muÂmele ve gÜven … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “muâmelen ne ise,...

88
Başyazı Sebahaddin ATE MUÂMELE VE GÜVEN TREATMENT AND TRUST nsan; bu fânî âleme, bâkî ticaretler yapmak için kıymetli sermayelerle gönderilmi yüksek bir varlık- tır. Lâkin kendisine verilen sermaye hep emanettir. Bu fırsatı kaçırmamak için ömür çemberi içinde akıllı- ca yapaca ı ulvî bekâ ticareti, onu anına lâyık bir saadete kavu turacaktır. Sermayesini uursuzca harcaya- nın sonu ise iflâstır. nsanın dünyadaki en mühim iki sermayesi canı ve malıdır. mtihanların en büyük fırtınaları bunların ba- ında esti i gibi, en ulvî kazançlar da bu iki eyde tahakkuk eder. Hayat çar ısında her ey var, fakat her eyin- de bir imtihan gizildir. mtihanı düzgün vermek isteyen insan, hayat çar ısında her önüne çıkana geli igüzel el uzatamaz. lâhî kanun ve edep dairesinde alı veri yapabilir. Dünya pazarında Allah rızası için yapılan her muâmele kâr getirir. Dünya ticaretini düzgün yapamayan ki inin mal ve cana taallûk eden belâlar kamburuy- la birlikte ahirete yüz karısıyla göçmesi, ne acı ve hazindir. Ahirette yüzler, manevî beyazlı ı veya karalı ı ba- kımından sınıflandırılacak, cennet ve cehenneme sevkiyat bu iki renk içinde cereyan edecektir. Allah (c.c)’ın rızâ nuruyla parlayan sîmâlar cennet saadetlerine kavu acaklar. Dinî kurallara uymayanların veya amelsiz ya- ayanların siyahlı ını ta ıyan yüzler de lâyık oldukları cehennem azaplarına karı acaklardır. Bizim her i te önderimiz ve örne imiz olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), hayatının hepsini dostları ve ashabı arasında geçirmemi tir. Hayatının peygamberlikten önceki 40 senesini Mekke’de alı veri ederek geçirmi tir. Bu esnadaki muâmeleleri ve halkla olan teması ile o “Muhammedü’l-Emin/Güvenilir Muham- med” olarak mü riklerin bile takdirini kazanmı tır. nsanın muâmelesi, ahlâkının mahiyetini ortaya çıkarır. Bu uzun hayat yolunda engeller ve uçurumlar vardır, insanı ahdi bozma a, haksız olarak mal yeme e sevk edecek haller zuhur edebilir. Bu hayatta öyle in- sanlar vardır ki, hile, dolandırıcılık, alı veri te aldatma, hak yeme, sözünden dönme gibi yanlı yollara te- vessül ederler. slâm ve tasavvuf büyükleri, bu dikenli ve ta lı yollardan tertemiz geçmi böylece yüce mer- tebelere ula mı lardır. nanan her insan, Peygamberimiz örnek alarak, kendi öz varlı ına kar ı da emaneti gözetmeli, dünya ve ahiretle ilgili olarak kendisine en faydalı ve iyi olanı seçmelidir. Cahilli e sapmadan, ehvet ve öfkesine hâkim olarak zararlı bir yola dü memelidir. Halkın hukukunu gözetmeli, alı veri te aldatmamalı, ötekinin berikinin ayıbını ara tırmamalı ve kimseye zarar vermemeli ki, böylece emanetlere riayet etmi sayılsın. Hakiki Mü’mini mal ve evlatları da Allah (c.c)’ın zikrinden alıkoymaz. Çünkü mal ve evladı yüzünden Allah’ı anmayı bırakanlar çok zarar ederler. Mü’min Allah’ı zikir için ça ırıldı ı zaman alı veri ini bırakır ibadetine ko ar. Sonra yine nasibini aramak üzere yeryüzüne da ılır. Mü’min günlük hayatında, alı veri- inde daima dürüst davranır, düzgün muâmelede bulunur. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin u mübarek kelâmı kula ımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun…” As human beings we are sent to the earth with invaluable fortunes to get prepared for the other world. All the for- tunes given to the man isn’t permanent yet. The two paramount fortunes given to the man are life and property and all the moral tests are based on those. The treatment done just for the sake of Allah returns as benefit to the man and tho- se who behave so, will be awarded with heaven. Before his prophecy, our beloved Prophet Muhammad (pbuh) had worked as a tradesman and due to his trustwort- hiness and honesty, he was known “Muhammad-al Amin” even among the polytheists. The treatment of the man reve- als his moral sentiment. Every Muslim should see Muhammad the Prophet (pbuh) as a role model for his life and beha- ve accordingly in every situation he has. Let us finish our words by one saying of Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi. “You are how you treat people.”

Upload: dinhdat

Post on 20-Sep-2018

224 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Başyazı Sebahaddin ATE

MUÂMELE VE GÜVEN

TREATMENT AND TRUST

nsan; bu fânî âleme, bâkî ticaretler yapmak için kıymetli sermayelerle gönderilmi yüksek bir varlık-tır. Lâkin kendisine verilen sermaye hep emanettir. Bu fırsatı kaçırmamak için ömür çemberi içinde akıllı-ca yapaca ı ulvî bekâ ticareti, onu anına lâyık bir saadete kavu turacaktır. Sermayesini uursuzca harcaya-nın sonu ise ifl âstır.

nsanın dünyadaki en mühim iki sermayesi canı ve malıdır. mtihanların en büyük fırtınaları bunların ba-ında esti i gibi, en ulvî kazançlar da bu iki eyde tahakkuk eder. Hayat çar ısında her ey var, fakat her eyin-

de bir imtihan gizildir. mtihanı düzgün vermek isteyen insan, hayat çar ısında her önüne çıkana geli igüzelel uzatamaz. lâhî kanun ve edep dairesinde alı veri yapabilir. Dünya pazarında Allah rızası için yapılan her muâmele kâr getirir. Dünya ticaretini düzgün yapamayan ki inin mal ve cana taallûk eden belâlar kamburuy-la birlikte ahirete yüz karısıyla göçmesi, ne acı ve hazindir. Ahirette yüzler, manevî beyazlı ı veya karalı ı ba-kımından sınıfl andırılacak, cennet ve cehenneme sevkiyat bu iki renk içinde cereyan edecektir. Allah (c.c)’ınrızâ nuruyla parlayan sîmâlar cennet saadetlerine kavu acaklar. Dinî kurallara uymayanların veya amelsiz ya-ayanların siyahlı ını ta ıyan yüzler de lâyık oldukları cehennem azaplarına karı acaklardır.

Bizim her i te önderimiz ve örne imiz olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), hayatının hepsini dostları ve ashabı arasında geçirmemi tir. Hayatının peygamberlikten önceki 40 senesini Mekke’de alı veri ederek geçirmi tir. Bu esnadaki muâmeleleri ve halkla olan teması ile o “Muhammedü’l-Emin/Güvenilir Muham-med” olarak mü riklerin bile takdirini kazanmı tır.

nsanın muâmelesi, ahlâkının mahiyetini ortaya çıkarır. Bu uzun hayat yolunda engeller ve uçurumlar vardır, insanı ahdi bozma a, haksız olarak mal yeme e sevk edecek haller zuhur edebilir. Bu hayatta öyle in-sanlar vardır ki, hile, dolandırıcılık, alı veri te aldatma, hak yeme, sözünden dönme gibi yanlı yollara te-vessül ederler. slâm ve tasavvuf büyükleri, bu dikenli ve ta lı yollardan tertemiz geçmi böylece yüce mer-tebelere ula mı lardır.

nanan her insan, Peygamberimiz örnek alarak, kendi öz varlı ına kar ı da emaneti gözetmeli, dünya ve ahiretle ilgili olarak kendisine en faydalı ve iyi olanı seçmelidir. Cahilli e sapmadan, ehvet ve öfkesine hâkim olarak zararlı bir yola dü memelidir. Halkın hukukunu gözetmeli, alı veri te aldatmamalı, ötekinin berikinin ayıbını ara tırmamalı ve kimseye zarar vermemeli ki, böylece emanetlere riayet etmi sayılsın.

Hakiki Mü’mini mal ve evlatları da Allah (c.c)’ın zikrinden alıkoymaz. Çünkü mal ve evladı yüzünden Allah’ı anmayı bırakanlar çok zarar ederler. Mü’min Allah’ı zikir için ça ırıldı ı zaman alı veri ini bırakıribadetine ko ar. Sonra yine nasibini aramak üzere yeryüzüne da ılır. Mü’min günlük hayatında, alı veri-inde daima dürüst davranır, düzgün muâmelede bulunur. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin u mübarek kelâmı kula ımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun…”

As human beings we are sent to the earth with invaluable fortunes to get prepared for the other world. All the for-

tunes given to the man isn’t permanent yet. The two paramount fortunes given to the man are life and property and all

the moral tests are based on those. The treatment done just for the sake of Allah returns as benefi t to the man and tho-

se who behave so, will be awarded with heaven.

Before his prophecy, our beloved Prophet Muhammad (pbuh) had worked as a tradesman and due to his trustwort-

hiness and honesty, he was known “Muhammad-al Amin” even among the polytheists. The treatment of the man reve-

als his moral sentiment. Every Muslim should see Muhammad the Prophet (pbuh) as a role model for his life and beha-

ve accordingly in every situation he has. Let us fi nish our words by one saying of Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi. “You

are how you treat people.”

Page 2: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

SOMUNCU BABA / AYLIK L M - KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nınYayın Organıdır

KurucusuA. emsettin ATE

Yaygın Süreli - ISSN: 1302-0803

YIL: 16 SAYI: 112 ubat 2010 Basım Tarihi: 01 ubat 2010

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Adına

mtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniSebahaddin ATE

Yazı leri MüdürüHulûsi YAYLA

Yayın Editörü Musa TEKTA

Kapakxxxx

YapımARTWORKS

www.artworks-tr.com

Genel Sanat Yönetmenilhan SOYLU

Sanat Yönetmenienol GÜRSOY

TashihAli YILMAZ - Vedat Ali TOK - Yusuf HALICI

Ar ivMuharrem AKIN

AboneBekir Sıtkı CANPOLAT

ReklamYusuf YILMAZ

Basım-Yayım-Da ıtım-PazarlamaV SAN ktisadi letmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA

Tel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79www.somuncubaba.net - [email protected]

Da ıtımKültür Dergi Da ıtım

CTP - Kalıp ÇıkıBizim Repro: (312) 341 10 20

Baskı & ÜretimKozan Ofset

Büyük Sanayi 1. Cadde Arpacıo lu 2 hanı 95/11 skitler / ANKARA Tel: (312) 384 20 03

Tek Sayı : 7 TL - Kurum Abone : 120 TL1 Yıllık (12 Sayı) Abone : 70 TL

Avrupa 1 Yıllık Abone : 72 EUROAvrupa Tek Sayı Fiyat : 6 EURO

Avrupa Harici Yurtdı ı Abone : 102 USDPosta Çeki (Darende Postanesi) : 1361068

Ziraat Bankası (Darende ubesi): 26798480-5001IBAN – TR56-0001-0003-2026-7984-8050- 01

Vakıf Bank (Darende ubesi):TR 47 00015 00 1580 0728 678 4111

Gönderileri abone adına yatırılması germektedir.

KUR’ÂN’DA T CARET

Ali AKPINAR

Kur’ân’da ticaret kavramı 9 kere geçer. Bunların ço unda bu kavram dünyadaki kar ılıklı rıza ile yapılan alı veri ler ve bu alı veri lerin me rû çerçevede olmasınıbelirleyen temel esaslar için kullanılmı tır.

SAKAL-IER F

Resul KESENCEL

Sakal-ı erifl erin kat kat kıymetli bohçalar içinde saklanması, bir kez nazar için bile mübarek vakit lerin beklenmesi gelene i de ayrı bir inceli in mahsulüdür. Eskiden birçok rical kona ında sakal-ı erif odası bulunurdu.

Dergisi Hediyesi...

U B A T 2 0 1 0Fiyat : 7 TLAYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Bir Ocaktan Bir Oca aÜç Mektup

Kur’ân’daTicaret

GÖNLÜMÜZ NC DOLU - Mehmet AKKU (10)

EL-EVVEL - Ramazan ALTINTA (12)

GECEN N SES YLE YAZILAN R - Ekrem KAFTAN (15)

AYNANIN ANLATTIKLARI - Muhsin lyas SUBA I (21)

SLÂM’DA AHLÂKI - Kadir ÖZKÖSE (22)

ÜKÜR YÂ RAB - Bekir O UZBA ARAN (33)

ST ÂRE - Mehmet Zeki AYDIN (34)

T CARETTE AHLÂK - Abdullah KAHRAMAN (42)

SEN NLE! - Ahmet Süreyya DURNA (45)

OKUMANIN TEMEL GÜÇLÜKLER - Mustafa ÖZÇEL K (46)

HAK KATE SADAKAT - Enbiya YILDIRIM (50)

ERDEML ÇOCUK YET T REB LMEK - Halit ÖZDÜZEN (54)

SEVG VE MUTLULUK - Mustafa Do an KARACO KUN (58)

KAYSERi (542) 411 02 53 K. MARAS (535) 518 47 23

SiVAS (505) 593 95 47

KONYA (506) 474 51 71

GEREDE (530) 512 33 10

AMASYA (533) 681 33 82

Page 3: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

B R OCAKTAN B R OCA A

ÜÇ MEKTUP

ALLAH’INN METLER NEÜKRETMEK

Musa TEKTA

Mektuplarla; asker oca ından sılaya

sevgi, saygı ve i tiyakla gönülden

geçenleri yazan kalemler, nice

yüksek muhabbetlere tercüman

olmu tur.

S VASÎ HÜDAYÎ VEYA HALVETÎ-CELVETÎ MÜNASEBET

ÇOCUKLARÜKRED LECEK

B R N METDE L M ?

Fatih ÇINAR

Birçok tasavvufî olu um nefsi ıslahyöntemine vurgu yapan isimlerle anılmı tır.

M. Emin KARABACAK

Çocuklarınızı ya adı ınızça a göre de il; onlarınya ayacakları ça a göre yeti tirin.

ALKAME B. MÜCEZZ Z - Bünyamin ERUL (60)

KIRK HAD S (61)

AYNA - Olcay YAZICI (65)

KONYA VEL LER -Yusuf HALICI (66)

GELD M - Ali Rıza MALKOÇ (69)

KEMÂL- ÂF YET - Mukadder Arif YÜKSEL (70)

KATRE- MATEM - Vedat Ali TOK (73)

K TAPLIK (75)

GAFLET - brahim AKIN (76)

KAHRAMAN EH R! - Mehmet SERTPOLAT(81)

ÇOCUKLARLA ALI VER - Kevser BAK (82)

MÜKEMMEL B R GIDA DEPOSU YUMURTA - Akın D NDAR (84)

ZENCEF L - ifalı Bitkiler (86)

MAKLUBE - Mesude SARI (87)

Mehmet SOYSALDI

Allahu Teâlâ, verdi i nimetler sebebiyle kullarının kendisine ükretmesini istemektedir.

Nimet verene ükür, bir kadir ve kıymet bilme i idir.

Page 4: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 20104

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)

Kırkıncı Mektup

Mektûbât-ıHulûsî-i Dârendevî

Page 5: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

5

Erkek Yüzlü Kadın Sözlü Bir Vefâsıza!

Allah’ın öyle özel, seçkin dostları vardır ki,

sizin geçmi inizi (neler yaptıklarınızı, nasıl biri

oldu unuzu) bildikleri gibi gelecekte de neler

yapabileceklerinizi bilirler. Bunlar, bu Allah

dostları duyarlıdırlar, hissederler. Onları al-

dattık sandı ınız, aslında aldandı ınızdır. Al-

danıyorsunuzdur. Me hur sözdür ki, bilmem

nesi olanın dini olmaz. Nefsiniz öne çıkarsa,

dinî hassasiyetiniz geriye dü er. Bazı kimse-

ler yaratılı ta köpek gibidirler. Neyi bulsalar

yerler. Pistir, kötüdür, yaramazdır demezler.

Kimi görseler ürürler -havlarlar-, dü mandır,

dosttur ayırt etmezler -edemezler-. ehvetle-

ri a ır basarsa, ehevî duyguları co arsa kafa-

ları da, gönülleri de karı ır; güzeldir, çirkindir

diye tasa çekmezler. Böyle bir endi e duymaz-

lar. “Atın yerine merkeb ba lanmaz.” derler

amma inanma; “Aslanın çana ından köpek

yalanmaz.” derler amma inanma. Köy hâli, ev

hâli aranmaz. A acın girdi i oca a merkebin

gübresi de gelir girer. Fakat ocak onu da ya-

kar, yok eder. Külünü dı arı, çöplü e atarlar.

Oca a hiç bir ey olmaz; ne küçülür, ne alçalır,

yine tertemiz kalır. Göz gördü ü ile olsa da gö-

nül sevdi iyle kalır. Dil sözünden döner (Her

yöne döner, kemi i yoktur denir ya.) lâkin

Allah’ın muradı dönmez. -O’nun istedi i de,

dedi i de olur.- Takdir yerini alır. Dil sözün-

den caysa da, Allah isterse, göz dola ır, gön-

lü bulur.

Sa’dî diyor ki; “Köpe in helâki –sonu- gel-

di inde ya gider bir mescit duvarına yahut bir

Allah dostunun türbesine pisler.” Bu da onun

yok olmasına sebep olur. Bahtı kara hizmet-

çi (Ayvaz’ın) hâli buna en güzel örnektir ki,

dünkü gün gördü ünüz yuvanın varlı ı yokluk

meydanında birdenbire gözükmez oldu. Kim

bilir bununki de ne olacaktır?

*Güncelleme; Yrd. Doç. Dr. Cemil GÜLSEREN

Page 6: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

lim ve HayatAli AKPINAR*

KUR’ÂN’DA

TİCARETubat 20106

Page 7: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

7

Yüce Allah (c.c),

eri ilmez kud-

retinin bir gös-

tergesi olarak evrenin en de er-

li varlı ı insanı yaratmı ve onu

sınav için dünyaya gönderirken

ba ıbo bırakmamı tır. Onunla

ileti im kurmu , onun dünya ve

âhiret mutlulu unu sa layacak

yollar göstermi tir. Bunun için

ilk insanı ilk peygamber yap-

mı ve ona ilk kitabını (sayfa-

lar) indirmi tir. Hz. Âdem’den

son peygamber Hz. Hâtemü’l-

Enbiyâ’ya kadar hep peygam-

berler göndermi ve kitaplar in-

dirmi tir. Son kitabı Kur’ân ile

insanlı ın ufkunu bir kez daha

aydınlatmı tır.

Allah kelamı Kur’ân, insana

inmi tir, onun hayatını cennete

çevirmek için gelmi tir. Bunun

için de insanın diliyle, onun an-

layabilece i cümlelerle inmi -

tir. Kur’ân’daki anlatımlar, ta-

mamen insanın anlayabilece i

özellik ve güzelliktedir. Zaten

Kur’ân, insanlar tarafından an-

la ılsın diye kolayla tırılmı tır.

Önemli olan onu anlamaya ni-

yet etmek ve onu anlamak için

de çaba ve gayret göstermek-

tir. Elbette do ru anlayabilmek

için onu derinlemesine dü ün-

mek gerekir. Çünkü Kur’ân,

her söylem ve eyleminde sayı-

sız hikmetler olan Yüce Allah’ın

hikmetli kitabıdır.

Kur’ân’daki anlatımlar, insa-

nın do asında var olan e ilim-

leri de gözetmi tir. Yüce Allah,

kullarına emir ve yasaklarını bil-

dirirken, insanlara câzip gelecek,

onları buyruklarını tutmaya yön-

lendirecek bir üslup kullanmı ,

bunun için benzetmeler yapmı ,

çarpıcı örnekler vermi tir. Zira

Allah’ın muradı, kitabının do ru

anla ılması ve tamamen insanla-

rın hayrına/yararına olan buyruk-

larının yerine getirilmesidir. Yok-

sa O’nun murâdı, kullarını zora

sokmak ve onların cehennem-

lik olmasına yol açmak de ildir.

Kullarına son derece dü kün olan

Yüce Yaratıcı, onların cehennem-

lik olmasını arzu etmez. Ancak

tüm uyarılara ra men cehenne-

me yönelen kimseleri de cehen-

neminde cezalandırır.

Yüce Rabbimiz, emir ve ya-

saklarını bildirirken onların

dünyevî ve uhrevî kazanımları-

na da dikkat çeker. Bu, o emir ve

yasakların insanlar tarafından

tutulmasına yöneliktir. Aslında,

Yüce Allah’ın bütün emir ve ya-

sakları, sırf O emretti i için tu-

tulmaya de erdir. Allah’a teslim

olu unu beyan eden Müslüman,

O’nun bütün emirlerini yerine

getirmeye çalı ır. O emirlerde-

ki hikmetleri anlayıp göremese

bile. Ancak Yüce Allah’ın bütün

buyruklarında sayısız hikmetler

vardır.

te Kur’ân’daki bu hikmet-

lerden biri de, insanın yatkın ol-

du u ve ona câzip gelen ticarî

söylemleri kullanmasıdır. Evet,

her insan maddî ticarete, kâr et-

meye, kazanmaya meyillidir. Za-

rar etmeyi, ifl âs etmeyi, kaybet-

meyi hiç kimse istemez. Kur’ân

bu kullanımlarında mânevî i -

leri maddî ticarete, mânevî ka-

zanımları maddî kazanımlara,

uhrevî kazanımları dünyada-

ki kârlara benzetir. Bunun için

de dünya i leri için kullandı ı-

mız alım, satım, kâr etme, ka-

zanma, kaybetme, zarar etme,

batma/ifl âs etme gibi kavramla-

ra yer verir.

“Kur’ân’da ticaret kavramı 9 kere geçer. Bunların

ço unda bu kavram dünyadaki kar ılıklı rıza ile yapılan

alı veri ler ve bu alı veri lerin me rû çerçevede

olmasını belirleyen temel esaslar için kullanılmı tır. “

Page 8: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Bu söylediklerimizi gösteren

u örnekler üzerinde duralım:

Ticaret Kavramı

Kur’ân’da ticaret kavramı 9

kere geçer. Bunların ço unda bu

kavram1 dünyadaki kar ılıklı rıza

ile yapılan alı veri ler ve bu alı

veri lerin me rû çerçevede ol-

masını belirleyen temel esaslar

için kullanılmı tır. Sözgelimi u

âyette dünya ticaretinin hayır-

lı amellere engel olmaması ge-

re i üzerinde durulmu tur: “On-

ları ne bir ticaret, ne de bir alı

veri Allah’ı anmaktan, namazı

ikâme etmekten alıkoyar..”2

u âyetlerde ise âhiret kaza-

nımı için mânevî anlamda kulla-

nılmı tır:

“ te onlar, hidâyete kar ı-

lık dalâleti satın alanlardır. An-

cak onların bu ticareti kazanç-

lı olmamı ve kendileri de do ru

yola girememi lerdir”.3

“Allah’ın kitabını okuyanlar,

namazı kılanlar ve kendilerine

verdi imiz rızıktan (Allah için)

gizli ve açık sarf edenler, asla

zarara u ramayacak bir ka-

zanç umabilirler”.4

“Ey inananlar! Sizi, elem-

li bir azaptan kurtaracak bir ti-

careti size haber vereyim mi?

Allah’a ve peygamberine iman

edersiniz, Allah yolunda malla-

rınız ve canlarınızla cihad eder-

siniz. Bilirseniz, i te bu sizin için

çok daha hayırlıdır.”5

Dikkat edilirse âyetlerde

dünya hayatında yapılıp edilen-

ler bir ticarete benzetiliyor. Kar-

ılı ında cennet yahu cehennem

olan bir alım satım... nsanlar,

dünyada yapıp ettikleriyle ya

cenneti kazanacaklar yahut ce-

hennemlik olacaklardır. Sonu

cennet olan ticaret en büyük ka-

zanç, sonu cehennemlik olan ise

en korkunç kayıptır.

tirâ Kavramı

Takas etmek, satın almak an-

lamına gelen i tirânın kökünden

olan kelimeler pek çok âyette6 ge-

çer. Bunların bir kısmı dünyevî

alı veri ler için kullanılmı tır7,

ancak ço unda hidâyet-dalâlet,

ma fi ret-azâb, iman-küfür,

âhiret-dünya birbirinin zıddı

oln eylerde kazançlı olacakla-

rı göstermek; Allah’ın âyetlerini

dünyalıklarla de i enlerin du-

rumunu anlatmak için kullanıl-

mı tır. Söz konusu âyetlerin bi-

rinde öyle buyurulur: “Allah,

mü’minlerden mallarını ve can-

larını, cennet kar ılı ında satın

almı tır. Çünkü onlar, Allah yo-

lunda sava ırlar, öldürürler ve

öldürülürler...”8

Dikkat edilirse âyette bü-

yük bir ticaretten söz ediliyor.

Bir alım satım, hem de karlı bir

alı veri . Öyle bir alı veri ki,

alıcı durumunda olan Yüce Al-

lah, satıcı durumunda olan ise

mü’minler. Aslında sahip olu-

nanların asıl sahibi, alıcı duru-

munda olan Yüce Allah’ın bizzat

kendisi. Ancak O, kullarına bah-

etti i nimetleri onlardan sa-

tın almak istiyor. O’nun bu tica-

ret ilanına gönülden kulak veren

mü’minler mallarını ve canlarını

satı a çıkarıyorlar. Bunun kaza-

nımı, kar ılı ı ise cennettir, i te

gerçek anlamda kazanç budur.

Bey’ Kavramı

Satın alma, alı veri an-

lamına gelen bey’ kavramı da

Kur’ân’da 8 kere9 geçmektedir.

Bu âyetlerde kavram, hiçbir alı

veri in olmadı ı kıyamet günü

bahsedilirken kullanıldı ı gibi,

dünyevî alı veri ler için de kul-

lanılmı tır.

“Ey iman edenler! Kendisin-

de artık hiçbir alı -veri , dostluk

ve kayırma bulunmayan gün

(kıyamet) gelmeden önce, size

verdi imiz rızıktan hayır yolun-

da harcayın. Gerçekleri inkâr

edenler elbette zâlimlerdir.”10

Ticaret ve alı veri le ilgili bu

temel kavramların yanında, yine

aynı konuyla ilgili kâr, kazan-

ma, zarar etme, kaybetme ile il-

gili kavramlar da kullanılmı tır.

öyle ki:

Kazanma ile lgiliKavramlar

Kazanmak anlamına gelen

rabiha11

ve fâze12

kökü Allah ve

Peygamberine itaat ederek cen-

neti kazananlar anlatılırken kul-

lanılmı tır. Nitekim bir sahâbî

ehid olurken aynı kökü kulla-

narak öyle haykırıyordu: “Füz-

tü billâhi” (Kazandım vallahi!)

Yine bu meyanda Kur’ân’da,

mânevî kazanım için bâra13

kökü kullanılmı tır. Aynı kök-

ten cennete, kazanım yurdu

anlamına Dâru’l-Bevâr14

den-

mi tir.

ubat 20108

Page 9: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Kaybetme ile lgiliKavramlar

Pek çok âyette zarar etme,

kaybetme anlamına hasira15

kökü kullanılmı tır. Bu kulla-

nımlarda “ eytana uyup kay-

betme” ve “âhireti ve Allah’ın

âyetlerini yalanlayarak kay-

betme” anlamı öne çıkmı tır.

Buna göre inkârcı, fesatçı, ey-

tana uyan sapkın kimseler dün-

ya ve âhirette apaçık bir zarar

ziyan içerisindedirler. “Allah’a

bir ucundan ibadet eden kimse,

dünyasını da, âhiretini de kay-

betmi tir. te bu, apaçık ziya-

nın ta kendisidir.”16

“Böylece on-

lar da yaptıklarının kar ılı ını

tatmı lar ve i lerinin sonu tam

bir hüsran olmu tur.”17

Bir âyette de ticarette kay-

betme anlamına kesâd kelimesi

kullanılmı tır.18

.

Türkçemizde kullandı ımız

ifl âs kökü hadislerde kullanıl-

mı sa da Kur’ân’da geçmez.

Me hur bir hadiste peygambe-

rimiz, “gerçek müfl isin dünya-

da borç bata ına batmı olan

kimse de il; kul hakları ile

Allah’ın huzuruna çıkan ve se-

vapları üzerindeki kul hakları-

nı ödemeye yetmeyen, sonuçta

borçlu oldu u kimsenin günah-

larını da yüklenip cehenneme

dü en kimse”19

oldu unu bil-

dirmi tir.

Özetleyecek olursak: Yüce

Allah, insanlar do ru ve kolay

anlasınlar diye, kullarının di-

liyle mesajını indirmi tir. On-

lara kendi hayatlarının içeri-

sinden çarpıcı örnekler veriyor.

Soyut olan eyleri somutla tıra-

rak anlatıyor. Yarattı ı insanı,

bütün yönleriyle çok iyi bildi i

için, onların e ilim ve zaafl arı-

na göre onlara sesleniyor, böy-

lece konuyu daha câzip ve etki-

li bir üslupla anlatıyor. Kullara

dü en ise, bu mesajları do ru

okuyup gereklerini yapmaktır.

Davetçiler de Kur’ân’ın bu üs-

lubundan çokça faydalanmalı,

muhataplarına emrettikleri iyi/

güzel eylerin dünya ve âhiret

kazanımlarını; sakındırdıkları

kötü/çirkin eylerin de dünya-

âhiret zararlarını anlatarak da-

vetlerini daha etkin hale getir-

melidirler.

9

1 Bkz. 2 /Bakara, 282; 4/ Nisâ, 29; 9 Tevbe 24,; 24/ Nûr, 37; 62/ Cumua, 11.

2 24 /Nûr, 37.3 2 /Bakar,a, 16.4 35 /Fâtır, 29.5 61 /Saff, 10-11.6 Bkz. 2 /Bakara, 16, 41, 79, 86, 90, 102, 174, 175,

207…7 5 /Mâide, 106; 12/ Yûsuf, 20, 21.8 9 /Tevbe, 111.9 Bkz. 2 /Bakara, 254, 275; 9/ Tevbe, 11; 14 / brâhîm,

31; 24 /Nûr, 37; 62 /Cumua, 9.10 2 /Bakara, 254.11 2 /Bakara, 16.12 Bkz. 3 /Âlu mrân, 185; 4/ Nisâ, 73; 33/ Ahzâb,

71....13 25/ Furkân, 18, 35/ Fâtır, 29, 10; 48 /Fetih, 12.14 14/ brâhîm, 28.15 Bkz. 4/ Nisâ, 119; 6/ En’âm, 12, 20, 31, 140; 10/

Yûnus, 45…16 22/ Hac, 11.17 65 /Talâk, 9.18 9 /Tevbe,24.19 Müslim, Birr, Hadis. No:59.

Dipnot* Prof. Dr.

Page 10: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Hulûsi Kalb’denMehmet AKKU *

GÖNLÜMÜZ GÖNLÜMÜZ

İNCİ DOLUİNCİ DOLU

Seyyid Nizamo lu bir iirinde:

Kur’ân-ı Kerîm’i ahit göstererek

“Bu a k bir bahr-ı ummândır / Buna

hadd ü kenâr olmaz / Delîlim sırr-ı Kur’ân’dır /

Bunu bilende âr olmaz” diyerek ilâhî a kın âdetâ

kenarının sınırının bulunmadı ından; böyle

bir a ka mübtelâ olmanın ise utanılıp çekinile-

cek bir hâl olmadı ından söz eder. Hulûsî Efen-

di (k.s) de a a ıdaki gazelinde Nizamo lu’nun sö-

zünü nazîre olarak a kın de il, gönlün bir bahr-ı

ummân oldu unu dile getirerek gönül deryâsının

ne muazzam bir ummân okyanus oldu unu ifade

etmektedir.

