kepenk 33

48

Upload: murat-duran

Post on 28-Mar-2016

234 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

KEPENK DERGİSİ 33. SAYI

TRANSCRIPT

Page 1: KEPENK 33

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

KOBi_KOSGEB-21x29.7.pdf 1 09.05.2011 10:46

Page 2: KEPENK 33
Page 3: KEPENK 33
Page 4: KEPENK 33

KEPENK 4 MART-NİSAN 2011

İÇİNDEKİLER

KEPENKE S N A F I N G Ü R S E S İ

ESNAF VE SANATKARLAR DERNEĞİ YAYIN ORGANI

MART - NİSAN 2011 / YIL: 7 SAYI: 33 / ISSN: 1306-2778

ÜCRETSİZDİR

Şu Çılgın Saitabatlılar Niyazi Ercan, Doğal sağlık deposuBeypazarı Maden Suyu

Mustafa Köylü, Cansuyu Derneği, 54 ülkede mazlumların umudu oldu

TASAM: Balkan ÜlkeleriEl Ele Verip Kalkınacak

Güneşin ve Kültürünİlk Doğduğu Şehir: KARS

ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI

meslekhastaliklariNA

FEDA EDİLİYOR

SAYI: 33 MART/NİSAN 2011

ESDER (Esnaf ve Sanatkârlar Derneği) ADINAİMTİYAZ SAHİBİ:MAHMUT ÇELİKUS

GENEL YAYIN YÖNETMENİ & EDİTÖR: TUĞBA ÖZGÜR

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: MEHMET ÇETİN

YAYIN KURULU: PROF. DR. OSMAN ALTUĞDOÇ. DR. OYA AKGÖNENÇMUSTAFA ÖZELERSEL BAHADIR GÜLÜMABDURRAHİM ÇELİKDENYUSUF YILMAZNECATİ DURANERDAL ÇAKIROĞLUMURAT KILIÇADIGÜZEL KUL

İDARE VE YAZIŞMA ADRESİ:İSTANBUL CAD. SOYDAŞLAR SK. NO: 19/6KAT: 4 ULUS/ANKARATEL: (0312) 310 47 97FAKS: (0312) 310 47 [email protected]@hotmail.com

GRAFİK - TASARIM:İBRAHİM SAĞLAM - (0532) 460 96 41

BASKI: SARAY MATBAASIESENBOĞA YOLU 22. KM. BALIKHİSAR KÖYÜ AKYURT TEL: (0312) 841 62 97www.saraypaperkirtasiye.com

BASKI TARİHİ: 20.05.2011YAYIN TÜRÜ: SÜRELİ YAYINISSN: 1306-2778

KEPENK dergisine gelen yazıların yayınlanma hakkı dergiye, yayınlanan yazıların sorumluluğu ise yazarlara aittir. Yazı ve resimler kaynak göste-rilerek iktibas edilebilir. Dergimiz basın ve meslek ilkelerine uyar.

ÜCRETSİZDİR

8

16

20

22

D O S YAÇalışanların Sağlığı Meslek HastalıklarınaFeda Ediliyor

B İ R B A Ş A R I Ö Y K Ü S ÜDoğal sağlık deposu:Beypazarı Maden Suyu

Ö R N E K E S NA FKazım Fidan Amerikalılara, etli ekmeği sevdirdi

M E S L E K S O RU N L A R IAyakkabı tamircilerimesleği devredecek çırak bulamıyor

Ülkemizde meslek hastalıklarının teşhisi ile ilgili çalışmalar sadece

Meslek Hastalıkları Hastanelerinde yürütülmekte. Hastanelerin sorumluluk alanları çok geniş, ancak bu alanlarda hakimiyet sağlayabilecek gezici hizmet ekipleri yetersiz. Toplum ise meslek hastalıkları konusunda bilinçsiz. Bir işyerinde saptanan meslek hastalığı...

Yarım asrı aşkın süredir sektörde olan ve ürettiği ürünlerle kalite

standartlarını üst seviyelere taşıyan Beypazarı Maden Suyu, 2011’de aldığı ödüllerle kalitesini bir kez daha tescille-di. Sadece mide rahatsızlıkları ya da faz-la yemekten sonra akıllara gelen maden suyu, içerdiği mineraller bakımından her dönemde tüketilmesi gereken...

Konya’nın meşhur etli ekmeğinin lezzeti artık Amerika kıtasına kadar

uzandı. Konyalı Kazım Usta (Fidan), 11 Eylül olaylarının meydana geldiği 2001’de gittiği Amerika’da sunduğu Türk mutfağının farklı lezzetleriyle Amerikalıların gönlünde taht kurdu. Ünü birçok eyalete yayılan Kazım Usta’nın etli ekmeğini yemek için...

Bir zamanlar yüz binlerce vatandaşın geçimini sağladığı tamircilik mes-

leği artık tarihe karışmak üzere. Tamir fiyatına alınabilecek Çin mallarının yaygınlaşması, piyasadaki rekabetin art-ması ve büyük alışveriş merkezlerinin çoğalması tamircilere olan ihtiyacı her geçen gün azaltıyor. Ustalar, vatandaşın eskiyen ya da yıpranan ayakkabılarını...

Page 5: KEPENK 33

KEPENK 5 MART-NİSAN 2011

REKLAM İNDEKSİ ÖN İÇ KAPAK ........... HALKBANKASI ARKA İÇ KAPAK ........... CANSUYU ARKA KAPAK ........... BEYPAZARI SODA 1 ........... VAKIFBANK 2 ........... TEMEL İNŞAAT 3 ........... CEMRE MUTFAK 6 ........... SAFFRON HOTELS 14 ........... BEYZA PİLİÇ 21 ........... SARAY MATBAACILIK 29 ........... BUGSAŞ 35 ........... ETKİLİ DAĞITIM 41 ........... ÜNAL KURUYEMİŞ 43 ........... EMİN EVİM 48 ........... HİCRET ŞEKERLEME

7........BAŞKANDAN

8........DOSYA: .....ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI MESLEK HASTALIKLARINA FEDA EDİLİYOR

14........KAHRAMAN TANKER ŞOFÖRÜ: İNSANLARA BİR ŞEY OLACAĞINA BANA OLSUN

16........DOĞAL SAĞLIK DEPOSU: BEYPAZARI MADEN SUYU

20........TÜRKİYE’NİN AMERİKA’DAKİ KÜLTÜR ELÇİSİ: KAZIM FİDAN AMERİKALILARA, ETLİ EKMEĞİ SEVDİRDİ

22........AYAKKABI TAMİRCİLERİ .....MESLEĞİ DEVREDECEK .....ÇIRAK BULAMIYOR

24........CANSUYU DERNEĞİ, .....54 ÜLKEDE MAZLUMLARIN .....UMUDU OLDU

28........ALTIN VE GÜMÜŞÜ ZERAFETLE BULUŞTURAN MESLEK: TELKARİCİLİK

30........BALKAN ÜLKELERİ EL ELE VERİP KALKINACAK

34........BAHARDA POLEN ALARJİSİNE DİKKAT

36........GÜNEŞİN VE KÜLTÜRÜN .....İLK DOĞDUĞU ŞEHİR: KARS

42........TORBA YASA YÜRÜRLÜKTE

44........ŞU ÇILGIN SAİTABATLILAR

KEPENKE S N A F I N G Ü R S E S İ

24

30

36

44

AY I N KO N U Ğ UCansuyu Derneği,54 ülkede mazlumların umudu oldu

K Ü LT Ü RBalkan Ülkeleri El Ele Verip Kalkınacak

Ş E H İ R L E R İ M İ ZGüneşin ve Kültürün İlk Doğduğu Şehir: KARS

K A D I N E S NA F L A RŞu çılgın Saitabatlılar

Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına attığı yardım köprüleriyle

tüm insanlığın umudu haline gelen Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, insanları yardıma muhtaçlık-tan kurtarmaya çalışıyor. 2005 yılında bir grup duyarlı hayırseverin depremle yerle bir olan Pakistan’a yardım için bir araya gelerek ‘cansuyunu’...

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Edirne Valiliği,

Trakya Kalkınma Ajansı ve Yunus Emre Enstitüsü iş birliği ile düzenlenen Uluslararası Balkan Forumu’nun dör-düncüsü 28-30 Nisan tarihleri arasında Edirne’de yapıldı. 4. Uluslararası Balkan Forumu’na Balkan ülkelerinden ve Türkiye’den 150’nin üzerinde STK...

Kars deyince birçoğumuzun aklına Birinci Dünya Savaşı sırasında

Sarıkamış’ta yazılan destan gelir. Yoklukla imtihan olan Türk milletinin Sarıkamış’ta verdiği var olma mücade-lesi aradan geçen yaklaşık bir asra rağ-men zihinlerdeki tazeliğini hep korur. Bu sayımızda Moskof ’a bir kurşun bile sıkamadan soğuk...

Bursa’nın gerçek girişimci kadınlarıy-la tanışma fırsatı buldum. Mekâna

ilk girişimdeki tedirginliğimin yerini, bulunduğum her saniyede şaşkınlık ve gurur aldı. Bu kadınların yaptıkları büyük bir başarı öyküsü... Çünkü onlar çılgın Saitabatlılar…Ticari kaygıları olmadan, başta köylerine sonrasında vatanlarına fayda sağlamak ...

Page 6: KEPENK 33

saffronilan_yeni.fh11 2/23/11 5:23 PM Page 1

Composite

C M Y CM MY CY CMY K

Page 7: KEPENK 33

KEPENK 7 MART-NİSAN 2011

BAŞYAZI

Başkandan

Rekabet koşulları kızıştıkça çalışanların yakalandıkları hastalıklar da çeşitleniyor.

Bu hastalıkların birçoğu da doğru düzgün tespit edilemiyor. Ülkemiz-de üç yerde bulunan Meslek Hasta-lıkları Hastanelerinin sorumluluk alanları çok geniş, gezici hizmet ekipleri de yetersiz. Toplum ise mes-lek hastalıkları konusunda bilinçsiz. Bir işyerinde saptanan meslek has-talığı için koruyucu önlem almak yerine diğer işçilerin hasta olması bekleniyor. İşyerlerinde sağlık bozu-cu etkenlerden korunmaya yönelik hiçbir çalışma yapılmıyor. 1940’lı yıllardan kalma mevcut maluliyet tüzüğü ve bundan türetilen yönet-melikler yanlış ve haksız maluliyet-lere sebep olmaya devam ediyor. Bu

sayımızda giderek artan meslek has-talıklarına yer vererek, giderek artan bu sıkıntıya dikkat çekmek istedik. Esnaf ve Sanatkarlar Derneği olarak, meslek hastalıkları sorununun top-lumun gündemine getirerek sıkıntı-nın giderilmesi için çalışmalarımız devam ediyor.

Kamu diplomasisisivil toplumla güçlenir

Türkiye, son yıllarda komşularıyla güzel iletişimler kurmaya başladı. Düzenlenen çeşitli etkinliklerle bu ilişki daha da güçlendiriliyor. Türkiye, bu şekilde yaklaşık bir asırdır sırtını döndüğü dost ve kardeşlerine de bu şekilde sahip çıkıyor. Bu etkinliklerin biri olan Uluslararası Balkan Forumu da nisan sonunda Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM), Edirne Valiliği, Trakya Kalkınma Ajansı ve Yunus Emre Enstitüsü iş birliği ile Edirne’de düzenlendi. 4. Uluslararası Balkan Forumu’na Balkan ülkelerinden ve Türkiye’den 150’nin üzerinde STK ve düşünce kuruluşu temsilcisi, akademisyen, büyükelçi, araştırmacı ve gazeteci

katıldı. Balkanlar’daki durumun ele alındığı forumda Balkan halklarının arasındaki işbirliği ve kalkınmanın artırılması için yapılması masaya yatırıldı. Balkanlarda yeni diyalog yollarının açılması gerektiği belir-tilen forumda bu konuda sivil top-lum kuruluşlarına büyük görevler düştüğü ifade edildi. Esnafı temsil adına ESDER olarak katıldığımız toplantıda Balkan coğrafyasının ülkemiz açısından önemine dikkat çekerek, buralarda kamu diploma-sisinin önemli bir ayağı olan sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak birçok etkinlikle Balkan milletle-rinin arasında sosyal barışın sağ-lanmasında, ekonomik ve kültürel bağların gelişmesinde önemli rol oynayacağına vurgu yaptık. Balkan coğrafyasında bugün de barışa ve ekonomik gelişmeye ihtiyaç artarak devam ettiğini belirterek, Türk es-naf, sanatkar ve KOBİ’leri Balkan-larda bilgi, tecrübe, kaliteli iş gücü transferiyle hem dışa açılmaya hem de bu önemli rolü üstlenmeye hazır olduğumuzu bildirdik.

Ahilik anlayışının yaygınlaştığı, esnafın sorunlarının çözüldüğü, güçlü bir Türkiye’ye ulaşmak dileğiyle… Selam ve muhabbetle-rimle…

MESLEK HASTALIKLARINDAFARKINDALIK OLUŞTURULMALI

MAHMUT ÇELİKUSESDER GENEL BAŞKANI

Page 8: KEPENK 33

DOSYA

ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI

meslek hastaliklarinaFEDA EDİLİYOR

KEPENK 8 MART-NİSAN 2011

Page 9: KEPENK 33

KEPENK 9 MART-NİSAN 2011

Ülkemizde meslek hastalıklarının teşhisi ile ilgili çalışmalar sadece

Meslek Hastalıkları Hastaneler-inde yürütülmekte. Hastanelerin sorumluluk alanları çok geniş, ancak bu alanlarda hakimiyet sağlayabilecek gezici hizmet eki-pleri yetersiz. Toplum ise meslek hastalıkları konusunda bilinçsiz. Bir işyerinde saptanan meslek hastalığı için koruyucu önlem almak yerine diğer işçilerin hasta olması bekleniyor. İşyerlerinde sağlık bozucu etkenlerden ko-runmaya yönelik hiçbir çalışma yapılmıyor. Ayrıca işyeri hekimleri de koruyucu hekimlik yerine sadece reçete yazmaktan öteye geçemiyor. İşçilere yapılan gerçeği yansıtmayan periyodik muayeneler ise bu işin cabası. 1940’lı yıllardan kalma mevcut maluliyet tüzüğü ve bundan türetilen yönetmelikler yanlış ve haksız maluliyetlere sebep olmaya devam ediyor.

Türkiye’deki üç meslek hastalıkları hastanesinden biri olan Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin Başhekimi Dr. Hınç Yılmaz, henüz toplum olarak meslek hastalıkları konusunda tam bir bilince sahip olmadığımıza dikkat çekiyor.

Türkiye’de meslek hastalıkları ile ilgi yaptığı araştırmalarıyla dikkat çeken Başhekim Hınç Yılmaz ile meslek hastalıklarını konuştuk.

Meslek hastalıklarının tanımı ve sınıfları hakkında bilgi verir mi-siniz?

5510 SGK Kanunu Madde 14’e göre; sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütülmesi şart-ları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleri meslek hastalığı kap-samına giriyor. İSG Kanun Tasarısı Madde 4’e göre de mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalıklar meslek hastalığı olarak kabul ediliyor. Mevcut iş kanunu sadece sigortalıları ve kendi hesabı-na çalışan Bağ-Kur’luları kapsıyor. Sigortalı sayısı yaklaşık 10.000.000, Bağ-Kur’lu sayısı ise 1.300.000 kişidir. Yeni İSG Kanunu ise tüm çalışanların sağlığını güvence altına alıyor. Ancak iş sağlığı hizmeti ala-cak nüfusa yaklaşık 2.800.000 me-mur da eklenmiştir. Böylece bu hiz-meti alacak kişi sayısı 15.000.000’a yaklaşmıştır. Kayıtlı olmayan 10.000.000 çalışanın hizmet alıp alamayacağı ise net değildir.

