med ø ne - wordpress.com...surenin 33-58. âyetler arasında hanne-meryem-İsa’dan oluşan üç...

91
1 ÂL-İ İMRAN SÛRESİ Nuzul 98 / Mushaf 3 Surenin Adı: Sûre “İmran Ailesi” anlamına gelen adını 33. âyetinden alır. Bu ayetle başlayan pasaj Hz İsa, onun annesi Meryem, Hz Meryem’in babası İmran, annesi Hane, teyzesi elizabet, teyzesinin eşi Zekeriya, onların oğulları Yahya’dan oluşan İmran ailesinin insanlığa model olarak sunulan kıssasını anlatır. Daha Rasulullah döneminde bu ismi almış görünmektedir (Müslim, Tefsir 1). Aynı hadiste Bakara ile birlikte “iki çiçek” (ez-zehraveyn) olarak nitelenmesi, isim değil olsa olsa vasıf sayılmalıdır. Sûreye Kenz, Eman, Mücadele, İstiğfar gibi isimler de verilmiştir. Ancak, bunların hiç biri Âl-i İmran adı kadar yaygınlaşmamıştır. İmran ailesi şu fertlerden oluşur: İmran, Karısı Hanne, Kızı Meryem, Torunu İsa, Bacanağı Zekeriya ve onun çocuğu Yahyâ. İmran (Amram) ile Hz. Musa ve Harun’un babaları kastedilmesi durumunda ailenin kapsamı çok daha genişler. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre bir görüşe göre Bakara’nın, bir başkasına göre Bakara ve Enfâl’in ardından Medine’de indirilmiştir. MEDİNE

Upload: others

Post on 12-Oct-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

1

ÂL-İ İMRAN SÛRESİ

Nuzul 98 / Mushaf 3

Surenin Adı:

Sûre “İmran Ailesi” anlamına gelen adını 33. âyetinden alır.

Bu ayetle başlayan pasaj Hz İsa, onun annesi Meryem, Hz Meryem’in babası İmran, annesi Hane, teyzesi

elizabet, teyzesinin eşi Zekeriya, onların oğulları Yahya’dan oluşan İmran ailesinin insanlığa model olarak

sunulan kıssasını anlatır.

Daha Rasulullah döneminde bu ismi almış görünmektedir (Müslim, Tefsir 1). Aynı hadiste Bakara ile birlikte

“iki çiçek” (ez-zehraveyn) olarak nitelenmesi, isim değil olsa olsa vasıf sayılmalıdır. Sûreye Kenz, Eman,

Mücadele, İstiğfar gibi isimler de verilmiştir. Ancak, bunların hiç biri Âl-i İmran adı kadar yaygınlaşmamıştır.

İmran ailesi şu fertlerden oluşur:

İmran,

Karısı Hanne,

Kızı Meryem,

Torunu İsa,

Bacanağı Zekeriya ve onun çocuğu Yahyâ.

İmran (Amram) ile Hz. Musa ve Harun’un babaları kastedilmesi durumunda ailenin kapsamı çok daha genişler.

Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı:

Sûre bir görüşe göre Bakara’nın, bir başkasına göre Bakara ve Enfâl’in ardından Medine’de indirilmiştir.

MEDİNE

Page 2: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

2

MEDİNE

Surenin inişinde iki olay etkili olmuştur.

Biri Uhud Savaşı,

Diğeri Hıristiyan Necran heyetinin gelişi.

Sûrenin ana eksenini bu iki olay oluşturur.

Sûrenin giriş pasajları ve özellikle 118-195. âyetler Uhud Savaşı ile ilgilidir.

Bunun delili 121 ve 144. âyetlerdir. 16-117 ve 196-200 arasındaki pasajlar Necran Heyeti ile ilgilidir. Bunun

açık delili de sûrenin 20, 64, 79 ve 113. âyetleridir.

Sûrenin iniş sürecinin başlangıcı Uhud Savaşı’nın yapıldığı 3. yılın şevval ayı, sonu ise Necran heyetinin geldiği

yıldır.

Genel kabul Necran heyetinin “Elçiler Yılı” diye anılan 9. yılda geldiğidir. Fakat İbn Aşur siyercilerin bu genel

kabulünü mesnetsiz bulur ve Âl-i İmran’ın ilk Medenî sûrelerden olduğu konusunda görüş birliği olduğunu

söyler. Onun tercihi, olayın sanılandan daha erken yıllarda gerçekleştiği yönündedir.

Necran, şair A’şâ’nın da dediği gibi bölge Hıristiyanlarının Kâbe’sine sahipti. 60 kişilik bir heyetle Medine’ye

geldiler. Yanlarına papalarını da almışlardı. Hz. Peygamberle İsa’nın tanrılığı konusunda tartıştılar.

Kendilerinden delil istendiğinde küfürlerinde ısrar ettiler. Hz. Peygamber onları mubahele’ye (yeminleşme)

çağırdı (61. âyet). Önce kabul ettilerse de ardından vazgeçip ülkelerine döndüler.

Page 3: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

3

Surenin Konusu:

Sûre ilk bakışta her konudan söz ediyor görünse de, ana tema, akide ve toplumsal ahlâkın tahrif ve tahribine

karşı alınacak önlemlerdir.

Bakara’da “yahudileşmeyin” mesajı, bu sûrede ise “hıristiyanlaşmayın” mesajı verilir.

Bu iki sapma türünün olanca açıklığıyla tecessüm ettiği alan peygamber tasavvurudur.

Birinci sapmada peygamber aşağılanıp katledilirken,

İkincisinde tanrılaştırılır.

Bakara’nın girişinde, iman, inkâr ve nifak üzerinde durulmuştu.

Bu sûrenin girişindeyse sağlıklı bir inancın bozulma nedenleri üzerinde durulur. Bunların başında vahyin asli

hükümlerini uygulamak dururken tali açıklamaları üzerinde fikir jimnastiği yapmak gelir. Muhkem ve

müteşabihten söz eden 7. âyet bu gerçeğe dikkat çeker. Hıristiyanların Hz. İsa’yı ilâhlaştırmaları da böyle bir

sürecin sonucudur.

Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar

adeta önderlik ve rehberlik probleminin çözümüne ilişkin bir modeldir.

Bu surede, Hz Meryem’in ve Hz İsa’nın doğumlarına ayrıntılı atıflar yer alır. Burada doğumlara vurgu

yapılması, başta Meryem oğlu İsa olmak üzere tüm peygamberlerin doğan ve ölen birer beşer olduğu vurgusunu

taşır. Surede hemen her geçtiği her yerde Hz İsa’nın, annesinin adı olan Meryem ile birlikte anılması manidardır.

İsa, Meryem’in oğludur, Allah’ın oğlu değildir. Meryem oğlu İsa ifadesiyle üç şey reddedilir;

Hristianların Hz İsa’yı ilahlaştırmaları,

Yahudilerin Hz Meryem’e iftiraları,

Roma’nın erkek egemen bakış açısı.

Söz Meryem oğlu İsa’nın ilâhlaştırılmasına getirilir. Necranlıların gelişi münasebetiyle vahiy peygamber

tasavvurundaki sapmanın sebep ve sonuçlarını ele alır.

Aslında mü’minlere “Siz de onlar gibi yapmayın!” mesajı verilir.

Bir mesaj da kitap ehlinin tümünü aynı kefeye koyan süpürücü akla verilir: “Hepsi bir değildir” (113).

Hristiyanlaşmanın tipik tezahürlerinden bazıları;

Sahte dindarlık gösterisi olarak helallerin haram kılınmasıdır.

Gösterişçi dindarlık.

Tipik Hristiyanlaşma temayülü tefrikadır.

Sûrede Allah’ın birliği, eşsizliği, insanın O’na mutlak bir biçimde muhtaç oluşu hatırlatıldıktan sonra, iman

zafiyetinin insanın başına açtığı dünyevî ve uhrevî zararlar dile gelir.

İniş sürecinde faizle ilgili ilk âyet Uhud savaşı bağlamında gelir (130).

Zira faiz tıpkı içki gibi Uhud yenilgisinin sebepleri arasında yer alır. “Bu başımıza nereden geldi?” diyen herkes

şu cevabı alır: “Bu sizin kendi eserinizdir!” (165).

Kur’an’ın en içli dua pasajlarından biri bu sûrenin sonlarında yer alır (189-195).

Sûre, imanda sebat edenlere cennet ve ebedi mutluluk vaadiyle son bulur.

Page 4: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

4

حيم ن الر حمه الره RAHMÂN RAHÎM ALLAH’IN ADIYLA بسم للا

﴾ ١الم ﴿

1 Elif-Lâm-Mîm!(1)

(1) Mânası konusunda sözün tükenmeyeceği bu harfler, Hz. Peygamber’in aldığı vahyi tek bir harfini dâhi zayi

etmeden ilettiğinin lafzî şahididir (bkz. Kalem: 1).

(Nuzul 7 / Mushaf 68 : Kalem 1 Aşağıdadır.)

﴾١ن والقلم وما يسطرون ن والقلم وما يسطرون ﴿ 1 Nûn…(1) KALEME ve (onun) yazdıklarına yemin olsun! (2)

(1) Kur’an’ın iniş sürecinde mukatta‘ât (veya fevâtih) adı verilen harflerin yer aldığı ilk sûre.

Taha ve Yâsîn ihtilaflı olmakla birlikte, 29 sûrenin başında, harf sayısı itibarıyla 1’den 5’liye kadar değişen ve Arap alfabesinin yarısı olan 14 çeşit harften oluşan bu harfler hakkında 40’a yakın görüş vardır.

Yahudiler ebced hesabına yorup ümmetin yaşını hesap etmişlerdir.

Bunların sembol olduğunu söyleyenler, neyin sembolü olduğu konusunda farklılaşmışlardır.

İbn Abbas Allah’ın en büyük ismi olduğunu düşünür, ancak “nasıl telif edileceğini ben de bilmiyorum” der.

“İlâhî esmanın, meleklerin, peygamberlerin, başında geldiği sûrelerin sembolüdür” diyenler olmuştur.

Bunların uyarı olduğunu söyleyenler de ikiye ayrılmıştır. Mesela Ebu Hayyan müşrikleri uyardığını söylerken, Râzî, vahye hazırlık babında Hz. Peygamber’i uyardığını söyler.

İbn Hazm, Kur’an’da tek müteşabih’in mukatta‘at olduğunu söyler.

Hz. Ebubekir’e göre, Allah’ın Kur’an’daki sırrıdır.

Arapların bu harfleri inkar ettiğine dair bir bilgi ulaşmadığına göre, bilinen bir işleve sahip olduğu düşünülmelidir. Kaldı ki Kur’an’da

‘anlam dışı’ hiçbir şey bulunmamaktadır. Tutarlı bir yoruma göre, bu harflerin başında geldiği sûreler Kur’an’dan söz ederler. Ne ki

Meryem, Ankebût ve Rûm bunun istisnasıdır. Kaldı ki başında Kur’an’dan söz ettiği halde mukatta‘atla başlamayan bir çok sûre vardır. Müberred, Ferrâ, Kurtubî, Taberî, Zemahşerî, İbn Teymiyye, İbn Kesir gibi bir çok otoriteye göre harfler Kur’an’ın mucize oluşunu ifade

eder.

Zımnen; “Kur’an kimsenin benzerini getiremeyeceği bir mucizedir, ilâhi kelamdır. Eğer değil diyorsanız, işte harfler elinizde, haydi bu

harflerle siz de benzerini getirin” anlamına gelir. Fakat, Kur’an bu meydan okumayı zaten açık ve net olarak bir çok yerde yapmıştır (Bakara:

23; Yûnus: 38; Hûd: 13; İsra: 88; Tûr: 34). Böylesine üstü kapalı bir yöntem, “meydan okuma” (tahaddi) kavramıyla pek de mütenasip durmaz (Ayrıntılı bir tahlil için bkz. Aişe Abdurrahmân, el-İ‘câz, s. 139-179).

Nûn’a “hokka, cennet nehri, nurdan bir levha, büyük balık” mânası verenler de olmuştur. Ayrıca nûn, “kılıcın keskin ağzı”na denir. Bu

takdirde nûn ve’l-kalem, “kılıç ve kaleme yemin olsun” anlamına gelir. Kalem ile benzerliğinden dolayı, “hokka” şıkkı diğerlerine tercih

edilir. Görüldüğü gibi bu harflere dair yorumların sonu gelmeyecektir.

Fakat bizce bu harfler, Hz. Peygamber’in vahyin bir tek harfini bile zayi etmeden aktardığının yaşayan belgesi olarak orada durmaktadır.

(2) Kalem, söz ile yazı arasındaki elçidir.

Tıpkı hatip ile muhatap arasında hitabı taşıyan elçi/peygamber gibi, kalem de kelamın elçisidir.

İlk inen ‘Alak 4-5’te olduğu gibi, burada da Hz. Peygamber’in dikkati “kaleme” ve “yazıya” çekilmektedir.

Bununla, sözlü kültürün mensubu olan Peygamber’e, vahyi kayıt altına aldırarak mü’minleri yazılı kültüre taşıma misyonu yüklenmektedir.

Hz. Peygamber’in vahyi yazdırması, bu mesajın gereğidir. Zaten, üzerine yemin edilerek belirlilik takısıyla gelen kalem “vahyi yazan

kalem”, “yazdıkları” ise “vahiy”dir.

Bu mukatta‘â harfleriyle başlayan sûrelerin ortak vasfının, vahye atıf olduğu yorumu da uygundur.

ه ال هو الحی القيوم ﴿ ل اله﴾ ٢للاه

2 ALLAH,

kendisinden başka tanrı olmayan,

mutlak diri, hayatın ve

varlığın kaynağı ve dayanağıdır.(2)

(2) Allah tasavvurumuzun inşasına dair benzer bir âyet için bkz. Bakara: 255.

Page 5: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

5

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 255 Aşağıdadır.)

مه ه ال هو الحی القيوم ل تاخذه سنة ول نوم له ما فى الس ل الهما عنده ال باذنه يعلم ما بين ايديهم وما خلفهم ول يحيطون بشیء من علمه ال ب يشفع وات وما فى الرض من ذا الذىللاه

وات والرض ول يؤده حفظهم مه ﴾ ٢٢٢ا وهو العلى العظيم ﴿شاء وسع كرسيه الس

255 ALLAH, kendisinden başka ilâh olmayan,(463) mutlak diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağıdır; ne gaflet basar O’nu , ne de

uyku.(464) Göklerde ve yerde olan her bir şey O’nundur: O’nun izni olmaksızın katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım?(465) O, kullarının önünde-açıkta olan şeyleri de, ardında-gizli olan şeyleri de bilir; oysa onlar, O dilemedikçe O’nun ilminden hiç bir şey

kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudret ve otoritesi(466) gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları görüp gözetmek O’na güç gelmez: zira yüce

ve azametli olan yalnızca O’dur.

(463) Elmalılı merhum, besmelenin meali sadedinde farklı ihtimaller üzerinde dururken şöyle diyor: “Lâkin evvel emirde bu dört sûretten

her birindeki “olan” rabıtaî vasfiyesi bir sui ihamı mutazammın oluyor. Çünkü “olmak” fiili lisanımızda hem keynunet hem de sayruret mânalarında müşterek bulunduğundan evvel değil imiş de sonradan rahmânı rahîm olmuş gibi bir mânayı hudusi ihamdan hâli değildir. Olan

yerine bulunan rabıtası da iyi olmuyor...” Aynı değerlendirmeye kısmen katıldığımız için besmelede biz de “olan” kullanmadık. Fakat burada

Allah’ı değil “Allah’tan başka”sını nitelediği için sakınca görmedik.

(464) Krş. Âl-i İmran: 2. Bu ibareyi, el-kayyum isminin bir açıklaması olarak görmek de mümkündür. Yani: “O hayatın ve varlığın kaynağı

ve dayanağı olduğundan dolayı, O’nu ne gaflet basar ne de uyku”. Bu durumda el-kayyum “sürekli kendinde ve âgâh olan” anlamına gelir. Zımnen: Uyumayan ve unutmayan bir Allah’ın gözetiminde olduğunuzu unutmayın! Namazlardan sonra okunan âyetelkürsîlerin gayesi bu

gerçeği her gün tekrar tekrar hatırlatmaktır.

(465) Tüm şefaat âyetleri Sebe 23 ve Zümer 44 ışığında anlaşılmalıdır. Bu konuda kelimenin ilk geçtiği Müddessir 48’in notuna bkz.

(466) Kursî, “bir şeyi bir şeyin üzerine koymak ve yığmak” kök mânasından türetilmiştir (İbn Fâris).

ية والنجيل ﴿ قا لما بين يديه وانزل التوره ل عليك الكتاب بالحق مصد ﴾ ٣نز

3 Önceki (vahiy)lerden bugüne ulaşan hakikatleri doğrulayan bu ilâhî kelamı sana sapasağlam indiren O’dur;

üstelik, Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir(3)

(3) Kur’an’ın indirilişi tenzîl ile ifade edilirken, Tevrat ve İncil’in indirilişinin inzâl ile ifade edilmesi dikkat

çekicidir. Tenzîl’in aşamalılık ifade ettiğini söyleyen Zemahşerî’ye Ebu Hayyan’ın yaptığı itiraz gayet

yerindedir. Zira Kur’an’ın inkârcıların dilinden naklettiği “Tek seferde indirilmeli değil miydi” (Furkan: 32)

itirazında kullanılan kelime de aynıdır. İnzâl’den farklı olarak tenzîl, eylemin güç ve takviyesine delalet eder. Bu

fark çeviriye “sapasağlam” şeklinde yansımıştır (İnzâl ve tenzîl farkı için bkz. Yusuf: 2).

(Nuzul 71 / Mushaf 12 : Yusuf 2 Aşağıdadır.)

ا لعل انزلناه انا نا عربي ﴾ ٢كم تعقلون ﴿قرءه 2 Biz onu Arapça bir hitap (3) olarak indirdik: belki bu sayede, kafanızı kullanırsınız.

(3) Veya ‘arabiyyen’in isim değil de vasıf mânasıyla: “Açık ve anlaşılır bir şekilde”.

‘Arab’a dili “açık ve anlaşılır” olduğu için ‘Arab denmiştir (bkz. Zuhruf: 3). Belirsiz gelen kur’anen, isim değil vasıf olarak çevrilmelidir (bkz. Yûnus: 15, not 1).

İnzal, bir şeyin idrak düzlemine indirilmesidir. Klasik nüzûl teorisinde “dünya semasına indirilme” olarak adlandırılan ara kategori, aslında insanlığın idrakine indirilmeyi ifade etse gerektir.

Tenzil ile ifade edilen hakikat de, vahyin iki düzlem arasındaki iniş sürecinin idraki aşan kısmını ifade eder.

Zira vahiy kaynağına (Allah’a ve meleklere) isnat edildiğinde tenzil,

Hedefine (Arapça oluşuna ve Peygamber’e) isnat edildiğinde inzal formu kullanılmaktadır. (Bkz. Ra’d: 37; Tâhâ: 113; Ankebût: 47

vd.)

ه لهم عذاب شديد وللا

هيات للا ﴾ ٤ذو انتقام ﴿ عزيز من قبل هدى للناس وانزل الفرقان ان الذين كفروا باه

4 Geçmişte insanlığa yol gösterici olarak, yine hakkı bâtıldan kesin hatlarla ayıran mesajı da O indirmiştir.

Allah’ın mesajlarını inkâr eden kimselere gelince: Onlar için şiddetli bir azap vardır; zira Allah üstün ve yüce

olandır, insana yaptıklarının acısını tattırandır.

Page 6: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

6

ماء ﴿ ى عليه شیء فى الرض ول فى الس ل يخفهه﴾ ٢ان للا

5 Kuşku yok; yerde ve göklerde olan hiçbir şey Allah’tan gizli-saklı değildir.

Page 7: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

7

Page 8: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

8

Page 9: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

9

Page 10: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

10

ه ال ركم فى الرحام كيف يشاء ل اله ﴾ ٦هو العزيز الحكيم ﴿ هو الذى يصو

6 Rahimlerde size dilediği şekli veren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur; O her işinde mükemmel olandır, her

hükmünde tam isabet edendir.

يات محكمات هن ام ال بعون ما تشابه هو الذى انزل عليك الكتاب منه اه ا الذين فى قلوبهم زيغ فيت كتاب واخر متشابهات فاماسخون فى العلم والر

ها به ك منه ابتغاء الفتنة وابتغاء تاويله وما يعلم تاويله ال للا من ر ال يقولون اه ك نا وما يذ ل من عند رب

﴾ ٧اولوا اللباب ﴿

7 Yine O’dur sana İlâhî Kelam’ı indiren. O’nun âyetlerinden bir kısmının hükmü kesin ve nettir;

bunlar İlâhî Kelam’ın anasıdır.

Gerisi de müteşabihlerden oluşmuştur.(4) Kalplerinde yamukluk bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve tevil etmek

amacıyla, onun müteşabih olan kısmının peşine düşerler. Oysa onun gerçek te’vilini kimse bilmez, yalnızca

Allah (bilir); ve ilimde derinleşenler derler ki: “Biz ona inanırız, tümü Rabbimizin katındandır. Derin kavrayış

sahiplerinden başkası bu gerçeği fark edemese de.”(5)

(4) Sadece burada geçen muteşabih’in ait olduğu bab, bir şeyin görüntüsüyle aslı arasında fark olduğu, öyle

olmadığı hâlde öyleymiş gibi göründüğü durumlar için kullanılır.

Mutenebbi: “peygamber olmadığı hâlde öyle görünen”;

Muteşair: “şair olmadığı hâlde öyle görünen” demektir.

Konunun üç unsuru vardır:

Hatib,

Hitab,

Muhatab.

Ağzını açan anlaşılmak ister. Hiçbir hatip anlaşılmamak için konuşmaz. O hâlde Kur’an’da müteşabihlik

Hatip’ten kaynaklanmaz. Geriye hitap ve muhatab kalmaktadır. Hitab Kur’an’dır. Kur’an mubin’dir. Geçişsiz

olarak “özünde açık ve anlaşılır”, geçişli olarak “açıklayan ve anlaşılır kılan” demektir.

Tıpkı bunun gibi, müteşabihlik de iki şekilde anlaşılmalıdır.

Birincisi Ebu Ubeyde’nin anladığı gibi “bir kısmı diğer kısmına benzer” anlamındadır. Kur’an’ın tamamı bu

anlamda müteşabihtir (Zümer: 23).

İkincisi lafzın maksat ve muradına dair kapalılık anlamındadır.

Bu da hakiki ve izafi diye ikiye ayrılır.

Hakiki müteşabihlik, konunun tabiatı gereği bir hitap yöntemi olarak kullanılır. O da âhiret, cennet ve

cehennem gibi idraki aşan hakikatlere ilişkin mecazın en yoğun kullanıldığı âyetlerdir. Gaybi konular akla

hep müteşabih kalır, fakat insanı Allah’a yakın kılan iman, islâm, îkan, ihsan, ihlas, muhabbet, velayet,

kurbiyyet sayesinde kalp mutmain olur.

İzafi müteşabihlik ise ya belagat maksadıyla dolaylı anlatımdan ya da üçüncü taraf olan muhatabın hitaba

ve hatibe olan mesafesinden kaynaklanır. Ekseriyeti oluşturan bu tür bir müteşabihlik muhatabın hitaba

yakın olmasıyla muhkeme dönüşür. Bu da bir yönüyle dil, belagat, bedi, beyan, meani başta olmak üzere

kapsamlı ve çok boyutlu bir bilgi ile; diğer yönüyle taakkul, tedebbür, tezekkür ve tefakkuh başta olmak

üzere derin ve ufuklu bir tefekkür ile halledilir.

(5) Cümlenin başındaki vav’ın bağlaç mı, başlangıç edatı mı olduğu tartışılmıştır. Aslında âyetin dediği açıktır:

müteşabihin ardına kalbinde yamukluk bulunanlar ve fitne çıkarmak isteyenler düşerler. Bu yerilen kesimdir.

Vav’la başlayan cümle ise övülenlere ayrılmış. Dolayısıyla tavırları kıyaslanan iki kesim birbirinden vav ile

ayrılmıştır. Kınanan te’vil, elbette anlamayı değil anlamı bulandırmayı (fitne) hedefleyen te’vildir.

Page 11: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

11

Müteşabih âyetlerin bu âyette ifade edilen iki hikmeti vardır:

Kalplerin sınanması,

Vahiy üzerinde derin düşünceyi kışkırtması.

Son tahlilde muhkem ve müteşabih, “tek boyutlu” ve “çok boyutlu” anlama delalet eden bir kavramlaştırmadır.

(Nuzul 77 / Mushaf 39 : Zümer 23 Aşağıdadır.)

ل احسن الحديث كتابا متشابها نزلك مثانى للاه ذه

هى ذكر للا يهدى به من ي تقشعر منه جلود الذين يخشون ربهم ثم تلين جلودهم وقلوبهم اله

ه فما له من هاد هدى للا

هشاء ومن يضلل للا

﴿٢٣ ﴾

23 Allah, öğretilerin en güzelini, biri diğerine atıf yaparak(26) tekrarlanan, çift kutuplu bir hitap olarak indirmiştir(27) (öyle bir hitap ki),

Rablerine karşı derin bir saygıyla titreyenlerin ondan dolayı tenleri ürperir; ardından Allah’ı(n sonsuz rahmetini) hatırlayınca kalpleri ve tenleri yatışır. İşte bu Allah’ın hidayetidir: isteyeni bununla doğru yola ulaştırmayı diler.(28) Allah’ın saptırdığı kimse,(29) artık asla yol

gösterici bulamaz.

(26) Âl-i İmran 7’de bir kısmı “müteşabih” olarak adlandırılan Kur’an burada tümüyle müteşabih olarak adlandırılmakta. Bu, iki

müteşabihlik arasında fark olduğu sonucunu verir. İbn Abbas buradaki müteşabihliği “ayetlerin birbirine benzemesi” olarak tanımlar.

Buradaki müteşabihliğin biri lafza diğeri mânaya ilişkin iki boyutu vardır. Lafza ilişkin boyutu vahyin çift-zıt kutupluluğudur. Mesânî’nin de delalet ettiği gibi Kur’an baştan sona çift-zıt kutuplu bir sisteme sahiptir. Esasen bu mahlukatın yasasıdır. Kur’an varlığı tefsir ederken

varlığın yasasına uymuştur, o kadar. Mânaya ilişkin boyutu ise vahyin kaynağına nisbetiyle ilgilidir. Bunu iki şey teyit eder. Birincisi âyette

vahyin kaynağına nisbetini ifade eden tenzil’in kullanılmış olması (bkz. Yusuf: 2, not 3’ün sonu). İkincisi âyetin bağlamı ve özellikle 21. âyetteki sebep-sonuç bağlantısı. Mutlak hakikat olan Allah’a ilişkin ifadeler nasıl zorunlu olarak müteşabihse, beşerin konuştuğu bir dilin

içerisine yerleştirilen vahyî mânaların Allah’a nisbeti de öyledir. Çünkü aşkın kaynağı itibarıyla vahiy, beşer idrakini aşan gaybi bir

hakikattir.

(27) Veya eğer musennâ’nın çoğulu olarak okunursa: “övgü kaynağı müstesna bir hitap olarak”. Mesâni’yi (t: mesnâ) bu şekildeki çevirimiz

için bkz. Hicr: 87, not 12. Burada tüm Kur’an için kullanılan mesânî özelliği, Hicr 87’de daha özel bir anlamda kullanılmıştır.

(28) Çevirimizin gerekçesi için bkz. Nûr: 21, not 2. Bu tür her ibâre; “O, doğru yola yönelenlerin hidayetini artırır” (Muhammed: 17) âyeti

ışığında anlaşılmalıdır.

(29) Bu ve buna benzer tüm ibâreler Bakara 26 ışığında anlaşılmalıdır.

اب ﴿ نا ل تزغ قلوبنا بعد اذ هديتنا وهب لنا من لدنك رحمة انك انت الوه ﴾ ٨رب

8 “

Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma(6) ve bize katından bir rahmet bahşet:

çünkü yalnızca Sensin hiç karşılıksız sınırsızca lutfeden.”

(6) Krş. “Ve onlar ne zaman yoldan saptılarsa, Allah da onların kalplerinin sapmasına izin verdi” (Saf: 5). Bu

âyet düzeltme işleminin bir sonuç olan eylemden değil, onun ilk sebebi olan tasavvurdan başlamasını ihtar eder.

ل يخلف الميعاد ﴿هنا انك جامع الناس ليوم ل ريب فيه ان للا ﴾ ٩رب

9

“Rabbimiz! Geleceğinden kuşku duyulmayan o günde Sen insanlığı bir araya toplayacaksın! Çünkü Allah

vaadinden asla dönmez.”(7)

(7) Kur’an’daki tüm dua âyetlerinin maksadı Allah’tan istemeyi öğretmektir.

شيپا و هار ﴿ان الذين كفروا لن تغنى عنهم اموالهم ول اولدهم من للا ئك هم وقود الن ﴾ ١١اوله

10 KÜFRE saplananlara gelince: ne malları ne de çocukları, onlara Allah’tan gelecek bir azap karşısında hiçbir

yarar sağlamaz: işte ateşin yakıtı olanlar da onlardır.

Page 12: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

12

ل ف شديد العقاب ﴿كداب اهه بذنوبهم وللا

هياتنا فاخذهم للا بوا باه ﴾ ١١رعون والذين من قبلهم كذ

11 (Onların gidişatı da) tıpkı Firavun toplumu ve onlardan öncekilerin gidişatı gibiydi:

mesajlarımızı yalanladılar ve Allah da onları günahları nedeniyle (suçüstü) yakalayıverdi:

Allah pek şiddetli cezalandırandır.

م وبئس المهاد ﴿ ى جهن ﴾ ١٢قل للذين كفروا ستغلبون وتحشرون اله

12 İnkârda direnenlere de ki:

Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz: Orası ne fena döşektir!

ى كافرة يرونهم مث واخرههية فى فئتين التقتا فئة تقاتل فى سبيل للا د بنصره من يشاء ان قد كان لكم اه يؤي

هليهم راى العين وللالك لعب ﴾ ١٣رة لولى البصار ﴿فى ذه

13 Karşı karşıya gelen iki orduda sizin için bir mesaj vardı:

Bir ordu Allah yolunda savaşıyor,

Diğeri ise inkârında direniyordu.

Onlar ötekilerin iki misli olduğunu kendi gözleriyle görüyorlardı: Ama Allah dilediğini yardımıyla güçlendirir.

İşte bu olayda basiret sahipleri için elbette ibretler vardır.

Page 13: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

13

ة هب والفض هوات من النساء والبنين والقناطير المقنطرة من الذ ن للناس حب الش مة والن زي لك والخيل المسو عام والحرث ذهب ﴿ عنده حسن الماه

هنيا وللا وة الد ﴾ ١٤متاع الحيه

14

Kadınlara,

Oğullara,

Altın ve gümüş cinsinden yığılmış servetlere,

Gözde ve nişan vurulmuş atlara,

Sürülere ve ekinlere tutkulu bir sevgi duymak insanoğluna cazip kılındı.

Bütün bunlar dünya hayatının geçici zevkleridir, fakat en güzel gelecek Allah katındadır.(8)

(8) Bu âyet arzulara sahip olmak ile arzulara ait olmak arasındaki farkı vurguluyor.

لكم لل ئكم بخير من ذه رة ورض قل اؤنب ات تجرى من تحتها النهار خالدين فيها وازواج مطه هم جن قوا عند رب وان من ذين ات بصير بالعباد ﴿

ه وللا

ه﴾ ١٢للا

15 De ki: “Size, bütün bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Sorumluluk bilincine sahip olanlar için,

Rableri katında;

zemininden ırmaklar çağlayan yerleşip kalacakları cennetler,

tertemiz eşler ve

Allah rızası vardır.”

Allah kulları her hâliyle görür;

ا فاغفر ل من نا اه نا ان ار ﴿الذين يقولون رب ﴾ ١٦نا ذنوبنا وقنا عذاب الن

16 “Rabbimiz!

Kuşkusuz biz iman ettik:

Bizi bağışla,

günahlarımızı da…

ve bizi ateşin azabından koru!” diyenleri;

ادقين والقانتين والمنفقين والمستغفرين ب ابرين والص ﴾ ١٧السحار ﴿الص

17

(Zorluklara) sabredenleri,

(imana) sadâkat gösterenleri,

(Allah’a) boyun eğenleri,

(O’nun için) harcayanları,

(günahlarından dolayı) seherlerde canı gönülden yalvaranları (da görür).(9)

(9) Sehar, şafakla gündoğumu arasındaki vakittir. Sehar ve suhr, “kâlbin kalbi” mânasındaki lubb’e yakın bir

anlam taşır. “Kâlbin içi, özü” demektir (Lisân). Benzer bir kullanım için bkz. Zâriyât: 18.

Page 14: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

14

(Nuzul 87 / Mushaf 51 : Zariyat 18 Aşağıdadır.)

﴾ ١٨﴿ وبالسحار هم يستغفرون 18 Ve seher vakitlerinde ta yürekten Allah’a yalvarırlardı,(13)

(13) Eshâr, (t. sehar, sehr, suhr) şafakla gündoğumu arasındaki vakit. Sehar ve suhr, lubb’e yakın anlamda “kalp” ya da “kalbin özü, içi” anlamına gelir (Lisân). Kelimenin sihr ile aynı kökten gelmesi tesadüf değil. Çünkü seher vakti, uykunun insanı teslim aldığı, en çok

büyülediği vakittir. Uykunun büyüsünü bozanlar müjdelenmektedir.

ئكة واولوا العلم قائما بالق ه ال هو والمله ه ل اله انهه ال هو العزيز الحكيم ﴿شهد للا ﴾ ١٨سط ل اله

18 Allah şahittir ki O’ndan başka ilâh yoktur; melekler de, adâleti şiar edinen ilim adamları da (şahittirler ki)

O’ndan başka ilâh yoktur; O her işinde mükemmel olandır, her hükmünde tam isabet edendir.