Hulûsî Efendi bu gazelinde sözlerine devam-

la, bu uçsuz bucaksız gönül deryâsında envâ-ı çe-

it nice inci ve mücevherlerin bulundu unu, an-

cak bunları bulup ortaya çıkarabilecek mânevî

sarrâfl ara müracaat etmek gerekti ini söylemek-

tedir.

Çünkü gönüldeki bu cevherler Cenâb-ı

Hakk’ın mücevherleridir. Bir kudsî hadiste de

ifade edildi i gibi, Cenâb-ı Hak yere gö e sı maz,

ancak mü’min kulunun gönlüne tecellî eder. Bu

tecellînin oldu u gönüllerde ise mânâ cevherleri-

nin olması tabiidir.

ubat 201010

Page 11: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

11

Gönül âlemindeki incilerin ortaya çıkarıl-

masına mâni olan ise nefi stir. Cenâb-ı Hakk’ın

tecellî etti i gönül hânesini, gönül evini mânevî

kirlerden arındırmanın lüzûmunu; bunun da

ancak nefi s terbiyesiyle olaca ını unutmamak

lazımdır. Çünkü mânen selâmete ermek için in-

sana her türlü kötülükleri emr eden nefsi terbi-

ye etmek, onu öldürmek gerekir. Bunun için de

en keskin kılıç kelime-i tevhîddir. “Lâ-mevcûde

illa’llâh” Allah’tan ba ka hiçbir varlı ın bâkî ol-

madı ı fi krini iyice benimseyip, gönülde ba ka

sevdâlara yer vermemek. Bu insanın dünya ve

âhiret mutlulu u için en sa lıklı yoldur.

Sultan I. Ahmed’in, “Dil hânesi pür-nûr olur

/Envâr-ı zikru’llâh ile” diye ifâde etti i gibi

gönlümüzü tevhîd zikriyle nurlandırmalıyız.

4. beyitte Hulûsî Efendi bunu bir ba ka ekil-

de ifade ederek, kalbin mânevî ismi olan gönül

evini pâk eyleyerek cemâlu’llâh orada tecellî et-

mesi ve insânın mânevî tarafı geli mesi gerek-

ti ini ifade etmi tir. Tertemiz, ak-pak olmayan

gönüle Hakk’ın tecellî etmeyece i bir ba ka ger-

çektir.

Son beyitte ise airimiz, kendisine hitâb ede-

rek, bülbülün, gülün güzelli ine hayrân olup

onun için âh u fi gân etmesi gibi, “Ey Hulûsî sen

de cemâlu’llâh arzusuyla yanıp tutu maktasın.

Zira Allah’ın cemâli öyle bir güldür ki onun asla

hazânı olmaz. O cemâl, hiçbir zaman sararıp

solmayacak, Onun nûrunun nihâyeti olmaya-

caktır.” demektedir.

ncinin, mücevherin tâliplisi o kadar çok-

tur, ama onları denizden çıkarıp, de erini anla-

yıp kıymetini idrâk etmek herkesin i i de ildir.

Bunun için, “Kadr-i zer, zerdâr inâsed, kadr-i

gevher gevherî.” denilmi tir. Yani altının de e-

rini altıncı, mücevherin de erini de mücevher-

den anlayan bilir. Herkesin gönlü var, ammâ o

gönüllerdeki inci ve cevheri çıkaracak er ki i-

lerle olmak, onların meclis ve sohbetlerinde gö-

nüllerimizi ferahlandırmak bize dü mektedir.

Yoksa kararan gönüllerimiz, kin ve hased dolu

kalblerimizle ne kendimiz, ne âilemiz, ne de ce-

miyetimiz huzur bulur.

GAZEL N METN1. Gönül bir bahr-ı ummândır ona

hadd ü payân olmaz

Derûnu dürr ü cevherdir ki pinhândır

ayân olmaz

2. O dürr ü cevheri bilip hemân sarrâfına tap ır

Bu cevher cevher-i Hak’dır gayırlara beyân ol-

maz

3. Bu nefsi katl edip ey cân selâmet

ber-kenârâ çık

Anın katline tevhîd gibi bir keskin sinân olmaz

4. Bu kalbin hânesin pâk et misâfi r

gele dost sana

Musaffâ olmayan gönül ol dildâra mekân olmaz

5. Hulûsî dost cemâline kılıpsın andelîb-ve zâr

Cemâli öyle güldür kim ana hergiz hazân olmaz

GAZEL N SADELE T R LMES

1. nsanın gönlü ucu buca ı olmayan bir okya-

nus gibidir. Bu okyanusun içinde nice inci ve mü-

cevherler gizlidir, ammâ bunlar açıktan görünmez.

2. Gönüldeki inci ve mücevherleri bil de hemen

bunları bir gönül sarrâfına arz et. Aslında bu mü-

cevherler cenâb-ı Hakk’ın mücevherleridir; bunlar

onun de erini bilmeyecek ve ona yabancı olanlara

açıklanmaz.

3. Ey dost! Gel sendeki kötülükleri emr eden

nefs-i emmâreyi öldür de selâmet sâhillerine ula .

Bu nefsi ödürmek için ise tevhîd gibi keskin bir kı-

lıç bulunmaz.

4. Bu gönül hânesini, evini temiz pâk eyle ki

dostun sana misâfi r gelsin. Çünkü ter-temiz olma-

yan mekân, gönülleri feth edip açan dostun mekânı

olamaz.

5. Ey Hulûsî! Dostun cemâline bakıp da bül-

bül gibi a layıp inlemektesin. Çünkü dostun cemâli

öyle bir güle benzer ki ona hiçbir zaman hazân gel-

mez, solup yok olmaz.

Page 12: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Güzel simlerRamazan ALTINTA *

HERŞEYDEN ÖNCE VAR OLAN:

EL-EVVEL“Hayırlı hizmetlere özgünlük anlamında ilk defa imza atmak, O’nun el-Evvel

isminin bir tecellîsidir, yansımasıdır.”

ubat 201012

Page 13: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

13

el-Evvel, varlı ının bir

ba langıcı olmayan, her

eyden önce var olan

Yüce Allah’tır.

O, her eyden önce, önce-

lerin de öncesi, ba langıçların

yaratıcısı el-Evvel’dir.

te Yüce Allah’ın en gü-

zel isimleri arasında yer alan

el-Evvel ismi, “varlıkta hiç-

bir ey onu geçmemi tir, aksi-

ne O, her eyden önce vardır.”

anlamına gelir.

O, bir ba kasına muhtaç de-

ildir, O, kendi kendine yeter-

dir, her ey O’na muhtaçtır.1

“O, ilktir, sondur; zâhirdir,

bâtındır, hem O her eyi

bilendir.”2

O’nun el-Evvel olu u, her

türlü zaman ve mekân kayıtla-

rının dı ındadır. O’nun evveli,

imdisidir.

Allah evveldir, O’ndan evvel

hiçbir ey yoktur.3 “Allah her

eyden önce mevcuttur. O, her

eyin hâlikıdır ve her eyden

sonra da mevcûdiyeti devam

edecektir.”4

Allah varlıklara nisbetle ev-

veldir. Çünkü bütün bir varlık,

varlı ını O’ndan almı tır.

Allah bizâtihî vardır. Varlı ı

kendisinden olup bir ba kasına

muhtaç de ildir. Sonradan ya-

ratılan her bir varlı ın bir evve-

li vardır. Çünkü Allah’ın dı ın-

daki varlıklar sonradandır. O

ise, her eyden evveldir. O’nun

el-Evvel ismi, kıdem sıfatına

nisbetledir. Allah’ın ezelî ve

ebedî oldu unu ifade eder.

Allah, yaratmada ve var et-

mede evveldir. O’nun yaratma-

sı ve var kılması kesintisizdir.

Allah, kalplerde olanı bil-

mede, öncedir.

Allah zamandan önce za-

mandan münezzeh olarak var-

dı, beraberinde hiçbir ey yok-

tu. Yüce Allah mekândan önce

vardı, mekânı, varlı ını kulla-

rına göstermek için var kıldı.

Çünkü varlık, her eyi sapa-

sa lam yaratan Allah’ın müs-

tesna sanatıdır. Kendi muhte-

em sanatını izhar etmek için

dünyayı, lâhî Zât’ını göster-

mek için âlemi yaratmı tır.

Ol Emri le

Varlı ı ilk yaratan O oldu u

gibi, sonra yaratmaya devam

eden de O’dur; ikinci defa ya-

ratacak olan da O’dur. Kâinat

ilk defa O’nun ‘ol’ emriyle var

oldu. Yine O’nun ilk defa yarat-

tı ı gibi son defa da yok olma-

sında ilk söz O’na ait olacaktır.

Yaratıkların bir ba langı-

cı vardır. O ise ba langıçsız bir

evveldir. O’nun el-Evvel olu u

biriciktir, ba langıcı olmayan

Bir’dir.

Biz nasıl ki ilk defa O’ndan

gelmi sek, yine O ilk Olan’a

dönece iz.

O, ilktir. E i, benzeri ve den-

gi yoktur.

Hayır yolunda ko mada,

“Her türlü hayrın, iyilik ve güzelli in anahtarı, ilk

defa O’nun adıyla ba lamaktır. E er O, herhangi

bir dinî ve dünyevî konuda açıkça bir hüküm

ortaya koymu sa, neden böyle ve niçin böyle

demeden ba ım-gözüm üstüne deyip O’nu öne

geçirmek imanın bir göstergesidir.”

Page 14: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

meydan yerinde

kim var denilin-

ce, sa ına ve solu-

na bakmadan ilk’in

ben varım demek,

O’nun el-Evvel is-

mini hayata yansıt-

mak demektir.

Hayırlı hizmet-

lere özgünlük anla-

mında ilk defa imza

atmak, O’nun el-

Evvel isminin bir

tecellîsidir, yansı-

masıdır.

O’nun Adıyla

Her türlü hayrın, iyilik ve

güzelli in anahtarı, ilk defa

O’nun adıyla ba lamaktır.

E er O, herhangi bir dinî

ve dünyevî konuda açıkça bir

hüküm ortaya koymu sa, ne-

den böyle ve niçin böyle deme-

den ba ım-gözüm üstüne deyip

O’nu öne geçirmek imanın bir

göstergesidir.

O, bütün bir varlık düzenini

yaratmada ilktir.

O, yönetmede ilktir.

O, hayat vermede ilktir.

O, ilim sahibi olmada ilktir.

O, i itme ve görmede ilktir.

O, rızkı vermede, ya mur

ya dırmada, besleyip büyütme-

de, hüküm koymada, e itip ter-

biye etmede, mülkünde diledi i

biçimde tasarrufta bulunmada

ilktir.

O, yeryüzünde insanlar için

ilk defa Beytullah’ı Mekke’de bir

bereket ve âlemler için hidâyet

vesîlesi kılandır. Bütün bir dün-

yada tüm camiler ve mescitler

“ lk” olanın yeryüzündeki u-

beleridir. Bundan dolayı, onla-

rın içinde sadece ilk ve tek olan

Allah’ın adı anılmalıdır.

Her hayırlı i in ilk anahtarı,

besmeledir. Her i e ba langıç,

O’nun adıyla yapılmalıdır.

Helâlinden yeme ve içmeye

O’nun adıyla ba lanmalıdır.

Çocuk dünyaya geldi i za-

man ilk defa kula ına O’nun en

büyük olu u okunmalıdır.

Dinî ve dünyevî konularda,

kendi re’y ve hevâmıza ba vur-

madan önce, O’nun hükmüne

ba vurulmalıdır.

Yeme ve içmede, giyim ve

ku amda, söz ve davranı ta

O’nun onayına ba vurmadan

ba lanmamalıdır.

Evvelâ, “Her eyi ben bili-

rim.” demek ye-

rine, “Her eyi O,

benden daha iyi bi-

lir.” demek edebine

sahip olunmalıdır.

Netice olarak el-

Evvel olan Allah’a

güvenip dayanan

bir Müslüman için

hayat ve ölüm, tam

bir güven atmosfe-

ri olu turur. Çün-

kü el-Evvel olanın

sonsuz ilminde hiç-

bir ey gizli kapak-

lı de ildir. el-Evvel

olanın bize olan ilâhî mesajı her

eyin önünde ve üstünde tutul-

malıdır. O’nu her eyin önün-

de tutanlar, yeryüzünün en aziz

ve en de erli varlıklarıdır. O’nu

i te ve davranı ta en önde tut-

mak, yeryüzünde en önde ol-

manın bir mukaddimesidir. O

halde, O’nun katından bize uza-

tılan ilâhî mesajı anlama, ya a-

ma ve anlatma seferberli inde

öncülük ve önderlik edenler, el-

Evvel olanın öncülü ünü ya at-

mı olurlar. Söz ve eylemleriyle

yüce de erlere sonsuz saygı du-

yanlar, bütün bir varlıktan da

kendilerine saygı görürler. Bu

dünyada Yüce Allah, kendisini

her eyde el-Evvel tanıyanları,

âhirette de ilk yarı çılardan sa-

yacaktır.

Ne mutlu hayatının tüm

alanlarında el-Evvel olana tabi

olanlara!..

1 el- sfehânî, el-Müfredat, s. 39.2 57/Hadîd, 3.3 Metin Yurdagür, Allah’ın Sıfatları, stanbul, 1984, s.

112.4 Buhârî, Sahîh, Tevhîd, VIII, 175.

Dipnot* Prof. Dr.

ubat 201014

Page 15: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

GECEN N SES YLE YAZILAN R

Dalga dalga yükselen ummanlarda gezdim deGörmedim sonsuzlu un sonu nedir, neredirÖtelere varmaya nice da lar ezdim deAnladım ki, her yolun gidi i mah eredir

Kalpleri mekân tutan uzatırmı zamanıHer gönül bir bahçedir girilip çıkılmayanSevmeyi bilen kullar unuturmu hicranıSon nefesi verse de topra a yıkılmayan

Geceler gafi l için uykudur ve rüyadır ıkların derdini gizlemekten kararır ık ki, nazarında hakikat de hülyadırSabaha ula madan gönlüyle Hakk’a varır

Kim okur karanlıkta nice bin beyaz ElifKim okur yıldızlardan Hakk’ın bir oldu unuOlur, â ık dilinde sonsuz bir niyaz ElifVe yalnız Allah bilir, Allah’ı buldu unu

Ya murun lisanından hangi dil anlar ey yârNasıl bilir cümlesi dü ece i topra ıDepre ir her damlada çöller de diyar diyarYe erir gözya ıyla kupkuru gönül ba ı

Su uyur, toprak uyur, bulut uyur belki deGam çekerek seyreder â ık cümle âlemiBöyledir â ıkların sonu da ve ilki deBu yüzden hiç kurumaz, gözü gibi kalemi

Özler misin ey gece görmedi in gündüzüO ki senden kaçıyor sen ona ko uyorsunBahar da kovalıyor görmek için her güzüGün gelip susuyorsun, gün gelip co uyorsun

Ekrem KAFTAN

15

Page 16: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

BİR OCAKTAN BİR OCAĞA

ÜÇ MEKTUP

Edebiyat Musa TEKTA

ubat 201016

Page 17: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

17

Mektuplar; sevginin, hasre-

tin, nezâketin ifade vesilesi

olan mektuplar… Satırlara

dökülen sevgiler, gurbet duyguları, dostluklar-

la ölümsüzlük kazanmı mektuplar... Büyüklerin

kaleminden çıkan güzel ö üt ve ibret verici keli-

melerden olu an samimi satırlar… Evladın baba-

ya, babanın evlada, o ulun anaya, ananın o ula;

hasılı sevenin sevdi ine yazdı ı, gönüllerde bahar

edasıyla beliren duygu yüklü kâ ıtlar…

Asker oca ından sılaya sevgi, saygı ve i tiyakla

gönülden geçenleri yazan kalemler, nice yüksek

muhabbetlere, hasretlere tercüman olmu tur. Ve

o beyaz sayfalar ki, kim bilir kaç gözya ı damla-

sıyla ıslanmı tır.

Bu yazımızda Mektûbat yayın-

landıktan sonra ar ivden yeni rast-

ladı ımız, üç mektup okuyaca ız.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efen-

di Hazretlerinin askerlik dönemin-

de babası Es-Seyyid Hasan Feyzi

Efendi’ye yazdı ı iki mektup ve ba-

basının o mümtaz evlâdına hitâben

kaleme aldı ı bir muhabbetnâmesi…

Her mektubu okuduktan sonra üç

ayrı hususa dikkat çekece iz. Önce

birinci mektubu okuylaım:

Baba Oca ına5.4.41, Mara

Sebeb-i Hayâtım Pederim Efendim!

Uzun müddetten beri hasret-i i tiyâkınızla

mâlîde olan yüzlerimi kemâl-i hürmetle hâk-i

pâyinize sürer, ellerinizden öperim. Duânız ve

himmet-i âliyeleriyle râhatım. Her hafta Mara -

lı bir çok arkada larla görü üyorum. Hâsseten

cümlesi ellerinizden öperler. Ba ı belâlı Bilâl

hâlen tezkire alamadı, ellerinizden öpüyor.

Ol derd ile serâpâ meblûs olan vâlide-i mü fi -

kemin iki ellerinden hasretle öperim. Her sabah

ba’de’s-salât dersini çekti i zamanlarda bu pür-

elem o luna da duâ ile, ol yüce huzûra duâlarını

beklerim. Yalnız unu da ricâ ediyorum ki: Sizin

müsâadenizle, bir helva pi irip, pınarın ba ın-

da arkada lara yedirsin ki, beni yoran helvaya

olan arzum gide. Kom u ve akrabâların cümlesi-

ne arz-ı hürmet ve selâm-ı tahiyyâtlar ederim.

delidereli Muhammed’den, yani Maho’dan

mektup aldım, ellerinden öpüyorlar. Hâmil-i

mektup Feyzi Efendi vekâleten ellerinizden öpe-

cektir. Sekîne’ye selâm, mini mini yavrucakla-

rın gözlerinden öperim. Mecitözü’nden arkada -

lar eker pancarı tohumu getirmi lerdi. Bana da

zorla verdiler, ben de size gönderiyorum. On-

ların hatırı için ekersiniz. Yalınız her pancarın

arası birer ayak olacakmı . Di er

pancar gibi kök tuttu u zaman e-

ker kestirmesi gibi mükemmel pek-

mez olur diyorlar. Gelininiz gelir-

ken para vermi ve küpe istemi ti.

Arkada larımdan birisi Halep kü-

pesini bozdurarak bu küpeleri yap-

tırdı. Ben de muvâfık bir fi yatla al-

dım. Büyüklere yara maz fakat,

Hatice’nin kula ına belki olur. Tes-

lim aldı ınızı bildirin. Bâkî selam.

Ellerinizden öper, mektubunuzun

intizârını çekerim.

Mahdûmunuz Hulûsi

Birinci mektupta geçen üç husu-

su dikkatlerinize arz edelim:

Bir: Selam ve saygı ifadelerinden sonra, hayır

dua hususuna dikkat çekiliyor. Birincisi anne ve

babanın duası, ikincisi mür idi hramcızâde Haz-

retlerinin mânevî himmet ve dualarıyla huzuru-

nun yerinde oldu unu belirtiyor. Ayrıca vâlidesi

Fatıma Hanımın bir Nak ibendî mensubu olarak

her gün yaptı ı zikirden sonra evladı için yaptı-

ı duanın makbûliyetine i aret buyuruyor. An-

nesinin evde pi irip arkada larına ikram edece i

helvayı sanki kendi yemi gibi kabul ederek, pay-

la manın mânevî birliktelik oldu una dikkat çe-

kiyor…

“Mektuplarla; asker oca ından sılaya

sevgi, saygı ve i tiyakla gönülden geçenleri

yazan kalemler, nice yüksek muhabbetlere tercüman olmu tur. Ve o beyaz sayfalar

ki, kim bilir kaç gözya ı damlasıyla

ıslanmı tır.”

Page 18: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ki: Müte ebbis bir ruh hali… Henüz

Darende’nin eker pancarı ekimiyle tanı ma ı,

1941 yılında memleket için bir alternatif tarım

hamlesi… Mecitözü’nden arkada lar eker pan-

carı tohumunu babasına göndererek, bir yeni

tarım ürününün tanınmasına, üretim alanının

olu masına öncülük edi i. Ayrıca kıtlık yılların-

da tasavvufî sohbetlerde çekilen çay ekeri ihtiya-

cını kar ılama namına önemli bir hamle… Yıllar

sonra bakıldı ında imdi, topraklarının büyük bir

kısmında pancar ütarimi yapılan bir Darende’ye

i aret…

Üç: Aile içinde gelenek

ve görenekler sebebiyle o za-

man hanımından bahsede-

meyen, e ine aldı ı bir he-

diyeyi babası vasıtasıyla

gönderirken, âdâba riayet

eden bir edep timsâli… Hat-

ta belki büyüklere yara maz,

küçük kız çocu uma olabilir

diyerek nezâket kurallarıy-

la ince bir mesaj… Bu satıla-

rı bizler okurken ça ımız in-

sanının, büyüklerin edep ve

utanma duygusundan ne ka-

dar uzakla tı ını, büyüklere

ve aile fertlerine saygıda ne

kadar kusurlu davrandı ı-

mızı bize hatırlatmı oluyor

Hazret…

Asker Oca ına

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri-

nin mektubuna cevap olarak babası da bir mek-

tup kaleme alır. Önce mektubu okuyup, sonra o

mektuptan da üç ders çıkaralım:

Ci erpârem Hulûsi’ye

Hasret ile gözlerinden tekrar tekrar öperim. 7

Kânûn-ı evvel 941’de yazdı ın ve 17 Kânûn-ı evvel

941’de ve 7 Kânûn-ı sânî tarihli hasretnâmenizi

aldım. Sürûrla maa-âile ne edece imizi bileme-

dik.

7 Kânûn-ı sânî tarihli mektubun varmadı ı-

nın esbâbı nedir. Ona cevap vermiyorsunuz. Ca-

nım sa oldu u takdirde her hafta mektup yaza-

ca ıma emîn ol. n allah sıhhatte ve me’kûlan,

melbûsan ve mefrû an memnunsunuz.

Bayram ertesi yani yevm-i Pazar günü …. ku-

zuyu Vâaliden kurban ederekten can sevgili olan

akrabâlarla beraber rûzen saat dokuzdan gece-

nin onuna kadar muhabbet nihâyelerce de a -

kınız devam etmi tir. Vâliden gözlerinden öpü-

yor ve hatırını suâl ediyor.

Hem îren ve Sırrı ve hâne

halkımız sâlimen sıhhat

üzere (olmanızı diliyor).

Sizin hasretinizden mâadâ

bir fi krimiz yoktur. Yol ar-

kada larının umûmu, Müf-

tü Efendi ve smail Efen-

diler, Abdurrahman Bey

hayır duâ ediyorlar. Bâkî

sıhhatda ebedî olmanızı

Hüdâ’dan niyâzımla hitâm

ediyorum o lum.

17 kânûn-ı sânî 1941

Pederin Hasan Feyzi

Bir: Hasan Feyzi Efendi

evladına canım sa oldukça

her hafta mektup yazaca ı-

nı belirtiyor. Bu, günümüz-

de bizler için de bir örnek

olmalıdır; evladıyla ilglen-

meyenler veya anne-babasıyla irtibatı kesenler

bundan ibret almalıdır.

ki: Akrabalarına, misafi rlerine evindeki bir

kuzuyu kesip ikram eden bir cömertlik numune-

si… O sohbette asker evladını anan anneler, ba-

balar, akrabalar… Ne büyük bereket; bazı evlere

aylarca, yıllarca misafi r aya ı de mez. Bir de in-

sanlar, bed bereket çekildi diye hayıfl anırlar. Be-

reketsizli in sebebi i te bu: nsanlar ellerindekini

ba kalarıyla payla mıyor, payla mayı bilmiyor…

Hulûsi Efendi Hazretleri ailesinin payla ma duy-

ubat 201018

Es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi’nin mektubu

Page 19: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

19

gusunu ve ikram âdetini yıllarca devem ettirmi

ve evlatlarını da o ekilde yeti tirmi tir. Bizler

insana de er vermeyi, ikram etmeyi, payla ma-

yı Hulûsi Efendi hazretlerinden ve H. Hamidet-

tin Ate Efendi’den ö rendik.

Üç: Hasan Feyzi Efendi’nin “Yol arkada la-

rın” diye tarif etti i kimseler, tasavvuf yolunun

arkada larıdır. Yani ihvan kar-

de leridir. Dua ediyorlar di-

yor. Hepimiz biliyoruz ki Al-

lah Rasûlü (s.a.v), “Mü’minin

mümin karde i için gıyabın-

da yaptı ı dua geri çevrilmez.”

buyuruyor…

Bir Askerin Muhabbetnâmesi

Es-Seyyid Hasan Feyzi

Efendi’nin mektubundan son-

ra Hulûsi Efendi Hazretleri as-

ker oca ından u cevabı yazar:

Sebeb-i Hayatım!

Son mektubunuzda canım

sa olursa haftada bir mek-

tup yazarım diye va’d bu-

yurmu idiniz. Be haftadan

ziyâde bir müddet geçti i hal-

de bir mektubunuzu alama-

dı ım için hicr ü fi râkınız çe-

ken gönüle bir gûnâ haber

anlatmak mümkün olma-

yıp zâr u tesîrlere gark etmi

hicrânlarla hark olup vâdî-i

intizârda sergerdanlıkla vak-

tini geçirmektedir.

Gönlün inkisârı ve canın i tiyâkıyla yandık-

ta bu hasret ol yar-ı kâmkâra aks edip lutf u mü-

rüvvetle can-ı bî-karârımı nevâzi lerle ok ayıp

mükedder olmamaklı ım husûsunda tesellîler

vermektedir. Harçlık arzu edersem gönderece-

inizi yazmı sınız, okudu umda memnûniyetle

gayr-i ihtiyârî a ladım.

Her cânibden arkada lar kendileri arz edip,

mektuplarında yeminen e er ihtiyaç olur-

sa harçlık göndereceklerini temîn edip Cenâb-ı

brâhim (a.s)’in, “Habîbimin benim hâlimi bil-

mesi bana kâfîdir; gayrıdan bir eyi iltimâsım

yoktur.” diye buyurdu u hâlinde gönülde nisbe-

ti zuhûra gelmekle ankalık tarîkini iltizâm edip

bir kimseye sâyeleri ve duânız bereketiyle arz-ı

ihtiyâc etmedim. Fakat ken-

dinden gayra ihtiyâç göster-

meyenleri gayra muhtâç et-

mem diyen her bir ihtiyâcımı

gören gayra muhtâç etme-

mektedir. Gerçi askerlik haya-

tı Nemrûd’un ate ine misâl ise

de dirli imiz sâye-i himmetle-

riyle gülzâr-ı brâhim (a.s)’in

aynıdır.

htiyar vâlidemin

hâtırı-ı mahzûnunu âd ve

ma’sûmların ten-i ühedâ gibi

pâre pâre libâslar arasından

zâhir olan cisimlerini “el-fakru

fahrî” sırrından âgâh olma-

yanlara göstermemekle gön-

derecek oldu un harçlı ı onla-

rın eksiklerine sarf edip, yalnız

hayır duâlarını niyâz etmek-

le her iki ellerinizden hürmet-

le öperim. Yârân u ehibbâdan

gelen mektupların sayısı ikiyü-

ze bâli olup cümlesi hâssetsen

ellerinizden öpüp, duâlarınız

niyaz etmektedirler. âmil,

Ziya, Sabri, ahin ve di er ar-

kada ların cümlesi elleriniz-

den öper hürmet ederler.

Karda ların, kom u ve akrabâların cümle-

sin arz-ı hürmet eyler, büyüklerin ellerinden,

küçüklerin gözlerinden öperim. Fâtıma Abla-

ya, Sekîne’ye selâm (eder) ve ci erpâre Sırrı’nın

gözlerinden öperim.

15 Mart 941

O lunuz Hulûsi

“Es-Seyyid Osman Hulûsi

Efendi Hazretlerinin

mektubuna cevap olarak

babası da bir mektup

kaleme alır. Önce

mektubu okuyup, sonra

o mektuptan da üç ders

çıkaralım.”

Page 20: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Bir: Hulûsi Efendi hazretleri askerlik önce-

sinde çok sevilen bir insan oldu u için, askerlik

döneminde gelen mektupların sayısının ikiyüzü

geçti ini belirtiyor. Herkes etrafına öyle bir bak-

sın… Kaç tane samimi dostu var?

ki: Mektup yazan arkada larının harçlık gön-

derelim teklifi ne, “Habîbimin benim hâlimi bil-

mesi bana kâfi dir. Gayrıdan bir eyi iltimâsım

yoktur.” diye buyurdu unu okurken Kur’an mer-

kezli bir ruh halinin teslimiyetine ahit oluyoruz.

Biraz açacak olursak o olay öyle geçmi tir:

brahim (a.s.), Nemrûd’u Allahü Teâlâ’ya

îmân etmeye dâvet etti. Nemrûd, bunu reddetti-

i gibi, brahim (a.s.)’ın kendisine secde etmesini

istedi. Secde etmeyince, hapsettirdi ve ate te ya-

kılmasını emretti. Günlerce yı ılan odunlar ate -

lendi. iddetinden yanına yakla amadıkları ate e

Hz. brahim (a.s)’i mancınıkla attılar. Ate e atı-

lırken; “Hasbiya’llah ve ni’mel vekîl”, yâni “Bana

Allah’ım yeti ir. O ne iyi vekildir, yardımcıdır.”

dedi. Ate e dü erken Cebrâil (a.s.) gelip; “Bir di-

le in var mı?” diye sorunca; “Var, fakat sana de-

il, Rabbim beni görüyor, biliyor.” dedi. Onun bu

hâli Kur’ân-ı kerîm’de övülüyor ve; “Sözünün eri

olan brahim.” buyruluyor.

Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen ate e;

“Ey ate ! brahim’e kar ı serin ve selâmette ol!”

(Enbiyâ, 69) diye emretti. Ate in içi yemye il bir

bahçe kesildi. Cebrâil (a.s.) da kendisine arkada

oldu.

Üç: Babasının harçlık teklifi ne binâen, çok

duygulandı ını, askerlik öncesinde babasının i -

lerine çok yardımcı olamadı ın bildiriyor. Ayrıca

harçlık gönderece ine, o parayı annesinin, kar-

de lerinin yakın akrabalarının eksiklerine sarf

etmesini söyleyerek, ba kalarını kendine ter-

cih ediyor. Ve bize çok önemli bir mesaj veriyor.

Ne buyuyor Peygamberimiz (s.a.v): “Sizden biri-

niz kendisi için istedi ini Müslüman karde i için

de istemedikçe (kâmil mânâda) iman etmi ola-

maz.” (Buhârî, mân 7; Müslim, mân, 71, 72.)

Mektupları okurken, daha ba ka hisseler de

almak mümkün. Herkes nasîbince anlar ve anla-

tır. Bizim nasîbimize de, bu mektupları okumak

ve bu incelikleri az da olsa anlamak, açıklamak,

hayata uygulayabilmek dü tü… Rabbimize hümd

ü ükrola… Büyüklerimizin himmetleri âlî ola…

ubat 201020

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin mektubu

Page 21: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

AYNANIN ANLATTIKLARI

Anlarsın hayatın korkunç yükünü, Hüznün aynalara yansıdı ı gün. Yarınsız olmanın som gerçe iyle, Ba lar saçlarında bir beyaz sürgün.

Bastona yüklenen bir ömrün kahrı,Uzanacak eli umutla bekler. Gözlerin takılır gençlik resmine, Her bakı , vehmine bir eyler ekler.

Geçmi in en bâkir hatırasında, Zamanın cümbü ü ba lamı raksa. Olgun mesafeler döner çökü e, Tedavi diriltse, ecel bıraksa.

