kur’ân'a göre toplumsal farklılıkları bir arada şatmada...
TRANSCRIPT
Iğdır Üniversitesi / Iğdır University
Sosyal Bilimler Dergisi / Journal of Social Sciences
Sayı / No: 2, Ekim / October 2012: 01-31
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
1
_____________________________________________________
Kur’ân'a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada
Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu*
ZEKİ TAN
Yrd. Doç. Dr.Iğdır Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü
Özet: Yaşadığımız yer kürede bizim en büyük problemimiz,
bizi birbirimize bağlayacak çimento mahiyetindeki çok
önemli bir dinamik olan kutsalı/dini değerlendiremeyişimiz
olmuştur. Bu sarmaldan kurtulmada, mabedin fonksiyonu
ve rolü araştırılmalıdır. Bu fonksiyonu yerine getirecek ve
insanları “ihtiyari” olarak bir araya getiren yaygın eğitim ku-
rumlarının başında mabet/cami gelir. Kendisine yüklenen
misyonu ifa ettiği sürece camiler toplumu kemale erdiren
görünmeyen sessiz ve sedasız birer eğitim kurumudur. Ca-
mi bütün farklılıkları bir arada tutan bir sosyal laboratuvar-
dır.
Anahtar Kelimeler: Farklılık, toplum, bir arada yaşama, ma-
bet, misyon.
* Bu makale, Iğdır Üniversitesi tarafından 19-20 Nisan 2012 tarihleri arasında düzen-
lenen I. Uluslararası Iğdır Sempozyumu’nda sunulan tebliğin yeniden gözden geçirile-rek düzenlenmiş halidir.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
2
_____________________________________________________
The Function of Temples in Coexistence of Social
Differences According to the Quran
ZEKİ TAN
Assist. Prof.Iğdır University, Faculty of Divinity, Department of Basic Islamic
Sciences
Abstract: In the Earth on which we live, our biggest prob-
lem has been our inability to use the holy element or reli-
gion which is a really important dynamic resembling to
concrete that can bind us to each other. To get rid of this
vicious circle, function and role of temples should be inves-
tigated. Leading non-formal education institutions which
bring people together “voluntarily” are temples/mosques.
As long as they perform the mission assigned to them, each
mosque is a silent and invisible education institution that
matures the society.
Keywords: Difference, society, coexistence, temple, mis-
sion.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
3
Giriş
Küreselleşen dünyada insanlar farklı inanç sahipleri ile tanışma
ve bir araya daha çok gelmeye başladı. Tarih boyunca da insanlar
arasındaki farklılıklar çatışma sebebi ve problem olarak görülmüş-
tür. Farklılıkların bir araya gelerek topluma katacakları değer dik-
kate alınmamaktadır. Hâlbuki insanların sahip olduğu birikimin
esası farklı insanların ürettiği değerlerin sonucudur. İnsanların
değil üzerinde yaşanılan yer küre farklılıklarla bezenmiştir. Kur’an-ı
Kerim farklılığı insanlık için bir yasa haline şöyle getirmiştir. “Bü-
tün insanlık sadece bir tek topluluk halindeydi, ama sonradan ayrı
görüşleri benimsemeye başladılar. Şâyet (bu konuda) Rabbinin
katında önceden belirlenmiş bir karar olmasaydı düştükleri bütün
bu ayrılıklar [daha başlangıçta] çözümlenmiş olurdu1”buyuruyor.
Ayet ilahi iradenin koyduğu temel yasaya dikkat çekmektedir. Bu
ilahi yasa da kâinatta yaratılan farklılığın olabileceğinin çok iyi
bilinmesidir2. Çünkü bu temel yasalar bilindiği ölçüde problemler
minimize edilebilir. Yoksa ilahi iradenin koyduğu yasayı anlamaya
çalışmayıp ortadan kaldırmaya çalışmak, bütünlüğü tamamlayan ve
zenginlik olan farklılıkları çatışmaya dönüştürür. Fakat kâinatta
görülen farklılıkların “arka planı” keşfedildiğinde toplumdaki sosyal
ve kültürel farklılıklar çatışma yerine dayanışmaya dönüşebilir.
Kur’an-ı Kerim bir başka âyetinde ise: “…Ve eğer Allah dile-
seydi, o [elçiler]den sonra gelenler, kendilerine hakikatin bütün
kanıtları geldikten sonra birbirleriyle çatışmazlardı; ancak [vaki
olduğu üzere] onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve bazıları imana
ererken diğerleri hakikati inkâra yöneldi. Buna rağmen Allah dile-
seydi, birbirleriyle çatışmazlardı. Ama Allah dilediğini yapar3” bu-
yurarak yaratılmışların farklılıklarının ilahi kudret tarafından kabul
edildiğini anlatır4. İnsanlar “ilahi rehberliği” zorunlu birer rehber
olarak gördüklerinde zıtlıklar kazanıma dönüşebilmektedir. Hatta
1 Yunus, 10/19. 2 Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan Fi Tefsiri'l-Kur'an, Tahran, 1973, X/32. 3 Bakara, 2/253. 4 Nesefi, Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed, Medâriku't-Tenzil ve Hakâiku't-Te'vil, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1984, I/126.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
4
bir şeyin varlığı, kıymeti ve devamlılığı zıddının ortadan kalkma-
sı/kaldırılması ile değil yaşaması ve yaşatılması ile mümkündür.
Kur’an-ı Kerim tarihi süreçte yaşayan çok farklı inanç sahiple-
rini ve fikri yapılarını bize aktarır5. Hıristiyan, Yahudi, Mecusi…
Kur’an-ı Kerim kendi müntesiplerinden de bunların varlığını kabul-
lenen bir bilince sahip olmasını ister. Hatta “Onların Allah’tan
başka yalvardıkları tanrılarına hakaret etmeyin ki, onlar da cahillik
ederek hadlerini aşıp Allah’a hakaret etmesinler!...6” diyerek farklı
inanç sahiplerinin duygularını inciteceği için hakareti uygun gör-
memektedir. Fikirler eleştiriye tabi tutulabilir. Kabul veya ret edi-
lebilir. Fakat sövgüye kapı açılmamalıdır. Çünkü eleştiri fikir üret-
meye zemin hazırlarken sövme fikir üretimine engel olur7.
Kur’an-ı Kerim Yahudi ve Hıristiyanları eleştirirken onların
“niçin inandıkları” üzerinden değil, metinlerin yanlış yorumlanması
ve tahrif edilerek toplumsal bütünlüğü bozmalarını eleştirir8. Çün-
kü aynı toplulukların içinde de hepsi aynı kategoride değildir9.
Toplumda yaşayan bütün kesimleri ayırmadan onları ortak
toplumun unsuru olarak sayarak, birlikte yaşamayı, herkese yer
açmayı bir davranış biçimi sayan bakış açısına sahip olmak gerekir.
Çünkü medeniyet dediğimiz şey yapısında farklılığa saygı, bütün-
leştirici, birlikte var olup ve hoşgörülü bir yapı olmak zorundadır.
Çok çeşitliliği ve farklılığı içinde barındırmayan kültürel coğrafyada
toplumsal barışın temini son derece zordur.
Kur’an-ı Kerim şu âyette kâinatın her şeyi ile farklılıkları ba-
rındırdığını şöyle anlatır: “Görmedin mi ki Allah gökten suyu in-
dirmiştir. Derken, onunla farklı renklerdeki meyveleri yine biz
çıkarmışızdır. Ve dağlardan aşan beyaz-kırmızı rengarenk yollar; ve
(zıtların) hayranlık verici (uyumunu simgeleyen) siyahın her tonu…
Dahası insanlar, (vahşi) canlılar ve evcil hayvanlar da (uyumlu) bir
5 Bakara, 2/62. 6 En’am, 6/108. 7 Selçuk, Sami, Demokrasiye Doğru, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 200. 8 Bakara, 2/75; Nisa, 4/46; Maide, 5/41. 9 Âl-i İmran, 3/113.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
5
farklılığın renklerini taşıyorlar. İşte (kullar da farklılıkta) böyledir
ve Allah’a kulları içinde yalnızca (bunun hikmet ve amacını) bilen-
ler hakkıyla saygı duyarlar: çünkü Allah çok üstün ve yücedir, tarif-
siz bir bağışlayıcıdır.10”âyette kâinatta ihtilaf/zıtlık/ların bir bütün-
lük meydana getirdiğine dikkat çekilir11. Bu farklılıkların ortadan
kaldırılması değil yaşatılması gerektiği istenmektedir. Tevhidin
gerçek manada tezahürü kâinattaki kesretten doğar.
Kur’an’ın yeryüzündeki börtü böcekten12 insanların anatomik
yapılarının farklılığının en belirgin özelliklerinden birisi olan par-
mak uçlarındaki farklılıklara13kadar dikkat çekmesi kesretin te-
cellîsi olarak görülmelidir. İnançtaki tevhitte ne kadar ısrar edili-
yorsa, kâinattaki kesrette de o kadar ısrar edilmelidir ki kesrette
vahdet tecelli etsin. Çünkü ilahi isimlerin tecellîsi çoklukta daha
net olarak görülür. Kâinat yaratılışı itibari ile zıtlıkların ihtişamın-
dan meydana gelmektedir; gece-gündüz14, kara-deniz15, yer-gök16,
erkek-kadın17, siyah-beyaz18, iman19-küfür20, ürünlerin çift oluşu ve
çeşitliliği…21 Kâinatta bazı nimetlerin aynı özden fışkırmasına rağ-
men çeşitliliğin olması, aynı amaca hizmet etmesi Allah’ın yaratışı-
nın farklılıklardaki zenginliği olarak şu şekilde anlatılmaktadır:
“Yeryüzünde birbirine komşu [ama yine de yapı olarak birbirinden
ayrı nice] kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir
kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hur-
ma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken
yine de [insanlara ve hayvanlara sağladıkları] ürünler bakımından
10 Fatır, 35/27-28. 11 Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2012,
IV/251. 12 Bakara, 2/26; Ankebut, 29/41. 13 Kıyamet, 75/4. 14 Bakara, 2/164; Enam, 6/12; Yunus, 10/67; İbrahim, 14/33; Nahl, 16/12; İsra, 17/12. 15 Enam, 6/59; Yunu, 10/22; İsra, 17/70; Neml, 27/63; Rum, 30/41. 16 Bakara, 2/33; Nisa, 4/131; Maide, 5/40; Enam, 6/14; A’raf, 7/54. 17 Ahzab, 33/37; Nisa, 4/20; Bakara, 2/35; A’raf, 7/19; Necm, 53/45. 18 A’li İmran, 3/106; Bakara, 2/187; Fatır, 35/27. 19 Bakara, 2/253; Nisa, 4/55; Maide, 5/69; A’raf, 7/75; Tevbe, 9/18. 20 Bakara, 2/126; A’li İmran, 3/97; Maide, 5/12; Nahl, 16/106; Meryem, 19/77. 21 Rahman, 55/52; Ra’d, 13/3.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
6
Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz.22” Sayılan çeşit
çeşit nimetin “tek su” ile sulanması, tatlarının bile farklı olması
kâinattaki çok çeşitlilik ve çok biçimliliğin anlatılmasıdır23.
