mersin polifonik dergi - 2

33
1

Upload: cmsmersin

Post on 12-Apr-2017

429 views

Category:

Documents


21 download

TRANSCRIPT

Page 1: Mersin Polifonik Dergi - 2

1

Page 2: Mersin Polifonik Dergi - 2

2

İçindekiler:

Yeni Biri Yılda Beklenen Mustafa ÖRÜNK 4

Merhaba Selma YAĞCİ 5

İnsan Sesi Nevit KODALLI 6

Amatörlük ve Müzikçi Arkadaşlığı Mithat FENMEN 7-8

Bitmeyen Senfoni Ahmet YEŞİL 9

Sakın Gelme Suna TANALTAY 10-11

Şiir - Hatırla Ne Olur? Erdoğan TANALTAY 12

Koro Fazıl TÜTÜNER 13

Sanatın Gücü Doğan AKÇA 14

Koromuz ve Meyveleri Müşerref ÖRÜNK 16-17

Polifonik Korolar Derneği Örgütlenmesi 18-19-20 Şiir - Gülüm Hamiyet Berdan KARAGÖZ 21

Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik Ayfer AKÇA 22-23

Kemanımla O’na Bir Ses Verebilseydim Vahap KOKULU 24-28

İlköğretimde Müzik Dersleri Ayşe FAHLİOGULLARI 29-30

Genç Koristlerimizden - İste Polifonik Koro! Başak Z. ARSLAN: 31

Okurlardan-Müzik Nedir? Ayşe Didem KARAKAYA 32

Haberler 33

Page 3: Mersin Polifonik Dergi - 2

3

ATATÜRK'ÜN KÜLTÜR P0LİTİKASI VE MÜZİK “Amacımız, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlamı, içeriği ve

biçimiyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Başarı için en gerçek kılavuz bilimdir,

tekniktir. Bilim ve teknik için sınır ve koşul yoktur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alınmalı ve

her yurttaşın kafasına sokulmalıdır. Dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından,

ilerlemelerinden yararlanılmalı; fakat asıl temel, ulusun kendi içinden çıkarılmalıdır. Kültür

etkinlikleri, yeni ve modern esaslara göre örgütlenip yürütülmelidir. Sanat, birey ve toplum

olarak insanca yaşamanın vazgeçilmez öğeleridir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli “kültür”dür.

Kültür, oluştuğu, yapıldığı, geliştiği yerin özelliklerine bağlıdır. Bu yer, ulusun öz yapısıdır. Türk

halkının gelişmesi demek, en başta kendi kültürünün gelişmesi demektir. Güzel sanatlarda

başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun da kesin kanıtıdır. Sanatsız kalan bir ulusun hayat

damarlarından biri kopmuş demektir. Bir ulus sanata önem vermedikçe büyük bir felakete

mahkumdur. Bunun içindir ki Türk ulusunun sanata olan sevgisi sürekli olarak her türlü araç

ve önlemlerle geliştirilmelidir. Sanatlar içinde en çabuk, en önde götürülmesi gereken müziktir.

Çünkü, bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği, alabilmesi, kavrayabilmesidir.”

M. K. Atatürk

Türkiye'de çoksesli müzik, Atatürk'ün yukarıdaki görüş ve ilkeleri doğrultusunda, özgür düşünce temelindeki yaratıcılık ortamına ilerlemiştir. Buna "Türk Müzik İnkılabı" diyoruz...

Page 4: Mersin Polifonik Dergi - 2

4

YENİ BİN YILDA BEKLENEN Sıcaklığını henüz unutamadığınız bin yılı geride bırakırken, ne çok isterdik, güzel anılan olan

bir bin yıl bırakmayı...

Ne büyük müzik olaylarını, ne büyük müzik dehalarını tarihte bıraktık.

Yeni bin yılda, eskiyi bilen, okuyan ve görerek yaşayan bireyler olarak, birikim, bilgi ve

beceriyle yeniyi yaratmak hepimizin görevi olmalıdır. 5u da her konuda daha çok çaba ile olur.

Çağdaş uygarlığı hedef alan bizlere düşen görevlerden biri de müzik alanında daha iyiyi, güzeli

istemek ve başarmaktır.

"Kaliteli Müzik,

Kaliteli Müzik Kurumları,

Kaliteli Konser Salonları,

Kaliteli Müzik Sever ve Dinleyici..:"

Bunlar düşlerimiz değil gerçeğimiz olmalıdır.

Türk insanı olarak bütün bunları isteyip, hayata geçireceğimize inanmalıyız.

Unutmayalım ki;

Bu koskoca dünyada ve sonsuz evrende bizleri, sıkıntı ve kaygılardan uzaklaştıran, tasa ve

kederlerimizi unutturabilen, ruhumuzun derinliklerine kadar işleyerek yaşadığımız sevinçler ve

üzüntüler arasında, bizi hayata bağlayan en önemli kaynaklardan biri müzik olmuştur.

Yeni bin yılda daha kaliteli, daha çok müzik diyoruz.

Selam ve sevgi ile...

Mustafa ÖDÜNK

Editör

Page 5: Mersin Polifonik Dergi - 2

5

Merhaba Selma YAĞCI

Eskiden kalemi elime alır ve bilinç akımı gibi yazmaya başlardım. Hiç düşünmeden, zorlanmadan... Zamanla daha mı sorumlu hissediyor insan kendini nedir, kelimeleri bile tartmaya başlıyorsunuz. O zaman da işin keyfi kaçıyor işte. İyisi mi eskisi gibi olayım bu sefer ve bir çırpıda paylaşayım sizinle üç ay içindeki mutluluklarımızı. Paylaşayım ki çoğalsınlar.

5-6 Kasım 1999'da ki İkinci Mersin Korolar Şenliği'nde hepimiz o kadar yorulmuştuk ki; "Eh artık bir süre dinleniriz diyorduk." Ne mümkün!... Ramazan ayı geliyordu. "Ramazan Eğlenceleri" için kolları sıvadık ve hemen çalışmalara başladık. Bu arada konser davetleri almaya başladık. Noel yaklaşıyordu ve yöremizdeki kiliselerde kutlamalar yapılacaktı. İlk olarak 24 Aralık Noel akşamı şehrimizdeki İtalyan Katolik Kilisesi'nde bir konser verdik. Güzeldi. Yıllardır bir arada, yaşadığımız çoğu dostumuz olan güzel Mersinlilerle sevgimizi ve çok sesli müziği paylaşmak büyük mutluluktu bizim için.

26 Aralık'ta İskenderun'daki kilisedeydik. Pazar duasından sonra konserimizi sunduk onlara. Olanları anlatması zor. Seslerimiz kilisenin güzel akustiğinde tınlıyor, tertemiz giyinmiş güpgüzel insanlar her şarkıdan sonra ayağa fırlıyor ve ağlayarak alkışlıyorlardı bizi. Bizim halimiz de onlardan pek farklı değildi hani... Hepimiz de çok duygulanmıştık. Daha sonra bizi çok da güzel ağırladılar. Organizasyonu çoğumuzun tanıdığı Lina yapmıştı. Teşekkürler Lina.

Daha sonra Tarsus Saint Paul Kilisesi'nde yapılan 2000 yılının ilk ayininde de bir konser verdik. Böylece dinler arası yakınlaşmada, dostluk, kardeşlik ve dünyada barış konusunda biz de yerimizi aldık diye düşünüyorum. Bu etkinlik bölgede gerçekleştirilmesi düşünülen "İnanç Turizmi" için de olumlu bir başlangıçtır.

4-5 Ocak'ta Mersin Hilton'da Ramazan eğlencelerini sunduk Mersin'li dostlarımıza. Önce Gençlik ve Yetişkinler Koromuz çok sesli müzikten örnekler verdiler. Daha sonra kantolar, eski tangolar ve operetlerden seçmelerle gösterimiz sona erdi. İzleyicilerimizin yüzlerindeki mutlu ifadeyi tüm Mersin'lilere göstermek mümkün olsaydı keşke. Seneye hepinizi bekliyoruz.

5 Mart Pazar günü saat 17.00 da Adana Sabancı Kültür Sitesi'nde tüm korolarımızın ve MDOB Çocuk Korosu'nun bir konseri var. Konseri Sabancı Kültür Merkezi Derneği organize ediyor.

Efendim, benden şimdilik bu kadar. Bir kez daha yinelemek istiyorum "Gelin katılın bize. Şarkı söyleyelim birlikte ve çok sesliliğin mutluluğunu paylaşalım".

Saygı ve sevgimle...

Page 6: Mersin Polifonik Dergi - 2

6

İNSAN SESİ Prof. Nevit KODALLI

Devlet Sanatçısı

Dünyada üç güzel ses vardır derler. Bunlardan ilki su sesi, ki aslında yaşamı, temizliği,

berraklığı simgeler ve kişioğlu için temel gereksinimdir. Bir küçük derenin yanında oturup,

şırıltısını dinlemek kadar insanı dinginliğe kavuşturan ne var ki?

İkincisi para sesi... Bunun için öyle şairane sözler söylenemez ama, hani Bektaşi Babasının

elindeki paraya bakarak "Allah değilsin ama onun kadar hükmün var" dediği gibi, kişioğlunun aç

kalmaması için gerekliliği tartışılamaz. Yeter ki insanı ona tutsak etmeye, kötülüklere sürüklemeye!

Üçüncüsü ise aslında Kadın sesidir denir ama ben bunu genel anlamda alırım ve cins ayrımı

yapmam. İNSAN SESİ'dir derim. Bu bir anne sesi de olabilir. Çocuk sesi de olabilir, baba, sevgili,

dost sesi de olabilir. Bunlarsız yaşamın sevinci, anlamı olabilir mi?... Hele bu ses bir şarkı

söylüyorsa, camide, kilisede, havrada, tapmaklarda binlerce yıldır insanı tanrısına yaklaştırıyorsa,

insanı, insanlığının erdemine ulaştırıyorsa, insan sesinin etki gücünün diğerlerinin çok daha üstünde

buluruz. İnsanlık tarihinde, insanoğlu binlerce yıldır tek sesli olarak şarkı söylemiştir. Zamanla bir-

likte söyleyerek ilk monodik koroları oluşturmuşlar, gene zamanla yavaş yavaş ilkel tek seslilikten

kurtularak çok sesliliğe erişmişler ve çok sesliliğin inanılmaz çok boyutlu derinliğine varmışlardır.