Do mak bir imtiyaz, ölmek imtiyaz, Harp ve kazaların talan devrinde. htiyarlık dert mi ya ayan için, Bin kere ölen var, imdi bir günde!...

Muhsin lyas SUBA I

21

Page 22: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Sûfî PerspektifKadir ÖZKÖSE*

İSLÂM’DA

İŞ AHLÂKI

ubat 201022

Page 23: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

23

Namaz ve oruç

gibi ibadetlerin

farz, sünnet ve

yasakları oldu u gibi alı -veri

ile ticaretin de art, âdâb, sün-

net ve yasakları vardır. Nasıl ki

namazın artlarını ö renme-

den namaz kılmaya kalkı mak

anlamsızsa, alı -veri ve ticare-

tin farz, art, âdâb ve yasakla-

rını ö renmeden bu i e kalkı -

mak da uygun de ildir. Bundan

dolayı Hz. Ömer, “Alı -veri

usulünü bilmeyen kimse, çar-

ı ve pazarlarımızda alı -veri

yapmasın.” demi tir. Özetle,

muâmele/alı -veri bilgilerini

ö renmek farzdır.

slâm i çinin de i verenin de

haklarını teminat altına almı -

tır. Emek sermayenin, serma-

ye de eme in tamamlayıcısıdır.

çi i verenin kolu kanadı, i ve-

ren de i çinin hâmîsi kabul edil-

mi tir. verenin yükümlülü ü,

i çiye ancak gücünün yetece i

i i yüklemek, zorlamamak, üc-

retini tam ve zamanında öde-

mektir çinin hak etti i veril-

meden kazanılan mal haksız

kazançtır. çinin yükümlülü-

ü; i ine ve i verene kar ı dü-

rüst davranmak, i ine dikkat

ve ihtimam göstermektir. Allah

çalı anın i ini düzgün ve güzel

yapmasını sever. Hak arama

veya ba ka sebeplerle i yerine

ve i verene zarar verilmesi ke-

sinlikle yasaktır.1

Çalı an her Müslüman, he-

lal lokmanın pe inde olmalıdır.

Kendi yiyece i veya çocukları-

na yedirece i haram lokmanın

mânevî hayatını altüst edece-

ini bilmelidir. Enes b. Mâlik

(r.a.) diyor ki: Resûl-i Ekrem

(s.a.v)’den: “Ya Resûlallah!

Ben dualarımın kabulünü iste-

rim. Bana bunun yolunu gös-

terir misiniz?” diye rica ettim.

Hz. Peygamber (s.a.v.): “Enes

helal kazan, duan kabul olur,

zira ki i a zına haram bir lok-

ma götürürse kırk gün duası

kabul olunmaz.”2 buyurdu.

O halde Müslüman’ın dikkat

etmesi gereken i ahlakının ana

esaslarını u ekilde sıralayabi-

liriz:

Çalı anınSorumlulu unu

Bilmesi

Devlet memuruna, i veren

i çisine muayyen bir para kar-

ılı ında i vermi ve i in ya-

pılmasından onu sorumlu tut-

mu tur. in yapıldı ı yer,

makineler, tezgâh ve aletler

de çalı ana emanet edilmi ve

onun himayesine bırakılmı tır.

Efendimizin tabiriyle çalı a-

na emanet edilen eyler, onun

güttü ü sürü durumundadır ve

u hadîs-i erif bu sorumlulu a

i aret etmektedir: “Çalı an ki i

de efendisinin (devletin veya

i yerinin) malının bekçisidir…

Hepiniz çobansınız, hepiniz sü-

rünüzden mes’ulsünüz.”3

“ verenin yükümlülü ü, i çiye ancak gücünün yetece i i i

yüklemek, zorlamamak, ücretini tam ve zamanında ödemektir

çinin hak etti i verilmeden kazanılan mal haksız kazançtır.

çinin yükümlülü ü; i ine ve i verene kar ı dürüst davranmak,

i ine dikkat ve ihtimam göstermektir.”

Page 24: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201024

Çalı anın iniDikkatle Yapması

Çalı ana verilen ücret, iyi

yapılması gereken i in kar ılı-

ıdır. Kötü i ; yalan söylemek

ve hâinlik yapmak kadar ah-

laksızlıktır. nsan bütün var-

lı ıyla kendini i ine vermeli

ve i ini en iyi ekilde yapma-

ya bakmalıdır. Dikkat ve özen-

le yapılan i , hem insanın mes-

le inde ilerlemesini, hem de

imal edilen malın piyasada tu-

tulmasını sa lar. Böylece i ve-

renin yüzü güldü ü için alınan

para helal edildi i gibi, Allahu

Teâlâ’nın da rızası kazanılmı

olur. Buna i aretle Peygam-

ber Efendimiz öyle buyurur:

“Biriniz i ini sa lam ve itina-

lı yaptı ı zaman Cenâb-ı Hak

buna memnun olur.”4

vereninçinin Ücretini

BekletmedenVermesi

Bir müessese i çilerinin elle-

rinde yükselir. Onların el eme-

i, alın teriyle ba arıya ula ır.

Bu itibarla patron da i çisine

müte ekkirdir. Hak etti i üc-

reti istedi i an veya tayin edi-

len vâde geldi i zaman i çisine

derhal ödemelidir. verene hi-

taben Peygamber (s.a.v.) öyle

buyurur: “ çinin ücretini, alın

teri kurumadan ödeyiniz.”5 Bu

emriyle Efendimiz, i çiye ücre-

tini bekletmeden vermek ge-

rekti ine dikkati çekmektedir.

Bir ba ka hadîs-i erifte de ça-

lı tırdı ı adama ücretini öde-

meyen kimseyi, kıyamet gü-

nünde Allahu Teâlâ’nın, kendi

hasmıymı gibi peri an edece-

i6 ifade buyrulmaktadır.

verenin çisiniHimaye Etmesi

yerinin canlanması-

nı, servetinin artmasını sa la-

yan i çilerine kar ı efkatli ve

iyi niyetli davranmak, i vere-

nin görevidir. çilerine baba-

can davrandı ını, onları dü-

ündü ünü çe itli vesilelerle

gösteren patrona kar ı, i çi-

leri de ciddi çalı mak ve sû-i

istimal yapmamak suretiy-

le lâyık olmaya gayret edecek-

lerdir. Kul hakkı her ikisi için

de söz konusudur. Bir defasın-

da Efendimiz, ma arada mah-

sur kalan üç ki inin hikâyesini

anlatıyordu. Bunlar geceleyin

bir ma araya sı ınmı lar, da -

dan yuvarlanan bir ta da ma-

aranın a zını kapatmı tı. Her

biri Allah rızası için yaptı ı iyi

bir davranı ını anlatıyor, sonra

da, “Allah’ım! E er bu hareke-

ti senin rızân için yapmı sam,

bu belâyı üzerimizden kaldır!”

diye dua ediyor ve ma arayı

kapatan ta bir parça açılıyor-

du. Üçüncü ahsın anlattı ı ve

ma aranın a zını tıkayan ta ın

tamamen açılmasını sa layan

hadise u idi: Adam çalı tırdı-

ı i çilerine ücretlerini da ıt-

mı , fakat içlerinden biri ücre-

tini almadan gitmi ti. Patron

da bu parayı i çinin hesabına

çalı tırmı tı. Aradan bir hayli

zaman geçtikten sonra i çi çı-

kıp gelmi ve ücretini istemi -

ti. veren de çayırda otlayan

deve, öküz ve koyunları göste-

rerek, “Bunlar senin ücretin-

den üreyip ço almı tır, al gö-

tür!” demi ve hepsini i çisine

vermi ti.7

çilerinin hakkını üzerine

geçirmekten sakınmanın ya-

nında, onların daha iyi bir ha-

yat seviyesine çıkmaları için

gayret sarf eden i veren, kul-

larının iyili ini dü ündü ü için

hem Allah’ı memnun edecek

hem de hizmet etmenin verdi-

i gönül huzuruyla ya ayacak-

lardır.

Satıcının Mü teriyiAldatmaması

Tâcir, dürüstlü ü ve do ru

sözlülü ü ile mü teriye güven

vermelidir. Böyle olanları Ra-

sulullah öyle övmü tür: “Do -

ru sözlü ve kendine güvenilir

tâcir, (âhirette) peygamber-

ler, sıddîklar ve ehitlerle be-

raber bulunacaktır.”8

“Tâcir, dürüstlü ü ve do ru sözlülü ü ile mü teriye güven

vermelidir. Böyle olanları Rasulullah öyle övmü tür: “Do ru

sözlü ve kendine güvenilir tâcir, (âhirette) peygamberler,

sıddîklar ve ehitlerle beraber bulunacaktır.”

Page 25: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

25

Mü terinin gafl etinden veya

saflı ından bilistifade sa lam

ve kullanı lı olmayan bir malı

ona satmak, slâm ahlakıy-

la ba da maz. Bir gün çar ıda

dola ırken bir yiyecek yı ını-

nın önünde duran Peygamber

Efendimiz, elini yiyecek mad-

desinin içine daldırır. Parma-

ına bir ıslaklık de er.

“Nedir bu?” diye satıcıya so-

rar. Mal sahibi:

- Ya Rasulallah! Ya mur

ya mı tı, ondan ıslanmı ola-

cak, deyince, Rasul-i Ekrem

(s.a.v.);

- Neden o ıslak tarafı her-

kesin görebilece i ekilde üste

koymadın? diye azarladıktan

sonra;

“Bizi aldatan bizden de il-

dir.” buyurur ve “Kusurlu bir

malı, ayıbını söylemeden sat-

manın bir Müslümana helal

olmayaca ını” kesin bir dille

belirtir.9

O halde kalitesi dü ük malı,

de erli malla bir tutmamalı,

kötüyü iyiden ayırmalı, kusuru-

nu söyleyerek satmalıdır. Rasu-

lullah Efendimiz; “Alıcı ve satı-

cı do ru söyler, her eyi açıkça

ortaya korlarsa, alı veri leri

hayırlı ve mübarek olur.”10 bu-

yurmakla her iki tarafın da dü-

rüst ve samimi davranmalarını,

birbirine güvenmelerini tavsiye

etmektedir.

Her i inde hayır ve bere-

ket aramak durumunda olan

Müslüman, günümüzde oldu u

gibi, bir eyi satarken bin bir dil

dökmek veya alırken pazarlık-

taki maharetini göstermek gibi

sun’î ve zorla tırıcı bir yola gir-

memeli ve birbirini buna mec-

bur etmemelidir.

Satıcının MalınıÖvmemesi

Malını överek satan kim-

senin yalandan korunma-

sı pek zordur. yi bir malın za-

ten övülmeye ihtiyacı yoktur.

“Gerçe i gizleyip yalan söyle-

yerek yapılan alı -veri in be-

reketini Allahu Teâlâ’nın yok

edece ini”11 belirten Peygam-

ber Efendimiz, malına mü te-

ri çekmek için yalan yere yemin

eden tâciri de kıyamet günün-

de yüzlerine Allahu Teâlâ’nın

bakmayıp günahlarını affet-

Page 26: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201026

meyece i üç sınıftan biri ola-

rak nitelemektedir.12 Abdullah b.

Ebî Evfâ, Resûl-i Ekrem zama-

nında bir tâcirin, “Ben bunu u

kadara aldım.” diye malını sat-

mak maksadıyla yalan söylemesi

üzerine u âyetin nâzil oldu unu

söylemektedir: “Allah’ın ahdi-

ni ve yeminlerini az bir de ere

de i enlerin, âhirette bir payla-

rı yoktur. Allah onlara kıyâmet

günü hitap etmeyecek, onların

yüzüne bakmayacak, onları te-

mize çıkarmayacaktır. Elem ve-

rici azap onlar içindir.”13

Satıcının Hileli Ölçüp Tartmaması

Do ru ölçüp tartmayı tavsi-

ye eden Kur’ân âyetlerinin çok

olması;14 bir eyi ölçerek aldık-

larında tam tartan, verdiklerinde

ise ölçü ve tartıyı kendi çıkarla-

rına kullanan kimseler hakkın-

da Allahu Teâlâ “Vay onların

hâline”15 diye buyurmakta ve

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de, geç-

mi milletlerin helâkine sebep

olan günahlardan birinin eksik

ölçüp tartmaları oldu unu beyan

etmektedir.16

Müslüman esnaf eline met-

resini aldı ında veya terazisinin

ba ına geçti inde son derece dik-

katli davranmalı ve Hz. Peygam-

ber (s.a.v)in “Tart, biraz da ilâve

et.”17 emrine kulak vermelidir.

htikârdan Kaçınmak

Bugün spekülasyon veya ka-

raborsacılık denilen, bir malı

ucuzken alıp pahalıla ınca sat-

ma veya piyasa fi yatını yükselt-

mek için yiyecek maddelerini

piyasadan çekme i i, piyasa-

da sun’î kıtlık meydana getir-

di i ve bundan da bilhassa dar

gelirli insanlar zarar gördü ü

için slâm’ın ruhuna aykırıdır.

Daha çok gıda maddeleri üze-

rinde cereyan eden karabor-

sacılık, insanların huzurunu

kaçırmakta, belli çevrelerin çı-

karı u runa zulmü yaygınla tır-

maktadır. Rasul-i Ekrem Efen-

dimiz karaborsacının “büyük

bir günahkâr” oldu unu söy-

lemekte, “cüzzam illetine ve if-

las âfetine u rayaca ını” bil-

dirmekte ve “Tüccar kazançlı,

karaborsacı ise mel’ûndur.”

buyurmaktadır. Daha ba ka

hadislerinde Hz. Peygamber

(s.a.v) muhtekirin piyasada fi -

yatlar ucuzlayınca üzülen, yük-

selince sevinen kötü bir insan

oldu unu ifade buyurmaktadır.

Mü teriKızı tırmamak

Almayaca ı bir malı alıyor-

mu gibi yaparak fi yatını artır-

mak ve mü teriye daha fazla bir

fi yatla intikaline sebep olmak

do ru bir hareket de ildir. Pey-

gamber Efendimiz: “Bir malı

alıyor görünerek kıymetini

artırmayınız.”18 buyurmu tur.

Alı veri te yiMuameledeBulunmak

Mü terinin velinimet oldu-

unu dü ünerek ona bir malı

fahi kârla satmamak gerekir.

Tüccar az kâra kanaat ederse

Page 27: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

27

çok sürüm yapar. Böylece hem

mü terilerini memnun eder,

hem de hizmet etmekten do-

layı huzur duyar ve malı bere-

ketlenir. Hz. Ali, kamçısını alıp

Kûfe çar ısını dola ır ve tüc-

carları, “Kârın azını reddeder-

seniz ço undan da mahrum

kalırsınız.”19 diye uyarırdı.

Fakir ve yoksul ki ilerle alı -

veri yaparken, onların lehine

davranmak da bir iyiliktir. Hat-

ta “Paran olunca getirirsin.” gibi

sözlerle onlara uzun vade tanı-

mak veya hiç para almamak bü-

yük bir fazilettir. Alı veri te her

iki taraf da mü külpesent dav-

ranmamalı, birbirine kolaylık

göstermelidir. Resûl-i Ekrem

(s.a.v.) buyurur ki: “Satarken

ve alırken, borcunu isterken ve

öderken kolaylık gösteren kim-

seye Allah rahmet eylesin!”20

Yine Efendimizin buyurdu-

una göre, vaktiyle bir tâcir ve-

fat eder ve ruhunu kar ılaya-

rak, “Dünyada bir hayır yaptın

mı?” diye soran meleklere: “Ben

adamlarıma, eli dar olanları

sıkı tırmamalarını, hâli vakti

iyi olanlara da kolaylık göster-

melerini tembih ederdim.” diye

cevap verir. Kulunun bu dav-

ranı ından ho nut olan Alla-

hu Teâlâ, meleklerine, “Bu ku-

lumun günahından vazgeçin!”

diye emreder.21 Böyle ilahî lut-

fa nail olmak isteyen kimsele-

re Cenâb-ı Mevlâ’nın tavsiye-

si öyledir: “Borçlu darda ise,

eli geni leyinceye kadar bekle-

melidir. Bilmi olsanız ki, bor-

cu ba ı lamanız sizin için daha

hayırlıdır.”22

Aldı ı malı herhangi bir se-

beple iade etmek isteyen kimse-

yi de reddetmeyip malı geri ala-

rak mü teriye iyilik etmelidir.

Böyle iyi niyetli hayırhah tüc-

car hakkında Peygamber Efendi-

miz, “Pazarlı ı bozmak isteyen

Müslümana kolaylık gösteren

kimseyi, Allahu Teâlâ, (kıyamet

gününde) sürçüp dü mekten

kurtarır.”23 buyurmaktadır.

Özetle, Müslümanın çalı ma

hayatında tembellik, yalan, hile,

ba kasının malına hırs ve tamah,

cimrilik, israf, malın ayıbını sak-

lamak, ihtikâr, ödemeyi geciktir-

mek ve faiz söz konusu olamaz.

1 Hüseyin Kale i, slâm’da ve Ticaret Ahlâkı, Seha Ne riyat, stanbul 1990, 91-98.

2 Buhârî, Tecrîd Tercemesi, c. VI, s. 357.3 Buhârî, stikraz, 20.4 Fethu’l-Kadîr erhu Câmiu’s-Sa îr, II/286, nr. 1861

(Beyhâkî’den).5 bn Mâce, Ruhûn, 4.6 bn Mâce, Ruhûn, 4.7 Buhârî, care, 12.8 Tirmizî, Buyû’, 4; bn Mâce, Ticaret, 1.9 Müslim, man, 164; bn Mâce, Ticaret, 45.10 Buhârî, Buyû’, 19.11 Buhârî, Buyû’, 19-26.12 Nese’î, Buyû’, 5.13 3/Âl-i mrân, 77.14 6/En’âm 152; 11/Hûd, 85; 17/ srâ, 35.15 83/Mutaffifi n, 1-3.16 Tirmizî, Buyû’, 9.17 Ebû Dâvûd, Buyû’, 7.18 Buhârî, Buyû’, 58.19 Gazâlî, hyâ, II/80. 20 Buhârî, Buyû’, 16.21 Buhârî, Buyû’, 17.22 2/Bakara, 280.23 Ebû Dâvûd, Buyû’, 52.

Dipnot* Doç. Dr.

Hulusi GÜLSEREN

Page 28: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

lim ve HayatMehmet SOYSALDI*

ubat 201028

ALLAH’IN NİMETLERİNE

ŞÜKRETMEK

Page 29: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

29

Yüce Allah, insa-

nı en güzel bir

surette yarat-

mı , ona sayısız nimetler ver-

mi tir. Allah’ın insano luna

verdi i nimetleri saymaya kalk-

sak sayıp bitiremeyiz. Allahu

Teâlâ, insana vermi oldu u bu

nimetleri kendi rızası do rultu-

sunda kullanmasını istemi tir.

Allah, verdi i bu nimetler kar-

ısında insandan öncelikle ü-

kür istemektedir.

ükür kelimesi sözlükte;

“iyili i bilmek ve ilan etmek,

iyili e iyilikle mukabele etmek

ve nimeti dü ünüp göstermek”

gibi anlamlara gelmektedir. ü-

kür bir ahlak terimi olarak ise;

“Verilen herhangi bir nimetten

dolayı, bu nimeti verene kar ı

söz, fi il veya kalp ile gösterilen

saygı ve kar ılık, iyili in kıyme-

tini bilmek ve iyilik yapana bu

hissi göstermek; nimet ve iyili i

anıp sahibini övmek, nankörlük

etmemek” demektir. Türkçede

“te ekkür ve ükran” kelimeleri

de bu anlamda kullanılmakta-

dır. Kul, Allah’ın lütuf ve nimet-

lerini dile getirir ve O’nu överse

ükretmi olur. Ancak esas ü-

kür verilen nimetleri yerli ye-

rince kullanmaktır.

ükrün Önemi

ükür çe itli türevleriyle bir-

likte Kur’an-ı Kerim’de yetmi e

yakın yerde geçmektedir. Yüce

Allah, Kur’an’da insanı yoktan

var etti ini, ona çe itli nimet-

ler verdi ini, dolayısıyla insanın

da buna kar ı Allah’a ükretmesi

gerekti ini belirtmektedir:

“Siz hiç bir ey bilmezken Al-

lah, sizi analarınızın karnın-

dan çıkardı; ükredesiniz diye

size kulaklar, gözler ve kalpler

verdi.”1

“Ey iman edenler! Size ver-

di imiz rızıkların temiz olan-

larından yiyin, e er siz yalnız

Allah’a kulluk ediyorsanız O’na

ükredin.”2

“Artık rızkı Allah katında ara-

yın. Ona kulluk edin. O’na ük-

redin. Siz O’na döneceksiniz.”3

“Beni anın ki Ben de sizi

anayım. Bana ükredin, nan-

körlük etmeyin.”4

Bu âyetlerde Yüce Allah,

kullarını ükre davet etmekte,

nankörlükten kaçınmalarını is-

temektedir.

ükretmek,Müminlerin Temel Özelliklerindendir

ükretmek, mü’minlerin en

önemli özelliklerinden biridir.

Mü’minin hayatı sabır ile ü-

“Allahu Teâlâ, verdi i nimetler sebebiyle kullarının kendisine

ükretmesini istemektedir. Nimet verene ükür, bir kadir

ve kıymet bilme i idir. Gördü ü iyilikler kar ısında sessiz

kalmak, en azından te ekkür etmemek ise nankörlüktür.”

Page 30: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

kür anlayı ı arasında geçme-

lidir. Allah’ın verdi i nimetler

sayılamayacak kadar çoktur.

Bu nimetlerin sahibine ükür,

insanlık borcudur, yaratılı ın

gere idir. ükür borcu, iman

ettikten sonra, bütün bir ömrü

Allah’ın istedi i gibi ya amak-

la, nimet sahibinin rızası do -

rultusunda ya amakla yerine

getirilir. Allah, insanlara verdi-

i nimetleri zaman zaman ha-

tırlatmakta ve böylece onları

ükretmeye te vik etmektedir.

Ayrıca Yüce Allah, “Biz ükre-

denleri mükâfatlandıraca ız.”5

buyurmak suretiyle ükreden-

leri müjdelemektedir. Ancak

bütün bu ihsana kar ılık insan-

lar arasından pek az kimse ni-

metlerin Allah’tan oldu unu id-

rak ederek ükür içinde Allah’a

ibadet etmektedir.

ükür, Nimetin Artmasına Vesiledir

ükür, nimetlerin artması-

na, isyan ve nankörlük ise, bu

nimetlerin yok olmasına sebe-

biyet verir. Bu itibarla nimet-

lerin artı ı veya yok olu u bir

anlamda bizim tutum ve dav-

ranı larımıza ba lıdır. Nite-

kim Yüce Mevlâ’mız Kur’an-ı

Kerim’de “…Andolsun ükre-

derseniz elbette size nimeti-

mi artırırım. E er nankörlük

ederseniz hiç üphesiz azabım

çok iddetlidir.”6 buyurmak su-

retiyle bu hususu dile getirmek-

tedir.

Allahu Teâlâ, verdi i nimet-

ler sebebiyle kullarının kendisi-

ne ükretmesini istemektedir.

Nimet verene ükür, bir kadir

ve kıymet bilme i idir. Gördü ü

iyilikler kar ısında sessiz kal-

mak, en azından te ekkür etme-

mek ise nankörlüktür. Âyetin

devamında “E er nankörlük

ederseniz, hiç üphesiz azâbım

çok iddetlidir.” buyrulmak su-

retiyle kıymet bilmemenin ka-

balı ı, çirkinli i ve cezalandır-

mayı gerektiren bir davranı

oldu u ortaya konmaktadır.

Âyetteki ükredene nimetle-

rin artırılması va’di hem dünya

hem de âhiret hayatını kapsa-

maktadır. Saymakla tünenme-

yen iyilikler sebebiyle Allah’a

ükreden bir kul, elde etti i ni-

metlerin daha fazlasına mutla-

ka kavu acaktır. nsan, kendi-

sine sayısız nimetler lütfeden

Rabbine ükretmekle kalma-

malı, iyili ini gördü ü insan-

lara da te ekkür etmelidir. Ni-

tekim Peygamber Efendimiz,

Allah’a ükürle insana te ek-

kür arasındaki yakın ilgiyi öy-

le ifade etmektedir: “ nsanlara

te ekkür etmeyen, Allah’a ük-

retmi olmaz.”7

ükrün Yerine Getirilmesi

Kur’an’dan anla ıldı ına

göre müminler, Allah’a üç e-

kilde ükredebilirler. Yani ü-

kür; kalbî, kavlî ve fi ilî olmak

üzere üçe ayrılır.

1. Kalp ile ükür: yili i ha-

tırlamak ve nimeti vereni dü-

ünmek kalbî ükürdür. Bu da

zâhir ve bâtın bütün nimetleri,

bu nimetlerden yararlanmayı

Allah’tan bilip hayatın bu anla-

yı a göre yönlendirilmesi, e-

killendirilmesiyle gerçekle ir.

Bir âyet-i kerîmede, “Allah’ın,

göklerde ve yerdeki (nice var-

lık ve imkânları) sizin emrinize

verdi ini, nimetlerini açık ve

gizli olarak size bolca ihsan et-

ti ini görmediniz mi?...”8 buy-

rulmaktadır.

2. Dil ile ükür: Nimet vereni

anmak, iyili i dile getirip nime-

ti vereni övmek kavlî ükürdür.

Bu da her türlü lütuf ve nimetle-

rin Allah’tan geldi ini kabul ve

itirafl a gerçekle ebilir. Nitekim

Yüce Allah, Hz. Muhammed

(s.a.v)’e onun vasıtasıyla bütün

insanlara bu hususta öyle ses-

lenmi tir: “Rabbinin nimetine

(ihsanına) gelince, onu minnet

ve ükranla an.”9

3. Fiil ile ükür: Verilen ni-

meti verildi i gaye do rultu-

sunda kullanmak ise amelî ü-

kürdür. Bu da, vücudun bütün

organlarıyla olur. Her çe it ni-

meti veren Allah’ın emir ve ya-

sakları, vücudun hangi organı-

nı ilgilendiriyorsa, o organın,

Allah’ın emir ve yasaklarına

ubat 201030

“Sevgili Peygamberimiz her konuda oldu u gibi ükürde

de inananlara en güzel örnek olmu tur. Zira ükrün

Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayatında somutla tı ını

çok güzel bir ekilde görmekteyiz.”

Page 31: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

31

uygun hareket etmesini sa la-

mak gerekir. Mesela, gözlerin

ükrü, Müslüman için haram

olan her eye gözleri kapamak;

kulakların ükrü, mahzurlu

olan her eye kar ı kulakları

tıkamaktır. Kısacası dinen sa-

kıncalı olan eylerden vücudun

bütün organları ile sakınmak,

Allah’ın nimetlerine amelî ü-

kür kapsamına girer.

ükrün tam kar ılı ı küfür-

dür. Zaten Allahu Teâlâ insanı

imtihan için yaratmı tır. Allah,

verdi i nimetlere kar ı ükre-

den ve sıkıntılara kar ı sabre-

denlere mükâfat verir. Buna

ters hareket edip küfre giren-

leri de cezalandırır.

Yüce Allah’ın kullarının

ükrüne ihtiyacı yoktur. “…

Kim ükrederse ancak kendi-

si için ükretmi olur. Kim de

nankörlük ederse, bilsin ki Al-

lah her bakımdan sınırsız zen-

gindir, övülmeye lâyıktır.”10

O’nun ilâhlı ı, yüceli i ve

hâkimiyeti herhangi bir kim-

senin ükrü veya küfrü ile ne

bir derece yükselir ne de eksi-

lir. O, bizzat kendisi her eye

hâkimdir.11

Bir kudsî hadiste de, bu hu-

susta öyle buyrulmaktadır:

“Yüce Allah diyor ki: Ey

kullarım! Geçmi ve gele-

cek, siz bütün ins ve cinler bir

araya gelerek, aranızdaki en

muttakî kimsenin kalbi gibi ol-

sanız, sizin bu durumunuz, Be-

nim hâkimiyetimi zerre kadar

artırmaz. Yine ey kullarım!

Geçmi ve gelecek bütün ins

ve cin bir araya toplansanız,

aranızdaki en günahkâr biri-

nin kalbi gibi olsanız, benim

hâkimiyetime en ufak bir nok-

sanlık getiremezsiniz. Ey kul-

larım! Hakkınızda itibar etti-

im ey, amellerinizdir. Daha

sonra siz onlara göre eksiksiz

olarak mükâfatlandırılacak

veya cezalandırılacaksınız.

Öyleyse kim bir hayır i leme-

ye muvaffak olursa, bundan

dolayı Allah’a ükretsin. Kim

de hayrın dı ında ba ka bir

ey i lerse, bundan dolayı da

kendi nefsini suçlasın!”12

Sevgili Peygamberimiz her

konuda oldu u gibi ükür-

de de inananlara en güzel ör-

nek olmu tur. Zira ükrün Hz.

Peygamber (s.a.v)’in hayatın-

da somutla tı ını çok güzel bir

ekilde görmekteyiz.

Allah’ın âlemlere rahmet

olarak gönderdi i, geçmi ve

gelecek günahları ba ı lanmı

Page 32: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

olan Hz. Muhammed (s.a.v),

Allahu Teâlâ’nın nimetleri-

ne ükredebilmek için ayak-

ları i inceye kadar namaz kı-

lardı.

Hz. Ai e (r.anha) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.v) namaz kıldı-

ı zaman ayakları patlayacak

derecede ayakta dururdu. Hz.

Ai e (r.a):

“Ey Allah’ın Resulü! Allah

senin gelmi -geçmi bütün gü-

nahlarını sana ba ı ladı ı halde

neden böyle yapıyorsun?” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasu-

lü: “Ey Ai e! ükreden bir kul

olmayayım mı?” buyurdu.13

Nitekim Peygamber Efen-

dimizin, sabah ak am dilinden

dü ürmedi i duası: “Allah’ım,

seni zikretmek, sana ükret-

mek ve güzel ibadet etmek için

bana yardım eyle!”14 eklin-

deydi.

ükrün Faydaları

ükrün insana kazandırdı-

ı birçok faydası vardır. Bunları

öyle sıralayabiliriz:

1. ükür, kulun Allah’a yak-

la masını ve rızasını kazanması-

nı sa lar.

2. ükretmek nimetin Allah’ın

lutfu ile oldu unu itiraftır ve ni-

mete mukabil hizmet etmektir.

3. nsan kendisine verilen ni-

metlerin de erini anlar, nimeti

verene ükrederek mutlu olur ve

hayatından zevk alır.

4. ükretmek ki ili i geli ti-

rip özgüveni artırır.

5. Sahip oldu u güzellikleri

görüp ükretmeyi bilen ki i pozi-

tif dü ünür.

6. Kendine verilen nimetleri

görebilen ki i, kendisine nimet-

lerin ula masında aracı olanla-

rı da bilip takdir eder. Sahip ol-

du u nimetleri payla mak ister.

Böylece ükür, insanlar arasında

kayna mayı sa lar.

7. Kul, nimetlere ükrettikçe o

nimetler hem devam edecek hem

de ço alacaktır. Zira ükür nime-

tin artmasına vesile olur.

8. ükreden bir kul stresten

ve sıkıntıdan uzak olur.

Kısacası, Kur’an-ı Kerim’in

birçok âyetinde ükür emredil-

mekte, mü’min kul lar, ükreden

olarak nitelenmekte, fakat insan-

ların ço unun ükretmedi i vur-

gulanmakta, ükrün, nimeti artı-

raca ı belirtilmektedir.

Rabbimiz verdi i nimetlere

hakkıyla ükreden ve ona yakın

olan ihlâslı kullardan olmamızı

nasip eylesin.

* Prof. Dr.

