osmanlı_İdaresinde_mısır

372
T. C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI OSMANLI DEVLETİ İDARESİNDE MISIR (1839-1882) DOKTORA TEZİ DANIŞMAN HAZIRLAYAN Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Sevda ÖZKAYA ÖZER ELAZIĞ – 2007

Upload: osmanxcengiz

Post on 26-Jul-2015

195 views

Category:

Documents


7 download

TRANSCRIPT

T. C.

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

OSMANLI DEVLETİ İDARESİNDE MISIR

(1839-1882)

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Sevda ÖZKAYA ÖZER

ELAZIĞ – 2007

ÖZET

Doktora Tezi

Osmanlı Devleti İdaresinde Mısır (1839-1882)

Sevda ÖZKAYA ÖZER

Fırat Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı

2007; Sayfa: XVIII+369

Mısır, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet ine girdiği XVI. yüzyıldan itibaren

devletin en önemli eyaletlerinden biri olmuş ve bu konumunu XX. yüzyılın ilk yarısına

kadar korumuştur. Osmanlı Devleti’nin ilk salyaneli eyaleti olan Mısır’ın idaresinde,

merkezî otoriteden oldukça uzak bir yerde bulunması sebebiyle güçlüklerle

karşılaşılmıştır. Nil Nehri’nin hayat verdiği bu topraklarda, eski çağlardan beri gelip

yerleşenler, bölgede bağımsız olarak hâkimiyet kurmak için mücadele etmişlerdir.

İslam fethi ve Osmanlı hâkimiyet i dönemlerinde de aynı durum söz konusudur.

Osmanlı Devleti’nin atadığı valiler ya bölgedeki Memluk Beyleri ile yaptıkları

mücadelelerde başarısız olarak geri çekilmişler ya da başarılı olup bağımsızlıklarını ilan

etmişlerdir. Söz konusu durumun ortaya çıkmasında Mısır’ın devlet merkezine uzak bir

konumda bulunmasının etkisi göz ardı edilemez. Ancak Mısır’da güçlenerek hâkimiyet

iddiasında bulunmak adeta bir gelenek halini almıştır. Nitekim Mısır tarihinde, modern

Mısır’ın kurucusu olarak kabul edilen Mehmet Ali Paşa da bu topraklara ayak bastığı

andan itibaren Osmanlı Devleti’nden fiilen bağımsız olmak için bir takım faaliyetlere

girişmiş ve XIX. yüzyıl Osmanlı-Mısır ilişkilerinin seyrini bu yönde belirlemiştir.

Mehmet Ali Paşa dönemi, Mısır’da veraset idaresinin geçerli olduğu bir

dönemdir ve bu durum İsmail Paşa’nın tahta geçmesine kadar devam etmiştir. Bölgede

Mehmet Ali Paşa ile daha sonra İsmail Paşa’nın yönetime gelmesi arasında geçen

süreçte, Mısır Valiliği’ne gelen Abbas ve Sait paşalar dönemlerinde siyasi anlamda bir

sükûnet yaşanmıştır. Söz konusu dönemlerin önemli olayları arasında Mısır’da

demiryolu yapımına başlanması ve Tanzimat Fermanı’nın bölgede uygulanmasına

yönelik tartışmalar sayılmalıdır.

Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır tarihinde ikinci büyük reformist olarak anılan

İsmail Paşa, muhtariyet haklarını genişletmek için çok çalışmıştır ve çalışmalarının

neticesinde Hidivlik unvanını elde ederek Mısır’ı neredeyse merkezden tamamen

koparmıştır. Bu dönem içerisinde, gerek Süveyş Kanalı’nın açılması gerek demiryolu

ağının genişletilmesi ile iktisadi ve kültürel anlamda büyük bir gelişme sağlanmıştır.

Ancak bu gelişmelerin büyük masraflara yol açması maliyeyi zor duruma sokmuş ve

Mısır’a müdahale etmek için fırsat arayan Avrupalı Devletlere gerekli bahaneyi

sağlamıştır.

Mısır’da kanallar, fabrikalar, demiryolu ve liman inşaları Avrupalı Devletlerden

edinilen borçlarla yapılmaktaydı. Ancak, Afrika Kıtası’nda bir Avrupa medeniyeti

yaratmak isteyen İsmail Paşa, bu borçların faizlerini bile ödeyemez hale gelince

Avrupa’nın ilk müdahalesi iktisadi anlamda gerçekleşmiş ve arkasından askeri

müdahale gelmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu siyasi ve

iktisadi çöküntü nedeniyle Mısır’ın işgali kaçınılmaz olmuştur.

Mısır, geçirdiği tüm siyasi ve iktisadi gelişmelerin olumsuz sonuçlanmasına

rağmen modernleşme anlamında oldukça büyük ilerlemeler göstermiş bir bölgedir.

Mehmet Ali Paşa döneminde başlayan bu modernleşme çalışmalarının asıl maksadı

askeri gücü canlı kılmaktı. Osmanlı Devleti’ni, güçlü ordusu sayesinde zor durumlara

sokan Mısır, merkezin başta ordusunu olmak üzere tüm kurumlarını modernleştirmek

için çalışmalar yapmasına da yol açmıştır.

Anahtar Kelimeler: Mısır, Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa, İsmail Paşa, Tanzimat

Fermanı.

SUMMARY

Egypt became one of the most important provinces of the state since it went

under the dominance of the Ottoman State in 16.century and it kept this

statement until the first half of 20. century. Egypt was the first “salyaneli” province of

the Ottoman State and since it was so away from the central authority, there

were difficulties about its management. Since the old ages, people who came

and settle in these lands where the Nile gave life, struggled for an

independent dominance in the region. This statement is the same in the

Ottoman and Islamic conquest terms.

The viceroys who were appointed by Ottoman State were defeated by “Memluk”

feudal chiefs or beated them and decelerated their own independence. In the

occurring of this statement, being away from the center is an important

reason but also claiming dominance after being stronger in Egypt was like a

tradition. In just the same way, Mehmet Ali Pasha who is known as the

founder of the modern Egypt in Egypt history, tried some ways in order to be

actually independent until he first came to this lands and identificated the

19. century Ottoman-Egypt relations in this way.

In the term of Mehmet Ali Pasha, there was “veraset” management in Egypt and

this statement went on until İsmail Pasha. In the time period between Mehmet Ali

Pasha came to the head and İsmail Pasha came to the head, in the terms of

Abbas and Said Pashas there was a political silence in Egypt. Some important

events of these terms were starting the building of railway and the

arguments about practicing the “Tanzimat Fermanı” in the region.

İsmail Pasha, who is known as the second big reformer after Mehmet Ali Pasha

in Egypt history, hardly tried to widen the “autonomy” rights of Egypt and

had the “Khedive title” and nearly pulled Egypt away from the centre. In

this term, Egypt had a great economic and cultural development with opening

the Süveyş Channel and widening of the railway net. But these developments brought

economic difficulties to Egypt and so gave the reason to the European States which was

needed to interfere Egypt.

In Egypt, channel, fabric, railway and harbor buildings were made with the

loans taken from European States. But İsmail Pasha, who wanted to build up a

European civilization in African lands, was not able to give back the

interests of these loans anymore and the first interference of Europe came

economically which was followed by military interference. Occupation of

Egypt was unavoidable also because of the political and economic collapse

of the Ottoman State.

Although the negative results of all the political and economic

developments, Egypt showed big developments about modernity. Main aim of

these modernity studies, started in the term of Mehmet Ali Pasha, was to make

the militarily force alive. Egypt gave Ottoman State difficult statements,

because of its strong army. Also Egypt caused the centre to make studies in

order to develop its all institutions-first of all its army.

Key Words: Egypt, Ottoman State, Mehmet Ali Pasha, İsmail Pasha, Tanzimat

Fermanı.

İÇİNDEKİLER

ÖZET ................................................................................................................................I

SUMMARY ...................................................................................................................III

İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. V

TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................. X

ÖNSÖZ ..........................................................................................................................XI

KISALTMALAR .......................................................................................................XIII

KONU VE KAYNAKLAR......................................................................................... XV

GİRİŞ ................................................................................................................................I

BİRİNCİ BÖLÜM

1. MISIR’DA İDARİ TEŞKİLAT VE NÜFUS

1.1. Mısır’ın İdari Taksimatı ................................................................................... 26

1.1.1. Vilayetler (Keşufiyyetler) ........................................................................... 30

1. 1. 2. Sancaklar ................................................................................................... 32

1. 2. XVI. Yüzyılda Beylerbeyilik Olarak Mısır................................................. 36

1. 2. 1. Mısır Beylerbeyi’nin Tayini ..................................................................... 38

1. 2. 2. Mısır Beylerbeyi’nin Görevleri................................................................ 41

1. 2. 3. Mısır Beylerbeyilerinin Görev Süreleri .................................................. 44

1. 2. 4. Mısır Beylerbeyi’nin Azli ......................................................................... 44

1. 2. 5. Mısır Beylerbeyi’nin Teftişi ..................................................................... 45

1. 2. 6. Mısır Beylerbeyi’nin Yardımcıları.......................................................... 46

1. 3. Mısır’ın İdarecileri ........................................................................................... 48

1. 3. 1. Muhafaza Sancak Beyleri ........................................................................ 48

1. 3. 2. Beylerbeyi Kaymakamı ............................................................................ 49

1. 3. 3. Memluk Beyleri......................................................................................... 50

1. 3. 4. Kâşifler....................................................................................................... 51

1. 3. 5. Şeyhü’l-Araplık ......................................................................................... 53

1. 4. Divân-ı Âli...................................................................................................... 54

1. 4. 1. Divân-ı Âli Üyeleri .................................................................................... 55

1. 4. 2. Divân-ı Âli’nin Toplanması...................................................................... 56

1. 4. 3. Divân-ı Âli’de Görüşülen Konular ve Alınan Kararlar ........................ 57

1. 5. Mısır’ın Nüfusu ................................................................................................. 58

1. 5. 1. Mısır Nüfusunu Oluşturan Unsurların Genel Özellikleri..................... 64

1. 6. XIX. Yüzyılda Mısır İdari Kurumlarında Meydana Gelen Değişiklikler ... 67

1. 6. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi......................................................................... 67

1. 6. 2. Valilikten Hidivliğe Geçiş (1867) ............................................................. 73

İKİNCİ BÖLÜM

2. MISIR’DA VERASET DÖNEMİ

2. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi (1805–1848) ........................................................... 78

2. 1. 1. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi ................................ 78

2. 1. 2. Mehmet Ali Paşa’nın Vehhâbilerle Mücadelesi..................................... 98

2. 1. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Sudan’ı İlhakı..................................................... 100

2. 1. 4. Mehmet Ali Paşa ve Mora İsyanı .......................................................... 102

2. 1. 5. Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın İlk Safhası: Suriye’nin İşgali................. 107

2. 1. 6. Mısır Meselesine Yabancı Devletlerin Müdahalesi.............................. 112

2. 1. 7. Mısır Meselesi Hakkında Avrupa Devletlerinin Politikaları .............. 122

2. 1. 8. Veraset Fermanı ve Özellikleri .............................................................. 130

2. 1. 9. Boğazlar Sözleşmesi ................................................................................ 135

2. 1. 10. Tanzimat ve Mısır ................................................................................. 136

2. 2. Abbas Paşa Dönemi ........................................................................................ 142

2. 2. 1. Abbas Paşa’nın Batı Karşıtlığı .............................................................. 143

2. 2. 2. Abbas Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri ...................................................... 144

2. 3. Said Paşa Dönemi............................................................................................ 148

2. 3. 1. Said Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri ......................................................... 149

2. 3. 2. Süveyş Kanalı Meselesi........................................................................... 151

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. HİDİVLİK DÖNEMİ VE İNGİLTERE’NİN MISIR’I İŞGALİ

3. 1. İsmail Paşa Dönemi (1863-1879) ................................................................... 155

3. 1. 1. İsmail Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi ........................................ 155

3. 1. 2. İsmail Paşa’nın Avrupa Siyaseti............................................................ 157

3. 1. 3. İsmail Paşa’nın Babıâli İle İlişkileri...................................................... 158

3. 1. 3. 1. Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati .................................................. 159

3. 1. 3. 2. Babıâli’ye Karşı Meydana Gelen Ayaklanmaların Bastırılmasında

Mısır’ın Katkısı…………………………………………………………………161

3. 1. 3. 3. Mısır’ın Muhtariyet Haklarının Genişletilmesi ............................... 164

3. 1. 3. 3. 1. İsmail Paşa’nın Dış Borçlanma Akdi Yetkisi Elde Etmesi ......... 164

3. 1. 3. 3. 2. Musavva ve Sevakin’in Mısır İdaresine Dâhil Edilmesi ............. 165

3. 1. 3. 3. 3. Süveyş Kanalı’nın Açılması İmtiyazının Elde Edilmesi .............. 166

3. 1. 3. 3. 4. Veraset Sisteminde Değişiklik Yapılması ..................................... 168

3. 1. 3. 3. 5. Mısır Valilerine Hidivlik Unvanı Verilmesi ................................. 170

3. 1. 4. İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Bozulması .................... 172

3. 1. 4. 1. İsmail Paşa’nın Silahlanması ............................................................. 173

3. 1. 4. 2. Mısır’da Karma Mahkemeler Kurulması Meselesi......................... 174

3. 1. 4. 3. Hidiv İsmail Paşa’nın Avrupa Seyahati ve Süveyş Kanalı’nın

Açılması................................................................................................................ 181

3. 1. 4. 4. 1869 Fermanı....................................................................................... 188

3. 1. 5. Hidiv İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Son Safhası ....... 192

3. 1. 5. 1. İstikraz Meselesi.................................................................................. 192

3. 1. 5. 2. 1873 Fermanı....................................................................................... 195

3. 1. 5. 3. II. Abdülhamit Döneminde Mısır İle İlişkiler .................................. 200

3. 1. 6. Mısır İdaresine Avrupa Müdahalesi Dönemi ve İsmail Paşa’nın

Azledilmesi........................................................................................................... 203

3. 1. 7. İsmail Paşa’nın Sürgüne Gönderilmesi ................................................ 211

3. 2. Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivi Olması ............................................................ 213

3. 3. Arabi Paşa Meselesi ve Mısır’da Milliyetçilik Hareketleri ......................... 216

3. 4. Mısır’da Milliyetçi Hareketlere Karşı Osmanlı Devletinin Tutumu: İlk

Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi ve Çalışmaları............................................... 219

3. 5. Çerkez Subayları Olayı ve İkinci Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi........ 222

3. 6. Arabi Paşa’nın Asi İlan Edilmesi ve İngiltere’nin Mısır’ı İşgali................ 231

3. 7. İngiltere’nin Mısır’ı İşgaline Karşı Babıâli’nin Tutumu ............................ 238

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. MISIR’IN İKTİSADİ VAZİYETİ

4. 1. Mısır Ekonomisinin Gelişim Süreci .............................................................. 250

4. 2. Mısır’da Toprak Reformu ve Ziraat............................................................. 257

4. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Ticari, Mali ve Endüstri Politikası ........................... 263

4. 4. Mısır’da Ulaşım ve Taşıma Tekniklerinde Meydana Gelen Gelişmeler

(1800-1870) .............................................................................................................. 273

4. 5. İsmail Paşa Döneminde Mısır’da İktisadi Gelişim ve Borçlanma (1863-

1875) ......................................................................................................................... 290

BEŞİNCİ BÖLÜM

5. XIX. YÜZYILDA MISIR’DA SOSYAL YAPI

5. 1. Mısır’ın Sosyal Yapısında XIX. Yüzyılda Meydana Gelen Değişim.......... 299

5. 2. Kırsal Kesimde Yaşanan Değişim ................................................................. 301

5. 3. Loncalar, Kentler ve Dini Örgütlenmeler .................................................... 304

5. 4. Bölgede Bulunan Türk Unsurunun Güç Kaybedişi..................................... 309

5. 5. Mısır’da Kölelik ve Kaldırılışı ....................................................................... 311

5. 6. Kentleşme ve Yeni Kentliler .......................................................................... 314

5. 7. Mısır’da Yabancılar ve Batılılaşma .............................................................. 318

SONUÇ ........................................................................................................................ 322

BİBLİYOGRAFYA .................................................................................................... 326

EKLER ........................................................................................................................ 350

BELGELER LİSTESİ................................................................................................ 351

HARİTALAR LİSTESİ ............................................................................................. 352

FOTOĞRAFLAR LİSTESİ....................................................................................... 353

ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................ 369

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Mısır’da Bulunan Müdüriyetlere Ait Şehir, Kasaba ve Köyler …….......34

Tablo 2: 1878’de Mısır’ın Vilayetleri ……............................................................35

Tablo 3: Mısır Nüfusunda 1800-1917 Yılları Arasında Meydana Gelen Büyüme 37

Tablo 4: 1849 Yılında Mısır’ın Nüfusu …………………………………………..38

Tablo 5: Mısır-ı Süfla’nın Nüfusu ………………………………………………..38

Tablo 6: Said’in Nüfusu ………………………………………………………… 38

Tablo 7: Muhafızlıkların Nüfusu …………………………………………………39

Tablo 8: 1870 Yılında İskenderiye’de Yabancı Nüfus …………………………...43

Tablo 9: Mehmet Ali Paşa Döneminde Merkezi Bürokrasi …………………….. 69

Tablo 10: Mehmet Ali Paşa’nın Ailesi …………………………………………...70

Tablo 11: Mehmet Ali Paşa’nın Yönetici Sınıfı ………………………………….71

Tablo 12: 1849-1875 Yılları Arasında İhraç ve İthal Mallarının Değerleri …….. 253

Tablo 13: Süveyş Kanalı’ndan Geçen Gemi Sayısı …………………………….. 255

Tablo 14: Gemilerin Mensup Oldukları Devletler ……………………………….255

Tablo 15: Mehmet Ali Paşa Döneminde Zirai Ürünlerden Elde Edilen Kâr …….260

Tablo 16: İhraç Fiyatları ile Yerel Fiyatlar Arasındaki Fark …………………….261

Tablo 17: Mısır’ın Borç Hesabı (1864-1875) …………………...……………….294

Tablo 18: Mısır Bütçesinin Sürekli Giderleri……... ……………………………. 294

Tablo 19: 1821 ile 1879 Yılları Arasında Mısır’ın Gelir ve Giderleri ……….…..295

Tablo 20: 1888 Yılında Okulların Öğrenci Sayıları ve Masrafları…….…………317

ÖNSÖZ

Çalışmamızın konusunu oluşturan 1839-1882 tarihleri arasında Osmanlı-Mısır

ilişkileri, söz konusu dönemin tarihi seyrini belirleyen olaylar zinciri içinde önemli bir

halkayı oluşturmaktadır. Mısır, bu dönemde gerek kendi içerisinde gerek uluslararası

boyutta dikkat çekici gelişmelerin yaşandığı bir bölge olmuştur. Bu nedenle

çalışmamızda, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti idaresinde bulunduğu süre içerisinde

Mısır’ın idari, siyasi, iktisadi ve sosyal vaziyeti ortaya konulmak istenmiştir.

Bu çalışma, tarihin her döneminde güçlü devletlerin nüfuz sağlama

mücadelesine sahne olan Mısır’ın, 19. yüzyılın gelişmeleri içerisindeki yerini ve

önemini aydınlatmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmamız, giriş ve sonuç kısımları hariç

beş bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında Mısır’ın ilkçağlardan başlayarak geçirmiş

olduğu siyasi evreler özetlenmiş ve Osmanlı Devleti’nin bölgeyi fethinden Fransız

işgaline kadar geçen gelişmeler anlatılmıştır. Birinci bölümde, Mısır’ın İslam fethinden

itibaren Osmanlı döneminde geçerli olan idari vaziyeti, kurumları, bölünmesi ve 19.

yüzyılda meydana gelen değişmeler anlatılmıştır. İkinci bölümde; Mehmet Ali Paşa’nın

Mısır’da hakimiyeti ele geçirmesi ile başlayan Osmanlı Devleti-Mısır mücadelesi ve

dolayısıyla Veraset Dönemi üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde, 19. yüzyıl Mısır

tarihinin ikinci önemli devresi olarak kabul edilen Hidivlik Döneminden

bahsedilmektedir. Bu dönem, İsmail Paşa ile başlamaktadır ve içine girilen iktisadi

bunalımın bölgeyi, İngiltere’nin işgal etmesine kadar süren olayları içermektedir.

Dördüncü bölümde, Mehmet Ali Paşa’nın askeri anlamda daha güçlü hale gelmek ve

özerklik kazanmak gayesi ile giriştiği zirai, ticari ve endüstriyel çalışmalar

anlatılmaktadır. Burada özellikle Paşa’nın tekel uygulaması üzerinde durulmuştur. Bu

çalışmaların, Mısır’a uluslar arası alanda getirdiği gelişmeler ve ardından Hidivlik

döneminde sanayileşme ve ulaşım alanında modernleşmek isteğiyle gerçekleştirilen

teşebbüsler ve Mısır’ı iflasa götüren borçlanmaları ile mali vaziyeti anlatılmaktadır.

Beşinci bölümde ise Mısır’ın sosyal alanda 19. yüzyılda uğradığı değişiklikler üzerinde

durulmaktadır.

Başta, çalışma konusunun tespit edilmesinden sona ermesine kadar, değerli

yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK olmak üzere

konunun aydınlatılması açısından merhum Prof. Dr. Şinasi ALTUNDAĞ’ın notlarına

ulaşmamı sağlayan Prof. Dr. Şerafettin TURAN’a, kaynak temini konusundaki

yardımlarından ötürü Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK’e, çalışmamı sağlıklı bir

şekilde sürdürebilmem için destek olan Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhammet Beşir

AŞAN’a ve bölüm hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

ELAZIĞ Arş Gör. Sevda Özkaya ÖZER

2007

KISALTMALAR

A. AMD. : Sadaret Amedi Kalemi

A. DVN. MHM. : Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi

Belgeleri

A. DVN. MSR. MHM.: Beylikçi Kalemi Defteri Mısır Mühimmesi

A. MKT. MHM. : Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi

A. MKT. NZD. : Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret ve Devâir

A. MKT. UM. : Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayet

A.Ü.D.T.C.F.D. : Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya

Fakültesi Dergisi

bkz. : Bakınız

BOA. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

BSOAS. : British Society for Middle Eastern Studies Bulletin

c. : Cilt

Çev. : Çeviren

Edit. : Editör

H. : Hicri

HAT. : Hatt-ı Humâyûn

HR. MKT. : Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi

İ. DH. : İrade Dahiliye

İ. HR. : İrade Hariciye

İ. MTZ. : İrade Mümtaze

İ. MVL. : İrade Meclis-i Vâlâ

İ.A. : İslam Ansiklopedisi

M. : Miladi

M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı

MV. : Meclis-i Vükelâ Mazbataları

No. : Numara

S. : Sayı

s. : Sayfa

T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

Trans. : Translator

T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

Vol. : Voluantary

Y. A. HUS. : Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı

Y. A. RES. : Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı

Y. EE. : Yıldız Esas Evrakı

Y. PRK. A. : Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı

Y. PRK. ASK. : Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat

Y. PRK. AZJ. : Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller

Y. PRK. BŞK. : Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabeti

Y. PRK. EŞA. : Yıldız Perakende Evrakı Elçilik, Şehbenderlik ve

Ataşemiliterlik

Y. PRK. HR. : Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti

Maruzatı

Y. PRK. MK. : Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlik ve

Komiserlikler Tahriratı

Y. PRK. MYD. : Yıldız Perakende Evrakı Yâveran ve Maiyet-i

Seniyye Erkân-ı Harbiye Dairesi

Y. PRK. PT. : Yıldız Perakende Evrakı Posta ve Telgraf Nezareti

Maruzatı

Y. PRK. SGE. : Yıldız Perakende Evrakı Mâbeyn Erkânı ve Saray

Görevlileri Arîzaları

Y. PRK. TKM. : Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve

Mabeyn Mütercimliği

Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan

KONU VE KAYNAKLAR

Tarih boyunca yüksek medeniyetlerin kurulduğu bir coğrafya olan Mısır, Nil’in

bereketli toprakları sayesinde bir zenginlik kaynağı ve hububat deposu olarak

görülmüştür. Ziraatın gelişmesine imkân veren şartları nedeniyle Mısır, yerleşik hayatın

ve dolayısıyla medeniyet inkişafının yaşandığı bir bölgedir. Bu özellikleri Mısır’ın,

tarihin her döneminde güçlü devletlerin sahip olmak istedikleri bir ülke haline

gelmesine sebep olmuştur.

Bu önemli ülkenin, dünya tarihinde siyasi, iktisadi, idari alanlarda pek çok

gelişmenin yaşandığı 19. yüzyıl içerisinde etkin bir rolü bulunmaktadır. Özellikle

Osmanlı Devleti’nin ıslahat çalışmaları içine girdiği tarihi süreçte, Mısır ile olan

ilişkileri belirleyici bir unsur olmuştur. Gerek söz konusu dönemde, bağlı olduğu

Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için Mısır Vali ve Hidivlerinin yaptığı mücadele gerek

Afrika Kıtası’nda bir Avrupa medeniyeti yaratmak için girişilen çabalar, Osmanlı

Devleti, Mısır ve Avrupa Devletleri’nin 19. yüzyılda şark siyasetlerini belirleyen ve bu

nedenle incelenmesi gereken bir konudur.

Zira söz konusu dönemde meydana gelen olaylar, bir Mısır Meselesi ortaya

çıkarmış ve bu mesele Avrupa’nın Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışması sonucunu

doğurmuştur. Bu konu elbette sadece siyasi boyutta açıklanamaz. Konu, ancak iktisadi

ve sosyal yönleri de göz önüne alındığında açıklığa kavuşmaktadır. Bu nedenle

çalışmamız, Osmanlı Devleti’nin bütün kurumları ile bir dönüşüm sürecine girdiğini

gösteren 1839 tarihi ile başlayıp, Mısır’da benzer gelişmelerin kaçınılmaz sonucu olarak

meydana gelen İngiliz işgalini gösteren 1882 tarihi ile sona ermektedir.

Araştırma sırasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgeler taranmış

ve konumuz ile ilgili olanlar yeri geldikçe kullanılmıştır. Mısır’ı esas itibariyle

ilgilendiren ve bu ülkenin tarihini, idari yapısını ifade eden evrak, belli başlı fonlarda

yer almaktadır. Mısır’ın 19. yüzyılda iktisadi ve sosyal gelişmelerini takip

edebileceğimiz belgeler Mısır’da bulunduğundan bu konuda çok sayıda belgeye

ulaşılamamıştır. Ancak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve siyasi nitelik

taşıyan belgeler bir bütünlük arz etmektedir. Kullanılan belge tasnifleri şunlardır:

Bâb-ı Âlî Evrak Odası Kayıt Defterleri :

Bâb-ı Alî Evrak Odası’nda hem Eyalet-i Mümtaze için hem de diğer vilayetler

için müstakil kayıt defterleri hazırlanmıştır. Bunların tutulmasına Osmanlı Devleti’nin

sonuna kadar devam edilmiştir.

Bu kayıt defterlerinde Mısır Komiserliğine (1883-1913), Mısır işleriyle ilgili

yazılan tezkirelere (1884-1886), Mısır Hidivliği’nin tezkire ve muharreratına (1846-

1922), Mısır Meselesine (1888) ve Mısır’la ilgili telgraflara (1878-1886) ait bilgiler

mevcuttur.

Bâb-ı Âlî Evrak Odası Sadaret Evrakı:

Sadaret evrakı; mülki, askeri, adli, siyasi, mali ve benzeri konuları içermektedir.

Tanzimat sonrasına ait olan bu yazışmalar, yeni kurulan müesseselerin işleyişleri ve

yapılan ıslahat hareketlerinin ne derece tatbik edildiğinin anlaşılması bakımından

önemlidir.

Burada Mısır ile ilgili binlerce belge bulunmaktadır ve Divan-ı Hümâyûn’da

Mısır ile ilgili alınan kararlarla ilgilidir. Mektubi Kaleminde hazırlanmış belgeler ise

Mısır Vilayeti ile ilgili yazışmalardır. Yine Sadaret evrakı arasında bulunan ve Mektubi

Kalemi’nin Meclis-i Vâlâ kısmında yer alan Mısır ile ilgili belgeler Meclis-i Vâlâ-yı

Ahkâm-ı Adliye’de hazırlanmış Mısır’la alakalı kararları ihtiva etmektedir.

Divân-ı Hümâyûn Kalemi:

Divân-ı Hümâyûn’da alınan kararların kaydolunduğu defterlerin en önemli serisi

Mühimme Defterleridir. Mühime-i Mısır Defterleri (1785-1915), 15 adet olup dört

binden fazla sayfaya sahiptir. Bunun dışında Mısır Valiliği Kalemi (1689-1792), Mısır

Valiliği ile ilgili her türlü yazışmanın yer aldığı çok sayıda belge ve defteri

kapsamaktadır.

Eyâlât-ı Mümtâze İradeleri:

İrade, Padişah emri, fermanı, arzusu demektir. Eyalet-i Mümtaze, Osmanlı

Devleti’ne bağlı ve özel imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletlerdir. Mısır ile ilgili

iradeler 1839-1908 yılları arasında olup beş binden fazla belgeyi ihtiva etmektedir.

Yıldız Evrakı:

Sultan II. Abdülhamit’in Osmanlı Devleti’ni idare ettiği mahal olan Yıldız

Sarayı’na atfen bu adı alan Yıldız Evrakı, Devlet Ricali’nin Sarayla olan

münasebetlerini havidir. Başlıca şu guruplara ayrılmıştır;

1. Yıldız Esas Evrakı

2. Sadaret Resmi Maruzat Evrakı

3. Sadaret Hususi Maruzat Evrakı

4. Mütenevvi Maruzat Evrakı

5. Perakende Evrakı

6. Maruzat Defterleri

Bu altı bölümde de Mısır’a dair belge bulunmaktadır.

Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi:

Hatt-ı Hümâyûn, Padişah tarafından bir meseleye dair sâdır olan yazılı emir,

buyruk demektir. Osmanlı Arşivi’nin önemli tasniflerinden biri olan Hatt-ı Hümâyûn

Tasnifi belgeleri, Âmedi Kalemi’ni evrakı olan hatt-ı hümâyûnların toplansı ile

meydana gelmiştir.

Bu tasnifte yer alan belgeler, 1659-1880 yılları arasına aittir. Bu fonda Mısır ile

ilgili on binden fazla belge yer almaktadır.

Ali Emiri Tasnifi:

Bu fonda 1278-1860 yılları arasına ait Padişahlar esas alınarak kronolojik olarak

tasnif edilmiş belgeler mevcuttur. Ali Emiri tasnifinde Mısır hakkında iki bin beş yüz

civarında belge olup, bunlar siyasi ve askeri muamelatı, tımar tevcihlerini, inşa ve tamir

masraflarını içermektedir.

İbnülemin Tasnifi:

Bu fonda 1425-1873 yılları arasına ait belgeler mevcuttur. Dahiliye, bahriye,

nafia hakkında bilgi veren Mısır’a dair yaklaşık üç bin beş yüz belge bulunmaktadır.

Tetkik Eserler:

Mısır’ın, ele aldığımız dönemde siyasi, iktisadi ve sosyal yapısını anlatan başlı

başına bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak idari yapısının 19. yüzyıla kadar çok büyük

değişimler göstermediği göz önüne alınarak Mısır’ın idari vaziyeti konusunda Seyyid

Muhammed es-Seyyid Mahmud’un XVI. Asırda Mısır Eyaleti ve Özen Tok’un XVII.

Yüzyılda Mısır Eyaleti, isimli doktora tezinden, ilgili yerlerde istifade edilmiştir. Bunun

dışında çalıştığımız dönemde Mısır’da, idarede meydana gelen gelişme ve değişmeleri

takip imkânı sağlayan ve tek nüsha olan 1871 Tarihli Mısır Sâlnâmesi ve F. Robert

Hunter’ın Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household Government to

Modern Bureaucracy, isimli eseri önemlidir. Salname, bu konuda resmi bilgileri veren

tek kaynaktır ve Hunter’in eseri ise Mısır’da kurulan Mehmet Ali hanedanlığı hakkında

ayrıntılı tek çalışma olarak dikkat çekicidir.

Mısır’da Veraset Dönemi hakkında, özellikle Mehmet Ali Paşa ile ilgili olarak

daha çok yabancı bilim adamları tarafından çalışmalar yapılmıştır. Ancak Mehmet Ali

Paşa isyanı ile ilgili olarak güvenilir ve objektif bilgiye Şinasi Altundağ’ın, Kavalalı

Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831–1841, isimli eserinden ulaşmaktayız.

Zira yabancı yazarlar bu konuya değinirken Mehmet Ali Paşa isyanının, Osmanlı

Devleti’ni yıkıcı etkilerinden övgüyle bahsetmektedirler. Aynı durum, Hidivlik Dönemi

için de geçerlidir. Bu konuda da yapılan çalışmalar Avrupalılara aittir. Bu eserlerden,

yaptıkları yorumlardan çok verdikleri bilgiler ve metot alanında faydalanılmıştır.

Özellikle de Mısır’ın iktisadi ve sosyal vaziyeti hakkında ülkemizde yapılmış hiçbir

çalışma bulunmamaktadır. Bu konuda da yabancı kaynaklara ve arşiv belgelerine

dayanarak bilgi vermeye çalıştık.

GİRİŞ

Tarihin her döneminde, jeo-stratejik konumu nedeniyle önemli bir yere sahip

bulunan Mısır, sürekli yabancı güçler tarafından istilaya uğramıştır. M.Ö. 5. yüzyıldan

başlayıp İngiltere’nin bu ülkeden çekilmesine kadar geçen zaman içinde Mısır tarihi,

yabancı devletlerin Mısır yönetiminde yer değiştirmesi ile doludur. Tarihin en eski

medeniyetlerinden birine yurtluk etmiş olan bu önemli ülke hakkında, konunun daha iyi

anlaşılmasını sağlamak maksadıyla eski çağlardan başlayarak genel bir bilgi vermeyi

uygun bulduk.

Mısır kelimesi (Mişr, halk dilinde Maşr), Sami kökenli bir kelimedir. Avrupa

dillerinde Mısır ülkesini ifade etmekte kullanılan Egypt ismi ise Yunancadır. Eski

Yunanlılar bu ülkeyi Egiptos olarak anmışlardır ki bu ismin, Mısır’ın eski halkı olan

Kıptilerle münasebeti söz konusudur. Şöyle ki, İslam devrinde bu kelime kısaltılmış

olarak kibt şeklini almış ve ülkenin yerli halkının adı olarak kullanılmıştır1. İslam

döneminde görülen Mısr ismi ise, İbranilerin kullandığı Mısrayim isminden gelmiş olup

Beni İsrail'in burayı, bu isimle ifade etmelerinin sebebi anlaşılamamıştır2. Eski

Mısrilere göre ise Mısır’ın ismi Hâm idi. Hâm isim, Beni İsrail’in kutsal kitaplarında

Nuh’un evlatlarından birisinin adı olarak görülmektedir. Bu isim, Kıpti lisanında siyah

manasını ifade edip Beni Nuh’un teninin renginden çok Mısır toprağının bu renkte

olmasından kaynaklanmıştır3. Eski Mısırlılar, Mısır'a Kemet yani kara toprak adını

vermişlerdir. Mısır’ın dışında kalan verimsiz, uçsuz bucaksız çöle ise Desheret, yani

Kızıl toprak demişlerdir ki bu kelime batı dillerine çöl anlamında desert olarak

geçmiştir4.

Mısır’ın coğrafi konumu farklı bir görünüm arz etmektedir. Dünya üzerindeki

kara parçalarını doğal sanılan vaziyetlere göre ayırmak ve bir kıta halinde incelemek

âdeti Mısır için pek geçerli sayılmaz. Zira Mısır, coğrafi bakımdan bağlı olduğu kıtadan

1 Besim Darkot, “Mısır Maddesi”, M.E.B. İ.A., c. 8, İstanbul, 1977, s. 217.2 Yusuf Z. Özer, Mısır Tarihi, T.T.K. Ankara, 1987, s. 8.3 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, Ankara, 1996, s. 4293.4 Emily Sands, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, (Çev. Levent Türer), İzmir, 2005, s. 30.

çok özellikle tarihi bağları nedeniyle diğer kıtalarla ilgilidir5. Şöyle ki Mısır, coğrafi

konum olarak Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ortak denizi olan ve eski uygarlıkların

kaynağı Akdeniz'in güneydoğu kıyısında yer alır. Ayrıca yine eski uygarlıkların merkezi

sayılan Suriye, Mezopotamya ve Anadolu ile birlikte Ön Asya coğrafi alanı içindedir6.

Genelde Dicle ve Fırat Mezopotamya’da, Nil de Mısır’da ilk uygarlıkların ortaya

çıkmasını sağlamıştır. Eski Mısırlılardan bu yana Nil’in kaynağına göre, doğru yön

kavramımıza ters bir tanımlama ile güneyde yer alan bölgeye Yukarı Mısır, kuzeyde yer

alan bölgeye ise Aşağı Mısır denilmiştir7. Herodot, Mısır’ı Katarakt’tan8 Akdeniz’e

döküldüğü yere kadar olan ekseni üzerinde, batı yarısını Libya’ya, doğu yarısını

Asya’ya ait olmak üzere doğu-batı olarak ikiye bölmektedir. Bütün bu coğrafi

tanımlamaların en doğru ve doğal olanı ise kuzeye “Delta”, güneye “Vadi”

denilmesidir. Bu bölünmeler, doğal yapıyla birlikte en eski çağlardan günümüze kadar

Mısır’ın kültür, tarih ve ekonomisi üzerinde çok etkili olmuştur. Kuzeyde, yani Aşağı

Mısır’da yer alan ve eski Mısırlıların “büyük yeşil” dedikleri yelpaze şeklindeki Delta

Bölgesi; Afrika, Asya ve Avrupa'yı Doğu Akdeniz ile birleştiren bir noktada yer alır.

Delta; büyük kent ve limanlara, sulak, bereketli ve geniş tarım alanlarına sahiptir.

Yukarı Mısır ise güneydeki Asvan’dan Kahire'ye kadar olan çok uzun Nil Vadisi’nin iki

yanındaki dar yeşil alanlar dışında, kıraç kayalar ve geniş çöl alanlarıyla kaplıdır.

Görülmektedir ki, doğa iki Mısır yaratmıştır; biri Akdeniz Mısır’ı, diğeri Afrika

Mısır’ıdır. Bu doğal şartların Mısır tarihi üzerinde daha önce de söylenildiği gibi önemli

etkileri olmuştur. Her iki Mısır Bölgesi için de hayati unsur Nil Nehri ve güneştir. Bu

nehir, Habeş dağlarından sürükleyip getirdiği rusup (verimli bir birikim) ile Mısır’a

özgü siyah toprağı oluşturur ve bu toprak çok verimlidir9.

Mısır’ın 5000 yıllık tarihi, kültürü ve geleneksel yaşamını belirleyen ve

sürdüren temel etkenler Nil’in çevresindeki yeşil alanlar, güneş ve çöllerdir. Nil’in sakin

5 Afet İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, T.T.K. Ankara, 1992, s. 1. Ayrıca bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), 1938, İstanbul, s. 9–13.6 W. Reeve, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, London, s. 13. 7 James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey Against the Ottoman Porte, London, Tarihsiz, s. 1. 8 Herodot’un yaşadığı yıllarda Nil kaynağının Asvan yakınındaki “Katarakt” olduğu biliniyordu. Bkz. Ersal Yavi, Necla Nazıroğlu Yavi; Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Modern Dünyanın Kaynağı Mısır, İzmir, 2001, s. 9.9 İnan, Eski Mısır Tarih Ve Medeniyeti, s. 3-8. Nil Nehri hakkında bkz. Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Arş Gör. Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 7. Ayrıca bkz. Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 124-125.

akan, belli aralıklarla taşan bol suyu, üretimi ve verimliliği sağlamış, çöl ise nüfusun bir

kısmını Nil çevresine yöneltmiş, buradaki sık yerleşim de sosyal, kültürel, ekonomik ve

etnik bütünlüğü sağlamakta başlıca etken olmuştur10.

Mısır’ın kültürü, henüz tarih öncesi dönemde, hiçbir yazılı belgenin

aydınlatmadığı binlerce yıllık bir süreçte biçimlenmiştir. Her şeyden önce Mısır’ın

doğası, ıssız sonsuzluğuyla yaşamı sürekli tehdit eden, kuzeyde düz ve kumlu, güneyde

dağlık ve kayalık bir çölün kıyısında uzanan Nil Nehri’nin her yıl alçalıp kabaran

sularıyla sulanıp, zengin ürünlerle dolup taşan, bereketli toprakların olduğu cömert bir

doğadır. Nil olmasa bugün Mısır denilen kıta, kendisini saran kum çölünden başka bir

şey olmazdı. Bölgedeki bütün hayvani ve bitkisel hayatın can damarı Nil’dir. Nil’in

yükselişi Mısırlıların hayatında çok etkili olmuştur11. Haziran ayında ırmak Kahire’de

iyice çekilmiş olup sonra sular Ekim ayında en yüksek seviyesine ulaşırdı. Kabarmanın

en uygun seviyesi on altı arış idi (1 arış=54,04 cm.). Irmağın seviyesi mikyas denilen ve

Ravza Adası’nın güney ucunda kurulmuş ve birçok kez yeniden inşa edilmiş olan Nil

ölçer aracılığıyla belirlenirdi. Bu alet vasıtasıyla belirlenen su seviyesi halk için çok

önemliydi. Çünkü toprağın yeterli bir şekilde sulanması ve ürünün bol olması buna

bağlıydı. Suyun yükselmesi le beraber halk, büyük şenlikler tertip ederdi12.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Mısır’ın hayat kaynağı olan bu ırmak, Kahire

şehrine kadar dar bir vadinin içinde akıp yalnız bu vadiyi ihya ettiği halde oradan aşağı

birçok kollara ayrılmaktadır. Büyük kollardan biri Dimyat’ta ve diğeri Reşit’te

Akdeniz’e dökülüp, küçükleri ise göller oluşturmaktadır. Bu göllerin en büyüğü

Menzile Gölü’dür. Şehrin doğusunda bulunan dağlar granitten ibarettir. Batıdaki dağlar

ise daha basık ve nehirden daha uzak olup Nil Vadisinin verimli alanları bu dağların

eteklerinde uzamaktadır13.

Nil’den her yıl iki türlü ve iki defa istifade olunurdu; birincisi Nil’in kabarması

sırasında cetveller vasıtasıyla arazinin suya bastırılması ki bu en büyük ve önemli

etkinliktir. İkincisi ilkbaharda Nil’in mecrasından ve cetvellerden suyun ihracıyla 10 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 8-11.11 Özer, Mısır Tarihi, s. 9-1512 Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), (Çev. Turhan Ilgaz), İstanbul, 2005, s. 251.13 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4295.

arazinin sulanmasıdır. Böylece araziden senede iki bazen üç defa mahsul alınırdı.

Sonbaharda halk ziraatla uğraşamaz ve suyun çekilmesini beklerdi. Sular çekilir

çekilmez toprak çamur halindeyken tohumlar ekilir, Şubat’ta mahsul alınmaya

başlanırdı. Nisan’da hasat mevsimi sona ererdi. Mısır’da en çok yetiştirilen ürünler,

buğday, arpa, keten, bakla, bezelye ve yoncadır. Mısır’ın en önemli ürünleri arasında ise

pamuk, şeker kamışı ve pirinci saymak gerekir. Bunların yanı sıra portakal, zeytin,

limon gibi ürünler de Mısır’da yetişmektedir. Mısır’da en çok bulunan ağaç, hurma

ağaçlarıdır, bunun yanı sıra Mısır’da orman yoktur çünkü Nil’in yetiştiği yerler bağ,

bahçe olarak işlenmiş, ulaşmadığı yerler çöl olarak kalmıştır. Madenleri de azdır; tuz,

denize bitişik göllerde bol miktarda bulunur. Fayyum’da tuzlu maden suları

görülmektedir, Vadi-i Nitron’da nitron ve granit taşlarının yanı sıra mermer de

bulunmaktadır14.

Nil Vadisi olarak da bilinen Mısır, Afrika Kıtası’nda başka hiçbir bölgede

görülmeyen ve eski çağlardan itibaren ileri bir medeniyete sahip olmuştur. Nil Vadisi,

dünyanın en eski medeniyetine sahip olduğu gibi, en olgun kültür izlerini de çok iyi

korumuştur. Bu durum iki sebep ile açıklanabilir;

1. Mısır’ın verimli toprakları ve ikliminin medeniyet inkişafına elverişli olması.

Zira Nil’in düzenli taşmalarıyla ziraat hayatı doğmuş ve bu yönde bir medeniyet

meydana gelimiştir.

2. Bölgenin Ön Asya kültür merkezlerine yakınlığı ve buralardan batıya olan

akınlarda Mısır’ın bu yol üzerinde bulunuşu

İşte Mısır bu nedenlerle coğrafi bakımdan Afrika’ya bağlı olmakla birlikte Ön

Asya’da en eski kültür merkezlerinden biri olarak yer almıştır15.

İklimi; neolitik döneme kadar ekvator Afrika’sı karakterinde, nemli, sıcak ve bol

yağmurlu olup bugünkü kuru çöl iklimi özelliklerine ancak eski krallık döneminde

kavuşmuştur. Buzul çağında, Afrika’nın kuzeyi diğer bölgelere göre sıcak ve nemliydi.

Günümüzdeki çöl alanları ise sık ormanlarla kaplıydı. Zamanla yağışların azalması

14 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4295-4296. Ayrıca bkz. Reeve, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, s. 60-61. 15 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 2.

iklimi değiştirmiş ve kuraklıkla birlikte çöl alanları oluşmaya başlamıştır16. Cilalı taş

devrinde, Mısır ülkesi kurak bir iklime sahiptir ve yerleşik hayat bu devirde başlar.

Dolayısıyla barınak yapımından el sanatlarına kadar öncü kültür eserleri de bu dönemde

ortaya çıkmaya başlamıştır17.

Mısır halkının nereden geldiği, ne ırka mensup olduğu konuları ile alakalı olarak

farklı birçok görüş vardır. Eski medeniyetten kalmış olan mumyalanmış cesetler

incelendiğinde bunların beyaz ırktan olduğu ortaya çıkmaktadır. Şu halde bunların

Asya’dan gelmiş oldukları şüphesizdir18. Bunun yanı sıra ilk devirlerde Vadi ile

Delta’da yaşayan halk arasında ırk bakımından farklılık vardı, özellikle Delta’ya Asyalı

bir kavim yerleşmiştir. Fakat zamanla her iki bölge halkı birbirine karışarak tarihin

Mısırlı diye tanıdığı halkı meydana getirmiştir19.

M.Ö. 16. asrın başlangıcında ise Mısır halkı, ırk bakımından bir birlik

göstermekten uzaktı. Burada birbirinden farklı olarak Mısır’ın yerli halkı ve Mısır’a

dışarıdan gelen halk olmak üzere iki sınıf vardı. Mısır’ın yerli halkı da Kıptiler ve

Fellahlar olmak üzere ikiye ayrılmakta idi. Kıptiler eski Mısırlılardı başka bir deyişle

Mısır’ın Araplaşmamış yerli halkı idi. Bunlar, Mısır’ın herhangi bir yerinde çoğunluk

oluşturmadan dağınık biçimde yaşamışlardır. Kıptiler aynı zamanda ilk Hıristiyanlardır,

Hıristiyanlığı daha I. Yüzyıldan itibaren kabul etmişler, Bizans İmparatorluğu’nun ilk

dönemlerinde ayinlerini Grekçe yapmışlardır. Fakat konuşma dili olarak Kıptice’yi

kullanmışladır. Arapların Mısır’ı fethinden sonra bunların büyük bir kısmı

Araplaşmıştır. Kıptilerin en çok bulunduğu bölgeler Asyut, Circa, Minya ve Kana

eyaletleridir20. Fellahlar ise yerli halkın bir kısmı ile Mısır’ı istila eden Arapların

karışmalarından meydana gelmişlerdir. Mısır’a dışarıdan gelip de yerli halkla

karışmayan Araplar ise yaşayış bakımından iki sınıf olarak incelenebilir; şehirde

oturanlar ilim, fıkıh ve ticaretle uğraşırlar, çölde yaşayanlarsa bedevidirler. Bu

gurupların yanı sıra Mısır’da orta zamanlarda kurulan Türk Devletleri’nin hükümdarları

tarafından satın alınan askerler vardı ki bunlara kölemen denirdi ve aslen Türktüler,

16 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 12.17 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti , s. 3-8.18 Özer, Mısır Tarihi, s. 17-25.19 İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 8-13.20 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayri Müslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara, 2001, s. 60.

ayrıca ticaret amacıyla buraya gelip yerleşen Suriyeliler, Habeşliler ve Yahudiler de

Mısır’ın halkını oluşturan unsurlar arasında sayılmalıdır21.

Mısır’ın siyasi tarihine bakıldığında, paleolitik dönemden beri Nil Vadisi’nde

insan varlığı görülmektedir. Bunu izleyen dönemlerde ise Mısır tarihi, kral listeleri ve

yıllıklara göre, tanrıların ve yaptıkları işler kayıtlara geçmediği için birer isimden öteye

geçmeyen ilk tanrı-kralların saltanatıyla başlar. Yaklaşık beş bin yıl önce, Nil Nehrinin

en kuzeyinde yer alan bu topraklar ilk kez Narmer adlı bir kralın hükümdarlığı altında

birleşmiştir22. 18. Hanedan’dan itibaren imparatorluğun kurucusu sayılan efsanevi Kral

Menes ile Narmer’in aynı kişi olup olmadığı tam olarak bilinmemektedir. Kral Menes,

ilk kez bataklıkları kurutmuş, ilk kent Memfis’i kurmuş ve insanlığı kültür ve uygarlıkla

tanıştırmıştır. Mısır yüksek kültürünün kökeni, M.Ö. dördüncü bin yıla kadar

gitmektedir. Neolitik kültürden birkaç kuşak sonra yüksek bir medeniyet doğmuş ve

krallık, yönetim, yazı, sanat, din tümüyle gelişmiştir. Tarihin başlangıcında, Mısır

Kralı’nın 4. hanedandan itibaren sahip olduğu beş unvandan yalnızca biriyle, Horus

adıyla karşılaşırız. Arkaik dönemde bu unvana ikisi daha eklenmiştir ki, bu Kralın

Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı (Nisut-Biti) olduğuna işaret etmektedir23.

Özetlenecek olursa, Mısır’ın tarihi çok eski zamanlara kadar gidip bilinen en

eski hükümdarı, yukarıda adı geçen, Milat’tan 4900 sene önce yaşamış olan Menes’tir.

Onun zamanından Mısır’ın İran Hükümdarı tarafından zapt edilmesine kadar 3400 sene

zarfında bu ülkede firavun namıyla 26 sülale hüküm sürmüştür. En bilineni dördüncüsü,

on ikincisi ve on sekizincisidir. 4. sülale firavunlarının âsârı, piramitlerden ibarettir. 12.

sülale ise M.Ö. tahminen 2800’den 2600 tarihlerine dek 200 sene kadar hüküm sürmüş

8 firavundan oluşmaktadır. Bunlar Nubye’yi zapt etmişler ayrıca Nil’in fazla sularını

toplamaya mahsus Mevris ismiyle çok geniş suni bir göl, labirent diye bilinen yolları

karışık bir saray bina etmişlerdir. 17. sülaleden sonra bedevi bir kavim gelip Mısır’ı

istila etmiş, 250 sene kadar burada hüküm sürmüşlerdir. Heksus, yani çoban ismiyle

bilinen bu kavim, M.Ö. 2040 tarihlerinde Mısırlılar tarafından ülkeden çıkarılmışlardır.

Böylece 18. Firavun sülalesi teşkil edilmiştir. Bu sülalenin 13. hükümdarı olan I.

Nutmus Şam’ı, Fenike’yi, Cezire’yi, Yemen’i ve Afrika’da Nubye ve Cayş’ı zapt

21 Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), s. 11-13. 22 Sands, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, s. 9.23 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Modern Dünyanın Kaynağı Mısır, s. 6- 9.

etmiştir. 250 sene sonra Rams Miyamun olarak bilinen firavun, Afrika sahillerini ele

geçirmiştir. 18. ve 19. sülale zamanında Mısır daha çok güçlenmiş ve ziraat, ticaret,

sanayi, eğitim, bilim alanlarında ilerleme gerçekleşmiştir. Ancak 20. sülale zamanında

Asya ve Afrika’daki yerler kaybedilmiş, sadece Mısır’ın merkezi elde kalmıştır24.

Eski Mısır’ın tarihi, tabiî ki sadece kralların ve kraliçelerin tarihinden ibaret

değildir. Binlerce yıl boyunca Nil’in kıyılarında, antik dünyanın en uygar kültürlerinden

biri filizlenmiştir. Bu uygarlığa ev sahipliği yapan eski Mısır’da halk, ölümden sonra

yaşama inanmakta ve insan ya da hayvan şeklinde tanrı tasvirleri bulunan büyük

mabetlerde ibadet etmekteydiler. Aralarında gökyüzü cisimlerine, aya ve güneşe

tapanlar da vardı25. Mısır medeniyeti, tabiatı gereği zirai bir medeniyetti ve halkın

büyük kısmı tarımcılık ve hayvan beslemekle geçinirdi. Bu zirai medeniyetin yanında

sınai medeniyet de oluşmaktaydı. Şöyle ki, başlangıçta zirai hayatın gereklerini yerine

getirmek için yapılan eserler zamanla güzelleşmeye ve sanat eseri halini almaya

başlamıştır.

Eski Mısır toplumunun en belirgin özellikleri arasında elbirliğiyle çalışmaları,

iyi örgütlenmeleri ve düzenli bir hayat yaşamaları sayılabilir. Bu özellikleri sayesinde

siyasal birliğe ve toplumsal istikrara doğru sürekli ilerlemişler, zengin ekonomik

kaynakların sağladığı birikimden yöneticiler, askerler ve rahipler gereği gibi

faydalanmışlar ve M.Ö. 3100’e doğru yazı sistemini bulmuşlardır. Tüm bu başarılar

yüksek düzeyde bir uygarlığın gelişmesine önderlik etmiştir26. Eski Mısırlılar, güçlü

dinsel kurumları ve inançlarının yanı sıra matematik, geometri, fizik, kimya, astronomi

gibi bilim dallarında ve tarım, ticaret, denizcilik gibi pek çok alanda dünyanın ilk ve

başarılı örneklerini gerçekleştiren uluslardan biridir. Yılı 365 güne bölen takvimin

bulunuşu, papirüsten kağıt yapımı ve bunun yaygın olarak kullanılması da onların

başardıkları unsurlardır27. Bu başarılarından en önemlileri arasında yer alan Mısır

takvimi, tarih öncesi dönemde ya da arkaik dönemde icat edilmiştir. Tarih aktarımının

24 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.25 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.26 Özer, Mısır Tarihi, s. 26-38.27 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 6-9, İnan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, s. 164-360.

aracı 1. hanedandan hemen önce icat edilen yazıdır. Bu yazı ne tam bir resim yazısı ne

de tam bir fonetik yazıdır28.

Eski Mısır tarihinin son devirleri sık sık sülale değişiklikleri, iç karışıklıklar ve

nihayet yabancı istilaları ile sona erer. M.Ö. 546 yılında Perslerin Lidya’nın başkenti

Sardes’e gelmesiyle bütün Anadolu, Pers İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir.

Daha sonra Yunanistan’a yönelen Persler, antik Ege dünyasında siyasi, sosyal,

ekonomik açıdan büyük bir kargaşaya yol açmışlardır. Makedonyalı genç Kral İskender,

önce yarımadadaki Yunan birliğini sağlamış, ardından M.Ö. 334’te Truva yakınlarında

karaya çıkarttığı az sayıda ancak iyi eğitilmiş askerleri ile Perslere karşı fetih seferini

başlatmıştır. Persleri yenerek Memfis’e gelen İskender burada bir kurtarıcı gibi

karşılanmıştır. Bir müddet İskender’in hakimiyeti devam ettikten sonra O’nun

beklenmedik ölümü ile ortaya çıkan kargaşa ve çatışmalar sonucu, hızlı kurulan

imparatorluk, aynı hızla 4 parçaya bölünmüştür ve Mısır toprakları, onun

generallerinden Batlamyus egemenliğinde kalmıştır. Batlamyus döneminde Mısır ve

Helen geleneklerinin bir sentezi olan yeni bir kültür anlayışı ortaya çıkmış ve Akdeniz

ekonomik dünyası ile yakın temas içinde olmak amacı ile başkent, İskenderiye’ye

taşınmıştır29.

Batlamyus’un nesli, Mısır’da 300 sene hüküm sürmüş her ne kadar bunların

zamanında Mısır, Yunanlıların ve Yunan medeniyetinin nüfuzu altında bulunmuş ise de

eski refahına kavuşmuştur30.

Roma İmparatorluğu’nun 395’te resmen ikiye bölünmesiyle Mısır, Bizans olarak

bilinen Doğu Roma’nın bir parçası haline gelmiştir. Yunan kültürünü, Roma hukukunu

ve yönetim sistemini Hıristiyanlık ile bütünleştirerek mutlakî bir yönetim kuran Bizans,

giderek doğu dünyasında uzun ömürlü, yeni bir dönemi başlatmıştır. İstanbul

yönetiminin bu tavrı, Mısır ve Suriye’deki Kıpti ve Süryani Hıristiyanlara başlangıçta

28 Eric Hornug, Mısır Tarihi, (Çev. Z. Aksu Yılmazer), İstanbul, 2003, s. 7-21. Ayrıca Bkz. Özer, Mısır Tarihi, s. 73-331.29 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 48-52.30 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4300. Roma İmparatorluğu yönetiminde Mısır ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. R. K. Ritner, “Egypt Under Roman Rule: The Legacy of Ancient Egypt”, The Cambridge History of Egypt, Islamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 1-34.

büyük bir güç vermiş ve Kıptiler, Mısır yönetiminde üst kademelerde yer almışlardır.

Merkezi yönetimden uzak, büyük ve zengin bir eyalet olan Mısır, giderek yüksek

görevli memurlar tarafından feodalleştirilmiş, başta tahıl ürünleri olmak üzere doğu

mallarına geniş bir pazar ve transfer imkânı sağlamıştır31.

VII. yüzyıldan itibaren ise Mısır tarihinde, Müslümanlar’ın hakimiyet dönemi

başlamıştır. Arap Yarımadası’nda Hz. Muhammet önderliğinde giderek yayılan ve

güçlenen İslamiyet, kısa süre içinde Arapları verimsiz topraklardan çıkartmış ve Orta

Asya’dan Atlantik’e kadar büyük bir imparatorluğa dönüştürmüştür.

Bu sırada Bizans İmparatorluğu’na tâbi bulunan Mısır, yeni Arap devleti için

hem tehlike teşkil etmekteydi hem de verimli topraklarında bol miktarda hububat

yetiştirildiğinden, Medine’deki merkez hükümete uzak bulunan Suriye ve Irak’tan daha

fazla fethedilmeye değer görünmekteydi32. Bu nedenlerle Hz. Ömer, 639’da Amr İbn’ül

As ve Zübeyr komutasında, İslam ordusunu Mısır’ı fethetmeleri için göndermiştir.

Bizans eyaletlerinin en zengini ve ekonomik bakımdan en önemlisi olan Mısır, Babylon

ve İskenderiye kentlerinin düşmesinin ardından tamamen Arap egemenliğine geçmiştir.

Amr İbn’ül As, ordu karargâhını ve yönetim merkezini Fustat’ta kurmuştur. Mısır

diyarına Fustat denilmesinin sebebi, Amr ibnü’l-As’ın, çadırını bugünkü Mısır yerine

kurması ve insanların o çadır çevresinde yerleşmelerinden ötürüdür. Zaten çadır

kelimesinin Arapça karşılığı fustattır33.

Sözünü ettiğimiz siyasi gelişmelerin, Mısır’da yaşayan halk üzerinde bıraktığı

etkiler ise olaylar karşısında aldıkları tavır şöyledir; Eski Mısır’ın çok tanrılı inancının

ardından Bizans ile bölgeye Hıristiyanlık gelmiş daha sonra ise Müslümanlık inançları

ile Mısır halkı oldukça zor bir inanç karmaşası içine girmiştir. Ancak Bizans

yönetiminden hoşnut olmayan halk, İslamiyet’e direnmemiştir. Müslüman Araplar,

Mısır’ı merkezden gönderdikleri valilerle yönetmişlerdir. Fustat’ta merkezi bir yönetim

kuran Araplar, Gayri Müslimlere cizye vergisi uygularken, tarım alanlarındaki

31 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze, s. 81- 83.32 C.H. Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ.A., İstanbul, 1978, c. 8, s. 219.33 İbn Kesir, El Bidaye ven Nihaye Büyük İslam Tarihi, (Çev.Mehmet Keskin), İstanbul, 1994, s. 162-169. ayrıca bkz. Heyet, “Hz. Ömer Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 2, Konya, 1994, s. 96-107.

mülkiyete vergi karşılığı dokunmamışlardır. Sonraları doğudan gelerek Kuzey

Afrika’ya gitmekte olan Arap topluluklarından bazıları Nil Vadisi’ne, savaşlar

nedeniyle Mısır’a gelen Arap askerleri de Mısır’ın kıyı ve iç kısımlarına yerleşmişler

böylece bölgede Arap nüfus yavaş yavaş artmıştır34.

Ancak 8. yüzyılda Hariciler ve Kıptiler ayaklanmışlardır. Uzakta kalan Bağdat

yönetimi Mısır’daki Arap önderlerin de bu anlaşmazlık içinde olması nedeniyle çözüm

bulmakta güçlük çekmiştir. Yerli halkın bu duruma tepkilerini de göz önüne alarak Türk

vali ve komutanları Mısır’a göndermeyi yeğlemişler ve Abbasi halifesine bağlı

yetenekli bir Türk komutanı olan Tolun’un oğlu Ahmet 15 Eylül 868’de Mısır Valisi

olan üvey babası Bayıkbeg’in yanına vekil olarak Fustat’a gönderilmiştir. Kısa bir süre

sonra Tolunoğlu Ahmet, Suriye’yi de kendine bağlıyarak Mısır’ı Abbasi

egemenliğinden uzaklaştırmıştır. Böylece Mısır’da ilk Müslüman-Türk yönetimini

kurmuştur. Ülkede üretimi artırmış, durgunlaşan ekonomiyi ve ticareti harekete

geçirmiştir35.

Tolunoğulları Hanedanı, Mısır’da sadece otuz sekiz yıl hüküm sürmüş olmasına

rağmen (868-905) Mısır tarihinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü Mısır, fethinden beri

ilk defa olarak Tolunoğulları devrinde müstakil bir devlet olmuş ve yüksek bir iktisadi

seviyeye ulaşmıştır36.

Abbasi Halifeleri, daha sonra yönetime gelen genç hükümdarları baskı altında

tutmuşlar ve bu hanedanı sona erdirmişlerdir. Bu arada Mısır, batıda Şii Fatımiler,

doğuda Sünni Abbasiler gibi iki büyük Arap Halifeliği arasında sıkışmıştı.

Tolunoğulları Hanedanı’nın sona ermesinden sonra Abbasi Halifesi Razi, Mısır’ı ve

gelirlerini güvence altına almak için yine bir Türk komutanı olan Ferganalı Muhammet

bin Tuğç’u Mısır Valisi olarak atamış ve onu güçlü bir ordunun başında Fustat’a

göndermiştir. Burada yaptığı önemli hizmetlerin karşılığında Halife’den İhşit (Farsça

34 Yavi, Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır, s. 132 -135.35 Thierry Bianquis, “Autonomous Egypt From İbn Tulun To Kâfur, 868-969”, The Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 86 -120.36 Heyet, “Tolunoğulları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 55-75.

hükümdar anlamında) unvanını alan Tuğç, bir süre sonra burada hükümdarlığını ilan

etmiştir (905-969). İhşit Hanedanı, Fatımiler’in Mısır’ı işgali ile son bulmuştur37.

Fatımiler (910-1171), İsmailiye mezhebine bağlı Fatımi38 ailesinden idiler.

Fatımilerin doğuya doğru genişleme düşüncesi ancak Fatımi Halifesi Muiz Lidinillah

tarafından gerçekleştirilebilmiştir. İhşidiler’in son güçlü valisi Kâfûr’un ölümünden

sonra Mısır’da baş gösteren iç karışıklılar ve H. 352 (M. 963) yılından beri yaşanmakta

olan ekonomik kriz, Fatımilerin Mısır’ı ele geçirmekle ilgili projelerini uygulamalarına

imkan vermiştir. Muiz Lidinillah, Rakkade yakınlarında H. 358 yılının Muharrem

ayında (M. Kasım-Aralık 968), yaklaşık 100 bin süvari toplamış ve 14 Rebiyül

Evvel’de (5 Şubat 969) Mısır’ı ele geçirecek olan Cevher es-Sıkılli’yi askeri, siyasi ve

mali konularda tam yetki ile donatarak ordunun başına geçirmiştir. Böylece Mısır,

Şaban 358’de (Temmuz 969) Fatımi hâkimiyetine geçmiştir39.

Bu fethin ardından Fatımiler, Kahire’yi başkentleri yaparak burayı ortaçağ

dünyasının en önemli kentlerinden biri haline getirmişlerdir. Mısır’da güçlenen

Fatımiler, Batı Arabistan’a egemen olmuşlar ve bir Arap İmparatorluğu kurma yolunda

ilerlemişlerdir40.

Mısır’ın Fatımiler tarafından ele geçirilmesi sadece bir hükümetin yerine başka

bir hükümetin kurulmasından ibaret değildir. İslam tarihinde ilk defa, ismen bile olsa,

Bağdat’a bağlı olmayan bir hükümet Mısır’a hâkim olmuştur. Ayrıca bundan böyle

Fatımiler, İslam dünyasında dini, felsefi ve sosyal hareketlere önderlik etmişlerdir41.

Fatımi iktidarının temeli, Nil delta ve vadisinin bereketli topraklarından gelen

gelirlerden, kentlerdeki el zanaatlarından, Kızıl Deniz’in yanı sıra Akdeniz havzasındaki

ticaretten kaynaklanmaktaydı. Fatımilerin halifelik iddiası Abbasilere yönelik bir

37 Heyet, “İhşidiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 194 -211. 38 Kendilerinin Peygamberini kızı Fatma’nın neslinden geldiğini iddia eden Fatımiler, İfrîkiye’de ortaya çıkmışlardır. Bu devletin esası İsmaililik hareketine dayanmaktadır. Bu hareket Altıncı İmam Cafer Es-Sadık’ın çevresinde başlatılan tartışmalarla ortaya çıktı. İsmaililer, Cafer Es –Sadık’ın Oğlu İsmail’i Nas yoluyla halef tayin ettiğini kabul ederler. Ayrıntılı bilgi için bkz. E. F. Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İ.A., c. 12, İstanbul, 1995, s. 228.39 Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İA., c. 12, s. 230.40 Heyet,“Fatımiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 5, s. 147 -231.41 Seyyid, “Fatımiler”, TDV. İA., c. 12, s. 228 -241.

meydan okumaydı. Fatımiler, hem imam hem de halife unvanlarını kullanmışlardır.

İmamlar olarak Müslümanlar üzerinde evrensel yetkiye sahip oldukları iddiasında

bulunmuşlar ve devleti, dışarıya misyoner gönderen bir merkez haline getirmişlerdir.

Bunun yanında Fatımiler, merkezi Nil vadisinde bulunan büyük bir devletin hükümdarı

idiler ve Kahire, onların iktidar ve bağımsızlıklarının sembolüydü42.

Halife el-Mustansır’dan sonra Fatımiler, gerileme ve çöküş sürecine

girmişlerdir. El-Mustansır’dan sonra tahta çıkan oğlu Halife Mustali’yi tanımayan

İsmailiyeliler, halifenin diğer oğlu Nizar’a bağlı kalarak, İran’da Selçuklu ve sunni

karşıtı Hasan Sabbah’ın yönettiği Haşhişyun denilen gizli bir örgütü desteklemişlerdir.

Fatımiler için tehlike oluşturan Selçuklu İmparatorluğu ise Sultan Melikşah’tan sonra

gücünü yitirmeye başlamıştır, bu sırada Suriye ve Filistin’i işgal eden Haçlı Orduları,

Selçukluların Mısır’a yönelmelerine engel olmuş böylece güvenlikleri gereği Haçlılarla

uzlaşan Fatımi Halifeleri, 70 yıl daha ayakta kalabilmişlerdir. Ancak Haçlı baskılarının

giderek artması karşısında Halep Atabeyi Nureddin Mahmut’un yürekli girişimleri

sonucu ve gelişen olayların ardından Salahaddin Eyyubi, bu hanedanın varlığına son

vermiştir43.

Fatımiler döneminde Mısır, özellikle Kahire, Müslüman-Arap kimliğine

bürünmüştür. Zaten Memluklar dönemine kadar süren en önemli tarihi olay Mısır’ın

Araplaştırılması ve İslamlaştırılması olmuştur. Bu ikisi aynı şeyi ifade etmemektedir

çünkü Hıristiyan kalan Mısırlılar bile çok geçmeden Arapça konuşmaya ve X. Asırdan

itibaren Kıpti Papazlar Arapça yazmaya başlamışlardır. Araplaşmanın sebepleri çeşitli

olmakla birlikte en etkili olanı; köylere yavaş yavaş bedevi Arapların yerleştirilmesidir.

Bu yolla kurulan münasebetler sayesinde Arap kültürü bölgede kökleşmiştir.

Araplaşma, İslamlaşma ile birlikte yürümüş, dini bakımdan Araplar, Kıptileri Bizans

boyunduruğundan kurtarmış iseler de İslamlaştırma hareketi, Tolun Hanedanı

zamanında yüksek bir dereceye varmıştır. Daha sonra, ancak Memluklar devrinde bütün

kuvveti ile inkişaf etmiştir44.

42 Hourani, Arap Halkları Tarihi , s. 66-67. 43 Fatımi Devleti için bkz. Sanders, “ The Fatımid State, 969-1171”, The Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, s. 151 -175. 44 Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ. A., c. 8, s. 221-224.

Mısır’da Şii Fatımi Devleti, iç karışıklıklar sebebiyle vezirlerin idare ettiği bir

duruma düşmüşken bu karışıklık içerisinde Salahaddin vezir tayin edilmiştir. Onun

vezirliği sırasında Haçlı ve Bizans kuvvetleri 1169 tarihinde Dimyat’ı kuşatmışlardı.

Salahaddin onları yenerek Bizans-Haçlı ittifakının sonunu getirmiştir. Haçlılar bundan

sonra Mısır üzerine yeni bir sefer yapmaya cesaret edememişler, Bizans ise Salahaddin

ile iyi ilişkiler kurmuştur. Şartların elverişli hale gelmesi ve Halife el-Adil’in ölümü

üzerine Fatımi Hilafeti’ni sona erdirmiş ve Eyyubiler denilen hanedanı kurmuştur.

Eyyubi Devleti, merkeze bağlı eyalet ve vilayetler ile yarı bağımsız beyliklerden ve tâbi

hükümdarlıklardan meydana gelmiş bir sultanlıktı. Eyyubi’den sonra kardeşler arasında

taht kavgaları sürüp giderken Nil üzerindeki Ravza adasında konuşlanmış olan Türk

kökenli Memluk askerleri giderek Mısır yönetimine hâkim olacak bir konuma

gelmişlerdir45.

“Kölemenler” olarak da bilinen Memluk46 Sultanlığı’nın Ortaçağ Türk ve Arap

dünyası içinde çok önemli bir yeri vardır. Ön Asya ve Ortadoğu’ya egemen oldukları

yüzyıllardan bu yana halifeler, Türk kökenli komutan ve asker guruplarının savaşçılık

yetenekleri ve disiplinlerinden her vesile ile yararlanmakta ve onları ülkelerinde

istihdam etmekteydiler. Salahaddin Eyyubi ve Fatımi Halifeleri’nin hizmetindeyken

yukarıda bahsettiğimiz üzere, Nil ortasında Ravza adasında konuşlanan Kıpçak ve As

kökenli Bahriye Memlukları, Eyyubi Hanedanlığına son vermişlerdir47.

Memluk Hükümdarları arasında önemli bir yere sahip bulunan Baybars, bu

sırada Moğol istilaları nedeniyle yaşanmaz hale gelmiş olan ülkelerinden kaçarak,

Mısır’a gelenler arasında bulunan halifenin oğlunu Kahire’ye getirtmiş ve halifelik

tahtına oturtmuştur. Böylece Baybars’ın Mısır tarihinde yaptığı en önemli dönüşüm,

sunni halifeliği Kahire’ye getirtmesi olmuştur. Baybars’tan sonra Memluk tahtına

çıkanlar arasında dikkate değer bir diğer hükümdar da Kalavun’dur. Haçlılarla ve

45 Heyet,“Eyyubiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 6, s. 305-424.46 Arapça olan bu kelime, “sahip olunan mülk ve mal” demektir. Osmanlı kaynaklarında “Kölemen” olarak geçen bu kavram, “devşirme” uygulamasına benzer bir sistem sayesinde idari ve askeri teşkilatta, Mısır merkez olmak üzere ortaçağ boyunca önemli bir yere sahip olmuştur. Memlukları köle gibi görmek doğru bir yaklaşım değildir. Memluk sistemine girmenin ilk şartı köle olmak ise de buradaki kölelik, onların çıkarlarının hükümdar veya emirlerinin çıkarları ile iç içe olması anlamındadır. Memluk sistemi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1970, s. 100-102 ve 414–415. 47 Kazım Berzeg, “İslam Âleminde Çerkez Liderliği Dönemi (Mısır Çerkez Devleti 1250-1517)”, Tarih ve Toplum, S. 48, s. 304.

Moğollarla mücadeleyi başarıyla devam ettiren Sultan, Kalavunoğulları olarak bilinen

hanedanı kurmuştur. Güvenliği için Karadeniz limanlarından çok sayıda Çerkez köle

getirtmiş ve onların savaşçılıklarından yararlanmıştır. Kalavun ve oğlundan sonra

kölemenler arasında egemenlik mücadelesi artmış, bu mücadeleler devam ederken

Memluk Sultanlığı için iki büyük tehlike ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki; Doğu

Anadolu yönünde giderek genişleyen ve Memluk sınırına dayanan Osmanlı Devleti,

ikincisi ise Portekizlilerin Kızıldeniz çıkışını kapatmaları ve doğu deniz ticaret

yollarında üsler edinmeleriydi. Bu gelişmeler Memluk Sultanlığı’nın sonunu

getirecekti48.

Memluk İmparatorluğu, 250 yıl süren egemenliği sırasında Arap dünyasının

önder devleti olarak konumunu başarıyla korumuştur. Kültür düzeyi yüksek ve sınırları

zarar görmemiş olmakla birlikte askeri düzenlerinin, Osmanlı ile karşılaştırıldığında iki

sakıncası vardı; birincisi yönetici sınıfın kesin olarak yeniliklere sırtını dönmüş olması

idi. Osmanlı silahları ve savaş düzenleri ile savaşacak durumda değillerdi. İkincisi ise

iktidarın babadan oğla geçmiyor olmasıydı. Çünkü bir kölenin eski efendisine ihanet

ederek bile olsa tahta geçmeyi hedeflemesi mümkündü. Bütün bu karışık duruma ek

olarak Önce I. Bayezid sonra II. Mehmet’in Doğu Anadolu yönündeki seferleri

doğrudan Memluklara yönelik olmasa da iki devletin sınırlarını giderek

yakınlaştırmakta, Doğu Türkmen Beylikleri üzerindeki denetim, Memluk ve

Osmanlıları karşı karşıya getirmekteydi49. Kölemen Devleti’nin Dulkadir ve Ramazan

Oğulları beyliklerine karşı davranışı Osmanlı sultanlarına hoş gelmediği gibi Karaman

Beyliği’nin Osmanlı Ülkesine katılması da Mısırlıların işine gelmemişti. Bu gibi

48 Clot, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), s. 21-234. İslam Fethinden Osmanlılar Devrine Kadar Mısır’da hüküm sürmüş olan devletlerin listesi için bkz. Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, M.E.B. İ. A., c. 8, s. 219-243.

(VII.-XVI. Yüzyıllar) Mısır’daki Hükümdarlıklar Şöyle Sıralanmaktadır ;Amr B. El As’ın Mısır’ı Fethi M. 639-641 (H. 18-21)Emevi Devleti M. 658-750 (H. 38-132)Abbasi Devleti M. 750-868 (H. 132-254)Tolunoğulları Hanedanı M. 868-905 (H. 254-292) Abbasi Valileri M. 905-935 ( H. 292-323)İhşitler Hanedanı M. 935-969 (H. 323-358)Fatımi Devleti M. 969-1171 (H. 358-567)Eyyubi Hanedanı M. 1171-1250 (H. 567-648)Türk Memlukları (Bahri) M.1250-1390 (H. 648-792) Çerkes Memlukları (Burcî) M. 1390-1517 (H. 792-923)

49 Donald E. Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar Tırnakcı), İstanbul, 2001, s. 124 -126.

durumlar iki devlet arasında rekabet hissi uyandırmaktaydı. Nihayet Mısır

Kölemenlerinin Cem Sultan’a yardım etmeleri, düşmanlığın açığa çıkmasına yol açtı.

Sultan Bayezid, Karaman Beylerbeyi Karagöz Paşa’yı sınırda bulunan kaleleri almakla

görevlendirdi. Önce Mısır’a ait bulunan Adana ve Tarsus kaleleri alındı ise de Mısır’dan

yollanan Kölemenler ordusu, bu kaleleri geri aldılar. Bunun üzerine 1488 yılında Vezir

Hadîm Ali Paşa, düzenlenen yeni bir ordu ile Adana yakınlarında şiddetli bir savaşa

tutuşmuş her iki taraf da ağır kayıplar vermişlerdir. Bu haber Sultan Bayezid’e ulaşınca

yeni bir ordu ile bizzat kendisi ordunun başında bulunduğu halde Mısır’a sefer

yapılmasına karar vermişken Tunus Hükümdarı Osman Hafsi ve çağın müftüsü

Mevlana Zeyne’l-Arabi’nin araya girmesi ile savaş kararından vazgeçilmiştir50.

Sonraki 25 yıl içinde Mısır, Portekizlilerin Hindistan’a uzanan Ümit Burnu

yolunu keşfetmeleri ve Kızıldeniz’de Memluklara karşı bir üstünlük kurma iddiaları

sonucu hem zenginliğini hem de saygınlığını büyük ölçüde yitirmiştir. Bundan sonra I.

Selim, 1516 yılının yaz ayında Mısır’ın, kaçak Osmanlı veliahtlarına sığınma hakkı

tanıdığını ve Kansu Gavri ile Şah İsmail arasında olduğunu varsaydığı gizli bir

antlaşmayı sebep göstererek Suriye’ye doğru yola çıkmıştır. Artık Anadolu’dan Doğuya

giden bütün yollar I. Selim’in elindeydi. Kansu Gavri ve Sultan Selim, Mercidabık’da

karşılaştılar. Bu karşılaşmada Osmanlılar tam bir zafer kazandı. I.Selim Şam’a geçti, üç

ay burada kaldı ve yeni Memluk Sultanı Tomanbay’dan Osmanlılara bağımlı olarak

Mısır’ın Genel Valisi olması önerisine bir cevap bekledi. Olumlu bir cevap gelmeyince

22 Ocak 1517’de Kahire yakınlarında Ridaniye’de Tomanbay ile savaştı ve onu

yenilgiye uğrattı, böylece Kahire, Osmanlıların eline geçmiş oluyordu51.

Mısır’da medeniyet tarihi bakımından 639-1798 yılları arasında açık bir şekilde

farklı dört devir göze çarpar: Arap devri, Arap-İran devri, İran-Türk devri ve Türk devri.

Arap devri; Tolun Hanedanı’ndan öncesine atfedilmelidir, Arap-İran devri Tolunlular,

50 Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. I-II, (Sadeleştiren N. Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 53 -54. 51 Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, s. 152 -156. Ayrıca bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, c. I-II, s. 84 -87. Ayrıca Bkz. M. Winter, “The Ottoman Occupation”, The Cambridge History of Egypt, İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 490-517. Heyet, “Yavuz Selim Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 304-307.

İhşidiler ve Fatımiler devirlerini ihtiva eder, Memluklar dönemi ise İran-Türk

dönemidir. Osmanlı idaresinde ise Mısır, bir Türk Eyaleti olmuştur52.

Yavuz Sultan Selim, birkaç ay Mısır’da konaklamış ve bu sırada Mekke-i

Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de emirlik edip Memluklara tâbi olan Mekke Emiri

Şerif Ebu Berekât, oğlu Şerif Ebu Nümey vasıtasıyla Mekke’nin anahtarlarını Sultana

gönderip Osmanlılara itaatini arz etmiştir. Böylece halifelik makamı Osmanlı

Padişahlarına devredilmek üzere İstanbul’a nakledilmiş oldu53. Mekke, Medine ve

Kudüs’ün Osmanlı hâkimiyetine geçmesi ile hac yollarının tüm kara bağlantıları

Osmanlı Padişahlarının kontrolüne girmiştir. Kutsal kentlerin hâkimi olmak ve hac

trafiğini sağlamak Osmanlı Padişahlarına bir tür meşruluk ve hâkimiyet merkezi olma

iddiası sağlamıştır54.

Özellikle Mısır topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolü altına

alınmasıyla Hindistan’a uzanan Doğu Ticaret Yolu da fethe bağlı olarak, bu zengin ve

verimli toprakların, genişlemekte olan Osmanlı hâkimiyetine girmesi sonucunu

doğurmuştur. Ayrıca, Mısır ve Suriye’nin Osmanlı topraklarına katılması ile Doğu

Akdeniz ve Kızıldeniz’deki dengeler değişmiştir. Osmanlı Devleti 18. yüzyılın sonuna

kadar güney sınırlarını güvenlik altına almış ve Kızıldeniz’e giren Portekizliler buradan

kısa bir zaman sonra uzaklaşmışlardır55.

Yavuz Sultan Selim ve kendisinden sonra tahta geçen oğlu Kanuni Sultan

Süleyman’ın Mısır’da iki amacı vardı; bunlardan birincisi bu ülkede Osmanlı kontrol

mekanizmasını yerleştirerek Osmanlı hâkimiyetini sağlamak, ikincisi ise ülkedeki

kurumları ve şartları mümkün olduğu kadar yavaş bir biçimde değiştirerek statükoyu

muhafaza etmekti56.

52 Becker, “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”, MEB. İA. c. 8, s. 2223-224.53 P. M. Holt, “The Beylicate in Otoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS.,c. XXIV, Hertford, 1961, s. 216. 54 Hicaz’da Osmanlı Devleti’nin yönetim politikası için bkz. Zekeriya Kurşun, “Hicaz”, TDV. İA. İstanbul, 1988, c. XVII, s. 347 -349. ayrıca bkz. İsmail H. Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 2, T.T.K. Ankara, s. 292. 55 S. Özbaran, “Kızıldeniz’de Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul 1997, S.31, s. 84. 56 Necmi Ülker, “ XVIII. Yüzyılda Mısır Ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1994, s. 2. Ayrıca bkz.

Bu açıdan bakıldığında görülecektir ki Mısır, düzeni adeta hiç bozulmadan

fethedilmiştir ve 1767 yılına kadar ciddi bir direnişle karşılaşılmamıştır. Mısır’ın fethi

tamamlandıktan sonra, aynı yıl 1517’de I. Selim tarafından uygulamaya konulan

kanunname, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır arasındaki münasebetleri düzenleyen

temel bir belge olmuştur. Bu kanunname ile amaç, ülkenin gelir getiren kaynaklarını

güvence altına almak ve buralardan elde edilen gelirleri İstanbul’da bulunan merkez

hükümetinin emrine, Mısır’ın ihtiyaçlarına ve İslam Dünyası’nın mukaddes toprakları

kabul edilen Hicaz’a aktarmaktır. Yine bu kanunname ile Mısır, herhangi bir savaş

durumunda Osmanlı İmparatorluğu’na talep edeceği 12 bin kişilik silahlı askeri birliği

hazırlayıp göndermekle ve belirlenmiş yıllık vergileri İstanbul’a ve Haremeyn’e

ulaştırmakla yükümlü tutulmuştur. Bu yükümlülüğe karşılık Osmanlı Devleti, Mısır’ın

güvenliğini sağlamayı ve Mısır’da muhtariyeti olan yerel Memluk Beylerinin de

katılacağı bir yönetimin kurulmasını garanti etmiştir. Bu şekilde Mısır’da mevcut olan

rakip siyasi kurumlar arasındaki kuvvetler dengesi sağlanmıştır57. Oysa Baron de Tott

bu kanunnameyi şöyle değerlendirmiştir; “Sultan Selim Kanunnamesi okunduğunda, bu

hükümdarın Mısır’ı Memluklardan fethettiğine değil de sanki onlara teslim olduğu

sonucuna varılabilir. Gerçekten de krallığı yöneten yirmi dört beyi yerlerinde

bırakırken onların otoritesini, genel vali ve meclis başkanı olarak atadığı tek bir

paşanınkiyle dengelemekten başka bir şey düşünmemiştir....”. Sultan Selim’in

Mısırlılardan elde ettikleri önemli miktarlara ulaşmıştır; her şeyden önce vergi, zaman

içinde sürekli olarak artmıştır, Osmanlı İmparatorluğu’nun Habeşistan ve Sudan’dan

gelen Afrika altın trafiğine ve sonra da Hıristiyanlık yönüne olan baharat ticaretine

katılması Mısır’dan itibaren örgütlenmiştir ve bu nedenle Kızıldeniz Yolu, Doğu

Akdeniz’in genel trafiği içinde yeniden önem kazanmıştır. Tüm bu olumlu sonuçlarının

yanı sıra çoğu zaman Mısır, Türk evriminde belirleyici faktör ve eğer deyim yerindeyse

yozlaştırıcı unsur olacaktır. Şöyle ki, siyasal düzeni yıkıntıya uğratan görevlerin

satılması uygulamasının, Osmanlı İmparatorluğu’nun uç noktalarına kadar Mısır’dan

hareketle yayıldığı sıklıkla savunulmuştur58.

Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (Çev. Mehmet Harmancı), c. 1, İstanbul, 2004, s. 115. 57 Necmi Ülker, “XVIII. Yüzyılda Mısır ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, s. 2.58 Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay), c. 2, Ankara, 1992, s. 24 -27.

Mısır, Osmanlı Devleti’nin yeni toprakları arasında önemli bir yere sahipti.

Mısır’daki ilk 150 yıllık Osmanlı hâkimiyeti süresince bu eyalet, Portekizlilere karşı

yapılan seferler ve Doğu Akdeniz ile Kızıldeniz’deki fetihler için stratejik bir harekete

geçme noktası olmuştur. Yemen’in 1538’de alınması Mısır’dan hareketle gerçekleşmiş

ve Girit’i Venediklilerden almak için verilen zorlu mücadele Mısır’dan yola çıkan

binlerce askeri gerektirmiştir. Ayrıca Mısır, Osmanlı Devleti’ne erzak sağlayan zengin

bir kaynak vazifesi görmüştür. Mısır Eyaleti, İstanbul’a irsaliye-i hazine adı verilen

yıllık bir vergi ödemiştir ve bu vergi diğer eyaletlerin ödediği vergi miktarından

yüksektir59.

Yavuz Selim, İstanbul’a dönünce hayat da eski düzenini almıştır. Mısır Valisi

Kairbak da Şam ve Suriye’nin hâkimi Canberdi el Gazali de iktidarı ellerinde tutan

Memluklardı. Görünüşte Suriye’nin artık Kahire Hükümeti’ne bağlı olmayışı dışında

değişen bir şey yoktu. İki yıl boyunca her şey bu doğrultuda kaldı. Ancak Canberdi

sistemli bir şekilde isyan planları yapmaktaydı. 20 Ekim 1520’de İstanbul’dan

gönderilen bir habercinin Selim’in öldüğü ve Süleyman’ın iktidarı ele aldığı haberini

getirmesiyle Canberdi, bir Osmanlı subayının yönetimindeki iç kaleyi kuşattı. Niyeti

Osmanlıları önce Suriye sonra Mısır’dan kovmak ve kendini sultan ilan etmekti. Olaylar

o kadar hızlı gelişti ki Canberdi planlarını uygulamaya koyamadı. Süleyman, Şam’daki

hükümdar naibinin isyanını öğrenir öğrenmez askeri birlikler gönderdi ve isyanı

bastırdı. Ertesi yıl, Kairbak öldüğünde Osmanlıların eski sadrazamlarından Ahmet Paşa,

vali atandı. Ahmet Paşa, Yavuz’un da güvendiği bir devlet adamı olup Belgrat seferinde

büyük yararlıklar göstermiş ve Rodos kuşatması sırasında da büyük hizmeti görülmüştü.

Vezir-i Azam olamayınca Mısır Valisi olmayı talep etmiş, bu isteği devlet merkezinden

uzak olması ve yeni Vezir-i Azam’ın emniyeti düşünülerek kabul edilmişti. Ahmet

Paşa, 1523 Ağustos ayında Mısır’a ulaşmış ve 1524’te adına hutbe okutup, para

bastırarak sultanlığını ilan etmiştir. Ancak Mısır’daki yeniçerileri kendi tarafına

çekememiştir bu nedenle onları katlettirmiştir. Mısır’a tamamen hâkim olunca bir takım

59 Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, (Çev. Nalan Özsoy), İstanbul, 2002, s. 5.

idari düzenlemelere girmiş fakat Osmanlı’ya bağlılığını sürdüren Kadızade Mehmet

Bey, bu isyana son vermiştir60.

Mısır’da buna benzer isyan hareketlerinin sıklıkla meydana gelmesi muhtemelen

idari düzeninin bozuk olmasından kaynaklanmaktaydı. Mısır’da düzen sağlanmasına

önem veren Kanuni, burada sarsılan devlet otoritesini ve düzenini yeniden kurmayı

istemekteydi. Bu amaçla Kahire’ye, İmparatorluğun en yetenekli ve saygın kişilerinden

biri olan Sadrazam İbrahim’i geniş yetkilerle donatarak gönderdi. İbrahim Paşa, 2 Nisan

1525’te Kahire’ye girerek halkın haraç ve vergi konularındaki şikayetlerini dinlemiş

daha sonra Mısır’ın bütün idari, askeri, sosyal kurumlarını incelemiştir. Halkın ve

hazinenin korunmasını esas alarak kanunlar hazırlamış ve İstanbul’a bu kanunnameyi

göndererek Padişah’ın onayına sunmuştur. Padişah adına idarenin bütün alanlarını

kuşatan, memurların, genel valinin ve valilerin güçlerini belirleyen, Mısır gibi

Suriye’nin de mali sorunlarını düzenleyen ve Osmanlı kurumları ile Memluk yasalarını

kaynaştıran bu Mısır Genel Yönetmeliği, Padişah tarafından kabul edilmiş ve ilan

edilmiştir61.

Kahire’de bulunduğu süre içinde İbrahim Paşa, devletin asker ve sivil

personelini toprak gelirleri aracılığıyla ücretlendiren ikta sistemine son vermeye yönelik

bir mali reforma da girişmiştir. Bundan böyle, tıpkı Anadolu ve Rumeli gibi bir Osmanlı

Vilayeti olan Mısır’ı, Sultan’ın fermanı uyarınca beylerbeyi yönetmektedir. Mısır

Beylerbeyi, devletin en yüksek memurları arasından seçilen önemli bir kişidir. XVI.

Yüzyılın sonlarına gelene kadar Mısır’da durum istikrarlı ve sakin kalmış ama daha

sonra yeniden bir dizi isyan baş göstermiştir62.

Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmeye başladığı dönemlerde özellikle 18.

yüzyılın sonundan itibaren Memluk Beyleri, yönetimdeki zaaftan faydalanarak bağımsız

hareket etmeye başlamışlar ve kendi aralarında üstünlük kurma yarışına girmişlerdir.

İşte bu ihtilaflar arasında 1766’da Bulutkapan Ali Bey isminde biri ortaya çıkmış ve

rakiplerini bertaraf ederek Mısır idaresini ele geçirmiştir. Ali Bey, yirmi sene önce

60 Heyet, “Kanuni Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 318- 319. 61 Heyet, “Kanuni Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 10, s. 319 -321.62 Kanunnamenin tam metni için bkz. Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, c. 1, İstanbul, 1943, s. 355–387.

Mısır’ın nüfuzlu beylerinden İbrahim Kethüda’nın kölesi idi. Daha sonra Şeyhu’l-Beled

olmuş ve iktidarı ele geçirmek istediği anlaşılınca Mısır Valisi Gürcü Mehmet Paşa, Ali

Bey’i Hac Eminliği’ne tayin ile Mısır’dan çıkarmıştır. Gürcü Paşa’nın azli zamanında

Ali Bey tekrar Mısır’a girmiş ve bütün rakiplerini etkisiz hale getirmiştir. 1768

Osmanlı-Rus Savaşı, Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden koparmak isteyen Ali Bey’e fırsat

vermiş ve dört sene tamamen Mısır’ı ve kısmen Filistin, Güney Suriye ve Hicaz’ı elinde

bulundurmuştur. Şam’ı aldıktan sonra Akka taraflarına yönelmiş ancak burada yenilerek

ölmüştür. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, Mısır’a vali olarak Halil Paşa’yı tayin

etmişse de aynı şekilde isyanlar devam etmiştir63.

İsyancı Memluk Beyleri’nin amacı, Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsız bir

Mısır kurmak değil, Osmanlı adına Mısır Valisi olmaktı. Dolayısıyla Padişah, Valinin

isyanı bastırmakta yetersiz kaldığı durumlarda isyancı Memluk Beyini vali olarak

atıyordu. Bu şekilde bir isyan hareketiyle vali olan Memluk Beyleri, birkaç nesil süren

valilik hanedanı kurabiliyorlardı64. İşte böyle bir durum 18. yüzyılda yaşanmıştır.

Rusya’nın İskenderiye’deki konsolosunun tahrikiyle Kölemen Beylerinden İbrahim ve

Murat Beyler isyan etmişlerdi. İki beyin mücadelesi sürekli bir hal alınca Osmanlı

Hükümeti, İnebahtı Muhafızı Yeğen Mehmet Paşa’yı Mısır Valisi olarak

görevlendirmiş ve yeni vali 1785’te Mısır’a girmişti. Murat ve İbrahim Bey

barıştırılmışsa da bir süre sonra tekrar isyan hareketlerine girişmişler ve aralarındaki

mücadele, Osmanlı Hükümeti’nin Kırım’ı kurtarmak için Ruslarla yaptığı muharebe

nedeniyle iki beyin affedilmesi ve iktidarın ikisi arasında paylaştırılmasına kadar devam

etmiştir. Mısır’ın yönetimi, Fransa’nın burayı işgaline dek bu iki asi Memluk Beyinin

elinde kalmıştır 65.

Görüldüğü üzere Mısır, Osmanlı hakimiyetinin sağlam olduğu dönemde huzurlu

kalmıştır. 1580’lerde orduda ekonomik sebeplere bağlı olarak huzursuzluklar başlamış

bundan sonra valinin işi güçleşmiştir. 1609’ların sonuna kadar valiler, askerlerin

63 Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 429 -434.64 Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu: 1797- 1802, s. 14, Ali Bey hakkında daha geniş bilgi için bkz. James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey, Against The Ottoman Porte, London, s. 69-165. 65 Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 240–245. Ayrıca bkz. J.H. Kramers “Osmanlılar Devri (XVI.-XIX. Asırlar)” MEB. İA. c. 8, s. 242–250. bkz. Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 603–605.

isyanlarını bastırmakla uğraşmışlardır. Daha sonra yeni siyasi güçler gelince valiler

sadece görünüşte Sultanın temsilcisi olarak kalmışlardır66.

17. yüzyılda Mısır, Kızıldeniz ve Akdeniz’deki önemli askeri hamlelerin

sahnelendiği yer olmaktan çıkmıştı. Portekiz’in imparatorluk gücünün azalmaya

başladığı yüzyılın ilk dönemlerinde, Portekizliler de Kızıldeniz’de Osmanlılar için bir

tehlike oluşturmuyordu. Girit’teki Venedik başkenti Kandiya 1669’da nihayet alınmıştı

ve Mısır, adada hâlâ bir temizlik harekatını sürdürme ve koruma görevi yapsa da acil

harekat günleri geçmişte kalmıştı. 1636’da Zeydi Şii imamlar tarafından Yemen’deki

Osmanlı hakimiyetine son verilmesi, Mısır ile Yemen arasındaki ortak yaşamı ortadan

kaldırmıştı. Bundan sonra Mısır’ın Osmanlı Devleti açısından önemi, eyaletin sağladığı

gelir ve tahıl ile kutsal şehirlere yaptığı yardıma bağlı olmuştur. Dolayısıyla Mısır’ın

Osmanlı Valileri, emekli askerlerden bürokratlara ve saraya yakın kişilere dönüşmüş,

Mısır’ın kendi yönetici sınıfı için bu görevler önemli bir rekabet alanı oluşturmuştur67.

17. yüzyıl ortalarıyla 18. yüzyılın sonları arasında uluslar arası denge ise

Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde değişmiştir. Osmanlı, bazen aynı anda birkaç

tanesiyle olmak üzere neredeyse sürekli olarak Habsburg Avusturya’sı, Çarlık Rusya’sı,

Safevi İran, Venedik ve Polonya ile savaş halinde olmuş ve elde edilen bazı başarılara

rağmen Balkanlarda ve Karadeniz’in kuzeyinde toprak kaybetmiştir68.

Yukarıda bahsedildiği üzere Osmanlı Devleti, özellikle 1774’ten itibaren

Mısır’daki olayları kontrol etmede bir takım sorunlarla karşılaşmıştır. Bu tarihten

itibaren Mısır’daki sorunlara müdahale eden ülkelerin sayısı artmış aynı zamanda

amaçları da değişmiştir. Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin eski dostu olan Fransa, yeni

amacı doğrultusunda ilk hareketi gerçekleştiren ülke olmuştur. Bu dönemde, Fransa’nın

başında bulunan Napoleon’a göre 600 bin insanın yaşadığı doğuda büyük

imparatorluklar kurulabilirdi. Böylece Mısır’da güçlü bir idare kurmak onun

66 Michael Winter, “Ottoman Egypt 1525- 1609”, The Cambridge History Of Egypt Modern Egypt From 1517 To The End Of The Twentieth Century, Edited By M.W. Daly, Cambridge University Press, Vol. 2, s. 1.67 Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, s. 5,6.68 Jane Hathaway, “Egypt in The Seventeenth Century”, The Cambridge History of Egypt Modern Egypt, from 1517 to The End of The Twentieth Century, Vol. 2, Edited By M.W. Daly, Cambridge, 1998, s. 34-59. Ayrıca bkz. Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, s. 125 -129, Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (18. ve 19. Asırlarda), TTK. Ankara, 1985, s. 25-28.

hayallerinden biri olmuştu. Fransa için Akdeniz ticaretinin büyük önem arz etmesi,

Avrupa Devletlerinin sömürgeler elde etmek için faaliyetlerde bulunmaları sebebiyle

Fransızların da Mısır’a yerleşmelerine yönelik projeler oluşturulmuştur. Bütün bu

projelere rağmen Fransız monarşisi, Mısır’a saldırma cesaretini gösterememiş ve Mısır,

Osmanlıların elinde kalmaya devam etmişti. Ancak Fransa’da ihtilal hükümeti kurulup

siyasette yeni yöntemler kullanılmaya başladıktan sonra Mısır’a sefer fikri yeniden

ortaya atılmış ve bu kez gerçekleşmiştir69.

Oysa Mısır, Fransa’nın eski dostu olan Osmanlı Devleti’nin bir eyaletiydi.

Mısır’ı işgal etmek demek Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimine girişmek demekti.

Fransa’nın menfaati bu imparatorluğun taksimini değil devamını gerektirmekteydi. Yine

de Mısır’ın Fransa’ya kazandırılması çok önemli bir hadise idi. Mısır’ın ele geçirilmesi

için Fransa Hariciye Nazırı Talleyrand, gerekli projeyi hazırlamış ve Mısır hakkında

ayrıntılı bir rapor sunmuştu. Talleyrand’a göre Fransa’nın iktisadi kalkınması için

müstemlekelere ihtiyacı vardı ve bunun için en uygun yerler Afrika sahilindeki adalar

ile Mısır’dı. Talleyrand için Mısır seferi, İngiliz ve Rus entrikalarına son vermek için

yapılacak ve tam manası ile Osmanlı Devleti’nin lehinde olacaktır o kadar ki Osmanlı

Devleti, Mısır’ın Fransızlar tarafından işgalini büyük bir hizmet olarak görecek ve bu

sebeple Fransızlara minnettar kalacaktı. Nitekim Fransızlar İskenderiye’ye ayak

bastıklarında bu seferi, Padişah’a karşı değil ona karşı koyan Kölemen Beylerine karşı

yaptıklarını iddia edeceklerdi70. Talleyrand, yapılacak Mısır seferinin Fransa’ya

sağlayacağı yararlar ve hedefleri konusunda şunları belirtmekteydi; “Tabiatın

Fransa’ya pek yakın yerde bulundurduğu Mısır, gerek Hindistan gerek diğer yerlerin

ticareti bakımından bize sınırsız yararlar sunmaktadır. Bundan başka iklimi ve toprağı

ile Batı Hindistan’daki sömürgelerimizin yerlerini alabilir...”

“Niçin dostluğu şüpheli olan ve yıkılması yakın bulunan bir devlet için kendimizi

daha fazla feda edelim? Mısır, Türkiye içi hiçbir değer ifade etmemektedir. Türkiye’nin

oradaki otoritesi bir gölgeden ibarettir. Esasen ilk darbeleri Osmanlı İmparatorluğu’na

indirmek söz konusu değildir. Zira bu, hem dürüstlük ve iyi niyete aykırı düşer ve

69 Fransa’nın Mısır seferinden önce ortaya atılan projeler hakkında bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 29–31. 70Talleyrand’ın Mısır hakkında hazırladığı raporun tam metni için bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 44–46.

Yakındoğu’da Cumhuriyet Hükümeti’nin temsilcileri ile orada yerleşmiş Fransızların

geleceğini tehlikeye koyar hem de İngiltere ile iki imparatorluğu (Avusturya ve Rusya)

Fransa’ya karşı birleştirir”71.

Anlaşılacağı üzere Fransa’nın Mısır seferinin asıl amacı, Hindistan ticaretinin

önünü keserek Fransa’nın savaş halinde olduğu İngiltere’nin gücünü kırmak ve Osmanlı

topraklarından pay almaktı72. Mısır seferine askeri birliklerin yanı sıra bu ülkenin eski

uygarlığını ve çeşitli yönlerini incelemek üzere 175 bilim adamı ve uzman eşlik

etmekteydi. Napoleon, Mısır’a yönelik büyük hedeflerini gerçekleştirmek için halkın

inançlarına ve geleneklerine nüfuz etmek yolunu seçmiştir. Napoleon, 2 Temmuz

1798’de 400 gemi ve 35 bin askerle İskenderiye yakınında karaya çıktığında73 bu

ülkede kalıcı bir hakimiyet kurmak için gerekli gördüğü şeyleri gerçekleştirmeye

başlamıştır. Bu nedenle büyük bir kütüphane ve iki okul açmıştır bunların yanı sıra

Decade Egyptienne (Mısır Haftası) ve Le courier d’Egypte (Mısır Postası) adı ile iki

gazete çıkarttırmış, bir tiyatro ve bir matbaa açtırmıştır74.

Bu işgale ilk olarak Memluklu Murat ve İbrahim Beyler karşı çıkmışlar ancak

Fransızlar karşısında başarılı olamamışlardır. Böylece Napoleon, Kahire’ye girmiş ve

önce halkı yatıştırmak ve ulemayı yanına çekmek için çeşitli divanlar oluşturmuştur.

Halkın desteğini sağlamak için onları Osmanlı Yönetiminden ve Memluk askerlerinden

kurtaracağını vaat eden bildiriler yayınlamıştır75. Napoleon’un bu bildirileri Arapça idi

ve Besmele ile başlamaktaydı. Bu bildirilerde özetle, halkı Memluk zulmünden

kurtarmak için Tanrı tarafından görevlendirildiğini, Tanrı’ya ibadet ettiğini ve

Peygamber Muhammed’e, kutsal Kur’an’a Memluklerden daha fazla saygı gösterdiğini

anlatmaktaydı76. Ancak Napoleon, istediği desteği bulamadığı gibi Akka kalesi

71 Heyet, “Napolyon Bonaparte’nin Mısır ve Suriye Seferi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Osmanlılar, c. 11, s. 263. 72 BOA. HAT, 6945, (1214). İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk- Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–1802), Ankara, 1964, s. 182- 183. 73 Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, s.129. ayrıca bkz. Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 316. Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, Osmanlı Belgelerine Göre, İstanbul, 1998, s. 14-15. 74 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831-1841 I. Kısım, T.T.K., Ankara, 1988, s. 21. 75 Enver Z. Karal, Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri 1789- 1856, c. V, T.T.K. Ankara, 1999, s. 25. 76 Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği, (Çev. Taşkın Temiz), İstanbul, 1998, s. 99-100.

önlerinde Cezzar Ahmet Paşa’nın başında bulunduğu Nizam-ı Cedit askerlerine Mart

1799’da yenilmiş ve bu yenilginin ardından ilerlemeyi durdurmuştur77.

Diğer taraftan Hindistan yolunun tehlikeye girmesiyle İngiltere, Fransızlara karşı

Osmanlı Devleti ile ittifak yapma girişimlerinde bulunmuştur. Amacının Mısır’ı

kurtararak Osmanlı Devleti’ne iade etmek olduğunu bildirmiş ve yanı sıra Osmanlı’nın

askeri gücünü desteklemek için topçuluk ve mühendislik bilimlerinde tanınmış bir kaç

nefer ve generali de Babıâli’ye göndermiştir78. Ayrıca Mısır’ı tekrar Osmanlı

hâkimiyetine kazandırmak için Osmanlı Devlet Adamları, 23 Aralık 1798’de Rusya ile

bir antlaşma imzalamışlardır. Rusya, bu antlaşma ile donanmasını boğazlardan geçirip

Akdeniz’e indirerek bölgedeki gücünü göstermiştir. Rusya’nın Osmanlı Devleti ile

ittifak kurmasının diğer sebepleri ise şunlardır;

a) Malta Şövalyeleri, Rus Çarı’nın himayesine girmişlerdi. Napolyon’un Mısır’a

gelirken Malta’yı alması Rusya aleyhine bir olaydı.

b) Fransa’nın Balkanları ele geçirmesinden duyulan korku.

c) Napoleon, Mısır’ı ele geçirirse Osmanlı Devleti’ni yıkabilirdi. Oysa Rusya,

Osmanlı topraklarından pay almayı tasarlamaktaydı.

5 Ocak 1799’da ise benzer bir antlaşma İngiltere ile yapılmıştır79. Osmanlı–Rus–

İngiliz ittifakına karşı savaşı kaybeden taraf Fransa olmuştur. Napoleon, durumu gözden

geçireceği bahanesi ile İskenderiye’ye geldi ve Mayıs 1799’da yanına çok miktarda

gümüş ve altın alarak gizlice Mısır’dan kaçmak zorunda kalmıştır80. Mısır’da bulunan

General Kleber’e yazdığı mektupta, kendisinin Fransa’ya gitmesi gerektiğinden söz

ederek Mısır’ın yönetimi için General Kleber’i vekil bıraktığını ve eğer altı aya kadar

yardım gönderemezse Mısır’ı boşaltmak üzere Osmanlılar ile barış antlaşması 77 BOA. HAT, 5969, (1212). Tarihi Cevdet, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1309, c. VII, s. 89-91. Cezzar Ahmet Paşa, Mısır’ı iyi tanıyor olması ve başarılı olacağına duyulan inanç sebebiyle Mısır Valisi olarak atanmamıştır. Burada amaç, Onun daha sonra bölgede hakimiyet kurma ihtimalini engellemektir. Bu nedenle serasker olarak görevlendirilmiştir. Cezzar Ahmet Paşa hakkında bkz. F. Emecen, “Cezzar Ahmet Paşa”, TDV. İA., c. 7, İstanbul 1993, s. 516 -518. Ayrıca bkz. Stanford J. Shaw, Ottoman Egypt in the Eighteenth Century The Nizamnâme-i Mısır of Cezzar Ahmet Paşa, Harvard University, Massachusetts, 1962. Fransız işgalinden sonra Mısır’ın iç durumu hakkında bkz. Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, s. 19-25, Abdulrahman al-Jabarti, Ajaibü’l-Akhbar fi’l-Tarajimwa’l-Akhbar, (Trans. T. Philipp), Vol.III, Franz Steiner Verlag Stutgart, 1994, s. 13-94. 78 BOA. HAT. 12561, (1214). 79 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), TTK. , Ankara, 2003, s. 57. 80 BOA. HAT. 13457, (1214).

imzalamaya yetkili olduğunu bildirmiştir81. Antlaşma şartları içerisinde Mısır’dan

giderken top ve cephaneleri ile levazımlarını almak isteği başta gelmekteydi. Osmanlı

Devleti bu isteği kabul etmemiştir ve Fransızlar, Mısır’ı 1 Ağustos 1801 tarihinde

boşaltmışlardır82.

1798 yılında Mısır’ın Napoleon tarafından işgali uluslar arası dengede büyük bir

değişiklik meydana getirmiştir. Yakındoğu Arap dünyasında Haçlılardan beri

Avrupa’nın gerçekleştirdiği ilk girişim olarak bu sefer, yeni bir devrin başlangıcını

işaret etmektedir. Fransızların Mısır’daki hâkimiyetleri kısa sürmüş olsa da Batı’nın

Arap dünyasına doğrudan müdahale devri böylece başlamıştır83. Fransızlar, Mısır’da

kısa süre için kalmış olsalar bile halkın desteğini sağlamak için İslam geleneklerine

saygı duyduklarını söylemişler ancak uygulamada buna dikkat etmemişlerdir. Bonaparte

ile halefleri, Mısırlıların yasa ve geleneklerine saygı gösterilmesini zaman zaman dile

getirmişlerse de bu düşünce, Mısır’ı sömürmek amacı ile çatışınca terk edilmiştir.

Mısır’a maddi ve manevi anlamda yerleşmeyi planlayan Fransızlar, mevcut yönetici

sınıfın yerine Fransız asıllı ve yerli memurları yerleştirince Mısır’ın Hükümeti’ni de

toplumunu da büyük bir değişime uğratmışlardır. Bu değişimin Mısır’ın yerli halkı için

anlamı on altıncı yüzyıldan beri ilk kez yönetime doğrudan katılma fırsatı bulmuş

olmalarıdır. Bu seferin en önemli sonucu ise Osmanlı-Fransız ilişkilerinin kopması ve

III. Selim’in 1798 Eylül’ünde, Fransa’nın düşmanları İngiltere ve Rusya ile bir dostluk

antlaşması imzalaması olmuştur84.

81 BOA. HAT. 12584, (1204). 82 BOA, HAT, 14142, (1214). Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat, c. III-IV, s. 200–209. Ayrıca bkz. Karal, Fransa – Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), s. 51–97. ayrıca bkz. George A. Haddad, “A Project for The Independence of Egypt, 1801”, Journal of The American Oriental Society, Vol. 90-2, Oxford, 1970, s. 169-269-178. 83 Bernard Lewis, Uygarlık Tarihinde Araplar, İslamiyet Öncesinden Hz. Muhammet ve İslamiyet’in Doğuşuna, Fetihler Çağından Günümüze Ortadoğu ve Avrupa’da Araplar, İstanbul, 2006, s. 242-243. 84 Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. 1, s. 326 -328. ayrıca bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 27-38. General Kleber’in 1798-1800 tarihleri arasında Mısır ile ilgili olarak düşünceleri için bkz. Kleber, Kleber en Egypte 1798-1800, Presentation et notes par Jacques et Henry Laurens, Instıtut Français D’archelogie Orientale, 1995.

BİRİNCİ BÖLÜM

1. MISIR’DA İDARİ TEŞKİLAT VE NÜFUS

1.1. Mısır’ın İdari Taksimatı:

Mısır’ın coğrafi durumu öteden beri, sınırlarının belirlenmesinde olduğu kadar

dâhili bölgelerinin taksimatında da etkili olmuştur. Coğrafi özelikler Mısır’ı doğal

olarak ikiye ayırmıştır. Böylece Mısır, esas itibariyle kuzeyde “Aşağı Mısır” ve güneyde

“Yukarı Mısır” diye bilinen iki ana bölgeye ayrılmış olup, bu bölgeler arasında Kahire

şehri bulunmaktadır. Aşağı Mısır aynı zamanda el-Vechü’l-Bahri ve Yukarı Mısır el-

Vechü’l-Kıbli olarak da anılmaktadır. Aşağı Mısır, Nil’in iki kolu arasında Garbiyye ve

Menufiyye, Delta’nın doğu tarafından Sina çölüne kadar uzanan Şarkıyye, Delta’nın

batısından Sahra’ya kadar uzanan Buhayra adıyla üç kısma ayrılırdı. Yukarı Mısır’da

ise Kahire’nin güneyinden Nubya’ya kadar Nil üzerinde uzayan ve “Said” adıyla bilinen

büyük bir bölge yer almaktaydı85.

Osmanlılar döneminde de idari bölünme, bu bölge esasına uygun olarak tanzim

edilmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı Devleti, Mısır’ın fethinden itibaren Memlukler

döneminde yürürlülükte olan idari taksimatı pek değiştirmeden devam ettirmiştir. Hatta

Mısır’ın bu genel idari taksimatı, zamanımıza kadar da fazla değişikliğe uğramamıştır.

Yukarıda isimleri zikredilen idari bölgeler, ancak Mısır’ın siyasi ve iktisadi durumuna

göre zaman zaman bazı değişiklikler göstermiştir. Şöyle ki Hayır Bey zamanında el-

Vali (el-Vahât) adıyla yeni bir vilayet oluşturulmuş, Veziri-Azam İbrahim Paşa ise

Mısır’da idari ıslahatta bulunurken Arap şeyhleri ile istişareden sonra merkezi Asyut

olan Said bölgesini sancak olarak Ömer oğullarına tevcih etmiştir86. Osmanlı

Devleti’nin Mısır’ın idari taksimatında büyük değişiklikler yapmamasının sebebi,

fethettiği ülkelerin idari taksimatı ile ilgili izlediği politikadır. Bu politikanın başlıca

özelliği, yeni fethedilen bölgelerde coğrafi, iktisadi, sosyal özelliklere uygun bir tarzda

oluşmuş bir idari taksimat mevcutsa bunu devam ettirmekti. Bu itibarla da Mısır’ın

85 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, Ankara, 1996, s. 4296.86 Jane Hathaway, Osmanlı Mısır’ında Hane Politikaları, Kazdağlıların Yükselişi, (Çev. Nalan Özsoy), İstanbul, 2002, s. 1-8. Ayrıca bkz. C. H. Becker, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, İstanbul, 1978, s. 228-233.

fethinden itibaren Memlukler devrinde geçerli olan idari bölünmeyi pek değiştirmeden

devam ettirmiştir87.

Buna göre Fatımilerden önce Mısır’da idari taksimat birliği olarak kurâ88 ve

Fatımilerden sonraki devirde ‘amal görülür. Sonradan ‘amal, müdüriyet olarak

adlandırılmıştır. Osmanlılar, Mısır’ı aldıktan sonra toprağı, 24 kırat’ı oluşturan 13 alt

eyalete bölen Memluk sistemini korumuşlardır89.

Osmanlıların ilk döneminde Mısır Eyaleti’nin sınırları, doğuda Sina Yarımadası

(buradaki Ariş ve Han-ı Yunus Kaleleri Mısır’a tâbi idi), batıda Libya Çölü, kuzeyde

Akdeniz sahilleri, güneyde ise Asvan’a kadar uzanıyordu. Ancak güney sınırı sabit

kalmamış, Süleyman Paşa döneminde (H. 931-941 M.1525-1535 ve H. 943-945 M.

1536-1538) Yemen’e gidildiğinde Kusayr (Kızıldeniz sahilinde) ve İbrim de (Asvan’ın

güneyinde) Mısır’a dahil edilmişti. Böylece Mısır Eyaleti daha evvelki idari yapıya

uygun olarak birkaç vilayete veya diğer adıyla keşufıyete taksim edilirken önemli bazı

bölgelerde sancaklar kurulmuştur90.

Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Mısır’da

klasik Osmanlı sistemini yeniden kurmak yoluna gitmemiş, hem mevcut Memluk

düzeni hem de Osmanlı yönetiminin bazı özelliklerini içeren yeni bir yönetim stratejisi

belirlemiştir. Belirlenen bu stratejinin bir diğer amacı ise Osmanlı askeri ile Memlukleri

uzlaştırmaktı91.

Mısır’ın idari taksimatı ile ilgili ilk esaslı değişiklikler Mehmet Ali Paşa

tarafından gerçekleştirilmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın 1813’te başlattığı bu yeni idari 87 Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmud, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul, 1990, s. 146. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır fi Ahdi’l-Hidiv İsmail Paşa, min sene 1863 ila sene 1875, c.1, Kahire, 1990, s. 60-65. James Philips, A History of The Revolt of Ali Bey Against The Ottoman Porte, London, s. 2-4. 88 Köyler, kasabalar anlamındadır. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, (Yay. Haz. Aydın Sami Güneyçal), 11. Baskı, Ankara, 1993, s. 527. 89 Hathaway, Osmanlı Mısırı, s. 7. Ayrıca bkz. Becker, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, s. 228-233 Ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS, c. XXIV, Hertford, 1961, s. 219. 90 Donald E. Pitcher, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 1999, s. 203. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 146, ayrıca bkz. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, s. 60-65 ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”, BSOAS, c. XXIV, s. 218-219.91 Hathaway, Osmanlı Mısır’ı, s. 8. Pitcher, Tarihsel Coğrafya, s. 203. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 146. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, c. 1, s. 60-65.

yapılanmanın amacı, bölge sayısını azaltmak ve böylece merkeziyetçi, otokrat idare

tarzını kurmaktı. Yaptığı düzenlemeler neticesinde Mısır’da, 1840’da yedi müdüriyet

(bölge) bulunmaktaydı. Aşağı Mısır’da Kahire ve İskenderiye muhafızlıklarından başka

Buhayra, Menufiyye Dakhaliyya, Şarkıyye ve Orta ve Yukarı Mısır’da Fayyum dahil

olmak üzere Beni Suveyf, Minya ve İsna bulunmakta idi. Mehmet Ali öldüğünde

Mısır’da 14 müdüriyet vardı. Her biri bir müdür tarafından idare edilirdi. Yine de bu

dönemde Mısır’ın kasaba ve şehirleri muhafızlık olarak özel bir statüye kavuşturuldu.

Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden sonraki yirmi yıl içinde beş yeni valilik daha

oluşturuldu.

1854’e kadar Kahire güçlü bir yönetici ev halkı sınıfı tarafından idare edilirken

Kasım ayında bu sistem kaldırılmış ve Kahire, ayrı bir valilik olarak düzenlenmiştir.

Kahire Valiliği’ni 1855’de El-Ariş, 1866’da Port Said, 1870’de İsmailiye valiliklerinin

oluşturulması izlemiştir. İsmailiye ve Port Said’in valilik yapılmasının ardından Süveyş

Kanalı açılmıştır. Çünkü zirai ve ticari anlamda meydana gelen büyüme, bu

düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği’nden İsmail

Paşa’nın Hidivliğine kadar geçen süre içerisinde Mısır’a hâkim olan yöneticiler,

merkezi otoriteyi güçlü tutmayı başaramamışlardır. İsmail Paşa dönemine gelinceye

kadar idari bölünmede çok ciddi bir yenilikle karşılaşmamaktayız. Ancak Mehmet Ali

Paşa’dan sonra Mısır tarihine ikinci büyük reformist olarak geçen Hidiv İsmail Paşa,

yeniden güçlü bir idari mekanizma oluşturmak maksadıyla Mısır’ı üç büyük daireye

ayırmıştır;

1. El- Bahri; Buhayra, Ciza, Kalyubiyye, Şarkıyye, Menufiyye, Garbiye ve

Dakhaliyya Müdüriyetleri’ni kapsar

2. El- Vustani; Beni Suveyf, Fayyum ve Minya Müdüriyetleri

3. El-Said; Asyut, Circa, Kana ve İsna Müdüriyetleri’nden oluşmuştur.

Kahire, İskenderiye, Dimyat, Reşit, El-Ariş, Port Said, Süveyş ve Sevakin

muhafızlık olarak kalmıştır92.

92 J. H. Kramers, “Mehmet Ali Hânedânı Devri ve İstiklal (XIX.Asırdan İtibaren)”, MEB. İA, c. 8, İstanbul, 1978, s. 258-259. Ayrıca bkz. İlyas el-Eyyubi, Tarihu Mısır, c. 1, s. 65-66. Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 577.

1871 yılında ise, Mısır Sâlnâmesinden edinilen bilgilere göre, Mısır idari

bakımdan beş kısma ayrılmakta idi;

1. Mısır-ı Süflâ

2. Mısır-ı Vüstâ

3. Mısır-ı Ulyâ

4. Sûdan

5. Musavva ve Sevâkin

Bu kısımların idari yapıları ise şöyleydi;

Mısır-ı Süflâ; 6 Müdüriyet (eyalet), 29 kaza, 2187 köyden oluşmaktadır.

1. Müdüriyet-i Buhayra: Merkezi Demenhur, 4 kaza, 440 karye

2. Kalyubiyye; Merkezi Kalyub, 3 kaza, 150 karye

3. Şarkıyye; Merkezi Zekazik, 5 kaza, 399 karye

4. Menufiyye; Merkezi Şeybin El-Kum, 4 kaza, 322 karye

5. Garbiyye; Merkezi Tanta, 9 kaza, 466 karye

6. Dakhaliyye; Merkezi Mansure, 4 kaza, 466 karye

Mısır- Vüsta; 4 müdüriyet, 6 kazadan oluşmaktaydı;

1. Cize; Merkezi Cize, 3 kaza, 160 karye

2. Benî Suveyf; Merkezi Beni Suveyf, 3 kaza

3. Fayyûm; Merkezi Fayyûm

4. Minye ve Beni Mizar; Merkezi Minye, 3 kaza

Sa’id (Mısır-ı Ulyâ- Yukarı Mısır): 4 Müdüriyet, 15 aksâmdan oluşmakta idi;

1. Asyût; Merkezi Asyût, 6 kaza

2. Circâ; Merkezi Sûhâc, 4 kaza

3. Kana ve Kuseyr; Merkezi Kana, 3 kaza

4. İsnâ; Merkezi İsnâ, 2 kaza

Sûdan: Mısır’a bağlı olarak yönetilen, idarecisi Mısır Hidiv’i tarafından atanan

bir bölgedir.

Hartûm: Bu vilâyet 6 müdüriyete bölünmüştür;

1. Dankala ve Berber

2. Tâk

3. Hartûm

4. Senar

5. Kordufan

6. El-Ceralebeyz El-Bahrü’l Ebyât

Musavva ve Sevâkin: Bu bölgeler de Mısır Hidivi tarafından atanan bir yönetici

tarafından idare olunmakta idi. Kâhire, İskenderiye, Reşid, Dimyat, El-Arîş, Süveyş,

İsmâ’iliye, Port Said, Sevâkin, Musavva ve Useyr ise muhâfızlar eliyle yönetilmekteydi.

Her müdüriyet merkezinde bir başhekim ve bir başmühendis bulunmaktaydı.

Kazalarda ise yine doktorlar ve mühendisler bulunurdu ve her müdüriyette bir hastane

ve bir zâbıta konağı ayrıca meclis konağı vardı. Bunlardan başka idareyi teftiş için bir

müfettiş ve iki müfettiş yardımcısı ve köprüleri ve kanalları kontrol etmesi için yine iki

mühendis ve halkın sağlığını kontrol etmek için de iki doktor görev yapmaktaydı93.

1. 1. 1. Vilayetler (Keşufiyyetler):

Mısır bir ziraat ülkesi idi. Ancak burada verimli bir ziraat yapılabilmesi için

düzenli kanallara ve bentlere ihtiyaç vardı. Bu da ancak organize bir çalışma ile temin

edilebilirdi. Bunu göz önünde tutan Osmanlı Devleti, Mısır Memluklerinden

faydalanarak ülkeyi idari kısımlara “kâşiflikler” olarak ayırmıştır94.

93 Mısır Sâlnâmesi 1871, Yayına Hazırlayanlar, Mustafa Öztürk, Sevda Özkaya Özer, Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 5-7. 94 Şinasi Altundağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Vergi Sistemi Hakkında Kısa Bir Araştırma”, AÜDTCFD, c. 5, s. 2, Ankara, 1947, s. 195.

Bu vilayetler (keşufiyyetler), XVII. yüzyılın başında şöyleydi; Şarkıyye Vilayeti,

Garbiyye Vilayeti, Menufıyye Vilayeti, Buhayra Vilayeti, Tarana Vilayeti, Katya

Vilayeti, Cize Vilayeti, Atfıhiyye Vilayeti, Feyyum Vilayeti, Behnesaviyye Vilayeti,

Eşmunin Vilayeti, Menfelutiyye Vilayeti, el-Vahat (el-Vah) Vilayeti95. XVII. yüzyılda

Garbiyye, Menufiyye, Şarkıyye, Buhayra, Circa96. Circa vilayeti iktisadi bakımdan

önem arz etmekteydi. Bu önemi özellikle tahıl üretiminden kaynaklanmaktaydı. Bu

idari birimlerin yöneticileri Kahire’de oturmakta idiler. Bazı vakitlerde görev yerlerine

dönerlerdi. Ancak Circa hâkimi olanların kendi yerlerinde ikamet etmeleri zorunlu idi.

El-Vahat vilayeti ise Hayır Bey zamanında oluşturulmuştur97.

Mısır’da sancak ve vilayetlerin idarecilerinin tayin ve ibkaları, beylerbeyilerde

olduğu gibi Tut ayından itibaren yapılırdı98. Vilayet idarecileri Memluk ümerasından

olan sancakbeylerinden veya unvanı bey olan kâşiflerden tayin edilirlerdi. Bu beş

vilayetin idaresi için daima hâkimler tayin edilirken diğer vilayetlerde ise Memluk

emirleri kâşif rütbesiyle idare ederlerdi. Bu beş vilayetin idarecilerinin tayin ve

rütbelerinin terfi ettirilmesi ise ümeranın meşvereti ve beylerbeyinin tayini ve merkezin

tasdiki ile olurdu. Vilayet idarecilerinin görev süreleri bir yıl olup, süreleri bitince

duruma göre görev süreleri uzatılırdı. Vilayet hâkimleri azledildiklerinde beylerbeyiler

gibi muhasebeleri görülürdü. Yerlerine vekil olarak bir kaymakam tayin edilirdi99.

Vilayet yöneticilerinin en önemli görevleri, vilayette bulunan miri köprüleri

muhafaza etmek, beldelerin sulanmasını sağlamak, fellahları100 urbanın ve başkalarının

zararından korumak, vilayeti dahilinde adaletle hükmetmek ve vilayet üzerine

kararlaştırılan vergiyi hazineye göndermekti. Vilayet yöneticisi başarısız olduğunda ya

da bir suç işlediğinde cezaya çarptırılırlar, hapsedilirler ve hatta katledilirlerdi101.

95 “Vâh; çöl ortasında münbit ada demektir. Avrupa dillerinde Oasis diye yazılmaktadır. Mısır vâhatı eski Rumlar vaktinde Büyük Vâh ve Küçük Vâh diye ikiye ayrılmakta idi.”, Mısır Sâlnâmesi 1871 , s. 3. 96 Stanford Shaw, The Financial And Administrative Organization And Development Of Ottoman Egypt, 1517-1798, Princeton, 1962, s. 60-61. 97 Ömer Lütfi Barkan, XV. Ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul, 1943, s. 360. ayrıca bkz. Shaw, The Financial, s. 1598 Özen Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri, 2003, s. 60-63. 99 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 65. 100 Çiftçi anlamında kullanılmaktadır. 101 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 66.

1. 1. 2. Sancaklar:

XVI. asrın başlarında, Mısır Eyaleti’nde, İskenderiyye, Cidde ve Asyut olmak

üzere üç sancak bulunmaktaydı. 1567-8’e kadar İbrim, Asyut (Suyat) sancağına bağlı

bir kaza iken, daha sonra Mısır’a bağlı bir sancak olmuştur102.

XVII. asır başlarına kadar, Mısır Eyaleti’ni meydana getiren bölgeler

değişmemiş ise de idari, iktisadi ve siyasi şartlara göre Aşağı ve Yukarı Mısır’ın vilayet

ve sancaklarının idari durumunda zaman zaman değişiklikler yapılmıştır. XVI. asrın

başlarında Kalyub, Bilbis ve Dakhaliyye, Aşağı Mısır’ın vilayetleri olarak gösterilirken,

bu asrın sonlarında Kalyub bölgesi kâşiflik, Bilbis ve Dakhaliyye bölgeleri de Eminlik

olarak Şarkiye Vilayeti’ne ilhak edilmişti. Fetihten beri, Mansure bölgesi de Şarkıyye

Vilayeti’ne tâbi idi. Ancak XVI. asrın ortalarında, Şarkıyye’ye bağlılığı devam ederek

ayrı bir vilayet haline gelen Mansure’ye tâbi olan Feraskûr mıntıkası 1569’da müstakil

bir vilayet olmuşsa da 1590’da Menzile ve Feraskür Vilayetleri, ıslah edilmek üzere

tekrar Mansure Kâşifliği’ne bağlanmıştır. 1590-159l’de Buhayra Vilayeti’ne tâbi

bölgelerden olan Terrane mıntıkası da Buhayra’ya bağlanarak ayrı bir kâşiflik

olmuştur103.

XVI. asrın sonlarında, Atfihiyye ve Behnesaviyye, Fayyum’dan ayrı vilayetlerdi.

Mısır’ın fethinden beri, müstakil bir iklim olup, daha sonra Mısır livalarından sayılan

Said Vilayeti, güney bölgelerinin asi Araplardan muhafazasını temin etmek üzere İbrim

Sancağı’na bağlanmış daha sonra İbrim, müstakil bir vilayet olmuştur. Said

Vilayeti’nden ayrılan Asyut Bölgesi de sonraki yıllarda tamamen müstakil bir vilayet

haline getirilmiştir104.

