mÜzakere sorulari€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2...

14
MÜZAKERE SORULARI 1) İstikametin tarifinde, mana ve muhteva olarak hangi noktalara değinilmektedir? 2) Makaledeki tabiat, benlik, ruh ve sır kelimelerinden anlaşılması gereken manaya göre istikametin derinlik ve muhtevası adına neler zikredilebilir? 3) Efendimiz’in (as) istikametin önemine dair ifade buyurdukları hadis, makalenin muhtevası ile birlikte ele alındığında ne tür neticelere ulaşılabilir? 4) Makalede istikametin amellerdeki önemi ve istikamet yolunun adabı hakkında hangi noktalar işaret edilmektedir? 5) İstikametin alametleri adına makalede hangi hususlar zikredilmektedir? 6) Kalb ve ruh insanları “gerçek istikamet”ten ne anlamışlardır? 7) İstikametin basamak ve merhaleleri ve birbirinden farkları nelerdir?

Upload: others

Post on 06-Mar-2021

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

MÜZAKERE SORULARI

1) İstikametin tarifinde, mana ve muhteva olarak hangi noktalara

değinilmektedir?

2) Makaledeki tabiat, benlik, ruh ve sır kelimelerinden anlaşılması

gereken manaya göre istikametin derinlik ve muhtevası adına neler

zikredilebilir?

3) Efendimiz’in (as) istikametin önemine dair ifade buyurdukları

hadis, makalenin muhtevası ile birlikte ele alındığında ne tür neticelere

ulaşılabilir?

4) Makalede istikametin amellerdeki önemi ve istikamet yolunun

adabı hakkında hangi noktalar işaret edilmektedir?

5) İstikametin alametleri adına makalede hangi hususlar

zikredilmektedir?

6) Kalb ve ruh insanları “gerçek istikamet”ten ne anlamışlardır?

7) İstikametin basamak ve merhaleleri ve birbirinden farkları

nelerdir?

Page 2: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

2

İSTİKAMET

İstikametin mana ve tarifi

Doğruluk demek olan istikamet; ehl-i hakikatçe, itikatta, amelde,

muamelatta ve yeme-içme gibi bütün davranışlarda ifrat ve tefritten

Page 3: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

3

sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina

gösterme şeklinde yorumlanmıştır ki, ن اق الواال ذين إن ب امواثم اللر لاست ق ن ز ت ت 1 İFRAT VE TEFRİT: Dini, murad-ı ilâhîde mahiyeti ne ise o şekilde yaşayıp hayatımıza

hayat kılabilmek için dengeli olma ve itidâli koruma çok önemlidir. Zira denge

kaçırıldığı zaman ya ifrata ya da tefrite düşülür ki, ifrat tefriti, tefrit de ifratı

doğuracağı için neticede fasit bir daire oluşur. Esasen ifrat ve tefritlerden salim

kalmanın yolu, ümmetine daima itidâli tavsiye buyuran sırat-ı müstakim rehberi

İnsanlığın İftihar Tablosu’nun sünnetine uymaktır.

Sırat-ı Müstakim

İslâm düşünce sisteminde sırat-ı müstakim tarif edilirken, dünden bugüne mesele

genellikle kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliyeye irca edilmiş ve

bunların itidâl hâlleri sırat-ı müstakim olarak ifade edilmiştir. Fakat rekabet, tenafüs,

niyet ve nazar gibi daha başka hususları da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.

Daha doğru bir tabirle insan tabiatında mündemiç olan iyi ve kötü bütün duygu ve

düşünceler için bir sırat-ı müstakimden bahsedilebilir.

Mesela, eşya ve hâdiseleri okuma, değerlendirmeye tâbi tutma mânâsında “nazar”ı ele

alacak olursak, nikbin onun ifrat, bedbin tefrit hâlini; hakikatbin ise orta hâlini temsil

eder. Bildiğiniz üzere nikbin, kötü ve çirkinliklere gözlerini kapatıp her şeyi sadece iyi

ve güzel yönleriyle ele alan, bedbin ise her şeyi kötü ve kapkara gören kişi demektir.