İmam-ı Şafii’nin: “Dut yaprağının tadı tektir. Fakat dut yapra-
ğını ipek böceği yer ipek olur. Bal arısı yer bal olur. Geyik yer misk
olur. Kendisi tek, fakat çıkışta farklı nesnelere dönüşür.24” Şafii’nin
sözüne analoji yaparak şöyle de söylenebilir: “Yılan su içer zehir
olur, balarısı su içer bal olur, ipekböceği su içer ipek olur, koyun su
içer süt olur, ceylan su içer misk olur” sözleri “bir şeyden” “çok
şeyin” tek olan Allah’ın yaratmasının eseri olarak algılamak gerekir.
Yoksa yer kürede tek bir çiçek türü olsaydı, tek bir kuş türü olsay-
dı, tek bir balık türü olsaydı, tek bir sebze türü olsaydı, daha mı iyi
olurdu? Hayır.
Kur’an-ı Kerim bir başka âyetinde fert ve toplumsal farklılıkla-
rın doğallığının kabulünü ister. Farklılıklar Allah’ın varlığının kabu-
lü olarak şöyle anlatılır:“Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin
ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bun-
da, kuşkusuz, [fıtrî] bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip
insanlar için dersler vardır!25” Elmalı’lı Merhum bu hususta şöyle
der: “Dillerinizin, benizlerinizin (renklerinizin) değişişi lisanların
ihtilafı ta’biri, umumiyetle lügatlerin taaddüdünden, lehçe ve şive
gibi hususi söyleyiş tarzlarının ihtilafına kadar hepsine şamil olabi-
lir. Arabın dili başka, Acemin dili başka, Türkün dili başka, Rumun
dili başka, Frengin dili başka… Her kavmin dili başka başka olduğu
gibi aynı kavimde muhtelif kabilelerin, zümrelerin de dillerinde
başkalık vardır, mesela Yemen’linin ki ile Necid’lininkinin farkı
olur. Hatta her şahsın bile dili diğerlerinden tefriyk olunur. Renk
beniz de böyledir. Kiminin beyaz, kiminin siyah, kiminin sarı, ki-
minin kırmızı olduğu gibi her şahsın benzinde bile diğerlerine na-
zaran bir hususiyet hissedilebilir. Sonra söylenen söze göre de renk-
22 Ra’d, 13/4. 23 Esed, Muhammed, Kur'an Mesajı: Meal-Tefsir, trc. Cahit Koytak - Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 1999, s. 484. 24 http://majdah.maktoob.com/vb/majdah5318, Erişim Tarihi: 04.09.2012. 25 Rum, 30/22.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
7
lerin bir değişişi vardır. Bu halku ihtilafta -ilmi olanlar için âyetler
vardır- İlim temyiz ifade eder. Temyiz ve temayüz de fasıl ve ihtilaf
ile olur. Buna işareten burada “âlimin” buyurulmuştur. Bu surette
ilim ehli olan âlimler bilirler ki: Bütün bu tenevvü ve ihtilaf, tabia-
tın ıttıradını değiştirerek muhtelif tabiatlar yaratan Allah Teâlâ’nın
kudretini gösterir. Ve bütün bu ihtilaf içinde nizamı külli hıfz-u
idare etmesi de ilim ve sun’undaki kemal ve hikmetini gösterir.
Demek ki elsine ve elvanın ihtilafında hikmet vardır. Böyle muhte-
lif lisanları ve ırkları muhtevi bir cemiyyet teşkil edebilmek de
ancak ilim ile kabil olabilir. Demek ki bir insan ne kadar çok lisan
bilirse Allah Teâlâ’nın âyâtı hakkında o kadar çok ma’lumat edin-
miş olacaktır.26” Dolayısıyla farklılıkları bir arada yaşat(a)mayan
medeniyetler uzun süre varlıklarını devam ettiremezler.
Kur’an-ı Kerim “Hem, Rabbin dileseydi, bütün insanlığı bir
tek ümmet yapardı; fakat [O, yollarını seçmekte kendilerini özgür
bıraktı diye] hâlâ farklı görüşler benimsemekteler; pek tabii, Rab-
binin (aydınlatıcı, yol gösterici) lütfunu bahşettiği kimseler
ka27”âyetinde de bir kere daha işaret etmektedir ki, insanların bir-
birleriyle görüş ayrılıkları içinde olmaları, farklı düşüncelerin pe-
şinden gitmeleri bir rastlantı değil, tersine Allah'ın ilim ve iradesi-
nin bir ürünü olan insan varlığının temel unsurlarından birinin
tezahürüdür. Eğer Allah bütün insanların aynı inanca bağlı olmasını
irade etseydi -ki bu onun için asla zor olmazdı- o zaman zihinsel
gelişme tamamen dururdu ve insanların hepsi yaratılışlarının zoruy-
la hakka inanıp Allah'a itaat ederek manevî hayatları itibariyle belki
melekler gibi olurlardı ama tür olarak sahip oldukları üstün ve ayı-
rıcı niteliklerinden yoksun düşüp toplumsal hayatları itibariyle
karıncalara ya da arılara benzeyip çıkarlardı28. Bu, insanın, doğruyla
eğri arasında seçim yapma ve böylece hayatına onu diğer bütün
canlılardan ayıran, ahlaki bir anlam, manevî boyut kazandırma
26 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1986, VI/3813. 27 Hud, 11/118. 28 Reşid Rıza - Muhammed Abduh, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Hakim (Tefsiru'l-Menar), Mısır, 1928, XII/193.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
8
imkânını veren, izafî de olsa, serbest irade ve seçme özgürlüğünden
yoksun bırakılması olurdu29.
Toplumsal birlikteliği temin etmek için farklılıkları ilahi kud-
retin eseri olarak görmek gerekir. Toplumdaki farklı fikir ve yaşam
tarzlarını ve sahip oldukları dünya görüşlerine açık olmak “açık
medeniyetin” temel ölçütüdür. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle anlatır:
“Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve
sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesi-
niz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir
sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her
şeyden haberdar olandır.30” Âyet insanların birbirlerinden kalıtım-
sal olarak herhangi bir üstünlüğünün olmadığını ifade eder. Ayrıca
insanların kavimler ve kabilelere dönüşmesi temelindeki farklılıkla-
rın varlığının kabulünü ister. Toplumdaki fertlerin eşitlik barış
temelinde bir arada yaşamalarını ister. Âyette geçen “teâruf” tanı-
yabilme formunda geçmektedir. Bu da karşıdakini “tanımayı” ge-
rektirir. Çünkü sağlıklı bir insani ilişki öteki insanlarla ilişkimiz
onları “tanıma” temelinde gelişir. Tanımlamakla değil. Herkes
kendini nasıl tanımlıyorsa öyledir. İnsanlar farklı dil, din, cins, ırk,
kabile, sosyal ve kültürel gruplar halinde yaşarlar. İçinde yaşadığı-
mız coğrafya, önceki nesillerden devraldığımız kültür ve gelenek,
mensubu olduğumuz inanç ve görüşler de bizim varlık ve kimlik
dünyamızın adeta ayrılmaz parçalarıdır. İnsanlar bu farklara bağlı
olarak farklı kimlik sahibi olur, bu kimlikle tanınır ve tanışır. Ayrı-
ca her biri kendi farklılığını, özelliğini bir gurur, değer ve övünç
vesilesi yapar. Ancak Hucurat süresi 13. âyeti, farklı yaratılmanın
“kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma” fonksiyon ve
hikmetini onaylarken; farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olma-
nın üstünlük vesilesi olarak kullanılmasını reddeder. İnsanın şeref
ve değerini, kendi iradesi ile elde etmediği aidiyetlere değil; kendi
irade ve çabasıyla elde ettiği değerlere bağlar. İnsanların farklılıkları
hakkında Kur’an’ın çizdiği bu çerçeveden sonra ifade edilmelidir
29 Esed, Kur'an Mesajı, s.451. 30 Hucurat, 49/13.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
9
ki, insanların birlikte yaşama ihtiyacı yaratılıştan gelen bir özelliktir
ve bu aynı zamanda psikolojik olduğu kadar, sosyal ve iktisadî bir
gereklilikten de kaynaklanmaktadır31. Farklılıklar dünyayı daha çok
zenginleştiren aksesuar olduğu için değil, yaşanılan yer kürede bir
“değer” olarak bilinmeli ve korunmalıdır. Farklılıkların bir arada
yaşaması kültürü zenginleştirebileceği gibi, onların etkileşimine ve
toplumsal değişimine de katkı sağlar32. Bunları sağlamada kutsalın
işlevsel boyutu dikkate alınmalıdır.