Meslek hastalıklarını beş sınıf altında topluyoruz. Bunlar A Grubu: Kimyasal maddelerle olan meslek hastalıkları; B Grubu: Meslekî cilt hastalıkları; C Grubu: Pnömokonyozlar ve diğer meslekî solunum sistemi hastalıkları; D Grubu: Mesleki bulaşıcı hastalıklar; E Grubu: Fizik etkenlerle olan meslek hastalıkları olarak adlandırılmakta.

Page 10: KEPENK 33

KEPENK 10 MART-NİSAN 2011

DOSYAÇalışanların Sağlığı Meslek Hastalıklarına Feda Ediliyor

Meslek hastalıklarını beş sınıf al-tında topluyoruz. Bunlar A Grubu: Kimyasal maddelerle olan meslek hastalıkları; B Grubu: Meslekî cilt hastalıkları; C Grubu: Pnömokon-yozlar ve diğer meslekî solunum sistemi hastalıkları; D Grubu: Mes-leki bulaşıcı hastalıklar; E Grubu: Fizik etkenlerle olan meslek hasta-lıkları olarak adlandırılmakta.

Bu kategorileri örnekleriyle bir-likte açıklayabilir misiniz?

Kimyasal maddeler ağır metaller yani kurşun, kadmiyum, cıva, krom, alüminyum, nikel, çinko, bakır, vanadyum, arsenik gibi

En çok karşılaştığımız hastalıklardan biri de kot, metal, cam, teflon, İnşaat, diş protez atölyelerinde kumlama yapan kişilerde görülüyor. Kumlama sanayide ağartma, yıpratma, boya kavlatma, çapak alma gibi amaçlarla kullanılan bir yöntemdir. Değişik kumlama yöntemleri olmakla beraber; ülkemizde silika içeriği yüksek ve ucuz olan; deniz kumu kullanılmaktadır.

maddelerdir. Bu alanda en çok gö-rülenlerden biri de kandaki kurşun oranının artmasıdır. Hastanemize birçok akü, geri dönüşüm, döküm fabrikalarından başvuran işçilerin kanlarındaki kurşun seviyesinin toksik ensefalopati sınırında olduğu tespit edilmektedir. Bu hastalarımı-zın birçoğu hastanelerimize endos-kopi, FMF taraması, anemi sebebi ile kemik iliği biyopsisi, appendek-tomi ve en son psikyatri kliniği ile son bulan bir süreçten geçtikten sonra başvurmaktadırlar. Halen hastanemize aynı işyerlerinden 22. defa Kurşun Şelasyon Tedavisi için yatan hastalar mevcuttur. İşçilerin daha önce yapılan periyodik mua-

yenelerinde kan kurşun seviyeleri-nin 5-12 µg/dl olarak dosyalandığı tespit edilmektedir. İşverenden bağımsız çalışma ortamı bulabilen bir işyeri hekimi sayesinde bu so-runlarla daha az karşılaşılabilirdi.

Diğer kimyasal maddeler ise sol-vent yapıştırıcı, boya, benzin, tiner gibi maddelerdir. Sanayide 330.000 değişik solvent tanımlanmıştır. Alerji, astım, kanser etkeni olabilen bu maddeler, nörotoksik, ototoksik, nefrotoksik gibi etkileri de olabilen maddelerdir. Maalesef hiçbir heki-min eğitimi boyunca bilgilendiril-mediği bu maddelerin tespiti için gerekli toksikolojik laboratuvar alt yapısı da; kamu, özel veya üniversi-te hastanelerinde mevcut değildir. Bu maddelere maruz kalan işçiler hem klinisyen desteği hem de la-boratuvar desteği olmadığından; değişik tanılarla, değişik hastaneler-de tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Bu maddeler ve cihazların eğitimi ülkemizde toksikoloji yüksek lisans ve doktora programlarında veril-mektedir.

Mesleki cilt hastalıkları ve aler-jenlerle ilgili olarak, sanayide yüz binlerce kontakt dermatit etkeni olan madde kullanılmakta. Piyasa-da bulunan standart alerjik yama testlerinde bu kadar çok kimyasala ait alerjen bulunmamakta ve tanı alamayan hastalar sürekli ilaç teda-visine tabi tutulmaktadır. İşyerinde maruz kalınan kimyasallara özel testler, kamu hastanelerimizde ya-pılmamaktadır. Bu hastalarımızın önemli bir kısmının haftada bir kez reçete başvurusu ve ortalama ayda bir kez cildiye uzman hekim başvu-rusu dikkat çekicidir. Meslek Has-talıkları Hastanelerinde, işyerinde

Page 11: KEPENK 33

KEPENK 11 MART-NİSAN 2011

kullanılan maddelerle hazırlanan testler, etken tespitini yaparak teda-visiz iyileşmeyi sağlamaktadır.

En çok karşılaştığımız hastalıklar-dan biri de kot, metal, cam, teflon, İnşaat, diş protez atölyelerinde kumlama yapan kişilerde görülü-yor. Kumlama sanayide ağartma, yıpratma, boya kavlatma, çapak alma gibi amaçlarla kullanılan bir yöntemdir. Değişik kumlama yöntemleri olmakla beraber; ülke-mizde silika içeriği yüksek ve ucuz olan; deniz kumu kullanılmak-tadır. Yasaklanma öncesi sadece İstanbul’da 1000 kumlama atölyesi bulunuyordu. Akselere Silikozis için yeterli maruziyet süresi 3 yıldır. Bu hastalarımızın birçoğu Milier TBC tanısı ile tedavi almışlardır. Bilimsel olmayan bir tahminle bu hastalıktan dolayı 5.000 dolayında ölüm yaşanacaktır; 20.000’den fazla kişinin de belirli düzeylerde sağlığı-nı kaybedeceği açıktır.

Diş protez teknisyenlerinde pnö-mokonyoz son 5 yılda tesadüfen tespit edilmiş, 5 vakanın 2 ölümü üzerine Ankara Meslek Hastalıkla-rı hastanesi tarafından incelemeye alınmıştır. Diğer bazı vakaların incelenmesi ile teknisyenlerin yo-ğun toksik madde buharına maruz kaldıkları ve kumlama yaptıkları tespit edilmiştir. Bakanlığımız va-sıtası ile tüm illerden yaklaşık 2000 teknisyenin SFT, PA AC grafileri istenmiş ve değerlendirme sonu-cunda % 7 oranında pnömokonyoz tespit edilmiştir. Ölümlü vakaların ve bazı teknisyenlerin değişik gö-ğüs hastalıkları uzmanları tara-fından Milier TBC tanısı ile takip edildiği ve 10 yıl tedavi aldıkları anlaşılmıştır.

Kömür işçisi pnömokonyozu vaka sayısı Türkiye Taş Kömürü (TTK) İşletmelerinde % 14, özel sektör kömür işletmelerinde % 0 olarak raporlanmaktadır. TTK’ya bağlı işyerlerinden gelen vakalarda maluliyet düzeyle-ri % 2’nin altındadır. Oysa ki özel sektör madenlerinde kısa sürede yüksek yoğunlukta toza maruz kalan işçiler sakatlayıcı düzeyde pnömokonyoz hastası olabilmektedir. TTK’daki iş sağ-lığı hizmetleri, işveren bağımlı olmayan devlete bağlı hekimler eliyle verilmektedir.

Türkiye’de durum 2008 verileri ise şöyle: Sigortalı İşçi Sayısı : 9.000.000 Saptanan Meslek Hastalığı Sayısı : 539Saptanan Meslek Hastalığı Oranı : Yüz binde 6Beklenilen Meslek Hastalığı Sayısı : 0.000-120.000 (Binde4-12) İş kazası : 250.000 (Binde 28) Meslekle ilişkili rahatsızlık : 333.000 (Binde 37)

* Sigortasız işçi, kendi hesabına çalışanlar ve memur-lardan oluşan 13.000.000 kişi dahil edilmemiştir.

Page 12: KEPENK 33

KEPENK 12 MART-NİSAN 2011

DOSYAÇalışanların Sağlığı Meslek Hastalıklarına Feda Ediliyor

SSK İstatistik Yıllığı 2006 • 2006 Meslek Hastalığı Nedenli Ölüm Sayısı: 9 (dokuz) • 2008 Meslek Hastalığı Nedenli Ölüm Sayısı: 1 (bir)

İşin ekonomik boyutlarına bakacak olursak; endüstrileşmiş ülkelerde yapılan çalışmalar iş kazaları ve meslek hastalıklarının maliyetinin Gayri Safi Milli Hasılanın % 1-3’ü kadar olduğunu ortaya koymakta-dır. Doğrudan maliyetler toplam maliyetlerin 1/10’u kadardır.

Meslek hastalıklarının önlenmesi ve tespitinde acil alınması gereken önlemlerle ilgili önerileriniz ne-lerdir?

Çağdaş sigortacılık “proaktif” yak-laşımı öne çıkarır. SGK’nın meslek hastalığı nedenli ödemelerinin azaltılmasının en etkili yolu meslek hastalığından korunma ve erken tespit hedefli çalışmalara destek verilmesidir. Hemen her ülkede meslek hastalıklarına yönelik ça-lışmalar sosyal güvenlik sistemleri tarafından desteklenmektedir

Bir işçide saptanan meslek hastalığı işyerindeki “etken” kaynaklıdır. Etken çok sayıda diğer işçiyi etkiler-ken, diğer işçilerin hasta olmasını ve sisteme başvurmasını beklemek

“insancıl” değildir, SGK’nın zara-rınadır. İşyerlerinde sağlık bozucu etkenlerden korunmaya yönelik her türlü bilimsel çalışma SGK’nın harcamalarını uzun vadede düşü-recektir.

Meslek hastalıkları ile ilgili neler yapılabilir?

Meslek hastalıklarının saptanma-sında eksikliklerimiz var. Yine meslek hastalığı nedenli ölümlerin saptanmasında da eksiklerimiz mevcut. Ayrıca erken (maluliyet bı-rakmadan) saptanması için uygun araçlara sahip değiliz. Sosyal güven-lik sistemi (Doğrudan Maliyetleri):• Mükerrer hastane başvuruları için geçici iş göremezlik, tedavi gideri öder• Erken tespit edilemeyen her vaka için kalıcı iş göremezlik öder• Erken emekli olan işçi nedenli prim kaybı vardır• Çalışamaz hale gelen her insan için primsiz ödemeler gerçekleşir

Mevcut sistemde sorunlar ise işyeri hekimleri işverenden maaş almakta özgür iradelerini kullanamamakta-dır. İşverenlerin tercihi nedeniyle koruyucu hekimlik değil tedavi edici hekimlik ön plandadır. İşçiler hastalanıp tedavi olmaya çalışmak-tadırlar. İşyeri hekimlerinin reçete yazmak haricinde sistemde herhan-

gi sorumluluğu yoktur. Periyodik muayeneler gerçeği yansıtmamakta, sahteciliğe karşı önlem alınama-yan koşullarda yapılmaktadır. İş müfettişi sayısı ve ara iş gücü kul-lanmama denetimi imkansız hale getirmiştir. İş Müfettişi başına 4000 iş yeri düşmektedir. 1948 yılı Arjan-tin Devleti mevzuatının Türkçeye çevirisi olan mevcut maluliyet tü-züğü bunca yıldır güncellenmemiş ve bundan türetilen yönetmelikler yanlış ve haksız maluliyetlere sebep olmaktadır.

Sonuç olarak, ülkemizde normal nüfusta günde 35 kişide 1 vatanda-şımız poliklinik hizmeti almaktadır. İş yeri hekimliğinde ise işçilerimiz 130 kişide 1 kişi poliklinik hizme-tine başvurmaktadır. Ülkemizde hekim azlığı sebebi ile 3500 nüfusa 1 aile hekimi planlanmaktadır ki bu nüfusta; bebekler, gebeler, lohusalar, kronik hastalar, yata-lak hastalar gibi bakıma muhtaç vatandaşlarımız çoğunluktadır. İş yerlerinde ise aylık çalışma sü-releri hesaplandığında tam mesai ile çalışan bir hekim; çok tehlikeli işyerinde 580, tehlikeli işyerlerinde 750, az tehlikeli işyerlerinde 1170 çalışandan sorumlu olabilir. Ofis çalışmaları yapılan az tehlikeli iş yerlerinde bile 1170 kişiye 1 İş yeri hekimi planlanması ülkemiz ger-

MESLEK HASTALIĞI NEDENLİ ÖLÜMLER

Mesleki Kanser Ölümleri İle İlgili Elde Edilen BilgilerinTürkiye’de Elde Edilebilen Verilere Yansıtılması*

Ölüm Nedenleri (Kod) Ölümler* Mesleki Olma Sıklığı %**

MinimumHesaplama

Kanserler (45-61) 14247 6-10 854KAH veE SVO Hast. (81-88) 33376 5-10 1668Kr. Solunum Sistemi Hast. (93) 4950 10 495

Toplam: 3017* Elde edilebilen veriler hastanelerde yatan ve ölen hastaların sayılarıdır. Sağlık İstatistikleri 2006; (Sağlık Bakanlığı Resmi İstatistik Web Sayfası) www. saglik.gov.tr** Leigh JP et al. Occupational Injury and Illness in The United States; Arch Intern Med 1997; 157: 1557-68

Page 13: KEPENK 33

KEPENK 13 MART-NİSAN 2011

çekleri, ihtiyaçları, insan kaynakları açısından anlamını kaybetmektedir. Çalışan nüfusun sağlık hizmeti ih-tiyacı işyerinde karşılaşılan zararlı etkenlerle mücadeleye dayanmakta ve bu hizmet poliklinik hizmetini içermemektedir.

İşyeri hekimliğine gelince Fransa modelinde 20 işçi için aylık 1 saat-lik çalışma modeli vardır. Bu sis-temde tam mesai çalışan bir hekim 3600 çalışanın sorumluluğunu alır. Fransa’da nüfusa göre ülkemizin 3 katı hekim bulunduğunu unutma-mak gerekir. Ülkemiz kaynakları ve çalışanlar için en uygun iş sağ-lığı modeli aile hekimliği benzeri bir model olmalıdır. Bakanlığımız kadrosunda 3.000’den fazla çevre sağlığı teknisyeni mevcuttur. Bu teknisyenler sanayi grubu işyerle-rinin çevreye ve çalışana verdiği zararlar ve gıda sektörünün sağlıkla ilgili denetimleri konusunda uzman personellerdir. Süre ve çalışma günü belirlemeden nüfus üzerinden bir çalışma planlandığında 1 hekim ve 2 çevre sağlığı teknisyeninden oluşan ekibe 10.000 çalışan sorum-luluğu verilebilir. Çalışan kesimin halihazırda işyerinde bulunan işyeri hekimine başvurusu, normal vatan-daşa göre 4 kat daha azdır. İşyeri hekimliğinde poliklinik hizmeti verilmez. Zaten her çalışanın bir aile hekimi mevcuttur. İşyeri he-kimliği sadece koruyucu hizmetleri uygular.