XVII. yüzyılın başlarında Mısır Eyaleti’nin mülki taksimatında yer alan

sancakların isimleri şöyle idi; İskenderiye Sancağı, Dimyat Sancağı, Reşid Sancağı,

Süveyş Sancağı, Cidde Sancağı, Asyut Sancağı, İbrim Sancağı. İskenderiye, Dimyat,

Reşid ve Süveyş sancakları da idari bakımdan özellikli idi. Bu bölgeler, Mısır

102 P. M. Holt, “Egypt and Fertile Crescent 1516-1922”, A Political History, Londra, 1966, s. 53-54. 103 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 149. Ayrıca bkz. Holt, “Egypt and Fertile Crescent 1516-1922”, s. 15. 104 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 150.

Beylerbeyi’ne bağlı olmayıp merkezden buraya İskenderiye Kaptanı, Dimyat-Reşid

Kaptanı ve Süveyş Kaptanı olmak üzere 3 kaptan gönderilirdi. Ancak bazı idari işler

için Mısır Beylerbeyi bu sancaklara müdahil olurdu. Deniz kıyısında olan

sancakbeylerinin en önemli görevi idaresi altındaki sancağın sahil güvenliğini sağlamak

ve denizden gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olmaktı. Bundan ötürü Mısır

Beylerbeyi, buraların ihtiyacı olan gemi ve levazımatı tedarik etmekteydi. Bütün

vilayetler, kâşifler veya hâkimler tarafından idare edilirken limanları olan sancaklar ise

kaptanlar tarafından idare edilmekte ve üç liman sancağı olan İskenderiye, Dimyat ve

Süveyş, doğrudan doğruya merkeze bağlı bulunmaktaydı. Bu sancakbeyleri Kaptan-ı

Derya’nın emrinde sefere çıkmakla görevli idiler. Müstakil bir kaptanlık olan Süveyş

Donanması’nın amiraline de kaptan denilmekteydi. Süveyş Sancakbeyi’ne Hint

Kaptanı, Mısır Kaptanı, Süveyş Kaptanı, Bahr-i Ahmer Kaptanı da denilmekteydi.

Doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyûn’a ve sadrazama bağlı idi. Kendisine Kaptan-ı

Derya emir veremezdi. Süveyş Sancakbeyi’nin en önemli görevi, hacıların Süveyş’ten

Cidde’ye naklini sağlamak, Mısır’dan Haremeyn’e gönderilen emtianın ulaşmasını

temin etmekti. Süveyş Kaptanı Mısır hazinesinden yılda 12 kese akçe alırdı. Süveyş

Kaptanı aynı zamanda Haremeyn’e gönderilmek üzere Süveyş Limanı’nda toplanan

büyük miktardaki hububatın güvenliğini ve vaktinde Süveyş’ten gemilerle Haremeyn’e

gönderilmesini sağlamaktaydı105.

Ayrıca Osmanlı’nın Mısır’ı fethinden beri Dimyat, Barollus ve Reşid Bölgeleri,

İskenderiye Sancağı’na tâbi olmuşsa da daha sonra Dimyat ile Reşid ayrı sancaklar

haline gelmiştir. Daha sonra ise İskenderiye’ye tekrar bağlanan Dimyat ve Reşid

1572’de müstakil birer sancak olmuştur. Ancak XVII. asrın başlarında Reşid Bölgesi

bazen İskenderiye Sancağı’na bazen de Dimyat Sancağı’na bağlanırdı. Bununla beraber,

Osmanlı Devleti, Mısır’ı fethinden itibaren Süveyş Bölgesine özel önem göstermiş ve

burada faaliyette bulunan Portekizlilerin taarruzlarından korumak için bölgeye bir

tersane kurulmuş ve yeni bir donanma inşa edilmiştir106.

Böylece Mısır eyaleti, Osmanlı Devleti’nin diğer eyaletleri gibi, sancaklara

taksim edilmeyip genellikle vilayetlere bölünmüşse de eyaletin sınırlarında bulunan

105 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti , s. 62-65. 106 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 152-153.

stratejik bölgelerde ancak muhafaza amacıyla birkaç sancak teşkil edildiği

anlaşılmaktadır. XVI. asrın sonlarında ve XVII. asrın başlarında Eyalet’in idare merkezi

olan Kahire ile beraber idari bölgeleri 12 vilayet (Şarkıyye, Garbiyye, Menüfiyye,

Buhayra ve Tarrana, Katya, Ciza, Atfihiyye, Fayyum, Behnesaviyye, Eşmunin,

Menfelutiyye ve el-Vahat) ve 7 sancaktan (İskenderiye, Dimyat, Reşid, Süveyş, Cidde,

Asyut ve İbrim) ibaret idi107.

Bölgede bulunan müdüriyetlerin havi olduğu şehir, kasaba ve karyelerin

miktarları aşağıda verilen tablodaki gibidir108;

Tablo 1: Mısır’da Bulunan Müdüriyetlere Ait Şehir, Kasaba ve Köyler

Müdüriyet Şehir ve Kasaba Kariye KazaBuhayra 22 253 Tecile

Şir ahitAsf

DalencatDemenhurEbu hums

Şarkıyye 11 429 Kaniyatİbrahimiye

MinyetülkamhBabisSavahArin

Dakhaliyye 4 437 Meyt gamrMeyt semnut

SefilavinDegris

FarsekurMansure

Garbiye 36 484 ZeftiSanta

Mahletu MenufBesyun

MendureElhaletülkebri

KefrülşeyhBile

Biladül arzı şarkıyyeBiladülarzı garben

AklimülberlisKalyubiye 3 159 Abri

KalyubTuh

107 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 153. 108 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.

Menufiye 13 331 EşmunMeyk

MenufŞebinsekkum

Asyut 3 281 kariye14 vâh

MenviDirertMenşufEynubSuyut

Ebu tecDevir

Beni Suveyf 5 69 YepaBeni Suveyf

ZaviyeFayyum 1 86 kariye

5 vâhSenurusTabhar

Ciza 3 160 AvsimCizre

YederşinMinya 2 259 Faş

MefgaBeni mezad

KanunsaMinya

Circa 4 188 TamaTaytaSuhac

MünşiyeCirca

YerdisiKana 5 152 Farşut

DeşnaKanaKusİsna

İsna (hudud) 2 87 EdfuAsvvanKenuzHazfa

115 3344

Tablo 2: 1878’de Mısır’ın Vilayetleri109

Aşağı Mısır El-BuhayraEl-GarbiyyeEl-Menufiyye

El-DakhaliyyeEl-Şarkıye,

El-KalyubiyeYukarı Mısır El-Ciza

Beni SuveyfEl-Fayyum

El-Minya ve Beni Mizar

109 F. Robert Hunter, Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy, University of Pitsburgh Press, s. 42.

AsyutCircaKanaİsna

1. 2. XVI. Yüzyılda Beylerbeyilik Olarak Mısır:

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Osmanlı Devleti geleneklerine göre, fethedilen

ülkelerin eski nizamı, kısmi düzenlemeler ile muhafaza edilebilmekteydi. Nitekim

Mısır’da da Memluklar devrinden kalan kanun ve uygulamalar ıslah edilmiş ve Osmanlı

sistemine uygun hale getirilerek tatbik edilmiştir110. Mısır’ın fethini tamamlayan Yavuz

Sultan Selim, Mısır’da Osmanlı hâkimiyetini sağlamlaştırmak için Osmanlı Devleti’ne

itaat edenlerden faydalanmak ve itaat etmeyenlerin nüfuzunu ortadan kaldırmak yolunu

benimsemiş, Mısır’ın idari düzenini oluşturmak için de daha önce uygulanan idare

sistemi hakkında bilgi toplamıştır111. Kahire’de sükûnet sağlandıktan sonra Mısır

Beylerbeyliği’ne, Mısır seferi sırasında yararlıkları görülmüş olan Vezir-i Azam Yunus

Paşa tayin edilmiş ise de mal ve para toplama hırsı yüzünden azlolunmuştur112.

Osmanlı’ya itaat etmiş olan Memluk Beylerinden Hayır Bey, Yunus Paşa’nın azlinden

sonra Mısır Beylerbeyliği’ne getirilmiştir113.

Mısır’ın fethini takiben Osmanlı idarecileri, eyaletin iç işlerini adet ve kanunları

ve halka muamele üslubunu kavrayıncaya kadar Kahire’ye bağlı sancak ve bölgeleri,

Osmanlılara itaatlerini sağlamak üzere Memluklu Kâşiflere ve mahalli Şeyhü’l-

Arap’lara bırakmış, Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinde bulunan İskenderiye ve Cidde gibi

önemli limanları ise sancakbeylerine tevcih etmişlerdir. Vilayetlerin idarecileri olan

Memluklu Kâşifler, Şeyhü’l-Arap isyanlarını sona erdiremedikleri için azledilerek

yerlerine sancakbeyleri tayin edilmişse de bir netice alınamadığından vilayetlerin idaresi

110 “imparatorluğun teşekkül ettiği sahalara ait eski devir ve devletlerden intikal eden örf ve adetler, Osmanlı Devrinde de yazılmış çeşitli kanunnamelerde kendilerine bir yer ayırabilmişlerdir. … bilhassa bir kısım Türk ve İslam devletlerinden zapt ve ilhak edilmiş olan ülkelerden büyük bir kısmında bazen eski kanunların hiç değiştirilmeden aynen ve eski isimleriyle muhafaza ve tatbik edilmiş olduğu görülmektedir.” Barkan, Kanunlar, s. LXIV-LXVI.111 S. J. Shaw, “The Land Law of Ottoman Egypt (960/1553): A Contribution to the Study of Land Holding in the Early Year of Ottoman Rule in Egypt”, Der İslam, 1963, XXXVIII, s. 117. Ayrıca bkz. İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), Conseil Supreme D’Atatürk Pour Culture, Language et Histoire Publicatios de la Societe Turque D’histoıre, Serie VII, No. 93, Imprimerie de la Societe Turque D’histoire, 1989, s. 1-62. 112 S. Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, s. 197.113 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 61, 62.

tekrar Memluklu Kâşiflere verilmiştir. Yukarıda işaret edildiği gibi, eyalet merkezinin

muhafazası, Beylerbeyi’nin idari ve askeri işlerine yardımcı olmak üzere birkaç

muhafaza sancakbeyi istihdam edilmiştir. Bunun yanında Akdeniz ve Kızıldeniz

sahillerini düşman ve korsanlardan muhafazası için İskenderiye, Dimyat ve Cidde’ye

sancakbeyleri tayin edilmiş, Süveyş ise kaptanlıkla bir sancakbeyine verilmiştir. Ayrıca

Said bölgesi fetihten beri urban şeyhlerine sancak şeklinde tevcih edilmişken 1574’ten

itibaren Said, Şeyhü’l-Arap’lardan alınarak bir sancakbeyine verilmiştir. Genellikle

Şeyhü’l-Arap’ların zapt ede geldiği iklimlerin, sancakbeylerine tevcihi düşünülmüşse de

bazı Şeyhü’l-Arap’ların eskisi gibi ellerinde bırakılıp sancak payesiyle tayin edildiği de

görülmüştür114.

Memluklu Sultanlığının son devresinde idari teşkilat, karışık bir hale gelip

saltanatın yıkılmasına sebep olmuştu. Mısır’ı fethettikten sonra Sultan Selim, burada

Osmanlı düzeninin kısa zamanda yerleşmeyeceğini anladığından Mısır’ın eski

teşkilatını ıslah, eyalete uygun olanların ibkâ, Memluk saltanatına mahsus olanlarının

ise ya ta’dil ya da ref’ edilmesini emretmiştir. Uzun müddet Kölemen hâkimiyetinde

kalmış olan Mısır’ın Osmanlı Devleti sınırlarına katıldıktan sonra idari, ekonomik ve

sosyal yapısında ciddi bir değişikliğe uğramadığını söylemek mümkündür. Yani

Mısır’ın örgütlenmesi, Osmanlıların mevcut eyalet kurumları ile Memluk döneminden

devralınmış kurumların yeniden düzenlenmeleriyle oluşmuştu115.

Mısır’da Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesi devresinde zaman zaman isyan eden

Memluklar ve Şeyhü’l-Arapların çoğu girişilen mücadelede yenilmişler ve

kendilerinden sonrakiler, Osmanlı’ya itaat etmek zorunda kalmışlardır. Vezir-i Azam

İbrahim Paşa, Mısır’ın idari tanzimi sırasında bu guruplardan idari ve mali gücü olup

fesada karışanları idam etmiştir. Memlukların ve Şeyhü’l-Arapların Mısır’da kurmuş

oldukları teşkilatın ve halk üzerindeki nüfuzlarının kırılması ile başlayan istikrar

devresinde Mısır Eyaleti, Osmanlı kanunlarına uyum göstermeye başlamış ve böylece

Mısır halkı huzura kavuşmuştur. Bu dönemde, ihtiyaçları zamanında karşılanan askeri

sınıf huzur ve emniyeti sağlamışladır. Yine bu dönemde Mısır Beylerbeyliği, devletin

114 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 154-156. 115 Andre Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir Osmanlı Kentinin Yükselişi, (Çev. Alp Tümertekin), İstanbul, 1998, s. 19-33. Ayrıca bkz. Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği Osmanlı Belgelerine Göre, İstanbul, 1998, s. 13.

ve eyaletin ihtiyaçlarına göre hareket eden güvenilir kimselere verilmiştir. Gerek

eyaletin idarecilerini gözetlemeye memur Osmanlı Muhafaza Beyleri’nin gönderdikleri

raporlardan gerekse eyalet halkının şikâyetlerinden durumu takip eden devlet merkezi,

herhangi bir huzursuzluk çıktığında inceleme için müfettişler göndererek durumu tespit

etmiş ve huzursuzluğu önlemeye çalışmıştır116.

Mısır Eyaleti’nde XVI. asrın ortalarından itibaren idari huzursuzluk ve bozukluk

baş göstermiştir. Bunun sebebi, devlet merkezinde bu devrede suiistimallerin artmış

olması ve bu bozulmanın Mısır Beylerbeyileri, kadıları, sancak beyleri ve muhafaza için

Mısır’a gönderilen asker vasıtasıyla Mısır’a da sirayet etmiş olmasıdır. Nitekim XVI.

Asrın sonlarına doğru kapıkulu mevcudu artarken devlet hazinesi bunların ulûfelerini

ödeyemez hale gelmiş, saray masrafları artarken bütçenin dengesi bozulmuştur. Ayrıca

Çerkes beyleri tekrar nüfuz sahibi olarak vilayet kâşifliklerini iltizamla aldıkları gibi

oğulları ve tâbi memluklarını da askerin içine sokabilmişlerdir. XVI. Asrın sonlarında

Osmanlı Devleti merkezinde görülen idari bozukluklar ve asker fesadına köklü bir

çözüm getirilmediği gibi Mısır’da idari ve mali bozulmalar da daha çok ceyb-i

humâyuna gönderilen irsaliye hazinesine etkileri bakımından ele alınmıştır. Bu nedenle

eyaletin durumunu düzeltip, irsaliyeyi eksiksiz bir şekilde temin etmek üzere geniş

yetkili beylerbeyiler görevlendirilmiştir. Beylerbeyiler de idari ve mali ıslahattan ziyade

her yıl daha çok irsâliye göndermek için çaba sarf etmişlerdir117. XVII. Yüzyılın

ortalarına kadar ise sık sık değişen beylerbeyiler tam manasıyla idari ve askeri huzuru

temin edememişler ve nihayet Mısır, yöneticisi Bâb-ı Ali tarafından atanan ama iç

işlerinde bağımsız olan bir eyalet konumuna gelmiştir118.

1. 2. 1. Mısır Beylerbeyi’nin Tayini:

Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu bölgesiyle ilgili siyasi ve iktisadi siyaseti

bakımından Mısır Beylerbeyi’nin tayini önemlidir. Başlangıçta, bu eyalete Kubbe

vezirlerinden biri tayin edilmekteydi. XVI. asrın ilk yarısında, Osmanlı hâkimiyetine

giren Kızıldeniz kıyıları, Yemen ve Habeşistan bölgelerinin zaptı ve bu mıntıkada

zaman zaman meydana gelen isyanlar sebebiyle, Mısır Beylerbeyilerinin, daha önce

116 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 92-94. 117 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 91-102. 118 Pitcher, Osmanlı İmparatorluğunun Tarihsel Coğrafyası, s. 189.

buranın, siyasi ve askeri durumunu iyi bilen veya bu bölgede daha önce hizmet görmüş

olanlardan seçilmesini gerektirmiştir. Daha sonra ise bu makamın vezaret payesiyle

tevcihi teamül haline gelmiştir. XVI. asrın sonlarından itibaren, eyaletin içine düştüğü

çalkantılar arttığından Padişah’a çok bağlı ve aynı zamanda saray ve saltanatın Mısır’la

olan ilgileriyle alakalı zevatın Mısır Beylerbeyi seçilmesi tercih edilmiş gibi

görünmektedir119.

Osmanlı Devleti, Mısır’ı fethedip bir beylerbeyilik haline getirince, Mısır’ın

merkez ve bölge ile olan ilişkilerini sağlamada, devletin bu bölgelerdeki hâkimiyetini

tesis etmede Mısır Beylerbeyi’ni birinci derecede sorumlu tutmuştur. Bu bakımdan

tayin edilen Mısır beylerbeyine geniş yetkiler tanınmıştı. Zira Osmanlı Devleti dahilinde

bulunan değişik bölgelerin merkezle olan ilişkileri ve bu bölgenin denetimi farklı

düzeylerde gerçekleştirilmekteydi. Bu bakımdan merkeze en yakın ve merkezden sık

denetlenebilen bölgelerdeki kurumlar, İstanbul bölgesindeki yapılanmaya benzerken,

merkezden uzaklaştıkça kurumlar ve idari uygulamalar değişmekte, bu da merkez ile

yerel yapılar ve güçler arasındaki değişen dengeleri yansıtmaktaydı. Mısır Beylerbeyi,

Haremeyn, Kuzey Afrika, Yemen, Habeş ve Kızıldeniz ile ilgili konularda önemli rol

oynamaktaydı. Mısır’a Beylerbeyi olarak vezir rütbesindeki kişilerin tayin edilmesinde,

Mısır’ın yoğun nüfusa sahip olması, iktisadi ve mali bakımından önemi ve kültürel

alandaki tesirinden kaynaklanan sebepler de rol oynamıştır. Zira Mısır, siyasi, stratejik

ve ekonomik bakımdan Osmanlı Devleti’nin en önemli eyaletlerinin başında

gelmekteydi120. Mısır’da beylerbeyilik yapan paşaların buradan geri döndüklerinde

Divân’da görev almaları mümkün idi. Bununla birlikte hapsedilmeleri,

cezalandırılmaları da söz konusu idi.

Mısır Beylerbeyiliği; vefat, liyakatsızlık veya daha mühim bir vazifeye tayin

sebepleriyle boşalınca Divândan buraya uygun bir devlet adamı atanırdı. Bundan sonra

yeni Beylerbeyi adayı, Padişah huzuruna kabul edilir ve kendisine lüzumlu tenbihat ve

talimatta bulunulurdu. Eğer Beylerbeyi başka bir eyalette görev yapmakta ise, nasıl

hareket edeceği hakkındaki talimat, yazılı olarak gönderilirdi. Eski Mısır Beylerbeyi

veya kaymakamı, yeni beylerbeyi gelene kadar, eyaleti kontrol altında bulundurması,

119 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 101- 108. , 120 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 20.

Mısır’daki askere yeni Beylerbeyine itaat ve sadakatle hizmet etmeleri, civarda olup

Mısır’a bağlı ümeraya ise Mısır Beylerbeyi’nin sözünden çıkmamaları istenirdi.

Beylerbeyinin gecikmeden ve sıkıntı çekmeden Mısır’a ulaşması için de yol üzerindeki

idarecilere gerekli yardımda bulunmaları emredilirdi. XVI. Asrın ilk yarısından Mısır

Eyaletinin idaresi istikrarlı bir hale geldiğinden Beylerbeyilik süresi on bir yıla kadar

devam ettiği halde daha sonraki devrede bu süre hemen hemen dört beş seneden fazla

olmamıştır121.

Mısır Beylerbeyi, Mısır’ı bir mukataa olarak alırdı. Giderlerden arta kalanı

merkeze göndermek ile sorumlu idi. İstenilen miktardaki meblağı temin edememesi

durumunda açığı kendi kesesinden karşılamak zorundaydı. Mısır Beylerbeyiliği’ne tayin

edilen beylerbeyiler, aynı zamanda vezir olduklarından dolayı kendilerinden Tuğ

Caizesi ve Mansıp Caizesi olmak üzere iki türlü vergi alınırdı. Bu caizeler tayin

edildikleri vilayetlere göre çeşitlilik arz ederdi. Mısır Beylerbeyiliği bu bakımdan

caizesi en büyük olan beylerbeyiliklerdendi. Mısır’daki düzenlemeler ve merkez ile olan

hâkimiyet ilişkisini belirleyen unsurlar arasında, Sultan’ın isminin Cuma Hutbesinde

okunması, Padişah’ın adının sikkeler üzerine yazılması, muayyen olan yıllık hazinenin

gönderilmesi, talep edildiğinde Mısır askerlerinin merkezi orduya gönderilmesi

hususları yer alırdı. Bu unsurlar yerine getirildiği sürece merkezi hükümet için Mısır’da

mahalli hususlarla ilgili düzenlemeler fazla sorun teşkil etmemekteydi122.

Beylerbeyi genellikle İstanbul’dan gelindiğinde ve acil durumlarda deniz yolunu

tercih ederdi. Deniz yoluyla gelen beylerbeyinin ilk durağı İskenderiye olurdu. Paşa,

deniz yoluyla geldiğinde İskenderiye’de onu karşılamaya Çavuş kethüdası ve Paşa

Müteferrikası ve Başçavuş giderdi. İskenderiye’de karşılandıktan sonra Reşid

Limanı’na gidilirdi. Şayet kara yoluyla geliyorsa, Şam yolu üzerinden Hankah

mıntıkasından Bulak’a gelinir ve burada üç gün konaklanırdı. Bulak’taki Kasrü’l-

Hâlî’ye geçilirdi. Burada büyük ziyafetler verilir, yeni beylerbeyi geldiğinde eyalette

bulunan Sancakbeyleri, Kâşifler, Arap Şeyhleri ve Eyalet Divânı mensupları ve sair

asker de karşılamaya çıkarlardı. Ayrıca halktan şikayet veya haceti olanlar da

121 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 101-108. 122 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 20- 24. Ayrıca bkz. Michael Winter, Egyptian Society Under Ottoman Rule, 1517-1798, Londra, 1992, s. 20.

Beylerbeyi’nin huzuruna çıkıp arzuhallerini sunarlardı123. Havai fişek gösterileri

eşliğinde şenlikler tertip edilir, gece ise İmam Şafii’nin ziyaretine gidilir daha sonra

sabahleyin Kahire’ye büyük bir tören eşliğinde girilir ve Kal’atü’l-Cebel’e çıkılırdı. İlk

Divân, Divân-ı Kayıtbay’da icra edilirdi. İlk iş olarak da Haremeyn meselesi

görüşülürdü. Divândan sonra için ağalar, Başçavuş, mülazimin karşılarlar, yeni

beylerbeyi görev yerine gelirken önceden tayin etmiş olduğu kaymakamın da paşasının

Mısır’a yaklaştığı haberini aldığında kendisine münasip hediyeler gönderirdi. Mısır

Beylerbeyi’nin karşılanma törenleri Kahire’ye özgü ve diğer eyaletlerden farklılık arz

etmekteydi. Bazı yönleriyle göz kamaştırıcı bu törenlerin özel bir önemi bulunmaktaydı.

Bu törenlerin maliyetleri Beylerbeyi’nin kesesinden çıkardı. Bu, aynı zamanda bir imaj

ve zenginlik gösterisi idi. Bununla beraber yapılan bu gösteriler, Memluk geleneklerinin

de bir devamı niteliğinde idi124.

1. 2. 2. Mısır Beylerbeyi’nin Görevleri:

Göreve başlayan yeni beylerbeyinin harici meselelerle ilgili görev ve yetkileri

genel olarak Osmanlı Devleti’nin uyguladığı genel siyasetine göre şekillenirken eyaletin

dahilindeki görev ve yetkileri de başta Mısır Kanunnamesi olmak üzere kendisine

gönderilen hükümlerle belirtilirdi.

Beylerbeyilerin başlıca yetkileri kanunnameler ile beylerbeyilik beratlarında

özetlenmiştir. Beylerbeyiler, eyaletlerine Sultan tarafından vekil tayin olunmuşlardır.

Bu yönüyle Mısır Beylerbeyi, Mısır Eyaleti’nde Padişah’ın mutlak vekili durumunda

olup, sadrazamın ülke genelindeki konumu gibi beylerbeyi de eyaletinde aynı konumda

idi. Bu sebeple beylerbeyiler, eyaletlerindeki bütün adli teşkilatın ve sivil halkın hâkimi

ve valisi konumundaydılar. Beylerbeyi aynı zamanda paşa rütbesi ile Osmanlı askeri

birliklerinin kumandanı durumundaydı. Padişah’ın bütün icra yetkilerini temsil eden ve

bu özelliğinden ötürü vilayet valisi diye isimlendirilen beylerbeyiler Padişahın

emirlerini ve kadıların kararlarını yerine getirirlerdi. Beylerbeyiler, düzenin korunması

açısından çok geniş yetkilerle donatılmışlardı. Sultanın mahalli temsilcisi olmaları

askeri ve sivil işlerde en üst düzeyde idi. Sultan’ın temsilcisi olarak Kale’de ikamet

123 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 25. Ayrıca bkz. Winter, Egyptian Society, s. 34.124 Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi. c. III, (Çev; Özdemir Çobanoğlu), Ankara, 1979, s.388.

ederler ve vilayetin idaresinde gereken ihtimamı gösterirler ve genel nizamı ve emniyeti

temin ederlerdi. Eyaletin idari, mali, kazai, askeri vb. olan görevleri yerine getirmede

Mısır Divânı’nda bulunan Divân üyeleri tarafından yürütülürdü. Bu idarecilerin

vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmeleri, halkın huzur ve sükûnu, mübaşirlerin

zulümden men’i, eyalet gelirlerinin korunması ve artırılması hususunda dengeli bir

siyaset takip etmesi Mısır Beylerbeyi’nin en önemli görevlerindendi. Bunun yanı sıra

Mısır Kadısı’yla beraber dava şikâyetlerini dinleyip, meseleleri halletmeye ve kadının

hükümlerini icraya çalışırdı. Beylerbeyi, sancakbeyleri ve askerin sâlyâne ve ulufelerini

vermek gibi mühim mali işleri defterdar ve ruznameci vasıtasıyla görüp ilgili defterlere

kaydedildiği halde, İrsaliye Hazinesi ile bizzat yakından ilgilenmek durumundaydı.

Mısır beylerbeyinin miri malı tahsilinde gereken önemi göstermesi gerekirdi. Bu

bakımdan arazinin ekimiyle ilgilenmek durumunda olduğundan Nil’in taşma olayını

yakından takip eder ve mümkün olduğu kadar çorak bir yerin bırakılmaması için gerekli

tedbirleri alırdı. Beylerbeyiler, merkezin değişik konulardaki taleplerini yerine getirerek

bunları sonuçlandırırlardı. Bazı durumlarda, özellikle sefer masrafları için merkezin

nakit ihtiyacını karşılamak üzere beylerbeyilerin kendi mallarından olmak üzere para

talep edildiği de olurdu. Mısır Defterdarı ve kadısı hariç, eyaletin bütün asker ve

idarecilerini tayin ve azle yetkisi olan beylerbeyi defterdar ve kadının arz ettiği tayin ve

aziller ile ilgili kararlarında merkezin görüşü alınırdı. Mısır Beylerbeyi, kendi eyaletinin

yanı sıra Yemen, Habeşistan gibi çevre eyaletlerde görevlerinden ayrılmış bulunan ehl-i

örf taifesinin mülâzemet için İstanbul’a gitmelerini sağlamak ve bunların Mısır’da kalıp

hazineye yük olmalarını önlemekle de sorumlu idiler. Beylerbeyi, Sultanın en önemli

temsilcisi olması hasebiyle Divânın toplanmasında ve feshedilmesinde tek yetkili kimse

idi. Beylerbeyi’nin emirleri, Divân’dan ilgili yerlere gönderilirdi. Emirlerin icrası için

yapılması gereken hususiyetler de burada değerlendirilirdi. Beylerbeyinin faaliyette

bulunabilmesi Divân üyelerinin başarısına bağlıydı. Mevkii icabı Mısır Beylerbeyi,

yabancı devletlerin Mısır’la olan ticari münasebetlerini merkezin siyasetine uygun

olarak yürütmek durumundaydı125.

Özellikle hac yolunun emniyet altında tutulması için Cidde, Yenbu, Süveyş gibi

iskelelerin güvenliğinin sağlanması Beylerbeyi’nin önemli görevleri arasında idi. Mısır

Beylerbeyi, bölgede üstlenmiş olduğu görevinin öneminden dolayı Osmanlı Devleti’nin

125 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 31-35.

yaptığı askeri seferlere katılmak zorunda değildi. Mısır beylerbeyi, eyaleti ve çevre

bölgeleri harici tehlikelere karşı korumak, devletin bu husustaki emirlerini icra etmekle

de görevli idi. Mısır Eyaleti’nin idaresinde, Osmanlı Devleti merkezinin izlediği

politikanın esasını, merkezi iktidarı tehdit edebilecek yerel güç odaklarını sistem dışı

tutmak ve eğer bunda başarılı olunamıyorsa Memluk kökenli aileler arasındaki nüfuz

dengesini merkezin lehine çevirebilecek yeni güç unsurlarını desteklemek

oluşturmaktaydı. XVII. yüzyıl buna iyi bir örnek teşkil eder. Mısır Beylerbeyileri,

nüfuzlarını XVII yüzyıl başlarına kadar korumuşlar ancak daha sonraki dönemlerde,

artan ayaklanma hareketleri ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Merkezi yönetimin

eyalet valisine karşı yerel Memluk Beylerini güçlendirmeyi amaçlayan bir denge

politikası izlemesinin doğal sonucu olarak Mısır’da Memluk Beyleri nüfuz

kazanmışlardır. Diğer taraftan XVI. yüzyılda paranın değer kaybı, yeniçerilerin kışlada

bulunmak dışında ticaret ve siyaset ile ilgilenmeye başlamalarının bir sonucu olarak

yeniçeriler, Memluk Beyleri ile ittifak halinde olan güçlü bir sınıf özelliği

kazanmıştır126.

Mısır Kanunnamesi’ne göre Kahire ve mülhakatının sükûn ve ahalinin huzur ve

emniyetinin temini doğrudan doğruya Beylerbeyinin vazifesi idi. Beylerbeyi, şehrin ve

vilayetin muhafazası, eya1et askerinin intizamı ve ihtiyaçlarının temini ve Mısır

kadısıyla beraber şikâyetleri dinleyip çeşitli meseleleri halletmekten sorumlu idi127.

Haftada dört gün, Kale’deki Gavrî Divânhanesinde128 toplanan Mısır Divân-ı

Âli’sine Beylerbeyi riyaset ederdi. Yine Mısır Kanunnamesi’ne göre Beylerbeyi, kanuni

özrü olmadan Divân’a riyasetten uzak duramazdı. Böylece onun riyasetinde kethüda,

hafız sancak beyleri, bölük ağa ve çavuşları, çavuşlar kethüdası ve mütekâid beylerle

beraber kadı, defterdar, ruznâmeci, muhasebeci, Divân efendisi, tercüman başı ve çeşitli

kalem kâtipleri gibi eyaletin bütün kurumlarının temsilcileri katılırdı. Divân’da önemli

işler müzakere edilir daha az önemli olanlardan şer’i meseleler Kadı Meclisi’ne, mali

işler ise Defterdar Divânı’na havale olunurdu. Beylerbeyi Mısır Muhafaza Beyleri’nin,

126 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s.10-11. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s.36. 127 Barkan, Kanunlar, s. 378-383.128 Mısır Divânı genellikle yüksek bir yerde bina olunan ve beş bin kişi alan Gavri Divânhanesi’nde toplanırdı. Bkz. Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 112.

kâşiflerin, Urban Şeyhleri ve askerin ahvalini, aldığı emirleri ne ölçüde ifa edebildiğini

mufassal raporlar halinde merkeze arz ederdi129.

1. 2. 3. Mısır Beylerbeyilerinin Görev Süreleri:

Mısır Beylerbeyi’nin görevde kalma süresi, Osmanlı siyasetinin genel bir

uygulaması olarak bir yıllık süre ile sınırlı idi. Bu yönüyle Beylerbeyi’nin liyakat ve

yararlılıkları görüldüğünde hil’at ve kılıç ihsanıyla görev süresi her yıl yenilenirdi130.

XVI. yüzyılın ilk yarısında Mısır Eyaleti’nin idaresi istikrarlı bir durum arz ettiğinden

bazı beylerbeyilerin on yıldan fazla görevlerinde kaldıkları görülmektedir. XVII.

yüzyılda ise Beylerbeyilerin görev süreleri çok fazla uzatılmamıştır. Bunun sebebi,

gerek merkezde ve gerekse eyalette meydana gelen olumsuz hadiselerdir. Bu dönemde

bazı beylerbeyilerin birkaç ay süre ile görevde kaldıkları bile olmuştur. Ancak bu görev

sürelerinin kısalığı, Mısır’ın mali durumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Zira sık sık

beylerbeyilerin değişmesi, Mısır Hazinesi’nden askerlere istikbal terakkilerinin

verilmesi, hil’at, karşılama merasimlerinde yapılan harcamalar hazineye yük

getirmekteydi. Ayrıca Beylerbeyi’nin henüz bir mali yılı doldurmadan azli de hazineye

ait olan ve tahsili gereken miri malın vaktinde tahsilinde sıkıntılara sebebiyet vermekte

bu da beylerbeyilerin muhasebelerini zorlaştırmakta ve hesapların birbirine karışmasına

sebep olmuştur131.

1. 2. 4. Mısır Beylerbeyi’nin Azli:

Beylerbeyi’nin azline başlangıçta siyasi ve idari başarısızlığı sebep olurken

zamanla irsaliye göndermekteki kusurunun önemli bir sebep olarak ortaya çıktığı

anlaşılmaktadır. XVII. asrın ilk çeyreğinde sıkça zuhura gelen taht değişikliklerinin,

Mısır Beylerbeyileri’nin de değişmesine yol açtığı gözükmektedir. Fakat Beylerbeyi’nin

azil ve ibkâsındaki asıl teamül sene sonlarında, Mısır’ın Muhafaza Beyleri tarafından

merkeze düzenli bir şekilde gönderilen raporlara ve devletin genel durumuna göre

Divân-ı Hümâyun’da yapılan görüşme sonunda karara bağlanması şeklinde idi132.

129 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 108-113.130 Tut ayı mali yılın başlangıcı sayılmaktadır. 131 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 37132 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1948, s. 31.

Ancak XVI. asrın sonlarında, askerlerin istemedikleri beylerbeyini azlettirmekte etkili

oldukları anlaşılmaktadır. Azledilen beylerbeyinden halefi gelene kadar hizmete devam

etmesi istenirdi. Ancak acil bir şekilde merkeze çağrılan beylerbeyinin yerine bir

kaymakam bırakılırdı133.

XVII. yüzyılın sonuna kadar Beylerbeyilerin azledilmesinde rol oynayan

unsurlar hemen hemen aynı kalmıştır. Bunlar arasında merkezde taht değişikliği,

beylerbeyinin kötü idaresi, başka bir eyalete tayin edilmesi, merkezde kubbe vezirliği

veya sadarete getirilmesi gelirdi. Merkezi idarede karışıklık durumunda Mısır’daki

askerlerin ve emirlerin entrikaları sonucunda beylerbeyilerin azledildiği de

görülmektedir. Mısır’daki Memluk Beyleri’nin zamanla güç kazanmaları ile

beylerbeyilerin yönetimi şekilden ibaret bir duruma düşmüştür. Bunların keyfi

yönetimlerine engel olmak isteyen beylerbeyiler, görevlerinden alınmışlardır. Merkezin,

bununla ilgili gerçeği bilmesine rağmen mazul beylerbeyinin yerine başka birini

yollamanın dışında çok ciddi bir tedbir almadığı görülmektedir134.

1. 2. 5. Mısır Beylerbeyi’nin Teftişi:

Mısır Beylerbeyi’nin teftiş ve muhasebesi hizmetten ayrıldıktan sonra, halefleri

tarafından, gönderilen ferman gereğince görülür ve netice merkeze arz olunurdu.

Beylerbeyi’nin muhasebesi, Ruznamçe Defterleri’ne göre yapılırdı. Genellikle azil

gerekçeleri, gelir tahsilinde kusurları ve İrsaliye Hazinesi’nin noksanlığından

kaynaklandığından yeni gelen beylerbeyinin ilk işi, selefinin muhasebesini görüp

tamamlamak olurdu. Beylerbeyinin azli sadır olduktan sonra Mısır hazinesinin gelir ve

giderleri yeni beylerbeyi tarafından görülmedikçe sabık beylerbeyinin Mısır’ı terk

etmesine asla izin verilmezdi. Beylerbeyi, halefi gelmeden ve muhasebesi görülmeden

Mısır’dan gitmeye kalkışırsa Memluk Beyleri onun gitmesini engellerlerdi. Azledilen

Beylerbeyi’nin muhasebesi görülürken, kadıasker, defterdar, kethüdalar ve çeşitli vazife

sahiplerinin bulunduğu Divânda Ruznameci, beylerbeyinin tasarrufu müddetinde

üzerinde görünen hazine gelirlerini ve giderlerini beyan ederdi. Bunlardan hangilerinin

yerine geitirildiği ve hangilerinin üzerinde kaldığı tespit edilirdi. Ayrıca halef-selef

133 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 124-126. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 40.134 Mustafa Nuri Paşa, Netayicül Vukuat, c. I-II, (Hazırlayan Neşet Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 289. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 42.

arasındaki muhasebenin görülmesi esnasında merkezden tayin edilen bir mübaşir de

katılırdı.

Tayin edilen mübaşir, halef-selef arasında muhasebenin görülmesinde ve

muhasebeyle ilgili olarak merkezden talep edilen hususların eksiksiz ve vaktinde yerine

getirip, neticenin en kısa zamanda merkeze bildirmesinden sorumlu idi. Bu mübaşir,

muhasebenin tamamlanmasından sonra, ilgili defterlerle beraber merkeze giderdi. Bu

muhasebede merkezden gönderilen mübaşirin yanı sıra Mısır’daki kadıya, defterdara,

ümeraya, Yedi-Ocak efradına, Ayan-ı Mısır’a hitaben hüküm gönderilir ve muhasebe

esnasında kendilerinden “kaide ve kanun-u Mısrıyye” ye göre hareket etmeleri ve

tarafların arasındaki muhasebenin usulünce görülmesi istenirdi. Mısır Divânı’ndaki

ruzname defterlerine dayanan bu inceleme sonunda azledilmiş Beylerbeyi’nin ortaya

çıkan zimmeti, mallarıyla tesviye olunup, netice mufassal defterleriyle birlikte merkeze

arz edilirdi. Beylerbeyi teftiş neticesini devlet merkezine arz edip, gelen emre göre

hareket ederdi. Sabık beylerbeyinin emval ve eşyası hazineye olan borcunu ödemeye

yetmezse beylerbeyinin yakın adamlarından kethüdası, Divân efendisi ya da

muhasebecisi’nden tahsil edilme yoluna gidilirdi. Bazen de beylerbeyi temessük ile

zimmetindeki miktarı İstanbul’a vardığında ödeyeceğini taahhüt ederdi. Şayet

beylerbeyi bir vazife ile başka bir yere tayin edilmiş ise, muhasebesinin geciktirilmeden

bir an evvel yapılması ve görev yerine gitmesine müsaade edilmesi istenirdi135.

XVI. asır ortalarına kadar, Mısır’ın mali durumu, Beylerbeyilerin arzlarından

takip olunur, teftiş ve muhasebeleri ise ancak hizmetten ayrıldıktan sonra, halefleri

tarafından görülür ve netice raporlar halinde merkeze bildirilirdi. Fakat asrın sonlarında,

devletin içine düştüğü mali güçlüklere paralel olarak Mısır Beylerbeyleri, gelir

tahsilinde kusurları veya irsaliyeyi noksan göndermeleri halinde azle uğramışlardır136.

1. 2. 6. Mısır Beylerbeyi’nin Yardımcıları:

Beylerbeyilerin etrafında genellikle merkezi hükümet tarafından atanmış yüksek

rütbeli yardımcıları bulunur, idari görevler bunlar arasında paylaşılırdı. Kahire’de mali

135 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 43-47.136 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 127.

işlerle uğraşan bir Defterdar, Mısır dışındaki veya içindeki seferleri yöneten Serdar, her

yıl hac kervanını Mekke’ye götüren bir Emirü’l-Hac, yıllık vergiyi İstanbul’a götüren

bir Emirü’l-Hazine ve paşalar azledildiğinde yerlerine geçen bir Kaymakam vardı137.

Genellikle Mısır Divânı mensupları ile mansıb tasarruf edenleri Beylerbeyinin

idari, mali, kazai ve askeri işlerinde doğrudan doğruya muavinleri olduğu gibi, sancak

beyleri, kâşifler ve şeyhü’l-araplar da idari temsilcileri sayılmaktaydı. Beylerbeyinin

mali ve idari işlerinde defterdar ve maiyeti, şer’i işlerde ise kadı ve naibleri

yardımcılarıydı. Kethüdası, muhafız sancakbeyleri ve kıdemli mütekaid beyler de askeri

ve idari bakımdan yetki sahibi idiler. Mısır Beylerbeyi’nin asıl yardımcısı kethüda idi.

Divân toplantılarında Paşa’nın yerine riyaset ettiği gibi eyaletin bütün umurunu da

görürdü. Beylerbeyi gibi kethüda da Kale’de ikamet ederdi. Bu durum bazen

Beylerbeyilerin bütün işleri kethüdalara havale etmesine kadar varabildiği gibi bazen de

kethüdalar, Beylerbeyilerden daha çok nüfuz kazanabilmekte ve Beylerbeyilerin pek

çok durumda kethüdalarına tâbi olmalarına kadar gidebilmekteydi. Kethüdaların,

beylerbeyilerin emirlerine ve siyasetine uygun hareket etmeleri gerekirdi. Aksi takdirde

cezalandırılırlardı. Bu ceza bazen ölüme kadar varabilirdi. Kethüdaların fonksiyonları

ilk dönemlere nazaran XVIII. yüzyıla doğru azalmaya başlamıştır. Zira Memluk

Beyleri’nin idarede hâkim olmaları ve önemli mansıplarda etkili olmalarıyla paşanın

nüfuzunun azalmasına yol açmış ve naib-i vekil konumunda olan kethüdasının da

nüfuzu azalmıştır. Beylerbeyinin vekili itibariyle kethüdanın vazifesi de beylerbeyi

hizmette ka1dığı müddetçe devam ederdi. Beylerbeyinin azlinden veya vefatından

sonra, önceki hizmetine dönerdi. Bazı durumlarda kethüda, beylerbeyinin vefatı

durumunda kaymakamlık hizmetini de görürdü. Mısır Beylerbeyi’nin hizmetinde ayrıca

birçok ağa ve sair hizmetlileri de vardı138.

Kadı, devlet merkezinin eyaletteki adli temsilcisi sıfatıyla Mısır Beylerbeyi’nin,

eyalet ve reayanın durumunu merkeze bildirirdi. Beylerbeyinin kethüdasından başka bir

de kapı kethüdası bulunmakta idi. Kapı kethüdası beylerbeyinin Divân-ı Hümayun’daki

işleriyle, merkezdeki diğer muamelelerini takip ediyordu. Beylerbeyinin kapı

kethüdasına Dergâh-ı Âli Kethüdası da deniliyordu. Beylerbeyi’nin maiyetinde bulunan

137 Andre Ravmond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, (Çev. Ali Berktay), İstanbul 1995, s. 5. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 38.138 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 12131,132.

ve kendisine yardımcı olanlar arasında Hazinedar, Ser-Müteferrika, Tercüman, Ser-

Kilar-ı Vezir, Sancaktar, Kâtib-i Divân, Divân Efendisi, Mukabele-i Vezir, Mühürdar,

Mir-i Ahur, Ser-Tabbahin, Çaşnigir, Ser-Münadin, Ser-Çavuşan, Vekil-i Harç, Reis-i

Divân gelmekteydi139.

1. 3. Mısır’ın İdarecileri:

1. 3. 1. Muhafaza Sancak Beyleri:

Veziriazam İbrahim Paşa 1525’te Mısır Eyaleti’nde düzenleme yaparken eski

nizamına itibar ederek, vilayetleri keşufiyyet olarak gerek Memluklu gerekse Osmanlı

Beylerine, iskeleleri ise sancakbeylerine sâlyâne ile tevcihi esasını vazetmişti. Bunun

yanında Mısır Beylerbeyi’ne yardım etmek üzere birçok beyler, askeri ve idari

sahalarda görevlendirilmiş ve onlardan yararlı olanlar Mısır’ın Muhafaza

Sancakbeyliğine tayin edilmiştir. Genellikle Mısır’ın ocak ağaları, müteferrikalar,

çavuşlar kethüdaları, eyalette daha nüfuzlu askeri bir vazife sayılan Mısır Muhafaza

Sancakbeyliği’ne tayin edildiği gibi, Mısır’a yakın olan eyaletlerde sancakbeyi

olanlarda terfie hak kazandıklarında bu göreve verilirdi. Sancakbeylerinin en önemli

mansıpları arasında defterdarlık, emirü’l-haclık, İrsaliye Hazinesi’nin serdarlığı, orduya

tayin edilen askerlerin serdarlığı ve önemli vilayetlerin hâkimlikleri gelirdi. Mısır

Muhafaza Sancakbeyliği, makam ve mevki bakımından bölgenin beylerbeyinden sonra

gelirdi. Şayet muhafaza sancakbeyliği boş olursa, Mısır Beylerbeyi, hizmete layık

gördüğü birini merkeze arz eder ve merkezin tevcihi uygun görmesi halinde beratı

gönderilirdi. Mısır Beylerbeyi, tayin edilen Sancakbeyi’nin sâlyânesini ve ismini Divân-

ı Âli’de bulunan deftere kaydettirip, bir suretini de merkeze gönderirdi.

Sancakbeylerinin sınırlı sayıda olmalarına dikkat edilirdi. Sancakbeyleri vazifelerine bir

yıl süreyle atanırlardı. Vazifelerini kusursuz yapmaları ve kendilerinden istenilen

vergileri zamanında göndermeleri halinde kendilerine yenileme beratları gönderilirdi.

XVII. yüzyılda da sancakbeyliğinin önemi devam etmiştir. Mısır Divân-ı Âli’sinin asıl

üyelerinden olan Muhafaza Sancakbeyleri, Divân’da görülen çeşitli işleri tedvirde Mısır

Beylerbeyi’ne yardımcı olur, merkezden gelen emirleri veya Divân-ı Âli’de alınan

139 Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye, s.209-210, ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 40.

kararları tenfiz ederdi140. Mısır Muhafaza Sancakbeyleri, Beylerbeyinin faaliyetlerinden

merkezi haberdar ederdi. Yaşlı ve hasta olup, hizmete kudreti olmayan sancakbeyleri

azledildiğinde kendilerine tekaüdiyye tayin olunurdu. Vefat etmeleri halinde varlıkları

miriye zapt edilirdi141.

XVI. yüzyılın ortalarına kadar Mısır Eyaleti’nde bulunan muhafaza

sancakbeylerinin sayısının 40’a ulaştığı ve asrın sonlarına doğru bu sayının 25 civarında

olduğu bilinmektedir. XVI. asrın sonlarına kadar Mısır’da bulunan bu sancakbeyleri,

eyalette ve imar bölgelerde yararlı vazife yaptıkları halde, daha sonra, eyalette

huzursuzluğun ve idari karışıklığın başlıca amillerinden olmuşlardır142.

1. 3. 2. Beylerbeyi Kaymakamı:

Gerçekte kaymakamlar beylerbeyinin yardımcıları olmayıp beylerbeyilik

makamına beylerbeyinin ani ölümünde, beylerbeyinin azlinde yeni beylerbeyi gelene

kadar görev yaparlardı. Bu fetret döneminde beylerbeyinin genel olarak tüm görevlerini

yerine getirmesinden dolayı kendisine kaymakam veya beylerbeyi kaymakamı denirdi.

Kaymakam, beylerbeyi gibi idari emirler çıkarır, ahkâm icra eder, Divâna başkanlık

ederdi. Kaymakam görev yaptığı süre içerisinde tam bir yetki kullanmayıp, halefinin

gelişine kadar özellikle vergi tahsilinin tamamlaması ve eyaletin muhafazasının gereği

gibi görülmesi ile meşgul olurdu. Beylerbeyi bir isyanı bastırmak gibi önemli bir vazife

ile Kahire’den ayrılmak durumunda kaldığı zamanlarda yerine sancakbeylerinden

birisini Kale’de kaymakam olarak bırakırdı. Sabık beylerbeyinin tayin ettiği kaymakam

yeni beylerbeyi Mısır’a gelmeden önce görevinden ayrılması veya ölmesi durumunda

muhafaza beyleri yeni birini tekrar kaymakam olarak seçip, durumu merkeze arz

ederlerdi143.

140 İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), s. 70-73.141 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 66-69. ayrıca bkz. P. M. Holt, “The Pattern of Egyptian Political History From 1517- 1798”, Political and Social Change in Modern Egypt, Londra 1968, s. 83. 142 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 133-146. 143 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 50

1. 3. 3. Memluk Beyleri:

Osmanlılar Kahire’yi aldıklarında Memluk Devleti’nin askeri seçkinlerinden bir

kısmını hükümet sistemleri içine dâhil etmişlerdi. Memluk sisteminin temeli, köle

tüccarlarının sahiplerinden satın almak veya kaçırmak suretiyle elde ettikleri kölelerin

gemilerle İskenderiye’ye ve Dimyat’a nakledilmeleri ve bunların Kahire’de ocak

zabitleri, Yeniçeri ağası, Azaban ağası gibi nüfuzlu ve varlıklı kimselere satılmasına

dayanmakta idi. Beylerin evine dâhil olan kölelerin vatanı artık Mısır olurdu. Satın alan

kimse ise bu kölelerin babaları, arkadaşları, kardeşleri gibi olurdu. Böylelikle beylerine

intisap etmiş olurlar ve köle ile efendisi arasındaki ilişki kuvvetlenirdi. Osmanlı

yönetimi, yerel Memluk Beylerini kendi eyalet valilerine karşı güçlendirmeyi

amaçlayan bir denge politikası izlemiştir. Kökleri, Memluk yönetim geleneğinde

bulunan aile yapısına dayalı yerel güç odakları bizzat İstanbul tarafından

desteklenmiştir. Bu durum XVII. yüzyıldan itibaren Mısır’da Memluk Beyleri’nin nüfuz

kazanmasına yol açmıştır. Kısa bir süre sonra devletin önemli işleri (defterdar, emiru’l-

hac, emirü’l-hazine, kaymakamlık vs.) bu emirlere verilmiştir144.

XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında Mısır’da hızla artan Memluk Beyleri,

Kahire’nin esir pazarlarından Kafkas menşeli köleler satın alıp kuvvetlerini arttırma

yoluna gitmişlerdi145. Böylelikle de bu eyalette, beylerbeyi ve yeniçerilerin elindeki

yetkiye alternatif bir karşı ağırlığı kurumlaştırmışlardır. Bundan yararlanan Memlukler,

Mısır’ın örgütlenmesinde önemli bir rol oynamayı sürdürdüler ve Bey unvanıyla

özellikle taşra illerinin yönetiminde görevler aldılar. XVII. yüzyılda idarede önderlik

konumunu elde tutacak ve Mısır’ın kentsel ve kırsal servetinin büyük bir kısmını

denetleyebilecek kadar güçlü olan Kafkaslardan ve başka yerlerden gelen memluk

gurupları oluşmuştu. Yaklaşık 1630’dan itibaren Memluk aileleri üstün bir güce sahip

olmaya başladılar. Beylerin gücü, taşranın denetimlerinde olmasından, iltizam adı

verilen işletmelerden ve belli başlı yönetim işlevlerini üstlenmelerinden

kaynaklanmaktaydı146.

144 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 28, ayrıca bkz. P.M. Holt, “Ottoman Egypt During Seventeenth Century”, BSOAS, XXIV – 2, 1962, s. 218. 145 Köle ticareti ile ilgili olarak Bkz. Nihat Engin, Osmanlı Devleti’nde Kölelik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1998, s. 89-102. 146 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 69-70, Ayrıca Bkz. Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 276. Ayrıca Bkz. Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s. 43.

Askerlerin beylerbeyilere karşı tutumları, itaatlerinin zayıflaması, maddi

imtiyazlar elde etmeye çalışmaları ve beylerbeyilerin askeri nizamı düzeltmekle meşgul

olmaları, Memluk unsurunun yavaş yavaş idareye dahil olmasına imkan vermiştir.

Memluk nizamı Memluklerin satın alınıp yetiştirilmesi, Memluklerin gücünün artmasını

ve onların önemli mevkilere gelmelerini sağlamıştır. Memluk Beyleri sancakların

idaresinde rol aldılar ve idari bakımdan, Paşa’dan sonra en önemli konuma geldiler.

Böylelikle eyaletin yönetiminde denge unsuru oldular. Bazı durumlarda beylerbeyinin

yerinin boşalması veya Kale’den uzaklaşması durumunda beylerbeyinin yerine

kaymakam olarak görev aldılar. Mısır Kanunnamesi’nde beylerin askeri vazifeleri ön

planda idi ve serdar olarak merkezin istediği askerlerin harbe sevk edilmesinde, irsaliye

hazinesinin götürülmesinde aktif rolleri vardı. XVII. yüzyılda Memluk Beyleri,

Emirü’l-Haclık mansıbını da elde ettiler. Bu mansıpların hepsi birinci derecede askeri

idi. Mısır’ın fethinden sonra, idari işlerde Beylerbeyilerin kontrolü yaklaşık yüz yıl

kadar devam etti. Ancak sonraki yüzyıllarda ise Memluk Beyleri’nin etkisi hissedilmeye

başlandı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Memluk Beyleri mahalli meselelerde gittikçe

artan bir rol oynadılar. Böylelikle Memluk Beyleri, Mısır’ın siyaset sahnesine, merkezi

idarenin hesaba katmak zorunda olduğu yeni bir unsur olarak ortaya çıktılar147.

1. 3. 4. Kâşifler:

Osmanlılar, yerine getirmeleri gereken yönetim yükümlülüklerini hafifletmesi ve

bu işler için Mısır’da istihdam etmeleri zorunlu olan personel yükünü üstlerinden alarak

daha pratik çözüm sunması nedeniyle Memluk kurumlarının bir bölümüne

dokunmamışlardı. Böylece kendi yanlarında yer alan eski egemen kesime ait otoritenin

bir kısmını yine bu sınıfa bıraktılar. Bu yönüyle Mısır’daki vilayetlerin yönetimi

buradaki mevcut düzenden, sulama ve vergilerin toplanmasından sorumlu olan kâşiflere

terk edilmiş oldu148.

Kâşiflikler, vilayet hâkimlerine bağlı idiler. Dolayısıyla nasb ve azilleri birlikte

yürütülüyordu. Kâşiflik olarak bilinen yerlerin idarecileri olan kâşifler Memluk

147 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 71- 73. 148 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 26.

Beylerinden olup Osmanlılar zamanında bu makam küçük idari birimlerin hâkimi ve

Paşaların vekilleri olup keşufiyye köylerini idare edenler olmak üzere iki tabakayı ifade

eder olmuştu149.

XVI. asrın ikinci yarısında kâşiflerin tasarruf müddetleri bitmeden önce ref

olunup daha fazlasını ödemeyi taahhüt edenlere tevcihinin zararı anlaşıldığından, bazı

kâşifliklerin tayininde tahvil içinde fazla mahsulat ile tasarruf etmek isteyenlere

verilmemek şartı esas alınmıştır150. Kanunname tanzimine kadar vilayet kâşifleri

çoğunlukla Memluklu emirlerine tevcih edildiği halde daha sonra Memluklu idareciler

yanında, Mısır’da veya İstanbul’da bulunan kapıkullarına da verilmeğe başlanmıştır151.

Kâşiflerin başlıca görevleri, vilayet halkının hükümdara itaatini sağlamak,

topraklarını ölçmek, fetih esnasında ölen Memluklerin arazi ve mülkleri ile mahalli

taifelerinin ellerinde bulunan mukataalarını miriye zapt etmek, nahiyeler halkını ve

arazilerini asi urbandan korumaktı. Mısır Kanunnamesine göre, kâşifler, mahalli ve

sınırlı vazifelerini, Beylerbeyi ve Nazır-ı Emvalin nezaretinde görürdü. Görevleri idari,

askeri ve kazai olarak üç kısma ayrılırdı. Bunları şöyle özetlemek mümkündür; Görev

yaptığı vilayete ait toprağın gereği gibi irat edilmesini sağlamak, sorumluluklarındaki

köylerin nehir setlerini zamanında tamir ettirmek, Nil’in taşmasından evvel köylülere

ekilecek araziyi hazırlatmak, mevcut ekilmemiş köylerin mamur edilmesine çalışmak ve

mamur olanları da harap olmaktan korumak. Bunun dışında vergilerin tahsil edilip

noksansızca hazineye teslim edilmesini sağlamak152.

Kâşifler bu vazifelerin birisini ihmal edince Nazır-ı emval vasıtasıyla umurları

teftiş edildikten sonra uygun şekilde cezalandırılırdı. Görevlerini layıkıyla yapan

Kâşifler için ise ödüllendirilmeleri yönünde Beylerbeyi ve Nazır-ı Emval tarafından

Devlet merkezine arz olunurdu. Kâşifler vazife ifasında yardım talep ederse Bey1erbeyi,

Nazır-ı emval vasıtasıyla muavenette bulunurdu. Kâşifler uhdelerindeki miri emvali

tamamen uygulamayıp, üzerlerinde çok borç tahakkuk edince önce hapsedilerek,

149 İbrahim el-Mouelhy, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes en Egypt (1517-1917), s. 73-88. Ayrıca bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s.74-76, Raymond, Yeniçerilerin Kohiresi, s.10-11150 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 156-158. 151 Shaw, The Financial 1517-1798, s. 31. 152 Shaw, The Financial, s. 61.

kendilerinin veya adamlarının mallarından borç tesviye edilir, sonra hapisten çıkarılıp

miri alakası kesilerek azledilirdi. İkaz olunmakla beraber, vazifelerinde ihmali ve bid’at

ihdası vaki olunca, ahvali teftiş edilerek muhakeme olunup, netice Asitane’ye arz

edilirdi153.

1. 3. 5. Şeyhü’l-Araplık:

Kâşifler dışında bir diğer görevli de Şeyhü’l-Araplardır; urban şeyhliği (Şeyhü’l-

Arablık) tayini, Mısır Beylerbeyi’nin inhası ve Devlet merkezinin tasdikiyle

tamamlanırdı. Beylerbeylerin, Şeyhü’l-Araplık inhilal ettiğinde veya tahvili bittiğinde

aynı vilayet şeyhlerinden vilayete, halka ve miriye yararlı olanını seçmesi kanun hükmü

olmuştur154.

Mısır’ın fethinden beri vilayetlerin idaresi, eski Memluklu sistemine göre

kâşif1ere tevcih edilmekle beraber Şeyhü’l-Arapların hâkimiyeti altında bulunan iklim

ve bölgeleri, Osmanlı hâkimiyetini tanımak ve nezaretlerindeki köyleri halkının

hukukuna riayet, yıllık vergilerini hazineye ödemek şartıyla tekrar kendilerine

verilmişti. Mısır Kanunnamesi bu Memluklu teşkilatını bir takım düzenlemelerle

yerinde bırakmış, fakat vilayetlerde kâşiflerle dengeli olmak ve devamlı isyanda

bulunan Urbanı teskin etmek üzere kâşiflerden ayrı bölgelerde Şeyhü’l-Araplık adıyla

müstakil bir idari ünite oluşturmuştu. Şeyhü’l-Arap ve kâşif idari bakımdan aynı görevi

ifade etmekteydi. Bununla birlikte Şeyhü’l-Arap asker sınıftan değildi.

Mısır’ın fethinden beri Şeyhü’l-Araplar mıntıka ve vilayetlerinde müstakil

hâkim olarak geniş yetkilere sahiptiler. Mısır Kanunnamesi’yle Şeyhü’l-Arapların

bölgeleri miriye zapt edilip, kendilerine iltizam ile tayin edilince, bu salahiyetleri

sınırlandırılmıştı. Ancak bazı Şeyhü’l-Arapların vilayetlerinin müstakil hâkimi olma

vasfı devam ettiği görülmektedir. Şeyhü’l-Araplar, kâşiflerde olduğu gibi idarelerindeki

beldelerin imaretinden ve bunların harap olmasını önlemekten sorumlu idiler. Bu

bakımdan köprülerin ve bentlerin tamirlerinden ve sulanan yerlerin ekilmesinden

sorumlu idiler. Kâşiflerde olduğu gibi bunlar da defterdar marifetiyle beylerbeyine karşı

153 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 161-164, Shaw, The Financial 1517-1798, s. 62.154 Seyyid Muhammed, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, s. 165.

sorumlu idiler. Şeyhü’l-Araplar miri malın tahsilinde ve hazineye vaktinde teslimden

sorumlu olup, ödemeleri gereken miri malı aylık olarak hazineye ay sonunda vermeleri

gerekirdi. Ayrıca sayfiye mahsulünü de mevsiminde eksiksiz ödemeleri gerekirdi.

Bundan başka Şeyhü’l-Arapların maiyetindekileri artırıp bunların ihtiyaçlarını

fellahlardan tahsil etme yoluna gitmesine izin verilmez ve suçları kesinleşmiş olanları

yakalayıp kâşiflere teslim etmeleri gerekirdi. Şayet Şeyhü’l-Arapların bir kusuru olursa

durumun merkeze bildirilip gelecek emre göre hareket edilmesi esas idi. Görevleri

arasında halkın ahvaline riayet, Arap kabileleri arasında huzurun temini ve fesadın

önlenmesi gelirdi. Çok sık olmasa da komutan veya müfettişlik gibi vazifeleri de

yaparlardı. Şeyhü’l-Araplar uhdelerindeki miri malı eksiksiz olarak beylerbeyine eda

ettiklerinde beylerbeyi Şeyhü’l-Araplara beylerbeyinin kendi hesabından olmak üzere

hil’at giydirirdi. Şeyhü’l-Arapların, Kahire’ye geldiklerinde beylerbeyine hediyeler

takdim etmeleri usuldendi. Beylerbeyi ise Şeyhü’l-Araplara kendi malından olmak

üzere istediği hediyeleri verebilirdi. XVII. yüzyılda Şeyhü’l-Araplar vergi toplamada ve

idari işlerde önemli mevkilere gelmişlerdi. Yukarı Mısır’da sancakbeyleri 1610’dan

1660’lara kadar idareyi ellerinde tutmuşlardı. Ancak bu tarihten sonra beylerin önemi

azalmış ve aynı dönemde başta Said bölgesi olmak üzere değişik yerlerde Arap

kabileler güçlerini yeniden kazandılar155.

Böylelikle XVII. yüzyılın ortalarından sonra yine Mısır’ın önemli bir kesimi

Arap kabilelerinin kontrolüne girmiş oldu. Mültezim olarak atanmalarıyla mali açıdan

da güç kazandılar156.

1. 4. Divân-ı Âli:

Divân kelimesi, idare ile ilgili olarak bütün meclislere verilen bir ad olup Divân-

ı Âli’nin yanı sıra beylerbeyinin kasrında her gün toplanan ve gündelik meselelerin

görüşüldüğü bir kurumdu. Kethüda, defterdar, ruznameci ve ocak ricalinin hazır

bulunduğu ve idareye ait meselelerin görüşüldüğü ve Mısır’da Osmanlı idari

hükümlerinin icra edildiği Divân-ı Sağir denilen Paşa Divânı, Memluk Emirlerinin

Divânı, ocakların tabilerinin uyması için emir ve talimatlar ısdar olunan Ocak Ricalinin

155 Winter, Egyptian Society, s. 102. 156 Ayrıntılı bilgi için bkz. Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 79- 81. Ayrıca S. J. Shaw, The Financial,s. 14.

Divânı da bulunmaktaydı. Divân-ı Âli bazen de Divân-ı Kebir olarak isimlendirilmiştir.

Bu Divânın akdedilmesi ilk olarak Mısır Kanunnamesi’nin ilanından sonradır. Divân-ı

Âli, idari bir meclis olup şeklini Mısır Kanunnamesi’nden almıştır. Dönemin kaynakları

Divânın ismine Divân-ı Âli, Divân-ı Mahruse-i Mısır veya Divân-ı Mısır el-

Mahrüsetü’l-Âli şeklinde işaret etmektedir157.

1. 4. 1. Divân-ı Âli Üyeleri:

Askeri, idari, adli alanda yüksek rütbeli yöneticilerden meydana gelen Divân,

idarede beylerbeyinin en önemli yardımcısı konumunda idi. Beylerbeyi, idari

görevlerini Divân-ı Âli vasıtasıyla yerine getirirdi. Divân, Beylerbeyi’ne tavsiyelerde

bulunması fonksiyonunun yanı sıra, Beylerbeyi’nin keyfi idaresini engelleyen bir

özelliğe de sahip idi. Bu yönüyle de beylerbeyinin aşırıya varabilecek yetki kullanımını

da kısıtlamaktaydı. Paşa, bu nedenle Mısır’da sınırsız bir yetkiye sahip değildi. Divân

üyelerinden oluşan diğer idareci sınıf tarafından kontrol edilmekteydi. Kısıtlamada payı

bulunanlar arasında, merkezden atanan ve mali işlere bakan defterdar; yine aynı biçimde

görevlendirilen ve adli işlerden sorumlu ve aynı zamanda beylerbeyinin icraatlarını

hukuk kuralları bakımından denetleyen kadı; ocakların yönetimini üstlenmiş olan

yeniçeri ağası, emirü’l-hac, hazine emini gibi kimseler gelmekteydi158.

Kale’deki Gavri Divânhanesi’ndeki görüşmelere Beylerbeyi’nin riyasetinde

kethüda, muhafaza sancakbeyleri, bölük ağaları ve ihtiyarları, kadı, defterdar, ruznameci

ve vazifeleri icabı çeşitli kalem katipleri gibi eyaletin bütün müesseselerinin temsilcileri

katılırdı. Divânda önemli meseleler görüşülür daha az önemli görülenler konularına

göre Kadı Divânı’na veya Defterdar Divânı’na havale olunurdu. Mısır Divân-ı Ali’sinin

esas üyelerinden olan Mısır Kadısı görevini icra etmek üzere bütün tabiileriyle beraber

Divânda bulunurdu. Divânda şer’i görüş istenen idari ve mali meseleler Kadı meclisine

havale edilirdi. İdari ve mali görüşü gerektiren kazai davalar ise beylerbeyi ve

defterdarın huzurunda Divânda müzakere edilirdi159.

157 Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s. 5, ayrıca Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Kanuni Devri Kanunnameleri, c. 6, İstanbul 1993, s. 129.158 Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s. 24, Winter, Egyptian Society, s. 32. 159 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 53, 54.

Ayrıca Beylerbeyi ile birlikte Divân üyelerinden olan defterdara, kadıya, ocak

ağalarına hitaben merkezden hükümler gönderilmesi Divân-ı Ali ve üyelerinin eyaletin

idaresinde, özellikle de müşavere noktasında, önemli fonksiyonları olduğunu gösterir.

Ayrıca beylerbeyinin azil ve vefatı gibi durumlarda Divân üyelerinin rolü daha da

artardı. Mısır Beylerbeyi, merkezden gelen emirlerle ilgili olarak Divânı toplantıya

çağırır ve Divândaki gündeme göre Divâna ilgilileri de davet ederdi. Devlet

merkezinden gelen emirler Divânda müzakere edilerek karara bağlanırdı. Divânda

Beylerbeyi bulunmazsa, Beylerbeyi Kethüdası’nın başkanlığında toplanırdı. Ayrıca

Divânda Divân taifesinden vazifeliler hazır bulunup, vazifelerini ifa ederlerdi Bunlar

arasında mühürdar, dividdar, buyrulducu, tercüman gelirdi. Divân Kâtipleri de Kâtib-i

Divân-ı bi’r-Rumi ve Katib-i Divân-ı bi’l-Arabi diye iki kısma ayrılırdı. Divâna daimi

surette Ağa-yı Fırka-yı Çavuşiyye ve Ağa-yı Müteferrika bulunurdu ki bu iki grubun

görevi Divân-ı Ali’yi korumaktı160.

1. 4. 2. Divân-ı Âli’nin Toplanması:

Mısır Kanunnamesi’ne göre haftada dört gün Divân-ı Ali veya Divân-ı Mısırın

toplanma merkezi Kale’nin içinde bulunan Gavri Divânhanesi idi. Bununla beraber bazı

zamanlarda Divân-ı Alinin başka mekanlarda icra edildiği de olurdu. Özellikle İrsaliye

Hazinesi’nin gönderilmesi sırasında Bab-ı Nasr’ın dışında Adiliye’de Hac kafilesinin

hacca gönderilmesi esnasında Birketü’l-Hacda, Nil’in taşma mevsiminde suyun

kesileceği zaman Haliç’te toplanılırdı. Ayrıca mazul beylerbeyinin muhasebesi

görülürken Beylerbeyi’nin iskân ettiği kasırda da toplandığı da olurdu. Bunun yanında

bazı beldelerin kurak olması ve kıtlık halinde miri malın tahsili veya bunun ertelenmesi

ile ilgili olarak da Divân yapılırdı. Beylerbeyi eyalette ortaya çıkan acil durumlarda

Divânın hemen toplanmasını talep ederdi. Divânın akdedilme usulü ise şöyleydi;

Beylerbeyi, Divânın toplanmasını istediğinde, Divân katibi tezkere yazıp, çavuşları

vasıtasıyla Divân üyelerini ve Divâna katılacakları Divâna davet ederdi.

Divân üyelerinin her toplantıda bulunmaları zorunlu değildi. Divân-ı Âli’nin

toplanmasına karar verildiğinde Gavri Divânhanesi’nde Beylerbeyi oturur onun sağında

Kadıasker, solunda Defterdar ve Hazinedar daha sonra Sancakbeyleri ve Ocak

ihtiyarları rütbelerine göre otururlardı. Eyaletin idaresiyle ilgili olarak merkezden

160 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 54, 55.

talimat ve emirler gelmesi durumunda ivedilikle beylerbeyi Divânın akdedilmesini

emreder ve Divân üyelerini tezkere ile davet ederdi. Merkezden gelen Hatt-ı

Hümâyûnların icrası için yapılan Divânlar aynı zamanda merasime de konu olurdu161.

1. 4. 3. Divân-ı Âli’de Görüşülen Konular ve Alınan Kararlar:

Divân-ı Ali, genel anlamda Mısır’da idari meclisin en büyüğü olarak

bulunmaktaydı. İdari ve hükmi bütün meseleler, bu Divânda ele alınıp, tartışılır ve

tenfiz edilirdi. Bu Divân aynı zamanda merkezden Mısırla ve çevre bölgelerle ilgili

olarak gelen talimatlar ve emirlerin icra edildiği yerdi. Tayin edilen yeni beylerbeyinin

veya ipka edilen mevcut beylerbeyinin beratının ilanı burada yapılırdı. Bu Divânda mali

meselelerle ilgili tartışmalar karara bağlanırdı. Mısır Hazinesi’nin eksik veya fazlası,

İrsaliye Hazinesi’nin gönderilmesi için hazine beyine teslimi, Haremeyn’e gönderilecek

surrenin Emir-i Hacc’a teslimi gibi konular için Divân toplanırdı. Divânın diğer önemli

idari işlerinden birisi de sancakbeylerinin, kâşiflerin ve şeyhü’l beledlerin tayini idi. Bu

Divân Kale’de icra edilip, asıl Divân üyeleri katılırdı. Burada tayin edilmesine karar

verilenler için merkeze arz gönderilir ve oradan gelen karara göre hareket edilirdi.

Önemli mali konularla ilgili meseleler de Divâna arz edilirdi. Gümrük gelirleri ile

arazilerin mukataaya verilmesi müzayede yoluyla Divânda görülürdü. Bu tür

Divânlarda maliye ile ilgili olan Katib-i mahlul Dellal-i kura gibi görevliler hazır

bulundurulurdu. Ayrıca Evrakül-Cizye’nin tevzii Divânda görüşülüp karara bağlanırdı.

Mısır’ın idaresi ile ilgili olarak beylerin aralarındaki münazaalar, mültezimlerin iltizam

ettikleri yerlerin reayasıyla veya kendi aralarındaki münazaalar, evkafla ilgili konular,

emanet ve borç vb. ile ilgili şahsi konular görüşülürdü. Bu tür davalarda bazen Divân-ı

Ali’de ilk olarak ele alınırken bazen de bu mesele vilayetlerdeki Divânlarda görüldükten

sonra Divân-ı Ali’de istinaf olarak görülürdü. Kısaca Divânda bütün idari, askeri,

maliyeye ait meseleler ele alınırdı. Karyelerin sayıları belirlenir ve mesahaları tespit

edilip bunların Divâna verecekleri meblağ kararlaştırılır ve Divânla mültezimler

arasındaki iltizam şartları görüşülüp, karara bağlanırdı. Divânda ele alınan konular

neticelendirildiğinde toplantı sonunda alınan karar beylerbeyinin buyruldusu olarak

161 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 56-58.

çıkardı. Diğer taraftan Divân-ı Ali’de ele alınıp çözülemeyen meseleler merkeze yani

Divân-ı Hümayun’a arz edilirdi162.

Mısır Eyaleti’nde özellikle XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan

ve bir çeşit Divân toplantısı olan Cem’iyye yapılırdı. Bu toplantılar yüzyılın sonlarına

doğru artarak devam etmiştir. Toplanış şekli bakımından Divân-Ali’den farklı idi.

Divân-ı Ali sabit bir meclis iken Cem’iyye muvakkaten toplanırdı. Özellikle kriz

durumunun ortaya çıkması halinde, olağanüstü durumlarda Kale’deki Divân’da veya

ümeradan birinin evinde akdedilirdi. Beylerbeyi bu toplantının karşılaşılan meselenin

çözümüne katkıda bulunmaya yönelik olması bakımından yapılmasını emrederdi. Bazen

de bu toplantının yapılmasını nüfuzlu beyler isterdi. Cem’iyye’ye Divân-ı Ali’nin

azalarından sancakbeyleri, paşa kethüdası, ocak zabitleri, kadıasker, seccade ehli, eşraf,

meşayih, mültezimler gibi konuya göre ilgili olanlar davet edilirdi. Beylerbeyi genel

olarak bu toplantıya katılmazdı. Cem’iyye bir krizin halledilmesi, bir problemin

çözülmesi, askeri fitnenin yatıştırılması gibi meselelerin hallinde daha da önem

kazanırdı. Cem’iyyenin açık olarak XVII yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya

çıktığını görüyoruz. Cem’iyyenin akdedilmesi ve burada ortaya çıkan eğilim ve

görüşlerin sonucunda Divân-ı Ali’nin konuyla ilgili karar almasında bir ipucu vermesi

bakımından dikkate değerdi. Divân toplantısında olduğu gibi bu toplantıya katılacak

olanlar belirlenip kendilerine bildirilirdi. Bu toplantının gayesi karşılaşılan meselenin

yükselmesi, hazinenin noksanlığı, iş sıkıntısı, çarşıların karışıklığı vs. problemleri

çözmeye yönelik idi. Ancak merkezi otoriteyi temsil eden beylerbeyinin nüfuzunun

zayıflaması ve Memluk emirlerinin idarenin her alanında artış gösteren nüfuzları bu

toplantıların sık sık gündeme gelmesine sebep olmuştu163.

1. 5. Mısır’ın Nüfusu:

Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyıldaki nüfusu hakkında yapılan çalışmalar daha

çok etnografik niteliklidir. Modern anlamda ilk nüfus sayımının yapıldığı 1830 yılında

Osmanlı Devleti’nin idari bölünme olarak, kendi içinde sancaklara ayrılan 29 eyaleti

kapsadığı bilinmektedir. 1850’li yılların başında ise Osmanlı Devleti’nin 15’i

Avrupa’da, 18’i Asya’da ve 3’ü Afrika’da olan 36 eyalete bölündüğü anlaşılmaktadır.

162 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, 58-60. 163 Tok, XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, s. 60,61.

Bunlar arasında Mısır, Eflak, Boğdan ve Sırbistan yarı bağımsız bir konuma sahiplerdi.

1864 yılında ise vilayet kanununun yürürlüğe girmesiyle yeni bir idari yapılanma

oluşmaya başlamıştır164.

Bu nedenle resmi Osmanlı nüfus kayıtlarında, Müslümanlar etnisite ya da dil

aidiyetine göre ayrılmamışlardır. Din esasına dayalı millet anlayışının etkisi bu

dönemde de devam ettiğinden Kuzey Afrika, Mısır, Arap Yarımadası ve Suriye ile

Irak’ın güney bölgelerindeki Müslüman nüfusun etnik ve dilsel açıdan sınıflandırılması

Arapça konuşan Müslüman nüfusun bölgede hâkim unsur olması nedeniyle daha kolay

olmuştur165.

Mısır’da, Osmanlı Devleti’nin fethinden hemen sonraki dönemde güvenliğin tam

manasıyla sağlanmış olması ve imparatorluğun genel refah seviyesinin yüksek olması

nedenlerinden ötürü nüfus artışı söz konusudur. Şöyle ki, Kahire’nin nüfusu XVI.

Yüzyılın ortasında 200.000’e, XVII. Yüzyılın sonunda 300.000’e çıkmıştı Ancak

fetihten bir süre sonra nüfus artışında bir duraklama hatta biraz azalma olmuştur166.

Mısır’ın nüfusu XIX. Asrın başlarından itibaren tekrar hızlı bir artış göstermiştir.

1800 senesinde Fransız sefer heyeti tarafından 2.460.000 ve 1821’de Mehmet Ali Paşa

zamanında 2.536.000 olarak tahmin edilen nüfus, 1846’da 4.476.000, 1882’de

6.813.000, 1897’de 9.734.000 idi167. Bir başka kaynakta ise Mısır’ın nüfusu 1800’de 4

milyon ve 1860’da 5,5 milyon olarak gösterilmiştir168. Rakamlar arasında farklılıklar

olmasına rağmen nüfus artışı neredeyse bütün kaynaklarda açıkça görülmektedir.

19. yüzyılın başından itibaren izlenen bu nüfus artışı, Mısır’da hayat şartlarının

müsait olmasına bağlanabilir. Yapılan tahminlere göre Fransız işgali zamanından Sait

Paşa’nın valiliğine kadar nüfus, hemen hemen iki misline çıkmıştır (2.460.000’dan

4.476.000’a )169.

164 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri, (Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 2003, s. 45. 165 Karpat, Osmanlı Nüfusu, s. 96-97. 166 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alagon), İstanbul, 2003, s. 283.167 Besim Darkot, “Mısır”, MEB. İA, c. 8, s. 217. 168 Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 318. 169 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 263.

Yukarıda sözünü ettiğimiz hayat şartlarının müsaitliği, bölgede ziraat, ticaret,

ulaşım, sanayileşme ve haberleşme alanında yaşanan gelişmelerdir ki bu gelişmelerin

sayesinde ülke, uluslar arası alanda önemli bir yere sahip olmuştur. Bu nedenle

gerçekleşen nüfus artışı şöyle gösterilebilir;

Tablo 3: Mısır Nüfusunda 1800-1917 Yılları Arasında Meydana Gelen Büyüme170;

Yıl Nüfus

1800 2.4-3 milyon

1836 3-3.5 milyon

1871 5.250.000

1882 6.804.000

1897 9.715.000

1907 11.287.000

1917 12.751.000

Tablo 4: Mısır Sâlnâmesi’ne göre 1849 Yılında Mısır’ın Nüfusu

-- -- NÜFÛS

Aşağı Mısır (Mısır-ı Süflâ ) 2.779.667Orta Mısır (Mısır-ı Vüstâ) 519.582

Said (Mısır-ı Ulyâ) 1.163.9951849 yılı Toplam 4.463.244

Yabancı Nüfus -- 60.0001846-47ile 1869-70 yılları arasında

Artan yabancı nüfus 99.271Doğumlar -- 592.5501869-70

Mısır nüfûsu-- 5.215.065

Musavva ve Sevâkin ve Sudan ve mülhakat nüfûsu

-- takriben 2.784.930

-- -- 8 milyon

170 Charles Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University of Chicago Pres, London and Chicago, 1966, s. 373.

1870 yılında toplam nüfus sekiz milyondur.1869-1870 yıllarında dışarıdan

Mısır’a girenlerin sayısı 133.672’dir ki bunlardan neredeyse beşte biri Mısır’da

yerleşmişlerdir171.

Mısır’a ait müdüriyetlerin nüfusu ayrıntılı bir şekilde şöyle gösterilebilir172;

Tablo 5: Mısır-ı Süfla’nın Nüfusu ( Vech-i Bahri);

Müdüriyet Kilometre Nüfus MerkeziBuhayra 2414 623 080 DemenhurŞarkıyye 2344 747 315 Zekazik

Dakhaliyye 2411 737 198 MansureGarbiyye 6062 1 297 853 TantaKalyubiye 912 371 610 YenhaMenufiye 1655 864 141 Şebin Lekum

Tablo 6: Said’in Nüfusu ( Vech-i Kıbli);

Müdüriyet Kilometre Nüfus MerkeziAsyut 3512 756 031 Asyut

Beni Suveyf 1221 311 780 Beni SuveyfFayyum 1317 370 676 Medinetul Fayyum

Ciza 956 398 888 CizaMinya 2000 542 859 MinyaCirca 1689 687 890 SudacKana 1410 705 081 Kanaİsna 862 220 180 İsna

Tablo 7: Muhafızlıkların Nüfusu;

Kilometre Nüfus MerkezKahire 16 576 400 Kahire

İskenderiye 180 319 767 İskenderiyeDimyat ve Mutriye 12 43 407 Dimyat

Reşit 63 21 600 ReşitSüveyş 28 18 068 Suveyş

Ariş - 16992 ArişKasid - 2700 Kasid

Seyve Vahı 40 9 654 323 -Toplam 69 117

Mısır’ın en büyük şehirleri Kahire ve İskenderiye olup 20 binden fazla nüfusu

barındıran şehirler ve nüfusları aşağıdaki gibidir173;

171 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 3-5. 172 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4293-4304.

Kahire: 576400

İskenderiye: 319767

Tanta: 45000

Dimyat: 43477

Zekazik: 40 000

Port Said: 37 000

Asyut: 37 000

Mahletü’l-Kebire: 31 000

Mansure: 30 300

Medinetü’l-Fayyum: 29 000

Demenhur: 21 100

Ahmim: 21 100

Kilometre Nüfus

Mısır’ın Merkezi ve etrafı: 550630 9 654 323

Nubye: 864 650 1 000 000

Sudan Mısır’ı: 856 500 10 800 000

Mısır Hidivliği toplam: 2 271 630 21 554 323174

1882 tarihinde oluşturulan istatistiğe göre Mısır’da 6.779.040 kişi gösterilmiş

iken 1897 senesinde yapılan istatistikte bu sayı 9.654.323 çıkmıştır ki 15 sene zarfında 3

milyona yakın bir artış görülmektedir. 1872’de Mısır’ın nüfusu 5. 250.000 ve 1855 de 4.

313.000 kişiden ibaret idi175.

1881/1882-1893 sayım sonuçlarına göre ise Mısır’ın nüfusu 6.000.000’dır176.

1838’de Mısır’da Avrupalıların nüfusu 8.000’den 10.000’e ve 1881’de 90.000’e

yükselmiştir. Bir başka kaynakta ise Mısır’ın nüfusu şöyledir; Panzac’a göre 1800’de

4.5 milyon, 19. yüzyılın sonunda 10 milyondur. 1800-1830 arasında yıllık yüzde 0.3-04

lük bir artış olmuştur. 1830-40 arasında ise bir nüfus artışı söz konusu değildir. Mehmet

173 Mısır Sâlnâmesi1871, s. 3-5. 174 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4303-4304. 175 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.176 Karpat, Osmanlı Nüfusu, s. 189.

Ali Paşa hakimiyetinin sonunda sağlanan sükûnet döneminin bir neticesi olarak 1840-

1848 yılları arasında yıllık yüzde 1’lik bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu arada ortaya

çıkan kolera ve benzeri hastalıklar birçok ölüme sebep olmakla beraber yüzyılın

sonunda doğum, ölüm ve evlenme oranlarında bir değişiklik olmamıştır177.

Mısır nüfusunun büyük kısmı kırsal kesimde yaşamaktaydı. Kentleşme 19.

yüzyılda Mısır’da büyük oranda bir yayılma göstermedi. 1820’de bu oran %8 iken

yüzyılın sonunda %10 olmuştur. Nüfus, Kahire’de 570 bin, İskenderiye’de 320 bin ile

bu iki büyük şehirde toplanmıştı. Mısır’da yaşayan yabancıların sayısı yüzyılın sonunda

140 bine yükselmiştir. Bunlar özellikle ya Avrupa ve Amerika’dan pamuk üretimi için

ya da 1882’de gerçekleşen İngiliz işgali sonucu gelmişlerdi ve işgal sonucunda da

toprakların yüzde 15’ine ve şirketlerin büyük kısmına sahip olmuşlardır178.

Mısır’ın diğer bölgelerinden ayrı olarak İskenderiye’nin nüfusu üzerinde durmak

gerekir. Zira İskenderiye, önemli bir ticaret merkezidir ve yabancı nüfusun büyük kısmı

burada toplanmıştır. Bu açıdan bakıldığında eldeki kaynaklara göre İskenderiye’nin

canlanmasına yönelik çalışmalar Napoleon, eğer zaman bulabilseydi 18. yüzyılın

sonlarında başlamış olacaktı. Ancak bu gerçekleşmedi. Kentin uyanışı Mehmet Ali Paşa

dönemine rastlamaktadır.

1790 yılında 5-6 bin nüfuslu bir kasaba iken Mehmet Ali’nin Hıristiyan

gemilerinin limana girme yasağını kaldırması ve yabancıları Mısır’a verdikleri

hizmetlerden ötürü ödüllendirmesi neticesinde dünyanın bütün bölgelerinden yabancılar

İskenderiye’ye akmıştır. Mehmet Ali Paşa’nın bunu yapmaktaki amacı denize dönük

konumunu güçlendirmekti. Bunun dışında İskenderiye’ye içme suyu getiren

Mahmudiye Kanalı’nı açtırarak Doğu Akdeniz’de eşi olmayan bir askeri düzenek

oluşturdu. İki sıra kent duvarlarıyla çevrili ve kışlalara ve bir tersaneye (1829) sahip

olan İskenderiye böylece eski konumuna kavuşmuştur. Mehmet Ali Paşa öldüğünde bu

surların içinde yüz binden fazla kişi yaşamaktaydı. Şehir, dikkat çeken bir Doğu Limanı

177 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-New York, 1999, s. 117. 178 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The “Long Nineteenth Century” ”, The Cambridge History of Egypt, Vol. II, Edited by M.V.Dally, Cambridge University Press, s. 252-256.

haline gelmiş ve daha sonra Akdeniz kıyısı civarında oturan sefirlerin ve birkaç büyük

tüccarın denetiminde bir tür Avrupa kenti olmuştur179.

1. 5. 1. Mısır Nüfusunu Oluşturan Unsurların Genel Özellikleri:

Mısır halkının tamamı Arap olmayıp Arap ve fellah isimleriyle iki büyük kısma

ayrılmıştır. Fellah, köylerde ve küçük kasabalarda ziraatla uğraşan halkı anlatmakta

kullanılan bir kelimedir ve buralarda yaşayan halkın tamamı fellahtır. Her ne kadar

fellah ismi Arapçada çiftçi demek ise de Mısır’da bu isim bir sınıfı ifade etmektedir.

Fellahlar ahlakça ve mizaç olarak Araplardan farklıdırlar. Onlar Mısırın yerli halkı

Kıptilerden olmakla birlikte Arap hâkimiyeti sebebiyle din ve lisan olarak

Araplaşmışlardır180. Bunlar, Mısır nüfusunun esasını teşkil etmekteydiler ve Nil ile

cetvellerinin kenarındaki köylerde yaşamaktaydılar. Ancak Mehmet Ali Paşa’nın aldığı

iktisadi tedbirler, fellahları çok yoksul düşürmüştür. İsmail Paşa zamanında ise halk,

ağır vergiler altında ezilmiş ancak bu devirde, nüfus daima çoğalmaya devam etmiştir.

Bu da göstermektedir ki bütün sıkıntılara rağmen ahalinin hayat şartları geçen asırlara

göre daha elverişli bir hale gelmiştir181.

Mısır ahalisi sanat ve hizmetçe beş sınıfa ayrılabilir;

1. Müslümanlar; bunlar içerisinde Araplar daha çok ziraatla uğraşırlardı

2. Türkler; genellikle hükümet işlerinde ve memuriyetlerde bulunurlardı

3. Kıptiler; yani asıl Mısırlılar muhasebe ve defter hizmetlerinde

4. Afrika Arapları; kölelik

5.Avrupalılar; tüccarlık, sarraflık, komisyonculuk, simsarlık ve gazetecilik gibi

işlerde bulunurlardı.

Avrupalıların yerleştiği şehirler Kâhire, İskenderiye, Dimyât, Tanta, Reşîd,

Süveyş, Asyût, Said Limanı ve İsmailiye’dir.

179 R. İlbert, I. Yannakis, J. Hassoun, İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü Modeli: Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik, (Çev. Barış Kılıçbay), İstanbul, 2006, s. 12-15. 180 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.181 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 263.

Kıptiler; orta sınıfın alt tabakasını oluştururlar. Genellikle şehirlerde sanat ile

uğraşırlardı. Mehmet Ali devrinde Kıptiler, resmi kurumlarda teknik mahiyette pek çok

memuriyetlerde bulunmuşlardır. Kıbt ismiyle bilinen bu sınıf, Hıristiyanlığın Yakubiye

denilen bir mezhebine mensupturlar. Bunların toplam sayısı yarım milyonu

geçmemekteydi. Genellikle şehir ve kasabalarda ve Said ve Fayyum’da bulunur ve bazı

sanayi ile yazıcılık, sarraflık gibi işlerle geçinirlerdi. Bunlar lisanlarını yalnız kilise ve

mekteplerinde muhafaza etmişlerdir182.

Mısır’da Ermenilerin sayısı çok değildi. Bunlar genellikle küçük dükkânlara

sahiptiler. Ancak XIX. Yüzyılda bazı Ermeniler hükümette önemli mevkiler işgal

etmişlerdir. Bunlardan en önemlileri Bogos Bey ve Nubar Paşa’dır. Maruni, Hıristiyan

Suriyeliler ise Memlukler devrinden beri Mısır’da yerleşmişlerdir. Rumlar ise özellikle

İskenderiye’de yerleşmişlerdir ve büyük iktisadi faaliyetler içinde olmuşlardır183.

Mısır nüfusu içerisinde sayılabilecek bir başka unsur ise Yahudilerdir. Bunların

hemen hepsi Kahire ve İskenderiye’de yaşamışlardır. 1830 yılına doğru İskenderiye’de

4.000 Yahudi yaşadığı bilinmektedir. Yüzyılın sonuna doğru ise bu sayı 18.000’e

ulaşmıştır. Bu durumun çeşitli açıklamaları vardır; öncelikle Mısır nüfusunun

bütününde görülen ve ardından Yahudi cemaatinde seyredilen çocuk ölüm oranındaki

düşüş ve buna bağlı olarak ortaya çıkan gelişme, Nil Deltasındaki kentlerde ve

kasabalarda yaşayan Yahudilerin büyük şehirlere göç etmeleri ki bu göç hareketinde

Mısır refahının çekiciliği etkili olmuştur184.

Yahudiler, daha çok sarraflık ve bankacılıkla uğraşmışlardır. 19. yüzyılda

Mısır’da Yahudi nüfusu ile ilgili kesin bilgiler bulunmamakla birlikte 1830’larda

Edward William Lane, Mısır’da bulunan Yahudilerin sayısını beş bin olarak

göstermektedir. 1840’larda Clot Bey, bu sayıyı yedi bin olarak vermektedir. 19. yüzyılın

ikinci yarısının başında Yahudi seyyah Yakoy Sappir ise onların sayısını 6 bin, 7 bin

olarak gösterir. Aynı zamanda Romanyalı Yahudi gezgin Benjamin, Kahire ve

İskenderiye’de Yahudi nüfusunun 1500 aile olduğunu söylemiştir. Fransız bir turist olan

Gellion Danglar, Eylül 1867 tarihinde Mısır’dan gönderdiği bir mektupta Yahudi

182 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, s. 4296.183 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB.İA, c. 8, s. 264-265. 184 İlbert, Yannakis, Hassoun, İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü Modeli, s. 50-70.

nüfusunun burada 7-8 bin arasında olduğunu söylemektedir. Yine Yahudi bir seyyah

olan Deynard, 1881 yıllarında Mısır’ı ziyaret ettiği sırada buradaki Yahudi sayısını 50

bin olarak göstermiş ancak Alman yazar Vogt, bu sayının 30 bine yakın olduğunu

yazmıştır ki bu rakam Kâmusu’l Âlâm’da da geçmektedir185.

Mısır’da bulunan yabancı konsolosların verdikleri bilgilere göre 1870 yılında

İskenderiye’de bulunan yabancı nüfus şöyledir186;

Tablo 8: 1870 Yılında İskenderiye’de Yabancı Nüfus;

Grek 31.000İtalyan 14.052Fransız 10.000İngiliz 4500

Avusturyalı 3000Alman 500Diğer 683

Toplam 53.735

Mısır’da Rum, Arnavut, Ermeni, Maruni, Levanten olmak üzere 150 bin kadar

Hıristiyan ahali ve 100 bin kadar ecnebi bulunup, Müslüman nüfus arasında ise Türk,

Arnavut, Çerkesler yer alıp, bunlar başlıca memuriyetle veya emlakle geçinirlerdi. İşte

Mısır ahalisinin yukarıda bahsedilen toplam miktarından yalnız 750 bini Hıristiyan ve

30 bini Musevi olup, 8.874.327’si Müslüman’dı187.

Mısır’da yayılmış olan mezhep Şafii mezhebidir ve Yukarı Mısır halkının bir

kısmı Malikidir. Nüfusun Türk unsuru sayı itibariyle yerli unsura oranla azsa da

Mehmet Ali hanedanı devrinde üstün bir yere sahip olmuştur. Aslen Çerkes olanlar ise

daha Memlukler devrinde kalabalık idiler. Mısır Bedevilerinin sayısı da 600.000’e

ulaşmakta idi. Bunlar halis Arap’tırlar. Sina Yarımadasında, Delta’da ve Yukarı

Mısır’da bulunurlardı. Mısır’da bulunan zenci unsur da Müslüman olmakla birlikte

esirdiler. Kölelik 1877 tarihine kadar Mısır’da resmen devam etmiştir. Bu tarihte ise

185 Jacob M. Landau, “The Jews in Nineteenth Century Egypt Some Socio-Economic Aspects”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from the Otoman Conquest to the Arap Republic, Edt. P. M. Holt, London, Oxford University Press, New York, Toronto, 1968, s. 196-281. 186 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 44. 187 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c. 6, s. 4296.

İngiltere ve Mısır arasında akdedilen bir antlaşma ile Mısır topraklarında zenci köle

ticareti yasaklanmıştır188.

Mısır’da Avrupalıların sayısının mütemadiyen artması ülkenin

Avrupalılaştırılmasının bir sonucu olmaktan çok sebeplerinden biridir. Bu Avrupalıların

birçoğu son zamanlara kadar kapitülasyonlar ile bahşedilmekte olan ayrıcalıklar

sayesinde çoğalan Levantenler sınıfını oluşturmuşlardır. Islahatın ve teknik işlerin

yapılması için Mısır Hükümeti’nin hizmetine girmiş olan Avrupalılar farklı milletlere

mensuptular. Fransız, İsviçreli, Avusturyalı ve İngiliz idiler. Bunlar her ne kadar Mısır

memuru iseler de nüfuzlu bir sınıfı oluşturmuşlardır189.

1. 6. XIX. Yüzyılda Mısır İdari Kurumlarında Meydana Gelen Değişiklikler:

1. 6. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi:

Mısır, Osmanlı Devleti’nin eyalet-i mümtâzelerinden biridir190 ve Mehmet Ali

Paşa döneminde Osmanlı Sultanı’nın vermiş olduğu imtiyaz fermanı neticesinde valilik,

Paşa’nın sülalesinden olanlar arasında yaşça en büyük olana geçerek devam eden bir

özellik kazanmıştır ki dönemin idari yapısında meydana gelen en önemli değişme

budur. Söz konusu fermanın getirdiği imtiyazlar bununla sınırlı değildir. Mısır, Saltanat-

ı Seniye’ye maktu bir vergi vermekle beraber yabancı devletler ile gümrük ve ticaret

antlaşması yapabilir ve borçlanabilirdi. Tarihe Veraset Fermanı olarak geçen bu belge

sayesinde Mısır Osmanlı Devleti’nden yarı bağımsız bir hal kazanmıştır. Bunun dışında

daha sonra gelişen olaylar neticesinde İsmail Paşa döneminde Hidiv unvanı alan Mısır

Valileri özerklik sınırlarını daha da genişletmişlerdir. Bu konu üzerinde ileriki

bölümlerde ayrıntılı bir biçimde durulacağından burada sadece idari değişikliklerden

bahsedeceğiz. Hidiv, üyelerini kendinin tayin ettiği 6 nâzırdan oluşan Müdürler Heyeti,

Meclis-i Meşveret ve bir de Meclis-i Nüvvab ile ülkenin idaresini birlikte

188 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 265. 189 Kramers, “Mehmet Ali Devri ve İstiklal XIX. Asırdan İtibaren”, MEB. İA, c. 8, s. 265-266. 190 “Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı hususi imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletler. Bunlar devlete maktu bir vergi ve bazıları sefer zamanında asker vererek iç işlerinde tamamen serbest bulunurlardı. Muhtelif tarihlerde görülen eyalet-i mümtaze şunlardı; Mısır Hidivliği, Mekke Şerifliği, Sisam Beyliği, Cebeli Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Prensliği, Bosna hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflak-Boğdan Voyvodalığı, Aynaroz.” Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, 2. baskı İstanbul, 1986, s. 106.

yürütmekteydi. Bunun dışında Babıâli’den bir fevkalade Komiser de yapılan işleri

kontrol etmekteydi191.

Bu değişikliklerin yaşandığı tarihi süreç az önce de ifade edildiği gibi Mehmet

Ali Paşa’nın merkezden bağımsızlık kazanmak için giriştiği mücadelelere

dayanmaktadır. İdari anlamda yapılan değişiklik ve yenilikler hakkında şunlar

söylenebilir; Mehmet Ali Paşa Mısır’da hâkim olduğu süre içerisinde pek çok reformlar

gerçekleştirmiştir. Ancak onun yaptığı en büyük reform idari alanda gerçekleştirdiği

düzenlemeler olarak görülmektedir. Onun idari bir reforma girişmesinin sebebi ise

devletin her kurumunda kendi kontrolünü yaymak isteği idi. Bu nedenle ülkenin iç ve

dış işlerini kıdemli yardımcılarına bırakmak yerine kendi üstüne aldı. Bunlar Mehmet

Ali’nin başkanlık ettiği Divânlar ve meclislerdi192. O, böylece bir merkezi bürokrasi

oluşturdu ve bu bürokrasi şöyle sıralanmaktaydı193;

Tablo 9: Mehmet Ali Paşa Döneminde Merkezi Bürokrasi;

VALİ

Umum Müfettişi

Müdür el- Müdüriye

Ma’mur el-Ma’muriye

Nazır el-Kısm

Hâkim el-Hat

Şeyhül’l-Beled , Sarraf (vergi tahsildarı), Havli (Zirai alanlardan sorumlu), Kaymakam

Mehmet Ali Paşa zamanında, kölemen nüfuzu tamamen ilga edilerek idareye

Padişah’ın tabiiyeti altında yalnız vali hâkim olmuştur. Bu suretle fiilen kurulan saltanat

başlangıçta eski usullere uygun bir mahiyet arz etmiş fakat öyle devam etmemiştir.

Mısır, bundan sonra bir takım derebeylerin eline düşmemiştir. Ülkede Avrupa

191 Şemsettin Sâmi, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, s. 4293-4304.192Ayrıca bkz. Muhammet Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime Porte, İstanbul, 1998, s. 31-33. 193 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 19.

menfaatlerinin gittikçe artan gerginliği neticesinde hanedan başta olmak üzere hükümet,

meşrutiyetle idare edilen bir monarşi haline gelmiştir. Hatta hükümleri 1914’e kadar

nazari bir surette Mısır’ın hukuki durumunun aslını oluşturan 23 Mayıs 1841

fermanından sonra da öyle devam etmiştir194.

Mısır, fethedilişinden bu fermanın ilanına kadar Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti

olarak idare edilmiştir. Ancak bu ferman, Mısır Eyaleti’ni yarı müstakil bir devlet haline

getirmiştir. Fermanda üzerinde durulan konular; Tanzimat Fermanı’nın uygulanması,

vergi miktarının belirlendiği biçimde ödenmesi, kara ve deniz askerlerinin sayısının

İstanbul’un izin verdiği sınırı aşmaması idi. İdari anlamda getirilen en önemli uygulama

ise veraset ayrıcalığının, yani valiliğin hanedanın büyük üyesinden büyük üyesine

geçmesi hakkının Mehmet Ali Paşa’ya tanınmasıdır195.

Ancak Mehmet Ali Paşa bu imtiyazlarla tatmin olmamış Mısır’ı tamamen kendi

kontrolü altına almak için çalışmalarına devam etmiştir. Bu yönde ciddi anlamda bir

merkezileşme politikası takip etmiştir. Bu nedenle bütün kurumların kendi

hâkimiyetinde olmasına özen göstermiş ve önemli mevkilere güvendiği akrabalarını

getirmiştir. Böylece yönetimde bir ev halkı elit sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu sınıf

özellikleri bakımından dört guruba ayrılmaktadır;

1. Mehmet Ali Paşa’nın akrabaları

2. Evlilik yoluyla bağı bulunanlar

3. Azatlı beyaz köleler (memlukler)

4. Mehmet Ali Paşa’nın ailesiyle yakın ilişki içinde olup da onun hizmetine

girmiş olanlar.

Tablo 10: Mehmet Ali Paşa’nın Ailesi; 196

Mehmet Ali(1769-1849)

İbrahim (1789-1848) Tevhide (1797-1830)Nazlı (1799-1860)Ahmet Tosun (1793-1816)

194 Kramers, “Mehmet Ali Hanedanı Devri ve istiklal (XIX. Asırdan İtibaren)”, MEB. İA, c. 8, s. 257. Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. VI, YKY., İstanbul, 1999, s. 1076-1077.195 E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri(1856-1861), c. VI, TTK., Ankara, 2000, s. 85. 196 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 26.

(hâkimiyet süresi 1805-1848) M. Sait (1822-1863) (1854-1863)M. Abdulhalim (1831-1894)

İbrahim(1848)

Ahmet Rıfat (1825-1858)İsmail (1830-1895) (1863-1879)Mustafa Fadıl (1830-1875)

Ahmet Tosun (1793-1816) Abbas Hilmi (1813-1854)(1848-1854)

Mehmet Ali Paşa döneminde görevlerin nasıl dağıtıldığını gösteren tablo

Mehmet Ali Paşa’nın izlediği bu yöntemi daha iyi gözler önüne sermektedir197;

Tablo 11: Mehmet Ali Paşa’nın Yönetici Sınıfı;

Doğum Yeri Sivil Durumu Ev Halkı İçinde Durumu

Vali İle İlgisi Görevinin Sona Erdiği Tarih

İbrahim Paşa Kavala Haznedar Kethüda Oğlu 1848Abbas Paşa Mısır Umum Müfettişi Kethüda Torunu 1854Hurşit Paşa Georgia Dakhaliyya

Valisi- Azatlı Köle -

Ahmet Yeğen Kavala Savaş Bakanı - Yeğen 1855 ?İbrahim yeğen Kavala Garbiye Valisi - Yeğen 1846Ahmet Manikli Türkiye Savaş Bakanı - - 1862Muhammet Bey

Türkiye Haznedar - Damat 1833

Boğos Bey İzmir Dış İşleri Bakanı Tercüman - 1844Baki Bey Yunanistan Maliye Bakanı Kethüda - Abbas

Tarafından Sürgün Edildi

Sami Bey Yunanistan - Baş Muavin - Abbas Tarafından Sürgün Edildi

Muharrem Bey Kavala İskenderiye Valisi

- Damat -

Muhammet Şerif

Kavala Maliye Bakanı Kethüda Yeğen Abbas Tarafından Sürgün Edildi

Yusuf Kamil Türkiye - Baş Muavin Damat Abbas Tarafından Sürgün Edildi

Mehmet Ali Paşa, sadece akrabaları ya da kölelerden oluşan bir yönetici sınıf

oluşturmamıştı. Aynı zamanda kendisiyle diyaloga giren yetenekli kimselere de görev

197 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 23-26.

vermiştir. Boghos Bey bunlardan biri idi. 1810’da Mısır’a gelişinden kısa bir süre sonra

Mehmet Ali ile irtibata geçmiş ve İskenderiye’de gümrük idaresi ile görevlendirilmiştir.

Kısa bir süre sonra baş tercüman olmuş ve yirmi yıl kadar Mısır’ın ticari ve dış işlerini

idare etmiştir. Boghos Bey, İzmir doğumlu idi, akıcı bir Türkçe konuşurdu ve Hıristiyan

bir Ermeni idi. Kıpti görevliler mali idarede çok iyi idiler. Mehmet Ali onlardan toprak

vergisinin toplanmasında faydalandı198. Mehmet Ali Paşa, izlediği bu idare politikası

sayesinde hem sosyal hayatın her alanına nüfuz etmeyi hem de yönetimi gittikçe artan

bir etkinlikle elinde tutmayı başarmıştır.

Mehmet Ali ve ailesi bir hanedan haline gelince Mısırlılaşma bu aile içinde bariz

bir şekilde kendini göstermiştir. Mehmet Ali önceleri, orduda büyük memuriyetlerde

birinci derecede Türk unsuruna dayanmış idi. Fakat Mısırlı halk bunların yanında yavaş

yavaş yer almaya başladı ve zamanla ordu ve idareye tam manası ile katıldı199.

Mehmet Ali’nin kurduğu idarenin başında azası kendisi tarafından seçilmiş

Divânlar ve meclisler vardı. Bunlar merkezi hükümeti teşkil etmekteydiler. En

önemlileri Kahire Kalesi’nde kethüdanın riyaseti altında toplanan Divânü’l-Hidiv’di. Bu

kurum ülkenin iç işlerinden sorumluydu. Aynı zamanda Yüksek Adalet Divânı

vazifesini de görürdü. İkinci büyük kurum Divânü’l-Maiya el-Saniya idi. Bu Divân,

Mehmet Ali Paşa’nın sarayında toplanırdı ve en önemli kararlar Mehmet Ali ve onun

bakanları tarafından verilirdi. Divânü’l-Cihadiye ve Divânü’l-Ticariye el-Mısriye de

Mısır sorunu ile ilgili politikaların belirlenmesinde önemli rol oynayan kurumlardır.

Bunların dışında iki önemli kurul daha vardı, ilki el-Meclisül’-Âli, ve ikincisi Meclisü’l-

Cihadiye’dir. Bu kurullarda, sivil ve askeri meseleler görüşülürdü. Bunlar sadece

danışman vazifesi görürler Mehmet Ali Paşa’nın onayı olmadan harekete

geçemezlerdi200. 1837’de siyasetname adı altında devlet nizamlarını belirleyen genel bir

teşkilat kanunu vazedildi. Devlet işleri de yedi Divâna bölündü. Divân reisleri he hafta

Paşa’ya Divânları hakkında bir rapor, her ay bir icmâl ve her yıl bir bütçe düzenlemekle

yükümlü idiler. 1837 yılı sonlarında üç meclis daha kuruldu. Bunlardan en önemlisi

Meclisü’l-Hususi idi. Bu meclis devletin önemli işleri ile ilgilenmek ve kanunlar

198 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 27-29. 199 Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA. c. 7, s. 576. 200 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 31-33. Ayrıca bkz. Kramer, “Mehmet Ali”, MEB. İA, c.8, s. 257.

vazetmekle görevli idi. 1842’de Cam’iya el-Hakaniya adında, büyük memurların

muhakemesini yapmak için yeni bir meclis oluşturuldu. Bu meclislerin verdikleri

kararlar ve sahip oldukları yetkilere rağmen son söz Mehmet Ali Paşa’ya aitti201.

Böylece anlaşılacağı üzere Mısır’da otokrat bir yönetim tarzını benimsemiş olan

Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın yönetiminde kaldığı süre içerisinde bu otokrat idare tarzını

sürdürmüştür. Buraya kadar anlatılanlara göre Mehmet Ali Paşa döneminin merkezi

idaresinin başlıca unsurları şöyle sıralanmaktadır202;

1. Divânü’l-Ma’iye’s-Saniye

2. El-Divânü’l-Mülki

3. El-Meclisü’l-Âli

4. Divânü’l-Cihadiye

5. Meclisü’l-Cihadiye

6. Divânü’l-Maliye

7. Divânü’l-Umur el-Efrenciye ve’t- Ticare el- Mısriye

8. Divânü’l- Medaris

9. Divânü’l-Bahr

10. Divânü’l-Fabrikat

11. Cemiyyetü’l Hakaniye

12. Divânü’l- Kethüda

13. Divân-ı Umumu’t-Teftiş

14. Meclisü’ş-Şura

Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır Valileri idari yapıda yine bir takım

değişiklikler yapmaya devam etmişlerdir. Sait Paşa, Divânlardan üçünü hariciye, maliye

ve harbiye olmak üzere nezarete çevirmiştir. Abbas Paşa zamanında ise Osmanlı

Devleti, Mısır’a H. 1268 (M.1851) tarihli bir nizamname göndererek Mısır’ın bütün

idari, mali ve hukuki sahada çalışan memurlarının tâbi olacakları kuralları yeniden

belirlemiş, halka zulmetme, rüşvet karşılığı iş yapma, haksız vergi toplama gibi suçları

işleyen memurların yargılanmalarına yönelik kanunlar düzenlemiştir203.

201 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA. c. 7, s. 577. 202 Hunter, Egypt Under The Khedives, s. 21. 203 BOA, İ. MTZ.05. 1895-33, 1268 Ş. 12.

Bu tarz düzenlemelere gidilmesinin sebebi Mehmet Ali Paşa’dan sonra valilerin

güç kaybetmesi ve buna paralel olarak diğer görevlilerin güç kazanmasıdır. Öyle ki bu

görevliler vergi toplanması konusunda halka zulmetmeye başlamışlar ve rüşvetle iş

görme, adam kayırma gibi davranışlar, yöneticiler arasında giderek yayılmıştır. Söz

konusu nizamname göstermektedir ki Mısır, Mehmet Ali Paşa’nın otokrat olarak

tanımlanabilecek disiplinli yönetim tarzını devam ettiremeyen valilerin göreve gelmiş

olması sebebiyle idari, iktisadi, sosyal ve askeri alanda bir bozulmaya uğramıştır.

Merkeze giden şikâyetlerin yoğunluğu, halkın, memurların zulmünden fazlasıyla zarar

görmeye başlamaları Osmanlı Devleti merkezinin bu duruma el atmasını gerekli

kılmıştır. Bu nedenlerle hazırlanan nizamname, hem Mısır’da Tanzimat Fermanı’nın

uygulanmasını istemektedir hem de bütün Mısır memurunun halka zulmetmesini, rüşvet

yemesini, haksız vergi toplamasını bir takım cezalar (kürek ve hapis cezası gibi)

getirerek engellemeye çalışmıştır. Görüldüğü gibi Mehmet Ali Paşa zamanında Mısır

Eyaleti idaresinde bu tip sorunlar ile karşılaşılmazken sonraki dönemlerde Osmanlı

Devleti, Mısır Eyaleti’nin idaresini kontrol altına alamaya çalışmak zorunda kalmıştır.

Özetle denilebilir ki 19. yüzyılın ortasında, Mısır bürokrasisi Mehmet Ali Paşa

döneminde hızlı bir büyüme ve gelişmeye sahne olmuştur. Eski Osmanlı kurum ve

görevlileri tamamen ortadan kalkmış, yeni fonksiyonel kurumlar oluşturulmuş,

emeklilik sistemi getirilmiştir. 19. yüzyılın Mısırı, Mehmet Ali Paşa’nın reformları ile

şekillenmiştir204.

1. 6. 2. Valilikten Hidivliğe Geçiş (1867):

XIX. yüzyıl Mısır tarihini her yönüyle şekillendiren Vali Mehmet Ali Paşa ve

Hidiv İsmail Paşa’dır denilebilir. Bu yargı, Mısır’ın idare tarihi için de geçerlidir.

Fethinden itibaren ne idari taksimatında ne de bürokratik yapısında ciddi hiçbir

değişikliğe uğramadan XIX. Yüzyıla kadar gelen Mısır Eyaleti, bu yüzyılda gerek bölge

taksimatı gerekse yönetim mekanizmaları açısından değişikliklere uğramıştır. Bu

değişikliklerin asıl amacı Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden bağımsız hale getirmektir.

204 Hunter, Egypt Under the Khedives, s. 42-54.

İsmail Paşa döneminin sonuna kadar bu anlamda yapılan tüm çalışmalar olumlu bir

şekilde neticelenmiştir.

İsmail Paşa, 18 Ocak 1863’te Mısır Valisi olduğunda tıpkı dedesi Mehmet Ali

Paşa gibi Mısır’ı müstakil hale getirmek hiç olmazsa daha geniş muhtariyet haklarına

sahip olmayı istemekteydi. Bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devlet adamlarına

menfaatler sağlayarak imtiyaz fermanının sınırlarını genişletmek yönünde hareket etti.

Gayretleri neticesinde Padişah Abdülaziz, 27 Mayıs 1866 tarihli bir ferman ile Mısır

Valiliği’nin boşalması halinde valiliğin eski valinin büyük oğluna, oğulları yoksa büyük

kardeşine, kardeşi de bulunmadığı takdirde en büyük yeğenine geçmesi ayrıcalığını

İsmail Paşa’ya tanımıştır. Böylece Mehmet Ali Paşa zamanında elde edilen Veraset

Fermanı’nın sınırları genişletilmiş buna karşılık Mısır’ın her yıl vermekle yükümlü

olduğu 80.000 kese vergi 150.000 keseye çıkarılmıştır. İsmail Paşa’nın çabaları sonunda

elde ettikleri bununla sınırlı değildi, Sudan Vilayeti zımnen, Musavva ve Sevakin’in de

açık olarak Mısır idaresine verilmiştir. İsmail Paşa, 1866’da başlayan Girit isyanı

nedeniyle 18.000 kişilik bir Mısır kuvvetini Osmanlı Devleti’nin hizmetinde Girit’e

çıkarmıştır. Paşa, bu yardımına karşılık Dışişleri bakanı Nubar Paşa’yı İstanbul’a

göndererek kendisine Aziz-i Mısır unvanının verilmesini istemiştir. Amacı,

Hz.Yusuf’un Mısır’da istiklal ile hükmetmiş olduğundan kendisinin de bu dereceyi

ihraz ettiğini göstermekti. Osmanlı Devleti, Azizi Mısır unvanını kendisine vermeyi

kabul etmediyse de İsmail Paşa’yı “hidiv” unvanını kabul etmeye ikna etmiştir. Böylece

8 Haziran 1867 tarihli bir ferman ile İsmail Paşa iç idaresi ile ilgili konularda

düzenlemeler yapma hakkına sahip olmuştur205.

Bu fermanın ilan edilmesinden itibaren “hidiv” kelimesi Arapçaya geçmiş ve

Mısır Valileri’ne Hidiv, Mısır’a da “Hidiviyet-i Mısriyye” denilmeye başlanmıştır.

Hidivlik, Avrupalılar tarafından şahsi idarenin yüksek derecede merkezileşmesi

sistemi olarak bilinmektedirler. Efendi anlamına gelen ve eski Pers dilinden alınmış

olan hidiv unvanını taşıma hakkını alan kişi olarak İsmail Paşa, Mısır tarihinde önemli

bir idari değişikliğe damgasını vurmuştur. Hidiv İsmail Paşa, hâkimiyeti döneminde

205 BOA, YEE. 122/10/10, 39-121/2536, (1290), Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 39-44. ayrıca bkz. Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA,, c. V-II, s. 1116.

dahiliye, bahriye, maarif, nafia ve ticaret nezaretlerini kurmuştur. Kendisi her ne kadar

başlangıçta hükümet işlerini istediği gibi idare etmeyi başarmış ise de nezaretlere geçen

şahsiyetler de bir süre sonra etkinlik kazanmışlar ve özellikle hidivliğinin sonlarına

doğru Nubar Paşa206 kabinesinde, Avrupalılar çeşitli nezaretlerde büyük nüfuz sahibi

olmuşlardır.

1866’da Mısır’da bir çeşit millet meclisi kurulmuştur. Bu meclis senede bir kere

toplantıya çağrılırdı. Azaları ise nahiyelerden seçilirdi. İsmail Paşa, ileriki bölümlerde

ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulacak olan, Veraset Fermanı’nın sınırlarını

genişletmeyi başardıktan sonra Avrupalı ülkeler tarzında bu sözü edilen meclisi

oluşturmuştur. Bu meclisin üyeleri, üç yıl için seçilmekteydiler ve seçme hakkı köy

muhtar ve şeyhleri ile Kahire, İskenderiye ve Dimyat ileri gelenlerine ait

bulunmaktaydı. Bu meclis 26 Kasım 1866 tarihinde Kahire Kalesi’nde açılmıştır. Bir

danışma organı olarak tanınmıştır. Paşanın bu meclisi açtırmasındaki asıl amaç ise

yabancıların sempatisini kazanarak rahatça borçlanma yoluna gidebilmekti207.

İsmail Paşa dönemi tüm başarılarına rağmen mutlak otoritenin düşüşe geçtiğine

sahne olmuştur. Bu dönemde mutlak otoritenin güç kaybetmesi sadece Avrupa

müdahalesi ile açıklanamaz. Bu güç kaybının 1849-1875 arasında meydana gelen sosyal

ve kurumsal değişikliklerle de ilgisi vardır. Sivil bürokrasinin yükselişi, dairelerin

oluşturulması, idari gücün bu daireler arasında bölüşülmesi ve idareden ev halkı tabir

edilen Hanedan’ın çekilmesi gibi. 1849 -1874 arasında farklı sosyal tabaka ve yüksek

eğitimli kişilerden oluşan yeni bir bürokrat sınıfı oluşmuştur ki bunlar Abbas Paşa ve

Sait Paşa dönemlerinde yüksek görevlere gelmişlerdir208.

Anlaşılacağı üzere Mısır, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı ile henüz

başlattığı idari kurumların nizamını neredeyse bitirmişti. Yani Tanzimat Fermanı’nın

206 XIX. Yüzyılda Mısır’ın siyasetinde önemli rol oynamış bir devlet adamıdır. Karabağ’dan Osmanlı topraklarına hicret etmiş ve İzmir’de yerleşmiş olan Ermeni bir aileye mensuptur. İsviçre ve Fransa’da eğitim görmüştür. Nubar, Mısır’ın dış işleri ve ticaret nazırı bulunan dayısı Boghos Yusufyan Bey tarafından 17 yaşındayken Mısır’a çağrılıp (1842), ikinci kâtip sıfatı ile Mehmet Ali Paşa’nın hizmetine girmiştir. Ancak asıl önemli vazifesi Sait Paşa zamanında başlar. Sait Paşa döneminde ortaya çıkan demiryolu projesinde çalışmış ve İsmail Paşa zamanında Mısır idaresinde daha etkin bir rol oynamıştır. Bkz. M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, 1980, İstanbul, s. 337. 207 Abdülkerim Fâfık, el-Arap ve’l-Osmaniyyun 1516-1916, 1. baskı, Dımaşk, 1974, s. 480. 208 Hunter, Egypt Under the Khedives, s. 35-37. Ayrıca bkz. Kramer, “Mehmet Ali”, MEB. İA, c. 8, s. 257.

öngördüğü idari alandaki düzenleme, merkezden önce Mısır Eyaleti’nde Mehmet Ali

Paşa tarafından hayata geçirilmişti. Bu düzenlemelere elbette ki askeri ve iktisadi

reformlar da dâhildi. Bu yönüyle zaten merkezden bağımsız bir karakter çizen Mısır,

İsmail Paşa dönemine gelindiğinde elde edilen imtiyazlar sayesinde sadece görünürde

Osmanlı Devleti’ne bağlı bir haldeydi. Bu gelişmelerin Osmanlı Devleti açısından

olumsuzluğu açıktır. Mısır için ise tamamen olumlu değildir. Çünkü müstakil hale

gelmek için yapılan tüm bu çalışmalar, Avrupalı Devletler tarafından bir müdahale

bahanesi yapılacak, gerek yönetimde gerek nüfus bakımından artan Avrupalı sayısı ve

etkinliği Mısır’ı İngiltere’nin işgaline kadar götürecek olayların zeminini

hazırlayacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM

2. MISIR’DA VERASET DÖNEMİ

Bu bölümde Osmanlı-Mısır ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını teşkil eden

1841 Veraset Fermanı’nın ilanı ile girilen tarihi süreç üzerinde durulacaktır. Bu tarihi

sürecin ve dolayısıyla 19. yüzyıl Mısır’ının durumundaki değişikliklerin temelleri

Mehmet Ali Paşa zamanında hatta daha öteye gidersek 17. yüzyılda atılmıştır. Yine de

1841 tarihi Mısır için çok önemli bir tarih olarak kabul edilir. Bu yıl içerisinde Mısır

hızlı bir şekilde ekonomik, adli, sosyal ve idari alanlarda değişime uğramıştır.

1841 Fermanları Osmanlı Devleti’nin sırf kendi iradesi ile değil İstanbul’da

bulunan Avrupa Devletlerinin temsilcilerine danışılarak hazırlanmıştır. Söz konusu

Fermanlar Mısır idaresini düzenleyen temel kuralları oluşturmuştur. Avrupa

Devletlerinin bu fermanla ilgilenmelerindeki asıl gaye, Mısır’da Osmanlı egemenliğini

yeniden kurmaktı. Ancak yaşanan gelişmeler neticesinde Türk Hükümeti güçsüz

düşmüş ve Mısır, Avrupalıların nüfuzuna girmiştir. Avrupa’nın Osmanlı’yı hiç değilse

bir süre daha ayakta tutmak istemesinin temelinde devletlerarası güç dengesinin

bozulmasını önlemek yatmaktaydı. Aşağıda bahsedileceği gibi, İngiltere ve Fransa

Doğu Akdeniz’de daha etkili bir konuma sahip olmak için rekabet etmekteydiler ve bu

fermanlar sayesinde kendilerini avantajlı duruma getirmişlerdir. Zira Mısır’da temin

edilecek güçsüz bir idare, onların Mısır’ın zenginlikleri üzerinde kapitalist emellerini

uygulamak için kolaylık sağlayacaktı.

30 Mayıs 1841 tarihli (2 Rebiyül Ahir 1257) ferman Mehmet Ali’nin Sultan’a

teslimiyetini ifade ederek başlamakta ve Mısır idaresinin ki buna Darfur, Nubye,

Kordufan ve Sennar başka bir fermanla eklenmiştir, Mehmet Ali’ye ve onun soyuna ait

olduğunu doğrulamaktaydı. Görüldüğü gibi bu hak, ırsî olmakla beraber Mısır’ın

gelecekteki yöneticileri diğer Türk vilayetlerinin valileri ile eşit sırada olacaklardı.

Tanzimat Fermanı’nın Mısır’da uygulanması yönünde emirler adalete ve yerel

ihtiyaçlara uygun olarak daha sonra düzenlendi. Bu ise Abbas Paşa dönemine rastlar.

Bunun dışında yıllık verginin Babıâli’ye düzenli olarak ödenmesi, kutsal şehirler Mekke

ve Medine’ye Mısır’dan yapılan geleneksel yardımların devam etmesi, Mısır ordusunun

barış zamanında 18 bin kişi ile sınırlı kalması ve nişanlar, rütbeler ile bayrakların diğer

Türk ordularından farklı olmaması, albay rütbesinin sadece Babıâli tarafından

verilebilmesi bu fermanın içerdiği emirlerdi. Ayrıca İstanbul’dan izin almadan savaş

gemisi yapılamayacaktı. Eğer bu şartlara uyulmazsa miras yoluyla geçen egemenlik

hakkı geri alınacaktı. Bu hükümler, Fermanın ilanından İsmail Paşa’nın tahttan

indirilmesi arasında geçen süreçte Mısır’ın anayasal durumunun temelini oluşturmuştur

(1841-1879).

2. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi (1805–1848):

2. 1. 1. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi:

Yakınçağ Osmanlı tarihinin ve XIX. Yüzyıl Mısır’ının en önemli

şahsiyetlerinden birisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. 1805–1848 yılları arasında 44 yıl

Mısır valiliği yapmış ve birçok reformlar gerçekleştirmiş olan Mehmet Ali Paşa’nın

kurduğu hanedan, Mısır’da 1953 yılına kadar hâkimiyetini sürdürmüştür. Fransızların

1798’de Mısır’ı istilası dolayısıyla bölgeye giden Osmanlı kuvvetleri içinde bir asker

olarak Mısır’a gelmiş olan Mehmet Ali, 5–6 yıl gibi kısa bir zamanda aklı ve yeteneği

sayesinde Mısır Valiliğini ele geçirmiştir.

Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğini ele geçirmesine kadar geçen süreç,

Mısır’ın 1798–1805 yılları arasındaki durumunu incelemeyi gerektirmektedir. Mehmet

Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin gönderdiği son Mısır Valileri olan Hüsrev, Tahir,

Trabluslu Ali ve Hurşit Paşalar ve Kölemenler ile olan mücadeleleri, çevirdiği entrikalar

ve nihayet Babıâli’nin tutum ve düşüncelerinin tespiti bu konunun ana hatlarını

oluşturmaktadır209. Öncelikle bu tarihi sürece yön veren Mehmet Ali Paşa’nın hayatı ve

kişiliği üzerinde durmak olayların gidişatını anlamakta yardımcı olacaktır.

Mehmet Ali’nin Mısır’a gelmeden önceki hayatı hakkında pek fazla bilgi

olmamakla birlikte kaynaklar onun, yaklaşık 1.70 boyunda, dik duruşlu, küçük ve zarif

elleri olduğundan bahsetmektedir. Mehmet Ali, 1769 yılında doğduğunu söylemiş ve

hayatını yazanların çoğu bu tarihi benimsemişlerdir. Gerçek doğum tarihi olarak

Kahire’nin kuzeyinde, Nil Deltası üzerinde inşa edilen barajın 1847 yılında temel atma

209 Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği (Osmanlı Belgelerine Göre), İstanbul, 1988, s. 7.

töreni anısına bastırılan bir madalyanın arka yüzünde okunan “Mehmet Ali, H. 5,

1184’te doğdu” ibaresi kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle 27 Nisan 1770 ile 15 Nisan

1771 arasında herhangi bir gün. Oysa Mehmet Ali kendisi için doğum tarihi olarak 1769

tarihini seçmiştir. Çünkü muhtemelen köklerini zihinlerde yer tutacak önemli bir tarihle

birleştirmek istemiştir. Napoleon’un doğum tarihi ile aynı tarihi benimsemek gibi210.

Mehmet Ali’nin çocukluğu Kavala’da geçmiştir. İş hayatına da burada

başlamıştır. On sekiz yaşında asker olmuştur. Amcası, Kavala mütesellimi Tosun Ağa

idi. Küçük yaşta yetim kalan Mehmet Ali’yi amcası Tosun Ağa himaye etmiştir. Bir

süre sonra bu yeni haminin, devlet tarafından haklı veya haksız öldürülmesi Mehmet

Ali’yi tekrar her türlü destek ve himayeden mahrum etmişti. Geçim sıkıntısı ile

Monsieur Leon adlı bir Fransız Yahudi tütün tüccarına katılarak onun önce postacısı,

sonra simsarı olmuş ve böylece ticaret hayatına atılmıştır211.

Sıkça belirtildiği gibi Mehmet Ali, yarı Arnavut yarı Türk’tür. Atalarının

Anadolu’dan, İstanbul’un güneydoğusundaki Ilıca’dan geldiği bilinmektedir212. Büyük

dedesi Konya’da, dedesi Osman Edirne’de doğmuştur. Buralarda Arnavutlardan pek söz

edilemez. Arnavut asıllılık teorisi Mehmet Ali’nin Osmanlı ordusunun çekirdeğini

oluşturan bu seçme askerlere karşı ilgisiyle de desteklenir. Bunun yanı sıra Mısır Hidiv

Hanedanı kendilerinin Türk soyundan geldiklerini daima söylemişlerdir. Mehmet

Ali’nin babası 1768 yılına doğru Kavala’da yerleşmiş, evlenerek resmen iki çocuk

(Mehmet Ali ve Ahmet) sahibi olmuştur. Mehmet Ali’nin babası İbrahim Ağa, bölge

yollarının güvenliğinden sorumlu yol ağası görevinde idi. Bu görevinin yanı sıra bölge

insanlarının çoğu gibi o da tütün ticaretine atılmıştır. Mehmet Ali okuma yazma

bilmemekle beraber bu eksikliğini çok sonra, kırk beş yaşında telafi etmiş ve oğullarının

eksiksiz bir eğitim almalarına özen göstermiştir. Otuz yaşındaki Mehmet Ali’nin en

belirgin özellikleri güvensizlik, inatçılık, bazen esnek ve çok cesur olmasıdır. Mehmet

210 Gilbert Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, (Çev. Ali Cevat Akkoyunlu), İstanbul, 1997, s. 29–32. 211 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831–1841, I.Kısım, T.T.K., Ankara, 1988, s. 21–23. Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB İA, c. 7, İstanbul, 1979, s. 567. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, T.T.K., Ankara, 2000, s. 125–126.212 Afaf Lütfi es-Seyid Marsot, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge University Press, 1984, s. 1–54.

