mes'elesiisamveri.org/pdfdrg/d145368/2005/2005_pacacim.pdf · şındaki kelimeler, daha da...
TRANSCRIPT
İSLAMI tLİMLERDE METODOLOJİ/USÜL
• MES'ELESI
I
Tartışmalı ilmi ihtisas Toplantıları, 1-15
@ ~
EN SAR_ NEŞRİYA T Ticaret A~onim Şirketi
Q Tebliğierin muhıeva ve dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine, te' li f hakları iSAV'a, her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat'a aittir.
ISBN : 975-6794-54-2
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tarbşmah İlmi Toplanhlar Dizisi: 46
Tartışmalı İl mi ihtisas Toplantılar Dizisi: 1
Kitabın Adı
İslami ilimlerde Metodoloji 1 Usul Mes'elesi- I
Yayına Hazırlayan
Dr. İsmail KURT Seyit Ali TÜZ
Kapak Tasanm Nüans Ajans
Baskı
Kahraman Ofset Ltd. Şti.
ı. Basım
Eylül 2005
isteme Adresi Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.
Süleymaniye Cad. No: 13 Süleymaniye 1 İstanbul Tel : (0212} 513 43 41 Faks : (0212} 522 46 02
www.ensarncsriyat.com.tr
572 ISLAMİ iLiMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMi
III
TEFSİR'DE SEMANTİK VE HERMENÖTİK
Prof. Dr. Mehmet PAÇACI Ankara Ü. İlahiyar Fakültesi
Bu çalışmada asıl konu, klasik ve çağdaş dönemler bağlamında Kur'an'ın yorum sorunsalı olacaktır. Temel olarak burada Tefsiri merkeze alarak İslam geleneğindeki diğer metin yorum disiplinlerine değineceğiz. Bunun için önce Tefsir ile diğer disiplinlerin ilişkilerini ve birbirlerine göre konumlarını göreceğiz. Bu bakımdan çağdaş yorum yaklaşımlan da çalışmada ele alınacaktır. Bu çerçevede son yıllarda sıkça söz konusu edilen ve kendilerine Kur'an çalışmalarında yer aranan semantİk ve hermenutike de çalışmada atıfta bulunacağız.
Tefsir ve Diğer Disiplinler
Kur' an, İslam'ın diğer metinsel kaynağı Sünnet gibi, yorumsamanın bütün biçimlerine muhatap olmuştur. Bütün İslam disiplinleri kendi konulan, işlevleri ve bu işlevlere uygun yöntemleri doğrultusunda Kur'an'ı konu edinmiş ve onu yorumlamışlardır. Kur'an, farklı okumalar ve telaffuzlar (kıraat ve yedi harf) bakımından, kayda geçirilmiş sözlü hitabın bir ürünü olarak inceleme konusu edilmiştir. Ayrıca ayetlerin kronolojisine dair haberler yorumlamanın kaynaklarından birisi olmuştur. Kur'an'ın cümleleri tarihsel sözler olarak görülmüş ve bu bağlamda ayetlerin söylendiği genel ve Özel tarihsel ortam, hadis rivayetleri ve tarih kaynaklarının kullanılmasıyla tarih karakterli yorumsamanın konusu olmuştur.
Yine Kur' an, İslam ilimlerinde temel olarak bir djl nesnesi olarak görülmüş ve dilbilimsel araştırmalara konu edilmiştir. Kur' an' ın ayetleri ve kelimeleri, gramerin konusu olarak lugat, nahiv, sarf ve iştikak yönünden ele alınmıştır. Kur'an, ma'ani, beyan ve bedil incelemelerinde edebi bakımdan ele alınmıştır. Bundan başka Kur'an, teoloji, ahlak, siyaset ve hukuk gibi nonnatif alanlarda da İslam geleneğinin metinsel kaynaklarından biri olmuştur. İslam geleneği insan hayatının bu alanlannda Kur'an kaynaklı n~rmatif/kuralsal sonuçlar ür~tmiş ve bu hüküm-
TEFSİR iLMiNDE USÜL MES'ELESİ 573
leri hayata geçirmiştir. Bu üretim için de Kur' an, bir metinsel kaynaktan hüküm üretmenin kurallarıyla ele alınmış ve yorumlanmıştır. Öyleyse Kur'an, İslam disiplinlerinde hem bir bakıma tarihsel söz ve hem de tarihsel bağlarnından bağımsızlaşmış bir söylem66 ve metin olarak görülmüştür. Esasen böyle de görülmesi gerekiyordu. Özellikle KeHim ve Fıkıh, bir geleneğin işletilmesi ve canhlığını koroyabilmesi için gerekli olan normarif üretimleri Kur'an'a ve diğer metinsel kaynaklara farklı metin yorum yöntemleri uygulayarak başarabilrnişlerdir. 67
Şimdi İslam geleneğinin temel disiplinlerine Tefsiri merkez alarak daha yakından bakmak istiyoruz. Y orumsama açısından Tefsir disiplininin Kur'an metnine 'açıklama' getirmeyi amaçladığını söyleyebiliriz. Bu amacı yerine getirebilmek için Tefsirde iki temel alanda çalışma yapılır. Bunlardan birisi Kur'an'ın dil, diğeri ise tarih açısından incelenmesidir. Tefsir disiplininin alt konu başlıklan ve Kur'an'ı konu alan araştırma alanlan olarak görebileceğimiz Kur' an ilimleri gözden geç irildiğinde bunların temel ilgisinin söz konusu iki belli başlı alan çerçevesinde kaldığı görülecektir. 68
66 Klasik yöntembilimdeki "el-ibre bi umumi'l-laft." ilkesi bunun açık göstergesidir. Diğer taraftan, te'vil kavramıoda da tarihsel bağlarnından uzaklaşmış bir söz veya metin anlamının içkin olduğunu söyleyebiliriz. Bu kavrarnda dilin olanaklannı kullanarak çeşitli muhtemel anlamlan telaffuz etmek anlamı bulunmaktadır. Bkz. Maturidi, Ayatun ve Suverun min Te'vilat'il-Kur'lın, Tahk. Ahmed Vanlıoğlu, İstanbul, İmam Ebu Hanife ve İmam Maturidi Vakfı, 2003, 3vd. Paul Ricoeur, bu duruma "autonomization" (bağımsızlaşma) terimi ile atıfta bulunmaktadır. Ona göre yazılı söylemle birlikte yani, söylemin yazıya geçirilmesi ile birlikte, "Artık metnin söylediği şey, yazarın söylediğinden fazla bir şeydir ve her yorum (exegesis) kendi prosedUrlerini, yazann psikolojisiyle bağlarını koparmış bulunan bir anlam dairesi içinde açar." Paul Ricoeur, "Metin Modeli: Bir Metin Olarak Anlamlı Eylem", Derleme ve Tercüme, Henneneutik ve Hümaııiter Disiplinler, Hüsamettin Aslan, İstanbul: Paradigma, 2002, s. 104.
67 Nitekim te'vil İmam Maturidi tarafından, fukahanın işi olarak görülmüştür. Maturidi, Ayatun ve Sııverun min Te'vilat 'il-Kıır'lın, 2003, 3.