السلم وما اختلف الذين اوتوا الكتاب ال من بعد ما جاءهم الع هين عند للا ان الد

ه فان للا

هيات للا لم بغيا بينهم ومن يكفر باه

﴾ ١٩سريع الحساب ﴿

19 Allah katında tek din İslâm’dır. Daha önce kendilerine mesaj gönderilenler, başka değil, yalnızca

kıskançlıktan dolayı, kendilerine gerçeğin işareti geldiği hâlde farklı görüşlere saptılar. Kim Allah’ın mesajlarını

inkâr ederse, iyi bilsin ki Allah hesabı en seri biçimde görendir.

ن ء ي بعن وقل للذين اوتوا الكتاب والم ومن اتوك فقل اسلمت وجهى لله اسلمتم فان اسلموا فقد اهتدوا وان تولوا فان حاج

بصير بالع هما عليك البلغ وللا ﴾ ٢١باد ﴿فان

20 Şu hâlde, eğer seninle tartışırlarsa de ki:

Ben tüm varlığımla Allah’a teslim oldum, bana uyanlar da…(10)

Daha önce kendilerine vahiy emanet edilmiş olanlara ve vahiyden bîhaber olanlara

“Siz de tüm varlığınızla teslim oldunuz mu?” diye sor!

Eğer teslim olurlarsa, işte o zaman doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca

tebliğ etmektir: Zira Allah kulları her hâliyle görür.

(10) Bu âyet En’âm sûresinin 79. âyeti ışığında anlaşılmalıdır.

(Nuzul 73 / Mushaf 6 : En’am 79 Aşağıdadır.)

وات والرض حنيفا وما انا من المشركين ﴿ مه هت وجهى للذى فطر الس ى وج ﴾ ٧٩ان

79 Artık ben, her türlü bâtıldan yüz çevirerek bütün varlığımla gökleri ve yeri yaratana yöneldim; ve ben O’ndan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan değilim!(67)

(67) Allah Rasulü’nün belli bir dönem namazların girişinde subhâneke yerine okuduğu âyettir.

ن بغير حق ويقتلون ال بي ويقتلون النهيات للا رهم بعذاب اليم ﴿ان الذين يكفرون باه ﴾ ٢١ذين يامرون بالقسط من الناس فبش

21 Allah’ın mesajlarını tanımayan, peygamberleri haksız yere öldüren ve insanlara fedakâr olmayı

öğütleyenlerin(11) kanına girenleri, yürek yakan bir mahrumiyetle müjdele!(12)

Page 15: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

15

(11) Kıst’ın “feragat etmek ve fedakârca davranmak” anlamı için bkz. Hucurât: 9.

(12) ‘Azâb’a verdiğimiz “mahrumiyet” anlamının ayrıntılı bir gerekçesi için bkz. Kalem: 33 ve Burûc: 10.

Buradaki “müjdele”, imalı bir ifadedir. Bunun muhtemel bir açılımı da şu olabilir: Onlar kendilerini

korumadıkları için iliklerine işleyen mânevî bir hastalığa tutulmuşlardır. Onlara Rablerinin kendilerini cehennem

gibi bir yoğun bakım ünitesine alacağını müjdele. Bu bir müjdedir. Zira Allah onlardan vazgeçmemiştir. Eğer

vazgeçmiş olsaydı, varlıklarına son verir ve mutlak yokluğa mahkûm ederdi.

(Nuzul 112 / Mushaf 49 : Hucurat 9 Aşağıdadır.)

ى فق يهما على الخره فان فاءت فاصلحوا بينهما بالعدل واقسطوا ا اوان طائفتان من المؤمنين اقتتلوا فاصلحوا بينهما فان بغت احدههى امر للا ى تفیء اله يحب تلوا التى تبغى حته

هن للا

﴾ ٩المقسطين ﴿

9 Şu halde;

mü’minlerden iki gurup çarpışırsa, aralarını bulun;

fakat bir taraf diğerinin hakkına saldırırsa, siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine dönünceye kadar çarpışın;

ama eğer (saldırganlıktan) vazgeçerse, tarafların arasını adâletle ayırın ve (bunun için gerekirse) fedakârlıkta bulunun: çünkü Allah (barış için) fedakârlık edenleri sever.(12)

(12) Kıst: Binası tek olup birbirine zıt iki anlama gelen kelimelerdendir.

Kıst, “hakkı tahsıl etmek”,

kast “haktan yüz çevirmek”tir (el- ‘udûl ‘ani’l-hak).

Kıst’ın anlam alanına kendi hakkından yüz çevirmek, yani “hakkından feragat etmek” de dahildir. Burada tam da bu mânaya gelir.

Aynı kelime Allah için kullanıldığında hak ettiğinden fazlasını vermek veya kulu üzerindeki hakkından feragat etmek mânasına gelir (bkz.

Yûnus: 4).

(Nuzul 7 / Mushaf 68 : Kalem 33 Aşağıdadır.)

خرةاكبرلوكانوايعلمون﴿ولعذاب العذابكذلك ﴾٣٣ال

33 İşte (dünyevî) mahrumiyet (29) böyle bir şeydir; ve ahret (30) mahrumiyeti, hiç kuşkusuz daha beterdir: keşke bilmiş olsalardı.

(29) ‘Azâb’ın ilk kullanıldığı iki yerden biri (diğeri Müzzemmil: 13).

Kur’an’da ‘azâb kelimesinin, kök anlamına nisbetle “mahrumiyet” anlamında kullanılmasına tipik bir örnek. Kıssa kahramanları sonunda

cennete kavuştuklarına göre, burada bilinen anlamda bir “azap”tan değil ancak “mahrumiyet”ten söz edilebilir.

Azab Kur’an’da 41 yerde geçer. Hz. Süleyman ve Zülkarneyn’e isnat edilen iki yer hariç (Neml: 21; Kehf: 86-87) diğerlerinin tümünde

Allah’a isnat edilir.

Azab, “terk ve mahrum etmek” anlamına gelen ‘azb kökünden türetilmiştir (Lisân; Tâc; Esâs). Kelime ta‘zîb formunda fiilî şiddet ile

buluşmuş, buradan da dayak aleti olan kamçının “vurunca yakan tarafı” anlamını kazanmıştır (Râ-ğıb). Her halükarda ‘azab acının aracına

değil sonucuna işaret etmekte ve nedenler değiştikçe azabın niteliği de (‘azâbun elîm, ‘azâbun muhîn, ‘azâbun ‘azîm, ‘azâbun ğalîz) değişmektedir.

Azab’ın dünya hayatındaki “Allah tarafından terk edilmişlik” anlamına kullanıldığı bir yer için bkz. Sebe’: 8.

İnsana zor gelen ve onu hedefine ulaşmaktan alıkoyan her şey azabtır.

Istılahta “insanı kendi haline terk eden, hedefe ulaşmasını engelleyen, yalnız ve yardımsız bırakan” bütün bunların sonucunda da “mutsuz,

umutsuz ve kahredici bir iç yangını ve vicdan azabına mahkûm eden durum”dur (krş. Külliyyat).

Azab’ı, “Allah’la birlikte başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış olarak bir köşeye atılıp orada bir başına kalakalırsın” (İsra: 22) âyeti

ışığında anlamak gerekir. Bu durumun verdiği acı öylesine dayanılmazdır ki, bu duruma düşen kişi yok olmak gibi ölümden öte bir şeyi (sübûr) isteyecektir. Onlara “Yoo! Bugün yok olmak için bir tek ölümü çağırmayın, yok olmak için tüm ölümleri çağırın!” denilecek

(Furkan: 14; ayrıca krş. İnşikâk: 11).

(30) Âhiret için muhtemelen ilk kullanıldığı Müddessir 53’ün notuna bkz.

Page 16: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

16

(Nuzul 7 / Mushaf 68 : Buruc 10 Aşağıdadır.)

م ولهم عذاب ال ﴾١١حريق ﴿ان الذين فتنوا المؤمنين والمؤمنات ثم لم يتوبوا فلهم عذاب جهن 10 Bakın, mü’min erkekler ve mü’min kadınlara işkence yapıp da sonra pişman olmayanlar var ya: elbet onlar derin bir mahrumiyet

gayyasını boylayacaklar ve onları harlı ateşin azabı bekleyecektir. (11)

(11) Yan yana kullanılan “cehennem azabı” ve “ateş azabı” vav bağlacının mahiyetinden dolayı iki ayrı şey olmak durumundadır (bkz.

Hucurât: 1, not 1’in devamı). “O halde bu ikisini birbirinden ayıran nedir?” sorusunun doğru cevabı, cehennem ve ‘azab kelimelerinin kök

anlamlarında gizlidir (bkz. ‘azab için ilk kullanıldığı Kalem: 33, not 14 ve cehennem için Fecr: 23, not 19).

ـئك خرة وما لهم من ناصرين ﴿ اوله نيا واله ﴾ ٢٢الذين حبطت اعمالهم فى الد

22 İşte dünyada ve âhirette yaptıkları iyiliklerin hayrını görmeyecek olan onlardır; onlara yardım eden de

olmayacaktır.

ى فريق منهم وهم مع الم تر الى الذين اوتوا ليحكم بينهم ثم يتولههى كتاب للا ﴾ ٢٣رضون ﴿نصيبا من الكتاب يدعون اله

23 Baksana şu kendilerine daha önce vahiyden bir pay verilenlere? Aralarını bulmak için Allah’ın kitabına

çağrıldılar; fakat onlardan bir kısmı döneklik yaparak yüz çevirdiler.

هم فى دينهم ما كانوا يفت اما معدودات وغر ار ال اي نا الن هم قالوا لن تمس لك بان ﴾ ٢٤رون ﴿ذه

24 İşte bu, onların ;

“Ateş bize bir kaç günden fazla dokunmayacak” demeleri yüzündendir.(13)

Zira uydurmayı gelenek edindikleri şeyler onları inançlarından saptırmıştır.

(13) “Milletler arasından seçilmek” bir sorumluluktu. Ama onlar bunu önce bir avantaja, sonra kutsal ırkçılığa ve

sosyal kibre dönüştürdüler.

﴾ ٢٢فكيف اذا جمعناهم ليوم ل ريب فيه ووفيت كل نفس ما كسبت وهم ل يظلمون ﴿

25 Geleceğinde kuşku olmayan bir gün onları bir araya topladığımızda, herkesin yaptığının karşılığı hiç kimseye

haksızlık yapılmaksızın eksiksiz olarak ödendiğinde, bakalım (onların hâli) nasıl olacak?

ن تشاء وتعز من تشاء هم مالك الملك تؤتى الملك من تشاء وتنزع الملك ممى كل وتذل من تشاء بيدك الخير انك قل الله عله

﴾ ٢٦شیء قدير ﴿

26 DE Kİ:

Ey mutlak iktidar sahibi olan Allah’ım!

Sen dilediğine iktidar verir dilediğinden de iktidarı çeker alırsın,

Dilediğini aziz eder dilediğini de zelil edersin;

Hayrın tamamı Senin elindedir:

Çünkü Sen her bir şeye kadirsin.(14)

(14) Allah hayrı ve şerri birlikte zikretmiştir. Çünkü, bir kimseye nisbetle mülkünün elinden çekilip alınması ve

alçaltılması şerdir. Fakat, âyetin devamında “hayır ve şer sendendir” yerine “hayır sendendir” denilmiştir. Âyet

“Doğrusu Sen her şeye kadirsin” diye bitmektedir. Burada, “şerrin” Allah’a nisbet edilmediği bir gerçektir (bkz.

Nisâ: 79; Yûnus: 11).

Page 17: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

17

(Nuzul 106 / Mushaf 4 : Nisa 79 Aşağıdadır.)

وما اصابك من سيئة فم ه شهيدا ﴿ما اصابك من حسنة فمن للا

هى بالل ﴾ ٧٩ن نفسك وارسلناك للناس رسول وكفه

79 Uğradığınız her iyilik Allah’tandır; başınıza gelen her kötülük de kendinizdendir.(99) BİZ SENİ bütün insanlığa elçi olarak gönderdik; ve buna (birinin şahid olması gerekirse), en büyük şahit olan Allah yeter.

(99) Bu varlıkta iyiliğin asli kötülüğün arızi olduğuna delalet eder. Her şey mâ hulika leh’i (yaratılış gayesi) istikametinde hareket ettiği

sürece iyidir. Bu iyilik eşyanın kendisinde var olan değil, yaratanın ona yüklediği bir iyilik olduğu için Allah’a atfedilmelidir.

(Nuzul 69 / Mushaf 10 : Yunus 11 Aşağıdadır.)

للناس الشر استعجالهم بالخير لقضى اليهم اجلهم فنذر الذين ل هل للا ﴾ ١١طغيانهم يعمهون ﴿ يرجون لقاءنا فىولو يعج

11 EĞER onların nimeti istemede acele ettikleri gibi Allah da insanlar için (hak ettikleri) cezayı(20) vermede acele etseydi, onların sonunu

getirecek hüküm hemen infaz edilirdi.(21) Şu hâlde, bizim huzurumuza çıkmaya yüzü olmayanları küstahça taşkınlıkları içerisinde

debelenmeye terkederiz.

(20) Lafzen: "şerri”. Burada bahsedilen ceza, kendisinden sonra ibret alınıp tevbe edilemeyecek bir ceza olduğu için “şer” olarak gelmiştir.

Kur’an'ın hiçbir yerinde şer Allah’a izafe ve isnat edilmez. Fakat şer Nâs sûresi 4. âyette vesvasi’l-hannas olan şeytan’a izafe edilir. Enbiya

sûresi 35. âyette Allah’ın insanı hayır ve şer ile imtihan etmesi, şerrin Allah’a izafe ve isnadı değildir. Şerre Allah tarafından izin verilmesinin gerekçesidir. Bu âyet kötülük ilâhı vaz eden her tür düalizm şirkini red içindir (bkz. Enbiya: 35, not 19). Burada ca‘l fiili ile

yapılan isnat ise, reddetmek için yapılır (Ca‘l ve halk farkı için bkz. Nebe‘: 8-9, ilgili notlar). Yani “Eğer.. etseydi, fakat etmedi”

mânasındadır. Ve böylece şerrin Allah’a isnat ve izafe edilemezliği kuralı bozulmamış, aksine pekişmiş olur (Bunu teyit için bkz. Âl-i İmran: 26; Enbiya: 35 ve Cin: 10, ilgili notlar).

(21) Zımnen: Allah ihmal etmez imhal eder, yani süre tanır. Zira “O rahmeti kendisine ilke edinmiştir” (En’âm: 12).

هار فى اليل وتخرج الحی من الميت وتخرج الميت م هار وتولج الن ن الحی وترزق من تشاء بغير حساب تولج اليل فى الن﴿٢٧ ﴾

27

Geceyi uzatıp gündüzü kısaltırsın, gündüzü uzatıp geceyi kısaltırsın!

Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın.

Ve dilediğin kimseye hesapsız rızık verirsin.”

Page 18: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

18

خذ المؤمنون الكافرين اولياء من دون المؤمنين ومن ركم ل يت ية ويحذ قوا منهم تقه فى شیء ال ان تتهلك فليس من للا يفعل ذه

المصير ﴿ه نفسه والى للا

ه﴾ ٢٨للا

28 Mü’minler mü’minleri bırakıp da kâfirleri (askeri) müttefik(15) edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’tan

bütünüyle kopmuş olur; ancak kendinizi onlara karşı korumak için (bilinçli bir tercihse), o başka: (16) Ne ki

Allah, kendisine karşı dikkatli olmanızı ihtar eder; çünkü bütün yollar Allah’a çıkar.

(15) Evliyâ’ bu bağlamda “askeri müttefik” anlamına gelmektedir (krş. Mâide: 51). Yasak hem politik velayeti,

hem ahlâkî velayeti kapsar. Birincisi, çıkarlar çatıştığında onları tercih; ikincisi, onlara yaranmak ve

benimsenmek için hayat tarzlarını benimseme vurgusu taşır.

(16) Burada aslen “insanın korunması” anlamına gelen takiyye’nin Kur’anî tarifi yapılmaktadır.

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 51 Aşağıdadır.)

ى اولياء بعضهم اولياء بعض ومن يت منوا ل تتخذوا اليهود والنصاره المين ﴿ولهم منك يا ايها الذين اه ل يهدى القوم الظه﴾ ٢١م فانه منهم ان للا

51 SİZ ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları müttefik edinmeyin!(62) Onlar birbirlerinin müttefikidir.(63) Sizden her kim onları müttefik edinirse, o onlardan olur.(64) Şüphesiz Allah zulme gömülmüş bir topluma rehberliğini bahşetmez.

(62) Zemahşerî evliya’yı tensırûnehum ve testensırunehum: “onlara askeri yardımda bulunmanız ve onlardan askeri yardım almanız”

şeklinde tanımlar. Çevirimiz bu yoruma dayanmaktadır.

”Evliya” terimi Kur’an’da, her biri bağlamına göre değişen anlamlar kazanır. “Dost, yoldaş, sırdaş, otorite, müttefik, veli, vasi, koruyucu”

bunlardan bazılarıdır (bkz. Nisâ: 139; Enfal: 73). “Veli edinmek” insanî, dinî, ahlâkî, politik ve sosyal amaçlar taşıyabilir.

İnsanî amaçla olanı kesinlikle serbest ve kimi durumlarda zorunlu,

Dinî amaçla olanı kimi durumlar hariç kesinlikle yasak,

Ahlâkî ve politik amaçla olanı mahzurlu,

Sosyal amaçla olanı ise yer ve zamana göre değişkendir (bkz. Âl-i İmran: 28).

Müslim -gayr-ı müslim ilişkilerinde mutlak yasak olan kâfirin küfrünü, müşrikin şirkini, münafığın nifakını, mülhidin ilhadını sevmektir.

Açıktır ki küfre muhabbet küfürdür. Aynı yasak mü’minlere karşı bir faaliyette onlara destek vermek, onları sırdaş ve yoldaş edinmek konusunda da geçerlidir. İnsani ilişkiye Kur’an herhangi bir yasak getirmemiştir.

(63) Bunun anlamı Yahudilerin yine Yahudileri, Hıristiyanların yine Hıristiyanları gerçek dost edinmesidir, karşılıklı birbirlerini dost edinmeleri değildir (Taberî ve Zemahşerî).

(64) Bu cümlenin anlamı, inşa ya da ihbar olup olmadığına bağlı olarak değişir. Eğer bu cümleye inşâî bir anlam verirsek bir tehdit olarak algılarız. Yok eğer cümleye ihbarî bir anlam verirsek, o zaman âyetin başındaki yasağın gerekçesi olmuş olur ki, “evliya” teriminin

Kur’an’daki farklı kullanımları ve Hz. Peygamber’in Kitap Ehli’yle ilişkileri göz önüne alındığında, bu anlam tercihe şayan olandır. Eğer bu

anlamı tercih edersek, bu kez âyetin girişindeki “dost olma yasağı”nın niteliği de değişir ve “gerekçe üzerine bina edilen bir yasak” durumunu alır.

Bu da şu mânaya gelir: Eğer politik ve ahlâkî açıdan onlar gibi olma riski içermiyorsa Yahudi ve Hıristiyanlarla her tür insani ilişki serbesttir.

Aynı şey tüm diğer din mensupları ve dinsizler için de geçerlidir.

Bu yasağın sınırlarını şu âyet belirler: “din konusunda sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, ya da sürülmenize arka çıkan”

(Mumtehane: 7-9).

Âyetin iniş sebebi hakkında 4 ayrı rivayet vardır. Fakat bunlar arasında yer almayan farklı bir bağlantıyı Menâr sahibinin isabetli bir biçimde

kurduğunu görüyoruz. Buna göre âyette sözü edilen kişi, Mekke’deki ailesini ve mallarını güvenceye almak için onlara Rasulullah’ın

seferberlik ilanını haber vermeye teşebbüs eden Hâtıb b. Ebi Belte‘a’dır. Bu pasajlar dost aleyhine düşmanla işbirliğini yasaklamaktadır (krş. Menâr VI, 426).

وات وما فى الرض مه ويعلم ما فى السهى كل قل ان تخفوا ما فى صدوركم او تبدوه يعلمه للا عله

ه﴾ ٢٩شیء قدير ﴿ وللا

29 De ki: “İçinizdekileri saklasanız da açıklasanız da Allah onu bilir; zira göklerde ve yerde olanların hepsi O’na

ayandır: ve Allah her bir şeye kadirdir.(17)

(17) Devamıyla birlikte: Allah ve âhiret inancı ahlâkî sorumluluğun temelidir. Bu temel olmadığı zaman ahlâk

anlamını kaybeder.

Page 19: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

19

يوم تجد كل نفس ما عملت من خير محضرا وما عملت من سوء تود لو ان بينها وبين ه نفسه وللا

هركم للا ه امدا بعيدا ويحذ﴾ ٣١العباد ﴿رؤف ب

30 Her insan, yaptığı bütün iyilikleri de kötülükleri de karşısında bulacağı o günün kendisinden fersah fersah

uzak olmasını ister. Ne ki Allah, kendisine karşı dikkatli olmanızı ihtar eder: (18) Zira Allah’ın kullarına şefkati

tariflere sığmaz.

(18) Bunun zıddı “Allah’ı dikkate almama” tavrıdır (bkz. Hûd: 92; Furkan: 55).

(Nuzul 70 / Mushaf 11 : Hud 92 Aşağıdadır.)

ى بما ت ا ان رب خذتموه وراءكم ظهري واته﴾ ٩٢عملون محيط ﴿قال يا قوم ارهطى اعز عليكم من للا

92 (Şuayb) “Ey kavmim!” dedi, “Sizin nezdinizde ailemin hatırı Allah’ın hatırından daha mı üstün ki, O’nu arkaya atılacak(112) biri gibi

telakki ediyorsunuz? Elbette Rabbim sizi yapıp ettiklerinizle kuşatacaktır!”(113)

(112) Yani: “dikkate alınmayacak” (krş. Furkan: 55). Allah’ı dikkate almakla ilgili bkz. Âl-i İmran: 30.

(113) Ya da: “Yapıp ettiklerinizi (ilmiyle) kuşatacaktır”. Fakat bu mânaya takdiri bir ilave ile ulaşılmaktadır. Biz usulümüz gereği bundan azami oranda kaçındık. Tercihimiz bâ’nın gerekçe vurgusuna dayanmaktadır.

(Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 55 Aşağıdadır.)

ى ربه ظهيرا ﴿ هم وكان الكافر عله ما ل ينفعهم ول يضره﴾ ٢٢ويعبدون من دون للا

55 Yine de onlar, Allah’ı bırakıp kendilerine ne yarar ne de zarar verebilecek olan şeylere kulluk ediyorlar: ve zaten som (68) bir kâfir de,

Rabbini dikkate almayan kişidir.(69)

(68) el-Kâfir’deki belirlilik takısı, bu bağlamda çeviriye “som” şeklinde yansıtılmıştır.

(69) Lafzen: “..arkaya atan” ya da “..sırt dönen”. Yani, Hûd sûresinin 92. âyetindeki zıhriyyâ’ya benzer bir anlamda “göz ardı eden, ihmal

eden, dikkate almayan”.

ويغفر لكم ذنوبكم و هبعونى يحببكم للا فات

ه غفور رحيم ﴿قل ان كنتم تحبون للا

ه﴾ ٣١للا

31 DE Kİ:

“Eğer siz Allah’ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; ve günahlarınızı bağışlasın! Zira Allah

çok bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır.(19)

(19) Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur (habbe). Zımnen: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bunun bedeli Elçi’yi

izlemektir. Allah’ı sevenden Allah’ı izlemesi istenmemiştir. Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar

izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir.

والر ه ل يحب الكافرين ﴿قل اطيعوا للا

ه﴾ ٣٢سول فان تولوا فان للا

32 De ki:

“Allah’a ve elçisine itaat edin! Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez.”

هيم و ل ابره دم ونوحا واه ى اه اصطفههن على العالمين ﴿ان للا ل عمره ﴾ ٣٣اه

33 ŞÜPHE yok ki Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini kendi çağının insanları içinden seçerek

üstün kıldı: (20)

(20) “Saflaştırarak seçmek” mânasındaki ıstıfâ yaratılış kanunudur. Âdem’in seçimi beşeriyyet içinden

insaniyyete, Nûh’un seçimi insaniyet içinden Risalete delalet eder.

Page 20: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

20

İbrahim Ailesinden sonra aynı kökten olan İmran Ailesi’nin seçimi; soyun seçiminin Yahudilerin iddia ettiği gibi

o soya ait herkesin seçimi anlamına gelmediğine işarettir. Hz. Peygamber’in seçimini de izahtır. Bir sonraki âyet

bunu teyit eder.

سميع عليم ﴿هة بعضها من بعض وللا ي ﴾ ٣٤ذر

34 (Bunlar) birbirinin soyundandır: Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

ى انك انت الس ل من را فتقب ى نذرت لك ما فى بطنى محر ن رب ان ﴾ ٣٢ميع العليم ﴿اذ قالت امرات عمره

35 Hani İmran’ın kadını demişti ki:

Rabbim! Karnımdaki çocuğu, (her tür iç ve dış ayartmalardan) özgür olarak sana adadım: Benden kabul

buyur! Çünkü sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.(21)

(21) Bu pasaj, Tahrim 12 ışığında “modelleme” sorununun çözümüne dair bir çıkış yoludur.

Page 21: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

21

(Nuzul 113 / Mushaf 66 : Tahrim 12 Aşağıdadır.)

قت بكلمات ربها وكتبه وكان ومريم اب ن التى احصنت فرجها فنفخنا فيه من روحنا وصد ﴾ ١٢ت من القانتين ﴿نت عمره 12 İmran’ın kızı Meryem’i de (örnek göstermiştir): (24) O (Meryem) ki iffetini korumuş, buna karşılık Biz de onun (rahminde)kine(25)

ruhumuzdan üflemiştik; o da Rabbinin kelimelerini ve O’nun kitaplarını(26) gönülden tasdik etmişti: zira o, Allah’ın iradesini

gerçekleştirmek için el pençe divan duranlardan biriydi.(27)

(24) Buradaki İmran, Âl-i İmran 33’te geçen kişi ile aynı olmalıdır. Bu İmran Meryem’in babası olabileceği gibi sülalenin kurucu ismi

sayılan Musa ve Harun’un babaları İmran (Amram) da olabilir. Sami geleneğinde kişi kavminin büyüğüyle anılırdı. Tıpkı her insanın “Âdemoğlu” olarak anılması gibi. Benzer bir durum “Ey Harun’un kız kardeşi!” (Meryem: 28) ifadesi için de geçerlidir.

(25) Çevirimiz fîhi’deki zamirin İsa’ya döndüğü görüşüne dayanır. Bu tüm insanları kapsayan genel ilâhî yasayı ifade eder (krş. Hicr: 29; Sâd: 72; Secde: 9). Eğer zamir Meryem’in rahmine hamledilirse mâna “onun rahmine üfledik” olur. Eğer zamir Meryem’in kendisine

giderse, bu takdirde Enbiya 91’deki fîhâ ile birlikte değerlendirilmelidir. Enbiya 91’de dişil gelen burada eril gelmiştir. İbn Mes’ud’un bunu

da fîhâ okuduğunu görmezden gelirsek, Meryem’in istisnai bir biçimde her iki cinsiyeti de birlikte temsil ettiği sonucuna varılır. Bu sonucun, çift cinsiyetlilikle bir alakası yoktur (krş. Elmalılı, Âl-i İmran 59’un tefsiri). Bu takdirde, “Rabbi onu bir bitki gibi yetiştirdi” (Âl-i İmran: 37)

ibâresini mecaza değil hakikate hamledip, Meryem’in üreme sisteminin mucizevi bir biçimde bitkilerin eşeyli üreme sistemine veya diyamer

(ebeveynli) üremeye değil de monomer (tek asıllı/analı) üremeye benzediği yorumuna ulaşılabilir. Allah en doğrusunu bilir.

(26) Çoğunluğun okuyuşuna göre kitabihi. Bununla oğlu İsa’ya indirilen vahiy kastedilmiş olabileceği gibi, babasız bir erkek çocuğu

doğuracağına dair ilâhi takdir (kitâben mef‘ûlâ kabilinden) de kastedilmiş olabilir.

(27) Çevirimiz, 5. âyette de sayılan iyi vasıflardan kânitîn’in açılımıdır. Dişil form olan kânitât yerine eril formda gelmesi (aynı durum Âl-i

İmran: 43’teki râki‘în için de geçerlidir), Meryem’in yiğitliğine delalet edebileceği gibi, onun istisnai bir üriner sisteme sahip oluşuna da atıf olabilir (Bir önceki nota bkz).

كر كالنثه اعلم بما وضعت وليس الذهى وللا ى وضعتها انثه ا وضعتها قالت رب ان ى اعيذها بك فلم يتها مريم وان ى سم ى وان

ي جيم ﴿وذر يطان الر ﴾ ٣٦تها من الش

36 Fakat çocuğu doğurunca dedi ki:

“Rabbim! Onu kız doğurdum –Allah onun ne doğurduğunu ve erkeğin kız gibi olamayacağını pekala

biliyordu-; ve adını Meryem koydum: İmdi ben onu ve soyunu taşlanmış şeytanın şerrinden sana

ısmarlıyorum!”

ا كلما دخل عليها زك ها بقبول حسن وانبتها نباتا حسنا وكفلها زكري لها رب ا المحراب وجد عندها رزقا قال يا مريم فتقب ريـذا قالت هو من ى لك هه يرزق من يشاء بغير حساب ﴿انه

ه ان للا

ه﴾ ٣٧عند للا

37 Bunun üzerine Rabbi onu memnuniyetle kabul etti; dahası onu bir çiçek gibi yetiştirdi ve Zekeriyya’nın

himayesine verdi.

Zekeriyya ne zaman onun bulunduğu bölmeye girse, onun yanında yiyecekler görürdü. (Ve bir gün) sordu:

“Ey Meryem! Bunlar sana nereden geliyor?”

O da cevapladı:

“Bunlar Allah katındandır; Allah dilediği kimseye hesapsız rızık bağışlar.”(22)

(22) Bu âyet Hz. İsa ve annesi hakkındaki Mâide 75 ışığında anlaşılmalıdır: “..her ikisi de bildik yiyeceklerle

beslenen (ölümlü insanlardı).”

Page 22: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

22

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 75 Aşağıdadır.)

يقة كانا ياكلن ه صد سل وام ى يؤفكون ﴿ ما المسيح ابن مريم ال رسول قد خلت من قبله الر يات ثم انظر انه عام انظر كيف نبين لهم اله ﴾ ٧٢الط 75 Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir; ondan önce de elçiler gelip geçmiştir.(84) Onun annesi iffetliydi; her ikisi de bildik yiyeceklerle

beslenen (ölümlü insanlardı).(85) Bak, Biz mesajları onlara nasıl açıklıyoruz; ve yine bak, onlar hakikati nasıl tersyüz ediyorlar!

(84) Hz. İsa’nın beşeri elçiliğini vurgulayan bu âyetle Hz. Muhammed’in beşeri elçiliğini vurgulayan şu âyeti karşılaştırınız: Âl-i İmran: 144.

(85) Bu pasajın maksadı muhatapları benzer bir sapmaya karşı uyarmaktır. İşte Nebi’nin uyarısı: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı

yücelttikleri gibi siz de beni aşırı yüceltmeyin; ben sadece bir kulum. Benim için ‘Allah’ın kulu ve elçisi’ deyin” (Buhârî, Enbiya 48).

عاء ﴿ بة انك سميع الد ة طي ي ه قال رب هب لى من لدنك ذر ا رب ﴾ ٣٨هنالك دعا زكري

38 İşte o anda-orada(23) Zekeriyya Rabbine şöyle dua etti:

“Rabbim! Bana katından güzel bir nesil bağışla; çünkü sen tüm duaları işitensin!”

(23) Hunâlike zarfının çift anlamlı yapısı için bkz. A’râf: 119.

Page 23: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

23

(Nuzul 56 / Mushaf 7 : A’raf 119 Aşağıdadır.)

﴾ ١١٩فغلبوا هنالك وانقلبوا صاغرين ﴿ 119 Sonunda (Firavun ve avanesi) yenik düştüler. İşte orada ve o anda, (88) onların küstahça gururunu yerle bir eden bir inkılab gerçekleşti;

(88) Hunâlike zamanı ve mekânı birlikte bildiren bir zarftır. Âl-i İmran: 38’de olduğu gibi genellikle ‘doğaçlama ve aniden ortaya çıkan’ bir

gelişmeye dikkat çekmek için kullanılır. Burada ortaya çıkan ani gelişme, âyetin de ifade ettiği gibi, mucizenin sihirbazların yüreğinde yaptığı büyük devrimdir. Adeta âyet, bu gönül inkılabının Asâ-yı Musa’dan daha büyük ve daha muhteşem bir ‘âyet-mucize-işaret’ olduğuna

dikkat çekmektedir.

قا بكلمة ـى مصد رك بيحيه يبشهى فى المحراب ان للا ئكة وهو قائم يصل ا من فنادته المله دا وحصورا ونبي وسي

همن للا

الحين ﴿ ﴾ ٣٩الص

39 Zekeriyya mihrapta ibadet ederken melekler ona seslendiler:

“Allah sana, Allah’tan gelen bir kelime olan,(24) saygın bir konuma sahip, nefsine hakim,(25) sâlihlerden

bir peygamber olacak Yahyâ’yı müjdeliyor.

(24) Zımnen: “Allah’tan gelen kelamı doğrulayacak olan”. Buradaki kelime ile neyin kastedildiği açık değildir.

İsa’nın mucizevi doğumuna bir atıf olabileceği gibi, Allah’ın meleklerle Meryem’e ilettiği müjdeye de atıf

olabilir (krş. Taberî, Nisâ: 171’in tefsirinde). Bir başka ihtimal de, kelime’yi oluşturan üç harfin tüm

kombinezonlarının ortak anlamı olan “şiddet” ve “etki”den yola çıkarak verilebilir (krş. Bakara: 37). Bu

durumda ona, yaşadığı zamanı ve kendisinden sonrasını “şiddetli etkilediği için” kelime denmiş olmalıdır.