Bu çok boyutlu derinlik insan ruhunu ve benliğini sonsuz yüceltir. Bir polifonik koro içerisinde,

kendi sesine uygun bir kümede şarkı söyleyenler bu söylediklerimi daha iyi anlarlar. Bu sayede

onlar, yalnız yüce müzik tadını almanın dışında, insanlık sevgisini, birbirine saygıyı, dostluğu,

sorumluluğun değerini de öğrenmişlerdir. Bu sayılanlar yüksek düzeyde yurttaş olmanın özellikleri

değil midir? Bunun bilincine erişmiş toplumlar, daima uygarlıkta yükselmiş toplumlardır. Yıllar

önce bunun önemini gören ve "Müzik Reformu"nu başlatan Atatürk'ün yolunda biz de tüm yurtta

"Polifonik Korolar" dedik ve diyoruz, yurdumuzda yayılması için çaba gösteriyoruz.

Page 7: Mersin Polifonik Dergi - 2

7

AMATÖRLÜK VE MÜZIKÇI

ARKADAŞLIĞI Mithat Fenmen

Güzel sanatlar alanında sık sık rastladığımız iki terim olan profesyonellik ve amatörlük

üzerinde durmak istiyoruz.

Profesyonel sanatçı, sanatını satmakla yaşamını kazanır. Amatörler ise sanatı zevk için ve

kazanç beklentisi olmaksızın yaparlar.

Bir ülkenin müziği kuşkusuz ki profesyonel müzikçiler elinde yaşam bulur ve gelişir. Ama

amatörlerin katkısını da küçümsemeyelim. Bu düşüncesiyle sanat yaşamına atılıp her şeyini ona

hasredenler olduğu gibi, çevresini sanatsever bir düzeye yükseltmiş nice amatör de vardır. Amatörlük

ciddiyet düşmanı değildir; kayıtsızlık ve disiplinsizlikle ilgisi yoktur. Bu kapsama giren müzikçiler,

profesyonellerden de fazla zevk sahibi insanlar olabilir. Bu iki kategori arasındaki fark, sanat tekniğini

elde etmek için gerekli çalışmanın yalnız profesyoneller tarafından yapıla-bilmesindedir.

Anne ve babaların çoğu bu farkı sezmektedir. Çocuklarını müzikte yarım yetiştirmek-tense hiç

yetiştirmemek kararını almaktadırlar. Ama şunu hemen belirtelim ki, toplumumuza profesyonel olduğu

kadar, belki daha fazlasıyla amatör sanatçı gerektir. Sanatı besleyecek olan amatörlerdir. Müzik aleti

fabrikaları, nota basımcıları ve profesyoneller, onların sayesinde yaşar. Çocuklar yeteneği olsun ya

da olmasın, iyi bir müzik eğitimi almalıdırlar. Geleceğin toplum yaşamına ve sanata gösterecekleri ilgi,

ancak bu manevi eğitim sayesinde gelişecektir. İster profesyonel, ister amatör olsunlar, bu güzel

eğitimin maddi ve manevi kazancını yaşlandıkça tadacaklardır.

Amatör müzikçi sayısını arttırmak için tüm dünya ülkeleri çaba harcamaktadır. Sanat alanındaki yeni

ataklar için amatörlere büyük gereksinim vardır. Büyük sanat ordusunun erlerini onlar oluşturur. Bir

ulusun sanatsal düzeyi onlarla ölçülür.

Bu konu üzerinde durmak ve sanatçı yetiştiren kurumlar yanında amatörlerin de yetişmesini

sağlamak amaçlarımızdan biri olmalıdır.

Müzik, arkadaşlığın bir simgesidir. Müzikle ilgilenenler, şefkat, sevgi, dostluk ve iyi insan

olmanın sırlarını en güçlü değerlendirebilenlerdir. Nasıl ki bir düo, trio, kuartet, bir kentet ve bir orkestra

birçok çalgının birliğinden, anlaşmasından oluşuyorsa, bu çalgılar çalanların da bu kaynaşmada

büyük rolü bulunduğu açıktır.

Müzikçe kıskançlık, değerlendirme eksikliğinden gelir. İyi bir müzikçi kıskanmaz. Daha iyisini

dinlerken eksiklerini tamamlar. Müziğin sonu yoktur. Sonsuz bir dava olan bu güzel sanatı

sonuçlandırmaya yeltenmek, bu alanda her gün beklenen ileri adımlan, verimli çalışmaları durdurabilir.

Page 8: Mersin Polifonik Dergi - 2

8

Müzik bencilliği sevmez. Müzik birliğin ifadesidir. Sanatçı, turnelerinde arkasında bıraktığı koca

bir insan kitlesini temsil eder. Bu temsilde başarının ilk koşulu her ne kadar "sanat" ise de, bunu

tamamlayan yüksek bir karakter ve mükemmel bir insancıl duygulara sahip olmaktır.

Müzik yalnız müzikçileri değil, tüm insanları birbirine yakınlaştıran, sevdiren ve tanıtan göksel bir

araçtır. Böylesine mükemmel bir sanatın yolcuları neden birbirini sevmesin ve birbirine bağlanmasın?

MÜZİK GÖRÜŞLERİ,

Sayı 30 ve 42, Sayfa II Mart 1952, Mart 1953

Page 9: Mersin Polifonik Dergi - 2

9

Bitmeyen Senfoni

Ahmet YEŞİL

Yaratıcı eylem sürecinde üretirken kendime ait olanı, duvarın öte yanındaki kendimi dinlerim. Bugüne ait olanı bana sunan yaşanmışlıklarla yaşanılanlar arasındaki nostaljik köprünün öte kıyısına alıp giderim kendimi.

Yine öyle bir gidiş, kalemimin ucundan sözcüklere döküldü.

Dalıverdim en yakın geceden yaşamın içine. Bir yürek için için demlenir.. Yaşamı sorgularken yaşadıkları adına..

Gecenin gözyaşları, çiy damlaları zifiri karanlığın içinde bir gül yaprağına konuk olur. Gecenin kuytuluklarında bir gül yaprağı, bir çiy damlası billur kristaller, pırlantalar gibi sabahın ilk ışıklarını bekler.. Güneşle buluşmak için. En saf, en temiz sevdalar adına... İstiridye incisine benzemez. Dokunup takınamazsınız. Büyüsü bozulur, kirlenir çiy taneleri. İzin vermez dokunmanıza, takınmanıza. Ancak yüreğinizin dokunuşlarıyla hissedebilirsiniz. Buluştukları an ışıkla dansını, müziğini yaşarsınız yüreğinizde.

Dans biter sevişmeler biter, müzik bitmez. O, yaşamın türküsüdür. Güneşin ılık kollarında buharlaşarak tekrar gökyüzüne, ıslak yüreklere taşınır.

Yeni gecenin karanlık, kuytu köşelerinde; yeniden yüreklerde demlenir, çiy olur.. Gecenin karanlığından iner, konar bir gül yaprağına. Her sabah güneşi bekler... Yeni sevdalar adına..

Her gecenin sabahında yaşanılan; güneşe sevdalı çiy damlalarının bitmeyen senfonisidir.

Bizler büyüdük, dünya kirlendi; yapraklar soldu. Yürekler nasırlaştı, sevgiler yozlaştı, beklentiler toprağa atılamayan tohuma döndü. Tarlalar ürünsüz, yaşamlar sevgisiz, ışıksız kaldı. Beklentiler soldu, tohum kurda kuşa yem oldu.

Yine gece oldu, yine yürekler demlendi. Çiy damlaları yine gül yaprağında bekledi güneşi.

Her sabah ilklerle buluştular. Ilık kollarına alamadı çiy damlasını güneş. Kirlenmişti billur damlalar. Toza, kire, pasa karıştı her damla.. Çamur oldu, toprağa düştü. Toprak kirlendi. Yaşam kirlendi. Sevdalar kirlendi.

Bitmeyen senfoni çoook yüreklerde duyulmaz oldu.

Bizler tükenmedik. Her sabah temizledik gül yapraklarını. Ellerimizle sunduk gecenin yüreğinden akıp gelen çiy damlalarına.

Var olsun yüreği kir-pas tutmamış yürekler güneşler. Var olsun sanata su veren eller.

Yaratan, üreten yüreklerin senfonisi.. Var olsun.

Page 10: Mersin Polifonik Dergi - 2

10

“SAKIN GELME”

Suna TANALTAY

Zaman zaman sorarlar: "Yıllarca dert dinlemekten yorulmadınız mı?... Sizler zaman zaman bunalıma giriyor musunuz?... İçiniz sıkışıyor mu?.."

...Mesleğimizin ilk adımlarında, ilk basamaklarında gerçekten de zorlandık. Anlatılmaz bir tedirginlikle içim sıkışarak Hastane'ye (Çapa Psikiyatri Kliniği) gittiğim sabahları anımsarım... Staja yeni başlamıştım. Kor kıvılcımlarıyla bakan bir dostum vardı. Tüm acılarına karşın, bembeyaz dişlerinin aydınlığıyla gülerdi. Eski fotoğraflarını gösterirdi bana... Hastalanmadan önceki yaşam pırıltılarını... Biricik kızının bebeklik resimlerini...

"Şimdi sensiz ne yapar?..." derdim. "Babası Hukuk Fakültesi'nde Profesör... O baktırır..." derdi. Özler miydi kızını?... Bilinmez... Söylemezdi ki... (Belki çok... Belki hiç.) Hissede hissede duyarlılığını yitirir insan... Küntleşir... Göz pınarları kuruyalı nicedir... İnce

duygular, özlemler, beklentiler... Bir yerlerde gizlenip kalmış mıdır?... Hocalarımızın sabah vizitlerinde: "Basit Şizofreninin tipik bir örneği..." sözcükleri tekrarlanırdı.

Bazen asistan, bazen de başasistan... Yada en üst düzeyden... (...Keşke az sonra konuşsalardı... Koridorun daha ucuna giderken... Duydu mu?... Çok mu üzülecek?... İşte buna dayanılmaz.)

Bu orta boylu ince kadın, koyu esmerliğine inat bembeyaz gülüşüyle: "Bakın" dedi, "Basit Şizofrenim ben... Öyle söylüyorlar... Ya benimle hiç konuşmayın, yada ders malzemesi gibi yararlanın..."

Hiç yanıt veremedim... Hemen o güldü soğuk bir hıçkırık gibi... Kuru elleriyle tuttu, avuçladı yüzümü:

"Üzülme küçüğüm..." dedi, "Gözlerin dolmasın böyle... Bu dünyada Şizofrenler de yaşar, Profesörler de..."