1. Fertleri Bir Arada Yaşatmada Kutsalın Önemi
Toplumdaki farklılık ve çeşitliliği ilahi birer âyet olduğu gayet
açıktır. Bunu da kabullenme ve kültür haline getirmede kutsala
ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumsal yaptırımlarda kutsalın manevi
dinamikliğini ve gücünü yadsımamak gerekir. Toplumsal farklılığı
birlikteliğe dönüştürmenin ekonomik tedbirlerle değil kutsalın
hayata müdahil kılınması ile mümkün olacağını Kur’an-ı Kerim
şöyle anlatır: “Onların yüreklerini Allah kaynaştırdı; eğer sen yer-
yüzünün bütün servetini harcasaydın, onların yüreklerinin arasını
kaynaştıramazdın, ama Allah onları birleştirdi; çünkü her işinde
mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden yalnızca
O’dur33” âyette geçen “yüreklerini kaynaştırdı” ifadesi “kardeş
yaptı34” şeklinde de anlaşılmıştır.
Seyyid Kutup âyetin tefsiri ile ilgili şöyle der: “Kalpleri parça
parça iken, aralarındaki düşmanlık dillere destanken ve birbirlerine
karşı şiddetli bir kin beslerken Allah onları birlik ve beraberlik
içinde tek bir güç haline getirdi. Burada Ensar’ı oluşturan, Evs ve
Hazreç kabileleri kastedilmiş olabilir. Çünkü cahiliye döneminde
şu anda yeryüzünde eşi ve benzeri bulunmayan bu kardeşlik orta-
mına karşılık aralarında onarımı imkânsız intikamlar, kan davaları
31 Bardakoğlu, Ali, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Din ve Diyanet, der. Ömer Menekşe, Diya-net İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2010, II/56. 32 Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma, Abant Platformu IV, Gazeteciler ve Yazarlar
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 315. 33 Enfal, 8/63. 34 İbn Humeyd, Salih b. Abdullah - İbn Melluh, Abdurrahman b. Muhammed,
Muhtasaru Mevsuati’n-Nadreti’n-Naîm fi Mekarimi Ahlaki’r-Resuli’l-Kerim, haz. Heyet, Suudi Arabistan, 1998, I/92.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
10
ve çekişmeler vardı. Aynı şekilde muhacirler de kastedilmiş olabilir.
Cahiliye döneminde onlar da Ensar’dan farksızdılar. Hepsi de kas-
tedilmiş olabilir. Çünkü Yarımada'daki Araplar'ın durumu bütü-
nüyle bundan ibaretti. Ama Allah’tan başka kimsenin yapamayaca-
ğı, bu inanç sisteminden başka hiçbir gücün gerçekleştiremeyeceği
mucize gerçekleşti. Birbirinden nefret eden bu gönüllerden, şu
inatçı karakterlerden, birbirlerine karşı alçak gönüllü, birbirlerini
seven, birbirleriyle kaynaşan, hem de tarihin eşine rastlamadığı bir
düzeyde birbirlerine kardeş olmuş, birbirleriyle kenetlenmiş bir
kitle meydana geldi35. Servet harcamakla çeşitli insanları zahiren bir
araya getirmek mümkün olabilirse de kalplerini, vicdanlarını barış-
tırıp yakınlaştırmak bununla kabil olmaz. Allah, aralarını böylesine
kaynaştırdı. Kalpleriyle ve kalıplarıyla onları birbirlerine dost etti,
kudreti sayesinde aralarındaki açıklığı kapattı, tevhit imanı ile öyle
bir muhabbet ve ülfet verdi ki, hak ve hakikat açısından içleri ve
dışları bir tek şahıs gibi kaynaşmış bir hâl aldı, muhkem bir kale
gibi bir içtimai bünyeye sahip oldular36. Hâlbuki Medine toplumu
homojen bir toplum değildi. O günün şartları itibari ile; Arabı,
Farslısı, Rum/Bizanslı ve Habeşli… vardı. Bu farklılıklar toplumsal
ayrışmaya değil kaynaşmaya götürdü. Toplumsal tekâmülün en
önemli dinamiği de farklılıkların bir arada yaşa(tıl)masıdır.
Hz. Peygamber (sav)’in Medine’de inşa ettiği hususlardan biri-
si de toplumsal bütünlüğün sigortası olan “kardeşlik projesi” idi. Bu
kardeşlik projesi ile sadece insanları bir araya getirmedi. Ayrı dille-
ri, renkleri, meşrepleri olan fertleri “aynı duygulara” sahip bir vücut
haline getirdi. Nübüvvetin on üçüncü yılında Evs ve Hazreçli Müs-
lümanların daveti üzerine mal ve mülklerini Mekke'de bırakarak
Medine'ye gelen Muhacirler her şeyden mahrum idiler. Muhâcirle-
ri mahrumiyetten kurtarmak ve onları Ensâr ile kaynaştırmak için
aralarında manevi kardeşlik tesis edildi: Bu kardeşlik karşılıklı yar-
dımlaşmaya ve sevgiye dayalı idi37.
35 Kutub, Seyyid, Fi Zilali'l-Kur'ân, Beyrut, 1980, III/1548. 36 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV/2427. 37 Müslim, “Fedâilü's-Sahabe”, 204, 205; İbn Sa'd, Ebu Abdillah Muhammed, et-
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
11
Hazreti Peygamber'in "ikişer ikişer kardeşleşiniz" emri üzeri-
ne, Muhâcirler Ensâr kardeşleri tarafından kucaklandılar. Böylece
her şeyden mahrum olan Muhâcirler bir anda birçok şeye sahip
oldular. Herkes birer kardeş bulmuştu. Böylece kardeşlik/muâhât
ile kan kardeşliğinden daha üstün bir kardeşlik kurulmuş oldu38.
Hz. Lut (a.s.) neseben gönderildiği toplumdan olmamasına39
rağmen “kardeşleri40” olarak anılması aralarındaki inanç birliğini
ifade etmektedir. Neseb olarak farklı fertleri bir arada tutan “çi-
mento” inanç ve inancın pratize olduğu mekân mabettir. Şimdi
mabedin tarihi süreçteki yerine bakılacak.
2. Yeryüzünde İlk Yapı Mabettir
Cami ve Mescid Kavramları. Arapça cem’ kökünden türeyen,
"toplayan, bir araya getiren" anlamında kullanılmaktadır. Mescit ile
mabet aynı anlama gelmektedir. İkisi de ibadet edilen mekân an-
lamındadır. Mescit veya cami Müslümanların ibadet mahalli için
kullanılırken mabet bütün inanç guruplarının ibadet mahalli için
kullanılmaktadır41. Kur'ân-ı Kerim42, hadisler43 ve ilk İslâm kaynak-
larında cami karşılığında mescid kelimesi geçmektedir. Bu kelime-
nin Sâmî kökenli dillerde telaffuz ve anlam bakımından benzerleri
vardır. Meselâ milâttan önce V. yüzyıla ait olduğu tesbit edilen
Yahudi Elephantine papirüslerinde kelime "ibadet yeri" anlamında
geçmektedir. Milâttan önce I. yüzyılda yaşayan ve "Ölüdeniz yaz-
maları" kendilerine izafe edilen Essenîler de ibadet yerlerine mes-
cid diyorlardı. Zeccac, Hz. Peygamber’in “Yeryüzü bana (teyem-
müm için) temiz ve mescit kılındı44” hadisini delil göstererek iba-
Tabakatu'l-Kûbra, Beyrut, 1985, I/238; İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü'l-Meâd, II/63. 38 İbn Hişâm, es-Sire, II/161, Buhârî, “Menâkıbül-Ensâr”, 3. 39 İbn Âşur, Muhammed, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, 1984, XIX/178. 40 Şuara, 26/161. 41 Güç, Ahmet, Dinlerde Mabed ve İbadet, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 14-16. 42 Bakara, 2/144, 149, 150, 191; Fetih, 48/25; Tevbe, 9/17; Cin, 72/18. 43 Buhari, “Salat” 87; Müslim, “Taharet” 13; Ebu Davut, “Salat” 25; Tirmizi, “Cenaiz”
44; İbnMâce, Mukaddime, 2. Bkz. Weinsinck, A.J., el-Mu'cemu'l-Mufehres li Elfazi'l-
Hadisi'n-Nebevi, İstanbul, 1986, “s-c-d” mad., II/426-429. 44 Buhari, “Teyemmüm” 1; “Salat” 56; Tirmizi, “Mevakit” 116; İbn Mace, “Taharet” 60.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
12
det edilen her yerin mescid olduğunu söyler45.
Bir de "namaz kılınan yer" demek olan “musalla”, Hz. Pey-
gamber döneminde bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için
kullanılmıştır46. Yol boylarındaki üstü açık mescidlere ise Farsça'da
namazgâh denilmiştir. Batı dillerinde cami karşılığı olarak kullanı-
lan mosque, mosquee vb. kelimelerin mescidin farklı telaffuzundan
doğduğu söylenmektedir47.
İbn Haldun da kelimeyi, hangi dine ait olursa olsun, genel ola-
rak ibadet yerleri için kullanmıştır48. Herhalde bundan dolayı as-
haptan bazıları Ehl-i kitab'ın mabetlerinde namaz kılmakta bir
mahzur görmemişlerdir. Çekindikleri nokta ise Tevrat'ın da bu-
ralarda bulunmasını yasakladığı resim ve heykellerdi49.