(25) Hasûr, “tutmak, engellemek, kendini yalnız bir şeye vermek” anlamındaki el-hasr’dan türetilmiştir. Bu

yüzden sadece kadınlardan uzak durmaya hasredilemez.

(Nuzul 106 / Mushaf 4 : Nisa 171 Aşağıdadır.)

ال الحق انم ه يا اهل الكتاب ل تغلوا فى دينكم ول تقولوا على للا

همنوا بالل ى مريم وروح منه فاه يها اله وكلمته القه

هثة انتهوا خيرا ا المسيح عيسى ابن مريم رسول للا ورسله ول تقولوا ثله

ـه واحد سبحانه ان يكون له ولد الهه وكيل ﴿ لكم انما للا

هى بالل وات وما فى الرض وكفه مه ﴾ ١٧١له ما فى الس

171 EY kitap ehli (olan Hıristiyanlar)! Akidenizde haddi aşmayın ve Allah hakkında yalnızca hakkı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih sadece

Allah’ın elçisi,(162) O’nun Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi ve O’ndan bir ruhtur.(163) Artık Allah’a ve peygamberlerine inanın ve “üçlüdür”

demeyin.(164) Buna bir son verirseniz hakkınızda hayırlı olur. Allah tek ilâhtır; çocuk sahibi olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde olan her bir şey O’na aittir; koruyucu otorite olarak Allah yeter.(165)

(162) Veya, innemâ edatının te’kid vurgusuyla: “Elbette Mesih, Meryem oğlu Îsâ’dır, Allah’ın elçisidir...” Bu takdirde ibare Yahudileri

reddetmiş olur.

(163) Zımnen: İsa da tüm canlar gibi Allah’ın yarattığı bir candır. Buradaki ruhun minhu, tıpkı Câsiye 13’teki cemî‘an minhu gibidir. Hz. İsa’nın da Allah’ın yaratma konusundaki yasalarına –ama çok daha özel bir yasaya- tabi olduğunu ifade eder (Ayrıca bkz. Âli İmran: 46, not

1). Âyet, Hz. İsa’yı yüceltme değil, aksine onu ilâhlaştıranları reddetme amacını taşır. “O’ndan bir ruh”, tıpkı “O’ndan bir lütuf” (Câsiye: 13)

gibidir. Bu ondan bir parça olmayı gerektirmez. İsa’nın ruhu’l-kuds ile desteklenmesi (Bakara: 87; 253; Mâide: 110) ise, Yahudilerin iftiralarını red amacı taşır. “Katından bir ruh ile destekleme” ifadesi ise Kur’an’da tüm gerçek mü’minleri kapsayan bir biçimde

kullanılmıştır (Mücâdile: 22).

(164) Teslis’in dogmatik ve açıklanamaz tabiatı için bkz. Mâide: 73, not 3.

(165) Vekîl için bkz. İsra: 2, not 9.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 37 Aşağıdadır.)

حيم ﴿ اب الر دم من ربه كلمات فتاب عليه انه هو التو ى اه ﴾ ٣٧فتلقه

37 Fakat Âdem Rabbinden aldığı birtakım kelimelere sarıldı, (64) (Allah) da onun tevbesini kabul etti: (65) çünkü O, evet O’ydu tevbeleri

kabul etme makamında olan, her işinde merhamet sahibi olan.(66)

(64) el-Kelm, “duyum ya da gözlem yoluyla insan idraki üzerinde kalıcı bir etki yapmak” anlamına gelir.

Kulakla algılanan çeşidine kelam, göz ile algılanan çeşidine kelm denir.

Page 24: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

24

Dilimizde söz için “dil yarası” deyimini doğrular şekilde “yaralamak” anlamı yanında tedavi için yaralamak demeye gelen “ameliyat” anlamını da içerir.

Kelime, hem anlamlı bir sözcük, hem anlamlı bir cümle, hem de uzun bir konuşma için kullanılır. Etimolojik açıdan kulağın ve gözün

algıladığı anlamlı ve etkili her şeye kelime adı verilebilir.

Âdem’in aldığı (bir okunuşta “Âdem’e verilen”) kelimelerin kulakla algılanan bildiğimiz kelimeler olabileceği gibi, gözle algılanan fiilî

kelimeler ve gönülle algılanan kalbî ıstırap ve nedamet de olabilir.

Bu üçüncüsü âyette “almak” anlamını verdiğimiz telakki lafzına daha uygun düşüyor. Çünkü telakki basit bir alma ya da verme değil, bilinçli

bir buluşma, kavuşmadır.

Âdem, pişmanlık duygusunu şu kelimelerle dile getirdi: “Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmetmişiz; eğer bizi bağışlamaz ve bize

acımazsan, kesinlikle kaybedenler arasına gireriz!” (A’râf: 23)

Birçok müfessir bu sözleri Âdem’in aldığı kelimeler olarak takdim etmişse de bu doğru olmasa gerek. Çünkü bu âyet, bir önceki âyette geçen

Allah’ın tazirli sorusuna bir cevap olarak gelmiştir.

(65) Kur’an’da bazı peygamberlerin ‘zelleleri’ bir ibret vesikası olarak zikredilir. Bu cümleden olarak Âdem’in yasağı çiğnemesini, Hz.

Yûnus’un görevini izinsiz terk etmesini, Hz. Musa’nın peygamberlik öncesi elinden çıkan ölümlü kazayı, Hz. Davud’un tevbe sebebi olan

‘zelle’sini örnek gösterebiliriz.

(66) Âdem yeryüzüne sürgün mü edildi, yoksa misafir mi?

Bu ve bir sonraki âyet dikkate alındığında Âdem yeryüzüne, yaptığı tevbeden sonra ilâhî rehberliğin sürekliliği vaadiyle misafir edilmiştir.

Âdemoğluna tahsis edilen dünya, günahın bedeli değil tevbenin ödülüdür.

ى يكون لى غلم وقد بلغنى يفعل ما يشاء ﴿ قال رب انههلك للا ﴾ ٤١الكبر وامراتى عاقر قال كذه

40 Cevap verdi:

“Rabbim! Ben bunca yaşlanmış, karım da kısır kalmışken benim nasıl bir oğlum olabilir?”(26)

(Melek) cevap verdi:

“İşte böyledir Allah; dilediğini yapar.”(27)

(26) İmrae ile zevc arasında fark vardır. Enbiya 90’ın da delalet ettiği gibi, Yahyâ doğduktan sonra Hz.

Zekeriyya’nın imrae’si zevc’liğe (eş) terfi edecektir (krş. Meryem: 5). İmrae’yi “karı” zevc’i “eş” olarak

çevirmeye gayret ettik. Kendisinin ve karısının durumunu bile bile çocuk isteyenle (38), duası kabul

olunduğunda “Benim nasıl oğlum olabilir?” (40) diyen aynı kişidir. İsterken kullandığı dil imanın aşkın dili,

sorarken kullandığı dil aklın içkin dilidir. Duayı aşk mertebesinden etmiş, soruyu akıl mertebesinden sormuştur.

(27) “İşte böyledir Allah” şeklindeki mânayı Zemahşerî’ye borçluyum. Ünlü âlim, kezalikallah ibaresini isim

cümlesi, “dilediğini yapar” ibaresini de bu cümlenin açıklaması sayar.

(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 90 Aşağıdadır.)

ى واصلحنا له زوجه انهم كانوا يسارعون فى الخيرات وي ﴾ ٩١دعوننا رغبا ورهبا وكانوا لنا خاشعين ﴿فاستجبنا له ووهبنا له يحيه

90 Ve Biz onun yakarışını da kabul ettik ve onun eşini kendisi için çocuk doğurmaya elverişli hale getirerek ona Yahyâ’yı armağan ettik. İşte bunların (üçü) de birbirleriyle hayırlarda yarışan kimselerdi; Bize bollukta da darlıkta da yalvarıp yakarırlardı: zira onlar Bize karşı derin bir

saygı duyarlardı.(92)

(92) Haşyet için bkz. 28. âyet, not 8.

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 5 Aşağıdadır.)

ا ﴿ ى خفت الموالى من ورائى وكانت امراتى عاقرا فهب لى من لدنك ولي ﴾ ٢وان

5 Ve gerçek şu ki ben, benden sonra yakınlarımın (yerimi doldurabileceğinden) kaygı duyuyorum;(7) üstelik kadınım(8) da kısır: öyleyse, bana kendi katından yerimi dolduracak ehil bir takipçi ver;

Page 25: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

25

(7) Hz. Zekeriyya’nın ardıllarına dair liyakat ve ehliyet kaygısı için bkz. Enbiya: 89.

(8) Burada ve Âl-i İmran 40’ta imrae (kadın) kullanılırken Hz. Yahyâ doğduktan sonra aynı kişiden zevc (eş) diye söz edilir. Çocuğun karı-kocayı “eş” yapan fonksiyonuna atıf olsa gerektir.

ام ال ثة اي اس ثله يتك ال تكلم الن ية قال اه ح بالعشى والبكار ﴿قال رب اجعل لى اه ﴾ ٤١ رمزا واذكر ربك كثيرا وسب

41 (Zekeriyya) yalvardı:

“Rabbim! Bana bir işaret göster!”

(Allah) buyurdu ki:

“Senin işaretin, insanlarla üç gün boyunca işaret(28) dışında konuşamamandır. (Konuşma yerine) Rabbini

çok zikret ve sabah-akşam, gündüz-gece O’nu tesbih et!(29)

(28) Kur’an’da sadece burada gelen remzen ile ifade edilen sembolik dil, jest, mimik ve el yardımıyla işaret

diline tekabül etse gerektir.

(29) Zımnen: İnsanlarla konuşmak yerine, Rabbini kalbinden ve dilinden düşürmeyerek ona bu lutfundan dolayı

şükürle mükellefsin. Bu arada bir ihtiyacın olursa, onu işaretle iste! İncil kaynaklı (Luka 19-22) yorumlar yerine

Zemahşerî ve Râzî’nin de katıldığı Ebu Müslim’in bu yorumu daha açıklayıcıdır. Hz. Zekeriyya’nın

konuşamaması bir özrün eseri değil, ilâhî müjdenin gerçekleşeceğine dair mucizevî işaret talebine yine ilâhi bir

icâbettir (Karş. Meryem: 10).

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 10 Aşağıdadır.)

ية قال اه ا ﴿قال رب اجعل لى اه ث ليال سوي ﴾ ١١يتك ال تكلم الناس ثله 10 (Zekeriyya): “Rabbim!” dedi, “Bana bir işaret tayin et!”(14) (Melek) “Senin işaretin tastamam(15) üç gün(16) insanlarla

konuşamamandır.(17)

(14) Dua eden Hz. Zekeriyya’nın kendisi idi, kabul edilince bir belge isteyen de kendisi. Zımnen, kalbin tatmini için aklın sorduğu bu tür

soruların Allah’a karşı su-i edep olmadığına delalet eder. Tıpkı Hz. İbrahim’de olduğu gibi (Bakara: 260).

(15) Seviyyen: “üç gece/gün”ün sıfatı olması durumunda anlam tercih ettiğimiz gibi olur. Eğer bu kelime Zekeriyya’nın niteleyeniyse, bu

durumda anlam “..özürsüz olduğun halde üç gün insanlarla konuşmamandır” şeklinde olur. Bu alternatif anlam, oğlan çocuğu müjdesini alınca dili tutulduğunu söyleyen Yeni Ahid’in bu iddiasına (Luka 1:20-22) bir alternatif teşkil eder. Bu âyetten açıkça Hz. Zekeriyya’nın

konuşma özürlü olduğu için değil, mucizevî bir işaret olarak konuşamadığı anlaşılmaktadır.

(16) Lafzen: “üç gece”. Arap dilinde gün “gece” ile telaffuz edilmektedir. Çünkü bu dilin dünyasında, çevresel şartlar gereği günün en

hareketli saatleri geceye tekabül etmektedir.

(17) Veya: “Konuşmamandır”. Hz. Zekeriyya’nın kendi yaşlılığına ve karısının kısırlığına rağmen evlat müjdesi alması bir mucizedir.

Kendisi bu mucizevî müjdenin gerçekleşeceğine dair “ayet” istiyor. Âyet, yani “mucizevî bir işaret, belge, delil”. Bu talebi başkalarını ikna

için” şeklinde tahsis etmek doğru değildir. Zira talebi başkalarıyla birlikte kendisini de iknaya yöneliktir. Bu durumda ibâreyi “konuşmama” değil “konuşamama” olarak anlamak daha açıklayıcıdır. Birincide kendi iradesiyle girdiği bir “sükut orucundan” söz edebiliriz ki, bu, âyet

(mucize ve belge) niteliği taşımaz. İkincisi ise iradesine rağmen konuşamamadır ki, bu durumda bir “mucizevi işaretten” söz edebiliriz.

Allahu a’lem.

ى نساء العالمين ﴿ يك عله رك واصطفه يك وطه اصطفههئكة يا مريم ان للا ﴾ ٤٢واذ قالت المله

42 (Benzer bir olayda farklı bir tavrın mümkün olduğunu da) hatırla!(30) Hani melekler Meryem’e demişlerdi ki:

“Ey Meryem! Allah seni seçti ve tertemiz kıldı; seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.(31)

(30) Söz birden Hz. Zekeriyya’nın tavrından Hz. Meryem’in tavrına getiriliyor. Amaç, iki tepki arasındaki farkı

göstermek ve daha iyi tavrı temsil eden “tam teslimiyete” işaret etmek. Parantez içi açıklamamızın gerekçesi

budur.

Page 26: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

26

(31) Meryem’in tüm dünya kadınları içinden seçilmesi iki şeyi gösterir: Birincisi Meryem’in anneliğinin çok çok

özel oluşunu, ikincisi Meryem’in babasız çocuk doğurmasının tamamen ilâhî bir müdahale sonucu gerçekleşen

istisnai bir durum oluşunu.

اكعين ﴿ ﴾ ٤٣يا مريم اقنتى لربك واسجدى واركعى مع الر

43 Ey Meryem!

Rabbine huşu ile bağlan,

Secdeye kapan ve

(O’nun huzurunda) eğilenlerle birlikte eğil!”(32)

(32) Râki‘ât şeklinde dişil değil de eril formda gelmesi erce/yiğitçe duruşa dilsel bir atıf olabileceği gibi, Hz.

Meryem’in olağanüstü üriner sisteme sahip oluşuna da delalet edebilir. Aynı şey Tahrim 12’deki kânitîn için de

geçerlidir. Bu âyetler, çocuk terbiyesinin ceninin henüz anne rahmine düşmeden başladığının da göstergesidir.

(Nuzul 113 / Mushaf 66 : Tahrim 12 Aşağıdadır.)

ن التى احصنت فرجها فنفخنا فيه من روحنا وصد ﴾ ١٢قت بكلمات ربها وكتبه وكانت من القانتين ﴿ومريم ابنت عمره

12 İmran’ın kızı Meryem’i de (örnek göstermiştir): (24) O (Meryem) ki iffetini korumuş, buna karşılık Biz de onun (rahminde)kine(25) ruhumuzdan üflemiştik; o da Rabbinin kelimelerini ve O’nun kitaplarını(26) gönülden tasdik etmişti: zira o, Allah’ın iradesini

gerçekleştirmek için el pençe divan duranlardan biriydi.(27)

(24) Buradaki İmran, Âl-i İmran 33’te geçen kişi ile aynı olmalıdır. Bu İmran Meryem’in babası olabileceği gibi sülalenin kurucu ismi

sayılan Musa ve Harun’un babaları İmran (Amram) da olabilir. Sami geleneğinde kişi kavminin büyüğüyle anılırdı. Tıpkı her insanın

“Âdemoğlu” olarak anılması gibi. Benzer bir durum “Ey Harun’un kız kardeşi!” (Meryem: 28) ifadesi için de geçerlidir.

(25) Çevirimiz fîhi’deki zamirin İsa’ya döndüğü görüşüne dayanır. Bu tüm insanları kapsayan genel ilâhî yasayı ifade eder (krş. Hicr: 29;

Sâd: 72; Secde: 9). Eğer zamir Meryem’in rahmine hamledilirse mâna “onun rahmine üfledik” olur. Eğer zamir Meryem’in kendisine giderse, bu takdirde Enbiya 91’deki fîhâ ile birlikte değerlendirilmelidir. Enbiya 91’de dişil gelen burada eril gelmiştir. İbn Mes’ud’un bunu

da fîhâ okuduğunu görmezden gelirsek, Meryem’in istisnai bir biçimde her iki cinsiyeti de birlikte temsil ettiği sonucuna varılır. Bu sonucun,

çift cinsiyetlilikle bir alakası yoktur (krş. Elmalılı, Âl-i İmran 59’un tefsiri). Bu takdirde, “Rabbi onu bir bitki gibi yetiştirdi” (Âl-i İmran: 37) ibâresini mecaza değil hakikate hamledip, Meryem’in üreme sisteminin mucizevi bir biçimde bitkilerin eşeyli üreme sistemine veya diyamer

(ebeveynli) üremeye değil de monomer (tek asıllı/analı) üremeye benzediği yorumuna ulaşılabilir. Allah en doğrusunu bilir.

(26) Çoğunluğun okuyuşuna göre kitabihi. Bununla oğlu İsa’ya indirilen vahiy kastedilmiş olabileceği gibi, babasız bir erkek çocuğu

doğuracağına dair ilâhi takdir (kitâben mef‘ûlâ kabilinden) de kastedilmiş olabilir.

(27) Çevirimiz, 5. âyette de sayılan iyi vasıflardan kânitîn’in açılımıdır. Dişil form olan kânitât yerine eril formda gelmesi (aynı durum Âl-i

İmran: 43’teki râki‘în için de geçerlidir), Meryem’in yiğitliğine delalet edebileceği gibi, onun istisnai bir üriner sisteme sahip oluşuna da atıf

olabilir (Bir önceki nota bkz).

لك من ان هم يكفل مريم وما كن ذه ﴾ ٤٤ت لديهم اذ يختصمون ﴿باء الغيب نوحيه اليك وما كنت لديهم اذ يلقون اقلمهم اي

44 (Ey Nebi!) Sana aktardığımız bu bilgi senin gıyabında olup biten olayların haberlerindendir.(33) İçlerinden

hangisi Meryem’i himaye edecek diye kur’a çektiklerinde sen yanlarında değildin; onlar (bu konuda)

birbirleriyle tartışırlarken de yanlarında değildin.(34)

(33) Kur’an’da ğayb farklı vurgularla kullanılmıştır.

Bazen idraki aşan mutlak hakikatlere,

Bazen idrak edilebilir olduğu hâlde görülemeyenlere,

Bazen de muhatabın gıyabında olan olaylara delalet eder. Bu bağlamda vurgu sonuncusunadır.

(34) Âyetteki ğayb’a dair bir açıklama ve benzeri bir meydan okuma için bkz. Kasas: 44.

Page 27: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

27

(Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 44 Aşağıdadır.)

ى موسى المر وما كنت من الشاهدين ﴿ ﴾ ٤٤وما كنت بجانب الغربى اذ قضينا اله 44 VE SEN (Ey Peygamber)! Biz (vadinin bir yamacında) Musa’ya bu Emr’i (52) bildirirken, sen vadinin öbür(53) yamacında değildin;

dolayısıyla (olan biteni oradan) izleyen tanıklardan da değildin.(54)

(52) Emr, yani “şeriat”, “yasa” ya da “buyruk” anlamına gelen ve Eski Ahid’in ilk beş kitabını oluşturan Tora. Kur’an’da Musa’ya verilen

vahiy A’lâ 19’da suhuf, diğer tüm âyetlerde kitab olarak geçer. Sadece Enbiya 48’de kitab hem Musa, hem de Harun’a isnat edilir. Kur’an’ın

Tevrat’la kastettiği şey 39 kitaptan (ya da 54 Peraşa/ Sidra’dan) oluşan ve bir çok İbranî peygamberin kitaplarının yer aldığı Eski Ahid’dir (Tanah). İşte bu yüzden olsa gerek, hiçbir âyette Tevrat ismi Musa adına izafe edilmez. Tevrat’tan esfâr (kitaplar) diye söz edilen tek yer

Cuma 5’tir.

(53) Lafzen: “..batı..”

(54) Atıf yaptığı tarihi olayı ve onun içerisinde yer aldığı kıssayı Kur’an vahyinin ilâhiliğine delil olarak gösteren bir âyet. Zımnen: Bu olaylardan, böylesine ayrıntılı bir biçimde ancak vahiy sayesinde haberdar oldun. 45 ve 46. âyetlerde yer alan aynı delil, farklı formlarla Âl-i

İmran 44 ve Yusuf 102’de de geçer. Kur’an’ın aktardığı bu kıssalar nüzul ortamında bilinenden farklı olmasaydı, bu türden meydan okuyucu

ifadelere başvurmaz, ya da bu ifadeler muhataplar tarafından alaya alınırdı. Böyle bir şey bilmiyoruz. Bu yüzden, “bunlar sana vahyettiğimiz gayba dair haberler” (Hûd: 49) âyetindeki ğayb “senin şahit olmadığın” mânasına alınabilirse de, sadece bu mânaya indirgenemez.

رك بكلمة منه اسمه المسيح عيسى ابن مريم يبشهئكة يا مريم ان للا بين وجيها فى ا اذ قالت المله خرة ومن المقر نيا واله لد

﴿٤٢ ﴾

45 O zaman melekler demişlerdi ki:

“Ey Meryem! Allah sana adı Meryem oğlu İsa(35) Mesih olan, dünyada da ahrette de gözde ve (Allah’a)

yakınlardan biri olacak kendi katından(36) bir kelimeyi müjdeliyor!

(35) “Ey Meryem” diye başlayan bir cümlede İsa’nın “Meryem oğlu” olduğunun vurgulanması üç amaç taşır:

Yahudilerin Meryem’in iffetine yönelik iftiralarını red. Zımnen: o peygamber anasıdır.

İsa’nın “Tanrı’nın oğlu” olduğu iftirasını red.

Erkek egemen Roma kültürünü red.

(36) Yani: “Allah’ın müdahalesi dışında değil”. Âyetteki minhu (O’nun katından) Câsiye 13’teki cemi‘an minhu

(göklerde ve yerde olan her şey kendi katından..) ile aynıdır. Teslisçi Necranlılar bağlamında bu ifade, İsa’nın

tanrılığı iddiasını reddedip onun “yaratılmış” olduğu vurgusunu taşır.

الحين ﴿ ﴾ ٤٦ويكلم الناس فى المهد وكهل ومن الص

46 O beşikte ve erişkin iken insanlara konuşacak;(37) ve sâlihlerden biri olacak.

(37) Bu ibare Meryem 30’da verdiğimiz mâna ışığında şöyle açılabilir: “(Kıdemli Yahudi din adamları sınıfı

tarafından) daha dünkü süt bebesi olarak görüldüğü ilk gençlik döneminde de erişkin iken de insanlara hakkı

konuşacak”. Kehl’e “25-45 ya da 20-35 yaşları arasındaki erişkin kişi” anlamı verilmiştir (Taberî, Beğavî,

Kurtubî, Ebüssuud). Bazı müfessirler “erişkin”in Hz. İsa’nın gökten inişine bir işaret olduğu görüşündedirler.

Bunun için âyette karine yoktur.

Hz. İsa’nın ölmeden önceki dönemiyle ilgili olduğu açıktır (krş. Menâr ve Merâğî). O her ölümlü gibi doğan,

bebelik çağını yaşayan ve büyüyen biri olarak hâl diliyle konuşmuş ve şöyle demiştir: “Ben tanrı değilim. Her

insan gibi önce bebe olup sonra büyüyen tanrı olamaz. Zira tanrı küçükten büyümez; eğer büyüyorsa o tanrı

olamaz.” (bkz. Meryem: 29).

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 30 Aşağıdadır.)

ا ﴿ تانى الكتاب وجعلنى نبي اههى عبد للا ﴾ ٣١قال ان

30 (İSA) dedi ki:(36) “Ben Allah’ın kuluyum: O bana ilâhi vahyi ulaştırdı ve beni peygamber tayin etti;

Page 28: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

28

(36) Önceki âyetle bu âyet arasında zamansal bir farklılık olsa gerektir. Kur’an’ın bu veciz (eliptik ve eksiltili) üslubunun örneklerini bir çok yerde görmek mümkündür. Bu iki pasaj arasında İsa büyümüş, vahiy almış ve tebliğe memur kılınmış olmalıdır. Âyetin gösterdiği budur.

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 29 Aşağıdadır.)

ا ﴿ ﴾ ٢٩فاشارت اليه قالوا كيف نكلم من كان فى المهد صبي 29 Bunun üzerine (Meryem) çocuğa işaret etti. Onlar; “Biz, daha dünkü bir beşik bebesiyle nasıl muhatap oluruz!?” dediler. (35)

(35) Ebu Ubeyde, bu âyetin yorumunda kâne yardımcı fiilinin farklı okunuşlarının anlama nasıl yansıdığını göstermiş, birinci sıraya ise “geçmişte kalmış, olup bitmiş bir iş” anlamını yerleştirmiştir (Mecâz). İşte bu bağlamda kâne’nin açılımı olarak gördüğümüz “daha dünkü”

ifadesini parantez içine almadık.

Bir sonraki âyette kendisine peygamberlik verildiğini söyleyen Hz. İsa’nın, henüz düşünme melekeleri tekamül etmemiş ve hayat tecrübesi

oluşmamış bir “beşik bebesi” olması düşünülemez. Bu yüzden ibârede geçen “beşik bebesi”, lafzî değil kinai olarak anlaşılmalıdır.

Kaldı ki;

31. âyette salat ve zekât’la emrolunduğunu,

32. âyette de anasına iyilik yapmakla emrolunduğunu ve zorba kılınmadığını söyler.

Bütün bunların “beşik bebesi”nin değil erişkin birinin yapabileceği şeyler olduğu açıktır.

Belli ki, genç yaşta peygamberlik verilen Hz. İsa, onların gözünde ‘ağzı süt kokan dünkücük’ olarak görülmektedir. Yaşını başını almış Yahudilerin, genç bir insanın kendilerine ebedi hakikatleri hatırlatmasını onur meselesi yaptıkları açıktır. Zira Kureyş’in Nebi’ye tavrı da

aynıdır.

ى ام يخلق ما يشاء اذا قضههلك للا ى يكون لى ولد ولم يمسسنى بشر قال كذه ما يقول له ك قالت رب انه ﴾ ٤٧ن فيكون ﴿را فان

47 (Meryem) ;

“Rabbim!” dedi, “bana hiç bir insan dokunmadığı hâlde benim nasıl çocuğum olabilir?”

(Melek) dedi ki:

“İşte böyledir Allah; dilediğini yapar!(38) Bir işi dilediği zaman ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluş

sürecine girer.

(38) Hind Aligarh ekolünün kurucu ismi S. Ahmet Han’ın yaptığı gibi kezalik’i rasyonelleştirerek “herkesin

malumu olduğu üzere” şeklinde anlamak, hemen öncesinde yer alan Meryem’in sorusunu ve hemen ardından

gelen “Allah dilediğini yaratır”daki olağandışı durumu yok saymak anlamına gelir.

ية والنجيل ﴿ ﴾ ٤٨ويعلمه الكتاب والحكمة والتوره

48 O, (İsa)ya vahyi(39) ve o vahiy ile doğru hükme varmada kullanılacak yöntemi,(40) Tevrat ve İncil’i

öğretecek;

(39) Lafzen: “Kitab’ı”. Buradaki kitap lafzı ile Meryem 30’daki aynı anlamı taşır.

(40) Kanaatimiz o ki, Kitab ile birlikte geldiği zaman hikmet “vahiyden isabetli hükümler çıkaran doğru bir

muhakeme” vurgusu kazanır.

Page 29: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

29

Hz İsa ve Meryem

Page 30: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

30

ين كهي ى اخلق لكم من الط كم ان ية من رب ى قد جئتكم باه ل ان ى بنى اسراي ورسول اله

ه فيه فيكون طيرا باذن للا ير فانف پة الط

ى باذن ية لكم ان كنتم وابرئ الكمه والبرص واحي الموته لك له خرون فى بيوتكم ان فى ذه ئكم بما تاكلون وما تد وانبهللا

﴾ ٤٩مؤمنين ﴿

49 Üstelik onu İsrâiloğullarına elçi yapacaktır; şöyle (diyen bir elçi):

Ben size Rabbimden bir mesaj getirdim. Size çamurdan kuşa benzer bir maket yapar, ardından ona üflerim,

Allah’ın izniyle kuş oluverir.(41)

Körleri ve cüzamlıları iyileştirir,

Yine Allah’ın izniyle ölüleri hayata döndürürüm.

Dahası yiyebileceğiniz ve evlerinizde saklayabileceğiniz şeyleri size haber veririm.

Hiç kuşkusuz, eğer gerçekten inanıyorsanız, bütün bunlarda sizin için bir mesaj vardır.(42)

(41) Burada anahtar ifade “Allah’ın izniyle” ifadesidir. Bu durumda ölümlü bir insan elinde görülen olağanüstü

olay da Allah’ın bir sınamasıdır: Bakalım parmak ayı gösterirken parmağa mı bakacaklar, aya mı? Burada

parmak çamurdan maket, ay Allah’ın iznidir.

(42) Hakkın izn’inden bir öğüt almak için, hakkı duyacak bir uzn (kulak) lazımdır. Allah’a kulluğu bırakıp da

İsa’ya kul olmaya kalkmak, ilâhî yaratıştaki mucizeyi görmeyip kuş maketine alkış tutmaya denktir. İzin ile uzn

(kulak) arasındaki doğrudan bağlantı için bkz. Nebe‘: 38.

(Nuzul 47 / Mushaf 78 : Nebe 38 Aşağıdadır.)

ئكة صفا ل يتكلمون وح والمله ن وقال صوابا ﴿ يوم يقوم الر حمه ﴾ ٣٨ال من اذن له الر 38 O gün (insanlığa ait) bütün ruhlar (27) ve melekler saf saf kıyama duracak; kimse ağzını açamayacak; ancak Rahmân’ın izin (28)

verdikleri müstesna; onlar da sadece doğruyu söyleyecek. (29)

(27) Ruh tekildir, fakat belirlilikten dolayı çoğul anlamı taşır. Tercihimiz İbn Abbas, Katade ve Hasan Basri gibi ilk otoritelerin görüşüne

dayanmaktadır (Taberî). Allahu a‘lem, bu insanoğluna dünyada üflenen ve onda fıtrat, vicdan, irade ve akıl biçimlerinde tezahür eden,

‘teveffi’ ettirildikten sonra asli vatanında şahid olarak İlâhî huzura çıkartılacak olan ruhtur.

(28) İzn, “kulak” anlamındaki uzn’e nisbet edilir. Kulağını dikerek izin bekleyen kimseye verilen müsaade olduğu için izn denmiştir.

(29) Müşriklerin sapık şefaat inancını red. Tüm şefaat tasavvurları, Enbiya 28, Sebe 23, Zümer 44, Necm 26. âyetlere arz edilmelidir.

ي م عليكم وجئتكم باه ية ولحل لكم بعض الذى حر قا لما بين يدی من التوره واطيعون ﴿ومصدهقوا للا كم فات ﴾ ٢١ة من رب

50

Tevrat’tan bana kadar ulaşanın doğruluğunu tasdik etmek(43)

Ve size (gelenek yoluyla) yasak edilmiş olan şeyler içerisinden bazılarını helâl kılmak için(44) geldim

Ve size Rabbinizden bir mesaj getirdim: Allah’a karşı sorumluluğunuzu bilin ve bana uyun!

(43) Her peygamber kendisinden öncekini tasdik eder (bkz. 81. âyet).

(44) Bu sûrenin 93. âyeti ışığında açılımı: İsrâiloğullarının kendi kendilerine uydurdukları haramların helâl

olduğunu ilan etmek için… Mutlak ölçü ve sınır koyma hakkı zâtına mahsus olan Allah’a hakkını teslim etmek

için…

Page 31: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

31

(Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 81 Aşağıdadır.)

تيتكم من كتاب وحكمة ثم جا ن لما اه ميثاق النبيهلكم واذ اخذ للا ى ذه ق لما معكم لتؤمنن به ولتنصرنه قال ءاقررتم واخذتم عله اصرى قالوا اقررنا قال فاشهدوا وانا معكم ءكم رسول مصد

﴾ ٨١من الشاهدين ﴿

81 Allah peygamberler (aracılığıyla kitap ehlin)den; “Eğer vahiyden ve hikmetten size bir pay verdikten sonra size hakikatten yanınızda

kalanı tasdik eden bir elçi gelirse,(74) kesinlikle ona inanmalı ve yardım etmelisiniz” taahhüdünü aldığı zaman sordu: “İşte bu şarta dayalı ahdimi alıp kabul ettiniz mi?”(75) “Kabul ve tasdik ettik!” diye cevap verdiler. Allah buyurdu: “O hâlde şahid olun! Ben de sizinle birlikte

şahitler arasında olacağım!”

(74) Önceki elçilerin kendilerinden sonra gelecek elçiye atıf yapmaları, sadece Hz. Peygamber örneğiyle sınırlı değildir. Gelecek bir elçiyi

müjdelemek neredeyse bir vahiy geleneği hâlini almış, bunun sonucu olarak da Allah peygamberlerden kendilerinden sonra peygamber

geleceğini haber vermelerini istemiştir (krş. Yaratılış 12:1-3, 16:20, 69:10; Tesniye 18:18, 33; Daniel 2:31-32; 7:13-14; Mezmurlar 65:3-18; İşaya 21:6-7, 13-16; 62:9 vd.; 63:1-6; Habacuc 3:3; Matta 21:33-34; Yahyâ I, 21, 14:15-16; 15:26-27; 16:7-16).

(75) Taberî’nin, bu ibare hakkında sahabi ve tabiin müfessirlerinden naklettiği farklı görüşleri Zemahşerî tasnif eder ve gramatik açıdan gerekçelendirir. Zemahşerî, bu lafzî anlamın yanında üç ihtimal daha zikreder.