Ali, diplomasi dilini büyük bir ustalıkla kullanır ve bu yeteneğinden karşısındakini ikna

etmek ya da gerçekleri gizlemek için faydalanırdı213.

Mehmet Ali’nin on yedi erkek, on üç kız çocuğu olmuştur. Bu kalabalık aileden

sadece üç kız, Tevhide, Nazlı, Zeynep ve yedi erkek, İbrahim, Tosun, İsmail, Said,

Hüseyin, Abdulhalim ve Mehmet Ali, çocuk yaşta ölümden kurtulup yetişmişlerdir.

Babasına en çok benzeyen çocuk İbrahim’dir. Türkçeden başka dil konuşmayan

Mehmet Ali’nin tersine İbrahim, sadece Arapça konuşmuş ve Türk’ten çok Mısırlı

olarak tanınmak istemiştir. Baba oğul arasındaki farklılıklar sadece bu kadar değildi.

Kişilikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve dünya hakkındaki görüşleri de sık sık çelişmiştir.

Kavalalı’nın kişiliğini özetlemek gerekirse akla ilk gelecek tanımlama “çifte kişilik”

olacaktır. Hayatını yazanların sıkça tekrarladıkları “hem aslan, hem tilki” tanımı bu

özelliğinden kaynaklanmaktadır214.

Mehmet Ali’nin hayatında Fransızların Mısır’ı istilaya kalkışmaları ile yeni bir

ufuk açılmıştır. Şöyle ki Fransızları Mısır’dan çıkarmak amacıyla harekete geçen

Babıâli Mısır’a asker sevki için imparatorluğun çeşitli bölgelerine emirler göndermişti.

Bu arada Kavala Çorbacısı Hüseyin Ağa’ya da bir askeri birlik hazırlaması bildirilmişti.

Çorbacı 200-300 kişilik bir gönüllü (başıbozuk) birliği teşkil ederek sergerdeliğine yani

komutanlığına oğlu Ali Ağa’yı memur etti. Mehmet Ali bu birlikte o zaman komutan

yardımcısı olarak bulunuyordu. Toplanan öncü kuvvetler, Köse Mustafa Paşa

kumandasında, 1799 Haziranında Ebukîr’da karaya çıktılar. Mehmet Ali’nin dâhil

bulunduğu Kavala birliği Mısır’a gelen bu askeri kuvvetler arasında idi215.

Mehmet Ali böylece Mısır toprağına ilk kez ayak basmıştır. Bu kısa sefer

süresince silah kullanma ve komuta yeteneklerini gösterme fırsatı bulmuştur. Daha önce

de belirttiğimiz gibi Mehmet Ali, okur-yazar olmamakla beraber çalışkan, cesur ve

becerikli olduğu için Kahire’de kendini az zamanda göstermiştir. Kavala kuvvetlerinin

başındaki Ali Ağa hastalanarak memleketine geri dönünce Mehmet Ali bu kuvvetlerin

213 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 32–38.214 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 40–43. 215 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 28.

başına geçmiş ve Fransızlara karşı Ebukîr Savaşı’nda gösterdiği başarıdan dolayı

serçeşmelik216 unvanı almıştır (25 Temmuz 1799)217.

Bu dönemde Mısır’ın durumu çok karışık idi. Padişah, Fransa’nın işgalinden

önce Mısır’daki Osmanlı idaresini yetersiz bulduğundan kuvvetli bir idare şekli

istiyordu. Mısır’ın iktidarında karışıklık ve anarşi vardı. Türkler, Hüsrev Paşa’nın

komutasında idi. Ordunun içinde Hüsrev Paşa’nın denetim altına alamayacağı tek bir

güç, Osmanlı’ya pek bağlı olmayan Tahir Paşa emrindeki Arnavutlardı. Memluklere

gelince, onlar sadece kendi beylerinin emirlerini uyguluyorlardı. Bu beylerden en

önemlileri ise Osman el-Bardisi218, Mehmed el-Elfi219 ve İbrahim Bey’di220. Aynı ırktan

gelmiş olmalarına karşın her üçü de birbirleriyle rekabet halinde idi ve Mısır toprağında

kalan servetlere el koymaya çalışmaktaydılar. Fransız askeri kuvvetlerinin Mısır’ı

terkinden sonra ülkede birtakım iktisadi ve sosyal sarsıntılar yaşanmıştı, halk bitkin ve

yorgundu. İdari ve mülki örgütlerde aksaklıklar göze çarpıyordu. Kısaca Mısır’ı yeniden

teşkilatlandırmak için ıslahat zorunlulukları kendini hissettiriyordu. Ayrıca savaş

münasebetiyle gelmiş bulunan bütün yabancılar, Mısır’dan henüz ayrılmamışlardı.

Mısır’da düzeni sağlayacak unsurların başında gelen askeri kuvvetler şunlardı;

- Osmanlı kuvvetleri,

- İngiliz kuvvetleri,

- Kölemenler,

- Serdarı Ekrem Yusuf Ziya Paşa ve Kaptanı Derya Küçük Hüseyin Paşa

kumandasındaki Osmanlı kara ordusu ve filosu ile General Hutchinson’un emrindeki

İngiliz kuvvetleri.

216 Serçeşme; düzensiz askeri birlik komutanı. 217 İbrahim Muhammed is-Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1993, s. 1–3. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, (Sadeleştiren Neşet Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992, s. 265. 218 El- Bardisi Çerkez asıllı idi. Üstün askeri yeteneklere sahipti. 219 Kahire’ye 1776–1777 yıllarında bir köle tüccarı tarafından getirilmiştir. Bin ölçek zahire karşılığında Murat Bey’e satılmıştır. Bu nedenle Arapça bin anlamına gelen elf kelimesini barındıran el-elfi adını almıştır. 220 Fransa’nın Mısır’ı işgali sırasında Murat Bey ile birlikte Mısır’ı yönetmekteydi. Bu işgal sırasında Memluklerin ilk yenilgisinin ardından Suriye’ye kaçmıştır. Fransızların ülkeyi terk etmesi üzerine geri döndüğünde ise Mehmet Ali Paşa Mısır’a hâkimdir.

Bunlar Kahire ve İskenderiye civarında toplanmış bulunuyorlardı. Mısır’daki

Padişah otoritesi Sadrazam tarafından yürütülüyordu. Ayrıca bu kuvvetlerin hepsi

düzenli asker olmayıp gönüllü askerlerin sayısı (başıbozuk) oldukça fazlaydı. Üçüncü

askeri gurubu teşkil eden Kölemen Beylerinin kuvvetleri, Fransız istilası yüzünden ağır

bir darbe yemişlerdi. Zira yapılan çarpışmalarda en seçkin ve canlı kuvvetlerini

kaybetmişler ve böylece eski nüfuz ve kuvvetleri sarsılmıştı. Yine birbirine rakip iki

gurup halinde bulunan Kölemenlerin bir kısmı İbrahim Bey’in kumandasında Kahire

çevresinde, diğer kısmı da Fransızların Mısır’ı terkinden kısa bir süre önce ölmüş olan

Murat Bey’in kölelerinden Bardisi Osman Bey’in idaresinde, Aşağı Mısır’da

bulunuyorlardı. Mısır’ın bu yeni durumunda, Osmanlı Devleti için en önemli problem

Mısır idaresinin nasıl tanzim edileceği, örgütlerinin ne şekilde tespit edileceği, diğer bir

deyimle Mısır’ın yeni idare usulünün ne olacağı idi. Şüphesiz Mısır’a verilecek olan

yeni düzen, 1798’den önceki uygulamadan farklı olacaktı. Çünkü adı geçen idarenin

aksaklık ve bozukluğu bu istila sonucu daha açık olarak kendini göstermiş bulunuyordu.

Bizzat Padişah III. Selim, Mısır’ın başkentle olan bağlarını kuvvetlendirmek ve ülkede

sıkı bir idare sistemini yerleştirmeyi istemekteydi. Bunun için ilk hareket noktası

Mısır’a kuvvetli bir valinin tayini ve Kölemen Beylerinin Mısır’dan uzaklaştırılmaları

idi221.

Kölemen Beyleri, tutumlarından şüphelendikleri Serdarı Ekrem ve Kaptan

Paşa’nın bir an önce Mısır’dan çekilip gitmelerini dört gözle bekliyorlardı. Ayrıca

kendilerini kuvvetli hissetmediklerinden ve devlete de güvenleri bulunmadığından

İngilizlerin himayesine sığınmışlardı. Kölemenleri himaye etmek İngilizlerin işine

geliyordu. Çünkü İngilizler Mısır’ın kendileri için olan önemini Fransız istilası

sebebiyle daha da iyi kavramış bulunuyorlardı. Bu itibarla gelecekteki bir tehlikeye

karşı Mısır’da emin olmak gerekiyordu. Bu hususta en uygun yol Mısır idaresi için bir

denge unsuru sayılabilecek olan Kölemenleri himaye etmekti. Şüphesiz bu tutum Mısır

üzerindeki İngiliz menfaatlerini koruma ve devam ettirme imkânı veriyordu. Böylece

daha Babıâli Mısır’ın yeni idaresi için harekete geçmeden önce, İngiliz ve Kölemenler

arasında bir yakınlaşma ve işbirliği vücut bulmuş oluyordu222.

221 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 125–126. 222 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 567–68.

22 Ekim 1801 günü Kaptan Paşa, Aşağı Mısır’da bulunan bütün beyleri Ebukîr’e

çağırarak onlara, Babıâli’den geldiğini söylediği bir fermanı okutmuştur. Fermana göre,

bütün beyler Aff-ı Şahane’ye mazhar olacaklar, bütün malları kendilerine geri

verilecektir. Memluk liderler, Sultan’ın bu soylu hareketini kutlamak için Kaptan

Paşa’nın gemisine davet edilmişlerdir. Beyler hiçbir şeyden şüphelenmeden bu çağrıya

uymuşlardır. Gemiye gelmek üzere sandallara bindiklerinde kendilerine ateş açılmış ve

aralarından beşi ölmüş diğerleri ise yaralanmıştır. Yakalananlar tutsak edilir. Diğer

taraftan Vezir, Kahire çevresindeki beylere benzer bir tuzak kurar. Onları karargâhına

davet ederek sahte Ebukîr fermanının bir benzerini okur. Gelenlerin hepsini tutuklatarak

kaleye hapsettirir. Bir tuzaktan şüphelenen Beyler, Yukarı Mısır’a kaçar, kaçmadan

önce de Gize’deki İngiliz yetkililerini uyarır. Bunun üzerine Gize’de bulunan İngiliz

General Stevard, Reisül Küttab Efendiye bir mektup yazarak, hapiste bulunan Kölemen

Beyleri’nin serbest bırakılmasını ister. Mısır’dan İngiliz askerinin çekilmesinin buna

bağlı olduğunu ima eder. Kölemen Beyleri’ne yapılan bu himayenin ise daimi surette

olmayacağını yalnızca Mısır’da mevcut karmaşık durumun çözümü için buna

başvurulduğunu söyler223.

Bu mektuba Reisü’l-Küttab’ın verdiği cevap aslında söz konusu Beyler ile

İngiltere arasındaki ittifakın Osmanlı Devleti tarafından bilinmekte olduğunu gözler

önüne sermektedir. Şöyle ki Mısır Beyleri’nin yukarıda sözü geçen Gize’deki İngiliz

General Stevard’ın hâmiliğine sığınarak halk arasında dağıttıkları ilanlarda,

İngiltere’nin onlara eski yetki ve görevlerini iade edeceğini, bu nedenle Osmanlı Devleti

memurlarına itaat etmek zorunda olmadıklarını yaydıklarını bildirerek Beylerin,

Mısır’ın kendilerine ait olduğunu ve muhalefeti ile karşılaştıkları kimseleri tehdit

ettiklerini anlatmaktadır. Bu durum, Osmanlı Devleti ile müttefiki olan İngiltere’nin

ilişkilerine gölge düşürmektedir. Bu nedenle Reisü’l-Küttab, müttefikinden bu asilere

sahip çıkmamasını istemektedir. Sadece bunu istemekle kalmaz, İngilizce ve Arapça

olarak İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunu ve halkın, beylerin yalanlarına

inanmamalarını uyaran ilanlar hazırlanarak bu ilanların Yukarı Mısır’da dağıtılmasını

223 BOA, HAT, 3586–13.

ister224. Osmanlı Devleti görevlileri, haklı olarak bu sorunun ancak İngiltere’nin Beylere

sahip çıkmayı bırakması ile çözüleceğine inanmaktadır225.

Bu gelişmeler yaşanırken İngiltere, Mısır’a tetkikat yapmak üzere bir elçi

göndermeye karar verir. Böylece İngiltere adeta Mısır’ın yeni hâkimi gibi

davranmaktadır. Denilebilir ki, Osmanlı Devleti Mısır’ı Fransa’dan kurtardıktan sonra

İngiltere’den kurtarmaya çalışmak zorunda kalmıştır. Haberi öğrenen İngiliz General

Hutchinson ise Vezir’e protestolar yağdırır ve O’nu Mısır Kalesi’ndeki tutukluları

serbest bırakmaya zorlar. Öfke ve tehditleri o kadar güçlüdür ki Osmanlı memurları,

General’i memnun etmek için 13 Kasım’da Beyleri serbest bırakır. İngiliz askerleri

İskenderiye’de kaldığı sürece Memluklere karşı hiçbir girişim olmaz226. Osmanlı

Devleti’nin Mısır’da İngiltere ile mücadelesi açıkça başlamıştır ve bu mücadele ileride

gerçekleşecek olan İngiliz işgaline kadar devam edecektir.

Sonradan bu olayı bazı Batılı yazarlar Osmanlı Devleti tarafından Kölemen

Beylerine karşı girişilmiş bir “katliam” hareketi olarak göstermeğe çalışmışlarsa da

gerçekte bu olay yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere sırf bir idari karar

sonucunda gerçekleşmiştir227.

Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nin Mısır’da asayiş ve sükûnu sağlamak için

giriştiği bu temizleme hareketi İngiltere’nin haksız müdahaleleri ile başarısızlığa

uğramıştır. Esasen İngiltere’nin Mısır’dan askeri kuvvetlerini geri çekmeyip bir müddet

daha burada tutması, Kölemen Beylerine sahip çıkması ile Osmanlı Devleti’nin

hükümranlık haklarını rencide ettiği görülüyordu. Aynı zamanda, İngiltere’nin bu

tutumu Mısır’a göz koymuş olduğunu ve Kölemenleri korumak suretiyle ileride

yapmayı tasarladığı bir askeri harekâtta şimdiden kendisine bu bölgede taraftar elde

etmek amacını güttüğünü de açığa çıkarmakta idi. Bundan sonra Sadrazam,

Kölemenlere diledikleri takdirde kendilerine yeni vazifeler verebileceğini yahut da

224 BOA, HAT, 3482. 225 BOA, HAT, 3450-A.226 BOA, HAT, 6871. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 46–56. 227 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 19–22.

onlara uygun birer maaş bağlanabileceğini vaat ettiyse de onun bu teşebbüsü

Kölemenler üzerinde olumlu bir sonuç vermedi228.

Babıâli İngilizlerin müdahalesinden ötürü Kölemenleri Mısır’dan

uzaklaştıramayınca bu defa da İmparatorluğun diğer yerlerinden Mısır’a yapılacak köle

ithalini kesin şekilde yasaklamış ve buna teşebbüs edenlerin şiddetle

cezalandırılmalarını emretmiştir. Her ne kadar alınan bu emir, gereği gibi tatbik

edilemedi ise de Kölemen Beyleri zor durumda kaldılar. Çünkü bilindiği gibi, öteden

beri dışarıdan Mısır’a sokulan köleler, beylerin maiyetlerinde yetiştirildikten sonra

Kölemen ocağında görev alırlardı. Bu bakımdan köleler bu ocağın bir nevi kaynağını

teşkil ederlerdi. Bundan sonra Mısır’da daha fazla yapılabilecek şey kalmadığı için

ülkenin idaresini tam yetki ile Vali Hüsrev Mehmet Paşa’ya bırakan Yusuf Ziya Paşa, 8

Ocak 1802 tarihinde ayrılarak Suriye yoluyla başkente doğru yola çıktı. Sadrazamın

hareketinden hemen sonra Vali Hüsrev Paşa’ya gönderilen, Şubat 1802 tarihli ibka

fermanında her şeyden önce reayanın korunması, Kölemen Beylerinin şer ve fesatlarının

imhası ile fakirlerin gözetilmesi emrediliyordu. Mısır’ın bu yeni durumunda

Kölemenler Sa’id’de, Hüsrev Paşa ise Sadrazamın emrine bıraktığı kuvvetlerle Orta ve

Aşağı Mısır’da hâkim bulunuyordu229.

Hüsrev Paşa böylece 1802 Şubat’ından itibaren Mısır’ın idaresini fiilen ele almış

bulunuyordu. Fakat aynı zamanda Paşa, bazı güçlükleri yenmek zorunda idi. Bu

güçlüklerin başında halledilememiş Kölemen sorunu gelmekteydi. Said’de bulunan

Kölemenler, kendisinin zayıf bir tarafını bulmak ve her zaman olduğu gibi bu yeni

valiyi de güç duruma düşürerek onu etkisiz bırakmak istiyorlardı. İngiltere ise yine

kölemenler konusunda müdahil olmaktan geri durmuyordu. Hüsrev Paşa ile İngiliz

General Stevard arasındaki görüşmelerde İngiltere’nin bölgeyi terk etmeden önce

Beylerin istedikleri mahallere gitmelerine ruhsat verilmesi isteniyordu. Ancak Vali

Hüsrev Paşa, onların sessiz sedasız bir şekilde gideceklerine inanmıyordu230. İngiltere

ise bu durum karşısında Mısır’ı tahliye etmeyeceği yönündeki tehdidini devam

ettiriyordu. Hüsrev Paşa’nın amacı Mısır’ı tamamen bunlardan temizlemek, böylece

içerdeki bu sorunu ortadan kaldırdığı gibi İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin

228 BOA, HAT, 3882-A.229 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 24. 230 BOA, HAT, 3589.

hâkimiyetine olan müdahalesine son vermekti. Bu nedenle Mısır’dan gitmek isteyen

beylere kölemenleri ile birlikte ruhsat verilmesini ve hatta kendilerine yol harçlığı temin

edilmesini bu şekilde İngiltere’nin de tepkisi ile karşılaşmama yoluna gitmiştir231.

İngiltere, Mısır’dan çekilme tarihini uzatmasının beyler ile ilgisinin iyice ortaya

çıkmış olmasından bir süre sonra rahatsız olmuştur. Bu rahatsızlığın sebebi, Osmanlı

Devleti ile olan ittifakının şimdilik bozulmasının uygun olmadığını düşünmekten

kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu nedenle İngiliz memurlar ile Osmanlı yöneticileri

arasında geçen görüşmelerde artık Mısır’ı boşaltmama sebebi olarak Fransa’dan Mısır’ı

korumak bahanesi gösterilmiştir232.

Hüsrev Paşa’nın, valiliği süresince Kölemen Beylerinden ziyade İngiltere’nin bu

konudaki politikaları ile mücadele etmek zorunda kaldığı anlaşılıyor. Bununla ilgili

dikkat çeken bir başka olay ise İngiliz görevlilerin Mısır halkından, beylerden memnun

olduklarını ve Osmanlı askerlerinden şikâyetçi olduklarını ifade eden dilekçeler almaları

olmuştur. Hüsrev Paşa bu dilekçelerle ilgili olarak merkezi bilgilendirmiş ve Mısır

ulema ve eşrafının beylerin zulmüne bir daha girmek istemediklerini, bu dilekçelerin

İngiliz görevliler tarafından çeşitli vaatlerle halkı kandırarak alındığını anlatmış ve

şikâyetlerin dikkate alınmamasını istemiştir233. Görülmektedir ki İngiltere Mısır’dan

elini çekmemeye kararlıdır ve Kölemen Beyleri üzerinden belirlediği politikalarla uzun

süre bölgede Osmanlı Devleti’nin sükûnet tesis etmesini engellemiştir.

Kölemen sorununa bir son vermesi Hüsrev Paşa’ya ibkâ fermanında

bildirilmişti. Paşa’nın askeri kuvvetlerinin bir kısmını Anadolu Eyaletleri’nden

toplanmış yeniçeriler diğer kısmını da Rumeli Vilayetleri’nden celp edilmiş çoğunluğu

Arnavut olan başıbozuk askerler teşkil ediyordu. Başıbozuk askerleri nizam ve

disiplinden mahrumdular. Rumeli başıbozuk askerlerinin çoğunluğu Arnavut olup (4-5

bin kadar) diğer kısmı ise Kırcaali ve diğer yerlerden gelmiş Türk askerleri idiler.

Rumeli başıbozuklarının başında aslen Arnavut olan Tahir Paşa ile Serçeşme Mehmet

Ali Ağa bulunuyorlardı234.

231 BOA, HAT, 6619. 232 BOA, HAT, 3560. 233 BOA, HAT, 3550. 234 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 27.

Kölemen Beylerinden Murat Bey’in ölümünden sonra çoğu konuda ayrı düşünen

rakip beyler arasında bir liderlik çekişmesi başlamıştı. Bu şartlar altında Hüsrev Paşa

onları ezmeyi dener ancak başaramaz. Güçler, Aşağı ve Orta Mısır’a dağılmış, iyi

örgütlenememiştir. Arnavutlara gelince onlara güvenemez ve onların yerine

Sudanlılardan oluşturduğu milisleri tercih eder. Bu nedenle bir taraftan adamlarını

yeniden toparlamaya çalışırken, diğer yandan görüşmelere başlama kararı alır. Bunları

yaparken iki temel hata işler; birincisi devletin boşalmış kasalarını doldurmak için zaten

çok güç durumda olan Mısır halkını daha da büyük baskı altına alacak bir vergi kararı

çıkarması ve böylelikle Kahire şeriflerinin öfkesini çekmesidir. Öte yandan ve daha da

önemlisi Tahir Paşa komutasındaki Arnavut askerlerinin maaşını beş ay boyunca

ödemez. Tahir Paşa ve yardımcılarından biri olan Hasan Paşa garnizonda yaşarken diğer

yardımcı Mehmet Ali askerleriyle birlikte Kahire yakınlarında görevlendirilmiştir. Bu

önemsiz ayrıntının sonuç üzerindeki etkisi büyük olur. Kavalalı’nın devre dışı

bırakılması onun hakkında şüpheler olduğunun kanıtıdır. Kavalalı’nın görev aldığı

askeri operasyonlardaki yumuşak tavrı ondan kuşku duyulmasına neden olur. Kahire ile

Yukarı Mısır arasındaki ulaşımın kavşak noktası olan Minya kenti, Nisan 1803’te

Memluklerin eline geçer.

Bu başarının ilk sonucu ülkenin ikiye bölünmesi ve başkentin yiyecek yollarının

kesilmesi olur. Temmuzun ilk günlerinde Arnavutlar da ayaklanır. Önce Tahir Paşa’ya

giderek birikmiş alacaklarını isterler. Tahir Paşa Arnavutları Defterdar Halil Efendi’ye

gönderir. Halil Efendi kasasının boş olduğunu ve Arnavutların, şikâyetlerini Aşağı

Mısır vergilerini haksız bir kararla elinde tutan Mehmet Ali’ye iletmelerini önerir.

Mehmet Ali elinde bir kuruş bile bulunmadığını söyler. Karışıklık büyür, isyan resmen

başlar235.

Ezbekiye Sarayı’na kapanan Hüsrev Paşa ayaklanmaya top atışlarıyla cevap

verir. Kent halkı Arnavutların şehri ele geçirerek yağmalayacağından korkar. Gerginlik

en son aşamaya ulaşır, top ateşi devam eder. Hüsrev Paşa oldukça sakin görünmektedir

çünkü hazinedarının kaleyi elinde tuttuğunu bilir. Mehmet Ali kadar tedbirli olmayan ya

da daha gözü pek olan Tahir Paşa isyanın başına geçer ve Arnavutlarla birlikte Hüsrev

235 The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 17-24.

Paşa’dan görüşme ister. Valinin verdiği cevap geldiği yere geri dönmesi ve yeni bir

harekete kalkışmamasıdır. Bu hakarete kızan Tahir Paşa ertesi gün kaleyi kuşatır.

Başkentin her köşesinde ani ve küçük çarpışmalar görülmeye başlar. Mehmet Ali’nin

sahneye çıkıp asileri desteklemesi işte bu sıraya rastlar. Kale ertesi gün Tahir Paşa’nın

elindedir. Hiç beklemeden Hüsrev Paşa’nın sarayını topa tutar, Paşa kaçmak zorunda

kalmış, Fransız ordularının kenti terk etmesinden sonra geride kalan birkaç Fransız

askeri ve Türklerden başka gidecek yer bulamamıştır. Arnavutların başı Tahir Paşa

kendini kentin yeni valisi ilan etmiştir. Ertesi gün Tahir Paşa kaleden kente inerek halkı

yatıştırmaya çalışır. Yapacak hiçbir şeyi kalmayan Hüsrev Paşa servetini alarak

Dimyat’a kaçar236.

Yetkisi kendinden kaynaklanan bu yeni yönetici de selefinden miras kalan

sorunları çözebilecek yetenekte değildir. Halkı yatıştırmayı amaçlayan bir bildiriyle

kişilerin çıkarlarının eşitlik içinde korunacağını açıklar. Ancak tersi uygulamalar ile

rekor sayılabilecek bir süre içinde sadece askerleri değil tüm Kahire halkını da karşısına

almayı başarır. 27 Mayıs 1803’te iktidara gelişinden üç haftadan daha kısa bir süre

sonra yeniçerilerin ayaklanmasına sebep olur. Sahnede Arnavutları yönetebilecek ve

iktidarı isteyecek iki kişi kalır. Mehmet Ali ve Hasan Paşa237.

Hasan Paşa yeteneksizdir ve gittikçe karmaşık hale gelmiş bir durumu

çözebilecek beceride değildir, Mehmet Ali, bu tahta oturabilmek için güçlü bir dosta,

ona destek olacak askeri bir güce ihtiyacı olduğunu anlamıştır. Bu askeri gücü, eski

düşmanları Memluklerden ister. Önderleriyle anlaşır, onlara genel af sözü verir ve iyi

niyetinin göstergesi olarak da başkentin kapılarını Memluklere açar. Yokolmak üzere

olan Memlukler için bunlar beklenmedik mucizelerdir. Gözleri Mısır’ı yeniden ele

geçirme tutkusuyla kamaşmış bir şekilde tuzağa düşerler. 1 Haziran 1803 günü Memluk

Beylerinin en önemlileri, İbrahim El-Bardisi Kahire’ye girer. O günden sonra Mısır

Memluklerin, Mehmet Ali’nin ve Arnavutlarının paylaştığı bir yönetimin elindedir.

Kavalalı, kimseye belli etmeden zirveye yaklaşmıştır. Babıâli Mısır’a yeni bir vali

atamıştır. Tarabulsi adında biri. Onun iktidarı daha da kısa olur, Memlukler hemen

kaleyi kuşatarak talihsiz adama kenti terk etmesi için yirmi dört saat tanırlar.

236 BOA, HAT, 3509. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265237 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 59–63.

Dimyat’taki Hüsrev Paşa elinden alınan iktidarı geri kazanma gününün gelip çattığını

düşünür. Kahire’ye yürüme kararı verir. Yanında yeni dostu Osman el-Bardisi ile

Mehmet Ali onu karşılamaya gider. Kavalalı, Arnavut piyadelere, Osman da

Memluklere ve onlarla birleşen Bedevilere kumanda eder. Dimyat ele geçirilir ve

Hüsrev Paşa teslim olmaya zorlanır, 27 Temmuz sabahı Kahire’ye getirilerek kalede

hapsedilir. Bu durumun da geçici olduğu kısa zamanda anlaşılır, çünkü 8 Temmuz 1803

sabahı İskenderiye’ye çıkan Cezayirli Ali Paşa, Babıâli’nin Hüsrev Paşa’nın yerine

gönderdiği yeni validir238.

Ali Paşa Çerkez’dir ve çok genç yaşta Cezayir Dayısı’na köle olarak satılmış,

Cezayirli adını buradan almıştır. Efendisinin ölümünden sonra onun kardeşi tarafından

Kaptanıderya Hasan Paşa’ya hediye edilmiştir. Gelir gelmez beylere birer mektup

göndererek görev ve unvanını bildirir. Beyler ise başkentte onunla görüşmeyi kesin

olarak reddeder. Ali Paşa’ya merkezden gelen emirlere göre affedilen beyler,

İskenderiye taraflarında muhafızlık yapacaklardı. Ali Paşa ise onları affetmenin bir

fayda sağlamayacağını düşünmekte idi. İskenderiye’nin tamamında hâkimiyet

iddiasında bulunacaklarından endişe etmekteydi. Böyle bir affın ancak kendisi Mısır’da

düzeni sağlayamazsa yararlı olacağını bu nedenle zamana ihtiyacı olduğunu merkeze

iletmekteydi. Ancak olaylar onu Kahire’de İstanbul’un bir fermanını okutarak beylere

önemli ödünler vermeye mecbur eder. Bu durumda her bir bey bundan sonra yılda on

beş kese altın gelir getirecek topraklara sahip olacak, bey yardımcıları da köy ve

kasabalardan gelir elde edebileceklerdir. Cezayirli Ali Paşa böylelikle Memluk

Beylerince kabul edilmeyi başarır239. Gerçekte ise El-Bardisi ve Mehmet Ali’nin

tuzağına düşmüştür. İskenderiye’den askerlerinin başında ayrılan Cezayirli, Kahire

yakınlarında El-Bardisi ve Kavalalı’nın ordusuyla karşılaşır. Savaşmaya cesaret

edemez, çekilme isteği başarısızlıkla sonuçlanır. Tutuklanır ve öldürülür.

Bu arada Fransa, İngiltere’nin Mısır’a hâkim olmaya başlamasından endişe

etmekte idi. Öyle ki Bonaparte Sultan Selim’e bir mektup göndererek Onu İngiltere

konusunda uyarmıştır. Bonaparte’ın kendi ülkesinin menfaatlerini gözetmek adına

yazdığı bu mektupta aslında Osmanlı Sultanına önemli gerçekleri hatırlattığı dikkati

238 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265.239 BOA, HAT, 3639-C.

çekmektedir. Ona göre Osmanlı ricali ittifak halinde olduğu devletlerin önerilerini

tartışmadan kabul etmektedir. İngiltere’nin Mısır’ı elde etmek için Elfi Bey’e para ve

silah temin ederek Osmanlı Devleti’ne karşı savaştırdığı açıktır. Sultan Selim’in bizzat

hâkimiyeti altında bulunan ülkeleri ve askerlerini görmesi, denetlemesi ve nizam

vermesi gerektiği üzerinde durur. Çünkü padişahların ve Kralların mülklerini ve

reayalarını kendilerinden başka kimselere emanet etmeleri caiz değildir240. Gerçekten de

Osmanlı tarafından fethedildiği tarihten itibaren Mısır ülkesi hiçbir zaman tam manası

ile hâkimiyet altına alınamamıştır. Osmanlı bu ülkede hâkimiyet haklarını Kölemen

Beyleri ile paylaşmış ve işte söz konusu dönemde artık Kölemen Beylerinin yerini

Fransa ve İngiltere Devletleri almıştır. Elbette Bonaparte bu mektubu ile daha önce

ifade edildiği gibi, İngiltere’nin ilerleyişini durdurmak amacını gütmektedir. Osmanlı

Devleti’nin gerçek dostunun Fransa olduğunu ifade ederek mektubunu tamamlamıştır.

Kısa bir süre önce Mısır’ı işgal etmiş olan Bonaparte başarısızlığa uğrayarak kaçmıştı.

Şimdi ise dost olduğuna Osmanlı Devleti’ni inandırmaya çalışıyordu. Bu olay,

yakınçağda Osmanlı Devleti’nin içine düşmüş olduğu durumu göstermesi bakımından

önemlidir.

Mısır’da ise gelişmeler tarihte yeni bir dönemin başlayacağını haber

vermektedir. Mehmet Ali, İstanbul tarafından gönderilen valileri yok ederek tek başına

kalacağı ana doğru ilerlemiştir. El-Bardisi ile aralarındaki işbirliği süreceğe

benzemektedir. El-Bardisi, Kavalalı’nın söylediklerini gözü kapalı yerine getirir, bütün

önerilerini kabul eder. Bu sırada Mısır’da hazine boştur, ülke can çekişmektedir,

yolların güvensizliği nedeniyle ticaret durmak üzeredir. Buğday sıkıntısı artar ve

bulunduğunda da öyle fiyatlara satılır ki yoksulların buğday alması mümkün

olmamaktadır. Memluklerin pazaryerlerini soymadığı zaman, Bedevilerin kervanlara

saldırdığı görülür. Askerler Nil üzerinde Aşağı ve Yukarı Mısır’dan yiyecek getiren

kayıklara el koyar. Mehmet Ali’nin ülkenin başına ittiği Bardisi’nin karşısındaki şartlar

bunlardır. Rebiyülevvel’in 7. günü (22 Eylül 1804) iki dost başkente geri döner.

Etrafları umutsuzluğunu haykıran bir kalabalık tarafından çevrilir. İnsanların görüntüsü

karşısında Bardisi, Mehmet Ali’ye emir vererek siloların açılmasını ve depolanmış

hububatın halka dağıtılmasını söyler. Sonuç ne olursa olsun sorun çözümlenmemiştir.

Bardisi birikmiş alacaklarını her gün artan bir ısrarla isteyen askerlere cevap vermek

240 BOA, HAT, 5720.

zorundadır. İbrahim Bey’in evinde bir toplantı yapılır ve asker alacaklarının emirler

arasında paylaştırılması kararlaştırılır. Bu önlem de yeterli olmaz. Bardisi, Kahire

tüccarlarına vergi yükümlülüğü getirir ve konsolosların büyük tepkisine neden olacak

bir kararla vergi verecekler arasına başkentin yabancı tüccarlarını da katar. Tüccarların

mallarına el konur ve en düşük fiyatla piyasaya sunulur. Ordunun desteğini de almak

isteyen Bardisi, halka yeni bir vergi daha yükler. Bardağı taşıran damla bu vergidir.

Daha sonraki günlerde her tarafta ayaklanmalar baş gösterir. Mehmet Ali, Arnavutlarını

başkente dağıtarak Memluklerin kalabalığa kötü davranmasını engeller. Halk gökten

gelen bu kurtarıcıyla daha yakından ilgilenmeye başlar. Yayılan ayaklanmanın

öfkelendirdiği Bardisi ulemayı, başkentin ileri gelenlerini çağırır ve olayların tüm

sorumluluğunu onlara yükleyerek hakaret eder. Mehmet Ali derhal ulemanın tarafını

tutar, asker maaşlarının Mısır halkının değil yönetimin sorumluluğunda olduğunu

belirtir. Bu davranışıyla eşrafa, halkın çıkarlarını korumak için Memluklere karşı

gelmekten çekinmediği mesajını vermektedir. Belli etmeden halkın gözünde bir

kurtarıcı daha da önemlisi gözü tok bir kurtarıcı resmi çizmiştir. Aynı günlerde sekiz

aydır maaş alamayan Arnavutları tahrik eder. Arnavutlar Memluk avına çıkarak

yüzlercesini katleder, önde gelen beylerin, özellikle de Osman el-Bardisi’nin ve

İbrahim’in saraylarını kuşatır. Sarayında kuvvetle direnen El-Bardisi cesaretle kendini

savunur, ancak kısa sürede her şeyi kaybettiğini anlar. Çevresindeki birkaç sadık

adamını toplayarak sarayının kapısını açtırır ve kaçar. Kahire’den ayrılır ve İbrahim’in

beklediği çöle saklanır.

Arnavutları başkent ve Aşağı Mısır’ın tek hâkimi kılan başarıya karşın Mehmet

Ali iktidara geçmek istemez. Herhalde bunun zamanının gelmediğini hissetmektedir.

Şaşırtıcı bir tavırla Hüsrev Paşa’yı serbest bırakır ve Babıâli’nin fermanını beklerken

onu Mısır’ın başına geçirir. Arnavutlar neredeyse ayaklanacaktır. Hasan Paşa ve

Arnavutların büyük bir çoğunluğu Hüsrev Paşa’nın intikam almasından korkar. Hepsi

de Mehmet Ali’ye itiraz eder ve valinin derhal görevden alınmasını ister. Mehmet Ali,

Hüsrev Paşa’yı ülkenin başına yeniden getirmekle gücünün sınırlarını denemek ve

ulemaya ve halka siyasal tutkuları olmadığını göstermek istemiştir. Hüsrev Paşa tekrar

tutuklanarak kendisini İstanbul’a götürecek gemiye bindirilmek üzere Reşit Limanı’na

ulaştırılır. İkiyüzlülük politikasını devam ettirmeye kararlı olan Mehmet Ali, Babıâli’nin

kulağına İskenderiye Valisi Hurşit Paşa’nın adını fısıldar. Önerisi Sultan’ın da onayını

alır ve böyle bir görev beklemeyen Hurşit Paşa Mısır Valisi olur241.

Mehmet Ali, Hurşit Paşa’nın emrine girmek üzere bir Arnavut birliği gönderir.

Hurşit Paşa İskenderiye yönetimini hazinedarına devreder ve Hassa Alayı’nın başında

Kahire’ye doğru yola çıkar. 2 Nisan’da Bulak’ta top atışlarıyla karşılanır ve ertesi gün

başkente törenle girer. Yirmi gün sonra bir ulak İstanbul’dan resmi fermanı getirir.

Ferman, Mehmet Ali ve hareketleri hakkında tek bir söz bile etmez. Sanki Babıâli böyle

birinin varlığından habersizdir. Oysa bütün askeri birlikler Mehmet Ali’nin emrindedir.

Diğer taraftan her ikisi de özellikle Mehmet Ali, Memluk tehlikesiyle karşı karşıyadır.

İbrahim, kovulmasını hazmedemeyen Bardisi, El-Elfi ve diğer beyler birleşmiş,

taraftarlarını toplamış, başkentin civarını denetimleri altına almaya başlamışlardır.

Aşağı Mısır’a sızarak Kalyub’u ele geçirir ve talan ederler. Başkentin ne içinde halk

için huzur ne de dışında tüccarlar için güvenlik vardır.

Yeni valinin en önemli sorunu hâlâ para sıkıntısıdır. Kamu gelirleri artık sözü

bile edilmeyecek kadar azalmıştır. Yönetimin esas hedefi olmaları nedeniyle

Memluklere karşı yürütülen savaşın finanse edilebilmesi için onlardan vergi alınmasına

karar verilir. En önemli taraftarları yakalanarak ağır vergiler ödemeye mahkum edilir.

Mehmet Ali’ye gelince, Memluk saldırılarına karşı düzenlenen seferlere katılmaz,

askeri faaliyetleri Kahire çevresindeki dar bir daire içindeki ani saldırılarla kısıtlıdır. 15

Mart 1805 günü Elfi Bey ve taraftarlarının El-Feyyum bölgesine geldiklerini öğrenir ve

yokluklarından yararlanarak Minya’yı ele geçirmek ister, ilk darbe başarıyla sonuçlanır.

Birlikleri kent merkezine kadar ilerleyecek, ancak Süleyman Bey komutasındaki

Memluk kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalacaklardır. Bu başarısızlık

cesaretini kırmaz. Birkaç gün sonra yeniden saldırır ve 25 Mart günü kenti ele geçirir.

Geniş çaplı bu başarı beylerin durumunu gerçekten de güçleştirir, Hurşit Paşa’nın

yönetimi altındaki toprakları genişletir ve Mehmet Ali’nin prestijini yükseltir.

Kendinden öncekilerin aksine Hurşit Paşa Kavalalı’nın ve Arnavutlarının kendisi için

bir tehlike olduğunun farkındadır. Babıâli de bu konuda aynı şeyi düşünmektedir.

Dengeyi sağlamak isteyen Hurşit Paşa süvari birlikleri getirmeye karar verir. 29 Mart

241 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 265–266.

1805 günü 4000 asker Kahire’ye girer. Yeni gelenler disiplinsizlikleri ve kötü

davranışları nedeniyle halkın nefretiyle karşılaşmasalar, bu operasyonun verimli olacağı

düşünülebilirdi242.

Mehmet Ali Nisan ortalarına doğru Arnavutlarını toplar, Minya’dan ayrılarak

Kahire üzerine yürür. 11 Nisan’da Beni Suveyf’ten geçer. En önemli hedefleri,

İskenderiye’nin güneyindeki Buhayra bölgesidir. Memlukler ise Yukarı Mısır’daki

hâkimiyetlerini sürdürmekte ve Kahire yollarını kapatmaktadır. 14 Nisan günü Mehmet

Ali, Tura surlarının dibindedir. Kavalalı, 19 Nisanda Kahire’ye girer ve kentin

merkezindeki Ezbekiye Sarayı’na yerleşir. Aynı gün Hurşit Paşa’dan, Arnavutların

alacaklarını ödemesini ister. Hurşit Paşa en kısa zamanda iki bin kese ödeyeceğine söz

verir. Mayıs 1805 başlarında Hurşit Paşa kaleden çıkarak Kadının makamına gider ve

topladığı divanda, Kadının da huzurunda Mehmet Ali’yi Cidde Paşalığına atayan ve asi

Vehhâbilerle savaşmaya gönderen Sultan fermanlarını okutur. Vali Paşa, Mehmet Ali’yi

Mısır’dan çıkarmak emeline kapılmıştır. Acele Cidde’ye gitmesi gerektiğini bildirdi243.

Bu yeni rütbeyle kendine kurulan tuzağın farkında olan Mehmet Ali, paşalığı

kabul etmesine karşın gönderildiği yere gitmeyi düşünmez. İktidara çok yaklaşmıştır,

onu ele geçireceğinden ve elinden alınamayacağından emin olması gerekir.

Arabistan’da Vehhâbilerle çarpışma bekleyebilir. Ne zaman gidileceğine kendisi karar

verecektir. Paşalığa yükseliş töreni Seyyid Ağa’nın evinde, görünürde dostça bir

atmosferde gerçekleştirilir. Tören biter bitmez, evine dönmek üzere olan yeni paşanın

yolu alacaklarını isteyen Arnavut milisler tarafından kesilir. Mehmet Ali, parmağıyla

Hurşit Paşa’yı gösterir. “Benim yapabileceğim bir şey yok, Asaletmeaplarına

başvurun.” Başka bir şey eklemeden toplantıdan ayrılır ve Ezbekiye yolunda altın ve

gümüş para dağıtır. O günden sonra halkın gözü sadece Mehmet Ali’yi görür. Öte

tarafta, Seyyid Ağa’nın evinde kalan Arnavutlar, Hurşit Paşa’ya yüklenerek onu kamu

paralarını kendi hesabına aktarmakla suçlar. Bu ayaklanmanın Mehmet Ali ve diğer

Arnavut önderi Hasan Paşa tarafından düzenlendiği şüphe götürmez. Hasan Paşa yine

de Hurşit Paşa’yı Arnavutların öfkesinden kurtarır ve kaleye dönmesine izin verirken

ordu maaşlarının ödenmesi vaadini almaktan da geri kalmaz. Hurşit Paşa iktidarı can

242 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 63–77. 243 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 266. Ayrıca bkz. Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 99.

çekişmektedir. Gerekli parayı miri, tuz vergisi ya da başka kaynaklardan sağlayamaz,

başkenti imdadına çağırır. Bunun anlamı kent halkının yeni vergilere hazırlanmasıdır.

Askerler yasadışı davranışlarına yeniden başlarken Kahire halkı ayaklanır244. El-

Ezher’de dersler kesilir, esnaf protesto amacıyla dükkânlarını kapatır. Artık Hurşit

Paşa’nın saatleri sayılıdır. Mehmet Ali ise halkı ve ulemayı desteklediğini açıklar ve

askerlerinin halka karşı herhangi bir haksızlıkta bulunmasını yasaklar.

Halk Mehmet Ali’nin tahta geçmesini ister. Böyle bir şerefe layık olmadığını

ileri süren Mehmet Ali önerilen görevi reddeder. Ulema kararlıdır, bir kaftan ve bir hilat

getirilir, Nakibü’l-eşraf Seyyid Ömer Makram ve Şeyh el-Şarkavi tarafından Mısır

Valisi’ne giydirilir. Mehmet Ali büyük bir ciddiyetle, Mısır halkının haklarına saygı

göstererek eşitlikle davranacağına ve önceden ulemaya danışmadan hiçbir karar

almayacağına söz verir. Sözlerini yerine getirmezse, ulemanın onu görevden alma

hakkına sahip olduğunu ekler. Mısır tarihinde ilk kez din adamları, ülkenin ileri gelen

yerlileri kendi yöneticilerini seçmiştir. Yeni bir “firavun”un gelişi olağanüstü umutlar

doğurmuştur. Pek bir gelişme olmadan bir ay geçer. Mehmet Ali, Hurşit’in kapandığı ve

çıkmayı reddettiği kaleyi kuşatmaya karar verir. Arnavutlar paralarını almadıkça savaşa

girmeyeceklerini bildirirler. Halk kendiliğinden onların yerini alır. Hurşit’in askerlerine

saldırır. Diğer yandan Mehmet Ali kuşatmayı daha da sıkıştırmaz. Sultanın gözündeki

yerini daha da kaybetmek istemez ve ulemanın İstanbul’a gönderdiği mektubun

cevabını bekler. Sonunda, 18 Haziran 1805’te Babıâli Kahire’ye Salih Bey’i gönderir ve

durumu yerinde görmesini, Hurşit Paşa’nın görevde kalması ya da Mehmet Ali’nin yeni

görevinin onaylanması seçeneklerinde ne yapılması gerektiğini öğrenmesini ister.

Babıâli ulemanın Mehmet Ali’nin kişiliğinde yaptığı seçimi onaylar ve Hurşit Paşa’nın

görevine son verir. Onun beklediği Hurşit Paşa’nın gitmesi değil tüm Osmanlı

ordusunun Mısır’ı terk etmesidir245.

Sabık vali 7 Ağustosta ailesiyle birlikte nehir limanı Bulak’tan gemiye biner. 28

Ağustosta bir firkateyn İskenderiye’ye varır. Ayrılmadan önce el yazısıyla hazırladığı

bir not şunları belirtir: “Arkamda imparatorluğun en müthiş asisi olacak bir adam

244 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-Newyork, 1999, s. 111-116. 245 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 78–86.

bırakıyorum. Sultanlarımızın hiçbir zaman ne onunki kadar kurnaz politikaları, ne de

onunki kadar kararlı ve güçlü adamları olmuştur”246.

Mehmet Ali’nin çok kısa denebilecek bir sürede Mısır valiliğini ele geçirmesi

benzersiz bir olay olarak görülmektedir. Zira hiçbir resmi rütbeye sahip olmadan

Mısır’a gelen ve bu ülkenin iç durumunu, zenginliğini, valilerin ve Kölemenlerin

rekabetlerini, siyasi anlaşmazlıkları, halkın uyuşuk halini gören Mehmet Ali, Mısır

idaresi üzerinde bazı emeller beslemeğe başlamıştır. Emellerini gayet gizli tutan

Mehmet Ali, karşısına çıkan her fırsattan tam ve yerinde faydalanmasını bilmiştir.

Mehmet Ali Fransızlarla mücadeleler sırasında her iki kuvvetin savaş kabiliyetini

doğrudan doğruya görmek imkânına sahip olmuş aynı zamanda bu iki askeri kuvvet

arasında bir kıyaslama yapmak fırsatını elde etmişti247.

Onun politikasının en belirgin özellikleri şunlardır: Birinci olarak, Mısır’da

mevcut askeri kuvvetleri daima birbirleri ile mücadele içinde bulundurmak ve bu

mücadelelerden faydalanmaktı. Nitekim başıbozukları yeniçerilere, yeniçerileri

Kölemenlere, Kölemenleri Kölemenlere yaptığı tahrik ve teşvikler sonucu

vurdurtmasının esası buradan ileri geliyordu. Askeri kuvvetleri ayaklanmağa teşvik ve

tahrik ederken daima aynı taktiği kullanıyordu. Bu taktik, geçmiş ulufeleri talep hususu

idi. İkinci olarak yeniçeriler, başıbozuklar ve Kölemenler gibi rol oynayan esaslı üç

kuvvet arasında daima ikiye bir şekilde dengenin başıbozuklar tarafının ağır basmasına

gayret etmiştir248. Üçüncü olarak, Mehmet Ali başlangıçtan vali oluncaya kadar asla

kendini ön plana atmamış ve daima arka safta bulunmayı emellerinin gerçekleşmesi

bakımından daha uygun görmüş ve hareket etmiştir. Devlete karşı bir asi durumunda

görünmek istemediği anlaşılan Mehmet Ali, valiliği meşru bir şekilde elde etmeyi amaç

edinmişti. Devletin karşısına rütbe sahibi olmadan ani bir şekilde çıkmak

istemediğinden her şeyi en ince noktalarına kadar hesapladıktan ve halk tarafından

seçilmiş gibi yaptırarak güya böylece meşru yolla gelmiş oldu. Ayrıca son Mısır

Valilerinin idaresizlik ve tedbirsizlikleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bütün

bunlardan başka, üstün bir zekâ, enerji, aşırı ihtiras, hırs ve emellerini gizleme, azim 246 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 87. 247 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 23–25. 248 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The Long Nineteenth Century”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 256-259.

gibi özellik ve şahsi kabiliyetleri kendini emellerine ulaştırmıştır. Diğer taraftan Babıâli,

Mısır’da vuku bulan bütün karışıklık ve ayaklanmalardan layıkıyla ve yeterli bilgi

sahibi olamıyordu. Aynı zamanda Babıâli’nin aldığı tedbirler, bir vali iş göremeyince

bir diğerini tayin etmek olmuş ve bunun yanında sözde kalan emirler göndermeye

münhasır kalmıştır. Fakat aynı zamanda, Mısır olayları karşısında Babıâli’nin aktif bir

politika gütmediği açıkça belli oluyordu. Hele Hurşit Paşa’nın başıbozuklar ve halk

tarafından düşürülüş ve Mehmet Ali’yi tayini sırasında Babıâli’nin olaylardan tamamen

habersiz oluşu ve ihtimaller üzerinde durarak bir sonuca varmaya çalışması, Mısır’a

gereken önemin verilemediğini ve tam bir aciz içinde olduğunu açıkça göstermektedir.

Bu da devlet ileri gelenlerinin zihniyeti hakkında bir fikir vermektedir. Ayrıca geniş

İmparatorluğun birçok yerlerinde, Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde, Anadolu’da, Suriye

ve Hicaz’da karışıklıklar mevcuttu. Yeni bir Rus Harbine doğru gidiş görülüyordu.

Devlet her yönden zorlukların içindeydi. III. Selim’in giriştiği Islahat Hareketleri

yeniçeriler ve halk tarafından benimsenmemiş, bilakis büyük bir muhalefetle

karşılanmıştır. Bu bakımdan Mısır’a gereken değer verilemedi. Vehhâbilik daha büyük

tehlike sayıldığından bir olup-bitti kabul edildi. Şu halde Babıâli birtakım zorunlu

şartlar altında Mehmet Ali’nin Mısır Valiliğini onaylamak zorunda kalmış oluyordu249.

Mehmet Ali böylece 35 yaşında kendisini, İmparatorluğun en zengin

eyaletlerinden biri olan Mısır’ın kontrolünde buldu. Bununla birlikte bulunduğu yerin

güvenilmez olduğunu biliyordu. Sultan Selim onu atamaya mecbur olmuştu ve Mehmet

Ali sultanın kendisini ilk fırsatta görevden almak isteyeceğini biliyordu. Bunu hiç

aklında çıkarmadı ve 19. yüzyılın ilk yarısında Mısır tarihi onun hâkimiyetini

sağlamlaştırmaya yönelik faaliyetleri ile geçti. İkinci olarak Arnavut askerler ona güç

vermişlerdi ve ordunun temellerini oluşturmuşlardı, bu askerler asi ve güvenilmez

olduklarından her an eski kumandanlarına karşı harekete geçebilirlerdi. Üçüncü olarak

Memlukler henüz tam olarak ortadan kalkmış bir sorun değildiler. Halkın ve kendisinin

güvenliğini tehdit etmekteydiler. Dördüncü olarak Kahire’de ulema, zanaatkârlar ve

eşraftan oluşan bir muhalefet vardı. Vali olduğunda Kahire’de sükûneti sağlamak için

uğraştı ve kendisi de sakin bir tutum sergiledi. Ulema ve ayandan oluşan muhalefeti yok

etti ve tüccarlara dükkânlarını açmalarını emretti. Sinsice taktikler kullanarak

249 Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, Konya, 1994, s. 397–398.

Memlukleri bu koalisyona karşı kışkırtıp birbirlerine zarar vermelerini sağladı. Ancak

Memluklerin sonu henüz gelmemişti. En önemli tehdit ise İstanbul’dan gelmekteydi.

Sultan, Mehmet Ali’nin vali olarak Mısır’da bulunmasını kabullenemiyordu. III. Selim,

Mehmet Ali’ye Arabistan’da büyüyen Vehhâbi tehlikesini dağıtmak için birlik

göndermesini emretti. Vehhâbiler Mekke ve Medine’yi ele geçirmişlerdi. Sultan Selim

bu mücadeleden Mehmet Ali’nin zarar görmesini ve böylece onu Mısır’dan almayı

umuyordu. Paşa bunun farkında olduğundan Sultanın isteğine cevap vermekte isteksiz

davrandı. Ayrıca askerleri Memluklerle mücadele etmekteydiler. Sadece bir yıl sonra

Sultan Mehmet Ali’yi Mısır’dan uzaklaştırmak için 1806 da Selanik valisi Musa Paşa

ile Mehmet Ali’nin yer değiştirmesini isteyerek Musa’yı Mısır’a gönderdi. Bunu duyan

Mehmet Ali Paşa kendisinin Mısır Valiliğinde bırakılması için Mısır ileri gelenlerine

yazdırdığı arzları İstanbul’a sunmuş ve çok büyük miktarda paralar ve hediyeler

yollamıştır. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa’nın büyük oğlu İbrahim Bey İstanbul’da

rehin tutulmak şartı ile Mısır Eyaleti Mehmet Ali Paşa’nın üzerinde bırakıldı250.

1807’de Mehmet Ali Mısır’a güçlü bir şekilde yerleştiğini ispat etti. 29 Ocak’ta

Elfi Bey ve ardından diğer Memluk liderleri öldü. Memlukler lidersiz kaldılar. Bu arada

İngiltere, Fransa ile devam eden savaşında Fransa’nın yeniden Mısır’ı işgal etmesinden

korkmaktaydı251. Bu nedenle Kölemen beyleri ile işbirliğini başından beri sıkı tutmuştu.

Böylece Mısır’ı kolaylıkla ele geçirmek niyetinde olduğunu daha önce de belirtmiştik.

Mehmet Ali Paşa Mısır Valiliğine geldiğinde bu sorunlar ortadan kalkmış değildi.

Sultan Selim’in saltanatının sonlarında 40 parçadan fazla savaş gemisinden oluşan bir

İngiliz donanması İskenderiye Limanını ve ardından Reşit kasabasını ele geçirdi252.

Bu arada Mehmet Ali Yukarı Mısır’da Memluklerle savaşmasına karşılık Mısır

yönetimini oldukça düzenlemiş olduğundan Reşit’te bulunan İngilizlere saldırdı ve daha

sonra İskenderiye’yi kuşattı. Bu beklenmedik savunma karşısında İngilizler Reşit’i ele

250 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century, Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 145–147. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 266.251 BOA, HAT, 12493, BOA, HAT, 14682. 252 BOA, HAT, 7597, Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi,c. III-IV, s. 222.

geçiremedi ve daha sonra ülkeyi terk etmeye karar verdi253. Mehmet Ali bunu

Babıâli’den yardım almadan başarmıştı. Bu başarısına karşılık o zamana kadar

İstanbul’dan yönetilmiş olan İskenderiye de kendisinin idaresine verilmiş ve İstanbul’da

rehine olarak tutulan oğlu İbrahim’in Mısır’a dönmesine izin verilmiştir254.

Mehmet Ali, bu gelişmelerin ardından valiliğinin ilk birkaç yılını muhalefeti yok

etmek ve hâkimiyetini sağlamlaştırmaya çalışmakla geçirmiştir. Daha sonra ise Mısır’da

ekonomik ve askeri büyümeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Bu topraklarda tek ve

gerçek hâkim olmak için ilk Memluk Beylerini kendi saflarına katmaya çalıştı. Onları

zaman zaman rüşvetle kandırmaya çalıştı zaman zaman da savaştı. Nihayet onlara karşı

girişiği mücadeleyi 1811’de kazandı. Son Memlukler kaleye bir tören için davet

edilerek pusuya düşürüldüler ve öldürüldüler. Böylece idareyi tamamen eline geçirmiş

oldu255.

Mayıs ayında Sultan Selim’in yeniçeriler tarafından tahttan indirilmesi üzerine

yerine II. Mahmut gelmiş ve Mehmet Ali bundan sonra Arabistan’da Vehhâbilere karşı

harekete geçmek istemiştir256.

2. 1. 2. Mehmet Ali Paşa’nın Vehhâbilerle Mücadelesi:

Vehhâbilik257 I. Abdülhamit zamanında Necit’te başlayıp gelişmişti. Elbette bu

akım sadece dini görüş ayrılıklarına dayanmamakta idi. Asıl hedef Osmanlı’nın elinden

Halifeliğin alınarak Arabistan’da Vehhâbilerin bu makama sahip olmalarını sağlamaktı.

Vehhâbiler III. Selim devrinin sonlarında Hicaz, Taif ve Medine’yi işgal edip Ravza-i

253 Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, (Çev. İdil Eser), İstanbul, 2000, s. 57–59. 254 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, s. 4. 255 Afaf Lütfi es-Seyid Marsut, A Short History of Modern Egypt, Cambridge University Press, s. 50–54. ayrıca bkz. Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 140–147. 256 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 145–147. 257 Vehhâbilik XVIII. Yüzyılda Arabistan’da kurulmuş, dini ve siyasi yönleri olan bir görüştür. Kurucusu Beni Temim kabilesinden Abdülvehhab bin Temim’dir. 1795’te görüşlerini Hemedan, İsfehan, Şam ve Kahire gibi belli başlı merkezlerde yaymış ve müritler toplamıştır. Bu görüşe göre İslami geleneklerin hepsi yasaktır ve Vehhâbilik dışında kalanlar kâfir sayılmaktadır. Emevilerden beri bütün Halifelerce getirilmiş yenilikler küfür olarak sayılmaktadır ve uygulanacak tek şey Kur’an Hukukunun katı bir yorumudur. Necit Emiri Deriye şeyhi Muhammet bin Suud, bu akımın kendilerini güçlendireceğini düşünerek böylece halifelik yolunun açılacağını düşünmüştür. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, 11. Baskı, Ankara, 1993, s. 1144. Ayrıntılı bilgi için bkz. Levon Panos Dabağyan, Osmanlı’da Şer Hareketleri ve Abdülhamit Han, İstanbul, 2003, s. 160.

Mutahhara’nın değerli eşyalarını gasp etmişlerdir. Emir Suud hutbeden Padişahın ismini

kaldırıp Osmanlı memurlarını kovmuş ve hatta padişahı Vehhâbiliğe davet etmiştir.

Vehhâbiler dinde bazı değişiklikleri öngörmekle beraber Arabistan’da müstakil bir

devlet kurmayı hedeflemişlerdir. Osmanlı hâkimiyetini reddeden bu hareketin ortaya

çıkmasıyla birlikte Sultan II. Mahmut’un İslam dünyasındaki saygınlığı tehlikeye

girmiştir. Çünkü Müslümanların Halifesi olarak İslam’ın kutsal sayılan yerlerinin

korunması, Hac yollarının güvenliğinin sağlanması onun görevi idi. Ayrıca

Vehhâbiler’in kutsal şehirlere giren Hac kervanlarını durdurmaları Osmanlı maliyesini

de olumsuz yönde etkilemekteydi258. Bu nedenle Sultan’ın bu asilere savaş açması ve

kutsal topraklar üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırması kaçınılmaz bir hal almıştır259.

Ancak bu sırada Rusya ile (1806-1812) savaş halinde olan Sultan, Mehmet

Ali’nin Arabistan’a giderek bu sorunu çözmesini ister. Yukarıda da söz edildiği gibi

Mehmet Ali Paşa, bu şekilde Mısır’dan uzaklaştırılmaya çalışıldığını düşünmektedir ve

1811 yılına kadar bu emri yerine getirmez. Babıâli, bunun üzerine Vehhâbi tehlikesini

ortadan kaldırmak için Bağdat ve Şam valilerini görevlendirir. Bunların başarısızlıkları

üzerine bu işle ilgilenmek üzere 1811 yılında Mehmet Ali Paşa tekrar görevlendirmiştir

ki bu tarihte Vehhâbiler bütün Hicaz’ı ele geçirmişlerdi260. Mehmet Ali Paşa’nın emre

bu kez itaat etmesinin nedenleri arasında bağımsızlığını kazanmak için daha büyük bir

askeri güce ve zenginliğe ihtiyacı olması gelir. Bunları sağlayabilmek için ise

Babıâli’nin gözündeki asi görüntüsünü silmesi gerekmektedir.

Mehmet Ali bu savaşa girmeden önce gerekli hazırlıkları tamamlamak için

kentin ileri gelenlerinden para toplar ve bu dönemde Mısır’da hiçbir askeri üretim

olmadığından Kahire ve İskenderiye’de gerekli malzemeden bir kısmını üretebilecek

tesisler kurmaya karar verir. Bundan sonra Bulak Tersanesi canlandırılır ve 18 tekneden

oluşan bir deniz kuvveti meydana getirilir. Ordunun beslenmesi için Süveyş ve

Kuseyr’de buğday depoları kurulur ve ordu hareket etmeye hazır hale getirilmiştir261.

258 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 55–56. 259 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 119. 260 BOA, Cevdet-Askeriye, c. III, Sıra No. 17227, Ra 1208, William Harris, Levant Bir Kültürler Mozaiği, (Çev. Ercan Ertürk), İstanbul, 2005, s. 130. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 4–5. 261 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 122.

Mehmet Ali ordunun başına oğlu Tosun’u getirir. Tosun Paşa, uzun bir

mücadeleden sonra 2 Aralık 1812’de Medine’yi geri almayı başardı. Ertesi yıl da

Mekke’yi Vehhâbilerden kurtarmıştır (23 Aralık 1813)262. Mehmet Ali Paşa, Vehhâbiler

meselesi ile yedi sene uğraşmıştır. Tosun Paşa’dan sonra ordunun başına getirilen

İbrahim Paşa, Vehhâbiler’in başkenti olan Deriye’yi muhasara ederek 25 Eylül 1818’de

zapt etmiş ve Vehhâbi lideri Abdullah’ı esir alarak İstanbul’a göndermiştir263. Abdullah

İstanbul’da idam edilmiştir. Deriye’nin zaptı haberi ulaştıktan sonra Mehmet Ali Paşa

oğlu İsmail’i Padişah’a Kâbe’nin anahtarını teslim etmek üzere İstanbul’a göndermiştir.

İbrahim Paşa’ya başarısının karşılığı olarak Mekke-i Mükerreme Emâreti ile Cidde

valiliği vezaret rütbesiyle tevcih olunmuştur. Ayrıca Mısır’a hediyeler gönderilmiştir.

Böylece Mehmet Ali Paşa İslam dünyasında saygınlık ve şöhret kazanmasının yanı sıra

kendisi hakkındaki kötü izlenimleri de silmiştir ayrıca bu andan itibaren Arabistan’ın

her tarafında Mehmet Ali’nin nüfuzu yayılmıştır264.

2. 1. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Sudan’ı İlhakı:

Mehmet Ali, Vehhâbilerle mücadelesi bitince sistemli bir şekilde Sudan’ı istila

etmeye girişti. Vehhâbiler’e karşı verilen savaş nedeniyle devletin hazinesi boşalmıştı.

Hazineyi yeniden doldurmak için bir yol bulmak gerekmekteydi. Sudan, Mehmet Ali

için gerekli insan ve diğer maddi kaynaklar bakımından önemliydi. Sudan’ın zaptını

gerekli kılan diğer sebep ise stratejikti. Eski çağlardan beri Mısır’a hâkim olanlar Orta

Afrika ve Sudan’a hâkim olmak istemişlerdir. Böylece bölgeyi Afrika kabilelerinin

saldırılarından korumak mümkün olmakta idi. Tabii bir de Nil Vadisi aracılığı ile

Mısır’ın devamı niteliğinde olması da önemli bir sebeptir. Ayrıca eğer bu fetih

gerçekleşirse Güneyde toplanmış olan son Kölemenleri de yok etmek için fırsat elde

edilmiş olacaktı, Sudan Seferi’nin önemli bir diğer sebebi ise köle ticaretidir. Köleler

hazinenin yeniden dolmasını sağlayacaklardır265.

262 Abdulrahman al Jabarti, Ajaibü’l- Athar fi’l-Trajim wa’l-Akhbar, (Trans. M. Perlman), Franz Steiner Verlag Stuttgart, 1994, s. 213-227. 263 Necdet Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, İstanbul, 1976, s. 56. 264 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 27–28. Ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 5–6, Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 569, Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 267.265 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 144–145.

Altın ve elmas madenlerinin keşfi, köle ticareti, Sudanlılardan asker temini,

Sudan ticaret yollarının ele geçirilmesi, bu fetih sayesinde sağlanacak menfaatlerdi. Bu

harekât Osmanlı Padişahının izni ile gerçekleştirilmekte idi. Vali’nin, Sudan’da hem

orduları için köle hem de zenginlik kaynağı bulmayı ümit ediyordu266. İsmail Paşa’ya

gönderdiği mektuplarda asıl amacının mümkün olduğunca çok köle ele geçirmek

olduğunu söylüyordu. Çünkü altın aramak için de köleye ihtiyaç vardı. “köleler

mücevherlerden daha değerli” idiler bu nedenle “beş bin köle toplamanı emrediyorum”

diyordu267.

Bu operasyonun askeri yönü Mehmet Ali’nin düzenli bir ordu kurmak için

giriştiği harekettir. Mehmet Ali Nizam-ı Cedit’i daha 1815’te kurmak ister ancak

askerlerin büyük bir tepkisi ile karşılaşır. Mehmet Ali bu nedenle planından

vazgeçtiğini açıklar. Sudan’ın fethi ona yeni bir ordu kuracak sayıda insan

sağlayacaktır268. Sudan’ın istilası iki koldan yapıldı, Mehmet Ali’nin üçüncü oğlu

İsmail Paşa kumandasındaki asıl büyük kol Dankhala üzerinden güneye, Defterdar

Mehmet Bey kumandasındaki diğer kol da doğrudan Kordufan’a inecekti. Ordu 18-20

Temmuz 1820 tarihinde harekete geçti. Son Kölemenler de böylece yok edildi. Mısır

ordusu 28 Mayıs’ta Hartum’a vardı. Sennar ele geçirildi. Önemli bir ticaret ve

Afrika’nın içlerine yapılan keşifler için bir merkez haline gelen Hartum, bu ülkenin

idare merkezi oldu. Yeni fethedilen bu yerler Hükümdar-ı Sudan unvanı ile bir valiye

bırakıldı. Ancak Sudan yolculuğu altın açısından olduğu kadar adam açısından da hayal

kırıklığı yarattı. Bulunan altın düşük kaliteliydi ve madencilik açısından değersizdi,

Sudanlılar ise Mısır’ın iklimine ya da yiyeceklerine uyum sağlayamadılar ve öldüler.

Bununla birilikte Sudan’ın fethi Osmanlı Sultanına bağlı bir eyalet olan Mısır’a önemli

bir toprak parçası kazandırmış oluyordu269.

Mehmet Ali’nin hâkimiyetinin son yıllarında Sudan yedi müdüriyete ayrıldı.

Sudan’ın ilhakı ile Mehmet Ali’nin nüfuz sahası Basra Körfezi’nden Libya Çölü’ne,

266 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56. 267 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 153. 268 Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, (Çev. Mehmet Harmancı), İstanbul, 2000, s. 36. ayrıca bkz. Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 156. 269 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.

Sudan’dan Akdeniz’e kadar genişlemiş oluyordu270. Sudan Seferi’nin sonunda (1822),

Mehmet Ali’nin güçlü Mısır Devleti hayalinin gerçekleştiğini söylemek mümkündür.

Artık bu aşamadan sonra Şark Meselesini ortaya çıkaracak gelişmelerin yaşanılması

kaçınılmaz olmuştur. Çünkü yeni doğmuş bu imparatorluğun güç kaybeden

Osmanlı’nın hâkimiyetinde kalmayacağı açıktır.

2. 1. 4. Mehmet Ali Paşa ve Mora İsyanı:

Mehmet Ali’nin bu zamana kadar gerçekleştirdiği Sudan ya da Arabistan’daki

fetihleri Avrupa için Osmanlı’nın iç işi idi ve bu hareketler Avrupa çıkarlarına tehlike

yaratacak nitelikte görülmemişti. Oysa Mora’da meydana gelen savaş hem Avrupa’da

hem de Babıâli’de önemli yankılar uyandırmıştır.

Mora Seferi’ne Sultan’ın emri üzerine başlandı. Yunan bağımsızlık savaşı

Osmanlı ordusunun yetersiz olduğunu göstermişti. Bu nedenle Sultan, imparatorluğun

en güçlü valisi Mehmet Ali’den yardım istemek zorunda kaldı. Gerçekten, Mehmet

Ali’nin oğlu İbrahim Paşa’nın kumanda ettiği Mısır ordusu Kıbrıs ve Girit’te kısa

zamanda otoriteyi yeniden tesis etmiştir. Vilayeti kontrol altına alan İbrahim Paşa’nın

bu başarısı Avrupa Devletlerini endişelendirdi. Yunan bağımsızlık savaşı hakkında

Avrupa Devletleri farklı düşüncelere sahiptiler ve farklı politikalar benimsediler.

Mesela Ruslar Yunanlılar hakkında bir ikilem içindeydiler; Rusya vasal bir Yunan

Devleti istiyor idiyse de bağımsızlık savaşı sonucunda bunu elde etmesi nedeniyle daha

sonra devrimciler için örnek olmasından korkuyordu. Bu arada Yunanlılar, Rusya’nın

kendileri üzerinde hâkimiyet kurmasını engellemek için İngiltere’nin yardımına

başvurdu. İngiltere, Rusların Akdeniz’e inmesini engellemek için kendi himayesinde bir

Yunanistan istiyordu, bu aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni de zayıflatacaktı. Bundan

başka, bir zamandan beri İngiliz tüccarlar ile Yunan tüccarlar arasında ticaret

yapılıyordu, bu yolla Doğu Akdeniz’de olmazsa Karadeniz’de ticarete hâkim olmak

istiyordu. İngiltere’nin bütün amacı Akdeniz’i bir İngiliz Gölü haline getirmek ve

Napolyon’un donanmasını yok etmekti. Avrupa’da basın, savaşı Müslümanların

270 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 570.

Hıristiyanlara saldırısı olarak yansıttı. İbrahim’in ordusunun Yunanlıları sınır dışı ettiği

söylentileri yayıldı oysa tüm bunlar yalandı271.

Fransız İhtilalinin ardından Yunanlılar bağımsızlık elde etmek için harekete

geçmişlerdir. Yunan ileri gelenleri bağımsızlık için savaşın başladığını ilan eden

konuşmalar yapmaya başlamışlar ve bunun bir sonucu olarak Mora’da Türkler

katledilmiştir. Böylece 1821 yılında Osmanlı topraklarında Yunan isyanı başlamıştır272.

Bu isyan zamanla Akdeniz ve Ege denizi adalarına da sıçramıştır. Osmanlı Devleti bu

isyanı bastıramamış ve 1823’te bu sebeple yeniden Mehmet Ali Paşa’nın ordusuna

ihtiyaç duymuştur. Öncelikle Mehmet Ali’ye Akdeniz’deki Rum korsanlarını takibe

alması emredilmiştir273. Rum korsanlar sebebiyle Mısır ticaretinin de zarar görmeye

başlaması ayrıca Mehmet Ali’nin ordusunun gücünü dünyaya gösterme ve büyük

devletlere Osmanlı ordularına karşı üstünlüğünü ispat etme fırsatını değerlendirmek

arzusu onu savaşa sokmuştur. Bundan başka bu sefer ile İslam dünyasındaki

saygınlığının artması ve verdiği bu hizmet karşılığında Suriye paşalığını da

alabileceğine inanmaktadır274.

Yunan İsyanı başladığında Osmanlı-Rus ilişkileri oldukça kötüydü. İsyan iki

ülke arasında yeni bir çatışma kaynağı oldu. Mora Yarımadasındaki isyan Osmanlıların

Yunan ticaretini yok etmek için harekete geçmesine ve Yunan ticaret gemilerinin

Boğazlardan geçmesinin yasaklanmasına yol açtı. Daha da önemlisi bir sonraki yıl

Babıâli, İstanbul’u doyurmak için Boğazlardan geçen yabancı gemilerin gıda yüküne el

koyabileceğini ilan etti. Bu iddialar özellikle Rusya’nın şiddetli protestolarına yol

açtı275.

Mehmet Ali Girit’teki isyan hareketini tamamen bastırdı. Bu başarısı üzerine

kendisine Girit Paşalığı verildi ve Mehmet Ali, Mora Valiliğini ülkesine katmak şartı ile

Rum isyanını bastırmayı kabul etmiştir. Buna karşılık emrine 20 gemilik bir filo

271 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 61. 272 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yeni Yazıya Aktaran Ahmet Hezarfen), c. 1, İstanbul, 1999, s. 15–16. 273 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 76–77. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 570.274 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 248. 275 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 80.

gönderilmiştir. Mehmet Ali Paşa, 196 gemiden oluşan bir filoyu teçhiz edip, otuz bin

kişilik bir kuvvet oluşturarak başlarında İbrahim Paşa olduğu halde Mora’ya sevk

etmiştir. Mora’ya sevk edilmiş olan Mısır asker ve donanması Navarin’i, Kalamata,

Tripoltza’yı ele geçirmişti. Daha sonra Reşit Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı ordusu

ile birleşerek Misolongi’yi zapt etmişlerdir276.

İsyanı düzenleyen Eterya Cemiyeti lideri ve Rus Çarının yaverlerinden

Aleksandr İpsilanti Avusturya’ya kaçtı ve bu suretle Mora isyanı bastırılmış oldu277.

İbrahim Paşa’nın zaferi neredeyse tamamen savaş gücünden ve Avrupa tarzında savaş

yönetiminden kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle II. Mahmut, orduda düzenlemeler

yapmak konusunda kendini mecbur hissetmekteydi. Mehmet Ali Paşa’nın gücünün

gölgesinde kalmaması buna bağlıydı. Bu nedenle giriştiği yenilik hareketleri

yeniçerilerin şiddetli muhalefetine sebep olmuştur278.

Mehmet Ali orduyu ikinci sefer için hazırlarken Avrupa Devletleri işe

karışmışlardır. Avrupa Devletlerinin müdahalesinin gerçekleşmesi Eylül 1825’te Yunan

Geçici Hükümetinin, İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Canning’e başvurarak

İngiltere’nin himayesine girmek istediklerini bildirmesi ile başlamıştır279. Ancak

İngiltere’nin Babıâli’nin iç işlerine karışmasını mazur gösterecek bir bahaneye ihtiyaç

vardı. Bu bahane Babıâli’nin adalet dışı bir idareye sapmakla yabancı devletlerin

müdahalesini üzerine çektiğini söylemekti ki bu Sultan’ın ciddiye alacağı bir sebep

olmaktan uzaktı. Sultan Mahmut ise sonuna kadar savaşmak taraftarı idi. Canning’in

arabuluculuk vazifesi işe yaramıyordu. Etrafta İbrahim Paşa’nın Mora ahalisi keserek

yarımadaya Mısırlıları yerleştireceği haberlerinin dolaştığını söyleyerek müdahale için

gerekli bahaneyi bulmaya çalışıyordu280.

Sonuçta Rusya, İngiltere ve Fransa, Osmanlı-Mısır Donanmasının Yunanistan

kıyılarına ulaşmasını önlemek amacıyla Londra Protokolünü imzalamışlardır.

Babıâli’nin bu protokolü reddetmesi üzerine insancıl pozlara bürünen ancak aslında

276 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 6–7. 277 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 57.278 Nicole Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul, 2005, s. 263–268. 279 Allan Cunningham, Eastern Questions in The Nineteenth Century, Vol. II, London, 1993, s. 23-67. 280 Stanley Lane Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, (Çev. Can Yücel), Ankara, 1999, s. 51–66.

hırsla harekete geçen Yunanlılardan belki daha fazla İngiltere, Fransa ve Avusturya

donanmaları İngiliz Amirali Cordington’un kumandasında Navarin’de 1827’de

Osmanlı-Mısır donanmasını yok ettiler. İbrahim’in ordusuna Mora’da yiyecek ve

malzeme ulaşmıyordu, mahsur kalmıştı, bu bir ablukaydı281. Sultan artık cihadın bütün

Müslümanların görevi olduğunu söylerken Paşa, müttefik devletlere savaş ilan etmenin

kayıptan başka bir şey getirmeyeceğini düşünmektedir. Sultan, Mehmet Ali’ye Suriye

Paşalığını vaat ederek savaşmasını ister. Ancak Mehmet Ali sadece savaştan çekilmek

istemektedir. Bu arada Rusya Türkiye’yi istila etmeye kararlıdır ve tek başına harekete

geçer. 26 Nisan 1828’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan eder. Bunun üzerine

Mehmet Ali hem Yunan bağımsızlığının kesinlik kazandığını anlamış ve dolayısıyla

Mora’yı elde edemeyeceğini görmüştür282.

Ayrıca Fransızların Mora’ya asker çıkarmaları ve İngiliz Donanmasının Mısır

sahillerini tehdit etmesi sebebiyle İbrahim Paşa, Babıâli’den izin almadan Rum ve

Mısırlı esirlerin karşılıklı iadesi, Mora’da çeşitli yerlerde 1200 kişilik bir kuvvet

bırakılması şartı ile İngilizlerle anlaştı ve Mısır’a geri çekilmiştir (6 Ağustos 1828)283.

Yaptığı bu hareketten dolayı Osmanlı Devleti onu Navarin’de donanmanın

yakılmasından da sorumlu tutacaktır284.

Böylelikle Mehmet Ali Paşa, Navarin Vakasında hem donanmasını kaybetmiş

hem de çok sayıda asker ve mal kaybetmiştir. Buna karşılık Avrupa’ya ordusunun

kuvvetini göstermek fırsatını elde etmiştir. Ayrıca adeta bağımsız bir hükümdar gibi

Avrupa Devletleri ile anlaşma yapmıştır. Mısır ordusu, yeni savaş usul ve araçlarını

uygulamak fırsatını elde etmiştir. Bu sırada Rus savaşında yolun uzaklığını,

donanmasının çok kötü durumda olduğunu bahane ederek Babıâli’nin istediği yardımı

geri çevirmiştir. Artık Mehmet Ali Paşa kendisini Osmanlı Devleti’nden güçlü görüyor

ve bağımsızlığını sağlayacak faaliyetlere giriyordu. Mehmet Ali, Mora yerine Suriye’yi

281 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 62. Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları,s. 51–66. ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 1, s. 62–73. 282 M. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849) Egypte, Arabie, Soudan, Crete, Syrie, Paletsine, Paris, 1930, s. 147-160. Helmuth Von Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs), İstanbul, 1999, s. 52–55. 283 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 2, s. 317. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 28. ayrıca bkz. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 278. 284 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 157–159. BOA, HAT, 20203.

istemiş ancak kendisine verilmiş olan Girit Adasından başka bir kazanç elde edememiş

ve bu olaydan sonra Babıâli ile ilişkileri giderek bozulmuştur285.

Ayrıca Sultan Mahmut, Rusya ile savaşın bitişiyle Edirne barışından sonra

Mehmet Ali’den kurtulmaya çalışıyordu. Ancak Mehmet Ali bunun farkında idi ve

harekete hazırdı. Bunun dışında Rusya ile savaşta daha önce söz verdiği gibi yardım

etmek yerine İşkodra Valisi Mustafa Paşa’yı isyana teşvik eden mektupları Babıâli’nin

eline geçmiş ayrıca Mehmet Ali Paşa, Sultan Mahmut’un Mısır’dan Avrupa eğitimli

subayları gönderme isteğini yerine getirmemişti. Buna sebep olarak da bu yabancı asıllı

eğitmenlerin Mısır’da ziynetli elbise giymeye alışmış olmalarından bu halleri ile

İstanbul askeri içinde bulunmalarının uygun olmayacağı gösterilmiştir286. Bütün bu

sebeplerle iki taraf arasındaki ilişkiler oldukça gerginleşmişti287.

Mehmet Ali, Padişah’a Rusya ile savaşında yardım için yaptığı masrafların

karşılığını alamamıştı. Yunanistan’ın bağımsızlığı, ödül olarak istediği toprakları elden

kaçırmasına neden olmuştu. Kendisine önerilen Girit’i ise Yunan ihtilalinden beri isyan

halinde olması nedeniyle geri çevirdi. Suriye’yi istiyordu ve bunun için harekete

geçti288. Ordularını Fransa’nın yardımı ile daha da güçlendirdi. Fransa’nın Mehmet Ali

Paşa’ya her yönden destek olmasının sebebi ileride kendi himayesinde olacak bir Arap

İmparatorluğu kurmak istemesiydi289.

Sultan Mahmut, Mehmet Ali’yi cezalandırmak için bir plan yaptı. Buna göre

eski sadrazamlardan Selim Paşa Şam Valisi atanacak, Mısır’da bir olay çıkartılacak ve

Selim Paşa ani bir hareketle Mehmet Ali’yi bastıracaktı. Ancak Mehmet Ali,

Babıâli’deki casuslarından bu planı öğrendi. Böylece planı bozmak ve Suriye’yi ele

geçirmek için bahane aramaya başladı. Bu sırada Akka Valisi Abdullah Paşa, Mehmet

285 Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 400. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK., Ankara, 2003, s. 193–197. 286 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. 1, s. 143.287 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 8. 288 Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, s. 61. Ayrıca bkz. Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, s. 54. 289 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 55.

Ali’nin Akkâ’ya kaçmış olan kölelerini vermekte gecikiyordu, Mehmet Ali bu

durumdan faydalanmaya karar verdi290.

2. 1. 5. Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın İlk Safhası: Suriye’nin İşgali:

Paşanın girmek üzere olduğu Suriye, sırasıyla Arap, Emevi, Abbasi, Fatımi ve

Memluk istilalarını yaşamış ve 1517’den sonra Osmanlı toprağı olmuştur. Önce üç

sonra da dört paşalığa ayrılmıştır; Şam, Trablus, Halep, Sayda ve Filistin. Burada

geleneksel ayrıcalıklara sahip ve devlet içinde devlet gibi olan yarı bağımsız halklar

bulunur. Bunların başında Lübnan bölgesinde Emir Beşir Şihab tarafından yönetilen

Maruni ve Dürziler gelir. Mehmet Ali, Emirle önceden ilişki kurmuştur. Beşir sayesinde

Lübnan Dağlarından gelecek destek güvence altındadır. İbrahim Paşa ise Abdullah

Paşa’nın mütesellimlerini göndermeye çalıştığı bölgelerde yaşayan Dürzilerle irtibata

geçti ve kısa bir süre sonra sadece Emir Beşir’in oğlunu değil Mir Beşir’i de kendi

tarafına çekmeyi başardı. Kudüs ve diğer şehirlerdeki Hıristiyanlara tam bir din

özgürlüğü ve gümrük vergileri ile ayakbastı paralarının kaldırılmasını vaat etti291. Sultan

durumu öğrenir öğrenmez Akka Paşası Abdullah’a Kavalalı ile ilişkisini kesmesini

emreder ve ödül olarak da Trabluşam’ı ona bağlar. Akka hızla Kahire’deki yönetim

aleyhine yürütülen entrikaların merkezi olur. Abdullah Mısır’dan kaçanları

cesaretlendirir ve onlara sığınma hakkı sağlar. İşte yukarıda sözü edilen anlaşmazlık

buradan kaynaklanır292.

Mehmet Ali çok önceden bu işgal hareketini planladığından Suriye’ye ait hemen

her meseleye karışmıştır. Özellikle valiler arasında meydana gelen sorunlarda bir hakem

görevi üstlenmiştir. Taraflardan birini himaye ederek Babıâli’ye etki ediyor hem de

hedeflerini gerçekleştireceği alt yapıyı hazırlıyordu. Hem Suriye’de taraftar kazanıyor

hem de Sultan’ın gözünde nüfuzunu artırıyordu293.

290 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 129. Ayrıca bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 268. 291 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 303.292 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 287. 293 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 163-220. Şinasi Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, T.T.K. Ankara, 1942, s. 232.

Bunun dışında Mehmet Ali için savaş ilan etmeyi gerektiren başka sebepler de

vardı. Şöyle ki Mehmet Ali Mısır’da dut ağacı yetiştirmeyi ve ipek böcekçiliğini büyük

gayretlerle himaye ediyordu. Fakat ipek böceği tohumunu Suriye’den getirmek

zorundaydı. 1831 senesinde ise Abdullah Paşa, bu tohumun Mısır’a ihracını

yasaklamıştı. Ayrıca Mehmet Ali, Abdullah Paşa’yı doğuya olan Mısır ihracatının Sina

yarımadası üzerinden yapılmasını teşvik etmekle itham ediyordu. Çünkü bu durum

Mısır limanlarının zararına idi294.

Bu sayılanlar Mehmet Ali’nin kendisini Suriye’ye hücumunda haklı olduğunu

düşündüren unsurlardı. Mehmet Ali’nin Suriye’yi istemesinin en önemli sebebi ise

Mısır’ı Osmanlı sınırlarından uzaklaştırarak ülkesini daha emin bir duruma sokmaktı.

Mehmet Ali’nin müşavirlerinden biri olan Clot Bey bu konuda, tarihte İranlıların,

Yunanlıların, İslamların ve nihayet Türklerin Suriye üzerinden Mısır’a geldiklerinin

görüldüğünü ve bundan dolayı Mısır’ın müstakil olarak emniyet altında olmasının

ancak Suriye’yi sınır yapmakla mümkün olacağını söylemiştir295. Bazı kaynaklara göre

Mehmet Ali’nin bütün amacı Osmanlı Devleti’ni yıkmak ve onun yerine geçmek yani

Osmanlı Devleti’nin başına geçmekti. Bazı kaynaklara göre ise Mehmet Ali’nin böyle

bir niyeti yoktur. Kendisi de zaman zaman Sultan’ın hizmetkârı olarak kalmak istediğini

ifade etmiştir ancak bu sözlerini daha çok Avrupa Devletlerinin müdahalesi söz konusu

olduğunda söylemiştir296.

Bu sıralarda şartlar Mehmet Ali’nin lehine idi. 1826’da Yeniçeriler ortadan

kaldırıldıktan sonra Osmanlı Devleti ordusuz kalmasına rağmen Rusya ile savaşa

girmişti. Bir de devletin muhtelif yerlerinde isyanlar baş gösteriyordu. Suriye’de

merkezi hükümetin zayıflığı dolayısıyla bir takım yarı müstakil ve birbirinin aleyhinde

uğraşan guruplar vardı. Mehmet Ali bunları tahrik ederek birbirine kırdırdı. Neticede

kazandığı taraftarlar arasında Hıristiyanlar da vardı. Avrupa Devletleri ise bu sırada

isyan ve ihtilallerle uğraşmakta idiler. İbrahim Paşa’nın ordusu, şartların böylesine hazır

olmasından yararlanarak Ekim 1831 sonlarında Sina’ya girmiştir297. Birlikler Hayfa’yı

alırlar ve Akka önlerine gelirler. Bu sırada Sultan Mahmut bir uzlaşmaya varmaya 294 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 37. 295 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 35. 296 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 199–200.297 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 233.

çalışır. Sultanın temsilcileri 28 Aralık 1831’de İskenderiye’ye gelirler Paşa onları kabul

eder ve Akka Kalesini alıp Abdullah’ı cezalandırdıktan sonra Akka’yı Sultana

vereceğini söyler. Bunun üzerine Sultan Abdullah’a yardım gönderir. Emir Beşir Şihab

ise ayaklanarak İbrahim’in yanında yer alır. İbrahim Paşa Gazze, Kudüs ve Yafa’yı

aldıktan sonra Akkâ Kalesini altı ay muhasara ederek teslim olmaya mecbur etmiştir298.

Abdullah Paşa, İskenderiye’ye gelir ve Mehmet Ali’den af diler. Onun Hicaz’a

yerleşmesine izin verilir. Akka zaferinden sonra Mehmet Ali, Sultana bir mektup

yazarak barışmak ister. Ancak kendisine Trablusşam ve Akka valiliklerinin yanı sıra

Mısır Paşalığının da tekrar bağışlanmasını ister. Babıâli ise bu cürete karşılık Mehmet

Ali Paşa’yı asi ilan eder299.

Bunun üzerine Mehmet Ali artık kaçınılmaz olduğuna inandığı ikinci saldırı için

hazırlıklarını hızlandırır. Oğluna asker, para ve malzeme gönderir. İbrahim hiç bir

direnişle karşılaşmadan 13 Haziran 1832’de Suriye’nin başkentine girer. Şam garnizonu

komutanı Ali Paşa kaçar. Şam’ın düşmesinden sonra imparatorluk ordularının bir

bölümü Hüseyin Paşa komutasında yürüyüşe geçer. Ancak hiç acele etmez ve Humus’a

gitmeden Asi ırmağı kıyısında kendisine verilen bir ziyafete katılır. İbrahim Paşa buraya

sabah ulaştığında yapılan savaşta Hüseyin Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu,

Beylan denilen bu yerde Mısırlılara yenilmiştir (29 Temmuz 1832)300.

İbrahim Paşa, 10 Temmuz 1832’de altı bin süvari ve dört bin piyadeden oluşan

ordusu ile Hama’ya girer. Ardından 14 Ağustos’ta Halep’i ele geçirir. 28 Ağustosta ise

Antakya’ya girer. İbrahim Paşa burada bir tabya inşa etmek amacındadır. Bunun için

etrafa mühendisler gönderir ve uygun yerlerin tespit edilmesini ister. Maraş ile Antep

arasındaki köylere kazma, kürek ve kereste döktürerek iki bin kadar ameleyi tabya

inşası için görevlendirir. Söz konusu mahaller Antep’e beş ve Maraş’a dokuz on saatlik

mesafedeydi. Bu durumdan Maraş Beylerbeyi rahatsızlık duyarak durumu merkeze

298 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. III, s. 684–689. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 291. 299 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, T.T.K., Ankara, 1953, s. 292. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 298. 300 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 199-202.

bildirmiştir. İbrahim Paşa bu tabyaları kendilerini muhafaza etmek için inşa ettiğini

söylemekteydi. Asıl amacı ise Torosları aşarak Anadolu’ya girmekti ve bunu başardı301.

Bu zaferden sonra Mehmet Ali Paşa, ıslahatın yarattığı hoşnutsuzluktan

yararlanmayı düşünerek Anadolu’daki valilerle mektuplaşıp bunları isyan ettirmeye

uğraşmıştır. Buna karşılık Babıâli, Anadolu ve Rumeli’deki taraftarları olanlara karşı

tedbirler almak için oraların halkına talimat göndermiştir. Mehmet Ali Paşa’nın Suriye

talebinde ısrar etmesi ve aldığı yerlerden geri çekilmeyi reddetmesi üzerine Sultan

Mahmut, Sadrazam Reşit Paşa kumandasında 60.000 kişilik ikinci bir ordu

göndermiştir. Konya’da yapılan savaşta Osmanlı ordusu tekrar bozguna uğramış ve

Reşit Paşa esir düşmüştür. İbrahim Paşa Konya’yı ele geçirerek Kütahya’ya kadar

ilerlemiştir302. Bunun üzerine Osmanlı ordusunun durumu ve işin siyasi bir şekil alması

nedeniyle İbrahim Paşa ile anlaşmak için İstanbul’dan Kütahya’ya o tarihte Amedçi

bulunan Mustafa Reşit Paşa ve Tophane Müşiri Halil Paşa gönderilmişti. Amedçi Reşit

Bey’in geri döndüğünde anlattıkları durumun vehametini gözler önüne serdiğinden

derhal yeni çözümler arayışına gidilmiştir303. Ayrıca Rusya tarafından da Mısır’a özel

bir görevli yollanmış İngiltere ve Fransa Devletleri de bu duruma hemen son verilmezse

büyük olayların çıkmasından endişe ederek Mehmet Ali Paşa’ya öğütler verilmişlerdir

ancak bir anlaşma sağlanamamıştır. Böylece İstanbul’un yolu açılmıştır304.

Mehmet Ali’nin Anadolu’da ilerleyişi büyük devletleri birbirine düşürecek bir

hal aldığından bütün Avrupa Devletleri büyük bir savaşın önüne geçmek için Mehmet

Ali’yi tazyike başlamışlardır. Mehmet Ali, İstanbul’a ulaşamamışsa da Mısır, Suriye ve

Hicaz’ı yani İslam aleminin en önemli ilim, kültür merkezleri ile kutsal yerlerini

301 BOA, HAT, 276, 16198-C, 1250 Ca 23. BOA, HAT, 450, 22347-C, 1251. R. 3. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 38–63. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye 1808–1975, c. II, s. 62. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 300. Ayrıca bkz. Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, 4. Baskı, Ankara, 2006, s. 191. 302 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 221-223. Savaşların ayrıntılı anlatımı için bkz. Altundağ, Mısır Meselesi, s. 53-65. ayrıca bkz. P.M. Holt, Egypt and The Fertile Crescent 1516-1922, London, 1966, s. 176-193. 303 BOA, HAT, 20192 (1248).304 Şinasi Altundağ, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5–2, İstanbul, 1979, s. 901–905. Rifat Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 401–404. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571. Mustafa Reşit Paşa’nın İbrahim Paşa ile anlaşmak üzere verdiği mektup için bkz. İ:Hakkı Uzunçarşılı, “Amedçi Mustafa Reşit Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu”, Belleten, c. 6, T.T.K., Ankara, 1942, s. 263-267.

kapsayan Kahire, Şam, Mekke ve Medine’yi kendi idaresi altında toplamış ve

dolayısıyla İslam dünyasında Sultandan daha çok nüfuz sahibi olmuştur305.

Bu durumda Sultan Mahmut için tercih edilecek iki yol vardı. Ya Mehmet Ali ile

anlaşacak ya da ona karşı Hıristiyan bir devlet ile anlaşarak bir hanedan politikası

izleyecekti306. Padişah ikinci yolu seçti. Ancak Avrupa’dan yardım talebinin bir

tarihçesi vardır. Mehmet Ali’nin Suriye’yi işgali sırasında Osmanlı Devleti savaşacak

durumda değildi. Ne ordusu ne donanması ne de parası vardı. Bu nedenle Osmanlı,

Mehmet Ali’nin Suriye’ye olan taarruzunu kendi aleyhine bir hareket olarak kabul

etmemiş ve ancak Akka Kalesini zapt ettikten sonra üzerine ordu gönderilmiştir. Mısır

meselesi ile dört büyük devlet yakından ilgilenmekteydi. Bunlar Avusturya, Fransa,

İngiltere ve Rusya Devletleriydi. Avusturya’da Mehmet Ali’ye prensip itibariyle her ne

kadar bir ihtilalci gözüyle bakılıyorsa da Avusturya’nın büyük bir donanmaya sahip

olmaması bu taraftan Osmanlı’ya güçlü bir yardım yapılması düşünülemezdi.

Napolyon’un Mısır seferini henüz unutmamış olan Fransa’ya gelince Mehmet Ali’nin

gayreti ile Mısır’ın kalkınmasını tamamen bir Fransız eseri olarak kabul ve Mısır

askerlerinin Akka surlarına saldırısı ve bu şehrin zaptı esnasında gösterdiği cesareti

Napolyon’un kumandasındaki Fransız askerlerinin cesareti ile kıyaslıyor bu

kahramanlıkları gazetelerinde yazıyorlardı307.

O halde Mısır meselesinin başlangıcından beri Mehmet Ali lehine takındığı

tavırdan dolayı Osmanlı Devleti’nin Fransa’dan yardım istemesi düşünülemezdi.

İngiltere ve Rusya ise Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak yerine geçecek yeni ve güçlü

bir İslam İmparatorluğu kurulması ihtimali ile yakından ilgilenmekte idi. Çünkü böyle

bir kuvvet, hem Rus emellerine boğazları kapamak suretiyle bir set çekebilir hem de

Hindistan’a giden en kısa yolu kontrol altına alarak bu yolu İngiltere aleyhine

kullanabilirdi. Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nin yardım talep edebileceği iki büyük

devlet kalıyordu ki bunlar Rusya ve İngiltere idi308.

305 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 229–232. 306 Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 131. 307 BOA, HAT, 20192, (1248).308 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 222-229. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 294. ayrıca bkz. Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 241.

Sonunda Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’ya karşı Rusya ile antlaşma yapmış

ve Rusya’nın bu meseleye karışması ile Mısır sorunu, uluslar arası bir bunalım halini

almıştır.

2. 1. 6. Mısır Meselesine Yabancı Devletlerin Müdahalesi:

Mehmet Ali’nin ayaklanarak Osmanlı Devletine karşı harekete geçmesi, Avrupa

devletlerini hareketlendirmişti. Fiili bir müdahaleye geçmeden önce siyasi baskılarını

artırmışlardır. Fransa Baron Roussin’i sırf bu konu ile ilgili olarak Türkiye’ye

göndermiş, Avusturya Baron Stürmer’i, İngiltere Lord Ponsoby’i, Rusya da Kont

Orlov’u geniş yetkiler vererek Türkiye’de görevlendirmişlerdir. Fakat ilk girişim maddi

yardım vaadinde bulunan Ruslardan gelmiştir. Mehmet Ali kuvvetleri Beylan’da

Osmanlıyı bozguna uğrattığında, Sultan İngiltere’den yardım istemek için 1832 Kasım

ayında özel elçi olarak Namık Paşa’yı Londra’ya göndermişti309. Namık Paşa’ya verilen

talimat, İngiltere’den 15 parça savaş gemisi istemesi ve İngiltere buna razı olmazsa hiç

değilse İngiltere’den aylıklı subay, topçu ve deniz eri temin edilmesiydi. Namık Paşa

ayrıca Londra’ya giderken Viyana ve Paris’e de uğrayarak onların da desteklerini almak

istemiştir. Meternih, Avusturya’nın Mehmet Ali’ye bir asi gözü ile bakmakta olduğunu

ancak donanması olmadığı için yardım edemeyeceğini, padişah askeri gücüne

güvenmiyorsa Mehmet Ali’ye Suriye’yi vererek anlaşmasını ve İmparatorluğu koruması

gerektiğini söyledi310.

Namık Paşa için asıl önemli olan Londra’dan alacağı cevap idi. Namık Paşa,

Krala takdim ettiği Name-i Hümayun ile Osmanlı Devleti’nin yardımcı bir deniz gücüne

ihtiyacı olduğunu iletmişti. Ancak İngiltere’yi hiç değilse 8 parçalık bir donanma

göndermeye bile razı edememişti. Ancak Kral, Osmanlı Devleti’nin taksime uğramasına

şiddetli bir şekilde karşı çıkacağını da belirtmişti311. Bunun dışında İngiltere, gerek

Osmanlı Donanmasının başında bulunan Kaptan-ı Derya Halil Paşa ile ve gerek

Mehmet Ali Paşa ile görüşmek üzere bir kolonel görevlendirmiştir. Bu görevli Mısır ile

Osmanlı Devleti arasında, Osmanlı’nın lehine olacak bir barış sağlamakla yükümlü

309 BOA, HAT, 20392, 1250.310 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 201. 311 BOA, HAT, 20392, 1250.

idi312. İngiltere, bu kararının Osmanlıya kayıtsızlığından değil başka sebeplerden

kaynaklandığını ifade etmiştir. Bu sebepler ise şunlardır; İngiltere’de yakında genel

seçimler olacaktır ve halk Osmanlı Devleti ile ilgilenmemektedir. Muhalefet de

İngiltere’nin Mehmet Ali sorununa bulaşmasının karşısındadır. Hatta bazı bakanlar

Osmanlı devleti’nin sonunun geldiğini ve Mehmet Ali’nin başa gelmesinin daha iyi

olacağını düşünmekteydiler313. Böylece Osmanlı Devleti için tek çare Rusya’dan

yardım istemek olarak görünüyordu. Sultan, Rusya’nın İstanbul elçisi Butenov’a

Mehmet Ali Paşa’ya karşı yardım isteyerek müracaatta bulunmuştur. Rusya’nın Devleti

Aliye ile ittifakı daha önce de ifade edildiği gibi sadece Mehmet Ali’ye karşı hareket

etmek maksadına dayanmıyordu. Bu işbirliği Rusya için aynı zamanda Fransa ve

İngiltere’ye karşı da bir üstünlük anlamını taşıyordu. Rusya ile Osmanlı Devleti

arasında gerçekleşen görüşmelerde Rusya ısrarla Fransa ve İngiltere’den gelecek bir

tehdit karşısında da birlikte hareket etmek gerektiği üzerinde duruyordu. Bunun üzerine

İstanbul’a Rus Karadeniz donanması gelip asker çıkardı314. Rus donanmasının gelmesi

Fransa, İngiltere ve Avusturya’nın da Mehmet Ali’ye karşı olduklarını açıkça göstermek

zamanının geldiğini hatırlatmıştır315.

Ancak İbrahim, görüşlerini değiştirmez. Planını hızla uygulamaya ve Avrupa’yı

bir oldubitti ile karşı karşıya bırakıp onlara düşünecek zaman tanımamaya çok

kararlıdır. Tutsağı Reşit Paşa’yı yanına çekmeyi dener ve birlikte İstanbul üzerine

yürümeyi önerir. İbrahim Sultan Mahmut’un tahttan indirilerek yerine Abdülmecit’in

getirilmesine taraftardır. Abdülmecit ise bu sıralarda henüz 9 yaşındadır. Bundan

faydalanarak sarayda bir ihtilal yapmayı hedeflemektedir316.

Bu hedefini babasına bir mektup yazarak iletir. Mektubunda İstanbul’a yürümek

için babasından izin istemektedir. İleride de bahsedileceği gibi Mehmet Ali ile oğlu

İbrahim arasında önemli farklar bulunmaktadır. İbrahim tüm dünyayı istemektedir.

312 BOA, HAT, 372, 20392-A, 1250. 313 Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, s. 229-251. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), s. 202. 314 BOA, HAT, 20338, 1248, BOA, HAT, 20132, 1248. Hüner Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ankara, 2000, s. 32-35. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 312. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571. 315 BOA, HAT, 360, 20075, 1251. 316 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 223.

Mehmet Ali ise daha tedbirli davranmaktadır. Mehmet Ali, İstanbul’un alınmasının

yaratacağı önemli sonuçların Avrupa’yı harekete geçireceğinden ve büyük devletlerin

uzun süredir geliştirdikleri planı hayata geçirerek Osmanlı Devleti’nin parçalanması için

harekete geçmelerinden korkmaktadır317. Çünkü böyle bir karar İngiltere’ye Mısır’ı

alma fırsatını verecektir. Ancak İbrahim, babasından gelen talimatlara uymaz ve

yürüyüşe geçtiğini 20 Ocak 1833 tarihli bir mektupla bildirir ve Kütahya’ya ulaştığında

babasının emirlerine uymak sorumluluğu ağır bastığından durur318. İbrahim Paşa,

babasının yaptığı büyük işlerde onun en sadık bir adamı sıfatı ile rol oynamıştır.

Kazandığı büyük zaferler ile babasının siyasi başarılarına kuvvetli bir temel

hazırlamıştır. Babası kadar Avrupa’nın üstünlüğüne inanarak Avrupa medeniyetini

ülkesine sokmak için çalışmıştır. Mısır’ın bağımsızlık kazanmasını babasından daha

fazla istemekteydi. Bu yüzden İstanbul’u zapt etmeyi çok istemişti. Mehmet Ali, her

şeye rağmen bir Osmanlı olarak kaldı. İbrahim Paşa ise tam bir Mısırlı idi. Bugün Mısır,

Mehmet Ali’ye bir inkılapçı ve kurucu sıfatı ile el-kebir unvanını verdiği gibi İbrahim

Paşa’ya da el-Fatih unvanını vermiştir319.

İngiltere ve Fransa ise Rusya’nın donanmasının Karadeniz’e gelmesini

devletlerarası dengeyi ihlal sayarak Rusları İstanbul’dan çıkarmak için girişimde

bulunuyorlardı. Rusya ise Babıâli’ye 11 Temmuz’da gideceğini vaat ediyor tam o

sıralarda Mısır’a gönderilmiş olan Halil Paşa, Mehmet Ali ile anlaşmıştır. Aynı

zamanda yukarıda da ifade edildiği gibi Kütahya’da bulunan İbrahim Paşa’ya heyetler

gönderilmiştir320.

Mehmet Ali artık Osmanlı bayrağında ayrı bir bayrak kullandığı gibi kendisini

de milletin idaresi ile iktidara gelmiş bir hükümdar olarak görüyor ve taleplerini kendi

adına değil millet adına yapıyordu. Fakat Avrupa öncelikli olarak Rus müdahalesinin

kesilmesini istediğinden barış şartlarını o kadar önemsemiyordu. Bu nedenle İngiltere

ve Fransa’nın aracılığı ile Babıâli Mehmet Ali Paşa’nın ağır şartlarını kabul etmek

zorunda kaldı. İki taraf arasında Kütahya Barış Antlaşması imzalandı (14 Mayıs

317 Muhammed Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime Porte, İstanbul, 1998, s. 33. 318 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 101-114. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 316. 319 Altundağ, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, s. 905. 320 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s.10.

1833)321. Bu antlaşmaya göre Mehmet Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’ya Mısır-Sudan,

Cidde (Hicaz), Sayda (Filistin), Trablus (Lübnan), Şam, Halep ve Adana valilikleri

veriliyor bundan başka Sultan Mahmut, Mehmet Ali Paşa’yı affediyordu322.

İbrahim Paşa, sonunda Suriye’nin efendisi olmuştur. Bu sıralarda Suriye’de

sürekli ayaklanmalar görülmekteydi. Şam’da Davut Paşa, 1831 yılındaki bir

ayaklanmadan kaçmak zorunda kaldı. Yerine gelen Selim Paşa, yeni bir ayaklanmanın

sonunda kapatıldığı hapishanede öldürüldü. Öldüğü gün İbrahim Suriye’ye girmişti.

Aynı yıl Humus, üç yıl önce Şam’ın yönetimine el koymuş olan Selim Ağa Beşir’in

eline geçmişti. Gazze ve Kudüs arasında kalan Samarra ve Filistin bölgelerinden oluşan

geniş topraklar ise Bedevi Ebu Goş’un denetimi altındaydı. Bölgedeki bütün mallardan

ve Kutsal Topraklara giden herkesten vergi almaktaydı. Güney Suriye fiilen Şeyh

Hüseyin’in denetimindeydi. Halep sürekli yeniçeriler ile şerif aileleri arasında kanlı

çatışmalara sahne olmaktaydı. Lübnan’da Emir Beşir’in çevresindeki topraklardaki

karışıklılardan etkilenen Dürzi ve Maruniler bulunmaktaydı. Ülkede tarım tamamen

ihmal edilmiş, ticaret yerinde saymış durumda idi. Rüşvet ise buralarda tek hâkim idi.

İbrahim Paşa, 1833’ten 1840’a kadar bu durumu düzeltmeye çalışmıştır. Başlangıçta

Ebu Goş’un yardımını reddeder ve tutuklatır. Ülkeyi ele geçirmesine yardım etmiş olan

yerel şeflere bazı yetkiler tanır. Şeyh Hüseyin ve Emir Beşir’in yönetimlerini tanır ve

Akka’ya Mısırlı bir askeri vali atar. Suriye ve Filistin’i başkenti Şam olan tek bir bölge

haline getirir. Din ve Mezhep eşitliği ilan ederek ayakbastı parası denilen vergiyi

kaldırır. Böylece hem Hıristiyanların hem de Müslümanların desteğini kazanır. Tarımsal

faaliyetleri hızlandırır. Dut ve zeytin ağacı ekimi desteklenir. Sanayide gerçek bir atılım

yaşanmasını sağlar. Sadece Şam’da 400 bin parça pamuklu ipek kumaş üretilir. Avrupa

ile ticari ilişkiler canlandırılır, Beyrut gümrüğünün daha önce sekiz yüz kese olan yıllık

geliri Mısır yönetimi altında üç bin keseye çıkar323.

Tek ve güçlü bir yönetim tarafından uygulanan merkeziyetçilik kısa zamanda

etkilerini gösterir. Vergiler artırılır. Suriye Arapları ilk kez sivil ve askeri yönetimlere

gelirler. Maliye yönetimi Suriyeli bir Hıristiyan’a, Mehmet Ali’den, Bey unvanı alan 321 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 244-249. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 571.322 Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 404-409 .323 1 kese 500 Lurindir. Kuruş hesabıyla 800.000 kuruştan 1.500.000 kuruşa çıkmıştır.

Hanna Bahari’ye verilir324. Emir Beşir’e tam bir özerklik tanınır. İbrahim döneminde

Lübnan Dağları üç mezhebin denetimi altındadır. En kalabalık gurup Hıristiyan

Marunilerdir. Bunlar kendilerini her zaman Fransa Krallarının koruması altında

görmüşlerdir. Bunların dışında Dürziler325 ve Medler bulunmaktadır ve zaman zaman

çatışmaktadırlar326. Böylece kısaca yeni fethedilmiş ülkenin manzarasını gözler önüne

serdikten sonra söylemeliyiz ki ilerleyen zamanlarda İbrahim İle Suriye halkını karşı

karşıya getirecek gelişmeler yaşanacaktır.

Bu antlaşma, Mehmet Ali Paşa’nın zaferi anlamına geliyordu. Böylece Mısır

meselesinin birinci safhası altı yıl için Osmanlı’nın aleyhine kapanmış oluyordu. Fakat

bu mesele “Şark Meselesi”ne birleşmiş oluyor ve Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti

üzerinde mücadele ve ihtiraslarının yoğunlaşmasına yol açıyordu327.

Mısır meselesinin Osmanlı ve dünya tarihi açısından daha iyi anlaşılabilmesi

için “Şark Meselesi”nin açıklanması gerekmektedir. “Şark Meselesi” tabiri ilk defa

1815’te Viyana Kongresinde ortaya çıkmıştır. Avusturya İmparatorluğu’nun

parçalanmasını engelleyebilmek için Meternih, mutlakiyet prensiplerine dayanan bir

siyaset izlemiştir. Bu siyasetin en önemli unsurlarından biri imparatorluk halklarının

serbestlik, bağımsızlık elde etmek için giriştikleri her hareketi şiddetle bastırmaktı.

Örnek olmaması için bu siyasetin uygulanması gereken bir yer de Osmanlı Devleti idi.

Osmanlı’nın Balkanlarda ve diğer köşelerinde çeşitli milliyetlere mensup halkların ve

valilerin ayaklanması ile yıkılacak olmasından en fazla Rusya kuvvetlenecek bu da

devletlerarası dengeyi bozacaktı. Buradan anlaşılmaktadır ki “Şark Meselesi”, Osmanlı-

Rusya ve Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve yıkılmaması

konusundaki ilişki ve mücadelesidir328.

324 BOA, YEE, 91-1, 29 Z. 1255. 325 Mısır’da hüküm sürmüş olan Fatımilerden Hakim bi Emrillah, Allahlık davasına kalkmış ve bir kısım halk buna inanmıştır. Muhammed Dürzi ona ilk inananlardan ve akidesini yaymaya çalışanlardandır. Sonra kendileri gibi düşünmeyen Müslümanların baskısı ile Mısır’ı terk etmişler ve Şam civarına gelmişlerdir. Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul, 1986, s. 91. Ayrıca Dürziler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Ahmet Bağlıoğlu, Ortadoğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Fırat Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 11, Tarih Şubesi Yayınları No. 10, Elazığ, 2006, s. 27-31. 326 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 329-334. 327 Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 136. Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s.10.328 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 45-46. Şark Meselesinin Hz. Nuh’tan başlayan ve günümüze kadar devam eden bir mesele olarak ele alınmasını ve değerlendirilmesini doğru bulan tarihçiler olduğu gibi bazı görüşlere göre Şark Meselesi, Türklerin Avrupa’ya ayak basmaları ile yani M. XIV. Yüzyıldan itibaren

Rusya, Sultan Mahmut’a verdiği sözü tutup kuvvetleri geri çekmeye başlamış

ancak hareketlerinden önce karşılıklı yardım antlaşması adı altında sekiz yıllık Hünkar

İskelesi329 Antlaşması’nı imzalamıştır (8 Temmuz 1833)330. Bu antlaşma altı açık biri

gizli olmak üzere yedi maddeden ibarettir. Açık maddeler karşılıklı yardımla ilgili olup

gizli madde ise Çanakkale Boğazı’nın Rusya hariç diğer devletlerin savaş gemilerine

kapatılması ile ilgiliydi. Babıâli ile Mısır arasında bir savaş çıkması durumunda Rusya

yasal olarak Boğazların denetimini eline alabilecektir331. Bu durumda Mehmet Ali

Sultan’a karşı daha bağımsız olmuş, Sultan ise yabancı bir devletin kontrolü altına

girmiştir. Anlaşıldığı gibi bu antlaşmadan çıkan tek galip Türkiye’ye bir ipotek koymayı

başarmış olan Rusya’dır. Öte yandan antlaşma, Batı ülkeleri ile Slavları karşı karşıya

getirir332.

İngiltere ve Fransa, bundan dolayı endişeye kapıldılar ve Çanakkale’ye müşterek

bir donanma göndermişlerdir. Avusturya, Rusya ve daha sonra Prusya ise

Münchengratzch protokolünü imzalamışlardır. Bu protokol ikisi gizli beş maddeden

müteşekkildir. Birinci maddede imzası olan bütün devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun

Osmanlı Hanedanın elinde kalmasını temin etmeyi üzerlerine almaktaydılar ikinci

maddeye göre ise Mehmet Ali Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarını ele

geçirmesine müsaade edilmeyecektir333. Gizli maddelerden birinde ise eğer Osmanlı’nın

yıkılması engellenemezse devletler dengesinin bozulmaması için hep birlikte hareket

edeceklerini karara bağlıyordu. Şöyle ki Avrupa Türkiyesinde büyük bir Yunan

hükümeti yerine küçük prenslikler kurulacaktı334. Görüldüğü üzere Mısır Meselesi

Avrupa Devletlerini telaşlandırmış ve harekete geçirmiştir. Bu antlaşmadan sonra Mısır

Meselesi Avrupa’nın siyasi meselesi haline gelmiştir.

başlamıştır. Şark Meselesi ile ilgili çeşitli görüşler hakkında bkz. Raif Karadağ, Şark Meselesi, İstanbul, 2005. 329 İstanbul’da Boğaziçi’nde bir semt.330 Cunnigham, Eastern Questions in The Nineteenth Century, s. 65-68. ayrıca bkz. Stanford Shaw, EzelKural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Reform, Devrim ve Cumhuriyet 1808–1975, c. II, s. 63. 331 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 62. Antlaşmanın tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 297-299.332 Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 59. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 326-328. ayrıca bkz. Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 409-412.333 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 252-268. 334 Altundağ, Mısır Meselesi, s. 164. ayrıca bkz. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 35

Olayların gelişmesinden anlaşıldığı üzere ne Sultan Mahmut ne de Mehmet Ali

Kütahya Antlaşmasından memnun olmuşlardır. Demek oluyor ki bu antlaşma savaşa

hazırlanmak için bir mütareke olarak kabul ediliyordu. Sultan Mahmut bu antlaşma

şartlarını çok ağır bulmuştur. Mehmet Ali ise padişahın ilk fırsatta kendisine darbe

indirmek isteyeceğinin farkındadır. Zaten Mehmet Ali ve oğlu bu sıralarda Mısır’ın

bağımsızlığını sağlayacak diplomatik faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Ayrıca Mehmet

Ali bu barış döneminde yeni gemiler inşa ettirdi, Suriye kasabalarında askerler için

sığınaklar ve hastaneler yaptırdı. Politik olarak Mehmet Ali’nin tek amacı bağımsızlık

değildi. O, sahip olduğu tüm ülkelerde ırsi bir mülkiyet hakkı elde etmeyi

hedeflemekteydi335. Bununla yetinmeyen İbrahim Paşa, Hilafeti İstanbul’dan Kahire’ye

getirmeyi planlamaktadır. Buna karşılık Padişah da Osmanlı ordusunu yeniden

düzenlemek üzere Prusyalı General Moltke ile diğer Prusyalı subayları İstanbul’a

çağırmıştı336.

Bu mütareke döneminde özellikle İngiltere, Rusya’nın Hünkar İskelesi

muahedesi ile elde ettiği faydaları yok etmeye ve yeni ihtilaflar çıkarmaya başlamıştır.

İngiltere ve Fransa bu antlaşmaya 1833 sonbaharında itiraz ettiler. Bu iki devlet

öncelikle İstanbul’da olayların ne şekilde cereyan edeceğini izlemeye başladılar. Rusya

boğazlara girerse müdahale edeceklerdi. 1833’ün sonunda Parlmerston, Rusya’nın

Babıâli’nin iç işlerine karışmasının engellenmesi gerektiğini vurguluyor ve bu konuda

“İngiltere Hükümeti’nin amacı barışın korunmasıdır. Biz politik güçlerde meydana

gelecek büyük değişikliklere karşıyız çünkü böyle bir durum savaşlara yol açacaktır”

diyordu. Fransa da statükonun korunmasından yanaydı ve İngiltere gibi, Rusya’nın

Hünkar İskelesi Antlaşmasını kullanarak Babıali üzerinde nüfuzunu artıracağından

endişe etmekteydi. Bu yaklaşım İngiltere’yi, Mehmet Ali’yi engelleme konusunda

Fransa ile yardımlaşabileceği konusunda umutlandırdı. Rusya ise ne Sultanın ne de

Mısır Paşası’nın bir zafer kazanmasını istemekteydi. Kısaca 1833’ün sonunda Rusya’yı

da kapsayan Avrupalı kuvvetler, statükonun korunmasından yana idiler. Bunun yanı sıra

Palmerston, Osmanlı’nın ayakta kalabilmesi için acilen modernleşme çalışmalarına

başlaması gerektiğini fark etmiş ve askeriye, maliye ve donanmasına yeni düzen

getirmesinin sağlanmasını isteyerek önceliğin orduya verilmesi gerektiğini ifade

335 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 109.336 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, s. 210.

etmiştir337. Bunun dışında İngiltere, Suriye halkını isyana teşvik etmiş ve Osmanlı

Devleti’ni kışkırtmıştır. Bu sırada Sultan Mahmut ile Mehmet Ali adeta iki düşman

komşu ülke haline gelmişlerdi. Sultan Mahmut, Hafız Mehmet Paşa’yı Sivas Eyaleti

Müşirliğine getirerek doğuda bir ordu hazırlamak üzere görevlendirdi. Bu arada

Fransa’nın baskısı ile kesin bir antlaşmaya varılmak istendi ve Beylikçi Sarım Efendi

Mısır’a gönderildi. Söz konusu antlaşmanın esası Suriye’nin Akka’ya kadar olan

kısımlarının Mehmet Ali’ye bırakılarak diğer bölgelerini Osmanlı Devleti’ne iadesinden

ibaret idi. Fakat Mehmet Ali buna kesinlikle yanaşmadığı gibi Gülek Boğazı’nı tahkim

etti338.

Babıâli ile Mehmet Ali arasındaki müzakerelerin sonuç vermemesi üzerine

Mehmet Ali, Kahire’de bulunan büyük devletlerin konsoloslarına bağımsızlığını ilan

etmeye karar verdiğini bildirdi ancak reddedildi339. Rusya elçisi vasıtasıyla Mehmet

Ali’nin Devleti Aliye’nin lehine olacak bir antlaşmaya razı olmadıkça ve oğlu İbrahim

Paşa, Anadolu’yu tamamen boşaltmadıkça İstanbul’da bulunan Rus asker ve

gemilerinin geri çekilmeyeceklerini merkeze iletiyordu340.

Sultan Mahmut’un Rusya’dan yardım istemesi şan ve itibarına indirilmiş büyük

bir darbe idi. Kendi Valisine yenilen Sultan Mahmut’un Mehmet Ali’ye karşı Avrupa

Devletlerinin desteğini aramaya devam ettiğini görüyoruz341. İngiltere’nin yardımını

sağlamak için kendisiyle ticaret antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma gereğince

İngiltere, Osmanlı topraklarında ayrıcalıklar elde edecekti. Bu antlaşma Mısır’ın bütün

gelir kaynaklarını tek elden idare eden ve mali gücü buna bağlı olan Mehmet Ali’nin

iktisat politikasına İngiltere tarafından vurulmak istenen bir darbe idi342. Mehmet Ali

Paşa, antlaşmanın tekellerle ilgili hükümlerine itiraz etmesine rağmen uygulamayı kabul

etmiştir ve bu antlaşma Mısır’dan çok Osmanlı Devleti’ne zarar vermiştir. İngiliz

Hükümeti açısından Rusya İle Osmanlı arasındaki antlaşmayı değerlendirirsek

görülecektir ki özelliklede dış politika ile ilgilenen Parlmerston bu antlaşmayı tepkiyle

337 Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 110-112. 338 BOA, HAT, 20441-A, 1254. 339 BOA, HAT, 377, 20483, 29 Z 1250. Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 572.340 BOA, HAT, 20192, 1248. 341 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, İstanbul, 1999, s. 35. 342 BOA, HAT, 20100-A, 1250. Reşat Kaynar, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, T.T.K., Ankara, 1991, s. 153-159.

karşılamıştır. Parlmerston’un rahatsız olduğu diğer bir konu ise İngiliz tüccarlarının

işini zorlaştıran, Mehmet Ali’nin saldırgan sanayi politikasıydı. Mehmet Ali’nin

sanayileşme politikasının temeli, ülkenin bütün ithalat ihracat kaynaklarının valinin

kontrolünde olmasına dayanmaktaydı. Bu politika İngiltere’nin serbest ticaret

politikasına ters düşüyordu. Mısır’ın Suriye’ye doğru genişlemesi, İngiliz malları için

önemli bir pazar olan Ortadoğu’daki ticari çıkarlarına ters düşüyordu. 1830’larda İngiliz

ekonomisi önemli krizlerden geçti ve İngiltere, sanayisini kurtarmak için saldırgan bir

ihracat politikası uygulamak gerektiğine inandı. Bu politika özellikle Parlmerston

tarafından desteklenmekteydi343. Ancak bu durum da Mısır’ın ticari çıkarlarına zarar

veriyordu. Mehmet Ali bunun üzerine Mısır ürünlerini İngiltere’den daha ucuza

satmaya ve Mısır’ın menfaatleri için Suriye’nin kaynaklarını en iyi şekilde kullanmaya

çalıştı.

İngiliz ticari menfaatleri, Doğu Akdeniz piyasasının İngiltere mallarına

kapatılması tehdidiyle sarsıldı. Parlmerston, Osmanlı Sultanı’ndan yardım isteyerek bu

sıkıntıdan kurtulmak istedi. 1838’de böylece Osmanlı ve İngiltere arasında söz konusu

ticaret antlaşması, Balta Limanı Antlaşması imzalandı. Antlaşma, ithalat ve ihracat

vergisinde İngiltere’nin ve diğer bütün Avrupalı tüccarların lehine idi. Bu antlaşma,

Mehmet Ali’nin ekonomik temellerini sarsmak için tüm tekelleri kaldırmakta ve

böylece Mehmet Ali’nin ordusunu finanse etmesini engellemekteydi. Antlaşmayı

hazırlamış olan İngilizler aynı zamanda Osmanlı’nın da ekonomisini çökertmiş

oluyordu ancak ayrıntılar konusunda Osmanlı bilgilendirilmemiştir. Antlaşmanın

şartları tam da Osmanlı ile Mısır ordularının savaştıkları Suriye ve etrafında

uygulanabilecekti344.

Bu süre içerisinde Mehmet Ali hâkimiyetini Bahreyn adalarına kadar genişletmiş

böylece Akdeniz üzerinden Hindistan’a giden deniz yollarının ikinci kapısını da ele

geçirmiştir. Şattül Arab’a bir donanma gönderdi, Basra, Bağdat ve İran ile ilişki kurdu.

İbrahim Paşa’nın Bağdat’ı ele geçirmeye çalışmasından endişe eden Babıâli, Bağdat

343 J. B. Kelly, “Mehemet Ali’s Expedition to The Persian Gulf: 1837-1840”, Middle East Studies, I. Bölüm, c. 2, No. 1, Ekim 1965, s. 31-32. 344 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 63-64

Valisi ile haberleşmeye çalışmış ve bir tedbir olarak bölgeye asker sevki yapılmıştır345.

Böylece Mehmet Ali, İngiliz-Rus rekabet sahasında İngiltere aleyhine dikkate alınması

gereken bir güç haline geldi. İngiltere’nin Süveyş-Kahire arasında bir demiryolu inşa

etmek gibi isteklerini kesinlikle reddetti346.

1839 yılına gelindiğinde Fırat havalisinde yaşayan Kürtler Osmanlı Devleti’ne

asker vermemek için isyana teşebbüs ettiler. İbrahim Paşa da bu sıralarda

ayaklanmalarla uğraşmaktaydı. Bu ayaklanmaların sebepleri ise şunlardı;

1. Suriyeliler, Mısırlı fellahlardan dik başlı idiler ve baskılara karşı uysal

davranmamaktaydılar.

2. Mehmet Ali’nin ordularını beslemek ve asker sayısını artırmak için paraya

duyduğu ihtiyacı Suriye’de yeni vergiler koyarak elde etmeye çalışır. Ancak Suriyeliler

ağır vergilere karşı direnmektedirler.

3. Zorunlu askerlik sistemi Suriyeliler tarafından reddedilmiştir ve askere

almalara karşı ayaklanmalar çıkmaktadır.

4. Bu ayaklanmalar aynı zamanda Sultan’ın gönderdiği casuslar vasıtasıyla da

kışkırtılmaktaydı.

Bu isyanlar neticesinde İbrahim hem oldukça fazla kayıp vermiş hem de halkın

hoşnutsuzluğu giderek artmıştır347. Gerek Osmanlı gerekse Mısır Valisi isyanları

bastırmak için asker sevk ettiler. Mehmet Ali, oğlunun isyanlar karşısında zor durumda

olduğunu öğrenince kendisi de Suriye’ye gelerek yaptığı hücumlar neticesinde isyanları

bastırmıştır348. Nisan ayında Mısır ve Osmanlı orduları birbirlerine çok yaklaştılar. Bu

sırada II. Mahmut Hünkar İskelesi anlaşmasına dayanarak Rusya’dan yardım istedi.

Rusya bu yardım talebini reddetti. Rusya bu teklifi, Avrupalı devletlerin kendisine karşı

cephe almaları ihtimali sebebiyle reddetmiştir. Bu gergin ortamda nihayet Çerkez Hafız

Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Fırat’ı geçip Halep’e doğru ilerlerken Nizip’te

Mısır ordusu ile karşılaşmış ve yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenilerek dağılmıştır (24

Haziran 1839). Bu yenilgilerde subay etkeninin önemli bir payı vardı. Sultan Mahmut, 345 BOA, HAT, 377, 20477-D, 1251.L.26, BOA, HAT, 377, 20477-F, 1251.L.26. BOA, HAT, 379, 9 S. 1255. 346 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA.,c. 7, s. 572.347 BOA, HAT, 20428-A, 1254. 348 BOA, HAT, 379, 20519-C, 1253.

Mekteb-i Ulum-u Harbiye’yi ancak 1834’te kurarken Mısır’da Fransız Albay Seve

(ihtida edip Süleyman Paşa el Fransavi adını almıştır) komutasında Asvan’da bir harp

okulu 1816’da kurulmuş ve üç yıl sonra bizzat İbrahim Paşa dâhil 500 subay

yetiştirilmişti. Nizip’te savaş devam ederken Sultan ölüm döşeğinde idi ve bu yenilgi

haberini almadan vefat etmiştir (30 Haziran 1839)349.

Bu arada Hafız Paşa sadarete gönderdiği bir mektupta Avrupa Devletlerine

güvenmemek gerektiğini ve onlara karşı çok dikkatli bir politika izlemek gerektiğini

anlatmıştır. Hafız Paşa’ya göre Avrupalı Devletler, Osmanlı Devleti’ne de muhalefet

edebilirlerdi. Mevcut gelişmeler karşısında Mehmet Ali’nin bağımsızlık isteğini

muhalefetle karşılayan Avrupa Devletleri uygun şartlar oluştuğunda Mısır Paşasını

destekleyebilirlerdi350. Avrupa Devletlerine duyulan bu güvensizlik, onların yardımına

duyulan ihtiyaç nedeniyle uzun sürmemiştir.

Nizip bozgunu ile İngiltere hemen harekete geçmiştir. Çünkü Hünkâr İskelesi

Antlaşmasından sonra artık Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmamaya karar vermişti.

Böylece Mısır meselesinin ikinci safhası başlamıştır.

2. 1. 7. Mısır Meselesi Hakkında Avrupa Devletlerinin Politikaları:

II. Mahmut’un yerine henüz 16 yaşında bulunan en büyük oğlu Abdülmecit

geçti. Sultan Abdülmecit, tahta geçer geçmez Mısır meselesinin tesviyesine girişmişti.

Sultan, Mehmet Ali’yi affettiğini söyledi ve ona Mısır Valiliğini miras yoluyla

sülalesine bırakmayı vaat etti. Ancak bu haber Kahire’ye ulaşmadan Mehmet Ali’nin

eski düşmanı Hüsrev Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesiyle iş değişmiş, Hüsrev’in

düşmanı olan Kaptanı Derya Ahmet Fevzi Paşa, bunun haberini alınca Çanakkale’den

kalkarak İskenderiye’ye ulaşıp donanmayı Mehmet Ali’ye teslim etmiştir. Böylece

Osmanlı Devleti, ordusuz ve donanmasız duruma gelmiş ve Mısır meselesini çözmek

349 Savaşın ayrıntıları için bkz. Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, s. 325-333. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 316. Kurdakul, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi, s. 62-64. Kaynar, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, s. 158-161. Uçarol, “Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, s. 412-416. Holt, Fertile Crescent, s. 186. ayrıca bkz. Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara, 2006, s. 87. 350 BOA, HAT, 26018-B, 1254.

biraz daha zor bir şekil almıştı. Ayrıca Mehmet Ali’nin affını içeren Hattı Hümayun’u

Mısır’a götürmekte olan Akif Efendi, Mehmet Ali’nin Suriye’yi talebinde ısrar etmesi

üzerine bir sonuç alamadan İstanbul’a dönmüştür351.