1 - 16/Nahl, 78.2 - 2/Bakara, 172.3 - 29/Ankebût, 17.4 - 2/Bakara, 152.5 - 3/Âl-i mrân, 145.6 - 14/ brâhîm, 7. 7 - Ebû Dâvûd, Edeb, 11; Tirmizî, Birr, 31. 8 - 31/Lokmân, 20. 9 - 93/Duhâ, 11. 10 - 31/Lokmân, 12. 11 - bn Kesir, Tefs3iru’l-Kur’âni’l-Azîm, III, 364. 12 - Müslim, Birr, 55; Tirmizî, Kıyâm, 48; bn

Mace, Zühd, 30; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 160.

13 - Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Münâfıkûn, 79-81.

14 - Ebû Dâvûd, Vitr, 26; Nesâî, Sehv, 60; Ahmed b. Hanbel, age., II, 299, V, 245, 247.

Dipnot

ubat 201032

Page 33: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

33

ÜKÜR YÂ RAB

Her lütfuna, ihsânınaükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Kur’ân’daki beyânınaükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Gündüz için, gece içinGönlümdeki ece içinDilimdeki hece içinükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Evlâdıma, ayâlime Dü ünceme, hayâlimeu fânîde her hâlimeükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Elim için, gözüm içinTutar iken dizim içinDe i meyen özüm içinükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Pâdi âh-ı lemyezelsinHem ebedsin, hem ezelsinMutlak anlamda güzelsinükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Tükenir mi saya saya ?ükürler topra a, suya

Te ekkür adlı duyguyaükür yâ Rab, ükür yâ Rab

Beni bir insan yarattınBeni O uz’dan yarattınBeni Müslüman yarattınükür yâ Rab, ükür yâ Rab…

Bekir O UZBA ARAN

Page 34: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

E itimMehmet Zeki AYDIN*

UNUTTUĞUMUZ BİR EMİR:UNUTTUĞUMUZ BİR EMİR:

İSTİŞÂREİSTİŞÂREubat 201034

Page 35: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

35

sti âre, herhangi bir konuda do -

ruya ula mak veya yakla mak için

bir ba kasının görü üne ba vur-

maktır. sti âre, ki inin kendisini ilgilendiren ko-

nularda bir ba kasının görü üne ba vurması veya

idarecilerin toplumu ilgilendiren konularda da-

nı mada bulunması eklinde iki açıdan ele alına-

bilir.

Kur’an-ı Kerim, danı manın önemini u e-

kilde ortaya koymu tur: “ hususunda onlarla

danı .”1 “Onların i leri kendi aralarında isti âre

iledir.”2 Kur’an’a göre danı ma, mü’min bir top-

lumun en açık esası ve slâm’a gönül vermi bir

insanların en önemli özelli idir. ûrâ suresinin

38. âyetinde namaz ve infakla aynı çizgide anlatı-

lan isti ârenin ibadet oldu u ha-

tırlatılır.

sti âreyi önemsemeyen bir

toplum, tam mü’min sayılama-

yaca ı gibi onu uygulamayan bir

toplum da Müslümanlı ı kâmil

mânâda ya ıyor kabul edilemez.

slâm dininde isti âre, hem ida-

re edenlerin hem de idare edilen-

lerin mutlaka uymaları gereken

hayatî bir esastır. dareci, toplumla ilgili her ko-

nuda isti ârede bulunmakla yükümlüdür. dare

edilenler de kendi görü ve dü üncelerini idareci-

lere bildirmekle sorumlu tutulmu lardır.

sti âre, Kur’an-ı Kerim’de önemle zikredilen

bir kural oldu u gibi Peygamberimizin sünnetin-

de de büyük ölçüde üzerinde durulmu tur. Pey-

gamberimiz, hakkında âyet olmayan her konuyu,

kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesle isti âre eder-

di. De i ik alanlarda onca ilerlemeye ra men, da-

nı ma konusunda maalesef Peygamberimiz za-

manında ula ılan noktaya, günümüzde henüz

ula abildi imiz söylenemez.

sti are Kazandırır

Ki inin kendisini ilgilendiren konularda, bir

ba kasının görü üne ba vurması sünnettir. Hz.

Peygamber (s.a.v), Müslümanların kurtulu unu

ve ba arısını, “ sti ârede bulunan kaybetmez.”

sözleriyle danı maya ba lamı tır. darecilerin

toplumu ilgilendiren konularda isti ârede bulun-

masının hükmü konusunda, “Onların i leri, ken-

di aralarında isti âre iledir.”3 âyetinin gereklilik

ifade etti i açıktır.

Allah Rasulü (s.a.v), hayatını vahyin aydınlı-

ında sürdürüyor olmasına ra men, danı may-

la emredildi ini ortaya koymu tur. Uhud Sava-

ından sonra, “ hususunda onlarla isti âre et.”

âyeti nazil olunca, Efendimizin öyle buyurdu-

u nakledilir: “ üphesiz ne Allah’ın ne de pey-

gamberinin danı maya ihtiyacı vardır. Ne var

ki, isti ârede bulunursa o, do ruya ula maktan

mahrum kalmaz. Kim de onu terk ederse sapıklı-

a dü er.” Bu ifadeden anla ıldı ı gibi Allah, da-

“ sti âreyi önemsemeyen bir toplum, tam mü’min

sayılamayaca ı gibi onu uygulamayan bir toplum da

Müslümanlı ı kâmil mânâda ya ıyor kabul edilemez.

slâm dininde isti âre, hem idare edenlerin hem de idare

edilenlerin mutlaka uymaları gereken hayatî bir esastır.”

Page 36: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

nı maya ihtiyacı olmayan peygamberine isti âreyi

emretmekle, idarecilere danı manın önemini ha-

tırlatmak istemi tir. Peygamberimiz (s.a.v)’in:

“Danı mada bulunan pi man olmaz.”

“ sti âre eden zarar görmez.”

“Danı an güvenlik içindedir.”

“ sti âre edip do ru neticeye ula mamı bir top-

luluk yoktur.”4 gibi sözlerini dikkate alarak slâm

âlimleri, danı manın, slâm’ın temel ilkelerinden

oldu unda ve mutlaka hayata mâl edilmesi gerekli

hükümlerden bulundu unda ittifak etmi lerdir.

“Danı an Da ları A ar”

Bir toplumu ayakta tutan dinamiklerin ba ın-

da, danı ma gelir. Bireye, topluma, devlete, mille-

te, ilme, e itime, ekonomiye, sosyal i lere ait ko-

nuların çözümünde en önemli esas danı madır.

Danı ma, herhangi bir konuda verilecek karar-

ların do ru olabilmesinin ilk artıdır. yiden iyi-

ye dü ünülmeden, ba kalarının fi kir ve ele tirileri

alınmadan verilen birey ve toplumla ilgili kararlar,

çok defa ba arısızlıkla sonuçlanmı tır.

Hz. Peygamber (s.a.v), ümmetini isti âreye

te vik etmi , kendisi de Bedir Sava ında Ebû

Süfyan’ın geldi ini haber alınca ne gibi önlem

alaca ını Ensar’la isti âre etmi tir. Ayrıca Bedir

esirleri konusunda, Uhud ve Hendek Sava ların-

da, Hudeybiye’de, Taif Seferinde, ezan konusun-

da oldu u gibi birçok konuda ashâbıyla isti âre

etmi tir. Peygamberimiz, yapılması planlanan i -

lere, herkesin rûhen ve fi kren katılmasını sa la-

yarak, projelerini en sa lam esaslar üzerinde ger-

çekle tirmi tir. Peygamberimizin hayatı boyunca,

vahyin sınırları dı ında kalan her konu ve her so-

run tartı ılmı toplumun ortak kabulü görüldük-

ten sonra uygulanmı tır.

slâm’da isti âre, ço unluk veya azınlık farkı

gözetilmeksizin imkân ölçüsünde herkesin görü-

ünü almayı gerektirmekte, bunun yanında görü -

ler içinde tercihe uygun olanın parmak hesabıyla

de il, derin ve tarafsız aklî ara tırma sonucu tespit

edilmi olanın uygulanması anlamındadır.

sti âre ile i lerin güzel sonuçlara ula ma-

sı siyasî, askerî, sosyal vb. bütün alanlarda prob-

lemlerin çözülmesi mümkündür. Ki i ne kadar

akıllı, zeki ve tecrübeli bulunursa bulunsun, Yüce

Allah’ın Kur’an’da emretti i ve isti âre edenleri

övdü ü danı ma esasına uygun hareket etmedik-

çe, faydalı sonuçlara ula ması ve sorunlarını güzel

bir ekilde çözümlemesi zordur. Çünkü Hz. Pey-

gamber (s.a.v) akıl ve zeka yönüyle insanların en

mükemmeli iken, Allah, ona bile danı mayı emret-

mi tir.

Ki ilerin ve toplumların dü tükleri hatalar, çok

defa ki inin kendisinin ve idarecilerin i leri kendi

ba ına yürütmeleri sonucu olmaktadır. Bir i i ken-

di ba ına yürütmek ne kadar geni lerse hataların

sayısı o oranda artar; ne kadar daralırsa hatalar da

o oranda azalır.

Danı ma sonucunda isti âre edenler arasında

kar ılıklı sevgi, saygı ve güven olu ur. Görü lerin-

de ve dü üncelerinde daima isabet edenlerin, bir

i yapmaya niyetli olduklarında, isti âre etmele-

rine a ılmamalıdır. Çünkü böyle kimseler, kendi

görü lerini yoklarlar, zekâ ve anlayı larını dener-

ler. Bu ekilde hareket etmekle dü üncelerini zin-

de tutarlar.

Aile’de sti are

Hanımlarla danı ma yapılmayaca ı konusun-

da, halk arasındaki söylenti ve inançlar do ru

de ildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in Bakara sure-

si 233. âyetinde Allah, emen çocu un sütten ke-

silmesi konusunda anne babanın isti âre ederek

karar vermelerini istemektedir. Bu konuda ba -

ka âyetlerin yanında Peygamberimizin de birçok

uygulamaları vardır. Hz. Peygamber (s.a.v), aile

bireylerinin görü lerine çok önem verirdi. Onun

bu davranı ı, aile bireylerine ne denli güvendi i-

nin ve onlara ne ölçüde önem verdi inin göster-

gesidir.

Peygamberimiz, gençlik döneminde amca-

sıyla ticaret yaparken, sürekli onun görü leri-

ni alırdı. Daha sonra Hz. Hatice ile ticarete ba -

lamı tır. Sürekli görü alı veri inde bulunarak

ubat 201036

Page 37: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

37

yaptı ı ticaretinde, her zaman ba arılı olmu tur.

Aynı ekilde Hz. Hatice ile evlilikleri gündeme

gelince Peygamberimiz, aile bireyleriyle görü e-

rek evlili e karar vermi , böylece mutlu bir aile

hayatı sürmü tür.

Bu konuda en çarpıcı örnek, en zor gününde

sıkıntısını, e i Hz. Hatice’yle payla ması ve onun

ö ütleriyle rahatlamasıdır. Peygamberimiz, ken-

disine gelen ilk vahyin etkisi ile evine gelmi ti.

Bütün endi elerini kendisinden uzakla tıracak

ki i, görü üne en çok kıymet verdi i e i Hz. Ha-

tice idi. Durumu ona anlattı. Bunun üzerine Hz.

Hatice, “Hiçbir korku ve üzüntü duymana se-

bep yok, hiç üzülme. Allah senin gibi bir kulunu

hiçbir zaman utandırmaz. Ben biliyorum ki sen

sözün do rusunu söylersin.”5 deyince, Peygam-

berimiz teselli olup rahatlamı tı.

Danı arak i yapmak her zaman güzeldir.

Çünkü akıl akıldan üstündür. Danı ılarak yapı-

lan i te hata oranı azdır. Peygamberimiz de her

konuda ailesine danı arak i yapardı. Kararları

tek ba ına vermez, aile bireyleriyle birlikte ve-

rirdi.

Peygamberimiz, kızlarının evlenmesi konu-

sunda e i Hz. Hatice’ye ve kızlarına danı maya

büyük önem vermi tir. Bu konuda en iyi kararı

vermek için daima e inin ve kızlarının görü leri-

ni almı tır. Kızlarından birini isteyen oldu unda,

kızının da o kimse ile evlenmek isteyip istemedi-

ini sormu tur. Hz. Ali, Peygamberimizin kızı Hz.

Fatma ile evlenmek isteyince kendisine sormu -

tur. Hz. Fatma evlenmeyi kabul etti ini söyleyin-

ce evlenmi lerdir. Aynı ekilde di er kızları Zey-

nep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm’ün evlili inde de

birlikte karar vermi lerdir.

Kısaca belirtmek gerekirse, danı maya, yüce

Allah’ın emri, Peygamberimizin sünneti olarak

önem verilmelidir. Atalarımız da “Ulu sözü dinle-

yen, ulu da lar a ar.”, “Akıl akıldan üstündür.”

diyerek, isti ârenin gereklili ini kısa ve öz bir e-

kilde ifade etmi lerdir.

* Prof. Dr.

1 - 3/Âl-i mrân, 1592 - 42/ ûrâ, 383 - 42/ ûrâ, 384 - brahim Canan, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Site, c:16, s.27.5 - smail Yi it, Siyer, MEB, stanbul 1996, s.29.

Dipnot

“ sti âre edip do ru

neticeye ula mamı

bir topluluk yoktur.”4

gibi sözlerini dikkate

alarak slâm âlimleri,

danı manın, slâm’ın

temel ilkelerinden

oldu unda ve

mutlaka hayata

mâl edilmesi gerekli

hükümlerden

bulundu unda ittifak

etmi lerdir.”.

Page 38: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

HZ. MUHAMMED (S.A.V)’DEN GÜNÜMÜZE MUKADDES EMANETLER

HZ. MUHAMMED (S.A.V)’DEN GÜNÜMÜZE MUKADDES EMANETLER

SAKAL-I ŞERİF SAKAL-I ŞERİF

KültürResul KESENCEL

ubat 201038

Page 39: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

39

Sakal-ı erif, Pey-

gamber Efendi-

mizin mübarek

sakal-ı erifl erinden Müslü-

manlar tarafından alınıp, teber-

rüken (bereketlenmek için) sak-

lanan ve günümüze kadar gelen

mukaddes emanete verilen ad-

dır. “Lıhye-i seadet” ve “Lıhye-i

erif” diye de bilinen sakal-ı e-

rif mübarek ay, gün ve geceler-

de Müslümanlar tarafından zi-

yaret edilmektedir. Hazreti

Peygamber (s.a.v) tıra oldu u

zaman, saç ve sakal telleri as-

hab tarafından toplanır, hatı-

ra olarak sakla nırdı. Enes bin

Malik (r.a)’in “Bir defasında

berberi, Hazret-i Peygamber

(s.a.v)’i tıra ederken görmü -

tüm. Ashabı etrafını sarmı ,

kesilen saçlarının hiçbir telini

yere dü ürmüyorlar, kapı ır-

casına alıyorlardı.” eklin deki

izahatı bu hususu açıklamak-

tadır. Ümmü Umâre’den nak-

ledildi ine gö re hicretin altıncı

yılında gerçekle en Hudeybiye

Umresi sırasında Hazret-i Pey-

gamber (s.a.v)’in tıra edilen

saçla rı yanı ba ında bulunan

a acın üzerine bırakıldı. Ashab

saç tellerini a acın üzerinden

alıp bölü tüler. Hadiseyi nak-

leden Ümmü Umâre de oradan

bir demet saç teli almı vefatına

ka dar yanında saklamı tı.

Ashab-ı kirama da saç ve sa-

kallarını kestirmelerini emir bu-

yurdu. Bu emri yerine getirenler

için de: “Ya Rabbi! Saç ve sa-

kalını kestirenlere sen rahmet

eyle.” diye dua buyurdu. Tıra

oldu u zaman saç ve sakal kılla-

rının ashab-ı kirama da ıtılma-

sına izin verdiler. Tirmizi’nin

rivayetine göre, Rasulullah

Efendimiz önce sa tarafını tı-

ra ettirdi ve bu sakallarını Ebu

Talha’ya verdi. Sol tarafını da

tıra ettirerek di er ashab-ı ki-

rama da ıtılmasına izin verdi.

Veda Haccı’nda da Rasûlullah

(s.a.v) Mâmer bin Abdullah ta-

“Sakal-ı erifl erin kat kat kıymetli bohçalar içinde

saklanması, bir kez nazar için bile mübarek vakit-

lerin beklenmesi gelene i de ayrı bir inceli in

mahsulüdür. Eskiden birçok rical kona ında sakal-ı

erif odası bulunurdu.”

Saka

l-ıer

if /

eyh

Ham

id-i

Veli

Cam

ii-D

aren

de

Page 40: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201040

rafından tıra edilen saçlarını

Ebû Talhatü’l-Ensari’ye vermi

“Halka da ıt” buyurmu tur.”

Bu sırada Rasûllulah’ın (s.a.v)

saçının önüne gelen perçemle-

rini ün lü slâm kumandanı Ha-

lid bin Velid is temi , bunları sa-

rı ının içine yerle tirerek ömrü

boyunca ta ımı tı. Bir defasın-

da harpte yere dü en sarı ını

almak için kendisini tehlikeye

atmasını ele tirenlere, sarı ın

içinde Peygam ber (s.a.v)’in

saç telleri bulundu unu be-

lirtmi ti. Halid bin Velid, o saç

telleri hürmetine hiçbir sava -

ta ma lubiyet görmedi ini ifa-

de ederdi. Afrika fatihi Amr

ibn Âs (r.a) da vefat ederken

dilinin altına Hazret-i Pey-

gamber (s.a.v)’den hatıra kal-

mı mübarek bir saç teli koy-

mu bununla ahirette sorulan

suallere kolay cevap verebile-

ce ini söylemi ti.

Bereket Vesilesi

Ba ta ashab-ı kiram olmak

üzere di er Müslüman devlet

adamları, vezirler, kumandan-

lar ve Müslüman ahali bu ge-

lene i devam ettirdiler. Elle-

rinde bulunan sakal-ı erifl ere

kıymetli ve sanatlı muhafaza-

lar yaptırdılar. Bu muhafaza-

lar içinde saklanan ve hususi

mekânlarda muhafaza edilen

sakal-ı erifl er Müslümanlar ta-

rafından bereketlenmek mak-

sadıyla ziyaret edildi. Özellik-

le Horasan, Anadolu, Mısır ve

Cezayir’de ya ayan Müslüman

ahali sakal-ı erifl ere özel itina

gösterdiler. Bu ülkelerde köy

mescitlerinde hatta bazı zengin

konaklarında sakal-ı erif bu-

lunduruldu.

smail Hakkı Bursevî,

Tuhfe-i Atâiyye isimli eserin-

de, am Melikleri’nden Nu-

reddin Zengi’nin Zahâyir-i

Nebeviyye’den birkaç tırnak ve

saç teli muhafaza etti ini, vefa-

tında saç tellerini gözlerine, tır-

nakları da dudaklarına koyma-

ları vasiyetinde bulundu unu,

bu vasiyetin yerine getirildi i-

ni, bu yüzden am’da bulunan

Nureddin-i ehid Türbesi’nin

nuraniyet ile doldu unu, hâlâ

ziyaret edildi ini, burada yapı-

lan duaların müstecap oldu u-

nu anlatmaktadır. Ashab-ı Ki-

ram tarafından muhafaza edilen

sakal-ı erifl er nesilden nesile

gelerek günümüze kadar ula -

mı tır. Bugün birçok tarihî ca-

mide, hatta aileler ve ahısların

elinde sakal-ı erif bulunmak-

tadır. Sakal-ı erifl er ekseriyet-

le iki tarafı bal mumu ile kapatıl-

mı i elerde, kırk kat bohçaya

sarılarak saklanır. Bohçalar bir

san duka içine konulup, seh-

Sakal-ı erif Ziyareti / eyh Hamid-i Veli Camii-Darende

Page 41: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

41

pa üzerinde, minberin son ba-

sama ındaki sahanlı a yer-

le tirilir, üzerine ye il bir örtü

örtülür. Mübarek gün ve gece-

lerde, özellikle Kadir Gecelerin-

de salâvat-ı erifeler okunarak

ziyarete açılır, gönüllerdeki Pey-

gamber (s.a.v) sevgisi tazelenir,

dünya gözüyle görmeden kendi-

sine iman edenler, bir nebze ol-

sun hasret giderirler.

Kırk Bohça

Sakal-ı erifl erin kat kat kıy-

metli bohçalar içinde saklan-

ması, bir kez nazar için bile

mübarek vakit lerin beklenme-

si gelene i de ayrı bir inceli in

mahsulüdür. Eskiden birçok ri-

cal kona ında sakal-ı erif oda-

sı bulunurdu. Sakal-ı erifl erin

muhafaza edildi i bu odalar aynı

zamanda cemaatle namaz kılı-

nan hususi ibadet mekânlarıydı.

Sakal-ı erifl er, camilerde oldu-

u gibi kandil geceleri konak sa-

hibi tarafından ziyarete açılırdı.

Camilerde ekseriyetle iki tarafı

bal mumu ile kapatılmı i eler-

de saklan masına kar ılık Top-

kapı Sarayı’ndaki sakal-ı erifl e-

rin ço unlu unun mah fazaları

altın ve gümü le fevkalâde

sanatkârane i lenmi , elmas,

zümrüt, yakut gibi de erli ta -

larla süslenmi lerdir. Bu mah-

fazalar de erli kuma lar dan

ya da Kâbe örtüsü, Kisve-i e-

rif parçası, destimal gibi kendi

ba larına da teberrükâttan sa-

yılacak hatıralar dan hazırlan-

mı kat kat bohçalara sarı lıp

gümü ten ya da sedef i lemeli,

la ke tarzı süslemeli ah aptan,

kıymetli sandukalara yerle ti-

rilmi lerdir.

Sakal-ı erifl erin üzerlerin-

deki ka yıtlar bunlardan bir kıs-

mının sultanlar, valide sultan-

lar ve sarayın ileri gelen a aları

tarafından muhafaza edildikle-

rini, vefatlarından sonra Ema-

net Hazinesi’ne intikal ettik-

lerini göstermek tedir. Mesela,

bir tanesinin etiketinde Vali-

de Sultan’dan intikal etti i, Va-

lide Sultan’ın bu sakal-ı eri-

fi hayatta iken her gitti i yere

birlikte götürdü ü ka yıtlıdır.

Hazret-i Peygamber (s.a.v)’in

gençlik devrine ait oldu u bil-

dirilen bir di er sakal-ı erifi n

ise ehzadeli i zamanında Sul-

tan Abdülaziz’in yanında bu-

lundu u belirtilmektedir Bu-

gün stanbul Topkapı Sarayı

Müzesi Mukaddes Emanetler

bölümünde Hırka-i Saadet da-

iresinde altmı a yakın sakal-ı

erif bulunmaktadır. Bunlar-

dan yirmi dört kadarı altın ve

kıymetli ta larla süslü muha-

fazalarda veya sedef kakmalı

kutularda saklanmaktadır. Bu

sakal-ı erifl erden ba ka gerek

Anadolu’nun, gerekse di er s-

lam memleketlerinin pek çok

yerinde bulunan sakal-ı erifl er

Müslümanlar tarafından saygı

ve hürmetle korunmakta, mü-

barek gün ve gecelerde ziyaret

edilerek bereketlenilmektedir

Sakal-ı erif ziyaretleri mevlit

kandillerinde, kadir gecelerin-

de, yatsı ve teravih namazların-

da, Cuma günlerinde cuma na-

mazından sonra yapılır. Salatü

selamla bulundu u yerden alı-

narak, mihrabın önünde yüksek

bir sehpa üzerine konur. mam

Efendi ve mahallenin güzel sesli

hafızlar tarafından beraberinde

tahlil ve salatü selam okunarak

önce erkekler tarafından ziya-

ret edilir. Daha sonra da kadın-

lar ve çocuklar ziyaret eder. Ek-

seriyetle sakal-ı erif bohçasının

kenarının öptürülüp ba a ko-

nulmasıyla ziyaret tamamlanır

ve yine aynı saygı ile eski yerine

konur. Sakal-ı erif bulunmayan

yerlere, geçici olarak götürülme-

sinde ve ziyaret edilmesinde bir

mahzur yoktur. (Bkz: Hilmi AY-

DIN, Hırka-i Saadet Dairesi ve

Mukaddes Emanetler, stanbul

2004.)

Page 42: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

FıkıhAbdullah KAHRAMAN*

TİCARETTE AHLÂK:TİCARETTE AHLÂK:

AMACA GÖTÜREN YOL

AMACA GÖTÜREN YOL

ubat 201042

Page 43: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

43

Kutsal kitabı-

mız Kur’ân-ı

K e r i m ,

Allah’ın geceyi istirahat, gün-

düzü ise rızık temini için yarat-

tı ını ifade etmektedir1. Yine

Kur’ân’da, insan için çalı ıp ça-

balamadan ba ka bir yol olmadı-

ı2, dünya nimetlerinin “Allah’ın

nimetleri” ve “güzel rızıklar” ol-

du u vurgulanmı 3, Müslüman-

lara, Cuma namazından son-

ra yeryüzüne da ılarak bu güzel

rızıklardan kazanıp yararlan-

maları ö ütlenmi tir4. slâm’ın

Yüce Peygamberi, da dan odun

toplayarak bile olsa, bir i tut-

manın, ba kalarına el avuç aç-

maktan daha iyi oldu unu söy-

lemi tir5.

Peygamberler de Ticaret Yapmı tır

Bütün peygamberlerin ve din

önderlerinin birer i ve meslek

sahibi oldukları bilinen bir hu-

sustur. Bu durum, hem çalı ma-

nın önemini hem de maddî de-

erler ile mânevî de erlerin bir

arada ya atılabilece ini göster-

mektedir. Nitekim Hz. Peygam-

ber (s.a.v), “Allah’ın gönderdi i

bütün peygamberler çoban-

lık yaptılar.” buyurmu ; yanın-

dakiler “Siz de mi, ya Rasulal-

lah?” diye sorduklarında, “Evet

ben de vaktiyle bir miktar pa-

raya Mekkelilerin koyunlarını

gütmü tüm.”6 buyurmu tur.

Ki inin Kendi Eme inden Helali

Yoktur

Hz. Peygamber (s.a.v)’in

din i lerine oldu u kadar dün-

ya i lerine de önem verilme-

sini telkin eden bu tür açık-

lamalarından ilham alan ilk

Müslümanlar, bir ibadet ev-

kiyle çalı maya koyulmu lar-

dır. Ba langıçta çok a ır geçim

sıkıntıları çekmelerine kar ılık

kısa bir süre sonra geni maddî

imkânlara ula mı lardır. Mese-

la, Mekke’den Medine’ye hic-

ret etmek zorunda kalan zen-

gin Müslümanların bir kısmı,

malını ve mülkünü Mekke’de

bıraktı ı için fakir dü mü -

tü. Hz. Peygamber (s.a.v) onla-

rın zor durumda kalmasını ön-

lemek için karde lik anla ması

yapmı , bir zenginle bir fakiri

karde ilan etmi ve dünya tari-

hinde e i görülmeyecek bir top-

lumsal dayanı ma gerçekle tir-

mi tir. Bu anla maya göre ki i

karde oldu u kimse ile her e-

yini payla ıyordu. Abdurrah-

man b. Avf adlı sahâbî de Me-

dineli birisiyle karde olmu tu.

Mekke’de iken zengin olan Ab-

durrahman, Medineli karde i-

nin kendisiyle her eyini pay-

la ma teklifi ne te ekkür edip

ona; “Bana pazarın yolunu gös-

ter.” diyerek kendi elinin eme i

ile geçimini temin etme yolunu

tercih etmi ti.

Ticaret Amaç De il,Araçtır

Daha Hz. Peygamber (s.a.v)

hayatta iken i lerine dört elle

sarılan ve zengin olan Müslü-

manlar vardı. Bu ki iler, sade-

ce servet sahibi oldukları için

de il, asıl servetleriyle, yeri gel-

dikçe din ve toplum u runa e -

siz özverilerde ve yardımlarda

bulundukları için Peygamberi-

miz nezdinde itibar kazanmı -

lardı. Abdullah b. Mes’ûd’un u

açıklamaları son derece ilginç-

tir: “Allah Rasulü mâlî hayır-

lar yapmamızı emredince içi-

mizden kimileri çar ıya gidip

hamallık yaparak birkaç avuç

hurma ile dönerdi. Bu gün on-

lardan bazılarının milyonları

var!”7.

hayatına atılan ilk dönem

Müslümanları, çalı ıp kazan-

mayı asla bir amaç haline ge-

tirmemi , esas gayenin önemli

vâsıtalarından biri saymı lar-

dı. Esas gaye örnek insan ve iyi

Müslüman olmaktı. Ancak bu-

nun yolu sadece bir kö eye çeki-

lip ibadet etmek de ildi. Çalı -

mayı da ibadet haline getirecek

bir uurla hareket etmekti.

Amaca Götüren Yol: Ticarette Ahlâk

slâm ahlâkında çalı ıp ka-

zanmanın belli ilke ve amaçları

Page 44: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

vardır. Bir ba ka ifadeyle yüce

dinimiz çalı ıp kazanmayı te -

vik ederken bunun belli ahlâk

ilkeleri çerçevesinde olmasını

istemi böylece de slâm mede-

niyetinde i ahlâkı olu mu tur.

ve meslek sahibi olmak

önemli bir sorumluluk gerekti-

rir. Bu sebeple dinimiz ve me-

deniyetimiz i ahlâkına bazı il-

keler getirmi tir. Bunları u

ekilde özetleyebiliriz:

a) ve kazanma faaliyet-

lerimizde temiz bir niyet ta ı-

mak. Bütün di er çabalar gibi i

hayatında da Allah’ın ho nutlu-

unu gözetme ve insanlara fay-

dalı olma niyeti, bütün dü ün-

celerin üstünde tutulmalıdır.

b) Meslekî bilgi ve ehliyet

sahibi olmak. slâm ahlâkçıları,

her Müslümanın kendi i ala-

nıyla ilgili bilgilerini, ayrıca

haksız kazançtan ve haramdan

korunmak ve helal kazanç sa -

lamak için gerekli dinî ve ahlâkî

e itimi almasını gerekli gör-

mü lerdir. Bu her iki bilgiye sa-

hip olmayan insan ya kötü ve

kalitesiz mal üretmek veya gay-

ri me ru i yapmak yoluyla in-

sanlara zarar verir. Hâlbuki

Müslümanın temel niteliklerin-

den biri de elinden ve dilinden

yani söylediklerinden ve yap-

tıklarından ba kalarının zarar

görmemesidir.

Gerek Kur’an-ı Kerim’in ge-

rekse hadislerin verdi i bilge-

lerden hareketle i ve ortaklık

ahlâkında tarafl arın birbirini

aldatmaması, ba kasının pa-

zarlı ı üzerine pazarlık yap-

mama, malın kusurunu açık-

ça söyleme, alıcı olmadı ı halde

mü teri kızı tırmaya kalkı ma-

ma, borcunu zamanında öde-

me gibi temel ilkelere uyulma-

sı gerekmektedir. Aksi halde

elde edilen kazancın helal ol-

mayaca ı, kul hakkı olaca ı ve

bunun da ba ta ki inin mânevî

hayatı olmak üzere, ailevî haya-

tı üzerinde önemli olumsuz te-

sirler meydana getirece i ifade

edilmi tir.

in Özü

Müslümanın ticaret haya-

tında uyması gereken ahlâkî

esasları, ilgili âyet ve hadisle-

ri dikkate alarak öyle özetleye-

biliriz:

Müslüman, ticaretinde de

iyi niyetlidir, ho görülüdür,

i ine erken ba lar, pazara gir-

di inde Allah’ı anarak sorum-

lulu unu yeniden ku anır, dü-

rüstlük ve güvenilir olmayı ve

kalmayı ilke edinmi tir, gü-

ven kazanması para kazanma-

sından daha önemlidir, ölçü ve

tartıda hile yapmaz, alı -veri

yaparken de bir taraftan sadaka

vermeyi âdet haline getirir, ver-

di i sözü yerine getirir, gerekti-

inde özellikle de kendi kusuru

varsa sattı ı malı geri alır, zor

durumda olanlara ödeme ko-

laylı ı sa lar, ticarette yemin-

den kaçınır, malının ayıbını giz-

lemez, ayıplıyı dü ük fi yattan

satar, özellikle ba kasının ma-

lını kötüleyerek mü teri kızı -

tırmaz, mü terinin bilgisizli ini

fırsata çevirmekten kaçınır, ha-

ram kazanç elde etmeyi hatırı-

na bile getirmez8.