1) Buradaki “taahhüd”ün “peygamberlere” izafeti tıpkı misakullah ve ahdullah’da olduğu gibi “taahhüd edene” değil “kendisi adına taahhüd alınana”dır. Bu durumda anlam şöyle olur: “Peygamberlerin ümmetlerinden aldığı taahhüdü Allah da onlardan aldı.”

2) Burada kendilerinden taahhüd alınan “peygamberlerin çocukları” yani İsrâiloğullarıdır, isim tamlamasından ”tamlayan” (...çocukları) düşmüştür (bkz. Bakara: 132).

3) Burada kast olunan kitap ehlidir, çünkü onlar “Biz peygamberliğe daha layığız, çünkü biz peygamberlerin kendilerinden çıktığı kitap ehliyiz” iddiasında bulunuyorlardı. Ubeyy ve İbn Mes’ud’un ve iz ehazallahu misaka’l-lezine ûtu’l-kitab şeklindeki kıraatleri de bunu

desteklemektedir (Taberî; Zemahşerî; Ebu Müslim’den Râzî). Taberî’nin kendi görüşü, âyetin lafzî anlamıdır.

Buna göre söz konusu taahhüd doğrudan tüm peygamberlerden alınmıştır. Taberî’nin âyete yüklediği anlam şudur: “Ey Kitap ehli! Allah’ın

peygamberlerden aldığı şu taahhüdü hatırlayın: “Ey peygamberler! Size ne zaman vahiyden ve hikmetten bir pay verilir de, bunun ardından,

katımdan size hakikatten yanınızda kalanı tasdik eden bir elçi gelirse, kesinlikle ona inanmalı ve yardım etmelisiniz.” Taberî, bu tercihini

Süddi’den aktardığı rivayetle pekiştirir. Ancak doğruya en yakın anlam, bizim âyetin mealinde tercih ettiğimiz anlamdır. Bu anlamı, bir

sonraki âyet de pekiştirmektedir. Eğer kendilerinden taahhüd alınanlar doğrudan peygamberler olsaydı, onlar için “Her kim bundan sonra yüz

çevirirse, işte onlar..” denilmezdi. O hâlde, söz konusu taahhüd peygamberler aracı kılınarak kitap ehlinden, özelde İsrâiloğullarından alınmıştır. Hz. Peygamberi reddeden Medine Yahudileri, bu sözleşmeye ihanet etmekle “fâsık” olmuşlardır.

(Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 93 Aşağıdadır.)

ل ى نفسه من قبل ان تنز ل عله م اسراي ل ال ما حر لبنى اسراي عام كان حـل ية قل كل الط ية فاتلوها ان كنتم صادقين ﴿ التوره ﴾ ٩٣فاتوا بالتوره

93 Tevrat indirilmeden önce İsrâil(oğullarının)(83) kendisine haram kıldığı şeyler dışında bütün yiyecekler İsrâiloğullarına helâl idi.(84) De ki: “Hadi, eğer sözünüzün eriyseniz, getirin Tevrat’ı da onu gösterin!”

(83) Buradaki İsrâil’den kasıt İsrâiloğulları olsa gerektir. Yahudiler, kendileri için İsrâil adını yalın olarak kullanırlar. Tefsirlerde, İsrâil’den

kastın Yakub peygamber olduğuna dair rivayetler gelmişse de, bu kesin bir delile dayanmaz. Bu konudaki rivayetler -her ne kadar Hakim İbn

Abbas’a atfedilen bazı rivayetlerin sıhhatine hükmetmişse de- İsrâiliyyat menşelidir. Hz. Yakub’un Allah’la sabaha kadar güreşip onu

yendiği türünden Allah’ı cisimleştiren rivayetler de bu çerçevede anlatılır (Menâr).

(84) Mü’min İsrâiloğullarının Yahudileşme göstergelerinden biri olan gösterişçi sahte dindarlığın rolüne dair dikkat çekici bir örnek.

ـذا صراط مستقيم ﴿ كم فاعبدوه هه ى ورب ربه﴾ ٢١ان للا

51 Hiç kuşkusuz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir: artık yalnız O’na kulluk edin, bu dosdoğru

yoldur.(45)

(45) Kilisenin gelecekteki putlaştırmasına, İsa’nın dilinden peşinen red.

هى منهم الكفر قال من انصارى الى للا ا احس عيسه ا مسلمون ﴿فلم واشهد بان

ها بالل من اه

ه﴾ ٢٢ قال الحواريون نحن انصار للا

52 İsa, onlardaki küfrü fark edince sordu:

“Kim Allah’a ulaşan yolda bana yardım eder?”

Page 32: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

32

Havariler dediler ki:

“Allah’ın yardımcıları biziz: (46) Biz Allah’a inandık, Sen de şahit ol ki biz Allah’a teslim olan

müslümanlarız!”(47)

(46) Veya ilâ edatının birliktelik vurgusuyla: “Kim kendi yardımını Allah’ın yardımına katar?” (İtkân II, 162)

Havariler, yani “yürek avcıları”. Havâri kelimesinin “avcı” anlamı için bkz. Saf: 14.

(47) İsa ve ona uyanların, tüm zamanlar ve mekânlarda insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslâm’a

mensup Müslümanlar olduğu hakikatinin veciz bir ifadesi.

(Nuzul 99 / Mushaf 61 : Saf 14 Aşağıdadır.)

يا ايهاهن من انصارى الى للا كما قال عيسى ابن مريم للحواري

همنوا كونوا انصار للا دن الذين اه ل وكفرت طائفة فاي منت طائفة من بنى اسراي فاه

هذين ا ال قال الحواريون نحن انصار للا

هم فاصبحوا ظاهرين ﴿ ى عدو منوا عله ﴾ ١٤اه 14 SİZ ey iman edenler! Allah’ın destekçileri olun! Tıpkı Meryem oğlu İsa’nın, havarilerine “Allah’a giden yolda kim bana var gücüyle

destek olur?” deyince, havarilerin “Biziz Allah yolunun gönüllü destekçileri!” demeleri gibi… Nitekim İsrâiloğullarından bir gurup (ona)

inandı,(17) bir gurup da inkar etti.(18) Bunun üzerine Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı dirençli kıldık: Sonunda galip gelenler onlar oldu.(19)

(17) Bunlar, Hadid 28’de “iman edenler” olarak anılan, teslise değil tevhide inanan muvahhid İsevilerdir. Luka incilinde 70 kişi oldukları kayıtlıdır. Arius, 4. yüzyıldaki tevhide dayalı çıkışını Hz. İsa’ya yardım sözü veren bu havarilerin inançları üzerine bina etmişti. Mü’minlere

en yakın olarak nitelenen “Biz Nasârâyız diyenler” (Mâide: 82) de bu gurubun Hz. Peygamber dönemindeki uzantılarıdır.

(18) Bu son cümle Hz. İsa’ya yönelik üç tür inkarı da içerir:

İsa’nın peygamberliğini inkar.

İsa’nın verdiği 6. âyette dile gelen müjdeyi inkar.

İsa’nın beşerliğini, dolayısıyla tevhid mesajını inkar.

(19) Bilinen mânada savaş yapmamış olan havariler, farklı bir cihad modelinin mimarları olarak sunulmaktadır. Onların “galip” gelmesi, bir kansız fetihtir. Aç aslanlara yem edildiler, öldürüldüler, taşlandılar fakat yılmadılar. Yürek avcılığından vazgeçmediler. Râğıb, havârî

kelimesinin mânasını “avcı” olarak verir. Kelimeyi Arapça’dan türetenler “beyaz” anlamındaki hûr’a nisbet ederler. Yani havariler bir tür

“yürek avcısı” idiler.

اهدين ﴿ سول فاكتبنا مع الش بعنا الر ا بما انزلت وات من نا اه ﴾ ٢٣رب

53 “Rabbimiz! İndirdiklerine iman ettik, elçiye de tabi olduk: Bu nedenle bizi (hakikate) şahit olanlarla birlikte

yaz!

ه وللا

ه﴾ ٢٤ خير الماكرين ﴿ومكروا ومكر للا

54 (İnkârcılar İsa’ya) tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını başlarına geçirdi: Allah tuzakları bozanların en

hayırlısıdır.(48)

(48) Zımnen: İsa’ya tuzak kuranlar kendi kurdukları tuzağa düştüler (krş. Nisâ: 157). Bu âyetler ve Mâide 117

Hz. İsa’nın eceliyle öldüğüne delalet eder.

(Nuzul 106 / Mushaf 4 : Nisa 157 Aşağıdadır.)

ـكن شب وما قتلوه وما صلبوه ولههن وما قتلوه يقينا ﴿ه لهم وان ال وقولهم انا قتلنا المسيح عيسى ابن مريم رسول للا ﴾ ١٢٧ذين اختلفوا فيه لفى شك منه ما لهم به من علم ال اتباع الظ

157 Ve “Allah’ın elçisi (olduğunu söyleyen)(151) Meryem’in oğlu İsa Mesih’i işte biz öldürdük!” demeleri nedeniyle… Aslında onu ne

öldürdüler ne de çarmıha gerdiler, fakat (kafa karışıklığıyla) onlara öyle olmuş gibi geldi.(152) Bu konuda farklı görüşler ileri sürenler ise,

ondan dolayı gerçekten şaşkınlık içerisindedirler; onunla ilgili bir bilgileri yoktu ve yalnızca zanna dayanıyorlardı. Sonuç olarak kesinlikle onu öldürmediler:

(151) Yahudilerin Hz. İsa’ya ilişkin kinayeli ve alaycı üslûbu sözgeliminden anlaşılmaktadır.

(152) Yani: “Öldürülmüş gibi..” şubbihe fiilinin naib-i faili Yahudiler ise salb’in “öldürülme” anlamından yola çıkarak anlam “öldürülmüş

gibi gösterildi” olur (Salb’in “öldürülme” anlamı için bkz. Lisân). İlk kilise yazarlarından İskenderiyeli Basilides Valentinus (M. 2. yy’ın ilk yarısı), İsa’nın çarmıha gerilmediğini kaydeder.

Page 33: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

33

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 117 Aşağıdadır.)

ى وربكم وكنت عليهم شهيدا ما دم ربهى كل شیء شهيد ما قلت لهم ال ما امرتنى به ان اعبدوا للا قيب عليهم وانت عله ا توفيتنى كنت انت الر ﴾ ١١٧﴿ت فيهم فلم

117 Ben onlara bana emrettiğin, “Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!” demekten başka bir şey söylemedim. Ve

onların arasında yaşadığım sürece yaptıklarına şahitlik ettim. Fakat ne zaman ki Sen benim canımı aldın, artık onların koruyup gözeticisi

yalnızca Sen oldun. Zaten Sen, her bir şeye ta özünden şahitsin.

رك من الذين كفروا وجاعل الذي يك ورافعك الی ومطه ى متوف ى ان يا عيسههبعوك فوق الذين كفروا ا اذ قال للا ى يوم ن ات له

مة ثم الی مرجعكم فاحكم بينكم فيما كنتم فيه تختلفون ﴿ ﴾ ٢٢القيه

55 O zaman Allah “Ey İsa!” demişti,

Seni Ben ölüme yollayacağım(49) ve katıma yücelteceğim(50)

Ve seni küfreden kimselerden arındıracağım;

Sana uyanları, Kıyamet Gününe kadar (ve o günde) inkâr edenlere üstün kılacağım:

Sonra hepinizin dönüşü Bana olacak. İşte o zaman anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda Ben hüküm

vereceğim.

(49) Zımnen: Seni öldürdüğünü iddia eden Yahudiler değil, Ben alacağım senin canını. Bu âyet Mâide 117 ile

birlikte okunduğunda, teveffa’nın anlamının “can alma” olduğu açıkça anlaşılır. Bu kelimeye mecazi anlamı

olan “uyku” veya “öldürmeksizin çekip katına alma” anlamı verenler olmuşsa da, Kur’an Hz. Peygamber’den

önce hiç kimseye ölümsüzlük bahşedilmediğini açıkça ifade eder (Enbiya: 34-35; ayrıca krş. Ra’d: 38;

Enbiya: 8; Furkan: 20).

Buradaki ref‘ sözcüğü, Kur’an’da Hz. Lût’a atfedilen “Ben Rabbime hicret ediyorum” (Ankebût: 26) sözündeki

hicret ve Hz. İbrahim’e atfedilen “ben Rabbime gidiyorum” (Sâffât: 99) cümlesindeki “gitme” gibi mecazidir.

(50) Ref, sözlükte hem maddî hem de mânevî yükselmeyi ifade eder. Kur’an’da her iki anlamıyla kullanılmıştır.

Fakat ilginç olan teveffi kelimesine lafzî mânası dururken mecazî olarak “uyku” anlamı verenler, aynı cümlenin

devamındaki ref kelimesine lafzî mâna vermişlerdir. “Allah’ın katının” neden gök olduğu sorusu da

cevaplanmamış olarak kalır. Her ne kadar Mülk 17’de Allah’ın gökte olduğu dile getirilirse de, Zemahşerî’nin

de vurguladığı gibi bu âyet Allah’ın mekânını değil müşriklerin yanlış inanışını dile getirir. Açıktır ki ref mânevî

bir yüceltme ve ilâhî ikrama nail kılmadır. Ref’e sadece Hz. İsa değil, Hz. İdris de muhatab olmuştur (Meryem:

57).

(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 34-35 Aşağıdadır.)

﴾ ٣٤وما جعلنا لبشر من قبلك الخلد افائن مت فهم الخالدون ﴿ 34 (EY PEYGAMBER!) Biz, senden önce yaşamış hiçbir insana ölümsüzlük bahşetmedik.(45) Hem sanki sen öleceksin de, onlar ebediyyen

yaşayacaklar mı?(46)

(45) Bu Kur’anî ilke, başta Hz. İsa ve Kehf sûresinde kendisine atıf yapılan meçhul zât (bir kul) olmak üzere, “insan” sınıfına giren herkes

için bir anahtar hükmündedir.

(46) Krş. “Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer: 30).

﴾ ٣٢كل نفس ذائقة الموت ونبلوكم بالشر والخير فتنة والينا ترجعون ﴿

35 Her can ölümü tadacaktır; şu da var ki, Biz sizi seçip ayırmak için hayır ve şer ile sınava tabi tutuyoruz(47) zaten sonunda Bize

döneceksiniz.

(47) Kur’an şerri Allah’a nisbet de izafe de etmez (Ayrıntı için bkz. Âl-i İmran: 26; Yûnus: 11 ve Cin: 10, ilgili notlar). Bu âyette de şer Allah’a ne izafe ne de nisbet edilir. Sadece Allah’ın “hayır ve şer ile imtihan ettiği” buyurulmuştur. Metinde şer min ile değil ilsak için

kullanılan bâ ile gelmiştir. Bunun anlamı şerrin “sınava alet” kılınmasıdır. Maksadı ise Zerdüştizm ve Maniheizm gibi düalizme dayalı her

tür şirki reddetmektir. Düalist şirk inancı, iyilik ve kötülük tanrısına dayanır. Bu, kötülüğün tanrısal olduğunu söylemek ve kötülüğü meşrulaştırmaktır. Ona ontolojik bir hakikat ve cevheri bir kimlik vermektir. Bu bakış onunla savaşmayı imkansızlaştırır ve ondan yana

olmanın kapısını aralar. Zira bu bakışa göre kötülükle savaşmak tanrıyla savaşmak, hakikatle savaşmak anlamına gelir. Bu âyetin amacı,

Allah dışında bir yaratıcı vehmine yol açan “kötülük tanrısı” icadını reddir

Page 34: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

34

(Nuzul 58 / Mushaf 13 : Rad 38 Aşağıdadır.)

لكل اجل كتاب ﴿ ولقد ارسلنا رسل من قبلك وجعلنا لهم هية ال باذن للا ية وما كان لرسول ان ياتى باه ﴾ ٣٨ازواجا وذر

38 Doğrusu, senden önce de elçiler göndermiş, onlara da eşler ve çocuklar vermiştik. Allah’ın izni olmaksızın bir peygamberin

(kendiliğinden) bir mucize getirmesi olacak şey değildir; (kaldı ki) her dönemin, (kendine has) bir mesajı vardır.(49)

(49) Veya kitab’ı “vahiy” olarak alan Mukatil’e istinaden: “Her vahyin bir vâdesi vardır”; yahut: “Her ecelin bir yazılımı vardır”. Ecel, “süre,

dönem” anlamına gelir. Bu ibare iki şekilde anlaşılabilir.

Birincisi: Hz. Peygamber’e yönelmesi mukadder olan “Önceki peygamberlere verilen mucize türleri neden sana verilmedi” sorusuna cevap

olarak.

İkincisi: “Diğer ilâhî mesajlar varken niçin yeni bir mesaja ihtiyaç duyuldu?” sorusuna cevap olarak (Zemahşerî ve Râzî).

Birincisi âyetin iç bağlamıyla uyumlu, ikincisi ise bir sonraki âyetle uyumludur. Zemahşerî bu ibareyi aynen şöyle açıklamıştır: “şeriatların maslahatları vardır. şartların ve zamanın farklılığına bağlı olarak farklılaşır. Her zamana uygun bir hüküm vardır. Kullar üzerine, onların

iyiliği için ne gerekliyse o yazılır”. Ayrıca buradaki “kitabı”, bize ulaşan ilk orijinal tefsirin sahibi Mukatil de “vahiy” olarak yorumlar.

(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 8 Aşağıdadır.)

عام وما كانوا خالدين ﴿ ﴾ ٨وما جعلناهم جسدا ل ياكلون الط 8 Biz onları yemeğe bile ihtiyaç duymayan varlıklar olarak göndermedik;(10) dahası onlar ölümsüz de değildiler.(11)

(10) Lafzen: “cesetler..” Sözlük anlamı “bir şeyin yoğunlaşmış hali, unsurları toplanmış hali” olan ceset, burada “varlık kategorisi” anlamı taşımaktadır (Mekâyîs).

(11) Peygamberler gökte değil yerde yürürler. Yerde yürüyenler iz bırakırlar. Ancak iz bırakanlar izlenebilirler.

(Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 20 Aşağıdadır.)

عام ويمشون فى السواق وجعل نا بعضكم لبعض فتنة اتصبرون وكان وما ارسلنا قبلك من المرسلين ال انهم لياكلون الط

﴾ ٢١را ﴿ربك بصي

20 (EY NEBİ!) Biz senden önce de yemek yiyen, çarşıda Pazarda dolaşan insanlar dışında hiçbir peygamber göndermemiştik. (28) Bazılarınızı diğerleriniz için sınama vesilesi kıldı k ki, bakalım sabrediyor musunuz? (29) (Bunu siz öğrenesiniz diye böyle yaptık); yoksa

senin Rabbin zaten her şeyi görmektedir.

(28) Sûrenin 7 ve 8. âyetlerinde ele alınan çarpık peygamber anlayışına cevap.

(29) Altının cevherini posasından ayırmak maksadıyla potada ergitme işlemi için kullanılan fitne kavramı, tam da furkân’ı çağrıştırmaktadır. Furkân ile gönderilen peygamberler de insanlık dünyasının cevheriyle cürufunu ayrıştırmak için gelmişlerdir.

(Nuzul 89 / Mushaf 29 : Ankebut 26 Aşağıdadır.)

ى انه ه ى ربى مهاجر اله من له لوط وقال ان ﴾ ٢٦و العزيز الحكيم ﴿فاه

26 Bunun ardından ona bir tek Lût inandı. Ve (İbrahim)(36) dedi ki: “Bana, Rabbime doğru yürüyen bir muhacir olmak düşer; çünkü her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden O’dur.”

(36) Arkadan gelen sözü Hz. Lût’a atfetmek de mümkündür. Fakat Sâffât 99’daki benzer bir ifade, bu sözün Hz. İbrahim’e atfına ikna edici bir gerekçe teşkil eder.

(Nuzul 66 / Mushaf 37 : Saffat 99 Aşağıdadır.)

ى سيهدين ﴿ ى ربى ذاهب اله ﴾ ٩٩وقال ان

99 Ve (İbrahim), “Ben Rabbime (kulluk edebileceğim bir yere) gideceğim, (37) O bana yol gösterecektir” diyerek (şöyle yalvardı):

(37) Krş. “Bana, Rabbime doğru yürüyen bir muhacir olmak düşer” (Ankebût: 26).

Page 35: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

35

(Nuzul 60 / Mushaf 67 : Mülk 17 Aşağıdadır.)

ماء ان يرسل عليكم حاصبا فستعلمون كيف نذير ﴿ ام امنتم ﴾ ١٧من فى الس 17 Veya gökte olanın, sizin üzerinize bir bela kasırgası salmayacağından emin misiniz? Artık uyarım nasıl olurmuş, o zaman anlayacaksınız.

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 57 Aşağıdadır.)

ا ﴿ ﴾ ٢٧ورفعناه مكانا علي

57 Ve biz ona da yüce bir konum bahşetmiştik.

خرة وما لهم من ناصرين ﴿ نيا واله بهم عذابا شديدا فى الد ا الذين كفروا فاعذ ﴾ ٢٦فام

56 İnkârında direnenlere gelince: onlara bu dünyada ve ahrette şiddetli azap çektireceğim: kendilerine yardım

eden birini de bulamayacaklar.”

المين ﴿ ل يحب الظهيهم اجورهم وللا الحات فيوف منوا وعملوا الص ا الذين اه ﴾ ٢٧وام

57 İnanan ve ıslah edici iyi işler işleyenlere gelince: (Allah) onlara ödüllerini tam olarak verecektir; zira Allah

zalimleri asla sevmez.

كر الحكيم ﴿ يات والذ لك نتلوه عليك من اله ﴾ ٢٨ذه

58 Bütün bunlar, sana bildirdiğimiz mesajlardan ve hikmetli haberlerdendir.

دم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون ﴿ كمثل اههى عند للا ﴾ ٢٩ان مثل عيسه

59 Allah katında İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. (51) Allah onu toprak(52) türünden(53) yarattı,

ardından ona “Ol!” dedi; o da oluş sürecine girdi.(54)

(51) Zımnen: Babasız doğmak bir beşere ilâhlık kazandırsaydı, bu Hz. İsa’dan önce Hz. Âdem’in hakkı olurdu.

(52) Kur’an, Âdem’in ya da Âdemoğlunun elementer kökeniyle ilgili farklı ibareler kullanır (krş. Hicr: 26;

Sâffât: 11; Rahmân: 14). Bu farklılıklar, insanın elementer yaratılışının aşamalılığına delalet etse gerektir (bkz.

İtkân III, 84). İnsanın elementer yaratılışını dile getiren ibarelerin tümünün de belirsiz gelmiş olması dikkat

çekicidir. Bunun anlamı, insanoğlunun yaratılışıyla ilgili “topraktan”, “çamurdan”, “kurutulmuş balçıktan”,

“konsantre süzülmüş balçıktan”, “pişirilmiş balçıktan” türü nitelemelerin, bire bir bilinen toprak, kurutma,

pişirme olmanın ötesinde şeyler olduğunun delilidir.

(53) Turabin’deki belirsizlik çeviriye “türünden” şeklinde yansımıştır.

(54) Yekûn muzari fiili, gelişerek yenilenen bir süreci ifade eder.

(Nuzul 72 / Mushaf 15 : Hicr 26 Aşağıdadır.)

﴾ ٢٦﴿ولقد خلقنا النسان من صلصال من حما مسنون 26 DOĞRUSU Biz insanı süzme, kurumuş, ses veren bir balçık türünden;(21) özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve

yoğun çamur nevi bir şeyden yarattık.(22)

(21) İnsanın (İnsan için bkz. İnsan: 1) biyolojik ve elementer yaratılış süreciyle ilgili olan bu âyette geçen salsâl,

Page 36: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

36

“kuru ve ses çıkarmaya elverişli bir şeye vurularak elde edilen ses” anlamına gelir (Râğıb). Akustik kabiliyetinden yola çıkarak çanak, çömlek, küp gibi kurutulmuş çamurdan yapılan nesnelere de ateşte pişirilmeden önceki haliyle salsâl adı verilir.

Ateşte pişirilme süreci, ke’lfahhâr gibi ilave bir ibareyle ifade edilmiştir (msl. Rahmân: 14).

“Ses veren çamur”, zımnen “düşünen ve konuşan, yani akıl sahibi olan bir varlık yarattık” anlamına gelir.

Üçü bu sûrede (26, 28, 33), biri Rahmân 14’te olmak üzere Kur’an’da dört yerde geçen kelimenin yer aldığı tüm âyetler, karmaşık ve muhteşem bir inşanın eseri olan insanın biyolojik kökeninin basit ve sıradanlığına dikkat çekmektedir. Allah’ın müdahalesiyle, bu değersiz

ve yetersiz elementlerden insan gibi bir şaheser yaratılmıştır.

Kur’an’ın, insanın yaratılışını toprak ve toprak cinsinden olan değişik maddelerle irtibatlandırmasının bir başka nedeni ise, insanın

yeryüzündeki yaşamını ve gelişimini sağlayacak şekilde toprak ve onun üzerindeki organik ve inorganik elementlere bağımlı olarak

sürdürmek zorunda oluşunu beyan içindir.

Çeviriye “süzme” olarak yansıttığımız karşılık salsale sözcüğünün anlamlarından birinin de “suyun geride bıraktığı unsur” olmasından dolayıdır (Râğıb). Bunu, içinde hayat emareleri bulunan mikro organizmaların yer aldığı özlü tortu olarak algılayabiliriz.

Salsal’in de, hemen ardından gelen hamein mesnun gibi, çözülmeye, bozulup kendi tabiatından başka bir tabiata geçmeye elverişli bir özelliğe sahip olduğu, “kokuşma” anlamına gelmesinden anlaşılmaktadır (Râğıb). Bu kokuşmayı, mevcut bağlamda “olgunlaşma” ve

“kıvamına erme” anlamında almak yerinde olacaktır. Çünkü İbn Abbas salsal’i “toprağın en değerli ve en özlü (el-ceyyid) birimi”

şeklinde anlamıştır (Taberî).

(22) Kur’an’da (üçü aynı formla bu sûrede, biri farklı formla 18.86’da) sadece dört yerde kullanılan hame’, “kokuşup başkalaşarak

hüviyetini değiştiren konsantre kara balçık” anlamına gelmektedir.

Beydavi bu başkalaşmayı, “toprak-su karışımının üzerinden uzun süre geçmesi” ile açıklar.

Mesnun, Sibeveyh gibi kimi dil otoritelerine göre “orijinal bir şekil alma sürecine tabi olan” anlamına gelir ki, Sünnet’in anlamlarından biri

de budur.

Min hamein mesnun ibaresi bu bağlamda, insanın Allah tarafından belirlenen ideal sûreti alması için, hem ilk yaratılıştaki biyolojik tekamül

sürecine, hem de anne karnındaki embriyolojik sürece bir atıf olarak anlaşılabilir (krş. Nûh: 14). Zira Mü’minûn: 12- 14’te, hem elementer

süreç hem de embriyolojik süreç art arda birlikte ele alınır.

Buna bakarak, Kur’an’ın iki süreci birbiriyle eşleştirdiğini söyleyebiliriz. “..nevi bir şey” şeklindeki çevirimiz, belirsizlik formunun, “bir tür,

bir çeşit” anlamı katan özelliğine dayanır (İtkân II, 291).

(Nuzul 66 / Mushaf 37 : Saffat 11 Aşağıdadır.)

﴾ ١١فاستفتهم اهم اشد خلقا ام من خلقنا انا خلقناهم من طين لزب ﴿ 11 ONLARDAN şu sorunun cevabını iste: “Kendileri yaratılışça (takdir ettiğimizden) daha üstün ve güçlü müdürler, yoksa Bizim

yarattığımız (ve çok iyi bildiğimiz şeytansı) birileri midir?” (9) Açık gerçek şu ki, onları konsantre bir balçık türünden yaratan Biziz.(10)

(9) Zımnen: şeytan ve tüm şeytansılar gibi, yaratılıştan gelen sınırlılıkları çoktan aştıklarını, dolayısıyla ilâhi yasaların kendilerini

bağlamadığını mı düşünüyorlar? Bu âyet “Allah yarattığını bilmez mi?” (Mülk: 14) âyeti ışığında anlaşılmalıdır. Parantez içi açıklamamızın

gerekçesi budur.

(10) İnsanın elementer kökeni için Mü’minûn: 12, not 12.

(Nuzul 41 / Mushaf 55 : Rahman 14 Aşağıdadır.)

ار ﴿ ﴾ ١٤خلق النسان من صلصال كالفخ

14 O insanı ateşte pişirilmiş gibi kuru, ses veren balçıktan yarattı,(12)

12 Bkz. Hicr: 26, not 11, 12. Yeryüzünün ateş topu (magma) haline atıf olarak da anlaşılabilir.

﴾ ٦١الحق من ربك فل تكن من الممترين ﴿

60 İşte (bu) gerçek sana Rabbin tarafından bildirildi; öyleyse tereddüt edenlerden olma.

Page 37: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

37

ك فيه من بعد ما جاءك من العلم فقل تعالوا ندع ابناءنا وابناءكم ونساءنا ونساءكم وانفسنا وانفسكم ثم نبتهل فمن حاج على الكاذبين ﴿

ه﴾ ٦١فنجعل لعنت للا

61 Sana gelen (bu) bilgiden sonra, bu konuda seninle tartışanlara(55) de ki:

Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizimkileri(56) ve sizinkileri çağıralım;

sonra canı gönülden yalvaralım ve Allah’ın lânetinin yalan söyleyenler üzerine olmasını dileyelim.

(55) Vahiy ‘şimdi ve burada’sına, yani vakıaya dönerek Necranlıları lânetleşmeye çağırıyor. Bu çağrı özünde,

vicdanı harekete geçirmek için Allah’ı şahit kılma çağrısıdır.

(56) Burada geçen enfusenâ’dan kasıt Hz. Peygamber’in kendi şahsı değildir. Çünkü insan kendisini bir yere

çağırmaz, başkalarını çağırır.

لهو العزيز الحكيم ﴿ه وان للا

هـه ال للا ـذا لهو القصص الحق وما من اله ﴾ ٦٢ان هه

62 İşte budur işin hakikati; Allah’tan başka ilâh asla yoktur: (57) Hiç kuşku yok ki Allah, evet, yalnızca O’dur

her işinde mükemmel, her hükmünde tam isabet sahibi olan.

(57) Zemahşerî’nin dediği gibi bu ibare lailâhe illallah’la anlamdaştır. Olumsuzlamanın daha kapsamlı olması

için min kullanılmıştır. Bu fark çeviriye “asla” karşılığıyla yansımıştır.

عليم بالمفسدين ﴿فان تو ه﴾ ٦٣لوا فان للا

63 Eğer yüz çevirirlerse, unutmasınlar ki, Allah (akideyi) ifsat edenleri çok iyi bilir.(58)

(58) Kur’an’ın muhataplarına tarihi uyarısı: Ey Ümmet-i Muhammed: Hıristiyanlaşmayın! (Konu için bkz. Üç

Muhammed, 43-63.)

ول نش هى كلمة سواء بيننا وبينكم ال نعبد ال للا خذ بعضنا بعضا اربابا من قل يا اهل الكتاب تعالوا اله رك به شيپا ول يت

فان تولوا فقولوا اها مسلمون ﴿دون للا ﴾ ٦٤شهدوا بان

64 De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle aramızdaki şu ortak ilkeye gelin: (59)

Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğiz,

O’ndan başka hiçbir şeye ilâhlık yakıştırmayacağız,

Allah’ın yanı sıra başka birilerini rabler olarak kabul etmeyeceğiz!(60)

Ve eğer yüz çevirirlerse o zaman deyiniz ki: şahid olun ki biz, kesinlikle O’na teslim olduk.

(59) Zımnen: Biz bize çağırmıyoruz, siz de kendinize çağırmayın! Hep birlikte ilkeler üzerinde buluşalım.

Allah’ın koyduğu ilkelere çağırmak Allah’a çağırmaktır: “Allah’a çağırandan daha güzel sözlü biri olabilir mi?”

(Fussilet: 33).

(60) Bu âyetler İbn Hişam’a göre Necran Hıristiyanlarının ziyareti sırasında nâzil olmuştur. Bu âyetler, din

adamlarını haram-helâl koyucu olarak gören, daha da garibi Hz. İsa’yı tanrılaştırarak kendilerini “taptığı tanrıyı

atayan makam” konumuna yücelten Pavluscu Hıristiyanlığın yaman çelişkisini ortaya sermektedir.

ية وال هيم وما انزلت التوره ون فى ابره ﴾ ٦٢نجيل ال من بعده افل تعقلون ﴿يا اهل الكتاب لم تحاج

65 Ey kitap ehli! Neden İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Oysa ki Tevrat da, İncil de ondan sonra

indirildi. Akletmiyor musunuz?

Page 38: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

38

Page 39: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

39

Page 40: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

40

ؤ يعلم وانتم ها انتم هههون فيما ليس لكم به علم وللا ﴾ ٦٦ل تعلمون ﴿ لء حاججتم فيما لكم به علم فلم تحاج

66 Hadi şu bildiğiniz şeylerde tartıştınız, fakat bilmediğiniz şey hakkında niçin tartışırsınız? Hâlbuki Allah bilir,

fakat siz bilemezsiniz:

ـكن كان حنيفا مسلما وما كان من المشركين ﴿ ا وله ا ول نصراني هيم يهودي ﴾ ٦٧ما كان ابره

67 İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyandı, fakat tam anlamıyla Hakka yönelmiş bir müslümandı; Allah’a şirk

koşanlardan da değildi. (61)

(61) İbrahimî akideye çağrı, öze dönüş çağrısıdır, İslâm çağrısıdır. Zira Hz. İbrahim teslimiyetin sembolüdür ve

İslâm teslimiyettir.

ـذا الن بعوه وهه هيم للذين ات اس بابره ولى المؤمنين ﴿ان اولى النهمنوا وللا ﴾ ٦٨بى والذين اه

68 Gerçekte İbrahim’e en yakın olanlar ona uyanlardır; yani,(62) işte bu peygamber ve iman edenlerdir: şu da

var ki Allah inananların tümüne yakındır.

(62) Vav’ın yeri geldikçe kullandığımız “yani” anlamının delillerinin başında bu âyet gelir.

