larenks kanserlerĠnde transoral mĠkroendoskopĠk … · larenks kıkırdakları 2 2.1.1.2....
TRANSCRIPT
T.C
ÇUKUROVA ÜNĠVERSĠTESĠ
TIP FAKÜLTESĠ
KULAK BURUN BOĞAZ ANABĠLĠM DALI
LARENKS KANSERLERĠNDE TRANSORAL
MĠKROENDOSKOPĠK LAZER CERRAHĠSĠ
UYGULAMASI
Dr. Murat Yusuf ARTURAL
UZMANLIK TEZĠ
TEZ DANIġMANI
Doç Dr. Ülkü TUNCER
ADANA–2008
I
TEġEKKÜR
Uzmanlık eğitimim boyunca tecrübelerinden istifade ettiğim ve büyük emekleri
olan sayğı değer hocalarıma, tez hazırlığı süresince yol gösteren ve bilimsel katkılarını
esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Ülkü Tuncer’e, büyük bir özveri ile çalışan asistan
arkadaşlarıma ve Kulak Burun Boğaz kliniğinin tüm çalışanlarına, ayrıca eğitimim
boyunca beraber çalışmış olduğum emeği geçen herkese, sevgisi ve fedakârlığı ile
eksikliğini bir an dahi hissetmediğim eşime ve canım oğluma teşekkür ederim.
Dr. Murat Yusuf ARTURAL
Haziran 2008-Adana
II
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa No
TEŞEKKÜR i
İÇİNDEKİLER ii
TABLO LİSTESİ iv
ŞEKİL LİSTESİ v
ÖZET ve ANAHTAR SÖZCÜKLER vi
ABSTRACT - KEYWORDS vii
1. GİRİŞ VE AMAÇ 1
2. GENEL BİLGİLER 2
2.1. Larenks anatomisi 2
2.1.1.1. Larenks kıkırdakları 2
2.1.1.2. Larenks eklemleri 4
2.1.1.3. Larenks kasları 5
2.1.1.4. Larenks damarları 5
2.1.1.5. Larenks lenfatikleri 6
2.1.2.1. Larenks ligamentleri ve membranları 6
2.1.3.1. Larenks nöroanatomisi 6
2.1.4.1. Larenks boşluğu (Endolarenks) 7
2.1.5.1. Endolarenks mukozası 9
2.2. Larenks fonksiyonları 10
2.3. Larenks kanserleri 11
2.3.1.Epidemiyoloji 11
2.3.2. Etyoloji 12
2.3.3. Yayılma yolları 12
2.3.3.1. Supraglottik bölge 12
2.3.3.2. Lenfatik yayılım 13
2.3.3.3. Uzak metastazlar 14
2.4. Cerrahi patoloji 14
2.4.1. Malign tümörler 14
2.4.1.1. Adenokarsinom 15
2.4.1.2. Verrüköz kanserler 15
2.4.1.3. Yassı hücreli kanser 15
2.5. Larenks kanserlerinde tanı ve tedavi 16
2.5. 1.1. Larenks kanserlerinde tanı 16
2.5.1.2 Evreleme 17
2.5.2. Larenks kanserlerinde tedavi 19
2.5.2.1. Supraglottik lezyonların tedavisi 20
2.5.2.2. Subglottik kanserlerde tedavi 21
2.5.2.3. Transglottik kanserlerde tedavi 21
2.5.2.4. Glotik lezyonlarda tedavi 22
2.5.2.4.1. Premalign lezyonlarda tedavi 22
2.5.2.4.2.Erken evre glottik kanserlerde tedavi 22
III
2.5.2.4.2.3. İleri evre glottik kanserlerde tedavi 24
2.5.3. Karbondioksit lazer cerrahisi 26
3. GEREÇ VE YÖNTEM 28
4. BULGULAR 37
5. TARTIŞMA 47
6. SONUÇLAR 54
KAYNAKLAR 55
ÖZGEÇMİŞ 60
IV
TABLO LĠSTESĠ
Tablo No Sayfa No
Tablo 1: Lokalizasyona göre biyopsi sonuçları 38
Tablo 2: ÇalıĢmaya alınan hastalarda tümöre bağlı ölümler 43
Tablo 3: Literatürde glottik kanser transoral lazer cerrahi sonuçları 52
V
ġEKĠL LĠSTESĠ
Şekil No: Sayfa No:
ġekil 1: Yıllara göre hasta sayısı 28
ġekil 2: Tümör sınırını tanımlamak için yapılan insizyon 29
ġekil 3: Tip I subepitelial kordektomi 30
ġekil 4: Tip II subligamental kordektomi 31
ġekil 5: Tip III Transmuskuler kordektomi 31
ġekil 6: Tip IV Total kordektomi 32
ġekil 7: Tip Va Kontralateral vokal kordu içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi 33
ġekil 8: Tip Vb Aritenoidi içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi 33
ġekil 9: Tip VC Ventriküler bandı içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi 34
ġekil 10: Tip Vd Subglottisi içine alan geniĢletilmiĢ Kordektomi 34
ġekil 11: Epiglot rezeksiyonu 35
ġekil 12: Epiglot rezeksiyonu 35
ġekil 13: Tümörlerin lokalizasyonuna ve T evresine göre dağılımı 38
ġekil 14: Glottik T1 lezyonu olan bir hastanın preop endoskopik görünümü 40
ġekil 15: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop birinci hafta muayenesi 40
ġekil 16: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop 3’ay görünümü 41
ġekil 17: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop 12’ay görünümü 41
ġekil 18: Supraglottik lezyonu olan bir hastanın preop lezyonun görüntüsü 44
ġekil 19: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop birinci hafta görünümü 44
ġekil 20: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 3. ay sonra görünümü 45
ġekil 21: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 12. ay görünüm 45
ġekil 22: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 18. ay görünüm 46
VI
ÖZET
Larenks Kanserlerinde Transoral Lazer Mikrocerrahi Uygulaması
Bu çalışmada kliniğimizde 1998 yılından buyana larenks kanseri nedeniyle
transoral lazer mikrocerrahi uygulanan hastaların sonuçlarının değelendirilmesi
amaçlandı.
Bu çalışmaya Ocak 1998–Aralık 2007 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalında larenks kanseri nedeniyle lazer
mikrocerrahi uygulanan 61 hasta dahil edildi.
Glottik tümörlerde lazer mikrocerrahi Avrupa larengoloji toplulugunun belirlediği
kriterlere göre uygulandı. Supraglottik tümörlerde lazer mikrocerrahi T1 tümörlerde
epiglottektomi, daha ileri tümörlerde lazer mikrocerrahi ile supraglottik larenjektomi
şeklinde yapıldı. Supraglottik lezyonu olan 6 hastanın 2’si T1, 3’ü T2, 1’i T3 idi. Glottik
tümörü olan 54 hastanın 3’ü Tis, 24’ü T1a, 15’i T1b, 11’i T2, 1’i T3 idi. Subglottik tümörü
olan bir hasta mevcuttu.
Glottik Tis tümörlerde lazer mikrocerrahi ile lokal kontrol oranı % 100 idi. Glottik
T1a tümörlerde lazer mikrocerrahi ile lokal kontrol oranı % 95,8, larenks koruma oranı
% 100 olarak bulundu. Lazer mikrocerrahi sonrası glottik T1b tümörlerde lokal kontrol
oranı % 73.3, glottik T2 tümörlerde lazer mikrocerrahi sonrası lokal kontrol oranı %
72,7 larenks koruma oranı % 81,8 olarak bulundu.
Supraglottik T1 lezyonu olan hastalar da transoral mikrolarengoskopik lazer
cerrahi ile lokal kontrol oranı % 100, larenks koruma oranı % 100, Supraglottik T2
tümörü olan hastalarda mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile lokal kontrol oranı % 100
olarak bulundu.
Lazer mikrocerrahi lokal kontrol, larenks koruma oranlarının yüksek olması ve tedavi
süresinin kısa olması nedeniyle larenks kanserlerinde güvenle uygulanabilir
Anahtar kelimeler: CO2 lazer mikrocerrahi, larenks kanseri, kordektomi
VII
ABSTRACT
Transoral Laser Microsurgery Application in Larynx Carncer
In this study we aimed to evaluate the results of patients with larynx cancer
underwent transoral laser microsurgery application in our clinic since 1998.
This study was carried out between Jan 1998-Dec 2007 at Ear Nose Throat
Department of Çukurova University Faculty of Medicine and 61 patient with larynx
cancer who underwent transoral laser microsurgery application were included.
In Glottic tumors laser microsurgery was applied according to criteria determined
by of European Laryngology Association. In Supraglottic tumors microsurgery was
performed as epiglottectomy for T1 tumors and as supraglottic laryngectomy in
advanced tumors. Six Patient with Supraglottic lesion were as follows 2 in T1, 3 in T2,
and 1 in T3 stage. Fifty four patient with Glottic tumor weren as follows 3 in Tis, 24 in
T1a, 15 in T1b, 11 in T2, 1 in T3 stage. There was only one patient with Subglottic tumor.
With laser microsurgery local control rate was 100 % in Glottic Tis tumors. With
laser microsurgery local control rate was 95,8 % and larynx consevation rate was 100 %
in Glottic T1a tumors. After laser microsurgery local control rate was 73.3 % in glottic
T1b tumors and in glottik T2 tumors local control rate was 72,7% and larynx consevation
rate was 81,8 %.
With transoral laser microsurgery local control rate was 100% and larynx
consevation rate was 100 % in patients with Supraglottic T1 lesions, in patients with
Supraglottic T2 tumors local control rate was 100 %.
Because of high local control and larynx conservation rates and short management
duration Laser microsurgery can be safely performed in larynx cancers.
Key words: CO2 laser microsurgery, larynx cancer,cordectomy
1
1. GĠRĠġ VE AMAÇ
Larenks kanserleri vücutta görülen kanserlerin, erkeklerde % 2-5’ini, kadınlarda
% 0,4’ünü oluşturur. Baş boyun bölgesinde ise, deri kanseri dışında ikinci sırayı alır.11
Tamamına yakını (% 95) yassı epitel hücreli karsinomdur. Ülkemizde larenks
kanserlerinin % 60’ı glottik, % 40’ı supraglottik, %1’i ise subglottik bölgede görülür.3
Larenks kanserlerinde, tümörün yeri, yayılımı, evresi, boyun metastazlarının
varlığı, hastanın genel durumu, mesleği hangi tedaviyle en çok kür şansının olabileceği
ve larenks fonksiyonlarının ne kadar korunabileceği, hastanın ve hekimin tercihi, tedavi
seçimi konusunda öncelikli parametrelerdir.
Erken evre tümörlerde (Evre I ve EvreII) radyoterapi veya cerrahi tek tedavi
olarak seçilebilir. 27,31,37
Evre I tümörlerde her iki tedavi seçeneğininde kür şansı (% 80-
90) eşit olarak bildirilmekte iken, evre II tümörlerde cerrahi tedavinin daha ön plana
çıktığı görülmektedir. İleri evrelerde ise cerrahi ve/veya radyoterapi yada organ koruma
protokolü (kemoradyoterapi) seçilebilir.27,31,34
Larenks kanserlerinde cerrahi tedavi transoral (lazer/konvansiyonel) cerrahi yada
açık cerrahi ile yapılabilir. Ancak lazer mikrocerrahi de mikroskopik görünüm altında
cerrahi sahanın üç boyutlu kontrolü tümörün makroskopik uzanımının ve rezeksiyon
derinliğinin net görülmesi, genellikle ameliyat ve hastanede yatma süresinin kısa
olması, düşük morbidite, özefagus fistülü gelişmemesi ve açık cerrahide elde dilen
kadar iyi onkolojik sonuçlar alınması nedeniyle endolarengeal CO2 lazer cerrahisi
erken glottik kanserlerin cerrrahi tedavisinde geniş kabul gören bir yaklaşım haline
gelmiştir.59
Bu çalışmada kliniğimizde 1998 yılından buyana larenks kanseri nedeniyle
transoral lazer mikrocerrahi uygulanan hastaların sonuçlarının değelendirilmesi
amaçlandı.
2
2. GENEL BĠLGĠLER
2.1. Larenks anatomisi
Larenks iki farklı taslaktan gelişir. Bukkofafrengeal tomurcuktan supraglottis,
trakeobronşial tomurcuktan ise glottis ve subglottis gelişim gösterir. Postnatal dönemde
gelişmeye devam eder, 25 yaşlarında kemikleşmeye başlar ve 65 yaş civarında bu
kemikleşme tamamlanır.1
Erişkin insanda larenksin üst sınırı tiroid kıkırdak üst kenarı veya 3. servikal
vertebranın korpusunun alt kenarından geçen yatay bir plan ile alt sınırı krikoid kıkırdak
alt kenarı veya 6. servikal vertebra korpusunun alt kenarından geçen yatay plan
arasında, hyoid kemik ile trakea arasında yerleşmiştir. Çocukta ise daha yüksekte olup
1- 4 servikal vertebralar arasındadır. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş aşağıya iner ve buluğ
çağında yetişkindeki yerini alır.1
Larenks, hyoid kemik ve 9 adet kıkırdak ile bunları tespit eden ligamentler,
membranlar ve kaslardan oluşur.1
2.1.1.1. Larenks kıkırdakları
Larenksin iskeletini oluştururlar. Tek ve çift kıkırdaklar olarak ikiye ayrılırlar.
Tek kıkırdaklar: Üç tane tek kıkırdak vardır. Tiroid kıkırdak, krikoid kıkırdak ve
epiglot. Tiroid ve krikoid kıkırdak hiyalin, epiglot ise elastik yapıdadır.
a) Tiroid Kıkırdak: İki laminadan oluşan hiyalin yapıda perikondrium ile kaplı en
büyük kıkırdaktır. Bu iki lamina erkeklerde 900, kadınlarda ise 120
0’ lik bir açı
oluşturacak şekilde birleşirler. Her iki laminanın arka sınırında, yukarı ve aşağı doğru
uzantıları vardır. Yukarı doğru olan uzantıya süperior kornu, aşağı doğru olana ise
inferior kornu denir. İnferior kornu, krikoid kıkırdak ile eklemleşirken, süperior kornu
ise bir ligaman ile hiyoid kemiğe bağlanır.3
Tiroid kıkırdağın iç ve dış yüzü, perikondrium ile örtülüdür. Dış perikondrium iç
perikondriuma göre kıkırdağa daha zayıf yapışmıştır. Dış perikondrium, arka kenarda
3
daha fazla olmak üzere, üst ve alt kenarlara daha sıkıca yapışır. Kıkırdağın iç yüzeyi
oldukça düzdür. İç yüzde tiroid noç ile alt kenar arasındaki mesafenin, yaklaşık olarak
ortasına denk gelen yerde küçük bir kabartı vardır. Buraya ön komissür tendonu (Broyle
ligaman) yapışır. Perikondrium içermeyen bu bölge kanser invazyonu için önemlidir.
Epiglotun petiolu bu noktanın yaklaşık 1 cm kadar üzerine tiroepiglottik ligaman ile
yapışır. Tiroid kıkırdağın üst kenarına tirohiyoid membran, alt kenarına krikotiroid
membran ve ligaman yapışır.3
b) Krikoid Kıkırdak: Tiroid kıkırdağın hemen altında bulunur. Bu kıkırdak da tiroid
kıkırdak gibi hiyalin yapıdadır. Tiroid kıkırdaktan farklı olarak, larengeal hava yolunu
çevreleyen tam bir halka şeklindedir. Tiroid ve aritenoid kıkırdak ile eklem yaptığı
yüzeylere sahiptir.3
c) Epiglot: Epiglot yaprak şeklinde, elastik kıkırdaktan oluşan ince bir yapıdır. Dil kökü
ve hiyoid kemik korpusunun arkasında yer alır ve larenks girişini oluşturur. Epiglotun
serbest ucu kalındır ve aşağıya doğru incelerek petiolus adını alır. Petiolus, ön
komissürün üzerinde tiroid laminaya yapışır. Epiglotun ön orta kısmı dile, bir adet
median ve iki adet lateral glossoepiglottik plika ile tutunur.2
Bu plikalar ile dil kökü ve
epiglotun anterioru arasında kalan çöküklük vallekula olarak adlandırılır. Epiglot
hiyoide ön alt yüzeyinde hiyoepiglottik ligamanla bağlanır. Epiglotun lateralinden
farenks lateral duvarına uzanan kıvrıma farengoepiglottik plika adı verilir. Epiglotun
larengeal parçasının ön kısmında tabanı tiroepiglottik ligaman ile sınırlanan bir yağ
yastığı vardır ve yutkunma esnasında epiglot yukarı ve öne doğru hareket ederek
larenksin girişini kapatıp, bolusun geçmesini sağlar.3 Hiyoid kemiğin üstünde kalan
epiglot 1/3 üst kısmı serbest olup, her iki yüzüde mukozayla kaplıdır ve marjinal
bölgeye ait olarak kabul edilir.4
Çift kıkırdaklar: Aritenoid, kornikulat, ve kuneiform olmak üzere üç çift kırdak
vardır.3
a) Aritenoid kıkırdaklar: Çift kıkırdakların en büyüğüdür ve fonksiyon olarak
krikoidle birlikte larenksin en önemli yapısal elemanları olarak kabul edilebilir. Krikoid
kıkırdağın laminasının süperior ve lateralinde yer alan eklem yüzeylerine oturur.