Periyodik muayeneler: İş kanu-nuna göre sanayide çalışanların maruz kaldığı maddelerin yapacağı hastalıkların önlenmesi ve erken teşhisi amacıyla yapılır. Ülkemizde bu hizmet özel sektör tarafından verilmekte olup maalesef güvenilir

değildir. Bu hizmeti veren özel sağlık kuruluşlarının denetimi; fiili durum ve yasal boşluklar sebebi mümkün değildir. Bu hizmeti alması gereken kişi sayısı 9.000.000’dur. Sağlık Ba-kanlığı bünyesinde her ilimizde bu-lunan 114 Halk Sağlığı Laboratuvarı ve bu laboratuvarlarda çalışan 1680 kimya ve gıda mühendisi, kimyager, laboratuvar teknisyenleri sadece içme ve havuz suyu analizleri yap-maktadırlar. Birinci basamak labora-tuvar hizmetlerinin çoğu ya hastane-lerden protokol yolu ile ya da hizmet

alımı şeklinde yapılmaktadır. Ülke çapında 7 hıfzıssıhha laboratuvarları ileri düzey laboratuvar analizleri yapmaya alt yapıları yeterlidir. Mev-cut laboratuvarların alt yapısı, perso-neli ve diğer kamu imkanları ile bu hizmetin güvenilir hale getirilmesi bir insanlık görevidir.

Gerekirse ücretsiz işyeri hekimliği doğru periyodik muayene ve işve-renden bağımsız kamu personeli ile çalışanlara sağlıklı bir ortam sağla-nabilir.

Page 14: KEPENK 33

KEPENK 14 MART-NİSAN 2011

ÖRNEK ESNAF

İnsanlara bir şey olacağınabana olsunİzmir’in Halkapınar semtinde

benzinliğe yakıt boşaltırken yanan tankeri boş alana götüren

Engin Koçak’ın kahramanlığı hala zihinlerde tazeliğini koruyor. Bu ör-nek davranışından dolayı ödüllen-dirilen kahraman şoför, ‘insanlara olacağına bana olsun’ düşüncesiyle bu işe giriştiğini ifade etti.

Olay, İzmir Halkapınar semti Çı-narlı yolu üzerindeki akaryakıt is-

tasyonunda meydana geldi. Depoya motorin boşaltıldığı sırada bir anda alevler yükseldi. Tankerin arka ta-rafı ile dolum yapılan deponun üst bölümü alevler içinde kalırken; ilk paniği atlatan şoför Engin Koçak, çalışır durumdaki tankeri benzin-likten çıkardı. Arkasında alev şeridi bırakan tanker, yolda ilerlerken bir otomobilin yanmasına neden oldu. Soğukkanlı sürücü, tankeri önce yolun hemen yanındaki dereye sür-

mek istedi; ancak banketten geçire-meyince boş bir alana çekti. Tanker şoförü Engin Koçak, “Ma-zot boşaltırken hortum birden alev aldı. Ben de o an “İnsanlara bir şey olacağına bana olsun” diye düşü-nerek direksiyona geçtim. Tanker alev topuna dönmüştü, ama onu uygun bir yere götürdüm. Arabalar da tankerden sıçrayan alevlerden dolayı yandı.” dedi. İtfaiye ekipleri-nin yaptığı ilk incelemede, yangının statik elektrikten çıktığı belirlendi. Ayrıca bunun önlemesi için takıl-ması gereken topraklama hattının da kullanılmadığı tespit edildi.

Öte yandan şoför Engin Koçak, yaptığı kahramanca davranış ne-deniyle İzmir Valisi Cahit Kıraç ve çalıştığı iş yerinin sahibi tarafından ödüllendirildi. Kıraç, valilikte dü-zenlenen törende, Koçak’ın hayatını tehlikeye atarak, yakıt tankerini istasyondan uzak bir yere götür-meyi başardığını, böylece olası bir facianın önüne geçildiğini kaydetti. Vali Kıraç, örnek bir davranış sergi-lediğini belirttiği Koçak’a teşekkür ederek, Cumhuriyet altını verdi. Çalıştığı iş yerinin sahibi Adem Seçilmiş de Koçak’a 10 bin liralık çek takdim etti.

Kahraman tanker şoförü:

Engin Koçak, “Mazot boşaltırken hortum birden alev aldı. Ben de o an “İnsanlara bir şey olacağına bana olsun” diye düşünerek direksiyona geçtim. Tanker alev topuna dönmüştü, ama onu uygun bir yere götürdüm. Arabalar da tankerden sıçrayan alevlerden dolayı yandı.” dedi.

İzmir Valisi Cahit Kıraç, tanker şoförü Engin Koçak’a Cumhuriyet altınını takarken.

Page 15: KEPENK 33

KEPENK 15 MART-NİSAN 2011

Page 16: KEPENK 33

KEPENK 16 MART-NİSAN 2011

Doğal sağlık deposu:

Beypazarı Maden Suyu

BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ

Yarım asrı aşkın süredir sektörde olan ve ürettiği ürünlerle kalite stan-

dartlarını üst seviyelere taşıyan Beypazarı Maden Suyu, 2011’de aldığı ödüllerle kalitesini bir kez daha tescilledi.

Sadece mide rahatsızlıkları ya da fazla yemekten sonra akıllara gelen maden suyu, içerdiği mineraller bakımından her dönemde tüketil-mesi gereken içeceklerin başında geliyor. Yapay asitli içeceklerin aksine oldukça faydalı olan maden suyu, gelişmiş ülkelerin aksine ülkemizde yeterince tüketilmiyor. Maden suyunun yararlarının tanı-tılması konusunda birçok çalışma yapan Beypazarı Maden Suyu İşletmesi’nin Genel Müdürü Niyazi Ercan’la işletmeleri ve maden suyu üzerine söyleşide bulunduk. Öncelikle Beypazarı Maden Suyu’nun kuruluşundan bugüne geçirdiği evreleri anlatır mısınız?

Beypazarı Maden Suyu, sektörünün en köklü kuruluşlardan biridir. 1957 senesinde faaliyetine başlamıştır. 53. senesini geride bırakan tesisi-mizde öncelikli amaç kaliteyi ön planda tutarak tüketicimize en iyi-sini, en ucuza sunmaktır. Tesisimiz, Ankara’nın Beypazarı ilçesine 6

53 senedir sektörde olan ve ürettiği ürünlerle kalite standardını yakalamayı başaran bir firma olarak,

tüketicilerimizin bize duyduğu güvene layık olmaya çalışıyoruz. Sadece bu sene değil, bundan önceki senelerde

de kalitemize ve firmamıza dair ödüller aldık. Ancak bu sene bizim için tüm ödüllerin toplandığı bir sene oldu.1957 senesinden bu yana kalitesinden ödün vermeyen

markamız bu anlayışı ile 2010 AB Kalite Ödülü alan tek maden suyu markası oldu.

Beypazarı Maden Suyu İşletmesi Genel Müdürü Niyazi Ercan

Page 17: KEPENK 33

KEPENK 17 MART-NİSAN 2011

Maden suyuserum gibidir

kilometre uzaklıkta, doğayla içi içe-dir. Bulunduğumuz bölge 3. kuşak deprem bölgesidir ve burada bir fay çatlağı mevcut. Dolayısıyla sürekli artezyen yapan bir kaynağa sahibiz. Her maden suyu bulunduğu bölge-nin özelliklerine göre mineral çe-şitlerine sahiptir. Beypazarı Maden Suyu’nun en önemli özelliği zengin mineralli olmasıdır. İçeriğindeki 2767,50 mg/litre mineral değeri ile yönetmelikçe belirlenen “Zengin Mineralli Su” kategorisine girmiştir.

Ürün yelpazeniz ve yurt içi yurt dışı pazarınız hakkında neler söy-lemek istersiniz?

İşletmemiz hizmet verdiği süre içerisinde her zaman için kaliteyi ön planda tutmaya çalışmış, sağlıklı olan maden suyunu doğal haliyle tüketicinin beğenisine sunmaya özen göstermiştir. Saatte 252 bin adet şişe üretme kapasitesine sahip olan firmamız bu özelliği ile en yüksek kapasiteli üretim tesisle-rindendir. Şu anda meyve aromalı ve doğal olarak iki çeşit maden suyumuz bulunmakta. Doğal ma-den suyumuzu yeraltından çıktığı gibi sadece filtreden geçerek direkt olarak şişeliyoruz. Meyve Aromalı Doğal Maden Suyumuzu, limon,

elma, vişne, çilek, nar ve C vitamin-li limon aromalı olmak üzere 6 ayrı lezzette müşterilerimize sunmakta-yız. Çok fazla ürün çeşidi yapma-dık. Yüzde 100 doğal aromayı doğal maden suyumuzla birleştirdik.

Şu anda Türkiye genelinde 318 ba-yilerimiz bulunuyor. Türkiye’nin en ücra köşesinde bile maden su-yumuzu bulmak mümkün. Bunun yanında ihracat da yapıyoruz. Çok uzun yıllardır Kıbrıs’a ürün gönde-riyoruz. Ayrıca Kuveyt, Danimarka, Belçika, Hollanda, Azerbaycan, Türkmenistan, İngiltere, Fransa, Almanya, Libya, Amerika gibi 17 ül-keye ihracatımız var. Tabi bu yeterli değil. Bizim tek kaygımız en kaliteli ürünü en ucuza halkımıza içirmek. Önemli olan Türk halkına maden suyunun nimetlerini, şifasını ve gü-zelliğini anlatmaktır. Bunu başarır ve maden suyunu Avrupalı kadar çok tüketirsek, insanlarımız daha uzun süre sağlıklı yaşamış olur.

Beypazarı Maden Suyu’nun hangi noktalarda rakiplerinden farklı-laşıyor?

Beypazarı Maden Suyu markasının diğer markalardan en önemli farkı, içeriğindeki mineral değerlerinin

Page 18: KEPENK 33

KEPENK 18 MART-NİSAN 2011

BİR BAŞARI ÖYKÜSÜDoğal sağlık deposu: Beypazarı Maden Suyu

yüksek olmasıdır. Bu da daha fazla tercih edilmemizi sağlıyor. Çok şükür zirvedeyiz, önemli olan zirve-de kalabilmek. Daha ileriye gitmek ve daha iyi hizmet verebilmek için sektörle ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Almış olduğumuz ödüller de bunun bir göstergesidir. Yarım aslı aşkın süredir sektörde olan ve ürettiği ürünlerle kalite standardını yakalamayı başaran bir firma olarak, tüketicilerimizin bize duyduğu güvene teşekkür ediyoruz.

Ülkemiz maden suyu yönünden zengin bir ülke olmasına rağmen Avrupa’daki tüketim ile Türkiye’deki tüketim oranı arasında uçurum var. Avrupa ülkelerinde kişi başına yılda 180-190 litre maden suyu tü-ketilirken, ülkemizde bu rakam 7-8 litrede kalıyor. Biz öncelikle maden suyunun yararlarını halkımıza an-latmaya çalışıyoruz. İnandığınız bir ürünü gönül rahatlığı ile savunur-sunuz; hiçbir tereddüdünüz olmaz. Biz de ürünümüze inanıyoruz.

Bugüne kadar birçok ödül aldınız. Bu ödüllerden bahseder misiniz?

53 senedir sektörde olan ve ürettiği ürünlerle kalite standardını yakala-mayı başaran bir firma olarak, tüke-ticilerimizin bize duyduğu güvene

layık olmaya çalışıyoruz. Sadece bu sene değil, bundan önceki senelerde de kalitemize ve firmamıza dair ödüller aldık. Ancak bu sene bizim için tüm ödüllerin toplandığı bir sene oldu. 1957 senesinden bu yana kalitesinden ödün vermeyen mar-

Niyazi Ercan:Amacımız para kazanmaktan ziyade, en kaliteli ürünü en

ucuza vatandaşa sunmaktır.

kamız bu anlayışı ile 2010 AB Kalite Ödülü alan tek maden suyu markası oldu. Tüketicileri Koruma Derneği tarafından, tüm tüketicilere tavsiye edilen marka unvanına sahibiz.

Aldığımız ödülleri sayacak olur-sak Spawellness 2009 Yılı En İyi Maden Suyu Ödülü, Tüketici

Akademisi 2010 Yılı Kalitesine En Çok Güvenilen Marka Ödülü, 2010 AB Kalite Ödülü. Tüm Tüketicileri Koruma Derneği’nin yaptığı araş-tırma sonucu ‘En Çok Beğenilen Ve Tercih Edilen Marka’ ödülünü aldık. Bu kalite anlayışımızı yıl-lardır bozmadığımız için de ‘2010 Tüm Tüketicilere Tavsiye Edilen Marka’ ödülünü Tüm Tüketicileri Koruma Derneği (TTKD) tarafın-dan aldık. Beypazarı Maden Suları olarak 2011 yılı içerisinde yine Tüm Tüketicileri Koruma Derneği tara-fından verilen ‘Altın Marka’ ödülü-nü, Tüketici Akademisi tarafından 2011 Tüketici Kalite Zirve ödülünü ve 2. Uluslar Arası Güvenilir Gıda Zirvesi Kalite ödülünü almış bulun-maktayız. Bu ödülleri almamızdaki en büyük etkenlerin başında kalite anlayışımızdan taviz vermememiz; her zaman için doğal olanı doğal hali ile tüketiciye sunmaya çalışma-mız geliyor.

Türkiye’de maden suyu tüketimini yurt dışıyla kıyaslayarak değerlen-dirir misiniz?

Türkiye, maden suyu kaynağı açı-sından zengin bir ülke ve maden sularının niteliği açısından dün-yadaki ilk üç ülkesinden birisi. Bulunduğumuz jeolojik yapıdan

Page 19: KEPENK 33

KEPENK 19 MART-NİSAN 2011

“Kilo sorununuz varsa günde 6 şişe maden suyu içerek fazlalıklarınızdan kurtulabilirsiniz. Sadece yapmanız gereken

sabah kalktığınızda aç karnına, öğle yemeğinden önce, yemekten sonra, akşam yemeğinden önce, yemekten sonra

ve yatmadan önce birer şişe doğal maden suyu içmek.”

dolayı çok kaliteli ve nitelikli bir maden suyu rezervine sahibiz. Bu bağlamda Beypazarı Maden Suyu’nun oldukça yüksek mineralli bir özelliği bulunuyor. Maden suyu tüketimi yurt dışında daha fazla. İnsanlar su yerine ‘mineralli su’ dedikleri maden suyunu tüketiyor. Tabi yurt dışında yeteri kadar ma-den suyu kaynağı olmadığından ithal ediyorlar. Türkiye de maden suyu kaynakları yönünden zen-gin bir ülke olarak, en çok ihracat gerçekleştiren ülkelerin başında geliyor. İhracat önemli, ama ma-den suyu tüketimini Türkiye’de de artırmak en önemli hedefimizdir. Ülkemizde tüketim istenen düzeyde olmasa da, halkımız maden suyu-nun faydaları konusunda bilinçlen-di. Maden suyunun öneminin bilin-cinde olan yurt dışındaki ülkelerde vatandaşlar su yerine maden suyu tüketmekte.