ت طائفة من اهل الكتاب لو يضلونكم وما يضلون ال انفسهم وما يشعرون ﴿ ﴾ ٦٩ود

69 Önceki vahiylerin takipçilerinden kimileri sizi aldatmak isterler;(63) fakat onlar kendilerinden başkasını

aldatmış olmazlar, üstelik bunun farkına da varmazlar.

(63) Tıpkı 71-73. âyetlerde anlatılan çirkin yöntemlerle.

وانتم تشهدون ﴿هيات للا ﴾ ٧١يا اهل الكتاب لم تكفرون باه

70 Ey önceki vahyin mensupları! Bizzat kendiniz şahit olup dururken Allah’ın mesajlarını neden inkâr

ediyorsunuz?

﴾ ٧١يا اهل الكتاب لم تلبسون الحق بالباطل وتكتمون الحق وانتم تعلمون ﴿

71 Ey önceki vahyin mensupları! Niçin hakka bâtıl elbisesi giydirip de bildiğiniz hâlde hakikati gizliyorsunuz?

هار واكفروا منوا وجه الن منوا بالذى انزل على الذين اه خره لعلهم يرجعون ﴿ وقالت طائفة من اهل الكتاب اه ﴾ ٧٢اه

72 Önceki vahyin mensuplarından bir gurup dedi ki:

“İman edenlere indirilen vahye günün başında inandığınızı söyleyin, o günün sonunda(64) inkâr edin;(65)

bu sayede belki (imanlarından) dönerler;

(64) Esamm, bunu “vahyin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek şeklinde anlar (Râzî). “Günün başında-

günün sonunda” ifadeleri “Kur’an’dan ilk indirilenler-son indirilenler” şeklinde de anlaşılabilir.

(65) Yani: İkiyüzlülük yapın. Kaynak dilin üslûbu gereği ikinci şahıs kipiyle ifade edilen bu cümle Türkçe’de

şöyle anlaşılmalıdır: “günün başında inandığımızı söyleyip, sonunda indirileni inkâr edelim”. Bir sonraki

cümlede yer alan “sizin dininize”, “bizim dinimize” şeklinde anlaşılmalıdır.

Page 41: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

41

ان هى هدى للا ول تؤمنوا ال لمن تبع دينكم قل ان الهده

هكم قل ان الفضل بيد للا وكم عند رب ى احد مثل ما اوتيتم او يحاج يؤته

واسع عليم ﴿ه﴾ ٧٣يؤتيه من يشاء وللا

73 Fakat sizin dininize uymayan kimseye asla (yürekten) inanmayın!”

(şu hakikati) ilan et: “Doğru rehberlik sadece Allah’ın rehberliğidir;(66) size verilenin bir benzerinin başka

birine de verilmesi (zorunuza mı gitti), yoksa Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil getirirler diye mi

(korkuyorsunuz)?(67)

(şunu da) ekle: “Lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir, onu dilediğine bahşeder; zira Allah (lutfunda) sınırsız olandır,

her şeyi bilendir:

(66) Hudallah’ın irabı konusunda Musa Carullah şöyle der: “Kâlben inanıyorum ki bu âyette geçen hudallâh

terkibi haberdir. Başına lamı tarif alan el-huda kelimesi ise mübtedadır. Zira her türlü hidayeti Allah’ın hidayeti

saymak ancak bu şekilde anlaşılabilir. Aklın gereği de budur. Bunun tersi yanlış olup âyetin anlamını bozar.

Benim bu görüşüm bir çok âyeti içermekte ve ben bu konuda Kur’an’ın irabını yapan ilim ehline muhalif

düşünmekteyim (Kitabu’s- Sünne, s. 23).

(67) Râzî âyetin bu cümlesini “çözülmesi çok zor bir problem” olarak niteler ve beş ayrı görüş zikreder. Bu

cümlenin Allah’a mı, Yahudilere mi izafe edileceği sorununda birincilerden yana tavır koyar. Buna karşın

Taberî, tüm görüşleri naklettikten sonra, dil ve bağlama uygunluk gerekçesiyle “De ki: Doğru yol Allah’ın

yoludur” ara cümlesi dışındakileri, bir sonraki “de ki”ye kadar Yahudilerin sözü olarak alır. Diğer görüşleri

“yanlış ve tartışmaya açık” olarak niteler.

ذو الفضل العظيم ﴿ه﴾ ٧٤يختص برحمته من يشاء وللا

74 Dilediğine rahmetini bağışlar: zaten Allah muazzam lütuf sahibidir.

ه اليك ال م ومن اهل الكتاب م ه اليك ومنهم من ان تامنه بدينار ل يؤد هم ن ان تامنه بقنطار يؤد لك بان ا دمت عليه قائما ذه الكذ

هن سبيل ويقولون على للا ي ﴾ ٧٢ب وهم يعلمون ﴿قالوا ليس علينا فى الم

75 ÖNCEKİ vahyin mensuplarından öyleleri var ki, kendisine bir hazine emanet etsen (kuruşuna dokunmadan)

iade eder; öyleleri de var ki, tek bir dinar emanet etsen tepesine dikilmedikçe sana geri vermez. Bu, onların,

“Bizden(68) olmayanlara yaptıklarımızdan dolayı bir şey lazım gelmez”

şeklindeki iddiaları yüzündendir. Fakat onlar bile bile Allah hakkında yalan söylüyorlar.

(68) Lafzen: “Kitap ehlinden..”

يحب ال هى فان للا قه ى بعهده وات ى من اوفه قين ﴿بله ﴾ ٧٦مت

76 Bilakis, kim taahhütlerine sadık kalır ve sorumluluk bilinci taşırsa, iyi bilsin ki Allah sorumluluk bilinciyle

hareket edenleri sever.

ـئك ل خل وايمانهم ثمنا قليل اولههمة ول ان الذين يشترون بعهد للا ول ينظر اليهم يوم القيه

هخرة ول يكلمهم للا ق لهم فى اله

يهم ولهم عذاب اليم ﴿ ﴾ ٧٧يزك

77 Allah’a karşı taahhütlerini ve yeminlerini(69) az bir pahaya satanlar var ya:

Onların âhirette payı olmayacak,

Allah onlarla konuşmayacak,

Kıyamet günü Allah onların yüzüne bakmayacak ve arındırmayacak onları:

Nihayet onları acıklı bir azap bekleyecek.(70)

Page 42: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

42

(69) Ahdullah hem “Allah’ın verdiği taahhüd” hem de “Allah’a verilen taahhüd” anlamına gelir. Vicdan ve

fıtrata delalet eder. Her sapma, aslında vicdan ve fıtrata ihanettir. Fıtrat ve vicdana her ihanet ise, özünde

Allah’ın ahdine ve Allah’a verilen söze ihanettir.

(70) Şu âyetle birlikte okunmalıdır: “Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onları temizlemeyecek, can

yakıcı bir azab da onların olacak!” (Bakara: 174).

وما هو من عن وان منهم لفريقا يلون السنتهم بالكتاب لتحسبوه من الكتاب وما هو من الكتاب وي ه قولون هو من عند للا

هد للا

الكذب وهم يعلمون ﴿ه﴾ ٧٨ويقولون على للا

78 Yine onlardan öylesi de var ki,

Kitap’tan olmadığı hâlde ona ait olduğunu sanasınız diye Kitabı çarpıtırlar ve

o Allah katından olmadığı hâlde “Bu Allah katındandır” derler:

sonuçta onlar bile bile Allah’a iftira etmiş olurlar.(71)

(71) Bunun en tipik örneği Hz. İsa’nın tüm insanlığı yaratan ve yaşatan anlamına kullandığı “Babam” mecazını

Pavlus Hıristiyanlığı’nın hakikate taşıması ve İsa’yı “Allah’ın oğlu” ilan etmesidir. Luka şöyle yazıyor: “Onu

gördükleri zaman şaştılar ve anası ona dedi: Oğul, neden bizi böyle ettin? İşte babanla ben yüreğimiz çok

sıkılarak seni aradık. Onlara dedi: Neden beni aradınız? Bilmiyor muydunuz ki benim için Baba’mın evinde

bulunmak gerektir? Onlar ise kendilerine söylenen sözü anlamadılar” (Bakara: 48-50). Ve Markos: “Hepimizin

Baba’sı bir değil mi? Bizi Allah yaratmadı mı?” (Bakara: 10) Ve Matta: “göklerden bir ses dedi: Sevgili oğlum

budur, ondan razıyım” (Âl-i İmran: 16-17). Hz. İsa risaletini tebliğe başladığında, Yahudilerin kolektif tanrı

anlayışını yansıtan “İlâhımızı” “İlâhıma” çevirdi. Bu onların zoruna gitti. Oysa Eski Ahid’de tüm insanlardan

“Allah’ın oğulları” olarak söz ediliyordu (Tekvin 6:13). Ve mecaz cahillerin elinde hakikate dönüşünce, Tevhid

de şirke dönüştü.

ة ثم يقول للناس كونوا عبادا لى بو الكتاب والحكم والنهانين بما كنتم ما كان لبشر ان يؤتيه للا ـكن كونوا رب وله

همن دون للا

﴾ ٧٩ما كنتم تدرسون ﴿تعلمون الكتاب وب

79 Allah’ın kendisine vahiy, hüküm ve peygamberlik verdiği hiç kimsenin, bunun ardı sıra topluma;

Allah’ın peşi sıra bana da kulluk edin!” demesi düşünülemez.

Aksine “İlâhî kelamı derinliğine öğrenip onu başkalarına da öğreterek(72) Rabbânî şahsiyetler olun!”

der.(73)

(72) Veya: “İlâhî kelamla terbiye olup başkalarını da terbiye ederek..”

(73) Rabbâni adamlar: Rabbin terbiyesine tam teslim olarak o terbiyeden geçmiş ve bu bilinçle Rabbe hayatını

adamış adamlar…

بين اربابا ايامركم بالكفر بعد اذ انتم مسلموول ي ئكة والن خذوا المله ﴾ ٨١ن ﴿امركم ان تت

80 Yine o, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emretmez; siz Allah’a kayıtsız şartsız teslim olduktan

sonra, o size inkârı emreder mi hiç?

ق لم تيتكم من كتاب وحكمة ثم جاءكم رسول مصد ن لما اه بي ميثاق النهه قال ءاقررتم واذ اخذ للا ا معكم لتؤمنن به ولتنصرن

لكم اصر ى ذه اهدين ﴿واخذتم عله ﴾ ٨١ى قالوا اقررنا قال فاشهدوا وانا معكم من الش

81 Allah peygamberler (aracılığıyla kitap ehlin)den;

“Eğer vahiyden ve hikmetten size bir pay verdikten sonra size hakikatten yanınızda kalanı tasdik eden bir

elçi gelirse,(74) kesinlikle ona inanmalı ve yardım etmelisiniz” taahhüdünü aldığı zaman sordu:

Page 43: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

43

“İşte bu şarta dayalı ahdimi alıp kabul ettiniz mi?”(75)

“Kabul ve tasdik ettik!” diye cevap verdiler.

Allah buyurdu: “O hâlde şahid olun! Ben de sizinle birlikte şahitler arasında olacağım!”

(74) Önceki elçilerin kendilerinden sonra gelecek elçiye atıf yapmaları, sadece Hz. Peygamber örneğiyle sınırlı

değildir. Gelecek bir elçiyi müjdelemek neredeyse bir vahiy geleneği hâlini almış, bunun sonucu olarak da Allah

peygamberlerden kendilerinden sonra peygamber geleceğini haber vermelerini istemiştir (krş. Yaratılış 12:1-3,

16:20, 69:10; Tesniye 18:18, 33; Daniel 2:31-32; 7:13-14; Mezmurlar 65:3-18; İşaya 21:6-7, 13-16; 62:9 vd.;

63:1-6; Habacuc 3:3; Matta 21:33-34; Yahyâ I, 21, 14:15-16; 15:26-27; 16:7-16).

(75) Taberî’nin, bu ibare hakkında sahabi ve tabiin müfessirlerinden naklettiği farklı görüşleri Zemahşerî tasnif

eder ve gramatik açıdan gerekçelendirir.

Zemahşerî, bu lafzî anlamın yanında üç ihtimal daha zikreder.

1) Buradaki “taahhüd”ün “peygamberlere” izafeti tıpkı misakullah ve ahdullah’da olduğu gibi “taahhüd edene”

değil “kendisi adına taahhüd alınana”dır. Bu durumda anlam şöyle olur: “Peygamberlerin ümmetlerinden aldığı

taahhüdü Allah da onlardan aldı.”

2) Burada kendilerinden taahhüd alınan “peygamberlerin çocukları” yani İsrâiloğullarıdır, isim tamlamasından

”tamlayan” (...çocukları) düşmüştür (bkz. Bakara: 132).

3) Burada kast olunan kitap ehlidir, çünkü onlar “Biz peygamberliğe daha layığız, çünkü biz peygamberlerin

kendilerinden çıktığı kitap ehliyiz” iddiasında bulunuyorlardı.

Ubeyy ve İbn Mes’ud’un ve iz ehazallahu misaka’l-lezine ûtu’l-kitab şeklindeki kıraatleri de bunu

desteklemektedir (Taberî; Zemahşerî; Ebu Müslim’den Râzî). Taberî’nin kendi görüşü, âyetin lafzî anlamıdır.

Buna göre söz konusu taahhüd doğrudan tüm peygamberlerden alınmıştır. Taberî’nin âyete yüklediği anlam

şudur: “Ey Kitap ehli! Allah’ın peygamberlerden aldığı şu taahhüdü hatırlayın: “Ey peygamberler! Size ne

zaman vahiyden ve hikmetten bir pay verilir de, bunun ardından, katımdan size hakikatten yanınızda kalanı

tasdik eden bir elçi gelirse, kesinlikle ona inanmalı ve yardım etmelisiniz.” Taberî, bu tercihini Süddi’den

aktardığı rivayetle pekiştirir. Ancak doğruya en yakın anlam, bizim âyetin mealinde tercih ettiğimiz anlamdır. Bu

anlamı, bir sonraki âyet de pekiştirmektedir. Eğer kendilerinden taahhüd alınanlar doğrudan peygamberler

olsaydı, onlar için “Her kim bundan sonra yüz çevirirse, işte onlar..” denilmezdi. O hâlde, söz konusu taahhüd

peygamberler aracı kılınarak kitap ehlinden, özelde İsrâiloğullarından alınmıştır. Hz. Peygamberi reddeden

Medine Yahudileri, bu sözleşmeye ihanet etmekle “fâsık” olmuşlardır.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 132 Aşağıdadır.)

ى بها ين فل تموتن ال وانتم مسلم ووصه ى لكم الد اصطفهههيم بنيه ويعقوب يا بنى ان للا ﴾ ١٣٢ون ﴿ابره

132 İşte İbrahim, kendi oğullarına bu dini vasiyet etmişti; nitekim Yakub da öyle yaptı:(251) “Yavrucuklarım! Allah size en saf, en temiz

inancı seçti! şu hâlde (Allah’a) tam teslim olmadan can verecekseniz sakın ölmeyin!”(252)

(251) Âyet “vasiyyeti” tavsiye etmektedir. Kişinin ölüm için yapacağı temel hazırlıklardan biri geride kalanlara mirastan önce vasiyet

bırakmasıdır. Bu vasiyetin ekseninde de dünyadan önce ahret saadetinin anahtarları olmalıdır.

(252) Âyetteki özgün mânayı korumak için harfi çeviriyi tercih ettik. Zımnen: Madem ölmemek mümkün değil, o hâlde Allah’a teslim olarak

(yaşayın) ve ölün! Yoksa bir yolunu bulun da ölmeyin (!), aksi halde sizi, ölümden bin beter bir ceza bekler.

ئك هم الفاسقون ﴿ لك فاوله ى بعد ذه ﴾ ٨٢فمن توله

82 O hâlde her kim bundan sonra yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkmış olanların ta kendileridir.

وات والرض طوعا وكرها واليه يرجعون ﴿افغي مه يبغون وله اسلم من فى السه﴾ ٨٣ر دين للا

83 Yoksa onlar, Allah’ın dininden gayrı (bir inanç sistemi) mi arıyorlar? Oysa ki bütün göktekiler ve yerdekiler

ister istemez O’na teslim oldular: Çünkü hepsi (sonunda) O’na varacaklar.(76)

Page 44: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

44

(76) Bu mealde bir âyet ve “göktekiler ve yerdekiler” listesinde bulunan insanın “ister istemez O’na teslim

olması”nın ne demek olduğu için bkz. Hac: 18.

(Nuzul 91 / Mushaf 22 : Hac 18 Aşağıdadır.)

وات ومن فى الرض والشمس والقمر والنجوم وال مه يسجد له من فى السه فما ل الم تر ان للا

هواب وكثير من الناس وكثير حق عليه العذاب ومن يهن للا ه من مكرم ان جبال والشجر والد

يفعل ما يشاء ﴿ه﴾ ١٨للا

18 (EY İNSAN!) Göklerde ve yerde bulunan herkesin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların ve hayvanların (ister istemez) Allah’ın emrine âmâde olduğunu görmez misin? (29) İnsanlardan niceleri (bilinçli tercihlerinden dolayı ödülü hak etmiş),(30) niceleri ise azabı hak

etmişlerdir. İmdi, Allah her kimi alçaltırsa artık onu kimse yüceltemez: kuşkusuz Allah dilediğini daima gerçekleştirir.

(29) Parantez içi açıklama şu âyete dayanmaktadır: “Oysa ki bütün göktekiler ve yerdekiler ister istemez O’na teslim oldular, çünkü hepsi

(sonunda) O’na varacaklar.” (Âl-i İmran: 83; ayrıca: Ra’d: 15 ve Fussilet: 11.) Men ilgi zamiri, çoğunlukla bilinç sahibi varlıklar için

kullanılır. Burada insanın da gök ve yer gibi iradesiz varlıklarla birlikte anılması, onun iradesinin görmezden gelindiği anlamını taşımamaktadır. Ancak bu, iradenin sınırlı ve kayıtlı tabiatına işaret etmektedir. İnsan, makro planda ilâhi iradenin dışına çıkamaz. İnsana

bahşedilen irade ve özgürlük de, ilâhi takdirin bir parçası dır. İnsanı var eden mutlak güç, ona varoluş amacını gerçekleştirecek imkanı

bahşeden gücün ta kendisidir. İnsan, kendisine emanet edilen bu imkanı nasıl kullandığının hesabını verecektir.

(30) Râzî’ye göre, bu ibârenin muhtemel iki anlamından biri, kesirun mine’n-nâs ibâresini mahzuf bir haberin mübtedası saymaktır.

Tercihimiz bu gerekçeye dayanmaktadır.

ق و عيل واسحه هيم واسمه ى ابره وما انزل علينا وما انزل علهها بالل من بيون قل اه ى والن ى وعيسه يعقوب والسباط وما اوتى موسه

ق بين احد منهم ونحن له مسلمون ﴿ هم ل نفر ﴾ ٨٤من رب

84 De ki:

Allah’a,

Bize indirilene,(77)

İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onun neslinden gelenlere indirilene;

Rablerinden Musa’ya, İsa’ya ve (diğer) tüm peygamberlere bahşedilene inanırız;

Onlar arasından hiç birini ayırt etmeyiz;

Ve biz yalnız O’na teslim oluruz.

(77) Burada ‘aleynâ olarak gelen ibare Bakara 136’da ileyna olarak gelir. ‘Alâ ile gelen tek bir kaynaktan inişe

delalet ederken, ilâ ile gelen mü’minlere her bir taraftan ulaşmasına delalet eder (İtkân III, 343). Zımnen: Vahyin

kaynağı tektir; zaman, mekân ve isim farklılıkları bu hakikati değiştirmez.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 136 Aşağıdadır.)

ق ويعقوب وا عيل واسحه هيم واسمه ى ابره وما انزل الينا وما انزل الههمنا بالل ق بين قولوا اه ى وما اوتى النبيون من ربهم ل نفر ى وعيسه احد منهم ونحن له مسلمون لسباط وما اوتى موسه

﴿١٣٦ ﴾

136 Deyiniz ki: “Biz Allah’a inanırız; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onların (iman) soyundan gelen

(peygamberlere) indirilenlere; Musa’ya ve İsa’ya indirilene; yani(257) tüm nebilere Rablerinden indirilenlere inanırız; onların arasından hiçbirini ayırt etmeyiz: zira biz sadece O’na teslim olanlarız.(258)

(257) Vav’ın tefsiriyye vurgusuyla.

(258) Zımnen:

Ey bizi kendilerine çağıranlar, biz sizin bu çağrınıza karşılık sizi kendimize çağırmıyoruz.

Biz size “bizim gibi olun” da demiyoruz.

Biz herkesi ışığın kaynağına çağırıyoruz.

Bunu yaparken “siz-biz” ayrımı yapmıyoruz.

Biz tüm vahiylere ve tüm peygamberlere hiç bir ayrımcılık yapmadan inandığımızı ilan ediyoruz.

Bunlarla birlikte aynı kaynaktan gelen son mesaj Kur’an’a ve onu bize getiren Son Elçi’ye de iman ediyoruz.

Ama siz ne birbirinizin değerlerine ne de bizim değerlerimize inanıyorsunuz.

Şimdi söyleyin: kimin çağrısı daha tutarlı, daha insânî ve doğru? Bakara 62 ve Mâide 69, bu âyet ışığında anlaşılmalıdır.

Page 45: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

45

خرة من الخاسرين ﴿ ﴾ ٨٢ومن يبتغ غير السلم دينا فلن يقبل منه وهو فى اله

85 Her kim kendisine Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyet yolundan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul

edilmeyecektir;(78) üstelik o âhirette de kaybedenlerden olacaktır.

(78) Yani tüm peygamberlerin yolu olan ve insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan islâm. İslâm’ın tek

din oluşu, Allah’a kulluğun Allah’a kayıtız şartsız teslim olmaktan başka bir yolunun bulunmayışı demektir.

Yoktur, çünkü İslâm, Allah’ın hakkını teslim etmek için Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak demektir.

سول حق وجاء قوما كفروا بعد ايمانهم وشهدوا ان الرهالمين ﴿كيف يهدى للا ل يهدى القوم الظ

هنات وللا ﴾ ٨٦هم البي

86

İman ettikten,

Elçi’nin hak olduğuna şahit olduktan,

kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra inkâra sapan bir toplumu Allah nasıl muvaffak eder?

Çünkü Allah, zulme gömülen bir topluma asla rehberliğini bahşetmez. (79)

(79) Gerçek zulüm, hakikatin apaçık delilleri geldikten sonra sapmaktır.

ئكة والناس اجمعين ﴿ والملههـئك جزاؤهم ان عليهم لعنة للا ﴾ ٨٧اوله

87 Onların karşılığı, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lânetine uğramak olacaktır(80)

(80) La‘net: Kuş vb gibi ekine zarar verecek hayvanları uzaklaştırmak için dikilen insan maketlerine er-raculu’l-

la‘în denilir (Tâc). Bu da, kelimenin “uzaklaşmak, kovmak, kovulmak, dışlamak, dışlanmak” anlamına geldiğini

gösterir. Allah’ın lâneti, birini rahmetinden dışlamasıdır.

﴾ ٨٨خالدين فيها ل يخفف عنهم العذاب ول هم ينظرون ﴿

88 Onlar bu hâlde kalacaklar; ne azapları hafifletilecek ne de onlara süre tanınacaktır.

غفور رحيم ﴿هلك واصلحوا فان للا ﴾ ٨٩ال الذين تابوا من بعد ذه

89 Ama tevbe edenler ve durumlarını düzeltenler hariç; çünkü Allah’ın bağışı da, merhameti de tariflere

sığmaz.(81)

(81) Ğafûrun-Rahîmun’deki belirsizlik çeviriye böyle yansımıştır.

الون ئك هم الض ﴾ ٩١ ﴿ان الذين كفروا بعد ايمانهم ثم ازدادوا كفرا لن تقبل توبتهم واوله

90 İman etmelerinin ardından inkâra sapıp, sonra da inkârda ileri gidenlere gelince: Onların tevbesi kabul

olunmayacaktır; işte asıl sapıklar onlardır.

ى ب ـئك لهم عذاب اليم وما لهم م ان الذين كفروا وماتوا وهم كفار فلن يقبل من احدهم ملء الرض ذهبا ولو افتده ن ه اوله﴾ ٩١ناصرين ﴿

91 İnkârda direnenler ve inkâra saplanmış hâlde ölen kimselere gelince: Yeryüzünün bütün hazinelerini verseler

bile, onlardan kurtuluş akçesi kabul edilmeyecektir: işte onlar içindir acıklı azap ve onlara yardım eden de

çıkmayacaktır.

Page 46: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

46

به عليم ﴿ها تحبون وما تنفقوا من شیء فان للا ى تنفقوا مم ﴾ ٩٢لن تنالوا البر حته

92 SEVDİĞİNİZ şeylerden infak etmedikçe fazilete ulaşamazsınız; zaten ne infak ederseniz edin, kesinlikle

Allah onu ayrıntısıyla bilir.(82)

(82) Öncesiyle bağlantılı okunduğunda, imandan sonra infakın geldiği görülecektir.

ل ى نفسه من قبل ان تنز ل عله م اسراي ل ال ما حر لبنى اسراي عام كان حـل ية قل فاتوا بالت كل الط ية فاتلوها ان كنتم التوره وره

﴾ ٩٣صادقين ﴿

93 Tevrat indirilmeden önce İsrâil(oğullarının)(83) kendisine haram kıldığı şeyler dışında bütün yiyecekler

İsrâiloğullarına helâl idi.(84) De ki: “Hadi, eğer sözünüzün eriyseniz, getirin Tevrat’ı da onu gösterin!”

(83) Buradaki İsrâil’den kasıt İsrâiloğulları olsa gerektir. Yahudiler, kendileri için İsrâil adını yalın olarak

kullanırlar. Tefsirlerde, İsrâil’den kastın Yakub peygamber olduğuna dair rivayetler gelmişse de, bu kesin bir

delile dayanmaz. Bu konudaki rivayetler -her ne kadar Hakim İbn Abbas’a atfedilen bazı rivayetlerin sıhhatine

hükmetmişse de- İsrâiliyyat menşelidir. Hz. Yakub’un Allah’la sabaha kadar güreşip onu yendiği türünden

Allah’ı cisimleştiren rivayetler de bu çerçevede anlatılır (Menâr).

(84) Mü’min İsrâiloğullarının Yahudileşme göstergelerinden biri olan gösterişçi sahte dindarlığın rolüne dair

dikkat çekici bir örnek.

المون ﴿ ئك هم الظ لك فاوله الكذب من بعد ذههى على للا ﴾ ٩٤فمن افتره

94 Ve her kim bundan böyle Allah’a iftira atarsa, işte kendilerine zulmedenler onlardır.(85)

(85) Zımnen: Allah’ın açıkça yasaklamadığı bir şeyi “Bunu Allah haram kıldı” diyerek yasaklarsa... Bu, Allah’a

iftiradır.

هيم بعوا ملة ابره فاته﴾ ٩٢حنيفا وما كان من المشركين ﴿ قل صدق للا

95 De ki: “Allah haklıdır: şu hâlde, yalnız Hakka yönelen ve müşriklerden de olmayan İbrahim’in inanç

sistemine uyun!

ة مباركا وهدى للعالم اس للذى ببك ل بيت وضع للن ﴾ ٩٦ين ﴿ان او

96 Zira insanlık için inşa edilen ilk mabet, Bekke’deki bereketli ve bütün toplumlar için hidayet merkezi olan

mabet idi.

Page 47: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

47

MEKKEMina Müzdelife Arafat

KABE

Page 48: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

48

منا ولله هيم ومن دخله كان اه ـنات مقام ابره يات بي غنى فيه اه

هعلى الناس حج البيت من استطاع اليه سبيل ومن كفر فان للا﴾ ٩٧عن العالمين ﴿

97 Buna delalet eden işaretler hâlâ orada duruyor; orası İbrahim’in makamıdır: oraya giren herkes emin olur. Ve

ona ulaşmaya gücü yeten herkesin mabedi haccetmesi, Allah’ın insanlık üzerindeki hakkıdır.(86) Kim de

nankörlük ederse, iyi bilsin ki Allah hiç bir varlığa muhtaç değildir.

(86) Zira Kâbe, insanlığın İman babası Hz. İbrahim’den bir hatıradır. Mümkündür ki insanı yeryüzünde misafir

eden ilk toprak parçasıdır. Bu yüzden hacca gitmek, gurbete değil sılaya gitmektir. Bu yüzdendir ki sadece

mü’minlere farz olan hac ibadeti için bu âyette ilginç bir biçimde “insanlık üzerine” (‘ale’n-nâs) ifadesi

kullnılmaktadır. Bunun en mukni açıklaması da, haccın insanlığın ilk vatanına bir teşekkür olmasıdır. Yani

mü’minler hac ibadetini insanlığı temsilen yerine getirmektedir. İnsanlığın farz-ı kifâyesi, mü’minlerin farz-ı

aynı mesabesindedir. Mü’minler hacca gitmekle, hem insanlığın “baba ocağı”na ve “ana kucağı”na vefâ borcunu

ödemekteler, hem de insanlığı temsilen bir mükellefiyeti edâ etmektedirler.

ى ما تعملون ﴿ شهيد علهه وللا

هيات للا ﴾ ٩٨قل يا اهل الكتاب لم تكفرون باه

98 DE Kİ: “Ey önceki vahyin takipçileri! Allah yaptıklarınıza şahid olup dururken, niçin Allah’ın âyetlerini

reddediyorsunuz?

همن تبغونها عوجا وانتم شهداء وما للا من اه

هون عن سبيل للا ا تع قل يا اهل الكتاب لم تصد ﴾ ٩٩ملون ﴿ بغافل عم

99 De ki: “Ey önceki vahyin takipçileri! Doğru olduğuna bizzat şahit olduğunuz hâlde, onu eğri göstermeye

çalışarak, iman edenleri niçin Allah yolundan döndürmeye çabalıyorsunuz?

منوا ان تطيعوا فريقا من ها الذين اه وكم بعد ايمانكم كافرين ﴿ يا اي ﴾ ١١١الذين اوتوا الكتاب يرد

100 Siz ey (bu vahye) iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir fırkaya uyarsanız, sizi imanınızdan sonra

yeniden inkâra döndürürler.

ى صراط مستقيم وكيف تكفرون وانت فقد هدى الهه وفيكم رسوله ومن يعتصم بالل

هيات للا ى عليكم اه ﴾ ١١١﴿ م تتله

101 (Onlar böyle yapabilirler), ama siz nasıl olur da Allah’ın âyetleri size okunup dururken ve O’nun elçisi

aranızdayken inkâra yeltenebilirsiniz? Ne var ki Allah’a sımsıkı yapışan, dosdoğru bir yola yöneltilecektir.

حق تقاته ول تموتن ال وانتم مسلمون ﴿هقوا للا منوا ات ها الذين اه ﴾ ١١٢يا اي

102 Ey (bu vahye) iman edenler! Allah’a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin! Ve (Allah’a)

tam teslim olmadan can verecekseniz, sakın ölmeyin!(87)

(87) Çevirimizin gereçesi için bkz. Bakara: 132.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 132 Aşağıdadır.)

هيم ب ى بها ابره ين فل تموتن ال وانتم مسلمون ﴿ووصه ى لكم الد اصطفهه﴾ ١٣٢نيه ويعقوب يا بنى ان للا

132 İşte İbrahim, kendi oğullarına bu dini vasiyet etmişti; nitekim Yakub da öyle yaptı:(251) “Yavrucuklarım! Allah size en saf, en temiz inancı seçti! şu hâlde (Allah’a) tam teslim olmadan can verecekseniz sakın ölmeyin!”(252)

(251) Âyet “vasiyyeti” tavsiye etmektedir. Kişinin ölüm için yapacağı temel hazırlıklardan biri geride kalanlara mirastan önce vasiyet bırakmasıdır. Bu vasiyetin ekseninde de dünyadan önce ahret saadetinin anahtarları olmalıdır.

(252) Âyetteki özgün mânayı korumak için harfi çeviriyi tercih ettik. Zımnen: Madem ölmemek mümkün değil, o hâlde Allah’a teslim olarak

(yaşayın) ve ölün! Yoksa bir yolunu bulun da ölmeyin (!), aksi halde sizi, ölümden bin beter bir ceza bekler.

Page 49: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

49

عليكم اذ كنتم اعداء فا هقوا واذكروا نعمت للا جميعا ول تفر

هلف بين قلوبكم فاصبحتم بنعمته اخوانا واعتصموا بحبل للا

ياته لعلكم ت و لكم اههن للا لك يبي ار فانقذكم منها كذه ى شفا حفرة من الن ﴾ ١١٣هتدون ﴿كنتم عله

103 Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!(88) Ve Allah’ın üzerinizdeki

nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O’nun lutfu sayesinde

kardeşler oldunuz; ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size

mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız.

(88) Allah Rasulü bu ipin Kur’an olduğunu söylemiştir (Müslim, 2:227; Tirmizî, 4/343). Vahdet sosyal tevhid,

tevhid akidevi vahdettir. Doğal olarak tefrika da sosyal şirk olmaktadır.

ة يدعون الى الخير ويام ئك هم المفلحون ﴿ولتكن منكم ام ﴾ ١١٤رون بالمعروف وينهون عن المنكر واوله

104 Öyleyse sizler ;

hayra çağıran,

meşru ve iyi olanı öneren,

kötü ve yanlış olandan da sakındıran, (ümmet olmanın gereğini yapan) bir ümmet olun!(89)

İşte onlardır ebedi saadete erecek olanlar.

(89) Çevirimiz, Nesefî’nin min’i beyaniyye sayan (ve’l-tekûnû ummeten) yaklaşımına dayanır. Alternatif bir

anlamı da şudur: “Ümmet saparsa onu düzeltecek bir maya topluluk bulunsun!” Bu bir ebedi risalet çağrısıdır.

Risaletin Nebi’den sonra ümmetin omuzlarında olduğunu beyan eden bu âyet Fâtır 32 ışığında anlaşılmalıdır.