Kur’an-ı Kerim farklı inanç guruplarının ibadet mahallerinin
varlığından rahatsızlık duymamaktadır50. Makalede genellikle iba-
det edilen yer anlamında “mabet” kelimesi kullanılacaktır. Bu da
bütün inanç guruplarının ibadet mahallini içerip hepsini kucakla-
maktadır51. Tanrı kavramı da böyledir52. Bütün inanç guruplarının
taptığı tanrı için kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim ilk mabede şöyle dikkat çeker: “Unutmayın,
insanlık için inşa edilen ilk mâbed, Mekke'dekiydi: bereketli ve
bütün âlemler için bir rehber (lik kaynağı), apaçık işaretlerle dop-
dolu.53” Âyette “ev” olarak zikredilir. İnanan insanlar evlerini bu
45 Önkal, Ahmet - Bozkurt, Nebi, “Cami: Dini ve Sosyo-Kültürel Tarihi”, DİA, İstanbul, 1993, VII/ 46. 46 Buhari, “İdeyn” 15; Müslim, “İdeyn” 10; İbn Mace, “İkame” 165; Müsned, I/269,
VI/60, 76. 47 Önkal - Bozkurt, “Cami: Dini ve Sosyo-Kültürel Tarihi”, VII/47 48 İbn Haldun, Abdurrahman, Mukaddime, Beyrut, ty., s. 635. 49 Buhari, “Salat” 54. 50 Hac, 22/40. 51 Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, s. 14-16. 52 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, I/24-25. 53 Âl-i İmran, 3/96; Âyette “Bekke” diye zikredilir. Bu hususta Katâde şöyle diyor : “Allah, bütün insanları oraya toplar. Orada kadınlar erkeklerin önünde namaz kılar-
lar. Oradan başka hiç bir yerde bu yapılmaz.” İbn Kesir, Ebu'l-Fidâ İsmail, Tefsiru'l-
Kur'âni'l-Azim, İstanbul, 1985, II/64; Zemahşerî, Carullah Mahmud b. Ömer, el-
Keşşâf an Hakâiki't-Te'vil ve 'Uyûni'l-Akâvil fî Vucûhi't-Te'vil, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, ty., I/446.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
13
“ev”in yönüne göre düzenlerler54. Âyet Ka’be'nin inşasında diğer
mabetlere göre zaman önceliğine sahip olduğunu anlatır55. Mescid-i
Aksa Hz. Musa’dan yaklaşık 450 yıl sonra Hz. Süleyman tarafından
yapılır56. Hz. Süleyman döneminde de kıble görevi görür57. Hz.
İbrahim tarafından ilk mabedin inşası da58 bütün inanç gurupları-
nın ortak değerler dizisi olabilir. Tıpkı Kâbe’nin siyah renginin
bütün renklerin karışımından ortaya çıkan renk armonisi olduğu
gibi. Bütün renkler kendini siyah renkte görebilir. Yeryüzüne ek-
lemlenen ilk “evin” ötekileştirdiği hiç kimse yoktur. Ka’beyi bağ-
rında tutan Mekke “şehirlerin anası59” unvanı ile de anılır.
Allah’ın cemiyeti inşada “ilk önceliği” Hz. Peygamber (sav)’in
de hayatında “ilk önceliği” olmuş. Medine’ye hicrette ilk inşa ettiği
mescit olmuş60. Bu öncelik toplumun inşasında inanan fertlerin de
ilk önceliği olmalıdır. İslam medeniyetin şehirlerin inşası cami
mihverli bir medeniyet olduğu ıskalanmamalıdır61. Kur’an-ı Kerim
bütün inanç guruplarına ait mekânları anlatırken onların “Allah’ın
adının çokça anıldığı62” mahaller olarak anlatır. Bu mekânlardan
Müslümanların ibadet mahalli olan camilerin Allah katındaki özel
anlamında olsa gerekir ki anlatılırken “Mesacidullah63”“Allah’ın
Mescitleri” olarak kavramlaştırılır. Allah bu mekânları kendi zatına
izafe ederek buralara anlam ve değer katar. İnsanların bu mekânla-
ra bakışını ve mabetlerle ilgili tasavvuruna da müdahale eder. Hz.
Peygamber (sav) de mescitler için “Beytullah” Allah’ın evi ifadesini
kullanır64. Mabetleri ziyaret edenlerin Allah’ı ziyaret etmiş gibi
54 Yunus, 10/87. 55 Mevdudi, Ebu'l-Ala, Tefhimu'l-Kur'ân, trc. Heyet, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991,
I/217. 56 I Krallar, 6: 1. 57 I Krallar, 8: 29-30. 58 Bakara, 2/127. 59 En’am, 6/92. 60 Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Tarihu’t-Taberi (Tarihu’r-Rüsul ve’l-
Mülûk), Mısır, ty. II/394. 61 Anadolu’da İslam Kültür ve Medeniyeti, haz. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın-ları, Ankara, 2007, s. 13-20. 62 Hac, 22/40. 63 Bakara, 2/114; Tevbe, 9/18. 64 Ebu Davud, “Vitir” 14; İbn Mace, “Mukaddime” 17.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
14
telakki edilmesi manidardır65. Hz. Peygamber (sav) de “Gönlü ma-
bede bağlı olarak hayatını dizayn edenin66” ahirette Allah’ın özel
muamelesine ulaşacağını ifade eder. Hz. Peygamber (sav) Mescidi
temizleyen Ümmü Mihcen’e hususi dua mezarında cenaze namazı
kılmış67, camiye itina gösteren başkasına da özel iltifat ve dua et-
miştir68. Mescide devam edenlerin tavrı imanın belirtisi olarak
görülmüştür69. Hadiste kulun Allah’a en yakın olma hali olan sec-
denin tahakkuk ettiği zemin olarak secdenin altı çizilmiştir70. Yer-
yüzüne eklemlenen “ilk yapı” mabet olduğu gibi “ilk insanın” da
yaratılışında şahit olduğu hürmet ifadesi olarak secde zikredilir71.
2.1. Mabetler Toplumun Anonim Mekânlarıdır
Mabetler tüzel kişiliği olan mekânlar olarak görülmektedir.
Geçmişte kamu adına ortak kararların alındığı mekânların başında
mabetler gelmektedir72.Dolayısıyla bu mekânların amacına uygun
olarak kullanılma zorunluluğu vardır. Aksi bir durum maddi ve
manevi sorumlulukları getirir73. Kur’an-ı Kerim mabede saldırıyı şu
şekilde kınar: “Allah’ın ibadethanelerinde O’na ibadet edilmesini
engelleyen ve onu tahrip etmeye çalışandan daha zalim biri olabilir
mi? Bu tür kimselerin oraya sadece Allah korkusuyla girmeleri
gerekirdi: Onlara dünyada zillet, ahirette ise korkunç bir mahrumi-
65 Erdem, Hasan Hüsnü, İlahi Hadisler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1999, s. 55. 66 Buhari, “Ezan” 36; “Zekât” 16; “Rikak” 24; Müslim, “Zekât” 30; Tirmizi, “Zühd” 53. 67 Buhârî, “Salât” 72, “Cenâiz” 67; Müslim, “Cenâiz” 71; Ebû Dâvûd, “Cenâiz” 57;
İbni Mâce, “Cenâiz” 32. 68 İbn Abdi’l-Berr, Ebu Amr Yusuf b. Abdillah, el-İstiab fi Esmai’l-Ashab, (el-İsabe’nin
kenarında), by., 1328, II/683; İbn Hacer el-Askalani, Şemsuddin Ahmed b. Ali, el-
İsâbe fi Temyizi's-Sahabe, Mısır, 1328, II/17-18. 69 Tirmizî, “Îman” 8, “Tefsîrusûre”(9); İbniMâce, “Mesâcid” 19. 70 Müslim, “Salat”, 215; Nesai, “Tatbik” 78. 71 Bakara, 2/34. 72 Bkz. Armağan, Mustafa, Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Mescid ve Fonksiyonları,
Ravza Yayınları, İstanbul, 1997, s. 111-180; Kayadibi, Fahri, Yaygın Din Eğitiminde
Cami ve Görevlileri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s. 49-64;
Yılmaz, Hüseyin, Camilerin Eğitimi Fonksiyonu, Dem Yayınları, İstanbul, 2005, s. 96-124. 73 Köse, Murtaza, İslam Hukuku Açısından Hükmi Şahsiyet, Akademi Yayınları, İzmir, 2008, s. 199-200.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
15
yet vardır.74” Âyette anlatılan mabetlerin istisnasız tüm tek tanrılı
sistemlerin mabetlerini içine aldığı ifade edilmektedir75. Mabetler
fertlerde “evrensel vicdan” inşa eder. Medine’deki mabette yetişen
neslin dünyaya yayılmalarının temel özelliği mabedin inşa ettiği
“küresel vicdan”dır.
İnsanı bu hayatta var kılan ötekine karşı olarak gösterdiği vic-
dan refleksinin var olmasıdır. Vicdan insani olanın yüce tarafıdır.
Dünyanın yaşanabilir olması için her daim vicdan mekanizması
insan hayatının içinde olmalıdır. O zaman ancak hayatta bütün
toplumlar için daha yaşanabilir imkân sunacaktır insanoğluna76.
Ermenileri, Arapları, Yahudileri, Yunanlıları ayırmayan bir insan
bilinci. Bütün onları kültürünün bir unsuru sayan bilinç. Birlikte
yaşamayı, herkese yer açmayı bir ahlak sayan yeni bir bakış açısı.
Fizikten örnek vermek gerekirse şöyle söylenir. Gözü en az yoran
ışık beyaz ışıktır. Yani güneş ışığı... Ama bu ışığı prizmadan geçiri-
lirse perdede mor, lacivert, mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı
renkleri görünür. Bu renklerin her biri tek başına gözü çok rahatsız
eder. Yeşil sevilebilir ama her şeyin yeşil olduğu bir düşünülsün.
Bütün renkler için aynı şey söz konusu. Ama bütün renklerin ahen-
gi, birlikte beyaz ışığı meydana getirmeleri ne kadar huzur verici...
Toplumsal renkler için bir beyaz ışık meydana getirilebilir77. Bütün
toplumun ortak mekanı olan mabetler ortak değer ürettiği ölçüde
anlam ifade ederler. Hz. Peygamber (sav) Mescid-i Haramın yanın-
da Mescid-i Aksanın ziyaretini78 istemesi farklı inanç guruplarının
diyaloguna katkı sağlamak amacına yönelik anlaşılabilir.