Bu sırada Palmerston, 25 Haziran’da İngiltere’nin Akdeniz filosuna Mısır ve

Suriye arasındaki deniz iletişimini kesmeleri emrini verdi. Filonun bir bölümü

İskenderiye’ye gidecek ve çatışmaların hemen sona erdirilmesi için olumlu emirler

verecekti. İngiltere’nin bu şekilde harekete geçmesinin sebebi 1838’de imzalanmış olan

Balta Limanı antlaşmasıdır. Bu antlaşma Osmanlı pazarını İngiltere’ye adeta teslim

ediyor ve bununla Osmanlı Hükümeti yed-i vahid usulünden vazgeçiyordu. Bu büyük

taviz Mısır kalkınmasının da temelini sarsıyordu. Ayrıca Abdülmecit’in cülusunu

takiben ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı da Osmanlı Devleti’ni Avrupa kamuoyuna

iyi göstermekteydi352.

Krizin ilk haftalarında büyük güçler Viyana’nın müzakere merkezi olması

konusunda karar birliğine vardılar. Babıâli, Mehmet Ali’nin talebini kabul etmek

zorunda kaldı. Fakat İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Hünkâr İskelesi Antlaşmasından

faydalanarak İstanbul Boğazına girmesinden endişe ederek Mısır Meselesini bir Avrupa

Meselesi haline getirmeye karar vermişlerdir. Bu şartlar altında Avusturya, daha ciddi

bir şekilde olaya müdahale etmek yönünde karar vermiştir. Zaten bir süredir Meternih,

Osmanlı’nın Viyana Sefiri Rıfat Bey ile bu konuda görüşmelerini sürdürmekte ve

Babıâli’ye gönderdiği mektuplarda Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunmasından

yana olduklarını iletmektedir353.

Böylece Avusturya Hariciye Nazırı Meternih’in hazırlamış olduğu nota, 27

Temmuz 1839 tarihinde Babıâli’ye verilmiştir. Bu notada, Şark Meselesi hakkında beş

devletin ittifakı kati olduğundan Babıâli’ye haber verip bu devletlere danışılmadan bu

konuda hiçbir karar verilmemesi tavsiye edilmiştir. Söz konusu notada “… Saltanat-ı

Seniye’nin tamamiyet-i arazi ve istiklal-i âlisini muhafaza etmek ve tahsil-i arazi

veyahud… ahvâl-i hazireden istifâde… hususlarını ilânnâme-i mezkure muktezâsınca

351 BOA, İ.MTZ. 05, 04 B. 1255. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 327. .Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s.12. 352 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 89. 353 BO. İ. MTZ. 05, 1-15, (15 B. 1255).

iltizam ve deruhde etmiş olduğunu ilânnâme-i mezkure feham edeceği aşikâr ve

Viyana’da mukim Fransa Devleti Büyükelçisi dahi ol misüllü bir kıt’a ilânnâme itâ

etmiş… ve Abdülmecid Han Hazretlerinin hukuk-u şahânelerini muhafaza etmek

hususunda vâki olan kararları samimi olduğu…354” sözleri ile Babıâli’ye güven telkin

edilmiş ve Babıâli’nin bu notayı kabul etmesi ile Mısır Meselesi çözüm aşamasına

gelmiştir355.

Artık İngiliz nüfuzunun Osmanlı İmparatorluğunun her alanında egemen hale

geldiği 1839-1878 yıllarını kapsayan yeni bir dönem başlamıştır. Avrupa devletlerini bir

araya getiren şey kuvvetler dengesini koruma kaygısı idi. Böylece Osmanlı

İmparatorluğunun XIX. Yüzyılda kaderinin nasıl şekilleneceği sorusu Avrupa

diplomasisinin ortak meselesi haline gelmiş oluyordu356.

Böylece Osmanlı-Mısır savaşı artık Avrupa’nın çıkarının bir nesnesi haline

dönüşmüştü. Mehmet Ali Paşa’nın kazandığı zaferin tadını çıkarmasına izin

verilmeyecekti. 25 Ağustos’ta oğluna geç kalmış bir emir göndererek Konya’ya

ilerlemesini istedi ancak İbrahim Paşa, ordusunun yorgun olduğunu ve Suriye’deki

ayaklanmaları sebep göstererek bu isteği reddetti. Bu nedenle önemli bir çatışmanın

olmadığı uzun bir dönem yaşandı. Yaklaşık bir sene boyunca Avrupa Devletleri

diplomatik oyunlar oynadılar. Şöyle ki İngiliz Hükümeti’nin Rusya’ya duyduğu

güvensizlik sürüyordu. 18 Temmuzda Palmerston, Ponsoby’e Rusya herhangi bir

sebeple Boğazlara girerse İngiliz Donanmasını Çanakkale’ye çağırmasını emretti357.

Fransız Hükümeti ise, Mehmet Ali Paşa’nın tam anlamıyla bağımsızlığa

kavuşmasını arzulamıyordu. Öte yandan Fransız subayları ve uzmanlarına dayanan

Mehmet Ali Paşa’yı da Fransa’nın piyonu olarak görmekten geri duramıyordu.

Mısır’daki Fransız ticari çıkarları büyümekteydi ve Doğu Akdeniz’de önemli bir tehlike

haline gelen İngiliz hâkimiyetine karşı Fransız etkisi altındaki güçlü bir Mısır Devleti

Fransa’nın elinde önemli bir silah olacaktı. Bu nedenlerle Paris, açıkça Mısır karşıtı bir

tutum sergilemek konusunda isteksizdi. Fransa, Paşa’nın kazandığı zaferlerin 1833 354 BOA. İ. MTZ. 05, 1-8, (14 C. 1255).355 BOA. HAT. 33264, (1255)). Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 114. 356 BOA. İ.MTZ. 05, 3-68, 06 Ca. 1256. Halil İnalcık, Doğu Batı Makaleler I, Ankara, 2005, s. 203. 357 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 115.

yılında kazandığı ödünlerden daha fazlasını hak ettiğini savunmaya başlamıştı ve

Fransız basını da İngiltere’nin Yakındoğu politikasını giderek daha düşmanca bir

şekilde eleştirmekteydi358. Diğer taraftan Palmerston, Mehmet Ali’yi Suriye’den

çıkarmak konusunda kararlıydı. Fransa ve İngiltere arasındaki uçurumun artması

İngiliz-Rus yakınlaşmasına yol açtı359.

Bu dönemde, Osmanlı görevlileri arasında Mısır karşıtlığı bilinen Sadrazam

Hüsrev Paşa’nın 7 Temmuz tarihinde görevden alınması ile Mehmet Ali, İstanbul’a yeni

bir temsilci Sami Bey’i göndererek değişen durumdan yararlanmak istedi. Sami Bey

aracılığı ile Osmanlı filosunu iade etmeyi önerdi360. Buna karşılık fethettiği toprakları

elinde tutmasına izin verilmesini, Suriye Paşalığının kendi ailesine bırakılmasını

istemekteydi. Osmanlı Devleti ise buna cevap olarak Şam taraflarından kara ve deniz

kuvvetlerini Mısır’a çekmesi halinde kendisiyle görüşüleceğini söylüyordu361. Ancak

Osmanlı ile Mısır’ın doğrudan anlaşması ve bu antlaşmayı Fransa’nın kabul edecek

olması Londra’da sürdürülen müzakerelerin sonuçsuz kalması demekti ve Avrupa

ülkeleri böyle bir aşağılanmayı kabul edemezlerdi. Ponsoby’nin etkisi ile Babıâli 12

Temmuz’da Mehmet Ali Paşa’nın önerilerini kesin olarak geri çevirdi362. Bu arada

İngiltere ve Fransa elçileri arasında, ortaklık yapmak için görüşmeler devam

etmekteydi.

Bu sırada Osmanlı Devleti Tanzimat Fermanı’nı ilan etmiştir (3 Kasım 1839).

Bu Ferman’ın da etkisi ile Avrupalı Devletler, Mehmet Ali’ye karşı Osmanlı’yı

destekler bir tavırla Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün korunmasına dair aralarında

müzakerelere başlamışlardır. Mehmet Ali, Babıâli’nin bütün tekliflerini reddetmiş bu

sebeple İngiltere; Osmanlı Devleti, Avusturya, Prusya ve Rusya ile anlaşarak Londra

Muahedesini imzalamışlardır (15 Temmuz 1840)363.

358 BOA. İ. MTZ. 05, 2-31, 14 L. 1255. 359 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 116. 360 BOA, İ.MTZ. 05, 157-6, 15 Z. 1256. 361 BOA, HAT, 380, 30 M. 1255. 362 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 443-485. Ayrıca bkz. Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 118. 363 Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 300-302.

Bu antlaşmanın halk arasında pek hoş karşılandığı söylenemez. İmparatorluğun

birçok yerinde Müslümanlar, Hıristiyan Hükümetleri ile Babıâli’nin ittifak etmesi

karşısında Padişahın Frenkleştiği, Mehmet Ali’nin Müslüman kaldığı söyleniyordu.

Padişahın vükelası özellikle de Reşit Paşa, kâfirler tarafından satın alınmış gavurlar

olarak gösterilerek tebaalarını aldattıkları ve milletin haysiyetini alçalttıkları

söyleniyordu. Bu hususta halkın düşüncesini değiştirmek için Takvim-i Vekayi

gazetesinde, dört devlet ile yapılmış olan antlaşma hükümlerinin Hz. Muhammed’in

hadislerine uygun olduğu yönünde bir yazı yayınlanmıştır364. Ancak halkın bütün

tabakalarına yayılan bu içten içe kaynamaya mali güçlükler eklenince nihayet Reşit

Paşa’nın 1841’de azledilmesi gerçekleşmiştir365.

Bu muahede Avusturya Devletinden Baron Noyman, İngiltere’den Lord

Parlmerston, Rusya’dan Baron Brunof, Prusya’dan Baron Bülof’un ve Osmanlı adına

Büyükelçi Şekip Efendi’nin imzalarıyla Londra’da akdedilmiştir. Bu muahedeye göre

Mısır Valiliği Mehmet Ali’nin sülalesine bırakılacak, Akka, Mehmet Ali’ye kaydı hayat

şartı ile verilecek, buna karşılık Osmanlı Donanmasını iade etmekle beraber Mehmet

Ali, Hicaz, Suriye, Girit ve Adana’yı tahliye edecektir366. Bunu on gün içerisinde kabul

etmezse Akka’yı kaybedecek, ikinci on günlük süre içinde kabul etmezse Padişah,

Mısır’a dair teklifini geri alma konusunda serbest kalacak ve müttefik devletler de

kendisine yardım edeceklerdir367.

Bu antlaşmalar, Fransa’nın da kabul edebileceği bir çözüm bulma arayışının terk

edildiği anlamına geliyordu. Dört devletin Fransa’yı dışarıda bırakan bu kararları

Fransa’da büyük tepkilerin doğmasına yol açtı. Fransa kendini hakarete uğramış addetti.

Mehmet Ali, Fransa’nın desteğine güvenerek kendisine verilen ultimatomu reddetmiş

ve Babıâli de kendisini asi ilan etmiştir. Mehmet Ali, müttefik devletlerin kuvvetlerine

mukavemet edebileceğini düşünmekteydi368.

364 BOA, İ.MTZ. 05, 4-109, 02 N. 1256. 365 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, s. 52-53. 366 BOA. İ.MTZ. 05, 8-216, 25 R. 1257. 367 Antlaşmanın tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s. 303-308. Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 331-335. 368 BOA, İ. MTZ. 05, 1-15, 15 B 1255. BOA. İ.MTZ. 05, 7-182, 29 Z. 1256.

Bunun dışında onu bu düşünceye sevk eden bazı politikalar belirlemişti. Osmanlı

tahtını ele geçirirse Avrupa Devletlerine bazı yerler vererek onların sessiz kalmasını

sağlamayı planlıyordu. Asya ve Sudan İmparatorluğu kurmayı başından beri

istemekteydi. Bu hayalini gerçekleştirmek için Rumeli’yi Rusya ve Avusturya’ya, Girit,

Sakız ve Kıbrıs adaları ile Akdeniz Cezayir’i ile Tunus ve Trablus’u İngiltere ve Fransa

arasında taksim edeceğini anlatan bir layiha bile düzenlemiş ve bu layihayı Avrupa

Devletlerine ulaştırmıştı. Böylece, kendi bağımsızlığının tanınmasını istemişti.

Reddedilince yeni bir layiha düzenleyerek bu kez Anadolu’nun Gülek Boğazı’ndan

ilerisini de vermeyi vaat etmiş ve yine reddedilince bu devletlere karşı kendi kuvvetinin

ileri olduğuna duyduğu inançla tek başına bağımsızlık mücadelesi vermeye kalkışmıştır.

Oysa Mısır ordusu Kütahya önlerine geldiğinde İbrahim’in İstanbul’a yürümek isteğini

reddettiği için şimdi çok pişmandı. Mehmet Ali yine de umudunu yitirmemiştir. Eğer

Babıâli ile gireceği savaşı kazanırsa Anadolu’yu tamamen istila edip İstanbul’u ele

geçirmeyi planlamıştır. Zaten halkın kendi tarafında olduğundan hareketle bu durumda

Avrupa’nın kendisini tanıyacağını ümit etmiştir369. Bu kez durum farklıydı. Osmanlı

Devleti her yandan Mehmet Ali’yi sıkıştırıyordu. Anadolu ve Rumeli’de Mehmet Ali

Paşa’ya taraftarlık edenlerin mevcudiyeti merkez tarafından bilindiğinden Mehmet

Ali’nin hareketlerine destek verecek olanlar hakkında bir emirname gönderilmiştir.

Böylece, halkın desteğini Mehmet Ali Paşa’dan çekmek amacı güdülmüştür370.

Verilen süre sonunda askeri harekât başlamıştır (12 Eylül 1840). Mısır’dan

İbrahim’in ordusuna mühimmat ve asker gönderilmiştir. Bu arada Osmanlı Devleti de

bölgeye çeşitli vilayetlerde asker sevki yapmıştır. Ancak müttefik devletlerin donanması

Suriye kıyılarını bombardıman ve zapt ettikten sonra İbrahim Paşa, Mısır’a çekilmeye

karar vermiştir371. Bu yenilgisi üzerine ordusunun sancağı alınarak, savaş sırasında

orada bulunan İngiltere’nin İskenderiye Konsolosu Kolonel Hercis tarafından İngiltere

Sefaretine verilmiştir. Konsolos tarafından sancağın Padişah’a sunulması üzerine

kendisine nişan verilmiştir372.

369 BOA, YEE, 91-1, 1255. 370 Talat Mümtaz Yaman, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın İsyanı Üzerine Anadolu ve Rumeli’ye Gönderilmiş Olan Bir Emirname”, Tarih Vesikaları, c. 1, S. 1-6, Havran, 1941, s. 426-429. 371 BOA, İ.MTZ. 05, 3-1, 25 R. 1255. BOA. HAT. 376, 20463-A, 29 Z. 1254. Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 120-122. Ayrıca bkz. Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, 16-17. 372 BOA, İ.MTZ. 05, 4-103, 25 Ş. 1256.

İbrahim Paşa’nın bu kez yenilmesinin sebepleri üzerinde durmak gerekir. Bunun

sebebi yedi sekiz yıldır yönetimi altında bulunan Suriye halkının adalet umutlarının

kırılması ile neye uğradıklarını anlayamadıklarından kendisine yüz çevirmeleridir373.

Ancak asıl önemli sebep maaşları ödenmeyen askerlerin Osmanlı Devletine

sığınmalarıdır. Bu dönemde bir alay Mısır askeri Osmanlı ordusuna katılmıştır. Bunlar

on dört aydır maaşlarını alamadıklarını söylemişler ve bir alay asker sayesinde Osmanlı

ordusu yirmi iki alaya çıkarken Mısır ordusu güç kaybetmiştir374.

Bunun üzerine Mehmet Ali, barış istemek zorunda kalmıştır. Mehmet Ali,

kendisi ve ailesinin geleceği konusunda endişelidir. Sülalesinin elinden Mısır’ın

alınmamasını istemektedir ve bu istek her devlet tarafından haklı görülmüştür ve

nihayet 15 Kasım 1840’da İngiliz Amirali Stopford, Amiral Napier kumandasında bir

filoyu İskenderiye’ye göndermiş ve Napier, Mehmet Ali ile bir antlaşma imzalamıştır

(25 Kasım 1840)375. Mehmet Ali artık Fransa’ya güvenmeyi bir tarafa bırakmış ve

böylece Fransa-Mısır ilişkileri de sona ermiştir. Fransa Avrupa Devletlerine gösterdiği

tüm tepkiye rağmen Mısır Valisi için savaşa girmeyi doğru bulmadı376.

Antlaşmaya varılmadan önce Osmanlı Devlet adamları, Meclis-i Has’ta yapılan

görüşmelerde, şayet Mehmet Ali antlaşmayı kabul etmez ise müttefik devletlerin

kendisine yapacakları yardımı garanti etmelerini istemeyi kararlaştırmışlardır. Ayrıca

antlaşmanın şartlarını da belirleyerek bu devletlerin elçilerine iletmeyi uygun

bulmuşlardır. Böylece yeni bir sorun yaşamaktan kurtulmak istemişlerdir. Mesela

Mehmet Ali’nin bir daha Osmanlı Devleti’ne isyan etmeyeceği ve vergilerini düzenli bir

şekilde ödeyeceğinin kesinleştirildikten sonra veraset imtiyazının verilmesinin uygun

olacağı üzerinde durmuşlardır377. Böylece hazırlanan bu antlaşmaya göre Mısır Valiliği

Mehmet Ali sülalesine verilecek, buna karşılık Suriye’yi tahliye ve Osmanlı

donanmasını iade edecekti378. Böylece müttefik devletler, Mehmet Ali’ye önceden geri

373 BOA, YEE, 91-1, 1255. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, s. 277-280. 374 BOA, İ.MTZ. 05, 10 L. 1256. 375 BOA, İ.MTZ. 05, 4-1, 29 R. 1255. Holt, Fertile Crescent, s. 186-187. 376 BOA, İ.MTZ. 05, 2-60, 14 Ra. 1256. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 215. 377 BOA, İ. MTZ. 05 3-76, 19 C. 1256. 378 BOA, İ. MTZ. 05, 5-134, 26 L. 1256.

çevirdiği şartları kabul ettirmiş oluyorlardı. Antlaşma sürekli bir Osmanlı-Mısır

uzlaşmasının temeli olmuştur ve bu nedenle dost devletlerin sefir ve memurlarına,

savaşa katılmış olan yabancı subaylara Padişah’ın resmi ile nişan ve madalya

verilmiştir379. Sonuçta Padişah, söz konusu devletlerin Londra’daki elçileri ile Osmanlı

Devleti’nin Londra elçisi tarafından hazırlanmış olan fermanı ilan etmiştir (13 Şubat

1841)380.

Bu ferman hazırlanmadan önce İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali’ye karşı

çıkabileceği hiçbir konu bırakmamak için oldukça ayrıntılı düşünmüşlerdir. Daha sonra

görüşlerini Prens Meternih’e iletmişlerdir. Bütün devletlerin arasında, ferman üzerinde

bir ittifak sağlandıktan sonra Babıâli’ye bildirilmiştir. Buna göre varılan karar “…

şerâit-i mâlume-i mahsuse ile bi’t-tevârus Mısır Eyaleti devletlü Mehmet Ali Paşa

Hazretleri uhdesinde ibkâ ve takrir buyurularak ol bâbda bâlâsı mübârek Hatt-ı

Humâyun ile…” Mehmet Ali’ye bildirilecekti381. Babıâli, bu gelişmenin öncesinde,

özellikle Mısır’ın veraset usulüyle idaresi konusunda belirlenecek şartların tayini

hususunda dört müttefik devletin sefirlerini Babıâli’ye davet etmiş ve konu müzakere

edilmiştir382. Konunun böylesine ayrıntılı bir biçimde düşünülmesinin sebebi Avrupalı

Devletlerin, Mehmet Ali’nin Avrupa’nın politikasına vâkıf olduğunu ve işin nasıl

sonuçlanacağını tahmin edebileceğini bilmeleri olmalıdır383. Yani müttefik devletler,

Osmanlı’nın valisi hakkında veremediği kararı verirken, valinin yapabileceklerine

karşılık dikkatli davranmaktaydılar384. Bu da Osmanlı Devleti’nin görevlilerinin

diplomasi ve politika alanında ne kadar yetersiz kaldıklarını ortaya koyarken okuma

yazma bilmeyen ve Osmanlı Devleti’nin bir valisi olan Mehmet Ali’nin Osmanlı’nın

önünden gittiğinin bir delilidir.

Bütün başarılarına karşın Mehmet Ali, kendisinin ve İbrahim’in hayal ettiği

Arap İmparatorluğunu kuramamıştır. Bunun nedeni kısmen, etkileyemediği uluslar arası

379 BOA. İ. MTZ. 05, 1-2, (16 M. 1257). 380 BOA. İ. MTZ. 05, 2-58, (04 Ra. 1256). Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 374-387. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 328-336. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 35. 381 BOA. İ. MTZ. 05, (06 Ca. 1257).382 BOA. İ. MTZ. 05, 6-154, (07 Z. 1256). 383 BOA, İ. MTZ. 05, 1-9, (29 C. 1255). 384 Prens Meternih, Mısır Meselesi çözüme kavuşana kadar Babıali’ye öğütler vermekten geri durmamıştır. Hariciye Nezaretine yazdığı mektuplarla Babıâli’nin çözüme zarar verecek bir tavır sergilemesini engellemeye çalışmıştır. Bkz. BOA. İ. MTZ. 05, 3-78, (23 C. 1256).

etmenlerdi. Mehmet Ali, Avrupa’nın en güçlü ülkelerinin düşmanlığını kazanmıştı. En

önemlisi ise 1833 yılından itibaren Rusların İstanbul’a hâkim olma çabalarının

gerekçesi olduğu için Palmerston’un güvensizliğini kazanmıştı. Kendisine destek olan

Fransa ise yanlış yönlendirmeler yapmış ve Mehmet Ali’nin gücünü abartmıştı.

İngiltere’nin saldırısı karşısında da Paşa’yı savunmakta yetersiz kalmıştı. Bunların

dışında Mehmet Ali ordusunu beslemek ve büyük bir donanma inşa etmek için

Mısır’daki kaynaklarını aşırı derecede zorlamıştı385.

2. 1. 8. Veraset Fermanı ve Özellikleri:

Padişah, Mehmet Ali Paşa ile gelecekteki ilişkilerini “Mısır Valiliği İmtiyaz

Fermanı” başlığı ile tarihe geçen bir ferman ile belirlemiş oldu. Ferman, Mehmet Ali

Paşa’ya hitapla yazılmış ve hangi şartlar içinde Mısır’ın babadan evlada geçmek üzere

kendisine bırakıldığını açıklamıştır.

Mehmet Ali Paşa, Veraset Fermanı ile Suriye’yi kaybetti ise de öldükten sonra

evlatlarına geçmek üzere Mısır’ı kazanmış oldu386. Artık Mısır’ın tarihinde Mehmet Ali

Paşa sülalesinin rolü, iş bakımından olduğu kadar haklar bakımından da

kesinleşmiştir387.

Şartlara geçilmeden önce Mehmet Ali Paşa’nın Padişah’a bağlılığı ile Osmanlı

Devletine karşı beslediği iyi niyetlere yer verilmiş ve uzun yıllar Mısır’daki valiliği

esnasında kazandığı tecrübe göz önünde tutularak vilayetin kendisine aşağıdaki şartlarla

bırakıldığı açıklanmıştır388;

Bu Fermanda yer alan şartlar şöyledir;

1. Mısır Vilayeti hudutları, sadrazam tarafından mühürlenmiş olan haritada

gösterildiği şekilde düzenlenerek Mehmet Ali ve sülalesine veriliyordu.

385 Anderson, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, s. 123. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 487-532. 386 BOA, İ. MTZ. 05, 6-168, 29 Z. 1256. 387 BOA, İ. MTZ. 05, 6-174, 29 Z. 1256. BOA, İ.MTZ. 05, 7-84, 29 Z. 1256. 388 BOA, İ. MTZ. 05, 3-74, 11 C. 1256, Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 201.

2. Valilik, “ekberiyet” usulüyle, yani Mehmet Ali sülalesinden en yaşlı erkek

vali olacaktır. Kızların ve çocuklarının valiliğe geçmeleri konusunda hiçbir hakları

olmayacaktır. Bundan böyle Mısır Valiliğine kim gelirse bizzat Dersaadet’e gelip

memuriyeti burada icra olunacaktır.

3. Mısır Valileri her ne kadar bu ferman ile veraset imtiyazına kavuşmuş olsalar

da rütbe ve kıdem konusunda Osmanlı Devleti’nin diğer vezirleri ile eşit haklara sahip

olacaklardır.

4. Gülhane Hatt-ı Humayunu’nun prensipleri ve Osmanlı Devleti’nin diğer

devletlerle yaptığı ve yapacağı antlaşmalar Mısır için de geçerli olacaktır.

5. Vergi, Padişah adına ve devlet usullerine göre toplanacak ve bu vergiden

maktu bir miktar her yıl Babıâli’ye gönderilecek, para Padişah adına bastırılacak.

Mısır’ın ordusu barış zamanında 18 bin nefer askeri aşması caiz olmayacaktır. Kara ve

deniz subaylarından miralaylığa kadar olanlar vali tarafından atanabilecek, fakat yüksek

rütbeli subayların tayini Padişah tarafından yapılacak, Padişah’ın izni olmadıkça savaş

gemisi yapılamayacaktır.

6. İşbu şartların biri icra edilmediği takdirde bu imtiyaz veraset fermanının

derhal fesh ve nez’i irade-i seniyeye mutavakkıf tutulacaktır389.

İşte bu Fermanla Mısır’ın devletlerarası durumu değişmiş ve Osmanlı

Devleti’nden ziyade Avrupa’ya özellikle İngiltere’ye tâbi hale gelmiştir390.

1841 fermanı Mısır’ın hukuki statüsünü değiştirmiştir. Mısır artık yarı müstakil

bir devlet haline gelmiştir. Mısır’ın fiili idaresi Mehmet Ali Paşa’nın ailesine geçmiş

bundan başka Mısır Eyaletinin tabiiyetinde olan Sudan ve Kordufan ile Kızıl Deniz’in

gümrükleri idaresi de özel bir irade ile Mehmet Ali Paşa’ya verilmiştir391. Bu ferman,

Avusturya, Rusya, Prusya, İngiltere ve daha sonra Fransa tarafından garanti edilmiştir.

Bu garanti sebebiyle, ferman Padişah ile Paşası arasındaki ilişkileri düzenleyen bir

belge olmaktan çıkarak devletlerarası bir değer kazanmıştır. Artık Padişah, yalnız kendi

iradesiyle fermanın hükümlerini değiştiremezdi392.

389 BOA, Mısır Mektume Defteri, No. 15, s. 11-15. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat, c. III-IV, s. 281. 390 J. H. Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 251. 391 BOA, İ. MTZ. 05, 6-174, 29 Z. 1256. Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 36. 392 BOA. İ. MTZ. 05, 10-265, 25 B. 1258. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 85.

Ferman hükümlerince, bir eyalet olarak Mısır, Osmanlı Devleti’nin kaderine

ortaktır. Bu nedenle kapitülasyonlar Mısır’da da geçerli olacaktır. Bu eyalet, Osmanlı

İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğü konusunda Avrupa Devletleri tarafından verilecek

garantinin kapsamında olacaktır. Mısır’ın kara ve deniz kuvvetlerinin Osmanlı’nın

hizmetinde olacağını ifade eden hüküm ile Mısır, ordu ve donanmaya sahip olma

hakkını elde ediyordu. Osmanlı’nın kanunları ve imzalamış olduğu antlaşmaların Mısır

için de geçerli olması ile ilgili hüküm ise Mısır’ın yabancı devletlerle bağımsızmış gibi

ilişki kurmasını engellemektedir. Bunlardan başka Mısır Valisi Babıâli’ye her yıl belli

bir değerde vergi vermeye mecburdur. Fakat bu vergi dışında Mısır’ın gelirini dilediği

gibi kullanabilir. Bunun yanı sıra emrindeki kara ve deniz kuvvetleri ile imparatorluğun

ve yabancı devletlerin nüfuzu altında olmayan topraklar üzerinde otoritesini genişletme

yetkisine de sahiptir. İdare ve ekonomi yönünden de muhtariyeti tamdır. Yabancı

devletlerle bu hususta konvansiyonlar yapabildiği gibi istikrazlar da akdedebilirdi.

Bütün bu hükümlerden çıkan sonuca göre 1841’de Mısır’ın hayatında yeni bir devir

başlamıştır. Bu eyalet idare yönünden olduğu gibi hukuk yönünden de muhtar bir eyalet

konumuna gelmiştir393.

1841 fermanı Osmanlı-Mısır münasebetlerini düzene sokmuştur. Mehmet Ali

Paşa, Osmanlı ile yapmış olduğu savaşlarda Fransa’nın kendisine ciddi bir destek

vermediğini görmüş İngiltere’nin de menfaatleri icabı Mısır’ın Osmanlı

İmparatorluğu’ndan ayrılmasına izin vermeyeceğini anlamıştı. Bu fermanın kendisine

tanıdığı haklar ve imtiyazları yeterli görerek Osmanlı Devleti ile ilişkilerini düzeltmeye

başlamıştır394.

Böylece on yıla yakın sürmüş olan Mısır meselesi, çözülmüş olunca büyük

devletler de Londra’da toplanarak Mısır meselesinin kapandığını ilan etmişlerdir (10

Temmuz 1841)395.

Ertesi yıl da Sultan Abdülmecit, Mehmet Ali’ye “…Cenab-ı Şahaneden

müşarün ileyh hazretlerine sadaret-i uzma rütbe-i celilesi inayet ve ihsan buyurulmuş”

393 BOA. İ. MTZ. 05, 10-263, 10 B. 1258. Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 542-593. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 86. 394 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 5, s. 335. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, s. 87. 395 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 216. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 15.

bu paye sonraki valilere de verilmeye devam etmiştir396. Böylece Babıâli ile Mehmet

Ali arasındaki ilişkiler giderek düzelmeye başlar. Mehmet Ali Paşa, buna teşekkür

etmek için İstanbul’u ziyaret ermiştir (19 Temmuz 1846). 29 gün burada kaldıktan sonra

Mısır’a dönmüştür. Bu, Mehmet Ali’nin hayatı boyunca İstanbul’u ilk ve son

ziyaretidir. Mehmet Ali İstanbul’da bulunduğu sırada Padişah’la sıkça görüşmüştür397.

Barış gerçekleşince iki proje gündeme getirilir. Birincisi Fransız projesi olan iki

denizin birleştirilmesi yani geleceğin Süveyş Kanalı Projesidir. İkinci proje ise

İngiltere’ye ait bir projedir ve Kahire’yi Süveyş’e ve İskenderiye’ye bağlayacak bir

demiryolu hattıdır. İngiliz Hükümeti 1844’te Mehmet Ali’ye mühendis Galloway

aracılığı ile demiryolu projesini sunar. Projenin parasal yönünü halletmek için

Avrupa’nın en önemli sermayedarlarından birini Rotschild Ailesini Paşa ile tanıştırırlar.

Mehmet Ali, finansman önerisini, borcun ileride siyasal bir silaha dönüşebileceği

düşüncesiyle reddeder. Süveyş Kanalı konusunda ise dönemin İskenderiye Konsolosu

Ferdinand de Lesseps Mehmet Ali’yi projenin gerekliliğine inandırmaya çalışır. Bu

projeyi onaylamak için kanalın tarafsızlığı konusunda Avrupa Devletlerinden güvence

almasını ister. Böylece bu projeler hayata geçirilemez398.

Son günlerinde Mehmet Ali’de akli dengesizlik belirtileri görülmeye başlaması

nedeniyle Kavalalı’nın bakanları İbrahim’in başkanlığında bir Naiplik Konseyi kurmayı

önerirler. Böylece emirler Mehmet Ali’nin adına çıkmakla birlikte yönetim İbrahim’in

elindedir. Bu durum İbrahim Paşa tarafından hazırlanan bir tahriratta; “ma’lûm-u âlileri

buyurulduğu üzere devletlü fehametlü peder-i erkemim efendim hazretlerinin

mizâclarına ‘ariz olan inhirafdan dolayı Malta ve Napoli cihetlerinde elli günden

ziyade tebdil-i havada olub zaif vucudu oldukça perişan olduğundan mahlaslarıyla

saadetlü Abbas Paşa Said Paşa Yegen Paşa Şerif Paşa Sami Paşa Kamil Paşa hazerâtı

ve sair bu tarafda bulunan müttehizân bendegâna bire gelerek lede’l-müzâkere Cenâb-ı

Hak şevketlü Padişahımız hazretlerine tükenmez ömür ve afiyet ihsan… buyursun …

mesalih-i hayriyenin merkez-i lâyıkında ruyet olması için… beş altı kadar zât bi’intihâb

396 BOA. İ. MTZ. 05, 10-265, 25 B. 1258. 397 Sabry, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient (1811-1849), s. 565-593. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 15.398 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 399-400.

bir meclisin it’ikâdiyle mevâdın görülmesi hususuna karar verilmiş…” ifadeleri ile

merkeze bildirilmiştir399.

Zaten daha sonra Babıâli, İbrahim’i resmen Mısır Valisi olarak tanıdığını

gösteren bir ferman göndermiştir. İbrahim Paşa bu fermanı okutarak valiliğini ilan

etmiştir400. Mehmet Ali de bu sırada Napoli ve Malta taraflarına seyahat etmiştir.

İbrahim Paşa, yetmiş bir gün vali olarak kalmıştır. İbrahim Paşa, valiliği kısa sürmüş

olsa da daha önce de üzerinde durulduğu gibi babasının her başarısına ortak olmuştur.

Aralarındaki bütün farklılıklara rağmen her ikisi de Mısır’ın müstakil bir devlet haline

gelmesi ve Avrupa Devletleri standardına kavuşması için çalışmıştır. İbrahim Paşa ile

babası arasındaki farklardan biri İbrahim’in bir Mısır milliyetçisi olmasıdır. O,

Mısırlıların orduda yüksek rütbelere gelmelerini istemiştir. Babası ise bir Osmanlı idi.

Mehmet Ali, askeri ve ekonomik açıdan Osmanlı’dan bağımsız davranabilmeyi, kültürel

anlamda bağlılığını devam ettirmek istemekteydi, İbrahim Paşa ise tamamen bağımsız

olmak gerektiğine inanmaktaydı. Babası ile arasındaki çekişme son dönemlerde iyice

açığa çıkmıştır. İbrahim, babasının iyileşerek kendi valiliğini tanımamasından

çekinmektedir ve bunun için ordu ve donanmasını takviye etmiştir401. İbrahim Paşa,

babası henüz hayatta iken vefat etmiş bu nedenle yerine daha önce gönderilen fermanda

belirtilen şartlarla Mısır Eyaleti ve mülhakatının Abbas Paşa’nın uhdesine tevcih

edildiği bildirilmiştir402.

Mehmet Ali Paşa, 20 Ağustos 1849 yılında İskenderiye’de vefat etmiştir. Naşı

Kahire’ye getirilmiş ve vasiyeti üzerine kalede inşa ettirdiği camiin haziresine

defnedilmiştir403.

Mehmet Ali, uzun mücadelesi sonunda Mısır’da sadece kendi ailesi, arkadaşları

ve Kavala’dan tanıdığı kimselerden oluşan sadık bir bürokratlar gurubu oluşturdu.

İmparatorluk içinde Mısır’ın pozisyonunu değiştirmek ve Avrupa ile ekonomik

bağlarını güçlendirmek için çeşitli radikal tedbirler almış sonuçta Mısır’ın sosyal ve

399 BOA. İ. MTZ.05, 12-364, 22 Ca 1264. 400 BOA. İ. MTZ. 05, 12-377, 14 Za 1264. 401 BOA. HR. MKT., 1264 C. 28, 20-73. 402 BOA. A. DVN. MHM. 1265. 10. M., 6.A-87. BOA. A. DVN. MHM. 1265-29-Z, 7-A, 98. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 59. 403 Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 574.

kültürel haritasını değiştirmeyi başarmıştır. Yaptığı düzenlemeler sayesinde Mısır’ın

birikmiş servetini kullanarak ve daha iyi düzenlemeler yaparak Kahire’yi imparatorluk

içinde sıradan bir eyalet merkezi olmaktan çıkarmıştır. Mısır artık Paşa ve onun elitleri

tarafından yönetilen, genişleyen bir imparatorluk merkezine dönüşmüştür. Modern

Mısır tarihinin, Mehmet Ali Paşa’nın resmen göreve başlamasına rastlaması ve onun

Modern Mısır’ın kurucusu olarak anılması işte bu sebeplerden kaynaklanmaktadır404.

2. 1. 9. Boğazlar Sözleşmesi:

1841 yılı geldiğinde Hünkar İskelesi Antlaşması’nın 8 yıllık süresi bitiyordu.

Fransa daha önce Mısır sorunu çözülmedikçe Boğazlarla ilgili herhangi bir antlaşmayı

imzalamayacağını bildirmişti. Şimdi Mısır sorunu da sonuçlandığına göre devletlerin

Boğazlar konusunda bir milletlerarası antlaşma imzalamalarına hiçbir engel kalmamıştı.

Bu suretle Fransa ve Osmanlı Devleti’nin de katılmasıyla 13 Temmuz 1841’de Londra

Boğazlar Sözleşmesi denen belgeyi imzaladılar. Bu muahedeye göre Osmanlı Devleti

Suriye, Girit ve Arabistan’ı geri almış, Mehmet Ali’nin soyuna da tanınan Osmanlı

egemenliği altındaki Mısır Valiliği onaylanmış ve büyük güçler Osmanlı İmparatorluğu

barış içerisinde olduğu sürece Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının tüm yabancı savaş

gemilerine kapalı tutulmasını kabul etmişti405.

Bu sözleşmenin imzalanması ile Parlmerston bir zafer kazanmış oluyordu.

Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde himaye kurma hakkı ile Fransa’nın Mısır üzerinde

benzer bir himaye kurma hakkı kesinlikle reddedilmişti. Hünkar İskelesi Antlaşması

rafa kaldırılmış, Osmanlı Devleti hem Mehmet Ali’nin düşmanlığından hem de

Rusya’nın dostluğundan kurtarılmış ve İngiltere’nin iradesi üstün kılınmıştır. Görülüyor

ki Osmanlı Devleti, yedi yıl süren Mısır buhranını tek başına çözememiş, Anadolu’yu

ve İstanbul’u ancak yabancı güçlerin müdahalesiyle koruyabilmişti. Mısır ile

mücadelesinde Osmanlı Devleti, önce Rusya’nın himayesini kabul etmiş daha sonra

İngiltere ile Ticaret Sözleşmesi imzalayarak Osmanlı ülkesini açık Pazar haline

404 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol.II, s. 139-147. 405 Sözleşmenin tam metni için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, s 309-315. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 216.

getirmişti. Bu sözleşme ile İngiltere’ye ve daha sonra diğer Batılı güçlere tanınan

imtiyazlar Osmanlı ekonomisini çökerten bir darbe olmuştur406.

Bu sözleşme ile Boğazlar artık milletlerarası bir statü kazanmıştır. 1841’e

gelinceye kadar da Boğazları bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı tutmak Osmanlı

Devleti’nin daima uyguladığı bir kuraldı. Ancak bu durum artık değişmiştir. Artık

sadece Osmanlı’nın iradesi ile karar verilemezdi. Yani Osmanlı’nın egemenliği

sınırlandırılmıştır407.

2. 1. 10. Tanzimat ve Mısır:

Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün XIX. Yüzyıl tarihini açıklayan

temel bir hadisedir ve ekonomik-sosyal temelleri çürüyerek yıkılmaya yüz tutan bir

İmparatorluğun yeni prensiplerle yeniden kurulma teşebbüsünü gösterir408.

Bu dönem gerek iç gelişmeler ve gerekse dış olaylar bakımından oldukça önem

taşımaktadır. Tanzimat ile ilgili olarak şimdiye kadar ortaya konulmuş olan genel yargı,

onun bir yenilik başlangıcı, bir batılılaşma hareketi olduğu yönündedir. Bu açıdan

Tanzimat, gelişmelerin kaçınılmaz kıldığı bir olaydır. Osmanlı İmparatorluğu’nu

Avrupa’ya yaklaştıracak bir ıslahat hareketi olarak tasarlanmıştır ve Tanzimat ile

gerçekleştirilmek istenilen ilk ve en önemli şey, imparatorluğun dayandığı, dağılma

tehlikesine maruz kütleleri yeni prensipler etrafında toplamak ve birlik sağlamak

olmuştur409.

Tanzimat’ın hazırlıklarının yapılmaya başlandığı II. Mahmut dönemi, genel

olarak yenilik hareketlerinin hız kazandığı bir dönem olmuştur. Bunun birçok sebebi

olmakla birlikte konumuz açısından üzerinde duracağımız en önemli etken Mehmet Ali

Paşa ya da Mısır meselesi olacaktır.

406 Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, s. 38. 407 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 218. 408 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 13. 409 İnalcık, Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 37-65.

II. Mahmut zamanında ortaya çıkan Mısır Meselesi’nin ikinci aşaması

Abdülmecit henüz tahta çıkmış iken yaşanan Nizip yenilgisi ile yeniden önem

kazanmıştır. Yine bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, karşılaştığı iç sorunların yanı

sıra Avrupa’da yaşanan gelişmelerin de etkisinde kalmıştır. Fransız İhtilali, milliyet,

milli egemenlik ve laiklik ilkelerini ortaya çıkarmıştır. Avrupa Devletleri’nin çoğunda

meşrutiyet ve milliyet ayaklanmaları başlamıştır. Tüm bu gelişmeler, Osmanlı üzerinde

yıkıcı etki bırakmıştır. Milliyet duygusu ve ilkeleri en çok Hıristiyan tebaa arasında

gelişmiş ve imparatorluktan ayrılma istekleri gün geçtikçe artmıştır410.

Yaşanan bu gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti kayıtsız kalmamıştır. Zira

Sultan Mahmut, batılılaşmayı III. Selim’in bıraktığı yerden ele almıştır. Modern bir

ordu kurmaya ordunun teknik müesseselerini modernleştirmekle başlamıştır. Yunan

isyanı neticesinde patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı ve ardından Mısır Valisi Mehmet

Ali Paşa’nın isyanı gelmiştir. Bu olaylar karşısında Osmanlı’nın aciz kalması ile

Padişah, sadece ordunun değil tüm devlet kurumlarının modernleştirilmesi gerektiğini

anlamıştır. Buradan şunu anlamalıyız ki, Yunan İsyanı bir tarafa Osmanlı Sultanı’nın

yenilik hareketlerini hızlandırmasında itici güçlerden belki de en önemlisi Mısır

Valisi’nin isyanı olmuştur. Zira ilk olarak Osmanlı orduları Mısır ordusu karşısında ağır

yenilgilere uğramış ayrıca Valinin, bağımsız ve modern bir devlet kurmayı neredeyse

başaracak kadar gerekli çalışmaları yapmış olduğu görülmüştür.

Mehmet Ali Paşa’nın ülkesinde reformlar gerçekleştirmesinde en büyük

yardımcısı Fransa olmuştur. Devletin üst tabakasının düşmanca tavırlarına rağmen

İngiltere’de bile Mısır Valisini reformcu olarak tanıyan ve destekleyenlerin sayısı az

değildir. İşte bu ortamda Batılı Devletlerin sempatisi ve güvenini kazanmak ve böylece

Mehmet Ali Paşa’yı gözden düşürmek için Mustafa Reşit Paşa, reform yapmanın

kaçınılmaz olduğunu anlamış ve Babıâli’nin de Mısır Valisi gibi çağdaş bir yönetim

kurabileceğine Avrupa’yı inandırmak istemiştir411. Hatta Bakanlar, Reşit Paşa’nın

ortaya koymuş olduğu Tanzimat-ı Hayriye’den memnun olmadıkları halde yalnız Mısır

Meselesinin çözümüne yardımcı olsun diye bu fermanın ilanını onaylamışlardır412.

410 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK., Ankara, 1997, s. 173-177. 411 Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Londra-New York-Toronto, 1966, s. 105. 412 Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul, 2006, s. 82.

Mısır’da gerçekleştirilmekte olan birçok yenilikler Osmanlı Hükümeti’ne örnek

olmuştur. I. Bölümde bahsettiğimiz gibi, Mısır’da Şura en-Nüvvab adıyla bir meclis

kurulmuştu ki Fuat Paşa, bu girişimi halka ve hükümete örnek göstermek istemiş ve

neticede bu meclisin açılışı, Osmanlı Devleti’nde bir meşrutiyet idaresinin kurulması

yolunda atılan bir adım olmuştur. Çünkü Fuat Paşa, sadrazam Ali Paşa’nın Girit’te

bulunduğu sırada Meclis-i Vâlâ’yı lağvetmiş, Şûra-yı Devlet’i kurmuştur413.

Ancak başlangıçta II. Mahmut’un Batı’yı tanımıyor olması onu çekingen

kılmaktaydı. Kendisine bu konuda yardım etmeleri için iki müşavir seçti. Bunlardan biri

İngiliz Elçisi Lord Sratford Cannig diğeri ise Mustafa Reşit Paşa’dır. İngiliz Elçisi,

Osmanlı’nın Batı medeniyetine yaklaşması ile bir müddet daha dağılmasının önüne

geçilebileceğini ve böylece Avrupa barışını korumanın mümkün olabileceğini

düşünmekteydi414. Batı’nın Osmanlı Devleti’ne bu konudaki yardımının asıl gayesi işte

budur. Bu dönemde Avrupalı Devletler politikalarını, statükoyu korumak yönünde tespit

etmişlerdir. Osmanlı ile ittifakları ve yardımları hep bu nedenden kaynaklanmıştır.

Bu dönem ile bütünlük arz eden bir şahsiyet olan Mustafa Reşit Paşa, 1800

yılında doğmuştur. Saraya yakın bir aileden gelmemiştir ve kendi gayretleri ile eğitimini

tamamlamıştır.1833’te Paris Elçiliğine atanmıştır. Mustafa Reşit Paşa, yeni tip bir elçi

idi ve II. Mahmut ondan Paris’e giderken Fransızca öğrenmesini istemişti415. Mustafa

Reşit Paşa, Fransa’da Batı’nın kurumlarını gözlemlemiş ve Osmanlı Devleti’nde artık

işlemeyen kurumların kaldırılarak yenilerinin açılması üzerinde durmuştur. Ancak

özellikle II. Mahmut’a gönderdiği mektuplarda Batılıların Osmanlı’yı yanlış

tanıdıklarını ve bu durumun düzeltilebilmesi için Fransa dışındaki ülkelere de elçiler

gönderilmesini hem bu şekilde Batı ile ilişkilerin daha düzenli bir şekilde yürütüleceğini

anlatmıştır. Onun tavsiyeleri dikkate alınarak gerekli çalışmalar yapılmıştır. Fransa’dan

döndükten sonra Tanzimat Fermanı’nın hazırlıklarını yaptığı sırada Londra elçiliğine

atanmıştır. Kendisi Londra’da iken sürmekte olan Mısır meselesi yeni bir boyut

kazanmıştır. Yukarıda da söz edildiği üzere Nizip’te Mısır kuvvetleri Osmanlı ordusunu 413 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 49. 414 Poole, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, s. 112. Gıyasettin Aktaş, 19. Yüzyılda Ortadoğu’da İngiliz-Fransız Rekabeti, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2001, s. 47. 415 Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 64.

ağır bir yenilgiye uğratmıştır. II. Mahmut ise bu haberi almadan hayatını kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti’nin bu meseleden tek başına kurtulması imkansız görünmektedir ve bu

nedenle büyük devletlerin yardımı talep edilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nin,

yıkılmaktan kurtarmak için giriştiği tüm çabalar adeta boşa gitmiştir. İşte Osmanlı

Devleti’ne karşı yabancı devletlerin müdahaleci politikalar yürüttükleri dönemin

başlaması Mehmet Ali Paşa’nın isyanına rastlamaktadır. Osmanlı’nın içine düştüğü bu

durumdan Avrupalı devletler olabildiğince faydalanmışlardır. İngiltere, Osmanlı ile

Ticaret Antlaşması imzalamıştır. II. Mahmut’un yerine Abdülmecit geçmiş, Mustafa

Reşit Paşa, Londra’dan İstanbul’a dönerek Batı’yı, Osmanlı’nın son günlerini yaşadığı

fikrinden kurtarmak için Tanzimat Fermanı’nın derhal ilan edilmesi gerektiğine

Padişah’ı inandırmıştır416.

Ferman, devletin resmi gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayınlandığı gibi bir hafta

sonra her eyalet valisine ve sancak mütesellimine ayrı fermanlar halinde tebliğ

olunmuştur. Vergi ve asker maddesi hakkında ileride gönderilecek emirlerin beklenmesi

bunun dışında bütün esasların derhal icrasına girişilmesi bildirilmiştir417.

Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi ile Fransız gazeteleri fermanın öneminin

Türkiye’de Mehmet Ali Paşa’yı endişelendirecek yeniliklere, inkılaplara öncülük

etmesinden kaynaklandığını yazmaktadır418. Görülmektedir ki burada dikkat çeken şey

Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı’nı hazırlaması, ilan etmesi ya da İmparatorlukta

bir Batılılaşma döneminin başlaması değil Mehmet Ali Paşa’nın bu sürecin

başlamasında oynadığı roldür ve Avrupa olayı bu açıdan ele almaktadır.

1840 yılı Fermanın uygulanmaya başladığı yıldır. Uygulama öncelikle ülke

yönetimi, vergilendirme ve askerlik alanlarında başlamıştır. Ancak bu kolay olmamış

ayaklanmalar görülmüştür. Karşılaşılan güçlüklerin en önemli sebebi, uygulamanın ne

şekilde yapılacağına ilişkin bir programın olmamasıdır. Bu nedenle her yerde aynı anda

uygulamaya geçilememiştir. Öncelik devletin kesin denetiminde olan yerlere

tanınmıştır. Bunlar başta Edirne olmak üzere Bursa, Ankara, Aydın, İzmir, Konya ve 416 Enver Ziya Karal, “Gülhane Hattı Hümayunu’nda Batı’nın Etkisi”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 65- 83. 417 Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, s. 180-184. 418 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve Dış Politikadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, s. 244.

Sivas eyaletleridir. Buralarda Tanzimat’ın öngördüğü biçimde mal-mülk sayımı

yaptırılarak uygulamaya geçilmiştir. Uygulama dışında tutulan eyaletlerde yeni

yönetimin gerçekleştirilmesi için çalışmalar sürdürülmüştür419.

Mısır ve Mehmet Ali Paşa idaresinde bulunan diğer bölgelerde Tanzimat’ın

uygulanması, İmparatorluğun diğer bölgeleri ile aynı değildir. Çünkü zaten Fermanın

ilan edilmesinde, devam eden Mısır bunalımının büyük bir etkisi olmuştur. Mehmet Ali

Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa bu sırada Suriye’ye hâkim durumda idi ve burada

gerçekleştirilen reformlar merkezden farklılık arz etmekteydi.

Bölgede yapılan reformlar daha öncede ifade edildiği gibi uzun bir süreden beri

devam eden bozulmaya bir son vererek Suriye tarihinde yeni bir dönem açılmasına

sebep olmuştur. Büyük bir askeri gücün desteği ile alınan sert önlemler sayesinde

İbrahim Paşa, Suriye’de hayatın pek çok alanında değişiklikler yapmayı başarmıştır.

Öte yandan Mısırlılar, Suriye’den çekildikten hemen sonra yani reform hareketinin

ikinci safhasında eski düzen yeniden canlanmış, bölge halkı kontrolden çıkmıştır.

Babıâli’nin işi böylece daha zor bir hal almıştır420. Ancak yine de bölgede yaşanan

gelişmeleri şöyle sıralamak mümkündür;

1. Bölgede bulunan Türk askeri varlığı daha etkin hale getirildi.

2. Bölgede yaşayan ve keyfi bir şekilde vergi toplayan feodal beylerin gücü

önemli ölçüde azaltıldı ki bu aslında büyük oranda İbrahim’in aldığı sert önlemler

sayesinde daha önce de başarılmıştı.

3. Bölgede Osmanlı-Mısır arasında yaşanan savaşların sona ermesi ile ekonomik

hayat canlandı.

4. Nüfus ve sosyal güvenlik arttı421.

419 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler (1840-1856)”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 133-141. Ayrıca yine Tanzimat’ın uygulanması sırasında karşılaşılan güçlüler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Ahmet Uzun, Tanzimat ve Sosyal Direnişler, İstanbul, 2002, s. 15-34. Ayrıca bkz. Ahmet Aksın, “Tanzimat’ın Harput Eyaleti’nde Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler”, Belleten, c. LXII, Aralık, 1998, S. 235’ten Ayrıbasım, TTK., Ankara, 1999, s. 851-861. 420 Moshe Ma’oz, “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Modernleşme Hareketinin Suriye Sİyasetive Toplumu Üzerindeki Etkisi”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu, s. 169-188.421 P. Mansfield, A History of The Middle East, London, 1993, s. 119.

6 Aralık 1839 tarihinde Mehmet Ali Paşa’ya da bir ferman ve Sadrazam Hüsrev

Paşa’ya ait buyruldu gönderildi. Böylece Hüsrev Paşa, Sultan’ın Mehmet Ali Paşa’yı

sıradan bir eyalet valisi olarak gördüğünü ve Onun da diğer valiler gibi emre uyması

gerektiğini hatırlatmak istiyordu. Bilindiği gibi Hüsrev Paşa ile Mehmet Ali arasındaki

düşmanlık Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliğini ele geçirdiği döneme dayanmakta idi

ve Hüsrev Paşa, bunun intikamını almak için eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmamıştır.

Ancak Mehmet Ali Paşa da ona aynı şekilde cevap vermiştir. Buyurulduda,

temeli adil kanunlara dayanmayan bir yerde halkın refahından bahsedilemeyeceği, ardı

ardına gelişen olaylar yüzünden Osmanlı’nın gerçekleştirmek istediği düzenlemeler için

fırsat bulamadığı ve şimdi Sultan’ın Hatt-ı Şerif ilan ederek her yerde bunun

uygulanmasını istediğinden söz edilmektedir. Sultan, bu fermanların Mehmet Ali ve

İbrahim Paşa’ya ulaştırılması için Kâmil Paşa’yı görevlendirmiştir. Buyrukta genel

olarak Hüsrev Paşa’nın Gülhane Fermanı’nda vaat edilen icraatların Mehmet Ali Paşa

idaresindeki topraklarda yapılmadığı iddiası vardı. Mehmet Ali Paşa bu iddiaya sessiz

kalmayarak 5 Ocak 1840 tarihinde Sadrazama cevap mektubu gönderdi422.

Paşa, Sadrazam’a Kamil Paşa’dan iki nüsha ferman aldığını bildirmekteydi.

Sultan’ın Fermanı’na karşı sonsuz saygılarını arz eden Paşa, bir nüshasını Suriye ve

Adana’nın başlıca şehir yerleşim merkezlerini idare etmekte olan İbrahim Paşa’ya,

kopyasını ise Cidde’ye gönderdiğine dair haber veriyordu. Ayrıca, Kahire’de Yüksek

Divan Meclisi’nin toplanacağını ve burada kadıların, müftülerin, ulemanın, şeyhlerin,

imamların, kâtiplerin ve Avrupa Devletleri’nin konsoloslarıyla Gayrimüslim gurupların

temsilcilerinin davet edileceğini müjdeliyordu. Bu mecliste fermanın en içten sonsuz

saygılarla sesli olarak okunacağını ve Sultan’ın şanı, şerefi ve devletin bekası için

dualar edileceğini bildiriyordu. Görünüşte yumuşak olan böyle bir girişten sonra

Mehmet Ali Paşa, bundan sonraki satırlarda Sadrazam’a yapılmak istenilenlere önce

kendilerinden başlamaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Özellikle fermanda belirtilen

reformların Türkiye’de hiçbir zaman uygulanmadığını, kaçınılmaz şartlara rağmen

tedbirlerin alınmadığını vurguladı. Bundan dolayı, itaatkâr, ihlâslı ve ihtimamlı

olmasına rağmen Osmanlı nazırlarının bütün çaba ve çalışmalarının boşa gittiğini ifade

422 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve Dış Politikadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İnalcık, Seyitdanlıoğlu, s. 241-251.

etmekte ve şöyle devam etmektedir; “Bulunduğum ülkede ise mal, can, ırz ve hayat

güvencesi benim senelerce süren çalışmalarım sonucunda yavaş yavaş ve köklü olarak

temin edilmiştir. Kimse haksız yere idam cezasına çarptırılmadı, kuvvetli hiçbir zaman

zayıfın hakkına tecavüz edemez; mülk müsaderesi, para cezası ve zorunlu çalışma

cezası veya özel emirlerle bunları tayin etmek veya sınırlandırmak, kan davası hiç

görülmez ve nihayet her varis kendine ayrılmış mirası alma hakkına sahiptir”.

Bundan sonra Mehmet Ali Paşa, ülkesinin ihtiyaç ve şartlarına uygun bulduğu birkaç

maddeyi uygulamaya başladığından, mesela daha önceleri kanunla yürürlükte olan

mecburi beş senelik askeri hizmetin bundan sonra 15 seneye uzatılacağından ve diğer

hayırlı icraatların da uygulanacağından bahsetmiştir. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’yla ilan

edilen reformların kendi tebaası üzerinde çoktan uygulandığını ve epeyce yol alındığını

ifade eden Mehmet Ali Paşa’nın cevap mektubu, İstanbul’da Padişah ve bilhassa

Hüsrev Paşa tarafından yeterince anlaşılacaktı. Sultanla tartışmamak ve onunla temel

konularda anlaşmak isteyen Vali, mektubunu saygılı ve sadakatli cümlelerle bitirmişti.

Aslında Paşa, Batı tarzı reformların Türkiye’de yapılmasına karşı idi. Gülhane

Hattı’nın ilanını önyargıyla değerlendirdi ve bütün bunları kendine yöneltilmiş darbe

olarak nitelendirdi. Gerçekten de II. Mahmut’la aralarında anlaşmazlık çıktığı zaman

Mehmet Ali Paşa, Türkler ve diğer Müslümanlar nezdinde Sultan’ı gözden düşürmek

için elinden gelen her şeyi yapmıştı. O, Sultan’ı kâfirlerin takipçisi ve taklitçisi olarak

tasvir ederek İslam’a ihanet etmekle itham etti. 3 Kasım 1839 tarihli reform kararlarının

kendi aleyhine gelişerek Türkiye’nin Batı nezdindeki itibarının artacağını fark eden

Mısır Valisi, ayrıca Hatt-ı Hümayun’un kendi tebaası olan birçok insanı Padişah

tarafına celp edebileceği endişesini taşımaktaydı423.

Gülhane Hatt-ı Şerifi’nin yankılarını incelediğimiz zaman, onun Türkiye’nin dış

politikası açısından Batılı Devletlere olumlu etki ettiği görülmektedir. Ancak Fransa’nın

da desteğini arkasına alan Mehmet Ali Paşa’nın ısrarlı hareketleri üzerine Ferman,

ülkenin iç politikasını aynı çapta etkileyemedi. Türk Sultanı’nın ve Reşit Paşa’nın

423 Cevdet Paşa, Tezakir, 1-12. (Yay. Cavit Baysun), Ankara, 1953, s. 7-8.

ulaşmak istediği amaca hep karşı cepheden bakan Mehmet Ali Paşa nazarında devlet ve

onun muazzam tebaası hep göz ardı edilmiştir424.

Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır Valisi olan Abbas Paşa’ya Tanzimat’ın

uygulanması ve Mısır’da asayişin sağlanması konularında çeşitli zamanlarda emirler

gönderilmiştir. Ona gönderilen emirlerde Mehmet Ali’nin Tanzimat’ın gereklerini

yerine getirmediğinden, kendisinin böyle bir hataya düşmemesi gerektiğinden

bahsedilmiştir. Ayrıca Abbas Paşa zamanında Mısır’da baş gösteren huzursuzluklar

nedeniyle halkın ve devlet görevlilerinin uymaları gerek kurallar yeniden tanzim

edilmiş ve valiye iletilmiştir425.

2. 2. Abbas Paşa Dönemi:

İbrahim Paşa’nın vefatı üzerine, veraset usulüne göre Mısır Valiliği, Abbas

Paşa’ya tevcih olunmuştur (24 Kasım 1854)426. Abbas Paşa, Kavalalı Mehmet Ali

Paşa’nın torunu ve Ahmet Tosun Paşa’nın oğludur. Valilik fermanı Mazlum Bey ile

Mısır’a gönderilmiştir ve kendisi Padişah’a arz-ı itaat için Mazlum Bey’le birlikte

İstanbul’a gelmiştir427.

2. 2. 1. Abbas Paşa’nın Batı Karşıtlığı:

Yasal açıdan Abbas’ın tahta çıkmasına kimse karşı çıkmamakla birlikte Mehmet

Ali’nin reformlarına olan düşmanlığı ile ün salması nedeniyle ileri gelenlerin pek çoğu

onun valiliğini endişe ile karşılamaktaydı428. Daha genç olan Said Paşa ise

Avrupalılaşmaya karşı değildi. Abbas Paşa’nın valiliği sırasında Kavalalı Mehmet Şerif

424 A. D. Noviçev, “1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve Dış Politkadaki Boyutları”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İnalcık, Seyitdanlıoğlu, s. 2249-255. 425 BOA. A. AMD. 2-28-48, (1267-3-3)426 BOA. A. DVN. MHM. 7-A-98, (29 Z. 1265), “işbu bin iki yüz altmış beş senesi şehr-i muharremü’l-haremin ikinci gününe evâtıf-ı aliye-i mülukâne… Behiye-i tacdâranemden muhabbet efzâ-i sünûh ve sudûr olan emr-ü humâyun inâyet makrûn-u şahanem mucebince kendisine rütbe-i vâlâ-i vezâret ihsan olunarak mülhakâtıyla Mısır Eyaleti ‘uhde-i hamiyetine ihâle ve tevcih kılınan…”427 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. VIII, s. 174.428 Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 17

Paşa kethüda olarak kalmış, Artin Bey Ticaret ve Dış İşleri Bakanı, Ali Burhan Paşa

Maliyeden sorumlu olmaya devam etmişler ve Said Paşa, Donanma Komutanlığına

getirilmiştir. Fransız görevlilerin başına Süleyman Paşa atanmış, mühendislerin

yöneticisi olarak da Linant Bey görevlendirilmiştir. Aslında bu şekilde eski görevlilerin

yerlerinde bırakılması sadece Mehmet Ali ve İbrahim’in yönetimlerinde hizmet etmiş

olan bütün bu adamların muhalefetlerine engel olmak içindi. Abbas’a göre onların

hizmetine ihtiyaç yoktu ve İstanbul tarafından İmparatorluktaki diğer görevlerine

çağrılmalarını sağladı. Bu arada Mehmet Ali’nin oğulları ve Abbas Paşa arasında servet

kavgası ortaya çıktı. Sonuçta ailenin ileri gelenleri maiyetleri ile birlikte İstanbul’a,

yasal bir hak elde etmek için hareket ettiler429. Bu aslında bir bahaneydi. Abbas’ın

görevden alınmasını isteyen Said ve diğer görevliler İstanbul’un desteğini sağlamak

istemekteydiler. Ancak asıl bahaneyi daha sonra Fransa’nın desteği ile bulacaklardı.

Babıâli’ye karşı büyük babası Mehmet Ali’nin takip ettiği düşmanca

politikasının neticelerinden ibret alan Abbas Paşa, Babâıli’ye karşı tutumunu şöyle

açıklıyordu; “Mısır’ın idaresinde nasıl olsa bir tarafa mukayyet olmak zaruri görünce,

büyük babam gibi konsoloslara bağlanacağıma metbuuma itaat ederim”. Bu anlayış

doğrultusunda harekete geçmeye çalışmış, Valiliğinin ertesi yılında Sultan

Abdülmecit’in, hava değiştirmek için Rodos’a gitmiş olduğunu haber alır almaz buraya

gelmiştir. Sultan Abdülmecit bundan çok memnun olmuş ve kendisini taltif etmiştir430.

Abbas Paşa ile ilgili olarak dikkat çeken bir konu onun reformlar konusunda

sergilediği alternatif tutumdur ki bu da daha vali olmadan anlaşmazlıklara yol açmıştır.

Abbas döneminin Osmanlı-Mısır eliti üzerinde etkisi çoktur. Şöyle ki Abbas tahta

çıktığında siyasi problem çok fazla yoktu ve ailesi birbirine bağlıydı. Bu durum, Batı

etkili reformculuğun ülkeye girmesine kadar devam etmiştir.

Memluk ailesi ile aralarındaki yönetim ve ekonomik kaynaklarla ilgili rekabete

19. yüzyılın ikinci 10 yılında reformların başlamasıyla yeni bir boyut eklenmiştir ve bu

Batı etkisinde ki reform hareketi, bölücü politikaların gelişmesine yol açmıştır. Mehmet

Ali döneminde muhalefet etkili olamamış ama tahtın varisleri arasında guruplaşmalar

429 BOA. İ. MTZ. 05, 13-405, 09 B. 1265. BOA. İ. MTZ. 05, 15-496, 07 Ra 1268. Ehud R. Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge University Press, Cambridge, 1990, s. 44. 430 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 16.

oluşturmuştur. Böylece ilk çatlama İbrahim Paşa ile Abbas Paşa arasında ortaya

çıkmıştır. Mehmet Ali’nin son yıllarında iki Paşa arasında şiddetli anlaşmazlık ve

güvensizliğin sebebi anlaşılacağı üzere ideolojikti. Bu da reform hareketinde

tutumlarının farklılığından kaynaklanmaktaydı. Abbas’ın reform yapmak konusunda

önerisi Tanzimatçılar ya da Mehmet Ali’nin görüşlerinden farklıydı. En belirgin özelliği

ise Avrupa ile zıt olması idi. O, altın çağa geri dönmek istiyordu ancak kendi adamları

bile onu desteklemiyordu. Onların hemen çözülmesi gereken sorunları vardı ve modern

bir toplumun oluşması için yapılması gereken şeylerin farklı olduğuna inanıyorlardı.

Muhalifler aynı zamanda ortak bir politik görüşe sahiptiler. Abbas’ın bu tutucu tavrı

Avrupalılar ve seçkinler arasında gerici olarak damgalanmasına sebep oldu431.

2. 2. 2. Abbas Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri:

Buna rağmen, çok geçmeden Tanzimat Fermanı’nın Mısır’da tatbikine dair iki

taraf arasında anlaşmazlık çıktı. Söz konusu fermana göre, mahkûm olanların idamı

valilere verilmemiş idi. Abbas Paşa buna itiraz etti. Bu meselenin halli için Abbas Paşa,

İngiliz Konsolosu C. Murray’den yardım istemiştir432. Öte yandan da Babıâli, Fuat

Efendi’yi (Paşa) Mısır’a göndermiştir. Abbas Paşa, kendisi ve ülkesi ile ilgili olarak

bazı maddelerin eklemesini istemiştir ki bunlar daha çok kendisine muhalefet edenlerin

cezalandırılmaları ve “kısas ve sair cihetle… idam maddelerinden dolayı… tekrir iddia

ve istid’aya dair...” dir433. Nihayet Mısır Eyaletinin bölgesel şartlarına göre uyarlamalar

yapılmıştır. Bu uyarlamaların ne surette yapıldığına şu ifadeler açıklık getirmektedir;

“Mısır Eyaleti’nde icrâsı mukarrer olan usûl-ü Tanzimiye iktizâsınca kavânin ve

nizâmâ-ı Devlet-i Aliye’den eyâlet-i mezkûrenin ahvâl-i mevki‘isine göre vaz‘ ve icrâsı

lâzım gelen mevâdın müzâkeresi için tertîb olunmuş olan komisyonda icrâ kılınan

tedkikâta tevfikan ıslah olunan Mısır Kânûnnâmesi mukaddemce Encümen-i Meşveret-i

Vükelâ’da dermiyân olunub tashih ve ta’dil kılınan mevâdı merkez kabulde

431 BOA. A. AMD. (1268. 9. 21). Ehud R. Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge University Press, Cambridge, 1990, s. 40-43. 432 Süleyman Kâni İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Yay. Haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999, s. 29. BOA. İ. DH. 242-14-688, (03 Z. 1267). 433 BOA. İ. MTZ. 05, 16-529, (26 M. 1269). Bu konuda İngiltere’nin girişimleri için bkz. BOA. A. AMD. 36-47, (17 S. 1268).

görünmesiyle beraber karar-ı kısas meselesinin hîn-i tesviyesine ta‘lik olunmuşdu

atufetli müsteşar efendi hazretleri sâye-i muvaffakıyet vâye-i hazret-i mülûkânede kısas

meselesini dahi suret-i matlûbeye getirerek bu kere avdet etmiş ve karar-ı âhir icâbınca

zikr olunan kânûnnâmenin mesâil-i mu‘allakası ıslah ve ta‘dil kılınmış olduğundan

şehr-i Ramazan-ı Şerifin sekizinci Cum’a gecesi sahilhane-i cenâb-ı fetvâpenâhide

ma‘kud Meclis-i Mahsûs’da kısasen ve siyaseten katl maddesinin meşruhat ve ta‘dilatı

ve ona dâir komisyondan yazılmış olan bir kıt‘a mazbata ve bu karar üzerine Mısır

Vâlisi fehâmetlü devletlü Abbas Paşa Hazretlerine hitâben tasdiri lâzım gelen Fermân-ı

Ali müsveddesi ile beraber kıraat olunarak tashihat-ı vaka ve müsvedde-i mezkûrenin

ahkâm-ı mündericesi evvel ve ahir isâbet efzâ-i sünuh ve sudûr buyurulan emr ve

ferman cenab-ı hilâfetpenâhiye muvâfık olup siyaseten idam olunacak mücriminin

müddet-i mahdude ile liman vaz‘ı maddesi dahi muvaffakıyet-i seniye asr-ı sa‘adet

güsteri olarak kısas maddesinde verilen karara tevfikan bir sûret-i mevkuteye rabt

olunmağla bu maddeler dahi meşhur çeşm-i rikkatimiz olan muvaffakıyet-i seniyeye

teşkiran da‘vet füzunen ömr-ü şevket velinimet ile tezyin-i lisan-ı ‘ubûdiyet eylemekten

başka câi mikâl olmadığından heman zikr olunan kanûnnâme ve fermân-ı alinin tebyiz

ve ısdâr ve vâli-i müşârünileyh hazretleri tarafına irsâl olunması beyne’l- hizâr

müttehiden tasvib ve istihân olunmuş olmağla ol bâbda her ne vecihle emr-u fermân

Hazreti Zıllulahi-i kerâmet efendi sünûh ve sudûr buyurulur ise…”434. İşte buradan

anlaşılacağı üzere konu ayrıntılı bir şekilde görüşülmüş ve gerekli görülen bir takım

değişikliklerin yapılması yanında Abbas Paşa’ya geçici olarak yedi senelik idam

kararını onaylama yetkisi verilmesi ile mesele halledilmiştir435.

Ayrıca kendisine ahaliyi angaryada çalıştırmak, askeri hizmete çağırabilmek ve

Mehmet Ali ailesini idare edebilmek hakları da tevcih olunmuştur436. Bunun üzerine

ilişkiler normale dönmüş oluyordu.

Abbas Paşa’nın Mısır’ı modernleştirmek adına hiçbir çabası olmadığı gibi

Avrupalılardan nefret ettiğini her seferinde dile getirdiğini ve atalarının yaptıklarını

yıktığını bilmekteyiz. Göreve geldiğinde yaptığı ilk şey ülkedeki Avrupalıları kovmak

434 BOA. İ. MTZ. 05, 1895-33, (1268 Ş. 12).435 BOA. İ. MTZ. 05, 15-501, (19 Ca 1268). J. Oestrup, “Abbas I”, MEB. İA., c. 1, İstanbul 1978, s. 10. 436 BOA. Arz Tezkeresi, İ. DH. 15035, 247, 05 Ra 1268. BOA. A. AMD. , 1268 S. 17, 36-47.

olmuştur, bunun yanısıra sanayileşmeyi de israf olarak görüyordu, Osmanlı’nın

direktiflerine uygun olarak orduyu ve donanmayı küçülttü437.

Devlet harcamalarında masrafları büyük ölçüde kısarak vergilerde indirim

yaptığından halkın ekonomik vaziyetinde gözle görülür bir düzelme olmuştur. Ancak

Abbas Paşa, ne Mehmet Ali Paşa’ya ne de İbrahim Paşa’ya benzemekteydi. Mehmet

Ali, Mısır’da pek çok yabancıyı işe almıştı. Avrupa’ya elçiler göndererek oraların

sistemlerini öğrenmelerini istemişti. Bunun yanı sıra okullar açmıştı. Ancak Abbas, başa

geldiğinde bu okulları kapattırmış, Avrupalı memurların işlerine son vermiştir. 1851’de

lisan okulunu ve tercüme bürosunu kapattırdığı gibi bir gurup Yunanlıyı da sınır dışı

etmiştir438. Avrupa tarzı reformlara duyduğu tepkiye karşılık Arap mütefekkirlerine

büyük ilgi göstermiştir. Hatta devrinin tanınmış âlimlerinden Tahtavî’yi bir okul açması

için 1850’de Hartum’a göndermiştir.

1849 Mayısında Fransa Konsolosu, Said Paşa, Artin Bey, İstanbul’daki Fransa

Büyükelçisi General Aupick ile temasa geçtiler. Mısır’da Fransız menfaatlerine yönelik

tehdit ve durumun ciddiyetini ele alarak Abbas’ın tahttan indirilmesi için İstanbul’un

harekete geçmesini istediler. Aileden Abbas’ın tek müttefiki Mustafa Fazıl kalmıştı.

Abbas, yönetime geçtiğinden beri yüksek rütbeli 27 görevliyi uzaklaştırmıştı. Bu ihraç

listesinde yer alan isimler arasında Mehmet Şerif, Sami, Yusuf, Kamil ve Hasan Paşalar

ile 22 bey ki aralarında Artin, Clot, Lambert, Gaetani, ve Bedan da vardı. Bu yıllarda

Abbas, Manastırlı Hasan Paşa, Dramalı Ahmet Paşa, Manikli Ahmet Paşa, Stefan Bey

ve Nubar Paşa’nın hizmetlerine güvenmiştir.

Bu arada Said Paşa bir komplo hazırlığına daha girişti. Said Paşa’ya ait olan

köylerden birinde aile üyelerinden bir gurup ve yandaşları toplandılar ve silahlandılar.

Askeri üniforma giydiler ve savaş için hazırlandılar. Asker sayısı birkaç yüze ulaştı.

Köylüler arasında söylentiler yayıldı ve bu durum valiye rapor edildi. Bunun üzerine

tutuklananlar askeri mahkemede yargılandılar. Sonuçta bir kısmı Sudan’da Feyzoğlu

madenlerinde 10 yıl hapse mahkûm edildiler ancak bu cezanın az olduğu düşünülerek

437 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 65. 438 J. B. Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 70-72. İlhan Şahin, “Abbas Hilmi I”, TDV. İA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 25.

hepsi Sudan’da Cabal Fezzan madenlerinde işçilik yapmak üzere15 yıla mahkûm

edildiler439.

Bu politikaları nedeniyle çok fazla tepki toplayan Abbas Paşa ile Osmanlı

Devleti arasında bir problem de 1852’de Mayıs sonlarında İskenderiye-Süveyş

şimendiferi inşa projesi nedeniyle ortaya çıkmıştır ve bu yukarıda sözü edilen

bahanedir. Ayrıca Abbas Paşa döneminin tek dikkat çeken faaliyeti de budur. Kahire ile

Süveyş arasında demiryolu yaptırması. Sadrazam Reşit Paşa bu projeye karşı idi. Zira

eyalet Padişah’a ait olduğundan, Abbas Paşa ise sadece bir vali olması sebebiyle

Babıâli’nin emri olmadan demiryolu inşasına muktedir olamazdı. Ayrıca, Osmanlı

ülkesinde yabancı kumpanyalar eliyle böyle işlerin yapılması adet olmadığından ve

demiryolu inşası için borçlanmak gerekeceği ve bu borcun Abbas Paşa’nın kendine

değil Devlet-i Aliye’ye verilmiş olmasının uygun olmamasından dolayı karşı

çıkılmıştır440. Bu anlaşmazlığın giderilmesi için yine Fuat Efendi (Paşa) Mısır’a

gönderilmiştir. Mısır Valisinin demiryolu masrafı için borçlanmak niyetinde olduğuna

dair gazetelerde çıkan yazıların yasaklanması istenerek ve Londra ya da başka bir

yerden istikraz yapmamak ve yeni vergi ihdas edilmemek gibi şartlarla441, İskenderiye-

Süveyş yerine İskenderiye-Kahire arasında bir şimendifer hattı inşasına müsaade

edilerek anlaşmazlık giderilmiştir442.

Bu gibi tatsızlıklar dışında ilişkiler genelde iyi olmuştur. Abbas Paşa’nın

valiliğinin sonlarında, Osmanlı-Rus Kırım savaşı patlak verince, Babıâli kendisini bu

durumdan haberdar ederek yardım istemiştir. Paşa verdiği cevapta dostluğunu bildirmiş

ve Miralay Hasan Paşa kumandasındaki Mısır donanması ile Selim Paşa kumandasında

20.000 kişilik bir kuvveti devletin yardımına göndermiştir443. Bundan başka Abbas

Paşa’nın valiliği esnasında önemli bir olay çıkmadı. Zaten valiliği kısa sürmüş, köleleri

tarafından boğularak vefat etmiştir (14 Temmuz 1854)444. Yerine Mehmet Ali’nin

dördüncü oğlu Said Paşa vali oldu445.

439 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 46.440 BOA. İ. MTZ. 05, 14-473, 21 L. 1267. BOA. İ. MTZ. 05, 14-464, 08 Ş. 1267. 441 BOA. İ. MTZ. 05, 16-534, 12 Ra 1269. BOA. İ. HR., 4638-95, 02 Ca. 1269. 442 BOA. A. AMD. 1267.10.8, 31-37. BOA. A. MKT. UM., 1268-1, 86-27. 443 Fuat Andıç, Süphan Andıç, Kırım Savaşı Âli Paşa ve Paris Antlaşması, İstanbul, 2002, s. 13-29. 444 BOA. İ. MTZ. 05, 17-581, 27 L. 1270. 445 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 17.

2. 3. Said Paşa Dönemi:

Yeğeni Abbas Paşa’nın öldürülmesi üzerine, Mısır Veraset Fermanı gereğince

“Mısır Eyaleti devletlü Said Paşa Hazretlerine tevcih…” buyrulmuştur. Böylece

Mehmet Said Paşa, Mısır Valiliği’ne geçmiştir446. Mehmet Ali’nin dördüncü oğluydu.

İyi bir terbiye görmüştü. Tahta çıktığında 32 yaşında idi ve dışa dönük bir adamdı.

Avrupa’da eğitim görmüştü. Arapça, Farsça, Türkçe, İngilizce ve Fransızca

bilmekteydi447.

Said Paşa’ya Valilik Fermanı, Mabeyn-i Hümayun Başkatibi Ferit Efendi ile

gönderilmiştir. Said Paşa, Ferit Efendi ile birlikte İstanbul’a gelmiş, Padişah’ın

huzuruna kabul edilerek kendisine Sadaret Payesi tevcih buyrulmuştur448.

Said Paşa döneminde Abbas’ınkine benzeyen bir muhalif gurup yoktu. Onun

dönemindeki muhalefetin lideri doğal olarak Abbas’ın oğlu İlhami idi. Said Paşa tahta

çıktığında Avrupa’daydı ve Mısır’a döndüğünde babasının mirası üzerine Said ile uzun

bir mücadeleye girişti. Ancak mücadeleyi kaybetti449.

Said Paşa, İlhami’nin idarede yer almasına engel olmuş sadece babasının

servetinin büyük kısmına sahip olmasına izin vermiştir450. İlhami yönetimden uzak

kalsa da altınların İskenderiye-Kahire demiryolunun masraflarına harcandığı iddiasıyla

Said Paşa’yı dava etmiştir. İlhami’nin serveti giderek yok olmaya başladı ve Prens

birkaç yıl içinde tamamen yoksul düştü. Avrupa bankalarından borçlanmaya başladı. Bu

durum vali için politik ve ekonomik bir bela olmuştur. İlhami öldüğünde ise Said için

zorlu günler bitmemiştir. Said geldiği zaman sadece idarede değişiklik yapmakla

kalmayıp tamamen farklı personel tarzı ile Avrupa’ya kapılarını açmıştır. Bir önceki

vali Abbas’ı ve fikirlerini reddeden Said Paşa da ve daha sonra İsmail Paşa da Mehmet

446 BOA. İ. MTZ. 05, 17-583, 02 Za 1270. 447 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 72. 448 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. IX, s. 174.449 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 47. 450 BOA. HR. MKT. 39-51, 1268 M. 21.

Ali kadar güçlü ve becerikli olmadıklarından bir süre sonra kendilerini Avrupa

bankalarının ellerinde bulmuşlardır451.

2. 3. 1. Said Paşa ile Babıâli’nin İlişkileri:

Said Paşa’nın hâkimiyeti süresince Mısır’da sosyal ve ekonomik değişmeler

devam etmiştir. Özel toprak mülkiyeti hakkının genişletilmesi, hukukta Avrupalılaşma

çalışmaları, Avrupa bankacılık ve kredi sisteminin ülkeye girmesi, iletişimin

geliştirilmesi, yönetime Mısırlıların alınması gibi. Bu ilerlemede dönüm noktası 1855

kararı ve 1858 toprak kanunudur. 1851 Osmanlı Kanunlarına dayanan 1855 ceza

kanunları yayımlanmıştır. 1855’te bir Rum tarafından Mısır Bankası kurulmuştur452.

Said Paşa, iktidara geldiği zaman Kırım Savaşı devam ediyordu; Mısır ordusu bu

savaşa iştirak etmeye devam ederek büyük başarılar gösterdi. Bu savaşta, Mısır Kara

Kuvvetleri Komutanı Selim Paşa ve donanma kumandanı Hasan Paşa şehit olmuşlardır.

Buna karşılık Babıâli, Mısır Ordusunun 18.000’den 30.000’e çıkarılması müsaadesini

vermiştir453.

Onun döneminde resmi yazışmalarda Arapça zorunlu ve Türkçe sınırlı hale

getirildi. Said döneminde Mısırlılar orduda üst görevlere getirildiler. Bu da Mısır

milliyetçiliği açısından önemli sonuçlar doğurmuştur454.

Said Paşa’nın istiklal peşine düşmesinden dolayı, kendisiyle Babıâli arasında

ilişkiler son derece gerginleşti. Babıâli, Mısır Valisine nasihat yoluyla tahrirat yazmış ve

Londra Elçisi Müsürüs Bey’e de gizli tahkikatta bulunması, İngiltere Hükümetince de

Said Paşa’ya ihtarlarda bulunulmasına gayret etmesi için talimat verilmiştir. Ancak

bundan fiili bir sonuç alınamamıştı455.

451 Toledano, State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, s. 48-50. Ayrıca bkz. Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 25. 452 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, s. 72.453 BOA. A. MKT. MHM., 1265. 5. 18, B. 12-39. Şinasi Altundağ, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 87. 454 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity, s. 73. 455 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 31.

Yine Said Paşa döneminde Babıâli’nin Islahat Fermanı ilan olunur. Mısır’da da

bu ferman halka ilan edilir ve duyulan memnuniyet Padişah’a bildirilir456.

Said Paşa ordusunu düzene sokarak savaş hazırlıklarına başladı. Öte yandan

Mısır İmtiyaz Fermanı’na muhalefet ederek Fransa’da kendi adına para bastırdı ancak

bu para tedavüle çıkarılmadı. Said Paşa, valiliğinin sonlarında istikraz yapmak için

Babıâli’ye müracaat etmiştir. Sadrazam Ali Paşa bu müracaatı başta kabul etmemiş

sonra istikraz sözleşmesinde bazı tadilat yapılmak sureti ile muvafakat edip ilk Mısır

istikrazı gerçekleşmiştir. Said Paşa’nın valiliğinin sonlarında Mısır’ın harice borcu üç

milyon üç yüz bindir ve bu borç için yapılan mukaveleye Mısır maliyesini yabancı

devletlerin kontrolüne sokacak şartlar koyulmuştu. Said Paşa’nın kendisinden sonra

gelen İsmail Paşa’ya bıraktığı borç 367 milyon frangı aşmıştı457.

Said Paşa, Avrupa ziyareti sırasında Babıâli tarafından Mısır’da Veliaht İsmail

Paşa’nın kaymakam olarak tayin edilmesinden dolayı Babıâli’ye teşekkürlerini takdim

etmek için bizzat İstanbul’a gelmiş, Padişah Abdülaziz’in İzmit seyahatinde maiyetinde

bulunmuştur. Mısır’a dönüşünde Girit adasına uğrayıp buradaki asker ile memurlara

hediyeler dağıtmıştır. Böylece iki taraf arasındaki anlaşmazlık giderilerek ilişkiler

normale dönmüştür. Harici istikraz kapısını açan Said Paşa, Süveyş Kanalı meselesini

çözüme kavuşturmadan vefat etmiştir (18 Ocak 1863). Onun yerine İsmail Paşa Vali

olmuştur458.

2. 3. 2. Süveyş Kanalı Meselesi:

Said Paşa’nın, babası gibi Mısır’ın kalkınması konusunda önemli projeleri vardı.

En önemlisi ise şüphesiz ki Süveyş Kanalı’nın459 kazılması için meşhur Fransız de

Lesseps’e bir şirket kurma imtiyazının verilmesidir (30 Kasım 1854)460.

456 BOA. İ. MTZ. 05, 17-632, 21 Ş.1272. 457 BOA. A. AMD., 1268 12. 22., 39-96. BOA. A. AMD. 1269 S. 16, 41-28, İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 31.458 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 20. 459 Süveyş Kanalı, Akdeniz’i Kızıl Deniz’e bağlayan 175 km. uzunluğunda bir kanal olup Kuzey Amerika ve Avrupa limanları ile güney ve doğu Asya, Doğu Afrika, Avustralya limanları arasında işleyen ticaret ve yolcu gemileri bu kanaldan geçerler. Bkz. J. Walker, “Süveyş Kanalı”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 256.

Lesseps ile Said Paşa arasında eskiden gelen bir dostluk vardı461. Said, kolaylıkla

ikna olması ve saflığıyla ünlü idi. Arkadaşı Onun bu yönünü iyi bilmekteydi ve nitekim

Süveyş’te Akdeniz ile Kızıl Deniz’i birbirine bağlayacak bir kanal yaptırması için

kolayca ikna etmiştir. Said Paşa, Ak Deniz ile Kızıl Deniz’i bu kanal ile birleştirerek

Mısır’ı ekonomi ve ticaret bakımından büyük bir merkez haline getirmeyi istemekteydi.

Kanal fikri kendisine Kahire’nin Fransız Konsolosu Lesseps tarafından daha vali

olmadan önce telkin edilmişti462.

Said Paşa’nın kabul etmiş olduğu bu işte olumsuz pek çok ayrıcalık Fransa’ya

tanınmış oluyordu. Bütün plan baştan sona düzensizliklerle dolu idi. Said Paşa,

Sultan’ın onayını almadan böyle bir işe başlama hakkına sahip değildi ve dolayısıyla bu

plan Babıâli tarafından onaylanmadı463.

De Lesseps, bu imtiyazı Babıâli’ye tasdik ettirmek için İstanbul’a gelip gerekli

olan görüşmelerde bulundu. Babıâli bu sırada Rusya ile savaşmaktaydı ve İngiltere de

onu desteklemekteydi. Bu nedenle İngiltere’nin kabul etmeyeceği bir kanal için verilmiş

imtiyazları onaylaması söz konusu olamazdı. Böylece Babıâli “İngiltere ve Fransa’nın

müttefik ve müttehid bulunması cihetiyle ikisinden herhangisini olsa kırmak caiz ve

münasip olmamış” diye imtiyaz mukavelesini reddetti464.

Lesseps, bu sorunu ortadan kaldırmak için İngiliz iş adamlarının ve kamuoyunun

desteğini almak için ticaret odalarına, parlamentoya mektuplar yazarak kanalın

460 BOA. İ. MTZ. 05, 18-691, 19 Za. 1275. İngiltere’nin bu kanalın yapımı konusunda bir takım endişeleri vardı. Onun için bölgede hiçbir Avrupalı devletin güç kazanmaması gerekmekteydi. Bkz. Dicey, The Story of The Kheidivate, s. 25-30.461 Ferdinand Marie Vicomte de Lesseps, Fransız bir diplomat ve mühendis. Aynı zamanda Avusturya İmparatoriçesi Euigine’nin kuzeni. 1832-1837 tarihleri arasında Fransız Konsolos Vekili olarak çalışmıştır. Bkz. Abbas Hilmi II, The Last Kheidive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated; Amira Sanbol), Ithaca Press, 1988, s. 33-34. 462 Firavunlar ve İslamlar da böyle bir kanal açmaya teşebbüs etmişlerdi. Mısır, Türk hakimiyetine girdikten sonra Kaptan-ı Derya Uluç Paşa, Padişah’a kanal fikrini kabul ettirmek istemişti. III. Mustafa aynı fikri benimsemiş ve Baron de Tott’a bu konuda incelemeler yapmasını emretmişti. Bonapart, Mısır’ı işgal ettiğinde yanında götürdüğü mühendislere iki denizin birleştirilmesinin imkanlarını araştırmalarını emretmişti. Mehmet Ali Paşa, kanal işini ele alması için Fransa tarafından zorlanmış ancak O, “Boğazlar Osmanlı Devleti’nin felaket sebebi oldu. Ben de Mısır’da bir Boğazlar meselesi yaratmak istemem” diyerek bunu reddetmiştir. Abbas Paşa da dedesi gibi davranmıştır. Bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 91. 463 BOA. A. AMD. 1271 Ca 18, 53-86. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 66.464 BOA. A. AMD. 1275, 91-43. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 19.

gerekliğini anlattı. Sadrazam Reşit Paşa, İngiltere’nin tarafını tutuyordu, bu yüzden

kanal mukavelenamesinin Babıâli’ce tetkiki lazım geleceğine dair Meclis-i Vâlâ Reisi

Kamil Paşa vasıtasıyla Said Paşa’ya bir mektup yazdırdı. Bu mektubun İstanbul’daki

Fransız maslahatgüzarı Beneditti’nin eline geçmesi üzerine Reşit Paşa, istifaya mecbur

kalmıştır (4 Mayıs 1855). De Lesseps ise projesinin önemini ispatlamak için muhtelif

milletlerden müteşekkil bir komisyona tetkik ettirip elde edilen müspet neticeler üzerine

Said Paşa ile doksan dokuz senelik bir mukavelename imzalamayı başarmıştır (5 Ocak

1856). Bu mukavele gereğince kanal, bu müddetin sonunda Mısır hükümetine

devredilecekti465.

De Lesseps, Fransız devlet adamları ile Avusturya ve İtalya’nın desteğinden

yararlanarak, Babıâli’nin müsaadesi olmadan Fransız Mühendis Linant ve Mougel’in

hazırladığı projeye göre kazma işlerini başlatmıştır (25 Nisan 1854). Kanalın

yapılmasını üstlenen şirket, işçilere alet, yiyecek ve sığınacak yer sağlamayınca çıplak

elle çalışan 100.000 Mısırlı öldü. 60.000 Mısırlı kanal kazılmasında

görevlendirilmişti466. Ancak, İngiltere’nin itirazı üzerine Babıâli bu işleri durdurmak

zorunda kalmıştır. Mısır Valisinin Lesseps’e vermiş olduğu imtiyazda Osmanlı Devlet

adamlarının beğenmedikleri noktalar vardı. Babıâlinin üzerinde durduğu başlıca

noktalar şunlardı;

1. Osmanlı Hükümeti, Fransa ile İngiltere gibi dost olan iki büyük denizci devlet

aralarında anlaşmadıkça kanal hakkında Mısır Paşası’nın vermiş olduğu imtiyazı tasdik

edemez.

2. Yukarıda adı geçen devletler anlaştıkları takdirde dahi imtiyaz mukavelesinde

Karadeniz ve Akdeniz Boğazlarının kapalılığını sağlayan hükmüler konmadıkça kanalın

açılmasına razı olamaz.

3. Osmanlı İmparatorluğu’nda, angarya usulü kanunlarla yasak edilmiş

olduğundan, kanalın kazılması için imtiyaz mukavelesinde bir alay angarya usulü kabul

edemez.

4. Tatlı su kanalları ile bunların etrafında mevcut miriye ait arazinin Süveyş

şirketine bırakılmasını tanıyamaz. Çünkü bunu tanıdığı takdirde Mısır’da en önemli

465 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 91. 466 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 66.

sayılan yerlerin, üyeleri belli olmayan bir şirkete ait olduğunu kabul etmiş olacaktır. Bu

ise Mısır’da devlet içinde devlet yaratmak gibi bir durum meydana getirecektir.

Osmanlı Hükümeti, Mısır’da kanal işlerini durdurmak için bir de komiser

gönderdi. Bunun üzerine Mısır Hükümeti itaat ederek istenileni yerine getirdi. Lesseps

bir daha başlamış olduğu işi bırakarak İmparator III. Napolyon’a gitti ve bundan sonra

III. Napolyon ile İngiltere’nin İstanbul’daki elçileri arasında kanal meselesi nedeniyle

politik ve diplomatik görüşmeler yapıldı. Abdülmecit devri sonuna kadar Kanal

meselesi, böylece çözümsüz kaldı467. Ancak İskenderiye’den Süveyş’e kadar bir telgraf

hattı yapılması için gerekli ruhsatname verilmiştir. Bu imtiyaz da bir Fransız şirketine

verilmiş ve yapılan mukaveleye göre idaresi doksan dokuz sene boyunca onlarda

kalacaktır468. Ayrıca bu sıralarda İstanbul’da demiryolu yapımına ihtiyaç duyulunca

yolların keşfedilmesi ve haritalar düzenlenmesi için Babıâli, Mısır’dan mühendis

gönderilmesini istemişlerdir469.

Haziran 1859’da kazma işlerinin yeniden başlaması üzerine İngiliz donanması,

Said Paşa’yı tehdit etmek maksadı ile İskenderiye önlerine gelmesi üzerine Babıâli de

işe karışarak işleri durdurma yoluna gitmiştir. Ancak III. Napoleon’un Babıâli nezdinde

nüfuzunu kullanmasıyla işe yeniden başlanmıştır470.

467 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 6, s. 94.468 BOA. İ. MTZ. 05, 17-633, 29 Ş. 1272. BOA. İ. MTZ. 05, 17-625, 15 S. 1272. 469 BOA. İ. MTZ. 05, 18-654, 03 Ca 1273. 470 Altundağ, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, s. 88-89.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. HİDİVLİK DÖNEMİ VE İNGİLTERE’NİN MISIR’I İŞGALİ

Bu bölümde, Mehmet Ali Paşa’dan sonra bir süre sakin geçmiş olan Osmanlı-

Mısır ilişkilerinde, İsmail Paşa’nın Mısır valiliğine gelmesi ile girilen yeni dönem

incelenecektir.

Söz konusu dönem, Osmanlı Devleti ve Mısır tarihi açısından oldukça hareketli

bir dönemdir. İsmail Paşa’nın Mısır’ı Afrika’da bulunan bir Avrupa ülkesi haline

getirme çalışmalarının nasıl sonuçlandığı, bu arada Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin

kazandığı yeni boyut, bu dönemin en önemli konularını oluşturmaktadır.

Mısır, imtiyazları giderek genişlemekte olan bir Hidivlik haline gelmişken

izlenen yanlış iktisat politikası, Avrupa’nın değişen Şark Siyaseti ve Osmanlı

Devleti’nin zaafları yüzünden İngiltere’nin işgaline uğrayacaktır.

3. 1. İsmail Paşa Dönemi (1863-1879):

3. 1. 1. İsmail Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi:

Mısır’ın ve Osmanlı Devleti’nin tarihinde ilk Hidiv olan İsmail Paşa, İbrahim

Paşa’nın ortanca oğludur. 1830 tarihinde Kahire’de doğmuş olan İsmail Paşa, 14 yaşına

kadar Mısır’da kaldıktan sonra gözlerindeki bir rahatsızlığın tedavi edilmesi ve

eğitimini tamamlaması amacı ile Viyana’ya gönderilmiştir (1844). Viyana’da iki yıl

kaldıktan sonra Paris’e gitmiş, burada Saint Cyr Harp Akademisinde eğitim

görmüştür471.

Abbas Paşa Mısır Valisi olduğunda muhalif gurubun başındaki Sait Paşa ile

birlikte hareket etmiş ve miras meselesi nedeniyle ailesi ile birlikte İstanbul’a gelmiştir.

İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde Sultan Abdülmecit ile iyi ilişkiler kurmuş hatta bu

sayede Meclis-i Ahkâm üyeliğine getirilmiştir. Sait Paşa’nın vali olması üzerine Mısır’a

471 Şinasi Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, İstanbul, 1977, s. 1115.

dönmüştür. Sait Paşa’dan sonra Mısır Valiliğine veraset usulüne göre Ahmet Rıfat

Paşa’nın geçmesi gerekmekteydi ancak onun ölmesi üzerine İsmail Paşa, ailenin en

yaşlı bireyi olması sebebiyle Mısır Valisi olmuştur (20 Ocak 1863)472.

İsmail Paşa, Mısır Valisi olduğunda 33 yaşında idi, cömert ve kurnaz kişiliği ile

tanınmaktaydı. Dedesi Mehmet Ali Paşa ile babasının karışımı bir karaktere sahip

olduğu söylenebilir. Bu dönemin belli başlı olayları Süveyş Kanalı’nın tamamlanması,

Mısır borçlarının birikmesi ve Mısır maliyesi üzerinde ikili kontrol oluşturulmasının

ardından tahttan indirilmesidir473.

Babıâli ile İsmail Paşa’nın ilişkisi değişikliklerle doludur. İsmail Paşa, Afrika’da

bir Mısır İmparatorluğu oluşturmak istemiş, mal toplama ve şöhret kazanma tutkusu ile

Mısır’da giriştiği işler onu ve ülkesini derin bir borç batağına sürüklemiştir. Yine de

Mısır’ın kalkınmasına Mehmet Ali Paşa’dan sonra damgasını vuran ikinci şahsiyettir.

Valilik Fermanı’nı kendisine Vesim Paşa götürmüştür ve İsmail Paşa O’nunla

birlikte teşekkür dileklerini bildirmek üzere İstanbul’a gitmiştir. Padişah’a sadakat ve

bağlılığını arz eden İsmail Paşa’ya “Birinci Osmani Nişanı ve Sadaret Rütbesi ihsan ve

tevcihi ile bâ-Hatt-ı Humâyun Babıâli’ye irsal kılınarak mazmunu münifi ilan

edilmiştir”474. Bu fermanla, Mehmet Ali’ye verilmiş olan 1841 tarihli fermanda söz

konusu olan şartlarla Mısır Eyaleti ve ona bağlı yerler uhdesine tevcih edilmiştir. Bunun

dışında Mısır halkının emniyeti ve huzurunun temini ile adaletin sağlanmasına gayret

etmesi ve Mısır’da meydana gelen değişmelerden Babıâli’yi haberdar etmesi gibi

konular hükme bağlanmıştır.

İsmail Paşa İstanbul’a, beraberinde Osmanlı devlet erkânına verilmek üzere

değerli hediyeler getirmiştir. Padişah’a da buharla işleyen özel yatı Feyz-i Cihad’ı

hediye ederek kendisini Mısır’a davet etmiştir. Böylece göreve geldiği ilk andan

itibaren İstanbul ile iyi ilişkiler kurmak yolu ile imtiyaz fermanı hükümlerinin

472 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 49. Enver Z. Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, c. VII, TTK., Ankara, 2003, s. 39. 473 J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards a Modern Identity, Methuen, Tarihsiz, s. 74. 474 Ahmet Lütfi Efendi, Vak’a-Nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. X, (Yay. Haz. Münir Aktepe), TTK., Ankara, 1988, s. 82-83.

genişletilmesinin çarelerini aramış ve Mısır’ın gerek fiilen gerek hukuken

bağımsızlığını hazırlamaya çalışmıştır. Bunun için Ali ve Fuat Paşalarla da İstanbul’da

iken görüşmüştür475.

İsmail Paşa, İstanbul’da bulunan yabancı ülkelerin elçileri ile de görüştükten

sonra Mısır’a dönmüştür. Mısır’da Vali olarak yaptığı ilk konuşmada, ziraatın

gelişmesine çalışacağını, angarya usulünü tamamen kaldıracağını içeren bir konuşma

yapmıştır476. İleride görüleceği gibi Mısır’da ziraatin kalkınması konusunda gerçekten

başarılı olmuş ancak bunu yaparken angarya usulünden yararlanmıştır.

3. 1. 2. İsmail Paşa’nın Avrupa Siyaseti:

İsmail Paşa’nın gerek Babıâli gerek Avrupa Devletlerine karşı izlediği

politikanın dayandığı üç temel hedef bulunmaktaydı. Bunlar;

1. Mısır’ın Avrupa medeniyeti içerisindeki yerini alması için gerekli zirai, ticari

gelişmeleri sağlamak. Halkın zihniyetini de bu bakımdan geliştirmek.

2. Osmanlı Devleti’nden bağımsız olmak

3. Mısır’ı, en önemli Afrika ülkesi haline getirmek ve bunun için kendi

kaynakları ile gücünü artırmak. Böylece zenginliği ve gücü sayesinde Avrupa milletleri

için olan önemini artırmak477.

Bu amaçlar doğrultusunda İsmail Paşa, girişeceği mücadelede Avrupa’nın

desteğinin ne denli önemli olduğunun farkında idi. Zira Paris ve Viyana’da bulunduğu

süre içerisinde Avrupa kültür ve medeniyetini, gelişmelerini tanımış, Avrupa

kamuoyunun desteğini sağlamanın bu mücadelede ne kadar önemli bir rol oynayacağını

anlamıştı. Bu nedenle Mısır’da gerçekleştirilecek büyük işlerde Avrupa’nın yardımını

temine çalıştı. Batı basınında kendi lehine propaganda yaptırmak maksadıyla Flâtun

Paşa isminde birini görevlendirmişti. Bu adam Avrupa basınını dolaşarak altın

475 Angelo Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Le Regne du Kheidive İsmail de 1863 a 1875, Tome III, Le Caire, 1937, s. 37-40. ayrıca bkz. Rauf Ahmet Ragıp Raif, Mısır Meselesi, Hariciye Vekaleti, İstanbul, 1334, s. 35. 476 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Efendi Tarihi, c. X, s. 82-83477 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 28.

dağıtmaktaydı. Avrupa basınında, Mısır’da yaptığı ve yapmak istedikleri hakkında

olumlu yazılar neşredilmesi onun işini kolaylaştıracaktı. Müstakil devlet olma isteğini,

Avrupalı Devletlerin Babıâli’ye zorla kabul ettirebileceklerini düşünmekteydi. Bunu

gerçekleştirmek için izlediği yöntemlerden biri de Avrupa’nın büyük başkentlerindeki

hayır kuruluşlarına maddi yardım sağlamak olmuştur478.

Özellikle Fransa gazetelerinde kendisinden övgüyle söz eden yazılar çıkmasını

sağladı. Bununla da kalmayıp Mısır’ın bağımsız olması gerektiğinden bahsettirdi.

Avrupa’ya seyahate çıkarak müstakil bir hükümdar gibi Avrupa Hükümdarlarını ziyaret

etti479. İsmail Paşa’nın Avrupa Devletlerinin dostluğunu kazanmaya yönelik bu

faaliyetleri, daha sonra bahsedilecek sebeplerden ötürü, tarihe en büyük hatası olarak

geçecektir.

3. 1. 3. İsmail Paşa’nın Babıâli İle İlişkileri:

Bu dönemde Osmanlı tahtında Sultan Abdülaziz bulunmaktaydı (1861-1876).

Osmanlı kurumları bu dönemde iyice bozulmaya yüz tutmuş ve rüşvet, devlet

görevlileri arasında oldukça yaygınlaşmıştı480. İsmail Paşa bu ortamdan yararlanmak

istedi ve Mısır’ı bağımsız hale getirmek için tasarladıklarını hayata geçirmeye başladı.

Ancak bunu yaparken Mehmet Ali’den farklı bir politika izlemiştir. İsmail Paşa,

özellikle verdiği rüşvetler sayesinde pek çok imtiyaz elde etmiştir.

İsmail Paşa’nın silahları diplomatik ve mali idi. Aşağıda üzerinde durulacak

olaylar buna örnek teşkil etmektedir. 1864’te Hicaz’da meydana gelen bir isyanı

bastırmak için481 ve 1866’da Romanya Prensliklerindeki meseleleri halletmek için 8 bin

asker göndermiştir. Onun bu yardımlarının sebebi Mısır’daki asker sayısını artırmasına

izin verilmesini sağlamak ve Süveyş Kanalı’nı tamamlamak için Babıâli’den gerekli

onayı almaktır482.

478 BOA. Y. PRK. MK. 1-20, 1296. 479 Süleyman Kâni İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999, s. 34. 480 Mehmet Arif Bey, Başımıza Gelenler, c. I-II, 4. Baskı, İstanbul, 1990, s. 602. 481 BOA. İrade Dahiliye, 43481-625, 08 L. 1287. 482 Richmond, Egypt 1798-1952 Her Advance Towards a Modern Identity, s. 75.

İsmail Paşa zamanında eyaletin Osmanlı Devleti ile olan bağları iyice zayıflamış

dahilî ve malî idarede yapılan hatalar daha sonra yabancı müdahalesine ve Mısır’ın

iflasına yol açmıştır. Yukarıda bahsedilen konuşmasından da anlaşılacağı üzere İsmail

Paşa, ülkesine Avrupa idare tarzını getirmek istemiştir. Bu ise angarya, inhisar usulü ve

köleliği kaldırmak istemesinden anlaşılmaktadır. Ancak alınan önlemlerin hiçbiri ciddi

netice vermemiştir483.

3. 1. 3. 1. Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati:

Yukarıda bahsedildiği üzere İsmail Paşa, valilik fermanını almak üzere

İstanbul’da bulunduğu sırada Sultan Abdülaziz’i Mısır’a davet etmiş ve Sultan da bu

daveti kabul etmişti. Bu olay, Osmanlı tarihinde benzeri bulunmaz bir yere sahiptir.

Padişah’ın bu daveti kabul etmesinin asıl gayesi Mısır’ı yakından tanıyıp,

yeniden merkeze bağlamaktı. Zira Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanından beri Mısır

yarı müstakil bir hal almış ve Padişahların kudreti burada giderek zayıflamıştı. Fellahlar

Valiyi yegâne hükümdar saymaktaydılar. Ayrıca bu bölgede büyük bir Arap

İmparatorluğu kurmak emeli de doğmuştu. Osmanlı devlet adamları, buna çare bulmak

ve devletin menfaatlerini bölgede yeniden tesis etmek için seyahatin politik bakımdan

yararlı olacağını düşünmekteydiler. Sultan, kendine karşı isyan etmiş bir ülkeyi,

merkeze daha güçlü bağlarla bağlamak gibi önemli bir sonuç elde etme isteğiyle bu

seyahati yapmaya karar vermiştir484. Bu sıralarda, İsmail Paşa’nın eniştesi olan

Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa da İstanbul ile Kahire arasında iyi ilişkiler kurulması için

gayret göstermekteydi. Nihayet 4 Nisan 1863 tarihinde Padişah, Mısır’a gideceğini

duyurmuştur.

Elbette bu olay yabancı devletler tarafından farklı yorumlar yapılmasına sebep

olmuştur. Fransa, Padişah’ın Mısır ziyaretinin amacının Vali’den, Osmanlı’yı mali

sıkıntısından kurtarmak için yardım istemek olduğunu ileri sürmüş, İngiltere ise

Lesseps’in Mısır’da kanal projesinin Padişah’a kabul ettirmesinden endişe etmiştir. Bu

nedenle İstanbul’daki İngiliz sefiri bu ziyareti engellemek için bir hayli uğraşmıştır.

483 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 32. 484 Ali Kemali Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, İstanbul, 1944, s. 4.

Sultan, yerine Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’yı bırakarak Veliaht Murat, Şehzade Yusuf

İzzettin, Şehzade Abdülhamit, Şehzade Reşat ve Bahriye Nazırı Mehmet Ali Paşa,

Serasker Fuat ve Kaptanı Derya Ateş Mehmet Paşalar ile hocası Akşehirli Hasan Fehmi

Efendi’yi yanına alarak Feyz-i Cihat vapuruna binip denize açılmıştır. Mecidiye

Vapurunda Murat Efendi, Hamit Efendi, Reşat Efendi ve Doktor Kapoleoni

bulunmaktaydı. Taif Vapurunda Ferik Selim, İsmail Paşa, Mirliva Salih, Sami, İsmet,

Yusuf Paşalar, miralaylar, Hariciye Nazırı Umumi Katibi Abro Efendi, Mızıka-i

Humayun Şefi Guatelli, Başeczacı Diyamandis, Saray Kimyageri Jorj Dellasuda Bey ve

Diş Hekimi, bunun dışında İzmir Korveti ve atları ve arabaları taşıyan Kars Vapuru ile

görevli Peyk-i Şerif ve Gemlik Vapuru olduğu halde yola çıkılmıştır485.

7 Nisan sabahı Padişah ve beraberindekiler İskenderiye’ye ulaşmışlardır. Mısır

Valisi İsmail Paşa, Seyyah-ı Bahr firkateyni ile onları karşılamıştır. Kale ve tabyalardan

yüz birer pare top atılmış ve Re’sü’t-Tin Sarayı’na gidilmiştir486.

Şehir gezildikten sonra burada Mısır Hükümeti’nin ileri gelenleri ile konsoloslar

Padişah tarafından kabul edilmiştir ardından Kahire’ye doğru yola çıkılmıştır. Sultan,

Kahire’de Mehmet Ali Paşa’nın türbesini ve piramitleri ziyaret etmiştir. Mısır’da on

gün kalan Padişah, 16 Nisan’da İstanbul’a gitmek üzere yola çıkmıştır487.

Bu ziyaret İsmail Paşa’nın ve devlet adamlarının nişanla ve unvanlarla taltif

edilmelerine sebep olmuştur488. İsmail Paşa, Padişah’a ve yanındakilere çok miktarda

hediye takdim etmiştir. Hatta Sultan’ın ziyaretinden iki ay sonra, Paris’ten sipariş etmiş

olduğu on iki bin adet tüfeği Dersaadet’e göndermiştir489.

Abdülaziz’in Mısır seyahatinin olumlu sonuçları ise Mısır’da angarya usulünün

ilgası, Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığının temini ve Mısır halkının hilafet makamına

485 Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 10. 486 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 40. Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 13. 487 Sinafiri, Osmanlı- Mısır İlişkileri, s. 31-33.488 Nubar Paşa, Mısır’da Hıristiyan olup da Paşalık unvanına nail olan ilk kişidir. 489 Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. X, s. 110.

bağlılığının kuvvetlenmesidir. Ayrıca bu ziyaret onuruna Kahire’de El-Alabetü’l-Hadra

Meydanı’ndan itibaren Şar-ı Abdülaziz adı ile bir cadde açılmıştır490.

3. 1. 3. 2. Babıâli’ye Karşı Meydana Gelen Ayaklanmaların Bastırılmasında

Mısır’ın Katkısı:

1861’de Balkan eyaletlerinden biri olan Hersek’te, beylerin kötü idaresi,

Sırbistan, Eflak ve Boğdan’ın muhtariyet haklarının genişletilmesi, Rusya’nın Slavları

kışkırtması sonucu Babıâli’ye karşı isyan çıkmıştır. Bu isyanın bastırılması için Ömer

Paşa görevlendirilmiştir. Bu isyan, İsmail Paşa İstanbul’da iken devam etmekteydi.

Sultan Abdülaziz, İsmail Paşa’dan askeri yardım istemiş bunun üzerine Mısır’dan iki

alay asker Ali Galip Paşa komutasında İstanbul’a gönderilmiştir491. Ömer Paşa isyanı

bastırmıştır492.

1864 yılı başlarında Asir493 Emiri Mehmet bin Ayız, Babıâli’ye karşı isyan edip

Yemen üzerine hücum ederek bir kısım yerleri ele geçirmiştir. Bunun üzerine Sultan

Abdülaziz, Mısır Valisi İsmail Paşa’dan bu isyanı bastırması için asker göndermesini

istemiştir. İsmail Paşa, Babıâli’ye yardım fırsatı bulduğu bu olaydan faydalanmak için

hemen Miralay İsmail Sadık Bey komutasında altı aylık levazım ile süvari ve piyade

olmak üzere üç bin beş yüz kişilik494 bir kuvveti Süveyş yoluyla Yemen’e sevk

etmiştir495.

İsyan bastırıldıktan sonra İsmail Paşa, Asir Emiri’ne, Padişah’a itaat ederse

kendisinin affedilmesi ve Paşalık unvanı elde etmesi için Padişah’a ricada bulunacağını

vaat etti. Böylece gerçekten Emir, affedilir ve Asir Kaymakamlığına tayin edilir.

490 Sultan Abdülaziz’in Mısır’ı ziyareti hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, s. 1-41. ayrıca bkz. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 40-43. 491 Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 3-4. 492 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 35. 493 Asir, Arabistan’ın güneybatısında Hicaz ile Yemen arasında bulunan dağlık bir bölgedir. Asir ismi bir kabilenin ismidir. Bkz. Besim Darkot, “Asir”, MEB. İA., c. I, İstanbul, 1980, s. 764. 494 Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri (1861-1876), c. VII, s. 41.495 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. X, s. 117.

Böylece Asir meselesi sona ermiş olur. Mısır askeri geri döner ve Padişah, İsmail

Paşa’ya bir teşekkürnâme gönderir496.

Yine bu dönemde benzer bir gelişme Romanya’da yaşanmıştır. 4 Mart 1866

tarihinde toplanmış olan Paris Konferansı Eflak ve Boğdan Meselesi’ne dair bir çözüm

aramış ve geçici hükümet yerine yabancı bir prens seçilmesine karar vermişti. Böylece

10 Mart 1866’da seçilmiş olan Prens Şarl İsviçre pasaportu ile 20 Mayıs’ta Romanya’ya

gelerek tahta oturmuştu ve Sadrazam Fuat Paşa’ya gönderdiği mektupta Babıâli’nin

Romanya üzerindeki hükümranlık haklarını tanımakta olduğunu ifade etmişti. Fakat

Babıâli, Prens Şarl’ı tanımak istememiş, Eflak ve Boğdan’ı işgal etmeyi düşünerek

kuvvetlerini Tuna boylarında yığmaya başlamıştır. Bu sıralarda İsmail Paşa, veraset

meselesi görüşmelerinden dolayı İstanbul’da bulunmaktaydı. Padişah’a İstanbul, Tuna

ve Bosna’daki Osmanlı muhafız askerlerine destek olmak üzere on iki ile on beş bin

kişilik bir askeri kuvvet göndereceğine dair vaatte bulunmuştur497.

1866 yılının Mayıs ayı sonlarında askerin gönderilmesine başlandı. Buna Fransa

hükümeti tepki göstermiştir. Çünkü Osmanlı’nın bu hareketi, Osmanlı Devleti’nin kendi

toprak bütünlüğünü garantilemiş bulunan ülkelere danışmadan Tuna vilayetlerini işgal

etmeye kalkışması demekti. Fransız Elçisi, Nubar Paşa’ya bu konuda Mısır’ın

Babıâli’ye askeri yardımlarının Osmanlı Hükümeti’ni devletlerarası antlaşmalarına

muhalefet etmeye sevk ettireceği gibi Mısır’ı milletlerarası politikanın ocağına

sokmasına yol açacağını ifade etmişti. Bunun üzerine İsmail Paşa İstanbul’dan

ayrılmadan önce Babıâli’den Mısır askerinin Romanya’ya gönderilmeyip İstanbul’da

tutulmasını rica etmiştir. Sonuçta savaşa gidilmemiş ve Romanya muhtariyetini içeren

Voyvodalık fermanı hazırlanmıştır498.

Bir başka ayaklanma hareketi de Girit’te görülmüştür. Rusya’nın teşvikiyle

Fransa İmparatoru III. Napoleon’un izlediği aşırı milliyetçi siyaset sonucu Girit’te ilk

defa olarak geniş ölçüde bir ayaklanma çıkmıştır (1866). Fransa, İngiltere ve Rusya,

meseleye müdahale ederek Babıâli’ye yönetimde bir takım ıslahatlar yapılmasının

496 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 36. 497 Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, s. 47-55. 498 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 58-61.

lüzumundan bahsetmişlerdir. Bu sırada Giritli Hıristiyanlar, geçici bir hükümet kurarak

Girit’in Yunanistan’a ilhakını ilan etmişlerdir. Bu durum karşısında Babıâli’nin

kuvvetleri Balkan eyaletlerinde dağılmış halde bulunduğundan, asilere karşı aciz

kalınmıştır. Sultan Abdülaziz, veraset meselesi için İstanbul’da bulunan İsmail

Paşa’dan, Girit isyanını bastırmakta kullanılmak üzere asker göndermesini istemiştir.

İsmail Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan önce, Mısır’dan Şahin Paşa kumandanlığında,

levazımı ile beraber on altı tabur askeri adaya sevk ettirmiştir. Bir de Manastır’da

bulunan Mısır kuvvetleri adaya nakledilmiştir. Yapılan çatışmalarda İsmail Sadık Paşa

yaralanıp Mısır’a geri gönderilmiştir. Bundan sonra Mısır askerleri “Arkadie”499 denilen

muharebeye katılmışlardı. Babıâli, Yunanistan’ın asilere sevk etmekte olduğu

gönüllüler, silah ve mühimmatı durdurmak için adayı abluka altına almıştır. Mısır

askerinin “Arkadie” savaşında gösterdikleri gayret ve cesaretlerinden dolayı İsmail Paşa

kumandanları ödüllendirmiş ve askerlere bir beyanname gönderip kendilerini övmüştür.

Nihayet, Ali Paşa adadaki durumu incelemek üzere buraya gelmiş, aczinden

dolayı kumandan Ömer Paşa’yı azlederek yerine Hüseyin Avni Paşa’yı getirmiştir. Bu

sayede Girit isyanı da bastırılmıştır (1867).

İsmail Paşa’nın Babıâli’ye yardımının asıl amacı adayı Mısır’a ilhak ettirmekten

ibaret idi. Bundan dolayı Şahin Paşa vasıtasıyla gizlice Giritlilere para, silah, yiyecek ve

her türlü yardımı yapmakta idi. Ayrıca asilerin tedavisi için Yunan Kraliçesi’ne önemli

miktarda nakit yardımı yaptığı da haber alınmıştı500. Bunun üzerine Mısır ile Babıâli

arasındaki ilişkilerde soğukluk meydana gelmiştir. İngiltere adanın Yunanistan’a

ilhakına karşı çıkarak Babıâli’ye tabi kalmasından yana idi. Bunun üzerine İsmail Paşa,

ada hakkında İstanbul’daki görüşmelere katılmaktan vazgeçerek askerlerini geri almayı

düşünmüştür.

3. 1. 3. 3. Mısır’ın Muhtariyet Haklarının Genişletilmesi:

İsmail Paşa, Babıâli’ye yaptığı söz konusu askeri yardımlar ve devlet adamlarına

gönderdiği değerli hediyeler sayesinde Babıâli’yi memnun etmeyi başarmış ve

499 Mora Yarımadası’nın kuzey batı kısmında yer alan bölgedir. 500 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 33.

yetkilerini genişletmiştir. Bu başlık altında İsmail Paşa’ya tanınan yeni imtiyazlar ve

Mısır’ın muhtariyet haklarının genişlemesi üzerinde durulacaktır.

3. 1. 3. 3. 1. İsmail Paşa’nın Dış Borçlanma Akdi Yetkisi Elde Etmesi:

İsmail Paşa, İstanbul’u her ziyaretinden bir imtiyaz elde etmiş olarak

dönmekteydi. Ancak bu iradeler ve fermanlar İsmail Paşa’ya pahalıya mal olmuştur.

Mısır hazinesi her seferinde zayıflamıştır ve aşağıda bahsedileceği üzere istikrazlar

sayesinde dolmuştur. Bu istikrazlar ise Mısır’ın işgal edilmesine meydan veren en

önemli gelişmedir501.

Bir önceki bölümde bahsedildiği üzere Sait Paşa döneminde borçlanmaya

gidilmiş ve bu borçlar İsmail Paşa dönemine yansımıştı. İsmail Paşa, Sait’ten kalan

borcu ödemek ve sığır vebasıyla savaşmak gerekçesiyle Babıâli’ye müracaat ederek

istikraz akdi talebinde bulundu ve 1864’te bunu elde etmeyi başardı502. Mısır Valisi,

buna dayanarak Openhaim Şirketi ile “Bazı mesarif-i fekaladeden neş’et etmiş ve

tesviyesi için bir istikraz lüzum görünmüş” olduğundan “Openhaym Kumpanyası ile beş

milyon İngiliz lirası” istikraz mukavelesi akdetmiştir. Mukavele gereğince borç, yüzde

dokuz faiz ile anaparanın üç buçuğu verilmek suretiyle on beş sene içinde ödenecekti503.

Bu borç, ilerleyen zaman içerisinde Mısır’a yabancı devletlerin müdahalesine ve

Mısır’ın iflasına yol açacak olan borçların temelidir.

3. 1. 3. 3. 2. Musavva ve Sevakin’in Mısır İdaresine Dâhil Edilmesi:

İsmail Paşa, Mısır’ın sınırlarını genişletmek için yine Babıâli’ye müracaat

ederek Sevakin504 ve Musavva iskelelerinin Mısır idaresine ilhakını istemiştir (1865).

501 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 33. 502 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 52. 503 BOA. A. MKT. MHM. 315-41, 1281 Ca. 21. 504 Sevakin, Kızıl Deniz’in batı sahilinde bir liman olup Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı egemenliğine girmiş ve idaresi Cidde Paşasına verilmiştir. Bkz. Adolf Grohmann, “Sevâkin”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 523. Musavva, iskelesi Kanuni Sultan Süleyman devrinde feth edilmiştir. Bkz. A. Baldacci, “Habeş Eyaleti”, MEB. İA., c. V, İstanbul, 1977, s. 3.

Bu iskeleler, Mehmet Ali Paşa’nın valiliği sırasında, Vehhabi hareketinin

bastırılmasındaki başarısından ötürü kendisine tevcih edilmişti. Ancak 1840 Londra

Mukavelesi gereğince Mehmet Ali’nin Hicaz Eyaleti’nden geri çekilmesi üzerine bu

iskeleler Mısır’dan alınmıştır. 1845 yılında Mehmet Ali’nin girişimleri sonucu Musavva

ve Sevakin’in gümrük müdürlüğü, yıllık yirmi beş bin lira vergi ödemek kaydıyla geri

verilmiştir. Abbas ve Sait Paşalar döneminde ise verginin ödenmemesi yüzünden adı

geçen iskeleler yeniden Cidde Eyaleti idaresine iade edilmişlerdir. İsmail Paşa, yukarıda

belirtildiği gibi bu iskelelerin yeniden Mısır idaresine ilhakını talep etmiştir. Bu

istek“Habeş Eyaleti mülhakatından olan Musavva ve Sevakin iskelelerin bu taraf

idaresine ihale ve tefvizi mukaddemce istid’a kılındığına mebni Eyalet-i Hicaziye ve

Habeş Valiliği canibinden istilamı buyurulduğuna mebni devletli vali paşa hazretleri

tarafından idare olunan melhuzâtın terkiyle suret-i mahsusede olarak istisna-i marü’l-

beyan iskelelerin şimdilik ve sene müddetle ve vergisi ve ma’a memliha hasılat-ı

umumiyesi olan mebaliğin nısfı ilave ve zammiyle uhde-i aciziye ihalesi encümen-i

mahsus-u vükelada bi’t-takrir huzur-u vekayıka cenab-ı şehriyariye lede’l-arz ol vecihle

ihalesi” ifadeleri ile kabul edilmiş ancak sadece vergisine zam yapılmakla kalınmamış

köle ticaretini yasaklaması, imar ve zabıta işlerine önem vermesi ve söz konusu

mahallerin gelirini Cidde hazinesine tediye etmesi şart koşulmuştur. Mehmet Ali

zamanında ödenen beş bin kese yedi bin beş yüz keseye çıkarılmış ve böylece Musavva

ile Sevakin Mısır idaresine dâhil edilmiştir (1865)505. Ancak bu yerler veraset

imtiyazının dışında tutulmuştur. Ayrıca gerekli olması durumunda yıllık vergi üç senede

bir artırılabilecekti. Ertesi yıl veraset imtiyazına ilhak edilmişlerdir506.

3. 1. 3. 3. 3. Süveyş Kanalı’nın Açılması İmtiyazının Elde Edilmesi:

Daha önce üzerinde durulduğu gibi Sait Paşa döneminde De Lesseps’e Süveyş

Kanalı’nın kazılması için bir şirket oluşturma ruhsatı verilmişti (30 Kasım 1854). Daha

sonra 5 Ocak 1856 tarihinde bunun için gerekli şartname belirlendi. Ancak Sait Paşa,

Babıâli’nin izni olmadan Kanalı kazma işlerini başlatmıştır (25 Nisan 1854).

İngiltere’nin itirazı üzerine işler Babıâli tarafından durduruldu. Haziran 1859’da III.

505 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 53. 506 BOA. İ. MTZ. 05, 20-794, 10 M. 1282.

Napolyon’un çabaları ile yeniden kazma işlerine başlanmışsa da Sait Paşa’nın ölümü ile

yarım kalmıştı.

İsmail Paşa hükümeti ile şirket arasında bir anlaşmazlık çıkmıştı. Çünkü bu

sırada kanal şirketi devlet içinde devlet konumunda idi. Zira kanal şirketi, kanala bağlı

tatlı su kanallarını çevreleyen toprakları ele geçirip bir nevi müstemleke haline

getirmişti507. İsmail Paşa, Nubar Paşa’yı bu konuda görevlendirmiştir. Nubar Paşa,

Mısır topraklarının bağımsızlığını sağlamak için Paris’te görüşmelerde bulunmuştur.

Ancak meselenin çözümü bundan bir süre sonra gerçekleşmiştir508. Nubar Paşa Paris’te

iken Babıâli’ye onunla ilgili olumsuz haberler gelmiştir. Bu haberler İsmail Paşa’nın,

Osmanlı Devlet adamlarına verdiği rüşvetler karşılığında imtiyazlar elde ettiğini

anlatması ile ilgilidir ki bu, daha önce üzerinde durulduğu gibi İsmail Paşa döneminin

en önemli silahıdır. Babıâli bu söylentilerden rahatsızlık duymuştur. İsmail Paşa bu

konuda Nubar Paşa’nın açıklama yapmasını istemiş ve Babıâli’ye çok üzgün olduğunu

“alınıb verilen nişanlar üzerine cesim bir meblağ verilmektedir deyu guya Nubar

Paşa’dan rivayeten ol tarafta söylendiğinden keyfiyetin istifhâmına dair paşa-i

mümaileyh keşide kılınan telgrafname-i Behiyeleri manzur-u halisanem oldu beyandan

müstağni olduğu üzere avaid-i mukarrere-i kalemiyeden başka nişanlar için bir şeyin

ita ve te’diyesi bir gune vuku’ olmayıb hakkımda derkar olan iltâf ve inayat celile-i

cenab-ı hilafetpenahinin cümlesinden…” ifadeleri ile açıklamıştır. Bu sorun Nubar

Paşa’nın açıklayıcı bir ariza göndermesi ile giderilmiştir509.

İsmail Paşa, Babıâli’nin kanal meselesinde tavrını bilmekteydi. Babıâli, daha

önce bahsedildiği üzere angarya usulü ile işçilerin çalıştırılmasına ve tatlı su kanalları

ile beraber çevre toprakların şirkete terki maddelerine karşı çıkmaktaydı. Babıâli, bu iki

konu halledilirse kanal açılmasını onaylayacaktı. Diğer taraftan İngiltere, projeye itiraz

etmekte ve Babıâli’yi, Mısır’ın bir Fransız sömürgesine dönüşeceği konusunda

endişelendirmekteydi510. Bu nedenle şirketin ya bu şartları kabul etmesini ya da Mısır

hükümetine işi bırakmak için 6 aylık süre verilmesini istemiştir. 18 Mart 1863’te İsmail

Paşa, Babıâli tarafından itiraz edilen maddelerin kaldırılması için şirket ile yaptığı

507 Mehmet Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. IX, İstanbul, 1964, s. 338. 508 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. IX, s. 338. 509 BOA. İ. MTZ. 05, 21-864, 21 Ra. 1286. 510 BOA. İ. MTZ. 05, 19-715, 23 Ra 1277.

görüşmeler sonucu bir mukavele yapmıştır511. Buna göre Kahire ile Vadi-i Tulaymat

denilen mevzi arasında tatlı su kanalının birinci kısmı Mısır idaresine terk olunmuş,

ikinci bir mukavele ile Mısır idaresinin parasal katılımı tayin olunmuştur512. Geri kalan

şartların kaldırılması için pek çok görüşmeler yapılmış nihayet Fransa İmparatoru, Mısır

ile şirket arasında hakem olmuştur. Ancak İsmail Paşa’nın III. Napolyon’a Babıâli’den

izin almadan müracaat etmesi üzerine Osmanlı Hükümeti bu görüşmelerde alınan

kararları kabul etmemiştir. Daha sonra projenin gerçekleştirilmesi için gerekli topraklar

meselesini incelemek için Server ve Nubar Paşalar ile De Lesseps ve Outrie’den oluşan

bir komisyon incelemeler yapmıştır. Bu incelemeler sonunda projeye 10. 214 hektar

toprağın tahsis edilmesine karar verilmiştir. 22 Şubat 1866 tarihinde Mısır Hükümeti ile

şirket arasında önceki bütün imtiyaz ve mukaveleleri kapsayan bir mukavelenâme

Kahire’de düzenlenip Babıâli’ye takdim olunmuştur. Bu mukavelenâme, 19 Mart 1866

tarihli ferman ile tasdik edilmiştir. Böylece Süveyş Kanalı’nın inşaatı için bir engel

kalmamıştır513.