Bu âyet “ümmet” olmanın bir takım kurmak ve kuru kuruya o takıma mensup olmak değil, ehliyet ve liyakat

kesbetmek demeye geldiğinin belgesidir. Zira ummet’in türetildiği kök “anne”, ümmet de insanlığa anne gibi

şefkat ve merhamet abidesi kesilen toplumdur.

(Nuzul 42 / Mushaf 35 : Fatır 32 Aşağıdadır.)

سميع بصير هئكة رسل ومن الناس ان للا يصطفى من المله

للاه

لك هو الفضل الكبير ﴿ورثنا الكتاب الذين اصطفينا من عبادنا فمنهم ظالم لنفسه ومنهم مقتصد ومنهم س ثم ا ذهه﴾ ٣٢ابق بالخيرات باذن للا

Fatır 32: Derken, bu ilâhi kelamı (tebliğ işine) kullarımızdan seçtiklerimizi varis kıldık: fakat onların içerisinden kimisi kendisine zulmeder,

kimisi ortalama bir yol tutar, kimisi de Allah’ın izniyle her iyi şeyde öncülük eder: bu, işte budur muhteşem zafer!

قوا و ئك لهم عذاب عظيم ﴿ول تكونوا كالذين تفر نات واوله ﴾ ١١٢اختلفوا من بعد ما جاءهم البي

105 Kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra parçalanıp birbirine düşen kimseler gibi olmayın;(90)

işte bunlar için korkunç bir azap vardır;

(90) Yasak olan görüş farklılığı değil, bu farklılıkların inanç birliğini parçalamasına izin vermektir.

ت وجوههم اكفرتم بعد ايمانكم فذو ا الذين اسود ﴾ ١١٦م تكفرون ﴿قوا العذاب بما كنت يوم تبيض وجوه وتسود وجوه فام

106 Bazı yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin karardığı o günde, yüzü kara çıkanlara (denilecek ki):

“İmana erdikten sonra inkâra saptınız ha? O hâlde, inkârınızdan dolayı tadın azabı!”

ت وجوههم ففى ر ا الذين ابيض هم فيها خالدون ﴿وامه﴾ ١١٧حمة للا

107 Fakat yüzü ağaranlar Allah’ın rahmetine dalacaklar; onlar o rahmette ebediyyen kalacaklar.

Page 50: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

50

يريد ظلما للعالمين ﴿ه نتلوها عليك بالحق وما للا

هيات للا ﴾ ١١٨تلك اه

108 Bütün bunlar Allah’ın mesajlarıdır. Bunları belli bir amaç uğruna sana bildiriyoruz; zira Allah hiçbir varlığın

haksızlığa uğramasını dilemez.

ترجع المور ﴿هوات وما فى الرض والى للا مه ما فى الس

﴾ ١١٩ولله

109 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’a aittir; ve tüm iş ve oluş sonunda Allah’a döner.(91)

(91) Muhteşem final: Pasaj kozmik tevhide dikkat çekerek son buluyor.

Zımnen: Ey insan! Bütün bir kâinat Allah’a aitken, sen O’na isyan ederek kime sığınmayı düşünüyorsun?

Page 51: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

51

Page 52: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

52

Page 53: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

53

Page 54: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

54

Page 55: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

55

من كنتم خي ولو اههاس تامرون بالمعروف وتنهون عن المنكر وتؤمنون بالل ة اخرجت للن اهل الكتاب لكان خيرا لهم ر ام

﴾ ١١١منهم المؤمنون واكثرهم الفاسقون ﴿

110 (92) SİZ, insanlık adına çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; (93)

iyi ve doğru olanı önerir,

kötü ve yanlış olandan sakındırırsınız;(94)

zira Allah’a güvenip inanırsınız.(95)

Eğer kitap ehli de güvenip inansaydı, haklarında hayırlı olurdu. Onlardan (Allah’a) güvenip inananlar varsa da,

çoğunluğu yoldan çıkmıştır:

(92) Buradan itibaren sûre, Uhud imtihanı üzerinden İslâm cemaatine hitap ediyor ve evrensel ahlâkî

sorumluluğunu hatırlatıyor.

(93) Kâne yardımcı fiilinin konumuna göre şu anlamlar da verilebilir: “ümmet idiniz”, “ümmet oldunuz”. Ebu

Müslim bu ilâhî hitabı, Allah’ın âhirette yüzü ak çıkan mü’minlere hak ettikleri ödülü muştularken yaptığı hitap

olarak alır (nkl. Râzî).

(94) İyiyi önerip yanlıştan sakındırma, imanla doğrudan alâkalı Kur’anî bir emirdir (104. âyetle krş.) Bu emir

sosyal bünyenin savunma mekanizmasına tekabül eder.

(95) Hemen arkadan gelen ibareden de anlaşılacağı gibi buradaki iman, imanın ahlâkî karşılığı olan “güven”

vurgusu taşımaktadır.

وكم ال اذى وان يقاتلوكم ي ﴾ ١١١ولوكم الدبار ثم ل ينصرون ﴿لن يضر

111 Onlar size, geçici eziyet vermenin dışında, kalıcı hiç bir zarar veremezler; sizinle savaşacak olsalar

arkalarını dönüp kaçarlar: Sonra onlara yardım da ulaşmaz.

لة ا وضربت عليهم ال ضربت عليهم الذه وحبل من الناس وباؤ بغضب من للا

ههم ين ما ثقفوا ال بحبل من للا لك بان مسكنة ذه

لك بما عصو ويقتلون النبياء بغير حق ذههيات للا ﴾ ١١٢ا وكانوا يعتدون ﴿كانوا يكفرون باه

112 Onlar Allah’a ve insanlığa karşı taahhütlerine yapışmadıkları sürece, nerede olurlarsa olsunlar zillete

mahkûmdurlar. Zira Allah’ın gazabına uğramış, üzerlerine zillet ve miskinlik damgası vurulmuştur.(96) Bütün

bunların nedeni, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleridir. Bunlarsa,

isyankâr olmaları ve ısrarla taşkınlıkta bulunmaları yüzündendir.

(96) Zira günaha aldırmamışlar, bunun sonucunda toplumu pasif iyiler değil aktif kötüler yönlendirmiştir.

ناء اليل وهم يسجدون ﴿ اههيات للا ة قائمة يتلون اه ﴾ ١١٣ليسوا سواء من اهل الكتاب ام

113 Onların hepsi bir değildir;(97) önceki vahyin takipçilerinden, gece boyunca Allah’ın âyetlerini okuyup

secdeye kapanan onurlu(98) bir topluluk da vardır.

(97) Kur’an süpüren değil seçip ayıran mümeyyiz akla davet ediyor. Sadece pirincin içindeki taşı değil, taşın

içindeki pirinci de ayıklıyor.

(98) Âyetteki kaimetun sıfatı, bir üstteki âyette geçen “zillet ve miskinlik”in zıddı olarak gelmiştir. Bu sebeple

biz, “dimdik ayakta, başı dik” anlamındaki bu kelimeye “onurlu” karşılığı verdik.

Page 56: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

56

خر ويامرون بالمعروف وينهون عن المنكر ويسارعون ف واليوم الههالحين ﴿يؤمنون بالل ئك من الص ﴾ ١١٤ى الخيرات واوله

114 Onlar;

Allah’a ve âhiret gününe inanırlar;

iyi ve doğru olanı önerir kötü ve

yanlış olandan sakındırırlar;(99) ve

hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar:

işte bunlar aktif iyi olanlardır.(100)

(99) 113. âyetle birlikte: Gerçek mü’minler kitap ehlinden iyileri fark ederken kendi içlerindeki kötüleri de fark

edip ıslaha çalışırlar.

(100) Sâlihîn, ism-i faildir. Fail iyi olmak, meful iyi olmaktan da, mücerret iyi olmaktan da farklıdır. Özne ve

aktif iyi olmaktır. Müddessir sûresinin ilk âyetinde Hz. Peygamber’e emredilen de zımnen budur: Ey yatan iyi!

Yatan iyi olmak yetmez; kalk ve yatanları da kaldırmak için uyar! (krş. Müddessir: 1-2).

هقين ﴿وما يفعلوا من خير فلن يكفروه وللا ﴾ ١١٢ عليم بالمت

115 Onların yaptığı hiç bir iyilik zayi olmayacaktır: çünkü Allah sorumlu davrananları çok iyi bilir.

ئك شيپا واولههار هم فيها خالدون ﴿ ان الذين كفروا لن تغنى عنهم اموالهم ول اولدهم من للا ﴾ ١١٦اصحاب الن

116 Küfre saplananlara gelince: Onları ne malları ne de çocukları Allah’a karşı koruyabilir. İşte onlar ateş

yaranıdır; onlar orada ebedi kalıcıdır.

Page 57: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

57

نيا كمثل ريح فيها صر اصابت حرث قوم ظلموا انفس وة الد ـذه الحيه ـكن مثل ما ينفقون فى هه ولهههم فاهلكته وما ظلمهم للا﴾ ١١٧انفسهم يظلمون ﴿

117 Onların bu dünya hayatı için harcadıkları, kendi kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine musallat olan

ve onu mahveden dondurucu bir kasırgaya benzer: (101) Onlara zulmeden Allah değildir, asıl onlar kendi

kendilerine zulmetmektedir.

(101) Zımnen: Onlar kendi elleriyle kendi felaketlerini hazırlamaktadırlar.

م قد وا ما عنت خذوا بطانة من دونكم ل يالونكم خبال ود منوا ل تت ها الذين اه بدت البغضاء من افواههم وما تخفى يا اييات ان كنتم تعقلون ﴿ صدورهم ا لكم اله ن ﴾ ١١٨اكبر قد بي

118 SİZ ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinip içinize almayınız.(102)

Onlar size zarar vermek için hiç bir çabadan geri durmazlar; dahası sizi zora sokan her şey hoşlarına gider.

Kinleri ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha beter.

Biz (buna ilişkin) işaretleri sizin için (işte böyle) açık ve anlaşılır kıldık; tabi ki eğer aklınızı kullanırsanız.

(102) Batn, “içini göstermek” (Râğıb). Yani sırrınızı vermeyin. Mümtehane 8-9, düşman olmayan inançsızlarla

insani ilişkiye girileceğini ifade eder.

Burada yasaklanan can dost, müttefik ve sırdaş edinmektir.

(Nuzul 109 / Mushaf 60 : Mümtehine 8-9 Aşağıdadır.)

عن الذيهيكم للا ل ينهه

هوهم وتقسطوا اليهم ان للا ين ولم يخرجوكم من دياركم ان تبر ﴾ ٨ يحب المقسطين ﴿ن لم يقاتلوكم فى الد

8 Allah size, sizinle din savaşı yapmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselerle iyilik ve fedakârlığa dayalı bir ilişki geliştirmenizi yasaklamaz: Çünkü Allah fedakâr olanları pek sever.(19)

(19) Kıst’a verdiğimiz anlam için bkz. Hucurât: 9, not 7.

ين واخرجوكم من دي عن الذين قاتلوكم فى الدهيكم للا المون ﴿انما ينهه ئك هم الظ ى اخراجكم ان تولوهم ومن يتولهم فاوله ﴾ ٩اركم وظاهروا عله

9 Allah size, yalnızca sizinle din savaşı yapan ve sizi yurtlarınızdan çıkaran veya sizin çıkarılmanıza destek verenlerle dostluk kurmanızı

yasaklar: artık kim onlarla dostluk kurarsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.(20)

(20) Zımnen: Saldırgana dost olmak zulümse, tersi de adâlettir.

ونكم وتؤمنون بالكتاب كله واذ ونهم ول يحب وا عليكم النامل من الغيظ قل ها انتم اولء تحب ا واذا خلوا عض من ا لقوكم قالوا اهدور ﴿ عليم بذات الص

ه﴾ ١١٩موتوا بغيظكم ان للا

119 Hadi siz onları sevip bağrınıza bastınız; ama onlar, (kendilerine indirilen de dahil) vahyin tümüne

inandığınız hâlde sizi sevmezler.(103)

Ve sizinle karşılaştıklarında “Biz de inandık” derler, fakat yalnız kalınca size olan kinlerinden dolayı

parmaklarına diş geçirirler.

De ki: Kininizle geberin! Allah, göğüslerin en mahrem sırlarını bilendir.

(103) Yani: Siz onların peygamberine ve kitaplarına iman edersiniz, fakat onlar Kur’an’a ve Nebi’ye iman

etmezler.

Page 58: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

58

ك قوا ل يضر ئة يفرحوا بها وان تصبروا وتت بما يعملون محيط م ان تمسسكم حسنة تسؤهم وان تصبكم سيهكيدهم شيپا ان للا

﴿١٢١ ﴾

120

Eğer siz bir iyiliğe ulaşırsanız buna üzülüverirler;

yok eğer başınıza bir kötülük gelirse buna da sevinirler.

Ama eğer zorluklara direnir ve sorumluluk bilincini kuşanırsanız, onların tuzakları size hiç bir zarar veremez:

Zira Allah, yaptıkları her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.

سميع عليم ﴿هئ المؤمنين مقاعد للقتال وللا ﴾ ١٢١واذ غدوت من اهلك تبو

121 Hani, sabahleyin mü’minleri savaş düzenine sokmak için evinden çıkmıştın.(104) Allah da tarifsiz bir

biçimde her şeyi duyuyordu, her şeyi biliyordu;

(104) Allah Rasulü’nün okçu birliğini Uhud tepeciğine konuşlandırdığı gün kastediliyor.

Page 59: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

59

Page 60: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

60

ت طائفتان منكم ان تف ل المؤمنون ﴿اذ هم فليتوكههما وعلى للا ولي

ه﴾ ١٢٢شل وللا

122 İçinizdeki iki grubun –Allah onların velisi olduğu hâlde- paniğe kapıldığını da (biliyordu).(105) Artık

mü’minler yalnız Allah’a güvenmeliler.

(105) Güçler dengesizliğini görüp cesaretlerini yitirenler kastediliyor. Taberî’ye göre bu âyetin ilk cümlesi bir

önceki âyetin devamıdır.

لعلكم تشكرون ﴿هقوا للا ببدر وانتم اذلة فات

ه﴾ ١٢٣ولقد نصركم للا

123 Nitekim siz oldukça zayıf bir hâldeyken, Allah size Bedir’de de yardım etmişti.(106) O hâlde, Allah’a karşı

sorumluluğunuzun bilincinde olun ki, şükredenlerden olasınız!

(106) Zımnen: İnsanın dahli ne denli büyük olursa olsun, başarı nihai tahlilde Allah’a aittir.

Page 61: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

61

ئكة منزلين ﴿اذ تق لف من المله ثة اه كم بثله كم رب ﴾ ١٢٤ول للمؤمنين الن يكفيكم ان يمد

124 Hani sen inananlara demiştin ki: “Gönderilmiş üç bin melekle Rabbinizin imdadınıza yetişecek olması sizin

için yeterli değil mi?”(107)

(107) Nebi bunu savaş öncesi orduyu yüreklendirmek için söylemiş olmalıdır. Burada 3000, bir sonrakinde

5000, Bedir’le ilgili Enfâl 9’da 1000… Bu değişken rakamlar ilâhî yardımın ödenen bedelle orantılı olduğunu,

dolayısıyla insanın gayretine bağlı olduğunu ifade eder.

(Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 9 Aşağıdadır.)

ئكة مردفين ﴿ كم بالف من المله ى ممد ﴾ ٩اذ تستغيثون ربكم فاستجاب لكم ان

9 Hani Rabbinizden yardım dileniyordunuz;(12) bunun üzerine size şöyle icâbet etmişti: “Size birbirini izleyen bin melekle yardım

edeceğim!”

(12) Zımnen: Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı yeter. O anın “bittim noktası” olduğunun delili, Rasulullah’ın şu duasıdır:

“Allah’ım! Eğer şu bir avuç insanın yok olmasına izin verirsen, yeryüzünde kulluğu sana tahsis eden kimse kalmayacak!”

لف من المله كم بخمسة اه ـذا يمددكم رب قوا وياتوكم من فورهم هه ى ان تصبروا وتت مين ﴿بله ﴾ ١٢٢ئكة مسو

125 Kesinlikle evet! Ama siz zorluklara direnir ve sorumluluk bilincini kuşanırsanız, düşman ansızın size

saldırdığında Rabbiniz size anlı-şanlı beş bin melekle yardım edecektir.

ى لكم ولتطمئن قلوبكم به وما النصر ال من ال بشرهه العزيز الحكيم ﴿وما جعله للا

ه﴾ ١٢٦عند للا

126 Allah bunu, sadece size bir müjde olsun ve gönlünüz onunla ferahlasın diye (vaad) etti; zira (zafer garantili)

yardım, yalnızca her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden Allah katından gelir

﴾ ١٢٧ليقطع طرفا من الذين كفروا او يكبتهم فينقلبوا خائبين ﴿

127 Ki, küfre saplanan kimselerden bir kısmını tamamen mahvetsin ya da alçaltsın; sonunda umutsuzluğa

kapılarak geri çekilsinler.

هم ظالمون ﴿ ليس لك من المر بهم فان ﴾ ١٢٨شیء او يتوب عليهم او يعذ

128 İlâhî emrin gerçekleşmesine dair senin elinde hiçbir yetki yoktur; dolayısıyla onların tevbelerini kabule ya

da onları cezalandırmaya karar vermek de (sana düşmez); çünkü onlar zalimlerin ta kendileridir.(108)

(108) Taberî ve Ferrâ’ya göre 128. âyet 127. âyetin devamıdır. Buna göre anlam şöyle olur: “…küfre

saplananlardan bir kısmını tamamen mahvetsin veya alçaltsın, ya da tevbelerini kabul etsin yahut da onlara azab

etsin; çünkü onlar zalimlerdir, bu işte senin yapacağın bir şey yoktur.”

غفور رحيم هب من يشاء وللا وات وما فى الرض يغفر لمن يشاء ويعذ مه ما فى الس

﴾ ١٢٩﴿ ولله

129 Oysa, göklerdeki ve yeryüzündeki her şey Allah’a aittir; dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır; fakat

Allah’ın affı da, rahmeti de tarifsizdir.

لعلكم تفلحون ﴿هقوا للا وا اضعافا مضاعفة وات به منوا ل تاكلوا الر ها الذين اه ﴾ ١٣١يا اي

130 SİZ ey iman edenler! Faizi kat kat artırarak boğazınıza geçirmeyin;(109) sorumluluk bilincini kuşanın ki

mutluluğa erebilesiniz!

Page 62: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

62

(109) Uhud ile ilgili pasajların arasında faizle ilgili âyetin işi ne? Cevap: Okçuların yerini terk etmesinde en

önemli amil faizdi (krş. Bakara: 275-276).

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 275-276 Aşağıdadır.)

لك وا ل يقومون ال كما يقوم الذى يتخبطه الشيطان من المس ذه به وا وا الذين ياكلون الر به ى فله ما بانهم قالوا انماالبيع مثل الر وا فمن جاءه موعظة من ربه فانتهه به م الر البيع وحرهحل للا

ئك اصحاب النار هم فيها خالدون ﴿ ومن عاد فاولهه﴾ ٢٧٢سلف وامره الى للا

275 FAİZ yiyen kimseler, başka değil sadece şeytanın dokunarak aklını çeldiği(513) kimse gibi hareket ederler: Çünkü onlar “Alışveriş de faiz gibidir” derler. Oysa ki Allah alışverişi helâl, faizi(514) haram kılmıştır. Her kim Rabbinden kendisine nasihat gelir gelmez bu işe son

verirse, evvelki kazançları ona, onun hakkında karar vermek de Allah’a kalır. Her kim de dönerse, içerisinde kalıcı oldukları ateşe mahkûm

olanlar işte bunlardır.(515)

(513) Habt, “düşüncesizce, akılsızca vurma” anlamına geldiği gibi (Keşşaf), “delilik, akla musallat olma, aklı çelme” anlamına da gelir

(Lisân ve Tâc). Kur’an faizle borç para vereni akli dengesi bozuk bir insana benzetmektedir. Başkalarının emeğini ve kazancını yattığı yerden sömüren faizci, öylesine bir hırs ve isteriye tutulmuştur ki, onun gözünü hiçbir şey doyuramaz. Çünkü o, aklıyla değil güdüleriyle

hareket etmektedir.

(514) Riba: Sözlükte artma, yükselme, fazlalaşma, nema, yükseğe çıkma, bedeni serpilip gelişme anlamlarına gelir. Faiz, taşan, kabaran

anlamlarına gelir. Aslında ribaya “faiz” denmesi, kanaatimizce 19. yüzyıldaki buhran sırasında devletin riba ile borçlanmasına karşı oluşacak

dînî tepkileri bloke etmek için düşünülmüş bir semantik hile idi. Bu ribalı borçlanmanın Osmanlı için sonun başlangıcı olduğu tarihi bir hakikattir.

(515) Bu âyet, bir görüşe göre Kur’an’dan en son inen âyetler grubunda (Bakara: 275-281) nâzil olmuştur. İbn Abbas’tan nakledilen bir

görüşte son âyet Mâide 3’tür. İkinci bir nakle göre ise bu âyettir. Said b. Müseyyeb’den nakledilen bir haber bunu teyit eder. Hz. Ömer şöyle

der: “En son vahyedilen âyetler riba konusundaydı, fakat Rasulullah, bu âyetlerin anlamını bize tam açıkla(ya)madan irtihal etti” (İbn Hanbel). Fakat muhteva açısından Mâide 3, son inen âyet sıfatını daha çok hak etmektedir. Faiz hakkında inen ilk âyet ise bu değil, Rûm

39’dur.

ل يحب كل كفار اثيم ﴿هدقات وللا وا ويربى الص به الر

ه﴾ ٢٧٦يمحق للا

276 Allah faizin bereketini alır ve (emanete sadâkat için) yapılan hayrı (kattığı bereketle) artırır(516) Allah günahda ısrar eden hiç bir inatçı

nankörü sevmez.(517)

(516) Sadakât, “sadakalar” demektir. Esasen sadaka’ya Allah’ın emanetine sadâkat olduğu için bu isim verilmiştir. Çünkü servetin emanet

olduğunu bilenler paylaşırlar ve paylaşmak emanete sadâkattir. Zımnen: Her işin püf noktası, matematiksel olarak ne kadar kazandığınız

değil, kazandıklarınızın mutluluğunuza katkısıdır. Bunu tayin edense, kârın çokluğu değil bereketi ve temizliğidir. Çünkü haram hain, helâl vefalıdır. Kaybeden kişi için en kara gün Hesap Günü’dür. Ve ak akçe kara gün içindir. Kazançların bir de Allah’a göre sınıflandırması

vardır. İnsan kazanır, bereketi ise Allah verir. İşte bu âyet bu gerçeği çarpıcı bir dille vurguluyor ve faizi tam da karşısına yerleştiriyor:

(517) Bu uyarıların ardından hâlâ faizin de ticaret gibi helâl olduğu iddiasında ısrar eden varsa, o Allah’ın yasağını çiğnemekle kalmıyor,

aynı zamanda harama helâl diyerek küfrünü, günahta ısrar ederek inatçılığını ve Allah’ın verdiği serveti faize vererek nankörlüğünü isbat

ediyor demektir.

ت للكافرين ﴿ ار التى اعد قوا الن ﴾ ١٣١وات

131 Bir de inkâr edenler için hazırlanmış olan ateşten sakının!

Page 63: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

63

سول لعلكم ترحمون ﴿ والره﴾ ١٣٢واطيعوا للا

132 Allah’a ve elçisine de tabi olun ki, rahmete mazhar olasınız!

ة عرضها كم وجن ى مغفرة من رب قين ﴿ وسارعوا اله ت للمت وات والرض اعد مه ﴾ ١٣٣الس

133 Rabbinizin mağfiretine ermek ve muttakiler için hazırlanmış gökler ve yeryüzü genişliğinde(110) olan

cenneti kazanmak için birbirinizle yarışın!(111)

(110) Ebu Müslim, “genişlik” anlamındaki arz’ı, “talep” karşıtı olan “arz etmek, satışa sunmak, değer biçmek”

anlamına almıştır. Buna göre anlam “gökler ve yere eşdeğer olan cenneti..” olur (nkl. Râzî).

(111) Zımnen: Yahudilerle faiz geliri yarıştırmak yerine cenneti kazanma yarışına girin!

يحب ال ا هاء والكاظمين الغيظ والعافين عن الناس وللا ر اء والض ر ﴾ ١٣٤محسنين ﴿لذين ينفقون فى الس

134 Onlar ki;

Bollukta da darlıkta da infak ederler;(112)

Öfkelerini kontrol altında tutarlar ve

İnsanların hatalarını bağışlarlar;(113)

zira Allah iyilik edenleri sever.

(112) Zımnen: Darlıkta veremeyenler varlıkta hiç veremezler. Elinize fazla servet geçince onu faizle çoğaltmayı

değil, zekât ve infakla çoğaltmayı düşünün! “Artış” anlamına gelen riba servetin miktarını artırır fakat ruhunu

öldürür. Diri servet sahibini sırtında taşırken, ölü servetini sahibi sırtında taşır. Yine “artma” anlamına gelen

zekât görünürde malın miktarını azaltırken, hakikatte bereketini artırır.

Page 64: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

64

(113) Allah Rasulü’nün şehirde kalarak savunma savaşı yapma arzusuna rağmen meydan savaşında ısrar edenler,

savaşın en zorlu anında savaş meydanını terk etmişlerdi. Rasulullah onlara kızmadı, darılmadı ve ayıplamadı. Bu

âyet Rasulullah’ın bu destani olgunluğunu ebedileştirmek ve kendisinden sonrakilere örnek göstermek için

inmiştir.

فاستغفروا لذنوبهم ومن يغفر هى ما فعلوا والذين اذا فعلوا فاحشة او ظلموا انفسهم ذكروا للا وا عله ولم يصر

هنوب ال للا الذ

﴾ ١٣٢﴿ وهم يعلمون

135 Yine onlar,

utanç verici bir iş yaptıkları ya da kendi kendilerine bir kötülük ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen

günahları için istiğfar ederler;

zira Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Üstelik onlar, yaptıkları kötülük üzerinde bile bile ısrar da

etmezler. (114)

(114) Günahta ısrar, günah işlemekten daha büyük günahtır. Zira bu, günaha aldırmamanın bir sonucudur.

Günaha aldırmamak ise, vicdanın kör, imanın pasif oluşunun bir göstergesidir.

ـئك جزاؤهم م ات تجرى من تحتها النهار خالدين فيها ونعم اجر العاملين ﴿اوله هم وجن ﴾ ١٣٦غفرة من رب

136 İşte bunların ödülü, Rablerinden bir mağfiret ve orada yerleşip kalacakları zemininden ırmaklar çağlayan

cennet olacaktır: çalışıp çabalayanlar için ne muhteşem bir ödüldür bu.

بين ﴿ ﴾ ١٣٧قد خلت من قبلكم سنن فسيروا فى الرض فانظروا كيف كان عاقبة المكذ

137 Sizden önce de nice hayat tarzları gelip geçti.(115) Öyleyse gezin yeryüzünü ve hakikati yalanlayanların

sonunun nasıl olduğunu görün!

(115) Sunen, sunnet’in çoğuludur. “Doğru yol, kendisine uyulan tarz” anlamına gelen sünnet ile olumlu ve

olumsuz anlamlarıyla birlikte tüm “gelenekler” kastedilmiştir. Kelimenin kök mânası “hayata dair, orijinal ve

sürekli” olanı ifade eder. Olumlu ve olumsuz mânada kullanılır. Buradaki vurgusu olumsuzdur ve sonu helâke

açılan “hayat tarzı”na delalet eder (krş. İbn Aşur). Çöküş ve çözülüşle neticelenen bu gidişat kendisinden önceki

olumsuz geleneğin bir uzantısı, kendisinden sonrasının belirleyicisi olduğu için “tarz”dır. Zaten bu yüzden

sunnet adını almıştır.

قين ﴿ ـذا بيان للناس وهدى وموعظة للمت ﴾ ١٣٨هه

138 Bu, bütün insanlığa iletilmiş tarifsiz bir bildiridir(116) ve sorumluluk bilincini kuşananlar için de bir rehber

ve öğüttür.

(116) Taberî’nin İbn İshak’tan nakledip kendisinin de tercih ettiği mânaya göre, “bu” ile kastedilen âyetin

öncesinde dile getirilen hususlardır. Bu hususlar, toplumsal değişmenin yasalarına işaret ederler. İşte şu âyet o

yasalardan biridir: “Bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını

değiştirmez.” (Ra’d: 11)

﴾ ١٣٩ول تهنوا ول تحزنوا وانتم العلون ان كنتم مؤمنين ﴿

139 Öyleyse ne yılgınlığa kapılın ne de üzülün: eğer gerçekten inanıyorsanız, insanların en üstünü mutlaka siz

olursunuz. (117)

Page 65: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

65

(117) Şu âyetler ışığında anlaşılmalıdır: “zira sizsiniz üstün olan, çünkü Allah sizinle beraberdir” (Muhammed:

35 ve bkz. İlgili not). “Elbet Ben galip geleceğim: Ben ve elçilerim!” (Mücâdile: 21 ve krş. Mâide: 56). “

Yetmiş Uhud şehidinin ardından indiği hatırlandığında zımnen: Kurban vermek kaybetmek değil, kazanmaktır.

Zira şehadet ölmek değil, yaşamaktır.

Bu âyetin sonu zımnen şunu söyler: Eğer üstün değilseniz, imanınızda bir problem var demektir.

(Nuzul 92 / Mushaf 47 : Muhammed 35 Aşağıdadır.)

معكم ولن يتركم اعمالكم ﴿هلم وانتم العلون وللا ﴾ ٣٢فل تهنوا وتدعوا الى الس

35 ARTIK gevşeklik göstermeyin, ama siz üstün durumdaysanız barışa davet edin!(39) Çünkü Allah sizinle beraberdir; (40) ve O sizin

emeklerinizi asla zayi etmeyecektir.

(39) Ve ted‘u’yu bir lâ takdiriyle vela ted‘u okumak âyetin mânasını tersine çevireceği için tasvip edilemez (krş. Âl-i İmran: 139). Barış için

bkz. “eğer onlar barışa yönelirlerse sen de bu yönelişe uy” (Enfal: 61).

(40) Zımnen: Eğer Allah’ın desteğini hak ederseniz, üstün gelen siz olursunuz (krş. Âl-i İmran: 139).

(Nuzul 104 / Mushaf 58 : Mücadile 21 Aşağıdadır.)

قوى عزيز ﴿ه لغلبن انا ورسلى ان للا

ه﴾ ٢١كتب للا

21 (Zira) Allah şöyle diledi: “Elbet Ben galip geleceğim; Ben ve elçilerim! fiüphe yok ki Allah tarifsiz güçlüdür, mutlak üstün ve yüce olandır.

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 56 Aşağıdadır.)

هم الغالبون ﴿همنوا فان حزب للا ورسوله والذين اه

ه﴾ ٢٦ومن يتول للا

56 Allah’a, Rasulüne ve inananlara müttefik olanlar var ya: işte onlardır Allah taraftarı olanlar: galip gelecek olan da onlardır.

ام نداولها بين الناس وليعلم ل ان يمسسكم قرح فقد مس القوم قرح مثله وتلك اليهخذ منكم شهداء وللا منوا ويت الذين اه

ه للا

المين ﴾ ١٤١﴿يحب الظ

140 Eğer size bir zarar dokunduysa, elbet benzer bir zarar (başka) insanlara da dokundu. Zira o (iyi ve kötü)

dönemleri biz insanlar arasında döndürür dururuz ki, Allah iman eden kimseleri seçip ayırsın ve sizden hakikate

şahit olanları tesbit etsin; çünkü Allah zalimleri sevmez;(118)

(118) İyiyi ve kötüyü birbirine karıştırmak, haklı ile haksızı bir tutmak zulümdür; bu zulmü Allah ne işler, ne de

işleyeni sever.

Bu pasajın ayaklarını bastığı yerde duran Uhud savaşı bir hak eleğiydi.

Bu elekte insan elendi, iman elendi.

Sözün gücüne kulak verenlerle gücün sözüne kulak verenler seçilip ayrıldı.

Kazananlar bir de kayıpla sınandılar.

Medine İslâm cemaati üzerinden bir model inşa eden âlemlerin Rabbi, onları Bedir baharının ardından Uhud

yazıyla sınadı.

Sınavın amacı belliydi: Kaybın faturasını kime kesecekler? Allah’a mı, yoksa kendilerine mi?

Allah vahiyle onlara olayı nasıl okumaları gerektiğini de öğretiyordu: “Bu neden böyle oldu” diye soruyorsunuz,

öyle mi? De ki: “Sizin kendi yüzünüzden!” (Âl-i İmran: 165). Değil mi ki, sadece başarıyı kazanç bilen değil,

yaşadığı kayıptan dolayı kazandığı tecrübeyi de kazanç bilen hayatın sırrına ermiş demektir. Tersi bir durum,

gerçek bir kayıp olacaktır.

Page 66: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

66

Page 67: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

67

من الذين اههص للا ﴾ ١٤١وا ويمحق الكافرين ﴿وليمح

141 Yine Allah, iman edenleri arındırıp üste çıkarsın ve inkârcıları da mahvetsin.(119)

(119) Mahs, kelimenin tam anlamıyla bir “rafine hâle getirme”dir (Râğıb). Râzî’nin de tesbit ettiği gibi mahk da

onun zıddıdır: “posaya, ıskartaya ayırma”.

ابرين ﴿ الذين جاهدوا منكم ويعلم الصها يعلم للا ة ولم ﴾ ١٤٢ام حسبتم ان تدخلوا الجن

142 Ya yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve (yolunda) direnenleri seçip ayırmadan cennete

girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?(120)

(120) Krş. Bakara: 214 ve Tevbe: 16.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 214 Aşağıdadır.)