Hakikatbin veya hüdabine gelince, o, her şeyi kâmet-i kıymetine ve keyfiyetine uygun

olarak görmeye çalışan kişidir. Vâkıa, Hz. Pîr’in de Hakikat Çekirdekleri’nde ifade ettiği

üzere “Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” Ayrıca

güzel olmayan şeylerde bile, kâbil-i tevil olduğu sürece iyi düşüncelere, güzel

değerlendirmelere gitmek gerekir. Fakat bu, realiteyi görmezlikten gelme, sadece hayal

ve hülya dünyasında yaşama demek değildir. O hâlde yapılması gereken; gerçeklerden

kaçmadan, realitelere gözünü kapamadan ama aynı zamanda karamsarlığa, ümitsizliğe

de düşmeden her şeyi olduğu gibi görmektir ki, işte bu, “nazarda denge” demektir.

(“Denge ve İtidal”, Mefkure Yolculuğu)

***

Akıl, ifrat noktasında cerbezeye, tefrit noktasında ahmaklığa düşülmeden istikamet

çizgisinde hikmet televvünlü ruhun bir refîki; Şehvet, ifratıyla bohemlik ve fuhşa,

tefritiyle cismaniyete bütün bütün sırt çevirip humûdete düşürmeksizin istikamet

çizgisinde, meşruiyetle mukayyet “iffet” unvanıyla nefs-i nâtıkanın belli bir perdeden

sesi soluğu; İnat, önyargı ve bâtıl saplantılar gibi ifrat, her şeye “evet” deme ve boyun

eğme gibi tefrite mukabil hakta sebat etme çerçevesinde Cenâb-ı Hakk’a karşı bir

sadakat vesilesi; Cesaret, ne tefritindeki korkaklık, ne de ifratındaki tehevvür,

Müslüman olarak her zaman dimdik, ama müdebbir bulunmanın temel unsuru; İlim,

gayesiz, hedefsiz, bilme için bilme ifratı, cehalet denen yüzkarası gibi tefrite mukabil,

mârifete dönüşebilen ve Hakk’a ulaştıran bir vasıtasıdır… (Enginliğiyle Bizim

Page 4: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

4

يهم ل لئك ةع الم افواأ ل ت خ ل نواو أ بشروات حز ن ةو دون كنتمال تيبالج توع âyeti

(Fussilet sûresi, 30) işte bu ölçüde Allah’ın rubûbiyetini itiraf ve O’nun

birliğini tasdik edip, iman, amel ve muamelelerinde peygamberlerin

yürüdüğü şehrahta yürüyenleri, ötelerde saf saf meleklerin karşılayıp, bin

bir korku ve tasanın kol gezdiği o ürpertici vasatta onları müjdelerle

coşturacaklarını haber veriyor.

Tabiat benlik, ruh ve sır mertebelerinde istikametin

manası

Dünyamız)

2

اط ااهدن ر الص المست قيم "Bize doğru yolu göster." (Fâtiha Sûresi, 6)

اط ال ذين صر مت يهما نع ل يرع غضوبغ يهمالم ل ع ل ين و ال الض "Kendilerine lütuf ve ikramda

bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Âmin."

(Fâtiha sûresi, 7)

ن م سول الل يطـعو الر و ئك ع ف اول م ال ذين م يهماللا نع ل يقين الن بي ن من ع د الص اءو د ه الش و

الحين الص سن و ح و ئك فيقا اول ر

"Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu

peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel

arkadaştır!" (Nisâ sûresi, 69)

Page 5: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

5

İstikamet; tabiat mertebesinde3 mükellefiyetleri yerine getirmek,

benlik mertebesinde4 hakikat-i şeriata muttali olmak, ruh mertebesinde5

3 TABİAT MERTEBESİ: Beden ve cismaniyete, dışa, zahire bakan, şekil yönüyle.

Havass-ı selime cihetiyle.

