermesi Hüsrev Paşa’ya ibkâ fermanında
bildirilmişti. Paşa’nın askeri kuvvetlerinin bir kısmını Anadolu Eyaletleri’nden
toplanmış yeniçeriler diğer kısmını da Rumeli Vilayetleri’nden celp edilmiş çoğunluğu
Arnavut olan başıbozuk askerler teşkil ediyordu. Başıbozuk askerleri nizam ve
disiplinden mahrumdular. Rumeli başıbozuk askerlerinin çoğunluğu Arnavut olup (4-5
bin kadar) diğer kısmı ise Kırcaali ve diğer yerlerden gelmiş Türk askerleri idiler.
Rumeli başıbozuklarının başında aslen Arnavut olan Tahir Paşa ile Serçeşme Mehmet
Ali Ağa bulunuyorlardı234.
231 BOA, HAT, 6619. 232 BOA, HAT, 3560. 233 BOA, HAT, 3550. 234 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 27.
Kölemen Beylerinden Murat Bey’in ölümünden sonra çoğu konuda ayrı düşünen
rakip beyler arasında bir liderlik çekişmesi başlamıştı. Bu şartlar altında Hüsrev Paşa
onları ezmeyi dener ancak başaramaz. Güçler, Aşağı ve Orta Mısır’a dağılmış, iyi
örgütlenememiştir. Arnavutlara gelince onlara güvenemez ve onların yerine
Sudanlılardan oluşturduğu milisleri tercih eder. Bu nedenle bir taraftan adamlarını
yeniden toparlamaya çalışırken, diğer yandan görüşmelere başlama kararı alır. Bunları
yaparken iki temel hata işler; birincisi devletin boşalmış kasalarını doldurmak için zaten
çok güç durumda olan Mısır halkını daha da büyük baskı altına alacak bir vergi kararı
çıkarması ve böylelikle Kahire şeriflerinin öfkesini çekmesidir. Öte yandan ve daha da
önemlisi Tahir Paşa komutasındaki Arnavut askerlerinin maaşını beş ay boyunca
ödemez. Tahir Paşa ve yardımcılarından biri olan Hasan Paşa garnizonda yaşarken diğer
yardımcı Mehmet Ali askerleriyle birlikte Kahire yakınlarında görevlendirilmiştir. Bu
önemsiz ayrıntının sonuç üzerindeki etkisi büyük olur. Kavalalı’nın devre dışı
bırakılması onun hakkında şüpheler olduğunun kanıtıdır. Kavalalı’nın görev aldığı
askeri operasyonlardaki yumuşak tavrı ondan kuşku duyulmasına neden olur. Kahire ile
Yukarı Mısır arasındaki ulaşımın kavşak noktası olan Minya kenti, Nisan 1803’te
Memluklerin eline geçer.
Bu başarının ilk sonucu ülkenin ikiye bölünmesi ve başkentin yiyecek yollarının
kesilmesi olur. Temmuzun ilk günlerinde Arnavutlar da ayaklanır. Önce Tahir Paşa’ya
giderek birikmiş alacaklarını isterler. Tahir Paşa Arnavutları Defterdar Halil Efendi’ye
gönderir. Halil Efendi kasasının boş olduğunu ve Arnavutların, şikâyetlerini Aşağı
Mısır vergilerini haksız bir kararla elinde tutan Mehmet Ali’ye iletmelerini önerir.
Mehmet Ali elinde bir kuruş bile bulunmadığını söyler. Karışıklık büyür, isyan resmen
başlar235.
Ezbekiye Sarayı’na kapanan Hüsrev Paşa ayaklanmaya top atışlarıyla cevap
verir. Kent halkı Arnavutların şehri ele geçirerek yağmalayacağından korkar. Gerginlik
en son aşamaya ulaşır, top ateşi devam eder. Hüsrev Paşa oldukça sakin görünmektedir
çünkü hazinedarının kaleyi elinde tuttuğunu bilir. Mehmet Ali kadar tedbirli olmayan ya
da daha gözü pek olan Tahir Paşa isyanın başına geçer ve Arnavutlarla birlikte Hüsrev
235 The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 17-24.
Paşa’dan görüşme ister. Valinin verdiği cevap geldiği yere geri dönmesi ve yeni bir
harekete kalkışmamasıdır. Bu hakarete kızan Tahir Paşa ertesi gün kaleyi kuşatır.
Başkentin her köşesinde ani ve küçük çarpışmalar görülmeye başlar. Mehmet Ali’nin
sahneye çıkıp asileri desteklemesi işte bu sıraya rastlar. Kale ertesi gün Tahir Paşa’nın
elindedir. Hiç beklemeden Hüsrev Paşa’nın sarayını topa tutar, Paşa kaçmak zorunda
kalmış, Fransız ordularının kenti terk etmesinden sonra geride kalan birkaç Fransız
askeri ve Türklerden başka gidecek yer bulamamıştır. Arnavutların başı Tahir Paşa
kendini kentin yeni valisi ilan etmiştir. Ertesi gün Tahir Paşa kaleden kente inerek halkı
yatıştırmaya çalışır. Yapacak hiçbir şeyi kalmayan Hüsrev Paşa servetini alarak
Dimyat’a kaçar236.
Yetkisi kendinden kaynaklanan bu yeni yönetici de selefinden miras kalan
sorunları çözebilecek yetenekte değildir. Halkı yatıştırmayı amaçlayan bir bildiriyle
kişilerin çıkarlarının eşitlik içinde korunacağını açıklar. Ancak tersi uygulamalar ile
rekor sayılabilecek bir süre içinde sadece askerleri değil tüm Kahire halkını da karşısına
almayı başarır. 27 Mayıs 1803’te iktidara gelişinden üç haftadan daha kısa bir süre
sonra yeniçerilerin ayaklanmasına sebep olur. Sahnede Arnavutları yönetebilecek ve
iktidarı isteyecek iki kişi kalır. Mehmet Ali ve Hasan Paşa237.
Hasan Paşa yeteneksizdir ve gittikçe karmaşık hale gelmiş bir durumu
çözebilecek beceride değildir, Mehmet Ali, bu tahta oturabilmek için güçlü bir dosta,
ona destek olacak askeri bir güce ihtiyacı olduğunu anlamıştır. Bu askeri gücü, eski
düşmanları Memluklerden ister. Önderleriyle anlaşır, onlara genel af sözü verir ve iyi
niyetinin göstergesi olarak da başkentin kapılarını Memluklere açar. Yokolmak üzere
olan Memlukler için bunlar beklenmedik mucizelerdir. Gözleri Mısır’ı yeniden ele
geçirme tutkusuyla kamaşmış bir şekilde tuzağa düşerler. 1 Haziran 1803 günü Memluk
Beylerinin en önemlileri, İbrahim El-Bardisi Kahire’ye girer. O günden sonra Mısır
Memluklerin, Mehmet Ali’nin ve Arnavutlarının paylaştığı bir yönetimin elindedir.
Kavalalı, kimseye belli etmeden zirveye yaklaşmıştır. Babıâli Mısır’a yeni bir vali
atamıştır. Tarabulsi adında biri. Onun iktidarı daha da kısa olur, Memlukler hemen
kaleyi kuşatarak talihsiz adama kenti terk etmesi için yirmi dört saat tanırlar.
236 BOA, HAT, 3509. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265237 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 59–63.
Dimyat’taki Hüsrev Paşa elinden alınan iktidarı geri kazanma gününün gelip çattığını
düşünür. Kahire’ye yürüme kararı verir. Yanında yeni dostu Osman el-Bardisi ile
Mehmet Ali onu karşılamaya gider. Kavalalı, Arnavut piyadelere, Osman da
Memluklere ve onlarla birleşen Bedevilere kumanda eder. Dimyat ele geçirilir ve
Hüsrev Paşa teslim olmaya zorlanır, 27 Temmuz sabahı Kahire’ye getirilerek kalede
hapsedilir. Bu durumun da geçici olduğu kısa zamanda anlaşılır, çünkü 8 Temmuz 1803
sabahı İskenderiye’ye çıkan Cezayirli Ali Paşa, Babıâli’nin Hüsrev Paşa’nın yerine
gönderdiği yeni validir238.
Ali Paşa Çerkez’dir ve çok genç yaşta Cezayir Dayısı’na köle olarak satılmış,
Cezayirli adını buradan almıştır. Efendisinin ölümünden sonra onun kardeşi tarafından
Kaptanıderya Hasan Paşa’ya hediye edilmiştir. Gelir gelmez beylere birer mektup
göndererek görev ve unvanını bildirir. Beyler ise başkentte onunla görüşmeyi kesin
olarak reddeder. Ali Paşa’ya merkezden gelen emirlere göre affedilen beyler,
İskenderiye taraflarında muhafızlık yapacaklardı. Ali Paşa ise onları affetmenin bir
fayda sağlamayacağını düşünmekte idi. İskenderiye’nin tamamında hâkimiyet
iddiasında bulunacaklarından endişe etmekteydi. Böyle bir affın ancak kendisi Mısır’da
düzeni sağlayamazsa yararlı olacağını bu nedenle zamana ihtiyacı olduğunu merkeze
iletmekteydi. Ancak olaylar onu Kahire’de İstanbul’un bir fermanını okutarak beylere
önemli ödünler vermeye mecbur eder. Bu durumda her bir bey bundan sonra yılda on
beş kese altın gelir getirecek topraklara sahip olacak, bey yardımcıları da köy ve
kasabalardan gelir elde edebileceklerdir. Cezayirli Ali Paşa böylelikle Memluk
Beylerince kabul edilmeyi başarır239. Gerçekte ise El-Bardisi ve Mehmet Ali’nin
tuzağına düşmüştür. İskenderiye’den askerlerinin başında ayrılan Cezayirli, Kahire
yakınlarında El-Bardisi ve Kavalalı’nın ordusuyla karşılaşır. Savaşmaya cesaret
edemez, çekilme isteği başarısızlıkla sonuçlanır. Tutuklanır ve öldürülür.
Bu arada Fransa, İngiltere’nin Mısır’a hâkim olmaya başlamasından endişe
etmekte idi. Öyle ki Bonaparte Sultan Selim’e bir mektup göndererek Onu İngiltere
konusunda uyarmıştır. Bonaparte’ın kendi ülkesinin menfaatlerini gözetmek adına
yazdığı bu mektupta aslında Osmanlı Sultanına önemli gerçekleri hatırlattığı dikkati
238 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265.239 BOA, HAT, 3639-C.
çekmektedir. Ona göre Osmanlı ricali ittifak halinde olduğu devletlerin önerilerini
tartışmadan kabul etmektedir. İngiltere’nin Mısır’ı elde etmek için Elfi Bey’e para ve
silah temin ederek Osmanlı Devleti’ne karşı savaştırdığı açıktır. Sultan Selim’in bizzat
hâkimiyeti altında bulunan ülkeleri ve askerlerini görmesi, denetlemesi ve nizam
vermesi gerektiği üzerinde durur. Çünkü padişahların ve Kralların mülklerini ve
reayalarını kendilerinden başka kimselere emanet etmeleri caiz değildir240. Gerçekten de
Osmanlı tarafından fethedildiği tarihten itibaren Mısır ülkesi hiçbir zaman tam manası
ile hâkimiyet altına alınamamıştır. Osmanlı bu ülkede hâkimiyet haklarını Kölemen
Beyleri ile paylaşmış ve işte söz konusu dönemde artık Kölemen Beylerinin yerini
Fransa ve İngiltere Devletleri almıştır. Elbette Bonaparte bu mektubu ile daha önce
ifade edildiği gibi, İngiltere’nin ilerleyişini durdurmak amacını gütmektedir. Osmanlı
Devleti’nin gerçek dostunun Fransa olduğunu ifade ederek mektubunu tamamlamıştır.
Kısa bir süre önce Mısır’ı işgal etmiş olan Bonaparte başarısızlığa uğrayarak kaçmıştı.
Şimdi ise dost olduğuna Osmanlı Devleti’ni inandırmaya çalışıyordu. Bu olay,
yakınçağda Osmanlı Devleti’nin içine düşmüş olduğu durumu göstermesi bakımından
önemlidir.
Mısır’da ise gelişmeler tarihte yeni bir dönemin başlayacağını haber
vermektedir. Mehmet Ali, İstanbul tarafından gönderilen valileri yok ederek tek başına
kalacağı ana doğru ilerlemiştir. El-Bardisi ile aralarındaki işbirliği süreceğe
benzemektedir. El-Bardisi, Kavalalı’nın söylediklerini gözü kapalı yerine getirir, bütün
önerilerini kabul eder. Bu sırada Mısır’da hazine boştur, ülke can çekişmektedir,
yolların güvensizliği nedeniyle ticaret durmak üzeredir. Buğday sıkıntısı artar ve
bulunduğunda da öyle fiyatlara satılır ki yoksulların buğday alması mümkün
olmamaktadır. Memluklerin pazaryerlerini soymadığı zaman, Bedevilerin kervanlara
saldırdığı görülür. Askerler Nil üzerinde Aşağı ve Yukarı Mısır’dan yiyecek getiren
kayıklara el koyar. Mehmet Ali’nin ülkenin başına ittiği Bardisi’nin karşısındaki şartlar
bunlardır. Rebiyülevvel’in 7. günü (22 Eylül 1804) iki dost başkente geri döner.
Etrafları umutsuzluğunu haykıran bir kalabalık tarafından çevrilir. İnsanların görüntüsü
karşısında Bardisi, Mehmet Ali’ye emir vererek siloların açılmasını ve depolanmış
hububatın halka dağıtılmasını söyler. Sonuç ne olursa olsun sorun çözümlenmemiştir.
Bardisi birikmiş alacaklarını her gün artan bir ısrarla isteyen askerlere cevap vermek
240 BOA, HAT, 5720.
zorundadır. İbrahim Bey’in evinde bir toplantı yapılır ve asker alacaklarının emirler
arasında paylaştırılması kararlaştırılır. Bu önlem de yeterli olmaz. Bardisi, Kahire
tüccarlarına vergi yükümlülüğü getirir ve konsolosların büyük tepkisine neden olacak
bir kararla vergi verecekler arasına başkentin yabancı tüccarlarını da katar. Tüccarların
mallarına el konur ve en düşük fiyatla piyasaya sunulur. Ordunun desteğini de almak
isteyen Bardisi, halka yeni bir vergi daha yükler. Bardağı taşıran damla bu vergidir.
Daha sonraki günlerde her tarafta ayaklanmalar baş gösterir. Mehmet Ali, Arnavutlarını
başkente dağıtarak Memluklerin kalabalığa kötü davranmasını engeller. Halk gökten
gelen bu kurtarıcıyla daha yakından ilgilenmeye başlar. Yayılan ayaklanmanın
öfkelendirdiği Bardisi ulemayı, başkentin ileri gelenlerini çağırır ve olayların tüm
sorumluluğunu onlara yükleyerek hakaret eder. Mehmet Ali derhal ulemanın tarafını
tutar, asker maaşlarının Mısır halkının değil yönetimin sorumluluğunda olduğunu
belirtir. Bu davranışıyla eşrafa, halkın çıkarlarını korumak için Memluklere karşı
gelmekten çekinmediği mesajını vermektedir. Belli etmeden halkın gözünde bir
kurtarıcı daha da önemlisi gözü tok bir kurtarıcı resmi çizmiştir. Aynı günlerde sekiz
aydır maaş alamayan Arnavutları tahrik eder. Arnavutlar Memluk avına çıkarak
yüzlercesini katleder, önde gelen beylerin, özellikle de Osman el-Bardisi’nin ve
İbrahim’in saraylarını kuşatır. Sarayında kuvvetle direnen El-Bardisi cesaretle kendini
savunur, ancak kısa sürede her şeyi kaybettiğini anlar. Çevresindeki birkaç sadık
adamını toplayarak sarayının kapısını açtırır ve kaçar. Kahire’den ayrılır ve İbrahim’in
beklediği çöle saklanır.
Arnavutları başkent ve Aşağı Mısır’ın tek hâkimi kılan başarıya karşın Mehmet
Ali iktidara geçmek istemez. Herhalde bunun zamanının gelmediğini hissetmektedir.
Şaşırtıcı bir tavırla Hüsrev Paşa’yı serbest bırakır ve Babıâli’nin fermanını beklerken
onu Mısır’ın başına geçirir. Arnavutlar neredeyse ayaklanacaktır. Hasan Paşa ve
Arnavutların büyük bir çoğunluğu Hüsrev Paşa’nın intikam almasından korkar. Hepsi
de Mehmet Ali’ye itiraz eder ve valinin derhal görevden alınmasını ister. Mehmet Ali,
Hüsrev Paşa’yı ülkenin başına yeniden getirmekle gücünün sınırlarını denemek ve
ulemaya ve halka siyasal tutkuları olmadığını göstermek istemiştir. Hüsrev Paşa tekrar
tutuklanarak kendisini İstanbul’a götürecek gemiye bindirilmek üzere Reşit Limanı’na
ulaştırılır. İkiyüzlülük politikasını devam ettirmeye kararlı olan Mehmet Ali, Babıâli’nin
kulağına İskenderiye Valisi Hurşit Paşa’nın adını fısıldar. Önerisi Sultan’ın da onayını
alır ve böyle bir görev beklemeyen Hurşit Paşa Mısır Valisi olur241.
Mehmet Ali, Hurşit Paşa’nın emrine girmek üzere bir Arnavut birliği gönderir.
Hurşit Paşa İskenderiye yönetimini hazinedarına devreder ve Hassa Alayı’nın başında
Kahire’ye doğru yola çıkar. 2 Nisan’da Bulak’ta top atışlarıyla karşılanır ve ertesi gün
başkente törenle girer. Yirmi gün sonra bir ulak İstanbul’dan resmi fermanı getirir.
Ferman, Mehmet Ali ve hareketleri hakkında tek bir söz bile etmez. Sanki Babıâli böyle
birinin varlığından habersizdir. Oysa bütün askeri birlikler Mehmet Ali’nin emrindedir.
Diğer taraftan her ikisi de özellikle Mehmet Ali, Memluk tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İbrahim, kovulmasını hazmedemeyen Bardisi, El-Elfi ve diğer beyler birleşmiş,
taraftarlarını toplamış, başkentin civarını denetimleri altına almaya başlamışlardır.
Aşağı Mısır’a sızarak Kalyub’u ele geçirir ve talan ederler. Başkentin ne içinde halk
için huzur ne de dışında tüccarlar için güvenlik vardır.
Yeni valinin en önemli sorunu hâlâ para sıkıntısıdır. Kamu gelirleri artık sözü
bile edilmeyecek kadar azalmıştır. Yönetimin esas hedefi olmaları nedeniyle
Memluklere karşı yürütülen savaşın finanse edilebilmesi için onlardan vergi alınmasına
karar verilir. En önemli taraftarları yakalanarak ağır vergiler ödemeye mahkum edilir.
Mehmet Ali’ye gelince, Memluk saldırılarına karşı düzenlenen seferlere katılmaz,
askeri faaliyetleri Kahire çevresindeki dar bir daire içindeki ani saldırılarla kısıtlıdır. 15
Mart 1805 günü Elfi Bey ve taraftarlarının El-Feyyum bölgesine geldiklerini öğrenir ve
yokluklarından yararlanarak Minya’yı ele geçirmek ister, ilk darbe başarıyla sonuçlanır.
Birlikleri kent merkezine kadar ilerleyecek, ancak Süleyman Bey komutasındaki
Memluk kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalacaklardır. Bu başarısızlık
cesaretini kırmaz. Birkaç gün sonra yeniden saldırır ve 25 Mart günü kenti ele geçirir.
Geniş çaplı bu başarı beylerin durumunu gerçekten de güçleştirir, Hurşit Paşa’nın
yönetimi altındaki toprakları genişletir ve Mehmet Ali’nin prestijini yükseltir.
Kendinden öncekilerin aksine Hurşit Paşa Kavalalı’nın ve Arnavutlarının kendisi için
bir tehlike olduğunun farkındadır. Babıâli de bu konuda aynı şeyi düşünmektedir.
Dengeyi sağlamak isteyen Hurşit Paşa süvari birlikleri getirmeye karar verir. 29 Mart
241 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265–266.
1805 günü 4000 asker Kahire’ye girer. Yeni gelenler disiplinsizlikleri ve kötü
davranışları nedeniyle halkın nefretiyle karşılaşmasalar, bu operasyonun verimli olacağı
düşünülebilirdi242.
Mehmet Ali Nisan ortalarına doğru Arnavutlarını toplar, Minya’dan ayrılarak
Kahire üzerine yürür. 11 Nisan’da Beni Suveyf’ten geçer. En önemli hedefleri,
İskenderiye’nin güneyindeki Buhayra bölgesidir. Memlukler ise Yukarı Mısır’daki
hâkimiyetlerini sürdürmekte ve Kahire yollarını kapatmaktadır. 14 Nisan günü Mehmet
Ali, Tura surlarının dibindedir. Kavalalı, 19 Nisanda Kahire’ye girer ve kentin
merkezindeki Ezbekiye Sarayı’na yerleşir. Aynı gün Hurşit Paşa’dan, Arnavutların
alacaklarını ödemesini ister. Hurşit Paşa en kısa zamanda iki bin kese ödeyeceğine söz
verir. Mayıs 1805 başlarında Hurşit Paşa kaleden çıkarak Kadının makamına gider ve
topladığı divanda, Kadının da huzurunda Mehmet Ali’yi Cidde Paşalığına atayan ve asi
Vehhâbilerle savaşmaya gönderen Sultan fermanlarını okutur. Vali Paşa, Mehmet Ali’yi
Mısır’dan çıkarmak emeline kapılmıştır. Acele Cidde’ye gitmesi gerektiğini bildirdi243.
Bu yeni rütbeyle kendine kurulan tuzağın farkında olan Mehmet Ali, paşalığı
kabul etmesine karşın gönderildiği yere gitmeyi düşünmez. İktidara çok yaklaşmıştır,
onu ele geçireceğinden ve elinden alınamayacağından emin olması gerekir.
Arabistan’da Vehhâbilerle çarpışma bekleyebilir. Ne zaman gidileceğine kendisi karar
verecektir. Paşalığa yükseliş töreni Seyyid Ağa’nın evinde, görünürde dostça bir
atmosferde gerçekleştirilir. Tören biter bitmez, evine dönmek üzere olan yeni paşanın
yolu alacaklarını isteyen Arnavut milisler tarafından kesilir. Mehmet Ali, parmağıyla
Hurşit Paşa’yı gösterir. “Benim yapabileceğim bir şey yok, Asaletmeaplarına
başvurun.” Başka bir şey eklemeden toplantıdan ayrılır ve Ezbekiye yolunda altın ve
gümüş para dağıtır. O günden sonra halkın gözü sadece Mehmet Ali’yi görür. Öte
tarafta, Seyyid Ağa’nın evinde kalan Arnavutlar, Hurşit Paşa’ya yüklenerek onu kamu
paralarını kendi hesabına aktarmakla suçlar. Bu ayaklanmanın Mehmet Ali ve diğer
Arnavut önderi Hasan Paşa tarafından düzenlendiği şüphe götürmez. Hasan Paşa yine
de Hurşit Paşa’yı Arnavutların öfkesinden kurtarır ve kaleye dönmesine izin verirken
ordu maaşlarının ödenmesi vaadini almaktan da geri kalmaz. Hurşit Paşa iktidarı can
242 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 63–77. 243 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 266. Ayrıca bkz. Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 99.
çekişmektedir. Gerekli parayı miri, tuz vergisi ya da başka kaynaklardan sağlayamaz,
başkenti imdadına çağırır. Bunun anlamı kent halkının yeni vergilere hazırlanmasıdır.
Askerler yasadışı davranışlarına yeniden başlarken Kahire halkı ayaklanır244. El-
Ezher’de dersler kesilir, esnaf protesto amacıyla dükkânlarını kapatır. Artık Hurşit
Paşa’nın saatleri sayılıdır. Mehmet Ali ise halkı ve ulemayı desteklediğini açıklar ve
askerlerinin halka karşı herhangi bir haksızlıkta bulunmasını yasaklar.
Halk Mehmet Ali’nin tahta geçmesini ister. Böyle bir şerefe layık olmadığını
ileri süren Mehmet Ali önerilen görevi reddeder. Ulema kararlıdır, bir kaftan ve bir hilat
getirilir, Nakibü’l-eşraf Seyyid Ömer Makram ve Şeyh el-Şarkavi tarafından Mısır
Valisi’ne giydirilir. Mehmet Ali büyük bir ciddiyetle, Mısır halkının haklarına saygı
göstererek eşitlikle davranacağına ve önceden ulemaya danışmadan hiçbir karar
almayacağına söz verir. Sözlerini yerine getirmezse, ulemanın onu görevden alma
hakkına sahip olduğunu ekler. Mısır tarihinde ilk kez din adamları, ülkenin ileri gelen
yerlileri kendi yöneticilerini seçmiştir. Yeni bir “firavun”un gelişi olağanüstü umutlar
doğurmuştur. Pek bir gelişme olmadan bir ay geçer. Mehmet Ali, Hurşit’in kapandığı ve
çıkmayı reddettiği kaleyi kuşatmaya karar verir. Arnavutlar paralarını almadıkça savaşa
girmeyeceklerini bildirirler. Halk kendiliğinden onların yerini alır. Hurşit’in askerlerine
saldırır. Diğer yandan Mehmet Ali kuşatmayı daha da sıkıştırmaz. Sultanın gözündeki
yerini daha da kaybetmek istemez ve ulemanın İstanbul’a gönderdiği mektubun
cevabını bekler. Sonunda, 18 Haziran 1805’te Babıâli Kahire’ye Salih Bey’i gönderir ve
durumu yerinde görmesini, Hurşit Paşa’nın görevde kalması ya da Mehmet Ali’nin yeni
görevinin onaylanması seçeneklerinde ne yapılması gerektiğini öğrenmesini ister.
Babıâli ulemanın Mehmet Ali’nin kişiliğinde yaptığı seçimi onaylar ve Hurşit Paşa’nın
görevine son verir. Onun beklediği Hurşit Paşa’nın gitmesi değil tüm Osmanlı
ordusunun Mısır’ı terk etmesidir245.
Sabık vali 7 Ağustosta ailesiyle birlikte nehir limanı Bulak’tan gemiye biner. 28
Ağustosta bir firkateyn İskenderiye’ye varır. Ayrılmadan önce el yazısıyla hazırladığı
bir not şunları belirtir: “Arkamda imparatorluğun en müthiş asisi olacak bir adam
244 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-Newyork, 1999, s. 111-116. 245 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 78–86.
bırakıyorum. Sultanlarımızın hiçbir zaman ne onunki kadar kurnaz politikaları, ne de
onunki kadar kararlı ve güçlü adamları olmuştur”246.
Mehmet Ali’nin çok kısa denebilecek bir sürede Mısır valiliğini ele geçirmesi
benzersiz bir olay olarak görülmektedir. Zira hiçbir resmi rütbeye sahip olmadan
Mısır’a gelen ve bu ülkenin iç durumunu, zenginliğini, valilerin ve Kölemenlerin
rekabetlerini, siyasi anlaşmazlıkları, halkın uyuşuk halini gören Mehmet Ali, Mısır
idaresi üzerinde bazı emeller beslemeğe başlamıştır. Emellerini gayet gizli tutan
Mehmet Ali, karşısına çıkan her fırsattan tam ve yerinde faydalanmasını bilmiştir.
Mehmet Ali Fransızlarla mücadeleler sırasında her iki kuvvetin savaş kabiliyetini
doğrudan doğruya görmek imkânına sahip olmuş aynı zamanda bu iki askeri kuvvet
arasında bir kıyaslama yapmak fırsatını elde etmişti247.
Onun politikasının en belirgin özellikleri şunlardır: Birinci olarak, Mısır’da
mevcut askeri kuvvetleri daima birbirleri ile mücadele içinde bulundurmak ve bu
mücadelelerden faydalanmaktı. Nitekim başıbozukları yeniçerilere, yeniçerileri
Kölemenlere, Kölemenleri Kölemenlere yaptığı tahrik ve teşvikler sonucu
vurdurtmasının esası buradan ileri geliyordu. Askeri kuvvetleri ayaklanmağa teşvik ve
tahrik ederken daima aynı taktiği kullanıyordu. Bu taktik, geçmiş ulufeleri talep hususu
idi. İkinci olarak yeniçeriler, başıbozuklar ve Kölemenler gibi rol oynayan esaslı üç
kuvvet arasında daima ikiye bir şekilde dengenin başıbozuklar tarafının ağır basmasına
gayret etmiştir248. Üçüncü olarak, Mehmet Ali başlangıçtan vali oluncaya kadar asla
kendini ön plana atmamış ve daima arka safta bulunmayı emellerinin gerçekleşmesi
bakımından daha uygun görmüş ve hareket etmiştir. Devlete karşı bir asi durumunda
görünmek istemediği anlaşılan Mehmet Ali, valiliği meşru bir şekilde elde etmeyi amaç
edinmişti. Devletin karşısına rütbe sahibi olmadan ani bir şekilde çıkmak
istemediğinden her şeyi en ince noktalarına kadar hesapladıktan ve halk tarafından
seçilmiş gibi yaptırarak güya böylece meşru yolla gelmiş oldu. Ayrıca son Mısır
Valilerinin idaresizlik ve tedbirsizlikleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bütün
bunlardan başka, üstün bir zekâ, enerji, aşırı ihtiras, hırs ve emellerini gizleme, azim 246 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 87. 247 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 23–25. 248 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The Long Nineteenth Century”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 256-259.
gibi özellik ve şahsi kabiliyetleri kendini emellerine ulaştırmıştır. Diğer taraftan Babıâli,
Mısır’da vuku bulan bütün karışıklık ve ayaklanmalardan layıkıyla ve yeterli bilgi
sahibi olamıyordu. Aynı zamanda Babıâli’nin aldığı tedbirler, bir vali iş göremeyince
bir diğerini tayin etmek olmuş ve bunun yanında sözde kalan emirler göndermeye
münhasır kalmıştır. Fakat aynı zamanda, Mısır olayları karşısında Babıâli’nin aktif bir
politika gütmediği açıkça belli oluyordu. Hele Hurşit Paşa’nın başıbozuklar ve halk
tarafından düşürülüş ve Mehmet Ali’yi tayini sırasında Babıâli’nin olaylardan tamamen
habersiz oluşu ve ihtimaller üzerinde durarak bir sonuca varmaya çalışması, Mısır’a
gereken önemin verilemediğini ve tam bir aciz içinde olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu da devlet ileri gelenlerinin zihniyeti hakkında bir fikir vermektedir. Ayrıca geniş
İmparatorluğun birçok yerlerinde, Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde, Anadolu’da, Suriye
ve Hicaz’da karışıklıklar mevcuttu. Yeni bir Rus Harbine doğru gidiş görülüyordu.
Devlet her yönden zorlukların içindeydi. III. Selim’in giriştiği Islahat Hareketleri
yeniçeriler ve halk tarafından benimsenmemiş, bilakis büyük bir muhalefetle
karşılanmıştır. Bu bakımdan Mısır’a gereken değer verilemedi. Vehhâbilik daha büyük
tehlike sayıldığından bir olup-bitti kabul edildi. Şu halde Babıâli birtakım zorunlu
şartlar altında Mehmet Ali’nin Mısır Valiliğini onaylamak zorunda kalmış oluyordu249.
Mehmet Ali böylece 35 yaşında kendisini, İmparatorluğun en zengin
eyaletlerinden biri olan Mısır’ın kontrolünde buldu. Bununla birlikte bulunduğu yerin
güvenilmez olduğunu biliyordu. Sultan Selim onu atamaya mecbur olmuştu ve Mehmet
Ali sultanın kendisini ilk fırsatta görevden almak isteyeceğini biliyordu. Bunu hiç
aklında çıkarmadı ve 19. yüzyılın ilk yarısında Mısır tarihi onun hâkimiyetini
sağlamlaştırmaya yönelik faaliyetleri ile geçti. İkinci olarak Arnavut askerler ona güç
vermişlerdi ve ordunun temellerini oluşturmuşlardı, bu askerler asi ve güvenilmez
olduklarından her an eski kumandanlarına karşı harekete geçebilirlerdi. Üçüncü olarak
Memlukler henüz tam olarak ortadan kalkmış bir sorun değildiler. Halkın ve kendisinin
güvenliğini tehdit etmekteydiler. Dördüncü olarak Kahire’de ulema, zanaatkârlar ve
eşraftan oluşan bir muhalefet vardı. Vali olduğunda Kahire’de sükûneti sağlamak için
uğraştı ve kendisi de sakin bir tutum sergiledi. Ulema ve ayandan oluşan muhalefeti yok
etti ve tüccarlara dükkânlarını açmalarını emretti. Sinsice taktikler kullanarak
249 Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, Konya, 1994, s. 397–398.
Memlukleri bu koalisyona karşı kışkırtıp birbirlerine zarar vermelerini sağladı. Ancak
Memluklerin sonu henüz gelmemişti. En önemli tehdit ise İstanbul’dan gelmekteydi.
Sultan, Mehmet Ali’nin vali olarak Mısır’da bulunmasını kabullenemiyordu. III. Selim,
Mehmet Ali’ye Arabistan’da büyüyen Vehhâbi tehlikesini dağıtmak için birlik
göndermesini emretti. Vehhâbiler Mekke ve Medine’yi ele geçirmişlerdi. Sultan Selim
bu mücadeleden Mehmet Ali’nin zarar görmesini ve böylece onu Mısır’dan almayı
umuyordu. Paşa bunun farkında olduğundan Sultanın isteğine cevap vermekte isteksiz
davrandı. Ayrıca askerleri Memluklerle mücadele etmekteydiler. Sadece bir yıl sonra
Sultan Mehmet Ali’yi Mısır’dan uzaklaştırmak için 1806 da Selanik valisi Musa Paşa
ile Mehmet Ali’nin yer değiştirmesini isteyerek Musa’yı Mısır’a gönderdi. Bunu duyan
Mehmet Ali Paşa kendisinin Mısır Valiliğinde bırakılması için Mısır ileri gelenlerine
yazdırdığı arzları İstanbul’a sunmuş ve çok büyük miktarda paralar ve hediyeler
yollamıştır. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa’nın büyük oğlu İbrahim Bey İstanbul’da
rehin tutulmak şartı ile Mısır Eyaleti Mehmet Ali Paşa’nın üzerinde bırakıldı250.
1807’de Mehmet Ali Mısır’a güçlü bir şekilde yerleştiğini ispat etti. 29 Ocak’ta
Elfi Bey ve ardından diğer Memluk liderleri öldü. Memlukler lidersiz kaldılar. Bu arada
İngiltere, Fransa ile devam eden savaşında Fransa’nın yeniden Mısır’ı işgal etmesinden
korkmaktaydı251. Bu nedenle Kölemen beyleri ile işbirliğini başından beri sıkı tutmuştu.
Böylece Mısır’ı kolaylıkla ele geçirmek niyetinde olduğunu daha önce de belirtmiştik.
Mehmet Ali Paşa Mısır Valiliğine geldiğinde bu sorunlar ortadan kalkmış değildi.
Sultan Selim’in saltanatının sonlarında 40 parçadan fazla savaş gemisinden oluşan bir
İngiliz donanması İskenderiye Limanını ve ardından Reşit kasabasını ele geçirdi252.
Bu arada Mehmet Ali Yukarı Mısır’da Memluklerle savaşmasına karşılık Mısır
yönetimini oldukça düzenlemiş olduğundan Reşit’te bulunan İngilizlere saldırdı ve daha
sonra İskenderiye’yi kuşattı. Bu beklenmedik savunma karşısında İngilizler Reşit’i ele
250 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 145–147. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 266.251 BOA, HAT, 12493, BOA, HAT, 14682. 252 BOA, HAT, 7597, Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi,c. III-IV, s. 222.
geçiremedi ve daha sonra ülkeyi terk etmeye karar verdi253. Mehmet Ali bunu
Babıâli’den yardım almadan başarmıştı. Bu başarısına karşılık o zamana kadar
İstanbul’dan yönetilmiş olan İskenderiye de kendisinin idaresine verilmiş ve İstanbul’da
rehine olarak tutulan oğlu İbrahim’in Mısır’a dönmesine izin verilmiştir254.
Mehmet Ali, bu gelişmelerin ardından valiliğinin ilk birkaç yılını muhalefeti yok
etmek ve hâkimiyetini sağlamlaştırmaya çalışmakla geçirmiştir. Daha sonra ise Mısır’da
ekonomik ve askeri büyümeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Bu topraklarda tek ve
gerçek hâkim olmak için ilk Memluk Beylerini kendi saflarına katmaya çalıştı. Onları
zaman zaman rüşvetle kandırmaya çalıştı zaman zaman da savaştı. Nihayet onlara karşı
girişiği mücadeleyi 1811’de kazandı. Son Memlukler kaleye bir tören için davet
edilerek pusuya düşürüldüler ve öldürüldüler. Böylece idareyi tamamen eline geçirmiş
oldu255.
Mayıs ayında Sultan Selim’in yeniçeriler tarafından tahttan indirilmesi üzerine
yerine II. Mahmut gelmiş ve Mehmet Ali bundan sonra Arabistan’da Vehhâbilere karşı
harekete geçmek istemiştir256.
2. 1. 2. Mehmet Ali Paşa’nın Vehhâbilerle Mücadelesi:
Vehhâbilik257 I. Abdülhamit zamanında Necit’te başlayıp gelişmişti. Elbette bu
akım sadece dini görüş ayrılıklarına dayanmamakta idi. Asıl hedef Osmanlı’nın elinden
Halifeliğin alınarak Arabistan’da Vehhâbilerin bu makama sahip olmalarını sağlamaktı.
Vehhâbiler III. Selim devrinin sonlarında Hicaz, Taif ve Medine’yi işgal edip Ravza-i
253 Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, (Çev. İdil Eser), İstanbul, 2000, s. 57–59. 254 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, s. 4. 255 Afaf Lütfi es-Seyid Marsut, A Short History of Modern Egypt, Cambridge University Press, s. 50–54. ayrıca bkz. Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 140–147. 256 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 145–147. 257 Vehhâbilik XVIII. Yüzyılda Arabistan’da kurulmuş, dini ve siyasi yönleri olan bir görüştür. Kurucusu Beni Temim kabilesinden Abdülvehhab bin Temim’dir. 1795’te görüşlerini Hemedan, İsfehan, Şam ve Kahire gibi belli başlı merkezlerde yaymış ve müritler toplamıştır. Bu görüşe göre İslami geleneklerin hepsi yasaktır ve Vehhâbilik dışında kalanlar kâfir sayılmaktadır. Emevilerden beri bütün Halifelerce getirilmiş yenilikler küfür olarak sayılmaktadır ve uygulanacak tek şey Kur’an Hukukunun katı bir yorumudur. Necit Emiri Deriye şeyhi Muhammet bin Suud, bu akımın kendilerini güçlendireceğini düşünerek böylece halifelik yolunun açılacağını düşünmüştür. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, 11. Baskı, Ankara, 1993, s. 1144. Ayrıntılı bilgi için bkz. Levon Panos Dabağyan, Osmanlı’da Şer Hareketleri ve Abdülhamit Han, İstanbul, 2003, s. 160.
Mutahhara’nın değerli eşyalarını gasp etmişlerdir. Emir Suud hutbeden Padişahın ismini
kaldırıp Osmanlı memurlarını kovmuş ve hatta padişahı Vehhâbiliğe davet etmiştir.
Vehhâbiler dinde bazı değişiklikleri öngörmekle beraber Arabistan’da müstakil bir
devlet kurmayı hedeflemişlerdir. Osmanlı hâkimiyetini reddeden bu hareketin ortaya
çıkmasıyla birlikte Sultan II. Mahmut’un İslam dünyasındaki saygınlığı tehlikeye
girmiştir. Çünkü Müslümanların Halifesi olarak İslam’ın kutsal sayılan yerlerinin
korunması, Hac yollarının güvenliğinin sağlanması onun görevi idi. Ayrıca
Vehhâbiler’in kutsal şehirlere giren Hac kervanlarını durdurmaları Osmanlı maliyesini
de olumsuz yönde etkilemekteydi258. Bu nedenle Sultan’ın bu asilere savaş açması ve
kutsal topraklar üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırması kaçınılmaz bir hal almıştır259.
Ancak bu sırada Rusya ile (1806-1812) savaş halinde olan Sultan, Mehmet
Ali’nin Arabistan’a giderek bu sorunu çözmesini ister. Yukarıda da söz edildiği gibi
Mehmet Ali Paşa, bu şekilde Mısır’dan uzaklaştırılmaya çalışıldığını düşünmektedir ve
1811 yılına kadar bu emri yerine getirmez. Babıâli, bunun üzerine Vehhâbi tehlikesini
ortadan kaldırmak için Bağdat ve Şam valilerini görevlendirir. Bunların başarısızlıkları
üzerine bu işle ilgilenmek üzere 1811 yılında Mehmet Ali Paşa tekrar görevlendirmiştir
ki bu tarihte Vehhâbiler bütün Hicaz’ı ele geçirmişlerdi260. Mehmet Ali Paşa’nın emre
bu kez itaat etmesinin nedenleri arasında bağımsızlığını kazanmak için daha büyük bir
askeri güce ve zenginliğe ihtiyacı olması gelir. Bunları sağlayabilmek için ise
Babıâli’nin gözündeki asi görüntüsünü silmesi gerekmektedir.
Mehmet Ali bu savaşa girmeden önce gerekli hazırlıkları tamamlamak için
kentin ileri gelenlerinden para toplar ve bu dönemde Mısır’da hiçbir askeri üretim
olmadığından Kahire ve İskenderiye’de gerekli malzemeden bir kısmını üretebilecek
tesisler kurmaya karar verir. Bundan sonra Bulak Tersanesi canlandırılır ve 18 tekneden
oluşan bir deniz kuvveti meydana getirilir. Ordunun beslenmesi için Süveyş ve
Kuseyr’de buğday depoları kurulur ve ordu hareket etmeye hazır hale getirilmiştir261.
258 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 55–56. 259 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 119. 260 BOA, Cevdet-Askeriye, c. III, Sıra No. 17227, Ra 1208, William Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, (Çev. Ercan Ertürk), İstanbul, 2005, s. 130. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 4–5. 261 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 122.
Mehmet Ali ordunun başına oğlu Tosun’u getirir. Tosun Paşa, uzun bir
mücadeleden sonra 2 Aralık 1812’de Medine’yi geri almayı başardı. Ertesi yıl da
Mekke’yi Vehhâbilerden kurtarmıştır (23 Aralık 1813)262. Mehmet Ali Paşa, Vehhâbiler
meselesi ile yedi sene uğraşmıştır. Tosun Paşa’dan sonra ordunun başına getirilen
İbrahim Paşa, Vehhâbiler’in başkenti olan Deriye’yi muhasara ederek 25 Eylül 1818’de
zapt etmiş ve Vehhâbi lideri Abdullah’ı esir alarak İstanbul’a göndermiştir263. Abdullah
İstanbul’da idam edilmiştir. Deriye’nin zaptı haberi ulaştıktan sonra Mehmet Ali Paşa
oğlu İsmail’i Padişah’a Kâbe’nin anahtarını teslim etmek üzere İstanbul’a göndermiştir.
İbrahim Paşa’ya başarısının karşılığı olarak Mekke-i Mükerreme Emâreti ile Cidde
valiliği vezaret rütbesiyle tevcih olunmuştur. Ayrıca Mısır’a hediyeler gönderilmiştir.
Böylece Mehmet Ali Paşa İslam dünyasında saygınlık ve şöhret kazanmasının yanı sıra
kendisi hakkındaki kötü izlenimleri de silmiştir ayrıca bu andan itibaren Arabistan’ın
her tarafında Mehmet Ali’nin nüfuzu yayılmıştır264.
2. 1. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Sudan’ı İlhakı:
Mehmet Ali, Vehhâbilerle mücadelesi bitince sistemli bir şekilde Sudan’ı istila
etmeye girişti. Vehhâbiler’e karşı verilen savaş nedeniyle devletin hazinesi boşalmıştı.
Hazineyi yeniden doldurmak için bir yol bulmak gerekmekteydi. Sudan, Mehmet Ali
için gerekli insan ve diğer maddi kaynaklar bakımından önemliydi. Sudan’ın zaptını
gerekli kılan diğer sebep ise stratejikti. Eski çağlardan beri Mısır’a hâkim olanlar Orta
Afrika ve Sudan’a hâkim olmak istemişlerdir. Böylece bölgeyi Afrika kabilelerinin
saldırılarından korumak mümkün olmakta idi. Tabii bir de Nil Vadisi aracılığı ile
Mısır’ın devamı niteliğinde olması da önemli bir sebeptir. Ayrıca eğer bu fetih
gerçekleşirse Güneyde toplanmış olan son Kölemenleri de yok etmek için fırsat elde
edilmiş olacaktı, Sudan Seferi’nin önemli bir diğer sebebi ise köle ticaretidir. Köleler
hazinenin yeniden dolmasını sağlayacaklardır265.
262 Abdulrahman al Jabarti, Ajaibü’l- Athar fi’l-Trajim wa’l-Akhbar, (Trans. M. Perlman), Franz Steiner Verlag Stuttgart, 1994, s. 213-227. 263 Necdet Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, İstanbul, 1976, s. 56. 264 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 27–28. Ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 5–6, Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 569, Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 267.265 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 144–145.
Altın ve elmas madenlerinin keşfi, köle ticareti, Sudanlılardan asker temini,
Sudan ticaret yollarının ele geçirilmesi, bu fetih sayesinde sağlanacak menfaatlerdi. Bu
harekât Osmanlı Padişahının izni ile gerçekleştirilmekte idi. Vali’nin, Sudan’da hem
orduları için köle hem de zenginlik kaynağı bulmayı ümit ediyordu266. İsmail Paşa’ya
gönderdiği mektuplarda asıl amacının mümkün olduğunca çok köle ele geçirmek
olduğunu söylüyordu. Çünkü altın aramak için de köleye ihtiyaç vardı. “köleler
mücevherlerden daha değerli” idiler bu nedenle “beş bin köle toplamanı emrediyorum”
diyordu267.
Bu operasyonun askeri yönü Mehmet Ali’nin düzenli bir ordu kurmak için
giriştiği harekettir. Mehmet Ali Nizam-ı Cedit’i daha 1815’te kurmak ister ancak
askerlerin büyük bir tepkisi ile karşılaşır. Mehmet Ali bu nedenle planından
vazgeçtiğini açıklar. Sudan’ın fethi ona yeni bir ordu kuracak sayıda insan
sağlayacaktır268. Sudan’ın istilası iki koldan yapıldı, Mehmet Ali’nin üçüncü oğlu
İsmail Paşa kumandasındaki asıl büyük kol Dankhala üzerinden güneye, Defterdar
Mehmet Bey kumandasındaki diğer kol da doğrudan Kordufan’a inecekti. Ordu 18-20
Temmuz 1820 tarihinde harekete geçti. Son Kölemenler de böylece yok edildi. Mısır
ordusu 28 Mayıs’ta Hartum’a vardı. Sennar ele geçirildi. Önemli bir ticaret ve
Afrika’nın içlerine yapılan keşifler için bir merkez haline gelen Hartum, bu ülkenin
idare merkezi oldu. Yeni fethedilen bu yerler Hükümdar-ı Sudan unvanı ile bir valiye
bırakıldı. Ancak Sudan yolculuğu altın açısından olduğu kadar adam açısından da hayal
kırıklığı yarattı. Bulunan altın düşük kaliteliydi ve madencilik açısından değersizdi,
Sudanlılar ise Mısır’ın iklimine ya da yiyeceklerine uyum sağlayamadılar ve öldüler.
Bununla birilikte Sudan’ın fethi Osmanlı Sultanına bağlı bir eyalet olan Mısır’a önemli
bir toprak parçası kazandırmış oluyordu269.
Mehmet Ali’nin hâkimiyetinin son yıllarında Sudan yedi müdüriyete ayrıldı.
Sudan’ın ilhakı ile Mehmet Ali’nin nüfuz sahası Basra Körfezi’nden Libya Çölü’ne,
266 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56. 267 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 153. 268 Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, (Çev. Mehmet Harmancı), İstanbul, 2000, s. 36. ayrıca bkz. Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 156. 269 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.
Sudan’dan Akdeniz’e kadar genişlemiş oluyordu270. Sudan Seferi’nin sonunda (1822),
Mehmet Ali’nin güçlü Mısır Devleti hayalinin gerçekleştiğini söylemek mümkündür.
Artık bu aşamadan sonra Şark Meselesini ortaya çıkaracak gelişmelerin yaşanılması
kaçınılmaz olmuştur. Çünkü yeni doğmuş bu imparatorluğun güç kaybeden
Osmanlı’nın hâkimiyetinde kalmayacağı açıktır.
2. 1. 4. Mehmet Ali Paşa ve Mora İsyanı:
Mehmet Ali’nin bu zamana kadar gerçekleştirdiği Sudan ya da Arabistan’daki
fetihleri Avrupa için Osmanlı’nın iç işi idi ve bu hareketler Avrupa çıkarlarına tehlike
yaratacak nitelikte görülmemişti. Oysa Mora’da meydana gelen savaş hem Avrupa’da
hem de Babıâli’de önemli yankılar uyandırmıştır.
Mora Seferi’ne Sultan’ın emri üzerine başlandı. Yunan bağımsızlık savaşı
Osmanlı ordusunun yetersiz olduğunu göstermişti. Bu nedenle Sultan, imparatorluğun
en güçlü valisi Mehmet Ali’den yardım istemek zorunda kaldı. Gerçekten, Mehmet
Ali’nin oğlu İbrahim Paşa’nın kumanda ettiği Mısır ordusu Kıbrıs ve Girit’te kısa
zamanda otoriteyi yeniden tesis etmiştir. Vilayeti kontrol altına alan İbrahim Paşa’nın
bu başarısı Avrupa Devletlerini endişelendirdi. Yunan bağımsızlık savaşı hakkında
Avrupa Devletleri farklı düşüncelere sahiptiler ve farklı politikalar benimsediler.
Mesela Ruslar Yunanlılar hakkında bir ikilem içindeydiler; Rusya vasal bir Yunan
Devleti istiyor idiyse de bağımsızlık savaşı sonucunda bunu elde etmesi nedeniyle daha
sonra devrimciler için örnek olmasından korkuyordu. Bu arada Yunanlılar, Rusya’nın
kendileri üzerinde hâkimiyet kurmasını engellemek için İngiltere’nin yardımına
başvurdu. İngiltere, Rusların Akdeniz’e inmesini engellemek için kendi himayesinde bir
Yunanistan istiyordu, bu aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni de zayıflatacaktı. Bundan
başka, bir zamandan beri İngiliz tüccarlar ile Yunan tüccarlar arasında ticaret
yapılıyordu, bu yolla Doğu Akdeniz’de olmazsa Karadeniz’de ticarete hâkim olmak
istiyordu. İngiltere’nin bütün amacı Akdeniz’i bir İngiliz Gölü haline getirmek ve
Napolyon’un donanmasını yok etmekti. Avrupa’da basın, savaşı Müslümanların
270 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 570.
Hıristiyanlara saldırısı olarak yansıttı. İbrahim’in ordusunun Yunanlıları sınır dışı ettiği
söylentileri yayıldı oysa tüm bunlar yalandı271.
Fransız İhtilalinin ardından Yunanlılar bağımsızlık elde etmek için harekete
geçmişlerdir. Yunan ileri gelenleri bağımsızlık için savaşın başladığını ilan eden
konuşmalar yapmaya başlamışlar ve bunun bir sonucu olarak Mora’da Türkler
katledilmiştir. Böylece 1821 yılında Osmanlı topraklarında Yunan isyanı başlamıştır272.
Bu isyan zamanla Akdeniz ve Ege denizi adalarına da sıçramıştır. Osmanlı Devleti bu
isyanı bastıramamış ve 1823’te bu sebeple yeniden Mehmet Ali Paşa’nın ordusuna
ihtiyaç duymuştur. Öncelikle Mehmet Ali’ye Akdeniz’deki Rum korsanlarını takibe
alması emredilmiştir273. Rum korsanlar sebebiyle Mısır ticaretinin de zarar görmeye
başlaması ayrıca Mehmet Ali’nin ordusunun gücünü dünyaya gösterme ve büyük
devletlere Osmanlı ordularına karşı üstünlüğünü ispat etme fırsatını değerlendirmek
arzusu onu savaşa sokmuştur. Bundan başka bu sefer ile İslam dünyasındaki
saygınlığının artması ve verdiği bu hizmet karşılığında Suriye paşalığını da
alabileceğine inanmaktadır274.
Yunan İsyanı başladığında Osmanlı-Rus ilişkileri oldukça kötüydü. İsyan iki
ülke arasında yeni bir çatışma kaynağı oldu. Mora Yarımadasındaki isyan Osmanlıların
Yunan ticaretini yok etmek için harekete geçmesine ve Yunan ticaret gemilerinin
Boğazlardan geçmesinin yasaklanmasına yol açtı. Daha da önemlisi bir sonraki yıl
Babıâli, İstanbul’u doyurmak için Boğazlardan geçen yabancı gemilerin gıda yüküne el
koyabileceğini ilan etti. Bu iddialar özellikle Rusya’nın şiddetli protestolarına yol
açtı275.
Mehmet Ali Girit’teki isyan hareketini tamamen bastırdı. Bu başarısı üzerine
kendisine Girit Paşalığı verildi ve Mehmet Ali, Mora Valiliğini ülkesine katmak şartı ile
Rum isyanını bastırmayı kabul etmiştir. Buna karşılık emrine 20 gemilik bir filo
271 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 61. 272 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yeni Yazıya Aktaran Ahmet Hezarfen), c. 1, İstanbul, 1999, s. 15–16. 273 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 76–77. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 570.274 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 248. 275 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 80.
gönderilmiştir. Mehmet Ali Paşa, 196 gemiden oluşan bir filoyu teçhiz edip, otuz bin
kişilik bir kuvvet oluşturarak başlarında İbrahim Paşa olduğu halde Mora’ya sevk
etmiştir. Mora’ya sevk edilmiş olan Mısır asker ve donanması Navarin’i, Kalamata,
Tripoltza’yı ele geçirmişti. Daha sonra Reşit Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı ordusu
ile birleşerek Misolongi’yi zapt etmişlerdir276.
İsyanı düzenleyen Eterya Cemiyeti lideri ve Rus Çarının yaverlerinden
Aleksandr İpsilanti Avusturya’ya kaçtı ve bu suretle Mora isyanı bastırılmış oldu277.
İbrahim Paşa’nın zaferi neredeyse tamamen savaş gücünden ve Avrupa tarzında savaş
yönetiminden kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle II. Mahmut, orduda düzenlemeler
yapmak konusunda kendini mecbur hissetmekteydi. Mehmet Ali Paşa’nın gücünün
gölgesinde kalmaması buna bağlıydı. Bu nedenle giriştiği yenilik hareketleri
yeniçerilerin şiddetli muhalefetine sebep olmuştur278.
Mehmet Ali orduyu ikinci sefer için hazırlarken Avrupa Devletleri işe
karışmışlardır. Avrupa Devletlerinin müdahalesinin gerçekleşmesi Eylül 1825’te Yunan
Geçici Hükümetinin, İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Canning’e başvurarak
İngiltere’nin himayesine girmek istediklerini bildirmesi ile başlamıştır279. Ancak
İngiltere’nin Babıâli’nin iç işlerine karışmasını mazur gösterecek bir bahaneye ihtiyaç
vardı. Bu bahane Babıâli’nin adalet dışı bir idareye sapmakla yabancı devletlerin
müdahalesini üzerine çektiğini söylemekti ki bu Sultan’ın ciddiye alacağı bir sebep
olmaktan uzaktı. Sultan Mahmut ise sonuna kadar savaşmak taraftarı idi. Canning’in
arabuluculuk vazifesi işe yaramıyordu. Etrafta İbrahim Paşa’nın Mora ahalisi keserek
yarımadaya Mısırlıları yerleştireceği haberlerinin dolaştığını söyleyerek müdahale için
gerekli bahaneyi bulmaya çalışıyordu280.
Sonuçta Rusya, İngiltere ve Fransa, Osmanlı-Mısır Donanmasının Yunanistan
kıyılarına ulaşmasını önlemek amacıyla Londra Protokolünü imzalamışlardır.
Babıâli’nin bu protokolü reddetmesi üzerine insancıl pozlara bürünen ancak aslında
276 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 6–7. 277 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 57.278 Nicole Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul, 2005, s. 263–268. 279 Allan Cunningham, Eastern Questions in The Nineteenth Century, Vol. II, London, 1993, s. 23-67. 280 Stanley Lane Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, (Çev. Can Yücel), Ankara, 1999, s. 51–66.
hırsla harekete geçen Yunanlılardan belki daha fazla İngiltere, Fransa ve Avusturya
donanmaları İngiliz Amirali Cordington’un kumandasında Navarin’de 1827’de
Osmanlı-Mısır donanmasını yok ettiler. İbrahim’in ordusuna Mora’da yiyecek ve
malzeme ulaşmıyordu, mahsur kalmıştı, bu bir ablukaydı281. Sultan artık cihadın bütün
Müslümanların görevi olduğunu söylerken Paşa, müttefik devletlere savaş ilan etmenin
kayıptan başka bir şey getirmeyeceğini düşünmektedir. Sultan, Mehmet Ali’ye Suriye
Paşalığını vaat ederek savaşmasını ister. Ancak Mehmet Ali sadece savaştan çekilmek
istemektedir. Bu arada Rusya Türkiye’yi istila etmeye kararlıdır ve tek başına harekete
geçer. 26 Nisan 1828’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan eder. Bunun üzerine
Mehmet Ali hem Yunan bağımsızlığının kesinlik kazandığını anlamış ve dolayısıyla
Mora’yı elde edemeyeceğini görmüştür282.
Ayrıca Fransızların Mora’ya asker çıkarmaları ve İngiliz Donanmasının Mısır
sahillerini tehdit etmesi sebebiyle İbrahim Paşa, Babıâli’den izin almadan Rum ve
Mısırlı esirlerin karşılıklı iadesi, Mora’da çeşitli yerlerde 1200 kişilik bir kuvvet
bırakılması şartı ile İngilizlerle anlaştı ve Mısır’a geri çekilmiştir (6 Ağustos 1828)283.
Yaptığı bu hareketten dolayı Osmanlı Devleti onu Navarin’de donanmanın
yakılmasından da sorumlu tutacaktır284.
Böylelikle Mehmet Ali Paşa, Navarin Vakasında hem donanmasını kaybetmiş
hem de çok sayıda asker ve mal kaybetmiştir. Buna karşılık Avrupa’ya ordusunun
kuvvetini göstermek fırsatını elde etmiştir. Ayrıca adeta bağımsız bir hükümdar gibi
Avrupa Devletleri ile anlaşma yapmıştır. Mısır ordusu, yeni savaş usul ve araçlarını
uygulamak fırsatını elde etmiştir. Bu sırada Rus savaşında yolun uzaklığını,
donanmasının çok kötü durumda olduğunu bahane ederek Babıâli’nin istediği yardımı
geri çevirmiştir. Artık Mehmet Ali Paşa kendisini Osmanlı Devleti’nden güçlü görüyor
ve bağımsızlığını sağlayacak faaliyetlere giriyordu. Mehmet Ali, Mora yerine Suriye’yi
281 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 62. Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları,s. 51–66. ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 1, s. 62–73. 282 M. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849) Egypte, Arabie, Soudan, Crete, Syrie, Paletsine, Paris, 1930, s. 147-160. Helmuth Von Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs), İstanbul, 1999, s. 52–55. 283 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 2, s. 317. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 28. ayrıca bkz. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 278. 284 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 157–159. BOA, HAT, 20203.
istemiş ancak kendisine verilmiş olan Girit Adasından başka bir kazanç elde edememiş
ve bu olaydan sonra Babıâli ile ilişkileri giderek bozulmuştur285.
Ayrıca Sultan Mahmut, Rusya ile savaşın bitişiyle Edirne barışından sonra
Mehmet Ali’den kurtulmaya çalışıyordu. Ancak Mehmet Ali bunun farkında idi ve
harekete hazırdı. Bunun dışında Rusya ile savaşta daha önce söz verdiği gibi yardım
etmek yerine İşkodra Valisi Mustafa Paşa’yı isyana teşvik eden mektupları Babıâli’nin
eline geçmiş ayrıca Mehmet Ali Paşa, Sultan Mahmut’un Mısır’dan Avrupa eğitimli
subayları gönderme isteğini yerine getirmemişti. Buna sebep olarak da bu yabancı asıllı
eğitmenlerin Mısır’da ziynetli elbise giymeye alışmış olmalarından bu halleri ile
İstanbul askeri içinde bulunmalarının uygun olmayacağı gösterilmiştir286. Bütün bu
sebeplerle iki taraf arasındaki ilişkiler oldukça gerginleşmişti287.
Mehmet Ali, Padişah’a Rusya ile savaşında yardım için yaptığı masrafların
karşılığını alamamıştı. Yunanistan’ın bağımsızlığı, ödül olarak istediği toprakları elden
kaçırmasına neden olmuştu. Kendisine önerilen Girit’i ise Yunan ihtilalinden beri isyan
halinde olması nedeniyle geri çevirdi. Suriye’yi istiyordu ve bunun için harekete
geçti288. Ordularını Fransa’nın yardımı ile daha da güçlendirdi. Fransa’nın Mehmet Ali
Paşa’ya her yönden destek olmasının sebebi ileride kendi himayesinde olacak bir Arap
İmparatorluğu kurmak istemesiydi289.
Sultan Mahmut, Mehmet Ali’yi cezalandırmak için bir plan yaptı. Buna göre
eski sadrazamlardan Selim Paşa Şam Valisi atanacak, Mısır’da bir olay çıkartılacak ve
Selim Paşa ani bir hareketle Mehmet Ali’yi bastıracaktı. Ancak Mehmet Ali,
Babıâli’deki casuslarından bu planı öğrendi. Böylece planı bozmak ve Suriye’yi ele
geçirmek için bahane aramaya başladı. Bu sırada Akka Valisi Abdullah Paşa, Mehmet
285 Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 400. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK., Ankara, 2003, s. 193–197. 286 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 1, s. 143.287 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 8. 288 Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, s. 61. Ayrıca bkz. Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, s. 54. 289 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 55.
Ali’nin Akkâ’ya kaçmış olan kölelerini vermekte gecikiyordu, Mehmet Ali bu
durumdan faydalanmaya karar verdi290.
2. 1. 5. Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın İlk Safhası: Suriye’nin İşgali:
Paşanın girmek üzere olduğu Suriye, sırasıyla Arap, Emevi, Abbasi, Fatımi ve
Memluk istilalarını yaşamış ve 1517’den sonra Osmanlı toprağı olmuştur. Önce üç
sonra da dört paşalığa ayrılmıştır; Şam, Trablus, Halep, Sayda ve Filistin. Burada
geleneksel ayrıcalıklara sahip ve devlet içinde devlet gibi olan yarı bağımsız halklar
bulunur. Bunların başında Lübnan bölgesinde Emir Beşir Şihab tarafından yönetilen
Maruni ve Dürziler gelir. Mehmet Ali, Emirle önceden ilişki kurmuştur. Beşir sayesinde
Lübnan Dağlarından gelecek destek güvence altındadır. İbrahim Paşa ise Abdullah
Paşa’nın mütesellimlerini göndermeye çalıştığı bölgelerde yaşayan Dürzilerle irtibata
geçti ve kısa bir süre sonra sadece Emir Beşir’in oğlunu değil Mir Beşir’i de kendi
tarafına çekmeyi başardı. Kudüs ve diğer şehirlerdeki Hıristiyanlara tam bir din
özgürlüğü ve gümrük vergileri ile ayakbastı paralarının kaldırılmasını vaat etti291. Sultan
durumu öğrenir öğrenmez Akka Paşası Abdullah’a Kavalalı ile ilişkisini kesmesini
emreder ve ödül olarak da Trabluşam’ı ona bağlar. Akka hızla Kahire’deki yönetim
aleyhine yürütülen entrikaların merkezi olur. Abdullah Mısır’dan kaçanları
cesaretlendirir ve onlara sığınma hakkı sağlar. İşte yukarıda sözü edilen anlaşmazlık
buradan kaynaklanır292.
Mehmet Ali çok önceden bu işgal hareketini planladığından Suriye’ye ait hemen
her meseleye karışmıştır. Özellikle valiler arasında meydana gelen sorunlarda bir hakem
görevi üstlenmiştir. Taraflardan birini himaye ederek Babıâli’ye etki ediyor hem de
hedeflerini gerçekleştireceği alt yapıyı hazırlıyordu. Hem Suriye’de taraftar kazanıyor
hem de Sultan’ın gözünde nüfuzunu artırıyordu293.
290 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 129. Ayrıca bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 268. 291 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 303.292 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 287. 293 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 163-220. Şinasi Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, T.T.K. Ankara, 1942, s. 232.
Bunun dışında Mehmet Ali için savaş ilan etmeyi gerektiren başka sebepler de
vardı. Şöyle ki Mehmet Ali Mısır’da dut ağacı yetiştirmeyi ve ipek böcekçiliğini büyük
gayretlerle himaye ediyordu. Fakat ipek böceği tohumunu Suriye’den getirmek
zorundaydı. 1831 senesinde ise Abdullah Paşa, bu tohumun Mısır’a ihracını
yasaklamıştı. Ayrıca Mehmet Ali, Abdullah Paşa’yı doğuya olan Mısır ihracatının Sina
yarımadası üzerinden yapılmasını teşvik etmekle itham ediyordu. Çünkü bu durum
Mısır limanlarının zararına idi294.
Bu sayılanlar Mehmet Ali’nin kendisini Suriye’ye hücumunda haklı olduğunu
düşündüren unsurlardı. Mehmet Ali’nin Suriye’yi istemesinin en önemli sebebi ise
Mısır’ı Osmanlı sınırlarından uzaklaştırarak ülkesini daha emin bir duruma sokmaktı.
Mehmet Ali’nin müşavirlerinden biri olan Clot Bey bu konuda, tarihte İranlıların,
Yunanlıların, İslamların ve nihayet Türklerin Suriye üzerinden Mısır’a geldiklerinin
görüldüğünü ve bundan dolayı Mısır’ın müstakil olarak emniyet altında olmasının
ancak Suriye’yi sınır yapmakla mümkün olacağını söylemiştir295. Bazı kaynaklara göre
Mehmet Ali’nin bütün amacı Osmanlı Devleti’ni yıkmak ve onun yerine geçmek yani
Osmanlı Devleti’nin başına geçmekti. Bazı kaynaklara göre ise Mehmet Ali’nin böyle
bir niyeti yoktur. Kendisi de zaman zaman Sultan’ın hizmetkârı olarak kalmak istediğini
ifade etmiştir ancak bu sözlerini daha çok Avrupa Devletlerinin müdahalesi söz konusu
olduğunda söylemiştir296.
Bu sıralarda şartlar Mehmet Ali’nin lehine idi. 1826’da Yeniçeriler ortadan
kaldırıldıktan sonra Osmanlı Devleti ordusuz kalmasına rağmen Rusya ile savaşa
girmişti. Bir de devletin muhtelif yerlerinde isyanlar baş gösteriyordu. Suriye’de
merkezi hükümetin zayıflığı dolayısıyla bir takım yarı müstakil ve birbirinin aleyhinde
uğraşan guruplar vardı. Mehmet Ali bunları tahrik ederek birbirine kırdırdı. Neticede
kazandığı taraftarlar arasında Hıristiyanlar da vardı. Avrupa Devletleri ise bu sırada
isyan ve ihtilallerle uğraşmakta idiler. İbrahim Paşa’nın ordusu, şartların böylesine hazır
olmasından yararlanarak Ekim 1831 sonlarında Sina’ya girmiştir297. Birlikler Hayfa’yı
alırlar ve Akka önlerine gelirler. Bu sırada Sultan Mahmut bir uzlaşmaya varmaya 294 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 37. 295 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 35. 296 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 199–200.297 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 233.
çalışır. Sultanın temsilcileri 28 Aralık 1831’de İskenderiye’ye gelirler Paşa onları kabul
eder ve Akka Kalesini alıp Abdullah’ı cezalandırdıktan sonra Akka’yı Sultana
vereceğini söyler. Bunun üzerine Sultan Abdullah’a yardım gönderir. Emir Beşir Şihab
ise ayaklanarak İbrahim’in yanında yer alır. İbrahim Paşa Gazze, Kudüs ve Yafa’yı
aldıktan sonra Akkâ Kalesini altı ay muhasara ederek teslim olmaya mecbur etmiştir298.
Abdullah Paşa, İskenderiye’ye gelir ve Mehmet Ali’den af diler. Onun Hicaz’a
yerleşmesine izin verilir. Akka zaferinden sonra Mehmet Ali, Sultana bir mektup
yazarak barışmak ister. Ancak kendisine Trablusşam ve Akka valiliklerinin yanı sıra
Mısır Paşalığının da tekrar bağışlanmasını ister. Babıâli ise bu cürete karşılık Mehmet
Ali Paşa’yı asi ilan eder299.
Bunun üzerine Mehmet Ali artık kaçınılmaz olduğuna inandığı ikinci saldırı için
hazırlıklarını hızlandırır. Oğluna asker, para ve malzeme gönderir. İbrahim hiç bir
direnişle karşılaşmadan 13 Haziran 1832’de Suriye’nin başkentine girer. Şam garnizonu
komutanı Ali Paşa kaçar. Şam’ın düşmesinden sonra imparatorluk ordularının bir
bölümü Hüseyin Paşa komutasında yürüyüşe geçer. Ancak hiç acele etmez ve Humus’a
gitmeden Asi ırmağı kıyısında kendisine verilen bir ziyafete katılır. İbrahim Paşa buraya
sabah ulaştığında yapılan savaşta Hüseyin Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu,
Beylan denilen bu yerde Mısırlılara yenilmiştir (29 Temmuz 1832)300.
İbrahim Paşa, 10 Temmuz 1832’de altı bin süvari ve dört bin piyadeden oluşan
ordusu ile Hama’ya girer. Ardından 14 Ağustos’ta Halep’i ele geçirir. 28 Ağustosta ise
Antakya’ya girer. İbrahim Paşa burada bir tabya inşa etmek amacındadır. Bunun için
etrafa mühendisler gönderir ve uygun yerlerin tespit edilmesini ister. Maraş ile Antep
arasındaki köylere kazma, kürek ve kereste döktürerek iki bin kadar ameleyi tabya
inşası için görevlendirir. Söz konusu mahaller Antep’e beş ve Maraş’a dokuz on saatlik
mesafedeydi. Bu durumdan Maraş Beylerbeyi rahatsızlık duyarak durumu merkeze
298 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. III, s. 684–689. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 291. 299 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, T.T.K., Ankara, 1953, s. 292. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 298. 300 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 199-202.
bildirmiştir. İbrahim Paşa bu tabyaları kendilerini muhafaza etmek için inşa ettiğini
söylemekteydi. Asıl amacı ise Torosları aşarak Anadolu’ya girmekti ve bunu başardı301.
Bu zaferden sonra Mehmet Ali Paşa, ıslahatın yarattığı hoşnutsuzluktan
yararlanmayı düşünerek Anadolu’daki valilerle mektuplaşıp bunları isyan ettirmeye
uğraşmıştır. Buna karşılık Babıâli, Anadolu ve Rumeli’deki taraftarları olanlara karşı
tedbirler almak için oraların halkına talimat göndermiştir. Mehmet Ali Paşa’nın Suriye
talebinde ısrar etmesi ve aldığı yerlerden geri çekilmeyi reddetmesi üzerine Sultan
Mahmut, Sadrazam Reşit Paşa kumandasında 60.000 kişilik ikinci bir ordu
göndermiştir. Konya’da yapılan savaşta Osmanlı ordusu tekrar bozguna uğramış ve
Reşit Paşa esir düşmüştür. İbrahim Paşa Konya’yı ele geçirerek Kütahya’ya kadar
ilerlemiştir302. Bunun üzerine Osmanlı ordusunun durumu ve işin siyasi bir şekil alması
nedeniyle İbrahim Paşa ile anlaşmak için İstanbul’dan Kütahya’ya o tarihte Amedçi
bulunan Mustafa Reşit Paşa ve Tophane Müşiri Halil Paşa gönderilmişti. Amedçi Reşit
Bey’in geri döndüğünde anlattıkları durumun vehametini gözler önüne serdiğinden
derhal yeni çözümler arayışına gidilmiştir303. Ayrıca Rusya tarafından da Mısır’a özel
bir görevli yollanmış İngiltere ve Fransa Devletleri de bu duruma hemen son verilmezse
büyük olayların çıkmasından endişe ederek Mehmet Ali Paşa’ya öğütler verilmişlerdir
ancak bir anlaşma sağlanamamıştır. Böylece İstanbul’un yolu açılmıştır304.
Mehmet Ali’nin Anadolu’da ilerleyişi büyük devletleri birbirine düşürecek bir
hal aldığından bütün Avrupa Devletleri büyük bir savaşın önüne geçmek için Mehmet
Ali’yi tazyike başlamışlardır. Mehmet Ali, İstanbul’a ulaşamamışsa da Mısır, Suriye ve
Hicaz’ı yani İslam aleminin en önemli ilim, kültür merkezleri ile kutsal yerlerini
301 BOA, HAT, 276, 16198-C, 1250 Ca 23. BOA, HAT, 450, 22347-C, 1251. R. 3. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 38–63. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye 1808–1975, c. II, s. 62. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 300. Ayrıca bkz. Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, 4. Baskı, Ankara, 2006, s. 191. 302 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 221-223. Savaşların ayrıntılı anlatımı için bkz. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 53-65. ayrıca bkz. P.M. Holt, Egypt and The Fertile Crescent 1516-1922, London, 1966, s. 176-193. 303 BOA, HAT, 20192 (1248).304 Şinasi Altundağ, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5–2, İstanbul, 1979, s. 901–905. Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 401–404. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571. Mustafa Reşit Paşa’nın İbrahim Paşa ile anlaşmak üzere verdiği mektup için bkz. İ:Hakkı Uzunçarşılı, “Amedçi Mustafa Reşit Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu”, Belleten, c. 6, T.T.K., Ankara, 1942, s. 263-267.
kapsayan Kahire, Şam, Mekke ve Medine’yi kendi idaresi altında toplamış ve
dolayısıyla İslam dünyasında Sultandan daha çok nüfuz sahibi olmuştur305.
Bu durumda Sultan Mahmut için tercih edilecek iki yol vardı. Ya Mehmet Ali ile
anlaşacak ya da ona karşı Hıristiyan bir devlet ile anlaşarak bir hanedan politikası
izleyecekti306. Padişah ikinci yolu seçti. Ancak Avrupa’dan yardım talebinin bir
tarihçesi vardır. Mehmet Ali’nin Suriye’yi işgali sırasında Osmanlı Devleti savaşacak
durumda değildi. Ne ordusu ne donanması ne de parası vardı. Bu nedenle Osmanlı,
Mehmet Ali’nin Suriye’ye olan taarruzunu kendi aleyhine bir hareket olarak kabul
etmemiş ve ancak Akka Kalesini zapt ettikten sonra üzerine ordu gönderilmiştir. Mısır
meselesi ile dört büyük devlet yakından ilgilenmekteydi. Bunlar Avusturya, Fransa,
İngiltere ve Rusya Devletleriydi. Avusturya’da Mehmet Ali’ye prensip itibariyle her ne
kadar bir ihtilalci gözüyle bakılıyorsa da Avusturya’nın büyük bir donanmaya sahip
olmaması bu taraftan Osmanlı’ya güçlü bir yardım yapılması düşünülemezdi.
Napolyon’un Mısır seferini henüz unutmamış olan Fransa’ya gelince Mehmet Ali’nin
gayreti ile Mısır’ın kalkınmasını tamamen bir Fransız eseri olarak kabul ve Mısır
askerlerinin Akka surlarına saldırısı ve bu şehrin zaptı esnasında gösterdiği cesareti
Napolyon’un kumandasındaki Fransız askerlerinin cesareti ile kıyaslıyor bu
kahramanlıkları gazetelerinde yazıyorlardı307.
O halde Mısır meselesinin başlangıcından beri Mehmet Ali lehine takındığı
tavırdan dolayı Osmanlı Devleti’nin Fransa’dan yardım istemesi düşünülemezdi.
İngiltere ve Rusya ise Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak yerine geçecek yeni ve güçlü
bir İslam İmparatorluğu kurulması ihtimali ile yakından ilgilenmekte idi. Çünkü böyle
bir kuvvet, hem Rus emellerine boğazları kapamak suretiyle bir set çekebilir hem de
Hindistan’a giden en kısa yolu kontrol altına alarak bu yolu İngiltere aleyhine
kullanabilirdi. Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nin yardım talep edebileceği iki büyük
devlet kalıyordu ki bunlar Rusya ve İngiltere idi308.
305 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 229–232. 306 Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 131. 307 BOA, HAT, 20192, (1248).308 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 222-229. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 294. ayrıca bkz. Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 241.
Sonunda Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’ya karşı Rusya ile antlaşma yapmış
ve Rusya’nın bu meseleye karışması ile Mısır sorunu, uluslar arası bir bunalım halini
almıştır.
2. 1. 6. Mısır Meselesine Yabancı Devletlerin Müdahalesi:
Mehmet Ali’nin ayaklanarak Osmanlı Devletine karşı harekete geçmesi, Avrupa
devletlerini hareketlendirmişti. Fiili bir müdahaleye geçmeden önce siyasi baskılarını
artırmışlardır. Fransa Baron Roussin’i sırf bu konu ile ilgili olarak Türkiye’ye
göndermiş, Avusturya Baron Stürmer’i, İngiltere Lord Ponsoby’i, Rusya da Kont
Orlov’u geniş yetkiler vererek Türkiye’de görevlendirmişlerdir. Fakat ilk girişim maddi
yardım vaadinde bulunan Ruslardan gelmiştir. Mehmet Ali kuvvetleri Beylan’da
Osmanlıyı bozguna uğrattığında, Sultan İngiltere’den yardım istemek için 1832 Kasım
ayında özel elçi olarak Namık Paşa’yı Londra’ya göndermişti309. Namık Paşa’ya verilen
talimat, İngiltere’den 15 parça savaş gemisi istemesi ve İngiltere buna razı olmazsa hiç
değilse İngiltere’den aylıklı subay, topçu ve deniz eri temin edilmesiydi. Namık Paşa
ayrıca Londra’ya giderken Viyana ve Paris’e de uğrayarak onların da desteklerini almak
istemiştir. Meternih, Avusturya’nın Mehmet Ali’ye bir asi gözü ile bakmakta olduğunu
ancak donanması olmadığı için yardım edemeyeceğini, padişah askeri gücüne
güvenmiyorsa Mehmet Ali’ye Suriye’yi vererek anlaşmasını ve İmparatorluğu koruması
gerektiğini söyledi310.
Namık Paşa için asıl önemli olan Londra’dan alacağı cevap idi. Namık Paşa,
Krala takdim ettiği Name-i Hümayun ile Osmanlı Devleti’nin yardımcı bir deniz gücüne
ihtiyacı olduğunu iletmişti. Ancak İngiltere’yi hiç değilse 8 parçalık bir donanma
göndermeye bile razı edememişti. Ancak Kral, Osmanlı Devleti’nin taksime uğramasına
şiddetli bir şekilde karşı çıkacağını da belirtmişti311. Bunun dışında İngiltere, gerek
Osmanlı Donanmasının başında bulunan Kaptan-ı Derya Halil Paşa ile ve gerek
Mehmet Ali Paşa ile görüşmek üzere bir kolonel görevlendirmiştir. Bu görevli Mısır ile
Osmanlı Devleti arasında, Osmanlı’nın lehine olacak bir barış sağlamakla yükümlü
309 BOA, HAT, 20392, 1250.310 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 201. 311 BOA, HAT, 20392, 1250.
idi312. İngiltere, bu kararının Osmanlıya kayıtsızlığından değil başka sebeplerden
kaynaklandığını ifade etmiştir. Bu sebepler ise şunlardır; İngiltere’de yakında genel
seçimler olacaktır ve halk Osmanlı Devleti ile ilgilenmemektedir. Muhalefet de
İngiltere’nin Mehmet Ali sorununa bulaşmasının karşısındadır. Hatta bazı bakanlar
Osmanlı devleti’nin sonunun geldiğini ve Mehmet Ali’nin başa gelmesinin daha iyi
olacağını düşünmekteydiler313. Böylece Osmanlı Devleti için tek çare Rusya’dan
yardım istemek olarak görünüyordu. Sultan, Rusya’nın İstanbul elçisi Butenov’a
Mehmet Ali Paşa’ya karşı yardım isteyerek müracaatta bulunmuştur. Rusya’nın Devleti
Aliye ile ittifakı daha önce de ifade edildiği gibi sadece Mehmet Ali’ye karşı hareket
etmek maksadına dayanmıyordu. Bu işbirliği Rusya için aynı zamanda Fransa ve
İngiltere’ye karşı da bir üstünlük anlamını taşıyordu. Rusya ile Osmanlı Devleti
arasında gerçekleşen görüşmelerde Rusya ısrarla Fransa ve İngiltere’den gelecek bir
tehdit karşısında da birlikte hareket etmek gerektiği üzerinde duruyordu. Bunun üzerine
İstanbul’a Rus Karadeniz donanması gelip asker çıkardı314. Rus donanmasının gelmesi
Fransa, İngiltere ve Avusturya’nın da Mehmet Ali’ye karşı olduklarını açıkça göstermek
zamanının geldiğini hatırlatmıştır315.
Ancak İbrahim, görüşlerini değiştirmez. Planını hızla uygulamaya ve Avrupa’yı
bir oldubitti ile karşı karşıya bırakıp onlara düşünecek zaman tanımamaya çok
kararlıdır. Tutsağı Reşit Paşa’yı yanına çekmeyi dener ve birlikte İstanbul üzerine
yürümeyi önerir. İbrahim Sultan Mahmut’un tahttan indirilerek yerine Abdülmecit’in
getirilmesine taraftardır. Abdülmecit ise bu sıralarda henüz 9 yaşındadır. Bundan
faydalanarak sarayda bir ihtilal yapmayı hedeflemektedir316.
Bu hedefini babasına bir mektup yazarak iletir. Mektubunda İstanbul’a yürümek
için babasından izin istemektedir. İleride de bahsedileceği gibi Mehmet Ali ile oğlu
İbrahim arasında önemli farklar bulunmaktadır. İbrahim tüm dünyayı istemektedir.
312 BOA, HAT, 372, 20392-A, 1250. 313 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 229-251. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 202. 314 BOA, HAT, 20338, 1248, BOA, HAT, 20132, 1248. Hüner Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ankara, 2000, s. 32-35. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 312. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571. 315 BOA, HAT, 360, 20075, 1251. 316 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 223.
Mehmet Ali ise daha tedbirli davranmaktadır. Mehmet Ali, İstanbul’un alınmasının
yaratacağı önemli sonuçların Avrupa’yı harekete geçireceğinden ve büyük devletlerin
uzun süredir geliştirdikleri planı hayata geçirerek Osmanlı Devleti’nin parçalanması için
harekete geçmelerinden korkmaktadır317. Çünkü böyle bir karar İngiltere’ye Mısır’ı
alma fırsatını verecektir. Ancak İbrahim, babasından gelen talimatlara uymaz ve
yürüyüşe geçtiğini 20 Ocak 1833 tarihli bir mektupla bildirir ve Kütahya’ya ulaştığında
babasının emirlerine uymak sorumluluğu ağır bastığından durur318. İbrahim Paşa,
babasının yaptığı büyük işlerde onun en sadık bir adamı sıfatı ile rol oynamıştır.
Kazandığı büyük zaferler ile babasının siyasi başarılarına kuvvetli bir temel
hazırlamıştır. Babası kadar Avrupa’nın üstünlüğüne inanarak Avrupa medeniyetini
ülkesine sokmak için çalışmıştır. Mısır’ın bağımsızlık kazanmasını babasından daha
fazla istemekteydi. Bu yüzden İstanbul’u zapt etmeyi çok istemişti. Mehmet Ali, her
şeye rağmen bir Osmanlı olarak kaldı. İbrahim Paşa ise tam bir Mısırlı idi. Bugün Mısır,
Mehmet Ali’ye bir inkılapçı ve kurucu sıfatı ile el-kebir unvanını verdiği gibi İbrahim
Paşa’ya da el-Fatih unvanını vermiştir319.
İngiltere ve Fransa ise Rusya’nın donanmasının Karadeniz’e gelmesini
devletlerarası dengeyi ihlal sayarak Rusları İstanbul’dan çıkarmak için girişimde
bulunuyorlardı. Rusya ise Babıâli’ye 11 Temmuz’da gideceğini vaat ediyor tam o
sıralarda Mısır’a gönderilmiş olan Halil Paşa, Mehmet Ali ile anlaşmıştır. Aynı
zamanda yukarıda da ifade edildiği gibi Kütahya’da bulunan İbrahim Paşa’ya heyetler
gönderilmiştir320.
Mehmet Ali artık Osmanlı bayrağında ayrı bir bayrak kullandığı gibi kendisini
de milletin idaresi ile iktidara gelmiş bir hükümdar olarak görüyor ve taleplerini kendi
adına değil millet adına yapıyordu. Fakat Avrupa öncelikli olarak Rus müdahalesinin
kesilmesini istediğinden barış şartlarını o kadar önemsemiyordu. Bu nedenle İngiltere
ve Fransa’nın aracılığı ile Babıâli Mehmet Ali Paşa’nın ağır şartlarını kabul etmek
zorunda kaldı. İki taraf arasında Kütahya Barış Antlaşması imzalandı (14 Mayıs
317 Muhammed Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime Porte, İstanbul, 1998, s. 33. 318 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 101-114. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 316. 319 Altundağ, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, s. 905. 320 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s.10.
1833)321. Bu antlaşmaya göre Mehmet Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’ya Mısır-Sudan,
Cidde (Hicaz), Sayda (Filistin), Trablus (Lübnan), Şam, Halep ve Adana valilikleri
veriliyor bundan başka Sultan Mahmut, Mehmet Ali Paşa’yı affediyordu322.
İbrahim Paşa, sonunda Suriye’nin efendisi olmuştur. Bu sıralarda Suriye’de
sürekli ayaklanmalar görülmekteydi. Şam’da Davut Paşa, 1831 yılındaki bir
ayaklanmadan kaçmak zorunda kaldı. Yerine gelen Selim Paşa, yeni bir ayaklanmanın
sonunda kapatıldığı hapishanede öldürüldü. Öldüğü gün İbrahim Suriye’ye girmişti.
Aynı yıl Humus, üç yıl önce Şam’ın yönetimine el koymuş olan Selim Ağa Beşir’in
eline geçmişti. Gazze ve Kudüs arasında kalan Samarra ve Filistin bölgelerinden oluşan
geniş topraklar ise Bedevi Ebu Goş’un denetimi altındaydı. Bölgedeki bütün mallardan
ve Kutsal Topraklara giden herkesten vergi almaktaydı. Güney Suriye fiilen Şeyh
Hüseyin’in denetimindeydi. Halep sürekli yeniçeriler ile şerif aileleri arasında kanlı
çatışmalara sahne olmaktaydı. Lübnan’da Emir Beşir’in çevresindeki topraklardaki
karışıklılardan etkilenen Dürzi ve Maruniler bulunmaktaydı. Ülkede tarım tamamen
ihmal edilmiş, ticaret yerinde saymış durumda idi. Rüşvet ise buralarda tek hâkim idi.
İbrahim Paşa, 1833’ten 1840’a kadar bu durumu düzeltmeye çalışmıştır. Başlangıçta
Ebu Goş’un yardımını reddeder ve tutuklatır. Ülkeyi ele geçirmesine yardım etmiş olan
yerel şeflere bazı yetkiler tanır. Şeyh Hüseyin ve Emir Beşir’in yönetimlerini tanır ve
Akka’ya Mısırlı bir askeri vali atar. Suriye ve Filistin’i başkenti Şam olan tek bir bölge
haline getirir. Din ve Mezhep eşitliği ilan ederek ayakbastı parası denilen vergiyi
kaldırır. Böylece hem Hıristiyanların hem de Müslümanların desteğini kazanır. Tarımsal
faaliyetleri hızlandırır. Dut ve zeytin ağacı ekimi desteklenir. Sanayide gerçek bir atılım
yaşanmasını sağlar. Sadece Şam’da 400 bin parça pamuklu ipek kumaş üretilir. Avrupa
ile ticari ilişkiler canlandırılır, Beyrut gümrüğünün daha önce sekiz yüz kese olan yıllık
geliri Mısır yönetimi altında üç bin keseye çıkar323.
Tek ve güçlü bir yönetim tarafından uygulanan merkeziyetçilik kısa zamanda
etkilerini gösterir. Vergiler artırılır. Suriye Arapları ilk kez sivil ve askeri yönetimlere
gelirler. Maliye yönetimi Suriyeli bir Hıristiyan’a, Mehmet Ali’den, Bey unvanı alan 321 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 244-249. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571.322 Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 404-409 .323 1 kese 500 Lurindir. Kuruş hesabıyla 800.000 kuruştan 1.500.000 kuruşa çıkmıştır.
Hanna Bahari’ye verilir324. Emir Beşir’e tam bir özerklik tanınır. İbrahim döneminde
Lübnan Dağları üç mezhebin denetimi altındadır. En kalabalık gurup Hıristiyan
Marunilerdir. Bunlar kendilerini her zaman Fransa Krallarının koruması altında
görmüşlerdir. Bunların dışında Dürziler325 ve Medler bulunmaktadır ve zaman zaman
çatışmaktadırlar326. Böylece kısaca yeni fethedilmiş ülkenin manzarasını gözler önüne
serdikten sonra söylemeliyiz ki ilerleyen zamanlarda İbrahim İle Suriye halkını karşı
karşıya getirecek gelişmeler yaşanacaktır.
Bu antlaşma, Mehmet Ali Paşa’nın zaferi anlamına geliyordu. Böylece Mısır
meselesinin birinci safhası altı yıl için Osmanlı’nın aleyhine kapanmış oluyordu. Fakat
bu mesele “Şark Meselesi”ne birleşmiş oluyor ve Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti
üzerinde mücadele ve ihtiraslarının yoğunlaşmasına yol açıyordu327.
Mısır meselesinin Osmanlı ve dünya tarihi açısından daha iyi anlaşılabilmesi
için “Şark Meselesi”nin açıklanması gerekmektedir. “Şark Meselesi” tabiri ilk defa
1815’te Viyana Kongresinde ortaya çıkmıştır. Avusturya İmparatorluğu’nun
parçalanmasını engelleyebilmek için Meternih, mutlakiyet prensiplerine dayanan bir
siyaset izlemiştir. Bu siyasetin en önemli unsurlarından biri imparatorluk halklarının
serbestlik, bağımsızlık elde etmek için giriştikleri her hareketi şiddetle bastırmaktı.
Örnek olmaması için bu siyasetin uygulanması gereken bir yer de Osmanlı Devleti idi.
Osmanlı’nın Balkanlarda ve diğer köşelerinde çeşitli milliyetlere mensup halkların ve
valilerin ayaklanması ile yıkılacak olmasından en fazla Rusya kuvvetlenecek bu da
devletlerarası dengeyi bozacaktı. Buradan anlaşılmaktadır ki “Şark Meselesi”, Osmanlı-
Rusya ve Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve yıkılmaması
konusundaki ilişki ve mücadelesidir328.
324 BOA, YEE, 91-1, 29 Z. 1255. 325 Mısır’da hüküm sürmüş olan Fatımilerden Hakim bi Emrillah, Allahlık davasına kalkmış ve bir kısım halk buna inanmıştır. Muhammed Dürzi ona ilk inananlardan ve akidesini yaymaya çalışanlardandır. Sonra kendileri gibi düşünmeyen Müslümanların baskısı ile Mısır’ı terk etmişler ve Şam civarına gelmişlerdir. Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul, 1986, s. 91. Ayrıca Dürziler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Ahmet Bağlıoğlu, Ortadoğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Fırat Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 11, Tarih Şubesi Yayınları No. 10, Elazığ, 2006, s. 27-31. 326 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 329-334. 327 Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 136. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s.10.328 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 45-46. Şark Meselesinin Hz. Nuh’tan başlayan ve günümüze kadar devam eden bir mesele olarak ele alınmasını ve değerlendirilmesini doğru bulan tarihçiler olduğu gibi bazı görüşlere göre Şark Meselesi, Türklerin Avrupa’ya ayak basmaları ile yani M. XIV. Yüzyıldan itibaren
Rusya, Sultan Mahmut’a verdiği sözü tutup kuvvetleri geri çekmeye başlamış
ancak hareketlerinden önce karşılıklı yardım antlaşması adı altında sekiz yıllık Hünkar
İskelesi329 Antlaşması’nı imzalamıştır (8 Temmuz 1833)330. Bu antlaşma altı açık biri
gizli olmak üzere yedi maddeden ibarettir. Açık maddeler karşılıklı yardımla ilgili olup
gizli madde ise Çanakkale Boğazı’nın Rusya hariç diğer devletlerin savaş gemilerine
kapatılması ile ilgiliydi. Babıâli ile Mısır arasında bir savaş çıkması durumunda Rusya
yasal olarak Boğazların denetimini eline alabilecektir331. Bu durumda Mehmet Ali
Sultan’a karşı daha bağımsız olmuş, Sultan ise yabancı bir devletin kontrolü altına
girmiştir. Anlaşıldığı gibi bu antlaşmadan çıkan tek galip Türkiye’ye bir ipotek koymayı
başarmış olan Rusya’dır. Öte yandan antlaşma, Batı ülkeleri ile Slavları karşı karşıya
getirir332.