Aritenoidin önemli noktaları; konkav artiküler taban, apeks, laterale uzanan musküler
çıkıntı ve anteriora uzanan vokal çıkıntıdır. Aritenoidin posterior, anterolateral ve
medial olmak üzere üç yüzeyi vardır. Posterior yüzeyi konkav olup buraya transvers
4
aritenoid kas yapışır. Anterolateral yüzde apekse yakın, öncelikle geriye doğru gidip
sonra öne vokal prosese doğru kıvrım yapan, arkuat çıkıntı vardır. Bu çıkıntı
anterolateral yüzde iki çukur oluşturur. Üstte yer alan üçgenimsi çukura ventriküler
plika, alttaki oblongoid çukura ise vokal adale ve lateral krikoaritenoid kas yapışır.
Aritenoidlerin median yüzü larenks mukozası ile örtülüdür ve alt kenarı ile rima
glottis’in interkartilajinöz bölümünün lateral sınırını oluşturur.3
b) Kornikulat kıkırdaklar: Santorini kıkırdaklarıda denen bu küçük kıkırdaklar,
aritenoid kıkırdakların tepesi ile eklem yapar.3
c) Kuneiform kıkırdaklar: Wrisberg kıkırdağı da denir. Kornikulat kıkırdağın heme
önünde ariepiglottik plika içinde olup pasif destek fonksiyonları vardır.3
Hiyoid kemik: Tam olarak larenksin bir parçası değildir ancak larengeal
fonksiyonlarda önemli rol alır. Preepiglottik mesafenin ön bölümünü oluşturur.
Erişkinde hipofarenks ön duvarı ve dil kökünün ön – alt bölümünde, tiroid kıkırdağın
hemen üzerinde 3. Servikal vertebra seviyesinde bulunur. Gövdesinin her iki tarafta
kornu majus ve kornu minus olarak adlandırılan boynuzları vardır. Vertikal olarak,
tirohiyoid membran ve süperior kornu ile tiroid kıkırdak ile birleşir. Suprahiyoid ve
infrahiyoid kaslar arasında asılıdır. Başka kıkırdak veya kemik yapılarla eklem
yapmaz.3
2.1.1.2. Larenks eklemleri
İki önemli eklemi vardır: krikotiroid ve krikoaritenoid eklem. Bu eklemlerin her
ikisi de gerçek sinovyal eklemlerdir.
a) Krikotiroid eklem: Tiroid kıkırdağın alt kornusu ile krikoid kıkırdağın eklem yüzeyi
arasında bulunur. Rotasyon ve daha az önemli olan kayma hareketi yapar.
b) krikoaritenoid eklem: Aritenoid kıkırdak tabanı ile krikoid kıkırdak laminası üst
köşesindeki eklem yüzeyi arasındadır. Rotasyon ve kayma hareketi yapar.3
5
2.1.1.3. Larenks kasları
Larenksin kasları intrensik ve ekstrensik kaslar olarak iki grupta incelenmektedir.
a) Ekstrensek kaslar: larenksin bir bütün halinde hereketi ve fiksasyonu ile ilgilidirler.
Suprahyoid ve infrahyoid kaslar olarak iki gruba ayrılırlar. Suprahyoid kaslar hiyoid ve
larenksi yukarı ve öne, infrahyoid kaslar ise aşağı çeker3
Suprahiyoid kaslar: Geniohyioid, Mylohiyoid, Stilohiyoid, Digastrik kaslar.
İnfrahyoid kaslar: Omohiyoid, Sternohiyoid, Sternotiroid, Tirohiyoid kaslar.
b) Ġntrensek kaslar: Larenks fonksiyonlarından esas sorumlu kaslardır. Krikotiroid kas
hariç tümü vagusun rekürren larengeal dalı ile innerve edilir. Fonksiyonlarına göre şu
şekilde sınıflandırılır:
Abdüktör kaslar: vokal kordların tek abdüktörü posterior krikoaritenoid kastır
(m.postikus). Hareketiyle vokal kordlar birbirinden uzaklaşır, uzar ve gerginleşir.
Adduktör kaslar: vokal kordları birbirine yaklaştırırlar. Lateral krikoaritenoid kas, en
önemli addüktördür. Tiroaritenoid ve interaritenoid kaslarda addüksiyonda rol alır.
Tensor (gerici) kaslar: Krikotiroid kas (eksternal tensör) ve vokalis kası da denen
internal tiroaritenoid kas (internal tensör) rol alır.3
2.1.1.4. Larenks damarları
Larenksin kanlanması süperior ve inferior tiroid arterin larengeal dallarından
sağlanır. Süperior larengeal arter, süperior larengeal sinirle birlikte tirohiyoid membranı
delerek larenkse girer ve vokal kordların üstünde kalan bölgeyi kanlandırır. Tiroservikal
trunkusun inferior tiroid arter dalının bir devamı olan inferior larengeal arter, rekürren
larengeal sinir ile birlikte, trakea ve özefagus arasındaki olukta yukarı doğru ilerler.
Rekürren larengeal sinir ile birlikte, alt konstrüktör kasın derininden geçerek larenkse
girer. Vokal kordların serbest kenarlarının altında kalan bölümü kanlandırır. İki arterin
dalları arasında anastamoz vardır. Venöz drenaj, arterlere eşlik eden süperior ve inferior
larengeal venler aracığı ile internal juguler vene ve tiroservikal trunkusa boşalır.3
6
2.1.1.5. Larenks lenfatikleri
Pratik olarak glottik bölgenin lenfatik drenajının olmadığı yada çok az olduğu
kabul edilmektedir. Larengeal lenfatiklerin en yoğun olduğu supraglottik bölgenin
lenfatik drenajı tirohiyoid membranı geçerek üst ve orta derin servikal zincire doğru
olurken subglottik bölgenin lenfatik drenajı krikotiroid membranı geçerek önce
pretrakeal ve prelarengeal (Delphian nodülü), buradan da orta derin servikal zincire
doğru olmaktadır.3
2.1.2.1. Larenks ligamentleri ve membranları
Hiyoepiglottik ligament, epiglotun ön yüzü ile hiyoidin arka üst parçası arasında
yer alır. Krikotrakeal ligament, krikoid ile 1. trakea halkası arasındadır.
Farengoepiglottik ligament, epiglotun yan kenarlarından yanlara farenks fasyasına
doğru uzanır. Krikotiroid membran, tiroid kartilajın alt kenarından krikoid kartilajın üst
kenarına kadar uzanır. Tirohiyoid membran, tiroid kıkırdağın üst kenarından başlayıp
hiyoid kemiğin hemen altından geçip hiyoidin üst kenarında sonlanır. Krikovokal
membran (konus elastikus), glottik ve subglottik mesafeyi paraglottik mesafeden ayırır.
Kuadrunguler membran epiglotun serbest kenarına tutunarak başlar ve arkaya doğru
ilerleyerek aritenoid kıkırdağın medial yüzüne yapışır.1
2.1.3.1. Larenks nöroanatomisi
Larenks; N.vagusun dalları olan süperior ve inferior larengeal sinirler tarafından
innerve edilir. N.vagus; medulla oblongata’ daki nükleus ambiguus ve dorsal motor
nükleustan orijin alır. Karotid arter, internal juguler ven, n. glossofarengeus ve
n.accesorius sinirleri ile beraber juguler foramenden kafa tabanını terk eder. Foramen
jugulare içindeki sinir genişleyerek ganglion jugulareyi yapar. Kafa dışına çıkınca ise
ganglion nodosuma (alt vagal ganglion) girer. Boyunda karotid kılıfı içerisinde karotis
arterinin lateralinde seyrederek aşağı iner. Ganglion nodosumun hemen distalinde
süperior laringeal sinir vagustan ayrılır. Ganglion nodosumun 2 cm altında internal
7
karotid arterin posteriorunda da bu sinir internal ve eksternal iki dala ayrılır. Tamamen
duyusal bir sinir olan internal dal, tirohiyoid membranı süperior tiroid arterin dalı olan
süperior larengeal arter ile beraber, arterin hemen üzerinde dış kısmından delerek içeri
girer. Larenksin supraglottik bölgesinin sensöriel innervasyonunu sağlar. Eksternal dal
ise larenksin dış yüzünde aşağı doğru ilerleyerek krikotiroid kasın motor fonksiyonunu
sağlar. İnferior (rekürren) larengeal sinirin (RLS ) seyri boyunun her iki tarafında
farklıdır. Sağda A. Subklavia ve solda arkus aortayı dönerek yeniden boyuna yükselen
bir seyir izlediklerinden rekürren adını alır. Sağ RLS subklavian arterin önünde
vagustan ayrılır. Subklavian arterin etrafında, önden arkaya doğru ilerler ve ardından
trakeoözefageal oluk içinde yukarı doğru yönelir. Sol RLS ise, arkus aortayı döner,
arkus aortanın arkasındaki ligamentum arteriosumun lateralinden geçer ve
trakeoözefageal oluğa girer. Tiroid bezinin alt ucunda, inferior tiroid arterin dalları
arasında ilerler. Genelde sinir arterin derinindedir ancak çok çeşitli konfigurasyonlara
rastlanabilir. Her iki taraftaki RLS, tiroid loblarının posteriorunda trakeaya paralel
olarak farenksin alt konstrüktör kasının hemen altında krikotiroid eklemde larinkse
ulaşır.1
Supraglottik larenksin duyusal innervasyonunu süperior larengeal sinirin internal
dalı tarafından, glottik ve subglottik larenksin duyusal innervasyonu ve krikotiroid kasın
dışındaki larenksin tüm intrensik kaslarının motor innervasyonu ise RLS tarafından
sağlanır.1
2.1.4.1. Larenks boĢluğu (Endolarenks)
Larenks kavitesi, farenksle ilişkili olan larengeal girişten, trakea ile devam eden
krikoid kıkırdak alt kenarına kadar devam eder. Endolarenkste kenarlardan kaynaklanıp,
iç kısıma doğru uzanan sağlı sollu bir çift plika vardır. Üstteki plikalara ventriküler
band, alttakine vokal kord denir. Vokal kordlar larenksi üç bölgeye ayırır.3
Supraglottik bölge
Epiglotun suprahiyoid, infrahiyoid bölümleri, preepiglottik bölge, ariepiglottik
plikalar, 2 aritenoid, ventriküler bant bu bölgededir. Vallekula orofarenkse aittir. Alt
sınır olarak ventrikül apeksinden geçen horizontal düzlem kabul edilir (AJCC tarafından
tarif edilmiştir).8 Bu kanser hastalarını evrelendirmede ve sonuçları bilidirirken bir
8
klinik tarif olarak kullanılır. Supraglottik kanserlerde diğer önemli bir bölge de marjinal
zondur. Bu bölgeden gelişen kanserler daha agresiftirler. Bu bölgeye suprahiyoid
epiglot, ariepiglottik plikalar dahildir.3
Histolojik olarak supraglottik bölge silyalı kolumnar epitel ile kaplıdır. Sadece
epiglot serbest kenarları ve ariepiglottk plikalar stratifiye yassı epitelle kaplıdır.3
Larenksin girişi (vestibulum larenks): Larengeal kavitenin farenkse açıldığı bir
boşluktur. Larenksin vestibüli, ventriküler bantlarla larenksin girişi arasındaki yer olup,
yukarıda geniş, aşağıda dardır. Bu boşluk, önde epiglotun serbest kenarlarıyla, yanlarda
aritenoid kıkırdağa uzanan ariepiglottik plikanın serbest kenarlarıyla, arkada aritenoid
kıkırdaklar ve bunların arasında seyreden aritenoid kaslar ve üzerini örten farengeal
mukozayla sınırlıdır.3
Ventriküler bantlar (yalancı kordlar): Ventriküler bantlar, önde epiglotun tiroid
kıkırdağa tutunduğu kısım olan petiolun hemen altına, yanlarda tiroid kıkırdağa ve
arkada aritenoid kıkırdağın anterolateral yüzüne yapışır. Ventriküler bant mukozası çok
sayıda seröz ve müköz glandlar içerir. Karşılıklı yaklaştıklarında aralarında, rima
vestibüli denilen bir açıklık oluşur.3
Ventrikül: Yukarıda ventriküler bant ile aşağıda vokal kordlar arasındaki
girintidir. Erkeklerde kadınlara göre çok gelişmiştir. Ön kısımında, tiroid kıkırdağın iç
yüzeyi ile ventriküler bant arasından yukarı doğru uzanan ve sakkulus (ventriküler
apendiks) denilen küçük bir poş vardır. Ventrikül içerisinde, lateralinde yer alan
tiroaritenoid kasın kontraksiyonuyla ventrikül mukozasında çok sayıda bulunan müköz
bezlerin biriken salgıları vokal kordların yüzeyine boşalır.3
Glottis
Glottik bölge, Vokal kordlar, anterior ve posterior komissürleri içerir. Alt sınır
apeksin 1 cm altından geçen horizontal çizgidir. Histolojik olarak vokal kordlar
stratifiye skuamöz epitel ile sarılıdır.3
Vokal kordlar, Tiroid kırdağın açısının orta kısmından, aritenoid kırdağın vokal
çıkıntısına uzanan iki beyaz banttan oluşur. Önde tiroid kıkırdağa yapıştığı yer olan ön
komissürde fikse, arka komissürde ise hareketlidirler. Vokal kordu örten çok katlı yassı
epitel altındaki vokal ligamente sıkıca bağlıdır. Vokal kordlar arasındaki kısma
intermembranöz bölüm adı verilir ve rima glottisin 3/5’ini oluşturur. Arkada aritenoidler
arası kısım, interkartilajinöz bölge olarak adlandırılır. Yetişkin erkekte glottisin
9
ortalama uzunluğu 23 mm, yetişkin bayanda ortalama 17 mm kadardır. Yetişkinlere üst
solunum yolunun en dar kısmıdır.3
Subglottis
Glottik bölgenin alt sınırından krikoid kartilajın alt kenarına kadar uzanan
bölgedir. Primer olarak buradan başlayan tümörler son derece nadirdir, genellikle
glottik kanserler bu bölgeye uzanır.3
2.1.5.1. Endolarenks mukozası
Larenks mukozası silyalı çok katlı kolumnar epitel ve çok katlı yassı epitelden
oluşur. Yukarıda ağız ve hipofareks mukozasıyla devam eder. Çoğunluğu respiratuar
epitelle döşeli olmakla birlikte epiglotun suprahiyoid kısmı, ariepiglottik kıvrımların üst
kısımları ve vokal kordların serbest kenarları çok katlı yassı epitelyum ile kaplıdır.