2.2. Bütün İnanç Guruplarının Mabetleri Korunmalıdır
Kur’an-ı Kerim mabetlerin fertleri yan yana yaşattığı için ve
farklı inanç guruplarının ibadetlerini yapabilecekleri ibadet yerleri-
74 Bakara, 2/114. 75 İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’an: Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yayıncılık,
İstanbul, 2008, s. 44. 76 Tarhan, Nevzat, Çağın Vicdanı Bediüzzaman, Nesil Yayınları, İstanbul, 2012, s. 18. 77http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1261771&title=polemik-minder ine-
gelmeyecegim, Erişim Tarihi: 12.04.2012. 78 Müslim, Hacc 511.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
16
nin korunması gerektiğini şöyle anlatır. “… Allah insanları birbirle-
rine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Al-
lah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mes-
cidler [çoktan] yıkılıp gitmiş olurdu. Ve muhakkak ki Allah, O'nun
dâvâsına arka çıkanlara yardım edecektir...79" Âyette bütün inanç
gurupları için inançlarının sembolü olan mabette inanç özgürlüğü-
nün temin edilmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir80. İnanç ve
ibadet özgürlüğünün olmadığı coğrafyalar kapalı toplumlar olmaları
hasebiyle çürümeye ve yozlaşmaya maruz kalırlar.
Günümüzde lokal bazı hadiseler istisna tutulursa inanan insan-
lar kendi mabetlerini koruyup kolladıkları gibi farklı inanç ve kül-
türlere sahip mabetleri koruyorlar. 2012 yılının ilk haftasında Nijer-
ya’nın kuzeydoğusundaki Adavama eyaletinin başkenti Yola'da
bulunan bir kiliseye silahlı kişilerin düzenlediği saldırıda 13 kişi
öldürüldü. Bir gün önce de Mubi kasabasında belediye binasında
yapılan bir toplantı sırasında düzenlenen saldırıda 21 kişi hayatını
kaybetmişti. Saldırıları Boko Haram adlı bir örgüt üstlendi. Fakat
orada 15 Ocak Pazar günü 2 bin Müslüman ayin yapan Hıristiyanla-
rın kiliselerinde bekçilik yaptı. Bekçilik yapan gruplara hitap eden
El Haci Beşir İshak, her iki din müntesiplerini ortak düşmana karşı
birleşmeye, el ele tutuşmaya çağırdı, çatışmalardan her iki tarafın
aşırılarını sorumlu tuttu.
Aslında Nijerya'daki bu örnek davranışın ilham kaynağı, Tah-
rir Meydanı ayaklanmalarının başladığı günden bu yana Mısır'da
Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında başlayan örnek dayanışmadır.
Devrimi sabote etmek üzere Mısır derin devleti tarafından tahrik
edilen din çatışmalarının önüne geçmenin en etkili yolu, her iki
tarafın sıklıkla bir araya gelmesi ve birbirlerinin mabetlerini koru-
masıydı. Nitekim Müslüman Kardeşler ve Selefi gruplar bir araya
gelip kiliselerin önünde nöbet tuttular, Hıristiyanlar da cuma günü
Tahrir'de cuma namazı sırasında cemaatin önünde koruyucu insan
79 Hac, 22/40. 80 Esed, Kur'an Mesajı, s. 678; Duman, Zeki, Beyânu’l-Hak Kur’ân-ı Kerîm’in Nüzul
Sırasına Göre Tefsiri, Fecr Yayınları, Ankara, 2008, II/657.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
17
zinciri oluşturdular. Bunun yanı sıra Kahire'deki Büyük Katedral'da
düzenlenen ve Kıptilerin dinî lideri Papa 3. Şenuda'nın yönettiği
ayinde Müslüman Kardeşler (?) ‘inikinci ismi Mahmut İzzettin ile
Özgürlük ve Adalet Partisi Başkanı Muhammet Mursi ve Genel
Sekreter M.Saad el Katatni hazır bulundu. Bu son derece dirâyetli
ve basiretli bir tutum çatışmaları nispeten yatıştırdı. Bu örnek dav-
ranışın geçen yüzyılda örnekleri yaşanmıştı. 1915 tehciri başladığın-
da kimi açgözlü aşiretler ve yörenin mütegallibe adamları Mar-
din'de Süryanileri de "Ermeni tenkili ve tehciri" kapsamına alıp
masum insanları öldürmek veya topraklarından sürmek istediler.
Ama bölgenin tarikat şeyhleri ve önde gelen kanaat önderleri Sür-
yani evlerinin kapılarına dikilip "Cesedimizi çiğnemeden buraya
giremezsiniz" deyip yüzlerce sene birlikte yaşadıkları komşularını
korudular81.Mabetler toplumun bütün inanç gurupları için ortak
paratoner görevi görmektedir.
Hz. Peygamber (sav) Necran Hıristiyanlarını Mescid-i Nebe-
vi’de kabul etmiş ve onlar orada bir müddet kalmışlardır. Aynı
zamanda bir ikindi vakti kendi ibadetlerini de Mescid-i Nebev-i de
yapmışlardır82. Bazıları bu duruma engel olmak istemişlerse de Hz.
Peygamber müsaade etmiştir. Muhammed Hamidullah bu olayı
anlatınca şunu da ilave eder: “Belki de Haç putlarını da çıkarmış-
lar.83” Bu şunun için önemlidir. Bazen değişik coğrafyalarda negatif
tavırlar da çıkabilmektedir. Bu negatif tavır hakkında Diyanet İşle-
ri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez şöyle bir değerlendirmede
bulundu. Son günlerde Avrupa kamuoyunda geniş yankı uyandıran
Suudi Arabistan Baş Müftüsü Şeyh Abdül Aziz Bin Abdullah’ın
Arap Yarımadası’ndaki tüm kiliselerin yıkılması gerektiği yolunda-
ki açıklamalarını da eleştirerek şöyle devam etti: “Bu açıklamanın
İslamofobiayı körüklemekten başka bir işe yaramaz. Bir dost ve
kardeş ülkenin en yetkili din adamı açıklama yapıyor. Diyor ki,
Arabistan yarımadasında iki dinin bulunması asla kabul edilemez.
81 http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1236497, Erişim Tarihi: 12.04. 2012. 82 İbn Hişam, es-Sire, II/217. 83 Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, trc. Sâlih Tuğ, İrfan Yayınevi, İstan-bul, 1980, II/1023; Bkz. II/920.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
18
O yüzden bütün kiliselerin ve başka dinlere ait mabetlerin yıkılma-
sı gerekir. Türkiye’de bunun üzerinde durulmadı ama biz takip
ediyoruz. Avrupa’daki bütün dini kurumlar bunu konuşuyor. Kili-
seler bunu tartışıyor. Bu açıklama, İslamofobiayı körüklemekten
başka bir işe yaramaz. Bu açıklamayı yapan kişi, başka dinlerin
mabetlerini yıkmayı yasaklayan bir Peygamberin ümmeti olduğu-
muzu bilmez mi?84”
Bugün İslâm dünyasında yaşanan en büyük sorun, İslâm dün-
yasının eczacı yöntemiyle tedavi olmayı denemesidir. Tabibe baş-
vurmadan, eczaneye gidip herhangi bir çekmeceden ilacı alıp içmek
neyse, Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu esası yok sayarak, Resul-i
Ekrem’in Medine’ye hicret ettiği günden beri Hıristiyanlarla yazdı-
ğı, yaptığı anlaşmalar85 bugüne kadar gelmişken böyle bir yöntemin
seçilmesi de odur. Hz. Ömer Kudüs’teki Kamame Kilisesine girer
Hz. Ömer, namaz vakti gelince patriğe namaz kılabileceği bir yer
göstermesini istemiştir. Patriğin “Kilisenin herhangi bir yerinde
kılabilirsiniz” demesi üzerine Hz. Ömer, kilisenin içinde namaz
kılmak istemeyerek kapıya yakın bir yerde namazını kılmıştır. Na-
mazını kıldıktan sonra Hz. Ömer, patriğe şunu söylemiştir: “Eğer
ben içerde kılsaydım, öteki Müslümanlar da orada kılarlar, orayı
mescit haline getirirlerdi” diye endişe duymuştur86. Fatih’in Galata
ve Bosna Hristiyanlarıyla yaptığı anlaşmalar da mevcuttur87. Yani
İslam medeniyetinin bugüne kadar yapıp ettiklerini, bütün müesse-
selerini bir tarafa bırakacaksınız, eczaneden bir tane zayıf bir ri-
vâyet bulacaksınız, o rivâyet üzerine hüküm bina edeceksiniz.
Problem, bu tür yaklaşımlardan kaynaklanıyor88”.
2.3. Sosyal Dokuyu ve Bütünlüğü Bozan Mabetlere Tavır Alınmalı
Sosyal bütünlüğü sağlamada mabedin üstlendiği fonksiyon
84 http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-18137.aspx, Erişim Tarihi: 12.04.2012. 85 Krş. Hamidullah; el-Vesaiku's-Siyasiyye, Beyrut, 1987, s. 59-62. 86 Krş. Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, haz. Heyet, Çağ Yayınları, İstanbul, 1986, II/93-94. 87 Anadolu’da İslam Kültür ve Medeniyeti, s. 44-45. 88 http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-18152.aspx, Erişim Tarihi: 12.04.2012.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
19
izahtan varestedir. Hz. Peygamber (sav)’in Medine’ye hicretinde ilk
öncelikleri arasında toplumun bütün farklılıklarını bir arada yaşata-
cak ve ilahi iradeye en sevimli89 mekân olan camiyi inşa etti. Yuka-
rıda anlatıldığı gibi yaptırdığı mabette farklı inanç mensupları da
ibadet etti. Çünkü bu mekânların da üstleneceği temel işlev top-
lumsal düzendir. Mekânlar da değerlerini ona verilen isimlerden
değil, kullanım amaçlarından alırlar. Toplumda kaos yaratmak için
inşa edilen bir mabedi Kur’an-ı Kerim şöyle anlatır: “Zarar verme,
inkarda direnmek, inanalar arasına ayrılık sokmak ve öteden beri
Allah ve O’nun Elçisine savaş açan kimseler adına gözetleme yap-
mak amacıyla ibadethane inşa edenler var. Üstelik onlar, “Amacı-
mız daha güzelini ortaya koymaktır” diye ısrarla yemin ederler; ama
Allah şahittir ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.90”Bu savaş açan kişi
Hazreç kabilesinden EbûÂmir’dir. Hz. Peygamber’in Medine’ye
hicretinden önce Hristiyan rahibi olmuştu. Peygamberimizi kendi-
sine rakip gördü ve düşman kesildi. İslâm aleyhinde kampanya için
kabileleri dolaştı. Mekke'den Medine'ye hicret ettiği günden beri
Hz. Peygamber, Hazrec kabilesinin önde gelenlerinden biri olan ve
yıllarca önce Hristiyanlığı benimsemiş bulunan ve bu yanıyla da
gerek kendi hemşehrileri arasında gerekse Suriyeli Hristiyan toplu-
luklar arasında bir hayli ün salmış olan Ebû ‘Âmir'in (“Keşiş”) şid-
detli muhalefetine hedef oldu. Sözü geçen kişi tâ başından beri Hz.