İngiltere ve Fransa, bundan dolayı endişeye kapıldılar ve Çanakkale’ye müşterek
bir donanma göndermişlerdir. Avusturya, Rusya ve daha sonra Prusya ise
Münchengratzch protokolünü imzalamışlardır. Bu protokol ikisi gizli beş maddeden
müteşekkildir. Birinci maddede imzası olan bütün devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun
Osmanlı Hanedanın elinde kalmasını temin etmeyi üzerlerine almaktaydılar ikinci
maddeye göre ise Mehmet Ali Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarını ele
geçirmesine müsaade edilmeyecektir333. Gizli maddelerden birinde ise eğer Osmanlı’nın
yıkılması engellenemezse devletler dengesinin bozulmaması için hep birlikte hareket
edeceklerini karara bağlıyordu. Şöyle ki Avrupa Türkiyesinde büyük bir Yunan
hükümeti yerine küçük prenslikler kurulacaktı334. Görüldüğü üzere Mısır Meselesi
Avrupa Devletlerini telaşlandırmış ve harekete geçirmiştir. Bu antlaşmadan sonra Mısır
Meselesi Avrupa’nın siyasi meselesi haline gelmiştir.
başlamıştır. Şark Meselesi ile ilgili çeşitli görüşler hakkında bkz. Raif Karadağ, Şark Meselesi, İstanbul, 2005. 329 İstanbul’da Boğaziçi’nde bir semt.330 Cunnigham, Eastern Questions in The Nineteenth Century, s. 65-68. ayrıca bkz. Stanford Shaw, EzelKural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, s. 63. 331 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 62. Antlaşmanın tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 297-299.332 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 59. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 326-328. ayrıca bkz. Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 409-412.333 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 252-268. 334 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 164. ayrıca bkz. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 35
Olayların gelişmesinden anlaşıldığı üzere ne Sultan Mahmut ne de Mehmet Ali
Kütahya Antlaşmasından memnun olmuşlardır. Demek oluyor ki bu antlaşma savaşa
hazırlanmak için bir mütareke olarak kabul ediliyordu. Sultan Mahmut bu antlaşma
şartlarını çok ağır bulmuştur. Mehmet Ali ise padişahın ilk fırsatta kendisine darbe
indirmek isteyeceğinin farkındadır. Zaten Mehmet Ali ve oğlu bu sıralarda Mısır’ın
bağımsızlığını sağlayacak diplomatik faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Ayrıca Mehmet
Ali bu barış döneminde yeni gemiler inşa ettirdi, Suriye kasabalarında askerler için
sığınaklar ve hastaneler yaptırdı. Politik olarak Mehmet Ali’nin tek amacı bağımsızlık
değildi. O, sahip olduğu tüm ülkelerde ırsi bir mülkiyet hakkı elde etmeyi
hedeflemekteydi335. Bununla yetinmeyen İbrahim Paşa, Hilafeti İstanbul’dan Kahire’ye
getirmeyi planlamaktadır. Buna karşılık Padişah da Osmanlı ordusunu yeniden
düzenlemek üzere Prusyalı General Moltke ile diğer Prusyalı subayları İstanbul’a
çağırmıştı336.
Bu mütareke döneminde özellikle İngiltere, Rusya’nın Hünkar İskelesi
muahedesi ile elde ettiği faydaları yok etmeye ve yeni ihtilaflar çıkarmaya başlamıştır.
İngiltere ve Fransa bu antlaşmaya 1833 sonbaharında itiraz ettiler. Bu iki devlet
öncelikle İstanbul’da olayların ne şekilde cereyan edeceğini izlemeye başladılar. Rusya
boğazlara girerse müdahale edeceklerdi. 1833’ün sonunda Parlmerston, Rusya’nın
Babıâli’nin iç işlerine karışmasının engellenmesi gerektiğini vurguluyor ve bu konuda
“İngiltere Hükümeti’nin amacı barışın korunmasıdır. Biz politik güçlerde meydana
gelecek büyük değişikliklere karşıyız çünkü böyle bir durum savaşlara yol açacaktır”
diyordu. Fransa da statükonun korunmasından yanaydı ve İngiltere gibi, Rusya’nın
Hünkar İskelesi Antlaşmasını kullanarak Babıali üzerinde nüfuzunu artıracağından
endişe etmekteydi. Bu yaklaşım İngiltere’yi, Mehmet Ali’yi engelleme konusunda
Fransa ile yardımlaşabileceği konusunda umutlandırdı. Rusya ise ne Sultanın ne de
Mısır Paşası’nın bir zafer kazanmasını istemekteydi. Kısaca 1833’ün sonunda Rusya’yı
da kapsayan Avrupalı kuvvetler, statükonun korunmasından yana idiler. Bunun yanı sıra
Palmerston, Osmanlı’nın ayakta kalabilmesi için acilen modernleşme çalışmalarına
başlaması gerektiğini fark etmiş ve askeriye, maliye ve donanmasına yeni düzen
getirmesinin sağlanmasını isteyerek önceliğin orduya verilmesi gerektiğini ifade
335 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 109.336 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, s. 210.
etmiştir337. Bunun dışında İngiltere, Suriye halkını isyana teşvik etmiş ve Osmanlı
Devleti’ni kışkırtmıştır. Bu sırada Sultan Mahmut ile Mehmet Ali adeta iki düşman
komşu ülke haline gelmişlerdi. Sultan Mahmut, Hafız Mehmet Paşa’yı Sivas Eyaleti
Müşirliğine getirerek doğuda bir ordu hazırlamak üzere görevlendirdi. Bu arada
Fransa’nın baskısı ile kesin bir antlaşmaya varılmak istendi ve Beylikçi Sarım Efendi
Mısır’a gönderildi. Söz konusu antlaşmanın esası Suriye’nin Akka’ya kadar olan
kısımlarının Mehmet Ali’ye bırakılarak diğer bölgelerini Osmanlı Devleti’ne iadesinden
ibaret idi. Fakat Mehmet Ali buna kesinlikle yanaşmadığı gibi Gülek Boğazı’nı tahkim
etti338.
Babıâli ile Mehmet Ali arasındaki müzakerelerin sonuç vermemesi üzerine
Mehmet Ali, Kahire’de bulunan büyük devletlerin konsoloslarına bağımsızlığını ilan
etmeye karar verdiğini bildirdi ancak reddedildi339. Rusya elçisi vasıtasıyla Mehmet
Ali’nin Devleti Aliye’nin lehine olacak bir antlaşmaya razı olmadıkça ve oğlu İbrahim
Paşa, Anadolu’yu tamamen boşaltmadıkça İstanbul’da bulunan Rus asker ve
gemilerinin geri çekilmeyeceklerini merkeze iletiyordu340.
Sultan Mahmut’un Rusya’dan yardım istemesi şan ve itibarına indirilmiş büyük
bir darbe idi. Kendi Valisine yenilen Sultan Mahmut’un Mehmet Ali’ye karşı Avrupa
Devletlerinin desteğini aramaya devam ettiğini görüyoruz341. İngiltere’nin yardımını
sağlamak için kendisiyle ticaret antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma gereğince
İngiltere, Osmanlı topraklarında ayrıcalıklar elde edecekti. Bu antlaşma Mısır’ın bütün
gelir kaynaklarını tek elden idare eden ve mali gücü buna bağlı olan Mehmet Ali’nin
iktisat politikasına İngiltere tarafından vurulmak istenen bir darbe idi342. Mehmet Ali
Paşa, antlaşmanın tekellerle ilgili hükümlerine itiraz etmesine rağmen uygulamayı kabul
etmiştir ve bu antlaşma Mısır’dan çok Osmanlı Devleti’ne zarar vermiştir. İngiliz
Hükümeti açısından Rusya İle Osmanlı arasındaki antlaşmayı değerlendirirsek
görülecektir ki özelliklede dış politika ile ilgilenen Parlmerston bu antlaşmayı tepkiyle
337 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 110-112. 338 BOA, HAT, 20441-A, 1254. 339 BOA, HAT, 377, 20483, 29 Z 1250. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 572.340 BOA, HAT, 20192, 1248. 341 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, İstanbul, 1999, s. 35. 342 BOA, HAT, 20100-A, 1250. Reşat Kaynar, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, T.T.K., Ankara, 1991, s. 153-159.
karşılamıştır. Parlmerston’un rahatsız olduğu diğer bir konu ise İngiliz tüccarlarının
işini zorlaştıran, Mehmet Ali’nin saldırgan sanayi politikasıydı. Mehmet Ali’nin
sanayileşme politikasının temeli, ülkenin bütün ithalat ihracat kaynaklarının valinin
kontrolünde olmasına dayanmaktaydı. Bu politika İngiltere’nin serbest ticaret
politikasına ters düşüyordu. Mısır’ın Suriye’ye doğru genişlemesi, İngiliz malları için
önemli bir pazar olan Ortadoğu’daki ticari çıkarlarına ters düşüyordu. 1830’larda İngiliz
ekonomisi önemli krizlerden geçti ve İngiltere, sanayisini kurtarmak için saldırgan bir
ihracat politikası uygulamak gerektiğine inandı. Bu politika özellikle Parlmerston
tarafından desteklenmekteydi343. Ancak bu durum da Mısır’ın ticari çıkarlarına zarar
veriyordu. Mehmet Ali bunun üzerine Mısır ürünlerini İngiltere’den daha ucuza
satmaya ve Mısır’ın menfaatleri için Suriye’nin kaynaklarını en iyi şekilde kullanmaya
çalıştı.
İngiliz ticari menfaatleri, Doğu Akdeniz piyasasının İngiltere mallarına
kapatılması tehdidiyle sarsıldı. Parlmerston, Osmanlı Sultanı’ndan yardım isteyerek bu
sıkıntıdan kurtulmak istedi. 1838’de böylece Osmanlı ve İngiltere arasında söz konusu
ticaret antlaşması, Balta Limanı Antlaşması imzalandı. Antlaşma, ithalat ve ihracat
vergisinde İngiltere’nin ve diğer bütün Avrupalı tüccarların lehine idi. Bu antlaşma,
Mehmet Ali’nin ekonomik temellerini sarsmak için tüm tekelleri kaldırmakta ve
böylece Mehmet Ali’nin ordusunu finanse etmesini engellemekteydi. Antlaşmayı
hazırlamış olan İngilizler aynı zamanda Osmanlı’nın da ekonomisini çökertmiş
oluyordu ancak ayrıntılar konusunda Osmanlı bilgilendirilmemiştir. Antlaşmanın
şartları tam da Osmanlı ile Mısır ordularının savaştıkları Suriye ve etrafında
uygulanabilecekti344.
Bu süre içerisinde Mehmet Ali hâkimiyetini Bahreyn adalarına kadar genişletmiş
böylece Akdeniz üzerinden Hindistan’a giden deniz yollarının ikinci kapısını da ele
geçirmiştir. Şattül Arab’a bir donanma gönderdi, Basra, Bağdat ve İran ile ilişki kurdu.
İbrahim Paşa’nın Bağdat’ı ele geçirmeye çalışmasından endişe eden Babıâli, Bağdat
343 J. B. Kelly, “Mehemet Ali’s Expedition to The Persian Gulf: 1837-1840”, Middle East Studies, I. Bölüm, c. 2, No. 1, Ekim 1965, s. 31-32. 344 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 63-64
Valisi ile haberleşmeye çalışmış ve bir tedbir olarak bölgeye asker sevki yapılmıştır345.
Böylece Mehmet Ali, İngiliz-Rus rekabet sahasında İngiltere aleyhine dikkate alınması
gereken bir güç haline geldi. İngiltere’nin Süveyş-Kahire arasında bir demiryolu inşa
etmek gibi isteklerini kesinlikle reddetti346.
1839 yılına gelindiğinde Fırat havalisinde yaşayan Kürtler Osmanlı Devleti’ne
asker vermemek için isyana teşebbüs ettiler. İbrahim Paşa da bu sıralarda
ayaklanmalarla uğraşmaktaydı. Bu ayaklanmaların sebepleri ise şunlardı;
1. Suriyeliler, Mısırlı fellahlardan dik başlı idiler ve baskılara karşı uysal
davranmamaktaydılar.
2. Mehmet Ali’nin ordularını beslemek ve asker sayısını artırmak için paraya
duyduğu ihtiyacı Suriye’de yeni vergiler koyarak elde etmeye çalışır. Ancak Suriyeliler
ağır vergilere karşı direnmektedirler.
3. Zorunlu askerlik sistemi Suriyeliler tarafından reddedilmiştir ve askere
almalara karşı ayaklanmalar çıkmaktadır.
4. Bu ayaklanmalar aynı zamanda Sultan’ın gönderdiği casuslar vasıtasıyla da
kışkırtılmaktaydı.
Bu isyanlar neticesinde İbrahim hem oldukça fazla kayıp vermiş hem de halkın
hoşnutsuzluğu giderek artmıştır347. Gerek Osmanlı gerekse Mısır Valisi isyanları
bastırmak için asker sevk ettiler. Mehmet Ali, oğlunun isyanlar karşısında zor durumda
olduğunu öğrenince kendisi de Suriye’ye gelerek yaptığı hücumlar neticesinde isyanları
bastırmıştır348. Nisan ayında Mısır ve Osmanlı orduları birbirlerine çok yaklaştılar. Bu
sırada II. Mahmut Hünkar İskelesi anlaşmasına dayanarak Rusya’dan yardım istedi.
Rusya bu yardım talebini reddetti. Rusya bu teklifi, Avrupalı devletlerin kendisine karşı
cephe almaları ihtimali sebebiyle reddetmiştir. Bu gergin ortamda nihayet Çerkez Hafız
Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Fırat’ı geçip Halep’e doğru ilerlerken Nizip’te
Mısır ordusu ile karşılaşmış ve yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenilerek dağılmıştır (24
Haziran 1839). Bu yenilgilerde subay etkeninin önemli bir payı vardı. Sultan Mahmut, 345 BOA, HAT, 377, 20477-D, 1251.L.26, BOA, HAT, 377, 20477-F, 1251.L.26. BOA, HAT, 379, 9 S. 1255. 346 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 572.347 BOA, HAT, 20428-A, 1254. 348 BOA, HAT, 379, 20519-C, 1253.
Mekteb-i Ulum-u Harbiye’yi ancak 1834’te kurarken Mısır’da Fransız Albay Seve
(ihtida edip Süleyman Paşa el Fransavi adını almıştır) komutasında Asvan’da bir harp
okulu 1816’da kurulmuş ve üç yıl sonra bizzat İbrahim Paşa dâhil 500 subay
yetiştirilmişti. Nizip’te savaş devam ederken Sultan ölüm döşeğinde idi ve bu yenilgi
haberini almadan vefat etmiştir (30 Haziran 1839)349.
Bu arada Hafız Paşa sadarete gönderdiği bir mektupta Avrupa Devletlerine
güvenmemek gerektiğini ve onlara karşı çok dikkatli bir politika izlemek gerektiğini
anlatmıştır. Hafız Paşa’ya göre Avrupalı Devletler, Osmanlı Devleti’ne de muhalefet
edebilirlerdi. Mevcut gelişmeler karşısında Mehmet Ali’nin bağımsızlık isteğini
muhalefetle karşılayan Avrupa Devletleri uygun şartlar oluştuğunda Mısır Paşasını
destekleyebilirlerdi350. Avrupa Devletlerine duyulan bu güvensizlik, onların yardımına
duyulan ihtiyaç nedeniyle uzun sürmemiştir.
Nizip bozgunu ile İngiltere hemen harekete geçmiştir. Çünkü Hünkâr İskelesi
Antlaşmasından sonra artık Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmamaya karar vermişti.
Böylece Mısır meselesinin ikinci safhası başlamıştır.
2. 1. 7. Mısır Meselesi Hakkında Avrupa Devletlerinin Politikaları:
II. Mahmut’un yerine henüz 16 yaşında bulunan en büyük oğlu Abdülmecit
geçti. Sultan Abdülmecit, tahta geçer geçmez Mısır meselesinin tesviyesine girişmişti.
Sultan, Mehmet Ali’yi affettiğini söyledi ve ona Mısır Valiliğini miras yoluyla
sülalesine bırakmayı vaat etti. Ancak bu haber Kahire’ye ulaşmadan Mehmet Ali’nin
eski düşmanı Hüsrev Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesiyle iş değişmiş, Hüsrev’in
düşmanı olan Kaptanı Derya Ahmet Fevzi Paşa, bunun haberini alınca Çanakkale’den
kalkarak İskenderiye’ye ulaşıp donanmayı Mehmet Ali’ye teslim etmiştir. Böylece
Osmanlı Devleti, ordusuz ve donanmasız duruma gelmiş ve Mısır meselesini çözmek
349 Savaşın ayrıntıları için bkz. Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, s. 325-333. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 316. Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 62-64. Kaynar, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, s. 158-161. Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 412-416. Holt, Fertile Crescent, s. 186. ayrıca bkz. Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara, 2006, s. 87. 350 BOA, HAT, 26018-B, 1254.
biraz daha zor bir şekil almıştı. Ayrıca Mehmet Ali’nin affını içeren Hattı Hümayun’u
Mısır’a götürmekte olan Akif Efendi, Mehmet Ali’nin Suriye’yi talebinde ısrar etmesi
üzerine bir sonuç alamadan İstanbul’a dönmüştür351.
Bu sırada Palmerston, 25 Haziran’da İngiltere’nin Akdeniz filosuna Mısır ve
Suriye arasındaki deniz iletişimini kesmeleri emrini verdi. Filonun bir bölümü
İskenderiye’ye gidecek ve çatışmaların hemen sona erdirilmesi için olumlu emirler
verecekti. İngiltere’nin bu şekilde harekete geçmesinin sebebi 1838’de imzalanmış olan
Balta Limanı antlaşmasıdır. Bu antlaşma Osmanlı pazarını İngiltere’ye adeta teslim
ediyor ve bununla Osmanlı Hükümeti yed-i vahid usulünden vazgeçiyordu. Bu büyük
taviz Mısır kalkınmasının da temelini sarsıyordu. Ayrıca Abdülmecit’in cülusunu
takiben ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı da Osmanlı Devleti’ni Avrupa kamuoyuna
iyi göstermekteydi352.
Krizin ilk haftalarında büyük güçler Viyana’nın müzakere merkezi olması
konusunda karar birliğine vardılar. Babıâli, Mehmet Ali’nin talebini kabul etmek
zorunda kaldı. Fakat İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Hünkâr İskelesi Antlaşmasından
faydalanarak İstanbul Boğazına girmesinden endişe ederek Mısır Meselesini bir Avrupa
Meselesi haline getirmeye karar vermişlerdir. Bu şartlar altında Avusturya, daha ciddi
bir şekilde olaya müdahale etmek yönünde karar vermiştir. Zaten bir süredir Meternih,
Osmanlı’nın Viyana Sefiri Rıfat Bey ile bu konuda görüşmelerini sürdürmekte ve
Babıâli’ye gönderdiği mektuplarda Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunmasından
yana olduklarını iletmektedir353.
Böylece Avusturya Hariciye Nazırı Meternih’in hazırlamış olduğu nota, 27
Temmuz 1839 tarihinde Babıâli’ye verilmiştir. Bu notada, Şark Meselesi hakkında beş
devletin ittifakı kati olduğundan Babıâli’ye haber verip bu devletlere danışılmadan bu
konuda hiçbir karar verilmemesi tavsiye edilmiştir. Söz konusu notada “… Saltanat-ı
Seniye’nin tamamiyet-i arazi ve istiklal-i âlisini muhafaza etmek ve tahsil-i arazi
veyahud… ahvâl-i hazireden istifâde… hususlarını ilânnâme-i mezkure muktezâsınca
351 BOA, İ.MTZ. 05, 04 B. 1255. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 327. .Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s.12. 352 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 89. 353 BO. İ. MTZ. 05, 1-15, (15 B. 1255).
iltizam ve deruhde etmiş olduğunu ilânnâme-i mezkure feham edeceği aşikâr ve
Viyana’da mukim Fransa Devleti Büyükelçisi dahi ol misüllü bir kıt’a ilânnâme itâ
etmiş… ve Abdülmecid Han Hazretlerinin hukuk-u şahânelerini muhafaza etmek
hususunda vâki olan kararları samimi olduğu…354” sözleri ile Babıâli’ye güven telkin
edilmiş ve Babıâli’nin bu notayı kabul etmesi ile Mısır Meselesi çözüm aşamasına
gelmiştir355.
Artık İngiliz nüfuzunun Osmanlı İmparatorluğunun her alanında egemen hale
geldiği 1839-1878 yıllarını kapsayan yeni bir dönem başlamıştır. Avrupa devletlerini bir
araya getiren şey kuvvetler dengesini koruma kaygısı idi. Böylece Osmanlı
İmparatorluğunun XIX. Yüzyılda kaderinin nasıl şekilleneceği sorusu Avrupa
diplomasisinin ortak meselesi haline gelmiş oluyordu356.
Böylece Osmanlı-Mısır savaşı artık Avrupa’nın çıkarının bir nesnesi haline
dönüşmüştü. Mehmet Ali Paşa’nın kazandığı zaferin tadını çıkarmasına izin
verilmeyecekti. 25 Ağustos’ta oğluna geç kalmış bir emir göndererek Konya’ya
ilerlemesini istedi ancak İbrahim Paşa, ordusunun yorgun olduğunu ve Suriye’deki
ayaklanmaları sebep göstererek bu isteği reddetti. Bu nedenle önemli bir çatışmanın
olmadığı uzun bir dönem yaşandı. Yaklaşık bir sene boyunca Avrupa Devletleri
diplomatik oyunlar oynadılar. Şöyle ki İngiliz Hükümeti’nin Rusya’ya duyduğu
güvensizlik sürüyordu. 18 Temmuzda Palmerston, Ponsoby’e Rusya herhangi bir
sebeple Boğazlara girerse İngiliz Donanmasını Çanakkale’ye çağırmasını emretti357.
Fransız Hükümeti ise, Mehmet Ali Paşa’nın tam anlamıyla bağımsızlığa
kavuşmasını arzulamıyordu. Öte yandan Fransız subayları ve uzmanlarına dayanan
Mehmet Ali Paşa’yı da Fransa’nın piyonu olarak görmekten geri duramıyordu.
Mısır’daki Fransız ticari çıkarları büyümekteydi ve Doğu Akdeniz’de önemli bir tehlike
haline gelen İngiliz hâkimiyetine karşı Fransız etkisi altındaki güçlü bir Mısır Devleti
Fransa’nın elinde önemli bir silah olacaktı. Bu nedenlerle Paris, açıkça Mısır karşıtı bir
tutum sergilemek konusunda isteksizdi. Fransa, Paşa’nın kazandığı zaferlerin 1833 354 BOA. İ. MTZ. 05, 1-8, (14 C. 1255).355 BOA. HAT. 33264, (1255)). Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 114. 356 BOA. İ.MTZ. 05, 3-68, 06 Ca. 1256. Halil İnalcık, Doğu Batı Makaleler I, Ankara, 2005, s. 203. 357 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 115.
yılında kazandığı ödünlerden daha fazlasını hak ettiğini savunmaya başlamıştı ve
Fransız basını da İngiltere’nin Yakındoğu politikasını giderek daha düşmanca bir
şekilde eleştirmekteydi358. Diğer taraftan Palmerston, Mehmet Ali’yi Suriye’den
çıkarmak konusunda kararlıydı. Fransa ve İngiltere arasındaki uçurumun artması
İngiliz-Rus yakınlaşmasına yol açtı359.
Bu dönemde, Osmanlı görevlileri arasında Mısır karşıtlığı bilinen Sadrazam
Hüsrev Paşa’nın 7 Temmuz tarihinde görevden alınması ile Mehmet Ali, İstanbul’a yeni
bir temsilci Sami Bey’i göndererek değişen durumdan yararlanmak istedi. Sami Bey
aracılığı ile Osmanlı filosunu iade etmeyi önerdi360. Buna karşılık fethettiği toprakları
elinde tutmasına izin verilmesini, Suriye Paşalığının kendi ailesine bırakılmasını
istemekteydi. Osmanlı Devleti ise buna cevap olarak Şam taraflarından kara ve deniz
kuvvetlerini Mısır’a çekmesi halinde kendisiyle görüşüleceğini söylüyordu361. Ancak
Osmanlı ile Mısır’ın doğrudan anlaşması ve bu antlaşmayı Fransa’nın kabul edecek
olması Londra’da sürdürülen müzakerelerin sonuçsuz kalması demekti ve Avrupa
ülkeleri böyle bir aşağılanmayı kabul edemezlerdi. Ponsoby’nin etkisi ile Babıâli 12
Temmuz’da Mehmet Ali Paşa’nın önerilerini kesin olarak geri çevirdi362. Bu arada
İngiltere ve Fransa elçileri arasında, ortaklık yapmak için görüşmeler devam
etmekteydi.
Bu sırada Osmanlı Devleti Tanzimat Fermanı’nı ilan etmiştir (3 Kasım 1839).
Bu Ferman’ın da etkisi ile Avrupalı Devletler, Mehmet Ali’ye karşı Osmanlı’yı
destekler bir tavırla Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün korunmasına dair aralarında
müzakerelere başlamışlardır. Mehmet Ali, Babıâli’nin bütün tekliflerini reddetmiş bu
sebeple İngiltere; Osmanlı Devleti, Avusturya, Prusya ve Rusya ile anlaşarak Londra
Muahedesini imzalamışlardır (15 Temmuz 1840)363.
358 BOA. İ. MTZ. 05, 2-31, 14 L. 1255. 359 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 116. 360 BOA, İ.MTZ. 05, 157-6, 15 Z. 1256. 361 BOA, HAT, 380, 30 M. 1255. 362 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 443-485. Ayrıca bkz. Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 118. 363 Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 300-302.
Bu antlaşmanın halk arasında pek hoş karşılandığı söylenemez. İmparatorluğun
birçok yerinde Müslümanlar, Hıristiyan Hükümetleri ile Babıâli’nin ittifak etmesi
karşısında Padişahın Frenkleştiği, Mehmet Ali’nin Müslüman kaldığı söyleniyordu.
Padişahın vükelası özellikle de Reşit Paşa, kâfirler tarafından satın alınmış gavurlar
olarak gösterilerek tebaalarını aldattıkları ve milletin haysiyetini alçalttıkları
söyleniyordu. Bu hususta halkın düşüncesini değiştirmek için Takvim-i Vekayi
gazetesinde, dört devlet ile yapılmış olan antlaşma hükümlerinin Hz. Muhammed’in
hadislerine uygun olduğu yönünde bir yazı yayınlanmıştır364. Ancak halkın bütün
tabakalarına yayılan bu içten içe kaynamaya mali güçlükler eklenince nihayet Reşit
Paşa’nın 1841’de azledilmesi gerçekleşmiştir365.
Bu muahede Avusturya Devletinden Baron Noyman, İngiltere’den Lord
Parlmerston, Rusya’dan Baron Brunof, Prusya’dan Baron Bülof’un ve Osmanlı adına
Büyükelçi Şekip Efendi’nin imzalarıyla Londra’da akdedilmiştir. Bu muahedeye göre
Mısır Valiliği Mehmet Ali’nin sülalesine bırakılacak, Akka, Mehmet Ali’ye kaydı hayat
şartı ile verilecek, buna karşılık Osmanlı Donanmasını iade etmekle beraber Mehmet
Ali, Hicaz, Suriye, Girit ve Adana’yı tahliye edecektir366. Bunu on gün içerisinde kabul
etmezse Akka’yı kaybedecek, ikinci on günlük süre içinde kabul etmezse Padişah,
Mısır’a dair teklifini geri alma konusunda serbest kalacak ve müttefik devletler de
kendisine yardım edeceklerdir367.
Bu antlaşmalar, Fransa’nın da kabul edebileceği bir çözüm bulma arayışının terk
edildiği anlamına geliyordu. Dört devletin Fransa’yı dışarıda bırakan bu kararları
Fransa’da büyük tepkilerin doğmasına yol açtı. Fransa kendini hakarete uğramış addetti.
Mehmet Ali, Fransa’nın desteğine güvenerek kendisine verilen ultimatomu reddetmiş
ve Babıâli de kendisini asi ilan etmiştir. Mehmet Ali, müttefik devletlerin kuvvetlerine
mukavemet edebileceğini düşünmekteydi368.
364 BOA, İ.MTZ. 05, 4-109, 02 N. 1256. 365 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, s. 52-53. 366 BOA. İ.MTZ. 05, 8-216, 25 R. 1257. 367 Antlaşmanın tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 303-308. Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 331-335. 368 BOA, İ. MTZ. 05, 1-15, 15 B 1255. BOA. İ.MTZ. 05, 7-182, 29 Z. 1256.
Bunun dışında onu bu düşünceye sevk eden bazı politikalar belirlemişti. Osmanlı
tahtını ele geçirirse Avrupa Devletlerine bazı yerler vererek onların sessiz kalmasını
sağlamayı planlıyordu. Asya ve Sudan İmparatorluğu kurmayı başından beri
istemekteydi. Bu hayalini gerçekleştirmek için Rumeli’yi Rusya ve Avusturya’ya, Girit,
Sakız ve Kıbrıs adaları ile Akdeniz Cezayir’i ile Tunus ve Trablus’u İngiltere ve Fransa
arasında taksim edeceğini anlatan bir layiha bile düzenlemiş ve bu layihayı Avrupa
Devletlerine ulaştırmıştı. Böylece, kendi bağımsızlığının tanınmasını istemişti.
Reddedilince yeni bir layiha düzenleyerek bu kez Anadolu’nun Gülek Boğazı’ndan
ilerisini de vermeyi vaat etmiş ve yine reddedilince bu devletlere karşı kendi kuvvetinin
ileri olduğuna duyduğu inançla tek başına bağımsızlık mücadelesi vermeye kalkışmıştır.
Oysa Mısır ordusu Kütahya önlerine geldiğinde İbrahim’in İstanbul’a yürümek isteğini
reddettiği için şimdi çok pişmandı. Mehmet Ali yine de umudunu yitirmemiştir. Eğer
Babıâli ile gireceği savaşı kazanırsa Anadolu’yu tamamen istila edip İstanbul’u ele
geçirmeyi planlamıştır. Zaten halkın kendi tarafında olduğundan hareketle bu durumda
Avrupa’nın kendisini tanıyacağını ümit etmiştir369. Bu kez durum farklıydı. Osmanlı
Devleti her yandan Mehmet Ali’yi sıkıştırıyordu. Anadolu ve Rumeli’de Mehmet Ali
Paşa’ya taraftarlık edenlerin mevcudiyeti merkez tarafından bilindiğinden Mehmet
Ali’nin hareketlerine destek verecek olanlar hakkında bir emirname gönderilmiştir.
Böylece, halkın desteğini Mehmet Ali Paşa’dan çekmek amacı güdülmüştür370.
Verilen süre sonunda askeri harekât başlamıştır (12 Eylül 1840). Mısır’dan
İbrahim’in ordusuna mühimmat ve asker gönderilmiştir. Bu arada Osmanlı Devleti de
bölgeye çeşitli vilayetlerde asker sevki yapmıştır. Ancak müttefik devletlerin donanması
Suriye kıyılarını bombardıman ve zapt ettikten sonra İbrahim Paşa, Mısır’a çekilmeye
karar vermiştir371. Bu yenilgisi üzerine ordusunun sancağı alınarak, savaş sırasında
orada bulunan İngiltere’nin İskenderiye Konsolosu Kolonel Hercis tarafından İngiltere
Sefaretine verilmiştir. Konsolos tarafından sancağın Padişah’a sunulması üzerine
kendisine nişan verilmiştir372.
369 BOA, YEE, 91-1, 1255. 370 Talat Mümtaz Yaman, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın İsyanı Üzerine Anadolu ve Rumeli’ye Gönderilmiş Olan Bir Emirname”, Tarih Vesikaları, c. 1, S. 1-6, Havran, 1941, s. 426-429. 371 BOA, İ.MTZ. 05, 3-1, 25 R. 1255. BOA. HAT. 376, 20463-A, 29 Z. 1254. Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 120-122. Ayrıca bkz. Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, 16-17. 372 BOA, İ.MTZ. 05, 4-103, 25 Ş. 1256.
İbrahim Paşa’nın bu kez yenilmesinin sebepleri üzerinde durmak gerekir. Bunun
sebebi yedi sekiz yıldır yönetimi altında bulunan Suriye halkının adalet umutlarının
kırılması ile neye uğradıklarını anlayamadıklarından kendisine yüz çevirmeleridir373.
Ancak asıl önemli sebep maaşları ödenmeyen askerlerin Osmanlı Devletine
sığınmalarıdır. Bu dönemde bir alay Mısır askeri Osmanlı ordusuna katılmıştır. Bunlar
on dört aydır maaşlarını alamadıklarını söylemişler ve bir alay asker sayesinde Osmanlı
ordusu yirmi iki alaya çıkarken Mısır ordusu güç kaybetmiştir374.
Bunun üzerine Mehmet Ali, barış istemek zorunda kalmıştır. Mehmet Ali,
kendisi ve ailesinin geleceği konusunda endişelidir. Sülalesinin elinden Mısır’ın
alınmamasını istemektedir ve bu istek her devlet tarafından haklı görülmüştür ve
nihayet 15 Kasım 1840’da İngiliz Amirali Stopford, Amiral Napier kumandasında bir
filoyu İskenderiye’ye göndermiş ve Napier, Mehmet Ali ile bir antlaşma imzalamıştır
(25 Kasım 1840)375. Mehmet Ali artık Fransa’ya güvenmeyi bir tarafa bırakmış ve
böylece Fransa-Mısır ilişkileri de sona ermiştir. Fransa Avrupa Devletlerine gösterdiği
tüm tepkiye rağmen Mısır Valisi için savaşa girmeyi doğru bulmadı376.
Antlaşmaya varılmadan önce Osmanlı Devlet adamları, Meclis-i Has’ta yapılan
görüşmelerde, şayet Mehmet Ali antlaşmayı kabul etmez ise müttefik devletlerin
kendisine yapacakları yardımı garanti etmelerini istemeyi kararlaştırmışlardır. Ayrıca
antlaşmanın şartlarını da belirleyerek bu devletlerin elçilerine iletmeyi uygun
bulmuşlardır. Böylece yeni bir sorun yaşamaktan kurtulmak istemişlerdir. Mesela
Mehmet Ali’nin bir daha Osmanlı Devleti’ne isyan etmeyeceği ve vergilerini düzenli bir
şekilde ödeyeceğinin kesinleştirildikten sonra veraset imtiyazının verilmesinin uygun
olacağı üzerinde durmuşlardır377. Böylece hazırlanan bu antlaşmaya göre Mısır Valiliği
Mehmet Ali sülalesine verilecek, buna karşılık Suriye’yi tahliye ve Osmanlı
donanmasını iade edecekti378. Böylece müttefik devletler, Mehmet Ali’ye önceden geri
373 BOA, YEE, 91-1, 1255. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 277-280. 374 BOA, İ.MTZ. 05, 10 L. 1256. 375 BOA, İ.MTZ. 05, 4-1, 29 R. 1255. Holt, Fertile Crescent, s. 186-187. 376 BOA, İ.MTZ. 05, 2-60, 14 Ra. 1256. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 215. 377 BOA, İ. MTZ. 05 3-76, 19 C. 1256. 378 BOA, İ. MTZ. 05, 5-134, 26 L. 1256.
çevirdiği şartları kabul ettirmiş oluyorlardı. Antlaşma sürekli bir Osmanlı-Mısır
uzlaşmasının temeli olmuştur ve bu nedenle dost devletlerin sefir ve memurlarına,
savaşa katılmış olan yabancı subaylara Padişah’ın resmi ile nişan ve madalya
verilmiştir379. Sonuçta Padişah, söz konusu devletlerin Londra’daki elçileri ile Osmanlı
Devleti’nin Londra elçisi tarafından hazırlanmış olan fermanı ilan etmiştir (13 Şubat
1841)380.
Bu ferman hazırlanmadan önce İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali’ye karşı
çıkabileceği hiçbir konu bırakmamak için oldukça ayrıntılı düşünmüşlerdir. Daha sonra
görüşlerini Prens Meternih’e iletmişlerdir. Bütün devletlerin arasında, ferman üzerinde
bir ittifak sağlandıktan sonra Babıâli’ye bildirilmiştir. Buna göre varılan karar “…
şerâit-i mâlume-i mahsuse ile bi’t-tevârus Mısır Eyaleti devletlü Mehmet Ali Paşa
Hazretleri uhdesinde ibkâ ve takrir buyurularak ol bâbda bâlâsı mübârek Hatt-ı
Humâyun ile…” Mehmet Ali’ye bildirilecekti381. Babıâli, bu gelişmenin öncesinde,
özellikle Mısır’ın veraset usulüyle idaresi konusunda belirlenecek şartların tayini
hususunda dört müttefik devletin sefirlerini Babıâli’ye davet etmiş ve konu müzakere
edilmiştir382. Konunun böylesine ayrıntılı bir biçimde düşünülmesinin sebebi Avrupalı
Devletlerin, Mehmet Ali’nin Avrupa’nın politikasına vâkıf olduğunu ve işin nasıl
sonuçlanacağını tahmin edebileceğini bilmeleri olmalıdır383. Yani müttefik devletler,
Osmanlı’nın valisi hakkında veremediği kararı verirken, valinin yapabileceklerine
karşılık dikkatli davranmaktaydılar384. Bu da Osmanlı Devleti’nin görevlilerinin
diplomasi ve politika alanında ne kadar yetersiz kaldıklarını ortaya koyarken okuma
yazma bilmeyen ve Osmanlı Devleti’nin bir valisi olan Mehmet Ali’nin Osmanlı’nın
önünden gittiğinin bir delilidir.
Bütün başarılarına karşın Mehmet Ali, kendisinin ve İbrahim’in hayal ettiği
Arap İmparatorluğunu kuramamıştır. Bunun nedeni kısmen, etkileyemediği uluslar arası
379 BOA. İ. MTZ. 05, 1-2, (16 M. 1257). 380 BOA. İ. MTZ. 05, 2-58, (04 Ra. 1256). Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 374-387. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 328-336. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 35. 381 BOA. İ. MTZ. 05, (06 Ca. 1257).382 BOA. İ. MTZ. 05, 6-154, (07 Z. 1256). 383 BOA, İ. MTZ. 05, 1-9, (29 C. 1255). 384 Prens Meternih, Mısır Meselesi çözüme kavuşana kadar Babıali’ye öğütler vermekten geri durmamıştır. Hariciye Nezaretine yazdığı mektuplarla Babıâli’nin çözüme zarar verecek bir tavır sergilemesini engellemeye çalışmıştır. Bkz. BOA. İ. MTZ. 05, 3-78, (23 C. 1256).
etmenlerdi. Mehmet Ali, Avrupa’nın en güçlü ülkelerinin düşmanlığını kazanmıştı. En
önemlisi ise 1833 yılından itibaren Rusların İstanbul’a hâkim olma çabalarının
gerekçesi olduğu için Palmerston’un güvensizliğini kazanmıştı. Kendisine destek olan
Fransa ise yanlış yönlendirmeler yapmış ve Mehmet Ali’nin gücünü abartmıştı.
İngiltere’nin saldırısı karşısında da Paşa’yı savunmakta yetersiz kalmıştı. Bunların
dışında Mehmet Ali ordusunu beslemek ve büyük bir donanma inşa etmek için
Mısır’daki kaynaklarını aşırı derecede zorlamıştı385.
2. 1. 8. Veraset Fermanı ve Özellikleri:
Padişah, Mehmet Ali Paşa ile gelecekteki ilişkilerini “Mısır Valiliği İmtiyaz
Fermanı” başlığı ile tarihe geçen bir ferman ile belirlemiş oldu. Ferman, Mehmet Ali
Paşa’ya hitapla yazılmış ve hangi şartlar içinde Mısır’ın babadan evlada geçmek üzere
kendisine bırakıldığını açıklamıştır.
Mehmet Ali Paşa, Veraset Fermanı ile Suriye’yi kaybetti ise de öldükten sonra
evlatlarına geçmek üzere Mısır’ı kazanmış oldu386. Artık Mısır’ın tarihinde Mehmet Ali
Paşa sülalesinin rolü, iş bakımından olduğu kadar haklar bakımından da
kesinleşmiştir387.
Şartlara geçilmeden önce Mehmet Ali Paşa’nın Padişah’a bağlılığı ile Osmanlı
Devletine karşı beslediği iyi niyetlere yer verilmiş ve uzun yıllar Mısır’daki valiliği
esnasında kazandığı tecrübe göz önünde tutularak vilayetin kendisine aşağıdaki şartlarla
bırakıldığı açıklanmıştır388;
Bu Fermanda yer alan şartlar şöyledir;
1. Mısır Vilayeti hudutları, sadrazam tarafından mühürlenmiş olan haritada
gösterildiği şekilde düzenlenerek Mehmet Ali ve sülalesine veriliyordu.
385 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 123. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 487-532. 386 BOA, İ. MTZ. 05, 6-168, 29 Z. 1256. 387 BOA, İ. MTZ. 05, 6-174, 29 Z. 1256. BOA, İ.MTZ. 05, 7-84, 29 Z. 1256. 388 BOA, İ. MTZ. 05, 3-74, 11 C. 1256, Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 201.
2. Valilik, “ekberiyet” usulüyle, yani Mehmet Ali sülalesinden en yaşlı erkek
vali olacaktır. Kızların ve çocuklarının valiliğe geçmeleri konusunda hiçbir hakları
olmayacaktır. Bundan böyle Mısır Valiliğine kim gelirse bizzat Dersaadet’e gelip
memuriyeti burada icra olunacaktır.
3. Mısır Valileri her ne kadar bu ferman ile veraset imtiyazına kavuşmuş olsalar
da rütbe ve kıdem konusunda Osmanlı Devleti’nin diğer vezirleri ile eşit haklara sahip
olacaklardır.
4. Gülhane Hatt-ı Humayunu’nun prensipleri ve Osmanlı Devleti’nin diğer
devletlerle yaptığı ve yapacağı antlaşmalar Mısır için de geçerli olacaktır.
5. Vergi, Padişah adına ve devlet usullerine göre toplanacak ve bu vergiden
maktu bir miktar her yıl Babıâli’ye gönderilecek, para Padişah adına bastırılacak.
Mısır’ın ordusu barış zamanında 18 bin nefer askeri aşması caiz olmayacaktır. Kara ve
deniz subaylarından miralaylığa kadar olanlar vali tarafından atanabilecek, fakat yüksek
rütbeli subayların tayini Padişah tarafından yapılacak, Padişah’ın izni olmadıkça savaş
gemisi yapılamayacaktır.
6. İşbu şartların biri icra edilmediği takdirde bu imtiyaz veraset fermanının
derhal fesh ve nez’i irade-i seniyeye mutavakkıf tutulacaktır389.
İşte bu Fermanla Mısır’ın devletlerarası durumu değişmiş ve Osmanlı
Devleti’nden ziyade Avrupa’ya özellikle İngiltere’ye tâbi hale gelmiştir390.
1841 fermanı Mısır’ın hukuki statüsünü değiştirmiştir. Mısır artık yarı müstakil
bir devlet haline gelmiştir. Mısır’ın fiili idaresi Mehmet Ali Paşa’nın ailesine geçmiş
bundan başka Mısır Eyaletinin tabiiyetinde olan Sudan ve Kordufan ile Kızıl Deniz’in
gümrükleri idaresi de özel bir irade ile Mehmet Ali Paşa’ya verilmiştir391. Bu ferman,
Avusturya, Rusya, Prusya, İngiltere ve daha sonra Fransa tarafından garanti edilmiştir.
Bu garanti sebebiyle, ferman Padişah ile Paşası arasındaki ilişkileri düzenleyen bir
belge olmaktan çıkarak devletlerarası bir değer kazanmıştır. Artık Padişah, yalnız kendi
iradesiyle fermanın hükümlerini değiştiremezdi392.
389 BOA, Mısır Mektume Defteri, No. 15, s. 11-15. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat, c. III-IV, s. 281. 390 J. H. Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 251. 391 BOA, İ. MTZ. 05, 6-174, 29 Z. 1256. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 36. 392 BOA. İ. MTZ. 05, 10-265, 25 B. 1258. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 85.
Ferman hükümlerince, bir eyalet olarak Mısır, Osmanlı Devleti’nin kaderine
ortaktır. Bu nedenle kapitülasyonlar Mısır’da da geçerli olacaktır. Bu eyalet, Osmanlı
İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğü konusunda Avrupa Devletleri tarafından verilecek
garantinin kapsamında olacaktır. Mısır’ın kara ve deniz kuvvetlerinin Osmanlı’nın
hizmetinde olacağını ifade eden hüküm ile Mısır, ordu ve donanmaya sahip olma
hakkını elde ediyordu. Osmanlı’nın kanunları ve imzalamış olduğu antlaşmaların Mısır
için de geçerli olması ile ilgili hüküm ise Mısır’ın yabancı devletlerle bağımsızmış gibi
ilişki kurmasını engellemektedir. Bunlardan başka Mısır Valisi Babıâli’ye her yıl belli
bir değerde vergi vermeye mecburdur. Fakat bu vergi dışında Mısır’ın gelirini dilediği
gibi kullanabilir. Bunun yanı sıra emrindeki kara ve deniz kuvvetleri ile imparatorluğun
ve yabancı devletlerin nüfuzu altında olmayan topraklar üzerinde otoritesini genişletme
yetkisine de sahiptir. İdare ve ekonomi yönünden de muhtariyeti tamdır. Yabancı
devletlerle bu hususta konvansiyonlar yapabildiği gibi istikrazlar da akdedebilirdi.
Bütün bu hükümlerden çıkan sonuca göre 1841’de Mısır’ın hayatında yeni bir devir
başlamıştır. Bu eyalet idare yönünden olduğu gibi hukuk yönünden de muhtar bir eyalet
konumuna gelmiştir393.
1841 fermanı Osmanlı-Mısır münasebetlerini düzene sokmuştur. Mehmet Ali
Paşa, Osmanlı ile yapmış olduğu savaşlarda Fransa’nın kendisine ciddi bir destek
vermediğini görmüş İngiltere’nin de menfaatleri icabı Mısır’ın Osmanlı
İmparatorluğu’ndan ayrılmasına izin vermeyeceğini anlamıştı. Bu fermanın kendisine
tanıdığı haklar ve imtiyazları yeterli görerek Osmanlı Devleti ile ilişkilerini düzeltmeye
başlamıştır394.
Böylece on yıla yakın sürmüş olan Mısır meselesi, çözülmüş olunca büyük
devletler de Londra’da toplanarak Mısır meselesinin kapandığını ilan etmişlerdir (10
Temmuz 1841)395.
Ertesi yıl da Sultan Abdülmecit, Mehmet Ali’ye “…Cenab-ı Şahaneden
müşarün ileyh hazretlerine sadaret-i uzma rütbe-i celilesi inayet ve ihsan buyurulmuş”
393 BOA. İ. MTZ. 05, 10-263, 10 B. 1258. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 542-593. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 86. 394 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 335. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 87. 395 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 216. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 15.
bu paye sonraki valilere de verilmeye devam etmiştir396. Böylece Babıâli ile Mehmet
Ali arasındaki ilişkiler giderek düzelmeye başlar. Mehmet Ali Paşa, buna teşekkür
etmek için İstanbul’u ziyaret ermiştir (19 Temmuz 1846). 29 gün burada kaldıktan sonra
Mısır’a dönmüştür. Bu, Mehmet Ali’nin hayatı boyunca İstanbul’u ilk ve son
ziyaretidir. Mehmet Ali İstanbul’da bulunduğu sırada Padişah’la sıkça görüşmüştür397.
Barış gerçekleşince iki proje gündeme getirilir. Birincisi Fransız projesi olan iki
denizin birleştirilmesi yani geleceğin Süveyş Kanalı Projesidir. İkinci proje ise
İngiltere’ye ait bir projedir ve Kahire’yi Süveyş’e ve İskenderiye’ye bağlayacak bir
demiryolu hattıdır. İngiliz Hükümeti 1844’te Mehmet Ali’ye mühendis Galloway
aracılığı ile demiryolu projesini sunar. Projenin parasal yönünü halletmek için
Avrupa’nın en önemli sermayedarlarından birini Rotschild Ailesini Paşa ile tanıştırırlar.
Mehmet Ali, finansman önerisini, borcun ileride siyasal bir silaha dönüşebileceği
düşüncesiyle reddeder. Süveyş Kanalı konusunda ise dönemin İskenderiye Konsolosu
Ferdinand de Lesseps Mehmet Ali’yi projenin gerekliliğine inandırmaya çalışır. Bu
projeyi onaylamak için kanalın tarafsızlığı konusunda Avrupa Devletlerinden güvence
almasını ister. Böylece bu projeler hayata geçirilemez398.
Son günlerinde Mehmet Ali’de akli dengesizlik belirtileri görülmeye başlaması
nedeniyle Kavalalı’nın bakanları İbrahim’in başkanlığında bir Naiplik Konseyi kurmayı
önerirler. Böylece emirler Mehmet Ali’nin adına çıkmakla birlikte yönetim İbrahim’in
elindedir. Bu durum İbrahim Paşa tarafından hazırlanan bir tahriratta; “ma’lûm-u âlileri
buyurulduğu üzere devletlü fehametlü peder-i erkemim efendim hazretlerinin
mizâclarına ‘ariz olan inhirafdan dolayı Malta ve Napoli cihetlerinde elli günden
ziyade tebdil-i havada olub zaif vucudu oldukça perişan olduğundan mahlaslarıyla
saadetlü Abbas Paşa Said Paşa Yegen Paşa Şerif Paşa Sami Paşa Kamil Paşa hazerâtı
ve sair bu tarafda bulunan müttehizân bendegâna bire gelerek lede’l-müzâkere Cenâb-ı
Hak şevketlü Padişahımız hazretlerine tükenmez ömür ve afiyet ihsan… buyursun …
mesalih-i hayriyenin merkez-i lâyıkında ruyet olması için… beş altı kadar zât bi’intihâb
396 BOA. İ. MTZ. 05, 10-265, 25 B. 1258. 397 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 565-593. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 15.398 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 399-400.
bir meclisin it’ikâdiyle mevâdın görülmesi hususuna karar verilmiş…” ifadeleri ile
merkeze bildirilmiştir399.
Zaten daha sonra Babıâli, İbrahim’i resmen Mısır Valisi olarak tanıdığını
gösteren bir ferman göndermiştir. İbrahim Paşa bu fermanı okutarak valiliğini ilan
etmiştir400. Mehmet Ali de bu sırada Napoli ve Malta taraflarına seyahat etmiştir.
İbrahim Paşa, yetmiş bir gün vali olarak kalmıştır. İbrahim Paşa, valiliği kısa sürmüş
olsa da daha önce de üzerinde durulduğu gibi babasının her başarısına ortak olmuştur.
Aralarındaki bütün farklılıklara rağmen her ikisi de Mısır’ın müstakil bir devlet haline
gelmesi ve Avrupa Devletleri standardına kavuşması için çalışmıştır. İbrahim Paşa ile
babası arasındaki farklardan biri İbrahim’in bir Mısır milliyetçisi olmasıdır. O,
Mısırlıların orduda yüksek rütbelere gelmelerini istemiştir. Babası ise bir Osmanlı idi.
Mehmet Ali, askeri ve ekonomik açıdan Osmanlı’dan bağımsız davranabilmeyi, kültürel
anlamda bağlılığını devam ettirmek istemekteydi, İbrahim Paşa ise tamamen bağımsız
olmak gerektiğine inanmaktaydı. Babası ile arasındaki çekişme son dönemlerde iyice
açığa çıkmıştır. İbrahim, babasının iyileşerek kendi valiliğini tanımamasından
çekinmektedir ve bunun için ordu ve donanmasını takviye etmiştir401. İbrahim Paşa,
babası henüz hayatta iken vefat etmiş bu nedenle yerine daha önce gönderilen fermanda
belirtilen şartlarla Mısır Eyaleti ve mülhakatının Abbas Paşa’nın uhdesine tevcih
edildiği bildirilmiştir402.
Mehmet Ali Paşa, 20 Ağustos 1849 yılında İskenderiye’de vefat etmiştir. Naşı
Kahire’ye getirilmiş ve vasiyeti üzerine kalede inşa ettirdiği camiin haziresine
defnedilmiştir403.
Mehmet Ali, uzun mücadelesi sonunda Mısır’da sadece kendi ailesi, arkadaşları
ve Kavala’dan tanıdığı kimselerden oluşan sadık bir bürokratlar gurubu oluşturdu.
İmparatorluk içinde Mısır’ın pozisyonunu değiştirmek ve Avrupa ile ekonomik
bağlarını güçlendirmek için çeşitli radikal tedbirler almış sonuçta Mısır’ın sosyal ve
399 BOA. İ. MTZ.05, 12-364, 22 Ca 1264. 400 BOA. İ. MTZ. 05, 12-377, 14 Za 1264. 401 BOA. HR. MKT., 1264 C. 28, 20-73. 402 BOA. A. DVN. MHM. 1265. 10. M., 6.A-87. BOA. A. DVN. MHM. 1265-29-Z, 7-A, 98. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 59. 403 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 574.
kültürel haritasını değiştirmeyi başarmıştır. Yaptığı düzenlemeler sayesinde Mısır’ın
birikmiş servetini kullanarak ve daha iyi düzenlemeler yaparak Kahire’yi imparatorluk
içinde sıradan bir eyalet merkezi olmaktan çıkarmıştır. Mısır artık Paşa ve onun elitleri
tarafından yönetilen, genişleyen bir imparatorluk merkezine dönüşmüştür. Modern
Mısır tarihinin, Mehmet Ali Paşa’nın resmen göreve başlamasına rastlaması ve onun
Modern Mısır’ın kurucusu olarak anılması işte bu sebeplerden kaynaklanmaktadır404.
2. 1. 9. Boğazlar Sözleşmesi:
1841 yılı geldiğinde Hünkar İskelesi Antlaşması’nın 8 yıllık süresi bitiyordu.
Fransa daha önce Mısır sorunu çözülmedikçe Boğazlarla ilgili herhangi bir antlaşmayı
imzalamayacağını bildirmişti. Şimdi Mısır sorunu da sonuçlandığına göre devletlerin
Boğazlar konusunda bir milletlerarası antlaşma imzalamalarına hiçbir engel kalmamıştı.
Bu suretle Fransa ve Osmanlı Devleti’nin de katılmasıyla 13 Temmuz 1841’de Londra
Boğazlar Sözleşmesi denen belgeyi imzaladılar. Bu muahedeye göre Osmanlı Devleti
Suriye, Girit ve Arabistan’ı geri almış, Mehmet Ali’nin soyuna da tanınan Osmanlı
egemenliği altındaki Mısır Valiliği onaylanmış ve büyük güçler Osmanlı İmparatorluğu
barış içerisinde olduğu sürece Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının tüm yabancı savaş
gemilerine kapalı tutulmasını kabul etmişti405.
Bu sözleşmenin imzalanması ile Parlmerston bir zafer kazanmış oluyordu.
Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde himaye kurma hakkı ile Fransa’nın Mısır üzerinde
benzer bir himaye kurma hakkı kesinlikle reddedilmişti. Hünkar İskelesi Antlaşması
rafa kaldırılmış, Osmanlı Devleti hem Mehmet Ali’nin düşmanlığından hem de
Rusya’nın dostluğundan kurtarılmış ve İngiltere’nin iradesi üstün kılınmıştır. Görülüyor
ki Osmanlı Devleti, yedi yıl süren Mısır buhranını tek başına çözememiş, Anadolu’yu
ve İstanbul’u ancak yabancı güçlerin müdahalesiyle koruyabilmişti. Mısır ile
mücadelesinde Osmanlı Devleti, önce Rusya’nın himayesini kabul etmiş daha sonra
İngiltere ile Ticaret Sözleşmesi imzalayarak Osmanlı ülkesini açık Pazar haline
404 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 139-147. 405 Sözleşmenin tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s 309-315. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 216.
getirmişti. Bu sözleşme ile İngiltere’ye ve daha sonra diğer Batılı güçlere tanınan
imtiyazlar Osmanlı ekonomisini çökerten bir darbe olmuştur406.
Bu sözleşme ile Boğazlar artık milletlerarası bir statü kazanmıştır. 1841’e
gelinceye kadar da Boğazları bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı tutmak Osmanlı
Devleti’nin daima uyguladığı bir kuraldı. Ancak bu durum artık değişmiştir. Artık
sadece Osmanlı’nın iradesi ile karar verilemezdi. Yani Osmanlı’nın egemenliği
sınırlandırılmıştır407.
2. 1. 10. Tanzimat ve Mısır:
Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün XIX. Yüzyıl tarihini açıklayan
temel bir hadisedir ve ekonomik-sosyal temelleri çürüyerek yıkılmaya yüz tutan bir
İmparatorluğun yeni prensiplerle yeniden kurulma teşebbüsünü gösterir408.
Bu dönem gerek iç gelişmeler ve gerekse dış olaylar bakımından oldukça önem
taşımaktadır. Tanzimat ile ilgili olarak şimdiye kadar ortaya konulmuş olan genel yargı,
onun bir yenilik başlangıcı, bir batılılaşma hareketi olduğu yönündedir. Bu açıdan
Tanzimat, gelişmelerin kaçınılmaz kıldığı bir olaydır. Osmanlı İmparatorluğu’nu
Avrupa’ya yaklaştıracak bir ıslahat hareketi olarak tasarlanmıştır ve Tanzimat ile
gerçekleştirilmek istenilen ilk ve en önemli şey, imparatorluğun dayandığı, dağılma
tehlikesine maruz kütleleri yeni prensipler etrafında toplamak ve birlik sağlamak
olmuştur409.
Tanzimat’ın hazırlıklarının yapılmaya başlandığı II. Mahmut dönemi, genel
olarak yenilik hareketlerinin hız kazandığı bir dönem olmuştur. Bunun birçok sebebi
olmakla birlikte konumuz açısından üzerinde duracağımız en önemli etken Mehmet Ali
Paşa ya da Mısır meselesi olacaktır.
406 Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 38. 407 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 218. 408 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 13. 409 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 37-65.
II. Mahmut zamanında ortaya çıkan Mısır Meselesi’nin ikinci aşaması
Abdülmecit henüz tahta çıkmış iken yaşanan Nizip yenilgisi ile yeniden önem
kazanmıştır. Yine bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, karşılaştığı iç sorunların yanı
sıra Avrupa’da yaşanan gelişmelerin de etkisinde kalmıştır. Fransız İhtilali, milliyet,
milli egemenlik ve laiklik ilkelerini ortaya çıkarmıştır. Avrupa Devletleri’nin çoğunda
meşrutiyet ve milliyet ayaklanmaları başlamıştır. Tüm bu gelişmeler, Osmanlı üzerinde
yıkıcı etki bırakmıştır. Milliyet duygusu ve ilkeleri en çok Hıristiyan tebaa arasında
gelişmiş ve imparatorluktan ayrılma istekleri gün geçtikçe artmıştır410.
Yaşanan bu gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti kayıtsız kalmamıştır. Zira
Sultan Mahmut, batılılaşmayı III. Selim’in bıraktığı yerden ele almıştır. Modern bir
ordu kurmaya ordunun teknik müesseselerini modernleştirmekle başlamıştır. Yunan
isyanı neticesinde patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı ve ardından Mısır Valisi Mehmet
Ali Paşa’nın isyanı gelmiştir. Bu olaylar karşısında Osmanlı’nın aciz kalması ile
Padişah, sadece ordunun değil tüm devlet kurumlarının modernleştirilmesi gerektiğini
anlamıştır. Buradan şunu anlamalıyız ki, Yunan İsyanı bir tarafa Osmanlı Sultanı’nın
yenilik hareketlerini hızlandırmasında itici güçlerden belki de en önemlisi Mısır
Valisi’nin isyanı olmuştur. Zira ilk olarak Osmanlı orduları Mısır ordusu karşısında ağır
yenilgilere uğramış ayrıca Valinin, bağımsız ve modern bir devlet kurmayı neredeyse
başaracak kadar gerekli çalışmaları yapmış olduğu görülmüştür.
Mehmet Ali Paşa’nın ülkesinde reformlar gerçekleştirmesinde en büyük
yardımcısı Fransa olmuştur. Devletin üst tabakasının düşmanca tavırlarına rağmen
İngiltere’de bile Mısır Valisini reformcu olarak tanıyan ve destekleyenlerin sayısı az
değildir. İşte bu ortamda Batılı Devletlerin sempatisi ve güvenini kazanmak ve böylece
Mehmet Ali Paşa’yı gözden düşürmek için Mustafa Reşit Paşa, reform yapmanın
kaçınılmaz olduğunu anlamış ve Babıâli’nin de Mısır Valisi gibi çağdaş bir yönetim
kurabileceğine Avrupa’yı inandırmak istemiştir411. Hatta Bakanlar, Reşit Paşa’nın
ortaya koymuş olduğu Tanzimat-ı Hayriye’den memnun olmadıkları halde yalnız Mısır
Meselesinin çözümüne yardımcı olsun diye bu fermanın ilanını onaylamışlardır412.
410 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK., Ankara, 1997, s. 173-177. 411 Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Londra-New York-Toronto, 1966, s. 105. 412 Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul, 2006, s. 82.
Mısır’da gerçekleştirilmekte olan birçok yenilikler Osmanlı Hükümeti’ne örnek
olmuştur. I. Bölümde bahsettiğimiz gibi, Mısır’da Şura en-Nüvvab adıyla bir meclis
kurulmuştu ki Fuat Paşa, bu girişimi halka ve hükümete örnek göstermek istemiş ve
neticede bu meclisin açılışı, Osmanlı Devleti’nde bir meşrutiyet idaresinin kurulması
yolunda atılan bir adım olmuştur. Çünkü Fuat Paşa, sadrazam Ali Paşa’nın Girit’te
bulunduğu sırada Meclis-i Vâlâ’yı lağvetmiş, Şûra-yı Devlet’i kurmuştur413.
Ancak başlangıçta II. Mahmut’un Batı’yı tanımıyor olması onu çekingen
kılmaktaydı. Kendisine bu konuda yardım etmeleri için iki müşavir seçti. Bunlardan biri
İngiliz Elçisi Lord Sratford Cannig diğeri ise Mustafa Reşit Paşa’dır. İngiliz Elçisi,
Osmanlı’nın Batı medeniyetine yaklaşması ile bir müddet daha dağılmasının önüne
geçilebileceğini ve böylece Avrupa barışını korumanın mümkün olabileceğini
düşünmekteydi414. Batı’nın Osmanlı Devleti’ne bu konudaki yardımının asıl gayesi işte
budur. Bu dönemde Avrupalı Devletler politikalarını, statükoyu korumak yönünde tespit
etmişlerdir. Osmanlı ile ittifakları ve yardımları hep bu nedenden kaynaklanmıştır.
Bu dönem ile bütünlük arz eden bir şahsiyet olan Mustafa Reşit Paşa, 1800
yılında doğmuştur. Saraya yakın bir aileden gelmemiştir ve kendi gayretleri ile eğitimini
tamamlamıştır.1833’te Paris Elçiliğine atanmıştır. Mustafa Reşit Paşa, yeni tip bir elçi
idi ve II. Mahmut ondan Paris’e giderken Fransızca öğrenmesini istemişti415. Mustafa
Reşit Paşa, Fransa’da Batı’nın kurumlarını gözlemlemiş ve Osmanlı Devleti’nde artık
işlemeyen kurumların kaldırılarak yenilerinin açılması üzerinde durmuştur. Ancak
özellikle II. Mahmut’a gönderdiği mektuplarda Batılıların Osmanlı’yı yanlış
tanıdıklarını ve bu durumun düzeltilebilmesi için Fransa dışındaki ülkelere de elçiler
gönderilmesini hem bu şekilde Batı ile ilişkilerin daha düzenli bir şekilde yürütüleceğini
anlatmıştır. Onun tavsiyeleri dikkate alınarak gerekli çalışmalar yapılmıştır. Fransa’dan
döndükten sonra Tanzimat Fermanı’nın hazırlıklarını yaptığı sırada Londra elçiliğine
atanmıştır. Kendisi Londra’da iken sürmekte olan Mısır meselesi yeni bir boyut
kazanmıştır. Yukarıda da söz edildiği üzere Nizip’te Mısır kuvvetleri Osmanlı ordusunu 413 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 49. 414 Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, s. 112. Gıyasettin Aktaş, 19. Yüzyılda Ortadoğu’da İngiliz-Fransız Rekabeti, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2001, s. 47. 415 Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 64.
ağır bir yenilgiye uğratmıştır. II. Mahmut ise bu haberi almadan hayatını kaybetmiştir.
Osmanlı Devleti’nin bu meseleden tek başına kurtulması imkansız görünmektedir ve bu
nedenle büyük devletlerin yardımı talep edilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nin,
yıkılmaktan kurtarmak için giriştiği tüm çabalar adeta boşa gitmiştir. İşte Osmanlı
Devleti’ne karşı yabancı devletlerin müdahaleci politikalar yürüttükleri dönemin
başlaması Mehmet Ali Paşa’nın isyanına rastlamaktadır. Osmanlı’nın içine düştüğü bu
durumdan Avrupalı devletler olabildiğince faydalanmışlardır. İngiltere, Osmanlı ile
Ticaret Antlaşması imzalamıştır. II. Mahmut’un yerine Abdülmecit geçmiş, Mustafa
Reşit Paşa, Londra’dan İstanbul’a dönerek Batı’yı, Osmanlı’nın son günlerini yaşadığı
fikrinden kurtarmak için Tanzimat Fermanı’nın derhal ilan edilmesi gerektiğine
Padişah’ı inandırmıştır416.
Ferman, devletin resmi gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayınlandığı gibi bir hafta
sonra her eyalet valisine ve sancak mütesellimine ayrı fermanlar halinde tebliğ
olunmuştur. Vergi ve asker maddesi hakkında ileride gönderilecek emirlerin beklenmesi
bunun dışında bütün esasların derhal icrasına girişilmesi bildirilmiştir417.
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi ile Fransız gazeteleri fermanın öneminin
Türkiye’de Mehmet Ali Paşa’yı endişelendirecek yeniliklere, inkılaplara öncülük
etmesinden kaynaklandığını yazmaktadır418. Görülmektedir ki burada dikkat çeken şey
Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı’nı hazırlaması, ilan etmesi ya da İmparatorlukta
bir Batılılaşma döneminin başlaması değil Mehmet Ali Paşa’nın bu sürecin
başlamasında oynadığı roldür ve Avrupa olayı bu açıdan ele almaktadır.
1840 yılı Fermanın uygulanmaya başladığı yıldır. Uygulama öncelikle ülke
yönetimi, vergilendirme ve askerlik alanlarında başlamıştır. Ancak bu kolay olmamış
ayaklanmalar görülmüştür. Karşılaşılan güçlüklerin en önemli sebebi, uygulamanın ne
şekilde yapılacağına ilişkin bir programın olmamasıdır. Bu nedenle her yerde aynı anda
uygulamaya geçilememiştir. Öncelik devletin kesin denetiminde olan yerlere
tanınmıştır. Bunlar başta Edirne olmak üzere Bursa, Ankara, Aydın, İzmir, Konya ve 416 Enver Ziya Karal, “Gülhane Hattı Hümayunu’nda Batı’nın Etkisi”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 65- 83. 417 Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 180-184. 418 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve Dış Politikadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 244.
Sivas eyaletleridir. Buralarda Tanzimat’ın öngördüğü biçimde mal-mülk sayımı
yaptırılarak uygulamaya geçilmiştir. Uygulama dışında tutulan eyaletlerde yeni
yönetimin gerçekleştirilmesi için çalışmalar sürdürülmüştür419.
Mısır ve Mehmet Ali Paşa idaresinde bulunan diğer bölgelerde Tanzimat’ın
uygulanması, İmparatorluğun diğer bölgeleri ile aynı değildir. Çünkü zaten Fermanın
ilan edilmesinde, devam eden Mısır bunalımının büyük bir etkisi olmuştur. Mehmet Ali
Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa bu sırada Suriye’ye hâkim durumda idi ve burada
gerçekleştirilen reformlar merkezden farklılık arz etmekteydi.
Bölgede yapılan reformlar daha öncede ifade edildiği gibi uzun bir süreden beri
devam eden bozulmaya bir son vererek Suriye tarihinde yeni bir dönem açılmasına
sebep olmuştur. Büyük bir askeri gücün desteği ile alınan sert önlemler sayesinde
İbrahim Paşa, Suriye’de hayatın pek çok alanında değişiklikler yapmayı başarmıştır.
Öte yandan Mısırlılar, Suriye’den çekildikten hemen sonra yani reform hareketinin
ikinci safhasında eski düzen yeniden canlanmış, bölge halkı kontrolden çıkmıştır.
Babıâli’nin işi böylece daha zor bir hal almıştır420. Ancak yine de bölgede yaşanan
gelişmeleri şöyle sıralamak mümkündür;
1. Bölgede bulunan Türk askeri varlığı daha etkin hale getirildi.
2. Bölgede yaşayan ve keyfi bir şekilde vergi toplayan feodal beylerin gücü
önemli ölçüde azaltıldı ki bu aslında büyük oranda İbrahim’in aldığı sert önlemler
sayesinde daha önce de başarılmıştı.
3. Bölgede Osmanlı-Mısır arasında yaşanan savaşların sona ermesi ile ekonomik
hayat canlandı.
4. Nüfus ve sosyal güvenlik arttı421.
419 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler (1840-1856)”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 133-141. Ayrıca yine Tanzimat’ın uygulanması sırasında karşılaşılan güçlüler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Ahmet Uzun, Tanzimat ve Sosyal Direnişler, İstanbul, 2002, s. 15-34. Ayrıca bkz. Ahmet Aksın, “Tanzimat’ın Harput Eyaleti’nde Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler”, Belleten, c. LXII, Aralık, 1998, S. 235’ten Ayrıbasım, TTK., Ankara, 1999, s. 851-861. 420 Moshe Ma’oz, “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Modernleşme Hareketinin Suriye Sİyasetive Toplumu Üzerindeki Etkisi”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 169-188.421 P. Mansfield, A History of The Middle East, London, 1993, s. 119.
6 Aralık 1839 tarihinde Mehmet Ali Paşa’ya da bir ferman ve Sadrazam Hüsrev
Paşa’ya ait buyruldu gönderildi. Böylece Hüsrev Paşa, Sultan’ın Mehmet Ali Paşa’yı
sıradan bir eyalet valisi olarak gördüğünü ve Onun da diğer valiler gibi emre uyması
gerektiğini hatırlatmak istiyordu. Bilindiği gibi Hüsrev Paşa ile Mehmet Ali arasındaki
düşmanlık Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliğini ele geçirdiği döneme dayanmakta idi
ve Hüsrev Paşa, bunun intikamını almak için eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmamıştır.
Ancak Mehmet Ali Paşa da ona aynı şekilde cevap vermiştir. Buyurulduda,
temeli adil kanunlara dayanmayan bir yerde halkın refahından bahsedilemeyeceği, ardı
ardına gelişen olaylar yüzünden Osmanlı’nın gerçekleştirmek istediği düzenlemeler için
fırsat bulamadığı ve şimdi Sultan’ın Hatt-ı Şerif ilan ederek her yerde bunun
uygulanmasını istediğinden söz edilmektedir. Sultan, bu fermanların Mehmet Ali ve
İbrahim Paşa’ya ulaştırılması için Kâmil Paşa’yı görevlendirmiştir. Buyrukta genel
olarak Hüsrev Paşa’nın Gülhane Fermanı’nda vaat edilen icraatların Mehmet Ali Paşa
idaresindeki topraklarda yapılmadığı iddiası vardı. Mehmet Ali Paşa bu iddiaya sessiz
kalmayarak 5 Ocak 1840 tarihinde Sadrazama cevap mektubu gönderdi422.
Paşa, Sadrazam’a Kamil Paşa’dan iki nüsha ferman aldığını bildirmekteydi.
Sultan’ın Fermanı’na karşı sonsuz saygılarını arz eden Paşa, bir nüshasını Suriye ve
Adana’nın başlıca şehir yerleşim merkezlerini idare etmekte olan İbrahim Paşa’ya,
kopyasını ise Cidde’ye gönderdiğine dair haber veriyordu. Ayrıca, Kahire’de Yüksek
Divan Meclisi’nin toplanacağını ve burada kadıların, müftülerin, ulemanın, şeyhlerin,
imamların, kâtiplerin ve Avrupa Devletleri’nin konsoloslarıyla Gayrimüslim gurupların
temsilcilerinin davet edileceğini müjdeliyordu. Bu mecliste fermanın en içten sonsuz
saygılarla sesli olarak okunacağını ve Sultan’ın şanı, şerefi ve devletin bekası için
dualar edileceğini bildiriyordu. Görünüşte yumuşak olan böyle bir girişten sonra
Mehmet Ali Paşa, bundan sonraki satırlarda Sadrazam’a yapılmak istenilenlere önce
kendilerinden başlamaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Özellikle fermanda belirtilen
reformların Türkiye’de hiçbir zaman uygulanmadığını, kaçınılmaz şartlara rağmen
tedbirlerin alınmadığını vurguladı. Bundan dolayı, itaatkâr, ihlâslı ve ihtimamlı
olmasına rağmen Osmanlı nazırlarının bütün çaba ve çalışmalarının boşa gittiğini ifade
422 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve Dış Politikadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İnalcık, Seyitdanlıoğlu, s. 241-251.
etmekte ve şöyle devam etmektedir; “Bulunduğum ülkede ise mal, can, ırz ve hayat
güvencesi benim senelerce süren çalışmalarım sonucunda yavaş yavaş ve köklü olarak
temin edilmiştir. Kimse haksız yere idam cezasına çarptırılmadı, kuvvetli hiçbir zaman
zayıfın hakkına tecavüz edemez; mülk müsaderesi, para cezası ve zorunlu çalışma
cezası veya özel emirlerle bunları tayin etmek veya sınırlandırmak, kan davası hiç
görülmez ve nihayet her varis kendine ayrılmış mirası alma hakkına sahiptir”.
Bundan sonra Mehmet Ali Paşa, ülkesinin ihtiyaç ve şartlarına uygun bulduğu birkaç
maddeyi uygulamaya başladığından, mesela daha önceleri kanunla yürürlükte olan
mecburi beş senelik askeri hizmetin bundan sonra 15 seneye uzatılacağından ve diğer
hayırlı icraatların da uygulanacağından bahsetmiştir. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’yla ilan
edilen reformların kendi tebaası üzerinde çoktan uygulandığını ve epeyce yol alındığını
ifade eden Mehmet Ali Paşa’nın cevap mektubu, İstanbul’da Padişah ve bilhassa
Hüsrev Paşa tarafından yeterince anlaşılacaktı. Sultanla tartışmamak ve onunla temel
konularda anlaşmak isteyen Vali, mektubunu saygılı ve sadakatli cümlelerle bitirmişti.
Aslında Paşa, Batı tarzı reformların Türkiye’de yapılmasına karşı idi. Gülhane
Hattı’nın ilanını önyargıyla değerlendirdi ve bütün bunları kendine yöneltilmiş darbe
olarak nitelendirdi. Gerçekten de II. Mahmut’la aralarında anlaşmazlık çıktığı zaman
Mehmet Ali Paşa, Türkler ve diğer Müslümanlar nezdinde Sultan’ı gözden düşürmek
için elinden gelen her şeyi yapmıştı. O, Sultan’ı kâfirlerin takipçisi ve taklitçisi olarak
tasvir ederek İslam’a ihanet etmekle itham etti. 3 Kasım 1839 tarihli reform kararlarının
kendi aleyhine gelişerek Türkiye’nin Batı nezdindeki itibarının artacağını fark eden
Mısır Valisi, ayrıca Hatt-ı Hümayun’un kendi tebaası olan birçok insanı Padişah
tarafına celp edebileceği endişesini taşımaktaydı423.
Gülhane Hatt-ı Şerifi’nin yankılarını incelediğimiz zaman, onun Türkiye’nin dış
politikası açısından Batılı Devletlere olumlu etki ettiği görülmektedir. Ancak Fransa’nın
da desteğini arkasına alan Mehmet Ali Paşa’nın ısrarlı hareketleri üzerine Ferman,
ülkenin iç politikasını aynı çapta etkileyemedi. Türk Sultanı’nın ve Reşit Paşa’nın
423 Cevdet Paşa, Tezakir, 1-12. (Yay. Cavit Baysun), Ankara, 1953, s. 7-8.
ulaşmak istediği amaca hep karşı cepheden bakan Mehmet Ali Paşa nazarında devlet ve
onun muazzam tebaası hep göz ardı edilmiştir424.
Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır Valisi olan Abbas Paşa’ya Tanzimat’ın
uygulanması ve Mısır’da asayişin sağlanması konularında çeşitli zamanlarda emirler
gönderilmiştir. Ona gönderilen emirlerde Mehmet Ali’nin Tanzimat’ın gereklerini
yerine getirmediğinden, kendisinin böyle bir hataya düşmemesi gerektiğinden
bahsedilmiştir. Ayrıca Abbas Paşa zamanında Mısır’da baş gösteren huzursuzluklar
nedeniyle halkın ve devlet görevlilerinin uymaları gerek kurallar yeniden tanzim
edilmiş ve valiye iletilmiştir425.
2. 2. Abbas Paşa Dönemi:
İbrahim Paşa’nın vefatı üzerine, veraset usulüne göre Mısır Valiliği, Abbas
Paşa’ya tevcih olunmuştur (24 Kasım 1854)426. Abbas Paşa, Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’nın torunu ve Ahmet Tosun Paşa’nın oğludur. Valilik fermanı Mazlum Bey ile
Mısır’a gönderilmiştir ve kendisi Padişah’a arz-ı itaat için Mazlum Bey’le birlikte
İstanbul’a gelmiştir427.
2. 2. 1. Abbas Paşa’nın Batı Karşıtlığı:
Yasal açıdan Abbas’ın tahta çıkmasına kimse karşı çıkmamakla birlikte Mehmet
Ali’nin reformlarına olan düşmanlığı ile ün salması nedeniyle ileri gelenlerin pek çoğu
onun valiliğini endişe ile karşılamaktaydı428. Daha genç olan Said Paşa ise
Avrupalılaşmaya karşı değildi. Abbas Paşa’nın valiliği sırasında Kavalalı Mehmet Şerif
424 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve Dış Politkadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İnalcık, Seyitdanlıoğlu, s. 2249-255. 425 BOA. A. AMD. 2-28-48, (1267-3-3)426 BOA. A. DVN. MHM. 7-A-98, (29 Z. 1265), “işbu bin iki yüz altmış beş senesi şehr-i muharremü’l-haremin ikinci gününe evâtıf-ı aliye-i mülukâne… Behiye-i tacdâranemden muhabbet efzâ-i sünûh ve sudûr olan emr-ü humâyun inâyet makrûn-u şahanem mucebince kendisine rütbe-i vâlâ-i vezâret ihsan olunarak mülhakâtıyla Mısır Eyaleti ‘uhde-i hamiyetine ihâle ve tevcih kılınan…”427 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. VIII, s. 174.428 Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 17
Paşa kethüda olarak kalmış, Artin Bey Ticaret ve Dış İşleri Bakanı, Ali Burhan Paşa
Maliyeden sorumlu olmaya devam etmişler ve Said Paşa, Donanma Komutanlığına
getirilmiştir. Fransız görevlilerin başına Süleyman Paşa atanmış, mühendislerin
yöneticisi olarak da Linant Bey görevlendirilmiştir. Aslında bu şekilde eski görevlilerin
yerlerinde bırakılması sadece Mehmet Ali ve İbrahim’in yönetimlerinde hizmet etmiş
olan bütün bu adamların muhalefetlerine engel olmak içindi. Abbas’a göre onların
hizmetine ihtiyaç yoktu ve İstanbul tarafından İmparatorluktaki diğer görevlerine
çağrılmalarını sağladı. Bu arada Mehmet Ali’nin oğulları ve Abbas Paşa arasında servet
kavgası ortaya çıktı. Sonuçta ailenin ileri gelenleri maiyetleri ile birlikte İstanbul’a,
yasal bir hak elde etmek için hareket ettiler429. Bu aslında bir bahaneydi. Abbas’ın
görevden alınmasını isteyen Said ve diğer görevliler İstanbul’un desteğini sağlamak
istemekteydiler. Ancak asıl bahaneyi daha sonra Fransa’nın desteği ile bulacaklardı.
Babıâli’ye karşı büyük babası Mehmet Ali’nin takip ettiği düşmanca
politikasının neticelerinden ibret alan Abbas Paşa, Babâıli’ye karşı tutumunu şöyle
açıklıyordu; “Mısır’ın idaresinde nasıl olsa bir tarafa mukayyet olmak zaruri görünce,
büyük babam gibi konsoloslara bağlanacağıma metbuuma itaat ederim”. Bu anlayış
doğrultusunda harekete geçmeye çalışmış, Valiliğinin ertesi yılında Sultan
Abdülmecit’in, hava değiştirmek için Rodos’a gitmiş olduğunu haber alır almaz buraya
gelmiştir. Sultan Abdülmecit bundan çok memnun olmuş ve kendisini taltif etmiştir430.
Abbas Paşa ile ilgili olarak dikkat çeken bir konu onun reformlar konusunda
sergilediği alternatif tutumdur ki bu da daha vali olmadan anlaşmazlıklara yol açmıştır.
Abbas döneminin Osmanlı-Mısır eliti üzerinde etkisi çoktur. Şöyle ki Abbas tahta
çıktığında siyasi problem çok fazla yoktu ve ailesi birbirine bağlıydı. Bu durum, Batı
etkili reformculuğun ülkeye girmesine kadar devam etmiştir.
Memluk ailesi ile aralarındaki yönetim ve ekonomik kaynaklarla ilgili rekabete
19. yüzyılın ikinci 10 yılında reformların başlamasıyla yeni bir boyut eklenmiştir ve bu
Batı etkisinde ki reform hareketi, bölücü politikaların gelişmesine yol açmıştır. Mehmet
Ali döneminde muhalefet etkili olamamış ama tahtın varisleri arasında guruplaşmalar
429 BOA. İ. MTZ. 05, 13-405, 09 B. 1265. BOA. İ. MTZ. 05, 15-496, 07 Ra 1268. Ehud R. Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge University Press, Cambridge, 1990, s. 44. 430 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 16.
oluşturmuştur. Böylece ilk çatlama İbrahim Paşa ile Abbas Paşa arasında ortaya
çıkmıştır. Mehmet Ali’nin son yıllarında iki Paşa arasında şiddetli anlaşmazlık ve
güvensizliğin sebebi anlaşılacağı üzere ideolojikti. Bu da reform hareketinde
tutumlarının farklılığından kaynaklanmaktaydı. Abbas’ın reform yapmak konusunda
önerisi Tanzimatçılar ya da Mehmet Ali’nin görüşlerinden farklıydı. En belirgin özelliği
ise Avrupa ile zıt olması idi. O, altın çağa geri dönmek istiyordu ancak kendi adamları
bile onu desteklemiyordu. Onların hemen çözülmesi gereken sorunları vardı ve modern
bir toplumun oluşması için yapılması gereken şeylerin farklı olduğuna inanıyorlardı.
Muhalifler aynı zamanda ortak bir politik görüşe sahiptiler. Abbas’ın bu tutucu tavrı
Avrupalılar ve seçkinler arasında gerici olarak damgalanmasına sebep oldu431.
2. 2. 2. Abbas Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri:
Buna rağmen, çok geçmeden Tanzimat Fermanı’nın Mısır’da tatbikine dair iki
taraf arasında anlaşmazlık çıktı. Söz konusu fermana göre, mahkûm olanların idamı
valilere verilmemiş idi. Abbas Paşa buna itiraz etti. Bu meselenin halli için Abbas Paşa,
İngiliz Konsolosu C. Murray’den yardım istemiştir432. Öte yandan da Babıâli, Fuat
Efendi’yi (Paşa) Mısır’a göndermiştir. Abbas Paşa, kendisi ve ülkesi ile ilgili olarak
bazı maddelerin eklemesini istemiştir ki bunlar daha çok kendisine muhalefet edenlerin
cezalandırılmaları ve “kısas ve sair cihetle… idam maddelerinden dolayı… tekrir iddia
ve istid’aya dair...” dir433. Nihayet Mısır Eyaletinin bölgesel şartlarına göre uyarlamalar
yapılmıştır. Bu uyarlamaların ne surette yapıldığına şu ifadeler açıklık getirmektedir;
“Mısır Eyaleti’nde icrâsı mukarrer olan usûl-ü Tanzimiye iktizâsınca kavânin ve
nizâmâ-ı Devlet-i Aliye’den eyâlet-i mezkûrenin ahvâl-i mevki‘isine göre vaz‘ ve icrâsı
lâzım gelen mevâdın müzâkeresi için tertîb olunmuş olan komisyonda icrâ kılınan
tedkikâta tevfikan ıslah olunan Mısır Kânûnnâmesi mukaddemce Encümen-i Meşveret-i
Vükelâ’da dermiyân olunub tashih ve ta’dil kılınan mevâdı merkez kabulde
431 BOA. A. AMD. (1268. 9. 21). Ehud R. Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge University Press, Cambridge, 1990, s. 40-43. 432 Süleyman Kâni İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Yay. Haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999, s. 29. BOA. İ. DH. 242-14-688, (03 Z. 1267). 433 BOA. İ. MTZ. 05, 16-529, (26 M. 1269). Bu konuda İngiltere’nin girişimleri için bkz. BOA. A. AMD. 36-47, (17 S. 1268).
görünmesiyle beraber karar-ı kısas meselesinin hîn-i tesviyesine ta‘lik olunmuşdu
atufetli müsteşar efendi hazretleri sâye-i muvaffakıyet vâye-i hazret-i mülûkânede kısas
meselesini dahi suret-i matlûbeye getirerek bu kere avdet etmiş ve karar-ı âhir icâbınca
zikr olunan kânûnnâmenin mesâil-i mu‘allakası ıslah ve ta‘dil kılınmış olduğundan
şehr-i Ramazan-ı Şerifin sekizinci Cum’a gecesi sahilhane-i cenâb-ı fetvâpenâhide
ma‘kud Meclis-i Mahsûs’da kısasen ve siyaseten katl maddesinin meşruhat ve ta‘dilatı
ve ona dâir komisyondan yazılmış olan bir kıt‘a mazbata ve bu karar üzerine Mısır
Vâlisi fehâmetlü devletlü Abbas Paşa Hazretlerine hitâben tasdiri lâzım gelen Fermân-ı
Ali müsveddesi ile beraber kıraat olunarak tashihat-ı vaka ve müsvedde-i mezkûrenin
ahkâm-ı mündericesi evvel ve ahir isâbet efzâ-i sünuh ve sudûr buyurulan emr ve
ferman cenab-ı hilâfetpenâhiye muvâfık olup siyaseten idam olunacak mücriminin
müddet-i mahdude ile liman vaz‘ı maddesi dahi muvaffakıyet-i seniye asr-ı sa‘adet
güsteri olarak kısas maddesinde verilen karara tevfikan bir sûret-i mevkuteye rabt
olunmağla bu maddeler dahi meşhur çeşm-i rikkatimiz olan muvaffakıyet-i seniyeye
teşkiran da‘vet füzunen ömr-ü şevket velinimet ile tezyin-i lisan-ı ‘ubûdiyet eylemekten
başka câi mikâl olmadığından heman zikr olunan kanûnnâme ve fermân-ı alinin tebyiz
ve ısdâr ve vâli-i müşârünileyh hazretleri tarafına irsâl olunması beyne’l- hizâr
müttehiden tasvib ve istihân olunmuş olmağla ol bâbda her ne vecihle emr-u fermân
Hazreti Zıllulahi-i kerâmet efendi sünûh ve sudûr buyurulur ise…”434. İşte buradan
anlaşılacağı üzere konu ayrıntılı bir şekilde görüşülmüş ve gerekli görülen bir takım
değişikliklerin yapılması yanında Abbas Paşa’ya geçici olarak yedi senelik idam
kararını onaylama yetkisi verilmesi ile mesele halledilmiştir435.
Ayrıca kendisine ahaliyi angaryada çalıştırmak, askeri hizmete çağırabilmek ve
Mehmet Ali ailesini idare edebilmek hakları da tevcih olunmuştur436. Bunun üzerine
ilişkiler normale dönmüş oluyordu.
Abbas Paşa’nın Mısır’ı modernleştirmek adına hiçbir çabası olmadığı gibi
Avrupalılardan nefret ettiğini her seferinde dile getirdiğini ve atalarının yaptıklarını
yıktığını bilmekteyiz. Göreve geldiğinde yaptığı ilk şey ülkedeki Avrupalıları kovmak
434 BOA. İ. MTZ. 05, 1895-33, (1268 Ş. 12).435 BOA. İ. MTZ. 05, 15-501, (19 Ca 1268). J. Oestrup, “Abbas I”, MEB. İA., c. 1, İstanbul 1978, s. 10. 436 BOA. Arz Tezkeresi, İ. DH. 15035, 247, 05 Ra 1268. BOA. A. AMD. , 1268 S. 17, 36-47.
olmuştur, bunun yanısıra sanayileşmeyi de israf olarak görüyordu, Osmanlı’nın
direktiflerine uygun olarak orduyu ve donanmayı küçülttü437.
Devlet harcamalarında masrafları büyük ölçüde kısarak vergilerde indirim
yaptığından halkın ekonomik vaziyetinde gözle görülür bir düzelme olmuştur. Ancak
Abbas Paşa, ne Mehmet Ali Paşa’ya ne de İbrahim Paşa’ya benzemekteydi. Mehmet
Ali, Mısır’da pek çok yabancıyı işe almıştı. Avrupa’ya elçiler göndererek oraların
sistemlerini öğrenmelerini istemişti. Bunun yanı sıra okullar açmıştı. Ancak Abbas, başa
geldiğinde bu okulları kapattırmış, Avrupalı memurların işlerine son vermiştir. 1851’de
lisan okulunu ve tercüme bürosunu kapattırdığı gibi bir gurup Yunanlıyı da sınır dışı
etmiştir438. Avrupa tarzı reformlara duyduğu tepkiye karşılık Arap mütefekkirlerine
büyük ilgi göstermiştir. Hatta devrinin tanınmış âlimlerinden Tahtavî’yi bir okul açması
için 1850’de Hartum’a göndermiştir.
1849 Mayısında Fransa Konsolosu, Said Paşa, Artin Bey, İstanbul’daki Fransa
Büyükelçisi General Aupick ile temasa geçtiler. Mısır’da Fransız menfaatlerine yönelik
tehdit ve durumun ciddiyetini ele alarak Abbas’ın tahttan indirilmesi için İstanbul’un
harekete geçmesini istediler. Aileden Abbas’ın tek müttefiki Mustafa Fazıl kalmıştı.
Abbas, yönetime geçtiğinden beri yüksek rütbeli 27 görevliyi uzaklaştırmıştı. Bu ihraç
listesinde yer alan isimler arasında Mehmet Şerif, Sami, Yusuf, Kamil ve Hasan Paşalar
ile 22 bey ki aralarında Artin, Clot, Lambert, Gaetani, ve Bedan da vardı. Bu yıllarda
Abbas, Manastırlı Hasan Paşa, Dramalı Ahmet Paşa, Manikli Ahmet Paşa, Stefan Bey
ve Nubar Paşa’nın hizmetlerine güvenmiştir.
Bu arada Said Paşa bir komplo hazırlığına daha girişti. Said Paşa’ya ait olan
köylerden birinde aile üyelerinden bir gurup ve yandaşları toplandılar ve silahlandılar.
Askeri üniforma giydiler ve savaş için hazırlandılar. Asker sayısı birkaç yüze ulaştı.
Köylüler arasında söylentiler yayıldı ve bu durum valiye rapor edildi. Bunun üzerine
tutuklananlar askeri mahkemede yargılandılar. Sonuçta bir kısmı Sudan’da Feyzoğlu
madenlerinde 10 yıl hapse mahkûm edildiler ancak bu cezanın az olduğu düşünülerek
437 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 65. 438 J. B. Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 70-72. İlhan Şahin, “Abbas Hilmi I”, TDV. İA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 25.
hepsi Sudan’da Cabal Fezzan madenlerinde işçilik yapmak üzere15 yıla mahkûm
edildiler439.
Bu politikaları nedeniyle çok fazla tepki toplayan Abbas Paşa ile Osmanlı
Devleti arasında bir problem de 1852’de Mayıs sonlarında İskenderiye-Süveyş
şimendiferi inşa projesi nedeniyle ortaya çıkmıştır ve bu yukarıda sözü edilen
bahanedir. Ayrıca Abbas Paşa döneminin tek dikkat çeken faaliyeti de budur. Kahire ile
Süveyş arasında demiryolu yaptırması. Sadrazam Reşit Paşa bu projeye karşı idi. Zira
eyalet Padişah’a ait olduğundan, Abbas Paşa ise sadece bir vali olması sebebiyle
Babıâli’nin emri olmadan demiryolu inşasına muktedir olamazdı. Ayrıca, Osmanlı
ülkesinde yabancı kumpanyalar eliyle böyle işlerin yapılması adet olmadığından ve
demiryolu inşası için borçlanmak gerekeceği ve bu borcun Abbas Paşa’nın kendine
değil Devlet-i Aliye’ye verilmiş olmasının uygun olmamasından dolayı karşı
çıkılmıştır440. Bu anlaşmazlığın giderilmesi için yine Fuat Efendi (Paşa) Mısır’a
gönderilmiştir. Mısır Valisinin demiryolu masrafı için borçlanmak niyetinde olduğuna
dair gazetelerde çıkan yazıların yasaklanması istenerek ve Londra ya da başka bir
yerden istikraz yapmamak ve yeni vergi ihdas edilmemek gibi şartlarla441, İskenderiye-
Süveyş yerine İskenderiye-Kahire arasında bir şimendifer hattı inşasına müsaade
edilerek anlaşmazlık giderilmiştir442.
Bu gibi tatsızlıklar dışında ilişkiler genelde iyi olmuştur. Abbas Paşa’nın
valiliğinin sonlarında, Osmanlı-Rus Kırım savaşı patlak verince, Babıâli kendisini bu
durumdan haberdar ederek yardım istemiştir. Paşa verdiği cevapta dostluğunu bildirmiş
ve Miralay Hasan Paşa kumandasındaki Mısır donanması ile Selim Paşa kumandasında
20.000 kişilik bir kuvveti devletin yardımına göndermiştir443. Bundan başka Abbas
Paşa’nın valiliği esnasında önemli bir olay çıkmadı. Zaten valiliği kısa sürmüş, köleleri
tarafından boğularak vefat etmiştir (14 Temmuz 1854)444. Yerine Mehmet Ali’nin
dördüncü oğlu Said Paşa vali oldu445.
439 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 46.440 BOA. İ. MTZ. 05, 14-473, 21 L. 1267. BOA. İ. MTZ. 05, 14-464, 08 Ş. 1267. 441 BOA. İ. MTZ. 05, 16-534, 12 Ra 1269. BOA. İ. HR., 4638-95, 02 Ca. 1269. 442 BOA. A. AMD. 1267.10.8, 31-37. BOA. A. MKT. UM., 1268-1, 86-27. 443 Fuat Andıç, Süphan Andıç, Kırım Savaşı Âli Paşa ve Paris Antlaşması, İstanbul, 2002, s. 13-29. 444 BOA. İ. MTZ. 05, 17-581, 27 L. 1270. 445 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 17.
2. 3. Said Paşa Dönemi:
Yeğeni Abbas Paşa’nın öldürülmesi üzerine, Mısır Veraset Fermanı gereğince
“Mısır Eyaleti devletlü Said Paşa Hazretlerine tevcih…” buyrulmuştur. Böylece
Mehmet Said Paşa, Mısır Valiliği’ne geçmiştir446. Mehmet Ali’nin dördüncü oğluydu.