Epitelin altında değişken bir bazal membran ve bu ikisini ayıran gevşek bir fibröz
stroma tabakası mevcuttur. Bu fibröz tabaka vokal kordlarda, epiglotun larengeal
yüzünde mevcut değildir.3
Vokal kord histolojisi
Sadece gerçek vokal kord larenksin vibratuar hareketlerine katılır. Bu yapı ön
komissürden aritenoid kıkırdağın vokal prosesine kadar uzanır. Vokal kordlar aşağıdaki
yapılardan meydana gelen katmanlı bir yapıdadır.3
1. Keratinize olmayan çok katlı yassı epitel.
2. Lamina proprianın yüzyel tabakası (reinke boşluğuna uyan, daha çok amorf madde)
3. Lamina proprianın orta tabakası (çoğunlukla elastik lifler)
4. Lamina proprianın derin tabakası (çoğunlukla kollajen lifler)
5. Vokalis kası.
Lamina proprianın derin ve orta tabakası, trianguler membranın üst serbest kenarı
vokal ligamenti oluşturur. Lamina proprianın orta tabakası anteriorda ve posteriorda
sırasıyla, anterior makula flava ve posterior makula flavayı oluşturacak şekilde
kalınlaşmıştır. Bunların vokal kordların uç bölümlerini, vibratuar hasardan koruyan
yastıklar şeklinde, fonksiyon gördükleri düşünülmektedir.1
Mekanik olarak vokal kordlar, üç tabaka olarak davranır:
1. Örtü: Skuamöz epitel ve lamina proprianın yüzeyel tabakası.
10
2. Geçiş bölgesi: Lamina proprianın orta ve derin tabakaları.
3. Gövde: Vokalis kası.
Reinke boĢluğu
Vokal kordun mukozasının altında bulunan, fibröz yapılardan zayıf subepitelyal
konnektif doku tabakasıdır. Yukarıda vokal ligamanın süperolateral kenarı boyunca,
ventrikül tabanına doğru ilerler. Etrafı sağlam fibröz dokuyla çevrelenmiştir. Kordun
serbest kenarından 2 mm kadar uzaklıktadır. Kord kanserlerinin, bu aralığa ilerlemesi,
lenfatik geçişin başladığını gösterir.3
Subglottik bölge
Trakeaya kadar olan bu bölüm, vokal kordların alt iç yüzeyinden, krikoidin alt
seviyesine kadardır. Yanlarda konus elastikus yer alır. Üst bölümü şekil olarak
eliptiktir, aşağıya doğru genişleyerek sirküler bir yapı kazanarak trakeayla devam eder.3
Preepiglottik bölge
Bu boşluğun sınırlarını: Yukarıda vallekula mukozası ve hiyoepiglottik ligaman,
altta petiolus, medialde glossoepiglottik plika ve epiglot, önde tirohiyoid membran ve
tiroid laminanın iç yüzü oluşturur. Yanlarda paraglottik mesafeyle ilişkilidir. Bu
alandaki tümörler, supraglottik bölgeye ve paraglottik bölgeye yayılmaya meyillidir.3
Paraglottik boĢluk
Yukarıda ventrikül tabanı, lateral sınırını tiroid kıkırdağın iç perikondriumu ve
krikotiroid membran, altta konus elastikus, içte kuadranguler membran, ventrikül ve
konus elastikus ile sınırlandırılmıştır. Konus elastikus, subglottik mesafeyle kesin bir
sınır oluşturur. Paraglottik boşluk seviye olarak vokal kıvrımların hem üst, hem alt
kesiminde yer aldığından tümörlerin transglottik ve ekstralarigeal yayılımlarında
önemlidir. Ön üst kısmında preepiglottik boşlukla ilişkilidir.3
2.2. Larenks fonksiyonları
a- Fonasyon (Konuşma)
b- Respirasyon (Solunum)
c- Proteksiyon (Alt solunum yollarının korunması)
d- Deglutisyon (Yutmaya yardımcı rolü)
e- Ekspektorasyon (Öksürük ve ekspektoratif rolü)
11
f- Sirkülasyon (Dolaşıma yardımcı fonksiyonu)
g- Emosyonel fonksiyon.
2.3. Larenks kanserleri
Larenks kanserleri üst solunum ve sindirim sistemi kanserleri arasında en sık
rastlanılan kanserlerdendir. Larenks kanserlerinin % 95’den fazlası yassı hücreli
kanserlerdir. Larenks kanserinin tedavisi son 30-40 yılda konservasyon cerrahisinin
gelişmesi, radyoterapi ve kemoterapideki buluşlar sayesinde değişikliğe uğramıştır. Bu
gelişmeler sayesinde lokorejyonel tümör kontrol oranları artmış, daha fazla sayıda
hastada tüm larenks veya larenksin bir bölümü korunarak glottik hava yolu ve ses
korunmuştur. Bugün her birinin değişik morbiditesi olmasına rağmen elimizde çeşitli
tedavi metodları mevcuttur.4
2.3.1.Epidemiyoloji
Bugün kanserden ölümlerin 100000’de 174 civarında olduğu kabul edilmektedir.
Bunların % 1’i larenks kanserindendir. Larenks kanserinin tüm evreleri göz önüne
alındığında 5 yıllık yaşam % 68 civarındadır. Bu oran üst solunum ve sindirim sistemi
kanserleri arasında en yüksek kürabilite oranlarından biridir. Ama son 20 yılda tedavi
metodlarındaki gelişmelere rağmen bu oran değişmemiştir. Erkeklerde daha fazla
görülmesine rağmen sigara içen kadınların sayısındaki artış nedeniyle fark
azalmaktadır. Larenks kanserine çoğunlukla 6.ve 7. Dekatlarda rastlanır. Hastaların
%1’i 30 yaş altındadır.4
12
2.3.2. Etyoloji
Bir çok tümörde olduğu gibi larenks kanserlerinde de etyolojide birden fazla
faktör rol oynar. Bunların içinde en iyi bilineni tütündür. İkinci olarak tütünle birlikte
sinerjik etkisi gösterilmiş olan alkoldür. Yapılan çalışmalarda günde 2 paket sigara
içenlerde kanser riski 4,4 kat, 2 paketten fazla içenlerde 10,4 kat artar. Risk faktörleri
sigarayı bıraktıktan 15 yıl sonra ortadan kalkar. Pasif sigara içiciliğinin larenks kanseri
oluşumuna etkisi gösterilememiştir. Bazılarına göre alkol kendi başına risk faktörüdür
ama genel kanı sigara ile sinerjik etkisi olduğu yönündedir.4
Sigara ve alkol dışında boyacılarda, metal sanayinde çalışanlarda, dizel ve benzin
buharına maruz kalanlarda, plastik sanayinde çalışanlarda ve boyuna terapotik dozda
radyoyerapi görenlerde larenks kanseri riski fazladır. Kronik odun tozuna maruz
kalanlar ve asbestoz da larenks kanseri etyolojisinde sorumlu tutulmuştur.
Yeşil sebze ve meyvaların içerdikleri karotenler nedeniyle kanserden koruyucu
etkileri olduğu düşünülmektedir. 4
2.3.3. Yayılma yolları
2.3.3.1. Supraglottik bölge
Klinik ve laboratuvar çalışmaları supraglottik bölgenin diğer larenks bölgelerinden
tamamen ayrı özellikler gösterdiğini ispatlamıştır. Som’a (1970) göre supraglottik
nükslerin hemen hepsi dil kökündedir.5 Aşağıya yayılım nadir olmasına rağmen bir
bariyer gösterilememiştir. Larenks spesmenlerinde ventriküler bantlara yapılan
enjeksiyonlar lateralde paraglottik boşluklara, sonra preepiglottik boşluğa, üstte
ariepiglottik plikalara yayılmışlardır. Ancak masif enjeksiyonlar yapıldığında
paraglottik boşluk yoluyla kordlara yayılım olmuştur.6 İnfrahiyoid epiglot kanserleri
önde preepiglottik boşluğa yayılabilirler. Fibroadipoz doku ile dolu bu boşluk önde
tirohiyoid membran ve hiyoid, üstte hiyoepiglottik ligaman ve arkada epiglot ve
tiroepiglottik ligamanla sınırlıdır. Epiglottaki fenestrasyonlar kanserin preepiglottik
boşluğa yayılımını kolaylaştırır. Hiyoid kemik tutulumu son derece nadirdir. Kirchner’in
13
(1989) serisinde 112 spesmenin ikisinde hiyoid tutulumu vardır. Bu nedenle
supraglottik larenjektomi sırasında hiyoid kemik korunur ve postoperatif dönemde
yutma kolaylaşır. Tiroid kartilaj tutulumu son derece nadirdir. Ön komissür tendonu öne
yayılımı engelleyen bir bariyerdir. Larenksin marjinal zon tümörleri (suprahiyoid
epiglot ve ariepiglottik bölge tümörleri) larenks kanserlerinden ziyade daha çok
hipofarenks tümörleri gibi davranırlar.6
Glottik bölgede ise tümör yayılımını engelleyen dört önemli bariyer vardır. Bunlar
vokal ligaman, ön komissür, tiroglottik ligaman ve konus elastikustur. Bu bariyerler
sayesinde tümör glottik bölgede uzun süre sınırlı kalır. Subglottik tümörler çok nadir
rastlanılan tümörlerdir. Çevresel yayılım ve yukarı doğru yayılım mukozal anomali
olmadan kord fiksasyonu yapabilir. Arkaya doğru yayılımda hipofarenks ve özefagus
invazyonu yapabilir.4
2.3.3.2. Lenfatik yayılım
Larenks kanserlerinde en önemli prognostik faktör boyun metastazlarıdır.4
Supraglottik kanserler yüksek oranda palpabl ve okkült metastaz yapan kanserlerdir.
Bu bölgenin servikal metastaz oranları T1 lezyonlarda % 6-25, T2 lerde % 30-70, T3 ve
T4 lerde % 65-80 olarak çeşitli serilerde gösterilmiştir. Okkült metastaz ortanları % 20
ile % 50 arasında T evresine göre değişmektedir. En sık tutulan lenf bezi grupları
level II, III ve IV seviyedeki lenf bezleridir. N0 vakalarda yapılan radikal boyun
disseksiyonlarında % 1-6 oranında I. ve V. bölgelerde metastaza rastlanmıştır. Bu
bulgulara dayanarak N0 ve N1 supraglottik kanserlerde II. ve IV. bölgeleri içine alacak
disseksiyonlar yeterlidir. Radikal boyun disseksiyonu N2-3 ve T4 supraglottik kanserlere
saklanmalıdır.4
Glottik bölge kanserlerinin servikal metastaz yapma riski düşüktür. T1
kanserlerde metastaz % 5’den az, T2 kanserlerde % 5-10, T3 lerde % 10-20, T4 lerde %
25-40 civarındadır. Yine en çok II, III ve IV bölgelere metastaz olur. Ekstensif
subglotik veya supraglottik tümör olmadıkça kontralateral ve bilateral metastazlar
nadirdir.4
Subglottik tümörlerde boyun metastazı % 20 civarında olmasına rağmen
paratrakeal, mediastinal lenf bezi metastazı olabileceği unutulmamalıdır.4
14
2.3.3.3. Uzak metastazlar
Larenks kanserli hastada uzak metastazın ilk semptom olması son derece nadirdir.
Ama ilk muayene sırasında en sık akciğerlerde olmak üzere % 1-5 uzak metastaz
saptanmıştır. Ama larenks kanserli hastalarda yapılan otopsi çalışmalarında % 44 uzak
metastaz saptanmıştır. Uzak metastaz ile T ve N evresinin, diferansiasyon ile ilişkili
olduğu gösterilmiştir. N evresinin uzak metastazla ilişkisi T evresinden fazladır. En sık
uzak metastaza akciğer ve kemiklerde rastlanır.4
Multipl primer tümörler
Larenks kanserli hastaların % 10’un da ikinci primer tümöre rastlanır. Bunların
yarısı akciğere yerleşmiştir. Tedaviyi takiben yılda % 3 yeni primer tümör gelişimi
olabileceği için bu hastalarda panendoskopinin önemi çok fazladır.4
2.4. Cerrahi patoloji
Larenks tümörlerinin % 5 den azı beniğn tümörlerdir. Bunlar papillomlar,
kondromlar, miyoblastomlar, lipomlar, hemanjiomlar ve nörofibromlardır.4
2.4.1. Malign tümörler
Larenks malign tümörlerinin büyük kısmı yassı hücreli kanserlerdir. Erkeklerdeki
kanserlerin % 1’i larenks kanseridir. Yassı hücreli kanserler dışındaki tümörler
adenokistik, adenokanser, nöroendokrin tümörler ve karsinoidlerdir. Yassı hücreli
kanserin bir türü olarak kabul edilen bazaloid skuamöz hücreli kanser çok ağresif
seyreden bir türdür. Winzenburg ve ark (1998)
bu tümörü az differansiye karsinom
olarak tanı alan diğer maliğnitelerle evre ve bölge olarak eşleştirmeye çalışmışlar.
Sonuçta literatürdeki diğer maliğnitelerle birlikte yassı hücreli karsinomun bu nadir
varyantı tanı anında pozitron emisyon tomografisi (PET) ile metastatik takibe
alınmasına karar vermişlerdir. Bu tanıyı alan hastalar skuamoz hücreli karsinomların
birlikte gruplandığı prospektif randomize çalışmalara dahil edilmemesi gerektiğini
bildirmişlerdir.7
15
Sarkomlara da larenkste rastlanır. En sık rastlanan kondrosarkomlar dışında
psödosarkom, fibrözhistiyositom, leiomyosarkom, liposarkom, sinovial sarkom diğer
rastlanan sarkom türleridir.4
2.4.1.1. Adenokarsinom:
Adenokistik karsinom, mukoepidermoid karsinom larenksteki müköz bezlerden
gelişen supraglottik veya subglottik yerleşimli kanserlerdir. Adenokanserler teşhis
edildiklerinde genellikle ileri vakalardır. ve ağresif seyirleri nedeniyle total larenjektomi
ve boyun disseksiyonu tedavide tercih edilmelidir. Adenokistik kanserler ise subglottik
bölgede supraglottik bölgeden daha sık rastlanır. Uzak metastazlara özellikle akciğer
metastazlarına sık olarak rastlanır. Mukoepidermoid kanserler ise yassı hücreli kanserler
gibi tedavi edilir.2
2.4.1.2. Verrüköz kanserler
Klinik olarak verrüköz kanserler yavaş büyüyen ekzofitik tümörlerdir. Boyuna
metastaz yapmayan bu kanserler tüm larenks kanserlerinin % 1-3’ünü olşturur. Tümör
en sık olarak glottik bölgeden gelişir. Radyoterapi sonrası maliğn transformasyon
gelişme ihtimali hala tartışmalıdır. Bugün kabul edilen cerrahi tedavidir.2
2.4.1.3. Yassı hücreli kanser
Primer larinks maliğn tümörlerinin % 95 i yassı hücreli kanserlerdir.
Endolaringeal tümörlerin çoğu iyi diferansiye kanserlerdir. Larenks kanserli hastalarda
amaç en yüksek kür oranını minimum morbidite ile sağlamaktır. Bu da mümkün olan
olgularda konuşmanın, yutmanın ve hava yolunun mümkün olduğu kadar korunması
demektir.4
16
2.5. Larenks kanserlerinde tanı ve tedavi
2.5. 1.1. Larenks kanserlerinde tanı
Larenks kanseri tanısında anamnez, fizik muayene, radyolojik inceleme ve
endoskopinin yeri vardır. Fonksiyonların korunabilmesi için erken tanı ve tedavi şarttır.
Hikayede ses kısıklığı, boğaz ağrısı, disfaji, odinofaji sık rastlanan semptomlardır. Ses
kısıklığı glottik kanserlerde erken belirti olmasına rağmen subglottik ve supraglottik
kanserlerde geç belirtidir. Boğaz ağrısı ve disfaji supraglottik kanserlerde erken
belirtidir. Hemoptizi ve yansıyan kulak ağrısı daha nadir rastlanan semptomlardır.