4 BENLİK MERTEBESİ: Tasavvuf erbabı arasında benlik sırlarını kavrama veya

kazanma mevzuu meşhurdur. İnsanın kendi şahsını ve egosunu hissetmesi önemli bir

husustur. Önce kendi benliğini duymak sonra bir vâhid-i kıyasî (ölçü birimi) olarak

onunla zâtî şe’nleri, sıfât-ı sübhaniyeyi hudutlarıyla duyup hissetmeye çalışmak; belli

ölçüde de olsa bu muhatla O muhiti duyduktan sonra onu kıymet-i harbiyesine göre bir

yere koyup nâmütenâhîye yönelme, mecazdan hakikate ve Hakikatü’l-Hakâik’e

ulaşmada bir yoldur. Bazı hakikat ehli bu yolda yürümüş, bazıları da bunu biraz daha

farklı olarak ele almışlardır. Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin bu mevzudaki mülâhazaları

şu çerçevede bir farklılık arz eder, O: “Der tarik-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk:

Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk – Nakşibendî anlayışıyla hakikate

ulaşmak için her şeyi terk etmek lâzımdır: Dünyayı, ahireti, kendini ve hatta bütün bu

terk ettiği şeyleri dahi terk etmek icap eder.” (Prizma, 6)

5 RUH MERTEBESİ: Zaten bir yerde vahye de, من اء ي ش ن ىم ل أ مرهع وح من يلقيالر

اده ,Emir âleminden ruhu (vahyi) kullarından dilediğine indirir. (Mü’min sûresi“ عب

40/15.) fehvâsınca ruh denmiyor mu.! Evet ruh, cesette hayatın özü ve esası olduğu gibi,

vahiy dahi mânevî ve ruhanî hayatın en önemli esası, en ciddî vesilesi ve sebepler üstü

sebebidir. Ruh, vasıtalı-vasıtasız bir nefha-i ilâhiye, vahiy dahi kelâm sıfatından gelen

ayrı bir nefha-i sübhaniyedir. Bu ilâhî sırra hıyanet bilmeyen sırrın emin emanetçileri de

hakikî veya izafî insan-ı kâmillerdir. Bu konuda hakikî insan-ı kâmil olan Hz. Ruh-u

Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi ekmelüttehâyâ) alıp ümmetine nefhettiği ruh-u mutlak esas;

izafî insan-ı kâmillerin mevhibe ve vâridâtları ise, o Zât’ın vaz’ettiği kriterlerle test

edilmek şartıyla, ümmete birer vesile-i rahmet ve vüs’attir. (“Ruh ve Ötesi”, Kalbin

Zümrüt Tepeleri, 3)

Page 6: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

6

marifete açılmak, sır mertebesinde de6 ruh-u şeriatı7 zevk etmekten ibaret

görülmüştür. Bu mertebeleri bihakkın görüp gözetmenin ne kadar güç

olduğunu anlatması bakımından o en büyük Ruh ve Mânâ İnsanı’nın: “Hûd

suresi ve benzerleri iflâhımı kesip beni yaşlandırdı.” (Tirmizî, tefsîru sûre

56) sözü –ki اف است قم ك م أمرت “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud sûresi,

112) âyetine işaret buyuruyorlardı– ne mânidardır!

6 SIR MERTEBESİ: Sır; bilinmeyen, duyulmayan, gizli olan, anlama ve açıklamada

aklın âciz bulunduğu şey ve insanda bir latîfe; hafâ, sırra göre daha kapalı, daha gizli ve

melekât-ı akliye ile idrak edilemeyen insan ruhunda bir ihsas sistemi; ahfâ ise,

bunlardan daha mahfî ve bilinip duyulmayacak şekilde meknî, mestûr ve ancak

müterakkî ruhlarda bulunan ihtisas mekanizması diyebileceğimiz bir hakikat-i

mevcude-i meçhuledir......Bir kısım sofîlerce sır, ilâhî hakikatleri esmâ ve sıfât yoluyla

müşahede eden ve bir anlamda Hakikatü’l-Hakaik’a açılan insandaki mânevî

melekelerin ilkidir. Sır ufkunda ayağını sağlam bir zemine basan, diğer melekeler adına

da ciddî bir adım atmış sayılır. (“Sır, Hafâ ve Ahfâ”, Kalbin Zümrüt Tepeleri, 4)

7 RUH-U ŞERİAT: Bir diğer yaklaşımla şeriat, iman-ı kâmil, amel-i salih; hakikat ise,

bi’l-mukabele bu iman ve aksiyon erlerinin Cenâb-ı Hak tarafından görülüp

gözetilmeleri, onların da küllî bir şuurla buna karşılık vermeleridir. İman ve amel

olmadan ilâhî riayet ve kilâet beklentisi bir kuruntu, O’nun teveccühüne güven olmadan

şer’-i şerifin ağır tekâlifine katlanmaksa çok zordur. Bazıları, “Hakikatsiz şeriatı ikame

pek güç, şeriatsız hakikat de imkânsızdır.” deyip çıkmışlardır işin içinden.