Türkiye içecek sektörünün gelece-ğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İçecek sektörü en az yiyecek kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. İnsan vücudunun büyük bir oranı su ol-duğu için içecek sektörü önemli bir konumdadır. Her şeyde olduğu gibi içecekte de insanların doğal olanını, sağlıklı olanını tüketmeleri gerek-mektedir. İçtiğimiz tatta lezzet ara-dığımız kadar sağlık da aramalıyız. Maden suyu olarak değerlendirdiği-mizde, gelecekte bu pazarın daha da artacağını, sektörün hareketlenece-ğini düşünüyorum. Çünkü maden suyunun önemi, sağlığa ve sağlıklı yaşama katkıları toplum tarafından anlaşılıyor ve benimseniyor.

Gün içinde kaybettiğimiz mine-ralleri vücudumuza almanın en kolay ve sağlıklı yolu maden suyu içmektir. Maden suyunun yaşı,

yeri, zamanı yoktur. Bebeklerinin ve kendilerinin sağlıklı olmalarını isteyen anneler hamileyken maden suyu içmelidirler ki günlük kalsi-yum, magnezyum ihtiyaçlarını kar-şılayabilsinler. Bebekleri doğduktan sonra onlara içirmelidirler ki, diş, kemik ve vücut gelişimleri sağlıklı olsun. Gençler içmelidirler ki mine-ral ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra pürüzsüz, berrak bir cilde sahip olsunlar. Yaşlılar da osteoporoz denilen kemik erimesi hastalığının oluşma ihtimalini maden suyundan alınan kalsiyumla en aza indirebi-lirler. Sağlığa faydası ve Türkiye’nin maden suyu potansiyeli bakımın-dan zengin olması göz önüne alın-dığında, maden suyunun ilerleyen dönemlerde Türkiye pazarında önemli bir yere sahip olacağını dü-şünüyorum.

Page 20: KEPENK 33

KEPENK 20 MART-NİSAN 2011

ÖRNEK ESNAF

Konya’nın meşhur etli ekmeğinin lezzeti artık Amerika kıtasına kadar uzandı. Konyalı Kazım Usta (Fidan), 11 Eylül olaylarının meydana geldiği 2001’de gittiği Amerika’da sunduğu Türk mutfağının farklı lezzetleriyle Amerikalıların gönlünde taht kurdu.

Türkiye’nin Amerika’daki kültür elçisi:

Kazım FidanAmerikalılara, etli ekmeği sevdirdi

Konya’nın meşhur etli ek-meğinin lezzeti artık Ame-rika kıtasına kadar uzandı.

Konyalı Kazım Usta (Fidan), 11 Eylül olaylarının mey-dana geldiği 2001’de gittiği Amerika’da sunduğu Türk mutfağının farklı lezzetleriy-le Amerikalıların gönlünde taht kurdu. Ünü birçok eya-lete yayılan Kazım Usta’nın etli ekmeğini yemek için komşu ülke Kanada’dan bile gelenler oluyor. Kazım Usta, bir cuma akşamı ayak bas-tığı New Jersey’de on yıldır ikamet ediyor.

Amerika’ya gittiği günler-de etli ekmek yapmak için bir restoranla anlaşan Ka-zım Usta, ilk zamanlar elle açtığı hamuru merdaneyle inceltmek zorunda kal-mış; etli ekmeği odun fırını yerine gazlı fırında pişirmiş. Bu duruma 3 ay katlanan Kazım Usta, çalıştığı yerden ayrılarak bir kasabın yanında işe başlamış. Burada da 3 yıl çalışan Kazım Usta’nın bir sonraki işyeri ise bir pastane olmuş. Bu süre zarfında ‘Amerika’nın sis-temini’ çözen Kazım Usta, yeni işinde Konya’nın meşhur etli ekmeğini yap-maya başlamış.

Kazım Usta, pastane macerasını şöyle anlatıyor: “Bilmeyenler etli ekmeğe lahmacunun uzunu diyor-

lardı. Evet, lahmacuna benziyor, ama etli ekmeğin içine 5 par-ça malzeme giriyor, lahma-cuna ise 25 parça. Sonunda herkese kanıtladım etli ek-meğin lahmacundan farklı olduğunu.”

2 yıl çalıştıktan sonra pas-tanedeki işinden de ayrılan Kazım Usta, bir başka restaurantta işe başlamış. Artık kendini kanıtlayan Kazım Usta’nın etli ekmeği, kısa sürede üne kavuşmuş. Çalıştığı iş yerini bir yıl son-ra bir arkadaşı ile devralan

Kazım Usta, 2,5 yıllık ortaklığın ardından hissesini ortağına sata-

rak kendi işyerini açmaya karar vermiş.

Büyük bir riske girerek 3 yıldır kapalı olan bir Türk restaurantını sa-tın alan Kazım Usta, 1 Haziran 2009’da şimdi New Jersey’in en popüler restau-rantlarından olan ‘Alaturka Restaurant’ı açmayı başarmış. Kazım Usta’nın ‘Ala-

turka Restaurant’ı artık Türklerin en çok tercih

ettiği yerlerin başında geliyor. Kazım Usta, Amerikalıların da Türk lezzetlerini çok beğendiğini söylüyor.

Kazım Usta, etli ekmeğin namı-nın önce eyalet, sonra Amerika sınırlarını aştığını söyledi. Dallas, New York, Pensilvanya’nın yanı sıra Kanada’dan gelen müşterileri olduğunu ifade eden Kazım Usta, Amerika’ya gelen Türklere, “Sakın ha haram lokma yemeyin. Alnı-nızın teriyle kazanırsanız benim geldiğim yere sizler de gelebilirsi-niz.” tavsiyelerinde bulunuyor.

Page 21: KEPENK 33
Page 22: KEPENK 33

KEPENK 22 MART-NİSAN 2011

MESLEK SORUNLARI

Baday, “İnsanımız boyatıp tamir ettirmek yerine 5 - 10 TL verip, bu ucuz Çin ayakkabılarından alıyor. Ayrıca büyük marketlerde pratik kullanılabilen, ama ayakkabının ömrünü azaltıp; ayak sağlığına za-rar veren boyalar satılıyor. Vatandaş da ayakkabılarını bizlere boyatmak yerine, kendileri boyuyor. Haliyle bu durumlar bizim işlerimizi olum-

suz yönde etkiliyor.” diye konuştu.

“Vergilerden şikayetçi değiliz”

Ayakkabı tamirciliği yapan esnaflar-dan Resul Araç da ödedikleri vergi-lerden şikayetçi olmadıklarına dikkat çekerek,“Ödediğim vergiler bize hiz-met olarak geri dönüyor. Vergilerle polisimiz, askerimiz vatanımızı ko-

Bir zamanlar yüz binlerce vatandaşın geçimini sağ-ladığı tamircilik mesleği

artık tarihe karışmak üzere. Tamir fiyatına alınabilecek Çin mallarının yaygınlaşması, piyasadaki rekabetin artması ve büyük alışveriş merkez-lerinin çoğalması tamircilere olan ihtiyacı her geçen gün azaltıyor. Ustalar, vatandaşın eskiyen ya da yıpranan ayakkabılarını tamir ettir-mek yerine yenisini almayı tercih etmesinden muzdarip. Birkaç yıl öncesine kadar her mahallede bulu-nan ayakkabı tamircileri şimdilerde birer birer kapanıyor. Mesleğini sür-dürmeye çalışanlar, sıkıntının kay-nağında israfın artması ve tasarruf anlayışının kaybolmasının yattığına dikkat çekiyor.

“Önceden birikim yapardık, şimdi ekmek parası kazanamıyoruz”

Ayakkabı tamirciliğinin duayenle-rinden Abdülbaki Baday ile oğlu Deniz Baday mesleklerinin gün geçtikçe sahipsiz kalmasından şi-kayetçi. Eskiden hem tamir hem de boya işi nedeniyle çok yoğun günler yaşadıklarını ifade eden Baday, “Şimdi öyle mi? Eve ekmek alacak parayı kazanmakta zorlanıyoruz. Önceden kazandığımız parayla birikim bile yapma şansımız vardı.” dedi. Sağlıksız ve ucuz Çin malla-rının sektörü bitirdiğini belirten

Ayakkabı tamircilerimesleği devredecek çırak bulamıyor

Resul Araç, ödedikleri vergilerden şikayetçi olmadıklarına dikkat çekerek,“Ödediğim vergiler bize hizmet olarak geri dönüyor. Vergilerle polisimiz, askerimiz vatanımızı koruyor.” dedi.

Page 23: KEPENK 33

KEPENK 23 MART-NİSAN 2011

ruyor. Kısa süre önce Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın konvoyuna Kastamonu’da bir saldırı oldu. Maalesef bir polisimiz şehit oldu, biri de yaralandı. Bu devirde bir siyasetçi, bir polis, bir asker kolay yetişmiyor. Devletimizin bekası için esnaf olarak üzerimize ne düşü-yorsa yapmanın gayreti içindeyiz. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin.” diye konuştu. Bu üzücü olayın ardından kendi sorunlarını dile getirmekte güçlük çektiğini belirten Resul Araç, sözlerine şöyle devam etti: “Küçük esnaf vergileri-ni çoğunlukla tam olarak ödüyor; büyük işletmeler ise buna yeterince riayet etmiyor. Devletimiz bir vergi affı çıkararak bu işletmeleri bir nevi ödüllendiriyor. Vergisini eksiksiz ödeyen küçük esnafa da hem teşvik

hem de destek amaçlı düşük faizli, kefilsiz krediler verilmeli ki yaşanan bu haksızlıktan esnaf olumsuz etki-lenmesin.”

“Yıpranma payımız artırılmalı”

Masrafların çıkılmasının ardından küçük esnafa asgari ücret civarında gelir kaldığını vurgulayan Resul Araç, sürekli hareketsiz kalarak ve kimyasallarla uğraşarak meslek has-talıklarına maruz kaldıklarını be-lirtti. Araç, “Biz ayakkabı tamircileri kirle, tozla ve en önemlisi kimyasal yapıştırıcılarla iç içeyiz. Genç yaşıma rağmen şimdiden ellerimde yaralar oluşmaya başladı. İleride neler olur bilemiyorum. Bu yüzden yetkililer-den bizlerin yıpranma payını biraz daha yüksek tutmalarını istiyorum.”

dedi. Çocuklarının eğitim giderle-rini karşılamakta güçlük çektiğini belirten Resul Araç, bağlı oldukları oda ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan destek beklediklerini dile getirdi.

“Tamircilere sahip çıkan yok”

Ayakkabı tamircisi Mevlüt Çelik ise hiç bir kurum ve kuruluşun kendi-lerine yeterince sahip çıkmadığın-dan yakınıyor.

Önceki dönemlerde yaşanan eko-nomik krizlerin kendilerini zor durumlarda bıraktığını vurgulayan Çelik, “Ben 1968’den 1995 yılına ka-dar esnaflık yaptım; hem de büyük esnaflık. 1995 yılında meydana gelen Körfez krizi, ilk olarak bizim gibi orta ölçekli esnafı etkiledi. O tarihe kadar hiçbir çekim yazılmamış, kim-seye de borcum yoktu; ticari olarak da tertemizdim. Fakat kriz döne-minde işlerimiz sekteye uğradı ve bağlı bulunduğumuz oda maalesef bizlere sahip çıkmadı. Bu kriz bizim iflasımıza neden oldu. Ben de küçük bir tamirhane açarak bu sektörde devam ettim.” diye konuştu.

Şu an çektikleri en büyük sıkıntının çırak bulamamak olduğunu ifade eden Mevlüt Çelik, “Bu işi sürdüre-cek çırak bulamıyoruz. Artık kendi evlatlarımız bile yanımıza gelip meslek öğrenmek istemiyor. Çünkü mecburi eğitim sonrası çocuk geliyor 15-16 yaşına; ne bizim söylediğimizi dinliyor ne de sebat gösteriyor. İlk soruları ‘aylık kaç para vereceksiniz’ oluyor. Kendisi neler kazanacağının farkında değil, ustalık olarak. Tek dertleri para olunca da bu iş yürü-müyor. Onlar bize, biz de onlara tahammül edemiyoruz.” açıklama-sında bulundu.

Abdulbaki Baday, Eskiden hem tamir hem de boya işi nedeniyle yoğun günler yaşardık. Şimdi öyle mi? Eve ekmek alacak parayı kazanmakta zorlanıyoruz. Önceden, kazandığımız para ile birikim bile yapma şansımız vardı.

Page 24: KEPENK 33

KEPENK 24 MART-NİSAN 2011

AYIN KONUĞU

Cansuyu Derneği,54 ülkede mazlumların umudu oldu

Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına attığı yardım köprüleriyle tüm

insanlığın umudu haline gelen Cansuyu Yardımlaşma ve Daya-nışma Derneği, insanları yardıma muhtaçlıktan kurtarmaya çalışı-yor. 2005 yılında bir grup duyarlı hayırseverin depremle yerle bir olan Pakistan’a yardım için bir araya gelerek ‘cansuyunu’ verdik-leri yardımlaşma fidanı, bugün dünyanın 54 ülkesine kök salmış durumda. Balık vermekten ziyade balık tutmanın yollarını gösteren dernek, geliştirdiği birbirinden farklı projelerle dünyanın dört bir tarafındaki ihtiyaç sahiple-rini iş sahibi yapıyor. Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü ile yaptığımız söyleşide, Cansuyu Derneği’nin dünü, bugü-nü, yürüttüğü çalışmalar ve hayata geçirmeyi planladıkları projelerini konuştuk.

Derneğiniz ne zaman kuruldu ve ne gibi faaliyetler yapıyor? Bu çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Yolculuğumuz, 2005 yılında vicdan ve sorumluluk sahibi kişilerin bir araya gelerek, bu göreve talip ol-masıyla başladı. Biz derneğimizin kuruluşunun 6. yılında Türkiye ve 54 ülkede yardım faaliyetlerinde bulunmuşuz ve hizmetlerimiz de-

Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü: Yolculuğumuz, 2005 yılında vicdan ve sorumluluk sahibi kişilerin bir araya gelerek, bu göreve talip olmasıyla başladı. Biz derneğimizin kuruluşunun 6. yılında Türkiye ve 54 ülkede yardım faaliyetlerinde bulunmuşuz ve hizmetlerimiz devam etmekte. Genelde afet, savaş, açlık, kıtlık ve kuraklık bölgelerinde yardım çalışmalarını sürdürmekteyiz. Çalışma yaptığımız bölgenin durumuna göre yardım şeklimiz ve miktarlarımız değişiklik arz etmekte.

Page 25: KEPENK 33

KEPENK 25 MART-NİSAN 2011

vam etmekte. Genelde afet, savaş, açlık, kıtlık ve kuraklık bölgelerinde yardım çalışmalarını sürdürmek-teyiz. Çalışma yaptığımız bölgenin durumuna göre yardım şeklimiz ve miktarlarımız değişiklik arz etmekte.

Yardım faaliyetlerimize 2005 Ekim ayında Pakistan depremiyle başladık, 1 yılı aşkın bir süreyle Pakistan’a sürekli yardımlarımızı ulaştırdık. Bu süre içerisinde cami, kız lisesi ve protez-ortez rehabi-litasyon merkezi olmak üzere 3 kalıcı eser de bıraktık Pakistan’da. Akabinde Endonezya depremi meydana geldi ve oraya yardımları-mızı ulaştırmaya başladık. İsrail’in Lübnan’ı bombaladığı zaman Lüb-nanlıların talepleri doğrultusunda onlara malzemeler gönderdik. Aynı şekilde Gazze’ye, uygulanan ambar-goya rağmen oradakilerin taleple-rine göre, ne isterlerse göndermeye devam ediyoruz. Deprem sonrası Haiti’ye, sel felaketi sonrasında Pa-kistan ve Bangladeş’e yardımlarda bulunmaya çalıştık. Sadece sel afeti sonrası 2 milyon dolar tutarında, 8 konteyner yardım malzemesi

göndererek dost ve kardeş ülke Pakistan’ın acılarını paylaşmaya, sıkıntılarına çare olmaya çalış-tık. Taylant’ın güney doğusunda yıllardır bağımsızlık mücadelesi vermekte olan Müslüman Pata-ni bölgesine de yardımlarımızı ulaştırmaya devem ediyoruz.