Dispneye hava yolunu tıkayan büyük kanserler de rastlanır. Boyun metastazları da
özellikle supraglottik kanserler de sık rastlanan bulgulardır.4
Larenks muayenesine indirekt larengoskopi ile başlanmalıdır. Lezyonun yeri,
uzandığı bölgeler ve kord hareketleri hakkında yeterli bilgi veren bir muayene
yöntemidir. Palpasyon özellikle larenks dışına taşmış tümörlerde değerlidir. Larengeal
krepitasyonun kaybı postkrikoid bölge tutulumunu akla getirmelidir.4
Videolarengoskopik tetkikle erken larengeal kanserleri değerlendirme,
dökümantasyon şansımız artmıştır. Larenks kanserli vakalarda tümörün yayılma
bölgeleri hakkında tedavi öncesi yeterli bilgiye sahip olmak gerekmektedir. Supraglottik
kanserlerde preepiglottik boşluk, paraglottik boşluk, piriform sinüs, aritenoid tulumu
tedaviyi etkileyebilir. Glottik kanserler de ise ön komissür, ventrikül, paraglottik boşluk
ve subglottik yayılım önemlidir. Subglottik kanserler de ise trakea, özefagus yayılımı
gözden kaçırılmamalıdır.4
Bilgisayarlı tomografi tümörün hacmi, uzanımı, kıkırdak tutulumu ve muayenede
görülemeyen bölgelerin durumu hakkında çok değerli bilgiler verir. Manyetik rezonans
görüntüleme ise submukozal tümör uzanımını bilgisayarlı tomografiden daha iyi
gösterir. Ama bugün iki nedenle bilgisayarlı tomografi manyetik rezonans
görüntülemeye tercih edilmektedir. Bunun nedenleri bilgisayarlı tomografi çok daha
ucuzdur ve boyun metastazlarını göstermekte ikisinin değeri aynıdır.4
17
Genel anestezi altında yapılan direkt larengoskopi ameliyat öncesi evrelendirme
için çok önemlidir. Bu sırada biyopsi de alınır. Biyopsi alınırken şüpheli lezyonların
yüzeylerinden alınan biyopsilerin enflamatuar olabileceği ve derindeki maliğn
lezyonların gözden kaçabileceği unutulmamalıdır. Diagnostik larengoskopide ventrikül
ve subglottik bölge tartışmalı iki bölgedir. Özellikle vejetan büyük tümörlerde bu
bölgeler hakkında kesin tanı cerrahi eksplorasyon sonrası konur ve konservatif cerrahi
kararı bu sırada verilebilir. Rutin olarak özefagus, bronşial sistem, trakea sekonder
primer tümörler açısından gözden geçirilmelidir.4
2.5.1.2 Evreleme
Larenks kanserli hastalarda TNM evrelemesi. T (tümör), N (lenf nodu), M
(metastaz), American joint commitee on cancer 2002 kriterlerine göre yapıldı.8
Supraglottis
T1: Unilateral, supraglottisin bir bölgesine sınırlı.
T2: >1 supraglottik bölgede Veya Glottis, vallekula, dil kökü, piriform
sinüs medial duvarı tutulumlarından biri varsa.
T3: Vokal kord fiksasyonu veya preepiglotik boşluk, postkrikoid
tutulumlardan birisi varsa.
T4a: Tiroid kıkırdak tutulumu veya nonlaringeal yumuşak doku
tutulumu.
T4b: Prevertebral boşluk veya mediasten invazyonu, karotis invazyonu.
Glottis
TX: Primer tümör değerlendirilemez.
T0: primer tümörü gösteren bir bulgu yok.
T1: Tümör vokal kord(lar) ile sınırlı (anterior veya posterior
komissürü tutabilir), mobilite normaldir.
T1a Tümör bir vokal kordla sınırlı.
T1b Tümör her iki vokal kordu da tutmuştur.
T2: Tümör supraglottis veya subglottise yayılmış veya vokal
kord mobilitesi bozulmuş.
18
T3: Vokal kord fikse durumdayken larenks dışına çıkmamış
tümör veya paraglottik boşluğu invaze etmiş veya minör tiroid kıkırdak
erozyonu mevcut.
T4a: Tiroid kıkırdak tutulumu veya nonlaringeal yumuşak doku
tutulumu.
T4b: Prevertebral boşluk veya mediasten invazyonu, karotis
invazyonu.
Subglottis
T1: Subglottise sınırlı.
T2: VC'a yayılmış, VC hareketi normal ya da kısıtlı.
T3: VC fiksasyonu.
T4a: Tiroid kıkırdak tutulumu veya nonlaringeal yumuşak doku
tutulumu.
T4b: Prevertebral boşluk, mediasten veya karotis invazyonu.
Bölgesel lenf nodları (N)
N0: Nod negatif.
N1: Tek taraflı 3 cm den küçük lenf nodu.
N2a: Tek taraflı 3 cm den büyük 6 cm den küçük lenf nodu.
N2b: Tek taraflı 6 cm den küçük lenf nodları.
N2c: Bilateral veya kontralateral birden fazla 6 cm den küçük lenf
nodları.
N3: Tek yada birden fazla 6 cm den büyük lenf nodu.
Uzak metastaz (M)
M0: Uzak metastaz yok.
M1: Uzak metastaz var.
Evreleme
Evre I T1
Evre II T2
Evre III T3 veya N1
Evre IVa T4a veya N2
Evre IVb T4b veya N3
Evre IVc Uzak metastaz.
19
2.5. 2. Larenks kanserlerinde tedavi
Larenks kanserlerinin tedavisinde, günümüzde cerrahi ve radyoterapi olmak üzere
geçerli iki ana tedavi yöntemi mevcuttur. Kür amaçlı primer tedavi olarak uygulanan
radyoterapi başarısız olduğunda, kurtarma tedavisi olarak cerrahiye başvurulmaktadır.
Ayrıca planlanmış tedavi olarak radyoterapi+cerrahi veya cerrahi+radyoterapi ve
larenks koruma tedavisi olarak planlanan kemoradyoterapi uygulanmaktadır.
Kemoradyoterapi başarısız kaldığında da yine kurtarma cerrahisi tek seçenektir. Bütün
bu tedavi alternatifleri ister primer ister radyoterapi yada kemoradyoterapi
başarısızlığından sonra uygulansın, cerrahi ensık başvurulan tedavi şeklidir.4
Her tedavi yönteminin avantaj ve dezavantajları vardır. Hekimin, hasta için en
uygun tedaviyi planlaması gerekir. Larenksteki tümörün yeri, yayılımı, evresi, boyun
metastazlarının varlığı, hastanın genel durumu hangi tedaviyle en çok kür şansının
olabileceği ve larenks fonksiyonlarının ne kadar korunabileceği, hastanın ve hekimin
tercihi, tedavi seçimi konusunda öncelikli parametrelerdir.4
Erken evre tümörlerde (Evre I ve EvreII) radyoterapi veya cerrahi tek tedavi
olarak seçilebilir. İleri evrelerde ise kombine tedavi gerekmektedir. Erken evreli
tümörlerde hangi tedavi şeklinin seçilceği tümöre, hastaya ve tedavi şekline ilişkin
faktörlere bağlıdır. Tümöre ait faktörler, larenksteki lokalizasyonu, tümörün evresi,
yayılım şekli, histolojisi grade ile ilgilidir. Larenks malign neoplazmları genellikle (%
90-95) iyi differansiye, infiltratif keratinize skuamöz hücreli karsinomlardır. Larenks
kanserleri vücutta görülen kanserlerin, erkeklerde % 2-5’ini, kadınlarda % 0,4’ünü
oluşturur. Baş boyun bölgesinde ise, deri kanseri dışında ikinci sırayı alır.11
Larenks
kanserlerinde prognoz, baş boyun malignensilerinin diğer tümörlerine göre çok daha iyi
olup tüm evrelerde total kür şansı % 67’dir.12,13
Hastaya ilişkin faktörler; hastanın yaşı,
genel sağlık ve psikososyal durumu ve kişisel tercihidir. Larenks kanserinde cerrahi
tedavi, konservasyon cerrahisi (parsiyel larenjektomi) ve total larenjektomi şeklinde
uygulanır. Konservasyon cerrahisi nazal solunum, aspirasyonsuz yutma ve fonasyonun
korunması yöntemleridir.4
20
2.5.2.1. Supraglottik lezyonların tedavisi
T1S
o Radyoterapi
o Lazer ile rezeksiyon
o Supraglottik parsiyel larenjektomi
T1
o Radyoterapi
o Lazer ile rezeksiyon
o Supraglottik parsiyel larenjektomi
T2
o Radyoterapi (primer lezyona ve her iki boyuna)
o Lazer ile rezeksiyon
o Supraglottik larenjektomi veya suprahemilarenjektomi + ipsilateral
boyun disseksiyonu. Ünilateral servikal metastazı bulunan orta hat
lezyonlarında, primer lezyona ve her iki boyuna radyoterapi, veya
primeri çıkartmak için cerrahi tedavi ve bilateral boyun
disseksiyonu.4
T3
o Lazer ile rezeksiyon
o GeniĢletilmiĢ supraglottik hemilarenjektomi + boyun
disseksiyonu Lezyon piriform sinüs medial duvarına veya
preepiglottik aralığa yayılmış ama vokal kord fiksasyonuna neden
olmamışsa.4
Total larenjektomi genellikle karşı vokal kordun ön bölümü
tutulmuşsa, vokal korda yayılım ve kord fiksasyonu varsa,
postkrikoid bölgeye veya larinks kıkırdaklarına yayılım varsa,
postkrikoid bölgeye veya larinks kıkırdaklarına yayılım varsa, yada
radyoterapi başarısız olmuşsa endikedir.4
Supraglottik larenjektomi
T1, T2 ve T3 (preepiglottik bölgeyi tutan) supraglottik tümörlerde endikedir.
Klasik supraglottik larenjektomide epiglot, ventriküler bant, preepiglottik bölge, tiroid
kıkırdak üst yarısının 2/3’ü hiyoid ile birlikte rezeke edilir. Ancak hiyoidin rezeksiyonu
21
yaygın preepiglottik bölge tutulumu olan infrahiyoid ve suprahiyoid epiglot
tümörlerinde zorunludur.4
Radyoterapi:
Supraglottik kanser tedavisinde radyoterapi primer, ameliyat sonrası adjuvan
tedavi veya kombine tedavi olarak üç şekilde uygulanır. Primer radyoterapi taraftarları
için erken supraglottik tümörde cerrahiye eş kür şansı vardır. Ancak erken görülen
tümörlerin büyük bölümü preepiglottik bölge tutulumu nedeniyle T3 evresindedir. Bu
evredeki tümörlerde yalnız başına radyoterapinin kür şansı azdır. Olguların 2/3’üne
kurtarma cerrahisi uygulanır. Başarısızlık durumunda yapılacak kurtarma cerrahisi
genellikle total larenjektomi olup, hasta mevcut konservasyon cerrahisi şansını yitirmiş
ve iki kere tedavi olmuş olur.22
2.5.2.2. Subglottik kanserlerde tedavi
Primer subglottik kanserler, tüm larenks kanserlerinin sadece % 4’ünü oluşturur.
Subglottik tümörün primer lokalizasyonunu saptamak güçtür. Tanı anında subglottik
tümörlerin yarısında krikoid kıkırdak, ¾’ünde ise krikotiroid membran infiltrasyonu ve
eksteriozasyonuna rastlanır. Subglottik bölge kanserinin tedavisinde tek cerrahi tedavi
şekli total larenjekomidir.4
2.5.2.3. Transglottik kanserlerde tedavi
Transglottik terimi glottik veya supraglottik tümörün ventrikülü atlayarak
larenksin iki bölümündeki tümörü ifade eder. İki taraflı transglottik tümörlerde sadece
total larenjektomi önerilirken, günümüzde, konservasyon cerrahileri (horizontal vertikal
larenjektomi, suprakrikoid subtotal larenjkektomi, neartotal larenjektomi) seçilmiş
ünilateral tümörlere başarıyla uygulanmaktadır.4
22
2.5.2.4. Glotik lezyonlarda tedavi
2.5.2.4.1. Premalign lezyonlarda tedavi:
Glottik bölge premalign lezyonlarında mikrolarengoskopik stripping ile geniş
eksizyon en sık uygulanan tedavi şeklidir. Mikrolarengoskopik transoral eksizyon
konvansiyonel süspansiyon mikrolarengoskopi aletleriyle yapılabildiği gibi, lazer ile
tüm mukoza dekortike edilebilir. Kontrollerde malign hücre varsa ya kordektomi yada
radyoterapi uygulanır. Larengoskopik kontrollerin negatif biyopsi bulgularına rağmen
2-3 ayda bir tekrarı ve hastanın kanserojen olan sigara ve alkolden uzak durması
önerilir.14,15
2.5.2.4.2.Erken evre glottik kanserlerde tedavi
Vokal kordların erken evre tümörleri hakkında tam bir görüş birliği yoktur.
Genellikle T1 -T2 glottik tümör erken evre tümör olarak kabul edilirken, son zamanlarda
bazı seçilmiş erken T3 tümörleri de bu gruba sokma eğilimi vardır. Buna karşın kord
mukozasının laminapropriasında sınırlı, kord hareketlerini bozmamış tümörlerin erken
evreli olarak kabul edilmesi öne sürülmektedir. Vokal kordların T1 tümörleri olarak
milimetrik boyutta çok sınırlı tümörden her iki kordu boydan boya yüzeysel olarak tutan
tümöre kadar geniş spektrumlu tümörler anlaşılmaktadır. Bu nedenle supraglottik
tümörlerdeki gibi tek bir cerrahi tedavi şekli söz konusu değildir.9, 10
Radyoterapi:
Hareketli membranöz vokal kord kanserinin tedavisi geleneksel olarak
radyoterapidir. Erken glottik kanserlerde radyoterapinin cerrahiye göre sesi daha iyi
koruduğu ileri sürülmektedir. Premalign lezyonlarda, insitu karsinom, ciddi displazi,
mikroinvaziv karsinom ve displazinin hafif, orta şekilleri genellikle bir arada bulunur.
Glottik düzlemde, uzun süre aynı kanserojene maruz kalındığı için “ alan
kanserizasyonu” nedeniyle malign tümör ile hastalıklı mukoza bir aradadır. Radyoterapi
glottik kanseri yok eder, ancak hastalıklı mukozayı sağlamlaştırmaz. Radyoterapi de kür
şansı ön ve arka komissüre yaklaşan tümörlerde azalmaktadır. Bu lezyonlarda
23
radyoterapiden sonraki başarısızlıklarda, çoğu kez parsiyel larenjektomi olanağı
kalmamaktadır.4, 14,16
Endoskopik kordektomiler
Konvansiyonel mikrolarengoskopik rezekziyon: Vokal kord 1/3 orta
kısımda lokalize yüzeyel lezyonların rezeksiyonu, mukozanın soyulması
(stripping) ve rezeksiyon şeklinde yapılır.4
Mikrolarengoskopik lazer cerrahisi: Lazer ile kord mukozası
soyulabildiği gibi parsiyel ve total kordektomi yapılabilir. Cerrahi sınır
güvenli değil, tümörün tüm boyutlarıyla görüşü yetersiz ise açık cerrahi
olarak larengofissür kordektomi veya modifikasyonları (Frontolateral,
frontoanterior larenjektomi) uygulanmalıdır.4
Konvansiyonel Vertikal parsiyel larenjektomi teknikleri
Glottik erken evreli tümörlerde uygulanırlar, bu yöntemler transservikal açık
cerrahi teknikleridir.
Larengofissür kordektomi
Larengofissür kordektomi ve modifikasyonları erken glotik kanserler için temel
konservasyon cerrahi girişimlerdir. Uygun endikasyon halinde % 95’in üzerinde kür
şansı vardır. Endikasyon olarak vokal kordun hareketini bozmayan, arkada vokal
prosese, önde ise ön komissüre uzanmayan T1 glottik tümörlerde uygulanır.
Kordektomide, kordun tümü ön komissürden arkada vokal prosese kadar ventrikül
tabanı, subglottik mukoza ve iç perikondrium ile birlikte enblok çıkarılır.4, 16,18
Frontolateral larenjektomi ve frontoanterior larenjektomi
Larenks glottik kanserlerinin yaklaşık1/3’ünde tanı sırasında ön komissüre
uzanım mevcuttur. Ön komissür, larenks kanseri tedavisinde üzerinde önemle durulması
gereken risk bölgesidir. Klasik Frontolateral larenjektomi ve frontoanterior larenjektomi
teknikleri ön komissürde lokalize veya karşı vokal korda geçen, kordun 1/3 anterior
bölümünden fazla rezeksiyon gerektirmeyen (T1a,T1b) glottik tümörlerde uygulanır. Bu
teknikler aslında larengofissür kordektominin genişletilmiş modifikasyonlarıdır.