68 Kur'an'ın iç dUzcni ve okunuş biçimlerini ele alan tecvid ve kıraat gibi konuları bir kenara bırakacak olursak, Ulum-u'l-Kur'fin konulannı temel olarak iki ana konu etrafında topartamak mümkündUr. SuyOtl'nin, ltkan adlı kitabının ilk konusu, "Meklci ve Medeni Bilgisi"dir. Bundan başka, Kur'an'ın tarihsel bağlaını ile ilişkili olarak, Rasulullah'ın seyahati sırasında, uyurken veya uyanık iken, kışın veya yazın vb. inen ayetler çok daha ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmektedir. NUzul sebebi bilgisi bağ~ lamında ayetler, ilk inen, en son inen, ayn ayrı ve bUtUn olarak inen ayetler gibi oldukça ayrıntılı olarak ele alırunıştır. Temeldeki bu tarihsel bakış açısının çarpıcı kanıtlan arasında, "Bazı Sahabe'nin Diliyle İnen Ayetler" ve "Kendisi Hakkında Ayet İnenlerin isimleri" gibi konu başlıklarına da rastlamak mümkündür. Diğer taraftan, geri kalan konular büyUk oranda Kur'an'ın dili ile ilişkilidirler. Kur'an'da Hicaz dilinin dı-
574 iSLAMİ iLiMLERDE METODOLOJİ!USÜL PROBLEMi
Tefsir, diğer disipliniere nazaran Kur'an' ı İslam'ın kurucu döneminde söylenmiş bir "söz" olarak görür. Ayetin sebeb-i nüzulünü dikkate almak, onun tarihin belli bir dönemi ile bağlantılı bir metin olduğunun öncelikle kabul edilmesinin bir kaçınılmaz sonucudur.69 Yine Kur'an İtimleri ve Tefsir, ayetin mekkt mi medeni mi olduğunu dikkate alır ve ayetlerin bu bakımdan tanınabilmeleri için belli ölçütler getirmeyi dener. Böylece Tefsir'in büyük oranda sözün kastım belirlemeye yönelik bir metin çözümlemesi yöntemi uyguladığını söyleyebiliriz.
Burada yorumsama taıihindeki temel yöntemsel bir aynşmamn dikkate alınması gerekir. İsHim yorumsama geleneği Hıristiyan geleneğinin benimsediği gnostik/alegorik-tipolojik karakterli yorum çizgisine iltifat etmemiştir. Tümüyle İslam ilimleri, metni ve onun kendiliğini esas alan bir karaktere sahiptir. Tefsir disiplini de ayın karakterde bir yorumsama anlayışı üzerine kurgulanmıştır. Tefsir, dilbilimsel ve tarihsel bir çözümleme yöntemini izlemektedir ve bu amaç için gerekli olan alt bilimleri kullanmaktadır. Mesela bu süreçlerin tamamında işlenilen konu gereği gramer, belagat, me'ani, bedi'i ve tarihsel atıflanyla Hadis ve Tarih gibi bilimler kullanılmışlardır. 70
Bu düzeydeki başka bir metin çözümlemesi disiplini olan Hadis şerhçiliği de, yaptığı iş gereği Tefsir benzeri bir metodla çalışmak durumundadır. İslam ilimler geleneğinin temel yorum kuramım oluştııran UsUl-i Fıkıh, sözünü ettiğimiz tercihin en açık göstergesidir. Buna karşın, Şii-Batını ve Sufi-İşarl tefsir daha çok metin dışı öznel bilgitenmeyi (keşf) esas alan ve metnin zahiri anlamını dışlayarak onun içsel ve deru-
şındaki kelimeler, daha da ileride yabancı dil kaynaklı kelimeler, eş-anlamlı, eş-sesli kelimeler, kapalı ve açık anlamlı kelimeler gibi semantik konular, edatların anlamları, irab kuralları gibi gramatİk konular ve kinaye, mecaz ve başka edebi sanatlar gibi edebiyat kritiği altında ele alınacak konulardır. Suyuti, el-Itkan fi-Ulwni'l-Kur'ô.n, Mektebetu Mustafa ei-Babi ei-Halebi, 1978.
69 Tefsir kavramının tanımJarı bunu açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim İmam·Maturidi, tefsiri, ayetlerin indiği şartlara şahit olmuş Sahabe'nin bir işi olarak görmektedir. Maturidi, Ayatun ve Suverwı min Te'vilcıt'il-Kur'ô.n, 2003, 3vd. Yine Zerkeşl,
Huveyyi 'den aktardığı tefsir tanımında, mütekellimin muradım bilmenin ancak ondan sözü işitmekle ya da işiteni işitmekle mümkün olabileceğini belirtmekte ve Kur'an bağlamında da bunun Rasulullah'ı işitmekle mümkün olabileceğini belirtmektedir. elBurhanft Ulumi'l-Kur'ô.n, Beyrut: Daru'l-Ma'rife, trhsz. s. 16; Zerkeşi'nin kendi tefsir tanımı da bu tefsirin yöntemindeki bu iki alana atıfta bulunmaktadır. el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'[m, s. 148.
70 Suyuti, el-Iıkanfi-Ulumi'l-Kur'ô.n, Il, 231.
TEFSİR iLMiNDE USÜL MES'ELESi 575
ni anlarnma ulaşmayı esas alan bir yorum yöntemini benimsemiştir.71
Ancak bu, geleneğin meşru kabul ettiği yöntemsel sınırlan içerisinde yer bulamamıştır.
Bu bakımdan Tefsir'de temel olarak izlenen yönternin öncelikli amacının, Kur' an metnin i korumak ve onun öznel eğilimler tarafından aşılmasına izin vermemek olduğunu açıklıkla görmekteyiz. Böylece Tefsirin Kur'an üzerinde yürüttüğü dil ve tarih ağırlıklı çözümlemeler, gelenek boyunca gerçekleştirilen Tefsir ürünlerini büyük oranda metnin kendiliği çerçevesinde tutmayı başarabilmiştir. Bu yöntemsel tercih sayesinde yorumlama sürecinde metni tehdit eden ön-anlamalar ve önyargılar belli bir düzeyde tutulabilrniştir.
Mesela, gelenekteki hemen her bir kelarni duruş Kur' an üzerinden kendine bir meşruiyet arayışıyla, kendi görüşlerini Tefsir ürünlerine dere etmiş olsa da, Tefsirin yöntemi, onların metnin kendiliğini -mesela, gnostik-batınl yöntemde olduğu gibi- aşınalarına izin vermerniştir. Bu durum Mutezile ve Ehl-i Sünnet taraftarlarının yazdıklan tefsirler karşılaştırıldığında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Zemahşeri her ne kadar Mutezili olsa da, Tefsir disiplininde izlenen yöntemi kabul etmesi, onu metnin çerçevesinde kalmaya zorlamıştır. Bunun sonucu olarak Zemahşeri'nin farklı kelami bir duruşu savunmuş olması, Keşşaf'ın kendisinden sonraki hemen bütün Sünni tefsir ürünleri tarafından alıntılanmasına engel teşkil etmemiştir.72
Hatta onun söz konusu yöntemi uygulamadaki başarısı her zaman kabul edilmiştir. Diğer taraftan Sünni paradigma içinde yer bulabilen Sı1fi-İşad tefsir ürünlerine iltifat edilmemiştir. Bunun temel nedeni yorumsamadaki yöntemsel aykınlıktır. 73 Sı1fi-İşan tefsirler yöntemsel olarak ayrı bir kategoride ele alınmışlardır. Bunun en önemli nedeni işari yorum yönteminde, metnin ve lafzın kendiliğini koruyan temel duruşun aşılmış olması ve yarumcunun öznel bilgisinin metnin kendiliğini adeta tahakkümü altına almasıdır. Bu yorumların kelaml ve yöntemsel meşruiyeti metnin zahiri anlarnma yakınlığı ile ölçülmüştir. 74 Ancak
7 1 Pierre Lory, KQ.şiinf'ye Göre Kur'ii11 'ın Tasavvufi Tefı·iri, Çev. Sadık Kılıç, istanbul: İnsan Yay. 2001, s . 15vd.
72 Bkz. Nesefi ve Beydavl tefsirleri, Zemahşerl'nin birer Ehl-i Sünnet versiyonu durumundadırlar. Bunun dışında Zemahşeri bugüne kadar, Ehl-i Sünnet tefsirlerinin başhca kaynağı olmayı sürdürmektedir.
73 Pierre Lory, K aşan/'ye Göre Kur'an 'm Tasavvufi Tefsiri, s. 20. 74 Bkz. Pierre Lory, KQ.şanf'ye Göre Kur'an'ın Tasavvuji Tefsiri, s. 20.