Hasta ziyaret günlerinin birinde Profesör'ü gördüm... Olgun yaştaydı... Saçları da bıyıklan da ağarmıştı... Umutsuz - umarsız bir kapıyla kapalıydı. Gönlümce, isteğimce konuşamadım...

"İnci Pastanesi'nin profiterollerini özlüyorum..." demişti bir sabah... "Benim yerime gider ve yerseniz sevinirim..."

O Pazar, bu özlem anısının ilk pazarında gittik ve profiterol aldık ona... Pazartesi sabahı elindeki pakete önce şaşkınlıkla baktı... Alıp göğsüne bastırdı ve içini çeke çeke güldü, ağladı... Işıklar, nehirler, karanlıklar ve depremler... Hepsi bir aradaydı...

Çapa Psikiyatri Kliniği'nin "Resimhane"si ünlüdür. "Ergoterapi" yada "Meşguliyet Tedavisi" denilse de, en çok tutanı: "Resimhane"dir. Hüseyin Efendi erkenden temizler, siler bu bölümü... Altı - üstü ve duvarları taştır, tüm Klinik gibi... Profesör Süleyman Velioğlu her fırsatta vurgular:

"Burası çok iyi bir tütün deposu olurdu, efendim, asla bir Psikiyatri Kliniği değil..." Her şeye rağmen, Resimhane'nin ayrı bir tadı vardır. Duvarların taş yada beton olduğu aklınıza

bile gelmez... Çünkü resimlerle doludur... Hastaların resimleri mi? Yürekleri mi yoksa? Belirgin, apaçık mektuplar gibi... Bembeyaz dişli dostum da resim yapardı... Kadınlar, devinen yılanlar... Kırmızılar ve siyahlar... "Cinsel semboller" diye yorumlar getirilirdi. Hatta erkeksi ifadelere dikkatler çekilirdi. Çok yeniydim o zamanlar... Bakar, dinler ve öğrenmeye çalışırdım... (Yine de içimden bir ses: "O fotoğraflar" derdi, "Renkli yaz kıyafetleriyle bu kadınsı, hem de çok kadınsı fotoğraflar..."Onlar görmüşler, yaşamışlardı... Deneyimliydiler... Yine de uymayan, yakışmayan bir şeyler vardı...)

Zaman ilerledikçe, resimlerle kişilikler arasındaki yolculuklara ben de katıldım. Prof. Süleyman Velioğlu'ndan çok şey öğrendim. Hem psikiyatr, hem de ressam Süleyman Velioğlu'ndan... Ama, önce "insan".... Duyguyla aklı sanatta bütünleştiren katıksız bir insan...

(Yüzbaşı 'nın resimlerini birlikte izlemiştik... Yüzbaşı'yı da... Ben psikolojik testlerini uygulamıştım. Resimler, tıpkı Rorschach kişilik testi sonuçları gibiydi. Rahatsızlık ilerledikçe formlar bozuluyor, renkler ölçü ve düzeni aşıp geçiyordu... Ve resim çalışmayı seven Yüzbaşı, gerçek sanat ürünleri yaratıyordu, zaman zaman... Ve hemen ardından, onları çılgın renklerle örtüyor, karalıyor ve bozuyordu... Yaşam öyküsünü anlatırcasına...)

Page 11: Mersin Polifonik Dergi - 2

11

...Evet... Yıllar öncesinin vurgun yemiş güzel kadınından söz ediyorduk; bembeyaz dişli esmer dostumdan... Onunla konuşmak, bir bilinmeze yolculuk gibiydi... Birden susar ve bambaşka bir konuya, belki de yoruma atlardı... Öykülerinin de resimlerinin de fonunda hep o beyaz gülücük... Yalın ve sade. Mutlu değil ama. Acı ve beyaz çikolatalar gibi...

Uzun, upuzun aylardan sonra ona bir tatil verdiler. Evine çıkacaktı... Kızını da çok özlemişti üstelik... Büyümüş olmalıydı... Bunca aydan sonra kızı da onu çok aramış, beklemiş ve özlemiş olmalıydı... Öyle miydi gerçekten?...

Birkaç hafta sonra onu arad ım. Mersin'den gezmeye gelen yengem ve kuzenimle birlikte uğradık... Kolayca bulduk evini.

Kapıyı açtı ve öylece kaldı bir süre... Gülmüyordu... Başını yana eğdi... Hafifçe nemlenen gözleriyle: "Geldin ha?..." dedi...

...İlk kez gizlemediği yüreğiyle bakıyordu. Gözleri dolu dolu ağlamaklı... Ve ilk kez bana "Sen" diyordu...

Bizi içeri buyur etti... Kahve pişirmek istedi... Çok az kaldık. Konuklarımın acelesi vardı. Aynı zamanda süt annem olan Yengem'in de gözleri dolmuştu; sevmişlerdi birbirlerini... Kuzenim Nuran ise tüm konuşkanlığını bir yerlerde unutmuşçasına susuyordu... (Duyguların sözcükleri aşıp geçtiği bir zaman dilimi... Sıcak, yoğun, acı... Ama öylesine sade ve gerçek ki... Yüreği vuruyordu gözlerinize... Bembeyaz dişleri değil... Hiç değil...)

...Ya çocuk?... Niçin yoktu?... Neredeydi?... Bilmedik, bilemedik... Yoktu...

...Ve yıllar, bir daha yıllar geçti aradan... Şişli'deki Hastanesi'nde bir hasta muayenesine gittik Erdoğan'la... Test ve görüşme bitince bir an durdum ve eski bir dostumu görmek istediğimi bildirerek, görevliden yardım rica ettim. İsmini duyunca bir süre düşündü ve hatırladı... "Bilmem ki" dedi, konuşur mu sizinle?...

"Sizde olduğunu yakınlarda öğrendim. Demek yıllardır burada?..." Acı acı gülümseyerek başını salladı ve şakır şakır anahtarlarla açtı demir kapıyı... ...Kalabalık, oldukça kalabalıktılar... Görenler bilir... Korkunç acı bir kalabalık... Gülen,

bağıran, koşan, soyunan, yürüyen, birilerine sataşan yada hiç yokmuşçasına taş gibi duran... ...İşte, oradaydı... Üzerinde uzun, bol bir pelerin... Ağzından bağlayıp omuzlarına attığı kocaman

bir torba... (Bir zamanlar beyaz olan bir torba...) İsmiyle seslenerek yaklaştık... Döndü... Baktı... Bir ışık yanıp söndü gözlerinde... Sonra dişlerini göstererek kaskatı baktı...

"Sen... Siz..." dedi, "Niye geldiniz ki?..." Başını hafifçe çevirdi... "Doktor Bey de..." diye fısıldadı... "Hoşgeldiniz..."

Torbasını tekrar omzuna aldı... Göz kırparak: "Hazinem" dedi... Ve ekledi: "Yürümeliyim..." ...Ses çıkaran adımlarla uzaklaşırken döndü ve gözlerimin içine bakarak: "Sakın gelme..." dedi...

Page 12: Mersin Polifonik Dergi - 2

12

HATIRLA, NE OLUR... Erdoğan TANALTAY

Yine gelirsen Aya İrini'ye

Bir yaz günü

Ne olur; Elgar 'ı d i n l e

Ve bir viyola sesinde

Hatırla beni

Bir hüzün bulutu

Kucaklasın tüm kubbeyi

Keman telinde bir ürkek kumru

Duygularımla yüklü

Ne olur; hat ırla

Gerek yok bir tek sözcüğe

Bilirim; d i l in in ucunda

Gözyaşın ıslatmasın gönlünü

Zaman dursun; ne olur

Gülümse sevdiğim.

Page 13: Mersin Polifonik Dergi - 2

13

KORO Fazıl TÜTÜNER

Yetmişli yılların ikinci yarısında birkaç yıl Viyana'da Avusturya Ticaret ve Sanayi Odası'nın öğrenci yurdunda kaldım. Çeşitli uluslardan öğrencilerin kaldığı bir yurttu burası. Bir tatilde yurt yönetimi yurt öğrencilerine eyaletleri tanıtmak için bir gezi düzenlemişti. Birçok kuruluşu ziyaret etmiş, tarihi ve kültürel değeri yüksek eserleri görebilmek olanağı yakalamıştık. O geziden aklımda kalanlar artık sınırlı, fakat bir akşam var ki unutamıyorum.

Schloss Rosenau adlı küçük bir sarayda özel bir akşam yemeği yiyeceğimiz söylenmişti. Otobüs bizi ormanlar içinden geçirerek büyük bir park içerisinde tek başına duran, yanında ve yakın çevresinde hiçbir yerleşim olmayan Rosenau sarayına getirmişti. Şık büyük bir salona alınmış, yemek masalarına dağılmış, bizim guruptan başka kimsenin olmadığı bu ıssız yerde küçücük kalmış bir gurup olarak biraz şaşkın ilk şaraplarımızı yudumlamaya başlamıştık. Mekan özeldi, fakat gece göründüğü kadarı ile yeknesak geçecekti.

Hiç de öyle olmadı. Yemekler yenirken, dışarıdaki büyük sessizlik içinden bir otobüsün geldiği duyuldu. Yaşlısı genci ile, erkeği kadını ile sayılan hemen hemen bizim guruba eşit bir topluluk bulunduğumuz salona girdi. Ve karşımızda birkaç sıra halinde dizildi. Hanımlar aynı renk aynı tip yerel giysilerini giymişlerdi. Erkekler siyah takımları içerisindeydiler. Sözcüleri bu saraya en yakın köyün, Ottenschlag'ın, korosu olduklarını, bizim için geldiklerini belirtti ve bizi selamladı. Özel bir gece dendiği için aramızdaki bazı Afrikalı'lar rengarenk yerel giysilerini giymişti. Çeşitli uluslardan, kıtalardan, kültürlerden gelen ilginç bir topluluktuk. Farklıydık, fakat müzik hepimizi kavradı ve hepimizin içine girdi. İçimizde rüzgarlar estirdi. Konser bitince bizim gurubun insanları yerlerinde alkışlamak, en fazla ayağa kalkıp alkışlamak yerine, alkışlayarak koroya yaklaşıp, koro elemanları ile kucaklaşmaya, öpüşmeye, böyle bir şey planlanmadığı halde, herkes herkesle dans etmeye başladı. İnsanlar hızlarını alamayıp sarayın bahçesine çıktılar ve gökyüzünün altında ağaçlar arasında valslar yaptılar. Ağaçların yapraklan yüzlerini okşadı tek tek.