Frontolateral larenjektomide rezeksiyona vokal kord, ön komissür ve karşı vokal kordun
1/3 ön kısmı ile tiroid kıkırdak vertikal anterior segmenti dahil edilir. Frontoanterior
larenjektomide ön komissür ile her iki kordun 1/3 ön bölümü santral tiroid kıkırdak
24
ile en blok çıkarılır. Rezeksiyondan sonra oluşan defekt için rekonstrüksiyon
gerekmez.4,16,18
Horizontal glottektomi
Erken evre bilateral glottik tümörler için alternatif bir yöntemdir. Horizontal
glottektomi her iki vokal kordun ve ön komissürün bitişik tiroid kıkırdak ile birlikte en
blok horizontal rezeksiyonudur. Glottik bölgedeki defekt, krikoid kıkırdağın kalan üst
yarısına dikilmesi ile kapatılır (krikotiroidopeksi).4
2.5.2.4.2.3. Ġleri evre glottik kanserlerde tedavi
Glottisin T3-T4 ileri evre tümörlerinde uygulanan cerrahi tedavi total larenjektomi
ve onun alternatifi olan subtotal larenjektomi yöntemleridir. Konservasyon cerrahisinde
uygun bir rekonstrüksiyonla fonksiyone edilebilen larenks için bulunması gereken en
küçük birim “aritenoid birimidir” aritenoid birimi, hareketli aritenoid, ona bağlı vokal
kord ve ventriküler bandın bir bölümü ve sağlam krikoid bölgeden oluşur. Krikoid
bölgesi konservasyon cerrahisinin sınırıdır. Krikoid bölgesinde lenfatik drenaj sirküler
olup parsiyel rezeksiyona onkolojik yönden olanak tanımaz. T3 trans glottik tümörlere
yönelik uygulanan Cevanşir’in larengostomalı iki evreli horizontal vertikal (3/4)
larenjektomisinde 5 yıllık kür oranı % 73’tür.4, 20
Near total larenjektomi
Bu teknik fonasyonu sağlamaya yönelik olup, kalıcı trakeotomi gerektirmektedir.
Bu nedenle konservasyon cerrahisi olarak kabul edilemez. Near total larenjektomi geniş
supraglottik tümörlerde yaygın dil kökü tutulumu nedeniyle aspirasyonu önlemek
fonasyonu sağlamak için total larenjektomiye iyi bir alternatiftir4.
Total larenjektomi
Standart ve genişletilmiş rekonstrüktif parsiyel larenjektomi tekniklerine rağmen
aşırı ilerlemiş tümörler onkolojik olarak ancak total larenjektomi ile tedavi edilebilir.
Total larenjektomi, solunum ve sindirim yollarının tam olarak ayrılması ve larenksin
servikal trakea 3. ve 4. halkaları ile birlikte en blok rezeksiyonu ile uygulanan klasik
cerrahi tekniktir. Günümüzde uygun endikasyon ve hasta seçimi ile total larenjektomi
oranı % 15-30’a kadar indirilebilir. Artık total larenjektomi larenks kanser cerrahisinde
25
altın standart cerrahi değil mutlak endikasyonda başvurulacak en son cerrahi
girişimdir.4,21
Radyoterapi:
İleri evre glottik tümörlerde radyoterapi bir çok merkezde kür amaçlı veya
kemoradyoterapi ile birlikte kombine tedavi şeklinde uygulanmaktadır. Küratif amaçlı
primer radyoterapi taraftarları radyoterapi ile hastanın larenksinin korunabileceğine,
ancak başarısız kalındığında cerrahinin gerektiğine inanmaktadır. T3 glottik tümörlerde
radyoterapinin tek başına kür şansı % 20-30 olup kurtama cerrahisi ile birlikte % 50’ye
ulaşmaktadır. Radyoterapiden önce mevcut olan konservasyon cerrahisi şansı, kurtama
cerrahisinde kaybolmaktadır. Ayrıca radyoterapiden sonra yara iyileşme sorunu vardır.
Bütün bu nedenler kurtarma cerrahisini total larenjektomi şekline dönüştürür. Hasta tek
ve daha uygun tedavi yerine iki kere tedavi almak zorunda kalmaktadır.16
26
2.5.3. Karbondioksit lazer cerrahisi
Lazer ışığı günümüzde bulunan en parlak monokromik (tek renk) ışıktır.
Araştırma laboratuvarlarında standart bir alet olduğundan beri, günümüzde iletişimde,
ölçümlerde, imalat sanayinde, tanısal tıpta ve cerrahide kullanılmaktadır. Lazerlerin
çoğalması ve yeni tip lazerlerin geliştirilmesi otolarengolojide cerrahi donanım
olanaklarını artırmış, konvansiyonel tekniklerde gelişme sağlamış ve otolarengoloji
spektrumunda değişimlere yol açmıştır. Karbondioksit lazer cihazının atımlı ve sürekli
şeklinde iki çalışma modu mevcuttur. Atımlı mod çalışması en hızlı buharlaşma ve
komşu bölgede en az ısı hasarı oluşturur ve dolayısıyla en az kararma ve böylece
kesilen yüzeyde en iyi tanıma imkanı sağlar. Fakat arteriolden daha büyük olan
herhangi bir damar kanama yaptığında bu kanamanın elektrokoterizasyon ile
durdulması gereklidir. Düşük güçteki (2-3 W) atımlı mod, glottik mukoza için idealdir.
Kesme alanında kontrol sağlanabilir ve ikincil ısıdan kaçınılabilir. Normal larengeal
kesiler için genellikle 6 W gücü civarında olan sürekli mod tercih edilmektedir. Bu
ayarlama mükemmel hemostaz sağlar ancak, patolojileri bozacak derecede
kömürleştirme yapmaz. Atımlı modda çalışılırken mukozadan çoğu zaman kanama olur.
Sürekli mod ise, biraz daha fazla koagülasyona neden olur. Çalışma modu ve güç
dışında, dört ilave değişken sonuca etki eder:
Hız: Kullanıcının ışın demetini hareket ettirme hızı.
Odak: Yüzeysel bir odak etkisi oluşturmak için demetin odaklaması kaldırılır
fakat özellikle geniş olarak ileriye gidilmesi gerektiğinde güç arttırılır. Odağın
azaltılması güç yoğunluğunu azaltır.
Hedef Doku: En iyi kesme normal dokuda oluşur(nemli, fakat ıslak olamayan).
Öncelikle kaynamaktan oluşan çok miktarda termal artefaktla birlikte ıslak doku
daha yavaş kesilir.
Kanama: Kanama lazer cerrahisinin devam etmesine engel olur. Eksizyona
devam etmeden önce kanama durdurulmalıdır.
CO2 lazer otolarengolojinin tüm konularında temel alettir. Kullanım alanları
malign larengeal tümörlerin endoskopik rezeksiyonundan lazer stapedektomiye
kozmetik seri tedavisine kadar değişir. Larenks kanserlerinin CO2 lazer kullanılarak
yapılan transoral tedavisi, bu cerrahi aletin nekadar geniş kullanım alanı olduğunun açık
27
bir örneğidir. Keskinlik, hemostazın artması ve intraoperatif ödemin azalması cerrahın
oldukça hatasız ve göreceli olarak kansız bir şekilde endoskopik larenks cerrahisi
yapmasını sağlar.
Transoral lazer mikrocerrahi cerrahi onkolojinin eskiden beri uygulanan en blok
rezeksiyon kuralını ihlal eder. Tipik bir glottik veya supraglotttik kanserin muhtemelen
üç ila altı ayrı parça çıkarılması olasıdır. Geleneksel açık cerrahide, kanserli doku ile
bıçak veya makas arasındaki teması önlemek için kanserli doku normal çevre
dokusunun içinde blok olarak çıkarılır. Bu sayede kanserden alınan canlı malign
hücrelerin tekrar hastaya geri transplantasyonu engellenebilir. Lazer mikrorezeksiyonda
malign hücreler ışık huzmesine yapışmaz. Lazer enerjisi ile açığa çıkarılan malign
hücreler termokoagüle edilir, canlı değildirler.
Lazer tekniğin dezavantajları ise; pahalı, vakit alıcı, gerekli önlemler alınmadığı
takdirde hastalara ve ameliyat odasındaki personele zarar verebilmesidir. Bu nedenle
gözlerin korunması, yakın dokuların korunması, yanıcı anesteziklerden kaçınma,
koruyucu bezlerin nemli tutulması, endotrakeal tüplerin korunması lazer cerrahisi
sırasında alınması gereken önlemlerdir.2
28
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmaya Ocak 1998–Aralık 2007 yılları arasında Çukurova Üniversitesi
Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalında larenks kanseri nedeniyle
transoral mikroendoskopik lazer cerrahisi uygulanan 61 hasta dahil edildi. Çalışmaya
dahil edilen hastaların dosyaları, epikrizleri ve takip kayıtları incelendi. Hastalar yaş,
cinsiyet, histopatolojik tanı, TNM evrelemesi açısından değerlendirildi. Uygulanan
cerrahi girişim ve hastaların takip süreleri incelendi.
Hastaların lezyonları supraglottik, glottik ve subglottik olmak üzere üç ayrı gruba
ayrılarak incelendi. Lezyonların ayrıca AJCC 2002 evreleme sistemine göre TNM
evreleri kaydedildi.8
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
20
1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
ġekil 1: Yıllara göre hasta sayısı
29
3.1. Teknik
Tüm hastalara genel anestezi altında direkt laringoskopi ile larenks muayenesi
yapıldı ve ardından biyopsi alındı. Biyopsi sonucu malign olarak rapor edilen hastalara
iki hafta içinde genel anestezi altında transoral mikroendoskopik lazer cerrahi
uygulandı.
Larenks kanserli hastalarda transoral mikroendoskopik lazer cerrahi ile tümör
eksizyonu genel anestezi altında 400mm lens takılı olan Zeiss Opmi 1 mikroskop
eşliğinde, lazer laringoskopu (Pilling U.S.A veya Spreizbares Operations-Laryngoscop
8661CN) kullanılarak yapıldı. Hastalar lazere dayanıklı endotrakeal tüp ile transoral
entübe edildi. Trakeayı korumak için subglottik bölgeye ıslatılmış pedler yerleştirildi.
Hastanın yüzünün lazerden korunması için hastanın yüzü ve gözlerini içerecek şekilde
serum fizyolojik ile ıslatılmış kompresler ile sarıldı. CO2 lazer uygulaması için tercih
edilen güç genellikle 3-7 watt (süper pulse modunda) idi. Lezyonlar eksize edilirken
lazer ile tümörün ortasından sağlıklı dokuya ulaşıncaya kadar insizyon yapılarak
tümörün derinliği belirlendi (Şekil 2). Daha sonra tümör dilimler halinde çıkarıldı.
ġekil 2: Tümör sınırını tanımlamak için yapılan insizyon
30
Eksize edilen tüm spesimenlerin ön, yan sınırları ipek ile işaretlendi. Lezyon
patolog eşliğinde makroskopik olarak tanımlanarak frozen biyopsiye gönderildi. Frozen
histopatolojik incelemesinde pozitif alan görüldüğünde temiz cerrahi sınırlar elde
edilinceye kadar eksizyona devam edildi.
Glottik tümörlerin eksizyonu için mikrolarengoskopik lazer eksizyon tekniği
kullanım alanı ve sınıflaması 2000 yılında Avrupa larengoloji topluluğu tarafından
belirlenen kriterlere göre belirlendi.15
Buna göre;
Tip I subepitelial kordektomi: Vokal kord epitelinin ön komissürden aritenoid vokal
çıkıntısına kadar, vokal kord üst yüzü de dahil edilerek çıkarılmasıdır. Disseksiyon planı
lamina proprianın yüzeyel tabakasından (reinke boşluğundan) geçer. Vokal ligaman ve
kaslara dokunulmaz. (Şekil 3)
ġekil 3: Tip I subepitelial kordektomi
Tip II subligamental kordektomi: Epitel, reinke boşluğu ve vokal ligamanın
rezeksiyonudur. İnsizyon vokal ligaman ile kas arasından geçer. Kas mümkün olduğu
kadar korunmaya çalışılır. Rezeksiyon aritenoidin vokal çıkıntısından ön komissüre
kadar uzanmalıdır. (Şekil 4)
31
ġekil 4 : Tip II subligamental kordektomi
Tip III Transmuskuler kordektomi: Epitel ve vokal ligaman ile birlikte kasın da bir
kısmı çıkarılır. Rezeksiyon aritenoidin vokal çıkıntısından ön komissüre kadar
uzanmalıdır. Vokal kordun lateralini de ekspoze edebilmek için ventriküler band kısmen
çıkarılabilir. (Şekil 5)
ġekil 5: Tip III Transmuskuler kordektomi
Tip IV Total kordektomi: Epitel, vokal ligaman ve kas tabakasının tamamı çıkarılır.
Bazı durumlarda rezeksiyona iç perikondrium da dahil edilebilir. Aritenoidin vokal
çıkıntısından ön komissüre kadar uzanmalıdır. Vokal ligamanın tiroid kıkırdağa
tutunduğu kısmı da kesilmelidir. Ön komissür tutulumu olmamalı, tümörün ön
32
komissüre uzaklığı en azından 2-3 mm olmalıdır. Endoskopik yaklaşımda yeterli
ekspojuru temin etmek için ventriküler band ve ventrikülün tamamı rezeke edilebilir.
(Şekil 6)
ġekil 6: Tip IV Total kordektomi
Tip V : Genişletilmiş kordektomiler:
Tip Va Kontralateral vokal kordu içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi: Tip IV’ te
yapılan rezeksiyona ilaveten, lezyonun durumuna göre ön komissür ve karşı vokal
kordun bir kısmı da çıkarılır. Rezeksiyon ön komissür yüksekliği boyunca devam etmeli
ve Broyle ligamanı da çıkarılmalıdır. Bu sebeple rezeksiyona epiglot kökünden başlanıp
gerekirse subglottise kadar devam edilebilir. (Şekil 7)
33
ġekil 7: Tip Va Kontralateral vokal kordu içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi
Tip Vb Aritenoidi içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi: Tip IV kordektomide yapılan
rezeksiyona, aritenoidin bir kısmı veya tamamı dahil edilir. Vokal çıkıntıya uzanan,
aritenoidin tamamen hareketli olduğu kord kanserlerinde yapılabilir. Aritenoidin
posterior mukozası korunmalıdır. (Şekil 8)
ġekil 8: Tip Vb Aritenoidi içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi
34
Tip VC Ventriküler bandı içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi: Tip IV’ te çıkarılan
dokulara ventrikül ve ventriküler band dahil edilir. (Şekil 9)
ġekil 9: Tip VC Ventriküler bandı içine alan geniĢletilmiĢ kordektomi
Tip Vd Subglottisi Ġçine Alan GeniĢletilmiĢ Kordektomi: Tip IV’ te yapılan
eksizyonun alt sınırı glottisten 1 cm’den daha aşağı, krikoid kıkırdağa uzatılır. (Şekil10)
ġekil 10: Tip Vd Subglottisi içine alan geniĢletilmiĢ Kordektomi
35
Supraglottik tümörlerde trans oral mikroendoskopik lazer cerrahi:
Supraglottik tümörlerde transoral mikroendoskopik lazer cerrahi eksizyon T1
kanserlerde epiglottektomi şeklinde yapılırken. T2 kanserlerde epiglot, ventriküler bant,
aritenoid eklendi, T3 –T4 kanserlerde ise epiglot, ventriküler bant, aritenoid, dil kökü
rezeksiyona eklendi. (Şekil 11, 12)
ġekil 11: Epiglot rezeksiyonu
ġekil 12: Epiglot rezeksiyonu
36
Hastalar postoperatif dönemde ortalama iki gün kliniğimizde yatırılarak takip
edildi. Tüm hastalara antireflü tedavi (Lansoprazol 15mg 2x1) ve sekonder enfeksiyonu
engellemek amacıyla bir hafta süre ile antibiyoterapi verildi.
