kastamonu Ünİversİtesİ İlahİyat...

13
KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK- 23-25 KASIM 2018

Upload: others

Post on 18-Mar-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI

ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU

-YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018

Page 2: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

III

Kastamonu Üniversitesi

VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu

(Yesevîlik)

Editörler:

Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR

Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ

Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN

Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:

Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi

ISBN: 978-605-4697-22-9

Aralık 2018, Kastamonu

Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu

bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Her hakkı saklıdır.

Page 3: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

496

DİVAN-I HİKMET’TEN VİLAYETNAME-İ KOYUNBABA’YA UZANAN

ÖĞRETİLER

The Teachings Going to Vilayetname-i Koyunbaba From Divan-ı Hikmet

Ali OKUMUŞ

Özet

Hoca Ahmet Yesevi’nin yol göstericiliğinde, Orta Asya’dan dünyanın değişik yerlerine

gönderilen gezgin dervişler, gittikleri bölgelerde manevi önder olarak kabul edilmişlerdir. Dünyanın

pek çok yerinde olduğu gibi Anadolu’nun yurt edinilmesinde de Yesevi’ye gönülden bağlı olan bu

dervişlerin büyük katkıları olmuştur. Bu dervişlerden birisi de Osmancıklı Koyunbaba’dır.

Anadolu’daki imar ve bayındırlık işlerinin dışında millî, dinî ve içtimaî pek çok alanda önder kabul

edilen dervişlerin, Hoca Ahmet Yesevi’nin öğretilerinden yararlandıkları görülmektedir. Bizler de bu

çalışmamızda Koyunbaba’nın hayatını ele alan Vilayetname-i Koyunbaba isimli menakıpnameden

yola çıkarak Vilayetname-i Koyunbaba’nın Divan-ı Hikmet’le ortak olan öğretilerini vermeye

çalışacağız. Tarihi süreç içerisinde onca zorluklara rağmen Anadolu’nun manevî mimarlarından

olmayı başarmış Koyunbaba’nın, bir dervişten çok daha öte, bir Yesevi öğrencisi olduğunu

kanıtlamaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Koyunbaba, Yesevilik, Hoca Ahmet Yesevi, Vilayetname-i Koyunbaba,

Divan-ı Hikmet.

Abstract

In the leadership of Hoca Ahmet Yesevi, the wandering dervishes sent to the various parts of

the World from the Central Asia were accepted as spiritual pioneers in the places they went. As well as

being in many places of the world, the dervishes of Anatolia have been a great contribution to these

dervishes who are attached to Yesevi. Osmancik Koyunbaba is one of these dervishes. Apart from the

zoning and public works in Anatolia, it is seen that the dervishes, who are accepted as national,

religious and social intellectuals, benefited from the teachings of Hoca Ahmet Yesevi. İn this work, we

will try to give the Vilayetname-i Koyunbaba's teachings which are common with Divan-i Hikmet,

starting from the Vilayetname-i Koyunbaba, which deals with the life of Koyunbaba. We will try to

prove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia in spite of the

difficulties in the historical process, is a Yesevi student far more than a dervish.

Key Words: Koyunbaba, Yesevilik, Hoca Ahmet Yesevi, Vilayetname-i Koyunbaba, Divan-ı

Hikmet.

Giriş

Türk tasavvuf edebiyatının oluşumunda kuşkusuz Hoca Ahmet Yesevi’nin katkısı çok

büyüktür. Onun hikmet adını verdiği şiirleri, nesiller boyunca söylenmiş ve pek çok tarikatın

öğretilerini oluşturmuştur. Kur’an-ı Kerim ve Hadis kitaplarından sonra dikkate alınan ve

tasavvuf yolunda ilerleyenlere yol açan eserlerin başında bu hikmetlerin yer aldığı Divan-ı

Hikmet bulunmaktadır. 252 hikmetin içerisinde yer aldığı bu eser, Yesevi’nin ölümü üzerine

toplanan hikmetlerden oluşturulmuştur. Bu eser, İslami dönemin ilk eseri olmasının dışında

tasavvuf edebiyatının da başlangıcını oluşturması açısından oldukça önemlidir.

Kazakistan’ın Çimkent şehri yakınlarındaki Sayram kasabasında dünyaya gelen

Yesevi, ismini bu şehre 190 km mesafede bulunan Yesi şehrinden almaktadır. Yesi şehrine

yerleşen Hoca Ahmet, Buhara’da tanıştığı Yusuf Hemedani’nin tedrisinden geçerek bu şehre

gelmiş ve dergâhını kurmuştur. 1166 yılından sonraki bir yılda hayatını kaybettiği ifade edilen

Milli Eğitim Bakanlığı, Öğretmen, [email protected]

Page 4: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

497

Ahmet Yesevi, ağaç kaşık ve çanak işleri ile bir süre geçimini sürdürmüştür. Orta Asya’daki

Sünni ve Hanefi mezhebine bağlı olduğu dile getirilen Yesevi, bu bölgeden başlayıp dünyanın

pek çok bölgesine yayılan tasavvufî düşüncenin de temelini oluşturmuş bir mutasavvıftır

(Köprülü, 1981: 58-78; Tosun, 2015: 19-20).