Fellini olsaydım, o gecenin filmini yapardım. Yazar olsaydım, Nijeryalı Hasan İbrahim'le Ottenschlag'lı Barbara'nın valsından bir roman çıkarırdım. Ressam olsaydım o dillerin, dinlerin, renklerin birbirine karıştığı geceyi resmederdim. Besteci olsam o kucaklaşmayı bestelerdim. Hiçbirisi değilim, bir sazım bile yok. Allah'tan Fellini'ler var; yazarlar, ressamlar, besteciler, korolar ve onları izleyince içimde dolaşmaya başlayan rüzgarlar var.

Haftalarca sonra üç arkadaş Ottenschlag'a gidelim dedik. Bir şaraphanede ağırladılar, sonra da bir eve götürdüler bizi, evin mahzenine indik, büyük bir ahşap masanın etrafına dizildik, altı kişilik bir aile imiş ev sahipleri, dört çocuk anne baba, ailenin her bireyi bir çalgı aldı eline, bir orkestra oluşturdular, müzik sundular bize. Günün birinde Viyana'ya giderseniz, yolunuzu epey uzatıp, o uzaktaki köye de gidin. Müzik var havasında suyunda. Müzik ekip, müzik biçiyorlar.

Belediye başkanlarımıza demeli ki; " Ottenschlag'ın korosunu Mersin'e getirmeli, Mersin'in korosunu Ottenschlag'a götürmeli". Onlardan gelecek yanıtı bilsek de. "Para yok" diyecekler. Para yok, para yok biliyorum. Allah'tan Fellini'ler var, yazarlar, besteciler, ressamlar, korolar, orkestralar var. Allah'tan içimizde dolaşan rüzgarlar var, düşler var.

Page 14: Mersin Polifonik Dergi - 2

14

SANATIN GÜCÜ Doğan AKÇA

Bir yazısında değerli kompozitör, onur kaynağımız Prof. Nevit KODALLI sanıldığı gibi dinlerin birleştirici, insanları yakınlaştırıcı, sevgi ve dostluk aşılayıcı olmadığını, asıl bu güzel duyguları veren gücün sanat olduğunu yazmıştı.

Geçenlerde Mersin'de Altamira Sanat Galerisi'nde çok güzel bir söyleşi yapan büyük ressam Süleyman Saim TEKCAN'da bir başka açıdan bakarak temelde aynı anlama gelen sözler söyledi. Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı iken İmam-Hatip Liselerini nasıl çağdaşlaştırırız? Diye sormuş Hocamıza. Süleyman Saim Tekcan Hocam; "Bu okullara mecburi resim ve müzik dersi koyun" demiş. Rahmetli Avni Akyol bunu yapmayı çok istemiş ama başaramamış.

Gerçekten dini gücünü düşündüğünüz, Avrupa'daki 100 yıl savaşlarını, Haçlı seferlerini, engizisyon mahkemelerini hatırladığınızda, din uğruna insanların nasıl birbirini boğazladığını gördüğünüzde, şaşırıyorsunuz.

Son günlerde ülkemizde olanlar yüzünden korku filmi meraklıları bile televizyonu açmaktan o görüntüleri seyredeceği endişesiyle korkuyor.

Belki bütün dinler insanlara insan olmayı, birbirini sevmeyi, kavgadan, küfürden, hırsızlıktan, ahlaksızlıktan, kısacası kötü olan her şeyden uzak olmayı öğretiyor. Ama bütün dinlerde din tüccarları öyle bir organize oluyorlar ve çıkarları için insanları kendi inanışında olmayanlara öyle bir düşman ediyorlar ki, asıl görevi insanları birleştirmek kardeş yapmak olan din, düşman insanlar, düşman ülkeler yaratıyor.

Oysa sanat (bana göre insanı insan yapan en önemli güç) insanları birleştiriyor, sevgi ve saygı aşılıyor.

Ben bunu nasıl yaptığını tam olarak anlatamıyorum belki ama gördüklerimle, yaşadıklarımla bunu hissediyorum. En yakınlarımın sanatla (tabii ki evrensel sanatla) yakınlaştığı zaman nasıl değiştiğini, nasıl güzelleştiğini görüyorum...

Mesela Polifonik Koro'yu ele alalım. Başlangıçta çok azı birbirini tanıyan bu koronun üyesi insanlar şu anda büyük bir sevgiyle birbirine sarılmış, birlikte büyük bir mutluluğu yaşıyorlar. Çünkü evrensel müziğin sihiri onları buna itiyor. Sopranonun başarılı olması için altoya, tenora, basa ihtiyacı var, öbürlerinin de sopranoya. Nasıl ki orkestrada kemanın flüte, viyolonselin davula, kontrbasın kornoya ihtiyacı varsa. Ve ancak hepsi bir arada olunca güzel oluyorsa. İşte sihir bu galiba.

Tabii ki hangi din, hangi ülke insanı olursanız olun gerçek bir müzik, gerçek bir resim, gerçek bir heykel veya romanı herkes izliyor, herkes dinliyor, herkes okuyor. İşte o zaman USA'da Mozart dinleyen bir insan İstanbul'da aynı müziği dinleyenle, hiç bilmeden, hiç tanımadan kardeş oluyor. Çünkü sevgide birleşiyor.

Page 15: Mersin Polifonik Dergi - 2

15

Gene yakınımdan bir örnek verecek olursam, Polifonik Koro çoğunluğu Müslüman olan insanlardan oluşmuşken, Mersin, İskenderun ve Tarsus'taki kiliselere davet ediliyor ve Noel'de, yılbaşında kilisede Yunus Emre söylüyor. O kilisedeki Hıristiyan topluluk büyük bir coşkuyla alkışlıyor. Şimdiden gelecek yıl için davet ediyor.

Hıristiyan, Müslüman, Arap, Türk, Fransız, İngiliz aynı anda Yunus Emre dinleyerek birbirine sarılıyor. İşte müziğin, işte evrensel sanatın gücü.

Keşke bir gün, bir Polifonik Koro bir camimizde Ave Verum söyleyebilse. Bunu başaracak yürekli bir din adamı çıksa.

Page 16: Mersin Polifonik Dergi - 2

16

KOROMUZ VE MEYVELERİ

Müşerref ÖRÜNK

Bundan 5 yıl önceydi, bir sonbahar öğle sonu TRT Çukurova Radyosu'ndan bir çağrı yapılıyor. Selma Yağcı yumuşak ve ılık sesi ile; "Mersin'de Polifonik Koro kurulacağını, sesi ve kulağı iyi olan müzik dostlarım bu koroya katılmaya davet ediyor."'Bu işin başında sevgili hocamız Prof. Nevit Kodallı'nın olduğunu duyuruyor.

Öğretmen Okulu yıllarımdan beri koro müziğine olan sevgim nedeniyle, küçük kızımla birlikte bu koroya katılmak istiyorum.

Kültür Merkezi'nde yapılacak olan sınava gittiğimizde birçok müzik dostunu orada görüyorum. Bazılarıyla ilk kez orada tanışıyoruz. Bilmeden belki de uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelini atıyoruz o anda. Kimler mi bunlar? Sevim ve Remzi Birin'ler, Necla Akbulut, Vahap Kokulu, Ayfer Akça, Bülent Togay, Özcan Atakan, Yücel Duru, Osman ve Betül Gençgönül, Harun Arslan, Esat Demiral daha isimlerini şu anda hatırlayamadığım birçokları...

Hepimiz Nevit Hoca'mızın, o tatlı sert üslubuyla yaptığı sınavdan heyecanla geçerek koromuzun üyeleri oluyoruz.

Haftanın iki günü ikişer saatlik çalışmalarla, çoksesli müziğin tadında buluşuyor, genç ve orta yaşlı hepimiz birlikte şarkı söylemenin keyfini alıyoruz. Konserler vermeye başlıyoruz. Günler ilerledikçe yeni dostlar aramıza katılıyor, birbirlerini çok seven koro ailemiz büyüyordu. Birlikteliğimiz sadece koro çalışmalarıyla sınırlı kalmıyor, yemekler ve gezilerle daha farklı bir güzellik kazanıyordu. Bizleri bir araya getiren ortak yanımız elbette müzikti.

Müziğin hayatımızdaki etkisi öylesine güzel ve muhteşemdi ki, bir müddet sonra koromuz üyesi gençlerin, geleceğini belirleyen bir boyut kazandı. Aramızdaki gençlerden bir kısmı Müzik Öğretmenliği eğitimine, bir kısmı konservatuarlara yöneldiler.

Bunlardan koromuzda bir yıl birlikte şarkı söylediğimiz küçük kızım Elif'de ben bunu yaşadım. Koro müziği, kızımın hayatında önemli bir karar vermesine neden olmuş, müzik eğitimi almaya yöneltmiştir. O şimdi Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi son sınıf öğrencisidir. Ankara'da olduğu bu dört yıl içerisinde de koro müziğinden kopamamış, TRT Gençlik Korosu'nda ve Ankara Polifonik Korolar Derneği Dernek Korosu'nda koristlik yapmaktadır.

Şöyle bir kuruluşumuzdan bugünlere gelişimizi düşünüyorum da; henüz yaşadığım bir mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum. Koromuzun ilk yılında aramızda olup, birlikte şarkı söylediğimiz, genç arkadaşımız, o yıl İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünü kazanan Zeynep Kaya'nın okulunu bitirip, Tarsus Lisesi Müzik Öğretmenliğine başlayıp, bu yıl tekrar koromuza katılması, koromuz ve derneğimiz adına bizlere kıvanç vermiştir.

Ayrıca aynı fakülteden eski koristlerimiz-den Seçkin Sardaş'da bu yıl mezun olup, Samsun'da Müzik Öğretmeni olarak göreve başlamıştır. Halen aynı üniversitede öğrenci olan koristlerimizden Atilla Fedai'nin de okulunu bitirerek müzik camiasına katılmasını bekliyoruz.

Koromuzun meyveleri bunlarla kalmamakta;

Selen Uysal Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 2. sınıf)

Sıdıka Targan Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf)

Pınar Yüksel Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf) öğrenim görmektedirler.

Büyükler Korosunda birlikte şarkı söylediğimiz gençlerimizin bu başarıları, bizleri daha çok gayret göstererek, her yaşa hitap eden koroları kurmaya yöneltmiştir.