576 iSLAMİ iLiMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMi
hemen belirtilmelidir ki, İslam geleneğinde herhangi bir bilimsel ürüne meşruiyet kazandıran unsur son kertede, ilk muhataba ve nesle kadar uzandığı kabul edilen dünya görüşü veya meşru kelarrti duruş ve anlayış olmuştur. 75 Buna göre, yorum bu kelami duruş çerçevesinde gerçekleşmeli dir. Bu bakımdan mesela, Kur'an'ın re'y ile tefsiri kabul edilmemiştir. Buradaki re'y çağdaş dönemde çoğu zaman anlaşıldığı gibi, 'salt akıl' değil, geleneğin paradigmatik belirleyiciliğinin dışına çıkma eğilimi taşıyan ve öncüllerini veya ön-anlamalannı meşru kelarrti paradigma dışından alan bir tür akıldır.76
Esasen böyle bir durumun kabul edilmesi hiçbir gelenek ve seküler ideoloji için düşünülememiştir. Bu bakımdan söz konusu tutum son derecede doğaldır. Bu yüzden Batını yöntemle oluşturulmuş Şii ve Batını din anlayışını kabul eden Kur' an yorumlan, meşruiyet sınırlan dışında tutulurken, aynı yöntemle yazılmış dahi olsa Sünni görüşü yansıtan ve ideolojik olarak paradigma içinde kaldığı kabul edilen İşari Tefsir ürünleri, yöntemsel açıdan tartışmalı da olsa meşru kabul edilebilmiştir.77
Tefsir, metin çözümleyici ve betimleyici karakteri ile, hermenutİk anlamda gelenekte metinsel temel kaynaklann birincil anlamlannın pekiştirilmesini sağlamıştır. Esasen Tefsir, geleneği kurucu dönemin dili, tarihi, temel metinleri (Kur' an ve Hadis) ve yaşantılan ile her bir ürünü ile yeniden buluşturarak onun başlangıç noktasını her zaman göz önünde tutmasının en önemli aracı olmuştur. Böylece geleneğin zaman içeri-
15 Mesela Zerkeşl, Kur'an ilimlerinin anası olarak ' tevhid' , 'tezkir' ve 'ahkam' temel aJanlannı saymaktadır. Bu alanlar, dini bir paradigmayı tanımlayan temel inançsal ve arneli normatif atanlardır. Bunlar Allah'ın sıfatları, Ahiret ve ceza konuları ve arnellere değer biçilmesini içermektedir. el-Burlıanfi Ulumi'l-Kur'an, s. 17.
76 İbn Kesir, tefsirine yazdığı mukaddimesinde bunu aktardığı rivayetlerle açık olarak belirtmektedir. Kişi, eğer re'y ile tefsir ettiğinde, meşru yol olan rivayete dayanarak tefsir etmek yolunu seçmezse elde edilen sonuç, meşru yol olan ri vayete dayanarak elde edilen sonuç ile aynı olsa bile bu kabul edilemez bir tefsirdir. Çünkü kişi bu meşru yolu takip etmemiştir. Burada re'y ile tefsire karşı ı:>lan tutum esasen aklın her halükarda belli öncüllerle işieyebildiğini görmektedir ve bu öncüllerin İslam'ın meşru kaynaklarından sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Akıl eğer bu kaynakları dikkate almadan işletilirse, her durumda belli öncüllerle hareket edeceğinden bu öncüileri meşru bir kaynaktan almamış olacak ve yaptığı tefsir paradigma dışında kalan bir tefsir olmuş olacaktır. İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, Beyrut: Daru'l-Marife, 1969, s.5.
77 Bu meşruiyet de zahiri anlama uygunluk şartına bağlanmıştır. Bkz. Süleyman Ateş, İşari Tefsir Okulu, Ankara: Ankara Ü. İ1ahiyat Fakültesi Yayınları , 1974, s. 20 vd.
TEFSiR iLMiNDE USÜL MES'ELESİ 577
sinde yeni kültürler ve kavram dünyalan karşısında kaybetme tehlikesiyle karşılaştığı zeminin korunması sağlanmıştır.
Aynca Tefsirin diğer İslam disiplinleri bağlamında da söz konusu zeminin korunmasında önemli bir rol üstlendiğini görüyoruz. Tefsirin İslam geleneğinde yorumsamanın ileriki noktalarını gerçekleştiren KeJam' a ve Fıkıh' a temel metinsel kaynağın yani Kur' an'ın birincil düzeyde işlenmesiyle zemin hazırlayan bir disiplin olduğu söylenebilir. Bu yüzden de gelenekte tefsire dayanmayan bir te' vil kabul edilmemiştir. 78
Tefsir' de üretilen bilginin değeri üzerinde durmak gerekirse, her ne kadar İslam' ın tartışmasız bir kaynağını konu ediniyor olsa da Tefsir, kural koyucu bir karaktere sahip değildir. Onun yorumsal işlevi sadece Kur' an metnine açıklama getirmekle sınırlıdır. Başka bir deyişle Tefsir'in ürettiği bilginin bir yaptının sonucu bulunmamaktadır. Tefsirin kuralsal bir sonuç ürettiği şeklindeki yanılsama onun İslam geleneğinde kuralsal değeri bulunan bir metni, Kur'an'ı çalışma konusu edinmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Ancak mesela, "es-sariku ve's-sarikatü fe'kta'u eydiyehuma ceza'en bi-ma keseba nekalen min'Allahi. .. "79 şeklindeki ayet ile Tefsir'in ilişkisi, bu ayetten kuralsal bir. sonuç üretmek şeklinde değil, ayetin mealen "erkek ve kadın hırsızın elini yaptıklarına karşılık bir ceza AIlah'tan bir ibret olarak kesin" şeklinde anlaşılabileceğini ortaya koymak şeklindedir. Bu anlamdan belli tikel durumlar için kuralsal bir sonuç üretmek Fıkh'ın işlevi ve görevidir ve bu onun yorumsama biçimiyle gerçekleştirilebilir. Bu, metnin tarihsel bir söz olarak görülmesi ile bağımsızıaşmış bir metin olarak görülmesi arasındaki farktan ötürüdür.
Tefsir, Kur'an'ı temel olarak kendi dilbilimsel ve olgusal anlamda tarihiyle bağlantılı bir SÖZ olarak görür ve ayetlerin tarihsel bağlamlannı veya sebeb-i nüzullerini rivayetlere dayanarak dikkate almak durumundadır. Oysa Kelam ve Fıkıh, Kur'an' ı böyle tanırnlamarnaktadırlar. KeHim ve Fıkıh Kur' an'ı tarihi bağlarnından bağımsızlaşmış bir metin olarak görmektedirler. "Lafzın umurniliği" ilkesinin bu disiplinlerde vurgulanması ise bunun bir göstergesidir.80 Tefsir'in tarihsel bağlaınındaki bir
78 Zerkeşl, el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'ô.n, II, l57; Ayr.Bkz. Nasr Hami d Ebu Zeyd, İlalıi Hitabın Tabiatı,Çev. M.Eınin Maşalı, Ankara, Kitabiyat, 2001 , s. 285
79 5-Maide, 38. 80 Bkz. İmam Gazzall, Musıasfa, Çev. Yunus Apaydın, Kayseri: Rey Yayıncılık, 1994,
II/113; ayr. bkz. Ömer Kara, Kur'iin 'm Anlaşılmasında 'İtibar Sebebin Hususiliğine Değil Lajzın Unıumiliğinedir ' İlkesine Usuleiiierin Metodik Yaklaşımları, basılmamış
578 ISLAMİ iLiMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMi
sözün anlamını ortaya koyma bakışıyla ürettiği81 sonuçlar, bir dini geleneğin metinsel kaynağı olarak Kur'an' ı yorumsal anlamda tüketmeye yeterli değildir. Bunun için Kur'an'ın aynca normatif karakterdeki Fıkıh ve Kelam disiplinlerinin metotlaoyla işlenmesi ve onlardan yaptırım karakterli yeni sonuçlann üretilmesi gerekmektedir. Tefsir'in açıklama görevini yerine getirirken yaptığı ayetin dilsel ve tarihsel çözümlemesinden çıkan sonuç ile, Fıkıh tarafından üretilen bir hüküm örtöşebilse bile, söz konusu iki farklı karakterli yorum süreçleri sonucunda üretilen bilgiler, mahiyet ve değer itibariyle birbirlerinden tamamen farkit bilgilerdir.