Tasavvuf edebiyatında Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirleri kadar önem arz eden bir başka

metin ise menakıbnamelerdir. Gerek gezgin dervişler gerekse tarikat şeyhlerinin hayatlarının

ve kerametlerinin anlatıldığı bu metinler, pirin ölümü üzerine veya pirin hayattayken,

hayatının konu edinildiği metinlerdir. Bu konuda Ahmet Yaşar Ocak, şunları ifade etmektedir:

“9. yüzyıldan itibaren kullanıldığı düşünülen “menkabe” veya “menâkıb” tasavvuf tarihinde

sufilerin izhar ettikleri harikulade olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikâyeler

anlamına gelmektedir. Menkıbelerin esasını teşkil eden kerametler ise velilerin en dikkat

çeken alametleri olarak karşımıza çıkmaktadır (Ocak, 1992: 27- 28).

Yarı mukaddes kabul edilen menakıbnameler, bu kutsallıklarını toplumun ortak malı

olmasından almaktadır. İçerikleri bakımından dervişlerin başlarından geçen doğaüstü bazı

olayların bu eserler içerisinde anlatılması da bu kutsallığı sağlamaktadır. Menakıbnameler,

masal, efsane ve destana benzeseler de bir kişi tarafından yazıldığı halde toplumun ortak malı

olması, konusunu gerçek kişiliklerin hayatlarından alması gibi özellikleri bakımından

onlardan ayrılmaktadır (Ocak, 1992: 33).

Osmancık’ta medfun bulunan Koyunbaba tarihi bir kişilik olmasının dışında,

Anadolu’nun imarında diğer dervişler kadar rol oynamış önemli bir isimdir. Koyunbaba’nın

hayatına dair ne yazık ki elimizde pek fazla bir bilgi bulunamamaktadır. Efsanevi hayat

hikâyesini öğrendiğimiz menakıbnamesi dışında onun hakkında neredeyse hiç kaynak yoktur.

Koyunbaba’nın yaşamış olduğu dönem, 14 ve 15. Yüzyıllar arasıdır. Bu tarihler göz

önünde bulundurulduğunda onun, Yesevi’nin bizzat yetiştirdiği öğrencilerden olmadığı açıkça

ortadadır. Fakat Horasan’da doğmuş ve büyümüş Koyunbaba’nın, manevi bir şehir olan bu

şehirdeki Yesevi düşüncesinden etkilendiği de bir gerçektir. Öyle ki Yesevi’nin bizzat

Horasan’a gittiğini şiirlerinden öğreniyoruz. Yesevi, gittiği bu bölgelerde elbette kendi

görüşünü yaymış ve Yesevi’den yaklaşık iki yüz yıl sonra dünyaya gelen Koyunbaba da bu

görüşten etkilenmiştir.

Koyunbaba’nın ölüm yılı türbesinin kitabesinde 1467 yılı olarak ifade edilmektedir

(Gürel, 1991: 189). Doğum yılı ve kaç yaşında öldüğü bilinmeyen Koyunbaba, çağdaşı olarak

ifade edilen Otman Baba menakıbnamesinde, Otman Baba’yı Terkos civarlarından sırtında

suyun karşı kıyısına geçiren bir ulu eren olarak ifade edilmektedir. 1379 yılında doğan Otman

Baba’nın menakıbnamesinde böyle bir bilginin olması Koyunbaba’nın doğum tarihinin de

1379 yılından önce olduğunu göstermektedir (Gürel, 1991: 157).

Koyunbaba’nın, menakıbnamesinde Fatih Sultan Mehmet ile de görüştüğüne şahit

olmaktayız. Fatih’in yolunun Osmancık’tan geçmesi üzerine iki zatın görüştüğü ve

Koyunbaba’nın sefere giden Fatih Sultan Mehmet’e ve ordusuna dua ettiğini menakıbname

anlatmaktadır. Fatih’in seferleri ve Osmancık’ın coğrafi konumu düşünüldüğünde bu sefer

Trabzon seferinden başkası değildir. Ayrıca bu bilgi bizlere Koyunbaba’nın yaşadığı dönemin

yukarıdaki tarihler arasında olduğunu da kanıtlar niteliktedir (Uzunçarşılı, 1998: 48- 49;

Çıplak, 2001: 12).

Koyunbaba’nın hangi tarikate mensup olduğu tam olarak bilinmese dahi onun hayatını

anlatan menakıbnamenin Hacı Bektaş Veli’ninkine benzemesi bu iki dervişi birbirine

yaklaştırmaktadır. Bunun dışında Koyunbaba’nın, Bektaş Veli’nin dervişi Sarı Saltuk’un

kabrini manevi bir işaretle tespit etmesi, ikisinin de Hz. Ali’nin soyundan gelmesi,

menakıpnamelerdeki Muhammet Ali isminin her ikisinin de ismi olarak zikredilmesi

Page 5: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

498

Koyunbaba’nın hayat hikâyesini Hacı Bektaş Veli’nin hayat hikâyesine yakınlaştırmaktadır

(Yılmaz, 1999: 24; Çıplak, 2001: 13). Fakat ne yazık ki bütün bu benzerlikler, Koyunbaba’nın

Hacı Bektaş Veli’ye intisabının kesin bir kanıtı değildir.

Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmet Yesevi’nin müritlerinden biri olduğu bugün kesin

olarak bilinmektedir (Anadol, 1994: 58). Bektaşiyye tarikatinin silsilenamesinde Lokman-ı

Horasanî’den önce Hoca Ahmet Yesevi’nin isminin geçmesi de bunun en önemli kanıtıdır

(Korkmaz, 2001: 326). Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’nin, Yesevi’nin öğrencisi olduğuna

dair bilgileri, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, Gelibolulu Ali’nin Künhü’l-Ahbâr’ında

da görmekteyiz (Korkmaz, 2001: 327).

Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi olması, Hacı Bektaş Veli’den

etkilenmiş olan Koyunbaba’nın da Yesevi ekolünden etkilendiğini göstermektedir. Ne yazık

ki buna verebileceğimiz kesin kanıtlar olmasa da menakıbnamedeki nasihatlerle Divan-ı

Hikmet’teki ortak öğütleri inceleyeceğimiz çalışmamızla bu ilişkiye dair kanıtlar sunmaya

çalışacağız. Fakat tarihsel olarak bağlantıların da çıkarılması bilim ve ilim tarihimiz için

oldukça önem arz etmektedir.

Vilayetname-i Koyunbaba ile Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet isimli

eserindeki şiirler karşılaştırıldığında pek çok benzerlik karşımıza çıkmaktadır. Bu iki eser

arasındaki benzerliklere değineceğimiz çalışmamızda öne çıkan bazı öğretileri maddeler

halinde incelemeyi uygun görmekteyiz.

a. Tövbe Etme ve Af Dileme

Hoca Ahmet Yesevi, hikmetlerinde çoğunlukla tövbe etme ve Allah’tan af dileme

konusunda müritlerine nasihatte bulunmaktadır. Yapılan iş ve eylemlerden duyulan nedametin

karşılığı olarak tövbe etmelerini, istiğfarda bulunmalarını, her fırsatta onları yaratan Allah’a

karşı af dilemeleri konusunda öğütler veren Yesevi’nin aşağıdaki ifadeleri onun, tövbe

konusunda ne kadar hassas olduğunu göstermektedir.

“Yâ ilahım, hamdın ile hikmet söyledim,

Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Tevbe kılıp günahımdan korkup döndüm,

Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana (6. Hikmet).”

“Elli altı yaşa ulaştı dertli başım,

Tevbe eyledim, akar mı ki gözden yaşım (7. Hikmet).”

“Günahkârım, isyankâr elimi tut seherde

Tevbe eyledim dilimde, gönlüm korkmaz Hüda’dan (25. Hikmet).”

“Ya Allah’ım affeyle günahımı,

Cahillikte işlediğim işim hepsi hata

Kusurlardan tevbe eylemedim yakamı tutarak,

Gerdanıma tavuk gibi koyup fota

Ya Allah’ım affetle günahımı (30. Hikmet).”

Page 6: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

499

“Bin tümen türlü hatalar benden geçse affeyle

Ne denli kötü ameller benden geçse affeyle

Eğer tilavet ettiğimde bu Allah kelamını

Yanlış, isyan ve hatalar benden geçse affeyle (31. Hikmet).”

Yukarıdaki ifadelere benzer pek çok hikmetin Divan-ı Hikmet’te yer aldığı görülür.

Doğrudan tövbe ve istiğfar konusuna değinen Yesevi, 32, 60, 63, 64, 69, 91 ve 150 numaralı

hikmetlerde de bu konuya değinmektedir. Özellikle bilerek veya bilmeyerek işlenen günahlar

üzerinde duran Yesevi gibi Koyunbaba menakıbnamesinde de günahlardan tövbe etme hususu

üzerinde durulmuştur.

“Sakın sen kendini ey dil, nevahiden ‘iraz

Başın taştan taşa çal, hem eyde gör turma istiğfar (Çıplak, 2001: 44).”

Şeklindeki ifadeler, insanın kötülüklerden uzak durması gerektiğini, gerekirse insanın

başını taştan taşa vurarak tövbe etmesi gerektiğini nasihat etmektedir. Menakıbnamedeki

şiirlerin sahibi olan Şair Kadri, her ne kadar menakıbnamenin müellifi olsa da söylediği

şiirlerdeki nasihatler, Koyunbaba’nın görüş ve nasihatlerinden farklı düşünülemez.

Çevredeki bazı vaizlerin çıkarları için tasavvuf yoluna girdiklerini ifade eden Kadri,

onların bu hareketleri karşısında kendisine seslenerek kendi nefsine aşağıdaki sözleri

söylemektedir. Bu sözler aynı zamanda bütün tasavvuf ehline ve menakıbnameyi okuyan

bütün insanlık âlemine de günahlardan dolayı af dilemeyi öğütlemektedir:

“Bırak sen anları kadrini, gel nefsinle meşgul ol,

Dema dem tevbe it ağla günahın insilab olsun (Çıplak, 2001: 136).”