1 28/Kasas, 73.2 53/Necm, 39. 3 7/A’râf, 32. 4 62/Cumu’a, 9. 5 Buhârî, Zekât, 50.6 Buhârî, câre, 2.7 Buhârî, câre, 13.8 Bu konudaki bazı âyet ve hadisler için bk. 2/Ba-

kara, 278-280; 6/En’âm, 152; 17/ srâ, 35; 26/ uarâ, 181; 33/Ahzâb, 35; 55/Rahmân, 9; 83/Mutaffi fîn, 1-6; Buhârî, Büyû’, 16; 19, 22; Müslim, Büyû’, 47; ez-Zikru ve’d-Dua, 11, Müsakât, 6; Tirmizî, Büyû’, 4, 6, 67, 75, 76; Deavât, 35; el-Birru ve’s-Sıla, 55; Nesaî, Büyû’, 104.

Dipnot

ubat 201044

Page 45: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

SEN NLE!

u hayata sarılmak, a k harcıyla karılmak, Gönülleyin vurulmak, seninle ba ka güzel. Dola arak yorulmak, co up co up durulmak, Aranarak sorulmak, seninle ba ka güzel.

Gül ende gonca güller, gül deren nâzik eller, Mûtedil esen yeller, o savrulan gazeller,Nilüfer açan göller, dört yanı mamur iller,Güzelden has güzeller, seninle ba ka güzel.

Zor sefere çıkması, gemileri yakması,im ek gibi çakması, engelleri yıkması,

Suların gür akması, çiçeklerin kokması,Leziz kudret lokması, seninle ba ka güzel.

Bak! kesin emin ol ki, ve de çok iyi bil ki,Öyle tarifsiz hâl ki, mutlak her eyin ilki, Özelli indir belki, zahir ömre bedel ki,Menzile giden yol ki, seninle ba ka güzel.

Turnalar ho öterken, gökte katar tutarken,Kervanlar yük çatarken, inci mercan satarken,Ala afak atarken, kızıl güne batarken,Canlara can katarken, seninle ba ka güzel.

Ahmet Süreyya DURNA

45

Page 46: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

EdebiyatMustafa ÖZÇEL K

TEMEL GÜÇLÜKLERİOKUMANIN

ubat 201046

Page 47: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

47

Özellikle ça da toplumlarda birey-

lerin okur-yazar olmaları, o toplu-

mun geli mi lik düzeyinin bir gös-

tergesi sayılmaktadır. Bu durum, ülkemiz için de

böyledir. Nereye gitsek, kiminle konu sak oku-

manın öneminden, faydalarından söz edilir. Oku-

ma bayramları, kitap kampanyaları yapılır. Va-

tanda ların okur-yazar hâle gelebilmeleri için

ilkö renim zorunlu kılınır. Bundan çe itli sebep-

lerle yararlanamayanlar için okuma-yazma sefer-

berlikleri düzenlenir.

Bütün bu çabalara ra men

okur-yazar sayımızı yeterince ar-

tırdı ımız söylenemez. Öte yan-

dan ki ilere okuma-yazma ö ret-

sek bile, bu onların okur-yazar

olmalarını sa lamamaktadır.

lk, hatta orta-lise ö renimini ta-

mamlamı olanlar arasında bile

okudu u metni anlamayan, duygu ve dü üncele-

rini do ru ve düzgün bir ekilde yazılı ya da sözlü

olarak anlatamayanların sayısı hayli fazladır. Ki-

tap deyince akla sadece ders kitapları gelmekte,

kitap, gazete, dergi okuyanların oranı genel nüfu-

sa göre hayli dü ük düzeyde bulunmaktadır. Bu

defa da “okumuyoruz!...” ikâyetleri duyulmakta-

dır.

E er bir toplumda, en kolay anla ılır okuma

metinleri diyebilece imiz gazetelerin satı oran-

ları nüfusun yüzde onunu dahi bulmuyorsa, bir

ülkede iir kitapları bin, romanlar iki bin civarın-

da satıyorsa, dolayısıyla bilgi ve fi kir düzeyi bakı-

mından ortalı ı halkın güzel ifadesiyle “diploma-

lı cahiller” kaplamı sa, ortada okumayla ilgili çok

ciddi ve önemli bir sorunlar var demektir. Bu so-

runlar çözülmedi i sürece de ne kadar yakınsak

okur-yazar oranını artıramayız.

e önce okumanın mahiyetinden, amaçların-

dan ve yöntemlerinden ba lamak gerekiyor sanı-

yorum. Zira okumak, en basit tanımıyla “basılı ya

da yazılı malzemeleri (kelimeleri) duyu organla-

rı yoluyla algılamak, bunları anlamlandırmak ve

kavramak” çabasıdır. Bu tarif, tabi ki kelimenin

bir tür sözlük anlamıdır ve asla okuma kavramı-

nın bütün mahiyetini kapsamaz. Okumak, bu ma-

nasıyla ba lar, ama bu manayla devam edip bit-

mez. Ama bu toplumda okuma, harfl eri tanıma,

sökme becerisi olarak kabullenildi i için bundan

daha ileri bir etkinlik hâline bir türlü getiremiyor,

bu beceriyi gösteren herkesi okur-yazar görme

e ilimini benimsiyoruz. Oysa yukarıdaki o basit

tanımda da belirtildi i gibi ki i, okuma sürecinde

harfl erden hecelere, hecelerden kelimeler, kelime

“Kitap deyince akla sadece ders kitapları gelmekte, kitap,

gazete, dergi okuyanların oranı genel nüfusa göre hayli

dü ük düzeyde bulunmaktadır. Bu defa da “okumuyoruz!...”

ikâyetleri duyulmaktadır.”

Page 48: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201048

gruplarına, paragrafa ve oradan metnin tümüne

ula arak algılamayı, anlamlandırma ve anlama

sürecine sokmak zorundadır.

Bu amacın gerçekle mesi ku kusuz okumayı

bir bilgi, bilinç ve beceri hadisesi olarak görme-

mize ba lıdır. Bu anlayı bizi, metinlerin mahiye-

ti, özellikleri dolayısıyla onları nasıl, hangi amaç

ve yöntemlerle okuyaca ımız noktalarına götü-

recektir. Bunun için de do rusu, okuyucu olma-

yı seçen ki i önce okuma konusunda bilgilenmek

ihtiyacı içinde olacaktır. Yani okur olmanın ön

artları ve donanımları söz konusudur. Ba lan-

gıçta bu yapılmadı ı için ki i okusa bile, yaptı ı

faaliyetten zevk almamakta, bilgi edinememekte,

okumanın sonuçlarını dev irememektedir. Dola-

yısıyla bir süre sonra kitaplarla arasına mesafe-

ler sokmakta, giderek bu etkinlikten iyice uzak-

la maktadır.

Evet, okuyucu olmak bir sanattır. Bundandır

ki, e itim-ö retim kurumlarında “Okuma Sana-

tı” gibi kitaplara hatta derslere yer verilmektedir.

Bu sanatı kavramada en önemli nokta ise yaza-

rı bir verici, okuru bir alıcı dolayısıyla ikisi ara-

sındaki meseleyi bir ileti im olarak görmeyi ge-

rekli kılmaktadır. Bu ileti imin gerçekle mesinde

ise yazarla okur arasında bir “ortak dil”in olması

zorunludur. Çünkü ileti im dille gerçekle ecektir.

Yani anlatmanın aracı dil oldu u gibi anlamanın

aracı da dildir. Dolayısıyla bu mü tereklik sa lan-

mazsa ana dilimizle yazılan bir metin bile okur

için sanki yabancı dille yazılmı bir metne dönü-

ecek, okur, okuyacak fakat anlamayacaktır.

Günümüz okurların ço u böyle bir durumda

genellikle yazarları anla ılmaz olmakla suçlarlar.

Do rusu yazarın bu noktada anlatmak istedikleri-

ni okuyucunun anlama düzeyine göre ekillendir-

me, söylediklerini ilginç kılma gibi sorumlulukla-

rı söz konuysa da okuyucunun da yazarı bilgi, ilgi,

dikkat ve sabırla anlama gayreti gösterme gibi gö-

revleri vardır. Diyelim ki, bir metin sa lam surlu,

tunç kapılı bir kale gibidir. Okur, e er kalenin içi-

ni merak ediyorsa onun kapılarını açma, surları-

na tırmanma cehdi göstermek gibi bir sorumlu-

lu u söz konusudur. Bu noktada okur, yazardan

kapısını tamamen açmasını bekleyemez. O za-

man, e er her ey görüldü ü, bilindi i gibi anla-

tılacaksa okumaktan beklenen sonuçlar asla ger-

çekle mez.

Bir kitap niçin okunur, bir

makale ile bir iir kitabının far-

kı nedir, ana dilimizi bilme dü-

zeyimiz nedir, kelime hazinemiz

yeterli midir? En azından bu gibi

sorular kar ısında müspet cevap-

lara sahip de ilsek, okuma faa-

liyetine ilk adımlarımızı dahi at-

mı sayılmayız. Kısacası niçin ve

nasıl okuyaca ız? Hiç de ilse i in

ba ında bu sorular cevaplandırılmı olmalıdır.

Öte yandan kitapların kapak düzeninden say-

fa düzenine, yani estetik boyutuna, fi yatlarının

okurun alım gücüyle orantısına, okura ula ma

imkânlarına kadar bir dizi sorun daha vardır or-

tada. Bunlar da okurun okuma problemleri ara-

sında görülmelidir. Yine kitabı hazırlayanların

yani yazarların cephesinden olaya bakacak olur-

sak o noktada da kar ımıza pek çok sorun çıkar.

Okur olmadan yazar olmak, ana dilini yeterince

bilmemek ve kullanamamak, okurun dünyasıy-

la kesi me noktaları yakalayamamak, hitap etti-

i kitleyi tanımamak ve belki de en kötüsü okuru

duygu ve dü ünce yönünden sömürmek, bir se-

viyesizli e, zevksizli e, kalitesizli e mahkûm et-

mek, yanıltmak, aldatmak gibi olaylar da kar ı-

mızda maalesef birer sorun olarak durmaktadır.

Yine ebeveynlerin bu konuda yeterince bilgi

ve bilinç sahibi olmamaları, ço unun çocukları-

nın okumasını bir okul bitirme eklinde anlamla-

“Dü ünmekten, ara tırmaktan, soru sormaktan, cevap

vermekten ve bulmaktan çekinmek, korkmak... Belki de

okumayla ilgili asıl sorun budur. Dolayısıyla di er sorunlar,

bu asıl sorunun birer uzantısıdır.”

Page 49: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

49

rı, devletin bu konudaki yanlı politikaları, kitabın

suç aracı gibi gösterilmesi, ileti imin özellikle ya-

adı ımız yıllarda iyice görselle mesi, ezberci an-

layı , dü ünceden uzakla ma, gelene in getirdi i

kimi olumsuzlukları da yine okumanın önündeki

ba ka ciddi engeller olarak görebiliriz.

Dü ünmekten, ara tırmaktan, soru sormaktan,

cevap vermekten ve bulmaktan çekinmek, kork-

mak... Belki de okumayla ilgili asıl sorun budur.

Dolayısıyla di er sorunlar, bu asıl sorunun birer

uzantısıdır. Burada gelenek de, ya adı ımız ça ın

ve yönetimin anlayı ları da ciddi bir biçimde sor-

gulanmalıdır. Bunlar yapılmadı ı sürece sorunun

asıl kayna ından uzakla acak ve ayrıntılarda bo u-

lup kalaca ız demektir.

Bütün bunlara bir de unu ekleyelim: Okur

adaylarının okumaya yönelmesinde okuyanların,

bu i i bildi ini iddia edenlerin söz, davranı ve ey-

lemlerinin de çekici yahut itici sonuçları olmakta-

dır. nsanlar, okur-yazar olandan di er insanlara

göre daha farklı sözler duymak, daha farklı dav-

ranı ve eylemler görmek istemektedirler. Ku ku-

suz bu, onların en do al hakkıdır. Toplum olarak,

bu konuda da iyi örneklere sahip oldu umuz pek

söylenemez. Okuyanların pek ço u okudukça adeta

daha da cahille mekte, küstahla makta ve okumak

bir bakıma insanî fıtrattaki tabiî saflı ı bozmakta-

dır. Böyleleri bilgili olmayı bilgiç olmakla karı tır-

maktadırlar. Bu da okur adayı için olumsuz bir ör-

nek olmaktadır.

Bir yazı kapsamında genel hatlarıyla sıraladı ı-

mız bu sorunları mutlaka yeni yazılarla açmak ve

açıklamak gerekmektedir. E er, bir konuda prob-

lemin varlı ını kabul etmi sek, onu çözmeye ilk

adımı atmı ız demektir. Evet, okumamak bu toplu-

mun çok ciddi bir sorunudur. Unutmayalım, hayatı

ekillendiren duygu ve dü üncelerdir. Onların ne-

et etti i yer ise kitaplardır. Durumu böyle görür-

sek, okumama sorununun tüm toplumsal sorunla-

rın merkezinde duran asıl sorunlardan en önemlisi

olan bir sorun oldu unu da görmü oluruz.

Page 50: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Peygamber klimiEnbiya YILDIRIM*

SADAKATHAKİKATE

ubat 201050

Page 51: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

51

Al l a h

k u l -

l a r ı -

na do ru yolun ne ol-

du unu göstermek ve

ubudiyet görevlerini tek-

rar hatırlatmak amacıy-

la zaman zaman elçiler

göndermi tir. Bu elçi-

ler Rablerinden aldıkla-

rı buyrukları insanlı a

ula tırmı lar ve Allah’ın kullar-

dan beklediklerinin neler oldu-

unu açıklamı lardır. Hem pey-

gamber hem de kitap gönderme

süreci Hz. Muhammed (s.a.v)

ile birlikte sonlanmı , Allah

son elçinin ve getirdi i kitabın

insanlı ı kıyamete kadar ta ı-

yaca ını bildirmi tir. Bundan

dolayıdır ki, Allah Rasûlü Mu-

hammed (s.a.v)’den sonra bir

peygamber gelmeyecek, Kur’an

da Allah’ın indirdi i son kitap

olarak kalacaktır. Hz. Muham-

med (s.a.v)’in son kitapta “son

peygamber”1 olarak tanıtılması

bundandır.

Son kitap Kur’an’ı açıp oku-

yan insan Arapça bilmese dahi

onda ilâhî bir tat oldu unu

hemen anlar. Okurken aldı-

ı mânevî hazzı bütün ruhun-

da hisseder. Annelerimizin-

babalarımızın altmı ından sonra

da olsa ö rendikleri Kur’an’ı

zorlanarak okurken aldıkla-

rı lezzeti bir kere gözlerinizin

önüne getirin. Kullu un tadına

dair bir örnek mi arıyorsunuz,

i te kar ınızda mükemmel bir

örnek dedirtecek güzellikte bir

tablo. Yüce Kur’an’ın insanı ku-

atan ve kucaklayan böylesi gü-

zel bir yönü vardır. Ak am yata-

a girmeden önce veya günün

ba ka bir ânında Kur’an’ı açıp

mırıldanarak hafi ften bir sesle

okumaya çalı ın. Onun yaprak-

larına de en elinizle terennüm

eden diliniz arasında, anlatı-

mı zor mânevî bir köprü kuru-

lacaktır.

Hiç üphe yok ki, Allah insa-

nın fıtratını ve meyillerini bil-

di inden dolayı, Kur’an’ı onun

duygularına en güzel ekilde hi-

tap eden bir letâfette indirmi -

tir. Emirlerini ve yasaklamaları-

nı insan tabiatının e itimine en

uygun ekilde, tam kıvamında

ve ölçülü olarak nazil etmi tir.

Kur’an’ı gerek Arapçasından ve

gerekse mealinden okuyan in-

san bu yönü hemen fark eder.

Kur’an’ın letâfeti kap-

samında mutlaka zikre-

dilmesi gereken güzellik-

lerden birisi de, geçmi

kavimlerden, peygam-

berlerden örnekler ver-

mek suretiyle ilâhî hitaba

muhatap olanların zihin

dünyalarını diri tutması-

dır. Âyetleri okurken dik-

katinizi her an canlı tut-

mak ve anlatılan hususları daha

iyi kavramanızı sa lamak ama-

cıyla, yer yer, geçmi dönem in-

sanlarına dair kıssalar zikre-

dilir. Hikmet dolu bu kıssalar

Allah’ın kitabını okuyan insa-

nın canlılı ını artırmak yanın-

da, okudu u kıssa ile daha et-

kili bir hisse almasını sa lar.

Böylece insan ibret alır ve ken-

disinden beklenen eyin ne ol-

du unu anlamada daha da bi-

linçlenir.

Nitekim ö retmen veya vaiz

olanlar son kitabın bu yöntemi-

ni sohbetlerinde veya derslerin-

de uygularlar. Aralara kıssalar

serpi tirmek suretiyle dinleyi-

cilerin zihnini canlı tutarlar ve

anlatılanların belleklerde daha

iyi yer etmesi için hikâyelerden

yardım alırlar.

Kur’an geçmi e dair kıssalar

anlatırken, kavimlerin helakın-

dan ve peygamberlerin göster-

dikleri mucizelerden örnekler

Page 52: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

verir. Böylece Allah’ın buyruk-

larına râm olmayarak isyan

eden toplulukların akıbetle-

rinden, Allah katından görev-

lendirilen peygamberlerin mu-

cizelerle desteklenerek yalnız

bırakılmadıklarından, ilahî nus-

retle desteklendiklerinden mi-

saller verir. Ve insanlar bunları

okur. Hz. Peygamber okur, sa-

habiler okur, tâbiîn okur, mez-

hep imamları okur, müfessirler

okur. Ve bugün biz okuruz.

Peki, öncelikle Hz. Peygam-

ber (s.a.v) ve ilâhî hitaba ilk

muhatap olan sahâbîler bu kıs-

saları, peygamberlerin muci-

zelerini okuduklarında ne an-

lamaktaydılar? Bunu anlamak

için kendimizi 1400 yıl ön-

cesine götürelim ve insanlı-

ın o günkü ya am artlarını,

imkânlarını ve evreni nasıl al-

gıladıklarını gözümüzün önüne

getirelim veya soruyu u ekil-

de soralım: Bizler bugünkü tek-

nolojik imkânlardan tamamen

soyutlanarak Hz. Peygamber

(s.a.v) döneminde ya adı ımı-

zı farz edersek peygamberlerin

mucizelerini ve geçmi ümmet-

lere dair kıssaları nasıl anlarız?

Bu sorunun cevabı çok basittir.

Kitapta nasıl anlatılıyorsa öyle

anlarız ve bundan etkileniriz.

Çünkü anlatan Allah’tır. Rab-

bimizin azameti kar ısında sec-

deye kapanmak gelir içimizden.

Zaten Rasûlullah ve sahâbîleri

ile onlardan günümüze kadar

gelmi olan slâm bilginleri bu

âyetleri böyle anlamı lardır.

Siz Hz. Nuh’un toplumu-

nun tufanla cezalandırılması-

nı, Hz. Lut’un kavminin üze-

rine ta ya dırılarak helak

edilmesini, Hz. sa’nın do u -

tan kör olanları iyile tirmesini,

Hz. Musa’nın asasının ejderha-

ya dönü mesini, asasıyla nehri

ikiye bölmesini, Hz. Yûnus’un

yutulduktan sonra balı ın kar-

nından sa kurtulmasını, ate-

in Hz. brahim’e esenlik ol-

masını ve parçaladı ı ku un

canlı olarak yanına gelmesi-

ni, Hz. Zekeriya’nın ilerlemi

ya ında çocuk sahibi olmasını

okudu unuzda, bunlardan an-

lamanız gereken ey, okudu u-

nuz metinde anlatılan eydir.

Okurken aklınıza ne geliyor-

sa, zihin dünyanızda ne can-

lanıyorsa, olmu olan aynıyla

odur. Bin küsur yıl önce ya a-

dı ınızı farz edersek, o zaman

okudu unuzda ne anlayacak

idiyseniz, bunlarla kastedilen

anlam odur. Bu yüzdendir ki

tefsir kitaplarında bu mucize-

leri açıklamak ve detaylandır-

mak amacıyla pek çok ey söy-

lenmi tir.

Ne demek istedi imizi öy-

le de ifade edebiliriz: Kar ınız-

dakine bir ey anlattı ınızda o

ve di er dinleyenlerin zihinle-

rinde bir anlam dünyası olu ur

ve sizin vermek istedi iniz me-

sajdan bir takım sonuçlar çıka-

rırlar. Daha sonra bir ba kası

gelerek sizin anlattı ınız ey-

le kastedilenin binlerce dinle-

yenin anladı ı ey de il de ba -

ka bir ey oldu unu söyler. te

burada sıkıntı geni dinleyici

kitlesinde de il, herkesten fark-

lı bir anlam çıkarandadır.

Bütün bunları ne diye söy-

lüyoruz? u nedenle: Batı’nın

slâm’la yüzle meye ba lama-

sından sonra, son dini Batı in-

sanına anlatmak için özellikle

Batılı bazı Müslüman bilginler

bir takım çalı malar içine girdi-

ler. Amaçları Kur’an ve sünne-

ti Batılının aklına uygun bir for-

matta takdim etmekti. Batılının

tamamen dünyevîle mi ve her

eyi tabiatın kuralları içerisinde

tanımlayan ve neredeyse ilâhî

kudretin ola andı ı bazı eyleri

hikmet gere i sergilemesini al-

mayan hafsalasına slâm’ı kabul

ettirmek istediler. Bu amaç do -

rultusunda, son kitapta zikredi-

len geçmi kavimlerin helâkine

dair olaylar ile peygamberlerin

kıssalarına farklı bir yorum ge-

tirmeye çalı tılar. Bunlara göre,

Allah’ın kitabında anlatılan kıs-

salar ile peygamberlerin muci-

zeleri, esasında okudu umuzda

anladı ımız anlamda de ildir.

Peygamberlerin mucizeleri in-

sanların dikkatlerini çekmek ve

uyarılmaları amacıyla anlatıl-

mı sembolik hikâyelerdir, ger-

çeklikleri yoktur. Ebâbil ku la-

ubat 201052

“Her hâlükarda

insanın kendisini

herkesten fazla

akıllı görmemesi

gerekmektedir. Zira bu

kitap bugüne kadar

anla ılamamı sa,

bundan sonra

anla ılabilece ini

kimse iddia edemez.”

Page 53: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

rının attı ı ta lar esasında ta

de ildi, mikroptu veya burada

bir yanarda patladı ve lavları

insanların üzerine dü tü.

Bu tür yeni Kur’an okuma-

larının veya anlamaların ne ifa-

de etti ini dü ünecek olursak:

Demek ki Kur’an’ın kendisine

nâzil oldu u insan ve bu kita-

bı takdim etti i ilk ku ak olmak

üzere, bugüne kadar ya amı

tüm Müslümanlar söz konusu

âyetlerde kastedilenin ne oldu-

unu anlayamadılar. Dolayısıy-

la Kur’an öyle bir kitap ki, bunu

insanlı a ula tıran insanın

bile içinde yanlı anladı ı veya

anlamadı ı yerler var. Peki,

“âyetleri insanlı a ula tıranın,

ilgili âyetlere muhatap olan-

lar ve sonrakilerin bu kitabın

önemli bir kısmını anlamadı ı

veya yanlı anladı ı” iddia edi-

lecek olursa, insanın aklına “Bu

nasıl ilâhî bir kitaptır?” diye ko-

caman bir soru gelmez mi? Bu

nasıl bir kitaptır ki, kimse anla-

mamı . Hal böyle olunca kitabı

getiren Peygamberin anlamadı-

ı buyruklar manzumesini di-

er insanların anlamasını nasıl

bekleriz?

Bu durum biraz da una

benzemektedir: lahiyat ala-

nında konu an bazı hocala-

rımız âyetlere yeni anlamlar

vermektedirler. Buna göre ba-

yanlara vurmakla2 kastedilen

bizim anladı ımız anlamda bir

dövme de ildir. Burada ona

küsmek, uzak durmak, arayı

so uk tutmak gibi eyler kas-

tedilmektedir. Sözün özü, ilgi-

li âyette kasdedileni Hz. Pey-

gamber (s.a.v)’den günümüze

kadar herkes yanlı anlamı -

tır. Kötü ve komik olan ise,

Arap olmayan bizlerin, sözlü-

ü açarak kelimelerin anlam-

larından birini seçerek âyetlere

meal vermeye çalı mamızdır.

Oysa Arap bu âyeti okudu un-

da ondan ne anlıyorsa, onun

anlamı odur. Bu nedenle Araba

dilini ö retmekten vazgeçme-

miz gerekir. Kaldı ki âyette ge-

çen dövmek ifadesine bir Arap

ba ka bir anlam vermez. Onu

okudu unda ondan anladı ı

anlam dövmektir. Bu durum-

da bize dü en, âyetin anlamı-

nı sa a sola çekmeye u ra mak

de il, bahsetti imiz âyetin nü-

zul ortamını göz önüne getire-

rek yeniden yorumlamaya ça-

lı maktır.

Sonuç olarak, slâmî ilim-

ler alanında yazan bazı hocala-

rımızın Allah’ın kitabıyla yeni

tanı mı çasına, “Muhammed

Esed’in meali Türkçeye tercü-

me edilmeseydi biz bu kitabı

hiç anlayamayacaktık.” gibi ta-

mamen Batı kafasının ekillen-

dirdi i bir yakla ımla Allah’ın

kitabına nazar etmeleri son de-

rece sakıncalıdır.

Biz elbette insanların slâm’la

mü erref olmalarını isteriz, an-

cak birileri slâm’ı kabul et-

sin diye Allah’ın âyetleriyle oy-

namaya hakkımız yoktur. Her

eye gördü ü gibi ve kendi zihin

dünyasının olu turdu u akıl sı-

nırları içinde bakan bir insana

slâm’ı anlatmak adına âyetlere

olmadık anlamlar vermek yan-

lı tır. Bu noktada Allah ile kul

arasında bir tercihte bulunmak

durumundayız.

Rabbimiz bir ey anlatıyor-

sa o gerçektir. Allah bizlere

edebiyat olsun diye aslı olma-

yan masallar anlatmamı tır. O

Allah’tır, O do ru sözlüdür, O

ne diyorsa öyledir. E er bunun

tersini dü ünecek olursak, ya-

ratıcımızı bir anlamda yalancı-

lıkla suçlamı olaca ımızı bil-

memiz gerekir.

Her hâlükarda insanın ken-

disini herkesten fazla akıllı gör-

memesi gerekmektedir. Zira bu

kitap bugüne kadar anla ılama-

mı sa, bundan sonra anla ıla-

bilece ini kimse iddia edemez.

Hiç kimse bindörtyüz yıllık dü-

ünce tarihimizin bo a harcan-

dı ını, anlamadan geçirildi ini

öne süremez.

* Prof. Dr.

1 33/Ahzâb, 402 4/Nisâ, 34

Dipnot

53

Page 54: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

E itimHalit ÖZDÜZEN

ERDEMLİERDEMLİÇOCUK YETİŞTİREBİLMEKÇOCUK YETİŞTİREBİLMEK

ubat 201054

Page 55: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

55

Sevgi ve saygı dolu

bir aile ortamın-

da yeti en çocu-

un mutlu, bunun tersi bir aile

ortamında yeti en çocu un da

mutsuz olması kaçınılmazdır.

Çocu a gereken e itsel de er-

leri veremeyen aileler, sürekli

olarak kendi çocuklarının ba a-

rısızlı ını çevre ve e itim sis-

teminin yanlı lı ında aramı -

lardır. Çocuk anne ve babasının

genlerini ta ıyan bir birey ola-

rak, zekâsının bir kısmını kalı-

tım yoluyla soydan alırken, bü-

yük bir bölümünü de aile, okul

ve çevre aracılı ıyla alarak, ge-

li tiren sosyal bir varlıktır. Aynı

çevre ve yakın kalıtımsal zekâyla

do up, evrensel de er ve ilkele-

ri aile içinde özümseyen çocuk-

lar ba arılı oldukları halde, bu

de erlerden uzak ailelerde ye-

ti en çocuklarının ba arısız ol-

dukları gözlenmi tir. Ailelerin

kendi çocukları için yakınma-

larının nedeni: nsan egosunun

özele tiriyi kabullenmemesi ya-

nında, yeterli e itimi alamamı

olmaktan da kaynaklanmakta-

dır. Bebekli inden itibaren ı-

marık, sorumluluktan kaçan,

payla mayı kabullenmeyen,

vurdumduymaz ve mazeretle-

rin arkasına sı ınan bir yapıda

yeti tirilen çocu a, dünyanın en

iyi sosyo-kültürel çevresi ve e i-

timinin sunulması dahi hiç bir

eyi de i tirmeyecektir. urası

unutulmamalıdır ki, e ri bü rü

ve buda ı bol bir a açtan, dün-

yanın en maharetli ustası dahi

mobilya imal edemez!

Çocuk Özgürlü ü

slâm’a göre ; “Bütün çocuk-

lar slâm fıtratında do arlar”,

aile ve sosyal çevre onu ken-

di inanç ve kültürüne göre ye-

ti tirir. Çocuk, geli imini sa -

layıp, toplumsal normlarla

sınırlanıncaya kadar özgürdür.

Bu özgürlük N. Fazıl’ın dizele-

rine öyle yansımı tır: “Biz akıl

tutsa ıyız, çocuktaki asıl hür.”

Aile ve toplumlar, bünyesinde

bulunan güzel de erler yanın-

da, birtakım sosyal hastalıkları

da çocuklarına ta ıyarak, onları

evrensel do rulara göre, artı ve

eksilerle e itmektedirler.

Bu güne kadar çocuk konu-

suyla u ra an Pedagog ve Sos-

yal Psikologlar yüzlerce cilt

kitap yazarak, aile ve e itim ku-

rulu larını yönlendirmeye gay-

ret etmi lerdir. Bu çalı malar-

dan elde edilen sonuçların bir

kısmı öyle özetlenebilir: Ba a-

rısız çocuk için aile, okul ve çev-

reyi suçlarken, yetersiz e itim

kurumları ve e itimciler de sü-

rekli aile ve çocu u suçlaya gel-

mi tir. Tarafsız gözle bakıldı-

ında, sorumlulu un büyük bir

bölümü ailede olmakla beraber,

bizim gibi sosyo-ekonomik ge-

li mi li ini tamamlamamı ül-

kelerde, yaz-boz’u çok ve nite-

liksiz e itim sistemleri yanında

iyi yeti tirilmemi e itimciler

“Çocuk, Yüce Allah (c.c)’ın insana yeryüzünde sundu u

en büyük hediye ve en de erli emanettir; anne-baba onu

en güzel ekilde yeti tirmekle yükümlüdür. Bir ba ka

anlatımla, onu iyi ve salih evlat olarak yeti tirmek slâmî

terminolojiye göre “Ameli salih (güzel i ), yani ibadettir.”

Page 56: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

eliyle yürütülen projelerin, ço-

cukları olumsuz yönde etkile-

mesi de kaçınılmazdır.