İyi bir terbiye görmüştü. Tahta çıktığında 32 yaşında idi ve dışa dönük bir adamdı.
Avrupa’da eğitim görmüştü. Arapça, Farsça, Türkçe, İngilizce ve Fransızca
bilmekteydi447.
Said Paşa’ya Valilik Fermanı, Mabeyn-i Hümayun Başkatibi Ferit Efendi ile
gönderilmiştir. Said Paşa, Ferit Efendi ile birlikte İstanbul’a gelmiş, Padişah’ın
huzuruna kabul edilerek kendisine Sadaret Payesi tevcih buyrulmuştur448.
Said Paşa döneminde Abbas’ınkine benzeyen bir muhalif gurup yoktu. Onun
dönemindeki muhalefetin lideri doğal olarak Abbas’ın oğlu İlhami idi. Said Paşa tahta
çıktığında Avrupa’daydı ve Mısır’a döndüğünde babasının mirası üzerine Said ile uzun
bir mücadeleye girişti. Ancak mücadeleyi kaybetti449.
Said Paşa, İlhami’nin idarede yer almasına engel olmuş sadece babasının
servetinin büyük kısmına sahip olmasına izin vermiştir450. İlhami yönetimden uzak
kalsa da altınların İskenderiye-Kahire demiryolunun masraflarına harcandığı iddiasıyla
Said Paşa’yı dava etmiştir. İlhami’nin serveti giderek yok olmaya başladı ve Prens
birkaç yıl içinde tamamen yoksul düştü. Avrupa bankalarından borçlanmaya başladı. Bu
durum vali için politik ve ekonomik bir bela olmuştur. İlhami öldüğünde ise Said için
zorlu günler bitmemiştir. Said geldiği zaman sadece idarede değişiklik yapmakla
kalmayıp tamamen farklı personel tarzı ile Avrupa’ya kapılarını açmıştır. Bir önceki
vali Abbas’ı ve fikirlerini reddeden Said Paşa da ve daha sonra İsmail Paşa da Mehmet
446 BOA. İ. MTZ. 05, 17-583, 02 Za 1270. 447 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 72. 448 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. IX, s. 174.449 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 47. 450 BOA. HR. MKT. 39-51, 1268 M. 21.
Ali kadar güçlü ve becerikli olmadıklarından bir süre sonra kendilerini Avrupa
bankalarının ellerinde bulmuşlardır451.
2. 3. 1. Said Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri:
Said Paşa’nın hâkimiyeti süresince Mısır’da sosyal ve ekonomik değişmeler
devam etmiştir. Özel toprak mülkiyeti hakkının genişletilmesi, hukukta Avrupalılaşma
çalışmaları, Avrupa bankacılık ve kredi sisteminin ülkeye girmesi, iletişimin
geliştirilmesi, yönetime Mısırlıların alınması gibi. Bu ilerlemede dönüm noktası 1855
kararı ve 1858 toprak kanunudur. 1851 Osmanlı Kanunlarına dayanan 1855 ceza
kanunları yayımlanmıştır. 1855’te bir Rum tarafından Mısır Bankası kurulmuştur452.
Said Paşa, iktidara geldiği zaman Kırım Savaşı devam ediyordu; Mısır ordusu bu
savaşa iştirak etmeye devam ederek büyük başarılar gösterdi. Bu savaşta, Mısır Kara
Kuvvetleri Komutanı Selim Paşa ve donanma kumandanı Hasan Paşa şehit olmuşlardır.
Buna karşılık Babıâli, Mısır Ordusunun 18.000’den 30.000’e çıkarılması müsaadesini
vermiştir453.
Onun döneminde resmi yazışmalarda Arapça zorunlu ve Türkçe sınırlı hale
getirildi. Said döneminde Mısırlılar orduda üst görevlere getirildiler. Bu da Mısır
milliyetçiliği açısından önemli sonuçlar doğurmuştur454.
Said Paşa’nın istiklal peşine düşmesinden dolayı, kendisiyle Babıâli arasında
ilişkiler son derece gerginleşti. Babıâli, Mısır Valisine nasihat yoluyla tahrirat yazmış ve
Londra Elçisi Müsürüs Bey’e de gizli tahkikatta bulunması, İngiltere Hükümetince de
Said Paşa’ya ihtarlarda bulunulmasına gayret etmesi için talimat verilmiştir. Ancak
bundan fiili bir sonuç alınamamıştı455.
451 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 48-50. Ayrıca bkz. Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 25. 452 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, s. 72.453 BOA. A. MKT. MHM., 1265. 5. 18, B. 12-39. Şinasi Altundağ, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 87. 454 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, s. 73. 455 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 31.
Yine Said Paşa döneminde Babıâli’nin Islahat Fermanı ilan olunur. Mısır’da da
bu ferman halka ilan edilir ve duyulan memnuniyet Padişah’a bildirilir456.
Said Paşa ordusunu düzene sokarak savaş hazırlıklarına başladı. Öte yandan
Mısır İmtiyaz Fermanı’na muhalefet ederek Fransa’da kendi adına para bastırdı ancak
bu para tedavüle çıkarılmadı. Said Paşa, valiliğinin sonlarında istikraz yapmak için
Babıâli’ye müracaat etmiştir. Sadrazam Ali Paşa bu müracaatı başta kabul etmemiş
sonra istikraz sözleşmesinde bazı tadilat yapılmak sureti ile muvafakat edip ilk Mısır
istikrazı gerçekleşmiştir. Said Paşa’nın valiliğinin sonlarında Mısır’ın harice borcu üç
milyon üç yüz bindir ve bu borç için yapılan mukaveleye Mısır maliyesini yabancı
devletlerin kontrolüne sokacak şartlar koyulmuştu. Said Paşa’nın kendisinden sonra
gelen İsmail Paşa’ya bıraktığı borç 367 milyon frangı aşmıştı457.
Said Paşa, Avrupa ziyareti sırasında Babıâli tarafından Mısır’da Veliaht İsmail
Paşa’nın kaymakam olarak tayin edilmesinden dolayı Babıâli’ye teşekkürlerini takdim
etmek için bizzat İstanbul’a gelmiş, Padişah Abdülaziz’in İzmit seyahatinde maiyetinde
bulunmuştur. Mısır’a dönüşünde Girit adasına uğrayıp buradaki asker ile memurlara
hediyeler dağıtmıştır. Böylece iki taraf arasındaki anlaşmazlık giderilerek ilişkiler
normale dönmüştür. Harici istikraz kapısını açan Said Paşa, Süveyş Kanalı meselesini
çözüme kavuşturmadan vefat etmiştir (18 Ocak 1863). Onun yerine İsmail Paşa Vali
olmuştur458.
2. 3. 2. Süveyş Kanalı Meselesi:
Said Paşa’nın, babası gibi Mısır’ın kalkınması konusunda önemli projeleri vardı.
En önemlisi ise şüphesiz ki Süveyş Kanalı’nın459 kazılması için meşhur Fransız de
Lesseps’e bir şirket kurma imtiyazının verilmesidir (30 Kasım 1854)460.
456 BOA. İ. MTZ. 05, 17-632, 21 Ş.1272. 457 BOA. A. AMD., 1268 12. 22., 39-96. BOA. A. AMD. 1269 S. 16, 41-28, İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 31.458 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 20. 459 Süveyş Kanalı, Akdeniz’i Kızıl Deniz’e bağlayan 175 km. uzunluğunda bir kanal olup Kuzey Amerika ve Avrupa limanları ile güney ve doğu Asya, Doğu Afrika, Avustralya limanları arasında işleyen ticaret ve yolcu gemileri bu kanaldan geçerler. Bkz. J. Walker, “Süveyş Kanalı”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 256.
Lesseps ile Said Paşa arasında eskiden gelen bir dostluk vardı461. Said, kolaylıkla
ikna olması ve saflığıyla ünlü idi. Arkadaşı Onun bu yönünü iyi bilmekteydi ve nitekim
Süveyş’te Akdeniz ile Kızıl Deniz’i birbirine bağlayacak bir kanal yaptırması için
kolayca ikna etmiştir. Said Paşa, Ak Deniz ile Kızıl Deniz’i bu kanal ile birleştirerek
Mısır’ı ekonomi ve ticaret bakımından büyük bir merkez haline getirmeyi istemekteydi.
Kanal fikri kendisine Kahire’nin Fransız Konsolosu Lesseps tarafından daha vali
olmadan önce telkin edilmişti462.
Said Paşa’nın kabul etmiş olduğu bu işte olumsuz pek çok ayrıcalık Fransa’ya
tanınmış oluyordu. Bütün plan baştan sona düzensizliklerle dolu idi. Said Paşa,
Sultan’ın onayını almadan böyle bir işe başlama hakkına sahip değildi ve dolayısıyla bu
plan Babıâli tarafından onaylanmadı463.
De Lesseps, bu imtiyazı Babıâli’ye tasdik ettirmek için İstanbul’a gelip gerekli
olan görüşmelerde bulundu. Babıâli bu sırada Rusya ile savaşmaktaydı ve İngiltere de
onu desteklemekteydi. Bu nedenle İngiltere’nin kabul etmeyeceği bir kanal için verilmiş
imtiyazları onaylaması söz konusu olamazdı. Böylece Babıâli “İngiltere ve Fransa’nın
müttefik ve müttehid bulunması cihetiyle ikisinden herhangisini olsa kırmak caiz ve
münasip olmamış” diye imtiyaz mukavelesini reddetti464.
Lesseps, bu sorunu ortadan kaldırmak için İngiliz iş adamlarının ve kamuoyunun
desteğini almak için ticaret odalarına, parlamentoya mektuplar yazarak kanalın
460 BOA. İ. MTZ. 05, 18-691, 19 Za. 1275. İngiltere’nin bu kanalın yapımı konusunda bir takım endişeleri vardı. Onun için bölgede hiçbir Avrupalı devletin güç kazanmaması gerekmekteydi. Bkz. Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 25-30.461 Ferdinand Marie Vicomte de Lesseps, Fransız bir diplomat ve mühendis. Aynı zamanda Avusturya İmparatoriçesi Euigine’nin kuzeni. 1832-1837 tarihleri arasında Fransız Konsolos Vekili olarak çalışmıştır. Bkz. Abbas Hilmi II, The Last Kheidive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated; Amira Sanbol), Ithaca Press, 1988, s. 33-34. 462 Firavunlar ve İslamlar da böyle bir kanal açmaya teşebbüs etmişlerdi. Mısır, Türk hakimiyetine girdikten sonra Kaptan-ı Derya Uluç Paşa, Padişah’a kanal fikrini kabul ettirmek istemişti. III. Mustafa aynı fikri benimsemiş ve Baron de Tott’a bu konuda incelemeler yapmasını emretmişti. Bonapart, Mısır’ı işgal ettiğinde yanında götürdüğü mühendislere iki denizin birleştirilmesinin imkanlarını araştırmalarını emretmişti. Mehmet Ali Paşa, kanal işini ele alması için Fransa tarafından zorlanmış ancak O, “Boğazlar Osmanlı Devleti’nin felaket sebebi oldu. Ben de Mısır’da bir Boğazlar meselesi yaratmak istemem” diyerek bunu reddetmiştir. Abbas Paşa da dedesi gibi davranmıştır. Bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 91. 463 BOA. A. AMD. 1271 Ca 18, 53-86. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 66.464 BOA. A. AMD. 1275, 91-43. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 19.
gerekliğini anlattı. Sadrazam Reşit Paşa, İngiltere’nin tarafını tutuyordu, bu yüzden
kanal mukavelenamesinin Babıâli’ce tetkiki lazım geleceğine dair Meclis-i Vâlâ Reisi
Kamil Paşa vasıtasıyla Said Paşa’ya bir mektup yazdırdı. Bu mektubun İstanbul’daki
Fransız maslahatgüzarı Beneditti’nin eline geçmesi üzerine Reşit Paşa, istifaya mecbur
kalmıştır (4 Mayıs 1855). De Lesseps ise projesinin önemini ispatlamak için muhtelif
milletlerden müteşekkil bir komisyona tetkik ettirip elde edilen müspet neticeler üzerine
Said Paşa ile doksan dokuz senelik bir mukavelename imzalamayı başarmıştır (5 Ocak
1856). Bu mukavele gereğince kanal, bu müddetin sonunda Mısır hükümetine
devredilecekti465.
De Lesseps, Fransız devlet adamları ile Avusturya ve İtalya’nın desteğinden
yararlanarak, Babıâli’nin müsaadesi olmadan Fransız Mühendis Linant ve Mougel’in
hazırladığı projeye göre kazma işlerini başlatmıştır (25 Nisan 1854). Kanalın
yapılmasını üstlenen şirket, işçilere alet, yiyecek ve sığınacak yer sağlamayınca çıplak
elle çalışan 100.000 Mısırlı öldü. 60.000 Mısırlı kanal kazılmasında
görevlendirilmişti466. Ancak, İngiltere’nin itirazı üzerine Babıâli bu işleri durdurmak
zorunda kalmıştır. Mısır Valisinin Lesseps’e vermiş olduğu imtiyazda Osmanlı Devlet
adamlarının beğenmedikleri noktalar vardı. Babıâlinin üzerinde durduğu başlıca
noktalar şunlardı;
1. Osmanlı Hükümeti, Fransa ile İngiltere gibi dost olan iki büyük denizci devlet
aralarında anlaşmadıkça kanal hakkında Mısır Paşası’nın vermiş olduğu imtiyazı tasdik
edemez.
2. Yukarıda adı geçen devletler anlaştıkları takdirde dahi imtiyaz mukavelesinde
Karadeniz ve Akdeniz Boğazlarının kapalılığını sağlayan hükmüler konmadıkça kanalın
açılmasına razı olamaz.
3. Osmanlı İmparatorluğu’nda, angarya usulü kanunlarla yasak edilmiş
olduğundan, kanalın kazılması için imtiyaz mukavelesinde bir alay angarya usulü kabul
edemez.
4. Tatlı su kanalları ile bunların etrafında mevcut miriye ait arazinin Süveyş
şirketine bırakılmasını tanıyamaz. Çünkü bunu tanıdığı takdirde Mısır’da en önemli
465 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 91. 466 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 66.
sayılan yerlerin, üyeleri belli olmayan bir şirkete ait olduğunu kabul etmiş olacaktır. Bu
ise Mısır’da devlet içinde devlet yaratmak gibi bir durum meydana getirecektir.
Osmanlı Hükümeti, Mısır’da kanal işlerini durdurmak için bir de komiser
gönderdi. Bunun üzerine Mısır Hükümeti itaat ederek istenileni yerine getirdi. Lesseps
bir daha başlamış olduğu işi bırakarak İmparator III. Napolyon’a gitti ve bundan sonra
III. Napolyon ile İngiltere’nin İstanbul’daki elçileri arasında kanal meselesi nedeniyle
politik ve diplomatik görüşmeler yapıldı. Abdülmecit devri sonuna kadar Kanal
meselesi, böylece çözümsüz kaldı467. Ancak İskenderiye’den Süveyş’e kadar bir telgraf
hattı yapılması için gerekli ruhsatname verilmiştir. Bu imtiyaz da bir Fransız şirketine
verilmiş ve yapılan mukaveleye göre idaresi doksan dokuz sene boyunca onlarda
kalacaktır468. Ayrıca bu sıralarda İstanbul’da demiryolu yapımına ihtiyaç duyulunca
yolların keşfedilmesi ve haritalar düzenlenmesi için Babıâli, Mısır’dan mühendis
gönderilmesini istemişlerdir469.
Haziran 1859’da kazma işlerinin yeniden başlaması üzerine İngiliz donanması,
Said Paşa’yı tehdit etmek maksadı ile İskenderiye önlerine gelmesi üzerine Babıâli de
işe karışarak işleri durdurma yoluna gitmiştir. Ancak III. Napoleon’un Babıâli nezdinde
nüfuzunu kullanmasıyla işe yeniden başlanmıştır470.
467 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 94.468 BOA. İ. MTZ. 05, 17-633, 29 Ş. 1272. BOA. İ. MTZ. 05, 17-625, 15 S. 1272. 469 BOA. İ. MTZ. 05, 18-654, 03 Ca 1273. 470 Altundağ, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, s. 88-89.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. HİDİVLİK DÖNEMİ VE İNGİLTERE’NİN MISIR’I İŞGALİ
Bu bölümde, Mehmet Ali Paşa’dan sonra bir süre sakin geçmiş olan Osmanlı-
Mısır ilişkilerinde, İsmail Paşa’nın Mısır valiliğine gelmesi ile girilen yeni dönem
incelenecektir.
Söz konusu dönem, Osmanlı Devleti ve Mısır tarihi açısından oldukça hareketli
bir dönemdir. İsmail Paşa’nın Mısır’ı Afrika’da bulunan bir Avrupa ülkesi haline
getirme çalışmalarının nasıl sonuçlandığı, bu arada Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin
kazandığı yeni boyut, bu dönemin en önemli konularını oluşturmaktadır.
Mısır, imtiyazları giderek genişlemekte olan bir Hidivlik haline gelmişken
izlenen yanlış iktisat politikası, Avrupa’nın değişen Şark Siyaseti ve Osmanlı
Devleti’nin zaafları yüzünden İngiltere’nin işgaline uğrayacaktır.
3. 1. İsmail Paşa Dönemi (1863-1879):
3. 1. 1. İsmail Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi:
Mısır’ın ve Osmanlı Devleti’nin tarihinde ilk Hidiv olan İsmail Paşa, İbrahim
Paşa’nın ortanca oğludur. 1830 tarihinde Kahire’de doğmuş olan İsmail Paşa, 14 yaşına
kadar Mısır’da kaldıktan sonra gözlerindeki bir rahatsızlığın tedavi edilmesi ve
eğitimini tamamlaması amacı ile Viyana’ya gönderilmiştir (1844). Viyana’da iki yıl
kaldıktan sonra Paris’e gitmiş, burada Saint Cyr Harp Akademisinde eğitim
görmüştür471.
Abbas Paşa Mısır Valisi olduğunda muhalif gurubun başındaki Sait Paşa ile
birlikte hareket etmiş ve miras meselesi nedeniyle ailesi ile birlikte İstanbul’a gelmiştir.
İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde Sultan Abdülmecit ile iyi ilişkiler kurmuş hatta bu
sayede Meclis-i Ahkâm üyeliğine getirilmiştir. Sait Paşa’nın vali olması üzerine Mısır’a
471 Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, İstanbul, 1977, s. 1115.
dönmüştür. Sait Paşa’dan sonra Mısır Valiliğine veraset usulüne göre Ahmet Rıfat
Paşa’nın geçmesi gerekmekteydi ancak onun ölmesi üzerine İsmail Paşa, ailenin en
yaşlı bireyi olması sebebiyle Mısır Valisi olmuştur (20 Ocak 1863)472.
İsmail Paşa, Mısır Valisi olduğunda 33 yaşında idi, cömert ve kurnaz kişiliği ile
tanınmaktaydı. Dedesi Mehmet Ali Paşa ile babasının karışımı bir karaktere sahip
olduğu söylenebilir. Bu dönemin belli başlı olayları Süveyş Kanalı’nın tamamlanması,
Mısır borçlarının birikmesi ve Mısır maliyesi üzerinde ikili kontrol oluşturulmasının
ardından tahttan indirilmesidir473.
Babıâli ile İsmail Paşa’nın ilişkisi değişikliklerle doludur. İsmail Paşa, Afrika’da
bir Mısır İmparatorluğu oluşturmak istemiş, mal toplama ve şöhret kazanma tutkusu ile
Mısır’da giriştiği işler onu ve ülkesini derin bir borç batağına sürüklemiştir. Yine de
Mısır’ın kalkınmasına Mehmet Ali Paşa’dan sonra damgasını vuran ikinci şahsiyettir.
Valilik Fermanı’nı kendisine Vesim Paşa götürmüştür ve İsmail Paşa O’nunla
birlikte teşekkür dileklerini bildirmek üzere İstanbul’a gitmiştir. Padişah’a sadakat ve
bağlılığını arz eden İsmail Paşa’ya “Birinci Osmani Nişanı ve Sadaret Rütbesi ihsan ve
tevcihi ile bâ-Hatt-ı Humâyun Babıâli’ye irsal kılınarak mazmunu münifi ilan
edilmiştir”474. Bu fermanla, Mehmet Ali’ye verilmiş olan 1841 tarihli fermanda söz
konusu olan şartlarla Mısır Eyaleti ve ona bağlı yerler uhdesine tevcih edilmiştir. Bunun
dışında Mısır halkının emniyeti ve huzurunun temini ile adaletin sağlanmasına gayret
etmesi ve Mısır’da meydana gelen değişmelerden Babıâli’yi haberdar etmesi gibi
konular hükme bağlanmıştır.
İsmail Paşa İstanbul’a, beraberinde Osmanlı devlet erkânına verilmek üzere
değerli hediyeler getirmiştir. Padişah’a da buharla işleyen özel yatı Feyz-i Cihad’ı
hediye ederek kendisini Mısır’a davet etmiştir. Böylece göreve geldiği ilk andan
itibaren İstanbul ile iyi ilişkiler kurmak yolu ile imtiyaz fermanı hükümlerinin
472 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 49. Enver Z. Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, c. VII, TTK., Ankara, 2003, s. 39. 473 J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards a Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 74. 474 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’a-Nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. X, (Yay. Haz. Münir Aktepe), TTK., Ankara, 1988, s. 82-83.
genişletilmesinin çarelerini aramış ve Mısır’ın gerek fiilen gerek hukuken
bağımsızlığını hazırlamaya çalışmıştır. Bunun için Ali ve Fuat Paşalarla da İstanbul’da
iken görüşmüştür475.
İsmail Paşa, İstanbul’da bulunan yabancı ülkelerin elçileri ile de görüştükten
sonra Mısır’a dönmüştür. Mısır’da Vali olarak yaptığı ilk konuşmada, ziraatın
gelişmesine çalışacağını, angarya usulünü tamamen kaldıracağını içeren bir konuşma
yapmıştır476. İleride görüleceği gibi Mısır’da ziraatin kalkınması konusunda gerçekten
başarılı olmuş ancak bunu yaparken angarya usulünden yararlanmıştır.
3. 1. 2. İsmail Paşa’nın Avrupa Siyaseti:
İsmail Paşa’nın gerek Babıâli gerek Avrupa Devletlerine karşı izlediği
politikanın dayandığı üç temel hedef bulunmaktaydı. Bunlar;
1. Mısır’ın Avrupa medeniyeti içerisindeki yerini alması için gerekli zirai, ticari
gelişmeleri sağlamak. Halkın zihniyetini de bu bakımdan geliştirmek.
2. Osmanlı Devleti’nden bağımsız olmak
3. Mısır’ı, en önemli Afrika ülkesi haline getirmek ve bunun için kendi
kaynakları ile gücünü artırmak. Böylece zenginliği ve gücü sayesinde Avrupa milletleri
için olan önemini artırmak477.
Bu amaçlar doğrultusunda İsmail Paşa, girişeceği mücadelede Avrupa’nın
desteğinin ne denli önemli olduğunun farkında idi. Zira Paris ve Viyana’da bulunduğu
süre içerisinde Avrupa kültür ve medeniyetini, gelişmelerini tanımış, Avrupa
kamuoyunun desteğini sağlamanın bu mücadelede ne kadar önemli bir rol oynayacağını
anlamıştı. Bu nedenle Mısır’da gerçekleştirilecek büyük işlerde Avrupa’nın yardımını
temine çalıştı. Batı basınında kendi lehine propaganda yaptırmak maksadıyla Flâtun
Paşa isminde birini görevlendirmişti. Bu adam Avrupa basınını dolaşarak altın
475 Angelo Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Le Regne du Kheidive İsmail de 1863 a 1875, Tome III, Le Caire, 1937, s. 37-40. ayrıca bkz. Rauf Ahmet Ragıp Raif, Mısır Meselesi, Hariciye Vekaleti, İstanbul, 1334, s. 35. 476 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. X, s. 82-83477 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 28.
dağıtmaktaydı. Avrupa basınında, Mısır’da yaptığı ve yapmak istedikleri hakkında
olumlu yazılar neşredilmesi onun işini kolaylaştıracaktı. Müstakil devlet olma isteğini,
Avrupalı Devletlerin Babıâli’ye zorla kabul ettirebileceklerini düşünmekteydi. Bunu
gerçekleştirmek için izlediği yöntemlerden biri de Avrupa’nın büyük başkentlerindeki
hayır kuruluşlarına maddi yardım sağlamak olmuştur478.
Özellikle Fransa gazetelerinde kendisinden övgüyle söz eden yazılar çıkmasını
sağladı. Bununla da kalmayıp Mısır’ın bağımsız olması gerektiğinden bahsettirdi.
Avrupa’ya seyahate çıkarak müstakil bir hükümdar gibi Avrupa Hükümdarlarını ziyaret
etti479. İsmail Paşa’nın Avrupa Devletlerinin dostluğunu kazanmaya yönelik bu
faaliyetleri, daha sonra bahsedilecek sebeplerden ötürü, tarihe en büyük hatası olarak
geçecektir.
3. 1. 3. İsmail Paşa’nın Babıâli İle İlişkileri:
Bu dönemde Osmanlı tahtında Sultan Abdülaziz bulunmaktaydı (1861-1876).
Osmanlı kurumları bu dönemde iyice bozulmaya yüz tutmuş ve rüşvet, devlet
görevlileri arasında oldukça yaygınlaşmıştı480. İsmail Paşa bu ortamdan yararlanmak
istedi ve Mısır’ı bağımsız hale getirmek için tasarladıklarını hayata geçirmeye başladı.
Ancak bunu yaparken Mehmet Ali’den farklı bir politika izlemiştir. İsmail Paşa,
özellikle verdiği rüşvetler sayesinde pek çok imtiyaz elde etmiştir.
İsmail Paşa’nın silahları diplomatik ve mali idi. Aşağıda üzerinde durulacak
olaylar buna örnek teşkil etmektedir. 1864’te Hicaz’da meydana gelen bir isyanı
bastırmak için481 ve 1866’da Romanya Prensliklerindeki meseleleri halletmek için 8 bin
asker göndermiştir. Onun bu yardımlarının sebebi Mısır’daki asker sayısını artırmasına
izin verilmesini sağlamak ve Süveyş Kanalı’nı tamamlamak için Babıâli’den gerekli
onayı almaktır482.
478 BOA. Y. PRK. MK. 1-20, 1296. 479 Süleyman Kâni İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999, s. 34. 480 Mehmet Arif Bey, Başımıza Gelenler, c. I-II, 4. Baskı, İstanbul, 1990, s. 602. 481 BOA. İrade Dahiliye, 43481-625, 08 L. 1287. 482 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards a Modern Identity, s. 75.
İsmail Paşa zamanında eyaletin Osmanlı Devleti ile olan bağları iyice zayıflamış
dahilî ve malî idarede yapılan hatalar daha sonra yabancı müdahalesine ve Mısır’ın
iflasına yol açmıştır. Yukarıda bahsedilen konuşmasından da anlaşılacağı üzere İsmail
Paşa, ülkesine Avrupa idare tarzını getirmek istemiştir. Bu ise angarya, inhisar usulü ve
köleliği kaldırmak istemesinden anlaşılmaktadır. Ancak alınan önlemlerin hiçbiri ciddi
netice vermemiştir483.
3. 1. 3. 1. Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati:
Yukarıda bahsedildiği üzere İsmail Paşa, valilik fermanını almak üzere
İstanbul’da bulunduğu sırada Sultan Abdülaziz’i Mısır’a davet etmiş ve Sultan da bu
daveti kabul etmişti. Bu olay, Osmanlı tarihinde benzeri bulunmaz bir yere sahiptir.
Padişah’ın bu daveti kabul etmesinin asıl gayesi Mısır’ı yakından tanıyıp,
yeniden merkeze bağlamaktı. Zira Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanından beri Mısır
yarı müstakil bir hal almış ve Padişahların kudreti burada giderek zayıflamıştı. Fellahlar
Valiyi yegâne hükümdar saymaktaydılar. Ayrıca bu bölgede büyük bir Arap
İmparatorluğu kurmak emeli de doğmuştu. Osmanlı devlet adamları, buna çare bulmak
ve devletin menfaatlerini bölgede yeniden tesis etmek için seyahatin politik bakımdan
yararlı olacağını düşünmekteydiler. Sultan, kendine karşı isyan etmiş bir ülkeyi,
merkeze daha güçlü bağlarla bağlamak gibi önemli bir sonuç elde etme isteğiyle bu
seyahati yapmaya karar vermiştir484. Bu sıralarda, İsmail Paşa’nın eniştesi olan
Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa da İstanbul ile Kahire arasında iyi ilişkiler kurulması için
gayret göstermekteydi. Nihayet 4 Nisan 1863 tarihinde Padişah, Mısır’a gideceğini
duyurmuştur.
Elbette bu olay yabancı devletler tarafından farklı yorumlar yapılmasına sebep
olmuştur. Fransa, Padişah’ın Mısır ziyaretinin amacının Vali’den, Osmanlı’yı mali
sıkıntısından kurtarmak için yardım istemek olduğunu ileri sürmüş, İngiltere ise
Lesseps’in Mısır’da kanal projesinin Padişah’a kabul ettirmesinden endişe etmiştir. Bu
nedenle İstanbul’daki İngiliz sefiri bu ziyareti engellemek için bir hayli uğraşmıştır.
483 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 32. 484 Ali Kemali Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, İstanbul, 1944, s. 4.
Sultan, yerine Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’yı bırakarak Veliaht Murat, Şehzade Yusuf
İzzettin, Şehzade Abdülhamit, Şehzade Reşat ve Bahriye Nazırı Mehmet Ali Paşa,
Serasker Fuat ve Kaptanı Derya Ateş Mehmet Paşalar ile hocası Akşehirli Hasan Fehmi
Efendi’yi yanına alarak Feyz-i Cihat vapuruna binip denize açılmıştır. Mecidiye
Vapurunda Murat Efendi, Hamit Efendi, Reşat Efendi ve Doktor Kapoleoni
bulunmaktaydı. Taif Vapurunda Ferik Selim, İsmail Paşa, Mirliva Salih, Sami, İsmet,
Yusuf Paşalar, miralaylar, Hariciye Nazırı Umumi Katibi Abro Efendi, Mızıka-i
Humayun Şefi Guatelli, Başeczacı Diyamandis, Saray Kimyageri Jorj Dellasuda Bey ve
Diş Hekimi, bunun dışında İzmir Korveti ve atları ve arabaları taşıyan Kars Vapuru ile
görevli Peyk-i Şerif ve Gemlik Vapuru olduğu halde yola çıkılmıştır485.
7 Nisan sabahı Padişah ve beraberindekiler İskenderiye’ye ulaşmışlardır. Mısır
Valisi İsmail Paşa, Seyyah-ı Bahr firkateyni ile onları karşılamıştır. Kale ve tabyalardan
yüz birer pare top atılmış ve Re’sü’t-Tin Sarayı’na gidilmiştir486.
Şehir gezildikten sonra burada Mısır Hükümeti’nin ileri gelenleri ile konsoloslar
Padişah tarafından kabul edilmiştir ardından Kahire’ye doğru yola çıkılmıştır. Sultan,
Kahire’de Mehmet Ali Paşa’nın türbesini ve piramitleri ziyaret etmiştir. Mısır’da on
gün kalan Padişah, 16 Nisan’da İstanbul’a gitmek üzere yola çıkmıştır487.
Bu ziyaret İsmail Paşa’nın ve devlet adamlarının nişanla ve unvanlarla taltif
edilmelerine sebep olmuştur488. İsmail Paşa, Padişah’a ve yanındakilere çok miktarda
hediye takdim etmiştir. Hatta Sultan’ın ziyaretinden iki ay sonra, Paris’ten sipariş etmiş
olduğu on iki bin adet tüfeği Dersaadet’e göndermiştir489.
Abdülaziz’in Mısır seyahatinin olumlu sonuçları ise Mısır’da angarya usulünün
ilgası, Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığının temini ve Mısır halkının hilafet makamına
485 Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 10. 486 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 40. Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 13. 487 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 31-33.488 Nubar Paşa, Mısır’da Hıristiyan olup da Paşalık unvanına nail olan ilk kişidir. 489 Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. X, s. 110.
bağlılığının kuvvetlenmesidir. Ayrıca bu ziyaret onuruna Kahire’de El-Alabetü’l-Hadra
Meydanı’ndan itibaren Şar-ı Abdülaziz adı ile bir cadde açılmıştır490.
3. 1. 3. 2. Babıâli’ye Karşı Meydana Gelen Ayaklanmaların Bastırılmasında
Mısır’ın Katkısı:
1861’de Balkan eyaletlerinden biri olan Hersek’te, beylerin kötü idaresi,
Sırbistan, Eflak ve Boğdan’ın muhtariyet haklarının genişletilmesi, Rusya’nın Slavları
kışkırtması sonucu Babıâli’ye karşı isyan çıkmıştır. Bu isyanın bastırılması için Ömer
Paşa görevlendirilmiştir. Bu isyan, İsmail Paşa İstanbul’da iken devam etmekteydi.
Sultan Abdülaziz, İsmail Paşa’dan askeri yardım istemiş bunun üzerine Mısır’dan iki
alay asker Ali Galip Paşa komutasında İstanbul’a gönderilmiştir491. Ömer Paşa isyanı
bastırmıştır492.
1864 yılı başlarında Asir493 Emiri Mehmet bin Ayız, Babıâli’ye karşı isyan edip
Yemen üzerine hücum ederek bir kısım yerleri ele geçirmiştir. Bunun üzerine Sultan
Abdülaziz, Mısır Valisi İsmail Paşa’dan bu isyanı bastırması için asker göndermesini
istemiştir. İsmail Paşa, Babıâli’ye yardım fırsatı bulduğu bu olaydan faydalanmak için
hemen Miralay İsmail Sadık Bey komutasında altı aylık levazım ile süvari ve piyade
olmak üzere üç bin beş yüz kişilik494 bir kuvveti Süveyş yoluyla Yemen’e sevk
etmiştir495.
İsyan bastırıldıktan sonra İsmail Paşa, Asir Emiri’ne, Padişah’a itaat ederse
kendisinin affedilmesi ve Paşalık unvanı elde etmesi için Padişah’a ricada bulunacağını
vaat etti. Böylece gerçekten Emir, affedilir ve Asir Kaymakamlığına tayin edilir.
490 Sultan Abdülaziz’in Mısır’ı ziyareti hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 1-41. ayrıca bkz. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 40-43. 491 Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 3-4. 492 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 35. 493 Asir, Arabistan’ın güneybatısında Hicaz ile Yemen arasında bulunan dağlık bir bölgedir. Asir ismi bir kabilenin ismidir. Bkz. Besim Darkot, “Asir”, MEB. İA., c. I, İstanbul, 1980, s. 764. 494 Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 41.495 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. X, s. 117.
Böylece Asir meselesi sona ermiş olur. Mısır askeri geri döner ve Padişah, İsmail
Paşa’ya bir teşekkürnâme gönderir496.
Yine bu dönemde benzer bir gelişme Romanya’da yaşanmıştır. 4 Mart 1866
tarihinde toplanmış olan Paris Konferansı Eflak ve Boğdan Meselesi’ne dair bir çözüm
aramış ve geçici hükümet yerine yabancı bir prens seçilmesine karar vermişti. Böylece
10 Mart 1866’da seçilmiş olan Prens Şarl İsviçre pasaportu ile 20 Mayıs’ta Romanya’ya
gelerek tahta oturmuştu ve Sadrazam Fuat Paşa’ya gönderdiği mektupta Babıâli’nin
Romanya üzerindeki hükümranlık haklarını tanımakta olduğunu ifade etmişti. Fakat
Babıâli, Prens Şarl’ı tanımak istememiş, Eflak ve Boğdan’ı işgal etmeyi düşünerek
kuvvetlerini Tuna boylarında yığmaya başlamıştır. Bu sıralarda İsmail Paşa, veraset
meselesi görüşmelerinden dolayı İstanbul’da bulunmaktaydı. Padişah’a İstanbul, Tuna
ve Bosna’daki Osmanlı muhafız askerlerine destek olmak üzere on iki ile on beş bin
kişilik bir askeri kuvvet göndereceğine dair vaatte bulunmuştur497.
1866 yılının Mayıs ayı sonlarında askerin gönderilmesine başlandı. Buna Fransa
hükümeti tepki göstermiştir. Çünkü Osmanlı’nın bu hareketi, Osmanlı Devleti’nin kendi
toprak bütünlüğünü garantilemiş bulunan ülkelere danışmadan Tuna vilayetlerini işgal
etmeye kalkışması demekti. Fransız Elçisi, Nubar Paşa’ya bu konuda Mısır’ın
Babıâli’ye askeri yardımlarının Osmanlı Hükümeti’ni devletlerarası antlaşmalarına
muhalefet etmeye sevk ettireceği gibi Mısır’ı milletlerarası politikanın ocağına
sokmasına yol açacağını ifade etmişti. Bunun üzerine İsmail Paşa İstanbul’dan
ayrılmadan önce Babıâli’den Mısır askerinin Romanya’ya gönderilmeyip İstanbul’da
tutulmasını rica etmiştir. Sonuçta savaşa gidilmemiş ve Romanya muhtariyetini içeren
Voyvodalık fermanı hazırlanmıştır498.
Bir başka ayaklanma hareketi de Girit’te görülmüştür. Rusya’nın teşvikiyle
Fransa İmparatoru III. Napoleon’un izlediği aşırı milliyetçi siyaset sonucu Girit’te ilk
defa olarak geniş ölçüde bir ayaklanma çıkmıştır (1866). Fransa, İngiltere ve Rusya,
meseleye müdahale ederek Babıâli’ye yönetimde bir takım ıslahatlar yapılmasının
496 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 36. 497 Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, s. 47-55. 498 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 58-61.
lüzumundan bahsetmişlerdir. Bu sırada Giritli Hıristiyanlar, geçici bir hükümet kurarak
Girit’in Yunanistan’a ilhakını ilan etmişlerdir. Bu durum karşısında Babıâli’nin
kuvvetleri Balkan eyaletlerinde dağılmış halde bulunduğundan, asilere karşı aciz
kalınmıştır. Sultan Abdülaziz, veraset meselesi için İstanbul’da bulunan İsmail
Paşa’dan, Girit isyanını bastırmakta kullanılmak üzere asker göndermesini istemiştir.
İsmail Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan önce, Mısır’dan Şahin Paşa kumandanlığında,
levazımı ile beraber on altı tabur askeri adaya sevk ettirmiştir. Bir de Manastır’da
bulunan Mısır kuvvetleri adaya nakledilmiştir. Yapılan çatışmalarda İsmail Sadık Paşa
yaralanıp Mısır’a geri gönderilmiştir. Bundan sonra Mısır askerleri “Arkadie”499 denilen
muharebeye katılmışlardı. Babıâli, Yunanistan’ın asilere sevk etmekte olduğu
gönüllüler, silah ve mühimmatı durdurmak için adayı abluka altına almıştır. Mısır
askerinin “Arkadie” savaşında gösterdikleri gayret ve cesaretlerinden dolayı İsmail Paşa
kumandanları ödüllendirmiş ve askerlere bir beyanname gönderip kendilerini övmüştür.
Nihayet, Ali Paşa adadaki durumu incelemek üzere buraya gelmiş, aczinden
dolayı kumandan Ömer Paşa’yı azlederek yerine Hüseyin Avni Paşa’yı getirmiştir. Bu
sayede Girit isyanı da bastırılmıştır (1867).
İsmail Paşa’nın Babıâli’ye yardımının asıl amacı adayı Mısır’a ilhak ettirmekten
ibaret idi. Bundan dolayı Şahin Paşa vasıtasıyla gizlice Giritlilere para, silah, yiyecek ve
her türlü yardımı yapmakta idi. Ayrıca asilerin tedavisi için Yunan Kraliçesi’ne önemli
miktarda nakit yardımı yaptığı da haber alınmıştı500. Bunun üzerine Mısır ile Babıâli
arasındaki ilişkilerde soğukluk meydana gelmiştir. İngiltere adanın Yunanistan’a
ilhakına karşı çıkarak Babıâli’ye tabi kalmasından yana idi. Bunun üzerine İsmail Paşa,
ada hakkında İstanbul’daki görüşmelere katılmaktan vazgeçerek askerlerini geri almayı
düşünmüştür.
3. 1. 3. 3. Mısır’ın Muhtariyet Haklarının Genişletilmesi:
İsmail Paşa, Babıâli’ye yaptığı söz konusu askeri yardımlar ve devlet adamlarına
gönderdiği değerli hediyeler sayesinde Babıâli’yi memnun etmeyi başarmış ve
499 Mora Yarımadası’nın kuzey batı kısmında yer alan bölgedir. 500 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 33.
yetkilerini genişletmiştir. Bu başlık altında İsmail Paşa’ya tanınan yeni imtiyazlar ve
Mısır’ın muhtariyet haklarının genişlemesi üzerinde durulacaktır.
3. 1. 3. 3. 1. İsmail Paşa’nın Dış Borçlanma Akdi Yetkisi Elde Etmesi:
İsmail Paşa, İstanbul’u her ziyaretinden bir imtiyaz elde etmiş olarak
dönmekteydi. Ancak bu iradeler ve fermanlar İsmail Paşa’ya pahalıya mal olmuştur.
Mısır hazinesi her seferinde zayıflamıştır ve aşağıda bahsedileceği üzere istikrazlar
sayesinde dolmuştur. Bu istikrazlar ise Mısır’ın işgal edilmesine meydan veren en
önemli gelişmedir501.
Bir önceki bölümde bahsedildiği üzere Sait Paşa döneminde borçlanmaya
gidilmiş ve bu borçlar İsmail Paşa dönemine yansımıştı. İsmail Paşa, Sait’ten kalan
borcu ödemek ve sığır vebasıyla savaşmak gerekçesiyle Babıâli’ye müracaat ederek
istikraz akdi talebinde bulundu ve 1864’te bunu elde etmeyi başardı502. Mısır Valisi,
buna dayanarak Openhaim Şirketi ile “Bazı mesarif-i fekaladeden neş’et etmiş ve
tesviyesi için bir istikraz lüzum görünmüş” olduğundan “Openhaym Kumpanyası ile beş
milyon İngiliz lirası” istikraz mukavelesi akdetmiştir. Mukavele gereğince borç, yüzde
dokuz faiz ile anaparanın üç buçuğu verilmek suretiyle on beş sene içinde ödenecekti503.
Bu borç, ilerleyen zaman içerisinde Mısır’a yabancı devletlerin müdahalesine ve
Mısır’ın iflasına yol açacak olan borçların temelidir.
3. 1. 3. 3. 2. Musavva ve Sevakin’in Mısır İdaresine Dâhil Edilmesi:
İsmail Paşa, Mısır’ın sınırlarını genişletmek için yine Babıâli’ye müracaat
ederek Sevakin504 ve Musavva iskelelerinin Mısır idaresine ilhakını istemiştir (1865).
501 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 33. 502 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 52. 503 BOA. A. MKT. MHM. 315-41, 1281 Ca. 21. 504 Sevakin, Kızıl Deniz’in batı sahilinde bir liman olup Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı egemenliğine girmiş ve idaresi Cidde Paşasına verilmiştir. Bkz. Adolf Grohmann, “Sevâkin”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 523. Musavva, iskelesi Kanuni Sultan Süleyman devrinde feth edilmiştir. Bkz. A. Baldacci, “Habeş Eyaleti”, MEB. İA., c. V, İstanbul, 1977, s. 3.
Bu iskeleler, Mehmet Ali Paşa’nın valiliği sırasında, Vehhabi hareketinin
bastırılmasındaki başarısından ötürü kendisine tevcih edilmişti. Ancak 1840 Londra
Mukavelesi gereğince Mehmet Ali’nin Hicaz Eyaleti’nden geri çekilmesi üzerine bu
iskeleler Mısır’dan alınmıştır. 1845 yılında Mehmet Ali’nin girişimleri sonucu Musavva
ve Sevakin’in gümrük müdürlüğü, yıllık yirmi beş bin lira vergi ödemek kaydıyla geri
verilmiştir. Abbas ve Sait Paşalar döneminde ise verginin ödenmemesi yüzünden adı
geçen iskeleler yeniden Cidde Eyaleti idaresine iade edilmişlerdir. İsmail Paşa, yukarıda
belirtildiği gibi bu iskelelerin yeniden Mısır idaresine ilhakını talep etmiştir. Bu
istek“Habeş Eyaleti mülhakatından olan Musavva ve Sevakin iskelelerin bu taraf
idaresine ihale ve tefvizi mukaddemce istid’a kılındığına mebni Eyalet-i Hicaziye ve
Habeş Valiliği canibinden istilamı buyurulduğuna mebni devletli vali paşa hazretleri
tarafından idare olunan melhuzâtın terkiyle suret-i mahsusede olarak istisna-i marü’l-
beyan iskelelerin şimdilik ve sene müddetle ve vergisi ve ma’a memliha hasılat-ı
umumiyesi olan mebaliğin nısfı ilave ve zammiyle uhde-i aciziye ihalesi encümen-i
mahsus-u vükelada bi’t-takrir huzur-u vekayıka cenab-ı şehriyariye lede’l-arz ol vecihle
ihalesi” ifadeleri ile kabul edilmiş ancak sadece vergisine zam yapılmakla kalınmamış
köle ticaretini yasaklaması, imar ve zabıta işlerine önem vermesi ve söz konusu
mahallerin gelirini Cidde hazinesine tediye etmesi şart koşulmuştur. Mehmet Ali
zamanında ödenen beş bin kese yedi bin beş yüz keseye çıkarılmış ve böylece Musavva
ile Sevakin Mısır idaresine dâhil edilmiştir (1865)505. Ancak bu yerler veraset
imtiyazının dışında tutulmuştur. Ayrıca gerekli olması durumunda yıllık vergi üç senede
bir artırılabilecekti. Ertesi yıl veraset imtiyazına ilhak edilmişlerdir506.
3. 1. 3. 3. 3. Süveyş Kanalı’nın Açılması İmtiyazının Elde Edilmesi:
Daha önce üzerinde durulduğu gibi Sait Paşa döneminde De Lesseps’e Süveyş
Kanalı’nın kazılması için bir şirket oluşturma ruhsatı verilmişti (30 Kasım 1854). Daha
sonra 5 Ocak 1856 tarihinde bunun için gerekli şartname belirlendi. Ancak Sait Paşa,
Babıâli’nin izni olmadan Kanalı kazma işlerini başlatmıştır (25 Nisan 1854).
İngiltere’nin itirazı üzerine işler Babıâli tarafından durduruldu. Haziran 1859’da III.
505 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 53. 506 BOA. İ. MTZ. 05, 20-794, 10 M. 1282.
Napolyon’un çabaları ile yeniden kazma işlerine başlanmışsa da Sait Paşa’nın ölümü ile
yarım kalmıştı.
İsmail Paşa hükümeti ile şirket arasında bir anlaşmazlık çıkmıştı. Çünkü bu
sırada kanal şirketi devlet içinde devlet konumunda idi. Zira kanal şirketi, kanala bağlı
tatlı su kanallarını çevreleyen toprakları ele geçirip bir nevi müstemleke haline
getirmişti507. İsmail Paşa, Nubar Paşa’yı bu konuda görevlendirmiştir. Nubar Paşa,
Mısır topraklarının bağımsızlığını sağlamak için Paris’te görüşmelerde bulunmuştur.
Ancak meselenin çözümü bundan bir süre sonra gerçekleşmiştir508. Nubar Paşa Paris’te
iken Babıâli’ye onunla ilgili olumsuz haberler gelmiştir. Bu haberler İsmail Paşa’nın,
Osmanlı Devlet adamlarına verdiği rüşvetler karşılığında imtiyazlar elde ettiğini
anlatması ile ilgilidir ki bu, daha önce üzerinde durulduğu gibi İsmail Paşa döneminin
en önemli silahıdır. Babıâli bu söylentilerden rahatsızlık duymuştur. İsmail Paşa bu
konuda Nubar Paşa’nın açıklama yapmasını istemiş ve Babıâli’ye çok üzgün olduğunu
“alınıb verilen nişanlar üzerine cesim bir meblağ verilmektedir deyu guya Nubar
Paşa’dan rivayeten ol tarafta söylendiğinden keyfiyetin istifhâmına dair paşa-i
mümaileyh keşide kılınan telgrafname-i Behiyeleri manzur-u halisanem oldu beyandan
müstağni olduğu üzere avaid-i mukarrere-i kalemiyeden başka nişanlar için bir şeyin
ita ve te’diyesi bir gune vuku’ olmayıb hakkımda derkar olan iltâf ve inayat celile-i
cenab-ı hilafetpenahinin cümlesinden…” ifadeleri ile açıklamıştır. Bu sorun Nubar
Paşa’nın açıklayıcı bir ariza göndermesi ile giderilmiştir509.
İsmail Paşa, Babıâli’nin kanal meselesinde tavrını bilmekteydi. Babıâli, daha
önce bahsedildiği üzere angarya usulü ile işçilerin çalıştırılmasına ve tatlı su kanalları
ile beraber çevre toprakların şirkete terki maddelerine karşı çıkmaktaydı. Babıâli, bu iki
konu halledilirse kanal açılmasını onaylayacaktı. Diğer taraftan İngiltere, projeye itiraz
etmekte ve Babıâli’yi, Mısır’ın bir Fransız sömürgesine dönüşeceği konusunda
endişelendirmekteydi510. Bu nedenle şirketin ya bu şartları kabul etmesini ya da Mısır
hükümetine işi bırakmak için 6 aylık süre verilmesini istemiştir. 18 Mart 1863’te İsmail
Paşa, Babıâli tarafından itiraz edilen maddelerin kaldırılması için şirket ile yaptığı
507 Mehmet Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. IX, İstanbul, 1964, s. 338. 508 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. IX, s. 338. 509 BOA. İ. MTZ. 05, 21-864, 21 Ra. 1286. 510 BOA. İ. MTZ. 05, 19-715, 23 Ra 1277.
görüşmeler sonucu bir mukavele yapmıştır511. Buna göre Kahire ile Vadi-i Tulaymat
denilen mevzi arasında tatlı su kanalının birinci kısmı Mısır idaresine terk olunmuş,
ikinci bir mukavele ile Mısır idaresinin parasal katılımı tayin olunmuştur512. Geri kalan
şartların kaldırılması için pek çok görüşmeler yapılmış nihayet Fransa İmparatoru, Mısır
ile şirket arasında hakem olmuştur. Ancak İsmail Paşa’nın III. Napolyon’a Babıâli’den
izin almadan müracaat etmesi üzerine Osmanlı Hükümeti bu görüşmelerde alınan
kararları kabul etmemiştir. Daha sonra projenin gerçekleştirilmesi için gerekli topraklar
meselesini incelemek için Server ve Nubar Paşalar ile De Lesseps ve Outrie’den oluşan
bir komisyon incelemeler yapmıştır. Bu incelemeler sonunda projeye 10. 214 hektar
toprağın tahsis edilmesine karar verilmiştir. 22 Şubat 1866 tarihinde Mısır Hükümeti ile
şirket arasında önceki bütün imtiyaz ve mukaveleleri kapsayan bir mukavelenâme
Kahire’de düzenlenip Babıâli’ye takdim olunmuştur. Bu mukavelenâme, 19 Mart 1866
tarihli ferman ile tasdik edilmiştir. Böylece Süveyş Kanalı’nın inşaatı için bir engel
kalmamıştır513.
Süveyş Kanalı’nın yapımında önceleri günde on iki sonra ise yirmi bin yerli
çalıştırılmıştır. Böylece neredeyse bütün Mısır yerlileri bu inşaata katılmışlardır.
Binlerce insan burada ölmüştür. Tutulan bu yöntem adeta Firavunlar döneminde
Piramitlerin yapılmasını hatırlatmaktadır. Süveyş Kanalı’nın yapım aşaması Mısır
tarihinde Karanlık bir dönemi temsil etmektedir514. İlerleyen zaman içinde kanalda
yerliler ve Araplarla karışık Fransız, Yunan, İtalyan ve Suriyeli olmak üzere 15. 000
amele çalıştırılmıştır. Nihayet iki denizin birbirine kavuşması 15 Ağustos 1869 yılında
gerçekleşmiştir515.
511 Sammarco, Historie de L’Eypte, Tome III, s. 43-44. 512 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15. s. 53. 513 BOA. Y. PRK. AZJ. 2-38,1-1, 1295. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 62-71. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 43. 514 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated; Amira Sanbol), Ithaca Pres, 1988, s. 34-35. 515 Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, s. 40-46. Ayrıca bkz. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 39.
3. 1. 3. 3. 4. Veraset Sisteminde Değişiklik Yapılması:
Mısır’da veraset sistemini değiştirme meselesi Mehmet Ali Paşa’dan sonra
ortaya çıkmıştır. Şöyle ki Abbas Paşa, veraset kanunun kendi oğlu İlhami’nin lehine
değiştirilmesini Sultan Abdülmecit’ten istemişti. Sultan, Paşa’nın isteğini kabul ederek
kendisine bir Hatt-ı Şerif göndermişti. Ancak Mısır’daki yabancı konsolosların işe
müdahalesi ile söz konusu Hatt-ı Şerif hükümsüz kalmıştı. Vali Sait Paşa da oğlu
Tosun’un kendisinden sonra vali olması için aynı girişimde bulunmuştu. Bu girişim de
İngiltere’nin müdahalesi ile sonuçsuz kalmıştı516.
İsmail Paşa ise daha Valilik fermanını almak üzere İstanbul’a gittiğinde
götürdüğü hediyeler sayesinde imtiyaz fermanının sınırlarını genişletmek için gerekli
zemini hazırlamıştı517. İsmail Paşa’nın veraset kuralını değiştirmek istemesinin sebebi
kendisi ile kardeşi Mustafa Fazıl Paşa ve amcası Halim Paşa arasındaki düşmanlıktan
kaynaklanmaktadır. Fazıl Paşa hem Mısır Valiliği varisi hem de Osmanlı Hazineler
Meclisi Reisi idi. Sadrazam Fuat Paşa’nın İsmail Paşa’ya olan yakınlığını
çekemediğinden Padişah nezdinde aleyhine çalışmakta idi518. Bu sebeplerle İsmail Paşa,
birkaç kez veraset kanunun değişmesi için Babıâli’ye müracaatta bulunmuş ise de sonuç
alamamıştı. Ancak Padişah’ın mali sıkıntı içerisinde olmasından faydalanarak 2 Mayıs
1866’da İsmail Paşa, İstanbul’a Mısır Bayrağı altındaki donanması ile çok miktarda
altınla gelmiştir519. Bu sırada Fazıl Paşa’nın Babıâli ile problemleri olmuş ve Avrupa’ya
kaçmıştır. Böylece İsmail Paşa ve Nubar Paşa’nın çabaları sonunda yeni bir ferman
çıkarılmıştır520. Bu fermana göre;
1. 1841 tarihli ferman ile Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan Mısır Valiliği
Veraset sisteminin ta’dili ile bundan böyle “ekberiyet” kuralı yani hanedanın en yaşlı
ferdi yerine doğrudan valinin erkek evlatlarından en büyüğüne geçecek
2. Musavva ve Sevakin Kaymakamlıkları sözü geçen fermanın hükümlerine göre
ibka olunacak
516 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 44. 517 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 35. 518 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 41. 519 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 9. Ayrıca bkz. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 35. 520 BOA. İ. MTZ. 05, 20-817, 12 M. 1283.
3. Mısır Valiliği gelirinden hazineye ödenen yıllık seksen bin kese vergi yüz elli
bin keseye çıkarılacaktır521.
4. Mısır ordusunda asker sayısı 30 bine kadar çıkarılabilecekti.
Böylece İsmail Paşa, Sevakin ve Musavva kaymakamlıklarını da veraset yoluyla
kendi soyuna kazandırmıştır. Fermanda buna ilaveten “Mısır vilayet-i celilesinde hal’
vukuiyle vâris olacak ekber evlad-ı zekkur sabi ve sagir bulunur ise tayini lazım gelecek
vasinin suret-i tertibine dair fehametlü devletlü vali paşa hazretleri tarafından verilen
takrir beyne’l-havas müzakere olunacak…” yani valiliğe geçecek olan kimse 18
yaşından küçük olursa eyaletin idaresini yürütmek için eski vali tarafından bir vasî ya da
heyet-i vesayet oluşturulması kararlaştırılmıştır522. Avrupalı Devletleri söz konusu
fermana itiraz etmemişlerdir. İngiltere yeni değişikliği dahili bir mesele olarak kabul
ettiğini söyleyerek İsmail Paşa’yı kutlamıştır. Fransa ise Padişah’a müracaat etmeden
hiçbir yorum yapmayacağını belirtmiştir. 19 Haziran 1866 tarihinde İsmail Paşa,
Mısır’a dönmüştür523. Re’sü’t-Tin Sarayı’nda söz konusu ferman, “ulema ve vücuh-u
memurin-i düvel-i ecnebiye ve bi’l-cümle memurin-i Mısriye ve rüesa-i milel-i saire
hazır oldukları halde” okunmuştur524.
3. 1. 3. 3. 5. Mısır Valilerine Hidivlik Unvanı Verilmesi:
İsmail Paşa Mısır’da veraset usulünün istediği şekilde değiştirilmesini
sağladıktan sonra bağımsızlığını genişletme girişimlerini sürdürmüştür.
Yukarıda bahsedildiği üzere İsmail Paşa, Babıâli’nin Girit’teki savaşına yaptığı
yardıma karşılık, adanın kendisine verilmesini istemekteydi. Fakat İngiltere ve Fransa
buna itiraz etmişler ve başka bir şekilde ödüllendirilmesi karar vermişlerdir. Dolayısıyla
Paşa bu fırsatı kullanarak yeni bir imtiyaz elde etmeye girişmiştir. Bilindiği gibi 1841
Fermanı’na göre Mısır Valileri, diğer Osmanlı eyaletlerinin valileri ile aynı seviyede
idiler. İsmail Paşa da “Kendisinin sair Valilerden mümtaz olmak ve veraset sistemine
521 Mısır vergisi, 1841 fermanına göre Mısır gelirlerinin dörtte biri idi. Ayrıca Mısır’dan senede dörtyüz kafes şeker, 36 bin kile pirinç ile belirli miktarda karanfil İstanbul’a gönderilmekteydi. Bkz. Ziya Karamürsel, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989, s. 173. 522 BOA. İ. MTZ. 05, 20-820, 01. S. 1283. 523 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 26. 524 BOA. İ. MTZ. 05, 20-823, 04 Ra. 1283.
muvafık bulunmak üzere” bir unvan elde etmek istemekteydi525. Bunun için
İstanbul’daki Kapı Kethüdası Hasan Paşa yoluyla Babıâli’ye yeni isteklerini içeren bir
yazı göndermiştir. Buna göre ilk olarak Vali, unvanının Aziz-i Mısır olarak
değiştirilmesini daha sonra Mısır ordusunun sayısının artırılmasını, nişan ihdası, Kanun
vaz’ı ve yabancı ülkeler nezdinde temsilciler bulundurmayı istemekteydi. İsmail Paşa
bu isteklerin Babıâli tarafından reddedilmesi halinde ordusunu Girit’ten geri çekmekle
tehdit etmiştir. Ancak Babıâli bu talepleri reddederek Paşa’nın Kapı Kethüdası’nı da
uyarmıştır. Aynı zamanda İsmail Paşa, Avrupa Devletleri tarafından ihtar edilmiştir.
Bunun üzerine Nubar Paşa’yı İstanbul’a göndermiştir. Yapılan görüşmeler
neticesinde Babıâli, Mısır’a “Eyalet-i Mısriyye” tabiri yerine “Mahall-i Hükümet”,
“Mısır Vilayetleri”, “Mısır İdaresi” tabirlerinden birini vermeyi kararlaştırmıştır. Çünkü
İsmail’in istediği “Aziz-i Mısır” unvanı Babıâli tarafından uygun bulunmamıştır. Zira
bu unvan, hem Peygamber Yusuf’a has hem de Padişah’ın adı Abdülaziz “Aziz’in kulu”
olduğundan İsmail Paşa’ya verilmesinden vazgeçilmiştir. Nihayet Meclis-i Vükela’da
akdedilmiş olan toplantıda Paşa’nın talebi görüşüldükten sonra kendisine “Mısır
Vilayet-i celilesinin müsted’iyat-ı malumeleri meyâne-i acizanemde bi’l-defeat tetkik ve
mütalaa olunarak bâlâda muharrer suret hukuk-u mukaddese-i saltanat-ı seniyeyi
muhafazaya kâfi görünmekle cümlemiz tarafından bi’l-ittihad tensib ve kabul olunmuş
ve devletlu fehametlu İsmail Paşa hazretlerinin kemâkân bil-fiil sadaret pâyesi ve
paşalık unvanı bâki olduğu halde vali tabirinden sarf-ı nazarla ba’dez-zin Hidiv-i Mısır
denilmesi” kararlaştırılmıştır. Bu konuda Padişah tarafından 5 Safer 1284 (1867) tarihli
ferman yayımlanmıştır526.
Bu ferman ile Mısır Hidivliği’ne, diğer Osmanlı eyaletlerinde uygulanmakta
olan ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûn’unda geçen hüküm ve konulara ilaveten dahili idaresi
ile ilgili düzenleme yapma yetkisi verilmektedir527. Şöyle ki söz konusu fermanda
öncelikle “Mısır Vilâyet-i Celilesine imtiyâz-ı verâset-i hâvi itâ olunmuş olan fermân-ı
âlide dahi münderic olduğu vecihle Devlet-i Âliye’nin memâlik-i sâiresinde câriye ve
mer’iye olan kavânin-i esâsiyenin Mısır’da dahi ‘adl ve hakkâniyetle tatbiki” üzerinde
525 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 86. 526 BOA. İ. MTZ. 05, 20-839, 05. S. 1284. Ayrıca bkz. BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 77. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 38. 527 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 43.
durulmakta ardından “Mısır’ın idâre-i dâhiliyesi ve o cihetle memleketin menâfi-i
mâliye ve sâiresi Mısır Hükümeti’ne mehûl olduğundan işbu menâfiin muhâfaza ve
tevsi’i için lüzum görünen Tanzimât-ı mahsûse-i dâhiliye suretinde nizâmât yapmağa
mezûn olduğu gibi Devlet-i Âliye’nin kâffe-i mu’ahedâtı kemâkân Mısır’da dahi
meri’ül-icrâ olmak” denilerek az önce bahsettiğimiz gibi iç işlerinde düzenleme yapma
yetkisi verilmiştir. İç işlerden kastedilen unsurlar “münhâsıran gümrük ve ecânibe
müte’allik zâbıta ve terâniyet ve posta528 mu’amelâtına dâir memûrin-i ecnebiye ile
tanzimât-ı mahsûse yapmağa dahi murahhas olup” ifadesiyle açıklığa
kavuşturulmuştur. Elbette fermanın getirdiği bir takım kısıtlamalar da mevcuttu ki,
bunlar şu ifadelerle açıklanmıştır; “fakat işbu Tanzimât bir gûne mu’ahede ve mukâvele-
i düveliye şeklinde ve senedât-ı politika hakkında olamayacak ve bâlâda tâ’yin ve beyân
olunan esaslara ve Saltanat-ı Seniye’nin hukûk-u asliye-i mülkdârisine muvâfık
olmadıkları halde taraf-ı Devlet-i Âliye’ye müracaat olunacakdır”529. Ancak söz
konusu düzenlemeler yapılmadan önce Babıâli’nin haberi olması kaidesi vardı. Böylece
İsmail Paşa, diğer Osmanlı Paşa ve Valilerinden daha büyük bir nüfuz ve mevkiye sahip
olmuştur. Bu durum kendisiyle Babıâli arasındaki ilişkileri daha sonra olumsuz yönde
etkilemiştir530.
Ali Paşa, İsmail’e bu imtiyazın verilmesine karşı çıkmıştır. Ancak Fuat Paşa,
Vali’yi destekleyen bir tavır sergilemiştir ve Mısır’ın mümtaz eyalet531 olduğundan,
Hıristiyan mümtaz eyalet olan Sırbistan ile Eflak ve Boğdan Valilerine prens
denilmesinden dolayı Mısır Valisine “Hidiv” unvanı verilmesinin sakıncalı olmadığını
düşünmüştür. Bu nedenle söz konusu ferman, Ali Paşa’ya danışılmadan çıkarılmıştır.
Bilindiği gibi söz konusu fermanın ilan edildiği tarihinden itibaren İsmail’e “Hidiv”,
Mısır’a “Hidiviyyet-i Misriyye” denilmeye başlanmıştır. Hidiv İsmail Paşa, Mısır’a geri
döndükten üç gün sonra, Mısır uleması ve ileri gelenleri ile yabancı konsolos ve
memurlar hazır bulundukları halde, İskenderiye’de bulunan Resü’t-Tin Sarayı’nda
fermanı duyurmuştur. Mısır’ın bütün kurumlarına telgraflar çektirip Mısır Valisi yerine
528 1282 tarihli bir kararla Babıâli; Dersaadet, Mısır ve Cidde arasında bir posta teşkilatının işletmeye açılmasını Mısır valiliğinin takdirine bırakmıştı. Bkz. BOA. A. MKT. MHM. 1282 M. 12, 334-14. 529 BOA. İ. MTZ. 05, 20-839, 05 S. 1284.530 M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 338.531 Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı özel imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletler. Bunlar devlete maktu bir vergi ve sefer zamanında asker vererek iç işlerinde tamamen serbest olurlardı. Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul, 1986, s. 106.
Mısır Avrupalı Büyük devletler, Mısır’ın yeni vaziyetinden pek hoşnut olmamışlardır.
Fransa Hükümeti, Vali’nin Babıâli’den istediklerini öğrendiğinde, Mısır maliyesini
olumsuz etkileyeceği bahanesiyle büyük ordu ile deniz kuvvetlerinin oluşturulmasına
şiddetle karşı çıkmıştır. İngiltere Hükümeti ise Mısır askeri kuvvetlerinin artırılmasına
kuşku gözüyle bakmıştır. Çünkü Mısır’daki askeri okullar Fransızlar tarafından
yönetilmekteydi yani bu durum Fransa’nın bölgedeki nüfuzunun artmasına yol açacaktı.
Ayrıca İngiltere genellikle Valinin Babıâli’ye tabi kalmasına önem vermekteydi.
Rusya’ya gelince, Mısır Valisi’nin söz konusu isteklerini desteklemekteydi.
İstanbul’daki Rusya Sefiri, Petersburg’a Mısır’la ticari bir mukavelenamenin akdine
dair yazı göndererek talimat istemiştir. Bir de Rusya’nın Paris’teki sefiri, Vali
tarafından buraya gönderilmiş olan Şahin Paşa’ya, Rusya’nın Mısır kuvvetlerinin
Girit’te kalmasına itiraz etmediğini bildirmiştir532.
3. 1. 4. İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Bozulması:
3. 1. 4. 1. İsmail Paşa’nın Silahlanması:
İsmail Paşa, Hidivlik fermanını elde ettikten sonra müstakil bir hükümdar gibi
davranmaya başlamıştı. Ancak Babıâli’den elde ettiği imtiyazların, kendisinin
tasarladığı gerçek anlamda bağımsızlık için yeterli olmadığını düşünmekteydi. Bu
nedenle Babıâli’den yeni imtiyazlar talep etmiştir.
Paşa, önceden Girit isyanı esnasındaki yardımına karşılık, adanın Mısır’a
ilhakını istemişti. Bu istek reddedilince Babıâli’ye karşı bir takım entrikalar çevirmeğe
başlamıştır. Mesela Sadrazam Ali Paşa’nın adaya gelmesini fırsat bilerek buradan
askerini çekmeye başlamış ve aynı zamanda yaralı asilerin tedavilerine harcanmak üzere
Yunan Kraliçesi’ne büyük bir miktarda maddi yardım yapmıştır. Dolayısıyla Paşa’nın
böyle davranışlarda bulunması, İstanbul ile Mısır arasındaki ilişkileri olumsuz yönde
etkilemiştir533.
532 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 64-66. 533 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 40.
Görüldüğü gibi İsmail Paşa, Hidiv unvanını aldıktan sonra Kahire ile İstanbul
arasındaki ilişkiler kritik bir aşamaya girmiştir. Hidiv İsmail, milletlerarası Paris
Fuarı’nı ziyaret etmek üzere III. Napoleon’un davetlisi olarak Fransa’ya gitmiştir (19
Haziran 1867). Paşa burada müstakil bir hükümdar gibi görünmek için, Sultan Aziz’in
Paris’e gelmesinden evvel ayrılmayı düşünmüştür. Ancak Padişah’ın kendisine
çektirdiği telgraf üzerine İsmail kararından vazgeçip Padişah’ı karşılamak için
Fransa’dan ayrılamamıştır. Fakat Padişah, Paris’e geldikten sonra İmparator
Maxilianne’in ölümü nedeniyle kendisine yapılacak merasimin ertelenmesi üzerine
İsmail Paşa, Paris’ten Londra’ya gitmiştir. Padişah, Paşa’nın bu hareketine çok
üzülmüştür. Bunun için İsmail, hem Padişah’ın hatırını sormak hem de Hidivlik
Fermanı nedeniyle teşekkürlerini sunmak amacıyla İstanbul’a gelmek zorunda kalmıştır
(17 Ağustos 1867)534.
İstanbul’da bir süre kalmış ve bu süre içerisinde Fransa’dan 8 milyon istikraz
yapmıştır. Bu paradan Padişah’a Mısır vergisinin bir bölümünü peşin olarak
vermiştir535. Mısır ile Babıâli arasındaki ilişkiler Ali’nin sadrazamlığa gelmesiyle yeni
bir safhaya girmiştir. Ali Paşa, İsmail Paşa’ya imtiyazlar verilmesine karşı çıkmaktaydı.
Bu nedenle İsmail ile arası bozulmuştu. İsmail Paşa’nın istediği yeni imtiyazlar
şunlardı; yabancı devletlere siyasi temsilciler tayin etmek, İstanbul’a danışmadan kara
ve deniz kuvvetlerini dilediği gibi artırmak, askerî ve sivil memuriyetlere tayin yapmak
haklarına sahip olmak536.
Daha önce de üzerinde durulduğu gibi bu taleplerin reddedilmesi üzerine
Girit’teki askerini geri çekmek ya da Girit’i zapt etmekle Babıâli’yi tehdit etmiştir.
Mısır askerinin geri çekilmesi üzerine İsmail ile Babıâli arasındaki anlaşmazlık artarak
harbe kadar varmıştır. Osmanlı donanma ve ordusunun Mısır’a geleceğine dair
söylentiler çıkması üzerine İsmail Paşa, İskenderiye’den Portsaid’e kadar olan sahilde
tabyalar yaptırmış ve savaşa hazır hale gelmiştir. Diğer taraftan İsmail Paşa, yüzlerce
Avrupalı memur getirerek Mısır’ın çeşitli kademelerinde görevlendirmiş, Avrupa’da
kendi lehine propaganda faaliyetini artırıp Babıâli’ye baskı yapmak amacıyla bazı
534 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 86. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 67. 535 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi tarihi, c. XII, s. 19-20. 536 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 44.
Avrupa gazetelerine para dağıtmıştır. Ayrıca Ali Paşa’ya karşı Yeni Osmanlıların
gazetelerini kullanmak üzere Ziya Paşa’ya maaş bağlamıştır537.
İlerde bahsedileceği üzere, İsmail Paşa’nın Babıâli’ye karşı kullanmış olduğu
rüşvet ve hediye silahı yerine silaha sarılması ona hiçbir şey kazandırmamıştır. Bunun
sebebi ise Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü garanti eden Avrupa Devletlerinin, Nizip
Savaşı benzeri bir savaşın veya Mısır meselesinin yeniden ortaya çıkmasına izin
vermemeleridir. Buna rağmen İsmail Paşa, Avrupa’dan silah sipariş etmeye devam
ederek askeri hazırlıklarını sürdürmüştür.
3. 1. 4. 2. Mısır’da Karma Mahkemeler Kurulması Meselesi:
Müslüman toplumların kanun anlayışını anlamadıkça tarihlerini anlamak da
zorlaşmaktadır. Hayatın pek çok alanını düzenleyen hukuk kavramı Müslüman
medeniyette Hıristiyan Avrupa’dan farklı olarak gelişmiştir. Bir görüşe göre İslam
düşüncesinde kanun, insan aklının bir ürünü değildir. Sosyal ihtiyaçlar ve fikirlere göre
değiştirilemez çünkü Tanrısal bir kavramdır ve dolayısıyla sabittir. Diğer bir görüşe
göre ise bu kanun anlayışı değişme faktörü göz ardı edildiği için iflas etmiştir. 19.
yüzyılda idari, siyasi ve sosyal sahada meydana gelen Avrupalılaşma akımı kendini
hukuk sahasında da göstermiştir ve Müslüman toplumun gelişmesine engel olan
kanunlar değiştirilmek istenmiştir. Böylece Müslüman toplumun Avrupa’nın dinamik
toplumuyla etkileşime geçmesine çaba sarf edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında
görülecektir ki III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde devam eden
yenileşme hareketleri ile bütün tebaa kanun önünde eşit kabul edilmiştir. Önceden Gayri
Müslimler İslam Hukukuna tabi değillerdi. Orduya alınmazları ve vergi öderlerdi. 19.
yüzyılda Osmanlı topraklarında Avrupa ile ticaret hızlı bir şekilde yükselmiş böylece
Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki münasebetler yoğunlaşmıştır. Yine bu dönemde
ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı, Avrupa’dan örnek alınan pek çok maddeyi
içermektedir. Yukarıda belirtildiği gibi Müslüman ve Hıristiyanlar arasında artan ticaret
Müslüman liman kasabalarında Hıristiyanların yerleşmesine yol açmıştır. Bu Gayri
Müslimleri kendi ülkelerinin konsolosları temsil etmekteydiler dolayısıyla kendi
537 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 69.
yasalarına tabi idiler. Kapitülasyonlar yoluyla sağlanan bu ayrıcalıklar Avrupalıların
lehine iken Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlamıştır.
İşte Mısır’a da Avrupalı tüccarların akını 1841’den sonra hız kazanmıştır.
Mehmet Ali Paşa, kişiliği ve aldığı önlemler sayesinde yolsuzlukları önlese de
ölümünden önceki yıl Fransa Konsolosu, İngiliz meslektaşına yazdığı bir mektupta
kapitülasyonlara güvendiklerini ve bu ayrıcalıklar nerede azaltılmaya çalışılırsa orada
katı tedbirler alınması gerektiğini yazmaktaydı. Mehmet Ali Paşa’dan sonra söz konusu
ayrıcalıklar Avrupalılar tarafından kötüye kullanılmıştır. Mesela yabancılar kendi
aralarında olan sivil, ticari ya da suç davalarında kendi kanunlarına göre
yargılanmaktaydılar, bir Müslüman ile bir yabancı arasındaki davalarda ise mutlaka
konsolosluk tercümanı bulunmak zorunda idi. Bunun için konsolostan izin almak
gerekirdi ve konsoloslar bunu para sızdırma yolu olarak kullanmaktaydılar. Bu gibi
şartlar altında Mısır Hükümeti, adli sistemi düzeltmek için çeşitli çalışmalara
başlamıştır538.
Daha önce belirtildiği üzere Abbas Paşa döneminde Tanzimat Fermanı’nın bazı
maddelerin yorumlanması ile ilgili olarak Mısır ile Babıâli arasında anlaşmazlık
çıkmıştı. Bu maddeler ta’dil edildikten sonra bu ta’dilatı içeren bir mecelle kaleme
alınıp Babıâli’ye gönderilmiştir. Bu düzenlemeler Babıâli’ce tasdik edildikten sonra
Mısır’a iade edilmiş ve bundan sonra Tanzimat Mısır’da uygulanmaya başlanmıştır. Bu
tarihten karma mahkemelerin kurulmasına kadar Mısır’da adı geçen Mecelle
uygulanmıştır539.
1867’ye kadar bu alanda ciddi bir ilerleme olmadı. İsmail’in Hariciye Nazırı
Nubar Paşa mevcut adli sistem üzerine bir rapor hazırladı. Bu raporda konsolosların
kapitülasyonları keyfi olarak uyguladıklarını ve Mısır’da kanun ve idarenin bölgesel
olması gerektiğini anlatarak üç Mısırlı ve üç Avrupalıdan oluşan bir Ticaret Mahkemesi
oluşturulmasını önerdi540.
538 J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, s. 79-83. 539 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 34.540 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 254-257.
İsmail Paşa, Nubar’ın teklifini kabul ederek kendisini Hariciye Nezareti’ne
getirmiş ve bu projeyi gerçekleştirmesini istemiştir. Hidiv İsmail Paşa’nın amacı
“Kapitülasyona sahip olan ülkelerin tebaalarının hukuksal haklarını sınırlayan yeni
yasalar” uygulamaktı541. Ayrıca İsmail Paşa, Hidivlik Fermanı’nın verdiği yetkiyi
kullanarak karma mahkemelerin kurulması konusunda yabancı ülkelerle müzakerelere
girişmiştir542.
İsmail Paşa, karma bir komisyon akdine karar vermiş, Nubar Paşa, Hidiv’in
düşüncesini açıklayan bir nota hazırlayarak Mısır’daki konsoloslara göndermiştir.
Ardından meseleyi görüşmek için onları davet etmiştir (11 Ağustos 1867). Ancak bu
husus Osmanlı devleti ile diğer ülkeler arasında akdedilmiş olan muahedelere dokunur
önemli bir konu olduğundan, komisyonun memuriyetinin bitiminde elde edilen neticeyi
içeren mazbata ile Nubar Paşa, Babıli’ye arz etmek üzere Hidiv tarafından İstanbul’a
gönderilmiştir. Hidiv tarafından tesisi teklif edilen muhtelif mahkemeler, devletlerin
müdahale ve baskısı olmadan yalnız idare ve ahali ile yabancılar arasında meydana
gelecek davaları görmek amacıyla kurulacaktır. İşbu mahkemelerin yabancı hâkimlerini
Mısır hükümeti seçip tayin edecek ve bunlar yalnız tabi oldukları devletlerin hizmet
kabulü iznini istihsal edeceklerdir. Mesele Meclis-i Hass-ı Vükela’da defalarca
tartışıldıktan sonra Sadrazam Ali, Nubar Paşa’ya bu konunun Avrupa Devletleri ile de
görüşülmesi gerektiğini söylemiştir. Nubar’ın teklifi üzerine Babıâli, meseleyi
Avrupa’da büyük devletlerde bulunan Osmanlı sefirlerine bildirmiştir. Bunun üzerine
Mısır’da mahkemelerin kurulması için devletlerle müzakere başlamıştır. Böylece
devletin iç işlerinden olan bu madde, devletlerarası bir mesele halini almıştır543. Ayrıca
ilgili hükümetler tarafından teklif ve Hidiv tarafından tayin edilen dört yabancı ve üç
541 Kapitülasyonlar, Türkiye ile ticaret ya da dostluk ilişkileri kurmuş yabancı uyruklu kişilere bazı haklar ve ayrıcalıklar veren özel uzlaşmalardır. Kapitülasyonları barış ya da ticaret antlaşmaları ile karıştırmamak gerekir. Antlaşma, konferansların, görüşmelerin sonunda karşıt fikirlerin tartışılmasından sonra yapılan düzenlemelerdir. Kapitülasyonların temelinde bütünüyle Sultanların kendi rızaları ile verdikleri karşılıksız ayrıcalıklar yatar. Bkz. Bernard Camile Collas, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), Ankara, 2005, s. 113. Mısır’da kapitülasyonlar Osmanlı-Memluk dönemine kadar dayanmakla beraber özellikle 19. yüzyılın başından itibaren başlar. Sait Paşa’nın De Lesseps’e verdiği kanal imtiyazı bilinmektedir. Yine bu dönemde çok sayıda yabancı Mısır idaresinde görev almıştır. İsmail Paşa ise Mısır’ı Avrupa’nın bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. 542 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 338.543 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 90.
yerliden oluşan bu karma mahkemeler hükümlerini Hidiv adına vereceklerdi ki bu
Avrupa tarafından Mısır’da Hidiv’in hâkimiyetinin onaylanması demekti544.
Babıâli de tutumunu açıklamak için Şehremini Server Efendi’yi Mısır’a
göndermiştir. Daha sonra Babıâli, açılması söz konusu olan mahkemelerin
nizamnamelerinin Osmanlı Devleti’nin hukuku ile İslam şeriatının ahkâmına
uymadığını ileri sürmüş ve Müslümanların bir gayr-i müslim tarafından yargılanmasının
caiz olamayacağını ifade etmiştir. Ayrıca Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa, yeni sistem
sayesinde Mısır’da elde ettiği imtiyazları kaybetmekten endişe etmiştir. Bu sebeplerden
dolayı Hidiv İsmail Paşa, meselenin araştırılmasının uygun bir zamana terkini tercih
etmiştir.
Nihayet 1869’da Kahire’de ve 1873’te İstanbul’da akdedilen komisyonlar
“Mısır’da muhtelit davaların görülmesine mahsus mahkemelerin teşkil nizamnamesi”ni
düzenlemişlerdir. Bu nizamnamenin onuncu maddesi gereğince yabancılar gerek Mısır
Hükümeti ve gerek Hidiv’e ait emlak idaresi aleyhinde dava açmak hakkını haiz
bulunmaktaydılar. Bu nizamnameye muvafakat eden devletler şunlardı; Amerika,
Avusturya-Macaristan, Belçika, Danimarka, Almanya, İngiltere, Yunanistan, Hollanda,
İtalya, Portekiz, Rusya, İspanya, İsveç ve Norveç. Fransa ise 1874’te buna muvafakat
etmiştir545.
Hidiv İsmail, Babıâli’nin muvafakatini elde etmek için Sadrazam Nedim
Paşa’dan yardım istemiş, Paşa buna karşılık Hidiv’den kendisine altmış bin, padişaha
yüz bin lira talep etmiştir. Karma mahkemeler nizamnamesi Babıâli tarafından 30
Temmuz 1872 tarihinde onaylanmıştır. Bu mahkemeler 28 Haziran 1875 tarihinde
Avrupa Devletleri ve Amerika’nın katılımı ile açılmıştır. Hidiv İsmail, açılış töreninde
“Bugün, Mısır medeniyet tarihine geçecektir ve bunun, medeniyetin yeni bir aşamasının
başlangıcı olacağını ümit ediyorum” diye duygularını ifade etmiştir. 1 Ocak 1876
tarihinde adliye Nazırı Riyaz Paşa tarafından İskenderiye Mahkemesi sarayında
muhtelit (karma) mahkemeler açılmıştır. Bu tarihten itibaren Kahire ve İskenderiye’de
bulunan ticaret mahkemeleri kapatılmıştır. Karma mahkemelerde Arapça, İngilizce,
544 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 34. 545 Robert L. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey Princeton University Press, 1966, s. 11.
Fransızca ve İtalyanca kullanılmaktaydı. Mahkeme jürisi ise, dördü yabancı üçü Mısırlı
olarak yedi azadan oluşmaktaydı. Bu mahkemeler ilk önce cezai ve cinai davaları
görmek üzere beş senelik süreyle açılmıştı. Daha sonra yalnızca cezai davaları görmek
üzere ibka olunmuştur546.
Bu mahkemelerin nasıl işleyeceğine dair kurallar 19 Nisan 1878 tarihli bir irade
ile aşağıdaki şekilde belirlenmiştir;
“1. İskenderiye, Kahire ve Zekazik ve İsmailiye’de birinci derecede üç mahkeme
teşkil olunacaktır
2. İşbu mahkemeler yerliler ile Avrupalılar ya da çeşitli milletlerden Avrupalılar
arasında hukûka ve ticârete dair meydana gelecek davaları tesviye edecektir.
3. Hükümeti ve mahalli idareleri ve Hidiv-i Mısır hazretlerinin daireleri ve
hanedan üyeleri, Gayrimüslimler ile olan işlerdesöz konusu mahkemelere tâbi
olacaklardır
4. Bu mahkemeler, halka âit emlâk hakkında karar ve idâreye dair alınacak
tedbir hakkında beyân-ı reye muktedir olamayıp kavânin-i mülkiyeden ta’yin ve tasrih
olunur ahvâlde bir ecnebinin hukûk-u mektebesine hükümetin icrâatıyla getirilecek
halel ve zarar keyfiyetini rûyet edebilecek ve hükümet ile efrâd-ı ecnebiye beyninde
yapılmış olan kontratları hükmeyleyecekdir.
5. Efrâd-ı ecnebiyenin mâbedine âid arazinin istimlâkine müteallik vuku bulacak
müsted’iyat ve muhâlebâtı mezkûr mahkemelere havâle olunmayacakdır.
6. Sahib ve mutasarrıfı her kim olursa olsun arazinin bir ecnebiye terhini
maddesi mezkûr mahkemelere ahvâl ve netâyici üzere itâ-i hükme ve emlâkın cebren
füruhtuyla akçenin red ettirilmesine kadar gitmeye hak ve salâhiyet verecekdir
7. Bu mahkemelerin her biri üçü Avrupalı ve ikisi yerli olarak beş nefer
hâkimden mürekkeb olacak ve Avrupalı hâkimlerden biri reis vekili nâmıyla riyâset
edecekdir ticarete müteallik mesâlihde biri yerli ve diğeri Avrupalıdan intihâb olunmuş
iki tâcir müzâkerede hazır olacakdır.
8. İskenderiye’den bir divâna istinaf ve bir de işbu divân-ı istinafda tesviye
olunan ûmûru tekrar rûyet ve tedkik etmek üzere diğer bir divân yapılacak olup bu
546 Sinafiri, Osmnalı-Mısır İlişkileri, s. 70-73.
divânı birinci derece mahkemelerinin divân-ı isti’nâfda meali ibtâl olunan ilâmâtı
havâle olunacakdır ilâmâtın bu suretle havâlesi icrâsını tehir edecekdir.
9. Bu divânların her biri dördü Avrupalı ve üçü yerli olarak yedi nefer hâkimden
mürekkeb olacak ve Avrupalı hâkimlerin biri reis vekili unvanıyla riyaset edecekdir.
10. Mürafaat-ı âlini icrâ olunacak ve muhafaza-i hukûk maddesi serbest
olacakdır. Divânlar ve mahkemeler hususunda tarafına vekalet etmek ve hukukunu
muhafaza eylemek için kabul olunacaklardır.
11. Hükkâmın tayin ve intihabı Mısır Hükümeti’ne âid olub hükümet dahi
intihâb olunacak zevât hakkında kendisince itminan ve emniyet hasıl etmek için Avrupa
dâvi nezâretlerinden gayr-i resmi istilam-ı keyfiyet edecek ve dâire-i intihâba tabi
olduğu hükümetin muvaffakiyet ve ruhsatını almış olan zevattan başkasını kabûl
eylemeyecekdir.
12. Hâkimlerin terfi-i merâtibi ve bir mahkemeden diğerine geçmiş heyet-i
hükkâmın teklif ve tensibi üzerine olabilecekdir
13. Bu divân ve mahkemelerin aza-i mürekkebesi olan hâkimler azl ve tebdil
olunamayacaklardır
14.Usûl-ü muhâkemat nizamnâmesinde hükkâmın adâb ve nezâket-i hükümet ve
iffete dokunur ahvâlinden dolayı mehâkimesi juri-i zeylan tahlif olunmuş bir hükkâmın
komisyonunda mı yohsa mehâkimde mi ruyet olunacağı gösterilecekdir
15. Mısır Hükümeti tarafından hükkâma nişan verilmeyecekdir
16. Her divân ve mahkemede tahlif olunmuş bir mahkeme kâtibi ve kâtib
muavinleri bulunacak
17. Her divân ve mahkemede tercüman ile murafaa hidmetlerine ve ilâmatın
tebliği ile icrâsına memur mikdar-ı kâfi muhzır bulunacakdır
18. Mahkeme kâtibleriyle muhzır ve tercümanlar ibtida taraf-ı hükümetden nasb
ve ta’yin olunacak ve bunlar mensub oldukları mahkemeler tarafından azl
olunabileceklerdir.
19. Hâkimlik ve mahkeme kitâbeti ve kâtib muavinliği ve tercümanlık ve
muhzırlık hidmâtı ticaret veya ahir ücretli bir hidmette beraber icrâ olunamayacakdır.
20. Bir umum-ı dava vekilinin taht-ı riyasetinde bir heyet-i hükkâm teşkil
olunacakdır işbu dava vekilinin taht-ı idaresinde ve divân-ı mehâkimde zâbite-i
mehâkim ile hidmat-ı kâfi vekilleri bulınacakdır dava vekili divânların ve mahkemelrin
kâffesinde ve bil-cümle cinayet davalarında ve divân mahkemelerinin her bir içtima-i
umumiyelerinde bulunabilecekdir dava vekili ve anın vekilleri azl ve tebdil olunur
memurin sınıfından olacak ve bunlar tarafından tayin kılınacakdır
21. Mehâkimden verilecek ilâmat ne hükümet-i mahalliye ve ne de konsoloslar
ve sairenin tesiratı altında olmayarak yalnız mehâkimin emriyle mevki-i icrâya
konulacakdır ilâmat mahalliye muhzırları marifetiyle ve icâbâtı halinde hükümet
memurlarının bilâ müdahale inzimam muavenetleri ile icrâ etdirilecekdir şu kadar ki
mahkeme cânibinden ilâmı icrâya memur olan muhzır yevm-i icrâ-yı vesaitini konsolosa
ihbara mecbur olub aksi takdirde bunun zarar ve ziyanı dahi muhzıra râci olacakdır bu
suretle kendisine mu’amelat verilen konsolosun vakt-i icrâda bulunmağa salahiyeti
olacak ise de mezkûr durum meydana geldiğinde icrâat tehir ettirilecekdir
22. Salifü’z-zikr diva ve mahkemeler hilâf-ı nizam hareket edecek ve hükümet ve
yerliler ve milleti muhtelif Avrupalılar aleyhinde irtikâ-ı kabahat ve cinayet eyleyecek
olan ecnebileri te’dib ve mücâzât olunmak üzere mehâkim eyleyecekdir
23. Bu misüllü muhakemât neşr olunacak ceza kanunnâmesi ve mevâdd-ı
cezâiye-i usul muhâkemesi nizamnâmesi ahkâmına tevfikan icrâ olunacakdır
24. Bu vecihle teşkil olunmuş olan divân ve mahkemeler her ne suretde olur ise
olsun yerliler kendi beynlerinde zuhur eden veyahud hükümet ile vuku’ bulan davalarını
ruyet eyleyecekdir.547” .
İşleyişi, yukarıdaki ifadelerle belirlenmiş olan karma mahkemelerin açılışı
Mısır’da İsmail Paşa’nın en önemli başarılarından biri sayılmaktadır. Ancak İsmail
Paşa, söz konusu mahkemelerle ilgili olarak bir takım hatalar yapmıştır. Mesela bu
mahkemelerce verilecek kararlar nihai sayılmak ile işbu mahkemelerin kanun ve
nizamnamelerinin Avrupa Devletlerince tasdik olunmadıkça geçersiz olacağını
benimsemiştir. Bu suretle Mısır adli bakımdan da egemenliğini Avrupa Devletlerine
havale etmiş oluyordu. İsmail Paşa, karma mahkemeleri meydana getirdiği gibi Mısır
kadısının azil ve tayini yetkisinin Babıâli’den Mısır Hidivliği’ne verilmesini istemiştir
fakat bu hususa dair fermanın çıkarılması için yüz bin liralık bir meblağ istenilmesi
üzerine bu fikrinden vazgeçmiştir. Bunun dışında bu mahkemeler bütün yerli ve
yabancılar arasındaki davalara bakma yetkisine sahiptiler. Bu mahkemeler ilk örnek
547 BOA. İ. MTZ. 05, 21-873, 17 M. 1287.
istinaf mahkemeleridir548. Yine bu mahkemeler 8 Mayıs 1937’de Montrö Antlaşması ile
kaldırılmıştır549.
3. 1. 4. 3. Hidiv İsmail Paşa’nın Avrupa Seyahati ve Süveyş Kanalı’nın Açılması:
Daha önce bahsedildiği üzere Hidiv İsmail ile Babıâli arasında ilişkiler
gerginleşerek iki taraf için savaş noktasına varmıştı. Ali Paşa’nın sadrazamlık mevkiine
gelmesinden itibaren Osmanlı-Mısır ilişkileri yeni bir safhaya girmiş oluyordu. Ali
Paşa, Mısır’a verilmiş olan herhangi bir imtiyaza karşı çıkmış veya hiç olmazsa verilen
imtiyazların her birini birtakım şartlar öne sürerek onaylamıştır. Böylelikle Ali ile
İsmail Paşalar arasındaki ilişkiler giderek kötü bir hal almıştır. İsmail Paşa, tedbirli
olmak adına silahlanmaya devam etmiştir.
İsmail Paşa, Babıâli tarafından reddedilmiş olan isteklerini yerine getirtmek için
Avrupa ülkelerinin desteğini aramıştı. 1869 yılında on yıl devam eden çalışmaların
sonunda Süveyş Kanalı inşaatı sona ermiş ve seyrüsefere açılmasının hazırlıklarına
başlanmıştır. İsmail Paşa, bu nedenle maiyetinde Hariciye Nazırı Nubar Paşa ile
Avrupa’nın belli başlı başkentlerine seyahate çıkmıştır550.
Süveyş Kanalı’nın toplam uzunluğu 8.400 mildir. Değeri 27-28 milyon sterlin
kadardı. Kanalın en önemli kollarından biri olan İbrahimiye’nin inşası 1872’de
tamamlanmıştır. Bu kanal, 268 km. uzunluğunda, 14 m. genişliğindedir ve Yukarı
Mısır’da 350 bin akre551 toprağı sulamakta idi. Bu toprakların içinde Fayyum, Beni
Suveyf, Asyut ve Minya bulunmaktadır552.