Tövbe etmek, işlenilen günahlardan pişmanlık duyarak Allah’tan af dilemek

İslamiyet’in önem verdiği en önemli hususların başında gelmektedir. Müritlere bu hususta

tavsiyelerde bulunan dervişler, Kur’an-ı Kerim’de suresi de bulunan tövbe konusunda Kur’an-

ı Kerim’i ve Hadis-i Şerifleri yol gösterici olarak kendilerine seçmişlerdir.

b. Benlik, Nefis ve Kibirden Kaçma

Benlik kaygısı gütme, nefsine hâkim olamama ve kibirlenme duygusu tasavvufta hoş

karşılanan bir durum değildir. Müritlere de dervişlerin öğütte bulunduğu en önemli konuların

başında benlik ve kibir bulunmaktadır. Dervişlerin ibadetten çok daha önce öğrenmeleri ve

uygulamaları gereken en önemli husus olan benlik kaygısı gütmeme ve nefsine hâkim olma

konusunda Yesevi öğrencilerine şu nasihatlerde bulunmaktadır:

“Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,

Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,

Mahşer günü dergâhına yakın ol,

Ben benlik güden kişilerden kaçtım işte (1. Hikmet).”

“On üçümde nefsani arzuları ele aldım,

Nefs başına yüz bin bela sarıp saldım,

Kibirlenmeyi ayak altında basıp aldım,

Page 7: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

500

On dördümde toprak gibi oldum ben işte (3. Hikmet).”

“Bu âlemde hiç uyumayıp hazır oldum,

Hayuheves, ben bencilik gitti dostlar (5. Hikmet).”

“Gerçek gönülde namaz kıl ki Allah bilsin

Halk içinde rüsva ol ki âlem gülsün

Toprak gibi hor görül ki nefsin ölsün

Himmet versen nefsimi yenip ağlasam ben (51. Hikmet)”

“Kul Hoca Ahmed, nefs dağından çıkıp aştı,

Yürek bağrı coşarak kaynayıp taştı (61. Hikmet).”

Ahmet Yesevi, daha pek çok hikmetinde nefis, kibir ve riya ile bencillik gütmenin ve

kendini büyük görmenin, insan-ı kâmil olma yolunda en büyük engellerden biri olduğunu

bizlere öğütlemektedir. Yukarıdaki hikmetlere ilave olarak Yesevi, Divan-ı Hikmet

içerisindeki 7, 83, 91, 95, 131, 165, 211, 219 numaralı hikmetlerinde de kibirlenmenin benlik

ileri sürmenin zararlarına değinmektedir.

Yesevi’nin hikmetlerinde olduğu gibi Koyunbaba’da da tövbe etmenin öneminden

sonra en çok üzerinde durulan husus kibir ve benlik kaygısı gütmektir. Bu hususta Koyunbaba

menakıbnamesinde önemli nasihatlerde bulunulmaktadır.

“Seni bir pis meniden halk iden hallâkına karşu,

Tefâhur eyleyüb cânâ olur mı itmen istikbâr (Çıplak, 2001: 44).”

Yaratıcıya karşı benlik davası gütmenin, kibirlenmenin hoş karşılanmayacağının dile

getirildiği bu beyitten sonra menakıbnamede Mantıkbaba adında bir dervişe ait olduğu ifade

edilen şiirde Mantıkbaba, Koyunbaba’ya şu şekilde seslenmektedir:

“Gıll u gışdan pâk itmek içün kim seni

Fazl-ı lütfundan mı irsâl itdi rabbü’l âlemin (Çıplak, 2001: 50).”

Bu ifadeleri Koyunbaba için kullanan Mantıkbaba, Koyunbaba’nın kalplerde oluşan

kin ve kötülükleri temizlemekle kalmayıp bu kalplerde oluşan kibir ve benlik duygusunu da

yok ettiğini göstermektedir.

“Elinde var iken fursat gice gündüz ibâdet kîl

Tekebbür itme haddin bil ki bul derdine bir tiryâk (Çıplak, 2001: 96).”

Şair Kadri’nin kendisine ait olan bu sözler ise, Firavun ve Dehhak gibi helâk edilen

hükümdarlardan örneklerle büyüklenmenin felaketle sonuçlanacağını, ancak haddini bilerek

doğru yola ulaşılacağını müritlere öğretmektedir. Yunus’un da dediği gibi insan kendini

bilmezse boş bir uğraş içindedir. Ancak kendini bilenler kendi dertlerine çare

bulabilmektedirler.

c. Günü İbadetle Geçirme

Tövbe etme ve kibirlenmeme öğretilerinden sonra hikmetlerde karşımıza çıkan

hususların başında ibadet etmek gelmektedir. Yesevi’nin yer altında ibadete çekilmesi ile

Page 8: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

501

Koyunbaba’nın bir mağarada ibadete çekilmesi birbirlerine şekil yönüyle oldukça

benzemektedir. Kuşkusuz bu ibadet şekli peygamberin mağarada ibadetle meşgul olmasını

akıllara getirmektedir.