Page 17: Mersin Polifonik Dergi - 2

17

Bunlardan, geçen yıl kurulan Gençlik Koromuz da hemen ürünlerini vermeye başlamış, Gençlik Koromuzdan;

Sevda Pusat Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünü.

Ali Uğur Ç. Ü. Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitimi (Trompet 1. Sınıf) bölümünü kazanarak hocalarımızın emeğini, Derneğimizin çalışmalarını boşa çıkarmamışlar, bizlere daha çok çalışma gücü ve şevki vererek 5-8 yaş Minikler Koromuzun kurulması düşüncesine sevk etmişlerdir. Bu yıl kurulan Minikler Koromuzun, Gençlik Koromuza ve müzik dünyasına katkılar yapmasını diliyorum.

Sevgili müzik dostları, 5 yılını geride bırakan Dernek Korolarımızın bu çalışmalarında kısa zamanda büyük mesafeler kat etmesini sağlayan, bizde büyük emeği olan saygıdeğer hocalarımızdan, başta Prof. Nevit Kodallı'ya, ilk şefimiz Güngör Turan'a, dört yıllık şefimiz Alexei Vinogradski'ye, Gençlik Koromuzun Şefi Engin Aktuğ'a, Minikler Koromuzun Şefi Ayşe Fahlioğulları'na, koromuzun ve derneğimizin, kuruluşundan bu güne gelmesinde özverili çalışmalarını esirgemeyen Selma Yağcı'ya, O'na çalışmalarında omuz veren Yönetim Kurulu Üyelerine, sevgi ve yüreklerini vererek Koromuza katılan tüm arkadaşlarımıza gönül dolusu teşekkürler.

Sağ olun.. Sağlıklı kalın.. İyi ki varsınız...

Page 18: Mersin Polifonik Dergi - 2

18

POLİFONİK KOROLAR DERNEĞİ ÖRGÜTLENMESİ VE

TÜRKİYE KOROLAR ŞENLİKLERİ DEĞERLENDİRME TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRİSİ

ANKARA 18.12.1999 Aşağıda isimlerimiz yazılı bulunan biz Polifonik Koro Şefleri, Koro Müziği Eğitimcileri,

Müzik Eğitimi Kurumlan Yönetici ve Öğretim Üyeleri, Koro Sanatçıları, Koro Müziğiyle eğitime destek veren kişi ve kurum temsilcileriyle, Polifonik Korolar Derneği temsilcileri, 18.12.1999 tarihinde Polifonik Korolar Derneği Genel Merkezi'nde toplandık.

Kültür Bakanlığımızın da katkılarıyla desteklediği bu toplantıda;

Ulusumuzun Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığı şu yıllarda, çağdaşlığın yalnızca ekonomik ve sosyal kalkınmayla gerçekleşemeyeceğine,

Bu sürecin kültürel kalkınmayla pekiştirilerek, sürekli ve yaşayan bir çağdaş birliğin sağlanması gerekliliğine,

Kültürel kalkınmada çoksesli müziğin, bu müzik kültürünün gelişmesinde de Polifonik Koro Müziğinin etki ve etkinliğinin önemine,

Polifonik Korolarla yapılan çoksesli müzik eğitiminin, aynı anda en çok kişiyi eğite-bilen, en çabuk, en etkileyici, en ekonomik, bütün dünya ile iletişim kurabileceğimiz en ortak müzik dili ve en üretken olması nedeniyle yaygın olarak kullanılması gerekliliğine ilişkin görüşlerimizi dile getirdik.

Bu nedenle, kamu oyuna, ilgili tüm özel - tüzel kişi, kurum ve kuruluşlarımızla toplumsal müzik eğitimimizin yönünü belirleyen bakanlıklarımıza, düşünür, eğitimci ve yazarlarımızla yayın kurumlarımıza, aşağıdaki ana başlıklarla sunacağımız dileklerimize destek çağrımızı bildiriyoruz.

1. Tüm insanımız, minikler, çocuk, gençlik, kızlar, erkekler, büyükler ve benzeri polifonik korolar kurarak evrensel boyutta şarkılar söyleyebilmek için seferber olmalıdır.

2. Milli Eğitim Bakanlığımız müzik eğitim programlarını 1. maddeye koşut olarak "Koro İle Müzik Eğitimi" içeriğinde, yeniden gözden geçirmelidir. En azından "Koro" dersleri konulmalıdır.

3. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız yurt çapında, her yaştan amatör-profesyonel Seçkin Koroların kurulmasına, çalışmasına ve etkinliklerine doğrudan yardımcı olmalıdır.

4. Kültür, Milli Eğitim, Dışişleri ve Turizm Bakanlıklarımız başta olmak üzere diğer tüm devlet ve özel kuruluşlarımız, uluslararası ilişkilerde Polifonik koroların etkinliklerinden yararlanmalıdır.

5. Müzik Eğitimcilerimiz başta olmak üzere polifonik koro müziğinin önemine inanan herkes, hızla "Polifonik Korolar Derneği" adıyla y da benzeri içerikte bir örgütlenme gerçekleştirmeli bu konuda öncülük yapmalıdırlar.

6. Kurulmuş yada kurulacak Polifonik Korolar Dernekleri bir federasyon çatısında birleştirilmelidir.

7. Koro Birlikleri uluslararası birliklere aktif üye olmalıdır.

8. Tıpkı spor kulüpleri gibi, her özel ve tüzel kuruluş şirket, holding, okul, fabrika, bakanlık, üniversite ve benzeri kuruluş bünyesinde Polifonik Korolar kurmalıdır.

9. Müzik Eğitimcisi yetiştirmekle görevli kuruluşlar ve ilgilileri, programlarını "Koro ile Müzik Eğitimi"nin önemine göre yeniden oluşturmalıdır. Müzik Eğitimcisinin ana dalı "Koro ile Müzik Eğitimi" olmalıdır.

10.Ülkemizde henüz açılmamış bulunan Koro Müziği ve Koro Şefliği eğitimi veren Akademik kurumlar, hızla açılmalı ve geliştirilmelidir.

Page 19: Mersin Polifonik Dergi - 2

19

11. Yetişmesi uzun zaman alan koro şefi açığının kapatılması için yurt çapındaki koro yöneticilerine yurt içi ve dışında, kısa süreli eğitim olanakları sağlanmalıdır.

12. Polifonik Korolar Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen "Türkiye Korolar Şenliği" ve ülke çapındaki benzeri düzenlemeler, koro müziğinin özendirilmesi bakımından, tüm bakanlıklar resmi ve Özel kuruluşlar, valilikler ve belediyelerce oluşturulmalı ve desteklenmelidir.

13. Bestecilerimiz, koro müziği yapıt üretimine önem vermeli, kamu oyumuzda bestecilerimize maddi ve manevi desteklerini esirgememelidir.

14. Kaset, CD, band kayıt, nota yayını ve benzeri üretim kurumlan, ürünlerinin önemli bir bölümünü, koro müziği ile toplumsal müzik kalkınmasına ayırmalıdır.

15. Kitle iletişim araçları (resmi ve özel) radyo ve televizyon kuruluşları, gerçekleşmesi istenen bu oluşuma yayınlarıyla katkıda bulunmalıdırlar.

Reyhan BEZDÜZ Mersin Devlet Opera ve Balesi Çocuk Korosu Şefi Aykut Önder SARIÇİFTÇİ Pamukkale Ü. Müzik Eğitimi Bölümü Korosu Şefi Dilek GÖRGÜLÜ Bursa Şükrü ŞANKAYA Anadolu Lisesi Korosu Şefi Seval KÖSE Burdur Belediyesi Çocuk Korosu Şefi Oğuz ÖZTÜRK Çukurova Konservatuar Korosu Şefi Hülya YAMEN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Selma YAĞCI Mersin Polifonik Korolar Derneği Başkanı Engin AKTUĞ Mersin Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi Yeşua AROYO İstanbul Oda Korosu Şefi Selda YAMEN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Zarife İSMAYİLOVA Mersin Konservatuar Korosu Şefi Sadi DÖNER Çorum Evrensel Çoksesli Korosu Şefi Dr. Feza TANSUĞ Koç Üniversitesi Korosu Şefi İnci AYAĞ Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Şefi Neslihan ALPUGAN Polifonik Korolar Derneği Çocuk ve Minikler Korosu Şefi İlknur ÖZAL Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi Nurdan TURAN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Şefi Serdar DİLEKCAN TED Ankara Koleji Lise Korosu Şefi Timur ZEREN Koro Şefi - Müzik Eğitimcisi İbrahim BOZOĞLU Polis Koleji Korosu Şefi Ayşegül SELEK Rengim Oda Korosu Temsilcisi Pınar ALPAY Akyurt Çocuk Korosu Şefi Güner KOÇAK TED Ankara Koleji İlk Kısım Korosu Şefi Nilüfer TATMAN Ankara Valiliği Orta Dereceli Okullar Cumhuriyet Korosu Şefi Fehmi ÖZDEM Ankara Fen Lisesi Korosu Şefi İnci BAYKARA Büyük Kolej Korosu Şefi Ufuk Tan YALÇINKAYA Akdeniz Koleji Şefi Muhip SANAL Abant İzzet Baysal Ü. Müzik Eğt. Bölümü Korosu Şefi Prof. Hikmet ŞİMŞEK Devlet Sanatçısı Orkestra ve Koro Şefi Prof. Gülsen ŞİMŞEK Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr.Üyesi Kerim ALTINOK İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi Prof. Suna ÇEVİK Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Elnara KERİMOVA TRT Çoksesli Korosu Şefi Mesude TUNCEL Müzik Eğitimcisi Selim ALTINOK İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi Mihrap ŞAHIN GÜRLER Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Hürriyet APAYDIN Müzik Eğitimcisi