Paşa’nın bu seyahatinin amacı hem müstakil bir hükümdar olarak Avrupa
Hükümdarlarını Süveyş Kanalı’nın açılış merasimine davet etmek hem de arzularını
yerine getirtmek için Babıâli’ye baskı yapmaktı. Ayrıca Babıâli’yi dışlayarak
muahedelerin hükümlerinin ta’dili bahanesiyle Avrupa ülkeleriyle doğrudan doğruya
siyasi muahedelerin akdine ve kanalın tarafsızlığı hakkında bir devletlerarası mukavele 548 Richmond, Egypt 1798-1952, s. 83.549 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 39. 550 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51. 551 Akre; 0, 404 hektar552 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 37.
yapmak üzere müzakerelere girişmektir. Sultan Abdülaziz, Hidiv’in davranışına kızarak
Ali Paşa’yı bu işe bir son vermesi maksadıyla görevlendirmiştir. Ali Paşa, Avrupa
seyahati süresince Hidiv’in hareket ve ilişkilerinin izlenmesi, Avrupa hükümdarlarının,
Padişah adına törene davet edilerek Mısır’dan önce İstanbul’a gelmelerinin temini için
Avrupa başkentlerindeki Osmanlı sefirlerine talimat yollamıştır. Babıâli, Mısır Hidivi’ni
sadece Osmanlı Padişah’ına tabi bir vali olarak göstermeye çalışmışsa da Hidiv aksine
Avrupa Hükümetleri ile kamuoyuna, tabi bir vali değil müstakil bir hükümdar olarak
görünmeye çalışmaktaydı. İsmail Paşa, Korfu Adası’na ulaştığında burayı ziyaret
etmekte bulunan Yunanistan Kralı ile görüşerek kendisini davet etmiştir. Tabii ki
Babıâli bu durumdan rahatsız olmuştur. Zira Kral, Girit isyanı meselesinde Babıâli’ye
karşı düşmanca davranmıştı. Hidiv’in İtalya’da müstakil bir prens olarak kabul
edilmesine karşın Babıâli’nin ısrarı üzerine İsmail Paşa, Romanya’daki Osmanlı Sefiri
tarafından Kral Victor’a takdim edilmiştir. Viyana’da ise İmparator sarayının
protokolüne göre İmparator’un konuk bir prensi kabulü halinde bir üçüncü kişinin hazır
bulunmasına izin verilmezdi. Fakat Viyana’daki Fransa Sefirinin baskısı neticesinde bu
kabul merasiminde Viyana’daki Osmanlı Sefiri hazır bulunmuştur. Hidiv’in ziyareti,
Avusturya basınına Hidiv’in tasavvurlarına uygun bir biçimde yansıdı. L’universe
Gazetesi Hidiv’in ziyaret amacının yalnızca Avrupa Hükümdarlarını açılış törenine
davet etmek değil aynı zamanda Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden ayırmak düşüncesine de
matuf olduğunu yazdı. İsmail’in İngiltere ziyareti sırasında Sultan Abdülaziz’e tahsis
olunan sarayda misafir edilmiştir553.
Paşa, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Clarendon ile görüşerek kendisinden bazı
öğütler almıştır. İsmail Paşa, Londra ziyareti sırasında Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığı
meselesine değinmişti. Clarendon bu konuda kendisine niyetini açıklamamış ancak De
Lesseps’in kampanya adına olarak şu tarafsızlığı istihsala mukavemet etmesinden
rahatsız olmakla beraber bu fikrini kabul etmemekte olduğunu belirtmiştir. Bu, Hidiv’in
tamamen hakkı olup ancak onun yerine bizzat devletlerle meseleyi mevzubahis eylediği
takdirde Saltanat-ı Seniyye’nin hukukuna tecavüz söz konusu idi. Bunun için kanalın
açılması konusunda Babıâli’nin muvafakatı göz ardı edilemezdi. İsmail Paşa,
İngiltere’ye gitmeden önce Almanya’ya uğramış ve Berlin’deki Osmanlı Sefiri
huzurunda Prusya Kralı tarafından kabul edilmiştir. İsmail Paşa’nın Avrupa gezisinin
553 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51.
son durağı Fransa olmuştur. Paşa, Paris’te İngiltere’de olduğu gibi İmparator tarafından
müstakil bir hükümdar olarak muamele görmüştür ki kendisine daha önce Sultan
Abdülaziz’e tahsis edilen aynı oda verilmiştir. Bundan dolayı İsmail, İngiltere ve Fransa
hükümetlerinden, bağımsızlık konusundaki fikrinin desteklenmesini istemiştir. Ali
Paşa’nın, Hidiv’in bu gibi davranışlarda bulunmasından canı sıkılmış, Avrupa
başkentlerinde bulunan Osmanlı Sefirlerine tahrirat yollayarak Hidiv’in davranışlarını
kendisine bildirmelerini ve kanalın açılış törenleri için yapılacak davetlerin Padişah’ın
adına yapılmasını temin etmelerini emretmiştir. Ayrıca İsmail Paşa’yı destekleyen “La
Turquie” ve “The Levant Heraid” gibi gazetelerin Paşa aleyhine bir kampanya
başlatmaları talimatını vermiştir. Padişah, Hidiv İsmail’i azletmeyi düşünmüş ancak
İngiltere, Fransa ve Avusturya- Macaristan hükümetleri müdahale ederek Padişah’ı
vazgeçirmişlerdir. Bu sıralarda Paris’ten henüz ayrılmayan İsmail Paşa, Padişah’ın
kendisini azlederek yerine kardeşi Fazıl Paşa’yı tayin etmek istediğine dair söylentileri
duyması üzerine Rusya’ya gitmeden Mısır’a dönmeye mecbur olmuştur (28 Temmuz
1869). Babıâli, aralarında çıkan uyuşmazlıkları gidermek için İsmail’i Avrupa’dan
çağırmış ise de İsmail, resmen davet edilmediği bahanesiyle İstanbul’a gitmemiştir.
Bunun üzerine Babıâli 1867 (5 Safer 1284) fermanını feshederek 1841 Fermanı
hükümlerine avdet etme karar vermiştir. Ancak İngiltere’nin itiraz etmesi üzerine
kararından vazgeçmiştir. Sadrazam Ali Paşa, Hidiv’e haddini bildirmek için bir mektup
göndermiştir. İsmail Paşa, İskenderiye’ye döner dönmez söz konusu mektup eline
geçmiştir(1869). Ali Paşa’nın mektubu, İsmail Paşa’nın Mısır’a verilmiş olan
imtiyazlara muhalif olan hareketlerini sayıp tenkit eden ultimatom niteliği
taşımaktadır554.
Söz konusu mektupta şunlardan söz edilmiştir;
1. Avrupa Hükümdarlarını Süveyş Kanalı’nın açılış törenlerine kendi adına
davet etmekle Hidiv yetkilerini aşmıştır. Çünkü Mısır bir Osmanlı toprağıdır ve buraya
müstakil bir devletin hükümdarını davet etmek ancak Padişah’a has bir davranıştır.
2. Hidiv, Osmanlı Devleti’nin erkanından olması nedeniyle Avrupa’da yapacağı
temaslarda yanında Türk elçilerini de bulundurması gerekirken bu kurala uymamıştır.
554 Keçecizade R. Fuat, “Mısır İdaresi Hakkında İsmail Paşa’ya Mektub-i Sâmi”, TOEM, c. 42, İstanbul, 1334, s. 359-364.
3. Mısır yalnız iç idaresinde özerk bulunduğu halde Hidiv, Hariciye Nazırı
Nubar Paşa’yı yabancı devletlerle mevcut antlaşmaları değiştirmek ve yeni antlaşmalar
yapması konusunda görevlendirmiştir ki bu da mevcut ferman hükümlerine aykırıdır.
4. Hidiv, savaş gemileri inşa ettirmek ya da satın almak için halka ağır vergiler
yüklediğinden Osmanlı Hâkimiyetinden halkın soğumasına sebep olmuştur. Mektubun
sonunda Ali Paşa, İsmail Paşa’yı kendisine verilmiş olan fermanlara uygun davranmaya
çağırmıştır555.
Ali Paşa, Hidiv’e bu sert mektubu göndermekle yetinmeyerek mektubun metnini
Arapçaya çevirtip İskenderiye’deki hükümet dairelerinin kapılarına da asılmasını
emretmiştir. İsmail Paşa, Ali Paşa’nın mektubuna 1869 (10 Cemaziye’l-Ahir 1286)’da
uzunca bir mektupla cevap vermiştir. Bu mektubunda, alttan alarak fermanların
ahkâmına uyması hususunda valiliğe geldiği tarihten itibaren fermanların tayin eylediği
hak ve vazifelerden çıkmadığını kaydetmiştir. Girit maddesi hakkında Paşa, Mısır
askerinin ayrılışını İstanbul’da bulunduğu sırada kararlaştırmış olduğunu belirtmiştir.
Tahdit olunan tarihten on beş gün sonra askerin geri çekildiğini hatırlatmıştır. Mezkûr
askerlerin adada garip hareketlerde bulunması hakkında ise Paşa, bu hususta hiç bilgisi
olmadığını iddia etmiştir. Avrupa seyahatinde müsaade almadan Avrupa
Hükümdarlarını bizzat davet etmesi konusunda ise “...zat-ı şahaneden haiz olduğum
haysiyet ve şeref sıfatiyle olmuş ...hukuk-u şahaneye dokunur bir türlü vaz’ ve hareket
vukua gelmemiştir..” diye kendini savunmuştur. Hidiv, Nubar’ın Avrupa’daki
memuriyeti hakkında da şunları belirtmiştir; “.. Bu yeni bir teşebbüs olmayıp iki üç
seneden beri başlamış ve tanınmış… hatta Asitane’de bulunduğum esnalarda bunun
için vuku bulan iltimasım üzerine Hariciye Nezareti tarafından Paris ve Londra
Saltanat-ı Seniyye sefirlerine birer kıt’a tavsiyename istihsal ve irsal olundu. Nubar
Paşa’nın memuriyetinin sebebi, Mısır’da ecnebiler ile ahali arasında muamelat ve sair
müşkilattan dolayı olan davranışları görmek için mahkemeler usulünün tadili
olmuştur”. Paşa, halka ağır vergiler tarh etmek hususunda, vergilerin Şura-yı Nüvvab
tarafından takdir ve tayin edildiğini ifade etmiştir. Bir de Paşa, ziraat ve imar
alanlarında meydana gelen ilerleme ve genişlemeye işaret etmiştir. Son olarak Paşa,
silah siparişi konusuna temas ederek bu silahların eskiden mevcut olduğunu ve eski tarz
silah ve gemilerin yeni tarzla değiştirildiğini kaydetmiştir. İsmail, yazısının sonunda
555 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 45.
Padişah’a itaatini arz etmek için bir münasip vakitte Dersaadet’e geleceği vaadinde
bulunmuştur. Ali Paşa, İsmail Paşa’nın verdiği cevapları tatmin edici bulmayıp
kendisine 1869 (21 Cemaziye’l-Ahir 1286) tarihli ikinci “mektub-i sâmi”yi göndererek
bazı talimatta bulunmuştur. Şöyle ki Mehmet Ali Paşa’ya verilen fermana göre izin
verilen Mısır asakir-i nizamiyesinin sayısının devletçe müsaade olunmadıkça
artırılmaması, Avrupa ve Amerika’dan satın alınmış olan iki yüz bin adedi aşkın iğneli
tüfek ile Fransa ve Triesta’da inşa edilen zırhlı gemilerden vazgeçmesini istemiştir.
Bunun dışında Hidiv’e, bu konuda yani tüfeklerin ve zırhlı gemilerin terkinde
problemler çıkacak olursa devlet tarafından satın alınacağı bildirilmiştir. Yine de Ali
Paşa, Hidiv’den fermanlar hükmünce vergilerin Padişah’ın adına toplanmasını, istikraz
için izin almasını ve her sene düzenlenen masraf bütçelerini bir kere İstanbul’a
göndermesini ve fermanlar hükmünce Mısır’ın yabancı ülkelerle doğrudan doğruya
resmi münasebetler kurmamasını istemiştir. Bundan anlaşılıyor ki Ali Paşa, Hidiv’e
verilmiş olan imtiyazları kaldırarak 1841 Fermanı ahkâmına avdet etmek istemekteydi.
Hidiv, Sadrazam’ın ikinci mektubunu aldıktan sonra İngiltere ve Fransa konsoloslarını
çağırarak kendilerine Babıâli’nin taleplerini bildirmiştir. İngiltere, İsmail’in bahsi geçen
davranışlarında kendisine verilmiş olan Fermanların ahkâmını aştığını görüyordu.
Fransa ile Avusturya da Hidiv ile Babıâli arasındaki ilişkilerin Mısır’a verilmiş olan
Fermanlar çerçevesinde kalmasından yana idiler. İngiltere’nin nasihati üzerine İsmail
Paşa, Babıâli’ye zırhlı gemilerden feragat ettiğini bildirdi. Bu konularda İngiltere,
Fransa ve Avusturya Babıâli’ye baskı yapmışlardır556.
Daha sonra Ali Paşa, Mısır’a verilmiş olan imtiyazları kaldırmayı düşünmediğini
ileri sürmüş ve bu anlamda Hidiv’e bir telgraf çekmiştir. Buna rağmen İsmail Paşa,
İtalya’nın desteğine dayanarak Babıâli’nin tahriratına cevap vermekte iki ay kadar
gecikmiştir. Bunun üzerine, Mısır sarrafı Abraham Bey (Paşa) İstanbul’dan
uzaklaştırıldığı gibi İstanbul’da da Mısır’a asker gönderileceğine dair söylentiler
dolaşmıştır557.
Süveyş Kanalı’nın açılış törenleri zamanının yaklaşması nedeniyle İsmail Paşa,
meseleyi törenlerin sonrasına ertelemeyi düşünmüştür ve 4 Eylül 1869 tarihinde Ali
556 BOA. Y. PRK. MK. 1-60, 1299 Ra. 15, BOA. HR. SYS. 44-18, 10. 12. 1869. 557 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 35.
Paşa’ya, Padişah’a bağlılığını ve sadakatini ifade eden bir mektup göndermiştir. Ertesi
gün de İstanbul Kapı Kethüdası’na aynı anlamda bir telgraf çekmiştir. Daha sonra,
Padişah’a sevgi ve hürmet ifadeleri ile dolu bir mektupla birlikte hediye olarak on beş
milyon Frank göndermiştir. Böylece meselenin görüşülmesini törenlerin sonrasına
ertelemiştir. İngiltere ve Fransa da yeni bir Mısır meselesi çıkmasını istemediklerinden
Hidiv ve Babıâli’ye itidal ile hareket etmelerini tavsiye etmekteydiler558.
Hidiv İsmail, Avrupa seyahatinden Mısır’a döner dönmez Süveyş Kanalı’nın
açılış töreni hazırlıklarına başlamıştır. İsmail Paşa döneminin en dikkat çeken faaliyeti
Süveyş Kanalı’nın açılmasıdır.
Avusturyalı mühendis Frans’a Opera binasını yaptırdığı gibi Avrupa’dan en
meşhur artist ocaklarına davet göndermiş ve Verdi’yi Mısır Firavunları zamanına ait bir
konu üzerine “Ayda” operasını bestelemekle görevlendirmiştir559. Merasime imparator
ve imparatoriçeler, kral ve kraliçeler, prens ve prensesler, bilim adamları, sanatçılar
davet edilmiş ve bir kısmı gelmişlerdir560.
İsmail Paşa, açılış töreninin eşsiz olmasını istemekteydi bunun için kendi
kesesinden 20. 000. 000 frank vermiştir. Bunun dışında kendi adını taşıyan İsmailiyye
şehrinde misafirlerinin ikametleri için iki milyon Frank’a mal olan bir saray yaptırmış
ve angarya ile kırbaç kullanarak Kahire’den piramitlere kadar bir yol inşa ettirmiştir.
Bunun dışında şehirde konaklama çadırları kurulmuştu. Ayrıca Nil nehrinde tekne
gezintileri, Piramitleri ziyaret ve düğünler de törenlerin bir parçasıydı561. Törenlerin
programı ise Paris’te Nubar ve De Lesseps taraflarından hazırlanmıştı. Buna göre
şenliklerin dört günlük sürmesi kararlaştırılmıştır562.
13 Ekim’de Fransa İmparatoriçesi Eugnie, Hidiv’in törenlerine katılmak üzere
İstanbul’a gelmiştir. İmparatoriçe, Ali Paşa ile yaptığı görüşmede İsmail Paşa’nın
558 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 45. 559 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 73-91. . ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 74-81. 560 Charles Mismer, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975, s. 94-95. 561 Philip Mansel, Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları, (Çev. Nigar Alemdar), İstanbul, 1998, s. 9. 562 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 40.
Padişah’ı “ev sahibi” saydığından davet etmediğini savunmuş, Ali Paşa buna itiraz
ederek, Vali’nin efendisi “ev sahibi”ne kendi mülkünde düzenlenecek şenliklere dair
haber vermediğine ilaveten Babıâli’nin sorularına da cevap vermemiş diye karşılık
verdi. İmparatoriçe Mısır’a varır varmaz İsmail’le görüşerek kendisine nasihatlerde
bulunmuştur. Aynı zamanda İngiltere’nin İstanbul’daki sefiri Elliot, Padişah’la
görüştükten sonra Mısır’a gidip İsmail ile görüşerek kendisine Babıâli ile uyuşması için
tavsiyelerde bulunmuştur. İsmail ise bu muhteşem şenliklerden yararlanarak istiklalini
ilan etmek niyetindeydi. Fakat Avrupa Devletleri, Paşa’yı bu fikrinden vazgeçirdiler.
Zaten İngiltere ve Fransa’nın çıkarları, Mısır’ın içinde bulunduğu vaziyet sayesinde
gerçekleşebilecektir563. İşte Hidiv ile Babıâli arasındaki bu gergin havada Süveyş Kanalı
seyrüsefere resmen açılmıştır (17 Kasım 1869)564.
Törene katılan en yüksek tabaka misafirler arasında Fransa İmparatoru Fransuva
Jozef, İmparatoriçe Eugine, Prusya Veliahtı, Hollanda Veliahtı ve eşi, Hanovre Prensi
ile İngiltere’nin İstanbul Elçisi Eliot, Avusturya Amirali Tegethof ve Kont Andraşi
bulunmaktaydı. Bunun dışında Cezayirli Emir Abdülkadir de törene katılmıştır. Denizci
devletler savaş gemileri göndermişler, Avustralya’dan ve Çin’den temsilciler
katılmıştır. Şenlikler süresince halka ziyafetler verilmiş ve demiryolları ile gemiler
onları yukarı Nil’e taşımışlardır565. Süveyş Kanalı’nın açılış töreni masrafları bir milyon
üç yüz bin liraya ulaşmıştır566. Bu törenler Müslüman ve Hıristiyan in adamlarınca
yönetilmiştir ve İmparatoriçe Eugeine bir kraliyet yatı ile yeni kanala ilk giren
teknelerin başını çekmiştir567.
Ancak Süveyş Kanalı’nın açılması yüzyıllardan beri kapalı bir iç deniz halinde
bulunan Akdeniz’i açık deniz haline getirmiştir. Akdeniz ile Kızıldeniz’in birleştirilmesi
Batı ile Doğu arasında Ümit Burnu yolu ile yapılan uzun suyolunu kısaltmıştır. Bu
durum ise Mısır’ın siyasi, ekonomik ve ticari açıdan önemini artırmıştır. Doğu
563 Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. VII, s. 1116. 564 Hidiv 18 Kasımda bir balo tertip ederek ne denli cömert olduğunu ve ilericiliğini Avrupalılara sergilemeyi amaçlamıştır. Bu kutlamalar yalnızca kanalın değil aynı zamanda Mısır ve Orta Doğu için yeni bir dönemin de açılışını yapmak amacı taşımaktaydı. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı 1869-1945, s. 9. Kanalın açılışından itibaren 99 yıl boyunca elde edilecek kârın % 75’i şirkete kalacak, % 15’ini Mısır alacak, % 10’u da kuruculara dağıtılacaktı. Bkz. Süveyş Kanalı, TA., c. XXX, Ankara, 1981, s. 170. 565 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 42.566 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51. 567 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 335.
Akdeniz’in stratejik önemin değer kazanmasıyla bölge sömürgeci devletlerin rekabet
alanı haline gelmiştir568. Özellikle Asya ile deniz ticareti olan ve Hindistan’ı savunmak
durumunda kalan İngiltere, dikkatini Mısır’a yöneltmiştir.
Söz konusu merasimin bitimiyle Hidiv İsmail ile Babıâli arasındaki ilişkiler son
derece gerginleşecektir.
3. 1. 4. 4. 1869 Fermanı:
Yukarıda belirtildiği üzere, İstanbul ile Kahire arasında ilişkilerin gerginleşmesi
neticesinde Babıâli, Hidiv’in imtiyazlarını kaldırmak istemiş fakat Avrupalı büyük
devletler Babıâli’yi kararından vazgeçirmişlerdir.
Bunun üzerine Babıâli tarafından, Mısır’ın asıl imtiyaz Fermanı’nın hükümlerini
açıklayıcı yeni bir ferman verilmesi gerekmiştir. Zaten Sadrazam Ali Paşa, Mısır’a
imtiyazlar verilmesinden rahatsızdı. O, Mısır Valisinin fiilen ve kanunen herhangi bir
Validen farkı olmayan bir Osmanlı memuru olduğuna inanmaktaydı. Süveyş Kanalı’nın
açılış törenleri, yeni bir Osmanlı-Mısır bunalımına yol açmış ve bu durum siyasetçileri
meşgul etmişti. Tabii ki Padişah’ın mezkûr törenlere katılmaması Hidiv İsmail Paşa’yı
çok memnun etmişti ki kendisine, bu tarihi törende Avrupa Hükümdarları arasında
müstakil bir hükümdar olarak görünme fırsatı bulmuştur. Ancak söz konusu törenlerin
bitmesiyle Avrupa Hükümdarları ülkelerine geri döner dönmez Babıâli, Hidiv’in
yetkilerini sınırlayan yeni bir ferman çıkarmış ve Şehremini Server Efendi’ye tevdi
ederek Mısır’a özel bir vapur ile göndermiştir569.
Bu ferman gereğince, daha önce İsmail Paşa’ya verilmiş olan istikraz akdi
yetkisi kaldırılıp yeni istikraz yapması gerektiğinde Babıâli’ye müracaatı şartı
konulmuştur. Ayrıca bütün verginin Padişah’ın adına tarh ve tahsili ile bunların sarfı
meşru ihtiyaç tahakkuk etmedikçe vergi artırılması Babıâli’ce kabul edilmeyecektir.
İsmail Paşa, yeni Fermanı kabul etmeyeceğini ileri sürmüş fakat EIliot’un tesiriyle
568 Heyet, “Mısır Meselesi ve Süveyş Kanalı’nın Açılması”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, Konya, 1994, s. 487. 569 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 170-189. Ayrıca bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 84.
Fermanı istemeyerek teslim almıştır. Bu esnada İsmail, İstanbul’daki Fransa ve
Avusturya elçileri ile İngiltere maslahatgüzarından bir telgraf almıştır. Bunun üzerine
fermanı kabul ederek alelacele Kale’de okutmuştur. Aynı gün İsmail, Ali Paşa’ya
Fermanı kabul ettiğine dair bir telgraf göndermiştir. Ali Paşa, bundan memnun kalarak
yabancı sefirlere Mısır bunalımının sona erdiğini ilan etmiştir. Babıâli’nin, İsmail’in
borçlanmasını engellemeye çalışmasındaki gayesi buradaki hükümranlık haklarını
muhafaza etmekten ibaretti. İsmail Paşa’nın bu Fermanı kabulüne rağmen Osmanlı-
Mısır ilişkileri buhranı devam etmekteydi570.
Hidiv İsmail, askeri hazırlıklara yeniden başlayarak ordusunu modern silahlarla
donatmıştır. 9 Ocak 1870 tarihinde hükümetin bütün divân ve dairelerinde Türkçe
yerine Arapça kullanılmasını içeren bir iradeyi çıkardığı gibi Türk memurlar yerine
Mısırlıları muhtelif memuriyetlere getirmiştir. 1870’de Fransa’nın Prusya’ya yenilmesi
üzerine İsmail Paşa, Alman askeri tekniğinin Fransa’dan üstün olduğunu anlayıp Mısır
ordusunu Alman usulüne göre düzenlemeye teşebbüs etmiştir. Bunun için Alman askeri
kanunlarını tercüme ettirmiş ayrıca Osmanlı Devleti’nin tarihi düşmanı olan Rusya ile
antlaşma teşebbüslerinde bulunarak Çar ile yazışmada bulunmuştur. Çar, İsmail Paşa’ya
gönderdiği bir mektubunda Hidiv’in bayındırlık sahasındaki başarılarını beğendiğini ve
bu alandaki çalışmaları Rusya’nınkine benzediğini ifade etmiştir. Paşa cevabında,
gerçekleştirdiği işlerde Rusya’yı taklit etmekte olduğunu kaydetmekteydi. Bunun
dışında İsmail Paşa, yazar Ali Suavi ile de mektuplaşmaktaydı571.
Suavi’nin, Mısır devlet adamlarından Riyaz Paşa’ya “mahrem” olarak yolladığı
3 Safer 1287 (15 Mayıs 1870) tarihli mektubunda, bir Kuzey Afrika İslam devleti
kurarak bunu Osmanlı Devleti’nden ayırmak ve bunun başına da Mısır’ı geçirmek için
çalışma teklifinde bulunuyordu. Suavi’ye göre bu devlet Tunus, Trablus ve Mısır’ın
ittihadı ile olacaktır. Suavi, mektubunda bu öneriyi gerçekleştirmenin, dört Seneden beri
İstanbul’da gizli olarak kurulmuş olan cemiyetin gayesi olduğunu kaydetmiştir572.
570 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 43.571 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s 85. 572 Abdülkadir Karahan, “Bilinmeyen Bir Mektubuna Göre Ali Suavi’nin Kişiliği ve Mısır Yönetiminde Bir Afrika Devleti Kurma Hayali”, VII. Türk Tarih Kongresi Ankara, 25-29 Eylül 1970 Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara, 1973, s. 586-590.
Gerçekten de İsmail Paşa Mısır’a, Suriye ve Irak’ı eklemek suretiyle büyük bir
Arap Devleti kurmak istemekteydi. Dolayısıyla Mısır’ı büyük bir Afrika Devleti haline
getirmek için Sudan’a da yayılmaya teşebbüs etmiştir. Daha önce bahsedildiği üzere
İsmail Paşa, Babıâli’den Irak’ı Mısır’a ilhak etmesini istemiş fakat Ali Paşa bunu
reddetmiştir. İleride görüleceği üzere İsmail, Suriye’de de devlet aleyhinde faaliyette
bulunarak burayı ele geçirmeyi planlamıştır573.
1870’te Asir Emiri Muhammed bin Ayid tekrar isyan ederek Hüdeyde’yi
kuşatmıştır. Babıâli bu isyanı İsmail Paşa’nın teşvik ettiğine inanmaktaydı. Dolayısıyla
İsmail’den isyanı bastırmak için yardım istememiştir. İsmail, İstanbul’daki Rusya sefiri
İgnatief ile ilişkiler kurarak gizli antlaşmalarda bulunmuştur. Buna göre, İsmail Paşa
Yemen’i ele geçirirse Hint Okyanusu’na inmiş olacaklardı. Babıâli bunu engellemek
için Asir’e asker göndermeye karar verdi574.
Ocak 1871’de Osmanlı savaş gemileri denize açılıp Süveyş Kanalı’ndan geçerek
Süveyş Körfezi’nde demirledi, İsmail bundan kuşkulanarak Körfezi çevreleyen bölge
ile Sina Yarımadası’nın güney sahilinde istihkamat yapmağa başlamıştır. Buna karşın
Babıâli İsmail’in yeniden silahlanmasından endişelenerek Padişah’ın Başyaveri Nuri
Paşa’yı Mısır’a göndermiştir. Bunun üzerine İsmail Paşa, istihkamat işlerini durdurduğu
gibi topları İstanbul’a göndermeye karar vermiştir. Yine de Babıâli’nin Vali hakkındaki
kuşkuları giderilmiş değildir. İsmail Paşa, bağımsızlık kazanmak için gümrük
antlaşmaları yapmak üzere Rusya ve Avusturya ile bazı gizli müzakerelere girmiş ayrıca
Mısır camileri’nde hutbeyi kendi ismine okutmuş ve hatta İstanbul’daki Mısır Posta
Şubesi üzerine “Posta-yi Mısriyye-i Şahane” yazdırmıştı. Yukarıda belirtildiği üzere
1869 Fermanı ahkamına göre Hidiv İsmail’in Babıâli’nin izni olmadan dış istikraz akdi
yetkisi kaldırılmıştır. Fakat İsmail Paşa, her nasılsa istikraz yapmaya girişmekteydi ki
kendisinde alışkanlık halini almıştı. Bu defa şeker fabrikaların inşası ile buna bağlı
demir yollarının uzatılmasını bahane ederek istikraz yapmayı düşünmekteydi.
Babıâli’nin itirazından kaçınmak için “Daire-i Hidivi” namına İngiliz bankalarından
yeni bir istikraz akdetti (Nisan 1870). Babıâli, müsaade etmediği bu istikrazı protesto
ederek İngiltere Dışişleri Bakanı Clarendon’a 25 Nisan 1870 tarihinde bir nota verdi.
573 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 88. 574 Rifat Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919), Askeri ve Siyasi Hayatı, II. Baskı, İstanbul, 1989, s. 15.
Ancak Babıâli’nin teşebbüsleri sonuçsuz kaldı. Padişah, bu notada Hidiv’in israfından
şikâyet etmiştir575. Paşa ise bu sırada Amerika ve İngiltere’den silah satın almış ve Türk
subayları ordudan çıkararak yerine Amerika’dan subaylar getirmişti. Ayrıca İsmail
Paşa’nın Paris’te yaptırdığı, babası İbrahim Paşa’nın heykeli de ek bir sorun yaratmıştır
ki İsmail bu heykelin alt kısmına iki resim kazdırmıştı. Biri Mısırlı kumandanın Akka’yı
istilasını, diğeri ise Konya Savaşı’nda Osmanlı askerlerinin Mısırlıların ayakları altında
ezilişini göstermekteydi. Babıâli buna şiddetle itiraz etmiş bunun üzerine İsmail, Paris’e
talimat göndererek söz konusu resimleri söktürmüştür. Nihayet Avrupa ülkeleri ile Ali
Paşa’nın ısrarı üzerine İsmail Paşa, İstanbul’a gelmiştir576.
Ancak Padişah, tüm bu sorunlar nedeniyle Paşa’nın ziyaretinden memnun
kalmamıştır. Daha sonra Ali Paşa, Hidiv’in yeni istikrazı için yaptığı protestodan
vazgeçmiştir. İsmail Paşa, yeni borcunu ödeyebilmek için “Mukabele Vergi” isminde
yeni bir vergi türü ihdas etti. Buna göre, altı yıllık vergiyi peşin alarak veren
mükellefler, sonsuz olarak verginin yarısını ödemekten muaf tutulacaktır. Daha önce
belirtildiği gibi Avrupa ülkelerinin baskısı ile Babıâli’nin ısrarı üzerine İsmail Paşa,
anlaşmazlığın temel sebebi olan zırhlı gemilerinden vazgeçmişti. Bu gemiler Fransa ve
İngiltere’den Babıâli tarafından satın alınarak İstanbul’a getirilmiştir577.
Sultan Abdülaziz, Saray-ı Hümayun önünde demirlenmiş olan gemileri
seyrettikten sonra Ali Paşa’yı ödüllendirmeye karar vermiştir. İsmail Paşa, bundan
böyle kendisi ile Babıâli arasında çıkabilen anlaşmazlığın günü gününe araştırılması
amacıyla Abraham’ı İstanbul’da Kapı-kethüdası olarak tayin ettirmiştir. Buna karşılık
Sultan Aziz, Hidiv ile daimi bir temas kurmak amacıyla Mısır’da bir memur
bulundurmayı düşünmüş fakat İngiltere’nin İstanbul’daki sefiri Elliot’un“böyle bir
memur müstakil bir ülke nezdindeki sefire benzetilir” tavsiyesiyle bu fikirden
vazgeçilmiştir578.
575 BOA. İ. MTZ. 05, 21-874, 01 Ra 1287. 576 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 87. 577 Bu gemiler Tolon’dan alınmıştır. Asarı Tevfik, firkateyn 206.830 Necmi Şevket, Kurvet 97.185, Asarı Şevket, Kurvet 97.185 İclaliye, Kurvet 99.185 Zabitlerin sofra takımları ile masalar ve bazı edevat ve top ve gülle bedelleri 52.784 toplam 553.133 Sterlindir. Bkz. Ziya Karamürsel, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989, s. 101. ayrıca İngiltere’den Babıali tarafından alınan gemilerin bedelleri lira İbrahimiyye 208.000, Muzaffer 93.000, Hayriye 93.000 toplam 394.000 liradır. Bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 85. 578 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 89.
Özetle İsmail Paşa’nın İstanbul’u ziyaretinden itibaren Kahire ile İstanbul
arasında ilişkiler normale doğru giderken Ali Paşa hastalanmış bunun üzerine İsmail,
Maliye Nazırı Niyaz Paşa’yı, Ali Paşa’yı ziyaret etmek amacıyla özel bir vapur ile
İstanbul’a göndermiştir579. 6 Eylül 1871 tarihinde Ali Paşa’nın ölümüyle Osmanlı-Mısır
ilişkilerinde yeni bir döneme girilmiştir.
3. 1. 5. Hidiv İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Son Safhası:
3. 1. 5. 1. İstikraz Meselesi:
Yukarıda bahsedildiği gibi Sadrazam Ali Paşa, Hidiv İsmail’e imtiyazların
verilmesine hep karşı çıkmıştı. Ancak onun ölümüyle İsmail Paşa, Nedim ve Rüştü
Paşalar devrinde kaybettiği bütün imtiyazları fazlasıyla geri alacaktır. Ali Paşa’nın
ölümüyle, zayıf bir kişiliğe sahip olan Nedim Paşa’nın sadarete gelmesiyle hem devletin
genel gidişatında hem de Osmanlı-Mısır ilişkilerinde çok önemli değişiklikler olacaktır.
Şöyle ki Ali Paşa’nın ölümü, Abdülaziz’in saltanatında kötü bir dönüm noktası
olmuştur. Devletin mülki idaresi büsbütün bozulup mali buhran ağırlaşmıştır.
İsmail Paşa için önemli olan devletin bu kötü durumundan yararlanarak
kaybettiği imtiyazları yeniden elde etmek için İstanbul’da fa1iyetlerini yoğunlaştırma
fırsatını bulmuş olmasıdır. Zaten Ali Paşa’nın ölümünden hemen sonra İstanbul-Kahire
ilişkileri, Sadrazam Nedim ve Hariciye Nazırı Server Paşaların çabalarıyla istenilen
düzeye getirilmiştir. Bununla beraber Hidiv, yeni Sadrazam’ın da Ali Paşa’nın
politikasını izlemesinden endişelenerek kendisine önemli meblağlar takdim etmiştir.
Ayrıca, Kapı Kethüdası Abraham Paşa vasıtasıyla yabani hayvan ve kuşlara meraklı
Abdülaziz’e çeşitli hayvan ve kuşlar yollamıştır. Hidiv’in Kapı Kethüdası Abraham,
İstanbul’da büyük şöhret ve nüfuz sağlamıştır. Abraham’in çabaları sonunda İsmail
Paşa, Sultan’dan 1869 fermanını kaldırmasını istemiştir. İsmail Paşa, Maliye Nazırı
İsmail Sıddık Paşa ve Hariciye Nazırı Nubar Paşa ile birlikte İstanbul’a gelmiştir (23
Haziran 1872). İsmail, yeni sadrazam ile görüşüp kendisine yüz elli bin lira rüşvet
vererek onun desteğini kazanmayı başarmıştır. Bunun üzerine Padişah’a 1869
579 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIII, s. 13.
Fermanının ve özellikle müsaade olmadan istikraz edememek şartının kaldırılması için
ariza takdim etmiştir. İsmail’in talebi Padişah tarafından kabul edilmiş, fakat söz konusu
ferman verilmek üzere iken Nedim Paşa sadrazamlıktan azledilerek yerine Midhat Paşa
getirilmiştir (31 Temmuz 1872).
Yeni sadrazam mezkûr fermanının itasına muvafakat etmemiştir. Ancak Padişah
Hidiv’e söz vermiş olduğundan Midhat Paşa zor durumda kalarak fermanı kaleme alıp
Padişah’a sunmuştur. Ferman, Padişah tarafından tasdik edilerek özel bir vapurla
Başkâtip Hilmi Efendi vasıtasıyla Mısır’a gönderilmiştir. Aynı zamanda bir sureti
İstanbul gazetelerinde neşredilmiştir (7 Receb 1289/10 Eylül 1872). Buna göre, 1869
fermanının ilgası ile 1867 fermanıyla verilmiş imtiyazların ibkası kararlaştırılmıştır.
Ancak, istikraz akdi için sarih mezûniyet verilmediğinden söz konusu ferman İsmail
Paşa tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Padişah, katî ve tam istikraz akdi
yetkisini mutazammın bir “Hatt-ı Hümayun” çıkarıp Sadrazam’a haber vermeden
doğruca Hidiv’e göndermiştirDEMİ580. Burada “...Bundan böyle Mısır Eyaleti’nin
imarı için herhangi bir zamanda hariçten istikraz akdi lazım görülürse tarafımızdan
müsaade istemeden Mısır Hükümeti adına gereği olan istikraz yapmaya salahiyetiniz
mukarrerdir” denilmektedir581.
Mezkûr Hatt-ı Şerif Mısır’a varır varmaz İsmail Paşa, yüzde on üç faiz ve bir
buçuk komisyon ile bir milyon lira istikraz akdetmiştir. Tabii ki Hidiv, bahsi geçen
kaydın kaldırılmasından çok memnun kalıp Padişah’a teşekkürname göndererek bu
kararın Hidivliğin imar maddeleri için çok yararlı olduğunu belirtmiştir. İngiltere Sefiri
Elliot 14 Ekim tarihli bir yazısında Hatt-ı Şerif meselesine dair Midhat ve Halil
Paşalarla görüştüğünü ve bu hususta her ikisinin teessüf izharından çekinmediklerini
ifade etmiştir. Abdülaziz, mezkûr Hatt-ı Şerifin ısdarına mukabil İsmail’den iki yüz elli,
Nedim Paşa’dan ise yirmi beş bin lira almıştır582.
İsmail, söz konusu ferman ile Hatt-ı Şerif için Kahire Kalesi’nde büyük bir tören
düzenlemiş, fermanlar okunmuş ve toplar atılmıştır. Ferman ile Hatt-ı Şerif’in metni,
resmi gazete olan Vekayi-i Mısriyye’de neşrolunmuştur (29 Ekim 1872). Midhat Paşa,
580 BOA. İ. MTZ. 05, 09 B. 1289. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 43.581 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 39-40. 582 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 92-94.
İsmail Paşa’ya hariçten istikraz akdi yetkisi verilmesinin siyasi, idari ve mali sakıncaları
bulunduğu gerekçesiyle buna razı olmamıştır583. Padişah, Paşa’nın muhalefetinden
rahatsız olmuş ve saray’da Nedim Paşa taraftarları da bu fırsattan yararlanarak Midhat’ı
çekiştirmek suretiyle Padişah’ı kışkırtmışlardır. Ayrıca İsmail Paşa, Kapı Kethüdası
İbrahim ile Sadrazam’ın azledilmesinin yollarını aramasını istemiştir. Nihayet yüz yirmi
beş bin lira karşılığında Sadrazam’ı azlettirmeye muvaffak olmuştur584. Midhat Paşa’nın
görevinden alınarak Büyük Rüştü Paşa’nın Sadrazamlığa gelmesiyle bu kez de İsmail
ile yeni Sadrazam arasında da yeni bir olay çıkmıştır.
Şöyle ki Halil Paşa, Hidiv İsmail ve Tevfik Paşalar dönemlerinde Heyet-i
Nüzzar başkanlığında bulunan Mısırlı devlet adamı Şerif Paşa’nın585 (1823-1887) oğlu
olup çeşitli siyasi mevkilerde bulunmuştur. Halil Paşa, siyaset işinde çok becerikli idi.
Midhat Paşa sadrazamlığa getirildiğinde onu Hariciye Nazırlığına tayin ettirdi. İsmail
Paşa, rakibi bulunan kardeşi Fazıl Paşa’nın damadı olan Halil Paşa’yı hiç sevmiyordu.
İsmail, henüz Hariciye müsteşarlığında bulunan Halil’in Hariciye Nazırlığına
getirilmesini engellemek için Abraham’ı görevlendirdi. Ancak Sultan Abdülaziz,
Viyana’dan geri dönen Halil Paşa ile görüşmüş ve kendisini beğenmişti. Halil Paşa,
Hidiv İsmail’i iyi tanıdığından Meclis-i Vükela’da kendisine karşı çıkmış ve muhalefeti
ile tanınmıştı586. Hatta Halil Paşa, Mısır Hidivi aleyhinde yabancı gazetelerde neşriyatta
bulunmakta idi. Hidiv İsmail, Halil’in Hariciye Nezareti’nden azli için Sadrazam Rüştü
Paşa’ya müracaat etti. Sadrazam muvafakat etmemiş olduğundan Abraham Paşa
sadrazamlık müsteşarı Mustafa Paşa’ya müracaat eder. Mustafa Paşa keyfiyeti Rüştü
Paşa’ya açar ve Abraham’ın gayretleri sonucunda Padişah, Başkâtibi Sadrazam’a
gönderip Halil Paşa’nın istifa etmesini istedi. Buna karşı çıkan Rüştü Paşa da birkaç gün
sonra istifa etti. Böylece, İsmail Paşa’nın Saray nezdindeki teşebbüsleri neticesinde
Hariciye Nazırı Halil Şerif Paşa görevinden alındığı gibi Sadrazam Rüştü Paşa da istifa
etmiştir587.
583 BOA. Y. EE. 25-12, 07 B. 1289. 584 M. Tayip Gökbilgin, “Midhat Paşa”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 275. ayrıca bkz. M. Z. Pakalın, Son Sadrazamlar ve Başvekiller, c. 1, İstanbul, 1944, s. 221-222. 585 J. H. Kramers, “Şerif Paşa”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 442.586 BOA. YEE. 43-24, 21 C. 1295.587 Wilfrid Scawen Blunt, Secret History of The English Occupation of Egypt Being A Personal Narrative of Events, London, s. 192-213.
İsmail Paşa, kendisinin Avrupa’da etkinlik kazanmasına engel olan kimselerden
kurtulmuştur. Sıradaki hedefi ise Mısır üzerinde Babıâli’nin nüfuzunu tamamen
kaldırmaktır.
3. 1. 5. 2. 1873 Fermanı:
Daha önce bahsettiğimiz gibi, Mısır Hidiv’i İsmail Paşa, 1866’da Mısır
Valiliği’nin veraset sistemini değiştirerek kendi soyuna hasretmiş sonra da 1867’de
Hidiv unvanı ile bazı imtiyazları elde etmişti. 1872 fermanı ile de dışarıdan istikraz
yapma yetkisine yeniden kavuşmuştur.
Bütün bunlara rağmen, Paşa Mısır için 1841 tarihinden bu ana kadar Mısır’a
verilmiş olan imtiyazları kapsayan bir ferman elde etmeyi planlamaktaydı. Söz konusu
fermanın çıkarılmasının sebebi “…malum olduğu üzere Mısır Hidiviyet-i celilesinin
tevârüs tarikiyle vali-i esbak Mehmet Ali Paşa’ya tevci’ kılındığı vakitten bu ana kadar
gerek usul-ü tevârüsün ta’diline ve gerek mevki-i hidiviyet ile ahalinin icâbatına göre
bazı imtiyazatın itâsına dair şerefsudur olan hattut-u humayun ve ev^mir-i şerifenin
ta’dilat ve ta’kilatı icâbiyesiyle beraber cümlesi bir fermân-ı alişânımda cem’ olunarak
ahkâm-ı mündericesi ve cümle ferman-ı alişânların bedeline kâim ve dâim olmak üzere
bir fermân-ı alişânımın ısdârı hakkında vuku’ bulan istid’a…” ifadeleri ile
açıklanmaktadır588. İsmail Paşa anlaşıldığı üzere Mısır’daki konumunu sağlamlaştırmak
için böyle bir fermanı elde etmeyi istemekteydi. Bunun için Sultan Abdülaziz’in tahta
çıkışının yıldönümünü fırsat bilerek oğlu İbrahim Paşa, damadı Mansur Paşa, Maliye
Nazırı İsmail Sıddık Paşa, Hariciye Nazırı Nubar Paşa, Meclis-i Vâlâ-yı Hususi Başkanı
Riyaz Paşa, Talat ve Hayri Paşalarla birlikte “Mısır” vapuru ile İstanbul’a gelmiştir (15
Mayıs 1873). Hidiv, bu ziyaretinde fevkalade iltifatlar görmüş ve Padişah ile uzun
sohbetler yapma imkanı bulmuştur. Üstelik İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde
kendisine İzzeddin Vapuru tahsis olunmuş, Mabeyn-i Hümayun’a giriş ve çıkışta
Saltanat Kapısı’ndan gelip gitmesi için irade çıkarılmıştır589. İsmail Paşa, arzuladığı
fermanı alabilmek için İstanbul’da çok miktarda altın ve değerli hediyeler dağıtmıştır ki
588 BOA. YEE. 122-10-10,39-121-2536, 1290. 589 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 47.
sadece Padişah’a, kendisinin İngiltere’nin İstanbul sefirine bildirdiğine göre altı yüz
seksen bin lira değerinde hediyeler sunmuştur590.
Nihayet Hidiv, arzuladığı fermanı çıkarmayı başarmıştır. 1873 tarihli bu
fermanda, Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan 1841 tarihli fermandan itibaren veraset
sisteminin ta’diline ve sair imtiyazlara dair Hatt-ı Hümayunlar ve fermanlar ahkâmı
toplanarak tanınmıştır591. Fermanda geçen hususlar şunlardır;
“ hidivlik sened-i celilinin evlâd-ı zekkûrun büyüğüne ve ileride anın ekber
evlâdına tahsis olunması yani hidiv bulunan zâtın doğrudan doğruya evlâd-ı zekkûrunun
ekberine münhasır tutulması
Hidiviyet-i Mısriye’nin saâdeti ve bi’l-cümle ahâli ve sekenesinin refah ve
temin-i asâyiş ve istirâhatı nezd-i şahânemde en ziyade mültezim ve matlub olan
mevad-ı mühimmeden olub bunun tesisi ve istikmali için memleketin idare-i mülkiye ve
maliye ve sairesi Mısır Hükümetine aid olmağlabu bâbda taraf-ı Devlet-i Aliyemden
Hükümet-i Mısriye’ye tayin ve ita kılınan imtiyazât dahi câri ve müste’mir olmak üzere
zikr ve beyan olunur
Hidiviyet-i Mısriye ve mülhâkatı ve idâresinde bulunan cihân-ı malûmesiyle
ilave kılınan Sevakin ve Musavva ve mülhâkatı bundan böyle beruce muhareresinin
evladı-ı zekkurun-i ekbere ve ondan sonra dahi bu kaideye tatbikan hidiv bulunanların
büyük oğluna tevcihi
Devlet-i Aliye’nin muahedât-ı politikasına halel getirmeyecek suretle düvel-i
ecnebiye memurlarıyla gümrük ve ticaret mukaveleleri ve bunları sınırlamak konusunda
Hidiv-i Mısır bulunan zât murahhas ve mezun
varis olan ekber evlad-ı zekur sagir ve sabi bulunduğu halde idare-i umur-u
hidiviyet için lazım gelecek heyet-i vesayenin suret-i teşkili
umur-u maliyece tasarrufat-ı kâmileyi haiz olmakla beraber her ne vakt haricden
istikraz lüzum görünüyor ise bi’l-istizan istikraz akdine mezun
icab ve lüzumuna göre mikdar-ı asakir-i mısrye-i şahanenin dahi bilâ tahdid
taklil ve teksiri için murahhasiyet-i kâmile ita kılındı
590 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 47. 591 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 84-87. ayrıca bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 46-47.
Hidiv-i Mısır bulunan zât meratib-i askeriyesinden miralaylığa ve rütbe-i
divâniyemden rütbe-i saniyeye kadar verebilmesi imtiyazı
Mısır’da darb olunacak meskûkât-ı nâm nâm-ı padişahaneme olarak darb
olunmak
Hatt-ı Mısriye’de bulunan asakir-i berriye ve bahriye sancaklarının sair asâkir-i
şahanem sancaklarından farkı olmamak ve sefâin-i harbiyeden bilâ istizan yalnız zırhlı
sefâin inşa olunmamak meşrut
senevi te’diyesi mukarrer olan yüz elli bin kese akçe vergi-i maktu’un vakt ve
zamanında tertib ve te’diye ve ifâsına sarf-ı himmet oluna592”.
Dış temsilcilikler kurulmaması, zırhlı gemilerin yaptırılmaması ve yıllık verginin
ödenmesi gibi bazı hükümleri dışında bu ferman, Mısır’a fiilen olduğu kadar hukuki
anlamda da müstakil bir vaziyet kazandırmıştır. Bu nedenle söz konusu ferman Mısır’ın
anayasası niteliğindedir593.
Hidiv İsmail’in bu fermanı elde etmesi nedeniyle Mirgûn’daki sahilhanesinde
Padişah için büyük bir ziyafet ile muhteşem şenlikler düzenlemiş olduğu gibi Sadrazam
ile vükelaya mükellef ziyafetler verilmiştir. Ayrıca Padişah’a altın sofra takımı hediye
edilmiştir. Buna mukabil Padişah da Hidiv’in oğullarıyla damatlarına nişanlar
vermiştir594.
Mısır Hidivi’nin yine bu ferman münasebetiyle vükelâya 60. 000 lira hediye
etmek istediği ve bunu nasıl yapmasının uygun olacağını Sultan Abdülaziz’e sorduğu ve
irade-i seniye ile sadrazama 25. 000 ve seraskere 15. 000 lira verildiği ve Padişah’a da
çok mühim miktarda para takdim etmiş olduğu rivayet edilmektedir. Dönemin İngiliz
Elçisi ise Hidiv tarafından Padişah’a takdim olunan paranın 1 milyon olduğunu
bildirmiştir595. Rivayetlerin hangisinin doğru olduğundan çok daha önemli olan Osmanlı
592 BOA. YEE. 122-10-10, 39-21-2536, 1290. 593 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 46. ayrıca bkz. J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, s. 75. Ayrıca bkz. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 207-228.594 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 52-53. 595 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 45.
Devleti’nin içine düştüğü durumdur. Mısır, Osmanlı Devleti’nden para karşılığı
bağımsızlık kazanmıştır.
Bu ferman Mısır’ın sadece Babıâli ile değil yabancı ülkelerle de ilişkilerini
düzene sokmaktaydı. İsmail Paşa elde ettiği bu ferman ile bütün emellerine kavuşarak
Mısır’a geri dönmüştür (14 Ağustos 1873). İsmail Paşa, dönüşünden üç gün sonra
fermanın okunması için İskenderiye’de bulunan Resit-Tin Sarayı’nda törenler
düzenlemiştir. Bu fermanla ilgili olarak İngiltere’nin tutumu olumlu olmamıştır. Fransa
ise Doğu Ticaret merkezinin Süveyş Kanalı kıyılarına kayacağını düşünmüştür.
İtalya’ya göre Mısır tam olarak idari bağımsızlığına kavuşmuştur ve Avusturya-
Macaristan Başbakanı ise bu fermanını Osmanlı’nın bütünlüğüne yönelik büyük bir
darbe olduğunu ifade etmiştir. Özet olarak Avrupa Devletleri Fermanı tenkit
etmişlerdir596.
Bu ferman, hem devlet için hem de Mısır için büyük bir felaket olmuştur ki
İsmail, mezkûr fermandan sonra otuz iki milyon sterlinlik bir istikraz yapmıştır. Bu
istikraz, şimdiye kadar yapılanların en büyüğü ve ödeme bakımından en ağır şartları
ihtiva edenidir. Şöyle ki otuz senede te’diye olunacak, yıllık faizi yüzde yedi ve Mısır
hazinesine girmiş olan saf meblağ 20.074.077 sterlin olmuştur. Yabancı maliyeciler bu
borca “büyük istikraz” adını verirken, Mısırlı müverrihler ise “meşûm borç veya
korkunç yaratılışlı hortlak” diye nitelemişlerdir597.
Anlaşılacağı üzere bu fermanın, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılmasında
büyük rolü olmuştur. İsmail Paşa’nın 1873 Fermanını elde ettikten sonra İstanbul ile
olan bağları gittikçe zayıflamıştır. İlişkileri yalnız mürettep olan vergiye inhisar ederek,
onun da tediyesinde gecikme ve problemler meydana getirdiği gibi bir süre sonra
vermekte olduğu paraları kesmiş ve yavaş yavaş müstakil bir hükümdar gibi hareket
etmeye başlamıştır. 1873 Fermanı gereğince, Hidiv, yabancı ülkelerle ticari mukaveleler
akdetme yetkisine sahipti ve Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelerle imzalamış olduğu
ticari muahedelerin 1876 yılında sona ermesinden dolayı Hidiv’in Avrupa ülkelerine bu
amaçla maslahatgüzarlarını tayini yeniden gündeme gelmiştir. Padişah, Sırbistan ve
596 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 102. 597 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 55.
Romanya’nın aynı istekte bulunmamaları için Hidiv’e bu gibi imtiyazı vermekten
çekinmiştir ancak Hidiv, resmi olarak talebinde ısrar etmektense Paris, Londra, Viyana
ve Berlin’de resmi olmayan maslahatgüzarlar bulundurmayı daha uygun bulmuştur.
Sultan Abdülaziz, Hidiv’in tekrar istikraz akdetmesi ile müstakil bir hükümdar gibi
davranmasından rahatsız olmuştur. Padişah, Paşa’nın istikraz yapmasını engellemek
için yeni bir Hatt-ı Humayun çıkardı. Bu iradenin İbrahim’e bildirildiği günde
Sadrazam Hüseyin Avni Paşa Mabeyn’e çağırılıp Padişah, sözü geçen Hatt-ı
Hümâyun’u bizzat okumuştur. İsmail Paşa, Hüseyin Avni Paşa’dan ümitsizliğe
kapılarak onun, Kapı Kethüdası Abraham Paşa’dan Mabeyn’e gidip Paşa aleyhine bazı
ilakatta bulunmasını istemiştir. Hidiv İsmail’in Avrupa Devletlerine siyasi temsilciler
göndermesi bizzat Abdülaziz tarafından reddedilmiş olmasına rağmen İsmail, Sadrazam
Avni’ye karşı cephe alıp aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlamış ve bu aralık Baş
Mabeynci olanların yekdiğerinden rüşvetçi olduklarından bahsedilmiş ve Avni Paşa
görevden alınarak yerine Esat Paşa ikinci defa sadrazamlığa getirilmiştir. Mahmut
Nedim Paşa’nın ikinci Sadrazamlığında, 1875 (25 Receb 1292) tarihinde Osmanlı
Devleti sınırları içerisinde bulunan Afrika sahilinde Hüdeyde Sancağı’na tabi olan
Zeyla İskelesi Mısır Hidivi uhdesine ilhak edilmiştir. Buna mukabil senevi tertip olunan
on beş bin altın yani üç bin kese Babıâli’ye verilecektir. Bunu içeren Padişah’ın
iradesini Hidiv’e bildirmek üzere Seryaveri Halil Paşa Mısır’a gönderilmiştir. Hatt-ı
Hümâyun’un teslimi ve okunması Res’it-Tin Sarayı’nda gerçekleşmiştir. Bunun
Hidivlik için önemi, adı geçen Kızıldeniz’in sahillerini ikmal eyleyerek ticaretin
genişletilmesine yol açmış olmasıdır598.
Sadrazam’ın Yemen Valisi’ne, Mısır’a Zeyla idaresinin teslimini bildiren yazı
göndermesi üzerine Mısır hâkimiyeti Kızıldeniz sahillerinden Aden Körfezi Kuzey
sahillerine kadar uzanmış, daha sonra Hint Okyanusu sahilinde bulunan Re’s-i
Gordovo’ya kadar genişletilmiştir. Zeyla İskelesi’nin Mısır idaresine terkinden sonra
Sultan Aziz’in hal’ine kadar (30 Mayıs 1876) Mısır’la ilgili önemli bir anlaşmazlık veya
olay olmamış, V. Murat’ın tahta geçişiyle İsmail Paşa ile Babıâli’nin arası açılmıştır ki
yeni Padişah Mısır’da verasetle ilgili 1866 Fermanını kaldırmayı düşünmüştür. Fakat V.
598 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XV, s. 37.
Murat’ın kısa zaman sonra akıl hastalığı ağırlaştığından tahttan indirilmiş ve yerine II.
Abdülhamit geçmiştir599.
3. 1. 5. 3. II. Abdülhamit Döneminde Mısır İle İlişkiler:
II. Abdülhamit’in Osmanlı tahtına geçişi hem Osmanlı Devleti hem de Mısır’ın
Babıâli ile ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcıdır. Abdülhamit, Kavalalı
ailesini ne sever ne de hediyelerini kabul ederdi. Onların Mısır Hidivliği’ni Osmanlı
Devleti’nden gasp ettiklerine inanmaktaydı. Bu nedenle Mısır Hidivlerini hiçbir zaman
hoş bir nazarla görmemiş ve kendilerine karşı hiçbir zaman tam bir güveni
olmamıştır600. II. Abdülhamit, Navarin faciasını unutmadığı gibi, İngilizlerin
Manchester Ticaret Odası marifetiyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya verdikleri altın
madalyanın fotoğrafını da kendi yazıhanesinde muhafaza etmiştir. Bunun için
Abdülhamit’in tahta cülusunu müteakip, Sultan Aziz tarafından Hidiv İsmail’e malikâne
olarak ihsan edilmiş olan Yassıada’yı geri almıştır. Sadrazam Midhat Paşa da
Abdülhamit’i sözü geçen 1873 Fermanını kaldırmaya teşvik etmekteydi. Ancak
İngiltere’nin İstanbul’daki sefirinin baskısı, adı geçen fermanın ibkasını sağlamıştır.
Abdülhamit de güttüğü İslam birliği siyaseti doğrultusunda Hidiv’i gücendirmek
istememiştir. Ayrıca Mısır Kapı Kethüdası Abraham (İbrahim) Paşa’yı yerinde tutarak
Meclis-i Vâlâ üyeliğine tayin etmiştir. Buna mukabil Abraham, Hidiv’in talimatı
üzerine saray ve vükela ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır601.
1875’te Bosna-Hersek Vilayetleri, Avusturya ile Sırbistan’ın tahrikleriyle
ayaklanmışlardı. Bilindiği gibi Mısır askeri Osmanlı Ordusu’nun bir kısmını
oluşturduğundan Sultan Aziz Hidiv’den yardım istemişti. Bunun üzerine İsmail Paşa,
Raşit Paşa kumandasında yedi bin kişilik bir kuvveti İstanbul yoluyla Sırbistan
sınırlarına göndermişti. Mısır askeri Osmanlı ordusuna katılarak Sırplara karşı yapılan
savaşlarda yararlıklar göstermişlerdir. Abdülhamit’in taht’a çıktığı sıralarda savaş sona
erdi ve Mısır askeri İstanbul’a geri döndü. Nisan 1877’de Rusya, Osmanlı Devleti’ne
savaş açtı. Bunun üzerine Sultan Abdülhamit, Mısır’a verilmiş olan fermanlar gereğince
Mısır Hidivi’nden yardım istemiştir. Bu sırada Mısır Hükümeti mali sıkıntı içinde
599 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 104-106. 600 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamit, Beşinci Baskı, İstanbul, 1999, s. 148. 601 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 106.
bulunmaktaydı bu nedenle İsmail Paşa, Padişah’ın istediğini yerine getiremeyeceğini
ifade etmiş ve özür dilemiştir. Ancak Abdülhamit’in ısrarı üzerine İsmail Paşa, meseleyi
görüşmek için Meclis’e havâle etmiştir. 30 Nisan 1877 tarihinde Meclis’te yapılan
görüşmelerde İsmail, bizzat yaptığı konuşmada Rusya’yı Osmanlı Devleti’ne savaş
açmakla suçlayarak Mısır’ın Padişah’a yardım edeceğini açıklamış ve sevk edilecek
kuvvetlerin masraflarını karşılayabilmek için “Savaş Vergisi” isminde yeni bir vergi
tarh etmeyi teklif etmiştir. Meclis’in, Hidiv’in teklifini kabul etmesi üzerine sevk
edilecek kuvvetlerin hazırlanmasına başlanmış ve Hidiv’in oğlu Hasan Paşa
kumandasında on iki bin kişilik bir kuvvet teçhiz edilmiştir. Hasan Paşa, kendisine
tahsis edilen Mısır isimli vapurdan başka iki kıta harp gemisi ve yedi kıta asker ve
mühimmat vapurları ile beraber İskenderiye’den hareket ederek İstanbul’a doğru yola
çıkmıştır. İsmail Paşa, bu askerin kış mevsiminin zorlu şartlarına dayanma güçleri
olmadığından Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’dan İstanbul’da kalmalarını istemiştir.
Bunun üzerine Mısır askeri Üsküdar’da bulunan Selimiye Kışlasına yerleştirilmiştir.
Sultan Abdülhamit Rüştü Paşa’dan şüphelenerek askerin kendi aleyhinde kullanılmak
üzere İstanbul’da bırakıldığına inanmış ve Tuna’ya gönderilmelerini emretmiştir.
Sadrazam Rüştü Paşa, Mabeyn’e gönderdiği tezkerede Mısır askerinin Üsküdar
ve İstanbul taraflarındaki kışlalara yerleşmesine dair İsmail Paşa’ya söz verdiğini
kaydeder. Mabeyn’den Rüştü Paşa’ya yazılan cevapta vaktiyle Mehmet Ali Paşa’nın
Osmanlı Devleti aleyhindeki kötü niyetinden ve Navarin olayı ile Mısır askerinin
Konya’ya kadar gelmesinden bahsedilerek askerin doğrudan doğruya muharebe
meydanına sevk olunması emredilmiştir. Paşa, bu cevabı alır almaz İsmail Paşa’nın
Kapı Kethüdası Talat Paşa vasıtasıyla Mısır askerinin muharebeye sevk için değil,
mahalli asayişinin muhafazası için İstanbul’a getirildiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine
Rüştü Paşa, Hidiv’e verdiği sözü tutmamayı uygun bulmadığından askerin İstanbul’da
kalmasında ısrar etmiş ve Padişah, vehim ve vesveseye düşerek Rüştü Paşa hakkında
daha fazla kuşkuya kapılmıştır. Bunun üzerine Rüştü Paşa ihtiyarlığını ve hastalığını
ileri sürerek, istifa etmek zorunda kalmıştır. Böylece Mısır askeri Varna’ya
gönderilmiştir. İsmail Paşa, Osmanlı ordusuna yardım malzemelerinin gönderilmesini
sürdürmüş nakil işleri için Garbiye ve Mehmet Ali isminde iki kıt’a vapur ve Donanma-
yı Hümâyun için gereken roketler ve zahire ile Rumeli orduları için doktor, eczacı ve
cerrahlar yollamıştır. Ayrıca hediye olarak beş kıt’a sefine-i şahane için beş bin dört yüz
lira ihsan buyrulmuş fakat Padişah tarafından reddedilmiştir. Çünkü Osmanlı askeri,
konumu gereğince Asakir-i Şahane’ye Padişah’tan başka hiçbir taraftan akçe kabul
edilemezdi602.
Mısır Hükümeti, asker göndermekle savaşa resmen katılmış oluyordu. Bu
nedenle İngiltere Hükümeti Rusya Hükümeti’ne ultimatom verdi603. Buna göre İngiltere
Hükümeti, Rusya’nın Süveyş Kanalı’nı kuşatma altına almak için herhangi bir
teşebbüste bulunmasını, Hindistan’daki müstemlekelerini tehdit ve milletlerarası
ticaretini zarara uğratmış sayarak savaşa karşı tarafsız kalmayacaktı. Bu durumda Rusya
Mısır’a saldırmayacağını taahhüt etti. Mısır Hükümeti de Süveyş Kanalı üzerinde,
Boğazlar hakkında uygulanmakta olan aynı şartların uygulanmasını kabul etmiştir. Bu
şartlara göre Rusya savaş gemilerinin Süveyş Kanalı’ndan geçişine müsaade
edilmeyecek fakat diğer ülkelerinkine izin verilecektir604. Bilindiği gibi Osmanlı-Rus
Savaşı, Osmanlı Devleti’nin yenilgisini tescil eden Ayastefanos (Yeşilköy)
Antlaşması’nın imzalanmasıyla (3 Mart 1878) sona ermiştir605.
Bu antlaşmaya göre büyük bir Bulgaristan kurulmakta, Romanya, Sırbistan ve
Karadağ büyütülmektedir. Kars, Ardahan, Doğu Bayezid ve Batum Ruslara
bırakılmaktadır. Bu antlaşmaya başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın büyük
devletleri tarafından itiraz edilmiştir. Bu devletler söz konusu antlaşmanın ta’dili için
Berlin’de Bismark başkanlığında bir konferans düzenlemişlerdir (13 Temmuz 1878).
İsmail Paşa, bu fırsattan yararlanmaya kalkışarak Mısır’a, konferansta üye ülke statüsü
kazandırmak veya hiç olmazsa Mısır meselesini Konferansın gündemine kaydettirme
gayreti içine girdi. Mısır’ın yeni vaziyetinin Osmanlı Devleti ile Avrupa büyük
ülkelerince garanti edilmesini istemekteydi. Ancak Fransa’nın itirazı üzerine Mısır, söz
konusu konferansa katılmaya davet edilmediği gibi Mısır meselesi konferansın
gündemine alınmamıştır606.
602 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 108. 603 BOA. Y. EE. 121-35-2, 39-21-2260, 1284. 604 BOA. Y. EE. 79-23-8, 31-62-27-9, 1284. 605 Antlaşma hakkında bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 64-70. 606 BOA. HR. SYS. 47-9, 22. 5. 1879.
Böylelikle Fransa, İngiltere’nin Mısır’a tek başına müdahale etmesi için ortamı
hazırlamış oluyordu607. Babıâli’nin, Berlin’de gerçekleştirilen İngiliz-Fransız işbirliği
sayesinde, Mısır’daki nüfuzu artık kağıt üzerinde kalmış oluyordu. Çünkü İngiltere
Kıbrıs’a yerleşmiş ve politikası gereği sırayı Mısır almıştı. Bunu, kongrede yapılan
görüşmelerde ortaya atılan bir takım imalar gözler önüne sermektedir. Zira kongrede
alınan kararlar neticesinde gazetelerde “ileride Mısır’ın behemahal İngiltere’nin yed-i
istilasına geçeceği itikadında” bulunulmakta idi608.
3. 1. 6. Mısır İdaresine Avrupa Müdahalesi Dönemi ve İsmail Paşa’nın
Azledilmesi:
Hidiv İsmail’in azledilmesinin en önemli nedenlerinden biri, yaptığı harici
istikrazlardır. Daha önce belirtildiği gibi İsmail Paşa, iktidara geldiği zaman Selefi Sait
Paşa, on bir milyon yüz altmış bin liralık bir borç bırakmıştı. İsmail Paşa’nın 1864
yılından 1878 yılına kadar yaptığı harici istikrazların toplamı 126.354.360 İngiliz
Lirasını bulmuştu. Ancak bu meblağın dörtte biri bile tahsil edilememiştir609. Bu
borçlanmanın asıl sebebi, daha önce bahsedildiği gibi Süveyş Kanalı’dır610. Ancak
bunun dışında diğer altyapı çalışmalarının da maliyeti yüksek olmuştur. Demiryolu
mesafesinin uzatılması da dönemin önemli faaliyetlerindendir611. Demiryollarının
yapımı için Aziziye adıyla bir kumpanya kurulmuş ve bu kumpanyanın demiryolu
yapımı imtiyazını alması için Babıâli ile görüşmelerde bulunulmuştur612. telgraf
hatlarının on kat büyütülmesi, Nil üzerinde 400 köprü yapılması, Süveyş ve İskenderiye
Limanları’nda düzenlemeler, Kızıldeniz ile Akdeniz sahillerindeki gemiciler için
aydınlatma hizmetinin getirilmesi ile Dayra el Saniya’da 1873’te şeker fabrikası
açılması, güçlü bir ordu ve donanma oluşturmak için yapılan masraflar da Mısır
maliyesine ağır yük getirmiştir613.
607 BOA. Y. PRK. HR. 4-83, 1296. 608 BOA. YEE. 76-3-1, 28-114-22, 1295. 609 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The Long Nineteenth Century”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, Cambridge University Press, s. 265-271. 610 BOA. İ. MTZ. 05, 19-715, 23 Ra 1277. 611 BOA. İ. MTZ. 05 21-883,26 Ra 1288. Robert L. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey Princeton University Press, 1966, s. 3-11. 612 BOA. İ. MTZ. 05, 19-779, 13 S. 1281. ayrıca bkz. BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 51. 613 Burada özellikle Trablusgarp’tan İskenderiye’ye bir telgraf hattı inşa edilmesinin gerekliğinden ve yapılacak masrafdan şu şekilde söz edilmektedir. “Trablusgarb’dan Bingazi ve Malta’ya mümted olan telgraf hatlarının bahren taşlık mahalde bulunmasından dolayı daima daima kaydırılarak bir takım
İsmail Paşa’nın israfları sadece ülkesi için yaptıklarından ibaret değildi. Üç oğlu
ve kızının evlilik törenleri çok büyük masraflarla yapılmıştı. Avrupalı artistler avuçlar
dolusu altın karşılığında gelmişlerdi614. Ayrıca Hidiv, Avrupa’da gazetelere çok para
harcamaktaydı. Ünlü yazarları Mısır’a davet ederek onların kendisini methetmelerini
sağlamaktaydı. Vergiler birkaç misli artırıldığı halde para yetişmiyordu. Tüm bu
harcamalar sonunda Mısır’da 1877’de 9, 5 milyon liradan ibaret kalmıştır. Yapılmış
borçların faizi için bu paranın 7,5 milyonu ayrılmakta idi. 750. 000 lira da devlete
verilmesi gereken vergi idi. Mısır’ın idaresinde ancak 250. 000 lira kalmaktaydı615.
1871’de 6 senelik vergisini birden veren çiftçilere vergileri yarı yarıya
indirileceği ilan olundu. Buna mukabele kanunu denmiştir. Bunu yapmaktaki amaçları
toprak sahiplerinin gücünden yararlanarak devleti borçlarından kurtarmaktı. Toprak
vergisinden elde edilen gelir 1871 yılı için 5.15 milyon sterlindi. Yapılan projeye göre
31 milyon sterlin elde edilecekti. Bu da Avrupalı alacaklıların borçlarına karşılık
gelecekti616. Ancak bu proje sonuçsuz kalmıştır. Hidiv İsmail, Süveyş Kanalı’nın
yapımından kaynaklanan borçları tamamen kapatmak için yeniden borçlanmıştır.
Sonuçta Süveş Kanalı şirketi ile Mısır Hükümeti arasındaki borç sorunun halletmek için
III. Napolyon’un aracılığına başvurulmuştur. Bu tabii ki Mısır Hükümeti için kötü
sonuçlanmıştır. Mısır Hükümeti, borçlarına karşılık toprak verecekti üstelik bu
toprakların çöl olduğuna karar verilmesi üzerine söz konusu toprakların sulama sistemi
ile ekilebilir hale getirilmesi kararlaştırılmıştır. Böylece tatlı su kanalı kazılmış ve bu
kanalın suyu Mısır’a bir daha kanal şirketi tarafından satılmıştır. Yine de İsmail Paşa,
Napolyon’un hoşnutluğunu kazanabilmek için bu karara karşı çıkmamıştır ve yeni
projeleri yüzünden Avrupa bankalarına yeniden borçlanmıştır. Sulama kanallarını
büyütmüş ve toprakları iki üç kez ürün alınır duruma getirmiştir ki bu ürünlerden biri
pamuktu. Ancak maalesef Amerika’da meydana gelen sivil savaş yüzünden pamuk tehirat ve masrafca dahi telefat zuhura gelmekde olduğuna ve telgraflar ise asâr-ı nâfia ve ıslahiyenin başlılarından olarak taht-ı intizamda bulundurulması lazım idügine mebni mesarifat-ı inşaiyesi hazine-i celilemiz tesviye bulunmak üzere Bingazi tarikiyle berren İskenderiye’ye bir hat tahdidi bâ irade-i seniye-i hazret-i padişahi nafia nezaret-i celilerine bildirilmiş…”. Bkz. BOA. A. MKT. MHM., 428-62, 1285. Ş. 17. ayrıca bkz. J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, s. 74. ayrıca bkz. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 42. 614 Bu törenlerde Fransız dram, komedi ve vodvilleri temsil edilmiştir. Düğün alayı, düğün hediyeleri ve mücevheratıyla sokaklardan geçerken halk yollara dökülmüş kalabalığın alkışları etrafı inletmiştir. Bkz. Charles Mismer, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975, s. 130. 615 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 49. 616 Alexander Schölh, Egypt for The Egiptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, Published for The Middle East Centre St. Antony’s College, Oxford, Ithaca Press, London, 1981, s. 43-46.
satışı düşmeye başlamış ve savaş sona erdiğinde pamuk fiyatları düşerek üreticiler zor
durumda kalmışlardır. Dışardan yeni hayvanlar ithal edilmiştir çünkü hayvan sayısı da
azalmıştı. Liman sayısı artırılmış, fener kuleleri yapılmış ve yollar asfaltlanarak
köprüler inşa edilmiştir. Hammadde ihracı hızlandırılmıştır617. Tüm bu olumlu
gelişmeler ve İsmail Paşa’nın gayretleri Mısır’ın mali buhrandan kurtulmasını
sağlayamamıştır. Aslında Mısır bu dönemde mali buhranla birlikte pek çok alanda
çöküntüye uğramıştır. “Hidiviyet-i Mısriye taahhüdatını ifa edemez” duruma geldiğinde
“Mısır’da mütemekkin ve tahvilat-ı Mısriye’yi hâsıl bazı ecnebiler cemiyetler akd
ederek kendi konsoloslarına arz-ı şahaneye karar vermişlerdir ki konsolosların dahi
‘adât-ı miriye ve hukuk-u milel ve muahedat-ı atikiyeye mugayir” hareketleri söz
konusu olmuştur. Bunun üzerine “iş alevlenerek konsoloslar dahi bir takım teşebbüsat-ı
tahriâne ibtida eylediler... zaten Mısır’da kendileri fakr ve zarurette kalmalarından
dolayı duçar-ı hiddet ve gazab olmuş bir fırka var idi” işte bu hiddet ve gazap, kin ve
adavete dönüşmüştür. Böylece “Mısır’a gelmiş olan ecnebiler kendilerini adeta bir
millet- i hâkime add etmekde olduklarından hükümetin muamelatı konsolosların hüküm
ve tesiri altında kaldı. Ecnebiler Mısır’da tasarruf-u emlak eyledikleri halde… hükümet
kendilerinden zarardan başka bir şey” görmez hale gelmiştir. Tüm bu olumsuzlukları
İsmail Paşa Babıâli’ye ileterek kendisinin “saltanat-ı seniyenin hukuk-u hükümranisi
hilafında hiçbir niyet ve tasavvuru” bulunmadığını ifade etmiş ve Babıâli’nin desteğini
istemiştir618.
Bu sırada 1875 yılından itibaren İsmail Paşa, Mısır maliyesinin dengesini
kaybettiğini anlamıştır ve elinde bulunan 176.602 adet Süveyş Kanalı senedini satmaya
ikna edilmiştir. Bunu ilk önce Fransa’ya satmayı teklif etmiştir fakat iç tepkilerden
endişe duyan Fransız Kabinesi, bu teklifi reddetmek zorunda kalmıştır. Paşa, bu defa
İngiltere’ye dönerek aynı teklifte bulunmuştur. İngiltere Başbakanı Disraeli, parlamento
toplantı halinde bulunmadığı için sorumluluğu üzerine alarak Roschilt Bankası
vasıtasıyla bu senetleri 3.976.582 İngiliz Lirası karşılığında satın aldırmıştır619.
Disraeli’nin İngiltere’nin kontrolüne vermek istediği hisseler önemlidir620.
617 Afaf Lütfi es-Seyid Marsot, A Short History of Modern Egypt, Canbridge University Press, s. 67. 618 BOA. Y. EE. 127-27, 23 Z. 1295. 619 Reşat Sagay, XIX. Ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s. 28. ayrıca bkz. Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul, 2005, s. 427.620 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 70.
Bu senetler İngiliz vapurlarından özel bir Londra’ya gönderilmiştir621. Söz
konusu senetlerin İngiltere tarafından satın alınması Mısır’ın vapur ile Osmanlı
Devleti’nin elinden çıkmasının ilk safhasıdır. Bu duruma ne Babıâli ne de İngiltere’nin
geleneksel rakibi olan Fransa itiraz etmişti. Çünkü İngiltere, Fransa’yı Almanya’ya,
Babıâli’yi Rusya’ya karşı desteklemişti. İsmail Paşa, alacaklılara Mısır’ın mali gücünü
göstermek için Mısır’ın maliyesini ve borçlarını tetkik ettirmek üzere İngiltere’den bir
heyetin gönderilmesini istemiştir. Bunun için İngiltere, Mısır’a Stephen Cave’in
başkanlığında bir heyet göndermiştir (Eylül 1875)622. Nubar Paşa bunu önlemeye çalıştı
ve Rusya ile Almanya Başkonsoloslarına müracaat ederek hükümetleri tarafından
Hidiv’e yardım edilmesini istedi. Fakat Hidiv bu yardımı reddetti. Hatta bu sebeple
Nubar’ı dışladı. Böylece İsmail Paşa hükümetinin en etkin adamlarından biri olan
Nubar Paşa, 1876’da istifa ederek Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Ancak bu kez
İngiltere ile işbirliğine girişmiştir623.
İsmail’in amacı, bu heyetin raporuna dayanarak yeni istikrazlar yapma imkânını
elde etmekti. Ancak heyetin hazırladığı rapor İsmail’in düşündüklerinin tersine bir
mahiyet arz etmekteydi. Hidiv bunu kabul etmedi, meselenin bir de Fransızlar
tarafından araştırılmasını istedi. Fransa, Mösyö Villet adında birini Mısır’a gönderdi.
Buna karşılık İngiltere Cave’in raporunu “Mavi Kitap”ta neşretti. Bunun üzerine,
Mısır’ın mali senet ve tahvilleri kıymetlerini yitirmiş oldu. Hidiv, 2 Mayıs 1876’da
Fransız, İngiliz ve İtalyan olmak üzere üç komiserden oluşan “Duyun-ı Umumiye
Sandığı” teşkiline karar verdi. Bu komisyon 1854 ve 1871 senelerine ait borçların
faizlerinin ödenmesi için Mısır vergisinin tamamen alacaklı devletlere ödenmesini
kararlaştırmıştır. Buna rağmen mali buhran devam etmekteydi624. Yabancı
müdahalesine karşı ilk hoşnutsuzluklar bu tedbirlerden kaynaklanmıştır.
Bu sıralarda Osmanlı Devleti’nin mali iflasının da bu duruma katkısı olmuştur.
Şöyle ki 15 Ekim 1874’te Times Gazetesi İstanbul’dan varid olan şu telgrafı
neşretmişti: “Babıâli gelecek Ocaktan itibaren beş yı1 süresince umumi borç
senetlerinin faizinin bir yarımı nakden diğer yarımı ise yüzde beş faiziyle senetler
621 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XV, s. 38. 622 Hunter, Egypt Under The Kheidives, s. 181. 623 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 339. 624 BOA. İ. MTZ. 05, 21-940, 10 Ş. 1294.
olarak ödeyecektir”. Buna göre Osmanlı Hükümeti, iflasını resmen ilan etmiş oluyordu.
Bunun üzerine alacaklılar İsmail Paşa’nın da iflasını ilan edeceğinden endişe duymaya
başladılar625. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nda Kanun-i Esasi’nin ilanı Mısır mali
buhranına bir başka açıdan olumsuz tesir etmiştir. Müteşebbisler Mısır’dan kaçıp
Osmanlı Devleti’nin diğer vilayetlerine göç etmeye başlamışlardır626.
İsmail Paşa, maliyesinin durumunu düzeltmek için çok çaba sarf etmekteydi.
Ancak yukarıda bahsedildiği üzere Nubar Paşa’nın İngiltere ile işbirliği neticesinde
yapılan baskılar sonucu Hidiv İsmail, 18 Kasım 1876’da biri İngiliz (Rivers Wilson)
diğeri Fransız (De Biligniere) iki umumi müfettişlik memuriyeti ihdas etti. Biri
hazinenin hesabını, diğeri Mısır varidatını tetkik vazifelerini yapacaklardı627. Bunlar,
Mısır’ın iç işlerine karışmaları nedeniyle Hidiv ile anlaşmazlığa düştüler. Nihayet
Fransa ve İngiltere’nin isteği üzerine 25 Ocak 1878’de Hidiv, müfettişler ve Duyun-u
Umumiye komiserleri de dâhil olmak üzere bir Tahkikat Komisyonu teşkil edildi.
Böylece Mısır maliyesi Avrupa sermayesinin sürekli denetimi altına girmiştir628.
Komisyonun yaptığı incelemeler sonucunda on milyon liraya yakın bir açık bulunduğu
ortaya çıkarılarak Hidiv, bundan sorumlu tutuldu ve kendine has emlak ve akarların
hükümete terkine lüzum görüldü. Hidiv, bu çıkmazdan kurtulmak için Nubar Paşa’yı
Karma Kabine kurmakla görevlendirdi (28 Ağustos 1878). İşte İngiltere ve Fransa’nın
müdahaleleri sonucu Nubar Paşa başkanlığında teşekkül edilen karma kabinede Maliye
Nezareti İngiliz R. Wilson’a, Çalışma Nezareti de Fransız De Blingieres’e verildi. Fakat
yeni kabinenin icrâatından zarar gören zabitler ayaklandılar (18 Şubat 1879)629. Zira
Avrupalıların Mısır’ı sömürmeye başlaması bütün halk tabakalarında hoşnutsuzluk
yaratmıştır. Avrupalılar alacaklarını ödetmek konusunda masraflarını kısmak yoluna
girerek yerli memurları ve subayların kadrolarını ellerinden almaktaydılar. İşte bu
nedenlerle ayaklanma çıkmıştır630. Söz konusu zabitler arasında daha sonra sıkça
isminden söz edilecek olan Arabi Paşa da bulunmaktadır ve siyasi tahriklerine bu hadise
625 BOA. Y.A. HUS. 168-73, 1298. 11. 14. Altundağ, “ İsmail Paşa”, MEB. İA., c. V-II, s. 1117. ayrıca bkz. Robert Hunter, Egypt Under the Kheidives 1805-1879, From Household Governmentto Modern Burocracy, University of Pittshburgh Press, s. 179-226. 626 BOA. YEE. 70-13, 1293 Z. 9.627 BOA. Y. A. RES. 161-26, 1296 6. 7. 628 BOA. MV. 1-31, 1302 R. 25. Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, (Çev. Tayfun Ertan), İstanbul, 1986, s. 320-342. 629 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 68. Ayrıca bkz. Justin McCarthy, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları, İstanbul, 2006, s. 48. 630 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 88.
ile başlamıştır631. Bu ayaklanma nedeniyle Hidiv, yerini muhafaza etmek düşüncesiyle
Nubar Paşa’yı azlederek oğlu Tevfik Paşa’nın başkanlığında yeni kabineyi teşkil etti632.
Wilson ve Blingieres yeni kabinede kaldılar. Üstelik İngiltere ve Fransa,
Hidiv’in kabine toplantılarında hazır bulunmaması ve yabancı nazırların veto hakkına
sahip olmaları ve nazırların tayininde oylarına başvurulmasını talep ettiler. Hidiv,
devletin ileri gelenlerinden mürekkep bir meclis toplayıp bundan böyle Mısır’ın yabancı
vesayetine muhtaç olmadığını beyan etti. 7 Şubat 1879’da yabancı Nazırlara yol vererek
Şerif Paşa’nın başkanlığında Mısırlılardan bir hükümet teşkil etti ve borç taksitlerinin
doğrudan doğruya alacaklılara ödeneceğini bildirdi. Hidiv’in bu hareketine Fransa ile
İngiltere hatta Almanya, Avusturya ve Rusya şiddetle itiraz ettiler633.
22 Nisan’da Hidiv, birleştirilmiş borçların faizini % 7’den % 6’ya indirilmesine
dair bir kararname çıkardı. Bununla Hidiv, kendi hükümetlerine başvurmadan yabancı
alacaklıların hukukuna dokunmakla karma mahkemelerin kanununa muhalefette
bulunmuş oldu. Bunun üzerine, Avrupa büyük ülkeleri işe müdahale ederek Hidiv
nezdinde protestoda bulundular. Almanya’nın Kahire Konsolosu (18 Mayıs 1879),
Avusturya-Macaristan Konsolosu (19 Mayıs), İngiltere Konsolosu (7 Haziran), Fransa
Konsolosu (11 Haziran), Rusya Konsolosu (12 Haziran) ve İtalya Konsolosu (15
Haziran)’da protestolarını Hidiv’e takdim ettiler634.
Ancak Hidiv, kararlarında ısrar etmiş ve bu devletleri tatmin edici bir çare
olabilir düşüncesiyle yerli ve yabancı üyelerden oluşan bir Şurayı Devlet’i kurmuş
olmasına rağmen tehlikeyi gidermeyi başaramamıştır. Ayrıca Mısır’da bulunan
yabancılar vergi ödemedikleri için bir süre sonra ağır vergiler altında ezilen Mısırlı
çiftçilere tefecilik yoluyla borç verir hale gelmişler bu da ülkenin kötü duruma
düşmesinin önemli sebeplerinden birini teşkil etmiştir635.
631 BOA. Y. PRK. MK. 1-63, 1299. B. 16. Ayrıca bkz. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 53. 632 BOA. Y. EE. 116-24, 1296. Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. V, s. 1117. ayrıca bkz. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 339.633 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 53, ayrıca bkz. Yusuf H. Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. I, Ankara, 1983, s. 13. 634 BOA. İ. MTZ. 05, 22-951, 02 C. 296. 635 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 71.
Hidiv İsmail’in son günlerinde idaresizliği iyice ortaya çıkmıştır ki yukarıda
belirtildiği üzere iki ay içinde üç kabine değiştirmiştir. Üstelik Şerif Paşa’nın kabinesini
müteakip milliyetçilik akımına kapılmış ve Avrupa ile yaptığı taahhütlere uymamıştır.
En önemlisi Hidiv’in Avrupalı memurları görevlerinden alarak Wilson ve De
Blingieres’in mali layihasına karşı çıkardığı yeni bir mali layiha, kendisi ile İngiltere ve
Fransa arasında ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır. Sadrazam Hayrettin Paşa,
Fransa’nın İstanbul elçisine Osmanlı Hükümeti’nin Hidiv’i azletmek niyetinde
olduklarını bildirmiştir636. Buna cevap olarak Fransa Hariciye Nezareti, Sadrazam’a
teşekkür ederek Fransa ve İngiltere tarafından Hidiv’e verilmiş olan müşterek tebligatın
neticesini beklemekte olduklarını açıklamıştır637.
İngiltere ve Fransa’nın Hidiv’e vermiş oldukları notada Paşa’nın, “taahhütlerini
iltizam eylemesini aksi halde Mısır’da olan menfaatlerinin muhafazası ve memlekette iyi
bir idare teşkili için münasip görecekleri tedbirlerin icrâsında hareket serbestliğini
muhafaza eyleyeceklerini” bildirdiler. Bu nota İngiltere ve Fransa’nın İstanbul sefirleri
tarafından resmen Babıâli’ye tebliğ edilmiştir638. 19 Haziran 1879 tarihinde Fransa ve
İngiltere’nin Mısır Konsolosları, devletlerinden aldıkları talimat üzerine Hidiv’in istifa
etmesini ve oğlu Tevfik Paşa’nın idareyi ele almasını ayrıca İsmail’in Mısır’dan
çıkmasını resmen bildirmişlerdir639. Bu istekleri yerine getirmediği takdirde, iki devlet
İstanbul’a müracaat etmek zorunda kalacaklarını ve kendisine verilmiş olan imtiyaz ve
özellikle Mısır veraset sisteminin kaldırılabileceğini bildirmişlerdir. Hidiv, bu teşebbüs
üzerine yirmi dört saat mühlet istemiştir640.
İsmail Paşa çaresiz kalarak Babıâli’ye telgrafla durumu bildirmiş ve “Hidiviyet-i
Mısriye’nin Saltanat-ı Seniye’ye tabiiyetle müftehir olduğu ve nail olduğı fermân-ı
Zişânlar Devlet-i Aliye taraf-ı eşrefinden Mısır’a ita buyurulmuş olduğu cihetle düvel-i
ecnebiyenin asla Mısır’ın umur-u dahiliyesine müdahaleye hakları olmadığından şimdi
Fransa ve İngiltere Devletleri tarafından tebliğ olunan ferağ meselesi teadi add’
olunarak bunun hukuk-u mukaddese-i hükümrani-i hazret-i mülukanenin muhafazasında
636 BOA. Y. EE. 80-35, 1296. 637 BOA. Y. EE. 116-25, 1296. 638 BOA. Y EE. 116-42, 05 B. 1296. 639 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19. ayrıca bu teklifi içeren telgrafların tercümesi için bkz. BOA. Y. A. HUS. 161-51, 1296 6. 29, BOA. Y. A. HUS. 9-4, 1296, 6. 29. 640 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19.
Mısır’ın ulema ve eşraf ve ayan ve rüesa-i ruhaniye ve memuriyet-i mülkiye ve ümera-i
askeriyesi yekdil ve yek vücud olarak müttefik olub metbu-u mefhumları olan saltanat-ı
seniye bu misüllü te’adiyatı kabul buyurmayacağı itimadında bulundukları mealinde
zât-ı hazret-i hilafet penahiye bir arz- ı mahzur-ı umumi imza etmiş oldukları”
cümleleri ile Padişah’ın İngiltere ile Fransa’nın bu teklifini reddetmesini arz etmiştir641.
İngiltere ve Fransa’nın Babıâli’ye müracaat etmesi üzerine meseleyi görüşmek için
Mabeyn-i Hümayun’da Meclis-i Mahsus toplanmıştır. Söz konusu notanın sureti ile
İsmail’in davranışları görüşüldükten sonra Hidiv’in azline karar verilmiştir642.
Sultan Abdülhamit’in amacı, İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların özellikle
de veraset imtiyazının 1841 Fermanına göre uygulanmasını sağlamaktı. Buna göre
Halim Paşa, Hanedanın en büyük üyesi olarak valiliğe getirilecekti. Daha önce
belirtildiği gibi, Sultan Abdülhamit, Hidiv İsmail’in Babıâli’den kopardığı imtiyazlar
nedeniyle onu hiç sevmiyordu. Bunun dışında İsmail Paşa’nın Babıâli aleyhinde
faaliyetlerde bulunduğunu bilmekteydi. 1878 tarihinde Suriye Valisi Ahmet Hamdi
Bey’in Padişah’a gönderdiği bir arizada Hidiv’in bu bölgelerde Osmanlı Devleti
aleyhinde faaliyetlerinden bahsedilmekte ve İsmail’in desteğiyle çıkan gazetelerin bu
bölge halkına dağıtılmakta olduğu bildirilmiştir643. Ayrıca Hidiv’in, Yemen ve Suriye
Vilayetlerinin Mısır’a ilhakı için teşebbüslerde bulunduğuna dair Sultan Abdülhamit’e
bir jurnal verilmişti644. Padişah, bunun önünü almak için Sadrazam Saffet Paşa’nın
“Suriye ve Vilayetlerinde yakında bir fenalık zuhuru ihtimal olduğundan bütün tehdidin
önünün alınması arâ’y-ı kat’iye-i hazret-i şehinşahi efendimiz celilinden olmakla husus-
u mezkûrda nazar-ı ehemmiyetle bakılmayub da tehdit eylediği halde mesuliyet-i taraf-ı
fehimanelerine aid omak üzere arz etmekliğim irade ve ferman buyululmuş olmağla ol
bâbda emr-u ferman hazret-i men lehü’l-emr efendimizindir” şeklindeki uyarı ve teklifi
üzerine Midhat Paşa’yı Suriye Valiliği’ne getirmiştir(10 Aralık 1878)645.
641 BOA. Y. EE. 116-36, 1296. İsmail Paşa’nın bu telgrafına Mabeyn’den cevap olarak ilk başta Hidiviyetten istifasının kabulü Babıâli’ye ait olup red ve kabulü Padişah’ın yetkisinde olduğundan devletlerin tehdit ve tazyike hak ve salahiyetleri olmadığı ve bu hususta Fransa ve İngiltere ile muhaberede bulunduğu ve konsoloslara da bu surette tebligatta bulunulması iletilmiştir. Bkz. BOA. Y. EE. 116-26, 03 B. 1296. 642 BOA. İ. MTZ. 05, 22-956, 04 B. 1296. Ayrıca bkz. BOA. Y. A. HUS. 161-1, 1296. 5. 3. 643 Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Arap-Türk İlişkileri, İstanbul, 1992, s. 21.644 BOA. HR. SYS. 25-32, 1878. 645 BOA. YEE. 43-35-2, 18. 127-498, 1295. BOA. Y. A. HUS. 1295 11. 6, 9-1, A-1. Bilal Şimşir, Fransız Belgelerine Göre Midhat Paşa’nın Sonu, Ankara, 1970, s. 12.
Bütün bu nedenlerle Sultan Abdülhamit, 26 Haziran 1879 tarihinde İsmail
Paşa’yı azl ve yerine oğlu Mehmet Tevfik Paşa’yı tayin etmiştir646. Abdülhamit,
yukarıda belirtildiği gibi, Halim Paşa’yı Tevfik’in yerine getirmek istedi ise de Avrupa
Devletlerinin itirazları sonucu bu fikrinden vazgeçmiştir. İsmail Paşa’nın azli kararı
Babıâli tarafından büyük Avrupa devletleri nezdinde bulunan Osmanlı Devleti’nin
sefirleri ile vilayetler ve bağımsız idare olunan mutasarrıflıklara bildirilmiştir. Sonuç
olarak Kavalalı ailesi mensubu valilerden azledilen ilk vali İsmail Paşa olmuştur ve
Paşa’nın azli bir bakıma, Padişah tarafından Avrupalılara Mısır idaresine en yüksek
düzeyde müdahale etme imkânının verilmiş olması demektir.