“İbadet edenler Hakk karşısında hoş mutlulukta

Kızıl yüzüm ibadet eylemeyip soldu dostlar (5. Hikmet).”

İbadet edenlerin gerçek kurtuluşa ereceğini öğreten bu ifadelerde, Yesevi kendini

örnek göstererek kendisinin dahi, ibadet etmemesi durumunda yüzünün solacağını ifade

etmektedir. Ayrıca Yesevi, kendini anlattığı hikmetlerden birinde, neden yer altına girdiğine

değindikten sonra burada ne işle uğraştığını şu sözlerle açıklamaktadır:

“O sebepten Hakk’tan korkup kabre girdim

Kabir içinde gece-gündüz ibadet eyledim (9. Hikmet).”

Sabrın ve tevekkülün önemine vurgu yaptığı bir başka hikmetinde de Yesevi, gece

gündüz ibadet etmeyi ve günahlara sürekli ağlayıp, onlardan tövbe dilemeyi öğütlemektedir:

“Pişman olmuş âsi kulum, aşk yolunda bülbülüm,

Arslan Baba’ya köleyim, kölen olur Hoca Ahmed

Kul Hoca Ahmed ibadet eyle, ağlamağı âdet eyle,

Belâ gelse tahammül eyle, Hakk’tan olur Hoca Ahmed (29. Hikmet).”

Koyunbaba menakıbnamesinde ise gece gündüz ibadetle meşgul olma ile ilgili bizlere

şu bilgiler verilmektedir:

“Hüdayı kalb ile kalıb ile zikreyle her dem sen,

Nevâhiden idüb i’râz ki bulgıl devlet-i ‘uzmâ (Çıplak, 2001: 88).”

Allah’ı gönülden anarak ibadet eden kişinin mutluluk kaynağına eriştiğini

öğrendiğimiz bu beyit, aynı zamanda ibadetin dışında Allah’ın yasaklamalarına da uymanın

önemine vurgu yapmaktadır. İbadetin namaz, hac, kurban gibi örneklerine rastladığımız bu

şiirler, hem hikmetlerin hem de menakıbnamenin ibadete önem verdiğini göstermektedir.

d. Garipleri, Yetimleri ve Yoksulları Sevindirme

Yetimlere ve gariplere bakılması, onların korunup kollanması ile ilgili Kur’an-ı

Kerim’de pek çok ayet karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birisi Enfal suresindeki 41. Ayettir.

“Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a,

Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir.” (Enfal, 41). Gerek

Yesevi hikmetleri gerekse Koyunbaba menakıbnamesi müritlerine vermeye çalıştığı yetim

haklarındaki öğretileri de hiç kuşkusuz hadis ve ayetlere dayandırmaktadır.

“Sözü söyledim, her kim olsa cemale talip

Canı cana bağlayıp, damarı ekleyip,

Garip, yetim, fakirlerin gönlünü okşayıp

Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte (1. Hikmet).”

Peygamberin başından geçtiği rivayet edilen bir olayı anlatan Yesevi, peygamber

ümmeti olmanın bilincindeki müritlerine, garipleri ve yetimleri kollamanın gereğini

öğütlemektedir.

Page 9: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

502

“Rasul dedi ona: Ben de yetimim,

Yetimlikte, gariplikte yetişmişim.

Muhammed dediler: Her kim yetimdir,

Biliniz, o benim has ümmetimdir.

Yetimi görseniz, incitmeyiniz,

Garibi görseniz, dağ etmeyiniz.

Yetimler bu cihanda ezilmiştir

Gariplerin işi zordur.

Gariplerin işi daima riyazettir

Diri değil, garip ölü gibidir.

Allah’a garipler bellidir

Garibi sabah akşam sormuştur. (36. Hikmet).”

Yesevi, ayrıca 101. Hikmetinde de garipleri tanımlar ve onların halinden ancak

gariplerin anlayacağını belirtir. Kendisinin de bir garip olduğunu ifade eden Yesevi, şiirinde,

diriyken ağlayıp ölenlerin garipler olduğunu ifade etmektedir. Şiirden, İslam peygamberi Hz.

Muhammet’in de kendisini yetimlerden saydığı görülmektedir. Garip ve yetimlerin dışında

Koyunbaba, yoldan geçen yolculara da yardımcı olunması gerektiğini öğütlemiştir.

“Gelen züvvârıma ikrâm idin siz,

Dahî tatyib ile it ‘am idin siz (Çıplak, 2001: 140).”

Kendisini ziyarete gelenlere yardımcı olunması konusunda müritlerine nasihatlerde

bulunan Koyunbaba, açların doyrulması hususunda da öğüt vermiştir. Gerek kendisi için

gelen gerekse Osmancık’tan gelip-geçen yolcuların doyrulması ile ilgili, Allah’ın bereketinin

ve rızkının bu insanlara yardımcı olan kişiler üzerine olacağını da müjdelemektedir.

“Rızâullah içün it ‘am idin siz

Fakir miskinlere in ‘am idin siz

Garipler miskindir aşiyânım

Eger hâdim olursa dervişânım

Virir hadden ziyâde kırdikârim

Sehâvettir benim çünki şi ‘ârım (Çıplak, 2001: 142).”