تهم الباس ا ياتكم مثل الذين خلوا من قبلكم مس اام حسبتم ان تدخلوا الجنة ولمه ال ان نصر للا

هى نصر للا منوا معه مته سول والذين اه ى يقول الر اء وزلزلوا حته ر ﴾ ٢١٤ قريب ﴿ء والض

214 Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onların başına öyle

şiddetli zorluklar, öyle boğucu darlıklar geldi ve öylesine sarsıldılar ki, mü’minlerle birlikte Elçi de “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek!”

diye feryat ediyordu. (397) Bakın, Allah’ın yardımı yakındır.(398)

(397) Zımnen: Bedelsiz ödül olmaz. İman en büyük iddiadır, iddialar isbat ister. Krş. “Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve (yolunda) direnenleri seçip ayırmadan cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?” (Âl-i İmran: 142; ayrıca krş. Tevbe: 16). Üç âyetin muhatabı da

farklıdır. Bu âyetin muhatabı Hz. Peygamber ve mü’minlerin tümü, Âl-i İmran’daki peygamber hariç tüm mü’minler, Tevbe’deki ise

mü’minler içerisinden çıkan mücahitlerdir.

(398) Kulun gücü bitince Allah’ın yardımı başlar: “Bittim ya Rab!” diyene “yettim kulum” der.

Page 68: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

68

(Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 16 Aşağıdadır.)

ه الذين جاهدوا منكم ولم يتخذوا من دون للا

ها يعلم للا خبير بماام حسبتم ان تتركوا ولم

ه﴾ ١٦تعملون ﴿ ول رسوله ول المؤمنين وليجة وللا

16 Yoksa siz, Allah’ın içinizden kendi yolunda tüm çabasını seferber edenleri; Allah’tan, O’nun Elçisi’nden ve inananlardan başkasını can

yoldaşı edinmeyecek kimseleri seçip ayırmadan,(20) karma karışık bir hâlde(21) bırakılacağınızımı sandınız? Oysa ki Allah yaptığınız her

şeyden haberdardır.

(20) Lafzen: “bilmeden”. Zımnen: Hayat Allah’ın okulu, siz de onun öğrencilerisiniz.

(21) Velîceten’e Ebu Ubeyde şu anlamı verir: kullu şey’in edhaltehu fi şey’in leyse minhu (senin, bir şeyin içerisine onun cinsinden olmayanı

karıştırdığın her şeydir). Çevirimiz buna dayanır.

ون الموت من قبل ان تلقوه فقد رايتموه وانتم تنظرون ﴿ ﴾ ١٤٣ولقد كنتم تمن

143 Nitekim siz, ölümle yüz yüze gelmeden önce (Allah yolunda) can vermeyi arzuluyordunuz; işte şimdi onu

gördüğünüz hâlde seyirci kalan da (yine) siz oluyorsunuz.(121)

(121) Düşmanı açık arazide karşılama konusunda ısrar edenler, iş ciddiye binince ilk geri çekilenler oldular.

د ال ر ى اعقابكم ومن ينقلب عله وما محم سل افائن مات او قتل انقلبتم عله سول قد خلت من قبله الرهى عقبيه فلن يضر للا

اكرين ﴿ الشه﴾ ١٤٤شيپا وسيجزى للا

144 MUHAMMED yalnızca bir elçidir; ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O hâlde o ölür ya da öldürülürse,

topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz?(122)

Fakat kim topukları üzerinde geriye dönerse, iyi bilsin ki Allah’a hiçbir zarar veremez; hâlbuki Allah

şükredenlerin karşılığını verecektir.

(122) Zımnen: Rasuller ölebilir ama risalet ölmez. Uhud günü Mus’ab’ı Rasulullah zannıyla öldüren İbn

Kamie’nin “Muhammed öldü!” narası üzerine çözülen saflar münasebetiyle.

ل كتابا مؤجهخرة نؤته منها وما كان لنفس ان تموت ال باذن للا نيا نؤته منها ومن يرد ثواب اله ومن يرد ثواب الد

اكرين ﴿ ﴾ ١٤٢وسنجزى الش

145 Hiç kimse, Allah’ın izniyle yasalaşmış vâde dışında ölmez. Ve kim bu dünyanın nimetlerini isterse

kendisine ondan veririz, kim de âhiretin nimetlerini isterse ona da ondan veririz; ve Biz, şükredenleri

ödüllendiririz.

وما ضعف هيون كثير فما وهنوا لما اصابهم فى سبيل للا ن من نبى قاتل معه رب وكاي

هابرين وا وما استكانوا وللا يحب الص

﴿١٤٦ ﴾

146 Ve nice peygamber, yanındaki Rabbe adanmış bir çok insanla birlikte savaşma durumunda kaldı. Onlar

Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı ne yılgınlığa kapıldılar, ne acziyet gösterdiler, ne de onursuzluk

sergilediler: zira Allah direnenleri sever.

نا اغفر لنا ذنوبنا واسرافنا فى امرنا وثبت اقدام ﴾ ١٤٧نا وانصرنا على القوم الكافرين ﴿وما كان قولهم ال ان قالوا رب

147 Onların söylediği yalnızca şuydu: “Rabbimiz!

Günahlarımızı ve haddi aşan tavırlarımızı bağışla!

Bizi sabit kadem kıl ve kâfir topluma karşı bize yardım et!”

Page 69: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

69

يحب المحسنين ﴿هخرة وللا نيا وحسن ثواب اله ثواب الد

هيهم للا ته ﴾ ١٤٨فاه

148 Bunun ardından Allah onlara, hem bu dünya nimetlerini hem de âhiret nimetlerinin en güzelini bahşetti:

Allah kendisini görüyormuş gibi kulluk edenleri sever. (123)

(123) Krş. Şurâ, Tâhâ: Yalnız dünyayı isteyenlere, dünyadan bir şeyler verileceği ve fakat âhiretten onların pay

alamayacağı ile ilgili olarak. Yine krş. “kim ki, hemen ‘şimdi ve burada’nın geçici hazlarını tercih ederse, Biz de

onun payını orada hızlandırır, dilediğimiz kimseye istediğimiz kadar veririz; ne ki sonunda ona cehennemi tahsis

ederiz de, o oraya kınanmış ve gözden çıkarılmış biri olarak atılır” (İsra: 18).

ى اعقابكم فتنقلبوا خاسرين وكم عله منوا ان تطيعوا الذين كفروا يرد ها الذين اه ﴾ ١٤٩﴿يا اي

149 SİZ ey iman edenler! Eğer küfre saplananlara uyarsanız, sizi ökçelerinizin üzerine gerisin geri döndürürler;

asıl işte o zaman kaybedenlerden olursunuz.

يكم وهو خير الناصرين ﴿ مولهه﴾ ١٢١بل للا

150 Hayır! Sizin Mevlanız yalnızca Allah’tır; O’dur yardıma koşanların en hayırlısı.

يهم الن سنل ل به سلطانا وماوه ما لم ينزهعب بما اشركوا بالل المين ﴿قى فى قلوب الذين كفروا الر ﴾ ١٢١ار وبئس مثوى الظ

151 Hiçbir delile dayanmadan Allah’a şirk koşmalarından dolayı kâfirlerin yüreklerine korku salacağız.(124)

Nitekim onların son durağı ateştir: ne berbattır zalimlerin meskeni!

(124) er-Ru’b Kur’an’da “Allah’ın kâfirlerin yüreğine korku salması” anlamında kullanılır.

Page 70: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

70

ى اذا فشلتم وتنازعتم فى المر وع ونهم باذنه حته وعده اذ تحسهيكم ما تحبون منكم من ولقد صدقكم للا صيتم من بعد ما اره

نيا ومنكم من يريد ذو فضل على المؤمنين ﴿يريد الدهخرة ثم صرفكم عنهم ليبتليكم ولقد عفا عنكم وللا ﴾ ١٢٢اله

152 Ve doğrusu Allah size verdiği sözü tuttu; hatırlayın ki O’nun izni sayesinde köklerini kazıyordunuz;(125)

Ne ki arzuladığınız zaferi Allah size gösterdikten sonra gevşeyip (Peygamber’in) emri konusunda tartıştınız

ve itaatsizlik ettiniz.

İçinizde dünyaya özlem duyanlar olduğu gibi, âhirete özlem duyanlar da vardı.(126)

Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için düşmanlarınızı yenmenize mani oldu.(127)

Fakat O (şimdi) sizi bağışladı; zaten Allah inananlara karşı çok lütufkârdır.

(125) Muhammed 4 ışığında: “savaşın ağır sonuçlarının kökünü kazımak” olarak da anlaşılabilir.

(126) Mesela Peygamber’in talimatını dinleyip hepsi de şehid oluncaya kadar mevzilerini terk etmeyen okçular

gibi.

(127) Lafzen: “ Sonra sizin onlardan O vazgeçirdi.” Yani siz zaferin ucunu görünce gevşediniz ve emre

itaatsizlik ettiniz. Bunun üzerine Allah da sizden desteğini çekiverdi. Böylece düşmanlarınızı yenmenize mani

olmuş oldu.

(Nuzul 92 / Mushaf 47 : Muhammed 4 Aşağıdadır.)

ا ا من وا الوثاق فام ى اذا اثخنتموهم فشد قاب حته ى تضع الحرب ا فاذا لقيتم الذين كفروا فضرب الر ا فداء حته ـكن ليبلوا بعضكم ببعض بعد وام لنتصر منهم ولههلك ولو يشاء للا وزارها ذه

فلن يضل اعمالهم ﴿ه﴾ ٤والذين قتلوا فى سبيل للا

4 ARTIK inkârda direnip (onu dayatanlarla)(6) savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarına vurun! Nihayet kızışmış bir savaşın sonuna

dayandığınızda durmayın, (kalanların) ipini sıkı bağlayın.(7) Fakat daha sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız, ya da bir fidye karşılığı serbest

bırakın ki, savaş tüm ağır sonuçlarıyla ortadan kalksın: böyle yapın!(8) Ve eğer Allah dileseydi, onların hakkından bizzat gelirdi; fakat bunu (yapmadı) ki, sizi birbirinizle sınayabilsin.(9) Allah yolunda öldürülenlere gelince: Evet (Allah) onların yaptıklarını asla zayi etmeyecektir:

(6) Yani 1. âyete dayanarak: küfrü dayatarak insanları Allah yolundan alıkoyan iman ve özgürlük düşmanı saldırganlarla... Meşru savaşın sınırları Mumtehane 8-9’da çizilerek savaşa ahlâkî standart getirilmiştir.

(7) Eshane’yi çevirimiz ve benzer mahiyette bir âyet için bkz. Enfal: 67. Enfâl 67-69, bu âyetten sonra inmiş olmalı. Dolayısıyla Enfâl sûresindeki âyetler bu âyetin ışığında anlaşılmalıdır.

Meşru savaş güç ahlâkına dayanır, ahlâktan yoksun güce değil.

Adı barış olan bir dinin savaşı meşru kılması, İslâm’ın hayatın doğasını doğru okuduğunun delilidir. İslâm şiddetin varlığını toptan inkâr yerine, getirdiği ahlâkî standartlarla onu kontrol altına almayı amaçlar.

Vahyin savaşa izin vermesinin baş nedeni saldırganlığı önlemektir.

Bu yolla insanın hem kendisine, hem diğerlerine, hem de değerlerine zarar vermesinin önüne geçmeyi hedefler.

(8) İslâm’da savaş esiri konusundaki çerçeveyi bu âyet çizmektedir.

Âyet açıkça esir almayı, fakat alınan esirleri köleleştirmek yerine bedelli-bedelsiz bırakmayı emretmektedir.

Âyette ve immâ istirkâkan/ esran diye üçüncü bir şık bulunmamaktadır. Hz. Peygamber savaş esirlerini köleleştirmemiştir. Ya Bedir

esirlerinde olduğu gibi fidye karşılığında, ya da 100 ailelik Beni Mustalık esirleri ve 600 kişilik Hevazin esirlerinde olduğu gibi karşılıksız serbest bırakmıştır. Çok ender olarak da koruyucu aile yanında muhafaza edilmelerine izin vermiştir (Mâ meleket eymanukum için bkz.

Nisâ: 24).

Nüzul ortamında köle kaynakları dörttü:

Haramilik yoluyla hürleri köleleştirmek.

Faiz borcu gibi maddî gerekçelerle borçluyu köleleştirmek.

Savaşlar.

Köle ailelerin miras ya da satın alma yoluyla ele geçen çocukları.

Vahiy ilk ikisini yasakladı. Üçüncü kalemi bu ve benzeri âyetlerle geçersizleştirdi. Dördüncü kalemi ise azat etme yoluyla eritti.

Kur’an, mevcut köle stokunu eritmek için şu üç hususta köle azadını emretti:

Bozulan yeminlerde (Mâide: 89),

Hata ile öldürmede (Nisâ: 92),

Zıhar yemininde (Mücâdile: 4).

Page 71: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

71

Ayrıca zekâttan köle azadı için pay ayrılmasını (Tevbe: 60), azatlık sözleşmesi yapılmasını (Nûr: 33), evlilik yoluyla köle/cariye kadınların

özgürlüğüne kavuşturulmasını (Nûr: 32) özendirdi. Bir boynu kölelikten kurtarma çabası içinde olmayanı vahiy daha ilk yıllarda kınadı (Beled: 11,12). Bu tedbirler bir iki nesil içerisinde köleliğin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayabilirdi. Buna rağmen müslümanlar

yüzyıllar boyunca köle sahibi olmaya devam ettiler. Bu durumun tarihî, sosyal, ekonomik izahları yapılabilir; fakat Kur’ani ve insânî izahı

asla yapılamaz. Bu konuda köle sahiplerine getirilmiş bir dizi ahlâkî yükümlülük Ahmet Cevdet Paşa’ya “İslâm’da köle sahibi olmak, aslında köle olmaktır” dedirtse de, bu, müslümanların vahyin hedefini ıskalamasını açıklamaz.

(9) Hac 39 bu âyete atıf olsa gerektir. Meşru bir savaşın çerçevesi için bkz. Bakara: 190.

ا بغم لكيل يكم فاثابكم غم سول يدعوكم فى اخره ى احد والر ى ما فاتكم ول ما اصابكم اذ تصعدون ول تلون عله تحزنوا عله خبير بما تعملون ﴿

ه﴾ ١٢٣وللا

153 O zaman siz, kimseye bakmadan tepelere doğru kaçışıyor, Peygamber de arkanızdan sizi çağırıyordu. (128)

İşte bu yüzden, (Peygamber’in) elemine karşılık (Allah) size öyle bir elem verdi ki, ne kaçırdığınız fırsata ne de

başınıza gelene üzülmeye fırsatınız olmadı: zira Allah yaptıklarınızdan tümüyle haberdardı.

(128) Medine’ye kadar kaçanlar vardı. Allah Rasulü’nün etrafındakilerin sayısı bir ara sekize kadar düşmüştü.

ى طائفة م ة ثم انزل عليكم من بعد الغم امنة نعاسا يغشه غير الحق ظن الجاهليهتهم انفسهم يظنون بالل نكم وطائفة قد اهم

يخفون فى انفسهم ما ل يب لو كان لنا من المر شیء دون لك يقولون يقولون هل لنا من المر من شیء قل ان المر كله لله

ى مضاجعهم و هنا قل لو كنتم فى بيوتكم لبرز الذين كتب عليهم القتل اله ص ما ما قتلنا هه ما فى صدوركم وليمحهليبتلى للا

عل هدور ﴿فى قلوبكم وللا ﴾ ١٢٤يم بذات الص

154 Sonra (Allah), bu elemin ardından size bir güven hissi, bir kısmınızı çepeçevre kuşatan bir dinginlik

bahşetti. Diğer bir kısmınız ise canlarının derdine düşmüşlerdi; Allah hakkında, haddini bilmezlik çağına

özgü,(129) yanlış tasavvurlara kapıldılar.

Diyorlardı ki:

“Bizim, mutlak hükümranlıkta(130) bir karar yetkimiz var da (kullanmadık) mı sanki?”

De ki:

“Bütün yetki, yalnızca Allah’a aittir.”

Onlar ise içlerinde gizleyip sana göstermedikleri gerçek duygularını (şöyle) dile getiriyorlardı:

“Eğer karar yetkisi bizde olsaydı, burada bu kadar ölü vermezdik.”

De ki:

“Evlerinizde kalmış olsaydınız dahi, ölümü mukadder olanlarınızı, o ölüm, elbet yataklarına kadar

kovalardı.”

Bu da, Allah’ın göğüslerinizde olan her bir şeyi sınaması ve kalplerinizde olanları arıtıp damıtması içindir: zira

Allah kalplerin içini bilir.

(129) Câhiliyye, sıradan bir “bilmezlik” durumu olarak adlandırılamaz. Bu anlamda daha o günden Mekke’nin

en kültürlü tüccarlarından biri olan Amr b. Hişam’ın “Ebu Cehil” olarak adlandırıldığı hatırlanacak olursa,

bunun karşılığı bir “kendini bilmeme”, “haddini bilmeme” hâli olsa gerektir.

(130) el-Emr, “mutlak hükümranlık, sonsuz yönetme işi, mutlak yetki” vurgusuna sahiptir. Emr’in nedenselliğin

ilâhî yasaları anlamı için bkz. Fussilet: 12.

Page 72: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

72

(Nuzul 81 / Mushaf 41 : Fussilet 12 Aşağıdadır.)

نيا بمصاب ماء الد ى فى كل سماء امرها وزينا الس وات فى يومين واوحه يهن سبع سمه لك تقديفقضه ﴾ ١٢ر العزيز العليم ﴿يح وحفظا ذه 12 Üstelik onları iki aşamada yedi gök(18) olarak var etti, her bir göğe kendi görev yasasını yükledi.(19) Nihayet Biz en yakın göğü ışıklarla

süsledik(20) ve bir güvenlik sistemi oluşturduk: (21) İşte bu her şeyi bilen, her işi mükemmel olan Allah’ın takdiridir.

(18) “Yedi gök”, bilinen ve bilinmeyen birbirinden farklı tüm kozmik sistemleri kapsayan bir ifade. Yedi rakamı çeşitlilik ve çok

katmanlılıktan kinayedir (krş. Hicr: 44). “Yedi kat gökler ve yer” ibaresi “bütün kâinat” mânasına gelir.

(19) Burada olduğu gibi mutlak mânada öznesi Allah nesnesi eşya olan (burada gökler) emr terimi, Allah’ın eşyaya yüklediği kanuna delalet

eder. Bu vurgusuyla emr eşyadaki nedensellik yasasına (causality) tekabül eder.

Allah’ın eşyaya emr’ini vahyetmesi, ona yaratılış amacı olan mâ hulikâ leh’ini yüklemesidir.

Arıya vahyetmesi de bu cümledendir (Nahl: 68). Bu nedensellik elbet Allah’ı koyduğu yasanın –hâşâ- mahkûmu eden bir nedensellik değildi. Zira O koyduğu yasanın hakimi olarak her an eşyaya müdahil ve her an yaratmadaydı. Dolayısıyla ilâhi emri yüklenen eşya O’ndan bağımsız

mutlak bir varlığa değil, O’nun iznine ve emrine tabi mümkün bir varlığa sahiptir.

(20) Gökyüzünün çıplak gözle görüntüsünün tasviri.

(21) Kur’an kozmolojisini üç başlıkta tasnif etmek mümkündür:

1) Kur’an’ın “Dünya seması” veya “en yakın gök” (Mülk: 5) adını verdiği kuşların da boşluğunda uçtuğu gök (Nahl: 79). Bu atmosfer içi

göktür. Belirlilik takısıyla es-semâ’ biçiminde geldiği yerlerde de çoğunlukla “çıplak gözle görülen” göğe delalet eder.

2) Seb’a semâvât (yedi kat gökler) formuyla ifade edilen gök. Bu, bağlamına göre ya güneş sistemini, ya da birini kendi

âlemimizin/uzayımızın oluşturduğu sonsuz âlemleri/uzayları ifade eder.

3) Semâun formunda belirsiz olarak geldiği yerler. Bu “uzay” anlamındadır. Bağlamına göre bazen kâinatın tümünü, bazen arzdan arşa kadar

bütün bir varlık mertebelerini ifade eder. Âyetteki “güvenlik” (hıfzan) yeryüzünün zehirli güneş ışınlarından, meteor serpintilerinden ve

çekim dengesini saptırıcı unsurlardan korunması anlamına gelebilir. Sâffât 7’de sözü edilen, vahyin görünmez varlıklara karşı korunması

anlamına da gelebilir (krş. Mülk: 5; Hicr: 17). Bu sonuncu ihtimal Kur’an’ın geneliyle daha bir uyumludur (Hıfzan’ı çevirimiz için bkz. İbn

Aşur).

يطان ببعض ما كسبوا و ما استزلهم الش غفور حليم ﴿ان الذين تولوا منكم يوم التقى الجمعان انه عنهم ان للا

ه﴾ ١٢٢لقد عفا للا

155 İki ordunun karşılaştığı gün, içinizden kaçanlara gelince: birtakım eylemleri sebebiyle şeytan onların ayağını

kaydırdı.(131) Fakat (şimdi) Allah onların günahlarını sildi: çünkü Allah tarifsiz bağışlayandır, acele

cezalandırmayandır.

(131) Günahın ilk sebebi şeytan değil, şeytanın etkinlik alanına günahkârı sokan kendi tercihidir.

منوا ل تكونوا كالذين كفروا وقالوا لخوانهم اذا ضربوا فى الرض او ها الذين اه ى لو كانوا عندنا ما ماتوا يا اي كانوا غز ه بما تعملون بصير ﴿وما قتلوا ليجعل للا

ه يحيى ويميت وللا

هلك حسرة فى قلوبهم وللا ﴾ ١٢٦ ذه

156 SİZ ey iman edenler! İnkâra saplanıp da, yeryüzünde sefere çıkan ya da gazaya katılan kardeşleri için

“Bizimle kalmış olsalardı ölmeyecekler ya da öldürülmeyeceklerdi” diyenler gibi olmayın!

Zira Allah bunu, onların içine bir yürek yarası yapacaktır. Çünkü hayatı ve ölümü yaratan Allah’tır: ve Allah

yaptığınız her şeyi görmektedir.(132)

(132) İnancı uğruna canını verenlerin ardından akıl hocalığı yapanlara zımnen: Allah yokmuş gibi

konuştuğunuzun farkında mısınız? Yürek yarası yapmak; âhirette ölenin de kalanın da eline geçen belli olunca,

dediğine diyeceğine bin pişman olmaktır.

Page 73: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

73

م لم او متها يجمعون ﴿ولئن قتلتم فى سبيل للا ورحمة خير مم

ه﴾ ١٢٧غفرة من للا

157 Ve eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah’tan gelecek rahmet ve mağfiret, onların

yığabilecekleri tüm dünyalıklardan daha hayırlıdır.

م او قتلتم ل تحشرون ﴿ولئن مته﴾ ١٢٨لى للا

158 Zira ölseniz de öldürülseniz de, sonunda Allah katında toplanacaksınız.

وا من حولك فاعف عنهم ا غليظ القلب لنفض لنت لهم ولو كنت فظههم وشاورهم فى المر فاذا واستغفر ل فبما رحمة من للا

لين ﴿ يحب المتوكه ان للا

هل على للا ﴾ ١٢٩عزمت فتوك

159 Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın. Ama eğer onlara karşı katı yürekli davransaydın,

kesinlikle senden uzaklaşırlardı: şu hâlde;

onları affet,

affedilmeleri için de dua et(133) ve

yönetim işinde onlarla istişare( ye devam) et!(134)

Artık kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven!

Çünkü Allah kendisine güvenenleri sever.

(133) Hiçbir kaynak Allah Rasulü’nün kendisine savaşı açık arazide kabul etme konusunda ısrar eden, dedikleri

olunca da savaş meydanını terk edenlere sitem ettiğini nakletmez.

(134) Krş. Şurâ: 38. Hz. Peygamber savaş öncesi savaş konseyini toplamış ve istişare etmişti. Kendisi başta

olmak üzere tecrübeliler şehrin içinde kalıp savunma savaşı verme taraftarıydı. Fakat çoğunluğu teşkil eden

konseyin genç ve atak üyeleri meydan savaşında ısrar ettiler. Allah Rasulü o görüşte olmamasına rağmen istişare

sonucuna uydu ve zırhını giydi. Bu arada durumu yeniden gözden geçiren bazıları görüşlerini Allah Rasulü’nün

görüşü istikametinde değiştirdiler. Bunu Rasulullah’a iletince şu destani cevabı aldılar: “Bir peygamber giydiği

zırhı çıkarmaz!” (Buhârî).

(Nuzul 82 / Mushaf 42 : Şura 38 Aşağıdadır.)

ا رزقناهم ينفقون ى بينهم ومم وة وامرهم شوره له ﴾ ٣٨﴿ والذين استجابوا لربهم واقاموا الص

38 Yine onlar Rablerinin (davetine) koşarlar, namazı hakkını vererek eda ederler, toplumsal işlerini aralarında danışma yoluyla görürler(53)

ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar;

(53) Şurâ kelimesi arının bal yapma süreciyle ilgilidir. şevru’l-‘asel, “bal toplamak”, el-meşar, “petek” anlamındadır. Arıların işbirliği ve

dayanışmasını ifade eder (Lisân ve Tâc).

Şurâ, kolektif bir çabayla akıl çiçeklerinden toplanan özün bir petekte bala dönüşmesidir.

“Toplumsal iş” bağlamında “danışma” prensibine yapıcı muhalefeti de ilave eden bir âyet için bkz. Nûr: 62.

Namazla yan yana anılan şûrâ, akılların saf tutması, bir bakıma akılların cemaatle namaz kılmasıdır.

Ortak akla Allah cemaat sevabı verir. Sonuçta mevcudun kat kat üstünde bir bereket hasıl olur.

فل غالب لكم وان يخذلكم فمن ذا الذى ينصركم من ب هل المؤمنون ﴿ان ينصركم للا فليتوك

ه﴾ ١٦١عده وعلى للا

160 Allah yardım ederse size, artık yenemez sizi hiç kimse; ama eğer sizi terk ederse, ondan sonra kim yardım

eder size? şu hâlde mü’minler, yalnızca Allah’a güvensinler.

Page 74: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

74

ى كل نفس ما كسبت وهم ل ي وما كان لنب مة ثم توفه ﴾ ١٦١ظلمون ﴿ى ان يغل ومن يغلل يات بما غل يوم القيه

161 BİR peygamberin hile yapması düşünülemez.(135) Zira kim hile yaparsa, kıyamet günü hilesi açığa

çıkarılacaktır. Sonunda herkes, yaptıklarının karşılığını eksiksiz alacak ve hiç kimseye haksızlık

edilmeyecektir.(136)

(135) Veya bazı kıraat imamlarının en-yuğalle okuyuşuna dayanarak: “Bir peygambere ihanet edilmesi olacak

şey değil”.

(136) Tefsirlerde, bu âyetin Bedir savaşında kaybolan kadifeden bir kumaşı Rasulullah’ın aldığını düşünen

insanlar için indiği ifade edilir. Sahih sünnetten hiç bir delile dayanmayan bu rivayetler, âyetin muhtevası ve

bağlamıyla uyuşmaz. Âyette reddedilen “hile”, Hz. Peygamber’e yapılan “Kur’an’ı kendisi düzüp-koşuyor ve

ardından da “bu Allah katından geldi” diyor” iddialarına bir cevap olsa gerektir. Bunu:

1) Bu âyet, hemen üzerindeki âyetlerle aynı pasajda yer almaktadır. Bu durumda Uhud savaşında inmiş olması

çok güçlü ihtimaldir.

2) Hz. Peygamber’e bir kadife kumaş yüzünden iftira etmek, değil dostlar, düşmanlar açısından dâhi ciddiye

alınacak şey değildir.

3) Bir sonraki 162. âyette Hz. Peygamber “Allah’ın rızasını kazanmış kişi”, onun hakkında “hileci” kuşkusu

taşıyanlar ise “Allah’ın lânetine uğramış kişi” olarak tanımlanır. Allah’ın lânetine uğramak, genellikle kitap ehli

için kullanılır (Bakara: 79).

4) Bizce pasajın son âyeti olan 164. âyet de tam bu konudan, vahiyden söz etmekte ve pasajın ilk âyeti olan 161.

âyetin konusuna açıklık getirmektedir.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 79 Aşağıdadır.)

ليشتروا به ثمن هـذا من عند للا ا كتبت ايديه فويل للذين يكتبون الكتاب بايديهم ثم يقولون هه ا يكسبون ﴿ا قليل فويل لهم مم ﴾ ٧٩م وويل لهم مم

79 Yazıklar olsun onlara ki, kitabı kendi elleriyle yazıp da az bir getiri sağlamak için “Bu Allah katındandır” derler. Elleriyle yazdıklarından

dolayı yazıklar olsun onlara, kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun!(139)

(139) Âyetin ilk muhatabı olan Medine Yahudilerinin yaptığı şey şuydu: Okuma yazma bilmeyen ve din konusunda sürekli kendilerine

muhtaç bulunan cahil Yahudi kitlelerini bu bağımlılıktan kurtaracak şeyler yapmadıkları gibi, aksine onların kendilerine olan bağımlılığını pekiştirecek her türlü yönteme başvurdular. Kutsal Kitap’la cahil kitleler arasına girerek onların kitaba kolayca ulaşmasını engellediler. Cahil

Yahudi kitlelerin tek dinî başvuru kaynağı hahamlardı. Onlar da halkı bilinçlendirmek yerine istismar etmeyi yeğlediler.

م وبئس المصير ﴿ يه جهن وماوهه كمن باء بسخط من للا

هبع رضوان للا ﴾ ١٦٢افمن ات

162 Öyleyse, Allah’ın rızasını gözeten kişiyle Allah’ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kişi bir

olur mu? Orası ne kötü son duraktır!

بصير بما يعملون ﴿ه وللا

ه﴾ ١٦٣هم درجات عند للا

163 Onlar Allah katında farklı konumlara sahiptir: zira Allah yaptıkları her şeyi görmektedir.

على ال هيهم ويعلمهم الك لقد من للا ياته ويزك تاب والحكمة وان كانوا من مؤمنين اذ بعث فيهم رسول من انفسهم يتلوا عليهم اه

﴾ ١٦٤قبل لفى ضلل مبين ﴿

164 Doğrusu Allah,

âyetlerini onlara okumak,

onları arındırmak,

ilâhî kelamı ve hikmeti onlara öğretmek için içlerinden bir elçi çıkararak mü’minlere ihsanda bulunmuştur;

oysa ki daha önce apaçık bir sapıklık içerisinde bulunuyorlardı.

Page 75: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

75

ا اصابتكم مصيبة قد اصبتم مثليها ق ى كل شیء قدير ﴿او لم علههـذا قل هو من عند انفسكم ان للا ى هه ﴾ ١٦٢لتم انه

165 ONLARI iki kat musibete uğrattıktan hemen(137) sonra, o musibet sizin başınıza da geldi diye ;

“Bu neden böyle oldu?” (138) diye soruyorsunuz, öyle mi?

De ki:

“Sizin kendi yüzünüzden!”

Hiç kuşku yok ki Allah, dilediği her şeyi yapmaya kadirdir.

(137) Burada “hemen” anlamını kad edatı vermektedir. Bu edat mazi fiilin başında geldiğinde, fiilin

gerçekleştiği zamanın yakın geçmişte olduğunu gösterir.

(138) Yani: Bedir’in komutanı Uhud’un da komutanıydı, Bedir’in ordusu Uhud’un da ordusuydu. şu hâlde nasıl

olmuştu da Bedir’de alınan sonuç Uhud’da alınmamıştı? Âyet bu sorunun cevabını vermektedir.

وليعلم المؤمنين ﴿وما اصابكم يوم التقى الجمعان ف ه﴾ ١٦٦باذن للا

166 İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelenler Allah’ın izni sonucunda gerçekleşmişti. Bu da (Allah’ın)

mü’minleri belirlemesi içindi.

بعناكم هم للكفر يومئذ اقر وليعلم الذين نافقوا وقيل لهم تعالوا ق او ادفعوا قالوا لو نعلم قتال لتهب منهم اتلوا فى سبيل للا

اعلم بما يكتمون ﴿هيمان يقولون بافواههم ما ليس فى قلوبهم وللا ﴾ ١٦٧لل

167 Yine, ikiyüzlülük yapıp da kendilerine ;

“Gelin, Allah yolunda savaşın!”, dahası “Kendinizi savunun!” denildiğinde,(139)

“Eğer savaş (çıkacağın)ı bilseydik kesinlikle arkanızdan gelirdik” diye cevap verenleri belirlemek içindi.

Onlar o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek inkâra imandan daha fazla yaklaştılar. Oysa ki Allah

onların gizledikleri şeyi çok iyi biliyordu;

(139) Allah yolunda savaşın meşru müdafaa olduğuna dair dikkat çekici bir atıf.

﴾ ١٦٨وا لو اطاعونا ما قتلوا قل فادرؤا عن انفسكم الموت ان كنتم صادقين ﴿الذين قالوا لخوانهم وقعد

168 Kendileri evlerinde oturdukları hâlde, kardeşleri hakkında şöyle dediklerini:

“Eğer bize uysalardı, öldürülmüş olmayacaklardı”.

De ki:

“Hadi eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, başınızdan savın bakalım ölümü?”

هم يرزقون ﴿ امواتا بل احياء عند ربه﴾ ١٦٩ول تحسبن الذين قتلوا فى سبيل للا

169 Ve Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın! Aksine onlar diridirler; rızıkları Rableri katındadır.

Page 76: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

76

من فضله ويستبشرون بالذين لم يلحقوا بهم من خلفهم ال خ هيهم للا ته ﴾ ١٧١وف عليهم ول هم يحزنون ﴿فرحين بما اه

170 Onlar Allah’ın lutfundan kendilerine bağışladığıyla kıvanç duyarlar. Arkadan gelip de henüz kendilerine

kavuşmamış olanlara, geleceğe ilişkin kaygı ve geçmişe ilişkin üzüntü(140) duymayacakları müjdesini

vermekten haz alırlar.

(140) Bkz. Bakara: 38

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 38 Aşağıdadır.)