Başka bir deyişle Tefsir' in ürettiği bilgiler, onlarla am el eelilmesi için değildir. Tefsir ile üretilen bir bilginin yaptının değeri kazanabilmesi için, onun konusuna göre Ftkıh veya Ketarn disiplinlerinin yorum sürecinden geçmesi gerekmektedir. 82 Böylesi durumlar çoğunlukla, disiplinlerin temel karakterleri, birbirlerinden farklı alan ve işlevleri ve yorumsama yöntemleri dikkate alınmadığında ciddi kanştırmalara yol açmaktadtr.
Esasen yorum bilimsel olarak metin veya İslam bağlamında Kur'an ile yaşanan durum arasında, metinden kuralsal yargı üretecek bir yorum sürecinin ve yorumcunun bulunması gereklidir. Yorumcu, nassın anlamı ile kendi tarihselliğinin olaylarını bağdaştırmak ile yükümlüdür. 83 İslam geleneğinde yorum sürecini bu noktaya kadar götüren ve metinsel kaynaklardan kuralsal değerler üreten yorumcu, mütekellim
Doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslftm Bilimleri (Tefsir) Anabil im Dalı, Ankara, 2001, s. 278 vd.
8ı EbO Talib es-Sa'lcbi yaptığı tefsir tanınıında tefsirin bu yönünü vurgulamaktadır, Suyutt, el·ltkanfi-Ulumi'f.Kur'lin, U, 221.
82 Bu noktada farklı yorum düzeylerini belirtme bakımından müfti ile kiidinin normatif yorum açısından karşılaştınlması ilgi çekici olacaktır. İslam geleneğinde fakih de normatif yorum üretimi açısından farklı düzeylerde ele alınmışlardır. Müftinin ürettiği kural, genel bir kural olduğundan yaptırım özelliğine sahip değildir. Kadinin ürettiği kural ise, özel bir olay veya durum içindir ve anlama sürecinin son noktası olan uygulamaya kadar ulaşmaktadır. Kadilik veya kaza makamı bu disiplinlerin hepsinin ürettiklerini yaptırım noktasına kadar getiren bir kurum olmuştur. Kadi, nasslar ve onlardan üretilen sonuçlar kadar ve belki de daha çok, hakkında karar vereceği olayı göz önünde bulundurmaktadır. İzmirli isınail Hakkı, "Kitabu'l-İfta ve' l-Kaza" islfimiyat, ı, (1998) sayı 3, s. 11 8-139.
83 Te'vil tanımlarında da yorumun bu yanı, yani yorumcuyu öne çıkaran yanı belirtilmektedir. Bkz. Maturidi, Ayatwı ve Suverwı min Te'vilat'il-Kur'iin, s. 3 vd .. Zerkeşi, te'vili ayetin muhtemel anlamianna yönlendirilmesi olarak tanımıayarak kelimenin 'siyaset' kelimesi ile yakınlığını belirtmekte ve kelimeye mU'evvilin sözü yönlendirerek bir noktaya getirmesi anlamını vermektedir. el-Burlıanfi Ulıımi'l-Kur'an , II, 148 \-d
TEFSlR iLMINDE USÜL MES'ELESİ 579
ve/veya fakihtir. Yorumun hukuk ve din alanlarında tamamlandığına dair Gadamer'in doğru tesbitini burada bir kez daha aktarmak istiyoruz.84
Gadamer' e göre, teolojik ve hukuki hermenutİk anlama sürecini anlama ve yorumlamanın ötesine taşıyarak uygulama (application) noktasına kadar götürür.
Mesela, tarihçi, Gadamer' e göre anlama sürecini sonuna kadar götürememektedir. Tarihçi çalıştığı konunun tarihsel değerini tespit etmek için çalışmasını yapar, ancak bir hakimikadi bu yorumsal çalışma sonunda öğrenileni bir duruma yorumsamayı sürdürerek uygular. Bu bakımdan sadece tarih ve dil alanlarına ait disiplinlerle sınırlı kalan müfessir de anlama sürecini sonlandırmamaktadır.
Bu durumda Kelam ve Fıkıh ile yorum sürecinin bir başka düzeyine geçmiş olmaktayız. Buna göre Kelam ve Fıkıh yöntemsel olarak nispeten nesnel sonuçlar veren ve betimleyici karakterdeki tefsir çalışmalarından farklı bir karakterdedir. Onlar anlama sürecini adeta Tefsir' in bıraktığı yerden devam ettirerek, yoıumla pratik sonuçlar üretme noktasına kadar giderler. Böylece esasen yorum bilimsel açıdan anlama sürecinin tamamlanması mümkün hale gelir. KeHim ve Fıkıh da Kur' an ile ilgilenmektedir, ancak onların ilgisi Tefsir disiplininin ilgisinden farklı bir ilgidir.
Kelam, bir dünya görüşü, dinsel ideoloji kurma göreviyle görevlidir. Kelam Müslüman cemaat için inançsal ve ideolojik bir çerçeve çizer ve Tanrı, ahlak, siyaset, vb. alanlarda, temel metinlerden kuralsal teolojik-ideolojik sonuçlar üretir. MeseHi dini dünya görüşünün en temel unsuru olan Tanrı kavramını Kelam tanımlar ve Müminlerin Tanrı'yı nasıl tammlamaları gerektiğini buyurur. Bu bağlamda mesela Kur'an'ın ve Hadis' in dini ideolojideki sembolik ve ideolojik değerlerinin belirlenmesi de Kelam'ın konusudur. Aynı alanda Sünni kelama karşı Mutezile kendi beş ilkesini, Şülik de kendi kelami ilkelerini geliştirmiştir. Fıkıh da Kelam ile aynı yorum düzleminde, dini-hukuki kuralsal sonuçlar üretmiştir.
KeHim ve Fıkıh için Kur'an'ın anlamları da farklıdır. Tefsir için Kur'an bir konu ve malzeme iken, Kelam ve Fık1h için Kur'an birkaç kaynaktan birisi olarak pratik akıl yürütmenin girdisi durumundadır. Kaynaklara açıklama getiren ve onların metinsel değerini pekiştiren di-
s.ı Hans Georg Gadamcr, Truılı and Merlıod, tr. Joel Weinsheimer. Donald G. Marshall, London: Shecd and Ward, 1989. s. 308-310, 326.
580 ISLAMi iLIMLERDE METODOLOJituSÜL PROBLEMI
sipJinler olarak, gerek Tefsir ve gerekse Hadis Şerhi bir anlamda bu kuralsal disiplinlerin kaynağı olmaktadır. Bu yüzden Fıkıh Usulü'nde Kur'an ve kıyas veya akıl İslam'ın asılları (usUl) arasında aynı kategorik düzlemde sıralanmaktadır.
Yukanda aktarmaya çalıştığımız işlevsel çerçevelerneler klasik dönemde geleneği oluşturan ve onu sürdürmede göreve koşulan disiplinlerin birlikte oluşturdukları bir büliinlüğü ortaya koymayı hedeflemektedir. Öncelikle çağdaş dönemde seküler paradigmanın bütün yapıyı belirleyecek düzeyde etkili olması sonucunda, Hadis ile KeHim, Tefsir ile Fıkıh arasında bütünlük ortaya koyan ilişki bozulmuştur. Yine bu dönemde İslam geleneğinin o zamana kadar yaşattığı disiplinlerden bazılarının işlevlerinin düştüğünü, aynı isimleri yaşatmaya devam eden bazıları~ın da içerik bakımından değiştiğini kabul etmek durumundayız.