Farklı bir ifade ile şeriat, ferdî, ailevî, içtimaî bütün sorumlulukların hâlis bir niyetle

yerine getirilmesi; hakikat ise, her şeyi ve herkesi yaratan, yarattıklarını varlığın

herhangi bir basamağıyla şereflendiren; hidayet ve dalâleti elinde tutan; istediğini aziz

istediğini zelil kılan; dilediğine muvaffakiyet lütfedip dilediğini hizlâna uğratan;

kimilerini hâkimiyetle pâyelendirip kimilerine mahkûmiyet takdir eden; hayır-şer,

iman-küfür, zarar-nef’, başarı-hüsran her şeyi o geniş kader ve kaza planıyla ortaya

koyan ي كن ل م أ ي ش ل م ا م و ك ان الل اء ش ا Olmasını dilediği hemen olur, olmamasını“ م

dilediği de olmaz.” (Ebû Dâvûd, sünnet 6, Edeb 101; en-Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ 6/6)

hakikatinin biricik Sahibi’ni görüyor gibi davranmak ve her zaman görülüyor olma

mülâhazasıyla oturup kalkmaktan ibaret görülmüştür.

Şöyle bir tevcih de söz konusu: Şeriat, peygamberân-ı izâm efendilerimiz tarafından

tâlim ve teklif buyrulan esasların bütünü; hakikat ise, bu tekâlif ve talimâtı mükâşefe

ve müşâhede yoluyla da duyup zevketme mazhariyetidir. Bu itibarladır ki bir kısım

muhakkikler, ubûdiyetin şeriat buuduna, evâmir ve nevâhîye riayet mülâhazasıyla

bakmış, onun hakikat derinliğini de yakîn, şuhûd, zevk ve keşf mevhibeleriyle

değerlendirmişlerdir. (“Hak, Hakikat ve Ötesi”, Kalbin Zümrüt Tepeleri, 4)

Page 7: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

7

Efendimiz’in (as) istikamete vurgusu

Zaten O’nun duygu,8 düşünce ve davranışları da hep istikamet edalı

değil miydi? Ve huzur-u ruhefzâlarına kurtuluş ve ebedî saadete eriş

beklentileriyle sığınan bir sahabiye: نتقل م است قمثم باللا “Allah’a iman ettim

de, sonra da dosdoğru ol.” (Bkz.: Müslim, îmân 62; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned

4/385) diyerek, iki cümlelik “cevâmiü’l-kelim” ile, bütün itikadî ve amelî

esasları câmi bulunan istikameti hatırlatmıyor muydu?

İstikamet yolunun önemi ve adabı

8 DUYGU DÜŞÜNCEDE İSTİKAMET: İnanç ve idealimizin devamlılığı adına bu tür

duyguların itidal ve istikamet üzere temsili çok önemlidir. Zira inanç başka, inançta

dengeyi yakalama ve o dengeyi ilelebet devam ettirme başkadır. Evvelâ, dinimiz her

zaman ve zeminde bizlere orta yolu tavsiye eder. Cenâb-ı Hak: “Ben sizi orta (yolda) bir

ümmet kıldım.” buyurur. İşte bu, ifrat ve tefritten olabildiğine uzak, hem akıl hem his

hem de ruh yönüyle itidali temsil eden bir ümmet demektir ki, biz de yaptığımız ibadet

ve dualar içerisinde, günde en az kırk defa: اط اهدن ا ر المست قيم الص “Bizi doğru yola

hidayet et.” demek suretiyle, Rabbimiz’den bizi o yolda tutmasını dileriz. Kaldı ki bizler,

ifrat ve tefritlerin had safhada temsil edildiği bir dönemde yaşamaktayız. Böyle bir

dönemde Allah’ın yardımı olmadan istikamet üzere yaşamamız imkânsız gibidir.