Page 20: Mersin Polifonik Dergi - 2

20

Tekin ÇELİKEL TRT Çoksesli Korosu Sanatçısı Faik CANSELEN Besteci, Müzik Eğitimcisi Ayhan ÇETİN Polifonik Korolar Derneği Bşk. Yrd. Ahmet SAY Müzik Eleştirmeni, Yazar Müzeyyen Demirci KUMUKASS Müzik Evi Müdürü Suat PAKEL Müzik Eğitimcisi İrfan PAKEL Müzik Eğitimcisi Dr. Ayşe Meral TÖREYİN Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Doç. Gülcihan ÖZKAN 9 Eylül Ü. Buca Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi. Alper ÜLKÜ Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Faruk BİRSEN Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selen KIZILTAŞ Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Deniz SELE Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Deniz Y. KEKEÇ Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Erdinç ÖZEN Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Salih AYDOĞAN Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Elif ACAR Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Mine ÖZALP Polifonik Korolar Demeği Çocuk ve Minikler Korosu Şef Yrd. Mehmetcan APAYDIN TRT Ankara Gençlik Korosu Sanatçısı Banu TAHTALI Müzik Eğitimcisi Muammer ÖZ CSO Sanatçısı Ayhan İRİŞ Gazi Ü. Müzik Böl. Öğrencisi Prof. Raif GÜLCAN Abant İzzet Baysal Ü. Eğt. Fak. Dekan Yrd. Yeter DÖNER Çorum Atatürkçü Düşünce Derneği Çocuk Korosu Şefi Serap KEMİKKIRAN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Yasemin Gülsen ÖZTÜRK Ankara Mustafa Kemal Lisesi Korosu Şefi Muazzez BEKTAŞ Antalya Belediyesi Çoksesli Korosu Şefi Canan TEMEL Ankara Valiliği Okul Öncesi Cumhuriyet Korosu Şefi Güler ERTUĞRUL Müzik Eğitimcisi Canan PAKEL Müzik Eğitimcisi Gündüz TURAN Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Sanatçısı Fatih YAYLA Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü. Ayşegül YAYLA Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü. Gülten KANLI Polifonik Korolar Derneği Koro Müziği Eğitim Merkezi Md. Aydan KARAPINAR Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Av. Kutlay ALPUGAN Polifonik Korolar Derneği Genel Sekreteri Doç. Mustafa APAYDIN Polifonik Korolar Derneği Genel Başkanı, Dernek Korosu ve TRT Ankara Gençlik Korosu Şefi

Page 21: Mersin Polifonik Dergi - 2

21

GÜLÜM HAMİYET Berdan KARAGÖZ

Ölüm Bir kalleş yılan gibi koklayarak zamanı Dolanır Ömrün boynuna ilmekleriyle Ah Hangi dağın Hangi denizin ötesindedir ırmağı Ölümsüzlüğün Söyleyebilsene bir Söylesene gülüm Ne ki / Yaşamak Toprağın üzerinde gözlerine bakarak Nefreti / Kini ve sevgiyi Tüm güzellikleri paylaşarak Duyarak yağmurun derinden nefesini Kızgın güneşin kavurduğu tarladaki çıtırtıları duyarak Anlayarak varolan her şeyin sonsuz değerini Yani yaşamak Böylesine güzelken Nereden gelir bu kalleş yılan / Koklayarak zamanı Dolanır ömrün boynuna ilmekleriyle Ne ki Dağlar da ölürmüş gün olur Şehirler / Denizler de Ne ki / Bir karınca bile ölürmüş üstelik Güvercinler / Çirkinler de Yeryüzü bile ölecek / Bir gün Ben ölmüşüm Ne ki Ama doymadan gitmek var ki bazı şeylere Eğil de anlatsın sana varolmak türküsünü Eğil de anlatsın yaşarken ömrüm Yaşamak Binlerce kalleş yılan arasında Bir beyaz güvercin gibi dururmuş gülüm

Page 22: Mersin Polifonik Dergi - 2

22

Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik

Ayfer AKÇA

Son yıllarda müziğimizin arabeskle başlayan yozlaşması Türk Pop'u diye adlandırdıkları müzikle devam ediyor. Bu durum okullara da yansımış. Evvelki yıl sabah yürüyüşlerim sırasında,

stadyumun yanından geçerken gördüm. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'na hazırlık çalışmaları yapılıyordu. Şimdi hatırlayamadığım bana göre okullara yakışmayan bir şarkı eşliğinde, çocuklar hareketlerini yapıyorlardı. Geçenlerde de evin balkonundan 3 Ocak Mersin'in Kurtuluş Törenini

izliyordum. Bir okulun milli oyun ekibi Silifke Türküleri eşliğinde oynuyordu. Derken türkü değişti. Son zamanlarda moda olan Karadenizli bir türkücünün türküsü eşliğinde oynamaya

başladılar. Çok şaşırdım. Aklıma bizim zamanımızda, okulda ve törenlerde oynadığımız,

söylediğimiz güzel şarkılar, türküler ve bize bunları öğreten Hikmet Hazar Hoca geldi. 1950'li yıllarda eski adıyla Mersin Lisesi'nde (Bugünkü adı Tevfik Sırrı Gür Lisesi) okumuş

olan herkes Hikmet Hazar Hoca'yı tanır. Dürüst, idealist, iyi keman çalan, biraz sert bir hocaydı.

Herkes ondan çekinirdi. Hiçbir öğrencisinin adını bilmez, kız öğrencileri Ayşe, Fatma, erkek öğrencileri; Ahmet, Mehmet diye çağırırdı. Not vereceği zaman sınav yapmaz, not defterinden

numara sırasına göre ad okur, adı okunan öğrenci ayağa kalkar, hoca yüzüne bakıp otur der ve

notunu verirdi. Derslerde keman çalıp şarkı söyletir, sıra aralarında dolaşıp seslerimizi dinlerdi. Yanlış söyleyenleri sustururdu. Sarkılan tek sesli değil, genelde iki sesli söyletirdi. Kız öğrenciler birinci ses, erkek öğrenciler ikinci ses olurdu. O zamanlar lisede müzik ve resim seçmeli derslerdi.

Liseye geçtiğimiz yılın ilk müzik dersinde, hemen herkes müziği seçmişti. Hikmet Hoca sınıfa girip kalabalığı görünce piyanonun başına oturdu. Hepimizi tek tek çağırıp seslerimize bakmaya başladı.

Piyanoda bastığı tuşları seslerini çıkaramayanlar, resim dersine gitmek zorunda kaldılar. Böylece

sınıf yarı yarıya boşaldı.

O yıllarda Mersin Lisesi'nde çok iyi bir Klasik Batı Müziği plak koleksiyonu vardı Ders

aralarında, koridorlara, bahçeye müzik yayını yaparlardı. Bazı müzik derslerinde, Hocamız bize bu

koleksiyondan plaklar dinletir, besteciler ve eserler hakkında açıklamalar yapardı. Müziği

anlayarak dinlememizi sağlardı. Bazen d< kendisi önemli bestecilerin eserlerin kemanıyla çalar

sonra da çaldıklar hakkında bilgi verirdi. Değerli Türk beste çilerini ve yabancı bestecileri bize

öğretip sevdiren çok sesliliğin önemini bize anla tan Hikmet Hoca'dır.

Ben Hikmet Hoca'yla ilkokul başladığım yıl tanıştım. O zamanla Mersin'de Isı Yuva Özel Ana ve İlkokul vardı. Ben o okulda okudum. Müzik derslerimize Hikmet Hoca girerdi. Hepimizi ayrı ayrı ilgilenirdi. Müziği, özellik! Klasik Batı Müziğini (yani çok sesli müziği) sevdirmek için kemanıyla çalarak bize dinletirdi. Her fırsatta, çocukların yetişmesinde çok sesliliğin önemini ailelerimize anlatırdı. Müziğin insanları birleştirici özelliğini vurgulardı. Okulumuzda polifonik çocuk korosu kurmuştu. Koroya beni de almıştı. İlkokulu bitirip birkaç arkadaşımla beraber

Page 23: Mersin Polifonik Dergi - 2

23

Mersin Lisesi'nin orta kısmında okumaya başlayınca Hikmet Hoca'yla yeniden karşılaştık. Bizi sınıfında görünce çok sevinmişti. Müzik odasında kürsünün yanındaki sıraya oturttu. Liseyi bitirene kadar benim yerim müzik derslerinde aynı oldu. Yine korodaydım. O koroda Selma ve Olcay da vardı. Bizler böyle çok sesli müzik dinleyerek yetiştik. Müzikteki yozlaşmayı gördükçe üzülüyorum. Ama yine de umutluyum. Çünkü şu anda yalnız Mersin'de dört tane çok sesli koro var. Bunlar bizim koromuz, Gençlik Korosu, Çocuk Korosu ve Konservatuar Korosu'dur. Bu yıl kurulan Minikler Korosu da bu koroların arasına katılmak için çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca Mersin'de okulların da koroları var. Bunlar hep sevindirici şeyler. Ankara'da her yıl yapılan Korolar Şenliğine geçen yıl 47 koro katılmıştı. Bunları izledikçe umudum iyice artıyor. İlerde bu gençler çok daha iyi şeyler yapacaklar eminim.

Page 24: Mersin Polifonik Dergi - 2

24

KEMANIMLA ONA BİR SES VEREBİLSEYDİM..(*)

Vahap KOKULU

Onlar kent yaşamının renkleri idiler, İngiliz kumaşı, Bursa ipeği, Melon şapka İnce topuklu iskarpin, yapma gelin çiçekleri Altın ve gümüş işleme sanatı onlarla girdi Mersin yaşamına. Mersinli ticaret erbabı onlardan öğrendi muhasebeyi, pazarlamayı, müşteriye ilgi ve saygı geleneğini. Yaşamlarını sadece para kazanmak Ve ona bağlı çirkin hırslarla kirletmeden Müzikle, Resimle modanın zarif çizgileri ile Doldurmayı da çok iyi Midiler. Çoğu gitti Mersin'den, şimdi torunları var, Komşularımız, can dostlarımız. Gidenler geride birçok şey bıraktılar Bir kitap, bir tablo, bir buluş, bir şarkı. Bir keman... Bir viyolonsel... ************************ Mahallenin sokakları arasında Musevi dostlarımız, komşularımız yaşarmış Raşeller, Yasefler, Yakuplar, Salamonlar Abraham (İbrahim) 'ler, Yeşuo 'lor ve diğerleri... Cuma günleri Camiye giden Müslümanları, Cumartesi günleri Havraya giden Museviler Ve pazar günleri Kiliseye giden Hıristiyanları izlermiş, Yani Mersin'de Cuma'dan Pazar'a kadar süren ibadetler zinciri. Ezan seslerine karışan Kilise canlan... ************************ Sokağımızın batı ucundaki yeşil ahşap kapı ile girilen ve içerisinde birkaç turunç ağacı, bir limon ağacı ve teneke saksılarda birbirinden güzel ve renkli Akdeniz çiçeklerinin bulunduğu evde otururlardı Musevi komşularımız Mösyö Salamonlar ************************ Mösyö Salamon 'un evindeki kitaplık bizim sokağın ve bizim sokağın çevresindeki birçok sokağın sakinlerinin yararlandığı bir küçük kütüphane idi. Ceviz ağacından yapılmış dolaplar ve camekanlı kapakları içerisindeki bu kitapların bazılarını Mersin 'e yerleşmiş ve de sonraları zorunlu göçlerle buralardan ayrılmak zorunda kalmış tüccar, esnaf, bankacı, nakliyeci gayrimüslimlerin evlerinde satılan eşyalar arasından seçmiş almıştı. Zarif ciltleri küf değil, parfüm kokardı o kitaplar. Adeta o kitapları okumuş madam veya matmazellerin ellerindeki keskin parfüm kokusu sinmişti üzerlerine.