Gariplere ve fakirlere yardımcı olmanın, yetimleri gözetmenin faziletli bir iş olarak

Koyunbaba tarafından görüldüğüne şahit olduğumuz bu ifadeler, misafirin gönlünün hoş

tutulması gerektiğini de gözler önüne sermektedir. Özellikle misafirin gönlünün hoş tutulması

hususunda Koyunbaba’nın müritlerine tavsiyeleri, kültürümüz açısından da oldukça

önemlidir.

e. Haramdan Uzak Durma

Allah’ın kullar üzerindeki isteklerini müritlerine ileten dervişler, aynı zamanda

Allah’ın yasaklamalarından da mürtilerinin uzak durması hususunda etkin rol oynamışlardır.

Page 10: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

503

Bu hususta dervişlerin tarikat mensuplarına en büyük nasihati “haram”dır. Haramdan uzak

durmaları hemen hemen her tarikatte dervişlerin müritlerden en büyük isteğidir.

Yesevi, zalimlerin zulümleri üzerine durduğu 11. Hikmetinde, Hakk’a gönül

verilmezse dünya hayatının haram olduğunu belirterek haram olabilecek şüpheli şeylerden

uzak durulması gerektiğini de açıkça ifade etmektedir.

“Zalim eğer zulüm eylese bana ağla

Yaşını saçarak bana sığınıp belini bağla

Haram şüphe terk ederek yürek dağla

Zalimlere yüz bin bela verdim ben işte (11. Hikmet).”

Hoca Ahmet Yesevi, kadılarla ilgili olan 53. Hikmetinde ise yine haram hususuna

değinmektedir. Bu şiirinde rüşvet yiyen, para alan âlim ve kadıların yerinin ateş olduğunu

ifade etmektedir. Ayrıca bu grup içerisinde yer alıp haksız fetvalar veren müftülerin, din

adamlarının da sırat köprüsünü geçemeyeceklerini belirtmektedir. Aynı şekilde bu şiirde

hayırda yarışan ve cömertlik peşinde koşanların, yetimlerin gönlünü alanların ise

peygamberin yoldaşlarıyla birlikte Kevser’in başında olacakları dile getirilmiştir.

Koyunbaba menakıbnamesinde ise bu hususla ilgili bir keramet anlatılmaktadır.

Koyunbaba, köpeklerine Ala Kadı, Sarı Kadı, Kara Kadı ismini takar. Bu durum kadıların

kulağına gidince olay padişaha kadar ulaşır. Padişah Koyunbaba’yı yanına çağırtır ve neden

köpeklere bu ismi taktığını sorar. Koyunbaba köpeklerin haram ile helâli birbirinden

ayırdığını zamane kadıların haram ve helâli birbirinden ayırt edemediğini padişaha söyleyerek

isterse bu durumu test edebileceğini belirtir. Padişah onay verdikten sonra Koyunbaba

köpekleri deniz kenarına gelerek çağırır. Osmancık’ta olan köpekler, denizin içinden çıkarak

İstanbul’a gelirler. Hazırlanan kırk kap yemek kırk kadının önüne getirilir ve kadılar bütün

yemeklerden afiyetle yerler fakat Koyunbaba’nın köpekleri yalnızca helâl olan kaplardaki

yemekleri yiyerek haram olanları da dökerler. Padişah bu durum karşısında kendisinden ne

isterse verebileceğini Koyunbaba’ya söylese de Koyunbaba devlet hazinesinden bir kuruş

akçe istemez (Çıplak, 2001: 71-81).

Koyunbaba’nın köpekleriyle vermiş olduğu bu ders, kuşkusuz haram ve helâlin

gözetilmesi gerekliliğini gün yüzüne çıkarmaktadır. Köpekler nezdinde yapılan haram ve

helâl vurgusu müritlere de verilen güzel bir öğüttür.

f. Âşık Olma/ İlahi Âşk

Hoca Ahmet Yesevi aşka büyük önem vermiştir. Elbette bu aşk, ilahi aşktır.

Aşksızların imanı yoktur, sözleriyle aşkın önemine değinen Yesevi, öğrencilerine de bu

konuda nasihatler vermektedir. Âşık olmayan insanın ancak hayvandan sayılabileceğini ifade

eden Yesevi, bu hususta şunları ifade etmektedir:

“Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın

Aşksız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin

Gönlünüzde aşk olmasa, bana ağlayın

Ağlayanlara gerçek aşkımı hediye eyledim (54. Hikmet).”