(Prizma, 3)

Page 8: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

8

Hâlinde istikamet olmayan hak yolcusunun bütün sa’y ü gayreti boşa

gideceği gibi, israf ettiği zamandan ötürü de böyle birinin her zaman

sorgulanması söz konusu olabilir.9 Yolun başında, neticeye ulaşmak için

istikamet şart ve bir yol azığıdır; sülûkün nihayetinde ise, Hakk’ı bilmenin

bedeli, Hak marifetine ermenin de şükrüdür ki vacip sayılır.

İstikametin alametleri

İşin başında zikzakların yaşanmaması, yol esnasında ferdin kendini

murakabesi, nihayette de O’nunla alâkalı olmayan bütün düşünce ve

davranışlara karşı kapanması, istikametin önemli alâmetlerindendir..

ان مك سي تزا هلد ام دكهاستق رب رب اش ايتكويس هد

ارب ا انهويتا نو ـاخسپردهج تزاوس اكط بيع هپ ـ مرد

“İstikamet erlerinden birini bilirim ki, hidayet köyünün başını

tutmuş durur. Bu, hüviyet nurlarına canını ısmarlamış ve tabiat

kirlerinden pak olarak ölmüştür.” diyen hak dostu ne hoş söyler!

Gerçek istikamet

9 İSTİKAMETSİZ AMEL: Hâsılı, duyguda, düşüncede, davranışlarda doğruluk-

dürüstlük üzerinde durmak imanın amelî yanı gibi bir keyfiyet arz etmektedir. Zaten

selef-i salihîn ve Kur’ân’ın ilk muhatapları da, her biri istikametin bir yanıyla konuya

böyle yaklaşmışlar. Kimisi امواثم است ق ya tevhid düşüncesini korudu ve günaha girmediler

şeklinde; kimisi Allah’a itaatte dürüst davrandı ve hileye sapmadılar biçiminde; kimisi

Allah’a kullukta içten ve ihlâslı davrandılar mahiyetinde; kimisi de feraizi tastamam eda

etme, iç ve dış bütünlüğü içinde bulunma yorumunda bulunmuşlardır ki, böyle

davrananları melekler sekîne, temkin ve itminan esintileriyle her zaman ziyaret ederler..

evet şeytanî duygularla oturup kalkanlara sık sık şeytanlar ve ervah-ı habîse uğradığı gibi,

iman ve istikamet sahiplerini de ervah-ı tayyibe ziyaretleriyle sevindirir ve gelecekleri

adına onlara bişaretlerde bulunur.

EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL NE DEMEKTİR?

Bu açıdan, güzel söz söylemek, iyi laf etmek önemli değildir. Dilin bir yararlı yanı vardır

o da, hâlden zuhur eden şeylerde bir iğlâk ve ibhâm, kapalı ve belirsiz ifade varsa onları

açma, şerhetme vazifesini görmesidir. Öyleyse, hâlimiz daima dilimizin önünde olmalı,

tavır ve davranışlarımız sözlerimize yön vermelidir ki hem Allah nezninde yalancı

olmayalım, hem de insanlar nazarında kendi itibarımıza dokunmayalım. Âleme bazı

şeyleri telkin ederken onun berisinde başka haltlar karıştırmamamız, müstakim olmamız

Page 9: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

9

lazım. Evet, müstakim görünmek değil, mustakim olmak lazım. Allah Teâlâ, “Öyleyse ey

Resulüm, sen beraberinde olup tövbe edenlerle birlikte, sana nasıl emredilmişse öyle

dosdoğru hareket et, istikamet üzere ol.” (Hud, 11/112) buyuruyor. “Sadece sözlerinizde

müstakim olun, başkalarını ikna edecek şekilde söz düzgünlüğüne bakın.” demiyor.