3. 1. 7. İsmail Paşa’nın Sürgüne Gönderilmesi:
İsmail Paşa ile Babıâli arasındaki ilişkilerin İsmail’in Mısır Hidivliği’nden
azliyle sona ermemiş olması dikkat çekicidir. İsmail Paşa, Mısır Hidivliğinden azlini
bildiren Sadaretin telgrafına cevap olarak, Padişah’a İstanbul’da kalmak isteğini
bildirmiştir. Ayrıca yeni Hidiv Tevfik Paşa da babasının İstanbul’da ikamet etmesini
istemektedir. Padişah, gerek İsmail Paşa’nın gerek evlat ve ailesinin İstanbul’a
gelmelerini kesinlikle reddetmiş üstelik İsmail Paşa’nın Mısır’a ya da Memalik-i
Şahane’nin başka bir mahalline gelmesine müsaade edilmeyeceğini kararlaştırmıştır.
Ancak Hidiv, İslam ülkelerinden birinde ikamet etmek isterse Cezayir’de ya da
Hindistan’da oturabileceği kendisine iletilmiştir647. Bu kararda elbette İngiltere ve
Fransa Devletleri’nin etkisi büyüktür. Çünkü İngiliz ve Fransız konsolosları, eski
Hidiv’in Mısır’a girmesinin engellenmesi garanti edilmediği takdirde, isyan hareketleri
ve “ilan-ı istiklal tazmin eyleyeceğinden” kendilerinin, Babıâli tarafından verilmiş olan
karara muvafakat edemeyeceklerini bildirmişlerdir648. Bunun üzerine İsmail Paşa ile
beraberindeki ailesi ve maiyeti, denizde bir ay süreyle dolaştıktan sonra İtalya’ya
sığınmış orada Kral tarafından kendisine Napoli yakınlarında bulunan Lo Favorita
isimli bir villa verilmiştir.
646 BOA. Y. EE. 116-44, 1296. Ayrıca Tevfik Paşa’nın Hidiviyet makamına gelmesinin efkar-ı umuminin ve ordunun arzusu bulunduğu ifade edilmiştir. Bkz. BOA. Y. EE. 116-43, 1296. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 43. 647 BOA. Y. EE. 42-262, 1296. 648 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19.
İsmail Paşa, İstanbul’da ya da Osmanlı ülkesinin herhangi bir vilayetine kabulü
için Sultan Abdülhamit’e pek çok istirham nameler yollamıştır. İsmail Paşa, gurbette
altı seneyi geçirdikten sonra Padişah’a takdim ettiği bir istirham namesinde, Mısır’da
gerçekleştirdiği reformları hatırlatmış ve “Mısır’ın imar ve refahı esbabının tanzimi ile
memleketin imarı olan maarif ve sanayi ve çiftçiliğinin tamimi ve intişarı ve yol ve
köprü ve su kanalların açılması ve Sudan fütühatı ile yedi sekiz milyon raddesinde
bulunan Mısır tebaalarına ilhak ile on milyonu aşkın Sudan Müslüman ahalisinin
Hazreti Mülkdarlarına ilhakı Bahr-i Muhit-i Hindi’den Kap Gordof’a ve Sudan
içerisinden hatt-ı istiva (ekvator)’ya kadar...” beldelerin Osmanlı topraklarına ilave
edildiğini yazmıştır. Sultan Abdülhamit’in fikrini değiştirmemesi üzerine İsmail, Hicaz
yoluyla Mısır’a geri dönmeyi planlamıştır. Ancak Babıâli, Mısır eski Arbiye Nazırı
Ratib Paşa’yı davet ederek, İsmail Paşa’nın Memelik-i Şahane’nin herhangi bir
noktasında ikametine müsaade edilmeyeceğini bunun bir takım dedikoduları önlemek
arzusundan kaynaklandığını bildirmiştir649.
İsmail Paşa sürgünde on yıla yakın bir süre geçirdikten sonra oğlu Hasan
Paşa’nın verdiği sadakat teminatı üzerine, Padişah tarafından kendisine İstanbul’da
ikamet etme izni verilmiştir (1888)650.
Paşa, Boğaziçi sahilinde ve kendine ait olan Emirgan Köşkü’nde ikamet etmiştir.
Kendisine Mısır Hükümeti’nin verdiği tekaut maaşından başka Sultan Abdülhamit de
yüksek bir maaş tahsis etmiştir. Ayrıca Abdülhamit’in O’nu huzuruna yüzüne
bakmaksızın kabul ettiği rivayet olunur. Zira Abdülhamit’e göre İsmail’in bağımsızlık
hırsı yüzünden Mısır, İngilizlerin eline geçmiştir. İsmail Paşa, ölümünden iki yıl kadar
önce Hidiv Abbas Hilmi Paşa’dan son günlerini geçirmek üzere Mısır’a gelmek için
izin istemiştir. Fakat Heyet-i Nuzzar, İngiliz Konsolosun telkiniyle bu isteği
reddetmiştir. İsmail, oğlu Fuat Paşa vasıtasıyla tekrar isteğini arz etmiş fakat bu defa
bizzat Hidiv başkanlığında toplanan Heyet-i Nuzzar tarafından bu istek tekrar
reddedilmiştir651. İsmail Paşa, 2 Mart 1895’te ölmüştür. Paşa’nın vasiyetine göre Sultan
Abdülhamit, O’nun Mısır’a gönderilmesine muvafakat etmiştir652.
649 BOA. Y. A. HUS. 163-48, 1297-2-1.650 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları, s. 148. 651 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 217-218. 652 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 118-120.
3. 2. Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivi Olması:
Babıâli, İsmail Paşa’nın Mısır Hidivliği’nden azledildiğini Avrupa
Hükümetlerine gönderdiği telgraf ile bildirmiştir. Bunun yanında zararı görülmüş olan
1873 fermanının fesh ile 1841 tarihinde Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan imtiyaz
fermanı hükümlerine geri dönmek istediğini de belirtmiştir. Buna göre Halim Paşa’nın
Mehmet Ali Paşa hanedanının en büyüğü olması sebebiyle Hidivliğin kendisine tevcihi
gerekmekteydi653.
Ancak büyük devletler bunu kabul etmemişlerdir. Böylece 7 Ağustos 1879 (19
Şaban 1296) tarihinde sadır olan fermanla Mısır Hidivliği Muhammet Tevfik Paşa’ya
tevcih olunmuştur654. Tevfik Paşa, İsmail Paşa’nın büyük oğlu olup Mısır’da tahsil
görmüştür. Siyasi hayatına on dokuz yaşında Meclisü’l-Hususi Başkanı olarak
başlamıştır655. Tevfik Paşa iyi niyetli olmakla beraber halk arasında prestij sahibi
değildi. Etki altında kalmaya meyilli idi. Bu nedenle de aşağıda bahsedileceği üzere
İngiltere ve Fransa Konsoloslarının gayri resmi vesayetleri altına girmiştir656.
Tevfik Paşa Hidiv olduğunda, az önce söylendiği gibi, Babıâli tarafından 1873
Fermanının bazı hükümleri üzerinde değişikliğe gidilmiştir. Bu hususlar şunlardır;
“Mısır’ın bütün varidatı Padişahın adıyla tahsil olunur, Mısır’ın içişleri hakkında
yabancılarla yapılacak mukaveleler Hidiv tarafından ilan olunmadan önce Babıâli’ye
takdim olunacaktır, Hidiv, mali işlerinde tasarruf hakkına sahip olmakla beraber
bundan böyle istikraz akdine hiçbir suretle mezun olmayacak ve bugünkü mali
vaziyetinin tesviyesine münhasır olmak üzere alacaklıların veyahut resmen tanınmış
vekillerinin muvafakatı ile istikraz akdine mezun olacaktır, Mısır’a verilen imtiyazların
Osmanlı Devleti’nin doğal haklarının bir bölümü olmasına nazaran mezkûr imtiyazların
cümlesinin veyahut bazısının ve Mısır arazisinin hiçbir parçasının hiçbir sebep ve vesile
ile başkasına terki caiz olmayacaktır, Mısır Eyaleti’nin hengâm-ı sulhta dahili
653 Halim Paşa, Mehmet Ali Paşa’nın en küçük oğlu idi. Fransa’da Harp Kurmay mektebinde okudu. Hidiv İsmail zamanında Fransa Konsolosunun himayesi altında Mısır’ı terke mecbur bırakıldı. Bkz. “Halim Paşa”, TA., c. XVIII, Ankara, 1970, s. 390. 654 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 84. ayrıca bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 2-42, 1296 C. 12.655 Abbas Hilmi, The Last Kheidive, s. 45. ayrıca bkz. J. H. Kramers, O. F. Köprülü, “Tevfik Paşa”, MEB. İA., c. XII-II, İstanbul, 1988, s. 213. 656 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 57.
emniyetinin sağlanmasında asker kafi olacağından, bundan ziyade asker celb ve cem
edilmemesi ve fakat Mısır’ın kara ve deniz gücü dahi Devlet-i Aliye için mürettep
olmasıyla, Devlet-i Aliye’nin savaşa girdiği zaman asker tensip olunacak suretle
artırılabilecektir657. Ayrıca Mısır Hidivi, yabancılarla mali mukaveleler ve saire
akdedebilmesi için üç şarta riayet etmelidir”. Bunlar;
“1. Akd ve tecdit olunacak mukavelenamenin Devlet-i Aliye’nin siyasi
muahedelerine dokunur ahkâmı havi olmaması
2. Saltanat-ı Seniye’nin Mısır üzerinde olan metbuluk hukukuna halel
getirmeyecek surette olması
3. Akd olunacak mukavelenamenin ilanından evvel Babıâli’ye takdim
olunmasıdır.”
Bu hükümlerin 1873 Fermanına muhalif olduğu açıktır. Çünkü mezkûr fermanda
istikraz ile yabancı ülkelerle mukavele akdi salahiyeti ve ordu miktarının tahdit
edilmemesine dair müsaade verilmişti658. Ferman, yukarıdaki kayıtlarla ısdar edildikten
sonra, Mabeyn Başkatibi Ali Fuat Bey tarafından Mısır’a götürülmüş, 14 Ağustos
1879/26 Şaban 1296 tarihinde, yani Tevfik Paşa’nın Valiliği üzerinden iki ay
geçmesinden sonra Kahire Kalesinde okunmuştur. İngiltere ve Fransa’nın itiraz etmesi
üzerine Tevfik, adet olunduğu üzere Valilik Fermanını almak için İstanbul’a
gelememiştir ki iki devlete göre, yeni Hidiv’in İstanbul’a gelmesi Mısır hazinesine
büyük meblağlara mal olacaktır. Tabii ki Tevfik Paşa, İngiltere ve Fransa’nın isteğine
muhalefette bulunamazdı. Zira O, bu iki devletin babasının azli ile kendisinin de
Hidivliğe getirilmesinde büyük rolü olduğunu bilmekteydi. Ayrıca Sultan
Abdülhamit’in, Mısır’a verilmiş olan 1873 Fermanının kaldırılması için bir takım
teşebbüslerde bulunması üzerine, yeni Hidiv Avrupalılara, özellikle İngiltere’ye
dayanmıştır. Bilindiği gibi Abdülhamit, Prens Halim Paşa’nın Mısır Valiliğine
getirilmesinden yana idi. İstanbul’daki İngiltere Sefiri Dufferin’e, Halim Paşa’nın
Mehmet Ali Paşa familyasının en büyüğü olması sebebiyle Mısır Hidivliğinin kendisine
657 BOA. Y. EE., 122-10-10, 39-121-2536, 1290. 658 BOA. Y. A. HUS. 161-69, 1296. 7. 24.
ait olması gerektiğini, Tevfik Paşa’nın Valiliğe atanmasının İslami geleneklere aykırı
olduğunu açıklamıştı659.
Halim Paşa, Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivliğine atanması üzerine Avrupa’ya
gitmiş ve Hidivlik verasetinden dolayı hakkını arama girişimlerinde bulunmuştur. Daha
önce bahsedildiği üzere Halim Paşa’nın Hidivliğe gelme teşebbüsleri, İsmail Paşa’nın
döneminde başlamıştır. Mısır’da verasetle ilgili fermanı feshettirmek amacıyla Osmanlı
Sarayı’nda çeşitli yollar aramaktaydı. Ayrıca Halim Paşa, Padişah’a takdim ettiği 13
Temmuz 1879 tarihli bir arizada, İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların feshi ile
kendisinin Tevfik Paşa’nın yerine Mısır Hidivliği’ne atanmasını istemiştir bunun
dışında Padişah’a, Mısır’a verilmiş olan imtiyazların feshedilmesi halinde 1841
Fermanına avdet edilmesi yönünde çalışacağını taahhüt etmiştir. Zaten yukarıda
belirtildiği gibi Sultan Abdülhamit de bunu istemekteydi660. Fakat Avrupa’nın büyük
devletleri, imtiyazların ibkasını istiyorlardı. Buna rağmen Halim Paşa, hiçbir zaman
ümitsizliğe kapılmayarak veraset hakkının peşini bırakmamıştır. İleride görüleceği
üzere Paşa ile kız kardeşi Zeynep Hanım’ın veraset hakkını elde etme teşebbüsleri
Mısır’ı yavaş yavaş İngiliz nüfuzu altına sürükleyecektir661.
3. 3. Arabi Paşa Meselesi ve Mısır’da Milliyetçilik Hareketleri:
Mısır’da milliyetçi söylemler ilk olarak İbrahim Paşa zamanında başlamış ancak
onun hâkimiyeti kısa sürdüğünden bu konuda ilk hareketlerin Sait Paşa döneminde
olduğu kabul edilmektedir. Zira bilindiği gibi Sait Paşa, Mısır’da Avrupa etkisine karşı
idi ve kendini Mısırlı kabul etmekteydi. Hatta Sait Paşa, ailesi ve ordu subaylarının
hazır bulundukları, oğlu Tosun’un sünnet düğünü vesilesiyle düzenlenmiş olan törende
yaptığı konuşmada, gerek sivil idarede, gerek orduda yüksek mevkilere Mısırlıların
getireceğini vaat etmişti. Bu törende, Sağ kolağası Ahmet Arabi de bulunmaktaydı662.
659 BOA. Y. EE. 84-16, 1296. 660 BOA. Y. PRK. KOM. 4-39, 1301 R. 2. 661 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 124. 662 Arabi Paşa, Zekazik yerlilerindendi. Hicri 1271’de Mısır ordusuna girmiş bölük eminliliğinden terfi ederek kaymakamlık rütbesine nail olmuştu. Sonra istifa ederek Camiülezher müderrislerinden ders almış, Seyit Ahmet Bedevi Tarikatına katılmış ve şeyhlik derecesine yükselmiştir. Daha sonra Miralaylık rütbesinde yeniden askeriyeye girmiştir. Bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 58. Hem İsmail hem de Tevfik Paşa’nın yaverliklerinde bulunmuştur. 1881-82 yıllarında Hidiv’e karşı
Vali’nin bu türlü açıklamaları Arabi ve diğer subaylarda da vatanperverlik duyguları
uyandırmıştır663. Ancak İsmail Paşa vali olunca Sait Paşa’nın vaat ettiklerinin tam tersi
oldu. Zira İsmail Paşa, Mısır’ı bir Avrupa ülkesi haline getirmeyi istemekteydi ve bunun
için yabancı memurlara görev verdiği gibi Türk ve Çerkezleri de orduda yüksek
mevkilere getirmişti. Bu nedenle gerek orduda gerek kamuoyunda hoşnutsuzluk
yaygınlaşmıştı. Ayrıca 1871 yılında Mısır’a gelen Cemaleddin Efgani664, özgürlük ve
demokrasi fikirleriyle Mısırlıların bu anlamda harekete geçmesinde etkili bir rol
oynamış ve devrimci bir zümrenin oluşmasını sağlamıştır665.
Efgani, etrafında toplanan zümre vasıtasıyla, halk arasında bu yeni fikirlerini
yaymaya başladı ve “Mısır Mısırlılarındır” sloganıyla Vatan Partisini kurdu (1879). Bu
partinin, Arabi Paşa devrimine büyük etkisi olmuştur. Ayrıca İskenderiye’de de
Mısrü’l-Feth (Genç Mısır) adında bir Cemiyet kurulmuş ve özgürlüğü savunmak
amacıyla kendi ismini taşıyan bir gazete neşretmiştir666. Böylece başlayan milliyetçi
hareketler, İsmail Paşa’nın Hidivliğinin son günlerinde (Şubat 1879) Nubar Paşa
Kabinesinin istifasına yol açan subayların nümayişi Arabi taraftarlarınca örnek
alınacaktır667.
Anlaşılacağı üzere Tevfik Paşa Hidiv olduğu zaman, Mısır’ın iç durumu son
derece karışık idi. Özellikle bu dönemde karşıt görüşlü gurupların faaliyetleri oldukça
yoğundur. Bu guruplar, anayasal düzen isteyen paşaların idaresinde idiler. Paşalar ise
kendi haklarını koruyacak kadar liberalizm istiyor ve hidivin yetkilerini sınırlamak için
çalışıyorlardı. Bunun dışında başka bir muhalif gurup daha vardı ki bunlar genç
aydınlardan oluşmaktaydı. Bunlar genelde gerek hükümdarın gerekse zengin toprak
sahiplerinin otokrasisini sınırlamak istiyorlardı. Çoğu çiftçi kökenli ailelerden geliyordu
ve bu işten önemli çıkarları yoktu. Diğer bir karşıt gurup ise tamamen farklı sebeplerle
milliyetçi hareketini liderliğini yapmıştır. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 44. Arabi Paşa hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Blunt, Secret History, s. 481. 663 Schölh, Egypt fort he Egyptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, s. 105-115. 664 Aslen İranlı olan “el-afgani,”, İslam ile modernleşmenin bir arada olabileceğini öğreten, fevkalade etkili bir Müslüman düşünürüdür. Sırasıyla Afganistan, Mısır, İran ve Osmanlı İmparatorluğu hükümdarlarına danışmanlık yapmıştır. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 44.665 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 23. ayrıca bkz. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 71. 666 Schölh, Egypt fort he Egyptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, s. 105-115. 667 Thomas Mayer, The Changing Past Egyptian Historiography of the Urabi Revolt, 1881-1983,University Pres of Florida, Gainesville, s. 5. Ayrıca bkz. Hunter, Egypt Under The Kheidives 1805-1879 From Household Government to Modern Burocracy, s. 192.
harekete geçmiş olan ve ordudan olan kişilerdi. Bunlardan sadece dördü Mısırlı
albaylardı, diğerleri ise Türk ve Çerkes kökenli ordu mensuplarıydı. Bu Mısırlılar Sait
Paşa döneminde albay olmuşlardı668. Bu muhalefetin ihtilal hareketlerinden ileride
bahsedeceğiz.
Bu muhalefet dışında Hidiv’i sıkıntıya düşüren diğer bir konu ise İngiltere ve
Fransa Devletlerinin müdahalesi neticesinde iş başına gelmiş olmasıydı. Yukarıda
değinildiği üzere Sultan Abdülhamit, Tevfik Paşa’yı değil Halim Paşa’yı Mısır
Hidivliği’ne getirmek istediğinden hidivlik fermanını çıkarmayı epeyce geciktirdi. Bu
duruma karşın Hidiv, İngiliz ve Fransız konsolosların tavsiye ve telkinlerine uyarak
Mısır’ı idare etmeye kalkıştı. Mısır mali buhranının nedenlerini ortadan kaldırmak için
İsmail Paşa tarafından neşredilmiş bulunan 22 Nisan 1879 kararnamesi ilga ile tekrar
İngiliz ve Fransız mali kontrolü başlatılmış oldu669. Böylece Hidiv’in talebi ve
Fransa’nın teklifi üzerine 1880 başlarında oluşturulmuş bulunan Uluslararası Tasfiye
Komisyonunun düzenlediği plan kabul edildi670.
Buna göre mukabele kanunu lağvedilerek, peşinen alınmış bulunan beş senelik
vergilerin iadesi kararlaştırıldı ve birçok memur ve subay masrafların kısılması
amacıyla açığa alındı671.
Bu tedbirlerden rahatsız olan ayan sınıfı ile açığa alınan subaylar, durumdan
şikayetçi bulunan halkın saflarına geçtiler. İşte bu dönemde, Napoleon’un Mısır’ı istila
ettiği sırada ortay atmış olduğu “Mısır Mısırlılarındır” prensibi halk ve subaylar
tarafından idrak edilmeye başlanmıştır. Bu prensip etrafında toplananlara ise Vataniler
denilmiştir672.
Arabi Paşa meselesinin ortaya çıkışının asıl sebebi, bu sırada Harbiye Nazırı
bulunan Çerkez Osman Rıfkı Paşa olmuştur. Osman Rıfkı, hemşerilerini tuttuğu gibi
Mısırlı askerlere karşı düşmanlık beslemekteydi. Bu yüzden O’nun, subayların terfisine
dair çıkardığı kanun, orduda kaynaşmaya sebep olmuştur673. Söz konusu kanunu
668 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 72.669 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 70. 670 BOA. A. DVN. MSR. MHM. d. No. 15, s. 85. 671 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 90. 672 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 91. 673 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 72.
protesto etmek amacıyla, birinci alayın Miralayı Ali Fehmi, dördüncü alayın Miralayı
Ahmet Arabi ve Sudan Miralayı Abdül Hilmi Beyler tarafından bir istidaname
düzenlenerek Harbiye Nazırı Rıfkı Paşa’ya takdim edilmiştir (15 Ocak 1881). Paşa, bu
istidanameyi Heyet-i Nüzzar’a yollamış ve buradan Cihadiye Nezareti’ne havâle
edilmiştir. Bunun üzerine Miralaylar, Cihadiye Nazırı tarafından çağırılıp tevkif
edilmişlerdir674.
Buna karşılık subaylar, Cihadiye Divânı’na hücum ile kendilerini kurtarmışlar
ve Arabi, bu alayların başına geçerek Abidin Sarayı’na gidip Cihadiye Nazırı ile
Hidivlik Dairesi Nazırı Yusuf Paşa’nın azlini istemiştir. Tevfik Paşa, yine Fransız ve
İngiliz Konsoloslarının nasihatleri üzerine nümayişçilerin taleplerini yerine getirerek,
Yusuf ile Osman Rıfkı Paşaları azl ve Cihadiye Nezareti’ne nümayişçilerin seçtikleri
Subaylar Cemiyetinden olan Mahmut Sami Paşa’yı tayin etmiştir. Böylece askerler
kışlalarına çekilmişlerdir. Bu olayın akabinde Hidiv Tevfik, Arabi ve Ali Fehmi
Beylerden, İngiltere ve Fransa Konsoloslarına giderek genel asayişi sağlama hakkında
teminat vermelerini istemiştir (4 Şubat 1881). Arabi meselesinin ilk merhalesi bu
şekilde sona ermiş ve bu tarihten itibaren Arabi, milliyetçilerin önderi olarak kabul
edilmiştir675.
3. 4. Mısır’da Milliyetçi Hareketlere Karşı Osmanlı Devletinin Tutumu: İlk
Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi ve Çalışmaları:
Yukarıda bahsettiğimiz üzere Tevfik Paşa kabinesinin ilk işi İsmail Paşa’nın
kaldırdığı İngiliz-Fransız ikili mali kontrolünün iade edilmesi olmuştu (4 Eylül 1879)676.
Yeni mali icrâat, özellikle orduda hoşnutsuzluk yaratarak subayların şikayetçi olmasına
sebep olmuştu677.
674 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 59.675 Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 45. 676 Abbas Hilmi II, The Last Kheidive, s. 45. 677 Vatan Partisi, 13 Nisan 1879 yılında Mısır’da meşrutiyet tartışmalarının başladığı bir ortamdan faydalanılarak kurulmuştur. Bu partinin kurucuları arasında Şerif Paşa, İsmail Ragıp Paşa, Ömer Paşa, Sultan Paşa, Ahmet Arabi, Mahmut Sami Paşa Barudi, Süleyman Paşa, Abdül’al Hilmi, Ali Fehmi gibi isimler vardı. 327 Mısırlı tarafından kurulan bu partide eski ve yeni subaylar, ulemadan temsilciler, Kıpti ve Yahudi Cemaatinin dini liderleri, tüccarlar ve toprak ağaları yer almaktaydı. Partinin kuruluş gerekçesi 4 Kasım 1879’da kamuoyuna açıklanmıştır; buna göre Vataniler aralarında Mısır’da yaşayan bütün ırk, din ve sosyal guruba mensup kişilerin yer aldığını vurgulamaktaydılar. Hidiv’e ve Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacaklarını açıklamışlar ayrıca dış borçların üstesinden gelmek için çalışacaklarını ifade
Böylece Arabi ve arkadaşlarının tevkif edilmesi olayı ile başlamış olan hükümet
ile askerler arasındaki anlaşmazlığın devam ederek ihtilalin doruk noktası olan Abidin
askeri nümayişi (9 Eylül 1881)’ne sürüklenmesini hazırlayan bazı önemli olaylar
meydana gelmiştir. Mart 1881’de Hidiviyetin Hususi Dairesi Nazırı Yusuf Paşa’nın
tahrikiyle, Sudan (Tura) Alayı’nın asteğmenleri Hidiv’e bir ariza takdim ettiler. Bunda,
kumanda mevkiindeki subayların Şubat ayı başında meydana gelen hareketinin amacını
bildiklerinden dolayı, hareketin içinde bulunduklarını belirterek bundan böyle bu
kumandanların emri altında kalmak arzusunda olmadıklarını ifade etmekteydiler. Söz
konusu arizayı imzalayan kişiler, mezkûr alay kumandanı Abdül Hilmi tarafından
yakalanarak Hidiv’e bildirilmiş ve Yusuf Paşa görevinden alınmıştır. Bu olaydan sonra,
Hidiv’in askerlere karşı çevirdiği entrikalar devam etmiştir. Bunun üzerine Arabi,
Hidiv’in taraftarı olan subayları işbaşından uzaklaştırmış ve Sudan Alayı’nın, Sudan’da
Mehdi hareketini bastırmak üzere sevk edilmesini kabul etmediği gibi silahını
bırakmamak için Tevfikiye Kanalı’nın inşasına katılmayı da reddetmiştir. İşte bu türden
birkaç olay, Abidin askeri nümayişi ile Arabi ihtilalinin patlamasına sebep olmuştur. 25
Temmuz 1881 tarihinde Hidiv’in İskenderiye’de bulunduğu esnada bir asker, trafik
kazasında hayatını yitirmişti. Askerler, ölen askerin cesedini Hidiv’in sarayına
götürerek kazaya sebebiyet verenin cezalandırılmasını istediler. Hidiv buna kızarak bu
askerlerin mahkemeye verilmesini emretti. Askerler bu kararı protesto ederek Harbiye
Nazırı Mahmut Sami’ye bir rapor takdim etti. Sami Paşa’nın, raporu Hidiv’e takdim
etmesine üzerine Hidiv meseleyi görüşmek için Nazırlar Heyetini toplantıya davet etti.
Nihayet Hidiv, Arabi yanlılarının gözetim altına alınarak dağıtılmasını kararlaştırdı678.
Arabi, Harbiye Nazırı’na gönderdiği mektupta, “alayların tefrikinden
maksadınız bizi öldürmek ve dolayısıyla bugünkü Cuma günü saat dokuzda, Abidin
sarayı meydanında alayların bütünü toplanacak ve hayatımızı teminini talep edeceğiz”
diye görüşlerini bildirdi. Hidiv, 15 Eylül 1881 tarihli telgraf ile Babıâli’ye olanları
iletmiş, diğer bir telgrafta da Babıâli’den Mısır’a alelacele yirmi tabur asker
gönderilmesini istemiştir679.
etmişleridir. Bkz. Christina Phelps Haris, Nationalism and Revolution in Egypt, The Role of The Muslim Brotherhood, London, Paris, 1964, s. 43. ayrıca bkz. Süleyman Kızıltoprak, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001, s. 49. 678 Abbas Hilmi II, The Last Khedive, s. 45. 679 BOA. İ. MTZ. 05, 22-998, 23 C. 1299. Ayrıca bkz. Sait Paşa, Hatırat, c. 1, Dersaadet, 1328, s. 72.
Eylül 1881 tarihinde Arabi Bey’in alayı birinci alay, birinci süvari alayı ve topçu
alayı Abidin Sarayı meydanında toplanmışlardı. Bu sırada ordu kumandanları da Abidin
Sarayı’nda bulunmaktaydılar. Bunun üzerine Hidiv, Arabi’ye askerlerin toplanmasının
sebebini sordu. Arabi, mevcut olan Heyet-i Nüzzar’ın istifası, Meclis’in kurulması ve
ordunun fermanlara göre artırılmasını istediklerini söyledi. Hidiv, başkan olarak kimi
istersiniz diyerek sorunca, Şerif Paşa’yı isteriz dediler. Bunun üzerine Riyaz Paşa
kabinesi istifa etmiş ve bir nevi meşruti idarenin tesisi şartıyla Şerif Paşa’nın
başkanlığında yeni bir Heyet-i Nüzzar teşkil edilmiştir. Böylece, Hidiv Babıâli’ye
nümayişçilerin dağıldığını ve asker irsaline lüzum kalmadığını bildirmiştir. Sultan
Abdülhamit, Meclis-i Vükela itiraz etmesine rağmen, Mısır’a Müşir Ali Nizami Paşa680
başkanlığında bir tahkik heyeti göndermeye karar vermiştir. Abdülhamit’in bundan
amacı, Mısır’ın bu karışık durumdan faydalanarak, Mısır’a verilmiş imtiyazları
kısıtlamak ve Tevfik Paşa’yı azlederek yerine Halim Paşa’yı getirmekti681.
Söz konusu heyetin Mısır’a gönderilmesinde Avusturya, Rusya ve Almanya’nın
teşviki olmuştur. Bu ülkeler, İngiltere ve Fransa’nın Mısır’da artan nüfuzunu kırmak
istemekteydiler. İngiltere ve Fransa’ya göre, Osmanlı Heyeti Kahire’ye giderek bu
olayları yakından tetkik edebilir ancak her ne suretle olursa olsun, Mısır’ın dahili
işlerine müdahale etmemesi gerekirdi682. Nitekim Fransa sefareti baş tercümanı bu
konudaki fikirlerini şöyle açıklamaktadır: “Mısır’ın hali çok karışık görünüyor şimdi
hükümet bir Arap miralayın eline geçmiştir…bu iş pek nazik olduğu halde Babıâli’ce
bir şeye teşebbüs olunmuyor. Tahkikatımıza ve hazret-i Padişahinin yanında bulunan
bazı ümera-i askeriyenin bize verdikleri habere göre vükela istemedikleri halde Zât-ı
şahane Mısır’a asker sevki emelinde imişler… lakin eğer vükela … işbu asker sevkini
tervc ederler ise çok yanlış yola girerler zira ol halde gerek biz Fransa ve gerek
İngiltere fiilen meseleye müdahale etmeye mecbur oluruz”683. İşte Fransa ve
İngiltere’nin şark politikalarının değiştiğinin en açık ifadesi bu sözlerdir ki şimdiye
kadar birbiri ile mücadele halinde olan söz konusu iki ülke artık Osmanlı Devleti’nin en
kıymetli parçalarını koparmak için gerektiğinde birlikte hareket etmektedirler.
680 Ali Nizami Paşa Mekteb-i Mülkiye ve Sultani’de müdürlük görevlerinde bulunmuş ve daha sonra vezirlik rütbesiyle Teftiş-i Askeri Komisyonu’nda görev yapmıştır. Bkz. Ahmet Rasim, İki Hatırat Üç Şahsiyet, (Haz. İbrahim Olgun), İstanbul, 1976, s. 181. 681 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 56. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 91. 682 BOA. Y. PRK. HR. 8-7, 1302 06 R. 683 BOA. Y. A. HUS. 168-59, 1298 10. 26.
6 Ekim 1881’de Şura-yı Devlet üyelerinden Ali Fuat Bey, Padişah yaverlerinden
eski sadrazam Ali Paşa’nın oğlu, Kadri Bey, Safer Efendi ve Seyfullah Efendi’den
oluşan ve Ser Yaver-i Padişahi Ali Nizami Paşa başkanlığında bir Osmanlı heyeti
İskenderiye’ye gitmiştir. Ertesi gün, İsmailiye Sarayı’nda Hidiv’i ziyaret ederek
kendisine heyetin geliş sebebinin Hidiv’in merkezini güçlendirmek olduğunu
bildirmişlerdir. Daha sonra, Nizami Paşa kışlaları gezmeye başlayarak hem Harbiye
Nezareti ve hem ikinci alayın ikamet mahalli bulunan Kasru’n-Nil’i ziyaret ederek
askere hitaben bir konuşma yapmış ve bu konuşmasında, Padişah’ın metbuluk
haklarından bahsetmiştir. Alay Kumandanı Tulba Paşa da, Arabi ve tüm subaylarının
temsilcisi olarak Hidiv’e itaat etmeye hazır bulunduklarını ifade etmiştir684.
Bu heyetin Hidiv’in haberi olmadan gelmesinden Hidiv ve Heyet-i Nüzzar
Başkanı Şerif Paşa memnun olmamışlardır. Zaten böyle bir komisyonun gönderilmesi,
Mısır’ın dahili muhtariyet haklarının ihlali anlamına geldiği gibi aynı zamanda meydana
gelen olaylar için Hidiv’in alacağı kararlara da müdahale edilmiş oluyordu. Oysa
Eyalet-i Mümtaze olan Mısır’ın, bu suretle diğer eyaletler gibi muamele görmemesi
gerekmektedir685. Bunun için Hidiv ile Şerif Paşa, heyetin Arabi ve diğer muhaliflerle
temas etmemesine dikkat ederek, heyet Mısır’a gelmeden önce subayları Kahire’den
uzaklaştırmışlardır. Arabi Paşa bu sırada Şarkiyye’ye gönderilmiştir. Heyetin ziyaretini
uzatmasından rahatsız olan Hidiv, İngiltere ve Fransa Konsoloslarına bu rahatsızlığını
iletmiş bunun üzerine iki devlet, İskenderiye Limanı’na, birer harp gemisi
göndermişlerdir. İngiltere ve Fransa tarafından gönderilen harp gemilerinin
İskenderiye’ye gelmesi üzerine Sadrazam Sait Paşa, heyetin avdet etmesine karar
vermiştir. Böylece heyet, olumlu hiçbir netice elde etmeden İstanbul’a geri dönmüş (19
Ekim) ve ertesi gün harp gemileri de geri çekilmişlerdir. Böylece Abdülhamit’in Mısır
siyaseti, İngiltere ve Fransa’nın girişimleri sonucunda kesintiye uğradığı gibi daha sonra
bu devletlerin Mısır’a askeri müdahalelerine zemin hazırlamıştır. Bilindiği gibi Mısır’ın
önemi, özellikle Berlin Kongresi’nden sonra artmıştır ki İngiltere ve Fransa Berlin’de,
Mısır’a müşterek müdahale hususunda anlaştıkları gibi Padişah da Mısır’ı, Kuzey ve
Orta Afrika’da İslam Birliği siyasetinin propagandası için en uygun yer olarak
görüyordu. Padişah, bu nedenle Abidin olayından yararlanmaya çalışarak Mısır’da
684 BOA. Y. PRK. BŞK. 5-9, 1298. Za. 8. Ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 65.685 Sait Paşa, Hatırat, c. 1, s. 73.
nüfuzunu güçlendirmeye teşebbüs etti. Fransa’nın İstanbul elçisi Tissot, Padişah’ın
Mısır’a heyet göndermekten amacının Mısır’ı işgal etmeye zemin hazırlamak, Hidiv’i
azl ile yerine bir Osmanlı Valisi tayin etmek olduğuna inanıyordu. Bunun üzerine
Fransa, İngiltere ile anlaşarak harp gemilerini İskenderiye’ye göndermişlerdi686.
3. 5. Çerkez Subayları Olayı ve İkinci Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi:
Abidin Meydanı’nda gerçekleşen askeri hareket neticesinde Şerif Paşa Kabinesi
kuruldu (14 Eylül 1881). Bu kabinede, askerlerden Mahmut Sami Paşa’nın (Barüdi)
Harbiye ve Bahriye Nazırlığına atanması halk üzerinde olumlu bir etki yarattı. Böylece
özgürlük döneminin başlamış olduğu inancı yaygınlaştı. Aynı zamanda Arabi
taraftarları ile ilgili haberler Avrupa’da yayıldığı gibi, Vatan Partisi programı da Times
gazetesinde neşredildi (1 Ocak 1882)687.
Bu programda, milliyetçilerin Bâbıâli ile ilişkileri şöyle açıklanıyordu: “Vatan
Partisi, Mısır hükümeti ile Babıâli arasındaki dostane ilişkileri muhafaza etmek ile
Sultan Abdülhamit’i metbu, haliye ve Müslümanların imamı olarak tanımaktadır... Aynı
zamanda parti, elinden gelebildiğince hak ve imtiyazlarını muhafaza edecek ve Mısır’ı
da bir Osmanlı Eyaleti durumuna sokmak isteyenlere mukavemet edecek. Dolayısıyla
Mısır’ın dahili istiklalini garanti altında tutmak yolunda Avrupa ülkeleri ve bilhassa
İngiltere’ye dayanacaktır”688.
Harbiye Nazırı Mahmut Sami Paşa’nın teklifi üzerine Arabi, Şarkiyye’den
Kahire’ye geri çağırılarak Harbiye Nazırı vekilliğine atanmıştır (4 Ocak 1882). Bu
sıralarda Meclis-i Nuvvab (Mebusan Meclisi) açılmıştı (28 Aralık 1881). Fransız ve
İngiliz murakıplarının, meclis tarafından bütçenin tetkik ve tasdik edilmesine itiraz 686 BOA. HR. SYS. 57-46, 06. 07. 1882.Batılı devletlerin Mısır’da her şeye karışmaları ve Mısır’ı işgal planları içerisinde oldukları daha önceden Babıâli tarafından bilinmekteydi. Hatta bununla ilgili yazılar Avrupa’da gazetelerde neşredilmekteydi. Bkz. BOA. Y. PRK. MK. 1-47, 1298, BOA. Y. A. HUS. 170-132, 1299. 8. 13. 687 BOA. Y. PRK. BŞK. 6-24, 1299. S. 13. 688 Arabi Paşa, Times Gazetesinden Gregory isimli bir gazeteci ile yaptığı mülakatta programları ile ilili olarak özellikle dört husus üzerinde durmuştur. Padişah’a bağlı olduklarını, İngiltere’nin Mısır’ı işgal edeceğine dair söylentilere inanmadıklarını belirtmiş ve bunun dışında çarpıcı tespitlerde bulunmuştur. Şöyle ki; “…İngiliz askeri vatanına girercesine alkışlar ile kabul olunacakları efkarında bulunan İngilizler bir kerecik de Müslümanların vicdanlarını muayene edecek olurlarsa Müslümanlar için Hıristiyan devleti tabisi bulunmak kadar büyük bir zulüm olmadığını anlayabilirler…” bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 4-63, 1299 M. 29.BOA. Y. A. HUS. 168-71, 1298. 11. 10.
edilmesi üzerine, Vataniler protesto da bulunarak Arabi’nin planı ile Meclis’ten bir
heyet, Hidiv’e müracaat ederek Şerif Paşa kabinesinin istifasını talep etti. Bunun
üzerine İngiltere ve Fransa işe müdahale ederek Vatanileri korkutmak için Hidiv’e
müşterek bir nota takdim ettiler (7 Ocak 1882). Bu notada, İngiltere ve Fransa, resmen
kabul etmiş oldukları fermanların hükümleri gereğince, Hidiv’i muhafaza edeceklerini
temin ediyorlardı689. Nota’nın ertesi günkü resmi gazetede neşrolunması üzerine, Hidiv
ve hükümete karşı şiddetli bir muhalefet başladı. Babıâli dahi İngiltere ve Fransa’nın
Mısır işlerine doğrudan doğruya müdahalelerini protesto etti. Hidiv, bu duruma karşı
boyun eğerek Şerif Paşa kabinesinin istifasını kabul ederek Mahmut Sami (Barudi)’yi
hükümeti teşkil etmekle görevlendirdi690.
Yeni kurulmuş hükümette, Harbiye Nazırı vekili bulunan Arabi aynı Nezaretin
başına getirildi. Böylece Vataniler, resmen iş başına gelmiş oldular (4 Şubat 1882).
Barüdi Paşa kabinesinin ilgilendiği ilk iş anayasa ilan etmekti. 7 Şubat 1882 tarihinde
Hidiv başkanlığında toplanan Heyet-i Nuzzar tarafından onaylanarak Meclis’e
görüşülmek üzere gönderilmiştir. Daha sonra Barüdi ve Arabi Paşalar, ordu içinde kendi
taraftarlarına ödül olarak muhtelif rütbelere terfi ettirdiler. İşte, Barüdi Paşa Cihadiye
Nazırı bulunduğu sırada, Arabi Bey marifetiyle tanzim olunan askeri kanunun ahkamı
yine Arabi Paşa tarafından ihlal edilerek Çerkez zabitler terfiden mahrum bırakıldılar.
Bunlar, bu durumu Arabi Paşa’ya ilettiler. O sırada baş gösteren Mehdi İsyanı
vesilesiyle Sudan’a sevk edilmelerine teşebbüs olunduğundan, Arabi Paşa’ya bir suikast
düzenlediler (Nisan 1882). Arabi bunu öğrenince meseleyi Nazırlarla Hidiv’e bildirdi ve
sanıkların tevkif edilerek Ferik Raşit Hüsnü Paşa başkanlığında bir askeri mahkemeye
sevk edilmeleri kararlaştırıldı.
Tevkif edilen subaylar tarafından Mabeyn’e gönderilen bir telgraf üzerine,
Sultan Abdülhamit, Sadrazam Sait Paşa tarafından Hidiv’e bir telgraf göndererek
tahkikat evrakının İstanbul’a gönderilmesini emretti. Sait Paşa’nın, subayların
İstanbul’da yargılanmalarının Mısır muhtariyet haklarına uygun olmayacağını
belirtmesi üzerine sadrazamlıktan azlolunarak (2 Mayıs 1882) yerine Abdurrahman
689 BOA. Y. PRK. HR. 6-8, 1299 S. 18. 690 BOA. Y. PRK. EŞA. 2-70, 1298. Za. 20. Mayer, The Changing Past, s. 5 ayrıca bkz. Dilek Güldeş, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1999, s. 54.
Nureddin Paşa getirildi691. Babıâli’nin ihtarına rağmen, Mısır’da muhakeme icrâ
edilerek Harbiye eski Nazırı Osman Rıfkı Paşa da dahil olmak üzere kırk kadar subayın
rütbelerinin ref ile Sudan’a sürülmesi kararlaştırıldı (30 Nisan 1882). Ancak Hidiv, bu
kararı çok ağır görerek İngiltere ve Fransa’nın Kahire Konsoloslarının da müdahalesi ile
kararı onaylamadı. Bunun yanında diğer Avrupalı devletlerin Kahire konsoloslarından
yardım istemiş ayrıca Padişah’a da meseleyi bildirmiştir. Sadrazam, 1882 (22 Nisan
1298) tarihli bir telgrafname ile Hidiv’e “asakir-i Şahane-i Mısriyye zabitanının ve
hususiyle irade-i Seniyye ile terfi edilen Feriklerin rütbe ve nişanların bu suretle
refi’nin hukuk-ı Saltanat-ı Seniyye’ye mugayir olduğundan” bahisle, müsaade
edilmeden bir şey yapılmamasını ihtar etti. Fakat Hidiv, İngiltere ve Fransa
Hükümetlerinin teşvikiyle Padişah’ın iznini almadan zabitlerin Mısır’dan
uzaklaştırılarak rütbe ve nişanlarını muhafaza etmelerine dair 9 Mayıs 1882 (21
Cemaziye’l-Ahir 1299) tarihli iradesini çıkardı. Bunun üzerine Heyet-i Nüzzar, Hidiv
ile ilişkiyi keserek Meclisi, meseleyi görüşmek üzere toplantıya davet etti. Fakat
Hidiv’in muvafakati alınamadığından Meclisin toplantısı gerçekleşmedi. Babıâli bu
duruma karşı Hidiv’e gücenerek doğrudan doğruya Heyet-i Nüzzar ile haberleşmiştir.
Mahmut Sami ve Arabi’nin, Hidiv’in azli ile yerine Halim Paşa’nın getirilmesine dair
maruzatı Padişah tarafından kabul edilmesine rağmen Sait Paşa başkanlığında
Babıâli’de toplanan bir komisyon bu isteği uygun bulmadı692. Bunun üzerine, Sultan
Abdülhamit olayları tetkik ile Hidiv’in nüfuzunu teyit etmek üzere Mısır’a bir heyet
göndermeye karar verdi693.
Abdülhamit, Çerkez subayları olayında Hidiv’in tutumundan memnun kalarak
“Hidiv’in şimdiye dek Devlet-i Aliye’ye gösterdiği sadakatine devam ettikçe Devlet de
kendisine devamlı olarak destekçi ve yardımcı olarak kalacaktır” diye fikrini
açıklamıştır. Babıâli, Mısır’a sürülmelerine karar verilmiş olan subaylar, Rodos, Suriye
ve diğer eyaletlere geldiklerinde hükümetten münasip memurlar refakat ederek doğruca
muhafaza altında İstanbul’a gelmelerine dair Valilik ve mutasarrıflıklara telgraflar
gönderdi. Bu subayların varışından hemen sonra, Padişah’ın huzuruna alınmak üzere
vapurdan çıkarılıp Harbiye Nezaretince hazırlanan daireye naklettirildiler. Yukarıda 691 Kurşun, Küçük Mehmet Sait Paşa (Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri) 1838-1914, s. 39. Ayrıca bkz. Ercüment Kuran, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 83. 692 Halim Paşa’nın Mısır Valiliğini elde etmek için Arabi Paşa isyanının çıkmasında rol oynadığı yönünde haberler Babıâli’ye gelmekteydi. Bkz. BOA. Y. PRK. AZJ., 4-91, 1298. Za. 7. 693 Kurşun, Küçük Mehmet Sait Paşa Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri 1838-1914, s. 40.
belirtildiği gibi, subaylar meselesinden dolayı, Hidiv ile Nazırlar Heyeti arasında
ilişkiler giderek gerginleşmekte ve Hidiv’in askerler fırkasına karşı zafiyeti belirgin bir
hal almaktaydı. Zaten Arabi Paşa, Harbiye Nazırlığına getirilmesinden itibaren bütün
nüfuzu eline almıştı. 1882 yılı Mayıs ayında bütün Avrupalı memurları işten çıkarması
üzerine İngiliz ve Fransız Konsolosları kendisi ile görüşerek Harbiye Nazırlığından
istifa etmesini teklif ettiler ve buna mukabil kâfi maaş tahsisi ile Mısır’ı terk etmesini
istediler694.
Arabi Paşa’nın bu teklifi reddetmesi üzerine iki devlet anlaşarak İskenderiye’ye
donanma sevki ile Babıâli’nin Mısır üzerindeki hukukun muhafazasını kararlaştırdılar.
Devletlerin bu kararı saltanat’ın hukukunu ihlal edici bir halde idi. Zaten Osmanlı
Devleti’nin bir parçası olan Mısır’da yabancı tebaa ile mesâlihinin muhafazası
uluslararası hukuka göre Osmanlı Devleti’ne aitti. Babıâli, İngiltere Hükümeti’nin
İskenderiye’ye savaş gemileri göndermekle Avrupalıların menfaatlerini muhafaza
etmek olduğuna inanarak bunu Avrupa sefirlerine bildirdi. İngiltere ve Fransa’nın söz
konusu kararlarının (2 Mayıs 1882) ilanını müteakip Sadrazam, Nazırlar Heyetine,
Hidiv’e itaat etmelerini emretti. Onlar da 16 Mayıs’ta itaatini arz ettiler. 20 Mayıs’ta
İngiliz ve Fransız savaş gemileri İskenderiye’ye geldi. 25 Mayıs’ta ise Fransa ve
İngiltere Konsolosları, Nazırlar Heyeti başkanı Mahmut Sami Paşa’ya bir nota verdiler.
Bu notada, Arabi Paşa’nın geçici olarak Mısır’dan uzaklaştırılması ve Heyet-i Nüzzar’ın
istifasını talep ettiler. Söz konusu nota, Heyet-i Nüzzar tarafından reddedilmişse de
Hidiv, notayı kabul etti. Bunun üzerine Nazırlar Heyeti, bir taraftan istifa (26 Mayıs
1882) ile diğer taraftan askerler, ulema ve ileri gelenlerin talebi üzerine Arabi Paşa,
Cihadiye Nezaretinde ibka edilmiştir (29 Mayıs)695. Sami ve Arabi Paşalar da Hidiv’i
itham ederek kendisinin yerine Halim Paşa’nın tayinini Babıâli’den talep ettiler696.
Bu sırada Fransa Hariciye Nazırı Frecynet, yalnızca zaman kazanmak amacıyla
Mısır işlerini müzakere etmek üzere İstanbul’da bir Avrupa Konferansı toplanmasını
teklif etti (30 Mayıs)697. Bu teklifi bütün Avrupa ülkeleri kabul ettiyse de Babıâli, bir
süre önce Mısır’a gönderilen Derviş Paşa heyetinin meseleyi halledebileceğini ileri 694 Kamil Paşa, Hatırat, c. 1, Konstantiniye, 1329, s. 13. 695 BOA. Y. EE. 84-11, 15 B. 1299. 696 BOA. Y. PRK. MK. 1-59, 1299. Ayrıca bkz. Kamil Paşa, Kamil Paşa’nın Anıları, (Haz. Gül Çağalı Güven), İstanbul, 1991, s. 353. 697 BOA. Y. PRK. A. 3-11, 1298.
sürerek konferansa lüzum görmediğini açıkladı698. Yine Padişah bu duruma karşı,
Avrupa ülkelerinin Mısır meselesine müdahale etmemesi için Hidiv’i azletmekten
vazgeçerek meselenin dahili bir mesele olduğunu göstermek bakımından Hidiv’in
yönetim fonksiyonunu güçlendirme yoluna gitti699.
7 Haziran 1882’de Derviş Paşa700 heyeti İzzeddin yatıyla İskenderiye’ye ulaştı.
Bu heyet, Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi ikinci Başkanı Lebip, Mabeyn ikinci katibi
Kadri ve Padişah’ın Feraset-i Şerife vekili Esat Efendiden701 oluşmaktaydı. Derviş Paşa
Hidiv ile görüştüğünde, Mısır ahvâlinden rahatsız olduklarını dile getirdi. Daha sonra
eski Nazırlar Heyeti Başkanı Mahmut Sami ile Arabi ve vekili Yakup Paşalar ile
görüştü702. Bunlar ise Mısır’ın yabancıların istilasından korunmasının gereği üzerinde
durdular. Babıâli, Derviş Paşa ve Esat Efendi’den askerler ile Hidiv arasındaki
anlaşmazlığı gidermelerini talep etmişti703.
Derviş Paşa’nın asıl amacı Arabi Paşa’yı İstanbul’a göndermekti. Fakat
Vatanilerin gücünü anlayınca bu fikrinden vazgeçti. Mısır halkı, Derviş Paşa’nın Arabi
Paşa’yı desteklemek için geldiğine inanıyordu. Dolayısıyla heyet İskenderiye’de büyük
bir coşku ile karşılandı. Göstericiler İngiliz ultimatomu aleyhinde sloganlar atıyorlardı.
Derviş Paşa, başta Arabi Paşa tarafını tutarak kendisine birinci rütbeden Mecidi nişanı
verdi. Padişah’ın Arabi Paşa’yı ödüllendirmekteki hedefi Hidivliği ortadan kaldırarak
698 BOA. Y. PRK. PT. 1-150, 1299, BOA. Y. A. HUS. 169-115, 1299. 4. 14, BOA. Y. PRK. TKM. 4-94, 1299. Ş. 12. 699 BOA. Y. PRK. PT. 1-140, 1299. 700 Derviş Paşa Lofça’da doğdu. 1862 yılında müşir oldu. Daha sonra Yanya Valiliği yaptı. Bosna Valisi olduğu sırada Hersek isyanını önlemede başarısız olduğu için görevden alındı. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında çok başarılı oldu. Bu başarısı sebebiyle ünü arttı. Diyarbakır ve Selanik Valiliklerine getirildi. Bahriye nazırlığı, Serasker Kaymakamlığı, Dar-ı Şura-yı Askeri ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği yaptı. Yaver-i Ekrem unvanı ile Abdülhamit’in yakınında bulundu. Mısır’daki görevinden sonra Rumeli Ordular Komutanlığına getirildi. Bkz. Şihabeddin Tekindağ, “Derviş Paşa”, MEB. İA., c.III, s. 552. 701 Esat Efendi, Arap kökenli bir din adamı idi ve Sultan Abdülhamit, O’nu Pan-İslam politikasının bir gereği olarak yanında bulundurmakta idi. Bkz. B. Abu Manneh, “Sultan Abdulhamid II and Shaikh Ebulhuda Al-Sayyadi”, Middle Eastern Studies, 1979, c. 9, s. 151. 702 Derviş Paşa heyetinin, karşılanmaları sırasında Hidiv Tevfik’in gönderdiği Zülfikar Paşa’yı değil de Arabi Paşa tarafından gönderilmiş olan Cihadiye Nezareti Müsteşarı Yakup Sami Paşa’yı arabasına alması Hidiv’i gücendirmiştir. Bkz. Ragıb Raif, Ahmet Rauf, Mısır Meselesi, İstanbul, Babıâli Hariciye Nezareti, 1334, s. 68. Ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 71.703 Selim Deringil, “The Ottoman Response to The Egyptian Crisis of 1881-1882”, Milde Eastern Studies, Ocak, 1988, c. 24, S. 1, s. 8.
Mısır’ı, Mehmet Ali’den önce olduğu gibi diğer vilayetlere benzer suretle idare etmek
idi704.
Ancak Derviş Paşa Hidiv’den rüşvet olarak elli bin lira alarak Hidivin tarafını
tutmaya başladı. Babıâli’ye 12 Haziran 1298 tarihinde gönderdiği telgrafnamesinde,
Arabi Paşa’dan şikayet ederek “..iyi kötünün farkında olmayarak hareket eden Arabi
Paşa gibi bir adamın Cihadiye Nezaretinde bulunması Mısır’ı pek büyük bir tehlikeye
götürmekte olduğu görülmektedir” Bunun üzerine Sultan Abdülhamit, önceden
başaramadığı teşebbüsünü tekrarlayarak Arabi Paşa’nın İstanbul’a gelmesi için Mısır’da
Derviş Paşa’ya talimat göndermiştir. Fakat bütün bu çabalara rağmen Arabi Paşa’nın
Mısır’dan uzaklaştırılması sağlanamadı. Daha önce belirtildiği gibi savaş gemilerinin
İskenderiye’ye gelmesiyle Nazırlar Heyeti’nin istifası üzerine Arabi Paşa, askerler ve
halkın ileri gelenlerin isteği ile Harbiye Nazırı olarak görevini sürdürdü. Derviş
Paşa’nın heyetinin İskenderiye’ye ulaşmasından bir kaç gün sonra ise İskenderiye olayı
meydana geldi (11 Haziran 1882). Kendilerini güvende hissetmeyen Avrupalılar, silah
tedarik etmeye başlamışlardı. Bu nedenle yerliler ile yabancılar arasındaki gerilim hızla
artmaktaydı. Özellikle de İskenderiye’de demirlemiş olan İngiliz ve Fransız gemileri,
halkın işgal konusunda tedirginliklerini tırmandırmaktaydı. İşte bu ortamda Maltalılar
ve Rumların yaşadığı bir mahallede bir Maltız705 ile yerli bir hamal arasında ücret
yüzünden çıkan kavgada yerlinin bıçaklanarak öldürülmesi sonucu büyük bir sokak
çatışması meydana geldi706 ve yerli ile yabancılardan iki yüz kişi öldürülmüştür. Bu
olay Avrupa’da, özellikle İngiltere’de büyük bir heyecan yaratmış ve Kahire’de bulunan
konsoloslar, Derviş Paşa’ya müracaatla kendisinden teminat verilmesini teklif
etmişlerdir. Anlaşılacağı gibi söz konusu olay Mısır’ın işgal edilmesini hızlandırmıştır.
Konsoloslar, Derviş Paşa’nın bunların teklifini kabul etmemesi halinde Arabi
Paşa’ya müracaat edeceklerini ifade ettiler. Nihayet Arabi Paşa çağırılıp emniyet ve
asayiş için gereken teminat verildi. İskenderiye vakası, yabancılar tarafından çok
abartılı bir suretle Avrupa’ya yazılmış ve bazı aileler yabancı gemileri ile şehirden
nakledilmeye başlanmıştı. O sıralarda Derviş Paşa, Hidiv ile beraber İskenderiye’ye 704 Kamil Paşa, Hatırat, s. 15. ayrıca bkz. Blunt, Secret History, s. 300-331. 705 Maltız, Maltalılara verilen isimdir. 706 Elbert E. Farman, Egypt and Its Betrayal: An Account of The Country During The Periods of İsmail and Tewfik Pashas and How England Acquired A New Empire, New York, The Grafton Press, 1908, s. 306.
ulaştı. Bu karışık durumu kontrol altına almak gayesiyle Ragıp Paşa başkanlığında yeni
Nazırlar Heyeti oluşturuldu. Bu heyette de Arabi Paşa görevinde kaldı. Böylece Mısır’a
dair müzakere icrâsı için Konferans toplanmasına lüzum kalmamıştır. Bunun üzerine
Osmanlı Hükümeti 26 Haziran 1882 tarihinde Avrupa ülkeleri nezdinde ki sefirlerine
Derviş Paşa’nın Mısır’daki memuriyetini başarı ile tamamladığını, Hidiv ve idare heyeti
arasında ittifak husulü ile Mısır’da asayiş durumunun tedricen iadesine yol açtığını
bildirmiştir. İskenderiye’ye gelmiş olan yabancı donanmalar karşısında Arabi Paşa,
tahkimat yapmaktaydı. İngiliz Amirali Seymour, bu tahkimat hususunu kendi
hükümetine bildirdi. 3 Temmuz 1882’de İngiliz Amirali, bu tahkimatın durdurulması
emrini aldı707.
İngiltere’nin İskenderiye Konsolosu Cortwright da Derviş Paşa’yı uyararak
Hidiv’in hayatından kendisinin sorumlu olacağını bildirdi. 10 Temmuz’da Lord
Dufferin, Hariciye Nazırı Sait Paşa’ya verdiği notada yeni tabyalar inşa ve teçhizatından
şikayetle durdurulmasını Babıâli’den talep etmesi üzerine Sultan Abdülhamit, Hidiv’e
bir telgraf çekerek, istihkamat durdurulmazsa bundan dolayı Hidiv ile Nazırların mesul
tutulacaklarını ve bu türlü hareketlere devam etmelerinin İskenderiye’nin topa
tutulmasına sebebiyet vereceğini bildirmiştir708.
Oysa bu sırada Süveyş’in Fransa ve İngiltere’nin eline geçmiş olduğu
Osmanlı’ya bölgeden gönderilen mektuplarda iletilmekteydi. “… burada Osmanlı
olmayıb yukarıdan aşağıya on daneden ziyade İngiliz ve Fransız Bandırası vardır
Süveyş’den İsmailiye’ye kadar yer yer Fransız zırhlıları vardır … kanalın iki tarafı
adeta istihkamlar gibi yapılmıştır yalnız toplar eksiktir”709.
10 Temmuz’da İngiliz Amirali tarafından Mısır Hükümeti’ne verilmiş
ültimatom, Hidiv ile Derviş Paşa’nın başkanlığında akdedilen Nazırlar Heyeti
toplantısında reddedildiği gibi İngiliz Donanması eğer İskenderiye’yi topa tutmaya
kalkışırsa burada mukabeleye karar verildi ve bu Babıâli’ye bildirildi. Mısır Hidivi ve
Derviş Paşa Babıâli gönderdikleri ortak telgrafta, İngiliz Amiralinin kendilerine 24 saat
mühlet verdiğini ve bu süre dolunca istediğini yapmakta serbest olduğunu söyleyerek
707 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 58.708 BOA. Y. PRK. TKM. 4-84, 1299. B. 17. Ayrıca bkz. Sait Paşa, Hatırat, s. 77. 709 BOA. Y. PRK. SGE. 1-73, 1299. Ca. 4.
tehdit ettiğini anlatmışlar ve hatta bu durumdan şehirde bulunan konsolosların haberdar
edilmiş olmasından dolayı “bütün memurin-i ecnebiyenin vapurlara bindirilip bu
tehdidin fiiliyatı tahakkuk ettiği suretde vapurlarla limanın haricine çıkmak istediği
zaman” bunu yapabilmeleri için fırsat verilmiştir. Ayrıca konsolosların limandan
çıkmaları ile Mısır askerinin mukavemet etmelerine izin verilmeyeceğinden Hidiv ve
Derviş Paşa’nın da Re’sü’t-Tin Sarayı’ndan Remle Sarayı’na geçerek burada intizar-ı
ahvâl olunması zaruridir denilmiştir710.
Buna cevaben Babıâli’den gönderilen telgrafname, İngiliz Amirali’nin eline
geçmedi ve ertesi gün (11 Temmuz) İskenderiye şehri topa tutuldu711. Hidiv, Remle
Sarayı’nda tehlike muhatara altında olduğundan gündüzleri Re’sü’t-Tin ve geceleri
Mahruse ve İzzettin Vapurlarında ikamet etmeye başlamıştır. İngiliz Donanması
İskenderiye istihkamlarını tamamen tahrip ettikten sonra karaya asker çıkaracağını ilan
etmiş bunun üzerine Arabi Paşa’ya mukavemet etmesi için emir verilmiştir. Ancak
Arabi Paşa asker toplamak için Kâfrü’d-Davvar’a çekilmiştir. Bu arada İngiliz askeri
Resit-Tin sarayına çıkmış ve İngiliz Amiral, bölgede Devlet-i Aliye askeri
bulunmadığından buranın emniyeti için söz konusu hareketi yapmaya mecbur kaldığını
ifade etmiştir. Eğer asakir-i şahane gelirse ülkeyi teslim edeceğini söylemiştir712. Bunun
üzerine Abdurrahman Paşa Sadrazamlıktan azledilerek yerine tekrar Sait Paşa getirildi.
İskenderiye bombardımanı gününün gecesinde, Hidiv ile Derviş Paşa huzurunda
Nazırlar Heyeti toplanarak ertesi gün yani 12 Temmuz 1882 tarihinde beyaz bayrak
göndere çekilerek teslim olmaya karar verildi713.
Fakat Arabi Paşa, asker toplamaya devam ettiğinden Hidiv kendisini Cihadiye
Nazırlığından azletti. Fakat halk ve ulema, Arabi Paşa’nın görevini sürdürerek ülkenin
müdafaa etmesini istediler. Arabi, Hidiv ile Derviş Paşa’nın İngilizlerle birleştiklerine
dair Babıâli’ye telgrafname gönderdi. Arabi Paşa Hidiv’in Sarayını kuşattıktan sonra
İskenderiye’yi tahliye ile Kâfrü’d-Davvar’a çekilmeye mecbur kaldı. Ancak
İskenderiye’den ayrılırken taraftarlarından Miralay Süleyman Sami, şehri yakmaya
teşebbüs etti. Nihayet, karaya çıkarılmış olan İngiliz askerleri tarafından yangınlar 710 BOA. Y. EE. 128-42, 22 Ş. 1299. 711 BOA. Y. PRK. PT. 1-108, 1299. Ş. 15. 712 BOA. Y. EE. 128-32, 27. Ş. 1299. 713 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 78. ayrıca bkz. Blunt, Secret History, s. 357-376.
söndürüldü ve şehir işgal edilmeye başlandı (15 Temmuz 1882)714. Bu olay karşısında
seyirci kalan Derviş Paşa, Hidiv ile birlikte savaş tutsakları gibi İngilizlerin elinde
bulunuyorlardı. Daha sonra gelen bir emir üzerine, Derviş Paşa özel yatı ile İstanbul’a
geri dönmüştür (19 Temmuz 1882)715.
3. 6. Arabi Paşa’nın Asi İlan Edilmesi ve İngiltere’nin Mısır’ı İşgali:
Yukarıda belirtildiği gibi, İskenderiye’nin İngilizler tarafından bombalanmasının
ardından Sadrazam Abdurrahman Paşa, azledilmiş ve yerine Sait Paşa getirilmiştir. Sait
Paşa, Meclis-i Vükela’da önceden teklif ettiği gibi, İstanbul Konferansı’na katılıp
Mısır’a asker gönderilmesi meselesini sefirlerle müzakere ettikten sonra Babıâli’nin
konferansa katılmasının zaruri olduğuna Meclis-i Vükela’yı ikna etmiştir716.
Sultan Abdülhamit, İstanbul’da akdedilen konferansa katılmayı daha önce
reddetmişti. Abdülhamit’in endişesi başka meselelerin ve bu arada Trablusgarp’ın
İtalya’ya verilmesinin de görüşüleceği bu konferansın yabancı müdahalesini
yasallaştıracağı idi717.
Böylelikle Avrupa, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya ve Rusya,
Mısır meselesini görüşmek üzere toplanmışlardır718. Babıâli, Mısır üzerinde Saltanat-ı
Seniye’nin haklarının korunması ve statükonun muhafazası ile Mısır meselesinden
başka hiçbir husustan söz edilmemesi esası çerçevesinde konferansta Devlet-i Aliye
tarafından memur bulundurulmasına karar verdi719. Bu memurun görevi, Mısır’da
bulunan yabancı konsolosların değişmesiyle İskenderiye’den donanmanın çekilmesi
hususunda konferans heyetini ikna etmeye çalışmaktı. Bu başlıca görevinin dışında
hiçbir yetkisi yoktu. Osmanlı Hükümeti, 23 Haziran’dan 14 Ağustos 1882’ye kadar
devam eden İstanbul Konferansı’nın ilk dokuz toplantısına katılmadı. Konferansın
birinci toplantısında İngiltere ve Fransa sefirleri, Mısır meselesinin barış yoluyla
714 Roger Owen, “Egypt and Europe: from French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, (Edit. Albert Hourani), London-New York, 1999, s. 111. 715 BOA. Y. PRK. A. 3-51, 1299. L. 8. Ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 140-142. 716 Sait Paşa, Hatırat, s. 242. 717 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 94. 718 BOA. Y. A. HUS. 165-71, 1297 S. 1, BOA. Y. PRK. HR. 6-28, 1299. B. 23. 719 BOA. Y. PRK. HR. 6-34, 1299. B. 28, BOA. Y. EE. 124-1,1299.
çözülmesinin mümkün olmadığını ve 15 Haziran 1882 tarihinde bu konuda Babıâli’ye
verilmiş olan müşterek notaya, Devlet-i Aliye tarafından cevap verilmesi gerektiği ifade
edilmiştir. Oturumun sonunda sefir ve maslahatgüzarlar tarafından, Mısır’a asakir-i
şahanenin sevki hususunda ısrar edilmiştir. Konferansın 26 Haziran tarihli ikinci
toplantısında, Freycinet’nin teklifi üzerine, altı büyük devletin her biri, kendisi için
Mısır’da herhangi bir bakımdan menfaat temin etmeyeceğini taahhüt ederek bir
protokol imzalanmıştır. Üçüncü toplantıda (27 Haziran), devletlerin Mısır’a tek başına
müdahale etmemelerine karar verilmiş fakat İngiltere sefiri Dufferin’in koyduğu
“mücbir zaruret görülmediği takdirde” kaydıyla bu karar geçersiz hale getirilerek iki
hafta sonraki İskenderiye bombardımanına sebep hazırlamıştır720.
Aynı toplantıda Babıâli’nin Mısır’a askeri müdahalesi için, 15 Haziran 1882
tarihli müşterek notada kendisine yapılan davet ve söz konusu notada sayılan şartlar
Babıâli tarafından kabul edilmiştir721. Ayrıca İngiltere sefiri, tekrar Babıâli’den
“Hidiv’in korunmasını ve Arabi Paşa’nın asi olduğunu bildiren bir beyannamenin
hemen ısdar ve neşrini” talep ile aksi takdirde asakir-i şahanenin İskenderiye’ye
kabulünü kesb-i müşkülat edeceğini ifade etti722. İşte İngiltere Hükümeti, asakir-i
şahanenin Mısır’a sevkinden önce bu beyannamenin neşredilmesi ile Devlet-i Aliye ile
kendi arasında bir askeri mukavele yapılmasını sağlamıştı723.
Konferansın müzakereleri sürerken İngilizler, İskenderiye’yi işgal etmişlerdir.
Bunun üzerine İstanbul’da Konferans üyeleri toplantılarına ara verdiler. 15 Temmuz
1882’de konferans tekrar toplanarak Babıâli’yi Mısır’a asker sevkine davet ettiler. Bu
askerin vazifesi, Mısır’da asayişi iade ve asi fırkayı tedip ile Padişah’ın hukuku ve
Hidiv’in nüfuzunun iadesi ve Ferman-ı Hümayunların ahkamını ihlal etmeyecek suretle
Mısır ordusunun tensik ve tanziminden ibaret olacaktı724. Konferansın kararına göre,
mezkûr asker Mısır’da üç ay kalacak eğer ikametinin uzatılması Hidiv tarafından
istenirse, Babıâli ile konferansa katılan devletlerin onayı alındıktan sonra bir müddet
daha kalabilecekti. Bu sırada sadarete getirilen Sait Paşa, Osmanlı Hükümeti’nin
konferansa katılmasından yana idi. Dolayısıyla Babıâli, konferansa katılmayı kabul 720 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 73.721 BOA. Y. PRK. PT. 1-122, 1299. N. 5. 722 BOA. İ. MTZ. 05, 23-1052, 22 N. 1299. 723 BOA. İ. MTZ. 05. 22-1043, 12 N. 1299.724 BOA. Y. PRK. BŞK. 5-49, 1299. S. 19.
ederek konferans 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren Osmanlı Dışişleri Bakanı Sait
Paşa başkanlığında akdedilmeye başlandı ve 14 Ağustosa kadar devam eden
konferansın toplantıları da onun başkanlığında sürdürülmüştür. Önceden Avrupa
murahhasları, Devlet-i Aliye’nin Mısır’a asker sevkine dair isteklerini içeren Babıâli’ye
verdikleri müşterek takrirlerine kesin cevap istemişlerdi. Padişah, Osmanlı askerinin
Mısır’a sevkiyle beraber yabancı askerin oradan çekilmesini şart koşmuştu725.
İngiltere Hükümeti, Padişah’ın teklifini reddederek, asakir-i şahanenin Mısır’a
sevki maddesini iki devlet arasında bir askeri mukavele akdine bağlamak istiyordu.
Devletlerin çoğu Babıâli’ye İngiltere ile anlaşmayı tavsiye ediyorlardı. Böylece Mısır’a
asker sevki meselesi Babıâli ile İngiltere sefaretine bırakılmış oluyordu726. Bu arada
İngiltere Devleti’nin Süveyş Kanalı ve müştemilatı üzerinde tasarruf hakkı iddia eden
beyanatları gazetelerde yer almaktaydı727. Fransa, Babıâli’nin Mısır’a asker
göndermesine karşı idi. Bunun nedeni, Fransa’nın Cezayir ve Tunus’ta aynı şeylerin
isteneceğinden korkması olmuştur. Fransa Hükümeti, Mısır meselesi Devlet-i Aliye
tarafından asker sevkine lüzum kalmaksızın barışçı yolla tesviye olunmasına rıza
gösterecekti728. Bu hususta Babıâli, Almanya’ya resmen müracaat etmiş ise de Almanya
Hükümeti, Mısır’da statükonun korunmasından yana olmasına rağmen, buna bir cevap
vermemiştir729. Sultan Abdülhamit, Mısır’a askeri müdahaleye hep karşı çıkmıştı. O’na
göre İngiliz ve Fransız çıkarları için kendi halkını, kendi askeri ile kırdırması bütün
İslam dünyasındaki halifelik prestijini zedeleyecekti730.
Ayrıca o sırada alınan haberlere göre Arabi taraftarları, ellerinde (Kuran-ı
Kerim) olduğu halde asakir-i Osmaniye’ye çıkacaklardı. Aslında İngilizlerin gayesi,
Osmanlı askerlerinin bir kısmını Mısır’a göndermekle devleti zayıf düşürmekti.
Dolayısıyla Abdülhamit bu tuzağa düşmedi ve Mısır’a asker yollamayı reddetti. Ayrıca
Mısır Hükümeti de Osmanlı Devleti’nin Mısır’a askeri müdahale yapmasına karşı idi.
725 BOA. Y. A. HUS. 171-13, 1299. 9. 11. 726 BOA. Y. EE. 84-53, 31-115, 1298. 727 BOA. Y. PRK. PT. 1-131, 1299. L. S. 728 BOA. Y. PRK. HR. 6-65, 1299. 30. Z. 729 BOA. Y. A. HUS. 169-68, 1299. S. 19. 730 Mehmet Hocaoğlu, Abdülhamit Han ve Muhtıraları (Belgeler), İstanbul, 1989, s. 172. Ayrıca bkz. BOA. HR. SYS. 57-38, 25. 4. 1882.
Mısır Hariciye Nazırı, yabancı ülkelerin konsoloslarına verdiği beyanatta Devlet-i
Aliye’nin müdahalesine cebren karşı durulacağını açıklamıştı.
Abdülhamit, Mısır’a asker göndermeye dair kararını vermeden önce, Amerikan
elçisi Wallace’in fikrini sordu. Amerikan elçisi de diğer ülkelerin elçileri gibi Mısır’a
kuvvet göndermekten yana idi ve Abdülhamit’e “Ben sizin yerinizde olsaydım
kuvvetlerimi hazırlayıp gemilere doldurur ve onlarla Mısır’a giderdim. Kimse sizin
oradaki otoritenizi münakaşa edemez. İşin insiyatifi de elinizde olur” dedi. Ancak
Abdülhamit, konferansın kararını reddettiği gibi bu fikre de katılmamıştır731. İngilizlerin
İskenderiye’yi işgal etmesi üzerine Arabi Paşa, Mabeyn’e gönderdiği telgrafnamesinde
Hidiv’in İngilizlerle birleşerek Müslümanlar arasında fitne çıkarmağa çalıştığını öne
sürdü. Ayrıca yine bu telgrafnamesinde ülkenin genelinde seferberlik ilan edildiği ve
Mısır’da Saltanat-ı Seniye’nin hukukunun muhafaza edileceği taahhüt etmektedir.
Gerçekten de Mısır’ın farklı yerlerinden yirmi beş bin ayanın mührünü havi olan elli
mahzar Babıâli’ye gönderilmiştir. Arabi Paşa daha önce de Babıâli’ye Hidivler ve
Osmanlı’ya olan bağlılığı hakkında düşüncelerini şöyle açıklamıştı; “… Mehmet Ali
Paşa’dan Hidiv-i sabık İsmail Paşa’ya kadar tekmil vükelasıyla beraber daima fikirleri
saltanat-ı seniye’den ayrılmak idi Cenab-ı Allahım birini muvaffak eylemedi ve inşallah
bundan böylece muvaffak eylemez zira vükela-i sabıka Riyaz Paşa ve diğerleri devlet-i
aliyeden irtibatımız minkat olacak ve İngiliz ve Fransızlar Suriye Kıtasını Mısır’a ilhak
edib Mısır’a istiklaliyet verecekler deyu tekmil ahaliyi ifsada kalkışıyorlardı… biz
Fransız İngilizlere teslim olmayacağız … Padişahımıza halimizi beyan ettik … anın
üzerine İngiltere Konsolosu bana geldi (Ahmed Arabi Bey sen Mısır ülkesini gayb
edersin ecnebi askeri buraya müdahale ede) dedi ben de cevab olarak bizim umumen
Mısır mahvolur fakat siz müdahale edemezsiniz biz sizi tanımayız bizim Halife-i ruyi
zeminimiz Sultan Abdülhamid’i tanırız dedim…”732.
Bu mahzarların bazısında Hidiv’in azli ve bazısında da Mahmut Sami Paşa’nın
kabinesinin ibka edilmesi talep ediliyordu. Bunun yanında Arabi Paşa için Cuma
hutbelerinde dualar okunmakta ve Mısır’da bir halk kahramanı olarak görülmekteydi.
İstanbul’da ise halk, Arabi Paşa’yı desteklemekte ve kendisi için İstanbul camilerinin
731 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 98. 732 BOA. Y. PRK. MYA. 2-19, 1298. Z. 28. Ayrıca Mısır Hidivi Tevfik Paşa’nın istiklalini ilan etmek için ecnebilerle işbirliği içinde olduğuna dair bir başka jurnal için bkz. BOA. Y. EE. 116-6, 07. B. 1299.
bazı vaizleri tarafından dualar okunmaktaydı. Aynı zamanda İstanbul basını
İskenderiye’nin bombardıman edilmesi hadisesini sert dille kınayarak, İngiltere’nin bu
girişimiyle Mısır’ı işgal etmek niyetinde olduğunu belirtmişlerdir. Babıâli, Arabi’nin
nüfuzunun böylesine artması üzerine Padişah’ın iradesiyle ona çok sert ve uyarıcı bir
yazı gönderdi. Bu yazıda, onu Mısır’ın harabiyetinden sorumlu tutuyor ve kendisinin
“İngiltere ile Hidiv’in Mısır’ı temellük etmek istedikleri” hususundaki iddiasında
yalancılıkla itham ediyordu. Yazıda daha sonra, Padişah, Arabi Paşa’yı, itaat göstererek
İstanbul’a davet ediyor ve kendisine önceden irade ve evamir-i hümayunu hamilen iki
mahsus vapur gönderdiği halde, bu evamire itaat etmediğini hatırlatıyordu. Yazının
daha sonraki paragrafında padişah, eğer bu emirlere itaat etmediği takdirde kendisini asi
ilan ederek Mısır’dan sürmekle tehdit ediyordu. Yazının sonunda Padişah, Arabi’ye
“...Eğer akl-ı selim ashabından isen buralarını iyice mülahaza ile ve bu serd olunan
mütalaata itibar ederek evamir-i Seniyeyi Şehinşahaneme imtisal eyle” demekteydi
Arabi Paşa, cevaben gönderdiği 7 Receb 1299 tarihli uzun arizada, Padişah’a inkiyad ve
itaatini belirtmiş ve Mısır’daki olayların gelişmesini özetle anlattıktan sonra, arizasının
sonunda Hidiv Tevfik Paşa’nın azli ve “imtiyaz fermanları mücebince hareket edip
emniyet-i ırz ve mal ve can şartıyla Halim Paşa’nın yerine tayin etmesini” istemiştir733.
Arabi’nin bu tutumu, Padişah’ı Mısır’a asker sevkine dair İngiltere ile
müzakereye mecbur etmiştir. Babıâli’nin, Hidiv Tevfik Paşa’ya 23 Ramazan 1299
tarihlerinde gönderdiği hatt-ı hümayunda: “emniyet ve asayişin iadesi için müdahale-i
askeriye ile Mısır üzerindeki hakk-ı hâkimiyet-i Saltanat-ı Seniyye’nin teyidine lüzum
göründüğünden fevkalade komiserlikle Mahmut Server Paşa ve asakir-i Şahane
kumandanlığına ise İbrahim Derviş Paşa’nın memur edildiği” bildiriliyordu734.
Yukarıda belirttiğimiz gibi İngiltere Hükümeti, Babıâli’nin Mısır’a asker sevkinden
önce Padişah tarafından Arabi Paşa’nın asi olduğuna dair bir beyanname neşri kendileri
ile bir askeri mukavele tanziminde ısrar etmişti. Bu istek, konferansta bulunan
devletlerin murahhasları tarafından desteklenmişti735. Bunun üzerine konu, İngiliz ve
Osmanlı murahhaslar arasında müzakereye başlandı. II. Abdülhamit’in bitmeyen
itirazlarından dolayı müzakereler bir hayli uzamış nihayet 5 Eylül 1882 tarihinde
murahhaslar, askeri mukaveleyi imzalamışlardır. Bu mukavelenamenin şartları şunlardı;
733 BOA. Y. EE. 116-13, 16 Ra. 1299.734 BOA. Y. PRK. A., 3-21, 1298. Za. 5. 735 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 73.
“1. Osmanlı Hükümeti Mısır’a ordu sevk etmek niyetinde bulunduğundan,
mahalline gönderilecek birinci fırkanın miktarını beş altı bin nefer olarak tayin eder ve
ileride iki taraf arasında hasıl olacak ittifak mucebince bu askeri lazım gelen miktara
iblağ eylemek salahiyetini muhafaza eder
2. Sevk olunacak Osmanlı askeri Port Said’e ve oradan Süveyş Kanalı’nda iki
ordunun başkumandanları arasında yakın olunacak mahal veya mahallere
gideceklerdir.
3. Her iki ordu kumandanları, Osmanlı askerinin askeri harekatı zamanı
hakkında aralarında uyuşacak ve mezkûr asker münhasıran kendi başkumandanlarına
tabi olacaktır
4. Mısır’da askeri tedbirler ittihazını icab ettiren esbap zail olunca iki taraf
askeri Mısır’ı bir vakitte tahliye edeceklerdir
5. İki Ordu arasında kolayca haberleşmenin temini maksadıyla, her birinden
diğer orduya mensup bir büyük zabit bulundurulacak ve bu iki büyük zabit aynı rütbeyi
haiz olacaktır”736.
Sultan Abdülhamit, bu mukavelenin imzalandığı aynı günde İngiltere sefirini
Mabeyn’e çağırtıp kendisinden izahat aldırttıktan sonra mukaveleyi tasdik etmeyi
reddetti. Aynı zamanda Mısır’da İngilizlere karşı mücadele vermekte olan Arabi Paşa’yı
da asi ilan etti (6 Eylül 1882)737. Ancak Sultan’ın bu davranışı İngiltere’nin Mısır’da
işini kolaylaştırmıştır. Zira Babıâli adeta Mısır halkının milli ve dini hislerine karşı
durmuştur. Arabi Paşa’nın askeri hazırlıklarını sürdürmesi üzerine Hidiv, onu Harbiye
Nezaretinden azletmiş yerine İskenderiye Valisi Ömer Lütfi Paşa’yı getirdi. Bu kararın
sonucunda halkın muhtelif tabakaları Arabi Paşa’nın tarafını tutmuşlardı. Ancak 20
Ağustos 1882 tarihinde İngilizler Port Said ile İsmailiye Şehirlerini ele geçirdiler738.
Bunun üzerine Arabi Paşa, kuvvetlerini Tellü’l-Kebir ordugahına sevk etti. 13 Eylül’de
İngiliz ordusu buraya yürüyerek Arabi’nin ordusunu bir iki saat içinde dağıtmıştır739.
Paşa, Kahire’ye kaçmış ve iki gün sonra Kahire’ye girmiş olan General Wolseley’e
teslim olmuştur740.
736 BOA. Y. EE. 127-34, 09 R. 1300.737 BOA. Y. PRK. SRN. 1-71, 1300. M 25.738 BOA. Y. EE. 124-44, 24 N. 1299.739 Mayer, The Changing Past, s. 8. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 150-152. 740 The Earl of Cromer, Modern Egypt, London, 1908, s. 321. ayrıca bkz. Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 74.
Avrupa Devletleri’nin Şark ve Mısır meselesine yönelik izledikleri sömürgeci
siyaset, bütün Osmanlı ve Avrupa coğrafyasını kargaşaya sürüklediği gibi devletlerarası
antlaşmalar, dostluklar ve işbirliklerinde de yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu açıdan
1882 senesi oldukça önemli gelişmelere sahne olmuştur. Almanya’nın dünya siyasi
platformuna etkili bir biçimde girmesi, Mısır meselesinde izlediği siyaset ve
Avrupalıların Şark ülkeleri ve halkları hakkında düşünceleri konusunda bir Papaz
gazetesinde derc olunan bir mektupta yapılan tespitler oldukça dikkat çekicidir;
“1882 senesi iktâr-ı Şarkıyye hakkında memnûn ve mesûd bir sene add olunamaz
zira Mısır meselesi sene-i merkûme içinde tevellüd ve sene-i merkûme içinde tevsi’i
etmiş ve sene hitam bulduğu halde hale hâlâ çare bulunamamıştır ve Avrupa
Devletleri’nin bir takım hafî makâsıd ve mütalâ’atı üzerine ve iki yüzlüce hareketlerine
nazaran meşru ve adl ve hakkâniyete muvâfık bir sûrette bundan böyle dahi hal ve
tesviyesi me’mûl değildir velhasıl memâlik-i şarkıyye için ilâm ve iktâr zamanı başlamış
demektir. 1882 senesi afâki politikada hiss olunan vukuatın önünü alamayacak gibi
görünmektedir beyne’l düvel hidmât vukû’una sebeb olacak olan politika-i umûmiye-i
hâzıranın muharriki mösyö Bismark’dır müşarünileyh devletlerin her birini birer
sûretde iğfâl ve işgâle müsâiddir ez-cümle Avusturya’yı Bosna ile Hersek’e, Fransa
Hükümet-i Cumhuriyesi’ni Tunus’a ve Fransa, Devlet-i Aliye ve Rusya ile münâsebatını
ihlal etmek üzere İngiltere’yi Mısır’a sevk eden bütün diplomat-ı müşarünileyhdir
Almanya’nın serbest-i harekât ve teşebbüsatını bir kat daha temin için müşarünileyh
vakıa Rusya’yı dahi Diyarbekir’e ve Basra’ya doğru sevk etmeye çabaladıysa da Rusya
bu teşebbüsün encamında büyük bir vehâmet eylediğine ve Ararat Dağı gibi bir hâkim
noktaya mâlik ve mutasarrıf olduğu cihetle eli altında bilip ne vakt olsa zabt ve istilâ
edebileceğinden emin olduğu ve benâberin te’cil-i ilhâkına lüzûm görmediği işbu
memleketleri Almanya’nın tasavvuratına karşı tavizatı kâfi addetmediğine mebni
müşarünileyhin iğfâlatına kapılmamışdır şu hâle nazaran sulh ve selâmet yalnız itibari
olarak devam ediyor demek olub filhakika her devlet komşusunun üzerine hücum
edebilmek için fırsat gözetip hâfiyen bu hücûmun esbâbı ve vesâilini ikmal ile
meşguldür… şark ahâlisinin efkâr ve hissiyatına gelince bunlar Avrupalıların arzu ve
tasavvur ettikleri fütûhata öyle elleri bağlı kabul edecek gibi görünmemekdedirler
filhakika Bâbıâli malûm olan ferd-i ihtiyatı ile büyük bir metânet ve mekâret ve
hayatiyet göstermektedir… tekmil iktâr-ı şarkıyyede mukâvemet arzuları bir seyyâre
gibi kalbden kalbe sirayet etmektedir günden güne terakki edeceğimi bedihi olan işbu
arzu-u umûmiyi Avrupalıların nazâr-ı itibâra almaları gerekmektedir. Şark ahâlisi
esârete dâimi sûretde teslim ve itaat edemezler rüzgara tesâdüf eden kamış gibi eğilir
bükülürler ise de bir gün olsun yine davranıb kalkarlar. Avrupa meçhûliyet âlemine
kendini atmazdan evvel isitihsâline say’ eylediği makâsıd-ı namûsu düveli isitikâmete ve
şiâr-ı ‘adl ve hakkâniyete muvâfık mıdır değil midir ve ale’l-husus bazı milel-i
şarkıyyeyi şimdi altında bulundukları kuyûd-u idâreden ıtlâk ile bütün bütün Avrupa
usûlüne tatbikan idâre-i ettiği halde ahâli-i şarkıyyenin sahihen saadet haline mi hidmet
etmiş muhâkeme-i vicdânına müracaatla bir kere buralarını tefekkür ve mülahaza
etmesi muktezâ-i insaf ve hükümetdendir… Avrupa tarzında nizâm ve intizâm ve itaat
şark ahalisince muhaldir. Bir vakitte şarklıları Avrupalı etmek Avrupa aklâmı halkası
gibi mesnede koymak mümkün değildir. Şarklılar şarklıdırlar ve daima şarklı
kalacaklardır bunlar iyi dost ve iyi komşu olabilirler bunları tabiatlarına mugayir bir
idâre ve hükümet tahmiliyle sulh ve itilaf kabul etmez suretde kendimize düşman
etmekde mani yokdur şark kendisinde en vâsi ve en pederane ve müsamahakârane bir
serbesti cari olan bir memleketdir. Şark ahalisi her istediğini yapmaya alışmışdır
Avrupa’da kendilerini hâmi-i serbesti addeden devletlerin tebalarına güya bahş ve ita
eyledikleri usûl ve kâide tahtına alınmış ve bir takım teşrifatiyeye gark edilmiş olan
serbestiyi bunlar bir vakitde anlayamazlar… velhasıl 1882 senesi fena başlamış ve fena
geçmiş ve fena surette hitam bulmuştur…741”. Bu sözlerden açıkça anlaşılacağı üzere
dönemin güçlü Avrupa Devletleri, emperyalist emelleri doğrultusunda bir takım
politikalar belirlemişler ve doğunun zengin kaynaklarından olabildiğince faydalanmak
için denge siyaseti izlemişlerdir. Söz konusu dönemin uluslar arası politikasının bu
yönde belirlenmesinde Bismark’ın inkâr edilemez bir rolü olmuştur. Genel olarak
yapılabilecek bu çıkarımlar tabii ki Mısır için de geçerlidir. İngiltere, gerçekten de
Mısır’ın gerek yöneticileri gerek halkı ve gerekse Osmanlı Devleti’ne karşı doğru
zamanlarda doğru hamleler yapmış olması sayesinde bölgeyi rahatlıkla ele geçirmiştir.
Yukarıda verdiğimiz belgede, şark ahalisinin hiçbir zaman tam olarak yönetim
altına alınamayacağı tespiti ise yine Mısır meselesinde kısmen doğru kabul edilebilir.
Nitekim uzun yıllar boyunca Mehmet Ali Paşa’nın baskıcı yönetimi altında ezilmiş olan
köylü halk, işgal karşısında ciddi bir direniş göstermemiş ancak bir takım yetkilere
741 BOA. Y. PRK. TKM. 5-10, 1300 S. 25. Ayrıca bkz. BOA. Y. PRK. EŞA. 4-32, 1301. L. 1.
sahip olan Arap subaylar, Arap milliyetçilik hareketlerinin de etkisi ile işgale ciddi tepki
gösteren tek unsur olmuştur. Sonuç olarak 19. yüzyılın son çeyreği, Emperyalist
Devletlerin birbirleri ile mücadele etmeleri ile şekillenmiştir ve bu mücadelenin sebebi
yeni pazarlar elde etmektir. Osmanlı Devleti’nin tüm bu gelişmeler içerisindeki yeri ise
sadece yine bu devletlerin koruyuculuğunu sağlayarak toprak bütünlüğünü korumaya
çalışmak olmuştur. Oysa Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunması politikası yine
bu dönemde sona ermiştir.
3. 7. İngiltere’nin Mısır’ı İşgaline Karşı Babıâli’nin Tutumu:
İngiltere, Mısır’ın Süveyş Kanalı tahvillerini satın aldıktan sonra Mısır’ı elde
etmek yönünde politikalar belirlemiştir. Ayrıca İngilizlerin Kıbrıs’ı (1878) ve
Fransızların Tunus’u (1881) işgalinden sonra İngiltere Hükümeti, Mısır’ı işgal etmeyi
ciddi olarak planlamıştır742. Bu sıralarda Osmanlı Devleti, Rusya Savaşı (1877-78) ile
uğraştığından bu savaştan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın uygulanması ve
özellikle Doğu Rumeli’nin Bulgaristan ile birleşmesi meselesi ve diğer bazı
nedenlerden dolayı Mısır’a karşı etkili bir politika izleyememiştir743. Babıâli, meselenin
başladığı tarihten itibaren barışçı yollardan Mısır’da asayiş ve intizamı sağlamak istemiş
ve bu nedenle bölgeye asker göndermeyi reddetmiştir. İngiltere Hükümeti ile
mukavelename imzalanması konusunda çok zor karar vermiş ve İngilizlerin Mısır’a
müdahalelerinde başarılı olmaları üzerine Lord Granville “…Babıâli’nin iştirakine artık
lüzum kalmadığını...” beyan etmiştir744.
Lord Dufferin tarafından 16 Eylül 1882 tarihinde Babıâli’ye verilen bir raporda,
artık Babıâli’nin asker göndermesine lüzum kalmadığı ve esasen İngiltere’nin bile
askerinin bir kısmını yakında geri çekeceği bildiriliyordu. Ayrıca İngiltere askerinin
Mısır’da Hidiv ve ahaliye yardım etmek için bulunduğunu halka ilan ediyordu745.
Sadrazam Sait Paşa buna karşılık, “İngiltere asayişin iade edilmesine kadar Mısır’da
kalacağım der ise biz de asker gönderip ileride müştereken tahliye hakkını haiziz” diye
teklif ediyor, fakat bu teklif de Abdülhamit tarafından reddediliyordu. Yine de kendi
742 BOA. Y. EE. 128-153, 1298, BOA. Y. PRK. TKM. 4-103, 1299. Za. 29. 743 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 153. 744 BOA. Y. A. HUS. 168-82, 1298. 745 BOA. Y. PRK. PT. 1-129, 1299. 1. 4.
huzurunda yapılan toplantıda Sultan Abdülhamit, Sadrazam Sait Paşa’nın, İngiltere’ye
savaş ilan edilmesine dair teklifine yanaşmıyordu746.
İngiltere’nin Mısır’ı işgalini müteakip, yeni işgalci idarenin esaslarını kurmak
üzere, Mısır’da İngiliz Konsolosu Malet’in hastalanmasını ileri sürerek Lord Dufferin’i
İstanbul’dan Mısır’a gönderdi. İstanbul’da İngiliz sefareti Baş tercümanı Alfred
Sandisan, 30 Ekim 1882 tarihinde Babıâli’ye yazdığı yazısında “İngiltere vakt-i hazırda
Osmanlı Hükümeti ile görüş alışverişinde bulunacağından, Padişah’ın Mısır üzerinde
hukukunun muhafazasına İngiltere Hükümetince mültezim bulunduğunu beyana Lord
Dufferin memurdur” diye teminat veriyordu747.
Bunun üzerine Babıâli, tahliyenin şekli ve zamanına dair müzakerelere başlanma
arzusunu açıklıyorsa da bu teklif İngiltere Hükümeti tarafından cevapsız bırakılıyordu.