Süveyş Kanalı’nın yapımında önceleri günde on iki sonra ise yirmi bin yerli

çalıştırılmıştır. Böylece neredeyse bütün Mısır yerlileri bu inşaata katılmışlardır.

Binlerce insan burada ölmüştür. Tutulan bu yöntem adeta Firavunlar döneminde

Piramitlerin yapılmasını hatırlatmaktadır. Süveyş Kanalı’nın yapım aşaması Mısır

tarihinde Karanlık bir dönemi temsil etmektedir514. İlerleyen zaman içinde kanalda

yerliler ve Araplarla karışık Fransız, Yunan, İtalyan ve Suriyeli olmak üzere 15. 000

amele çalıştırılmıştır. Nihayet iki denizin birbirine kavuşması 15 Ağustos 1869 yılında

gerçekleşmiştir515.

511 Sammarco, Historie de L’Eypte, Tome III, s. 43-44. 512 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15. s. 53. 513 BOA. Y. PRK. AZJ. 2-38,1-1, 1295. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 62-71. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 43. 514 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated; Amira Sanbol), Ithaca Pres, 1988, s. 34-35. 515 Edward Dicey, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent Garden, London, 1902, s. 40-46. Ayrıca bkz. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 39.

3. 1. 3. 3. 4. Veraset Sisteminde Değişiklik Yapılması:

Mısır’da veraset sistemini değiştirme meselesi Mehmet Ali Paşa’dan sonra

ortaya çıkmıştır. Şöyle ki Abbas Paşa, veraset kanunun kendi oğlu İlhami’nin lehine

değiştirilmesini Sultan Abdülmecit’ten istemişti. Sultan, Paşa’nın isteğini kabul ederek

kendisine bir Hatt-ı Şerif göndermişti. Ancak Mısır’daki yabancı konsolosların işe

müdahalesi ile söz konusu Hatt-ı Şerif hükümsüz kalmıştı. Vali Sait Paşa da oğlu

Tosun’un kendisinden sonra vali olması için aynı girişimde bulunmuştu. Bu girişim de

İngiltere’nin müdahalesi ile sonuçsuz kalmıştı516.

İsmail Paşa ise daha Valilik fermanını almak üzere İstanbul’a gittiğinde

götürdüğü hediyeler sayesinde imtiyaz fermanının sınırlarını genişletmek için gerekli

zemini hazırlamıştı517. İsmail Paşa’nın veraset kuralını değiştirmek istemesinin sebebi

kendisi ile kardeşi Mustafa Fazıl Paşa ve amcası Halim Paşa arasındaki düşmanlıktan

kaynaklanmaktadır. Fazıl Paşa hem Mısır Valiliği varisi hem de Osmanlı Hazineler

Meclisi Reisi idi. Sadrazam Fuat Paşa’nın İsmail Paşa’ya olan yakınlığını

çekemediğinden Padişah nezdinde aleyhine çalışmakta idi518. Bu sebeplerle İsmail Paşa,

birkaç kez veraset kanunun değişmesi için Babıâli’ye müracaatta bulunmuş ise de sonuç

alamamıştı. Ancak Padişah’ın mali sıkıntı içerisinde olmasından faydalanarak 2 Mayıs

1866’da İsmail Paşa, İstanbul’a Mısır Bayrağı altındaki donanması ile çok miktarda

altınla gelmiştir519. Bu sırada Fazıl Paşa’nın Babıâli ile problemleri olmuş ve Avrupa’ya

kaçmıştır. Böylece İsmail Paşa ve Nubar Paşa’nın çabaları sonunda yeni bir ferman

çıkarılmıştır520. Bu fermana göre;

1. 1841 tarihli ferman ile Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan Mısır Valiliği

Veraset sisteminin ta’dili ile bundan böyle “ekberiyet” kuralı yani hanedanın en yaşlı

ferdi yerine doğrudan valinin erkek evlatlarından en büyüğüne geçecek

2. Musavva ve Sevakin Kaymakamlıkları sözü geçen fermanın hükümlerine göre

ibka olunacak

516 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 44. 517 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 35. 518 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 41. 519 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 9. Ayrıca bkz. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 35. 520 BOA. İ. MTZ. 05, 20-817, 12 M. 1283.

3. Mısır Valiliği gelirinden hazineye ödenen yıllık seksen bin kese vergi yüz elli

bin keseye çıkarılacaktır521.

4. Mısır ordusunda asker sayısı 30 bine kadar çıkarılabilecekti.

Böylece İsmail Paşa, Sevakin ve Musavva kaymakamlıklarını da veraset yoluyla

kendi soyuna kazandırmıştır. Fermanda buna ilaveten “Mısır vilayet-i celilesinde hal’

vukuiyle vâris olacak ekber evlad-ı zekkur sabi ve sagir bulunur ise tayini lazım gelecek

vasinin suret-i tertibine dair fehametlü devletlü vali paşa hazretleri tarafından verilen

takrir beyne’l-havas müzakere olunacak…” yani valiliğe geçecek olan kimse 18

yaşından küçük olursa eyaletin idaresini yürütmek için eski vali tarafından bir vasî ya da

heyet-i vesayet oluşturulması kararlaştırılmıştır522. Avrupalı Devletleri söz konusu

fermana itiraz etmemişlerdir. İngiltere yeni değişikliği dahili bir mesele olarak kabul

ettiğini söyleyerek İsmail Paşa’yı kutlamıştır. Fransa ise Padişah’a müracaat etmeden

hiçbir yorum yapmayacağını belirtmiştir. 19 Haziran 1866 tarihinde İsmail Paşa,

Mısır’a dönmüştür523. Re’sü’t-Tin Sarayı’nda söz konusu ferman, “ulema ve vücuh-u

memurin-i düvel-i ecnebiye ve bi’l-cümle memurin-i Mısriye ve rüesa-i milel-i saire

hazır oldukları halde” okunmuştur524.

3. 1. 3. 3. 5. Mısır Valilerine Hidivlik Unvanı Verilmesi:

İsmail Paşa Mısır’da veraset usulünün istediği şekilde değiştirilmesini

sağladıktan sonra bağımsızlığını genişletme girişimlerini sürdürmüştür.

Yukarıda bahsedildiği üzere İsmail Paşa, Babıâli’nin Girit’teki savaşına yaptığı

yardıma karşılık, adanın kendisine verilmesini istemekteydi. Fakat İngiltere ve Fransa

buna itiraz etmişler ve başka bir şekilde ödüllendirilmesi karar vermişlerdir. Dolayısıyla

Paşa bu fırsatı kullanarak yeni bir imtiyaz elde etmeye girişmiştir. Bilindiği gibi 1841

Fermanı’na göre Mısır Valileri, diğer Osmanlı eyaletlerinin valileri ile aynı seviyede

idiler. İsmail Paşa da “Kendisinin sair Valilerden mümtaz olmak ve veraset sistemine

521 Mısır vergisi, 1841 fermanına göre Mısır gelirlerinin dörtte biri idi. Ayrıca Mısır’dan senede dörtyüz kafes şeker, 36 bin kile pirinç ile belirli miktarda karanfil İstanbul’a gönderilmekteydi. Bkz. Ziya Karamürsel, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989, s. 173. 522 BOA. İ. MTZ. 05, 20-820, 01. S. 1283. 523 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 26. 524 BOA. İ. MTZ. 05, 20-823, 04 Ra. 1283.

muvafık bulunmak üzere” bir unvan elde etmek istemekteydi525. Bunun için

İstanbul’daki Kapı Kethüdası Hasan Paşa yoluyla Babıâli’ye yeni isteklerini içeren bir

yazı göndermiştir. Buna göre ilk olarak Vali, unvanının Aziz-i Mısır olarak

değiştirilmesini daha sonra Mısır ordusunun sayısının artırılmasını, nişan ihdası, Kanun

vaz’ı ve yabancı ülkeler nezdinde temsilciler bulundurmayı istemekteydi. İsmail Paşa

bu isteklerin Babıâli tarafından reddedilmesi halinde ordusunu Girit’ten geri çekmekle

tehdit etmiştir. Ancak Babıâli bu talepleri reddederek Paşa’nın Kapı Kethüdası’nı da

uyarmıştır. Aynı zamanda İsmail Paşa, Avrupa Devletleri tarafından ihtar edilmiştir.

Bunun üzerine Nubar Paşa’yı İstanbul’a göndermiştir. Yapılan görüşmeler

neticesinde Babıâli, Mısır’a “Eyalet-i Mısriyye” tabiri yerine “Mahall-i Hükümet”,

“Mısır Vilayetleri”, “Mısır İdaresi” tabirlerinden birini vermeyi kararlaştırmıştır. Çünkü

İsmail’in istediği “Aziz-i Mısır” unvanı Babıâli tarafından uygun bulunmamıştır. Zira

bu unvan, hem Peygamber Yusuf’a has hem de Padişah’ın adı Abdülaziz “Aziz’in kulu”

olduğundan İsmail Paşa’ya verilmesinden vazgeçilmiştir. Nihayet Meclis-i Vükela’da

akdedilmiş olan toplantıda Paşa’nın talebi görüşüldükten sonra kendisine “Mısır

Vilayet-i celilesinin müsted’iyat-ı malumeleri meyâne-i acizanemde bi’l-defeat tetkik ve

mütalaa olunarak bâlâda muharrer suret hukuk-u mukaddese-i saltanat-ı seniyeyi

muhafazaya kâfi görünmekle cümlemiz tarafından bi’l-ittihad tensib ve kabul olunmuş

ve devletlu fehametlu İsmail Paşa hazretlerinin kemâkân bil-fiil sadaret pâyesi ve

paşalık unvanı bâki olduğu halde vali tabirinden sarf-ı nazarla ba’dez-zin Hidiv-i Mısır

denilmesi” kararlaştırılmıştır. Bu konuda Padişah tarafından 5 Safer 1284 (1867) tarihli

ferman yayımlanmıştır526.

Bu ferman ile Mısır Hidivliği’ne, diğer Osmanlı eyaletlerinde uygulanmakta

olan ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûn’unda geçen hüküm ve konulara ilaveten dahili idaresi

ile ilgili düzenleme yapma yetkisi verilmektedir527. Şöyle ki söz konusu fermanda

öncelikle “Mısır Vilâyet-i Celilesine imtiyâz-ı verâset-i hâvi itâ olunmuş olan fermân-ı

âlide dahi münderic olduğu vecihle Devlet-i Âliye’nin memâlik-i sâiresinde câriye ve

mer’iye olan kavânin-i esâsiyenin Mısır’da dahi ‘adl ve hakkâniyetle tatbiki” üzerinde

525 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 86. 526 BOA. İ. MTZ. 05, 20-839, 05. S. 1284. Ayrıca bkz. BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 77. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 38. 527 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 43.

durulmakta ardından “Mısır’ın idâre-i dâhiliyesi ve o cihetle memleketin menâfi-i

mâliye ve sâiresi Mısır Hükümeti’ne mehûl olduğundan işbu menâfiin muhâfaza ve

tevsi’i için lüzum görünen Tanzimât-ı mahsûse-i dâhiliye suretinde nizâmât yapmağa

mezûn olduğu gibi Devlet-i Âliye’nin kâffe-i mu’ahedâtı kemâkân Mısır’da dahi

meri’ül-icrâ olmak” denilerek az önce bahsettiğimiz gibi iç işlerinde düzenleme yapma

yetkisi verilmiştir. İç işlerden kastedilen unsurlar “münhâsıran gümrük ve ecânibe

müte’allik zâbıta ve terâniyet ve posta528 mu’amelâtına dâir memûrin-i ecnebiye ile

tanzimât-ı mahsûse yapmağa dahi murahhas olup” ifadesiyle açıklığa

kavuşturulmuştur. Elbette fermanın getirdiği bir takım kısıtlamalar da mevcuttu ki,

bunlar şu ifadelerle açıklanmıştır; “fakat işbu Tanzimât bir gûne mu’ahede ve mukâvele-

i düveliye şeklinde ve senedât-ı politika hakkında olamayacak ve bâlâda tâ’yin ve beyân

olunan esaslara ve Saltanat-ı Seniye’nin hukûk-u asliye-i mülkdârisine muvâfık

olmadıkları halde taraf-ı Devlet-i Âliye’ye müracaat olunacakdır”529. Ancak söz

konusu düzenlemeler yapılmadan önce Babıâli’nin haberi olması kaidesi vardı. Böylece

İsmail Paşa, diğer Osmanlı Paşa ve Valilerinden daha büyük bir nüfuz ve mevkiye sahip

olmuştur. Bu durum kendisiyle Babıâli arasındaki ilişkileri daha sonra olumsuz yönde

etkilemiştir530.

Ali Paşa, İsmail’e bu imtiyazın verilmesine karşı çıkmıştır. Ancak Fuat Paşa,

Vali’yi destekleyen bir tavır sergilemiştir ve Mısır’ın mümtaz eyalet531 olduğundan,

Hıristiyan mümtaz eyalet olan Sırbistan ile Eflak ve Boğdan Valilerine prens

denilmesinden dolayı Mısır Valisine “Hidiv” unvanı verilmesinin sakıncalı olmadığını

düşünmüştür. Bu nedenle söz konusu ferman, Ali Paşa’ya danışılmadan çıkarılmıştır.

Bilindiği gibi söz konusu fermanın ilan edildiği tarihinden itibaren İsmail’e “Hidiv”,

Mısır’a “Hidiviyyet-i Misriyye” denilmeye başlanmıştır. Hidiv İsmail Paşa, Mısır’a geri

döndükten üç gün sonra, Mısır uleması ve ileri gelenleri ile yabancı konsolos ve

memurlar hazır bulundukları halde, İskenderiye’de bulunan Resü’t-Tin Sarayı’nda

fermanı duyurmuştur. Mısır’ın bütün kurumlarına telgraflar çektirip Mısır Valisi yerine

528 1282 tarihli bir kararla Babıâli; Dersaadet, Mısır ve Cidde arasında bir posta teşkilatının işletmeye açılmasını Mısır valiliğinin takdirine bırakmıştı. Bkz. BOA. A. MKT. MHM. 1282 M. 12, 334-14. 529 BOA. İ. MTZ. 05, 20-839, 05 S. 1284.530 M. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 338.531 Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı özel imtiyaz antlaşmaları ile idare olunan eyaletler. Bunlar devlete maktu bir vergi ve sefer zamanında asker vererek iç işlerinde tamamen serbest olurlardı. Bkz. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul, 1986, s. 106.

Mısır Avrupalı Büyük devletler, Mısır’ın yeni vaziyetinden pek hoşnut olmamışlardır.

Fransa Hükümeti, Vali’nin Babıâli’den istediklerini öğrendiğinde, Mısır maliyesini

olumsuz etkileyeceği bahanesiyle büyük ordu ile deniz kuvvetlerinin oluşturulmasına

şiddetle karşı çıkmıştır. İngiltere Hükümeti ise Mısır askeri kuvvetlerinin artırılmasına

kuşku gözüyle bakmıştır. Çünkü Mısır’daki askeri okullar Fransızlar tarafından

yönetilmekteydi yani bu durum Fransa’nın bölgedeki nüfuzunun artmasına yol açacaktı.

Ayrıca İngiltere genellikle Valinin Babıâli’ye tabi kalmasına önem vermekteydi.

Rusya’ya gelince, Mısır Valisi’nin söz konusu isteklerini desteklemekteydi.

İstanbul’daki Rusya Sefiri, Petersburg’a Mısır’la ticari bir mukavelenamenin akdine

dair yazı göndererek talimat istemiştir. Bir de Rusya’nın Paris’teki sefiri, Vali

tarafından buraya gönderilmiş olan Şahin Paşa’ya, Rusya’nın Mısır kuvvetlerinin

Girit’te kalmasına itiraz etmediğini bildirmiştir532.

3. 1. 4. İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Bozulması:

3. 1. 4. 1. İsmail Paşa’nın Silahlanması:

İsmail Paşa, Hidivlik fermanını elde ettikten sonra müstakil bir hükümdar gibi

davranmaya başlamıştı. Ancak Babıâli’den elde ettiği imtiyazların, kendisinin

tasarladığı gerçek anlamda bağımsızlık için yeterli olmadığını düşünmekteydi. Bu

nedenle Babıâli’den yeni imtiyazlar talep etmiştir.

Paşa, önceden Girit isyanı esnasındaki yardımına karşılık, adanın Mısır’a

ilhakını istemişti. Bu istek reddedilince Babıâli’ye karşı bir takım entrikalar çevirmeğe

başlamıştır. Mesela Sadrazam Ali Paşa’nın adaya gelmesini fırsat bilerek buradan

askerini çekmeye başlamış ve aynı zamanda yaralı asilerin tedavilerine harcanmak üzere

Yunan Kraliçesi’ne büyük bir miktarda maddi yardım yapmıştır. Dolayısıyla Paşa’nın

böyle davranışlarda bulunması, İstanbul ile Mısır arasındaki ilişkileri olumsuz yönde

etkilemiştir533.

532 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 64-66. 533 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 40.

Görüldüğü gibi İsmail Paşa, Hidiv unvanını aldıktan sonra Kahire ile İstanbul

arasındaki ilişkiler kritik bir aşamaya girmiştir. Hidiv İsmail, milletlerarası Paris

Fuarı’nı ziyaret etmek üzere III. Napoleon’un davetlisi olarak Fransa’ya gitmiştir (19

Haziran 1867). Paşa burada müstakil bir hükümdar gibi görünmek için, Sultan Aziz’in

Paris’e gelmesinden evvel ayrılmayı düşünmüştür. Ancak Padişah’ın kendisine

çektirdiği telgraf üzerine İsmail kararından vazgeçip Padişah’ı karşılamak için

Fransa’dan ayrılamamıştır. Fakat Padişah, Paris’e geldikten sonra İmparator

Maxilianne’in ölümü nedeniyle kendisine yapılacak merasimin ertelenmesi üzerine

İsmail Paşa, Paris’ten Londra’ya gitmiştir. Padişah, Paşa’nın bu hareketine çok

üzülmüştür. Bunun için İsmail, hem Padişah’ın hatırını sormak hem de Hidivlik

Fermanı nedeniyle teşekkürlerini sunmak amacıyla İstanbul’a gelmek zorunda kalmıştır

(17 Ağustos 1867)534.

İstanbul’da bir süre kalmış ve bu süre içerisinde Fransa’dan 8 milyon istikraz

yapmıştır. Bu paradan Padişah’a Mısır vergisinin bir bölümünü peşin olarak

vermiştir535. Mısır ile Babıâli arasındaki ilişkiler Ali’nin sadrazamlığa gelmesiyle yeni

bir safhaya girmiştir. Ali Paşa, İsmail Paşa’ya imtiyazlar verilmesine karşı çıkmaktaydı.

Bu nedenle İsmail ile arası bozulmuştu. İsmail Paşa’nın istediği yeni imtiyazlar

şunlardı; yabancı devletlere siyasi temsilciler tayin etmek, İstanbul’a danışmadan kara

ve deniz kuvvetlerini dilediği gibi artırmak, askerî ve sivil memuriyetlere tayin yapmak

haklarına sahip olmak536.

Daha önce de üzerinde durulduğu gibi bu taleplerin reddedilmesi üzerine

Girit’teki askerini geri çekmek ya da Girit’i zapt etmekle Babıâli’yi tehdit etmiştir.

Mısır askerinin geri çekilmesi üzerine İsmail ile Babıâli arasındaki anlaşmazlık artarak

harbe kadar varmıştır. Osmanlı donanma ve ordusunun Mısır’a geleceğine dair

söylentiler çıkması üzerine İsmail Paşa, İskenderiye’den Portsaid’e kadar olan sahilde

tabyalar yaptırmış ve savaşa hazır hale gelmiştir. Diğer taraftan İsmail Paşa, yüzlerce

Avrupalı memur getirerek Mısır’ın çeşitli kademelerinde görevlendirmiş, Avrupa’da

kendi lehine propaganda faaliyetini artırıp Babıâli’ye baskı yapmak amacıyla bazı

534 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XI, s. 86. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 67. 535 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi tarihi, c. XII, s. 19-20. 536 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 44.

Avrupa gazetelerine para dağıtmıştır. Ayrıca Ali Paşa’ya karşı Yeni Osmanlıların

gazetelerini kullanmak üzere Ziya Paşa’ya maaş bağlamıştır537.

İlerde bahsedileceği üzere, İsmail Paşa’nın Babıâli’ye karşı kullanmış olduğu

rüşvet ve hediye silahı yerine silaha sarılması ona hiçbir şey kazandırmamıştır. Bunun

sebebi ise Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü garanti eden Avrupa Devletlerinin, Nizip

Savaşı benzeri bir savaşın veya Mısır meselesinin yeniden ortaya çıkmasına izin

vermemeleridir. Buna rağmen İsmail Paşa, Avrupa’dan silah sipariş etmeye devam

ederek askeri hazırlıklarını sürdürmüştür.

3. 1. 4. 2. Mısır’da Karma Mahkemeler Kurulması Meselesi:

Müslüman toplumların kanun anlayışını anlamadıkça tarihlerini anlamak da

zorlaşmaktadır. Hayatın pek çok alanını düzenleyen hukuk kavramı Müslüman

medeniyette Hıristiyan Avrupa’dan farklı olarak gelişmiştir. Bir görüşe göre İslam

düşüncesinde kanun, insan aklının bir ürünü değildir. Sosyal ihtiyaçlar ve fikirlere göre

değiştirilemez çünkü Tanrısal bir kavramdır ve dolayısıyla sabittir. Diğer bir görüşe

göre ise bu kanun anlayışı değişme faktörü göz ardı edildiği için iflas etmiştir. 19.

yüzyılda idari, siyasi ve sosyal sahada meydana gelen Avrupalılaşma akımı kendini

hukuk sahasında da göstermiştir ve Müslüman toplumun gelişmesine engel olan

kanunlar değiştirilmek istenmiştir. Böylece Müslüman toplumun Avrupa’nın dinamik

toplumuyla etkileşime geçmesine çaba sarf edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında

görülecektir ki III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde devam eden

yenileşme hareketleri ile bütün tebaa kanun önünde eşit kabul edilmiştir. Önceden Gayri

Müslimler İslam Hukukuna tabi değillerdi. Orduya alınmazları ve vergi öderlerdi. 19.

yüzyılda Osmanlı topraklarında Avrupa ile ticaret hızlı bir şekilde yükselmiş böylece

Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki münasebetler yoğunlaşmıştır. Yine bu dönemde

ilan edilmiş olan Tanzimat Fermanı, Avrupa’dan örnek alınan pek çok maddeyi

içermektedir. Yukarıda belirtildiği gibi Müslüman ve Hıristiyanlar arasında artan ticaret

Müslüman liman kasabalarında Hıristiyanların yerleşmesine yol açmıştır. Bu Gayri

Müslimleri kendi ülkelerinin konsolosları temsil etmekteydiler dolayısıyla kendi

537 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 69.

yasalarına tabi idiler. Kapitülasyonlar yoluyla sağlanan bu ayrıcalıklar Avrupalıların

lehine iken Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlamıştır.

İşte Mısır’a da Avrupalı tüccarların akını 1841’den sonra hız kazanmıştır.

Mehmet Ali Paşa, kişiliği ve aldığı önlemler sayesinde yolsuzlukları önlese de

ölümünden önceki yıl Fransa Konsolosu, İngiliz meslektaşına yazdığı bir mektupta

kapitülasyonlara güvendiklerini ve bu ayrıcalıklar nerede azaltılmaya çalışılırsa orada

katı tedbirler alınması gerektiğini yazmaktaydı. Mehmet Ali Paşa’dan sonra söz konusu

ayrıcalıklar Avrupalılar tarafından kötüye kullanılmıştır. Mesela yabancılar kendi

aralarında olan sivil, ticari ya da suç davalarında kendi kanunlarına göre

yargılanmaktaydılar, bir Müslüman ile bir yabancı arasındaki davalarda ise mutlaka

konsolosluk tercümanı bulunmak zorunda idi. Bunun için konsolostan izin almak

gerekirdi ve konsoloslar bunu para sızdırma yolu olarak kullanmaktaydılar. Bu gibi

şartlar altında Mısır Hükümeti, adli sistemi düzeltmek için çeşitli çalışmalara

başlamıştır538.

Daha önce belirtildiği üzere Abbas Paşa döneminde Tanzimat Fermanı’nın bazı

maddelerin yorumlanması ile ilgili olarak Mısır ile Babıâli arasında anlaşmazlık

çıkmıştı. Bu maddeler ta’dil edildikten sonra bu ta’dilatı içeren bir mecelle kaleme

alınıp Babıâli’ye gönderilmiştir. Bu düzenlemeler Babıâli’ce tasdik edildikten sonra

Mısır’a iade edilmiş ve bundan sonra Tanzimat Mısır’da uygulanmaya başlanmıştır. Bu

tarihten karma mahkemelerin kurulmasına kadar Mısır’da adı geçen Mecelle

uygulanmıştır539.

1867’ye kadar bu alanda ciddi bir ilerleme olmadı. İsmail’in Hariciye Nazırı

Nubar Paşa mevcut adli sistem üzerine bir rapor hazırladı. Bu raporda konsolosların

kapitülasyonları keyfi olarak uyguladıklarını ve Mısır’da kanun ve idarenin bölgesel

olması gerektiğini anlatarak üç Mısırlı ve üç Avrupalıdan oluşan bir Ticaret Mahkemesi

oluşturulmasını önerdi540.

538 J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, s. 79-83. 539 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 34.540 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 254-257.

İsmail Paşa, Nubar’ın teklifini kabul ederek kendisini Hariciye Nezareti’ne

getirmiş ve bu projeyi gerçekleştirmesini istemiştir. Hidiv İsmail Paşa’nın amacı

“Kapitülasyona sahip olan ülkelerin tebaalarının hukuksal haklarını sınırlayan yeni

yasalar” uygulamaktı541. Ayrıca İsmail Paşa, Hidivlik Fermanı’nın verdiği yetkiyi

kullanarak karma mahkemelerin kurulması konusunda yabancı ülkelerle müzakerelere

girişmiştir542.

İsmail Paşa, karma bir komisyon akdine karar vermiş, Nubar Paşa, Hidiv’in

düşüncesini açıklayan bir nota hazırlayarak Mısır’daki konsoloslara göndermiştir.

Ardından meseleyi görüşmek için onları davet etmiştir (11 Ağustos 1867). Ancak bu

husus Osmanlı devleti ile diğer ülkeler arasında akdedilmiş olan muahedelere dokunur

önemli bir konu olduğundan, komisyonun memuriyetinin bitiminde elde edilen neticeyi

içeren mazbata ile Nubar Paşa, Babıli’ye arz etmek üzere Hidiv tarafından İstanbul’a

gönderilmiştir. Hidiv tarafından tesisi teklif edilen muhtelif mahkemeler, devletlerin

müdahale ve baskısı olmadan yalnız idare ve ahali ile yabancılar arasında meydana

gelecek davaları görmek amacıyla kurulacaktır. İşbu mahkemelerin yabancı hâkimlerini

Mısır hükümeti seçip tayin edecek ve bunlar yalnız tabi oldukları devletlerin hizmet

kabulü iznini istihsal edeceklerdir. Mesele Meclis-i Hass-ı Vükela’da defalarca

tartışıldıktan sonra Sadrazam Ali, Nubar Paşa’ya bu konunun Avrupa Devletleri ile de

görüşülmesi gerektiğini söylemiştir. Nubar’ın teklifi üzerine Babıâli, meseleyi

Avrupa’da büyük devletlerde bulunan Osmanlı sefirlerine bildirmiştir. Bunun üzerine

Mısır’da mahkemelerin kurulması için devletlerle müzakere başlamıştır. Böylece

devletin iç işlerinden olan bu madde, devletlerarası bir mesele halini almıştır543. Ayrıca

ilgili hükümetler tarafından teklif ve Hidiv tarafından tayin edilen dört yabancı ve üç

541 Kapitülasyonlar, Türkiye ile ticaret ya da dostluk ilişkileri kurmuş yabancı uyruklu kişilere bazı haklar ve ayrıcalıklar veren özel uzlaşmalardır. Kapitülasyonları barış ya da ticaret antlaşmaları ile karıştırmamak gerekir. Antlaşma, konferansların, görüşmelerin sonunda karşıt fikirlerin tartışılmasından sonra yapılan düzenlemelerdir. Kapitülasyonların temelinde bütünüyle Sultanların kendi rızaları ile verdikleri karşılıksız ayrıcalıklar yatar. Bkz. Bernard Camile Collas, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), Ankara, 2005, s. 113. Mısır’da kapitülasyonlar Osmanlı-Memluk dönemine kadar dayanmakla beraber özellikle 19. yüzyılın başından itibaren başlar. Sait Paşa’nın De Lesseps’e verdiği kanal imtiyazı bilinmektedir. Yine bu dönemde çok sayıda yabancı Mısır idaresinde görev almıştır. İsmail Paşa ise Mısır’ı Avrupa’nın bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. 542 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 338.543 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 90.

yerliden oluşan bu karma mahkemeler hükümlerini Hidiv adına vereceklerdi ki bu

Avrupa tarafından Mısır’da Hidiv’in hâkimiyetinin onaylanması demekti544.

Babıâli de tutumunu açıklamak için Şehremini Server Efendi’yi Mısır’a

göndermiştir. Daha sonra Babıâli, açılması söz konusu olan mahkemelerin

nizamnamelerinin Osmanlı Devleti’nin hukuku ile İslam şeriatının ahkâmına

uymadığını ileri sürmüş ve Müslümanların bir gayr-i müslim tarafından yargılanmasının

caiz olamayacağını ifade etmiştir. Ayrıca Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa, yeni sistem

sayesinde Mısır’da elde ettiği imtiyazları kaybetmekten endişe etmiştir. Bu sebeplerden

dolayı Hidiv İsmail Paşa, meselenin araştırılmasının uygun bir zamana terkini tercih

etmiştir.

Nihayet 1869’da Kahire’de ve 1873’te İstanbul’da akdedilen komisyonlar

“Mısır’da muhtelit davaların görülmesine mahsus mahkemelerin teşkil nizamnamesi”ni

düzenlemişlerdir. Bu nizamnamenin onuncu maddesi gereğince yabancılar gerek Mısır

Hükümeti ve gerek Hidiv’e ait emlak idaresi aleyhinde dava açmak hakkını haiz

bulunmaktaydılar. Bu nizamnameye muvafakat eden devletler şunlardı; Amerika,

Avusturya-Macaristan, Belçika, Danimarka, Almanya, İngiltere, Yunanistan, Hollanda,

İtalya, Portekiz, Rusya, İspanya, İsveç ve Norveç. Fransa ise 1874’te buna muvafakat

etmiştir545.

Hidiv İsmail, Babıâli’nin muvafakatini elde etmek için Sadrazam Nedim

Paşa’dan yardım istemiş, Paşa buna karşılık Hidiv’den kendisine altmış bin, padişaha

yüz bin lira talep etmiştir. Karma mahkemeler nizamnamesi Babıâli tarafından 30

Temmuz 1872 tarihinde onaylanmıştır. Bu mahkemeler 28 Haziran 1875 tarihinde

Avrupa Devletleri ve Amerika’nın katılımı ile açılmıştır. Hidiv İsmail, açılış töreninde

“Bugün, Mısır medeniyet tarihine geçecektir ve bunun, medeniyetin yeni bir aşamasının

başlangıcı olacağını ümit ediyorum” diye duygularını ifade etmiştir. 1 Ocak 1876

tarihinde adliye Nazırı Riyaz Paşa tarafından İskenderiye Mahkemesi sarayında

muhtelit (karma) mahkemeler açılmıştır. Bu tarihten itibaren Kahire ve İskenderiye’de

bulunan ticaret mahkemeleri kapatılmıştır. Karma mahkemelerde Arapça, İngilizce,

544 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 34. 545 Robert L. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey Princeton University Press, 1966, s. 11.

Fransızca ve İtalyanca kullanılmaktaydı. Mahkeme jürisi ise, dördü yabancı üçü Mısırlı

olarak yedi azadan oluşmaktaydı. Bu mahkemeler ilk önce cezai ve cinai davaları

görmek üzere beş senelik süreyle açılmıştı. Daha sonra yalnızca cezai davaları görmek

üzere ibka olunmuştur546.

Bu mahkemelerin nasıl işleyeceğine dair kurallar 19 Nisan 1878 tarihli bir irade

ile aşağıdaki şekilde belirlenmiştir;

“1. İskenderiye, Kahire ve Zekazik ve İsmailiye’de birinci derecede üç mahkeme

teşkil olunacaktır

2. İşbu mahkemeler yerliler ile Avrupalılar ya da çeşitli milletlerden Avrupalılar

arasında hukûka ve ticârete dair meydana gelecek davaları tesviye edecektir.

3. Hükümeti ve mahalli idareleri ve Hidiv-i Mısır hazretlerinin daireleri ve

hanedan üyeleri, Gayrimüslimler ile olan işlerdesöz konusu mahkemelere tâbi

olacaklardır

4. Bu mahkemeler, halka âit emlâk hakkında karar ve idâreye dair alınacak

tedbir hakkında beyân-ı reye muktedir olamayıp kavânin-i mülkiyeden ta’yin ve tasrih

olunur ahvâlde bir ecnebinin hukûk-u mektebesine hükümetin icrâatıyla getirilecek

halel ve zarar keyfiyetini rûyet edebilecek ve hükümet ile efrâd-ı ecnebiye beyninde

yapılmış olan kontratları hükmeyleyecekdir.

5. Efrâd-ı ecnebiyenin mâbedine âid arazinin istimlâkine müteallik vuku bulacak

müsted’iyat ve muhâlebâtı mezkûr mahkemelere havâle olunmayacakdır.

6. Sahib ve mutasarrıfı her kim olursa olsun arazinin bir ecnebiye terhini

maddesi mezkûr mahkemelere ahvâl ve netâyici üzere itâ-i hükme ve emlâkın cebren

füruhtuyla akçenin red ettirilmesine kadar gitmeye hak ve salâhiyet verecekdir

7. Bu mahkemelerin her biri üçü Avrupalı ve ikisi yerli olarak beş nefer

hâkimden mürekkeb olacak ve Avrupalı hâkimlerden biri reis vekili nâmıyla riyâset

edecekdir ticarete müteallik mesâlihde biri yerli ve diğeri Avrupalıdan intihâb olunmuş

iki tâcir müzâkerede hazır olacakdır.

8. İskenderiye’den bir divâna istinaf ve bir de işbu divân-ı istinafda tesviye

olunan ûmûru tekrar rûyet ve tedkik etmek üzere diğer bir divân yapılacak olup bu

546 Sinafiri, Osmnalı-Mısır İlişkileri, s. 70-73.

divânı birinci derece mahkemelerinin divân-ı isti’nâfda meali ibtâl olunan ilâmâtı

havâle olunacakdır ilâmâtın bu suretle havâlesi icrâsını tehir edecekdir.

9. Bu divânların her biri dördü Avrupalı ve üçü yerli olarak yedi nefer hâkimden

mürekkeb olacak ve Avrupalı hâkimlerin biri reis vekili unvanıyla riyaset edecekdir.

10. Mürafaat-ı âlini icrâ olunacak ve muhafaza-i hukûk maddesi serbest

olacakdır. Divânlar ve mahkemeler hususunda tarafına vekalet etmek ve hukukunu

muhafaza eylemek için kabul olunacaklardır.

11. Hükkâmın tayin ve intihabı Mısır Hükümeti’ne âid olub hükümet dahi

intihâb olunacak zevât hakkında kendisince itminan ve emniyet hasıl etmek için Avrupa

dâvi nezâretlerinden gayr-i resmi istilam-ı keyfiyet edecek ve dâire-i intihâba tabi

olduğu hükümetin muvaffakiyet ve ruhsatını almış olan zevattan başkasını kabûl

eylemeyecekdir.

12. Hâkimlerin terfi-i merâtibi ve bir mahkemeden diğerine geçmiş heyet-i

hükkâmın teklif ve tensibi üzerine olabilecekdir

13. Bu divân ve mahkemelerin aza-i mürekkebesi olan hâkimler azl ve tebdil

olunamayacaklardır

14.Usûl-ü muhâkemat nizamnâmesinde hükkâmın adâb ve nezâket-i hükümet ve

iffete dokunur ahvâlinden dolayı mehâkimesi juri-i zeylan tahlif olunmuş bir hükkâmın

komisyonunda mı yohsa mehâkimde mi ruyet olunacağı gösterilecekdir

15. Mısır Hükümeti tarafından hükkâma nişan verilmeyecekdir

16. Her divân ve mahkemede tahlif olunmuş bir mahkeme kâtibi ve kâtib

muavinleri bulunacak

17. Her divân ve mahkemede tercüman ile murafaa hidmetlerine ve ilâmatın

tebliği ile icrâsına memur mikdar-ı kâfi muhzır bulunacakdır

18. Mahkeme kâtibleriyle muhzır ve tercümanlar ibtida taraf-ı hükümetden nasb

ve ta’yin olunacak ve bunlar mensub oldukları mahkemeler tarafından azl

olunabileceklerdir.

19. Hâkimlik ve mahkeme kitâbeti ve kâtib muavinliği ve tercümanlık ve

muhzırlık hidmâtı ticaret veya ahir ücretli bir hidmette beraber icrâ olunamayacakdır.

20. Bir umum-ı dava vekilinin taht-ı riyasetinde bir heyet-i hükkâm teşkil

olunacakdır işbu dava vekilinin taht-ı idaresinde ve divân-ı mehâkimde zâbite-i

mehâkim ile hidmat-ı kâfi vekilleri bulınacakdır dava vekili divânların ve mahkemelrin

kâffesinde ve bil-cümle cinayet davalarında ve divân mahkemelerinin her bir içtima-i

umumiyelerinde bulunabilecekdir dava vekili ve anın vekilleri azl ve tebdil olunur

memurin sınıfından olacak ve bunlar tarafından tayin kılınacakdır

21. Mehâkimden verilecek ilâmat ne hükümet-i mahalliye ve ne de konsoloslar

ve sairenin tesiratı altında olmayarak yalnız mehâkimin emriyle mevki-i icrâya

konulacakdır ilâmat mahalliye muhzırları marifetiyle ve icâbâtı halinde hükümet

memurlarının bilâ müdahale inzimam muavenetleri ile icrâ etdirilecekdir şu kadar ki

mahkeme cânibinden ilâmı icrâya memur olan muhzır yevm-i icrâ-yı vesaitini konsolosa

ihbara mecbur olub aksi takdirde bunun zarar ve ziyanı dahi muhzıra râci olacakdır bu

suretle kendisine mu’amelat verilen konsolosun vakt-i icrâda bulunmağa salahiyeti

olacak ise de mezkûr durum meydana geldiğinde icrâat tehir ettirilecekdir

22. Salifü’z-zikr diva ve mahkemeler hilâf-ı nizam hareket edecek ve hükümet ve

yerliler ve milleti muhtelif Avrupalılar aleyhinde irtikâ-ı kabahat ve cinayet eyleyecek

olan ecnebileri te’dib ve mücâzât olunmak üzere mehâkim eyleyecekdir

23. Bu misüllü muhakemât neşr olunacak ceza kanunnâmesi ve mevâdd-ı

cezâiye-i usul muhâkemesi nizamnâmesi ahkâmına tevfikan icrâ olunacakdır

24. Bu vecihle teşkil olunmuş olan divân ve mahkemeler her ne suretde olur ise

olsun yerliler kendi beynlerinde zuhur eden veyahud hükümet ile vuku’ bulan davalarını

ruyet eyleyecekdir.547” .

İşleyişi, yukarıdaki ifadelerle belirlenmiş olan karma mahkemelerin açılışı

Mısır’da İsmail Paşa’nın en önemli başarılarından biri sayılmaktadır. Ancak İsmail

Paşa, söz konusu mahkemelerle ilgili olarak bir takım hatalar yapmıştır. Mesela bu

mahkemelerce verilecek kararlar nihai sayılmak ile işbu mahkemelerin kanun ve

nizamnamelerinin Avrupa Devletlerince tasdik olunmadıkça geçersiz olacağını

benimsemiştir. Bu suretle Mısır adli bakımdan da egemenliğini Avrupa Devletlerine

havale etmiş oluyordu. İsmail Paşa, karma mahkemeleri meydana getirdiği gibi Mısır

kadısının azil ve tayini yetkisinin Babıâli’den Mısır Hidivliği’ne verilmesini istemiştir

fakat bu hususa dair fermanın çıkarılması için yüz bin liralık bir meblağ istenilmesi

üzerine bu fikrinden vazgeçmiştir. Bunun dışında bu mahkemeler bütün yerli ve

yabancılar arasındaki davalara bakma yetkisine sahiptiler. Bu mahkemeler ilk örnek

547 BOA. İ. MTZ. 05, 21-873, 17 M. 1287.

istinaf mahkemeleridir548. Yine bu mahkemeler 8 Mayıs 1937’de Montrö Antlaşması ile

kaldırılmıştır549.

3. 1. 4. 3. Hidiv İsmail Paşa’nın Avrupa Seyahati ve Süveyş Kanalı’nın Açılması:

Daha önce bahsedildiği üzere Hidiv İsmail ile Babıâli arasında ilişkiler

gerginleşerek iki taraf için savaş noktasına varmıştı. Ali Paşa’nın sadrazamlık mevkiine

gelmesinden itibaren Osmanlı-Mısır ilişkileri yeni bir safhaya girmiş oluyordu. Ali

Paşa, Mısır’a verilmiş olan herhangi bir imtiyaza karşı çıkmış veya hiç olmazsa verilen

imtiyazların her birini birtakım şartlar öne sürerek onaylamıştır. Böylelikle Ali ile

İsmail Paşalar arasındaki ilişkiler giderek kötü bir hal almıştır. İsmail Paşa, tedbirli

olmak adına silahlanmaya devam etmiştir.

İsmail Paşa, Babıâli tarafından reddedilmiş olan isteklerini yerine getirtmek için

Avrupa ülkelerinin desteğini aramıştı. 1869 yılında on yıl devam eden çalışmaların

sonunda Süveyş Kanalı inşaatı sona ermiş ve seyrüsefere açılmasının hazırlıklarına

başlanmıştır. İsmail Paşa, bu nedenle maiyetinde Hariciye Nazırı Nubar Paşa ile

Avrupa’nın belli başlı başkentlerine seyahate çıkmıştır550.

Süveyş Kanalı’nın toplam uzunluğu 8.400 mildir. Değeri 27-28 milyon sterlin

kadardı. Kanalın en önemli kollarından biri olan İbrahimiye’nin inşası 1872’de

tamamlanmıştır. Bu kanal, 268 km. uzunluğunda, 14 m. genişliğindedir ve Yukarı

Mısır’da 350 bin akre551 toprağı sulamakta idi. Bu toprakların içinde Fayyum, Beni

Suveyf, Asyut ve Minya bulunmaktadır552.

Paşa’nın bu seyahatinin amacı hem müstakil bir hükümdar olarak Avrupa

Hükümdarlarını Süveyş Kanalı’nın açılış merasimine davet etmek hem de arzularını

yerine getirtmek için Babıâli’ye baskı yapmaktı. Ayrıca Babıâli’yi dışlayarak

muahedelerin hükümlerinin ta’dili bahanesiyle Avrupa ülkeleriyle doğrudan doğruya

siyasi muahedelerin akdine ve kanalın tarafsızlığı hakkında bir devletlerarası mukavele 548 Richmond, Egypt 1798-1952, s. 83.549 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 39. 550 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51. 551 Akre; 0, 404 hektar552 Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 37.

yapmak üzere müzakerelere girişmektir. Sultan Abdülaziz, Hidiv’in davranışına kızarak

Ali Paşa’yı bu işe bir son vermesi maksadıyla görevlendirmiştir. Ali Paşa, Avrupa

seyahati süresince Hidiv’in hareket ve ilişkilerinin izlenmesi, Avrupa hükümdarlarının,

Padişah adına törene davet edilerek Mısır’dan önce İstanbul’a gelmelerinin temini için

Avrupa başkentlerindeki Osmanlı sefirlerine talimat yollamıştır. Babıâli, Mısır Hidivi’ni

sadece Osmanlı Padişah’ına tabi bir vali olarak göstermeye çalışmışsa da Hidiv aksine

Avrupa Hükümetleri ile kamuoyuna, tabi bir vali değil müstakil bir hükümdar olarak

görünmeye çalışmaktaydı. İsmail Paşa, Korfu Adası’na ulaştığında burayı ziyaret

etmekte bulunan Yunanistan Kralı ile görüşerek kendisini davet etmiştir. Tabii ki

Babıâli bu durumdan rahatsız olmuştur. Zira Kral, Girit isyanı meselesinde Babıâli’ye

karşı düşmanca davranmıştı. Hidiv’in İtalya’da müstakil bir prens olarak kabul

edilmesine karşın Babıâli’nin ısrarı üzerine İsmail Paşa, Romanya’daki Osmanlı Sefiri

tarafından Kral Victor’a takdim edilmiştir. Viyana’da ise İmparator sarayının

protokolüne göre İmparator’un konuk bir prensi kabulü halinde bir üçüncü kişinin hazır

bulunmasına izin verilmezdi. Fakat Viyana’daki Fransa Sefirinin baskısı neticesinde bu

kabul merasiminde Viyana’daki Osmanlı Sefiri hazır bulunmuştur. Hidiv’in ziyareti,

Avusturya basınına Hidiv’in tasavvurlarına uygun bir biçimde yansıdı. L’universe

Gazetesi Hidiv’in ziyaret amacının yalnızca Avrupa Hükümdarlarını açılış törenine

davet etmek değil aynı zamanda Mısır’ı Osmanlı Devleti’nden ayırmak düşüncesine de

matuf olduğunu yazdı. İsmail’in İngiltere ziyareti sırasında Sultan Abdülaziz’e tahsis

olunan sarayda misafir edilmiştir553.

Paşa, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Clarendon ile görüşerek kendisinden bazı

öğütler almıştır. İsmail Paşa, Londra ziyareti sırasında Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığı

meselesine değinmişti. Clarendon bu konuda kendisine niyetini açıklamamış ancak De

Lesseps’in kampanya adına olarak şu tarafsızlığı istihsala mukavemet etmesinden

rahatsız olmakla beraber bu fikrini kabul etmemekte olduğunu belirtmiştir. Bu, Hidiv’in

tamamen hakkı olup ancak onun yerine bizzat devletlerle meseleyi mevzubahis eylediği

takdirde Saltanat-ı Seniyye’nin hukukuna tecavüz söz konusu idi. Bunun için kanalın

açılması konusunda Babıâli’nin muvafakatı göz ardı edilemezdi. İsmail Paşa,

İngiltere’ye gitmeden önce Almanya’ya uğramış ve Berlin’deki Osmanlı Sefiri

huzurunda Prusya Kralı tarafından kabul edilmiştir. İsmail Paşa’nın Avrupa gezisinin

553 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51.

son durağı Fransa olmuştur. Paşa, Paris’te İngiltere’de olduğu gibi İmparator tarafından

müstakil bir hükümdar olarak muamele görmüştür ki kendisine daha önce Sultan

Abdülaziz’e tahsis edilen aynı oda verilmiştir. Bundan dolayı İsmail, İngiltere ve Fransa

hükümetlerinden, bağımsızlık konusundaki fikrinin desteklenmesini istemiştir. Ali

Paşa’nın, Hidiv’in bu gibi davranışlarda bulunmasından canı sıkılmış, Avrupa

başkentlerinde bulunan Osmanlı Sefirlerine tahrirat yollayarak Hidiv’in davranışlarını

kendisine bildirmelerini ve kanalın açılış törenleri için yapılacak davetlerin Padişah’ın

adına yapılmasını temin etmelerini emretmiştir. Ayrıca İsmail Paşa’yı destekleyen “La

Turquie” ve “The Levant Heraid” gibi gazetelerin Paşa aleyhine bir kampanya

başlatmaları talimatını vermiştir. Padişah, Hidiv İsmail’i azletmeyi düşünmüş ancak

İngiltere, Fransa ve Avusturya- Macaristan hükümetleri müdahale ederek Padişah’ı

vazgeçirmişlerdir. Bu sıralarda Paris’ten henüz ayrılmayan İsmail Paşa, Padişah’ın

kendisini azlederek yerine kardeşi Fazıl Paşa’yı tayin etmek istediğine dair söylentileri

duyması üzerine Rusya’ya gitmeden Mısır’a dönmeye mecbur olmuştur (28 Temmuz

1869). Babıâli, aralarında çıkan uyuşmazlıkları gidermek için İsmail’i Avrupa’dan

çağırmış ise de İsmail, resmen davet edilmediği bahanesiyle İstanbul’a gitmemiştir.

Bunun üzerine Babıâli 1867 (5 Safer 1284) fermanını feshederek 1841 Fermanı

hükümlerine avdet etme karar vermiştir. Ancak İngiltere’nin itiraz etmesi üzerine

kararından vazgeçmiştir. Sadrazam Ali Paşa, Hidiv’e haddini bildirmek için bir mektup

göndermiştir. İsmail Paşa, İskenderiye’ye döner dönmez söz konusu mektup eline

geçmiştir(1869). Ali Paşa’nın mektubu, İsmail Paşa’nın Mısır’a verilmiş olan

imtiyazlara muhalif olan hareketlerini sayıp tenkit eden ultimatom niteliği

taşımaktadır554.

Söz konusu mektupta şunlardan söz edilmiştir;

1. Avrupa Hükümdarlarını Süveyş Kanalı’nın açılış törenlerine kendi adına

davet etmekle Hidiv yetkilerini aşmıştır. Çünkü Mısır bir Osmanlı toprağıdır ve buraya

müstakil bir devletin hükümdarını davet etmek ancak Padişah’a has bir davranıştır.

2. Hidiv, Osmanlı Devleti’nin erkanından olması nedeniyle Avrupa’da yapacağı

temaslarda yanında Türk elçilerini de bulundurması gerekirken bu kurala uymamıştır.

554 Keçecizade R. Fuat, “Mısır İdaresi Hakkında İsmail Paşa’ya Mektub-i Sâmi”, TOEM, c. 42, İstanbul, 1334, s. 359-364.

3. Mısır yalnız iç idaresinde özerk bulunduğu halde Hidiv, Hariciye Nazırı

Nubar Paşa’yı yabancı devletlerle mevcut antlaşmaları değiştirmek ve yeni antlaşmalar

yapması konusunda görevlendirmiştir ki bu da mevcut ferman hükümlerine aykırıdır.

4. Hidiv, savaş gemileri inşa ettirmek ya da satın almak için halka ağır vergiler

yüklediğinden Osmanlı Hâkimiyetinden halkın soğumasına sebep olmuştur. Mektubun

sonunda Ali Paşa, İsmail Paşa’yı kendisine verilmiş olan fermanlara uygun davranmaya

çağırmıştır555.

Ali Paşa, Hidiv’e bu sert mektubu göndermekle yetinmeyerek mektubun metnini

Arapçaya çevirtip İskenderiye’deki hükümet dairelerinin kapılarına da asılmasını

emretmiştir. İsmail Paşa, Ali Paşa’nın mektubuna 1869 (10 Cemaziye’l-Ahir 1286)’da

uzunca bir mektupla cevap vermiştir. Bu mektubunda, alttan alarak fermanların

ahkâmına uyması hususunda valiliğe geldiği tarihten itibaren fermanların tayin eylediği

hak ve vazifelerden çıkmadığını kaydetmiştir. Girit maddesi hakkında Paşa, Mısır

askerinin ayrılışını İstanbul’da bulunduğu sırada kararlaştırmış olduğunu belirtmiştir.

Tahdit olunan tarihten on beş gün sonra askerin geri çekildiğini hatırlatmıştır. Mezkûr

askerlerin adada garip hareketlerde bulunması hakkında ise Paşa, bu hususta hiç bilgisi

olmadığını iddia etmiştir. Avrupa seyahatinde müsaade almadan Avrupa

Hükümdarlarını bizzat davet etmesi konusunda ise “...zat-ı şahaneden haiz olduğum

haysiyet ve şeref sıfatiyle olmuş ...hukuk-u şahaneye dokunur bir türlü vaz’ ve hareket

vukua gelmemiştir..” diye kendini savunmuştur. Hidiv, Nubar’ın Avrupa’daki

memuriyeti hakkında da şunları belirtmiştir; “.. Bu yeni bir teşebbüs olmayıp iki üç

seneden beri başlamış ve tanınmış… hatta Asitane’de bulunduğum esnalarda bunun

için vuku bulan iltimasım üzerine Hariciye Nezareti tarafından Paris ve Londra

Saltanat-ı Seniyye sefirlerine birer kıt’a tavsiyename istihsal ve irsal olundu. Nubar

Paşa’nın memuriyetinin sebebi, Mısır’da ecnebiler ile ahali arasında muamelat ve sair

müşkilattan dolayı olan davranışları görmek için mahkemeler usulünün tadili

olmuştur”. Paşa, halka ağır vergiler tarh etmek hususunda, vergilerin Şura-yı Nüvvab

tarafından takdir ve tayin edildiğini ifade etmiştir. Bir de Paşa, ziraat ve imar

alanlarında meydana gelen ilerleme ve genişlemeye işaret etmiştir. Son olarak Paşa,

silah siparişi konusuna temas ederek bu silahların eskiden mevcut olduğunu ve eski tarz

silah ve gemilerin yeni tarzla değiştirildiğini kaydetmiştir. İsmail, yazısının sonunda

555 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 45.

Padişah’a itaatini arz etmek için bir münasip vakitte Dersaadet’e geleceği vaadinde

bulunmuştur. Ali Paşa, İsmail Paşa’nın verdiği cevapları tatmin edici bulmayıp

kendisine 1869 (21 Cemaziye’l-Ahir 1286) tarihli ikinci “mektub-i sâmi”yi göndererek

bazı talimatta bulunmuştur. Şöyle ki Mehmet Ali Paşa’ya verilen fermana göre izin

verilen Mısır asakir-i nizamiyesinin sayısının devletçe müsaade olunmadıkça

artırılmaması, Avrupa ve Amerika’dan satın alınmış olan iki yüz bin adedi aşkın iğneli

tüfek ile Fransa ve Triesta’da inşa edilen zırhlı gemilerden vazgeçmesini istemiştir.

Bunun dışında Hidiv’e, bu konuda yani tüfeklerin ve zırhlı gemilerin terkinde

problemler çıkacak olursa devlet tarafından satın alınacağı bildirilmiştir. Yine de Ali

Paşa, Hidiv’den fermanlar hükmünce vergilerin Padişah’ın adına toplanmasını, istikraz

için izin almasını ve her sene düzenlenen masraf bütçelerini bir kere İstanbul’a

göndermesini ve fermanlar hükmünce Mısır’ın yabancı ülkelerle doğrudan doğruya

resmi münasebetler kurmamasını istemiştir. Bundan anlaşılıyor ki Ali Paşa, Hidiv’e

verilmiş olan imtiyazları kaldırarak 1841 Fermanı ahkâmına avdet etmek istemekteydi.

Hidiv, Sadrazam’ın ikinci mektubunu aldıktan sonra İngiltere ve Fransa konsoloslarını

çağırarak kendilerine Babıâli’nin taleplerini bildirmiştir. İngiltere, İsmail’in bahsi geçen

davranışlarında kendisine verilmiş olan Fermanların ahkâmını aştığını görüyordu.

Fransa ile Avusturya da Hidiv ile Babıâli arasındaki ilişkilerin Mısır’a verilmiş olan

Fermanlar çerçevesinde kalmasından yana idiler. İngiltere’nin nasihati üzerine İsmail

Paşa, Babıâli’ye zırhlı gemilerden feragat ettiğini bildirdi. Bu konularda İngiltere,

Fransa ve Avusturya Babıâli’ye baskı yapmışlardır556.

Daha sonra Ali Paşa, Mısır’a verilmiş olan imtiyazları kaldırmayı düşünmediğini

ileri sürmüş ve bu anlamda Hidiv’e bir telgraf çekmiştir. Buna rağmen İsmail Paşa,

İtalya’nın desteğine dayanarak Babıâli’nin tahriratına cevap vermekte iki ay kadar

gecikmiştir. Bunun üzerine, Mısır sarrafı Abraham Bey (Paşa) İstanbul’dan

uzaklaştırıldığı gibi İstanbul’da da Mısır’a asker gönderileceğine dair söylentiler

dolaşmıştır557.

Süveyş Kanalı’nın açılış törenleri zamanının yaklaşması nedeniyle İsmail Paşa,

meseleyi törenlerin sonrasına ertelemeyi düşünmüştür ve 4 Eylül 1869 tarihinde Ali

556 BOA. Y. PRK. MK. 1-60, 1299 Ra. 15, BOA. HR. SYS. 44-18, 10. 12. 1869. 557 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 35.

Paşa’ya, Padişah’a bağlılığını ve sadakatini ifade eden bir mektup göndermiştir. Ertesi

gün de İstanbul Kapı Kethüdası’na aynı anlamda bir telgraf çekmiştir. Daha sonra,

Padişah’a sevgi ve hürmet ifadeleri ile dolu bir mektupla birlikte hediye olarak on beş

milyon Frank göndermiştir. Böylece meselenin görüşülmesini törenlerin sonrasına

ertelemiştir. İngiltere ve Fransa da yeni bir Mısır meselesi çıkmasını istemediklerinden

Hidiv ve Babıâli’ye itidal ile hareket etmelerini tavsiye etmekteydiler558.

Hidiv İsmail, Avrupa seyahatinden Mısır’a döner dönmez Süveyş Kanalı’nın

açılış töreni hazırlıklarına başlamıştır. İsmail Paşa döneminin en dikkat çeken faaliyeti

Süveyş Kanalı’nın açılmasıdır.

Avusturyalı mühendis Frans’a Opera binasını yaptırdığı gibi Avrupa’dan en

meşhur artist ocaklarına davet göndermiş ve Verdi’yi Mısır Firavunları zamanına ait bir

konu üzerine “Ayda” operasını bestelemekle görevlendirmiştir559. Merasime imparator

ve imparatoriçeler, kral ve kraliçeler, prens ve prensesler, bilim adamları, sanatçılar

davet edilmiş ve bir kısmı gelmişlerdir560.

İsmail Paşa, açılış töreninin eşsiz olmasını istemekteydi bunun için kendi

kesesinden 20. 000. 000 frank vermiştir. Bunun dışında kendi adını taşıyan İsmailiyye

şehrinde misafirlerinin ikametleri için iki milyon Frank’a mal olan bir saray yaptırmış

ve angarya ile kırbaç kullanarak Kahire’den piramitlere kadar bir yol inşa ettirmiştir.

Bunun dışında şehirde konaklama çadırları kurulmuştu. Ayrıca Nil nehrinde tekne

gezintileri, Piramitleri ziyaret ve düğünler de törenlerin bir parçasıydı561. Törenlerin

programı ise Paris’te Nubar ve De Lesseps taraflarından hazırlanmıştı. Buna göre

şenliklerin dört günlük sürmesi kararlaştırılmıştır562.

13 Ekim’de Fransa İmparatoriçesi Eugnie, Hidiv’in törenlerine katılmak üzere

İstanbul’a gelmiştir. İmparatoriçe, Ali Paşa ile yaptığı görüşmede İsmail Paşa’nın

558 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 45. 559 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 73-91. . ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 74-81. 560 Charles Mismer, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975, s. 94-95. 561 Philip Mansel, Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları, (Çev. Nigar Alemdar), İstanbul, 1998, s. 9. 562 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 40.

Padişah’ı “ev sahibi” saydığından davet etmediğini savunmuş, Ali Paşa buna itiraz

ederek, Vali’nin efendisi “ev sahibi”ne kendi mülkünde düzenlenecek şenliklere dair

haber vermediğine ilaveten Babıâli’nin sorularına da cevap vermemiş diye karşılık

verdi. İmparatoriçe Mısır’a varır varmaz İsmail’le görüşerek kendisine nasihatlerde

bulunmuştur. Aynı zamanda İngiltere’nin İstanbul’daki sefiri Elliot, Padişah’la

görüştükten sonra Mısır’a gidip İsmail ile görüşerek kendisine Babıâli ile uyuşması için

tavsiyelerde bulunmuştur. İsmail ise bu muhteşem şenliklerden yararlanarak istiklalini

ilan etmek niyetindeydi. Fakat Avrupa Devletleri, Paşa’yı bu fikrinden vazgeçirdiler.

Zaten İngiltere ve Fransa’nın çıkarları, Mısır’ın içinde bulunduğu vaziyet sayesinde

gerçekleşebilecektir563. İşte Hidiv ile Babıâli arasındaki bu gergin havada Süveyş Kanalı

seyrüsefere resmen açılmıştır (17 Kasım 1869)564.

Törene katılan en yüksek tabaka misafirler arasında Fransa İmparatoru Fransuva

Jozef, İmparatoriçe Eugine, Prusya Veliahtı, Hollanda Veliahtı ve eşi, Hanovre Prensi

ile İngiltere’nin İstanbul Elçisi Eliot, Avusturya Amirali Tegethof ve Kont Andraşi

bulunmaktaydı. Bunun dışında Cezayirli Emir Abdülkadir de törene katılmıştır. Denizci

devletler savaş gemileri göndermişler, Avustralya’dan ve Çin’den temsilciler

katılmıştır. Şenlikler süresince halka ziyafetler verilmiş ve demiryolları ile gemiler

onları yukarı Nil’e taşımışlardır565. Süveyş Kanalı’nın açılış töreni masrafları bir milyon

üç yüz bin liraya ulaşmıştır566. Bu törenler Müslüman ve Hıristiyan in adamlarınca

yönetilmiştir ve İmparatoriçe Eugeine bir kraliyet yatı ile yeni kanala ilk giren

teknelerin başını çekmiştir567.

Ancak Süveyş Kanalı’nın açılması yüzyıllardan beri kapalı bir iç deniz halinde

bulunan Akdeniz’i açık deniz haline getirmiştir. Akdeniz ile Kızıldeniz’in birleştirilmesi

Batı ile Doğu arasında Ümit Burnu yolu ile yapılan uzun suyolunu kısaltmıştır. Bu

durum ise Mısır’ın siyasi, ekonomik ve ticari açıdan önemini artırmıştır. Doğu

563 Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. VII, s. 1116. 564 Hidiv 18 Kasımda bir balo tertip ederek ne denli cömert olduğunu ve ilericiliğini Avrupalılara sergilemeyi amaçlamıştır. Bu kutlamalar yalnızca kanalın değil aynı zamanda Mısır ve Orta Doğu için yeni bir dönemin de açılışını yapmak amacı taşımaktaydı. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı 1869-1945, s. 9. Kanalın açılışından itibaren 99 yıl boyunca elde edilecek kârın % 75’i şirkete kalacak, % 15’ini Mısır alacak, % 10’u da kuruculara dağıtılacaktı. Bkz. Süveyş Kanalı, TA., c. XXX, Ankara, 1981, s. 170. 565 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 42.566 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 51. 567 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 335.

Akdeniz’in stratejik önemin değer kazanmasıyla bölge sömürgeci devletlerin rekabet

alanı haline gelmiştir568. Özellikle Asya ile deniz ticareti olan ve Hindistan’ı savunmak

durumunda kalan İngiltere, dikkatini Mısır’a yöneltmiştir.

Söz konusu merasimin bitimiyle Hidiv İsmail ile Babıâli arasındaki ilişkiler son

derece gerginleşecektir.

3. 1. 4. 4. 1869 Fermanı:

Yukarıda belirtildiği üzere, İstanbul ile Kahire arasında ilişkilerin gerginleşmesi

neticesinde Babıâli, Hidiv’in imtiyazlarını kaldırmak istemiş fakat Avrupalı büyük

devletler Babıâli’yi kararından vazgeçirmişlerdir.

Bunun üzerine Babıâli tarafından, Mısır’ın asıl imtiyaz Fermanı’nın hükümlerini

açıklayıcı yeni bir ferman verilmesi gerekmiştir. Zaten Sadrazam Ali Paşa, Mısır’a

imtiyazlar verilmesinden rahatsızdı. O, Mısır Valisinin fiilen ve kanunen herhangi bir

Validen farkı olmayan bir Osmanlı memuru olduğuna inanmaktaydı. Süveyş Kanalı’nın

açılış törenleri, yeni bir Osmanlı-Mısır bunalımına yol açmış ve bu durum siyasetçileri

meşgul etmişti. Tabii ki Padişah’ın mezkûr törenlere katılmaması Hidiv İsmail Paşa’yı

çok memnun etmişti ki kendisine, bu tarihi törende Avrupa Hükümdarları arasında

müstakil bir hükümdar olarak görünme fırsatı bulmuştur. Ancak söz konusu törenlerin

bitmesiyle Avrupa Hükümdarları ülkelerine geri döner dönmez Babıâli, Hidiv’in

yetkilerini sınırlayan yeni bir ferman çıkarmış ve Şehremini Server Efendi’ye tevdi

ederek Mısır’a özel bir vapur ile göndermiştir569.

Bu ferman gereğince, daha önce İsmail Paşa’ya verilmiş olan istikraz akdi

yetkisi kaldırılıp yeni istikraz yapması gerektiğinde Babıâli’ye müracaatı şartı

konulmuştur. Ayrıca bütün verginin Padişah’ın adına tarh ve tahsili ile bunların sarfı

meşru ihtiyaç tahakkuk etmedikçe vergi artırılması Babıâli’ce kabul edilmeyecektir.

İsmail Paşa, yeni Fermanı kabul etmeyeceğini ileri sürmüş fakat EIliot’un tesiriyle

568 Heyet, “Mısır Meselesi ve Süveyş Kanalı’nın Açılması”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 11, Konya, 1994, s. 487. 569 Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 170-189. Ayrıca bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 84.

Fermanı istemeyerek teslim almıştır. Bu esnada İsmail, İstanbul’daki Fransa ve

Avusturya elçileri ile İngiltere maslahatgüzarından bir telgraf almıştır. Bunun üzerine

fermanı kabul ederek alelacele Kale’de okutmuştur. Aynı gün İsmail, Ali Paşa’ya

Fermanı kabul ettiğine dair bir telgraf göndermiştir. Ali Paşa, bundan memnun kalarak

yabancı sefirlere Mısır bunalımının sona erdiğini ilan etmiştir. Babıâli’nin, İsmail’in

borçlanmasını engellemeye çalışmasındaki gayesi buradaki hükümranlık haklarını

muhafaza etmekten ibaretti. İsmail Paşa’nın bu Fermanı kabulüne rağmen Osmanlı-

Mısır ilişkileri buhranı devam etmekteydi570.

Hidiv İsmail, askeri hazırlıklara yeniden başlayarak ordusunu modern silahlarla

donatmıştır. 9 Ocak 1870 tarihinde hükümetin bütün divân ve dairelerinde Türkçe

yerine Arapça kullanılmasını içeren bir iradeyi çıkardığı gibi Türk memurlar yerine

Mısırlıları muhtelif memuriyetlere getirmiştir. 1870’de Fransa’nın Prusya’ya yenilmesi

üzerine İsmail Paşa, Alman askeri tekniğinin Fransa’dan üstün olduğunu anlayıp Mısır

ordusunu Alman usulüne göre düzenlemeye teşebbüs etmiştir. Bunun için Alman askeri

kanunlarını tercüme ettirmiş ayrıca Osmanlı Devleti’nin tarihi düşmanı olan Rusya ile

antlaşma teşebbüslerinde bulunarak Çar ile yazışmada bulunmuştur. Çar, İsmail Paşa’ya

gönderdiği bir mektubunda Hidiv’in bayındırlık sahasındaki başarılarını beğendiğini ve

bu alandaki çalışmaları Rusya’nınkine benzediğini ifade etmiştir. Paşa cevabında,

gerçekleştirdiği işlerde Rusya’yı taklit etmekte olduğunu kaydetmekteydi. Bunun

dışında İsmail Paşa, yazar Ali Suavi ile de mektuplaşmaktaydı571.

Suavi’nin, Mısır devlet adamlarından Riyaz Paşa’ya “mahrem” olarak yolladığı

3 Safer 1287 (15 Mayıs 1870) tarihli mektubunda, bir Kuzey Afrika İslam devleti

kurarak bunu Osmanlı Devleti’nden ayırmak ve bunun başına da Mısır’ı geçirmek için

çalışma teklifinde bulunuyordu. Suavi’ye göre bu devlet Tunus, Trablus ve Mısır’ın

ittihadı ile olacaktır. Suavi, mektubunda bu öneriyi gerçekleştirmenin, dört Seneden beri

İstanbul’da gizli olarak kurulmuş olan cemiyetin gayesi olduğunu kaydetmiştir572.

570 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 43.571 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s 85. 572 Abdülkadir Karahan, “Bilinmeyen Bir Mektubuna Göre Ali Suavi’nin Kişiliği ve Mısır Yönetiminde Bir Afrika Devleti Kurma Hayali”, VII. Türk Tarih Kongresi Ankara, 25-29 Eylül 1970 Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara, 1973, s. 586-590.

Gerçekten de İsmail Paşa Mısır’a, Suriye ve Irak’ı eklemek suretiyle büyük bir

Arap Devleti kurmak istemekteydi. Dolayısıyla Mısır’ı büyük bir Afrika Devleti haline

getirmek için Sudan’a da yayılmaya teşebbüs etmiştir. Daha önce bahsedildiği üzere

İsmail Paşa, Babıâli’den Irak’ı Mısır’a ilhak etmesini istemiş fakat Ali Paşa bunu

reddetmiştir. İleride görüleceği üzere İsmail, Suriye’de de devlet aleyhinde faaliyette

bulunarak burayı ele geçirmeyi planlamıştır573.

1870’te Asir Emiri Muhammed bin Ayid tekrar isyan ederek Hüdeyde’yi

kuşatmıştır. Babıâli bu isyanı İsmail Paşa’nın teşvik ettiğine inanmaktaydı. Dolayısıyla

İsmail’den isyanı bastırmak için yardım istememiştir. İsmail, İstanbul’daki Rusya sefiri

İgnatief ile ilişkiler kurarak gizli antlaşmalarda bulunmuştur. Buna göre, İsmail Paşa

Yemen’i ele geçirirse Hint Okyanusu’na inmiş olacaklardı. Babıâli bunu engellemek

için Asir’e asker göndermeye karar verdi574.

Ocak 1871’de Osmanlı savaş gemileri denize açılıp Süveyş Kanalı’ndan geçerek

Süveyş Körfezi’nde demirledi, İsmail bundan kuşkulanarak Körfezi çevreleyen bölge

ile Sina Yarımadası’nın güney sahilinde istihkamat yapmağa başlamıştır. Buna karşın

Babıâli İsmail’in yeniden silahlanmasından endişelenerek Padişah’ın Başyaveri Nuri

Paşa’yı Mısır’a göndermiştir. Bunun üzerine İsmail Paşa, istihkamat işlerini durdurduğu

gibi topları İstanbul’a göndermeye karar vermiştir. Yine de Babıâli’nin Vali hakkındaki

kuşkuları giderilmiş değildir. İsmail Paşa, bağımsızlık kazanmak için gümrük

antlaşmaları yapmak üzere Rusya ve Avusturya ile bazı gizli müzakerelere girmiş ayrıca

Mısır camileri’nde hutbeyi kendi ismine okutmuş ve hatta İstanbul’daki Mısır Posta

Şubesi üzerine “Posta-yi Mısriyye-i Şahane” yazdırmıştı. Yukarıda belirtildiği üzere

1869 Fermanı ahkamına göre Hidiv İsmail’in Babıâli’nin izni olmadan dış istikraz akdi

yetkisi kaldırılmıştır. Fakat İsmail Paşa, her nasılsa istikraz yapmaya girişmekteydi ki

kendisinde alışkanlık halini almıştı. Bu defa şeker fabrikaların inşası ile buna bağlı

demir yollarının uzatılmasını bahane ederek istikraz yapmayı düşünmekteydi.

Babıâli’nin itirazından kaçınmak için “Daire-i Hidivi” namına İngiliz bankalarından

yeni bir istikraz akdetti (Nisan 1870). Babıâli, müsaade etmediği bu istikrazı protesto

ederek İngiltere Dışişleri Bakanı Clarendon’a 25 Nisan 1870 tarihinde bir nota verdi.

573 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 88. 574 Rifat Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919), Askeri ve Siyasi Hayatı, II. Baskı, İstanbul, 1989, s. 15.

Ancak Babıâli’nin teşebbüsleri sonuçsuz kaldı. Padişah, bu notada Hidiv’in israfından

şikâyet etmiştir575. Paşa ise bu sırada Amerika ve İngiltere’den silah satın almış ve Türk

subayları ordudan çıkararak yerine Amerika’dan subaylar getirmişti. Ayrıca İsmail

Paşa’nın Paris’te yaptırdığı, babası İbrahim Paşa’nın heykeli de ek bir sorun yaratmıştır

ki İsmail bu heykelin alt kısmına iki resim kazdırmıştı. Biri Mısırlı kumandanın Akka’yı

istilasını, diğeri ise Konya Savaşı’nda Osmanlı askerlerinin Mısırlıların ayakları altında

ezilişini göstermekteydi. Babıâli buna şiddetle itiraz etmiş bunun üzerine İsmail, Paris’e

talimat göndererek söz konusu resimleri söktürmüştür. Nihayet Avrupa ülkeleri ile Ali

Paşa’nın ısrarı üzerine İsmail Paşa, İstanbul’a gelmiştir576.

Ancak Padişah, tüm bu sorunlar nedeniyle Paşa’nın ziyaretinden memnun

kalmamıştır. Daha sonra Ali Paşa, Hidiv’in yeni istikrazı için yaptığı protestodan

vazgeçmiştir. İsmail Paşa, yeni borcunu ödeyebilmek için “Mukabele Vergi” isminde

yeni bir vergi türü ihdas etti. Buna göre, altı yıllık vergiyi peşin alarak veren

mükellefler, sonsuz olarak verginin yarısını ödemekten muaf tutulacaktır. Daha önce

belirtildiği gibi Avrupa ülkelerinin baskısı ile Babıâli’nin ısrarı üzerine İsmail Paşa,

anlaşmazlığın temel sebebi olan zırhlı gemilerinden vazgeçmişti. Bu gemiler Fransa ve

İngiltere’den Babıâli tarafından satın alınarak İstanbul’a getirilmiştir577.

Sultan Abdülaziz, Saray-ı Hümayun önünde demirlenmiş olan gemileri

seyrettikten sonra Ali Paşa’yı ödüllendirmeye karar vermiştir. İsmail Paşa, bundan

böyle kendisi ile Babıâli arasında çıkabilen anlaşmazlığın günü gününe araştırılması

amacıyla Abraham’ı İstanbul’da Kapı-kethüdası olarak tayin ettirmiştir. Buna karşılık

Sultan Aziz, Hidiv ile daimi bir temas kurmak amacıyla Mısır’da bir memur

bulundurmayı düşünmüş fakat İngiltere’nin İstanbul’daki sefiri Elliot’un“böyle bir

memur müstakil bir ülke nezdindeki sefire benzetilir” tavsiyesiyle bu fikirden

vazgeçilmiştir578.

575 BOA. İ. MTZ. 05, 21-874, 01 Ra 1287. 576 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 87. 577 Bu gemiler Tolon’dan alınmıştır. Asarı Tevfik, firkateyn 206.830 Necmi Şevket, Kurvet 97.185, Asarı Şevket, Kurvet 97.185 İclaliye, Kurvet 99.185 Zabitlerin sofra takımları ile masalar ve bazı edevat ve top ve gülle bedelleri 52.784 toplam 553.133 Sterlindir. Bkz. Ziya Karamürsel, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989, s. 101. ayrıca İngiltere’den Babıali tarafından alınan gemilerin bedelleri lira İbrahimiyye 208.000, Muzaffer 93.000, Hayriye 93.000 toplam 394.000 liradır. Bkz. Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XII, s. 85. 578 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 89.

Özetle İsmail Paşa’nın İstanbul’u ziyaretinden itibaren Kahire ile İstanbul

arasında ilişkiler normale doğru giderken Ali Paşa hastalanmış bunun üzerine İsmail,

Maliye Nazırı Niyaz Paşa’yı, Ali Paşa’yı ziyaret etmek amacıyla özel bir vapur ile

İstanbul’a göndermiştir579. 6 Eylül 1871 tarihinde Ali Paşa’nın ölümüyle Osmanlı-Mısır

ilişkilerinde yeni bir döneme girilmiştir.

3. 1. 5. Hidiv İsmail Paşa ile Babıâli Arasındaki İlişkilerin Son Safhası:

3. 1. 5. 1. İstikraz Meselesi:

Yukarıda bahsedildiği gibi Sadrazam Ali Paşa, Hidiv İsmail’e imtiyazların

verilmesine hep karşı çıkmıştı. Ancak onun ölümüyle İsmail Paşa, Nedim ve Rüştü

Paşalar devrinde kaybettiği bütün imtiyazları fazlasıyla geri alacaktır. Ali Paşa’nın

ölümüyle, zayıf bir kişiliğe sahip olan Nedim Paşa’nın sadarete gelmesiyle hem devletin

genel gidişatında hem de Osmanlı-Mısır ilişkilerinde çok önemli değişiklikler olacaktır.

Şöyle ki Ali Paşa’nın ölümü, Abdülaziz’in saltanatında kötü bir dönüm noktası

olmuştur. Devletin mülki idaresi büsbütün bozulup mali buhran ağırlaşmıştır.

İsmail Paşa için önemli olan devletin bu kötü durumundan yararlanarak

kaybettiği imtiyazları yeniden elde etmek için İstanbul’da fa1iyetlerini yoğunlaştırma

fırsatını bulmuş olmasıdır. Zaten Ali Paşa’nın ölümünden hemen sonra İstanbul-Kahire

ilişkileri, Sadrazam Nedim ve Hariciye Nazırı Server Paşaların çabalarıyla istenilen

düzeye getirilmiştir. Bununla beraber Hidiv, yeni Sadrazam’ın da Ali Paşa’nın

politikasını izlemesinden endişelenerek kendisine önemli meblağlar takdim etmiştir.

Ayrıca, Kapı Kethüdası Abraham Paşa vasıtasıyla yabani hayvan ve kuşlara meraklı

Abdülaziz’e çeşitli hayvan ve kuşlar yollamıştır. Hidiv’in Kapı Kethüdası Abraham,

İstanbul’da büyük şöhret ve nüfuz sağlamıştır. Abraham’in çabaları sonunda İsmail

Paşa, Sultan’dan 1869 fermanını kaldırmasını istemiştir. İsmail Paşa, Maliye Nazırı

İsmail Sıddık Paşa ve Hariciye Nazırı Nubar Paşa ile birlikte İstanbul’a gelmiştir (23

Haziran 1872). İsmail, yeni sadrazam ile görüşüp kendisine yüz elli bin lira rüşvet

vererek onun desteğini kazanmayı başarmıştır. Bunun üzerine Padişah’a 1869

579 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIII, s. 13.

Fermanının ve özellikle müsaade olmadan istikraz edememek şartının kaldırılması için

ariza takdim etmiştir. İsmail’in talebi Padişah tarafından kabul edilmiş, fakat söz konusu

ferman verilmek üzere iken Nedim Paşa sadrazamlıktan azledilerek yerine Midhat Paşa

getirilmiştir (31 Temmuz 1872).

Yeni sadrazam mezkûr fermanının itasına muvafakat etmemiştir. Ancak Padişah

Hidiv’e söz vermiş olduğundan Midhat Paşa zor durumda kalarak fermanı kaleme alıp

Padişah’a sunmuştur. Ferman, Padişah tarafından tasdik edilerek özel bir vapurla

Başkâtip Hilmi Efendi vasıtasıyla Mısır’a gönderilmiştir. Aynı zamanda bir sureti

İstanbul gazetelerinde neşredilmiştir (7 Receb 1289/10 Eylül 1872). Buna göre, 1869

fermanının ilgası ile 1867 fermanıyla verilmiş imtiyazların ibkası kararlaştırılmıştır.

Ancak, istikraz akdi için sarih mezûniyet verilmediğinden söz konusu ferman İsmail

Paşa tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Padişah, katî ve tam istikraz akdi

yetkisini mutazammın bir “Hatt-ı Hümayun” çıkarıp Sadrazam’a haber vermeden

doğruca Hidiv’e göndermiştirDEMİ580. Burada “...Bundan böyle Mısır Eyaleti’nin

imarı için herhangi bir zamanda hariçten istikraz akdi lazım görülürse tarafımızdan

müsaade istemeden Mısır Hükümeti adına gereği olan istikraz yapmaya salahiyetiniz

mukarrerdir” denilmektedir581.

Mezkûr Hatt-ı Şerif Mısır’a varır varmaz İsmail Paşa, yüzde on üç faiz ve bir

buçuk komisyon ile bir milyon lira istikraz akdetmiştir. Tabii ki Hidiv, bahsi geçen

kaydın kaldırılmasından çok memnun kalıp Padişah’a teşekkürname göndererek bu

kararın Hidivliğin imar maddeleri için çok yararlı olduğunu belirtmiştir. İngiltere Sefiri

Elliot 14 Ekim tarihli bir yazısında Hatt-ı Şerif meselesine dair Midhat ve Halil

Paşalarla görüştüğünü ve bu hususta her ikisinin teessüf izharından çekinmediklerini

ifade etmiştir. Abdülaziz, mezkûr Hatt-ı Şerifin ısdarına mukabil İsmail’den iki yüz elli,

Nedim Paşa’dan ise yirmi beş bin lira almıştır582.

İsmail, söz konusu ferman ile Hatt-ı Şerif için Kahire Kalesi’nde büyük bir tören

düzenlemiş, fermanlar okunmuş ve toplar atılmıştır. Ferman ile Hatt-ı Şerif’in metni,

resmi gazete olan Vekayi-i Mısriyye’de neşrolunmuştur (29 Ekim 1872). Midhat Paşa,

580 BOA. İ. MTZ. 05, 09 B. 1289. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 43.581 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 39-40. 582 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 92-94.

İsmail Paşa’ya hariçten istikraz akdi yetkisi verilmesinin siyasi, idari ve mali sakıncaları

bulunduğu gerekçesiyle buna razı olmamıştır583. Padişah, Paşa’nın muhalefetinden

rahatsız olmuş ve saray’da Nedim Paşa taraftarları da bu fırsattan yararlanarak Midhat’ı

çekiştirmek suretiyle Padişah’ı kışkırtmışlardır. Ayrıca İsmail Paşa, Kapı Kethüdası

İbrahim ile Sadrazam’ın azledilmesinin yollarını aramasını istemiştir. Nihayet yüz yirmi

beş bin lira karşılığında Sadrazam’ı azlettirmeye muvaffak olmuştur584. Midhat Paşa’nın

görevinden alınarak Büyük Rüştü Paşa’nın Sadrazamlığa gelmesiyle bu kez de İsmail

ile yeni Sadrazam arasında da yeni bir olay çıkmıştır.

Şöyle ki Halil Paşa, Hidiv İsmail ve Tevfik Paşalar dönemlerinde Heyet-i

Nüzzar başkanlığında bulunan Mısırlı devlet adamı Şerif Paşa’nın585 (1823-1887) oğlu

olup çeşitli siyasi mevkilerde bulunmuştur. Halil Paşa, siyaset işinde çok becerikli idi.

Midhat Paşa sadrazamlığa getirildiğinde onu Hariciye Nazırlığına tayin ettirdi. İsmail

Paşa, rakibi bulunan kardeşi Fazıl Paşa’nın damadı olan Halil Paşa’yı hiç sevmiyordu.

İsmail, henüz Hariciye müsteşarlığında bulunan Halil’in Hariciye Nazırlığına

getirilmesini engellemek için Abraham’ı görevlendirdi. Ancak Sultan Abdülaziz,

Viyana’dan geri dönen Halil Paşa ile görüşmüş ve kendisini beğenmişti. Halil Paşa,

Hidiv İsmail’i iyi tanıdığından Meclis-i Vükela’da kendisine karşı çıkmış ve muhalefeti

ile tanınmıştı586. Hatta Halil Paşa, Mısır Hidivi aleyhinde yabancı gazetelerde neşriyatta

bulunmakta idi. Hidiv İsmail, Halil’in Hariciye Nezareti’nden azli için Sadrazam Rüştü

Paşa’ya müracaat etti. Sadrazam muvafakat etmemiş olduğundan Abraham Paşa

sadrazamlık müsteşarı Mustafa Paşa’ya müracaat eder. Mustafa Paşa keyfiyeti Rüştü

Paşa’ya açar ve Abraham’ın gayretleri sonucunda Padişah, Başkâtibi Sadrazam’a

gönderip Halil Paşa’nın istifa etmesini istedi. Buna karşı çıkan Rüştü Paşa da birkaç gün

sonra istifa etti. Böylece, İsmail Paşa’nın Saray nezdindeki teşebbüsleri neticesinde

Hariciye Nazırı Halil Şerif Paşa görevinden alındığı gibi Sadrazam Rüştü Paşa da istifa

etmiştir587.

583 BOA. Y. EE. 25-12, 07 B. 1289. 584 M. Tayip Gökbilgin, “Midhat Paşa”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 275. ayrıca bkz. M. Z. Pakalın, Son Sadrazamlar ve Başvekiller, c. 1, İstanbul, 1944, s. 221-222. 585 J. H. Kramers, “Şerif Paşa”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 442.586 BOA. YEE. 43-24, 21 C. 1295.587 Wilfrid Scawen Blunt, Secret History of The English Occupation of Egypt Being A Personal Narrative of Events, London, s. 192-213.

İsmail Paşa, kendisinin Avrupa’da etkinlik kazanmasına engel olan kimselerden

kurtulmuştur. Sıradaki hedefi ise Mısır üzerinde Babıâli’nin nüfuzunu tamamen

kaldırmaktır.

3. 1. 5. 2. 1873 Fermanı:

Daha önce bahsettiğimiz gibi, Mısır Hidiv’i İsmail Paşa, 1866’da Mısır

Valiliği’nin veraset sistemini değiştirerek kendi soyuna hasretmiş sonra da 1867’de

Hidiv unvanı ile bazı imtiyazları elde etmişti. 1872 fermanı ile de dışarıdan istikraz

yapma yetkisine yeniden kavuşmuştur.

Bütün bunlara rağmen, Paşa Mısır için 1841 tarihinden bu ana kadar Mısır’a

verilmiş olan imtiyazları kapsayan bir ferman elde etmeyi planlamaktaydı. Söz konusu

fermanın çıkarılmasının sebebi “…malum olduğu üzere Mısır Hidiviyet-i celilesinin

tevârüs tarikiyle vali-i esbak Mehmet Ali Paşa’ya tevci’ kılındığı vakitten bu ana kadar

gerek usul-ü tevârüsün ta’diline ve gerek mevki-i hidiviyet ile ahalinin icâbatına göre

bazı imtiyazatın itâsına dair şerefsudur olan hattut-u humayun ve ev^mir-i şerifenin

ta’dilat ve ta’kilatı icâbiyesiyle beraber cümlesi bir fermân-ı alişânımda cem’ olunarak

ahkâm-ı mündericesi ve cümle ferman-ı alişânların bedeline kâim ve dâim olmak üzere

bir fermân-ı alişânımın ısdârı hakkında vuku’ bulan istid’a…” ifadeleri ile

açıklanmaktadır588. İsmail Paşa anlaşıldığı üzere Mısır’daki konumunu sağlamlaştırmak

için böyle bir fermanı elde etmeyi istemekteydi. Bunun için Sultan Abdülaziz’in tahta

çıkışının yıldönümünü fırsat bilerek oğlu İbrahim Paşa, damadı Mansur Paşa, Maliye

Nazırı İsmail Sıddık Paşa, Hariciye Nazırı Nubar Paşa, Meclis-i Vâlâ-yı Hususi Başkanı

Riyaz Paşa, Talat ve Hayri Paşalarla birlikte “Mısır” vapuru ile İstanbul’a gelmiştir (15

Mayıs 1873). Hidiv, bu ziyaretinde fevkalade iltifatlar görmüş ve Padişah ile uzun

sohbetler yapma imkanı bulmuştur. Üstelik İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde

kendisine İzzeddin Vapuru tahsis olunmuş, Mabeyn-i Hümayun’a giriş ve çıkışta

Saltanat Kapısı’ndan gelip gitmesi için irade çıkarılmıştır589. İsmail Paşa, arzuladığı

fermanı alabilmek için İstanbul’da çok miktarda altın ve değerli hediyeler dağıtmıştır ki

588 BOA. YEE. 122-10-10,39-121-2536, 1290. 589 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 47.

sadece Padişah’a, kendisinin İngiltere’nin İstanbul sefirine bildirdiğine göre altı yüz

seksen bin lira değerinde hediyeler sunmuştur590.

Nihayet Hidiv, arzuladığı fermanı çıkarmayı başarmıştır. 1873 tarihli bu

fermanda, Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan 1841 tarihli fermandan itibaren veraset

sisteminin ta’diline ve sair imtiyazlara dair Hatt-ı Hümayunlar ve fermanlar ahkâmı

toplanarak tanınmıştır591. Fermanda geçen hususlar şunlardır;

“ hidivlik sened-i celilinin evlâd-ı zekkûrun büyüğüne ve ileride anın ekber

evlâdına tahsis olunması yani hidiv bulunan zâtın doğrudan doğruya evlâd-ı zekkûrunun

ekberine münhasır tutulması

Hidiviyet-i Mısriye’nin saâdeti ve bi’l-cümle ahâli ve sekenesinin refah ve

temin-i asâyiş ve istirâhatı nezd-i şahânemde en ziyade mültezim ve matlub olan

mevad-ı mühimmeden olub bunun tesisi ve istikmali için memleketin idare-i mülkiye ve

maliye ve sairesi Mısır Hükümetine aid olmağlabu bâbda taraf-ı Devlet-i Aliyemden

Hükümet-i Mısriye’ye tayin ve ita kılınan imtiyazât dahi câri ve müste’mir olmak üzere

zikr ve beyan olunur

Hidiviyet-i Mısriye ve mülhâkatı ve idâresinde bulunan cihân-ı malûmesiyle

ilave kılınan Sevakin ve Musavva ve mülhâkatı bundan böyle beruce muhareresinin

evladı-ı zekkurun-i ekbere ve ondan sonra dahi bu kaideye tatbikan hidiv bulunanların

büyük oğluna tevcihi

Devlet-i Aliye’nin muahedât-ı politikasına halel getirmeyecek suretle düvel-i

ecnebiye memurlarıyla gümrük ve ticaret mukaveleleri ve bunları sınırlamak konusunda

Hidiv-i Mısır bulunan zât murahhas ve mezun

varis olan ekber evlad-ı zekur sagir ve sabi bulunduğu halde idare-i umur-u

hidiviyet için lazım gelecek heyet-i vesayenin suret-i teşkili

umur-u maliyece tasarrufat-ı kâmileyi haiz olmakla beraber her ne vakt haricden

istikraz lüzum görünüyor ise bi’l-istizan istikraz akdine mezun

icab ve lüzumuna göre mikdar-ı asakir-i mısrye-i şahanenin dahi bilâ tahdid

taklil ve teksiri için murahhasiyet-i kâmile ita kılındı

590 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 47. 591 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 84-87. ayrıca bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 46-47.

Hidiv-i Mısır bulunan zât meratib-i askeriyesinden miralaylığa ve rütbe-i

divâniyemden rütbe-i saniyeye kadar verebilmesi imtiyazı

Mısır’da darb olunacak meskûkât-ı nâm nâm-ı padişahaneme olarak darb

olunmak

Hatt-ı Mısriye’de bulunan asakir-i berriye ve bahriye sancaklarının sair asâkir-i

şahanem sancaklarından farkı olmamak ve sefâin-i harbiyeden bilâ istizan yalnız zırhlı

sefâin inşa olunmamak meşrut

senevi te’diyesi mukarrer olan yüz elli bin kese akçe vergi-i maktu’un vakt ve

zamanında tertib ve te’diye ve ifâsına sarf-ı himmet oluna592”.

Dış temsilcilikler kurulmaması, zırhlı gemilerin yaptırılmaması ve yıllık verginin

ödenmesi gibi bazı hükümleri dışında bu ferman, Mısır’a fiilen olduğu kadar hukuki

anlamda da müstakil bir vaziyet kazandırmıştır. Bu nedenle söz konusu ferman Mısır’ın

anayasası niteliğindedir593.

Hidiv İsmail’in bu fermanı elde etmesi nedeniyle Mirgûn’daki sahilhanesinde

Padişah için büyük bir ziyafet ile muhteşem şenlikler düzenlemiş olduğu gibi Sadrazam

ile vükelaya mükellef ziyafetler verilmiştir. Ayrıca Padişah’a altın sofra takımı hediye

edilmiştir. Buna mukabil Padişah da Hidiv’in oğullarıyla damatlarına nişanlar

vermiştir594.

Mısır Hidivi’nin yine bu ferman münasebetiyle vükelâya 60. 000 lira hediye

etmek istediği ve bunu nasıl yapmasının uygun olacağını Sultan Abdülaziz’e sorduğu ve

irade-i seniye ile sadrazama 25. 000 ve seraskere 15. 000 lira verildiği ve Padişah’a da

çok mühim miktarda para takdim etmiş olduğu rivayet edilmektedir. Dönemin İngiliz

Elçisi ise Hidiv tarafından Padişah’a takdim olunan paranın 1 milyon olduğunu

bildirmiştir595. Rivayetlerin hangisinin doğru olduğundan çok daha önemli olan Osmanlı

592 BOA. YEE. 122-10-10, 39-21-2536, 1290. 593 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 46. ayrıca bkz. J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, Methuen, s. 75. Ayrıca bkz. Sammarco, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a L’Occupation Britannique (1801-1882), Tome III, s. 207-228.594 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 52-53. 595 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 45.

Devleti’nin içine düştüğü durumdur. Mısır, Osmanlı Devleti’nden para karşılığı

bağımsızlık kazanmıştır.

Bu ferman Mısır’ın sadece Babıâli ile değil yabancı ülkelerle de ilişkilerini

düzene sokmaktaydı. İsmail Paşa elde ettiği bu ferman ile bütün emellerine kavuşarak

Mısır’a geri dönmüştür (14 Ağustos 1873). İsmail Paşa, dönüşünden üç gün sonra

fermanın okunması için İskenderiye’de bulunan Resit-Tin Sarayı’nda törenler

düzenlemiştir. Bu fermanla ilgili olarak İngiltere’nin tutumu olumlu olmamıştır. Fransa

ise Doğu Ticaret merkezinin Süveyş Kanalı kıyılarına kayacağını düşünmüştür.

İtalya’ya göre Mısır tam olarak idari bağımsızlığına kavuşmuştur ve Avusturya-

Macaristan Başbakanı ise bu fermanını Osmanlı’nın bütünlüğüne yönelik büyük bir

darbe olduğunu ifade etmiştir. Özet olarak Avrupa Devletleri Fermanı tenkit

etmişlerdir596.

Bu ferman, hem devlet için hem de Mısır için büyük bir felaket olmuştur ki

İsmail, mezkûr fermandan sonra otuz iki milyon sterlinlik bir istikraz yapmıştır. Bu

istikraz, şimdiye kadar yapılanların en büyüğü ve ödeme bakımından en ağır şartları

ihtiva edenidir. Şöyle ki otuz senede te’diye olunacak, yıllık faizi yüzde yedi ve Mısır

hazinesine girmiş olan saf meblağ 20.074.077 sterlin olmuştur. Yabancı maliyeciler bu

borca “büyük istikraz” adını verirken, Mısırlı müverrihler ise “meşûm borç veya

korkunç yaratılışlı hortlak” diye nitelemişlerdir597.

Anlaşılacağı üzere bu fermanın, Mısır’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılmasında

büyük rolü olmuştur. İsmail Paşa’nın 1873 Fermanını elde ettikten sonra İstanbul ile

olan bağları gittikçe zayıflamıştır. İlişkileri yalnız mürettep olan vergiye inhisar ederek,

onun da tediyesinde gecikme ve problemler meydana getirdiği gibi bir süre sonra

vermekte olduğu paraları kesmiş ve yavaş yavaş müstakil bir hükümdar gibi hareket

etmeye başlamıştır. 1873 Fermanı gereğince, Hidiv, yabancı ülkelerle ticari mukaveleler

akdetme yetkisine sahipti ve Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelerle imzalamış olduğu

ticari muahedelerin 1876 yılında sona ermesinden dolayı Hidiv’in Avrupa ülkelerine bu

amaçla maslahatgüzarlarını tayini yeniden gündeme gelmiştir. Padişah, Sırbistan ve

596 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 102. 597 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XIV, s. 55.

Romanya’nın aynı istekte bulunmamaları için Hidiv’e bu gibi imtiyazı vermekten

çekinmiştir ancak Hidiv, resmi olarak talebinde ısrar etmektense Paris, Londra, Viyana

ve Berlin’de resmi olmayan maslahatgüzarlar bulundurmayı daha uygun bulmuştur.

Sultan Abdülaziz, Hidiv’in tekrar istikraz akdetmesi ile müstakil bir hükümdar gibi

davranmasından rahatsız olmuştur. Padişah, Paşa’nın istikraz yapmasını engellemek

için yeni bir Hatt-ı Humayun çıkardı. Bu iradenin İbrahim’e bildirildiği günde

Sadrazam Hüseyin Avni Paşa Mabeyn’e çağırılıp Padişah, sözü geçen Hatt-ı

Hümâyun’u bizzat okumuştur. İsmail Paşa, Hüseyin Avni Paşa’dan ümitsizliğe

kapılarak onun, Kapı Kethüdası Abraham Paşa’dan Mabeyn’e gidip Paşa aleyhine bazı

ilakatta bulunmasını istemiştir. Hidiv İsmail’in Avrupa Devletlerine siyasi temsilciler

göndermesi bizzat Abdülaziz tarafından reddedilmiş olmasına rağmen İsmail, Sadrazam

Avni’ye karşı cephe alıp aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlamış ve bu aralık Baş

Mabeynci olanların yekdiğerinden rüşvetçi olduklarından bahsedilmiş ve Avni Paşa

görevden alınarak yerine Esat Paşa ikinci defa sadrazamlığa getirilmiştir. Mahmut

Nedim Paşa’nın ikinci Sadrazamlığında, 1875 (25 Receb 1292) tarihinde Osmanlı

Devleti sınırları içerisinde bulunan Afrika sahilinde Hüdeyde Sancağı’na tabi olan

Zeyla İskelesi Mısır Hidivi uhdesine ilhak edilmiştir. Buna mukabil senevi tertip olunan

on beş bin altın yani üç bin kese Babıâli’ye verilecektir. Bunu içeren Padişah’ın

iradesini Hidiv’e bildirmek üzere Seryaveri Halil Paşa Mısır’a gönderilmiştir. Hatt-ı

Hümâyun’un teslimi ve okunması Res’it-Tin Sarayı’nda gerçekleşmiştir. Bunun

Hidivlik için önemi, adı geçen Kızıldeniz’in sahillerini ikmal eyleyerek ticaretin

genişletilmesine yol açmış olmasıdır598.

Sadrazam’ın Yemen Valisi’ne, Mısır’a Zeyla idaresinin teslimini bildiren yazı

göndermesi üzerine Mısır hâkimiyeti Kızıldeniz sahillerinden Aden Körfezi Kuzey

sahillerine kadar uzanmış, daha sonra Hint Okyanusu sahilinde bulunan Re’s-i

Gordovo’ya kadar genişletilmiştir. Zeyla İskelesi’nin Mısır idaresine terkinden sonra

Sultan Aziz’in hal’ine kadar (30 Mayıs 1876) Mısır’la ilgili önemli bir anlaşmazlık veya

olay olmamış, V. Murat’ın tahta geçişiyle İsmail Paşa ile Babıâli’nin arası açılmıştır ki

yeni Padişah Mısır’da verasetle ilgili 1866 Fermanını kaldırmayı düşünmüştür. Fakat V.

598 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XV, s. 37.

Murat’ın kısa zaman sonra akıl hastalığı ağırlaştığından tahttan indirilmiş ve yerine II.

Abdülhamit geçmiştir599.

3. 1. 5. 3. II. Abdülhamit Döneminde Mısır İle İlişkiler:

II. Abdülhamit’in Osmanlı tahtına geçişi hem Osmanlı Devleti hem de Mısır’ın

Babıâli ile ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcıdır. Abdülhamit, Kavalalı

ailesini ne sever ne de hediyelerini kabul ederdi. Onların Mısır Hidivliği’ni Osmanlı

Devleti’nden gasp ettiklerine inanmaktaydı. Bu nedenle Mısır Hidivlerini hiçbir zaman

hoş bir nazarla görmemiş ve kendilerine karşı hiçbir zaman tam bir güveni

olmamıştır600. II. Abdülhamit, Navarin faciasını unutmadığı gibi, İngilizlerin

Manchester Ticaret Odası marifetiyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya verdikleri altın

madalyanın fotoğrafını da kendi yazıhanesinde muhafaza etmiştir. Bunun için

Abdülhamit’in tahta cülusunu müteakip, Sultan Aziz tarafından Hidiv İsmail’e malikâne

olarak ihsan edilmiş olan Yassıada’yı geri almıştır. Sadrazam Midhat Paşa da

Abdülhamit’i sözü geçen 1873 Fermanını kaldırmaya teşvik etmekteydi. Ancak

İngiltere’nin İstanbul’daki sefirinin baskısı, adı geçen fermanın ibkasını sağlamıştır.

Abdülhamit de güttüğü İslam birliği siyaseti doğrultusunda Hidiv’i gücendirmek

istememiştir. Ayrıca Mısır Kapı Kethüdası Abraham (İbrahim) Paşa’yı yerinde tutarak

Meclis-i Vâlâ üyeliğine tayin etmiştir. Buna mukabil Abraham, Hidiv’in talimatı

üzerine saray ve vükela ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır601.

1875’te Bosna-Hersek Vilayetleri, Avusturya ile Sırbistan’ın tahrikleriyle

ayaklanmışlardı. Bilindiği gibi Mısır askeri Osmanlı Ordusu’nun bir kısmını

oluşturduğundan Sultan Aziz Hidiv’den yardım istemişti. Bunun üzerine İsmail Paşa,

Raşit Paşa kumandasında yedi bin kişilik bir kuvveti İstanbul yoluyla Sırbistan

sınırlarına göndermişti. Mısır askeri Osmanlı ordusuna katılarak Sırplara karşı yapılan

savaşlarda yararlıklar göstermişlerdir. Abdülhamit’in taht’a çıktığı sıralarda savaş sona

erdi ve Mısır askeri İstanbul’a geri döndü. Nisan 1877’de Rusya, Osmanlı Devleti’ne

savaş açtı. Bunun üzerine Sultan Abdülhamit, Mısır’a verilmiş olan fermanlar gereğince

Mısır Hidivi’nden yardım istemiştir. Bu sırada Mısır Hükümeti mali sıkıntı içinde

599 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 104-106. 600 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamit, Beşinci Baskı, İstanbul, 1999, s. 148. 601 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 106.

bulunmaktaydı bu nedenle İsmail Paşa, Padişah’ın istediğini yerine getiremeyeceğini

ifade etmiş ve özür dilemiştir. Ancak Abdülhamit’in ısrarı üzerine İsmail Paşa, meseleyi

görüşmek için Meclis’e havâle etmiştir. 30 Nisan 1877 tarihinde Meclis’te yapılan

görüşmelerde İsmail, bizzat yaptığı konuşmada Rusya’yı Osmanlı Devleti’ne savaş

açmakla suçlayarak Mısır’ın Padişah’a yardım edeceğini açıklamış ve sevk edilecek

kuvvetlerin masraflarını karşılayabilmek için “Savaş Vergisi” isminde yeni bir vergi

tarh etmeyi teklif etmiştir. Meclis’in, Hidiv’in teklifini kabul etmesi üzerine sevk

edilecek kuvvetlerin hazırlanmasına başlanmış ve Hidiv’in oğlu Hasan Paşa

kumandasında on iki bin kişilik bir kuvvet teçhiz edilmiştir. Hasan Paşa, kendisine

tahsis edilen Mısır isimli vapurdan başka iki kıta harp gemisi ve yedi kıta asker ve

mühimmat vapurları ile beraber İskenderiye’den hareket ederek İstanbul’a doğru yola

çıkmıştır. İsmail Paşa, bu askerin kış mevsiminin zorlu şartlarına dayanma güçleri

olmadığından Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’dan İstanbul’da kalmalarını istemiştir.

Bunun üzerine Mısır askeri Üsküdar’da bulunan Selimiye Kışlasına yerleştirilmiştir.

Sultan Abdülhamit Rüştü Paşa’dan şüphelenerek askerin kendi aleyhinde kullanılmak

üzere İstanbul’da bırakıldığına inanmış ve Tuna’ya gönderilmelerini emretmiştir.

Sadrazam Rüştü Paşa, Mabeyn’e gönderdiği tezkerede Mısır askerinin Üsküdar

ve İstanbul taraflarındaki kışlalara yerleşmesine dair İsmail Paşa’ya söz verdiğini

kaydeder. Mabeyn’den Rüştü Paşa’ya yazılan cevapta vaktiyle Mehmet Ali Paşa’nın

Osmanlı Devleti aleyhindeki kötü niyetinden ve Navarin olayı ile Mısır askerinin

Konya’ya kadar gelmesinden bahsedilerek askerin doğrudan doğruya muharebe

meydanına sevk olunması emredilmiştir. Paşa, bu cevabı alır almaz İsmail Paşa’nın

Kapı Kethüdası Talat Paşa vasıtasıyla Mısır askerinin muharebeye sevk için değil,

mahalli asayişinin muhafazası için İstanbul’a getirildiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine

Rüştü Paşa, Hidiv’e verdiği sözü tutmamayı uygun bulmadığından askerin İstanbul’da

kalmasında ısrar etmiş ve Padişah, vehim ve vesveseye düşerek Rüştü Paşa hakkında

daha fazla kuşkuya kapılmıştır. Bunun üzerine Rüştü Paşa ihtiyarlığını ve hastalığını

ileri sürerek, istifa etmek zorunda kalmıştır. Böylece Mısır askeri Varna’ya

gönderilmiştir. İsmail Paşa, Osmanlı ordusuna yardım malzemelerinin gönderilmesini

sürdürmüş nakil işleri için Garbiye ve Mehmet Ali isminde iki kıt’a vapur ve Donanma-

yı Hümâyun için gereken roketler ve zahire ile Rumeli orduları için doktor, eczacı ve

cerrahlar yollamıştır. Ayrıca hediye olarak beş kıt’a sefine-i şahane için beş bin dört yüz

lira ihsan buyrulmuş fakat Padişah tarafından reddedilmiştir. Çünkü Osmanlı askeri,

konumu gereğince Asakir-i Şahane’ye Padişah’tan başka hiçbir taraftan akçe kabul

edilemezdi602.

Mısır Hükümeti, asker göndermekle savaşa resmen katılmış oluyordu. Bu

nedenle İngiltere Hükümeti Rusya Hükümeti’ne ultimatom verdi603. Buna göre İngiltere

Hükümeti, Rusya’nın Süveyş Kanalı’nı kuşatma altına almak için herhangi bir

teşebbüste bulunmasını, Hindistan’daki müstemlekelerini tehdit ve milletlerarası

ticaretini zarara uğratmış sayarak savaşa karşı tarafsız kalmayacaktı. Bu durumda Rusya

Mısır’a saldırmayacağını taahhüt etti. Mısır Hükümeti de Süveyş Kanalı üzerinde,

Boğazlar hakkında uygulanmakta olan aynı şartların uygulanmasını kabul etmiştir. Bu

şartlara göre Rusya savaş gemilerinin Süveyş Kanalı’ndan geçişine müsaade

edilmeyecek fakat diğer ülkelerinkine izin verilecektir604. Bilindiği gibi Osmanlı-Rus

Savaşı, Osmanlı Devleti’nin yenilgisini tescil eden Ayastefanos (Yeşilköy)

Antlaşması’nın imzalanmasıyla (3 Mart 1878) sona ermiştir605.

Bu antlaşmaya göre büyük bir Bulgaristan kurulmakta, Romanya, Sırbistan ve

Karadağ büyütülmektedir. Kars, Ardahan, Doğu Bayezid ve Batum Ruslara

bırakılmaktadır. Bu antlaşmaya başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın büyük

devletleri tarafından itiraz edilmiştir. Bu devletler söz konusu antlaşmanın ta’dili için

Berlin’de Bismark başkanlığında bir konferans düzenlemişlerdir (13 Temmuz 1878).

İsmail Paşa, bu fırsattan yararlanmaya kalkışarak Mısır’a, konferansta üye ülke statüsü

kazandırmak veya hiç olmazsa Mısır meselesini Konferansın gündemine kaydettirme

gayreti içine girdi. Mısır’ın yeni vaziyetinin Osmanlı Devleti ile Avrupa büyük

ülkelerince garanti edilmesini istemekteydi. Ancak Fransa’nın itirazı üzerine Mısır, söz

konusu konferansa katılmaya davet edilmediği gibi Mısır meselesi konferansın

gündemine alınmamıştır606.

602 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 108. 603 BOA. Y. EE. 121-35-2, 39-21-2260, 1284. 604 BOA. Y. EE. 79-23-8, 31-62-27-9, 1284. 605 Antlaşma hakkında bkz. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 64-70. 606 BOA. HR. SYS. 47-9, 22. 5. 1879.

Böylelikle Fransa, İngiltere’nin Mısır’a tek başına müdahale etmesi için ortamı

hazırlamış oluyordu607. Babıâli’nin, Berlin’de gerçekleştirilen İngiliz-Fransız işbirliği

sayesinde, Mısır’daki nüfuzu artık kağıt üzerinde kalmış oluyordu. Çünkü İngiltere

Kıbrıs’a yerleşmiş ve politikası gereği sırayı Mısır almıştı. Bunu, kongrede yapılan

görüşmelerde ortaya atılan bir takım imalar gözler önüne sermektedir. Zira kongrede

alınan kararlar neticesinde gazetelerde “ileride Mısır’ın behemahal İngiltere’nin yed-i

istilasına geçeceği itikadında” bulunulmakta idi608.

3. 1. 6. Mısır İdaresine Avrupa Müdahalesi Dönemi ve İsmail Paşa’nın

Azledilmesi:

Hidiv İsmail’in azledilmesinin en önemli nedenlerinden biri, yaptığı harici

istikrazlardır. Daha önce belirtildiği gibi İsmail Paşa, iktidara geldiği zaman Selefi Sait

Paşa, on bir milyon yüz altmış bin liralık bir borç bırakmıştı. İsmail Paşa’nın 1864

yılından 1878 yılına kadar yaptığı harici istikrazların toplamı 126.354.360 İngiliz

Lirasını bulmuştu. Ancak bu meblağın dörtte biri bile tahsil edilememiştir609. Bu

borçlanmanın asıl sebebi, daha önce bahsedildiği gibi Süveyş Kanalı’dır610. Ancak

bunun dışında diğer altyapı çalışmalarının da maliyeti yüksek olmuştur. Demiryolu

mesafesinin uzatılması da dönemin önemli faaliyetlerindendir611. Demiryollarının

yapımı için Aziziye adıyla bir kumpanya kurulmuş ve bu kumpanyanın demiryolu

yapımı imtiyazını alması için Babıâli ile görüşmelerde bulunulmuştur612. telgraf

hatlarının on kat büyütülmesi, Nil üzerinde 400 köprü yapılması, Süveyş ve İskenderiye

Limanları’nda düzenlemeler, Kızıldeniz ile Akdeniz sahillerindeki gemiciler için

aydınlatma hizmetinin getirilmesi ile Dayra el Saniya’da 1873’te şeker fabrikası

açılması, güçlü bir ordu ve donanma oluşturmak için yapılan masraflar da Mısır

maliyesine ağır yük getirmiştir613.

607 BOA. Y. PRK. HR. 4-83, 1296. 608 BOA. YEE. 76-3-1, 28-114-22, 1295. 609 Ehud R. Toledano, “Social and Economic Change in The Long Nineteenth Century”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, Cambridge University Press, s. 265-271. 610 BOA. İ. MTZ. 05, 19-715, 23 Ra 1277. 611 BOA. İ. MTZ. 05 21-883,26 Ra 1288. Robert L. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, New Jersey Princeton University Press, 1966, s. 3-11. 612 BOA. İ. MTZ. 05, 19-779, 13 S. 1281. ayrıca bkz. BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 51. 613 Burada özellikle Trablusgarp’tan İskenderiye’ye bir telgraf hattı inşa edilmesinin gerekliğinden ve yapılacak masrafdan şu şekilde söz edilmektedir. “Trablusgarb’dan Bingazi ve Malta’ya mümted olan telgraf hatlarının bahren taşlık mahalde bulunmasından dolayı daima daima kaydırılarak bir takım

İsmail Paşa’nın israfları sadece ülkesi için yaptıklarından ibaret değildi. Üç oğlu

ve kızının evlilik törenleri çok büyük masraflarla yapılmıştı. Avrupalı artistler avuçlar

dolusu altın karşılığında gelmişlerdi614. Ayrıca Hidiv, Avrupa’da gazetelere çok para

harcamaktaydı. Ünlü yazarları Mısır’a davet ederek onların kendisini methetmelerini

sağlamaktaydı. Vergiler birkaç misli artırıldığı halde para yetişmiyordu. Tüm bu

harcamalar sonunda Mısır’da 1877’de 9, 5 milyon liradan ibaret kalmıştır. Yapılmış

borçların faizi için bu paranın 7,5 milyonu ayrılmakta idi. 750. 000 lira da devlete

verilmesi gereken vergi idi. Mısır’ın idaresinde ancak 250. 000 lira kalmaktaydı615.

1871’de 6 senelik vergisini birden veren çiftçilere vergileri yarı yarıya

indirileceği ilan olundu. Buna mukabele kanunu denmiştir. Bunu yapmaktaki amaçları

toprak sahiplerinin gücünden yararlanarak devleti borçlarından kurtarmaktı. Toprak

vergisinden elde edilen gelir 1871 yılı için 5.15 milyon sterlindi. Yapılan projeye göre

31 milyon sterlin elde edilecekti. Bu da Avrupalı alacaklıların borçlarına karşılık

gelecekti616. Ancak bu proje sonuçsuz kalmıştır. Hidiv İsmail, Süveyş Kanalı’nın

yapımından kaynaklanan borçları tamamen kapatmak için yeniden borçlanmıştır.

Sonuçta Süveş Kanalı şirketi ile Mısır Hükümeti arasındaki borç sorunun halletmek için

III. Napolyon’un aracılığına başvurulmuştur. Bu tabii ki Mısır Hükümeti için kötü

sonuçlanmıştır. Mısır Hükümeti, borçlarına karşılık toprak verecekti üstelik bu

toprakların çöl olduğuna karar verilmesi üzerine söz konusu toprakların sulama sistemi

ile ekilebilir hale getirilmesi kararlaştırılmıştır. Böylece tatlı su kanalı kazılmış ve bu

kanalın suyu Mısır’a bir daha kanal şirketi tarafından satılmıştır. Yine de İsmail Paşa,

Napolyon’un hoşnutluğunu kazanabilmek için bu karara karşı çıkmamıştır ve yeni

projeleri yüzünden Avrupa bankalarına yeniden borçlanmıştır. Sulama kanallarını

büyütmüş ve toprakları iki üç kez ürün alınır duruma getirmiştir ki bu ürünlerden biri

pamuktu. Ancak maalesef Amerika’da meydana gelen sivil savaş yüzünden pamuk tehirat ve masrafca dahi telefat zuhura gelmekde olduğuna ve telgraflar ise asâr-ı nâfia ve ıslahiyenin başlılarından olarak taht-ı intizamda bulundurulması lazım idügine mebni mesarifat-ı inşaiyesi hazine-i celilemiz tesviye bulunmak üzere Bingazi tarikiyle berren İskenderiye’ye bir hat tahdidi bâ irade-i seniye-i hazret-i padişahi nafia nezaret-i celilerine bildirilmiş…”. Bkz. BOA. A. MKT. MHM., 428-62, 1285. Ş. 17. ayrıca bkz. J. C. B. Richmond, Egypt 1798-1952, Her Advance Towards A Modern Identity, s. 74. ayrıca bkz. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 42. 614 Bu törenlerde Fransız dram, komedi ve vodvilleri temsil edilmiştir. Düğün alayı, düğün hediyeleri ve mücevheratıyla sokaklardan geçerken halk yollara dökülmüş kalabalığın alkışları etrafı inletmiştir. Bkz. Charles Mismer, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975, s. 130. 615 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 49. 616 Alexander Schölh, Egypt for The Egiptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, Published for The Middle East Centre St. Antony’s College, Oxford, Ithaca Press, London, 1981, s. 43-46.

satışı düşmeye başlamış ve savaş sona erdiğinde pamuk fiyatları düşerek üreticiler zor

durumda kalmışlardır. Dışardan yeni hayvanlar ithal edilmiştir çünkü hayvan sayısı da

azalmıştı. Liman sayısı artırılmış, fener kuleleri yapılmış ve yollar asfaltlanarak

köprüler inşa edilmiştir. Hammadde ihracı hızlandırılmıştır617. Tüm bu olumlu

gelişmeler ve İsmail Paşa’nın gayretleri Mısır’ın mali buhrandan kurtulmasını

sağlayamamıştır. Aslında Mısır bu dönemde mali buhranla birlikte pek çok alanda

çöküntüye uğramıştır. “Hidiviyet-i Mısriye taahhüdatını ifa edemez” duruma geldiğinde

“Mısır’da mütemekkin ve tahvilat-ı Mısriye’yi hâsıl bazı ecnebiler cemiyetler akd

ederek kendi konsoloslarına arz-ı şahaneye karar vermişlerdir ki konsolosların dahi

‘adât-ı miriye ve hukuk-u milel ve muahedat-ı atikiyeye mugayir” hareketleri söz

konusu olmuştur. Bunun üzerine “iş alevlenerek konsoloslar dahi bir takım teşebbüsat-ı

tahriâne ibtida eylediler... zaten Mısır’da kendileri fakr ve zarurette kalmalarından

dolayı duçar-ı hiddet ve gazab olmuş bir fırka var idi” işte bu hiddet ve gazap, kin ve

adavete dönüşmüştür. Böylece “Mısır’a gelmiş olan ecnebiler kendilerini adeta bir

millet- i hâkime add etmekde olduklarından hükümetin muamelatı konsolosların hüküm

ve tesiri altında kaldı. Ecnebiler Mısır’da tasarruf-u emlak eyledikleri halde… hükümet

kendilerinden zarardan başka bir şey” görmez hale gelmiştir. Tüm bu olumsuzlukları

İsmail Paşa Babıâli’ye ileterek kendisinin “saltanat-ı seniyenin hukuk-u hükümranisi

hilafında hiçbir niyet ve tasavvuru” bulunmadığını ifade etmiş ve Babıâli’nin desteğini

istemiştir618.

Bu sırada 1875 yılından itibaren İsmail Paşa, Mısır maliyesinin dengesini

kaybettiğini anlamıştır ve elinde bulunan 176.602 adet Süveyş Kanalı senedini satmaya

ikna edilmiştir. Bunu ilk önce Fransa’ya satmayı teklif etmiştir fakat iç tepkilerden

endişe duyan Fransız Kabinesi, bu teklifi reddetmek zorunda kalmıştır. Paşa, bu defa

İngiltere’ye dönerek aynı teklifte bulunmuştur. İngiltere Başbakanı Disraeli, parlamento

toplantı halinde bulunmadığı için sorumluluğu üzerine alarak Roschilt Bankası

vasıtasıyla bu senetleri 3.976.582 İngiliz Lirası karşılığında satın aldırmıştır619.

Disraeli’nin İngiltere’nin kontrolüne vermek istediği hisseler önemlidir620.

617 Afaf Lütfi es-Seyid Marsot, A Short History of Modern Egypt, Canbridge University Press, s. 67. 618 BOA. Y. EE. 127-27, 23 Z. 1295. 619 Reşat Sagay, XIX. Ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s. 28. ayrıca bkz. Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul, 2005, s. 427.620 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 70.

Bu senetler İngiliz vapurlarından özel bir Londra’ya gönderilmiştir621. Söz

konusu senetlerin İngiltere tarafından satın alınması Mısır’ın vapur ile Osmanlı

Devleti’nin elinden çıkmasının ilk safhasıdır. Bu duruma ne Babıâli ne de İngiltere’nin

geleneksel rakibi olan Fransa itiraz etmişti. Çünkü İngiltere, Fransa’yı Almanya’ya,

Babıâli’yi Rusya’ya karşı desteklemişti. İsmail Paşa, alacaklılara Mısır’ın mali gücünü

göstermek için Mısır’ın maliyesini ve borçlarını tetkik ettirmek üzere İngiltere’den bir

heyetin gönderilmesini istemiştir. Bunun için İngiltere, Mısır’a Stephen Cave’in

başkanlığında bir heyet göndermiştir (Eylül 1875)622. Nubar Paşa bunu önlemeye çalıştı

ve Rusya ile Almanya Başkonsoloslarına müracaat ederek hükümetleri tarafından

Hidiv’e yardım edilmesini istedi. Fakat Hidiv bu yardımı reddetti. Hatta bu sebeple

Nubar’ı dışladı. Böylece İsmail Paşa hükümetinin en etkin adamlarından biri olan

Nubar Paşa, 1876’da istifa ederek Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Ancak bu kez

İngiltere ile işbirliğine girişmiştir623.

İsmail’in amacı, bu heyetin raporuna dayanarak yeni istikrazlar yapma imkânını

elde etmekti. Ancak heyetin hazırladığı rapor İsmail’in düşündüklerinin tersine bir

mahiyet arz etmekteydi. Hidiv bunu kabul etmedi, meselenin bir de Fransızlar

tarafından araştırılmasını istedi. Fransa, Mösyö Villet adında birini Mısır’a gönderdi.

Buna karşılık İngiltere Cave’in raporunu “Mavi Kitap”ta neşretti. Bunun üzerine,

Mısır’ın mali senet ve tahvilleri kıymetlerini yitirmiş oldu. Hidiv, 2 Mayıs 1876’da

Fransız, İngiliz ve İtalyan olmak üzere üç komiserden oluşan “Duyun-ı Umumiye

Sandığı” teşkiline karar verdi. Bu komisyon 1854 ve 1871 senelerine ait borçların

faizlerinin ödenmesi için Mısır vergisinin tamamen alacaklı devletlere ödenmesini

kararlaştırmıştır. Buna rağmen mali buhran devam etmekteydi624. Yabancı

müdahalesine karşı ilk hoşnutsuzluklar bu tedbirlerden kaynaklanmıştır.

Bu sıralarda Osmanlı Devleti’nin mali iflasının da bu duruma katkısı olmuştur.

Şöyle ki 15 Ekim 1874’te Times Gazetesi İstanbul’dan varid olan şu telgrafı

neşretmişti: “Babıâli gelecek Ocaktan itibaren beş yı1 süresince umumi borç

senetlerinin faizinin bir yarımı nakden diğer yarımı ise yüzde beş faiziyle senetler

621 Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi, c. XV, s. 38. 622 Hunter, Egypt Under The Kheidives, s. 181. 623 Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 339. 624 BOA. İ. MTZ. 05, 21-940, 10 Ş. 1294.

olarak ödeyecektir”. Buna göre Osmanlı Hükümeti, iflasını resmen ilan etmiş oluyordu.

Bunun üzerine alacaklılar İsmail Paşa’nın da iflasını ilan edeceğinden endişe duymaya

başladılar625. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nda Kanun-i Esasi’nin ilanı Mısır mali

buhranına bir başka açıdan olumsuz tesir etmiştir. Müteşebbisler Mısır’dan kaçıp

Osmanlı Devleti’nin diğer vilayetlerine göç etmeye başlamışlardır626.

İsmail Paşa, maliyesinin durumunu düzeltmek için çok çaba sarf etmekteydi.

Ancak yukarıda bahsedildiği üzere Nubar Paşa’nın İngiltere ile işbirliği neticesinde

yapılan baskılar sonucu Hidiv İsmail, 18 Kasım 1876’da biri İngiliz (Rivers Wilson)

diğeri Fransız (De Biligniere) iki umumi müfettişlik memuriyeti ihdas etti. Biri

hazinenin hesabını, diğeri Mısır varidatını tetkik vazifelerini yapacaklardı627. Bunlar,

Mısır’ın iç işlerine karışmaları nedeniyle Hidiv ile anlaşmazlığa düştüler. Nihayet

Fransa ve İngiltere’nin isteği üzerine 25 Ocak 1878’de Hidiv, müfettişler ve Duyun-u

Umumiye komiserleri de dâhil olmak üzere bir Tahkikat Komisyonu teşkil edildi.

Böylece Mısır maliyesi Avrupa sermayesinin sürekli denetimi altına girmiştir628.

Komisyonun yaptığı incelemeler sonucunda on milyon liraya yakın bir açık bulunduğu

ortaya çıkarılarak Hidiv, bundan sorumlu tutuldu ve kendine has emlak ve akarların

hükümete terkine lüzum görüldü. Hidiv, bu çıkmazdan kurtulmak için Nubar Paşa’yı

Karma Kabine kurmakla görevlendirdi (28 Ağustos 1878). İşte İngiltere ve Fransa’nın

müdahaleleri sonucu Nubar Paşa başkanlığında teşekkül edilen karma kabinede Maliye

Nezareti İngiliz R. Wilson’a, Çalışma Nezareti de Fransız De Blingieres’e verildi. Fakat

yeni kabinenin icrâatından zarar gören zabitler ayaklandılar (18 Şubat 1879)629. Zira

Avrupalıların Mısır’ı sömürmeye başlaması bütün halk tabakalarında hoşnutsuzluk

yaratmıştır. Avrupalılar alacaklarını ödetmek konusunda masraflarını kısmak yoluna

girerek yerli memurları ve subayların kadrolarını ellerinden almaktaydılar. İşte bu

nedenlerle ayaklanma çıkmıştır630. Söz konusu zabitler arasında daha sonra sıkça

isminden söz edilecek olan Arabi Paşa da bulunmaktadır ve siyasi tahriklerine bu hadise

625 BOA. Y.A. HUS. 168-73, 1298. 11. 14. Altundağ, “ İsmail Paşa”, MEB. İA., c. V-II, s. 1117. ayrıca bkz. Robert Hunter, Egypt Under the Kheidives 1805-1879, From Household Governmentto Modern Burocracy, University of Pittshburgh Press, s. 179-226. 626 BOA. YEE. 70-13, 1293 Z. 9.627 BOA. Y. A. RES. 161-26, 1296 6. 7. 628 BOA. MV. 1-31, 1302 R. 25. Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, (Çev. Tayfun Ertan), İstanbul, 1986, s. 320-342. 629 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 68. Ayrıca bkz. Justin McCarthy, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları, İstanbul, 2006, s. 48. 630 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 88.

ile başlamıştır631. Bu ayaklanma nedeniyle Hidiv, yerini muhafaza etmek düşüncesiyle

Nubar Paşa’yı azlederek oğlu Tevfik Paşa’nın başkanlığında yeni kabineyi teşkil etti632.

Wilson ve Blingieres yeni kabinede kaldılar. Üstelik İngiltere ve Fransa,

Hidiv’in kabine toplantılarında hazır bulunmaması ve yabancı nazırların veto hakkına

sahip olmaları ve nazırların tayininde oylarına başvurulmasını talep ettiler. Hidiv,

devletin ileri gelenlerinden mürekkep bir meclis toplayıp bundan böyle Mısır’ın yabancı

vesayetine muhtaç olmadığını beyan etti. 7 Şubat 1879’da yabancı Nazırlara yol vererek

Şerif Paşa’nın başkanlığında Mısırlılardan bir hükümet teşkil etti ve borç taksitlerinin

doğrudan doğruya alacaklılara ödeneceğini bildirdi. Hidiv’in bu hareketine Fransa ile

İngiltere hatta Almanya, Avusturya ve Rusya şiddetle itiraz ettiler633.

22 Nisan’da Hidiv, birleştirilmiş borçların faizini % 7’den % 6’ya indirilmesine

dair bir kararname çıkardı. Bununla Hidiv, kendi hükümetlerine başvurmadan yabancı

alacaklıların hukukuna dokunmakla karma mahkemelerin kanununa muhalefette

bulunmuş oldu. Bunun üzerine, Avrupa büyük ülkeleri işe müdahale ederek Hidiv

nezdinde protestoda bulundular. Almanya’nın Kahire Konsolosu (18 Mayıs 1879),

Avusturya-Macaristan Konsolosu (19 Mayıs), İngiltere Konsolosu (7 Haziran), Fransa

Konsolosu (11 Haziran), Rusya Konsolosu (12 Haziran) ve İtalya Konsolosu (15

Haziran)’da protestolarını Hidiv’e takdim ettiler634.

Ancak Hidiv, kararlarında ısrar etmiş ve bu devletleri tatmin edici bir çare

olabilir düşüncesiyle yerli ve yabancı üyelerden oluşan bir Şurayı Devlet’i kurmuş

olmasına rağmen tehlikeyi gidermeyi başaramamıştır. Ayrıca Mısır’da bulunan

yabancılar vergi ödemedikleri için bir süre sonra ağır vergiler altında ezilen Mısırlı

çiftçilere tefecilik yoluyla borç verir hale gelmişler bu da ülkenin kötü duruma

düşmesinin önemli sebeplerinden birini teşkil etmiştir635.

631 BOA. Y. PRK. MK. 1-63, 1299. B. 16. Ayrıca bkz. İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 53. 632 BOA. Y. EE. 116-24, 1296. Altundağ, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. V, s. 1117. ayrıca bkz. Sabry, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, s. 339.633 İrtem Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 53, ayrıca bkz. Yusuf H. Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. I, Ankara, 1983, s. 13. 634 BOA. İ. MTZ. 05, 22-951, 02 C. 296. 635 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 71.

Hidiv İsmail’in son günlerinde idaresizliği iyice ortaya çıkmıştır ki yukarıda

belirtildiği üzere iki ay içinde üç kabine değiştirmiştir. Üstelik Şerif Paşa’nın kabinesini

müteakip milliyetçilik akımına kapılmış ve Avrupa ile yaptığı taahhütlere uymamıştır.