************************

Mösyö Salamon kumaş tüccarı idi. Çok kaliteli ve ipek ağırlıklı kumaşlar satardı. Ataları Mersin'e Rusya'dan mı geldiler, Almanya'dan göç mü? bilinmez...' Ama muhakkak bu ikisinden biri. Paylaştığımız yaşam içerisinde onun tek farkı vardı,

Page 25: Mersin Polifonik Dergi - 2

25

Mösyö Salamon çok iyi viyolonsel çalardı. İsinden döndüğü her akşamın ilk yarım saati ve Cumartesi günleri Havraya gitmeden birkaç saat önce... Viyolonselinden dökülen sesler ise mahalleliye çok yabancı idi. Tanış değillerdi henüz. Sık sık dinledikçe o müziği de sevdiler ve müziğin yaratıcıları tango bestecilerini de. ************************ Mösyö Salamon hem viyolonsel çalardı Hem de kızı sevgili Raşel'e keman öğretirdi ve Raşel'in okul arkadaşı Kuyumcu Yakup'un kızı Salluha'ya. Birkaç yıl sonra mahalleliler bir viyolonsel ve iki kemanın bir arada çaldığı tangoları dinlemeye başladılar. Onlar artık bir tango orkestrası üyeleri olmuşlardı. Birlikte çalışıp, birlikte üretiyorlardı. Orkestranın solisti de Raşel idi "Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer" ************************ Mersin Halkevi'nin ilk açıldığı yıllardaki tek Tango müziği orkestrası onlardan kurulu imiş. Mersin Amatör Tango orkestrası bu müziğin seçkin örneklerini ilk kez, Mersin Halkevi etkinliklerine katılan Mersin'li gençlere tanıttılar. Çağdaş müziğin hareketli, kıvrak nağmelerini Arjantin, Fransız, İtalyan ve Türk bestecilerin tangolarını dinleterek tanıştırdılar Mersin’lilere Tüccar kulübünde dostlarının akrabalarının düğün törenlerinde müzikleri ile dansettirdiler Mersin’lileri sevgilileri ile. ************************ 1940'h yılların ikinci yarısı. 2. Dünya savaşına girmemekte direnen Türkiye... Ülkede yaşayanlar bu gerginliği ve sıkıntıyı birlikte yaşıyorlar. Ve sıkıntıları da birlikte paylaşıyorlar... Karne ile dağıtılan ekmekleri, Kumaşları, Ve Vergileri. Bu vergilerin bir kısmı da şimdilerde haksızlık diye adlandırılan, zengin diye bilinen gayrimüslimlere

Page 26: Mersin Polifonik Dergi - 2

26

reva görülen "Varlık" vergisini. Mösyö Salamon'ların zengin birileri olduğunu kim bilir hangi komşuları ihbar etmişti Ve Varlıklı oldukları takdir edilmişti Kim bilir?

************************

Mösyö Salamon onurlu bir vatandaştı. Örnek bir Musevi ve sabırlı. Kendisine tarh edilen vergiyi kuruşuna kadar ödedi. Önce dükkanını, Dükkanındaki kumaşları ve demirbaşları. Sonra yeşil kapılı bahçesinde limon ağaçları olan evini. Kitaplarını, antikalarını... Ve Viyolonselini. Satarak yok pahasına

************************

Sıra Raşel'in kemanına geldi Raşel'in vergi borcu yoktu ki Raşel'i yaşamın hırçın okyanuslarından koruyan tek liman kemanı idi... Okyanusun kirli dalgalarından korumak zorunda idi kendisini sadece kemanı ile başka bir şeyi yoktu ki.! ve Kalmamıştı ki zaten

************************

Kemanını kutusuna yerleştirdi. Dışını balmumu ile iyice sıvazladı. Yağlı urganlara bağladı, kalın telislere sardı Ve Yeşil kapılı evin bahçesindeki uygun bir köşeye kazdıkları bir, bir buçuk metrelik çukura elleri ile gömdü, defnetti.. Çukurun başına da bir turunç fidanı ekti. Sonra gözlerini yumdu İki elini göğsünün üzerinde birleştirdi, Boynunu büktü. Öylece kaldı.

************************

Günler sonra. Tüm mahalleli ile vedalaştı Salamon’lar Ve birkaç valiz eşya ile gittiler yurdumuzdan.. Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün Bin elemle doluyor her yeni gün.."

Page 27: Mersin Polifonik Dergi - 2

27

************************

Aradan koca bir 30 sene geçmişti. Mahallemizin 160 sokağının başındaki yeşil kapılı ev halâ duruyordu. Yeşil kapılı evin bahçesindeki yeşillikten başka bir yeşil de yoktu hani. Birkaç turunç ağacı Nar ağacı, bir dut ve bir uzun hurma ağacı

************************ Raşel Hanım işte bu 30yıl sonrası geldi bir başka ülkeden... Doğrudan 160. sokağa yöneldi. Eli ile koymuş gibi buldu yeşil kapılı evi. Evin içerisinde bir "tatlıcı" ailesi oturuyordu. Ev hala güzel ve sıcak idi. Yalnız yaşlanmıştı, tıpkı kendisi gibi. Şaşırmadı. Sevindi. Tatlıcı ailesi "Şam tatlısını", "kabak tatlısını", "temriye"yi iri dilimli şöbiyet'i, "kerebiç"i, ve "turunç reçel"ini yapıp satıyordu her gün köşe başındaki seyyar dükkanında. İlkin onlarla sohbet etmeye başladı Raşel Hanım. Kendisini tanıttı. Tatlıcıların Anneanneleri onu tanımıştı. -Sen Kemancı kız, -Sen Yahudi Salamon Efendi'nin kızı değil misin? Dedi. Raşel ve Anneanne gelinlere torunlara anlattılar. 30 sene öncesini, hüzünlendiler, buruklaştılar. Sonra Raşel avlu önündeki bahçede ağaçlara dokunmaya başladı. Bahçenin kenarındaki kocaman, upuzun turunç ağacının önünde durdu, Gözlerini kapadı, Ellerini göğsünün üzerinde birleştirdi ve Boynunu büktü. o turunç ağacı onun Mersin'e bıraktığı emanetin bekçisi idi. Kemanı kim bilir nasıl çürümüş ve kaybolmuştu toprağın altında 30 senedir.

************************ - "Bir kazalım burayı ne dersin?" dedi anneanne - "yüreğin bu topraklarda kalmasın. Emanetine bir

Page 28: Mersin Polifonik Dergi - 2

28

göz at" dedi. "Bu senin hakkın". O gün öğleden sonra oğullar turunç ağacının çevresini kazmaya başladılar. Toprağı okşayarak çalışıyorlardı. Raşel başlarındaydı. "Biraz daha sola", "Lütfen yavaş" diye diye. Turunç ağacının köklerinin sarmaladığı, çepeçevre kucakladığı o nesneye hayretle baktılar önce. Kökler bir arkeolojik kazı yapılıyormuşçasına, süpürgelerle, fırçalarla aralanmaya başlandı ve onların arasından o nesne çıkarıldı. O nesne Raşel hanımın yıllar önce toprağa gömdüğü kemanı idi. Keman hemen hemen olduğu gibi duruyordu. Kendisine emanet edilen kemana dört kökü ile bakmıştı turunç ağacı. Kucaklamış, bağrına basmıştı Raşel kutuyu açtı, temizledi, kalan tellere kısa süren bir akort yaptı ve kemanı şefkatle omzuna dayadı. 30 yıl öncesi günlerde mahallenin çok iyi bildiği bir melodiyi seslendirmeye başladı. Ve mırıldandılar anneanne ile birlikte. "Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün Bin elemle doluyor her yeni gün Yarın olsun yarın olsun Diye renkler soluyor. Neye baksam neyi görsem bana bin dert oluyor Bu karanlık günün elbet gelecektir sonu. Kalbim özlüyor onu. (*) Bu olayı bana aktaran sevgili ve rahmetli anneannem "Saadet Hadra"yı sevgi ile anıyorum. Öyküdeki isimler gerçek olmayıp anılara saygımız sebebiyle gizlenmiştir.

Page 29: Mersin Polifonik Dergi - 2

29

İLKÖĞRETİMDE MÜZÎK DERSLERİ

Ayşe FAHLİOĞULLARI

Yaklaşık olarak sekiz yıl önce Mersin'de bir ilköğretim okulunda göreve başladığım ilk hafta

içinde, önceki okulum Serik Lisesi'ni çok arayacağım kanısına kapıldığımı unutamıyorum. Müzik

derslerinin haftada sadece bir saat olması ve çoğunlukla yeter sayıda müzik öğretmeni

olmamasının, ders yoğunluğu açısından oldukça şanssız bir konumda olmamıza neden olduğunu

belirtmeliyim.

İdealist bir müzik öğretmeninin kendi dersi ile ilgili konularda, görev yaptığı bir ilköğretim

okulunda arzu ettiği düzeyi yakalayabilmesinin ne denli olanaksız olduğuna değineceğim.

Öncelikle arzu edilenin ne olduğuna bakalım:

Müzik konusuna yeteneği olsun olmasın her öğrenci bu dersi almak zorunda ve bu nedenle

bütün öğrencilerden aynı performans beklenmez. Temel müzik bilgisi yanında kulak algılaması iyi

olan yetenekli öğrencilerle çoksesli koro çalışması yapmak, bu çalışmayı çeşitli gün ve

etkinliklerde sergilemek, düzenlenecek yarışmalarla, çalışmalara katılan öğrencilerin sevinç ve

heyecanını paylaşmanın yanında okulu temsil etmek, sözü edilen etkinlikleri izleyen öğrenci

velilerine çocuklarının gelecekteki meslek seçimleri konusunda sanatın da bir alternatif olduğunu

benimsetmek ve en önemlisi, öğrencilerin yoğun ders saatleri arasında haftada bir saat dahi olsa

deşarj olmalarını sağlayarak diğer derslerin geriliminden uzaklaştırmak.