26 Zilkade 1299 (9 Ekim 1882) tarihinde toplanan Meclis-i Vükela’da Mısır işi
müzakere olundu. Bu işin tesviyesi için üç yol düşünülmekte idi; biri “İngiltere Devleti
askerini, asayişin gerçekleşmesine kadar Mısır’da tutmak isterse Osmanlı Devleti dahi
oraya bir miktar asker göndermek ve ihtiyaç kalmayınca iki taraf askerleri ile birlikte
çekilmek”, ikincisi; “İngiltere ile istenilen teminatı havi bir mukavele akdetmek” ve
üçüncüsü ise “diğer devletlerle muhabere ve müzakere edilerek işe onlar ile müttefikan
karar vermek” idi. Bu hususların hangisi münasip ve devletin maslahatına muvafık
olduğunu kestirmek için çok düşünüldükten sonra ikinci yol tercih edildi. Çünkü
Mısır’a asker göndererek İngiliz askerinin Mısır’da ikametini uzatmasına vesile
olabilecekti. Diğer devletlere müracaat yolu ise her vakitte olduğu gibi bir fayda temin
etmeyecekti. Oysa İngiltere Başbakanı Gladstone, İngiliz askerinin Mısır’da kalmasına
dair Osmanlı Hükümeti ile değil Hidiv ile bir mukavele akdetmeyi tercih ediyordu748.
Bunun dışında Gladstone, İngiltere ve Fransa’nın Mısır meselesine olan alakalarının
menfaat temini için değil Mısır’da asayişin sağlanması için olduğuna dair beyanatta
bulunmayı sürdürmekle beraber İngiltere ve Fransa Devleti arasında, Mısır Meselesi
konusunda yapılan ittifakın Kırım Savaşı’ndaki ittifaktan daha güçlü olduğunu ifade
etmekteydi749.
746 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154. 747 Blunt, Secret History, s. 460-481. 748 BOA. Y. A. HUS. 1298. 11. 14, BOA. Y. A. HUS. 169-78, 1299. 3. 23. 749 BOA. Y. PRK. PT. 1-103, 1299. C. 26, BOA. Y. A. HUS. 169-68, 1299. 3. 19.
Zaten Hidiv Tevfik, amcası Halim Paşa’nın Hidivliğe gelmek üzere
teşebbüslerini bildiğinden, İngiliz nüfuzu altına girmiş ve her hususta onların arzusuna
mütemayil görünmüştür. İngilizlerin Mısır’daki askeri harekatının bitmesinin ardından
Lord Granville, Mısır’ın mali işlerinin ıslahatını müzakere etmek üzere İstanbul veyahut
Londra’da bir konferans akdini teklif etmiş ve Osmanlı Devleti ile diğer ülkelere tebliğ
etmiştir750. Babıâli, Mısır’ın yalnızca mali işleri değil Mısır’ın umumi ıslahatı müzakere
edilip de bu konferansın İstanbul’da akdedilmek şartıyla konferansa katılmaya hazır
olduğunu Londra Osmanlı sefaretine tebliğ etmiştir751. 1884’te Londra’da
gerçekleştirilen devletlerarası konferansın hiçbir şeye karar vermeden dağılması üzerine
Mısır’ın mali idaresi tamamen İngiliz kontrolüne bırakılmıştır752.
Bu sırada İngiltere, Mısır’la ilgili olarak üç türlü çözüm belirlemişti. Bu
yollardan ilki; “Mısır’ı Mısırlılara aid ederek Belçika gibi bitaraf bir hükümet şekline
vaz’ etmekdir bu ise bir efkar-ı batıladır ki ahalice derkar olan fark ve ihtilafdan dolayı
gayri mümkindir” ikincisi; “deruhde etmiş olduğu mesuliyet-i azimeden dolayı İngiltere
hükümetini her veçh ve vesilede ta’yib iden ve hükümetin müdahalesini ve … Mısır’ın
bilfiil ahz ve zabtı…”, üçüncüsü; “canib-i hükümetten ilan edilen Mısır’da asayişin
iadesi badehu tahliyesi velhasıl İngiltere canibinden serd edilen taahhüdatın kâmilen
icrâsını tasdik etmek”tir753. Gerçekten de İngiltere Mısır’ı işgalini tam manası ile
gerçekleştirene kadar yukarıda üçüncü yol olarak ifade edilen düşünceleri
gerçekleştirmek istediğini söyleyecektir.
Babıâli, İngilizlerin Mısır’ı işgaline karşı bir şey yapamazdı. Sadece Sultan
Abdülhamit, Rusya’nın Karadeniz Boğazını ve Fransa’nın Suriye’yi zapta kalkışmasına
meydan vermemek üzere İngilizlerle müzakereleri sürdürüyordu754. İlk önce Adliye
Nazırı Hasan Fehmi Paşa on üç maddeyi havi bir talimat ile Londra’ya gönderilmiştir.
O zaman İngiltere Hükümeti Sudan’da Mehdi hareketini bastırmakla uğraştığından
Paşa, Londra’da bir buçuk ay kaldıktan sonra hiçbir anlaşmaya varamadan geri
döndü755. Demek oluyor ki İngiltere Hükümeti, Sudan gailesinden yararlanarak Mısır’da
750 BOA. Y. A. HUS. 170-33, 1299. 6. 28. 751 BOA. Y. PRK. BŞK. 8-65, 1301. Ş. 5. 752 BOA. Y. PRK. PT. 1-111, 1299. Ş. 29. Ayrıca bkz. Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. , s. 253. 753 BOA. Y. PRK. MK. 1-86, 1301 Ş. 26. 754 Kamil Paşa, Hatırat, s. 29. ayrıca bkz. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 546. 755 BOA. İ. MTZ. 05, 24-1118, 04 Ra. 1302.
askerinin kalmasının lüzumlu olduğunu ve bu fırsatla dahi Mısır’a yeniden asker irsali
için hazırlıklara başlamıştır. Babıâli, Sudan’ın Mısır’dan ayrılmasına asla rıza
göstermeyecektir. Çünkü Sudan’da asayişin iadesi, Mısır Hükümeti’ne ait olmakla
beraber buna muktedir olmadığı zaman Osmanlı Devleti’nin müdahalesi söz konusu
olacağından, bu esas üzerine İngiltere Hükümetiyle hâkimane bir müzakereye girişmeyi
kararlaştırmıştır. 8 Haziran 1885 tarihinde İngiltere’de muhafazakarların işbaşına
gelmesi üzerine yeni Başbakan, Lord Salisbury tarafından Babıâli ile Mısır işlerine dair
tekrar müzakerelere girişiliyor756. Lord Salisbury bu görüşmelerde Sultan’ın İngiltere
Devleti’nin dostluğundan şüphe etmemesi gerektiği üzerinde durulmaktaydı757.
Görüşmelere İstanbul’da İngiliz elçisi ile Hariciye Nazırı Asım Paşa ve Evkaf
Nazırı Kamil Paşalar arasında başlandı. 24 Ekim 1885’te bir anlaşma imzaladı. Bu
anlaşmanın esasları şunlardır;
1. Osmanlı ve İngiliz hükümetleri Mısır’a birer yüksek komiser
göndereceklerdir.
2. Osmanlı Yüksek Komiseri, Hidiv’e veya onun göstereceği memurla Sudan’ı
barış yoluyla yatıştırma çarelerini inceleyecektir. Bunlar görüşmelerinden İngiliz
yüksek Komiserini bilgilendirecekler ve alınacak tedbirlerin uygulanmasına onunla
anlaştıktan sonra başlanacaktır
3. İki yüksek komiser, Mısır ordusunu Hidiv’le birlikte ıslah edeceklerdir.
4. Bunlar Mısır’ın bütün idaresini inceleyebilecek ve idarede Mısır Fermanı
sınırlarını aşmayacak değişiklikler yapabileceklerdir.
5. Fermanla verilmiş imtiyazlara uygun olması şartıyla Hidiv’in yapmış olduğu
uluslararası anlaşmalar Osmanlı Hükümeti tarafından tasdik edilecektir.
6. İki yüksek komiser, Mısır sınırlarının emin olduğunu, hükümetin istikrar
bulduğunu ve iyi işlediğini müşahede edince hükümetlerine birer rapor verecekler ve
hükümetler uygun bir müddet içinde İngiliz askerlerinin Mısır’dan çekilmesi için bir
anlaşma yapacaklardır758.
756 BOA. Y. A. HUS. 162-64, 1296. 10. 21. Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154. 757 BOA. Y. PRK. SGE. 1-90, 1299. Z. 29. 758 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154.
Bu mukaveleye uygun olarak İngiltere Devleti tarafından Sir Drummond Wolff
yüksek komiser tayin kılındığı gibi, Devlet-i Aliye yüksek komiserliğine de Gazi Ahmet
Muhtar Paşa tayin edilmiştir759. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mısır’dan saraya gönderdiği
mektupta Suriye üzerinden Mısır’a yeterli miktarda asker gönderilirse Devlet-i Aliye
için zaferin kaçınılmaz olduğunu bildirmekte idi. Ancak Sultan Abdülhamit İngiltere’ye
karşı çekingen tavrından vazgeçmemiştir760. Ayrıca Gazi Ahmet Muhtar Paşa,
Babıâli’ye gönderdiği raporda Mısır’ın askeri vaziyeti hakkında bazı tespitlerde ve
tavsiyelerde bulunmuştur. Paşa, Mısır’da bulunduğu süre içerisinde taburların sayısı
14’e çıkarılmıştı. Ancak Mısır bütçesi bunların idaresi için yeterli değildi. İngilizler ise
işgal masrafı adıyla Mısır bütçesine 195.000 Mısır Lirası ayırmış olduklarından bu
miktar da tamamen Mısır askerine harcanmaktaydı. Diğer masraflar ise İngilizlere
yüklenmekteydi. İngiliz parlamentosu bu duruma itiraz etmekteydi. Muhtar Paşa, bu
durumda Mısır’da 16 bin nefer askere ihtiyaç olduğunu yazmakta ve eğer eski usullerle
taburlar idare olunursa masrafın düşeceğini yazmaktaydı. Bu nedenle Paşa, Sir
Drummond Wolf’dan Mısır askeri kuvvetinin 16 bine çıkarılmasını ve subayların da
eskiden olduğu gibi Türk ve Mısırlılardan oluşmasını istedi. Ancak bu konuda bir fikir
birliğine varılamadı. Her iki komiserin ıslahat programlarındaki ortak tek öneri
kapitülasyonların ilgası olmuştur. Ancak İngiltere Hükümeti, müzakerelerden bir netice
alınamamış olmasından dolayı komiserinin görevine son vermiştir. Bunun üzerine Gazi
Ahmet Muhtar Paşa da İstanbul’a dönmüştür761.
Böylece Mısır, fiilen Osmanlı idaresinden çıkarak İngiltere’nin eline geçmiş
oluyordu. Böylelikle İngiltere ile dostluk ilişkilerinin sürdürülmesi yolunda ilk önce
Hasan Fehmi Paşa Londra’ya gönderilmiştir ki bir netice elde edilememiştir. Daha
sonra iki devlet arasında, söz edilen mukavele akdedilerek iki devletin komiserleri
Mısır’a gönderilmiştir. Mısır’da komiserlerin müzakerelerinin uzatılmasından kesin bir
sonuç alınamayacağını anlayan Sadrazam Kamil Paşa, Mabeyn’e sunduğu 27 Mayıs
759 BOA. MISIR, 1899-33, 1303 M. 11. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, 1839’da Bursa’da doğdu. 1856 yılında Bursa Askeri İdadisini, 1860’ta Harbiye Mektebini birincilikle bitirerek teğmen oldu. Bir yıl sonra kurmay yüzbaşılığa yükseldi. Bkz. Rifat Uçarol, “Gazi Ahmet Muhtar Paşa”, TDV. İA. , İstanbul, 1996, s. 445-448. ayrıca bkz. Kamil Paşa, Hatırat, s. 31-32. ayrıca bkz. Y. Bayur, Türk İnkılabı, c. 1, s. 49, Hilmi K. Bayur, Sadrazam Kamil Paşa Siyasi Hayatı, Ankara, 1954, s. 132. ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 100.760 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları, s. 86. 761 BOA. Y. EE. 87-55, 28 R. 1303, BOA. Y. EE. 87-11, 06 L. 1303. Ayrıca bkz. Emine Altunay Şam, “İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Raporu”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 147, Aralık, 2003, s. 117-131.
1302 (8 Haziran 1886) tarihli hususi tezkerede mesele için kesin çözüm getirmeye
gayret göstermek gerektiğini arz etmiştir762. Bunun üzerine yukarıda bahsedilen
mukavelenin altıncı maddesine göre, Mısır’ın tahliyesine dair mukavele akdetmek üzere
İngiliz murahhası Sir Drummond Wolff ile Osmanlı Murahhasları Sadrazam Kamil ve
Hariciye Nazırı Sait Paşalar arasında İstanbul’da görüşmeler başladı (2 Şubat 1887) ve
nihayet 22 Mayıs 1887 tarihinde söz konusu mukavele imzalandı763. Bu mukavelenin
hükümleri şunlardır;
1. Mısır’da icrâ olunmakta olan ferman-ı hümayunlar ta’dil edilmiş
bulunmadıkça ibka ve muhafaza olunacaktır.
2. Hidiviyet, Mısır’a müteallık ferman-ı hümayunlarda belirlenmiş araziyi
şamildir.
3. Hükümet-i Seniye tarafından Berlin muahedenamesini imza eden devletler,
Süveyş Kanalı’ndan gemilerin geçişini temin eden bir mukavelenameyi tasvib ve kabule
davet edilecektir. Bu mukavelede, düvel-i muazzama tarafından her zaman kanaldan
geçiş serbestliğini muhafaza ve kanala ait mal ve tesislere riayet etmeyi taahhüt
edeceklerdir.
4. Sudan ve Mısır’ın iç asayişini muhafaza etmek için İngiltere Devleti, İngiliz
askerinden lüzum göreceği miktarı Mısır’da bırakıp, Mısır ordusu üzerinde umumi teftiş
icrâsına devam edecektir.
5. İşbu mukavelenin akdi tarihinden itibaren üç yıl sonra İngiltere, askerini
Mısır’dan çekecektir. Eğer Mısır’ın iç ve dış güvenliğini bozacak bir durum meydana
gelecek olursa İngiliz askeri bu tehlikenin izalesini müteakip derhal Mısır’dan
çekilecektir. Bir de Mısır Hidivliği, metbuu olan devlete karşı vazifelerini veya
devletlerarası taahhütlerini icrâdan imtina eylediği takdirde Hükümet-i Seniye, Mısır’ı
askerle işgal etmek hakkını kullanacaktır. Gerek Osmanlı askeri ve gerek İngiliz askeri,
müdahaleyi gerektiren nedenlerin giderilmesiyle beraber Mısır’dan çekileceklerdir764.
İtalya Hariciye Nazırı bu konuda, “kuvve-i askeriye istima’line hacet görünüyor
ise asakir-i Osmaniye ikame edilmek lazım geldiğini Paris ve Londra Kabinetolarına
762 BOA. Y. EE. 126-27, 27 N. 1303. 763 BOA. . DVNS. MHM. MSR. d. No. 15, s. 86.764 Kamil Paşa, Hatırat, s. 34-35. Kanal meselesinin halli için bir komisyon kurulması konusunda bkz. BOA. MV. 2-10, 1302. Ca. 24.
bildirdim İngitere Hükümeti’nin tahayyülatı layıkıyla malum değildir Fransa Hükümeti
Fransa ile İngiltere tarafından asker ikame olunmaması arzusunda ise de asakir-i
Osmaniye ikamesine dahi külliyen muhalefet etmekdedir” demiştir765. İtalya Hariciye
Nazırının, İngiltere ve Fransa’nın Mısır ile ilgili hedeflerini bu kadar açık olarak
belirtmiş olmasına rağmen Sultan, bu konuda harekete geçmemiştir. Ayrıca İtalya siyasi
çevrelerinde Mısır’da Hidiv’in İngiltere ve Fransa Devletlerine boyun eğmesi hakkında
“ecanibin bir dereceye kadar icrâ-i teftiş etmesine diyecek yoğsa da bununla idare-i
memleketi ecnebilere teslim etmek niyetinde pek çok fark vardır” denilmekteydi766.
İngiltere Kraliçesi bu mukaveleyi tasdik etmiş fakat Sultan Abdülhamit, Fransa
ve Rusya’nın tehditleri nedeniyle Babıâli’nin ısrarına rağmen bunu tasdikten
çekinmiştir767.
3 Temmuz 1887 tarihinde, Almanya, İtalya ve Avusturya Devletlerinin
baskılarına rağmen Abdülhamit kararında ısrar etmiş ve Sir Drummond Wollf
İstanbul’dan ayrılmıştır. Bunun üzerine İngiltere, şu kararı almıştır; “Mısır içten ve
dıştan gelecek tehlikeye karşı yalnızca savunmaya kudretli bir hale geldiği zaman
İngiltere mukavelesiz olarak Mısır’dan askerini çekecektir”768. 1889 yılında İngiltere
Hükümeti, İstanbul ile tekrar bir diyalog kurmak üzere Macar Türkolog A. Vambery’yi
İstanbul’a göndermiş ve Sultan Abdülhamit, Vambery ile bir mülakatında, Mısır işine
dair fikrini şöyle açıklamıştır;“...Mısır meselesi çözümlenmelidir. Mısır, Mekke ve
Medine gibi İslam’ın önemli bölgelerinden biri olduğu için Halife’nin haysiyetini
ilgilendirdiğinden onun kaybı, dindaşlarımın gözünde benim manevi prestijimi
sarsacaktır. Bu nedenle kimse benim için siyasi intihar demek olan bu olupbittiyi
kabulleneceğimi sanmasın, bu üzücü hadiseye bir çıkış yolu bulunmalıdır..” gerçekten
de Abdülhamit’in asıl ilgilendiği konu, Mısır’daki saltanatın haklarını muhafaza ile
kutsal yerlerin elinde bulundurulması olmuştur. Bunun için İngiltere nezdinde
girişimlerden ümidini kesmemiştir. Nitekim Osmanlı Hariciye Nazırı, 1891 yılında
İngiliz Sefıri ile yaptığı bir görüşmede, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesi
için Mısır’ın “bir gün evvel” boşaltılmasına dair görüş teatisi istediğinde sefir de bunun
765 BOA. Y. A. HUS. 168-59, 1298. 10. 26766 BOA. Y. PRK. HR. 4-11, 1296 M. 21. 767 Bayur, Türk İnkılabı, c. 1-1, s. 57. 768 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 100.
İngiltere’ce de arzulandığını belirtip şunları söylemiştir; “… Mısır işgali daimi olmayıp
Mısır’da İngiltere... bir himaye tesisi tasavvurunda dahi değildir”769. Oysa İngilizler,
Mısır’daki Osmanlı nüfuzunu kırmak için ellerinden geleni yapmaktaydılar770.
Abdülhamit bu konuda “Mısır’daki hâkimiyetimizi devam ettirebilmek için çok çetin bir
mücadele vermiş bulunuyoruz. Babıâli, İngiltere’nin karşısında çok güç bir vaziyette
kalmıştır… Hidiv’e 17 Mart 1892’de verdiğimiz ferman ile Mısır’ın Osmanlı
İmparatorluğu’na bir tabi olduğunu ayrı bir millet sayılamayacağını hatırlatmış olduk”
demektedir771.
Abdülhamit ayrıca, Mısır’da nüfuzunu sürdürebilmek için Mısır’da nüfuzlu
adamların yanlarında ajanlarını bulundurdu. Bunlar gizli raporlar “jurnaller” vasıtasıyla
günü gününe olup bitenlerden Abdülhamit’i haberdar ediyorlardı772. Bundan başka
Abdülhamit, Mısır’da çıkmakta olan gazeteleri gözden geçirmek için Mısır’daki Genel
Komiseri Ahmet Muhtar Paşa’yı görevlendirmiştir aynı zamanda Mısır ve Beyrut’ta
çıkan Arapça gazeteleri tetkik ve gerekirse tercüme için Suriye Vilayeti eski
mektupçusu Ahmet Mehdi Beye talimat vermiştir. Daha sonra Abdülhamit, İngilizlere
karşı mücadelesinde “İslam Birliği” politikasına dayanmıştır ki Mısırlı milliyetçi lider
Mustafa Kamil Paşa’yı bu amacını gerçekleştirmek için kullanmıştır773. Paşa, 1899’da
İstanbul’a gelerek Padişah’tan “Bey” unvanını almış ve ikinci rütbeden “Mecidi” nişanı
ile taltif edilmiştir. 1904’te İslam Birliği propagandası için sarf ettiği gayretleri üzerine
Padişah’tan “Paşa” unvanını almıştır.
Böylelikle Abdülhamit Mısır’ı geri alabileceğine samimiyetle inanmaktaydı.
Ancak Hidiv, millete güvensizliğinden dolayı İngilizlerle birleşerek onların Mısır’da
769 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Harekâtı 1908-1918, Ankara, 1982, s. 27. 770 BOA. Y. PRK. AZJ. 5-45, 1299. B. 12. 771 Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, 5. Baskı, İstanbul, 1987, s. 128. 772 BOA. Y. PRK. AZJ. 4-6, 1297. Za. 28. 773 II. Abdülhamit’in siyaseti iki temel noktaya dayanmakta idi; birincisi gözlerini Osmanlı Devleti’ne dikmiş Avrupa Devletlerinin rekabet duygularından yararlanarak birbirleri ile uğraşmalarını sağlamak, ikincisi kanunlaştırılmış Hilafet kavramı ile hem dahilindeki Müslümanların arasıda birliği ve dayanışmayı sağlamak hem de devletin dışındaki Müslümanlarla ilgilenip İslam birliği siyasetini Batı ve Rusya Devletleri üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmak. İslam birliği siyaseti terim olarak açıklanacak olursa XIX. Yüzyılda gelişen milliyetçilik hareketlerine paralel olarak doğmuş, Müslümanların milliyetçilik hareketleri idi. Bu hareket sadece II. Abdülhamit’in şahsına bağlı değildir. Ancak 1876-1908 yılları arasında uygulanış biçimi O’na bağlıdır. II. Abdülhamit, bu siyaset çerçevesinde Arap, Arnavut, Çerkes gibi gurupların liderlerini daima çeşitli rütbelerle taltif edip eli altında bulundurmaktaydı. Bkz. Kurşun, Türk-Arap İlişkileri, s. 35-37.
kalmasından yana olmuş ve Mısır’da hilafeti kurmak hülyasına kapılmıştır. Bu nedenle
Jön Türklere yardımda bulunduğu gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne Mısır’da “Hak”
gazetesini neşretme izni vermiştir774. Diğer taraftan İngiltere de dünyanın dikkatini
Türkiye üzerine çekmek ve Mısır’da yaptıklarını örtmek için Ermeni meselesini
gündemde tutmaya çalışmıştır775.
Ayrıca Mısır’ın daimi suretle istimlakine dair Fransa Hükümeti ile gizli
temaslarda bulunarak bu konuda da başarılı olmuştur. Fransa hükümeti’nin de Fas’ı
istilasına razı olmuştur (1904). Böylelikle İngiltere Mısır’da serbest kalmıştır776. Bütün
bunlara rağmen Padişah hiçbir zaman Mısır’dan elini çekmeyi düşünmemiş ve
İngilizlerin Mısır’daki işgalini meşrulaştırmak için Kızıldeniz’in ucundaki “Akabe”
Kasabasına asker göndermeleri üzerine Abdülhamit de İngilizlerin hâkimiyetinde
bulunan Tabe’yi işgal ettirdi. Nihayet İngiltere, Mısır-Osmanlı sınırının tespit edilmesi
için Padişah’ı zorlamıştır777.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine İngiltere, Mısır’ı himaye altına
alarak Hidiv Abbas Hilmi Paşa’yı azl ile yerine Sultan unvanı ile amcası Hüseyin
Kamil’i getirmiştir. Tabii ki Babıâli bunu reddederek Kamil Paşa’nın haiz ve hamil
olduğu rütbe ve nişanların ref’ edilmesini kararlaştırmış ve Mısır’ı geri alabilmek
ümidiyle oraya asker göndermiştir. Fakat bu askerler Sina Çölü’nde susuz kalarak
İngiliz uzun menzilli muhrip toplarının ateşi altında büyük zayiat vermişler ve geri
dönmek zorunda kalmışlardır778.
İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesinin yakın ve uzak pek çok sebepleri olmuştur.
Bu sebeplerin en etkilisi İsmail Paşa’nın özellikle mali alanda Mısır’ı sürüklediği
buhran olmuştur. Bunun dışında yukarıda da bahsedildiği üzere Sultan Abdülhamit’in
tereddütleri ve bu nedenle Mısır ile ilgili net bir politika ortaya konulmamış olması da
Mısır’ın işgaline kolaylık sağlamıştır. Ayrıca Mısır ahalisinin bu dönemde içine düştüğü
774 Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, c. III, 2. Baskı, İstanbul, 1978, s. 65-66. 775 Sultan Abdülhamit, Sultan Abdülhamit’in Hatıra Defteri, (Haz. İsmet Bozdağ), 8. Baskı, İstanbul, 1986, s. 58. 776 BOA. Y. A. HUS. 178-54, 1301 8. 6.777 Abdülhamit’in, İngiltere’ye karşı izlediği siyaset hakkında bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 4-8, 1298. S. 14. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 155-162. 778 Şükrü Baban, Mısır Hatıratı, (Der. Erçin Erdoğmuş), Tercüman Gazetesi, Sayı 5054, 9 Mayıs 1976.
durum da işgalin sebeplerinden biridir şöyle ki “… Süveyş’de arazilerin çoğu dahi
İngiltere tarafından satın alınmış olduğundan her yer İngilizler ile doludur Araplar
yalnız toprak kulübelerde yaşayıb adeta İngilizlerin maiyetinde gibi onların hizmetlerini
etmektedirler burada Araplar İngilizleri kendi hükümdarları gibi tutmuşlardır ki her
yerde İngiliz gördüklerinde ayağa kalkıb selamlamaktadırlar…” hatta bölgede bulunan
İngilizler daha önce de ifade ettiğimiz gibi bölgeyi daha işgal etmeden kendilerine ait
görmekteydiler İngiliz kaptanlardan biri bunu şu sözleri ile ifade etmekteydi; “Türkiye
bugün Mısır için ne yapabilir Mısır tamamıyla bizim talimatımız ile yürüyor Mısır’ın
her bir tarafı İngilizler ile doludur çiftliklerin çoğu bizim yedimizdedir kanalın iki ağz
dahi bizim donanmamız ile muhafaza olunmuşdur … gerek Mısır’da gerek
İskenderiye’de ve gerek sair yerlerde İngiliz muhbirleri olup bunlar kemal-i serbestiyet
ile her yerde Türkiye’nin hali iyi değildir Türkiye taht-ı himayesinde hiçbir tebaa rahat
edemez sefil ve perişan kalır diye ahaliyi Türkiye’den soğuddurub kendi taraflarına celb
etmeye çalışmakdadır …” 779 işte bu cümleler İngiltere’nin Mısır’da yerleşme
politikasını açıkça gözler önüne serdiği gibi İngiltere’nin Osmanlı Devletine karşı
izlediği siyaseti de net bir şekilde açıklamaktadır. Bu işgal sonrasında İngiltere doğal
olarak Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne dayanan şark siyasetini terk etmiştir780. İngiltere
bu kez Osmanlı aleyhine olarak bölgede hem Arap milliyetçiliğini hem de Anadolu’da
Ermeni meselesini gündeme getirmeye çalışmıştır781.
Mısır’ın kaybedilişini hazırlayan en önemli sebeplerden biri de elbette ki
Hidivlerin izledikleri siyaset olmuştur. Özellikle Mehmet Ali Paşa’dan sonra gelen
Mısır Vali ve yöneticilerinin yetenekli ve güçlü olmamaları, Mısır’ı Osmanlı’dan
bağımsız hale getirme mücadelesini, Avrupa Devletlerinin yönetimine girmeye doğru
sürüklemiştir. Bu dönemde, devlet adamları arasında kendini iyice göstermiş olan
Avrupa hayranlığı İngiltere’ye büyük bir kolaylık sağlamıştır. Hatta Mısır ricali
hakkında Mısır fevkalade komiserliğinde görevli olan bir Osmanlı memuru, bölgede
görev yaptığı yedi sene zarfında izlenimlerini Padişah’a aktarırken bunu çok açık bir
779 BOA. Y. PRK. SGE. 1-73, 1299. Ca. 4. 780 Hüner Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa ilişkileri, Ankara, 2000, s. 100.781 İngiltere, 19. yüzyıl boyunca Hindistan ve Asya’daki sömürgelerine giden yolları güvenlik altında tutma politikasını dış siyasetinin temeli yapmıştır. Bu yolların güvenlik altına alınabilmesi İngiltere’nin Basra Körfezi’ne ve Mezopotamya’ya hakim olması ile sağlanacaktır. Bu nedenle İngiltere en önemli noktaları ele geçirmiştir. Bkz. Tevfik Çandar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970, s. 120. Haluk Ülman, “Tanzimattan Cumhuriyet’e Dış Politika ve Doğu Sorunu”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, s. 275-286. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 101.
şekilde dile getirmiştir;“… Mısır’a kapağı atmış bir takım adamlardan ve bu misüllü
iman ve vicdanını mal ve ikbâle değiştiren kimesneler ile onların evlad ve ahfâdından
ibaret olduğundan egerçi umumiyet denilemez ise de ekserinde ciddi hamiyet-i dinie
aramak müteessir olub bundan fazla ekserisinde alafrangalık ve Frengistan’da terbiye
olmaklık tesirleri görülüyor. Bunlar kadimden beru saltanat-ı seniyeye karşı bir fikr-i
husumet ve birbirleriyle müsabaka edercesine Frenge etvar ve kıyafet göstermek
beynlerinde moda halini alub küçükden beru böyle terbiye görenler ve hele otuz
seneden beru terbiye olmuşlarla hususiyle şimdi reis-i umurda bulunan böyle adamların
şu terbiyeleri İngiltere’nin işine pek gelmişdir ez-an cümle hidiv bulunan zât, peder ve
ecdadı gibi … Frengistan’da terbiye almış olduğundan din ve devlet ve velinimet ne
demek olduğunu layıkıyla bilmez… Hariciye Nazırı olan ve Nubar Paşa’nın müteveffa
kızının zevci bulunan Dikran Paşa, kayınpederi gibi kendisi de Ermeni fesedesiyle
müttehidel efkâr imiş. Mısır’ın hâli hazırında da Fransa’yı hoş tutmak ve riyaset-i
nüzzare geçebilmek için İngilizleri de madaralarla avutmak ve bununla beraber
Saltanaı Seniye’ye de İngiltere tarafdarı görünmek istemeyen takımdandır… Adliye
müsteşarlığında bulunan Batris Paşa gayet zeki ve malumatlı bir zâttır. Kıbtiliği
hasebiyle canib-i saltanat-ı seniyeye kendisinde bir hüsn-ü hakkı aranılamaz ise de haiz
olduğu zeka ve fetanet her işte hüsn-ü istihadama kifayet eder. Dahiliye vekili Şükrü
Paşa, ve Maltız Abdurrahman Paşa’nın biraderi Mısır muhafızı İbrahim Rüşdi Paşa ve
İskenderiye Muhafızı Mahir Paşa, İngilizlerin keyfine hizmet etmekle işbu hadmetlere
getirilmişlerdir… Vüzeradan Nubar Paşa, aslen İzmirli olub elli tarihlerinden sonra
Mısır’a giderek Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın tercümanlığında bulunmuş ve rütbe
kazanub hidiv-i esbak zamanında mehâkim-i muhtelitenin teşkili ve hidiviyetin tevsi’i
imtiyazatı işleri ve istikrazı alış verişleri hep bunun eliyle olduğu gibi İngiltere’nin
işgalinden ve Sudan vuku’atının başlangıcından sonra oranın tahliyesi için İngiltere’nin
vukubulan teklifatını kabul etmeyüb isitfa eylemiş bulunan merhum Şerif Paşa’nın
yerine geçmiştir. Müddet- i mealide tecrübesini ve şeytaneti İngiliz konsolosun bugünki
tutduğu vaziyete haylice mani idi…782”
Mısır ve Tunus’un işgali, Avrupalı güçlerin birbirleri ile savaşmaya alternatif
olarak birbirlerinin Afrika’daki ayrı ilgi alanlarını tanımladıkları süreçte önemli
adımlardır. 1882’de İngiltere’nin Mısırı işgalinin amacı da daha önce yaşanan işgaller
782 BOA. Y. EE. 127-85, 17 S. 1301.
gibi Mısır’ı emperyalist devletlere tabi duruma sokmaktı ve sonunda Hindistan gibi
Mısır da uluslar arası mücadelenin içine sürüklenmiş oldu783. Britanya hâkimiyeti
güneye, Nil vadisi boyunca Sudan’a doğru yayılmıştır. Bu yayılmanın bahanesi
yukarıda da bahsettiğimiz üzere, taraftarlarınca Mehdi olarak görülen, İslam
hâkimiyetini yeniden kuracağını iddia eden Muhammed Ahmed’in başlattığı hareketin
gelişmesi idi. Mısır’ın ülke üzerindeki hâkimiyeti 1884’te sona ermiş ve bir tür İslami
hükümet kurulmuştur. Ancak bu hareketin yayılmasından duyulan endişe diğer Avrupa
devletlerinin bir Anglo-Mısır işgalinden duydukları korku kadar büyük değildi.
Sonunda Anglo-Mısır işgali İslam Devletini yıktı ve 1899’da yeni bir hükümet sistemi
kuruldu. Bu sistem bir İngiliz yönetimi idi784.
Böylece Osmanlı Devleti’nin Mısır’da egemenliğini tam olarak tesis etme ve
Mısır’ın Osmanlı’dan bağımsızlık kazanma mücadelesi sona ermiştir.
783 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-New York, 1999, s. 116. 784 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 336. İngiltere’nin Mısır’ işgalinden sonra Mısır’da meydana gelen politik gelişmeler hakkında bkz. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, s. 70-93.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. MISIR’IN İKTİSADİ VAZİYETİ
4. 1. Mısır Ekonomisinin Gelişim Süreci:
Osmanlı idaresine geçmeden önce Mısır’ın mali yapısına göz atıldığında, maliye
idaresinin başında iki memur bulunduğu görülür ise de bunların her biri ülkenin iki
kısmını ayrı ayrı idare etmekteydiler. Hububatın, devlet ambarlarına teslimi sırasında da
iki memur ayrı makbuz verirlerdi. Bizans döneminden kalmış olan bu uygulama
sonradan asırlarca devam etmiştir. Vergilerin başlıcaları şunlardır; cizye, zaribatül-taam
buğday ya da arpa ile ödenirdi. Vergi tamamen müşterek mahiyette olup bunun
mükellefler arasında taksimi mahalli memurların işiydi. Bunun dışında akar vergisi,
şahsi vergi, mahalli idare vergisi vardı. Hiç bir mülkü olmayarak yalnız sanatla
uğraşanlar bile akar vergisine tabi idiler785. Mısır’da toprak, hükümetin malı idi ve
köylü tarafından yalnız çift sürülmekteydi. Mahsul alındıktan sonra kira bedeli
memurlar tarafından toplanırdı. Gerisi köylüye kalırdı. Yine Arap hakimiyeti
döneminde Mısır’ın ziraat usulüne bakıldığında köylülerin toprağa bağlı oldukları
görülecektir. İkamet yerlerini izin almadan değiştiremezlerdi. İslam hakimiyetinin ilk
zamanlarında köylülerin kaçmalarını önlemek için mücadele edilmiştir. İltizamlara
herkes talip olabilmekteydi, mukaveleler 30 sene müddetle yapılmaktaydı ve askerler
daha çok, iyi ürün getiren topraklara sahiptiler. 13. yüzyılın ortalarında, bütün Mısır’da
7 türlü emlak bulunmaktaydı;
- Divanül-Has
- Emirlerin ve askerlerin dirlikleri
- Mütenevvi vakıflar
- Ahbas, hususi vakıf demekti
- Devlet hazinesinden mülk olarak satın alınan emlak
- Hâli ve susuz arazidir786.
785 Akar Vergisi, Bennak’a benzemektedir. Bennak; raiyet yazılı olanların timar sahibine verdikleri resimlerden biridir. 786 J. H. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, İstanbul, 1978, s. 229.
Osmanlı’dan önce kısaca Mısır’ın iktisadi durumu böylece özetlenebilir.
Böylece özellikle 19. yüzyılda meydana gelen dikkat çekici gelişmelere geçebiliriz.
Mısır ekonomisindeki gelişmeler ve değişimler, pek çok alanda olduğu gibi yine
modern Mısır’ın kurucusu sayılan Mehmet Ali Paşa döneminde gerçekleşmiştir. Hatta
Mısır’ın iktisadi durumu ile ilgili olarak incelenmeye ve üzerinde durulmaya değen
faaliyetler Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine gelmesi ile başlamaktadır.
Mehmet Ali Paşa’nın bu alanda yaptığı girişimler için, 19. yüzyılın kendine
yetme ekonomisinden modern kompleks ekonomiye geçiş çalışmaları denilebilir. Bunu
başardığı tam olarak söylenemese bile ihracat yönlü bir ekonomi politikasının yolunu
açmış oldu. İlk olarak bir toprak mülkiyeti reformu gerçekleştirdi. Çiftçilerin vergilerini
dolaysız olarak hükümete ödemeleri sağlandı ve Mehmet Ali’nin akrabaları ya da
yandaşlarına işlenmemiş topraklar verildi787.
Daha Fransa’nın Mısır’a girdiği dönemde toprak mülkiyeti sistemi, bir çeşit
vergi toplama sistemiydi. Ancak bundan sorumlu görevlilerin rüşvetçi olduklarını
Fransa, Mısır’da karaya çıkar çıkmaz fark etmişti. Napolyon, vergi toplanma usulünün
yenilenmesi konusunda divanı toplayarak görüşme yapmıştı. Artık direk vergilendirme
yapılmak isteniyordu. Napolyon’un topladığı divan, iltizam sisteminin tamamen
kaldırılmasını istemiş ve gerçek toprak sahiplerinin isimlerinin kaydedilmesini
önermişti. Bununla birlikte Fransa, bu düşüncelerini gerçekleştiremedi. Ancak Mehmet
Ali hakimiyeti ele geçirdiğinde toprak konusunda yavaş yavaş değişiklikler yapmaya
başladı. Şiddetli muhalefete rağmen fellahların topraklarını özel mülkiyet olarak tanıdı.
1806’da Paşa, bütün ülkede mültezimler üzerinde tam kontrolü sağlamaya başladı.
Ertesi yıl köy şeyhlerinin vergi muafiyetlerini kaldırdı. Aynı yılın eylül ayında
mültezimlerin de muafiyetini iptal etti788.
Bu konuya daha fazla açıklık getirmek gerekirse şunlar söylenebilir; 19. yüzyıl
başlarında Mehmet Ali Paşa Mısır’a geldiğinde, toprak sistemi geleneksel miri sistem
787 Kenneth M. Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, Cambridge University Pres, s. 33.788 Khaled Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805-1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, (Edit. M. W. Dally), s. 147-148.
idi. Yani topraklar devlete aitti ve Arap nüfusunun beşte dördü tarım ile uğraşmaktaydı.
Tüm yasal kısıtlamalara karşın 19. yüzyılın ortalarından itibaren toprakta özel mülkiyet
düzeni başlamıştır789.
İkinci olarak; sulama çalışmalarına girişildi ve böylece tarım alanları çoğaldığı
gibi değerli ürün elde etme imkânı da genişledi. Bunun dışında Mısır ekonomisinde
önemli yeri bulunan pamuğun ekimi yaygınlaştırıldı ve 1821’de Mısır pamuğu, Avrupa
piyasalarında yerini aldı. 1824’te 200.000 kantarın üzerine pamuk ihraç edildi ve bu
rakam 1845’te 345.000’e ulaştı790.
Mehmet Ali Paşa, dış ticareti kolaylaştırmak ve özellikle de Nil üzerindeki
limanların bilhassa İskenderiye limanının daha fazla önem kazanması için haberleşme
tekniklerinin gelişimine önem vermiştir. Yine bu dönemin belirgin özelliği, ticarette
tekelcilik sisteminin geçerli olmasıdır. Bu ise şu demektir; Mehmet Ali, çiftçilerden
mahsulleri düşük fiyatla satın almaktaydı ve yüksek kârla yabancı ihracatçılara tekrar
satmaktaydı. Benzer bir tekel yöntemini modern endüstrinin kurulması için de kullandı.
Avrupa’dan makineler ve teknisyenler getirildi. 1830’larda fabrikalarda pamuk, ipek,
yün, keten gibi tekstil ürünleri dışında şeker, kağıt, cam, deri ve benzeri şeyler de
işlenmeye başladı791.
1838’e gelindiğinde sanayi yatırımlarının miktarı 12 milyon Sterlin kadardı. Bu
fabrikalarda toplam 3-3,5 milyonluk nüfusun 30-40 bini çalışmaktaydı. Bu gelişmeler
sayesinde modern bir ordu ve donanma için gerekli olan şeyleri sağlamayı başardı.
Ayrıca daha sonra bahsedeceğimiz üzere 300’den fazla öğrenci Avrupa’ya gönderildi ve
çeşitli zamanlarda tıp, kimya, mühendislik okulları açıldı.
Anlaşılacağı gibi Mehmet Ali, güçlü bir sanayileşme gerçekleştirmeye
çalışmaktaydı. Bu büyük sanayileşme girişiminin kaynakları, iç ve dış ticarette
uygulanan tekelcilikten ve vergilerden elde edildi. Bunun yanında uğranan kayıplar da
yine aynı yöntemler sayesinde kapatıldı. Yeteneksiz işçiler düşük bir ücret karşılığı
askere alınırken Avrupalı teknisyenler ve becerikli çalışanlar yüksek maaşlarla
789 Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, İstanbul, 2004, s. 34. 790 Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005, s. 199. 791 Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, s. 201.
çalıştırıldılar. Fabrikalarda üretilen mallar için silahlı kuvvetlerin talepleri hazırdı ve bu
hızlı üretim birçok el sanatının yerini aldı. Bunun dışında hızlı büyümeye rağmen halkın
yaşam seviyesi düştü. Bunda Mehmet Ali’nin yoğun ve sık bir biçimde yaptığı kötü
yatırımların etkisi olmuştur ve doğal olarak enflasyonun meydana gelmesi ile ekonomik
bir sıkıntı ortaya çıkmıştır. Az önce bahsedildiği gibi askere alma işinin çok
sıklaştırılması da pek çok kimsenin ülkeden kaçmasına yol açmıştır. Yine de Mehmet
Ali’nin bunları ülkenin seviyesini yükseltmek ve dengeli olduğu kadar eşit bir ekonomi
yaratmak için yaptığı söylenmelidir. Bunun dışında yetkisini genişletmek ve bulunduğu
durumu korumak için modern bir ordu ve donanma ihtiyacı elbette ki bu gelişmelerin
yaşanmasında itici güç olmuştur792.
Aynı zamanda 1838’de yapılmış olan İngiliz-Osmanlı ticaret antlaşması, Mısır’ı
da kapsayan ve Osmanlı hâkimiyetindeki her yerde yabancı tüccarların alış verişini
serbest kılmaktaydı. Böylece Mehmet Ali’nin fabrikaları ve ürünleri Avrupalıların
etkisine maruz kalmış ve çökmeye başlamıştır793.
Mehmet Ali’nin sanayi planının başarısızlığı ve tekel sisteminin kaldırılması
Mısır’ın modern ekonomik tarihinde bir sona gelindiğini gösterir. Mısır, dünya
ekonomisinde tarım ülkesi olarak yerini almıştır. Mısır’ın yabancı ticareti ile ilgili
olarak ilk güvenilir rakamlar 1823 yılına dayanmaktadır. Buna göre ithal mallarının
değeri 656.000 Sterlin ve ihraç mallarının değeri 1.455.000 Sterlin’dir. 1838’de toplam
ticaret değeri 3,5 milyon Sterlin’e yükselmiştir ve 1850’de 3,7 milyona ulaşmıştır.
Burada 1849 ile 1875 yılları arasında ihraç ve ithal mallarının değerlerini Sterlin olarak
şöyle gösterebiliriz794;
Tablo 12: 1849-1875 Yılları Arasında İhraç ve İthal Mallarının Değerleri;
Miladi Yıl Hicri Yıl İthal Malları İhraç Malları İhracat Bilançosu
1849-50 1266 1,621,369 2,043,579 422,2101850-51 1267 1,681,630 2,155,420 473,7901851-52 1268 1,575,374 2,270,333 694,9591852-53 1269 2,001,913 1,848,779 153,1341853-54 1270 2,141,964 2,087,938 54,026
792 Timothy Mitchell, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, İstanbul, 2001, s. 49. 793 Sait Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara, 2004, s. 32-41.794 Bkz. David S. Landers, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 329.
1854-55 1271 2,527,133 3,286,496 756,3631855-56 1272 2,568,692 4,029,543 1,460,8511856-57 1273 3,149,230 3,104,948 44,2821857-58 1274 2,715,215 2,533,907 181,3031858-59 1275 2,494,143 2,565,825 71,8621859-60 1276 2,604,933 2,535,651 69,2821860-61 1277 2,568,539 3,422,959 854,4201861-62 1278 1,991,020 4,454,425 2,463,4051862-63 1279 3,063,487 9,014,277 5,950,7901863-64 1280 5,291,297 14,416,661 9,125,3641864-65 1281 5,753,184 13,045,661 7,292,4771865-66 1282 4,662,210 9,723,564 5,061,3541866-67 1283 4,339,097 8,623,497 4,224,4001867-68 1284 3,582,969 8,094,974 4,512,0051868-69 1285 4,021,601 9,089,866 5,068,2651869-70 1286 4,502,969 6,680,702 2,177,7331870-71 1287 4,512,143 10,192,021 5,679,8781871-72 1288 5,005,995 13,317,825 8,311,8301872-73 1289 6,127,564 14,208,882 8,081,3181873-74 1290 5,322,400 14,801,148 9,478,7481874-75 1291 5,698,820 12,730,195 7,035,375
Tabloda görüldüğü üzere genel olarak ihracat, ithalattan fazladır. Bu da Mısır
ekonomisinin, söz konusu dönemde gösterdiği gelişme ile ilgilidir. Ayrıca, Mehmet Ali
Paşa döneminde, dışarıdan alım işinin sınırlı tutulması ve dışarıya ürün satılarak gelir
elde edilmesi yönünde belirlenmiş olan politikanın etkilerinin devam ettiğinin bir
göstergesidir.
Mısır’ın dünya sistemine entegrasyonu bir takım yapısal değişimleri zorunlu
kılmıştır. İlk olarak toprak mülkiyeti edinme konusundaki kısıtlamalar kaldırıldı. İlk
olarak kadın ve erkeğe mirastan eşit olarak faydalanma hakkı verildi ve 1858’de toprak
vergisi yeniden düzenlendi, toprak sahipleri artık istedikleri gibi arazilerini satabilecek
ya da ipotek edebileceklerdi. Son olarak da yabancılara toprak sahibi olma izni verildi.
Son söylenen özel bir öneme haizdir zira ipotek ya da ödünç alma yolu ile yabancı
sermeyenin Mısır’a girmesine imkan vermiştir. Toprak, kolayca alınıp satılabilen diğer
mallardan farksız hale geldi795.
Bu arada Mısır’da sulanabilen arazi oranında büyük bir artış olmuştu. İsmail
döneminde (1863-1879), kazılan kanalların uzunluğu 13. 500 km. idi. İngiliz hakimiyeti
döneminde ise (1882-1922), Avsan Barajı ve daha başka büyük sulama kanalları inşa
795 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 61-75
edilmiştir. Sonuçta ekilebilir alan 1863’te 4. 160. 000 feddan796 iken 1877’de 4. 743.
000 ve 1913’te 5. 283. 000’e yükselmiştir. Doğal olarak bu durum sadece daha fazla
ürün elde edilmesi değil aynı zamanda kâr getiren pamuk ve şeker kamışı üretiminin de
artmasına sebep olmuştur797.
Üçüncü olarak, nakliyatçılıktaki ilerleme de dönemin dikkat çekici
özelliklerinden biridir. İlk demiryolu 1853 gibi erken bir tarihte açılmıştır ki 1858’de
Kahire’den hem İskenderiye’ye hem de Süveyş’e ulaşan bir demiryolu ağı vardı798.
1877’de demiryolu uzunluğu 1.519 km. idi. Ayrıca Nil ve sulama kanallarının pek çoğu
deniz taşıtlarının seyrine elverişli idi ve ülkede 5.647 km. uzunluğunda bir telgraf ağı
vardı. Tellerin uzunluğu ise 11.200 km. idi. Böylece Mısır’da, gelişmiş pek çok Avrupa
ülkesinde görülen taşımacılık ve haberleşme sisteminin benzeri inşa edilmişti799.
İskenderiye limanı büyütüldü. Yeni limanlar oluşturuldu. 1869’da Süveyş Kanalı’nın
açılması ile Mısır’a uluslar arası bir trafik akışı başlamıştır. Süveyş Kanalı’nın
açılışından 1871’e kadar kanaldan geçen gemi sayısı toplam 813 ve ağırlıkları 745.837
tonilatadır.
Tablo 13: Süveyş Kanalı’ndan Geçen Gemi Sayısı;
- Gemi Tonilata Küsür Kanalın açılışından
1870 Haziranına Kadar
232 194.443 -
Temmuz 1870’den yılın sonuna kadar
263 248.039 955
1871’in başından Mayıs ortasına kadar
318 303.354 676
- 813 745.847 631
Bunların 678’i vapur, 46’sı yelkenli ve 89’u gemi idi800. Ayrıca bu gemilerin
mensup oldukları devletleri ortaya koyduğumuzda bölgenin uluslar arası ticaret
açısından önemi daha iyi anlaşılacaktır801;
796 Bir çift öküzle, bir günde sürülebilen toprak. Yani Osmanlı’daki çiftin karşılığıdır. Özellikle Mısır’da bulunan vakıflara ait toprakları ölçü olarak ifade eden bir birim. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, (Yay. Haz. Aydın Sami Güneyçal), 11. Baskı, Ankara, s. 254. 797 Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, s. 260.798 BOA. A. AMD. 53-86, 18 Ca. 1271. 799 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 15-16. 800 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 26.801 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 27.
Tablo 14: Gemilerin Mensup Oldukları Devletler;
- Gemi Tonilata Küsür İngiliz 545 506.705 149
Fransız 101 116.865 503Avusturya 53 37.807 98
Mısır 46 32.847 -Osmanlı 33 22.467 22
İtalya 65 14.984 16Rus 5 4.104 29
İspanyol 4 1.514 -Amerika 3 4.067 73Belçika 2 2.200 -
Flemenk 3 313 -Danimarka 1 660 38
Portekiz 1 371 339Zengibar 1 881 25
Yunan 1 48 64- 813 745.887 631
Bu sayede Mısır toplumu ile uluslar arası toplum arasında mali bir bağ
oluşmuştur. 1850’lerde bankacılık faaliyetlerinde çok büyük bir gelişim oldu. 1877’de
sekiz banka, Paris ve Londra’da telgrafla değiş tokuş yapıyordu. 1880’de iki yabancı
ipotek bankası açıldı ve sonraki 30 yıl boyunca bu durum artarak devam etti802.
Tüm bu gelişmeler sonunda 1858’de büyük bir borçlanmaya doğru gidilmeye
başlandı. Yukarıda sözü edilen harcamaların bir kısmı devletin gelirlerinden, daha
büyük bir kısmı ise yabancılardan edinilen faiz karşılığı alınan borçlardan
karşılanmıştır803. Bu yüksek faizli borçlanmanın bir diğer sebebi ise valilerin gereksiz
harcamaları olmuştur. 1880’de çıkan Tasfiye Kanununa göre Mısır’ın borcu 98.377.000
sterlin olarak tespit edilmiştir804. Bu arada pamuk üretimi ve ihracatı artırılmıştır.
Amerikan sivil savaşının yol açtığı pamuk kıtlığı sırasında fiyatlar ve üretim yükseldi.
1860’ta 501.000 kantar olan pamuk üretimi 1865’te 2.140.000 kantardı.
Ancak daha sonra meydana gelen olumsuz gelişmeler üzerine zengin Mısırlılar
topraklarını satmışlar ve ancak hanedan ailesinden bazı kimseler yeni ziraat makineleri
802 Landes, Bankers and Pashas, s. 147. Ayrıca bkz. BOA. Y. A. RES. 161-26, 7 6. 1296. 803 BOA. A. AMD. 41-28, 16 S. 1269. 804 BOA. HR. TO. 57-66, 5 S. 1870.
ve yöntemler denemişlerdir805. Eğitimli Mısırlılar ise daha çok demiryolu ve sulama
hizmetlerinde çalışmaya başladılar.
Anlaşılacağı üzere 1820’lere kadar Mısır’da kendine yetme ekonomisi hakimdi,
ihraç malı çok az miktarda idi ve ekonomisi üzerinde önemli bir etkisi yoktu. 1820 ile
1840 tarihleri arasında ihracatı artırmak ve sanayileşmeyi hızlandırmak için bir takım
teşebbüslere girişildi. Ancak yukarıda bahsettiğimiz gibi bunun çok iyi politikalar
belirlenmeden yapılmış olması borçlanma ve Avrupa sermayesinin ülkeyi ele geçirmesi
sonucunu doğurmuştur806.
4. 2. Mısır’da Toprak Reformu ve Ziraat:
Mısır’ın zirai hayatında en önemli olay Nil Nehri’nde düzenli olarak meydana
gelen taşkınlardır. Mahsulün bereketli olması için az bir çaba sarf edilmesi yeterlidir ve
bu nedenle zirai uygulamalarda çok büyük değişiklikler olmamıştır. Yıl içerisinde, sözü
edilen taşkın gerçekleşmezse çiftçilerin kendi imkanları ile sulama yapmaları
gerekmekteydi807.
Bunun dışında 19. yüzyılda Mısır topraklarının büyük kısmı iltizam usulü ile
işlenmekteydi. Mültezimler toprakları açık yapılan müzayedelerde almaktaydılar.
Mültezimler köylüden aldıkları verginin miktarını yükseltirken kendisi de hükümete
vergi ödemekteydi. Bu vergiler yıllarca ödenmeye devam etti ve mültezimin varislerine
de aktarıldı. Böylece devlet kaynaklarının iltizamına dayanan bir zenginler sınıfı doğdu.
Toprak iki kısma bölünmüştü. Biri doğrudan mültezim için işlenen ki buna vasiya
denilmekteydi, diğeri ise mültezime vergi ödeyen köylüler tarafından işlenen ve ardü’l-
fellah denen köy toprakları idi. Köylüler hiçbir yasal hakka sahip olmamakla birlikte
vergilerini ödedikleri sürece toprağı işleme ve mirasçılarına aktarma hakkına
sahiptiler808.
805 Patrick O’brien, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt: 1821-1962”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from The Ottoman Conquest to The United Srap Republic, (Edit. P.M. Holt), London, Oxford University Press, New York-Toronto, 1968, s. 162-195.806 Charles Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University of Chicago Press, Chicago and London, 1966, s. 359-380. 807 P. S. Girard, “Agricultural and Industrial Techniques in 1800”, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 375-380. 808 Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, s. 33-41
Bir başka mülk edinme yöntemi ise kişilerin dini ve hayır kurumlarına
bağlılıkları sayesinde gerçekleşmekteydi. Yani vakıflar yoluyla mülk ediniyorlardı. Bu
tip kurumlar oluşturanlar aylık gelir elde edebilmekte ve bunu torunlarına
aktarabilmekteydiler. Böylece miri kaynaklar vakıflar yoluyla, özel şahısların
mülkiyetine oradan da nesilden nesile geçebilmekteydi.
Fransa’nın 1801’de geri çekilmesi ile Osmanlılar tekrar Mısır’a girdiklerinde,
III. Selim’in reformist fikirlerini toprağın işlenmesi ve mülkiyeti konusunda da
uygulamak istemişlerdir. Fakat Mısır’da toprak mülkiyeti ile ilgili reformun
gerçekleşmesi Mehmet Ali döneminde olmuştur809.
1806 ile 1814 arasında bu konuda peş peşe yenilikler yapıldı. İltizam usulü
kaldırıldı ve vakıf mallarının büyük bir kısmı müsadere edildi. Mehmet Ali’nin
reformlarının dayandığı birkaç hedef vardı. Bunlar;
a) geliri yükseltmek,
b) çoğunu Memluk soylularının oluşturduğu mültezimlerin gücünü kırmak,
c) toprağın daha verimli kullanılmasını sağlamaktı.
Öncelikle Memluklara ait topraklar yeni bir paylaşım öncesinde devletleştirildi.
Mehmet Ali Paşa ve yardımcıları 1809’da mültezimlerin gelirlerinin yarısına el
koydukları gibi cami ve hayır kurumlarına vakfedilmiş topraklar için de vergi getirildi.
Bu yeni durumdan köy ve kasabalarda bulunanlar haberdar edildiği gibi kaşif isimli
memurlar da cami ya da hayır kurumlarına ait olan rizakları tespit etmek üzere
görevlendirildiler. Toprak sahiplerinin tapu senetlerini merkezi hükümet görevlilerine
gösterilmek üzere 40 gün içerisinde hazırlamaları emri verildi. Fransa Mısır’ı işgal
ettiğinde sözü edilen hayır kurumlarına dokunmamıştır. Ancak 1801’de Vezir Yusuf
Paşa’nın bölgeye gelişinden kısa bir süre sonra burada bulunan Şerif Paşa,
mültezimlerin hükümete vergi ödemelerini emretmişti. Bahanesi ise Fransa’nın işgali
nedeniyle Mısır’ın bir savaş bölgesi durumuna gelmiş olması ve dolayısıyla bütün
809 Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, Ankara, 2006,s. 190.
toprakların devletin malı olduğu idi. 1812’de Mehmet Ali’nin oğlu İbrahim Bey, Yukarı
Mısır’a gittiğinde işlenen alanları tespit ettirmiş ve her fedan için 7 riyal vergi
koymuştur810.
Yukarı Mısır’da yapılan bu incelemenin gerçek sebebi, bölgede yerleşmiş olan
Memluk beylerinin nüfuzu kırmaktı. Nitekim İbrahim onları Said’den kovmak için bir
askeri birliğin başında gönderilmiş ve kırsal kesimi temizlemiştir. Ayrıca Yukarı
Mısır’daki rizka topraklarına el koymuştur. Böylece 1811’de Mehmet Ali, Mısır’da
itirazsız bir şekilde kendi otoritesini kurmayı başarmıştır. Bunu sadece politik
rakiplerini yok ederek değil aynı zamanda ziraat üzerinde gerçek bir kontrol sağlayarak
ve devletle fellahlar arasında bulunan Memluk Beyleri, mültezimler, köy şeyhleri ya da
din adamları gibi aracıları yok ederek gerçekleştirmiştir. Bu durum aynı zamanda
Mehmet Ali’ye önemli bir servet biriktirme imkanı vermiş 1805-12 arasında Paşa, yıllık
geliri yaklaşık üç kat artırmıştır811.
Yapılan incelemeler sonunda Yukarı ve Aşağı Mısır’da belirlenmiş olan vakıf
toprakların toplam miktarı 600.000 feddandı. Ancak cami rizaklarının belirlenen vergi
oranının yarısını ödemesi kararlaştırılmıştır. Rizak varisleri bu durumdan çok rahatsız
olmuşlar ve Paşa ile konuşması için köy şeyhlerine müracaat etmişlerdir. Paşa’ya
camilerin mahvolacağını söyleyen köy şeyhleri ve vakıf sahiplerine karşılık İbrahim
kendisine gelişen, büyüyen camileri göstermelerini istemiş ve eğer düzenlemelerden
memnun olmayan ve camileri geliştireceğini iddia eden biri varsa ortaya çıkmasını
istemiştir. Üstelik kendisine her türlü yardımı yapacağını vaat etmiştir bu durumda
protestocular evlerine geri dönmüşlerdir. Böylece Mehmet Ali, bütün iltizamları
müsadere etmiştir812.
Mehmet Ali Paşa’nın toprak reformu yapmasındaki bir diğer etken daha önce
ifade ettiğimiz gibi Memluk Prenslerine ait topraklardı. Memluk Prensleri Kahire’yi
terk ettikten sonra Yukarı Mısır’a gitmişler ancak burada takip edilerek öldürülmüşlerdi
810 Abd al-Rahim A. Abd al-Rahim, “Land Tenure in Egypt and Its Social Effects on Egyptian Society: 1798-1813”, Land Tenure and Social Transformation in The Middle East, (Edit. Tharif Khalidi), American University of Beirut, 1982-1984, s. 237-249.811 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805-1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, s. 149.812 G üler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği, s. 35.
ve toprakları Mehmet Ali’ye kalmıştı. El-Mazbut olarak isimlendirilen bu toprakları
Mehmet Ali ya yasal bir çözüm üreterek ya da illegal yöntemlerle elde etmesi
gerekmekteydi. Yukarı ve Aşağı Mısır’da bulunan yerel mültezimlere ait topraklar için
farklı bir uygulama yapıldı. Toprak sahibi bulunan kişi eğer mülkiyetinin devam
etmesini isterse, vergi borcu olmadığını ispatlaması durumunda ya mülkiyetinin devam
etmesine izin verilmekte ya da belli bir tazminat ödemesi gerekmekteydi. Ancak
Mehmet Ali bu konuda yavaş davranmış ve hak sahipleri, faiz ödemeyi kabul etmek ve
toprağın asıl sahibinin Paşa olduğunu kabul etmek şartı ile küçük miktarlarda toprak
sahipliklerini devam ettirebilmişlerdir813.
Bunlar gerçekleştirildikten sonra toprak yeni feddan birimine göre düzenlendi ve
vergi her fedan başına alınan vergi, toprağın kalitesi ve bölgenin doğal şartlarına göre,
15, 14, 12 ya da 11 ile 10 riyal arasında değişmiştir. Böylece muazzam bir büyüme
meydana gelmiştir. Başka bir ifade ile, köy üzerinden vergilendirme yerine, “fedan-
çiftlik” üzerinden vergilendirme usulüne geçilmiştir. Böylece gelirler artmıştır. Şöyle ki,
eskiden 1. 000 riyal vergi ödeyen köyden elde edilen gelir 10.000 ile 100.000 riyal
arasında değişir hale gelmiştir. Paşa’nın kethüdası İbrahim Ağa ve Şeyh Ahmet Yusuf
gelirleri artırmış olmaları sebebiyle ödüllendirildiler814.
19. yüzyılın ikinci yarısında kabile şefleri, kentli eşraf, tüccar, büyük bürokratlar
ve yönetici aileler toprak sahibi haline geldiler. Özel mülkiyet, 15 Ağustos 1858’de Said
Paşa zamanında yayınlanan bir toprak yasası ile yasallık kazandı. Bu ise 1858 tarihli
Arazi Kanunnamesi’nin Mısır’da uygulanması demekti. Bu yasa ile toprak mülkiyeti
babadan oğla geçer hale geldi. Hidiv İsmail zamanında, 30 Ağustos 1871’de çıkarılan
yasa ile toprak belirli bir ödeme karşılığında, daha önce belli bir vergi ödeme koşuluyla
bu toprakları kullananların oldu815.
Cami, çeşme, kütüphane yapımı ve bakımı ile uğraşan hayır kurumlarının yani
vakıfların, büyük bir kısmı hükümet tarafından ele geçirildi ve kalanlar ise küçültüldü.
Bu arta kalan kısımlar da gerçek varisleri adına kaydedilmiştir. Mirasçı şayet yeterli bir
813 Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Harvard University Pres, Cambridge, Massachusetts, 1961, s. 61-70.814 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 383.815 Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği, s. 35.
unvana sahipse ya da bu yeni dönem içerisinde bir tapu senedi elde etmişse toprağın
kira bedelinin yarısı kendi adına yarısı hükümet adına kaydedilmekteydi. Bu rizak
işlemlerini gerçekleştirmek için bir kurum oluşturuldu. Bu kurumda, toprak ve vakıf
sahipleri ile mirasçılarının tapu senetleri yenilenecek ve kütüklere kaydedilecekti.
Ancak bunun kötü bir sonucu olmuştur ki görevliler tapu senetlerini hak sahiplerinden
rüşvet almadıkça çıkarmamaya başlamışlardır816.
Yukarıda anlatılanlardan, Mehmet Ali Paşa’nın zirai alanda ciddi bir tekel
uygulaması başlattığı anlaşılmaktadır. Bu uygulama sonucunda alım ve satım
fiyatlarında bir sıçrama meydana gelmiş ve hükümetin elde ettiği kâr oranı
yükselmiştir817;
Tablo 15: Mehmet Ali Paşa Dönemi’nde Zirai Ürünlerden Elde Edilen Kâr;
Ürün Satış FiyatıErdeb818 Başına
Kuruş
Alım FiyatıErdeb Başına Kuruş
Kâr (Sterlin)
Buğday 30 50 50. 000Fasulye 20 30 30. 000Mısır 20 32 3. 600
Bezelye 20 27 1. 750
Ürünlerin yerel fiyatları ile ihraç fiyatları arasındaki farkı şu şekilde
gösterebiliriz819;
Tablo 16: İhraç Fiyatları ile Yerel Fiyatlar Arasındaki Fark;
Ürün Birim Satış Fiyatı Kuruş
Yerel Tüketim Alım Fiyatı
İhraç Alım Fiyatı
Buğday Erdeb 27 56 90Mısır Erdeb 16 27 61Pirinç Dariba 60 … 247-270Şeker Kantar 41 … 150Keten Kantar 74 … 180
816 Abdul Rahman el-Jabarti, “The Revolution in Land Tenure, 1801-1815”, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 380-384. 817 Tablo için bkz. Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 384. 818 Arap şehirlerinde kullanılan ve İstanbul kilesiyle dokuz kileyi karşılayan büyük bir ölçek. 1 İstanbul Kilesi 20 Okka = 25,6 kg. buna göre İrdeb; 230,4 kg.’dır. Bkz. Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, s. 227. 819 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 385.
Toprağın işlenmesi için en önemli unsur sudur ve Nil Vadisinin dışında kaln
yerlerde su ihtiyacını karşılamak için kuyular açılmıştır. Kana ile Kuseyr arasında
bulunan 8 adet kuyudan 4’ü iyi durumda idi. Hükümetin zirai üretim konusunda izlediği
politika, üretilecek miktarın ve fiyatının belirlenmesi konusunda ön ayak olmak
şeklinde idi820.
Bu şekilde işlenen toprağın gelirinin büyük bir kısmı devletin eline geçmekte ve
fellahlar hükümetin emrinde çalışan işçi konumuna düşmekteydi. Bu nedenle pek çok
fellah, toprağını terk etmiştir. Terk etmeyen çiftçiler ise toprağı işleyemeyecek kadar
fakir düştüğünde devlet, onlara varlıklarını sürdürmelerine yetecek kadar ücret ödemiş
ve tohum alacakları parayı vermiştir821.
Mısır zirai üretiminin en önemli unsuru pamuktur. Pamuk üretiminde görülen
artışın sebeplerinden biri, yabancı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesidir. Fellahlar pamuk
üretimini kendi istekleri ile değil neredeyse tamamen Paşa’nın müdahalesi ile
yapmışlardır. Bunun sebeplerinden biri pamuk için hükümet tarafından fiyat
belirleniyor olması ve kârın Paşa tarafından üreticiye ödeniyor olması idi. İsteksizliğe
yol açan bir başka etken ise diğer ürünlerden yılda iki ya da üç kere hasat yapılırken
pamuk için yılda sadece bir kere ürün alınabilmesiydi. Aynı zamanda Paşa, fellahların
durumunu iyileştirmek için hiçbir şey yapmamıştır ve hasattan hemen sonra verginin
ödenmesini istemiş, ürünün tamamına el koyulmuştur822.
Yukarı Mısır’da (Said), bir tarla işçisi için bir günlük ücret 20 ile 30, Aşağı
Mısır’da 30 ile 40 para arasında değişmektedir. Pamuk ekilen alanları Nil’in
taşkınlarından korumak için kanallar açıldı ve ekim alanları yükseltildi. Sular
çekildikten sonra Kasım ayında ekim yapılabilmesine rağmen pamuk Mart ve Nisan
aylarında ekilebilmekteydi. Pamuk üretimi nedeniyle buğday ve mısır üretimi oldukça
düşmüştür. Paşa’nın emirleri doğrultusunda yapılan düzenlemeler sonucunda her köyde
pamuk ekimine başlandı. Köylülerin bir kısmı pamuk üretimine direnmiş olmasına
rağmen Paşa’nın kuyular ve su dolapları ile yaptığı yardımlar sonucu pamuk ekimi
820 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 213.821 O’brien, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt: 1821-1962”, Political and Social Changes in Modern Egypt, s. 163-180.822 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 140.
köylere girdi. Paşa tarafından ödenen ilk ücret 175 kuruştu. Ancak bu fiyatta indirime
gidilmesi ile pamuk üretiminde ihmal artmıştır. Miri vergi Mısır’da kira olarak kabul
edilmektedir. Delta’da ve Aşağı Mısır’da bu kira daha yüksektir. 1833’te iki milyon
feddan miri sisteme tâbi idi823.
4. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Ticari, Mali ve Endüstri Politikası:
Mehmet Ali Paşa’nın ziraatta olduğu gibi sanayileşmedeki politikası da aşama
aşama tekel uygulamasını gerçekleştirmekti. Fransız işgalinin sona ermesinden 3 yıl, 9
ay, 13 gün sonra Mehmet Ali Paşa yönetimi ele geçirmiştir. Bu sırada devlet geliri
sadece 158. 725 Sterlin ve gideri 135. 888 sterlindi. Kalan 22. 837 Sterlin İstanbul’a
gönderilmekteydi824.
Bu şartlar altında ele geçirmiş olduğu Mısır’ın, 19 yüzyılın başında sanayisi
ortaçağdan kalma tekniklere dayanmaktaydı. Çok sayıda atölye ve yüzlerce çalışan
bulunmaktaydı. Mehmet Ali bu konuda ilk olarak 1816-18 yılları arasında mevcut bütün
endüstrileri tekeline alma yoluna gitti ve üretilen malları sabit fiyatlarla satın alarak çok
büyük kârla sattı. Ancak ordusunun artan ihtiyaçları ve Mısır’ı güçlü bir ülke haline
getirme isteğinden hareketle 1818’den sonra modern sanayinin Mısır’da yerleşmesine
yönelik çalışmalarına başlamıştır. 1828’e gelindiğinde 30 adet pamuk dokuma ve
eğirme fabrikası vardı ve 1830’larda fabrikalarda yıllık pamuk ipliği üretimi yaklaşık
2500 ton ve kumaş üretimi 1.000.000 metre idi. Bunun dışında modern yün ve keten
fabrikaları açıldı. Şeker üretimi ise yılda 1.000 tonun üzerine çıktı. Bundan başka cam,
kağıt, deri, sülfirik asit ve diğer kimyasallarla ilgili fabrikalar açıldı. Yine 1830’lu
yıllarda İskenderiye’de 17 savaş gemisi ve 5 buharlı gemi bulunmaktaydı825.
Burada üzerinde durulması gereken üç husus bulunmaktadır. Birincisi;
zanaatkârların fabrikalarla rekabet edemeyerek iflas etmeleri, ikincisi; özel amaçlara
hizmet etmek üzere çok az sayıda fabrika açılmış olmasıdır ki bunlar daha çok pirinç
beyazlatma ile ilgili idi. Sonuncusu ise Mısır’ın komşu ülkelere özellikle tekstil
823 John Bowring, “Agriculture Under Muhammad Ali”, The Economic History of The Middle East, s. 384-388. 824 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.825 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 16.
alanında sanayi mallarını ihraç etmiş olmasıdır. Mehmet Ali’nin sanayi politikası elbette
ki genel ekonomi politikası ile ilgilidir. Onun ekonomi ile ilgili görüşleri, kıymetli
madenlere olan ilgisi, yerel üretimi ve ihracatı teşvik ve mümkün olduğunca ithalatı
sınırlandırmak ile açıklanabilir826.
Bu dönemde ilk sanayileşme teşebbüsü askeri alanda yapıldı. Mısır kendi
ordusuna silah üretmek için önce silah ithal etmeye başladı. İthal mallar yeni
fabrikalarda kopya edildi. Eski silahlar yeni tüfeklere, top, barut ve sayısı az olmayan
küçük silahlara çevrildi827.
Mehmet Ali’nin kıymetli madenlerin aranması konusunda gösterdiği aşırı ilginin
sebebi dolaşımdaki paranın kalitesini yükseltmek ve toplumda hızla gerçekleşen takas
usulünden para ekonomisine geçişe uyum sağlamaktı. Ancak kağıt paranın dolaşımının
daha hızlı olduğunu öğrenince kıymetli madenlerin Mısır’dan çıkmaması yönünde bir
politika belirlemiştir828. Başlangıçta Mehmet Ali ve taraftarları tüccar idiler fakat sanayi
ile tanışmışlar böylece zirai hammadde yetiştirerek kendilerine yetmek ve dışarıya altın
çıkmasını önlemek amacında olmuşlardır829.
Yine ülkede altın ve gümüş gibi değerli madenler dışında başka madenlerin de
bulunmasına önem vermiştir. Zira sanayileşme süreci ve inşaatlar için gereken malzeme
fahiş fiyatlarla dışarıdan alınmak zorunda idi. 1830 yılına gelindiğinde önemli bir
gelişme oldu. Mehmet Ali Paşa, Vadi-i Halfa ve İsna Bölgesi’nde demir cevheri
olduğunu öğrendi ve bu cevher, hurda demirle karıştırılarak top ve mermi yapımında
kullanıldı. Bunun ardından Paşa, aramaların devam edilmesine mühendisler
gözetiminde devam edilmesi emrini verdi. Böylece sözü edilen bölgeye Dalmas ve
Galloway isimli iki mühendis gönderilmiştir. 1831 yılında ise İsveçli Ganzira’ya Süveyş
Kıyılarında yaptığı demir araması için yardım edilmesi emrini verdi. Mehmet Ali’nin
madenciliğe olan ilgisi Mısır ile sınırlı değildi. Bu aramalarına Sudan ve Suriye de
dahildi. Hatta kimya bilgisine sahip olan yardımcılarını Kordufan’a maden aramak
üzere göndermek istedi. 1831 yılında ise elde ettiği bilgilere göre Kızıl Deniz üzerinde
826 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.827 Afaf Lütfi al-Sayit Marsot, A Short History of Modern Egypt, Cambridge University Pres, s. 55.828 BOA. A. MKT. MHM. 370-67, 11 Ş. 1283.829 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.
bulunan Musavva’nın 200 saat güneyinde bulunan Zeyla’da kurşun madeni
bulunmaktaydı. Bununla ilgili bir çalışma hemen başlattı ve bu madenin ithalini
önlemeye çalıştı830.
Mehmet Ali Paşa, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, en fazla içeride üretim
yapılması konusunda ve ithalatı mümkün olduğunca kısıtlama hassasiyetine sahipti.
Buradaki amacı, bir fes fabrikası kurulması ile ilgili söylediklerinden açıkça
anlaşılmaktadır; “halkın ve ordunun fes ihtiyacı, onu dışarıdan satın almayı zorunlu
hale getirmekte ve bu da yüklü meblağlara mal olmaktadır. Bu nedenle bir imalat
fabrikası kurmak zaruri görünmektedir. Bunun için gerekli makineler ithal edildi ve
onları çalıştıracak işçiler atandı”. Bir başka söyleminde ise ülkenin başlıca
ihtiyaçlarının özellikle de askeri ihtiyaçların ülkede kurulacak imalat fabrikaları
sayesinde karşılaması gerektiğini ifade etmiştir. Böylece halkın ve Mısır’ın
zenginliğinin giderek artacağına inanmaktadır. İthalatla ilgili getirdiği kısıtlamaya bir
örnek olarak Mısır’da kendirin bol miktarda bulunduğunu ileri sürerek iplik ithalatını
yasaklamıştır. Ayrıca İskenderiye cam fabrikasında cam üretilmeye başlamasından
itibaren Avrupa’dan cam getirilmesini yasaklamıştır. Cam fabrikası ürünlerini satma
konusunda bazı güçlüklerle karşılaşınca Mehmet Ali, İskenderiye Valisine cam
tüccarlarının ithalat yapmalarını engellemesini emretmiş ve resmi dairelerde
İskenderiye’de üretilen camın kullanılmasını emretmiştir831.
Sanayileşme açısından bir sonraki adım tekstil fabrikaları kurmak ve yerlilerin
yetiştirdiği pamuk, keten ve kumaşı kullanmak olmuştur. 1821’e kadar öncelikle pamuk
işlenmiştir. Üretimi ve ipek imalini genişletmek için Suriye ve Lübnan’dan ipek böceği
ve dut ağacı ithal edilmiş hatta yün üretimini geliştirmek için Hindistan’dan kaşmir
keçileri getirtilmiştir. Bu politikanın bir parçası olarak Mehmet Ali, kendi ülkesinde
üretilen elbiseleri giymekteydi ve halkının bunu örnek almasını istemekteydi. Bu elbette
bir idari koruma ve milli sanayiyi özendirme örneğidir. Mehmet Ali bu yönlü emirlerine
rağmen yabancı malı tercih eden görevlileri aşağılamıştır. Sanayileşmede ilerleme
gerçekleşince bu mallar için pazar bulmak gerekli hale gelmiştir832.
830 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 171.831 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 191.832 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.
Paşa’nın politikası sadece Mısır’da sanayinin gelişmesine yönelik değildi.
Bunun yanı sıra üretim yapılabilmesi için gerekli malzemenin de Mısır ve ona bağlı
bölgelerden elde edilmesini istemekteydi. Buna örnek olarak, fabrikalarda kullanılan
alkolün Mısır’da üretilmesini emretmiştir. Ancak istenilen standartlarda bu üretim
gerçekleşmeyince bu konuda ısrarcı davranmamıştır.
İlerleyen zaman içerisinde Mehmet Ali, sanayileşmenin iğ ya da dokuma tezgahı
gibi bir takım donanımlar ve tüketici malları üretilmedikçe ileri gitmeyeceğini fark
etmiştir. Bu nedenle yardımcılarının ülkede makine üretimini sağlamaları için
zorlamıştır. Paşa’nın tüm bu hareketlerinin amacı yerel üretimi geliştirmek ve üretime
yardımcı olacak yan sanayinin ülkede oluşmasını sağlamaktı833. Bütün bu çabalar ise,
Mehmet Ali’nin Mısır’da milli ve bağımsız bir ekonomi tesis etmek istediğini
göstermektedir. Yerli sanayinin geliştirilmesi, dışa bağımlılıktan kurtulmanın en önemli
hedefiydi.
Mehmet Ali’nin, özellikle geniş kullanım alanı olan pamuk ürünleri konusunda
kendine yetecek duruma gelmek için hiçbir çabadan kaçınmadığını görmekteyiz. Hatta
bu alanda üretimi artırarak mallarını Türkiye ve diğer Yakındoğu ülkelerine ihraç
etmeyi umut etmekteydi. Bunun için keten ve pamuklu kumaşların Avrupa’ya ihraç
edilmesi emrini verdi. Bu hareket tecrübe amaçlıydı. Sanayi ürünlerinin ihracını
Amerika’ya kadar ulaştırmak emelindeydi. Bu amaçla yardımcılarına, İskenderiye’de
bulunan Amerikan Konsolosu Gliddon ile görüşme yapmalarını ve Mısır ile Birleşik
Devletler arasında bir ticaret oluşmasını sağlamaları emrini vermiştir. Yapılan
görüşmelerde Konsolos, keten ve diğer tekstil ürünlerinin fiyatları ve nitelikleri
hakkında Amerika’ya bilgi vermelerini önermiştir. Paşa, bu konuda ayrıca bütün
limanlardaki temsilcilerin yardımlarını istedi ki bunlar arasında Fransa, İngiltere, Malta,
İzmir, Tunus, Venedik, Yemen ve Hindistan da vardı834. Vali, düşündüğü ihracatı
gerçekleştirmek maksadıyla farklı yöntemlere başvurdu. Şöyle ki ihracat yapacağı
ülkelerin gümrük resminden muaf tutulmalarını sağladı. Bu ise uluslar arası antlaşmaları
ihlal etmek anlamına gelmekteydi. Mehmet Ali Paşa’nın böyle yöntemlere
başvurmasının sebebi, ihracatın azalmasından endişe etmesiydi.
833 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 191-201.834 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.
Mehmet Ali, en gözde tüccarlarına, devlet fabrikalarının ürünlerini satın almaları
tekelini verdi ve aynı zamanda onların satış şartlarını onayladı. Bu tüccarlardan biri ile
yapılan bir antlaşma sonucu çıkarılan karara göre, bir yılda Mısır fabrikalarında üretilen
gri pamuklu kumaşın toplam tutarı 180.000 Mısır poundu olarak belirlenmiştir.
Mehmet Ali’nin gümrük ve sanayileşme politikası üzerine söylenebilecek son
söz, O’nun gümrük politikasını belirleme hususunda özgür olmadığıdır. Çünkü büyük
devletlerle Babıali arasında yapılmış olan antlaşmalar Mehmet Ali’yi sınırlandırmıştır.
1820 yılında Paşa’ya gönderilen bir emirde ithal malları üzerindeki gümrük vergisinin
yüzde üçü aşmaması istenmiştir. 1823’te Türkiye’den ithal edilen mallar üzerindeki
gümrük vergisi yüzde beş, diğer ülkelerden ithal malları üzerindeki gümrük vergisi ise
yüzde üçtü. Konsoloslar, büyük tüccarlar ve ithalatçıları için gerekli şartları oluşturmak
için çalışmışlardır. Buna karşılık gelişen sanayiyi yabancı rekabetinden korumak için
gümrük vergileri kullanılmıştır. Bunun dışında Paşa, gümrük vergisinden muaf olan
malları tekeline almıştır. Mehmet Ali tarafından oluşturulan ekonomik sistemde devlet
tekelinin önemi fark edildiğinde Babıâli, Mısır ekonomisinin kendisinden bağımsız
olarak gelişmesini engellemek, Paşa’yı zor durumda bırakmak için yabancı devletlere
bir takım gümrük ayrıcalıkları tanımış ve vergiden muafiyet sağlamıştır. Bununla
birlikte ithal malları üzerindeki düşük vergi, sanayileşme politikasına fazla bir zarar
vermemiştir. Ayrıca Paşa, İstanbul’da bulunan yöneticilerin kendisine kabul ettirmeye
çalıştıkları şartlardan yanındaki iktisatçılar ve ekonomi üzerindeki idari koruması
sayesinde kurtulabilmiştir. Böylece üretim ve ticaretin dizginlerini elinde tutmuştur.
Ayrıca fabrika ve daire yöneticilerinin yerli üretimi tercih etmeleri konusunda
diretmiştir835.
Mehmet Ali Paşa’nın hakimiyetinin son dönemlerinde deniz ulaşımının
ilerlemesi ve taşıma ücretlerinin düşmesi, ithalatın artmasına yol açmıştır. Mısır
endüstrisi, merkezi hükümetin uluslararası ticaret antlaşmalarına bağımlı olmasından
dolayı, gümrük korumasından mahrum bir halde bulunurken Avrupalı Devletler, kendi
gelişen sanayilerine özendirmek ve kendileri dışında gerçekleşecek ithalatı önlemek için
çalışmışlardır. Babıâli ise bu sırada Paşa’nın nüfuzunu azaltmak ve askeri gücünü kırma
umudu ile gelir getiren tekellerini yok etmeye gayret göstermiştir. Bu açıdan
835 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.
bakıldığında İngiltere’nin Babıâli’ye yardımcı olduğu görülecektir. Ancak İngiltere’nin
gerçek hedefi geniş Osmanlı topraklarında özgürce ticaret yapma imkanını elde etmek
ve sanayi ürünleri için emin piyasalar sağlamaktı. 1834’te Suriye’deki tekelleri kaldıran
bir ferman çıkarılması ile kampanya başladı ve İngiltere ile Babıâli arasında Balta
Limanı olarak bilinen ticaret antlaşması imzalandı. Osmanlı ile Mısır arasındaki gizli
rekabetten en çok faydalanan başta İngiltere olmak üzere Batılı Devletlerdir.
Bu antlaşma tekel sistemine öldürücü bir darbe vurmuştur. Zira İngilizler, Mısır
Valisi Mehmet Ali Paşa’nın bütün Mısır mahsulatına uyguladığı tekel sisteminden
şikayet etmekteydiler. Bu sistem daha önce sözünü ettiğimiz gibi 1830’dan sonra Girit
ve Suriye’de uygulanmaya başlamıştır. Özellikle Suriye ipeği üzerinde uygulanan Yed-i
Vahit, İngilizlerin diplomatik yoldan Babıâli ile temaslarının yoğunlaşmasına sebep
olmuştur. İngilizler, tekellerin kaldırılmasının aslında Osmanlı ahali ve reayasının
faydasına olduğuna Osmanlı Devleti’ni inandırmaya çalıştılar. Bu sistemin kalkmasının,
İngiliz tüccarları açısından bir yarar temin etmeyeceği, çünkü İngiliz tüccarının
reaya’dan satın alması ile Yed-i Vahit tüccarından satın alması arasında hiçbir fark
olmadığını vurgulamışlardır836. Aslında İngiltere, Mehmet Ali Paşa’nın ordu ve
donanmasının dayandığı gelir kaynağının yed-i vahit sisteminden kaynaklandığını, bu
sistem kaldırıldığında Mısır’ın bu gelir kaynağından yoksun kalarak, ordu ve
donanmasının zayıflayacağını bilmekteydi837.
Paşa, önceleri eski politikasını devam ettirmeye çalışmışsa da 1840’tan sonra
bunun için gerekli olan yeterli güce ve otoriteye sahip olamamıştır ve ticari antlaşmaları
dikkate almak zorunda kalmıştır. Böylece Mısır’a serbest ticaret girmiştir838.
Mehmet Ali Paşa, sanayi yatırımları için gerekli sermayeyi çeşitli kaynakları
kullanarak artırmıştı. Bu kaynakların başlıca olanları şunlardı;
1. Ticaret ve tekellerden elde edilen kâr
836 Ahmed Abdel-Rahim Mustafa, “The Breakdown of the Monopoly System in Egypt after 1840”, Political and Social Change in Modern Egypt Historical Studies From The Ottoman Conquest to United Arab Republic, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford University Pres, New York-Toronto, 1968, s. 291-308. 837 Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, s. 36-37.838 Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, s. 208.
2. Vergiler, zorunlu borçlanmalar
3. Ayarı düşük para
İç ve dış ticarette uygulanan tekel, Mehmet Ali’ye çok büyük kâr getiren bir
kaynaktı. Bu sistem sayesinde ziraat mahsullerini düşük fiyatla almış ve dışarıya
satmıştır.
Köylüler üzerine yüklenen keyfi vergiler ve onları borçlandırmak usulü de
Mehmet Ali döneminin önemli gelir kaynaklarındandır. Hatta bu yöntem yüzünden
fakir düşen köylüler, el-Ezher ulemasına valiyi şikayet etmişlerdir. Bu vergilerden elde
edilen gelirler, orduya ve saray yapımına ayrılmıştır. Son günlerinde bu vergilerin kötü
sonuçlarını fark eden Paşa, vergilerin azaltılmasını istemiştir839.
Mehmet Ali döneminde para ve enflasyon hakkında birkaç şey söylemek
gerekmektedir. XIX. Yüzyılın başında Mısır’da bazı yabancı paralar dolaşımda idi. Bu
para çeşitliliği yaygın biçimde anarşiye ve dolandırıcılığa yol açmış ayrıca ticareti
engellemiştir. 1808’den beri Paşa, Mısır para sistemini düzenlemeyi ve darphaneyi
yenilemeyi düşünmekteydi. Bu nedenle fiyat kontrolü yoluna gidilmiş ve paranın, tespit
edilmiş değerini artıran ya da düşürenlere yönelik şiddetli cezalar getirmiştir. Ancak bu
tedbirler spekülatörler ve istifçilerin faaliyetlerini önlemekte yetersiz kalmıştır. Fiyat
kontrolünün kaçınılmaz sonucu ise malların piyasadan yok olması ve bugün karaborsa
tabir edilen şeyin gerçekleşmesi olmuştur. Bunun üzerine Vali, paraların değerini
değiştirmeye başlamıştır ve gerek altın gerek gümüş paraların değerini, diğer
madenlerle karıştırma yöntemiyle düşürerek parasal gelirini artırmaya teşebbüs etmiştir.
Döviz kurunu düşürmüştür. Ancak yine de paraların döviz kuru Mısır’da Suriye’den
daha yüksektir. Paşa, Suriye’ye her ay gönderdiği temsilcilerinden, yanlarında
götürdükleri bin kese (1 kese=500 Lurin), gümüş madeni parayı frankla değiştirmelerini
istemiştir. Bu gümüş paralar üç kat fazla bakırla karıştırılmışlardı ve bundan büyük bir
kâr elde etti. Ancak Mısır’da dolaşımda olan paranın niceliği, Paşa’nın yaptığı radikal
değişiklikler nedeniyle oldukça düşüktü. Buna bir de ordu ve sanayi için paraya duyulan
ihtiyacın artması eklenmiştir840. Sonuçta hazine senetlerinde tefeciler tarafından büyük
839 Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, s. 106-109.840 BOA. A. MKT. MHM., 372-76, 10 N. 1283.
oranda indirim yapıldı ve hükümet bu şekilde ücretleri ve maaşları ödemek zorunda
kaldı. Bundan daha kötü olan ise madeni para istifçiliği yapılmasıydı. Mısır’da ilkel
para sistemi henüz geçerliydi ve ödeme ya da kredi için bono gibi para yerine geçen
sistemler uygulanmamaktaydı. Bununla beraber Mısır’da sermeye transferini
kolaylaştıracak bir komisyoncu sınıfı da gelişmemişti ve enflasyon uzun bir süre daha
devam etti. Örneğin Thaler’nin değeri 1817’de 400 para iken 1820’de 560 paraya
yükseldi. Zaman ilerledikçe paranın içindeki kıymetli madenlerin oranı azaltıldı.
1833’te dolaşımda olan paranın değeri yüzyılın başında olanın beşte biridir841.
Mehmet Ali bu karışıklığa çare olması için yeni bir para birimi belirledi ve
yalnızca bunun kullanılması yönünde bir karar çıkardı ki, bu para biriminin değeri 20
kuruştu. Çeşitli Avrupa paraları için resmi bir değer tespit edildi ve bu değerini dışında
dolaşımları yasaklandı. Bu kararın amacı, bimetalizm yani çift değer ilkesini (hem altın
hem de gümüş sikke kullanma) benimsemiş ve altın ile gümüş arasındaki değişim
oranını 15.5. olarak belirlemiş olan ülkelerle aynı sistemi benimsemekti. Ancak
yaşanılan tecrübe sonucu bu sistemin Mısır’da uygulanmasının iyi sonuç vermediği
anlaşılmış ve sonunda altın, para standardı için tek değer kabul edildi842.
Çağdaş yazarlar parasal reformdan övgüyle bahsetmekle beraber Mehmet
Ali’nin emirleri ve seyyahların gözlemleri göstermektedir ki bu reformun çok az bir
etkisi olmuştur. Bunun yanı sıra Paşa’nın yakındığı konulardan biri de bazı devlet
hazinedarlarının dolandırıcılık yapmaları idi. Ayrıca hükümetin yaptığı geniş yatırımlar
da beraberinde enflasyonu getirmiştir. Paşa bu durumda ne pahasına olursa olsun
gerekli kaynakları bulmak zorunda kalmıştır. Daha fazla iç borçlanmaya gidememiş ve
politik karışıklık çıkması endişesi ile dış borçlanma yapmak istememiştir. Ancak
sonuçta kredi açan devletlere başvurmak zorunda kalmıştır843. Veraset ve Hidivlik
Fermanlarına göre, Mısır’da para basımı Sultan adına olacaktı. Ayrıca Mısır’da basılan
paraların, İstanbul’da basılan paranın ayar ve vezinlerine uyması şartı vardı. Yani Mısır,
merkezden bağımsız para basamayacaktı.
841 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.842 BOA. İ. DH. 38894-558, 05 Ş. 1283.843 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.
Mehmet Ali, XIX. Yüzyılın başlarında Mısır’da mevcut şartların, hükümet
müdahalesini içeren bir politika izlemeyi zorunlu kıldığına dair inancında haklıydı. Zira
Mısır’da modern endüstri, devletin girişimi ile fabrikaların kurulması, işçilerin
eğitilmesi ve hammaddenin aranması sonrasında başladı. Mısır’a araştırma ve inceleme
için gelen görevliler ile yapılan görüşmelerde Mehmet Ali’nin bu müdahaleci tavrı haklı
görülmüştür. Ancak Adam Smith’in yeni fikirlerini benimseyenler tarafından İngiltere
ve Fransa’da bu iddia kabul görmemiştir844.
Ancak Mehmet Ali bu müdahalesine sebep olarak, Mısırlıların işsizliğini ve
verimli çalışma konusundaki isteksizliklerini göstermekteydi. Zira Mısır işçisi sadece
kendini ve ailesini geçindirmeye yetecek kadar gelir elde etmeyi ve bu nispette
çalışmayı istemekteydi. Mehmet Ali ise onları bu tabiatlarından kurtararak sanayi
içerisinde çalışmaya alıştırmak istemekteydi. Hükümet tarafından kurulan sanayinin
sayı ve etkinliğinin giderek artmasının sebebi orduya, yerel mallarla yerel piyasada silah
ve cephane sağlamaktı. Kurumların çeşitliliğinin artması ile merkezi hükümetin idari ve
gözetim-denetleme problemleri de artmıştır ki bu problemler bireyci kapitalist
sistemlerde görülen problemlere benzemekteydi. Bu problemlere rağmen Mehmet Ali,
bütün üretimi denetlemeye çalışmıştır845.
Merkezi denetim altında hızlı bir şekilde gerçekleşen endüstriyel büyüme,
fabrikaların idaresinde pek çok karmaşaya sebep oldu. Pek çok şikayet vardı. Bu
düzensizlik elbette fabrikaların yeterli miktarda ve nitelikte kesintisiz üretim yapmasına
engel olmaktaydı. Fabrikalar sık sık üretimi kesmekteydi çünkü gerekli malzeme
düzenli olarak sağlanmamaktaydı. Bu ve buna benzer güçlükler çokça yaşanmaktaydı.
Bu nedenle dışarıdan makineler ve uzmanlar getirildi. Örneğin bir püskürteç Fransa’dan
ithal edildi. Özellikle cephanelik ve tekstil fabrikalarının çalışmalarının kesintiye
uğramasının sebepleri arasında yün ya da boya stoklarının tükenmesi gelmekteydi.