“Festekim kemâ ümirte” buyuruyor; yani, “nasıl emrolundunsa tavır ve davranışlarınla

öyle dosdoğru ol” diyor. Evet, dinimizde “olma” önemlidir, görünme değil; yaşama ve

tatbik etme önemlidir; söyleme ve telkin değil. İslam, yeryüzünde “görünme” ve

riyâkarlığın kökünü kesmek, “olma” ve anlatılanları yaşamayı hâsıl etmek için gelmiştir.

Dolayısıyla, müessir olabilmeniz de bir yönüyle anlattıklarınızı yaşamanıza bağlıdır.

Yaşarsanız müessir olursunuz, Allah’ın izniyle. Çünkü, siz kalbleri fethe tâlipsiniz,

gönüllere girmek istiyorsunuz. O çok zor bir meseledir; zira, kalblerin kilidinin anahtarı

sadece Allah’ın elindedir. Oraya nüfûz edebilme ancak Allah’ın yardımıyla, inayetiyle

mümkündür. O kilidi açacak, sözlerinizin hedefine ulaşmasını sağlayacak ve tesiri

yaratacak Allah’tır. Siz Allah’ın yanında değilseniz, maiyyete mazhar değilseniz, katiyen

müessir olamazsınız. Evet, tesir sözlerde değildir; o sözlerin hâle tercüman olmasında ve

Allah rızası gözetilerek söylenmesindedir. (Ümit Burcu)

KALB İSTİKAMETİ

İnsan, Cenâb-ı Allah’a her zaman muhtaçtır. Onun nimetlerine muhtaç olmasından daha

çok, inâyet (yardım, ihsan) ve riayetine (koruyup gözetmesine) muhtaçtır. Hava, su ve

yiyecek gibi şeylere muhtaç olan insanoğlunun bu maddî nimetlerden daha fazla kalb ve

ruh istikametinde beslenmeye ihtiyacı vardır. Samimî bir kul, Rabb’inden sürekli kalb ve

ruh istikameti istemelidir.

Bir kulun “Nasıl olsa çizgiyi bir kere tutturdum” düşüncesi ve tavrı içine girmesi, sanki

bir yerden sonra Allah Teâlâ’ya ihtiyacı yokmuş mânâsına gelir. Bu tavır, hiçbir zaman

içine düşülmemesi gereken bir yanlışlıktır ve neticesi de ilhaddır (inanç bozukluğudur).

Oysa her şey, her zaman ona muhtaçtır. İnsan, senelerce ibadet ü tâat yapsa da bunlar

onun ruhunda istikamet sağlayıcı bir hale bürünmeyebilir. Her şeye rağmen ona düşen

yine söz, tavır ve davranışlarıyla Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, ondan ihlâs ve istikamet

istemektir.

Bu konuda çok samimî ve yürekten olmak gerekir. İnsan altmış yetmiş yaşında olsa ve o

zamana kadar imrenilecek bir hayat ortaya koymuş bulunsa bile, yine de yanlışlıklara

düşebilir, hata yapabilir. Öyleyse inanan bir insan, canını ortaya koyarcasına, gönülden

Cenâb-ı Hakk’a teveccüh etmeli, “Ya Rab, beni hidayetinden bir lâhza ayırma!... Sözüm,

davranışım, konuşmam, el ayak hareketlerim ve hatta mimiklerimle küçük de olsa bir

yanlışlığın içine düşürme. Bir dakikalık inhirafa düşeceksem emanetini hemen al”

diyecek kadar candan olmalı. (Kırık Testi)

Page 10: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

10

Kul, her zaman istikametin talibi olmalı, keşf ü kerametin değil; zira

istikameti isteyen Allah, harikulâdelere dilbeste olan da kuldur. Bizim gönül

kaptırdıklarımız mı, yoksa Allah’ın istedikleri mi..?

Bâyezid-i Bistâmî’ye: “Falan kimse suda yürüyor, havada uçuyor.”

dediklerinde, Hazret: “Balıklar, kurbağalar da suda yüzüyor; sinekler, kuşlar

da havada uçuyor. Görseniz ki bir adam seccadesini suya sermiş yüzüyor

veya havada bağdaş kurmuş oturuyor; zinhâr ona iltifat etmeyiniz! Onun hâl

ve hareketlerindeki istikamete ve onların da Sünnet’e uygunluğuna bakınız!”

(Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 10/40; el-Beyhakî, Şuabü’l-îmân 2/301)

buyurur.. ve bize, harikalar atmosferinde pervaz etmeyi değil, istikameti ve

kulluk zemininde yüzü yerde olmayı salıklar…

İstikametin basamak, merhale ve varidatı

İstikamet, Hakk’a kurbet yolunda üç basamaklı bir merdivenin son

basamağıdır. İlk menzil “takvîm”dir ki; hak yolcusu, bu mertebede İslâm’ın

nazarî ve amelî bölümlerinde temrinat yapa yapa onu tabiatının bir parçası

hâline getirerek, bir ölçüde nefsini aşmaya muvaffak olur. İkinci menzil

“ikamet” ve “sükûn”dur ki; sâlik, âlem-i emre ait mesâvîden –ki riya, süm’a,

ucub gibi kullukla telifi imkânsız yaramaz şeylerdir– uzaklaşarak, kalbini

şirke ve şirk şaibelerine karşı korumaya alır. Üçüncü menzil, “istikamet”tir

ki, bu makam, Hak yolundaki seyyaha sır kapılarının aralandığı makamdır

ve ilâhî vâridâtın keramet ve ikram unvanıyla indiği kutup noktadır.

İstikameti taleb etme ve ardından gelen maddi manevi

bereketler

Bu mânâdaki istikamet, ehl-i hak arasında bilinegeldiği şekliyle çok

defa âdiyattan sıyrılarak, “yedullah” kuşağında “kadem-i sıdk”10 üzere

10 KADEM-İ SIDK: İşte Beyan-ı Sıdk’tan birkaç pırlanta:

قل .1 و ب أ دخلنير ل مدخ أ خرجنيصدق ج و مخر صدق “De ki: Rabbim! Gireceğim yere

doğrulukla girmeye, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmaya beni muvaffak eyle!..”

ا .2 لو ان ليجع لس ال خرين فيصدق “Bana sonrakiler içinde bir lisan-ı sıdk (ve bir yâd-

ı cemil) lütfeyle!”

ر .3 ب ش نواال ذين و م م ل همأ ن أ ق د ب همعند صدق ر “İman edenleri Rabbileri nezdinde kadem-

i sıdk (ve hüsn-ü istikbal) ile müjdele!”

Page 11: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

11

yaşamaktır ki, burası aynı zamanda ilâhî eltâfın sağanak sağanak olduğu bir

harikalar iklimidir. Bu iklimde çiçekler hiç solmaz.. burada yamaçlar kar-kış

bilmez.. ve burada hep baharlar tüllenir durur ki أ ن اموال وو ل ىاست ق ةع الط ريق

ين اهم اء ل سق ق ام غ د beyanı da bu temâdi ve ölümsüzlüğü beyan etmektedir.

Zira, âyette ين ا ق ين ا yerine س اء ,buyrulması bu gerçeğe parmak bastığı gibi أ سق م

ق ا اموا nın bol su mânâsına gelmesi ve’غ د in de talebi tazammun’س daki’است ق

etmesi, burada bize bilhassa şu hususu hatırlatmaktadır: Siz tevhid üzere

taleb-i ikamet, Allah ve Resûlü’yle aranızdaki ahitlere riayet ettiğiniz ve ilâhî

hudutları da koruyup-kolladığınız sürece, suyu kesilmez bu çeşme hep

akacaktır.

Nebi (as)sözlerinde istikametin önemi

Efendimiz de, bu hususa temas buyurarak: “Kulun kalbi müstakim

olmadıkça imanı müstakim olamaz, lisanı dosdoğru olmayınca da kalbi

müstakim olamaz.”11 ferman ederler. Bir başka beyanlarında ise: “Her sabah

insanoğlunun uzuvları lisana karşı: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork; zira

sen müstakim olursan biz de müstakim oluruz; sen eğri-büğrü olursan biz

فيالمت قين إن .4 ن ات ر ج ن ه دفيو قع م عند صدق ليك در م مقت “Şüphesiz müttakîler, Cennet

bahçelerinde ve ırmaklar başında, O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı’nın

nezdinde sıdk oturağı (ve otağı)ndadırlar...”