Mesela Fıkıh hem alan hem de kurum olarak hemen tamamıyla, Kelam alan bakımından alınasa da klasik kurumsal bir disiplin olarak büyük oranda işlevlerini yitirmişlerdir. Bu bağlamda Tcfsir de, bu önceki bütünlük içindeki işlevlerini yitirmiş ve giderek yeni işlevlerle tanımlanmıştır.
Geleneksicilik ve Çağdaşçılık
Çağdaş dönemde Müslümanlar arasındaki aynşmalara paralel bir şekilde dini disiplinlerin varlığına yönelik olarak da iki temel tutumdan söz etmek yerinde olacaktır. Bunlardan birisi, Geleneksicilik tarafından ortaya konan duruştur. Geleneksiciter bu disipliniere dair yapılanlan, eski öğretim ve çalışma teknik ve yöntemlerini sanki dünyada biçbir şey değişmemiş edasıyla taklit ederek sürdürmeye çalışmışlar ve çağdaş dönemde geleneksel yöntemler ve biçemierde yapılan çalışmalar nostaljik bir ilgi düzeyinde kalmıştır. Diğer başlıca duruş Çağdaşçılık tarafından ortaya konanlar da, çoğunlukla temelde çağdaş disipliniere öyküome tutumu çerçevesinde kalmıştır.
Çağdaş dönemde Tefsir, Kur'an'a yüklenen yeni tanıma koşut olarak klasik dönemdekinden farklı bir işievle görevlendirilmiştir. Bu dönemde Fıkıh ve Ketarn gibi disiplinlerin kurumsal olarak işlevleri büyük oranda fiilen düştüğü zaman Tefsir, "sadece ve sadece kutsal metin" (sola scriptura) sloganıyla beliren çağdaş protestan tutumun geleneği bir yana bırakarak Kur'an metnini aşın derecede öne çıkarması sebebiyle
TEFSİR iLMiNDE USUL MES'ELESi 581
aşırı bir işlev ve görevlendirmeyle de karşılaşmıştır.85 Tefsir neredeyse bütünüyle Tefsir, Kelam ve Fıkıh disiplinlerinin görevini üstlenir hale getirilmiştir. Bu tutumun sonuçlarını çağdaş Tefsir çalışmalarında açıklıkla görebilmek mümkündür. Çağdaş dönemin bütün entelektüel ve ideolojik eğilimleri, Tefsir kullanılarak kitlelere yansıtılmaya çalışılmıştır. En başta klasik anlayışa karşı duruş ve çağdaş bir dünya görüşünün oluşturulması çabaları Tefsir kullanarak kendilerini aniatma yolunu seçmişlerdir. Akılcı, ilmi, ideolojik eğilimiere ortam sağlayan çağdaş dönem Tefsiri bunun örnekleri ile doludur.86
Semantik gibi nesnel çıkanınlar oluşturma yeteneği olan bir disiplin bile bu dünya görüşünü doğrulama adına kullarulmıştır87.Fıkıh , oryantalist eleştirilerin açtığı kısır bir alana çekilmiş ve eşitlik ve kadın,
hürriyet ve demokrasi, ekonomi ve faiz gibi konularda yapılan tartışmalarla bir bakıma yeni bir keHima irca edilmiştir. Bu tartışmalar da Müslüman çağdaşçılar tarafından yegane kaynak olarak kabul edilen Kur'an ve yegane meşru disiplin olarak görülen Tefsir ortamında yürütülmüştür.
Burada kHisik dönemde de Kur' an ve Tefsirin benzeri bir kullanırnın nesnesi olduğu ileri sürülebilir. Ancak Tefsir ortamının bu iki kullanımı birbirinden farklıdır. Klasik dönemde, kendi ortamlannda gelişti rilen kelami ve fıkhi tartışmalar ve birikimler Tefsire daha sonra taşınmışlar ve kendi yöntemsel özelliklerini koruyabilen Tefsirde, ilgili ayetler bağlamında belli eğilimlerin yansıtılması amacıyla sadece alıntılanmışlardı. Bunlar, Tefsir disiplinin kendi yöntemsel sımrlan içinde kalmış ve Tefsir belli eğilimlerin aklarımında yegane araç olarak görülmemişti. Ayrıca Çağdaşçılık, eleştirileriyle klasik tefsir disiplini geleneğinde yerleşmiş yöntemsel çerçeveyi yıpratmayı bir hedef olarak görmüştür. Çağdaşçılık klasik anlayışın Tefsiri kuru, tekdüze, atomist ve parça-
85 Bkz. Mehmet Paçacı, "Oryantalizın ve Çağdaş İslamcı Söylem", İsltımiyat, IV (2001}, sayı4, s. 91-110, s. 99 vd.
86 J. M. S. Baljon, Modem Muslim Koran lnterprerarioıı, E. J. Brill: Leiden, 1968; J.J.G.Jansen, The lnreıpreration of the Koran in Modem Egypt, E:J:Brill: Leiden 1974.
87 Mesela Aişe Abdurrahman, "E'RD" fiililin in Kur'an'daki kullanım sayısından yola çıkarak insanın 'hüniyet' olduğu sonucuna varmaktadır.Bkz. Mehmed Akif Koç, Aişe Abdurrahman ve Kur'iin Tefsirindeki Yeri, İstanbul: Şule, 1998, s. 72; Muhammed Şehrur ise, "şeytan" kavramını inceleyişini Kur'an'da şeytanın sadece zihinsel bir varlık olarak görüldüğü sonucuyla bağlamaktadır. Dr. Muhammed Şehrur, Lugavi Kur'an Okumaları, Özet ve çeviri, Mustafa Ünver, Samsun: Sidrc Yayınları, 2001, s. 86 vd.
582 İSLAMI İ LİMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMi
cı bir şekle soktuğu şeklindeki eleştirilerini sık sık tekrarlaını ştır. 88 Oysa bu, metin dilbilimsel çözümlemesinin gerektirdiği bir anlatım biçimdir. Yine tefsirlerin İsrailiyat haberlerinin yatağı olduğu şeklindeki söylem klasik dönemin tarih anlayışını ve kısıtlılığını dikkate almayan bir eleştiri olarak görülmelidir.
Esasen Çağdaşçılık klasik Tefsir geleneğine karşı böylesi bir tutum geliştirirken ve ona kendine göre yeni bir işlev verirken bunu mesela Tefsire yeni bir tanım kazandırmak için yapmıyordu. Buradaki daha esaslı amacın Kur'an etrafında bir hale oluşturan geleneksel paradigmayı dağıtmak ve yerine kendi din anlayışını başka bir ifadeyle 'keHim'ını koymak olduğu söylenebilir. Eskiden meşruiyetini nesilden nesile Rasulullah'a kadar giden bir gelenek zincirinden alan Kur'an, onun kendiliğini koruyan Tefsir ve aynı paradigmaya ait teolojik-ideolojik yorum halesini taşıyan Kelam ve Fıkıh bir bütünlük ve birlik ortaya koyuyordu.
Ancak çağdaş tutum, bu disiplin geleneklerini son dönemde yaşadığımız olumsuzlukların başta gelen sorumlulan olarak görerek reddettiği için, on lan meşru araçlar olarak . kullanma yeteneğini kaybetmişti. Bunun için elde sadece İslam' ın tek ve saf kaynağı olarak gördüğü Kur'an kalıyordu ve Tefsir formu her şeye yeniden başlamak ve Kur'an etrafında yeni paradigmatik çevrelerneyi başarmak için en iyi aracı oluşturuyordu. Geleneksel olanın parçalanmasıyla da yeni Tefsir ürünleri aracılığıyla Kur'an Çağdaşçı ideolojinin nüfuzuna ve kullanımına son derecede açık hale getirilmiş ve çağdaş kelama boyun eğdirilmiş olmaktaydı.