Peygamber'in düşmanlarıyla, Mekkeli müşriklerle ittifak içine girdi
ve Uhud savaşında onların yanında yer aldı. Bu savaştan kısa bir
süre sonra Suriye'ye göçüp orada, Bizans İmparatoru Heraklius'u,
Medine'yi istila edip Müslüman cemaati bir daha kendini toparla-
yamayacak biçimde çökertmesi yönünde kışkırtmak için elinden
geleni yaptı. Kendisi oradayken Medine'de, kendi kabilesinden
sürekli temas ve haberleşme halinde olduğu gizli yandaşları vardı.
H. 9. yıl içinde bu yandaşlarına, Heraklius'un Medine'ye bir ordu
göndermeyi kabul ettiği ve bunun için büyük hazırlıkların yapıl-
makta olduğu yolunda bir haber uçurdu. (Hz. Peygamber'in sa-
89 Müslim, “Mesacid” 288. 90 Tevbe, 9/107.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
20
vunma amaçlı Tebük seferi de böyle bir habere dayanıyor olmalı.)
Ebû ‘Âmir, Medine'nin istilasını hedefleyen bu askeri harekât ger-
çekleştiği takdirde yandaşları için bir toplanma yerine/bir ileri ka-
rakola ya da karargâha ihtiyaç duyulacağı düşüncesiyle, onlara Me-
dine'nin hemen yakınında bulunan Kubâ yerleşim bölgesinde ken-
dilerine bir mâbed kurmalarını ve böylece Hz. Peygamber'in Me-
dine'ye vardığı günlerde aynı semtte yaptırdığı mescidde toplanma
mecburiyetini ortadan kaldırmaya çalışmalarını önerdi. Ebû
‘Âmir'in yandaşları onun bu önerisine uyup sonunda böyle bir mes-
cid yaptılar. Aslında Medine’de cami ihtiyacı yoktu. İhtiyaç göste-
rerek yaptıkları mescitte, ilk namazı kıldırmasını Hz. Peygam-
ber’den istirham ettiler. Tebük seferinden döndükten hemen sonra
Hz. Peygamber'in emriyle yıktırılmıştır. Ebû ‘Âmir'in kendisi ise
bu vakadan kısa bir süre sonra Suriye'de öldü91.
Bu mekânın adı her ne kadar “mescit” olsa da, fitne merkezi
olacaktı. Burada yapılan ibadethaneden çok bunun hangi maksatla
yapıldığı önemlidir. Burayı meşrulaştırmak için Peygamber’e davet
yapıldı. Yapılan davete icabet edilmemesi gerektiği uyarısı Allah
tarafından şöyle yapılıyor: “Asla orada ibadete durayım deme! (Beri
yanında) ilk günden beri Allah kaygısı üzerine inşa edilmiş olan bir
ibadethane daha var; ibadete durmana en layık olan da burasıdır.
Burası arınıp tertemiz olmak için can atan adamların yeridir; zira
Allah itina ile temizlenen kimseleri pek sever.92” Âyet ruhsal arın-
maya ve fiziksel temizliğe dikkat çeker. Bir de toplumdaki fertler
“tevhit inancı” etrafında birleşirlerken “şirk” onları böler. İnsanla-
rın ruhsal bağımsızlık sürecinin önündeki en büyük engel şirktir.
Çünkü şirk, tüm insani vasıfları ve rûhi yücelme çabalarını boşa
çıkarır. Zira şirk, şirk koşan insanı şirk koştuğu varlık karşısında
nesneleştirir. Bu da bir insanın kendisine yapacağı en büyük zu-
lümdür93. Öte yandan şirk Allah’ın sevgisine ve güvenine ihanettir.
91 Farklı rivâyetler için bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vili Âyâtil-Kur’ân, Beyrut,
1988, XI/24-26; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV/2616-2617; IV/149; Esed, Kur'an
Mesajı, s. 382. 92 Tevbe, 9/108. 93 Lokman, 31/13.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
21
Allah’tan başkasına tanrılık yakıştıranlar, sadece şirk nesnesine
kötülük etmekle kalmazlar, eşyayı kendi yerinden etmek suretiyle
hadlerini aşarak kedilerine de kötülük etmiş olurlar94. Müşriklerin
yaptığı mabedin toplumda düzen yerine kaosa vesile olması eşyayı
yapılış maksadı dışında kullanmaktır. İlahi irade ontolojik bağın
kurulduğu mekânla bu bağ koparılmış oluyor. Bu da toplumsal
fıtratı bozma ve zulümdür. Sanal bağlarla fertleri bir arada tutmak
mümkün değildir. Hâlbuki mabetlerin gayesi başından itibaren
anlatıldığı gibi farklı kültür yapılarına sahip insanları bir araya geti-
rip “bir’in” etrafında birleştirmektir95.
3. Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabedin Fonksiyonu
Mabetler toplumun bütün farklılıklarının en çok görüldü-
ğü/göründüğü mekânların başında gelir. Kültürel çoğulculuğun net
göründüğü ortak zeminler olarak işlevlerini mabetler ifa edebi-
lir.İnsanlar arasındaki farklılıkların fark edilip kimsenin kimseyi
ötekileştirmediği ortak alanlardır. Ayrıştırmaların görünür olduğu
modern dünyada, bütünleştirmede başat rol oynayan ortak yerler-
dir. Farklı renklerin; siyah, beyaz, sarı, esmer… Farklı ırkların;
Arap, Türk, Kürt, Çerkez, Pomak… Farklı cinslerin; kadın, erkek,
yaşlı, genç, kadın… Farklı anatomik yapılara sahip; zayıf, şişman,
uzun, kısa…Farklı mezheplerin; Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli,
Zeydiyye, Caferi… Bütününün bir kubbe altında bir araya gelme-
si/getirilmesi vahdette kesretin kesrette vahdetin tezahür ettiği
alternatifsiz kurum olan mabedin fonksiyonelliğinden kaynaklan-
maktadır. Her bir insan ilahi iradenin mucizesi olarak dünyaya
gelir. Saç kıllarından gözlerinin retinasına, tercihlerinden kapasite
ve sahip olduğu kabiliyetlerine kadar farklılıklar söz konusudur. Bu
farklılıklar çiçek demeti gibi, hepsinin bir araya gelmesi ile buket
meydana gelir. Mabetler de bir emme-basma tulumba gibi cemiyet-
ten insanları toplar onlara farklılıklara rağmen bir arada yaşamasını
öğreterek yeniden cemiyetin içine dağıtır.
94 İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, s. 161. 95 Bozkurt, Nebi, “Kur’an ve Sünnette Mescid Kavramı”, Sosyal ve Ferdi İşlevleri
Açısından Namaz ve Cami, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009, s. 92.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
22
Kur’an-ı Kerim’de: “Ey Âdem’in evlatları! Her namaz vaktinde
mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin…96” şeklinde
geçen ifade de “Âdem’in evlatları” olarak zikredilmesi mabedin
bütün Âdem’in evlatlarına ait ve açık olması gerektiğine işaret
edilmektedir. Bugün fonksiyonları daraltılmış ancak mimari unsur-
ları İslam geleneği ile biçimlenmiş ve ibadet yönü daha da törensel
hale getirilmiş caminin temel inanç ve ibadet esaslarını kavramada
yer yer aile ile yarışan, bazı durumlarda da ailenin önüne geçen bir
yapıya sahip olduğu muhakkaktır. Camiden soyutlanmış ya da ca-
miye devamın (Cuma ve bayram gibi) asgariye indirildiği bir dindar-
lığın, birey için. Her yönüyle eksik ve tehditlere açık, bazı durum-
larda da patolojik olduğu söylenmektedir. Bu tür problemler dini
sosyalleşmenin temellerinin atıldığı çocukluk ve ilk gençlik evrele-
rinde cami ile tanışmayan insanlarda rahatlıkla görüldüğü ifade
edilmektedir. İçlerinde din duygusunun çeşitli faktörlerle ileri
yaşlarda ortaya çıktığı bu insanlar cami ve cemaat ile ilgili problem-
lerini aşamadıklarında içlerine dönük ve nispeten kendilerine mah-
sus bir dini arayış97 ve yanlış anlamalara giriyorlar. Mabedin farklı-
lıkları bir araya getirmede üstlendiği fonksiyonu şu anekdot güzel
anlatır. Bir yazar anlatır:”…1992 yazıydı sanırım, bir gurup arkadaşla
İran’a gitmiştik. Tahran’da milyonluk Cuma namazındayız… Cuma
namazını Rafsancanî veya Hamaney kıldırıyordu. Kalabalığın içine
karışmış halde namazı kıldık. Namazdan sonra, orada herkes sağ ve
sol yanında oturanla musafaha (tokalaşma; Allah kabul etsin deme)
yapıyor. Selam verir vermez kalabalık sarmaş dolaş oluyor.