Her yıl Kurban Bayramı’nda Türkiye başta olmak üzere yine Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Afrika’daki mazlum ve muhtaçlar için düzenlediğimiz kurban or-ganizasyonları ile ihtiyaç sahiple-rinin yüzünü güldürmeye devam ediyoruz. Afet, savaş ve ihtiyaca göre kurban akışını o bölgeye yo-ğunlaştırıyoruz, kurbanlarımızı kesim yapacağımız bölgelerden alarak hem kazanç sağlamalarına vesile oluyoruz, hem de kestiğimiz kurbanları et olarak ihtiyaç sa-hiplerine dağıtıyoruz. Kişiler fert olarak ulaşamayacakları yerlere bizim aracılığımızla gönül rahatlı-lığıyla ulaşabiliyor. Bugüne kadar hayırseverlerimizin güvenlerini hiç boşa çıkarmadık, bundan sonra da duydukları güvene layık olmaya çalışacağız. Bunun için gerekli olan tecrübe ve hassasiyete sahip olduğumuzun bilinmesini istiyorum.

2005 yılında toprakla buluşan Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma fidanının gölgesinde bugün dünyanın farklı

bölgelerindeki 54 ülkenin insanı kucaklaşıyor.

Page 26: KEPENK 33

KEPENK 26 MART-NİSAN 2011

Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü: Cansuyu olarak Afrika’da şu ana kadar 250 su kuyusu açtırdık. Su kuyusu açtırarak insanlara temiz içme suyu kazandırıyor, böylelikle salgın hastalıkların önüne geçmiş

oluyoruz. Klasik yardım organizasyonların ötesinde bu proje ile Afrika’nın temel sorunu olan su problemini çözmenin yollarını arıyoruz.

AYIN KONUĞU

Cansuyu Derneği olarak Türkiye sınırları içerisinde ne gibi yardım faaliyetlerinde bulunuyorsunuz?

Öncelikle her yıl Ramazan ayında 81 ilimizde yoksula, yetime ve ihti-yaç sahibi insanımıza iftar yemeği, yüz binlerce haneye gıda ve bay-ramlık yardımlarında bulunuyoruz. Kurban Bayramı’nda vekaletini alıp

kestiğimiz kurbanlıkları et olarak dağıtıp, ayrıca bayramlık elbise vermek suretiyle ihtiyaç sahiple-rinin sevinçlerine ortak olmaya çalışıyoruz. Türkiye içerisinde meydana gelen deprem, sel, yangın ve benzeri afetlerde bölge halkının yanında olduk. Bazı fakir ve yoksul bölgelerdeki okul müdürlerinin isteği doğrultusunda öğrenciler için kırtasiye, kitap, okul araç ve gereç-lerinin yanında kıyafet yardımları organize ettik. Milli Eğitim Bakan-lığıyla birlikte hayata geçirdiğimiz “Bir engeli de sen kaldır. Bir engel-liyi de sen güldür” projesiyle maddi imkansızlıklardan dolayı tekerlekli sandalye edinemeyen ortopedik en-

gelli 1615 ilk ve orta öğretim öğren-cimizin yüzünü güldürdük. Şu anda Türkiye’nin çeşitli illerinde kapari bitkisinin üretimi için denemeler yapmaktayız. Derneğimizin amacı üretim yaparak elde edeceğimiz gelirlerle yardım faaliyetlerimizi daha sağlıklı ve sistematik bir nok-taya taşımaktır. Hayırseverlerimizin emanetlerini dağıtmanın yanı sıra ihtiyaç sahiplerini de bir şeyler ve-rebilecek konuma taşımaktır.

Kara kıta Afrika’da Cansuyu Der-neği olarak sürdürdüğünüz proje-leriniz nelerdir?

Cansuyu olarak Afrika’da şu ana ka-

Cansuyu Derneği, 54 ülkede mazlumların umudu oldu

Cansuyu Genel Başk. Yard. Muhammet Polat Pakistan’da su kuyusu açıyor.

Page 27: KEPENK 33

KEPENK 27 MART-NİSAN 2011

dar 250 su kuyusu açtırdık. Su ku-yusu açtırarak insanlara temiz içme suyu kazandırıyor, böylelikle salgın hastalıkların önüne geçmiş oluyo-ruz. Klasik yardım organizasyonların ötesinde bu proje ile Afrika’nın temel sorunu olan su problemini çözme-nin yollarını arıyoruz. Yine Afrika’da derneğimiz tarımsal çalışmalar yap-mak için çaba sarf ediyor. Böylece bölge insanının üretime dahil edil-mesiyle yoksulluğun azaltılması he-defleniyor. Yapılan gıda yardımları ile Afrika’daki fakirlik ve yoksullukla mücadele edilemez. Bunun bilincin-de olarak tarım, sağlık, eğitim ile ilgili projeler üzerinde çalışıyoruz. Afri-ka’daki insanlara yiyecek, içecek da-ğıtmanın o insanlara gerçek manada bir iyilik yapıldığı anlamına gelmez. İnsanlara balık vermesini değil, ba-lık tutmasını öğretmeliyiz. Onların kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamadan, kendi dinamizmlerini devreye sokmadan oradaki açlığın ve yoksulluğun ortadan kalkacağına inanmıyoruz. Kendi problemlerini kendilerinin çözebileceği bir hale ge-tirmek için bir yol açmak istiyoruz.

Yardım faaliyetleri dışında ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Cansuyu Yardımlaşma ve Daya-nışma Derneği olarak Uluslararası Gençlik Forumu tarafından Kocae-li-Maşukiye beldesinde düzenlenen 2. Uluslararası Müslüman Gençler Kültürel İşbirliği Konferansı’na katıldık. Toplantıda savaş, kriz ve açlık tehlikelerinin yaşandığı ülke-leri temsil edenlerle bir araya gelip, bilgi alışverişinde bulunduk. Kon-feransta da belirttiğimiz gibi hedefi-miz, dünyanın neresinde ve ne se-beple olursa olsun her Müslüman’a ulaşmak istiyoruz.

Toplantıya Pakistan, Hindistan, Keşmir, Srilanka, Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan, Doğu Tür-kistan, Bosna, Kosova, Somali, Etiyopya, Mali, Fildişi Sahili, Sene-gal, Nijer, Burkina Faso, Benin ve Gana gibi ülkelerinden gelen sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri iştirak etti. Katılan delegasyona Cansuyu hakkında bilgi verdik; yaptığımız faaliyetleri anlattık. Toplantıya katılan ülke temsilci-lerini dinleyerek ülkelerinde yaşa-nan sorunlar hakkında geniş bilgi edindik. Bu bilgiler yeni dönemde yapılacak yardım çalışmalarında uygulanacak yöntemin şekillenme-sinde önemli rol oynayacak. Dele-gelerin anlattıklarından ortak nok-tanın sadece açlık giderme, karın doyurma türünden yardım talebi olmadığını tespit ettik. Sadece gıda

yardımı değil, aynı zamanda in-sanların yardıma muhtaç durum-dan kurtulup, üreten, en azından kimseye muhtaç olmadan kendi ve ailelerinin geçimlerini sağlayabile-cek duruma getirmemiz gerektiği üzerinde duruldu. Sorunlu bölge-lerde yerel yardım organizasyonla-rının canlandırılması ve insanların ekonomik yönden güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı.

Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

Öncelikle göstermiş olduğunuz duyarlılıktan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Ayrıca bu çalışmalarımızda dolaylı ya da direkt olarak yanımızda bulunan ve katkı sağlayan tüm hayırseverlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Page 28: KEPENK 33

KEPENK 28 MART-NİSAN 2011

EL SANATLARIMIZ

Telkaricilik, çok eski bir Hint sanatıdır. Bu nedenle Hind-kari de denilir. Altın ve gü-

müş eritilerek çubuk kalıbına dö-külen meslekte her seferinde altın ve gümüş tavlanarak ince tel elde edilir. Bu teller, çizili desenlere göre parça parça kesilip farklı biçimler-de dökülür. Daha sonra bir iskelet üzerinde özel motifler oluşturacak tarzda telkari birbirine kaynatılır. En sonunda ise temizlenip parlatılır.

Tellerin iskelet üzerine sarılıp hasır gibi örülerek işlenmesi tekniği de her ne kadar telkarilik sanatına girse de bunlara sarma iş, hasır işi denilir. Telkarilikte, tel parçaları çoğunlukla “vav” harfi şeklinde olduğundan eskiler bu sanata “vav işi” demişlerdir. Bu sanatta “çift” adı verilen bir alet kullanıldığı için “çift işi” diyenler de vardı.

Telkarilik öyle ince bir iştir ki her tel

parçası, gümüş ve altın tozu ile başka bir parçaya kaynatılır ve yüzlerce tel parçasından, oya işlerini andıran motiflerle bezeli kemerler, tokalar, küpeler, bilezikler, zarflar, mahfa-zalar, tepsiler, aynalar imal edilir. Trabzon, Sivas, Diyarbakır, Mardin, Midyat, Edirne, Beypazarı bu sana-tın ustaca yapıldığı yerlerin başında gelir. Trabzon’un hasır işi bilezik ve kemerleri hala meşhurdur.

Batılıların “filigran” dedikleri telka-rilik 19. yüzyıl sonlarında kaybolma noktasına gelmiştir. Bu konuda P. Lecomte şöyle der: “Filigran Türkiye’de yok olmak üzeredir. Çok yazık. Zira bu tarz, Şarklı-lara has o

Telkaricilik

ahenkli karışıklık, fanteziye çok elverişli bir sanattır. Bu Türk sana-tında belli bir yöntem yoktur. Dar ve sınırlı bir sanat anlayışından gelme basmakalıp kaideler yerine burada da hakim olan şey orijinal-lik ve sanatkarın hayal gücüdür. Bu yüzdendir ki, müşterek bir karak-ter taşımalarına rağmen birbirine tıpatıp benzeyen iki mücevher bulamazsınız.” Günümüzde artık ne Edirne tarzı tütün tabakası, ne de İstanbul işi telkari aynalar var. Son yıllarda yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının teşvik-leriyle bazı yörelerde telkariliğin canlandırılması için büyük uğraş

veriliyor.

Telkarilik öyle ince bir iştir ki her tel parçası, gümüş ve altın tozu ile başka bir parçaya kaynatılır ve yüzlerce tel parçasından, oya işlerini andıran motiflerle bezeli kemerler, tokalar, küpeler, bilezikler, zarflar, mahfazalar, tepsiler, aynalar imal edilir.

Altın ve gümüşü zarafetle buluşturan meslek:

Page 29: KEPENK 33
Page 30: KEPENK 33

KEPENK 30 MART-NİSAN 2011

KÜLTÜR

Türk Asya Stratejik Araştır-malar Merkezi TASAM, Edirne Valiliği, Trakya

Kalkınma Ajansı ve Yunus Emre Enstitüsü iş birliği ile düzenlenen Uluslararası Balkan Forumu’nun dördüncüsü 28-30 Nisan tarihle-ri arasında Edirne’de yapıldı. 4. Uluslararası Balkan Forumu’na Balkan ülkelerinden ve Türkiye’den 150’nin üzerinde STK ve düşünce kuruluşu temsilcisi, akademisyen, büyükelçi, araştırmacı ve gazeteci

katıldı. Toplantıda esnafı ESDER Genel Başkanı Mahmut Çelikus temsil etti. Balkanlar’daki durumun ele alındığı forumda Balkan halk-larının arasındaki işbirliği ve kal-kınmanın artırılması için yapılması masaya yatırıldı. Balkanlarda yeni diyalog yollarının açılması gerektiği belirtilen forumda bu konuda sivil toplum kuruluşlarına büyük görev-ler düştüğü ifade edildi. Toplantıda konuşma yapan ESDER Genel Baş-kanı Mahmut Çelikus da Balkan-larda yapılacak çalışmalara destek vermeye hazır olduklarını ifade etti.

Forumun açılışında konuşan TA-SAM Başkanı Süleyman Şensoy, Forum’u ilk 3 yıl Tekirdağ’da ger-çekleştirdiklerini, bu yıldan itibaren Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne ara-sında dönüşümlü olarak yapılması-nın uygun görüldüğünü söyledi.

TASAM olarak bölgesel çalışmala-rının İstanbul veya Ankara’da değil, bizatihi merkezinde yapmak gibi bir prensip kararlarının olduğunun altını çizen Şensoy, “Bu prensip kararın hayata geçirilmesi, uluslara-rası ilişkiler kültürünün Anadolu’ya ve Rumeli’ye taşınması açısından sürece vermiş oldukları destekten ötürü Edirne Valimiz Sayın Gök-han Süzen başta olmak üzere diğer il valilerimize, Kalkınma Ajansına, bu yılki forumda iş birliği yaptı-

KALKINACAKBALKAN ÜLKELERİ EL ELE VERİP

TASAM Başkanı Süleyman Şensoy

Süleyman Şensoy:Yeni parametreler Çok Kutupluluk, Entegrasyon ve Mikro Milliyetçilik.

ğımız Yunus Emre Enstitüsüne şükranlarımı arz ediyorum. Yine Forum’un gerçekleşmesi için kişisel ya da kurumsal olarak katkıda bu-lunan tüm kişi ve kurumlarımıza da şükranlarımı sunuyorum.” dedi.

Balkanlarla ilgili çalışmaları iki kanaldan yürüttüklerini belirten Şensoy, “Bir tanesi bu forumların düzenli olarak yapılması ve bunun yıl içerisinde akademik çalışmalar; yayınlar, kitaplar, çeşitli atölye çalışmaları; Ankara’daki ve Bal-kanlar’daki diplomatik misyonlar ile yapılan toplantılar gibi çok sa-yıda çalışma ve etkinlikle içerisini doldurmaya çalışıyoruz. Bir diğer

Page 31: KEPENK 33

KEPENK 31 MART-NİSAN 2011

kanal da 12 Balkan ülkesinin katı-lımıyla oluşturulan Balkan Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Ağı’nı ku-rumsallaştırılması üzerinde gayretle çalışıyoruz. Geçen yıl Tekirdağ’da en son yıllık konferansı yapılan bu “Ağ” toplantısına Makedonya Bilimler Akademisi ev sahipliği yapacak ve 15-17 Eylül’de Ohrid’de bu yılki konferans düzenlenecek.” diye konuştu. Bu tür etkinliklerle hem Türkiye’ye hem Balkan ülke-lerine katkıda bulunmaya devam edeceklerinin altını çizen TASAM Başkanı Süleyman Şensoy, sözlerini şöyle sürdürdü “Aslında kalkınma ajanslarının mantığı içerisinde bu projenin, bölgesel bir inisiyatif olarak paylaşılması noktasında da Türkiye’de bir ilk olduğunu söyle-mekte fayda var. Çünkü gelişmekte olan ülkeler daha çok fiziksel alt yapı ve ihtiyaçların giderilmesine yönelik bir kapasite geliştirme programı izliyorlar. Aslında daha soyut olan nitelikli insan kaynağı-na yönelik olan projeler dünyanın geldiği noktada çok daha etkili bir araç. Dolayısıyla bu tercihin böl-gedeki kalkınma ajansı ile birlikte yapılmasından da çok mutlu oldu-ğumu içtenlikle söylemek isterim.