En önemlisi Hidiv’in Avrupalı memurları görevlerinden alarak Wilson ve De

Blingieres’in mali layihasına karşı çıkardığı yeni bir mali layiha, kendisi ile İngiltere ve

Fransa arasında ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır. Sadrazam Hayrettin Paşa,

Fransa’nın İstanbul elçisine Osmanlı Hükümeti’nin Hidiv’i azletmek niyetinde

olduklarını bildirmiştir636. Buna cevap olarak Fransa Hariciye Nezareti, Sadrazam’a

teşekkür ederek Fransa ve İngiltere tarafından Hidiv’e verilmiş olan müşterek tebligatın

neticesini beklemekte olduklarını açıklamıştır637.

İngiltere ve Fransa’nın Hidiv’e vermiş oldukları notada Paşa’nın, “taahhütlerini

iltizam eylemesini aksi halde Mısır’da olan menfaatlerinin muhafazası ve memlekette iyi

bir idare teşkili için münasip görecekleri tedbirlerin icrâsında hareket serbestliğini

muhafaza eyleyeceklerini” bildirdiler. Bu nota İngiltere ve Fransa’nın İstanbul sefirleri

tarafından resmen Babıâli’ye tebliğ edilmiştir638. 19 Haziran 1879 tarihinde Fransa ve

İngiltere’nin Mısır Konsolosları, devletlerinden aldıkları talimat üzerine Hidiv’in istifa

etmesini ve oğlu Tevfik Paşa’nın idareyi ele almasını ayrıca İsmail’in Mısır’dan

çıkmasını resmen bildirmişlerdir639. Bu istekleri yerine getirmediği takdirde, iki devlet

İstanbul’a müracaat etmek zorunda kalacaklarını ve kendisine verilmiş olan imtiyaz ve

özellikle Mısır veraset sisteminin kaldırılabileceğini bildirmişlerdir. Hidiv, bu teşebbüs

üzerine yirmi dört saat mühlet istemiştir640.

İsmail Paşa çaresiz kalarak Babıâli’ye telgrafla durumu bildirmiş ve “Hidiviyet-i

Mısriye’nin Saltanat-ı Seniye’ye tabiiyetle müftehir olduğu ve nail olduğı fermân-ı

Zişânlar Devlet-i Aliye taraf-ı eşrefinden Mısır’a ita buyurulmuş olduğu cihetle düvel-i

ecnebiyenin asla Mısır’ın umur-u dahiliyesine müdahaleye hakları olmadığından şimdi

Fransa ve İngiltere Devletleri tarafından tebliğ olunan ferağ meselesi teadi add’

olunarak bunun hukuk-u mukaddese-i hükümrani-i hazret-i mülukanenin muhafazasında

636 BOA. Y. EE. 80-35, 1296. 637 BOA. Y. EE. 116-25, 1296. 638 BOA. Y EE. 116-42, 05 B. 1296. 639 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19. ayrıca bu teklifi içeren telgrafların tercümesi için bkz. BOA. Y. A. HUS. 161-51, 1296 6. 29, BOA. Y. A. HUS. 9-4, 1296, 6. 29. 640 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19.

Mısır’ın ulema ve eşraf ve ayan ve rüesa-i ruhaniye ve memuriyet-i mülkiye ve ümera-i

askeriyesi yekdil ve yek vücud olarak müttefik olub metbu-u mefhumları olan saltanat-ı

seniye bu misüllü te’adiyatı kabul buyurmayacağı itimadında bulundukları mealinde

zât-ı hazret-i hilafet penahiye bir arz- ı mahzur-ı umumi imza etmiş oldukları”

cümleleri ile Padişah’ın İngiltere ile Fransa’nın bu teklifini reddetmesini arz etmiştir641.

İngiltere ve Fransa’nın Babıâli’ye müracaat etmesi üzerine meseleyi görüşmek için

Mabeyn-i Hümayun’da Meclis-i Mahsus toplanmıştır. Söz konusu notanın sureti ile

İsmail’in davranışları görüşüldükten sonra Hidiv’in azline karar verilmiştir642.

Sultan Abdülhamit’in amacı, İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların özellikle

de veraset imtiyazının 1841 Fermanına göre uygulanmasını sağlamaktı. Buna göre

Halim Paşa, Hanedanın en büyük üyesi olarak valiliğe getirilecekti. Daha önce

belirtildiği gibi, Sultan Abdülhamit, Hidiv İsmail’in Babıâli’den kopardığı imtiyazlar

nedeniyle onu hiç sevmiyordu. Bunun dışında İsmail Paşa’nın Babıâli aleyhinde

faaliyetlerde bulunduğunu bilmekteydi. 1878 tarihinde Suriye Valisi Ahmet Hamdi

Bey’in Padişah’a gönderdiği bir arizada Hidiv’in bu bölgelerde Osmanlı Devleti

aleyhinde faaliyetlerinden bahsedilmekte ve İsmail’in desteğiyle çıkan gazetelerin bu

bölge halkına dağıtılmakta olduğu bildirilmiştir643. Ayrıca Hidiv’in, Yemen ve Suriye

Vilayetlerinin Mısır’a ilhakı için teşebbüslerde bulunduğuna dair Sultan Abdülhamit’e

bir jurnal verilmişti644. Padişah, bunun önünü almak için Sadrazam Saffet Paşa’nın

“Suriye ve Vilayetlerinde yakında bir fenalık zuhuru ihtimal olduğundan bütün tehdidin

önünün alınması arâ’y-ı kat’iye-i hazret-i şehinşahi efendimiz celilinden olmakla husus-

u mezkûrda nazar-ı ehemmiyetle bakılmayub da tehdit eylediği halde mesuliyet-i taraf-ı

fehimanelerine aid omak üzere arz etmekliğim irade ve ferman buyululmuş olmağla ol

bâbda emr-u ferman hazret-i men lehü’l-emr efendimizindir” şeklindeki uyarı ve teklifi

üzerine Midhat Paşa’yı Suriye Valiliği’ne getirmiştir(10 Aralık 1878)645.

641 BOA. Y. EE. 116-36, 1296. İsmail Paşa’nın bu telgrafına Mabeyn’den cevap olarak ilk başta Hidiviyetten istifasının kabulü Babıâli’ye ait olup red ve kabulü Padişah’ın yetkisinde olduğundan devletlerin tehdit ve tazyike hak ve salahiyetleri olmadığı ve bu hususta Fransa ve İngiltere ile muhaberede bulunduğu ve konsoloslara da bu surette tebligatta bulunulması iletilmiştir. Bkz. BOA. Y. EE. 116-26, 03 B. 1296. 642 BOA. İ. MTZ. 05, 22-956, 04 B. 1296. Ayrıca bkz. BOA. Y. A. HUS. 161-1, 1296. 5. 3. 643 Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Arap-Türk İlişkileri, İstanbul, 1992, s. 21.644 BOA. HR. SYS. 25-32, 1878. 645 BOA. YEE. 43-35-2, 18. 127-498, 1295. BOA. Y. A. HUS. 1295 11. 6, 9-1, A-1. Bilal Şimşir, Fransız Belgelerine Göre Midhat Paşa’nın Sonu, Ankara, 1970, s. 12.

Bütün bu nedenlerle Sultan Abdülhamit, 26 Haziran 1879 tarihinde İsmail

Paşa’yı azl ve yerine oğlu Mehmet Tevfik Paşa’yı tayin etmiştir646. Abdülhamit,

yukarıda belirtildiği gibi, Halim Paşa’yı Tevfik’in yerine getirmek istedi ise de Avrupa

Devletlerinin itirazları sonucu bu fikrinden vazgeçmiştir. İsmail Paşa’nın azli kararı

Babıâli tarafından büyük Avrupa devletleri nezdinde bulunan Osmanlı Devleti’nin

sefirleri ile vilayetler ve bağımsız idare olunan mutasarrıflıklara bildirilmiştir. Sonuç

olarak Kavalalı ailesi mensubu valilerden azledilen ilk vali İsmail Paşa olmuştur ve

Paşa’nın azli bir bakıma, Padişah tarafından Avrupalılara Mısır idaresine en yüksek

düzeyde müdahale etme imkânının verilmiş olması demektir.

3. 1. 7. İsmail Paşa’nın Sürgüne Gönderilmesi:

İsmail Paşa ile Babıâli arasındaki ilişkilerin İsmail’in Mısır Hidivliği’nden

azliyle sona ermemiş olması dikkat çekicidir. İsmail Paşa, Mısır Hidivliğinden azlini

bildiren Sadaretin telgrafına cevap olarak, Padişah’a İstanbul’da kalmak isteğini

bildirmiştir. Ayrıca yeni Hidiv Tevfik Paşa da babasının İstanbul’da ikamet etmesini

istemektedir. Padişah, gerek İsmail Paşa’nın gerek evlat ve ailesinin İstanbul’a

gelmelerini kesinlikle reddetmiş üstelik İsmail Paşa’nın Mısır’a ya da Memalik-i

Şahane’nin başka bir mahalline gelmesine müsaade edilmeyeceğini kararlaştırmıştır.

Ancak Hidiv, İslam ülkelerinden birinde ikamet etmek isterse Cezayir’de ya da

Hindistan’da oturabileceği kendisine iletilmiştir647. Bu kararda elbette İngiltere ve

Fransa Devletleri’nin etkisi büyüktür. Çünkü İngiliz ve Fransız konsolosları, eski

Hidiv’in Mısır’a girmesinin engellenmesi garanti edilmediği takdirde, isyan hareketleri

ve “ilan-ı istiklal tazmin eyleyeceğinden” kendilerinin, Babıâli tarafından verilmiş olan

karara muvafakat edemeyeceklerini bildirmişlerdir648. Bunun üzerine İsmail Paşa ile

beraberindeki ailesi ve maiyeti, denizde bir ay süreyle dolaştıktan sonra İtalya’ya

sığınmış orada Kral tarafından kendisine Napoli yakınlarında bulunan Lo Favorita

isimli bir villa verilmiştir.

646 BOA. Y. EE. 116-44, 1296. Ayrıca Tevfik Paşa’nın Hidiviyet makamına gelmesinin efkar-ı umuminin ve ordunun arzusu bulunduğu ifade edilmiştir. Bkz. BOA. Y. EE. 116-43, 1296. Abbas Hilmi II, The Last Khedive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, s. 43. 647 BOA. Y. EE. 42-262, 1296. 648 BOA. Y. PRK. A. 2-50,1296 Ş. 19.

İsmail Paşa, İstanbul’da ya da Osmanlı ülkesinin herhangi bir vilayetine kabulü

için Sultan Abdülhamit’e pek çok istirham nameler yollamıştır. İsmail Paşa, gurbette

altı seneyi geçirdikten sonra Padişah’a takdim ettiği bir istirham namesinde, Mısır’da

gerçekleştirdiği reformları hatırlatmış ve “Mısır’ın imar ve refahı esbabının tanzimi ile

memleketin imarı olan maarif ve sanayi ve çiftçiliğinin tamimi ve intişarı ve yol ve

köprü ve su kanalların açılması ve Sudan fütühatı ile yedi sekiz milyon raddesinde

bulunan Mısır tebaalarına ilhak ile on milyonu aşkın Sudan Müslüman ahalisinin

Hazreti Mülkdarlarına ilhakı Bahr-i Muhit-i Hindi’den Kap Gordof’a ve Sudan

içerisinden hatt-ı istiva (ekvator)’ya kadar...” beldelerin Osmanlı topraklarına ilave

edildiğini yazmıştır. Sultan Abdülhamit’in fikrini değiştirmemesi üzerine İsmail, Hicaz

yoluyla Mısır’a geri dönmeyi planlamıştır. Ancak Babıâli, Mısır eski Arbiye Nazırı

Ratib Paşa’yı davet ederek, İsmail Paşa’nın Memelik-i Şahane’nin herhangi bir

noktasında ikametine müsaade edilmeyeceğini bunun bir takım dedikoduları önlemek

arzusundan kaynaklandığını bildirmiştir649.

İsmail Paşa sürgünde on yıla yakın bir süre geçirdikten sonra oğlu Hasan

Paşa’nın verdiği sadakat teminatı üzerine, Padişah tarafından kendisine İstanbul’da

ikamet etme izni verilmiştir (1888)650.

Paşa, Boğaziçi sahilinde ve kendine ait olan Emirgan Köşkü’nde ikamet etmiştir.

Kendisine Mısır Hükümeti’nin verdiği tekaut maaşından başka Sultan Abdülhamit de

yüksek bir maaş tahsis etmiştir. Ayrıca Abdülhamit’in O’nu huzuruna yüzüne

bakmaksızın kabul ettiği rivayet olunur. Zira Abdülhamit’e göre İsmail’in bağımsızlık

hırsı yüzünden Mısır, İngilizlerin eline geçmiştir. İsmail Paşa, ölümünden iki yıl kadar

önce Hidiv Abbas Hilmi Paşa’dan son günlerini geçirmek üzere Mısır’a gelmek için

izin istemiştir. Fakat Heyet-i Nuzzar, İngiliz Konsolosun telkiniyle bu isteği

reddetmiştir. İsmail, oğlu Fuat Paşa vasıtasıyla tekrar isteğini arz etmiş fakat bu defa

bizzat Hidiv başkanlığında toplanan Heyet-i Nuzzar tarafından bu istek tekrar

reddedilmiştir651. İsmail Paşa, 2 Mart 1895’te ölmüştür. Paşa’nın vasiyetine göre Sultan

Abdülhamit, O’nun Mısır’a gönderilmesine muvafakat etmiştir652.

649 BOA. Y. A. HUS. 163-48, 1297-2-1.650 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları, s. 148. 651 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 217-218. 652 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 118-120.

3. 2. Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivi Olması:

Babıâli, İsmail Paşa’nın Mısır Hidivliği’nden azledildiğini Avrupa

Hükümetlerine gönderdiği telgraf ile bildirmiştir. Bunun yanında zararı görülmüş olan

1873 fermanının fesh ile 1841 tarihinde Mehmet Ali Paşa’ya verilmiş olan imtiyaz

fermanı hükümlerine geri dönmek istediğini de belirtmiştir. Buna göre Halim Paşa’nın

Mehmet Ali Paşa hanedanının en büyüğü olması sebebiyle Hidivliğin kendisine tevcihi

gerekmekteydi653.

Ancak büyük devletler bunu kabul etmemişlerdir. Böylece 7 Ağustos 1879 (19

Şaban 1296) tarihinde sadır olan fermanla Mısır Hidivliği Muhammet Tevfik Paşa’ya

tevcih olunmuştur654. Tevfik Paşa, İsmail Paşa’nın büyük oğlu olup Mısır’da tahsil

görmüştür. Siyasi hayatına on dokuz yaşında Meclisü’l-Hususi Başkanı olarak

başlamıştır655. Tevfik Paşa iyi niyetli olmakla beraber halk arasında prestij sahibi

değildi. Etki altında kalmaya meyilli idi. Bu nedenle de aşağıda bahsedileceği üzere

İngiltere ve Fransa Konsoloslarının gayri resmi vesayetleri altına girmiştir656.

Tevfik Paşa Hidiv olduğunda, az önce söylendiği gibi, Babıâli tarafından 1873

Fermanının bazı hükümleri üzerinde değişikliğe gidilmiştir. Bu hususlar şunlardır;

“Mısır’ın bütün varidatı Padişahın adıyla tahsil olunur, Mısır’ın içişleri hakkında

yabancılarla yapılacak mukaveleler Hidiv tarafından ilan olunmadan önce Babıâli’ye

takdim olunacaktır, Hidiv, mali işlerinde tasarruf hakkına sahip olmakla beraber

bundan böyle istikraz akdine hiçbir suretle mezun olmayacak ve bugünkü mali

vaziyetinin tesviyesine münhasır olmak üzere alacaklıların veyahut resmen tanınmış

vekillerinin muvafakatı ile istikraz akdine mezun olacaktır, Mısır’a verilen imtiyazların

Osmanlı Devleti’nin doğal haklarının bir bölümü olmasına nazaran mezkûr imtiyazların

cümlesinin veyahut bazısının ve Mısır arazisinin hiçbir parçasının hiçbir sebep ve vesile

ile başkasına terki caiz olmayacaktır, Mısır Eyaleti’nin hengâm-ı sulhta dahili

653 Halim Paşa, Mehmet Ali Paşa’nın en küçük oğlu idi. Fransa’da Harp Kurmay mektebinde okudu. Hidiv İsmail zamanında Fransa Konsolosunun himayesi altında Mısır’ı terke mecbur bırakıldı. Bkz. “Halim Paşa”, TA., c. XVIII, Ankara, 1970, s. 390. 654 BOA. A. DVNS. MSR. MHM. d. No. 15, s. 84. ayrıca bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 2-42, 1296 C. 12.655 Abbas Hilmi, The Last Kheidive, s. 45. ayrıca bkz. J. H. Kramers, O. F. Köprülü, “Tevfik Paşa”, MEB. İA., c. XII-II, İstanbul, 1988, s. 213. 656 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 57.

emniyetinin sağlanmasında asker kafi olacağından, bundan ziyade asker celb ve cem

edilmemesi ve fakat Mısır’ın kara ve deniz gücü dahi Devlet-i Aliye için mürettep

olmasıyla, Devlet-i Aliye’nin savaşa girdiği zaman asker tensip olunacak suretle

artırılabilecektir657. Ayrıca Mısır Hidivi, yabancılarla mali mukaveleler ve saire

akdedebilmesi için üç şarta riayet etmelidir”. Bunlar;

“1. Akd ve tecdit olunacak mukavelenamenin Devlet-i Aliye’nin siyasi

muahedelerine dokunur ahkâmı havi olmaması

2. Saltanat-ı Seniye’nin Mısır üzerinde olan metbuluk hukukuna halel

getirmeyecek surette olması

3. Akd olunacak mukavelenamenin ilanından evvel Babıâli’ye takdim

olunmasıdır.”

Bu hükümlerin 1873 Fermanına muhalif olduğu açıktır. Çünkü mezkûr fermanda

istikraz ile yabancı ülkelerle mukavele akdi salahiyeti ve ordu miktarının tahdit

edilmemesine dair müsaade verilmişti658. Ferman, yukarıdaki kayıtlarla ısdar edildikten

sonra, Mabeyn Başkatibi Ali Fuat Bey tarafından Mısır’a götürülmüş, 14 Ağustos

1879/26 Şaban 1296 tarihinde, yani Tevfik Paşa’nın Valiliği üzerinden iki ay

geçmesinden sonra Kahire Kalesinde okunmuştur. İngiltere ve Fransa’nın itiraz etmesi

üzerine Tevfik, adet olunduğu üzere Valilik Fermanını almak için İstanbul’a

gelememiştir ki iki devlete göre, yeni Hidiv’in İstanbul’a gelmesi Mısır hazinesine

büyük meblağlara mal olacaktır. Tabii ki Tevfik Paşa, İngiltere ve Fransa’nın isteğine

muhalefette bulunamazdı. Zira O, bu iki devletin babasının azli ile kendisinin de

Hidivliğe getirilmesinde büyük rolü olduğunu bilmekteydi. Ayrıca Sultan

Abdülhamit’in, Mısır’a verilmiş olan 1873 Fermanının kaldırılması için bir takım

teşebbüslerde bulunması üzerine, yeni Hidiv Avrupalılara, özellikle İngiltere’ye

dayanmıştır. Bilindiği gibi Abdülhamit, Prens Halim Paşa’nın Mısır Valiliğine

getirilmesinden yana idi. İstanbul’daki İngiltere Sefiri Dufferin’e, Halim Paşa’nın

Mehmet Ali Paşa familyasının en büyüğü olması sebebiyle Mısır Hidivliğinin kendisine

657 BOA. Y. EE., 122-10-10, 39-121-2536, 1290. 658 BOA. Y. A. HUS. 161-69, 1296. 7. 24.

ait olması gerektiğini, Tevfik Paşa’nın Valiliğe atanmasının İslami geleneklere aykırı

olduğunu açıklamıştı659.

Halim Paşa, Tevfik Paşa’nın Mısır Hidivliğine atanması üzerine Avrupa’ya

gitmiş ve Hidivlik verasetinden dolayı hakkını arama girişimlerinde bulunmuştur. Daha

önce bahsedildiği üzere Halim Paşa’nın Hidivliğe gelme teşebbüsleri, İsmail Paşa’nın

döneminde başlamıştır. Mısır’da verasetle ilgili fermanı feshettirmek amacıyla Osmanlı

Sarayı’nda çeşitli yollar aramaktaydı. Ayrıca Halim Paşa, Padişah’a takdim ettiği 13

Temmuz 1879 tarihli bir arizada, İsmail Paşa’ya verilmiş olan imtiyazların feshi ile

kendisinin Tevfik Paşa’nın yerine Mısır Hidivliği’ne atanmasını istemiştir bunun

dışında Padişah’a, Mısır’a verilmiş olan imtiyazların feshedilmesi halinde 1841

Fermanına avdet edilmesi yönünde çalışacağını taahhüt etmiştir. Zaten yukarıda

belirtildiği gibi Sultan Abdülhamit de bunu istemekteydi660. Fakat Avrupa’nın büyük

devletleri, imtiyazların ibkasını istiyorlardı. Buna rağmen Halim Paşa, hiçbir zaman

ümitsizliğe kapılmayarak veraset hakkının peşini bırakmamıştır. İleride görüleceği

üzere Paşa ile kız kardeşi Zeynep Hanım’ın veraset hakkını elde etme teşebbüsleri

Mısır’ı yavaş yavaş İngiliz nüfuzu altına sürükleyecektir661.

3. 3. Arabi Paşa Meselesi ve Mısır’da Milliyetçilik Hareketleri:

Mısır’da milliyetçi söylemler ilk olarak İbrahim Paşa zamanında başlamış ancak

onun hâkimiyeti kısa sürdüğünden bu konuda ilk hareketlerin Sait Paşa döneminde

olduğu kabul edilmektedir. Zira bilindiği gibi Sait Paşa, Mısır’da Avrupa etkisine karşı

idi ve kendini Mısırlı kabul etmekteydi. Hatta Sait Paşa, ailesi ve ordu subaylarının

hazır bulundukları, oğlu Tosun’un sünnet düğünü vesilesiyle düzenlenmiş olan törende

yaptığı konuşmada, gerek sivil idarede, gerek orduda yüksek mevkilere Mısırlıların

getireceğini vaat etmişti. Bu törende, Sağ kolağası Ahmet Arabi de bulunmaktaydı662.

659 BOA. Y. EE. 84-16, 1296. 660 BOA. Y. PRK. KOM. 4-39, 1301 R. 2. 661 Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 124. 662 Arabi Paşa, Zekazik yerlilerindendi. Hicri 1271’de Mısır ordusuna girmiş bölük eminliliğinden terfi ederek kaymakamlık rütbesine nail olmuştu. Sonra istifa ederek Camiülezher müderrislerinden ders almış, Seyit Ahmet Bedevi Tarikatına katılmış ve şeyhlik derecesine yükselmiştir. Daha sonra Miralaylık rütbesinde yeniden askeriyeye girmiştir. Bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 58. Hem İsmail hem de Tevfik Paşa’nın yaverliklerinde bulunmuştur. 1881-82 yıllarında Hidiv’e karşı

Vali’nin bu türlü açıklamaları Arabi ve diğer subaylarda da vatanperverlik duyguları

uyandırmıştır663. Ancak İsmail Paşa vali olunca Sait Paşa’nın vaat ettiklerinin tam tersi

oldu. Zira İsmail Paşa, Mısır’ı bir Avrupa ülkesi haline getirmeyi istemekteydi ve bunun

için yabancı memurlara görev verdiği gibi Türk ve Çerkezleri de orduda yüksek

mevkilere getirmişti. Bu nedenle gerek orduda gerek kamuoyunda hoşnutsuzluk

yaygınlaşmıştı. Ayrıca 1871 yılında Mısır’a gelen Cemaleddin Efgani664, özgürlük ve

demokrasi fikirleriyle Mısırlıların bu anlamda harekete geçmesinde etkili bir rol

oynamış ve devrimci bir zümrenin oluşmasını sağlamıştır665.

Efgani, etrafında toplanan zümre vasıtasıyla, halk arasında bu yeni fikirlerini

yaymaya başladı ve “Mısır Mısırlılarındır” sloganıyla Vatan Partisini kurdu (1879). Bu

partinin, Arabi Paşa devrimine büyük etkisi olmuştur. Ayrıca İskenderiye’de de

Mısrü’l-Feth (Genç Mısır) adında bir Cemiyet kurulmuş ve özgürlüğü savunmak

amacıyla kendi ismini taşıyan bir gazete neşretmiştir666. Böylece başlayan milliyetçi

hareketler, İsmail Paşa’nın Hidivliğinin son günlerinde (Şubat 1879) Nubar Paşa

Kabinesinin istifasına yol açan subayların nümayişi Arabi taraftarlarınca örnek

alınacaktır667.

Anlaşılacağı üzere Tevfik Paşa Hidiv olduğu zaman, Mısır’ın iç durumu son

derece karışık idi. Özellikle bu dönemde karşıt görüşlü gurupların faaliyetleri oldukça

yoğundur. Bu guruplar, anayasal düzen isteyen paşaların idaresinde idiler. Paşalar ise

kendi haklarını koruyacak kadar liberalizm istiyor ve hidivin yetkilerini sınırlamak için

çalışıyorlardı. Bunun dışında başka bir muhalif gurup daha vardı ki bunlar genç

aydınlardan oluşmaktaydı. Bunlar genelde gerek hükümdarın gerekse zengin toprak

sahiplerinin otokrasisini sınırlamak istiyorlardı. Çoğu çiftçi kökenli ailelerden geliyordu

ve bu işten önemli çıkarları yoktu. Diğer bir karşıt gurup ise tamamen farklı sebeplerle

milliyetçi hareketini liderliğini yapmıştır. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 44. Arabi Paşa hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Blunt, Secret History, s. 481. 663 Schölh, Egypt fort he Egyptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, s. 105-115. 664 Aslen İranlı olan “el-afgani,”, İslam ile modernleşmenin bir arada olabileceğini öğreten, fevkalade etkili bir Müslüman düşünürüdür. Sırasıyla Afganistan, Mısır, İran ve Osmanlı İmparatorluğu hükümdarlarına danışmanlık yapmıştır. Bkz. Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 44.665 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 23. ayrıca bkz. Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 71. 666 Schölh, Egypt fort he Egyptians The Socio-Political Crisis in Egypt 1878-1882, s. 105-115. 667 Thomas Mayer, The Changing Past Egyptian Historiography of the Urabi Revolt, 1881-1983,University Pres of Florida, Gainesville, s. 5. Ayrıca bkz. Hunter, Egypt Under The Kheidives 1805-1879 From Household Government to Modern Burocracy, s. 192.

harekete geçmiş olan ve ordudan olan kişilerdi. Bunlardan sadece dördü Mısırlı

albaylardı, diğerleri ise Türk ve Çerkes kökenli ordu mensuplarıydı. Bu Mısırlılar Sait

Paşa döneminde albay olmuşlardı668. Bu muhalefetin ihtilal hareketlerinden ileride

bahsedeceğiz.

Bu muhalefet dışında Hidiv’i sıkıntıya düşüren diğer bir konu ise İngiltere ve

Fransa Devletlerinin müdahalesi neticesinde iş başına gelmiş olmasıydı. Yukarıda

değinildiği üzere Sultan Abdülhamit, Tevfik Paşa’yı değil Halim Paşa’yı Mısır

Hidivliği’ne getirmek istediğinden hidivlik fermanını çıkarmayı epeyce geciktirdi. Bu

duruma karşın Hidiv, İngiliz ve Fransız konsolosların tavsiye ve telkinlerine uyarak

Mısır’ı idare etmeye kalkıştı. Mısır mali buhranının nedenlerini ortadan kaldırmak için

İsmail Paşa tarafından neşredilmiş bulunan 22 Nisan 1879 kararnamesi ilga ile tekrar

İngiliz ve Fransız mali kontrolü başlatılmış oldu669. Böylece Hidiv’in talebi ve

Fransa’nın teklifi üzerine 1880 başlarında oluşturulmuş bulunan Uluslararası Tasfiye

Komisyonunun düzenlediği plan kabul edildi670.

Buna göre mukabele kanunu lağvedilerek, peşinen alınmış bulunan beş senelik

vergilerin iadesi kararlaştırıldı ve birçok memur ve subay masrafların kısılması

amacıyla açığa alındı671.

Bu tedbirlerden rahatsız olan ayan sınıfı ile açığa alınan subaylar, durumdan

şikayetçi bulunan halkın saflarına geçtiler. İşte bu dönemde, Napoleon’un Mısır’ı istila

ettiği sırada ortay atmış olduğu “Mısır Mısırlılarındır” prensibi halk ve subaylar

tarafından idrak edilmeye başlanmıştır. Bu prensip etrafında toplananlara ise Vataniler

denilmiştir672.

Arabi Paşa meselesinin ortaya çıkışının asıl sebebi, bu sırada Harbiye Nazırı

bulunan Çerkez Osman Rıfkı Paşa olmuştur. Osman Rıfkı, hemşerilerini tuttuğu gibi

Mısırlı askerlere karşı düşmanlık beslemekteydi. Bu yüzden O’nun, subayların terfisine

dair çıkardığı kanun, orduda kaynaşmaya sebep olmuştur673. Söz konusu kanunu

668 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 72.669 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 70. 670 BOA. A. DVN. MSR. MHM. d. No. 15, s. 85. 671 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 90. 672 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 91. 673 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 72.

protesto etmek amacıyla, birinci alayın Miralayı Ali Fehmi, dördüncü alayın Miralayı

Ahmet Arabi ve Sudan Miralayı Abdül Hilmi Beyler tarafından bir istidaname

düzenlenerek Harbiye Nazırı Rıfkı Paşa’ya takdim edilmiştir (15 Ocak 1881). Paşa, bu

istidanameyi Heyet-i Nüzzar’a yollamış ve buradan Cihadiye Nezareti’ne havâle

edilmiştir. Bunun üzerine Miralaylar, Cihadiye Nazırı tarafından çağırılıp tevkif

edilmişlerdir674.

Buna karşılık subaylar, Cihadiye Divânı’na hücum ile kendilerini kurtarmışlar

ve Arabi, bu alayların başına geçerek Abidin Sarayı’na gidip Cihadiye Nazırı ile

Hidivlik Dairesi Nazırı Yusuf Paşa’nın azlini istemiştir. Tevfik Paşa, yine Fransız ve

İngiliz Konsoloslarının nasihatleri üzerine nümayişçilerin taleplerini yerine getirerek,

Yusuf ile Osman Rıfkı Paşaları azl ve Cihadiye Nezareti’ne nümayişçilerin seçtikleri

Subaylar Cemiyetinden olan Mahmut Sami Paşa’yı tayin etmiştir. Böylece askerler

kışlalarına çekilmişlerdir. Bu olayın akabinde Hidiv Tevfik, Arabi ve Ali Fehmi

Beylerden, İngiltere ve Fransa Konsoloslarına giderek genel asayişi sağlama hakkında

teminat vermelerini istemiştir (4 Şubat 1881). Arabi meselesinin ilk merhalesi bu

şekilde sona ermiş ve bu tarihten itibaren Arabi, milliyetçilerin önderi olarak kabul

edilmiştir675.

3. 4. Mısır’da Milliyetçi Hareketlere Karşı Osmanlı Devletinin Tutumu: İlk

Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi ve Çalışmaları:

Yukarıda bahsettiğimiz üzere Tevfik Paşa kabinesinin ilk işi İsmail Paşa’nın

kaldırdığı İngiliz-Fransız ikili mali kontrolünün iade edilmesi olmuştu (4 Eylül 1879)676.

Yeni mali icrâat, özellikle orduda hoşnutsuzluk yaratarak subayların şikayetçi olmasına

sebep olmuştu677.

674 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 59.675 Mansel, Sultanların İhtişamı, s. 45. 676 Abbas Hilmi II, The Last Kheidive, s. 45. 677 Vatan Partisi, 13 Nisan 1879 yılında Mısır’da meşrutiyet tartışmalarının başladığı bir ortamdan faydalanılarak kurulmuştur. Bu partinin kurucuları arasında Şerif Paşa, İsmail Ragıp Paşa, Ömer Paşa, Sultan Paşa, Ahmet Arabi, Mahmut Sami Paşa Barudi, Süleyman Paşa, Abdül’al Hilmi, Ali Fehmi gibi isimler vardı. 327 Mısırlı tarafından kurulan bu partide eski ve yeni subaylar, ulemadan temsilciler, Kıpti ve Yahudi Cemaatinin dini liderleri, tüccarlar ve toprak ağaları yer almaktaydı. Partinin kuruluş gerekçesi 4 Kasım 1879’da kamuoyuna açıklanmıştır; buna göre Vataniler aralarında Mısır’da yaşayan bütün ırk, din ve sosyal guruba mensup kişilerin yer aldığını vurgulamaktaydılar. Hidiv’e ve Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacaklarını açıklamışlar ayrıca dış borçların üstesinden gelmek için çalışacaklarını ifade

Böylece Arabi ve arkadaşlarının tevkif edilmesi olayı ile başlamış olan hükümet

ile askerler arasındaki anlaşmazlığın devam ederek ihtilalin doruk noktası olan Abidin

askeri nümayişi (9 Eylül 1881)’ne sürüklenmesini hazırlayan bazı önemli olaylar

meydana gelmiştir. Mart 1881’de Hidiviyetin Hususi Dairesi Nazırı Yusuf Paşa’nın

tahrikiyle, Sudan (Tura) Alayı’nın asteğmenleri Hidiv’e bir ariza takdim ettiler. Bunda,

kumanda mevkiindeki subayların Şubat ayı başında meydana gelen hareketinin amacını

bildiklerinden dolayı, hareketin içinde bulunduklarını belirterek bundan böyle bu

kumandanların emri altında kalmak arzusunda olmadıklarını ifade etmekteydiler. Söz

konusu arizayı imzalayan kişiler, mezkûr alay kumandanı Abdül Hilmi tarafından

yakalanarak Hidiv’e bildirilmiş ve Yusuf Paşa görevinden alınmıştır. Bu olaydan sonra,

Hidiv’in askerlere karşı çevirdiği entrikalar devam etmiştir. Bunun üzerine Arabi,

Hidiv’in taraftarı olan subayları işbaşından uzaklaştırmış ve Sudan Alayı’nın, Sudan’da

Mehdi hareketini bastırmak üzere sevk edilmesini kabul etmediği gibi silahını

bırakmamak için Tevfikiye Kanalı’nın inşasına katılmayı da reddetmiştir. İşte bu türden

birkaç olay, Abidin askeri nümayişi ile Arabi ihtilalinin patlamasına sebep olmuştur. 25

Temmuz 1881 tarihinde Hidiv’in İskenderiye’de bulunduğu esnada bir asker, trafik

kazasında hayatını yitirmişti. Askerler, ölen askerin cesedini Hidiv’in sarayına

götürerek kazaya sebebiyet verenin cezalandırılmasını istediler. Hidiv buna kızarak bu

askerlerin mahkemeye verilmesini emretti. Askerler bu kararı protesto ederek Harbiye

Nazırı Mahmut Sami’ye bir rapor takdim etti. Sami Paşa’nın, raporu Hidiv’e takdim

etmesine üzerine Hidiv meseleyi görüşmek için Nazırlar Heyetini toplantıya davet etti.

Nihayet Hidiv, Arabi yanlılarının gözetim altına alınarak dağıtılmasını kararlaştırdı678.

Arabi, Harbiye Nazırı’na gönderdiği mektupta, “alayların tefrikinden

maksadınız bizi öldürmek ve dolayısıyla bugünkü Cuma günü saat dokuzda, Abidin

sarayı meydanında alayların bütünü toplanacak ve hayatımızı teminini talep edeceğiz”

diye görüşlerini bildirdi. Hidiv, 15 Eylül 1881 tarihli telgraf ile Babıâli’ye olanları

iletmiş, diğer bir telgrafta da Babıâli’den Mısır’a alelacele yirmi tabur asker

gönderilmesini istemiştir679.

etmişleridir. Bkz. Christina Phelps Haris, Nationalism and Revolution in Egypt, The Role of The Muslim Brotherhood, London, Paris, 1964, s. 43. ayrıca bkz. Süleyman Kızıltoprak, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001, s. 49. 678 Abbas Hilmi II, The Last Khedive, s. 45. 679 BOA. İ. MTZ. 05, 22-998, 23 C. 1299. Ayrıca bkz. Sait Paşa, Hatırat, c. 1, Dersaadet, 1328, s. 72.

Eylül 1881 tarihinde Arabi Bey’in alayı birinci alay, birinci süvari alayı ve topçu

alayı Abidin Sarayı meydanında toplanmışlardı. Bu sırada ordu kumandanları da Abidin

Sarayı’nda bulunmaktaydılar. Bunun üzerine Hidiv, Arabi’ye askerlerin toplanmasının

sebebini sordu. Arabi, mevcut olan Heyet-i Nüzzar’ın istifası, Meclis’in kurulması ve

ordunun fermanlara göre artırılmasını istediklerini söyledi. Hidiv, başkan olarak kimi

istersiniz diyerek sorunca, Şerif Paşa’yı isteriz dediler. Bunun üzerine Riyaz Paşa

kabinesi istifa etmiş ve bir nevi meşruti idarenin tesisi şartıyla Şerif Paşa’nın

başkanlığında yeni bir Heyet-i Nüzzar teşkil edilmiştir. Böylece, Hidiv Babıâli’ye

nümayişçilerin dağıldığını ve asker irsaline lüzum kalmadığını bildirmiştir. Sultan

Abdülhamit, Meclis-i Vükela itiraz etmesine rağmen, Mısır’a Müşir Ali Nizami Paşa680

başkanlığında bir tahkik heyeti göndermeye karar vermiştir. Abdülhamit’in bundan

amacı, Mısır’ın bu karışık durumdan faydalanarak, Mısır’a verilmiş imtiyazları

kısıtlamak ve Tevfik Paşa’yı azlederek yerine Halim Paşa’yı getirmekti681.

Söz konusu heyetin Mısır’a gönderilmesinde Avusturya, Rusya ve Almanya’nın

teşviki olmuştur. Bu ülkeler, İngiltere ve Fransa’nın Mısır’da artan nüfuzunu kırmak

istemekteydiler. İngiltere ve Fransa’ya göre, Osmanlı Heyeti Kahire’ye giderek bu

olayları yakından tetkik edebilir ancak her ne suretle olursa olsun, Mısır’ın dahili

işlerine müdahale etmemesi gerekirdi682. Nitekim Fransa sefareti baş tercümanı bu

konudaki fikirlerini şöyle açıklamaktadır: “Mısır’ın hali çok karışık görünüyor şimdi

hükümet bir Arap miralayın eline geçmiştir…bu iş pek nazik olduğu halde Babıâli’ce

bir şeye teşebbüs olunmuyor. Tahkikatımıza ve hazret-i Padişahinin yanında bulunan

bazı ümera-i askeriyenin bize verdikleri habere göre vükela istemedikleri halde Zât-ı

şahane Mısır’a asker sevki emelinde imişler… lakin eğer vükela … işbu asker sevkini

tervc ederler ise çok yanlış yola girerler zira ol halde gerek biz Fransa ve gerek

İngiltere fiilen meseleye müdahale etmeye mecbur oluruz”683. İşte Fransa ve

İngiltere’nin şark politikalarının değiştiğinin en açık ifadesi bu sözlerdir ki şimdiye

kadar birbiri ile mücadele halinde olan söz konusu iki ülke artık Osmanlı Devleti’nin en

kıymetli parçalarını koparmak için gerektiğinde birlikte hareket etmektedirler.

680 Ali Nizami Paşa Mekteb-i Mülkiye ve Sultani’de müdürlük görevlerinde bulunmuş ve daha sonra vezirlik rütbesiyle Teftiş-i Askeri Komisyonu’nda görev yapmıştır. Bkz. Ahmet Rasim, İki Hatırat Üç Şahsiyet, (Haz. İbrahim Olgun), İstanbul, 1976, s. 181. 681 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 56. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 91. 682 BOA. Y. PRK. HR. 8-7, 1302 06 R. 683 BOA. Y. A. HUS. 168-59, 1298 10. 26.

6 Ekim 1881’de Şura-yı Devlet üyelerinden Ali Fuat Bey, Padişah yaverlerinden

eski sadrazam Ali Paşa’nın oğlu, Kadri Bey, Safer Efendi ve Seyfullah Efendi’den

oluşan ve Ser Yaver-i Padişahi Ali Nizami Paşa başkanlığında bir Osmanlı heyeti

İskenderiye’ye gitmiştir. Ertesi gün, İsmailiye Sarayı’nda Hidiv’i ziyaret ederek

kendisine heyetin geliş sebebinin Hidiv’in merkezini güçlendirmek olduğunu

bildirmişlerdir. Daha sonra, Nizami Paşa kışlaları gezmeye başlayarak hem Harbiye

Nezareti ve hem ikinci alayın ikamet mahalli bulunan Kasru’n-Nil’i ziyaret ederek

askere hitaben bir konuşma yapmış ve bu konuşmasında, Padişah’ın metbuluk

haklarından bahsetmiştir. Alay Kumandanı Tulba Paşa da, Arabi ve tüm subaylarının

temsilcisi olarak Hidiv’e itaat etmeye hazır bulunduklarını ifade etmiştir684.

Bu heyetin Hidiv’in haberi olmadan gelmesinden Hidiv ve Heyet-i Nüzzar

Başkanı Şerif Paşa memnun olmamışlardır. Zaten böyle bir komisyonun gönderilmesi,

Mısır’ın dahili muhtariyet haklarının ihlali anlamına geldiği gibi aynı zamanda meydana

gelen olaylar için Hidiv’in alacağı kararlara da müdahale edilmiş oluyordu. Oysa

Eyalet-i Mümtaze olan Mısır’ın, bu suretle diğer eyaletler gibi muamele görmemesi

gerekmektedir685. Bunun için Hidiv ile Şerif Paşa, heyetin Arabi ve diğer muhaliflerle

temas etmemesine dikkat ederek, heyet Mısır’a gelmeden önce subayları Kahire’den

uzaklaştırmışlardır. Arabi Paşa bu sırada Şarkiyye’ye gönderilmiştir. Heyetin ziyaretini

uzatmasından rahatsız olan Hidiv, İngiltere ve Fransa Konsoloslarına bu rahatsızlığını

iletmiş bunun üzerine iki devlet, İskenderiye Limanı’na, birer harp gemisi

göndermişlerdir. İngiltere ve Fransa tarafından gönderilen harp gemilerinin

İskenderiye’ye gelmesi üzerine Sadrazam Sait Paşa, heyetin avdet etmesine karar

vermiştir. Böylece heyet, olumlu hiçbir netice elde etmeden İstanbul’a geri dönmüş (19

Ekim) ve ertesi gün harp gemileri de geri çekilmişlerdir. Böylece Abdülhamit’in Mısır

siyaseti, İngiltere ve Fransa’nın girişimleri sonucunda kesintiye uğradığı gibi daha sonra

bu devletlerin Mısır’a askeri müdahalelerine zemin hazırlamıştır. Bilindiği gibi Mısır’ın

önemi, özellikle Berlin Kongresi’nden sonra artmıştır ki İngiltere ve Fransa Berlin’de,

Mısır’a müşterek müdahale hususunda anlaştıkları gibi Padişah da Mısır’ı, Kuzey ve

Orta Afrika’da İslam Birliği siyasetinin propagandası için en uygun yer olarak

görüyordu. Padişah, bu nedenle Abidin olayından yararlanmaya çalışarak Mısır’da

684 BOA. Y. PRK. BŞK. 5-9, 1298. Za. 8. Ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 65.685 Sait Paşa, Hatırat, c. 1, s. 73.

nüfuzunu güçlendirmeye teşebbüs etti. Fransa’nın İstanbul elçisi Tissot, Padişah’ın

Mısır’a heyet göndermekten amacının Mısır’ı işgal etmeye zemin hazırlamak, Hidiv’i

azl ile yerine bir Osmanlı Valisi tayin etmek olduğuna inanıyordu. Bunun üzerine

Fransa, İngiltere ile anlaşarak harp gemilerini İskenderiye’ye göndermişlerdi686.

3. 5. Çerkez Subayları Olayı ve İkinci Osmanlı Heyeti’nin Mısır’a Gelişi:

Abidin Meydanı’nda gerçekleşen askeri hareket neticesinde Şerif Paşa Kabinesi

kuruldu (14 Eylül 1881). Bu kabinede, askerlerden Mahmut Sami Paşa’nın (Barüdi)

Harbiye ve Bahriye Nazırlığına atanması halk üzerinde olumlu bir etki yarattı. Böylece

özgürlük döneminin başlamış olduğu inancı yaygınlaştı. Aynı zamanda Arabi

taraftarları ile ilgili haberler Avrupa’da yayıldığı gibi, Vatan Partisi programı da Times

gazetesinde neşredildi (1 Ocak 1882)687.

Bu programda, milliyetçilerin Bâbıâli ile ilişkileri şöyle açıklanıyordu: “Vatan

Partisi, Mısır hükümeti ile Babıâli arasındaki dostane ilişkileri muhafaza etmek ile

Sultan Abdülhamit’i metbu, haliye ve Müslümanların imamı olarak tanımaktadır... Aynı

zamanda parti, elinden gelebildiğince hak ve imtiyazlarını muhafaza edecek ve Mısır’ı

da bir Osmanlı Eyaleti durumuna sokmak isteyenlere mukavemet edecek. Dolayısıyla

Mısır’ın dahili istiklalini garanti altında tutmak yolunda Avrupa ülkeleri ve bilhassa

İngiltere’ye dayanacaktır”688.

Harbiye Nazırı Mahmut Sami Paşa’nın teklifi üzerine Arabi, Şarkiyye’den

Kahire’ye geri çağırılarak Harbiye Nazırı vekilliğine atanmıştır (4 Ocak 1882). Bu

sıralarda Meclis-i Nuvvab (Mebusan Meclisi) açılmıştı (28 Aralık 1881). Fransız ve

İngiliz murakıplarının, meclis tarafından bütçenin tetkik ve tasdik edilmesine itiraz 686 BOA. HR. SYS. 57-46, 06. 07. 1882.Batılı devletlerin Mısır’da her şeye karışmaları ve Mısır’ı işgal planları içerisinde oldukları daha önceden Babıâli tarafından bilinmekteydi. Hatta bununla ilgili yazılar Avrupa’da gazetelerde neşredilmekteydi. Bkz. BOA. Y. PRK. MK. 1-47, 1298, BOA. Y. A. HUS. 170-132, 1299. 8. 13. 687 BOA. Y. PRK. BŞK. 6-24, 1299. S. 13. 688 Arabi Paşa, Times Gazetesinden Gregory isimli bir gazeteci ile yaptığı mülakatta programları ile ilili olarak özellikle dört husus üzerinde durmuştur. Padişah’a bağlı olduklarını, İngiltere’nin Mısır’ı işgal edeceğine dair söylentilere inanmadıklarını belirtmiş ve bunun dışında çarpıcı tespitlerde bulunmuştur. Şöyle ki; “…İngiliz askeri vatanına girercesine alkışlar ile kabul olunacakları efkarında bulunan İngilizler bir kerecik de Müslümanların vicdanlarını muayene edecek olurlarsa Müslümanlar için Hıristiyan devleti tabisi bulunmak kadar büyük bir zulüm olmadığını anlayabilirler…” bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 4-63, 1299 M. 29.BOA. Y. A. HUS. 168-71, 1298. 11. 10.

edilmesi üzerine, Vataniler protesto da bulunarak Arabi’nin planı ile Meclis’ten bir

heyet, Hidiv’e müracaat ederek Şerif Paşa kabinesinin istifasını talep etti. Bunun

üzerine İngiltere ve Fransa işe müdahale ederek Vatanileri korkutmak için Hidiv’e

müşterek bir nota takdim ettiler (7 Ocak 1882). Bu notada, İngiltere ve Fransa, resmen

kabul etmiş oldukları fermanların hükümleri gereğince, Hidiv’i muhafaza edeceklerini

temin ediyorlardı689. Nota’nın ertesi günkü resmi gazetede neşrolunması üzerine, Hidiv

ve hükümete karşı şiddetli bir muhalefet başladı. Babıâli dahi İngiltere ve Fransa’nın

Mısır işlerine doğrudan doğruya müdahalelerini protesto etti. Hidiv, bu duruma karşı

boyun eğerek Şerif Paşa kabinesinin istifasını kabul ederek Mahmut Sami (Barudi)’yi

hükümeti teşkil etmekle görevlendirdi690.

Yeni kurulmuş hükümette, Harbiye Nazırı vekili bulunan Arabi aynı Nezaretin

başına getirildi. Böylece Vataniler, resmen iş başına gelmiş oldular (4 Şubat 1882).

Barüdi Paşa kabinesinin ilgilendiği ilk iş anayasa ilan etmekti. 7 Şubat 1882 tarihinde

Hidiv başkanlığında toplanan Heyet-i Nuzzar tarafından onaylanarak Meclis’e

görüşülmek üzere gönderilmiştir. Daha sonra Barüdi ve Arabi Paşalar, ordu içinde kendi

taraftarlarına ödül olarak muhtelif rütbelere terfi ettirdiler. İşte, Barüdi Paşa Cihadiye

Nazırı bulunduğu sırada, Arabi Bey marifetiyle tanzim olunan askeri kanunun ahkamı

yine Arabi Paşa tarafından ihlal edilerek Çerkez zabitler terfiden mahrum bırakıldılar.

Bunlar, bu durumu Arabi Paşa’ya ilettiler. O sırada baş gösteren Mehdi İsyanı

vesilesiyle Sudan’a sevk edilmelerine teşebbüs olunduğundan, Arabi Paşa’ya bir suikast

düzenlediler (Nisan 1882). Arabi bunu öğrenince meseleyi Nazırlarla Hidiv’e bildirdi ve

sanıkların tevkif edilerek Ferik Raşit Hüsnü Paşa başkanlığında bir askeri mahkemeye

sevk edilmeleri kararlaştırıldı.

Tevkif edilen subaylar tarafından Mabeyn’e gönderilen bir telgraf üzerine,

Sultan Abdülhamit, Sadrazam Sait Paşa tarafından Hidiv’e bir telgraf göndererek

tahkikat evrakının İstanbul’a gönderilmesini emretti. Sait Paşa’nın, subayların

İstanbul’da yargılanmalarının Mısır muhtariyet haklarına uygun olmayacağını

belirtmesi üzerine sadrazamlıktan azlolunarak (2 Mayıs 1882) yerine Abdurrahman

689 BOA. Y. PRK. HR. 6-8, 1299 S. 18. 690 BOA. Y. PRK. EŞA. 2-70, 1298. Za. 20. Mayer, The Changing Past, s. 5 ayrıca bkz. Dilek Güldeş, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1999, s. 54.

Nureddin Paşa getirildi691. Babıâli’nin ihtarına rağmen, Mısır’da muhakeme icrâ

edilerek Harbiye eski Nazırı Osman Rıfkı Paşa da dahil olmak üzere kırk kadar subayın

rütbelerinin ref ile Sudan’a sürülmesi kararlaştırıldı (30 Nisan 1882). Ancak Hidiv, bu

kararı çok ağır görerek İngiltere ve Fransa’nın Kahire Konsoloslarının da müdahalesi ile

kararı onaylamadı. Bunun yanında diğer Avrupalı devletlerin Kahire konsoloslarından

yardım istemiş ayrıca Padişah’a da meseleyi bildirmiştir. Sadrazam, 1882 (22 Nisan

1298) tarihli bir telgrafname ile Hidiv’e “asakir-i Şahane-i Mısriyye zabitanının ve

hususiyle irade-i Seniyye ile terfi edilen Feriklerin rütbe ve nişanların bu suretle

refi’nin hukuk-ı Saltanat-ı Seniyye’ye mugayir olduğundan” bahisle, müsaade

edilmeden bir şey yapılmamasını ihtar etti. Fakat Hidiv, İngiltere ve Fransa

Hükümetlerinin teşvikiyle Padişah’ın iznini almadan zabitlerin Mısır’dan

uzaklaştırılarak rütbe ve nişanlarını muhafaza etmelerine dair 9 Mayıs 1882 (21

Cemaziye’l-Ahir 1299) tarihli iradesini çıkardı. Bunun üzerine Heyet-i Nüzzar, Hidiv

ile ilişkiyi keserek Meclisi, meseleyi görüşmek üzere toplantıya davet etti. Fakat

Hidiv’in muvafakati alınamadığından Meclisin toplantısı gerçekleşmedi. Babıâli bu

duruma karşı Hidiv’e gücenerek doğrudan doğruya Heyet-i Nüzzar ile haberleşmiştir.

Mahmut Sami ve Arabi’nin, Hidiv’in azli ile yerine Halim Paşa’nın getirilmesine dair

maruzatı Padişah tarafından kabul edilmesine rağmen Sait Paşa başkanlığında

Babıâli’de toplanan bir komisyon bu isteği uygun bulmadı692. Bunun üzerine, Sultan

Abdülhamit olayları tetkik ile Hidiv’in nüfuzunu teyit etmek üzere Mısır’a bir heyet

göndermeye karar verdi693.

Abdülhamit, Çerkez subayları olayında Hidiv’in tutumundan memnun kalarak

“Hidiv’in şimdiye dek Devlet-i Aliye’ye gösterdiği sadakatine devam ettikçe Devlet de

kendisine devamlı olarak destekçi ve yardımcı olarak kalacaktır” diye fikrini

açıklamıştır. Babıâli, Mısır’a sürülmelerine karar verilmiş olan subaylar, Rodos, Suriye

ve diğer eyaletlere geldiklerinde hükümetten münasip memurlar refakat ederek doğruca

muhafaza altında İstanbul’a gelmelerine dair Valilik ve mutasarrıflıklara telgraflar

gönderdi. Bu subayların varışından hemen sonra, Padişah’ın huzuruna alınmak üzere

vapurdan çıkarılıp Harbiye Nezaretince hazırlanan daireye naklettirildiler. Yukarıda 691 Kurşun, Küçük Mehmet Sait Paşa (Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri) 1838-1914, s. 39. Ayrıca bkz. Ercüment Kuran, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 83. 692 Halim Paşa’nın Mısır Valiliğini elde etmek için Arabi Paşa isyanının çıkmasında rol oynadığı yönünde haberler Babıâli’ye gelmekteydi. Bkz. BOA. Y. PRK. AZJ., 4-91, 1298. Za. 7. 693 Kurşun, Küçük Mehmet Sait Paşa Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri 1838-1914, s. 40.

belirtildiği gibi, subaylar meselesinden dolayı, Hidiv ile Nazırlar Heyeti arasında

ilişkiler giderek gerginleşmekte ve Hidiv’in askerler fırkasına karşı zafiyeti belirgin bir

hal almaktaydı. Zaten Arabi Paşa, Harbiye Nazırlığına getirilmesinden itibaren bütün

nüfuzu eline almıştı. 1882 yılı Mayıs ayında bütün Avrupalı memurları işten çıkarması

üzerine İngiliz ve Fransız Konsolosları kendisi ile görüşerek Harbiye Nazırlığından

istifa etmesini teklif ettiler ve buna mukabil kâfi maaş tahsisi ile Mısır’ı terk etmesini

istediler694.

Arabi Paşa’nın bu teklifi reddetmesi üzerine iki devlet anlaşarak İskenderiye’ye

donanma sevki ile Babıâli’nin Mısır üzerindeki hukukun muhafazasını kararlaştırdılar.

Devletlerin bu kararı saltanat’ın hukukunu ihlal edici bir halde idi. Zaten Osmanlı

Devleti’nin bir parçası olan Mısır’da yabancı tebaa ile mesâlihinin muhafazası

uluslararası hukuka göre Osmanlı Devleti’ne aitti. Babıâli, İngiltere Hükümeti’nin

İskenderiye’ye savaş gemileri göndermekle Avrupalıların menfaatlerini muhafaza

etmek olduğuna inanarak bunu Avrupa sefirlerine bildirdi. İngiltere ve Fransa’nın söz

konusu kararlarının (2 Mayıs 1882) ilanını müteakip Sadrazam, Nazırlar Heyetine,

Hidiv’e itaat etmelerini emretti. Onlar da 16 Mayıs’ta itaatini arz ettiler. 20 Mayıs’ta

İngiliz ve Fransız savaş gemileri İskenderiye’ye geldi. 25 Mayıs’ta ise Fransa ve

İngiltere Konsolosları, Nazırlar Heyeti başkanı Mahmut Sami Paşa’ya bir nota verdiler.

Bu notada, Arabi Paşa’nın geçici olarak Mısır’dan uzaklaştırılması ve Heyet-i Nüzzar’ın

istifasını talep ettiler. Söz konusu nota, Heyet-i Nüzzar tarafından reddedilmişse de

Hidiv, notayı kabul etti. Bunun üzerine Nazırlar Heyeti, bir taraftan istifa (26 Mayıs

1882) ile diğer taraftan askerler, ulema ve ileri gelenlerin talebi üzerine Arabi Paşa,

Cihadiye Nezaretinde ibka edilmiştir (29 Mayıs)695. Sami ve Arabi Paşalar da Hidiv’i

itham ederek kendisinin yerine Halim Paşa’nın tayinini Babıâli’den talep ettiler696.

Bu sırada Fransa Hariciye Nazırı Frecynet, yalnızca zaman kazanmak amacıyla

Mısır işlerini müzakere etmek üzere İstanbul’da bir Avrupa Konferansı toplanmasını

teklif etti (30 Mayıs)697. Bu teklifi bütün Avrupa ülkeleri kabul ettiyse de Babıâli, bir

süre önce Mısır’a gönderilen Derviş Paşa heyetinin meseleyi halledebileceğini ileri 694 Kamil Paşa, Hatırat, c. 1, Konstantiniye, 1329, s. 13. 695 BOA. Y. EE. 84-11, 15 B. 1299. 696 BOA. Y. PRK. MK. 1-59, 1299. Ayrıca bkz. Kamil Paşa, Kamil Paşa’nın Anıları, (Haz. Gül Çağalı Güven), İstanbul, 1991, s. 353. 697 BOA. Y. PRK. A. 3-11, 1298.

sürerek konferansa lüzum görmediğini açıkladı698. Yine Padişah bu duruma karşı,

Avrupa ülkelerinin Mısır meselesine müdahale etmemesi için Hidiv’i azletmekten

vazgeçerek meselenin dahili bir mesele olduğunu göstermek bakımından Hidiv’in

yönetim fonksiyonunu güçlendirme yoluna gitti699.

7 Haziran 1882’de Derviş Paşa700 heyeti İzzeddin yatıyla İskenderiye’ye ulaştı.

Bu heyet, Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi ikinci Başkanı Lebip, Mabeyn ikinci katibi

Kadri ve Padişah’ın Feraset-i Şerife vekili Esat Efendiden701 oluşmaktaydı. Derviş Paşa

Hidiv ile görüştüğünde, Mısır ahvâlinden rahatsız olduklarını dile getirdi. Daha sonra

eski Nazırlar Heyeti Başkanı Mahmut Sami ile Arabi ve vekili Yakup Paşalar ile

görüştü702. Bunlar ise Mısır’ın yabancıların istilasından korunmasının gereği üzerinde

durdular. Babıâli, Derviş Paşa ve Esat Efendi’den askerler ile Hidiv arasındaki

anlaşmazlığı gidermelerini talep etmişti703.

Derviş Paşa’nın asıl amacı Arabi Paşa’yı İstanbul’a göndermekti. Fakat

Vatanilerin gücünü anlayınca bu fikrinden vazgeçti. Mısır halkı, Derviş Paşa’nın Arabi

Paşa’yı desteklemek için geldiğine inanıyordu. Dolayısıyla heyet İskenderiye’de büyük

bir coşku ile karşılandı. Göstericiler İngiliz ultimatomu aleyhinde sloganlar atıyorlardı.

Derviş Paşa, başta Arabi Paşa tarafını tutarak kendisine birinci rütbeden Mecidi nişanı

verdi. Padişah’ın Arabi Paşa’yı ödüllendirmekteki hedefi Hidivliği ortadan kaldırarak

698 BOA. Y. PRK. PT. 1-150, 1299, BOA. Y. A. HUS. 169-115, 1299. 4. 14, BOA. Y. PRK. TKM. 4-94, 1299. Ş. 12. 699 BOA. Y. PRK. PT. 1-140, 1299. 700 Derviş Paşa Lofça’da doğdu. 1862 yılında müşir oldu. Daha sonra Yanya Valiliği yaptı. Bosna Valisi olduğu sırada Hersek isyanını önlemede başarısız olduğu için görevden alındı. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında çok başarılı oldu. Bu başarısı sebebiyle ünü arttı. Diyarbakır ve Selanik Valiliklerine getirildi. Bahriye nazırlığı, Serasker Kaymakamlığı, Dar-ı Şura-yı Askeri ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği yaptı. Yaver-i Ekrem unvanı ile Abdülhamit’in yakınında bulundu. Mısır’daki görevinden sonra Rumeli Ordular Komutanlığına getirildi. Bkz. Şihabeddin Tekindağ, “Derviş Paşa”, MEB. İA., c.III, s. 552. 701 Esat Efendi, Arap kökenli bir din adamı idi ve Sultan Abdülhamit, O’nu Pan-İslam politikasının bir gereği olarak yanında bulundurmakta idi. Bkz. B. Abu Manneh, “Sultan Abdulhamid II and Shaikh Ebulhuda Al-Sayyadi”, Middle Eastern Studies, 1979, c. 9, s. 151. 702 Derviş Paşa heyetinin, karşılanmaları sırasında Hidiv Tevfik’in gönderdiği Zülfikar Paşa’yı değil de Arabi Paşa tarafından gönderilmiş olan Cihadiye Nezareti Müsteşarı Yakup Sami Paşa’yı arabasına alması Hidiv’i gücendirmiştir. Bkz. Ragıb Raif, Ahmet Rauf, Mısır Meselesi, İstanbul, Babıâli Hariciye Nezareti, 1334, s. 68. Ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 71.703 Selim Deringil, “The Ottoman Response to The Egyptian Crisis of 1881-1882”, Milde Eastern Studies, Ocak, 1988, c. 24, S. 1, s. 8.

Mısır’ı, Mehmet Ali’den önce olduğu gibi diğer vilayetlere benzer suretle idare etmek

idi704.

Ancak Derviş Paşa Hidiv’den rüşvet olarak elli bin lira alarak Hidivin tarafını

tutmaya başladı. Babıâli’ye 12 Haziran 1298 tarihinde gönderdiği telgrafnamesinde,

Arabi Paşa’dan şikayet ederek “..iyi kötünün farkında olmayarak hareket eden Arabi

Paşa gibi bir adamın Cihadiye Nezaretinde bulunması Mısır’ı pek büyük bir tehlikeye

götürmekte olduğu görülmektedir” Bunun üzerine Sultan Abdülhamit, önceden

başaramadığı teşebbüsünü tekrarlayarak Arabi Paşa’nın İstanbul’a gelmesi için Mısır’da

Derviş Paşa’ya talimat göndermiştir. Fakat bütün bu çabalara rağmen Arabi Paşa’nın

Mısır’dan uzaklaştırılması sağlanamadı. Daha önce belirtildiği gibi savaş gemilerinin

İskenderiye’ye gelmesiyle Nazırlar Heyeti’nin istifası üzerine Arabi Paşa, askerler ve

halkın ileri gelenlerin isteği ile Harbiye Nazırı olarak görevini sürdürdü. Derviş

Paşa’nın heyetinin İskenderiye’ye ulaşmasından bir kaç gün sonra ise İskenderiye olayı

meydana geldi (11 Haziran 1882). Kendilerini güvende hissetmeyen Avrupalılar, silah

tedarik etmeye başlamışlardı. Bu nedenle yerliler ile yabancılar arasındaki gerilim hızla

artmaktaydı. Özellikle de İskenderiye’de demirlemiş olan İngiliz ve Fransız gemileri,

halkın işgal konusunda tedirginliklerini tırmandırmaktaydı. İşte bu ortamda Maltalılar

ve Rumların yaşadığı bir mahallede bir Maltız705 ile yerli bir hamal arasında ücret

yüzünden çıkan kavgada yerlinin bıçaklanarak öldürülmesi sonucu büyük bir sokak

çatışması meydana geldi706 ve yerli ile yabancılardan iki yüz kişi öldürülmüştür. Bu

olay Avrupa’da, özellikle İngiltere’de büyük bir heyecan yaratmış ve Kahire’de bulunan

konsoloslar, Derviş Paşa’ya müracaatla kendisinden teminat verilmesini teklif

etmişlerdir. Anlaşılacağı gibi söz konusu olay Mısır’ın işgal edilmesini hızlandırmıştır.

Konsoloslar, Derviş Paşa’nın bunların teklifini kabul etmemesi halinde Arabi

Paşa’ya müracaat edeceklerini ifade ettiler. Nihayet Arabi Paşa çağırılıp emniyet ve

asayiş için gereken teminat verildi. İskenderiye vakası, yabancılar tarafından çok

abartılı bir suretle Avrupa’ya yazılmış ve bazı aileler yabancı gemileri ile şehirden

nakledilmeye başlanmıştı. O sıralarda Derviş Paşa, Hidiv ile beraber İskenderiye’ye 704 Kamil Paşa, Hatırat, s. 15. ayrıca bkz. Blunt, Secret History, s. 300-331. 705 Maltız, Maltalılara verilen isimdir. 706 Elbert E. Farman, Egypt and Its Betrayal: An Account of The Country During The Periods of İsmail and Tewfik Pashas and How England Acquired A New Empire, New York, The Grafton Press, 1908, s. 306.

ulaştı. Bu karışık durumu kontrol altına almak gayesiyle Ragıp Paşa başkanlığında yeni

Nazırlar Heyeti oluşturuldu. Bu heyette de Arabi Paşa görevinde kaldı. Böylece Mısır’a

dair müzakere icrâsı için Konferans toplanmasına lüzum kalmamıştır. Bunun üzerine

Osmanlı Hükümeti 26 Haziran 1882 tarihinde Avrupa ülkeleri nezdinde ki sefirlerine

Derviş Paşa’nın Mısır’daki memuriyetini başarı ile tamamladığını, Hidiv ve idare heyeti

arasında ittifak husulü ile Mısır’da asayiş durumunun tedricen iadesine yol açtığını

bildirmiştir. İskenderiye’ye gelmiş olan yabancı donanmalar karşısında Arabi Paşa,

tahkimat yapmaktaydı. İngiliz Amirali Seymour, bu tahkimat hususunu kendi

hükümetine bildirdi. 3 Temmuz 1882’de İngiliz Amirali, bu tahkimatın durdurulması

emrini aldı707.

İngiltere’nin İskenderiye Konsolosu Cortwright da Derviş Paşa’yı uyararak

Hidiv’in hayatından kendisinin sorumlu olacağını bildirdi. 10 Temmuz’da Lord

Dufferin, Hariciye Nazırı Sait Paşa’ya verdiği notada yeni tabyalar inşa ve teçhizatından

şikayetle durdurulmasını Babıâli’den talep etmesi üzerine Sultan Abdülhamit, Hidiv’e

bir telgraf çekerek, istihkamat durdurulmazsa bundan dolayı Hidiv ile Nazırların mesul

tutulacaklarını ve bu türlü hareketlere devam etmelerinin İskenderiye’nin topa

tutulmasına sebebiyet vereceğini bildirmiştir708.

Oysa bu sırada Süveyş’in Fransa ve İngiltere’nin eline geçmiş olduğu

Osmanlı’ya bölgeden gönderilen mektuplarda iletilmekteydi. “… burada Osmanlı

olmayıb yukarıdan aşağıya on daneden ziyade İngiliz ve Fransız Bandırası vardır

Süveyş’den İsmailiye’ye kadar yer yer Fransız zırhlıları vardır … kanalın iki tarafı

adeta istihkamlar gibi yapılmıştır yalnız toplar eksiktir”709.

10 Temmuz’da İngiliz Amirali tarafından Mısır Hükümeti’ne verilmiş

ültimatom, Hidiv ile Derviş Paşa’nın başkanlığında akdedilen Nazırlar Heyeti

toplantısında reddedildiği gibi İngiliz Donanması eğer İskenderiye’yi topa tutmaya

kalkışırsa burada mukabeleye karar verildi ve bu Babıâli’ye bildirildi. Mısır Hidivi ve

Derviş Paşa Babıâli gönderdikleri ortak telgrafta, İngiliz Amiralinin kendilerine 24 saat

mühlet verdiğini ve bu süre dolunca istediğini yapmakta serbest olduğunu söyleyerek

707 Güler, Arap Milliyetçiliği, s. 58.708 BOA. Y. PRK. TKM. 4-84, 1299. B. 17. Ayrıca bkz. Sait Paşa, Hatırat, s. 77. 709 BOA. Y. PRK. SGE. 1-73, 1299. Ca. 4.

tehdit ettiğini anlatmışlar ve hatta bu durumdan şehirde bulunan konsolosların haberdar

edilmiş olmasından dolayı “bütün memurin-i ecnebiyenin vapurlara bindirilip bu

tehdidin fiiliyatı tahakkuk ettiği suretde vapurlarla limanın haricine çıkmak istediği

zaman” bunu yapabilmeleri için fırsat verilmiştir. Ayrıca konsolosların limandan

çıkmaları ile Mısır askerinin mukavemet etmelerine izin verilmeyeceğinden Hidiv ve

Derviş Paşa’nın da Re’sü’t-Tin Sarayı’ndan Remle Sarayı’na geçerek burada intizar-ı

ahvâl olunması zaruridir denilmiştir710.

Buna cevaben Babıâli’den gönderilen telgrafname, İngiliz Amirali’nin eline

geçmedi ve ertesi gün (11 Temmuz) İskenderiye şehri topa tutuldu711. Hidiv, Remle

Sarayı’nda tehlike muhatara altında olduğundan gündüzleri Re’sü’t-Tin ve geceleri

Mahruse ve İzzettin Vapurlarında ikamet etmeye başlamıştır. İngiliz Donanması

İskenderiye istihkamlarını tamamen tahrip ettikten sonra karaya asker çıkaracağını ilan

etmiş bunun üzerine Arabi Paşa’ya mukavemet etmesi için emir verilmiştir. Ancak

Arabi Paşa asker toplamak için Kâfrü’d-Davvar’a çekilmiştir. Bu arada İngiliz askeri

Resit-Tin sarayına çıkmış ve İngiliz Amiral, bölgede Devlet-i Aliye askeri

bulunmadığından buranın emniyeti için söz konusu hareketi yapmaya mecbur kaldığını

ifade etmiştir. Eğer asakir-i şahane gelirse ülkeyi teslim edeceğini söylemiştir712. Bunun

üzerine Abdurrahman Paşa Sadrazamlıktan azledilerek yerine tekrar Sait Paşa getirildi.

İskenderiye bombardımanı gününün gecesinde, Hidiv ile Derviş Paşa huzurunda

Nazırlar Heyeti toplanarak ertesi gün yani 12 Temmuz 1882 tarihinde beyaz bayrak

göndere çekilerek teslim olmaya karar verildi713.

Fakat Arabi Paşa, asker toplamaya devam ettiğinden Hidiv kendisini Cihadiye

Nazırlığından azletti. Fakat halk ve ulema, Arabi Paşa’nın görevini sürdürerek ülkenin

müdafaa etmesini istediler. Arabi, Hidiv ile Derviş Paşa’nın İngilizlerle birleştiklerine

dair Babıâli’ye telgrafname gönderdi. Arabi Paşa Hidiv’in Sarayını kuşattıktan sonra

İskenderiye’yi tahliye ile Kâfrü’d-Davvar’a çekilmeye mecbur kaldı. Ancak

İskenderiye’den ayrılırken taraftarlarından Miralay Süleyman Sami, şehri yakmaya

teşebbüs etti. Nihayet, karaya çıkarılmış olan İngiliz askerleri tarafından yangınlar 710 BOA. Y. EE. 128-42, 22 Ş. 1299. 711 BOA. Y. PRK. PT. 1-108, 1299. Ş. 15. 712 BOA. Y. EE. 128-32, 27. Ş. 1299. 713 İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 78. ayrıca bkz. Blunt, Secret History, s. 357-376.

söndürüldü ve şehir işgal edilmeye başlandı (15 Temmuz 1882)714. Bu olay karşısında

seyirci kalan Derviş Paşa, Hidiv ile birlikte savaş tutsakları gibi İngilizlerin elinde

bulunuyorlardı. Daha sonra gelen bir emir üzerine, Derviş Paşa özel yatı ile İstanbul’a

geri dönmüştür (19 Temmuz 1882)715.

3. 6. Arabi Paşa’nın Asi İlan Edilmesi ve İngiltere’nin Mısır’ı İşgali:

Yukarıda belirtildiği gibi, İskenderiye’nin İngilizler tarafından bombalanmasının

ardından Sadrazam Abdurrahman Paşa, azledilmiş ve yerine Sait Paşa getirilmiştir. Sait

Paşa, Meclis-i Vükela’da önceden teklif ettiği gibi, İstanbul Konferansı’na katılıp

Mısır’a asker gönderilmesi meselesini sefirlerle müzakere ettikten sonra Babıâli’nin

konferansa katılmasının zaruri olduğuna Meclis-i Vükela’yı ikna etmiştir716.

Sultan Abdülhamit, İstanbul’da akdedilen konferansa katılmayı daha önce

reddetmişti. Abdülhamit’in endişesi başka meselelerin ve bu arada Trablusgarp’ın

İtalya’ya verilmesinin de görüşüleceği bu konferansın yabancı müdahalesini

yasallaştıracağı idi717.

Böylelikle Avrupa, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya ve Rusya,

Mısır meselesini görüşmek üzere toplanmışlardır718. Babıâli, Mısır üzerinde Saltanat-ı

Seniye’nin haklarının korunması ve statükonun muhafazası ile Mısır meselesinden

başka hiçbir husustan söz edilmemesi esası çerçevesinde konferansta Devlet-i Aliye

tarafından memur bulundurulmasına karar verdi719. Bu memurun görevi, Mısır’da

bulunan yabancı konsolosların değişmesiyle İskenderiye’den donanmanın çekilmesi

hususunda konferans heyetini ikna etmeye çalışmaktı. Bu başlıca görevinin dışında

hiçbir yetkisi yoktu. Osmanlı Hükümeti, 23 Haziran’dan 14 Ağustos 1882’ye kadar

devam eden İstanbul Konferansı’nın ilk dokuz toplantısına katılmadı. Konferansın

birinci toplantısında İngiltere ve Fransa sefirleri, Mısır meselesinin barış yoluyla

714 Roger Owen, “Egypt and Europe: from French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, (Edit. Albert Hourani), London-New York, 1999, s. 111. 715 BOA. Y. PRK. A. 3-51, 1299. L. 8. Ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 140-142. 716 Sait Paşa, Hatırat, s. 242. 717 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 94. 718 BOA. Y. A. HUS. 165-71, 1297 S. 1, BOA. Y. PRK. HR. 6-28, 1299. B. 23. 719 BOA. Y. PRK. HR. 6-34, 1299. B. 28, BOA. Y. EE. 124-1,1299.

çözülmesinin mümkün olmadığını ve 15 Haziran 1882 tarihinde bu konuda Babıâli’ye

verilmiş olan müşterek notaya, Devlet-i Aliye tarafından cevap verilmesi gerektiği ifade

edilmiştir. Oturumun sonunda sefir ve maslahatgüzarlar tarafından, Mısır’a asakir-i

şahanenin sevki hususunda ısrar edilmiştir. Konferansın 26 Haziran tarihli ikinci

toplantısında, Freycinet’nin teklifi üzerine, altı büyük devletin her biri, kendisi için

Mısır’da herhangi bir bakımdan menfaat temin etmeyeceğini taahhüt ederek bir

protokol imzalanmıştır. Üçüncü toplantıda (27 Haziran), devletlerin Mısır’a tek başına

müdahale etmemelerine karar verilmiş fakat İngiltere sefiri Dufferin’in koyduğu

“mücbir zaruret görülmediği takdirde” kaydıyla bu karar geçersiz hale getirilerek iki

hafta sonraki İskenderiye bombardımanına sebep hazırlamıştır720.

Aynı toplantıda Babıâli’nin Mısır’a askeri müdahalesi için, 15 Haziran 1882

tarihli müşterek notada kendisine yapılan davet ve söz konusu notada sayılan şartlar

Babıâli tarafından kabul edilmiştir721. Ayrıca İngiltere sefiri, tekrar Babıâli’den

“Hidiv’in korunmasını ve Arabi Paşa’nın asi olduğunu bildiren bir beyannamenin

hemen ısdar ve neşrini” talep ile aksi takdirde asakir-i şahanenin İskenderiye’ye

kabulünü kesb-i müşkülat edeceğini ifade etti722. İşte İngiltere Hükümeti, asakir-i

şahanenin Mısır’a sevkinden önce bu beyannamenin neşredilmesi ile Devlet-i Aliye ile

kendi arasında bir askeri mukavele yapılmasını sağlamıştı723.

Konferansın müzakereleri sürerken İngilizler, İskenderiye’yi işgal etmişlerdir.

Bunun üzerine İstanbul’da Konferans üyeleri toplantılarına ara verdiler. 15 Temmuz

1882’de konferans tekrar toplanarak Babıâli’yi Mısır’a asker sevkine davet ettiler. Bu

askerin vazifesi, Mısır’da asayişi iade ve asi fırkayı tedip ile Padişah’ın hukuku ve

Hidiv’in nüfuzunun iadesi ve Ferman-ı Hümayunların ahkamını ihlal etmeyecek suretle

Mısır ordusunun tensik ve tanziminden ibaret olacaktı724. Konferansın kararına göre,

mezkûr asker Mısır’da üç ay kalacak eğer ikametinin uzatılması Hidiv tarafından

istenirse, Babıâli ile konferansa katılan devletlerin onayı alındıktan sonra bir müddet

daha kalabilecekti. Bu sırada sadarete getirilen Sait Paşa, Osmanlı Hükümeti’nin

konferansa katılmasından yana idi. Dolayısıyla Babıâli, konferansa katılmayı kabul 720 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 73.721 BOA. Y. PRK. PT. 1-122, 1299. N. 5. 722 BOA. İ. MTZ. 05, 23-1052, 22 N. 1299. 723 BOA. İ. MTZ. 05. 22-1043, 12 N. 1299.724 BOA. Y. PRK. BŞK. 5-49, 1299. S. 19.

ederek konferans 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren Osmanlı Dışişleri Bakanı Sait

Paşa başkanlığında akdedilmeye başlandı ve 14 Ağustosa kadar devam eden

konferansın toplantıları da onun başkanlığında sürdürülmüştür. Önceden Avrupa

murahhasları, Devlet-i Aliye’nin Mısır’a asker sevkine dair isteklerini içeren Babıâli’ye

verdikleri müşterek takrirlerine kesin cevap istemişlerdi. Padişah, Osmanlı askerinin

Mısır’a sevkiyle beraber yabancı askerin oradan çekilmesini şart koşmuştu725.

İngiltere Hükümeti, Padişah’ın teklifini reddederek, asakir-i şahanenin Mısır’a

sevki maddesini iki devlet arasında bir askeri mukavele akdine bağlamak istiyordu.

Devletlerin çoğu Babıâli’ye İngiltere ile anlaşmayı tavsiye ediyorlardı. Böylece Mısır’a

asker sevki meselesi Babıâli ile İngiltere sefaretine bırakılmış oluyordu726. Bu arada

İngiltere Devleti’nin Süveyş Kanalı ve müştemilatı üzerinde tasarruf hakkı iddia eden

beyanatları gazetelerde yer almaktaydı727. Fransa, Babıâli’nin Mısır’a asker

göndermesine karşı idi. Bunun nedeni, Fransa’nın Cezayir ve Tunus’ta aynı şeylerin

isteneceğinden korkması olmuştur. Fransa Hükümeti, Mısır meselesi Devlet-i Aliye

tarafından asker sevkine lüzum kalmaksızın barışçı yolla tesviye olunmasına rıza

gösterecekti728. Bu hususta Babıâli, Almanya’ya resmen müracaat etmiş ise de Almanya

Hükümeti, Mısır’da statükonun korunmasından yana olmasına rağmen, buna bir cevap

vermemiştir729. Sultan Abdülhamit, Mısır’a askeri müdahaleye hep karşı çıkmıştı. O’na

göre İngiliz ve Fransız çıkarları için kendi halkını, kendi askeri ile kırdırması bütün

İslam dünyasındaki halifelik prestijini zedeleyecekti730.

Ayrıca o sırada alınan haberlere göre Arabi taraftarları, ellerinde (Kuran-ı

Kerim) olduğu halde asakir-i Osmaniye’ye çıkacaklardı. Aslında İngilizlerin gayesi,

Osmanlı askerlerinin bir kısmını Mısır’a göndermekle devleti zayıf düşürmekti.

Dolayısıyla Abdülhamit bu tuzağa düşmedi ve Mısır’a asker yollamayı reddetti. Ayrıca

Mısır Hükümeti de Osmanlı Devleti’nin Mısır’a askeri müdahale yapmasına karşı idi.

725 BOA. Y. A. HUS. 171-13, 1299. 9. 11. 726 BOA. Y. EE. 84-53, 31-115, 1298. 727 BOA. Y. PRK. PT. 1-131, 1299. L. S. 728 BOA. Y. PRK. HR. 6-65, 1299. 30. Z. 729 BOA. Y. A. HUS. 169-68, 1299. S. 19. 730 Mehmet Hocaoğlu, Abdülhamit Han ve Muhtıraları (Belgeler), İstanbul, 1989, s. 172. Ayrıca bkz. BOA. HR. SYS. 57-38, 25. 4. 1882.

Mısır Hariciye Nazırı, yabancı ülkelerin konsoloslarına verdiği beyanatta Devlet-i

Aliye’nin müdahalesine cebren karşı durulacağını açıklamıştı.

Abdülhamit, Mısır’a asker göndermeye dair kararını vermeden önce, Amerikan

elçisi Wallace’in fikrini sordu. Amerikan elçisi de diğer ülkelerin elçileri gibi Mısır’a

kuvvet göndermekten yana idi ve Abdülhamit’e “Ben sizin yerinizde olsaydım

kuvvetlerimi hazırlayıp gemilere doldurur ve onlarla Mısır’a giderdim. Kimse sizin

oradaki otoritenizi münakaşa edemez. İşin insiyatifi de elinizde olur” dedi. Ancak

Abdülhamit, konferansın kararını reddettiği gibi bu fikre de katılmamıştır731. İngilizlerin

İskenderiye’yi işgal etmesi üzerine Arabi Paşa, Mabeyn’e gönderdiği telgrafnamesinde

Hidiv’in İngilizlerle birleşerek Müslümanlar arasında fitne çıkarmağa çalıştığını öne

sürdü. Ayrıca yine bu telgrafnamesinde ülkenin genelinde seferberlik ilan edildiği ve

Mısır’da Saltanat-ı Seniye’nin hukukunun muhafaza edileceği taahhüt etmektedir.

Gerçekten de Mısır’ın farklı yerlerinden yirmi beş bin ayanın mührünü havi olan elli

mahzar Babıâli’ye gönderilmiştir. Arabi Paşa daha önce de Babıâli’ye Hidivler ve

Osmanlı’ya olan bağlılığı hakkında düşüncelerini şöyle açıklamıştı; “… Mehmet Ali

Paşa’dan Hidiv-i sabık İsmail Paşa’ya kadar tekmil vükelasıyla beraber daima fikirleri

saltanat-ı seniye’den ayrılmak idi Cenab-ı Allahım birini muvaffak eylemedi ve inşallah

bundan böylece muvaffak eylemez zira vükela-i sabıka Riyaz Paşa ve diğerleri devlet-i

aliyeden irtibatımız minkat olacak ve İngiliz ve Fransızlar Suriye Kıtasını Mısır’a ilhak

edib Mısır’a istiklaliyet verecekler deyu tekmil ahaliyi ifsada kalkışıyorlardı… biz

Fransız İngilizlere teslim olmayacağız … Padişahımıza halimizi beyan ettik … anın

üzerine İngiltere Konsolosu bana geldi (Ahmed Arabi Bey sen Mısır ülkesini gayb

edersin ecnebi askeri buraya müdahale ede) dedi ben de cevab olarak bizim umumen

Mısır mahvolur fakat siz müdahale edemezsiniz biz sizi tanımayız bizim Halife-i ruyi

zeminimiz Sultan Abdülhamid’i tanırız dedim…”732.

Bu mahzarların bazısında Hidiv’in azli ve bazısında da Mahmut Sami Paşa’nın

kabinesinin ibka edilmesi talep ediliyordu. Bunun yanında Arabi Paşa için Cuma

hutbelerinde dualar okunmakta ve Mısır’da bir halk kahramanı olarak görülmekteydi.

İstanbul’da ise halk, Arabi Paşa’yı desteklemekte ve kendisi için İstanbul camilerinin

731 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 98. 732 BOA. Y. PRK. MYA. 2-19, 1298. Z. 28. Ayrıca Mısır Hidivi Tevfik Paşa’nın istiklalini ilan etmek için ecnebilerle işbirliği içinde olduğuna dair bir başka jurnal için bkz. BOA. Y. EE. 116-6, 07. B. 1299.

bazı vaizleri tarafından dualar okunmaktaydı. Aynı zamanda İstanbul basını

İskenderiye’nin bombardıman edilmesi hadisesini sert dille kınayarak, İngiltere’nin bu

girişimiyle Mısır’ı işgal etmek niyetinde olduğunu belirtmişlerdir. Babıâli, Arabi’nin

nüfuzunun böylesine artması üzerine Padişah’ın iradesiyle ona çok sert ve uyarıcı bir

yazı gönderdi. Bu yazıda, onu Mısır’ın harabiyetinden sorumlu tutuyor ve kendisinin

“İngiltere ile Hidiv’in Mısır’ı temellük etmek istedikleri” hususundaki iddiasında

yalancılıkla itham ediyordu. Yazıda daha sonra, Padişah, Arabi Paşa’yı, itaat göstererek

İstanbul’a davet ediyor ve kendisine önceden irade ve evamir-i hümayunu hamilen iki

mahsus vapur gönderdiği halde, bu evamire itaat etmediğini hatırlatıyordu. Yazının

daha sonraki paragrafında padişah, eğer bu emirlere itaat etmediği takdirde kendisini asi

ilan ederek Mısır’dan sürmekle tehdit ediyordu. Yazının sonunda Padişah, Arabi’ye

“...Eğer akl-ı selim ashabından isen buralarını iyice mülahaza ile ve bu serd olunan

mütalaata itibar ederek evamir-i Seniyeyi Şehinşahaneme imtisal eyle” demekteydi

Arabi Paşa, cevaben gönderdiği 7 Receb 1299 tarihli uzun arizada, Padişah’a inkiyad ve

itaatini belirtmiş ve Mısır’daki olayların gelişmesini özetle anlattıktan sonra, arizasının

sonunda Hidiv Tevfik Paşa’nın azli ve “imtiyaz fermanları mücebince hareket edip

emniyet-i ırz ve mal ve can şartıyla Halim Paşa’nın yerine tayin etmesini” istemiştir733.

Arabi’nin bu tutumu, Padişah’ı Mısır’a asker sevkine dair İngiltere ile

müzakereye mecbur etmiştir. Babıâli’nin, Hidiv Tevfik Paşa’ya 23 Ramazan 1299

tarihlerinde gönderdiği hatt-ı hümayunda: “emniyet ve asayişin iadesi için müdahale-i

askeriye ile Mısır üzerindeki hakk-ı hâkimiyet-i Saltanat-ı Seniyye’nin teyidine lüzum

göründüğünden fevkalade komiserlikle Mahmut Server Paşa ve asakir-i Şahane

kumandanlığına ise İbrahim Derviş Paşa’nın memur edildiği” bildiriliyordu734.

Yukarıda belirttiğimiz gibi İngiltere Hükümeti, Babıâli’nin Mısır’a asker sevkinden

önce Padişah tarafından Arabi Paşa’nın asi olduğuna dair bir beyanname neşri kendileri

ile bir askeri mukavele tanziminde ısrar etmişti. Bu istek, konferansta bulunan

devletlerin murahhasları tarafından desteklenmişti735. Bunun üzerine konu, İngiliz ve

Osmanlı murahhaslar arasında müzakereye başlandı. II. Abdülhamit’in bitmeyen

itirazlarından dolayı müzakereler bir hayli uzamış nihayet 5 Eylül 1882 tarihinde

murahhaslar, askeri mukaveleyi imzalamışlardır. Bu mukavelenamenin şartları şunlardı;

733 BOA. Y. EE. 116-13, 16 Ra. 1299.734 BOA. Y. PRK. A., 3-21, 1298. Za. 5. 735 Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 73.

“1. Osmanlı Hükümeti Mısır’a ordu sevk etmek niyetinde bulunduğundan,

mahalline gönderilecek birinci fırkanın miktarını beş altı bin nefer olarak tayin eder ve

ileride iki taraf arasında hasıl olacak ittifak mucebince bu askeri lazım gelen miktara

iblağ eylemek salahiyetini muhafaza eder

2. Sevk olunacak Osmanlı askeri Port Said’e ve oradan Süveyş Kanalı’nda iki

ordunun başkumandanları arasında yakın olunacak mahal veya mahallere

gideceklerdir.

3. Her iki ordu kumandanları, Osmanlı askerinin askeri harekatı zamanı

hakkında aralarında uyuşacak ve mezkûr asker münhasıran kendi başkumandanlarına

tabi olacaktır

4. Mısır’da askeri tedbirler ittihazını icab ettiren esbap zail olunca iki taraf

askeri Mısır’ı bir vakitte tahliye edeceklerdir

5. İki Ordu arasında kolayca haberleşmenin temini maksadıyla, her birinden

diğer orduya mensup bir büyük zabit bulundurulacak ve bu iki büyük zabit aynı rütbeyi

haiz olacaktır”736.

Sultan Abdülhamit, bu mukavelenin imzalandığı aynı günde İngiltere sefirini

Mabeyn’e çağırtıp kendisinden izahat aldırttıktan sonra mukaveleyi tasdik etmeyi

reddetti. Aynı zamanda Mısır’da İngilizlere karşı mücadele vermekte olan Arabi Paşa’yı

da asi ilan etti (6 Eylül 1882)737. Ancak Sultan’ın bu davranışı İngiltere’nin Mısır’da

işini kolaylaştırmıştır. Zira Babıâli adeta Mısır halkının milli ve dini hislerine karşı

durmuştur. Arabi Paşa’nın askeri hazırlıklarını sürdürmesi üzerine Hidiv, onu Harbiye

Nezaretinden azletmiş yerine İskenderiye Valisi Ömer Lütfi Paşa’yı getirdi. Bu kararın

sonucunda halkın muhtelif tabakaları Arabi Paşa’nın tarafını tutmuşlardı. Ancak 20

Ağustos 1882 tarihinde İngilizler Port Said ile İsmailiye Şehirlerini ele geçirdiler738.

Bunun üzerine Arabi Paşa, kuvvetlerini Tellü’l-Kebir ordugahına sevk etti. 13 Eylül’de

İngiliz ordusu buraya yürüyerek Arabi’nin ordusunu bir iki saat içinde dağıtmıştır739.

Paşa, Kahire’ye kaçmış ve iki gün sonra Kahire’ye girmiş olan General Wolseley’e

teslim olmuştur740.

736 BOA. Y. EE. 127-34, 09 R. 1300.737 BOA. Y. PRK. SRN. 1-71, 1300. M 25.738 BOA. Y. EE. 124-44, 24 N. 1299.739 Mayer, The Changing Past, s. 8. ayrıca bkz. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 150-152. 740 The Earl of Cromer, Modern Egypt, London, 1908, s. 321. ayrıca bkz. Afaf Lütfi, A Short History of Madern Egypt, s. 74.

Avrupa Devletleri’nin Şark ve Mısır meselesine yönelik izledikleri sömürgeci

siyaset, bütün Osmanlı ve Avrupa coğrafyasını kargaşaya sürüklediği gibi devletlerarası

antlaşmalar, dostluklar ve işbirliklerinde de yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu açıdan

1882 senesi oldukça önemli gelişmelere sahne olmuştur. Almanya’nın dünya siyasi

platformuna etkili bir biçimde girmesi, Mısır meselesinde izlediği siyaset ve

Avrupalıların Şark ülkeleri ve halkları hakkında düşünceleri konusunda bir Papaz

gazetesinde derc olunan bir mektupta yapılan tespitler oldukça dikkat çekicidir;

“1882 senesi iktâr-ı Şarkıyye hakkında memnûn ve mesûd bir sene add olunamaz

zira Mısır meselesi sene-i merkûme içinde tevellüd ve sene-i merkûme içinde tevsi’i

etmiş ve sene hitam bulduğu halde hale hâlâ çare bulunamamıştır ve Avrupa

Devletleri’nin bir takım hafî makâsıd ve mütalâ’atı üzerine ve iki yüzlüce hareketlerine

nazaran meşru ve adl ve hakkâniyete muvâfık bir sûrette bundan böyle dahi hal ve

tesviyesi me’mûl değildir velhasıl memâlik-i şarkıyye için ilâm ve iktâr zamanı başlamış

demektir. 1882 senesi afâki politikada hiss olunan vukuatın önünü alamayacak gibi

görünmektedir beyne’l düvel hidmât vukû’una sebeb olacak olan politika-i umûmiye-i

hâzıranın muharriki mösyö Bismark’dır müşarünileyh devletlerin her birini birer

sûretde iğfâl ve işgâle müsâiddir ez-cümle Avusturya’yı Bosna ile Hersek’e, Fransa

Hükümet-i Cumhuriyesi’ni Tunus’a ve Fransa, Devlet-i Aliye ve Rusya ile münâsebatını

ihlal etmek üzere İngiltere’yi Mısır’a sevk eden bütün diplomat-ı müşarünileyhdir

Almanya’nın serbest-i harekât ve teşebbüsatını bir kat daha temin için müşarünileyh

vakıa Rusya’yı dahi Diyarbekir’e ve Basra’ya doğru sevk etmeye çabaladıysa da Rusya

bu teşebbüsün encamında büyük bir vehâmet eylediğine ve Ararat Dağı gibi bir hâkim

noktaya mâlik ve mutasarrıf olduğu cihetle eli altında bilip ne vakt olsa zabt ve istilâ

edebileceğinden emin olduğu ve benâberin te’cil-i ilhâkına lüzûm görmediği işbu

memleketleri Almanya’nın tasavvuratına karşı tavizatı kâfi addetmediğine mebni

müşarünileyhin iğfâlatına kapılmamışdır şu hâle nazaran sulh ve selâmet yalnız itibari

olarak devam ediyor demek olub filhakika her devlet komşusunun üzerine hücum

edebilmek için fırsat gözetip hâfiyen bu hücûmun esbâbı ve vesâilini ikmal ile

meşguldür… şark ahâlisinin efkâr ve hissiyatına gelince bunlar Avrupalıların arzu ve

tasavvur ettikleri fütûhata öyle elleri bağlı kabul edecek gibi görünmemekdedirler

filhakika Bâbıâli malûm olan ferd-i ihtiyatı ile büyük bir metânet ve mekâret ve

hayatiyet göstermektedir… tekmil iktâr-ı şarkıyyede mukâvemet arzuları bir seyyâre

gibi kalbden kalbe sirayet etmektedir günden güne terakki edeceğimi bedihi olan işbu

arzu-u umûmiyi Avrupalıların nazâr-ı itibâra almaları gerekmektedir. Şark ahâlisi

esârete dâimi sûretde teslim ve itaat edemezler rüzgara tesâdüf eden kamış gibi eğilir

bükülürler ise de bir gün olsun yine davranıb kalkarlar. Avrupa meçhûliyet âlemine

kendini atmazdan evvel isitihsâline say’ eylediği makâsıd-ı namûsu düveli isitikâmete ve

şiâr-ı ‘adl ve hakkâniyete muvâfık mıdır değil midir ve ale’l-husus bazı milel-i

şarkıyyeyi şimdi altında bulundukları kuyûd-u idâreden ıtlâk ile bütün bütün Avrupa

usûlüne tatbikan idâre-i ettiği halde ahâli-i şarkıyyenin sahihen saadet haline mi hidmet

etmiş muhâkeme-i vicdânına müracaatla bir kere buralarını tefekkür ve mülahaza

etmesi muktezâ-i insaf ve hükümetdendir… Avrupa tarzında nizâm ve intizâm ve itaat

şark ahalisince muhaldir. Bir vakitte şarklıları Avrupalı etmek Avrupa aklâmı halkası

gibi mesnede koymak mümkün değildir. Şarklılar şarklıdırlar ve daima şarklı

kalacaklardır bunlar iyi dost ve iyi komşu olabilirler bunları tabiatlarına mugayir bir

idâre ve hükümet tahmiliyle sulh ve itilaf kabul etmez suretde kendimize düşman

etmekde mani yokdur şark kendisinde en vâsi ve en pederane ve müsamahakârane bir

serbesti cari olan bir memleketdir. Şark ahalisi her istediğini yapmaya alışmışdır

Avrupa’da kendilerini hâmi-i serbesti addeden devletlerin tebalarına güya bahş ve ita

eyledikleri usûl ve kâide tahtına alınmış ve bir takım teşrifatiyeye gark edilmiş olan

serbestiyi bunlar bir vakitde anlayamazlar… velhasıl 1882 senesi fena başlamış ve fena

geçmiş ve fena surette hitam bulmuştur…741”. Bu sözlerden açıkça anlaşılacağı üzere

dönemin güçlü Avrupa Devletleri, emperyalist emelleri doğrultusunda bir takım

politikalar belirlemişler ve doğunun zengin kaynaklarından olabildiğince faydalanmak

için denge siyaseti izlemişlerdir. Söz konusu dönemin uluslar arası politikasının bu

yönde belirlenmesinde Bismark’ın inkâr edilemez bir rolü olmuştur. Genel olarak

yapılabilecek bu çıkarımlar tabii ki Mısır için de geçerlidir. İngiltere, gerçekten de

Mısır’ın gerek yöneticileri gerek halkı ve gerekse Osmanlı Devleti’ne karşı doğru

zamanlarda doğru hamleler yapmış olması sayesinde bölgeyi rahatlıkla ele geçirmiştir.

Yukarıda verdiğimiz belgede, şark ahalisinin hiçbir zaman tam olarak yönetim

altına alınamayacağı tespiti ise yine Mısır meselesinde kısmen doğru kabul edilebilir.

Nitekim uzun yıllar boyunca Mehmet Ali Paşa’nın baskıcı yönetimi altında ezilmiş olan

köylü halk, işgal karşısında ciddi bir direniş göstermemiş ancak bir takım yetkilere

741 BOA. Y. PRK. TKM. 5-10, 1300 S. 25. Ayrıca bkz. BOA. Y. PRK. EŞA. 4-32, 1301. L. 1.

sahip olan Arap subaylar, Arap milliyetçilik hareketlerinin de etkisi ile işgale ciddi tepki

gösteren tek unsur olmuştur. Sonuç olarak 19. yüzyılın son çeyreği, Emperyalist

Devletlerin birbirleri ile mücadele etmeleri ile şekillenmiştir ve bu mücadelenin sebebi

yeni pazarlar elde etmektir. Osmanlı Devleti’nin tüm bu gelişmeler içerisindeki yeri ise

sadece yine bu devletlerin koruyuculuğunu sağlayarak toprak bütünlüğünü korumaya

çalışmak olmuştur. Oysa Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunması politikası yine

bu dönemde sona ermiştir.

3. 7. İngiltere’nin Mısır’ı İşgaline Karşı Babıâli’nin Tutumu:

İngiltere, Mısır’ın Süveyş Kanalı tahvillerini satın aldıktan sonra Mısır’ı elde

etmek yönünde politikalar belirlemiştir. Ayrıca İngilizlerin Kıbrıs’ı (1878) ve

Fransızların Tunus’u (1881) işgalinden sonra İngiltere Hükümeti, Mısır’ı işgal etmeyi

ciddi olarak planlamıştır742. Bu sıralarda Osmanlı Devleti, Rusya Savaşı (1877-78) ile

uğraştığından bu savaştan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın uygulanması ve

özellikle Doğu Rumeli’nin Bulgaristan ile birleşmesi meselesi ve diğer bazı

nedenlerden dolayı Mısır’a karşı etkili bir politika izleyememiştir743. Babıâli, meselenin

başladığı tarihten itibaren barışçı yollardan Mısır’da asayiş ve intizamı sağlamak istemiş

ve bu nedenle bölgeye asker göndermeyi reddetmiştir. İngiltere Hükümeti ile

mukavelename imzalanması konusunda çok zor karar vermiş ve İngilizlerin Mısır’a

müdahalelerinde başarılı olmaları üzerine Lord Granville “…Babıâli’nin iştirakine artık

lüzum kalmadığını...” beyan etmiştir744.

Lord Dufferin tarafından 16 Eylül 1882 tarihinde Babıâli’ye verilen bir raporda,

artık Babıâli’nin asker göndermesine lüzum kalmadığı ve esasen İngiltere’nin bile

askerinin bir kısmını yakında geri çekeceği bildiriliyordu. Ayrıca İngiltere askerinin

Mısır’da Hidiv ve ahaliye yardım etmek için bulunduğunu halka ilan ediyordu745.

Sadrazam Sait Paşa buna karşılık, “İngiltere asayişin iade edilmesine kadar Mısır’da

kalacağım der ise biz de asker gönderip ileride müştereken tahliye hakkını haiziz” diye

teklif ediyor, fakat bu teklif de Abdülhamit tarafından reddediliyordu. Yine de kendi

742 BOA. Y. EE. 128-153, 1298, BOA. Y. PRK. TKM. 4-103, 1299. Za. 29. 743 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 153. 744 BOA. Y. A. HUS. 168-82, 1298. 745 BOA. Y. PRK. PT. 1-129, 1299. 1. 4.

huzurunda yapılan toplantıda Sultan Abdülhamit, Sadrazam Sait Paşa’nın, İngiltere’ye

savaş ilan edilmesine dair teklifine yanaşmıyordu746.

İngiltere’nin Mısır’ı işgalini müteakip, yeni işgalci idarenin esaslarını kurmak

üzere, Mısır’da İngiliz Konsolosu Malet’in hastalanmasını ileri sürerek Lord Dufferin’i

İstanbul’dan Mısır’a gönderdi. İstanbul’da İngiliz sefareti Baş tercümanı Alfred

Sandisan, 30 Ekim 1882 tarihinde Babıâli’ye yazdığı yazısında “İngiltere vakt-i hazırda

Osmanlı Hükümeti ile görüş alışverişinde bulunacağından, Padişah’ın Mısır üzerinde

hukukunun muhafazasına İngiltere Hükümetince mültezim bulunduğunu beyana Lord

Dufferin memurdur” diye teminat veriyordu747.

Bunun üzerine Babıâli, tahliyenin şekli ve zamanına dair müzakerelere başlanma

arzusunu açıklıyorsa da bu teklif İngiltere Hükümeti tarafından cevapsız bırakılıyordu.

26 Zilkade 1299 (9 Ekim 1882) tarihinde toplanan Meclis-i Vükela’da Mısır işi

müzakere olundu. Bu işin tesviyesi için üç yol düşünülmekte idi; biri “İngiltere Devleti

askerini, asayişin gerçekleşmesine kadar Mısır’da tutmak isterse Osmanlı Devleti dahi

oraya bir miktar asker göndermek ve ihtiyaç kalmayınca iki taraf askerleri ile birlikte

çekilmek”, ikincisi; “İngiltere ile istenilen teminatı havi bir mukavele akdetmek” ve

üçüncüsü ise “diğer devletlerle muhabere ve müzakere edilerek işe onlar ile müttefikan

karar vermek” idi. Bu hususların hangisi münasip ve devletin maslahatına muvafık

olduğunu kestirmek için çok düşünüldükten sonra ikinci yol tercih edildi. Çünkü

Mısır’a asker göndererek İngiliz askerinin Mısır’da ikametini uzatmasına vesile

olabilecekti. Diğer devletlere müracaat yolu ise her vakitte olduğu gibi bir fayda temin

etmeyecekti. Oysa İngiltere Başbakanı Gladstone, İngiliz askerinin Mısır’da kalmasına

dair Osmanlı Hükümeti ile değil Hidiv ile bir mukavele akdetmeyi tercih ediyordu748.

Bunun dışında Gladstone, İngiltere ve Fransa’nın Mısır meselesine olan alakalarının

menfaat temini için değil Mısır’da asayişin sağlanması için olduğuna dair beyanatta

bulunmayı sürdürmekle beraber İngiltere ve Fransa Devleti arasında, Mısır Meselesi

konusunda yapılan ittifakın Kırım Savaşı’ndaki ittifaktan daha güçlü olduğunu ifade

etmekteydi749.

746 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154. 747 Blunt, Secret History, s. 460-481. 748 BOA. Y. A. HUS. 1298. 11. 14, BOA. Y. A. HUS. 169-78, 1299. 3. 23. 749 BOA. Y. PRK. PT. 1-103, 1299. C. 26, BOA. Y. A. HUS. 169-68, 1299. 3. 19.

Zaten Hidiv Tevfik, amcası Halim Paşa’nın Hidivliğe gelmek üzere

teşebbüslerini bildiğinden, İngiliz nüfuzu altına girmiş ve her hususta onların arzusuna

mütemayil görünmüştür. İngilizlerin Mısır’daki askeri harekatının bitmesinin ardından

Lord Granville, Mısır’ın mali işlerinin ıslahatını müzakere etmek üzere İstanbul veyahut

Londra’da bir konferans akdini teklif etmiş ve Osmanlı Devleti ile diğer ülkelere tebliğ

etmiştir750. Babıâli, Mısır’ın yalnızca mali işleri değil Mısır’ın umumi ıslahatı müzakere

edilip de bu konferansın İstanbul’da akdedilmek şartıyla konferansa katılmaya hazır

olduğunu Londra Osmanlı sefaretine tebliğ etmiştir751. 1884’te Londra’da

gerçekleştirilen devletlerarası konferansın hiçbir şeye karar vermeden dağılması üzerine

Mısır’ın mali idaresi tamamen İngiliz kontrolüne bırakılmıştır752.

Bu sırada İngiltere, Mısır’la ilgili olarak üç türlü çözüm belirlemişti. Bu

yollardan ilki; “Mısır’ı Mısırlılara aid ederek Belçika gibi bitaraf bir hükümet şekline

vaz’ etmekdir bu ise bir efkar-ı batıladır ki ahalice derkar olan fark ve ihtilafdan dolayı

gayri mümkindir” ikincisi; “deruhde etmiş olduğu mesuliyet-i azimeden dolayı İngiltere

hükümetini her veçh ve vesilede ta’yib iden ve hükümetin müdahalesini ve … Mısır’ın

bilfiil ahz ve zabtı…”, üçüncüsü; “canib-i hükümetten ilan edilen Mısır’da asayişin

iadesi badehu tahliyesi velhasıl İngiltere canibinden serd edilen taahhüdatın kâmilen

icrâsını tasdik etmek”tir753. Gerçekten de İngiltere Mısır’ı işgalini tam manası ile

gerçekleştirene kadar yukarıda üçüncü yol olarak ifade edilen düşünceleri

gerçekleştirmek istediğini söyleyecektir.

Babıâli, İngilizlerin Mısır’ı işgaline karşı bir şey yapamazdı. Sadece Sultan

Abdülhamit, Rusya’nın Karadeniz Boğazını ve Fransa’nın Suriye’yi zapta kalkışmasına

meydan vermemek üzere İngilizlerle müzakereleri sürdürüyordu754. İlk önce Adliye

Nazırı Hasan Fehmi Paşa on üç maddeyi havi bir talimat ile Londra’ya gönderilmiştir.

O zaman İngiltere Hükümeti Sudan’da Mehdi hareketini bastırmakla uğraştığından

Paşa, Londra’da bir buçuk ay kaldıktan sonra hiçbir anlaşmaya varamadan geri

döndü755. Demek oluyor ki İngiltere Hükümeti, Sudan gailesinden yararlanarak Mısır’da

750 BOA. Y. A. HUS. 170-33, 1299. 6. 28. 751 BOA. Y. PRK. BŞK. 8-65, 1301. Ş. 5. 752 BOA. Y. PRK. PT. 1-111, 1299. Ş. 29. Ayrıca bkz. Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. , s. 253. 753 BOA. Y. PRK. MK. 1-86, 1301 Ş. 26. 754 Kamil Paşa, Hatırat, s. 29. ayrıca bkz. Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 546. 755 BOA. İ. MTZ. 05, 24-1118, 04 Ra. 1302.

askerinin kalmasının lüzumlu olduğunu ve bu fırsatla dahi Mısır’a yeniden asker irsali

için hazırlıklara başlamıştır. Babıâli, Sudan’ın Mısır’dan ayrılmasına asla rıza

göstermeyecektir. Çünkü Sudan’da asayişin iadesi, Mısır Hükümeti’ne ait olmakla

beraber buna muktedir olmadığı zaman Osmanlı Devleti’nin müdahalesi söz konusu

olacağından, bu esas üzerine İngiltere Hükümetiyle hâkimane bir müzakereye girişmeyi

kararlaştırmıştır. 8 Haziran 1885 tarihinde İngiltere’de muhafazakarların işbaşına

gelmesi üzerine yeni Başbakan, Lord Salisbury tarafından Babıâli ile Mısır işlerine dair

tekrar müzakerelere girişiliyor756. Lord Salisbury bu görüşmelerde Sultan’ın İngiltere

Devleti’nin dostluğundan şüphe etmemesi gerektiği üzerinde durulmaktaydı757.

Görüşmelere İstanbul’da İngiliz elçisi ile Hariciye Nazırı Asım Paşa ve Evkaf

Nazırı Kamil Paşalar arasında başlandı. 24 Ekim 1885’te bir anlaşma imzaladı. Bu

anlaşmanın esasları şunlardır;

1. Osmanlı ve İngiliz hükümetleri Mısır’a birer yüksek komiser

göndereceklerdir.

2. Osmanlı Yüksek Komiseri, Hidiv’e veya onun göstereceği memurla Sudan’ı

barış yoluyla yatıştırma çarelerini inceleyecektir. Bunlar görüşmelerinden İngiliz

yüksek Komiserini bilgilendirecekler ve alınacak tedbirlerin uygulanmasına onunla

anlaştıktan sonra başlanacaktır

3. İki yüksek komiser, Mısır ordusunu Hidiv’le birlikte ıslah edeceklerdir.

4. Bunlar Mısır’ın bütün idaresini inceleyebilecek ve idarede Mısır Fermanı

sınırlarını aşmayacak değişiklikler yapabileceklerdir.

5. Fermanla verilmiş imtiyazlara uygun olması şartıyla Hidiv’in yapmış olduğu

uluslararası anlaşmalar Osmanlı Hükümeti tarafından tasdik edilecektir.

6. İki yüksek komiser, Mısır sınırlarının emin olduğunu, hükümetin istikrar

bulduğunu ve iyi işlediğini müşahede edince hükümetlerine birer rapor verecekler ve

hükümetler uygun bir müddet içinde İngiliz askerlerinin Mısır’dan çekilmesi için bir

anlaşma yapacaklardır758.

756 BOA. Y. A. HUS. 162-64, 1296. 10. 21. Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154. 757 BOA. Y. PRK. SGE. 1-90, 1299. Z. 29. 758 Uçarol, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, s. 154.

Bu mukaveleye uygun olarak İngiltere Devleti tarafından Sir Drummond Wolff

yüksek komiser tayin kılındığı gibi, Devlet-i Aliye yüksek komiserliğine de Gazi Ahmet

Muhtar Paşa tayin edilmiştir759. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mısır’dan saraya gönderdiği

mektupta Suriye üzerinden Mısır’a yeterli miktarda asker gönderilirse Devlet-i Aliye

için zaferin kaçınılmaz olduğunu bildirmekte idi. Ancak Sultan Abdülhamit İngiltere’ye

karşı çekingen tavrından vazgeçmemiştir760. Ayrıca Gazi Ahmet Muhtar Paşa,

Babıâli’ye gönderdiği raporda Mısır’ın askeri vaziyeti hakkında bazı tespitlerde ve

tavsiyelerde bulunmuştur. Paşa, Mısır’da bulunduğu süre içerisinde taburların sayısı

14’e çıkarılmıştı. Ancak Mısır bütçesi bunların idaresi için yeterli değildi. İngilizler ise

işgal masrafı adıyla Mısır bütçesine 195.000 Mısır Lirası ayırmış olduklarından bu

miktar da tamamen Mısır askerine harcanmaktaydı. Diğer masraflar ise İngilizlere

yüklenmekteydi. İngiliz parlamentosu bu duruma itiraz etmekteydi. Muhtar Paşa, bu

durumda Mısır’da 16 bin nefer askere ihtiyaç olduğunu yazmakta ve eğer eski usullerle

taburlar idare olunursa masrafın düşeceğini yazmaktaydı. Bu nedenle Paşa, Sir

Drummond Wolf’dan Mısır askeri kuvvetinin 16 bine çıkarılmasını ve subayların da

eskiden olduğu gibi Türk ve Mısırlılardan oluşmasını istedi. Ancak bu konuda bir fikir

birliğine varılamadı. Her iki komiserin ıslahat programlarındaki ortak tek öneri

kapitülasyonların ilgası olmuştur. Ancak İngiltere Hükümeti, müzakerelerden bir netice

alınamamış olmasından dolayı komiserinin görevine son vermiştir. Bunun üzerine Gazi

Ahmet Muhtar Paşa da İstanbul’a dönmüştür761.

Böylece Mısır, fiilen Osmanlı idaresinden çıkarak İngiltere’nin eline geçmiş

oluyordu. Böylelikle İngiltere ile dostluk ilişkilerinin sürdürülmesi yolunda ilk önce

Hasan Fehmi Paşa Londra’ya gönderilmiştir ki bir netice elde edilememiştir. Daha

sonra iki devlet arasında, söz edilen mukavele akdedilerek iki devletin komiserleri

Mısır’a gönderilmiştir. Mısır’da komiserlerin müzakerelerinin uzatılmasından kesin bir

sonuç alınamayacağını anlayan Sadrazam Kamil Paşa, Mabeyn’e sunduğu 27 Mayıs

759 BOA. MISIR, 1899-33, 1303 M. 11. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, 1839’da Bursa’da doğdu. 1856 yılında Bursa Askeri İdadisini, 1860’ta Harbiye Mektebini birincilikle bitirerek teğmen oldu. Bir yıl sonra kurmay yüzbaşılığa yükseldi. Bkz. Rifat Uçarol, “Gazi Ahmet Muhtar Paşa”, TDV. İA. , İstanbul, 1996, s. 445-448. ayrıca bkz. Kamil Paşa, Hatırat, s. 31-32. ayrıca bkz. Y. Bayur, Türk İnkılabı, c. 1, s. 49, Hilmi K. Bayur, Sadrazam Kamil Paşa Siyasi Hayatı, Ankara, 1954, s. 132. ayrıca bkz. İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, s. 100.760 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları, s. 86. 761 BOA. Y. EE. 87-55, 28 R. 1303, BOA. Y. EE. 87-11, 06 L. 1303. Ayrıca bkz. Emine Altunay Şam, “İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Raporu”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 147, Aralık, 2003, s. 117-131.

1302 (8 Haziran 1886) tarihli hususi tezkerede mesele için kesin çözüm getirmeye

gayret göstermek gerektiğini arz etmiştir762. Bunun üzerine yukarıda bahsedilen

mukavelenin altıncı maddesine göre, Mısır’ın tahliyesine dair mukavele akdetmek üzere

İngiliz murahhası Sir Drummond Wolff ile Osmanlı Murahhasları Sadrazam Kamil ve

Hariciye Nazırı Sait Paşalar arasında İstanbul’da görüşmeler başladı (2 Şubat 1887) ve

nihayet 22 Mayıs 1887 tarihinde söz konusu mukavele imzalandı763. Bu mukavelenin

hükümleri şunlardır;

1. Mısır’da icrâ olunmakta olan ferman-ı hümayunlar ta’dil edilmiş

bulunmadıkça ibka ve muhafaza olunacaktır.

2. Hidiviyet, Mısır’a müteallık ferman-ı hümayunlarda belirlenmiş araziyi

şamildir.

3. Hükümet-i Seniye tarafından Berlin muahedenamesini imza eden devletler,

Süveyş Kanalı’ndan gemilerin geçişini temin eden bir mukavelenameyi tasvib ve kabule

davet edilecektir. Bu mukavelede, düvel-i muazzama tarafından her zaman kanaldan

geçiş serbestliğini muhafaza ve kanala ait mal ve tesislere riayet etmeyi taahhüt

edeceklerdir.

4. Sudan ve Mısır’ın iç asayişini muhafaza etmek için İngiltere Devleti, İngiliz

askerinden lüzum göreceği miktarı Mısır’da bırakıp, Mısır ordusu üzerinde umumi teftiş

icrâsına devam edecektir.

5. İşbu mukavelenin akdi tarihinden itibaren üç yıl sonra İngiltere, askerini

Mısır’dan çekecektir. Eğer Mısır’ın iç ve dış güvenliğini bozacak bir durum meydana

gelecek olursa İngiliz askeri bu tehlikenin izalesini müteakip derhal Mısır’dan

çekilecektir. Bir de Mısır Hidivliği, metbuu olan devlete karşı vazifelerini veya

devletlerarası taahhütlerini icrâdan imtina eylediği takdirde Hükümet-i Seniye, Mısır’ı

askerle işgal etmek hakkını kullanacaktır. Gerek Osmanlı askeri ve gerek İngiliz askeri,

müdahaleyi gerektiren nedenlerin giderilmesiyle beraber Mısır’dan çekileceklerdir764.

İtalya Hariciye Nazırı bu konuda, “kuvve-i askeriye istima’line hacet görünüyor

ise asakir-i Osmaniye ikame edilmek lazım geldiğini Paris ve Londra Kabinetolarına

762 BOA. Y. EE. 126-27, 27 N. 1303. 763 BOA. . DVNS. MHM. MSR. d. No. 15, s. 86.764 Kamil Paşa, Hatırat, s. 34-35. Kanal meselesinin halli için bir komisyon kurulması konusunda bkz. BOA. MV. 2-10, 1302. Ca. 24.

bildirdim İngitere Hükümeti’nin tahayyülatı layıkıyla malum değildir Fransa Hükümeti

Fransa ile İngiltere tarafından asker ikame olunmaması arzusunda ise de asakir-i

Osmaniye ikamesine dahi külliyen muhalefet etmekdedir” demiştir765. İtalya Hariciye

Nazırının, İngiltere ve Fransa’nın Mısır ile ilgili hedeflerini bu kadar açık olarak

belirtmiş olmasına rağmen Sultan, bu konuda harekete geçmemiştir. Ayrıca İtalya siyasi

çevrelerinde Mısır’da Hidiv’in İngiltere ve Fransa Devletlerine boyun eğmesi hakkında

“ecanibin bir dereceye kadar icrâ-i teftiş etmesine diyecek yoğsa da bununla idare-i

memleketi ecnebilere teslim etmek niyetinde pek çok fark vardır” denilmekteydi766.

İngiltere Kraliçesi bu mukaveleyi tasdik etmiş fakat Sultan Abdülhamit, Fransa

ve Rusya’nın tehditleri nedeniyle Babıâli’nin ısrarına rağmen bunu tasdikten

çekinmiştir767.

3 Temmuz 1887 tarihinde, Almanya, İtalya ve Avusturya Devletlerinin

baskılarına rağmen Abdülhamit kararında ısrar etmiş ve Sir Drummond Wollf

İstanbul’dan ayrılmıştır. Bunun üzerine İngiltere, şu kararı almıştır; “Mısır içten ve

dıştan gelecek tehlikeye karşı yalnızca savunmaya kudretli bir hale geldiği zaman

İngiltere mukavelesiz olarak Mısır’dan askerini çekecektir”768. 1889 yılında İngiltere

Hükümeti, İstanbul ile tekrar bir diyalog kurmak üzere Macar Türkolog A. Vambery’yi

İstanbul’a göndermiş ve Sultan Abdülhamit, Vambery ile bir mülakatında, Mısır işine

dair fikrini şöyle açıklamıştır;“...Mısır meselesi çözümlenmelidir. Mısır, Mekke ve

Medine gibi İslam’ın önemli bölgelerinden biri olduğu için Halife’nin haysiyetini

ilgilendirdiğinden onun kaybı, dindaşlarımın gözünde benim manevi prestijimi

sarsacaktır. Bu nedenle kimse benim için siyasi intihar demek olan bu olupbittiyi

kabulleneceğimi sanmasın, bu üzücü hadiseye bir çıkış yolu bulunmalıdır..” gerçekten

de Abdülhamit’in asıl ilgilendiği konu, Mısır’daki saltanatın haklarını muhafaza ile

kutsal yerlerin elinde bulundurulması olmuştur. Bunun için İngiltere nezdinde

girişimlerden ümidini kesmemiştir. Nitekim Osmanlı Hariciye Nazırı, 1891 yılında

İngiliz Sefıri ile yaptığı bir görüşmede, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesi

için Mısır’ın “bir gün evvel” boşaltılmasına dair görüş teatisi istediğinde sefir de bunun

765 BOA. Y. A. HUS. 168-59, 1298. 10. 26766 BOA. Y. PRK. HR. 4-11, 1296 M. 21. 767 Bayur, Türk İnkılabı, c. 1-1, s. 57. 768 Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 100.

İngiltere’ce de arzulandığını belirtip şunları söylemiştir; “… Mısır işgali daimi olmayıp

Mısır’da İngiltere... bir himaye tesisi tasavvurunda dahi değildir”769. Oysa İngilizler,

Mısır’daki Osmanlı nüfuzunu kırmak için ellerinden geleni yapmaktaydılar770.

Abdülhamit bu konuda “Mısır’daki hâkimiyetimizi devam ettirebilmek için çok çetin bir

mücadele vermiş bulunuyoruz. Babıâli, İngiltere’nin karşısında çok güç bir vaziyette

kalmıştır… Hidiv’e 17 Mart 1892’de verdiğimiz ferman ile Mısır’ın Osmanlı

İmparatorluğu’na bir tabi olduğunu ayrı bir millet sayılamayacağını hatırlatmış olduk”

demektedir771.

Abdülhamit ayrıca, Mısır’da nüfuzunu sürdürebilmek için Mısır’da nüfuzlu

adamların yanlarında ajanlarını bulundurdu. Bunlar gizli raporlar “jurnaller” vasıtasıyla

günü gününe olup bitenlerden Abdülhamit’i haberdar ediyorlardı772. Bundan başka

Abdülhamit, Mısır’da çıkmakta olan gazeteleri gözden geçirmek için Mısır’daki Genel

Komiseri Ahmet Muhtar Paşa’yı görevlendirmiştir aynı zamanda Mısır ve Beyrut’ta

çıkan Arapça gazeteleri tetkik ve gerekirse tercüme için Suriye Vilayeti eski

mektupçusu Ahmet Mehdi Beye talimat vermiştir. Daha sonra Abdülhamit, İngilizlere

karşı mücadelesinde “İslam Birliği” politikasına dayanmıştır ki Mısırlı milliyetçi lider

Mustafa Kamil Paşa’yı bu amacını gerçekleştirmek için kullanmıştır773. Paşa, 1899’da

İstanbul’a gelerek Padişah’tan “Bey” unvanını almış ve ikinci rütbeden “Mecidi” nişanı

ile taltif edilmiştir. 1904’te İslam Birliği propagandası için sarf ettiği gayretleri üzerine

Padişah’tan “Paşa” unvanını almıştır.

Böylelikle Abdülhamit Mısır’ı geri alabileceğine samimiyetle inanmaktaydı.

Ancak Hidiv, millete güvensizliğinden dolayı İngilizlerle birleşerek onların Mısır’da

769 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Harekâtı 1908-1918, Ankara, 1982, s. 27. 770 BOA. Y. PRK. AZJ. 5-45, 1299. B. 12. 771 Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, 5. Baskı, İstanbul, 1987, s. 128. 772 BOA. Y. PRK. AZJ. 4-6, 1297. Za. 28. 773 II. Abdülhamit’in siyaseti iki temel noktaya dayanmakta idi; birincisi gözlerini Osmanlı Devleti’ne dikmiş Avrupa Devletlerinin rekabet duygularından yararlanarak birbirleri ile uğraşmalarını sağlamak, ikincisi kanunlaştırılmış Hilafet kavramı ile hem dahilindeki Müslümanların arasıda birliği ve dayanışmayı sağlamak hem de devletin dışındaki Müslümanlarla ilgilenip İslam birliği siyasetini Batı ve Rusya Devletleri üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmak. İslam birliği siyaseti terim olarak açıklanacak olursa XIX. Yüzyılda gelişen milliyetçilik hareketlerine paralel olarak doğmuş, Müslümanların milliyetçilik hareketleri idi. Bu hareket sadece II. Abdülhamit’in şahsına bağlı değildir. Ancak 1876-1908 yılları arasında uygulanış biçimi O’na bağlıdır. II. Abdülhamit, bu siyaset çerçevesinde Arap, Arnavut, Çerkes gibi gurupların liderlerini daima çeşitli rütbelerle taltif edip eli altında bulundurmaktaydı. Bkz. Kurşun, Türk-Arap İlişkileri, s. 35-37.

kalmasından yana olmuş ve Mısır’da hilafeti kurmak hülyasına kapılmıştır. Bu nedenle

Jön Türklere yardımda bulunduğu gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne Mısır’da “Hak”

gazetesini neşretme izni vermiştir774. Diğer taraftan İngiltere de dünyanın dikkatini

Türkiye üzerine çekmek ve Mısır’da yaptıklarını örtmek için Ermeni meselesini

gündemde tutmaya çalışmıştır775.

Ayrıca Mısır’ın daimi suretle istimlakine dair Fransa Hükümeti ile gizli

temaslarda bulunarak bu konuda da başarılı olmuştur. Fransa hükümeti’nin de Fas’ı

istilasına razı olmuştur (1904). Böylelikle İngiltere Mısır’da serbest kalmıştır776. Bütün

bunlara rağmen Padişah hiçbir zaman Mısır’dan elini çekmeyi düşünmemiş ve

İngilizlerin Mısır’daki işgalini meşrulaştırmak için Kızıldeniz’in ucundaki “Akabe”

Kasabasına asker göndermeleri üzerine Abdülhamit de İngilizlerin hâkimiyetinde

bulunan Tabe’yi işgal ettirdi. Nihayet İngiltere, Mısır-Osmanlı sınırının tespit edilmesi

için Padişah’ı zorlamıştır777.

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine İngiltere, Mısır’ı himaye altına

alarak Hidiv Abbas Hilmi Paşa’yı azl ile yerine Sultan unvanı ile amcası Hüseyin

Kamil’i getirmiştir. Tabii ki Babıâli bunu reddederek Kamil Paşa’nın haiz ve hamil

olduğu rütbe ve nişanların ref’ edilmesini kararlaştırmış ve Mısır’ı geri alabilmek

ümidiyle oraya asker göndermiştir. Fakat bu askerler Sina Çölü’nde susuz kalarak

İngiliz uzun menzilli muhrip toplarının ateşi altında büyük zayiat vermişler ve geri

dönmek zorunda kalmışlardır778.

İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesinin yakın ve uzak pek çok sebepleri olmuştur.

Bu sebeplerin en etkilisi İsmail Paşa’nın özellikle mali alanda Mısır’ı sürüklediği

buhran olmuştur. Bunun dışında yukarıda da bahsedildiği üzere Sultan Abdülhamit’in

tereddütleri ve bu nedenle Mısır ile ilgili net bir politika ortaya konulmamış olması da

Mısır’ın işgaline kolaylık sağlamıştır. Ayrıca Mısır ahalisinin bu dönemde içine düştüğü

774 Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, c. III, 2. Baskı, İstanbul, 1978, s. 65-66. 775 Sultan Abdülhamit, Sultan Abdülhamit’in Hatıra Defteri, (Haz. İsmet Bozdağ), 8. Baskı, İstanbul, 1986, s. 58. 776 BOA. Y. A. HUS. 178-54, 1301 8. 6.777 Abdülhamit’in, İngiltere’ye karşı izlediği siyaset hakkında bkz. BOA. Y. PRK. TKM. 4-8, 1298. S. 14. Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri, s. 155-162. 778 Şükrü Baban, Mısır Hatıratı, (Der. Erçin Erdoğmuş), Tercüman Gazetesi, Sayı 5054, 9 Mayıs 1976.

durum da işgalin sebeplerinden biridir şöyle ki “… Süveyş’de arazilerin çoğu dahi

İngiltere tarafından satın alınmış olduğundan her yer İngilizler ile doludur Araplar

yalnız toprak kulübelerde yaşayıb adeta İngilizlerin maiyetinde gibi onların hizmetlerini

etmektedirler burada Araplar İngilizleri kendi hükümdarları gibi tutmuşlardır ki her

yerde İngiliz gördüklerinde ayağa kalkıb selamlamaktadırlar…” hatta bölgede bulunan

İngilizler daha önce de ifade ettiğimiz gibi bölgeyi daha işgal etmeden kendilerine ait

görmekteydiler İngiliz kaptanlardan biri bunu şu sözleri ile ifade etmekteydi; “Türkiye

bugün Mısır için ne yapabilir Mısır tamamıyla bizim talimatımız ile yürüyor Mısır’ın

her bir tarafı İngilizler ile doludur çiftliklerin çoğu bizim yedimizdedir kanalın iki ağz

dahi bizim donanmamız ile muhafaza olunmuşdur … gerek Mısır’da gerek

İskenderiye’de ve gerek sair yerlerde İngiliz muhbirleri olup bunlar kemal-i serbestiyet

ile her yerde Türkiye’nin hali iyi değildir Türkiye taht-ı himayesinde hiçbir tebaa rahat

edemez sefil ve perişan kalır diye ahaliyi Türkiye’den soğuddurub kendi taraflarına celb

etmeye çalışmakdadır …” 779 işte bu cümleler İngiltere’nin Mısır’da yerleşme

politikasını açıkça gözler önüne serdiği gibi İngiltere’nin Osmanlı Devletine karşı

izlediği siyaseti de net bir şekilde açıklamaktadır. Bu işgal sonrasında İngiltere doğal

olarak Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne dayanan şark siyasetini terk etmiştir780. İngiltere

bu kez Osmanlı aleyhine olarak bölgede hem Arap milliyetçiliğini hem de Anadolu’da

Ermeni meselesini gündeme getirmeye çalışmıştır781.