Âşık olanların aşkından cehennemin ateşinin söneceğine, hatta cehennemin bu

kişilerden kaçacağına dair nasihatlerde bulunduğu 20. Hikmetinde Yesevi, ilahi aşkın gerçek

aşk olduğunu dile getirmektedir. Gerçek âşıklara ise cennette bütün meleklerin onlara köle

olacaklarını, ipekten giysiler giyip, Allah diyerek kalksalar âlemi yakacaklarını ifade

etmektedir. 20. Hikmetin sonunda aşksızların akıbeti ile ilgili şunları dile getirmektedir:

Page 11: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

504

“Kul Hoca Ahmed, aşksızların işi kötü

Sabaha varsa, Hakk göstermez ona cemal

Arş ve Kürsi, Levh ve Kalem hepsi bizar,

Aşksızlara cehennem kapısını açar dostlar (20. hikmet)”

Ahmet Yesevi bir başka hikmetinde ise yine aşksız kişilerin insan olamayacaklarını

onların, muhabbetsiz bir şeytan kavmi sayılabileceklerini ve hatta daha da kötüsü İslam’ı ve

kalplerindeki imanı yitirmiş olabileceklerini ifade etmektedir:

“Aşksız kişi insan değildir anlasanız

Muhabbetsizler şeytan kavmi dinleseniz

Aşkdan başka sözü eğer söyleseniz

Elinizden iman-İslam gitti olmalı (59. Hikmet)”

Yesevi’nin üzerinde sıklıkla durduğu aşksız olan kişinin insan olamayacağı ile ilgili

aynı ifadelere Koyunbaba menakıbnamesinde de rastlamaktayız. Yine bu konuyla ilgili bir

hikâyeye menakıbname içerisinde yer verildiğini görmekteyiz. Eşeğini kaybeden bir köylü

eşeğinin bulunması ile ilgili Koyunbaba’ya müracat eder. Koyunbaba Cuma namazı için

toplanan kalabalığa içinizde hiç âşık olmayan biri var mı, diye sorar. Kalabalıktan biri ayağa

kalkarak şu sözleri söyler: “Başımdan gecdi sevdâ nedir, ‘ışk dediğin bilmem.” Koyunbaba bu

sözleri söyleyen adamı parmağıyla eşeğini kaybeden köylüye seslenerek eşeğini bulduğunu

söyler. Âşık olmayan insanın eşekten farksız olduğunu dile getiren Koyunbaba, yuları bu

adamın boynuna geçirebilirsin diyerek âşık olmanın önemini bu şekilde ifade etmiştir (Çıplak,

2001: 108).

g. Ölmeden Önce Ölmek

Peygamberimizin de bir hadisi olarak kabul edilen ölmeden önce ölmek pek çok

tasavvuf düşünürünün üzerinde durduğu önemli konuların başında gelmektedir. Dünya

hayatının zevk ve sefasını bir kenara bırakarak yaşamayı insanlara öğütleyen bu tasavvufi

görüş, Yesevi’nin hikmetlerinde de kendisine şu şekilde yer bulmuştur:

“Yer üstünde ölmeden önce diri öldüm

Altmış üç yaşta sünnet dedi işitip bildim

Yer altında canım ile kulluk eyledim

İşitip okuyup yere girdi Kul Hoca Ahmed (10. Hikmet)”

“Akıllı isen kabristandan haber al

Ben de şunlar gibi olmam deyip ibret al

Ölmeden önce ölünüze göre amel eyle

Bu hadisi fikreyleyip öldüm ben işte (15. Hikmet).”

Dünyevî duyguları bir kenara bırakan Yesevi, peygamberimizin öldüğü yaş olan 63

yaşına girdiğinde herkesçe malum olan yer altındaki “serhalka-i sinerişan” adı verilen

istirahatgahına çekilmiştir (Anadol, 1994: 32). "Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve

nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz." (El-Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ 2: 29)

hadisi şerifinin işaret ettiği şekilde yaşamaya çalışan Yesevi gibi Koyunbaba da

menakıbnamesinde müritler için ölmeden önce ölüm vurgusu yapılmaktadır. Öldükten sonra

Page 12: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

505

yapılacak olan hayıflanmaların hiçbir fayda vermeyeceği dile getirildikten sonra vakit varken

şimdiden bu yakınmanın yapılması ve ona göre bir yaşam sürülmesi gerektiği şu sözlerle ifade

edilmektedir:

“Elinde var iken fursat ânı fevt itme sen zinhar

Dahî ölmezden evvel öl ki sonra dimegil hayfâ (Çıplak, 2001: 88).”

h. Yapılan İşi Gönülden Yapmak

Dervişlerin yapmış oldukları her işi gönülden yapmaları, yalnızca Allah rızasını

gözeterek insanlara yardımda bulunmaları onlara tavsiye edilmiştir. Pek çok dervişin şiirinde

belirttiği bu hususu, Ahmet Yesevi şu sözle ifade etmektedir:

“Yalan namaz riyalarını bıraksam ben

Gerçek gönülde namaz kıl ki Allah bilsin (51. Hikmet)”

Yapılan ibadetlerde gönülden iş yapmak, gönülden Allah’a yalvarmak Koyunbaba

Menakıbnamesinde de kendisine yer bulmuştur. Koyunbaba’nın başından geçen bir olay Şair

Kadri tarafından şu şekilde anlatılmaktadır: Bir gün Koyunbaba Koca Ali adından bir

müridinden su ister. Koca Ali Kızılırmak kenarına gelir ve bir kaba su doldurarak

Koyunbaba’ya getirir. Koyunbaba, suyun gönülden gelerek getirilmediğini söyleyerek suyu

döker. Koca Ali bir kez daha suyun başına gelir ve bu kez gönlünü temiz tutar. İkinci

defasında getirdiği suyu da Koyunbaba gönül rızası yoktur diyerek döker, içmez. Koca Ali

sabırla bir kez daha su getirir. Koyunbaba bu kez gelen suyu içer. Koca Ali’nin sırtını

sıvazlayarak onun artık gerçek bir eren olduğunu söyleyen Koyunbaba, Koca Ali’ye yol verir.