De erlere Eri im

E itim, bireyi evrensel bo-

yutta ara tırmacı, yaratıcı, bil-

ge ve erdemli kılarak, sevgi,

vatan–millet ve inanç gibi ter-

minal de erleri özümsetmeli-

dir. Ancak bu donanımlarla ye-

ti en insan, kendi egosundan

kurtularak, daha yüce de erle-

re eri imi hedefl eyebilir.

Çocu un 0- 2 ya dönemi ol-

dukça önemlidir. Bu yıllar, “te-

mel güven duygusu”nun olu -

tu u devredir. Bu ya larda aile,

çocu a maddî ve manevî de er-

leri ö renmesi için zemin hazır-

lama yanında; öz saygı, öz gü-

ven ve ba kaları ile payla ımı

da ö retmelidir. Ö retinin oda-

ı, çocu a sevgiyle yakla mak-

tan geçmektedir. Nitekim çe itli

ülkelerde yapılan saha ara tır-

malarında 0–2 ya arası ve onu

takip eden ya larda, yakın ilgi

ve sevgi ile yeti en çocukların

yeti kinlik devrelerinde, daha

huzurlu ve ba arılı oldukları

belirlenmi tir. Konunun uzma-

nı akademisyen H. Haktanır’ın

tespitlerine göre; “Ebeveynlerin

tutumlarını etkileyen etmenler

konusunda farklı ülkelerde ya-

pılan ara tırmalarda farklı so-

nuçlar çıkmı olsa bile, çocuk-

lu unda sevgi, ho görü görmü

demokratik ailelerde yeti mi ,

ö renmeye açık insanlar ve do-

ayı seven, sorumluluk sahibi

kimlik yapısı sorunlu olmayan

bireylerin tutumları hangi top-

lumlarda olursa olsun sa lıklı

ve istenen tarzda oldu u bulun-

mu tur.” nsano lunda davra-

nı normları 2 ya ından itibaren

dı a ba ımlı olarak ekillenme-

ye ba layıp, 10 ya ına vardı-

ında büyük ölçekte tamamla-

nır. Çocu un ruhsal geli iminin

olu tu u en önemli dönem bu

ilk yıllardır; zekâsının % 70-80’

i ilk 7-10 yılda geli ti i gibi, ki-

ili inin olu ması da bu yıllara

rastlar.

Anne Modeli

Çevresinde olup biteni 3-4

ya larından itibaren sorgula-

maya ve varlıkların nedenini

ara tırmaya ba ladı ında, ilk

ö retmeni annesi olmaktadır.

Bu nedenle annenin e itim-

li olması ve çocu un sorularına

mantıklı ve anla ılır cevaplar

vermesi gerekmektedir.“Onu,

çocuk oldu u için nasıl olsa an-

lamaz” diyerek, sordu u soru-

ya abuk-subuk anlamsız cevap-

lar vermek, daha sonra do ru

cevabı ba kalarından ö rendi-

inde ebeveyne olan güvenini

sarsacak ve bir ey bilmedi i-

ne hükmedecektir. airin de-

di i gibi, “Annesi gül koklarsa

a zı gül kokan çocuk; a aç için-

de a aç geli tiren tomurcuk”.

Klinik Psikolog Emel

Sa lamtunç’un çocuk yeti tir-

me konusundaki görü leri öy-

ledir: “Çocuk yeti tirmek her

ana-baba için ola anüstü bir de-

ubat 201056

Page 57: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

57

neyimdir. Çocu unuzun gözle-

rinin içine bakın ve orada kendi

içinizdeki çocu u görmeye ça-

lı ın. Bunu yapmak için hiçbir

zaman geç de il. Orada içiniz-

deki çocuk hâlâ sevgi, ilgi, ef-

kat ve bakım bekliyor. Onunla

ilgilenip, çocuk olmanın keyfi ni

ve güzelli ini yeniden ya ayabi-

lirseniz, çocu unuzla birlikte ve

bu kez ‘eksiksiz’ büyüdü ünüzü

fark edeceksiniz.”

Çocuklar Emanettir

Çocuk, Yüce Allah (c.c)’ın in-

sana yeryüzünde sundu u en

büyük hediye ve en de erli ema-

nettir; anne-baba onu en güzel

ekilde yeti tirmekle yükümlü-

dür. Bir ba ka anlatımla, onu

iyi ve salih evlat olarak yeti tir-

mek slâmî terminolojiye göre

“Ameli salih (güzel i ), yani iba-

dettir.” Bir hadis-i erifte Pey-

gamberimiz (s.a.v) öyle buyur-

maktadır: “ nsan vefat etti inde

amel defteri kapanır, ancak u

üç husustan dolayı ona sevap

yazılmaya devam eder: (sürek-

li) hayırlı bir i , (sonraki nesil-

lere intikal eden) hayırlı ilim

ve yeti tirilen Salih (iyi) evlat.”

Kur’an-ı Kerim’de; “Ey inanan-

lar! Kendinizi ve aile bireyleri-

nizi Cehennem ate inden koru-

yunuz ki, onun yakıtı insanlar

ve ta tır.”( 66/Tahrim, 6) diye

emreden Âlemlerin Rabbi, ço-

cu un iyi insan olarak yeti tiril-

melerini anne ve babadan bek-

lemektedir.

Geli en bili im teknoloji ile

beraber anne-baba, e itim ku-

rumları yanında merkezî oto-

riteye de önemli görevler dü -

mektedir. Bilhassa ça ımızda

televizyonlardaki bazı program

ve reklamlar; internet ortamın-

da gerçekle en bazı olumsuz ol-

gular, çocukları kültür, ahlak ve

inanç noktasından negatif ola-

rak etkileyebilmektedir. Bilhas-

sa internet yeni bir teknoloji ol-

du undan, bunun zararları ve

çocuklarımızda yarattı ı ba ım-

lılık ve olu an ki ilik bozukluk-

ları ülkemizde yeni görülmeye

ba lanmı tır. Bu teknolojilerin

olumlu kullanıldı ı takdirde in-

sanlı a birçok yararlar sundu u

tartı masızdır. Ancak ba ım-

lılık yaratarak, çocukların sos-

yalle mesini engeller konuma

geldi i de tartı masız bir ba -

ka olgudur. Ailelerin bu konuda

oldukça duyarlı davranması ge-

rekmektedir. Konunun uzma-

nı Akademisyen H. Yavuzer’in

anne ve babaya önerileri öyle-

dir: “Günümüzde çocuk önemle

ele alınması gereken bir birey-

dir. Özellikle uyum ve davranı

bozuklu u gösteren ve suça iti-

len çocukların giderek artması,

ana-baba ve e itimcilerin ‘ço-

cuk e itimi’ konusunda daha

dikkatli ve bilimsel bir yakla-

ım içinde olmalarını zorunlu

hale getirmektedir. Günümüz

anne ve babası artık geleneksel

çocuk terbiyesi metotlarının ye-

tersizli inin bilincinde oldu u

gibi, ça da kitle ileti im araç-

larının olumsuz etkilerinden de

haberdardır. Bu durum, ana-

babaları ‘en sa lıklı e itim art-

ları’ konusunda bir arayı a it-

mektedir.”

Dr. Fitzhugh Dodson ; “Ço-

cu unuzu anlayabilmeniz için,

onu kendine özgü geli im biçi-

mi içinde, bir bütün olarak gö-

rebilmeniz gerekir. Ana-babalık

sanatı üzerine kurulan e itsel

felsefeyi iyice sindirin içinize.

Çocuk yeti tirmek, güç ve kar-

ma ık bir i tir. Ne var ki dün-

yanın mutluluk getiren, insana

huzur veren en tatlı u ra ıların-

dan da biridir. Bir ananın dün-

yaya sunaca ı en önemli arma-

an, mutlu ve güvenli bir insan

olarak yeti tirilmi çocuklar-

dır.” diyerek, e itimin önem-

li oldu u gerçe inin altını çiz-

mektedir.

Ba ından beri izaha çalı tı ı-

mız gibi, çocuk yeti tirmek hiç

de kolay olmayan bir görevdir;

onun için anneler oldukça ulvî

ve kutsal birer varlıklardır; bu

nedenle slâm Dini; kazanımı

oldukça zor olan Cenneti, er-

demli çocuk yeti tiren annele-

rin ayaklarının altına sermi tir.

“E itim, bireyi evrensel boyutta ara tırmacı, yaratıcı, bilge

ve erdemli kılarak, sevgi, vatan–millet ve inanç gibi terminal

de erleri özümsetmelidir. Ancak bu donanımlarla yeti en

insan, kendi egosundan kurtularak, daha yüce de erlere

eri imi hedefl eyebilir.”

Page 58: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

PsikolojiMustafa Do an KARACO KUN*

ubat 201058

MUTLULUKMUTLULUKSEVGİ VE SEVGİ VE

Page 59: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Henüz modern

bilim ve tek-

noloji günü-

müzdeki durumuna ula madan

önce, bu kadar rahat bir ya am

düzeyine sahip de ildik. Günü-

müzde son derece geli mi va-

sıtalarla bir ehirden, ba ka bir

ehre, hatta bir ülkeden çok

uzaktaki bir ülkeye ula mak sa-

dece saatler alırken, bu ula ım

araçlarının henüz bulunmadı-

ı geçmi dönemlerde bu yolcu-

luk, günler, hatta aylar ala-

bilmekteydi. O dönemlerde

henüz hayatımızı son de-

rece kolayla tıran, çama ır

makinesi, buzdolabı gibi ev

e yaları da mevcut de ildi.

Dünyanın herhangi bir ye-

rindeki bir olayı, anında bize

ula tıran kitle-ileti im araç-

ları, televizyonlar, radyolar,

gazeteler ve günümüzde de

gittikçe yaygınla an internet

imkânı da yoktu. Bütün bu

teknolojik imkânların varlı-

ı, bugün ya amı bizler için

daha kolay ya anır hale ge-

tirmektedir. Bu yüzden, biz-

lere bu imkânları sa layan

bilimsel ve teknolojik geli me-

lerde payı bulunan her insana

müte ekkir olmak bir insanlık

vefa borcudur.

Bütün bu olumlu geli me-

lere kar ılık, insanların her ge-

çen gün daha mutsuz, sıkıntılı

ve ya amdan daha az zevk alır

hale geldikleri görülmektedir.

Ne yazık ki, insanlar, geçmi e

oranla sevmeyi ve payla ma-

yı daha az gerçekle tirmekte-

dir. Zaman zaman bencillik ve

ihtiras davranı larımızda be-

lirleyici rol oynayabilmektedir.

Artık, birbirimizi sevmeyi bile

çıkarlarımız için yapar duruma

gelebilmekteyiz. Oysa sevmek

gönüllerin birbirine ba lanma-

sıdır. Dostluk ve karde li in te-

melidir sevgi. Sevgi gerçek an-

lamıyla var olmadı ında saygı

ve ba kalarına güven de olmaz.

Kavga, huzursuzluk ve kırgın-

lıklar onun yerini doldurur.

Nitekim zaman zaman radyo

ve gazetelerden basit bir mad-

di de er için, birbiriyle kavga

eden, anne-babasına bile sev-

gi ve ilgisini esirgeyene insan-

lara ili kin sayısız haberler gö-

rüyoruz.

Bizler her eyden önce insa-

nız ve insan olmamız, gerçek-

te özümüzde ta ıdı ımız sev-

gi ile bir anlam ifade eder. Yüce

Yaradan’ın özümüze yerle tir-

di i bu sevgi, di er tüm yaratık-

ları, tek tek insanı ku atmazsa

bilimsel ve teknolojik geli me-

lerin bizim insani geli imimize

ne katabilir ki? Sevgi tüm ha-

yatını ku atan ozanımız Yunus

Emre : “Yaratılanı severim, ya-

ratandan ötürü” diyerek, gü-

nümüzdeki Yaradan’ın yerle -

tirdi i bu duyguyu anlatır.

Yine Yüce Peygamberimiz

bizlere; “Birbiriniz sev-

medikçe gerçek mümin

olamazsınız.” buyurur.

Yaratanı ve onun ya-

rattı ı her eyi sevmek,

ona kar ı sorumluluklar

ta ıyan her müminin te-

mel ödevidir. Yüce Allah:

“Ey akıl sahipleri! Allah’a

kar ı sorumlulu unuzun

bilincinde olun ki mutlu-

lu a ersiniz.” buyurarak,

sevmek ve gere ini yeri-

ne getirmek gibi olumlu

davranı larımızın aynı za-

manda mutlulu umuzun kay-

na ı oldu unu belirtir.

O halde mutlu olmak, sade-

ce bilim ve teknolojinin bizle-

re kazandırdı ı imkânları kul-

lanırken, insana ait de erleri de

koruyarak ya amımızı sevgiden

yoksun bırakmadan mutlulu a

ula maktadır.

* Doç. Dr.

59

Page 60: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Adı : Alkame

Do um yılı : Tespit edilemedi

Do um yeri : Tespit edilemedi

Baba adı : Mücezziz b. el-A’ver el-Kinânî el-

Müdlicî. z sürme ve insanlara baka rak soylarını tes-

pit etmede (kıyâfe) tanınmı bir sahâbî idi. Üsame

ile babası Zeyd b. Hârise’nin yorganın altından çıkan

ayaklarına bakarak onların aynı soy dan geldiklerini

söylemi ve Hz. Peygamber (s.a.v) bundan memnun

olmu tu.

Anne adı : Tespit edilemedi

E (ler)i : Tespit edilemedi

Akrabaları : Tespit edilemedi

O ulları : Tespit edilemedi

Kızları : Tespit edilemedi

Kabilesi : Kinâne’nin Mudlic boyundandı.

slam’a giri i : Tespit edilemedi

Sohbet süresi : Tespit edilemedi

Rivayeti : Tespit edilemedi

Ya adı ı yer : Medine

Mesle i : Askerlik

Hicreti : Tespit edilemedi

Sava ları : Hz. Peygamber (s.a.v) zamanındaki

çe itli seriyyelerin yanı sıra, Yermük, Câbiye, Filistin

sava larına katıldı. Habe istan’a yönelik deniz seferi-

ne komuta etti.

Görevleri : H. 9 yılında Hz. Peygamber (s.a.v)

onu Cidde yakınlarındaki uaybe’ye kadar gelen Ha-

be lilere kar ı çıkartılan 300 ki ilik müfrezeye ku-

mandan yaptı. Ancak Alkame, bu seferde Habe lileri

ele geçiremedi ve geri döndü. Hz. Ebu Bekir ve Ömer

dönemlerinde de bazı sava larda kumandanlık yaptı.

Fizikî yapı : Tespit edilemedi

Mizacı : Tespit edilemedi

Ayrıcalı ı : slâm tarihinde lk deniz seferine

çıkan müfrezenin kumandanlı ını yapan sahâbî.

Ömrü : Tahminen 60-70 civarında

Ölüm yılı : H. 20.

Ölüm yeri : Deniz seferinde muhtemelen Kızıl-

deniz açıklarında

Ölüm sebebi : H. 20 senesinde Habe istan’a yö-

nelik deniz seferinde fırtınaya yakalanarak bo ul-

du. Ancak bu hadisede Alkame’nin kurtuldu u, Hz.

Ömer’in vefatı sırasında Filistin’deki yöneticilik gö-

revine devam etti i ve Hz. Osman dev rindeki fetih-

lere katıldı ı da rivayet edilmektedir.

Hakkında : Abdullah b. Huzâfe ile birlikte ka-

tıldıkları bir seriyyede, akayı seven Abdullah “Hz.

Peygamber size bana itaat etmenizi emretti. Size

emrediyorum u ate e girin!” dedi.

Bazıları emri yerine getirmeye kalkı ınca bunun

aka oldu unu söyledi. Bu husus Hz. Peygamber

(s.a.v)’e anlatılınca: “ ayet o ate e girecek olsalar-

dı, kıyamete kadar çıkamazlardı. taat, sadece ma-

ruftadır” buyurdu.

Alkame’nin deniz seferinde vefatı üzerine Cevvâs el-

Uzrî u beyiti söylemi tir:

Selam ve her türlü güzel esenlik,

Daima bn Mücezziz’e gider gelir

Sahabe AlbümüBünyamin ERUL*

ALKAME B. MÜCEZZİZ

* Prof. Dr.

ubat 201060

Kaynaklar: stîâb, no: 1937, s. 570-571; sâbe, II. 505-

506; Üsd, IV. 87; D A, II. 467-468; Sahabiler Ansiklopedi-

si, 83-84.

Page 61: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

KırkHadisYirmialtıncı

Hadis

Yorum

“Me ru idarecinin emrinden çıkıp cemaatten ayrılan

kimse, cahiliye ölümü ile ölür.”

(Muslim, mâret, 30)

Türkçe Açıklaması

Tezhib: �ehnaz Özcan

( eyh Hamid-i Veli, Kırk Hadis, (Haz: Prof. Dr. Enbiya Yıldırım), Nasihat Yayınları, 2007.)

eyh Hamid-i Veli Hz. (Somuncu Baba)

“Sultan çoban, eytan da kurttur. Velayet sultanına

itaattan uzakla an insanı eytan tu yanla helak eder.

eriat sultanına itaattan çıkan insanı da eytan isyana

sürükler. Tarikat sultanına itaattan çıkan kimseye

gelince, eytan hizlan vadilerinde yolunu a ırtır.”

Page 62: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

KültürFatih ÇINAR

HALVETÎCELVETÎ

MÜNASEBETİ

“Mahmud Hüdayî ve Abdülmecid Sivasî’nin I. Ahmed Han’a yönelik birlikte

hareket ettikleri noktalardan bir tanesi de hiçbir beklenti içerisine girmeden,

padi aha, gördükleri yanlı lıkları bildirmeleri, Kur’ân ve Sünnet’in gösterdi i

istikamete onu sevk etmeleridir.”

ubat 201062

Page 63: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

63

Birçok tasavvufî olu um nefsi

ıslah yöntemine vurgu yapan

isimlerle anılmı tır. Örne in,

Melamî denilince Hakk’ın rızasından ba ka hiçbir

eyi umursamadan nefsi ıslaha çalı an dervi ler;1

Halvetî denilince nefsi ıslah için halvete di erle-

rinden daha fazla önem veren sûfîler2 ve Celvetî

denilince de halkın arasına karı arak toplumu ve

nefsi ıslah etmeye u ra an mana önderleri akla

gelir.3 Bunlar içerisinde Halvet ve Celvet anla-

yı ları üzerine kurulan olu umlar arasındaki ili -

ki öteden beri dikkatimi çekmi tir. Bu iki kavram

birbirlerinin zıddı olarak kabul edilmektedir.4 An-

cak bu iki kavrama dayanarak tasavvufî sistemle-

rini geli tiren sûfîlerin amaç ve gaye birlikteli i

bu iki tarikatın birçok önderini çe itli vesileler-

le bir araya getirmi tir. Bu alanda verilecek bir-

çok örnek olmakla birlikte, bu iki anlayı ın tem-

silcileri arasında münasebetleri son derece güçlü

olan iki yol üzerinde durmak istiyorum: Halvetî

yolunun emsiyye/Sivâsiyye kolu, Celvetiyye’nin

Hüdayî kolu.

Bir Sefer le Ba layan Dostluk:

E ri Seferi, emseddin Sivasî, Aziz Mahmûd Hüdayî

III. Mehmed Han imparatorlu un çe itli hu-

zursuzlukla mücadele etti i bir dönemde devle-

tin ba ına geçmi tir ve karakteristik özellikleri

nedeniyle bazı sıkıntılar ya amı tır.5 O, devletin

kötü gidi atına dur demek için Avusturya üzeri-

ne bir sefer düzenlemeye karar vermi ve bu se-

fere bizzat kendisi de katılmı tır. Osmanlı’nın

kaybetti i yükseli ivmesini tekrar kazandırma-

sı yönüyle son derece önemli olan bu sefere, pa-

di ah, Sivas’ta ya ayan manevî mertebeler sahi-

bi emsi Sivâsî’nin (ö.1006/1597) de katılmasını

da istemi tir.6 emseddin Sivasî, E ri Seferi’ne7

katılmak üzere stanbul’u te rif edince padi ah,

Aziz Mahmud Hüdayî’den (ö.1038/1628) onu

kar ılaması istemi , Hüdayî de onu stanbul’un

giri inde kar ılamı tır. emseddin Sivasî’nin eli-

ni öpen Hüdayî, on üç gün tekkesinde mihman-

darlık yapmı tır. emseddin Sivasî ile bu süre

zarfında uzun uzun sohbet etme imkânı bulan

Mahmud Hüdayî, ona, “Efendim, siz ömrünüz

boyunca büyük cihad/nefs mücadelesi ile me -

gul oldunuz. Bedeniniz çok zayıf küçük cihada/

sava meydanına katılmasanız.” der ve emsed-

din Sivasî, Mahmud Hüdayî’ye: “Ömrümüz bü-

yük cihad ile geçti. Allahu Teâlâ, küçük cihadı

bu ya ta bize nasip etti. Bu emri de yerine getir-

mek gerekir.” diyerek bu konudaki net tavrını or-

taya koyar. Bu cevap kar ısında Hüdayî, emsed-

din Efendi’nin büyüklü ünü bir kez daha anlar.

Yapılan sohbetlerde tarafl ar birbirlerini o denli

etkilerler ki, emseddin Sivasî, sohbetin sonun-

da Mahmud Hüdayi’ye döner ve onu u sözler-

le taltif eder: “Evladım! Siz yegânesiniz, bundan

sonra in allah fazlala ırsınız.”8 Halvetî yolunun

büyüklerinden olan emseddin Sivasî ile Celvetî

yolunun kameri olan Mahmud Hüdayî’nin bu

birlikteli i sonraki süreçte emseddin Sivasî’nin

ye eni ve halifesi Abdülmecid Sivasî ile Mahmud

Hüdayî arasındaki muhabbettin ate ini de fi tille-

yecektir…

Page 64: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Sultan Ahmed Camii, Abdülmecid Sivasî ve Aziz Mahmûd Hüdayî

III. Mehmed Han, emseddin Sivasî’ye

olan vefa borcunu ye eni ve halifesi Abdülme-

cid Sivasî’yi stanbul’a davet ederek ödemek is-

ter. Abdülmecid Efendi, bu daveti kabul eder ve

stanbul’da ir at faaliyetlerine ba lar. Kısa bir

süre sonra I. Ahmed tahta çıkar ve adına bir cami

yaptırmak ister. Burası me hur Sultan Ahmed

Camii’dir… Caminin temel atma töreninde Aziz

Mahmud Hüdayî ve Abdülmecid Sivasî’nin yanı

sıra me ayihten bazıları davet edilmi , bu iki isim

törende dua ettikten sonra Mahmud Hüdayi ca-

minin Pazar Abdülmecid Sivasî de Cuma vaizli i-

ne getirilmi tir. Caminin açılı ında ilk Cuma vaa-

zını da yine Abdülmecid Sivasî yapmı , ilk hutbeyi

de Mahmud Hüdayî okumu tur.9

I. Ahmed Han, A. Sivasî, M. Hüdayî, Bir Menkıbe ve Sonuç

Mahmud Hüdayî’nin atının ardından yürüyen

I. Ahmed Han, Abdülmecid Sivasî’ye de “Pederim”

diye hitap ederek onlara olan sevgisini göstermi -

tir. Mahmud Hüdayî ve Abdülmecid Sivasî’nin I.

Ahmed Han’a yönelik birlikte hareket ettikleri

noktalardan bir tanesi de hiçbir beklenti içerisine

girmeden, padi aha, gördükleri yanlı lıkları bil-

dirmeleri, Kur’ân ve Sünnet’in gösterdi i istika-

mete onu sevk etmeleridir.10

Anlatılanlara göre, Sultan I. Ahmed, Hüdayî’ye

bir hediye göndermi , o da bunu kabul etmeye-

rek iade etmi ti. Padi ah bu sefer aynı hediyeyi

Abdülmecid Efendi’ye göndermi , o kabul edin-

ce, ‘Bu hediyeyi Hüdayî’ye gönderdi im halde

kabul buyurmadılar’ demi ti. Abdülmecid Sivasî

de, ‘Hüdayî bir ankadır ki, lâ eye tenezzül et-

mez.” cevabını vermi ti. Birkaç gün sonra Hüdayî

ile kar ıla an padi ah, ‘Hediyeyi Sivasî Efen-

di kabul etti.’ deyince, Hüdayî, ‘Padi ahım, eyh

Abdülmecid Sivasî bir deryadır ki, deryaya bir

katre pislik masiva dü mekle derya kirlenmez.’

diyerek cevap vermi ti.11

ki farklı yöntemle de olsa nefi sleri ıslah etmek

için gayret gösteren bu büyük insanlar her türlü

farklılık ve benlik duygularından sıyrılıp saygı ve

sevgi üzerine kurulmu bir anlayı la hayata yön

vermeyi bizlere tembih etmektedirler. Dayanı -

ma ve vefalı olmanın önemini fi ilî olarak göste-

ren bu büyük insanlardan ayrılı ı ve vefasızlı ı ile

gün geçtikçe yalnızla an günümüz insanın alacak

çok dersi oldu u üphesizdir. Alınacak derslerle

mutlu, birlikte ve huzur içerisinde ya ayaca ımız

nice yarınlara kavu mak dile i ile…

1 Ali Bolat, Bir Tasavvufî Okul Olarak Melâmetîlik, nsan Yayınları, stanbul 2003, s.169-221; Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, MÜ FV Yay., stanbul, 2001, s.420-421.

2 Süleyman Uluda , Tasavvuf Terimleri Sözlü ü, Kabalcı Yay., stanbul 2003, s.156; Ethem Cebecio lu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlü ü, Anka yay., stanbul 2005, s.249.

3 Uluda , Tasavvuf Terimleri Sözlü ü, s.86; Cebecio lu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlü ü, s.121.

4 Bursevî, Halvetiyye ile Celvetiyye arasındaki zahirî farkın cim’in noktasının yer de i tirmesinden ibaret oldu unu söylemi tir. O, halvetin fena, celvetin baka anlamına geldi ini savunmu tur. smail Hakkı Bursevî, Silsile-i Tarîk-i Celvetî, stanbul Haydarpa a Hastanesi Matbaası, 1291, s.64.

5 . Hakkı Uzunçar ılı, Osmanlı Tarihi, c.III, s.115.6 Muhammed Nazmi, Hediyyetü’l- hvan, vr.70b.7 E ri Seferi hakkında bkz; Fatih Çınar, ‘ ki Fetih, ki Fatih (Mehmed), ki ems’,

Somuncu Baba, Sayı:79, Mayıs 2007, s.58–61.8 Nazmî, Hediyye, vr.72a.9 H. Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdayî, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, Erkam Yay. stanbul

1999, s.69; Cengiz Gündo du, Bir Türk Mutasavvıfı: Abdülmecid Sivasî, Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görü leri, KB Yay. Ankara 2000, 62-64.

10 Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdayî, s.63; Gündo du, Abdülmecid Sivasî, s.71. 11 Hüseyin Vassaf, Sefi ne-i Evliya, Hazırlayanlar: Mehmet Akku - Ali Yılmaz, Kitabevi,

stanbul 2006, c.III, s.480.

Dipnot

ubat 201064

Page 65: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

AYNA

Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güzAynada do arız biz, aynaya gömülürüz

Kırılgan âlemlerde hayaller ı ınlanırAldanır dü kurarız: aynalar kur unlanır

Mecnûn’un sevdasıyla saydamla ır kızgınkumSuret suret içinde, aynada bin uçurum

Ayna mecaz-serencam, sırattan ince sanat“Rindin bize tan vakti eri tirdi i feryat!”

Semada hikmet burcu, bulut ebrusu nakıLisan-i hafî ile e yaya sırrî bakı

Ayna aynaya gurbet, ayna aynaya zulümAynada nûr âyini, eb-i arus ve ölüm

Ne varsa mâsivâda ayna içinde esirAynada gül yangını, ayna küskün, münkesir

Sihirli gündönümü, esrarengiz nev-edâAyna bir ayrılı tır, buruk, hüzünlü vedâ

Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güzAynada do arız biz, aynaya gömülürüz.

Olcay YAZICI

65

Page 66: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Örnek Hayat Yusuf HALICI

KONYA VELİLERİ

ubat 201066

ehirleri ehir yapan, onlara ruh veren

üzerlerinde ya amı , ya arken toprak-

larına basarak, öldüklerinde ise top-

raklarına gömülerek onları erefl endirmi manevî

ahsiyetlerdir. Yakla ık 8000 yıllık geçmi iyle, in-

sanlık tarihi açısından önemli medeniyetlere sahne

olmu , oldukça zengin bir kültürün izlerini üzerin-

de ta ıyan Konya’yı da önemli ve güzel kılan etken-

lerin ba ında, belki de en önemlisi, bu ehrin Sel-

çuklu payitahtı olmasının yanında; ba rında, sayısı

yüzlerle ifade edilebilecek veli ve birçok de erli in-

sanların medfun bulunması gelmektedir. Konya’ya

‘Belde-i Muhayyere/ Hicret edilebilecek belde’ de-

dirten asıl sebep de bu olsa gerektir.

Millî kültürümüzün manevî mimarları, Mevlâna

Celaleddîn Rumî, ems-i Tebrizî, Sadreddin

Konevî, Bahaeddin Veled, Nasreddin Hoca, Hadimî,

Veyiszâde Mustafa Efendi, Ladikli Hacı Ahmed A a

ve daha birçokları; ya ama sevinci, dünya görü-

ü ve hayat felsefeleriyle ile Ortaça karanlı ında-

ki Avrupa’ya ‘medeniyet dersleri’ vererek, sadece

Avrupa’ya de il bütün dünyaya ı ık tutmu lardır.

Mevlâna Celâleddîn Rûmî

Hayatını,” Hamdım, pi tim, yandım” diye özet-

leyen büyük slâm velisi Mevlâna her ne kadar dı

görünü ü itibariyle sıradan bir insan gibi de olsa,

kendisinden asırlar sonra bile dünya insanlarının

duygu dü ünce ikliminde ufuklar açılmasına vesi-

le olan bir hazinedir.

Hayatında Kur’an ve Sünnet’ten bir adım ve bir

nefes dahi ayrılmamaya çalı mı , bu iki ana kay-

na ın dı ında bir ey kendisine isnâd edilecek olu-

nursa, bundan bizar oldu unu veya olaca ını net

olarak ifade etmi tir. “Ben sa oldu um müddet-

çe Kur’an’ın bendesiyim, Hz. Muhammed (s.a.v)’in

yolunun tozuyum “ ifadesi de onun Kur’an-ı Kerim

ve sünnete ba lılı ını gösteren en güzel belirtidir.

Mevlâna’nın hayatında en büyük de i ikli i ya-

pan hadise ems-i Tebrizî’nin Konya’ya geli idir.

Ders ile me gul olan büyük bir bilgin, tam bir za-

hid ve temkin ehli bir sufi olan Mevlâna’yı bu zat

kendinden geçirmi , a k denizine attı ve co kun bir

Hak a ı ı yapıvermi tir. Artık Mevlâna’nın hayatı-

na tamamıyla ems yön vermeye ba lamı tır.

Mevlana aslında etrafına ı ık saçmak için hazır

bekleyen bir lamba, ems ise bu lambayı ate len bir

kibrittir. Onu uyandırmak ve ziya saçar bir hale ge-

tirmek için kibrit lazımdı ki bunu da ems yaptı.

Mevlâna daima hayatın gerçeklerini gördü, ha-

yatın bütün gerçeklerini kabul etti, hiçbir zaman

ondan el etek çekmedi. Miskinli i, hayattan el etek

çekmeyi reddedip, hayatı, hep hayatın içinde ya a-

dı.