Mısır’ın kaybedilişini hazırlayan en önemli sebeplerden biri de elbette ki

Hidivlerin izledikleri siyaset olmuştur. Özellikle Mehmet Ali Paşa’dan sonra gelen

Mısır Vali ve yöneticilerinin yetenekli ve güçlü olmamaları, Mısır’ı Osmanlı’dan

bağımsız hale getirme mücadelesini, Avrupa Devletlerinin yönetimine girmeye doğru

sürüklemiştir. Bu dönemde, devlet adamları arasında kendini iyice göstermiş olan

Avrupa hayranlığı İngiltere’ye büyük bir kolaylık sağlamıştır. Hatta Mısır ricali

hakkında Mısır fevkalade komiserliğinde görevli olan bir Osmanlı memuru, bölgede

görev yaptığı yedi sene zarfında izlenimlerini Padişah’a aktarırken bunu çok açık bir

779 BOA. Y. PRK. SGE. 1-73, 1299. Ca. 4. 780 Hüner Tuncer, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa ilişkileri, Ankara, 2000, s. 100.781 İngiltere, 19. yüzyıl boyunca Hindistan ve Asya’daki sömürgelerine giden yolları güvenlik altında tutma politikasını dış siyasetinin temeli yapmıştır. Bu yolların güvenlik altına alınabilmesi İngiltere’nin Basra Körfezi’ne ve Mezopotamya’ya hakim olması ile sağlanacaktır. Bu nedenle İngiltere en önemli noktaları ele geçirmiştir. Bkz. Tevfik Çandar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970, s. 120. Haluk Ülman, “Tanzimattan Cumhuriyet’e Dış Politika ve Doğu Sorunu”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, s. 275-286. Karal, Osmanlı Tarihi, c. VII, s. 101.

şekilde dile getirmiştir;“… Mısır’a kapağı atmış bir takım adamlardan ve bu misüllü

iman ve vicdanını mal ve ikbâle değiştiren kimesneler ile onların evlad ve ahfâdından

ibaret olduğundan egerçi umumiyet denilemez ise de ekserinde ciddi hamiyet-i dinie

aramak müteessir olub bundan fazla ekserisinde alafrangalık ve Frengistan’da terbiye

olmaklık tesirleri görülüyor. Bunlar kadimden beru saltanat-ı seniyeye karşı bir fikr-i

husumet ve birbirleriyle müsabaka edercesine Frenge etvar ve kıyafet göstermek

beynlerinde moda halini alub küçükden beru böyle terbiye görenler ve hele otuz

seneden beru terbiye olmuşlarla hususiyle şimdi reis-i umurda bulunan böyle adamların

şu terbiyeleri İngiltere’nin işine pek gelmişdir ez-an cümle hidiv bulunan zât, peder ve

ecdadı gibi … Frengistan’da terbiye almış olduğundan din ve devlet ve velinimet ne

demek olduğunu layıkıyla bilmez… Hariciye Nazırı olan ve Nubar Paşa’nın müteveffa

kızının zevci bulunan Dikran Paşa, kayınpederi gibi kendisi de Ermeni fesedesiyle

müttehidel efkâr imiş. Mısır’ın hâli hazırında da Fransa’yı hoş tutmak ve riyaset-i

nüzzare geçebilmek için İngilizleri de madaralarla avutmak ve bununla beraber

Saltanaı Seniye’ye de İngiltere tarafdarı görünmek istemeyen takımdandır… Adliye

müsteşarlığında bulunan Batris Paşa gayet zeki ve malumatlı bir zâttır. Kıbtiliği

hasebiyle canib-i saltanat-ı seniyeye kendisinde bir hüsn-ü hakkı aranılamaz ise de haiz

olduğu zeka ve fetanet her işte hüsn-ü istihadama kifayet eder. Dahiliye vekili Şükrü

Paşa, ve Maltız Abdurrahman Paşa’nın biraderi Mısır muhafızı İbrahim Rüşdi Paşa ve

İskenderiye Muhafızı Mahir Paşa, İngilizlerin keyfine hizmet etmekle işbu hadmetlere

getirilmişlerdir… Vüzeradan Nubar Paşa, aslen İzmirli olub elli tarihlerinden sonra

Mısır’a giderek Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın tercümanlığında bulunmuş ve rütbe

kazanub hidiv-i esbak zamanında mehâkim-i muhtelitenin teşkili ve hidiviyetin tevsi’i

imtiyazatı işleri ve istikrazı alış verişleri hep bunun eliyle olduğu gibi İngiltere’nin

işgalinden ve Sudan vuku’atının başlangıcından sonra oranın tahliyesi için İngiltere’nin

vukubulan teklifatını kabul etmeyüb isitfa eylemiş bulunan merhum Şerif Paşa’nın

yerine geçmiştir. Müddet- i mealide tecrübesini ve şeytaneti İngiliz konsolosun bugünki

tutduğu vaziyete haylice mani idi…782”

Mısır ve Tunus’un işgali, Avrupalı güçlerin birbirleri ile savaşmaya alternatif

olarak birbirlerinin Afrika’daki ayrı ilgi alanlarını tanımladıkları süreçte önemli

adımlardır. 1882’de İngiltere’nin Mısırı işgalinin amacı da daha önce yaşanan işgaller

782 BOA. Y. EE. 127-85, 17 S. 1301.

gibi Mısır’ı emperyalist devletlere tabi duruma sokmaktı ve sonunda Hindistan gibi

Mısır da uluslar arası mücadelenin içine sürüklenmiş oldu783. Britanya hâkimiyeti

güneye, Nil vadisi boyunca Sudan’a doğru yayılmıştır. Bu yayılmanın bahanesi

yukarıda da bahsettiğimiz üzere, taraftarlarınca Mehdi olarak görülen, İslam

hâkimiyetini yeniden kuracağını iddia eden Muhammed Ahmed’in başlattığı hareketin

gelişmesi idi. Mısır’ın ülke üzerindeki hâkimiyeti 1884’te sona ermiş ve bir tür İslami

hükümet kurulmuştur. Ancak bu hareketin yayılmasından duyulan endişe diğer Avrupa

devletlerinin bir Anglo-Mısır işgalinden duydukları korku kadar büyük değildi.

Sonunda Anglo-Mısır işgali İslam Devletini yıktı ve 1899’da yeni bir hükümet sistemi

kuruldu. Bu sistem bir İngiliz yönetimi idi784.

Böylece Osmanlı Devleti’nin Mısır’da egemenliğini tam olarak tesis etme ve

Mısır’ın Osmanlı’dan bağımsızlık kazanma mücadelesi sona ermiştir.

783 Roger Owen, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”, The Modern Middle East, London-New York, 1999, s. 116. 784 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alogan), İstanbul, 2003, s. 336. İngiltere’nin Mısır’ işgalinden sonra Mısır’da meydana gelen politik gelişmeler hakkında bkz. Tignor, Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914, s. 70-93.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. MISIR’IN İKTİSADİ VAZİYETİ

4. 1. Mısır Ekonomisinin Gelişim Süreci:

Osmanlı idaresine geçmeden önce Mısır’ın mali yapısına göz atıldığında, maliye

idaresinin başında iki memur bulunduğu görülür ise de bunların her biri ülkenin iki

kısmını ayrı ayrı idare etmekteydiler. Hububatın, devlet ambarlarına teslimi sırasında da

iki memur ayrı makbuz verirlerdi. Bizans döneminden kalmış olan bu uygulama

sonradan asırlarca devam etmiştir. Vergilerin başlıcaları şunlardır; cizye, zaribatül-taam

buğday ya da arpa ile ödenirdi. Vergi tamamen müşterek mahiyette olup bunun

mükellefler arasında taksimi mahalli memurların işiydi. Bunun dışında akar vergisi,

şahsi vergi, mahalli idare vergisi vardı. Hiç bir mülkü olmayarak yalnız sanatla

uğraşanlar bile akar vergisine tabi idiler785. Mısır’da toprak, hükümetin malı idi ve

köylü tarafından yalnız çift sürülmekteydi. Mahsul alındıktan sonra kira bedeli

memurlar tarafından toplanırdı. Gerisi köylüye kalırdı. Yine Arap hakimiyeti

döneminde Mısır’ın ziraat usulüne bakıldığında köylülerin toprağa bağlı oldukları

görülecektir. İkamet yerlerini izin almadan değiştiremezlerdi. İslam hakimiyetinin ilk

zamanlarında köylülerin kaçmalarını önlemek için mücadele edilmiştir. İltizamlara

herkes talip olabilmekteydi, mukaveleler 30 sene müddetle yapılmaktaydı ve askerler

daha çok, iyi ürün getiren topraklara sahiptiler. 13. yüzyılın ortalarında, bütün Mısır’da

7 türlü emlak bulunmaktaydı;

- Divanül-Has

- Emirlerin ve askerlerin dirlikleri

- Mütenevvi vakıflar

- Ahbas, hususi vakıf demekti

- Devlet hazinesinden mülk olarak satın alınan emlak

- Hâli ve susuz arazidir786.

785 Akar Vergisi, Bennak’a benzemektedir. Bennak; raiyet yazılı olanların timar sahibine verdikleri resimlerden biridir. 786 J. H. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, İstanbul, 1978, s. 229.

Osmanlı’dan önce kısaca Mısır’ın iktisadi durumu böylece özetlenebilir.

Böylece özellikle 19. yüzyılda meydana gelen dikkat çekici gelişmelere geçebiliriz.

Mısır ekonomisindeki gelişmeler ve değişimler, pek çok alanda olduğu gibi yine

modern Mısır’ın kurucusu sayılan Mehmet Ali Paşa döneminde gerçekleşmiştir. Hatta

Mısır’ın iktisadi durumu ile ilgili olarak incelenmeye ve üzerinde durulmaya değen

faaliyetler Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine gelmesi ile başlamaktadır.

Mehmet Ali Paşa’nın bu alanda yaptığı girişimler için, 19. yüzyılın kendine

yetme ekonomisinden modern kompleks ekonomiye geçiş çalışmaları denilebilir. Bunu

başardığı tam olarak söylenemese bile ihracat yönlü bir ekonomi politikasının yolunu

açmış oldu. İlk olarak bir toprak mülkiyeti reformu gerçekleştirdi. Çiftçilerin vergilerini

dolaysız olarak hükümete ödemeleri sağlandı ve Mehmet Ali’nin akrabaları ya da

yandaşlarına işlenmemiş topraklar verildi787.

Daha Fransa’nın Mısır’a girdiği dönemde toprak mülkiyeti sistemi, bir çeşit

vergi toplama sistemiydi. Ancak bundan sorumlu görevlilerin rüşvetçi olduklarını

Fransa, Mısır’da karaya çıkar çıkmaz fark etmişti. Napolyon, vergi toplanma usulünün

yenilenmesi konusunda divanı toplayarak görüşme yapmıştı. Artık direk vergilendirme

yapılmak isteniyordu. Napolyon’un topladığı divan, iltizam sisteminin tamamen

kaldırılmasını istemiş ve gerçek toprak sahiplerinin isimlerinin kaydedilmesini

önermişti. Bununla birlikte Fransa, bu düşüncelerini gerçekleştiremedi. Ancak Mehmet

Ali hakimiyeti ele geçirdiğinde toprak konusunda yavaş yavaş değişiklikler yapmaya

başladı. Şiddetli muhalefete rağmen fellahların topraklarını özel mülkiyet olarak tanıdı.

1806’da Paşa, bütün ülkede mültezimler üzerinde tam kontrolü sağlamaya başladı.

Ertesi yıl köy şeyhlerinin vergi muafiyetlerini kaldırdı. Aynı yılın eylül ayında

mültezimlerin de muafiyetini iptal etti788.

Bu konuya daha fazla açıklık getirmek gerekirse şunlar söylenebilir; 19. yüzyıl

başlarında Mehmet Ali Paşa Mısır’a geldiğinde, toprak sistemi geleneksel miri sistem

787 Kenneth M. Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, Cambridge University Pres, s. 33.788 Khaled Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805-1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, (Edit. M. W. Dally), s. 147-148.

idi. Yani topraklar devlete aitti ve Arap nüfusunun beşte dördü tarım ile uğraşmaktaydı.

Tüm yasal kısıtlamalara karşın 19. yüzyılın ortalarından itibaren toprakta özel mülkiyet

düzeni başlamıştır789.

İkinci olarak; sulama çalışmalarına girişildi ve böylece tarım alanları çoğaldığı

gibi değerli ürün elde etme imkânı da genişledi. Bunun dışında Mısır ekonomisinde

önemli yeri bulunan pamuğun ekimi yaygınlaştırıldı ve 1821’de Mısır pamuğu, Avrupa

piyasalarında yerini aldı. 1824’te 200.000 kantarın üzerine pamuk ihraç edildi ve bu

rakam 1845’te 345.000’e ulaştı790.

Mehmet Ali Paşa, dış ticareti kolaylaştırmak ve özellikle de Nil üzerindeki

limanların bilhassa İskenderiye limanının daha fazla önem kazanması için haberleşme

tekniklerinin gelişimine önem vermiştir. Yine bu dönemin belirgin özelliği, ticarette

tekelcilik sisteminin geçerli olmasıdır. Bu ise şu demektir; Mehmet Ali, çiftçilerden

mahsulleri düşük fiyatla satın almaktaydı ve yüksek kârla yabancı ihracatçılara tekrar

satmaktaydı. Benzer bir tekel yöntemini modern endüstrinin kurulması için de kullandı.

Avrupa’dan makineler ve teknisyenler getirildi. 1830’larda fabrikalarda pamuk, ipek,

yün, keten gibi tekstil ürünleri dışında şeker, kağıt, cam, deri ve benzeri şeyler de

işlenmeye başladı791.

1838’e gelindiğinde sanayi yatırımlarının miktarı 12 milyon Sterlin kadardı. Bu

fabrikalarda toplam 3-3,5 milyonluk nüfusun 30-40 bini çalışmaktaydı. Bu gelişmeler

sayesinde modern bir ordu ve donanma için gerekli olan şeyleri sağlamayı başardı.

Ayrıca daha sonra bahsedeceğimiz üzere 300’den fazla öğrenci Avrupa’ya gönderildi ve

çeşitli zamanlarda tıp, kimya, mühendislik okulları açıldı.

Anlaşılacağı gibi Mehmet Ali, güçlü bir sanayileşme gerçekleştirmeye

çalışmaktaydı. Bu büyük sanayileşme girişiminin kaynakları, iç ve dış ticarette

uygulanan tekelcilikten ve vergilerden elde edildi. Bunun yanında uğranan kayıplar da

yine aynı yöntemler sayesinde kapatıldı. Yeteneksiz işçiler düşük bir ücret karşılığı

askere alınırken Avrupalı teknisyenler ve becerikli çalışanlar yüksek maaşlarla

789 Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, İstanbul, 2004, s. 34. 790 Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005, s. 199. 791 Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, s. 201.

çalıştırıldılar. Fabrikalarda üretilen mallar için silahlı kuvvetlerin talepleri hazırdı ve bu

hızlı üretim birçok el sanatının yerini aldı. Bunun dışında hızlı büyümeye rağmen halkın

yaşam seviyesi düştü. Bunda Mehmet Ali’nin yoğun ve sık bir biçimde yaptığı kötü

yatırımların etkisi olmuştur ve doğal olarak enflasyonun meydana gelmesi ile ekonomik

bir sıkıntı ortaya çıkmıştır. Az önce bahsedildiği gibi askere alma işinin çok

sıklaştırılması da pek çok kimsenin ülkeden kaçmasına yol açmıştır. Yine de Mehmet

Ali’nin bunları ülkenin seviyesini yükseltmek ve dengeli olduğu kadar eşit bir ekonomi

yaratmak için yaptığı söylenmelidir. Bunun dışında yetkisini genişletmek ve bulunduğu

durumu korumak için modern bir ordu ve donanma ihtiyacı elbette ki bu gelişmelerin

yaşanmasında itici güç olmuştur792.

Aynı zamanda 1838’de yapılmış olan İngiliz-Osmanlı ticaret antlaşması, Mısır’ı

da kapsayan ve Osmanlı hâkimiyetindeki her yerde yabancı tüccarların alış verişini

serbest kılmaktaydı. Böylece Mehmet Ali’nin fabrikaları ve ürünleri Avrupalıların

etkisine maruz kalmış ve çökmeye başlamıştır793.

Mehmet Ali’nin sanayi planının başarısızlığı ve tekel sisteminin kaldırılması

Mısır’ın modern ekonomik tarihinde bir sona gelindiğini gösterir. Mısır, dünya

ekonomisinde tarım ülkesi olarak yerini almıştır. Mısır’ın yabancı ticareti ile ilgili

olarak ilk güvenilir rakamlar 1823 yılına dayanmaktadır. Buna göre ithal mallarının

değeri 656.000 Sterlin ve ihraç mallarının değeri 1.455.000 Sterlin’dir. 1838’de toplam

ticaret değeri 3,5 milyon Sterlin’e yükselmiştir ve 1850’de 3,7 milyona ulaşmıştır.

Burada 1849 ile 1875 yılları arasında ihraç ve ithal mallarının değerlerini Sterlin olarak

şöyle gösterebiliriz794;

Tablo 12: 1849-1875 Yılları Arasında İhraç ve İthal Mallarının Değerleri;

Miladi Yıl Hicri Yıl İthal Malları İhraç Malları İhracat Bilançosu

1849-50 1266 1,621,369 2,043,579 422,2101850-51 1267 1,681,630 2,155,420 473,7901851-52 1268 1,575,374 2,270,333 694,9591852-53 1269 2,001,913 1,848,779 153,1341853-54 1270 2,141,964 2,087,938 54,026

792 Timothy Mitchell, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, İstanbul, 2001, s. 49. 793 Sait Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara, 2004, s. 32-41.794 Bkz. David S. Landers, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 329.

1854-55 1271 2,527,133 3,286,496 756,3631855-56 1272 2,568,692 4,029,543 1,460,8511856-57 1273 3,149,230 3,104,948 44,2821857-58 1274 2,715,215 2,533,907 181,3031858-59 1275 2,494,143 2,565,825 71,8621859-60 1276 2,604,933 2,535,651 69,2821860-61 1277 2,568,539 3,422,959 854,4201861-62 1278 1,991,020 4,454,425 2,463,4051862-63 1279 3,063,487 9,014,277 5,950,7901863-64 1280 5,291,297 14,416,661 9,125,3641864-65 1281 5,753,184 13,045,661 7,292,4771865-66 1282 4,662,210 9,723,564 5,061,3541866-67 1283 4,339,097 8,623,497 4,224,4001867-68 1284 3,582,969 8,094,974 4,512,0051868-69 1285 4,021,601 9,089,866 5,068,2651869-70 1286 4,502,969 6,680,702 2,177,7331870-71 1287 4,512,143 10,192,021 5,679,8781871-72 1288 5,005,995 13,317,825 8,311,8301872-73 1289 6,127,564 14,208,882 8,081,3181873-74 1290 5,322,400 14,801,148 9,478,7481874-75 1291 5,698,820 12,730,195 7,035,375

Tabloda görüldüğü üzere genel olarak ihracat, ithalattan fazladır. Bu da Mısır

ekonomisinin, söz konusu dönemde gösterdiği gelişme ile ilgilidir. Ayrıca, Mehmet Ali

Paşa döneminde, dışarıdan alım işinin sınırlı tutulması ve dışarıya ürün satılarak gelir

elde edilmesi yönünde belirlenmiş olan politikanın etkilerinin devam ettiğinin bir

göstergesidir.

Mısır’ın dünya sistemine entegrasyonu bir takım yapısal değişimleri zorunlu

kılmıştır. İlk olarak toprak mülkiyeti edinme konusundaki kısıtlamalar kaldırıldı. İlk

olarak kadın ve erkeğe mirastan eşit olarak faydalanma hakkı verildi ve 1858’de toprak

vergisi yeniden düzenlendi, toprak sahipleri artık istedikleri gibi arazilerini satabilecek

ya da ipotek edebileceklerdi. Son olarak da yabancılara toprak sahibi olma izni verildi.

Son söylenen özel bir öneme haizdir zira ipotek ya da ödünç alma yolu ile yabancı

sermeyenin Mısır’a girmesine imkan vermiştir. Toprak, kolayca alınıp satılabilen diğer

mallardan farksız hale geldi795.

Bu arada Mısır’da sulanabilen arazi oranında büyük bir artış olmuştu. İsmail

döneminde (1863-1879), kazılan kanalların uzunluğu 13. 500 km. idi. İngiliz hakimiyeti

döneminde ise (1882-1922), Avsan Barajı ve daha başka büyük sulama kanalları inşa

795 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 61-75

edilmiştir. Sonuçta ekilebilir alan 1863’te 4. 160. 000 feddan796 iken 1877’de 4. 743.

000 ve 1913’te 5. 283. 000’e yükselmiştir. Doğal olarak bu durum sadece daha fazla

ürün elde edilmesi değil aynı zamanda kâr getiren pamuk ve şeker kamışı üretiminin de

artmasına sebep olmuştur797.

Üçüncü olarak, nakliyatçılıktaki ilerleme de dönemin dikkat çekici

özelliklerinden biridir. İlk demiryolu 1853 gibi erken bir tarihte açılmıştır ki 1858’de

Kahire’den hem İskenderiye’ye hem de Süveyş’e ulaşan bir demiryolu ağı vardı798.

1877’de demiryolu uzunluğu 1.519 km. idi. Ayrıca Nil ve sulama kanallarının pek çoğu

deniz taşıtlarının seyrine elverişli idi ve ülkede 5.647 km. uzunluğunda bir telgraf ağı

vardı. Tellerin uzunluğu ise 11.200 km. idi. Böylece Mısır’da, gelişmiş pek çok Avrupa

ülkesinde görülen taşımacılık ve haberleşme sisteminin benzeri inşa edilmişti799.

İskenderiye limanı büyütüldü. Yeni limanlar oluşturuldu. 1869’da Süveyş Kanalı’nın

açılması ile Mısır’a uluslar arası bir trafik akışı başlamıştır. Süveyş Kanalı’nın

açılışından 1871’e kadar kanaldan geçen gemi sayısı toplam 813 ve ağırlıkları 745.837

tonilatadır.

Tablo 13: Süveyş Kanalı’ndan Geçen Gemi Sayısı;

- Gemi Tonilata Küsür Kanalın açılışından

1870 Haziranına Kadar

232 194.443 -

Temmuz 1870’den yılın sonuna kadar

263 248.039 955

1871’in başından Mayıs ortasına kadar

318 303.354 676

- 813 745.847 631

Bunların 678’i vapur, 46’sı yelkenli ve 89’u gemi idi800. Ayrıca bu gemilerin

mensup oldukları devletleri ortaya koyduğumuzda bölgenin uluslar arası ticaret

açısından önemi daha iyi anlaşılacaktır801;

796 Bir çift öküzle, bir günde sürülebilen toprak. Yani Osmanlı’daki çiftin karşılığıdır. Özellikle Mısır’da bulunan vakıflara ait toprakları ölçü olarak ifade eden bir birim. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, (Yay. Haz. Aydın Sami Güneyçal), 11. Baskı, Ankara, s. 254. 797 Kramers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, s. 260.798 BOA. A. AMD. 53-86, 18 Ca. 1271. 799 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 15-16. 800 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 26.801 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 27.

Tablo 14: Gemilerin Mensup Oldukları Devletler;

- Gemi Tonilata Küsür İngiliz 545 506.705 149

Fransız 101 116.865 503Avusturya 53 37.807 98

Mısır 46 32.847 -Osmanlı 33 22.467 22

İtalya 65 14.984 16Rus 5 4.104 29

İspanyol 4 1.514 -Amerika 3 4.067 73Belçika 2 2.200 -

Flemenk 3 313 -Danimarka 1 660 38

Portekiz 1 371 339Zengibar 1 881 25

Yunan 1 48 64- 813 745.887 631

Bu sayede Mısır toplumu ile uluslar arası toplum arasında mali bir bağ

oluşmuştur. 1850’lerde bankacılık faaliyetlerinde çok büyük bir gelişim oldu. 1877’de

sekiz banka, Paris ve Londra’da telgrafla değiş tokuş yapıyordu. 1880’de iki yabancı

ipotek bankası açıldı ve sonraki 30 yıl boyunca bu durum artarak devam etti802.

Tüm bu gelişmeler sonunda 1858’de büyük bir borçlanmaya doğru gidilmeye

başlandı. Yukarıda sözü edilen harcamaların bir kısmı devletin gelirlerinden, daha

büyük bir kısmı ise yabancılardan edinilen faiz karşılığı alınan borçlardan

karşılanmıştır803. Bu yüksek faizli borçlanmanın bir diğer sebebi ise valilerin gereksiz

harcamaları olmuştur. 1880’de çıkan Tasfiye Kanununa göre Mısır’ın borcu 98.377.000

sterlin olarak tespit edilmiştir804. Bu arada pamuk üretimi ve ihracatı artırılmıştır.

Amerikan sivil savaşının yol açtığı pamuk kıtlığı sırasında fiyatlar ve üretim yükseldi.

1860’ta 501.000 kantar olan pamuk üretimi 1865’te 2.140.000 kantardı.

Ancak daha sonra meydana gelen olumsuz gelişmeler üzerine zengin Mısırlılar

topraklarını satmışlar ve ancak hanedan ailesinden bazı kimseler yeni ziraat makineleri

802 Landes, Bankers and Pashas, s. 147. Ayrıca bkz. BOA. Y. A. RES. 161-26, 7 6. 1296. 803 BOA. A. AMD. 41-28, 16 S. 1269. 804 BOA. HR. TO. 57-66, 5 S. 1870.

ve yöntemler denemişlerdir805. Eğitimli Mısırlılar ise daha çok demiryolu ve sulama

hizmetlerinde çalışmaya başladılar.

Anlaşılacağı üzere 1820’lere kadar Mısır’da kendine yetme ekonomisi hakimdi,

ihraç malı çok az miktarda idi ve ekonomisi üzerinde önemli bir etkisi yoktu. 1820 ile

1840 tarihleri arasında ihracatı artırmak ve sanayileşmeyi hızlandırmak için bir takım

teşebbüslere girişildi. Ancak yukarıda bahsettiğimiz gibi bunun çok iyi politikalar

belirlenmeden yapılmış olması borçlanma ve Avrupa sermayesinin ülkeyi ele geçirmesi

sonucunu doğurmuştur806.

4. 2. Mısır’da Toprak Reformu ve Ziraat:

Mısır’ın zirai hayatında en önemli olay Nil Nehri’nde düzenli olarak meydana

gelen taşkınlardır. Mahsulün bereketli olması için az bir çaba sarf edilmesi yeterlidir ve

bu nedenle zirai uygulamalarda çok büyük değişiklikler olmamıştır. Yıl içerisinde, sözü

edilen taşkın gerçekleşmezse çiftçilerin kendi imkanları ile sulama yapmaları

gerekmekteydi807.

Bunun dışında 19. yüzyılda Mısır topraklarının büyük kısmı iltizam usulü ile

işlenmekteydi. Mültezimler toprakları açık yapılan müzayedelerde almaktaydılar.

Mültezimler köylüden aldıkları verginin miktarını yükseltirken kendisi de hükümete

vergi ödemekteydi. Bu vergiler yıllarca ödenmeye devam etti ve mültezimin varislerine

de aktarıldı. Böylece devlet kaynaklarının iltizamına dayanan bir zenginler sınıfı doğdu.

Toprak iki kısma bölünmüştü. Biri doğrudan mültezim için işlenen ki buna vasiya

denilmekteydi, diğeri ise mültezime vergi ödeyen köylüler tarafından işlenen ve ardü’l-

fellah denen köy toprakları idi. Köylüler hiçbir yasal hakka sahip olmamakla birlikte

vergilerini ödedikleri sürece toprağı işleme ve mirasçılarına aktarma hakkına

sahiptiler808.

805 Patrick O’brien, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt: 1821-1962”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from The Ottoman Conquest to The United Srap Republic, (Edit. P.M. Holt), London, Oxford University Press, New York-Toronto, 1968, s. 162-195.806 Charles Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University of Chicago Press, Chicago and London, 1966, s. 359-380. 807 P. S. Girard, “Agricultural and Industrial Techniques in 1800”, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 375-380. 808 Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, s. 33-41

Bir başka mülk edinme yöntemi ise kişilerin dini ve hayır kurumlarına

bağlılıkları sayesinde gerçekleşmekteydi. Yani vakıflar yoluyla mülk ediniyorlardı. Bu

tip kurumlar oluşturanlar aylık gelir elde edebilmekte ve bunu torunlarına

aktarabilmekteydiler. Böylece miri kaynaklar vakıflar yoluyla, özel şahısların

mülkiyetine oradan da nesilden nesile geçebilmekteydi.

Fransa’nın 1801’de geri çekilmesi ile Osmanlılar tekrar Mısır’a girdiklerinde,

III. Selim’in reformist fikirlerini toprağın işlenmesi ve mülkiyeti konusunda da

uygulamak istemişlerdir. Fakat Mısır’da toprak mülkiyeti ile ilgili reformun

gerçekleşmesi Mehmet Ali döneminde olmuştur809.

1806 ile 1814 arasında bu konuda peş peşe yenilikler yapıldı. İltizam usulü

kaldırıldı ve vakıf mallarının büyük bir kısmı müsadere edildi. Mehmet Ali’nin

reformlarının dayandığı birkaç hedef vardı. Bunlar;

a) geliri yükseltmek,

b) çoğunu Memluk soylularının oluşturduğu mültezimlerin gücünü kırmak,

c) toprağın daha verimli kullanılmasını sağlamaktı.

Öncelikle Memluklara ait topraklar yeni bir paylaşım öncesinde devletleştirildi.

Mehmet Ali Paşa ve yardımcıları 1809’da mültezimlerin gelirlerinin yarısına el

koydukları gibi cami ve hayır kurumlarına vakfedilmiş topraklar için de vergi getirildi.

Bu yeni durumdan köy ve kasabalarda bulunanlar haberdar edildiği gibi kaşif isimli

memurlar da cami ya da hayır kurumlarına ait olan rizakları tespit etmek üzere

görevlendirildiler. Toprak sahiplerinin tapu senetlerini merkezi hükümet görevlilerine

gösterilmek üzere 40 gün içerisinde hazırlamaları emri verildi. Fransa Mısır’ı işgal

ettiğinde sözü edilen hayır kurumlarına dokunmamıştır. Ancak 1801’de Vezir Yusuf

Paşa’nın bölgeye gelişinden kısa bir süre sonra burada bulunan Şerif Paşa,

mültezimlerin hükümete vergi ödemelerini emretmişti. Bahanesi ise Fransa’nın işgali

nedeniyle Mısır’ın bir savaş bölgesi durumuna gelmiş olması ve dolayısıyla bütün

809 Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, Ankara, 2006,s. 190.

toprakların devletin malı olduğu idi. 1812’de Mehmet Ali’nin oğlu İbrahim Bey, Yukarı

Mısır’a gittiğinde işlenen alanları tespit ettirmiş ve her fedan için 7 riyal vergi

koymuştur810.

Yukarı Mısır’da yapılan bu incelemenin gerçek sebebi, bölgede yerleşmiş olan

Memluk beylerinin nüfuzu kırmaktı. Nitekim İbrahim onları Said’den kovmak için bir

askeri birliğin başında gönderilmiş ve kırsal kesimi temizlemiştir. Ayrıca Yukarı

Mısır’daki rizka topraklarına el koymuştur. Böylece 1811’de Mehmet Ali, Mısır’da

itirazsız bir şekilde kendi otoritesini kurmayı başarmıştır. Bunu sadece politik

rakiplerini yok ederek değil aynı zamanda ziraat üzerinde gerçek bir kontrol sağlayarak

ve devletle fellahlar arasında bulunan Memluk Beyleri, mültezimler, köy şeyhleri ya da

din adamları gibi aracıları yok ederek gerçekleştirmiştir. Bu durum aynı zamanda

Mehmet Ali’ye önemli bir servet biriktirme imkanı vermiş 1805-12 arasında Paşa, yıllık

geliri yaklaşık üç kat artırmıştır811.

Yapılan incelemeler sonunda Yukarı ve Aşağı Mısır’da belirlenmiş olan vakıf

toprakların toplam miktarı 600.000 feddandı. Ancak cami rizaklarının belirlenen vergi

oranının yarısını ödemesi kararlaştırılmıştır. Rizak varisleri bu durumdan çok rahatsız

olmuşlar ve Paşa ile konuşması için köy şeyhlerine müracaat etmişlerdir. Paşa’ya

camilerin mahvolacağını söyleyen köy şeyhleri ve vakıf sahiplerine karşılık İbrahim

kendisine gelişen, büyüyen camileri göstermelerini istemiş ve eğer düzenlemelerden

memnun olmayan ve camileri geliştireceğini iddia eden biri varsa ortaya çıkmasını

istemiştir. Üstelik kendisine her türlü yardımı yapacağını vaat etmiştir bu durumda

protestocular evlerine geri dönmüşlerdir. Böylece Mehmet Ali, bütün iltizamları

müsadere etmiştir812.

Mehmet Ali Paşa’nın toprak reformu yapmasındaki bir diğer etken daha önce

ifade ettiğimiz gibi Memluk Prenslerine ait topraklardı. Memluk Prensleri Kahire’yi

terk ettikten sonra Yukarı Mısır’a gitmişler ancak burada takip edilerek öldürülmüşlerdi

810 Abd al-Rahim A. Abd al-Rahim, “Land Tenure in Egypt and Its Social Effects on Egyptian Society: 1798-1813”, Land Tenure and Social Transformation in The Middle East, (Edit. Tharif Khalidi), American University of Beirut, 1982-1984, s. 237-249.811 Fahmy, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805-1848”, The Cambridge History of Egypt, Vol. 2, s. 149.812 G üler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği, s. 35.

ve toprakları Mehmet Ali’ye kalmıştı. El-Mazbut olarak isimlendirilen bu toprakları

Mehmet Ali ya yasal bir çözüm üreterek ya da illegal yöntemlerle elde etmesi

gerekmekteydi. Yukarı ve Aşağı Mısır’da bulunan yerel mültezimlere ait topraklar için

farklı bir uygulama yapıldı. Toprak sahibi bulunan kişi eğer mülkiyetinin devam

etmesini isterse, vergi borcu olmadığını ispatlaması durumunda ya mülkiyetinin devam

etmesine izin verilmekte ya da belli bir tazminat ödemesi gerekmekteydi. Ancak

Mehmet Ali bu konuda yavaş davranmış ve hak sahipleri, faiz ödemeyi kabul etmek ve

toprağın asıl sahibinin Paşa olduğunu kabul etmek şartı ile küçük miktarlarda toprak

sahipliklerini devam ettirebilmişlerdir813.

Bunlar gerçekleştirildikten sonra toprak yeni feddan birimine göre düzenlendi ve

vergi her fedan başına alınan vergi, toprağın kalitesi ve bölgenin doğal şartlarına göre,

15, 14, 12 ya da 11 ile 10 riyal arasında değişmiştir. Böylece muazzam bir büyüme

meydana gelmiştir. Başka bir ifade ile, köy üzerinden vergilendirme yerine, “fedan-

çiftlik” üzerinden vergilendirme usulüne geçilmiştir. Böylece gelirler artmıştır. Şöyle ki,

eskiden 1. 000 riyal vergi ödeyen köyden elde edilen gelir 10.000 ile 100.000 riyal

arasında değişir hale gelmiştir. Paşa’nın kethüdası İbrahim Ağa ve Şeyh Ahmet Yusuf

gelirleri artırmış olmaları sebebiyle ödüllendirildiler814.

19. yüzyılın ikinci yarısında kabile şefleri, kentli eşraf, tüccar, büyük bürokratlar

ve yönetici aileler toprak sahibi haline geldiler. Özel mülkiyet, 15 Ağustos 1858’de Said

Paşa zamanında yayınlanan bir toprak yasası ile yasallık kazandı. Bu ise 1858 tarihli

Arazi Kanunnamesi’nin Mısır’da uygulanması demekti. Bu yasa ile toprak mülkiyeti

babadan oğla geçer hale geldi. Hidiv İsmail zamanında, 30 Ağustos 1871’de çıkarılan

yasa ile toprak belirli bir ödeme karşılığında, daha önce belli bir vergi ödeme koşuluyla

bu toprakları kullananların oldu815.

Cami, çeşme, kütüphane yapımı ve bakımı ile uğraşan hayır kurumlarının yani

vakıfların, büyük bir kısmı hükümet tarafından ele geçirildi ve kalanlar ise küçültüldü.

Bu arta kalan kısımlar da gerçek varisleri adına kaydedilmiştir. Mirasçı şayet yeterli bir

813 Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Harvard University Pres, Cambridge, Massachusetts, 1961, s. 61-70.814 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 383.815 Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği, s. 35.

unvana sahipse ya da bu yeni dönem içerisinde bir tapu senedi elde etmişse toprağın

kira bedelinin yarısı kendi adına yarısı hükümet adına kaydedilmekteydi. Bu rizak

işlemlerini gerçekleştirmek için bir kurum oluşturuldu. Bu kurumda, toprak ve vakıf

sahipleri ile mirasçılarının tapu senetleri yenilenecek ve kütüklere kaydedilecekti.

Ancak bunun kötü bir sonucu olmuştur ki görevliler tapu senetlerini hak sahiplerinden

rüşvet almadıkça çıkarmamaya başlamışlardır816.

Yukarıda anlatılanlardan, Mehmet Ali Paşa’nın zirai alanda ciddi bir tekel

uygulaması başlattığı anlaşılmaktadır. Bu uygulama sonucunda alım ve satım

fiyatlarında bir sıçrama meydana gelmiş ve hükümetin elde ettiği kâr oranı

yükselmiştir817;

Tablo 15: Mehmet Ali Paşa Dönemi’nde Zirai Ürünlerden Elde Edilen Kâr;

Ürün Satış FiyatıErdeb818 Başına

Kuruş

Alım FiyatıErdeb Başına Kuruş

Kâr (Sterlin)

Buğday 30 50 50. 000Fasulye 20 30 30. 000Mısır 20 32 3. 600

Bezelye 20 27 1. 750

Ürünlerin yerel fiyatları ile ihraç fiyatları arasındaki farkı şu şekilde

gösterebiliriz819;

Tablo 16: İhraç Fiyatları ile Yerel Fiyatlar Arasındaki Fark;

Ürün Birim Satış Fiyatı Kuruş

Yerel Tüketim Alım Fiyatı

İhraç Alım Fiyatı

Buğday Erdeb 27 56 90Mısır Erdeb 16 27 61Pirinç Dariba 60 … 247-270Şeker Kantar 41 … 150Keten Kantar 74 … 180

816 Abdul Rahman el-Jabarti, “The Revolution in Land Tenure, 1801-1815”, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 380-384. 817 Tablo için bkz. Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 384. 818 Arap şehirlerinde kullanılan ve İstanbul kilesiyle dokuz kileyi karşılayan büyük bir ölçek. 1 İstanbul Kilesi 20 Okka = 25,6 kg. buna göre İrdeb; 230,4 kg.’dır. Bkz. Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, s. 227. 819 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 385.

Toprağın işlenmesi için en önemli unsur sudur ve Nil Vadisinin dışında kaln

yerlerde su ihtiyacını karşılamak için kuyular açılmıştır. Kana ile Kuseyr arasında

bulunan 8 adet kuyudan 4’ü iyi durumda idi. Hükümetin zirai üretim konusunda izlediği

politika, üretilecek miktarın ve fiyatının belirlenmesi konusunda ön ayak olmak

şeklinde idi820.

Bu şekilde işlenen toprağın gelirinin büyük bir kısmı devletin eline geçmekte ve

fellahlar hükümetin emrinde çalışan işçi konumuna düşmekteydi. Bu nedenle pek çok

fellah, toprağını terk etmiştir. Terk etmeyen çiftçiler ise toprağı işleyemeyecek kadar

fakir düştüğünde devlet, onlara varlıklarını sürdürmelerine yetecek kadar ücret ödemiş

ve tohum alacakları parayı vermiştir821.

Mısır zirai üretiminin en önemli unsuru pamuktur. Pamuk üretiminde görülen

artışın sebeplerinden biri, yabancı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesidir. Fellahlar pamuk

üretimini kendi istekleri ile değil neredeyse tamamen Paşa’nın müdahalesi ile

yapmışlardır. Bunun sebeplerinden biri pamuk için hükümet tarafından fiyat

belirleniyor olması ve kârın Paşa tarafından üreticiye ödeniyor olması idi. İsteksizliğe

yol açan bir başka etken ise diğer ürünlerden yılda iki ya da üç kere hasat yapılırken

pamuk için yılda sadece bir kere ürün alınabilmesiydi. Aynı zamanda Paşa, fellahların

durumunu iyileştirmek için hiçbir şey yapmamıştır ve hasattan hemen sonra verginin

ödenmesini istemiş, ürünün tamamına el koyulmuştur822.

Yukarı Mısır’da (Said), bir tarla işçisi için bir günlük ücret 20 ile 30, Aşağı

Mısır’da 30 ile 40 para arasında değişmektedir. Pamuk ekilen alanları Nil’in

taşkınlarından korumak için kanallar açıldı ve ekim alanları yükseltildi. Sular

çekildikten sonra Kasım ayında ekim yapılabilmesine rağmen pamuk Mart ve Nisan

aylarında ekilebilmekteydi. Pamuk üretimi nedeniyle buğday ve mısır üretimi oldukça

düşmüştür. Paşa’nın emirleri doğrultusunda yapılan düzenlemeler sonucunda her köyde

pamuk ekimine başlandı. Köylülerin bir kısmı pamuk üretimine direnmiş olmasına

rağmen Paşa’nın kuyular ve su dolapları ile yaptığı yardımlar sonucu pamuk ekimi

820 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 213.821 O’brien, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt: 1821-1962”, Political and Social Changes in Modern Egypt, s. 163-180.822 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 140.

köylere girdi. Paşa tarafından ödenen ilk ücret 175 kuruştu. Ancak bu fiyatta indirime

gidilmesi ile pamuk üretiminde ihmal artmıştır. Miri vergi Mısır’da kira olarak kabul

edilmektedir. Delta’da ve Aşağı Mısır’da bu kira daha yüksektir. 1833’te iki milyon

feddan miri sisteme tâbi idi823.

4. 3. Mehmet Ali Paşa’nın Ticari, Mali ve Endüstri Politikası:

Mehmet Ali Paşa’nın ziraatta olduğu gibi sanayileşmedeki politikası da aşama

aşama tekel uygulamasını gerçekleştirmekti. Fransız işgalinin sona ermesinden 3 yıl, 9

ay, 13 gün sonra Mehmet Ali Paşa yönetimi ele geçirmiştir. Bu sırada devlet geliri

sadece 158. 725 Sterlin ve gideri 135. 888 sterlindi. Kalan 22. 837 Sterlin İstanbul’a

gönderilmekteydi824.

Bu şartlar altında ele geçirmiş olduğu Mısır’ın, 19 yüzyılın başında sanayisi

ortaçağdan kalma tekniklere dayanmaktaydı. Çok sayıda atölye ve yüzlerce çalışan

bulunmaktaydı. Mehmet Ali bu konuda ilk olarak 1816-18 yılları arasında mevcut bütün

endüstrileri tekeline alma yoluna gitti ve üretilen malları sabit fiyatlarla satın alarak çok

büyük kârla sattı. Ancak ordusunun artan ihtiyaçları ve Mısır’ı güçlü bir ülke haline

getirme isteğinden hareketle 1818’den sonra modern sanayinin Mısır’da yerleşmesine

yönelik çalışmalarına başlamıştır. 1828’e gelindiğinde 30 adet pamuk dokuma ve

eğirme fabrikası vardı ve 1830’larda fabrikalarda yıllık pamuk ipliği üretimi yaklaşık

2500 ton ve kumaş üretimi 1.000.000 metre idi. Bunun dışında modern yün ve keten

fabrikaları açıldı. Şeker üretimi ise yılda 1.000 tonun üzerine çıktı. Bundan başka cam,

kağıt, deri, sülfirik asit ve diğer kimyasallarla ilgili fabrikalar açıldı. Yine 1830’lu

yıllarda İskenderiye’de 17 savaş gemisi ve 5 buharlı gemi bulunmaktaydı825.

Burada üzerinde durulması gereken üç husus bulunmaktadır. Birincisi;

zanaatkârların fabrikalarla rekabet edemeyerek iflas etmeleri, ikincisi; özel amaçlara

hizmet etmek üzere çok az sayıda fabrika açılmış olmasıdır ki bunlar daha çok pirinç

beyazlatma ile ilgili idi. Sonuncusu ise Mısır’ın komşu ülkelere özellikle tekstil

823 John Bowring, “Agriculture Under Muhammad Ali”, The Economic History of The Middle East, s. 384-388. 824 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.825 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 16.

alanında sanayi mallarını ihraç etmiş olmasıdır. Mehmet Ali’nin sanayi politikası elbette

ki genel ekonomi politikası ile ilgilidir. Onun ekonomi ile ilgili görüşleri, kıymetli

madenlere olan ilgisi, yerel üretimi ve ihracatı teşvik ve mümkün olduğunca ithalatı

sınırlandırmak ile açıklanabilir826.

Bu dönemde ilk sanayileşme teşebbüsü askeri alanda yapıldı. Mısır kendi

ordusuna silah üretmek için önce silah ithal etmeye başladı. İthal mallar yeni

fabrikalarda kopya edildi. Eski silahlar yeni tüfeklere, top, barut ve sayısı az olmayan

küçük silahlara çevrildi827.

Mehmet Ali’nin kıymetli madenlerin aranması konusunda gösterdiği aşırı ilginin

sebebi dolaşımdaki paranın kalitesini yükseltmek ve toplumda hızla gerçekleşen takas

usulünden para ekonomisine geçişe uyum sağlamaktı. Ancak kağıt paranın dolaşımının

daha hızlı olduğunu öğrenince kıymetli madenlerin Mısır’dan çıkmaması yönünde bir

politika belirlemiştir828. Başlangıçta Mehmet Ali ve taraftarları tüccar idiler fakat sanayi

ile tanışmışlar böylece zirai hammadde yetiştirerek kendilerine yetmek ve dışarıya altın

çıkmasını önlemek amacında olmuşlardır829.

Yine ülkede altın ve gümüş gibi değerli madenler dışında başka madenlerin de

bulunmasına önem vermiştir. Zira sanayileşme süreci ve inşaatlar için gereken malzeme

fahiş fiyatlarla dışarıdan alınmak zorunda idi. 1830 yılına gelindiğinde önemli bir

gelişme oldu. Mehmet Ali Paşa, Vadi-i Halfa ve İsna Bölgesi’nde demir cevheri

olduğunu öğrendi ve bu cevher, hurda demirle karıştırılarak top ve mermi yapımında

kullanıldı. Bunun ardından Paşa, aramaların devam edilmesine mühendisler

gözetiminde devam edilmesi emrini verdi. Böylece sözü edilen bölgeye Dalmas ve

Galloway isimli iki mühendis gönderilmiştir. 1831 yılında ise İsveçli Ganzira’ya Süveyş

Kıyılarında yaptığı demir araması için yardım edilmesi emrini verdi. Mehmet Ali’nin

madenciliğe olan ilgisi Mısır ile sınırlı değildi. Bu aramalarına Sudan ve Suriye de

dahildi. Hatta kimya bilgisine sahip olan yardımcılarını Kordufan’a maden aramak

üzere göndermek istedi. 1831 yılında ise elde ettiği bilgilere göre Kızıl Deniz üzerinde

826 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.827 Afaf Lütfi al-Sayit Marsot, A Short History of Modern Egypt, Cambridge University Pres, s. 55.828 BOA. A. MKT. MHM. 370-67, 11 Ş. 1283.829 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.

bulunan Musavva’nın 200 saat güneyinde bulunan Zeyla’da kurşun madeni

bulunmaktaydı. Bununla ilgili bir çalışma hemen başlattı ve bu madenin ithalini

önlemeye çalıştı830.

Mehmet Ali Paşa, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, en fazla içeride üretim

yapılması konusunda ve ithalatı mümkün olduğunca kısıtlama hassasiyetine sahipti.

Buradaki amacı, bir fes fabrikası kurulması ile ilgili söylediklerinden açıkça

anlaşılmaktadır; “halkın ve ordunun fes ihtiyacı, onu dışarıdan satın almayı zorunlu

hale getirmekte ve bu da yüklü meblağlara mal olmaktadır. Bu nedenle bir imalat

fabrikası kurmak zaruri görünmektedir. Bunun için gerekli makineler ithal edildi ve

onları çalıştıracak işçiler atandı”. Bir başka söyleminde ise ülkenin başlıca

ihtiyaçlarının özellikle de askeri ihtiyaçların ülkede kurulacak imalat fabrikaları

sayesinde karşılaması gerektiğini ifade etmiştir. Böylece halkın ve Mısır’ın

zenginliğinin giderek artacağına inanmaktadır. İthalatla ilgili getirdiği kısıtlamaya bir

örnek olarak Mısır’da kendirin bol miktarda bulunduğunu ileri sürerek iplik ithalatını

yasaklamıştır. Ayrıca İskenderiye cam fabrikasında cam üretilmeye başlamasından

itibaren Avrupa’dan cam getirilmesini yasaklamıştır. Cam fabrikası ürünlerini satma

konusunda bazı güçlüklerle karşılaşınca Mehmet Ali, İskenderiye Valisine cam

tüccarlarının ithalat yapmalarını engellemesini emretmiş ve resmi dairelerde

İskenderiye’de üretilen camın kullanılmasını emretmiştir831.

Sanayileşme açısından bir sonraki adım tekstil fabrikaları kurmak ve yerlilerin

yetiştirdiği pamuk, keten ve kumaşı kullanmak olmuştur. 1821’e kadar öncelikle pamuk

işlenmiştir. Üretimi ve ipek imalini genişletmek için Suriye ve Lübnan’dan ipek böceği

ve dut ağacı ithal edilmiş hatta yün üretimini geliştirmek için Hindistan’dan kaşmir

keçileri getirtilmiştir. Bu politikanın bir parçası olarak Mehmet Ali, kendi ülkesinde

üretilen elbiseleri giymekteydi ve halkının bunu örnek almasını istemekteydi. Bu elbette

bir idari koruma ve milli sanayiyi özendirme örneğidir. Mehmet Ali bu yönlü emirlerine

rağmen yabancı malı tercih eden görevlileri aşağılamıştır. Sanayileşmede ilerleme

gerçekleşince bu mallar için pazar bulmak gerekli hale gelmiştir832.

830 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 171.831 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 191.832 Afaf Lütfi, A Short History of Modern Egypt, s. 56.

Paşa’nın politikası sadece Mısır’da sanayinin gelişmesine yönelik değildi.

Bunun yanı sıra üretim yapılabilmesi için gerekli malzemenin de Mısır ve ona bağlı

bölgelerden elde edilmesini istemekteydi. Buna örnek olarak, fabrikalarda kullanılan

alkolün Mısır’da üretilmesini emretmiştir. Ancak istenilen standartlarda bu üretim

gerçekleşmeyince bu konuda ısrarcı davranmamıştır.

İlerleyen zaman içerisinde Mehmet Ali, sanayileşmenin iğ ya da dokuma tezgahı

gibi bir takım donanımlar ve tüketici malları üretilmedikçe ileri gitmeyeceğini fark

etmiştir. Bu nedenle yardımcılarının ülkede makine üretimini sağlamaları için

zorlamıştır. Paşa’nın tüm bu hareketlerinin amacı yerel üretimi geliştirmek ve üretime

yardımcı olacak yan sanayinin ülkede oluşmasını sağlamaktı833. Bütün bu çabalar ise,

Mehmet Ali’nin Mısır’da milli ve bağımsız bir ekonomi tesis etmek istediğini

göstermektedir. Yerli sanayinin geliştirilmesi, dışa bağımlılıktan kurtulmanın en önemli

hedefiydi.

Mehmet Ali’nin, özellikle geniş kullanım alanı olan pamuk ürünleri konusunda

kendine yetecek duruma gelmek için hiçbir çabadan kaçınmadığını görmekteyiz. Hatta

bu alanda üretimi artırarak mallarını Türkiye ve diğer Yakındoğu ülkelerine ihraç

etmeyi umut etmekteydi. Bunun için keten ve pamuklu kumaşların Avrupa’ya ihraç

edilmesi emrini verdi. Bu hareket tecrübe amaçlıydı. Sanayi ürünlerinin ihracını

Amerika’ya kadar ulaştırmak emelindeydi. Bu amaçla yardımcılarına, İskenderiye’de

bulunan Amerikan Konsolosu Gliddon ile görüşme yapmalarını ve Mısır ile Birleşik

Devletler arasında bir ticaret oluşmasını sağlamaları emrini vermiştir. Yapılan

görüşmelerde Konsolos, keten ve diğer tekstil ürünlerinin fiyatları ve nitelikleri

hakkında Amerika’ya bilgi vermelerini önermiştir. Paşa, bu konuda ayrıca bütün

limanlardaki temsilcilerin yardımlarını istedi ki bunlar arasında Fransa, İngiltere, Malta,

İzmir, Tunus, Venedik, Yemen ve Hindistan da vardı834. Vali, düşündüğü ihracatı

gerçekleştirmek maksadıyla farklı yöntemlere başvurdu. Şöyle ki ihracat yapacağı

ülkelerin gümrük resminden muaf tutulmalarını sağladı. Bu ise uluslar arası antlaşmaları

ihlal etmek anlamına gelmekteydi. Mehmet Ali Paşa’nın böyle yöntemlere

başvurmasının sebebi, ihracatın azalmasından endişe etmesiydi.

833 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 191-201.834 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.

Mehmet Ali, en gözde tüccarlarına, devlet fabrikalarının ürünlerini satın almaları

tekelini verdi ve aynı zamanda onların satış şartlarını onayladı. Bu tüccarlardan biri ile

yapılan bir antlaşma sonucu çıkarılan karara göre, bir yılda Mısır fabrikalarında üretilen

gri pamuklu kumaşın toplam tutarı 180.000 Mısır poundu olarak belirlenmiştir.

Mehmet Ali’nin gümrük ve sanayileşme politikası üzerine söylenebilecek son

söz, O’nun gümrük politikasını belirleme hususunda özgür olmadığıdır. Çünkü büyük

devletlerle Babıali arasında yapılmış olan antlaşmalar Mehmet Ali’yi sınırlandırmıştır.

1820 yılında Paşa’ya gönderilen bir emirde ithal malları üzerindeki gümrük vergisinin

yüzde üçü aşmaması istenmiştir. 1823’te Türkiye’den ithal edilen mallar üzerindeki

gümrük vergisi yüzde beş, diğer ülkelerden ithal malları üzerindeki gümrük vergisi ise

yüzde üçtü. Konsoloslar, büyük tüccarlar ve ithalatçıları için gerekli şartları oluşturmak

için çalışmışlardır. Buna karşılık gelişen sanayiyi yabancı rekabetinden korumak için

gümrük vergileri kullanılmıştır. Bunun dışında Paşa, gümrük vergisinden muaf olan

malları tekeline almıştır. Mehmet Ali tarafından oluşturulan ekonomik sistemde devlet

tekelinin önemi fark edildiğinde Babıâli, Mısır ekonomisinin kendisinden bağımsız

olarak gelişmesini engellemek, Paşa’yı zor durumda bırakmak için yabancı devletlere

bir takım gümrük ayrıcalıkları tanımış ve vergiden muafiyet sağlamıştır. Bununla

birlikte ithal malları üzerindeki düşük vergi, sanayileşme politikasına fazla bir zarar

vermemiştir. Ayrıca Paşa, İstanbul’da bulunan yöneticilerin kendisine kabul ettirmeye

çalıştıkları şartlardan yanındaki iktisatçılar ve ekonomi üzerindeki idari koruması

sayesinde kurtulabilmiştir. Böylece üretim ve ticaretin dizginlerini elinde tutmuştur.

Ayrıca fabrika ve daire yöneticilerinin yerli üretimi tercih etmeleri konusunda

diretmiştir835.

Mehmet Ali Paşa’nın hakimiyetinin son dönemlerinde deniz ulaşımının

ilerlemesi ve taşıma ücretlerinin düşmesi, ithalatın artmasına yol açmıştır. Mısır

endüstrisi, merkezi hükümetin uluslararası ticaret antlaşmalarına bağımlı olmasından

dolayı, gümrük korumasından mahrum bir halde bulunurken Avrupalı Devletler, kendi

gelişen sanayilerine özendirmek ve kendileri dışında gerçekleşecek ithalatı önlemek için

çalışmışlardır. Babıâli ise bu sırada Paşa’nın nüfuzunu azaltmak ve askeri gücünü kırma

umudu ile gelir getiren tekellerini yok etmeye gayret göstermiştir. Bu açıdan

835 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.

bakıldığında İngiltere’nin Babıâli’ye yardımcı olduğu görülecektir. Ancak İngiltere’nin

gerçek hedefi geniş Osmanlı topraklarında özgürce ticaret yapma imkanını elde etmek

ve sanayi ürünleri için emin piyasalar sağlamaktı. 1834’te Suriye’deki tekelleri kaldıran

bir ferman çıkarılması ile kampanya başladı ve İngiltere ile Babıâli arasında Balta

Limanı olarak bilinen ticaret antlaşması imzalandı. Osmanlı ile Mısır arasındaki gizli

rekabetten en çok faydalanan başta İngiltere olmak üzere Batılı Devletlerdir.

Bu antlaşma tekel sistemine öldürücü bir darbe vurmuştur. Zira İngilizler, Mısır

Valisi Mehmet Ali Paşa’nın bütün Mısır mahsulatına uyguladığı tekel sisteminden

şikayet etmekteydiler. Bu sistem daha önce sözünü ettiğimiz gibi 1830’dan sonra Girit

ve Suriye’de uygulanmaya başlamıştır. Özellikle Suriye ipeği üzerinde uygulanan Yed-i

Vahit, İngilizlerin diplomatik yoldan Babıâli ile temaslarının yoğunlaşmasına sebep

olmuştur. İngilizler, tekellerin kaldırılmasının aslında Osmanlı ahali ve reayasının

faydasına olduğuna Osmanlı Devleti’ni inandırmaya çalıştılar. Bu sistemin kalkmasının,

İngiliz tüccarları açısından bir yarar temin etmeyeceği, çünkü İngiliz tüccarının

reaya’dan satın alması ile Yed-i Vahit tüccarından satın alması arasında hiçbir fark

olmadığını vurgulamışlardır836. Aslında İngiltere, Mehmet Ali Paşa’nın ordu ve

donanmasının dayandığı gelir kaynağının yed-i vahit sisteminden kaynaklandığını, bu

sistem kaldırıldığında Mısır’ın bu gelir kaynağından yoksun kalarak, ordu ve

donanmasının zayıflayacağını bilmekteydi837.

Paşa, önceleri eski politikasını devam ettirmeye çalışmışsa da 1840’tan sonra

bunun için gerekli olan yeterli güce ve otoriteye sahip olamamıştır ve ticari antlaşmaları

dikkate almak zorunda kalmıştır. Böylece Mısır’a serbest ticaret girmiştir838.

Mehmet Ali Paşa, sanayi yatırımları için gerekli sermayeyi çeşitli kaynakları

kullanarak artırmıştı. Bu kaynakların başlıca olanları şunlardı;

1. Ticaret ve tekellerden elde edilen kâr

836 Ahmed Abdel-Rahim Mustafa, “The Breakdown of the Monopoly System in Egypt after 1840”, Political and Social Change in Modern Egypt Historical Studies From The Ottoman Conquest to United Arab Republic, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford University Pres, New York-Toronto, 1968, s. 291-308. 837 Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, s. 36-37.838 Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, s. 208.

2. Vergiler, zorunlu borçlanmalar

3. Ayarı düşük para

İç ve dış ticarette uygulanan tekel, Mehmet Ali’ye çok büyük kâr getiren bir

kaynaktı. Bu sistem sayesinde ziraat mahsullerini düşük fiyatla almış ve dışarıya

satmıştır.

Köylüler üzerine yüklenen keyfi vergiler ve onları borçlandırmak usulü de

Mehmet Ali döneminin önemli gelir kaynaklarındandır. Hatta bu yöntem yüzünden

fakir düşen köylüler, el-Ezher ulemasına valiyi şikayet etmişlerdir. Bu vergilerden elde

edilen gelirler, orduya ve saray yapımına ayrılmıştır. Son günlerinde bu vergilerin kötü

sonuçlarını fark eden Paşa, vergilerin azaltılmasını istemiştir839.

Mehmet Ali döneminde para ve enflasyon hakkında birkaç şey söylemek

gerekmektedir. XIX. Yüzyılın başında Mısır’da bazı yabancı paralar dolaşımda idi. Bu

para çeşitliliği yaygın biçimde anarşiye ve dolandırıcılığa yol açmış ayrıca ticareti

engellemiştir. 1808’den beri Paşa, Mısır para sistemini düzenlemeyi ve darphaneyi

yenilemeyi düşünmekteydi. Bu nedenle fiyat kontrolü yoluna gidilmiş ve paranın, tespit

edilmiş değerini artıran ya da düşürenlere yönelik şiddetli cezalar getirmiştir. Ancak bu

tedbirler spekülatörler ve istifçilerin faaliyetlerini önlemekte yetersiz kalmıştır. Fiyat

kontrolünün kaçınılmaz sonucu ise malların piyasadan yok olması ve bugün karaborsa

tabir edilen şeyin gerçekleşmesi olmuştur. Bunun üzerine Vali, paraların değerini

değiştirmeye başlamıştır ve gerek altın gerek gümüş paraların değerini, diğer

madenlerle karıştırma yöntemiyle düşürerek parasal gelirini artırmaya teşebbüs etmiştir.

Döviz kurunu düşürmüştür. Ancak yine de paraların döviz kuru Mısır’da Suriye’den

daha yüksektir. Paşa, Suriye’ye her ay gönderdiği temsilcilerinden, yanlarında

götürdükleri bin kese (1 kese=500 Lurin), gümüş madeni parayı frankla değiştirmelerini

istemiştir. Bu gümüş paralar üç kat fazla bakırla karıştırılmışlardı ve bundan büyük bir

kâr elde etti. Ancak Mısır’da dolaşımda olan paranın niceliği, Paşa’nın yaptığı radikal

değişiklikler nedeniyle oldukça düşüktü. Buna bir de ordu ve sanayi için paraya duyulan

ihtiyacın artması eklenmiştir840. Sonuçta hazine senetlerinde tefeciler tarafından büyük

839 Cuno, The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower Egypt 1740-1858, s. 106-109.840 BOA. A. MKT. MHM., 372-76, 10 N. 1283.

oranda indirim yapıldı ve hükümet bu şekilde ücretleri ve maaşları ödemek zorunda

kaldı. Bundan daha kötü olan ise madeni para istifçiliği yapılmasıydı. Mısır’da ilkel

para sistemi henüz geçerliydi ve ödeme ya da kredi için bono gibi para yerine geçen

sistemler uygulanmamaktaydı. Bununla beraber Mısır’da sermeye transferini

kolaylaştıracak bir komisyoncu sınıfı da gelişmemişti ve enflasyon uzun bir süre daha

devam etti. Örneğin Thaler’nin değeri 1817’de 400 para iken 1820’de 560 paraya

yükseldi. Zaman ilerledikçe paranın içindeki kıymetli madenlerin oranı azaltıldı.

1833’te dolaşımda olan paranın değeri yüzyılın başında olanın beşte biridir841.

Mehmet Ali bu karışıklığa çare olması için yeni bir para birimi belirledi ve

yalnızca bunun kullanılması yönünde bir karar çıkardı ki, bu para biriminin değeri 20

kuruştu. Çeşitli Avrupa paraları için resmi bir değer tespit edildi ve bu değerini dışında

dolaşımları yasaklandı. Bu kararın amacı, bimetalizm yani çift değer ilkesini (hem altın

hem de gümüş sikke kullanma) benimsemiş ve altın ile gümüş arasındaki değişim

oranını 15.5. olarak belirlemiş olan ülkelerle aynı sistemi benimsemekti. Ancak

yaşanılan tecrübe sonucu bu sistemin Mısır’da uygulanmasının iyi sonuç vermediği

anlaşılmış ve sonunda altın, para standardı için tek değer kabul edildi842.

Çağdaş yazarlar parasal reformdan övgüyle bahsetmekle beraber Mehmet

Ali’nin emirleri ve seyyahların gözlemleri göstermektedir ki bu reformun çok az bir

etkisi olmuştur. Bunun yanı sıra Paşa’nın yakındığı konulardan biri de bazı devlet

hazinedarlarının dolandırıcılık yapmaları idi. Ayrıca hükümetin yaptığı geniş yatırımlar

da beraberinde enflasyonu getirmiştir. Paşa bu durumda ne pahasına olursa olsun

gerekli kaynakları bulmak zorunda kalmıştır. Daha fazla iç borçlanmaya gidememiş ve

politik karışıklık çıkması endişesi ile dış borçlanma yapmak istememiştir. Ancak

sonuçta kredi açan devletlere başvurmak zorunda kalmıştır843. Veraset ve Hidivlik

Fermanlarına göre, Mısır’da para basımı Sultan adına olacaktı. Ayrıca Mısır’da basılan

paraların, İstanbul’da basılan paranın ayar ve vezinlerine uyması şartı vardı. Yani Mısır,

merkezden bağımsız para basamayacaktı.

841 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.842 BOA. İ. DH. 38894-558, 05 Ş. 1283.843 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.

Mehmet Ali, XIX. Yüzyılın başlarında Mısır’da mevcut şartların, hükümet

müdahalesini içeren bir politika izlemeyi zorunlu kıldığına dair inancında haklıydı. Zira

Mısır’da modern endüstri, devletin girişimi ile fabrikaların kurulması, işçilerin

eğitilmesi ve hammaddenin aranması sonrasında başladı. Mısır’a araştırma ve inceleme

için gelen görevliler ile yapılan görüşmelerde Mehmet Ali’nin bu müdahaleci tavrı haklı

görülmüştür. Ancak Adam Smith’in yeni fikirlerini benimseyenler tarafından İngiltere

ve Fransa’da bu iddia kabul görmemiştir844.

Ancak Mehmet Ali bu müdahalesine sebep olarak, Mısırlıların işsizliğini ve

verimli çalışma konusundaki isteksizliklerini göstermekteydi. Zira Mısır işçisi sadece

kendini ve ailesini geçindirmeye yetecek kadar gelir elde etmeyi ve bu nispette

çalışmayı istemekteydi. Mehmet Ali ise onları bu tabiatlarından kurtararak sanayi

içerisinde çalışmaya alıştırmak istemekteydi. Hükümet tarafından kurulan sanayinin

sayı ve etkinliğinin giderek artmasının sebebi orduya, yerel mallarla yerel piyasada silah

ve cephane sağlamaktı. Kurumların çeşitliliğinin artması ile merkezi hükümetin idari ve

gözetim-denetleme problemleri de artmıştır ki bu problemler bireyci kapitalist

sistemlerde görülen problemlere benzemekteydi. Bu problemlere rağmen Mehmet Ali,

bütün üretimi denetlemeye çalışmıştır845.

Merkezi denetim altında hızlı bir şekilde gerçekleşen endüstriyel büyüme,

fabrikaların idaresinde pek çok karmaşaya sebep oldu. Pek çok şikayet vardı. Bu

düzensizlik elbette fabrikaların yeterli miktarda ve nitelikte kesintisiz üretim yapmasına

engel olmaktaydı. Fabrikalar sık sık üretimi kesmekteydi çünkü gerekli malzeme

düzenli olarak sağlanmamaktaydı. Bu ve buna benzer güçlükler çokça yaşanmaktaydı.

Bu nedenle dışarıdan makineler ve uzmanlar getirildi. Örneğin bir püskürteç Fransa’dan

ithal edildi. Özellikle cephanelik ve tekstil fabrikalarının çalışmalarının kesintiye

uğramasının sebepleri arasında yün ya da boya stoklarının tükenmesi gelmekteydi.

Çünkü gerekli materyallerin ulaşması henüz yeterince hızlı değildi. Ayrıca

fabrikalardan malların Kahire’de bulunan satış mağazalarına ya da İskenderiye’deki

ihraç depolarına ulaşmasının gecikmesi de nakliyede yaşanan yavaşlıktan 844 Adam Smith, İskoçyalı ekonomist ve filozoftur. Toprağın öneminden çok işgücünün üstünlüğüne inanmaktaydı. İşçi sınıfının üretimin artmasında etkili olacağını savunmaktaydı. İnsan emeğini servetin kaynağı olarak görmekte ve serbest piyasa ekonomisinin doğru yöntem olduğuna inanmaktaydı. Tekelleşmeye karşıt idi. 845 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.

kaynaklanmaktaydı846. Bu arada bütün fabrikalara kumaş stoklarını hemen nakil için

teknelere vermeleri emredildi. Bunun sebebi, tüccarların bu ürünleri nakit para ödeyerek

hemen almak istemeleri idi. Farklı ürünler arasında koordinasyon sağlanamadığından

bazı ürünler aşırı derecede imal edildi. Bu nedenle söz konusu malların üretilmesi

zaman zaman durduruldu847.

Bu merkezi denetimin gerçekleştirilmesi için izlenen bazı belli başlı yöntemler

vardı. Paşa, yöneticilerinden üretim için ihtiyaç duyulan malzemelerin ayrıntılı bir rapor

şeklinde hükümetine verilmesini istemiştir. Buna rağmen yöneticilerin bazıları Paşa’nın

direktiflerini ihmal ettiler. Bu nedenle fabrikaları gerekli malzemeyi bulma konusunda

sıkıntıya düştü. Fabrikalar arasında koordinasyonun sağlanması konusunda yaşanan

güçlükler ve merkezi idarenin bilgisizliği sonucu, temel ürünlerin büyük bir kısmı satın

alındı. Bu anlamda fabrikalar ile idare arasında bir benzerlik söz konusu idi. Zira her

ikisi de temel ürünlerin miktarını belirlemek için aynı yöntemi benimsemişlerdi. Temel

ürünlerin eksikliği, fabrikaları hemen yerel piyasadan söz konusu ürünleri satın almaya

mecbur bıraktı. Materyallerin sağlanmasında yaşanan gecikmenin bir diğer sebebi ise

yöneticilerin sayısının çok olmasıydı. Örneğin yün fabrikasının yöneticisi Cihadiye

Nazırı’na bağlı olmak zorunda idi ve o da ticaretle ilgili kurumlarla temas halinde

olmak durumundaydı ve bunlar sırasıyla Paşa’nın Avrupa’da bulunan temsilcilerinden

ihtiyaç duyulan malların gönderilmesini istemekteydiler. Bütün bu işlemler uzun zaman

almaktaydı ve fabrikalar bahsedilen dönemlerde ya çalışmayı durdurmakta ya da iç

piyasadan gerekli malzemeyi sağlama yoluna gitmekteydi848.

Mehmet Ali Paşa’nın ülkede üretime bu kadar önem vermesinin belli amaçları

vardı. Mehmet Ali, fabrika yöneticilerinin kendilerini korumaları için onlara çok önemli

olmayan idari meselelerde karar alma yetkisi ve otorite sağladı. Ancak bu teknik

konular için geçerli değildi. Hatta teknik konularda hiçbir bilgisi olmadığı halde bu

işlere karışan fes fabrikası yöneticisini sert bir şekilde uyarmıştır. Tüm olumsuzluklara

rağmen Paşa’nın yardımcıları fabrikalardan gelen raporların ışığında kararlar

vermişlerdir. Paşa böylece ürünlerin ortalama olarak iyi sonuçlar vermesi ilkesini

846 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282. 847 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, Cairo, 1952, c. XII, s. 40-51. 848 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, c. XII, s. 97-104.

benimsemiş ve fabrikalardan istenilen seviyede üretim yapılamamasının sebeplerini

rapor etmelerini istemiştir. Buna örnek olarak 1837 yılında Paşa’nın, Aşağı ve Yukarı

Mısır yöneticilerine, bölgelerinde bulunan fabrikaların 6. 745. 269 askeri ve sivil

üniforma üretmesi gerektiğini iletti. Ancak edindiği bilgilere göre üretilen üniforma

sayısı 1. 367. 150 idi. Bu nedenle üretimin hızlandırılması emrini verdi. Hedeflenen ile

gerçek üretim arasındaki büyük farkın sebebi uygulamadaki ihmallere yorulabilir849.

Daha önce değindiğimiz gibi ürünlerin kalitesi, fiyatları ve üretim yöntemleri

denetlenmekteydi. Mehmet Ali fabrika yöneticilerine gönderdiği mektuplarda malların

kalitesinin yükseltilmesini ve maliyetlerinin düşürülmesini istemiştir850.

4. 4. Mısır’da Ulaşım ve Taşıma Tekniklerinde Meydana Gelen Gelişmeler (1800-

1870):

Mısır, Ortadoğu ülkeleri arasında, ülkeyi boydan boya geçmeye elverişli su

yoluna sahip tek ülkeydi. Nil, erken zamanlardan beri ulaşımda olduğu kadar ekonomik

ve politik faaliyetlerde de önemli bir yere sahip olmuştur.

Ulaşımın ve taşımacılığın geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar iki hedefe

dayanmaktaydı: Birincisi, Mısır’ın dış ticaretini kolaylaştırmak ve ikincisi; Uzak Doğu

ve Avrupa arasındaki yol üzerinde iletişimi geliştirmekti.

İlk hedefe Mahmudiye Kanalı’nın yapılması ile ulaşıldı. Bu kanal sayesinde Nil,

İskenderiye Limanı ile birleşti ve ucuz olan suyolunun kullanılması ile Mısır’ın zirai

ürünlerini ihraç etmesi sağlandı. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi Mısır ziraatının

dolayısıyla iktisadının gelişmesinde, toprağın sulanması en önemli hususlardan biri idi.

Geçen asırlarda bu konu çok ihmal edilmişti. Mehmet Ali bu konu üzerinde çok

çalışmıştır. yeni kanallar tanzim etmek ve açmak için binlerce kişi feda edilmiştir. İşte

sözünü ettiğimiz Mahmudiye Kanalı en meşhur olanlardan biridir. Bu kanal,

İskenderiye’den Nil’in Reşit koluna gitmektedir. Ayrıca Mehmet Ali Paşa zamanında

ilk defa olarak, içlerinde bütün sene su bulunan kanallar vasıtasıyla bir daimi sulama

849 Ali al-Giritli, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, c. XII, s. 141-150.850 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 389-403.

usulü yerleştirilmiştir. Suyun dağıtılması işi için bu işe mahsus memurlar

görevlendirmiştir851.

Bunun dışında yine bu yolla kömür, odun, makine ve diğer ağır eşyaların ithalatı

da daha ucuz hale geldi. Daha sonra demiryollarının gelişmesi ve ek kollar yapılması

üzerine demiryolları suyolu ile rekabet eder hale geldi.

İkinci hedefi gerçekleştirmek için ise ilk olarak Kahire-Süveyş yolunun

geliştirilmesine başlandı. Böylece Mısır, Akdeniz ve Kızıl Deniz’e Nil yolu ile

bağlandıktan sonra İskenderiye-Kahire, Kahire-Süveyş Demiryolları inşa edildi. Ayrıca

Süveyş Kanalı’nın inşası ve son olarak Avrupa ve Hindistan’a deniz altından geçen

telgraf hatlarının yapımı başarıldı. Bu gelişmeler Mısır’a Avrupa ve Amerika’dakine

benzer bir taşımacılık sistemi kazandırmıştır852.

19. yüzyılın ilk yarısı boyunca hükümet, Nil üzerindeki suyolları, kanallar ve

havuzların güçlendirilmesi için büyük çaba sarf etti. Sözü edilenler hem sulama hem de

ulaşım alanında önem arz etmekteydi. Çalışmaların sonucu olarak yollar daha geniş bir

trafiğe elverişli hale gelmiştir.

Mehmet Ali Paşa döneminde uygulanan düzenlemeler sayesinde yollar

haydutların saldırılarına karşı güvenli hale getirilmiştir. Onun döneminde anayollar

arasında özel önem verilenler Kana-Kuseyr ve Kahire-Süveyş yolları idi. İlk önce kana-

Kuseyr arasındaki yol üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı. Zira bu yol, İngiltere ile

Hindistan arasında mal, posta, yolcu ve görevlilerin gönderildiği Doğu Hindistan Şirketi

(East Indian Company) tarafından kullanılmaktaydı yani bu yol bir nevi ticaret

kervanlarının geçiş yolu idi. Mısır kervan yollarını Yukarı Mısır, Aşağı Mısır ve Orta

Mısır için ayrı ayrı ifade etmek mümkündür. Yukarı Mısır kervan yolları; Kuseyr-Kana,

Vâhât Yolu ki bu yol Libya Çölü’nden İsna ve Asyut’a ulaşırdı, Kana’dan

Kuzeydoğu’ya giden kervan yolu. Orta Mısır’dan geçen kervan yolları; Minya-Vâhât,

851 J. H. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, İstanbul, 1978, s. 260.852 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

Beni Suveyf-Fayyum yollarıdır. Aşağı Mısır’dan geçen kervan yolları ise şöyledir;

Kahire-Süveyş, Kahire-Belbis, İsmailiye-Port Said853.

Kahire-Süveyş yolu ise daha kısa olmasına rağmen daha az sıklıkta

kullanılmaktaydı. Bunun sebebi ise bu yolun yıl boyunca Kızıl Deniz’den gelen güçlü

kuzey rüzgarlarının etkisinde olmasıydı. Böylece yol gemi seyahatine elverişli

olamamaktaydı. Fakat 1834’te bu durum değişmiş ve Doğu Hindistan Şirketinin

gemileri Süveyş ve Bombay arasında gidip gelmeye başladılar. Artık gemiler

yelkenlerini, Süveyş’e gitmek için rüzgara karşı açmışlardır. Bu ise Kahire’ye doğru

mal ve yolcu akışını artırmıştır854.

Bundan dolayı Hükümet, Kahire-Süveyş yolu ile ilgilenmeye başladı ve

güvenliği sağlayacak ve deve kervanlarının hareketini kolaylaştıracak tedbirlere

başvurdu. Bu ise Süveyş’te kömür fiyatlarının düşmesi sonucunu doğurdu. 1834’te

Kahire’den Süveyş’e bir demir yolu inşa edilmesi projesi öne sürüldü. Bu projenin

amacı kervan yolculuğunun güçlüklerinden kurtulmaktı ancak gerçekleştirilmedi.

1837’de, Süveyş yolunun kullanımı için Kahire’de ulaşımdan sorumlu bir kurum

oluşturuldu ki bunun gözetimi Doğu Hindistan Şirketine aitti855.

Şirket İskenderiye, Kahire ve Süveyş’te olmak üzere üç şube açtı ve aynı yıl

içerisinde Mehmet Ali Paşa, şirkete on yıllık bir süre için, Kahire-Süveyş yolu boyunca

istasyonlar kurma hakkı verdi. Ayrıca Kahire’den Süveyş’e giden yol tekerlekli araç

trafiğine uygun hale getirildi ve iki yerleşim arasında telgraf kullanılmasına yarayacak

16 kule inşasını gerçekleştirdi. 10 mil aralıklarla istasyonlar inşa edildi ve artık yolcular

at arabaları ile yolculuk yapabilmekteydiler.

1841-1842 yıllarında Mehmet Ali, Yarımada ve Doğu Şirketlerine (Peninsular

Company, Oriental Company) Reşit’te iki vapur inşa etmeleri ve Mahmudiye Kanalı

üzerinde buhar römorkları yapmalarına izin verdi. Bu çalışmalar, Süveyş ile İskenderiye

arasındaki mesafeyi 3 güne indirmekteydi. Bununla beraber Mısır’da yabancı

853 Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. M. Öztürk, S. Özer), T.C. Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005, s. 15. 854 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, Cairo, 1957, s. 219-230. 855 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

nüfuzunun yaygınlaşmasından korkan Mehmet Ali, ulaşımdaki yabancı gözetimini yok

etmeye karar verdi. Bunun için 1844’te Ticaret dairesini kurdu. Bu daire, Mısır’a gelen

yolcu ve malların idaresinden sorumlu idi. Paşa ayrıca Reşit ve Mahmudiye Kanalı’nda

bulunan vapurları ve Kahire-Süveyş yolu üzerindeki istasyonların hisseleri ile bütün

tertibatı da satın almıştır856.

Süveyş yolundaki düzenlemeler Mısır’a doğru gerçekleşen transit ticareti olumlu

yönde artırdığı gibi yolcuların sayısı da 1840’ta 275 iken 1845’te 2. 300’e ve 1846’ta

3000’in üzerine çıkmıştır. Ümit Burnu üzerinden yelkenlilerle Londra’dan Bombay’a

yolculuk 4 ayı alırken Mısır üzerinden bu mesafe 40 güne inmiştir. Süveyş Yolu

üzerinde posta, yolcu ve mal akışında gerçekleşen bu başarılar üzerine İngiltere, Kahire

ve Süveyş arasında bir demiryolu inşa etme düşüncesini Paşa’ya iletmiş ancak Paşa

yine, Yabancı nüfuzunun yayılması endişesi ile bunu reddetmiştir. Aynı şekilde Fransa

ise Süveyş Berzahı üzerinde bir kanal kazmayı önermişse de yine aynı sebeplerle

reddedilmiştir.

19. yüzyılın başlarında kara ulaşımı yük hayvanlarına bağlıydı ancak Mehmet

Ali döneminde at arabaları ortaya çıkmıştır. Fakat bunların sayısı sınırlıydı ve sadece

vali ve ailesi, yüksek görevliler ve konsoloslar ile önemli Avrupalı tüccarlar

kullanabilmekteydi. 1840 yılında Kahire’de otuz adet binek arabası vardı

İskenderiye’de ise biraz daha fazla olması muhtemeldir. At arabaları ise Mehmet Ali

döneminde çok sayıda ithal edildi çünkü bu araçlar, fabrikalar için gerekli malzemeyi ve

Kahire etrafında bulunan toprak yığınlarını kaldırmada kullanılmaktaydı. Giderek bu

araçların kullanımı yaygınlaştı, hatta nakliyenin tek aracı haline geldi. Mısırlılar hızla at

arabalarını satın aldılar ve ürünlerini bununla taşıdılar. Yine de Mehmet Ali döneminde

Mısırlıların büyük kısmı yük hayvanları ile taşıma yapmaya devam etmişlerdir857.

I. Abbas döneminde (1849-1854), Kahire-Süveyş yolu asfaltlandı ve taşla

döşendi böylece arabaların hareketi kolaylaştırıldı. Bu dönemde artan yolcu, posta ve

mal akışı, demiryolu ya da bir kanal yapımını zorunlu hale getirmiştir. Gerçekten de

Sait Paşa döneminde (1854-1863), Kahire ve Süveyş arasında bir demiryolu yapımı

856Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415. 857 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

gerçekleştirilmiş ve Abbas döneminde başlatılmış olan İskenderiye-Kahire hattı

tamamlanmıştır858. Abbas Paşa daha çok anayolları haydutların baskınlarında korumak

için çalışmıştır. Sait Paşa, ülkenin yollarını asfaltlattı ki bu yollar Mahmudiye

Kanalı’nın etrafında olan ve 10 metre genişliğindeki yollardı. Ayrıca kanalda ulaşımın

daha sağlıklı bir şekilde yapılması için kanalın dibini temizletti. 1891’de Tevfik Paşa

zamanında ise köy ve kasabalar arasında ulaşımı kolaylaştırmak için yolların yapılması

yönünde bir karar çıkarılmıştır859.

19. yüzyılın başında Nil ve Kanallar üzerinde gemi ile dolaşmak korsanların

saldırısına sebep olmaktaydı. Bu nedenle suyolları ile ulaşım sekteye uğramaktaydı.

Fakat Mehmet Ali döneminde Mısır’da suyolu ulaşımının geliştirilmesine yönelik ilk

adım atıldı. İskenderiye ve Reşit kolları, Mahmudiye Kanalı’nın 1819’da inşasıyla

birleştirildi. Bu inşaatta 313. 000 kişi çalıştı. Bunlardan 12. 000’i, 10 ay süren çalışma

sırasında öldü. Bu kanal Mısır’ın Akdeniz’de bulunan en önemli limanı İskenderiye ile

başlıca suyolunu birbirine bağladı. Zira İskenderiye bir liman olarak Reşit ve

Dimyat’tan daha elverişli özelliklere sahipti. Böylece Mahmudiye Kanalı yabancı

ticaretini ve özellikle pamuk ziraatını artırdığı gibi Nil ve Kanallar ile Kahire’den

Süveyş’e giden karayollarında da hareketliliğe sebep oldu. Mahmudiye Kanalı’ndaki

bentler Nil’e gemilerin dışarıdan girmesini engellemekteydi. Ancak maliyetin yüksek

olması sebebiyle 1842’de bentler kaldırıldı860.

İçerde gemiciliğin ilerlemesi yönünde atılan bir adım da Nil ve seyahate elverişli

kanallar üzerinde yelkenlilerin sayısı artırıldı. Bu ise hem ticareti hem de ziraatı

geliştirmiştir. Fransız işgali döneminde bu gemilerin sayısı 1600 iken 1840’ta 3. 300’e

yükselmiştir. Hükümete ait olanların sayısı ise 800’dü. Tüm bunların dışında Mehmet

Ali, 1846’da Nil Gemicilik Şirketi’ni kurmuştur. Böylece tüm üretim alanlarında

görülen tekel sistemi kendini nehir taşımacılığında da göstermiştir ve tüm tekellerin

kaldırılması ile geçerliğini yitirmiştir.

Nil üzerinde buharlı gemicilik maliyetinin yüksek olması sebebiyle

gelişmemiştir. Bununla birlikte Mehmet Ali’nin vapuru vardı ve dönemi boyunca çeşitli

858 BOA. A. MKT. UM. 86-27, 1268.859 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, s. 235-240.860 Ahmad el-Hitta, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, s. 235-243.

buharlı gemiler varlığını sürdürdü. Gemilerin sayısının artması ve Nil ile taşımacılığa

elverişli kanalların yapımı, Mahmudiye, Bahr-i Muis, Bahr-i Şibin gibi, zirai üretim ve

yolcu taşımacılığı açısından olumlu olmuştur. Su taşımacılığının gelişmesi zirai ve ticari

ilerlemeye yardımcı olmuştur. Şöyle ki, pamuk ve diğer ihraç malı zirai ürünlerin

İskenderiye’ye ulaşması kolaylaşmıştır. İç ulaşım maliyetinin düşmüş olması nedeniyle

ithal mallarının fiyatları düşmüş, ihracattan elde edilen gelir artmıştır. Gemi

yolculuklarını kolaylaştıran sebeplerden biri de yılın altı ayı boyunca akıntıya karşı esen

kuzey rüzgarları idi. Ancak rüzgarların şiddeti yeterince güçlü olmadığı zamanlarda

Mahmudiye Kanalı’na demirleyen gemiler atlar tarafından çekilmekteydi. Yani Nil

üzerinde gemicilik yapanlar çocukluklarından itibaren hava koşullarından kaynaklanan

sıkıntılar konusunda deneyimli idiler ve bu tür güçlükleri kolaylıkla aşacak dirence ve

ustalığa sahiptiler. Elbette bu gibi durumlar Mehmet Ali zamanında geçerli idi861.

Abbas döneminde, Mısır’da su taşımacılığını geliştirecek düzenlemeler

yapılmıştır. Sait Paşa döneminde Mahmudiye Kanalı’nın dibinin temizlendiğini daha

önce söylemiştik. Bu çalışmanın yapılmasının sebebi, kanalın dibinde oluşan çökeltinin

gemicilik yapmaya engel oluşturmasıydı. Bu çalışma, 22 günde tamamlanmıştır ve 115.

000 köylü çalıştırılmıştır. Sözü edilen kanalın boyu 80 km. den fazladır. Ayrıca yine bu

dönemde Reşit ve Akdeniz’de bulunan kollar üzerinde yeni kanallar da açılmıştır ve bu

dönemin önemli gelişmelerinden biri de 1854 yılında Mısır Gemicilik Şirketinin

kurulmuş olmasıdır. Bu şirket 15 yıl süre ile Nil üzerinde ticari mal ve yolcu taşıma

ayrıcalığına sahipti. Nil üzerinde, Mahmudiye Kanalı yoluyla mal taşıyan yelkenliler

İskenderiye’den Kahire’ye 15 günde varırken vapur taşımacılığı ile bu mesafe 36 saate

düşmüştür. Ancak bu şirket ve sermayesinin büyük kısmı yabancılara aitti ve Mısırlı

tek üyesi Zülfikar Paşa idi. Zülfikar Paşa, Valiyi temsil etmekteydi ve Şirket ile

hükümet arasında bir takım anlaşmazlıklar bulunmaktaydı. Bu anlaşmazlık, gemilerin

Mısır Bayrağı altında yola çıkmaları şartı ile çözülmüştür. Bunun dışında Sait Paşa

döneminde, Bulak’ta bulunan tersanelerin boşaltılması nedeni ile hükümet, iç

taşımacılıkta kullanılan gemilerini kaybetmiştir862.

861 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.862 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

İsmail Paşa döneminde ise demiryolları Nil taşımacılığı ile rekabet edecek

boyutlara ulaşmış hatta trenler gemilerden daha süratli oldukları için Nil trafiğinin bir

kısmı demiryollarına kaymıştır. Yine de 1872 yılına gelindiğinde, Nil nehri üzerinde

düzenli bir şekilde taşıma hizmeti gören vapur sayısı 53, yelkenli gemi sayısı 9563’tü ve

bunların kapasitesi 117.286 irdeb idi. Bu sırada Hükümet, Aziziye Şirketi’ne Nil’de

yolcu taşıma tekelini verdi ve aynı dönemde Vadi-i Halfa’nın güneyi, gemilere engel

olan kayaların havaya uçurulması ile düzeltildi. Böylece hem gemicilerin rahat yolculuk

yapmaları sağlandı hem de Mısır ile Sudan arasındaki iletişim kolaylaştırıldı. Mehdi

isyanı sırasında Nil’de bulunan ve Hükümete ait olan gemilerin büyük bir kısmı yok

edildi kalanlar ise İngiliz firmalarınca satın alındı863.

Yukarıda değindiğimiz gibi, Mısır’da gemicilik kadar demiryolları da önemli bir

ulaşım ve taşımacılık öğesidir. Mısır’da demiryolu yapımına dair ilk proje Mehmet Ali

Paşa döneminde ileri sürülmüştür. Vali, 1834 yılında Kahire ile Süveyş arasında bir

demiryolu inşasına karar vermiştir. Bu kararın verilmesindeki sebep, bu iki önemli şehir

arasındaki haberleşmeyi geliştirmek ve deve kervanlarının çölü geçerken yaşadığı

güçlükleri ortadan kaldırmaktı. Bunun dışında Kahire-Süveyş yolu üzerinde yolcu ve

mal akışının artması ve bunu takiben Bombay ve Süveyş arasında vapurların

kullanılmasını sağlamaktı. İşte bu amaçları gerçekleştirmek üzere Mısır Hükümeti,

İngiliz bir mühendis olan Galloway’ı görevlendirdi ve derhal Mehmet Ali, mühendisi

İngiltere’ye rayları alması ve gerekli düzenlemeleri yapması için gönderdi. Fakat İngiliz

Hükümeti, proje için gerekli yardımı yapmayı reddetmiş bu nedenle Galloway, 1836’da

Londra’dan Mısır’a geri dönmüştür864. Mehmet Ali de daha sonra Fransız muhalefeti ve

Mısır bütçesine getireceği yük nedeniyle bu projeden vazgeçmiştir. Eğer uygulanmış

olsaydı, Avrupa dışında ilk demiryoluna sahip ülke Mısır olacaktı865.

Mehmet Ali, Mansura’da Delta’nın Batı ucundan doğuya uzanan bir demiryolu

projesi düşünmekteydi. Ayrıntılı planlar hazırlanması ve yol üzerinde keşif yapılmasına

rağmen bu proje de bir önceki projenin akıbetine uğramıştır. Yolcu ve mal trafiği söz

863 Landes, Bankers and Pashas, s. 128-147.864 Ali Akyıldız, Anka’nın Sonbaharı Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslar arası Sermaye,İstanbul, 2005, s. 42. 865 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

konusu yol üzerinde artınca İngiltere projeyi desteklemeye karar vermiştir ancak bu kez

Paşa, yabancı nüfuzunun ülkeye girmesi endişesinden dolayı reddetmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısına girerken Avrupa’dan Hindistan’a ve Uzak Doğu’ya

karayolu üzerinden gerçekleşen trafik akışının seviyesi, bir demiryolu ya da Kanal

inşasını zorunlu hale getirmiştir. İngiltere demiryolu yapımını desteklemeye karar

vermiştir. Çünkü bu devletin görüşüne göre kanal inşası, diğer emperyalist devletlerin

Kızıl Deniz ve Hindistan’a savaş gemilerini göndermelerini kolaylaştırır bu da İngiliz

menfaatlerine zarar verirdi. Fransa ise kanal yapımını desteklemiştir866.

Demiryolu projesi başarılı oldu çünkü Mısır’da bulunan İngiltere Konsolosu

Murray, I. Abbas üzerinde çok etkili idi ve Fransa’ya karşı İngiltere’nin projesi

gerçekleştirildi. Abbas Paşa, İskenderiye’den Kahire’ye bir demiryolu inşasını başlattı.

12 Temmuz 1851’de İngiliz bir mühendis olan Robert Stephenson ile bir antlaşma

imzaladı867. Bu proje, Osmanlı Devleti’ne danışılmadan yapılmıştı ve bu nedenle

demiryolu imtiyazına sahip olan İngiliz Şirketinden dolayı Osmanlı Devleti ile İngiltere

arasında bir kriz ortaya çıkmıştır868. Bu anlaşmazlık ile ilgili olarak Londra Sefiri

Kostaki Bey, Lord Parlmerston ile yaptığı görüşmeler hakkında Babıâli’ye bir tahrirat

göndermiştir. Burada; “… Mısır Valisi hazretleri yalnız imtiyaz-ı verâset ile valisi

olarak eyâlet zât-ı şevketmeâb-ı hazret-i Padişahinin olduğundan vali-i müşarünileyhin

bu yolu Devlet-i Aliye’nin emri olmaksızın hodbehod inşâya muktedir olmayacağı… bu

keyfiyet vali-i müşarünileyh cânibinden daimen istizan ile beraber çünkü böyle şeylerin

Memalik-i Saltanat-ı Seniye’de ecnebi kumpanyası marifetiyle yapdırılması adet

olmayub mesarifi haricden istikraza muhtac göründüğü halde ikrâzı olunacak akçe

Abbas Paşa Hazretlerinin zâtına verilmeyerek memlekete verileceği ve bu ise Eyalet-i

Mısriye’yi zor duruma koyacağı cihetle bu hudutlar Devlet-i Aliye tarafından hiçbir

vakitde tecviz olunamayacağından… Saltanat-ı Seniye bu davasından vazgeçmeyerek

bunun bir mesele-i azime olacağı bi’t-taraf tefhim olunub…” sözleriyle anlaşmazlığın

sebeplerini ortaya koymuştur869. Ayrıca İngiltere’nin bu konuda Mısır Valisi’ne destek

olmasının sebepleri ve Osmanlı’nın buna karşı en başta izlediği politika ise şu sözlerle

866 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.867 BOA. İ. HR. 4638-95, 02 Ca. 1269. 868 BOA. İ. MTZ. 05, 16-534,12 Ra. 1269, BOA. A. AMD. 31-37, 8 10. 1267. 869 BOA. İ. MTZ. 05, 14-464, 08 Ş. 1267.

açıklık kazanmaktadır; “… bu demiryolu maddesi öteden beri İngiltere’nin arzukerdesi

olduğu misüllü Bahr-i Süveyş’den Bahr-i Sefid’e bir cedvel açarak iki deryayı birbirine

karışdırmak ve bu suretle Hinduçin ticaretine bütün Avrupaluyu teşrik etmek maddesi

mukaddemlerde Prens Meternih’in Fransa Kralı sâbık Lui Filip ve ekser Avrupa

liderlerinin kabul ve tasdik etdirdiği bir mülahaza olub ve İngilizler bundan her nasıl

müctenib iseler diğer devletlerin dahi İngilterelünün menâfi-i mahsûsesini tahsil ve

tasri’ edecek bir şeyi bi’t-tabii istemedikleri muhtâc-ı beyân olmayıb her ne ise bu iki

nev’i tasviratın mukaddemlerde bahsi meydana çıkdıkca Devlet-i Aliye dahi kendi

usulüne tevafuk edebilecek suret-i pek çok defa düşünerek cedvel maddesinin mektun

edeceği mülahazatına göre demiryolu bundan ehven görünüb fakat bu dahi yalnız

İngiltere’nin menfaat-i mahsusesine bir hidmet demek olacağı cihetle bunu dahi şöylece

durup dururken Devlet-i Aliye’nin iltizam etmesi lazım gelmeyeceğinden bunun ikisinin

dahi men’ine çalışılmak iktiza edeceği ve şu kadar orada her ne vakt bir şey

yapılmaklığa mecburiyet hâsıl olur ise ecnebi yed’ine geçirilmemek üzere demiryolunun

tercihi münasib olacağı tâ Mehmet Ali Paşa merhûmun zamanına gitmekde daima

zihinlerde dolaşmakda olduğu halde bundan mukaddem Abbas Paşa Hazretlerinin

böyle bir niyeti de bulunduğu iştilib…”870.

Bu anlaşmazlık daha sonra çözüme kavuşturulmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz

antlaşma, planların hazırlanması ve 56.000 Sterlin ücret karşılığında inşaatın denetimi

içindi. İskenderiye’den Kafr-el Zayyat’a giden hat 112 km. uzunluğunda idi ve

Abbas’ın hakimiyeti devam ederken, 1853’te tamamlandı. Kafr-el Zayyat’tan Kahire’ye

giden yol ise Sait Paşa döneminde, 1856’da açıldı871. İskenderiye-Kahire demiryolu

hattı böylece Afrika’da ve Doğu’da yapılmış olan ilk demiryolu olmuştur.

Yine Sait Paşa döneminde Kahire’den Süveyş’e giden bir hat inşa edilmiş ve

1858’de ulaşıma açılmıştır. Böylece İskenderiye ve Süveyş arasında bir demiryolu bağı

oluşmuştur. Bunun ise doğal sonucu, doğu-batı yönleri arasında yolcu, posta ve mal

akışının artması ile Hükümet gelirlerinin yükselmesidir. Bunun dışında demiryolları,

Kahire-Süveyş yolu üzerindeki binek hayvanlarının ve İskenderiye-Kahire suyolunda

870 BOA. İ. MTZ. 05, 14-473, 21 L. 1267. 871 Akyıldız, Anka’nın Sonbaharı, s. 42. Ayrıca Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında sözünü ettiğimiz krizin ayrıntıları için bkz. Helen Anne B. Rivlin, “The Railway Question in the Ottoman-Egyptian Crisis of 1850-1852”, The Middle East Journal, XV/4, Autumn 1961, s. 365-388.

ulaşımı sağlayan gemilerin yerini almış böylece seyahat edenler de konfora

kavuşmuşlardır872.

Sait Paşa döneminde bu iki hattın dışında inşa edilen demiryolu hatları şunlardır;

- Tanta - el-Mahalla, el-Kubra-Samannud

- Benha-Mit Birah

- Benha-Zekazik

Bu dönemde Mısır’da inşa edilmiş olan demiryollarının toplam uzunluğu 336

km. idi. İsmail Paşa döneminde yapılan hatlar ise şunlardır;

- Tanta-Mahallat Ruh

- Benha-Zekazik

- Baraj-Kalyub

- Baraj-Zekazik

- Zekazik-Mansure

- Zekazik-İsmailiye

- Disuk-Zifta

- Tanta-Şeybin el-Kum

- Talha-Samannud

- Ebu Kebir-Salihiye

- Mansure-Dimyat

- İsmailiye-Süveyş

- İskenderiye-Reşit

- İskenderiye-Seydi Gabir

- el-Mamure-Ebu Hîr

- Kallin-Kafrü’l-Şeyh

- Bulak-Barud

- Bulak-Asyut

- el-Vaste-Ebu Kisah

872 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

Bu hatların toplam uzunluğu, Kahire-İskenderiye hattı da dahil olmak üzere

1189 km. dir.

Aşağıda yönlerini belirttiğimiz hatlar da İsmail Paşa döneminde yapılmıştır;

1. Kahire-Saray el Kubba

2. Kahire İstasyonu Abbasiya-Hilvan

3. Vadi-i Halfa güneyinden uzanan 57 km. lik bir hat.

Böylece İsmail Paşa döneminde önemli şehirler bir demiryolu ağına sahip

olmuşlardır.

İsmail Paşa döneminde görülen bu demiryolu genişlemesi, sosyal ve ekonomik

ilerlemeyi etkilediği gibi pamuğun ihracatını da daha hızlı bir hale getirmiştir. Ancak

1869 yılında Süveyş Kanalı’nın ulaşıma açılması ile doğu ile batı arasındaki her türlü

trafik yön değiştirmiş bu nedenle Mısır Hükümeti, transit ticaretten elde ettiği geliri

yitirmiştir. Demiryollarının Kanal açılmadan önce transit ticaretten elde ettiği yıllık kâr

750. 000 sterlindi. 1869’da Kahire-Süveyş hattı, Kanalın ve Kahire-İsmailiye-Süveyş

demiryolunun açılması ile durdu873.

Tevfik Paşa döneminde Benha-Zekazik hattının uzunluğu iki katına çıkarılmış

bunun dışında aşağıda gösterilen hatlar açılmıştır;

1. Bab el-Luk-el- Maadi

2. Şirbin-Bilkas

3. Rahmaniye-Demenhur

4. Şeybin el-Kum-Menuf

5. Asyut-Circa

6. Fayyum-Sinuris

7. Kubri el-Limun-el-Kalk

8. Kahire-Bulak

873 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 406-415.

Bu hatların toplam uzunluğu 234 km. idi874.

II. Abbas döneminde ise (1892-1914), toplam 806 km. uzunluğunda hat inşa

edilmiştir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında Mısır’da zirai ürünlerin fiyatları düşük ve

demiryolu ulaşımı pahalı kalmıştır.

Taşımacılık konusunda üzerinde durulması gereken bir başka konu da deniz

taşımacılığıdır. Yukarıda bahsettiğimiz gelişmeler büyük bir Mısırlı tüccarlar sınıfı

ortaya çıkarmıştır. 1817’de Mısırlılara ait ticaret gemilerinin sayısı 17 idi. Mehmet

Ali’nin Akdeniz’de ticaret gemisi bulundurma konusundaki düşüncesi, 1841’de Sultan

ile yaşadığı anlaşmazlıktan sonra da devam etmiştir ve 1845’te İskenderiye-İstanbul

arasında taşımacılık yapacak bir şirket kurmuştur.

Mısır, deniz taşımacılığında vapurları kullanan ilk ülkelerden biridir ve vapur

hatları sayesinde Avrupa, Hindistan, Uzak Doğu ile bağlar kurmuştur. 1834’te Doğu

Hindistan Şirketi, Süveyş-Bombay arasında düzenli vapur hizmetine başlamıştır. Daha

sonra ise bu şirketin yerini (Peninsular and Oriental Navigation Company) Yarımada ve

Doğu Gemicilik Şirketi almıştır. Akdeniz’de bulunan vapur hatları şunlardı; bir İngiliz

Şirketi olan Doğu Vapur Şirketi (Oriental Steamship Company), Mısır ve Suriye’ye

taşımacılık yapmaya 1836’da başladı. Fransız hattı; Messageries Maritimes adlı şirkete

aitti, 1837’de Marsilya ve İskenderiye arasında seyri sefain etmekteydi. Bir Avusturya

hattı, Lloyd adlı bir şirkete aitti ve 1838’de taşımacılığa başladı875.

İskenderiye Limanı, Mehmet Ali döneminde genişletildi ve gemilerin sahilden

uzağa demirlemelerinin önüne geçildi. Şimdiye kadar doğu limanına mecbur olan

Avrupa gemileri şimdi batıya girebilmekteydiler. Limana inşa edilen iskele,

demiryolları ile depolara bağlanmaktaydı ve hububat gibi mallar bu depolarda

saklanmaktaydı. Böylece gemilere taşınmada kolaylık olmaktaydı. İskenderiye

limanının girişinde bulunan şamandıralar giren ve çıkan gemilere yol göstermekteydi.

874 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 413.875 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 406-416.

Bunun dışında Resüt-Tin’de bir fener kulesi inşa edildi. İskenderiye’de iskelenin

onarımı 1844’te tamamlanmıştır876.

Mehmet Ali döneminde deniz taşımacılığındaki gelişme zirai ve ticari büyümeyi

de beraberinde getirmiştir. Çünkü bu gelişmeler, pamuk ve diğer ürünlerin ihracatını

kolaylaştırmış, ülkeyi yabancı etkisine, yeni ve ileri fikirlere açmıştır, dışarıya kolayca

yollanan Mısır mallarının fiyatı artmış ve ithalat azalmıştır877.

I. Abbas döneminde, 1850 yılında İskenderiye’de gemi sayısı 1807 idi.

Hükümet, gemilerin Süveyş Limanı’nı belirli bir düzen içinde terk etmeleri emrini

verdiğinde hem taşıma ücretleri artmış hem de Süveyş’ten tüccarların hareketinde

masraflı bir gecikme meydana gelmiştir.

Sait Paşa döneminde 1857’de kurulan Mecidiye Şirketi’nde hem Mısırlı hem de

yabancı sermayesi vardı. Bu şirketin amacı Akdeniz ve Kızıl Deniz’de 30 yıl süre ile

gemicilik yapma ayrıcalığını elde etmekti ve gemileri Mısır bayrağı taşımaktaydılar.

Şirketin Süveyş, Kuseyr ve Musavva’da depoları ve istasyonları bulunmakta idi.

Vapurları Hicaz ve Süveyş arasında gidip gelmekteydiler. Bunun dışında ise Hacıları

Hicaz’dan Yemen, Kuseyr, Sevakin ve Musavva’ya taşımaktaydı. Fakat Sait Paşa

hakimiyetinin sonlarına doğru, kötü idare nedeniyle şirket düşüşe geçti ve İsmail Paşa

zamanında tasfiye edildi878.

Hükümet Süveyş Limanı’nı daha fazla geliştirmek istemiştir. Bu nedenle

Dussaud isimli bir Fransız firması ile kontrat imzalamıştır. Buna göre liman

büyütülecek ve gemilerin onarımı için yüzer havuz yapılacaktı. Çalışma, iki liman

yapımı için başladı, biri savaş gemileri ve ikincisi ticaret gemileri içindi. Bunun yanında

yüzer havuz inşasına da başlandı. Bu çalışma İsmail Paşa zamanında tamamlanmıştır879.

Sait Paşa döneminde Süveyş ve diğer limanlardan gemilerin ayrılışını konu alan

şartlar kaldırılmış böylece taşıma ücretleri düşmüştür. Yine bu dönemde Süveyş

876 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 415.877 Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, s. 137.878 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 410-412.879 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282.

Kanalı’nın kazılmasına başlanmış ancak açılışı 1869 yılında, İsmail Paşa zamanında

gerçekleşmiştir. 1860 yılında İskenderiye’de bulunan gemi sayısı, 1996 ve 1862’de

2576 idi.

1863 yılı, İsmail Paşa zamanında, yerli ve yabancı sermaye ile ortak bir şekilde,

bir gemicilik şirketi olan Aziziye Şirketi kurulmuştur. Söz konusu şirketin de amacı

Akdeniz ve Kızıl Deniz’e mal, posta ve yolcu taşımaktı. 1873’te İsmail Paşa, şirketin

hisselerini sattı ve bir hükümet şubesine dönüştürdü. Bu şubenin adı Hidivlik Posta

Teşkilatı idi. Mısır bayrağı taşıyan 26 gemisi vardı ve Mısır ile Akdeniz’in Suriye,

Anadolu ve Yunanistan kıyıları arasında seyri sefain yapmaktaydı. Bunun dışında

Çanakkale ve Boğaz, Sevakin, Musavva, Yanbu, Cidde ve Hudeyde limanları ile

Berbera ve Zeyla limanlarına yolcu ve yük taşımaktaydı880. Mısır Valisi daha sonra söz

konusu şirkete, demiryolu inşası için imtiyaz verilmesini istemiştir. Ancak Bâbıali bu

isteğe karşılık olarak, kumpanyanın Hartum’dan Sevakin’e kadar yapması düşünülen

demiryolu inşâsına hiçbir yardımı olmayacağını bildirmiştir881.

1872 yılında Mısır’ın vapur hatları sayesinde bağlantı kurabildiği yabancı

limanlar şunlardı;

1. İskenderiye ve İstanbul arasında iki hat, Süveyş ve Musavva arasında bir hat

2. Beş İngiliz hattı; ikisi İskenderiye ile Southampton arasında, ikisi Süveyş ve

Kalküta arasında, biri Süveyş ve Bombay arasında

3. Beş Fransa hattı; İskenderiye ve Marsilya’yı bağlayan bir hat, Port Said ve

Süveyş yoluyla Hong-Kong’u biri birine bağlayan hat

4. Dört Avusturya hattı; İskenderiye’den Trieste’ye bir hat, İskenderiye’den

İstanbul’a bir hat, Trieste’den Bombay’a giden bir hat, Port Said’den Süveyş’e geçen

bir hat

5. İki İtalyan hattı; biri İskenderiye ve Cenova arasında, diğeri Cenova’dan

Bombay’a

6. Bir Rusya hattı; İskenderiye’den İstanbul ve Odesa’ya

880 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 410-412.881 BOA. A. MKT. MHM. 306-37, 14 S. 1281.

7. Bir Türk hattı; Port Said ve Süveyş yolu ile İstanbul ve Basra arasında

Ayrıca, Mısır ile Avrupa limanları arasında düzensiz bir şekilde taşımacılık

yapan, özellikle de İngiliz gemileri, düzenli bir programa dahil edildiler882.

Sait Paşa döneminde başlatılmış olan Süveyş’in büyütülmesi ile ilgili çalışmalar

İsmail Paşa zamanında tamamlanmıştır. Ayrıca İskenderiye ile ilgili geliştirme

çalışmaları da Greenfield ve Elliot’a ait olan İngiliz firmasınca üstlenilmiştir. Bu

firmanın yaptığı çalışmalar arasında, geniş ve demirden bir yüzer havuz, taştan bir

iskele, Resüt-Tin ve Agami arasında bir dalga kıran inşası ile yükleme ve boşaltma için

liman içerisinde bir rıhtım yapımı gerçekleşmiş ve toplam masraf 542.000 Sterlin

tutmuştur. İskenderiye’de deniz ulaşımının gelişmesi ile Mısır’ın ihracattaki payı da

büyümüştür. Zira bu oran 1853-62 arasında % 72 iken 1863-72 arasında % 94’e

ulaşmıştır. İskenderiye’de 1875 yılında gemi sayısı 2589 idi883.

Sözünü ettiğimiz alanlarda yapılacak çalışmalar ve bu çalışmaları sürdürecek

şirketler hakkında Osmanlı Devleti’nden izin alınmıştır. Osmanlı Devleti, yukarıda

bahsettiğimiz çalışmalara benzer bir konuda “zikr olunan büyük havuz etrafında

mağaza ve salaşlar yapılması zımnında Mısır’da anonim surette hisseli bir şirket

tesisine ruhsat verilmişdir işbu şirket nizâmatının tasdikinden itibaren doksan dokuz

sene müddet zikr olunan havz ve salaş ve mağazaları işledecek ve idare-i Mısriye’nin

muvaffakiyetle tanzim olunacak bir tarifeye tevfikân ahz edeceği vâridâtı kendisine âid

olacakdır şirket-i mezkûre müessisleri muahheren tarafımızdan tayin olunacak ve

şirketin idaresi meclis tarafından tarafımıza arz olunacak üç zâttan birisi reis intihâb

olunacakdır” ifadesi ile gerekli izni bir takım şartlara bağlamıştır. Bu şartlardan bir

kısmı şöyledir;

“Birinci Madde; teşkil olunacak şirket veya kumpanya asıl Mısırlı add olunub

İskenderiye mehâkimine tâbi olacak ve merkez ictimâ’i ve idaresi İskenderiye’de

bulunacakdır binaenaleyh âzâ ve hissedârân ve sâir ashâb alâkasının mahâl-i ikâmet ve

tabiiyetlerine bakılmayub Mısır memûrin-i mahalliyesinin zîr-i hükmünde bulunacak ve

882 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 412-415.883 Issawi, The Economic History of The Middle East 1800-1914, s. 415.

hükümet alakadar olduğu halde dahi gerek işbu şartnâme ve nizamnâmenin icrasında

ve gerek ahali ile vukua gelen muamelatında velhasıl kumpanya ile saire beyninde

zuhur edecek her türlü münâzaatta kumpanya Mehâkim-i Mısriye’ye tâbi olub memurin-

i ecnebiyenin müdahalesi asla kabul kılınmayacakdır

İkinci madde; mezkur kumpanya …. Ziyan ve mesarifi kendisine ait olmak üzere

inşâ edecek ve işbu şartnâme ahkâmına tatbikân kendi hesabına işledecekdir .…

Dördüncü madde; kumpanya tarafından inşa olunacak ebniye mevâd-ı atiyeden

ibarettir evvela Merbut gölünde ve kenarında sefâyinden eşya tahmil ve ihraca mahsus

bir havz… ve Mahmudiye cedveli sularının cânib-i garbisinde bir ter’a güşâdıyla havz-ı

mezkur bahre rabt olunacakdır sâniya her bir cesâmetde tüccar-ı sefâyinin tamirine

mahsus olmak üzere dört havuz inşâ olunacakdır sâlisa işbu havuzların kenarında

emti’a vaz’ ve hıfzına mahsus olarak üstü açık ve kapalı mağaza ve salaşlar

yapılacakdır…. Sâlifü’z-zikr Merbût Gölü suyu sath-ı deryaya musavi olmak üzere deniz

ile göl arasında akıntı hâsıl olmak için kapu ve sedler inşâsıyla mezkûr gölün deniz ile

birleşdirilmesinden …….ve büyük havzın Mahmudiye cedveline rabt olunmasından

ibarettir

Beşinci madde; idare-i Mısriye tensib buyurduğu halde zikr olunan mağaza ve

salaşları İskenderiye ile Kahire demir yoluna ve Cendel limanına birleşdirebilecek ve

bu hatların salaşlar vaz’ı içün kumpanyaya ita buyurulan araziden imrârı iktiza itdiği

halde kumpanyaya bir tazmin verilmeyecekdir ve yine idare-i müşarünileyh münasib

gördüğü mahallerde karakolhaneler ve gümrük mahalleri mezkûr havuz ve mağazalar

içün iktiza eden her dürlü ebniye-i saireyi inşâ edebilecekdir ebniye-i mezkurenin

kâffesi veyahud bir kısmı kumpanya tarafından iştira olunmuş olan arazi üzerinde inşâ

olunduğu halde bunun içün alınacak arazinin kıymeti evvel emirde erbâb-ı vukûf

marifetiyle tayin kılınacakdır

Altıncı madde; …..kumpanya kendi mağaza ve salaşlarına vaz’ kılınacak emtia

ve eşya üzerine hiçbir vesile ile akçe ikraz edemeyecekdir bu makule muamelat-ı

sarrafiye mehâzin-i umumiye şirketi muamelatı dahilinde bulunduğundan mezkûr

kumpanyaya göre memnu’udur

Sekizinci madde; kumpanya imtiyaz ferman-ı âlisi tarihinden itibaren bir sene

zarfında imalata mübâşeret edecek…..

Dokuzuncu madde; havzlar ve mağazalar ihtiyacat-ı ticârete nazaran iktiza

etdikçe bend bend inşâ kılınacak imâlat beruce âti beyan olunur evvela havuz

mahallerinin iki taraflarına rıhtım ve iskele ve mağaza ve salaş inşâsı içün iktizâ eden

mahaller hafr ve inşâ olunub bunların kâffesi şartnâmeye merbut olacakdır…

On beşinci madde; kumpanya gerek havzların işleddirilmesi ve gerek imalat-ı

inşaiye ve tamiriyeye dair her dürlü hususât hakkında umur-u nâfia müdürünün taht-ı

nezâretinde bulacağından başka bil-cümle muamelat vakıasına dahi müdür mümaileyh

tarafından nezâret olunacak ve mezkûr kumpanyanın cemiyet-i umumiyelerinde hazır

bulunmak ve mağazaların emr-i idaresine nezâret etmek üzere müdür mümaileyhin bir

memur tayinine dahi selahiyeti olacakdır

On yedinci madde; gerek inşâ kılınacak mağaza ve salaşların ve gerek

işleddirilecek arazinin âhara intikali caiz olmayacakdır…..

On sekizinci madde; kumpanyanın taht-ı idaresinde bulunacak havzlar ve

mağazalar ve salaşlar ve arazi madde-i imtiyaziye esnasında her dürlü tekalif ve emlâk

vergisinden muaf olacakdır

Yirmi birinci madde; emtia ve eşyanın mağazalara duhulü ve oradan hurucu

gümrük rüsum ve nizâmatına tâbi olacakdır fakat kumpanya imâlatının icrası ve

işletdirilmesi içün nizamat-ı dahiliyesinin kabul ve tasdiki tarihinden itibaren beher

sene ibtidasında bir kıt’a defter ibrâz olunmak şartıyla muhsiren kendisine lüzumu

olacak makine ve âlât ve edevâtın…. Müddet-i imtiyaz esnasında gümrük rüsumundan

muaf olarak idhaline hükümet müsaade edecekdir …884” Örnek olması açısından bir

kısmını verdiğimiz bu şartlar ile Osmanlı Devleti, söz konusu şirketi bağımsız hareket

etmekten alıkoymaktadır. Böylece Mısır’a yabancı nüfuzunun girmesini bir nebze

engellemek istemektedir. Bu örnekten hareketle şunu söyleyebiliriz ki, Osmanlı Devleti

884 BOA. İ. MTZ. 05, 20-796, 29 M. 1282.

ve Mısır Hükümeti, gerek yabancı şirketlere verilen imtiyazları gerek ortak kurulan

şirketlerin yapacakları işleri, imtiyaz sürelerini, tabi olacakları kuralları ortaya koyarak,

şirketlere çok iş yaptırmak ve bu yapılırken kendini güvenceye almak istemiştir. Yine

söz konusu şirketlere, projelerini gerçekleştirmeleri için verilen imtiyazlar içinde

vergiden muaf olma gibi, işlerini kolaylaştıracak ayrıcalıklar da getirildiği gözden

kaçmamaktadır. Elbette bu tür imtiyazlar gerek Babıâli gerek Mısır için, geniş

düşünüldüğünde pek çok fayda yanında Mısır’ı yıkıma götüren etkileri de getirmiştir.

4. 5. İsmail Paşa Döneminde Mısır’da İktisadi Gelişim ve Borçlanma (1863-1875):

İsmail Paşa, hızla biriken mali problemleri çözmek için İngiltere’nin desteğini

istemiş ve bir iktisat danışmanı gönderilmesi için girişimde bulunmuştur. İngiliz

Hükümeti bu çağrı üzerine İsmail’in Süveyş Kanalı hisselerini satın almış ve Hidiv’e

yardım etmesi için başında Stephen Cave885’in bulunduğu bir uzmanlar heyetini Mısır’a

göndermiştir.

Bu heyet, Mısır ile ilgili aldığı kararların küçük bir kısmı için Hükümetten

destek görmüştür. Mısır’ın maliyesinin bozulmasının en önemli sebebi aşırı israftır.

İsmail Paşa, Cave’den hazırladığı raporu açıklamamasını rica etmişse de Cave,

Parlamentonun sorması üzerinde açıklamıştır ve rapor sonuçlarının açıklanması ile

Mısır büyük bir güven kaybına uğramıştır (1876). Aynı dönemde Türkiye’de yaşanan

iflas sadece yabancı mali kontrolü ile sonuçlanmasına rağmen Mısır’da İsmail’in tahttan

indirilmesi, Arabi Devrimi, yabancıların Mısır maliyesini kontrol ettikleri bir karma

komisyonun kurulması, silahlı müdahale ve nihayet işgal ile sonuçlanmıştır886.

Devleti iflasa sürükleyen masrafların tutarı 158.200.000 Sterlindi887. İçerisinde

demiryolları, kanallar ve limanları da alan bayındırlık işlerinin gideri 31.103.000

Sterlindi. Süveyş Kanalı’nın masrafı ise 9.412.000 Sterlinken buna bir de Kanal Şirketi

885 Bu sırada Disraeli’nin Bakanlığı’nın üyelerindendir. Bkz. Issawi, The Economic History, s. 430. 886 BOA. Y. EE. 128-126, 10 Ş. 1299. BOA. MV. 1-31, 25 R. 1302. 887 Bu tarihlerde 1 İngiliz Sterlin’i 110 Osmanlı Kuruşudur. 1 altın yüz kuruş olduğuna göre altın olarak İngiliz Sterlini 1.10 altın değerindedir.

ile yapılmış olan mukavele nedeniyle 6.663.000 Sterlin daha eklenmiştir. Vergiler ve

diğer düzenli gelirler 94.300.000 Sterlin tutmaktaydı888.

Aslında Mısır maliyesinin bu kritik durumu iki karşıt sebebin birleşmesinden

meydana gelmekteydi. Bu dönem için Mısır’ın bir değişim geçirdiği söylenebilir ve bu

değişim sürecinde sistemden kaynaklanan eksikliklerin acısını çekmiştir. Bu sıkıntılar

elbette ki bilgisizlik, sahtekârlık, israf ve savurganlığın yol açtığı güçlüklerdir. Tüm

bunlar ülkeyi iflasa sürüklemiş olmakla beraber burada unutulmaması gereken bir başka

önemli etken de Hükümetin, Batı medeniyeti ile bütünleşmek için, iyice düşünmeden ve

planlamadan yaptığı büyük masraflar ve aceleci hareketlerdir.

Sonuç elde edilemeyecek çalışmalar için büyük paralar harcanırken verim elde

edilecek çalışmalarla ilgili yanlış yollar benimsenmiştir. Hidiv, sınırlı bir gelirle birkaç

yıl içerisinde büyük atılımlar yapmıştır. Ancak yaşanılanlar göstermektedir ki Paşalar

güç kaybetmeye başladıkları andan itibaren sahtekarlar bütün kurumlarda çoğalmış ve

yaptıkları cezasız kalmıştır. İşte bu da iflası getiren önemli bir sebeptir.

Burada bahsedilmesi gereken önemli bir konu toprak mülkiyetinin değişmiş

olmasıdır. Bütün ülke teorik olarak devlete aitti ve mülk topraklar hanedan üyeleri

arasında paylaşılmıştı. Kalan toprak bireylere ya da cemiyetlere haraç denilen bir vergi

karşılığında verilmekteydi. Bu vergi değişkenlik göstermekteydi yani hükümet istediği

artırımı yapabilmekteydi. Kiralık durumda olan toprak daha sonra yeni bir düzenlemeye

tabi tutulmuştur. Getirilen daha liberal yasalar sayesinde Mısır’da toprak mülkiyeti

İngiltere’deki uygulama gibi oldu889.

Toprakları işleyecek kiralık işçi bulmak pek çok yerde güçtü. İşlenecek bir parça

toprağı olan her adam yüklenicilerle anlaşmaktaydı. Antlaşma şartları toprak sahipleri

tarafından belirlenirdi. Buna göre işçiler açlıktan ölmeyecek kadar kazanırlardı. Bu kötü

şartlar toprağın değerini düşürmekteydi. Kısa bir zaman içinde Hidiv, Kredi Fonu

kurdu. Toprak bankası da diyebileceğimiz bu kurum köylülere makul oranda borç para

vermekteydi. Bu ise çok maddi kayba sebep oldu. İsmail Paşa’nın bunları yapması

888 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 430-439.889 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 432-436.

kuşkusuz iyi niyetli idi fakat kötü bir sona doğru gidiş başlamıştı ve O, sistemde bir

reform yapmak gerektiğine inandı. Bu sırada bütün işçiler şeker fabrikalarında düzenli

ücret karşılığında çalışmaktaydılar. Geri kalanlar ise ya askerlik hizmeti yapmaktaydılar

ya da yine Hidivlik tarafından kendilerine ödenen para karşılığı toprakları

işlemekteydiler890.

Hidiv’in malikânesi Yukarı Mısır’da bulunan 350.000 feddan verimli toprak ve

bundan başka işlenmeyen 100.000 feddan topraktan oluşmaktaydı. Net geliri yuvarlak

olarak ifade edilecek olursa 422.000 Sterlindi. Hidiv, pamuk yetiştirilen 15. 000 akre

toprağı elinde tutmaktaydı. Ayrıca 120.000 Akrelik alanda mısır ve benzeri sebzeler

yetiştirilmekteydi. Fakat en önemli endüstri şeker kamışından şeker elde etmeye

dayanmaktaydı ki 40.000 Akrelik alanda şeker kamışı yetiştirilmekte ve 12 büyük şeker

fabrikası bulunmaktaydı891.

Buradaki eksiklik de diğer pek çok alanda olduğu gibi bu sanayinin düşünmeden

kurulmuş olmasıdır. Toprağın yeteri kadar ürün vermesi için gereken hazırlıklar

yapılmadan çok büyük fabrikalar açılmıştır. Kamışlar lokomotiflerle fabrikalara

getirilmiştir. Dolayısıyla bu da çok fazla kömür tüketimine yol açmıştır. Bazı fabrikalar

çok pahalı makineler ile doluydu ve bunların çoğu kullanılmadı.

Ekim yapılmasında sivil işçiler kadar askerler de kullanıldı. Ancak yıldan yıla

masraflar artmıştır. Pek çok ekonomi fabrika atıklarından gübre olarak faydalanırken

Mısır’da kamış sapları kömür yerine makinelerde yakılmıştır. Bu elbette akıllıca bir

yaklaşım olmamıştır. Bu tür hataları düzeltmek çok zor hatta imkansız bir hal almıştır.

Bununla beraber girişilen düzenlemeler çok büyük sermaye de gerektirmiştir. Bu ise

borçlarla sağlanmıştır. Sermayedeki açık giderek büyürken bir de büyük sulama

projeleri milyonlara mal olmuştur892.

Bu arada İngiltere’de satılan Mısır şekerinin tutarı maliyet fiyatından azdı.

Bunun sebebi tüccarların, üreticinin masrafını vermeyerek kâr elde etmek gibi çürük bir

politika benimsemiş olmalarıdır. Doğal olarak bu tip uygulamalar Mısır ürününe kötü

890 Landes, Bankers and Pashas, s. 147-173. 891 Landes, Bankers and Pashas, s. 224-243.892 BOA. İ. MTZ. 05, 25-1209, 11 C. 1302.

bir ün vermiştir. Ancak dürüst ve ciddi çalışmaya örnek olarak şeker, halka açık

tezgahlarda satıldı ki mısır şekeri mükemmel kalitede bir üründü, böylece daha iyi gelir

elde etme amacı güdüldü. Ancak şeker istenilen kârı getirmedi ve Hidiv’e göre bu

üründen vazgeçilmeliydi. Bu uygulama olarak halka açıklanırken iki yol denendi. İlk

olarak rafine edilmemiş şeker İskenderiye’ye satış için gönderilmiştir. Sözü edilen ham

şeker 2 bin ton kadardı. Piyasada bulunan en yüksek kaliteli şeker, beyaz kristal şekerdi.

İkinci olarak Mısır’da Fransa ve İngiliz şekerinin de satılması sağlandı. Ancak diğer

şekerler için bu bir haksız rekabetti. Mısır şekeri için tek yapılan onu gümrük

vergisinden muaf tutmak olmuştur893.

Mısır maliyesine göz atıldığında eksik ve kusurlu bir yöntem izlendiği açıkça

görünmektedir. Örnek olarak 1875 ve 1876 bütçelerinin, Sudan’da bir demiryolu ve

Mısır’da kanal yapımı nedeniyle karmakarışık bir hale gelmesi gösterilebilir. Maliye

Bakanlığının denetimi altında bulunan gümrükler incelendiğinde ithal ve ihraç

mallarının değerlerini, niteliklerini, geldikleri ve gidecekleri yerleri gösteren listelerin

eksik ve düzensiz olduğu görülmüştür. Ayrıca kâr oranları da belli bir sisteme

oturtulmadan tespit edilmiştir. Şöyle ki, kimi zaman malın ağırlığına, kimi zaman

sayısına, kimi zaman çeşidine göre kâr belirlenirken bütçelerin takvimleri de

değişkenlik göstermiştir. Zaman zaman Kıpti takvimi, zaman zaman Gregoryen takvimi

kullanılmıştır. İşte bu bilgilerden hareketle Mısır bütçelerinin düzensiz olduğunu

söylemek kaçınılmazdır894.

Ulaşılabilen bilgilerden yapılan hesaba göre İskenderiye gümrüğünden alınan

makbuzların sadece 1872 yılı için tutarı 558.727 Sterlin olması gerekirken bütün

limanlardan alınmış olan makbuzların gösterdiği tutar 541.215 Sterlindir. Bu da sadece

İskenderiye’den alınmış olan makbuzların 17.510 Sterlin’i gösterdiği anlamına

gelmektedir895.

Mısır’ın geliri 1804 yılında 55.000 Sterlin iken 1830’da 3.300.000 ve 1864’te

4.937.405 Sterlindir. 1871’de mukabele kanunun getirdiği değişikliklerden önce ise

7.377.912 Sterlindir. Bu kanun ile toprak sahipleri, 6 yıllık vergi miktarını peşin ya da

893 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 434.894 Landes, Bankers and Pashas, s. 243.895 Issawi, The Economic Historyof The Middle East 1800-1914, s. 430-439.

taksitlere bölerek ödeyebileceklerdi. Bunu yapmayı kabul edenler için % 8’lik bir

indirime gidilmiştir896.

Devlet gelirleri içerisinde en önemlisi toprak vergisi idi. Mukabele Kanunu ile

bu vergide bir indirime gidilmesinin ardından bunun etkisi ile tarımda bir büyüme

görülmüştür897. Örneğin Sait Paşa döneminde işlenmiş alan 4.051.076 feddan iken yeni

durumda 4.805.107 feddan olmuştur. Gelecek 5 yıl içerisinde, sözü edilen kanun

sayesinde devlet gelirine bir yıl için 180.000 Sterlin eklenmesi beklenmiştir.

1873 yılında demiryollarının boyutu 1.110 mil iken 1874-75 yıllarında 100 mil

daha eklenmiş böylece 1.210 mil olmuştur. Bu hatlar her mil için 11. 000 Sterlin

harcanarak yapılmıştır. Bütün hatların değeri 13,310,000 Sterlindir. Diğer hatlar

içerisinde en fazla önem taşıyan Sudan hattıdır. Sözünü ettiğimiz hat büyük şelaleleri

geçmek için yapılmıştır898.