Yeni Yöntem Arayışları
Yeni yöntembilim talepleri, çağdaş dönemde gelişen yeni durumun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela Çağdaşçılık var olan bir Fıkıh Usulü birikimini 'lafızcılık ' eleştiıisiyle büyük oranda bir kenarda bırakmak eğilimindedir. Köklü ve yeterli bir eleştiriye dayanmayan devrimci ve ideolojik bir tutumla 'eski' bir kenara itilmek istenmiştir. Buna göre eski yorum yöntemleıi lafız düzeyinde kaldığı için İslam'ın asıl amaçlarına ulaşamamış ve bu yüzden de çağdaş durumlara çözümler üretememiştir.Yeni durumlara çözümsüzlük sonucunda da Müslümanlar gelişmelere cevap verememiş ve gelişmelerde yerlerini a-
88 Bkz. Mehmet Paçacı, "Oryantalizm ve Çağdaş İsHiıncı Söylem", s. I 05 vd.
TEFSIR iLMINDE USÜL MES'ELESİ 583
lamamışlardır. Öyle ise bu yetersiz ve işlevsiz yorum bilim ve yorumlar artık yenileri ile değiştirilmelidirler.
Bu ideolojik tutum, eski yöntemlerin, yeni durumlar karşısında paradigma içerisinde kalınarak dönüştürülmesi yerine, onun tamamıyla bırakılması ve yeni yöntem kurarolannın benimsenmesi çabası olarak karşımıza çıkmıştır. Bu aşamada ideolojik tavır alışları bir yana bırakarak, eski ve oluşturulması hedeflenen yeni yöntem kuramlarının temel karakteristikleri üzerinde durmamız ve onları karşılaştırmamız yerinde olacaktır.
Eski yöntembilim, Tefsir ve diğer disiplinler bağlamında da gördüğümüz gibi, metni temel alan bir çözümlerneyi esas almakta ve bu çözümleme için çeşitli alt disiplinleri kullanmaya dayanan bir temel karakteri yansıtmaktaydı. Bu temel yaklaşım esasen, ilk olarak İslam uygarlığının keşfettiği bir yöntemsel yaklaşım değildir. Kutsal metinlerio yorumlanmasının tarihine bir göz attığımızda, bu yöntemin köklerine dair bilgileri kolayca bulmamız mümkündür.
Hıristiyanlık öncesinde İskenderiye ve Antakya yorum kurarnı geleneklerinin rekabeti, Hıristiyanlıkla birlikte bizim Batınil dediğimiz alegorik tutumu benimseyen İskenderiye çizgisinin yükselmesiyle devam etmişti. Buna karşın Yahudilik büyük oranda metnin kendiliğini korumayı amaçlayan, metnin dilini ve metnin tarihsel bağlamını dikkate alan ve metnin sahibinin kastını ortaya çıkarmayı hedefleyen Antakya çizgisini izlemişti. 89 Daha sonra Müslüman uygarlık da temel olarak aynı
89 Hıristiyan yorum geleneğinin izlediği alegorik çizgi eski Helenistik Yunan'da Stoaeılara kadar gitmektedir. Daha sonra bu yaklaşım İskenderiye'de Yahudi filozof Filon tarafından geliştirilmiştir. Ona göre, sıradan okuyucunun anlayabileceği zahiri anlamın ötesindeki ve Tanrı'nın sıradan okuyuculardan gizlediği anlama, ancak belli bir süreçten geçmiş ve belli tecrübeler edinmiş o lanlar varabilirler. Bu anl.am ise zahire değil de ruha yönelen çok nadir kişilere açılmıştır. Daha sonra Hıristiyanlığın erken dönemlerinde Origen bu yorum biçimini sürdürmüştür. Metnin kendiliğini aşan bu yöntem Hz. isa'nın Eski Ahitte haber verildiği Hıristiyan tezini kolayca doğrulamada kullanılmıştır. Alegorizmin Hıristiyanlıkta aldığı bu biçim de ıipoloji olarak adlandınlmıştır. Origen, On Principles adlı yapıtında anlamın üç tabakasından söz etmektedir. Daha sonra bu üç sayısı dörde çıkarılmıştır. Ortaçağ Hıristiyan hermeiıutiğine göre, liıeral, allegorik (dogmatik yorum), ahlaki ve anagojik (eskaıolojik yorum) olmak üzere anlamın dört düzeyi bulunmaktadır. Buna karşın Antakya okulu geleneğini izleyen Augustine metindeki kapalı yerlerin açık olanianna başvurularak açıklanmasını önermektedir. Bu yaklaşım İsHim geleneğinde "Kur'an'ın Kur'an ile tefsiri" şeklinde formüle edilecektir. Augustine ayrıca, yorumcunun yorumunda başarılı olabilmesi için metinsel kaynakları okumuş olması ve İbranca ve Yunanca gibi dilleri bilmesi gerek-
584 iSLAMi iLiMLERDE METODOLOJilUSÜL PROBLEMi
çizgiyi benimsemiştir. Bu seçim esasen, Rasulullah'ın tefsir örneklerine kadar götürülebilir ve bu örnekler Müslüman uygarlığının karakterini ve yorumbilimsel anlamda kaderini büyük oranda belirlemiş bulunmaktadır. Yahudilik ve İslam geleneklerinin birer hukuk uygarlıklan olarak benzerliklerinin ve batınlt, işari yorum yönteminin İslam geleneğinde fazlaca zemin bulamayışının nedenlerini burada aramak yanlış olmaz.
İslam uygarlık geleneğinde Fıkıh Usülü geleneği Antakya yorum çizgisinin son derecede gelişmiş bir kuramını oluşturmuştur. Bütünüyle Hadis, Tefsir, Kelam ve nihayet Fıkıh bu karakterdeki bir yorum anlayışı üzerine oturtulmuştur. Hıristiyanlık ise İskenderiye, grıostik-tipolojik yorumbilimsel seçimini reformlar dönemine kadar büyük oranda sürdürmüştür. Augustine'nin (354-430) Ortaçağdaki Antakya çizgisi lehindeki ç_ıkışı da çok etkili olamamıştır. Ancak aydınlanma ile birlikte, Protestan Hıristiyan Batı, Antakya yorum kurarnı geleneğine daha köklü bir şekilde yeniden yönelmiştir.
Diğer taraftan Aydınlanma' nın seküler karakteri, yorum kurarnlarını dinin ve kutsal metin tefsiri alanının dışına taşırmıştır. Schleiermeicher ile birlikte hermenutİk sadece dini metinlerio yorum yöntem bilimi değil aynı zamanda bütün din dışı metinlerin ve hatta giderek insan ürünü bütün nesnelerin yorum kuramı olmuştur. Bu konumu ile hermenutik, tabiat bilimlerinin üstün başarılarının yaşandığı, 19. ve 20. yüzyıllarda doğa bilimlerinde olduğu gibi nesnel sonuçlara ulaştırabileceği düşünülen yöntemler arayışında olmuştur. Scleiermeicher daha sonra Dilthey' i etki! edi ve o da genel bir hermenulik oluştuıma ya çalıştı. Dilthey tabiat bilimlerinde olduğu gibi nesnel bir beşeri bilimler yöntem kuramı oluşturmak amacındaydı. Temel sorunsal şu olmuştur:
Gerçekten doğa bilimlerinde olduğu gibi, beşeri bilimlerde nesnel sonuçlar üretebileceğimiz bir yöntem geliştirilebilir mi? Burada dikkate alınan model, doğa bilimlerinin yöntemleri idi. Ancak çok geçmeden, beşeri bilimlerin doğa bilimlerinden farklı bir yapıya sahip olduğu ve beşeri bilimlerin kendine has bir yöntem geliştirmesi gerektiği ve üretilecek sonuçların da beşeri bilimlerin kendilerine has olacaklan anlaşıldı. Husserl hermenutiği tabiat bilimlerinin yöntemi dolayısıyla vurgulayan
tiğini belinınektedir. Ona göre yorumda başarı için ınceazi ifadelerin belirlenmesi ve belagat bilinmesi gereklidir. Protestan döneme gelindiğinde Luther I·!ıristiyanlıkta hakim olan alegorik yorumu reddederek Augustin'i izlemiştir. Bkz. Jean Grondin, lntroducriorıro Plıilosophical Hermenewic, .London: Yak!UııM:ıSty Res;, 1994, s. 23-44.