ى هدى فمن تبع هداى فل خوف عليهم ول ا ياتينكم من ﴾ ٣٨هم يحزنون ﴿قلنا اهبطوا منها جميعا فام 38 Emrettik: Oradan hep birlikte çıkıp inin! Ne var ki, Benden bir rehberliğin size ulaşması şarttır.(67) Her kim (kendisine ulaşan)

rehberliğime uyarsa, artık onlar için gelecek endişesi yoktur, geçmişten dolayı mahzun da olmayacaklar.(68)

(67) Cümledeki şartlılık cevap isteyen bir yapıda değildir. Rehberliğin ulaşmasının şart olduğunu ifade eder. Bu rehberlik vahiydir ve onu

ulaştırmak bir sorumluluktur (krş. En’âm: 19, not 1).

(68) Havf, emn’in zıddıdır.

Güven içinde olamama,

tedirgin olma hâlidir.

Dilde yalnızca gelecek için kullanılır. Bu gelecek hem dünyevî hem de uhrevî gelecektir.

Allah’ın rehberliğine uyan kimse güvenlik içerisinde olan kimsedir.

“Mü’min” tam da budur.

O hâlde, mü’min Allah’ın rehberliğine teslim olup mutlak güvenceye kavuşan kimse demektir.

Âyette olumsuzlama yönteminin kullanılması, bu durumun hem dünya hem âhiret için geçerli olduğunun ifadesidir. Huzn, havf’in zıddına yalnızca geçmiş için kullanılır. Âyetin asıl muştusu, mü’minler için ebedi hayatta hüzne yer olmayacağıdır (bkz. Fâtır: 34).

Zımnen: Rehberi vahiy olan dünyada da âhirette de kaybetmez (Tersi bir ibare için bkz. En’âm: 70, not 3).

ل يضيع اجر المؤمنين ﴿ه وفضل وان للا

ه﴾ ١٧١يستبشرون بنعمة من للا

171 Onlar, Allah’ın nimeti ve keremiyle, Allah’ın mü’minlere ait ecri zayi etmeyeceğini müjdelemeye can

atarlar.

قوا سول من بعد ما اصابهم القرح للذين احسنوا منهم وات والر﴾ ١٧٢اجر عظيم ﴿ الذين استجابوا لله

172 Onlar ki, kendilerine dokunan zarardan sonra Allah’ın ve Elçisi’nin çağrısına uydular;(141) bunlardan

iyilikte sebat gösterenleri ve sorumluluk bilincini kuşananları muazzam bir karşılık beklemektedir.

(141) Uhud’un ertesi gün Nebi’nin Hamrau’l-Esed’e kadar (8 mil) düşmanı takip etme çağrısı.

ونعم الوكيل ﴿ الذين قال لهم الناس ان الناس ه﴾ ١٧٣قد جمعوا لكم فاخشوهم فزادهم ايمانا وقالوا حسبنا للا

173 Onlar ki, malum insanlar(142) kendilerine ;

“Bakın, düşmanlarınız size saldırı için toplandı, onlardan sakınmanız gerek!”

demişlerdi de, işte bu onların imanını artırmış ve şöyle cevap vermişlerdi:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!”

(142) en-Nas kelimelerinin ahd için olan belirliliği çeviriye “malum” şeklinde yansımıştır.

Page 77: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

77

وفضل لم ي ه ذو فضل عظيم ﴿فانقلبوا بنعمة من للا

ه وللا

هبعوا رضوان للا ﴾ ١٧٤مسسهم سوء وات

174 Onlar, Allah’ın nimeti ve lütfu sayesinde kendilerine hiç bir zarar dokunmadan geri döndüler.(143) Zira

onlar Allah’ın rızasına taliptiler: zira Allah sınırsız lütuf sahibidir.

(143) Âyet Uhud’dan bir gün sonra gerçekleşen bir takip operasyonu olan Hamrau’l-Esed’e işaret etmektedir.

ف اولياءه فل تخافوهم وخافون ان كنتم مؤمنين ﴿ يطان يخو لكم الش ما ذه ﴾ ١٧٢ان

175 Başkası değil, işte o şeytandır kendi dostlarıyla (sizi) korkutan. O hâlde onlardan korkmayın, sadece benden

korkun, gerçekten inanıyorsanız eğer.

ال ي ه شيپا يريد للا

هوا للا هم لن يضر خرة ولهم عذاب عظيم ول يحزنك الذين يسارعون فى الكفر ان ا فى اله جعل لهم حظ

﴿١٧٦ ﴾

176 İnkârda birbirleriyle yarış hâlinde olanlardan dolayı üzülme! Unutma ki onlar Allah’a hiç bir zarar

veremezler; Allah onların âhiretten hiç bir pay almamalarını murad eder. Ve onları korkunç bir azap bekler.

شيپا ولهم عذاب اليم ﴿هوا للا يمان لن يضر ﴾ ١٧٧ان الذين اشتروا الكفر بال

177 İman karşılığında inkârı satın alanlar, Allah’a hiçbir zarar veremezler; onları da acıklı bir azap bekler.

ما نملى لهم ليزدادوا اث ما نملى لهم خير لنفسهم ان ﴾ ١٧٨ما ولهم عذاب مهين ﴿ول يحسبن الذين كفروا ان

178 Ve inkârda direnenler sanmasınlar ki, onlara mühlet vermemiz kendi hayırlarınadır. Onlara yalnızca

günahlarını artırsınlar diye mühlet verdik; sonunda alçaltıcı bir azap onları bekler.

هيب وما كان للا ى يميز الخبيث من الط ى ما انتم عليه حته ليذر المؤمنين عله

ه يجتبى ليطلعكم على الغ ما كان للا

هكن للا يب ولهقوا فلكم اجر عظيم ﴿ ورسله وان تؤمنوا وتت

همنوا بالل ﴾ ١٧٩من رسله من يشاء فاه

179 (Ey Kâfirler!) Allah, mü’minleri, sizin yaşadığınız hayat tarzı(144) üzere bırakacak değildir; nihayet Allah

iyiyi kötüden ayıracaktır. Allah gaybı size bildirecek de değildir; fakat Allah (bu amaçla) elçilerinden dilediğini

seçer. şu hâlde Allah’a ve elçilerine inanın; zira eğer iman eder ve sorumluluk bilincini kuşanırsanız, işte o

zaman sizi muazzam bir karşılık bekler.

(144) Mâ entum ‘aleyh lafzen “üzerinde bulunduğunuz şey/hal” anlamına gelen bir kalıp ifadedir. Tam olarak

“hayat tarzınız” vurgusunu taşır. Benzeri olan mâ hum fîh (onların içinde bulundukları hayat ortamı/tarzı)

kalıbıyla yakınlık arzeder.

من فضله هو خيرا لهم بل هو شر لهم سي هيهم للا ته ميراث ول يحسبن الذين يبخلون بما اه

مة ولله قون ما بخلوا به يوم القيه طو بما تعملون

هوات والرض وللا مه ﴾ ١٨١خبير ﴿ الس

180 ALLAH’IN lutfundan kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar, bunun kendileri için hayırlı olduğunu

sanmasınlar! Aksine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik yaptıkları şeyler kıyamet gününde boyunlarına

dolanacaktır. Zira göklerin ve yeryüzünün mirası tamamıyla Allah’a aittir. Ve Allah yaptığınız her şeyden

haberdardır.

Page 78: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

78

فقير ونحن اغنياء سنكتب ما قالوا وقتلهم ه قول الذين قالوا ان للا

هل ذوقوا عذاب الحريق النبياء بغير حق ونقو لقد سمع للا

﴿١٨١ ﴾

181 “Allah fakirdir fakat biz zenginiz!” diyenlerin laflarını Allah duymuştur.(145) Onların hem söylediklerini,

hem de peygamberleri haksız yere öldürmelerini kaydedeceğiz ve diyeceğiz ki:

“Tadın yakıp kavuran azabı!

(145) Medine Yahudilerinin lafı. Gerçekte ilâhî emirlerden Allah’ın hiçbir çıkarının olmadığını, çıkarı olan

tarafın sadece insan olduğunu unutan akla, zamanlar ve mekânlar üstü bir cevap.

م للعبيد ﴿ ليس بظلهمت ايديكم وان للا لك بما قد ﴾ ١٨٢ذه

182 Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır.(146) Unutmayın ki Allah’ın kullarına zulmetme ihtimali

bulunmamaktadır!”(147)

(146) Kur’an’ın semboller dünyasında;

“yüz” bir şeyin varlığını,

“akıl” o şeyin ruhunu,

“eller” o şeyin eylemini temsil eder.

Yani her zât yüze, her söz dile, her eylem ele nisbet edilir. Burada “elleriyle yaptıkları” ile, tüm eylemler

kastedilmiştir.

(147) Nefyin haberinin bâ ile gelmesi ihtimal yokluğuna delâlet eder (bkz. Hac: 10).

Page 79: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

79

(Nuzul 91 / Mushaf 22 : Hac 10 Aşağıdadır.)

م للعبيد ﴿ ليس بظلهمت يداك وان للا لك بما قد ﴾ ١١ذه

10 “İşte bu senin kendi ellerinde kazanıp getirdiklerindir; unutma ki Allah’ın kullarına zulmetme ihtimali asla bulunmamaktadır!”(19)

(19) Çevrimizin gerekçesi, nefyin haberinin bâ ile gelmesidir. Bu, öznenin bahis konusu işi yapma imkan ve/veya ihtimalinin bulunmayışına

delalet eder. Bu kalıp, olumsuzlanan şeyin kategorik olarak dışlandığını ifade eder.

ار ى ياتينا بقربان تاكله الن عهد الينا ال نؤمن لرسول حتههنات وب الذين قالوا ان للا الذى قلتم قل قد جاءكم رسل من قبلى بالبي

﴾ ١٨٣فلم قتلتموهم ان كنتم صادقين ﴿

183 “Allah, yakılarak sunulan bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamızı emretmişti” diyenlere

gelince: (148)

De ki: “Benden önce de size peygamberler gelmiş, hem hakikatin apaçık belgelerini hem de sözünü ettiğiniz şeyi

getirmişlerdi. Peki, madem doğru söylüyordunuz da niçin onları öldürdünüz?”(149)

(148) Krş. Eski Ahid: Yaratılış 15:17; Levililer 1:7; Tesniye 13:16; I. Krallar 18:38. Mucize isteyenlerin yaman

çelişkileri âyetin devamında dile geliyor.

(149) “Kudüs! Ey peygamberlerini öldüren Kudüs!” (Matta). Bu konuda ayrıntılı bir sayım-döküm için bkz.

Bakara: 61.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 61 Aşağıdadır.)

ى طعام واح ى لن نصبر عله ا تنبت الرض من بقلها وقثائها وفومها وعدسها وبصل واذ قلتم يا موسه ى بالذى هو خير اهبطوا د فادع لنا ربك يخرج لنا ممها قال اتستبدلون الذى هو ادنه

مصرا فان لكم ما سالتم وضربت هيات للا لك بانهم كانوا يكفرون باه ذه

هلة والمسكنة وباؤ بغضب من للا لك بما عصوا وكانوا يعتدون ﴿عليهم الذ ن بغير الحق ذه ﴾ ٦١ويقتلون النبي

61 Yine bir zaman da demiştiniz ki: “Ey Musa! Biz tek çeşit yiyecekten bıktık: Rabbine yalvar da, bize yeryüzünün değişik ürünlerinden; sebzesinden, acurundan,(107) sarımsağından,(108) mercimeğinden, soğanından versin! (Musa) şöyle cevaplamıştı: Hayırlı olanı, daha

değersiz ve aşağı olanla mı değişmek istiyorsunuz? Dönün Mısır’a,(109) istediklerinizin tümü orada sizi bekliyor!(110) İşte böylece onlara

alçaklık ve yoksulluk mührü vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar.(111) İşte bu, onların Allah’ın mesajını inkâr etmeleri ve Peygamberlerini haksız yere öldürmeleri yüzünden oldu.(112) Bütün bunların asıl nedeni ise, isyankârlıkları ve taşkınlık yapmalarıydı.

(107) Hadislerde bir elde olgun hurma bir elde ğıssâ’, birlikte yenildiği belirtilir (Buhârî, Et’ime 39). Buna göre ğıssâ’ kabak değil acur olmalıdır. Ebu Davud bir Mısır ğıssâ’sını ölçtüğünde tam 13 karış geldiğini söyler (Zekât 12). Bu da tercihimizi teyit eder. Acur gibi uzun

olan fakat daha kalın ve pütürsüz olan bitki ise dübba’ adını taşır ki, bu bir kabak türüdür ve genellikle pişirilerek yenir. Rasulullah’ın kabak

sevdiğini bildiren rivayetlerde de kelime ğıssâ’ olarak geçer.

(108) Veya: “buğdayından” (İbn Abbas). Tercihimiz fa’nın se’den münkalip olduğu görüşüne dayanır (Ferrâ).

(109) Veya: “şehire”, hatta belirsiz geldiği için “herhangi bir şehire”.

(110) Zımnen: Allah’ın lutfuyla kendilerini soykırımdan kurtarıp türlü nimetler veren Allah’a şükredecekleri yerde, “Hani bunun soğanı,

sarımsağı?” demeye başladılar.

(111) “Kesin taahhütlerini bozdukları için onları rahmetimizden dışladık.” (Mâide: 13) âyetinde olduğu gibi, lânetlenme belli eylemler ve

onları yapanlarla ilgilidir. Baştan sona bir ırkın tüm nesillerini kapsayan mânada lânetli kavim yoktur, ancak lânetli mantık vardır.

(112) Bu hakikat onların kitaplarında da yer alır. Nitekim, Kral Azyahu Amos’u katleder. Kral Minşa İşaya’nın kafasını testereyle kestirir.

Kral Ahab İlya’yı (İlyas) öldürtmek için çırpınır (İbn Hazm, el-Fisal, I, 191-294). Yahuda kralı Asa, Hanani peygamberi hapse atar (Tarihler

II, 16:1-14). Kral Ahab’ın öldürmek için aradığı İlyas Sina’ya saklanır (Krallar I, 19:1-10). Aynı kral Mikaya’yı hapseder (Krallar I, 22:26-27). Zekeriyya halk tarafından taşlanır (Tarihler II, 24:20-21). Yeremya açlıktan ölsün diye yeraltı mahzenine hapsedilir (Yeremya 15:10,18).

Ve İsa şöyle seslenir: “Ey Kudüs! Gönderilen Peygamberleri öldüren, taşlayan Kudüs!” (Matta 13:37).

بر والكتاب المنير ﴿ نات والز ب رسل من قبلك جاؤ بالبي بوك فقد كذ ﴾ ١٨٤فان كذ

184 Ve seni yalancılıkla suçladılarsa; unutma ki senden önce hakikatin apaçık delilleriyle, ilâhî hikmet yüklü

kitaplarla(150) ve aydınlık saçan vahiyle gelen peygamberler de yalancılıkla suçlanmıştı.

(150) Zebur “hikmet yüklü kitap” anlamına gelir (bkz. Nahl: 44; şu‘arâ: 196, ilgili notlar).

Page 80: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

80

(Nuzul 74 / Mushaf 16 : Nahl 44 Aşağıdadır.)

ل اليهم ولعلهم يتف كر لتبين للناس ما نز بر وانزلنا اليك الذ نات والز رون ﴿بالبي ﴾ ٤٤ك 44 (Biz onları) hakikatin açık belgeleri ve hikmet yüklü sayfalarla (48) (göndermiştik). İşte sana da bu uyarıcı vahyi indirdik ki, kendilerine

indirileni insanlara açıklayasın(49) ve belki onlar da bu sayede düşünürler.

(48) Lafzen: “yazılarla..” (Fî-zuburi’l-evvelîn için bkz. şu‘arâ: 196, not 5).

Zubur (t. ez-zubratu), ağır demir plakalarına verilen isim. Hacimce ağır ya da kinayeten değerli kitaplar için veya “silinmezlik özelliği olan” kayıtlar için kullanılmıştır.

Râğıb’ın başkalarına dayandırarak ve Taberî’nin Enbiya 105’in tefsirinde verdiği bilgiye göre, içerisinde yasaların değil hikmetin yer aldığı eserlere verilen genel isimdir. Hz. Davud’un kitabına da yasayla ilgili olmamasından dolayı bu ad verilmiştir. Bağlamına göre “Hikmet yüklü

sayfalar” veya “silinmez/korunaklı kayıt” şeklindeki çevirimiz, bu verilere dayanmaktadır.

(49) Tebyin,

hem “iletme, duyurma, bildirme”,

hem de “tarif etme” ve “uygulamalı olarak gösterme” anlamında “açıklama”dır.

Kur’an’da beyyene fiili kimi yerde bu en geniş çağrışımlarıyla, kimi yerde ise sadece “duyurma-iletme” anlamıyla kullanılmıştır.

Mesela Âl-i İmran 187 ve Mâide 15 gibi âyetlerde, hep kitap ehliyle ilgili olarak “gizleme” (hafâ) ve “saklamanın” (keteme) zıddına

“eksiksiz iletme, duyurma” anlamına kullanılır.

Fakat tüm dil otoritelerinin de ifade ettiği gibi, tebyin, sözü de içine alan fakat ondan daha kapsamlı bir anlam taşır (Esâs; Lisân ve

Müfredât). Bu sûrenin 39. âyetinde ve başka âyetlerde (msl. Nisâ: 26; Mâide: 75 vd.) Allah’a izafe edilen beyyene fiili, 64. âyette (ayrıca

İbrahim: 4) yine aynı anlam içeriğiyle Hz. Peygamber’e izafe edilir.

İlgili âyetler birlikte okunduğunda,

Hz. Peygamber’in beyan ve tebyin misyonunun sadece “iletmekle” sınırlı olmadığı,

Uygulamaya konu olan talimatların nasıl uygulanacağını bizzat göstermenin de bu misyona dahil olduğu görülecektir.

Zaten vahyin onu “güzel örnek” olarak nitelemesi bunun teyididir (Ahzab: 21).

(Nuzul 51 / Mushaf 26 : Şu’ara 196 Aşağıdadır.)

لين ﴿ ﴾ ١٩٦وانه لفى زبر الو 196 Yine kuşku yok ki bu (mesaj), öncekilerin hikmet yüklü sayfalarında da yer almakta. (95)

(95) Lafzen: “öncekilerin yazılarında/sayfalarında”. (Zubur’a verdiğimiz mâna için bkz. Nahl: 44).

Bunlar Tevrat ve İncil’den öte –ki onlar zaten adlı adınca zikredilmektedir- başta Eski Hind, Eski Mısır ve Eski İran dinî metinleri olsa

gerektir.

Bu tezimizi M. Hamidullah’ın verdiği şu emek mahsulü bilgiler teyit eder: “Müfessirler resim ve heykellere tapmayı reddeden, “övülen” ve

“herkese rahmet” sıfatlarını taşıyan bir zâtın geleceğini önceden haber veren Zerdüştlerin kitabına (Zend-Avesta, Hacht 13, XXVI-II, 129) göndermeler yaparlar (Bu konuda Avesta ve Dasâtîr’in başka pasajlarıda vardır).

Brahman Hinduların Pourâna ve Vedalar’ı da çölden çıkacak, adı “övülmeye değer: Muhammed” olan bir bilgeden ve onun arabasının göğe değeceğini (Miraç); devleri bulunan bir bilge (bkz. İşaya, 21:6-7); biri üç yüz diğeri on bin kutsanmış kişiyle gerçekleştireceği iki zaferini

(Bedir Savaşı ve Mekke Fethi) haber vermektedir.

Başka yerde, Kalınki Pourâna’da babasının “Allah’ın kulu” (Abdullah’ın tam karşılığı) annesinin ise “güvenilir” (Amine’nin tam karşılığı)

olduğu yer almaktadır. Yine kumlu bir memlekette dünyaya geleceği ve doğduğu şehrin kuzeyine hicret edeceği vs. belirtilmektedir.

Hemen belirtelim ki Pourâna kelime anlamıyla “Eskilerin Yazıları/Suhufu’l-Evvelîn” anlamına gelir ki, bu âyette bu ifade aynen yer

almaktadır.

Yine bilinmektedir ki, Guatama Buda da “Metteya” veya “Maitreya”nın (âlemlere rahmetin) kendi işini tamamlamak için geleceğini önceden

haber vermiştir [Bkz. aynı yer, IX, 128; XX, 107] (Aziz Kur’an, İstanbul- 2000). Eski Mısır’ın Hermetik metinleriyle ilgili bkz. Enbiya: 29.

Page 81: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

81

ار و مة فمن زحزح عن الن ما توفون اجوركم يوم القيه نيا ال متاع كل نفس ذائقة الموت وان وة الد ة فقد فاز وما الحيه ادخل الجن﴾ ١٨٢الغرور ﴿

185 Her can(151) ölümü tadar.(152) Ve kıyamet gününde, karşılıklarınız size tam olarak ödenir. Ve kim ateşten

uzaklaştırılır da cennete alınırsa, işte o murada ermiş olur. Bu dünya hayatıysa, aldatıcı bir tatmin aracından

başka bir şey değildir.(153)

(151) Bu âyette olduğu gibi, genellikle Kur’an âhiret hayatını ele alırken, cinsiyet, sınıf, milliyet gibi fiziki ve

sosyal tanımlamaların ötesine geçen nefs kelimesini kullanır. Bu kullanım, ahretteki ceza ve ödülün cinsiyet de

dahil her tür fiziki ve sosyal farklılığın ötesinde, insanın özü ve aslı bağlamında ele alındığının göstergesidir.

Buna karşın Allah asla ölmez (Furkan: 58). Tekrar dirilecek olan da nefs’tir ve diğer nefislerle eşleştirilecektir

(Tekvir: 7).

(152) “İsm-i fail devam eden fiildir” diyen Kufe okuluna istinaden şöyle de çevrilebilir: “Her can ölümü her an

tatmaktadır”. Bu takdirde ölüm, bedenin içinde her an milyarlarcası ölüp yerini milyarlarca yeni hücrenin

doldurduğu o muhteşem tavafa delalet eder. Bir özneye bir vasıf fiil olarak değil de ism-i fail olarak isnat edilirse

o vasfın öznenin cevheriyle ilişkili olduğuna delalet eder. Burada ölüm insana fiil ile (yezûku) değil de ism-i fail

ile (zâikatun) isnat edilmiştir. Dolayısıyla bu ölümün insan için daha yaratılışının başlangıcında cevherine

yerleştirilmiş bir kader olduğu anlamına gelir.

(153) Zımnen: Servet iftihar için değil imtihan içindir.

Serveti iftihar gibi gören servete ait olur,

Serveti imtihan gibi gören servete sahip olur.

(Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 58 Aşağıdadır.)

ى به بذنوب عباده خبيرا ﴿ل على الحى الذى ل يموت وسبح بحمده وكفه ﴾ ٢٨وتوك

58 Nihayet ölümsüz olan O mutlak diri Zat’a yaslan ve hamd ile O’nun aşkın yüceliğini dillendir! Zira kullarının günahından haberdar olma konusunda kimse O’nunla boy ölçüşemez.(71)

(71) Bir mübalağa kalıbı olan kefâ’lı cümleler Türkçe’ye en iyi deyimsel karşılıklarıyla yaklaşık olarak çevrilebilirler (Benzer bir kalıbın farklı bir bağlamdaki çevrisi için bkz. İsra: 17, not 12).

(Nuzul 8 / Mushaf 81 : Tekvir 7 Aşağıdadır.)

جت ﴿ ﴾٧واذا النفوس زو 7 Bütün insanlar tasnif edildiğinde, (4)

(4) Lafzen: “Eşleştirildiğinde”. Tabi ki dünya hayatındaki seçimlerine göre. Krş. “Sizler üç sınıfta tasnif edilmiş olacaksınız” (Vâkı‘a: 7, 8-10). Âyette, hayvanlar da dahil tüm canlıları ifade eden enfus çoğulu değil, sadece insanları ifade eden nufus (nefisler) çoğulu kullanılmıştır.

“İnsanlar” şeklindeki çevirimizin gerekçesi budur.

Genellikle Kur’an, âhiret hayatını ele alırken cinsiyet, sınıf, milliyet gibi fiziki ve sosyal tanımlamaların ötesine geçen nefs kelimesini

kullanır (3.185; Fecr: 27). Bu kullanım, ahretteki ceza ve ödülün cinsiyet de dahil her tür fiziki ve sosyal farklılığın ötesinde, insanın özü ve

aslı bağlamında ele aldığının göstergesidir. Tekrar dirilecek olan da nefs’tir.

قوا لتبلون فى اموالكم وانفسكم ولتسمعن من الذين اوتوا الكتاب من ق بلكم ومن الذين اشركوا اذى كثيرا وان تصبروا وتتلك من عزم المور ﴿ ﴾ ١٨٦فان ذه

186

Elbette mallarınızla ve canlarınızla sınanacaksınız;

Ve hem sizden önce vahye muhatap olanlardan, hem de Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan birçok

incitici söz işiteceksiniz.

Ama, eğer direnir ve sorumluluk bilincini kuşanırsanız (iyi olur); fakat unutmayın ki bu bir azim işidir.(154)

Page 82: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

82

(154) Ahlâkî davranış sadece iyi şartlarla sınırlı bir sorumluluk değil, her şartta yerine getirilmesi gereken bir

yükümlülüktür.

Şartların değişmesiyle değişen bir davranış ahlâkî olma vasfını yitirmiştir.

ه للناس ول تكتمونه فنبذوه ور نن ميثاق الذين اوتوا الكتاب لتبيهاء ظهورهم واشتروا به ثمنا قليل فبئس ما واذ اخذ للا

﴾ ١٨٧يشترون ﴿

187 Allah, (daha önceden) vahye muhatap olanlardan ;

“Onu insanlara açıklayacaksınız ve kesinlikle gizlemeyeceksiniz”

diye söz almıştı. Fakat onlar bunu kulak ardı ettiler ve değersiz bir menfaat karşılığı pazarladılar: ne kötü bir

alışverişti bu!

هم ﴾ ١٨٨يم ﴿بمفازة من العذاب ولهم عذاب ال ل تحسبن الذين يفرحون بما اتوا ويحبون ان يحمدوا بما لم يفعلوا فل تحسبن

188 Sanma ki yaptıkları (bu tür) işlerle sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananlar, evet onlar, sanma

ki(155) azaptan kurtulabilecekler: (156) Onları şiddetli bir azap beklemektedir.

(155) Metinde bulunan bu ikinci “sanma ki” (fe lâ tahsebennehum), bazı müfessirlere göre cümlenin

uzunluğundan dolayı tekit için gelmişse de, biz usulümüz gereği aynen yansıttık.

(156) Zımnen: şahsiyetinden yırtıp imajına yatıranlar, insanın imajına değil kalplerin özüne bakan Allah

nazarında hiçbir şey kazanmadıklarını görecekler. Bu onların azabını katlayacak.

ى كل شیء قدير ﴿ علههوات والرض وللا مه ملك الس

﴾ ١٨٩ولله

189 Göklerde de yeryüzünde de hükümranlık Allah’a aittir: zira Allah her şeyi yapmaya kadirdir.

Page 83: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

83

Page 84: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

84

Page 85: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

85

Page 86: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

86

Page 87: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

87

وات مه يات لولى اللباب ﴿ ان فى خلق الس هار له ﴾ ١٩١والرض واختلف اليل والن

190 KUŞKUSUZ göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış

sahipleri için alınacak dersler vardır.(157)

(157) İlâhî kitap, kâinat kitabının nasıl okunacağına dair bir okuma dersi veriyor.

Page 88: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

88

وات والرض ر مه رون فى خلق الس ى جنوبهم ويتفك قياما وقعودا وعلههذ الذين يذكرون للا نا ما خلقت هه ا باطل سبحانك فقنا ب

ار ﴿ ﴾ ١٩١عذاب الن

191 Onlar ki;

ayaktayken,

otururken ve

uyumak için uzandıklarında(158) Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerine tefekkür ederler:

“Rabbimiz! Bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın!(159) Yücelikte eşsizsin! Bizi ateşin azabından

koru!”

(158) Zımnen: Her zaman ve her durumda... Zira insan için geometrik açıdan bu üç düzlemin dışında bir düzlem

yoktur.

Allah’ı anmak,

Allah’ı sürekli gündemine almak,

O yokmuş gibi düşünmemek, konuşmamak, yaşamamak ve sonuçta

Allah’ın gündeminde kalmaktır.

(159) Hayat biz olmasak da anlamlı. Biz fark etmedik diye hayat anlamını kaybetmez. İnsanın farkı, hayata

anlam verdiği için değil, hayata verilen anlamı keşfettiği içindir.

نا انك المين من انصار ﴿ رب ار فقد اخزيته وما للظ ﴾ ١٩٢من تدخل الن

192 “Rabbimiz! Sen kimi ateşe mahkûm edersen, kesinlikle onu rezil etmiş olursun; ve o zalimler yardımcı da

bulamazlar!”

Page 89: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

89

نا فاغفر ل ا رب من كم فاه منوا برب يمان ان اه نا سمعنا مناديا ينادى لل نا ان پاتنا وتوفنا مع البرار ﴿رب ا سي ﴾ ١٩٣نا ذنوبنا وكفر عن

193

“Rabbimiz! Bizi, “Rabbinize iman edin!” diye imana çağıran bir davetçiyi duyduk ve hemen iman ettik!”

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı erdemlilerle birlikteyken al!”

مة انك ل تخلف الميعاد ﴿ ى رسلك ول تخزنا يوم القيه تنا ما وعدتنا عله نا واه ﴾ ١٩٤رب

194

“Rabbimiz! Elçilerin aracılığıyla yaptığın vaadi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Çünkü

Sen, vaadinden asla caymazsın!”

ى بعضكم من بعض فال ى ل اضيع عمل عامل منكم من ذكر او انثه هم ان ذين هاجروا واخرجوا من ديارهم فاستجاب لهم ربات تجرى من تحتها النهار ثو واوذوا فى سبيلى وقا هم جن پاتهم ولدخلن تلوا وقتلوا لكفرن عنهم سي

ه وللا

هابا من عند للاواب ﴿ ﴾ ١٩٢عنده حسن الث

195 Rableri de onların dualarına şöyle icâbet etti:

Erkek olsun kadın olsun, çaba gösteren hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım; sizler karşılıklı

birbirinizi tamamlayan parçalarsınız.(160)

Kötülükten ve kötülük diyarından hicret edenlere, yurtlarından sürülenlere, yolumda eziyet çekenlere,

savaşanlara ve öldürülenlere gelince: Onların kötülüklerini mutlaka örteceğim ve elbet onları Allah’tan bir

ödül olarak zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere sokacağım;(161) zira ödüllerin en güzeli Allah

katındadır.”

(160) Ba‘dukum min ba‘d deyimsel ifadesinin en ikna edici açılımı bizce budur.

(161) Cennet, amellerin bedeli değil Kerîm olan Allah’ın ödülüdür.

ك تقلب الذين كفروا فى البلد ﴿ ن ﴾ ١٩٦ل يغر

196 İNKÂRA saplananların, yeryüzünde keyiflerinin peşi sıra gezip tozmaları seni yanıltmasın!

م وبئس المهاد ﴿ يهم جهن ﴾ ١٩٧متاع قليل ثم ماوه

197 O geçici ve uçucu bir hazdır;(162) sonunda varacakları yer cehennemdir, o ne kötü bir meskendir!

(162) Metâ’ Kur’an’da geçtiği her yerde na‘îm’in mukabili olarak dünyevi hazlar için kullanılır ve üç ana

niteliği vardır:

Daim olmayan,

Sabit olmayan,

Kamil olmayandır.

Page 90: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

90

هم لهم ج قوا رب كن الذين ات خير للب لهه وما عند للا

هات تجرى من تحتها النهار خالدين فيها نزل من عند للا ﴾ ١٩٨رار ﴿ن

198 Fakat Rablerine karşı sorumluluk duyanlar var ya: işte onlarındır zemininden ırmaklar çağlayan cennetler;

Allah katından bir ikram olarak, orada yerleşip kalırlar. Zira Allah katında olan, erdemliler için en hayırlı

olandır.

وما انزل اليكم وما انزل اليهم خاشعين لله

هـئك لهم ل يشترون وان من اهل الكتاب لمن يؤمن بالل ثمنا قليل اوله

هيات للا باه

سريع الحساب ﴿ههم ان للا ﴾ ١٩٩اجرهم عند رب

199 Doğrusu kitap ehli arasında, mutlaka Allah’a (gereği gibi) iman eden de, hem size hem kendilerine

indirilene iman eden de vardır; onlar Allah’tan saygıyla korkarlar ve Allah’ın âyetlerini değersiz bir menfaat

karşılığı pazarlamazlar: Onların ödülü Rableri katındadır; çünkü Allah hesabı seri tutandır.

هقوا للا منوا اصبروا وصابروا ورابطوا وات ها الذين اه ﴾ ٢١١ لعلكم تفلحون ﴿يا اي

200 Siz ey iman edenler!

Zorluklara karşı direnin,

Direnişte birbirinizle dayanışma içinde olun,

Mevzilerinizi koruyun(163) ve

Allah’a karşı sorumluluk bilincini kuşanın ki ebedi saadete erebilesiniz.(164)

(163) Râbıtû, “irtibatı kesmeyin” şeklinde de anlaşılabilir.

Aslında ribât nöbet tutulan yerdir.

Page 91: MED ø NE - WordPress.com...Surenin 33-58. âyetler arasında Hanne-Meryem-İsa’dan oluşan üç kuşakta adayış süreci ele alınır. Bu pasajlar adeta önderlik ve rehberlik

91

Zımnen:

İmana saray olan yüreğinizin kapısında şeytan’a ve şeytanlara karşı nöbet bekleyin!

İç ve dış saldırganlara karşı tetikte olun! Veya:

Cennete ulaşan yolda ulaştığınız son noktadan bir adım geri atmayın!

(164) Bu âyetin zımni açılımı şudur: Ey iman iddiasında bulunanlar! İddianızı isbat için şu dört şeyi yapın:

İmanınıza yönelik saldırılara karşı direnin.

Direnişte dayanışın ve yarışın.

Bir yangın kulesi nöbetçisi gibi müteyakkız olun.

Sorumlu davranın ve firar etmeyin.