Şüphesiz yaşadığımız dönem içerisin-de, bu forumu yaptığımız yıllar içe-risinde ve önümüzdeki dönem içeri-sinde dünyada şekillenen sistematiğe bir göz atmamız gerekiyor. Nerede olduğumuzu doğru anlamak ya da ne yapmaya çalıştığımızı iyi tanımlamak için üç etmenin bu yüzyılın başından itibaren önemli bir parametre olarak

şekillendiğini görüyoruz. Buna göre hem Balkan ülkeleri olarak tek tek hem bölgesel hem de küresel anlam-da yerimizi, yapmamız gerekeni ve dünyada gelişen rekabetin boyutları-nı görmek açısından bu parametre-leri yerinde tespit etmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Yeni Parametreler Çok Kutupluluk, Entegrasyon ve Mikro Milliyetçilik

Bu üç etmenden birincisi; “çok ku-tupluluk”. Dünya tarihinde ilk defa Doğu’da ve Batı’da benzer güçlere, donanımlara ve teknolojilere sahip güçler aynı anda dünya sahnesinde boy gösteriyorlar ve önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde en azından 5 kutuplu olarak şekilleneceği gözü-ken dünya sistematiği çok daha net tarif edilebilir hale gelecek ve bu sistematiğin içerisinde Türkiye gibi önemli sayılabilecek ülkeler de böl-gesel güç olarak yerini alacak.

Bu çok boyutlu rekabet iki öğeyi aynı anda bir araya getiriyor. Biri “entegrasyon”. Çünkü 20. yüzyılın başında irili ufaklı 20 kadar devlet dünyada vardı. Şimdi bu sayı yakla-şık 200’e yaklaştı. Küçük ülkelerin bu çok boyutlu rekabet içerisinde kendilerini göstermeleri, varlıkları-nı devam ettirmeleri çok zor olduğu için entegrasyonun çok hızlı bir şekilde geliştiğini görüyoruz.

Üçüncü etmen de bu rekabetin ge-tirdiği “mikro milliyetçilik”. Enteg-rasyona ters gibi gözüküyor ama aynı

anda bu iki süreç birbirini tamamlı-yor. Hem küçük ülkelerin belirli ör-gütlerin çatısı altında bir araya gel-mesi süreci hızlanıyor hem de mikro milliyetçilik artış gösteriyor.

“Geleneksel Rekabet Kanalları Terkediliyor”

Ana temaları “çok boyutluluk”, “entegrasyon” ve “mikro milliyet-çilik” olan bir dünya bizi nasıl bir rekabete sürüklüyor. Burada gör-düğümüz en temel şey; geleneksel mücadele kanallarının, rekabet ka-lıplarının hızla terk edildiği. Bu re-kabet kalıplarının hızla terk edildi-ğini zamanında gören ülkelerin bu süreçle ilgili hazırlıklarını yaparak uyum sağladığını, bu değişimi ön-göremeyen ülkelerin de Afrika’da, Orta Doğu’da olduğu gibi savrul-maya başladığını görüyoruz. Dola-yısıyla önümüzdeki dönemde çok daha fazla ülkenin savrulacağını ve risk altında olduğunu söylemekte de sanırım bir sakınca yok.

Burada temel parametre; “yumu-şak güç” olarak tabir edilen bir yapılanmayla bütün bu rekabetin

KALKINACAKBALKAN ÜLKELERİ EL ELE VERİP

Page 32: KEPENK 33

KEPENK 32 MART-NİSAN 2011

KÜLTÜRBALKAN ÜLKELERİ EL ELE VERİP KALKINACAK

yönetilmesi, devletlerin rolünün ise uluslararası ilişkilerde ve hayatın her alanında hem iç politikada hem dış politikada artık “karar alıcı”, “denetleyici” ve “kontrol edici” bir düzlemin dışına çıkamayışıdır. Zaten bu üç ana esasın dışına çıkan devletler de bu işi yürütemiyorlar. Kaba tabirle çuvallıyorlar. Çünkü en gelişmiş devletlerin bile kendine has işleyiş ve ağır hantallık taşıyan yapıları var. Bu yumuşak güçler temel olarak sivil toplum ve sivil toplum içerisindeki kurumsallaşan süreçleri kapsıyor.

Bu yumuşak güç olarak tabir ede-bileceğimiz unsurlar ile hem iç politikada hem dış politikada ilgili ülkenin vizyonu ve misyonuyla ilgili ne kadar güçlü bir vizyon paylaşımı yapılıyor, ne kadar başa-rılı bir performans sergileniyorsa ülkelerin başarı oranı da bununla doğru orantılı olarak ölçülüyor. Dolayısıyla geldiğimiz noktada bunu çok sıklıkla söylüyoruz. Hem iç politikada hem dış politikada yö-neticilerimizin başarısının; “kamu diplomasisi”, “yumuşak güç”, “sivil

toplum” gibi birçok değişik isim-le isimlendirilen bu yeni rekabet unsurlarının ne kadar doğru ve etkin çalıştırıldığı ve etkin sonuçlar alındığı ile doğru orantılı olduğu-nun altını sürekli çiziyoruz. Çünkü bazen kamu diplomasisi sadece dış politikada kullanılan bir araç olarak algılanıyor. Aslında hayatın her alanında sivil toplum ve kamu dip-lomasisi temel etken olarak kendi görevini yapıyor

Kim ne kadar donanımlı, etkili, ülkesinin ortak değerlerini paylaşan nitelikli insan kaynağına sahipse önümüzdeki dönemde ona göre dünya sahnesinde yer alacak. Her ülkede her vatandaşın “ben olmaz-sam bu ülke başarıya ulaşmaz, ben

olmazsam bu oyunda bir kişi eksik kalır” diyebileceği bir atmosferin ideal ölçüde oluşmasını ve düşünül-düğü takdirde bölgede ve dünyada olması gereken yerde olunabileceği-ni öngörüyoruz.”

Trakya Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mehmet Gökay Üstün de Balkan halklarının ekonomik ve diğer açılardan kalkınması için yol

Trakya Kalkınma Ajansı Genel SekreteriMehmet Gökay Üstün

Üstün; “Öncelikle kültürel işbirliğinin artırılması gerekmektedir. Bu nedenle Balkan Forumuna destek veriyoruz” dedi.

Toplantıda konuşma yapan ESDER Genel

Başkanı Mahmut Çelikus da Balkanlarda yapılacak

çalışmalara destek vermeye hazır olduklarını

ifade etti.

Page 33: KEPENK 33

KEPENK 33 MART-NİSAN 2011

haritaları oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. Bu amaçla Balkan Ülkeleri arasındaki iş birliğinin artırılma-sı gerektiğini dile getiren Üstün; “Öncelikle kültürel işbirliğinin artı-rılması gerekmektedir. Bu nedenle Balkan Forumuna destek veriyo-ruz” dedi. Yeni diyalog hatlarının açılması gerektiğini söyleyen Gökay Üstün; “Böylece yeni imkanlar or-taya çıkacaktır.” dedi.

Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Dr. Adnan Tekşen de konuşmasında kültür diplomasisi-nin yeni bir barış zemini ve imkânı olduğunu söyledi. Yunus Emre Enstitüleri olarak Balkanlarda yap-tıkları faaliyetleri anlatan Tekşen; “Bu barışı kader birliği ettiğimiz bölge halkları ile beraber yapaca-ğız.” diye konuştu.

Balkan Forumu’nda Dışişleri Ba-kanlığından Büyükelçi Hakan Okçal da bir konuşma yaptı. Bölge ülkeleri arasında ortak tarihe ve kültüre ait olmanın verdiği bir hissiyatın olduğunu dile getiren Büyükelçi Okçal, bu tür organizas-yonların bu hissiyatı güçlendirmek için önemli bir neden olduğunu söyledi. Türkiye’nin Balkanlara olan ilgisinin asla çıkar amaçlı bir ilgi olmadığını belirten Okçal; “Bu ilgimiz insani, kültürel ve manevi-dir.” diye konuştu.

Edirne Valisi Gökhan Sözer de maziye takılı kalarak dünyayı kur-gulamanın mümkün olmadığını be-lirterek; “Yeni şeyler kurgulamamız gerekmektedir. Yumuşak güç bu nedenle önemlidir. Sınırların kalk-tığı bu dönemde elbette komşuları-mızla barış içerisinde yaşamalıyız. Sadece resmi diplomasi ve ilişkile-

rin yeterli olamayacağını görüyo-ruz.” dedi. Vali Sözer, Balkanlar’ın çeşitli kültürlerin kesiştiği ve birbir-lerini etkilediği bir buluşma noktası olduğunu belirterek, bölgede tarih boyunca farklı kültürlerin bir arada yaşadığını; bu durumun ortak tarih mirasında edebî eserlerde, sanat eserlerinde, abidelerde, binalarda, dilde, geleneklerde, müze, arşiv ve kütüphanelerde her an gözle görü-nür olduğunu söyledi.

Çelikus: Balkanlardaki açılıma des-tek vermeye hazırız

ESDER Genel Başkanı Mahmut Çe-likus da TASAM’ı ve değerli Başkanı Süleyman Şensoy’u tebrik ederek başladığı konuşmasında; “Balkan coğrafyası ülkemiz açısından eko-nomik, kültürel, tarihi ve stratejik öneme sahiptir. Kamu diplomasisi önemli bir ayağı sivil toplum kuru-luşlarıdır. Bu coğrafyadan esnafımı-zın referans kaynağı Ahilik kültürü, sivil anlayışın gelişmesinde Balkan milletlerinin arasında sosyal barışın

sağlanmasında, ekonomik ve kül-türel bağların gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Balkan coğrafya-sında bugünde barışa ve ekonomik gelişmeye ihtiyaç artarak devam etmektedir. Türk esnaf, sanatkar ve KOBİ’leri Balkanlarda bilgi, tecrübe, kaliteli iş gücü transferiyle hem dışa açılmaya hem de bu önemli rolü üstlenmeye hazırız. ESDER olarak bu açılıma her türlü desteği vermeye hazırız.” açıklamasında bulundu.

Türkiye ve Balkanların çeşitli ülke-lerinin devlet başkanları, başbakan ve Cumhurbaşkanlarının mesaj gönderdiği ve 3 gün süren forumda; “Balkanlar’da Bir arada Yaşama Kültürü: Kimlik Çatışmasından Kültürel Entegrasyona”, “Avrupa Birliği Sürecinde Balkanlar’da Kül-türel Mirasın Korunması ve Kültü-rel Haklar”, “Balkanlar’da Yeni Bir Sivil Topluma Doğru 1: Sivil Top-lumun Gelişmesi ve Balkan Ülke-leri Kalkınma Ajansları İş Birliği”, “Balkanlar’da Kimlik Politikaları: Çoğulcu Toplumun Oluşmasın-da Bir Belirleyici Olarak Kimlik”, “Balkanlar’da İnanç ve Din: Kar-şılıklı Hoşgörü ve Anlayış İçin İş Birliği”, “Balkanlar’da Demokrasi Arayışı ve Medya” ile “Balkanlar’da Yeni Bir Sivil Topluma Doğru 2: STK’lar arası Diyalog ve Ortak Pro-jeler” başlıklı konular ele alındı.

TASAM Genel Başkanı Süleyman Şensoy ile ESDER Genel Başkanı Mahmut Çelikus

Yunus Emre Ens.Başkan Yard. Dr. Adnan Tekşen

Yunus Emre Enstitüleri olarak Balkanlarda yaptıkları faaliyetleri anlatan Tekşen; “Bu barışı kader birliği ettiğimiz bölge halkları ile beraber yapacağız” dedi.

Page 34: KEPENK 33

KEPENK 34 MART-NİSAN 2011

Polen nedir?Polenler, aynı tür bitkileri döllemek için havaya salınan ve rüzgarla et-rafa yayılan, değişik ağırlık ve çap-lardaki küçük bitki parçacıklarıdır. Genellikle kızılağaç, fındık ve huş ağacı polenleri alerjiye neden ol-maktadır. Bunların yanı sıra pelin, çimen türleri ve meyve bahçeleri polenleri de alerjiye yol açabil-mektedir. Polen alerjisi, kişinin belli polen türlerinde bulanan bazı proteinlere alerjik tepki gösterme-sinden kaynaklanır. Polen, nefes yoluyla solunum yollarına ya da cilde, saça ve gözlere yerleşir. Aler-jisi olan bir kişide bağışıklık sistemi hemen harekete geçer. Vücut, po-lendeki proteinlere tepki gösterir ve rahatsızlığa, hapşırmaya, burun akıntısına, gözlerde kaşıntıya neden olan histamin ve diğer iltihap oluş-turan maddeleri salgılamaya başlar. Bu kişilerin burun veya gözlerinde iltihaplanma görülür.

Polen nerelerde bulunur?Polen, yılın belli sürelerinde havada bulunmaktadır. Polenin en yay-gın kaynakları bahar mevsiminde ağaçlar, yaz sonuna doğru çimenler

ve pelinlerdir. Sahil ve yüksek dağ kısımlarında genelde daha az polen vardır. Çimen ve pelin polenleri ancak bir kaç yüz metreden oluşan mesafelere yayılırken; ağaç polenle-ri kilometrelerce uzaklıktaki mesa-felere ulaşabilir.

Polen alerjisi ne tür belirtiler gösterir?Polen alerjisinde burun akmaya ve kaşınmaya başlar. Burunda tıkanmalar olur ve kişi hapşırır. Gözlerde sulanma, kaşıntı ve şiş-meler olur. Polen sezonunda, bazı kişilerde astım da görülür. Bu be-lirtiler hastanın çevresindeki kişiler tarafından çabucak gözlenebilirken, diğer tür rahatsızlıklar sadece hasta tarafından hissedilebilir. Vücut bir bütün olarak tepki gösterir. Alerji olan kişi yorgunluk ve halsizlik hisseder; öğrenme kabiliyetinde azalma olur. Sonuç olarak, hastalık birçok kişinin iş ve okul durumları-nı olumsuz etkiler.

Polen alerjisinden korunma yolları:• Polen sezonunda, kişi diğer

alerjenlere karşı aşırı duyarlıdır. Temizliğe, ağır kokulara ve ben-zerlerine dikkat edilmeli.

• Polenin en yoğun olduğu sa-bahtan akşamın erken saatlerine kadar ev havalandırılmamalı.

• Gün ortasında çamaşırları dışa-rıda kurutmaktan kaçınılmalı. Çünkü polen çamaşırlara kolay-ca yapışır.

• Yatmadan önce saçlar yıkanmalı. • Fiziksel etkinlikler polenin en az

yoğunlukta olduğu zamanlarda yapılmalı.

• Güneş gözlükleri, polenin gözde oluşturacağı rahatsızlıkları azal-tabilir.