Hastalara rutin olarak bir ay sonra kontrol direkt larengoskopi yapıldı ve şüpheli
lezyonlardan biyopsi alındı. Hastalar ilk bir yıl bir ay ara ile, ikinci ve üçüncü yıllarda
üç ay ara ile, üç yıldan sonra altı ay ara ile rutin kontrollere çağırıldı. Her kontrol
muayenede hastalar rijid endoskop ile, tolere edemeyen hastalar ise fleksibl endoskop
ile değerlendirildi. Muayene sırasında şüpheli lezyon görülen hastalara genel anestezi
altında mikrolarengoskopik muayene yapıldı ve gerekli görüldüğünde şüpheli
lezyonlardan biyopsi alınarak histopatolojik olarak incelenmek üzere patolojiye
gönderildi. Biyopsi sonucu tümör pozitif olan hastalar direk larengoskopik muayene
bulguları ve bilgisayarlı tomografi bulguları birlikte değerlendirilerek tedavileri
planlandı. Bu hastaların tedavisi; Mikroendoskopik eksizyona uygun lezyonlarda tekrar
CO2 lazer ile transoral mikroendoskopik eksizyon, ya açık teknik parsiyel larenjektomi,
ya total larenjektomi, yada radyoterapi seçenekleri kullanılarak planlandı.
37
4. BULGULAR
Ocak 1998–Aralık 2007 yılları arasında larenks kanseri nedeniyle transoral
mikrolarengoskopik lazer cerrahisi ile tedavi edilen. 61 hastanın 58’i erkek (% 96,7), 2
si kadın (% 3,2) olup yaşları 30 ile 78 yıl arasında (ortalama 56,6 yıl) değişmekte idi.
Takip süresi 6 ay ile 120 ay arasında (ortalama 32,8 ay) idi. Lezyonlardan alınan
biyopsi sonuçlarının 54’ü (% 88,5) epidermoid karsinom olarak rapor edildi.
Epidermoid karsinom olarak rapor edilen hastaların bir (% 1,63) tanesi bazaloid
karsinom, bir (% 1,63) tanesi ise verrükoz karsinom idi. İki (% 3,2) hastada biyopsi
sonucu malign fibröz histiyositoma pleomorfik tip, bir (% 1,63) hastada biyopsi sonucu
leiomyosarkom, bir (% 1,63) hastada ise adenoid kistik karsinom olarak rapor edildi.
(Tablo 1)
Tablo 1: Lokalizasyona göre biyopsi sonuçları
supraglottik Glottik Subglottik
Epidermoid karsinoma 6 51
Malign fibrözhistiositoma 2
Leiomyosarkom 1
Adenoid kistik karsinoma 1
38
Hastaların lezyonları supraglottik bölge, glottik bölge ve subglottik bölge olmak
üzere 3 ayrı gruba ayırılarak incelendi. Supraglottik lezyonu olan 6 (% 9,83) hastanın
2’si (% 3,2) T1, 3’ü (% 4,91) T2, 1’i (% 1,63) T3 idi. Glottik bölgede lezyonu olan 54
hastanın (% 88,5) 3’ü (% 4,91) Tis, 24’ü (% 39,34) T1a, 15’i (% 24,5) T1b, 11’i (%
18,03) T2, 1’i (% 1,63) T3 idi. Subglottik lezyonu olan bir (% 1,63) hasta mevcuttu ve
lezyonu T1 idi. (Şekil 13)
T1 T2T3
Tis
T1
T2
T3 T1 T20
5
10
15
20
25
30
35
40
supraglottik glottik subglottik
Tis
T1
T2
T3
ġekil 13 : Tümörlerin lokalizasyonuna ve T evresine göre dağılımı
Glottik Tis lezyonu olan 3 hastaya Tip III kordektomi yapıldı. Tip III kordektomi
yapılan glottik Tis lezyonu olan bir hastanın rutin takipleri sırasında ameliyattan 19 ay
sonra epiglotun larengeal yüzünde 1x1 cm ebatlarında kitle görüldü. Hastaya genel
anestezi altında direkt larengoskopi ve biyopsi yapıldı. Biyopsi sonucu epidermoid
karsinom olarak rapor edilmesi üzerine hastaya transoral lazer mikrocerrahi ile epiglot
eksizyonu yapıldı. Hastanın ikinci ameliyatından sonraki 20 aylık takibinde lokal nükse
39
rastlanmadı. Glottik Tis lezyonu olan hastalarımızda mikrolarengoskopik lazer cerrahisi
sonrası lokal kontrol oranı % 100 olarak bulundu. (Ortalama takip süresi 36 ay)
Glottik T1a lezyonu olan 24 hastaya tip IV kordektomi yapıldı. Glottik T1a lezyonu
olan bir hastaya postoperatif altıncı ay da ve oniki’nci ayda lokal nüks nedeniyle iki kez
transoral mikrolarengoskopik lazer ile eksizyon yapıldı. Ancak ilk kordektomiden 17 ay
sonra kordektomi lojundan subglottik bölgeye 1 cm ilerleyen nüks kitle gelişmesi
üzerine hastaya kurtarma cerrahisi (hemilarenjektomi) yapıldı. Kurtarma cerrahisinden
sonraki 14 aylık takiplerinde nüks kitleye rastlanmadı. Glottik T1a lezyonu olan diğer 23
hastada nüks gelişmedi. Glottik T1a lezyonu olan hastalarımızda transoral
mikrolarengoskopik lazer cerrahi sonrası lokal kontrol oranı % 95,8, larenks koruma
oranı % 100 olarak bulundu. (ortalama takip süresi 27 ay)
Glottik T1b lezyonu olan 15 hastanın hepsinde ön komissür tutulumu mevcuttu.
Glottik T1b lezyonu olan 11 hastaya Tip Va kordektomi, 4 hastaya Tip Vc kordektomi
yapıldı. Tip Va kordektomi yapılan bir hastada 5,5 yıl sonra kordektomi lojunda ikinci
primer kitle saptanması üzerine transoral mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile kitle
eksizyonu yapıldı ancak postoperatif dördüncü ay da tekrar subglottik bir cm uzanımı
olan nüks gelişmesi üzerine hastaya total larenjektomi planlandı. Kalp ve akciğer
hastalıkları nedeniyle genel anestezi verilmesi yüksek riskli olan hastaya cerrahi
yapılamaması üzerine kemoradyoterapi verildi. Glottik T1b lezyonu olan üç hastaya
lokal nüks nedeni ile total larenjektomi yapıldı. Lokal nüks nedeni ile total larenjektomi
yapılan hastalardan birincisinde Tip Va kordektomi sonrası üçüncü ay da kordektomi
lojunda nüks nedeniyle mikrolarengoskopik lazer eksizyon yapıldı, ancak ikinci
mikrolarengoskopik lazer eksizyondan dört ay sonra subglottik 1,5 cm uzanımı olan
transglottik nüks gelişmesi üzerine total larenjektomi yapıldı. Glottik T1b lezyonu olup
total larenjektomi yapılan ikinci hastada Tip Va kordektomi sonrası ikinci ay da
transglottik nüks gelişmişti. Total larenjektomi yapılan üçüncü hastada ise postop ikinci
ay da subglottik uzanımı iki cm olan transglottik nüks gelişmişti. Glottik T1b lezyonu
olan hastalarımızda mikrolarengoskopik lazer cerrahisi sonrası lokal kontrol oranı
% 73,3 olarak bulundu. (ortalama takip süresi 35 ay)
40
ġekil 14 : Glottik T1 lezyonu olan bir hastanın preop endoskopik görünümü
ġekil 15: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop birinci hafta endoskopik muayenesi
41
ġekil 16: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop 3’ay endoskopik görünümü
ġekil 17: Glottik T1 lezyonu olan hastanın postop 12’ay endoskopik görünümü
42
Glottik T2 lezyonu olan 11 hastadan 9 tanesinin T evresi T2a, iki hastanın T evresi
ise T2b idi. Üç hastaya Tip Va kordektomi, altı hastaya Tip Vc kordektomi, iki hastaya
Tip Vd kordektomi yapıldı. T2a tümör nedeniyle Tip Vc kordektomi yapılan bir hastaya
dört ay sonra nüks gelişmesi üzerine tekrar transoral mikrolarengoskopik lazer cerrahi
ile eksizyon yapıldı ve hastanın postop 28 ay’lık takibinde nüks gelişmedi. T2a tümör
nedeniyle Tip Vc kordektomi yapılan bir hasta kontrol muayenesinde kordektomi
lojunda nüks gelişmesi üzerine hastaya larenjektomi önerildi ancak hastanın
larenjektomiyi kabul etmemesi üzerine radyoterapi önerildi. Glottik T2 lezyonu olan iki
hastaya kurtarma cerrahisi (total larenjektomi) yapıldı. Kurtarma cerrahisi yapılan
hastalardan birincisinde T2a tümör nedeniyle Tip Vc kordektomi sonrası ikinci ayda
subglottik uzanımı 1 cm olan transglottik nüks kitle gelişmesi üzerine total larenjektomi
ve boyun disseksiyonu yapıldı. Ancak hastada altı ay sonra boyunda nüks gelişti ve
hasta kaybedildi. İkinci hastada Tip Vc kordektomiden üç ay sonra subglottik 2 cm
uzanımı olan nüks gelişmesi üzerine total larenjektomi ve boyun disseksiyonu yapıldı.
Ancak postop iki ay sonra peristomal ve yaygın cilt altı nüks gelişmesi üzerine hasta
kaybedildi.
Glottik T2a tümör nedeniyle Tip Vc kordektomi yapılan bir hastada 2 yıl sonra
femur ve akciğer metastazı saptandı. Ancak kordektomi lojunda nüks saptanmadı. Hasta
akciğer metastazı nedeniyle kaybedildi. Glottik T2 lezyonu olan hastalar da
mikrolarengoskopik lazer cerrahisi sonrası lokal kontrol oranı % 72,7 larenks koruma
oranı % 81,8 olarak bulundu. (ortalama takip süresi 40 ay)
Glottik T3 lezyonu olan bir hasta vardı. Sol vokal kord paralizisi nedeniyle
hastanın T evresi T3 olarak belirlendi. Hastaya TipVa kordektomi yapıldı. Histopatolojik
tanısı verrükoz karsinom olan hastaya postop üçüncü ay nüks nedeniyle
mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile eksizyon yapıldı. İkinci eksizyondan 6 ay sonra
subglottik 1,5 cm uzanımı olan nüks gelişmesi üzerine hastaya total larenjektomi ve
boyun disseksiyonu yapıldı.
Glottik larenks kanseri nedeniyle transoral mikrolarengoskopik lazer cerrahi
yapılan hastalar da toplam lokal kontrol oranı % 87, kurtarma cerrahisi yapılan
hastaların oranı % 9,83 larenks koruma oranı % 88 olarak bulundu.
Çalışmaya dahil edilen hastalardan supraglottik lezyonu olan 6 hasta mevcuttu.
TNM’si T1N0M0 olan iki hastaya transoral mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile epiglot
43
eksizyonu yapıldı. İki hastada da nüks gözlenmedi. Supraglottik T1 lezyonu olan
hastalarda transoral mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile lokal kontrol oranı % 100,
larenks koruma oranı % 100 olarak bulundu. (ortalama takip süresi 22 ay) Supraglottik
T2 lezyonu olan üç hastanın TNM’si iki hastada T2N2aM0, bir hastada T2N0M0 idi. Üç
hastada da ventriküler bant ve ariepiglottik plika tutulumu vardı, transoral
mikrolarengoskopik lazer cerrahi ile supraglottik larenjektomi yapıldı.
Boyun tutulumlu supraglottik T2 tümörü olan iki hastadan birisine lazer
eksizyondan iki hafta sonra boyunda metastaz olan tarafa radikal boyun disseksiyonu,
karşı tarafa selektif boyun disseksiyonu yapıldı. Boyun tutulumu olan ikinci hastaya
aynı seansta metastaz olan tarafa radikal boyun disseksiyonu, diğer tarafa selektif boyun
disseksiyonu yapıldı. Supraglottik T2 tümörü olan hastalarda mikrolarengoskopik lazer
cerrahi ile lokal kontrol oranı % 100 olarak bulundu. (ortalama takip süresi 68 ay)
Supraglottik T3 lezyonu olan bir hastanın TNM’si T3N0M0 idi. Neoadjuvan kemoterapi
sonrası kitleye transoral lazer mikrocerrahi ile eksizyon yapıldı, iki hafta sonra bilateral
selektif boyun disseksiyonu yapıldı.
Çalışmaya dahil edilen hastaların içinde subglottik lezyonu olan bir hasta
mevcuttu ve histopatolojik tanısı adenoid kistik karsinoma olarak rapor edildi. Hastanın
lezyonu T1N0M0 idi. Lezyon lazer ile eksize edildi. Hasta 30 ay hastalıksız olarak takip
edildi.
Tablo 2: ÇalıĢmaya alınan hastalarda tümöre bağlı ölümler
Ölüm sebebi Hasta sayısı Oran%
Tümöre bağlı ölümler 3
Lokal rekürrens 2 3,27
Boyun rekürrensi 0 0
Uzak metastaz 1 1,63
Toplam: 3 4,9
44
ġekil 18a ġekil 18b
ġekil 18: Supraglottik lezyonu olan bir hastanın preop lezyonun endoskopik görüntüsü
ġekil 19 : Supraglottik lezyonu olan hastanın postop birinci hafta endoskopi görünüm.
45
ġekil 20: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 3 ay sonra endoskopik görünüm
ġekil 21: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 12. ay endoskopik görünüm
46
ġekil 22: Supraglottik lezyonu olan hastanın postop 18. ay endoskopik görünüm
47
5. TARTIġMA
Cilt kanserleri hariç tutulursa larenks kanserleri baş-boyun kanserleri içinde en sık
görülen kanserdir. Tamamına yakını (% 95) yassı epitel hücreli karsinomdur.