TEFSİR iLMiNDE USUL MES'ELESi 585
özne nesne ikileminden kurtarmaya ve nesnelerin özünü oldukları gibi kavramaya yönelik bir bilinci vurguladı (phenomenology).
Ancak Heidegger daha sonra nesnelerin özünü olduklan gibi kavramamn mümkün olmadığını; hem nesnenin ve hem de öznenin kendi tarihsel bağlamlarımn dışına çıkamayacaklarını vurguladı. Bu bakımdan özne her zaman bir ön-anlama sahibi olarak anlamaya başlamaktadır. Gadamer de temelde Heidegger'in bu yaklaşımını kabul etmiştir.
Habermas ise bu ön-anlamayı olduğu gibi kabul etmek yerine onun eleş
tiriye açılması gerektiğini söyler. Daha sonra Ricoeur tabiat bilimleri, beşeri bilimler veya hermenutİk çatLşmasını , her iki tarafın yöntemlerini kabul ederek ve her iki yaklaşımın yöntemlerini birleştirerek aşmaya çalışmıştır. Ricoeuı·'un bu bakımdan daha işlevsel bir yaklaşım önerdiği söylenebilir.
Fıkıh UsOlü'nde de kendi paradigrnatik çerçevesi içinde bunun bir benzeri yapılmıştır. Fıkıh usulü külliyatı İslam geleneğinde metin oluşturma ilkelerini koymaktan başlayarak, yorumsamasın betimsel noktasından kuralsal son noktasına kadar farklı yorum biçimlerinin yöntem kuramı bağlamında ele alındığı bir alan olarak Antakya yoıum geleneğinin taşıdığı karakteri taşımaktadır. Bu yaklaşım temelde yorumlanan metnin kendiliğini korumayı esas alan ve onu dilsel ve tarihsel çözümlemesi üzerine oturan bir yoıum kuramı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu noktada yine çağdaş dönemde gündemimize giren anlambilim (semantik) disiplinine Kur'an' ın tefsirinde nasıl bir yer biçileceği konusu üzerinde kısaca durmak istiyoruz. Burada doğal olarak dilbilimsel anlambj)jmden söz ediyoruz. Böylesi bir disiplin Kur'an'ın dilbilimsel çözümlemesini yöntemlerinden birisi olarak belirleyen Tefsir içerisinde tabii olarak onun yöntemleıi ile örtüşebilecektir. Esasen, özellikle 20. yüzyılda çağdaş dönemin gereksinimlerine göre gelişim gösteren bu disip!inin konu alanı İslam uygarlığında konu edildiği gibi, İslam öncesi Yunan felsefesinde de ele alınmıştır. Anlambilim kabaca dilin· en küçük ögesi olan kelimenin kök anlamından başlayarak onun dilde diğer kelimelerle oluşturduğu anlam ilişkisini (synchronic/eşsürernli) ve zaman içerisinde geçirdiği anlam değişmeleıini (diachronic/artsüremli) ele alan ve inceleyen bir disiplindir.90 Bu bakımdan Tefsir'in alt ilimleri arasında gösterilen, vücuh ve nezair, garibu'l-Kur'an, vb. konu başlıklan ile örtüşen yanları bulunmaktadır.
90 Bkz. Doğan Aksan, Anlambilim, Ankara, Engin Yayınevi , 1999.
586 İSLAMi iLiMLERDE METODOLOJ[IUSÜL PROBLEMi
Ayrıca mecaz, istiaı·e, kinaye gibi edebi sanatlaı·ın kullanımı sırasında meydana gelen anlam değişmeleri de Tefsir ve anlambilirnde ortak olarak çalışma konusu yapılmaktadır. Bu bakımdan Kur'an üzerinde yürütülen anlambilimsel çalışmalar, esasen daha önce Kur'an üzerinde yapılmış çalışmalan faı·klt bir sistematikte yeniden ele almaktadır. Ancak anlambilimsel bakış açısı çağdaş aklın bir gereği olaı·ak Kur'an'ın kelimelerini incelerken tarihsel bakış açısını daha çok vurgulamaktadırlar. Gerek Kur' an' ın kullandığı kelimelerin tarihsel serüvenini, gerekse Kur' an' ın kendi içindeki zamansal ardıl h ğı daha çok dikkate alan çalışmalar Tefsir'deki tarihsel bakışaçısını vurgulu bir şekilde ileri götürmektedirler.
Neden Yeni Bir Yöntem?
Bu noktada eski yöntem bilim ile Çağdaş dönemde ortaya çıkan yeni yöntembilim arayışları hakkında şu sonuca ulaşmarnız hiç de zor olmayacaktır. Bize göre Çağdaş dönemde oıtaya atılan yeni yöntem bilim talepleri esasen, yöntemsel tutum bakımından eskisine göre temel bir aykırılık getirmemektedir. Müslüman Çağdaşçılığı, kabaca akılcı, tarihselci ve hermenutik yaklaşımlar taşıdığı bu yeni yöntem arayışında çok da farklı bir yere ulaşmamıştır. Aydınlanma'dan devşirmelerle sürdürülen bu arayışlar esasen, aynı yöntemsel çizginin farklı bir versiyonunu benimseme tutumuna kadar indirgenebilir. Başka bir ifadeyle, klasik yöntem kuramı Fıkıh Usulü ve en yeni yöntem talepleri esasen vurguları farklı da olsa, aynı çizgi üzerine, Antakya geleneği üzerine oturan duıuşlardır. Bunlar temelde metnin kendiliğini, lafzını, tarihsel bağlamını ve iç bütünlüğünü esas alan yaklaşımlardır.
Yöntemsel olarak eski ve yeni yöntemler arasında temel bir aykırılık bulunamıyorsa, yeni yöntem bilim talepleri gerçekte neyi amaçlamaktadırlar. Biz geldiğimiz noktada, soruna yeni bir yöntembilim ve onun islam'ın metinsel kaynaklarını yorumlama meşruiyeti sorunsalında değil, daha çok temel din anlayışı bağlamında, başka bir değişle 'kelaml' bağlamda yaklaşınanın daha doğru. olduğu görüşünü taşımaktayız. Yeni yöntem geliştirme çabasının asıl amacı bize göre gerçekte bir yöntem talebinin ötesinde, eskisi tarafından ulaşılan sonuçlardan farklı sonuçlar üretebilmektir.
Eski yöntem kuramının işlerliğini yitirdiği tezi esasen, sadece Çağdaşçı kelarnın aradığı kuralsal sonuçları üretememesi bağlamında doğrudur. Bu durumda üretilmesi arzulanan sonuçlar eski yöntembilim
TEFSİR iLMiNDE USÜL MES.ELESi 587
ile çıkanlamıyorsa, o zaman bunlar, yeni bir yöntembilim ile, bizim bulunduğumuz durumda Aydınlanma'da geliştirilen versiyonları ile yapılacaktır. Bu durumda Çağdaşçılığın bu talepleriyle ulaşmak istediği asıl amaç, Kur'an'dan üretmeyi arzuladığı Çağdaşçı sonuçlan alabilmek ve bunun için eski yöntemi bir kenara bırakarak artık yepyeni bir yenisiyle işe başlamaktır.
Esasen soruna salt mekanik olarak bakıldığında Çağdaşçılığın ulaşmak istediği sonuçlara eski yöntem ile de ulaşabileceği söylenebilir. Çünkü yorum süreci sonunda ulaşılan farklı sonuçlar çoğunlukla yorumsal yöntem farklığından değil, öncü! olarak kabul edilen paradigma veya kelam farkından doğmaktadır. Öyleyse yeni yöntembilim talebi esasen, bir yöntem tartışmasından daha çok yorumda kullanılacak öncüilere yönelik bir tartışmadır diyebiliriz. Gelenek kendi kelami paradigması içerisinde yöntemini geliştirmiş onu işlemiş, bu yöntem ile kendi ihtiyaçları için sonuçlar üretmişti.