Çünkü gerekli materyallerin ulaşması henüz yeterince hızlı değildi. Ayrıca
fabrikalardan malların Kahire’de bulunan satış mağazalarına ya da İskenderiye’deki
ihraç depolarına ulaşmasının gecikmesi de nakliyede yaşanan yavaşlıktan 844 Adam Smith, İskoçyalı ekonomist ve filozoftur. Toprağın öneminden çok işgücünün üstünlüğüne inanmaktaydı. İşçi sınıfının üretimin artmasında etkili olacağını savunmaktaydı. İnsan emeğini servetin kaynağı olarak görmekte ve serbest piyasa ekonomisinin doğru yöntem olduğuna inanmaktaydı. Tekelleşmeye karşıt idi. 845 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.
kaynaklanmaktaydı846. Bu arada bütün fabrikalara kumaş stoklarını hemen nakil için
teknelere vermeleri emredildi. Bunun sebebi, tüccarların bu ürünleri nakit para ödeyerek
hemen almak istemeleri idi. Farklı ürünler arasında koordinasyon sağlanamadığından
bazı ürünler aşırı derecede imal edildi. Bu nedenle söz konusu malların üretilmesi
zaman zaman durduruldu847.
Bu merkezi denetimin gerçekleştirilmesi için izlenen bazı belli başlı yöntemler
vardı. Paşa, yöneticilerinden üretim için ihtiyaç duyulan malzemelerin ayrıntılı bir rapor
şeklinde hükümetine verilmesini istemiştir. Buna rağmen yöneticilerin bazıları Paşa’nın
direktiflerini ihmal ettiler. Bu nedenle fabrikaları gerekli malzemeyi bulma konusunda
sıkıntıya düştü. Fabrikalar arasında koordinasyonun sağlanması konusunda yaşanan
güçlükler ve merkezi idarenin bilgisizliği sonucu, temel ürünlerin büyük bir kısmı satın
alındı. Bu anlamda fabrikalar ile idare arasında bir benzerlik söz konusu idi. Zira her
ikisi de temel ürünlerin miktarını belirlemek için aynı yöntemi benimsemişlerdi. Temel
ürünlerin eksikliği, fabrikaları hemen yerel piyasadan söz konusu ürünleri satın almaya
mecbur bıraktı. Materyallerin sağlanmasında yaşanan gecikmenin bir diğer sebebi ise
yöneticilerin sayısının çok olmasıydı. Örneğin yün fabrikasının yöneticisi Cihadiye
Nazırı’na bağlı olmak zorunda idi ve o da ticaretle ilgili kurumlarla temas halinde
olmak durumundaydı ve bunlar sırasıyla Paşa’nın Avrupa’da bulunan temsilcilerinden
ihtiyaç duyulan malların gönderilmesini istemekteydiler. Bütün bu işlemler uzun zaman
almaktaydı ve fabrikalar bahsedilen dönemlerde ya çalışmayı durdurmakta ya da iç
piyasadan gerekli malzemeyi sağlama yoluna gitmekteydi848.
Mehmet Ali Paşa’nın ülkede üretime bu kadar önem vermesinin belli amaçları
vardı. Mehmet Ali, fabrika yöneticilerinin kendilerini korumaları için onlara çok önemli
olmayan idari meselelerde karar alma yetkisi ve otorite sağladı. Ancak bu teknik
konular için geçerli değildi. Hatta teknik konularda hiçbir bilgisi olmadığı halde bu
işlere karışan fes fabrikası yöneticisini sert bir şekilde uyarmıştır. Tüm olumsuzluklara
rağmen Paşa’nın yardımcıları fabrikalardan gelen raporların ışığında kararlar
vermişlerdir. Paşa böylece ürünlerin ortalama olarak iyi sonuçlar vermesi ilkesini
846 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282. 847 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, Cairo, 1952, c. XII, s. 40-51. 848 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, c. XII, s. 97-104.
benimsemiş ve fabrikalardan istenilen seviyede üretim yapılamamasının sebeplerini
rapor etmelerini istemiştir. Buna örnek olarak 1837 yılında Paşa’nın, Aşağı ve Yukarı
Mısır yöneticilerine, bölgelerinde bulunan fabrikaların 6. 745. 269 askeri ve sivil
üniforma üretmesi gerektiğini iletti. Ancak edindiği bilgilere göre üretilen üniforma
sayısı 1. 367. 150 idi. Bu nedenle üretimin hızlandırılması emrini verdi. Hedeflenen ile
gerçek üretim arasındaki büyük farkın sebebi uygulamadaki ihmallere yorulabilir849.
Daha önce değindiğimiz gibi ürünlerin kalitesi, fiyatları ve üretim yöntemleri
denetlenmekteydi. Mehmet Ali fabrika yöneticilerine gönderdiği mektuplarda malların
kalitesinin yükseltilmesini ve maliyetlerinin düşürülmesini istemiştir850.
4. 4. Mısır’da Ulaşım ve Taşıma Tekniklerinde Meydana Gelen Gelişmeler (1800-
1870):
Mısır, Ortadoğu ülkeleri arasında, ülkeyi boydan boya geçmeye elverişli su
yoluna sahip tek ülkeydi. Nil, erken zamanlardan beri ulaşımda olduğu kadar ekonomik
ve politik faaliyetlerde de önemli bir yere sahip olmuştur.
Ulaşımın ve taşımacılığın geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar iki hedefe
dayanmaktaydı: Birincisi, Mısır’ın dış ticaretini kolaylaştırmak ve ikincisi; Uzak Doğu
ve Avrupa arasındaki yol üzerinde iletişimi geliştirmekti.
İlk hedefe Mahmudiye Kanalı’nın yapılması ile ulaşıldı. Bu kanal sayesinde Nil,
İskenderiye Limanı ile birleşti ve ucuz olan suyolunun kullanılması ile Mısır’ın zirai
ürünlerini ihraç etmesi sağlandı. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi Mısır ziraatının
dolayısıyla iktisadının gelişmesinde, toprağın sulanması en önemli hususlardan biri idi.
Geçen asırlarda bu konu çok ihmal edilmişti. Mehmet Ali bu konu üzerinde çok
çalışmıştır. yeni kanallar tanzim etmek ve açmak için binlerce kişi feda edilmiştir. İşte
sözünü ettiğimiz Mahmudiye Kanalı en meşhur olanlardan biridir. Bu kanal,
İskenderiye’den Nil’in Reşit koluna gitmektedir. Ayrıca Mehmet Ali Paşa zamanında
ilk defa olarak, içlerinde bütün sene su bulunan kanallar vasıtasıyla bir daimi sulama
849 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, c. XII, s. 141-150.850 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.
usulü yerleştirilmiştir. Suyun dağıtılması işi için bu işe mahsus memurlar
görevlendirmiştir851.
Bunun dışında yine bu yolla kömür, odun, makine ve diğer ağır eşyaların ithalatı
da daha ucuz hale geldi. Daha sonra demiryollarının gelişmesi ve ek kollar yapılması
üzerine demiryolları suyolu ile rekabet eder hale geldi.
İkinci hedefi gerçekleştirmek için ise ilk olarak Kahire-Süveyş yolunun
geliştirilmesine başlandı. Böylece Mısır, Akdeniz ve Kızıl Deniz’e Nil yolu ile
bağlandıktan sonra İskenderiye-Kahire, Kahire-Süveyş Demiryolları inşa edildi. Ayrıca
Süveyş Kanalı’nın inşası ve son olarak Avrupa ve Hindistan’a deniz altından geçen
telgraf hatlarının yapımı başarıldı. Bu gelişmeler Mısır’a Avrupa ve Amerika’dakine
benzer bir taşımacılık sistemi kazandırmıştır852.
19. yüzyılın ilk yarısı boyunca hükümet, Nil üzerindeki suyolları, kanallar ve
havuzların güçlendirilmesi için büyük çaba sarf etti. Sözü edilenler hem sulama hem de
ulaşım alanında önem arz etmekteydi. Çalışmaların sonucu olarak yollar daha geniş bir
trafiğe elverişli hale gelmiştir.
Mehmet Ali Paşa döneminde uygulanan düzenlemeler sayesinde yollar
haydutların saldırılarına karşı güvenli hale getirilmiştir. Onun döneminde anayollar
arasında özel önem verilenler Kana-Kuseyr ve Kahire-Süveyş yolları idi. İlk önce kana-
Kuseyr arasındaki yol üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı. Zira bu yol, İngiltere ile
Hindistan arasında mal, posta, yolcu ve görevlilerin gönderildiği Doğu Hindistan Şirketi
(East Indian Company) tarafından kullanılmaktaydı yani bu yol bir nevi ticaret
kervanlarının geçiş yolu idi. Mısır kervan yollarını Yukarı Mısır, Aşağı Mısır ve Orta
Mısır için ayrı ayrı ifade etmek mümkündür. Yukarı Mısır kervan yolları; Kuseyr-Kana,
Vâhât Yolu ki bu yol Libya Çölü’nden İsna ve Asyut’a ulaşırdı, Kana’dan
Kuzeydoğu’ya giden kervan yolu. Orta Mısır’dan geçen kervan yolları; Minya-Vâhât,
851 J. H. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, İstanbul, 1978, s. 260.852 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
Beni Suveyf-Fayyum yollarıdır. Aşağı Mısır’dan geçen kervan yolları ise şöyledir;
Kahire-Süveyş, Kahire-Belbis, İsmailiye-Port Said853.
Kahire-Süveyş yolu ise daha kısa olmasına rağmen daha az sıklıkta
kullanılmaktaydı. Bunun sebebi ise bu yolun yıl boyunca Kızıl Deniz’den gelen güçlü
kuzey rüzgarlarının etkisinde olmasıydı. Böylece yol gemi seyahatine elverişli
olamamaktaydı. Fakat 1834’te bu durum değişmiş ve Doğu Hindistan Şirketinin
gemileri Süveyş ve Bombay arasında gidip gelmeye başladılar. Artık gemiler
yelkenlerini, Süveyş’e gitmek için rüzgara karşı açmışlardır. Bu ise Kahire’ye doğru
mal ve yolcu akışını artırmıştır854.
Bundan dolayı Hükümet, Kahire-Süveyş yolu ile ilgilenmeye başladı ve
güvenliği sağlayacak ve deve kervanlarının hareketini kolaylaştıracak tedbirlere
başvurdu. Bu ise Süveyş’te kömür fiyatlarının düşmesi sonucunu doğurdu. 1834’te
Kahire’den Süveyş’e bir demir yolu inşa edilmesi projesi öne sürüldü. Bu projenin
amacı kervan yolculuğunun güçlüklerinden kurtulmaktı ancak gerçekleştirilmedi.
1837’de, Süveyş yolunun kullanımı için Kahire’de ulaşımdan sorumlu bir kurum
oluşturuldu ki bunun gözetimi Doğu Hindistan Şirketine aitti855.
Şirket İskenderiye, Kahire ve Süveyş’te olmak üzere üç şube açtı ve aynı yıl
içerisinde Mehmet Ali Paşa, şirkete on yıllık bir süre için, Kahire-Süveyş yolu boyunca
istasyonlar kurma hakkı verdi. Ayrıca Kahire’den Süveyş’e giden yol tekerlekli araç
trafiğine uygun hale getirildi ve iki yerleşim arasında telgraf kullanılmasına yarayacak
16 kule inşasını gerçekleştirdi. 10 mil aralıklarla istasyonlar inşa edildi ve artık yolcular
at arabaları ile yolculuk yapabilmekteydiler.
1841-1842 yıllarında Mehmet Ali, Yarımada ve Doğu Şirketlerine (Peninsular
Company, Oriental Company) Reşit’te iki vapur inşa etmeleri ve Mahmudiye Kanalı
üzerinde buhar römorkları yapmalarına izin verdi. Bu çalışmalar, Süveyş ile İskenderiye
arasındaki mesafeyi 3 güne indirmekteydi. Bununla beraber Mısır’da yabancı
853 Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. M. Öztürk, S. Özer), T.C. Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 15. 854 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, Cairo, 1957, s. 219-230. 855 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
nüfuzunun yaygınlaşmasından korkan Mehmet Ali, ulaşımdaki yabancı gözetimini yok
etmeye karar verdi. Bunun için 1844’te Ticaret dairesini kurdu. Bu daire, Mısır’a gelen
yolcu ve malların idaresinden sorumlu idi. Paşa ayrıca Reşit ve Mahmudiye Kanalı’nda
bulunan vapurları ve Kahire-Süveyş yolu üzerindeki istasyonların hisseleri ile bütün
tertibatı da satın almıştır856.
Süveyş yolundaki düzenlemeler Mısır’a doğru gerçekleşen transit ticareti olumlu
yönde artırdığı gibi yolcuların sayısı da 1840’ta 275 iken 1845’te 2. 300’e ve 1846’ta
3000’in üzerine çıkmıştır. Ümit Burnu üzerinden yelkenlilerle Londra’dan Bombay’a
yolculuk 4 ayı alırken Mısır üzerinden bu mesafe 40 güne inmiştir. Süveyş Yolu
üzerinde posta, yolcu ve mal akışında gerçekleşen bu başarılar üzerine İngiltere, Kahire
ve Süveyş arasında bir demiryolu inşa etme düşüncesini Paşa’ya iletmiş ancak Paşa
yine, Yabancı nüfuzunun yayılması endişesi ile bunu reddetmiştir. Aynı şekilde Fransa
ise Süveyş Berzahı üzerinde bir kanal kazmayı önermişse de yine aynı sebeplerle
reddedilmiştir.
19. yüzyılın başlarında kara ulaşımı yük hayvanlarına bağlıydı ancak Mehmet
Ali döneminde at arabaları ortaya çıkmıştır. Fakat bunların sayısı sınırlıydı ve sadece
vali ve ailesi, yüksek görevliler ve konsoloslar ile önemli Avrupalı tüccarlar
kullanabilmekteydi. 1840 yılında Kahire’de otuz adet binek arabası vardı
İskenderiye’de ise biraz daha fazla olması muhtemeldir. At arabaları ise Mehmet Ali
döneminde çok sayıda ithal edildi çünkü bu araçlar, fabrikalar için gerekli malzemeyi ve
Kahire etrafında bulunan toprak yığınlarını kaldırmada kullanılmaktaydı. Giderek bu
araçların kullanımı yaygınlaştı, hatta nakliyenin tek aracı haline geldi. Mısırlılar hızla at
arabalarını satın aldılar ve ürünlerini bununla taşıdılar. Yine de Mehmet Ali döneminde
Mısırlıların büyük kısmı yük hayvanları ile taşıma yapmaya devam etmişlerdir857.
I. Abbas döneminde (1849-1854), Kahire-Süveyş yolu asfaltlandı ve taşla
döşendi böylece arabaların hareketi kolaylaştırıldı. Bu dönemde artan yolcu, posta ve
mal akışı, demiryolu ya da bir kanal yapımını zorunlu hale getirmiştir. Gerçekten de
Sait Paşa döneminde (1854-1863), Kahire ve Süveyş arasında bir demiryolu yapımı
856Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415. 857 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
gerçekleştirilmiş ve Abbas döneminde başlatılmış olan İskenderiye-Kahire hattı
tamamlanmıştır858. Abbas Paşa daha çok anayolları haydutların baskınlarında korumak
için çalışmıştır. Sait Paşa, ülkenin yollarını asfaltlattı ki bu yollar Mahmudiye
Kanalı’nın etrafında olan ve 10 metre genişliğindeki yollardı. Ayrıca kanalda ulaşımın
daha sağlıklı bir şekilde yapılması için kanalın dibini temizletti. 1891’de Tevfik Paşa
zamanında ise köy ve kasabalar arasında ulaşımı kolaylaştırmak için yolların yapılması
yönünde bir karar çıkarılmıştır859.
19. yüzyılın başında Nil ve Kanallar üzerinde gemi ile dolaşmak korsanların
saldırısına sebep olmaktaydı. Bu nedenle suyolları ile ulaşım sekteye uğramaktaydı.
Fakat Mehmet Ali döneminde Mısır’da suyolu ulaşımının geliştirilmesine yönelik ilk
adım atıldı. İskenderiye ve Reşit kolları, Mahmudiye Kanalı’nın 1819’da inşasıyla
birleştirildi. Bu inşaatta 313. 000 kişi çalıştı. Bunlardan 12. 000’i, 10 ay süren çalışma
sırasında öldü. Bu kanal Mısır’ın Akdeniz’de bulunan en önemli limanı İskenderiye ile
başlıca suyolunu birbirine bağladı. Zira İskenderiye bir liman olarak Reşit ve
Dimyat’tan daha elverişli özelliklere sahipti. Böylece Mahmudiye Kanalı yabancı
ticaretini ve özellikle pamuk ziraatını artırdığı gibi Nil ve Kanallar ile Kahire’den
Süveyş’e giden karayollarında da hareketliliğe sebep oldu. Mahmudiye Kanalı’ndaki
bentler Nil’e gemilerin dışarıdan girmesini engellemekteydi. Ancak maliyetin yüksek
olması sebebiyle 1842’de bentler kaldırıldı860.
İçerde gemiciliğin ilerlemesi yönünde atılan bir adım da Nil ve seyahate elverişli
kanallar üzerinde yelkenlilerin sayısı artırıldı. Bu ise hem ticareti hem de ziraatı
geliştirmiştir. Fransız işgali döneminde bu gemilerin sayısı 1600 iken 1840’ta 3. 300’e
yükselmiştir. Hükümete ait olanların sayısı ise 800’dü. Tüm bunların dışında Mehmet
Ali, 1846’da Nil Gemicilik Şirketi’ni kurmuştur. Böylece tüm üretim alanlarında
görülen tekel sistemi kendini nehir taşımacılığında da göstermiştir ve tüm tekellerin
kaldırılması ile geçerliğini yitirmiştir.
Nil üzerinde buharlı gemicilik maliyetinin yüksek olması sebebiyle
gelişmemiştir. Bununla birlikte Mehmet Ali’nin vapuru vardı ve dönemi boyunca çeşitli
858 BOA. A. MKT. UM. 86-27, 1268.859 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, s. 235-240.860 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, s. 235-243.
buharlı gemiler varlığını sürdürdü. Gemilerin sayısının artması ve Nil ile taşımacılığa
elverişli kanalların yapımı, Mahmudiye, Bahr-i Muis, Bahr-i Şibin gibi, zirai üretim ve
yolcu taşımacılığı açısından olumlu olmuştur. Su taşımacılığının gelişmesi zirai ve ticari
ilerlemeye yardımcı olmuştur. Şöyle ki, pamuk ve diğer ihraç malı zirai ürünlerin
İskenderiye’ye ulaşması kolaylaşmıştır. İç ulaşım maliyetinin düşmüş olması nedeniyle
ithal mallarının fiyatları düşmüş, ihracattan elde edilen gelir artmıştır. Gemi
yolculuklarını kolaylaştıran sebeplerden biri de yılın altı ayı boyunca akıntıya karşı esen
kuzey rüzgarları idi. Ancak rüzgarların şiddeti yeterince güçlü olmadığı zamanlarda
Mahmudiye Kanalı’na demirleyen gemiler atlar tarafından çekilmekteydi. Yani Nil
üzerinde gemicilik yapanlar çocukluklarından itibaren hava koşullarından kaynaklanan
sıkıntılar konusunda deneyimli idiler ve bu tür güçlükleri kolaylıkla aşacak dirence ve
ustalığa sahiptiler. Elbette bu gibi durumlar Mehmet Ali zamanında geçerli idi861.
Abbas döneminde, Mısır’da su taşımacılığını geliştirecek düzenlemeler
yapılmıştır. Sait Paşa döneminde Mahmudiye Kanalı’nın dibinin temizlendiğini daha
önce söylemiştik. Bu çalışmanın yapılmasının sebebi, kanalın dibinde oluşan çökeltinin
gemicilik yapmaya engel oluşturmasıydı. Bu çalışma, 22 günde tamamlanmıştır ve 115.
000 köylü çalıştırılmıştır. Sözü edilen kanalın boyu 80 km. den fazladır. Ayrıca yine bu
dönemde Reşit ve Akdeniz’de bulunan kollar üzerinde yeni kanallar da açılmıştır ve bu
dönemin önemli gelişmelerinden biri de 1854 yılında Mısır Gemicilik Şirketinin
kurulmuş olmasıdır. Bu şirket 15 yıl süre ile Nil üzerinde ticari mal ve yolcu taşıma
ayrıcalığına sahipti. Nil üzerinde, Mahmudiye Kanalı yoluyla mal taşıyan yelkenliler
İskenderiye’den Kahire’ye 15 günde varırken vapur taşımacılığı ile bu mesafe 36 saate
düşmüştür. Ancak bu şirket ve sermayesinin büyük kısmı yabancılara aitti ve Mısırlı
tek üyesi Zülfikar Paşa idi. Zülfikar Paşa, Valiyi temsil etmekteydi ve Şirket ile
hükümet arasında bir takım anlaşmazlıklar bulunmaktaydı. Bu anlaşmazlık, gemilerin
Mısır Bayrağı altında yola çıkmaları şartı ile çözülmüştür. Bunun dışında Sait Paşa
döneminde, Bulak’ta bulunan tersanelerin boşaltılması nedeni ile hükümet, iç
taşımacılıkta kullanılan gemilerini kaybetmiştir862.
861 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.862 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
İsmail Paşa döneminde ise demiryolları Nil taşımacılığı ile rekabet edecek
boyutlara ulaşmış hatta trenler gemilerden daha süratli oldukları için Nil trafiğinin bir
kısmı demiryollarına kaymıştır. Yine de 1872 yılına gelindiğinde, Nil nehri üzerinde
düzenli bir şekilde taşıma hizmeti gören vapur sayısı 53, yelkenli gemi sayısı 9563’tü ve
bunların kapasitesi 117.286 irdeb idi. Bu sırada Hükümet, Aziziye Şirketi’ne Nil’de
yolcu taşıma tekelini verdi ve aynı dönemde Vadi-i Halfa’nın güneyi, gemilere engel
olan kayaların havaya uçurulması ile düzeltildi. Böylece hem gemicilerin rahat yolculuk
yapmaları sağlandı hem de Mısır ile Sudan arasındaki iletişim kolaylaştırıldı. Mehdi
isyanı sırasında Nil’de bulunan ve Hükümete ait olan gemilerin büyük bir kısmı yok
edildi kalanlar ise İngiliz firmalarınca satın alındı863.
Yukarıda değindiğimiz gibi, Mısır’da gemicilik kadar demiryolları da önemli bir
ulaşım ve taşımacılık öğesidir. Mısır’da demiryolu yapımına dair ilk proje Mehmet Ali
Paşa döneminde ileri sürülmüştür. Vali, 1834 yılında Kahire ile Süveyş arasında bir
demiryolu inşasına karar vermiştir. Bu kararın verilmesindeki sebep, bu iki önemli şehir
arasındaki haberleşmeyi geliştirmek ve deve kervanlarının çölü geçerken yaşadığı
güçlükleri ortadan kaldırmaktı. Bunun dışında Kahire-Süveyş yolu üzerinde yolcu ve
mal akışının artması ve bunu takiben Bombay ve Süveyş arasında vapurların
kullanılmasını sağlamaktı. İşte bu amaçları gerçekleştirmek üzere Mısır Hükümeti,
İngiliz bir mühendis olan Galloway’ı görevlendirdi ve derhal Mehmet Ali, mühendisi
İngiltere’ye rayları alması ve gerekli düzenlemeleri yapması için gönderdi. Fakat İngiliz
Hükümeti, proje için gerekli yardımı yapmayı reddetmiş bu nedenle Galloway, 1836’da
Londra’dan Mısır’a geri dönmüştür864. Mehmet Ali de daha sonra Fransız muhalefeti ve
Mısır bütçesine getireceği yük nedeniyle bu projeden vazgeçmiştir. Eğer uygulanmış
olsaydı, Avrupa dışında ilk demiryoluna sahip ülke Mısır olacaktı865.
Mehmet Ali, Mansura’da Delta’nın Batı ucundan doğuya uzanan bir demiryolu
projesi düşünmekteydi. Ayrıntılı planlar hazırlanması ve yol üzerinde keşif yapılmasına
rağmen bu proje de bir önceki projenin akıbetine uğramıştır. Yolcu ve mal trafiği söz
863 Landes, Bankers and Pashas, s. 128-147.864 Ali Akyıldız, Anka’nın Sonbaharı Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslar arası Sermaye,İstanbul, 2005, s. 42. 865 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
konusu yol üzerinde artınca İngiltere projeyi desteklemeye karar vermiştir ancak bu kez
Paşa, yabancı nüfuzunun ülkeye girmesi endişesinden dolayı reddetmiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısına girerken Avrupa’dan Hindistan’a ve Uzak Doğu’ya
karayolu üzerinden gerçekleşen trafik akışının seviyesi, bir demiryolu ya da Kanal
inşasını zorunlu hale getirmiştir. İngiltere demiryolu yapımını desteklemeye karar
vermiştir. Çünkü bu devletin görüşüne göre kanal inşası, diğer emperyalist devletlerin
Kızıl Deniz ve Hindistan’a savaş gemilerini göndermelerini kolaylaştırır bu da İngiliz
menfaatlerine zarar verirdi. Fransa ise kanal yapımını desteklemiştir866.
Demiryolu projesi başarılı oldu çünkü Mısır’da bulunan İngiltere Konsolosu
Murray, I. Abbas üzerinde çok etkili idi ve Fransa’ya karşı İngiltere’nin projesi
gerçekleştirildi. Abbas Paşa, İskenderiye’den Kahire’ye bir demiryolu inşasını başlattı.
12 Temmuz 1851’de İngiliz bir mühendis olan Robert Stephenson ile bir antlaşma
imzaladı867. Bu proje, Osmanlı Devleti’ne danışılmadan yapılmıştı ve bu nedenle
demiryolu imtiyazına sahip olan İngiliz Şirketinden dolayı Osmanlı Devleti ile İngiltere
arasında bir kriz ortaya çıkmıştır868. Bu anlaşmazlık ile ilgili olarak Londra Sefiri
Kostaki Bey, Lord Parlmerston ile yaptığı görüşmeler hakkında Babıâli’ye bir tahrirat
göndermiştir. Burada; “… Mısır Valisi hazretleri yalnız imtiyaz-ı verâset ile valisi
olarak eyâlet zât-ı şevketmeâb-ı hazret-i Padişahinin olduğundan vali-i müşarünileyhin
bu yolu Devlet-i Aliye’nin emri olmaksızın hodbehod inşâya muktedir olmayacağı… bu
keyfiyet vali-i müşarünileyh cânibinden daimen istizan ile beraber çünkü böyle şeylerin
Memalik-i Saltanat-ı Seniye’de ecnebi kumpanyası marifetiyle yapdırılması adet
olmayub mesarifi haricden istikraza muhtac göründüğü halde ikrâzı olunacak akçe
Abbas Paşa Hazretlerinin zâtına verilmeyerek memlekete verileceği ve bu ise Eyalet-i
Mısriye’yi zor duruma koyacağı cihetle bu hudutlar Devlet-i Aliye tarafından hiçbir
vakitde tecviz olunamayacağından… Saltanat-ı Seniye bu davasından vazgeçmeyerek
bunun bir mesele-i azime olacağı bi’t-taraf tefhim olunub…” sözleriyle anlaşmazlığın
sebeplerini ortaya koymuştur869. Ayrıca İngiltere’nin bu konuda Mısır Valisi’ne destek
olmasının sebepleri ve Osmanlı’nın buna karşı en başta izlediği politika ise şu sözlerle
866 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.867 BOA. İ. HR. 4638-95, 02 Ca. 1269. 868 BOA. İ. MTZ. 05, 16-534,12 Ra. 1269, BOA. A. AMD. 31-37, 8 10. 1267. 869 BOA. İ. MTZ. 05, 14-464, 08 Ş. 1267.
açıklık kazanmaktadır; “… bu demiryolu maddesi öteden beri İngiltere’nin arzukerdesi
olduğu misüllü Bahr-i Süveyş’den Bahr-i Sefid’e bir cedvel açarak iki deryayı birbirine
karışdırmak ve bu suretle Hinduçin ticaretine bütün Avrupaluyu teşrik etmek maddesi
mukaddemlerde Prens Meternih’in Fransa Kralı sâbık Lui Filip ve ekser Avrupa
liderlerinin kabul ve tasdik etdirdiği bir mülahaza olub ve İngilizler bundan her nasıl
müctenib iseler diğer devletlerin dahi İngilterelünün menâfi-i mahsûsesini tahsil ve
tasri’ edecek bir şeyi bi’t-tabii istemedikleri muhtâc-ı beyân olmayıb her ne ise bu iki
nev’i tasviratın mukaddemlerde bahsi meydana çıkdıkca Devlet-i Aliye dahi kendi
usulüne tevafuk edebilecek suret-i pek çok defa düşünerek cedvel maddesinin mektun
edeceği mülahazatına göre demiryolu bundan ehven görünüb fakat bu dahi yalnız
İngiltere’nin menfaat-i mahsusesine bir hidmet demek olacağı cihetle bunu dahi şöylece
durup dururken Devlet-i Aliye’nin iltizam etmesi lazım gelmeyeceğinden bunun ikisinin
dahi men’ine çalışılmak iktiza edeceği ve şu kadar orada her ne vakt bir şey
yapılmaklığa mecburiyet hâsıl olur ise ecnebi yed’ine geçirilmemek üzere demiryolunun
tercihi münasib olacağı tâ Mehmet Ali Paşa merhûmun zamanına gitmekde daima
zihinlerde dolaşmakda olduğu halde bundan mukaddem Abbas Paşa Hazretlerinin
böyle bir niyeti de bulunduğu iştilib…”870.
Bu anlaşmazlık daha sonra çözüme kavuşturulmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz
antlaşma, planların hazırlanması ve 56.000 Sterlin ücret karşılığında inşaatın denetimi
içindi. İskenderiye’den Kafr-el Zayyat’a giden hat 112 km. uzunluğunda idi ve
Abbas’ın hakimiyeti devam ederken, 1853’te tamamlandı. Kafr-el Zayyat’tan Kahire’ye
giden yol ise Sait Paşa döneminde, 1856’da açıldı871. İskenderiye-Kahire demiryolu
hattı böylece Afrika’da ve Doğu’da yapılmış olan ilk demiryolu olmuştur.
Yine Sait Paşa döneminde Kahire’den Süveyş’e giden bir hat inşa edilmiş ve
1858’de ulaşıma açılmıştır. Böylece İskenderiye ve Süveyş arasında bir demiryolu bağı
oluşmuştur. Bunun ise doğal sonucu, doğu-batı yönleri arasında yolcu, posta ve mal
akışının artması ile Hükümet gelirlerinin yükselmesidir. Bunun dışında demiryolları,
Kahire-Süveyş yolu üzerindeki binek hayvanlarının ve İskenderiye-Kahire suyolunda
870 BOA. İ. MTZ. 05, 14-473, 21 L. 1267. 871 Akyıldız, Anka’nın Sonbaharı, s. 42. Ayrıca Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında sözünü ettiğimiz krizin ayrıntıları için bkz. Helen Anne B. Rivlin, “The Railway Question in the Ottoman-Egyptian Crisis of 1850-1852”, The Middle East Journal, XV/4, Autumn 1961, s. 365-388.
ulaşımı sağlayan gemilerin yerini almış böylece seyahat edenler de konfora
kavuşmuşlardır872.
Sait Paşa döneminde bu iki hattın dışında inşa edilen demiryolu hatları şunlardır;
- Tanta - el-Mahalla, el-Kubra-Samannud
- Benha-Mit Birah
- Benha-Zekazik
Bu dönemde Mısır’da inşa edilmiş olan demiryollarının toplam uzunluğu 336
km. idi. İsmail Paşa döneminde yapılan hatlar ise şunlardır;
- Tanta-Mahallat Ruh
- Benha-Zekazik
- Baraj-Kalyub
- Baraj-Zekazik
- Zekazik-Mansure
- Zekazik-İsmailiye
- Disuk-Zifta
- Tanta-Şeybin el-Kum
- Talha-Samannud
- Ebu Kebir-Salihiye
- Mansure-Dimyat
- İsmailiye-Süveyş
- İskenderiye-Reşit
- İskenderiye-Seydi Gabir
- el-Mamure-Ebu Hîr
- Kallin-Kafrü’l-Şeyh
- Bulak-Barud
- Bulak-Asyut
- el-Vaste-Ebu Kisah
872 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
Bu hatların toplam uzunluğu, Kahire-İskenderiye hattı da dahil olmak üzere
1189 km. dir.
Aşağıda yönlerini belirttiğimiz hatlar da İsmail Paşa döneminde yapılmıştır;
1. Kahire-Saray el Kubba
2. Kahire İstasyonu Abbasiya-Hilvan
3. Vadi-i Halfa güneyinden uzanan 57 km. lik bir hat.
Böylece İsmail Paşa döneminde önemli şehirler bir demiryolu ağına sahip
olmuşlardır.
İsmail Paşa döneminde görülen bu demiryolu genişlemesi, sosyal ve ekonomik
ilerlemeyi etkilediği gibi pamuğun ihracatını da daha hızlı bir hale getirmiştir. Ancak
1869 yılında Süveyş Kanalı’nın ulaşıma açılması ile doğu ile batı arasındaki her türlü
trafik yön değiştirmiş bu nedenle Mısır Hükümeti, transit ticaretten elde ettiği geliri
yitirmiştir. Demiryollarının Kanal açılmadan önce transit ticaretten elde ettiği yıllık kâr
750. 000 sterlindi. 1869’da Kahire-Süveyş hattı, Kanalın ve Kahire-İsmailiye-Süveyş
demiryolunun açılması ile durdu873.
Tevfik Paşa döneminde Benha-Zekazik hattının uzunluğu iki katına çıkarılmış
bunun dışında aşağıda gösterilen hatlar açılmıştır;
1. Bab el-Luk-el- Maadi
2. Şirbin-Bilkas
3. Rahmaniye-Demenhur
4. Şeybin el-Kum-Menuf
5. Asyut-Circa
6. Fayyum-Sinuris
7. Kubri el-Limun-el-Kalk
8. Kahire-Bulak
873 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.
Bu hatların toplam uzunluğu 234 km. idi874.
II. Abbas döneminde ise (1892-1914), toplam 806 km. uzunluğunda hat inşa
edilmiştir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında Mısır’da zirai ürünlerin fiyatları düşük ve
demiryolu ulaşımı pahalı kalmıştır.
Taşımacılık konusunda üzerinde durulması gereken bir başka konu da deniz
taşımacılığıdır. Yukarıda bahsettiğimiz gelişmeler büyük bir Mısırlı tüccarlar sınıfı
ortaya çıkarmıştır. 1817’de Mısırlılara ait ticaret gemilerinin sayısı 17 idi. Mehmet
Ali’nin Akdeniz’de ticaret gemisi bulundurma konusundaki düşüncesi, 1841’de Sultan
ile yaşadığı anlaşmazlıktan sonra da devam etmiştir ve 1845’te İskenderiye-İstanbul
arasında taşımacılık yapacak bir şirket kurmuştur.
Mısır, deniz taşımacılığında vapurları kullanan ilk ülkelerden biridir ve vapur
hatları sayesinde Avrupa, Hindistan, Uzak Doğu ile bağlar kurmuştur. 1834’te Doğu
Hindistan Şirketi, Süveyş-Bombay arasında düzenli vapur hizmetine başlamıştır. Daha
sonra ise bu şirketin yerini (Peninsular and Oriental Navigation Company) Yarımada ve
Doğu Gemicilik Şirketi almıştır. Akdeniz’de bulunan vapur hatları şunlardı; bir İngiliz
Şirketi olan Doğu Vapur Şirketi (Oriental Steamship Company), Mısır ve Suriye’ye
taşımacılık yapmaya 1836’da başladı. Fransız hattı; Messageries Maritimes adlı şirkete
aitti, 1837’de Marsilya ve İskenderiye arasında seyri sefain etmekteydi. Bir Avusturya
hattı, Lloyd adlı bir şirkete aitti ve 1838’de taşımacılığa başladı875.
İskenderiye Limanı, Mehmet Ali döneminde genişletildi ve gemilerin sahilden
uzağa demirlemelerinin önüne geçildi. Şimdiye kadar doğu limanına mecbur olan
Avrupa gemileri şimdi batıya girebilmekteydiler. Limana inşa edilen iskele,
demiryolları ile depolara bağlanmaktaydı ve hububat gibi mallar bu depolarda
saklanmaktaydı. Böylece gemilere taşınmada kolaylık olmaktaydı. İskenderiye
limanının girişinde bulunan şamandıralar giren ve çıkan gemilere yol göstermekteydi.
874 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 413.875 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 406-416.
Bunun dışında Resüt-Tin’de bir fener kulesi inşa edildi. İskenderiye’de iskelenin
onarımı 1844’te tamamlanmıştır876.
Mehmet Ali döneminde deniz taşımacılığındaki gelişme zirai ve ticari büyümeyi
de beraberinde getirmiştir. Çünkü bu gelişmeler, pamuk ve diğer ürünlerin ihracatını
kolaylaştırmış, ülkeyi yabancı etkisine, yeni ve ileri fikirlere açmıştır, dışarıya kolayca
yollanan Mısır mallarının fiyatı artmış ve ithalat azalmıştır877.
I. Abbas döneminde, 1850 yılında İskenderiye’de gemi sayısı 1807 idi.
Hükümet, gemilerin Süveyş Limanı’nı belirli bir düzen içinde terk etmeleri emrini
verdiğinde hem taşıma ücretleri artmış hem de Süveyş’ten tüccarların hareketinde
masraflı bir gecikme meydana gelmiştir.
Sait Paşa döneminde 1857’de kurulan Mecidiye Şirketi’nde hem Mısırlı hem de
yabancı sermayesi vardı. Bu şirketin amacı Akdeniz ve Kızıl Deniz’de 30 yıl süre ile
gemicilik yapma ayrıcalığını elde etmekti ve gemileri Mısır bayrağı taşımaktaydılar.
Şirketin Süveyş, Kuseyr ve Musavva’da depoları ve istasyonları bulunmakta idi.
Vapurları Hicaz ve Süveyş arasında gidip gelmekteydiler. Bunun dışında ise Hacıları
Hicaz’dan Yemen, Kuseyr, Sevakin ve Musavva’ya taşımaktaydı. Fakat Sait Paşa
hakimiyetinin sonlarına doğru, kötü idare nedeniyle şirket düşüşe geçti ve İsmail Paşa
zamanında tasfiye edildi878.
Hükümet Süveyş Limanı’nı daha fazla geliştirmek istemiştir. Bu nedenle
Dussaud isimli bir Fransız firması ile kontrat imzalamıştır. Buna göre liman
büyütülecek ve gemilerin onarımı için yüzer havuz yapılacaktı. Çalışma, iki liman
yapımı için başladı, biri savaş gemileri ve ikincisi ticaret gemileri içindi. Bunun yanında
yüzer havuz inşasına da başlandı. Bu çalışma İsmail Paşa zamanında tamamlanmıştır879.
Sait Paşa döneminde Süveyş ve diğer limanlardan gemilerin ayrılışını konu alan
şartlar kaldırılmış böylece taşıma ücretleri düşmüştür. Yine bu dönemde Süveyş
876 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 415.877 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 137.878 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 410-412.879 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282.
Kanalı’nın kazılmasına başlanmış ancak açılışı 1869 yılında, İsmail Paşa zamanında
gerçekleşmiştir. 1860 yılında İskenderiye’de bulunan gemi sayısı, 1996 ve 1862’de
2576 idi.
1863 yılı, İsmail Paşa zamanında, yerli ve yabancı sermaye ile ortak bir şekilde,
bir gemicilik şirketi olan Aziziye Şirketi kurulmuştur. Söz konusu şirketin de amacı
Akdeniz ve Kızıl Deniz’e mal, posta ve yolcu taşımaktı. 1873’te İsmail Paşa, şirketin
hisselerini sattı ve bir hükümet şubesine dönüştürdü. Bu şubenin adı Hidivlik Posta
Teşkilatı idi. Mısır bayrağı taşıyan 26 gemisi vardı ve Mısır ile Akdeniz’in Suriye,
Anadolu ve Yunanistan kıyıları arasında seyri sefain yapmaktaydı. Bunun dışında
Çanakkale ve Boğaz, Sevakin, Musavva, Yanbu, Cidde ve Hudeyde limanları ile
Berbera ve Zeyla limanlarına yolcu ve yük taşımaktaydı880. Mısır Valisi daha sonra söz
konusu şirkete, demiryolu inşası için imtiyaz verilmesini istemiştir. Ancak Bâbıali bu
isteğe karşılık olarak, kumpanyanın Hartum’dan Sevakin’e kadar yapması düşünülen
demiryolu inşâsına hiçbir yardımı olmayacağını bildirmiştir881.
1872 yılında Mısır’ın vapur hatları sayesinde bağlantı kurabildiği yabancı
limanlar şunlardı;
1. İskenderiye ve İstanbul arasında iki hat, Süveyş ve Musavva arasında bir hat
2. Beş İngiliz hattı; ikisi İskenderiye ile Southampton arasında, ikisi Süveyş ve
Kalküta arasında, biri Süveyş ve Bombay arasında
3. Beş Fransa hattı; İskenderiye ve Marsilya’yı bağlayan bir hat, Port Said ve
Süveyş yoluyla Hong-Kong’u biri birine bağlayan hat
4. Dört Avusturya hattı; İskenderiye’den Trieste’ye bir hat, İskenderiye’den
İstanbul’a bir hat, Trieste’den Bombay’a giden bir hat, Port Said’den Süveyş’e geçen
bir hat
5. İki İtalyan hattı; biri İskenderiye ve Cenova arasında, diğeri Cenova’dan
Bombay’a
6. Bir Rusya hattı; İskenderiye’den İstanbul ve Odesa’ya
880 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 410-412.881 BOA. A. MKT. MHM. 306-37, 14 S. 1281.
7. Bir Türk hattı; Port Said ve Süveyş yolu ile İstanbul ve Basra arasında
Ayrıca, Mısır ile Avrupa limanları arasında düzensiz bir şekilde taşımacılık
yapan, özellikle de İngiliz gemileri, düzenli bir programa dahil edildiler882.
Sait Paşa döneminde başlatılmış olan Süveyş’in büyütülmesi ile ilgili çalışmalar
İsmail Paşa zamanında tamamlanmıştır. Ayrıca İskenderiye ile ilgili geliştirme
çalışmaları da Greenfield ve Elliot’a ait olan İngiliz firmasınca üstlenilmiştir. Bu
firmanın yaptığı çalışmalar arasında, geniş ve demirden bir yüzer havuz, taştan bir
iskele, Resüt-Tin ve Agami arasında bir dalga kıran inşası ile yükleme ve boşaltma için
liman içerisinde bir rıhtım yapımı gerçekleşmiş ve toplam masraf 542.000 Sterlin
tutmuştur. İskenderiye’de deniz ulaşımının gelişmesi ile Mısır’ın ihracattaki payı da
büyümüştür. Zira bu oran 1853-62 arasında % 72 iken 1863-72 arasında % 94’e
ulaşmıştır. İskenderiye’de 1875 yılında gemi sayısı 2589 idi883.
Sözünü ettiğimiz alanlarda yapılacak çalışmalar ve bu çalışmaları sürdürecek
şirketler hakkında Osmanlı Devleti’nden izin alınmıştır. Osmanlı Devleti, yukarıda
bahsettiğimiz çalışmalara benzer bir konuda “zikr olunan büyük havuz etrafında
mağaza ve salaşlar yapılması zımnında Mısır’da anonim surette hisseli bir şirket
tesisine ruhsat verilmişdir işbu şirket nizâmatının tasdikinden itibaren doksan dokuz
sene müddet zikr olunan havz ve salaş ve mağazaları işledecek ve idare-i Mısriye’nin
muvaffakiyetle tanzim olunacak bir tarifeye tevfikân ahz edeceği vâridâtı kendisine âid
olacakdır şirket-i mezkûre müessisleri muahheren tarafımızdan tayin olunacak ve
şirketin idaresi meclis tarafından tarafımıza arz olunacak üç zâttan birisi reis intihâb
olunacakdır” ifadesi ile gerekli izni bir takım şartlara bağlamıştır. Bu şartlardan bir
kısmı şöyledir;
“Birinci Madde; teşkil olunacak şirket veya kumpanya asıl Mısırlı add olunub
İskenderiye mehâkimine tâbi olacak ve merkez ictimâ’i ve idaresi İskenderiye’de
bulunacakdır binaenaleyh âzâ ve hissedârân ve sâir ashâb alâkasının mahâl-i ikâmet ve
tabiiyetlerine bakılmayub Mısır memûrin-i mahalliyesinin zîr-i hükmünde bulunacak ve
882 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 412-415.883 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 415.
hükümet alakadar olduğu halde dahi gerek işbu şartnâme ve nizamnâmenin icrasında
ve gerek ahali ile vukua gelen muamelatında velhasıl kumpanya ile saire beyninde
zuhur edecek her türlü münâzaatta kumpanya Mehâkim-i Mısriye’ye tâbi olub memurin-
i ecnebiyenin müdahalesi asla kabul kılınmayacakdır
İkinci madde; mezkur kumpanya …. Ziyan ve mesarifi kendisine ait olmak üzere
inşâ edecek ve işbu şartnâme ahkâmına tatbikân kendi hesabına işledecekdir .…
Dördüncü madde; kumpanya tarafından inşa olunacak ebniye mevâd-ı atiyeden
ibarettir evvela Merbut gölünde ve kenarında sefâyinden eşya tahmil ve ihraca mahsus
bir havz… ve Mahmudiye cedveli sularının cânib-i garbisinde bir ter’a güşâdıyla havz-ı
mezkur bahre rabt olunacakdır sâniya her bir cesâmetde tüccar-ı sefâyinin tamirine
mahsus olmak üzere dört havuz inşâ olunacakdır sâlisa işbu havuzların kenarında
emti’a vaz’ ve hıfzına mahsus olarak üstü açık ve kapalı mağaza ve salaşlar
yapılacakdır…. Sâlifü’z-zikr Merbût Gölü suyu sath-ı deryaya musavi olmak üzere deniz
ile göl arasında akıntı hâsıl olmak için kapu ve sedler inşâsıyla mezkûr gölün deniz ile
birleşdirilmesinden …….ve büyük havzın Mahmudiye cedveline rabt olunmasından
ibarettir
Beşinci madde; idare-i Mısriye tensib buyurduğu halde zikr olunan mağaza ve
salaşları İskenderiye ile Kahire demir yoluna ve Cendel limanına birleşdirebilecek ve
bu hatların salaşlar vaz’ı içün kumpanyaya ita buyurulan araziden imrârı iktiza itdiği
halde kumpanyaya bir tazmin verilmeyecekdir ve yine idare-i müşarünileyh münasib
gördüğü mahallerde karakolhaneler ve gümrük mahalleri mezkûr havuz ve mağazalar
içün iktiza eden her dürlü ebniye-i saireyi inşâ edebilecekdir ebniye-i mezkurenin
kâffesi veyahud bir kısmı kumpanya tarafından iştira olunmuş olan arazi üzerinde inşâ
olunduğu halde bunun içün alınacak arazinin kıymeti evvel emirde erbâb-ı vukûf
marifetiyle tayin kılınacakdır
Altıncı madde; …..kumpanya kendi mağaza ve salaşlarına vaz’ kılınacak emtia
ve eşya üzerine hiçbir vesile ile akçe ikraz edemeyecekdir bu makule muamelat-ı
sarrafiye mehâzin-i umumiye şirketi muamelatı dahilinde bulunduğundan mezkûr
kumpanyaya göre memnu’udur
Sekizinci madde; kumpanya imtiyaz ferman-ı âlisi tarihinden itibaren bir sene
zarfında imalata mübâşeret edecek…..
Dokuzuncu madde; havzlar ve mağazalar ihtiyacat-ı ticârete nazaran iktiza
etdikçe bend bend inşâ kılınacak imâlat beruce âti beyan olunur evvela havuz
mahallerinin iki taraflarına rıhtım ve iskele ve mağaza ve salaş inşâsı içün iktizâ eden
mahaller hafr ve inşâ olunub bunların kâffesi şartnâmeye merbut olacakdır…
On beşinci madde; kumpanya gerek havzların işleddirilmesi ve gerek imalat-ı
inşaiye ve tamiriyeye dair her dürlü hususât hakkında umur-u nâfia müdürünün taht-ı
nezâretinde bulacağından başka bil-cümle muamelat vakıasına dahi müdür mümaileyh
tarafından nezâret olunacak ve mezkûr kumpanyanın cemiyet-i umumiyelerinde hazır
bulunmak ve mağazaların emr-i idaresine nezâret etmek üzere müdür mümaileyhin bir
memur tayinine dahi selahiyeti olacakdır
On yedinci madde; gerek inşâ kılınacak mağaza ve salaşların ve gerek
işleddirilecek arazinin âhara intikali caiz olmayacakdır…..
On sekizinci madde; kumpanyanın taht-ı idaresinde bulunacak havzlar ve
mağazalar ve salaşlar ve arazi madde-i imtiyaziye esnasında her dürlü tekalif ve emlâk
vergisinden muaf olacakdır
Yirmi birinci madde; emtia ve eşyanın mağazalara duhulü ve oradan hurucu
gümrük rüsum ve nizâmatına tâbi olacakdır fakat kumpanya imâlatının icrası ve
işletdirilmesi içün nizamat-ı dahiliyesinin kabul ve tasdiki tarihinden itibaren beher
sene ibtidasında bir kıt’a defter ibrâz olunmak şartıyla muhsiren kendisine lüzumu
olacak makine ve âlât ve edevâtın…. Müddet-i imtiyaz esnasında gümrük rüsumundan
muaf olarak idhaline hükümet müsaade edecekdir …884” Örnek olması açısından bir
kısmını verdiğimiz bu şartlar ile Osmanlı Devleti, söz konusu şirketi bağımsız hareket
etmekten alıkoymaktadır. Böylece Mısır’a yabancı nüfuzunun girmesini bir nebze
engellemek istemektedir. Bu örnekten hareketle şunu söyleyebiliriz ki, Osmanlı Devleti
884 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282.
ve Mısır Hükümeti, gerek yabancı şirketlere verilen imtiyazları gerek ortak kurulan
şirketlerin yapacakları işleri, imtiyaz sürelerini, tabi olacakları kuralları ortaya koyarak,
şirketlere çok iş yaptırmak ve bu yapılırken kendini güvenceye almak istemiştir. Yine
söz konusu şirketlere, projelerini gerçekleştirmeleri için verilen imtiyazlar içinde
vergiden muaf olma gibi, işlerini kolaylaştıracak ayrıcalıklar da getirildiği gözden
kaçmamaktadır. Elbette bu tür imtiyazlar gerek Babıâli gerek Mısır için, geniş
düşünüldüğünde pek çok fayda yanında Mısır’ı yıkıma götüren etkileri de getirmiştir.
4. 5. İsmail Paşa Döneminde Mısır’da İktisadi Gelişim ve Borçlanma (1863-1875):
İsmail Paşa, hızla biriken mali problemleri çözmek için İngiltere’nin desteğini
istemiş ve bir iktisat danışmanı gönderilmesi için girişimde bulunmuştur. İngiliz
Hükümeti bu çağrı üzerine İsmail’in Süveyş Kanalı hisselerini satın almış ve Hidiv’e
yardım etmesi için başında Stephen Cave885’in bulunduğu bir uzmanlar heyetini Mısır’a
göndermiştir.
Bu heyet, Mısır ile ilgili aldığı kararların küçük bir kısmı için Hükümetten
destek görmüştür. Mısır’ın maliyesinin bozulmasının en önemli sebebi aşırı israftır.
İsmail Paşa, Cave’den hazırladığı raporu açıklamamasını rica etmişse de Cave,
Parlamentonun sorması üzerinde açıklamıştır ve rapor sonuçlarının açıklanması ile
Mısır büyük bir güven kaybına uğramıştır (1876). Aynı dönemde Türkiye’de yaşanan
iflas sadece yabancı mali kontrolü ile sonuçlanmasına rağmen Mısır’da İsmail’in tahttan
indirilmesi, Arabi Devrimi, yabancıların Mısır maliyesini kontrol ettikleri bir karma
komisyonun kurulması, silahlı müdahale ve nihayet işgal ile sonuçlanmıştır886.
Devleti iflasa sürükleyen masrafların tutarı 158.200.000 Sterlindi887. İçerisinde
demiryolları, kanallar ve limanları da alan bayındırlık işlerinin gideri 31.103.000
Sterlindi. Süveyş Kanalı’nın masrafı ise 9.412.000 Sterlinken buna bir de Kanal Şirketi
885 Bu sırada Disraeli’nin Bakanlığı’nın üyelerindendir. Bkz. Issawi, The Economic History, s. 430. 886 BOA. Y. EE. 128-126, 10 Ş. 1299. BOA. MV. 1-31, 25 R. 1302. 887 Bu tarihlerde 1 İngiliz Sterlin’i 110 Osmanlı Kuruşudur. 1 altın yüz kuruş olduğuna göre altın olarak İngiliz Sterlini 1.10 altın değerindedir.
ile yapılmış olan mukavele nedeniyle 6.663.000 Sterlin daha eklenmiştir. Vergiler ve
diğer düzenli gelirler 94.300.000 Sterlin tutmaktaydı888.
Aslında Mısır maliyesinin bu kritik durumu iki karşıt sebebin birleşmesinden
meydana gelmekteydi. Bu dönem için Mısır’ın bir değişim geçirdiği söylenebilir ve bu
değişim sürecinde sistemden kaynaklanan eksikliklerin acısını çekmiştir. Bu sıkıntılar
elbette ki bilgisizlik, sahtekârlık, israf ve savurganlığın yol açtığı güçlüklerdir. Tüm
bunlar ülkeyi iflasa sürüklemiş olmakla beraber burada unutulmaması gereken bir başka
önemli etken de Hükümetin, Batı medeniyeti ile bütünleşmek için, iyice düşünmeden ve
planlamadan yaptığı büyük masraflar ve aceleci hareketlerdir.
Sonuç elde edilemeyecek çalışmalar için büyük paralar harcanırken verim elde
edilecek çalışmalarla ilgili yanlış yollar benimsenmiştir. Hidiv, sınırlı bir gelirle birkaç
yıl içerisinde büyük atılımlar yapmıştır. Ancak yaşanılanlar göstermektedir ki Paşalar
güç kaybetmeye başladıkları andan itibaren sahtekarlar bütün kurumlarda çoğalmış ve
yaptıkları cezasız kalmıştır. İşte bu da iflası getiren önemli bir sebeptir.
Burada bahsedilmesi gereken önemli bir konu toprak mülkiyetinin değişmiş
olmasıdır. Bütün ülke teorik olarak devlete aitti ve mülk topraklar hanedan üyeleri
arasında paylaşılmıştı. Kalan toprak bireylere ya da cemiyetlere haraç denilen bir vergi
karşılığında verilmekteydi. Bu vergi değişkenlik göstermekteydi yani hükümet istediği
artırımı yapabilmekteydi. Kiralık durumda olan toprak daha sonra yeni bir düzenlemeye
tabi tutulmuştur. Getirilen daha liberal yasalar sayesinde Mısır’da toprak mülkiyeti
İngiltere’deki uygulama gibi oldu889.
Toprakları işleyecek kiralık işçi bulmak pek çok yerde güçtü. İşlenecek bir parça
toprağı olan her adam yüklenicilerle anlaşmaktaydı. Antlaşma şartları toprak sahipleri
tarafından belirlenirdi. Buna göre işçiler açlıktan ölmeyecek kadar kazanırlardı. Bu kötü
şartlar toprağın değerini düşürmekteydi. Kısa bir zaman içinde Hidiv, Kredi Fonu
kurdu. Toprak bankası da diyebileceğimiz bu kurum köylülere makul oranda borç para
vermekteydi. Bu ise çok maddi kayba sebep oldu. İsmail Paşa’nın bunları yapması
888 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 430-439.889 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 432-436.
kuşkusuz iyi niyetli idi fakat kötü bir sona doğru gidiş başlamıştı ve O, sistemde bir
reform yapmak gerektiğine inandı. Bu sırada bütün işçiler şeker fabrikalarında düzenli
ücret karşılığında çalışmaktaydılar. Geri kalanlar ise ya askerlik hizmeti yapmaktaydılar
ya da yine Hidivlik tarafından kendilerine ödenen para karşılığı toprakları
işlemekteydiler890.
Hidiv’in malikânesi Yukarı Mısır’da bulunan 350.000 feddan verimli toprak ve
bundan başka işlenmeyen 100.000 feddan topraktan oluşmaktaydı. Net geliri yuvarlak
olarak ifade edilecek olursa 422.000 Sterlindi. Hidiv, pamuk yetiştirilen 15. 000 akre
toprağı elinde tutmaktaydı. Ayrıca 120.000 Akrelik alanda mısır ve benzeri sebzeler
yetiştirilmekteydi. Fakat en önemli endüstri şeker kamışından şeker elde etmeye
dayanmaktaydı ki 40.000 Akrelik alanda şeker kamışı yetiştirilmekte ve 12 büyük şeker
fabrikası bulunmaktaydı891.
Buradaki eksiklik de diğer pek çok alanda olduğu gibi bu sanayinin düşünmeden
kurulmuş olmasıdır. Toprağın yeteri kadar ürün vermesi için gereken hazırlıklar
yapılmadan çok büyük fabrikalar açılmıştır. Kamışlar lokomotiflerle fabrikalara
getirilmiştir. Dolayısıyla bu da çok fazla kömür tüketimine yol açmıştır. Bazı fabrikalar
çok pahalı makineler ile doluydu ve bunların çoğu kullanılmadı.
Ekim yapılmasında sivil işçiler kadar askerler de kullanıldı. Ancak yıldan yıla
masraflar artmıştır. Pek çok ekonomi fabrika atıklarından gübre olarak faydalanırken
Mısır’da kamış sapları kömür yerine makinelerde yakılmıştır. Bu elbette akıllıca bir
yaklaşım olmamıştır. Bu tür hataları düzeltmek çok zor hatta imkansız bir hal almıştır.
Bununla beraber girişilen düzenlemeler çok büyük sermaye de gerektirmiştir. Bu ise
borçlarla sağlanmıştır. Sermayedeki açık giderek büyürken bir de büyük sulama
projeleri milyonlara mal olmuştur892.
Bu arada İngiltere’de satılan Mısır şekerinin tutarı maliyet fiyatından azdı.
Bunun sebebi tüccarların, üreticinin masrafını vermeyerek kâr elde etmek gibi çürük bir
politika benimsemiş olmalarıdır. Doğal olarak bu tip uygulamalar Mısır ürününe kötü
890 Landes, Bankers and Pashas, s. 147-173. 891 Landes, Bankers and Pashas, s. 224-243.892 BOA. İ. MTZ. 05, 25-1209, 11 C. 1302.
bir ün vermiştir. Ancak dürüst ve ciddi çalışmaya örnek olarak şeker, halka açık
tezgahlarda satıldı ki mısır şekeri mükemmel kalitede bir üründü, böylece daha iyi gelir
elde etme amacı güdüldü. Ancak şeker istenilen kârı getirmedi ve Hidiv’e göre bu
üründen vazgeçilmeliydi. Bu uygulama olarak halka açıklanırken iki yol denendi. İlk
olarak rafine edilmemiş şeker İskenderiye’ye satış için gönderilmiştir. Sözü edilen ham
şeker 2 bin ton kadardı. Piyasada bulunan en yüksek kaliteli şeker, beyaz kristal şekerdi.
İkinci olarak Mısır’da Fransa ve İngiliz şekerinin de satılması sağlandı. Ancak diğer
şekerler için bu bir haksız rekabetti. Mısır şekeri için tek yapılan onu gümrük
vergisinden muaf tutmak olmuştur893.
Mısır maliyesine göz atıldığında eksik ve kusurlu bir yöntem izlendiği açıkça
görünmektedir. Örnek olarak 1875 ve 1876 bütçelerinin, Sudan’da bir demiryolu ve
Mısır’da kanal yapımı nedeniyle karmakarışık bir hale gelmesi gösterilebilir. Maliye
Bakanlığının denetimi altında bulunan gümrükler incelendiğinde ithal ve ihraç
mallarının değerlerini, niteliklerini, geldikleri ve gidecekleri yerleri gösteren listelerin
eksik ve düzensiz olduğu görülmüştür. Ayrıca kâr oranları da belli bir sisteme
oturtulmadan tespit edilmiştir. Şöyle ki, kimi zaman malın ağırlığına, kimi zaman
sayısına, kimi zaman çeşidine göre kâr belirlenirken bütçelerin takvimleri de
değişkenlik göstermiştir. Zaman zaman Kıpti takvimi, zaman zaman Gregoryen takvimi
kullanılmıştır. İşte bu bilgilerden hareketle Mısır bütçelerinin düzensiz olduğunu
söylemek kaçınılmazdır894.
Ulaşılabilen bilgilerden yapılan hesaba göre İskenderiye gümrüğünden alınan
makbuzların sadece 1872 yılı için tutarı 558.727 Sterlin olması gerekirken bütün
limanlardan alınmış olan makbuzların gösterdiği tutar 541.215 Sterlindir. Bu da sadece
İskenderiye’den alınmış olan makbuzların 17.510 Sterlin’i gösterdiği anlamına
gelmektedir895.
Mısır’ın geliri 1804 yılında 55.000 Sterlin iken 1830’da 3.300.000 ve 1864’te
4.937.405 Sterlindir. 1871’de mukabele kanunun getirdiği değişikliklerden önce ise
7.377.912 Sterlindir. Bu kanun ile toprak sahipleri, 6 yıllık vergi miktarını peşin ya da
893 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 434.894 Landes, Bankers and Pashas, s. 243.895 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 430-439.
taksitlere bölerek ödeyebileceklerdi. Bunu yapmayı kabul edenler için % 8’lik bir
indirime gidilmiştir896.
Devlet gelirleri içerisinde en önemlisi toprak vergisi idi. Mukabele Kanunu ile
bu vergide bir indirime gidilmesinin ardından bunun etkisi ile tarımda bir büyüme
görülmüştür897. Örneğin Sait Paşa döneminde işlenmiş alan 4.051.076 feddan iken yeni
durumda 4.805.107 feddan olmuştur. Gelecek 5 yıl içerisinde, sözü edilen kanun
sayesinde devlet gelirine bir yıl için 180.000 Sterlin eklenmesi beklenmiştir.
1873 yılında demiryollarının boyutu 1.110 mil iken 1874-75 yıllarında 100 mil
daha eklenmiş böylece 1.210 mil olmuştur. Bu hatlar her mil için 11. 000 Sterlin
harcanarak yapılmıştır. Bütün hatların değeri 13,310,000 Sterlindir. Diğer hatlar
içerisinde en fazla önem taşıyan Sudan hattıdır. Sözünü ettiğimiz hat büyük şelaleleri
geçmek için yapılmıştır898.
Bu dönemde pamuk ihracatında görülen artış da dikkat çekicidir. 1867 yılında
ihraç edilen pamuk 1,253,593 kantar iken 1874’de 2,615,120 kantara yükselmiştir.
Pamuk üretimi yeni iskele ve liman hizmetlerinin inşasına ve iç suyollarının
gelişmesine, demir yollarının yapımı ve yeni liman şehirlerinin kalkınmasına yol
açmıştır. Bütün bunların yapılması için yeni görevli istihdam edilmiştir899. İsmail
Paşa’nın hakimiyetinin 13 yılı içerisinde pamuk ihracatı önceki 13 yılın 3.6 katı
fazlalaşmıştır. Başka bir deyişle % 257’lik bir artış söz konusudur900.
1863’ten 1875’e kadar ithal mallarının toplam değeri 61,939,736 Sterlin
olmasına karşın 1850’den 1862’ye kadar bu değer 29,641,155 Sterlin’di. Bu da
göstermektedir ki otuz yıl içerisinde ithalatta % 100’lük bir artış gerçekleşmiştir.
896 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 430-438.897 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 39. Ayrıca bkz. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, s. 259.898 BOA. Y. EE. 129-17, 04 L. 1303. 899 F. Robert Hunter, Egypt Under The Khedieves 1805-1879 From Household Government to Modern Burocracy , University of Pitshburgh Pres, s. 37. 900 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 33-35.
İhraç mallarının değeri aynı dönem içerisinde dört katı bir artış göstererek
36,339,543 Sterlin’den 145,939,736 Sterline çıkmıştır901.
Tüm bu gelişmelere bağlı olarak Mısır’ın nüfusu da önemli bir artış göstermiştir.
Avrupa tarzı eğitimin ülkeye yayılması için gayret gösterilmiş ve bu tarz eğitim veren
okulların sayısı 1862’de 185 iken 1875’de 4817’ye yükselmiştir. Yine 1875 yılında bu
okullarda 6918 öğretmen ve 140.977 öğrenci bulunmaktaydı. Bir sonraki yıl buna 1072
okul, 1615 öğretmen ve 27. 722 öğrenci eklenmiştir. Eğitim kalitesi de buna bağlı
olarak artmıştır. Tüm bu rakamlar ülkede her anlamda bir ilerleme olduğunu ortaya
koymakla beraber maliyeyi ve dolayısıyla devleti kritik bir duruma sokmuştur. Ağır
masraflar borçlanmanın artmasına sebep olmuş bu da tam bir yıkım getirmiştir.
Bunun dışında aynı dönemde, İstanbul’a gönderilen vergi de dahil idari
harcamalar 56,461,363 Sterlin’di902.
Süveyş Kanalı ve diğer bazı projeler için yapılan harcama 56,654,722 Sterlin’di.
Devletin borçlu ve alacaklı hesabı 1864’ten 1875’e kadar şöyle idi;
Tablo 17: Mısır’ın Borç Hesabı;
Alındılar Gelir 94,281,401 Sterlin
Borçlar 31,713,987Süveyş Kanalı Hisselerinin Satışı 3,976,583
Kalan Borç 18,243,076
Masraflar İdari 48,868,491 Sterlin
Babıâli’ye Ödenen Vergi 7,592,872Kamu Çalışmaları 30,240,058
Olağanüstü Masraflar 10,539,545Faizler ve Değerden Düşme Karşılıkları 34,898,962
Süveyş Kanalı 16,075,119Toplam 148,215,047
Görülmektedir ki devletin bütün geliri yapılan masraflardan azdır. Özellikle de
Süveyş Kanalının yapımı dolayısıyla Mısır Hükümeti, Süveyş Kanalı Şirketine büyük 901 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 437. 902 Bu konuda bkz. Bernard Camille Collas, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), İstanbul, 2005, s. 84. Ayrıca BOA. İ. MTZ. 05, 21-876, 04 R. 1287.
para ödemek zorunda kalmış bu nedenle 1864 ve 1868’de borçlanma yoluna
gitmiştir903. Bütçeden devamlı ödenen ücretleri şöyle göstermek mümkündür;
Tablo 18: Mısır Bütçesinin Sürekli Giderleri;
İstanbul’a Ödenen Vergi 685,308 Sterlin1895’e Kadar Süveyş Kanalı Hisseleri
Üzerindeki Faiz 198,829
İdare 3,067,5601876 Geliri 1,531,000
Daimi Harcamalar 9,158,0004,000,000
Faizler ve Değerden Düşüş Karşılığı 5,158,0004,761,817
Üretim Fazlası 396,1831886’da Gelir 8,473,000
Daimi Ücretlerden Düşülen 4,000,000Borç Hizmeti 4,473,000
4,761,817Açık 288,817
Bu açık, Mukabele’nin neden olduğu erteleme ile açıklanabilir. Bu alındılar
1885’in sonuna kadar, her bir yıl için 1,531,818 Sterlin olacaktır. Bu hesaplardan
anlaşılan şudur ki şayet Mısır’ın kaynakları doğru idare edilmiş olsaydı her türlü
masrafını karşılamaya yeterli olurdu. Ancak bu yapılmadığından borçlanma olmuştur904.
Aynı dönemlerde Osmanlı Devleti’nin mali iflası söz konusudur. Burada
söylenmesi gereken şudur ki Mısır’ın borçlanmadan doğan zararların yanında
faydalarının da olduğudur. Oysa Osmanlı Devleti, borçlanmalından Mısır kadar bile
faydalanamamıştır905. Son olarak Mısır bütçelerine bir göz atmak gerekmektedir. Zira
bütçeler de Mısır ekonomisinin seyrini vermesi bakımından önemlidir.
Tablo 19: 1821 ile 1879 yılları arasında Mısır’ın gelir ve giderleri906;
Mısır Pound’u Üzerinden 1821-1879 Yılları Arasında Gelir ve Giderler Gelir Gider Gelir Gider
1821 1,199,700 1,022,000 1863 6,094,000 14,395,0001833 2,525,725 2,102,525 1864 6,972,000 13,551,0001836 3,064,300 2,878,755 1865 5,356,000 10,785,000
903 BOA. İ. MTZ. 05, 25-1204, 30 Ca. 1302.904 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 435-438. 905 Coşkun Çakır, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul, 2001, s. 205. Osmanlı Devletinin borçları için bkz. S. 70-79.906 David S. Landes, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 337.
1842 2,926,635 2,176,860 1866 5,058,000 10,278,0001846 4,200,800 2,045,000 1867 4,129,000 10,854,0001847 3,950,000 - 1868 5,011,000 16,637,0001852 2,143,000 1,963,000 1869 5,255,000 10,530,0001853 2,192,000 1,915,000 1870 5,389,000 12,309,0001854 2,200,000 2,817,000 1871 5,711,000 15,084,0001855 2,078,000 2,383,000 1872 7,293,745 6,419,1451856 2,474,000 2,637,000 1873 9,911,968 8,815,6391857 2,214,000 2,127,000 1874 9,911,968 8,815,6391858 2,025,000 2,205,000 1875 10,542,468 10,026,4761859 2,121,000 2,171,000 1876 7,648,778 7,840,9571860 2,154,000 2,984,000 1877 9,526,242 8,552,5301861 2,154,000 5,184,000 1878 7,518,478 7,778,5031862 3,707,000 8,868,000 1879 8,467,838 8,299,964
Tabloya göre; 1821-1861döneminde gelir-gider dengesinden söz etmek
mümkündür. Gelirler ile giderler arasında çok küçük fark görülmektedir. Fakat 162’den
itibaren gelir-gider dengesi bozulmuş, bütçe daima açık vermeye başlamıştır. Mesela
1862’de gelir, 3.707.000 iken gider 8.868.000 olmuştur. 1871’de gelir 5.711.000 iken
gider, 15.084.000 olmuştur. Bu fark ancak 1872’de kapanmaya başlamıştır. Bütçedeki
bu keskin seyrin Mısır’ın siyasi ve iktisadi vaziyeti ile alakalı olduğu açıktır. Yukarıda
sözünü ettiğimiz yatırımların ve borçlanmaların seyrini bütçe rakamlarından takip
etmek mümkündür.
1854 ve 1871 yıllarına ait borçların faizlerinin ödenmesi için Mısır vergisinin
tamamen alacaklı devletlere ödenmesi yoluna gidilmiştir. Bu yöntem, Mısır borçlarının
ödenmesi için daha önce de başvurulmuş bir yöntemdi. Bu konuda; “şimdi mezkur
verginin İngiltere Bankasına itasının komisyondan tasdik olunmasını teklif eylemek
mezkur komisyonun istediği halde buna vermemek dahi muktedir olacağı manasını
şamil olarak hukuk-u devlete dokunacağı gibi bu maddenin komisyonca tasdiki
mukavele iktizasından olduğuna dair evvelce arz olunan meclis-i vükela mazbatalarıyla
istizan tezkirelerinde bir kayd-ı fıkra olmayub eğer mukaveleye bu şart ilave olunmuş
ise maliye nezaret-i celilesince irade-i seniyeye müstenid olmayarak yapılmış demek
olacağından madem ki buraca istenilen şey iş bu verginin mukrizlere verilmek üzere
banka itası maddesidir bunun komisyona tasdik etdirilib etdirilmemesi bahsine müddet
olunmayub …” sözleri ile Mısır Hidivliği’ne gönderilen mektub-u sâmi’de çözüm
olarak görülen yol netleştirilmiştir907.
907 BOA. İ. MTZ. 05, 21-940, 10 Ş. 1294.
Sonuç olarak, yukarıda bahsedilenlerden anlaşılacağı üzere istismar, fahiş faiz
gibi sebepler ile Mısır ekonomisi büyük bir zarara uğramıştır. Bundan başka Hidivlerin
aşırı harcamaları, sağlam bir iktisat politikalarının olmayışı gibi etkenlerle Mısır iflasa
sürüklenmiş ve ardından siyasi bağımsızlığını da kaybetmiştir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
5. XIX. YÜZYILDA MISIR’DA SOSYAL YAPI
5. 1. Mısır’ın Sosyal Yapısında XIX. Yüzyılda Meydana Gelen Değişim:
19. yüzyılın modern Mısır’ı hakkında yapılan çalışmalarda, Mısır’ın ekonomik,
politik ve sosyal dönüşümü üzerinde durmak zorunludur. Bu tip çalışmalarda genellikle
ortaya çıkan sonuç şu olmaktadır; Mısır toplum yapısında meydana gelen dönüşüm, ardı
ardına yaşanan gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yani bu
dönüşüm sadece Mehmet Ali Paşa, Abbas, Sait ya da İsmail Paşa dönemlerine has
görülemez908. 19. yüzyılda Mısır’da meydana gelen sosyal değişiklikler karmaşık bir
süreç sonucu ortaya çıkmıştır.
Sözünü ettiğimiz süreçte değişim göstermeyen unsurlar ailenin geleneksel yapısı
ve kadının toplumdaki yeri olmuştur. Aile, 20. yüzyılın başına kadar babanın, evin ve
aile fertlerinin reisi olduğu biçimi ile varlığını sürdürmüştür. Ayrıca evli erkek
evlatların aileleri ile birlikte ya tek bir evde ya da yakın yerlerde yaşayan kapalı bir
sosyal guruptur. Ailenin bütün mülkleri ve gelirlerinin kontrolü de babaya aitti. Kızların
ve erkeklerin evlilikleri ile ilgili kararları da yine baba verirdi ve bu evlilikler daha çok
yakın aile çevresi içinden yapılmaktaydı. Aile içinde saygı görmek ve söz sahibi olmak
yaşla ilgili idi909. Toplumun genel yapısı da buna benzer olarak kadınların ve erkeklerin
dünyası şeklinde ikiye bölünmüştü.
Mısır’da feminist hareket, 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkmış olmasına rağmen
gerçek yaşamda etkileri çok daha sonraları hissedilmiştir. 20. yüzyılın başında kadınlar
ve erkekler birbirinden, 19. yüzyılın başındaki kadar ayrı guruplar halinde değillerdi.
Tarımla uğraşan kadınlar peçe kullanmazken I. Dünya Savaşına kadar kent kadını
örtüsünü açmamıştır. Ancak köylü kadınlar ve zengin fellah ailelere mensup kadınlar,
908 Earl of Cromer, Modern Egypt, Vol. II, London, 1908, s. 34.909 H. Ammar, Growing up in an Egyptian Village, London, 1954, s. 53.
Yukarı Mısır’ın belli bölgelerinde, 20. yüzyılda da peçe kullanmaya devam
etmişlerdir910.
Mısır’da kadından beklenen görev, eşine saygılı, itaatkâr ve sadık olması idi.
Erkekler, eşlerini kolaylıkla boşama hakkına sahiptiler. Buna bağlı olarak ortaya çıkan
çok eşlilik, sadece zengin tabaka arasında değil toplumun alt tabakası arasında da sıkça
rastlanan bir durumdu. Bölgede Müslüman kadının statüsüne ilişkin yasal reformlar, I.
Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmemiştir911.
Kadının, evlenme ve boşanma dışında, toplumsal statüsünü ilgilendiren evlat
edinme, miras, vesayet ve vakıf gibi unsurlar da dini-geleneksel yasalara göre
düzenlenmişti. Din unsurunun sosyal hayatı etkilediği tek alan bu değildir. Aynı
zamanda sufi tarikatlar, her türlü laik cemiyetin yerini almış durumda idi. Ancak bu tip
gizli örgütler yüzyılın sonunda küçük guruplara ayrılmıştır. Tarikatlar, sosyal
birleşmenin iskeletini oluştururken özellikle de sosyalleşme bilincinin başlıca ifadesi
haline gelmiş olan halk şenliklerinde önemli bir rol oynamaktaydılar. Sözünü ettiğimiz
şenliklerin hemen hepsi dini nitelikliydi ve Mısır’ın tüm köyleri, kasabaları ve
şehirlerinde mevlitler düzenlenmekteydi. Bu mevlitler, her seferinde şeyhlerin
kutsallığını da tazeleyen bir nitelik taşımaktaydı. Böylece anlamaktayız ki din, Mısır
toplumunu 19. yüzyıl boyunca etkileyen önemli bir unsur olmuştur. Toplum üzerinde
benzer etkiyi çok çeşitlilik gösteren gelenekler de sağlamakta idi. Düğün ve cenaze
törenleri bunlar arasında sayılmalıdır.
Aile gibi kurumlar, kadının statüsü ve dinin sosyal statüsünün 19. yüzyıl
süresince tam bir dönüşüme uğradığını söylemek zordur. Yine bu dönemde, sözünü
ettiğimiz duruma bağlı olarak, ziraat toplumundan sanayi toplumuna tam bir dönüşme
söz konusu olmamıştır. Ayrıca Mısır’da sanayileşme konusunda Mehmet Ali Paşa
döneminde yaşanan başarısızlığın ardından on yıl daha sanayi, ülkede ciddi bir gelişme
910 W. S. Blackman, The Fellahin of Upper Egypt, London, 1927, s. 37-38. “kadınların kıyafeti ve elbiseleri o kadar sevimsiz ve o kadar çirkin görünümlü ki daha kötüsü düşünülemez. Çarşaf içinde burun dibinden göğse kadar inen sade bir peçe fil hortumu gibi sarkıyor…” bkz. Şibli Numani, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi, (Çev. Yusuf Karaca), İstanbul, 2002, s. 159. 911 Gabriel Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford Univesity Press, New York-Toronto, 1968, s. 136.
göstermemiştir. Mehmet Ali Paşa’nın fabrikalarından bir kısmı Abbas ve Sait Paşa
dönemlerinde tasfiye edilmiş, bir kısmı ise iltizam olarak verilmiştir912.
İsmail Paşa, sanayiyi canlandırmak için devlet dışında özel girişimlere de önem
vermiş ve yurt dışına bu konuda araştırma yapmaları için görevliler göndermiştir.
Fabrikaların bir kısmı satıldı ve 1875’te fabrikaların büyük bir kısmı tasfiye edildi.
Binalar ise kışlaya dönüştü. Sadece iki alanda gelişme devam etti; birisi devlet
tarafından işletilen şeker endüstrisi, diğeri yabancılar tarafından kurulmuş olan pamuk
üretimidir. Bununla beraber yabancı sermaye, sanayiden çok sulama ve demiryolu
yapımı gibi kamuya yönelik hizmetlerle ilgilenmiştir. Buna bağlı olarak Mısırlı sermaye
sahipleri de fabrikalara para yatırmaktan vazgeçmişlerdir. Sanayi yatırımı büyük bir risk
içermekteydi zira piyasa kısıtlı idi ve Avrupa malları ile rekabet etmek zordu. Bu
nedenle büyük kâr getiren zirai yatırım hız kazandı ve dolayısıyla zirai üretim oldukça
büyüdü. Ezici vergilerin kaldırılması bu durumu büyük oranda değiştirmiştir. Ancak
sanayi gelişimi gümrük vergilerinin kaldırılması ile zarara uğrayacaktır913. Çünkü Mısır,
Avrupalı tüccarlar üzerinden elde ettiği geliri kaybedecektir.
Ancak bütün bunlar 19. yüzyıl boyunca Mısır’ın sosyo-ekonomik yapısında
hiçbir değişiklik olmadığı anlamına gelmez. Her şeyden önce kendine yetme
ekonomisinden ihracat yönlü bir ekonomiye geçiş yaşanmış ve Mısır’ın mevcut toprak,
su, işçi gücünden daha fazla faydalanılarak yaşam standardı ve gelir yükselmiştir. Yine
bu dönemde Mısır’da ani bir şekilde Avrupa ile kurulan yakın ilişkilerin neticesi olarak
içişlere yabancı müdahalesi ve İngiltere’nin işgali söz konusu olmuştur.
5. 2. Kırsal Kesimde Yaşanan Değişim:
19. yüzyılın başında Mısır nüfusunun % 5-6’sını oluşturan göçebe aşiretlerin,
toplumun yerleşik kısmı üzerinde sosyal ve politik etkileri bulunmaktaydı. Bu olumsuz
durum, Mehmet Ali’nin tahta çıkması ile hızla değişmiştir. Mehmet Ali Paşa bahsedilen
sorunu ortadan kaldırmak için bedevileri şehirlerde rehin tutmak, zorla askere almak,
912 A. E. Crouchley, The Economic Development of Modern Egypt, London, 1938, s. 72-76. ayrıca bkz. Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Cambridge-Massacuhsets, 1961, s. 198-200.913 Charles Issawi, Egypt in Revolution, London, 1963, s. 28-30.
atlarına el koymak gibi yollara başvurmuş ve 1833’te Bedevi Şeyhlerini bazı bölgelerin
yöneticisi olarak görevlendirmiştir. Ayrıca göçebelerin yerleşik düzene geçmelerini
sağlamak için onların şeyhlerine geniş arazileri mülk olarak vermiştir914.
Mehmet Ali’nin bu politikası başarılı olmuştur. Batı Çölü aşiretlerinden Hanadi
aşireti Şarkiye Vilayetine yerleştirilmiş, onlarla beraber 18. yüzyılda Mısır’ın çalkantılı
öneminde Mısır’a gelmiş olan Favaidler Fayyum, Beni Suveyf ve Minya
yerleştirilmişlerdir. En güçlü göçebe aşiretlerinden Havvaralar ise 18. yüzyılda Yukarı
Mısır’a hakimdiler. Onların gücü 1813 yılında İbrahim Paşa sayesinde kırılmıştır.
Mehmet Ali başa geçtiğinde bu aşiretler sıkça etraf köylere baskınlar yapıp, köylülerin
varlıklarını yağmalamaktaydılar. Mehmet Ali Paşa onları teslim olmaya mecbur etti ve
kendilerine iki seçenek sundu. İlk seçenek; toprak sahibi olarak çiftçilikle uğraşmaları,
diğeri ise toprak ve ağaçlarının kamulaştırılması idi. Onlar çiftçilikle uğraşmayı seçtiler
ve diğer bütün fellahlar gibi vergi ödemek, kanal yapımında çalışmak gibi
yükümlülükler edindiler. Böylece yeni köyler kurarak buralara 19. yüzyıl boyunca
yerleşmişlerdir. 1897 ve 1907’de yapılan nüfus sayımlarına göre göçebelerin Mısır’ın
toplam nüfusu içinde oranı yüzde birden bile daha azdır915.
Bu değişimin birden bire gerçekleştiği, eski alışkanlıklar ve aşiretlerin sosyal
değerlerinin aniden terk edildiği elbette söylenemez. Bunların pek çoğu ziraatla
uğraşmanın utanç verici olduğunu düşünmeye devam etmişler ve topraklarını fellahlara
terk etmişlerdir. Buna son vermek için 1837, 1846 ve 1851’de tekrar tekrar emirler
verilmiş ve bu durum yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiştir. Pek çoğu çadırlarda
yaşamaya devam etmiş bir kısmı da evlerinin anında çadırlarını da korumuşlardır. Yine
de sosyal değişim gerçekleşmiştir. Bu değişimde dikkat çeken unsur dini niteliklidir.
Çünkü aşiretler arasında din oldukça etkili idi. Bu nedenle yerleşik aşiretler Kur’an
okulları açtılar ve ücretle imamlar çalıştırdılar. Bunun dışında göçmenlerin yerleşiminin
en önemli sonucunun, aşiret yapısının dağılması olduğunu söylemek gerekir.
Aşiretlerin bir kısmı şehirlere yerleştiler. Bu şehirlerde şeyhler hükümet görevlisi
oldular ve evlilik yoluyla rütbe elde ettiler. Alt tabakada kalan göçmenlerin büyük bir
kısmı ise demiryolu yapımında çalıştırılmışlardır. Büyük kâr getiren ürünlerin artması
914 Gabriel Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, London, 1962, s. 56-60.915 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 139.
ve bu ürünlerin giderek fiyatının yükselmesi, şeyhlerin geniş arazilere sahip olma
isteklerini ortaya çıkarmış bu da büyük toprak sahipleri denen bir sınıf meydana
getirmiştir. Şeyhler servetlerinin artması ile lüks evlere sahip olmuşlardır. Böylece eski
aşiret mensupları ile aralarında anlaşmazlıklar görülmeye başlanmış hatta şeyhlere karşı
ayaklanma hareketleri düzenlenmiştir916.
Benzer bir sosyal farklılaşma süreci yerleşik kır nüfusu arasında da görülmüştür.
18. yüzyılın sonunda Mısır kır nüfusunun yöneticileri mültezimlerdi ve buralarda sosyal
tabakalaşma, zengin aileler ile felahlar şeklinde oluşmuştu. 19. yüzyılda kır nüfusunda
büyük bir sosyal değişim gerçekleşti. Bu değişim, kendine yetme ekonomisinden nakit
ekonomisine geçiş ve özel mülkiyet konusunda yapılan reformla ilgilidir917. Böylece
idarede modern Batılı bir sistem oluşmuştur. 19. yüzyılda Mehmet Ali’nin bu anlamda
yaptığı değişiklikler nedeniyle mültezimlerin yerini büyük toprak sahipleri almıştır. Bu
toprak sahipleri İsmail Paşa döneminde güç ve servetlerinin doruğuna ulaşmışlar daha
sonra ise güç ve servetlerini kaybetmeye başlamışlardır. Bunun sebebi İngiliz işgalidir.
Toprak sahibi pek çok ailenin serveti mirasçılarına kalmıştır918. Bu ise Mısır’da, orta
ölçekli toprak sahibi olan yeni kır sınıfını ortaya çıkaran faktörlerden biridir.
Benzer bir şekilde fellahlar da küçük arsa sahipleri ve toprağı olmayan kiracılar
şeklinde ikiye bölünmüştür. 19. yüzyılda bu toprak sahiplerinin isimleri kaydedildiği
halde çeşitli sebeplerden ötürü bu kayıtlar kaybolmuştur. Ayrıca yine bu dönemde
vergilerin ağırlığı yüzünden pek çok toprak sahibi mülklerini terk etmişler ya da vergi
borçlarını ödemediklerinden toprakları haczedilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda küçük
toprak sahipleri mülksüz köylüler haline gelmişler ve ya zorla askere alınmışlardır ya da
zorla işçilik yaptırılmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında, fellahların borçları ciddi bir
problem idi. Nakit ekonomiye geçişle birlikte fellahlar borçlarını tefecilerden aldıkları
faizli borçlarla ödemeye başladılar. Bu, 1875’te karma mahkemelerin kurulması ve
ipotek yönteminin modern kanunlar yoluyla ülkeye girmiş olmasından dolayı
kolaylaşmıştır919. Yaşanan yasal değişiklikler, tefecilerin borçlarını ödeyemeyenlerin
elinden topraklarını bir sıkıntı ile karşılaşmadan almalarına yol açmıştır. Ardı ardına 916 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 140.917 Kemal H. Karpat, Osmanlı’da Değişim, Modernleşme ve Uluslaşma, (Çev. Dilek Özdemir), Ankara, 2006, s. 249.918 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 1-12.919 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, İstanbul, 2003, s. 284.
gelen bunalımlar, kuraklıklar, su taşkınları, sığır vebası gibi sebepler yüzünden
fellahların durumu giderek kötüleşmiştir. Yüzyılın sonunda Mısır’da toprak sahibi
ailelerin sayısı 1 milyondan fazla değildi. Toplam nüfus on milyon iken bunların en
azından 8 milyonu köylerde yaşamaktaydı ve bir-iki milyon köylü topraksızdı. Mısır’ın
kırsal sınıfları arasındaki farklılaşma, piyasa ekonomisinin ortaya çıkması ve Yukarı ve
Aşağı Mısır arasındaki ayrımın büyümesi ile daha da bariz hale gelmiştir. Aşağı Mısır
köylerinin, ülkenin ticaret ve kültür merkezlerine yakın olması bölgeye, büyük
ekonomik fırsatlar yanında kültürel gelişim de sağlamıştır. 1870 ve 1880’li yıllarda
Ezher Üniversitesi öğrencilerinin büyük kısmı Aşağı Mısır’dandı. Bu durum, yüzyılın
sonunda Yukarı Mısır’dan Delta’ya düzenli bir göç hareketini başlattı ve sonuç olarak
Aşağı Mısır’ın güvenliği bozulmaya başladı. 1897ve 1907 yılları arasında yapılan nüfus
sayımlarına göre Aşağı Mısır vilayetlerinin nüfusu % 18.7 artmıştır920.
Sözünü ettiğimiz gelişmelerin sebep olduğu bir başka husus ise köy toplumunda
meydana gelen çöküntüdür. Aşağı Mısır’da köy şeyhleri, vergilerini ödeyemeyen
köylülerin topraklarına yerleşmişlerdir. 1850’lerde Yukarı ve Orta Mısır köylerinin
toprakları belli aralıklarla dağıtılmıştır. Bu uygulama 5 Ağustos 1858’de Said Paşa
tarafından çıkarılan toprak kanunu ile son bulmuştur. Said Paşa, yine aynı dönemde
vergi ödenmesinde köyün ortak sorumluluğunu kaldırmış ve şahsi vergi uygulamasını
getirmiştir. Böylece her köylü kendi şahsi sorumluluklarını yerine getirmeye
çalışmıştır921.
5. 3. Loncalar, Kentler ve Dini Örgütlenmeler:
Sözünü ettiğimiz dönemde köy toplumunda bir çözülme görülmüştür ve bu
çözülmenin pek çok yönü vardır. 19. yüzyılda, Mısır toplumunun geleneksel yapısından
kaynaklanan ortaklık parçalanmıştır. Bu ortaklığı temsil eden en önemli guruplar
loncalardı.
Mehmet Ali Paşa’nın büyük sanayileşme hareketinin, loncaların ortadan
kalkmasına sebep olduğu yönündeki iddialar doğru değildir. Çünkü 1880’lere kadar
920 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 140-142.921 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 142.
Kahire ve Mısır’ın diğer pek çok şehrinde loncalar varlığını devam ettirmiştir. Yüzyıl
boyunca lonca şeyhleri, lonca üyelerinin faaliyetlerini denetlemiş, üyelerin kötü
davranışlarından sorumlu olmuş, hükümete hizmet ve işçi sağlamış ve üyeler arasındaki
tartışmalarda hakemlik vazifesi görmüştür. Yüzyılın son çeyreğine kadar şeyhler, lonca
üyelerinin vergilerini ödemelerinden, vergilerin toplanmasından sorumlu idiler bunun
dışında 1860’lı yılların sonlarına kadar lonca şeyhleri, yöneticilere fiyatların tespiti
konusunda yardım etmişlerdir. Bundan başka pek çok iş alanı, 19 yüzyılın son on yılına
kadar loncaların tekelinde kalmıştır. Lonca sisteminin uzun süre devam etmesindeki tek
etken devletin desteği değildi. Loncaların güç kaybetmesinin önemli sebeplerinden biri,
farklı sınıflardan gelen üyelerinin arasındaki mücadele olmuştur. Sert bir çıraklık
sistemi olmadığı gibi çırak ve usta arasında kesin bir ayrım da bulunmamaktaydı.
Mısır’da ustaların bir araya geldiği dernekler ve lonca şeyhleri ile efendileri arasında net
bir ekonomik-sosyal farklılık yoktu922.
Mehmet Ali Paşa’nın sanayi politikası başarılı olamayınca loncaların yerini
alacak yeni ekonomik oluşumların Mısır’da kurulması uzun bir zaman
gerçekleşmemiştir. Yerli tüccarlar, 20. yüzyılın ikinci 10 yıllık sürecine girmeden ticaret
ve sanayi odaları oluşturamamışlardır. İlk sendika 1899’da açılmıştır ve 1911 yılında,
üyelerinin bir kısmını yabancıların oluşturduğu 11 sendika mevcuttu. Loncaların
ortadan kalkması, Mısır’a Avrupa mallarının akını ve Avrupalıların yerleşiminin
sonucudur. Bu ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Yüzyılın sonunda Mısır
el sanatları, Avrupa malları ile rekabet edememiştir. Tüccar loncaları da Mısır’ın ticaret
sisteminin değişimi ile darbe almıştır. Geleneksel Pazar, dükkan anlayışı da giderek
perakende ticaretin yayılması, önceden tekelleştirilmiş olan ticaret alanlarına yabancı
tüccarların sızması ile ortadan kalkmıştır923. Böylece lonca şeyhlerinin kontrolü
imkansız hale gelmiştir. Diğer taraftan dış ticaret tamamen değişmiştir; eskiden bu
ticaretin geliri Sudan, Arabistan gibi ülkelerin mallarından kaynaklanmakta iken artık
Kahire, bu ticaretin merkezi ve Mısırlı, Suriyeli ve Türk tüccarların ilgi odağı olmuştur.
19. yüzyılda dış ticareti, pamuk ihracı ve Avrupa sanayi ürünlerinin ithali oluşturmakta
idi ve başlıca ithalatçı ve ihracatçılar Rumlar ve diğer Avrupalılardı. Ayrıca Avrupalı
922 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 143.923 A. Wright, H. A. Cartwright, Twentieth Century Impressions of Egypt, London, 1909, s. 209.
tüccarlar, kapitülasyonlar nedeniyle vergiden muaf tutulurken Mısırlı tüccarlar da
zanaatkârlar gibi ağır vergiler altında ezilmişlerdir924.
Loncalara en ağır darbe, işçi sağlamak için lonca şeyhlerine müracaat
edilmemesi ile vurulmuştur. Şehirlere göç eden insan sayısı arttıkça loncalar için
tekellerini sürdürmeleri zor bir hal aldı.
Yüzyılın sonunda Mısır idaresi yeniden düzenlendi ve daha etkili bir hal aldı.
Böylece devlet, loncalara bağlı olmaktan kurtulmuş hatta adım adım onların mali ve
ekonomik fonksiyonlarını tamamen ortadan kalkacak biçimde sınırlandırmıştır.