Ülkemizde larenks kanserlerinin % 60’ı glottik, % 40’ı supraglottik, %1’i ise subglottik
bölgede görülür.3
Boyun tutulumu ve uzak metastaz olmaksızın Tis, T1a, T1b, T2a T2b ( evre I ve evre II)
tümörler erken evre kanser olarak kabul edilirken evre III ve evre IV kanserler ileri evre
olarak kabul edilmektedir.2 Erken dönem glottik kanserler, vokal korda uzanan tümörün
erken semptom vermesi ve tanınması ayrıca larenksin glottik mukoza ve altında lenfatik
drenaj bulunmaması (T1 glottik tümörlerde boyun metastazı % 5, T2 glottik tümörlerde
boyun metastazı % 7’nin altında) sebebiyle fonksiyon kaybı olmaksızın başarıyla
tedavi edilir.2,4
Larenksin ileri evre tümörlerinde uygulanan cerrahi tedavi genişletilmiş
parsiyel larenjektomiler, suprakrikoid larenjektomi, near total larenjektomi, veya total
larenjektomi seçeneklerinden biri kullanılarak yapılır. Kür amaçlı primer radyoterapinin
düşük kür şansı nedeniyle daha çok adjuvan radyoterapi olarak tercih edilmektedir. Son
zamanlarda fonksiyonların korunmasına yönelik larenks koruma protokolleri
(kemoterapi+radyoterapi) de denenmektedir.23, 27
Larenksin Tis ve T1 kanserlerinin tedavisinde cerrahi veya radyoterapi
seçeneklerinden birisi kullanılabilir ve her iki seçenekte de başarı şansı % 80-100
arasında değişen değerlerde eşit olarak rapor edilmektedir.27,31,34,35,36,37
T2 tümörlerde
ise cerrahi tedavinin radyoterapiye göre başarı şansının daha iyi olduğuna dair
çalışmalar mevcuttur.30,32,34,35,36,38,40
Bir çok yazar çalışmalarında T2 tümörlerde 5 yıllık
yaşam oranlarını cerrahi ile % 80-85, radyoterapi ile % 62-83 arasında
bildirmektedirler.35,36,38,40
Erken evre tümörlerde 1993’lere kadar cerrahi tedavi olarak larengofissür ile
kordektomi ve glottektomi sıkça uygulanırken daha sonra endoskopik lazer cerrahisi
popüler olmaya başlamıştır. Glottik kanserlerde transoral yaklaşım Lynch tarafından
1920 lerde başlatılmış ve 1975’te Strong endolarengeal CO2 lazer cerrahisini
tanımlamıştır.33
48
Mikroskopik görünüm altında cerrahi sahanın üç boyutlu kontrolü tümörün
makroskopik uzanımının ve rezeksiyon derinliğinin net görülmesi, genellikle ameliyat
ve hastanede yatma süresinin kısa olması, düşük morbidite ve açık cerrahide elde dilen
kadar iyi onkolojik sonuçlar alınması nedeniyle endolarengeal CO2 lazer cerrahisi
erken glottik kanserlerin cerrrahi tedavisinde geniş kabul gören bir yaklaşım haline
gelmiştir.59
Erken glottik kanserlerde tedavi hedefi sadece tümörün ortadan kaldırılması değil,
fonksiyonun da korunmasıdır. Tümörün yeri ve büyüklüğü ile birlikte hastanın genel
durumu, mesleği ve istekleri göz önünde bulundurularak cerrahi veya radyoterapi
seçeneklerinden biri göz önünde bulundurulmalıdır. Ses kalitesi cerrahi tedaviye göre
daha tatminkar olduğu için erken evre glottik tümörlerde radyoterapi ABD ve Avrupa
ülkelerinde cerrahi kadar uygulanmaktadır. Ancak lazer eksizyon ve radyoterapi sonrası
ses kalitesi hala tartışmalıdır. Buna karşın bazı çalışmalar ikisinde de ses kalitesinin eşit
olduğunu söylemektedir. İki teknik arasında seçilen hastalar farklı olduğu için bir ayrım
yapmak zordur. Ancak vokal anormalliklerin rezeksiyon genişliğiyle alakalı olduğu
açıktır.4, 56, 57
Vokal kordların T1 tümörleri milimetrik boyutta çok sınırlı tümörden her iki vokal
kordu boydan boya yüzeysel olarak tutan tümöre kadar geniş spektrumlu tümörler
anlaşılmaktadır. Bu nedenle T1 tümörlerin cerrahi tedavisinde transoral rezeksiyon
(konvansiyonel mikrolarengoskopik rezeksiyon, mikrolarengoskopik lazer cerrahisi), ve
genişletilmiş hemilarenjektomiden suprakrikoid larenjektomiye kadar farklı yollar
izlenebilir. Literatürde erken evre larenks kanserlerinde açık cerrahi ile transoral lazer
cerrahinin başarı şansı eşit olarak bildirilmektedir.27,30,31
Ancak açık ameliyatlarda
larenkse “kör tarafından” yaklaşıldığından cerrah larenks iskeletini açıp lümene
girinceye kadar primer kanseri göremez. Genellikle trakeotomiye ihtiyaç duyulur.
Transoral lazer mikrocerrahi de larengeal iskelet sağlam kalır ve strep kasların yutmaya
olan katkıları korunur. Büyütme ve parlak aydınlatma, gizli kalan patolojileri örneğin
displaziyi ortaya çıkarabilir. Faringokutanöz fistül riski bulunmamaktadır. Bölgesel
mikro-vasküler yapı bozulmadan kaldığından postoperatif radyoterapi için en iyi ortam
hazırlanmış olur.2,26
Radyoterapi erken glottik kanserlerin tedavisinde etkin bir yöntem olarak kabul
edilir. Premalign lezyonlarda, in situ karsinom, ciddi displazi, mikroinvaziv karsinom
49
ve displazinin hafif orta şekilleri genellikle bir arada bulunur. Glottik düzlemde uzun
süre aynı karsinojene maruz kalındığı için “alan kanserizasyonu” nedeniyle malign
tümör ile hastalıklı mukoza bir aradadır. Radyoterapi glottisteki kanseri yok eder ancak
hastalıklı mukozayı sağlamlaştıramaz. Transoral lazer mikrocerrahiyi seçen hastalar,
ikinci kanser için her tür tedavi seçeneğini (radyoterapi ve lazer cerrahisi dahil) elinde
bulundurur. Özellikle premalign lezyonlarda radyoterapi yerine endoskopik
mikrolarengoskopik tedavi daha ucuz, daha az zaman alan ve küratif şansı aynı olan bir
tedavi seçeneğidir. Erken evreli glottik tümörlerde radyoterapi sonrası kür şansı ön ve
arka komissüre yaklaşan tümörlerde azalmaktadır. Bu lezyonlarda radyoterapiden
sonraki başarısızlıklarda, çoğu kez parsiyel larenjektomi uygulama olanağı
kalmamaktadır. 14,16
Bu çalışmada larenks kanseri nedeniyle transoral lazer mikrocerrahi uygulanan
hastalar incelenerek sonuçlar literatür eşliğinde değerlendirildi. Glottik Tis tümörü olan
3 hasta mevcuttu. Bu hastaların bir tanesinde 19 ay sonra primer tümör yerinde nükse
rastlanmazken epiglotta ikinci primere rastlandı ve transoral lazer mikrocerrahi ile
epiglot eksizyonu yapıldı. Glottik Tis tümörü olan hastalarda transoral lazer
mikrocerrahi sonrası lokal kontrol oranı % 100 olarak bulundu. Benzer şekilde Andrea
gallo2002
, Ledda ve ark2006
, Ambrosch ve ark2001
, Moreo ve ark2000
, Sigston ve ark2006
Tis olgularında da lokal kontrol oranı % 100 olarak bildirdiler.27,29,31,59,60
Bu çalışmada glottik T1 tümör nedeni ile transoral lazer mikrocerrahi uygulanan
39 hastanın 24 tanesinde T1a, 15 tanesinde T1b tümör vardı. Glottik T1a lezyonu olan 23
hastada nüks gelişmezken, bir hastada postop altıncı ay da ve oniki’nci ayda olmak
üzere iki kez lokal nüks gelişti ve transoral lazer mikrocerrahi ile eksize edildi. Hastada
dört ay sonra tekrar nüks gelişmesi üzerine hemilarenjektomi yapıldı. Bu hastanın üç
operasyonunda da cerrahi sınırlar temiz olarak rapor edildi. Glottik T1a tümörü olan
hastalarda transoral lazer mikrocerrahi sonrası lokal kontrol oranı % 95,8, larenks
koruma oranı % 100 olarak bulundu. Mortuaire ve ark2006
T1a glottik lezyonu olan
hastalarda transoral lazer mikrocerrahi ile lokal kontrol oranlarını % 82 larenks koruma
oranlarını da % 92 olarak bildirdiler. Mahieu ve ark2000
benzer hastalarda transoral lazer
mikrocerrahi ile lokal kontrol oranlarını % 92, lareks koruma oranlarını da % 99 olarak
rapor ettiler Ambrosch ve ark2001
ise bu oranları % 92, ve % 99 olarak bildirdiler. Başka
çalışmalarda da benzer oranlara rastlamak mümkündür. Bu çalışmalarda lokal nükslerin
50
nedeni olarak yüzeyel biyopsilerin yetersiz cerrahi sınıra yol açması gösterilmektedir.
Diğer faktörler analiz edildiğinde vokal kas ve subglottis tutulumunun hastalıksız sağ
kalımı etkilediği bildirilmiş, böyle olgularda en azından Tip3 (transmuskuler)
kordektomi gerektiği bildirilmiştir.27,28,31,33
Çalışmaya dahil edilen glottik T1b lezyonu olan 15 hastanın hepsinde ön komissür
tutulumu mevcuttu ve hastaların hepsine ön komissürü içine alacak şekilde genişletilmiş
kordektomi (TipV) yapıldı. Bu hastaların 3 tanesinde nüks gelişmesi üzerine total
larenjektomi yapıldı. Bir tanesinde 5,5 yıl sonra larenkste ikinci primer gelişmesi
üzerine lazer ile eksizyon yapıldı. Dört ay sonra tekrar nüks gelişen hastanın kalp ve
akciğer problemleri nedeniyle anestezi verilmesi riskli olduğu için kemoradyoterapi
verildi. Glottik T1b lezyonu olan hastalarda mikrolarengoskopik lazer cerrahisi sonrası
lokal kontrol oranı % 73.3, larenks koruma oranı % 80 olarak bulundu. Ambrosch ve
ark2001
T1b glottik lezyonu olan hastalarda lazer ile lokal kontrol oranlarını % 80, larenks
koruma oranlarını da % 94 olarak bildirdiler. Benzer şekilde Mortuaire ve ark2006
T1b
glottik lezyonu olan hastalarda lazer ile lokal kontrol oranlarını % 82, larenks koruma
oranlarını da % 92 olarak rapor ettiler. 31,33
Bu çalışmada glottik T2 lezyonu olan 11 hastanın iki tanesinde vokal kord da
hareket kısıtlılığı (T2b) vardı. Glottik T2a lezyonu olan 3 hastada nüks gelişti. Bu
hastaların ikisine total larenjektomi yapıldı. Bir hastaya ise total larenjektomiyi kabul
etmemesi üzerine radyoterapi önerildi. Glottik T2 lezyonu olan hastalarda transoral lazer
mikrocerrahi sonrası lokal kontrol oranı % 72,7, larenks koruma oranı ise % 81,8 olarak
bulundu. Ambrosch ve ark2001
T2a glottik lezyonu olan hastalarda lazer ile lokal kontrol
oranlarını % 84, larenks koruma oranlarını da % 96 olarak bildirdiler. Motta ve ark2005
T2 glottik lezyonu olan hastalarında lazer ile lokal kontrol oranları % 66, larenks
koruma oranı % 82 olarak rapor ettiler.31,58
Bu çalışmada larenks glottik kanseri nedeniyle transoral lazer mikrocerrahi ile
eksizyon yapılan hastalar içinde ön komissür tutulumu olan T1b 15 hasta, T2 3 hasta
mevcuttu. T1b tümörü olan 3 hastada transglottik nüks nedeniyle total larenjektomi
yapılırken, T2 tümörü olan ön komissür tutulumlu 3 hastada lokal rekürrense
rastlanmadı. Ön komissür tutulumu olan hastalarda transoral lazer mikrocerrahi ile lokal
kontrol oranı % 83, larenks koruma oranı % 83 olarak bulundu.
51
Transoral lazer mikrocerrahinin ön komissürü içeren glottik karsinom için uygun
olup olmadığı konusunda halen tartışmalar devam etmektedir. Steiner ve ark2004
ön
komissür tutulumunun lokal tümör kontrolünü ve organ korumayı etkilediğini, ancak
sağ kalımı etkilemediğini bildirdiler. T1a ön komissür tutulumu olan tümörlerde 5 yıllık
lokal kontrol değeri % 86, larenks koruma oranı % 93 olarak verilirken, ön komissürün
tutulmadığı olgularda ise bu oranlar % 95 ve % 99 olarak verildi. Benzer değerler T1b
ve T2a için de verildi.39
Primer radyoterapi sonrası ön komissürü içeren tümörlerde lokal
kontrol değeri % 57-84 olarak rapor edilmektedir.38,40
Frontolateral parsiyel
larenjektomi ile anterior komissürü içeren T1 tümörlerde lokal kontrol oranı % 80-90
olarak bildirilmektedir.41,42
Mallet ve ark2001
epiglottoplastili (tucker operasyonu)
rekonstrüktif anterior frontolateral larenjektomi uyguladıkları glottik T1 ve T2
karsinomlarda 5 yıllık lokal kontrol değerini % 95 olarak bildirdiler. Bazı merkezlerde
ön komissür tutulumunu kontrol etmek için suprakrikoid parsiyel larenjektomi ve
krikohiyoidopeksi uygulanmaktadır.43
Laccourreye ve ark1997
ön komissürü tutan T1 ve
T2 glottik kanserli olgularda suprakrikoid parsiyel larejektomi ve krikohyoidopeksi
uyguladıktan sonra hastaların %81’i ne neoadjuvan kemoterapi vermiş ve 5 yıllık lokal
kontrol oranını % 98 olarak bildirilmiştir. Sonuç olarak transoral lazer mikrocerrahi ön
komissür tutulumu olan erken glottik olgularda efektif bir tedavi seçeneği olarak kabul
edilmekte, lokal kontrol oranlarının primer radyoterapi ve açık cerrahi girişimlerden
farklı olmadığı dahası bu girişimlerin dez avantajlarına sahip olmadığı
vurgulanmaktadır.39,44
Literatürde T3 glottik karsinomlarda lazer cerrahi uygulanması ile ilgili çok az
yayın mevcuttur. T3 glottik tümörlerde 5 yıllık lokal kontrol oranlarını Ambrosch ve
ark2001
% 62, Motta ve ark2005
ise % 66 olarak bildirmişlerdir. Bu çalışmada T3 glottik
kanserli sadece bir olgu vardı hastaya Tip V kordektomi yapıldı ancak iki kez nüks
etmesi üzerine total larenjektomi yapıldı. Klinik olarak T4 olgu yoktu. T1, T2, T3
olgularda toransoral lazer mikrocerrahi ile lokal kontrol oranı % 87, larenks koruma
oranı % 88 olarak tespit edildi. Sonuçlarımız literatür ile uyumlu bulundu. 28,29,30,31,33,58
(tablo 3).
52
Tablo 3: Literatürde, glottik kanser transoral lazer cerrahi sonuçları28,29,30,31,33,58,
Supraglottik kanser tedavisinde standart cerrahi tedavi supraglottik larenjektomi
ve total larenjektomi olmakla birlikte son zamanlarda transoral lazer mikrocerrahi ile
ilgili yayınların sayısı artmaktadır. Primer radyoterapi taraftarları için erken supraglottik
tümörler de radyoterapinin cerrahi ile eş kür şansı olduğunu iddia etmektedir.22
Preepiglottik bölge tutulumu olan tümörlerde primer radyoterapinin kür şansı azdır ve
olguların 2/3’ üne kurtarma cerrahisi uygulanır.22
Primer olarak radyoterapi T1
supraglottik tümörlerde % 62-83 lokal kontrol sağlar.53,54
Johnson ve ark1990
primer
radyoterapi ile tedavi ettikleri supraglottik tümörlü hastaların % 31’i ne rekürrens
nedeniyle larenjektomi yaptıklarını bildirdiler.55
ÇalıĢma Hasta
sayısı
Lokal
kontrol
oranı
Larenks
koruma
oranı
Endikasyonlar
Mahieu ve ark
127 % 92 % 99 T1a
Moreau
124 % 100 % 100 Tis- T3
Eckel ve ark 285 % 85 % 94 Tis, T1, T2
Ambrosch ve ark
248 % 92 % 99 T1a
Ambrosch ve ark 35 % 80 % 94 T1b
Motta ve ark 432
236
% 85
% 66
% 97
% 82
T1
T2
Mortuaire
110 % 80 % 90 Tis, T1, T2
Bizim sonuçlarımız 53 % 87 % 88 Tis, T1, T2, T3
53
Ambrosch ve ark1998
, 5 yıllık lokal kontrol oranını T1 supraglotik olgularda %
100, T2 supraglottik olgularda % 89 olarak bildirmiş ve tümöre bağlı ölüm oranını da %
10 olarak rapor etmiştir. Yazar erken supraglottik karsinomlarda transoral lazer
mikrocerrahi ile açık supraglottik larenjektominin lokal kontrol ve sağ kalım açısından
karşılaştırılabilir olduğunu ve fonksiyonel sonuçların daha iyi olduğunu
vurgulamaktadır.49
Açık supraglottik larenjektomide beş yıllık yaşam oranları T1
tümörler için % 90-100, T2 tümörler için % 80-97 olarak rapor edilmiştir.51,52
Bu
oranlar lazer mikrocerrahisi için bir çok yazar tarafından sırası ile % 67-92 ve % 80-85
olarak bildirilmektedir.37,38
Eckel1997
T1 ve T2 supraglottik tümör nedeniyle transoral laser mikrocerrahiyle
supraglottik larenjektomi yaptığı hastalarda % 8,7 oranında lokal, %10,9 fonksiyonel
nedenlerden dolayı larenjektomi yaptığını bildirdi.47
Rudert1999
T1-T4 supraglottik
tümörlü hastalarda palyatif ve küratif amaçlı transoral laser cerrahisi uyguladığını, kür
amaçlı ameliyat ettiği hastaların hiçbirinde lokal rekürrens gelişmediğini, evre I ve II de
üç yıllık yaşam oranının % 88 olduğunu rapor etmiştir.48
Bu çalışmada supraglottik tümör nedeniyle lazer cerrahi uygulanan 6 hasta vardı.