Yanımda Tahran’a yakın bir köyden geldiği belli olan bir İranlı
Azeri oturuyordu. Solundaki ile musafahalaştıktan sonra baktım
bana dönmedi. Tereddüt içinde bekliyordu. Namazda baktı ki
bizim secde ettiğimiz yerde “Kerbela taşı” yok, bir de biz ellerimizi
göbek hizasında bağlıyoruz, ne olur ne olmaz necistir bunlar diye-
rekten hiç oralı olmadı. Yüzüme öyle bir baktı ki, o bakışta 14
96 A’raf, 7/31. 97 Bilgin, Vejdi, “Dini Sosyalleşme ve Dini Bilinçlenmede Caminin Yeri ve Önemi”,
Sosyal ve Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, s. 206.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
23
asırlık Şiî-Sunnî ayrılığının bütün serancamı vardı. “Sen Türkiye-
liseen” diye kelimenin sonunu Fars ağzıyla melodi gibi uzatarak
sordu, “Beli” (Evet) dedim. Ardından “Sunnîseen, ellerini bağlisen,
Kerbela taşı yohtur secdende, Hz. Hüseyin’in şefaatinden mahrum
olmuşsen” dedi. Sanırım beni necis sayıyor olmalı ki bana dokun-
muyor bir türlü. O tereddüt içinde beklerken ben birden eline
yapışıp kendime doğru çektim. Pazarlık yapar gibi sıkı sıkıya salla-
maya başladım. Sallarken Hz. Peygamber (sav)’e ait şu cümleyi
okuyordum; “Kunûyâibadallahi ihvana!” ey Allah’ın kulları! Kardeş
olunuz!98. O bana şaşkın şaşkın bakarken şöyle şeyler söyledim:
“Agacan! Dere tepe aşmışam, yedi gün yedi gece yol gelmişem.
Yanına oturmuşam, omzumu omzuna vermişem. Aynı kıbleye
yönelmişiz, aynı fatihayı okumuşuz, aynı Allah’a yakarmışız, aynı
peygambere salâvat getirmişiz. Sen hala tereddüt edirsen, necis mi
acaba diye düşünirsen. Ver elini ben senin gardaşınam…” Bu minval
üzere konuşmalar yaptıkça adamcağız “Agacan! Doğru söylirsen.
Heyli zemon ki sunni görmemişem. Biz böyle nemaz kabul olmaz
bilirik, sen iyi okumuşsen, bağışlayasan” dedi. Boynuma öyle bir
sarıldı ki sanki 14 asırlık bir hasret vardı gözlerinde.
“Köyümüze gel, konağımız ol. Aşımız, ayranımız yahşidir” de-
diyse de işimiz vardı ayrıldık. Ayrılırken ona dedim ki: “Eğer ki bir
gün sen bizim konağımız olursan secdede Karbela taşı ile kolların
yanda namaz kılarsan, namazdan sonra Ali’ye, imamlara böyle mer-
siyeler okursan, senin bana yaptığını sana yapacak “necisler” göre-
ceksin. Benim sana yaptığımı sen de onlara yap; tut ellerini ben
sizin gardaşınızam de…” Öyle ya bu ümmet “Ey Allah’ın kulları
kardeş olunuz” diye kurulmadı mıydı?99” Toplumsal farklılıkları bir
zenginlik olarak görmemek, fertler arasında kırılma meydana getir-
diği gibi aynı safta duran insanlar arasında bile histeriye dönüşe-
bilmektedir.
98 Hadislerde verilen ifadeler için bkz. Buhari, “Nikâh” 45, “Feraiz” 3; Müslim, “Birr”
23, 24, 28; Ebu Davud, “Edeb” 47; İbn Mace, “Dua” 5; Malik, b. Enes, el-Muvatta, thk. M. Fuad Abdulbâki, Mısır, 1985, “Husnu’l-Huluk”, 14, 15; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, Beyrut, 1985, 2/156. 99 http://www.haber10.com/makale/19833, Erişim Tarihi: 02.04.2012.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
24
3.1. Mabede Devam Etmede Israr Etme
Toplumda farklı kültürdeki fertleri bir araya getirme özelliği-
ne sahip olması hasebiyle Hz. Peygamber (sav) özürlü olan Abdul-
lah b. Ümmi Mektum’a mabede gelememe hususundaki izin tale-
bine şu şekilde olumsuz cevap vermiştir. EbûHüreyre(r.a)’den ri-
vâyet edildiğine göre, Peygamber (sav)’e âmâ bir adam gelip: “Yâ
Resûlallah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok”, diyerek na-
mazı evinde kılabilmek için Resûlullah (sav)’den kendisine müsaade
etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp
giderken Resûl-i Ekrem onu çağırarak: “Sen namaz için ezan okun-
duğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ: “Evet”, cevabını verdi.
Peygamber (sav): “O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdu-
lar100”. Bir başka rivâyette de: “Yâ Resûlallah! Muhakkak ki Medi-
ne’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur”, dedi. Resûlul-
lah(sav): “Hayye ‘ale’s-salâh, hayye ‘ale’l-felâh’ı işitiyor musun? Öy-
leyse mescide gel” buyurdu101. Bir başka rivâyette “Senin için hiçbir
ruhsat bulamıyorum102” buyurmuştur. Hz. Peygamber (sav)’in içti-
hadının vahiyle tashihinden kaynaklandığı, kendi içtihadını değiş-
tirdiğini ifade edenler olmuştur103.
Bu rivâyetler birlikte ele alındığında mabedin ruhi ve manevi
bütünlük sağlamanın yanında buna indirgenmeyecek kadar önemli
içtimai ve medeni maslahatlar içeren bir mekân olduğu görülür.
Mabet müminde birlik düzen ve intizam fikrini medeni ve sosyal
şuuru geliştirmeyi hedefler bölünme ve parçalanmanın ilk alametle-
ri mabetlerin terkiyle belirmiştir. Birbirlerinin arkasında namaz
kılmayacak kadar gayri medeni ve bedevice davranan insanların
mabede sürekli devam etmeleri ve mabedi hayatın merkezine
oturtmaları onları birbirlerine kenetleyecek bir işlev görmüştür.
Belki de mabedin yüklendiği bu kutsi fonksiyonundan olsa gerektir
ki başka bir ibadet için yapılmayan tehdit mabede gelmeyenler için
100 Müslim, “Mesâcid” 255; Nesâî, “İmâmet” 50 . 101 EbûDâvûd, “Salât” 47; Nesâî, “İmâmet” 50. 102 Ebu Davut, “Salat” 47. 103 Kandemir, Yaşar - Çakan, İsmail Lütfi - Küçük, Raşit, Riyazu’s-Salihin Terceme ve
Şerhi, Erkam Yayınları, İstanbul, 2008, V/235.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
25
yapılmıştır. Hz. Peygamber (sav): “Canımı gücü ve kudretiyle elinde
tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki,
odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emrede-
yim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını
emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar
içindeyken evlerini yakayım.104”Buhârî’nin rivâyetinin sonunda şu
nebevî beyan da yer alır: “Canımı gücüyle elinde tutan Allah’a ye-
min ederim ki, bu cemaatten geri kalanların herhangi biri burada
semiz etli bir kemik parçası veya iki tane güzel paça bulacağını aklı
kesse hemen yatsıya gelirlerdi. ”Böylece namaza gelmeyenlerin
bunu hangi anlamı ifa ettiğini bilmeyip dünya menfaatini düşün-
düklerini, âhiret nimetini hesaba katmadıklarına işaret buyurul-
makta ve bu kimseler kınanmaktadır. Burada cemaate yapılan yo-
ğun vurgu açıkça, münferit bir farzın hedeflediği sosyal ve fertleri
bir arada yaşatmadaki ruhu ifade etmektedir. Yoksa cemaatle kılı-
nan namazın tek başına kılınan namaza göre 27 derece üstün tu-
tulması, sadece sevap açısından ve imamın arkasında durma değil-
dir105. Cemaat namazını 27 derece sevaba endeksleyen sade, düz ve
ruhi tecrübeye indirgeyici yanlış anlayıştır ki, camileri bugünkü
hale dönüştürmüştür106.
Sonuç
Günümüz dünyasının en büyük handikaplarından birisi de
farklılıkları bir arada yaşatmayı becerememesidir. Yani farklılıklar
içinde birlikteliği yakalayamama. Kur’an-ı Kerim’in inşa ettiği top-
lum modeli; vahdette kesret, kesrette vahdetin tecellisini görme ve
göstermedir. Tarihi süreçteki şehirlere bakıldığında bütün kültür-
lerin bir arada yaşadığı ve yaşatıldığı görülmektedir. Kudüs, Bağdat,
Yeni Delhi, İstanbul… Tarihte yeryüzünün en kutsi üç mabedin-
den birine ev sahipliği yapan Kudüs’ün giriş kapısında bütün dinleri
104 Buhârî, “Ahkâm” 52, “Ezân” 29; Müslim, “Mesâcid” 251-254. Ayrıca bkz. Tirmizî, “Salât” 48; Nesâî, “İmâmet” 49. 105 Farklı hikmetler için bkz. Dıhlevi, Şah Veliyullah Ahmed b. Abdirrahim, Hucce-
tullahi'l-Bâliğa, Beyrut, 1990, I/294-295. 106 http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=-38477, Erişim Tarihi: 02.04.2012;
Ergene, Enes, “Dini ve İçtimai Şuur”, Zaman, 7 Mayıs 1999.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
26
ve kültürleri kapsayıcı “Lailahe illallah İbrahim Halilullah”, “Allah
birdir İbrahim O’nun dostudur” sözü, farklı kültürleri bir arada
yaşatmanın formülünü formunu gösteriyor. Bugün kendimize ben-
zemeyenle diyalog kurmakta, hatta komşuluk yapmakta bile zorla-
nır hale geldik. Geçmişin Anadolu coğrafyasında Türklerle Kürtler,
dindarlar ile agnostikler, türbanlı türbansız, alevi Sünni, bir arada
ve ortak mekânları paylaşarak kullanırken bugün kendimize ben-
zemeyeni dinlememek ve problemine bigâne kalmak gibi krizle bu
toplum karşı karşıyadır.