Mevlâna’nın nazarında, kim olursa olsun, her

eyden evvel insan vardı. Halk tabakasından olsun,

yüksek tabakadan olsun, onun için farketmezdi. Bi-

lakis halka pek merhametliydi. Gariplere kar ı dai-

Page 67: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ma gönül alıcı dav-

ranırdı. Kendisine

reva görülen uygunsuz

söz ve davranı lara kar ı dahi

hiç aynıyla kar ılık vermez; yu-

mu aklıkla mukabelede bulunurdu.

Onun, çe itli din, mezhep, me rep sahi-

bi kimseleri kendisine hayran bırakan merha-

meti, insan sevgisi, tevazuu, gönül ok ayıcılı ı gibi

üstün vasıfl arı, mensup oldu u slâm dininin yük-

sek ahlak telakkisinden bazı örnekleridir.

Mevlâna’ya göre gerçek dost, Hak’tır. O’nun dos-

tu olmak, O’nun dostlu unu kazanmak,

ancak O’nu sevmek, derin bir a kla sev-

mek ve O’na yakın olmaktır. nsanlar

arasındaki dostlu a pek güveni yoktur.

Gönül dünyamızın kahramanla-

rından biri olan Mevlâna, ölüm gü-

nünü yeniden do u günü olarak ka-

bul edip öldü ü zaman sevdi ine yani

Allah’ına kavu aca ı için ölüm günü-

nü bir gam, bir üzüntü günü olarak

de il, bir zevk ve ne e günü, dü ün

günü veya gelin gecesi manasına gelen

“ eb-i Arûs” olarak kabul ediyor ve “E er mezarımı

ziyarete gelirsen, üstümdeki toprak yı ınını rakse-

der görürsün… Çenem ba lanmı mezarda yatma-

dayım amma, a zım sevgilinin ebedi sarho lu unu

durmadan emmededir..” diyordu.

ems-i Tebrîzî

Asıl ismi Mevlâna Muhammed olan ems-i

Tebrizî, yüksek kabiliyetlerle mücehhez bir mana

eridir. Henüz çocuk ya larında iken bile ya ıtların-

dan çok farklı bir anlayı , dü ünü ve ya ayı a sa-

hip olan ems o günlerini öyle anlatır:

“Henüz ilk mektepteydim. Daha bulû ça ına

girmemi tim. Peygamber Efendimizin sevgisi ben-

de öyle yer etmi ti ki, kırk gün geçti i halde, onun

muhabbetinden aklıma yemek ve içmek gelmedi.

Bazen yeme i hatırlat-

tıklarında, onları elim-

le yahut ba ımla reddeder-

dim. Göklerdeki melekleri ve

yerde gayb âlemini, kabirdeki-

lerin hallerini mü ahede edebilir-

dim.”

Dünyaya hiç kıymet vermeyen, haram

ve üphelilerden son derece sakınan ve mu-

bahların ço unu terk eden ems-i Tebrizî maddî

menfaat için hiç kimseye tenezzül etmez, hiç kim-

seye boyun e mez, çok vakarlı ve oldukça heybet-

li bir ki idir.

O Mevlâna gibi madde ve

mana ilimlerinde yüksek dere-

celere ermi büyük bir âlimi a k

ate iyle pi irip mânâ âleminin

pencerelerini açmı , ledünni

âlemlerin seyrine götürmü ulu

bir evliyadır. Her sözü, sohbe-

ti ve bakı ı ile insanları alt üst

eden, dar, sınırlı bir ahlaktan

Allah’ın ahlakı anlayı ına çeken

seçkin bir insandır.

Sadreddîn Konevî

Gönül âlemi geni , tefekkür dünyası engin, ilim,

irfan ve fazileti yüce ahsiyetlerden biri olan Sad-

reddin Konevî, Konya’nın mana kubbesini bezeyen

yıldızlardandır.

ki ya ındayken babasını kaybeden Sadreddin

Konevî, çocuklu undan itibaren üvey babası bü-

yük sûfî üstatlarından olan Muhyiddin Arabî haz-

retlerinin manevî terbiye ve tedrisi altında yeti ir.

Kendisinin yeti mesine hususi ihtimam gösterdi i

Muhyiddin Arabî, Sadreddin Konevî’nin ruh ve fi -

kir dünyasını ekillendiren ilk hocası, ilk eyhidir.

Ona nefsini terbiye yollarını ö retir.

Muhyiddin Arabî’den gerek feyz, gerek dü ün-

ce yoluyla aldı ı e itimi, binbir me akkat ve zorlu-

67

Page 68: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

a katlanarak elde

eder, günlerini riya-

zet ve mücahede ile nef-

siyle u ra makla geçirirdi.

Sadreddin Konevî, zamanının en

büyük eyhi ve âlimlerindendi. Anado-

lu Selçuklularının eyhü’l slâm’ı, devrinin

ikinci mam-ı Azam’ı sayılırdı. Hadis ilminde,

manevî bilgilerde e sizdi. Konya’da binlerce tale-

beye özellikle kelâm, tasavvuf, tefsir ve hadis ders-

leri verdi. Bu binlerce talebe yanında pek çok da

hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yeti tirdi.

Hayatı, zühd ve takva içerisinde geçen Sadred-

din Konevî hiç kimsenin kalbini kırmaz dünya ma-

lına asla meyletmezdi. slâm ölçülerine sıkı sıkıya

ba lı, prensiplerine sadık, söz ve davranı larında

ciddi, ömür boyu, eriat ölçülerine göre hareket et-

meyi iar edinmi tavizsiz bir âlim, yüce bir ahsi-

yetti.

Ömrünü Allahu Teâlâ’nın kullarına hizmet et-

mekle, ilim ve edep ö retmekle geçiren Sadreddin

Konevî:

“Ya Rabbi! Kalbimizi senden ba ka eye yönel-

mekten ve senden ba kasıyla me gul olmaktan te-

mizle. Bizi bizden al, bizim yerimize bizi kendinle

doldur. Bizi ba kalarına ve eytana oyuncak yap-

ma. Bize nur bah et. Dualarımızı çabucak, kendi is-

tedi in ekilde kabul buyur. Sen i itensin. Sen bize

bizden daha yakınsın. Sen dualara icabet edensin.”

diye dua ederdi.

Konya’daki Türbe ve Ziyaret Yerlerinden Bazıları

300’ün üzerinde evliyanın medfun bulundu u

bilinen Konya’daki türbe ve ziyaret yerlerinden ba-

zıları da unlardır:

Ate -Baz Veli Türbesi ( emseddin Yusuf); Yeni

Meram yolu üzerinde, Sigorta Hastanesinin güney-

do usundadır.

Tavusbaba ( eyh Tavus Mehmet Hindi) Tür-

besi; Konya’nın tari-

hi bir mesi re yeri olan

Meram’dadır.

Burhaneddin Dede ( Fa-

kih Dede ) Türbesi; Burhande-

de Mahal-lesi’ndedir. Hoca Ahmet

Fakîh Türbesi; Hoca Fakîh Caddesi

üzerinde eker Fabrikasının arka çıkı

kapısının kar ısındadır.

eyh Aliman Türbesi; Konya Aliman Ma-

hallesindeki mezarlık içerisindedir.

Kalender Baba ( eyh Ebubekir) Türbesi; Konya

Musalla Caddesinde, Musalla Mezarlı ı yakınında-

dır.

eyh Halili Türbesi; Konya Musalla Mezarlı ın-

dadır.

eyh ücaeddin Türbesi; Konya Musalla Mezar-

lı ında, eyh Halili Türbesi yanındadır.

Kesikba Türbesi; Kalenderhane Mahallesinde-

dir.

Ali Gav Türbesi; Tarla Mahallesindedir.

Abdullah Bosnavî (Fusus arihi); Sadreddin-i

Konevî türbesi civarındadır.

Nalıncı Baba; Bankası Merkez Binasının do-

usunda kalan bina ve yol altında kalmı tır.

Pirebi Sultan; Konya Sanat Enstitüsünün güne-

yindedir.

Ula Baba; Numune Hastanesinin hemen yanın-

dadır.

Evhadüddîn Kirmânî; Konya’da Musalla Mezar-

lı ının içinde ücaeddin Türbesinin güneybatısın-

dadır.

Sultanlar Türbesi; Alâeddin Camii içindedir.

ubat 201068

Page 69: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

GELD M

“Var!” denildi, ayak sürdük topra aHakk’ın dîvânına durmaya geldimMuhabbeti, su yürütür yapra aO Kutlu Nebî’ye ermeye geldim

Tebessümler sahte, bakı riyakârKimine zayiat, kimisine kârGün gelir her varlık sonsuza akarYûnus’un yoluna girmeye geldim

Derindedir madenleri derindePi er mi hiç ham gönüller serinde?Gündüz Güne , gece Ay’ın yerindeMevlâna izini sürmeye geldim

Daveti var, insanlı ın özüneSen kalbini yokla, ula gözüne“ ncinsen de, incitme” hak sözüneHacı Bekta Velî görmeye geldim

Sorular; göbekten ba lı maddeyeSabrımız dönü tü, sanki haddeyeTahribata, tamir için hediyeAsrın fanisini sormaya geldim

Topra ın türküsü, canın kafesiHer gönüle ula mı tır, gür sesiBirbirinden farklı rengi, nefesi ık Veysel ile karmaya geldim

Yı ınla gam ta ır, yanık ba rındaToplumsal mesajı; sitem, kahrındaKurtulu var, o mukaddes ça rında ık Ruhsatî’yle varmaya geldim

A ure gibiyiz, aynı kazandaNiyetler tartılır, büyük mizandaGüller açtı ne hikmetse hazanda ık Seyranî’yle dermeye geldim

Yürüdük yorulduk, geldik düzlü eHer ey yakîn, ihtiyaç yok gözlü eKelime ekleyin, ça da sözlü eerrin defterini dürmeye geldim

Ali Rıza MALKOÇ

69

Page 70: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ÂFİYET

KültürMukadder Arif YÜKSEL

ubat 201070

KEMâL-İ

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve ahirette hesap verece ini bilen kimseler

kazançta helâl yolu tercih ederler. Dinen zaten mal sayılmayan ve pis sayılan

yiyeceklerle ilahî mevhibe olan bedenlerini kirletmezler.”

Page 71: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

71

Hayatını an-

lamlandıra-

bilenler için

yemek ve kazanılmı di er em-

tialar, âfi yet içinde hayatı de-

vam ettirebilmenin birer ara-

cıdır. Âfi yet; sa lık, esenlik ve

mutluluk hâlidir. nsanın her

bakımdan kendini iyi hisset-

mesine de kemâl-i âfi yet de-

nir. Kemâl-i âfi yeti ise bütün

duygularımızın ve duyu organ-

larımızın yeteri kadar doyuma

ula ması ve ahenk içinde ya a-

mını sürdürmesi eklinde de ta-

nımlayabiliriz. Yemek yiyenlere

“Âfi yet olsun.” derken, yedikle-

rinin kendisine yarayı lı olması

için dua etmi oluyoruz. Yedik-

lerimizin kemâl-i âfi yete (ru-

hen ve bedenen sa lıklı olma

hâline) yol açması, yediklerimi-

zin nereden, nasıl ve ne ekilde

kazanıldı ına ba lıdır. Hayatta

gerçekten âfi yet istiyorsak, ye-

diklerimizin temiz ve helâl ol-

masına titizlikle dikkat etme-

miz gerekiyor.

Dince me ru ve mubah sayı-

lan yollardan elde edilmi her

gelir helâl kazançtır. nsanlar,

ya amak için çalı mak ve ka-

zanmak zorundadır. Çalı arak

kazanmak, hem ahlakî hem de

insanî bir görevdir. Çalı madan

ya ayanlar, ya sefaletin pen-

çesinde kıvranmaya ya da asa-

lak gibi birilerine yamanma-

ya mahkûmdurlar. nsanların

önemli bir kısmı, çalı ma konu-

sunda tembel, kazanma ve sa-

hip olma konusunda ise hırslı-

dırlar. verenler, çok çalı tırıp

az para verme, i çiler ise az ça-

lı ıp çok para alma gayreti için-

de görünüyorlar. Bu durum ise

çalı ma barı ını bozmakta ve

gayr-i me ru yollara kapı arala-

maktadır.

Hayat felsefesi, yemek, iç-

mek, e lenmek ve ço almak-

tan ibaret olanlar için çalı ıp

alın teri ile para kazanmak i -

kence ile e de er bir i tir. Böy-

lelerinin gözü hep zenginlerin

servetindedir. Ya am tarzını ve

kalitesini sürekli zenginlerle kı-

yaslar ve “Sanki onlar çalı arak

mı zengin oldu, e er çalı arak

zengin olunsaydı hamalların

en zengin kimseler olması ge-

rekirdi.” eklinde kendilerine

has bir mantık yürütürler. Çalı-

arak zengin olunamayaca ına

kanaat getirdiklerinde ise gayri

me ru yolları denemeye ve zor-

lamaya ba larlar. Böylelerine,

daima göz ardı ettikleri u ger-

çe i hatırlatmak isteriz:

“Hayatta mutluluk, zengin-

likle de il kemâl-i âfi yetle elde

ediliyor. Kemâl-i âfi yetin bo-

zulması öncelikle ki inin ken-

di ahsında iç çatı maya yol

açmaktadır. Ardından bu ça-

tı ma hâli be erî ili kilere si-

rayet etmekte, derken gayr-i

me ru yöneli lerin ve keyfi li-

in ço aldı ı bir toplumda sos-

yal barı bozulmaktadır. An-

la mazlıkların ve kavgaların

sebebi ara tırıldı ında olayın

temelinde hakkına razı olma-

ma ve hakkından daha fazlası-

nı isteme çabasının yattı ı gö-

rülecektir. Her konuda oldu u

gibi bu konuda da Yüce Yara-

tıcımız, temel ölçüleri belirle-

mi tir. Allahu Teâlâ, iyi, temiz

ve insan sa lı ına yararlı mad-

deleri helâl, kötü, pis ve insan

sa lı ına zararlı eyleri haram

kılmı tır. Buna göre, helâl dai-

resinde kalanlar, Allah’ın zaten

temiz yarattı ı bünyeyi ve sos-

yal hayatı korumu olmakta,

haramzadeler ise kendilerin-

den ba layarak temiz olan do-

al ortamı kirletmektedirler.

Page 72: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201072

Bir gün Peygamberimize bir

adam geliyor ve yardım talep

ediyor. Peygamberimiz adama,

“Evinde hiçbir ey yok mu?”

diye soruyor. Adam, “Sadece

bir kilim var.” diyor. Peygam-

berimiz adama, “Git o kilimi

sat, onunla bir ip al, da dan

odun topla, sat ve geçimini

kendin sa lamaya çalı .” di-

yor. Adam kilimi bir dirheme

satıyor. Onunla bir ip alıyor.

Da dan odun getiriyor, onu da

iki dirheme satıyor. Bir dirhemi

ile sattı ı kilimi geri satın alı-

yor, bir dirhemi ile de evine yi-

yecek bir eyler götürüyor.

man ve vicdan sahibi bir

tüccar daima az, fakat helâl ka-

zancı çok; fakat haram kazan-

ca tercih eder. O, helâl kazanca

Allah’ın bereket kattı ına ina-

nır, haram kazancın ise her ha-

lükarda bir musibete yol açaca-

ını bilir. mansız ya da imanı

ve vicdanı zayıf bir tüccar ise,

“Haram-helâl ver Allah’ım, âsî

kulun yer Allah’ım.” diyerek

eline geçirdi ini kasasına dol-

durur ve bunları midesine in-

dirirken de hiç tereddüt etmez.

Vicdansız tüccarın sermayesin-

de mazlumların alın teri, göz-

ya ı ve yürekler yakan âhı var-

dır. Yakla ık yetmi milyonluk

dünyada ve Türkiye’de zaman

zaman ortaya çıkan ekonomik

krizde, ahlâksız ve vicdansız

vurguncuların ve hortumcula-

rın önemli bir payının oldu u

bilinen bir gerçektir. Haram yi-

yerek âdeta haramîle mi olan-

ların bilgi, sevgi, efkat ve mer-

hametten de nasibi yoktur ve

uzun vadede kazandıkları ba -

larına bela olacaktır. Mevlâna

bu durumu öyle açıklar:

“Bilgi de hikmet de helâl lok-

madan do ar; a k da, merha-

met de helâl lokmadan meyda-

na gelir. Bir lokmadan haset,

hile do arsa, bilgisizlik, gafl et

meydana gelirse sen o lokma-

nın haram oldu unu bil. Hiç

bu dayını ektin de arpa çıktı-

ını gördün mü?”

Faiz, tefecilik, rü vet, gasp

ve hırsızlık vb. haksız kazanç-

lardan her birinin elde edi-

li ekline ve elde edilen em-

tianın türüne göre vebal ve

sorumluluk yönünden bir geti-

risi, ahlakî yönden de bir gide-

ri vardır. Yüzde doksan dokuzu

Müslüman olan bir ülkede hır-

sızlı ın ve kapkaçın hızla art-

masının, öte yandan toplumda

mal güvenli inin iyice azalma-

sının sosyo-psikolojik sebep-

lerini uzman ekiplerin yöneti-

minde ara tırmak gerekir.

Allah’a ve ahiret gününe

iman eden ve ahirette hesap ve-

rece ini bilen kimseler kazançta

helâl yolu tercih ederler. Dinen

zaten mal sayılmayan ve pis sa-

yılan yiyeceklerle ilahî mevhibe

olan bedenlerini kirletmezler.

Haram yoldan para kazanan-

lar kısa bir süre için düze çık-

salar da bu düzlük ancak ate

çukurunun ba ındaki düzlük

olabilir. Onur ve erefl e Allah’ın

rızasına uygun bir ya antı, bire-

yin ahsını ve ya adı ı hayatı da

anlamlandırır. Hayatın her ev-

resine de er kazandıran eref,

para ile satın alınamaz. Sıra-

dan kimseleri adam eden ve yü-

celten eref, tutarlı bir hayatla,

helâl kazançla, dürüstlükle, in-

saf ve vicdanla elde edilir.

Demek ki, bir kazanç ve bu

kazançla satın alınan yiyecek

helâl ise insana âfi yet verir ve

yediklerimiz âfi yetli olursa ru-

hen ve bedenen kendimizi mut-

lu ve zinde hissederiz.

Page 73: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

73

EdebiyatVedat Ali TOK

İSKENDER PALA VE

KATRE-İ MATEM“ skender Pala, sahasında otoriter bir akademisyen; fakat birçok akademisyen

gibi, üniversite kampüsüne sıkı ıp kalan bir profesör profi li çizmiyor. Kitapları dar

bir muhitte okunmuyor. Hemen her kesimden okuyucusu var. Konferansları ilgiyle

izleniyor; konu malarında izdiham ya anıyor. Dü ünmesini bildi i kadar, dü üncesini

yazılarıyla ve konu malarıyla halka yansıtmasını da biliyor. “

Adını, edebi-

yat tarihine

“Dîvân i-

irini Sevdiren Adam” sıfatıyla

birlikte yazdıran skender Pala,

klâsik edebiyatımızla ilgili çok

sayıda eseriyle haklı ve müstes-

na bir mevkide bulunuyor. Yaz-

dı ı hemen her kitabı toplum-

da büyük yankı buldu; çünkü

onun Dîvân Edebiyatına bakı

tarzı bu sahada kalem oynatan-

lardan çok farklıydı. Eski edebi-

yatımızdaki müstesna güzellik-

leri gören ve onu okuyucusuna

güncelle tirerek yansıtan bir üs-

lubu vardı. Gençler, bu yüzden

onu ve yazdıklarını çok be en-

di, sevdi.

skender Pala, sahasında oto-

riter bir akademisyen; fakat bir-

çok akademisyen gibi, üniversi-

te kampüsüne sıkı ıp kalan bir

profesör profi li çizmiyor. Kitap-

ları dar bir muhitte okunmuyor.

Hemen her kesimden okuyucu-

su var. Konferansları ilgiyle iz-

leniyor; konu malarında izdi-

ham ya anıyor. Dü ünmesini

bildi i kadar, dü üncesini yazı-

larıyla ve konu malarıyla halka

yansıtmasını da biliyor.

Üniversite yılları da onu, sev-

gili hocam Cihan Okuyucu’nun

bana hediye etti i Ansiklopedik

Dîvân iiri sözlü ü ile tanımı -

tım. Bir ansiklopedi yahut bir

sözlük alınıp da ba tan sona ka-

dar okunur mu? O kitabı ba tan

sona okumu tum. Tabii daha

sonra müteaddit zamanlarda

müracaat etti im bu eser, hâlen

yenili ini, güncelli ini koruyor

benim ve birçok okur için…

skender Pala’nın eserleri

birçok klâsik edebiyatseveri için

ve müstes-

uyor. Yaz-

bı toplum-

du; çünkü

tına bakı

m oynatan-

Eski edebi-

a güzellik-

uyucusuna

tan bir üs-

bu yüzden

ok be en-n-

asında oto-

; fakat bir-

Ü

gili

ban

Dîv

tım

sözl

dar

son

son

mür

yen

ben

birç

Page 74: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201074

ufuk açıcı bir özellik ta ımak-

tadır. Zaman zaman onun ki-

tapları, yazdıkları Dîvân Edebi-

yatını vülgarize etti i eklinde

ele tirildiyse de onu ele tirenle-

rin, onun kadar kıymetli eserler

veremedikleri de bir gerçektir.

Kaldı ki artık klâsik mertebe-

sine ula mı bir edebiyat, bir

ki inin yazıp çizmesiyle basit-

le iyorsa varsın olsun demek-

ten de kendimizi alamıyoruz.

Hâsılı kelam skender Pala bu

gün liseli ö rencilerin dahi zev-

kine hitap edebilen bir üslupla

bu ata yadigârı edebiyatı okuta-

biliyorsa ona ancak gıpta edile-

bilir kanaatindeyim.

skender Pala’nın ufuk açı-

cı bir özelli inden bahsetmi -

tim. Benim için de öyle olmu -

tur; fakat onu taklit etmeye hiç

çalı madım; (Bu yazı tanıtım-

dan ziyade biraz da beni tanı-

yan/tanımayanlar için hasbıha-

le dönü tü.) ama skender Pala

ile bazı yönlerde kesi en nokta-

larımız oldu. Bunlardan biri de

Fuzûlî eksenli romanlarımız…

Önceleri Fuzûlî’nin ya a-

dı ı asrı ve onun iirlerinden

yola çıkarak Fuzûlî’nin dünya-

sını yansıtmaya çalı tı ım ya-

zıların bir müddet sonra bir ro-

man havasına girdi ini görünce

Fuzûlî’nin romanını yazmaya

ba lamı tım. Ö rendi im kada-

rıyla da o zamana kadar böyle

bir çalı ma yapılmamı tı. Tam

da bu esnada bir gazeteden s-

kender Pala’nın Fuzûlî’nin ro-

manını yazdı ını okudum:

Babil’de Ölüm stanbul’da

A k… Hiç tahmin etmezdim s-

kender Pala’nın bir roman ya-

zaca ını. Bu durum hem canımı

sıkmı , hem de merak uyandır-

mı tı. Hemen kitabı aldım ve

okudum. Sonra da derin bir ne-

fes aldım; çünkü sa olsun s-

kender Pala yine kendine has

üslupla farklı bir bakı açısıy-

la yazmı tı romanını ve benim

yazdıklarımla hiç mi hiç ben-

zer tarafı yoktu… Bunları yaz-

mamın sebebi u: Fuzûlî’yi an-

lattı ım Pervanenin Rüyası’nı

okuyan bazı ele tirmenler, ki-

tabın konusuna bakar bakmaz,

Babil’de Ölüm stanbul’da A k

romanıyla ba lantı kurmaya ça-

lı tılar. Tabii ki bu yüzeysel bir

bakı tı; çünkü iki roman ara-

sında ikisi de Fuzûlî odaklı ol-

masına ra men neredeyse ben-

zer taraf yoktu…

skender Pala ile eski ede-

biyatımız üzerine yaptı ımız

bir mülakatta öyle diyordu:

“Dîvân Edebiyatını sevdiren

adam” diye anıldı ınız zaman

kendinizi yalnızca bir alana

kapatmı , yalnızca bir konu-

da size de er verilmi gibi olu-

yor. Artık Dîvân Edebiyatın-

dan öte pek çok ey bilseniz de,

söz gelimi iyi bir kültür adamı,

iyi bir siyasetçi, iyi bir yöne-

tici vb. olsanız da kimse o yö-

nünüzü dikkate almıyor. Me-

sela, ben iyi bir deneme yazarı

Page 75: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

oldu umu dü ünüyorum, ama deneme

konusunda bir panele davet edildi im

olmamı tır. Bir roman yazdım ama ro-

man üzerine konu ulaca ı zaman kimse

beni hatırlamaz. Yani bu unvan, yalnız-

ca Dîvân Edebiyatına hapsedilmek gibi

bir ey…” Bu haklı bir serzeni tir; çünkü

Babil’de Ölüm stanbul’da A k’tan son-

ra yayımladı ı Katre-i Matem’de farklı

bir üslup kullanmı Pala. Bu eserin im-

diye kadar, bizim yaptı ımız gibi, birçok

dergide, gazetede tanıtımı yapıldı; ancak

bildi imiz/tanıdı ımız bir roman ele -

tirmeninden pek ses gelmedi. Bunu na-

sıl yorumlamak lazım bilmiyorum. Ülke-

mizde maalesef bazan sanatçılara dar bir

gömlek biçiliyor ve ömrünün sonuna ka-

dar ondan farklı bir renk giymemesi is-

teniyor. Sen profesörsün, otur çocukla-

ra ders ver; romanı romancılar yazsın mı

denmek isteniyor yoksa!

Katre-i Matem, skender Pala’nın

akademisyen kimli inin yanında bir

sanatkâr, bir roman yazarı olu unun da

resmidir. Eser, esrarengiz bir cinayetin

romanı gibi, ama tıpkı Dîvân iirindeki,

anlam katmanları ile derinlik arz eden

berceste bir beyti hatırlatan yapı arz edi-

yor. Bu kitabında Pala, yine satır arala-

rında Osmanlı kültürüne dair ilginç özel-

likleri Dîvân Edebiyatına ait bilinmeyen

yahut az bilinen güzellikleri ö retiyor.

Zaman olarak Lâle Devri’nin esas alındı-

ı romanda Türk tarihindeki lâle kültürü

estetik bir anlayı la sergileniyor.

Katre-i Matem, a kın, tarihin, tasavvu-

fun, lâlede sembolle mesinin romanıdır.

Katre-i Matem, roman severlere,

özellikle klasik edebiyatımıza ve Osman-

lı kültürüne meraklı okuyuculara tavsiye

edebilece imiz bir roman…

(Katre-i Matem, Kapı Yayınları,

2009, stanbul.)

Kitaplık

Mara Me hurları

Ya ar ALPARSLAN – Serdar YAKAR

Kahramanmara Valili i

Tel: 0344 235 15 02

Siyasetin errinden

Murat Ç FTKAYA

Nesil Yayınları

Tel: 0212 551 32 25

Mara Merkez A zı

Hacı Ali ÖZTURAN

Ukde Yayınları

Tel: 0344 225 13 00

Amasya Tarihi

Abdî-zade Hüseyin Hüsâmeddin Efendi

Amasya Belediyesi

Tel: 0358 218 68 85

A lamanın Ardından

eyhmuz Ç ÇEK

Edebiyat Yolcuları

Tel: 0536 351 32 66

75

Page 76: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Allah’ın açık-

ça bildirdi-

i emir ve ya-

saklara ra men insanların ilgisiz

ve duyarsız ya amalarına “gaf-

let” denir. nsanların ço u dünya

hayatının dı ta görünen kısmına

aldanıp ahiretten gafi l bir ekilde

hayat sürerler.

Allah’ın varlık delilleri tüm

kâinatı kaplamı tır. Gözünüzü

çevirdi iniz her noktada Allah’ın

yaratma sanatına ahit olabilirsi-

niz. Ancak insanların ço u dünya

tela ı ile “yuvarlanıp giderken”,

çevrelerindeki iman hakikatleri-

nin farkına varamadan, üzerin-

den yürüyüp geçerler.

Ki i, kendi bedenini dahi dü-

ünse Allah’ın varlı ını hatırla-

yabilir. Tek bir hücrenin ço al-

masından meydana gelen, u

anda da yakla ık 100 trilyon hüc-

reden olu an, simetrik ve estetik

bir görünüme sahip, siz hiç far-

kında de ilken içinde pe pe e

yüzlerce kusursuz ve karma ık

i lemin meydana geldi i bede-

niniz, do du unuz günden beri

görevlerini hiç aksatmadan yeri-

ne getirir. nsan, bedenindeki bu

harika sistemin nasıl çalı tı ını

bir an dü ünse, ne kadar aciz bir

varlık oldu unu ve bedenindeki

bu sistemi yaratan ve görevleri-

ni ilham edenin Allah oldu unu

kavrayabilir. Dü ünmek, insanı

gafl et uykusundan uyandırabile-

cek en önemli ibadetlerdendir.

nsanlar, yolunda giden ko-

nular üzerinde dü ünmek için

mesai harcamazlar. Örne in

sa lıklı bir ki i, bedenindeki sis-

temin nasıl bu kadar uyumlu i -

ledi ini, kalbinin nasıl olup da

hiç aksamadan yıllardır attı ı-

nı, uykusunda geçirdi i uur-

suz anlarda nefes almaya nasıl

devam edebildi ini asla dü ün-

mez. Oysa insan, tüm organla-

rın i levini kendisinin kontrol

etmek zorunda oldu unu dü ü-

nürse, ne büyük bir lütufl a kar-

ı kar ıya oldu unu anlar. Nefes

alma eylemini kendinizin ger-

çekle tirdi ini hayal edin. Böyle

bir durumda olsanız, ba ka hiç-

bir i le u ra amazdınız. Çünkü

ya amak için sürekli nefes alıp

vermeniz gerekirdi. Uyku ihtiya-

cınızı asla gideremezdiniz. Çün-

kü uykuda geçirdi iniz uursuz

anlarda nefes alıp vermeyi hatır-

lamanız imkânsız olurdu. Aynı

ekilde kanı temizleyen, temizle-

nen kanı tekrar vücuda gönderip

geride kalan atıkları ise vücuttan

atan böbrekler, i levini yerine

getiremeyip diyaliz makineleri-

ne ba landı ımız zaman aklımı-

za gelen bir ba ka organımızdır.

Bu örnekler saymakla bitmeye-

cek kadar çoktur. Allah’ın kul-

larına merhametini ve lütfu-

nu gösteren bu deliller, insanın

üzerinde dü ünüp, ükrünü ar-

tırması ve kul olması için birer

vesiledir.

Kültürbrahim AKIN

GAFLET

ubat 201076

Page 77: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Ço u insanın ya ama amacı

evlenmek, çocuk sahibi olmak,

kariyer, para ve benzeri dünya

nimetleri çevresinde ekillenir.

Elbette bunları istemek veya

sahip olmak yanlı de ildir.

Yanlı olan, bütün bunları ya-

ama amacı olarak belirlemek-

tir. Oysa Rabbimizin “Ben, cin-

leri ve insanları yalnızca bana

ibadet etsinler diye yarattım.”(51/Zariyat, 56) ayeti gere i, ha-

yattaki tek amacımız Allah’a kul

olmak olmalıdır. Yukarıda say-

dı ımız konuları da Allah’a ya-

kınla mak için araç olarak gör-

memiz ve ya amımızı bu yönde

ekillendirmemiz gerekir. Aksi

halde insan, çevresindeki top-

lumsal ve siyasî tüm geli me-

lerden habersiz, hayatı yalnızca

oyun ve oyuncaklarından ibaret

küçük bir çocu un dünyasın-

dan farksız bir hayat ya ar.