Bilindiği gibi birçok okulda sabah ve öğle olmak üzere ikili öğretim yapılmaktadır. Dersler

arasındaki boşlukların çok kısalığı, müzik dersi için (varsa) müzik sınıfında ders düzeni oluşturup

derse başlamak için yeterli gelmemektedir. Bununla beraber, müzik eğitimi kitapları, tam olarak

öğretmenin anlayışına uygun olarak hazırlanamadığından bazı durumlarda, öğretilecek olan şarkının

tahtaya yazılması, öğrencilerin onu deftere geçirmesi zaten bir saat olan ders saatinin, yarıya

yakınını götürmektedir. Geriye kalan zamanla yetinmek durumundayız. Koro çalışmasını da zaten

ders saatleri içinde yürütmek teknik açıdan da olanaksız. Çünkü; koro elemanları farklı sınıfların

öğrencilerinden oluşmaktadır. İkili öğretim nedeniyle günün öteki yarısında sınıflar boş

olmadığından söz konusu çalışmayı hafta sonuna bırakmak en akılcı çözüm gibi görünmektedir.

Burada ise hesapta olmayan problem, koro elemanlarının servis, okul dışı dershane saatleriyle

çakışma ailelerin hafta sonundaki farklı programlan şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Tüm olumsuzluklara karşın, olanaklar elverdiğince bir koro oluşturuluyor. Hedef çok sesli

çalışmak, nefes, diksiyon v.b. teknik kazanmak ve bir yarışmaya ( o da düzenlenirse) hazır olmaktır.

Fakat programı belirleyip uygulamak çok zor, çünkü; 29 Ekim, 10 Kasım, 24 Kasım, 18 Mart, 23

Nisan v.b. bayram ve anma günlerinin içeriğine uygun bir programla koromuz, okul törenlerinde

Page 30: Mersin Polifonik Dergi - 2

30

yer almak durumundadır. Açık havada yetersiz ses düzeni ve hava koşullarında bütün emeklerin

boşa gittiğini yaşamak ise gelenek haline gelmiştir. Yine de yılgınlığa düşmez, koroya katılan

yavrularımızı öper, başarılı olduklarını ve olumsuz koşulların onların suçu olmadığını anlatıp

gönüllerini alırız.

Cumhuriyetimizin 75. Yılı etkinlikleri çerçevesinde Toros Koleji tarafından organize edilen ve

jüri başkanlığını Sayın Nevit Kodallı Hocamızın yaptığı yarışmanın Mersin'de çok sesli koro

çalışması yapan okul korolarının gerçek anlamda etkinliklerini sergileyebilecekleri çok güzel bir

ortam yaratması açısından önemli bir başlangıç oluşturduğu kanısındayım. Fakat, ne yazık ki arkası

gelmedi. Bir daha ki seneyi hedef alıp çalışmalarını hızlandıran okul koroları, bu güzel çalışmaları

sergileyebilecekleri düzeyli bir ortamı umarım en kısa sürede bulurlar.

Mersin Polifonik Korolar Derneği'nin yürüttüğü koro çalışmalarının, okul korolarına göre daha

olumlu koşullar sağlandığında ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu hep beraber görmekle bir-

likte, farklı konumlarda değerlendirilmesi gerekmektedir. Sonuçta yapılan her çalışma, gelecek

süreçte mutlaka birçok kazanımı beraberinde getirecektir.

Page 31: Mersin Polifonik Dergi - 2

31

Genç Koristlerimizden

İŞTE POLİFONİK KORO!... Başak Z. ARSLAN

Çok sesli yaşadığımız bu dünyada, çok sesli yaşanılan küçük birliktelikler de a sesleri en ücra

köşelerdeki mutsuzluklara bile ulaşabiliyor. Küçük umutların daracık yüz ölçümlerinde büyük

kitlelere yaşattığı mutluluklar. Emek, dostluk, umut ve basan; işte bu koronun anahtar kelimeleri!

Monotonluk? Asla bu koroya uymayan bir kavram. Çünkü yaptıkları yenilikler, ulaştıkları

başarılar, monoton olmadıklarını fazlasıyla kanıtlıyorum.

Canınızın çok sıkkın olduğu, yada kendinizi, kendinizde hissetmediğiniz bir günde; salına

salına o kapıdan içeri girdiğinizde, üzerinizde hissettiğiniz ilgili bakışlar düşük moralinizle kıyasıya

savaşır, ve bu savaşı hep kazanır. Koronun rakipsiz bası Vahap abisi, hiç açılmamış bir çiçek gibi

arkasında taşıdığı topuzuyla Müşerref abla, her zaman sizi güldürmeyi başarabilen Mayk, sonsuz

anlayışı, sevimli konuşma tarzı ve sizi şevke getiren mavi bakışlarıyla Alexei ve tabi ki asla taviz

vermeyen, yüreğindeki kocaman sevgisi hiç bitmeyen başkanımız Selma Yağcı'sıyla bir bütündür

Polifonik Koro. Hiç parçalanmaz, parçalanamaz!

Sevgi vardır en başta!... Yüreklerindedir o sevgi ve hiç bitmek bilmez, tükenmez. Sevgi

doludur yaptıkları her şey, küçükte olsa sevgi dolu. Ufaktır ama kocaman işler başarır, kocaman

yüreklere ulaşır. İşte budur o insanları mutlu eden, insanları yaptıkları müzikle mutlu etmek.

Müzik!.. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? İnsan içine girince daha da hoşuna gidiyor, daha da

seviyor bu işi.

Şunu itiraf etmeliyim ki müziğe bağlanmamdaki en büyük etkenlerden biri de Polifonik

Koro'ydu. Müzik denen kavramı, yaptıklarıyla o kadar yüceleştiriyorlar ki bağlanmaktan

alamıyorsunuz kendinizi...

Bir düşünün; onca insan bir şey için uğraşıyor. Tek bir amaca hizmet veriyor. Müzik ve bunu

insanlara anlatmak. Kimi evde minik bebeğini bırakıyor, kimisi karısını kocasını... Belki aç bile

kalıyorlar, 2-3 gün uyumadıkları bile oluyor belki! Ama sonunda bir tek insana bile ulaşmak

unutturuyor hepsini.

Biz buradayız ve hep burada olacağız. Sizi de bekliyoruz. Eğer biraz olsun bir şeyler

anlatabildiysem ne mutlu bana.

Hoşça kalın.

Page 32: Mersin Polifonik Dergi - 2

32

Okurlardan

MÜZİK NEDİR? Ayşe Didem KARAYAKA

İst. Üniv. D. Kon. Flüt Böl. Lisans 3 öğrencisi

15 yaşında iken yazdığı bir yazıdan alıntı.

Müzik nedir? Kimileri için bir ezgi, kimileri için bir konçerto, kimileri için ise bir şarkıdır. Ve

müzik kimileri için yaşamdır.

Ben müziğin yaşam olduğuna inanıyorum. İnsanlar notalara benziyorlar. Hepsi farklı farklı

nitelikteler. Biri sekizlik, diğeri natürel, bir başkası dörtlük nota gibi!.. Ama sonunda öyle bir

birleşiyorlar ki bu notalar, ortaya mükemmel bir armoni çıkıyor. Bir kardeşlik, bir sevgi armonisi...

Eğer müzik bir senfoni ise yaşam da bir senfonidir. İlk önce her şey normal başlar yaşamda.

Sonra ise hızlanır yaşam; alevlenir, kızgınlasın Sonra bir daha normale döner yaşam, o alev

sönmüştür.

Yaşamın sonunda ise her şey toparlanır. Bütün olaylar sonuçlara bağlanır ve yaşam görkemli

bir şekilde biter. Tıpkı senfonide olduğu gibi!..

Müzikte yaşamı bulurum ben. Acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi bir obua konçertosunun

'largo' bölümünde dağıtırım. Sevinçlerimi, heyecanlarımı ise bir flütün canlı ezgisinde bulurum.

Bazıları için zevk iken bazıları için hayatını kazanma yoludur müzik. Ama en iyisi müziği

içten sevip, onu büyük bir zevkle yapıp sonucunda da karşılığını almak olsa gerek.

Yaşam için müzik gereksizdir bence. Çünkü yaşamın kendisi müziktir.

Page 33: Mersin Polifonik Dergi - 2

33

Haberler

Koromuz üyelerinden Tansel Salluhi geçtiğimiz aylarda önemli bir ameliye geçirdi. Şu

anda aramızda. Arkadaşımıza geçmiş olsun diyoruz.

Koromuz üyelerinden Canan Türkalp, Diş hekimi Serhat Işılak ile nişanlandı Kutluyor,

mutluluklar diliyoruz.

Koromuz üyelerinden, Ayşe Develi'nin Ankara'da yeni iş kurması nedeniyle zaman

zaman Ankara'ya gideceğinden, aramızda daha az bulunacağını duyurur, yeni işinde

başarılar dileriz.

Koromuz üyelerinden Cem Buluklu'nun bebekleri olduğunu duyurur, sağlıklı b ömür dileriz.

Dernek koromuza yeni katılan;

Cem Buluklu Sabahat Yüksel Selin Evren Genç Pınar Arıkan Nesrin Okan Yurdagül Keskin Esra Arslan Gamze Özdemir Yıldıray Yaşar Zafer Öztürk Asiye Şeyda Devrekanlı Zeynep Kaya Derya Girkin

Arkadaşlarımıza aramıza hoş geldiniz diyoruz.

Dergimizin 1. sayısı ellerine ulaşan ve bize bizzat telefon ve mektupla kutlama

nezaketinde bulunan;

Sayın Ahmet Say'a, Sayın Mehmet Büyükbörekçi'ye ve Sayın Müzeyyen Demirci'ye

ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimizi iletiyor, dergimizin diğer sayıları için

değerli yazılarını bekliyoruz.

Derneğimiz büyükler korosunun Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafında 21-22 Nisan'da

Antalya Şenliğine katılmak ve konser vermek üzere davı edildiğini tüm üyelerimize

duyuruyor. Antalya Büyükşehir belediyesine şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Altamira Sanat Galerisi ve onun yayın organı ALTAMİRA SANAT’a kültür ve sanat ortamına

hoş geldiniz diyoruz. Başarı dileklerimizle.