Aynı Allah’a, Peygambere, kitaba inanan, aynı kıbleye yönelen
fertlerin sahip oldukları farklılıkları ile bir arada barış içinde yaşa-
tamamanın sorunu kapımızın önünde durmaktadır. Bunun da çö-
zümünü başka kapılarda arar hale getirildik. Hâlbuki insanların
sahip olduğu birçok farklılık iradesi ve ihtiyarı dışında ihsan edil-
miştir. İnsanlar; ırklarını, dillerini, anne babalarını kendileri tercih
etmediler. Bu hususlarda insanlara cephe alma, fıtrata ve ilahi ira-
deye cephe almadır.
Fazilet Mücadelesi kitabının yazarı “Amerikan birliğinin te-
melinde farklılıklara gösterdiğimiz anlayış ve hoşgörü vardır” der-
ken modern dünyanın toplumsal çoğulculuğa olan ihtiyacını vurgu-
lar. Anadolu coğrafyasında farklı kültürler bir arada yaşarken, ne
oldu da “medeniyetler ittifakı/diyalogu” “medeniyetler savaşına”
döndü, bunu düşünmek gerekir. Yaşadığımız yer kürede bizim en
büyük problemimiz, bizi birbirimize bağlayacak çimento mahiye-
tindeki çok önemli bir dinamik olan kutsalı/dini değerlendiremeyi-
şimiz olmuştur. Günümüz toplumunun başarması gereken en
büyük görev farklı olanlara saygının yeniden toplumda inşa ve ye-
şertilmesidir. Farklı kültürleri ve inançları bir arada yaşatma yete-
neğini yeniden keşfidir. Bu sarmaldan kurtulmada, hatta aşmada
mabedin fonksiyonu ve rolü araştırılmalıdır. Bu fonksiyonu yerine
getirecek ve insanları “ihtiyari” olarak bir araya getiren yaygın eği-
tim kurumlarının başında mabet/cami gelir. Yıllarca kavgalı Evs ve
Hazreci bir arada kardeş yaparak yaşatan cami bu toplumun farklı-
lıklarını bir arada yaşatamaz mı? Mabet, alternatifi olmayan bir
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
27
eğitim ve öğretim kurumudur. Yeryüzünde, bağrında barındırdığı
cemaati itibari ile cami ile yarışır ikinci bir kurum yoktur. Hemen
hemen her yaşta insanın sığındığı bir asude mekândır cami. Dilleri,
kültürleri, yaşları, kıyafetleri, cinsleri, ırkları, farklı insanların bir
araya getirildiği ve bu bir araya gelmekle toplumsal çoğulculuğun,
kardeşliğin, yardımlaşma, dayanışma birlik ve bütünlüğün sağlandı-
ğı eşsiz bir kurumdur cami. Kendisine yüklenen misyonu ifa ettiği
sürece camiler toplumu kemale erdiren görünmeyen sessiz ve seda-
sız birer eğitim kurumudur. Cami bütün farklılıkları bir arada tutan
bir sosyal laboratuvardır.
Kaynaklar
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut, 1985.
Armağan Mustafa, Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Mescid ve Fonksi-
yonları, Ravza Yayınları, İstanbul, 1997
Bardakoğlu Ali, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Din ve Diyanet, der. Ömer
Menekşe, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2010.
Bilgin, Vejdi, “Dini Sosyalleşme ve Dini Bilinçlenmede Caminin
Yeri ve Önemi”, Sosyal ve Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve
Cami, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Bozkurt, Nebi, “Kur’an ve Sünnette Mescid Kavramı”, Sosyal ve
Ferdi İşlevleri Açısından Namaz ve Cami, Ensar Neşriyat, İstan-
bul, 2009.
Buhâri, Ebu Abdillah Muhammed b. İbrahim, Sahihu'l-Buhâri,
Mısır, 1212.
Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma, Abant Platformu IV, Gazeteciler
ve Yazarlar Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001.
Dıhlevi, Şah Veliyullah Ahmed b. Abdirrahim, Huccetullahi'l-
Bâliğa, Beyrut, 1990.
Anadolu’da İslam Kültür ve Medeniyeti, haz. Heyet, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Duman, Zeki, Beyânu’l-Hak: Kur’ân-ı Kerîm’in Nüzul Sırasına Göre
Tefsiri, Fecr Yayınları, Ankara, 2008.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
28
Ebu Davud, Süleyman İbnu'l-Eş’as, es-Sünen, Beyrut 1980.
Erdem, Hasan Hüsnü, İlahi Hadisler, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 1999.
Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Eser
Neşriyat, İstanbul, 1986.
Esed, Muhammed, Kur'an Mesajı: Meal-Tefsir, trc. Cahit Koytak,
Ahmet Ertürk, İstanbul, 1999.
Güç, Ahmet, Dinlerde Mabed ve İbadet, Ensar Neşriyat, İstanbul,
2005.
Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, trc. Sâlih Tuğ, İrfan
Yayınevi, İstanbul, 1980.
Hamidullah, Muhammed, el-Vesaiku's-Siyasiyye, Beyrut, 1987.
http://majdah.maktoob.com/vb/majdah5318, Erişim Tarihi:
04.09.2012.
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1261771&title=polemik-
minderine-gelmeyecegim, Erişim Tarihi: 12.04.2012.
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1236497, Erişim Tarihi:
12.04.2012.
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-
Duyuru-18137.aspx, Erişim Tarihi: 12.04.2012.
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-
Duyuru-18152.aspx, Erişim Tarihi: 12.04.2012.
http://www.haber10.com/makale/19833, Erişim Tarihi: 02.04.2012.
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=-38477, Erişim Tarihi:
02.04.2012.
İbn Abdi’l-Berr, Ebu Amr Yusuf b. Abdillah, el-İstiab fi Esmai’l-
Ashab, (el-İsabe’nin kenarında), by., 1328.
İbn Âşur, Muhammed, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, 1984.
İbn Hacer el-Askalani, Şemsuddin Ahmed b. Al, el-İsâbe fi Temyi-
zi's-Sahabe, Mısır, 1328.
İbn Haldun, Abdurrahman, Mukaddime, Beyrut, ty.
Kur’ân’a Göre Toplumsal Farklılıkları Bir Arada Yaşatmada Mabetlerin Fonksiyonu
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
29
İbn Hişam, Ebu Abdilmelik, es-Siretu'n-Nebeviyye, Beyrut, 1990.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Şemsuddin Muhammed b. Ebi Bekr,
Zadu'l-Mead fi Hedyi Hayri'l-İbad, Beyrut, 1996.
İbn Kesir, Ebu'l-Fidâ, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, İstanbul, 1985.
İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed, es-Sünen, thk. M. Fuad Ab-
dulbâki, Mısır, 1985.
İbn Sa'd, Ebu Abdillah Muhammed, et-Tabakatu'l-Kubra, Beyrut,
1985.
İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’an: Gerekçeli Meal-Tefsir, Dü-
şün Yayıncılık, İstanbul, 2008.
Kandemir, Yaşar - Çakan, İsmail Lütfi - Küçük, Raşit, Riyazu’s-
SalihinTerceme ve Şerhi, Erkam Yayınları, İstanbul, 2008.
Kayadibi, Fahri, Yaygın Din Eğitiminde Cami ve Görevlileri, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000
Köse, Murtaza, İslam Hukuku Açısından Hükmi Şahsiyet, Akademi
Yayınları, İzmir, 2008.
Kutub, Seyyid, Fi Zilali'l-Kur'ân, Beyrut, 1980.
Malik b. Enes, el-Muvatta, thk. M. Fuad Abdulbâki, Mısır, 1985.
Mevdudi, Ebu'l-Ala, Tefhimu'l-Kur'ân, trc. Heyet, İnsan Yayınları,
İstanbul, 1991.
İbn Humeyd, Salih b. Abdullah - İbn Melluh, Abdurrahman b.
Muhammed, Muhtasaru Mevsuati’n-Nadreti’n-Naîm fi Mekarimi
Ahlaki’r-Resuli’l-Kerim, haz. Heyet, Suudi Arabistan, 1998.
Nesâi, Ebu Abdirrahman b. Şuayb, es-Sünen, thk. Abdulfettah Ebu
Gudde, Beyrut, 1992.
Nesefi, Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed, Medâriku't-Tenzil ve
Hakâiku't-Te'vil, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1984.
Reşid Rıza -Muhammed Abduh, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Hakîm (Tefsi-
ru'l-Menar), Mısır, 1928.
Selçuk, Sami, Demokrasiye Doğru, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,
1999.
Zeki Tan
Iğdır Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 2, Ekim 2012
30
Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, Beyan Yayınları,
İstanbul, 2012.
Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an, Tah-
ran, 1973.
Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vili
Âyâtil-Kur’ân, Beyrut, 1988.
Tarhan, Nevzat, Çağın Vicdanı Bediüzzaman, Nesil Yayınları, İstan-
bul, 2012.
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, el-Camiu's-Sahih, thk. A. Mu-
hammed Şakir, Mısır, 1985.
Önkal, Ahmet - Bozkurt, Nebi, “Cami: Dini ve Sosyo-Kültürel
Tarihi”, DİA, İstanbul, 1993.
Yılmaz, Hüseyin, Camilerin Eğitimi Fonksiyonu, Dem Yayınları,
İstanbul, 2005.
Weinsinck, A.J., el-Mu'cemu'l-Mufehres li Elfazi'l-Hadisi'n-Nebevi,
İstanbul, 1986.
Zemahşerî, Carullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki't-Te'vil
ve Uyûni'l-Akâvil fî Vucûhi't-Te'vil, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, ty.