Yüzyılın ortalarında vergi sisteminde yapılan değişiklikler sayesinde şeyhlerin elinden,
lonca üyelerine vergiyi paylaştırma yetkisi alınmıştır ve bir bütün olarak loncalar
vergiye bağlanmıştır. Said Paşa, 1854-1856 yıllarında aldığı kararlarla loncalara ait
tekelleri resmen kaldırmış olmasına rağmen uygulamada başarılı olmamıştır. Bununla
ilgili olarak 1880 ve 1890’lı yıllarda bir takı kararlar yayınlanmıştır. Ayrıca benzer
kararlar ile yine şeyhlerin yetkileri kısıtlanmaya çalışılmıştır. 1881’de şeyhlerin vergi
toplamaları da yasaklanmıştır. 1887-90 yıllarında tekelci uygulamaların yasaklanmasını
takiben 1890’da tam olarak serbest ticarete geçilmiştir. I. Dünya Savaşı’ndan önce
Hükümet, loncaların başına şeyhleri atamayı bırakmış ve savaştan sonra ise Mısır
toplumu üzerinde loncalar etkisini tamamen yitirmiştir925. Zaten 19. yüzyılda şeyhlerin
maliye ve güvenlikle ilgili etkinlikleri hükümet kurumlarına geçmişti. Yani şeyhlerin
toplum üzerinde tesirlerinin ve görevlerinin kaldırılması yavaş yavaş ellerinden
yetkilerinin alınması sonucu gerçekleşmiştir.
Kahire’nin mahallelerini birbirinden ayıran kapılar Bonaparte tarafından
yıkılmıştı. Ancak işgalden sonra geçen zaman içinde yeniden bu kapıların yapıldığı
bilinmektedir. Uygulama olarak ise kapıların kullanımı sadece bazı şehirlerde devam
etmiştir. Geçmişte her bir mahallede gençlerin oluşturduğu birlikler vardı ve bu
birlikler, ortaçağın fütüvvet teşkilatından esinlenerek şekillendirilmişti. Farklı
mahallelerin birlikleri arasında sıkça mücadeleler meydana gelirdi. 19. yüzyılda bunlar
arasındaki düşmanlıklar önce giderek azalmış ve daha sonra gençlik çeteleri
924 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 144.925 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 144.
diyebileceğimiz bu guruplar tamamen yok olmuşlardır. Belirli bir mahallede yaşayanlar
arasındaki dayanışmanın zayıflamasının sebeplerinden biri mahalle sakinleri arasındaki
sosyal statü benzerliğinin kalkmasıdır. Şöyle ki eskiden yüksek makam sahibi kimseler
ile ileri gelen aileler, Kahire’nin sadece iki mahallesinde yerleşmiş iken yüzyılın
ortalarında bu yapı kalmamıştır. Yüzyılın ilk yarısında da farklı dini cemaatlere mensup
kimseler farklı mahallelerde yerleşmiş ve sert çizgiler ile ayrılmışlar iken yüzyılın
ortalarında aynı mahallelerde, birlikte yaşamaya başlamışlardır. Örnek olarak, eskiden
Hıristiyanlar belli mahallelerde yaşamakta ve haklarını korumak için birlikler, dernekler
oluşturmalarına rağmen 1858’e gelindiğinde Kahire’de oldukça geniş bir alana
yayılmışlar ve sözünü ettiğimiz türde birlikler kurmayı bırakmışlardır926.
Kahire’de 1870’li yıllarda 50 mahalle ve 30 bin hane bulunmaktaydı. Bunun
yanı sıra 400 cami ve mescit, 20 kilise, 9 havra, 1200 han, 300 sarnıç, 100 hamam, 30
pazaryeri ve 5 mezarlık bulunmakta idi. Bunun yanı sıra Kahire yine bu yıllarda askerî
ve askerî olmayan hastaneleri ile hayvanat bahçeleri de bulunan bir şehirdi927.
Yine de 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Müslümanlar tarafından
yerleşmek için seçilmiş belirli mahalleler vardı bunlar; Kahire’de Halifa ve Seyyide
Zeyneb ya da İskenderiye’de Minat el-Basal’dır928. Küçük şehirlerde dini ayrım çok
daha belirgindi. Kıptiler ise bu tarz bir ayrıma gitmemişler ve köylere yayılmışlardır.
Ancak köy içinde Müslümanlar ile Kıptiler ayrı yerlerde yaşamışlardır. Bu nedenle 19.
yüzyıl boyunca dinin önemli bir sosyal olgu olarak kaldığını söylemek gerekir929.
İnsanların büyük bir kısmı uğraştıkları işlerle ilgili cemiyetlere bağlı idiler. Bu da
mesleklerin sosyal guruplar arasında bölünmesine sebep olmaktaydı. Şöyle ki 20.
yüzyılın başına kadar Mısır’da vergi toplayanların % 98’i Kıpti idi. Fakat eğitimli
Müslümanlar yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmış ve özellikle Kıptilerin tekelinde
926 Edward W. Lane, Cairo Fifty Years Ago, London, 1869, s. 60-69.927 Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Arş Gör. Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları, No. 9, Elazığ, 2005, s. 19.928 Kahire’nin mahalleleri hakkında fikir sahibi olmak için bkz. “Bu şehir Mısır tarzında ulu ve heybetli taşlarla, kısmen tuğla ile inşa edilmiş, sokakları dar… eski binalar harap oldukça yenileri Türk tarzında inşa ediliyor… bunun yanında envai çeşit yeni saray da bulunmakta…” Gerald Maclean, Doğu’ya Yolculuğun Yükselişi Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz Konukları (1580-1720), (Çev. Dilek Şendil), İstanbul, 2004, s. 212-216. “929 Lady Duff Gordon, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), London, 1969, s. 54-60.
bulunan devlet memurluklarına girmeye teşebbüs etmişlerdir930. Bu ise iki toplum
arasında ciddi anlamda kin yaratmıştır.
Dini cemiyetler varlıklarını sosyal bir birim olarak sürdürmüş olsalar bile 19.
yüzyıl boyunca ekonomik pozisyon, sosyal statü ve birliklerin başındaki yöneticilerin
politik güçleri açısından bakıldığında epeyce güç kaybetmiş oldukları görülmektedir.
Bu tip cemiyetlerin ortadan kalkması ise Said Paşa dönemine denk gelmektedir. Çünkü
Paşa, idari alanda yaptığı yenilikler çerçevesinde 1855’de Gayri Müslimlerden alınan
cizyeyi kaldırmış ve böylece önemli bir farka da son vermiştir. Bunun dışında sözünü
ettiğimiz uygulama ile azınlık cemiyetlerinin dini liderleri idari fonksiyonlarını
kaybetmişlerdir. Kıpti papazlar da hem kendi aralarındaki sürtüşmeler hem de Protestan
ve Katolik misyonerlerin faaliyetleri neticesinde güç kaybetmişlerdir. Kıpti cemaatinin
üyeleri 1874’te laik bir meclis kurmuşlardır (el- Meclisü’l-milli el-‘umm li’l-Akbât el-
Orthodoks). Bu meclisin amacı, Kıpti vakıflarını, papazların elinden almaktı. 14 Mayıs
1883’te bu meclis, bütün Kıpti hayır vakıflarına resmi bir düzenleme getirdi. Böylece
Kıpti patrik, papaz ve keşişleri güç kaybetmişlerdir931.
Mısır’da 18. yüzyılda hukuk, eğitim ve din alanlarında görevli herkesi kapsayan
en geniş anlamı ile Ulemaya dahil olan kişi sayısı yaklaşık 4000’di. Arap kentlerinde
bulunan ulema, İstanbul’dakinden farklı özellikler göstermekteydi. İstanbul’un yüksek
uleması yüksek okullarda eğitim görmüş, devlet hizmetine atanmış ve yükselme
beklentisi taşıyan bir kesim olarak hükümetin önemli bir mekanizması idi. Oysa Arap
kentlerinde bulunanlar yerel kökenliydiler. Bunların çoğu Memluklar ya da daha eski
dönemlerden gelen soylara dayanmaktaydılar. Büyük kısmı yerel okullarda (Kahire’de
Ezher, Tunus’ta Zeytuniye gibi) eğitim görmüşler ve eski bir dil ve kültür geleneğini
devralmışlardır. Genel özelliklerini kısaca ifade ettiğimiz Müslüman ulema 18. yüzyılın
sonu ve 19. yüzyılın başında ise Mısır’da ki mültezimlerin başında gelmekte idiler.
Memluk emirleri gibi onlar da görkemli saraylarda yaşamaktaydılar ve pek çok
hizmetkârları bulunmaktaydı932.
930 K. Mikhail, Copts and Moslems Under British Control, London, 1911, s. 44.931 S. H. Leeder, Modern Sons of The Pharaos, London, 1918, s. 255-64. Ayrıca bkz. Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 178-181.932 Alber Hourani, Arap Halkları Tarihi, İstanbul, 2003, s. 285.
Fakat bu altın çağ Mehmet Ali’nin hakimiyetini sağlamlaştırması ile son
bulmuştur. Mehmet Ali kendisine karşı yürütülen muhalefetin üstesinden geldikten
sonra ulemaya ait iltizamları müsadere etmiş ve böylece onların güç kaybedişini
başlatmıştır. 1831’de Mansure müftüsü, ulemanın fakir halka dönüştürüldüğünü ifade
etmiş ve gerçekten de 1863 yılına gelindiğinde bölgede bulunan yabancılar da ulemanın
bütün etki ve gücünü kaybettiğini ifade etmişlerdir933.
5. 4. Bölgede Bulunan Türk Unsurunun Güç Kaybedişi:
19. yüzyılda Mısır’da, güç kaybeden önemli bir diğer sosyal gurup ise daha
sonra “Mısırlı Türk” diye anılan Türklerdir. Bu gurubun ortak özelliği Türkçe
konuşmaları idi. Ezher Üniversitesi’nde Türk öğrenciler, Kahire’de Türk dervişler ve
Han el-Halili’de toplanmış olan Türk tüccarlar vardı. Fakat Türk unsurunun önemi,
şeyhü’l-beledlikten daha üst görevlerde bulunmalarından kaynaklanmaktaydı. Benzer
bir şekilde ordu ve donanmada da yüksek rütbelerde Türkler bulunmaktaydı934.
Mısır Hanedanı ve yönetici sınıfı Türk’tü. Yine 19. yüzyıl Mısır’ının en büyük
toprak sahipleri de Türk’tü935. 19. yüzyılda meydana gelen en önemli sosyal
değişikliklerden biri Türklerin yerini Arapça konuşan Mısırlıların almasıdır.
Mehmet Ali Paşa, ilk zamanlar bedevi şeyhlerini getirdiği köy yöneticiliklerine
Türkleri getirmeye çalışmıştır. Ancak bu girişim başarısız oldu ve müdürlük yani
vilayet yöneticilikleri Türklerin elinde kaldı. 1840 yılında Mehmet Ali Paşa, donanmada
Türklerin yerine Mısırlıları getirmeye teşebbüs etmiştir.
Said döneminde bu tip girişimler daha da artarak devam etmiştir. O, bütün
memuriyetlerin üçte birinin Mısırlılardan oluşması emrini vermiştir. Haziran 1858’de
Giza vilayetine kısım nazırı olarak bir Mısırlıyı atamıştır. Said Paşa, köy şeyhlerine
hitaben yaptığı konuşmada babasının bu konuda yaptığı girişimin başarısız olmasını
şeyhlerin yetersizliğine bağlayarak bu kez de başarısız olurlarsa ağır bir şekilde
933 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 147.934 Lane, Cairo Fifty Years Ago, London, 1869, s. 129.935 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 39-40.
cezalandırılacaklarını söyledi. Said döneminin bitmesine doğru Türk üstünlüğü sona
ermeye başlamıştır936.
Said, aynı zamanda orduda da bir Mısırlı yönetici sınıf yaratmak istemiştir. bu
amacı gerçekleştirmek için, o zamana kadar askerlikten muaf olan köy şeyhlerinin
oğullarını askere almıştır. Bunlardan biri de 1860 yılında albay rütbesine yükselecek
olan Ahmet Arabi’dir937. Said, bu askerlere milliyetçilik hislerini, Arap ve Mısırlı olma
bilincini aşılamak istemekteydi. Ancak bunların bir kısmı birliklerini bıraktılar ve
1861’de Said, yeni orduyu oluşturacak olan bu askerlerin pek çoğunu görevden
uzaklaştırmıştır.
İsmail Paşa da Said’in politikasını devam ettirmiş ve bunun sonucunda bazı Türk
müdürlerin yerini Mısırlılar almıştır. 1870’lerin sonunda düşük idari görevlerin
tümünde Mısırlılar vardı938. Ordu için de aynı durum söz konusu olmakla birlikte
kumanda Türkler ve Çerkesler’de kalmaya devam etmiştir. Bu ise Arabi isyanına yol
açan şikayetlerden biridir.
Bu isyanın ve İngiliz işgalinin bir sonucu olarak Mısır ordusu dağılmıştır. Yeni
ordu, İngiliz kumandasında Mısırlılardan oluşmuş ve Türkler ile Çerkesler kontrolü
kaybetmişlerdir. Benzer bir şekilde sivil idarinin de yüksek görevleri Britanyalılar ve
diğer Avrupalılar tarafından işgal edildi. Türkler politik güçleri ile beraber topraklarını
da kaybetmişlerdir. Bunun içinde vakıflar da bulunmaktaydı. Bu süreçte Mehmet Ali
ailesi istisnadır939. Mısır toprağının önemli bir kısmı bu aileye kaldığı gibi Türk
karakterini de kaybetmemişlerdir. Bu aile üyelerinin hepsi Türkçe konuşmaktaydılar.
Aileden Arapça konuşan ilk yönetici Kral Faruk olmuştur.
Diğer Türk aileler zaman içinde benliklerini yitirmişlerdir. Zaten Türklerin
büyük bir kısmı daha Mehmet Ali zamanında Mısır’ı terk etmişlerdi. Bir kısmı ise
Mısırlı kadınlarla evlenmişlerdir ve çocukları Arapça konuşmaktaydılar. 1820’lerde
bölgeye gelen ziyaretçilerin dikkatini çeken ilk şey Türklerin ihtişamlı dış görüntüleri
936 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 148.937 W. S. Blunt, Secret History of The English Occupation of Egypt, New York, 1922, s. 99-100.938 D. Mackenzie Wallace, Egypt and The Egyptian Question, London, 1883, s. 147-148.939 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 131-138.
ve Arapların berbat halleri idi. 1840’larda ise Türklerin kıyafetlerini Araplar
benimsemişler ve eşit görünmeye başlamışlardır940. Yıldan yıla ise Mısırlı karakteri
etkisini artırmaya başlamıştır.
Tüm bu gelişmelerin ardından doğal olarak Arapça, resmi kurumlarda Türkçenin
yerini almıştır. 1858’de Said Paşa, resmi yazışmaların Arapça yapılması yönünde bir
emir çıkarmıştır. İsmail Paşa da 1869 yılında bu yönde hareket etmek adına Türk
tercümanları görevden uzaklaştırmış fakat birkaç ay sonra ordu içinde Türkçe
kullanılmasına izin vermek zorunda kalmıştır. Yüzyılın sonunda artık Arapça tamamen
Türkçenin yerini almıştır.
5. 5. Mısır’da Kölelik ve Kaldırılışı:
Geleneksel Mısır toplumunda, 19. yüzyılda etkisini yitiren temel unsurlarda biri
de köleliktir. Memluklar, Mehmet Ali tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra sadece
birkaç zengin Mısırlı, beyaz erkek köle sahibi idiler941. Çerkes kadın köleler, siyah
köleler ve diğerleri çok çeşitli amaçlara hizmet etmişlerdir. Çerkes kadınların çoğu
zengin Türklerin haremlerini oluşturmaktaydılar bunun yanında Mısırlılar da siyahi
cariyeler yerine onları tercih etmekteydiler. Orta sınıf Mısırlıların cariyeleri genellikle
Habeşlilerdi. Zenci erkek ve kadın köleler ise ev işlerinde kullanılmaktaydılar942. Siyah
hadım köleler edinme hakkı sadece Mehmet Ali ailesi ve zengin Türklere aitti. Bunun
dışında köle edinmek hakkı bütün tabakaların sahip olduğu bir uygulama idi. Bu sosyal
tabakaların içinde göçmenler, fellahlar, köy ileri gelenleri, tüccarlar, zanaatkârlar, din
adamları, hekimler ve memurlar ile askerler bulunmaktadır. Ayrıca Yahudiler ve
Hıristiyanlar da köle edinebilmekteydiler943.
1870’lerde bazen beyaz çocuklar, zengin paşa ve beylerin çocuklarına oyun
arkadaşlığı yapmak için satın alınırlardı. 1825-28 yılları arasında İbrahim Paşa’nın ele
geçirdiği Rum esirlerden özel bir erkek köle sınıfı oluşturulmuştur. Bu yıllarda Mısır’da
940 R. R. Madden, Travels in Turkey, Egypt, Nubia and Paletsine in 1824, 1825, 1826 and 1827, London, 1829, Vol. III, s. 307. 941 E. W. Lane, An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians, East-West Publications The Hague and London, 1833-1835, s. 136-137.942 Lane, An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians, s. 190-191. 943 Lady Duff Gordon, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), s. 72-76.
bulunan Avrupa konsolosları, ele geçirilen bu kölelerin fidyelerini ödeyip serbest
bırakılmalarını sağlamak için harekete geçmişlerdir944.
19. yüzyıl Mısır’ında köleliğin tek türü ev işleri ile uğraşan köleler değildi.
Ziraat işleri için alınan kölelerin sayısı az değildi. 1840 yılında, Asyut’ta bulunan
Avrupalı toprak sahipleri, köylüler zorla askere alındığı için, köleleri tarla işçisi olarak
çalıştırmak istemişler ancak fiyatları çok pahalı olduğundan bunu
gerçekleştirememişlerdir. Bununla birlikte Mehmet Ali ailesinin geniş çiftliklerinde,
özellikle de İsmail’in Yukarı Mısır’da bulunan şeker kamışı tarlalarında köleler
çalıştırılmıştır. Ayrıca yine Yukarı Mısır’da İsna ve Kurusku arasında, daha küçük mal
sahipleri de tarlalarında köle çalıştırmışlardır. 1884’te İsna’da su pompalarında çalışan
erkeklerin onda dokuzu da kölelerdi. 1885-1886’da bu kölelerin büyük bir kısmı azat
edilmiştir. Aşağı Mısır’da, çiftliklerde köle çalıştırılması köylülerin olağanüstü refah
döneminde işçi noksanlığından kaynaklanan geçici bir durumdu. Ayrıca çiftçiler, daha
önce devletin istediği zaman zorunlu işçilik yapmak uygulamasından köleleri sayesinde
kurtulmuşlardır. Buna örnek olarak Süveyş kıyılarında çalıştırılan köleler gösterilebilir.
İngiliz işgaline kadar, Mısır yöneticileri köleleri asker olarak da kullanmak için
devamlı uğraşmışlardır. Mehmet Ali’nin bunun için Sudan’dan köle elde etme çabaları
boşa çıkmıştır. Said döneminde köle ticareti yasaklanmıştır. Fakat İsmail Paşa, ordusu
için köleleri askere yazmaya devam etmiştir. 1870’lerde İngiliz konsolosları, İsmail
Paşa’ya kölelerin serbest bırakılmaları için baskı yapmaya başlamışlardır945.
Hükümet ordu için kölelere ihtiyaç duymaya başlayınca uzak vilayetlerde, onlar
üzerinden vergilendirme yapmıştır. Bu vergi uygulamasına Mehmet Ali zamanında
başlanmış ve 1870’lerde devam etmiştir. Bu vergiye tabi olan yerler ise; Siva Vahası,
Yukarı Mısır, Nubiya ve Sudan’dır.
19. yüzyılda Mısır’da kölelerin kesin sayısını vermek imkansızdır. Ancak
1840’larda 20.000 ile 30.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yıllık 10.000-
12.000 köle ithal edilirken 1850’lerde bu rakam 5000’e düşmüştür. Bir nüfus sayımına
944 Baer, “Slavery in Nineteenth Century Egypt”, Journal of African History, VIII, 3, London, 1967, s. 417-441. 945 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 151.
göre 1850 yılında Kahire’de bulunan köle sayısı 11.481 idi. 1860’lı yılların başında,
pamuk patlamasının bir sonucu olarak köle ithali çok fazla artmıştır. Bu dönemde yıllık
ithal edilen köle sayısı 10.000-15.000 olarak tahmin edilirken son on yıl içinde tekrar bu
sayı düşmüştür hatta 1870’li yıllarda yıllık birkaç yüz köle ithal edilmektedir. 1877 ve
1899 yıllarında, kölelerin serbest kalması için kurulmuş olan Büro tarafından 20.000
köle özgürlüğüne kavuşurken bir kısmı ise efendileri tarafından serbest bırakılmışlardır.
Köle ticaretini yok etmeye yönelik çalışmalar arasında İngiliz subayların denetimine
müracaat edilmesinden bahsetmiştik. Bunu takiben İngiltere ile kölelik karşıtı bir
antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma köle ticaretine vurulan son darbedir946. Kahire’de
1879 yılında 78 köle tüccarı bulunmakta iken bu rakam 1882’de 32’ye düşmüştür ve
1880’li yılların sonunda profesyonel köle tüccarlığı tamamen ortadan kalkmıştır.
Bununla birlikte 1890’larda Mısırlılar henüz ev kölelerine ve bazı Türk aileler Çerkes
kadınlara sahiptiler. Ancak yirminci yüzyılda Mısır’da kölelik uzun süren bir problem
olmamıştır947.
Mısır’da köleliğin tamamen yok olmasının en önemli sebebi köle ticaretine karşı
resmi önlemler alınmasıdır. Bu önlemler, yabancı devletlerin özellikle İngiltere’nin
girişim ve baskıları sonucu alınmıştır. Alınan tedbirler daha çok köle ticaretinin
yasaklanması ile ilgilidir. Kölelerin serbest kalması için daha önce bahsettiğimiz gibi
İngiliz konsoloslar müdahale etmişlerdir. Ancak bunun gerçekleşmesi için Mısır
toplumunun iç gelişimini sağlamak gerekmekteydi. Zira alınan idari kararlar başarılı
olamamıştır948.
Kölelik karşıtı hareketler büyük engellerle karşılaşmış ve bu nedenle uzun
zaman etkili olamamıştır. Hidiv içtenlikle bu yasakların uygulanmasını istemişse de
görevliler, zengin ve nüfuz sahibi kimselerin verdikleri rüşvetler sayesinde onların
suçlarını görmezden gelmişlerdir. Mısır’da köle ticaretinin derin kökleri vardı. 1880
ilkbaharında Asyut yakınında bir köle kervanı yakalanmıştır. Bu kervanın sahipleri,
946 Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Y. Hakan Erdem), İstanbul, 1994, s. 185-195. 947 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 152-153.948 El Sayed Ragab Harraz, “Egypt and the Slave Trade During the First Half of the Nineteenth Century”, Mecelletü Külliyetü’l-Adab Camiatü’l-Kahire, c. 32-33, Cairo, 1970-1971, s. 1-19.
köle tacirleri ile bağlantıları olan güçlü kimselerdi. Bunlar arasında Asyut tüccar
loncasının başı, önemli tüccarlar ve ileri gelenler vardı949.
Müslümanların pek çoğu, kölelik ile ilgili yapılan düzenlemelerin Kur’an’a ters
düştüğünü düşünmekte idiler ve bu düşünce tarzının somut sonuçlarından biri olarak
kadılar, efendileri tarafından azat edilmiş kadınların evlilik işlemlerini yapmadılar ve
onların ellerindeki belgelere aldırmadılar. Bunun sonuncunda ise kadın kölelerin pek
çoğu gayri meşru işler yapmaya başladılar950.
Erkek kölelere gelince, onların da azat edilmelerinin ardından pek çok sorun
ortaya çıkmıştır. 1860’larda azat edilmiş olan erkek köleler eski statülerine dönmek
istemişlerdir. Bazıları hırsızlık çetelerine katılmışlardır. Onlar için çalışabilecekleri iş
bulmak çok zordu. Çünkü işçi piyasası 1880’lere kadar loncaların tekelinde
bulunmaktaydı. Köleliğin kaldırılması önünde bulunan bu büyük engeller ancak 19.
yüzyılın son yirmi yılı içerisinde yok olmuştur. Mehdi devrimi, köle kaynakları
çerisinde önemli bir tanesini kesmiştir. Bu arada Mısır toplumu da oldukça değişmiştir.
Mısırlıların küçük fakat önemli bir kısmı kölelik konusunda tutumlarını
değiştirmişlerdir. Bu, onların Avrupa ile kültürel temaslarının bir sonucudur ve bu
konuda, 1896’da mecliste bir İngiliz-Mısır antlaşması yapıldı. Bundan başka en önemli
değişim işçi piyasasının yavaş yavaş ortaya çıkmasıdır. Artık özgür işçiler vardı ve eski
köle sahipleri bunları çalıştırmanın, kölelerden daha sorunsuz ve ucuz olduğunu
görmüşlerdir. Bu, sadece tekellerin kaldırılmasının bir sonucu değil aynı zamanda 1880
ve 1890’larda görülen kentleşmenin de sonucudur951.
5. 6. Kentleşme ve Yeni Kentliler:
19. yüzyılın ilk çeyreğinde Mısır’da kentleşme çok önemli bir boyuta
ulaşmamıştır. 1820’den 1840’a kadar Mısır’ın on büyük şehri vardı ve 1846 ile 1880
arasına şehir nüfusunda az bir artış olmuştur. Bazı şehirler ise önemli bir büyüme
göstermiştir. Buna en iyi örnek İskenderiye’dir. 1820’de 12.500 olan nüfusu 1864’te
949 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 153.950 Dinin sosyal hayat ve tarihi gelişmeler üzerindeki rolü hakkında bkz. Mustafa Öztürk, Tarih Felsefesi, Elazığ, 2004. 951 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 154.
165.000 ve 1882’de 230.000’e yükselmiştir. Yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde yeni
kurulan şehirlerin arasında Zekazik ve Port Said vardı. Bu şehirler gelişirken diğerleri,
Dimyat ve Reşit gibi, durgun bir döneme girdiler. Bu yüzyıl boyunca fellahlar köylerini
terk etmişler ve zorunlu askerlikten kurtulmak, kıtlık ve vergilerden kaçmak için
şehirlere yerleşmişlerdir. Ancak bunların çoğu, yeterli parayı kazandıktan sonra ya da
köylerindeki şartlar iyileştikten sonra eski yerleşim yerlerine geri dönmüşlerdir952.
1882’de nüfusun %11,5’i şehirlerde yaşamaktaydı. Bu ise 1846 yılı ile
karşılaştırıldığında az bir yükseliştir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz zorunlu askerlik meselesi ciddi bir idari ve sosyal
olaydır. Mısır’ı oldukça uzun bir süre yönetmiş olan Mehmet Ali, Mısır’da
gerçekleştirdiği yenilikler nedeniyle sıkça övülmüştür. Ancak onun bu yenilileri ve
gelişmeleri yapmasına izin veren en önemli unsur modern bir orduya sahip olmasıdır.
1820’lerin ilk yıllarından başlayarak bu ordu, onun tüm reformlarında merkezi bir
konuma sahiptir. Kurduğu okullar, fabrikalar ve hastanelerin hepsi bu orduya hizmet
etmek içindi. Bu ordunun temeli ise zorunlu askerliğe dayanmaktaydı. Pek çok görüşe
göre, Mehmet Ali Mısır köylüsünü askere alarak onlara vatanlarını koruma fırsatı
vermiş ve Mısırlılık bilincini kazandırmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken
husus Mısır köylüsünün askere gitmemek için direnmiş olmasıdır. Mısır’ın kırsal
halkına her ne kadar askerlik yapmak onların sevdikleri topraklardan ayrılmalarını
gerektiriyorsa da bunun gerçekte Mısır’a sadakatlerini ispatlamanın en iyi yolu olduğu
öğretilmekteydi. Mehmet Ali’nin ordusu, Mısır bağımsızlığının temeli olarak
görülmekteydi.
Mısır köylüsünün ataletten kurtarılmasının sebebi olarak gösterilen bu ordunun
etnik bileşimi araştırıldığında askerlerin Arapça subayların Türkçe konuştuğu
görülmektedir. Kural olarak Arapça konuşan Mısırlıların yüzbaşıdan daha yüksek bir
rütbeye terfi etmelerine izin verilmemekteydi. Teğmen ve asteğmenlerin yarısı Türk
yarısı Arap’tı. Çünkü Mehmet Ali Paşa, bir zorunlu hizmet ordusu kurmak
istemekteydi. Türk subayların yönetiminde Arap askerler olması tıpkı İngiltere’nin
Hindistan’da İngiliz subaylar tarafından yönetilen Hintli askerler olması gibi idi. Ancak
bu politika zamanla ordu içinde kızgınlık ve kırgınlık yaratan bir durum olmuştur. Zira
952 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 28-33.
subaylar ve askerler arasındaki bu fark ciddi bir gerilim yaratmaktaydı. Bundan başka
köylerde isyanlara sebep olan askere alma yöntemlerinden de bahsetmek gerekmektedir.
Mısırlı fellahları askere alma yolundaki ilk girişim Mehmet Ali’den maaş alan Türk
askerlerini Sudan topraklarında hizmet yapmaktan kurtarmak amacını gütmekteydi.
Onların yerine geçmek üzere Yukarı Mısır’ın köylerinden toplanan 4000 köylü sadece
üç yıl hizmet verecek ve bunun sonunda evlerine dönmelerine izin verilecekti. Asker
toplamaya memur edilen kişiler, adamları altılı veya sekizli guruplar halinde,
boyunlarından ip geçirilmek suretiyle bağlayıp, eğitim kamplarına yürütmüşlerdir. Bu
tarz yöntemler, tarlaların boş kalması gibi sebeplerle köylüler isyan etmeye
başlamışlardır. Paşa, ideolojik veya dini savlarla fellahları kendi özgür iradeleri ile
askere katılmaya hiçbir zaman ikna edememiştir. Bu politika kırsak kesimde duyulur
duyulmaz fellahlar, kaçmak için çeşitli yöntemlere başvurdular. Kimi zaman açıkça
isyan ettiler ve silah zoru ile bastırıldılar kimi zaman tamamen köylerini terk ettiler.
1830’larda birçok köy tamamen boşalmış durumda idi. Bundan başka, bir kısmı
kendilerini sakatlamaya başladılar. İlk önce ön dişlerini sökerek askerliğe elverişsiz hale
geldiler fakat daha sonra bu da bir işe yaramayınca bazıları fare zehri ile kendilerini
körleştirdiler bazıları kolunu, bacağını kesmekteydi. Bunu yapanları Paşa, ömür boyu
hapse mahkum etmekte diğer akrabalarını askere almaktaydı. Askere alınanlar ise fırsat
bulunca kaçmaktaydılar. Zorunlu askerlikten bu kadar nefret edilmesinin sebeplerinden
biri Paşa’nın bunu üç yıl ile sınırlayan emirlerine rağmen hizmet süresinin sınırsız
olması idi. Daha sonra bu süre 15 yıl olarak belirlenmiştir953. Bu bilgiler, zorunlu
askerliğin sosyal etkilerini açıklığa kavuşturmaktadır.
Yüzyılın son yirmi yılına gelindiğinde şehirleşme hız kazanmıştır. 1882 ve 1897
nüfus sayımları arasında 20.000’den fazla sakin barındıran şehirlerde % 68’lik bir
büyüme olmuştur. 1897’de Mısır’ın nüfusunun % 13.6’ sını bunlar oluşturmaktaydı.
Sözünü ettiğimiz dönem köleliğin ve loncaların kaldırıldığı dönemdir. Bu yüzyılın ilk
on yılında şehirleşme yavaşlamış ve 1897 ile 1907 tarihleri arasında şehirlerdeki nüfus
20.000’den fazla idi ve büyüme % 17.2 idi. Bunun sebebi kesinlikle yüzyılın ilk
yıllarında görülen zirai patlamadır. 1907’de Kahire ve İskenderiye nüfusunun üçte
birinden daha fazla bir kısmı başka yerlerde doğmuştur. Buna en iyi örnek Port Said’dir.
953 Khaled Fahmy, “Ulus ve Asker Kaçakları: Mehmet Ali’nin Mısır’ında Zorunlu Askerlik”, Devletin Silahlanması Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), (Der. Erik Jan Zürcher), İstanbul, 2003, s. 65-85.
1907’nin başında yapılan nüfus sayımına göre Kahire ve İskenderiye’nin önceki on yıl
içerisinde gösterdiği büyüme dünyanın diğer şehirleri ile karşılaştırıldığında, diğer
şehirlerdeki kadar sanayiye sahip olmamasına rağmen görülen büyüme şaşırtıcıdır954.
Mısır’da kent nüfusunun artmasının sebebi elbette köyden kente, bir iş bulmak
için gelenlerin sayısının artmasıdır. Bir köy ya da bölgenin yerlileri belirli işlerle
uğraşabilecekleri şehirlere göç etmişlerdir. Asyut doğumlu yaklaşık 30.000 kişi 1907
yılında Kahire’de yaşamaktaydı. Yine Süveyş Kanalı civarında yerleşenlerin büyük bir
kısmı da Kana’dan gelmişlerdi. Kahire’de bulunan hamalların birçoğu Asyut’a bağlı
Muşha köyündendiler ayrıca su taşıyıcılarının büyük bir bölümü Garbiyye’ye bağlı
Darü’l-Bakar’dan ve inşaat işçileri ise Giza’ya bağlı Tirsa’dandılar. Gerek devlet
gerekse özel işverenler, köylerden gelen ve işçilik yapmak isteyenleri, ücretlerinin
ödenmesi ve işlerinin denetlenmesi karşılığında müteahhitlere vermekteydiler. Böylece
yüzyılın ilk 10 yılı sona erdiğinde yeni bir işçi sınıfı ortaya çıktı. Bunlar inşaat işçileri,
sanayi işçileri ve nakliye işçileri idiler. Sanayi işçileri; şeker ve sigara fabrikalarında
çalışmaktaydılar. Bununla beraber kent nüfusunun büyük bir kısmı, gelir seviyesi düşük
yığınlardan oluşmuştur çünkü sabit bir istihdam alanı henüz bulunamamıştır.
Bu dönemde orta sınıf büyük bir değişikliğe maruz kalmamıştır. Ancak yüzyılın
ikinci yarısında özellikle de düşük ve arta gelirli zanaatkâr ve tüccarlar, Avrupa malları
ile rekabet etmek zorunda kalmışlar ve bundan zarar görmüşlerdir. Orta sınıftan bazı
guruplar ise serbest işlerle uğraşmaktaydılar. 1907 nüfus sayımına göre, bu dönemde
Mısır’da mimar, mühendis ve benzer mesleklerle uğraşan kişi sayısı 3677 idi. Ayrıca
2237 avukat ve avukat sekreteri, 719 eczacı, 53 veteriner cerrah ve 1271 doktor ve
cerrah bulunmaktaydı. Yani doktor başına yaklaşık 9000 kişi düşmekteydi. Bu
mesleklerle uğraşanların yarısı yabancı idi. Laik eğitim, devlet istihdamında bulunmaya
özel bir şey olarak görülmekteydi. Ayrıca Mısır nüfusunun büyük bir kısmı eskiden
memur olmayı ideal görmekteydiler. Bu ise sosyal statü ve güçle ilgili idi. Bu durum
1882 ve 1907 sayım sonuçları arasında mukayese yapıldığında açıkça ortaya
çıkmaktadır çünkü toplam nüfus % 66 büyüme gösterirken devlet dairelerinde
954 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 155.
çalışanların sayısı % 83.7 ve serbest meslek sahibi kimseler (avukat, hekim gibi) % 35.6
idi955.
Asıl değişiklik üst sınıfta meydana gelmiştir. Bu yüzyıl içerisinde Türkler ile
Araplar arasındaki farklar belirsizleşmeye başlamış ve aynı sosyo-ekonomik süreçten
geçmişlerdir. 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın başlarında yönetici sınıf, kentli zanaatkâr
ve tüccarlardan belirgin bir şekilde ayrılmışlardır buna daha sonra toprak sahipleri de
eklenmiştir. Yüzyıl boyunca farklı sosyo-ekonomik sınıflar arasında pek çok etkileşim
meydana gelmiştir.
İlk olarak, bu yüzyıl içerisinde yüksek rütbeli memurlar, yöneticilerin sattıkları
çiftlikler sayesinde geniş topraklara sahip olmuşlardır. Diğer taraftan geniş arazilere
sahip olan köy ileri gelenleri ve eski bedevi şeyhleri memuriyetlere atanmışlar ve
şehirlere göç etmişlerdir. Bu toprak sahibi memurlar bazen farklı ekonomik alanlara da
özellikle üstlenici olarak girmişlerdir. Yüzyılın sonunda memurların, hükümet
tarafından satılan toprakları satın almaları yasaklanmıştır.
Aynı zamanda zengin tüccarlar da büyük malikânelere sahip olmuşlardır. Çünkü
onlar da zirai ürünlerden büyük kâr elde etmişlerdir. Tüm bu gelişmelerin bir sonucu
olarak Mısır’da Avrupa burjuvasına benzer bir sınıf ortaya çıkmıştır. Ancak bu gerçek
bir kent kültürü ortaya çıkarmamıştır. Zira bu dönemde hâlâ Mısır’da bağımsız bir
belediye anlayışı bulunmamaktadır. 1890 ile 1911 arasında kurulan belediyelerin
üyeleri merkezden atanmış ve bu belediye üyelerinin yetkileri küçük bir faaliyet alanı
ile sınırı kalmıştır. Ayrıca yabancılar, nüfus içindeki oranlarından daha yüksek bir
seviyede temsil edilmişlerdir. Ancak İskenderiye belediyesi geniş bir yetki alanına
sahipti ve bağımsızdı. Bu belediyenin üyelerinin büyük kısmı ise yabancılardan
oluşmaktaydı956.
5. 7. Mısır’da Yabancılar ve Batılılaşma:
18. yüzyılın sonunda Mısır’da bulunan yabancıların sayısı Rumlar da dahil
olmak üzere birkaç yüzü geçmemekteydi. Mehmet Ali döneminde Avrupalıların sayısı
955 M. Berger, Bureaucracy and Society in Modern Egypt, Princeton, 1957, s. 28-29. 956 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 158.
10.000’e yükselmiştir. Bunların en azından yarısı Rum ve 2000’i İtalyan idi.
Avrupalıların büyük oranda Mısır’a gelmeleri Said ve İsmail dönemlerinde
gerçekleşmiştir. Bunun sebebi özellikle 1860’larda görülen pamuk patlaması ile ilgili
büyük mali ve ticari fırsatların doğmasıdır957. Çünkü bu iki yönetici zamanında pek çok
proje üretilmiştir ve Avrupalılar bu projelerden gelir elde etmek istemişlerdir. 1878’de
Avrupalıların sayısı 68,653, 1897’de 112,574, 1907’de 151,414’tü.
Mısırlıların Avrupalılarla temasının tek sebebi, bölgeye olan bu Avrupalı akını
değildir. 1813 ile 1919 arasında eğitim amacıyla 900 Mısırlı Avrupa’ya
gönderilmiştir958. Ayrıca Mısır’daki yabancı okullarında eğitim gören binlerce öğrenci
vardı. 1875’te bu okullardaki öğrenci sayısı 7450 ve 1913-14’te 48.204’tü ve bu
öğrencilerin çoğu Mısırlı idi. Yüne bu yüzyıl içerisinde teknik ve bilim kitapları ile
roman ve tiyatro kitaplarının yüzlercesi Avrupa dillerinden Arapçaya çevrilmiştir.
Özellikle İngiltere’nin işgalinden sonra birçok Avrupalı Mısır idaresini denetleme
yetkisine sahip görevlerde bulunmaktaydılar. 1888 yılında okulların öğrenci sayıları ve
harcamaları şöyle idi959;
Tablo 20: 1888 Yılında Okulların Sayısı ve Masrafları;
Okulun Adı Senelik Harcamalar
yıl 1888
Mevcut Öğrenci Sayısı
haziran 1888
Ücretle Okuyan Öğrenci Sayısı
Yıllık Ücret Tutarı
Ücretsiz Okuyan Sayısı
Burs Alan Öğrenci Sayısı
Tıp Fakültesi
8412 Pound 182 79 Yıllık 6 pound
74 22
Ebe Okulu 816 11 - 6 11 -Mühendislik
Okulu 4140 33 7 15 12 18
Hukuk Fakültesi
4142 62 27 15 15 11
Sosyal Bilimler Yüksek Okulu
1526 31 - 15 - 37
Tercüme Okulu
1435 30 3 6 260 -
Sanat Okulu
7819 270 12 6 260 -
957 David S. Landers, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 87-90.958 M. M. Mosharrafa, Cultural Survey of Modern Egypt, Vol. II, London, 1948, s. 54. 959 Numani, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi,s. 161.
Tevfikiyye 6418 288 25 yatılı 20 3 15Techiziyye 7754 330 52 yatılı 14 185 -Müptediler 4283 258 69 yatılı 14 118 -İskenderiye 1368 214 109 1 79 -
Mansûra 1294 143 80 1 71 -
Sözünü ettiğimiz çeviri hareketi, memur ve subaylar için el kitaplarına, okullar
için ders kitaplarına ihtiyaç duyan Mehmet Ali yönetiminde başlamıştır. Zaman
geçtikçe Arap yazarlarının kendi haklarındaki bilinçlerini ve modern dünya içindeki
yerlerini Arapça ifade etmeye çalıştıkları yeni türde bir edebiyat oluşmuştur. Klasik
Arapça eserlerin metinleri Avrupa’nın yanı sıra Kahire’de de basılmıştır960.
Avrupa ve yabancılarla temasın etkileri kendini pek çok alanda göstermiştir. 19.
yüzyılda ve özellikle 1882’den sonra geniş bir haberleşme ağı kurulmuş, İskenderiye ve
Kahire’nin bazı alanları yeniden inşa edildi, Mısır idaresi modernleştirildi ve kanunlar
da önemli değişikliklere uğradı. Ancak bu temasın getirdiği en önemli değişim eğitim
alanında olmuştur. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında bölgede henüz laik eğitim
yoktu. Mehmet Ali Paşa döneminde eğitim gören 6-12 yaş arası çocukların %5’ten fazla
değildi. 1875 yılında eğitim gören çocukların oranı % 17.5’e yükselmişti. Temel ve orta
eğitim laikleştirildi, meslek eğitimi ve yüksek eğitim için enstitüler kuruldu. Böylece
okur-yazar Mısırlıların sayısı arttıkça gazeteler çıkarılmaya ve Arapça yayın yapan
yayınevleri kurulmaya başlandı.
Burada Mısır’ın toplumsal değişimi açısından gazete ve diğer yayınların
öneminin anlaşılması için Mısır’da matbaanın kurulması ve basım faaliyetleri hakkında
kısaca bilgi vermek uygun olacaktır. 18. yüzyılın sonlarından başlayarak Osmanlı
yönetimi özellikle Avrupa’ya ait siyasi haberleri öğrenme isteğinden dolayı basına
ihtiyaç duymaya başlamıştır. Fransız ihtilali sırasında dışarıda basılıp Osmanlı
topraklarında dağıtılan ihtilalci bildiriler bu ihtiyacı daha da belirgin hale getirmiştir.
Fransızlar, Mısır’ı işgal ettiklerinde bir basımevi de getirmişlerdi. Ancak giderlerken
bunu götürdüler. Mehmet Ali Paşa bu konuda çok düzenli çalışmalar yapmıştır.
Öncelikle harf dökme ve baskı sanatını öğrenmesi için Nikola Musabek’i 1815’te
Milano’ya göndermiştir. Ardından Ezherli birçok bilim adamının baskı ve dizgi
öğrenmelerini sağlamıştır. Harfleri önce İtalya sonra Fransa’da yaptırtmıştır ve Bulak
960 Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 359.
Basımevi 1820’de açılmıştır. Başına ordunun yüksek rütbeli subaylarından Osman
Nurettin’i getirmiştir. Bulak Basımevi, 1822 yılında ilk ürünlerini vermeye başlamıştır.
1822-1836 arasında 56 yani yılda ortalama 6 ve 1831-1842 arasında 187 yani yılda 15
kitap yayınlanmıştır. 21 yıllık sürede basılan 243 kitaptan 125’i Türkçe, 111’i Arapça,
6’sı Farsça, 1’i İtalyancadır. Bulak Basımevi düzenli çalışmış ve Doğu’da basımın
kökleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Basımevinin sadece resmi nitelikli
sayılmaması ticari yanının da düşünülmüş olduğunu kanıtlar. Mısır’da Vekayi-i
Mısriye gazetesinin çıkarılması da üzerinde durulması gereken önemli bir gelişmedir.
Vekayi-i Mısriye her şeyi yazmak için çıkarılmamıştır. Bu gazetede, Divan’da
görüşülen konulardan seçilenler yazılmaktaydı. Mehmet Ali, yeni getirdiği düzenin
yerleşmesi için anlatılması ve açıklanması gerektiğine inanmaktaydı. İşte gazetenin
çıkarılmasındaki amaç budur. Gazete ilk olarak 4 Aralık 1829’da çıkmıştır.
Yayınlandığı süre içerisinde hem Arapça hem Türkçe çıkarılmıştır961.
Yukarıda sözünü ettiğimiz eğitimli Mısırlılar, Mısır toplumunun Batı toplumu
ile temasını sağlamışlar ve onların sosyal tutumlarını değiştirmişlerdir. Yani eğitim,
Mısır için bir batılılaşma aracı olmuştur. Bununla beraber Mısır’da yaşayan batılılarla
kurulan temasın sosyal etkilerini azaltan pek çok faktör mevcuttu. Çoğu Rumlardan
oluşan yabancıların büyük kısmı İskenderiye ve Kahire’de yaşamaktaydılar. Bu nedenle
bu bölgelerde bulunan Mısırlılar devamlı yabancılar ile temas halindeydiler. Ancak
Avrupalılar kendi mahallelerine toplanmışlardı ve Mısırlılardan uzak durmaktaydılar.
Kahire’de yabancılar ile Mısırlıların oturduğu mahalleler arasındaki fark dikkat çekici
idi. Bu fark İskenderiye’de çok belirgin değildi zira burası daha çok herhangi bir
Akdeniz limanı karakteri göstermekteydi962.
961 Orhan Koloğlu, İlk Gazete İlk Polemik Vekayi-i Mısriye’nin Öyküsü ve Takvim-i Vekayi ile Tartışması, Ankara, 1989, s. 35-50.962 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 158-160.
SONUÇ
Mısır’da Osmanlı hakimiyeti, İngiltere’nin işgali ile son bulmuştur. Osmanlı
Devleti’nin önemli gelir kaynaklarından biri olan Mısır’ı kaybedişi pek çok olumsuz
gelişmenin ve izlenen yanlış siyasetlerin bir sonucudur.
Yine söz konusu bölgede, tarihin her döneminde merkezden bağımsız bir devlet
kurma mücadelesi görülmüştür. Bu durumun ortaya çıkmasında Mısır’ın bağımsız bir
yönetim kurmaya elverişli coğrafyası, önemli bir etkendir. Özellikle ziraattan
kaynaklanan gelir, bölgeye hakim olanlara servet biriktirme imkanı vermiştir. Bu
servetin tek başına sahibi olmak isteyen Valiler, merkezle mücadeleye girmişlerdir. 19.
yüzyılda ise buna, Osmanlı’nın askeri ve iktisadi alanda zayıf düşmesi ile Mısır’ın
ticaret ve sanayi alanında gösterdiği gelişim eklenince Mısır’ın muhtariyet olması
sonucu ortaya çıkmıştır
Şimdiye kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere Mısır, Osmanlı Devleti’nin
bir parçası olduğu andan itibaren pek çok yeniliğin ve gelişmenin merkezi halini almış
hatta Osmanlı Sultanlarının, çağa ayak uydurmak için harekete geçmelerine sebep
olmuştur. Bunda, bölgeye hakim olan Mehmet Ali Hanedanı’nın büyük rolü
bulunmaktadır. Mehmet Ali Paşa ve ardından gelenler, Mısır’ı güçlü ve bağımsız bir
ülke konumuna getirmek için her alanda çalışmışlardır. Bu konuda zaman zaman farklı
siyasetler izlemişlerdir. Mehmet Ali Paşa’nın kısmen korumacı ancak Batı’ya dönük
yüzüne karşın Abbas Paşa, Batı karşıtı bir politika belirlemiş, İsmail Paşa ise
Batılılaşma çalışmalarını çok yoğun biçimde gerçekleştirmiştir. Tüm bunlar yapılırken
Osmanlı Devleti’nden imtiyaz koparmak gerekmiş ve söz konusu imtiyazlar, Mehmet
Ali döneminde askeri üstünlük sayesinde, daha sonra ise Osmanlı Devlet adamlarına
sunulan yüklü hediyeler sayesinde kazanılmıştır. Bu da Osmanlı Devleti’nin 19.
yüzyılda sadece kurumsal anlamda değil manen de bir çöküntü yaşadığını ortaya
koymaktadır.
Ancak Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı kaybetmesi sadece bu çöküntünün bir
neticesi değildir. Mısır ile ilgili olarak belirlenen yanlış siyasetin temelleri II. Mahmut
dönemine dayanmaktadır. Sultan Mahmut, Mehmet Ali Paşa tehlikesinden kurtulmak
için mücadele etmiş ve bunu yaparken Rusya’dan yardım isteğinde bulunmuştur.
Böylece meseleye Avrupa Devletleri’nin müdahale etmesi için gerekli zemini
hazırlamıştır.
Daha sonra tahta çıkan Sultan Abdülmecit, 1840 Londra Mukavelesi ile Mısır’ı,
mukaveleyi hazırlamış olan devletlere bağlı hale getirmiş hatta Mısır’ın muhtariyet
olmasının yolunu açmıştır. Daha sonra ise İsmail Paşa’nın Avrupa hükümdarlarına
benzeme hayalini gerçekleştirmek için Sultan Abdülaziz’e sunduğu ağır hediyeler ve
Devlet ricaline dağıttığı altınlar Batılıların bölgeye rahatça ilgi göstermeleri sonucunu
getirmiştir.
Böylece Avrupalı Devletler de politikalarında değişikliğe gitmişlerdir. Şöyle ki
önceden Osmanlı Devleti’ni toprak bütünlüğünün korunmasından yana tavır koyan
Büyük Devletler, Mısır’ın bağımsız hareket etmesi, Osmanlı’nın bununla baş
edememesi ve dolayısıyla yıkılmasının kesinleştiğini anlayınca, kimin nerede nüfuz
elde edeceğine yönelik politikalar belirlemişlerdir. 1878 Berlin Kongresi’nden sonra
İngiltere açık bir şekilde Yakındoğu Politikasını değiştirmiş ve Akdeniz’de tam olarak
kontrolü ele geçirmek için 1882’de Mısır’ı işgal etmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin
başında bulunan II. Abdülhamit’in belirlediği dış politika iki ayrı dönemde gelişmiştir.
İlk dönemde Osmanlı Devleti’nin belirlediği siyasetin hedefi, Mısır meselesine
yabancı müdahalesinden koruyarak, bir uzlaşma sağlamak yolu ile bölgedeki çıkarlarını
muhafaza etmektir. II. Abdülhamit, Avrupalılara karşı askeri hareket ihtimaline kesin
olarak karşı idi. Oysa askeri bir müdahale yapılmadan bölgedeki çıkarları korumak
imkânsız hale gelmişti.
Zira, bu politikanın başarısız olmasının sebepleri arasında, işgal öncesinde
gelişen Arabi Hareketine karşı ciddi bir politika belirlenmemiş olması bulunmaktadır.
Arabi hareketinin, bir tür milliyetçilik hareketi olduğu bilinmekteydi. Bu olayda
İngiltere ve Fransa kışkırtıcı bir tutum sergilemekteydiler. Osmanlı Devleti, yabancı
devletlerin bu konudaki siyasetlerini bilmekle beraber sadece Arabi ve yönetim
üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sorunla ilgili olarak taltif etme, nasihat etme, nişan verme
gibi geleneksel Osmanlı iç siyaseti uygulamaları bir sonuç vermemiştir.
Burada gözden kaçmaması gereken bir konu da askerlerin liderlik yaptığı isyan
hareketlerinin, daha çok Mısır Maliyesi üzerinde kurulan İngiliz-Fransız kontrolüne
karşı olmasıdır. Dolayısıyla mali anlamda zaten devletin bağımsız hareket etmesi
seçeneği ortadan kalkmıştı. Ayrıca yine Avrupalı Devletler, Osmanlı Devleti’nin
isyanları bastırması için baskı yapmakla beraber önerilen çözümlere de karşı
çıkmışlardır. İngiltere, Mısır’da yaşanan olayların Osmanlı Devleti tarafından kontrol
altına alınmasını, kendi çıkarlarına uygun bulmamakta idi. Ayrıca Mısır’da bağımsız ve
güçlü bir yönetim kurulmasını da bu açıdan istememekteydi. İşte Arabi Paşa ve
Vataniler hareketini bu kapsamda değerlendirmekteydi.
II. Abdülhamit, Arabi Paşa meselesinde Pan-İslam politikasına ters düşecek bir
hareket yapmaktan kaçınmış ve Mısır halkı ile Türkler arasında bir çatışma olmamasına
özen göstermiştir. Hatta İngiltere’nin, Arabi Paşa’nın asi ilan edilmesi ile ilgili olarak
baskılarına rağmen uzun süre bu gerçekleşmemiştir. Daha sonra asi ilan edilmesi ise
Arabi’nin Hidiv’e karşı gelmesi ve görevlerini yapmaması gerekçe gösterilerek
olmuştur.
Mısır meselesi hakkında İstanbul Konferansı görüşmeleri sürerken İngiltere,
Osmanlı Devleti’ni bölgeye askeri müdahalede bulunmasını istemiştir. İngiltere’nin bu
fikri gündeme getirmesinin asıl amacı, askeri müdahalenin gerekliğini uluslararası
alanda kabul ettirmekti. Sultan, bu fikre kesinlikle karşı çıkmıştır. Çünkü ordu zaten iyi
durumda değildi ve uzun zamandır çöl koşullarına savaşmadığından Nil Vadisi’ndeki
olayları bastırmakta görevlendirilmesi, durumun daha da kötüleşmesine yol açabilirdi.
Bu sebeplere bir de Pan-İslam politikası eklenmiş ve böylece askeri müdahale
reddedilmiştir.
Mısır’ın kaybedilmesinde en önemli etkenler özetlenecek olursa bunların, Hdiv
İsmail Paşa’nın bağımsızlık kazanmak için yapmış olduğu büyük masraflar sonucu
Mısır maliyesinin iflas etmesi, ülke ekonomisi üzerinde İngiltere-Fransa’nın ikili
kontrolü, Sultan Abdülaziz’in hediyeler karşılığı verdiği imtiyazlar, Osmanlı
Devleti’nin bu dönemde içinde bulunduğu zaafiyet ve II. Abdülhamit’in tereddütlü
siyaseti ile Arabi Paşa ve yandaşlarının isyan hareketleri olduğu söylenmelidir.
İşgalden sonra ise Osmanlı’nın amacı, İngiliz askerinin Mısır’dan çıkarılmasını
sağlamaktır. II. Abdülhamit, İngiltere’ye karşı bir başka gücün desteğini alarak
İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmesine çalışmıştır. Osmanlı Devleti, 1798 yılında Fransa
Mısır’ı işgal ettiğinde Rusya ve İngiltere’nin yardımı ile Fransız askerlerini bölgeden
çıkarmayı başarmıştı. Yine bu yönteme başvuruldu. Yapılan bir dizi diplomatik girişim
ile büyük devletlerin arasındaki rekabetten faydalanma yoluna gidilmiştir.
Mısır yönetiminin, yukarıda sözünü ettiğimiz Batılılaşma çalışmalarının bir
sonucu olarak yöneticiler ve toplam nüfusun az bir kesimi, yabancı bir kültür ve
medeniyeti benimsemeye çalıştıkça halktan uzaklaşmışlardır. Yüzyılın başında
Mısırlılar arasında büyük farklar göze çarpmazken Batılılaşma faaliyetlerinin
yoğunlaşması ile Avrupalılaşmış yönetici sınıf, eğitimli Mısırlıların oluşturduğu üst
tabaka ile aşağı tabaka arasında bir uçurum oluşmuştur.
Görüldüğü üzere 19. yüzyılda Avrupa ile kurulan ilişkiler ile ekonomik ve idari
gelişmeler, Mısır toplumunun yaşamını da etkilemiştir. Ancak geleneksel aile yapısı,
dini guruplaşmalar ve kadının statüsü değişmemiştir. Ne zengin Mısırlılar ne de aşağı
tabakaya mensup Mısırlılar bir sanayi toplumu zihniyeti kazanmamışlardır. Geleneksel
sosyo-ekonomik yapıda meydana gelen en önemli değişim loncaların ve köleliğin
kalkması olmuştur. Bu gelişmelerin büyük kısmı yüzyılın son yirmi yılı içerisinde
gerçekleşmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
1. ARŞİV KAYNAKLARI
1. 1. Bâb-ı Ali Tasnifi
Sadaret Amedi Kalemi (A. AMD.)
2-28-48, 3-3, (1267); 9-21, (1268); 36-47, (17 S. 1268); 31-37, (10. 8. 1267); 39-96,
(12. 22. 1268); 41-28, (16 S. 1269); 53-86, (18 Ca. 1271); 91-43, (1275); 41-28, (16 S.
1269).
Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi Belgeleri (A. DVN. MHM.)
6, A-87, (10 M. 1265); 7-A, 98, (29 Z. 1265).
Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi Mısır Mühimmesi (A. DVN. MSR.
MHM.)
A. DVNS. MSR. MHM. d. Dosya No. 15, sayfa sayısı 151. H. 1256-1333.
Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi (A. MKT. MHM.)
B. 12-39, (18. 5. 1265); 315-41, (1281 Ca. 21); 334-14, (12 M. 1282); 428-62, (17
Ş. 1285); 370-67, (11 Ş. 1283); 372-76, (10 N. 1283); 306-37, (14 S. 1281).
Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayet (A. MKT. UM.)
86-27, (1268)
1. 2. Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi
Hatt-ı Humâyûn (HAT.)
6945, (1214); 5969, (1212); 12561, (1214); 13457, (1214); 12584, (1204); 14142,
(1214); 3586–13; 3482; 3450-A; 6871; 3882-A; 3589; 6619; 3560; 3550; 3509; 3639-C;
5720; 14682; 7597; 20203; 276/16198-C, (23 Ca. 1250); 450/22347-C, (3 R. 1251);
20192, (1248); 20192, (1248); 20392, (1250); 20392, (1250); 372/20392-A, (1250);
20338, (1248); 20132, (1248); 360, 20075, (1251); 20441-A, (1254); 377, 20483, (29 Z.
1250); 20192, (1248); 20100-A, (1250); 377, 20477-D, (26 L. 1251); 377, 20477-F, (26
L. 1256); 379, (9 S. 1255); 20428-A, (1254); 379, 20519-C, (1253); 26018-B, (1254);
33264, (1255); 380, (30 M. 1255); 376, 20463-A, (29 Z. 1254).
1. 3. Hariciye Nezareti Evrakı
Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi (HR. MKT.)
20-73, (28 C. 1264); 39-51, (21 M. 1268).
Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Belgeleri (HR. SYS.)
44-18, (10. 12. 1869); 47-9, (22. 5. 1879); 25-32, (1878); 57-46, (06. 07. 1882); 57-
38, 25. 4. 1882.
1. 4. İradeler Tasnifi
İrade Dahiliye (İ. DH.)
242-14-688, (03 Z. 1267); 15035, 247, (05 Ra. 1268); 43481-625, (08 L. 1287);
38894-558, (05 Ş. 1283).
İrade Hariciye (İ. HR.)
4638-95, (02 Ca. 1269).
İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır (İ. MTZ. 05.)
1895-33, (12 Ş. 1268); (04 B.1255); 1-15, (15 B. 1255); 1-8, (14 C. 1255); 3-68, (06
Ca. 1256); 2-31, (14 L. 1255); 157-6, (15 Z. 1256); 4-109, (02 N. 1256); 8-216, (25 R.
1257); 1-15, (15 B. 1255); 7-182, (29 Z. 1256); 3-1, (25 R. 1255); 4-103, (25 Ş. 1256);
05, (10 L. 1256); 4-1, (29 R. 1255); 2-60, (14 Ra. 1256) ; 3-76, (19 C. 1256); 5-134, (26
L. 1256); 1-2, (16 M. 1257); , 2-58, (04 Ra. 1256); 05, (06 Ca. 1257); 6-154, (07 Z.
1256); 1-9, (29 C. 1255); 3-78, (23 C. 1256); , 6-168, (29 Z. 1256); 6-174, (29 Z. 1256);
7-84, (29 Z. 1256); 3-74, (11 C. 1256); 6-174, (29 Z. 1256); 10-265, (25 B. 1258); 10-
263, (10 B. 1258); 12-364, (22 Ca 1264); 12-377, (14 Za 1264); 13-405, (09 B. 1265);
15-496, (07 Ra 1268); 16-529, (26 M. 1269); 1895-33, (1268 Ş. 12); 15-501, (19 Ca.
1268); 14-473, (21 L. 1267); 14-464, (08 Ş. 1267); 16-534, (12 Ra. 1269); 17-581, (27
L. 1270); 17-583, (02 Za. 1270); 17-632, (21 Ş. 1272); 18-691, (19 Za. 1275); 17-633,
(29 Ş. 1272); 17-625, (15 S. 1272); 18-654, (03 Ca. 1273); 20-794, (10 M. 1282); 21-
864, (21 Ra. 1286); 19-715, (23 Ra. 1277); 20-817, (12 M. 1283); 20-820, (01. S.
1283); 20-823, (04 Ra. 1283); 20-839, (05. S. 1284); 21-873, (17 M. 1287); 21-874, (01
Ra. 1287); 09 B. 1289; 19-715, (23 Ra. 1277); 21-883, (26 Ra. 1288); 05, 19-779, (13 S.
1281); 21-940, (10 Ş. 1294); 22-951, (02 C. 1296); 22-956, (04 B. 1296); 22-998, (23
C. 1299); 23-1052, (22 N. 1299); 22-1043, (12 N. 1299); 24-1118, (04 Ra. 1302); 20-
796, (29 M. 1282); 16-534, (12 Ra. 1269); 14-464, (08 Ş. 1267); 14-473, (21 L. 1267);
20-796, (29 M. 1282); 20-796, (29 M. 1282); 25-1209, (11 C. 1302); 05, 21-876, (04 R.
1287); 25-1204, (30 Ca. 1302); 21-940, (10 Ş. 1294).
1. 5. Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV.)
1-31, (25 R. 1302); 2-10, (24 Ca. 1302); 1-31, (25 R. 1302).
1. 6. Yıldız Tasnifi
Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı (Y. A. HUS.)
168-73, (1298); 161-51, (1296); 9-4, (29 6. 1296); 161-1, (5. 3. 1296); 9-1, A-1,
(11. 6. 1295); 163-48, (1297); 161-69, (24. 7. 1296); 168-59, (10. 26. 1298); 170-132,
(8. 13. 1299); 168-71, (10. 11. 1298); 169-115, (4. 14. 1299); 165-71, (1. S. 1297); 171-
13, (1299. 9. 11); 169-68, (1299. S. 19); 168-82, (1298); (1298. 11. 14); 169-78, (1299
3. 23); 170-33, (1299. 6. 28); 162-64, (1296. 10. 21); 168-59, (1298. 10. 26); 178-54,
(1301 8. 6).
Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı (Y. A. RES.)
161-26, (1296 6. 7); 161-26, 7/6, (1296).
Yıldız Esas Evrakı (Y. EE.)
122/10/10, 39-121/2536, (1290); 91-1, (29 Z. 1255); 91-1, (1255); 25-12, (07 B.
1289); 43-24, (21 C. 1295); 122/10/10,39-121-2536, (1290); 121-35-2, 39-21-2260,
(1284); 79/23/8, 31-62-27-9, (1284); 76-3-1, 28-114-22, (1295); 127-27, (23 Z. 1295); .
70-13, (1293 Z. 9.); 116-24, (1296); 80-35, (1296); 116-25, (1296); 116-42, (05 B.
1296); 116-36, (1296); 43-35-2, 18. 127-498, (1295); 116-44, (1296); 42-262, (1296);
122-10-10, 39-121-2536, (1290); 84-16, (1296); 84-11, (15 B. 1299); 128-42, (22 Ş.
1299); 128-32, (27. Ş. 1299); 124-1, (1299); 84-53, 31-115, (1298); 116-6, (07. B.
1299); 116-13, (16 Ra. 1299); 127-34, (09 R. 1300); 124-44, (24 N. 1299); 128-153,
(1298); 87-55, (28 R. 1303); 126-27, (27 N. 1303); 127-85, (17 S. 1301); 128-126, (10
Ş. 1299); 129-17, (04 L. 1303).
Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı (Y. PRK. A.)
2-50, (1296 Ş. 19); 3-11, (1298); 3-51, (1299. L. 8); 3-21, (1298. Za. 5).
Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller (Y. PRK. AZJ.)
2-38,1-1, (1295); 4-91, (1298. Za. 7); 5-45, (1299. B. 12); 4-6, (1297. Za. 28).
Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabeti (Y. PRK. BŞK.)
5-9, (1298. Za. 8); 6-24, (1299. S. 13); . 5-49, (1299. S. 19); . 8-65, (1301. Ş. 5).
Yıldız Perakende Evrakı Elçilik, Şehbenderlik ve Ataşemiliterlik (Y. PRK. EŞA.)
2-70, (1298. Za. 20); 4-32, (1301. L. 1).
Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı (Y. PRK. HR.)
4-83, (1296); 8-7, (1302 06 R); 6-8, (1299 S. 18); 6-28, (1299. B. 23); . 6-34, (1299.
B. 28); 6-65, (1299. 30. Z); 4-11, (1296 M. 21).
Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı (Y. PRK. KOM.)
4-39, (1301 R. 2).
Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlik ve Komiserlikler Tahriratı (Y. PRK. MK.)
1-20, (1296); 1-60, (1299 Ra. 15); 1-63, (1299. B. 16); 1-47, (1298); 1-59, (1299);
1-86, (1301 Ş. 26).
Yıldız Perakende Evrakı Yâveran ve Maiyet-i Seniyye Erkân-ı Harbiye Dairesi (Y.
PRK. MYD.)
2-19, (1298. Z. 28)
Yıldız Perakende Evrakı Posta ve Telgraf Nezareti Maruzatı (Y. PRK. PT.)
1-150, (1299); 1-140, (1299); 1-108, (1299. Ş. 15); 1-122, (1299. N. 5); 1-131,
(1299. L. 5); 1-129, (1299. 1. 4.); 1-103, (1299. C. 26); 1-111, (1299. Ş. 29).
Yıldız Perakende Evrakı Mâbeyn Erkânı ve Saray Görevlileri Arîzaları (Y. PRK.
SGE.)
1-73, (1299. Ca. 4); 1-90, (1299. Z. 29).
(Y. PRK. SRN.)
1-71, (1300. M 25).
Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimliği (Y. PRK.
TKM.)
2-42, (1296 C. 12); 4-63, (1299 M. 29); 4-94, (1299. Ş. 12); 4-84, (1299 B. 17); 5-
10, (1300 S. 25); 4-103, (1299. Za. 29); 4-8, (1298. S. 14).
2. TETKİK ESERLER:
ABBAS HİLMİ II, The Last Kheidive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated;
Amira Sanbol), Ithaca Press, 1988.
ABD AL-RAHİM, A. Abd al-Rahim, “Land Tenure in Egypt and Its Social Effects on
Egyptian Society: 1798-1813”, Land Tenure and Social Transformation in The Middle
East, (Edit. Tharif Khalidi), American University of Beirut, 1982-1984, s. 237-250.
AÇBA, Sait, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara, 2004.
AHMET LÜTFİ EFENDİ, Vak’a-Nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. VI, , XI, XII, XII,
XIV (Yay. Haz. Münir Aktepe), T.T.K., Ankara, 1988.
AHMET RASİM, İki Hatırat Üç Şahsiyet, (Haz. İbrahim Olgun), İstanbul, 1976.
AKÇURA, Yusuf, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (18. ve 19. Asırlarda), T.T.K.
Ankara, 1985.
AKGÜNDÜZ, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Kanuni Devri
Kanunnameleri, c. 6, İstanbul 1993.
AKSIN, Ahmet, “Tanzimat’ın Harput Eyaleti’nde Uygulanması ve Karşılaşılan
Güçlükler”, Belleten, c. LXII, Aralık, 1998, S. 235’ten Ayrıbasım, T.T.K., Ankara,
1999, s. 851-861.
AKSÜT, Ali Kemali, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, İstanbul, 1944.
AKTAŞ, Gıyasettin, 19. Yüzyılda Ortadoğu’da İngiliz-Fransız Rekabeti, Fırat
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2001.
AKYILDIZ, Ali, Anka’nın Sonbaharı Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslar
arası Sermaye, İstanbul, 2005.
AL-GİRİTLİ, Ali, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, Cairo,
1952, c. XII, s. 40-60.
AL-JABARTİ, Abdurrahman, “The Revolution in Land Tenure, 1801-1815”, The
Economic History of The Middle East 1800-1914, London, s. 380-394.
AL-JABARTİ, Abdurrahman, Ajaibü’l-Akhbar fi’l-Tarajimwa’l-Akhbar, (Trans. T.
Philipp), Vol. III, Franz Steiner Verlag, Stutgart, 1994.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5–2, İstanbul, 1979, s. 900-906.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, İstanbul, 1977, s. 1115-1118.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın
Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya
Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, T.T.K. Ankara, 1942, s. 232-251.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 566- 579.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Vergi Sistemi Hakkında Kısa Bir
Araştırma”, A.Ü.D.T.C.F.D., c. 5, S. 2, Ankara, 1947, s. 195-200.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. 10, İstanbul, 1980, s. 86-89.
ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831-1841, I.
Kısım, T.T.K. Ankara, 1988.
AMMAR, H., Growing up in an Egyptian Village, London, 1954.
ANDERSON, Matthew Smith, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine
Bir İnceleme, (Çev. İdil Eser), İstanbul, 2000.
ANDIÇ, Fuat, ANDIÇ Süphan, Kırım Savaşı Âli Paşa ve Paris Antlaşması, İstanbul,
2002.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK., Ankara, 2003.
AYVERDİ, Samiha, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, c. III, 2. Baskı, İstanbul, 1978.
BABAN, Şükrü, Mısır Hatıratı, (Der. Erçin Erdoğmuş), Tercüman Gazetesi, Sayı 5054,
9 Mayıs 1976.
BAER, Gabriel, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in
Modern Egypt, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford Univesity Press, New York-
Toronto, 1968, s. 135-160.
BAER, Gabriel, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, London,
1962.
BAER, Gabriel,“Slavery in Nineteenth Century Egypt”, Journal of African History,
VIII, 3, London, 1967, s. 417-441.
BAĞLIOĞLU, Ahmet, Ortadoğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Fırat Üniversitesi, Orta
Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 11, Tarih Şubesi Yayınları No. 10, Elazığ,
2006.
BARKAN, Ömer Lütfi, XV. Ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai
Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul, 1943.
BAYUR Hilmi K., Sadrazam Kamil Paşa Siyasi Hayatı, Ankara, 1954.
BAYUR, Yusuf H., Türk İnkılabı Tarihi, c. I, Ankara, 1983.
BECKER, C. H., “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”,
M.E.B. İ.A., İstanbul, 1978, c. 8, s. 219-242.
BERGER, M., Bureaucracy and Society in Modern Egypt, Princeton, 1957.
BERZEG, Kazım, “İslam Âleminde Çerkez Liderliği Dönemi (Mısır Çerkez Devleti
1250-1517)”, Tarih ve Toplum, S. 48, s. 304-307.
BIANQUİS, Thierry, “Autonomous Egypt From İbn Tulun To Kâfur, 868-969”, The
Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry,
Cambridge, 1998, s. 86 -120.
BLACKMAN, W. S., The Fellahin of Upper Egypt, London, 1927.
BLUNT, Wilfrid Scawen, Secret History of The English Occupation of Egypt Being A
Personal Narrative of Events, London, 1910.
BRAUDEL, Fernand, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (Çev. Mehmet
Ali Kılıçbay), c. 2, Ankara, 1992.
CEVDET PAŞA, Tezakir, 1-12. (Yay. Cavit Baysun), Ankara, 1953.
CLOT, Andre, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), (Çev.
Turhan Ilgaz), İstanbul, 2005.
COLLAS, Bernard Camille, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve
Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), İstanbul, 2005.
CROUCHLEY, A. E., The Economic Development of Modern Egypt, London, 1938.
CUNNİNGHAM, Allan, Eastern Questions in The Nineteenth Century, Vol. II, London,
1993.
CUNO, Kenneth M., The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower
Egypt 1740-1858, Cambridge University Press, 1930.
ÇADIRCI, Musa; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik
Yapısı, TTK., Ankara, 1997.
ÇAKIR, Coşkun, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul, 2001.
ÇANDAR, Tevfik, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970.
ÇETİN, Atilla, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, Osmanlı Belgelerine Göre,
İstanbul, 1998.
DABAĞYAN, Levon Panos, Osmanlı’da Şer Hareketleri ve Abdülhamit Han, İstanbul,
2003.
DARKOT, Besim, “Mısır”, M.E.B. İ.A., c.8, İstanbul, 1977, s. 217-269.
DERİNGİL, Selim, “The Ottoman Response to The Egyptian Crisis of 1881-1882”,
Milde Eastern Studies, Ocak, 1988, c. 24, S. 1, s. 8-15.
DEVELLİOĞLU, Ferit Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Yayına Hazırlayan Aydın Sami
Güneyçal, 11. Baskı, Ankara, 1993.
DİCEY, Edward, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent
Garden, London, 1902.
EL-EYYUBİ, İlyas Tarihu Mısır fi Ahdi’l-Hidiv İsmail Paşa, min sene 1863 ila sene
1875, c.1, Kahire, 1990.
EL-HİTTA, Ahmad, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, Cairo,
1957, s. 219-230.
EL-MOUELHY, İbrahim, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes
en Egypt (1517-1917), Conseil Supreme D’Atatürk Pour Culture, Language et Histoire
Publicatios de la Societe Turque D’histoıre, Serie VII, No. 93, Imprimerie de la Societe
Turque D’histoire, 1989.
ENGELHARDT, Tanzimat ve Türkiye, (Çev. Ali Reşad), İstanbul, 1999.
ENGİN, Nihat, Osmanlı Devleti’nde Kölelik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul 1998.
ERCAN, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayri Müslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar
Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara, 2001.
ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, T.T.K., Ankara,
1953.
ERYILMAZ, Bilal, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul, 2006.
FÂFIK, Abdülkerim, el-Arap ve’l-Osmaniyyun 1516-1916, 1. Baskı, Dımaşk, 1974.
FAHMY, Khaled, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge
History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century,
Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 145–155.
FAHMY, Khaled, “Ulus ve Asker Kaçakları: Mehmet Ali’nin Mısır’ında Zorunlu
Askerlik”, Devletin Silahlanması Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik
(1775-1925), (Der. Erik Jan Zürcher), İstanbul, 2003, s. 65-85.
FARMAN, Elbert E., Egypt and Its Betrayal: An Account of The Country During The
Periods of İsmail and Tewfik Pashas and How England Acquired A New Empire, New
York, The Grafton Press, 1908.
GİRARD, P. S. “Agricultural and Industral Techniques in 1800”, The Economic History
of The Middle East 1800-1914, s. 375-385.
GORDON, Lady Duff, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), London,
1969.
GÖKBİLGİN, M. Tayyip, “Midhat Paşa”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 270-282.
GÜLDEŞ, Dilek, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882),
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul, 1999.
GÜLER, Zeynep, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, İstanbul,
2004.
HADDAD, George A., “A Project for the Independence of Egypt, 1801”, Journal of
The American Oriental Society, Vol. 90-2, 1970, s. 169-269.
HARİS, Christina Phelps, Nationalism and Revolution in Egypt, The Role of The
Muslim Brotherhood, London, Paris, 1964.
HARRAZ, El Sayed Ragab, “Egypt and the Slave Trade During the First Half of the
Nineteenth Century”, Mecelletü Külliyetü’l-Adab Camiatü’l-Kahire, c. 32-33, Cairo,
1970-1971, s. 1-19.
HARRİS, William, Levant Bir Kültürler Mozaiği, (Çev. Ercan Ertürk), İstanbul, 2005.
HATHAWAY, Jane, “Egypt in The Seventeenth Century”, The Cambridge History of
Egypt Modern Egypt, from 1517 to The End of The Twentieth Century, Vol. 2, Edited
By M.W. Dally, Cambridge, 1998, s. 249-320.
HATHAWAY, Jane, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, (Çev.
Nalan Özsoy), İstanbul, 2002.
HOCAOĞLU, Mehmet, Abdülhamit Han ve Muhtıraları (Belgeler), İstanbul, 1989.
HOLT, P. M., “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”,
BSOAS., c. XXIV, Hertford, 1961, s. 216-230.
HOLT, P. M., “The Pattern of Egyptian Political History From 1517- 1798”, Political
and Social Change in Modern Egypt, Oxford Univesity Press, New York-Toronto,
1968, s. 150-200.
HOLT, P.M., “Ottoman Egypt During Seventeenth Century”, BSOAS, XXIV – 2, 1962,
s. 218-235.
HORNUG, Eric, Mısır Tarihi, (Çev. Z. Aksu Yılmazer), İstanbul, 2003.
HOURANİ, Albert Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alagon), İstanbul, 2003.
HUNTER, F. Robert, Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household
Government to Modern Bureaucracy, University of Pitsburgh Press, 1992.
ISSAWİ, Charles The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University
of Chicago Press, Chicago and London, 1966.
ISSAWİ, Charles, Egypt in Revolution, London, 1963.
İBN KESİR, El Bidaye ven Nihaye Büyük İslam Tarihi, (Çev.Mehmet Keskin), İstanbul,
1994.
İLBERT, R., Yannakis I, Hassoun J., İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü
Modeli: Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik, (Çev. Barış Kılıçbay), İstanbul, 2006.
İNALCIK, Halil, SEYİTDANLIOĞLU Mehmet (Derleyen); Tanzimat Değişim
Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara, 2006.
İNAN, Afet, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, T.T.K. Ankara, 1992.
İRTEM, Süleyman Kâni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Yay. Haz.
Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999.
İS-SİNAFİRİ, İbrahim Muhammed, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1993.
JORGA, Nicole, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul,
2005.
KANTEMİR, Dimitri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, c. III,
(Çev; Özdemir Çobanoğlu), Ankara, 1979.
KARADAĞ, Raif, Şark Meselesi, İstanbul, 2005.
KARAHAN, Abdülkadir, “Bilinmeyen Bir Mektubuna Göre Ali Suavi’nin Kişiliği ve
Mısır Yönetiminde Bir Afrika Devleti Kurma Hayali”, VII. Türk Tarih Kongresi
Ankara, 25-29 Eylül 1970 Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara, 1973, s. 586-590.
KARAL, Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), İstanbul,
1938.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri 1789- 1856,
c. V, T.T.K. Ankara, 1999.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri(1856-1861), c. VI,
T.T.K., Ankara, 2000.
KARAMÜRSEL, Ziya, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989.
KARPAT, Kemal H., Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri,
(Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 2003.
KARPAT, Kemal H., Osmanlı’da Değişim, Modernleşme ve Uluslaşma, (Çev. Dilek
Özdemir), Ankara, 2006.
KAYNAR, Reşat, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, T.T.K., Ankara, 1991.
KEÇECİZADE R. Fuat, “Mısır İdaresi Hakkında İsmail Paşa’ya Mektub-i Sâmi”,
TOEM, c. 42, İstanbul, 1334, s. 359-364.
KELLY, J. B., “Mehemet Ali’s Expedition to The Persian Gulf: 1837-1840”, Middle
East Studies, I. Bölüm, c. 2, No. 1, Ekim 1965, s. 31-45.
KIZILTOPRAK, Süleyman, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin
Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001.
KLEBER, Kleber en Egypte 1798-1800, Presentation et notes par Jacques et Henry
Laurens, Instıtut Français D’archelogie Orientale, 1995.
KOLOĞLU, Orhan, İlk Gazete İlk Polemik Vekayi-i Mısriye’nin Öyküsü ve Takvim-i
Vekayi ile Tartışması, Ankara, 1989.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, İstanbul,
1981.
KÖPRÜLÜ, O. Fuat, “Tevfik Paşa”, MEB. İA., c. XII-II, İstanbul, 1988, s. 213-215.
KRAMERS, J. H., “Mehmet Ali Hanedanı Devri ve istiklal (XIX. Asırdan İtibaren)”,
M.E.B. İ.A, c. 8, İstanbul, 1978, s. 257-265.
KRAMERS, J. H., “Şerif Paşa”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 442-445.
KURAN, Ercüment, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 83-90.
KURDAKUL, Necdet, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark
Meselesi, İstanbul, 1976.
KURŞUN, Zekeriya, “Hicaz”, TDV. İA., c. XVII, s. 347 -349.
KURŞUN, Zekeriya, Küçük Mehmet Sait Paşa (Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri)
1838-1914, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 1991.
KURŞUN, Zekeriya, Yol Ayrımında Arap-Türk İlişkileri, İstanbul, 1992.
KUTLUOĞLU, Muhammet, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist
Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime
Porte, İstanbul, 1998.
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Harekâtı 1908-
1918, Ankara, 1982.
LANDAU, Jacob M., “The Jews in Nineteenth Century Egypt Some Socio-Economic
Aspects”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from the
Ottoman Conquest to the Arap Republic, Edt. P. M. Holt, London, Oxford University
Press, New York, Toronto, 1968, s. 196-281.
LANDERS, David S., Bankers and Pashas International Finance and Economic
Imperialism in Egypt, London, 1958.
LANE, Edward W., An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians,
East-West Publications The Hague and London, 1833-1835.
LANE, Edward W., Cairo Fifty Years Ago, London, 1869.
LEEDER, S. H., Modern Sons of The Pharaos, London, 1918.
LEWİS, Bernard, The Emergence of Modern Turkey, Londra-New York-Toronto, 1966.
LEWİS, Bernard, Uygarlık Tarihinde Araplar, İslamiyet Öncesinden Hz. Muhammet ve
İslamiyet’in Doğuşuna, Fetihler Çağından Günümüze Ortadoğu ve Avrupa’da Araplar,
İstanbul, 2006.
LUXEMBURG, Rosa, Sermaye Birikimi, (Çev. Tayfun Ertan), İstanbul, 1986.
MACLEAN, Gerald, Doğu’ya Yolculuğun Yükselişi Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz
Konukları (1580-1720), (Çev. Dilek Şendil), İstanbul, 2004.
MADDEN, R. R., Travels in Turkey, Egypt, Nubia and Paletsine in 1824, 1825, 1826
and 1827, London, 1829, Vol. III.
MAHMUD, Seyyid Muhammed es-Seyyid, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul, 1990.
MANNEH, B. Abu, “Sultan Abdulhamid II and Shaikh Ebulhuda Al-Sayyadi”, Middle
Eastern Studies, Oxford Univesity Press, New York, 1979, c. 9, s. 140-165.
MANSEL, Philip, Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları, (Çev.
Nigar Alemdar), İstanbul, 1998.
MANSFİELD, Philip, A History of The Middle East, London, 1993.
MARSUT, Afaf Lütfi es-Seyid, A Short History of Modern Egypt, Cambridge
University Press, London, 1991.
MARSUT, Afaf Lütfi es-Seyid, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge
University Press, London, 1984.
MAYER, Thomas, The Changing Past Egyptian Historiography of the Urabi Revolt,
1881-1983, University Pres of Florida, Gainesville, 1925.
McCARTHY, Justin, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları,
İstanbul, 2006.
MEHMET ARİF BEY, Başımıza Gelenler, c. I-II, 4. Baskı, İstanbul, 1990.
MISIR SÂLNÂMESİ 1871, ( Yay. Haz. Prof. Mustafa Öztürk, Arş. Gör. Sevda Özkaya
Özer), Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih
Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005.
MİKHAİL, K., Copts and Moslems Under British Control, London, 1911.
MİSMER, Charles, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975.
MİTCHELL, Timothy, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, İstanbul, 2001.
MOLTKE, Helmuth, Von Moltke’nin Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs),
İstanbul, 1999.
MOSHARRAFA, M. M., Cultural Survey of Modern Egypt, Vol. II, London, 1948.
MUSTAFA NURİ PAŞA, Netayic ül-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı
Tarihi, c. I-II, (Sadeleştiren N. Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992.
MUSTAFA, Ahmed Abd el-Rahim, “The Breakdown of the Monopoly System in Egypt
after 1840”, Political and Social Change in Modern Egypt Historical Studies From The
Otoman Conquest to United Arab Republic, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford
University Pres, New York-Toronto, 1968, s. 291-308.
NUMANİ, Şibli, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi, (Çev. Yusuf Karaca), İstanbul,
2002.
O’BRİEN, Patrick, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt:
1821-1962”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from The
Otoman Conquest to The United Srap Republic, (Edit. P.M. Holt), London, Oxford
University Press, New York-Toronto, 1968, s. 162-195.
OWEN, Roger, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”,
The Modern Middle East, London-New York, 1999, s.111-130.
ÖZBARAN, Salih, “Kızıldeniz’de Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi”, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul 1997, S.31, s. 80-89.
ÖZER, Z. Yusuf, Mısır Tarihi, T.T.K. Ankara, 1987.
ÖZTÜRK, Mustafa, Tarih Felsefesi, Elazığ, 2004.
PAKALIN, Mehmet Zeki, Son Sadrazamlar ve Başvekiller, c. 1, İstanbul, 1944.
PAMUK, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005.
PHİLİPS, James, A History of The Revolt of Ali Bey Against the Ottoman Porte,
London, Tarihsiz.
PİTCHER, E. Donald, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar
Tırnakcı), İstanbul, 2001.
POOLE, Stanley Lane, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, (Çev. Can Yücel),
Ankara, 1999.
RAGIB RAİF, Ahmet Rauf, Mısır Meselesi, Babıâli Hariciye Nezareti, İstanbul, 1334.
RAYMOND, Andre, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, (Çev. Ali Berktay), İstanbul
1995.
RAYMOND, Andre, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir
Osmanlı Kentinin Yükselişi, (Çev. Alp Tümertekin), İstanbul, 1998.
REEVE, William, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, London,
1960.
RİCHMOND, J. B., Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity,
Methuen, 1965.
RİTNER, R. K., “Egypt Under Roman Rule: The Legacy Of Ancient Egypt”, The
Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry,
Cambridge, 1998, s. 1-34.
RİVLİN, Helen Anne B., “The Railway Question in the Otoman-Egyptian Crisis of
1850-1852”, The Middle East Journal, XV/4, Autumn 1961, s. 365-388.
RİVLİN, Helen Anne B., The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Harvard
University Press, Cambridge, Massachusetts, 1961.
SABRY, Mehmet, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, İstanbul, 1964, s. 337-339.
SABRY, Mehmet, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient
(1811-1849) Egypte, Arabie, Soudan, Crete, Syrie, Paletsine, Paris, 1930.
SAGAY, Reşat, XIX. Ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve
Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972.
SAMMARCO, Angelo, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a
L’Occupation Britannique (1801-1882), Le Regne du Kheidive İsmail de 1863 a 1875,
Tome III, Le Caire, 1937.
SANDER, Oral, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir
Deneme, 4. Baskı, Ankara, 2006.
SANDERS, “The Fatımid State, 969-1171”, The Cambridge History of Egypt İslamic
Egypt 640 - 1517, Vol. I, s. 151 -175.
SANDS, Emily, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, (Çev. Levent Türer), İzmir,
2005.
SCHÖLH, Alexander, Egypt for The Egiptians The Socio-Political Crisis in Egypt
1878-1882, Published for The Middle East Centre St. Antony’s College, Oxford, Ithaca
Press, London, 1981.
SERTOĞLU, Midhat, Osmanlı Tarih Lûgatı, 2. baskı İstanbul, 1986.
SEYYİD, E. F., “Fatımiler”, TDV. İ.A., c. 12, İstanbul, 1995, s. 228-240.
SHAW, S. J., “The Land Law of Ottoman Egypt (960/1553): A Contribution to the
Study of Land Holding in the Early Year of Ottoman Rule in Egypt”, Der İslam, 1963,
XXXVIII, s. 335-345.
SHAW, Stanford J., Ottoman Egypt in the Eighteenth Century The Nizamnâme-i Mısır
of Cezzar Ahmet Paşa, Harvard University, Massachusetts, 1962.
SHAW, Stanford, Shaw Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (Çev.
Mehmet Harmancı), c. 1, İstanbul, 2004.
SHAW, Stanford, The Financial And Administrative Organization And Development Of
Ottoman Egypt, 1517-1798, Princeton, 1962.
SİNOUE, Gilbert, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, (Çev. Ali Cevat
Akkoyunlu), İstanbul, 1997.
SOYSAL, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk- Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–
1802), Ankara, 1964.
SULTAN ABDÜLHAMİT, Siyasi Hatıratım, 5. Baskı, İstanbul, 1987.
SULTAN ABDÜLHAMİT, Sultan Abdülhamit’in Hatıra Defteri, (Haz. İsmet Bozdağ),
8. Baskı, İstanbul, 1986.
ŞAHİN, İlhan, “Abbas Hilmi I”, TDV. İA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 25-26.
ŞAM, Emine Altunay, “İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın
Raporu”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 147, Aralık, 2003, s. 117-131.
ŞEMSETTİN SÂMİ, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, Ankara, 1996.
ŞİMŞİR, Bilal, Fransız Belgelerine Göre Midhat Paşa’nın Sonu, Ankara, 1970.
TAHSİN PAŞA, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamit, Beşinci Baskı, İstanbul, 1999.
TANSEL, Selim, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969.
TEKİNDAĞ, Şihabeddin, “Derviş Paşa”, MEB. İA., c.3, s. 552-.553.
THE EARL OF CROMER, Modern Egypt, London, 1908.
TİBİ, Bessam, Arap Milliyetçiliği, (Çev. Taşkın Temiz), İstanbul, 1998.
TİGNOR, Robert L., Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914,
New Jersey Princeton University Pres, 1966.
TOK, Özen XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri, 2003.
TOLEDANO, Ehud R., “Social and Economic Change in The “Long Nineteenth
Century” ”, The Cambridge History of Egypt, Vol. II, Edited by M.V.Dally, Cambridge
University Press, 1965, s. 265-271.
TOLEDANO, Ehud R., Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Y. Hakan Erdem),
İstanbul, 1994.
TOLEDANO, Ehud R., State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge
University Press, Cambridge, 1970.
TUNCER, Hüner, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ankara, 2000.
UÇAROL, Rifat, Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919), Askeri ve Siyasi Hayatı, II.
Baskı, İstanbul, 1989.
UZUN, Ahmet, Tanzimat ve Sosyal Direnişler, İstanbul, 2002.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, “Amedçi Mustafa Reşit Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır
Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu”, Belleten, c. 6, T.T.K., Ankara, 1942,
s. 263-267.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1970.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı,
Ankara, 1948.
ÜLKER, Necmi, “XVIII. Yüzyılda Mısır ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır
Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İzmir, 1994, s. 1-10.
ÜLMAN, Haluk, “Tanzimattan Cumhuriyet’e Dış Politika ve Doğu Sorunu”,
Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, s. 275-286.
WALKER, James, “Süveyş Kanalı”, MEB. İA., c. 11, İstanbul, 1979, s. 255-257.
WALLACE, D. Mackenzie, Egypt and The Egyptian Question, London, 1883.
WİNTER, Michael Egyptian Society Under Ottoman Rule, 1517-1798, Londra, 1992.
WİNTER, Michael, “Ottoman Egypt 1525- 1609”, The Cambridge History Of Egypt
Modern Egypt From 1517 To The End Of The Twentieth Century, Edited By M.W.
Daly, Cambridge University Press, Vol. 2.
WİNTER, Michael, “The Ottoman Occupation”, The Cambridge History of Egypt,
İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 490-517.
WRİGHT, A., H. Cartwright, A., Twentieth Century Impressions of Egypt, London,
1909.
YAMAN, Talat Mümtaz, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın İsyanı Üzerine Anadolu
ve Rumeli’ye Gönderilmiş Olan Bir Emirname”, Tarih Vesikaları, c. 1, S. 1-6, Havran,
1941, s. 426-429.
BELGELER LİSTESİ
BELGE 1: BOA. Y. EE., 122-10-10, 39-121-2536, 1290, İsmail Paşa’ya hidivlik
unvanının verilmesi, veraset uygulamasında yapılan değişiklik, vergi ve asker sayısı
konusunda yapılan düzenlemeler ile ilgili…………………………………………….352
BELGE 2: BOA. A. DVN. DVE. 2A-67, 29 Z. 1260, Mısır Meselesi’nde Büyük
Devletlerin Osmanlı Devleti’ni desteklediklerine dair Avusturya Maslahatgüzarı’nın bir
yazısının tercümesi……………………………………………………………………358
BELGE 3: BOA. İ. MTZ. 05. 20-839, 05 S. 1284. Mısır Valisine Hidiv Denilmesine,
Vali Tabirinden Vazgeçilmesine ve Uhdesinde Eskiden Olduğu Gibi Sadaret Payesi ve
Paşalık Unvanı Baki Kalmasına Dair…………………………………………………360
HARİTALAR LİSTESİ
HARİTA 1: Aşağı Mısır, Yukarı Mısır, Orta Mısır…………………………………364
HARİTA 2: Suriye ve Mısır’ı Gösteren Harita……………………………………...365
FOTOĞRAFLAR LİSTESİ
Foto 1: İsmailiye Sarayı…………………………………………………………...367
Foto 2: Abidin Meydanı…………………………………………………………...368
Foto 3: Nil Üzerindeki İlk Modern Köprü………………………………………...369
Foto 4: Mahmudiye Kanalı………………………………………………………..370
Foto 5: Süveyş Kanalı……………………………………………………………..371
Foto 6: Süveyş Kanalı’nın Açılışında Şeref Tribünü…………………………….. 372
ÖZGEÇMİŞ
1977 yılında Elazığ’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Elazığ’da tamamladım.
Yüksek öğrenimimi 1994-1998 yılları arasında Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümünde tamamladım. 1998 yılında Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Programına kaydoldum ve
2001 yılında yüksek lisansımı tamamladım. Aynı yıl, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsünde Doktora programına başladım. Halen Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktayım.
Sevda ÖZKAYA ÖZER
ELAZIĞ-2007
Osmanl¤± Ba¥kentlerinde Sanat ve K£¼lt£¼r - Okyanus Koleji 2019-09-27¢ Osmanl¤± Ba¥kentlerinde Sanat
Osmanl¤± Mutfak K£¼lt£¼r£¼nde ¥â€erbetlerin Yeri ve T£¼ketimi ... 1499 Osmanl¤± Mutfak K£¼lt£¼r£¼nde