Pek çok insan, ilk bakı ta an-

la ılmasa da uur olarak bir ço-

cuktan farklı de ildir. nsanın

bu uursuz hali, Allah’ın ve ahi-

retin varlı ını, kendisinin yara-

tılı amacını, ölümün mutlaka

gerçekle ecek kesin bir gerçek

oldu unu, öldükten sonra her

yaptı ının hesabını Allah’a mu-

hakkak verece i gerçe ini kav-

raması ile giderilebilir.

Allah insanlara, ahirette so-

rumlu tutulacakları bir kitap

göndermi tir. Bu kitabın için-

de yazılanlara uyup uymadık-

larından sorgulanacaklarını ve

sonuca göre de cennet ya da ce-

henneme gireceklerini bildir-

mi tir. Bu bilgiyi kendilerine

hatırlatan ki ilerin var olaca ı-

nı ve Kur’an ahlakı ile ya amak

için de ölene kadar süreleri ol-

du unu haber vermi tir. Ken-

disine tanınan sürenin dolaca ı

günden habersiz, gafl et içinde

ya ayan insanlar, buna ra men

yine de sorumlu oldu u kitabın

içinde neler yazdı ını merak

edip okumazlar. yi insan olma-

nın yeterli oldu unu, kimsenin

hakkına tecavüz etmedikleri-

ni, Allah’ın hiçbir sınırını gere-

i gibi gözetmedikleri halde,

O’nun sevgili kulu oldukları-

nı iddia ederek hiçbir çaba gös-

termeden cennete gireceklerini

zannederler. Ancak kendilerini

yeterli gördükleri için okuma-

dıkları Kur’an, onlara tam ter-

sini haber verir:

“ çinde onlar ( öyle) çı lık

atarlar: “Rabbimiz, bizi çıkar,

yaptı ımızdan ba ka salih bir

amelde bulunalım.” Size orda

(dünyada), ö üt alabilecek ola-

nın ö üt alabilece i kadar ömür

vermedik mi? Size uyaran da

gelmi ti. Öyleyse (azabı) tadın;

artık zalimler için bir yardımcı

yoktur.” (35/Fatır, 37)

Allah insanlara, cennette ve-

recekleri konusunda sınır koy-

maz. Peki, insanlar neden salih

amel konusunda sınır koyarlar?

Neden yapabileceklerinin en

fazlasını de il de, birkaç amel-

le yetinirler? Unutmamak gere-

kir ki salih amele Allah’ın de il

biz kulların ihtiyacı vardır ve in-

sanlar ölümcül bir hastalı a ya-

kalanmı psikolojisi ile Allah’a

her zaman yakın olmalıdırlar.

Gafl et perdesi ancak bu ekil-

de kalkabilir. te o zaman insa-

nın ne yüzüne sürdü ü kremin

önemi kalır, ne kariyerinin ne

de hangi takımın ampiyon ol-

du unun…

77

Page 78: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

AileM. Emin KARABACAK

ÇOCUKLARŞÜKREDİLECEK

BİR NİMET DEĞİL Mİ?

ubat 201078

Page 79: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

79

Çocukları hâlâ ken-

di okudu u ve ya-

adı ı dönemlere

bakarak de erlendiren aileler;

çocuklarının, kendilerinin, top-

lumun ve en önemlisi zamanın

ve artların de i ti inin farkın-

da bile de illerdir. Bu gibi ai-

lelere en güzel cevabı Hz. Ali

Efendimiz yıllar öncesi neler

yapmaları gerekti ini hatırlata-

rak vermektedir: “Çocuklarını-

zı ya adı ınız ça a göre de il;

onların ya ayacakları ça a

göre yeti tirin.”

Genelde özel e itim sını-

fı olan okullarda çalı tım. Özel

e itime giden çocukları ve on-

ları buraya getiren aileleri gör-

dükçe ükredilmesi gereken

çok fazla eylerin oldu unu dü-

ünür ve bunu velilere anlatma-

ya çalı ırım.

Ba ımızı ellerimizin arası-

na alıp isterseniz birlikte dü ü-

nelim. “Çocu unuz (Allah gös-

termesin) fi ziksel ya da zihinsel

özürlü. Yani evden çocu unuzu

okula gönderirken “haydi çocu-

um, iyi dersler” diyemedi i-

niz bir çocuk. Çocu u siz elin-

den tutarak ya da kucaklayarak,

normal çocukların 10 dakikada

gitti i yolu, siz bu çocu unuz-

la en az 20 dakikada gidiyorsu-

nuz. Üstelik yolda size acıyarak

bakan gelip geçenleri umursa-

madan... Çocu unuzun okulda

dersi bitinceye kadar yeri geli-

yor okulda kalıyorsunuz. Nor-

mal çocukların teneffüste ko up

e lendiklerini gördükçe içini-

zin parçalandı ını hissetmenize

ra men teneffüste de çocu u-

nuzla ilgileniyorsunuz. Bütün

planlarınızı ve hayatınız bu ço-

cu a göre programlı... Bu çocu-

un hayatı sürekli size ba ım-

lı olarak ya amakta ve de öyle

ya ayacaktır. Her eyini siz ya-

pıyorsunuz. Yemesinden tutun

da tuvaletine kadar, her eyiy-

le size ba ımlı bir çocuktur o.

Bir an dahi olsa gözünüzden ve

yanınızdan ayırmıyorsunuz. Bir

yere gitmek isteseniz kimseye

bırakamıyorsunuz. Bu çocuk-

lar di er çocuklar gibi kendi ih-

tiyaçlarını kar ılayamadı ı gibi,

di er çocuklar gibi de size sarı-

lıp kucaklayamıyor. Amacınız

sadece bu çocukların kendi ihti-

yaçları dedi imiz öz bakım be-

cerilerini kazanmaları. u lise-

yi ya da u fakülteyi kazanması

de il. stedi iniz tek ek ey ço-

cu unuz kendi kendine yetme-

si. Hatta dü üncelerin en acısı

ve en kötüsü de ben ölürsem bu

çocu a kim bakacak diye derin

bir üzüntü duymanızdır.

Bazı aileler için bu bir senar-

yo olsa da birçok aile için bu ha-

yatın ta kendisidir. Bu konuda

özürlü ailelere Allah yardım ve

sabırlar vermesini temenni edi-

yorum. Ben onları “Cennetlik

analar” olarak görüyorum. Ger-

çekten de bu i , sabır ve yürek

i idir.

Özürlü çocu a sahip de ilsek

bile hayat artları bizi de çocu-

umuzu da bir gün özürlü hâle

getirebilecek ekildedir. Do um

öncesi veya do un sonrasını bir

yana bırakırsak, küçük veya bü-

yük kazalar çocuklarımızı oldu-

u kadar bizleri de özürlü yapa-

bilecek durumdadır.

Çocuklarımızın bizden sev-

giden ba ka bir ey istemedi i

u üç günlük dünyada en güzel

davranı ın ükredebilmek ol-

du unu dü ünüyorum. Çünkü

nimetlerin devamı ükre ba -

lı oldu unu bize Cenab-ı Hakk,

brahim Suresinin 7. ayetinde

öyle belirtmektedir:

“Ve hatırlayın ki Rabbiniz

size öyle bildirmi ti: Yüceli-

im hakkı için ükrederseniz

elbette size (nimetimi) artırı-

rım ve e er nankörlük eder-

seniz hiç üphesiz azabım çok

iddetlidir.”

Eli aya ı düzgün fakat sa-

dece ayakkabıya ihtiyacı olan

Page 80: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201080

adamın biri yolda yürürken ta-

kım elbiseli, elinde eksport bir

çanta, gözünde güne gözlük ve

aya ında da gıcır gıcır ayakka-

bısı olan bir adam görür. Adam

hemen:

“Ey Allah’ım bir u kuluna

bak bir de bana bak, benim bir

ayakkabım dahi yokken onun

bütün ihtiyaçları tam ve yepye-

ni. Ben senden sadece bir ayak-

kabı isterken sen bütün

nimetlerini bu kulunda

toplamı sın.” diyerek yo-

luna devam eder.

Kö eyi dönünce az ile-

ride üstü ba ı yırtık ol-

maktan öte ayakları ol-

mayan bir dilenci görür.

Hemen adamın aklı ba ı-

na gelir ve tevbe etmeye

ba lar.

“Yarabbi ben takım

elbise de çanta da ayak-

kabı da istemiyorum.

Ben sadece ayaklarımı

istiyorum, varsın böyle

olsun, ben böyle de iyi-

yim.” der.

Onun için de il mi

Sevgili Peygamberimiz

(s.a.v):

“Kendinizden üstündekilere

bakmayınız, kendinizden a a-

ıdakiler bakınız. Çükü kendi-

nizden yukarıdakilere bakmak

insanı isyana, kendinden a a-

ıdakiler bakmak ise ükret-

meye götürür.” buyurmu lar-

dır.

Dünyalara de i meyece i-

miz çocuklarımızı bize eli aya-

ı düzgün olarak veren Allah’a

ükretmemiz gerekir. Cenab-ı

Hakk bize evlat adı altında

paha biçemeyece imiz eli aya ı

ve zekâsı düzgün çocuklar ver-

diyse bunun de erini bilmek

gerekir.

Sınavları kazanamadı diye

ya da kapasitesi olmayan bu

çocukların yetenekleri üstün-

de bir beklenti içine girilme-

den hem çocuklarımıza hem de

kendimize bu hayatı zindan et-

meyelim.

Allah bize çocuklarımızın

kapasitelerinin üstünde bir ey-

ler beklensin ya da ba ka ço-

cuklarla kıyaslayalım diye ver-

medi. Allah bize onları emanet

olarak belli kapasitelerde ver-

di. Bizleri de bu çocukları yeti -

tirmek ve e itmek üzere görev-

lendirdi.

Çocukların kapasiteleri ko-

nusunda bize dü en sorumlu-

lu u Cenab-ı Hakk Bakara Sü-

resinin son ayetinde (286):

“Allah hiç kimseye gücü-

nün yetece inden ba ka yük

yüklemez. Herkesin kazandı-

ı hayır kendisine, yap-

tı ı kötülü ün zara-

rı yine kendisinedir. Ey

Rabbimiz, e er unut-

tuk ya da yanıldıysak

bizi tutup sorguya çek-

me! Ey Rabbimiz, bize

bizden öncekilere yükle-

di in gibi a ır yük yük-

leme! Ey Rabbimiz, bize

gücümüzün yetmeyece i

yükü de yükleme! Ba ı -

la bizi, ma fi ret et bizi,

rahmet et bize! Sensin

bizim Mevlâ’mız, kâfi r

kavimlere kar ı yarsım

et bize” buyurarak ne ço-

cuklarımıza ne de ken-

dimiz için kalkamaya-

ca ımız bir yükün altına

girmememizi en güzel

ekilde ifade etmektedir.

Bunun yanında biz-

lere; çocukların kapasitelerine

uygun bir beklenti içinde olma-

mızı ve onların kapasitelerinin

üstünde bir beklenti içine gir-

mememizi istemektedir.

Çocukların kapasitelerinin

üstünde yük yüklememek ve

çocuklarımızda ükredilecek

çok eylerin oldu unun dü ü-

nülmesi dile iyle…

Page 81: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Kahraman imam diye salsa da nam,mam de il sütçüydü Sütçü mam!

Lakin gö sünde mangal gibi iman!Hele namus için vermedi aman!

O ilk kur un, ilk kıvılcım, ilk ate !O bir hamaset ki destanlara e !

On iki ubat Mara ’ta mutlu gün!Mutluluk ne kelime bayram-dü ün.

Fransız’ı defetmek nasıl ki an!Madalya ehrime en büyük ni an!

Hani kutsal emanetler vardır ya!Öylesine mukaddes bu madalya!

Bu ehirde tarih, kültür ve fi kir,Tâ be ikte ninnilerle birikir!

Bezenmi tarihle Mara iç içe,Tarih, Mara ruhunda kanaviçe.

Mara ’ın özü katıksız saf undan,Bundan air fı kırır hamurundan!

Ey iir ehri, airler diyârı!Ey Necip Fazıl, Karakoç’lar yârı!

Sende yeti meyen airlerde gam!Sensin nice airlere hep ilham!

Mehmet SERTPOLAT

KAHRAMAN EH R!

Adın anılır hep kahramanlıklaVe Sütçü mam’ı getirir akla.

Ahır Da ı’n Toros’lara son durak,Etekleri yazın ba -bahçe u rak.

Yaylaların Tekir, Ba konu , Yav an!Bu yücelikler sana verilmi an!

smiyle cezbeden ma aran Döngel!çinden çay akar dinlemez engel!

Yedi Uyur diye menkul hesabı,Af in’dedir o güzel kehf Ashabı!

Ceyhan Nehri ki hep Kıble’ye akar,Gören gözler buna hikmetle bakar!

Nasıl varılır dersen bir adrese,Sana yol gösterir o Ta Medrese!

stiklâle kapıdır Ulu Câmî,Hem harimi namusumuza hâmi!

Ne hazin i galde bayrak olayı!Kılınmadı Cuma bundan dolayı!

Kalede Frenk bayra ı olunca,Cuma kıldıramazdı Rıdvan Hoca!

Ne güzel yakı ır koç yi ide at!Özde yoksa bo , kahramanlık sıfat!

81

Page 82: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Çocuklarla alı ve-

ri yapmak gerçek-

ten zordur. Özel-

likle büyük ehirlerde ve büyük

marketlerde çocuklarla yapılan

alı veri lerin sonunda ço un-

lukla geriye stres kalır. Ama ço-

cukların da alı veri e gitmeye,

çevrelerini tanımaya ve sosyal

hayata alı maya ihtiyaçları var-

dır.

Çocuklar her eyi görmek,

koklamak, tatmak, denemek,

her eye dokunmak istedikle-

ri gibi, her eye sahip olmak da

isteyebilirler. Bu davranı lar

onlar için do aldır; çünkü ço-

cuk, yeti kin gibi duygularına

hâkim olamaz. Bunun için ço-

cukla alı veri kâbusa dönü -

meden önce birtakım tedbirle-

rin alınması gerekmektedir.

Alı veri kuralları çocu a

açıklanmalı;

Alı veri yaparken yanım-

dan uzakla mamalısın.

Alı veri yerinde ko ma-

malı, alı veri yaparken ba ır-

mamalı, alçak sesle konu ma-

lıyız. Sadece ihtiyacımız olan

eyleri almalıyız.

htiyaçlarımızdan parasını

ödeyebilece imiz kadarını ala-

biliriz Yürüyen merdivenlerde

elimi bırakmamalısın

AileKevser BAK

ÇOCUKLARLA

ALIŞ VERİŞ

ubat 201082

Page 83: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

Kazara kaybolma gibi bir

durum olursa; tanımadı ın bi-

risiyle alı veri yerinden çıkıp

gitmemelisin. Oradaki görev-

liye durumu anlatmalısın Adı-

mızı, soyadımızı, telefonumu-

zu ve adresimizi vermelisin v.s.

gibi… Bu kurallara uymamanın

sonuçlarının neler olaca ı da

belirtilmeli;

E er yanımdan ayrılırsan

birbirimizi kaybedebiliriz E er

ko ar ve ba ırırsan, alı ve-

ri yerinden ayrılmak zorunda

kalabiliriz Alı veri sepetinde

aya a kalkarsan ya da çok ha-

reketli olursan, sen tekrar otu-

runcaya kadar duraca ız.

Alı veri te listemizde olma-

yan ve ihtiyaç dı ı herhangi bir

eyi almaya kalkı ırsan kesin-

likle almayaca ız.

Gerekirse alı veri i yarı-

da bırakaca ız. Aynı eyde ıs-

rar edersen bundan sonraki

alı veri e gidemeyebilirsin v.b.

gibi…

Alı veri e çıkmadan önce ve

alı veri esnasında bazı önemli

noktalara dikkat etmeliyiz;

Adımızı, soyadımızı, tele-

fon numaramızı yazdı ımız bir

kâ ıdı çocu un cebine koyma-

lıyız.

Alı veri e gitmeden önce

çocu umuzun tuvaletini yap-

tırmalıyız.

E er tuvalet e itimi alma-

mı sa, mutlaka yanımızda bez

bulundurmalıyız.

Çocu umuzun karnını mut-

laka doyurup, suyunu içirmeli-

yiz. Yanımıza su almayı ihmal

etmemeliyiz.

Çocu umuzla ilgili bir ey

alacaksak, ilk önce onları alma-

lıyız. Yürüyen merdivenlerde,

çocu umuzun elini bırakma-

malıyız.

Alı veri arabasını birlikte

sürmesine izin vermeliyiz. Ço-

cu umuzun kaybolması gibi bir

tehlikeyle kar ıla ırsak, hemen

görevliye bildirilmeliyiz.

Çocu umuzun alı veri e

katılmasını sa lamalıyız. Me-

sela, rafl ardan sadece bizim is-

tedi imiz eyleri alıp bize ver-

mesini isteyebiliriz.

Meyve veya sebze alıyorsak

çocu umuzun seçmemize yar-

dım etmesine izin verebiliriz.

Alınan ürünlerin renkle-

ri ekilleri, tadı gibi konularda

onunla konu mak; hem çocuk

için e itici olur hem de birlikte

alı veri e zevk katar.

Çocu umuzdan, kırılmaya-

cak, a ır ve tehlikeli olmayan

e yaları ta ımamıza yardım

etmesini isteyebiliriz. “Limon-

ları ta ımama yardım eder-

sen çok memnun olaca ım”.

Çocu umuza, söz hakkı tanı-

mak, onun görü ve fi kirleri-

ni önemsemek, çocu umuzun

kendisini yeterli hissetmesine

ve kendisine güven duygusu-

nun olu masına yardımcı ola-

caktır. Her iste i kar ılanma-

yan çocuk ilk etapta sızlansa

da bu durumla biz çocu umu-

zu her istenilenin her an elde

edilemedi i gerçek bir dün-

yaya hazırlamı oluruz. Ve o,

bunu gerçek hayatla kar ıla tı-

ında fark edecektir. Hiç kim-

senin de erinin; yiyecekleri-

nin, içeceklerinin bollu uyla,

giyeceklerinin pahalı, marka-

lı ve güzel olu uyla, oturdu u

evin lüks olu u ya da arabası-

nın markasıyla ölçülemeyece-

ini anlatmalıyız.

Aile sevgisinin parayla sa-

tın alınamayaca ını; insan-

ların de erinin; ancak sevgi,

saygı ve insani vasıfl arla ölçü-

lebilece ini vurgulamalıyız.

E er bunu yapamazsak;

kendi de erini giydi i, sahip

oldu u eylerle, nasıl görün-

dü üyle belirleyen çocuk, di er

insanları da kim olduklarıyla

de il, nelere sahip olduklarıy-

la yargılar. Bu tehlike, ergenli-

e geçi le birlikte büyür.

Onlara almak kadar ver-

menin zevkini de örnek ola-

rak ö retmeliyiz. Öncelikle, bi-

zim yardıma ihtiyacı olanlara

severek-isteyerek verdi imizi

görmeleri gerekir.

Çocuklar kumbara v.s gibi

yerlere para atmayı severler;

yardım sandıklarına veya sa-

daka kutularına parayı onun

atmasını sa layabiliriz.

Bu davranı ın da nedeni-

ni anlayacakları ekilde onlara

açıklamalıyız. Merhamet, ef-

kat ve yardımla manın önemi-

ni kavratmalıyız.

83

Page 84: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201084

Sa lıkAkın D NDAR

Hem gıda depo-

su, hem potan-

siyel canlı olan

yumurta, kahvaltılarımızda hep

bulunması gereken küçücük fı-

çıcık içi dolu gıdacıktır.

Kâinattaki en mükemmel iki

gıdadan biri sütse, di eri yu-

murtadır. Yumurta denilince

genelde tavuk yumurtası anla-

ılırsa da az miktarda kaz, ör-

dek ve hindi yumurtası da tü-

ketilir. Bir tavuk, yakla ık 60

gr. olan yumurtalardan cinsi-

ne göre yılda 150-300 adet yu-

murtlar. Ömründe yaptı ı yu-

murtalar ise kendi a ırlı ının

70 katına ula ır.

Beslenmemiz için yumur-

tanın bir hazine oldu unu söy-

leyebiliriz. Lezzeti de bu de-

erlerine bir yenisini ekliyor.

Yumurtanın sarısı ve beyazının

de i ik muhtevaları bir araya

geldi inde ortaya farklı bir tat

çıkıyor. Yumurtanın bir di er

avantajı ucuz olması. Bu yüz-

den de herkes tarafından satın

alınabilen bir yiyecek.

Tavuk yumurtasının yüzde

6’sı su, 19’sı protein, 10,5’i ya

ve 1’i karbonhidrattır. Ayrıca

A, D, E, K, B2, B1, Bg gibi vita-

minlerle Ca, Fi, P, I, FI, Na, CI,

Cu, S, Zn, Mg ve Mn gibi de er-

li elementler bulunur. Yumur-

ta proteinin biyolojik de eri ol-

dukça yüksektir.

Yumurtadaki ya ların yakla-

ık üçte ikisi doymamı durum-

dadır.

MÜKEMMEL BİR GIDA DEPOSU

YUMURTA

Page 85: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

85

Yumurta proteini ba ırsak-

larda çabuk emildi inden yu-

murtanın sindirilmesi de ko-

laydır. Sarısında bulunan

kolesterol sebebiyle, fazla yu-

murta yemenin kandaki koles-

terol seviyesini yükselterek da-

mar sertli ine yol açaca ına

dair iddialar ileri sürülmü se

de bugün bu iddianın yanlı lı-

ı anla ılmı tır. Çünkü lesitin

(yumurta sarısı, balık gibi mad-

delerde bulunan gliserozoforik

asitli madde) yüzünden yumur-

tadaki ya lar vücut tarafından

depolanmaz.

Yanılgı uradan olmu tur:

Batıda yumurta genellikle jam-

bonla (genellikle de çok ya lı ol-

maktadır) yenildi inden koleste-

rolü yumurtanın yükseltti i

sanılmı tır. Sonradan suç-

lunun jambon oldu u an-

la ılmı tır. Bu sebeple yük-

sek kolesterolü olan ki iler

yumurta yeseler bile kalp ve

damar rahatsızlıkları riskini

almayacaklardır.

Yumurta, B vitaminle-

ri, folat ve kalsiyum gibi bir-

çok önemli besin madde-

sinin gıdalarla alınmasını

sa ladı ından de erli bir kay-

naktır Yumurta protein deposu-

dur. Çe itli besleyici maddeleri

bol miktarda ihtiva eder.

Kalori de erinin dü ük olma-

sı sebebiyle de i manlatmaz.

Bu özellikleriyle büyüme, üre-

me, süt meydana gelmesi, kan-

daki alyuvarların te ekkülü ve

vücudun kendi kendini tamirin-

de büyük yardımcıdır. Yeti kin

bir insanın günlük protein ihti-

yacı 55-60 gram kadardır.

Bir yumurtada 6-7 gram pro-

tein bulunur, üstelik vücut bu-

nun tamamına yakınını kulla-

nır.

Büyümedeki ve yaraların

iyile mesindeki vazgeçilmez

rolü, ayrıca enerji sa laması se-

bebiyle çocuklara 5-6 aylıktan

itibaren yumurta yedirilmeye

ba lanır. Yıllar boyu da yiyecek

listesinin ba ında yer alır. Pro-

teinlerin yapıta ları olan ami-

noasitler, esasi (esansiyel) ve

esasi olmayanlar olarak iki çe-

ittir.

Esasi aminoasitler, vücut ta-

rafından yapılamazlar ve nor-

mal büyüme için arttırlar. te

bu aminoasitlerin hepsi yeter-

li miktarda yumurtada bulun-

maktadır.

Ayrıca esasi olmadı ı halde

çocukların büyümesi için art

olan arginin, histidin adlı iki

aminoasit de yumurtada mev-

cuttur. i manlamak isteyenle-

rin gıda listesinde bol proteinli

ve besleyici maddeler bulunma-

lıdır.

Yumurta, özellikleriyle bu

listenin ba ında yer alır. Zayıf-

lamak için rejim yapanlara da

yumurta tavsiye edilir. Çünkü

bu ufacık fıçıcıkta vücudun ih-

tiyacı olan pek çok gıda depo

edilmi tir. Ve kalori de eri de

dü üktür. Hamilelerin, süt ve-

ren annelerin, iyile me devre-

sindeki hastaların yumurta ye-

meleri arttır.

Mükemmel bir gıda olan yu-

murta her çe it perhiz listesinin

ba ında yer alır: Kansızlar, a ır

ve yorucu i lerde çalı anlar,

mide rahatsızlı ı olanlar, bar-

sak sancısı çekenler vs...

Yumurta, ekerle birle ti-

inde, organizmayı kendine ge-

tiren bir bomba haline

geliyor. Yumurta akının

ekerle çırpılması sonu-

cu ortaya, bir zamanlar

bebek maması olarak da

kullanılan çok besleyici

bir gıda çıkıyor.

Geli mi ülkeler-

de ki i ba ına dü en yıl-

lık yumurta sarfi yatının

400’ü geçmesi bo una

de ildir.

Yumurta, insanın neye ihti-

yacı varsa onu ihtiva eden ucuz

ve mükemmel bir gıda deposu-

dur. Muhakkak ki insanı yara-

tan, ihtiyacını da tam olarak bi-

lir ve böyle nimetler verir.

Yüce Rabbimizin özel amba-

lajında bize sundu u yumurta,

önemini hiçbir zaman kaybet-

meyecek temel bir besin mad-

desidir

Page 86: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201086 ubat 201086

Zencefi lGörünümü pek ho de il, üstelik tadı da çok acı!

Yine de zencefi l bu aralar pek tutuldu. Eskiden bu

hasis so anla çok nadir kar ıla ılırdı. Oysa bugün bu

egzotik bitkiyi hemen hemen her süpermarkette bul-

mak mümkün. Bunun iyi de bir sebebi var: Zencefi l

hem insanı formda tutuyor, hem de birçok rahatsız-

lı a iyi geliyor. çerisindeki etken maddeler mide ve

barsak rahatsızlıklarını en aza indirmekte, ba ı ıklık

sistemini güçlendirmekte, so uk algınlı ına, roma-

tizmal a rılara ve bulantılara kar ı ekti edebilmekte-

dir. Bu nedenlerle artık sadece a çılar de il, top uz-

manları da bu köklü bitkiyle ilgilenmeye ba ladı.

Çok mu yedin? Merak etme zencefi l mideni eski

hâline dönü türür!

Sabahın erken saatlerinde, ak amki yeme in hâlâ

midenizde ikamet etti ini hissetti iniz oldu mu hiç?

Yedi iniz çöre in ya da poçanın bir ta gibi mideni-

ze yerle ti ini?

Sindirim organlarımıza zengin ö ünler sonrasın-

da yüklü bir i dü mekte. Biraz zencefi l bu yükü ko-

layla tırabilir. çerisindeki baharatla safra kesesinde

meydana getirilen salgıların üretimini sa lıyor, bu

salgı da alınan ya ın sindirimini hızlandırıyor. Ayrı-

ca zencefi ldeki enzimler proteinleri parçalıyor, böy-

lece mesela bifte i sindirme i lemi çabukla ıyor.

Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, uçucu ya

içerisinde bulunan yapı ta larının ve zencefi lde bu-

lunan baharatların mide sümük zarındaki iltihapla-

ra kar ı koruyucu etki yaptı ını ortaya koydu. Bu et-

kinin insanlarda da söz konusu olup olmadı ı kesin

olarak bilinmemekle beraber bilim adamlarınca et-

kili oldu u tahmin edilmekte.

ifalı Bitkiler

Page 87: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

8787

Gönülden kramlar Mesude SARI

Maklube (6 Ki ilik)Malzeme750 gr ku ba ı et4 adet orta boy patates3 su barda ı sıcak su2 çorba ka ı ı tereya ı2 su barda ı pirinç2 su barda ı sıvı ya (patatesleri kızartmak için)1 çay barda ı ha lanmı bezelye1 adet orta boy havuçTuz, karabiber,

Hazırlanı ıKu ba ı etleri bir tencere içerisine alıp, bir kahve fi nca-nı su ilave edip, orta ate te pi irelim. Suyunu çektirip bir çorba ka ı ı tereya ı ve tuz ilave edip kavuralım. Bezel-ye ve küp do ranmı havucu ha layıp-süzelim, kavurdu u-muz ete ilave edelim.2 su barda ı pirinci ılık tuzlu suda ıslatıp 20 dakika bek-letelim.

Di er taraftan kabuklarını soyup halka halka do radı ı-mız patatesleri yarı yarıya pi ecek kadar kızarttıktan son-ra ya ını süzdürelim. Yayvan bir tencereye et, bezelye ve havucu attıktan sonra üzerine karabiber serpip karı tı-ralım. Kızarttı ımız patatesleri bir sıra halinde karı ımınüzerine dizelim. Arzu ederseniz tencerenin kenarına da patatesleri dik olarak yerle tirebilirsiniz.

Islattı ımız pirinçlerin suyunu süzüp ni astası gidene ka-dar yıkayalım. Suyunu süzdürelim. Bir tencereye bir çor-ba ka ı ı tereya ını alıp üzerine bir çorba ka ı ı sıvı yailave edelim ve pirinçler effafl a ıncaya kadar kavuralım. Kavrulan pirinçleri yayvan tenceredeki karı ımın üzerine yayalım. Üç su barda ı kaynar su ilave edip kapa ını kapa-talım. Orta ate te pirinçler suyunu çekip göz göz olun-caya kadar pi irelim. Ate ten aldı ımız tencerenin üzeri-ne temiz bir bez örterek demlendirelim. 15 dakika sonra tencereyi düz bir taba a ters çevirip maklube yeme iniservise sunalım. Afi yet olsun.

Bekir SARI

Page 88: MUÂMELE VE GÜVEN … · ýu mübarek kelâmı kulaüımıza küpe olmalı: “Muâmelen ne ise, sen osun ... leri maddî ticarete, mânevî ka-zanımları maddî kazanımlara,

ubat 201088

Som

uncu

Bab

a De

rgisi

’nin

Ücr

etsiz

Eki

’dir.

Ayl k Somuncu Baba Çocuk Dergisi - Aral k 2009

Y l: 3 Say : 36

ço u dilindendir. hadis-i eriftekullar ndansöyler, o söze ahu Teâlâ o ükseltir. Ve r olarak e hem de meyereko kim-cesini

olsunöyle-m-e”

cuuukkk Dergisi - Aral k

Dergisi Hediyesi...

Do rulukKurtulu tur

AdaletDengedir

A R A L I K 2 0 0 9

Fiyat : 7 TL

AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Hediyesi...

Do ruluKurtulu

AdaAdaldaletetetDDeDengDengedir

AAYYLLIIKK L M-KÜLTÜR VE E

Dergisi

Dergisi Hediyesi...

Gönül

Ne Umar?VefâE itimi

O C A K 2 0 1 0

Fiyat : 7 TL

AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Derginizin elinize sa lıklı bir ekilde ula abilmesi için yukarıdaki alanları eksiksiz bir ekilde doldurunuz.

Adı / Soyadı:

Kurum Adı:

Ünvan:

Dergi Teslim Adresi:

Posta Kodu: ehir:

Telefon: ( )

Faks: ( )

E-posta: @

Türkiye : 70 TL Avrupa : 72 Euro ABD: 102 USD

Banka / Posta çeki hesabınıza yatırdım. Dekont li iktedir.

Posta Çeki Hesap No: 1361068Ziraat Bankası Darende ubesi : 26798480-5001

Faturayı adıma kesiniz

Faturayı irket adına kesiniz

Vergi Dairesi:

Vergi No:

Abone Ba langıç Tarihi:

mza

Visan ktisadi letmesiZaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende MalatyaTel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79 [email protected]

Çocuk ekiyle birlikte yıllık abone bedeli

70 TL

2010 yılında aboneli inizi yenilerken, yakınlarınızı da Somuncu Baba’nın ilim ve kültür dünyasına katın.

Onların da abone olmasını sa layın.