T1 ve T2 supraglotik tümörü olan hastalarda lazer cerrahisi ile lokal kontrol oranı % 100,
sağkalım oranı % 100 olarak bulundu. T3 lezyonu olan bir hastanın TNM’si T3N0M0 idi.
Hastaya neoadjuvan kemoterapi verildi, kemoterapi sonrası kitle transoral lazer
mikrocerrahi ile eksize edildi. Hastaların hiç birinde postoperatif aspirasyona
rastlanmadı. Supraglotik olgu sayısı az olmakla birlikte sonuçlar literatür ile uyumlu
bulundu.37,38,47,48,49
Larenks kanseri nedeniyle transoral lazer cerrahi yapılan hastalarımızda majör
komplikasyona rastlanmadı ancak bir hastada kanama riskine karşı, bir hastada ise
postop solunum sıkıntısı gelişmesi üzerine trakeotomi açıldı. İki hasta da postoperatif
bir hafta içinde dekanüle edildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların hastanede yatış süresi
2-5 gün arasında değişmekteydi.
54
6. SONUÇLAR
1. Erken evre larenks kanserlerinde transoral lazer mikrocerrahinin uygulanması;
Mikroskopik görünüm altında cerrahi sahanın üç boyutlu kontrolüne, rezeksiyon
derinliğinin net görülmesine olanak sağlar. Tedavi süresi ve hastanede yatma süresi
radyoterapi ve açık cerrahiye göre daha kısadır.
2. Lazer rezeksiyon diğer ileri tedavileri olumsuz etkilemez. Lezyon nüks ederse
tekrar uygulanabilir yada radyoterapi ve kurtarma cerrahisi gibi diğer alternatif
tedavilere geçilebilir.
3. Glottik Tis lezyonu olan hastalarımızda transoral lazer mikrocerrahi sonrası lokal
kontrol oranı literatür ile uyumlu olarak % 100 bulundu.
4. Transoral lazer mikrocerrahi sonrası glottik T1a lezyonu olan hastalarda lokal kontrol
oranı % 95,8, larenks koruma oranı % 100, glottik T1b lezyonu olan hastalarda lokal
kontrol oranı % 73.3, larenks koruma oranı % 80 idi. Sonuçlar literatür ile uyumlu
bulundu.
5. Glottik T2 lezyonu olan hastalarda transoral lazer mikrocerrahi sonrası lokal kontrol
oranı % 72,7, larenks koruma oranı ise % 81,8 olarak literatür ile uyumlu bulundu.
6. T1 ve T2 supraglotik tümörü olan hastalarda lazer cerrahisi ile lokal kontrol oranı %
100, sağkalım oranı % 100 olarak bulundu. Hastaların hiç birinde postoperatif
aspirasyona rastlanmadı. Supraglotik olgu sayısı az olmakla birlikte sonuçlar literatür ile
uyumlu bulundu.
7. Ön komissür tutulumu olan hastalarda transoral lazer mikrocerrahi ile lokal kontrol
oranı % 83, larenks koruma oranı % 83 olarak tespit edildi. Transoral lazer mikrocerrahi
ön komissür tutulumu olan erken glottik olgularda efektif bir tedavi seçeneği olarak
kabul edilebilir. Lokal kontrol oranları literatürde primer radyoterapi ve açık cerrahi
girişimler için verilen oranlardan farklı değildir.
8. Transoral lazer mikrocerrahi sonrası majör bir komplikasyon gözlenmedi ve
hastaların büyük çoğunluğuna trakeotomi gerekmedi.
55
KAYNAKLAR
1. Meller SM. Functional anatomy of the larynx. Clin North Am1984;178(1): 3-12.
2. Cummings CW: Otolaryngology Head and Neck Surgery, third edition Mosby – year Book St
Louis 1998; 2326-2345.
3. Koç C. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. 1. Baskı, Ankara: Güneş
Kitabevi Ltd Şti, 2003; 1141-1154.
4. Koç C. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. 1. Baskı, Ankara: Güneş
Kitabevi Ltd Şti, 2003; 1183-1216.
5. Som ML. Conservation surgery for carcinoma of supraglottis. J Laryngol Otol 1970; 84: 655-
661.
6. Welsh LW, Welsh JJ, Rizzo TA. Internal anatomy of the larynx and the spread cancer. Ann Otol
Rhinol Laryngol 1989; 98: 228-229.
7. Winzenburg SM and others: Basaloid sguamous carcinoma a clinical comparison of two
histologic types with poorly differentiated sguamous cell carcinoma, Otolaryngol Head Neck
Surg 1998; 119:471-475.
8. P Greene F, Page D, Fleming I, and others. AJCC cancer staging manual: part II head and
neck sites, ed 6, New York, Springer Verlag, 2002; pp: 17-18.
9. Bailey BJ. Early glottic carcinoma. İn:Bailey BJ, ed. Head and neck surgery – otolaryngology.
Philedelphia: Lippincott- Raven, 1998;17:03-38.
10. Gavilan J. Cancer of the glottis. In: Ferlito A, ed Diseases of the larynx. London: Arnold, 2000;
6: 01-24.
11. Malony N, Rinaldo A, Maran AGD, et al. Epidemiology and pathogenesis of laryngeal cancer.
In: Ferlito A, ed. Diseases of the larynx. London: Arnold 2000; 482-92.
12. Sasaki CT, Carlson RD. Malignant neoplasms of the larynx. In: Cummings CW, Fredrickson
JM, Harker LA, Krause CJ, Schüller DE, eds. Otolaryngology Head and Neck Surgery, 2nd ed. St
Louis: Mosby Comp, 1986;1925-1954.
13. Kaufmann JA, Burke AJ. The etiology and pathogenesis of laryngeal cancer. Otolaryngol Clin
North Am 1997;30:1-19.
56
14. Ferlito A. Friedman I, Rinaldo A. Laryngeal epithelial changes, diagnosis and therapy. In:
Ferlito A, ed. Diseases of the Larynx. London: Arnold, 2000;579-585.
15. Remacle M, Eckel HE, Antonelli A, et al. Endoscopic cordectomy. Aproposal for a
classification by the Working Committee, European Laryngological Society. Eur Arch
Otorhinolaryngol 2000; 257:227-231.
16. Tucker HM. Malignant noplasms. İn: TuckerHM, ed. The larynx. 2nd ed. Newyork: Thieme,
1993; 288-323.
17. Davis RK. Endoskopic surgical magement of glottic laryngeal cancer. Otolaryngol Clin North
Am 1997;30:79-86.
18. Krespi YP. Meltzer CJ. Laser surgery for vocal cord carcinoma involving the anterior comissure
Ann OtolRhinol Laryngol 1989;98:105-9.
19. Bailey BJ. Early glottic carcinoma. İn: Bailey BJ, ed. Head and Neck Surgery-otolarygol.
Philedelphia: Lippincot-Raven, 1998:1703-38.
20. CevanĢir B, BaĢarer N, Yazıcıoğlu E. Laryngectomies partielles frontolaterales et
frontoanteriores. İn; Sunar O, Altuğ T, Devranoğlu İ, eds. Proceedings of the XV. World
Congress of ORL Head and Neck Surgery, Vol II. İstanbul 1993:798-801.
21. Pearson BW. Woods RD, Hartman DE. Extended hemilarenjektomy for T3 glottic carcinoma
with preservation of speech and swallowing, Laryngoscop 1980; 90:1950-61.
22. Shah JP. Larynx and trachea. In: Shah JP, ed. Head and Neck Surgery, 2nd ed. St Louis:
Mosby- Wolfe 1996; 267-353
23. Bailey BJ. Early glottic carcinoma. In: Bailey BJ, ed. Head and Neck Surgery-otolaryngology.
Philedlphia: Lippincot-Raven, 1998;1703-1738.
24. Pelliteri PK, Kennedy TL, Vrabec DP. Radiotherapy: the mainstay in the treatment of early
glottic carcinoma. ARCH otolaryngol Head Neck surg 1991;117:297-301.
25. Damm M, Sittel C, Streppel M, Eckel HE. Transoral CO2, Laser for surgical management of
glottic carcinoma in situ. Laryngoscope 2000; 110:1215-1221.
26. De vincentis M, Minni A, Gallo A. Di Nardo. Supracricoid partial larygectomies: onkologic
and functional results. Head Neck 1998;20:504-509.
27. Andrea gallo, Marco DV. CO2 Laser Cordectomy for Early-Stage Glottic Carcinoma: A Long-
Term Follow-up of 156 Cases. Laryngoscope 2002;112:370-374.
57
28. Mahieu H, Peeters J, Snel F, et al. Transoral endoscopic surgery for early glottic cancer.
Proceedings of the Fifth İnternational Conference on Head and Neck Cancer (Johnson JT, Shah
AE, editors), San Francisco, 29 July-2 August 2000. Omnipress, Madison, Wisconsin; 2000; pp:
165-172.
29. Moreau PR. Treatment of laryngeal carcinomas by laser endoscopic microsurgery.
Laryngoscope 2000; 110:1000-1006.
30. Eckel HE, Thumfart W, Jungehulsing M, et al. Transoral laser surgery for early glottic
carcinoma. Eur Arch Otorhinolaryngol 2000; 257:221-226.
31. Ambrosch P, Rödel R, Kron M, et al. Transoral laser microsurgery for cancer of the larynx. A
retrospective analysis of 657 patients (in German). Onkologe 2001; 7:505-512.
32. Peretti G, piazza C, bolzoni A, et al. Analysis of recurrens in 322 Tis, T1, or T2 glottic
carcinomas treated by carbondioxide laser. Ann Otol Rhinol Laryngol 2004; 113:853-858.
33. Mortuaire G, Wiel JF, Chevalier D. Local reccurence after CO2 laser cordectomy for early
glottic carcinoma. Laryngoscope 2006; 116:101-105.
34. Thomas JV, Olsen KD, Neel HB 3rd, et al. Early glottic carcinoma treated with open laryngeal
procedures. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 1994; 120:264-268.
35. Giovanni A, Guelfucci B, Gras R, et al. Partial frontolateral laryngectomy with epiglottic
reconstrüction for management of early-stage carcinoma. Laryngoscope 2001; 111:663-668.
36. Fein DA, Menedenhall WM, Parsons JT, et al. T1-T2 sgumoz cell carcinoma of the larynx
treated with radiotherapy: a multivariate analysis of variables potentialy influencing local
control. İnt JRadiat Oncol Biol Phys 1993; 25:605-611.
37. Cellai E, Frata P, Magrini SM, et al. Radical Radiotherapy for early glottic cancer: results in a
seriesof 1087 patients from two ıtalian radiation oncology centers. I. The case of T1N0 disease.
Int J Radiat Oncol Biol Phys 2005; 63:1378-1386.
38. Marshak G, Brenner B, Shvero J, et al. Prognostic factors for local control of early glottic
cancer: the Rabin medical center retrospective study on 207 patişents. Int J Radiat Oncol Biol
Phys 1999;43:1009-1013.
39. Steiner W, Ambrosch P, Rödel RM, et al.Impact of anterior commissure involvement on local
control of early glottic carcinoma treated by laser microresection. Laryngoscope 2004;114:1485-
1491.
40. Reedy SP, Mohideen N, Marra S, et al. Effect og tumour bulk on local control and survival of
patients with T1 Radiother Oncol 1998; 47:161-166.
58
41. Rucci L, Gallo O, Fini-Storchi O. Glottic cancer involving anterior commisure: surgery vs
radiotherapy. Head Neck 1991;13:403-410.
42. Zohar Y, Rahima M, Shvili Y, et al. The contoversial treatment of anterior commissüre
carcinoma of the larynx. Laryngoscope 1992; 102:69-72.
43. Mallet Y, Chevalier D, Darras JA, et al. Near total larengectomy with epiglottic
reconstruction. Our experience of 65 cases. Eur Arch Otorhinolarnygol 2001; 259:488-491.
44. Laccourreye O, Muscatello L, Laccourreye L, et al. Supracrcoid partial larengectomy with
cricohyoidoepiglottopexy for “early” glottic carcinoma classified as T1-T2N0 invading the
anterior commissore. Am J Otolaryngol 1997;18:385-390.
45. Steiner W. Results of curative laser microsurgery of laryngeal carcinomas. Am J Otolaryngol
1993; 14:116-121.
46. Zeitels SM, Kofman JA, Davis RK, et al. Endoscopic treatment of supraglottic and
hypopharynx cancer. Laryngoscope 1994;104:71-78.
47. Eckel HE. Endoscopic laser resection of supraglottic carcinoma. Otolaryngol Head Neck Surg
1997;117:681-687.
48. Rudert HH, Werner JA, Höft S. Transoral carbon dioxide laser resection of supraglottic
carcinoma. Ann Otol Rhinol Laryngol 1999; 108:819-827.
49. Ambrosch P, Kron M, Steiner W. Carbon dioxide laser microsurgery for early supraglottic
carcinoma. Ann Otol Rhinol Laryngol 1998; 107: 680-688.
50. Davis RK, Kriskovich MD, Galloway EB 3rd, et al. Endoscopic supraglottic laryngectomy
with postoperative irradiation. Ann Otol Rhinol Laryngol 2004; 113:132-138.
51. Herranz-Gonzales J, Gavilan J, Martinez-vidal J, et al. Supraglottic laryngectomy: Functional
and oncologic results. Ann Otol Rhinol Laryngol 1996; 105:18-22.
52. Suarez C, Rodrigo JP, Herranz J, at al. Supraglottic laryngectomy with or without
postoperative raditherapy in supraglottic carcinomas. Ann Otol Rhinol Laryngol 1995; 104:358-
363.
53. Mendenhall WM, Parsons JT, Mancuso AA, et al. Radiotherapy for sguamous cell carcinoma
of the supraglottic larynx: an alternative to surgery. Head Neck 1996;18:24-35.
54. Sykes AJ, Slevin NJ, Gupta NK, et al. 331 cases of clinicaly node-negative supraglottic
carcinoma of the larynx: a study of a modest size fixed field radiotherapy approach . ınt J Radiat
Oncol Biol Phys 2000; 46:1109-1115.
59
55. Johansen LV, Overgaar J, Hjelm-Hansen M, et al. Primary radiotherapy of T1 sguamous cell
carcinoma of the larynx: analysis of 478 patients treated from 1963 to 1985. Int J radiat Oncol
Biol Phys 1990; 18:1307-1313.
56. Rydell R, Schalen L, Fex S, Elner A. Voice evaluation before and after laser excision vs
radiotherapy of T1a glottic carcinoma. Acta Otolaryngol 1995;115:560-565.
57. Hirano M, Hirade Y, Kawasaki H. Vocal function following carbone dioxide laser surgery for
glottic carcinoma. Ann Otol Rhinol Laryngol 1985;94:232-235.
58. Motta G, Esposito E, Motta S, et al. CO2 laser surgery in the treatment of glottic cancer. Head
Neck 2005; 27:556-574.
59. Ledda GpP, Puxeddu R. Carbon dioxide laser microsurgery for early glottic carcinoma Arch
Otolaryngol-Head Neck 2006;134:911-915.
60. Sigston E, Babin E, et al. Early glottic cancer Oncological Results and Margins in Laser
Cordectomy. Arch Otolaryngol-Head Neck 2006;132:147-152.
60
ÖZGEÇMĠġ
Adı soyadı: Murat Yusuf ARTURAL
Doğum yeri ve tarihi: Adana 14.08.1975
Medeni Durumu: Evli
Adres: Güzelyalı mahallesi 139 sokak Ova apt. kat 9 No: 18 Adana
Telefon: 533-6189783
Fax: -
E. posta: myartural @hotmail.com
Mezun Olduğu Tıp Fakültesi: Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi
(2000)
Varsa mezuniyet Derecesi: -
Görev yerleri: Osmaniye Hasan Keskiner Sağlık Ocağı, Osmaniye
112, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anesteziyoloji
ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı, Adana Devlet Hastanesi Acil
Servis
Dernek Üyelikleri: Çukurova KBB Derneği
Alınan Burslar: -
Yabancı Dil(ler): İngilizce
Diğer hususlar: -