Polen alerjisinin tedavisi:Bütün alerji tedavilerinin başın-da kişinin tahammül edemediği şeylerden kaçınması gelmektedir. Polen alerjisine karşı birçok ilaç mevcuttur. Doktorunuz, size en yararlı ilaçların seçiminde yardım-cı olacaktır. Alerji ilaçlarının tam etkisini göstermesi için aradan 1-2 haftanın geçmesi gerekebilir. İlaç-ların tüm mevsim boyunca düzenli olarak kullanılması önemlidir. Bu, polen yoğunluğunun düşük olduğu zamanlardaki alerji belir-tilerinin kaybolduğu anlar için de geçerlidir.

Polen alerjisinde burun akmaya ve kaşınmaya başlar. Burunda tıkanmalar olur ve kişi hapşırır. Gözlerde sulanma, kaşıntı ve şişmeler olur. Polen sezonunda, bazı kişilerde astım da görülür.

alerjisinePolen alerjisineBaharda

dikkat

Page 35: KEPENK 33
Page 36: KEPENK 33

KEPENK 36 MART-NİSAN 2011

ŞEHİRLERİMİZ

Güneşin ve Kültürünİlk Doğduğu Şehir:

KARS

Kars deyince birçoğumuzun aklına Birinci Dünya Sa-vaşı sırasında Sarıkamış’ta

yazılan destan gelir. Yoklukla imtihan olan Türk milletinin Sarıkamış’ta verdiği var olma mücadelesi aradan geçen yaklaşık bir asra rağmen zihinlerdeki ta-zeliğini hep korur. Bu sayımızda Moskof’a bir kurşun bile sıkama-dan soğuk ve hastalıkla şehit dü-şün kahraman Mehmetçiklerimin yazdığı ‘beyaz destan’a tanıklık eden ve bağrında büyük ârif, fâdıl,

kâmil ve mükemmil mürşid Ebu’l-Hasan Harakanî hazretlerini ağırla-yan Kars’ı ele alacağız.

KARS TARİHİ

Kars’ın bilinen ilk sâkinleri Hur-rilerdir. Daha sonra Hititlerin hâkimiyetine girmiştir. Hurriler bölgeye “yüksek ülke” veya “yukarı eller” demişlerdir. Bölge, daha son-ra Urartuların işgâline uğramıştır. İskitler MÖ 7. asırda bu bölgeye hâkim oldular. MÖ 6. asırda Pers-

lerin istilâsına uğrayan Kars, MÖ 4. asırda Makedonya Kralı İskender tarafından alındı. Partlar ve bunlara bağlı Ermeni derebeylikleri zaman zaman bölgeye hâkim oldular. MÖ 1. asırda Pontos Krallığını yıkan Romalılar bu bölgeye yaklaştı.

MS 2. asırda Romalıların eline geçen Kars, daha sonra Partlar ve onların yerine geçen Sâsânîler ile Romalılar arasında el değiştirdi. MS 395’te Roma ikiye bölününce bu bölge, bütün Anadolu gibi Bizans’ın

Page 37: KEPENK 33

KEPENK 37 MART-NİSAN 2011

Kars deyince birçoğumuzun aklına Birinci Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış’ta yazılan destan gelir. Yoklukla imtihan olan Türk milletinin Sarıkamış’ta verdiği var

olma mücadelesi aradan geçen yaklaşık bir asra rağmen zihinlerdeki tazeliğini hep korur.

(doğu Roma) payına düştü. Bu bölge, Bizans ile Sâsânîler arasında sık sık el değiştirdi ve buradaki derebeyleri bazen İran bazen de Bizans’a tâbi oldular.

AKINLARLA BÖLGEDEİSLAM HIZLA YAYILDI

İslâm orduları bu bölgeyi fethedince Ermeni derebeyleri, Abbâsî hali-felerine tâbi oldular. Bölge ahâlisi, kütleler hâlinde İslâmiyetle şerefle-nerek, İslâmiyet, Kars ve civarında

hızla yayıldı. Türk Sâcoğulları ve onların yerine geçen Şeddâdiler bu bölgeye hâkim oldular ve Ermeni-lerle mücâdele ettiler. Onuncu asrın ortasında Kars’a 50 km mesâfede Ani şehrini başşehir yapan Ermeni derebeyleri 1044’te Bizanslılar tara-fından bölgeden kovuldular. Türkiye Selçukluları Devletini kuran Ku-talmışoğlu Süleyman Şah’ın babası Kutalmış Bey, 1049 ve 1053 Ana-dolu akınlarına giderken Kars’tan geçti. 1058 akınında Selçuklu şehzâdelerinden Yakuti, Kars’ın dış

mahallelerini fethetti. Yirmi senelik Bizans hâkimiyetinden sonra Selçuk-lu Sultanı Alparslan 1064’te Ani’yi fethederek Bizanslıları buradan attı. Kars, Anadolu’nun Türkler tarafın-dan fethedilen ilk parçası oldu.

Sultan Alparslan, 1068’de Ardahan’ı fethetti. Alp Arslan’ın oğlu Sultan Melikşah, Kars’ı geri almak isteyen Bizanslıları 1080’de yenerek bu bölgeyi Erzurum’u mer-kez yapan Saltukoğullarına verdi. 1124’te Gürcüler, Ani ve Kars’ı ele geçirince, Saltukoğulları 1153’te Kars’ı geri aldı.

1226’da Celâleddin Harezmşah, ku-şattığı Ani’yi alamamış ama, Tiflis’i fethetmiştir. 1239’da Moğollar Kars ve Ani’yi alarak, Gürcüleri buradan uzaklaştırmışlardır. Sırasıyla İlhan-lılar, Celâyirliler, Tîmûrlular, Kara-koyunlular ve Akkoyunlular bölgeye hâkim oldular. Tîmûr, 1394, 1400 ve 1403’te Kars’tan geçti. Safevîler, Akkoyunlu İmparatorluğunu yıkın-ca, mîrasına konarak Kars’a hâkim oldular. Bu sırada Osmanlı Devle-tinin sınırları da Kars’a dayanmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, Çaldıran Seferinden dönerken Kars Kalesi

Kars Kalesi

Tarihi İpekyolu

Page 38: KEPENK 33

KEPENK 38 MART-NİSAN 2011

ŞEHİRLERİMİZ

yakınında konakladı. Kars ve çevre-si, 1534’te Kânûnî Sultan Süleyman Han’ın ilk yıllarında Safevîlerden Osmanlılara geçti.

KARS OSMANLILAR’INSERHAD ŞEHRİ OLDU

Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasındaki stratejik çarpışma-lar, Kars bölgesinde cereyan etti. 1548’de Sultan Süleyman Han, Kars Kalesini tahkim ettirdi. Safevîler, zaman zaman Kars’a saldırdı-lar. Sultan Üçüncü Murâd Han, 1579’da birkaç hafta içinde Kars şehrini yeni baştan inşâ ettirip; kale, sur, câmi ve her türlü tesis-leri yeniden yaptırdı. Böylece 16. asırda Türk ordusunun istihkâm sınıfı burada parlak bir imtihan verdi. Kars, Osmanlıların askerî bir üssü ve serhat şehri oldu. 1604’te Safevîler, âni bir hücumla Kars’ı işgal ettilerse de tekrar çıkarıldılar. 1616’da Kars Kalesi yeniden geniş ölçüde tahkim edildi. Sultan Dör-düncü Murâd Han, Revan Seferin-de buradan geçti ve Kars’ı yeniden îmâr etti. On yedinci asırda Kars ve

Çıldır, iki ayrı beylerbeyliğin mer-kezleri oldular. 29 Mayıs 1664’te başlayan ve bir hafta devam eden zelzele şehre büyük zarar verdi. 1734’te Nâdir Şah Avşar, Kars’ı iki defa, 1744’te üçüncü defa kuşattı ise de alamadı. 1807’de Ruslar, Kars’a kadar yaklaştı, fakat Osmanlı or-dusu, Rusları yenerek, Tiflis’e geri çekilmek mecburiyetinde bıraktı. 1821-1823 arasında İranlılar, Kars topraklarına akınlar yaparak Os-manlıları yıprattılar. Sonra da Rus-

lar, saldırarak 15 Temmuz 1828’de Kars’ı işgal ettiler. 8 ay sonra Edirne Muâhedesi ile Kars’ı terk ettilerse de Kars’ın üçte ikisini, târihi eserle-rini, câmi ve türbeleri imhâ ettiler. 1853-1856 Kırım Harbinde bu böl-gede büyük savaşlar oldu. Rusların 29 Eylül 1855 taarruzu Kars desteği ile Müşir Mehmed Vâsıf Paşa em-rindeki Türk ordusu tarafından geri püskürtüldü. Bu zaferin hatırası olarak altın, gümüş ve bronz “Kars 1272” madalyaları bastırıldı ve Kars şehrine “Gâzi” ünvanı verildi. Halk üç sene vergi ve askerlikten muaf tutuldu. Ruslar, 1856’da Pa-ris Antlaşması ile bu bölgede 5 ay kaldıktan sonra geri çekildiler. Kars çevresinin ikinci Rus işgali böylece sona erdi.

Doksanüç Harbi denen 1877-1878 Türk-Rus Harbinde Kars çevre-sinde dünyâ çapında önem taşıyan muhârebeler olmuştur. Bu târihte Kars 20 bin nüfuslu ve 25 câmili bir kale şehriydi. Müşir Gâzi Ahmed Muhtâr Paşa, sayıca üstün Rus kuv-vetlerini üç meydan muhârebesinde yendi. Bunun üzerine Rus Çarı

Güneşin ve Kültürün İlk Doğduğu Şehir: KARS

Kars’tan bir görünüm

Sarıkamış Kayak Tesisleri

Page 39: KEPENK 33

KEPENK 39 MART-NİSAN 2011

komutanı azletti. Müşir Gâzi Muhtâr Paşa dördüncü bir savaşa girmedi. Osmanlı ordusu kazansa bile ordunun zâyiâtı ile bütün doğu bölgesi Rusları durduracak bir güçten mahrum kalacaktı. Böyle stratejik sebeplerle ordu Erzurum’a geri çekildi. Bu sebeple Kars, 18 Kasım 1877’de üçüncü defa işgal edilmiş oldu. Ruslar, üç gün üç gece Kars’ı yağma ettiler. Bütün câmi, türbe ve târihî eserleri imhâ ettiler ve Müslüman Türk halkını katlettiler. Kars’ı, Tiflis’te bulunan Kafkasya Umûmî Vâliliğine bağ-ladılar. 1878-1881 arasında üç yıl içinde 82.000 Türk Kars’ı terk edip, Erzurum çevresine yerleşti. Bunun 11.000’i Kars’ın içindendi. Rus-lar, Kars’a Ermeni, Rum, Süryânî, Eston ve Ukraynalı yerleştirdiler. 1897’de Kars’ta yüzde 51 oranın-da Türk kaldı; 1914’te Türklerin miktarı yüzde 40’a kadar indi. Birinci Dünyâ Harbinde Ruslar, Kars Türklerini ‘Osmanlı ordusuna yardım ediyor’ diyerek katlettiler. Bu katliamdan sadece 22.000 Türk kurtularak Bakü’deki Müslüman Cemiyetinin himâyesinde yaşadılar. Azerbaycanlı Türkler soydaşlarına sâhip çıktılar.

1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen Sarıkamış Muharesi’nde ise askerlerimiz Ruslara tek mermi bile sıkamadan soğuk ve hastalıktan dolayı şehit düşmüşlerdir. Yazlık elbiselerle düşmana karşı vatanını korumaya çalışan ve bu uğurda hayatlarını feda eden kahraman Mehmetçiklerimizin yazdığı destan hala zihinlerdeki tazeliğini koru-maktadır.

1918 başında Osmanlı ve mütte-fiklerine yenilen Rusya, silâhlarını

bırakıp, Brest-litovsk Muâhedesi (Antlaşması) ile Kars, Artvin ve Batum’u Osmanlı Devletine terk etmiştir. İngiltere ve müttefikleri gâlip gelince, İngilizler bu ant-laşmayı kabul etmeyip, Ruslarla birlikte İngilizler Kars’a Ermeni doldurup, Kars’taki bütün Türkleri katlettirdiler. Bu katliamdan sâdece üç Türk kurtuldu. Daha sonra Posof ve Ardahan’ı Gürcüler işgâl ettiler.

Türk İstiklâl Harbinde 15’inci Ko-lordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 30 Ekim 1920’de Kars’ı kur-tardı. Kars Kalesine şanlı Türk Bay-rağını 34. Alay subaylarından Yüz-başı Abdurrahman Bey “Besmele-i şerif” ile yeniden çekti. Rusya 16 Mart 1921 Moskova Muâhedesi ile Batum hâriç olmak üzere, Kars ve Artvin’in Türkiye’ye iâdesini kabul etti. Bu muâhede, 13 Ekim 1921 Kars Muâhedesi ile Ermenistan ve Gürcistan tarafından da kabul edildi. Hıristiyan azınlıklar Kars’ı boşalttılar. Şehrin eski sakinleri yurtlarına yerleştiler. İkinci Dünyâ Harbinden sonra Rus devlet başka-

nı Stalin, Kars ve Ardahan’ı istedi ise de, bu arzusunda ısrar edeme-di. Ermeni terör teşkilâtlarının Türkiye aleyhtarı faaliyetlerinin hedefi Türklerin Anadolu’da ilk fethettikleri bu toprakları Rusya’nın işgaline yeniden sokmaktır. Kars, buram buram Türklük kokan, gâzi, kahraman bir serhat şehridir. Şanlı bir târih ve o derece sıkıntılı günler yaşamıştır. Ruslar üç işgal ile Kars’ı tamâmen imhâ ederek, harâbe hâline getirmişlerdir. Kars, şimdi-lerde gelişmesini hızla sürdüren bir ilimizdir.

KARS’IN MANEVİ DİNAMİĞİ: EBU’L-HASAN HARAKANÎ

Büyük ârif, fâdıl, kâmil ve mü-kemmil mürşid Ebu’l-Hasan Harakanî Hazretleri, Bistam’a bağlı Harakan’da dünyaya gel-miştir. Asıl adı Ali b. Ca’fer, künyesi Ebu’l-Hasan, nisbeti el-Harakanî’dir. Üstâdı Bâyezid Bistâmî (k.s.) hazretlerinin hemşeh-risi ve aynı zamanda türbedârıdır. O’nun rûhaniyetinden feyz alarak “üveysî” tarîkla/usûlle yetişmiş,

Ebu’l-Hasan Harakanî Türbesi

Page 40: KEPENK 33

KEPENK 40 MART-NİSAN 2011

Ani Harabeleri

ŞEHİRLERİMİZGüneşin ve Kültürün İlk Doğduğu Şehir: KARS

manevi kemâlata o yolla erişmiştir. Mu’cemu’l-Büldân müellifi Yakut el-Hamevî (rh.) onun hicri 425’te 10 Muharrem Âşûre gününde (Ara-lık 1034’te) 73 yaşında iken şehit olduğunu bildirmektedir. Hicrî 421-429 tarihleri arasında vukû bu-lan Kars muharebelerine bir takım akraba ve dervişleriyle katılmış olan Ebu’l-Hasan Harakānî (k.s.), bu savaşların birinde sağ bacağından ve sol pazusundan aldığı darbeler-den açılan yaralar neticesinde, Kars sınırında bulunan Yahniler Dağı mevkiinde şehid olmuştur.