Bu dönemde pamuk ihracatında görülen artış da dikkat çekicidir. 1867 yılında

ihraç edilen pamuk 1,253,593 kantar iken 1874’de 2,615,120 kantara yükselmiştir.

Pamuk üretimi yeni iskele ve liman hizmetlerinin inşasına ve iç suyollarının

gelişmesine, demir yollarının yapımı ve yeni liman şehirlerinin kalkınmasına yol

açmıştır. Bütün bunların yapılması için yeni görevli istihdam edilmiştir899. İsmail

Paşa’nın hakimiyetinin 13 yılı içerisinde pamuk ihracatı önceki 13 yılın 3.6 katı

fazlalaşmıştır. Başka bir deyişle % 257’lik bir artış söz konusudur900.

1863’ten 1875’e kadar ithal mallarının toplam değeri 61,939,736 Sterlin

olmasına karşın 1850’den 1862’ye kadar bu değer 29,641,155 Sterlin’di. Bu da

göstermektedir ki otuz yıl içerisinde ithalatta % 100’lük bir artış gerçekleşmiştir.

896 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 430-438.897 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 39. Ayrıca bkz. Kamers, “Mısır”, MEB. İA., c. 8, s. 259.898 BOA. Y. EE. 129-17, 04 L. 1303. 899 F. Robert Hunter, Egypt Under The Khedieves 1805-1879 From Household Government to Modern Burocracy , University of Pitshburgh Pres, s. 37. 900 Mısır Sâlnâmesi 1871, s. 33-35.

İhraç mallarının değeri aynı dönem içerisinde dört katı bir artış göstererek

36,339,543 Sterlin’den 145,939,736 Sterline çıkmıştır901.

Tüm bu gelişmelere bağlı olarak Mısır’ın nüfusu da önemli bir artış göstermiştir.

Avrupa tarzı eğitimin ülkeye yayılması için gayret gösterilmiş ve bu tarz eğitim veren

okulların sayısı 1862’de 185 iken 1875’de 4817’ye yükselmiştir. Yine 1875 yılında bu

okullarda 6918 öğretmen ve 140.977 öğrenci bulunmaktaydı. Bir sonraki yıl buna 1072

okul, 1615 öğretmen ve 27. 722 öğrenci eklenmiştir. Eğitim kalitesi de buna bağlı

olarak artmıştır. Tüm bu rakamlar ülkede her anlamda bir ilerleme olduğunu ortaya

koymakla beraber maliyeyi ve dolayısıyla devleti kritik bir duruma sokmuştur. Ağır

masraflar borçlanmanın artmasına sebep olmuş bu da tam bir yıkım getirmiştir.

Bunun dışında aynı dönemde, İstanbul’a gönderilen vergi de dahil idari

harcamalar 56,461,363 Sterlin’di902.

Süveyş Kanalı ve diğer bazı projeler için yapılan harcama 56,654,722 Sterlin’di.

Devletin borçlu ve alacaklı hesabı 1864’ten 1875’e kadar şöyle idi;

Tablo 17: Mısır’ın Borç Hesabı;

Alındılar Gelir 94,281,401 Sterlin

Borçlar 31,713,987Süveyş Kanalı Hisselerinin Satışı 3,976,583

Kalan Borç 18,243,076

Masraflar İdari 48,868,491 Sterlin

Babıâli’ye Ödenen Vergi 7,592,872Kamu Çalışmaları 30,240,058

Olağanüstü Masraflar 10,539,545Faizler ve Değerden Düşme Karşılıkları 34,898,962

Süveyş Kanalı 16,075,119Toplam 148,215,047

Görülmektedir ki devletin bütün geliri yapılan masraflardan azdır. Özellikle de

Süveyş Kanalının yapımı dolayısıyla Mısır Hükümeti, Süveyş Kanalı Şirketine büyük 901 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 437. 902 Bu konuda bkz. Bernard Camille Collas, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), İstanbul, 2005, s. 84. Ayrıca BOA. İ. MTZ. 05, 21-876, 04 R. 1287.

para ödemek zorunda kalmış bu nedenle 1864 ve 1868’de borçlanma yoluna

gitmiştir903. Bütçeden devamlı ödenen ücretleri şöyle göstermek mümkündür;

Tablo 18: Mısır Bütçesinin Sürekli Giderleri;

İstanbul’a Ödenen Vergi 685,308 Sterlin1895’e Kadar Süveyş Kanalı Hisseleri

Üzerindeki Faiz 198,829

İdare 3,067,5601876 Geliri 1,531,000

Daimi Harcamalar 9,158,0004,000,000

Faizler ve Değerden Düşüş Karşılığı 5,158,0004,761,817

Üretim Fazlası 396,1831886’da Gelir 8,473,000

Daimi Ücretlerden Düşülen 4,000,000Borç Hizmeti 4,473,000

4,761,817Açık 288,817

Bu açık, Mukabele’nin neden olduğu erteleme ile açıklanabilir. Bu alındılar

1885’in sonuna kadar, her bir yıl için 1,531,818 Sterlin olacaktır. Bu hesaplardan

anlaşılan şudur ki şayet Mısır’ın kaynakları doğru idare edilmiş olsaydı her türlü

masrafını karşılamaya yeterli olurdu. Ancak bu yapılmadığından borçlanma olmuştur904.

Aynı dönemlerde Osmanlı Devleti’nin mali iflası söz konusudur. Burada

söylenmesi gereken şudur ki Mısır’ın borçlanmadan doğan zararların yanında

faydalarının da olduğudur. Oysa Osmanlı Devleti, borçlanmalından Mısır kadar bile

faydalanamamıştır905. Son olarak Mısır bütçelerine bir göz atmak gerekmektedir. Zira

bütçeler de Mısır ekonomisinin seyrini vermesi bakımından önemlidir.

Tablo 19: 1821 ile 1879 yılları arasında Mısır’ın gelir ve giderleri906;

Mısır Pound’u Üzerinden 1821-1879 Yılları Arasında Gelir ve Giderler Gelir Gider Gelir Gider

1821 1,199,700 1,022,000 1863 6,094,000 14,395,0001833 2,525,725 2,102,525 1864 6,972,000 13,551,0001836 3,064,300 2,878,755 1865 5,356,000 10,785,000

903 BOA. İ. MTZ. 05, 25-1204, 30 Ca. 1302.904 Issawi, The Economic History of The Middle East, s. 435-438. 905 Coşkun Çakır, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul, 2001, s. 205. Osmanlı Devletinin borçları için bkz. S. 70-79.906 David S. Landes, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 337.

1842 2,926,635 2,176,860 1866 5,058,000 10,278,0001846 4,200,800 2,045,000 1867 4,129,000 10,854,0001847 3,950,000 - 1868 5,011,000 16,637,0001852 2,143,000 1,963,000 1869 5,255,000 10,530,0001853 2,192,000 1,915,000 1870 5,389,000 12,309,0001854 2,200,000 2,817,000 1871 5,711,000 15,084,0001855 2,078,000 2,383,000 1872 7,293,745 6,419,1451856 2,474,000 2,637,000 1873 9,911,968 8,815,6391857 2,214,000 2,127,000 1874 9,911,968 8,815,6391858 2,025,000 2,205,000 1875 10,542,468 10,026,4761859 2,121,000 2,171,000 1876 7,648,778 7,840,9571860 2,154,000 2,984,000 1877 9,526,242 8,552,5301861 2,154,000 5,184,000 1878 7,518,478 7,778,5031862 3,707,000 8,868,000 1879 8,467,838 8,299,964

Tabloya göre; 1821-1861döneminde gelir-gider dengesinden söz etmek

mümkündür. Gelirler ile giderler arasında çok küçük fark görülmektedir. Fakat 162’den

itibaren gelir-gider dengesi bozulmuş, bütçe daima açık vermeye başlamıştır. Mesela

1862’de gelir, 3.707.000 iken gider 8.868.000 olmuştur. 1871’de gelir 5.711.000 iken

gider, 15.084.000 olmuştur. Bu fark ancak 1872’de kapanmaya başlamıştır. Bütçedeki

bu keskin seyrin Mısır’ın siyasi ve iktisadi vaziyeti ile alakalı olduğu açıktır. Yukarıda

sözünü ettiğimiz yatırımların ve borçlanmaların seyrini bütçe rakamlarından takip

etmek mümkündür.

1854 ve 1871 yıllarına ait borçların faizlerinin ödenmesi için Mısır vergisinin

tamamen alacaklı devletlere ödenmesi yoluna gidilmiştir. Bu yöntem, Mısır borçlarının

ödenmesi için daha önce de başvurulmuş bir yöntemdi. Bu konuda; “şimdi mezkur

verginin İngiltere Bankasına itasının komisyondan tasdik olunmasını teklif eylemek

mezkur komisyonun istediği halde buna vermemek dahi muktedir olacağı manasını

şamil olarak hukuk-u devlete dokunacağı gibi bu maddenin komisyonca tasdiki

mukavele iktizasından olduğuna dair evvelce arz olunan meclis-i vükela mazbatalarıyla

istizan tezkirelerinde bir kayd-ı fıkra olmayub eğer mukaveleye bu şart ilave olunmuş

ise maliye nezaret-i celilesince irade-i seniyeye müstenid olmayarak yapılmış demek

olacağından madem ki buraca istenilen şey iş bu verginin mukrizlere verilmek üzere

banka itası maddesidir bunun komisyona tasdik etdirilib etdirilmemesi bahsine müddet

olunmayub …” sözleri ile Mısır Hidivliği’ne gönderilen mektub-u sâmi’de çözüm

olarak görülen yol netleştirilmiştir907.

907 BOA. İ. MTZ. 05, 21-940, 10 Ş. 1294.

Sonuç olarak, yukarıda bahsedilenlerden anlaşılacağı üzere istismar, fahiş faiz

gibi sebepler ile Mısır ekonomisi büyük bir zarara uğramıştır. Bundan başka Hidivlerin

aşırı harcamaları, sağlam bir iktisat politikalarının olmayışı gibi etkenlerle Mısır iflasa

sürüklenmiş ve ardından siyasi bağımsızlığını da kaybetmiştir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

5. XIX. YÜZYILDA MISIR’DA SOSYAL YAPI

5. 1. Mısır’ın Sosyal Yapısında XIX. Yüzyılda Meydana Gelen Değişim:

19. yüzyılın modern Mısır’ı hakkında yapılan çalışmalarda, Mısır’ın ekonomik,

politik ve sosyal dönüşümü üzerinde durmak zorunludur. Bu tip çalışmalarda genellikle

ortaya çıkan sonuç şu olmaktadır; Mısır toplum yapısında meydana gelen dönüşüm, ardı

ardına yaşanan gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yani bu

dönüşüm sadece Mehmet Ali Paşa, Abbas, Sait ya da İsmail Paşa dönemlerine has

görülemez908. 19. yüzyılda Mısır’da meydana gelen sosyal değişiklikler karmaşık bir

süreç sonucu ortaya çıkmıştır.

Sözünü ettiğimiz süreçte değişim göstermeyen unsurlar ailenin geleneksel yapısı

ve kadının toplumdaki yeri olmuştur. Aile, 20. yüzyılın başına kadar babanın, evin ve

aile fertlerinin reisi olduğu biçimi ile varlığını sürdürmüştür. Ayrıca evli erkek

evlatların aileleri ile birlikte ya tek bir evde ya da yakın yerlerde yaşayan kapalı bir

sosyal guruptur. Ailenin bütün mülkleri ve gelirlerinin kontrolü de babaya aitti. Kızların

ve erkeklerin evlilikleri ile ilgili kararları da yine baba verirdi ve bu evlilikler daha çok

yakın aile çevresi içinden yapılmaktaydı. Aile içinde saygı görmek ve söz sahibi olmak

yaşla ilgili idi909. Toplumun genel yapısı da buna benzer olarak kadınların ve erkeklerin

dünyası şeklinde ikiye bölünmüştü.

Mısır’da feminist hareket, 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkmış olmasına rağmen

gerçek yaşamda etkileri çok daha sonraları hissedilmiştir. 20. yüzyılın başında kadınlar

ve erkekler birbirinden, 19. yüzyılın başındaki kadar ayrı guruplar halinde değillerdi.

Tarımla uğraşan kadınlar peçe kullanmazken I. Dünya Savaşına kadar kent kadını

örtüsünü açmamıştır. Ancak köylü kadınlar ve zengin fellah ailelere mensup kadınlar,

908 Earl of Cromer, Modern Egypt, Vol. II, London, 1908, s. 34.909 H. Ammar, Growing up in an Egyptian Village, London, 1954, s. 53.

Yukarı Mısır’ın belli bölgelerinde, 20. yüzyılda da peçe kullanmaya devam

etmişlerdir910.

Mısır’da kadından beklenen görev, eşine saygılı, itaatkâr ve sadık olması idi.

Erkekler, eşlerini kolaylıkla boşama hakkına sahiptiler. Buna bağlı olarak ortaya çıkan

çok eşlilik, sadece zengin tabaka arasında değil toplumun alt tabakası arasında da sıkça

rastlanan bir durumdu. Bölgede Müslüman kadının statüsüne ilişkin yasal reformlar, I.

Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmemiştir911.

Kadının, evlenme ve boşanma dışında, toplumsal statüsünü ilgilendiren evlat

edinme, miras, vesayet ve vakıf gibi unsurlar da dini-geleneksel yasalara göre

düzenlenmişti. Din unsurunun sosyal hayatı etkilediği tek alan bu değildir. Aynı

zamanda sufi tarikatlar, her türlü laik cemiyetin yerini almış durumda idi. Ancak bu tip

gizli örgütler yüzyılın sonunda küçük guruplara ayrılmıştır. Tarikatlar, sosyal

birleşmenin iskeletini oluştururken özellikle de sosyalleşme bilincinin başlıca ifadesi

haline gelmiş olan halk şenliklerinde önemli bir rol oynamaktaydılar. Sözünü ettiğimiz

şenliklerin hemen hepsi dini nitelikliydi ve Mısır’ın tüm köyleri, kasabaları ve

şehirlerinde mevlitler düzenlenmekteydi. Bu mevlitler, her seferinde şeyhlerin

kutsallığını da tazeleyen bir nitelik taşımaktaydı. Böylece anlamaktayız ki din, Mısır

toplumunu 19. yüzyıl boyunca etkileyen önemli bir unsur olmuştur. Toplum üzerinde

benzer etkiyi çok çeşitlilik gösteren gelenekler de sağlamakta idi. Düğün ve cenaze

törenleri bunlar arasında sayılmalıdır.

Aile gibi kurumlar, kadının statüsü ve dinin sosyal statüsünün 19. yüzyıl

süresince tam bir dönüşüme uğradığını söylemek zordur. Yine bu dönemde, sözünü

ettiğimiz duruma bağlı olarak, ziraat toplumundan sanayi toplumuna tam bir dönüşme

söz konusu olmamıştır. Ayrıca Mısır’da sanayileşme konusunda Mehmet Ali Paşa

döneminde yaşanan başarısızlığın ardından on yıl daha sanayi, ülkede ciddi bir gelişme

910 W. S. Blackman, The Fellahin of Upper Egypt, London, 1927, s. 37-38. “kadınların kıyafeti ve elbiseleri o kadar sevimsiz ve o kadar çirkin görünümlü ki daha kötüsü düşünülemez. Çarşaf içinde burun dibinden göğse kadar inen sade bir peçe fil hortumu gibi sarkıyor…” bkz. Şibli Numani, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi, (Çev. Yusuf Karaca), İstanbul, 2002, s. 159. 911 Gabriel Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford Univesity Press, New York-Toronto, 1968, s. 136.

göstermemiştir. Mehmet Ali Paşa’nın fabrikalarından bir kısmı Abbas ve Sait Paşa

dönemlerinde tasfiye edilmiş, bir kısmı ise iltizam olarak verilmiştir912.

İsmail Paşa, sanayiyi canlandırmak için devlet dışında özel girişimlere de önem

vermiş ve yurt dışına bu konuda araştırma yapmaları için görevliler göndermiştir.

Fabrikaların bir kısmı satıldı ve 1875’te fabrikaların büyük bir kısmı tasfiye edildi.

Binalar ise kışlaya dönüştü. Sadece iki alanda gelişme devam etti; birisi devlet

tarafından işletilen şeker endüstrisi, diğeri yabancılar tarafından kurulmuş olan pamuk

üretimidir. Bununla beraber yabancı sermaye, sanayiden çok sulama ve demiryolu

yapımı gibi kamuya yönelik hizmetlerle ilgilenmiştir. Buna bağlı olarak Mısırlı sermaye

sahipleri de fabrikalara para yatırmaktan vazgeçmişlerdir. Sanayi yatırımı büyük bir risk

içermekteydi zira piyasa kısıtlı idi ve Avrupa malları ile rekabet etmek zordu. Bu

nedenle büyük kâr getiren zirai yatırım hız kazandı ve dolayısıyla zirai üretim oldukça

büyüdü. Ezici vergilerin kaldırılması bu durumu büyük oranda değiştirmiştir. Ancak

sanayi gelişimi gümrük vergilerinin kaldırılması ile zarara uğrayacaktır913. Çünkü Mısır,

Avrupalı tüccarlar üzerinden elde ettiği geliri kaybedecektir.

Ancak bütün bunlar 19. yüzyıl boyunca Mısır’ın sosyo-ekonomik yapısında

hiçbir değişiklik olmadığı anlamına gelmez. Her şeyden önce kendine yetme

ekonomisinden ihracat yönlü bir ekonomiye geçiş yaşanmış ve Mısır’ın mevcut toprak,

su, işçi gücünden daha fazla faydalanılarak yaşam standardı ve gelir yükselmiştir. Yine

bu dönemde Mısır’da ani bir şekilde Avrupa ile kurulan yakın ilişkilerin neticesi olarak

içişlere yabancı müdahalesi ve İngiltere’nin işgali söz konusu olmuştur.

5. 2. Kırsal Kesimde Yaşanan Değişim:

19. yüzyılın başında Mısır nüfusunun % 5-6’sını oluşturan göçebe aşiretlerin,

toplumun yerleşik kısmı üzerinde sosyal ve politik etkileri bulunmaktaydı. Bu olumsuz

durum, Mehmet Ali’nin tahta çıkması ile hızla değişmiştir. Mehmet Ali Paşa bahsedilen

sorunu ortadan kaldırmak için bedevileri şehirlerde rehin tutmak, zorla askere almak,

912 A. E. Crouchley, The Economic Development of Modern Egypt, London, 1938, s. 72-76. ayrıca bkz. Helen Anne B. Rivlin, The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Cambridge-Massacuhsets, 1961, s. 198-200.913 Charles Issawi, Egypt in Revolution, London, 1963, s. 28-30.

atlarına el koymak gibi yollara başvurmuş ve 1833’te Bedevi Şeyhlerini bazı bölgelerin

yöneticisi olarak görevlendirmiştir. Ayrıca göçebelerin yerleşik düzene geçmelerini

sağlamak için onların şeyhlerine geniş arazileri mülk olarak vermiştir914.

Mehmet Ali’nin bu politikası başarılı olmuştur. Batı Çölü aşiretlerinden Hanadi

aşireti Şarkiye Vilayetine yerleştirilmiş, onlarla beraber 18. yüzyılda Mısır’ın çalkantılı

öneminde Mısır’a gelmiş olan Favaidler Fayyum, Beni Suveyf ve Minya

yerleştirilmişlerdir. En güçlü göçebe aşiretlerinden Havvaralar ise 18. yüzyılda Yukarı

Mısır’a hakimdiler. Onların gücü 1813 yılında İbrahim Paşa sayesinde kırılmıştır.

Mehmet Ali başa geçtiğinde bu aşiretler sıkça etraf köylere baskınlar yapıp, köylülerin

varlıklarını yağmalamaktaydılar. Mehmet Ali Paşa onları teslim olmaya mecbur etti ve

kendilerine iki seçenek sundu. İlk seçenek; toprak sahibi olarak çiftçilikle uğraşmaları,

diğeri ise toprak ve ağaçlarının kamulaştırılması idi. Onlar çiftçilikle uğraşmayı seçtiler

ve diğer bütün fellahlar gibi vergi ödemek, kanal yapımında çalışmak gibi

yükümlülükler edindiler. Böylece yeni köyler kurarak buralara 19. yüzyıl boyunca

yerleşmişlerdir. 1897 ve 1907’de yapılan nüfus sayımlarına göre göçebelerin Mısır’ın

toplam nüfusu içinde oranı yüzde birden bile daha azdır915.

Bu değişimin birden bire gerçekleştiği, eski alışkanlıklar ve aşiretlerin sosyal

değerlerinin aniden terk edildiği elbette söylenemez. Bunların pek çoğu ziraatla

uğraşmanın utanç verici olduğunu düşünmeye devam etmişler ve topraklarını fellahlara

terk etmişlerdir. Buna son vermek için 1837, 1846 ve 1851’de tekrar tekrar emirler

verilmiş ve bu durum yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiştir. Pek çoğu çadırlarda

yaşamaya devam etmiş bir kısmı da evlerinin anında çadırlarını da korumuşlardır. Yine

de sosyal değişim gerçekleşmiştir. Bu değişimde dikkat çeken unsur dini niteliklidir.

Çünkü aşiretler arasında din oldukça etkili idi. Bu nedenle yerleşik aşiretler Kur’an

okulları açtılar ve ücretle imamlar çalıştırdılar. Bunun dışında göçmenlerin yerleşiminin

en önemli sonucunun, aşiret yapısının dağılması olduğunu söylemek gerekir.

Aşiretlerin bir kısmı şehirlere yerleştiler. Bu şehirlerde şeyhler hükümet görevlisi

oldular ve evlilik yoluyla rütbe elde ettiler. Alt tabakada kalan göçmenlerin büyük bir

kısmı ise demiryolu yapımında çalıştırılmışlardır. Büyük kâr getiren ürünlerin artması

914 Gabriel Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, London, 1962, s. 56-60.915 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 139.

ve bu ürünlerin giderek fiyatının yükselmesi, şeyhlerin geniş arazilere sahip olma

isteklerini ortaya çıkarmış bu da büyük toprak sahipleri denen bir sınıf meydana

getirmiştir. Şeyhler servetlerinin artması ile lüks evlere sahip olmuşlardır. Böylece eski

aşiret mensupları ile aralarında anlaşmazlıklar görülmeye başlanmış hatta şeyhlere karşı

ayaklanma hareketleri düzenlenmiştir916.

Benzer bir sosyal farklılaşma süreci yerleşik kır nüfusu arasında da görülmüştür.

18. yüzyılın sonunda Mısır kır nüfusunun yöneticileri mültezimlerdi ve buralarda sosyal

tabakalaşma, zengin aileler ile felahlar şeklinde oluşmuştu. 19. yüzyılda kır nüfusunda

büyük bir sosyal değişim gerçekleşti. Bu değişim, kendine yetme ekonomisinden nakit

ekonomisine geçiş ve özel mülkiyet konusunda yapılan reformla ilgilidir917. Böylece

idarede modern Batılı bir sistem oluşmuştur. 19. yüzyılda Mehmet Ali’nin bu anlamda

yaptığı değişiklikler nedeniyle mültezimlerin yerini büyük toprak sahipleri almıştır. Bu

toprak sahipleri İsmail Paşa döneminde güç ve servetlerinin doruğuna ulaşmışlar daha

sonra ise güç ve servetlerini kaybetmeye başlamışlardır. Bunun sebebi İngiliz işgalidir.

Toprak sahibi pek çok ailenin serveti mirasçılarına kalmıştır918. Bu ise Mısır’da, orta

ölçekli toprak sahibi olan yeni kır sınıfını ortaya çıkaran faktörlerden biridir.

Benzer bir şekilde fellahlar da küçük arsa sahipleri ve toprağı olmayan kiracılar

şeklinde ikiye bölünmüştür. 19. yüzyılda bu toprak sahiplerinin isimleri kaydedildiği

halde çeşitli sebeplerden ötürü bu kayıtlar kaybolmuştur. Ayrıca yine bu dönemde

vergilerin ağırlığı yüzünden pek çok toprak sahibi mülklerini terk etmişler ya da vergi

borçlarını ödemediklerinden toprakları haczedilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda küçük

toprak sahipleri mülksüz köylüler haline gelmişler ve ya zorla askere alınmışlardır ya da

zorla işçilik yaptırılmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında, fellahların borçları ciddi bir

problem idi. Nakit ekonomiye geçişle birlikte fellahlar borçlarını tefecilerden aldıkları

faizli borçlarla ödemeye başladılar. Bu, 1875’te karma mahkemelerin kurulması ve

ipotek yönteminin modern kanunlar yoluyla ülkeye girmiş olmasından dolayı

kolaylaşmıştır919. Yaşanan yasal değişiklikler, tefecilerin borçlarını ödeyemeyenlerin

elinden topraklarını bir sıkıntı ile karşılaşmadan almalarına yol açmıştır. Ardı ardına 916 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 140.917 Kemal H. Karpat, Osmanlı’da Değişim, Modernleşme ve Uluslaşma, (Çev. Dilek Özdemir), Ankara, 2006, s. 249.918 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 1-12.919 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, İstanbul, 2003, s. 284.

gelen bunalımlar, kuraklıklar, su taşkınları, sığır vebası gibi sebepler yüzünden

fellahların durumu giderek kötüleşmiştir. Yüzyılın sonunda Mısır’da toprak sahibi

ailelerin sayısı 1 milyondan fazla değildi. Toplam nüfus on milyon iken bunların en

azından 8 milyonu köylerde yaşamaktaydı ve bir-iki milyon köylü topraksızdı. Mısır’ın

kırsal sınıfları arasındaki farklılaşma, piyasa ekonomisinin ortaya çıkması ve Yukarı ve

Aşağı Mısır arasındaki ayrımın büyümesi ile daha da bariz hale gelmiştir. Aşağı Mısır

köylerinin, ülkenin ticaret ve kültür merkezlerine yakın olması bölgeye, büyük

ekonomik fırsatlar yanında kültürel gelişim de sağlamıştır. 1870 ve 1880’li yıllarda

Ezher Üniversitesi öğrencilerinin büyük kısmı Aşağı Mısır’dandı. Bu durum, yüzyılın

sonunda Yukarı Mısır’dan Delta’ya düzenli bir göç hareketini başlattı ve sonuç olarak

Aşağı Mısır’ın güvenliği bozulmaya başladı. 1897ve 1907 yılları arasında yapılan nüfus

sayımlarına göre Aşağı Mısır vilayetlerinin nüfusu % 18.7 artmıştır920.

Sözünü ettiğimiz gelişmelerin sebep olduğu bir başka husus ise köy toplumunda

meydana gelen çöküntüdür. Aşağı Mısır’da köy şeyhleri, vergilerini ödeyemeyen

köylülerin topraklarına yerleşmişlerdir. 1850’lerde Yukarı ve Orta Mısır köylerinin

toprakları belli aralıklarla dağıtılmıştır. Bu uygulama 5 Ağustos 1858’de Said Paşa

tarafından çıkarılan toprak kanunu ile son bulmuştur. Said Paşa, yine aynı dönemde

vergi ödenmesinde köyün ortak sorumluluğunu kaldırmış ve şahsi vergi uygulamasını

getirmiştir. Böylece her köylü kendi şahsi sorumluluklarını yerine getirmeye

çalışmıştır921.

5. 3. Loncalar, Kentler ve Dini Örgütlenmeler:

Sözünü ettiğimiz dönemde köy toplumunda bir çözülme görülmüştür ve bu

çözülmenin pek çok yönü vardır. 19. yüzyılda, Mısır toplumunun geleneksel yapısından

kaynaklanan ortaklık parçalanmıştır. Bu ortaklığı temsil eden en önemli guruplar

loncalardı.

Mehmet Ali Paşa’nın büyük sanayileşme hareketinin, loncaların ortadan

kalkmasına sebep olduğu yönündeki iddialar doğru değildir. Çünkü 1880’lere kadar

920 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 140-142.921 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 142.

Kahire ve Mısır’ın diğer pek çok şehrinde loncalar varlığını devam ettirmiştir. Yüzyıl

boyunca lonca şeyhleri, lonca üyelerinin faaliyetlerini denetlemiş, üyelerin kötü

davranışlarından sorumlu olmuş, hükümete hizmet ve işçi sağlamış ve üyeler arasındaki

tartışmalarda hakemlik vazifesi görmüştür. Yüzyılın son çeyreğine kadar şeyhler, lonca

üyelerinin vergilerini ödemelerinden, vergilerin toplanmasından sorumlu idiler bunun

dışında 1860’lı yılların sonlarına kadar lonca şeyhleri, yöneticilere fiyatların tespiti

konusunda yardım etmişlerdir. Bundan başka pek çok iş alanı, 19 yüzyılın son on yılına

kadar loncaların tekelinde kalmıştır. Lonca sisteminin uzun süre devam etmesindeki tek

etken devletin desteği değildi. Loncaların güç kaybetmesinin önemli sebeplerinden biri,

farklı sınıflardan gelen üyelerinin arasındaki mücadele olmuştur. Sert bir çıraklık

sistemi olmadığı gibi çırak ve usta arasında kesin bir ayrım da bulunmamaktaydı.

Mısır’da ustaların bir araya geldiği dernekler ve lonca şeyhleri ile efendileri arasında net

bir ekonomik-sosyal farklılık yoktu922.

Mehmet Ali Paşa’nın sanayi politikası başarılı olamayınca loncaların yerini

alacak yeni ekonomik oluşumların Mısır’da kurulması uzun bir zaman

gerçekleşmemiştir. Yerli tüccarlar, 20. yüzyılın ikinci 10 yıllık sürecine girmeden ticaret

ve sanayi odaları oluşturamamışlardır. İlk sendika 1899’da açılmıştır ve 1911 yılında,

üyelerinin bir kısmını yabancıların oluşturduğu 11 sendika mevcuttu. Loncaların

ortadan kalkması, Mısır’a Avrupa mallarının akını ve Avrupalıların yerleşiminin

sonucudur. Bu ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Yüzyılın sonunda Mısır

el sanatları, Avrupa malları ile rekabet edememiştir. Tüccar loncaları da Mısır’ın ticaret

sisteminin değişimi ile darbe almıştır. Geleneksel Pazar, dükkan anlayışı da giderek

perakende ticaretin yayılması, önceden tekelleştirilmiş olan ticaret alanlarına yabancı

tüccarların sızması ile ortadan kalkmıştır923. Böylece lonca şeyhlerinin kontrolü

imkansız hale gelmiştir. Diğer taraftan dış ticaret tamamen değişmiştir; eskiden bu

ticaretin geliri Sudan, Arabistan gibi ülkelerin mallarından kaynaklanmakta iken artık

Kahire, bu ticaretin merkezi ve Mısırlı, Suriyeli ve Türk tüccarların ilgi odağı olmuştur.

19. yüzyılda dış ticareti, pamuk ihracı ve Avrupa sanayi ürünlerinin ithali oluşturmakta

idi ve başlıca ithalatçı ve ihracatçılar Rumlar ve diğer Avrupalılardı. Ayrıca Avrupalı

922 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 143.923 A. Wright, H. A. Cartwright, Twentieth Century Impressions of Egypt, London, 1909, s. 209.

tüccarlar, kapitülasyonlar nedeniyle vergiden muaf tutulurken Mısırlı tüccarlar da

zanaatkârlar gibi ağır vergiler altında ezilmişlerdir924.

Loncalara en ağır darbe, işçi sağlamak için lonca şeyhlerine müracaat

edilmemesi ile vurulmuştur. Şehirlere göç eden insan sayısı arttıkça loncalar için

tekellerini sürdürmeleri zor bir hal aldı.

Yüzyılın sonunda Mısır idaresi yeniden düzenlendi ve daha etkili bir hal aldı.

Böylece devlet, loncalara bağlı olmaktan kurtulmuş hatta adım adım onların mali ve

ekonomik fonksiyonlarını tamamen ortadan kalkacak biçimde sınırlandırmıştır.

Yüzyılın ortalarında vergi sisteminde yapılan değişiklikler sayesinde şeyhlerin elinden,

lonca üyelerine vergiyi paylaştırma yetkisi alınmıştır ve bir bütün olarak loncalar

vergiye bağlanmıştır. Said Paşa, 1854-1856 yıllarında aldığı kararlarla loncalara ait

tekelleri resmen kaldırmış olmasına rağmen uygulamada başarılı olmamıştır. Bununla

ilgili olarak 1880 ve 1890’lı yıllarda bir takı kararlar yayınlanmıştır. Ayrıca benzer

kararlar ile yine şeyhlerin yetkileri kısıtlanmaya çalışılmıştır. 1881’de şeyhlerin vergi

toplamaları da yasaklanmıştır. 1887-90 yıllarında tekelci uygulamaların yasaklanmasını

takiben 1890’da tam olarak serbest ticarete geçilmiştir. I. Dünya Savaşı’ndan önce

Hükümet, loncaların başına şeyhleri atamayı bırakmış ve savaştan sonra ise Mısır

toplumu üzerinde loncalar etkisini tamamen yitirmiştir925. Zaten 19. yüzyılda şeyhlerin

maliye ve güvenlikle ilgili etkinlikleri hükümet kurumlarına geçmişti. Yani şeyhlerin

toplum üzerinde tesirlerinin ve görevlerinin kaldırılması yavaş yavaş ellerinden

yetkilerinin alınması sonucu gerçekleşmiştir.

Kahire’nin mahallelerini birbirinden ayıran kapılar Bonaparte tarafından

yıkılmıştı. Ancak işgalden sonra geçen zaman içinde yeniden bu kapıların yapıldığı

bilinmektedir. Uygulama olarak ise kapıların kullanımı sadece bazı şehirlerde devam

etmiştir. Geçmişte her bir mahallede gençlerin oluşturduğu birlikler vardı ve bu

birlikler, ortaçağın fütüvvet teşkilatından esinlenerek şekillendirilmişti. Farklı

mahallelerin birlikleri arasında sıkça mücadeleler meydana gelirdi. 19. yüzyılda bunlar

arasındaki düşmanlıklar önce giderek azalmış ve daha sonra gençlik çeteleri

924 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 144.925 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 144.

diyebileceğimiz bu guruplar tamamen yok olmuşlardır. Belirli bir mahallede yaşayanlar

arasındaki dayanışmanın zayıflamasının sebeplerinden biri mahalle sakinleri arasındaki

sosyal statü benzerliğinin kalkmasıdır. Şöyle ki eskiden yüksek makam sahibi kimseler

ile ileri gelen aileler, Kahire’nin sadece iki mahallesinde yerleşmiş iken yüzyılın

ortalarında bu yapı kalmamıştır. Yüzyılın ilk yarısında da farklı dini cemaatlere mensup

kimseler farklı mahallelerde yerleşmiş ve sert çizgiler ile ayrılmışlar iken yüzyılın

ortalarında aynı mahallelerde, birlikte yaşamaya başlamışlardır. Örnek olarak, eskiden

Hıristiyanlar belli mahallelerde yaşamakta ve haklarını korumak için birlikler, dernekler

oluşturmalarına rağmen 1858’e gelindiğinde Kahire’de oldukça geniş bir alana

yayılmışlar ve sözünü ettiğimiz türde birlikler kurmayı bırakmışlardır926.

Kahire’de 1870’li yıllarda 50 mahalle ve 30 bin hane bulunmaktaydı. Bunun

yanı sıra 400 cami ve mescit, 20 kilise, 9 havra, 1200 han, 300 sarnıç, 100 hamam, 30

pazaryeri ve 5 mezarlık bulunmakta idi. Bunun yanı sıra Kahire yine bu yıllarda askerî

ve askerî olmayan hastaneleri ile hayvanat bahçeleri de bulunan bir şehirdi927.

Yine de 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Müslümanlar tarafından

yerleşmek için seçilmiş belirli mahalleler vardı bunlar; Kahire’de Halifa ve Seyyide

Zeyneb ya da İskenderiye’de Minat el-Basal’dır928. Küçük şehirlerde dini ayrım çok

daha belirgindi. Kıptiler ise bu tarz bir ayrıma gitmemişler ve köylere yayılmışlardır.

Ancak köy içinde Müslümanlar ile Kıptiler ayrı yerlerde yaşamışlardır. Bu nedenle 19.

yüzyıl boyunca dinin önemli bir sosyal olgu olarak kaldığını söylemek gerekir929.

İnsanların büyük bir kısmı uğraştıkları işlerle ilgili cemiyetlere bağlı idiler. Bu da

mesleklerin sosyal guruplar arasında bölünmesine sebep olmaktaydı. Şöyle ki 20.

yüzyılın başına kadar Mısır’da vergi toplayanların % 98’i Kıpti idi. Fakat eğitimli

Müslümanlar yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmış ve özellikle Kıptilerin tekelinde

926 Edward W. Lane, Cairo Fifty Years Ago, London, 1869, s. 60-69.927 Mısır Sâlnâmesi 1871, (Yay. Haz. Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Arş Gör. Sevda Özkaya Özer), Fırat Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih Şubesi Yayınları, No. 9, Elazığ, 2005, s. 19.928 Kahire’nin mahalleleri hakkında fikir sahibi olmak için bkz. “Bu şehir Mısır tarzında ulu ve heybetli taşlarla, kısmen tuğla ile inşa edilmiş, sokakları dar… eski binalar harap oldukça yenileri Türk tarzında inşa ediliyor… bunun yanında envai çeşit yeni saray da bulunmakta…” Gerald Maclean, Doğu’ya Yolculuğun Yükselişi Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz Konukları (1580-1720), (Çev. Dilek Şendil), İstanbul, 2004, s. 212-216. “929 Lady Duff Gordon, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), London, 1969, s. 54-60.

bulunan devlet memurluklarına girmeye teşebbüs etmişlerdir930. Bu ise iki toplum

arasında ciddi anlamda kin yaratmıştır.

Dini cemiyetler varlıklarını sosyal bir birim olarak sürdürmüş olsalar bile 19.

yüzyıl boyunca ekonomik pozisyon, sosyal statü ve birliklerin başındaki yöneticilerin

politik güçleri açısından bakıldığında epeyce güç kaybetmiş oldukları görülmektedir.

Bu tip cemiyetlerin ortadan kalkması ise Said Paşa dönemine denk gelmektedir. Çünkü

Paşa, idari alanda yaptığı yenilikler çerçevesinde 1855’de Gayri Müslimlerden alınan

cizyeyi kaldırmış ve böylece önemli bir farka da son vermiştir. Bunun dışında sözünü

ettiğimiz uygulama ile azınlık cemiyetlerinin dini liderleri idari fonksiyonlarını

kaybetmişlerdir. Kıpti papazlar da hem kendi aralarındaki sürtüşmeler hem de Protestan

ve Katolik misyonerlerin faaliyetleri neticesinde güç kaybetmişlerdir. Kıpti cemaatinin

üyeleri 1874’te laik bir meclis kurmuşlardır (el- Meclisü’l-milli el-‘umm li’l-Akbât el-

Orthodoks). Bu meclisin amacı, Kıpti vakıflarını, papazların elinden almaktı. 14 Mayıs

1883’te bu meclis, bütün Kıpti hayır vakıflarına resmi bir düzenleme getirdi. Böylece

Kıpti patrik, papaz ve keşişleri güç kaybetmişlerdir931.

Mısır’da 18. yüzyılda hukuk, eğitim ve din alanlarında görevli herkesi kapsayan

en geniş anlamı ile Ulemaya dahil olan kişi sayısı yaklaşık 4000’di. Arap kentlerinde

bulunan ulema, İstanbul’dakinden farklı özellikler göstermekteydi. İstanbul’un yüksek

uleması yüksek okullarda eğitim görmüş, devlet hizmetine atanmış ve yükselme

beklentisi taşıyan bir kesim olarak hükümetin önemli bir mekanizması idi. Oysa Arap

kentlerinde bulunanlar yerel kökenliydiler. Bunların çoğu Memluklar ya da daha eski

dönemlerden gelen soylara dayanmaktaydılar. Büyük kısmı yerel okullarda (Kahire’de

Ezher, Tunus’ta Zeytuniye gibi) eğitim görmüşler ve eski bir dil ve kültür geleneğini

devralmışlardır. Genel özelliklerini kısaca ifade ettiğimiz Müslüman ulema 18. yüzyılın

sonu ve 19. yüzyılın başında ise Mısır’da ki mültezimlerin başında gelmekte idiler.

Memluk emirleri gibi onlar da görkemli saraylarda yaşamaktaydılar ve pek çok

hizmetkârları bulunmaktaydı932.

930 K. Mikhail, Copts and Moslems Under British Control, London, 1911, s. 44.931 S. H. Leeder, Modern Sons of The Pharaos, London, 1918, s. 255-64. Ayrıca bkz. Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 178-181.932 Alber Hourani, Arap Halkları Tarihi, İstanbul, 2003, s. 285.

Fakat bu altın çağ Mehmet Ali’nin hakimiyetini sağlamlaştırması ile son

bulmuştur. Mehmet Ali kendisine karşı yürütülen muhalefetin üstesinden geldikten

sonra ulemaya ait iltizamları müsadere etmiş ve böylece onların güç kaybedişini

başlatmıştır. 1831’de Mansure müftüsü, ulemanın fakir halka dönüştürüldüğünü ifade

etmiş ve gerçekten de 1863 yılına gelindiğinde bölgede bulunan yabancılar da ulemanın

bütün etki ve gücünü kaybettiğini ifade etmişlerdir933.

5. 4. Bölgede Bulunan Türk Unsurunun Güç Kaybedişi:

19. yüzyılda Mısır’da, güç kaybeden önemli bir diğer sosyal gurup ise daha

sonra “Mısırlı Türk” diye anılan Türklerdir. Bu gurubun ortak özelliği Türkçe

konuşmaları idi. Ezher Üniversitesi’nde Türk öğrenciler, Kahire’de Türk dervişler ve

Han el-Halili’de toplanmış olan Türk tüccarlar vardı. Fakat Türk unsurunun önemi,

şeyhü’l-beledlikten daha üst görevlerde bulunmalarından kaynaklanmaktaydı. Benzer

bir şekilde ordu ve donanmada da yüksek rütbelerde Türkler bulunmaktaydı934.

Mısır Hanedanı ve yönetici sınıfı Türk’tü. Yine 19. yüzyıl Mısır’ının en büyük

toprak sahipleri de Türk’tü935. 19. yüzyılda meydana gelen en önemli sosyal

değişikliklerden biri Türklerin yerini Arapça konuşan Mısırlıların almasıdır.

Mehmet Ali Paşa, ilk zamanlar bedevi şeyhlerini getirdiği köy yöneticiliklerine

Türkleri getirmeye çalışmıştır. Ancak bu girişim başarısız oldu ve müdürlük yani

vilayet yöneticilikleri Türklerin elinde kaldı. 1840 yılında Mehmet Ali Paşa, donanmada

Türklerin yerine Mısırlıları getirmeye teşebbüs etmiştir.

Said döneminde bu tip girişimler daha da artarak devam etmiştir. O, bütün

memuriyetlerin üçte birinin Mısırlılardan oluşması emrini vermiştir. Haziran 1858’de

Giza vilayetine kısım nazırı olarak bir Mısırlıyı atamıştır. Said Paşa, köy şeyhlerine

hitaben yaptığı konuşmada babasının bu konuda yaptığı girişimin başarısız olmasını

şeyhlerin yetersizliğine bağlayarak bu kez de başarısız olurlarsa ağır bir şekilde

933 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 147.934 Lane, Cairo Fifty Years Ago, London, 1869, s. 129.935 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 39-40.

cezalandırılacaklarını söyledi. Said döneminin bitmesine doğru Türk üstünlüğü sona

ermeye başlamıştır936.

Said, aynı zamanda orduda da bir Mısırlı yönetici sınıf yaratmak istemiştir. bu

amacı gerçekleştirmek için, o zamana kadar askerlikten muaf olan köy şeyhlerinin

oğullarını askere almıştır. Bunlardan biri de 1860 yılında albay rütbesine yükselecek

olan Ahmet Arabi’dir937. Said, bu askerlere milliyetçilik hislerini, Arap ve Mısırlı olma

bilincini aşılamak istemekteydi. Ancak bunların bir kısmı birliklerini bıraktılar ve

1861’de Said, yeni orduyu oluşturacak olan bu askerlerin pek çoğunu görevden

uzaklaştırmıştır.

İsmail Paşa da Said’in politikasını devam ettirmiş ve bunun sonucunda bazı Türk

müdürlerin yerini Mısırlılar almıştır. 1870’lerin sonunda düşük idari görevlerin

tümünde Mısırlılar vardı938. Ordu için de aynı durum söz konusu olmakla birlikte

kumanda Türkler ve Çerkesler’de kalmaya devam etmiştir. Bu ise Arabi isyanına yol

açan şikayetlerden biridir.

Bu isyanın ve İngiliz işgalinin bir sonucu olarak Mısır ordusu dağılmıştır. Yeni

ordu, İngiliz kumandasında Mısırlılardan oluşmuş ve Türkler ile Çerkesler kontrolü

kaybetmişlerdir. Benzer bir şekilde sivil idarinin de yüksek görevleri Britanyalılar ve

diğer Avrupalılar tarafından işgal edildi. Türkler politik güçleri ile beraber topraklarını

da kaybetmişlerdir. Bunun içinde vakıflar da bulunmaktaydı. Bu süreçte Mehmet Ali

ailesi istisnadır939. Mısır toprağının önemli bir kısmı bu aileye kaldığı gibi Türk

karakterini de kaybetmemişlerdir. Bu aile üyelerinin hepsi Türkçe konuşmaktaydılar.

Aileden Arapça konuşan ilk yönetici Kral Faruk olmuştur.

Diğer Türk aileler zaman içinde benliklerini yitirmişlerdir. Zaten Türklerin

büyük bir kısmı daha Mehmet Ali zamanında Mısır’ı terk etmişlerdi. Bir kısmı ise

Mısırlı kadınlarla evlenmişlerdir ve çocukları Arapça konuşmaktaydılar. 1820’lerde

bölgeye gelen ziyaretçilerin dikkatini çeken ilk şey Türklerin ihtişamlı dış görüntüleri

936 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 148.937 W. S. Blunt, Secret History of The English Occupation of Egypt, New York, 1922, s. 99-100.938 D. Mackenzie Wallace, Egypt and The Egyptian Question, London, 1883, s. 147-148.939 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 131-138.

ve Arapların berbat halleri idi. 1840’larda ise Türklerin kıyafetlerini Araplar

benimsemişler ve eşit görünmeye başlamışlardır940. Yıldan yıla ise Mısırlı karakteri

etkisini artırmaya başlamıştır.

Tüm bu gelişmelerin ardından doğal olarak Arapça, resmi kurumlarda Türkçenin

yerini almıştır. 1858’de Said Paşa, resmi yazışmaların Arapça yapılması yönünde bir

emir çıkarmıştır. İsmail Paşa da 1869 yılında bu yönde hareket etmek adına Türk

tercümanları görevden uzaklaştırmış fakat birkaç ay sonra ordu içinde Türkçe

kullanılmasına izin vermek zorunda kalmıştır. Yüzyılın sonunda artık Arapça tamamen

Türkçenin yerini almıştır.

5. 5. Mısır’da Kölelik ve Kaldırılışı:

Geleneksel Mısır toplumunda, 19. yüzyılda etkisini yitiren temel unsurlarda biri

de köleliktir. Memluklar, Mehmet Ali tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra sadece

birkaç zengin Mısırlı, beyaz erkek köle sahibi idiler941. Çerkes kadın köleler, siyah

köleler ve diğerleri çok çeşitli amaçlara hizmet etmişlerdir. Çerkes kadınların çoğu

zengin Türklerin haremlerini oluşturmaktaydılar bunun yanında Mısırlılar da siyahi

cariyeler yerine onları tercih etmekteydiler. Orta sınıf Mısırlıların cariyeleri genellikle

Habeşlilerdi. Zenci erkek ve kadın köleler ise ev işlerinde kullanılmaktaydılar942. Siyah

hadım köleler edinme hakkı sadece Mehmet Ali ailesi ve zengin Türklere aitti. Bunun

dışında köle edinmek hakkı bütün tabakaların sahip olduğu bir uygulama idi. Bu sosyal

tabakaların içinde göçmenler, fellahlar, köy ileri gelenleri, tüccarlar, zanaatkârlar, din

adamları, hekimler ve memurlar ile askerler bulunmaktadır. Ayrıca Yahudiler ve

Hıristiyanlar da köle edinebilmekteydiler943.

1870’lerde bazen beyaz çocuklar, zengin paşa ve beylerin çocuklarına oyun

arkadaşlığı yapmak için satın alınırlardı. 1825-28 yılları arasında İbrahim Paşa’nın ele

geçirdiği Rum esirlerden özel bir erkek köle sınıfı oluşturulmuştur. Bu yıllarda Mısır’da

940 R. R. Madden, Travels in Turkey, Egypt, Nubia and Paletsine in 1824, 1825, 1826 and 1827, London, 1829, Vol. III, s. 307. 941 E. W. Lane, An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians, East-West Publications The Hague and London, 1833-1835, s. 136-137.942 Lane, An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians, s. 190-191. 943 Lady Duff Gordon, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), s. 72-76.

bulunan Avrupa konsolosları, ele geçirilen bu kölelerin fidyelerini ödeyip serbest

bırakılmalarını sağlamak için harekete geçmişlerdir944.

19. yüzyıl Mısır’ında köleliğin tek türü ev işleri ile uğraşan köleler değildi.

Ziraat işleri için alınan kölelerin sayısı az değildi. 1840 yılında, Asyut’ta bulunan

Avrupalı toprak sahipleri, köylüler zorla askere alındığı için, köleleri tarla işçisi olarak

çalıştırmak istemişler ancak fiyatları çok pahalı olduğundan bunu

gerçekleştirememişlerdir. Bununla birlikte Mehmet Ali ailesinin geniş çiftliklerinde,

özellikle de İsmail’in Yukarı Mısır’da bulunan şeker kamışı tarlalarında köleler

çalıştırılmıştır. Ayrıca yine Yukarı Mısır’da İsna ve Kurusku arasında, daha küçük mal

sahipleri de tarlalarında köle çalıştırmışlardır. 1884’te İsna’da su pompalarında çalışan

erkeklerin onda dokuzu da kölelerdi. 1885-1886’da bu kölelerin büyük bir kısmı azat

edilmiştir. Aşağı Mısır’da, çiftliklerde köle çalıştırılması köylülerin olağanüstü refah

döneminde işçi noksanlığından kaynaklanan geçici bir durumdu. Ayrıca çiftçiler, daha

önce devletin istediği zaman zorunlu işçilik yapmak uygulamasından köleleri sayesinde

kurtulmuşlardır. Buna örnek olarak Süveyş kıyılarında çalıştırılan köleler gösterilebilir.

İngiliz işgaline kadar, Mısır yöneticileri köleleri asker olarak da kullanmak için

devamlı uğraşmışlardır. Mehmet Ali’nin bunun için Sudan’dan köle elde etme çabaları

boşa çıkmıştır. Said döneminde köle ticareti yasaklanmıştır. Fakat İsmail Paşa, ordusu

için köleleri askere yazmaya devam etmiştir. 1870’lerde İngiliz konsolosları, İsmail

Paşa’ya kölelerin serbest bırakılmaları için baskı yapmaya başlamışlardır945.

Hükümet ordu için kölelere ihtiyaç duymaya başlayınca uzak vilayetlerde, onlar

üzerinden vergilendirme yapmıştır. Bu vergi uygulamasına Mehmet Ali zamanında

başlanmış ve 1870’lerde devam etmiştir. Bu vergiye tabi olan yerler ise; Siva Vahası,

Yukarı Mısır, Nubiya ve Sudan’dır.

19. yüzyılda Mısır’da kölelerin kesin sayısını vermek imkansızdır. Ancak

1840’larda 20.000 ile 30.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yıllık 10.000-

12.000 köle ithal edilirken 1850’lerde bu rakam 5000’e düşmüştür. Bir nüfus sayımına

944 Baer, “Slavery in Nineteenth Century Egypt”, Journal of African History, VIII, 3, London, 1967, s. 417-441. 945 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 151.

göre 1850 yılında Kahire’de bulunan köle sayısı 11.481 idi. 1860’lı yılların başında,

pamuk patlamasının bir sonucu olarak köle ithali çok fazla artmıştır. Bu dönemde yıllık

ithal edilen köle sayısı 10.000-15.000 olarak tahmin edilirken son on yıl içinde tekrar bu

sayı düşmüştür hatta 1870’li yıllarda yıllık birkaç yüz köle ithal edilmektedir. 1877 ve

1899 yıllarında, kölelerin serbest kalması için kurulmuş olan Büro tarafından 20.000

köle özgürlüğüne kavuşurken bir kısmı ise efendileri tarafından serbest bırakılmışlardır.

Köle ticaretini yok etmeye yönelik çalışmalar arasında İngiliz subayların denetimine

müracaat edilmesinden bahsetmiştik. Bunu takiben İngiltere ile kölelik karşıtı bir

antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma köle ticaretine vurulan son darbedir946. Kahire’de

1879 yılında 78 köle tüccarı bulunmakta iken bu rakam 1882’de 32’ye düşmüştür ve

1880’li yılların sonunda profesyonel köle tüccarlığı tamamen ortadan kalkmıştır.

Bununla birlikte 1890’larda Mısırlılar henüz ev kölelerine ve bazı Türk aileler Çerkes

kadınlara sahiptiler. Ancak yirminci yüzyılda Mısır’da kölelik uzun süren bir problem

olmamıştır947.

Mısır’da köleliğin tamamen yok olmasının en önemli sebebi köle ticaretine karşı

resmi önlemler alınmasıdır. Bu önlemler, yabancı devletlerin özellikle İngiltere’nin

girişim ve baskıları sonucu alınmıştır. Alınan tedbirler daha çok köle ticaretinin

yasaklanması ile ilgilidir. Kölelerin serbest kalması için daha önce bahsettiğimiz gibi

İngiliz konsoloslar müdahale etmişlerdir. Ancak bunun gerçekleşmesi için Mısır

toplumunun iç gelişimini sağlamak gerekmekteydi. Zira alınan idari kararlar başarılı

olamamıştır948.

Kölelik karşıtı hareketler büyük engellerle karşılaşmış ve bu nedenle uzun

zaman etkili olamamıştır. Hidiv içtenlikle bu yasakların uygulanmasını istemişse de

görevliler, zengin ve nüfuz sahibi kimselerin verdikleri rüşvetler sayesinde onların

suçlarını görmezden gelmişlerdir. Mısır’da köle ticaretinin derin kökleri vardı. 1880

ilkbaharında Asyut yakınında bir köle kervanı yakalanmıştır. Bu kervanın sahipleri,

946 Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Y. Hakan Erdem), İstanbul, 1994, s. 185-195. 947 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 152-153.948 El Sayed Ragab Harraz, “Egypt and the Slave Trade During the First Half of the Nineteenth Century”, Mecelletü Külliyetü’l-Adab Camiatü’l-Kahire, c. 32-33, Cairo, 1970-1971, s. 1-19.

köle tacirleri ile bağlantıları olan güçlü kimselerdi. Bunlar arasında Asyut tüccar

loncasının başı, önemli tüccarlar ve ileri gelenler vardı949.

Müslümanların pek çoğu, kölelik ile ilgili yapılan düzenlemelerin Kur’an’a ters

düştüğünü düşünmekte idiler ve bu düşünce tarzının somut sonuçlarından biri olarak

kadılar, efendileri tarafından azat edilmiş kadınların evlilik işlemlerini yapmadılar ve

onların ellerindeki belgelere aldırmadılar. Bunun sonuncunda ise kadın kölelerin pek

çoğu gayri meşru işler yapmaya başladılar950.

Erkek kölelere gelince, onların da azat edilmelerinin ardından pek çok sorun

ortaya çıkmıştır. 1860’larda azat edilmiş olan erkek köleler eski statülerine dönmek

istemişlerdir. Bazıları hırsızlık çetelerine katılmışlardır. Onlar için çalışabilecekleri iş

bulmak çok zordu. Çünkü işçi piyasası 1880’lere kadar loncaların tekelinde

bulunmaktaydı. Köleliğin kaldırılması önünde bulunan bu büyük engeller ancak 19.

yüzyılın son yirmi yılı içerisinde yok olmuştur. Mehdi devrimi, köle kaynakları

çerisinde önemli bir tanesini kesmiştir. Bu arada Mısır toplumu da oldukça değişmiştir.

Mısırlıların küçük fakat önemli bir kısmı kölelik konusunda tutumlarını

değiştirmişlerdir. Bu, onların Avrupa ile kültürel temaslarının bir sonucudur ve bu

konuda, 1896’da mecliste bir İngiliz-Mısır antlaşması yapıldı. Bundan başka en önemli

değişim işçi piyasasının yavaş yavaş ortaya çıkmasıdır. Artık özgür işçiler vardı ve eski

köle sahipleri bunları çalıştırmanın, kölelerden daha sorunsuz ve ucuz olduğunu

görmüşlerdir. Bu, sadece tekellerin kaldırılmasının bir sonucu değil aynı zamanda 1880

ve 1890’larda görülen kentleşmenin de sonucudur951.

5. 6. Kentleşme ve Yeni Kentliler:

19. yüzyılın ilk çeyreğinde Mısır’da kentleşme çok önemli bir boyuta

ulaşmamıştır. 1820’den 1840’a kadar Mısır’ın on büyük şehri vardı ve 1846 ile 1880

arasına şehir nüfusunda az bir artış olmuştur. Bazı şehirler ise önemli bir büyüme

göstermiştir. Buna en iyi örnek İskenderiye’dir. 1820’de 12.500 olan nüfusu 1864’te

949 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 153.950 Dinin sosyal hayat ve tarihi gelişmeler üzerindeki rolü hakkında bkz. Mustafa Öztürk, Tarih Felsefesi, Elazığ, 2004. 951 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 154.

165.000 ve 1882’de 230.000’e yükselmiştir. Yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde yeni

kurulan şehirlerin arasında Zekazik ve Port Said vardı. Bu şehirler gelişirken diğerleri,

Dimyat ve Reşit gibi, durgun bir döneme girdiler. Bu yüzyıl boyunca fellahlar köylerini

terk etmişler ve zorunlu askerlikten kurtulmak, kıtlık ve vergilerden kaçmak için

şehirlere yerleşmişlerdir. Ancak bunların çoğu, yeterli parayı kazandıktan sonra ya da

köylerindeki şartlar iyileştikten sonra eski yerleşim yerlerine geri dönmüşlerdir952.

1882’de nüfusun %11,5’i şehirlerde yaşamaktaydı. Bu ise 1846 yılı ile

karşılaştırıldığında az bir yükseliştir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz zorunlu askerlik meselesi ciddi bir idari ve sosyal

olaydır. Mısır’ı oldukça uzun bir süre yönetmiş olan Mehmet Ali, Mısır’da

gerçekleştirdiği yenilikler nedeniyle sıkça övülmüştür. Ancak onun bu yenilileri ve

gelişmeleri yapmasına izin veren en önemli unsur modern bir orduya sahip olmasıdır.

1820’lerin ilk yıllarından başlayarak bu ordu, onun tüm reformlarında merkezi bir

konuma sahiptir. Kurduğu okullar, fabrikalar ve hastanelerin hepsi bu orduya hizmet

etmek içindi. Bu ordunun temeli ise zorunlu askerliğe dayanmaktaydı. Pek çok görüşe

göre, Mehmet Ali Mısır köylüsünü askere alarak onlara vatanlarını koruma fırsatı

vermiş ve Mısırlılık bilincini kazandırmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken

husus Mısır köylüsünün askere gitmemek için direnmiş olmasıdır. Mısır’ın kırsal

halkına her ne kadar askerlik yapmak onların sevdikleri topraklardan ayrılmalarını

gerektiriyorsa da bunun gerçekte Mısır’a sadakatlerini ispatlamanın en iyi yolu olduğu

öğretilmekteydi. Mehmet Ali’nin ordusu, Mısır bağımsızlığının temeli olarak

görülmekteydi.

Mısır köylüsünün ataletten kurtarılmasının sebebi olarak gösterilen bu ordunun

etnik bileşimi araştırıldığında askerlerin Arapça subayların Türkçe konuştuğu

görülmektedir. Kural olarak Arapça konuşan Mısırlıların yüzbaşıdan daha yüksek bir

rütbeye terfi etmelerine izin verilmemekteydi. Teğmen ve asteğmenlerin yarısı Türk

yarısı Arap’tı. Çünkü Mehmet Ali Paşa, bir zorunlu hizmet ordusu kurmak

istemekteydi. Türk subayların yönetiminde Arap askerler olması tıpkı İngiltere’nin

Hindistan’da İngiliz subaylar tarafından yönetilen Hintli askerler olması gibi idi. Ancak

bu politika zamanla ordu içinde kızgınlık ve kırgınlık yaratan bir durum olmuştur. Zira

952 Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, s. 28-33.

subaylar ve askerler arasındaki bu fark ciddi bir gerilim yaratmaktaydı. Bundan başka

köylerde isyanlara sebep olan askere alma yöntemlerinden de bahsetmek gerekmektedir.

Mısırlı fellahları askere alma yolundaki ilk girişim Mehmet Ali’den maaş alan Türk

askerlerini Sudan topraklarında hizmet yapmaktan kurtarmak amacını gütmekteydi.

Onların yerine geçmek üzere Yukarı Mısır’ın köylerinden toplanan 4000 köylü sadece

üç yıl hizmet verecek ve bunun sonunda evlerine dönmelerine izin verilecekti. Asker

toplamaya memur edilen kişiler, adamları altılı veya sekizli guruplar halinde,

boyunlarından ip geçirilmek suretiyle bağlayıp, eğitim kamplarına yürütmüşlerdir. Bu

tarz yöntemler, tarlaların boş kalması gibi sebeplerle köylüler isyan etmeye

başlamışlardır. Paşa, ideolojik veya dini savlarla fellahları kendi özgür iradeleri ile

askere katılmaya hiçbir zaman ikna edememiştir. Bu politika kırsak kesimde duyulur

duyulmaz fellahlar, kaçmak için çeşitli yöntemlere başvurdular. Kimi zaman açıkça

isyan ettiler ve silah zoru ile bastırıldılar kimi zaman tamamen köylerini terk ettiler.

1830’larda birçok köy tamamen boşalmış durumda idi. Bundan başka, bir kısmı

kendilerini sakatlamaya başladılar. İlk önce ön dişlerini sökerek askerliğe elverişsiz hale

geldiler fakat daha sonra bu da bir işe yaramayınca bazıları fare zehri ile kendilerini

körleştirdiler bazıları kolunu, bacağını kesmekteydi. Bunu yapanları Paşa, ömür boyu

hapse mahkum etmekte diğer akrabalarını askere almaktaydı. Askere alınanlar ise fırsat

bulunca kaçmaktaydılar. Zorunlu askerlikten bu kadar nefret edilmesinin sebeplerinden

biri Paşa’nın bunu üç yıl ile sınırlayan emirlerine rağmen hizmet süresinin sınırsız

olması idi. Daha sonra bu süre 15 yıl olarak belirlenmiştir953. Bu bilgiler, zorunlu

askerliğin sosyal etkilerini açıklığa kavuşturmaktadır.

Yüzyılın son yirmi yılına gelindiğinde şehirleşme hız kazanmıştır. 1882 ve 1897

nüfus sayımları arasında 20.000’den fazla sakin barındıran şehirlerde % 68’lik bir

büyüme olmuştur. 1897’de Mısır’ın nüfusunun % 13.6’ sını bunlar oluşturmaktaydı.

Sözünü ettiğimiz dönem köleliğin ve loncaların kaldırıldığı dönemdir. Bu yüzyılın ilk

on yılında şehirleşme yavaşlamış ve 1897 ile 1907 tarihleri arasında şehirlerdeki nüfus

20.000’den fazla idi ve büyüme % 17.2 idi. Bunun sebebi kesinlikle yüzyılın ilk

yıllarında görülen zirai patlamadır. 1907’de Kahire ve İskenderiye nüfusunun üçte

birinden daha fazla bir kısmı başka yerlerde doğmuştur. Buna en iyi örnek Port Said’dir.

953 Khaled Fahmy, “Ulus ve Asker Kaçakları: Mehmet Ali’nin Mısır’ında Zorunlu Askerlik”, Devletin Silahlanması Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), (Der. Erik Jan Zürcher), İstanbul, 2003, s. 65-85.

1907’nin başında yapılan nüfus sayımına göre Kahire ve İskenderiye’nin önceki on yıl

içerisinde gösterdiği büyüme dünyanın diğer şehirleri ile karşılaştırıldığında, diğer

şehirlerdeki kadar sanayiye sahip olmamasına rağmen görülen büyüme şaşırtıcıdır954.

Mısır’da kent nüfusunun artmasının sebebi elbette köyden kente, bir iş bulmak

için gelenlerin sayısının artmasıdır. Bir köy ya da bölgenin yerlileri belirli işlerle

uğraşabilecekleri şehirlere göç etmişlerdir. Asyut doğumlu yaklaşık 30.000 kişi 1907

yılında Kahire’de yaşamaktaydı. Yine Süveyş Kanalı civarında yerleşenlerin büyük bir

kısmı da Kana’dan gelmişlerdi. Kahire’de bulunan hamalların birçoğu Asyut’a bağlı

Muşha köyündendiler ayrıca su taşıyıcılarının büyük bir bölümü Garbiyye’ye bağlı

Darü’l-Bakar’dan ve inşaat işçileri ise Giza’ya bağlı Tirsa’dandılar. Gerek devlet

gerekse özel işverenler, köylerden gelen ve işçilik yapmak isteyenleri, ücretlerinin

ödenmesi ve işlerinin denetlenmesi karşılığında müteahhitlere vermekteydiler. Böylece

yüzyılın ilk 10 yılı sona erdiğinde yeni bir işçi sınıfı ortaya çıktı. Bunlar inşaat işçileri,

sanayi işçileri ve nakliye işçileri idiler. Sanayi işçileri; şeker ve sigara fabrikalarında

çalışmaktaydılar. Bununla beraber kent nüfusunun büyük bir kısmı, gelir seviyesi düşük

yığınlardan oluşmuştur çünkü sabit bir istihdam alanı henüz bulunamamıştır.

Bu dönemde orta sınıf büyük bir değişikliğe maruz kalmamıştır. Ancak yüzyılın

ikinci yarısında özellikle de düşük ve arta gelirli zanaatkâr ve tüccarlar, Avrupa malları

ile rekabet etmek zorunda kalmışlar ve bundan zarar görmüşlerdir. Orta sınıftan bazı

guruplar ise serbest işlerle uğraşmaktaydılar. 1907 nüfus sayımına göre, bu dönemde

Mısır’da mimar, mühendis ve benzer mesleklerle uğraşan kişi sayısı 3677 idi. Ayrıca

2237 avukat ve avukat sekreteri, 719 eczacı, 53 veteriner cerrah ve 1271 doktor ve

cerrah bulunmaktaydı. Yani doktor başına yaklaşık 9000 kişi düşmekteydi. Bu

mesleklerle uğraşanların yarısı yabancı idi. Laik eğitim, devlet istihdamında bulunmaya

özel bir şey olarak görülmekteydi. Ayrıca Mısır nüfusunun büyük bir kısmı eskiden

memur olmayı ideal görmekteydiler. Bu ise sosyal statü ve güçle ilgili idi. Bu durum

1882 ve 1907 sayım sonuçları arasında mukayese yapıldığında açıkça ortaya

çıkmaktadır çünkü toplam nüfus % 66 büyüme gösterirken devlet dairelerinde

954 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 155.

çalışanların sayısı % 83.7 ve serbest meslek sahibi kimseler (avukat, hekim gibi) % 35.6

idi955.

Asıl değişiklik üst sınıfta meydana gelmiştir. Bu yüzyıl içerisinde Türkler ile

Araplar arasındaki farklar belirsizleşmeye başlamış ve aynı sosyo-ekonomik süreçten

geçmişlerdir. 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın başlarında yönetici sınıf, kentli zanaatkâr

ve tüccarlardan belirgin bir şekilde ayrılmışlardır buna daha sonra toprak sahipleri de

eklenmiştir. Yüzyıl boyunca farklı sosyo-ekonomik sınıflar arasında pek çok etkileşim

meydana gelmiştir.

İlk olarak, bu yüzyıl içerisinde yüksek rütbeli memurlar, yöneticilerin sattıkları

çiftlikler sayesinde geniş topraklara sahip olmuşlardır. Diğer taraftan geniş arazilere

sahip olan köy ileri gelenleri ve eski bedevi şeyhleri memuriyetlere atanmışlar ve

şehirlere göç etmişlerdir. Bu toprak sahibi memurlar bazen farklı ekonomik alanlara da

özellikle üstlenici olarak girmişlerdir. Yüzyılın sonunda memurların, hükümet

tarafından satılan toprakları satın almaları yasaklanmıştır.

Aynı zamanda zengin tüccarlar da büyük malikânelere sahip olmuşlardır. Çünkü

onlar da zirai ürünlerden büyük kâr elde etmişlerdir. Tüm bu gelişmelerin bir sonucu

olarak Mısır’da Avrupa burjuvasına benzer bir sınıf ortaya çıkmıştır. Ancak bu gerçek

bir kent kültürü ortaya çıkarmamıştır. Zira bu dönemde hâlâ Mısır’da bağımsız bir

belediye anlayışı bulunmamaktadır. 1890 ile 1911 arasında kurulan belediyelerin

üyeleri merkezden atanmış ve bu belediye üyelerinin yetkileri küçük bir faaliyet alanı

ile sınırı kalmıştır. Ayrıca yabancılar, nüfus içindeki oranlarından daha yüksek bir

seviyede temsil edilmişlerdir. Ancak İskenderiye belediyesi geniş bir yetki alanına

sahipti ve bağımsızdı. Bu belediyenin üyelerinin büyük kısmı ise yabancılardan

oluşmaktaydı956.

5. 7. Mısır’da Yabancılar ve Batılılaşma:

18. yüzyılın sonunda Mısır’da bulunan yabancıların sayısı Rumlar da dahil

olmak üzere birkaç yüzü geçmemekteydi. Mehmet Ali döneminde Avrupalıların sayısı

955 M. Berger, Bureaucracy and Society in Modern Egypt, Princeton, 1957, s. 28-29. 956 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 158.

10.000’e yükselmiştir. Bunların en azından yarısı Rum ve 2000’i İtalyan idi.

Avrupalıların büyük oranda Mısır’a gelmeleri Said ve İsmail dönemlerinde

gerçekleşmiştir. Bunun sebebi özellikle 1860’larda görülen pamuk patlaması ile ilgili

büyük mali ve ticari fırsatların doğmasıdır957. Çünkü bu iki yönetici zamanında pek çok

proje üretilmiştir ve Avrupalılar bu projelerden gelir elde etmek istemişlerdir. 1878’de

Avrupalıların sayısı 68,653, 1897’de 112,574, 1907’de 151,414’tü.

Mısırlıların Avrupalılarla temasının tek sebebi, bölgeye olan bu Avrupalı akını

değildir. 1813 ile 1919 arasında eğitim amacıyla 900 Mısırlı Avrupa’ya

gönderilmiştir958. Ayrıca Mısır’daki yabancı okullarında eğitim gören binlerce öğrenci

vardı. 1875’te bu okullardaki öğrenci sayısı 7450 ve 1913-14’te 48.204’tü ve bu

öğrencilerin çoğu Mısırlı idi. Yüne bu yüzyıl içerisinde teknik ve bilim kitapları ile

roman ve tiyatro kitaplarının yüzlercesi Avrupa dillerinden Arapçaya çevrilmiştir.

Özellikle İngiltere’nin işgalinden sonra birçok Avrupalı Mısır idaresini denetleme

yetkisine sahip görevlerde bulunmaktaydılar. 1888 yılında okulların öğrenci sayıları ve

harcamaları şöyle idi959;

Tablo 20: 1888 Yılında Okulların Sayısı ve Masrafları;

Okulun Adı Senelik Harcamalar

yıl 1888

Mevcut Öğrenci Sayısı

haziran 1888

Ücretle Okuyan Öğrenci Sayısı

Yıllık Ücret Tutarı

Ücretsiz Okuyan Sayısı

Burs Alan Öğrenci Sayısı

Tıp Fakültesi

8412 Pound 182 79 Yıllık 6 pound

74 22

Ebe Okulu 816 11 - 6 11 -Mühendislik

Okulu 4140 33 7 15 12 18

Hukuk Fakültesi

4142 62 27 15 15 11

Sosyal Bilimler Yüksek Okulu

1526 31 - 15 - 37

Tercüme Okulu

1435 30 3 6 260 -

Sanat Okulu

7819 270 12 6 260 -

957 David S. Landers, Bankers and Pashas International Finance and Economic Imperialism in Egypt, London, 1958, s. 87-90.958 M. M. Mosharrafa, Cultural Survey of Modern Egypt, Vol. II, London, 1948, s. 54. 959 Numani, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi,s. 161.

Tevfikiyye 6418 288 25 yatılı 20 3 15Techiziyye 7754 330 52 yatılı 14 185 -Müptediler 4283 258 69 yatılı 14 118 -İskenderiye 1368 214 109 1 79 -

Mansûra 1294 143 80 1 71 -

Sözünü ettiğimiz çeviri hareketi, memur ve subaylar için el kitaplarına, okullar

için ders kitaplarına ihtiyaç duyan Mehmet Ali yönetiminde başlamıştır. Zaman

geçtikçe Arap yazarlarının kendi haklarındaki bilinçlerini ve modern dünya içindeki

yerlerini Arapça ifade etmeye çalıştıkları yeni türde bir edebiyat oluşmuştur. Klasik

Arapça eserlerin metinleri Avrupa’nın yanı sıra Kahire’de de basılmıştır960.

Avrupa ve yabancılarla temasın etkileri kendini pek çok alanda göstermiştir. 19.

yüzyılda ve özellikle 1882’den sonra geniş bir haberleşme ağı kurulmuş, İskenderiye ve

Kahire’nin bazı alanları yeniden inşa edildi, Mısır idaresi modernleştirildi ve kanunlar

da önemli değişikliklere uğradı. Ancak bu temasın getirdiği en önemli değişim eğitim

alanında olmuştur. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında bölgede henüz laik eğitim

yoktu. Mehmet Ali Paşa döneminde eğitim gören 6-12 yaş arası çocukların %5’ten fazla

değildi. 1875 yılında eğitim gören çocukların oranı % 17.5’e yükselmişti. Temel ve orta

eğitim laikleştirildi, meslek eğitimi ve yüksek eğitim için enstitüler kuruldu. Böylece

okur-yazar Mısırlıların sayısı arttıkça gazeteler çıkarılmaya ve Arapça yayın yapan

yayınevleri kurulmaya başlandı.

Burada Mısır’ın toplumsal değişimi açısından gazete ve diğer yayınların

öneminin anlaşılması için Mısır’da matbaanın kurulması ve basım faaliyetleri hakkında

kısaca bilgi vermek uygun olacaktır. 18. yüzyılın sonlarından başlayarak Osmanlı

yönetimi özellikle Avrupa’ya ait siyasi haberleri öğrenme isteğinden dolayı basına

ihtiyaç duymaya başlamıştır. Fransız ihtilali sırasında dışarıda basılıp Osmanlı

topraklarında dağıtılan ihtilalci bildiriler bu ihtiyacı daha da belirgin hale getirmiştir.

Fransızlar, Mısır’ı işgal ettiklerinde bir basımevi de getirmişlerdi. Ancak giderlerken

bunu götürdüler. Mehmet Ali Paşa bu konuda çok düzenli çalışmalar yapmıştır.

Öncelikle harf dökme ve baskı sanatını öğrenmesi için Nikola Musabek’i 1815’te

Milano’ya göndermiştir. Ardından Ezherli birçok bilim adamının baskı ve dizgi

öğrenmelerini sağlamıştır. Harfleri önce İtalya sonra Fransa’da yaptırtmıştır ve Bulak

960 Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 359.

Basımevi 1820’de açılmıştır. Başına ordunun yüksek rütbeli subaylarından Osman

Nurettin’i getirmiştir. Bulak Basımevi, 1822 yılında ilk ürünlerini vermeye başlamıştır.

1822-1836 arasında 56 yani yılda ortalama 6 ve 1831-1842 arasında 187 yani yılda 15

kitap yayınlanmıştır. 21 yıllık sürede basılan 243 kitaptan 125’i Türkçe, 111’i Arapça,

6’sı Farsça, 1’i İtalyancadır. Bulak Basımevi düzenli çalışmış ve Doğu’da basımın

kökleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Basımevinin sadece resmi nitelikli

sayılmaması ticari yanının da düşünülmüş olduğunu kanıtlar. Mısır’da Vekayi-i

Mısriye gazetesinin çıkarılması da üzerinde durulması gereken önemli bir gelişmedir.

Vekayi-i Mısriye her şeyi yazmak için çıkarılmamıştır. Bu gazetede, Divan’da

görüşülen konulardan seçilenler yazılmaktaydı. Mehmet Ali, yeni getirdiği düzenin

yerleşmesi için anlatılması ve açıklanması gerektiğine inanmaktaydı. İşte gazetenin

çıkarılmasındaki amaç budur. Gazete ilk olarak 4 Aralık 1829’da çıkmıştır.

Yayınlandığı süre içerisinde hem Arapça hem Türkçe çıkarılmıştır961.

Yukarıda sözünü ettiğimiz eğitimli Mısırlılar, Mısır toplumunun Batı toplumu

ile temasını sağlamışlar ve onların sosyal tutumlarını değiştirmişlerdir. Yani eğitim,

Mısır için bir batılılaşma aracı olmuştur. Bununla beraber Mısır’da yaşayan batılılarla

kurulan temasın sosyal etkilerini azaltan pek çok faktör mevcuttu. Çoğu Rumlardan

oluşan yabancıların büyük kısmı İskenderiye ve Kahire’de yaşamaktaydılar. Bu nedenle

bu bölgelerde bulunan Mısırlılar devamlı yabancılar ile temas halindeydiler. Ancak

Avrupalılar kendi mahallelerine toplanmışlardı ve Mısırlılardan uzak durmaktaydılar.

Kahire’de yabancılar ile Mısırlıların oturduğu mahalleler arasındaki fark dikkat çekici

idi. Bu fark İskenderiye’de çok belirgin değildi zira burası daha çok herhangi bir

Akdeniz limanı karakteri göstermekteydi962.

961 Orhan Koloğlu, İlk Gazete İlk Polemik Vekayi-i Mısriye’nin Öyküsü ve Takvim-i Vekayi ile Tartışması, Ankara, 1989, s. 35-50.962 Baer, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in Modern Egypt, s. 158-160.

SONUÇ

Mısır’da Osmanlı hakimiyeti, İngiltere’nin işgali ile son bulmuştur. Osmanlı

Devleti’nin önemli gelir kaynaklarından biri olan Mısır’ı kaybedişi pek çok olumsuz

gelişmenin ve izlenen yanlış siyasetlerin bir sonucudur.

Yine söz konusu bölgede, tarihin her döneminde merkezden bağımsız bir devlet

kurma mücadelesi görülmüştür. Bu durumun ortaya çıkmasında Mısır’ın bağımsız bir

yönetim kurmaya elverişli coğrafyası, önemli bir etkendir. Özellikle ziraattan

kaynaklanan gelir, bölgeye hakim olanlara servet biriktirme imkanı vermiştir. Bu

servetin tek başına sahibi olmak isteyen Valiler, merkezle mücadeleye girmişlerdir. 19.

yüzyılda ise buna, Osmanlı’nın askeri ve iktisadi alanda zayıf düşmesi ile Mısır’ın

ticaret ve sanayi alanında gösterdiği gelişim eklenince Mısır’ın muhtariyet olması

sonucu ortaya çıkmıştır

Şimdiye kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere Mısır, Osmanlı Devleti’nin

bir parçası olduğu andan itibaren pek çok yeniliğin ve gelişmenin merkezi halini almış

hatta Osmanlı Sultanlarının, çağa ayak uydurmak için harekete geçmelerine sebep

olmuştur. Bunda, bölgeye hakim olan Mehmet Ali Hanedanı’nın büyük rolü

bulunmaktadır. Mehmet Ali Paşa ve ardından gelenler, Mısır’ı güçlü ve bağımsız bir

ülke konumuna getirmek için her alanda çalışmışlardır. Bu konuda zaman zaman farklı

siyasetler izlemişlerdir. Mehmet Ali Paşa’nın kısmen korumacı ancak Batı’ya dönük

yüzüne karşın Abbas Paşa, Batı karşıtı bir politika belirlemiş, İsmail Paşa ise

Batılılaşma çalışmalarını çok yoğun biçimde gerçekleştirmiştir. Tüm bunlar yapılırken

Osmanlı Devleti’nden imtiyaz koparmak gerekmiş ve söz konusu imtiyazlar, Mehmet

Ali döneminde askeri üstünlük sayesinde, daha sonra ise Osmanlı Devlet adamlarına

sunulan yüklü hediyeler sayesinde kazanılmıştır. Bu da Osmanlı Devleti’nin 19.

yüzyılda sadece kurumsal anlamda değil manen de bir çöküntü yaşadığını ortaya

koymaktadır.

Ancak Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı kaybetmesi sadece bu çöküntünün bir

neticesi değildir. Mısır ile ilgili olarak belirlenen yanlış siyasetin temelleri II. Mahmut

dönemine dayanmaktadır. Sultan Mahmut, Mehmet Ali Paşa tehlikesinden kurtulmak

için mücadele etmiş ve bunu yaparken Rusya’dan yardım isteğinde bulunmuştur.

Böylece meseleye Avrupa Devletleri’nin müdahale etmesi için gerekli zemini

hazırlamıştır.

Daha sonra tahta çıkan Sultan Abdülmecit, 1840 Londra Mukavelesi ile Mısır’ı,

mukaveleyi hazırlamış olan devletlere bağlı hale getirmiş hatta Mısır’ın muhtariyet

olmasının yolunu açmıştır. Daha sonra ise İsmail Paşa’nın Avrupa hükümdarlarına

benzeme hayalini gerçekleştirmek için Sultan Abdülaziz’e sunduğu ağır hediyeler ve

Devlet ricaline dağıttığı altınlar Batılıların bölgeye rahatça ilgi göstermeleri sonucunu

getirmiştir.

Böylece Avrupalı Devletler de politikalarında değişikliğe gitmişlerdir. Şöyle ki

önceden Osmanlı Devleti’ni toprak bütünlüğünün korunmasından yana tavır koyan

Büyük Devletler, Mısır’ın bağımsız hareket etmesi, Osmanlı’nın bununla baş

edememesi ve dolayısıyla yıkılmasının kesinleştiğini anlayınca, kimin nerede nüfuz

elde edeceğine yönelik politikalar belirlemişlerdir. 1878 Berlin Kongresi’nden sonra

İngiltere açık bir şekilde Yakındoğu Politikasını değiştirmiş ve Akdeniz’de tam olarak

kontrolü ele geçirmek için 1882’de Mısır’ı işgal etmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin

başında bulunan II. Abdülhamit’in belirlediği dış politika iki ayrı dönemde gelişmiştir.

İlk dönemde Osmanlı Devleti’nin belirlediği siyasetin hedefi, Mısır meselesine

yabancı müdahalesinden koruyarak, bir uzlaşma sağlamak yolu ile bölgedeki çıkarlarını

muhafaza etmektir. II. Abdülhamit, Avrupalılara karşı askeri hareket ihtimaline kesin

olarak karşı idi. Oysa askeri bir müdahale yapılmadan bölgedeki çıkarları korumak

imkânsız hale gelmişti.

Zira, bu politikanın başarısız olmasının sebepleri arasında, işgal öncesinde

gelişen Arabi Hareketine karşı ciddi bir politika belirlenmemiş olması bulunmaktadır.

Arabi hareketinin, bir tür milliyetçilik hareketi olduğu bilinmekteydi. Bu olayda

İngiltere ve Fransa kışkırtıcı bir tutum sergilemekteydiler. Osmanlı Devleti, yabancı

devletlerin bu konudaki siyasetlerini bilmekle beraber sadece Arabi ve yönetim

üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sorunla ilgili olarak taltif etme, nasihat etme, nişan verme

gibi geleneksel Osmanlı iç siyaseti uygulamaları bir sonuç vermemiştir.

Burada gözden kaçmaması gereken bir konu da askerlerin liderlik yaptığı isyan

hareketlerinin, daha çok Mısır Maliyesi üzerinde kurulan İngiliz-Fransız kontrolüne

karşı olmasıdır. Dolayısıyla mali anlamda zaten devletin bağımsız hareket etmesi

seçeneği ortadan kalkmıştı. Ayrıca yine Avrupalı Devletler, Osmanlı Devleti’nin

isyanları bastırması için baskı yapmakla beraber önerilen çözümlere de karşı

çıkmışlardır. İngiltere, Mısır’da yaşanan olayların Osmanlı Devleti tarafından kontrol

altına alınmasını, kendi çıkarlarına uygun bulmamakta idi. Ayrıca Mısır’da bağımsız ve

güçlü bir yönetim kurulmasını da bu açıdan istememekteydi. İşte Arabi Paşa ve

Vataniler hareketini bu kapsamda değerlendirmekteydi.

II. Abdülhamit, Arabi Paşa meselesinde Pan-İslam politikasına ters düşecek bir

hareket yapmaktan kaçınmış ve Mısır halkı ile Türkler arasında bir çatışma olmamasına

özen göstermiştir. Hatta İngiltere’nin, Arabi Paşa’nın asi ilan edilmesi ile ilgili olarak

baskılarına rağmen uzun süre bu gerçekleşmemiştir. Daha sonra asi ilan edilmesi ise

Arabi’nin Hidiv’e karşı gelmesi ve görevlerini yapmaması gerekçe gösterilerek

olmuştur.

Mısır meselesi hakkında İstanbul Konferansı görüşmeleri sürerken İngiltere,

Osmanlı Devleti’ni bölgeye askeri müdahalede bulunmasını istemiştir. İngiltere’nin bu

fikri gündeme getirmesinin asıl amacı, askeri müdahalenin gerekliğini uluslararası

alanda kabul ettirmekti. Sultan, bu fikre kesinlikle karşı çıkmıştır. Çünkü ordu zaten iyi

durumda değildi ve uzun zamandır çöl koşullarına savaşmadığından Nil Vadisi’ndeki

olayları bastırmakta görevlendirilmesi, durumun daha da kötüleşmesine yol açabilirdi.

Bu sebeplere bir de Pan-İslam politikası eklenmiş ve böylece askeri müdahale

reddedilmiştir.

Mısır’ın kaybedilmesinde en önemli etkenler özetlenecek olursa bunların, Hdiv

İsmail Paşa’nın bağımsızlık kazanmak için yapmış olduğu büyük masraflar sonucu

Mısır maliyesinin iflas etmesi, ülke ekonomisi üzerinde İngiltere-Fransa’nın ikili

kontrolü, Sultan Abdülaziz’in hediyeler karşılığı verdiği imtiyazlar, Osmanlı

Devleti’nin bu dönemde içinde bulunduğu zaafiyet ve II. Abdülhamit’in tereddütlü

siyaseti ile Arabi Paşa ve yandaşlarının isyan hareketleri olduğu söylenmelidir.

İşgalden sonra ise Osmanlı’nın amacı, İngiliz askerinin Mısır’dan çıkarılmasını

sağlamaktır. II. Abdülhamit, İngiltere’ye karşı bir başka gücün desteğini alarak

İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmesine çalışmıştır. Osmanlı Devleti, 1798 yılında Fransa

Mısır’ı işgal ettiğinde Rusya ve İngiltere’nin yardımı ile Fransız askerlerini bölgeden

çıkarmayı başarmıştı. Yine bu yönteme başvuruldu. Yapılan bir dizi diplomatik girişim

ile büyük devletlerin arasındaki rekabetten faydalanma yoluna gidilmiştir.

Mısır yönetiminin, yukarıda sözünü ettiğimiz Batılılaşma çalışmalarının bir

sonucu olarak yöneticiler ve toplam nüfusun az bir kesimi, yabancı bir kültür ve

medeniyeti benimsemeye çalıştıkça halktan uzaklaşmışlardır. Yüzyılın başında

Mısırlılar arasında büyük farklar göze çarpmazken Batılılaşma faaliyetlerinin

yoğunlaşması ile Avrupalılaşmış yönetici sınıf, eğitimli Mısırlıların oluşturduğu üst

tabaka ile aşağı tabaka arasında bir uçurum oluşmuştur.

Görüldüğü üzere 19. yüzyılda Avrupa ile kurulan ilişkiler ile ekonomik ve idari

gelişmeler, Mısır toplumunun yaşamını da etkilemiştir. Ancak geleneksel aile yapısı,

dini guruplaşmalar ve kadının statüsü değişmemiştir. Ne zengin Mısırlılar ne de aşağı

tabakaya mensup Mısırlılar bir sanayi toplumu zihniyeti kazanmamışlardır. Geleneksel

sosyo-ekonomik yapıda meydana gelen en önemli değişim loncaların ve köleliğin

kalkması olmuştur. Bu gelişmelerin büyük kısmı yüzyılın son yirmi yılı içerisinde

gerçekleşmiştir.

BİBLİYOGRAFYA

1. ARŞİV KAYNAKLARI

1. 1. Bâb-ı Ali Tasnifi

Sadaret Amedi Kalemi (A. AMD.)

2-28-48, 3-3, (1267); 9-21, (1268); 36-47, (17 S. 1268); 31-37, (10. 8. 1267); 39-96,

(12. 22. 1268); 41-28, (16 S. 1269); 53-86, (18 Ca. 1271); 91-43, (1275); 41-28, (16 S.

1269).

Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi Belgeleri (A. DVN. MHM.)

6, A-87, (10 M. 1265); 7-A, 98, (29 Z. 1265).

Sadaret Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi Mısır Mühimmesi (A. DVN. MSR.

MHM.)

A. DVNS. MSR. MHM. d. Dosya No. 15, sayfa sayısı 151. H. 1256-1333.

Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi (A. MKT. MHM.)

B. 12-39, (18. 5. 1265); 315-41, (1281 Ca. 21); 334-14, (12 M. 1282); 428-62, (17

Ş. 1285); 370-67, (11 Ş. 1283); 372-76, (10 N. 1283); 306-37, (14 S. 1281).

Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayet (A. MKT. UM.)

86-27, (1268)

1. 2. Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi

Hatt-ı Humâyûn (HAT.)

6945, (1214); 5969, (1212); 12561, (1214); 13457, (1214); 12584, (1204); 14142,

(1214); 3586–13; 3482; 3450-A; 6871; 3882-A; 3589; 6619; 3560; 3550; 3509; 3639-C;

5720; 14682; 7597; 20203; 276/16198-C, (23 Ca. 1250); 450/22347-C, (3 R. 1251);

20192, (1248); 20192, (1248); 20392, (1250); 20392, (1250); 372/20392-A, (1250);

20338, (1248); 20132, (1248); 360, 20075, (1251); 20441-A, (1254); 377, 20483, (29 Z.

1250); 20192, (1248); 20100-A, (1250); 377, 20477-D, (26 L. 1251); 377, 20477-F, (26

L. 1256); 379, (9 S. 1255); 20428-A, (1254); 379, 20519-C, (1253); 26018-B, (1254);

33264, (1255); 380, (30 M. 1255); 376, 20463-A, (29 Z. 1254).

1. 3. Hariciye Nezareti Evrakı

Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi (HR. MKT.)

20-73, (28 C. 1264); 39-51, (21 M. 1268).

Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Belgeleri (HR. SYS.)

44-18, (10. 12. 1869); 47-9, (22. 5. 1879); 25-32, (1878); 57-46, (06. 07. 1882); 57-

38, 25. 4. 1882.

1. 4. İradeler Tasnifi

İrade Dahiliye (İ. DH.)

242-14-688, (03 Z. 1267); 15035, 247, (05 Ra. 1268); 43481-625, (08 L. 1287);

38894-558, (05 Ş. 1283).

İrade Hariciye (İ. HR.)

4638-95, (02 Ca. 1269).

İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır (İ. MTZ. 05.)

1895-33, (12 Ş. 1268); (04 B.1255); 1-15, (15 B. 1255); 1-8, (14 C. 1255); 3-68, (06

Ca. 1256); 2-31, (14 L. 1255); 157-6, (15 Z. 1256); 4-109, (02 N. 1256); 8-216, (25 R.

1257); 1-15, (15 B. 1255); 7-182, (29 Z. 1256); 3-1, (25 R. 1255); 4-103, (25 Ş. 1256);

05, (10 L. 1256); 4-1, (29 R. 1255); 2-60, (14 Ra. 1256) ; 3-76, (19 C. 1256); 5-134, (26

L. 1256); 1-2, (16 M. 1257); , 2-58, (04 Ra. 1256); 05, (06 Ca. 1257); 6-154, (07 Z.

1256); 1-9, (29 C. 1255); 3-78, (23 C. 1256); , 6-168, (29 Z. 1256); 6-174, (29 Z. 1256);

7-84, (29 Z. 1256); 3-74, (11 C. 1256); 6-174, (29 Z. 1256); 10-265, (25 B. 1258); 10-

263, (10 B. 1258); 12-364, (22 Ca 1264); 12-377, (14 Za 1264); 13-405, (09 B. 1265);

15-496, (07 Ra 1268); 16-529, (26 M. 1269); 1895-33, (1268 Ş. 12); 15-501, (19 Ca.

1268); 14-473, (21 L. 1267); 14-464, (08 Ş. 1267); 16-534, (12 Ra. 1269); 17-581, (27

L. 1270); 17-583, (02 Za. 1270); 17-632, (21 Ş. 1272); 18-691, (19 Za. 1275); 17-633,

(29 Ş. 1272); 17-625, (15 S. 1272); 18-654, (03 Ca. 1273); 20-794, (10 M. 1282); 21-

864, (21 Ra. 1286); 19-715, (23 Ra. 1277); 20-817, (12 M. 1283); 20-820, (01. S.

1283); 20-823, (04 Ra. 1283); 20-839, (05. S. 1284); 21-873, (17 M. 1287); 21-874, (01

Ra. 1287); 09 B. 1289; 19-715, (23 Ra. 1277); 21-883, (26 Ra. 1288); 05, 19-779, (13 S.

1281); 21-940, (10 Ş. 1294); 22-951, (02 C. 1296); 22-956, (04 B. 1296); 22-998, (23

C. 1299); 23-1052, (22 N. 1299); 22-1043, (12 N. 1299); 24-1118, (04 Ra. 1302); 20-

796, (29 M. 1282); 16-534, (12 Ra. 1269); 14-464, (08 Ş. 1267); 14-473, (21 L. 1267);

20-796, (29 M. 1282); 20-796, (29 M. 1282); 25-1209, (11 C. 1302); 05, 21-876, (04 R.

1287); 25-1204, (30 Ca. 1302); 21-940, (10 Ş. 1294).

1. 5. Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV.)

1-31, (25 R. 1302); 2-10, (24 Ca. 1302); 1-31, (25 R. 1302).

1. 6. Yıldız Tasnifi

Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı (Y. A. HUS.)

168-73, (1298); 161-51, (1296); 9-4, (29 6. 1296); 161-1, (5. 3. 1296); 9-1, A-1,

(11. 6. 1295); 163-48, (1297); 161-69, (24. 7. 1296); 168-59, (10. 26. 1298); 170-132,

(8. 13. 1299); 168-71, (10. 11. 1298); 169-115, (4. 14. 1299); 165-71, (1. S. 1297); 171-

13, (1299. 9. 11); 169-68, (1299. S. 19); 168-82, (1298); (1298. 11. 14); 169-78, (1299

3. 23); 170-33, (1299. 6. 28); 162-64, (1296. 10. 21); 168-59, (1298. 10. 26); 178-54,

(1301 8. 6).

Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı (Y. A. RES.)

161-26, (1296 6. 7); 161-26, 7/6, (1296).

Yıldız Esas Evrakı (Y. EE.)

122/10/10, 39-121/2536, (1290); 91-1, (29 Z. 1255); 91-1, (1255); 25-12, (07 B.

1289); 43-24, (21 C. 1295); 122/10/10,39-121-2536, (1290); 121-35-2, 39-21-2260,

(1284); 79/23/8, 31-62-27-9, (1284); 76-3-1, 28-114-22, (1295); 127-27, (23 Z. 1295); .

70-13, (1293 Z. 9.); 116-24, (1296); 80-35, (1296); 116-25, (1296); 116-42, (05 B.

1296); 116-36, (1296); 43-35-2, 18. 127-498, (1295); 116-44, (1296); 42-262, (1296);

122-10-10, 39-121-2536, (1290); 84-16, (1296); 84-11, (15 B. 1299); 128-42, (22 Ş.

1299); 128-32, (27. Ş. 1299); 124-1, (1299); 84-53, 31-115, (1298); 116-6, (07. B.

1299); 116-13, (16 Ra. 1299); 127-34, (09 R. 1300); 124-44, (24 N. 1299); 128-153,

(1298); 87-55, (28 R. 1303); 126-27, (27 N. 1303); 127-85, (17 S. 1301); 128-126, (10

Ş. 1299); 129-17, (04 L. 1303).

Yıldız Perakende Evrakı Sadaret Maruzatı (Y. PRK. A.)

2-50, (1296 Ş. 19); 3-11, (1298); 3-51, (1299. L. 8); 3-21, (1298. Za. 5).

Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller (Y. PRK. AZJ.)

2-38,1-1, (1295); 4-91, (1298. Za. 7); 5-45, (1299. B. 12); 4-6, (1297. Za. 28).

Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabeti (Y. PRK. BŞK.)

5-9, (1298. Za. 8); 6-24, (1299. S. 13); . 5-49, (1299. S. 19); . 8-65, (1301. Ş. 5).

Yıldız Perakende Evrakı Elçilik, Şehbenderlik ve Ataşemiliterlik (Y. PRK. EŞA.)

2-70, (1298. Za. 20); 4-32, (1301. L. 1).

Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı (Y. PRK. HR.)

4-83, (1296); 8-7, (1302 06 R); 6-8, (1299 S. 18); 6-28, (1299. B. 23); . 6-34, (1299.

B. 28); 6-65, (1299. 30. Z); 4-11, (1296 M. 21).

Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı (Y. PRK. KOM.)

4-39, (1301 R. 2).

Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlik ve Komiserlikler Tahriratı (Y. PRK. MK.)

1-20, (1296); 1-60, (1299 Ra. 15); 1-63, (1299. B. 16); 1-47, (1298); 1-59, (1299);

1-86, (1301 Ş. 26).

Yıldız Perakende Evrakı Yâveran ve Maiyet-i Seniyye Erkân-ı Harbiye Dairesi (Y.

PRK. MYD.)

2-19, (1298. Z. 28)

Yıldız Perakende Evrakı Posta ve Telgraf Nezareti Maruzatı (Y. PRK. PT.)

1-150, (1299); 1-140, (1299); 1-108, (1299. Ş. 15); 1-122, (1299. N. 5); 1-131,

(1299. L. 5); 1-129, (1299. 1. 4.); 1-103, (1299. C. 26); 1-111, (1299. Ş. 29).

Yıldız Perakende Evrakı Mâbeyn Erkânı ve Saray Görevlileri Arîzaları (Y. PRK.

SGE.)

1-73, (1299. Ca. 4); 1-90, (1299. Z. 29).

(Y. PRK. SRN.)

1-71, (1300. M 25).

Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimliği (Y. PRK.

TKM.)

2-42, (1296 C. 12); 4-63, (1299 M. 29); 4-94, (1299. Ş. 12); 4-84, (1299 B. 17); 5-

10, (1300 S. 25); 4-103, (1299. Za. 29); 4-8, (1298. S. 14).

2. TETKİK ESERLER:

ABBAS HİLMİ II, The Last Kheidive of Egypt Memoirs of Abbas Hilmi II, (Translated;

Amira Sanbol), Ithaca Press, 1988.

ABD AL-RAHİM, A. Abd al-Rahim, “Land Tenure in Egypt and Its Social Effects on

Egyptian Society: 1798-1813”, Land Tenure and Social Transformation in The Middle

East, (Edit. Tharif Khalidi), American University of Beirut, 1982-1984, s. 237-250.

AÇBA, Sait, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara, 2004.

AHMET LÜTFİ EFENDİ, Vak’a-Nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, c. VI, , XI, XII, XII,

XIV (Yay. Haz. Münir Aktepe), T.T.K., Ankara, 1988.

AHMET RASİM, İki Hatırat Üç Şahsiyet, (Haz. İbrahim Olgun), İstanbul, 1976.

AKÇURA, Yusuf, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (18. ve 19. Asırlarda), T.T.K.

Ankara, 1985.

AKGÜNDÜZ, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Kanuni Devri

Kanunnameleri, c. 6, İstanbul 1993.

AKSIN, Ahmet, “Tanzimat’ın Harput Eyaleti’nde Uygulanması ve Karşılaşılan

Güçlükler”, Belleten, c. LXII, Aralık, 1998, S. 235’ten Ayrıbasım, T.T.K., Ankara,

1999, s. 851-861.

AKSÜT, Ali Kemali, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, İstanbul, 1944.

AKTAŞ, Gıyasettin, 19. Yüzyılda Ortadoğu’da İngiliz-Fransız Rekabeti, Fırat

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2001.

AKYILDIZ, Ali, Anka’nın Sonbaharı Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslar

arası Sermaye, İstanbul, 2005.

AL-GİRİTLİ, Ali, “Tarikh al-Sina’a fi Mısır”, The History of Industry in Egypt, Cairo,

1952, c. XII, s. 40-60.

AL-JABARTİ, Abdurrahman, “The Revolution in Land Tenure, 1801-1815”, The

Economic History of The Middle East 1800-1914, London, s. 380-394.

AL-JABARTİ, Abdurrahman, Ajaibü’l-Akhbar fi’l-Tarajimwa’l-Akhbar, (Trans. T.

Philipp), Vol. III, Franz Steiner Verlag, Stutgart, 1994.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “İbrahim Paşa”, MEB. İA., c. 5–2, İstanbul, 1979, s. 900-906.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “İsmail Paşa”, MEB. İA., c. 5-2, İstanbul, 1977, s. 1115-1118.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Esnasında Namık Paşa’nın

Yardım Talep Etmek Üzere 1832 Senesinde Memuriyet-i Mahsusa İle Londra’ya

Gönderilmesi”, Belleten, c. 6, T.T.K. Ankara, 1942, s. 232-251.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “Mehmet Ali Paşa”, MEB. İA., c. 7, s. 566- 579.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Vergi Sistemi Hakkında Kısa Bir

Araştırma”, A.Ü.D.T.C.F.D., c. 5, S. 2, Ankara, 1947, s. 195-200.

ALTUNDAĞ, Şinasi, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. 10, İstanbul, 1980, s. 86-89.

ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831-1841, I.

Kısım, T.T.K. Ankara, 1988.

AMMAR, H., Growing up in an Egyptian Village, London, 1954.

ANDERSON, Matthew Smith, Doğu Sorunu 1774–1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine

Bir İnceleme, (Çev. İdil Eser), İstanbul, 2000.

ANDIÇ, Fuat, ANDIÇ Süphan, Kırım Savaşı Âli Paşa ve Paris Antlaşması, İstanbul,

2002.

ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK., Ankara, 2003.

AYVERDİ, Samiha, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, c. III, 2. Baskı, İstanbul, 1978.

BABAN, Şükrü, Mısır Hatıratı, (Der. Erçin Erdoğmuş), Tercüman Gazetesi, Sayı 5054,

9 Mayıs 1976.

BAER, Gabriel, “Social Change in Egypt: 1800-1914”, Political and Social Change in

Modern Egypt, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford Univesity Press, New York-

Toronto, 1968, s. 135-160.

BAER, Gabriel, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, London,

1962.

BAER, Gabriel,“Slavery in Nineteenth Century Egypt”, Journal of African History,

VIII, 3, London, 1967, s. 417-441.

BAĞLIOĞLU, Ahmet, Ortadoğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Fırat Üniversitesi, Orta

Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 11, Tarih Şubesi Yayınları No. 10, Elazığ,

2006.

BARKAN, Ömer Lütfi, XV. Ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai

Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul, 1943.

BAYUR Hilmi K., Sadrazam Kamil Paşa Siyasi Hayatı, Ankara, 1954.

BAYUR, Yusuf H., Türk İnkılabı Tarihi, c. I, Ankara, 1983.

BECKER, C. H., “Fetihten Osmanlılar Devrine Kadar (VII.-XVI. Asırlar) Mısır”,

M.E.B. İ.A., İstanbul, 1978, c. 8, s. 219-242.

BERGER, M., Bureaucracy and Society in Modern Egypt, Princeton, 1957.

BERZEG, Kazım, “İslam Âleminde Çerkez Liderliği Dönemi (Mısır Çerkez Devleti

1250-1517)”, Tarih ve Toplum, S. 48, s. 304-307.

BIANQUİS, Thierry, “Autonomous Egypt From İbn Tulun To Kâfur, 868-969”, The

Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry,

Cambridge, 1998, s. 86 -120.

BLACKMAN, W. S., The Fellahin of Upper Egypt, London, 1927.

BLUNT, Wilfrid Scawen, Secret History of The English Occupation of Egypt Being A

Personal Narrative of Events, London, 1910.

BRAUDEL, Fernand, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (Çev. Mehmet

Ali Kılıçbay), c. 2, Ankara, 1992.

CEVDET PAŞA, Tezakir, 1-12. (Yay. Cavit Baysun), Ankara, 1953.

CLOT, Andre, Kölelerin İmparatorluğu Memlukların Mısır’ı (1250- 1517), (Çev.

Turhan Ilgaz), İstanbul, 2005.

COLLAS, Bernard Camille, 1864’te Türkiye Tanzimat Sonrası Düzenlemeler ve

Kapitülasyonların Tam Metni, (Çev. Teoman Tunçdoğan), İstanbul, 2005.

CROUCHLEY, A. E., The Economic Development of Modern Egypt, London, 1938.

CUNNİNGHAM, Allan, Eastern Questions in The Nineteenth Century, Vol. II, London,

1993.

CUNO, Kenneth M., The Pasha’s Peasants Land, Society, and Economy in Lower

Egypt 1740-1858, Cambridge University Press, 1930.

ÇADIRCI, Musa; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik

Yapısı, TTK., Ankara, 1997.

ÇAKIR, Coşkun, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul, 2001.

ÇANDAR, Tevfik, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970.

ÇETİN, Atilla, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, Osmanlı Belgelerine Göre,

İstanbul, 1998.

DABAĞYAN, Levon Panos, Osmanlı’da Şer Hareketleri ve Abdülhamit Han, İstanbul,

2003.

DARKOT, Besim, “Mısır”, M.E.B. İ.A., c.8, İstanbul, 1977, s. 217-269.

DERİNGİL, Selim, “The Ottoman Response to The Egyptian Crisis of 1881-1882”,

Milde Eastern Studies, Ocak, 1988, c. 24, S. 1, s. 8-15.

DEVELLİOĞLU, Ferit Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Yayına Hazırlayan Aydın Sami

Güneyçal, 11. Baskı, Ankara, 1993.

DİCEY, Edward, The Story of The Kheidivate, Rvingstons, 34. King Street, Covent

Garden, London, 1902.

EL-EYYUBİ, İlyas Tarihu Mısır fi Ahdi’l-Hidiv İsmail Paşa, min sene 1863 ila sene

1875, c.1, Kahire, 1990.

EL-HİTTA, Ahmad, “Tarikh Mısır el-İqtisadi”, The Economic History of Egypt, Cairo,

1957, s. 219-230.

EL-MOUELHY, İbrahim, Organisation et Foncionnement des Instıtutıons Ottomanes

en Egypt (1517-1917), Conseil Supreme D’Atatürk Pour Culture, Language et Histoire

Publicatios de la Societe Turque D’histoıre, Serie VII, No. 93, Imprimerie de la Societe

Turque D’histoire, 1989.

ENGELHARDT, Tanzimat ve Türkiye, (Çev. Ali Reşad), İstanbul, 1999.

ENGİN, Nihat, Osmanlı Devleti’nde Kölelik, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Yayınları, İstanbul 1998.

ERCAN, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayri Müslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar

Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara, 2001.

ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c. 1, T.T.K., Ankara,

1953.

ERYILMAZ, Bilal, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul, 2006.

FÂFIK, Abdülkerim, el-Arap ve’l-Osmaniyyun 1516-1916, 1. Baskı, Dımaşk, 1974.

FAHMY, Khaled, “The Era of Muhammad Ali Pasha 1805–1848”, The Cambridge

History of Egypt, Vol.II, Modern Egypt from 1517 to the End of the Twentieth Century,

Edited by; M. W. Dally, Cambridge University Press, s. 145–155.

FAHMY, Khaled, “Ulus ve Asker Kaçakları: Mehmet Ali’nin Mısır’ında Zorunlu

Askerlik”, Devletin Silahlanması Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik

(1775-1925), (Der. Erik Jan Zürcher), İstanbul, 2003, s. 65-85.

FARMAN, Elbert E., Egypt and Its Betrayal: An Account of The Country During The

Periods of İsmail and Tewfik Pashas and How England Acquired A New Empire, New

York, The Grafton Press, 1908.

GİRARD, P. S. “Agricultural and Industral Techniques in 1800”, The Economic History

of The Middle East 1800-1914, s. 375-385.

GORDON, Lady Duff, Letters from Egypt (1862-1869), (Gordon Waterfield), London,

1969.

GÖKBİLGİN, M. Tayyip, “Midhat Paşa”, MEB. İA., c. VIII, İstanbul, 1979, s. 270-282.

GÜLDEŞ, Dilek, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882),

(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

İstanbul, 1999.

GÜLER, Zeynep, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, İstanbul,

2004.

HADDAD, George A., “A Project for the Independence of Egypt, 1801”, Journal of

The American Oriental Society, Vol. 90-2, 1970, s. 169-269.

HARİS, Christina Phelps, Nationalism and Revolution in Egypt, The Role of The

Muslim Brotherhood, London, Paris, 1964.

HARRAZ, El Sayed Ragab, “Egypt and the Slave Trade During the First Half of the

Nineteenth Century”, Mecelletü Külliyetü’l-Adab Camiatü’l-Kahire, c. 32-33, Cairo,

1970-1971, s. 1-19.

HARRİS, William, Levant Bir Kültürler Mozaiği, (Çev. Ercan Ertürk), İstanbul, 2005.

HATHAWAY, Jane, “Egypt in The Seventeenth Century”, The Cambridge History of

Egypt Modern Egypt, from 1517 to The End of The Twentieth Century, Vol. 2, Edited

By M.W. Dally, Cambridge, 1998, s. 249-320.

HATHAWAY, Jane, Osmanlı Mısır’ında Hane Siyaseti-Kazdağlıların Yükselişi, (Çev.

Nalan Özsoy), İstanbul, 2002.

HOCAOĞLU, Mehmet, Abdülhamit Han ve Muhtıraları (Belgeler), İstanbul, 1989.

HOLT, P. M., “The Beylicate in Ottoman Egypt During The Seventeeth Century”,

BSOAS., c. XXIV, Hertford, 1961, s. 216-230.

HOLT, P. M., “The Pattern of Egyptian Political History From 1517- 1798”, Political

and Social Change in Modern Egypt, Oxford Univesity Press, New York-Toronto,

1968, s. 150-200.

HOLT, P.M., “Ottoman Egypt During Seventeenth Century”, BSOAS, XXIV – 2, 1962,

s. 218-235.

HORNUG, Eric, Mısır Tarihi, (Çev. Z. Aksu Yılmazer), İstanbul, 2003.

HOURANİ, Albert Arap Halkları Tarihi, (Çev. Yavuz Alagon), İstanbul, 2003.

HUNTER, F. Robert, Egypt Under The Khedives 1805-1879 From Household

Government to Modern Bureaucracy, University of Pitsburgh Press, 1992.

ISSAWİ, Charles The Economic History of The Middle East 1800-1914, The University

of Chicago Press, Chicago and London, 1966.

ISSAWİ, Charles, Egypt in Revolution, London, 1963.

İBN KESİR, El Bidaye ven Nihaye Büyük İslam Tarihi, (Çev.Mehmet Keskin), İstanbul,

1994.

İLBERT, R., Yannakis I, Hassoun J., İskenderiye 1860-1960 Geçici Bir Hoşgörü

Modeli: Cemaatler ve Kozmopolit Kimlik, (Çev. Barış Kılıçbay), İstanbul, 2006.

İNALCIK, Halil, SEYİTDANLIOĞLU Mehmet (Derleyen); Tanzimat Değişim

Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara, 2006.

İNAN, Afet, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, T.T.K. Ankara, 1992.

İRTEM, Süleyman Kâni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, (Yay. Haz.

Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999.

İS-SİNAFİRİ, İbrahim Muhammed, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, İstanbul

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1993.

JORGA, Nicole, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), c. 5, İstanbul,

2005.

KANTEMİR, Dimitri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, c. III,

(Çev; Özdemir Çobanoğlu), Ankara, 1979.

KARADAĞ, Raif, Şark Meselesi, İstanbul, 2005.

KARAHAN, Abdülkadir, “Bilinmeyen Bir Mektubuna Göre Ali Suavi’nin Kişiliği ve

Mısır Yönetiminde Bir Afrika Devleti Kurma Hayali”, VII. Türk Tarih Kongresi

Ankara, 25-29 Eylül 1970 Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara, 1973, s. 586-590.

KARAL, Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797–1802), İstanbul,

1938.

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri 1789- 1856,

c. V, T.T.K. Ankara, 1999.

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri(1856-1861), c. VI,

T.T.K., Ankara, 2000.

KARAMÜRSEL, Ziya, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara, 1989.

KARPAT, Kemal H., Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri,

(Çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul, 2003.

KARPAT, Kemal H., Osmanlı’da Değişim, Modernleşme ve Uluslaşma, (Çev. Dilek

Özdemir), Ankara, 2006.

KAYNAR, Reşat, Mustafa Reşit paşa ve Tanzimat, T.T.K., Ankara, 1991.

KEÇECİZADE R. Fuat, “Mısır İdaresi Hakkında İsmail Paşa’ya Mektub-i Sâmi”,

TOEM, c. 42, İstanbul, 1334, s. 359-364.

KELLY, J. B., “Mehemet Ali’s Expedition to The Persian Gulf: 1837-1840”, Middle

East Studies, I. Bölüm, c. 2, No. 1, Ekim 1965, s. 31-45.

KIZILTOPRAK, Süleyman, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin

Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001.

KLEBER, Kleber en Egypte 1798-1800, Presentation et notes par Jacques et Henry

Laurens, Instıtut Français D’archelogie Orientale, 1995.

KOLOĞLU, Orhan, İlk Gazete İlk Polemik Vekayi-i Mısriye’nin Öyküsü ve Takvim-i

Vekayi ile Tartışması, Ankara, 1989.

KÖPRÜLÜ, M. Fuat, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, İstanbul,

1981.

KÖPRÜLÜ, O. Fuat, “Tevfik Paşa”, MEB. İA., c. XII-II, İstanbul, 1988, s. 213-215.

KRAMERS, J. H., “Mehmet Ali Hanedanı Devri ve istiklal (XIX. Asırdan İtibaren)”,

M.E.B. İ.A, c. 8, İstanbul, 1978, s. 257-265.

KRAMERS, J. H., “Şerif Paşa”, MEB. İA., c. XI, İstanbul, 1979, s. 442-445.

KURAN, Ercüment, “Sait Paşa”, MEB. İA., c. X, İstanbul, 1980, s. 83-90.

KURDAKUL, Necdet, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark

Meselesi, İstanbul, 1976.

KURŞUN, Zekeriya, “Hicaz”, TDV. İA., c. XVII, s. 347 -349.

KURŞUN, Zekeriya, Küçük Mehmet Sait Paşa (Siyasi Hayatı, İcraatı ve Fikirleri)

1838-1914, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, İstanbul, 1991.

KURŞUN, Zekeriya, Yol Ayrımında Arap-Türk İlişkileri, İstanbul, 1992.

KUTLUOĞLU, Muhammet, The Egyptian Question (1831-1841), The Expansionist

Policy of Mehmet Ali Paşa in Syria and Asia Minor and The Reaction of The Sublime

Porte, İstanbul, 1998.

KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Harekâtı 1908-

1918, Ankara, 1982.

LANDAU, Jacob M., “The Jews in Nineteenth Century Egypt Some Socio-Economic

Aspects”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from the

Ottoman Conquest to the Arap Republic, Edt. P. M. Holt, London, Oxford University

Press, New York, Toronto, 1968, s. 196-281.

LANDERS, David S., Bankers and Pashas International Finance and Economic

Imperialism in Egypt, London, 1958.

LANE, Edward W., An Account of The Manners and Customs of The Modern Egptians,

East-West Publications The Hague and London, 1833-1835.

LANE, Edward W., Cairo Fifty Years Ago, London, 1869.

LEEDER, S. H., Modern Sons of The Pharaos, London, 1918.

LEWİS, Bernard, The Emergence of Modern Turkey, Londra-New York-Toronto, 1966.

LEWİS, Bernard, Uygarlık Tarihinde Araplar, İslamiyet Öncesinden Hz. Muhammet ve

İslamiyet’in Doğuşuna, Fetihler Çağından Günümüze Ortadoğu ve Avrupa’da Araplar,

İstanbul, 2006.

LUXEMBURG, Rosa, Sermaye Birikimi, (Çev. Tayfun Ertan), İstanbul, 1986.

MACLEAN, Gerald, Doğu’ya Yolculuğun Yükselişi Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz

Konukları (1580-1720), (Çev. Dilek Şendil), İstanbul, 2004.

MADDEN, R. R., Travels in Turkey, Egypt, Nubia and Paletsine in 1824, 1825, 1826

and 1827, London, 1829, Vol. III.

MAHMUD, Seyyid Muhammed es-Seyyid, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul, 1990.

MANNEH, B. Abu, “Sultan Abdulhamid II and Shaikh Ebulhuda Al-Sayyadi”, Middle

Eastern Studies, Oxford Univesity Press, New York, 1979, c. 9, s. 140-165.

MANSEL, Philip, Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları, (Çev.

Nigar Alemdar), İstanbul, 1998.

MANSFİELD, Philip, A History of The Middle East, London, 1993.

MARSUT, Afaf Lütfi es-Seyid, A Short History of Modern Egypt, Cambridge

University Press, London, 1991.

MARSUT, Afaf Lütfi es-Seyid, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge

University Press, London, 1984.

MAYER, Thomas, The Changing Past Egyptian Historiography of the Urabi Revolt,

1881-1983, University Pres of Florida, Gainesville, 1925.

McCARTHY, Justin, Osmanlı’ya Veda İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları,

İstanbul, 2006.

MEHMET ARİF BEY, Başımıza Gelenler, c. I-II, 4. Baskı, İstanbul, 1990.

MISIR SÂLNÂMESİ 1871, ( Yay. Haz. Prof. Mustafa Öztürk, Arş. Gör. Sevda Özkaya

Özer), Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, No. 10, Tarih

Şubesi Yayınları No. 9, Elazığ, 2005.

MİKHAİL, K., Copts and Moslems Under British Control, London, 1911.

MİSMER, Charles, İslam Dünyasından Hatıralar, İstanbul, 1975.

MİTCHELL, Timothy, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, İstanbul, 2001.

MOLTKE, Helmuth, Von Moltke’nin Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs),

İstanbul, 1999.

MOSHARRAFA, M. M., Cultural Survey of Modern Egypt, Vol. II, London, 1948.

MUSTAFA NURİ PAŞA, Netayic ül-Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı

Tarihi, c. I-II, (Sadeleştiren N. Çağatay), T.T.K., Ankara, 1992.

MUSTAFA, Ahmed Abd el-Rahim, “The Breakdown of the Monopoly System in Egypt

after 1840”, Political and Social Change in Modern Egypt Historical Studies From The

Otoman Conquest to United Arab Republic, (Edit. By P. M. Holt), London, Oxford

University Pres, New York-Toronto, 1968, s. 291-308.

NUMANİ, Şibli, Anadolu-Suriye-Mısır Seyahatnamesi, (Çev. Yusuf Karaca), İstanbul,

2002.

O’BRİEN, Patrick, “The Long Term Growth of Agricultural Production in Egypt:

1821-1962”, Political and Social Change in Modern Egypt, Historical Studies from The

Otoman Conquest to The United Srap Republic, (Edit. P.M. Holt), London, Oxford

University Press, New York-Toronto, 1968, s. 162-195.

OWEN, Roger, “Egypt and Europe: From French Expedition to British Occupation”,

The Modern Middle East, London-New York, 1999, s.111-130.

ÖZBARAN, Salih, “Kızıldeniz’de Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi”, İstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İstanbul 1997, S.31, s. 80-89.

ÖZER, Z. Yusuf, Mısır Tarihi, T.T.K. Ankara, 1987.

ÖZTÜRK, Mustafa, Tarih Felsefesi, Elazığ, 2004.

PAKALIN, Mehmet Zeki, Son Sadrazamlar ve Başvekiller, c. 1, İstanbul, 1944.

PAMUK, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005.

PHİLİPS, James, A History of The Revolt of Ali Bey Against the Ottoman Porte,

London, Tarihsiz.

PİTCHER, E. Donald, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, (Çev. Bahar

Tırnakcı), İstanbul, 2001.

POOLE, Stanley Lane, Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, (Çev. Can Yücel),

Ankara, 1999.

RAGIB RAİF, Ahmet Rauf, Mısır Meselesi, Babıâli Hariciye Nezareti, İstanbul, 1334.

RAYMOND, Andre, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, (Çev. Ali Berktay), İstanbul

1995.

RAYMOND, Andre, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir

Osmanlı Kentinin Yükselişi, (Çev. Alp Tümertekin), İstanbul, 1998.

REEVE, William, Travels Through Egypt, Turkey, Syria and Holly Land, London,

1960.

RİCHMOND, J. B., Egypt 1798-1952 Her Advance Towards A Modern Identity,

Methuen, 1965.

RİTNER, R. K., “Egypt Under Roman Rule: The Legacy Of Ancient Egypt”, The

Cambridge History of Egypt İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry,

Cambridge, 1998, s. 1-34.

RİVLİN, Helen Anne B., “The Railway Question in the Otoman-Egyptian Crisis of

1850-1852”, The Middle East Journal, XV/4, Autumn 1961, s. 365-388.

RİVLİN, Helen Anne B., The Agricultural Policy of Muhammad Ali in Egypt, Harvard

University Press, Cambridge, Massachusetts, 1961.

SABRY, Mehmet, “Nubar Paşa”, MEB. İA., c. 9, İstanbul, 1964, s. 337-339.

SABRY, Mehmet, L’Empire Egyptien Sous Mohamed Ali et La Question d’Orient

(1811-1849) Egypte, Arabie, Soudan, Crete, Syrie, Paletsine, Paris, 1930.

SAGAY, Reşat, XIX. Ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve

Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972.

SAMMARCO, Angelo, Historie de L’Eypte Moderne Depuis Mohammed Ali Jusqu’a

L’Occupation Britannique (1801-1882), Le Regne du Kheidive İsmail de 1863 a 1875,

Tome III, Le Caire, 1937.

SANDER, Oral, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir

Deneme, 4. Baskı, Ankara, 2006.

SANDERS, “The Fatımid State, 969-1171”, The Cambridge History of Egypt İslamic

Egypt 640 - 1517, Vol. I, s. 151 -175.

SANDS, Emily, Mısır’ın Harikaları Mısır Bilimi Dersleri, (Çev. Levent Türer), İzmir,

2005.

SCHÖLH, Alexander, Egypt for The Egiptians The Socio-Political Crisis in Egypt

1878-1882, Published for The Middle East Centre St. Antony’s College, Oxford, Ithaca

Press, London, 1981.

SERTOĞLU, Midhat, Osmanlı Tarih Lûgatı, 2. baskı İstanbul, 1986.

SEYYİD, E. F., “Fatımiler”, TDV. İ.A., c. 12, İstanbul, 1995, s. 228-240.

SHAW, S. J., “The Land Law of Ottoman Egypt (960/1553): A Contribution to the

Study of Land Holding in the Early Year of Ottoman Rule in Egypt”, Der İslam, 1963,

XXXVIII, s. 335-345.

SHAW, Stanford J., Ottoman Egypt in the Eighteenth Century The Nizamnâme-i Mısır

of Cezzar Ahmet Paşa, Harvard University, Massachusetts, 1962.

SHAW, Stanford, Shaw Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (Çev.

Mehmet Harmancı), c. 1, İstanbul, 2004.

SHAW, Stanford, The Financial And Administrative Organization And Development Of

Ottoman Egypt, 1517-1798, Princeton, 1962.

SİNOUE, Gilbert, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, (Çev. Ali Cevat

Akkoyunlu), İstanbul, 1997.

SOYSAL, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk- Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–

1802), Ankara, 1964.

SULTAN ABDÜLHAMİT, Siyasi Hatıratım, 5. Baskı, İstanbul, 1987.

SULTAN ABDÜLHAMİT, Sultan Abdülhamit’in Hatıra Defteri, (Haz. İsmet Bozdağ),

8. Baskı, İstanbul, 1986.

ŞAHİN, İlhan, “Abbas Hilmi I”, TDV. İA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 25-26.

ŞAM, Emine Altunay, “İngilizlerin Mısır’a yerleşmesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın

Raporu”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 147, Aralık, 2003, s. 117-131.

ŞEMSETTİN SÂMİ, Kâmusu’l – A‘lâm, c.6, Ankara, 1996.

ŞİMŞİR, Bilal, Fransız Belgelerine Göre Midhat Paşa’nın Sonu, Ankara, 1970.

TAHSİN PAŞA, Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamit, Beşinci Baskı, İstanbul, 1999.

TANSEL, Selim, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969.

TEKİNDAĞ, Şihabeddin, “Derviş Paşa”, MEB. İA., c.3, s. 552-.553.

THE EARL OF CROMER, Modern Egypt, London, 1908.

TİBİ, Bessam, Arap Milliyetçiliği, (Çev. Taşkın Temiz), İstanbul, 1998.

TİGNOR, Robert L., Modernization and British Colonial Rule in Egypt 1882-1914,

New Jersey Princeton University Pres, 1966.

TOK, Özen XVII. Yüzyılda Mısır Eyaleti, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri, 2003.

TOLEDANO, Ehud R., “Social and Economic Change in The “Long Nineteenth

Century” ”, The Cambridge History of Egypt, Vol. II, Edited by M.V.Dally, Cambridge

University Press, 1965, s. 265-271.

TOLEDANO, Ehud R., Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Y. Hakan Erdem),

İstanbul, 1994.

TOLEDANO, Ehud R., State and Society in Mid Nineteenth Century Egypt, Cambridge

University Press, Cambridge, 1970.

TUNCER, Hüner, 19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ankara, 2000.

UÇAROL, Rifat, Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919), Askeri ve Siyasi Hayatı, II.

Baskı, İstanbul, 1989.

UZUN, Ahmet, Tanzimat ve Sosyal Direnişler, İstanbul, 2002.

UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, “Amedçi Mustafa Reşit Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır

Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu”, Belleten, c. 6, T.T.K., Ankara, 1942,

s. 263-267.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1970.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı,

Ankara, 1948.

ÜLKER, Necmi, “XVIII. Yüzyılda Mısır ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Mısır

Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, IX, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,

İzmir, 1994, s. 1-10.

ÜLMAN, Haluk, “Tanzimattan Cumhuriyet’e Dış Politika ve Doğu Sorunu”,

Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, s. 275-286.

WALKER, James, “Süveyş Kanalı”, MEB. İA., c. 11, İstanbul, 1979, s. 255-257.

WALLACE, D. Mackenzie, Egypt and The Egyptian Question, London, 1883.

WİNTER, Michael Egyptian Society Under Ottoman Rule, 1517-1798, Londra, 1992.

WİNTER, Michael, “Ottoman Egypt 1525- 1609”, The Cambridge History Of Egypt

Modern Egypt From 1517 To The End Of The Twentieth Century, Edited By M.W.

Daly, Cambridge University Press, Vol. 2.

WİNTER, Michael, “The Ottoman Occupation”, The Cambridge History of Egypt,

İslamic Egypt 640 - 1517, Vol. I, Edited By Carl F. Petry, Cambridge, 1998, s. 490-517.

WRİGHT, A., H. Cartwright, A., Twentieth Century Impressions of Egypt, London,

1909.

YAMAN, Talat Mümtaz, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın İsyanı Üzerine Anadolu

ve Rumeli’ye Gönderilmiş Olan Bir Emirname”, Tarih Vesikaları, c. 1, S. 1-6, Havran,

1941, s. 426-429.

EKLER

BELGELER LİSTESİ

BELGE 1: BOA. Y. EE., 122-10-10, 39-121-2536, 1290, İsmail Paşa’ya hidivlik

unvanının verilmesi, veraset uygulamasında yapılan değişiklik, vergi ve asker sayısı

konusunda yapılan düzenlemeler ile ilgili…………………………………………….352

BELGE 2: BOA. A. DVN. DVE. 2A-67, 29 Z. 1260, Mısır Meselesi’nde Büyük

Devletlerin Osmanlı Devleti’ni desteklediklerine dair Avusturya Maslahatgüzarı’nın bir

yazısının tercümesi……………………………………………………………………358

BELGE 3: BOA. İ. MTZ. 05. 20-839, 05 S. 1284. Mısır Valisine Hidiv Denilmesine,

Vali Tabirinden Vazgeçilmesine ve Uhdesinde Eskiden Olduğu Gibi Sadaret Payesi ve

Paşalık Unvanı Baki Kalmasına Dair…………………………………………………360

HARİTALAR LİSTESİ

HARİTA 1: Aşağı Mısır, Yukarı Mısır, Orta Mısır…………………………………364

HARİTA 2: Suriye ve Mısır’ı Gösteren Harita……………………………………...365

FOTOĞRAFLAR LİSTESİ

Foto 1: İsmailiye Sarayı…………………………………………………………...367

Foto 2: Abidin Meydanı…………………………………………………………...368

Foto 3: Nil Üzerindeki İlk Modern Köprü………………………………………...369

Foto 4: Mahmudiye Kanalı………………………………………………………..370

Foto 5: Süveyş Kanalı……………………………………………………………..371

Foto 6: Süveyş Kanalı’nın Açılışında Şeref Tribünü…………………………….. 372

ÖZGEÇMİŞ

1977 yılında Elazığ’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Elazığ’da tamamladım.

Yüksek öğrenimimi 1994-1998 yılları arasında Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat

Fakültesi Tarih Bölümünde tamamladım. 1998 yılında Fırat Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Programına kaydoldum ve

2001 yılında yüksek lisansımı tamamladım. Aynı yıl, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsünde Doktora programına başladım. Halen Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat

Fakültesi Tarih Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktayım.

Sevda ÖZKAYA ÖZER

ELAZIĞ-2007