Fıkıh UsUlü bir gelenek içinde evrilerek gelişen ve yorum sürecinde kullandığı öncüllerini bu gelenekten alan bir küiiiyattı. Fıkıh Usulü eserleri insan fiilierine kendi paradigması içinde bir değerler skalası belirleyerek başlamakta ve dünya görüşünü ortaya koymaktadır.9 ı Bu, söz konusu kuramın arkasındaki bir dünya görjişünü ve kelarru yansıtmaktadır Bu bakımdan Çağdaşçı yaklaşım söz konusu yapıyı salt bir mekanizma olarak ele alamazdı.
Bu mekanizmanın kabul edilmesi, öncüllerinin de kabul edilmesi anlamına gelecekti. Böylece Çağdaşçı yaklaşım başından beri, öncüileri ve ön-kabulleri bu paradigmanın/geleneğin dışında oluşturulan başka bir paradigmadan alınan yeni bir yöntembilim üretimi talebinde olm~ştur. Çünkü eski yöntem eski paradigmaya ve bu paradigma içinde üretilen sonuçlara i lişkindir. Mesela, tek-eşlilik , Kur' an' da köleHğin olmadığı, tek kadının şahittiği gibi sonuçlar eski yöntem kullanılarak
çıkanlamazdı. Çünkü bu yöntem kullanılarak tam tersi sonuçlar üretilmişti. Bu yönternin içinde bulunduğu geleneksel paradigma buna izin vermiyordu.
Öyleyse Çağdaşçılık ile oluşan zemin kayması, yorumlardan ve normatİf hükümlerden çok onlara zemin oluşturan öncüllerin oluştuğu kcHimda/dünya görüşünde meydana gelmiştir. Yeni yorumsamanın öncülleri de, Batı Aydınlanması' ndan ve Fransız devrimiyle kristalleşen
91 Bkz. Gazzalt, Musıasfa ,I. 73 vd.
588 ISLAMİ iLiMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMi
paradigmadan alınmış çağdaş kelam ilkeleridir. Bu yüzden eski yöntemin bırakılınasına götüren neden öncelikle eski paradigmayı bırakma seçimidir. Başka bir ifade ile belirtecek olursak, asıl sorun yöntemsel olmaktan çok kelami veya paradigmatiktir.
Diğer taraflan yeni bir yöntembilim de henüz geliştirilebilmiş değildir. Bu Çağdaşçı keliimın ufku ile ilgili bir durumdur. Yeni yöntembilim çabaları esas en Çağdaşçı kelanun öncüllerini sadece Kur' an temelinde doğrulayabilmek ve onun talebi olan kelfuni-fıkhi sonuçları Kur'an'dan türetebilmek gibi bir amaçla kendini sınırlamaktadır. Bunun ötesinde de esasen gerçek bir talebi bulunmamaktadır. Bu talepler birkaç kalemi de aşamamışlardır. Bunlar genel olarak kadının eşitliği, şahitliği, tek eşlilik, epeydir insanlığın gündeminden ve hatta lügatierinden bile çıkarı~rnış kölelik kurumunun inkarı, faizin tanımı, haddler ve şura konuları gibi Fransız devriminin eşitlik, kardeşlik, cumhuriyet/demokrasi vb. ilkeleri altında toplanabilecek ve bir elin parmakları sayısını aşmayacak konulardır. Bunlar Müslüman Çağdaşçı elit tarafından iki yüz yıldır hemen her nesilde batıda geliştirilen yeni yöntemsel yaklaşımlar yakından izlenerek Kur'an temelli olarak her defasında yeniden ve yeniden çıkarsanmışlardu·.92
Öncüllerini ve sorunsaliarını kendi paradigmasından almayan, temelde bir yabancılaşma yaşayan bir kelam ve yöntembilimi talebinin eski ve fakat yerli yöntembilimin derinliğine ve kapsamına ulaşması mümkün değildir. Çünkü yeniliği savunan büyük oranda yabancılaşmış Çağdaşçı elit, cemaatinin gerçek sorunlarına derinlemesine eğilebilme şansına hiç sahip olamamıştır. İslam geleneğinin geliştirme şansı olan yeni İlın-i Kelam ve ilm-i Fıkıh gibi normatif disiplinler, böylesi bir ufukla üretilemezler ve bir dünya görüşünü oluşturmak gibi bir işievle "kendilerini" meydana getiremezler. Bu durumda yeni yöntembilim, Aydınlanmacı görüşlerin ortaya koyduğu normatİf sonuçları bir şekilde dini söylemle doğrulama paralelizminden kurtulamayacaklardır. Bu bakış açısı bir paradigma oluşturma işlevini yüklenebilmesi için Modernitenin ve sekülerizmin dünyada geçerli dünya görüşü olmaktan çıktığı zamanlan beklernek durumundadır.
92 Bkz Mehmet Paçacı, ''Oryantalizm ve Çağdaş lslfuncı Söylem", s. 107 vd.
TEFSİR ILM İ NDE USUL MES'ELESl 589
Sonuç
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: İsHim geleneği kendi disiplinlerini oluşturmuş ve bunların büyük oranda tutarlı bir birlikteliğini sağlamıştır. Kaynak metinlerio oluşturulması, bunların betimsel ve kuralsal düzeylerde yorurnlanmalan, Hadis, Tefsir, Hadis Şerhi, Kelam ve Fıkıh disiplinleri aracılığı ile gerçekleşmiştir. Temel olarak bu disiplinlerin kullanacağı yöntem kuramı Fıkıh Usillü ile sağlanmıştır. İslam disiplinIeri metni aşınamayı ve onu esas almayı dikkate alan bir karakterdeki bir yorum yöntemini benimsemişlerdir.
Çağdaş döneme gelindiğinde İslam kültürünün geliştirdiği disiplinler arasındaki bütünlük büyük oranda dağılmıştır. Fıkıh ve Kelam kurumsal olarak işlevlerini yitirmişlerdir. işlevini sürdüren Tefsir disiplini ise içerik ve tanım değişikliği geçirmiştir.
Çağdaş dönemde eski yöntemin geçerliliğini yitirdiği gerekçesi ile yeni yöntembilim arayışlan gerçekleşmiştir. Bu bağlamda Batıdaki hermenutik tartışmalan özellikle Kur'an'ın yonımlanınası amacıyla İsHim disiplinleri içine çekilmeye çalışılmıştır. Yine semantik, Tefsirde kullanılması önerilen bir disiplin olarak görülmektedir. Esasen bu ve buna benzer Batılı disiplinler temelde İslam geleneğinin benimsediği temel metin anlayışını kabul etmektedirler.
Bu bakımdan bize göre geleneksel İslam disiplinleri ile çağdaş Batı kaynaklı disiplinlerin bir arada ele alınmasından kaynaklandığı düşünülen gerilirnin asıl nedeni yöntemsel olmaktan daha çok paradigmatiktir. Başka bir deyişle burada esas gerilim ve çatışma noktası dünya görüşülkelam/ideoloji alanında gerçekleşmektedir. Bu durumda, yorum kuramı açısından sorgulanması gereken, yorum yönteminden daha çok, gerçekte yorumun ne kadar içinde üreti ldiği cemaatin kimliği ve paradigması ile, onun kendi gerçekliği ile örtüştüğüdür. Müslüman Çağdaşçı dünya görüşünün meşruiyet sorunu büyük oranda bazı yeni ve yabancı disiplin ve yöntemleri seçmesi ve benimsernesinde değil, yabancı öncüBeri ve ilkeleri benimsemesindedir. Eski ve yerli yöntem ve disiplinleri değil de bu yeni ve yabancı yöntemlerin seçilmesinin arkasındaki neden de bize göre esasen kelami/ideolojiktir. va'llahu a'lem.