BİR KÜLTÜR HAZİNESİ: ANİ HARABELERİ

Kars’a 42 km uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içerisinde yer alan Anı Ören Yeri Türkiye – Ermenis-

tan sınırını ayıran Arpaçay Nehri-nin batı yakasında Türkiye sınırları içerisinde volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir şehirdir. Ören yeri Anadolu’ya İpek Yolu üzerinden girişte ilk konaklama merkezi olduğundan aynı zamanda bir ticaret merkezidir. Antik kentin zenginliği de buradan gelmektedir. Ören yerinin en eski tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar uzanmakta-dır. Tarih öncesi dönemde ören yerindeki yerleşim bostanlar deresi olarak bilinen vadideki volkanik oluşumlu mağaralardan müteşek-kildir. Bugünkü ören yerini oluştu-ran iç kale MS 4. yy’da Kars Şehrine ismini veren Karsaklılar tarafından yaptırılmıştır. Ören yerinin dış cephe surları Bagratlı Kralı Aşot tarafından MS 964 yılında yaptı-rılmaya başlanmış daha sonra Kral

III. Sembat 978 yılında 2. takviye sur sistemini yaptırmış 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Ani’yi feth etmesinden sonra Ani beyi olan Ebul Menucehr, 1064 – 1072 arasında 3. sur sistemini yaptırmış-tır. Aslanlı kapının bulunduğu sur-ların Doğu yanındaki burç üzerinde Selçuklu Sultanı Alparslan’ın şehri 1064 yılında feth etmesini belgele-yen dört satırlık Kufi İslami Kitabe mevcuttur.

KAŞAR PEYNİRİNİN ANAVATANI

Türk peynirleri arasında beyaz peynir kadar eski bir kültüre sahip olan Kars’ın kaşar peyniri mut-faklarda hemen hemen her öğün kullanabilen bir çeşittir. Hem kahvaltıların vazgeçilmez tadını, hem de bazı yemeklerin ana lezzet unsurunu oluşturur. Geleneksel olarak kaşar peyniri, inek ve koyun sütünden yapılır. Genel olarak te-kerlek biçiminde, sert, sarımtırak bir peynirdir. Saf koyun sütünün işlenmesi ve yüzde 3 oranında tuz-lanmasıyla hazırlanır. Kaşar peyniri hazırlandıktan sonra altı ay kadar çuval içinde buzhanede bekletilip eskimesi sağlanır. Kabuk bağlaya-rak eskitilen kaşara ‘elleme peyniri’ denir. Bekleme esnasında dış yüzeyi küflenen peynir, çok lezzetli olur ve tadını bu küften alır. Kaşar peyniri soğuk bir yerde iki hatta üç yıl saka-lanabilir.

Page 41: KEPENK 33
Page 42: KEPENK 33

KEPENK 42 MART-NİSAN 2011

HUKUK

Torba yasa olarak adlandırı-lan 6111 Sayılı Kanun ticari hayattan sosyal hayata ciddi

değişikliler getiriyor. Şuan başta vergi affı olmak üzere ana başlıkları ile değerlendirdiğimiz kanunun cümle aralarına yansıyan birçok de-ğişikliği, zamanla hayatımızda daha etkin olarak görmeye başlayacağız.

Biz de öncelikle ana başlılardan başlayarak kanunun getirdiği ko-laylıkları size aktarmaya çalışacağız. Kanun ilk bölümünde yer alan ve daha ziyade bu kısımla anılmasını sağlayan madde düzenlemeleri SGK ve Vergi Dairelerine olan borçların yapılandırılmasını içermektedir. Yapılandırma için ilgili kurumların internet sitelerinden ya da kuruma başvuru yapılarak gerekli bilgiye ulaşılabiliyor. Bu arada başvuru süresinin 31 Mayıs 2011 tarihine kadar uzatıldığını öncelikle hatırlat-mamız gerekiyor.

Düzenleme ile gecikme zammı alacaklarından vazgeçilerek, sigorta primi, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi, iste-ğe bağlı sigorta primi ve topluluk sigortası primi, damga vergisi, özel işlem vergisi ve eğitime katkı payı borç asılları ile bu alacaklara öde-me sürelerinin bitiminden itibaren TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi halinde, bu alacaklara uygulanan gecikme cezası ve gecik-me zammı alacaklarından vazgeçi-lecek. Sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekenler de bu kapsama

alınacak. Yine bu uygulama ile farklı taksit olanaklarından başvu-ranlar yararlanabilecek.

Taksitle ödeme yapacakların bu taksitleri ile ilgili ödeme güçlerini de dikkate almaları gerekiyor. Zira 3 aylık sürede ödemelerini tam ola-rak yerine getirmeyenlerin yapılan-dırma işlemi de iptal edilecek

Bu başvurularda dikkat çeken hu-sussa yapılandırmaya konu borçlar için mahkeme yoluna gidenlerin bu davlarından vazgeçmeleri koşulunu getirmesidir. Bu husus kanımca Anayasa da yer alan hak arama özgürlüğünü ihlal etmektedir. Bu sebeple Yapılandırmaya konu alacakları dava konusu yapanların öncelikle hukuki durumlarını bir uzmanla değerlendirmesi ve buna göre karar vermesi gerekmektedir.

Yasa düzenlemesi sırf vergi ve SGK prim borcuyla sınırlı değil-dir. Askerlik Kanunu, Milletvekili Seçimi Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, Karayolu Taşıma Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda belirtilen idari para ceza-ları da yapılandırma kapsamında yer alıyor. Yine beli miktarın al-tındaki para cezaları affa uğruyor. Yasanın Resmi Gazete’de yayımlan-dığı tarih itibarıyla tebliğ edilmemiş

120 TL’nin altında kalan idari para cezalarının tahsilinden vazgeçile-cek. Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilen ve süresi 31 Aralık 2004’den önce olduğu halde ödenmemiş olan alacakla-rın türü, dönemi, asılları ayrı ayrı dikkate alınmak suretiyle; tutarı 100 TL’yi aşmayan asli alacaklar ve feri alacaklar ile aslı ödenmiş feri alacaklardan tutarı 100 TL’yi aşmayanlar tahsil edilmeyecek. Düzenleme kapsamında, Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairele-rince takip edilmekte olan, vadesi 31 Temmuz 2010 tarihinden önceki alacakların 50 TL’yi aşmayanlarının da tahsilinden vazgeçiliyor.

Yine kanunla gelen bir başka dü-zenleme de 2009 yılına kadar mat-rah artımı ile bu dönemlere ilişkin vergi incelemesinin yapılmaması. Yani bu düzenleme ile matrah ar-tırımında bulunmanız durumunda artırdığınız vergi dilimleri ile ilgili bir cezai yaptırım ile karşı karşıya kalmayacaksınız. Bu da ticari işlet-me sahipleri açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Özetle kapsamı oldukça geniş bir yapılandırma yelpazesi ile karşı kar-şıyayız bu sebeple borçlu olduğunuz kurumlara başvuru yaparak hangi olanaklardan yararlanabileceğinizi öğrenmek ya da özel durumunuzla ilgili bir uzman yardımı almak daha doğru bir davranış olacaktır.

Torba yasanın diğer konularda ge-tirdiği yenilikleri de buradan sizlere aktarmaya devam edeceğiz.

Torba Yasa Yürürlükte

Page 43: KEPENK 33

0216 444 0 132

Page 44: KEPENK 33

KEPENK 44 MART-NİSAN 2011

KADIN ESNAFLAR

Şu çılgın Saitabatlılar Bursa’nın gerçek girişimci

kadınlarıyla tanışma fırsatı buldum. Mekâna ilk girişim-

deki tedirginliğimin yerini, bulun-duğum her saniyede şaşkınlık ve gurur aldı. Bu kadınların yaptıkları büyük bir başarı öyküsü... Çünkü onlar çılgın Saitabatlılar…

Ticari kaygıları olmadan, başta köylerine sonrasında vatanlarına fayda sağlamak amacıyla çıktıkları bu yolda geldikleri nokta dinleyene gurur yaşatıyor.

Köyde kadınları bir araya topla-yarak bu başarıya vesile olan isim Şermin Cakalıoğlu. Gerçekten me-lek yüzlü ve insana samimi bir gü-ven veren bir görünüşü var. Pınar Kuzu getirmişti buraya bizi. Hataylı misafirim Gülay Gül’ü gezdirmek için seçmişti burayı. Ve bence mi-safirime karşı göğsümüzü kabartan bir seçimdi.

Saitabatlı kadınların macerası bun-dan 8 yıl önce başlar. Şermin Ha-nımın Cumalıkızık köyünü örnek almasıyla “Neden bizim köyümüz ve değerleri ön plana çıkarılmıyor. Bizim de kendi değerlerimiz var ve bunları kullanırsak hem köyde bir şeyler yapmak isteyenlere hem de köyümüze katkı sağlamış oluruz.” diyerek bir dernek altında faaliyet-ler gerçekleştirmek düşüncesi kafa-sında şekillenir. Başta eşi ile sonra-

Öyle lezzetli tatlar sunuyorlar ki elle yapılan tereyağını peynir diye yedikten sonra yediğinizin tereyağı olduğuna inanamıyorsunuz. Gürcü olan bu hanımların sadece tereyağı değil, Silor, kuymak, gözleme, cevizli lokum, tarhana, reçel ve baklavaları da meşhur. Siz bir yandan yemeğinizi yerken misafirperverlikle size yaklaşarak unutamayacağınız sohbetler yaşatıyorlar.

Page 45: KEPENK 33

KEPENK 45 MART-NİSAN 2011

Şu çılgın Saitabatlılar

sında da köydeki çevresine bu fikri-ni anlatır. Bir sürü prosedürü olan ve büyük zahmet gerektiren dernek için öyle bir azim ve kararlılıkla çalışılmış ki normalin çok altında, sadece 2 ay gibi kısa bir sürede kurulmuş Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği. İlk olarak hıd-rellezde bir organizasyon gerçek-leştiren dernek, böylelikle 8 yıldır geleneksel olarak yapılan hıdrellez şenliklerinin de ilk adımı atılmış olur. Tüm köylü bu özel günlerine sahip çıkar ve köye gelen misafirleri için el ele vererek evlerinde bir şey-ler hazırlar. Başta kendi aralarında kutladıkları bu şenlik şimdilerde yerli ve yabancı birçok turistin dört gözle beklediği bir gün olur.

Bu şekilde dernek adı altında bir-leşen köylü kadınlar adeta arı gibi

çalışarak hem örnek oluyorlar hem de kültürel değerlerini yaşatmanın hazzını duyar. Dernek başta Şermin Cakalıoğlu olmak üzere Hacer Tan, Necla Sönmez, Hasibe Eraslan, Fikriye Ordu, Fatma Özdemir ve Fatma Ülker ile birlikte 9 kişi ile kurulmuş. Şu anda derneğe bağlı üye sayısı 170’in üzerinde.

130 yıllık bir Gürcü yerleşiminin olduğu köyde yemyeşi doğanın yanı sıra muhteşem bir de şelale var. Köylüler mevcut turis-tik özelliklere kendileri de farklı bir değer kat-mışlar. Derneklerinin beşinci yılında bir lokal açan köylü kadınlar ime-ce usulü ile tüm zorluklara rağmen yağmur çamur deme-den çalışarak bir kültür evi kurmuş-lar. Bu kapalı mekânda ahşap ağır-lığı göze çarpıyor. Mekândaki tüm görsel öğeler el emeği göz nuru. İçeride çalışan hanımların giyimle-rinden perde ve döşeklerdeki süs-lemelerin inceliğine kadar her şey kültürlerinin bir parçasını yansıtı-yor. Bakır kaplarda köyün organik ekmeğinden tereyağına kadar farklı lezzetlerini sunuyorlar.

Öyle lezzetli tatlar sunuyorlar ki elle yapılan tereyağını peynir diye yedikten sonra yediğinizin tereyağı olduğuna inanamıyorsunuz. Gürcü olan bu hanımların sadece tereyağı

değil, Silor, kuymak, gözleme, ce-vizli lokum, tarhana, reçel ve bak-lavaları da meşhur. Siz bir yandan yemeğinizi yerken misafirperver-likle size yaklaşarak unutamayaca-ğınız sohbetler yaşatıyorlar. Zaten mekânda geçen beşinci dakikadan sonra resmiyeti geçip abla diyesiniz geliyor bu hanımlara. Çünkü size samimiyetlerini ve misafirperver-liklerini sunuyorlar.

Köye faydalı olmak için kur-dukları bu dernek ile elde

edilen gelir bir yandan derneğin ihtiyacı

Şermin Cakalıoğlu

Page 46: KEPENK 33

KEPENK 46 MART-NİSAN 2011

KADIN ESNAFLAR

için kullanılırken diğer taraftan önemli bir bölümü köyde ihtiyacı olan ailelere ve yeni evlenen çiftlere harcanıyor.

Saitabatlı hanımların eşleri, bu ça-lışmalarda her ne kadar perde ar-kasında kalsalar da işlerinde onlara destek olmuşlar. Ve bu durumun farkında olan Saitabatlı kadınlar “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın olduğu gibi her başarılı kadı-

nın arkasında da yine eşleri vardır” diyor. Başta Şermin Hanım ve bir araya gelen Saitabatlı kadınlar, derneğin ve lokalin kurulum aşa-masında zaman zaman sabahlara kadar çalışmışlar ve eşleri bu duru-mu anlayışla karşılayarak en büyük desteği kendilerine sağlamışlar.

“Bizim ihtiyacımız olmasa da, bize ihtiyacı olanlar için…” sloganıyla çıktıkları bu yolda kendi arala-

rında da tedirginlikleri olmuş. Diploma sahibi olmadıklarını ve bu işin altından kalkamayacakla-rını düşündükleri anlar da olmuş. Fakat bu noktada devreye giren azim, hepsine gerekli olan mede-ni cesareti vermiş ki Türkiye ve Avrupa’da emsali görülmemiş bir dernek kurarak mükemmel işlere imza atmışlar. Hollanda’dan gelen bir ekip bu başarı öyküsünü belge-sel olarak kendi ülkelerine örnek

Page 47: KEPENK 33

KEPENK 47 MART-NİSAN 2011

olması için kayıt etmiş. Ankara’da ve köylerinde yaptıkları gala ile yine tüm dikkatleri üzerlerine top-layan bu çılgın köylüler bir tiyatro oyununda bile sahne almışlar. Hala Türkiye’deki ulusal basında da zaman zaman yaptıkları icraatlarla boy gösteren Saitabatlı hanımlar artık Bursa’nın değil, Türkiye’nin gurur kaynağı.

Geldikleri noktayı değerlendiren dernek kurucusu ve başkanı Şer-min Cakalıoğlu, “Bayanlarımız isterlerse çok şey yapabilirler. Evlerine kapanmamalılar. Azim ve cesaret ile başlanması gere-ken bu yolda inanan herkes, çok güzel toplumsal projelere imza atabilir.” diyerek özellikle köy kadınlarının kendi değerlerini bu şekilde kullanarak topluma fay-

dalı olmaya çağırıyor.

Sabah 08.00’den akşam saat 19.00’a kadar açık olan dernek lokaline bir hafta sonu uğramanızı tavsiye ediyorum. Ailece sizi içtenlikle ağır-layacaklarından şüphem olmayan

Saitabatlı kadınların halısından, penceresine kadar alınlarının teriyle hazırladıkları bu mekânın ve yedik-lerinizin hazzı bir ömür boyu sizinle olacak. (0224) 388 12 33 numaralı telefondan da ulaşım ya da herhangi bir konuda bilgi alabilirsiniz.

Page 48: KEPENK 33