Evet, müdhal-i sıdk, muhrac-i sıdk, lisan-ı sıdk, kadem-i sıdk, mak’ad-ı sıdk

unvanıyla dünyadan ta ukbâya uzanan bir çizgide, hem uzun bir yola hem yol azığına

hem de neticeye işaret buyrulmuştur.Dünya, muhteşem bir sistem ve bir fabrika gibi

bütünüyle ahiret hesabına işlediği için, onlar bir işe teşebbüs ederken, bir beldeye

girerken, bir yere hicret ederken, bir yerde ikamete karar verirken; otururken,

kalkarken hep sıdkı, sadakati gözetler, bir müdhal-i sıdk, muhrac-i sıdk, lisan-ı sıdk,

kadem-i sıdk ve mak’ad-ı sıdk mülâhazasıyla davranır.. öbür âlem hedefli yaşar ve

sürekli bahtlarına tebessümler yağdırırlar.Niyet ve kasıtta sâdık olmak başta gelir..

evet, doğru düşünce, doğru karar ve doğru davranışa niyet, sıdkın ilk basamağıdır.

Ayrıca sıdka azmeden insanın, karar ve niyetinden dönmemesi, düşünce ve azmini

sarsacak ortam ve saiklerden de uzak kalması şarttır. (“Sıdk”, Kalbin Zümrüt Tepeleri,

1)

11 Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 3/198; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 10/227

Page 12: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

12

de eğriliriz’ derler.” (Tirmizî, zühd 60; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 3/95)

diye önemli bir mevzuu ihtarda bulunur.

Son olarak bir can alıcı hatırlatmayı da Es’ad Muhlis Paşa’dan

dinleyelim:

“İstikamette gerektir reviş-i12 sıdk u sebat

Kademin merkeze koy, devrede perkârın13 ucu.”

اط اهدن اهم ا لل ر المست قيم الص

ل ص ل مو س ل و ي دن اىع د س م ي دمح ا المت قين س عين لهو أ جم

12 Gidiş, hâl, tavır. 13 Pergel.

Page 13: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

13

İSTİKAMET İLE İLGİLİ AYET-İ KERİMELER

ا اي نواال ذين ا يه م قولوالل ات قواا ديدا ق ول او س

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğru söz

söyleyin. (Ahzab sûresi, 70)

ب ن ا ر يت ن ااذب عد قلوب ن اتزغل د به ه منل ن او ل دنك ة حم ر ان ك ابا نت ه الو

(Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra

kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok

bahşedensin." (Al-i İmran sûresi, 8)

ا اي نواات قواالل اا يه م ا كونوال ذين ع و ادقين م الص

"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla

beraber olun." (Tevbe sûresi, 119)

İSTİKAMET İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

نأبيعمرو ع بنعبداللرضياللعنهقال:قلت:وقيل،و ياأبيعمرةسفيان

نتبالل»قال:.رك لأ سأ لعنهأ حدا غيق ول الإسلامفيليقلرسولالل ثم :قل:آم

.مسلمرواه«است قم

Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh

şöyle dedi: - Yâ Resûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden

başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim,

İmân 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12)

عنه:قالقالرسولالل ل ىوعنأبيهريرةرضيالل يهاللص ل ل مع »:وس

دواوسق اربوا اللق الوا«بعملهمنكمأحد ينجوال نأ ن هواعل موا،د ؟:ولأنتي ارسول

دنياللول»:قال حمة أ ن اإلأنيت غ م فضل منهبر .مسلمرواه«و

Page 14: MÜZAKERE SORULARI€¦ · 3 sakınıp,1 nebiler, sıddıklar, úehitler ve salihlerin yolunda2 yürümeye itina gösterme úeklinde yorumlanmıútır ki, ََّّلُز ن تت َّاومُاق

14

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç

biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki:

- Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi?

- “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi

ile beni bağışlamış olursa, o başka!” (Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk.

Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19; İbni Mâce, Zühd 20)

بكميستقمستقيمواا

“Dosdoğru olun ki sizinle istikamete erişilsin.” (Taberani)