Onu Tuna boylarındaki bir Rumeli diyarına irşâd görevini yerine getirmek üzere vazifelendirir

(Çıplak, 2001: 120-122). Anlatın bu hadise, hem sabrın hem de yapılan işte gönül rızasının

önemini vurgulamaktadır.

Sonuç

Aynı dönemde yaşamadıkları gerek tarihi vesikalar gerekse hayatları hakkında

teşekkül eden menakıbname ve rivayetlerden anlaşılan Hoca Ahmet Yesevi ve Osmancıklı

Koyunbaba, İslamiyet’in yayılması hususunda büyük çabalar göstermişlerdir. Kendilerinin

sıkı birer Müslüman olduklarını hem şiirlerinden hem de hayat hikâyelerinden

anlayabilmekteyiz.

Yaşamları itibariyle Hz. Muhammet ve İslamiyet’in çizgisinden çıkmayan bu iki

derviş, yaşadıkları dönem ve yer itibariyle birbirlerinden uzak olsalar da yaşam felsefesi ve

öğrencilerine bulundukları nasihatleri itibariyle birbirlerine yakınlaşmaktadırlar.

Çalışmamızda her ne kadar Koyunbaba’nın, Yesevi’nin müritlerinden biri olduğunu kesin

kayıtlarla kanıtlayamasak da şiirlerinde işlenen konular onun, Yesevi düşüncesinden

etkilendiğini kanıtlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Yesevi ve Koyunbaba, İslam’ın ve

imanın temelleri dışında insanlara güzel ahlaklı olmak, haramdan uzak durmak, cömert

davranmak, yetime ve yoksula yardımda bulunmak, yapılan her işte gönül rızası aramak, ilahi

aşka yönelmek, tövbe ederek af dilemek, kibirlenmekten ve benlik kaygısı gütmekten uzak

durmak gibi pek çok öğretiyi öğrencilere iletmektedir. Bütün bu öğretilerin bu iki derviş

tarafından ortak bir dille ifade edilmesi özellikle bu konular üzerinde durulması hiç şüphesiz

bu iki dervişin hayatlarında ortak bir noktaya çıkmaktadır.

Koyunbaba’nın Horosan’dan Anadolu’ya gelmesi ve Yesevi’nin bu bölgeye önceden

gitmiş ve fikirlerini burada yaymış olması, Koyunbaba’nın Yesevilikten etkilenmesinde etkili

olmuştur. Her ne kadar dönem olarak aralarında yaklaşık üç yüz yıl gibi bir süre olsa da

Horosan’da dünyaya gelmiş bir derviş olan Koyunbaba, Horosan’da hüküm süren Yesevilik

Page 13: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_OKUMUSA.pdfprove that Koyunbaba, who succeeded to be one of the spiritual architects of Anatolia

506

hareketinin öğretilerini insanlara yaymaya çalışmıştır. Aynı tarikate mensup olmasalar dahi bu

görüş birlikteliği Koyunbaba’nın Yesevilik tarikatiyle yakından ilgili olduğunu

kanıtlamaktadır.

Kaynakça

Anadol, Cemal (1994). Pir-î Türkistan Hoca Ahmet Yesevi ve Yesevilik, Kamer Yayınları,

İstanbul.

Bice, Hayati (2016). Günümüzün Aşk Yolcusuna Divan-ı Hikmet, H Yayınları, İstanbul.

Canan, İbrahim (1988). Kütüb-i Sitte, Akçağ Yayınları, Ankara.

Çıplak, M. Şakir (2001). Osmancık’ta Erenler Durağı Koyunbaba, Horasan Yayınları,

İstanbul.

Gürel, Zeki (1991). Türk Kültür Tarihi İçinde Çorum Sempozyumu Tebliğleri, Çorum.

Korkmaz, Seyfullah (2001). Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli Aralarındaki Bağlar, Fikirleri,

Tesirleri ve Türk İslam Edebiyatına Katkılar, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dergisi Sayı: 11, Sayfa: 325- 355, Kayseri.

Köprülü, Mehmet Fuat (1981). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Gaye Matbaacılık,

Ankara.

Kur’an-ı Kerim Meâli 15. Baskı (2008). Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara.

Ocak, Ahmet Yaşar (1992). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler, Türk Tarih

Kurumu Yayınları, Ankara.

Tosun, Necdet (2015). Ahmed Yesevi, Ahmet Yesevi Üniversitesi Yayınları, Ankara.

Uzunçarşılı, İ. Hakkı (1998). Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Yılmaz, Hacı (1999). Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Dergisi, Güz 99, Sayı: 11, Ankara.